Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 272

CHARLES DICKENS

ZOR ZAMANLAR

ROMAN il YAYINLARI
ISBN 978 - 975 - 385 - 1 05 - 7
Dizgi ve Düzenleme: Veysel Coşkun
Baskı: Kahraman Neşriyat Ofset San. Tic. Ltd. Şti.
(Sertifika No: 12084} Yüzyıl Mah. Matbaacılar Cad.
Atahan No: 34 K: 4 Bağc ıl a r/İ st (0-212) 629 00 0 1
.

3 . Basım Eylül 2009

ODAYAYINLARI TURİZM SAN. VE TİC. LTD. ŞTİ.


Tünel, Kumbaracı Yokuşu 61 Beyoğlu - İSTANBUL
Tel.: (0212) 252 07 63 - 252 87 53 Fax: (0212) 249 79 62
www.odayayinlari.com.tr.
CHARLES DICKENS

Türkçesi:
Füsun Elioğlu

ZOR ZAMANLAR
BİRİNCİ KİTAP

TOHUMLARJ ATMAK

BİRİNCi BÖLÜM

GEREKSİNİMLER

uŞimdi; sizlerden yalnızca gerçek bilgiyi istiyorum. Bu


çocuklara yanlızca gerçekleri öğreteceksiniz. Yaşam için
gerekli olanlar somut gerçeklerdir. Bu kafalara başka bir
şey ekmeyin. Olanları da söküp atı n ! Düşünen hayvanla­
rın beyinlerini yalnızca gerçeklerle doldurabilirsiniz. Geri
kalanı işlerine yaramaz. Ben kendi çocuklarımı bu ilke
doğrultusunda yetiştiriyorum. Bu çocukları da öyle. Ger­
çeklerden şaşmayınız bayım ...
Konuşma boş ve s ı k ı c ı bir derslikte geçiyordu. Konuş­
macı, dörtgen parmağı n ı görüşlerinin altını çizmek için kul­
lanıyor, onları öğretmenin koluna çizdiği çizgilerle vurgulu­
yordu. Vurguya asıl katkı, o duvar gibi yükselen, dörtköşe
alındaydı. Kare n i n alt s ı n ı r ı kaşlar oluyor, kara mağaralara
yerleşmiş gözler geniş bir bodrum gibi duruyorlardı. Sesi
de vurguluydu: Kuru, katı ve emredici. Kelini çevreleyen
fırça saçlar, bu parlak ve erikli pasta gibi yamru yumru yü­
zeyi rüzgarlardan koruyan taflanlar gibiydiler. Onlar da
vurguya vurgu katıyorlardı . İ nsana, bu başta gerçeklere
yer var gibi gelmiyordu. Dimdik duruşu, köşeli ceketi, kö­
şeli bacakları ve köşeli omuzları, hatta ve hatta, o n u en-
5
sesinden yakalamış, inatçı bir cc gerçek» gibi duran boyun­
bağı da bu vurguya destek veriyordu.,
ccYaşam için yalnızca gerçekler gerekiyor bayım, yan­
lızca gerçekler ...
Konuşmacı, okul müdürü ve başka bir adam azıcık
gerileyip, dizi dizi sıralanmış, soylu gerçeğin onları ağızla­
rına kadar doldurmasını bekleyen küçük cc kapnların dur­
duğu eğimli düzleme baktılar.

iKİNCi BÖLÜM

KiYiM
cc Thomas Gradgrind, bayım. Gerçeklerin adamıdır,
gerçeklerin ve hesapların adamı. İki artı ikinin dört ettiği il­
kesinden yola ç ı k a n biriyimdir. D a h a fazla ettiğine inandı­
rılamam. Thomas Gradgrind, bayım -sizin için Thomas­
Thomas Gradgrind. i nsanları ölçüp değerlendirmem, a n ı n ­
da ne ettiklerini söyleyebilmem için cetvelim, tartı aletim
ve çarpım tablom hep yanı mdadır. Bu da basit bir hesap
işidir sonunda. George Gradgrind'ın, Augustus Gradg­
rind'in, ya da J o h n Gradgrind'ın ya da Joseph Gradgrind­
'ın kafasına saçma sapan bir şeyler sokabilirsiniz ama
Thomas Gradgrind'ın kafasına a sla! Böyle birileri var ol­
saydı tabii.,,
Bay Gradgrind gerek dostlarına, gerek düşmanlarına
kendini böyle tanıtırdı. Gerçeklerle dolmayı bekleyen ufa­
c ı k kaplara nasıl tanıttığ ı n ı kestirmek kolaydı. Parıltısı on­
lara çevrilmiş bodrumları a n ı msatan gözleri, onları tek bir
atışta dünyalarından koparıp uzaklara fırlatacak bir topun
namlusunu anımsatıyordu. Ya da, bu körpe beyinlerin
kaplanması için gerekli kimyasal maddelerle donanmış
kapkara bir alet gibiydi de diyebilirsiniz.
6
«Yirmi Num aralı K ı z ;,, dedi Gradgri nd; .. seni tanıyo-
rum. Kimdin se n?ıı Köşeli parmağı kıza yönelmişti.
Yirmi numaralı kız kızararak kalktı ve diz kırdı:
..sissy Jupe, efendim," dedi.
..sissy bir isim değildir. Adım S issy denilmez. Cecilia
deyin."
.. Babam hep Sissy diye çağırır , efendim."
Kızın sesi titriyordu. Bir kez daha diz kırdı.
.. B u n u yapması çok gereksiz,,, dedi, Thomas Gradg­
rind, «ona bunu yapmasının sana haksızlık olduğunu söy­
le Cesilia Jupe. Baban ne iş yapar?»
«Atlarla ilgilenir, efend i m . ..
Bay Gradgrind'ı n yüzü yine asılıvermişti. Bu kabul
edilemez t a n ı m ı bir eliyle kenara itiverdi.
« Bunu duymamış olalım. Baban atları çalıştırıyor, öyle
m i ? ıı
" İ z i n verirseniz şöyle efendim; çalıştırılacak at bulabi­
lirse bunu iyi yapar efendim ...
«Konu d ı ş ı n a çıkmamalısın. Pekala; Babanı bir at ça­
lıştırıcısı olarak tanıt. Hasta atlara da bakıyordur sanı­
r ı m ?,,
« A h , evet efendim!»
.. İyi. O bir veteriner, bir nalbant ve at eğiticisi. Bana
atı tanımla." (Bu istek Sissy Jupe'un paniğe kapılmasına
neden olmuştu.)
Gradgrind diğer küçük kapları konuyu kavramaları
için, «Yirmi Numaralı Kız atı t a nımlıyor," dedi.
«Yirmi Numaralı Kız en s ı radan bir hayvanı tanımlaya­
cak bilgiden yoksun. Oğlanlardan biri yanıtlasın. Bitzer sizi
duyal ı m ! ,,
Oradan oraya dolaşan köşeli parmak; çıplak pence­
relerden içeri dalıp da, Sissy'i aydınlatan güneş ı ş ı ğ ı n ı n
rastlantı olarak içinde kalan Bitzer'ı buluvermişti. Kızlar ve
oğlanlar ortadan bölünmüş bir düşey düzlemin iyi yanında
7
kümelenmişlerdi. Sissy ı ş ı ğ ı n bir ucundaydı. Çaprazda ka­
lan Bitzer ise. öte ucuna yakalanmıştı. Kız öyle koyu renk
saçlı, öyle kömür gözlüydü ki, ı ş ı k bu karalığı derinleştirip,
zenginleştiriyordu. Bitze(in ise, varlığı pek belli olmayan
renklerini de alıp götürüyordu. O kısacık kirpikleri olmasa,
Bitzer'ın soğuk gözlerine göz denemezdi. Kirpikler onlara
belli belirsiz biçim vermekteydiler. Cildi sağlıksız görünü­
yordu ve solgundu. Kesseniz beyaz kan akar derdiniz.
cc Bitzer," dedi Gradgrind, cc Atın t a n ı m ı ?»
cc Dört ayaklı. Otobur. K ı r k dişi var. Yirmi d ö rt öğütücü
diş. Dört köpek dişi. On iki azı diş. Baharda kıl döker. Ru­
tubetli bölgelerde tırnak değiştirebilir. Toynakları serttir
ama demir çakılması gerekir. Yaşı ağızdaki izlerden anla­
şılabilir·"
Bu Bitzer'di! Hem de fazlasıyla!
cc Yirmi Numara - şimdi bir atın ne olduğunu biliyor­
sun . ..
Kız bir kez daha diz kırdı. Sürekli renktenrenge giri­
yordu ve daha kızarabilse, kızaracaktı. Gözlerini kırpıştı­
ran Bitzer, bir an için kirpiklerinin yakaladığı güneş ışınla­
rıyla antenli böceklere benzemişti. Yumruklarını şakakla­
r ı n a Y. aslayarak, oturdu.
Uçüncü adam öne çıktı. Asıp kesme söz konusu olun­
ca üstüne yoktu bunun. Kendini bir boksör olarak görüyor­
du ve elinde insanların boğazlarından aşağı sokmak için
hazırlanmış yöntemleri olurdu. Sesini, çalıştığı devlet ku­
rumunun koridorlarından duyard ı n ı z . Tüm İngiltere'yle sa­
vaşmaya h a z ı r d ı . Boks d i l i n in s ı n ı rl a r ı n ın d ı ş ı n a çı kmazsak
cc garduı hep hazırdı da denebilir. soıu ile her konuya sal­
dırır, sağı i l e durdurur, dengeler, karşısındakini iplere ya­
pıştırırd ı . Sonra da üstüne çullanırdı. Sağduyunun nefesini
keser, h a s m ı n ı zaman ı n çağrıs ı n a sağır bırakırdı. Müfettiş­
lerin dünyayı yönetecekleri g ü n ü getirmek için .. yukarı­
dan .. yetkili k ı l ı n m ı ş t ı .
8
« P e kala» dedi ellerini kavuşturan adam. «Bunun bir
at olduğu doğru. Öyleyse çocuklar, şunu sormalıyız: Bu
odayı at resimleriyle süslü bir kağıtla kaplar m ı y d ı nı z?,,
Çocuklar bir a n duraladılar. Ardından da, "evet, efen­
d i m ,,, korosu geldi.
Koroya katılmayan öğrenciler adamın suratındaki ifa­
deden, yanıtın yanlış olduğunu anlamışlar, ccHayır, efen­
d i m » diye bağırmaktaydı lar.
«Tabii ki hayır! Neden kaplanmaz peki?u
Bir sessizlik daha. ıstık gibi nefes alan, ağırkanlı, şiş­
manca bir oğlan yanıtlamak yürekliliğini gösterdi:
.. Qdayı kaplamaz, badana yapardık ...
cc Kağıtlamamız gerekiyorsa?» dedi Thomas Gradg­
rind, .. İsteseniz de istemeseniz de kağ ıthyacaks ı n ı z . Ka­
ğıtlamam demeyin. Ne saçma sözler bunlar, çocuk!»
İçler acısı bir sessizlikten sonra, onlara odanın at re­
simleriyle süslü kağıtla neden kaplanamayacağ ı n ı anlat­
ma işini üstlendi: .. Gerçek yaşamınızda odaların du­
varlarında dolaşan atlar gördünüz m ü hiç? Gördünüz m ü ,
haa? ..
S ı n ı f ı n yarısı, cc evet, efendi m , ,, yarısı da cc hayır, efen­
dim," diye bağırdı.
.. Tabii ki hayır!,, Yanlış yanıtı vermiş olan yarıya kız­
g ı n kızgın bakıyordu . ..Gerçek yaşamda var olmayan bir
şeyi başka yerde de göremezsiniz. Beğeni denilen kav­
ram aslında gerçek denen şeyin, başka bir adıdır."
Thomas başıyla bu sözleri onaylıyordu.
« B u yeni bir bakışaçıst. Olağanüstü bir buluş. Pekala
bir kez daha deneyelim: Diyelim ki odaya bir halı yayaca­
ğ ı z . Ü zerinde çiçekler olan bir deseni kullanır mıydınız?»
Bu beyefendinin sorularına beklediği yanıtın cc hayır ..
olduğu kanısı oluştuğundan, .. hayır efendim» korosunun
sesi pek güçlü çıkmıştı. Aralarında Sissy Jupe'un da bu­
lunduğu bir iki kız, c ı l ı z bir .. evet» deyiverdiler.
9
uYirmi Numaralı Kız!» dedi beyefendi, bilginin verdiği
o sessiz güçle gülümsüyordu.
Kıpkırmızı olan Sissy ayağa kalktı.
.. Demek ki sen odanı büyüdüğünde ve bir koca sahibi
olduğunda kocanın odasını çiçek desenli bir halıyla kap­
lardın, öyle m i ? Neden?»
..çiçekleri çok severim, efendim . . .
.. su nedenle mi onların üzerine masalar, iskemleler
koyar, insanların çizmelerle üzerlerinde dolaşmasına izin
verirdin? ..
.. su onları incitmez ki, efendim. Ezilmez solmazlar.
Güzel ve hoş olan şeylerin resimleridir onlar. Ben hep
düşlerimde . . . ..
«Evet! Evet! Senin şu d üşlerin!» diye bağırdı adam.
Bu noktaya ulaşmaları onu çok mutlu etmiş gibiydi. .. i şte
sorun da burada; düşlemek yasak!u
uDüşlememelisin!" diye yankılandı Thomas Gradg­
rind'ın sesi cc Böyle bir şey yapmama l ı s ı n ."
.. Gerçekler, gerçekler ve yalnızca gerçekler!,, dedi
adam .
.. Gerçekler, gerçekler ve yalnızca gerçekler!,,
diye yankıladı ses.
cc H e r yönden ve her anlamda gerçeklerin denetimin­
d e olmalısınız. En kısa sürede bir gerçekler komisyonu
kurmayı umuyoruz. Gerçek denetmenlerinden oluşacak
ve herkesi gerçeklere bağlı kalmaya zorlayacak bir komis­
yon olacak bu. Düş sözcüğünü dağarcığınızdan söküp at­
m a l ı s ı n ı z . Onunla işiniz yok. Gerçeklere aykırı yöntem ve
duygularınızı kullanamazs ı n ı z . Gerçekte çiçeklerin üzerin­
de dolaşamazsı n ı z . Demek oluyor ki, çiçekli halılarda da
dolaşamazsı n ı z . Tabağınızda çiçeklerle böcekler dolaşmı­
yor. Duvarlarınızda atlar gezmiyor. Bunların yerine temel
renklerin kullanıld ı ğ ı , geometrik desenlerden oluşan süs­
lemelerin yer aldığı nesneleri seçeceksiniz. Bunların kanıtı
10
var, gösterilebilir. İşte yeni görüş bu. İ şte gerçek! işte be­
ğeni!"
Kız diz kırıp yerine oturdu. Ç o k gençti ve gerçek dün­
yayla ilgili bu sözler onu korkutmuş gibiydi.
.. şi m d i ; Bay Choakumchild ilk dersine başlarsa, Bay
Gradgrind ve ben onun eğitim yöntemlerini izlemekten
mutluluk duyacağ ı z . »
B a y Gradgrind o n u r duyacakt ı . « B a y Choakumchild,
sizi bekliyoruz!.,
Bay Choakumchild iyi başladı. O ve onun benzeri yüz
kırk öğretmen kısa bir süre önce aynı okuldan, aynı ilkeler
doğrultusunda, şu kadar adet piyano bacağı gibi üretil­
mişlerdi. Tonlarca kafa patlatan soru yanıtlamıştı ve söz­
lüğün tümü, dilbilgisi, astronomi, coğrafya, haritacılık, ya­
zı, cebir, müzik, modelden resim, soğuktan uyuşmuş on
parmağ ı n ı n ucundaydı. Majestele rinin Devlet Danışma
Meclisi B Progra m ı ' n ı izlemiş, Matemat i ğ i n , fiziğin, Fran­
sızca'nın, Almanca'nın, Latince'nin ve Yunanca'nın gonca­
larını dermiş ti.
Yerkürenin tüm su rezervlerini (o da ne demekse),
tüm insanlarının tarihini, tüm dağlarının ve nehirlerini adla­
r ı n ı , ülkelerin tüm üretimlerini, davranı ş l a r ı n ı ve gelenekle­
rini, tüm sınırlarını ve pusulanın otuz iki noktasındaki yer­
lerini biliyordu. Of of biraz fazla biliyordu bu Bay Choa­
kumchild. A z ı cık daha az bilseydi, çok daha fazla öğrete­
bilirdi!
Dersine «KtrkHtrsız,, öyküsündeki Morgiana gibi yak­
laştı ve önündeki kapların içinde ne olduğunu denetle­
meye girişti. Şu kaynayan kazanımdan kapları dolduru­
rum, ve içlerinde bir hırsız gibi dolaşan «düşgücü,,nü öl­
dürürüm sanıyorsan Bay Choakumchild, pek yanılıyorsun.
Belki yaralayıp, çarpıtabilirsin ama o kadar!

11
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

B İ R KAÇAMAK

Bay, Gradgrind okuldan eve pek mutlu döndü. Okul


onundu. örnek bir yer olmasını istiyordu okulun. Nasıl bü­
tün Gradgrind'lar örnek kişilerdi, tüm öğrencileri de örnek
olmalıydılar.
Bu örnek genç Gradgrindlar beş taneydiler. Bebeklik­
lerinden ber·i yarış atları gibi koşturulmuş, çalıştırılmışlar,
ders dinlemişlerdi. Kendi başlarına koşabildikleri andan
başlayarak evdeki derslikte koşmaya koyulmuşlardı. Bel­
leklerindeki ilk şey kocaman bir karatahtaya tebeşirle ür­
kütücü bir şeyleri karalayan, kupkuru bir .. canavar»dı.
Aslında bir .. canavar»a ilişkin bilgileri yoktu. Ben söz­
cüğü, ..oers Kalesiıınde yaşayan, birçok kafa nın tek kafa
gibi birleştiği bir kafaya sahip olan, çocukları tutsak alıp,
onları iç karartıcı verilerin zindanlarına saçlarından sürük­
leyerek götüren birini anlatmak için kullanıyorum.
Hiçbir küçük Gradgrind Ay'a bakıp, bir surat görme­
mişti çünkü konuşmayı söktüğünde Ay'ı t a n ı yordu. Hiçbir
Gradgrind tekerleme öğrenmemişti. «Minik yıldız minik yıl­
dız seni öyle merak ediyorum ki.J,, Böyle bir merakları da
h i ç olmamıştı, çünkü daha beş yaşına gelmeden Büyük
A yı'nın yerini belirlemişlerdi. Tarladaki ineğin, şu suyu
içen, daga kaçan, dagm yamp kül oldugu inekle hiçbir il­
gisi yoktu. inekler otobur, gevişgetiren, d ört ayaklı, çok
mideli hayvanlardı.
Bay Gradgrind, asıl adı Taşev olan evine yönel­
di. Evi yaptırmadan önce tuhafiyecilikten emekli olmuştu.
Şimdi de Parlamento'ya girmenin yollarını arıyordu. Taşev
Coketown adlı büyük kentin bir, iki mil dışındaki kır­
lıktaydı.
Çevresine uyumlu bir evdi ama onun varlığını azalt-
12
mak, belirsizleştirilmek için çaba gösterilmemişti. Dört­
köşe bir yapı. Ana pencereleri karartan bir veranda sahi­
binin yüzünde kaşların gözleri karaıtması benzeri bir gö­
rünüm. Hesaba kitaba uygun yapılmış, dengeli, kendini
kanıtlamış bir ev. Kapının bir yanında altı, öte yanında altı
pencere. Bir kanatta on iki, öteki kanatta on iki. arkaya ka­
dar yirmidört pencere. Çimen, bahçe ve çocuklar için ge­
zinti yolu, botanik i l m i n i n muhasebe defteri gibi cetveUe çi­
z i l miş. Havagazı, havalandırma ve su donanımları en iyi
kalite malzemeden. D e m i rler, kirişler tepeden tırnağa yan­
g ı n a dayanıklı. Hizmetçiler için iş asansörleri var. Gönlün
isteyebileceği her şey düşünülmüş.
Her şey? Ee ... Sanırım her şey. Küçük Gradgrind'la­
rın değişik bilim dallarıyla ilgili dolapları bile var. Deniz ka­
bukları dolabı, metalur ji dolabı, mineraller dolabı gibi. Tüm
örnekler düzenle dizilmiş ve hepsi etiketlenmiş durumda.
Taşlar ve madenler kaynaklarından kendilerine benzeyen
kocaman ve sert aletlerle koparılmışlar. Her ne kadar te­
kerlemelerin küçük gradgrindlar'ın yuvasına ulaşmasa da
tekerleme diliyle şöyle diyebiliriz:

«Açgözlü, Küçük Gradgrindlar


Gradgrind olduklartndan beri
Neler neler ö{}rendilerse,
Tan rı aşkına,
Ne işe yaradı bunlar
Açgözlü küçük Gradgrindlar'ın
Gradgrind olduklarından beri ögrendikleri? .. "

Babaları iyimser bir biçimde yoluna devam etti. Aslın­


da sevgi dolu bir baba sayılırdı. Sissy Jupe gibi bir tanım­
lama yapmaya zorlansa, babal ı ğ ı n ı , "Çözümler üreten bir
baba» olarak tanımlardı. Bu t a n ı m onu son derece gurur­
landırıyordu çünkü Coketown'da ne zaman bir toplan-
13
tı olsa, hemşerilerinden biri şu çözümcü dostu Gradgrind'­
dan söz ederdi. Bu onun hakkıydı ve o bunu kabul ediyor­
du.
Tam kentle kır arasındaki o belirsiz çizgiye varmıştı ki,
kulaklarına müzik sesi doluverdi. Binicilik kuruluşunun
tahta direkli çadırı kurulmuş, gümbürtülü tangırtılı bir ban­
do, tam nefes çalıyordu. Direğin tepesinde dalgalanan
bayrak insanoğullarına "Sıeary Binicilik,, yazısını ulaştır­
maktaydı. Kolunun altında para kutusuyla modern bir yon­
tuya benzeyen Sleary, gotik mimarinin kilise nişlerini andı­
ran bir girintide para alıyordu. İnce upuzun kağıtlarda be­
lirtildiğine göre şenlikleri, ..zerafet ve usta biniciliğin,, ser­
gilendiği Tirol çiçek num arasıyla Bayan Josephine Sleary
başlatacaktı. Gözle görülmeden i n anılması olanaksız, bu
eğlenceli ama s o n derece edepli gösterilerin arasında
«Senyor Jupe'un eğitilmiş, akıllara durgunluk veren kö­
peği Merrylegs'le yapacağ ı » gösteri de vardı. Bununla da
yetinilmiyor, o g ü n e değin une bu ülkede, ne de başka bir
yerde denenmiş,, bir n u m ara yapılacak, Senyor Jupe ba­
ş ı n ı n üzerinden attığı yedi yüz parça ağırlıkla havada bir
fıskiye oluşturmayı deneyecekti. Aynı Senyor Jupe
Shakespeare'in (tarafından edeplendirilmiş) komikliklerini
de aralara serpiştirecekti. Bütün bunların sonunda da o ,
"Terzinin Brentford'a yolculu{ju» adlı mega - komedisin­
deki en sevdiği karakter Tooley Sokağından Bay William
Button'ı oynayacak, gösteriyi noktalayacaktı.
Bay Gradgrind böyle zırvalı klara yüz vermezdi.
Bu gürültülü böcekleri düşüncelerinden silkeleyerek
ya da onları ıslahaneye postalayarak yoluna devam etti.
Ne var ki dönen yol onu panayır çad ı r ı n ı n tam arkasına, o­
rada kümelenmiş çocukların yanıbaşına getiriverdi. Ço­
cuklar deliklerden içeri bakmaya çabalamaktaydılar.
Duruverdi . .. şu serserilere bak,,, diye düşündü. «Ör­
nek bir okulun öğrencilerinin akıllarını çeliyorlar."
14
Aralarında otlar ve çöpler vardı. Cebinden gözlüğünü
çıkarıp taktı ve tanıdık aramaya girişti. i nanılması güç ama
elle tutulur bir gerçek oydu ki, kendi, ö z , metalurjik L oui­
sa'sı gözünü deliğe uydurmuş bakıyor; kendi, ö z be öz
matematiksel Thomas'ı ise yere yatmış Tirol çiçek numa­
sından hiç değilse bir nal görebilmek amacıyla debeleni­
yordu!
Şaşkınlıktan dili tutulan Gradgrind aile şerefinin beş
paralık olduğu o yere geçti ve yanlış yolda bulduğu iki ço­
cuğunu yakalad ı .
ul ouis al! Thomas!!u
İkisi de kıpkırmızı ve ürkmüş kalktılar. Louisa'nın ba­
basına bakışlarında az da olsa kafa tutar bir hal vardı.
Thomas babas ı n a bakamıyordu. Bir paketmiş gibi eve ta­
ş ı n m a s ı n a i z i n verdi.
u B u ne saçmalık, ne aptal l ı k ! " dedi. Bay Gradgrind,
une yapıyorsunuz burada?»
Louisa, uNeye benziyor görelim dedik, .. dedi.
uNeye mi benziyor? ..
" Evet, baba ...
Çocuklar yorgun, yaşlı gibi, asık suratlıydılar. Kızda
daha da belirgindi bu. Yüzündeki mutsuzluğun altında
odaklaşamamış bir ışık, yakacağı bir şeyler olmayan bir
ateş, aç ama direnen bir düşgücü var gibiydi. Neşeli b ir
gencin yüz ışıması değilse bile, kör bir a da mı n yolunu bu­
lurken değişen ifadesini yakalayan, a zıcık üzücü ama
gene de bir şeyler işte.
Şimdilerde o n beş, on altı yaşında bir çocuktu ama bir
gün apansız bir kadın oluverecekti. Babas ı n ı n ona bakar­
ken dü şünceleri buydu. Güzeldi. Yetişme biçimi farklı ol­
saydı, başına buyruk olabilirdi.
"Thomas, tersi kanıtlanmış olsa da senin görgün ve
bilginle kızkardeşini böyle bir yere getirmiş olmana inan�­
mıyorum ...
15
.. Qnu ben getirdim, baba, .. dedi Louisa, kısaca,
.. Ben gelmesini istedim ...
cc Bunu duyduğuma üzüldüm. Çok üzüldüm. Bu Tho­
mas'ın durumunu hafifletmez. Seninkini ise büsbütün ağır­
laştırır_,,
Louisa babasına baktı ama gözünde yaş yoktu .
.. sizler! Sen ve Thomas! Bilim dallarının önünüzde
açık durduğu sizler! Bilgi dağarcığı dolu sizler! Matematik­
sel doğrularla yetişmiş olan sizler! Burada! Bu aşağılan­
mış durumda! Söyleyecek söz bulamıyorum!,,
.. s ı k ı l ı yordum, .. dedi Louisa, o.Uzun süredir çok sıkılı-
yorum ...
.. sıkılıyor m u s u n ? Neden? .. dedi şaşkın baba .
.. Bilmiyorum. Her şeyden sanırım."
"Tek sözcük istemiyorum, .. dedi Gradgrind, .. çocuk
gibisin. Başka bir şey duymak istemiyorum ... Yarım mil
konuşmadan yürüdüler ve Bay Gradgrind ağzını açmadı.
.. E n iyi arkadaşların ne der, Louisa? onların ne dü-
şündüğüne önem vermiyor musun? Bay Bounderby ne
der?u
Bu ad geçince kızı ona şöyle bir baktı. Bakışları yo­
ğun ve araştırmacıydı. Adam buna pek önem vermedi.
Bakışlarını o n a bir kez daha yönelttiğinde k ı z başını eğ­
mişti bile!
.. Bay Bounderby, .. diye yineledi, ccne der?,,
Taşev'e giden yol boyunca belirli aralıklarla yinelene­
cek olan bu sözlerde kızgınlık vardı . .. Bay Bounderby ne
der!» Sanki Bay Bounderby Bayan Grundy'd i ! n

"( ) Bayan Grundy Thomas Morton'un tanı nmış bir oyunundaki karak­
ter (Speed the P/ough). Oyunda sürekli olarak, «Ama Bayan Grundy ne
der?• sözleri yinelenir.
16
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

BAY BOUNDERBY

Bayan Grundy değilse, kimdi bu Bay Bounderby?


Aman efendim, bu Bay Bounderby, Bay Gradgrind' ı n
can dostu, duygulardan yoksun bir adamı n, başka duy­
gulardan yoksun bir adamla ulaşabildiği en duygusal
dostluğun kahramanıydı. Ö ylesi yakındı Bay Bounderby
ya da, okuyucu yeğlerse o denli uzaktı bu Bay Boun­
derbyl
Zengindi; banker, tüccar, fabrikatör, vs. vs. İri gövdeli,
koca sesli, madensel kahkahalı biriydi. Adamı üretmek
için kaba bir kumaşı çekiştirip yamamıştardı sanki. İri bir
kafası , çıkık bir a l n ı vardı. Yüz derisi öylesine gergin duru­
yordu ki, gözleri hep açık, kaşları hep kalkık gibiydi. Balon
gibi şişmiş, yükselip gitmeye hazır gibi bir adam. Eski bil­
gisizliğini ve yoksulluğunu o madensel t ı n ı l ı borazansı se­
siyle habire anlatan biri. Alçakgönüllülüğün zorbalı ğ ı n ı ya­
pan bir adam.
O can dostundan yalnızca bir, iki yaş küçük olmasına
karşın, Bay Bounderby daha yaşlı gösteriyordu. Onun kırk
yedi ya da kırk sekizine, yedi ya da sekiz ekleseniz, kim­
seyi şaşırtmazdı n ız. Fazla saçı da yoktu.
Size konuşa konuşa kel kalmış gibi gelebilirdi. Geriye
kalanların o d a ğınıklığına ise s ürekli eseri övünme rüzgar­
larının marifetidir diyebilirdiniz.
Taşev'in salonundaki şöminede kendini, ısıtmaya ça­
lışan Bay Bounderby, Bayan Gradgrind'ı o g ü n ü n yaş­
g ü n ü olduğuna ilişkin bilgilendirmekteydi. Şöminenin
önündeydi çünkü güneşli de olsa serin bir gündü. Bundan
da öte, Taşev'de insana nemli çimentoyu a n ı msatan ha­
yaletler vardı. Kaldı k i, h a l ı n ı n üzerinde duruşu ona Bay
Gradgrind'a tepeden bakma avantajı n ı da sağlıyordu.
Zor Zamanlar/F. 2 17
11 Ayagımda pabuç yoktu. Çorabın adını bile duyma­
m ı ş t ı m . Günlerimi bir çukurda, gecelerimi domuz ahırında
geçirirdim. Onuncu yaş günümü böyle geçirdim işte. Çu­
kurlar yabancım degildi. Bir çukurda dogmuştum.»
Akıl ve beden olarak i n a n ı l m a z derecede güçsüz, kü­
çük, beyaz, pembe bir şal yumagı olan Bayan Gradgrind
arada bir yaşama döndügünde yeni, agır bir gerçegi de o
an kavrarmış görünürdü. Bayan Gradgrind bu çukurun
kuru bir çukur oldugunu u m abilir miydi?
11 Yoo! sırılsıklam. Bileginize kadar su içindesiniz ...
.. Bebegi üşütür, .. dedi Bayan Gradgrind .
.. ü şütmek mi? Ben cigerlerim hasta dogmuşum. Ü ­
şüyebilecek h e r yanım hastaymış,.. dedi. Bay Boun­
derby: "Yıllar bO :f, U, Bayan, ben düşünebileceginiz en za­
vallı ç ocuktum. Oyle hastalıklıydım ki, hep inleyip oflar­
,
d ı m . Oyle kirliydim ki, bana bir maşayla bile dokunmazdı-
nız ·"

Bayan Gradgrind, apta l l ı g ı n ı n bir kanıtını sunarcasına


masadaki şeker maşasına baktı.
11 Nasıl dayandım, bilmiyorum, .. diye devam etti Bay
Bounderby; 11 Sa n ırı m hırslıydım. Daha sonraları çok karar­
l ı biri oldum. Herhalde küçükten öyleydim. İşte buradayım,
Bayan Gradgrind ve bunun için yanlızca kendime şükran
borçluyum ...
Bayan Gradgrind umuyordu ki, belki a nnesi . .. ..
ccAnnem mi?u Tüydü, bayan!»
Bayan Gradgrind her zamanki gibi donakalrp, pes et­
mişti.
11 Annem, anımsadıgım kadarıyla beni büyükanneme
bırakıp kaçtı. Büyükannem ise tan ı d ı g ı m en kötü ruhlu, en
berbat kadındı. Bir çift pabuç bulacak olsam, onları e l i m ­
d e n alır, satar, kendisine içki parası yapardı. Büyükannem
olacak o kadının kahvaltıdan önce tam on dört kadeh de­
virdigini bilirim ben!»
18
Bayan Gradgrind, o saydam ama arkasında ı ş ı g ı n gö­
rünmedigi kadın, güçsüz bir gülümseme dışında yaşam
belirtisi gösteremedi.
cc B i r mumcu dükkanı vardı. Beni ise bir yumurta kutu­
sunda yatırırdı. Beşigim bir yumur ta kutusudur benim. Ka­
çabilecek kadar büyür büyümez kaçtım tabii. Bir serseri
oldum. Beni itip kakalayacak, aç bı rakacak bir kocakarı n ı n
yerini b i r y ı g ı n başka insan almıştı. Haklıydılar; başka türlü
davranamazlard ı . Ben bir asalaktım, bir yüktüm. Bunun
böyle oldugunu iyi biliyorum.»
Yaşam ı n ı n herhangi evresinde bir başbelası, bir asa­
lak ve bir yük olma türünden toplumsal bir ayrıcalık ka­
zanmış olması, bu övüncün üç kez yinelenmesini zorunlu
kıldı. •

.. sanırım bunları atlatacagım başından belliydi, Bayan


Gradgrind. Öyle ya da böyle, atlattım. Kimse de bana el
uzatmadı. Serseri, ayak işlerine yard ı m c ı , serseri, işçi, ka­
pıcı, katip, idareci, küçük ortak; Josiah-Coketownlu Josi­
ah Bounderby! Geçmişi bu, bugünü de böyle. Coketownlu
Josiah Bounderby alfabesini dükkanların tabelalarından
ögrendi, Bayan Gradgrind. Saatleriyse eski bir h ı rsız ve
düzelmesi olanaksız bir suçlunun ögretileriyl� Londra, St.
Giles Kilisesinin çan kulesindeki saatler. Siz J osiah Boun­
derby'e bölge okullarınızdan, örnek okullarınızdan, yetiş­
tirme ve daha ne okulunuz varsa o nlardan söz edin ama
Coketownlu Josiah Bounderby (ki o n d a sizin olanaklar ı n ız
yoktu) sizden yumrugu s ı k ı , kafası saglam insanlar üret­
menizi isteyecektir. Onu bu duruma getiren egitim herke­
sin harcı degildir. Ona kızgın yag içirebilirsiniz ama o ya­
şamını yadsıyamaz.»
Yaşam öyküsünün doruguna vardıgında nefes nefese
kalmış olan Coketownlu Josiah Bounderby, susmak zo­
runda kaldı.
Tam bu s ı rada iki genç suçluyla çözümcü dostu içeri
19
daldılar. Çözümcü arkadaşı da onu görünce kalakal mıştı.
.. İ şte, ,, dedi kızgın bir bakışla, cc şu işe bak Bounderby!,,
.. Tanrım!,, Onlardan tarata seğirten Bounderby; " N e
var? Neden genç Thomas böyle üzgün bakıyor? " diye
sordu.
Genç Thomas'dan söz ediyordu ama gözleri Louisa'­
daydı.
Başını yerden kaldırmayan Louisa başkaldıran bir
sesle
ccSirk'i gözetliyorduk,,, dedi, cc Babam bizi yakalad ı . ,,
Bay Gradgrind, cc Ve Bayan Gradgrind, çocukları m ı n
şiir okuyacakları aklıma gelirdi d e , b u asla gelmezdi,,,
diye ekledi.
cc Hay A l l a h ! Bunu nasıl yaparsı n ı z ? Louisa ve Tho­
mas! Size şaşıyorum. Çoluk çocuk sahibi olduğuma piş­
man etmeye yetersiniz. Keşke doğurmasaydım demek
geliyor içimden. O zaman siz ne olurdunuz hiç düşündü­
n üz m ü ? ,,
Bu tutarlı sözler Bay Gradgrind'i etkilemişe benzemi­
yordu. Sabırsızca kaşlarını çattı.
Bayan Gradgrind devam etti:
.. şu anda kafam zonkluyor. Sirkler yerine sizin ıçın
getirtilen kabuklara filan bakamaz m ıydınız sanki? Siz de
benim kadar iyi biliyorsunuz ki, hiç kimse evinde sirk ba­
rındırmaz, onları dolaplarına sokmaz ve sirkler konusunda
dersler almaz. Sirkler hakkında ne bilmek isteyebilirsiniz
ki? Yeterince işiniz var zaten. Kafam öylesine karıştı ki,
öğrenmeniz gerekenlerin yarısını bile sayacak durumda
değilim ...
cc Neden de bu!,, diye somurttu Louisa.
cc Hiç de d e ğ i l .>• dedi, Bayan Gradgrind, .. çabuk gidip
bir şeyolo jikler bulun. cc Pek bilimsel düşünemeyen Bayan
Gradgrind bu sözcüğü çocuklarını başından savmak için
sık s ı k kullan ırdı.
20
Gerçek şuydu ki, Bayan Gradgrind'ın bilgi dağarcığı
pek yoksuldu. Bay Gradgrind onu bu saygın evli kadın
mertebesine yüceltirken iki şeyi ön plana almıştı. Sayısal
bilgisi yeterliydi ve z ı rvalıklardan a r ı n d ı rılmıştı. (Zırvalıktan
düşgücü kastediliyordu.) Doğanın bu kaynağı ona hiç do­
kunmamıştı. Bir ahmağın kusursuzluğuna insanoğlunun
yaklaşabildiğince yakı n d ı .
Kocası ve Bay Bounderby'le y a n l ı z kalma durumu bile
başka bir gerçekle çarpışmaktan kurtulmak için yeterliydi.
Bir kez daha öldü gitti ve kimse bunun farkına varmadı.
Ateşin önüne bir iskemle çeken Gradgrind, cc Boun­
derby» diyordu; .. sen gençlerle ilgilisin. Hele benim Loui­
sa'yla çok ilgilisin. Bu nedenle de hiç çekinmeden duru­
mun beni ne denli kaygılandırdığını anlatmalıyım. Bildiğin
gibi kendimi en planlı bir biçimde çocuklar ı m ı n akıllarının
eğitimine adadım. Akıl -senin de bildiğin gibi- eğitimin
yönelmesi gereken tek hedeftir. Ne var ki bugün yaşa­
dıklarım, önemsiz de olsalar, bana Louisa ve Thomas'ın
beyinlerine hiç amaçlanmamış bir şeylerin girip yeşerdi­
ğin i , aklın da bu işle hiçbir ilgisinin bulunmadığını göster­
d i . ,,
cc B i r y ı ğ ı n serseriyi izlemenin akılla ilgisi pek yok,,, de­
di, Bay Bounderby. cc Ben bir serseriyken beni gözetleyen
yoktu. Bunu biliyorum."
cc Gözlerini ateşe diken Çözümcü Baba, ..Öyleyse so­
ru şu," dedi, cc bu aşağ ı l ı k merak nereden kaynaklanı­
yor?»
cc Ben söyleyeyim: anlamsız düş gücünden."
cc Değildir umarım,., diye karşıladı, Çözümcü Baba,
ccK orkarım, eve dönerken ben de bundan kuşkulandım."
cc Boş düşgücünden, Gradgrind, söz konusu kim olur­
sa olsun kötü bir şey ama Louisa için lanetli bir şey sert
konuştuğum için Bayan Gradgrind'dan özür dilemeliyim
ama o benim pek de ince biri olmadığımı zaten biliyor.
21
Benden incelik bekleyenler düş k ı r ı k l ı ğ ı n a uğrayacaklardır.
Ben inceliklerle büyütülmedim.»
Bay Gradgrind elleri cebinde, o mağaraları andıran
gözleri ateşte, düşünüyordu: .. Acaba bir uşak ya da bir
hoca mı aklını çeldi? Louisa ya da Thomas bir şey mi oku­
dular? Aldığı her türlü önleme karş ı n , eve o anlamsız öykü
kitaplarından biri mi girdi?» Beşikten bu yana akılları ku ral
ve çizgiyle eğitilmiş kişilerde bu davranışa anlam vermek
çok zordu. Eşyalardan o patlamaya hazır alçakgönüllüğü
fışkı ran Bay Bounderby .. D u r u n!» diye bağırdı, "O serse­
rilerden birinin çocuğu okulda!»
Bay Gradgrind'ın yüzünde şaşkın bir anlam belirmişti.
..cecilia Jupe,» dedi.
« B i r kez daha Durun! Nasıl geldi o kız oraya?»
«Aslında kızı ben de ilk kez gördüm. Okula kabul edil­
mek için eve kendisi geldi. Bizim kentten değildi ve . . . Hak­
l ı s ı n! Bounderby, gerçekten hakl ı s ı n ! »
« D u r u n ! » diye y i n e bağırdı Bay Bounderby, .. o geldi­
ğinde Louisa onu gördü m ü ? »
«Gördü, çünkü başvurusundan o söz etti bana.»
«Ama Bayan Gradgrind'ın yanında görüştüklerinden
eminim.»
.. söyleyin lütfen Bayan Gradgrind,» diye sordu Bay
Bounderby, .. Ne konuşuldu?»
.. Qo, zavallı bedenim,» diye yanıtladı Bayan Gradg­
rind.
"Kız okula gelmek istiyordu. Bay Gradgrind, kızlar
okula gelsin istiyordu. Louisa ve Thomas o nun okula gel­
mek istediğini söylediler ve Bay Gradgrind'ın kızların oku­
la gelmesini istediğini söyledile r ve gerçekler bu iken bu­
nun tersinin nasıl söylenebileceğini söylediler.»
uBak ben sana ne diyeceğim Gradgrind! Kızı at git­
sin . . . Bu iş biter.»
.. B e n de öyle düşünüyorum.»
22
cc Dernal yap. Çocukluğumdan beri bunu savunmu­
şumdur. Büyükannemden ve yumurta kutumdan kaçmayı
düşündüğüm an, hemen uygulad ı m . Sen de öyle yap.
Derhal!»
.. Yürüyerek mi gideceksin?,, diye sordu dostu; « B a ­
bas ı n ı n adresi var. Belki benimle kente kadar yürürsün?»
.. Tabii. Derhal uyguladığın sürece!"
Ve Bay Bounderby şapkasını kafasına oturttu. Ken­
dini yoktan var eden bu sürecin içinde şapkas ı n ı giyme bi­
çimi oluşturamamış biri gibi durmak istiyordu. Elleri cepte
hole çıktılar. cc Hiç eldiven giyme m . " demek alışka nlığın­
daydı . "Eldivenlerle çıkmadım bu merdivenleri. Elimde el­
diven olsaydı bu kadar yükseğe de çıkamazdım."
Bayan Gradgrind'ın yukarıdan adresi alıp i n mesini
beklerken çocukların çalışma odas ı n ı n kapısını acıp içeri
baktı. Yalın döşenmiş bu oda, kütüphaneler ve dolaplara,
araç ve gereçlere karş ı n . Bir berber dükkan ı n ı andırıyor­
du. Louisa pencereden eğilmiş, dışarı bakıyor, Thomas
burnunu çeke çeke, kinle ateşi seyrediyordu. Diğer
Gradgrindlar, Adam Smith ve Malthus ( ") derse gitmişler­
di. Küçük Jane ise tebeşirle gözyaşlarını karıştırıp yüzünü
gözünü boyam ış, bayağı kesirlerini çözerken uyuya kal­
mıştı.
.. ü z ü l meyin Thomas, üzülmeyin Louisa. Bir daha
yapmayacaksınız. Babanız açısından konunun kapandı­
ğına inanın. Eee . . . Louisa, bu bir öpücük gerektirmez
mi?»
uBeni öpebilirsiniz," dedi Louise. Bir an kaskatı dur­
du, sonra yavaşça adama doğru geldi ve başını çevirip
yanağ ı n ı uzattı.

(*) Adam Smith: Ü nlü Ekonomist The Wealth ol Nations .. uıusların


zenginliğin ( 1 776)'nın yazarı. .
Malthus: Essayon Population {1778)'in yazarı. Nüfus bilimci. ikisi de
Dickens açısından insanlı ktan yoksun. katı teorisyenlerdir.
23
cc Hep benim bebeğimsin, değil mi Louisa?u diye sor­
du Bay Bounderby; " Elveda, Louisa!u
Çıkıp gitmişti ama kız aynı noktada durmuştu ve, ada­
m ı n öptüğü yanağını kıpkırmızı olana dek mendiliyle oğuş­
turuyordu. Beş dakika sonra da hala aynı işle uğraşıyor­
du.
cc Ne yapıyorsun Loo?u diye azarladı kardeşi, ..yana­
ğında delik açacaks ı n . »
cc Dilersen çakınla kes ç ı kar, Tam. Ağlamam!»

BEŞiNCİ BÖLÜM

BAMTEL İ
Bay Gradgrind ve Bay Bounderby'nin ulaşmaya çalış­
tıkları Coketown n aynı Bayan Gradgrind gibi düşgücün­
den yoksun, yeterliliğin bir anıtı gibiydi. Şu bamteline bir
basalım, şarkımıza geçmeden.
Kırmızı tuğlaların kentiydi, ya da dumanla küller i z i n
verseydi, kırmızı tuğladan bir kent olacaktı. Ş i m d i y s e bir
yerlinin boyalı s u ratı gibi kırmızı siyahtı. Fabrikaların ve
yüksek bacaları n kentiydi. Bacalardan sayısız yılanlar gibi
dumanlar yükseliyor, birbirine dolanıyor, hiç çözülmüyor­
du . . . Kapkara bir kanalı, kötü kokulu mor boyalı suların ak­
tığı b i r nehri, pencerelerinden bir y ı ğ ı n gürültünün yayıldığı
fabrika binaları, deli bir filin başını sallaması gibi inip, kal­
kan i n i p kalkan buhar pistonları vardı. Birbirine benzeyen
bir iki büyük caddeyle birbirine benziyen bir y ı ğ ı n küçük
sokakta, birbirlerine benziyen bir y ı ğ ı n insan, aynı saatte
gider gelir, sokaklarda aynı sesleri çıkarır, aynı işi yapardı.
Her günleri bir ötekine benzer, her yılları bir öncekiyle bir
sonrakinden farklı olmazdı.
( ) Coketown: Kömür-kent olarak çevrilebilir. (Çevirmenin notu.)
"

24
Coketown' ı n bu özellikleri onu yaşatan işler ayırdedi­
lemezdi. Dünyanın dört bir yanına ulaşan zenginliklere z ı t
bir yerdi burası.
Coketown'da işçiye uygun ve işlevsel olmayan hiçbir
şey göremezdiniz. Belirli bir dini topluluk oraya bir kilise
yapmışsa ki 18' i yapmıştı onu kırmızı tuğladan, insanları
stoklayan bir depoya benzetmişlerdi. Pek ender olarak te­
pesindeki çanı bir kuş kafesine koyan, süslü bina olurdu.
Tek aykırı binası yeni kiliseydi. Kilisenin çan kulesi süslü
ayaklar üzerine yerleşmiş dört kısa kule gibi görünen, ana
girişin üzerindeydi. Kentteki tüm yazılan tek eldendi. Si­
yah ve beyaz. Hapishane hastane, hastane hapishane,
belediye ise her ikisi de olabilirdi, ya da biri ya da başka
birşey. Gerçekler., bilgiler, gerçekler, doğrular . . . M'Choa­
kumchild Okulu bir gerçekti. Mimarlık Okulu gerçek, usta­
larla insanlar arasındaki gerçekler doğru, hastane ile me­
zarlık arasındaki yol gerçekti. Rakamlarla belirtemediğin
her şey, en ucuz pazarda alamad ı ğ ı n , en pahalı satama­
d ı ğ ı n hiçbir şey olamazdı. Amin.
Böylesi matematiksel doğrular üzerine kurulmuş bir
kent, böylesi gerçeğin zaferi dolu bir yer, doğal olarak sa­
at gibi işliyordu, değil m i ?
Hayır. P e k değil. H a y ı r m ı ? Aman Tanrı m !
Hayır. Coketown kendi bacalarından ateşe dayanıklı l ı ­
ğ ı n ı kanıtlamış altın gibi yükselmiyordu. İlkin, şu onsekiz
dinci grup kimdi? Çalışanlar bu kiliselere bağlı olmadığına
göre. kimlerdi bunlar? Pazar sabahları çanların barbarca
çalınışı yaşlıları ve hastaları deli ederken, çalışanların kili­
seye gidenleri yorgun gözlerle izlediğini, köşelerinden, o­
dalarından, sokaklarından çıkard ı ğ ı n ı izlemek pek tuhaf
oluyordu: Onları ilgilendirmiyordu bu kiliseciler. Bunun
gerçeğini görebilen yabancılar değildi yalnızca. Coke­
town'daki bir kuruluşa bağlı kişiler Avam Kamarası'nın her
oturumunda bu kişileri zorla dindar yapma önerisini getiri-
25
yorlard ı . Ardından yeşilaycılar çıkıyor, bu kişilerin sarhoş
olacaklarını, istatistiklerde görüldüğü gibi de sarhoş olduk­
ları n ı , çay toplantılarında dile getiriyor, bu dinsizlerin iç­
mekten ne insan, ne Tanrı tarafından engellenebileceğini
söylüyorlard ı .
Peşlerinden kimyacı ile eczacı çıkıyor, b u kişilerin sar­
hoş olmadıklarında esrar içtiklerini belirtiyorlard ı . Ve ardın­
da da kodesin deneyimli yöneticisi çıkıp tüm söylenenlere
katılıyor ve ekliyordu: Aynı kişiler gözlerden uzak batakha­
nelere dadanmaya da e ğilimliydiler. Böyle yerlerde bayağı
şarkılar dinliyor, bayağı danslar izliyorlardı ve kimi zaman
bunlara katılma eğilimi de gösteriyorlardı. önümüzdeki ay
24'ünü tamamlayacak olan ve on sekiz ay hücre hapsine
mahkum A.B., çöküşünün (Her ne kadar A.B.'ye pek ina­
n ılmazsa da) buralarda başlad ı ğ ı n ı belirtmişti.
Bütün bunlardan da şu an Coketown'a doğru ilerle­
mekte olan Bay Bounderby ile Bay Gradgrind çekiyorlardı .
Her ikisi de .. çözümcü" olan bu beyler kişisel deneyimle­
rinin de ı ş ı ğ ı n d a oluşturulmuş daha da güçlü varsayımlara
sahiptiler. Gördüklerine ve yaşadıklarına bakılırsa, apaçık
ortaya çıkan tek şey, kimi insanların hiç işe yaramadıkla­
rıydı. Bunlara ne yapılırsa yapılsın, baylar, bunlar teşekkür
nedir bilmezlerdi. Huzursuzdurlar bayım. Ne istediklerini
hiç bilmezler. En iyisini ararlar. Taze tereyağ alır, taze
moka kahvesinde ısrar ederler. Etin en iyisi olmazsa geri
giderler. Sonsuza dek doyumsuz ve huysuzdurlar. Kısa­
cası şu eski tekerlemeyi a nımsatırlar:

Yaşlı bir kadın vardı


Etle, içkiyle yaşardı
Onlardan başka bir kişiye
dokunmazdı
gel, gör ki bu kadı n
gene de susmazdı'
26
Acaba Cokettown'ın halkıyla küçük Gradgrindlar' ı n
arasında bir benzerlik bulunabilir m i ? Şu a y ı k h a l i m i z ve
tüm matematik bilgimize karşın? Coketown'da sıfırlanmış
bir şeylerin canlanmaya başlad ı g ı n ı söylemeyeceksiniz
degil mi? Düşgücü kıvrımlara, büklüm!ere takılıp kalaca­
g ı n a açıga çıkıp, saglıklı bir yaşam mı sürmek istiyor? Sı­
k ı c ı ve uzun çalışmalar onlarda bedensel rahatlama i ç i n
b i r a ç l ı k mı yaratıyor? Şöyle neşelerini arttıracak, iyimser­
lige kapı açacak bir soluk, orkestra n ı n , bir kıpırtı yaratacak
müzigi eşliginde dans kadar kısa süreli bir tatile m i gerek­
sinim duyuyorlar?
M. Choakumchild'ın parmagını sokamadıgı bir pasta
var m ı ? Bu açlık doyurulmalı, yoksa doga yasaları, eski, e­
gemen kanunlarına getirilene dek işler sarpa saracak.
.. B u adam Pod's End'de oturuyor," dedi Bay Gradg­
rind . .. Ben orayı bilmiyorum. Nerede burası Bounderby?»
Bay Bounderby bu yerin kent merkezinde oluşunun
ötesinde bir şey bilmiyordu. Bu nedenle de çevresine ba­
karak, durdu.
Tam durmuşlardı ki köşeden Bay Gradgrind'in tanı­
dıgı bir kız koşarak, korku içinde çıkıverdi. .. Heey!» dedi
adam . .. D u r ! Nereye gidiyorsun? Dur!» 20 Numaralı Kız
nefes nefeseydi, durup diz kırdı.
«Neden sokaklarda böyle yakışık almaz bir biçimde
koşuyorsun?»
.. peşimde biri var. Kaçıyordum."
.. peşinde m i ? Senin peşinden kim koşsun?»
Soru köşeden deli gibi ç ı k ı p kendini Bay Gradgrind'a
toslamaktan alıkoyamayan şu renksiz Bitzer'la yanıtlan­
mış oldu. Bitzer yola fırladı.
« B u ne demek oluyor, çocuk? Ne yapıyorsun? Bana
nasıl çarpabilirsin?»
Bitzer düşen şapkas ı n ı alıp geriledi ve alnını döverek
bunun bir kaza oldugunu söyledi.
27
.. Bu oglan mı seni kovalıyordu, Jup e ? " diye sordu
Bay Gradgrind.
cc Evet et endim, .. dedi kız, zoraki.
cc Hayır, efendim, kovalamıyordum!,, diye bagırdı Bit­
zer; .. o benden kaçana dek kovalamıyordum. At binenle­
rin sözüne güven olmaz efendim, yalanlarıyla ünlüdürler.
Dediklerine pek önem vermezler bayım. Kentte bunu her­
kes bilir. Biniciler çarpım tablosunu pek bilmezler ya, onun
gibi.,, Bitzer, bunun Bay Bounderby, etkileyebilecegini dü­
şünmüştü.
cc Beni korkuttu , ,, dedi kız, 0korkunç yüzler yapıyor.>•
cc Ahh!n diye bagırdı Bitzer; cc sen de onlarda n s ı n! sen
de binicisin! Ona yarın atı tanımlayıp tanımlayamayacag ı n ı
sordum. isteseydi b i r kez daha anlatacaktım. Peşinden
koştum çünkü soru yinelenince dogru yanıt versin istiyor­
dum. At cambazı olmasan böyle yalanlar uyduramazd ı n ! ,,
«İşi onlarca i y i biliniyor,,, dedi Bay Bounderby, .. Haf­
taya kalmaz bütün okul sirki delikten izliyor olacaktır."
cc S anırım haklısın,,, dedi dostu. cc Bitzer, dön ve evine
git. Jupe, sen kal. Bir daha böyle koştugunu duyarsam
Bitzer, okul müdürüne hesap verirsin. Ne dedigimi anla­
d ı n . Git hadi!,,
Oglan göz kırpıştırmayı bıraktı, yumrugunu alnına ko­
yup Sissy'e baktı ve geriye döndü. Şimdi kızım, bu beyle
beni babana götüreceksin. Biz de oraya gidecektik. O
elindeki şişede ne var?"
«Cindir,,, dedi Bay Bounderby.
«Yoo, hayır efendim. Dokuz Yag var."
cc N e var?,,
«Dokuz yag et endim. Babamı ovmak için."
Kısa bir kahkaha atan Bay Bounderby:
«Babanı ne için dokuz yagla ovacakmışsın?,, diye
sordu.
28
cc Gösteri sırasında yaralananlar hep bunu kullanırlar.
«Omuzunun üzerinden peşindekinden kurtulup kurtulma­
d ı ğ ı n a da bakıyordu. uBazen çok kötü yaralanırlar.»
.. seş paralık iş yapmadıklarına bakılırsa, hakkettikleri
de bu,,, dedi Bay Bourderby. Kızın ona yönelen bakışla­
rında şaşkınlık ve kızgınlık vardı.
••Şu işe bak!» dedi Bounderby; cc Senden dört ya da
beş yaş küçükken öyle yaralarım vardı ki , dokuz ne söz,
kırk, elli yağ iyi edemezdi onları. Yaraları da dengede dur­
duğum için değil itilip kakılarak alırdım. Tel'de canbazlık
yoktu. Yerde cambazlık yapar, ipi de sırtıma gererdim.
Ne denli sert olsa da Bay Gradgrind, Bay Bounderby
kadar katı biri değildi. Tümüyle ele alınınca iyilikten yok­
sun olmadığı ortaya çıkıyordu. Kişiliğinin oluştuğu süreç­
te bir aritmetik hata yapılmamış olsaydı, çok iyi biri bile
olabilirdi. Dar bir yola saptıklarında yüreklendirici bir ses­
le .. su Pod's End, öyle mi Jupe?,, diye sordu .
.. Evet efendim. Bu da ev efendim.»
Alacakaranltkta içinden kızılımsı ı ş ı kların geldiği bir
barın kapısında durmuştu. Sanki kendini içkiye vermişce­
sine partal ve yorgun duran ev, tüm içkiciler gibi yolun
sonuna gelmiş görünüyordu.
ccBarı geçip merdivenleri çıkacağız efendim. Bekler­
seniz bir mum bulup getireyim. Bir köpek sesi duyarsa­
n ı z , o bizim Merrylegs'dir. Yanlızca havlar, korkmayın ...
«Merrylegs ve dokuz yağlar! .. dedi Bay Bounderby.
O madensel gülüşüyle gülüyordu. uKendini yoktan varet­
miş biri için bunlar çok iyi!»

29
AL TiNCi BÖLÜM

SLEARY'NİN CAM B AZLI G I

Bu meyhanenin adı "Pegasus'un Kolları,,ydı. uPega­


sus'un Bacakları,, belki daha uygun kaçabilirdi ama tabe­
ladaki kanatlı atın altında bu yazıyordu. Daha altında res­
sam süslü bir yazıyla şunları eklemişti.
İyi malt, iyi bira demektir
Girin i çeri, buradadır iyi bira
İyi şarap, iyi brendi demektir.
Çagmn bizi, konun hazlfa.

Kırık dökük barın arkasında çerçeveli yaldızlı bir baş­


ka Pegasus duruyordu. Daha gösterişli olan bu atın ka­
natları gerçek türdendi. Çevresinde altın yaldızdan yıldız­
lar vardı ve onun dizginleri kırmızı ipekten yapılmıştı.
Dışarısı tabelayı görünmez kılacak kadar karard ı ğ ı , i­
çerisi de resmi aydınlatacak kadar ı ş ı klanmadığı için Bay
Gradgrind i l e Bay Bounderby düşgücünün bu ürünlerin­
den rahatsız olamadılar. Köşedeki dik merdivenlerden tır­
manırken de kimseye rastlamadılar. Sissy mum aramaya
gidince durup beklediler. Her an Merrylegs'in havlamasını
duyacaklarını sandılarsa da, bu özel yetiştirilmiş köpek,
kız mumla dönene dek ses vermedi.
.. B abam odamızda yok, efendim,,, dedi şaşırmış bir
ifadeyle .. i çeri girerseniz onu derhal bulurum efendim ...
İçeri girdiler. Onlara oturmaları için iki iskemle bulan
Sissy, tekrar dışarı fırladı. İçinde bir yatak olan, küçük, eş­
yaları eski püskü bir odaydı. Senyör Jupe'un Shakespea­
re'den alıntı edepli ve komik skeçlerle süslediği gösterisin­
de giydiği kuyruklu, iki tavus tüyünün süslediği şapkası bir
çivide asılıydı. Ne var ki, odada başka sahne giysisi ya da
adama ait birşeyler görünmüyordu Merrylegs'e gelince;
30
tüm eğitilmiş köpeklerin bu atası, Nuh'un Gemisi'ne bine­
meden suya düşmüştü sanki. Pegasus'un kollarında kö
pek görmek ve duymak olanaksızdı.
Sissy babasını ararken kapıların açılıp kapan d ı ğ ı n ı du­
yuyorlardı. Ardından da şaşkınlık ünlemleri yükseldi. Te­
laşla aşağıya indiğinde ve kıldan yapılmış eski bir bavulu
açtığında boş olduğunu görecekti. Ellerini kavuşturdu.
Çok korkmuştu.
«Babam çadıra gitmiş olmalı , bayım. Neden gittiğini
bilmiyorum ama gitmiş olmalı. Hemen bulurum onu!» Yine
turlamış, şapkasını bile a l m a m ı ş t ı .
u N e demek istiyor!,, d e d i Bay Gradgrind; 11 Hemen mi
dönermiş? Bir milden u z a k orası!»
Bay Bounderby karş ı l ı k veremeden odaya genç bir
adam girmiş, «İzninizle, baylar,.. diyerek kendini tanıtmış­
tı. Elleri ceplerinde ilerledi. Yüzü traşlı, ince ve sarıydı. Or­
tadan ayrılmış koyu renk saçları yüzünü çevreliyordu. Be­
denine göre azıcık kısa ama güçlü bacakları ve kolları var­
d ı . Göğsü ve sırtı ise olması gerekenden daha genişti. Ü s­
tünde bir Newmarket ceket, dar bir pantalon vardı ve lam­
ba g a z ı , saman, portakal kabuğu, at gübresi, talaş karı­
şımı bir şeyler kokuyordu. Ahırla tiyatro birleşimi bir yara­
tığı andırmaktaydı. Hangisi nerede bitiyor da öteki başlı­
yor, söylemek zordu. Bu bay el ilanlarında «Kuzey Ame­
rika Bozk1rlannm Vahşi Avcısı,, ve «perende/eriyle ünlü
Bay E. W.B. Childers .. olarak t a nıtılıyordu. Bu gösteri sıra­
sında tüm vahşi avcıların oğullarını taşıdıkları biçimde
11 oğlunu» (yaşlı yüzlü küçük bir adamı) başının üzerinde,
küçük adamın başı avucunda taşıdığına tanık oluyordu­
nuz. Lüleli saçları, çiçekleri, kanatları ve boya, bu umutlu
küçük insanı pek hoş bir Eros'a çeviriyor, izleyiciler ara­
sındaki annelere mutluluk saçıyordu. Gerçekte ise bu kü­
çük adamın berbat kesimli bir ceketi ve kalın sesi vardı ve
adı ç ı k m ı ş t ı .
31
.. j zninizle," dedi Bay E.W.B Childers: .. sanırım Ju­
pe'u görmek isteyen sizlersiniz? •

cc B izdik, .. dedi Gradgrind: u K ı z ı onu bulmaya gitti ama


bekleyemeyecegiz. Bu nedenle de mümkünse bir mesaj
bırakayım .••
. . şöyle ki,., diye lafa girdi B a y Bounderby: cc Bizler za­
manın degerini bilen insanlarız. Sizler ise zamanın dege­
rini bilmeyen insanlardan s ı n ı z . ..
Bounderby'i tepeden tırnaga inceleyen Bay C h i lders
.. sizinle tanışma onuruna erişmedim, ama kastettiginiz
zamanınızı daha çok para kazanmakla geçirdiginiz işe ve
görünüşünüze bakılırsa hakl ı s ı n ı z derim," dedi.
Küçük Eros, cc Kazandıg ı n ı z ı da kendinize saklayabilir­
siniz,ı• diye ekledi.
cc Kidderminster, kes sesini!» (Kidderminster Eros'un
gerçek adıydı.)
"Öyleyse, neye g e l m i ş de bizi aşagılıyor? .. diye ba­
gırdı Kidderminster. ccAlay etmeye geldiyse önce gidip, bi­
let alsın!"
Sesini yükselten Bay Childers, «Kidderminster! sus!»
diyordu. Bay Gradgrind'a döndü; cc B e n sizinle konuşuyo­
rum bayım. Belki farkında, belki degilsiniz ama (seyirciler
arasında oldugunuzu sanmıyorum) son g ü nlerde Jupe nu­
marasında hep tekliyor."
.. Ne? Neyi tekliyor? .. Gradgrind her şeyi bilen Boun­
derby'den yardım umarcasına ona bakıyordu.
cc Nu maralarında tekliyor.
Dün gece dört kez atlayış yapmaya kalkt ı . Becereme­
di. cc B i r kere bile yapmadı , ı• dedi Kiddemaster. " Bayrak
numarasında da tekledi. Hareketleri pek gevşekti.»
Bay Childers,
cc Yapması gerekeni yapmadı. Atlayışları kısa kaldı.
Perendeleri de berbatt ı , .. diye yorumladı.
cc Ah!u dedi Gradgrind; .. teklemek bu h a?ıı
32
.. Genelde teklemek bu!,, diye yanıtladı Bay E . W . B
Childers .
.. Dokuz yağlar, Merrylegs, teklemeler, perendeler
ha!» diye patladı, en görkemli kahkahaların sahibi Bay
Bounderby .
.. B e n i m gibi kendini yükseltmiş biri için pek tuhaf
dostlar."
.. İndir kendini öyleyse , ,, diye azarladı Eros:
.. Tanrım! kendini o kadar yükselttiysen azıcık indiri­
ver."
.. Pek karışan bir çocuk b u l » Gradgrind ona dönmüş,
kaşlarını çatmıştı.
u H i ç de sinmemiş olan Kiddeminster ugeleceğinizi
bilseydik, genç bir centilmen bulurduk,,, yanıtını yapıştırı­
verdi. .. Bir rolün olmaması pek yazık. Sen sert telcisin de­
ğil mi?»
.. B u terbiyesiz çocuk ne demek istiyor?» diye sordu.
Bay Gradgrind. Gözlerinde umutsuz bir ifade vard ı . .. Telci
demekle ne istiyor?» Childers genç arkadaşını yakaladı.
Bozkırları a n ı msatan hareketlerle odadan dışarı attı. .. çık
dışarı! Çık d ı ş a r ı!,, diye bağırıyordu . .. Pek anlamı yok. Oy­
le ö n emli değil.» « S ı k ı ip, gevşek ip, farketmez. Siz Jupe
için bir mesaj bırakacakt ı n ı z . ..
.. Evet.,,
.. Öyleyse onu alacağ ı n ı hiç sanmıyorum. Onu tanır
m ı s ı n ız? ,,
.. Adamı hiç görmedim."
.. Artık görebileceğinizi de sanmıyorum. Bana kalırsa
her şey meydanda. Adam tüymüş.»
.. K ı z ı n ı terkettiğini mi söylüyorsunuz?,,
Başını sallayan Childers, .. Evet. İpleri koparmış diyo­
rum. Dün gece kazıklı gibiydi. Bir gece önce de, bugün
de. Son g ü nlerde hep böyle ve buna dayanamıyor,., de-
.
di.
Zor ZamanlarıF 3 33
.. Neden . . . Çok kaz ı k l ı gibiydi?ıı Bu sözcügü zorla ç ı ­
karabilmişti. Ciddi ve isteksizdi.
..Eklemleri sertleşiyor, yaşlanıyor,ı• dedi Childers,
"Çeneciligi hala iyi ama onunla da para kazanamaz . ..
.. çeneci," diye yineledi Bay Bounderby; "Yine başlı­
yoruz!"
Beyefendinin hoşuna gidecekse konuşmacı diyelim
Bay E . W . B. Childers bu açıklamayı omuzunun üzerinden
atıvermişti. Saçı ve omzu şöyle bir sallanıverdiler . .. işin
gerçegi şu ki, k ı z ı n ı n onun tekledigini bilmesi o adamı ta
yüreginden yaralad ı . ,,
.. İ y i ! » diye söze girdi Bounderby, .. Bak b u iyi Gradg­
rind! Adam k ı z ı n ı öyle seviyor ki, onu bırakıp kaçıyor! Bak
bu çok iyi! H a ! H a ! Bak buraya genç adam; ben hep bu­
gün oldugum yerde degildim, bu işleri de bilirim, seni şa­
şırtabilir ama annem de beni terketmişti.»
E.W.B. Childers buna hiç şaşırmadıgını üstüne basa
basa belirtti.
.. Pekala!,, diye devam etti Bay Bounderby; .. Ben bir
çukurda dogdum ve annem beni bırakıp kaçtı. Onu bagış­
ladım m ı ? Hayır. Onu bagışlayabiliyor muyum? Hayır. O
ne? Sarhoş büyükannem dışında dünyaya gelmiş geçmiş
en kötü kad ı n . Aile gururum filan yok benim. Düşgücü ge­
niş, duygusal enayilerden degilim ben. Ak aktır, kara da
kara. Coketownlı Josiah Bounderby'nin anası Wappingli
Dick Jones'un anas ı n ı n görecegi merhametten fazlas ı n ı
göremez. Şimdi şu adama gelelim. Adam tabansız bir
serseri, bir beşpara etmez cigersiz. İngilizce'de böylele­
rine bu denir."
"Ba n a farketmez, .. dedi Bay Chi!ders . .. Ha İngilizcesi,
ha Fransızca'sı. Ben arkadaşı n ı z a gerçegi anlatıyorum.
Siz duymak istemiyorsanız gidin temiz hava a l ı n . Konuya
çene yordugunuza göre, kendi damınız altında yoruverin.
34
burada istenmeden konuşmayın. Kendine ait bir d a m ı n
var, değil mi?»
Sesi alay doluydu.
Paralarını şıng ırdatan Bounderby gülerek, .. sanırım, ..
dedi.
cc Mü mkünse gidip orada konuşun. Burası pek sağlam
değildir. Bakarsınız sizin nefese dayanmaz, iniverir aşa­
ğı!»
Bounderby bir kez d e tepeden tırnağa süzdü v e onun
işini bitirmişcesine Gradgrind'a döndü:
cc Bay Jupe bir saat kadar önce k ız ı n ı bir yere gönder­
di. Ardından onun çıktığı n ı görmüşler. Başında şapkası,
kolunun altında da bohçası varmış. Kız buna hiç inanma­
yacaktır, ama adam k ı z ı n ı terketti.n
cc Neden inanmayacak?» diye sordu Gradgrind.
.. çünkü onlar tek kişi gibiydiler. Hiç ayrılmazlard ı . Bu­
güne kadar, hep kızın üstüne titremişti.»
Boş bavula yürüyüp, içine baktı Childers. Ardından
merakla gelen kidderminsterin bacakları ayrık ayrıktı. Diz­
leri de tutuktu.
Bu aslında Sleary'nin adamlarınm tümünde devamlı at
üstünde oldukları izlenimini pekiştiren bir özellikti.
.. zavallı Sissy! Bari ona çıraklık yaptırsayd ı , .. diye de­
vam etti Childers; ccOnu bırakıyor ama kızın elinde altın bi­
lezik olacak hiçbir şey yok ...
«Böyle bir d üşüncenin sizin gibi çıraklık yapmamış bi­
rinden geliyor olması takdir edilecek bir şey.. dedi Gradg­
rind.
cc Ben mi çıraklık yapma m ı ş ı m ? Ben yedi yaşımda işe
başladım, bayım ...
Bay Gradgrind' ı n iyi niyeti elinden alınmış gibiydi.
.. Qo . . . Öyle m i ? n dedi isteksizce. «Ben gençlerin çı­
raklık . . . ..
35
Bay Bounderby yüksek sesle gülüyordu: .. Başıboşluk
işlerinin çırakl ı g ı ı Bunu ben de duymamıştım dogrusu!»
Bounderby'nin varlıgını yok sayma numarası yapan
Childers konuşmasını şöyle sürdürdü:
..Babasının kafasında k ı z ı n ı n egitim görmesi düşün­
cesi vardı. Bu nereden aklına girmişti bilmiyorum ama hiç
çıkmadıgını söyleyebilirim.
Şu yedi yıldır ona şuradan okunacak, oradan yazıla­
cak, öteden çözülecek bir şeyler bulup buluştururdu.»
Elini cebinden çıkarıp yüzünü ve çevresini sıvazhyan
E . W . B . Childers bol kuşku, az umutla Bay Gradgrind'a
baktı. Daha ilk andan itibaren terkedilmiş kız için adamı
yumuşatmayı aklına koymuştu.
cc Sissy burada oku!a girince," diye devam etti, cc baba­
s ı n ı n sevincini görmeliydiniz! Aslında bana pek bir şey
ifade etmiyordu. Bizler oraya buraya giden, göçebe insan­
larız. Ama o , bu ayrılıgı aklına koymuştu. Azıcık çatlaktı ve
onu yerine yerleştirdim diye düşünüyordu sanırım. Bu
gece buraya gelişteki zamanlamanız kusursuz derim, çok
kusursuz."
.. ram tersine, .. dedi Gradgrind, .. Qna k ı z ı n ın çevresi­
nin okul açısından son derece sakıncalı oldugunu, okula
gelmemesini söylemeye geldim. Ama babası onu b ı rakıp
gittiyse, kızın da bu işte parmagı yoksa . . . Bounderby se­
ninle konuşmam gerekiyor...
Bu sözler üzerine Bay Childers binici adımlarıyla oda­
dan çıkıp sahanlıga geçti ve yüzünü sıvazlayıp hafiften bir
ıslık çalmaya başladı.
Arada kulagına Bay Bounderby'nin sesi geliyordu.
.. H a y ı r , " cc Ben hayır derim."
.. Bunu hiç ö n e r m e m . " .. Bence Hayır.»
Bay Gradgri nd'ın sesi daha az çıkıyordu.
ccl ouisa bir örnektir.»
.. Q aşag ı l ı k merak insanı nerelere götürüyor ...
36
.. Ne lerle son buluyor." .. su açıdan bak, Bounderby . ..
Bunlar olup biterken üst katlardan çıkıp gelen Sleary'­
n i n kumpanyas ı n ı n adamları yavaşça kümelenip f ı sıldaş­
maya başladılar. Sonunda Childers'le birlikte yavaşça
odadan içeri süzülüverdiler. Aralarında iki, üç güzel kadın ,
onların iki üç kocaları, iki üç anaları ve sekiz dokuz çocuk­
ları vardı. Çocuklar gerekince peri rollerini üs tleniyorlardı.
Ailelerden birinin babası başka bir ailenin babasını bir sırı­
ğın üzerinde dengedeyken taşıyor, üçüncü ailenin babası
da, her iki babayla birlikte bir piramit oluşturuyordu. Pira­
mitin tepe noktasında Kidderminster vardı. T ü m babalar
yuvarlanan fıçıların üzerinde dansedebil i r , şişelerin üze­
rinde durabilir, her şeyin üzerinden atlayabilirlerdi. Anne­
lerin tümü telde ve ipte danseder, eğersiz atlar üzerinde
n u m aralar yapabilir, bacaklarını göstermede nazlanmaz­
lardı. Aralarından biri de kentlere girerken altı atlı bir Yu­
nan savaş arabası kullanırdı. Her şeyi bildiklerini sanan
bu kişiler, giyim kuşama pek öyle önem vermezler, yaşa­
dı kları yerlere de pek özen göstermezlerdi. Kumpanyanın
tüm okur yazarlık gücünü toplasanız ancak berbat bir
mektubu kaleme alabilirdiniz. Yine de bu insanlarda ola­
ğanüstü bir yumuşaklık, bir çocuksuluk vardı. Sert davra­
nışlar onlara göre değildi. Birbirlerine yardımcı olma, acı­
larını paylaşma konusunda hep hazırdılar ve dü nyadaki
tüm insanlar gibi o nların da saygı ve yapıcı yaklaşım bek­
lemeye hakları vardı.
En son çıkıp gelen Bay Sleary oldu: Tıknaz bir gövde;
bir gözü sabit, diğeri gezginci iki göz; adına ses denebilir­
se kırık borazanlar gibi bir ses; dağ ı n ı k bir görünüm; ne
tam ayık, ne tam sarhoş bir kafa.
Astımla başı dertte olan Sleary'nin sesi bazı harfleri
çıkarmada zorlanıyordu. Ağzından .. sayım, bu çok kötü
bir i ş ! Sanırım palyaçomla köpeğinin tüydüklerinden habe­
riniz var?» gibi bir şeyler çıktı.
37
Soruyu yönelttiği Gradgrind, .. Evet,,, dedi.
.. Peki, Bayım. Zavallı kızcağız için bir şeyler yapmayı
düşünüyor musunuz efendim? Şapkasını çıkarm ı ş , bu iş
için içinde taşıdığı bezle kenarını siliyordu .
.. Döndüğünde ona bir önerim olacak.»
.. sunu duyduğuma sevindim Bayım. Ondan kurtul­
mak istemiyorum ama kısmetini de engellemek iste­
mem.
H e r ne kadar başlamak için biraz g e ç ise de onu y e ­
tiştirmeye hazırım. Sesim biraz k ı sık ç ı k ı y o r Bayım. Beni
iyi tanımıyanlar, beni a nlamakta güçlük çekiyorlar ama siz
de benim gibi ta çocukluktan başlayarak çadırda bir ı s ı n ı p
b i r üşüseydiniz, sizin de sesiniz yok olurdu.ı•
cc Herhalde,11 dedi Gradgrind.
Konuksever bir rahatlıkla, Sleary; .. Beklerken bir şey
içer misiniz Bayım? Sherry? Adını koyun, yeter efendim .>•
diye sordu .
.. sen almayayım. Teşekkür ederim.ı•
cc Öyle demeyin Bayım. Arkada şı nı z ne içer? Yemeği­
nizi daha yemediğinize göre siyah biraya ne dersiniz?, ,
Tam bu s ı rada, Sleary'nin daha iki yaşında at sırtına
bağlanan; on iki yaşında, o çok sevdiği atları n ı n cenaze­
sini taşımasını isteyen bir vasiyetname yazan; on sekizlik
güzel ve sarışın kızı Josephine .. saba, sus! Geri döndü, ..
diye seslendi. Koşa koşa çıktığı odaya, koşa koşa dön­
müştü. Babası görünmüyordu. Sissy Jupe onları orada
öylece toplanmış görüp, gözlerdeki anlamı kavrayınca,
ağlamaya başladı ve kendini o sırada çocuk bekleyen ip­
cambazı kadınlardan birinin kollarına attı. Kadın da diz
çökmüş, ağlıyor, onu yüreklendirmeye çalışıyordu .
.. su çok acımasızca bir şey, .. dedi Sleary; .. Tanrı bili­
yor ki, çok acımasızca bir şey»
.. Ah benim iyi babacağı m , babacığım nereye gittin?
Bana iyilik için gittiğini biliyorum! Benim için gittin! Ama
38
bensiz çok kötü olacaksın zavallı, zavallı babac ı ğ ı m ! Ben­
siz ne yapars ı n !» Bu ve benzeri şeyleri söylemesini dinle­
mek iç paralayıcıydı. Kollarını yukarı uzatmış, onun gölge­
sine sarılmak istiyor, gölgeyi b ı rakmak istemiyor gibi duru­
yordu. Ta ki sabrı tükenen Bay Bounderby sözü ele alana
kadar kimse tek söz söylemedi.
.. Bana bakın iyi insanlar,,, dedi adam; "Bu yalnızca
zaman kaybı. K ı z ı n gerçeği kavraması n a izin verin. Ben­
den duyması uygun olur, çünkü ben de terkedilmiştim.
Hey, bak bana... Adın ne senin? Baban seni bı raktı ve git­
ti. Yaşadığın sürece onu görmeyi beklememelisin!,,
Bu insanların gerçeğe pek saygıları yoktu, konu çer­
çeyesinde öylesine ilgisizdiler ki, konuşmac ı n ı n sağdu­
yusu onları etkileyeceği yerde k ı z dırmıştı. Adamlar .. Lanet
olası!,, diye bağırdılar. Kadınlar . .. Hayvan!,, dediler ve Sle­
ary, Bounderby'i kenara çıkıp kulağ ı n ı bükmek zorunda
kaldı .
.. Bakın size ne diyeceğim, Bayım. Bence siz kısa ke­
sin. Benim adamlarım iyi yürekli adamlardır ama ellerine,
ayaklarına da pek çabukturlar. Siz benim önerime uymaz­
sanız korkarım nefesinizi keseceklerdir·"
Bay Bounderby bu ı l ı m l ı öneriyle denetimi altına alı­
nınca, Bay Gradgrind, konuya .. çözümcü,, bir yaklaşım
getirme fırsatını buldu .
.. Bu kişinin dönüp dönmeyeceği şu an için konunun
dışında. Şimdi burada yok ve dönmesi de beklenmiyor.
Sanırım bu konuda görüşlerimizi paylaşıyoruz.»
.. paylaşıyoruz Bayım, Devam edin ... Sleary konuş­
muştu .
.. Pekala. Ben bu zavallı kızın babasına onun okula
devam edemeyeceğimi, bu konuda uygulama açısından
sorunlar olduğunu söylemeye gelmiştim ama bunlara gir­
mek niyetinde değilim. Koşullar değiştiğine göre bir öne­
rim olacak. Senin sorumluluğunu alıp, seni eğitmeyi öne-
39
riyorum Jupe. Davranışlarının iyiliği dışında tek koşulum
var ki, o da benimle gelip gelmemek konusunda burada
karar vermen. Benimle geleceksen buradaki dostları n ı n
hiçbiriyle ilişkin kalmayacak, onları görmeyeceksin. Sanı­
rım konuyu özetledim ...
.. se n de önerimi koyayım ki, madalyonun iki yüzü de
dengelensin ... dedi Sleary . .. çıraklığa başlamak istersen
Cecilia, işin ne olduğunu ve kiminle çalışacağını biliyor­
sun. Şu anda kucağında bulunduğun Emma Gardan sa­
na ana, Josephine de kardeş olacaktır. Ben melek geçi­
nenlerden değilim, kafam kızdı mı sana küfür ettiğim za­
manlar da olacaktır. Sinirli olabilirim ama Bayım, daha
tek bir atı incittiğim görülmemiştir. Bu yaşımdan
sonra da binicilere başka türlü davranacağı m ı sanmıyo­
rum. Ben pek iyi konuşamam Bayım, diyeceklerim bun­
dan ibaret.»
Konuşmasının son kısmı Bay Gradgrind'a yöneltilmişti
Gradgrind başını eğerek dinledi ve sözlerine şunları ekle­
di:
«Kararını etkileme açısından söyleyebileceğim tek
şey doğru dürüst bir eğitimin çok önemli olduğudur. Anla­
yabildiğim kadarıyla baban da bunu biliyor, böyle düşünü­
yormuş ...
Bu sözlerin etkisini gözle görebilirdiniz. Hıçkırıkları
durdu, Emma Gardan'dan azıcık ayrıldı ve yüzünü koruyu­
cusuna çevirdi. B ulunanlar d eğişimi algılamışlardı. Hep
birlikte derin bir nefes alıp ccgidecek!» dediler.
11 Kararını iyice tart, Jupe, .. dedi Gradgrind. « İ yice dü­
şün. Başka sözüm yok ...
Kız bir dakika süren bir sessizlikten sonra yine ağla­
maya başladı. « G idersem babam dönünce beni nasıl bu­
lur ki?»
Sorunu matematiksel çözüme ulaştırmış olan Gradg­
rind, « B u konuda rahat olabilirsin, .. dedi. 11 Rahat olabilir-
40
sin Jupe. Böyle bir durumda baban bu Bay'ı bulacaktır
Bay?»
uSleary. Adım bu Bayım. Adımdan utanmam. Bütün
İ ngiltere adımı bilir. Bana bugüne kadar o ekmek yedirdi
sayılır."
.. Bay Sleary'i bulacaktır. O da senin nereye gittiğini
söyler. Seni onun isteklerine karşın tutamam. Beni bulma­
sı ise zor değil. Coketownlı Bay Thomas Gradgrind adı bi­
linen bir addır ...
« B i l i n i r , .. dedi Sleary. Sakat gözü dönüvermişti. .. şu
evin dışında yüklüce para tutanlardan birisin ama şimdi
konuya girmeye l i m . ..
B i r sessizlik oldu. Sonunda Jupe ellerini yüzüne ör­
tüp, hıçkırıklar arasından bağırdı :
.. Peki, verin elbiselerimi, yüreğim parçalanmadan gi­
deyim! ..
Kadınlar üz üntüyle harekete geçtiler. Zaten iki üç par­
ça olan eşyası hemen toplanıvermişti. Onlarla gezen bir
sepete yerleştirdiler. Sissy yerden kalkmamış, hala ağlı­
yordu. Bay Gradgrind ve Bay Bounderby onu götürmeye
hazır, kapının yanında beklemekteydiler. Bay Sleary sanki
bir gösterideymiş gibi adamları n ı n oluşturduğu çemberin
orta yerinde duruyordu. Tek eksiği kamçısıydı.
Sepeti hazırlayanlar, kızın şapkas ı n ı da getirdiler. Sa­
çını düzeltip, başına taktılar. En doğal biçimde kümelendi­
ler; Jupe'e sarıldılar ve, onu öptüler. Vedalaşmak için ço­
cukları n ı da getirdiler. Hepsi sı radan, doğal, yufka yürekli,
saçma sapan kad ı n l a r d ı .
. .Artık karar ı n ı verdiysen, gidelim, . . d e d i Gradgrind.
Ama kız daha erkeklerle vedalaşmamıştı. Hepsinin
kollarını çözmeleri gerekti. (Sleary'nin yanında hep
böyle du rurlardı) Hepsi kıza bir veda öpücüğü verdi. Tek
istisna Kidderminster'di. O insan düşmanı ü z g ü n arkaya
çekildi.
Sona Bay Sleary kalmıştı. Kollarını açıp iki eliyle l<ızı
41
yakaladı. Attan inen başarılı bir genç h a n ı m ı z ı platması
bekleniyordu ama kızın z ıplayacak hali yoktu. Ağlayarak,
öylece duruyordu önünde .
.. Gülegüle canım! Her şey iyi olacak. Dilerim yoksul
dostların seni rahatsız etmezler. Baban köpeği alıp götür­
mese çok iyi olacaktı. El ilanlarından onu çıkarmak zor
olacak. Hoş. sahibi olmadan gösteri yapamaz ya."
Bu sözlerden sonra sabit gözünü kıza. ötekini çevre­
sindekilere çevirdi, kızı öptü ve bir at'a çıkarır gibi Gradg­
rind'a verdi.
İşte Bayım; Sizi utandırmayacaktır. G ü l e g ü l e Cecilia.
Güle güle Sissy! Güle güle Cecilial Tanrı seni korusun!»
Odanın dört bir yanından gelen seslerdi bunlar.
Binicilik hocasının gözü kızın göğsündeki dokuzyağ
şişesini görüvermişti. .. şişeyi bırak c anım," dedi, .. Taşı­
ması zor, senin de işine yaramaz. Ver onu bana!»
Yeniden hıçkırıklara boğulan kız, .. Hayır, Hayır! Lüt­
fen . . . Yalvarırım . . . O dönene kadar bende kals ı n ! Dönün­
ce gereksinimi olacak. Beni yağ almaya yollarken gitmeyi
düşünmüyordu. Onu saklamam gerek!» diye karş ı l ı k ver­
di.
.. Pekala, öyle olsun! (Görüyor musunuz Bayım? ) El­
veda Cecilia! Sana son söyleyeceklerim bunlar: Anlaş­
manı bozma! Beyefendi'nin sözünü dinle ve geçmişi unut.
Evlenip de işlerini yoluna koyunca at cambazları görürsen
onlara iyi davran! i nsanların eğlenmeye gereksinimi var­
dır, Bayım ... Sleary konuştukça açılıyordu .. Devamlı öğre­
niyor, devamlı çalışıyor olamazlar. Yaşamı n c a n ı n ı çıkar­
ma, tadını çıkar. Ben binicilikten ekmek yedim ama bunu
derken işin felsefesini ortaya koyuyorum Bayım; yaşamın
tadını çıkarın, canını değil!»
Sleary, felsefesi o n l a r merdivenlerden inerken açık­
lanmıştı. Felsefenin gerek sabit, gerek fırıldak gözü, üç
kişi ve bir sepeti gecenin karanlığında yitiriverdi.
42
YEDİNCİ BÖLÜM

BAYAN SPARSiT
Bekar Bay Bounderby'nin evini yöneten yaşlıca bir
h a n ı m vardı. Onu zafer kazan m ı ş bir edayla Bounderby'­
nin arabasında, ya da alçakgönüllügün zorbasına ilgi gös­
terirken rastlayabilirdiniz. Bu Bayan Sparsit yalnızca gün­
görmüş bir kadın olmakla kalmıyor, iyi d e bir aileden geli­
yordu. Leydi Scadgers adında ve hayatta olan bir büyük
teyzesi vardı. Onu dul bırakan Bay Sparsit ise, anne tara­
fından Bayan Sparsit'in "Bir Powler dediklerindendi. Bilgi
..

ya da akılları kıt yabancılar, Bir Powler olmanın ne oldu­


gunu anlamazlar, bunun bir iş m i , yoksa bir siyasi parti
mi, hatta ve hatta bir mezhep mi oldugu konusunda kuş­
kuya düşerlerdi. Görgülü ve nitelikli beyinler için Powler
demek iyi bir soyagacı demekti. Çok eskiye gidiyordu. Öy­
le eskilere gidiyordu ki, aile bireylerinin arada bir ortadan
yok olup, tefecilikten girdikleri «Borçlular Zindan»ından
çıkmalarına şaşmamalıydı.
Ana tarafından bir Powler olan Bay Sparsit, baba ta­
rafından bir Scadger'le evlenmişti. Çok şişman, ete pek
düşkün ve son on dört yıldır bacaklarını yataktan indiremi­
yen Leydi Scadgers, bu evliligin çöpçatan l ı g ı n ı da yapmış­
tı. Sparsit yirmi birindeydi, upuzun bacaklarının taşıdıgı in­
cecik bir gövdesi, söz edilmeye degmez bir kafası vardı.
Amcasından yabana atılmaz bir m i rasa konmuştu ama
para eline geçene dek yaptıgı borçlar mirası kadardı.
Borçları daha sonraları ikiye katl a n d ı . Yirmi dört yaşında
öldügünde (Ölüm yeri Calais, ölüm nedeni Brendi.) Evle­
nir evlenmez terkettigi karısına hiçbir şey bırakmadı. Ko­
casından on beş yaş büyük olan yaslı dulu ise . tek akra­
bası olan Bayan Scadgers'la ölesiye bir kan davasına tu­
tuştu. Geçimini saglamak ve Scadgers'a nispet yapmak
43
ıçın kendine bir iş buldu. O Romalı Coriolanus burnu.
Sparsit'i ona aşık eden yogun kara kaşlarıyla Bounderby'­
nin çayını koyuyordu şimdi.
Bounderby, kentleri ele geçirmiş bir komutan, Bayan
Sparsit törenlerde yanında taşıdıgı tutsak prenses olsa,
ancak bu denli tantana yapılabilirdi. Kendi soy sopunu ye­
rin dibine batırırak övünüyor, Bayan Sparsit'inkileri gök­
lere çıkararak da gururlanıyordu. Kendi g e nçligi konusun­
da tek bir parlak anı taşımayan Bounderby, Bayan Spar­
sit'in gençligini parlak olanaklarla, kadınca g ı z ı n geçtigi
yolları çuvallar dolusu gülle donatıyordu. Ve uşuna bakın
efendim," diyordu; uSonuç ne? Y ılda yüz pound karşıh­
g ı n d a Coketownlı Josiah Bounderby'nin evine bakıyor!»
(Yüz pound'ı da begeniyor üstelik.)
Bu karşıtl ı g ı , öylesine s ı k kullandı ki, başkaları da ayrı
sözleri kullan ı r oldular. Bu, Bounderby'nin en sinir bozucu
özelliklerinden biriydi. Yalnızca kendine övgüler düzmekle
kalmaz başkalarına da düzdürürdü. Başka ortamlarda al­
çakgönüllü olan bir y ı g ı n yabancı Coketown'daki yemek­
lerde bu bulaşıcı hastahga yakala n ı r ve kendini Boun­
derby'i överken bulurdu. Muhafaza Alayı, Bayrak, Magna
Carta, John Bull, Hebeas Corpus, i nsan Hakları Bildir­
gesi. .. Bir İngiliz'in kalesi evidir, Kilise ve Devlet, Tanrı
Kraliçeyi korusun . . . Hepsi Bounderby'di.
Çogu kez (yani sık sık) konuşmacılardan biri şunu
söylerdi insana:

«Prensler ve soylular var olurlar y a da yok


Bir nefes onla rı var eder ya da yok.

Bunlar söylendiginde konugun Bayan Sparsit'ten söz


edildigini duydugu varsayılırdı.
uBay Bounderby,.. dedi Bayan: uBu sabah pek yavaş
yiyorsunuz., ,
44
ccT om Gradgrind'ın anlık kararını düşünüyoru m . ..
Tom'u özgür konuşma örneği olarak görüyordu. San­
ki birileri ona Thomas demesi için rüşvet veriyordu da, o
demiyordu . .. şu düşen kızı yetiştirme karar ı n ı _ , ,
cc K ı z okula m ı , yoksa eve mi gideceğini bilmek isti­
yor.»
.. Beklemeli hanımefendi,11 dedi Bounderby; cc B e n öğ­
r enene dek beklemeli sanırım az sonra Tam Gradgrind'in
kendisi burada olacak. Birkaç gün daha burada kalmasını
isterse doğal olarak kalabilir.»
«Siz öyle istiyorsanız tabii kalır, Bay Bounderby...
.. onu Louisa'yla tanıştırmadan önce bir kez düşün­
mesine olanak vermek için burada alıkoymayı uygun bul­
dum ...
«Öyle mi Bounderby? Ne kadar düşüncelisiniz!»
.. çayını yudumlamakta olan Bayan Sparsit'ın Romalı
burnunun delikleri genişledi, siyah kaşları da çatıldı.
«Benim için apaçık görünen, küçük kızın bu dostluk­
tan çok az yarar göreceğidir ...
«Genç Bayan Gradgrind'dan mı söz ediyorsunuz Bay
Bounderby?»
.. Evet efendim, Louisa'dan söz ediyorum ...
«Küçük kız deyince hangisini kastettiğin i z i anlayama­
d ı m . ..
ccl ouisa,ıı diye yineledi. Bay Bounderby, cclouisa, Lo­
uisa.»
..siz Louisa için ikinci bir baba gibisiniz e fendim.» Ba­
yan Spansit azıcık daha çay aldı. Buharı tüten fincana
eğildi ğinden, o klasik yüzü ilk çağ tanrılarını çağırır gibi du­
ruyordu.
cc Tom'a ikinci bir baba gibisiniz deseydiniz daha uy­
gun olurdu. Genç Tom'dan söz ediyorum tabii, dostum
olan babasından değil. Tom'u işime a l ı p ona kanad ı m ı n
altında bir yer vereceğim . ..
45
ccÖ yle m i ? Bu iş için biraz genç degil mi, efendim?»
Efendim sözcügü Bounderby'e saygıdan çok kullananın
kendine olan saygısından kaynaklanıyordu .
.. Hemen şimdi degil tabii. Daha önce bilgi dagarcıg ı n ı
doldurması gerekecek. Her şeyden önce ögrenmesi ge­
rek. Ben o yaşta iken az bildigim şeylerde gözümü dört
açard ı m ! «Aslında o kadar çok sözü geçmişti ki, çocuk
bunu ezbe re biliyordu ... Birçok konuda konuşmakta zorla­
nıyorum. Bakın işte bu sabah size cambazlarda söz ettim.
Siz cambaz konusunda ne bilebilirsiniz ki? Sokakların ça­
murunda bir cambaz olabilmek benim için Tanrının lütfu
sayılacagı o günlerde, siz İtalyan operaları izliyordunuz.
Benim elimde yolunuzu aydınlatmak için bir meşale ala­
cak kuruş yokken siz satenleriniz ve mücevhe rlerinizle
opera binasından ç ı kmaktayd ı n ı z .
Bayan Sparsit, üzgün bir agırbaş l ı l ı k l a .. Evet bayım, ..
dedi, cc Ben İtalyan Operalarıyla çok erken tanıştım.>•
cc Ben d e Bayan, ama b e n opera binasının dışıyla tanı­
şıyordum. Ö nündeki sütunların a rası pek sert bir yatak
olurdu. Sizler gibi kuştüyü yataklarda yatmaya a l ı şı k olan­
lar, yerde yatman ı n ne denli g ü ç oldugunu bilemezler. i şte
bu nedenle de size cambazlardan söz etmemin hiçbi r an­
lamı yok. Yabancı dansçı lardan, Londra'nın tiyatroların­
dan, May Fair'den, lordlar, leydiler ve soylulardan sözet­
mem gerek.»
cc Ben sizin böyle bir şey yapmak zorunda oldugunuzu
sanmıyorum efendim," dedi Bayan Sparsit. .. Yaşa m ı n ge­
tirdigi degişikliklere ayak uydurabildigimi umarım. Sizin
ögretici deneyimlerinizi dinleme konusunda bir heves ge­
liştirdiysem bununla övünemem, çünkü herkes sizi dinle­
mekten zevk alıyor ...
cc Bazı kişiler Coketownlı Josiah Bourderby'nin kendi
kaba saba diliyle bile olsa, neler görüp geçirdigini dinle­
mekten hoşlandıklarını öne sürebilirler Bayan. Ne var ki
46
siz lüksün kucağına doğduğunuzu yadsıyamazs ı n ı z : bunu
pekala biliyorsunuz...
Başını sallayan Bayan Sparsit, cc Yadsımıyorum," dedi.
Bay Bounderby'nin masadan kalkıp, sırtını ateşe ver­
mesi bir zorunluluk olmuştu. Kadın onun konumuna zen­
ginlik katıyordu.
cc Siz sosyetedeydin i z , ,, dedi Bay Bounderby, bacak­
larını ıs ıtarak; cc Yüksek sosyetedendi n i z . ,,
Bayan Sparsit'in yalancı alçakgönüllüğü Bounderby'­
ninkine taban tabana zıt olan, bu nedenle de o n unkini
sarsmayacak türdendi. "Doğru efendim ...
«Modanın doruğundaydı n ı z , vs. vs.»
Tüm dulluğu üzerine çöken Bayan Sparsit bu sözleri
de doğruladı.
Dizlerini büken ve zevkten neredeyse bacaklarına sa­
rılacak kadar eğilen Bay Bounderby, kocaman bir kah­
kaha patlattı. Bay Gradgrind ve k ı z ı n ı n geldikleri duyurul­
muştu. Bounderby ilkini bir toka ile ikincisini de bir öpü­
cükle karş ı l a d ı .
.. Ju pe'u çağırtabilir miyiz, Bounderby?ıı diye sordu
Gradgrind.
«Tabii ki.» Jupe çağırtıldı. İçeri giren kız Bounderby'e
diz kırdı. Daha sonra genç Bayan Gradgrind'ı görüp ana­
da. Ne var ki bu kargaşada Bayan Sparsit'i unutmuştu.
Bunu gören patavatsız B o underby konuyla ilgili düşünce­
lerini s ı ralamaya girişti:
«Bak sana n e diyeceğim k ı z ı m ; Çaydanl ı ğ ı n yanında
duran hanımın adı Bayan Sparsit'tir. Çok seçkin biridir ve
bu evin yönetimi onun elindedir. Bu nedenle de bu evin
herhangi bir odasına girer de, bu bayana gereken saygıyı
göstermezsen, odada kalış süren kısa olacaktır, bilesin!
Bana nasıl davranırsan davran, önemsizdir. Ben cc biri!eri»
olduğum iddiasında değilim. Yükseklerde akrabala r ı m ,
dostlarım yok. H i ç akrabam yok. B e n i m geldiğim yer ça-
47
mur sayılır. Ama bu h a n ı m a davranış benim için önemlidir.
Bu nedenle de gereken saygıyı ya gösterirsin ya da bu
odaya giremezsin ...
.. sanırım, .. dedi Gradgri nd: .. göremedi, kasıt yoktu ...
11 Dostun Gradgrind bunun yalnızca bir unutkanlık ol·
duğunu söylüyor, Bayan Sparsit." dedi Bounderby: 110 la­
bilir ama siz de farkındasınız ki Bayan, ben size karşı ya­
pılan hatalara istenmeden olsalar bile izin vermem ...
11 Çok iyisiniz! .. dedi Bayan Sparsit; ..sözünü etmeye
değmez ...
Bütün bu sözler sırasında gözü yaşlı, kendini bağış­
latmaya çalışan Sissy, evin sahibi tarafından Gradgrind'e
yöneltildi. Gözlerini yere dikmiş olan Louisa buz gibi duru­
yordu. Kız dikkatle adamın yüzüne baktı.
«Jupe, seni evime almaya karar verdim. Okulda ol­
madığın sürece biraz rahatsız olan Bayan Gradgrind'la il­
gileneceksin. Bayan Louisa'ya -bu Bayan Louisa'dır- Son
yaptığın işin doğal ama üzücü sonuçlanma biçimini aktar­
d ı m . O iş geçmişte kaldı ve ondan söz edilmeyecek. Se­
nin geçmişin şimdi başlıyor. Bilgisiz olduğunun da bilin­
cindeyim ...
11 Evet efendim,., dedi diz kıran kız.
11 Seni eğitmekten mutluluk duyacağım ve sen aldığın
eğitimin meyvelerinin yaşayan kanıtı olacaksın. Seni kur­
taracağ ız ve seni biçimlendireceğiz. Sanırım babana ve
seni aralarından çekip ald ı ğ ım ı z insanlara okurmuşsun.
Öyle m i ? » Bay Gradgrind kıza yaklaşması için işaret et­
miş ve sesini iyice alçaltmıştı.
.. Yalnızca babamla Merrylegs'e efendim. Daha doğ­
rusu Merrylegs de orada olurdu."
11 Merrylegs'i boşver, Jupe, .. dedi adam. Suratı asıl­
mıştı.
11 Sana o n u sormuyorum. S a n ı r ı m babana h e p bir
şeyler okumak gibi bir alışka n l ı ğ ı n varmış ...
48
.. Q h ! evet, efendim. Hep okurdum. E n mutlu zaman­
larımız onlardı. Çok mutlu günlerimiz oldu efendim!»
Louisa kıza ilk kez ancak üzüntüsü böylesi açıga ç ı -
kınca bakm ıştı.
Sesini daha da kısan Gradgrind sordu:
.. Babana ne okurdun Jupe?»
« Perifer'den efendim. Sonra Cüce ile Kambur'dan bir
de Cinlerin Masalları vardı . . . » Kız h ı çkırıklara gömülmüş­
tü .
.. sus! » dedi Gradgrind . .. veter. Böyle yok edici zırva­
l ı klardan söz ettigini duymayayım. Bounderby; bu işin çok
sıkı tutulması gerek ve ben gerekeni yapacag ı m . »
« B e n ne düşündügümü söyledim, .. dedi Bounderby;
.. Ben senin yapt ı g ı n ı yapmazdı m . Ama pekala. Bu ka­
dar ısrarlı isen, pekala!»
Böylece Gradgrind ile k ı z ı , Cecilia Jupe'u alıp Taşev'e
gitmek üzere yola çıktılar ve Louisa yol boyunca iyi ya da
kötü tek sözcük bile konuşmadı. Bay Bounderby g ü n l ü k
işlerine geri döndü. Bayan Sparsit ise kaşlarının arkası n a
çekildi ve gece boyunca onların karanlıgında düşünceye
daldı.

SEKiZİNCİ BÖLÜM

MERAK ETMEY İ N

Şu bamteline bir kez daha basal ı m da şarkımıza son­


ra devam edelim.
Louisa bundan altı, yedi yıl kadar önce kardeşiyle
yaptıgı bir konuşmaya .. çok merak ediyorum," diye
başlamıştı. Bunu duyan Bay Gradgrind ortaya fırlayıp
«Sakın!» diye bagırdı.
İ şte mekanik sanatların kaynag ı , duygulara inmeden,
Zor ZamarılartF. 4 49
eğitim vermenin gizi bu sözlerde saklıydı .. Topla, çıkar,
çarp. böl, ama şaşırma. Ş u yeni yürüyen bebeyi bana ge­
tirin ona hiç bir zaman meraklanmamayı sorgulamamayı
öğreteyim, .. diyordu Bay Choakumchild.
Coketown'da yürümeye yeni başlamış birçok bebeğin
yanında, sonsuzluğa doğru yirmi, otuz, kırk, elli y ı l d ı r yürü­
yen bebekler de vardı. Toplum içerisinde dolaşmaları ür­
kütücü olan bu bebeklerin nasıl adam edileceği sorunu on
sekiz mezhebi yumruk yumruğa getiriyordu. Olaya sonuç­
lar ve araçlar açısından bakılınca onları hiç adam edeme­
dikleri açıkça görülebiliyordu. Akla gelen, sığan ya da sığ­
mayan her konu da birbirlerine ters düşmekteydiler ama
görüş birliği sağladıkları tek nokta bu bebelerin şaşırma­
maları ve sorgulamamaları gerektiği konusuydu. Onlara
anlatılanların doğruluğuna güvenmeliydiler. Her şey eko­
nomiye dayal ıydı. Onlara kocaman kocaman kitaplarda
gösterildiği gibi: İyi bebekler büyüyünce banka'da tasarruf
hesabı sahibi olurlardı. Kötü bebekler ise dışlanırlardı. Bil­
gi dağarcıklarındaki açıklıklar ve boşluklar ise ustaca ört­
bas edilirdi. Herkesin görüşü tekti: Bu bebekler sorgu sual
nedir bilmeyeceklerdi.
Coketown'da ulaşılması kolay bir kütüphane vardı.
Bay Gradgrind'ın aklı insanların burada neler bulup oku­
duğu konusunda pek s ı k ı n tılıydı. Bu konuda birtakım baş­
lıklar denizinde kayboluyordu ki, bu denize dal �p da akit
yerinde yüzeye çıkan kimse pek bilin miyordu. Uzücü bir
durumdu, çünkü bu okurlar da şaşırıyorlar, çok merak
ediyorlardı. insanın doğası, tutkuları, umutları ve korku­
ları, çabası, başarıları ve yenilgileri, sıkıntıları ve mutluluk­
ları yaşamları ve ölümü, sıradan insanı şaşırtıyor, merak
içinde bırakıyordu. On beş saat çalıştıktan sonra kendi­
leri gibi insanlarla, kendi çocuklarına benzen çocuklarla
ilgili masallar okuyorlardı. Euclid yerine De Foe ya daha
yakındılar. Cocker değil ama Goldsmith onları daha çok
50
rahatlatıyordu. (") Bay Gradgrind topluyor , çıkarıyor ve
sonucun nasıl böyle olduguna bir türlü akıl, sır erdiremi­
yordu .
.. yaşamaktan bıktım, Loo,,, dedi genç Thomas
Gradgrind. Alacakaranlıktı ve berber dükkan ı n a benzer
odadaydılar ... Senin dışında herkesten nefret ediyorum.»
uSissy'den nefret etmiyorsun , Tam.»
.. ona Jupe demek zorunda olmaktan nefret ediyo­
rum. Hepimizden igreniyor olmalı. Kızla işleri bittiginde ak­
l ı n ı da yitirmiş olacak. Şimdiden balmumu gibi bembeyaz
ve benim kadar da mutsuz ...
Genç Thomas ateşin karşısındaki bir iskemleye ters­
ten ata biner gibi binmiş, kafası kollarında, duygularını
açıklıyordu. Karanlık köşede oturan kızkardeşinin bakış­
ları bir delikanlıya bir de yere düşen kıvılcımlara gidiyoıdu.
«Bana gelince;» dedi Tam, «ben bir eşegim. Bir eşek
kadar inatçıyım, bir eşekten aptal ı m , bir eşek kadar keyif­
lenebiliyorum ve bir eşek kadar da tepmek isterd i m . »
« B e n i tepmek degildir u m a r ı m . ..
« Y o k Loo. S e n i ü z m e m . Sana ayrıcalık t an ı d ı g ı m ı t a
başından söylemiştim . .. Tam baba ocagı için yeterince
uygun bir tanımlama bulmak için duraladı: «Bu, lanet olası
sarılıklı hapishaneye gelince ... sensiz neye benzerdi bile­
miyorum."
«Öyle mi? B u n u gerçekten mi söylüyorsun? Gerçek­
ten böyle mi düşünüyorsun?»
"Tabii. konuşmaktan ne olacak ki!» Suratını acıtırca­
sına kollarını sürttü. Ruhu kadar acı çeksin istiyordu her­
halde. Ablası sessizlik içinde ateşi izledikten sonra, .. Ya­
ş ı m ilerledikçe, Tam» dedi; «Oturup sana evi sevdirmek
için yapamadıklarıma hayıflanıyorum. Başka kızlar neler
yaparlar bilmiyorum. Sana birşeyler çalamıyorum, şarkı
(') Go/dsmith ve Danie/ de Foe: Ü nlü İ ngiliz yazarlar. Eucfid: Eski Yu­
nanlı matematikçi. Corker: 17. Yüzyıl İ ngiliz Matematikçisi.
51
söyleyemiyorum. S ı k ı n tı n ı hafifletmek için bir şeyler anla­
tamıyorum çünkü eglendirici bir şeyler görüp, yaşaman.
okuman; yorgun oldugunda derdini hafifletecek bir şey
bulman olanaksız ...
.. s e n i m de yok! Bu konuda senin kadar umutsuzum.
Ü stelik ben katırın tekiyim v e hiç degilse sen degilsin. Ya
kendini begenmiş olacagım ya da katır. Babam beni ken­
disi gibi bir ukala yapmaya kararlı görünmüyor. Bir katır
olmalıyım. Öyleyse bir katı r ım,,, dedi Tam, umutsuzca .
.. Louisa, bir sessizlikten sonra karanl ı k köşesinden
düşüncelerini açıkladı: .. Ne yazık! Çok yazık Tam. Her iki­
miz için de ne büyük şanssızlık!"
.. sen ... Sen bir kızsın, Loo v e kızlar bu işlerden daha
az zararla kurtulurlar. Sende arad ı g ı m her şeyi buluyo­
rum. Yaşam ı m ı aydınlatan tek şey sensin . . . Burayı bile
aydınlatabiliyorsun ve beni hep sen yönlendiriyors u n . ..
.. ç o k iyi bir kardeşsin Tam. S e n öyle desen d e ben
daha iyisini düşünebiliyorum. İyinin ne oldugunu biliyorum
Tam, ama elimden bir şey gelmiyor." Gelip kardeşini öptü
ve köşesine döndü .
.. şu her gün duydugumuz gerçekleri toplayabilsem,
tüm rakamları sonuçları da onlara katsam ve hepsinin al­
tına binlerce fıçı barut yerleştirsem ve hepsini havaya
uçursam! Ama Bounderby'le gidip yaşamaya başlayınca
öcümü alacagım ..
.. öcünü m ü ? "
.. K eyfime bakacagım , bir şeyler görüp, duyacag ı m .
Yetiştirilmemden kaynaklanan eksikleri giderecegi m . ..
.. o ü ş k ı r ı k lıgına ugramayasın Tam? Bounderby d e ba­
bamız gibi düşünüyor. Hem daha serttir, hem de onun ya­
rısı kadar düşünceli.»
Tam g ü l erek, .. senim için farketmez. Ben Boun­
derby'i yumuşatıp yo!a getirmesini beceririm." dedi.
Gölgeleri v e odadaki eşyaların gölgeleri duvarda ve
52
tavanda uzayıp birleşiyor, onlara yüksek bir mağarada
oturuyormuş görüntüsü veriyordu. Düşgücü geniş birileri
olsa -böyle bir hain burada barınabilse- gölgeleri ya­
şamları ve gelecekleriyle bağdaştırıp, anlamlar çı karabi­
lirdi.
cc Nasıl bir yöntemle yumuşatıp yöneteceksin, Tam?
Bu bir sır m ı ? »
u Sır d a olsa s enin bildiğin bir şey. Sensin. Sen onun
gözünün bebeğisin, senin için her şeyi yapar o. Hoşuma
gitmeyen birşey söyleyecek olsa, kızkardeşim çok ü züle­
cek Bay Bounderby diyeceğim. Bana çok daha iyi davra­
nacağınızdan kuşkusu olmadığını söylerdi hep diyeceğim.
Bu onu yola getirir. Bu da getirmez ise, hiçbir şey getir­
mez ...
Bekleyip de yanıt alamayan Tam kendini şimdiki za­
mana döndürdü. Esneyerek iskemlesine dolanıp saçlarını
bir kez daha karıştırdı. Defalarca karıştırdı ve sordu:
cc LJ yudun mu Loo?n
.. Hayır Tam. Ateşi seyrediyorum ...
cc Benden çok fazla şeyler görebildiğin kesin. Ben pek
bulamam. Bu da sanırım kız olmanın verdiği avantajlardan
biri.»
Kızkardeşi, .. Tam," dedi; sesinde bir tuhaflık vardı.
Sanki sözlerini ateşten okuyordu ve okuduklarını iyi seçe­
memekteydi. cc Bounderby ile ilgili değişikliğe olumlu m u
bakıyorsun?»
Tam iskemleyi itip ayağa kalktı. cc Hiç değilse evden
uzaklaşmış olacağ ı m . "
Louisa aynı tuhaf ses tonuyla yineledi.
cc Hiç değilse evden uzaklaşmış olacaks ı n . Evet.»
.. seni bırakmak . . . Hele hele burada bı rakmak hiç ho­
şuma gitmeyecek. Ama istesem de, istemesem de git­
mem gerekiyor. Senin etkilerinden yararlanabileceğim bir
yere gitmeyi de yeğlerim. Beni anlıyor m u s u n ? ..
53
«Evet, Tom.u
Yanıtta kuşku sezilmiyordu ama verilene kadar da be­
lirli bir süre geçmişti. Tom gidip k ı z ı n iskemlesine yaslandı
ve onu böylesi tutsak alan ateşi gözlemeye başladı. Onun
görüş açısından bakmak istiyordu .
.. B i r ateş oluşu d ı ş ı n d a her şey gibi aptal ve boş gö­
rünüyor. Sen ne buluyorsun? Bir sirk olmasın?»
.. Belirli bir şey görmüyo rum Tom. Baktıkça seni ve
beni düşünüyorum. Yetişkinler olarak nasıl olacagımızı
merak ediyorum...
.. Yine düşünüyorsun! Merak ediyors u n ! »
.. Düşüncelerim p e k başıboş, . . dedi k ı z ; .. onları bir
türlü denetim altına alamıyorum.»
Sessizce içeri giren bayan G radgrind, .. Lütfen böyle
şeyler yapma» dedi; «Babanın dilinden kurtulamazsın dü­
şüncesiz kız! Sana gelince Thomas; senin gibi yetiştiril­
miş, bu ugurda ne paralar dökülmüş sen, onu bu konuda
yüreklendiriyors u n ! Sanki zavallı baş ı m ı n agrısı bana yet­
miyor LBaban ı n bunu yasaklad ı g ı n ı da bile bile!u
Louisa Tom'un konuyla ilgisi olmadıgını belirttiyse de
annesi lafı agzına tıkayıverdi:
.. Louisa, şu hasta halime karş ı n bana kalkıp da o n u n
s u ç u y o k deme! Destek görmesen buna maddeten olanak
yok!»
.. Beni kimse yüreklendirmedi a n ne. Ateşe bakıyor, d ı ­
şarı düşen korların beyaza dönüp ölmelerini izliyordum,
daldım. Yaş a m ı m ı n ne denli kısa oldugunu, n e l e r yapmayı
u m abilecegimi düşündüm ...
Neredeyse güç bulan Bayan Gradgrind: .. saçma!»
dedi; .. saçma! Karşıma geçip de böyle şeyler sakın söy­
leme Louisa. Baba n ı n kulagına gidecek olsa susmak bil­
mez artık. Seninle ne kadar ugraş t ı ! Bütün o dinledigin
derslerden, o deneylerden sonraı Sag tarafım tutuldugun­
da hocanla neler çalıştı g ı m ı z ı dinlemiştim. Bütün o kalori
54
hesapları, ısı üretimi ve kireçlemeden sonra kalkmış ateş­
ten kordan söz ediyorsun!»
Gerçeklerin altında ezilmeye hazır olan Bayan Gradg­
rind bir iskemleye oturdu.
cc Keşke bir ailem olmasaydı. Keşke olmasaydı! i şte o
zaman bensiz ne yapard ı n ı z , görürdünüz !,,

DOKUZUNCU BöLüM

S İ SSY'NİN GELİŞİM İ

M'Choakumchild'le Gradgrind'in arasında kalan Sissy


Jupe'un işi zordu. İ lk aylarda kaçmak için güçlü dürtüler
duymadı denemez. Her gün gerçeklerin ve doğruların do­
lusuna tutuluyor, yaşam ona bir şifre kitabı olarak t a n ı t ı l ı ­
yordu. O n u tutan b i r t e k şey vardı; o da olmasa hiç kuş­
kusuz kaçardı .
Ü zücü bir gerçek ise bu cc Şeyin» hiçbir matematiksel
hesabın sonucu olmad ı ğ ı , tüm hesapların mantığını altüst
ettiği ve varsayımlardan yola çıkılarak yapılabilecek tüm
olasılıklara meydan okuduğuydu. Kız babas ı n ı n onu ter­
kettiğine inanmıyordu. Döneceği umuduyla yaşıyor ve
bunlara kızının burada olmasından mutluluk duyacağı dü­
şüncesiyle katlanıyordu.
Jupe'un bu avuntuya tutunmada gösterdiği zavallı
bilgisizlik, bilmenin vereceği üstün huzuru elinin tersiyle
itmesi, babas ı n ı n olağandışı bir serseri olduğunu reddet­
mesi. Bay Gradgrind'a acıma duygusunu tattırıyordu.
Ama ne yapılabilirdi ki? M' Choakumchild'a bakılırsa k ı z ı n
kafası rakamları z o r alıyordu. Kürenin ne olduğunu anla­
yınca boyutlarına olan ilgisi yok oluyordu. Tarihleri öğren­
mede de çok yavaştı. Ancak o tarihte olup biten acıklı b i r
olay olunca iş değişiyordu. 1 4 , 5 kuruştan 2 4 7 şapkayı
55
kafadan bul denince hıçkırıklara boğuluyordu. Okulda
morali çok bozuktu. Sekiz hafta boyunca E k o n o m i P o l i ­
t i k a s ı okumuş ama, d ü n bacak kadar b i r çocuk o n u n so­
rusunu yanıtlayıp. onu rezil etmişti. Bilimin temel ilkesi
nedir sorusuna verdiği anlamsız yanıt .. Başkalarına, on­
ların sana nasıl davranmasını istiyorsan, öyle davran" ol­
muştu.
Tüm bunlar başını sallayan Bay Gradgrind·a işlerin
kötü olduğunu ama bilgi değirmeninin taş ı n ın daha çok
öğütmesi gerektiğini söylüyordu. Jupe öğütülecekti. Ve
böylece Jupe öğütüldü. Morali daha da bozuldu ama pek
bir şey öğrenmedi.
Louisa·nın ona ertesi günün derslerini açıklamaya ça­
lıştığı bir akşam, «Sizin yerinizde olmak çok güzel olurdu,
Bayan Louisa,.. deyiverdi.
..Öyle mi düşünüyorsun? ..
u H e r şey\ bilirdim. Bana şu anda zor gelen her şey
kolay gelirdi, o zaman."
«Daha mutlu olmayabilirdin, Sissy ...
Azıcık du raklayan Sissy yine de pes etmiyordu: «Da­
ha beter olmazdım Bayan Louisa.ı• Bayan Louisa'nın bu­
na karş ı l ı ğı, «Bundan pek emin değilim," oldu.
Bu ikilinin arasında fazla bir iletişimden söz edilemez-
di. Taşev'de yaşam insanların müdahale etmesinden
hoşlanmayan bir makine gibi, tekdüze yürüyordu. Sissy'­
nin geçmiş yaşamıyla ilgili yasaklar da söz konusu oldu­
ğundan, birbirlerine hala yabancıydılar. Merak dolu bakış­
larını Louisa'n ın yüzüne yöneltmiş otan Sissy, konuşsun
mu konuşmasın m ı , pek bilemiyordu.
0Annemin pek işine yarıyorsun. Benim olabileceğim­
den daha iyisin ona karşı. Kendine de benim kendime ol­
duğumdan daha iyisin."
u N e var ki, Bayan Louisa," diye yakardı Sissy;
«Ben . . . Çok aptal ı m ! »
56
Louisa hiç gülmediği kadar gülerek zamanla akıllana­
cağını söyledi kıza.
Neredeyse ağlamaklı olan Sissy, " Bilemezsiniz .. di­
yordu. «Ne kadar aptal ı m ! Okulda sürekli hata yapıyorum.
Bay ve Bayan M' Choakumchild hata yapayım diye sürekli
beni kaldırıyorlar. Hatalara engel olamıyorum ...
" B ay ve Bayan M ' Choakumchild hiç hata yapmazlar
değil mi Sissy?»
cc Yoo, hayır efendim. Onlar her şeyi bilirler.»
"Bana biraz yapt ı ğ ı n hatalardan söz et.u
" Utanıyorum,» dedi Sissy; "Örneğin; Bay M' Choa-
kumchild bize 'Ulu Zengi nlik ten söz ediyordu.»
"Sanırım 'Ulusal olacak ...
"Evet. İ kisi aynı şey değil m i ? »
cc Sen o n u n dediği g i b i 'Ulusal demeye çalış ...
cc Ulusal zenginlik. Sonra bu s ı n ı f ulus dedi. Bu ulusta
da e l l i milyon para var, dedi. Bu zengin bir ulus sayılmaz
mı? dedi, yirmi Numaralı Kız dedi, zengin bir ulus değil mi
bu?u
cc Sen ne dedin?» diye sordu Louisa.
" B ayan Louisa, bilemedim, dedim. Para kimde ya da
ne kadarı bana ait, bunları bilmeden z e n g i n mi değil m i ,
nereden bilebilirim dedim. Ama bu dediklerimin konuyla il­
gisi yoktu. Rakamlarda bunlar yazılı değildi.»
«Hata yapmışsın, .. dedi Louisa.
«Evet Bayan Louisa. Şimdi öyle olduğunu anlıyorum.
Bunun üzerine Bay Choakumchild bana bir kez daha de­
neyeceğini söyledi. Bu s ı n ı f kocaman bir kent dedi. Bu­
rada bir milyon insan yaşıyor. Her yıl da açlıktan sokakta
ölenler yirmi beş kişi. Bu oran hakkında ne diyeceksin?
Açlıktan ölenlerin işi diğerleri milyon da olsa, milyon mil­
yon da olsa çok kötü dedim. Bu yanıt da yanlıştı.»
cc Öyleydi tabii . »
57
cc Bay Choakumchi!d bir kez daha deneyecegim,» de­
di. "İ şte deniz kazalarıyla ilgili istatisler . . .
"

.. i statistikler, " dedi Louisa.


cc Evet efendim. Yüzbin kişi yolculuk yapsa yalnızca
beş yüz tanesi bogulmuş ya da yanmış oluyor," dedi Bay
M' Choakumchild . .. oran nedir? (Bu noktada hatalar ı n ı n
a gırlıgını fazlasıyla duyumsayan Sissy h ı çkırıklara bogul­
du) «Ben de efendim oran yoktur dedim ...
" Y o k mu dedin Sissy?»
«Ölenlerin akrabaları ve dostları için orantı anlamsız­
dır dedim. Ben hiçbir zaman ögrenemeyecegim. Babam
benim ögrenmemi çok isterdi ve ben o istedigi için oku­
mak istiyorum ama korkarım hiç hoşuma gitmiyor ...
" Baban çok mu bilirdi de, senin egitimli olmanı istedi,
Sissy?»
Sissy yanıtlamadan önce duraladı, çünkü yasak böl­
geye giriyorlardı. Louisa cc B i z i duyan yok,» dedi. « Kaldı ki
duysalar bile bu çok yüzeysel bir soru.»
Yüreklenen Sissy, « H ayır Bayan Louisa," dedi; « B a ­
bam p e k a z biliyor. Yazacak, yazdıkları da okunacak ka­
dar. Tabii okunabilirse. Ben okuyabilirim.»
"Annen?»
cc Babam onun çok bilgili oldugunu söyler. Ben dogar­
ken ölmüş.» Sissy çok kötü bir şey söylemenin verdigi sı­
kıntıyla « Bir dansçıymış,.. diye ekledi.
" Baban onu sever miymiş?» Louisa bu soruları
kendine has dizginlenemeyen merak duygularıyla soru­
yordu.
«Ah evet! Beni sevdigi kadar severmiş. Babam ilk za­
manlar beni onun için sevmiş. Bebekken beni oradan
oraya taşırmış. O günden sonra hiç ayrılmadık ...
cc Ama şimdi seni bıraktı Sissy.»
« B e n i m iyiligim için. O n u , benim gibi kimse bilemez,
kimse anlayamaz. Beni benim iyiligim için bırakıp gider-
58
ken kalbinin paramparça oldugunu biliyorum. Dönene ka­
dar da mutluluk nedir bilmeyecek.»
«Bana ondan söz et,» dedi Louisa. « B i r kez daha sor­
mayacagı m . Nerede oturuyors u n u z ? , ,
« B i z ülkeyi dolaşırız. Öyle belirli bir yerimiz yoktur.»
Sissy sonunda o korkunç sözcügü agzına aldı ve 11 Babam
bir. . . Palyaçodur, .. dedi .
.. i nsanları güldürmek için mi?»
«Evet. Bazen gülmezlerdi. O zaman da babam aglar­
d ı . Son zamanlarda pek gülmez oldu insanlar. Babamın
da sinirleri bozuluyordu. Babam başkalarına benzemez.
Onu benim gibi tanımayanlar; o n u , benim kadar sevme­
yenler, tuhaf bulur, ona şakalar yaparlardı. Bu şakaların
onu nasıl yaralad ı g ı n ı bilmezlerdi ki! Benimle yalnız kalın­
ca kabuguna çekilir, acı çekerdi. Sandıklarından çok daha
çekingendi o . ..
« V e o n u sen rahatlatı rdın, o n a destek olurdun öyle
mi?,,
Yanaklarından aşagı gözyaşları süzülen kız, başını
salladı. «Dilerim. Babam öyle oldugunu söylerdi. Böyle
korkak, titreyen biri haline geldigi için, kendini yoksul, güç­
süz, cahil hissettigi için benim çok bilmemi, ondan farklı
olmamı isterdi. Yüreklendirmek için, ona kitap okurdum. O
bundan çok hoşlanırdı. Burada o kitaplardan söz ede­
mem. Yanlış kitaplardı onlar, ama biz o n ların zararlı oldu­
gunu bitmezdik.»
Louisa'nın meraklı bakışı hep Sissy'deydi ve "O da
bu kitapları severdi, öyle mi?» dedi.
«Evet, çok. Ona çok zarar veren şeyden onu uzak tu­
tuyorlardı. Sultan, Kızın kafas ı n ı mı uçuracak, yoksa öykü­
nün sonunu mu ögrenecek diye dertlerini unuturdu ...
.. Baban hep iyilik dolu, nazik miydi? Hep yürekli miydi
sonuna dek iyi mi davrandı?»
11 H e p iyiydi! Hep! Anlatamam, ne kadar iyiydi. Bir kez
59
çok kızdı o da bana degil: Merrylegs'e. Merrylegs . . · ' ' diye
fısıldadı, «Onun egitilmiş köpegidir ...
.. Neden kızdı köpege?» diye sordu Louisa.
"Gösteriden dönmüşlerdi. Babam Merry\egs'den is­
kemlenin arkasına ç ıkıp ikisinin arasında durmasını istiyor­
du. Her zamanki numaralarından biriydi bu. Merrylegs,
babama şöyle bir baktı ve sözünü dinlemedi. O gece her
şey ters gitmişti ve seyirciler hiç memnun kalmamış/ardı.
Köpegin de onun kötüleştiginin farkında oldugunu ve ona
acımadıgını haykırıyordu. Köpegi dövmeye başladı. Ona
kendisini çok seven hayvanı dövmemesi için yalvard ı m .
Tanrı seni bagışlasın baba, diyordum. Lütfen d u r ! Sonun­
da durdu. Köpek kanlar içindeydi. Babam ise yere çök­
müş, köpek kollarında aglıyordu. Köpek onun yüzünü ya­
lad ı . ,,
Louisa kızın gözyaşlarını görünce ona gidip, sarıldı. E­
lini tutup yanına oturdu.
«Babanın senin nasıl bıraktıgını anlat Sissy. Bu kadar
şey sorduguma göre, sonunu da anlatıver. Suç ... S u ç söz
konusuysa. senin degil, benim.»
.. sevgili Bayan Luisa,» dedi aglayan kız; uO gün
okuldan döndügünde babam da yeni dönmüştü. Ate­
şe karşı oturmuş sallanıyor, sancısı var gibi duruyor­
du. « B aba bir yerini mi incittin?» diye sordum. Arada bir
olurdu bu. «Biraz, C a n ı m . » dedi. Egilip yüzüne baktıgımda
aglad ı g ı n ı gördüm. Benden yüzümü gizlemeye çalışıyor­
du. Titriyor. « c a n ı m , bir tanem deyip duruyordu...
Bu s ı rada Tom içeri girdi ve kendinden başka bir şey-
le ilgilenmeyenlerin sogukluguyla ikiliye baktı.
uSissy'e birkaç şey soruyorum,, , dedi Louisa.
«Gitmen gerekmez, ama lütfen bizi rahatsız etme ...
«Oh! pekala. Babam Bounderby'i eve ç agırmış. Senin
salona gelmeni istiyorum. Seni görürse adam beni ye­
mege çagıracaktır. Görmezse hiç umudum yok ...
60
« Birazdan gelirim ...
cc Emin olmak için bekleyeceğim . ..
Sissy alçak sesle öyküsünü sürdürdü:
«Sonunda Babam gösterinin başarısız olduğunu,
gösterilerinin artık kimseyi memnun edemediğini, bunun
utanç verici bir durum olduğunu, benim o almadan, onsuz
daha iyi durumda olacağ ı m ı söyledi. Aklıma gelen ve yü­
reğimden gelen tüm sevgi sözcüklerini söyledim ona. So­
nunda sakinleşmişti. yanına o turup okuldan söz ettim.
Neler konuşulduğunu, neler yapı l dı ğını anlattım. Anlata­
caklarım bitince bana sarıldı, beni defalarca öptü. Sonra
da incindiği zaman kullandığı ilaçtan alıp gelmemi istedi
benden. En iyi yerden almamı istiyordu ki, bu da kentin
taa öteki ucundaydı. Beni bir kez daha öptü ve yolladı.
Aşağıdan geri döndüm. Biraz daha kalıp ahbapl ık edeyim
diyordum, «Babacığım Merrylegs'i de alayım m ı ? .. dedim;
cc H ay ı r bana ait bir şey alma," dedi. Onu ateşin yanında
oturur bıraktım. Orada gitme düşüncesi aklına gelmiş ol­
malı. Zavallı, zavallı babac ı ğ ı m ! Benim için gitmek!.. Dön­
düğümde yoktu.»
cc Bana kalırsa Bounderby'i bekletmeyelim,.. dedi
Tam.
Anlatacak başka bir şey yok, Bayan Louisa. Dokuz
yağ ilacını onun için h a z ı r tutuyorum ve döneceğinden
kuşkum yok. Bay Gradgrind'ın elinde bir mektup görünce
net esim tutuluyor, gözlerim kararıyor. Babamdan mı yok­
sa Bay Slearyden mi diye telaşlanıyorum. Babamdan ha­
ber alır almaz yazacağ ı n a söz vermişti. Sözünü tutacak-
tır·"
Tam bu kez sabırsız bir ıslıkla, .. sounderby'i beklet­
meyim, .. dedi; cc Sen inmezsen gidecektir ...
O günden sonra Sissy, ne zaman Bay Gradgrind'a, a­
ilesinin yanında diz kırıp, kekelercesine cc Özür dilerim
efendim, ama hiç mektup geldi m i ?ıı diye sorsa Louisa
61
elindeki işi bırakır, yanıtı Sissy kadar içtenlikle bekler oldu.
Bay Gradgrind her zamanki gibi Hayır. Jupe deyince de
Louisa'nı n da dudakları n ı n Sissy'ninkiler kadar titredigi g ö �
rülürdü. Sissy odadan ç ıkınca Bay Gradgrind k o n u hak­
kındaki görüşlerini yinelerdi. K ı z küçük yaştan dogru ye­
tiştirilmiş olsaydı böyle akılalmaz umutlara bel baglanıl­
mayacag ı nı tutarlı nedenlere dayanarak kanıtlayabilirdi. O
bunun farkında degildi ama akılalmaz umutlar da kişileri
kıskaçlarına gerçekler kadar alabiliyorlardı.
Bunu gören yalnızca kızıydı. T om·a gelince; o bir he­
sabın başarılı sonucu olmaya adaydı . Bayan Gradgrind
konuyla i lgili konuşmaya kalk ınca paçavraların arasından
kiayan fare gibi konuştu:
11 Şu kızın lanet olası mektuplar için bitmez tükenmez
soruları şu zavallı başımı nasıl sersem ediyor' Benim yaz­
g ı m da sürekli yinelenen konuların ortasında yaşamak! Bir
konunun kapand ı g ı n ı hiç duyamayacag ı m ! inanı lmaz bir
şey!»
işte tam bu s ı rada Bay Gradgrind'in onu bulan bakış­
ları ve bu bakışın kış sogugu gibi gerçekligi kadını yeniden
cansızlaştırıverdi.

ONUNCU BÖLÜM

STEPHEN BLACKPOOL
i ngilizler'in de güneşin altındaki diger uluslar kadar
çok ç alıştırıldıgı konusundaki düşünceye pek i nanmıyo­
rum. Bu nedenle ben onların daha, az eglenmeleri gerek­
tigini düşünüyorum.
Coketown'un en ç alışan kesiminde; bu ç irkin kalenin
iç bölmelerinde; dogan ı n d ı ş arda, öldürücü gazların ve
havanın içeride hapsolundugu yerlerde; labirent gibi yolla-
62
rın zamanla oluşagelmiş meydanları bitiştirdiği ağın orta
yerinde; her parçanın birinin amacı için delicesine koşuş­
tuğu, tümün doğaya aykırı bir bütün oluşturduğu, omuzla­
d ı ğ ı , çiğnediği, ölümüne itip kaktığı girintilerde; duman çı­
karmak için hava bulmaları gerekli bacaların yamru yumru
biçimler edinmek zorunda kaldıkları, bu yamru yumrulu­
ğun orada doğanların almaları gerektiği bi çimi belli eder­
cesine yükseldiği Coketown'un çoğunun "ayak işleri» de­
diği işlere bakanlar arasında bir Stephen Blackpool yaşar­
d ı . Stephen gibilerin yalnızca ayaklardan oluşmalarına
Tanrı bir yol bulabilseydi kimileri pek se vinirdi kuşkusuz.
Ayaklar ve mideler!
Kırkında olan Stephen daha yaşlı görünüyordu ve zor
bir yaşamı olmuştu. Her yaşamın gülleri ve dikenleri var­
d ı r derler ama Stephen konusunda bir karışıklık var gibiy­
di. Stephen'in gülleri başkasına gitmiş, Stephen da kendi­
ninkine e k olarak onların dikenlerini de almıştı. Kendi de­
yimiyle zorlukların adamıydı. Bu nedenle de onu çoğun­
lukla "Gariban Stephe n 11 diye çağırırlardı.
Azıcık kanbur bir sırt çatık kaşlar, yüzde düşünceli bir
ifade, geniş bir alın, iri bir kafa, kır, uzun ve ince saçları . . .
Çok akıllı biri i z lenimini kolaylıkla verebilirdi Gariban Step­
hen. Ne var ki , değildi. K ı r ı kdökük boş zamanlarını birbi­
rine ekleyerek kimi bilimleri, akla gelmez bilgileri kazanan
işçilerden değildi. Konuşmalar yapıp, tartışmalara katıla­
cak takımdan da değildi. Binlercesi ondan çok daha iyi ko­
nuşabilirdi. İyi bir dokumacıydı ve çok dürüsttü. Bırakalım
neler olduğu, neler gizlediği kendiliğinden ortaya çıksın!
Büyük fabrikaların ı ş ı kları h e p sönmüştü. Yandıkları
zaman binaları perili köşklere çevirirlerdi. H i ç değilse
ekspres trenden onları gören yolcular öyle düşünürdü.
Paydos zili ç almıştı. Ayak işlerine bakanlar; kızlar ve oğ­
lanlar evlerine dönüyorlardı. Sokağ ı n ortasında duran
Stephen makinelerin durmasının onda yarattı ğ ı etkinin tut-
63
sagıydı. Makineler kafasında ç alışmışlar ve durmuşlar gibi
geliyordu o n a . "
.. H a l a Rachel'i göremiyorum. " dedi. kendi kendine.
Yagmurlu bir akşamdı. önünden geçen genç kadınların
çogu şallarıyla başlarını örtmüşlerdi ve onları çenelerinin
altından sıkıca tutuyorlardı. Racheri iyi tanıyordu. Gelen
gruplara şöyle üstünkörü bakması yeterli oluyordu. Ama
s o n grup da onun önünden ge çip, gitti . .. Qnu kaçırdım öy­
leyse! ..
Daha ü ç sokak gitmemişti ki, önünden şala bürün­
müş birinin daha ilerledigini fark etti. Ona öyle dikkatle ba­
kıyor, o n u öyle tanıyordu ki, ı slak sokakta o ı ş ı ktan ışıga
belirginleşip silikleşen nesne bir gövde degil de, gölge
bile olsa, tanırdı.
Adımlarını sıklaştırdı ve kadının arkasına gelene dek
gürültüsüzce ilerledi. u Rachel!ıı diye seslendi.
Kadın başörtüsünü kaldırınca ı ş ı g ı n altına denk gelen
gözlerinin iyilik dolu oldugu ortaya ç ıkmıştı. Simsiyah saç­
ları hatlarını belirginleştiriyordu. Genç bir yüz degildi; otuz
beş yaşlarında bir kadındı bu.
uAh çocuk! Sen misin?» Her ne kadar yalnızca göz­
leri görünüyorsa da güldügünü anlayabiliyordunuz. Başını
tekrar örttü ve yollarına birlikte devam ettiler .
.. Arkamdasın sanmıştım Rachel.»
..Hayır, degildim."
.. su akşam erkencisin ..
.. sazen erken, bazen geç. Eve dönüş saatim belli ol­
maz b enim."
.. Başka yerlere de gittigin oluyor degil mi Rachel.ıı
Stephen kadının yüzüne düşkırıklıgına ugramış gibi bakı­
yordu. Yine de her yaptıgının bir gerekçesi vardır. İ nancı
ve buna olan saygı belirgindi. Kadın bu anlamı kavramada
gecikmedi ve adeta ona teşekkür edercesine koluna elini
koydu.
64
« B i z eski dostlarız: gerçek dostlarız. Yaşlanıyoruz
da."
«Hayır, Rachel. Sen hep gençsin ...
« İ kimiz de yaşad ı g ı m ı z a göre birimiz yaşlanıp. öbürü­
müz yerinde saysaydı pek komik olurdu dogrusu!" Gülü­
yordu. «Ama biz eski dostlarız. Bu nedenle de birbirimiz­
den bir şeyler saklamak hem suç hem de günah olurdu.
Bu kadar ç ok birlikte yürümemeliyiz Evet, zama nlar! Hiç
yürüyemeseydik çok kötü olurdu ... Sesine neşe vermeye
çalışıyordu.
"Yine de zor Rachel.»
« Ü stünde durmazsan daha az üzülürsün."
«Çok denedim ama olmuyor. H a k l ı s ı n , insanların se­
nin hakkında dedikodu yapmalarına yol açabilir. Birçok yıl­
d ı r bana yakınsın Rachel. Bana öyle iyiligin dokundu, beni
öyle neşelendirdin kil Senin sözün benim için Rachel.
Gerçekler yasalardan çok daha geçerli,"
ee Boşver Stephen. Sen yasalara boşver ...
ee Evet,., dedi Stephen; cc B ı raka!ım yasaları şimdi. Her
şeyi bı rakal ı m . Bu tür keşmekeş ve hepsi bu . ..
ee H e r zaman m ı ? Yanlış anlama» dedi. Rachel; Bir
kez daha elini o n u n koluna koyarken boyunbag ı n ı n ucunu
ı s ı r ı p duran adamı daldıgı düşüncelerden çekip ç ı karmak
ister gibiydi. Etkisi de oldu. Adam silkindi ve g ü l e n bir yüz­
le kadına baktı.
uEvet Rachel, k ı z ı m, .. dedi gülerek; eeh e p bir keşme­
keş. Ben de gelip ona takılıyorum. Daha da öteye geçemi­
yorum hiç.1•
Epeyce yürümüş, evlerine yaklaşmışlardı. Oturdugu
yere ilk varan kadın oldu. Cenaze levazımatçısı n ı n ölüleri
üst katlardan almak için kara merdivenler bulundurdugu,
yoksulluklarından hatırı sayılı parallar kazan d ı g ı , yüzlerce
küçük sokagın birinde oturuyordu. Köşede durunca kadın
adamın elini tuttu ve «iyi geceler Stephen, iyi geceler,"
Zor Zamanlar/F. 5 65
dedi. Stephen onun düzgün vücudunu ve ciddi ama ka­
d ı n s ı yürüyüşüyle karanlık sokakta uzaklaşmasını. bir eve
girmesını izledi. O kaba saba şalın her kıpırtısı adamın il­
gisini çekiyor. sesinin her tonu yüreğinde yankılanıyordu.
Kadın gözden kaybolunca o da yoluna devam etti. Arada
bir bulutların delice bir h ı z l a geçtiği gökyüzüne bakıyordu.
Şimdi artık parçalanmışlardı. Yağmur durmuştu. Ay bile
çıkmıştı ve Coketown'ın bacalarını. dinlenen dev buhar
makinelerini, onları çevreleyen duvarları izliyordu. Gecey­
le birlikte aydınlanan adam yoluna gitti.
İ lkine benzer ama daha dar bir sokakta bulunan evi,
bir dükkanın üst katındaydı. Nasıl oluyordu da birileri vit­
rinde domuz eti ve ucuz gazetelerle birlikte görülen o za­
vallı oyuncakları alıp satıyordu. bu konumuzun dışında.
(yarın akşamın piyangosunda satılacak but asılıydı şim­
di.) Raftan kendi m u m u n u aldı ve dükkanın sahibi olan
kad ı n ı uyandırmadan tezgahın üstünde yanan mumdan
yakıp, kendi odasına çıktı.
Oda, bir odanın olabileceği kadar düzgündü şu an.
Köşedeki yazı masasında bir iki kitap ve yazılar vardı. Eş­
yalar düzgün ve yeterliydi. Hava kötü olabilirdi ama oda
temizdi. Tam ocağa doğru ılerliyordu ki bir şeye çarpıp tö­
kezledi. Yerde oturan bir kadının farkı n a o zaman vardı .
.. Tanrı aşkına kadın!ıı diye baQırdı düşerken . .. Geri mi
geldin yin e?ıı
Ne k a dın! Sakat, sarhoş. ıorlukla oturabilen, denge­
sini o pis ellerinin teki ile ancak bulan, diğeriyle yüzüne
dökülen d ağ ınık saçları itmeye çalışan, bu çabayla suratı
daha da kirlenen bir kad ı n . Görünüşü öyle pis öyle pasaklı
ki! Daha da beteri ahlakı öyle zayıf ki insana utanç veri­
yor.
Kadın ettiği bir iki küfürden sonra pençeleriyle saçını
geri itti. Orada öylece oturmuş, bir ileri, bir geri sallanıyor­
du. Yüzü ifadesiz, kaskatı ve uykuluydu.
66
«Eee adam, sen misin?, ,
Aslında bu anlama gelecek kısık birtakım gürültüler çı­
karmıştı. Başı gögsüne düştü.
Adam «döndün mü?» dedi.
cc Evet! Döndüm. Hep dönerim. Geri mi? Evet, geri
döndüm. Neden olmasın?»
Sözlerindeki kasıtsız şiddet onu silkelemişcesine
ayaga zıpladı ve omuzunu duvara yaslayıp durdu. Bir elin­
de çöplükten ç ıkarı l m ı ş gibi görünen şapkasının ipini tutu­
yordu. Nefret dolu, başkaldırı gösterisi bir dansın eşiginde
ekledi:
.. senin yine canına okuyacag ı m ! Yine gelecegim! De­
falarca gelecegim! Çekil yataktan! .. Adam kafas ı n ı elleri­
nin arasına almış yatagın kenarında oturuyordu. cc Çekil
oradan! O benim yatag ı m ! Ve yatmaya hakkım var!»
Kadın sendeleyerek yataga ilerlerken adam yüzünü
açmadan odanın öte tarafına geçmişti. Kadın kendini ya­
taga attı ve hemen horlamaya başladı. Stephen bir kol­
tuga y ı g ı l d ı ve o gece yerinden yalnızca bir kez kalktı. O
da kadının üzerine birşeyler örtmek için.

ONBİRİNCİ BÖLÜM

ÇIKIŞ YOK
C ı l ı z sabah ı ş ı g ı Coketown'ın üzerinde yükselen yıla­
n ı m s ı dumanları gözlere göstermeden önce perilerin sa­
rayları ı ş ı g a bogulmuştu bile. Parketaşlarında tahta pa­
buçların sesi, h ı z l ı h ı z l ı çalan çanlar ve g ü n ü n sıradanlıgı
için parlat ı l m ı ş ve yaglanmış filimsi vinçler işbaşı yapmış­
lardı.
Stephen tezgahının üzerine egildiginde sessiz, dikkat­
li ve dengeliydi. Dokuma tezgahl a r ı n ı n ormanındaki çeliş-
67
kiden payını o da alıyordu. Korkunç sesler çıkaran. kulak­
ları sagır eden makine seslerine ınat. sessiz çalışan in­
sanlardı bunlar. Kuşkucu insanlar hiç korkmasınlar: Maki­
neler dogayı geri plana atıp. yok edemeyecekti . Kul yapı­
mıyla Tanrı yapımı şeyleri koyun yanyana - Tanrı yapısı
bu karşılaştırmadan başı dimdık öne çıkacaktır.
Bu dokuma işyerinde birkaç yüz el. Şu kadar beygir
buhar g ü c ü . Şu kadar güç verilince makine ne iş yapar
hesaplanabiliyor. Ne var ki iyilik ve kötülügü, sevgi ve nef­
reti, mutsuzluk ya da yurtseverligi, iyiliklerin kötülüklere
dönüşme oranını ya da tam tersini bu yinelenen hareket­
ler ve ifadesiz yüzlerden çıkarıp hesaplamak olası degil.
Bunda bir giz yok. En kötüsünde bile çözülmeyecek bir
giz var. Diyelim ki biz hesap kitabı nesnelere bıraksak da
bu korkunç, bilinmeyen tutarları başka terazilere vurup,
tartsak!
Gün agardı. içerdeki ışıklara karşın aydınlık seçilebili­
yordu artık. Işıklar söndürüldü ve işe devam edildı. Yag­
mur başladı ve o dumandan yılanlar topraga indiler. Arka­
daki çöplükte, demir ve makine eskilerinin arasındaki par­
lak kömür yıgınları, dört bir yandaki küller. sis vf v :::o g mu­
run arkas ında kalmıştı.
iş, ögle zili çalana dek sürdü. Parke taşlarında ayak
sesleri çogaldı. Çarklar, dokuma makineleri ve eller bir sa­
at için devre dışı kaldılar.
Sıcaktan nemli rüzgara, ıslak ve soguk sokaklara çı­
kan Stephen üzüntülü ve yorgundu. Kendi sınıfından ve
çevresinden uzaklaşıp esas patronunun yaşad ı g ı tepeyi
tırmanırken yanında azıcık ekmek vardı. K ı r m ı z ı , d ı ş ke­
penkleri siyah, iç kepenkleri yeşil, sokak kapısı siyah, pi­
rinç bir levhada ise kendine benzeyen harflerle y a z ı l m ı ş
B O U N D E R B Y a d ı altındaki pirinç kapı tokmagıysa h e p ­
s i n e nokta koymuş durumdaydı.
Bay Bounderby ögle yemegini yemekteydi. Ya da
68
Stephen böyle olmasını bekliyordu. Uşak adamlarından
birinin onunla konuşmak istediğini söyleyecek miydi aca­
ba? Stephen Blacpool? Gelebilirdi, Stephen'ın aleyhine
olacak hiçbir şey yoktu.
Stephen Blackpool salonda. Yalnızca uzaktan tanıdığı
Bay Bounderby ise pirzola yiyip Sherry içmekte. Ateşin
kenarında Bayan Sparsit tığ işi yapıyor. Bayan Sparsit'in
ağırbaşlılığı öğle yemeği yemesıne engel. Öğle yemeğinin
gidişinden sorumlu ama ona kalırsa bu bır zayıflık .
..Pekala, Stephen, .. dedi Bay Bounderby; .. Ne var?
Senin neyin var? ..
Stephen eğilerek selam verdi. El etek öpen tiplerden
değildi; hayır, böyle şeyler yapmazlardı. Tanrı sizi kutsa­
s ı n beyim, onları böyle şeyler yaparken yakalayamazsı­
n ı z . Yirmi yıl size çalışsalar bile. Bayan Sparsit'e olan say­
g ı s ı n ı göstermek için boyunbağ ı n ı n uçlarını yeleğinden
içeri soktu.
Biraz daha Sherry alan Bay Bounderby, .. Bak, .. de­
11
d i ; Seninle hiç sorunumuz olmadı. Akılsız şeyler yapma­
dın (Kimileri gibi) Altı atlı faytona binmek, av etiyle kap­
lumbağa çorbası içmek türü.nden isteklerin o l m a d ı !,, Ona
göre tatminsizlik belirten her türlü adamın tek isteği buy­
du . .. su nedenle de sırf yakınmak için buraya gelmedi­
ğini biliyorum. Görüyorsun ki, bir konuda bu kuşkum
yok ...
.. Hayır efendim, böyle bir şey i çin gelmedim ...
Bay Bounderby şaşırmış gibi göründü ki bu bir dakika
önceki i nancına ters düşüyordu .. Pekala, .. dedi. ..sen gü­
venilir birisin. Bu konuda y a n ı l m ı ş olamam. Öyleyse söyle
bakalım; derdin ne? Haydi delikan l ı , çıkar baklayı ağzın­
dan! ..
Stephen Bayan Sparsife doğru bakt ı .
11 Dilerseniz ben dışarı çıkabilirim, .. dedi fedakar ka­
dın. Belli belirsiz bir toparlanma hareketi yapmıştı.
69
Agzında bir pirzola tutan Bay Bounderby sol elinin bir
hareketiyle Bayan Sparsit'i durdurdu. Daha sonra da lok­
masını yuttu ve Stephen'a:
cc Bak Stephen: bu iyi h a n ı m yüksek tabakadan biri.
Benim evimin idaresiyle ilgileniyor diye yükseklerden degil
sanmayasın ... Hem de pek yükseklerden! Ş i m d i . eger do­
guştan leydi olan birinin önünde söylenemeyecek şeyler
söyleyeceksen. o odadan ç ıksın. Eger o duyabilir türden
şeylerse. kalıp dinlesin . . . "
Kı zaran adamcagız, cc B e n dogdugumdan beri bir ha­
nımefendinin önünde söyleyemeyecegim hiçbir şeyim ol­
m a d ı . » dedi.
cc Ç o k iyi!,, Bounderby tabag ı n ı itmiş arkasına yaslan­
m ı ş t ı . cc Anlat bakal ı m ! »
cc B i raz düşünen Stephen bakışlarını yerden kaldırdı:
.. size akıl d a n ı ş maya geldim. Çok ihtiyacım var. On
dokuz yıl önce bir Paskalya sırasında evlendim ben.
Genç, yeterince güzel iyi bir kızdı. Ama kısa zamanda de­
gişti. Bunda benim suçum yok. Tanrı biliyor ki ona iyi bir
eş oldum.»
cc B u n ları biliyorum," dedi Bounderby.
" i çkiye başladı, işi bıraktı, eşyaları sattı, giysilerini
emanetçiye verdi ve ortalıgı birbirine kattı. Çok sabrettim»
cc Aptallıgından, .. dedi Bounde rby içinden, şarap kade­
hine konuşarak
cc Çok sabrettim. Onu yeniden kazanmaya çalıştım.
Şunu denedim, bunu denedim. Eve gidip de onu her şeyi
satıp savmış, yerde yatarken buldugum oldu! Bu bir degil,
iki degil, yirmi kez!,,
Bunları söylerken yüzündeki çizgiler derinleşiyor, çek­
tigi acıların etkilerini yansıtıyordu.
«Daha kötüye. daha kötüye gitti. Beni terketti. Kendini
her anlamda rezil etti. Dönüp geldi; döndü geldi, döndü
geldi. Ona nasıl engel olabilirdim? Geceler boyu sokaklar-
70
da dolaştım. Köprüye gidip kendimi atmayı bile düşün­
düm. Çok çektim ...
Coriolanus kaşlarını kaldıran Bayan Sparsit işini biran
için bırakıp. başını salladı. Yükseklerdeki insanlar da acıyı
bilir demek ister gibiydi. Bana bakın bir!
.. sırf benden uzak dursun dıye ona para verdım. Beş
yıldır ona para veriyorum. Zor g ü nler geçirdim. sıkıntılı za­
manlarım oldu ama yaşantımdan h i ç utanç duymad ı m .
Dün gece eve gittrgimde onu ateşin önünde yerde yatar­
ken buldum! Oradayd ı ! u
Şanss ı z l ı g ı n ı n v e derdinin gücü o n u gururlu b i r adam
yapmıştı. Az sonra başını egdi ve her zamanki kambur
haline döndü. Bay Bounderby'e yönelmiş bakışlarında tu­
haf bir anlam vard ı : Şaşkın ama akıllı. bir problem çözer­
mişcesine sıkıntılı ve kararlı. Şapkasına s ı m s ı k ı yapışmış
sol eli belindeydi. Sag eliyse söylediklerinin içtenligini vur­
gular gibi sallanıp duruyordu.
«Bütün bunları biliyorum," dedi Bay Bounderby; «Ta­
bii bu son olanlar hariç. Berbat bir iş bu. Keşke bekar kal­
sayd ı n , h i ç evlenmeseydin. Bunu söylemek için çok geç
tabi i . "
Bayan Sparsit «Yaşları açısından uygunsuz b i r evlilik
miydi, efend i m ? u diye girdi söze.
" H a n ı mefendinin söyledigini duydun. Şu senin berbat
iş yaşlar açısından uygunsuz muydu?»
«Hayır efendim, hiç de degil. Ben yirmi yaşındaydım o
da yirmisinden bir gün eksikti . »
«Öyle m i ? » dedi Bayan Sparsit, Sogukkan l ı l ı kla: « B u
kadar kötü bir evlilik olduguna göre yaşları uygun degil­
miş diye düşünmüştüm ...
Bay Bounderby, bu iyi kadıncagıza a z ı c ı k koyunsu bir
yan bakış attırdı. Sonra da t-iraz daha Sherry içerek g ü ç
kazanmaya çalıştı.
«Evet? Neden devam etmiyorsun?» Stephen Blacpo­
ol'a yöneltilen bu soruda bır sinirlilik vardı.
71
.. size bu kadından nasıl kurtulabilirim diye sormaya
geldim.»
Stephen·in yüzünde derin bir ciddiyet egemendi.
Bayan Sparsit pür dikkat kesilmiş şok geçiriyormuş­
casına ufak bir ç ı ğ l ı k koparıvermiş ti.
cc Ne demek istiyorsun?ıı diye sordu Bay Bounderby.
yerinden kalkmış. şöminenin taşına yaslanmıştı.
.. Neden söz ediyorsun? Sen onu iyi günde. kötü gün­
de diyerek aldın . ..
..Qndan kurtulmam gerek. Daha fazla dayanamaya­
cağ ı m . Öyle uzun zamandır acı çekiyorum ki, gelmiş geç­
miş en iyi yürekli kadının avutucu, yüreklendirici sözleri de
olmasa tümden ç ıldırırdım."
«Korkarı m , ,, dedi Bayan Sparsit, alçak bir sesle;
.. söz ettiği kad ınla evlenebilmek için ondan kurtulmak
istiyor." İ nsanların ahlaks ı z l ı ğ ı onu yarala m ı ş t ı .
. . Doğru. Hanımefendi doğruyu söylüyor. B e n de bu
konuya değinecektim. Gazetelerden okuduğuma göre
yükseklerdeki insanlar iyi günde, kötü günde için evlenmi­
yorlarmış. Yürümeyen evliliklerinden yeniden evlenebil­
mek için kurtuluyorlarmış. Anlaşamayınca -huyları, suları
uymayınca- herkes ayrı odalara çekiliyormuş. Bizim gibi­
lerin yalnızca bir odası var, biz yapamayız tabii. Bu da işe
yaramazsa paralarını bu senin, bu benim diye bölüştürü­
yorlarmış ve herkes yoluna gidiyormuş. Biz gidemiyoruz.
Benim çektiklerimden çok daha a zı ayrılmalarına yetiyor­
muş. Benim bu kadından kurtulmam gerek, ama nasıl? iş­
te bunu öğrenmek istiyorum.>•
.. B i l m e m . ..
.. Q n a zarar verirsem beni cezalandıracak yasa var
mı?n
. .Tabii ki v a r ...
.. ondan uzağa kaçarsam beni cezalandıracak yasa
var m ı ? ..
.. Tabii k i var ...
72
cc B aşka birisi ile evlenirsem? Var m ı ? »
cc Tabii ki var."
cc Onunla evlenmeden yaşarsam. diyelim ki bu olabilir­
se (olacagı yok ya!) beni cezalandı racak bir yasa var m ı ?
Bana ait günahsız çocukları da? 11
.. Tabii ki var.»
11 Şimdi Tanrı aşkına ... dedi Stephen Blackpool: 11 ben­
den yana bir yasa gösterin! ..
.. Böyle bir bagın kutsaUıgı vardır ... dedi Bounderby:
11 bu nedenle de, bunun için devam etmesi gerekiyor.»
11 Hayır efendim ... Hayır, bunu demevin. Devam ede­
mem. Böyle devam edemem. Ben bir dokumacı y ı m . Ama
gözlerim görüyor, kulaklarım duyuyor. Gazete de okuyo­
rum. Ayrılmanın olanaksızlıQı nasıl kan döküyor! Sıradan
insanlar birbirlerine giriyorlar, cinayetler işleniyor, ölüyor­
lar. Ş unu açıkça ortaya koyalım. Benimkisi berbat bir du­
rum ve ben sizden bana yardımcı bir yasa istiyorum . . . Lüt­
fen ...
Ellerini cebine sokan Bay Bounderby ccBak ne diyece­
gim, .. dedi; 11 Böyle bir yasa var...
Sakinleşen Stephen her zamanki haline dönüş yaptı
ve başını salladı.
cc Ama sana göre degil. Para gerekir. Çok para gere­
kir.»
11 Ne kadar acaba?,, diye sordu Stephen.
11 Ö nce Avukatlarının dava açması gerekiyor. Sonra
da mahkemeye başvuruyorsun. Sonra da Lordlar Kama­
rası'na gidiyorsun. Yeniden evlenebilmen için Parlamen­
to'dan bir karar çıkması gerekiyor. İ şler daha karışmaz
ise, pürüzsüz giderse, sana bin ile binbeşyüz Sterlin ara­
sında bir paraya patlar ( ' ) Belki de iki m i s l i . »
n l n;ııl ı z mahke melerinde zina dışındaki boşanma davalarının tek
mahkemede toplanması bu romanın basımından yaklaşık üç. dört yıl sonra
gerçekleşecektir ( 1 857). Ne var ki bu işin p ahallı oluşu yıllarla sürmüş ger­
çekten de boşanmak üst tabakanın tekelinde kalmıştır. (Çevirmenin Notu.)
73
«Başka bir yasa yok m u ? »
.. H a y ı r . ..
"Öyleyse bayım, benim işim karmakarış ı k , , , diyen
Stephen bembeyaz olmuştu. "Ne kadar erken ölürsem o
kadar iyi olur·"
( B ayan Sparsit bu kez de insanların Tanrı s ı z l ı ğına şa­
ş ı r ı o kal•n ı ş t ı . )
, HJ.ydi. haydi. . . Anlamadığın konularda saçmalama,»
dedi Bay Bounderby. "Bu ülkenin kurumlarına da dil uzat­
ma, yoksa bir sabah başını belada buluverirsin. Bu ülke­
nin kurumları senin tezgahında değil. Sen kendi tezgahı n ­
l a ilgilen. Karını kısa zamanda başından atmak için değil,
iyi gün ve kötü gün için aldın. Kötü çıktı. İ yi de çıkabilirdi.»
.. çek kötü." dedi Stephen. Kapıya doğru yürürken
baş ı n ı sallıyordu. "Karmakarı şı k!»
,.Bak ne d:yeceğ i m ! » Bay Bounderby kapanış konuş­
masına geçti: Senin şu kutsal l ı ktan yoksun düşüncelerin­
le. doğuştan hanı mefendi olan, binlerce Sterlinin söz ko­
nusu olduğu evlilik bunalımları atlatmış olan h a n ı m ı çok
şaşırttı n . Binlerce Sterl i n ! (Para sözcüklerini her yineleyi­
şind<J ayrı bir tat alıyordu. Bugüne kadar hep güvenilir ve
dengeli biri oldun ama açıkça söylüyorum yanlış yoldasın.
Senin a k lını kötülük düşünen bir yabancı çelmiş. Onlar­
dan çok vardır. Ortalıkta. Yapabileceğin en iyi şey bu ha­
vadan sıyrılmaktır ...
Yüzünde bu noktada keskin bir ifade belirdi:
« B e n de başkası kadar değirmentaş ı n ı n içini görebili­
rim. Hatta başkalarından da fazlasını görebi l i r i m . Çünkü
gençken hep burnumu ona sürttüler. Bana kalırsa bu işte
kaplumbağa çorbası , av eti ve altın kaşıklar var! Var-va­
arı,,
Stephen farklı bir biçimde başını salladı ve i ç geçirdi.
«Teşekkür ederim efendim. Size iyi günler dilerim, .. dedi.
Bay Boundcrby"i duvard3ki kendi portresine bakıp şi-
74
şinirken bıraktı. Bayan Sparsit örgüsüne devam ediyor. in­
sanların ara.sında yaygın J..: o tülüf\ler den üzünıu duyuyor­
muş gibi duruyordu.

ONİKİNCİ BÖLÜM

YAŞLI KADIN

Yaşlı Stephen pirinç tabelalı siyah kapıyı kapayıp el'ni


ıslattı, nokta gibi duran tokmağı dirseğiyle parlattı ve be­
yaz basamakları i n d i . Gözleri yerde, kös kös. sokağı geç­
mişti ki kolunu biri tuttu.
O an gereksinim duyduğu el değildi bu. Ruhunun deli
denizlerini sakinleştirecek sabır ve sevgi dolu o el olmasa
da bir kad ı n ı n eliydi. Zamanın elinin değdiği ama yine de
düzgün görünüşlü, yaşlı bir kadındı bu. Ü stü başı yalın
ama tertemizdi. Yoldan yeni geldiğini ayakkabı larının ça­
murundan kestirebiliyordunuz. Davranışlarındaki telaş,
kolundaki katlı yedek şal, şemsiye, küçük bir sepet, elleri­
nin a l ı ş ı k olmadığı birkaç numara büyük eldivenler. onun,
günübirliğine Coketown'a gelmiş, bunu da sık s ı k yap­
maya a l ı ş ı k olmayan bir taşralı olduğunu ele veriyordu.
Bunları o s ı n ıftan hemcinsleri gibi çabucak algı layan
Stephen Blackpool, kadını daha iyi duyabilmek için
eğildi. Çok gürültüde çalışan kişilerde olan, o sağırlarl.:ı
paylaştıkları yoğun ifade onda d a vardı.
cc l ütfen B ayım, .. dedi yaşlı kadın: cc Sizi şu beyefendi­
nin evinden çı karken görmedim m i ? S a n ı r ı m sizdiniz. İ n­
şallah yanlış kişiyi iz lememişimdir ...
«Evet Bayan, bendim ...
« B u yaşlı kad ı n ı n merakını hoşgörün. Beyefendiyi
gördünüz m ü ?
cc Evet, Bayan ...
75
" N a s ı l görünüyordu? Açık sözlü, yürekli, iri yarı etkile­
yici biri m i ? u Sözlerine uydururcası na gövdesini dikleşti­
rip, kafasını kaldırd ı . Stephen bu kadını bir yerde görmüş­
tü sanki ve ondan hiç hoşlanmamıştı.
"A, evet. Hepsi gibi.»
"Saglıklı degil m i ? Rüzgar gibi?»
"Evet... dedi Stephen. "Yiyip içiyordu. Bir eşek arısı
kadar çok ve gürültülü biçimdeu Kadın tatmin olmuş bir
sesle «Teşekkür ederi m . " dedi, «Teşekkür ederim!»
Bu kadını hiç görmemişti ama. kafasında onu ya da
onun gibi kadını düşünde görmüş gibi bir his uyanmıştı bu
kez.
Yanyana yürüdüler. Adam kad ı n ı n adımlarına kendini
uydurup, .. coketown çok hareketli bir yer, degil m i ?,, diye
sordu. Yanıt, "Aa. evet! çok hareket l i ! u oldu. "Sanırım,
taşradan geliyorsunuz? ,, Yanıt olumluydu.
"Bu sabah ucuz trenle geldim. Bugün ögleden sonra
da ucuz trenle gidecegim. Kırk mil kadar. istasyona dokuz
mil yürüdüm. Yolda beni alacak biri ç ı kmazsa bu gece de
dokuz mil yürüyecegim. Bu da benim yaşım için fena sa­
yılmaz!, , Kendini övmek bu konuşkan kad ı n ı n gözlerini
parıldat m ı ş tı.
"Gerçekten d e öyle. Çok s ı k yapmayın a m a Bayan."
"Hayır, hayır. Yı!da bir kez. Biriktirdiklerimi böyle har­
cıyorum. Sokakları dolaşıp, Beyefendiyi görüyorum ...
"Yalnızca görmek m i ? »
" B u da bana yetiyor," dedi içtenlikle. " D a h a başka
bir şey istemiyorum. Onu görürüm diye şuralarda dolan­
dım ama o bu yıl geç kaldı. Onu göremedim. Onun yerine
siz çıktınız. Onu görmeden gitmek zorundaysam . . . Bir gö­
rebilsem! Yapılacak şey yok. Sizi gördüm, siz onu gör­
müşsünüz. Bu yıl bununla yetinmem gerekecek. "Step­
hen'ın yüzünü ezberlemek istercesine adama baktı. Göz­
lerindeki parıltı yok olmuştu.
76
Begeniler her ne kadar tartışılmazsa da, Coketown'ın
i l e r i gelenleri konusunda gösterilen bu aşırı i l g i ve bunun
sonucu çekilen bunca sıkıntı Stephen ' ı n akl ı n ı karıştırmış­
tı.
Neredeyse kilisenin yanındaydılar artık. Saati gören
Stephen adımlarını hız landırdı .
Onun temposuna hemen uyum saglayan kadın işine
gidip gitmedigini sordu. Evet, fazla zamanı kalmamıştı.
Çalıştıgı yeri söyleyince yaşlı kadının soruları daha öze!
olmaya başladı.
"Mutlu musun?»
"Dertsiz kimse yoktur Bayan." Kaçamak b i r yanıttı.
Kadın onun mutlu olmasını bekliyordu. Stephen'ınsa ka­
d ı n ı üzmeye niyeti yoktu. Dünyada yeterince dert vardı.
Bu yaşına gelmiş, onu dertsiz düşünebiliyorduysa bu
onun durumunu kötüleştirmez, kadını da sevindirirdi işte.
uDogru! Evde mi dertlisin?»
«Zaman zaman," dedi adam.
«Böyle bir adam için ç alışıyorsun ... Dertlerin iş yerine
peşinden gitmiyorlar m ı ? »
"Hayır gitmiyorlar. Orada işler iyi. Uyumlu."
(Orada Tanr ı n ı n adaleti var demedi.)
Fabrikan ı n arkasındaki karayolundaydılar artık. i şçiler
toplanmaya başlamışlardı. Ziller çalıyordu. Yılanlar bük­
lüm büklüm yükseliyor, fil kafas ı n ı indirip kaldırıyordu.
Yaşlı kadın zile basmıştı. Duydugu en güzel sesli zil buy­
du. Sesi olaganüstüydü! İ çeri g i rmeden önce onunla el sı­
kışmak ve vedalaşmak isteyen Stephen'a ne z amandır
orada çahştıgını sordu.
«Bir düzine y ı l . »
« B u iyi yerde b i r düzine yıl çalışan e l i öpmem lazı m ! »
Ve adam engel olamadan elini öptü. Yaşı v e yalınlıgı dı­
şında ne kadar dengeli , uyum içinde biriydi bu. Bu akıl al­
maz davranışta bile bir z amansızlık ya da uygunsuzluk
77
yoktu. Kimse bu doğ a l l ı ğ ı . ciddiyeti ve duyguyu yakalaya­
mazdı.
Tezgah ı n ı n başına geçeli yarım saat olmuştu ve hala
onu düşünüyordu. Ayar yapmak için kalkt ı ğ ı n d a kad ı n ı n
köşebaşında durmuş, hayranlıkla binayı seyrettiğ ini gör­
dü. Duman, yağmur, çamur ona vız geliyordu. Katlarından
dört bir yana dağılan gürültü onun için.gurur duyacağı mü­
zikti adeta. Sonra gitti. Gün de onun peşinden gitti. Işıklar
yeniden yanıp, ortaya çıktılar. Stephen·ın düşünceleri çok­
tan dükkanın üstündeki odaya dönmüştü. Bu arada Peri­
lerin Sarayı n ı n karşısından geçen treni gürültü nedeniyle
kimse duymadı. Stephen'ın aklı yatağındaki utanç verici
kadındayd ı . Yüreği bu a ğ ı r l ı ğ ı n altında eziliyordu.
Makineler düşen nabız gibi yavaşladılar ve durdular.
Zil ç aldı. ı ş ı ğ ı n ve ı s ı n ı n parıltısı yok oldu. Karanlık ve ıslak
gecede fabrikaların gölgeleri yükseldi. Yüksek bacalar ya­
rışan Babil Kuleleri gibiydi.
Rachel'le daha dün akşam konuşmuş, onunla yürü­
müştü. Bunu biliyordu ama dün gece olup bitenleri hafif­
letmek, onun sesinden başka kimsenin yumuşatamaya­
cağı k ı z g ı n l ı ğ ı n ı gidermek istiyordu. Kadın beklememesini
istemişti ancak bu kez sözünü tutmayacaktı . Bekledi ama
onu kaçırdı. Kadın gitmişti. O sabırlı yüze hiçbir zaman
böyle gereksinimi olmamıştı oysa.
Gitmek istemediği bir evi olacağına, hiç evi olmasın
daha iyiydi! Birşeyler yedi, içti. Yorgundu. Buz gibi yağ­
murda dolandı durdu. Düşündü, düşündü, kurdu, kurdu.
Aralarında evlilikten hiç söz edilmemişti. Rachel yıllar
önce ona acır ol muştu. O da ilk kez Rachel'a yüreğini aç­
mıştı. Biliyordu ki ona evlenme teklif edebilecek durumda
olsa, Rachel onu kabul ederdi. Şu anda gurur ve zevkle
gideceği evi düşündü, o gece olabileceği başka erkeği
düşündü. Hafifleyecek olan yüreğini düşündü Parampar­
ça olan gururunu, özsayg ı s ı n ı , ve huzuru düşündü. Yaşa-
78
m ı n ı n en güzel yıllarının nasıl harcan d ı ğ ı n ı düşündü. Kişi­
liği her gün olumsuz yönde nasıl değişmişti. Ölü t!ir ka­
dına ellerinden ayaklarından bağlıydı. O kadının görüntü­
sünde bir şeytan ona eziyet çektiriyordu. Rachel'ı ilk bir
araya geldiklerindeki haliyle anımsadı. Ne kadar gençti!
Şimdi olgun bir kadındı. Yakında yaşlanacaktı. Ne kadar
çok k ı z ve kadın evlenmişti kızcağızın çevresinde. O ev­
lerde bir y ı ğ ı n çocuğun büyüdüğüne tanık olmuştu. Rac­
hel onun uğruna yalnızlık yolu seçmişti. Arada bir yüzün­
de gördüğü umutsuzluk onu da pişmanlığa ve umutsuz­
luğa itiyordu. Dün gecenin görüntüleriyle Rachel'ınkini yan
yana getirdi ve şöyle geçirdi aklından: Böyle iyi, yumuşak,
fedakar birinin bu dünyada görüp göreceği yaşam öyle
aşağ ı l ı k birininkine mi feda ediliyordu?
Bu düşüncelerle boğuşurken çevresindeki nesnelerle
olan ilişkisi de değişti gibi geliyordu ona. Yeni ve hastalıklı
ilişkilerdi sanki. Buğulu her ı ş ı ğ ı n çevresindeki kare k ı z ı l a
dönüşüyordu.
Ve o evine yanlızca barınmak için döndü.

ONÜÇÜNCÜ BÖLÜM

RACHAEL

Camın içinde cılız ışıklı bir mum yanıyordu. Çabalayan


bir eş ve bir y ı ğ ı n aç bebeğin elinden alınabilecek en
önemli şeyi almak için bara merdivenlerin uzatıldığı pen­
cerelerden biriydi. Stephen'ın aklından geçenlerin arasına,
yaşamda karşılaşı labilinecekleri içinde en adaletsiz dağıtı­
mın cc Ö l ü m u konusunda yapıldığı karıştı. ccO oğum11 un eşit­
sizliği bile onun yanında bir hiçti. Diyelim ki «Kral'ın Çocu­
ğu»yla Dokumacı ' n ı n Çocuğu aynı gecede doğuyor. Bu­
nu, sevilen, gereksinim duyulan birinin ölümüyle kimsesiz
79
bir kadının ölümü arasındaki çelişkiyle nasıl karşılaştırırsın
k'?
1 .
Eve soluğunu tutarak ve adımlarını yavaşlatarak gırdi.
Kapıya ulaştı açtı ve odasına geçtı Ortalıkta sessizlik ve
huzur vardı. Yatağ ı n yanıbaşında Rachel oturuyordu. Ba­
ş ı n ı devirdiğinde yüzünün ı ş ı ğ ı düşüncelerinin gecesini
aydınlattı. Yatağ ı n kenarına oturmuş, karısına bakıyordu.
Daha doğrusu yatakta biri vardı ve o eşi olmalıydı ama
Rachel bir perde gerdiği için kim olduğunu göremiyordu.
Karısının o utanç verici giysıleri çıkarılmıştı. Çevrede Rac­
hel'a ait eşyalar da vardı. Her şey onun her zaman tut
tuğu düzendeydi. Ocağın önü süpürülmüş, ateş yeni bes­
lenmişti. Ona öyle geldi ki, bütün bunları Rachel'ın yüzün
de görüyordu ve başka bir yere bakmamıştı bile. Gözlerini
dolduran yaşlar görmesini engellediler. Yine de kadının
yüzündeki içtenliği ve onun gözyaşlarını görebilmişti.
Kadın yatağa doğru eğildi. Her şeyin normal oldu­
ğuna kanaat getirince alçak, sakin ve neşeli bir sesle;
«Sonunda geldiğine sevindim Stephen, .. dedi; «Çok
geciktin ! "
uYürüyord u m . ..
«Anlamıştım. Bu iş için pek berbat b i r gece oysa. Çok
yağıyor. Rüzgar da sert.,,
«Rüzgar? Evet. Sert esiyor» Bacadan gelen sese,
yükselen gürültüye kulak verin! Böyle bir rüzgarda dola ­
şıp, nasıl estiğinin farkına varmamak!
.. Bu ikinci gelişim Stephen. Ev sahibi akşam yeme­
ğinden önce geldı. Birinin bakıma gereksınımi olduğunu
söyledi. Doğruymuş. Oyle başıboş dolaşmış. Hem de ya­
ra, bere içinde."
Adam bir iskemleye yavaşça oturdu ve başını eğdi.
11 Elimden geleni yapmak için geldim. Genç kızken bir­
likte çalışırdık. Seninle flört edip evlendiğinde benim dos­
tumdu ne de olsa."
80
İnilti. Stephen bir iniltiyle alnını eline dayadı.
«Ayrıca senin yüregini bilirim. Onun ölüp gitmesine
gönlün razı olmaz. Bırak ölmesini, acı çekmesini bile iste­
m ez sin. 'Aranızda günahsız olan kim ise, ilk taş ı o atsm'
sözünü kimin ettigini de bilirsin sen. Bu i ş i yapan çok ol­
muştur. Bu kadın bu denli alçaldıgına göre son taşı atacak
da sen degilsin, Step h e n . n
«Rachael! Rachael ! u
«Çok acı çektin. Dilerim cennet seni ödüllendirir ... Se­
si şefkat doluydu. «Ben senin dostunum."
Söz ettigi yaralar kad ı n ı n boynundaydı. Rachael on­
lara bir kez daha pansuman yaptı. Bir şişeden çanaga bo­
şalttıgı bir sıvıya bez batırıyor, bunu yavaşça yaraların
üzerine koyuyordu. Ü ç ayaklı masa yatagı n yanına çekil­
mişti ve üzerinde de iki şişe vardı.
Stephen kad ı n ı n elindeki şişenin üzerinde kocaman
harflerle yazılı yazıyı okuyabilecek kadar yakındı. Okuyun­
ca da rengi kül gibi oldu; birden dehşete düşmüştü sanki.
Rachael yerine döndü . .. çanlar üçü çalana kadar ka­
lacagım. Saat üçte bir kez daha yapılması gerekiyor. Son­
ra sabaha kadar kalabilir.»
«Ama yarın işin var sevgilim.>•
« D ü n gece iyi uyumuştum. Birkaç gece uykusuz kala­
bilirim. Asıl senin dinlenmen gerekiyor. Yorgun ve bembe­
yazsın. Koltukta kestirmeye çalış. Dün gece sanırım hiç
uyumadın. Yarı n ı n işi benden çok sana zor gelecek ...
Dışarıdaki ş i mşekleri ve fırtınayı duydu Stephen. San­
ki dün akşamki kızgınlıgı çevrede dolaşıyor, onu tekrar
avucuna almak istiyordu. O izin vermemişti, İçeri girme­
sine izin vermeyecekti. Ona güveniyordu.
« B e n i tanımıyor Stephen. Uykulu uykulu söyleniyor ve
boş boş bakıyor. Onunla defalarca konuştum ama o far­
kına varmadı . Böyle oldugu daha iyi. Kendine geldiginde
benim de işim bitmiş olacak. O da hiç bilmeyecek."
ZOI Zamanlar/F 6 81
« N e kadar böyle kalacak, dendi Rachael?»
«Doktor yarın kendine gelir dedi."
Bakışları şişeye dönmüştü. Tepeden tırnaga ürperdi.
Kadın onun üşüdügünü sanmıştı. « H a y ı r , .. dedi adam,
«Ondan degil,, korkmuştu.
«Korkmuş muydu?u
«Evet, yürürken, düşünürken. Tam ... .. Yeniden titre­
meye başladı. ıslak saçlarını bastıran elleri saralılar gibi
sarsılıyordu.
uStephen !»
Ona dogru gelen kadını durdurmak istercesine kolunu
uzattı.
« H a y ı r ! Lütfen yapma. Seni öyle yatag ın yanında otu­
rurken izleyeyim. Böyle iyi, böyle bagışlayıcı halinle izle­
yeyim. İ çeri g i rdigimde gördügüm gibi göreyim. Daha iyi
göremem. Asla! Asla!,,
Yeniden bir titreme krizi geçirdi ve iskemleye y ı g ı l d ı .
Az sonra Rachael'ı izleyecek kadar düzelmişti. Çe­
nesi dizine dayalı elinde, kad ı n a bakıyordu. Gözlerindeki
yaşlar arasından bakarken odanın loş ı ş ı g ı nda Rachel'ın
başı bir haleyle çevrelenmiş gibi duruyordu. Onun bir
azize olduguna inanabilirdi. Rüzgar camı , alt kattaki kapıyı
sarsıp, evin çevresinde agıt yakarcasına dolaştıkça da bu­
na inandı.
«İyileşince, Stephen, seni bırakıp gider, artık seni ü z ­
m e z u m a r ı m . H i ç degilse bunun umudunu taşıyalım. Artık
susuyorum. Senin uyuman gerek.»
Adam gözlerini yorgun başını dinlendirmekten çok
onu üzmemek ·ı çin kapadıysa da rüzgarı duymaz olması
çok sürmedi. Rüzgarın ugultusu tezgah ı n ı n gürültüsüne,
günün konuşmalarına dönüştüler. Sonunda bu gerçek ol­
mayan bılinci de yitirdi ve uzun, s ı k ı n t ı l ı bir düş gördü.
Uzun zamandır sevdigi biriyle kilisede evlendigini gö­
rüyordu. Kadın Rachel degildi ve bu onu çok şaşırtmıştı.
82
Töreni izleyenler arasında halen hayatta olanlar oldugu
gibi, çoktan ölmüş yüzler de gördü. Tam törenin orta ye­
rinde her şey önce karardı sonra da çok güçlü bir ışıga
boguldu. M i h raptan çıkıyor. tüm kiliseye yayılıyordu. bu­
n u n üzerine çevresinde her şey ve herkes degişiyor. yan­
hzca papaz ve Stephen aynı kalıyorlardı. Önlerinde öyle­
sine bir kalabalık vardı ki, yeryüzünün tüm insanları bir
araya gelmiş sanırdınız. Hepsi Stephen'dan nefret ediyor­
du. Yüzünde acıma duygusu ya da dostluk belirtisi olan
kimsecikler yoktu. Yalnızca nefret vardı. O ise tezgah ı n ı n
altında yükseltilmiş b i r platformun üzerinde durmaktaydı.
Başını kaldırdıgında tezgahın aldıgı şekli gördü, cenaze
töreninin sözlerini duydu ve ölecegini anladı. Sonra da yer
ayag ı n ı n altından kaydı ve o yok oldu.
Ne gibi bir gizin içinden yaşamına, bildigi çevresine
geri döndü, bunu düşünecek hali yoktu. Dönmüştü ve
üzerinde bir lanet vardı. Ne bu, ne de öbür dünyada Rac­
h e l ' ı n yüzüne bakmasına, sesini duymasına izin veriliyor­
du. Umutsuzca, hiç durmadan dolaşıyor. adı konulama­
yan korkunç bir içsıkıntısının, her şeyin dönüştügü şeklin
korkusunun boy hedefi oluyordu. Neye bakarsa baksın,
her şey bir süre sonra o biçimi alıyordu. Zavallı yaşamı­
n ı n tek amacı karşılaştıgı sayısız kişilerin onun ne oldu­
gunu anlamalarını engellemek ti. Umutsuzca bir çaba! On­
ları o nesnenin bulundugu odadan ç ı kartsa, dolaplardan
uzaklaştırsa, gizlendigini bildigi yerlere perdeler çekse,
sokaklara gönderse, bacalar ona dönüşüyor, her bir yan­
da o yazıyordu.
Rüzgar yeniden kudurmuş, çatıları düşürmekteydi.
Doland ı g ı geniş mekanlardan odası n ı n dört duvarına dön­
müştü. Gözleri kapan ınca ateş de birlikte sönmüş gibiydi.
Yata g ı n kenarındaki iskemlede oturan Rachel'ın da içi
geçmişti. Şalına sımsıkı sarı n m ı ş , kıpırdamadan duruyor­
du.
83
Masa aynı yerdeydi ve üzerinde o artık gerçek boyut­
larına dönmüş olan nesne duruyordu.
Birden perdenin oynadıgını sandı. Bir kez daha baktı;
kıpırdıyor gibiydi. Bir e l i n uz andıgını, karanlıkta arandıgını
gördü. Perde daha belirgin bir biçimde oynadı. Yataktaki
kadı n d ı ! Perdeyi aralamış, yatagında dikilmişti.
O üzüntülü, deli ve yorgun iri gözleriyle odayı taradı .
Bakışları adamın uyudugu köşeyi pas geçtiler. Sonra ye­
niden o köşeye döndüler. Bakarken elini gözlerine siper
ediyordu. B i r kez daha bakındı. Rachel'a h i ç önem vermi­
yor gibiydi. Ona öyle geldi ki, adama degil de acımasız bir
içgüdüyle adamın orada olup olmadıgına bakıyordu. O al­
çalmış yüzde, o yüzün arkasındaki beyinde on sekiz yıl
önce evlendigi kadından hiçbir şey kalmamıştı. Onun
adım adım bu hale gelişini iz lememiş olsa, aynı kadın ol­
duguna inanamazdı.
Bütün bunları düşünürken üzerinde büyü varmışça­
s ı n a hareketsizdi.
Kadın bir süre ellerini kulaklarının üzerinde dinlendir­
di. Ya aptal aptal uyukluyordu, ya da güçsüz benligiyle
anlamsız bir tartışmaya girmişti. Daha sonra da odaya
bakmayı sürdürdü. Bu kez, bakışları masadaki şişelerde
kilitlendi.
Gözlerini adamın bulundugu köşeye çevirdi. Bakışla­
rında, bir gece öncesinin boyun egmezligi vardı. Yavaşça
ve dikkatle hareket ederek, açgözlü avucunu uzattı. Kuca­
g ı n a bir bardak aldı ve şişelerden h angisini alacagı n a ka­
rar veremedi. Sonunda ölüm taşıyan şişeyi bilinçsizce ya­
kalayıp, tıpasını açmak için agzına götürdü.
Stephen olup biteni görüyordu. Düş ya da gerçek, se­
si yok olmuştu. Kıpırdıyamıyordu. Bu gerçekse ve zamanı
gelmemişse, " U y an Rachel! Uyan!»
Kadının da aklına gelmişti bu. Rachael'a bakarak ya­
vaşça, dikkatle şişeyi boşalttı. Dudakları ndaydı artık. Bir
84
saniye sonra ona kimse yardım edemezdi. Tüm dünya
uyanıp yardıma koşsa yapabilecekleri bir şey yoktu. Ama
tam o anda Rachel uyanıp, çıglıgı basmıştı. Yaratık diren­
di. Rachel'ı saçlarından yakaladı, ona vurdu ama Rachel
bardagı ele geçirmişti.
Stephen da koltuktan kopmuştu sanki. .. Rachel düş
mü görüyorum uyanık m ı y ı m bilemiyorum ! ,, " B i r şey yok.
Stephen. Uyuya kalmışım. Saat üçe geliyor. D i n l e bak;
çanları duyabiliyorum ...
Rüzgar kilisenin saatini pencereye kadar getirmişti.
Ü çü vururken kulak kesildiler. Stephen onun ne kadar sol­
gun oldugunu, saçı n ı n karmakarışık halini, yüzündeki kır­
mızı çizgileri gördü. Demek ki gördükleri, duydukları düş
degildi. işte, bardak hala elindeydi.
« Ü ç'e geliyor oldugunu tahmin etmiştim, " dedi bar­
dagı musluga boşaltırken; "Kaldıgım için m e m n u n u m ...
Bezleri ıslatıyordu. «Şunları da koyunca işim tamam ...
" Ü Ç olmuş!,, yine sakinleşti. "Kalanları musluga döküyo­
rum, ortalıkta bırakılacak şeyler degil.,, Artanı döktü, tortu­
ları ocaga boşalttı, şişeyi de kırdı.
Rüzgara ve yagmura çıkmadan önce örtünmekten
başka yapacagı kalmamıştı.
..seni bu saatte eve götürmeme izin verir misin Rac­
hel?»
«Hayır Stephen. Bir, iki dakikalık bir yolum var ...
"Kapıdan çıkarken adam "Onunla beni başbaşa bı­
rakmaktan korkmuyorsu n ! ,, diye ekledi.
.. sen bir meleksin. Tanrı seni korusun, kutsas ı n . ..
" B e n sana daha önce de söyledigim gibi, yalnızca bir
dostum Stephen. Melekler bana benzemezler. Bir yıgın
hataları olan işçi bir kadınla meleklerin arasında daglar
vardır. Küçük kardeşim onlarla birlikte ama o degişti.»
Bakışları bir an için göge çevrilmişti. Sonra da tüm iyi­
lik ve şefkat duygularıyla adama döndüler.
85
.. sen beni kötülükten iyiliğe yöneltiyors u n . Beni ken­
din gibi biri yapıyorsun. öteki yaşamda seni kaybedece­
ğim diye kayg ılanıyorum. Sen bir meleksin, çünkü sen be­
nim ruhumu kurta r d ı n ! "
Kadın o n a baktı v e onu öyle dizleri üzerinde, şal elin­
de görünce dudaklarındaki sözler donuverdi.
«Eve geldiğimde umutsuzdum. Umut yoktu. Yakındı­
ğ ı m da o lmayacak bir şey yapmışım gibi davranıyorlardı
bana. Korktu ğ u m u söyledim sana. Masadaki zehir şişeleri
korkuttu beni. Bugüne kadar karınca bile ezmedim ama
onları orada öyle görünce kendime, ona, ya da her ikimize
neler yapabileceğimi düşünemedim bile!»
K adın iki elini onu susturmak istercesine ağzına koy­
tu. Stephen tek eliyle kad ı n ı n ellerini yakalad ı . Bir eli hala
şalının ucundaydı.
«Bak bana Rachel: seni yatağın kenarında otururken
gördüm. Gece boyunca izledim. Karabasanl ar görürken
bile senin orada olduğunu biliyordum. Seni hep görece­
ğ i m . Onu ne zaman görsem, aklıma getirsem sen hep ba­
şucunda oturuyor olacaksın. Beni kızdıracak ne görürsem
seni de birlikte göreceğim. Bu nedenle de z amanın gel­
mesini bekleyeceğim. Seninle benim uzaklara gideceği­
miz, deniz ötesinde, öbür tarafta kardeşşinin bizi bekledi­
ği yere gideceğimiz günü bekleyeceğim.»
Ş a l ı n ı n ucunu bir k e z daha öptü ve onu bıraktı. Kadı­
n ı n sesi boğuktu. Çıkıp, gitti.
Rüzgar g ü n ü n doğacağı yönden esiyordu. Ses esi­
yordu. Bulutları süpürmüştü. Yağmur ya kendini tüketmiş
ya da başka diyarlara göçmüştü. Yıldızlar parlaktı. Kadı­
nın uzaklaşmasını izledi adam. Penceredeki zayıflayan
mumlar için parlak y ı ldızlar ne ise, Rachael da bu adamın
kaba saba düş gücü, yaşamı için oydu.

86
ONDÖRDÜNCÜ BÖLÜM

BÜYÜK PATRON

Zaman Coketown'da makinelerin diliyle geçiyordu. Ş u


kadar maı üretilmiş, şu kadar yakıt tüketilmiş, şunlar eski­
miş, şu kadar para kaza n ı l m ı ş t ı . Zaman yine de demir.
çelik ya da pirinçten daha az amansız olan değişken mev­
simlerini bu duman ve tuğla ormanına getiriyor, o s ı k ı n t ı l ı
tekdüzeliğe karşı çıkabilen tek şey oluyordu.
«Louisa neredeyse bir genç kadın olmak ü zere,., dedi
Bay Gradgrind .
Zaman sayısız beygirgüçleriyle kimseye aldırmaks ı z ı n
ç alışmış, genç Thomas·ı babasından habersiz, ondan bir
kafa uzun yapıvermişti bile.
ıc Thomas genç bir erkek oluyor neredeyse, .. geçip
gitmişti. İ şte kuyruklu ceketi kolalı yakasıyla karşısında
duruyordu.
"Aslında, .. dedi, Bay Gradgrind, ıc Thomas'ın Boun­
derby'nin yanına gitme zamanı geldi.>•
Zaman bu kez yakas ı n a yapıştı ve onu Bounderby'nin
bankasına geçirdi. Artık Bounderby ailesinin bir bireyi o l ­
muştu. İ lk kez bir jilet a l m a s ı gerekmiş, hesaplarına dikkat
etmesi zorunlu olmuştu.
Her dönem çok çeşitli işler çevirebilen yüce üretici,
Sissy'i de değirmeninden geçirmişti. Sonuç da çok güzel
olmuştu.
«Korkarım," dedi Bay Gradgrind, «Okuldaki varlığını
sürdürmen anlamsız olacak ...
"Korkarım öyle, e fendim, .. dedi Sissy, diz kırarak .
..senden saklamam olanaksız Jupe; okulda ge çirdiğin
süre beni düşkırıklığına uğrattı. Bay ve Bayan. Mc Choa­
kumchild'ın öğretilerinden gerçek bilgi olarak nitelendirebi­
leceğim hiçbir şey edinmedin. Bilgi dağarc ı ğ ı n eksik. Ra-
87
kamlarla aran iyi değil. Bütünüyle gelişin ve yeterlilik çiz­
gisinin altındas ı n . "
u Ü zgünüm efendi m, .. dedi k ı z ; « H a k l ı s ı n ı z . A m a çok
çabaladım efend i m . "
«Evet,,, dedi Bay Gradgrind; « Evet, çabal a d ı ğ ı n a ina­
nıyorum. Seni izledim ve bu konuda seni suçlayamam.»
«Teşekkür ederim. Düşünüyorum ki. .. (Çekingenleş­
mişti.) Belki de çok harcad ı m . Bana daha az çaba har­
cama gösterme olanağı verilseydi. .. Belki de . . .
«Ya, Jupe, y a.. dedi Bay Gradgrind. B a ş ı n ı e n çö­
zümcü biçimde sallıyordu. «Hayır. Sen sistem doğrultu­
sunda çaba gösterdin. Sistem konusunda söylenebilecek
hiçbir şey yok. Ç ı karılacak tek sonuç, yaşam ı n ı n itk yılları­
nın öğrenme yeteneklerini ters biçimde etkilediği, bizim
ise geç baştadığımızdır: Yine de önceden belirttiğim gibi
düşkırıklığına uğradım."
«Sizden hiçbir hak talep etme durumunda olmayan
zavall ı , yalnız bir kıza gösterdiğiniz ilginin ve sevginin kar­
ş ı l ı g ı n ı ödeyebilmeyi isterdim ."
«A_ğlama," dedi Bay Gradgrind; «Ağlama. senden
şikayetçi değilim. Sen sevgi dolu, dürüst iyi bir genç ka­
dınsın ve biz bununla yetinmeliyiz ...
«Sağolun efendim, sağolun!» dedi Sissy.
« B ayan Gradgrind'a çok yardımcı oluyorsun. Bir an­
lamda tüm aileye yard ı m c ı s ı n . Bayan Louisa ve ben bunu
görebiliyoruz. Umarım bu ilişkiler seni mutlu etmeye yete­
cektir "'
u B i r d e şey olsa efendim. Başka hiçbir şey istemez­
dim . . . "
«Seni anlıyorum. Hala babanı düşünüyorsun. Bayan
Louisa'dan öğrendiğime göre o şişeyi hala saklıyormuş­
sun. İ şte! Doğru sonuçlar çıkarma konusunda aldığın öğ­
renim başarılı olsaydı şimdi bu konularda daha akılcı ola­
bilirdin. Başka sözüm yok.»
88
Aslında ona kızamayacak kadar seviyordu Sissy'i. Bu
kızın içinde grafiklerle, listelerle acıklanamıyacak bir şey­
lerin var olduğu inancını taşımaktaydı . .. Tanımlama yete­
neği çok azdı, matematik bilgisi yoktu ama onu varlar yok­
lar tablosuna yerleştirmeye kalkınca, neyi işaretleyeceğini
pek bilemiyordu.
İ nsan kumaşının üretim evrelerinde zaman ı n işlemle­
rinin pek çabuklaştığı da olur. Thomas·ıa Sissy böyle bir
değişim evresindeydiler. Bay Gradgrind'da ise değişen
hiçbir şey yoktu.
Tekdüze yaşamında bir değişiklik hariç: Zaman onu
pek gürültülü ve kirli çarklarından birine dolamış, Coke­
town'dan m illetvekili çıkarmıştı. Hesaplar ve kitaplar i çin
delege, çarpım tablosu için delege. Bunun d ı ş ı ndaki tüm
sorunlar açısından Sayın sağır beyefendilerden, sayın dil­
siz beyefendilerden, sayın kör beyefendilerden, sayın to­
pal ve ölü beyefendilerden biri olmuştu. Yoksa biz bu
Hristiyan toprağ ı n d a efendimizden bin sekiz yüz bilmem
kaç yıl sonra n e diye yaşıyorduk ki?
Bütün bunlar olup biterken sessiz ve içe dönük, gün
batarken ocaktaki korların yok olmasını izlemeye düşkün
Louisa babas ı n ı n gözünden kaçmıştı. Neredeyse genç bir
kad ı n oldu dediği günden, genç bir kad ın olduğunu farket­
tiği güne dek de ilgisini çekmedi .
.. B asbayağı genç bir kadın,., dedi şaşkın Gradgrind;
.. Hay Allah!»
B u buluşun ardından gelen günlerde her zamankin­
den daha da düşünceli oldu. Geç dönecekleri bir akşam
gezmesine giderken sabaha kadar onu göremeyecek
olan Louisa'yı kollarının arasında tuttu ve en sevecen tav­
rıyla;
«Sevgili Louisa, genç bir hanımsın artık!» dedi.
«Sirkte yakalandığı gece takındığı o eski, meraklı ba-
89
kışlarla dolu gözlerini yere eğen Louisa, uEvet. baba, ..
diye karşılık verdi.
«Ellerin buz gibi Louisa. iyi değil misin?»
uÇok iyiyim Baba. ,,
u N e ş e n yerinde m i ? ıı
K ı z adama bakıp tuhaf tuhaf güldü. u H e r zaman oldu­
ğum kadar, olageldiğim kadar neşeliyim baba."
.. iyi o zaman . " K ı z ı n ı öptü ve ç ı k ı p , gitti. Louisa o ber­
ber dükkanı kadar yakın odaya döndü, e lini çenesine yas­
ladı, ve korları izlemeye koyuldu.
Kapıdan seslenen kardeşiydi. .. orada m ı sın Loo?»
Keyfine düşkün genç bir adamdı artık. Pek çekici biri de­
ğildi.
Louisa ayağa fırlayıp onu kucakladı. " Sevgili Tom! Ne
kadar oldu beni görmeye gelmeyeli!»
«Gecelerim doluydu. Gündüzleri de Bounderby pe­
şimi b ı rakmıyor. Çok üstüme gelince konuyu sana getiri­
yorum ... Anlaşıyoruz! Babam bugün ya da dün sana özel
bir konuyu açtı m ı ?ıı
«Hayır Tom. Yanlızca bu gece benimle yarın sabah
konuşmak isted i ğ i n i söyledi.»
u H a h ! işte onu kastetmiştim. Bu gece nerede oldu­
ğunu biliyor musun?» yüzünde değişik bir anlam vardı.
uHayır."
" O halde ben söyleyeyim. B i z i m ihtiyar Bounderby ile
Banka'da özel görüşeceklermiş. Neden orada görüşüyor­
lar der sin? Söyleyeyim: Bayan Sparsit'in kulaklarından
uzak olmak için sanırım."
Louisa'nın eli kardeşinin omuzunda, gözleri alevler­
deydi. Kardeşinin bakışları ndaysa olağanın ötesinde bir
merak seziliyordu. Kolunu Louisa·nın beline dolayıp, onu
kendine doğru çekti.
« B e n i seversin, değil mi Loo?»
90
cc H e m de çok Tam. ama sen beni görmeye hiç gelmi­
yorsun. Görüşemiyoruz ...
cc Ablacıgım ... Aklım hep sende. Bunu söylerken be­
nim düşüncelerimi de dile getiriyorsun. Daha çok birlikte
olabiliriz degil mi? Hep beraber bile olabiliriz. Şu işe bir
tamam dersen Loo, bana da büyük bir iyilik yapmış olur­
sun. Çok şenlikli olur Loo!ıı
K ı z ı n düşünceli hali onu şaşırtmıştı. Yüzündeki ifa­
deye anlam veremiyordu. Ona sarıldı, yanagından öptü.
Kız öpücüge karşılık vermişti ama gözleri hala şömine­
deydi.
«Bak ne diyecegim Loo; neler olup bittigini sana söy­
lemeye geldim. Hoş . . . Sen tahmin etmişsindir. Kalamıya­
cag ı m , arkadaşlara sözüm var. Beni ne kadar sevdigini
aklından ç ı karmazsın, degil m i ? ,,
«Hayır Tam. Çıkarmam ...
«Müthiş bir k ı z s ın!ıı dedi Tam «Elveda, Looıı
«İyi geceler, .. derken Louisa sevgi do!uydu. Onu ka­
pıya kadar, Coketown'ın bacalar ı n ı n görülebildigi eşige
kadar geçirdi. Bacalar uzagı karartıyorlardı . Orada öylece
kaldı ve uzaklaşan adımlarını dinledi. Tom'un adımları,
Taşev'den uzaklaşmaktan mutluluk duyuyorlarmışcasına
sıklaşıyorlardı. Sonunda sesler yok oldu, gitti. Evin için­
deki kendi ateşinde, sonra da d ı ş arıdaki alevli sislerin içe­
risinde gelmiş geçmiş en büyük Dokumacı olan zamanın
bir kadına dönüştürecegi hangi kumaşı dokuyacag ını bu­
lup çıkarmaya çalıştı. Ne var ki tezgah ı n ı n yeri gizli, yaptı­
gı iş sessiz, elleriyse bir dilsizin el leriydi.

91
ONBEŞİNCİ BÖLÜM

BABA - KIZ
Bay Gradgrind Mavi Sakal'a benzemese de, mavi ki­
tap(") bolluğu odasını mavi bir odaya dönüştürüyordu.
Neyi kanıtlayabilirlerse (hem de ne olursa olsun!) orada
kanıtlıyorlar, mavi bölüklerden oluşan ordular halinde y ı ğ ı ­
l ı p , birikiyorlard ı . E n çapraşık sosyal sorunlar o büyülü
odada saptanıyor, alt alta yazılıyor, toplamları belirleniyor
ve çözümleniyordu. Elbette sorunlarla ilgili olanlar bu
odaya getirilebilseydi' Penceresiz bir yıldız gözlem istas­
yonu yapılması gerekiyormuşcasına, bilginin gökyüzünü
kağıt, kalemle görmesi isteniyormuşçasına, Bay Gradg­
rind dan da "Gözlem istasyonu» için çevresindeki insan­
ları gözlemlemesi istenmiyordu. O tüm bu insan yığınları­
nın yaz gılarını b i r tahtaya yazabilir, gözyaşlarını kirli bir
sünger parçasıyla silip, yok edebilirdi.
Dönelim gözlem istasyonuna öyleyse: Kupkuru, ağır­
başlı bir oda. istatistik yapan bir saat. Her saniyeyi tabuta
çivi çakarcasına çalan bir saat. Louisa belirlenen saatte
yerini a l ı yor. Coketown'u gören bir pencere. Louisa otur­
duğu yerden uzun bacaları ve iç karartan dumanları göre­
biliyor .
.. sevgili Louisa,,, dedi babası, udün gece şimdi yapa­
cağımız çok ciddi bir konuşma için seni hazırlamaya çalış­
tım. Çok iyi yetiştirildin. Bu eğitimin hakkını verdiğini de
söylemek bana büyük mutluluk veriyor. Senin sağduyuna
sonsuz güvenim var. Duyguların seni yönetmiyor, roman­
tik d e ğilsin, her şeyi yeterli bir uzaklıktan akıl ve hesapla
değerıendirebiliyorsun. Sana söyleyeceklerimi de aynı bi­
çimde değerlendireceğini biliyorum ...
( ) Rengin ötesinde, 1600'10 yıllarda devletin bastırdığı yayınlara, ra­
"

porlara da verilen isme yapılan bir gönderme. Kı.ru bilgi .. kaynakları . (Çe­
..

virmenin Notu.)
92
Bekledi. Kız bir şey söylese mutlu olacak gibiydi. Ama
Louisa agzını açmadı.
u l ouisa, sevgili k ı z ı m . Sana yapılan bir evlenme öne­
risi almış bulunuyorum ...
Bir kez daha bekledi. Kız yine ses ç ıkarmadı. O kadar
şaşırmıştı ki, «bir evlenme önerisi, canım, .. diye yinele­
mek zorunda kaldı. Louisa'daysa tepki olarak küçük bir
duygu belirtisi bile yoktu.
«Duydum baba. Dinliyorum, meraklanmayın."
Gradgrind bir an ne yapacagını şaşırmış gibiydi.
Sonra gülümsedi ve "Pekala!» dedi. « B e n i m düşündü­
gümden de sogukkanlıymışsın Louisa. Ya da sana du­
yurmakla görevlendirildigim öneri için hazırlıksızsın . . . Öy­
le m i ? »
uögrenmeden söyleyemem baba. H a z ı r -ya da de­
gil- duymak istiyorum. Bana söylemenizi istiyorum baba."
Tuhaf olan Bay Gradgrind'ın bu anda kızından çok
daha hazırlıksız oluşuydu. Bir mektup açacag ı n ı eline aldı,
evirdi çevirdi, bıraktı, tekrar aldı, bıçagını elledi, konuş­
mayı nasıl sürdürecegini bilemedi.
"Çok mantıklı Louisa. Sana ... Kısacası. .. Bay Boun­
derby bana dedi ki, senin gelişmeni ilgiyle ve zevkle izle­
miş, sana evlenme önerecegi günü umutla beklemiş. Bü­
yük bir baglılıkla bekledigi bu gün gelmiş bulunuyor. Bay
Bounderby önerisini bana yaptı, seni bu konudan haber­
dar etmemi istedi ve olumlu karşılıyacagın umudunu taşı­
dıgmı belirtti.»
Sessizlik. Saatin sesi derinden geliyor. Uzaklardaki
dumanlar çok kara ve agır.
«Baba, .. dedi Louisa; "Sence ben Bay Bounderby'i
seviyor muyum?»
Bu beklenmedik soru Bay Gradgrind'ı çok tedirgin et­
mişti. "Şey, yavrum, .. dedi; «Ben . . . Ben bunu söyleye-
mem.»
93
Louisa'nın sesinde en ufak bir değişiklik yoktu. « B aba,
benden Bay Bounderby"i sevmemi mi istiyorsun?»
«Hayır L ouisa. Hayır. Hiçbir şey istemiyor u m . »
«Baba," diye devam etti k ı z ; " B ay Bounderby benden
onu sevmemi mi istiyor?"
«Bak yavrum, ,, dedi Gradgrind, "bu soruyu yanı tla­
mak çok zor .
.. zor olabilir. Evet m i , Hayır mı baba? ..
ıcTabii ki, sevgili k ı z ı m . Çünkü; ( İ şte salt mantıkla
açıklanabilecek bir konu yakalamıştı ve bunu elinden ka­
çırmak istemezdi) yanıt o sözcüğü ne anlamda kullandığı­
m ı z a bağlı. Bay Bounderby sana da, kendine de duygu­
sal, akılalmaz işler yapan, düş gören biri olduğu görüntü­
süne bürünme haks ı z l ı ğ ı n ı yapmıyor. Senin nasıl yetişti­
ğ i n i , nasıl biçimlendiğini gören biri olan Bay Bounderby
sana bu biçimde yaklaşamayac a ğ ı n ı çok iyi biliyor. Bu ne­
denle de ben derim ki kullandığın sözcük azıcık yersiz.,,
« B unun yerine ne kullanmamı uygun görürdünüz ba­
bac ı ğ ı m ? »
Tümüyle kendine g e l m i ş olan Bay Gradgrind, «Sor­
duğun için söylüyorum sevgili Louisa. Ben bu konuyu ve
soruyu diğer konuları nasıl ele a lıyorsan öyle ele almanı
yeğlerdim. Bilgisiz ve aklı başında olmayan kişiler var ol­
mayan saplantılar ve düşlerde k onuyu rayından çıkarabi­
lirler ama senin daha iyisini yapabileceğini söylerken seni
y o k y e r e övüyor sayılmam. Öyleyse; nedir bu k onunun
gerçekleri. Sen yuvarlak hesap 20 yaşındasın. Bay Boun­
derby, yine yuvarlak olarak söylersek, elli yaşında, yaşla­
r ı n ı z açısından uyumsuzluk var ama olanaklar ı n ı z ve ko­
nuklarınız açısından uyum tam. Ortaya şöyle bir soru ç ı k ı ­
y o r . Bu tek b i r konudaki uyumsuzluk d i ğ e r açılardan var
olan uyumu engelleyecek kadar önemli m i ? Bunu değer­
lendirirken Gallerde ve İ ngiltere'de evlilikler üzerinde ya­
p ı l m ı ş olan istatistiklere de bakmakta yarar var. Rakamla-
94
ra baktığımızda evliliklerin çoğunda yaşlar açısından bir
uyumun söz konusu olmadığını görüyoruz. Evliliklerin
dörtte üçünde damadın yaşı hep daha büyük oluyor. İ ngil­
tere'nin yönetimi altındaki Hindistan'da da, Tatarlar'da da,
Kalmuklar'da da durum böyle. Oraları gezenler böyle sap­
tamışlar. Bu nedenle uyumsuzluk olarak nitelediğim yaş
farkı da, uyumsuzluk olmaktan çıkıyor hemen h e m e n . "
B u s o n derece doyurucu sonuçlardan hiç etkilenme­
miş görülen Louisa, cc Bu sözcük yerine ne kullanmamı
önerirsiniz ... Şu uyumsuz olan yerine?» diye ısrar etti.
ccl ouisa,u dedi babas ı ; «daha açık seçik ortaya kona­
cağ ı n ı sanmıyorum. Lütfen gerçeklerle ilgilen. Soru aslın­
da şu: Bay Bounderby benimle evlenmek mi istiyor? Evet.
Geriye kalan soru da şu: Ben onunla evleneyim m i ? Daha
açık olamaz .,,
Louisa üzerine basa basa sordu:
«Onunla evleneyim m i ? »
"işte b u ! " dedi babas ı . "Birçok g e n ç kad ı n ı n yaklaşı­
mıyla bu soruyu yanıtlamayacağ ı n ı bilmek de bana büyük
mutluluk veriyor...
" H a y ı r baba. Onlar gibi değilim."
" K ararı senin vermeni bekliyoru m , .. dedi Gradgrind.
" B e n sorunu akılcı iki kişinin ortaya koyabileceği biçimde
koydum. Nasıl ki aynı sorun zamanında annen ve benim
için ortaya konmuştu, ben de öyle yaptım. Bundan ötesi
sevgili Louisa, sana kalıyor ...
Kız konuşmanın başından beri gözlerini babas ı n ı n yü­
zünden ayırmamıştı. Gradgrind arkas ı n a yaslanıp susun­
ca, bu bakış sırası ona geçmiş oldu. K ı z c a ğ ı z ı n bir an
adamın boynuna sarılıp, yıllardır içinde tutsak kalmış duy­
guları o n u n l a paylaşmayı aklından geçirdiğini farketmiş
midir, bilinmez. Bunu farkedebilmesi için o kimya, fizik ta­
n ı m ı y a n insan ilişkileriyle araları n a y ı l l ardır öre durduğu
duvarları aşması gerekirdi. Gün gelecek bir boru ötecek,
95
kimya, fizik yok olup gidecekti. Duvarlar aşılamayacak ka­
dar yüksek ve çoktu. O katı, akılcı. duygusuz suratıyla kız­
cağ ı z ı yeniden katılaştırmıştı. Bu duygu dolu an da geç­
mişe, yitirilmiş tüm fırsatların boğuldukları çukurun derin­
liklerinde yok oldu gitti.
Louisa gözlerini kente çevirdi ve uzun bir süre hiç ses
çıkarmadan oturdu. Öyle uzun bir s ü reydi ki bu, Gradg­
rind, u C o ketown·un bacalarına mı d a nışıyorsun Louisa?
diye sorma gereğini duydu.
«Orada yavaş ve cansıkıcı dumanın d ı ş ı n d a bir şey
yok Baba. Ama gece olunca her yer alevlere bürünüyor!»
« Biliyorum Louisa. Bu sözlerinin konuyla n e ilgisinin
olduğunu anlamadı m . " Gerçekten de anlamamıştı.
Louisa düşüncelerini bir el hareketiyle itiverdi ve ba­
basına döndü: «Baba, ben yaşamın hep kısa olduğunu
düşünmüşümdür. «Bu Gradgrind'ın en sevdiği konulardan
biriydi. Bu nedenle de sözünü kesmeden duramadı.
«Gerçekten de öyle canım. Yine de son y ı l larda ya­
şam beklentisinin arttığı gözlemleniyor. Sigorta şirketleri­
n i n , emeklilik kurumlarının yaptıkları araştırmalar bu ko­
nuda kuşku bırakmıyor. Bu artık bir gerçek."
« B e n kendi yaşamımdan sözediyorum, Baba."
«Öyle mi? Yine de Louisa, yaşamına egemen olan
yasalar, doğa yasaları çoğunluğa da e gemen. Onlar farklı
değil, bilesin."
«Yaşad ı ğ ı m sürece elimden geleni, bana uygun olanı
yapmayı isterim. Ne farkeder ki!»
Bay Gradgrind son üç sözcüğe pek bir anlam vere-
memişti:
uFarketmek? Ne, nasıl farkeder?»
K ı z onu duymamış gibi devam etti;
«Bay Bounderby benimle evlenmek istiyor. Sormam
gereken soru, "onunla evleneyim m i ? " sorusudur. Bana
böyle söylüyordun değil mi Baba?»
96
cc Kesinlikle bu, sevgili k ı z ı m . "
, Öyle olsun. Bay Bounderby benı bu halimle istiyorsa
onun önerisini kabul ediyorum. Ona en kısa sürede yanı­
tımı iletiverin Baba. Sözcügü sözcügüne aktarın çünkü
tam olarak ne yanıt verdigimi bilsin istiyorum ...
cc Bir şeyin kesinlik kazanması için kullanılan sözler
konusunda titiz olmak çok iyidir k ı z ı m . İ stedigini yerine ge­
tirecegim. Evlenmenin zamanlaması açısından bir istegin
var m ı , çocugum?,,
cc Hayır Baba. Ne farkeder k i ! "
Bay Gradgrind iskemlesini onunkine yakınlaştırmış
elini almıştı. Bu söz lerin yinelenmesi kulagında yanlış bir
tele basılmış duygusu uyandırıyordu. Bir an ona baktı ve
elini bırakmadan şunları ekledi;
cc Louisa sana bir konuda hiç soru sormak istemedim.
Çünkü bana pek olası gelmedi ama belki de sorsam iyi
olacak. Başka bir öneri var mı aklında?»
cc B aba, başka kimden evlenme önerisi a l m ı ş olabili­
rim ki! Ben kiminle görüşüyorum? Nerelere gittim ki bu
güne dek? Bu konuda ne deneyimim olabilir ki?n
Bay Gradgrind'ın kuşkuları yok olmuş, rahatlamıştı.
cc Sevgili Louisa, haklısın. Ben yalnızca görevimi yapı­
yorum."
Louisa o sessiz edasıyla, cc B e n ne bilirim ki, Baba?,,
diye devam etti; .. Başkalarının begenilerinden, düşlerin­
den, istek ve amaçlarından ne anlarım ki? Böyle sudan
konular benim için ne anlam taşıyabilir? Ben kavranabili­
necek gerçeklerden, kanıtlanabilecek problemlerden ne
zaman uzaklaşabildim ki?»
Bunları söylerken avucunun içinde bir şey varmış gibi
kapayıp sıktı, sonra da toz, ya da küller uçsun diye bırakır­
casına açtı.
cc Dogru yavrum ! » dedi gögsü kabaran babası; .. çok
dogru! ..
Z01 Zamanlar/F. 7 97
K ı z konunun peşini bı rakmıyordu.
«Bana sormak için ne tuhaf bir soru! Bebeklerin kap­
risleri olagandır derler ama benim hiç begenilerim, duygu­
sal baglarım olmadı. Benimle öyle ilgilendin ki bir çocugun
yüregine hiç sahip olmadım. Beni öyle yetiştirdin ki bir ço­
cugun görecegi düşleri hiç görmedim. Benimle öyle akılcı
oldun ki babacıgım, beşikten bu güne çocuksu inançlarım,
çocuksu korkularım hiç olmadı ...
B a y Gradgrind'ı kendi başarısı pek duygulandır m ı ş tı.
«Sevgili Louisa; t ü m emeklerimin karşılıgını veriyorsun.
Öp beni, yavrucugum.»
Ve kız babasını öptü. Onu kollarının arasında tutan
Gradgrind, « H i ç kuşkun olmasın ki en degerli evladım,
verdigin saglıklı karar beni çok mutlu etti. Bounderby ola­
ganüstü bir insan. Aranızdaki ufak tefek o da varsa farklar
senin a k l ı n ı n vardıgı düzeyle yok olacaktır. Amacım seni
yaşın ne olursa olsun yaşsız biri olarak egitmekti hep ve
görüyorum ki bu amaca ulaşmışım. Beni bir kez daha öp
Louisa. Sonra da gidip anneni bulalım ...
Oturma odasına geçtiler. Saygıdeger hanımefendi, o
hafiflikten hoşlanmayan kadın her zamanki gibi u zanmış
yatıyor, yanında duran Sissy de işlerini sürdürüyordu. Ba­
yan Gradgrind baba kız odaya girdiklerinde var yok bir ya­
şam belirtisi gösterdi ve saydam varhgını oturur duruma
getirdi.
Bu başarı a nını sabırsızlıkla beklemiş olan eşi « B ayan
Grandgrind, .. dedi; «izin verin, size Bayan Bounderby'i
takdim edeyim ...
« A h ! u dedi Bayan Gradgrind, "Demek ki konuyu hal­
lettiniz. Dilerim saglıgın iyi olur Louisa. Benim gibi olur da
evlenir evlenmez korkunç başagrılarına yakalanırsan pek
kıskan ı l ı r yanın kalmaz. Oysa sen tüm kızlar gibi pek kıs­
kanılır durumda hissediyorsundur kendini. Sana mutluluk­
lar dilerim kızım. Dilerim bugüne dek yaptıgın o 'olojik' ça-
98
lışmaların karş ı l ı Q ı n ı görürsün. Senin öpmen gerekiyor
ama lütfen sag omuzuma dikkat et, gün boyu agrıdı, dur­
du.»
Bu mutlu tören i ç i n şallarına çeki düzen veren Bayan
Gradgrind , .. i şte;» diye devam etti, «Şimdi de ona ne şe­
kilde hitap edecegimi düşünmem gerekiyor. Gece, g ü n ­
düz aklım karışacak.»
"Ne demek istiyorsun Bayan Gradgrind?,, dedi ko­
cası.
«Louisa'yla evlenince ona ne diyecegimi soruyorum.
Onu bir şekilde çagırmam gerekecek. Onunla konuşup da
onu çagırmadan olmaz Josiah diyemem, nefret ederim o
isimden. Sen Joe'ya izin vermezsin. Damadıma Bay m ı
diyecegim yani? Beni çigneyip geçmeden buna i zin vere­
mem. Pekala ne diyecegim?»
Bu konuda kimsenin hiçbir önerisi yoktu. Bayan
Gradgrind son bir istekte bulunup, yaşamdan bir kez da­
ha uzaklaştı :
« D ügüne gelince, Louisa; tek istegim biran önce olup
bitmesi. Düşüncesi bile beni ürpertilere boguyor. Uzayıp
giderse o günü göremiyecegimi biliyorum ...
Bay Gradgrind Bayan Bounderby'i takdim ettiginde
Sissy kafasını kaldırmış, şaşkın, üzgün ve acıyan bakış­
larla Louisa'ya bakmıştı. Kızın yüzünü görmeyen Louisa
bu duyguların yine de bilincindeydi. O andan itibaren
Sissy'e karşı hep soguk, gururlu, tepkisiz davrandı, arala­
rına hep uzaklık koydu. Bütünüyle degişti.

99
ONAL TiNCi BÖLÜM

KARI - KOCA
Mutlu haber ona ulaştığında Bay Bounderby'nin tek
sıkıntısı onun Bayan Sparsil'le nasıl paylaşacağı oldu. Na­
s ı l başlayacağını, sonucun n e o lacağını hiç kestiremiyor­
du. P ı l ı pırtısını toplayıp Bayan Scadgers'a mı giderdi, k ı l ı n ı
kıpırdatmaya b i l e karşı m ı çıkardı, saçını başını y o l u p ağ­
larmıydı, ya da saldırgan ve küstah mı olurdu, hiç bilemi­
yordu. Ne var ki, haber ulaştırılmalıydı ve başka seçeneği
yoktu. Bir iki mektup denedi, sonunda yüz yüze konuş­
maya karar verdi.
O akşam eve dönerken büyük an'a hazırlık olarak bir
eczane'de durup nane ruhu türünden ayıltıcılar almayı
unutmadı. cc Aman tanrım! .. diyordu Bay Bounderby; cc ayı­
lıp bayılmaya kalkarsa canına okuyacağı m ! .. Her türlü ön­
lem aldığı halde evine g irerken yüreği korku doluydu. Ka­
d ı n ı n önüne dikildiğinden kilerden ç ı k m ı ş bir köpeğe ben­
ziyordu.
«İyi akşamlar Bay Bounderby!n
cc İyi akşamlar Hanımefendi, iyi akşamlar! ..
Koltuğunu yanıştırınca Bayan Sparsit koltuğunu geri
çekti. Adeta cc Şömine sizin şömineniz., demek ister gibiy­
di. cc Siz öyle uygun görüyorsanız önünde oturmak sizin
hakkınız tabii ...
cc Kuzey Kutbu'na gitmeyin Hanımefendi!,,
uTeşekkür ederim efendim ... Bayan Sparsit eski ye­
rine dönmüştü. Sivri uçlu bir makasla bir kumaş üzerinde
küçük kesikler yapıyor, süslemeler üretiyordu. Bu işi o g ü r
kaşlar ve Romalı burnunun ışığında e l e aldığınızda küçük
bir kuşun gözlerini oyan bir şahini düşünebilirdiniz. Çok
meşguldü. Birkaç dakika sonra başım kaldırdığında, Bay
Bounderby başının bir hareketiyle onun dikkatini çelmeyi
1 00
başardı. Ellerini cebine soktu ve şişenin hala orada oldu­
guna kanaat getirince,
.. sayan Sparsit,.. dedi; .. yalnızca mükemmel bir h anı­
mefendi olmakla kalmıyorsunuz. Çok akıllı ve sagduyulu
bir kadın oldugunuzu da biliyorum ...
cc B e n i hep böyle onurland ı r ı r s ı n ı z e fendim ...
.. s ayan Sparsit sizi şaşırtacag ı m . ..
.. Öyle mi efendim? .. Sesi sakindi. İşini kucagına bıra­
kıp, parmaksız eldivenlerini düzeltti.
.. sen . . . Ben Tam Gradgrind' ı n kızıyla evlenecegim ...
cc Öyle mi efendim? Dilerim çok mutlu olursunuz Bay
Bounderby. Dilerim çok, çok mutlu olursunuz ... Sesinde
öyle bir alçakgönüllülük, öyle bir sevgi vardı ki, iş kutu­
sunu aynaya fırlatsa, halıya düşüp bayılsa Bounderby'i
böyle şaşırtam az d ı ! Bounderby cebindeki şişeyi kendi için
açtı. Bu kadına akıl ermiyor! Böyle karş ı l ı yacagını kim bile­
bilirdi!
Bayan Sparsit gerçek ortaya çıktıgı andan itibaren Bo­
underby'le konuşmalarında ona a c ı d ı g ı n ı belli eden bir ses
tonu edindi. Ona acıma hakkını kendinde gören Sparsit;
cc H e r yönüyle mutlu olmanızı yürekten dilerim, .. derken
adeta daha üstün birinin tavrıyla konuşuyordu.
Bay Bounderby'nin sesi buna karşın alçalmıştı:
«Teşekkür ederim hanımefendi... dedi; .. Dilerim mutlu
olurum . ..
cc D i l e r misiniz efendim ! Dilerseniz tabii, tabii.,,
Sıkıntılı bir sessizlik oldu. Bayan Sparsit işine dön­
müştü. Arada bir sarsılmad ı g ı n ı ve sabrını gösteren küçük
öksürüklerle işini bölüyordu. Bounderby,
cc Koşullar böyle o!duguna göre,.. diye devam etti, si­
zin gibi biri burada kalmak istemeyecektir, s a n ı r ı m . Aslın­
da kalmanızı isteriz ...
«Yoo, hayır. Bunu düşünemem bile!" Bounderby'e
tepeden bakmayı sürdüren Sparsit öksürüklerini de sür-
101
dürdü. İ çinden kehanetler yükseliyor gibiydi ama bunlar
susturulmalıydı .
. . sakın hanımefendi: işyerinde kalabileceginiz çok uy­
gun odalar var. Sizin gibi doguştan bir hanımefendi. sizin
gibi iyi yetişmiş birini bulabilmek oradaki insanlar için ger­
çek bir şans olacaktır. Dogal olarak koşullar aynı, maaş . . .
.. Özür dilerim efendim. Bana koşullar yerine y ı l l ı k ar­
magan sözcüklerini kul!anacag ı n ı z a söz vermiştiniz ...
« P e kala. Y ı l l ı k armagan aynı kaldıgı sürece bizden
ayrılmanız için bir neden göremiyorum. "
«Efendim, .. dedi Bayan Sparsit. "öneriniz size yara­
şıyor. Sözünü ettiginiz yerdeki konumum toplum içinde ki
yerimi alçaltmayacaksa .....
"Tabii ki alçaltmaz! Öyle bir şey olsa sizin gibi gör­
müş birine öner;nem söz konusu olamazdı. Benim için o
çevrenin önemi yok ama sizin ne denli önem verdiginizi
biliyorum ...
.. çok düşüncelisiniz, Bay Bounderby ...
.. Kendi odanız olacak. Ayrı şömineniz, mumlarınız ve
başka şeyler. Size bakmakla görevli bir de hiz metçi. izin
verirseniz çok rahat edeceginizi söylemek isterim. Tabii
gece bekçisi de var ...
.. Daha fazla bir şey söylemenize gerek yok. Buradaki
görevimi b ı rakırsam da sizlere muhtacım. Bana verilecek
ve almaya zorunlu oldugum bir d i l i m ekmegi yine de sizin
elinizden aldıgıma şükrediyorum. Bu nedenle de önerinizi
minnetle kabul ediyor, daha önce benim için yaptıklarınıza
da teşekkür ediyorum. Dilerim genç bayan Gradgrind' da
arad ı g ı n ı z her şeyi bulur, layık oldugunuz her şeye kavu­
şursunuz ... Sesi etkileyici ve duyguluydu.
Yeni yerleştigi bu konumdan da kimse onu kıpırdata­
madı. Bounderby kendini ne kadar paralasa Bayan Spar­
sit ona karşı hep «acıyan .. kişi oldu. Bounderby «Kurban ..
dı. Kibardı, neşeliydi, umutluydu ama ne denli fazla kibar,
102
ne denli neşeli, ne denli umutlu olursa olsun; o özverili ka­
d ı n , Bay Bounderby ise ' K u rban'dı. Onun kadersizligine
karşı öyle duyarlıydı ki, Bounderby ne zaman kad ı n ı n yü­
züne baksa. o kocaman kırmızı suratı ter i çinde kalıyordu.
Bu arada dügünün sekiz hafta içinde gerçekleştirilme­
sine karar verilmişti. Bay Bounderby her gece Taşev'de
damat adayı olarak kabul görüyordu. Aşk bu görüşmeler
sırasında bir bilezik olarak beliriyordu. Tüm bu dönemde
aşk bir üretim özelligi kazandı. Elbiseler .. üretildi», mü­
cevherler «Üretildi», pastalar ve eldivenler ccüretildin, an­
laşmalar uüretildi». Degişik .. gerçekler» evlilik anlaşma­
s ı n a onur kazandırdılar. Saatler aptal ozanların yakıştır­
malarında oldugu gibi tozpembe geçmedi. Saatler ne ol­
dugundan h ı z l ı , ne de yavaş geçtiler. Gradgrind gözlem
evindeki ölümcül istatistik makinesi her saniyeyi aynı vur­
du, bir öncekini olagan biçimde geçmişe gömdü.
Ve büyük gün geldi. Aklı başında insanların bekledik­
leri biçimde geldi. Çiçekli tahtaları olan kilisede evlendiler.
Coketown'lt Josiah Bounderby, Meclis temsilcisi Thomas
Gradgrind'ın büyük kızı Louisa Gradgrind'la evlendi. Kut­
sal baglarla baglandı ktan sonra Taşev'e dönüp kahvaltıya
oturdular.
Bu günün şanslı konukları yedikleri içtikleri her şeyin
neden yapıldıgını bilen, neyin ithal, neyin ihraç edilmiş ol­
dugunu anlayan, ne ölçülerde oldugunu kestirebilen, kişi­
lerdi. Küçücük Jane Gradgrind'a varıncaya dek. Gelinin
nedimeleri de. Hesap yapanlara yardım edebilecek du­
rumdaydılar. B u konuklar arasında kimse hafiflikle suçla­
namazdı.
Kahvaltıdan sonra damat onlara şöyle seslendi:
" B ayanlar, Baylar; Ben Coketown'lı Josiah Bounder­
by. Benim ve eşimin saglıgı ve mutlulugu için kadeh kal­
d ı r d ı g ı n ı z a göre, s a n ı r ı m benim de öyle yapmam gereki­
yor. Yine de sizler beni, ben de ne oldugumu çok iyi bili­
yorum. Sopa görüp de işte sopa, pompa görüp'de işte
103
pompa diyen biriyim. Bana sopaya pompa, pompaya so­
pa dedirtemezsiniz. Her ikisine de kürdan diyemem. Bu
sabah b i r konuşma istiyorsanız dostum ve kayınpederim,
Meclis Ü yesi Tam Gradgrind'a çagrı çıkartm a l ı s ı n ı z . Ben
bu işin adamı degilim. Ne var ki şu masanın etrafında top­
lanmış insanlara bakıyorum ve aklıma paçavralar içindeki
çocuklugum geliyor. Bu beni biraz boşbogaz yapıyorsa,
bagışlayın. Ben, yüzümü on beş günde bir yıkayan o so­
kak çocugu ben, Tam Gradgrind'ın kızıyla evlendigimi dü­
şümde görsem inanmazdım. Kendimi özgür hissediyo­
rum. Ben bugün Thomas Gradgrind'ın kızıyla evlendim.
Çok mutluyum. Uzun bir süredir bunu istedim. Onun ye­
tiştirilmesini iz ledim. Bana layık oldugunu biliyorum. Aklı­
n ı z ı bulandırmak istemem, ben de ona layıkım. İkimiz adı­
na teşekkür ediyorum. Gösterdiginiz iyi niyet için teşekkür
ediyor, aranızdaki tüm bekarların benim buldugum eş ka­
dar iyi eşler b u l m a s ını diliyorum. Tüm hanımların da be­
nim eşimin buldugu kadar iyi kocalar bulmasını diliyo­
rwm ...
Bu konuşmadan kısa bir süre sonra, yeni evli çift
Lyons'da balaylarını geçirmek üzere yola ç ı k t ı !
Bay Bounderby b u arada işçilere de göz atacak, altın
kaşıkla beslenme gereksinimleri olup olmadıklarını denet­
leyecekti. Yol kıyafetini giymiş olan gelin merdivenlerden
indiginde Tom'un kendini bekledigini gördü. Tom'un ya­
naklarındaki k ı r m ı z ı l ı k ya duygularını, ya da içtigi şarabı
yansıtıyordu.
«Ne iyi bir kardeşsin Loo! Ü stüne yok!» diye fısıldadı
Tam.
Birilerine sarılması gereken genç kadın kardeşine
sımsıkı sarıldı. G ü n boyu bozmamaya çalıştıgı serinkanlılı­
gından bir şeyler yitirmiş gibiydi .
.. Bizim koca Bounderby hazır, .. dedi Tam. «Vakit gel­
di. Hoşça kal. Dönünce seni bekliyor olacag ı m . Sevgili
Loo! Her şey ne kadar iyi, degil m i ? ,,
104
İKİNCİ KİTAP

EKİNLERİ BİÇMEK

BiRiNCi BÖLÜM

BANKAYA YANSIYANLAR

Güneşli bir yaz günü ortası . Kimi zaman Coketown'­


da bile böyle şeyler olabiliyor.
Kent böyle bir havada uzaktan izlendiğinde, kendi sis­
lerine boğulmuş gibi görünür. Güneşin ı ş ı klarına duyarsız­
dır. Orada bir kent olduğunu anlars ı n ı z , çünkü kent ol­
masa öyle karanlık bir duman kitlesi olamayacağı kesin­
dir. Kurumdan, isten bir bulut bir o yana, bir bu yana gezi­
nir ve cennete ulaşmaya çabalar. Biçimsiz, yoğun bir yı­
ğın rüzgarın yer değiştirmesi ile bir toprağa yaslanır, bir
yalpalar. Onu kesebilen ı ş ı klar yalnızca karanl ı ğ ı n kitlesini
belirginleştirir. Coketown taa uzaktan Coketown'ı a nım­
sattırır. Oysa tek bir tuğla göremezsiniz.
Aslında orada bulunuşu pek şaşırtıcıdır. Defalarca
yok olup gitmesine ramak kalmıştır. Nasıl ayakta kalabildi­
ğine ise akıl s ı r ermez. Coketown'ın dokumacıları porse­
lenden bile kırılgandırlar. Ne kadar dikkat ederseniz edin,
defoluymuş gibi dağılıp giderler. Ağır i ş lerde çalışan ço­
cuklarını alıp okula koysanız mahvolurlar; müfettişler gelip
de işte eli ayağı kopanları hatalı bulsalar mahvolurlar, bu
denli duman üretmeleri pek gerekli değil dense mahvolur-
105
lar. Coketown'a ulaşan cc Bounderby altın kaş ı g ı n ı n ,, yanı
sıra, agızlarda bir öykü dolaşırdı. Bir tehditti bu. Ne zaman
bir Coketown ·ıı kötü muamele gördügünü düşünse, (ne
zaman davranışlarının sonuçlarından sorumlu tutulsa) he­
men ortaya ç ı kar, varını yogunu Atlantik Okyanusu'na at­
makla tehdit ederdi. Bu İçişleri Bakan ' ı n ı birkaç kez öldü­
resiye korkutmuştu.
Aslında yurtsever Coketownlılar varlık larını Atlantik'e
hiç atmadılar. Tam tersine onlara pek iyi baktıkları da söy­
lenebilirdi. İşte orada sislerin arkasında çogalıp duruyor­
lardı.
Bu yaz gününde sokaklar sıcak ve tozluydu. G ü n ı ş ı g ı
öyle parlaktı ki, dumanların ardından b i l e göz alıyordu.
Fabrika avlularına açılan bodrum kapılarından çıkan ocak­
çılar terli yüzlerini silip, merdivenlere ve duvarlara dizili­
yorlard ı . Kentin tümü k ı z g ı n yagda kızarıyor gibiydi. Her
yerde sıcak yagın bogucu kokusu vardı. Buharlı makineler
yag içinde parlıyordu. İ şçilerin üstü başı yag lekeleriyle
kaplıydı. Bu peri sarayları çöllerin nefesiyle doluydu. Çöl­
de yaşayanlar sıcakta eriyip yok oluyorlar, cansızca dola­
nıyorlardı. lsı degişikligi fil kafalarını daha akıllı ya da daha
ç ı l g ı n kılm ıyordu. Gölgelerdeki hareket Coketown için
rüzgarda dalgalanan agaçların yerini tutuyordu. Böcekle­
rin yazın çıkardıgı vızıltıların yerini ise Pazartesi saba h ı n ­
dan Cumartesi gecesine dek durmadan dönen çarkların
ve tekerleklerin sesi alıyordu.
Gürültüler ninni gibi bu güneşli g ü n ü doldurdular ve
dokuma fabrikalarının yakınından geçenlere ısıyı ve uy­
kuyu hissettirdiler. Storlar ve damlatılan sular ana yolları
ve dükkanları azıcık serinlettiyse de fabrikalar, yan sokak­
lar azgın s ı c a g ı n altında kavruldu. Boyalardan kapkara o l ­
muş ve yogunlaşmış olan nehirde başıboş çocuklar ç ı l g ı n
b i r tekne bulmuş., küreklere asılmaktaydılar. Küregin her
suya dalışı kötü kokular yayıyordu. Çogunlukta iyiliksever
106
olan güneş, Coketown'a soguktan daha acımasız davranı­
yor, yaşamdan çok ölüm getiriyordu. Cennetin gözleri kut­
samak istedikleriyle araya giren beceriksiz ya da kötü el­
lerden dolayı kem göze dönüşüyordu.
Bayan Sparsit ögleden sonraları kullandıgı. yolun piş­
meyen tarafındaki gölge odasında oturmaktaydı. Oda yö­
netim kuruluna aitti. Paydos saati gelmiş ti. Kendi odası bir
kat üstteydi ve her sabah oradan Bay Bounderby'i Kur­
banları selamlamaya uygun bakışlarla selamlıyordu. Evle­
neli bir yıl olmuştu ve Bayan Sparsit sürdürmekte kararlı
oldugu tutumumdan hiç ödün vermemişti.
Bu sokak kentin saglıklı tekdüzeligini bozmuyordu.
Banka, kırmızı tugladan yapılmış, dışı siyah, içi yeşil pan­
curları, iki basamakla çıkılan arka kapı s ı , pirinç tabelası,
pirinç kapı tokmagı olan s ı radan bir binaydı. Bay Boun­
derby'nin evinden biraz daha büyüktü ve hiçbir aykı r ı l ı k
yaratmıyordu.
Bayan Sparsit masaların ve yazı takımlarının arasına
gün batarken inmekle, büroya adeta soyluluk katt ı g m ı , ka­
dınsı bir dokunuşun verdigi havayı yayd ı g ı n ı biliyordu. E­
linde örgü ve nakışlarıyla pencerenin önüne yerleştiginde
o kaba saba iş düzenine bir yumuşaklık getirdigine inanı­
yordu. Bayan Sparsit i l g i n ç kişiliginin yarattı g ı duygularla
kendini iş merkezinin bir tür perisi olarak görmekteydi.
Onu geçerken gören kentlilerse hazineyi koruyan Ejder­
haya benzetmekteydiler.
Hazinenin ne oldugunu Bayan Sparsit de onlar kadar
bilmiyordu. Kafasından geçen listede altın ve gümüş pa­
ralar, degerli kagıtlar, pek tanımadıgı ama sevmedigi kişi­
lerin başını derde sokacak gizler, vard ı . Bunun ötesinde,
iş saatlerinin d ı ş ı n d a burada kalan eşyaların kraliçesi oy­
du. Kilit altındaki bölmedeyse bekçi yatıyor, ilk horoz ötü­
şüyle yatag ı n ı a l ı p yok oluyordu. Ayrıca bodrumdaki böl­
melerin de hanı mefendisi oydu. Resmi şöminelerden biri-
107
n i n üzerinde duran küçük balta ve kürekler de ondan so­
ruluyordu. Ne de olsa varlıklı geçinen hiç bir iş yeri onlar­
sız olmazdı. Yanlızca psikolojik etkileri söz konusu olan ve
işe yaramaları h i ç düşünülmemiş olan yang ı n kovaları da
vardı tabii.
Bayan Sparsit'in krallı g ı n ı sagır bir hizmetçiyle bir
uşak tamamlıyordu. Sagır hizmetçinin zengin oldugu söy­
leniyor, bir g ü n parası için öldurülecegi dedikodusu yapılı­
yordu. Çoktan ölmüş olması gerektigi düşünülüyorsa da,
o düş kırıklıgı ve kızgınlık yaratacak biçimde yaşama sarıl­
mayı sürdürmekteydi.
Bayan, Sparsit'in çayı üç ayaklı ufak bir masaya yer­
leştirilmişti.
Bayan Sparsit'in iş saatleri dışında yerleştigi bu ma-
sa, deri kaplı ve asık yüzlüydü.
Uşak tepsiyi saygıyla masaya bırakt ı .
.. Teşekkür ederim, Bitzer,,, dedi Bayan Sparsit.
cc Ben teşekkür ederim,,, dedi uşak. Yirmi Numaralı
kız'a atın t a n ı m ı n ı yaptıgı günlerde oldugu gibi açık renkli
bir adamdı.
cc H e r yer kapandı mı Bitzer?,,
« H e r yeri kapadım, bayan."
cc Pekala; bugünün haberleri ne bakalı m ? Neler ol­
du?u
.. Özel bir şey duydugumu söyleyemem efendim. Bu
bizim takım p e k berbat ama b u yeni bir haber degil.,,
cc Huzursuz sefiller ne yaptı yine?,,
cc Her zamankini Bayan. Birleşiyorlar, klikleşiyorlar,
birbirlerine destek oluyorlar_,,
Burnunu daha Romalı, kaşlarını daha Koriolanusça
yapan Bayan Sparsit; .. oegişik s ı n ıflardan insanların bir
araya gelmelerine izin verilmesi çok üzücü bir olay,,, de­
di.
«Evet efendim."
108
.. Kendileri ortak olduklarına göre böyle birleşip, cephe
kuranlara karşı olm alılar.»
"Demediler efendim,ı• dedi Bitzer; uama pek yürü­
m edi.,,
ıc Ben bu işlerden anladığımı iddia etmiyorum , ,, dedi
Bayan Sparsit; .. Başka bir çevreden geliyorum. Bayan
Sparsit'de de bir Powler olarak böyle aykırı davranışlara
hiç rastlamadı. Tek bildiğim bu adamların çok geçmeden
zaptı rapt altına alınmala rının gerekli olduğunu."
Bayan Sparsit'in konuşma yeteneğine duyduğu say­
gıyı göstermek isteyen Bitzer, .. çok doğru Bayan" dedi;
.. çok güzel söylediniz. Daha iyisi olamazd ı . ,,
Bayan Sparsit'le günlük v e olağan «Sohbet,, toplantı­
sındaydı. Onun bakışlarından soruları olduğunu anlamış,
hokkaları, cetvelleri düzeltmek bahanesiyle oyalanmak­
taydı. Bu arada yaşıt kad ı n da çayını yudumlayıp yolu i z l i ­
yordu.
ıc Bugün yoğun bir g ü n müydü Bitzer?n
ıc P e k değildi Hanımefendi. Sı radan bir gündü... Arada
bir Bayan Sparsit'in kişiliğinin saygıdeğerliğe çıkardığı
çağrı, onu Bayan'dan Hanı mefendi'ye dönmeye zorluyor­
du.
Gözle görülmeyen bir kırıntıyı silkeleyen Bayan Spar­
sil, .. M e m u rlar dakik, güvenilir ve çalışkan, sanırım?"
.. Evet efendim. Çoğunlukla efendim. Olağan istisnalar
dışında tabii.n
Bitzer'in bu işyerindeki saygın görevi casusluk ve jur­
n alcilikti. B u gönüllü görev i çi n Noel'de haftal ıkları n ı n üze­
rinde ve ötesinde bir armağan alıyordu. Dikkatli, hesabını
bilen, akıllı ve kolay yükseleceği belli olan bir genç adam
olmuştu. Aklı öyle çalışıyordu ki, tutkuları ve sevgileri yok­
tu. Tüm davranışları enine boyuna ölçülüp, biçilmiş, he­
saplanmış türdendi. Bu nedenle de Bayan Sparsit'in gö­
züne prensip sahibi biri olarak girmesi çok doğaldı. Ba-
109
bası öldügünde annesinin Coketown'da kalmaya hakkı ol­
duguna karar vermişti. Genç ekonomist kararlarına öyle­
sine sadıktı ki: kadın hala çalışıyordu. Hakkını yemeyel i m :
H e r y ı l o n a yarım kilo çay veriyordu. Aslında b u o n u n açı­
sından bir z ayıflıktı, çünkü her armagan vereni yoksullaş­
tırırdı. Konu çay olunca yapılması gereken tek şey onu
ucuza alıp, pahalıya satmaktı. Filozoflar böyle bir alışveri­
şin insanın görevi, daha dogrusu tek görevi oldugunu sa­
vunmaktaydılar.
uQlabildigince. istisnalar dışında» diye yineledi.
Çay fincanına egilen başını sallayan Bayan Sparsit,
kocaman bir yudum alıp ecAhh !,, dedi.
uBay Thomas, efendim. Bay Thomas'dan çok kuşku­
lanıyorum Bayan. Hiç begenmiyorum . ..
Bayan Sparsit e n etkileyici sesiyle sordu: uBitzer;
isimler konusunda seni uyard ı g ı m ı anımsıyor musun?,,
. . özür dilerim efendim. isim kullanmama karşı çıkmış­
tınız ve bundan kaçınmamı söylemiştiniz.,,
"Lütfen benim burada bir yerim oldugunu unutmayı­
nız. Bay Bounderby'nin güvenini taşıyorum. Bir zamanlar
onun patro n u m olacagı hiç aklıma gelmezdi, bugünse yıl­
lık bir armagan alıyorum. Yine de onu patron olarak göre­
mem. Bay Bounderby benim toplum içindeki yerime hep
saygı gösterdi, ailemin adını hep yüceltti. Ona hep sadık
kalacag ı m . Bu çat ı n ı n altında isimlerden söz edersek. o­
nunla üzücü koşul larda da olsa ilişkili isimlerden söz
edersek görevimi kötüye kullanacag ı m ; söz ettirirsem gü­
venini kötüye kullanmış olacag ı m . "
Bitzer e l i n i alnına vurup. özür diledi.
uHayır Bitzer. Bir kişi dediginde seni dinlerim. Bay
Thomas dersen beni bagışla ...
Bitzer yeniden denedi:
"Bilinen istisnalar d ı ş ı nda. Bir kişinin dışında."
Bayan Sparsit de çaya egilen başın sallanmasını, ko­
caman yudumu ve ccAhh!,, ünlemini tekrarladı.
11o
11 Bu kişi,,, diye sürdürdü Bitzer; .. geldiğinden beri ol­
ması gerektiği gibi değil. Tembel ve savruk. O n a ödenen
paranın karş ı l ı ğ ı n ı vermiyor efendim. Sarayda bir dostu ve
akrabası olmasa bunu da alamazdı efendi m . ..
Bayan Sparsit başını bir kez daha hüzünle salladı:
11 Ahh -ah!ıı
« D i l e rim bu dostu ve akrabası böyle devam ettiği sü­
rece ona destek vermez. Biz paraların kimin cebinden çık­
tığını biliyoruz oysa."
11Ahh -ah!,, Bayan Sparsit'in başı yine sallanmıştı.
..ona acımak gerekiyor bayan. Kastettiğim kişiye acı­
mak gerekiyor·"
.. Evet, Bitzer,,, dedi Bayan Sparsit, 11 B u yanılgı nede­
niyle ona hep a c ı m ı ş ı m d ı r ...
11 Söz konusu kişiye dönecek olursak bu kentteki her­
kes gibi o da basiretsiz biri, efendi m . " yakl aşmış, sesini
iyice alçaltmıştı . .. siz onların ne basiretsiz olduklarını pek
iyi bilirsiniz. Sizin gibi bir Hanımefendi kadar kimse bile­
mez.,,
.. seni örnek alsalar, çok iyi olurdu Bitzer."
..Teşekkür ederim efendim. Benden söz ettiğinize
göre, bakın Hanımefendi; Biraz para biriktirdim. Noellerde
aldığ ı m ödül var ya, ona hiç dokunmuyorum. Aylığım az,
ama hepsini harcamıyorum. Neden benim gibi yapamıyor­
lar efendim? Birinin yaptı ğ ı n ı başkaları da yapabilir . ..
Söz konusu olan Coketown'ın masallarından biriydi.
Altı kuruştan allmışbin sterlin çıkarmış bir kapitalist hep
işçiler nasıl oluyor da altı kuruştan altmışbin sterlin yapa­
mıyorlar diye merak eder, dururdu. Benim yaptığ ı m ı sen
de yapabilirsin. Neden gidip yapmıyorsun?
«Eğlence istediklerine gelince: Bütünüyle z ırvalık
efendim. Ben hiç eğlenceye gerek duymadım. Hiç isteme­
dim, istemeyeceğim. Hoşlanmıyorum. Birleşip saflaşma­
ları da sorun. Birbirlerine baksalar, başkalarından öğren-
111
meye çalışsalar, bir şeyler yapabilirler. Para ya da prestij
kazanabilirler. Neden yaşamlarını düzeltmiyorlar? Bu, a­
k ı l l ı birinin ilk amacı o l m a l ı . Bunu istediklerini söylüyorlar."
cc Dogru!» dedi Bayan Sparsit.
«Sürekli karılarından, çocuklarından söz ediyorlar.
Yakınmaları mide bulandırır oldu. Bakın bana efendim!
Ben ne çocuk, ne de eş istiyorum. Onlar neden istiyor? ..
.. çünkü basiretsizler ...
..Evet efendim. Sorun burada. Bu kadar inatçı ve ters
olmayıp akılcı olsalar ne yaparlardı ? Derlerdi ki; yorganım
ayagımı örtüyor. D oyurulacak tek bir agız var ve bu da do­
yurmaktan zevk aldıgım tek agız: benimki !"
cc D o g r u ! u dedi Bayan Sparsit. Çörek yiyordu.
Bayan Sparsit'in ögretici sohbetine teşekkür etti Bit­
zer . .. size biraz daha sıcak su getirebilir m i y i m ? ya da
başka bir şey?u
.. şimdilik hiçbir şey Bitzer...
.. Teşekkür ederim Bayan. Sizi yemekte rahatsız et­
mek istemem. Ayrıca çay saatine düşkünlügünüzü de bili­
yorum. Ama bir süredir size bakan bir genç adam var
aşag ıda. Kapıyı çalmak için sokagı geçti. Bu o sanırım ...
Camdan aşagı baktı ve kendi sözlerini dogruladıktan
sonra sordu: " içeri almamı ister misiniz ef endim?u
Agzını silip, eldivenlerini yerleştiren Bayan Sparsit
« K i m olabilir k i ? u diye sordun.
« B i r yabancı efendim ...
.. Gecenin bu saatinde yabancının biri bankada ne arı­
yor? Geçe kalmış bir işi mi var? Tabii ben B. Bounderby'­
nin adına buradayım ve görevimden kaçamam. Bu adam­
la görüşmek görevimse onunla görüşecegim. Kararı sen
ver Bitzer ...
Bayan Sparsit'in gönül zenginliginin bilincinde olma­
yan yabancı, bu noktada kapıya öyle sertçe vurdu ki, uşak
acele etmek zorunda kaldı. Bu arada Bayan Sparsit küçük
112
masasını ve üzerindekileri gizlemek üzere önlemler alıyor­
du. Hepsini bir dolaba kaldırdı ve gerektiğinde aşağı ine­
bilmek için yukarı çıktı.
Bakışları hanımefendinin anahtar deliğinde olan Bit­
zer, .. Beyefendi sizi görmek istiyor," diye seslendi. Arayı
şapka s ı n ı düzeltmekle geçiren Bayan Sparsit, o klasik yüz
hatlarını bir kez daha aşağı kata taş ı d ı . Odaya girdiğinde
işgalci komutan eşliğinde kent surlarının d ışına çıkan Ro­
malı kad ı n tavrı taşıyordu.
Pencereden aşağı rastgele bakan yabancı bu etkile­
yici girişten pek etkilenmiş görünmüyordu. Başında şap­
kası, ı s l ı k çalmayı sürdürmekteydi. Ya zın sıcağından ve
aşırı kibarlıktan yorgun düşmüş gibiydi. Açıkça gözüken
şey tepeden tırnağa bir beyefendi olduğu, z amanını yan­
sıttığı ve şeytan dışında kimseye güven duymadığı ve bık­
kın olduğu idi.
cc Anladığıma göre beni görmek istiyormuşsunuz.,,
«Özür dilerim,» dedi adam dönerek;» Lütfen beni ba­
ğışlayın ...
cc H m m , " diye düşündü Bayan Sparsit, eğilirken.
«Otuz beş. Yakı ş ı k l ı . Boyu bosu, endamı iyi. Dişleri iyi.
Sesi de. İ yi yetişmiş, iyi giyimli. Koyu renk saçlar, korku­
suz bakışlar.» Bayan Sparsit kadınca bir değerlendirme
yapmıştı.
cc l ütfen oturun.»
..Teşekkür ederim. izin verin.» Bayan Sparsit için bir
iskemle çekmiş ama kendisi masanın yanında ayakta kal­
m ı ş t ı . cc LJ ş a ğ ı m ı istasyonda eşyalar ı m ı n başında bıraktım.
Şöyle bir dolaştım. Çok tuhaf bir yer. izin verirseniz hep
böyle karanl ı k m ı d ı r diye soracağ ı m . ..
Pek yumuşamamış olan Bayan Sparsit, 11 Genelde
daha karanlık bile olur,.. dedi.
11 Bu olası m ı ! özür dilerim: S a n ı r ı m siz buralı değilsi-
niz?u
Zor Zamanları'F. 8 113
«Hayır efendim. İ yi yazgım ya da kötü yazgım, -nasıl
degerlendirirseniz- bana daha iyi g ü n l e r ve çevreler gös­
termişti. Bu, dul kalmamdan önceydi tabii. Eşim bir Pow­
ler'di. ,,
«Özür dilerim. Ne idi?»
« B i r Powler."
Birkaç dakika düşünen yabancı .. Powler Ailesı.. diye
konuştu. Vardıgı sonuçla daha da yorulmuş gibiydi.
«Sanırım burada çok sıkıldınız? ,,
«Ben koşulların kölesiyim, Bayım. Yaşantımı yöneten
güçlere uyum sagladım ...
«Çok akıllıca, çok saygıdeger bir yaklaşım bu." Cüm­
lesini bitirmesine gerek yokmuşcasına saat kordonuyla
oynamaya başlamıştı.
11 Acaba kiminle tanışmak onuruna erdigimi bana . . . ..
diyordu Bayan Sparsit.
11Tabii,,, dedi yabancı. 11 A n ı m sattıg ı n ı z için size teşek­
kür borçluyum. Banker Bay Bounderby'e yazılmış bir tak­
dim mektubum var. Bu olaganüstü kentte dolaşırken ham­
madde oldugunu sandıgım tüylü birşeylerle yıkanan bir iş­
çiye Banker Bay Bounderby'nin yerini sordum. Ama sanı­
rım şu anda bulundugum binada yaşamıyor ...
«Hayır efendim. Bu rada oturmuyor."
«Teşekkür ederim. Mektubumu şimdi vermek niyetin­
de degildim aslında. Bankaya dogru yürüdüm. Otelde ye­
mek hazırlamalarını bekliyordum. Sonra ı şıgınızı gördüm.
Sizin gibi üstün bir hanıme fendinin görüntüsü içeri girip
B ay Bounderby'nin evini sorma cesaretini verdi bana. Bu
nedenle de özür dileyerek yol göstericiliginizi rica edece­
gim ...
Davranışlarındaki dogal centilmenlik, kadına karşı
gösterdigi nezaket ve saygıyla dengeleniyordu. Neredey­
se masada oturuyor gibiydi ama o n a dogru egilmiş, onu
çekici bulurmuş gibi davranıyordu.
114
11 Bankaların kuşkucu olduklarını ve kanunun da bunu
gerektirdigini biliyorum,» dedi yabancı. Konuşma biçimi
de öyle hafif ve akıcıydı kı getirdigi haberler gerçekte ol­
duklarından daha neşeli diyebilirdiniz.
Bu belki de baglı oldugu tarikatın şeyhinin taktigiydi.
. . su nedenle de mektup bu kentin temsilcisi olan Gradg­
rind'dan geliyor. Kendisiyle Londra'da tanışma onuruna
eriştim."
Zarftaki yazıyı tanıyan Bayan Sparsit böyle bir dogru­
lamanın gereksiz oldugunu belirtti ve Bay Bounderby'nin
evinin adresini verip yolu tarif etti.
11 Binlerce teşekkür, .. dedi yabancı . .. sanırım siz Ban­
keri iyi tanıyorsunuz?,,
11 Evet efendim. Onu on y ı l d ı r tanıyorum ve ona baglı
olarak yaşam ı m ı sürdürüyorum ...
11 Ne kadar uzun bir süre! Gradgri n d ' ı n kızıyla evli ol-
dugunu sanıyorum ...
Bayan Sparsit'in dudakları birden bükülüvermişti.
11 Evet. Bu onura ermişti.»
11 Ç ok filozo � bir hanım oldugu söyleniyor?..
.
11 0 yle mi? Oyle miymiş?»
11 Yüzsüzce merakımı bagışlayın ama siz hem aileyi
hem de dünyayı tanıyan bir hanımsınız. Ben aileyle yeni
tanışacagım ve onlarla uzun bir ilişkim olacak. Bu bayan
çok korkutucu biri m i ? Babası ona öyle zorlu sıfatlar ya­
kıştırıyor ki gerçegi çok merak eder oldum. Gerçeklen ya­
n ı n a yaklaşılmaz biri m i ? İtici mi. çekici m i ? N a sıl bir zeka­
sı var? Yüzünüzdeki o anlamlı gülümsemeye bakılırsa siz
böyle düşünmüyorsunuz. Huzursuz yüregime merhem ol­
dunuz. Yaşına gelince; Kırk? Otuz beş?n
Bayan Sparsit kahkahayı bastı. ıc Küçücük bir şey,,
dedi. 11 Evlendiginde yirmisinde bile yoktu . ..
Masadan ayrılan yabancı, 11 Yemin ederim Bayan
Powler, .. dedi; 11 hiç böyle şaşırmam ı ş t ı m ! ..
115
Gerçekten de etkilenebileceği ölçüde etkilenmiş görü­
nüyordu. Bilgi kaynağ ı n ı dakikanı n dörtte biri kadar süz dü.
Çok yorgun bir biçimde, cc Babasının anlattıkları kuru ve
katı gibi bir olgunluk beklentisi o luşturmuştu. Bu hatayı
düzeltme olanağı verdiğiniz için size teşekkür borçluyum.
Rahatsız ettiğim için de ö zür dilerim. Binlerce teşekkür. İ yi
günler!,,
E ğilerek selamladı ve çıktı. Perdenin arkasına sakla­
nan Bayan Sparsit, onun sokağın g ölgeli tarafından ilerle­
yiş ini izliyordu.
Uşak içeri girdiğinde ona sor du:
cc Centilmen hakkında n e düşü nüyorsun Bitzer?,,
ccü stüne başına çok para harcadığı görülüyor efen-
dim.»
cc Kabul etmek gerekir ki ç o k zevkli"
" Evet, efendim. Değecekse tabii.»
Sonra da ekledi;
cc Kaldı ki bence kumar da oynuyor ...
cc Kumar oynamak ahlaksızlıktır·"
cc Bence saçmalık efendim. Şans hep oyunculara kar-
şı.
O gece sıcak m ı engelledi yoksa eli mi dışarıdaydı bi­
linmez ama Bayan Sparsit iş yapamad ı . Güneş sisin ar­
dında yok olduğunda pencerenin önünde oturuyordu. Gü­
neş kızardığında da oradayd ı . Sis alev alev yanarken de
oradayd ı . Renkler yok olup, karanlık yerden yavaşça kal­
kıp yukarı daha yukarı tırmandığında, evleri, kiliselerin ku­
lelerini aştığında, bacaları geride bırakıp, g ökyüzüne var­
d ı ğ ı n d a da öyle. Mum yakmadan, elleri önünde gecenin
seslerine kulak vermeden oturuyordu. Köpeklerin havla­
maları, çocuk öksürükleri, tekerleklerin gıcırtıları, konuş­
malar ve ayak sesleri, kepenklerin kapanmas ı n ı n tangırtı­
ları ona ulaşmı yordu sanki. Uşak gece gelip de cc yemek
hazır,,, diyene kadar düşünden silkinip de o sık, kapkara
116
kaşlar ı n ı . düşünceden iyice çattığı kaşlarını yukarı taşıya­
madı.
cc Seni aptal ! ıı dedi yemekte yalnız otururken. Kimi
kastettiği belli değildi ama söz konusu aptalın yemek ol­
madığı açıktı.

İKİNCİ BÖLÜM

BAV JAMES HARTHAUSE

Gradgrind takımı soyluların boğazlarını kesmek için


yardım istiyorlardı. Dolaşıp gönüllü arıyorlard ı . Beyefe.ndi­
lerin arasından g önüllü çıkacağına pek inançları yoktu. B u
beyler hiçbir şeyin bir şey olmadığını farkettiklerine göre
herhangi bir şeye karşı hazırlıklı olamazlar mıydı?
Kaldı ki bu seçkin üst tabakanın sağlıklı canları
Gradgrind ekolünden gelenler için çok çekiciydi. Beyefen­
dilerden hoşlanmıyor gibi görünmelerine karşın hoşlanı­
yorlard ı . Onlar gibi olmak kendilerini bitkin düşürüyor, ko­
nuşurken onlar gibi gırtlak parçalıyorlar, havarilerini çağır­
dıkları şölenlerde ekonomi politik konusunda küflü reçete­
ler dağıtıyorlardı. Böylece o güne kadar yeryüzünde hiç
görülmemiş, olağanüstü bir melez ırk ortaya ç ıkmıştı.
Gradgrind'ın takımına ait olmayan, iyi bir aileden ge­
len ve yakışıklı biri vardı. Anlattığı öykülerden en keyiflisi
Avam Kabinesi'ne anlattığı ve bir tren kaz asına ilişkin
olandı. Yönetim Kurulu üyelerinin de dinlediği bu öyküde,
en dikkatli personelin verildiği duyulmuş en liberal yöneti­
cilerin yönettiği, o güne dek icat edilmiş en gelişmiş maki­
nelerin kullanıldığı, tümüyle en iyi raylarda harekete geçi­
rilen tren beş kişiyi öldürüp, otuz iki kişiyi yaral a m ı ş t ı . Bu
kaza olmasa sisteminin kusursuzluğu hiç ortaya ç ıkmaya­
bilirdi. Öldürülenlerin arasında bir inek, sahiplenilmemiş
117
eşya arasında da bir dul şapkası vardı. Saygın Kamara
üyesi diger üyelerin pek ince espri duygularını şapkayı
inegin başına geçirerek okşamış, soruşturma konusunda
ciddi düşünmeyi olanaksızlaştı r m ı ş , demiryolları kahkaha­
lar ve çıgrışlar arasında aklanıvermişti.
İ şte bu beyefendi nin kendinden de yakışıklı bir erkek
kardeşi vardı. Genç adam süvari m ı z ı k a c ı l ı g ı n ı denemiş
ve s ı k ı l m ı ş ; denizaşırı ülkelerde bir rahibin yanında çalış­
mış ve s ı k ı l m ı ş : Kudüs'e kadar uzanmış ve s ı k ı l m ı ş : bir
yatla dünyanın dörtbir yanını gezmiş ve her yerde s ı k ı l ­
m ı ş t ı . İ şte bu canı sıkkın genç adama k o m i k agabeyi
u J e m , » demişti; « Ş U gerçeklerle ugraşan adamlar ara­
sında bir iş var. Bilmem istatistikler seni ilgilendirir m i ? »
Konunun yeniligi J e m ' i n ilgisini çekmişti. Son günlerde
yenilikler karaborsadayd ı . i statistik olsa ya da olmasa ka­
bulüydü. Kendine bir iki mavi kaplı defter edindi ve aga­
beyinin o n u Gerçekçi adamların aras ı n a sokmasını bek­
ledi. «Herhangi bir yerde, .. diyordu; «Şeytanı kıskandıra­
cak kadar iyi bir konuşma yapılmasını istiyorsanız benim
yakışıklı kardeşimi yollayın." Bir iki denemeden sonra
Gradgrind ve bilgeler J e m ' i onayladılar. Onu Coketown'a
yollamaya, orada tanınmasına karar verdiler. İ şte; Jem'in
dün akşam Bayan Sparsit'e gösterdigi ve şu anda Bay
Bounderby'nin elinde olan mektubun nedeni buydu. Mek­
tupta "Josiah Bounderby'e; Banker, Coketown. Bay Ja­
mes Harthouse'u tanıtırım. Thomas Gradgrind» yazıyor­
du.
Bay Bounderby, Bay James Harthouse'ın kartını ve
mektubunu aldıgından sonraki i l k saatin içinde otele gitti
ve Bay James Harthouse'ı pencereden dışarı pek üzgün
bakarken buldu. Bay Harthouse istatistikten vazgeçmiş
gibiydi.
" B a y ı m ,., dedi konuga; «Ben Coketownlı Josiah Bo­
underby'i m . ..
1 18
Öyle görünmese de Bay Harthouse çok mutlanmıştı.
Bay Bounderby i n atçı bir biçimde bir iskemle yakalayıp, o­
turdu. «Coketown sizin alışık oldugunuz kentlerden degil­
dir, bayım. Bu nedenle izin verseniz -vermezseniz de
olur- size bilgi vermek isterim . ..
Bay Harthouse dinlemekten zevk duyacaktı.
"Bundan pek e m i n olmayın. Bu konuda garanti vere­
mem. Her şeyden önce dumanlı havamızı görüyorsunuz .
Bu bizim yiyecegimiz ve içecegimiz. Cigerler için son de­
rece saglıklı. Bizim bunu tüketmemizi istiyenlerdenseniz,
size ters düşece g i m . Kazanlarım ı z ı bugün çalıştırdıg ı m ı z ı n
ötesinde çalıştırıp, yı pratamayız. İ n g iltere i l e İrlanda ne
derse desin."
Bay Harthhouse tam anlamıyla istatistik konusuna gir­
mek istedigi için " Bayan Bounderbyn dedi; .. sizinle aynı
görüşte olduguma dair sizi temin ederim. inancım böyle.»
«Sevindim," dedi Bounderby. «Sanırım bizim dokuma
fabrikalarımız konusunda pek çok şey duydunuz. Öyle
mi? İ yi. Size durumu anlatay ı m . Bu iş en zevkli, en hafif
iştir. Kaldı ki en iyi parayı bu işte çalışanlar alırlar. Daha
iyileştirmek isterseniz yerleri Türk halıları ile kaplamak d ı ­
ş ı n d a yapabileceginiz bir şey bulamazsı n ı z . B u n u yapma­
yacagız tabii . »
.. çok dogru Bay Bounderby."
.. Gelelim işçilerimize; Bu kentte amacı aynı olmayan
tek bir işçi kadın, erkek, çocuk bulamaz s ı n ı z . Amaç altın
kaşıkla av eti ve kaplumbaga çorbası içmektir. Buna izin
verilmeyecektir. Artık Coketown'un tanıyors u n u z . ..
Bay Harthouse Coketown sorununun özeti sayesinde
aydınlandı g ı n ı , yenilendigini belirtti.
uBakın,ı• diye ekledi Bounderby, «ben tanıştıklarımla
ortak bir noktaya ulaşmak isterim. Birbirimizi iyi anlamak
çok önemlidir. Hele tanıştıgım insanın toplumsal bir de gö­
revi varsa, konu daha da önem kazanır. Bay Gradgrind
1 19
dostumun tanıştırma mektubuna elimden geldigince ve
zevkle yanıt vermeden önce size söyleyecegim bir şey
daha var Bay Harthouse. Siz soylu bir aileden geliyorsu­
nuz. Benim de öyle oldugumu düşünüp kendinizi kandır­
mayın. Ben sokakların adamıyım, çulsuz damsız bir geç­
mişten geliyorum,,,
Jem'in B a y Bounderby'e olan ilgisini artıracak tek şey
buydu aslında. Ya da Jem öyle söylüyordu .
.. şimdi eşit koşullarda el sıkışabiliriz. Eşit diyorum
ç ünkü kendimin ne oldugunu biliyorum. K endimi içinden
çıkardıgım lagım çukurunun derinligini biliyorum ve ben de
sizin kadar gururlu bir adam ı m . B a g ı m s ı z l ı g ı m ı uygun bir
biçimde ortaya koyduktan sonra nasıl oldugunuzu sorma­
m ı n , kendinizi iyi hissettiginizi umdugumu söylememin za­
manı geldi."
Bay Harthouse Coketown ' ı n havası sayesinde daha
da iyi olmuştu ve teşekkür ediyordu. Yanıt Bounderby'i
çok mutlu etti.
« B i l m e m biliyor musunuz . . . Ben Thomas Gradgrind'ın
kızıyla evliyim. B e n im le eve yürümekten daha iyi bir işiniz
yoksa, sizi onunla tanıştırmaktan mutluluk duyarı m . »
cc Bay Bounderby,ıı dedi J e m ; u s i z benim yüregimi
okuyorsun u z . ,,
Sözü u z atmadan d ı şarı çıktılar. Bay Bounderby görü­
nüşü kendisine z ı t l ı k oluşturan yabancıya yol gösterdi ve
kırmızı tugladan yapılmış, içi yeşil--dışı siyah kepenkleri
olan ve siyah dış kapılı eve vardılar. Salona giren, Bay
Harthouse'un gördügü en akıllara durgunluk verici kızdı.
Çok ölçülü ama dikkatsiz, çok i ç i n e kapanık ama hep te­
tikte, soguk ve gururlu ama kocas ı n ı n övünmeye dönüş­
türdügü alçak gönüllülükten tedirgin ve utanç duyan biri.
Onu izlemek yepyeni bir duyguydu. Yüzü de davranışla­
rından aşagı kalmıyordu. Çizgileri düzgündü ama bu çizgi­
ler hapisti ve anlamlarını çözmek olanaksızlaşıyordu. Vur-
120
dumduymaz, kendi kendine yeterli gibiydi. Rahat degildi
oysa. Sanki bedenen onlardaydı ama aklı yapayaln ızdı.
B u kızı anlamaya çalışmak anlamsızdı ç ünkü ona erişemi­
yordunuz.
Konuk gözlerini evin h a n ımı ndan evin kendine çevirdi.
Bu odada bir kad ı n ı n varl ı g ı n ı ele verecek sessiz izler yok­
tu. Ne zarif bir süsleme, ne sevimli. küçük, kad ı n s ı bir
şeyler bulabilirdiniz. Sevimsiz ve rahatlık duygusu ver­
mekten uzak, z enginligiyle övünen bir odaydı ve bir kadı­
nın elinin degmesi halinde o luşacak yumuşaklıktan yok­
sundu. Evin perilerinin çevreledigi Bay Bounderby nasıl
tam orta yerde duruyorsa, kutsal varlıklar da onu bırakmı­
yor, birbirlerine pek yakışıyorlardı.
«BU bayım," dedi Bounderby, "eşim Bayan Bounder­
by, Tam Gradgrind'ın k ı z ı . İşte Bay James Harthouse,
Loo. Bay Harthouse baba n ı n ordusuna kat ı l m ı ş . Kısa sü­
rede baba n ı n iş arkadaşı olacagından kuşkum yok. Bu
gerçekleşmezse çevredeki kentlerle olan ilişkisi nedeniyle
onun hakkında pek çok şey duyacag ı z . Gördügünüz gibi
Bay Harthouse, eşim benden g e n ç . Bende ne buldugunu
bilmiyorum ama bir şey buldu ki, benimle evlendi. Çok de­
gerli bilgilere sahiptir bayım. P o l i tika olsun, olmasın. Bir
konu hakkında bilgi istiyorsanız Loo Bounderby'den daha
iyi bir danışman bulamaz s ı n ı z . .. Bay Harthouse'un daha
hoş bir danışmanı hiç o l m a m ı ş t ı .
«Gelin, .. d e d i evsah ibi; " Çevreye övgüler d üzenler­
denseniz burada rakip bulamayacaks ı n ı z . Ben övgü dolu
sözler söylemeyi hiç ögrenemedim. Bu işin sanatını da hiç
bilmem. A s l ı n a bakarsanız nefret ederim denebilir. Tabii
sizin yetiştirilme biçiminiz benimkinden farklı: Benimki
gerçekti! Siz bir beyefendis i n i z . Oysa benim böyle bir iddi­
am yok. Ben Coketownlı Josiah Bounderby'im ve bu bana
yetiyor. H e r ne kadar davranışlar ve s ı n ı f beni etkilemezse
de, Loo Bounderby'i etkileyebilir. O benim olanaklarıma
121
(ki siz bunları olanaksızlık olarak da nitelendirebilirsiniz)
hiç sahip olmadı. Çabal a rı nı z boşa gitmez."
Jem gül ümseyerek Louisa'ya döndü: cc Bay Bounder­
by dogal kalabilmiş soylu hayvanlardan. Benim gibi sıra­
dan kişilerin genlerini, taşımıyor ...
.. Bay Bounderby'e saygı duyuyorsunuz. Böyle olması
çok dogal," dedi kadın, yavaşça.
Dünyanın dört bir yanını g örmüş bir adamın bile aklını
karıştırmıştı. Şimdi buna ne a n lam vermeliydi ki?
«Bay Bounderby'nin dediklerinden çıkarabildigim ka­
darıyla siz ülkemize hizmet kararı a l m ı ş s ı n ı z . Halka sıkın­
tılarından nasıl kurtulabileceklerini anl atacakm ı ş s ı n ı z . "
Adamın tam karşısında duran Louisa' n ı n huzursuzlugu
apaçı k ortadaydı .
Gülen J e m , uBay Bounderby," dedi; .. şerefim üze­
rine yemin ederim ki böyle bir şey yok. Size rol yapacak
degilim. Karınca kararınca gezdim, gördüm ama ögrendik­
lerimin çogu işime yaramadı. Birçok insanın kabul etseler
de, etmeselerde aynı gerçegi bulup, benim durumuma
düştüklerini de biliyorum. Ben saygıdeger baban ı z ı n dü­
şünceleri dogrultusunda ilerliyorum çünkü başka seçene­
gim yok. Kendim düşünce üretemedigime göre onunkileri
destekliyor olmam hiç farketmiyor."
ccSizin düşünceleriniz yok m u ? ,, diye sordu Louisa.
Bir ö n sezgim bile kalmadı. Düşün celere ö nem verme­
digimi söylerken abartıyorum sanmayın. Bu konu, ya da
bu inanç beyinsel tembelligim açısından t azla kuvvetli bir
sözcük sayılsa da. Geçirmiş oldugum degişik türlerdeki
can s ı k k ı n l ı g ı evrelerinin sonunda varılmış bir inanç. O da
şu; bir dizi düşünce size bir başka dizi düşünce kadar ya­
rar, ya da zarar saglar. Armalarında Olacak olan, olacaktır
biçiminde i talyanca bir deyiş bulunan bir İ ngiliz aile t a n ı ­
yorum. Tek gerçek b u d u r i ş t e ...
122
Son derece tehlikeli. öldürücü ama o derece de yay­
g ı n bir kötülügün, yalancılık konusunda dürüst davranma
kötülügünün bu gösterisi görebildigi kadarıyla ona puan
kazandırmışa benziyordu. F ı rsatı yakalamışken en sevimli
halini takınıp ekledi: " H e r şeyi o n l uklar, yüzlükler, binlikler
ve çizgilerle kanıtlayabilen taraf, Bayan Bounderby, çok
eglenceli görünüyor. İ nanırmışçasına baglandım diyebili­
rim. i nanıyormuşçasına çalışacag ı m . İ nansayd ı m , daha
fazla ne yapabilirdim k i ! » Louisa bu sözlerden istedigi an­
lamı çı karmakta serbestti.
..çok degişik bir politikac ı s ı n ı z . "
«Bagışlayın, böyle bir yetenegim d e yok. S i z i temin
ederim ki hepimiz koltuklarımızdan düşecek olsak, bir
arada degerlendirilecek olsak bile yine en büyük parti bi-
ziz.u
Sessizlik dolayısıyla patlama noktasına g e l m i ş olan
Bounderby araya girip yemegi altı otuza ertelemeyi öner­
di. Bu süre içinde Bay James Harthouse'u Coketown'ın
oysahibi ileri gelenleriyle tanıştıracaktı. Dolaşıldı ve Bay
James Harthouse başarı ama bol m i ktarda can sıkıntısı bi­
riktirmiş olarak döndü.
Sofrada dört kişi için yer hazırlanmıştı ama üç kişi
oturdular. Sofra, Bay Bounderby'nin sekiz yaşında sokak­
tan aldıgı yılanbalıgı çorbas ı n ı n tad ı n ı , üzerine içmek zo­
runda kaldıgı ve yerler tozumasın diye kullanılan kötü su­
ları anlatması için uygun bir ortamdı. Konugu Çorba ve
balık yerken Bounderby gençliginde en az üç atı koyun ni­
yetine yemiş oldugunu eklemeyi unutmadı: Jem bu öykü­
lere arada bir, .. ne kadar hoş!» diyor, dalgın dalgın dinli­
yordu. Louisa konusunda merak içinde olmasa sabah Ku­
düs'e yola çıkabilirdi.
Masanın başında oturan o genç bedene, uf ak tefek
ama zarif, güzel ama aykırı kadına baktıkça bu yüzde bir
tepki görecek bir şey var mıdır diye d ü ş ü n üyordu.
1 23
Evet Tanrım, vardı! Beklenmedik bir biçimde ortaya
çıkmıştı ama vardı. Tom gelmişti. Kapı açıldıgında kadı­
n ı n yüzü degişmiş, yüzünü p ı r ı l pırıl bir gülümseme kap­
lamıştı.
N e güzel b i r gülümsemeydi. Bay Harthouse'da uyan­
d ı r d ı g ı bu duygu uzun süre donuklugunun sonucu da ola­
bilirdi. Güzel, küçük, yumuşak bir el uzandı. Parmaklar
kardeşininkileri örttü. Eli dudaklarına götürecekmiş gibi
göründü birden.
" Demek böyle!,, dedi konuk; .. şu enik sevdigi tek kişi
olmalı. Vay, vay ...
E n i k tanıştırıldı ve yerini aldı. Enik sözcügü pek hoş
degildi ama genç adama yakışmıyor da degildi.
e c Ben senin yaşındayken Tom, ya vaktinde gelirdim,
ya da yemegimden olurdum ...
.. siz benim yaşımdayken," diye yanıtladı Tom; sizin
düzeltilecek hesapları n ı z , sonra da yemek için giyilmesi
gereken giysileriniz yoktu ...
uŞimdi bunu karıştırma,,, dedi Bounderby.
..öyleyse siz de bana sataşmayın."
Gerginligi hisseden Harthouse, Bayan Bounderby'e;
.. Kardeşinizin yüzü bana hiç yabancı gelmiyor. Onu ya­
bancı bir ülkede görmüş olabilir miyim? Ya da bir özel
okulda belki?ıı diye sordu .
.. Hayır» Henüz ülke dışına çıkmadı ve evde egitim
gördü. Tom canım, Bay Harthouse'a seni dışarıda egitim
görmüş olamıyacag ı n ı anlatıyorum.»
cc O kadar şanslı biri degilim, efendim."
Kadıncag ı z ı n yüzünü ışı ldatması için fazla bir şey
yapmasına gerek yoktu. Ablasına bile kaba davranan, ters
biriydi. Yalnızlıga bu nedenle katlanıyor, sevgisini verebi­
leceQi birine gereksinimi artıyordu. Sevdigi tek kişinin bu
köpek yavrusu olması daha da artırıyor olmalı diye düşün­
dü Harthouse. Çok daha.
124
Enik Bay Bounderby'e olan nefretini ablasının yanında
da gizlemeye gerek duymuyordu. Adamın göremedigine
emin olunca yüzünü gözünü buruşturuyor, bir gözünü kır­
pıyordu. Bu sinyallere karşılık vermeyen Harthouse, gece
boyunca onunla özenle ilgilendi ve ondan hoşlanmış gibi
göründü. Oteline dönmek üzere ayaga kalkıp, gece yolunu
bulamama kuşkusu taşıdıgını belli edince, Enik ona yol
gösterme görevini gönüllü üstlendi ve birlikte yola çıktılar.

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

ENİK
Sürekli a m a dogallıktan yoksun bir disiplin içinde ye­
tişmiş birinin iki yüzlü olup çıkması şaşırtıcı olsa da, Tam
buydu işte. Ardı ardına beş dakika bile gözetimden uzak
kalmamış birinin artık kendini denetleyebilecegi düşünü­
lürdü ama T om bundan acizdi. Düşgücünün o daha beşi­
gindeyken yok edildigi birinin, o gücün hayaletleri olan
aşag ı l ı k bedensel istekler tarafından koval a n ı r olması da
akla gelmezdi ama hiç kuşkusuz onu kovalamaktaydılar.
Harthouse otele vardıklarında 0Sigara içiyor m u sun ? »
diye sordu.
«Sorar m ı s ı n ! ,, dedi Tam.
Tom'u yukarı çagıramadan edemezdi. Tam da daveti
geri çeviremezdi. Havaya uygun serinlikte bir içki, ülkenin
o taraflarında bulunan en iyi tütün, kanepenin bir tarafında
oturan Tom'un çenesini kısa sürede çözdü. Kanepenin
öte tarafında oturan yeni dostuna hayranlıkla bakmaya
hazırdı artık.
D umanlarını yana üfürürken yeni dostunu incelemeye
başladı. Ü stüne başına pek aldırmıyor gibi ama görünüşü
çok hoş. Ne kıyak biri bu!
125
Tom'un bakışlarını yakalayan Harthouse hava içtiğini
söyleyip. boşalan bardağı elleriyle doldurdu.
cc Sağolun," dedi Tom: cc Sağolun. Eee, Bay Harthou­
se; s a n ı r ı m bu gece Bounderby konusunda fazlasıyla bilgi
sahibi oldunuz.,, Bardağ ı n üzerinden evsahibine gene
gözkı rpmaktaydı .
0Gerçekten iyi biri!ıı diye yanıtladı. Harthouse.
0 Öyle mi düşünüyorsun?» Göz yine k ı rp ı l m ı ş t ı .
Bay Harthouse gülümsedi. Kanepeden kalkmış, şö­
mineye s ı r t ı n ı yaslamış, sigarasını içip Tom'a tepeden
bakmaktayd ı .
u N e komik b i r kayınbiraders i n ! ıı
u K o c a m ı ş Bounderby ne komik b i r e n i şte demek isti­
yorsun sanır ı m . ı•
uPek alaycısın, Tom.ıı
Böylesine seçkin biriyle dostça sohbet etmek, T om
diye çağrılmak. k ı s a sürede bu kadar senli benli olabilmek
olağanüstüydü. T om kendinden gurur duydu .
.. Qf! Ben kocam ı ş Bounderby'i sevmem. Ondan söz
ederken hep böyle konuşurum. Şimdiden sonra da kibar­
lık taslamaya niyetim yok. Bunun için çok g e ç ...
" B e n i m için sorun yok,» dedi J a m e s : cc e ş i varken dik­
katli O l . »
.. E ş i m i ? Kardeşim Loo'mu? A a . . . . Evet!u güldü. İçki­
sinden bir yudum aldı.
James Harthouse sigaras ı n ı rahat rahat tellendirdiği
şömine kenarından ona keyif le bakıyordu. Adeta sevimli
bir şeytandı ve genç adamın ruhunu teslim almak üzere
bekliyordu. Enik'in onun etkisine a ç ı k olduğu ortadaydı .
E n i k yeni dostuna kaçamak bakıyor, hayranlıkla bakıyor,
korkusuzca bakıyordu. Bacagını kanepeye uzattı.
uAblam L oo'mu? O Bounderby'i hiç sevmedi.ıı
Külünü küçük parmağıyla düşüren Harthouse; .. Geç­
miş zaman k ullandın Tom," dedi. .. şimdiki zamandayız . ..
126
11 Geniş zaman kullanal ı m : Sevmez geniş zaman. B i ­
rinci tekil şahıs: S e v m e m , i k i n c i tekil. sevmezsin. üçüncü
tekil; sevmez."
11 İ yi. İlginç. Gerçek degil tabii."
11 Ama gerçek!» diye bagırdı Tam; cc Şerefim üzerine!
Bay Harthouse, ablamın kocamış Bounderby'e düş-
kün otduguna inanıyor olamazs ı n ı z ! ,.
11 Dostum,,, dedi diger adam; 11 İ ki kişiyi uyum içinde,
mutlu görürsem ne düşünmem gerekiyor ki?,,
Tom'un iki bacagı da kanepenin üzerindeydi ar­
tık. 11 Dostumıı diye çagıralana kadar ikinci bacagını yukarı
çıkarmış olmasayd ı , sohbetin bu evresinde hemen çıkarır­
d ı . Bu noktada bir şeyler daha yapması gerekince boylu
boyunca uzanıverdi. Um ursamazlık yapıştırı lmış basit yü­
zünü, pek ciddi olmayan bakışlar ı n ı , umursamazlıkla ama
güçle bakan yüze çevird i .
11Siz bizim pederi tanıyorsunuz Bay Harthouse. B u
nedenle d e Loo'nun Bounderby'le evlenmesi sizi şaşırt­
mamalı. Hiç sevgilisi olmadı. Babam ihtiyarı önerince, o
da kabul etti.»
" İ lginç. Ablanız pek söz d i n leyen biriymiş ...
"Evet ama ben olmasaydım bu denli söz d i nleyen bir
evlat olmazdı. Bu iş bu kadar kolay olmazdı. ..
Şeytan yalnızca kaşlarını kaldırdı ama. Enik anlat­
maya gönüllüydü. Gururla; cc Onun karar vermesine ben
neden oldum. Hiç istemedigim halde Bay Bounderby'nin
bankasına takılıp kalmış tım. O Bay Bounderby'e yüz ver­
meseydi benim işim bitikti, benimle hep ugraşırdı artık.
Ona gönlümde yatandan söz ettim, o da kabul etti. Benim
için ne olsa yapar. Ne iyi degil mi?»
.. çok h o ş T o m !ıı
.. Aslında onun açısından benim için oldugu kadar
önemli degildi tabii. Benim bagımsızlıgım, rahatl ı g ı m , iler­
leme olanaklarım buna baglıydı. Onun sevgilisi yoktu. Ev
127
hapishaneden farks ı z d ı . H e l e ben ayrıldıktan sonra h i ç çe­
kilmezdi. Bay Bounderby için sevgilisinden filan vazgeç­
miyordu ama yine de iyilik etti say ı l ı r · "
cc Çok hoş! idare edip, gidiyor şimdi de . ..
.. Q bir kad ı n , .. dedi Tam, ccBir kadın nerede olsa ya­
şar gider. Düzenini kurdu, yaşayıp gidiyor. Bir yaşam öte­
kinden pek farklı değildir ... Sesinde nefret dolu bir bilgiçlik
vard ı .
cc Kaldı ki Loo kadındır ama başka kadınlara benze­
mez. Kendini içine kapatıp, düşünceye dalar. Onun Saat­
lerce ateşi i zlediğini b i l i r i m . "
cc O e m e ? Kendi öz kaynaklarına dönük biri desene.>•
cc Öyle uzun boylu da değil tabii. Bizim peder onu kuru
kemik ve talaşla doldurdu hep. Yöntemidir ...
cc Kızını kendine benzetmi ş , " dedi Harthouse.
cc Kı z ı n ı m ı ? K ı z ı n ı ve herkesi. Beni de kendine benzer
yetiş tirdi.,,
cc Qlamaz!»
cc Qldu bile. Ben evden ayrılıp da Bounderby'nin ya­
nına gittiğimde tava kadar dümdüzdüm. Yaşam konusun­
da midye kadar bilgim yoktu ...
cc Haydi canım! Buna inanamam. Şakayı tadında bı­
rakmalı."
.. Yemin ederim!,, dedi Enik. ..ciddiyim! Çok cid­
diyim!ıı Bir süre sessizce ve ağırbaşlı, piposunu tüttürdü.
Sonra da ekledi; cc Biraz kilo aldım tabii o günden bu yana.
Ama bunun için enişteye borçlu değilim.,,
cc Akıllı kızkardeşiniz, peki?,,
0Akıllı kızkardeşim bıraktığı yerde duruyor. Güvene­
ceği hiçbir şey olmadığı konusunda şikayet eder durur­
du. Bunu nasıl atlattı bilmiyorum ama sanırım pek takmı­
yor ...
Bilgiç bilgiç purosuna a s ı l d ı ; Kızlar hep bir yolunu bu­
lurlar.
128
0 D ü n gece Bounderby1nin adresi için banka'ya ugra­
dıgımda o asırlık kadına rastladım. Kızkardeşinize çok
saygı besliyor, .. dedi Harthouse. Tükettigi puronun son
parçasını attı .
uSparsit Ana m ı ? ,, dedi Tam. u N e ! Onunta tanıştın mı
hemen?»
Dostu başını salladı. Denetiminden çıkmış gibi duran
anlamlı gözünü kapayan Tom; purosunu agzından çıkardı.
Parmagıyla burnuna üç kez vurdu.
uSparsit Ana'nın Loo ıçin hissettikleri hayranlıktan öte
sanırım. Buna ister sevgi, ister baglılık de. Bounderby
bekarken ona hiç sulanmamış. Hayır efendim . . . Hiç!»
Bu sözler sersem bir uyku bastırıp d a Enigi bütünüyle
yoketmeden önce söylenen son sözler oldu. Bir tekmeyle
uyandırıldıgını gördügü bir tatsız rüyaydı ötesi. Bir ses du­
yuyordu. .. Haydi, geç oldu. Git artık!,,
uEveet!,, diye f ı rladı divandan; "Gitmem gerekiyor.
Tütününüz çok iyi ama pek hafif içimi var."
"Evet, hafiftir,.. dedi adam .
.. Pek anlamsız hafif, kapı nerede? İyi geceler ...
Tuhaf bir düş görüyor, sislerin arasında bir uşak tara­
fından itilip kakılıp götürülüyor, sonra da kendini sokakta
yapayalnız buluyordu. Sonrası kolay oldu ve eve yeni
dostunun varlıgı ve etkisi altında ulaştı. Harthouse sanki
yukarıdan onu gözlüyor, oturdugu koltuktan onu o bakışıy­
la izliyordu.
Enik eve gitti ve yattı. O gece neler yaptıg ı n ı n bilincin­
de olsaydı böylesi bir Enik atmazdı. Daha az Enik, daha
çok kardeş olurdu. Kestirmeden giden yola sapar, kara­
lara boyanmış kötü kokulu nehre gider oraya yatar, kafa­
r

s ı n ı berbat sulara gömerdi.

Zor Zamanlar/F. 9 129


DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

İNSANLAR VE KARDEŞLERİ
. .zavallı dostlarım, Coketown ' ı n ezilmiş işçileri! Dost­
larım, hemşerilerim, insan öğüten demir bilekli despotlu­
ğun köleleri! Dostlarım, dert kardeşlerim, iş kardeşlerim,
insan kardeşlerim! Zaman geldi. Tek yumruk olup aileleri­
mizi yağmalayarak semirmiş; alınterimizle, bilek gücü­
müzle, sinirlerimizin gücüyle, Tanrı n ı n verdiği insan hakla­
rıyla, kardeşliğin kutsal ve sonsuz ayrıcalıklarıyla beslen­
miş zalimleri un ufak etmeliyiz! ,,
.. jyi! Hey, hele bir kulak verin şuna! Çok yaşa! .. ses­
leri yükseldi. B u n altan bir kalabalıkla dolu toplantı salo­
nunda, sahneye tünemiş konuşmacının içinde biriken du­
manlar ve köpükler böyle ç ı k t ı dışarı. Tırmandırdığı nefre­
tinin aleviyle yanıyordu ve kızgın olduğu kadar da sesi kı­
sılmıştı. Parlayan gaz lambasının altında bağırıyor, yum­
ruklarını öyle s ı k ı yor, kaşları n ı öyle çatıyor, dişlerini öyle
g ı c ı rdatıyor, kollarıyla havayı dövüyordu ki, bir bardak su
için mola vermek zorunda kaldı.
Orada öyle durmuş, yüzünün alevini söndürmeye uğ­
raşırken, onun yüzü ve salondakilerinki arasında yapıla­
cak bir karşılaştırmada kaybeden taraf olacağı kesindi.
Doğanın kanıtlarına bakılacak olursa sahne onu olduğun­
dan daha uzun boylu gösteriyordu. Birçok açıdan hepsinin
altındaydı. Pek öyle dürüst değildi. Erkeksi de denemezdi,
iyi biri sayılmazdı. Onların saflıkları n ı n yerini tilkilik almıştı.
Sağduyu l a r ı n ı n yerinde de tutku vardı. Biçimsiz omuzları
yüksek, kaşları düşük,. yüz ifadesi buruşuk, pek berbat
biriydi. Kıyafetinin süsü bile onu iş kıyafetleri giymiş kala­
balıktan daha düzgün gösteremiyordu. i ster soylu, ister s ı ­
radan a m a önemli birilerinin s ı k ı c ı l ı ğ ı n a kendi iradeleriyle
teslim olmuş kalabalıkların bu kişilerin düşünce düzeyine
eriştiklerine pek ender rastlanırdı. Bu nedenle de bu son
130
derece içten kalabalıgın böyle �ir liderin sözlerinden etki­
lenmiş görünmesi şaşırtıcıydı. içtenlikleri tartışılmayacak
kadar apaçık ortadaydı .
11 Dogru! Duyun! Kulak verin! Çok yaşa!,,
Tüm yüzlerdeki dikkat ve kararl ı l ı k ona pek etkileyici
bir görünüm veriyordu.
Başka toplantılarda sıkça rastlanan amaçsız merak,
boşgezerligin getirdigi ilgi, ya da ilgisiz lik yelpazesinden
herhangi başka bir ton yoktu burada. Her kişi durumunun
oldugundan da kötü oldugunu duyumsuyordu. Hiç degilse
olabileceginden berbat gibi geliyordu. Hepsi başkalarına
katılıp, durumu düzeltmeye katkıda bulunmak zorunda ol­
dugunu sanıyordu. Tek umut yoldaşlarla birleşmekti. Bu
inançta dogru ya da yanlış ( k i bu kez ne yazık ki yanlış!)
içtendiler. Bunu orada olan herkes, tavandaki !ataları, ki­
reç beyazı tugla duvarları görebilen herkes görebilirdi. Ay­
nı izleyiciler bu insanların yanılgılar içinde olsalar bile bü­
yük yetenek sahibi olduklarını, bu yetenekleriyle mutlu­
lugu yakalayabilecek durumda olduklarını da anlayabilir­
lerdi. Bu insanların hiçbir neden olmaksızın raydan çıktık­
larını, istemleri dışında böyle davrandıklarını düşünmek
ateş olmadan duman çıktıgına inanmak gibi bir şeydi. Do­
gumsuz ölüm, tohumsuz hasat, hiçbir şey bir şey ya da
her şey gibi bir şey.
Tazelenen konuşmacı, o kıvrımlı alnını katlı mendiliyle
soldan saga birkaç kez sildi, ve can bulan gücünü nefret
ve kırgmhga yöneltti.
11 Ama kardeşlerim, ama dostları m ! Erkekler ve İ ngiliz­
ler; Coketown' ı n aşagılanmış emekçileri! Sizlere verilen
acıyı tanıyan, bu topragın zedelenmiş, iligini, kemigini bi­
len, sizin zorbaları titretecek güçteki o soylu sesinizi du­
yan, Birleşik İ şçi Kuruluşlarına parasal yardım yapaca­
g ı n a söz vermiş, aynı kuruluş tarafından sizin adınıza alı­
nacak olan kararlara uyacagını bildirmiş bir adam, böyle
131
bir zamanda nöbet yerini terkeder, bayrag ı n ı satar, size
ihanet eder bir korkak ve bir hain olursa, ona ne demeli­
yiz? Ne isimle çagırmalıyız onu? Böyle bir zamanda, hiç
utanmadan. sizden uzak duracag ı n ı : özgürlük ve Adalet'­
ten yana olanlarla birlikte hareket etmeyecegini söyleyene
ne demeliyiz? ..
Bu noktada görüş ayrılıkları belirdi. ıslıklar ve yuhala­
malar duyuldu ama hiç duyulmamış böylesi bir adamın
suçlanması için pek neden yoktu. " Dediginden emin misin
Slackbridge? Çıkarın onu ortaya! Dinleyelim onuı ..
Bu ve bunun benzeri sözler duyuldu. Sonunda güçlü
bir ses yükseldi. uAdam burada m ı ? Buradaysa seni degil
de onu dinleyelim.» Alkışlar. Konuşmacı Slackbridge çev­
resine giderek cılızlaşan bir g ü l ü msemeyle göz gezdirdi.
Slackbridgelere özgü bir biçimde kolunu uzattı.
"Dostlarım ve yoldaşlarım! " dedi öfkeyle baş salla­
yarak; " Böyle birinin varlıgından kuşku duymanızı dogal
karşılıyorum ama nasıl bir çanak aş için adını satan var,
Judas (*) var, Castlereagh var, bu adam da var!»
Sahnenin ö nü dalgalandı karıştı ve adam kendini ko­
nuşmacının yanında buldu. Kalabalıga bakarken solgun­
laşmış ve korkmuştu, bunu dudaklarından anlayabılirdi­
niz. Ne var ki sessiz, bir eli çenesinde öylece, ona kulak
verilmesini bekler duruyordu. Toplantıyı yöneten biri vardı
ve bu kişi dizginleri yeniden eline geçirdi.
"Dostlarım, .. diyordu; "Başkanınız olarak ben dostu­
muz Slackenridge'den oturmasını istiyorum. Bu arada
Stephen Blackpool'u dinleyecegiz. Hepiniz bu Stephen
Blacpool'u tanıyorsunuz. Onu iyi adından ve başına gelen
talihsizliklerden tanıyorsunuz.
Başkan bu sözlerle elini s ı k ı p , oturdu. Slackenbridge
de. Hep alnını siliyor, hep de soldan saga siliyordu.
Ölü b_�r �essizlikte söze girdi Stephen: "Dostlarım, be­
-
_

n Judas l · ; ;_ı Peygamberi Romalı askerlere yakalattıran havari. haın.

1 32
n i m için söylenenleri duydum. Hesap vereceğimi sanmı­
yorum. Ama benimle ilgili gerçeği benden öğrenin isterim:
başkasından değil. Hoş. bu kadar çok insanın karşısında
da lafımı şaşı rmadan konuşamam ya! ..
Slackenbridge o kızgınlıkla kafasını koparacakmışca­
s ı n a sallıyordu .
11 B o u nderby Fabrikasında çalışıp da önerilen düzen­
lemelere karşı ç ı kan tek işçi benim. Onlara uyamam.
Dostlarım, bunların size yararı o lduğuna inanmıyorum.
Bence size zararları dokunacak ...
Slackenbridge bir kahkaha atıp, kollarını kavuşturdu.
Alaylı bir ifadeyle bakıyordu.
110 lup biten bu olsa sorun yok. Hepsi bu olsa ben de
size uyarım. Ama benim kendi nedenlerim var. Beni şim­
di nasıl a l ı koyuyorlarsa yaşamım boyunca da alıkoydu­
lar ...
Slackenbridge yanına fırlayıp geldi; boğazını yırtıyor,
paralıyordu; 11 0ostıarım, demedim mi? Yurttaşlarım, sizi
uyarmadım m ı ? Adaletsiz yasaların çökerttiği bu adama
bu korkaklık yaraşıyor mu hiç? İ ngilizler, böyle bir alçaklığı
siz yapsanız, ne hissederdiniz? Sizi ve kendini mahvedi­
yor, sizin, çocuğunuzun ve torununuzun sömürülmesine
olanak veriyor!»
Alkışlar ve .. utan! utan ı .. sesleri gelse de çoğunluk
sessizdi. Stephen'ın yorgun yüzündeki anlamı izliyorlar ve
uyandırd ı ğ ı duygularla o anlam daha da dokunaklı oluyor­
du. Çoğunluk k ı z gın olmaktan çok üzgündü.
uBu delege'nin işi konuşmak.» dedi Stephen : 11 Bu iş
için d e para alıyor. Bırakın konuşsun . Benim katlanmam
gerekenlerle uğraşmasın. Bu onun işi değil. Y alnızca be­
nim işim.»
Bu sözcüklerde dinleyenleri daha da sessızleştirecek,
daha da dikkatli olmaya sevkedecek bir ağırbaş l ı l ı k , bir
ağırlık vardı.
133
Güçlü ses gene duyuldu: u Slackbridge, bırak da ada­
mı duyalım. d i l i n i tut!» Çıt çıkmaz olmuştu.
Steph e n ' ı n alçak sesi bile duyuluyordu:
"Kardeşlerim, işçi dostlarım; sizlere söyleyecek tek
bir sözüm var. Bu delegeye söyleyecek hiçbir şeyim yok.
Grev gününe kadar da konuşsam daha fazlasını söyleye­
mem. Başıma gelecekleri biliyorum. Sizlerle birlikte olma­
yan biri ile görüşmek istemeyeceksi n i z . Yolda yürürken
beni yerde yaralı yatıyor görseniz görmezlikten gelmeyi
dogru bulacaks ı n ı z . Yabancı gibi davranacaks ı n ı z bana.
Başıma ne gelecekse, r a z ı yım ...
Başkan Stephen Blackpool;u b i r kez d a h a d ü ş ü n ...
dedi. "Dostların sana sırt çevirmeden bir kez daha dü­
şün."
Benzer sesler yükseliyordu. Ama ö n c e çıkan b i r ses
duyulmuyordu. Gözler Steph e n ' ı n yüzündeydi. Sözlerini
geri alsa, yük kalkacaktı yüreklerinden. Stephen çevre­
sine bakınırken bunun böyle oldugunu görebiliyordu. Kız­
g ı n l ı k yoktu içinde. Yüzeydeki zayıflıkları n ı n ve yanlışları­
n ı n altındaki gerçek kimliklerini en iyi o biliyordu; Ancak
kardeş bir emekçinin bilebilecegi gibi.
.. çok düşündüm efendim: Ama size katılamam. Ben
kendi yoluma gitmeliyim. Bu radan da gitmem gerekiyor ...
Kollarını kaldırıp onları acemice selamladı. Koll:ırı dü­
şene kadar da konuşmadı.
" B u rada bulunan insanların çoguyla sohbetimiz var­
d ı r . Çogunuzun yüzünü çok gençken, başımda kavak yel­
leri eserken t a n ı d ı m . Benim dostlarımla dogdum dogalı ilk
karşı karşıya gelişim. Tanrı biliyor ki onlarla kasıtlı h i ç ta­
kışmad ı m . .. Slackbridge'a dönmüştü: uSen bana hain di­
yorsun. Demesi çok kolay. Öyle diyorsan öyleyim."
Platformdan birkaç adım uzaklaşmıştı ama unuttugu
bir şey varmış gibi geri dönüp, konuştu;
"Bu sorun ele a l ı n ı p , tartışıldıgında çalışmama izin ve-
134
rilirse kovulmam için tehditler de olacak. Dilerim bunu gö·
recegime ölürüm. Yaşamak için çalışmak z orunday ı m . Bir
karış boyum oldugu günden beri çalışıyorum. Beni dışla
yın, tanımayın, benimle konuşmayın ama bırakın çalışa­
yım. Benim de bir hakkım varsa, çalışmak hakkım ol s u n .»
Çıt ç ıkm a d ı. B i n a sessizdi. yanlızca ona yol vermek
için ayrılan erkeklerin itiş kakış gürültüleri geliyordu.
Dostluklarından yoksun bırakılmış bu adam kimselere
bakmadan sakin ve kararlı yürüdü. Adımları ne bir şeyi
belirtiyor ne de bir şeyi a rıyordu. Stephen, t�salarıyla
odayı terketti.
Stephen'ın gidişi süresince söylevlere idmanlı kolunu
ileri uzatmış duran Slackbridge, kitlelerin tutkularını son­
suz bir iyilik ve ahlaki güçle kontrol altına alırmışcasına,
onların moralini yükseltmeye girişti: Romalı Brutüs, dost­
larım, kendi oglunu ölüme göndermemişiydi? Zaferin eşi­
ginde olan kardeşlerim, Spartalı anaları da anımsamıyor­
lar mıydı? Bebelerini düşman kılıçlarının üzerine f ı rlatan o
anaları? Öyleyse Coketown'ı erkeklerin görevi babalarının
şanı, çocukları n ı n gelecegi için onları hayranlıkla izleyen
bir dünyanın gözleri önünde hainleri yuvalarından çıkar­
mak degil miydi? Kutsal ve Tanrısal amaçları bunu gerek­
tirmiyor muydu? Cennetin rüzgarları Evet diye esiyor, batı,
dogu, kuzey, g ü ney Evet estiriyordu. Birleşik İşçi Kuruluş­
ları için üç kez; Yaşasın! Yaşası n ! Yaşas ı n ! »
Slackbridge ç ı g ı rtkanlık edince kuşkulu (ve a zıcık suç­
lu) yüzler ona ka tıldılar. Kişisel duygular ortak amaçlara
kurban edildi. .. Yaşça!» Tavan coşkudan sallandı ve top­
lantı dagıldı .
İşte; Stephen Blackpool yanlızlıkların en kötüsüyle bu
denli kolay tanıştı. Tanıdıkların arasında yabancı olmanın
yalnızlıgıydı onunki. Onbin surata bakıp bakışlarına karşı­
lık arayan ama bulamayan biri ondan iyi durumdaydı. Her
rastladıgı kişi, yüzünü öte tarafa çeviriyordu. Bu işte de
1 35
böyleydi, yolda da: kapısında. camında, her yerde! Anlaş­
mışcasına sokag ı n ondan tarafı n ı kullanmıyorlardı. O taraf
ona bırakılıyordu.
Yıllardır sessiz bir adam olarak yaşamıştı Stephen.
İ nsan içine Pek karışmaz, düşünceleriyle dostluk ederdi.
Bugüne dek yüreginin bir selama bir söze ne kadar gerek­
sinimi oldugunu bilme mişti. Yüreg i n i n bu damlacıklarla
nasıl beslendigini kavrayam a mıştı. Altedilemez bir utanç
duygusu dostlarının onu yalnız b ırakmasına e şlik ediyor­
du.
İ lk dört gün öyle u z u n ve a g ı r geldi k i , gelecekteki
günler onu korkuttu. Rachael'ı görmüyordu. Hatta; onu
görmemek için elinden geleni yaptı. Yasaklamanın fabri­
kalarda çalışan kadınları henüz kapsamadıgını biliyordu
ama tanıdıgı birçok kad ı n ı n ona karşı davranışları degiş­
mişti. Diger kadınların da degiştigini görmek istemiyor,
hele hele Rachael'ın onunla birlikte görülüp d ı şlanacagı
korkusu onu kadından uzaklaştırıyordu. Bu nedenle de
dört gün boyunca pek yalnız kalmıştı. Gece solgun benizli
bir genç önünü kesti.
11 Adın Blackpool, degil m i ? ıı
Birileri onunla konuştu d i y e öyle mutlu olmuştu ki,
şapkasını çıkarıverdi. Yaptıg ı n ı , farkedince de pek utandı.
Şapkan ı n astarını düzeltir gibi yaptı ve "Evet," dedi.
11 Coventry'e g önderdikleri işçi sensin degil m i ? ıı So-
ran Bitzer'dı.
Stephen bir kez daha "Evet," dedi.
11 He rkes senden kaçınca sen o tdugunu anladım. B ay
Bounderby seninle konuşmak istiyor. Evini biliyorsun, de­
gil m i ? n
B i r kez daha, «Evet.ıı
110 zaman dogru oraya git, e m i ? n dedi Bitzer, "Seni
bekliyorlar. Uşaga adını vermen yeterli. Ben bankada n ı m .
H e m e n gidersen b e n i b u yolu yürümekten kurtarırsın . ..
136
Tam tersi yönde ilerlemekte olan Stephen döndü ve
görev bilerek Dev Bounderby'nin kırmızı tugla kalesine yö­
neldi.

BEŞİNCİ BÖLÜM

İNSANLAR VE EFENDİLERİ
" Pekala, Stephen, .. dedi Bounderby; "Nedir bu ku­
laklarıma gelen? Bu solucanlar ne yapıyorlar sana? Gir
içeri d e anlat. ..
Böylece oturma odasına alınmıştı. Çay sofrası kuru­
luydu. Bounderby'nin genç karısı, kardeşi ve Londra'lı be­
yefendi oradaydılar. Stephen egilip sonuncuyu selamladı,
Kapıyı kapıdı, orada öylece şapka elinde kalakaldı.u
"Bu sana söz ettigim adam, Harthouse."
Koltuga oturmuş, Bayan Bounderby'le sohbette olan
adam ayaga kalkıp, başından savarmışçasına "Öyle m i ? ,,
dedi. Bounderby'nin yanına geldi.
"Haydi Konuş!,,
Geçirdigi o dört günden sonra bu istek Stephen'a pek
uyumsuz, pek kaba gelmişti. Çıkarcılıkla suçlanı yordu ya,
çıkarcı oldugu varsayıhyormuş gibiydi. Zedelenmiş yüregi
iyice örselenmiştL
"Benimle ne işiniz vardı, beyim?»
"Dedim ya be adam\ Erkek olduguna göre erkek gibi
konuş. Kendinden ve şu rezaletten bahset.,,
"Özür dilerim beyim ama söyleyecek birşeyim yok ...
Rüzgar'a az çok benzeyen Bounderby, yoluna engel
çıktıgını farkedip üflemeye başlad ı .
"Bak işte Harthouse; burada bir örnek duruyor. Bun­
dan önce buraya geldiginde çevredeki bela arayan ya-
137
bancılar konusunda onu uyardım. Adamları buldukları yer­
de asmalılar aslında. Bu adama gidişini begenmedigini de
söyledim. Ama şu hale bakın: onu böylesi damgaladıkları
halde öyle köle olmuş ki onların aleyhinde hiçbir şey söy­
leyemiyor, korkuyor!»
"Söyleyecek bir şeyim yok k i . u dedim efendim. "Kor­
kuyorum demedim ...
"Dedin. Senin ne dedigini biliyorum. Ayrıca senin ne
demek istedigini de biliyorum. Aynı şey degiller. Farklı
şeyler. Şu Slackbridge denen adam kentten gitti de, orta­
l ı g ı karıştırmıyor de. Aslında başı o çekmiyor, lider o degil
de! Bunları demek için yanıp tutuştugunu biliyorum. Ne­
den söylemiyorsun öyleyse? ..
uBen de sizin kadar üzülüyorum ama baştakiler bir
şeye benzemeyince ortada ne varsa o kabul görüyor. Da­
ha iyisini elde edemeyince buna tav oluyorlar ...
Rüzgar şişinmeye başlam ı ş t ı .
uBunu begeneceksin, Harthouse," dedi Bounderby;
u B u n u yeterli bulacaksın. Dostlarım nelerle ugraşıyor. İ şte
örnegi burada diyeceksin ama bu hiçbir şey! Bu adama
bir soru yöneltecegim. Bay Blackpool (Rüzgar şiddetlen­
mişti) bu tezgahın bir parçası olmaktan kendinizi nasıl kur­
tardınız acaba, sorabilir miyim?»
«Nasıl oldugunu m u ? u
Bounderby başparmaklarını yakasında dolaştırdı.
Gözlerini kapamış, karşı duvarla dayanışma içine girmişti.
uEvet, nasıl oldugunu?"
uBen anlatmak istemiyorum ama madem sordunuz,
terbiyesizlik etmek istemem. Verilmiş bir sözüm vardı.u
..Bana degil," dedi Bounderby (Ara ara aldatmaca­
dan kesilen şiddetli rüzgar şu anda kesik.)
uHayır efendim, size degil.»
uBeni düşünerek yapman konumuz d ı ş ı , benimle il­
gisi yok," dedi Bou nderby. Duvarla olan dostluguna de-
138
vam etmekteydi. "Yani sorun yalnızca Coketow n ' l ı Josiah
Bounderby olsaydı onlara katı l ı r d ı n öyle m i ? "
«Dogru efendim. Aynen böyle olurdu."
Artık karayelden esen Bounderby; 11 Hem de bu asile­
rin, bu aşag ı l ı k heriflerin ne mal olduklarını bile bile! Siz
görmüş geçirmiş bir adams ı n ı z Bay Harthouse, bu toprak­
larda böyle bir adam tanıdınız m ı hiç?" K ı z gın bir parmak
Stephen'ı incelemeye sunuyordu.
Kullanılan sözcüklere karşı çıkan Stephen, savunma­
s ı n ı içgüdüsel olarak Louisa'ya yöneltmişti. « Hayır, Ba­
yan. Asi degiller, Aşag ı l t k da degil. O cins degil. Biliyorum
bana pek iyi davranmadılar ama aralarından bir düzine . . .
Yok, yok e n fazla yarım düzine adamdır yapt ı g ı n ı n dogru­
luguna inanan. Bana ne yaparlarsa yapsınlar, çocuklu­
gumdan beri tanıdıgım, birlikte oldugum, sevdigim, birlikte
çalıştıgım insanlara söz getirtmem yok yere ...
Sözlerinde yeri ve kişiliginin kaba saba içtenligi vardı.
Onların güvenlerini yitirmesine karşın s ı n ı f ın a sadık kal­
manın verdigi belli belirsiz bir gurur da vardı. Yine de ne­
rede bulundugunun bilincini yitirmedi ve sesini h i ç yükselt­
medi.
"Hayır Bayan, hayır. Birbirlerine sadıktırlar, birbirlerini
severler; ö l ü m e dek. Onlarla yoksul o l u n , hasta olun, yok­
sul adamın kapısına gelen binlerce dertten biri sizin o l s u n ,
s i z e yardımcı olurlar, s izle aglarlar, sizle d u a ederler. Bun­
d a n hiç kuşkunuz olmasın Bayan . ..
11 Kısacası, öyle iyiler ki seni de bunun için dışladılar! ..
dedi B a y Bounderby. " D evam et, haydi çıkar şu baklaları
agzından!u
Louisa'nın yüzünde dogal bir sıgınak bulan Stephen
hala kıza anlatıyordu;
« N a s ı l oluyor da içimizdeki en büyük iyilikler bizi hep
belaya götürüyor, bilemiyorum. Ama bu böyle. B u n u şu
bulutların ötesinde cennetin oldugunu bildigim gibi biliyo-
139
r u m . Sabırlıyız, doğru ·o ıanı yapmak istiyoruz. Hatamız ne­
rede. bilmiyorum."
cc Şimdi dostum," dedi Bay Bounderbsy: cc dikkatini ba­
na verebilirsen sana bir çift sözüm var. Bu işle ilgili bize
söyleyecek bir şeyin olmadığını söyledin. Bundan e m i n ­
sin, değil m i ? ,,
« E m i n i m , efendim.>•
Eliyle James Harthouse'ı gösteren Bounderby,
cc Burada Londra'lı , Parlimento'dan bir bey var. Ben-
den duyacağı yerde aramızda geçecek konuşmaya tanık
olsun istiyorum. Hoş, neler söyleneceğini çok iyi biliyorum
ben, çook iyi biliyorum ... "
Stephen Londra'lı beyefendiyi başıyla selamladı. Ka­
fası pek karışmış gibiydi. S ı ğ ı n a ğ ına döndü ama o yüzde
bulduğu Bayan Bounderby'e bakma s ı n ı n uygun olacağını
söylemiş olacak ki, bakışlarını patronuna çevirdi.
« Ş i kayetin ne?,,
« B e n buraya yakınmak için gelmedim. Çağırdınız diye
geldim ...
Bounderby kollarını kavuşturdu.
«Sizinkilerin şikayeti ne?»
Stephen bocalad ı . Sonunda karar vermiş gibiydi;
cc Benim de bu konuda görüşlerim var ama bugüne
dek hiç belli etmedim,,, dedi; «Sakatlık, keşmekeşlik efen­
dim. Kente bir bakın, kent zengin ama şu çalışsın diye ge­
tirilenlere; dokumak için, ayırmak için getirilenlere; beşikle
mezar arasında nafakalarını ç ı karmaya uğraşanlara bir
bakı n ! N a s ı l ve nerede yaşad ı ğ ı m ıza, ne saygılarda yaşa­
dığımıza bakın. U m udumuzun ne olduğuna, nasıl bir tek­
düzelik yaşadı ğ ı m ı z a bakın. Kentte durmadan çalışan bir
fabrikalar, bir de ö l ü m var. Bizler için ne düşünüyorsunuz,
neler konuşuyorsunuz, o bakanlıklara neler yazıyorsu­
nuz? Biz hep haks ı s ı z , siz hep h a k l ı s ı n ı z , doğduğumuz­
dan beri h i ç a k l ı m ı z ı kullanmadık. Bakın bu iş nasıl dallan-
140
dı, budaklandı. büyüdü, serpildi. nesilden nesile ne hale
geldi! Bu bir keşmekeş değil de, nedir ki?»
cc Ooğru." dedi Bounderby . .. ş imdi de bu beyefendiye
bu keşkemekeşi nasıl düzelteceğini anlatırsan çok sevi­
neceğim.»
.. Bilmiyorum efendim. Bu benim işim değil. Bunun ça­
resi benden sorulmamalı. Bu işi bizim başımıza saranlar
onlar olduğuna göre çözümü de onlar bulmalılar."
.. sak ben sana ne diyeceğim; beş altı Slackbridge'ı
harcayacağı z . Rezilleri suçlayacağız. Kolonilerdeki ceza­
evlerine gitsinler ...
Stephen baş ı n ı sallıyordu.
11 B a n a yapamaz s ı n ı z deme sakın! {Bounderby artık
tayfun olmuştu.) 11 H e m de nasıl yapacağ ı z ! ,,
Stephen sakin ama kararl ıydı, .. Efendim, .. dedi. cc Yüz
tane Slackbridge'i alsanız, onla çarpsan ız, çuvallara dol­
durup okyanusların dibine gönderseniz bile bu keşme­
keşi halledemezsiniz. Ortalığı karıştıran yabancılar! Hep
bunu duymadık m ı ? Bu belayı onlar çıkarmadılar. Onlarla
başlamadı bu işler. Onlardan yana değilim ve onlardan
yana olmam için de bir nedenim yok. Ellerinden işlerini
a l ı p , almamak soruna çözüm getirmez. Bu odada ne var
ne yoksa benden önce de vardı, ben gittikten sonra da
olacak. Şu saati paketleyip Norfolk adasına postalarsa­
nı z , zamanı değiştiremezsiniz ki! Slackbridge işi de farklı
değil.»
Sığınağına bakınca, bakışların onu kapıya doğru yö­
nelttiğini gördü. Kendi isteğiyle konuşmamıştı ama ona
son kez kötü davrananlara karşı direnmeyi, onu dışlayan­
lara karşı bağ l ı l ı ğ ı n ı göstermeyi yeğledi.
«Ben pek cahil biriyim. Bütün bu olanların nasıl düzel­
tileceği konusunda bu beyefeniye yol gösteremem. Gös­
terecekler çıkar. Yalnızca neyin işe yaramayacağını söyle­
yebilirim. Tek tarafı koşulsuz, moşulsuz haklı gösterme
141
çabaları. Gövde gösterileri i ş i ç özemez. Boşvermek de
işe yaramaz. Binlercesini bırakın kendi başlarına. Onlar
tek vücut olur, siz «öbür taraf,, olursunuz. Aranızda a ş ı l ­
m a z , kapkara b i r dünya, geçmesi gerektigi kadar zaman
olur. Sıkıntıların yakınlaştırdıgı bu insanlara şefkat, sabır
ya da neşeyle yaklaşmazsan ı z işe yaramaz. Gereksinim
duydukları bu. Güneş buz kesene dek olmaz. Onları bir
hesaptaki rakamlar gibi göremezsiniz. Makineler gibi de­
gerlendiremezsiniz. Sevgileri tutkuları yokmuş; egilimleri,
anıları yokmuş; yorgun ya da umutsuz ruhları yokmuş di­
yemezsiniz. İ şler iyi gittigi zaman onları yok varsayıp, işler
kötüledi mi de insanlı ktan yoksun bunlar diyemezsiniz!
Tanrı biliyor ki bu iş böyle olmaz! , ,
Stephen'ın eli kapıdaydı ama kendinden beklenen
başka bir şey var mı diye duraladı.
Kıpkırmızı olmuş olan Bay Bounderby, cc B i r dakika,"
diye seslendi. cc Son kez buraya geldiginde sıkıntılıydın ve
ben sana hemen o işten vazgeçmeni söylemiştim. Altın
kaş ık peşinde oldugunu farkettigini de."
cc Kendimde degildim, efendim."
cc Şimdi anlıyorum ki sen hep başı belda kalacaklar­
dan birisin. Bela ekip, bela biçiyorsun. Senin de işin bu,
dostum."
Stephen cc Hayır, başka işlerim de," var derecesine
başını salladı. Sessizce direniyordu.
cc Sen öyle eşekarısı gibi, öyle törpü gibi, öyle bela bir
adamsın kL kendi sendikan bile, seni en iyi tanıyanlar bile,
seninle selamı kesmişler. Bu adamların hiçbir konuda
haklı olabileceklerine inanmazdım ama bu kez onlara ka­
tılıyorum. Seninle işim bitti!»
Stephen bakışlarını adamın yüzüne çevirdi.
.. sözünü bitir sonra da çek git buradan!,,
cc Sizin için ç alışmazsam, hiçbir yerde çalışamam
efendim. Bunu biliyorsu n u z . ,,
142
Yanıt: uBen ne biliyorsam biliyorum. Sen de senin bil
diklerini biliyorsun. Başka sözüm yok." oldu.
Stephen bir kez daha Louisa'ya döndü ama genç ka­
d ı n ı n gözleri yere çevrilmişti. İ ç çekti, varyok bir sesle
uTanrı yard ı m c ı m ı z olsun," dedi ve çıktı.

AL TiNCi BÖLÜM

UZAKLAŞMA
Stephen, Bounderby'nin evinden ayrıldıgında hava
kararmak üzereydi. Gecenin bulutları h ı z l a toplanmışlardı.
Sagına soluna bakmadan ilerledi. Daha önce geldiginde
rastladıgı kadın aklının köşesinde yoktu. Bildik ayak ses­
leri duyup da, döndügünde onu ve Rachael'ı gördü.
Rachael'ı duymuştu. İ lkin.
uRachael, c a n ı m ! Onunla birliktesiniz Bayan!ıı yaşlı
kadın, u Bizi görünce şaşırdın. Haklı s ı n . ı• dedi; uYine bura­
dayım işte ...
uRachael'ı nereden buldunuz? ..
Stephen onlara katılmış, bir kadına, bir Rachael'a
bakmaktayd ı .
u B u iyi yürekli genç h a n ı m l a da sizinle nasıl tanıştıy­
sam, öyle tanıştım ... Sesi neşe doluydu.
uBu y1I geç kaldım. Nefes darlıgı çekiyorum. Havalar
iyileşip, ısınana kadar erteledim. Bu nedenle de yolculugu
bir güne sıgdırmıyorum. Geceyi istasyonun yanı ndaki yol­
cular çayhanesi'nde geçirecegim. Temiz bir yer. Sabah
altıdaki trenle de dönecegim. Peki, bütün bunların bu
genç h a n ı m l a ne ilgisi var diyeceksiniz. Anlatayım: Bay
Bounderby'nin evlendigini duydum. Gazetede okudum.
Pek süslü bir yazıydı, Ne hoş!» yaşlı kadın tuhaf, açıkla­
namaz bir heyecan içindeydi.
143
°Karısını görmek istedim ama beceremedim. İ ster
inanın ister inanmayın ama ögleden beri evden hiç çıkma­
d ı ! Ben de pes etmek istemiyordum. Biraz daha, biraz da­
ha diye dolanırken bu h a n ı m ın önünden birkaç kez geç­
miş o l m a l ı y ı m . Bana öyle dostça bakıyordu ki, onunla ko­
nuştum. işte hepsi bu! Lafı uzatmayayım. gerisini sen de
tahmin edebilirsin . ..
Stephen'ın içinden bir şeyler bu kadından hoşlanma­
d ı g ı n ı söylüyordu. Bu duyguya karşı koymaya çalıştı. Ka­
d ı n içten ve yalındı aslında. Kendine ve Rachael'a dogal
gelen yumuşaklıgıyla ilgilenmeye çalıştı.
0 B e n onu gördüm efendim. Genç ve güzel biri. Dü­
şünceli, koyu renkli gözleri var. Kimsede rastlamad ı g ı m
b i r durgunluk var onda."
Yaşlı kadın mutlanmıştı. "Genç ve güzel. Bir gül ka­
dar şenlikli! Mutlu bir e ş ! u
.. s a nırım efendim ... Rachael'a yönelttigi bakışlarda
buna pek inanmadığını gösteren kuşkuyu seçebilirdiniz .
.. sanırım m ı ? Oyle olmalı. Patronunun eşi o,u dedi
yaşlı kadın.
Stephen başıyla dogruladı. cc Patronluguna gelince»
dedi, cc artık degil» Gözleri Rachael'daydı.
cc Artık patronum degil."
.. jşi bıraktın mı Stephen?"
cc Ha ben onu bırakmışım, ha o beni. Böylesi daha iyi.
Size rastladı g ı m d a böyle düşünüyordum. Kalsaydım dert
üstüne dert y ı g ı lacaktı. Çogu için benim uzaklaşmam iyi
olacak. Bana da iyi olacak. Her neyse; böyle olması uy­
gundur. Coketown'a arkamı dönüp, yeniden başlamam,
rızkımı başka yerde aramam gerekecek."
cc N e reye gideceksin?u
cc D a h a bilmiyorum ... Şapkasını kaldırıp, saçını sıvazla­
yıp, düzeltti. 0 B u gece gitmiyorum Rachael. Yarın da gi­
decegimi sanmıyorum. Nereye gidecegimi bulmak pek ko­
lay degil ama bir şeyler düşünecegim herhalde ...
144
Bencil bir insan olmaması ona yine dogru yolu göste­
riyordu. Daha Bounderby'nin kapısını kapamamıştı ki, gi­
dişinin en çok Rachael için iyi olacagı aklına gelivermişti.
Ondan kopamadıgı için eleştiremeyeceklerdi kad ı n ı . Rac­
hael'dan ayrılmak onun için çok üzücü olacaktı, nereye gi·
derse gitsin yaşam ı n ı n karabasanı onu bırakmıyacaktı
ama şu son dört günün sıkıntılarından uzaklaşmak iyi ge ­
lecekti dogrusu. Bilinmeyen dertlere ve zorluklara gitmek
pahasına olsa bile iyi gelecekti. Bunun içinde cc hiç üzül­
medim, .. derken gerçegi söylüyordu. Kadın onun yüküne
yük eklemek istemedi. Ona rahatlatıcı biçimde g ü l ü m sedi
ve üçü birlikte yürümeyi sürdürdüler.
Kendi ayakları üzerinde durabilen ve neşeyle taşına­
bilen bir yaşl ı l ı k özellikle yoksullar arasında çok ilgi görür.
Yaşlı kadın öyle rahat ve mutlu görünüyor, sıkıntıla­
r ı n ı öyle hafife alıyordu ki, son kez görüştüklerinden bu
yana artan dertleri tümüyle gizli kalabiliyordu. Rac­
hael ve Stephen onunla ilgilendiler. Onlara ayak uydura­
biliyordu. Kendisiyle konuşulmasından da hoşnuttu ve
konuşmaktan kaçınmıyordu. Kendi mahallelerine vardık­
larında kadı n ı n adımları daha da h ı zlanmış, çenesi daha
da açı lm ıştı.
.. Benim fakirhaneme gelip, bir bardak çay için Ba­
yan, .. dedi Stephen. cc O zaman Rachael da gelir. Ben sizi
Y olcular Evi'ne götürürüm. Bir daha ne zaman görüşürüz
bilemem Rachaeı.,,
öneri kabul edildi ve Stephen·ın kira evine gidildi. Dar
sokaga girdiklerinde adamın gözü korkuyla dar pen cereye
yönelmişti. Bıraktıgı gibi açık duruyordu: kimse gelmemişti
demek. Yaşamındaki şeytan iki ay önce yine ortadan yok
olmuştu. O günden beri ondan hiç haber alamamıştı. Son
gelişinden arta kalanlar eksilen eşyalarla başındaki ak
saçlardı.
Bir mum yaktı ve çay tepsisini çıkardı. Aşagıdan sıcak
Zor Zamanlar/F. 1 0 145
su getirdi. Eve yakın dükkandan azıcık çay, şeker, bir ek­
mek. biraz da yag alıp geldi. Ekmek taze, çıtır çıtırdı. Te­
reyag da öyle. Küp şekere bakılırsa patronların 11 bu
adamlar krallar gibi yaşıyorlar, efendim .. masalı dogru sa­
nırdınız. Rachael çayı demledi. Konuk sayısı bir fincanın
ödünç alınmasını zorunlu kılmıştı. Konuk pek memnundu.
Ev sahibi çok uzun bir süredir böyle bir olay yaşamamıştı.
O da çok mutlu oldu sofradan. 11 Bu adamların hiç hesabı
kitabı yoktur ki, efendi m ... Dünya onun şöminesinin önün­
deydi ya, her şey vızgelirdi.
11 Adınızı bile sormad ı m , Bayan, .. dedi Stephen. Yaşlı
kadın kendini .. B ayan Peglerıı olarak tanıttı.
.. sanırım dulsunuz?,,
" Yıllardır!ıı Bayan Pegler'a göre Bay Pegler Stephen­
'ın dogdugu y ı l larda ölmüş o lmalıydı.
11 İyi birini kaybetmek zor o l m a l ı , » dedi Stephen; .. ço­
cuk var m ı ? »
Bayan Pegler'ın tabag ı n a vuran fincanı, belli belirsiz
bir tedirg i n l i g i gösteriyordu . .. Hayır, yok. Şimdi yok ...
.. Ölmüş, Stephen, .. dedi Rachael.
Sözünü ettigim için özür dilerim. Acılarınızı depreştir­
memeyi bilmeliydim. Düşünemedim. Suçluyum," dedi
Stephen.
Kad ı n ı n fincanı iyice sarsılır olmuştu. 11 Bir oglum var­
d ı , " dedi; .. çok zengin oldu. Ama izin verirseniz ondan
söz etmek istemiyorum sesinde üzüntüden çok sıkıntı se­
ziyordu. O . . . cc Fincanını tabaga b ıraktı ve eliyle 11 öldüıı
dermişcesine bir hareket yaptı. Sonra d a yüksek sesle;
110 nu yitirdim , .. dedi.
Stephen kad ı n ı üzdügü duygusunu silkelemeden ev
sahibinin sesini duydu. Kadın dar merdivenlerden çıkmış,
onu kapıya çagırmış fısıl f ı s ı l birşeyler söylüyordu. Kulak­
ları hiç de sagır olmayan Bayan Pegler aniden panige ka­
p ı l m ı ş t ı . .. B o u nderby!ıı diye bagırdı. 11 Ne olur saklayın be-
146
n i ! Beni görmesin. Ben gidene kadar gelmesin �1uraya.
Lütfen! Lütfen! .. Rachael' ı n arkası n a sinmişti. Rachael
onu sakinleştirmeye çalıştı ama çabası boşuna oldu.
cc B ayan, dinleyin!» dedi şaşırmış Stephen; cc Bay Bo­
underby degil gelen. Eşi! Ondan korkmayın. Daha bir saat
önce onu görebilmek için deli oluyordun u z . ı•
Pegler, titrek bir sesle:
cc Kocası degil de o oldugundan emin misiniz?" diye
sordu.
cc E m i n i m !ıı
cc B e n burada yokmuş gibi y a p ı n . Ben şu köşede du­
rayım. Benimle konuşmayın . ..
Stephen cc evet,ı• dediyse de, sorularına Rachael'ın
yüzünde yanıt arar gibi bakıyordu. Bulamayınca mumu at­
d ı , aşagı indi ve birazdan Bayan Baunderby'le geri döndü.
En arkada Enik vardı.
Rachael, şapkası ve şalı elinde, ayakta durmaktaydı.
Bu ziyarete hiçbir anlam veremeyen adam mumu masaya
bıraktı ve bekledi.
Louisa ilk kez Coketown'lı bir işçinin evine geliyordu.
Onlarında bir yaşamı , bir kişilikleri oldugunun bilincine ilk
kez varıyordu. Varl ı k l a r ı nın yüzlerce, binlerce oldugunu bi­
liyordu. Belirli bir süre içinde, ne kadarı n ı n ne adet ürete­
cegini de biliyordu. Onları karıncalar ya da arılar gibi ko­
vanlarından, yuvalarından girip çıkarken düşleyebiliyordu.
Bunu da çalışan insanlardan çok çalışan böcekler hakkın­
da bilgi sahibi oldugu için yapabiliyordu.
Şu kadar çalıştırılıp, şu kadar ödeme yapılacak, işi bi·
tirilecek bir şeyler. Arz, talep yasal a rı n ı n düzenledigi bir
şey. Yasaların karşısında sorun çı karacak, zorluklara ba­
tıp çıkacak bir şeyler. Bugday az olunca az yerler, çok
olunca çok yerler. Yüzde bilmem kaç hız ıyla çogalır; bil­
mem kaç oranında suç, falanca oranda da yoksulluk üre­
tirler. Perakende düşünülmez, toptan degerlendirilir, zen-
14 7
giniikler üretirler. Arada bir deniz gibi kabarır, onun gibı
zarar verirler. Zararın çoğu da kendilerine olur. Coke­
town'lı işçiler böyleydi işte. Nasıl denizi onu oluşturan
damlalar olarak görmemişse. işçileri de tek tek insanlar
olarak görmemişti Louisa.
Odaya baktı. Birkaç iskemle. birkaç kitap, resim. Ya­
taktan kadınlara, sonra da Stephen'a baktı.
.. Bi raz önce olanlar nedeniyle, size geldim. i zin verir­
seniz size yardım etmek istiyorum. Bu karı n ı z m ı ? u
Rachael bakışlarını kaldırdı. H a yır diyordu bakışları.
ıc A n ı m s ad ı m , u dedi Louisa Hatası yüzünü kızartmıştı.
.. sorunlarınızdan söz edildiğini duymuştum. Ayrıntılarıyla
ilgilenmemiştim. Sorularımla kimseyi incitmek istemedim.
Yine hata yapacak olursam. sizinle nasıl konuşmam ko­
nusundaki bilgisizliğime verin lütfe n . ı•
Stephen onun evindeyken Louisa'yla konuşmasını
söyleyen bir sese kulak vermişti. Louisa'ysa farketmeksi­
zin Rachael'a doğru konuşuyordu. Kısa ve öz konuşuyor­
du ama sesinde bir çekingenlik vardı .
.. Kocamla arasında geçenleri size anlattı m ı ? u diye
sordu . ... san ı r ı m sizden gizlememiştir.»
cc O uydum. genç bayan," dedi Rachael.
cc Bir patron tarafından reddedildiği için başkalarınca
da reddedileceği doğru m u ? Böyle dedi sanırım?"
.. A dınız bir kez kötüye çıktı mı, işiniz çok zordur ...
uKötü bir ad'dan ne kastettiğinizi öğrenebilir miyim?u
.. sorun çıkaran biri diyebiliriz ...
..Yani h e m kendi sınıfının, h e m d e başka bir sınıfın
önyargılarının ortak kurbanı mı olacak? Bu kentte ikisinin
arasındaki uçurum öylesine derin mi ki, dürüst bir işçiye
aralarında yer yok?»
Rachael sessizce başını salladı.
cc Diğer işçilerle birlikte olmayacağ ı n ı açıkladığı için do­
kumacı dostları onu dışladılar. Birine söz verdiğim için de-
1 48
miş. Size söz verdiğini s2nıyorum. Neden verdiğini sora­
bilir miyim? ..
Rachael gözyaşlarına boğuldu. uBen istemedim bunu
zavallıdan,.. dedi. .. Ben kendi iyiliği içın beladan uzak dur­
sun istemiştim. Bu nedenle başı belaya girsin istemedim.
Ama o sözünden döneceğine ölümü yeğler. Onu tanıyo-
rum ...
Stephen. konuşmayı eli çenesinde. her zamanki dü
şünceh ifadesiyle dinlemişti. Konuştuğunda sesi titriyordu;
uBenim dışımda hiç kimse Rachaera duyduğum sev­
gi ve saygının, bunun verdiği onurun ne olduğunu, neye
dayand ı ğ ı n ı bilemez. Ben o sözü verdiğimde ona gerçeği,
benim meleğim olduğunu söyledim ona. Ben bir söz ver­
dim. Benden çıktı, söz sözdür."
Louisa ona döndü. Başı alışılmadık bir biçimde, say­
gıyla eğikti. Bir ona, bir Rachael'a baktı ve çizgileri yumu­
şadı. uNe yapacaksı n ? " diye sordu adama. Sesi de yu­
muşaktı.
Stephen gülümsedi, uBaşka bir yerlere gidip, şansımı
denemem gerekiyor. Şanslı ya da şanssız bir denemeli­
yim. Denemeden olmaz. Ölüme yatmanın dışında tabii."
u N a s ı l yolculuk yapacaksın? ..
uYürüyeceğim, iyi yürekli bayan, yürüyerek gidece­
ğ i m . » Louisa'nın yanakları pembeleşmişti. Çantasını açt ı ;
Para çıkarıp, masaya bı raktı .
u Raçhael sen bunu ona yardım için yaptığ ı m ı anlatır­
mısın? Bunu almasını sağlayabilir misin?»
uYapamam, genç bayan. Bu zavallı adamı düşündü­
ğünüz için Tanrı sizi kutsası n . Ama onun yüreğinin sesine
kulak vermesi gerekiyor. ..
Louisa şaşırmıştı. Evdeki k onuşma boyunca yalın ve
kararlı kalabilmiş bu adam, şimdi ellerini yüzüne k apamış
öylece duruyordu. Louisa adama dokunmak istercesine
ellerini uzattı, sonra da kendini toparlayıp geriledi.
149
Stephen ellerini indirdiginde şunları söyledi:
uRachael bile böylesi bir yürek zenginligi görmemiş­
tir. Daha iyi yürekli olamaz. Akılsız ve deger bilmez bir
adam olmadıgını göstermek için iki sterlin alacag ı m . ö­
dünç alacag ı m . Bu yaptı g ı n ı z için de size sonsuza dek
minnettar kalacagı m . Bu olayın size teşekkür etme olana­
g ı n ı bana verdigine de çok m e m n u n u m . »
Parayı a l ı p , adamın istegi o l a n küçük tutarı oraya b ı ·
rakmak Louisa'yı sevindirmişti. Adamın davran ı ş ı n d a
abartı yoktu, gösteriş yoktu, güzel bile konuşmamıştı ama
teşekküründe ve parayı kabulünde öyle bir incelik vardı ki,
Lord Chesteifield bir yüzyıl ugraşsa ogluna ögretemezdi.
Ziyaretin bu dönemecine kadar yataga oturmuş, ba­
cagını sallayıp, bastonunu kemiren Tam kalktı ve konuş­
maya katıldı.
« B i r dakika Loo! Gitmeden önce onunla konuşmak is­
tiyorum. A k l ı m a bir şey geldi. Bir dakika dışarı çıkarsan,
anlatacagı m Blackpool. lşıgı boşver be adam. lşıga gerek
yok.u
Stephen adamı izledi. Tam kapıyı kapadı ve kilidi tut-
tu.
«Bak buraya» diye fısıldadı; « S a n ı r ı m sana iyilik yapa­
bilirim. Ne oldugunu sorma. İ şe yaramayabilir ama dene­
mekten bir şey çıkmaz."
Sıcak nefesi Stephen'ın kulagını yakıyordu.
cc Sana bu geceki mesajı getiren bizim bankanın gece
bekçisiydi. Bizim diyorum çünkü ben de bankada çalışıyo-
rum."
« N e aceleci!u diye geçirdi Stephen. A k ı l karıştırıyor-
du.
«Pekala. Bak buraya; Ne zaman gidiyorsun?»
«Bugün Pazartesi. Sanırım Cuma, ya da Cumartesi'­
ye."
cc Cuma ya da Cumartesi. Bak: Düşündügüm iyiligi ya-
150
pıp yapamayacagımı bilmiyorum. İçerdeki bayan benim
kızkardeşim. Kapıcıyı görsen tanır m ı s ı n ? »
«Tabii."
«İyi," dedi Tam; «Gitmeden önce bankanın önüne gel
de, çıkış saatinde oyalan biraz. B i r şey istiyormuş gibi
yapma. Senin için bir şey yapamayacaksam adama bir
şey söylemeyecegim. Becerebilirsem, o sana ya not, ya
haber verir. Bak buraya. İyice anladın m ı ? "
Karanlı kta b i r parmagını Stephen'ın ceketinin bir iligi­
nin içinden solucan gibi geçirmişti. K u m a ş ı n bu köşesini
kıvırıp, dolayıp duruyordu.
«Anladım efendim."
«Bak buraya," diye yineledi Tam; «Hata yapma ve
unutma. Ben planımı kızkardeşime yolda anlatacag ı m . 0-
naylayacagı n ı sanıyorum. Bak! İyisin degil mi? Anladın?
İyi. Haydi Loo!,,
Kapıyı açmıştı ama odaya dönmedi. i ş ı g ı n ona yol
göstermesini de beklemedi. Loo inmeye başladıgında alt
basamaga varmıştı bile. Ablası koluna giremeden sokak­
taydı.
Bayan Pegler, kardeşler gidene dek köşesinden çık­
madı. Stephen mumla döndügünde b i l e oradayd ı . Bayan
Bounderby'e olan hayranhgı sözcüklere s ı g mıyordu; anla­
şılmaz bir biçimde « n e güzel bir şey!» deyip aglamaktay­
d ı . Olur da döner diye tedirgindi ve bu nedenle de neşe­
sine son verdi denebilir. Erken kalkıp, çok çalışan insanlar
için de pek geç olmuştu. Dagıldılar. Stephen ve Rachael
kad ı n ı kalacagı yere birlikte götürdüler.
Daha sonra da Rachael'ın oturdugu sokagın köşesine
kadar yürüdüler. Yaklaştıkça sessizlik artıyordu. Buluşma­
larının noktalandıgı yere vardılar. Her ikisi de konuşmaya
korkar gibiydiler.
«Seni gitmeden önce görmeye çalışacagım Rachael,
ama . . . "
151
.. Görmeyeceksin Stephen, biliyorum. Bu nedenle de
açık konuşmamızda yarar var."
.. Her zamanki gibi haklısın. Açık konuşmak en iyisi.
Kalan şu bir, iki gün içinde benimle görüşmemen senin
için daha iyi olur. Başını boş yere belaya sokabilirsin ...
.. s u dert değil, Stephen. Ama anlaşmamızı biliyorsun.
Konu o . ..
ccO oğru,,, dedi Stephen; cc Doğru: Nedeni n e olursa ol­
sun daha iyi.»
.. s a n a yazar, olup biteni anlatır mısın Stephen?ıı
.. Evet. Tanrı seni korusun, seninle olsun! Seni kutsa­
s ı n ve ödüllendirsin. Başka ne diyebilirim ki?u
.. seni de Stephen. Sana huzur ve barış versin. Yolun
açık olsun . ..
.. Q gece, .. dedı Stephen Blackpool; .. sana beni kızdı­
ran hiçbir şeyi sensiz düşünmeyeceğimi söylemiştim.
Benden daha iyi olan sen, ondan yanaymışın gibi düşü­
neceğim. Şimdi de oradasın. Daha iyi görmemi sağlıyor­
sun. Tanrı seni kutsasın. iyi Geceler. Hoşça kal!»
Sokak köşesinde alelacele yapılmış bir vedalaşmaydı
ama o iki, sı radan kişi için kutsal bir anı olarak kalacaktı .
Faydacı ekonomistler, öğretmen iskeletlerı, gerçek tellal­
ları, kullanılmış z ı ncJıklar, yoz inançların ina nanları, hep si­
zinle olacak yoksullar: Henüz vakit varken bu süse susa­
mış insanların yaşamlarını sevgiler ve düşlerle bezeyin.
B u n u yapmazsa n ı z , zafer g ü n ü nüzde yaşamlarından duy­
gu çekip gidecek, o ç ıplak varlıkları gerçekle yüz yüze ge­
lip, hepsi l<urt adama dönüp, sııi yutacaklar!
Stepherı ertesi ve daha ertesi günlerde çalıştı. Ne sır­
t ı n ı sıvazla yanı vardı, ne de selam alıp vereni. İ kinci g ü n ü n
sonunda kara g ö r ü n d ü . Ü çüncü g ü n ü n sonunda tezgahı
boştu artık. Her iki g ü n ü n akşamında bankanın önünde bir
saatten fazla beklemış, hiçbir şey olmamıştı. ü çüncü ve
son gecesinde payına düşeni yapmış olmak için iki saat
beklemeye karar verdi.
152
Bir zamanlar Bay Bounderby'nin ev işlerini yürüten
kadın birinci katın penceresindeydi yine. Bir de kapıcı var­
d ı . Arada bir onunla konuşuyor. Arada bir cama geliyor,
bazen de hava almak için kapıya çıkıyordu. Dışarı ilk çıktı­
ğında Stephen onun için çıktığını sandıysa da, adam onu
şöyle yan bir bakış fırlatıp, hiçbir şey demedi.
Yorucu bir günün sonunda iki saat beklemek zor işti.
Stephen bir kapının eşiğine oturdu, bir kemerin altındaki
duvara yasland ı , bir aşağı, bir yukarı yürüdü, kilise saati­
nin vuruşlarını bekledi. Sokakta oynayan çocukları i zledi.
Doğal olan bir amaçtı; bu nedenle de boş boş gezinen biri
kendini pek tuhaf, pek aykırı hissediyordu. Birinci saat bi­
tiğinde Stephen kendini kuşkulu bir tipmış gibi huzursuz
hissediyordu.
Lambacı geldi. Sokağ ın boyunca iki ı ş ı k uzayıp gitti,
ufukta buluştular. Bayan Sparsit birinci kat penceresini
kapadı , perdeyi indirdi ve yukarı çıktı. Ardından gelen bir
ışık'la birlikte merdivenleri tırmanıyordu. Merdiven boşlu­
ğunun camlarını aydınlattı. İ kinci kat penceresinin perdesi
oynadı. Bayan Sparsit'in gözleri orada denebilirdi. öteki
köşe de kıpırdıyordu. Kapıcının gözleri de oradaymış gi­
biydi. Stephen'a bir haber yoktu hala. İ ki saat bitince ra­
hatlad ı . Boş yere geçirdiği zamanı kazanmak istermişce­
sine hızla uzaklaştı oradan.
Ev sahibiyle vedalaş m a n ı n dışında işi yoktu. Yatacak­
tı. Yol için eşyası hazırdı. İşçiler sokağa dökülmeden ön­
ce, çok erkenden gitmeyi planlıyordu. Gün ağarırken oda­
sına son bir bakış attı. Bir daha burayı görüp göremeyece­
ğ i n i bilmiyordu. Kent sokakları bomboştu. Sanki Stephen'­
la konuşmak yerine burayı terketmeyi yeğlemişler de çe­
kip gitmişlerdi. Bu saatte her şey anlamsız görünüyordu.
Solgun güneş bile, hüzünlü bir deniz gibi anlamsız, boşu­
naydı. Yolunun üzerinde olmadığı halde Rachael'ın otur­
duğu yerden geçti. K ı r m ı z ı tuğlalı sokakları yürüdü. Ses-
153
siz, henüz uguldamıyan fabrikaları geride b ı raktı ve tren
yoluna geldi. Güçlenen gökyüzünde yanıp sönen işaretler
aştı. Hat boyunca yarı y ı k ı l m ı ş . yarı yapılmış ç ı l g ı n yerle­
şim yerlerini bitirdi. Saga sola dagılmış kırmızı bahçeli ev­
lerden de dumankarası olmuş yeşilliklerin kirli bir tozla
kaplandıgı bahçelerden de geçti. Kömür tozlu patikalar­
dan , çirkinliklerden geçti. Tepeye tırmandı ve geriye baktı.
Gün artık kenti ışıga bogmuştu. Çanlar işbaşı yapmak
üzereydiler. Evlerdeki ocaklar yanmamıştı henüz. Gökler
uzun bacalarındı hala. Zehirli gazlarını saçmaktaydılar.
Yarım saate kalmaz gögü görünmez kılarlardı ama şimdi­
lik altın gibi parıldayan pencereleri görebiliyordu. Coke­
townlılar güneşi dumanlı bir cam arkasından, tutulmasını
izler gibi izlemeye mahkumdular.
Bacalar diyarından kuşlara geçmek tuhaftı, kömür to­
zundan sonra topraga geçmek de. Bu yaşına gelip, bu
yaz sabahı n a küçücük bir çocukmuş gibi başlamak! Step­
hen düşünceli yüzünü yollara vurdugunda aklından ge­
çenler bunlardı. Kolunun altında çıkını ilerlerken başının
üzerinde buluşan agaçlar gerçek ve sevgi dolu bir yüregi
arkada bıraktıgını fıs ıldamaktaydılar.

YEDİNCi BÖlÜM

BARUT

Partisi için çalışmaya başlayan James Harthouse , pu­


an toplamaya da başlam ı ş t ı . Eski kurtlardan aldıgı taktik­
leri ve egitimi vardı. Toplum içinde kibar bir beyefendiyi
oynuyordu. O pek destek bulan günahtan da nasibini alı­
yor, yalancılık konusunda ölçülü ve sahte bir dürüstlük de
sergiliyordu. Gelecek vaadeden adamdı artık. Açıksözlü­
lükle alıp verecegi olmaması artı puandı. Şu " Gerçek. . bu-
1 54
dalalarıyla o n l ardan biriymiş gibi olabiliyor. durumu pek iyi
idare ediyordu. Onlardandı. ötekilerse ikiyüzlüler takımıydı
nasıl olsa.
«Onlara inanmıyoruz, Bay Bounderby. Onlar da ken­
dilerine inanmıyorlar. Bizim bu iyilikçi profesörlerin. mer­
hamet satıcıları n ı n , ya da adları her neyse arasındaki fark
bizim bunların anlamsızlığını bilmemiz ve bunu söyleme­
miz. Onlar da biliyQr ama dile getiremiyorlar, getirmeye­
cekler.
Bu yineleme neden şaşırtıyor o n u ? Babasının ilkele­
rine, eğitimine öyle yakın ki, şaşırtmamal ı . Bu iki bakış
arasında fark var m ı ? Her ikisi de onu maddeye bağımlı
kılıyor, her şeyi maddeye indirgiyor, başka birşeylere
inanca yer bırakmıyor işte. Ruhunda Thomas Gradgrind'ın
ekmediği, saflığında yerleştirmediği, James Harthouse'un
yok edebileceği ne var ki?
Bunun farkına varmak, hele şu dönemeçte varmak
çok zor. O çözümcü baba düşüncelerini ele a l ı p , biçimlen­
dirmeye girişmeden önce aklına girmiş bir şeylerin oldu­
ğunu biliyor. D a h a derin, daha soylu bir insanlık kavramı­
n ı n varlığına olan inancı direnmeye çabalamakta. Kuşku­
larla, kırğınlıkla direniyor. Kuşkulu çünkü idealleri çürü­
müş, yok olmuş. K ı r g ı n çünkü ona yapılan haksızlık onu
kırmış. Kendini bastırmaya alışmış kişiliği böyle iki arada,
bir derede kalınca Harthouse düşünce biçimi bir kurtuluş
sanki. Her şey anlamsız, kof ve değersiz olunca kaçırdığı
bir şey kalmıyor. Kendinden verdiği bir şey de yok. Baba­
sı Bounderby'i ona eş olarak sunduğunda .. ne farkederu
demişti! u N e farkeder .. d i ? Şimdi için de geçerliydi bu.
Kızgın bir güvenle soruyordu: cc Ne farkeder?.. Farketmez.
Yola devam!u
.. Nereye?» A d ı m adım, ileri ve aşağı doğru, bir
«Son .. a. Öyle yavaş bir gidişti ki, kendi bile hareketsiz
durduğuna yemin edebilirdi. Bay Harthouse'a gelince; o ,
155
nereye gittiğini bilmiyordu. Aldırdığı da yoktu. Amacı ya da
tasarıları yoktu. Dermans ı z l ı ğ ı n ı altüst edecek kötülük
düşleri yoktu aklında.
Bir beyefendiye yaraşacak kadar ilgili ve heyecan do­
luydu. Geçmişte edindiği şöhretine baksanız, daha kötü
olabilir derdiniz. Geldiğinden az sonra pek saygı değer ve
neşe dolu biraderine yazdı ğ ı mektupta Bounderbyler'in
çok "eğlendirici" olduğunu anlatıyordu. Bayan Boun­
derby'nin bir Gorgon ( " ) olacağ ı n ı sanmıştı ama genç ve
güzel bir kadın bulmuştu karşısında. Pek sık konukları
oluyor, Coketown'da yaptığı ziyaretlerin arasında sık sık
evlerine çağrılıyordu. Bay Bounderby bunu desteklemek­
teydi. O rüzgarlı sesiyle soylu akrabalar ının onu ilgilendir­
mediğini söylüyor, ama eşi Thomas Gradgrind'ın kızı Lou­
isa'yı ilgilendiriyorsa, onu konuk edeceklerini yayıyordu
ortalığa.
Bay Harthouse, Enik için güzelleşip, g ü l l e r açan o y ü ­
z ü n kendisi i ç i n d e a ç ı p açamayacağ ı n ı merak eder o l d u .
İ lginç olabilirdi. bu.
Gözlemleri iyiydi. Kardeşin anlattıklarından tek bir
sözcük bile unutmamıştı. Bunları genç kadını izlerken
edindiklerine kattı ve onu çözmeye girişti. Aslında Louisa'­
n ı n ruhunun derinliklerini göremiyordu. Ne de olsa ruhlar­
da denizler g ibidir; derinlik ancak derinliklere yanıt verir.
Geri kalanı okuyabiliyordu.
Bay Bounderby Coketown'a onbeş dakika uzaklıkta
büyük bir ev almıştı. Tren, kemerli köprülerin, terkedilmiş
kömür ocakları n ı n üzerinden geçiyordu. Geceleriyse ocak
ağızlarında yanan ateşler ile makinelerin karaltılarını seçe­
biliyordunuz. Bounderby'nin arazisine yaklaştıkça man­
zara da g ü z e lleşiyordu. Süpürge otlarıyla sapsarı, bahar­
da alıçlarla kar yağ m ı ş gibi, yazın gölgeleri ve h ı ş ı r d ı yan
( ) Gorgon
' : Mitolojide, kendis i n e her bakanı taşa çeviren yılanbaşlı
kadın. Medusa.

156
yapraklarıyla kıpır kıpır. Banka böylesi güzel bir çevreye
sahip eve ipotek koymuştu. Kestirmeden zengin olmayı
aklına koyan bir Coketown ilerigeleni ikiyüz bin sterlin içeri
girmişti nasılsa. İ yi ailelerde bile oluyordu böyle şeyler
Bunun basiretsiz sınıflarla bir ilgisi yoktu. doğal olarak.
Böyle rahat bir eve yerleşip, bahçede lahana yetiştir­
mek gibi alçakgönüllülük gösterileri yapmak Bay Boun­
derby'e pek hoş gelmişti. Zarif eşyaların arasında asker
çadırındaymışcasına yaşıyordu. Kökeniyle resimlere bile
meydan okuyordu. Konuğuna şöyle derdi: .. şu deniz pla­
jına önceki sahibi Nickits'in yediyüz sterlin verdiğini öğren­
dim. Açık söylemek gerekirse ben buna yedi kere ya ba­
karım, ya bakmam. Her bakış yüz sterline patlar! Hayır
efendim! Ben Coketown'lı Josiah Bounderby olduğumu
unutacak değilim. Yıllarca sahip olduğum tek resim, pa­
buçları boyad ı ğ ı m boya şişelerinin üzerinde yer alan ada­
mınkiydi. Bir çizmenin içine girmiş, traş olan bir adam res­
m i . Boşalınca da bir meteliğe satar, meteliğe de pek sevi­
nirdim."
Bay Harthouse'la da benzer biçimde konuşurdu:
« H arthouse senin birkaç atın var. Yarım düzine getir
de onları buraya yerleştirelim. Bir düzine ata yetecek ahır
var. Nickits hepsini dolu tutarmış. Çocukken Westminster
okuluna gitmiş. Ben çöplükten yemek yer, küfelerde ya­
tarken o Kral ' ı n öğrencisiymiş. Ben nerede uyudum, oniki
at nerede uyuyacak' Buna dayanamam. Bana bir at ye­
ter. Şuraya bak! Bak ç evrene' Bu ülkede bundan daha
iyi, kullanışlı bir ev bulamazsın. Elmanın kurdu gibi içinde
de ben Josiah Bounderby oturuyorum. Oysa dün gelen
bir adamım söyledi: Westminster okul piyeslerinde Latin­
ce rol kesen Nickits Ahtwerp'in arka sokaklarından birin­
de, beşinci katta bir odada sürünüyor! Sürünüyor efen­
d i m ! ,,
Uzun yaz günlerinden birinde, dalların yaprakların kı-
157
pır kıpır oynaştıgı bir dönemde. Bay Harthouse ilk gördü­
günden bu yana ilgisini çeken yüzü degiştirme denemele­
rine girişti.
«Bayan Bounderby, sizi burada yanlız bulmam ne
şans! Bir süredir sizinle konuşmak istedigim bir şey var­
dı."
Çok sevdigi b u yerde, yalnız oldugu saatlerde o n u
bulması bir rastlantı degildi aslında. Koruda biriki kesilmiş
agacın boşalttıgı bir alanda (Evde korları izledigi gibi) Lo­
uisa geçen y ılın yapraklarını izliyordu.
Kı zın yüzüne bakarak oturdu.
« K ardeşiniz, Dostum Tam ... "
Yüzüne renk gelmişti. İ lgiyle adama döndü .
.. ö mrümce, c c diye düşündü Harthouse; cc bu çizgilerin
canlanışı gibi bir şeyi hiç görmedi m ! «Aklından geçenler
yüzüne vurup, onu ele verdiler. Belki de adamın amacı ta
baştan bu idi.
«Bagışlayın. Kardeşinize duydugunuz ilgi öyle güzel
ki! Tam gurur duymalı. Yaptı g ı m bagışlanmaz ama bege­
nimi saklayamadım."
«Duygularınızı saklayamıyan bir kişisiniz, ,, dedi kız
«Bayan Bounderby; sizden bir şey giz lemedigimi biliyor­
sunuz. Ben insanlıgın zavallı bir örnegiyim. Kendimi uy­
gun bir fiyata satmaya hep hazır biriyim."
«Kardeşimle ilgili demiş tiniz. Bekliyorum," dedi Lou­
isa.
.. Bana karşı çok katısınız. B u n u hakettigimi de biliyo­
rum. Köpek kadar degersizim ama sahtekar degilim. Ama
beni şaşırtt ı n ı z ve konuyu saptırdık. Kardeşinizden söz
edecektik. Onunla ilgileniyorum.»
Louisa memnun olmuştu ama adama da pek güvene­
miyordu .
.. j ıgilendiginiz herhangi bir şey var m ı Bay Harthou­
se?»
158
11 Bunu bana bu kente ilk geldiğimde sorsayd ı n ı z , 11 ha­
y1r» derdim. Sizi şaşırtma pahasına. rol yapıyor suçlama­
s ı n ı da göze alarak evet diyorum ...
Louisa konuşacakmış ama sesini bulamıyormuş gibi
bir hareket yaptı. Kardeşimle ilgilendiğiniz için size saygı
duyuyorum ...
11 Teşekkür ederim. Buna layık olmaya çalışacağ ı m .
N e kadar az verici o lduğumu bilirsiniz. Buna karşın çalışa­
cağım. »
.. onun için o kadar çok şey yapmışsınız ki. Bayan
Bounderby! Onu çok seviyorsunuz. Yaşamı n ı zın tümü,
söz konusu o oldu mu size çok yakışan bir unutkanlığı
yansıtıyor. Bağışlay ı n ! Yine konuyu saptırdım. Onun iyiliği
için onunla ilgileniyorum ...
Tam kalkmış gidiyordu ki, adamın son sözleri onu
caydırdı. 11 B ayan Bounderby, .. dedi; 11sizin kardeşiniz ya­
şında birinde sorumsuzluk, düşüncesizlik, savurganlık
pek suç sayılmaz, değil mi? .. sesi havadan sudan bahse­
dermişcesine hafiflemişti. Bunu kasıtlı ve zorlanarak yapı­
yormuş gibi davrandığından daha da etkileyici oluyordu.
11 Azıcık dağıtmış diyelim isterseniz?,,
11Doğru.»
11 Açıksözlülüğümü bağışlayın; Kumar oynuyor m u ? »
11 Bahis oynuyor sanıyorum . .. Kadın, Harthouse'ın ya-
nıtın geri kalanını bekler gibi durduğunu görünce ekledi:
11 0 ynuyor ·"
11 Ve kaybediyor? ..
11 Evet ...
.. B ahiste hep kaybedilir zaten. Bu amaçla sizin ona
para yardımı yapt ı ğ ı n ı z ı tahmin edebilir miyim?»
Louisa bakışlarını yerden kaldırdı. Gözlerinden bu so­
ruyu beğenmediği, nedenini anlamadığı okunabiliyordu.
11 Ü stüme vazife olmayan bu merakımı bağışlayın ama
Tom'un başının belaya gireceğine inanıyorum. Kötü dene-
159
yimlerimin derinliklerinden ona bir el uzatıp yardımcı olabi­
lirim.»
110 nun iyiligi için oldugunu yineliyebilir miyim? Bu ge­
rekli m i ? ıı
Genç kadın yanıtlamayı denedi ama bir şey diyemedi.
O zorlama hafif lige bir kez daha sıgınan Harthouse, .. sazı
sıkıntıları oldugu konusunda kuşkular besliyorum. Lafı do­
landırmadan sormamı bagışlay ı n . Degerli babasıyla ara­
sında bir güven bir yakınlık hiç saglanmamış gibi geliyor
bana.»
B u konuya ilişkin kendi anıları canlanan Louisa kızar­
mıştı . .. sanmam, .. dedi.
..şey ile arasında da ... Sanırım n e demek istedigimi
anlıyorsunuz, saygıdeger eniştesiyle arasında da bir ya­
kınlık yok.»
Renkten renge giren Louisa kıpkırmızı olmuştu. 11 Bunu
da sanmıyorum,,, derken sesi titrek ve kısıktı.
Kısa bir sessizlik oldu. 11 B ayan Bounderby, sizinle
aramda bir sırdaşlık söz konusu olabilir m i ? Tam sizden
yüklüce bir para mı aldı?»
Kadın kararsı z d ı . Konuşma boyunca son derece te­
dirgin olmuş, kararsızlıkla bocalamamış ama kontrolünü
yitirmemeye çalışmıştı. 11Bay Harthouse," dedi, 11beni
açıklamaya zorlad ı g ı n ı z şeyi bir yakınma, bir pişmanlık
belirtisi olarak algılayamayacag ı n ı z ı anlamanız gerek. Ya­
kınmam ve yaptıgımdan da pişman degilim.» Ne de yü­
rekli diye düşündü Harthouse .
.. Evlendigimde kardeşimin bugün oldugundan ç o k
daha fazla borcu oldugunu ögrendim. Onun için p ek ka­
barık bir borçtu. Birkaç parça kıvır z ı v ı r satmam gerekti.
Büyük bir özveri degildi. Onları isteyerek sattım. Benim
için bir anlam taşımıyorlardı. Degersizdiler.»
Ya bu 11 k ı v ı r z ıv ı r » ı n Bounderby"nin armaganları oldu­
gunu bildigini adamın yüzünden okumuştu ya da vicdanı
bildiginin korkusunu yaşıyordu. Durdu ve yine kızardı. Da-
160
ha önce anlamamışsa şimdi anlamıştı. Aptalın biri bile an­
lardı. .. O günden bu yana biriktirebildiğim birkaç kuruşu
ona verdim. Ona gösterdiğiniz bu ilgi karşısında parça bu­
çuk bilgi vermek yakışık almaz. Siz buraya geleli beri, bir
seferde yüz sterlin para isteği bile oldu. Bu parayı ona ve­
remedim. Bu kumar işine bu denli bulaşmasının sonuçları
beni korkuttu. Ama şu ana kadar da gizimi kimseyle pay­
laşmadım. Onları sizin sağduyunuza emanet ediyorum.
Kimseyle paylaşmama nedenlerimi de siz, az önce tah­
min e ttiniz." Sustu.
Harthause hazırdı. Kendi görüntüsünü ona kardeşiy­
miş gibi sunabilirdi. Fırsatın üzerine atladı.
11 B ayan Bounderby; pek yol yordam bilmem ama, ba­
na anlattıklarınız gerçekten ilgimi çekiyor. Kardeşinize kö­
tülük etmek aklımdan geçmez. Hatalarına bakış açınızı ve
kaygılarınızı paylaşıyorum. Gradgrind ve Bounderby'e
saygım sonsuz ama sanırım onu eğitme konusunda başa­
rılı olamam ışlar. Bu konuda pek şanslı değilmiş. Parçası
olacağı topluma, birtakım eksikliklerle girmiş. Sakat oyun­
cu gibi, s ı n ı rlarını zorluyor. İ yi niyetle yapılmış zorlamalara
tepki veriyor, bir uçtan bir uça gidiyor. Bay Bounderby'nin
İngilizlere özgü bağımsız havaları pek hoş görünebilir
ama güven duygusu aşılamaz. İ zin verirseniz şunu da ek­
lemek isterim; yolunu şaşırmış, yanlış eğitilmiş, amacın­
dan uzaklaşmış bir gencin en son gideceği insan o ka­
nımca . ..
Louisa orada öylece oturmuş, ışıkların oynaştığı çi­
mene ve ardındaki korunun karan l ı ğ ı n a bakıyordu. Hart­
house özenle seçilmiş sözcüklerinin Louisa tarafından na­
s ı l kendine uydurulduğuna tanık olduğunu kavradı .
11 Hakkını vermek l a z ı m >• dedi; uTom'un bence bağış­
lanamaz tek bir kusuru var. Bu konuda onu suçluyorum ...
Louisa bakışlarını adamın yüzüne çevirdi. «Nedir bu
kusur? ..
Zor Zamantar/F 1 1 1 61
"Belki de çok konuştum. Belki de bu konuyu hiç aç­
masaydı m daha iyi olurdu."
"Beni korkutuyorsunuz, Bay Harthouse. Lütfen söyle­
yin... Boş yere korkmanızı istemem. Kaldı ki kardeşiniz
söz konusu olunca sırdaş sayılırız. Onu en iyi dostuna, o­
nun sevgisine, baglılıgına, özverisine karşı yeterince du­
yarlı, düşünceli, deger bilir olmamakla suçluyorum. Aldık­
larına karşı verdikleri pek zavallı kalıyor. O nun için yaptık­
larınız minnet ve sevgi görmeli, terslik ve kapris degil. Dü­
şüncesiz biri olabilirim, ama kard eşinizin bu kötülügünü
görmeyecek, görse de önemsemeyecek kadar kör degi­
lim."
Orman dalgalara boguldu. Genç kad ı n ı n gözleri yaş­
lanmıştı. Taa içinde bir yerlerde gizledigi bir kuyudan g e l i ­
yolardı. Yüregindeki acıyı dindirecek güçleriyse yoktu.
" K ı sacası Bayan Bounderby; kardeşinizi bu konuda
adam etmeye çalışacagım. Durumu konusunda bilgili ol­
mam, onu düştügü bu çıkmazdan ç ı karmak için göstere­
cegim yol ve hedef onun üzerinde etki yapma ol::ınagını
bana verecektir. Nasılsa ben ondan çok daha haylaz biri­
yim onu anlarım. Çok fazla konuştum. İyi bir inzan oldu­
gumu kanıtlamaya çabalar gibiyim oysa böyle olmad ı g ı m ı
itiraf ediyorum . "
Gözlerini ormana çevirdi. .. ş u agaçların ardında bir
yerde kardeşiniz var. Y eni gelmiş. Bu tarafa dogru gele­
cegine göre ona dogru yürüyüp onu karşılayabiliriz. Son
günlerde pek sessiz ve sıkıntılı, kardeşlik vicdanı rahatsız­
d ı r belki. Vicdanlardan söz edilebilirse tabii. Bunu hep du­
yuyorum ve çogu kez de inanıyorum.»
Kalkmasına yardım etti ve Louisa·ya kolunu verdi. Bir­
likte Enik'e dogru ilerlediler. Enik sallana sallana ilerlerken
dallara vurup duruyordu. Arada bir de egilip, sopasıyla yo­
sunları yerinden söküyordu. Anlamsız kötülükler yaparken
yakalandıgı için şaşırıverdi.
162
0Heey!» diye kekeledi; «Burada oldugunuzu bilmiyor­
dum!»
° K i m i n adını agaçlara kazıyorsun bakal ı m ? u Hartho­
use Tom'un omuzuna el koyup, onu da eve dogru çevir­
mişti. Birlikte yürüyorlardı artık.
«Kimin adı? Haa, şu kızın adı demek istiyorsun."
«Bir güzelin adını kazır gibi bir havan vardı, T om ...
.. o taraklarda bezim yok Bay Harthouse. Tabii yüklü
bir serveti olan bir hatun bana aşık olursa başka! isterse
zengin oldugu kadar da çirkin oluversin. Beni yitirmekten
hiç korkmas ı n . Adını istedigi kadar kaz ı r ı m . "
«Korkarım pek paragözsün . Tom."
« P aragöz mü? Kim degil ki? Ablama sor ... ..
« B u n un benim zaaflarımdan biri oldugunu kanıtladın
mı Tom?u Louisa'nın sesinde kırg ı n l ı k ya da k ı z g ı n l ı k belir­
tisi yoktu.
0Şapkanın kafana uyup uymadıg ı n ı bilirsin Loo. Uyar­
sa giyersin ...
0Sıkıntılı insanlara pek olur bu," dedi Harthouse; ..za­
man zaman insanlardan kaçarlar. Ona inanmayın Bayan
Harthouse. Biraz daha üstüme gelirse bana anlattıgın ve
o ablana ilişkin görüşlerini ele verece g i m . ..
Patronuna duydugu hayranlıkla yumuşayan Tom,
" N e olursa olsun," diyordu; «Onun için paragöz dedigimi
iddia edemezsiniz. Tam tersi oldugu için ona övg üler yag­
dtrmışımdır. Gerekirse yine yaparım. Neyse; bu konu se­
nin ilgini çekecek bir şey degil. Ayrıca bu konudan bık-
tım."
Kapıya ulaştılar v e Louisa konugun kolunu bırakıp
eve girdi. Harthouse, merdivenleri t ı r m a n ı ş ı n ı kap ı n ı n göl­
gesinde duruşunu izliyordu. Daha sonra da Tom'un omu­
zuna elini koyup, bir baş egişiyle bahçede bir tur daha at­
malarının uygun olacagını belirtti.
163
uTom, dDstum, seninle bir şey konuşacag ı m . »
Karmançorman olmuş b i r g ü l bahçesi nin orta yerinde
durdular. Bounderby alçakgönüllülügünün bir göstergesi
olarak Nickits'in güllerine pek bakmıyordu. Tom terasın
korkuluguna oturup, goncaları yolma işlemine girişti. Güç­
l ü koruyucusuysa bir ayag ı n ı basamaga dayamış, tepe­
sinde dikiliyordu. Camdan az çok görülebilirlerdi. Onları
izliyor olabilirdi.
uNeler oluyor Tom?,,
Tom acıyla kıvranır gibi «Aah, aah ... .. dedi; uMeteli­
gim yok ve başım belada."
"Benim de dostum, benim de."
..sizin m i ? Siz bir bagımsızlık örnegisiniz! Başım be­
lada Bay Harthouse. Büyük belada. Ne işlere bulaştıgımı,
kızkardeşimin beni ne işlerden çekip, çıkarabilecegini bi­
lemezsiniz. Ama yapmıyor...
Goncaları ısırmaya başlamı ş t ı . Agzına götürdügü eli
yaşlı bir adamınki gibi tir tir titriyordu. Genci enine boyuna
inceleyen dostu o neşeli havas ı n ı yeniden takındı.
"Dü şüncesizsin Tom. Kızkardeşinden çok şey bekli­
yorsun. Ondan para alıyorsun! Alıyorsun, aldıgını bitiyo­
rum."
"Evet Bay Harthouse, aldıgımı biliyorum. Başka türlü
nasıl bulurdum ki? Bir tarafta Bounderby var. Ben senin
yaşındayken iki metelikle bir ay geçirirdim türünden mar­
tavallar atıyor. Beri yanda babam ve o .. çizgisi» duruyor.
Beni bebekmişim gibi o çizgiden öte geçirtmemeye karar­
l ı . Annem dersen onun yakınmaları dışında hiçbir şeyi ol­
madı ki! Ben nereden para bulacagım? Nereye bakaca­
g ı m ? Kızkardeşimden almazsam ne yapacag ı m ? »
Aglamak üzereydi. Goncaları düzinelerle koparıp, ko­
parıp atıyordu artık. Bay Harthouse onu ceketinden tuttu.
« A m a Tom, ya kızkardeşinde para yoksa? ..
«Yok m u , Bay Harthouse? Olmadıgını biliyorum. 01-
164
dugundan fazlasını istemiş de olabilirim. Ama bulabilmeli.
Bulabilir. Daha önce size anlattıklarımı hala gizmiş gibi
yapmayal ı m . Bay Bounderby'le ne kendisi için, ne Boun­
derby için evlendi. Benim için evlendi! Öyleyse neden be­
nim için adamdan para almıyor? Parayla ne yapacag ını
ona söylemek zorunlu degil. A k ı l l ı d ı r o . istese adamdan
bu parayı koparabilir. Neden istemiyor? Sonucun ne ola­
bilecegini ona anlatıyorum. Hayır. Öyle taş gibi oturuyor.
Adama a zıcık yüz verse, hepsini alabilir. Siz ne derseniz
deyin, bence bu hiç dogal degil! ..
Tom'un önünde durdugu parmak!ıgın öte tarafında bir
süs havuzu duruyordu. Bay James Harthouse, küçük Bay
Thomas Gradgrind'ı bu havuza itmek için güçlü bir dürtü
hissetti birden ama istifini bozmadı. Parmaklıgın öte tara­
fına yanlızca goncalar ve yaprakları geçip, suda yüzen
adacıklar oluşturdular.
11 Dostum Tom,., dedi adam; 11 B ı rak senin bankerin
olayım ...
.. Tanrı aşkına bana bankerlerden söz etmeyin!,,
Bembeyaz olmuştu. Güllerle karşılaş tırılırsa kireç beyazdı
da denebilir.
İyi yetiştirilmiş, dogru çevrelerden çıkmış Bay Hartho­
use şaşırmamıştı. Duygulandıgını söylemek kadar anlam­
sız olurdu bu. Gözkapakları a z ı c ı k kalktı. Şaşırmak
Grandgrind Kolejinin ilkelerine ters düştügü kadar onun
okuluna da ters düşerdi.
11 Şu anda ne kadar gerekli? Ü ç rakamlı bir sayı m ı ?
Haydi, söyle. Adını koyal ı m . ..
Artık gerçekten aglamakta olan T o m pek zavallı görü­
nüyordu. Gözyaşları yaralarından iyiydi.
11 Çok geç! Artık işime yaramaz. Size teşekkür ede­
rim. Gerçek bir dostsunuz siz.»
11 Gerçek bir dost... Enik, Enik! Sen ne büyük bir buda­
lasın!,, diye düşündü adam.
1 65
Tom e l i n i yakalamıştı. önerinizi bana yapılan büyük
bir iyilik olarak alıyorum Bay Harthouse. Büyük bir iyilik."
cc Pekala. Belki işine yarar. Bak dostum; şeytanla yap­
t ı g ı n alışverişlerden zararlı çıktıgında sana senin bulaca­
g ı n çözümlerden daha iyilerini bulabilirim."
"Sagolun." dedi Tom. Goncaları çigniyordu. cc Keşke
sizi daha önce tanısaydım Bay Harthouse."
Harthouse oluşan adacıga katkıda bulunmak isterce­
sine bir iki gonca fırlattı. Adacık kara ile birleşmek isterce­
sine duvara dogru gidiyordu.
0Bak T o m; Herkes önce kendini düşünür. Ben de d i ­
g e r insanlar gibiyim. Kardeşine karşı iyi davranmanı isti­
yorum. Bu konuda ısrar ediyorum. Daha sevecen, iyi huy­
lu bir kardeş olmalısın, olacaks ı n . »
.. oıacagım Bay Harthouse. "
cc B i r işi yapacaksan, hemen başlamal ı s ı n . E n iyisi he-
men."
cc Hemen. Loo tanıgım olacak."
" Madem anlaştık, yemege kadar ayrılal ı m . ..
"Tom'un omuzuna öyle bir vurdu k i zavallı, aklı kıt bu
genç bütün bu ilgiyi gerçek bir dost yüregin belirtisi sandı.
Tom yemege indiginde aklı karı ş ı k olsa bile bedenen
uyanıktı. Bounderby gelmeden Loo'yu yakaladı;
0Sana kötü davranmak istemem Loo. Beni sevdigini
biliyorum. Ben de seni seviyorum» dedi ve ablas ını kucak­
layıp, öptü."
Louisa'nın yüzünde güller açmıştı. Ve bu kezki gülü­
cükler başka biri içindi. Sonunda, başka biri i ç i n !
E n i k artık onun sevdigi tek şey d e g i l diye düşündü
James Harthouse. O güzel yüzdeki anlam degişmişti. Bu
işte yitiren taraf Enik'ti.

166
SEKİZİNCİ BÖLÜM

PATLAMA

Ertesi gün yatakta kalmak için öyle uygunsuz, öyle ı ş ı l


ı ş ı l bir gündü k i , James Harthouse erkenden kalktı. Çıkma
pencereye yerleşip, genç dostu ü zerinde olumlu etkiler bı­
rakan t üt ününü içmeye başlad ı . Güneşin altında, piposu­
nun yaydıgı güzel kokuyu içine çekip, dumanların düşler
gibi yükselip yaz kokularıyla tatlanmış , z enginleşmiş ha­
vaya karışmas ı n ı inceliyor, bir yandan da boşgezen bir
kumarbazın g ü n ü n karını hesaplaması gibi durum deger­
lendirmesi yapıyordu. Canı hiç sıkılmamıştı ve aklını bu
konuya verebilecek kadar keyifliydi.
Kocası n ı n dışında kaldıgı bir halka oluşturmuşlardı
onunla. Kocasına duydugu ilgisizlik, aralarında herhangi
bir bagın yoklugu onları s ı rdaş yapmıştı. Ona son derece
usturuplu bir biçimde kalbinin derinliklerinde sakladıkları­
nın farkında oldugunu anlatabilmiş, duygusal olarak ya­
k ı n l aşabilmiş, o duyguyla kaynaş m ı ş t ı . Arkasında dur­
dugu duvar yıkılıp, gitmişti! Ne tuhaf ve ne hoş!
Aslında şu anda bile, amacında bir kötülük yoktu. Ki­
şisel olarak ya da toplumsal atarak onun geldigi s ı n ı fı n kö­
tü olması yeglenebilirdi bile. İ lgisiz ve amaçsız olmaları bu
çag için çok daha kötüydü. Gemileri batıranlar akıntıya ka­
pılmış giden buzdagları olurdu hep.
Şeytan, aslanlar gibi kükreyip ortalıga çıktı mı, gör­
meye gelenler ç ogunlukla avcılarla vahşilerdir. Ama giyi­
nir, kuşanır, cilalanır, da geldi mi başka. ister iyilik için kul­
l a n ı l s ı n , i ster kötülük i çin, ister ateş yakmak, ister söndür­
mek için olsun, şeytan o zaman şeytand ı r işte.
James Harthouse da öyle oturmuş bu yolculuga ç ıkalı
beri attıgı adımların bir degerlendirmesini yapıyordu. Onu
getirdigi nokta apaçık ortadaydı . Buradan nereye gider,
görecekti.
167
O gün işi geregi uzaklara gidecekti. Gradgrind'in
adamlarını görme olanagı da dogmuştu. Erkenden kah­
valtıya indi. Dün geceden bu yana bir degişiklik olup ol­
madıgını merak ediyordu. Hayır. Bıraktıgı yerden devam
edebilirdi. Louisa ona hala ilgiyle bakıyordu.
Günü istedigi, ya da istemedigi biçimde bitirip, yorgun
argın, kapıdan eve uzanan yarım, mili aşmaya koyuldu­
gunda saat altıyı gösteriyordu. Bir zamanlar Nickits e ait
olan çakıl yoldan eve yaklaşırken Bay Bounderby çalılar­
dan ö yle bir fırladı ki, at ne yapacag ı n ı şaşırdı.
cc Harthouse!ıı diye bagırdı Bounderby; " D uydun
mu?»
Harthouse atını sakinleştirmeye çalıştı. İ çinden de Bo­
underby'e sövüp sayıyordu.
"Neyi duydum mu? Seni duydum. Bu hayvan da duy­
du. Başka bir şey duymadım... Kıpkırmızı olmuş, ateş
püsküren Bay Bounderby kendini yolun tam ortasına yer­
leştirdi. Atın tam önünde durmuş, patlatacagı bombanın
etkisini arttırmak ister gibiydi.
"Banka soyuldu!ıı
" Deme !ıı
«Düı, gece. Hiç beklenmedik bir yöntemle soyulmuş.
Yedek anahtar uydurmuşlar·"
« N e kadar çal ı n m ı ş ? ıı
Bu soruyu yanıtlamak Bay Bounderby'nin işine gelmi­
yordu. Haberin önemi balon gibi sönüverecek korkusun­
daydı .
.. çok degil çok degil,ıı dedi. .. çok olabilirdi tabii.»
ıc Ne kadar?ıı
«Toplamı soruyorsan. Beş aşagı beş yukarı, yüz elli
sterlin kadar. önemli olan toplam degil, soyulmuş olması.
Bir banka soyuluyor; önemli olan bu! Bunu anlamı yor ol­
man çok tuhaf. ..
Harthouse atından indi ve dizginleri uşaga uzat-
168
tı. 11 Sevgili Bay Bounderby," dedi; u Anlıyorum. Bana an­
latılanlara çok şaşırdım. Akıllara durgunluk verecek bir
şey. Yine de izin ver, seni kutlayayım. Yürekten konuşu­
yorum: kaybı n ı n daha fazla olmadığına çok memnun ol­
dum.»
Bounderby'nin karş ı l ı ğ ı kısa ve kaba oldu:
.. sağol. Şunu unutma ki y irmi b i n sterlin de olabilirdi.ıı
110 labilirdi sanırım . ..
11 Sanır sın! Tanrı aşkına, sanırım ne d e m e k ? ıı Boun­
derby kafası n ı pek ürkütücü biçimde sallamaya başlamış­
tı. 11Yirmi binin iki katı bile olabilirdi. Adamın k ı l ı k ı p ı rdamı­
yor ama neler olabilirdi Tanrı bilir!.,
Louisa, Bayan Sparsit ve Bitzer geldiler.
11 Tom Gradgrind'ın kızı bile neler olabileceğinin sen­
den daha iyi farkında! Ona haberi verdiğimde neredeyse
düşüp bayılıyordu. Bugüne kadar böyle bir şey hiç yap­
mamıştı. Bu koşullar altında, ondan da bu beklenirdi."
Louisa hala solgun, her an bayılacakmış gibiydi. Ja­
mes Harthouse koluna girmesi için ona yalvardı. Yavaşça
yürüdüler. Kadına soygunun nasıl yapıldığını sordu.
O sinirle, kolunu Bayan. Sparsit'e uzatan Bay Boun­
derby, 11 A n l atacağ ım herhalde!ıı dedi. uPara konusunda o
kadar meraklı olmasayd ın anlatacaktı m ! Bu h anımefendiyi
tanıyor m u s u n ? Gerçekten de bir hanımefendidir - Bayan
Sparsit'i?ıı
u Bu onura daha önce ... "
uTamam! Tamam! Bu genç adamı da tanımış mıy­
dın?»
Harthouse 11 evetıı dercesine başını eğdi. Bitzer alnını
kırıştırdı.
11 İ y i . Tamam. Bankada otururlar. Bankada oturdukla­
rını da biliyorsundur belki? Evet. Dün kapanış saatine ya­
k ı n , her şey yerli yerinde duruyordu. Bu genç adamın
önünde uyuduğu kasa odasında -tutarı önemli değil- pa-
169
ralar vardı. Genç Tom'un dolabında, bozuk para gerektigi
zaman kullandıgımız kutuda. Yüz e l l i sterlin vardı orada ...
.. yüz elli dört sterlin yedi şilin, bir p e n i , " dedi Bitzer.
« S u s ! " diye azarladı Bay Bounderby, cc Sözümü kes­
me! Sen orada horlarken soyulmak yetiyor, bir de şilinleri
penileri karıştırma şimdi. Ben senin yaşındayken horla­
mazdım. Horlayacak halim yoktu. Dörtlerim yedilerim, bir­
lerim d e ! "
Bitzer'ın a lnı y i n e kat kat olmuştu. B a y Bounderby'nin
çektigi yokluk onu hem etkilemiş, hem de moralman çö­
kertmiş gibiydi.
"Yüz elli küsur sterlin,ı• diye devam etti Bounderby;
ıcTom parayı kasas ı n a kitlemiş. Pek saglam bir kasa de­
gilmiş ama şimdi bunun anlamı yok. Kitlenmiş. Bu adamın
horladıgı bir saatte, Bayan Sparsit onun horlad ı g ı n ı duy­
dum demiştiniz, degil m i ? »
cc Qnun tam olarak horlad ı g ı n ı duydugumu söyleye­
mem efendim. Kış gecelerinde sofra başında uyuyakaldı­
g ı n ı ve bogaz ı n ı n tıkandıgını duydum. K i m i zaman da Hol­
landa saatleri gibi sesler çıkarır.»
Bayan Sparsit tanık iskemlesindeymişcesine sürdür­
dü;
ıc B u kişiligi yönünden bir eksiklik a n l a m ı n a gelmez.
Tam tersi; Bitzer'i son derece prensip sahibi biri olarak
düşünmüşümdür.
Bounderby, " P e kala!» dedi; " Bitzer horlar ya d a tıklar
ya da tıkanırken, daha önceden eve gizlenmiş olup olma­
dıkları belli olmayan birileri Tom'un para kutusunu ele ge­
çirmiş, k ı r ıp açmış ve içindekileri almışlar. Daha sonra da
ön kapıdan ç ı k m ı şlar, uydurdukları bir anahtarla iki kez kit­
lemişler. Asıl anahtar hep . Bayan Sparsit'in yastıg ı n ı n al­
tında durur. Kullandıkları anahtar da bu ögleyin bankaya
yakın bir sokakta bulundu. Bitzer sabah odaları açıp, işe
haz ırlıyana kadar kimse duymamış. Daha sonra Tom'un
1 70
kasasına bakm ı ş . Bakmış ki kapı aralık. Kilit zorlanmış.
para alınmış."
.. rom nerede şimdi?,, diye sordu Harthouse.
"Polise yardım ediyor. Banka da kaldı. Keşke bu
adamlar ben onun yaşındayken bu bankayı soymaya
kalksalardı . Sorardım ben onlara! Sorard ı m ! ,,
"Kuşkulandıkları biri var m ı ? u
"Kuşkulandıkları biri var m ı ? Tanrım; herhalde var!u
Bayan Sparsit'in kolunu bırakıp, alnında biriken terleri sil­
di. " B i rileri Coketown'lı Josiah Smith'i soyacak ve kimse­
den kuşkulanılmayacak! Hayır efendim, bu mümkün de­
g i l . ,,
Bay Harthouse kimseden kuşkulan ı l d ı g ı n ı sorabilir
miydi acaba?
Bay Bounderby hepsine kafa tutacakmışcasına dikildi
karşılarına: .. söyleyeyim. Aslında söylememem gerek. Bu
serserileri hazırlıksız yakalayacaksak g i z l i l i k şart! Bu ne­
denle aramızda kalacak. İ şçilerden biri bu işle ilgili desem
ne dersiniz?.,
" D ostumuz Blacpot degil, degil mi?,,
uPot yerine Pool deyin tamamdır. Adamımız o ! ,.
Louisa şaşkınlık belirten bir ses çıkardı.
uEevet! Biliyorum!u Bounderby kadından gelen sesi
duymuştu ... Biliyorum. Alışacagım. Dünyanın en iyi ada­
m ı d ı r bunlar. Yalnızca hakları onlara anlatılsın isterler.
Ama bakın ne diyeceg i m : Durumundan hoşnut olmayan
bir işçi her şeyi yapabilir. Bu iş ne kadar kötü olursa ol­
sun, yapar ...
Coketown masallarından biri de buydu. Dilden dile
dolaşması için her şey yapılmıştı ve birçok insan bu ma­
sala inanıyordu.
Bounderby devam etti:
"Bu adamları tanırım. Kitap gibi okurum onları. Bayan
Sparsit, o adamın evime ilk gelişinde ona ne dedigimi
171
anımsıyor musunuz? Geliş nedeni de Kiliseyi devirip, dini
nasıl matedecegini ögrenmekti. Siz soylu akrabaları olan
bir tanıksınız. Ona benden gerçegi saklayamaz s ı n , senin
sonun iyi olmayacak demedim m i ? Senin gibilerini hiç
sevmem demedim m i ? »
u O o g r u efendim. Çok etkileyiciydiniz. Agz ının payını
verdiniz adamın."
.. sizi şaşırttıydı hanımefendi. Duygularınızı incittiydi.,,
Bayan Sparsit başını egdi.
"Evet,,, dedi, uevet. incitti. Bugünkü bu!undugum yer
benim duygularımı bu konularda daha hassas yapmış ola­
bilir tabii."
Bay Bounderby, Bay Harthouse'a ubu kadın bana ait
ve bence onu hafife almamak gerek,,, gibisinden bir bakış
fırlattı. Gurur doluydu.
«Sende Harthouse, ona söylediklerimi a n ı msarsın.
Ben sözcüklerimi esirgemem. N e dedigimi bilirim, aklıma
geleni de söylerim. Ü ç gün sonra da tüydü. Nereye gitti­
gini de kimse bilmiyor. Ben çocukken annem nasıl yok ol·
duysa, o da yok oldu. Aralarındaki tek fark bu adamın da­
ha berbat biri oldugu. Gitmeden ne yapmış? Gitmeden
önce günlerce bankayı gözlemiş. " E l indeki şapkaya tef­
mişçesine vurup, vurup çeviriyordu . .. Karanlı klarda ban­
kayı gözleyip durmuş. Bayan Sparsit bu işin içinde bir iş
oldugunu anlamış zaten. Bitzer'ı uyarmış. birlikte adamı
iz lemişler. Araştırma yapıldıgında komşuların da adamı
gördükleri ortaya ç ı k m ı ş . "
Öykünün doruk noktasına g e l e n Bay Bounderby tefini
başına geçirdi.
"Gerçekten çok kuşku uyandırıyor,,, dedi Harthouse.
"Bence de öyle!,, dedi Bay Bounderby; " Bence de
öyle! İ şin içinde başkaları da var. Yaşlı bir kadın var örne­
g i n . Bu şeyler i ns a nı n kulagına hep iş işten geçtikten son­
ra gelir. A h ı r ı n kusurlarını at çal ı n d ı ktan sonra ögrenirsin.
172
Şimdi de bir yaşlı kadın peydahlandı. Arada bir süpürge­
sine atlayıp, kente gelir gidermiş. Adam gelmeden önce
bir g ü n boyu bankayı gözlemiş. Sonra bizim adam gelmiş,
konuşmuşlar. Nöbeti devretmiş anlaşılan. Lanet o l s u n . »
11 0 g e c e odada öyle bir kadın vard ı , . . diye düşündü
Louisa. 11 Görünmemeye çalışan biriydi.»
11 Bildiğimiz kadarıyla b unlardan başkaları da var.»
B a ş ı n ı birçok ş e y ima eder gibi sallayıp duruyordu. .. Lüt­
fen kimseye bir şey s öylemeyin. Zaman alabilir ama on ­
ları n a sılsa ele geçireceğiz. iplerini a zıcık koyvermek, ol­
tayı salıvermek bu işin raconu. Sonunda onları yakalaya­
c a ğ ı z . ..
11 Yasalar onları sert b i r biçimde cezalandıracakt ı r , "
d e d i Harthouse, 11 h a k etmişler. Bankalara girenler bunun
c ezasını da çekmeliler. Cezası olmasa hepimiz girerdik.
11 Louisa'nın şemsiyesini yavaşça elinden almış, onun için
açmıştı. Kadın gölgesinde yürüyordu ama güneş parlamı­
yordu oralarda .
.. Bayan Sparsit'e bakmamız gerek Loo Bounderby ·"
dedi kocası. 11 Sinirleri perişan ve bir iki gün bizde kalırsa
çok iyi olur. Rahatını temin ediver.»
«Size çok teşekkür ederim efendim," dedi düşünceli
kadın: .. ama benim rahatım önemli değil. Benim için ne ol­
sa o l u r . »
K ı sa sürede ortaya ç ı k a n gerçek Bayan Sparsit'ın bu
evle olan ilişkisinin kaybolması n ı n o n u n huysuzluğundan
kaynaklan d ı ğ ı n ı gösterdi. Rahat odası g österilince ç ama­
şırhanedeki silindirlerin üzerini yeğleyeceği n i b elirtti. Pow­
ler ve Scadger'lar iyi yaşamaya alışıktılar ama Bayan
Sparsit konumunu ve haddini bilmek durumu ndaydı. Eski
g ü n l e r geride kalmıştı. Keşke Powlerlar'ın akrabalarım ol­
d u ğ u n u , Scadgerlar'la aynı soydan geldiğimi Bay B o u n ­
derby'e de unutturabilse m ! S ı radan akrabaları o l a n b i r i
haline g e l s e m , ç o k m u t l u olaca ğ ı m . D o ğ r u olan d a bu as-
173
l ı n d a . Benzer nedenler akşam yemeğinde yemek ve şa­
rabı da Bay Bounderby'nin yemesini emretmesine dek
reddetmesine yol açt ı .
«Çok iyisiniz efendim. A z önce oldukça resmi b i r ta­
v ı r l a duyurduğu, cc B e n yanlı zca etten a l ı r ı m , .. kararı da
böylece rafa kalkmış o l d u . Tuz istediği i ç i n binlerce kez
özür d i l e d i . Bounderby"nin sinirleri konusunda çektiği söy­
levle d u y g ulanmış olduğunu gösterircesine de arada bir
arkası n a yaslanıp ağladı. Kocaman g özyaşları o R omalı
burnundan kristal birküpe g i b i sarkıp, i niyordu v e 11 bizi gö­
rün» diye sesleniyorlard ı .
Bayan Sparsit'in e n ö n e m l i uğraşı Bay Bounderby'e
acı maktaki kararl ı l ı ğ ı olmuştu. Ona bakarken, 11 H eyhat,
z avallı Yorickn ( • ) diyecekmiş gibi başını sallayıp duruyor­
du. Onu üz üntülü a n larında yakaladıklarından sonra da
kendini neşeli olmaya zorluyormuş gibi yapıyor. Görebildi­
ğim kadarıyla her şeye karşın keyiflisi niz diyor, böylece
Bay Bounderby'nin ne kadar yürekli bir insan olduğunu
vurgulamış oluyordu. Sürekli yinelediği b i r hatası"'vardı ve
bunun için hep özür dilemek z orunda kalıyordu: Bayan
Bounderby'e hep Bayan Gradgrind diyordu. Ta çocuklu­
ğundan t a n ı d ı ğ ı bu genç h a n ı m ı n Bayan Bounderby o l m u ş
o l m a s ı b i r t ü r l ü a k l ı n a s ı ğ m ı y o r d u. işin e n garip yanı d a ,
b u konuda n e d e n l i kafa patlatırsa o d e n l i hata yapar o l ­
muştu. Ö yle olanaksız bir beraberlikti ki bu!n Hele arala­
rındaki farklılıklar göz ö n ü n e a lı n ı rs a , ,, diye d ü ş ündü.
Yemekten sonra B a y Bounderby soygunu yargıladı,
tanıkları sorguladı, kanıtları ortaya döktü, z anlıları suçlu
buldu ve yasaların olanak verdiği e n sert cezalara çarptır­
d ı . Bitzer Tom'un posta treniyle eve dönmesinin beklendi­
ğ i n i bildirmek için kente yollandı.
Mumlar getirildiğinde Sparsit, 11 Lütfen s ı k ı l m a y ı n , e-
n «Hamlet• oyunundaki saray soytarısı Yorick'e gönderme. Sözler
kurukalayı eline almış. geçmişi anımsayan Hamlet'in. (çevirmenin Notu.)

174
f e n d i m , .. diyordu . .. s i z i hep görmeye a h ş t ı g ı m ı z gibi ne­
şeli görelim . .. sözleri etkili de oldu. Koca kafalı, höt zöt
adam duygusallaşmış kocaman bir deniz c a n l ı s ı gibi iç
geçiriverdi.
uSizi böyle görmeye dayanamıyorum efendim. Tavla
oynamayı deneseniz? S i z i n l e aynı çatı altında oturma
onuruna sahip oldugum günlerde oynard ı n ı z ...
.. Q gün b u g ü n dür hiç tavla oynamadım Bayan ...
Bayan Sparsit'in sesi rahatlat ı c ı y d ı . .. Q y n a m a d ı g ı n ı z ı n
farkındayım. Bayan Gradgri n d ' ı n o o y u nu sevmedigini
anımsıyorum. Ama lütfedip oynarsanız, ben oynamaktan
çok mutlu olurum ...
Bahçeye açılan bir pencerenin önünde oynadılar. Gü­
z e l bir geceydi. Mehtap yoktu ama hava mis gibiydi. Lou­
isa'yla Harthouse bahçeye çıktılar. N e dedikleri duyul­
masa d a sesleri d u y u lu yordu. Bayan Sparsit gölgeleri
a y ı rdedebilmek için gözlerini zorlayıp duruyordu.
uNe oldu h a n ı m e f e n d i ? u diye sordu Bay Bounderby;
.. Yangın filan görmüyorsunuz, degil m i ? u
uYoo, hayır e f endim! Çigleri düşünüyordum . . .
uÇigle ne i ş i n i z var?u
"Kendim için degil. Bayan Gradgrind üşütecek diye
korkuyorum ...
.. Q hiç üşütmez, .. dedi Bay Bounderby .
.. Ö yle mi?u Bayan Sparsit'in aniden bogazı agrımaya
başlamıştı.
Yatma vakti geldiginde Bay Bounderby bir bardak su
aldı.
u G e c e içtiginiz h i n distan cevizli, s ı c a k Sherry'nize ne
oldu?u
.. Artık içmiyorum Bayan ...
u N e y a z ı k ! u d e d i Bayan Sparsit. .. j yi a l ı ş k a n l ı kları n ı z ı n
hepsini yitirmişsiniz. Haydi neşelenin efendim! Bayan izin
verirse size eskiden yaptıgım gibi hazırlarım ...
175
Bayan ne isterse onu yapması için izin verdi. D üşün­
c e l i kadıncagız içkiyi hazırladı ve Bay B o u nderby'e uzattı.
11 S i z e iyi gelecektir. Seversiniz bunu. Bayım. S a g l ı g ı ­
n ı z a ! ,, s ö z ü n ü duyunca adamın yüregi ı s ı n m ı ş t ı . 11 Teşek­
kür ederim. Sizin de. Mut!ulugunuza da." sonunda adama
iyi geceler d i l e d i . K a d ı n ı n üzüntüsü Bay Bounderby'de
a d ı n ı koyamadıgı duygular u y a n d ı r m ı ş t ı . Sanki bir yerlerde
bir şeyler ters gitmişti, bir kazık yemişti ama ne oldugunu
söyleyemiyordu.
Louisa soyunup yattıktan sonra k ar d eşinin d ö n ü ş ü n ü
bekledi. G e c eyarısını b i r s a a t geçmeden dönmeyecegini
biliyordu. A m a zaman taşranın sessizliginde geçmek bil­
miyor, o sessizlik onu raha tlatmıyordu. Sonunda geceyle
sessizligin koyulaştıgı bir zamanda kapı n ı n z i l i n i duydu.
Sabaha kadar çalsa raz ı y d ı . O d e n l i mutlu o l m u ş t u. Son
sesin dalgaları havadan y a y ı l ı p , yok oldu, her şey yeniden
öldü.
On beş dakika kadar bekledi. Kalktı, sabah l ı g ı n ı gi­
yip, yukarı kardeşinin odasına çıktı. Kapısı kapal ı y d ı . Ya­
vaşça açtı, sessizce yataga yaklaşıp ona seslendi. Yata­
g ı n kenarında d i z çöktü ve kolunu delikan l ı n ı n o m u z u n a
s a r d ı . Uyuma n u marası yaptıgını bili yordu a m a yüzle­
medi.
T a m ş i m d i u y a n m ı ş gibi yapıyordu. 11 N e var? N e o l ­
d u ? ,,
11 T o m , bana anlatacakların yok m u ? Beni seviyorsan,
başkalarından gizledigini benden gizleme. Anlat.,,
11 N e d e n söz ettigini bilmiyorum Loo. Düş mü gördün
s e n ? ,,
Louisa kardeşinin yastı g ı n a b a ş ı n ı gömmüştü. Saçları
Tom'u herkesten saklar gibi duruyordu. 11 Bana söyleye­
cek hiçbir ş e y i n yok mu? B e n i m duygularımı degiştirecek
hiç bir şey söyleyemezsin. Bana gerçegi söyle Tam!,,
cc Neden s ö z ettigini bilmiyorum Loo!,,
176
u B u üzüntülü gecede n a s ı l yapayaln ı z yatıyorsan h e p
y a l n ı z yatacağ ı n bir g ü n gelecek. O g ü n b e n yaşıyor o l ­
sam b i l e s e n i n y a n ı n d a olamayacağ ı m . Ayaktarım çıplak.
Ü stümde bir şey yok. K i m olduğum belli değil. Toprak ola­
na dek, çürüdüğümüz o sonsuz gecede böyle olacağız iş­
te. O gecenin aşkı için bana gerçeği söyle T o m ! »
uNeyi bilmek istiyorsun?»
Tom küçücük bir çocukmuş gibi onu bağrına bastı .
.. s a n a kızmayacağ ı m . Bundan kuşkun o l m a s ı n . Sana
karşı anlayışlı ve dürüst olacağım. Seni n e pahasına olur­
sa olsun kurtaracağ ı m . Tom anlat bana! Fısılda. Evet de
seni anlarım!»
Tom'dan ç ı t çıkmıyordu.
uTek bir söz bile yok mu?"
uNeden söz ettiğ i n i bilmeden, Evet ya d a Hayır n a s ı l
derim? Sen ç o k yürekli, i y i kalpli b i r k ı z s ı n . Benden iyi b i r
kardeşi de hakediyorsun a m a söyleyecek sözüm yok. G i t
yat, g i t yata ğ ı n a . "
«Yorgunsun." s e s i normale dönmüştü.
uEvet, çok yorg u n u m . "
.. B u g ü n pek koşuşturdun, pek ü z ü ldün. Yeni b i r şey
var m ı ? »
u H a y ı r . Ondan duydukların d ı ş ı ndan bir ş e y yok."
uTom; o n l a r ı görmeye gittiğimizi kimseye söyledin
mi? Ü çünü bir arada gördüğümüzü anlattın m ı ? »
uHayır. Gidersen gizli kalsın dememiş miydin ?,,
.. Evet. O zaman n e l e r o l a c a ğ ı n ı bilemezdim ...
u B e n de. Nereden bilebilirdim k i ? »
Bu ağzından çok sertçe çıkmıştı.
uBütün olup bitenlerden sonra gittiğimi söylemeli m i ­
yim?» diye sordu ablası; Söyleyeyim m i ? Söylemeli mi­
yim?»
..Aman Tanrım, Loo. Sen benden akıl alacak biri de­
ğilsin."
Zor Zamanlar/F. 1 2 177
cc Sen saklarsan, ben de saklarım. Açıklarsan d a açık-
l a m ı ş olursun . . .
"Tam, para verdigim adam suçlu mu sence?u
«Bilmiyorum. Olmaması için bir neden yok ...
«Dürüst birine benziyordu ...
cc Başka biri de h ı r s ı z a benzer ama degildir . ..
Sessizlik oldu. Tom duraladı. Karar vermeye ç a l ı ş ı -
yordu.
« K ı sacası ş u ; u diye devam etti; .. a s l ı n d a pek gözüm
tuttu diyemem. A n ı m s arsan onu odadan çıkardım ve ab­
lamdan böyle bir yardım gördügü için kendini şanslı say­
masını anlattım . .. i y i k u l l a n , .. dedim. Onu dışarı ç ı kardı­
g ı m ı a n ı msarsın. A d a m ı n aleyhine konuşmak istemem.
Belki de iyi biridir. Dilerim iyi biridir."
.. senin söylediklerine a l ı n d ı m ı ? "
cc H a y ı r . Kibardı. Neredesin Loo? Yataga oturup, abla­
s ı n ı öptü . .. i yi geceler c a n ı m , iyi g e celer."
cc Söyleyeceg i n başka bir şey yok m u ? u
cc Hayır. O l m a l ı m ı ? Sana yalan söyledigimi sanmıyor­
sun, degil mi?»
cc H e l e bu gece bunu hiç istemem T a m . Gecelerin bol
ve mutlu olsun dilerim ...
cc Sagol Loo. Ö yle yorgunum k i , konuşamamam çok
dogal. Haydi git yat Loo, git yat. ..
Ablasını bir daha öptü ve yorganı başına çekti. Louisa
geldiginde n a s ı l kıpı rdamadan yatıyordu, öyle yatıyordu
y i n e . Genç kadın yatag ı n kenarında bekledi. Çıkarken ka­
pıda durdu ve sordu: Seslenmiş miydi? Ses yoktu. Kapıyı
yavaşça kapadı ve odasına döndü.
Paramparça o l m u ş b i r g e n ç ardından fırlamış, kapıyı
içerden sürgülemiş, kendini yataga fırlatmış, hıçkıra hıç­
kıra aglıyor, saçını başını yoluyordu. i stemeye istemeye
çok seviyordu ablasını. Pişman degildi ama kendinden
nefret ediyordu. D ü n yadaki tüm iyiliklere de nefretle sırt
çevirmişti.
1 78
DOKUZUNCU BÖLÜM

KONU KAPANIYOR
Sinirlerini düzeltmek için Bounderbyler'de kalan Ba­
yan Sparsit, gece g ü n d ü z g ö z lemdeydi. O Romalı kaşla­
rın altındaki gözler, kayalık bir kıyıdaki fenerler gibiydiler.
Davranışlarındaki o rahatlık olmasa, tüm g e m i c i l e r o Ro­
malı burundan ve etrafım çevreleyen engebelerden kor­
kar, uzak d urabilirlerdi. Odasına iş o l s u n diye gitmedi ama
hala u y u m a m ı ş t ı . O kaskatı burun d i n l e n i n c e gevşer deni­
lemezdi. Ellerinde eldivencikleriyle oturuşu öyle huzur ve­
riciydi ki! Pamuklu terlikleriyle bilinmeyen yerlere gidişine
bakan biri, o n u bir güvarcin sanabilirdi. Doga ş a ş ı r m ı ş da
güvercini yanlış bir kalıba koymuştu. Çengel gagalı, gü­
vercin türünden b i r kuş!
Gizli gizli evin içinde dolaşmasında üzerine yoktu. Bir
kattan ö bür kata n a s ı l geçtigi bilmeceydi. B öyle kibar bir
hanımefendiden, böyle akrabaları olan b i r i n i n trabzanlar­
dan kayması, kenarlardan atlaması olacak şey degildi
ama yer degiştirmedeki o laganüstü h ı z ı i n s a n ı n aklına tu­
haf şeyler getiriyordu. Dikkat çeken başka bir yönü de hiç
aceleci olmamasıydı. Tavanaras ından girişe inanılmaz b i r
h ı z l a u laşıyor, vard ı g ı n d a d a hem n e f e s i , h e m de davra­
nışları denetimi a ltında oluyordu.
Bay Harthouse'a kanı kaynadı. G eldiginden hemen
sonra onunla pek hoş bir sohbet yaptılar. Bir sabah bah­
çede kahvaltıdan önce adamı s e l a mladı.
« B a y Bounderby'nin adresini ögrenmek için bankaya
gelip, sizi konuk etme o n u r u n u vermeniz daha dün g i b i . u
« Y ı l l a r geçse de o g ü n ü u nu t a m a m , . . d e d i Harthouse.
Sparsit'i en tembel biçimde selamladı.
«Tuhaf bir dünyada yaşıyoruz, efend i m . ..
« B u kadar g ü z e l ifade edemesem b i l e , benzer d ü ş ü n ­
celeri seslendirmiş o l m aktan g u r u r d u ymaktay ı m . ..
179
Kara kaşlar begeni dolu sözleri kabul ettiler. Sesteki
tatlılık onlarda yoktu. uTuhaf bir dünya. Hele hele kurdu­
gumuz yakınlıklar açısından. B i r zamanlar tanımad ı g ı m ı z
kişilerle kurdugunuz yakınlıklar. O görüşmemizde Bayan
Gradgrind konusunda kuşkularınız o l d u g u n u söylemişti-
niZ.»
. .Belleginiz b e n i m gibi ö n e m s i z birine o n u r veriyor.
Kuşkularımı gidermiştiniz ve g ö r üşleriniz bütünüyle dog­
rulandı. Bayan Sparsit'in netlik gerektiren her k onuda, ak­
lın gücüyle birleştirdigi gözlemlerinde ki başarı, g österdigi
beceri -ve aile- öyle üstün ki; tartışılamaz..• Neredeyse
uyuya kalacaktı. Aklı bir oraya bir buraya gidiyordu ama
sonunda tümcesini tamamlayabildi.
« B ayan Gradgrind·ı -ona bir türlü Bayan Bounderby
diyemiyorum, ne saçma, degil mi?- anlatt ı g ı m kadar genç
buldunuz m u ? ,,
« P ortresini çok iyi çizmişsin iz,,, dedi Harthouse;
" Mumyadan kalıbı gibi.»
Eldivenlerini birbirinin üzerinden a ş ı rtan Sparsit
.. çok i l g i n ç , ,, dedi.
«Gerçekten de ö yle."
« B ayan Gradgrind'ın pek ruhsuz, pek cansız oldugu
düşünülürdü. Bence çok gelişme gös termiş. Ve işte Bay
Bounderby!»
Başını öyle sallıyordu ki; onu düşünüyor, ondan söz
ediyor sanırdınız.
«Kendinizi n a sıl hissediyorsunuz bu sabah, efendim?
Sizi neşeli görmek istiyoruz..•
Dertlerimin azaltılması ve yükünün hafiflemesi için
g österilen sınırsız çaba Bay B o u nderby'i Sparsit'e karşı
yumuşatmış, karısı da içinde olmak üzere evin diger kişi­
lerine karşı sertleştirmişti. Bayan Sparsit zoraki bir sevim­
lilikle, « H erhalde kahv a l t ı n ı z ı istersiniz. Kuşkusuz Bayan
Grandgrind g e l i p , sofranın başına geçecektir."
180
.. K a r ı m ı n bana bakmasını beklersem, kıyamete kadar
beklemem gerekir Bayan Sparsit. Lütfen çayda n l ı g ı siz eli­
nize alın . ..
Bayan Sparsit sofradaki eski yerini böylece a l m ı ş ol­
du. Kusursuz kadıncagız çok duygulanmıştı. Louisa gelin­
ce hemen yerinden kalktı v e orada kesinlikle oturamaya­
cag ı n ı , eskı'den bu onurun kendinde o l d u g un u , ama şimdi
koşulların farklı oldu gunu, bagışlanmayı umdugunu Bayan
Gradgrind'ın -hala dogru söyleyemiyordu, bu konuda da
hoşgörüsüne s ı g ı n ı yordu- yerini alamayacag ı n ı söyleyip,
eski yerine geçti. Bayan Gradgrind ona göre azıcık gecik­
mişti. Ve Bay Bounderby'nin zamanı k ı s ı t l ı y d ı . Eskiden be­
ri beyefend i n i n kahval t ı s ı n a çok önem verdigini biliyordu
ve bu nedenle servis yapma cesaretimi göstermişti. O da
Bounderby'nin istegiyle olmuştu. Beyefendinin sözü hep
uemirudi o n u n i ç i n .
e cTamam! O l d ugunuz yerde k a l ı n ı z Bayan !,, dedi Bay
Bounderby; ..orada kalınız. Bayan Bound erby bu dertten
kurtulduguna pek sevinecektir b e n c e .>•
" B ö y l e söylemeyin. Bayan Bounderby'e haksızlık o l u ­
yor. B u d a s i z e hiç yakışmaz efendim." Azarlar gibi ko­
nuşmuştu.
uSiz kendinizi üzmeyin Bayan Sparsit. Senin için far­
ketmez degil mi Loo?,, Bounderby h e r zamanki patavat­
sızlıgını sergiliyordu .
.. H i ç önemli degil. Neden olsun ki? Benim için neden
önemli olsun ki? u
uNeden ö n e m l i olsun ki Bayan Sparsit?u Bay B o u n ­
derby'nin ses tonunda a l a y vardı. c c B u tip şeylere geregin­
den fazla önem veriyorsunuz siz. Pek eski kafa l ı s ı n ı z . Bu­
rada yargılar ı n ı z degişecek. Bayan Sparsit Tam Gradg­
rind'ın çocuklarmın pek gerisinde kalmış a n l a ş ı l a n . "
Louisa ş a ş ı r m ı ş t ı .
u N e y i n var s e n i n ? ,, diye sordu. u N e y e s i n i rlendin?,,
181
11 S i n i r l e n m e k mi?» diye yineledi adam: " B e n i sinirlen­
diren b i r şey olsa söylemez miyim sanıyorsun? H e m e n
söyler, düz eltilmesini isterim. Açık, s ö zlüyüm ben. Lafı do­
landırmam orada, burada."
11 K i m s e s e n i n düşünceli ve ince biri olduğunu söyle­
yemez. B u n u n tersini kanıtlayacak şey yok s a n ı r ı m . Ne
çocukken ne de ş i m d i böyle bir suçlamam olmadı. N e is­
tediğini a nlamıyor um . "
11 N e m i istiyorum? Hiç bir şey. S e n Loo Bounderby,
Coketow n 'lı Josiah Bounderby'nin b i r şeyi isteyince aldı­
ğ ı n ı bilmez m i s in ? »
Adam masaya vurup, tabak çanağı z ı p l a t ı n c a , Loo'­
nun yüz ünde Harthouse'ın ilk kez tanık olduğu, gurur d o l u
b i r k ı z a r ı k l ı k belirmişti.
11 B u sabah söylediklerinden hiçbir şey anlamıyorum.
Açıklamak zahmetinde de bulunma lütfen. Anlamak iste­
miyorum. Hem ne farkeder k i ! » Konu kapan m ı ş t ı . Bay
Harthouse bir sürü değişik konu hakkında neşeli neşeli
konuşup, durdu.
N e var ki o g ü nden başlayarak Sparsit'in tutumu Lou­
isa'yla Harthouse'yi daha da yakınlaştı racak ve Louisa'nın
kocasıyla olan ilişkisinde tehlikeli bir yabancılaşmayı baş­
latacaktı. Harthouse'a duyduğu y a k ı n l ı k ö y l e yavaş gelişe­
cek, öyle i n ceden inceye artacaktı k i , nasıl oldu dese yanıt
bulamaya caktı. B u n u sorup sormad ı ğ ı ise y ü r eğinde giz­
liydi.
Bayan Sparsit olup bitenlerden öyle etkilenmişti ki,
B ay Bounderby'e şapkasını uzattığında elini yakalayıp öp­
tü. 11 Koruyucum!ıı diye fısıldayıp, yok oluverdi. Şapkanın
altındaki beyefendinin gidişi üzerinden beş dakika geçme­
mişti ki Scadgersler'in soyundan gelen, Powlerlar'a gelin
gitmiş bu hatun eldivenli sağ elinin işaret ı:ıarmağ ı n ı beye­
fendinin resmine doğru sallayıp, .. sana bu kadarı az bile
Budala! .. diyordu. «Oh o l s u n ! ıı
1 82
Bitzer çıkageldi. Eski ve yeni k ömür o caklarının üze·
rinde yükselen kemerli köprülerden geçen ç ı g ı rtkan trenle
gelmişti ve Louisa'ya Taşev'den mesaj getiriyordu. Bayan
Grandgrind çok hastaydı. K ı z ı bildi bileli hastaydı ama şu
son bir i k i gündür iyice kötülemişti. Ö lü gibiydi. Herhangi
b i r durumda olma yetenegi öyle azdı ki, amacının hayaleti
bu durumdan o n u ç ı karacak gibi görünmüyordu.
Ö lümün Bayan Grandgrind'ın kapısını çaldıgı saatler·
de Louisa Coketown'a g e l d i . Dumanlı çenelerinden içeri
girmeden önce eski ve yeni kömür o caklarını a ş m ı ş t ı . Ha·
berciyi başından savdı ve eski evine yalnızbaşına gitti.
Evlendiginden bu yana pek seyrek ugramıştı bu eve.
Babası Londra'daki meclis küllerini eleyip duruyordu.
Ç öplerin arasında degerli bir şeyler buldugunu da hiç açık
etmiyordu. B u aralar ulusal ç ö p alanındaydı. Annesi onun
ziyaretlerini s ı k ı n t ı kaynagı olarak görür olmuştu. Gençler
konusunda d a Louisa kendini pek yakın görmüyordu.
Gezgincinin kızı bakışlarını Bay Bounderby'nin müstakbel
eşinin yüzüne çevirdigi geceden bu yana Louisa Sissy'e
karşı yakınlık gösteremez olmuştu. Onu eve geri getire·
cek neden yoktu, o d a gelmemişti.
Eve yaklaşırken eski aile yuvas ı n ı n iyi yönlerini a n ı m ·
sadı d a d e n e m e z . Ç o cuklugun düşleri masalları, i n s a n c ı l ,
güzel, z a r i f süslemeleri. Büyüyünce a n ı l m a s ı p e k keyifli, i­
nanması kolay düşler. E n yalını yüreklere sevgi duygu·
sunu yerleştiren, acı çeken çocukları o n a katılmaya çagı·
ran, kayalıklar arasından giden patikada ellerini tutan, on·
lara yol gösteren düşler. Adem'in çocukla r ı n ı n °güneşlen·
meleri," gerçeklerden a z ı c ı k uz aklaşmaları daha iyi olmaz
mıydı? Louisa'nın bunlarla ne alıp, verecegi olabilirdi ki?
Bildiklerine nasıl ulaştıkları, milyonlarca saf çocugun geç·
tikleri yollardan n a s ı l geçtikleri, neler u m u t edip, düşledik·
leri, Akıl' ı Oüş'ün yumuşak ışıgında buldukları . . . O n u ilk
kez gördügünde iyilik tanrısı olarak düşünmüştü. Sonra
183
Tanrı a c ı m a s ı z , soguk bir P u t ' a d önü ştü. Kurban l a r ı n ı n el­
leri ve ayakları baglı, kendisi sagır, şekilsiz bir kitle. Göz­
leri görmeyen. Onu k ı p ı rdatacak tek şey şu kadar tonluk
bir kaldıraç. Ne işi vardı bunlarla? Gençligi ve çocukluguy­
l a i l g i l i a n ı l a r ı , küçücük yüreginde çaglamaya hazır bir
kaynagın n a s ı l kurutuldugunu anlatıyordu ona. A l t ı n sular
yoktu. Akan sular dikenli çalıl ardan üzümlerin, devediken­
lerinden incirlerin toplandıgı toprakları besliyordu.
A g ı r , katılaşmış bir üzüntüyle yaklaştı eve. Louisa ev­
den a y rıldıgından bu yana Sissy, a i l e n i n bir bireyi olarak
kalıyordu. Onu ve şimdi on, o n iki yaşlarında o l a n kızkar­
deşini a n n e s i n i n başucunda buldu.
Bayan Gradgrind'a büyük k ı z ı n ı n orada oldugu söyle­
nene kadar epey tantana ç ı k t ı . Her zaman yattı g ı yerde,
kanepeye u z a n m ı ş yatıyord u . Yataga geçmeye, b i r daha
kalkamam kayg ı s ı y l a şiddetle karşı koymuştu.
Şalların arasından gelen güçsüz sesini anlamak ola­
naksız gibiydi. Sesin o n a ulaşması da öyle zorlaşmıştı ki,
derin bir kuyunun dibindeymiş s a n ı r d ı n ı z . Zavallı kadın
gerçege bu denli hiç yakın o l m a m ı ş t ı ve sorun da buydu.
Bayan Bounderby'nin geldigi duyurulunca, Louisa ev­
l e n e l i beri adamı bu adla çagımad ı g ı n ı belirtti. Ona .. J .. di­
yordu, bu saatten sonra d a degiştirmesinin anlamı ola­
m a z d ı . K a l ı c ı bir isim de bulamamıştı tabii. Onun kim o l ­
d u g u bilincine varması i ç i n Louisa'nın u z u n bir süre y a n ı n ­
d a oturup, o n u n l a konuşması gerekti. Varınca d a konuya
tam ortasından girdi:
«Dilerim iyisindir. B a b a n ı n başının altından çıktı hepsi.
Aklı fikri bundaydı . Herhalde ne yaptıgını biliyordur."
.. Ben senin nasıl o l d u g unu duymak istiyorum a n n e ,
benim d e g i l . u
. . B e n i m m i , c a n ı m ? Bu y e n i işte. K i m benden s ö z et­
mek ister k i ! Hiç iyi d e g i l i m Louisa. Halim yok. B a ş ı m dö­
nüyor ...
184
«Sancın var m ı anne?»
..odada b i r yerde sancı var. Bende var diyemem dog­
rusu ...
Bu tuhaf sözlerden sonra bir süre sessiz yattı. Bilegini
tutan Louisa nabzını hissedemiyordu ama kadının e l i n i tu­
tunca bir yaşam kapırtısı fark etti.
« K ardeşini görmeye gelmiyorsun," dedi Bayan
Gradgrind.
" B üyüdükçe sana benziyor. Ona bakmanı isterim.
Sissy'i getir buraya ...
Kızı getirdiler. Eli ablas ı n ı n elinde öylece d u r u yordu.
Louisa k ı z ı n kolunun Sissy'nin boynuna dolanık oldugunu
görüyordu ve yaklaş ı m ı n farkl ı l ı g ı n ı hemen kavradı.
uBenzerligi farkettin mi Louisa?u
"Evet anne. Bana benziyor. Ama ... "
uOegil m i ? Ben de öyle görüyorum,» diye bagırdı an­
nesi.
Sesinde beklenmedik bir c a n l ı l ı k vard ı . « A k l ı m a şey
geldi. Seninle konuşmam gerekiyor canım. Sissy, evladım
bizi biraz yalnız bırak."
Louisa avucundaki e l i bıraktı. Kardeşinin yüzü kendi­
ninkinden çok daha iyi, daha parlak bir yüzdü. Bundan
pek hoşlanmasa da odada başka bir yüzün v a r l ı g ı n ı his­
setmiş, o yüzden bu yüze akan bir şeyler oldugunu gör­
müştü. O tatlı, güven dolu bakışları, gözetilmiş o l m a n ı n ,
sevilmenin y u m u ş a k l t g ı y l a d a h a d a aydınlanan bakışları
gördü.
Annesiyle y a l n ı z kalan Louisa, k a d ı n ı n yüzündeki çok
ürl<ünç b i r durgunlugu farketm işti. Sanki denizde yüzüyor
ve onu sürükleyen sulara hiç direnmiyordu. E l i n i n gölgesi
dudaklarına degdi ve onu çagırdı.
« B a n a bir şey söyleyecektin anne ...
u H a ? Aa, e v e t c a n ı m . B i l i yorsun baban hep uzaklarda
artık. Onun için bu konuyu ona yazmalıyım ...
185
u H a n g i konuyu? Kendini yorma. Ne konuda yazacak­
sın?u
" A n ı msarsan ben n e zaman bir konuda düşüncemi
belirtsem, sonu hiç gelmezdi. Sonunda da u z u n süredir
hiçbir düşüncemi s ö y lemez oldum ...
. . seni duyamıyorum anne." Başını kadının y ü z ü n e
yaklaş tırıp, dudaklarını da izlediginde k o p u k kopuk s ö z ­
cükleri ancak birleştirip, b i r anlam çıkarıyordu .
.. ç o k şey ögrendin Louisa. Kardeşin de öyle. Sabah­
tan akşama bir sürü alo ji. Bu evde paçavrası ç ı k m a m ı ş bir
oloji kaldıysa, aman ben adını duymayay ı m ! ..
" A n n e seni duyabiliyorum. Gücün o l u n c a konuş ...
B u , akıntıya kapılıp sürüklenmesini ö n l e m e k içindi.
"Ama Oloji olmayan bir şey var ki Louisa, baban o n u
y a unuttu ya b i l e m e d i . N e o l d u g u n u b i l m i y o r u m . S i s s y ya­
n ı b a ş ı m dayken b u n u çok düşündüm. A d ı n ı artık ö grene­
meyecegi m. Belki baban bulur. Beni huzursuz ediyor. O­
na yazıp, Tanrı aşkına, bulmasını isteyecegim. Bana bir
kalem ver ne olur, b i r kalem ver!»
Huzursuzlugunun bile gücü yoktu artık. Yalnızca kafa­
s ı n ı b i r yandan öte yana çevirebiliyordu zavallıcık.
i steginin yerine geldigini sandı. Tutamayacagı kalem
elinde gibiydi. Örtülerin üzerinde bir sürü şekil çizdi eli. Bir
süre sonra d a kalıverdi. Hep güçsüz yanan o ışık, say­
d a m l ı g ı n ardındaki o m u m s önmüştü. Bayan Gradgrind in­
sanların boş yere gizlenip, avundukları gölgelerden s ı y r ı l d ı
ve b i l g e l e r i n , ataların istenmeyen s e s s i z l i g i n e k a t ı l d ı .

186
ONUNCU BÖLÜM

BAYAN SPARSİT'İN MERDİVENİ

Bayan Sparsit'in sinirlerinin düzelmesi zaman alıyor-


du.
Bu iyi kadın, birkaç haftayı Bay Bounderby'nin evinde
geçirmek z orunda kalmıştı. Değişen konumunun bilincine
sıkı sıkıya bağlı kalarak, soylu bir dayanma gücüyle be­
leşe k onmuştu d e nilebilirdi durumuna. Bankanın koruyu­
culuğu görevinden a l ı n a n bu birkaç haf talık tatil boyunca
bir tutarlılık a n ı t ı oldu. Bounderby'nin suratına acıyarak ba­
kıyor, sıkıntılarını paylaşıyor, resmine de " Budala!» diye
kırg ı n l ı k ve nefretle seslenmeyi sürdürüyordu.
Bay Bounderby, o barut fıçısı a k l ı n a , Bayan Sparsit'in,
geçtiği çöllerde rastladığı e n üstün kadın olduğunu yerleş­
tirmişti. Bounderby yapmak istediğini yapardı. Louisa da
b u n u bildiği için ona karışamıyordu. Oysa, Bounderby'e
göre Louisa bu kadını pek istemiyordu. Ama o, Bounder­
by, Bayan Sparsit'ten vazgeçmeyecekti. Sparsit'in sinirleri
yanlızken çörek yemesine elverecek kadar düzelince, ka­
d ı n a şöyle dedi;
«Bakın ne diyeceğim; havanın güzel olduğu b i r C u ­
martesi g e l i p Pazartesi'ye kadar k a l ı n . ..
Sofradaydılar. Bayan Sparsit Müslüman değildi ama
« duymak, itaat etmektir» ilkesinin sa dık b ir savunucusuy­
du.
Bayan Sparsit'in bir şair olduğu söylenemez ama ka­
fasında şekillenen bir benzetmeye pek bağlanm ı ş t ı . Loui­
sa'nın gözlemleri, anla şılmaz tavrı, Bayan Sparsit'in yara­
t ı c ı sinirlerini daha da biliyor, esin kaynağı oluyordu. Kafa­
sında kocaman bir Merdiven yaptı. Merdivenin altında
utanç ve perişan l ı k vardı ve Louisa h e r saat, her g ü n bir
basamak daha aşağı i n mekteydi.
Louisa'nın bu merdivenden i n i ş i n i izlemek Bayan
Sparsit'in yaşam ı n ı n amacı haline geldi. Bazen yavaşh-
187
yordu, bazen birkaç basamak birden iniyordu ama h i ç tır­
manmıyordu. B i r kez dönüp, çıkacak olsaydı Bayan Spar­
sit üzüntüden kendi safrasında bogulup giderdi.
Bay Bounderby az önce sözünü ettigimiz daveti yine­
ledigi günde d e , inişteydi. Bayan Sparsit'in keyfi yerindey­
di ve devamlı konuşuyordu .
.. P e k sözünü etmek istemediginizi bildigim bir konuda
soru sormama izin verir misiniz? Konuşmak istememekde
haklısınız. Soygun konusunda haber a l d ı n ı z m ı ? »
« Y o o , h a y ı r h a n ı mefendi, henüz b i r haber yok. B u ko­
ş u l l a r altında almayı d a beklemiyorum. Roma bir günde
yapılmadı ...
«Çok dogru, efendim."
« B i r haftada d a . ..
«Çok, çok dogru efendim ... Bayan Sparsit ü z g ü n b i r
tavırla konuşmuştu.
« B e kleyebilirim. Romus ve Romulus bekleyebildilerse
Josiah Bounderby de bekleyeb i l i r . Onlar gençliklerinde
benden şanslıydılar tabii. Onları emzirecek bir kurt anne
vardı. Benim de büyükannem kurdun tekiydi bana süt ver­
medi. Yaralar, bereler verdi. C a d ı n ı n tekiydi o ...
.. of, oof! .. d e d i Sparsit.
«Hayır, h a n ı m e f e n d i ,,, diye devam etti Bounderby;
ce bir haber a l m a d ı m . Gelecektir. B u g ü n l erde işe dört elle
sarılan Tam ilgileniyor. B u onun için yeni bir şey tabii. Ne
de olsa benim a l d ı g ı m egitimi almamış. Bence unutulmuş
gibi yapıp, beklemek dogru olacak. Ne yaptıg ı n ı z ı anlarlar­
sa yüzü bir olur, adamı yok ediverirler. i z i n i b e l l i etmez­
sen, güven gelir, ortaya d ökülürler. Biz de onları yakala­
r ı z . ..
«Çok a k ı l l ı c a efendim. Çok ilginç. Şu sözünü ettiginiz
yaşlı kadın efendim . . . ,,
«Sözünü ettigimiz kadını yakalayamadık." Bounderby
konuyu kapamak ister gibiydi. ö vünülecek bir ilerleme de
yoktu . .. Bana kalırsa ondan ne kadar az söz edersek o
kadar iyi. Belasını bulacaktır ...
188
Aynı gece Bayan Sparsit penceresinin ö n ü n e otur­
muş Louisa'nın merdivenden i n i ş i n i izliyordu. Ne m u t l u !
H a l a iniyordu kadın.
Harthouse'la bahçede b i r girintiye sinmişlerdi. F ı s ı l t ı ­
larla konuşurken adamın yüzü neredeyse k a d ı n ı n saçına
degiyordu. Sparsit şahin gözlerini kısarak, udegmiyorsa
tabii,, diye söylendi. Konuşmalarını duyamayacak kadar
uzaktaydı. Fısıldadıklarını bile a n l ayamazdı ya. duruşların·
dan öyle oldugu k a n ı s ı n a varm ı ş t ı .
"Adamı anımsadınız m ı Bay Harthouse?,,
"Tümüyle."
.. yüzünü, davranışlarını v e n e dediklerini?,,
"Hepsini. Pek sıkıcı biri gibi gelmişti. Uzatmıştı, pek
dolambaçlı konuşuyordu. i yi konuşmaya çalışıyordu ama
o n u d i n l e rken dostum bu işi fazla abarttı n diye geçirmiş­
tim içimden,»
.. o adam konusunda kötü düşünmek benim için ç o k
zor."
.. sevgili Louisa Seni Tom'un çagırdıgı gibi çağıraca·
g ı n ı . (Aslında Tom ablasını hiç böyle çagırmazdı) iyi dü·
şündügün oldu m u ? ,,
.. H a y ı r . "
" Başka biri i ç i n iyi d ü ş ü n d ü n m ü ? ,,
.. N a s ı l düşünebilirim k i ? Onları hiç t a n ı mıyorum. Ne
kad ı n l a r ı , ne erkekleri." Son zamanlarda Harthouse'a a ç ı k
yürekle davranıyordu.
" B u sadık dostuna lütfen g ü v e n . Ben adamların h e r
türlüsünü bilirim. Ellerine geçirebildiklerini yürütmek türün­
den zayıflıkları bir kenara bırakılacak olursa olaganüstüdür
hepsi. Bu adam konuşuyor. Herkes konuşur! Ahlaktan
söz ediyor. Bir sürü kendini begenmiş de ahlaktan söz
ediyor! Meclisten mahkemeye, herkesin agzında uahlak»
var! B i r bizim gibilerin arasında yok ve b i z bu nedenle i l ­
ginçiz. Davayı izledin. Saygıdeger Bound erby şu süslü
beylerden birini meteliksiz bırakmış olmalı ki, canı y a n m ı ş
bu adama b i r i a k ı l vermiş. Bound erby p e k i n c e biri d e g i l -
189
d i r, m a l u m . Adam bankaya g i tm i ş boş cebini doldurmuş,
Bankadan payını a l ı p , rahatlamış. Böyle b i r fırsatı kullan­
mayan biri pek sı radan biri olurdu. Belki de fikir ondan çık­
m ı ş t ı r ...
Louisa düşünceliydi. cc N eredeyse size h a k vermek
üzereyim ve bu nedenlerle de kendimi çok kötü hissediyo­
rum. Açıklamanızı kabul edebilsem ne kadar rahatlıyaca­
ğım."
" B e n akla yatkın olanı söylüyorum. Konuyu d ostum
Tom·ıa birkaç kez konuştum. Aramızdaki yakı n l ı k h a l a s ü ­
rüyor. O d a benimle aynı fikirde. B i r a z yürüyelim m i ? »
Yürüdüler. Yollar alacakaranhkta seçilmez o l m a y a
başla m ı ş t ı . L u i s a a d a m ı n koluna g i r m i ş t i ve Bayan Spar­
sit'in merdiveninden nasıl i n d i ğ i n i n bilincinde değildi.
Gece, g ü ndüz merdiven duruyordu. Louisa en a l t ba­
samağa uıaşıp, açılan çukura düşünce kendi üzerine dev­
rilebilirdi ama o gün gelene kadar bu yapı orada duracak­
tı. Louisa d a üzerindeydi. Bayan Sparsit'in gözlerinin
önünde iniyor, iniyordu!
Ba y James Harthouse'ın geliş gidişlerinde o n u g ö zlü­
yordu. incelemeye aldığı yüzün, ne zaman g ölgelendiğini,
ne zaman ı ş ı l d a d ı ğ ı n ı , bilimsel b i r yakla ş ı m l a inceliyordu.
En küçük b i r a c ı m a , b i r sevgi yoktu. Kara g ö z lerini açmış,
Dev'lerin Merdiveninin a l t basamaklarına inişini izlemek­
teydi.
Portresine g östermediği saygıyı Bay Bounderby'e
gösteren Bayan S pa rsit'in, bu inişi o n u n a dı n a da olsa
durdurmaya e n küçük bir niyeti yoktu. Son d ü şüşü, umut­
larının h a s a tmı ü r ü n ü n olgunla şmasını sabırla, inatla bek­
liyordu.
G özlerini merdivenden ayırmadan bekliyordu. Arada
sağ eldivenini (yumruğu içinde olarak) inene doğru salla­
dığını g örebilirdiniz.

190
ONB}R}NC} BÖLÜM

AŞAGI, DAHA AŞAGI


Kadın merdivenlerden a ğ ı r , ağır, derin sudaki bir nes­
ne gibi i n d i ve dipteki kara çamura u la ş t ı .
Gradgrind e ş i n in ö l ü m haberini almış, Londra'dan
gelmiş, görev yaparcasına onu g ö m m ü ş t ü . A r dından da
hiç vakit kaybetmeden ulusal çöplüğe döndü ve ayıklama
işlerine bıraktığı yerden devam etti. Başkaları n ı n g ö zlerine
attığı topraklara, parlamenter görevine kavuştu.
Bütün bunlar olup biterken, Bayan Sparsit gözcülü­
ğünü sürdürmekteydi. Hafta içerisinde Merdiven'le ara­
s ı n a demirden yollar giriyordu. Yine de kocas ı n ı , karde­
ş i n i , James Harthouse'ın izleyerek Lo uisa'nın inişine bakı­
yordu. Merdivenin yanına yaklaşan her şey, mektup, pa­
ket, c a n l ı , cansız o n u n kedi gözlerinden kaçmıyordu . .. ş u
s o n basamağa b i r bas, sonra n e yaparsan yap bana yut­
turamazs ı n ! » D üşüncelerine e ş l i k eden eldiven tehditler
savururcasına sallandı yine.
i ster kurnazlık, i s t e r doğası, Louisa'nın kişiliği ya da
bulunduğu koşullar, anlaşılmaz içine kapan ı k l ığ ı Bayan
Sparsit kadar a k ı l l ı bir kad ı n ı n bile akl ı n ı karıştırıyordu. Bay
James Harthouse'un güvenini yitirdiği zamanlar oluyordu.
B u denli uzun bir süredir incelediği yüzü o k uyamadığı
günler, bu ç ok y a nlız genç kad ı n ı n bir s ı r küpü olduğu za­
manlar vardı.
Günler geçiyordu işte. Bay Bounderby'nin iş nedeniy­
l e birkaç günlüğüne evden uzaklaşması gerekmişti. B i r
C u m a günü haberi Bayan Sparsit'e verdi:
11 Siz yarın h e r zamanki gibi gidin h a n ı mefendi. Ben
oradaymış gibi g i d i n . Sizin için değişen b i r şey yok.»
11 Yalvarırım efendim, böyle konuşmayın. Yokluğunuz
da benim için çok şey değişecektir. Bunu bilmeniz ge­
rek ...
191
B o u nderby keyiflenmişe benziyordu.
" Elinizden geldigince keyfini ç ı k a r ı n h a n ı m e f e n d i . ..
« S i z i n istekleriniz benim için yasadır Bay B o u n derby.
Başka türlü olsaydı karşı çıkardım çünkü Bay Gradg r i n d ' ı n
bundan hoşlanacagından e m i n degilim. S i z i n konuksever­
liginiz ve g ö n ü l z e n g i n l i g i n i z başka. Hiçbir şey söylemeyi­
niz. D avetiniz üzere g i d e c e g i m ...
« B e n sizi e v i m e davet ediyorsam, başka b i r çagrıya
gereksinmeniz yok," dedi Bounderby. Gözleri kocaman
olmuştu.
« H a y ı r efendim. S a n m a m . Keşke s i z i eskisi g i b i c a n l ı
görebi l s e m ...
cc N e diyorsunuz s i z k u z u m ? »
cc E f e n d i m , .. d e d i Bayan Sparsit; « S i z i n i n a n ı l m a z b i r
c a n l ı l ı g ı n ı z vardı. O h a l i n i z i çok ö z l ü y o r u m . Ne o l u r neşe­
lenin efendim!»
Bay Bounderby bu r i c a n ı n zorlugu, on;:ı bakan kadın
gözlerindeki sevecenlik duygusu karşısında afallamış ola­
cak ki, g ü l ü n ç bir biçimde kafas ı n ı kaşımaya başlamıştı.
Daha sonra d a varl ı g ı n ı hissettirmenin e n kestirme y o l u
olan patronlugu seçti ve acemilere bagırıp, çagırmaya
başladı.
Bay Bou nderby gittikten sonra Sparsit Bitzer'ı çagırdı:
" B itzer, g i t g e n ç Bay Thomas'a g e l i p soframı paylaşıp
paylaşmıyaca g ı n ı sor. Salçalı ve cevizli pirzolam ve H i n ­
distan biram var." T h o m a s mideye çıkarılan çagrıları h i ç
reddedemezdi v e h e m e n g e l d i .
cc Bay T h o m a s , b e l k i bu e t l e r h o ş u n u z a g i d e r diye d ü -
şündüm . . .
cc Sagolun, Bayan Sparsit,» d e d i Enik, v e y u m u l d u .
cc Bay Harthouse n a s ı l , Bay T o m ? "
. . j yidir . . .
« Ş u aralar nerelerde?» Sözcüklerini havadan sudan
konuşuyormuş gibi tonluyordu. Bu arada bu kadar agzı sı-
1 92
kı oldugu için Tom'u şeytanlara göndermeyi de i h m a l et­
medi.
11 Yorkshire'da avlanıyor. Dün Loo'ya kilise kadar ko-
caman bir sepet y o l l a m ı ş . "
11 Ç o k iyi b i r atıcı o l d u g u n a bahse g i r i l i r b u b e y i n ! ,,
11 H e m de n a s ı l . ,,
Bildik b i l e l i bakışları hep yerde olan delikanlı son g ü n ­
lerde kimsenin y ü z ün e ü ç saniyeden fa zla bakamaz o l ­
m u ş t u . Bayan Sparsit o n u istedigi g i b i inceleme o l a n a g ı n a
sahipti böylece.
11Bay Harthouse'u çok hoş buluyorum,,, dedi Bayan
Sparsit 11 B i rçok kişi çok hoş buluyor. Onu yakında y i n e
görecek miyiz? . .
11 Y arın görecegimizi sanıyorum ,,, dedi Enik.
11 Ne iyi b i r haber! .. diye bagırdı Bayan Sparsit.
11 B u gece onu istasyonda karşılayacagı m . Sonra da
birlikte yemek yiyecegiz. Eve ugrayamayacak çünkü b i r
hafta boyunca m e ş g u l . D a h a dogrusu meşgulmüş. Hoş,
Pazar'a kadar k a l ı r d a e v e ugrarsa şaşırmam.»
11 U n utmadan; a b l a n ı z a b i r mesaj iletebilir misin Bay
Tom?,,
110 lur. Unutmazsam tabii. U z u n m u ? ,,
11 Sevgi v e saygılarımı i l e t ve b u hafta gelemeyecegimi
söyle lütfen. Hala sinirlerim p e k iyi degil ve biraz y a l n ı z
kalsam d a h a i y i olacak sa nıy o r u m . ..
« B u kadarsa, problem degil,» dedi Tom. 11 U n utsam
d a görünmediginizde Loo'nun yoklugunuzu farkedecegini
sanmam.»
Davete de bu hoş i ltifatla teşekkür etmiş oluyordu!
Birası bitene dek sessiz lige g ö m ü l dü . .. Evet, Bayan
Sparsit, yolcu yolunda gerek,» dedi ve çekip gitti.
Ertesi gün, Bayan Sparsit cama oturdu ve giden ge­
lenleri, müşterileri, postacıyı, sokaktan geçenleri i z l e d i .
kafasında kırk t i l k i d o l a ş ı y o r , a k ı l g ö z ü nü merdivenden
Zor ZamarılarıF. 1 3 193
ayırmıyordu. Akşam o l u n c a şapkasını ve ş a l ı n ı a l ı p , istas­
yona gitti. Yorkshire'dan gelecek trenlere bakıyordu ve
g i z l e n m e k için yeterli nedeni vardı. Sütunların ardına, du­
varların ardına saklanıyor, h a n ı m l a r tuvaletinin pencerele­
rinden bakıyor, ortalara hiç çıkmıyordu.
Tom beklemedeydi ve beklenen tren gelene dek do­
landı durdu. Bay Harthouse trenden çıkmadı. T o m kalaba­
lık d a ğılana kadar bekledi. tarifelere baktı, hamallarla g ö ­
rüştü . S o n r a da ç e k i p , g i t t i . Sparsit sokakta b i r a şağı, bir
yukarı b akınırken, esnerken, şapkasını bir giyip, bir ç ıkarır­
ken bir saat k ırk dakika sonra gelecek olan b ir sonraki
Yorkshire trenini beklemek zorunda kalmış b i r i n i n s ı k ı n t ı­
s ı n ı sergiliyordu.
Birden, b u n u n o n u saf d ı ş ı bırakmak için y a p ı l m ı ş ol­
d u ğ u n u düşündü Bayan Sparsit; Harthouse T o m ' u n k ı z ­
kardeşiyle birlikteydi ş i m d i !
Esin gelmişti ve h e m e n , inanılmaz b i r h ı z l a p l a n ı n ı uy­
gulamaya girişti. Eve götürecek trenin istasyonu kentin
öte yanındaydı. Zaman azdı, yol bozuktu. 11 Ama o Bayan
Sparsit't i ! ıı i stasyona ulaştı, parasını rüzgar g i b i çıkardı,
bileti kaptı ve kendini eski, y e n i kömür ocakları n ı n üzerin­
de yükselen kemerlerin tepesinde buluverdi. B i r buluta
yakalanmış, sürüklenmiş gibiydi adeta.
Yol boyunca Merdiveni de o n u n l a y d ı , ardından g e l i ­
yordu. Akl ı n ı n kara g ö zl erinin ö n ü n d e n h i ç gi tmiyordu k i !
Telgraf telleri g ö ğ ü n nota def terine portre çiziyor v e Ba­
yan Sparsit'in gö vdesinin kara n l ı k gözleri b u n u görüyordu.
Merdiven aynı n e tlikteydi. Louisa Son basamağa ç o k ya­
kındı artık. B o ş l u ğ u n kenarındaydı.
B u l u t l u bir Eylül akşamı düşen gözkap a klarının aralı­
ğından Bayan Sparsit'in trenden s ü z ü l ü p ç ı k t ı ğ ı n ı , istasyo­
n u n ağaç basamaklarından i n i p , toprak bir yola saptı ğ ı n ı ,
oradan yeşil b i r patikaya g i r i p , yazdan kalan yaprakların
ve dalların ardında kaybolduğunu g ördü. Geç kalmış bir
194
iki kuş, yuvalarında ötmekdeydiler. Yarasanın biri kadının
önünü kesip duruyordu. Ayak sesleri tozlu yola kadife gibi
düşmekteydiler. Bahçe k a p ı s ı n ı usulca kaparken Bayan
Sparsit'in kulagına g e l e n sesler bunlardı.
Eve yaklaştı. Ç a l ı l a r ı n ardında kalmaya özen göstere­
rek pencerelerden içeriyi gözlemeye çalıştı. Hava sıcak
oldugu için çogu açıktı a m a hiç ışık. hiç ses yoktu. Bah­
çeyi dolaştı ama orada da kimseyi göremedi. K o r u a k lına
geldi ve oraya koştu. Aklına dikenler, otlar, solucanlar, sü­
müklüböcekler v e diger sürünebilecek hayvanlar g e lmi­
yordu bile. Kara g ö z l e r i v e önde giden burnuyla, çalı çır­
pıyı eze eze ilerliy ordu. A k l ı tek bir şeydeydi v e korunun
tümü yılanlarla dolu olsa da gözü onları görmezdi.
O da ne!
Bayan Sparsit'in gözlerindeki p ı r ı l t ı y ı kara n l ı g ı n içinde
gören kuşlar yuvalarından düşebilirlerdi.
Sesleri duyabiliyordu. Onların sesleri! Randevu, og­
lanı uzak tutmak içindi! İ şte orada, devrilmiş agacın yanın­
daydılar.
Çimenlerin arasına siperlenen Bayan Sparsit, sürüne­
r e k yaklaştı. Sonra d a bir agacın arkas ı n a geçip, dikildi.
Robinson Crusoe vahşi yerlilerle savaşmaya hazırlanıyor
da baskın yapacak s a n ı r d ı n ı z . i stese onlara dokunabilirdi.
Harthouse g izlice gelmişti ve eve görünmemişti. Az i ler­
deki çite bagladıgı atı seçiliyordu .
" Sevgi l i m , .. diyordu; cc N e yapabilirdim ki? Yalnız ol­
dugunu bile bile na sıl uzak kalabilirdim? ..
.. Kendini daha g ü z e l göstermek için kafanı egebilirsin.
D i k tutunca sende ne buluyorlar anlamıyorum, .. diye dü­
şündü Bayan Sparsit; .. Ama kimin gözleri sende bilemez­
s i n Sevgilim!»
Louisa'nın başını egdigi dogruydu. Harthouse'a git­
mesi için yalvard ı . O n a gitmesini söyledi ama o n a bak­
madı, başını kaldırmadı. Baskına hazırlanan kadın o n u
195
böyle kıpırtısız hiç g örmemişti. Ellerini bir heykellin elleri
gibi tutuyordu. Konuşması bile yavaşlamış gibiydi.
Bayan Sparsit adamın kolunun kızın omuzunda oldu­
ğunu farkedince pek keyiflenmişti.
cc Acaba," diyordu Harthouse; "Dostluğuma katlana-
m a zm ı s ı n ?
cc B urada d e ğ i l. 1 1
« Nerede Louisa? ..
.. Burada d e ğ i l . "
cc A m a z amanımız o kadar kısıtlı ki! Çok uzaklardan
geldim. Sana öyle b a ğlıyım ki. Benim gibi b ağlı ama sahi­
b i n c e h o r g örülen başka bir köle yoktur. Yaşama ısın­
m a m ı sağlayan o g ü n e ş l i merhabanı bekleyip, bu b u z g i b i
karş ı l a m a y ı bulmak y ü r e ğ i m i parçalıyor ...
"Kendi başıma kalmak istediğimi yinelemem mi gere­
kiyor?»
11 Buluşmamız gerek Louisa. Nerede buluşacağız?,,
Birden ikisi de yerinden f ı r l a d ı . Onları g ö z etleyen de
suçlu gibi fırlamıştı. Biri d a h a var gibi geldi Sparsit'e. As­
l ı n d a yağmurdu gelen. i ri iri damlalarla düşmeye başla­
mıştı.
uEve g i d i p , e v sahibini evde biliyormuş g i b i sorayım
m ı ? Yeni g e l m i ş gibi yaparım."
cc H a y ı r ! "
.. A c ı ma sı z emirlerine u y m a k z orundayım. Dünyanın
e n talihsiz ada m ı y ı m . Başka kadınlara d eğilm d e , bu çok
güzel, ilgi çekici çok a cımasız ka dına aşık oldum. S evgili
Louisa, gidemem. Seni d e bırakamam. Bu k ötülüğü yap­
mana izin vermeyeceğim . . .
Bayan Sparsit o n u n k a l k ı ş ı n ı koluyla n a s ı l engelledi­
ğ i n e , onu nasıl sevdiğini s öylemesine tanık o l maktaydı. Aç
kulaklarına, Louisa için her şeyden vazgeçmeye h a z ı r o l ­
d u ğ u n u s öyleyen Harthouse'ın sesi ulaşıyordu: Peşinden
koştuğu işlerin o n u n g öz ünde hiç değeri yoktu. Artık avu-
196
cunun içinde saydıgı başarı o n u n l a karşılaştırılınca toz,
toprak oluveriyordu. İ şinin tek anlamı onu Louisa'ya yakın
yerlerde bulunduruyor olmasıydı. Sonucu ne olursa olsun
kabul etmeye hazırdı. Louisa'dan u zaklaştıracaksa bırak­
maya hazırdı. O da gelirse kaçmaya h a z ı r d ı . G i z l i l i k isti­
yorsa söylemesi yeterliydi. Onun nasıl harcandıgını göre­
bilen, daha ilk görüşmelerinde ona hayran kalan, gi z l e r ini
açttgı b u adam o n a tapıyordu.
Böyle bir ilgiyi ve sevgiyi kimse için duyamıyacagını
s anırdı oysa.
Bunlar alelacele, yakalanmanın korkusuyla, artan
yagmurun sesleri arasında, gökgürült ülerinin hazır landıgı
ortamda söyleniverdiler. Bayan Sparsit olup bitenden öyle
etkilenmişti ki adam atına atlayıp uzaklaşttgında buluşup
buluşmayacaklarından pek emin degildi. Kafası iyice ka­
rışmıştı. Bu gece demişlerdi yanltzca.
Biri hala karanlıkta duruyordu. Onu i z l e rken vardıgı
sonucun dogruluguna inandı. cc Evet sevgilim," dedi Ba­
yan Sparsit; cc Sen de kendini yalnız sanıyors un!,,
Louisa'nın korudan çıkıp, eve girmesini g ö z ledi. Şimdi
ne yapacaktı? Yagmur artık bardaktan boşanırcasına ya­
gıyordu. Bayan Sparsit'in beyaz çorapları rengarenk ol­
muştu. Ayakkab ı s ı n ı n içinde bir şeyler batıyordu. Elbise­
sinden sarkan tırtıllar kendi ürettikleri hamaklarda s a l lanır
olmuşlardı. Şapkasının k enarından, Romalı burnunun
ucundan sular akıyordu.
Bayan Sparsit düşünüyordu: Sırada n e vardı?
ccVay, vay! Louisa evden çıkıyor! Aceleyle pelerinine
sarınmış, gizlice gidiyor. Kaçıyor! Son basamaktan da ini­
yor işte! Yok oluyor!»
L o u i s a yagmuru unutmuş g i b i , kararlı adımlarla bir
yan yola girdi. Bayan Sparsit agaç gölgelerine s ı g ı n a sı­
gına ardından geliyordu. Karanlıkta hızla uzaklaşan birini
izlemek gerçekten çok zordu.
197
Bahçenin yan kapısını sessizce kapatmak için durdu­
g u n d a , Bayan Sparsit de durdu. Y ürüyünce, Bayan Spar­
sit de yürüdü. Bayan Sparsit'in geldigi y önde ilerledi yolu
geçti, çimenli patikayı aştı ve istasyona vardı. Coketown'a
g i d e n bir tren vardı yakında. Bundan d a gidecegi yerin
Coketown oldugu anlaşılıyordu.
Bayan Sparsit'in o ıslak, perişan hali kendini g i z l e m e ­
sini anlamsız kılıyordu y a , o y i n e de d u v a r ı n arkasına s i ­
n i p , ş a l ı n ı şapka s ı n ı n üzerinden örttü. B i l e t için para öder­
ken t a n ı n ı r ı m kuşkusu taşımı yordu artık. Louisa köşeye
oturmuş beklemekteydi. Bayan Sparsit öbür köşeye otu­
rup bekledi. Her ikisi de g ökgürü l t ü s ü n e kulak verdiler.
Y agmur çatıdaki oluklara çarpıyor, çok gürültü çıkarıyordu.
Lambalardan b i r ikisinin yagmurdan s ö n m ü ş olması ikisi­
nin de işine geliyordu.
İ stasyonun titremeye başlaması, yüreklerin artan çar­
p ı n t ı s ı trenin g e l i ş i n i duyurdu. Ateş ve buhar, d u m a n , bir
k ı r m ı z ı ı ş ı k , bir çatırtı, bir z i l sesi ve bir ç ı g l ı k . Louisa bir va­
gona. Bayan Sparsit öteki vagona. i stasyon fırtınada kü­
çük bir adadır artık. S ı r ı l s ı klam ve ü ş ü m e kten dişleri birbi­
rine vuran Bayan Sparsit pek mutluydu. Louisa uçurum­
dan aşagı tepetaklak yuvarlanıvermişti. Cesedi g ötürüyor
gibi hissediyordu. Cenaze merasiminin hazırlanmasında
bu kadar emegi geçmiş olan kendisi, nasıl olur da, mutlu
olmazdı ki? Ondan önce Coketown'a varacakt ı r . Hoş, a­
d a m ı n atı d a iyi bir at. O n u nerede bekleyecek ki? Nereye
gidecekler? Sabır. Hepsini anlayaca g ı z .
Tren istasyona g i rdiginde bardaktan boşanırcasına
yagan yagmur büyük b i r kargaşaya neden oldu. Borular
ve giderler patlamış, her yeri seller b a s m ı ş t ı . Yollar suların
altındaydı. Bayan Sparsit iner i n m e z bekleyen arabalara
dogru baktı: B i r i n e atlayıp gidecektir. B e n araba bulama­
dan gidiverecek! Ne olursa olsun, ç i g n e n s e m bile araba­
n ı n numarasını a l m a l ı y ı m ! Arabacıya verdigi adresi duy­
malıyım!
1 98
Bayan Sparsit'in hesabı çarşıya uymadı. Louisa ara­
baya binmedi ve ortadan kaybo ldu. Vagonu gözden kaçır­
mamaya çalışan kara gözler geç kalmışlardı. Kapı açılma­
yınca kuşkulanan Bayan Sparsit içine bakınca kimseleri
göremi yecekti. İ l i klerine kadar sırılsıklamdı. Adım attıkça
ayakları pabuçlar ı n ı n içindeki sularda yüzmekteydiler. Kla­
s i k hatlarında soguktan kaşıntılar başlamıştı. Şapkası faz­
lasıyla 9lgun bir incir gibi duruyordu. Elbiseleri parampar­
çaydı. U zerindeki her ıslak dügme, ip ve kopçanın etinde
izi vardı artık. Tümüyle d e güneşsiz bir yolda kalmış e ski
bir bahçe çitinin yosununu anımsatan bir yeşillikle kaplıy­
d ı . Y osun gibi de kokuyordu. Göz yaşlarına bogularak,
110 nu kaybettim! diye haykırmaktan başka elinden ne ge­
lirdi!

ONİKİNCI BôLüM

BASAMAKLARIN SONU
Aralarındaki bir y ı g ı n kavgayla birbirlerini eglendiren
ulusal çöpçüler dagıldılar ve Bay Gradgrind tatil için evine
döndü.
Çalışma odasında oturmuş bir şeyler yazmaktayd ı .
S o n derece seri çalışan bir saat, bir şeyler kanıtlamaya
çalışır gibiydi. 11 Merhamelli biri berbat bir ekonomisttir,.,
diyordu belki de. Yagmurun sesinden rahatsız olmuyordu.
Arada bir azartarmışcasına kafas ı n ı kaldırmasına neden
oluyordu, o kadar.
Fazla gürültü koptugunda Coketown'a dogru bakıyor,
yüksek bacalar zarar görmüşmüdür diye geçiriyordu için­
den.
Kapısının açıldıgı an şimşeklerin uz aklaştı g ı , yagmu­
run perde perde indigi b i r a n d ı . Lambanın ötesine baktı ve
büyük b i r şaşkınlıkla gelenin k ı z ı oldugunu gördü.
11 Louisa!»
199
11 Baba, seninle k o n u ş m a l ı y ı m ...
11 N e oldu? N e y i n var? A m a n T a n r ı m , bu yagmurda
yürüyerek mi geldin?"
Farkında degilmişcesine elbiselerini tuttu genç kad ı n .
11 Evet." Sonra d a başını açtı. Pelerini atıverdi. Ö yle
renksiz, öyle perişan, öyle asi ve umutsuz görünüyordu ki
adam korktu.
11 N e var? Yalvar ı r ı m Louısa, n e var?"
A damın yanındaki iskemleye çöken k adın, elini baba-
s ı n ı n koluna koydu.
11 Baba, beni sen yetiştirdin . ..
11 Evet Louisa.n
.. Böyle b i r yazgıyla dogdugum güne lanet ediyoru m . "
Gradgrind kuşkuyla v e ü z üntüyle bakıyordu. Boş göz-
lerle.
11 Lanet mi? Lanet m i ediyorsun?" dedi.
11 Bana n a s ı l yaşam vermiş ve o n u bilinçli bir ölümden
farklı kılacak her şeyi benden n a s ı l alabilmiş olabilirsin!
Ruhum nerede? D uygularım nerede? Ne yaptın bana ba­
ba? Şuracıkta, çiçeklere bogulması gereken şu bahçeye
ne yaptın Baba?" E l i n i gögsüne vuruyordu.
110 rada olsaydı külleri bile yaşamımın yok oldugu btJ
boşluktan benı çekip çıkarmaya yeterdi! Bunları söylemek
istemezdim. Baba, bu odada son konuşmamızı a n ı m s ı y o r
musun?"
Duydukları adamı h a z ırlıksız yakalamıştı. Bu nedenle
d e z orlukla .. Evet, Louisa,.. diyebildi.
11 Şu anda dudaklarda yükselenler o gün d e yükselebi­
lirdi. Y ardım etseydin, azı cık yard ı m e t seydin! Seni suçla­
mıyorum. Bende yeşertmediklerini kendinde de yeşertme­
din. A m a yeşertseydin, ya da benimle i l g i lenmeseydin, ne
mutlu biri olurdum b u g ü n ! "
B u n c a emekten sonra duydukları adamı ç o k ü z m üş­
tü. E l i n i başıma koyup i n l e d i .
11 B aba, o g e c e bilseydin --karşı koymaya çahştıgım
gerçegi, ç o cukluktan beri karşı koymaya koşullandırıldı-
200
g ı m her duyguya, dürtüye d i rendigim gibi direndigim o
gerçegi bilseydin- evli oldugum adamdan nefret ettigimi
bilseydin, beni o n u n l a evlendirir miydin?»
« H a y ı r çocugum. Hayır. B e n i m zaval l ı çocug u m . ..
.. B e n i katılaştıran, bozan b u soguga mahkum eder
miydin? Beni yaşam ı m ı n elle tutulamayan, gözle görüle­
meyen degerlerinden, inancı m ı n baharı ve yazından, çev­
remdeki k ötülüklerden kaçacagım sıgınagımdan, daha al­
çak g ö n ül l ü daha güven dolu olmayı ögrenecegim o ku­
lumdan ayırır mıydın? Sırf iyilik diye, dünyayı yoksul­
laştı r acag ı n ı çoraklaştıracagını bile b i l e , b u n u yapar m ı y ­
d ı n ? ..
11 Hayır, hayır Louisa ...
" Kör olsaydım da yolumu e l yord amıyla da bulsay­
d ı m . Ö zgür olup, nesneleri kafamda şekillendirseydim
herşey daha iyi olurdu. Milyon kere a k ı l l ı , mutlu, sevecen,
huzurlu, saf ve insancıl olur dum. Ş i m d i , söyleyeceklerimi
dinlemeni istiyorum. ..
Adam k ı z ı n a yaklaştı. koluyla o n a destek vermek isti­
yordu sanki. Kalkınca göz göze geldiler. Kolunu k ı z ı n ı n
omuzuna koydu.
«Rakamların, kuralla .�ın. şekillerin yasa olmadıgı bir
yer özlemiyle büyüdüm. Ozlem hiç d i n m e d i . Her adım bir
savaş t ı . ..
« M u t s u z o l d u g u n u bilmiyordum k ı z ı m . ..
.. B e n h e p bildim B_a ba. Bu savaşta melegimi bile şey­
tana dönüştürdüm. Ogrendiklerim beni bilmediklerime
karşı kuşkucu, inançsız, nefret dolu, pişman yaptı. T e k
avuntum y a ş a m ı n k ı s alıgıydı. Çabucak geçecekti ve diren­
mek anlam s ı z d ı . »
«Böyle düşünmek i ç i n n e kadar gençsin Louisa!u
11 Evet g e n c i m ! Artık korkmadan o ö l m ü ş , sagırlaşmış
Louisa'dan söz edebiliyorum sana. işte o Louisa'ya ko­
camı önerdim. Kabul ettim. Ne sana ne ona onu seviyor­
muşum gibi yapmadım biliyoru.m . Sen de biliyor dun, o da
biliyordu ki onu sevmiyordum. ilgimi çekmiyor degildi çün-
201
kü bu iş Tom'a yarayacaktı. Ç ı l g ı n bir kaçış yaptım ve
kaçtıgım yerin çorakl ı g ı n ı keşfettim. Ne var ki Tom yaşa­
m ı m ı n odagıydı. Ona a c ı m ayı bildigim için öyle oldu sanı­
r ı m . Ş i m d i artık önemi yok ama Tom'un hatalarına başka
gözle bakmanı saglayabilir."
Babası k ı z ı n a s a r ı l m ı ş t ı . Louisa öbür kolunu d a baba­
s ı n ı n o m u z u n a koydu ve devam etti:
uülan olmuş ve evlenmiştim. Eski isyan duygularımın
geri geldigini, akıntıya direndigimi farkettim. Aramızdaki
farkl ı l ı klar, hiçbir yasanın düzenleyemiyecegi uyumsuz luk­
lar, direnci daha da arttı r d ı . "
u l o u i s a !,, A d a m neredeyse, yalvarıyordu. Son ko­
nuşmalarını tümüyle a n ı m s ıyordu artık .
.. sana k ı z mıyorum baba. Başka bir nedenle burada­
yım."
u N e yapabilirim s e n i n için? N e istersen, söyle yeter."
.. şimdi ona geliyorum. Yazgım benim önüme b i r i n i ç ı ­
kardı baba. H i ç t a n ı m a d ı g ı m türden b i r adam. Y aşamı ta­
nıyor. Zarif, kibar, rahat. Abartısız. Rol kesmiyor, kendime
bile itiraf etmekten korktugum düşüncelerimi paylaşıyor.
Beni anlıyor, düşüncelerimi okuyor. Benden daha kötü
degil. Birbirimize benziyoruz. Başkalarına ilgi duymayı, bi­
rinin b e n i m l e i l g i l e n d i g i gerçegini kabul edemedim uzun
süre."
.. s e n i n l e ilgilenmek mi!»
Babası e l i n i farkında olmadan indiriyordu ki k ı z ı n gü­
cünün yok oldugunu gördü. O n a dimdik bakan gözlerinde
vahşi b i r ateş yanıyordu sanki:
«Güvenimi kazanmak için çaba göstermedi. Nasıl ka­
zandıgı da ö n e m l i degil. Kazandı. Evliligim konusunda s e n
ne biliyorsan, o d a onları b i l i y o r . "
Gradg r i n d ' ı n y ü z ü kül gibi olmuştu.
" Kötü b i r şey yapmad ı m . Adını lekelemedim. O n u se­
vip sevmedigimi sorarsan, olabilir derim baba. B i l miyo­
rum."
K o l l a r ı n ı baba s ı n ı n omuzundan çekti. S o n b i r çaba
202
göstermesi gerekiyor gibi bir hali vardı. U z u n süredir bas­
tırılan duygular sonunda saklanamaz olmuş lardı artık.
u B u gece benimleydi. Kocam uzakta. Benim sevgilim
oldugunu söylüyor. Ondar:1 kurtulamad ı g ı m için kendisiyle
buluşacag ı m ı söyledim. U z gün oldugumu s öyleyemem.
Utanç duyuyor muyum -bilmiyorum! Kendi gözümde al­
çalıp alçalmadı g ı m ı da. Tek bildigim şey senin felsefenin
ve ögretilerinin beni kurtaramıyacag ı . Beni bu hale sen
getirdin Baba. Beni kurtar!»
K ı z ı n yere y ı g ı l m a s ı n ı engellemek için kollarına s ı k ı c a
yapıştı. A m a k ı z korkunç b i r ç ı g l ı k l a :
" B e n i tutarsan öleceg i m ! B ı r a k d ü ş e y i m ! u d i y e bag ı r ı ­
yordu. K ı z ı yere bırakırken gururunu ve sisteminin başarı­
s ı n ı izliyordu: ayakl a r ı n ı n dibinde duyarsız bir y ı g ı n yat­
maktaydı.

203
ÜÇÜNCÜ KiTAP

ÜRÜN

BiRİNCİ BÖLÜM

DİG ER G E R EKSİNİML E R
Louisa kendine geldiginde, kendini eski evinde, eski
odasında buldu. B u odada yaşad ı g ı g ü n lerden bugüne ya­
şadıkları n ı n tümü bir düş gibi geldi kadına i l k i n . Ama nes­
neler netleştikçe, olaylar da gerçekliklerine kavuştular.
Başı öyle a g ı r d ı , öyle agrıyordu ki, kıpı rdatmakta zor­
luk çekiyordu. Gözleri yanıyordu, kendini çok güçsüz, çok
dermansız duyumsuyordu. Dumanlar içindeydi. U z u n
süre kızkardeşinin odadaki .varl ı g ı n ı farketmedi b i l e . G ö z ­
göze g e l d i l e r , kızkardeşi yanı başına g e l d i , ama Louisa öy­
lece yatıyordu. K ı z c a g ı z ablasının e l i n i avucuna aldı ama
tepki yoktu.Neden sonra, Louisa,
.. B u raya n e zaman getirildim?» diye sordu.
.. D ü n gece, L ouisa ...
.. K im getirdi? ..
..s;ssy s a n ı r ı m . ..
.. Neden? ..
.. seni bu sabah burada buldum da ondan. H e r sabah
yaptıgı gibi g e l i p beni kaldırmadı da ondan. Ben de o n u
aramaya çıktım. O d a s ı n d a da yoktu. Bütün evi arad ı m .
Sonra d a o n u burada buldum. Sana bakıyordu. A l n ı n a
bez koydu. Babamı görmek istiyor m u s u n ? Babam sen
205
u y a n ı r uyanmaz kendisine haber verilmesini istemiş. Sis­
sy dedi.»
« N e ışıl, ı ş ı l bir yüzün var! .. dedi Louisa. K üçük k ı z
çekine çekine öptü abla s ı n ı .
« Ö yle m i ? Böyle d ü ş ü n d ü güne sevindim. Sissy yü­
zünden o l m a l ı . »
«Boynuna dolan makta o l a n k o l gevşeyiverdi. « B a ·
b a m a u y a n d ı g ı m ı söyleyebilirsin.» B i r an d u r d u : . . o d a m ı
böyle neşeli ve süslü yapan sen m i y d i n ? »
« Y o o h a y ı r , L o u i s a . s e n gelmeden önce de böyleydi.
Onu . . . "
Louisa b a ş ı n ı çevirdi ve gerisini duymadı.
Kardeşi ç ı k ı p gidene kadar da başını d ü z eltmedi.
Kapı a ç ı l m ı ş , babası içeri girmişti:
K ı z ı için üzülüyordu. O g ü n e degin titremeyen eli Lou­
i s a ' n ı n avucunda titremekteydi. Yatag ı n kenarına ilişip,
n a s ı l oldugunu sordu. Dün geceki havadan sonra d i n l e n ­
meliydi. Sesinde eskiden olmayan b i r ç e k i n g e n l i k , b i r s ı ­
kıntı vardı. O diktatör gitmiş, sözcükleri zorlukla bulan biri
g e l m i şt i yerine.
«Sevgili Louisam, benim zavallı k ı z ı m . . . " Sustu. Bir
kez daha d e n e d i ;
0 B e n i m t a l i h s i z k ı z ı m ! » Bu noktayı b i r t ü r l ü atla yamı­
yordu.
« D ü n gece duyduklarımdan, gördüklerimden n e denli
s a r s ı l d ı g ı m ı sana anlatmaya çabalamak pek umutsuz bir
ugraşı olurdu Louisa. Ü zerine bastıgım yer ayakları m ı n al­
t ı n d a n çekilip a l ı n d ı sanki. Dayandıgım tüm ilkeler bel ver­
d i l e r bir an i ç i n . Onları sorgulamak b e n i m i ç i n hala olanak­
sız gibi geliyor. Ş a ş ı r m ı ş b i r haldeyim. Bencillik etmek gibi
niyetim yok ama d ü n gece suratıma fırlatılanlar çok a g ı r ­
dı.»
Louisa'nın o n u rahatlatacak sözcükleri yoktu. A y n ı ka­
yalarda yaşam ı n ı n g e m i s i paramparça olmuştu çünkü.
Geçmişte bana gerçegi söyleseydin hepimiz için da-
206
ha iyi olurdu, senin ve b e n i m h u z u r u m için daha hayırlı
olurdu demiyecegim. Sisteminde böyle bir açıksözlülüge,
buna i z i n verecek yakınhga yer olmadıgını görebiliyorum.
Sistemimi kendime kanıtladım ve katı bir şekilde uygula­
d ı m . Başarıs ı z lı k l a r ı m ı n s o r u m l u l u g u n u da s ı rtlamal ı y ı m .
Ç o k sevdigim evlad ı m , inanmanı istedigim t e k ş e y dogru
olanı yaptıg ı m ı s a n m a m d ı ...
İ çtendi. Ö lçülmez derinlikleri sopasıyla ölçmeye çalış­
m ı ş , paslanmış uçlu pergelleriyle dünyayı dolaşmaya çık­
m ı ş , büyük işler becerecegini ummuştu. Yaşam ı n ı n s ı n ı r ­
ları içinde dostu bildigi herkesten ç o k daha fazla bir ça­
bayla yaşam çiçeklerini yok etmeye girişmişti.
"Bundan kuşku duymadım, Baba. Senin en sevdigin
evladın oldugumu da, beni mutlu etmeye çalıştıgını d a bi­
liyorum. Seni suçlamadım ve suçla mayacag ı m . ..
Gradgrind o n a uzatılan eli ellerinin aras ı n a aldı.
« Bütün gece masamda oturup aramızda geçenleri
düşünüp, acı çektim. Kişiligini g ö z önüne aldım. Bana an­
lattıklarına baktım. Yıllardır benden gizlenenleri düşün­
d ü m . S e n i paramparça eden bu son olayın baskısını de­
gerlendirdim ve tek bir sonuca vardım: Kendimden kuşku
duymalıyım Louisa ...
Henüz sözlerini bitirmemişti ama kendisine bakan yü­
zü gördü bir an k ı z ı n ı n a l n ı n a düşen saçlarını da yavaşça
düzeltti mi ne? Başka birinde hiç yadırganmıyacak bu
davranışlar, söz konusu o o l u n c a dikkat çekiyordu ve kızı
onları pişmanlık sözleri gibi a lg ı l a d ı .
" G e ç m i ş konusunda kuşku duymalıysam, gelecek
konusunda da duymal ı y ı m . Açık konuşacag ı m ; dün bu sa­
atlerde ne düşünürsem d ü ş ü n e y i m , benden istedig i n i ye­
rine getirmek için donanımsız biriyim ben. İ çgüdülerim
dogru m u , kestiremiyorum. D i y e l i m ki sana yardım için ge­
rekli olan bu, ama ben güvenemiyorum onlara ...
Kızı başını yastıktan yana çevirmişti. Tüm isyanı, kız­
gınlıgı sönmüştü. Yumuşamıştı a m a aglamıyordu.
207
«Bazılarına göre aklın bir erdemi vardır. Bazılarına
göre de yüregin erdemi. B u g ü n ü görecegimi düşünemez­
d i m ama güvenimi yitirdim. B e n hep .. akıl yeterlidir,,, diye
düşünürdüm. Olmayabilir. Bu sabah nasıl yeterli olabilir
k i ! ö teki erdemi gözardı ettiysem, gereken içgüdüyse Lo­
uisa . . . "
Şimdi bile kabul etmekte zorlanıyordu. Hala kuşkuluy­
du. L ou isa y a nıt vermedi. D ü n gece yerde yatt ıgı gibi yatı­
yordu a damın önünde.
«Louisa,u dedi, elini kızının başına koyarak; ..s o n za­
manlarda çogunlukla uzaklarday d ı m . Her ne kadar k ı zkar­
deşinin egitimi Sistem'e uygun bir biçimde yürütüldüyse
de . . . .. Sistem sözcügünü söylemede z orlanır o l m u ştu .
.. çevreden gördügü etkilerle degişiklige ugradı. B ü y ü k bir
bilgisizlik ve alçakg ö n ü l l ü l ükle soruyorum. Bu daha iyi ol­
du degil m i ? ,,
« B aba, o genç yüreginde herhangi b i r u y u m yaratıla­
bildiyse Tanrıya şükretsin! Benimki suskunluktan gürül­
tüye dönüştü. B e n i m yolumdan gitmedigine şükretsin!"
..ç o c u g u m , seni böyle gördügüm için d ü n y a n ı n en
mutsuz a d a m ı y ı m ! B e n kendimi böylesi suçlarken, senin
suçlamaman beni nasıl rahatlatsın ki! Louisa içimde bir
his var; Bu evde b i r şeyler sevgi ve şükran duygularıyla
akılın yapamad ı g ı n ı yapıyor. K a l p sessizce işleri yapıyor
gibi sanki. Bu o l a b il ir m i ? ,,
Yanıt yok tu.
«Gururum i n a n m a ma engel degil Louisa. N a s ı l b öyle
burnu büyük olabildim! Böylesi kör o l u n abilir mi? Olabilir
mi sevgili k ız ım ? »
O n a orada ö y l e c e yatarken baktı ve t e k b i r s ö z daha
etmeden odadan çıktı. Kısa bir süre sonra hafif bir ayak­
sesi yanında birinin oldugunu duyurdu Louisa'ya.
Kafasını kaldırmadı. D ertlerine g ö m ü l m üşken yaka­
lanmak onu h u z u rs u z ediyordu. O bakış, unutamadıgı o
bakış, tatmin o l m u ş t u herhalde. O bakışı yıllar boyu sag-
208
l ı k s ı z bir ateş gibi yüreginde taşımıştı. Tutsak dürtüler ve
güçler insanı yok ederler. Hava topraga s a g l ı k verir, su
onu z enginleştirir, ı s ı olgunlaştırır ama bunları toprakta tu­
tayım derseniz, topragı yarar, çatlatır ç ı karlar. Louisa'nın
en güçlü yönleri bile kendine düşman olmuştu. Bir dosta
sırtına döndürecek inat y ı g r n ı n a dönüştürmüştü o n u .
Boynundaki şefkatli e l i n bilincine vardıgında k ı z ı n o n u
uyuyor bildigini anladı. E l o n u n b u işten p e k hoşlanmadı­
g ı n ı anlamamıştı. Neyse kalsın, kalsın.
Kaldı da. H e m de daha iyi düşüncelerin b u z l a r ı n ı çö­
züp, yaşama kavuşturdu. Ü zerine böyle titrendiginin bilin­
ci Louisa'yı y u m uşattı ve gözyaşları gözlerine giden yolu
buluverdiler. Yüzüne başka bir yüz degdi. Onun d a göz­
leri yaşlıydı ve yaşlar Louisa içindi.
Louisa uyanıyormuş gibi yapıp, oturdu. Sissy yatagın
kenarında sessiz duruyordu.
ccO ilerim seni rahatsız etmemişimdir. Seninle kal­
mama izin verir misin diye sormaya gelmiştim ...
··Neden kalasın? Kardeşim seni ö z ler. Onun için her
şeysin."
cc Ö yle mi sence? S e n i n için de bir şeyler olabilirim is­
tersen ...
Louisa sertçe « N e ? ,, diye sordu.
cc E n çok ne istiyorsan onu. H i ç degi\se olabildigimce
olmayı denerdim. Denemekten de bıkmazdım. İ z i n verir
misin?,,
cc B abam mı gelip sormamı istedi?»
cc H a y ı r , .. dedi Sissy. cc Gelebilecegimi söyledi. Sabah
benim odadan çıkmamı söylemişti. Hiç degilse . . . .. Susu­
verdi.
cc H i ç degilse n e ? ,, Louisa dikkatle yüzüne bakıyordu.
"Ben gönderilmemin daha uygun o l a c a g ı n ı düşün­
müştüm. Beni burada b u l m aktan pek m u t l u olacagını san­
mıyordum ...
.. senden h e p nefret m i ettim?,,
Zor Zamanlar/F 1 4
209
«Etmediğini u m a r ı m , çünkü ben seni hep sevdim.
Sevdiğimi de bilmeni istedim. Evden ayrılmadan kısa bir
süre önce bana olan duyguların değişti. Şaşırmadım as­
l ı n d a . Sen çok şey biliyordun, ben ise hiçbir şey bilmiyor­
dum. Başka insanların arasına gittin ve gocunmaya hak­
k ı m yoktu. i ncinmedim ...
Büyük bir alçakgö n ü l l ü l ü k le k o n uşmuş, rengi pes­
pembe olmuştu. L ouisa'nın kalbi o n u v uruyordu .
.. Deneyebilir miyim? .. diye sordu Sissy. Ona doğru
eğilen gövdeye doğru seğirtti.
Louisa ona sarılacak kollardan birini yakala m ı ş t ı .
Sissy'nin e l i n i avucuna a l d ı :
.. B e n i m ne olduğumu b i l i y o r m u s u n ? Ö yle g u r u r l u ,
öyle k a t ı y ı m k i ! Kafam karmakarı şık, kendime ve herkese
karşı öyle haksız, öyle nefret d o l u y u m ki! Her şey f ı r t ı n a l ı ,
kara n l ı k ve kötü. B u seni itmiyor m u ? »
.. H a y ı r ! ..
.. ç o k m u t s u z u m . B e n i m u t l u b i r i yapacak o l a n h e r
ş e y e l i m d e n a l ı n d ı . S e n i n b e n i b i l g i l i s a n m a n a gelince; öy­
le b i l g i l i y a l ı n gerçekleri elde etmiş olsam, beni huzura ka­
vuşturmak mutluluğa, onura, bende bulun mayan iyiliklere
kavuşturmak için bir yol göstericiye gerek duymazdım. B u
sana itici gelmiyor m u ? ıı
.. H a y ı r ! »
Yürekli sevgisinin saflığı, s a dık r u h u n u n z enginliği bu
terkedilmiş k ı z cağızı diğerinin karanlığında parlayan güzel
bir ışığa dönüştürmüştü .
Louisa kızın k o l u n u y eniden boynuna doladı. S o n r a
da d i z çöküp bu gezgincinin kızı d i z l e r i n e tapınırcasına sa­
rıldı.
. . B a ğ ı ş l a b e n i ! Acı bana, yardım e t ! Bırak başımı sev­
gi d o l u o kalbine yaslayayı m ! ıı
.. Y a s l a ! » dedi Sissy; « K o y b a ş ı n ı ! ıı

210
İKİNCİ BÖLÜM

ÇOK GÜLÜNÇ
B a y James Harthouse öylesine huzursuz b i r g e c e ge­
çirdi ki onu bu haliyle görenler, pek kent soylu g a m s ı z l a r
t a kımından oldugunu anlayamazlardı . E n iyi gözlüklerle
de baksalar fark etmezdi. Tedirgindi. Ara ara sokaktaki
adam gibi kaba saba konuştugu bile oluyordu. Amaçsız
biri gibi b i r içeri, bir d ı şarı gidip geliyordu. Atına binişini
görseniz haydut derdiniz. Olup bitenler onun canını öyle­
sine sıkmıştı ki, ögretisini bile unuttu.
A t ı n ı Coketown'a dogru fırtına gibi sürdü, sonra da
gece boyunca bekledi. Zili çaldı, bekçiyi ona gelen haber­
leri ve mektupları ondan saklamakla suçladı. Gün agardı,
sabah oldu, gün başladı ne mektup, ne haber g e l d i ; o da
yeniden köye gitti. .. say Bounderby yok, Bayan Bounder­
b y kente g i t t i , .. denildi. Dün gece ansızın gidivermişti. As­
lında yakın bir gelecekte dönmeyecegine ilişkin haber yol­
lamasa, kimse gittigini de bilmeyecekti.
Kente gitmek zorundaydı artık. Kent'teki eve ugradı:
Bayan Bounderby yoktu. Bankaya baktı: Bay Bounderby
yoktu. Bayan Sparsit'de yoktu. Bayan Sparsit yok m u ? Ş u
cadalozu görmek için n e l e r vermez duruma düşmüştü iş­
te!
Huzursuz olmak için kendine özgü nedenleri olan
Tam " B i l miyorum,., diyordu; uGün agarırken çıkıp gitti.
Gizli kapaklı işler çevirir hep. Ondan nefret ediyorum. O
beyaz suratlı heriften de. Kırpış kırpış gözlerini hiç çek­
mez adamın üzerinden!,,
cc D ü n gece neredeydin Tam?»
cc B e n m i neredeydim! İ yi valla! B e n sizi bekliyordum
Bay Harthouse ve yagmur indiriverdi. Hem de ne indir­
mek! Ben m i neredeydim? Siz, siz neredeydiniz demek is­
tiyorsunuz?,,
211
11 G e lemedim. E n g e l l e n d i m . "
. . i k i m i z de ö y l e o l m u ş u z ! B e n s i z i bekleye bekleye
berbat o l d u m . Posta trenine kadar bekledim. Böyle bir g e ­
cede kente i n i p , eve göllerden geçip d ö n m e k hiç de h o ş
d e g i l ! Kentte kalmak zorunda k a l d ı m . ..
11 N e rede?»
11 N e rede mi? Bou nderby'deki kendi yatag ı m d a . "
uAblanı gördün m ü ? »
11 0 n b e ş m i l uzakta o l a n birini n a s ı l görürüm, Tanrı
aşkına? ..
Yakın dostunun isteksizce verdigi yanıtlara lanet oku·
yan James Harthouse, sohbetten kendini sıyırdı ve belki
de yüzüncü kez olup bitenleri anlamaya çalıştı. Kentte y a
da d e g i l , korkmuş ya da ü r k m ü ş , yakayı ele vermişler, he·
sapta hiç olmayan bir şeyler olmuş, hepsi olası. Kesin
olan tek şey, sonuçları bekleyip görmeye mahküm ol­
dugu. Yaşadıgı otel bu karanlıga mahküm oldugunda o n u
zincirledikleri zindan sanki.
.. Pekala,.. diye düşündü Harthouse; .. Belki de düş­
m a n l ı k dolu bir mektup a l ı r ı m . P işmanlık dolu birnot da
olabilir! Ya d a dostum Bounderby'le hiç beklenmeyen bir
kapışma olabilir. Korkarım b u o l a s ı . H e r neyse ö n c e ye­
mek! Bounderby'nin kilo avantaj ı var tabii. Aramızda İ ngi­
l i z usulü b i r kapışma olacaksa sonucu idmanlı olan kaza­
nacak!»
İ şte b u nedenle d e k endini kanapeye atıp, zili çaldı ve
yemek siparişini verdi . ..saat altıda b i r şeyler getirin. Bit·
tek d e olsun."
Altıya kadar vakit öldürdü. B u pek iyi bir şey degildi
aslında. Oturup, düşündükçe olaylar daha d a gizem kaza­
nıyor, aklı iyice karışıyordu. Açıklaması yoktu.
Sogukkanlı davranmayı yegledi. Hatta kapışma için
hazırlık konusunu d a düşünmedi degıl. Esneyerek; .. gar­
sona beş ş i l i n versem de onunla antreman yapsak fena
olmaz .. bile dedi bir kez! Bir kez de, uyüz okkalık bir ada-
212 .
mı bir saatıigine kiralıyabi l i r i m , belki," diye d ü şündü. Bu
şakalar ögleden sonrasını h ı z l a n d ı r m a d ı l ar, merakını gi­
dermediler.
Yemek saati yaklaştıkça h a l ı n ı n desenleri üzerinde
volta atmamak, pencereden dışarıya bakmamak, ayak
seslerine kulak vermemek, adımları odaya yaklaş ı n c a da
telaşlanmamak olanaksızlaşmıştı. Yemek bitip, alacaka­
ranlık geceye döndügünde olanlar kendi deyimiyle çin iş­
kencesine dönmüştü. Yine de soylulugun göstergesinin
tepkisizlik olduguna olan inancı (ki bu tek i n a n c ı y dı) o n u
b u kriz anını mum v e gazete isteyerek degerlendir­
meye itti.
Gazeteyi okumak için yarım saatlik anlamsız bir çaba
harcamıştı ki garson gelip, özür dilercesine
« İ steniyorsunuz bayı m , .. dedi.
B u n u n polislerce başkaldıran y ı g ı nlara söylenen tür­
den bir şeylere benzedigini farkeden Harthouse, öfkeden
ç ı l g ı n a dönmüştü. cc N e demekti bu?,,
u B agışlayın efendim. Dışarıda g e n ç b i r bayan var
efendim. Sizi görmek istiyor."
cc Dışarıda m ı ? Nerede? ..
u B u o d a n ı n kap ı s ı n ı n d ı ş ı n d a efendim."
İ çinden uCanın cehenneme! B u kazkafalı oraya yara­
şır ... diye geçiren Bay Harthouse, koridora fırladı. O g ü n e
kadar hiç görmedigi genç b i r kadın duruyordu. Sade g i ­
y i m l i , sessiz ve g ü z e l . Kadını odaya a l ı p , b i r i skemle uzat­
t ı g ı n d a i l k görüşte farkettiginden de güzel oldugunu gör­
dü. Yüzü genç ve saftı. B akışları pek hoştu. Harthouse'­
dan korkmuyordu. Sinirli de degildi. Aklında yanlızca bu­
raya geliş amacı vardı.
uBay Harthouse'la görüşüyorum degil mi?»
uEvet. .. Aklından şöyle diyordu kendi kendine; uBay
Harthouse böyle güvenle bakan gözlerle, böyle içten bir
sesle ilk kez karşılaşıyor.>•
cc B i r centilmen olarak onurunuzun size neler yapma-
213
n ı z ı söyledigini bilemem bayım, ama konuşacakla r ı m ı z ı n
aramızda kalmasını isteyebilir m i y i m ? Bu raya g e l i ş i m de
saklı k a l m a l ı . Bana evet derseniz sözünüze güvenecegim.
B u b e n i m için yeter.»
cc B a n a güvenebilirsiniz ...
.. Gencim ve yaln ı z ı m . Size gelirken umutlarımdan güç
a l d ı m . Bana akıl veren, g e l m e m i öneren kimse o l m a d ı . »
. . u mutların güçlü o l m a l ı . » diye d ü ş ü n d ü Harthouse.
Bir yandan da, cc N e tuhaf bir başlang ı ç ! Ne k onuşacagız
hiç a n l a m ad ı m , " diye düşünüyordu .
.. s anırım kimin y anından geldigimi a n l ad ı n ı z . . .
. . s o n yirmi dört saati huzursuz v e merak içinde geçir­
d i m . B i r h a n ı mefendi için çok kayg ı l a n ı y o r u m ve o n u n ya­
nından geliyor o l m a n ı z ı diliyorum. Y a n ı l m ı yorsam d a o n ­
d a n geliyorsunuz.»
11 B i r saat önce yanındayd ı m . ..
11 N e rede?u
11 B a b a s ı n ı n evinde.»
Sogukkanlı Bay Harthouse'ın y ü z ü u z adı, merakı arttı.
11 K o n u ne? Gerçekten laf nereye gelecek?» diye so-
ruyordu kendine.
cc D ü n gece eve geldi. Geldiginde aklı başında degildi.
Gece boyunca kendini bilmeden yattı. Ben babas ı n ı n
evinde kalıyorum v e bütün gece o n u n l a y d ı m . Yaşam ı n ı z
boyunca o n u b i r d a h a göremeyece ginizden h i ç k uşkunuz
olmasın, efendim."
B a y Harthouse derin bir n e f e s a l d ı . N e söyleyecegini
bilemiyordu ve i l k kez bu durumda oldugunun bilincine va­
rıyordu. K on u g u n u n çocuksu içte n l i g i , korkusuzlugu, h iç­
bir yapmacıklıga olanak vermeyen dürüstlügü, a m a c ı n ı n
ı ş ı g ı n d a benligini unutuşu, ö y l e s i n e verdigi s ö z e duydugu
inanç onu u t a n d ı r m ı ş t ı . Bu duyguyu ilk kez tadıyordu ve
her zaman k u l l a n d ı g ı silahların bir işe yaramıyacag ı n ı da
farketmişti. Kendini rahatlatacak tek s ö z c ü k bulamadı
Sonunda:
214
.. söyle bir duyuru, böyle bir ağızdan, böyle bir kararlı­
l ı k l a sunulunca çok a ğ ı r geliyor. izin verirseniz bu umut­
suz sözcükleri bana iletmeniz görevimi sözünü ettiğimiz
hanımefendinin verip vermediğini soracağ ı m . ..
« B a n a böyle bir görev v e r i l m e d i . "
«Boğul makta o l a n insan, saman çöpüne s a r ı l ı r m ı ş .
B u n u kararları n ı z a s a y g ı s ı z l ı k olarak nitelemeyin a m a ben
hala sonsuza dek sürecek bir s ürgün cezas ı n a çarptırıl­
madığımı ummak istiyorum."
Hiç umudunuz yok ı Buraya gelmemin birinci amac ı
d a b u . Onunla görüşmek, k on u şmak olanaksız. Dün g e c e
geldiğinde ölseydi n a s ı l ki a r t ı k o l m ayacaktı. Ş i m d i de yok.
Bana i n anmalısınız ...
.. j n a n m a l ı m ı y ı m ? i nanamazsam? Ya d a inatçı biriyim
diyelim, inan mayacaksam?ıı
«Yine de yok. U m u t yok.»
Bay James Hathouse'un yüzünde kıza meydan okur
gibi bir gülümseme belirmişti ama k ı z onu görmüyor, ba­
kışları onu d e l i p geçiyordu. Bu nedenle de g ü l ü m s e m e
boşa gitti.
Adam d u d a ğ ı n ı ı s ı r ı p , düşündü biraz .
.. Pekala! Ben e l i m d e n geleni yapar ama yine de sür­
gün cezası yersem, h a n ı m ı n peşini b ı r a k ı r ı m . O s i z i gö rev­
lendirmemiş. Böyle demiştiniz yanılmıyorsam?,,
«Ona duyduğum sevginin, o n u n bana duyduğu sev­
ginin verdiği bir görev bu. Eve döndüğünden bu yana
onunlayd ım. Bana a ç ı l d ı . Kişiliği ve e vliliği k onusunda bir
şeyler biliyorum. Bay Harthouse; size de açıldığını biliyo­
r um! ..
.. sen pek a h l a k sahibi biri s a y ı l m a m . Ahlak d ü şkünü
rolü yapmam. Gerektiği kadar a h laksızımdır. Bütün bun­
lara karşın sözlerim ya da davran ı ş l a r ı m nedeniyle söz
konusu h a n ı m ı zor durumda bıraktıysam, a d ı n ı lekelediy­
sem bundan üzüntü duyarım. Babasının bir makine,
kardeş i n i n b i r Enik, kocas ı n ı n da bir ayı oluşu beni yü-
215
reklendirmiş olabilir ama amacım kötü değildi. H e r şey
öyle şeytani bir biçimde kolay gitti k i l Ben son sayfaya
geldik sanıyordum ama g örüyorum ki birinci cilt bile bit­
memiş»
Bütün bunları şaka edermişcesine bir hafiflikle söyle­
mişti ama bu çirkin bir yüzeyin bilinçli yapılmış c i l a s ı y d ı .
Bir süre s u s t u . Y e n iden konuşmaya başladığında kendini
kontrol altına almıştı artık. Y i n e de s ı k ı n t ı ve düş k ı r ı k l ı ğ ı n ı n
izlerini g örebiliyordunuz .
.. sana anlatılanlardan sonra, ki bunların gerçek oldu­
ğ u n a ilişkin en ufak b i r kuşku taşımıyorum söz konusu ki­
şiyi gerçekten görüp görmemem konusunu düşünmeli­
yim. Olayların bu hale gelmesi y a n l ı z c a b e n i m suçum. Ay­
rıca, ayrıca (Söylevini bağlamakta zorluk çekiyordu) ah­
laklı biri olacağım türünden beklentilerim yok. Ahlak sahibi
i nsanlara pek güvenmem a s l ı n d a . ı•
Sissy'nin yüzünden söyleyeceklerini daha bitirmediği
a n l a ş ı l ı yordu .
.. Geliş amaçlar ı n ı z ı n ilkinden söz ettiniz. S a n ı r ı m i k i n -
ci b i r n e d e n i n i z v a r · "
uEvet.»
.. s a n a d a s öylerseniz ç o k m u t l u o l u r u m . >•
Sissy o n u kararl ı l ı ğ ı ve sakinliğiyle mat ediyordu. i s­
teklerinin yerine getirileceğine güveni tamdı adeta . .. s a y
Harthouse ; u dedi, "size d ü ş e n buradan h e m e n gitmeniz
ve b i r daha d ö n m e m e n i z . V e r d i ğ i n i z zararları başka h i ç
bir şekilde onaramayaca ğ ı n ı z a yürekten i n a nıyorum. Ya­
pabileceğiniz tek şey bu. Çok büyük bir şey, yeterli bir
şey demiyorum. İşte bu nedenle d e , bunu ikimiz d ı ş ı n d a
k i m s e bilmeden, kimse a d ı n a konuşmadan, ben istiyorum
sizden. Bu gece gideceğinize ve buraya dönmey eceğini­
ze s ö z verin ...
S öylediklerinin doğruluğuna duyduğu inanç d ı ş ı n d a
b i r duygu herhangi b i r kuşku y a d a karars ı z l ı k , yapmacık
davranışlar, a d a m ı n ş a ş k ı n l ı ğ ı n a ya d a alaycı tavrına kar-
216
ş ı , çekingenlik Harthouse'u o n a düşman edebilirdi. A m a
kız ondan hiç etkilenmemiş gibiydi. G ö k kubbeyi bakışla­
rıyla degiştirmek bile kolay olurdu bunun yanında.
"Benden istediginizin ne oldugunu biliyor m u s u n u z ?
B e n resmi b i r g ö r e v i ç i n buradayım. B u da başlıbaşına bir
saçmalık ama buradayım. Umutsuzca baglı olmak zorun­
da oldugum b i r işim var. B u n u n farkında deg ilsiniz belki
ama durum bu ...
Durum bu veya degil, Sissy'i hiç etkilemiyordu. Bay
Harthouse odada dolaşmaya başlam ı ş t ı .
.. Ayrıca bu son derece saçma. Peşlerine bu d e n l i
düştügüm adamları yüzüstü bırakıp, anlaşılamaz b i r bi­
çimde yok o l a c a g ı m ! ,,
cc Yapabileceginiz t e k ş e y i n bu olacagından h i ç kuş­
kum yok, Bayım. Buna inanmasam, buraya g e l m e z d i m . »
K ı z ı n y ü z ü n e bakan Harthouse, b i r i k i a d ı m d a h a a t t ı .
«Aman T a n r ı m , ne diyecegimi bilemiyorum. N e saç­
m a l ı k ! ,,
Gizlilik konusunda s ö z alma sırası o n a gelmişti.
cc Böyle saçma sapan b i r şeyi g ö z e alırsam aramızda
giz kalacagına e m i n olmak isterim,.,
« S i z bana güvenin, efendim. Ben de size güvenece­
g i m . » Şömineye yaslan m ı ş konuşan Harthouse, Enik'le
yaptıgı konuşmayı anımsadı birden. Bu gece Enik kendi­
siydi ve bunun n a s ı l olduguna aklı ermiyordu .
.. s a n ı r ı m hiç bir erkek böylesi aptal yerine kondugu
bir durumda kalmamıştır ...
Bir o yana, bir bu yana yürüyor, bir kaşlarını çatıyor
bir gülüyordu. Ç ı k ı ş yolu yok. Başa gelen çekilir. Bu da
çekilecek s a n ı r ı m . Gitmem gerekiyor. "Pekala; gidecegim.
Sözüm s ö z ...
Sissy kalkmıştı. Sonuç onu şaşırtmamıştı ama mutlu­
lugu göz lerinden okunuyordu .
.. Başka bir elçinin sizin elde ettiginiz başarıyı elde
edecegini hiç sanmad ı g ı m ı söylememe izin verin. Yalnız-
217
ca aptal yerine konmadım, teslim oldum. D ü ş m a n ı m ı n
a d ı n ı ögrenme onuruna erişebilir miyim?»
« B e n i m a d ı m ı m ı ? » dedi elçi.
« B u gece ö grenmek istiyecegim t e k ad.»
«Sissy J u p e , bayım."
« M e r a k ı m ı bagışlayın. Ailenin y a k ı n ı m ı s ı n ı z ?
« B e n yoksul b i r k ı z ı m . » dedi Sissy . .. B abamdan ayrı
düştüm ve Bay Gradgrind bana acıyıp, evini açtı. O g ü n
bu g ü n d ü r d e o evde yaşad ı m . »
Gitmişti bile.
«Yenilgimi dört d örtlük yapmam için b i r bu eksikt i ! »
diye söylenen Harthouse, koltuga pes edercesine y ı g ı l d ı .
Yenilgi başarıyla gerçekleşti denebilir. Zavallı b i r k ı z , bir
yetim ve James Harthouse yok oldu. James Harthouse
y e n i l g i n i n piramiti oldu artık. Piramit demişken de a k l ı n a
N i l g e l d i . Kagıt k a l e m e s a r ı l d ı ve ( u y g u n hierogliflerle) ş u
n o t u yazdı:
Sevgili Jack, Coketown'ın işi tamam. Çok sıkıldım.
Develerin peşine düşecegim. Sevgilerimle Jem.
Zili ç a l d ı .
« A d a m ı m ı yukarı y o l l a y ı n . »
. . Yatmaya g i t m i ş efendim.»
«Kalkmasını söyleyin, toparlanacagız.,,
İ ki not daha y a z d ı . Biri Bay Bounderby'e; buralardan
gittigini belirten ve gelecek iki hafta içinde nerede oldu­
g u n u bildiren bir not. B i r benzerini de Bay Gradgrind'a
y o l l a d ı . Daha mürekkepleri kurumadan Coketow n ' ı n yük­
sek bacalarını arkada bırakmıştı b i l e . Karanlıklarda ilerle­
yen bir t rendeydi.
Ahlak sahibi kişiler, Bay James Harthouse'ın bu za­
manlı yok oluşundan bir t ü r m u t l u l u k duyacag ı n ı , g e ı i y e
d önüp bakt ı g ı n d a dogru o l a n ı yaptıg ı n ı düşünecegini sa­
nabilirler. Pek berbat bir işin eşiginden dönerek, kırdı kla­
r ı n ı sard ı g ı n ı sanabilirler. Oysa, hiç de öyle o l m a d ı . Başa­
r ı s ı z l ı k ve aptal yerine konma ona pek agır gelmişti. B e n -
218
zer durumlarda kalmış kişiler onun başına gelenleri ög­
renseler ne derlerdi diye dertleniyordu. Y aşamındaki i ek
dogru davra n ı ş ı hiçbir zaman kabu l l e n e m eyecek, n e ga­
riptir ki dogru o l a n ı yaptıgı için hep utanç duyacaktı.

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

ÇOK K AR ARLI
Bayan Sparsit patron u n u bulana kadar büyük kentte
dörtdöndü. Soguk almıştı; sesi f ıs ı l t ı gibi çıkıyor, o heybetli
gövdesi her an dagılacakmış duygusu verircesine öksü­
rüklerle sarsılıyor ama pes etmiyordu. Adamı St. James
Sokagındaki otelinde yakaladı ve üzerine saldırdı. Patla­
maya hazırdı ve patladı. Görevini olaganüst b i r zevkle ye­
rine getirdikten sonra d a Bay Bounderby'nin kollarında
bayılıverdi.
Bay Bounderby'nin ilk i ş i kad ı n ı silkelemek o l d u . Ka­
dını iyileşme evrelerini diledigince yaşamak üzere yerde
bırakıverdi. Ardından da g ü ç l ü ayıltma yöntemleri ve ilaç­
larını uygulamaya girişti. Başparmaklarını oguşturup bur­
d u , ellerini tokatladı, yüzüne bol bol su, agzından içeri t u z
döktü. Bounderby'nin yaklaşımı etkili olunca, k a dın
k endini yarı ölü bir durumda, Coketown'a dönen ilk trende
buluvermişti.
Bir antik çag kalıntısı olarak ele alındıgında Ba­
yan Sparsit'in yolculugun sonundaki görüntüsü i l g i n ç de­
nebilirdi. Başka bir açıdan bakıldıgında ise verdigi zararın
çoklugu begeni d u y gusunu hemen yok edebilecek kadar­
d ı . kad ı n ı n hapşırıklarına, üst-ba ş ı n ı n perişan l ı g ı n a h i ç al­
d ı rmayan Bay Bounderby o n u b i r arabaya tıkıp, Taşev'e
götürdü.
219
Kayınpederin salonuna daldıklarında gecenin geç sa­
atleri olmuştu b i l e .
" T a m Gradg r i n d ! ,, dedi Bounderby; u b u h a n ı m . . . B a ­
yan Sparsit. Bayan Sparsit'i tanıyorsun. Seni şaşkına ç e ­
virecek şeyler söyleyecek!,,
.. Mektubumu almadıgın belli oluyor,,, dedi Gradgrind.
"Mektubunuzu mu bayım? Şimdi mektupla ugraşa­
cak h a l i m i z yok. H i ç kimse şu koşullar içinde Coketown'lu
Josiah Bounderby'e mektuplardan söz edemez .,,
Gradgrind sakin ama kararlı bir biçimde,
u Bounderby, .. dedi; cc Ben Louisa'yla ilgili çok özel bir
mektuptan söz ediyorum."
Bounderby olayın c iddiyetini vurgularcasına birkaç
kez masaya eliyle vurdu:
u G radgrind ben de sana Louisa'yla ilgili olarak bana
gelen çok özel bir haberciden söz ediyorum. Bayan Spar­
sit öne ç ı k ı n ! ,,
T a n ı k l ı k etmek üzere çagrılan şanssız kadının sesi
bütünüyle yok o l m u ş , bogazı tıkanmıştı.
Yüzündeki a c ı l ı ifade öyle yogundu ki! Yüzünün şekil­
den şekile girişine Bay Bound erby bile dayanamamış ola­
cak ki; k a d ı n ı yakalayıp, sarstı.
.. Becerip de söyleyemeyecekseniz bırakınız ben söy­
leyeyim! N e kadar soylu akrabaları olursa o l s u n , bir h a n ı ­
m ı n sesini kısıp, bilyeler yutacagı z a m a n degil bu z a m a n !
Bayan S p a r s i t . rastlantı olarak, k ı z ı n ı z l a ş u lanet o l a s ı be­
yefendi dostunuz Bay James Harthouse arasında geçen
bir konuşmaya tanık o l m u ş . "
« Ö yle m i ? ,, d e d i B a y Gradgrind.
u Ö yleel Ve bu konuşma sırasında ... "
« N e oldugunu söylemenize gerek yok. Bay Bounder­
by. N e konuştuklarını biliyorum."
" B i liyor m u s u n u z ? Belki k ı z ı n ı z ı n d a nerede oldugunu
biliyorsunuzdur!»
220
"Kuşkusuz. Burada."
" B u rada m ı ? u
.. Dostum Bounderby; ö nce ş u bağırmanıza b i r son
vermenizi istiyeceğim. Lütfen kendinizi kontrol edin. Lou­
isa burada. Sözünü ettiğiniz kişiden kurtulur k urtulmaz
buraya s ı ğ ı n d ı . Bu kişiyi size tanıştırmış olmak beni çok
üzüyor. Daha eve yeni gelmiştim ki bu odaya, buraya g e l ­
d i . Trenle kente i n m i ş . Kentten de berbat b i r fırtına d a bu­
raya koşmuş. Geldiğinde deli gibiydi. O zamandan beri
de burada. Kendi iyiliğiniz ve onun iyiliği için sesinizi yük­
seltmemenizi rica edeceğim."
Bay B o underby'in gözleri odanın her bir köşesini do­
laştı. Yanlızca Sparsit'in olduğu tarafa bakamadılar. S o ­
nunda d a Leydi Scadgers'in yeğenine dönüp gürledi:
..Pekala hanımefendi! Sunacağınız herhangi bir ö z ü r
varsa duymaya h a z ı r ı z . Elinizde b i r iftira d ı ş ı n d a b i r şey
olmadan koşuşturduğ u n u z için söyleyeceğiniz b i r çift söz
olmalı!
.. B a y ı m , " dedi Bayan Sparsit; u s i n i rlerim öyle bozuk,
s a ğ l ı ğ ı m öyle kötü ki! Size hizmet vereceğim diye mahvol­
dum ve şu anda yapabileceğim tek şey ağlamak!»
(Ve ağladı.)
uBen sizin gibi iyi aileden gelen birine yakışmayacak
sözler sarfetmeden önce yapabileceğiniz bir şey d a h a
var: b i r araba bulmanız. Geldiğimiz araba kapıda; sizi bin­
d i r i p bankaya yollamama izin v e r i n . Yapacağ ı n ı z en i y i i ş
ayakları n ı z ı dayanabild ı ğ i n izce s ı c a k s u y a koyup, yatma­
dan önce de tereyağlı rom içmenizdir ...
Bounderby ağlayan kadıncağızın koluna girdi ve o n u
hapşırıklar arasında arabaya yerleştirdi. D öndüğünde yal­
nızdı.
.. y üzünü doğru okuduysam Tam Gradgrind, benimle
konuşmak istiyorsun. İ şte geldim. Yanlızca bilesin ki sinir­
lerim ç o k bozuk. Bu iş hiç h o ş u m a gitmedi. Ayrıca k ı z ı n ı n
221
bugüne kadar bana bağl ı l ı k ve saygı gösterdiği de söyle­
nemez. Coketown'lı Josiah Bounderby'nin layık o l d u ğ u ,
gereken i l g i y i görmediği ortada. Bu konuda d ü ş ü ndüklerin
olduğu besbelli benim de var. Açıkyürekle söylediklerime
ters düşeceksen, hiç söyleme daha i y i . »
B a y Gradgrind yumuşadığı i ç i n , Bound erby kendini
sertleştirmeye uğraşıyordu. Gradgrind.
cc Sevgili dostum Bound erby . . • • diyecek oldu .
.

.. Ö zür dilerim ama sevgili dostun o l m a y a y ı m . Birileri


bana sevgili dostum d e d i m i hep beni altetmeye çabalar­
lar. Gördüğün gibi kibar davranmıyorum ama ben kibar
d e ğ i l i m . Kibarlık istiyorsan, nerede bulacağ ı n ı biliyorsun.
Ş u beyefendi dostların var ya, onlarda bulursun. Bende o
maldan yok."
cc B o u nderby, hepimiz hata yapabi l i r i z . ,,
Bou nderby sözünü kesti:
.. sen yapamazsın sanıyord u m . ..
" B e n d e öyle sanıyordum. H e p i m i z yapabiliriz. B a y
Harthouse dan s ö z etmeme inceliğini gösterirsen sana
minnet duyarım. Konuşma!arımızda ondan söz etmeyece­
ğim. Sen de lütfen bu işe onu karıştırma.»
"Adını ağzıma bile almad ı m ! .. dedi B o u nderby.
Gradgrind sabırlıydı.
" Peki, peki.» Bir süre susup düşündü. Sonunda « B o ­
underby," dedi; u l o u i s a ' y ı anlamamış olmamızdan korku­
yoru m . ..
cc B i z derken kimi kastediyorsun?,,
Bu kaba saba sorulmuş soru üzerine değişiklik yaptı.
cc Ben a n l a m a m ı ş ı m diyelim. O n u doğru eğit tiğimizden
kuşkuluyum.»
cc i şte!» diye bağırdı Bounderby; cc B u konuda seninle
aynı görüşü paylaşıyorum. Sonunda anladın, değil mi?
Eğitim! Eğitimin ne olduğunu ben söyleyeyim. Yaka paça
kapı dışarı edilip, darbe üstüne darbe yemek! Harçl ı ğ ı n ise
itip, kakılma! Eğitim bu işte!»
222
Bay Gradgrind alçakgönüllülük anıtı gibiydi.
c e Bu yöntemin yararlarını anlıyorum ama kız çocukları
için uygun olduğunu söyleyemezsin. Pek zor o l u r · "
Bounderby inat ediyordu:
.. Neden söyleyemeyeceğimi anlamıyorum . ..
Gradgrind iç çekti. 11 B u n u tartışmay a l ı m . Tartışmak i s ·
t e m iy o r u m . Hataları onarmak i s t i y o r u m v e bana bu ko·
nuda yard ı m c ı olacağ ı n ı sa nıyorum. Çok üzüntü çekti m . »
Bounderby inadı sürdürüyordu.
.. Neden söz ettiğini a nlamıyorum. Bu nedenle de sa­
na hiçbir konuda söz vermeyece ğ i m . ..
ccŞ u s o n birkaç saat içinde Louisa'nın kişiliğini yıllar
y ı l ı t a n ıyamadığım kadar t a n ı m ı ş buluyorum. B u konuda
aydınlanmam kendiliğinden o l m a d ı ; zorunlul uklardan kay·
naklandı. B u n a şaşırabilirsiniz Bounderby, ama Louisa'nın
tümüyle gözardı edilmiş, çarpı t ı l m ı ş nice özelliği var. İşte
bu nedenle de onu kendisiyle başbaşa bırakma konusun·
da benimle bir tutum birliği yaparsan, hepimizin mutluluğu
için çok hayırlı bir adım atmış olursun. E l i y l e yüzünü siper
yapıp ekledi; Louisa benim en sevdiğim evlad ı m d ı r . »
B o u n derby kıpkırmızı olmuştu. Kriz geçirecek sanırdı­
n ı z . Kulakları mosmor kesildi ama k ı z g ı n l ı ğ ı n ı b e l l i etme·
meye çalışarak,
.. onu b ir süre burada tutacağ ı n ı m ı söylüyorsun?»
diye sordu.
11 B e n . . . Ben L ouisa'ya kalması i ç i n senin i z i n verece·
ğini u mm u ş tu m dostum. Onu anlayan, o n u n da g ü vendiği
Sissy {yani Cecilia Jupe) onunla ilgilenebilir.»
Bounderby ayağa kalktı. Elleri cebindeydi.
11 S a n ı r ı m Loo B o u nderby'le aramızda uyumsuzluk ya
d a geçimsizlik türünden bir şeyler olduğunu söylüyorsun,
T a m Gradgrind.»
Babanın üzüntülü yanıtı; 11 S a n ı r ı m Louisa'yla onun
için oluşturduğum tüm i l i ş kiler arasında uyumsuzluk var, ..
oldu.
223
Bounderby tam karşısına d i k i l m i ş , bacakları a ç ı k , e l ­
leri cebinde, k ı zg ı n l ı g ı n ı n rüzgarında saçları saman tarlası
gibi karmakarışık, duruyordu. « B a k T om Gradgrind; Sen
diyecegini dedin. Bırak ben de konuşayım. Ben Coke­
t o w n l ı ' y ı m . Ben Coketown'lı Josiah Bounderby'im. B u ken­
tin tüm binalarını, fabrikalar ı n ı , bacalarını adım gibi b i l i r i m .
D u m a n ı n ı da b i l i r i m . İ şçisini de b i l i r i m . Hepsini t a n ı r ı m .
Hepsi de gerçektir. Adamın biri g e l i r d e d ü ş ü r ü n ü laflar
ederse o adamın ne o l d u g u n u bilirim. Kaplumbaga çorba­
sıyla geyik eti konuşuyordur. Altın kaşık, altı atlı araba i s ­
t e r . K ı z ı n ı n istedigi de b u . S e n istedikleri o l s u n diyorsan,
sen alıver. Ben bunları a l m a m . Tam Gradgrind.»
.. senden bir ricada bulundum. Anladın sanıyord u m . ..
.. B i r dakika. Ben seni d i n l e d i m . Ş i m d i sen d e benim
diyeceklerimi dinle. Tutars ı z l ı k bir yana, bir de h a k s ı z l ı k
yapma. Tam Gradgri n d ' ı n düştügü d u r u m yeterince üzü­
cü. Daha d a düşme. A n l a d ı g ı m kadarıyla aramızda uyum­
suzluk var demeye getiriyorsun. Yanıtım şu: Var tabii!
Çünkü senin kızın kocas ı n ı n sahip oldugu degerlerin bilin­
c i n d e d e g i l ! Ona yaraşır biçimde etkiliyemiyoruz o n u .
B a g l ı l ı g ı n ı n onurunu anlamıyor. Daha açık s özlü olamam
herhalde!»
u B o u nderby,.. dedi Gradgrind; u b u hiç de akla yatkın
degil.
u D e g i l m i ? B a k bu ç o k hoşuma g i t t i . Gradgrind bu ha­
liyle akla sıgmaz buluyorsa demek ki çok akla u y g u n ! i zin
verirsen daha bitirmedim: B e n i m kökenimi biliyorsun. Yıl­
lar y ı l ı ayakkabı bagım olmadı çünkü ayakkab ı m yoktu!
Ama, ister inan, ister inanma, iyi ailelerden gelen b i r y ı g ı n
kadın var k i bastı g ı m yere tapmaya h a z ı r dolaşıyor!»
B u bilgiler kayınpederine roket gibi u laştırı l m ı ş t ı . .. Qy­
sa, .. diye sürdürd ü ; « k ı z ı n ı z bir leydi degil. Benim böyle
şeylere önem verdigim de yok a s l ı n d a ama gerçekler bu
ve sen bunları degiştiremezsin Gradgrind. Neden mi ko­
nuşuyorum öyleyse? ..
224
« B e n i rahatlatmak için o l d u g u n u sanmıyor um."
«Lafımı kesmeyin! Bunları söylüyorum. çünkü bir sürü
soylu hanım, k ı z ı n ı z ı n bana nasıl davran d ı g ı n a tanık olup
şaşırıyor. Duyars ı z l ı g ı n a , umursamaz l ı g ı n a nasıl katlana­
bildigime şaşırıyorlar. Ben de şaşıyorum ve artık katlan­
mayacag ı m . ..
Gradgrind ayaga kalktı.
« B o u nderby, sanırım bu gece ne kadar az konuşur­
sak o kadar iyi olacak.»
«Tam tersi Tam Gradgrind! N e kadar çok konuşursak
o kadar iyi olacak! Söyleyeceklerim bitene dek konuşalım.
Şimdi b u işi kestirmeden halledecek soruya geldik:
Biraz önce yaptıgın öneriyle ne demek istiyorsun?»
«Ne m i ? »
Bugday tarlası dalgalandı . . .
.. ş u önerin ne anlama geliyor?»
« L o u i sa'ya z a m a n tanıman, burada bir süre kalma­
sına izin vermen anlamına geliyor. Burada kalır, a k l ı n ı to­
parlarsa, degişik anlamda iyiye dogru gelişmeler yapma
olanagı bulabilir ...
.. u y u m s u z l u k konusundaki düşüncen yumuşarmı?»
«Olabilir. 11
« B u karara nasıl vard ı n ? »
« D a h a önce de anlattıgım g i b i . Louisa anlaşılamamış.
Senden o kadar küçük birine, kendini bulması için zaman
tanımak çok z o r olmasa gerek. İ y i günde, kötü günde sö­
zü ve rdin . . . "
Bay Bounderby Stephen Blackpool'a söylediklerinin
kendisine söylenmesine kızmış olabilirdi. Tam Gradgrind­
' ı n s ö z ü nü kesiverdi;
« B oşver," dedi; « B u n l ardan söz etmek istemiyorum.
Onu ne günde a l d ı g ı m ı biliyorum. Sen o n a boşver. O işi
bana bırak."
« B o u nderby, hepimiz hata yapıyor olabiliriz. Bu senin
Zor Zamanlar/F. 15 225
için de geçerli. Cömert olabilmen yanlızca i y i l i k d e g i l . Lo­
uisa'ya boynunun borcu. Evlilik bag ı n ı z ı n getirdigi bir yü­
kümlülük.»
. . s e n c e degil," diye söylendi Bounderby: .. s u i ş i ken­
di düşüncelerim dogrultusunda bitireceg i m . S e n i n l e kavga
etmek istemiyorum Tam Gradgrind. Dogrusunu istersen,
bu k onuda kavga etmek a dıma yaraşma z . Beyefendi dos­
tuna g e l i n c e : canı c e h e n neme ı ö nüme ç ı kacak olursa ak­
lımda n geçenleri o n a da söylerim. Çıkmazsa ugraş tıgıma
degmez . Loo Grandgrind kalsa daha iyi olacak olan kı­
z ı n ı z Loo Bounderby'e g e l i n c e : Yarın öglen o n i k i d e n önce
eve dönmezse hiç dönmeyecek demektir. Eşyalar ı n ı yol­
larım. Bundan sonraki bakımını da sen üstlenirsin. Soran­
lara d a rest çekmemi zorunlu k ı l a n uyumsuzluk konusun­
da diyecegim ş u : Ben Josiah Bounderby'in. Ben böyle ye­
tiştim. O Louisa Gradgrind; o d a öyle yetişmiş. i ki farklı at
aynı tarafa çekmiyor. Ben pek sıradan biri d e g i l i m . Beni
tanıyanlar bana layık olacak bir kad ı n ı n s ı radan biri o l m a ­
m a s ı gerektigini anlayacaklard ı r · "
. . s u konuyu b i r d a h a düşünmeni r i c a edecegim. Böy­
le tıir karara mahkum etme kendini.»
Bounderby şapkas ı n ı kafas ı n a geçirdi;
.. sen hep kararlarımı böyle veririm. Karar aldım mı da
hemen uygularım. Tam Gradgri n d ' ı n Josiah Bounderby'­
nin ne gibi biri oldugunu bilip böyle bir istekte bulunması
beni ş aşırtıyor . Aslında böyle duygusal z ırva lıklarla kar­
ş ıma çıkan Tam Gradgrind olduguna göre h i ç şaşırma­
mam gerek. Kararım karar ve söyleyecek başka sözüm
yok. İ yi g e c e ler!,,
Bay Bounderby işte böyle çıkıp, kent'teki evine yat­
maya gitti. Ertesi gün saat 1 2 'yi beş gece Bayan B o u n ­
derby'nin e ş y a l a r ı n ı n toplanması e mr i n i verdi v e onları
Tam Gradgrind'a yollattı. Köydeki evini satılıga çıkarıp
bekar y a ş a m ı n a geri d ö n d ü .
226
DÖRDÜNCÜ BvL v/.;

KAYIP

Banka soygunu h a l a g ü ndemdeydi ve olay henüz ka­


panmamıştı. Yoktan var olmuş, satışı Venüs'ten daha faz­
la, o n u n gibi denizden olmasa da çamurdan ç ı k m ı ş Pat­
ron, özel yaşa m ı n ı iş yaşamına karıştırmamayı görev
edinmişti. B u n u n sonucu olarak da, ikinci bekarl ı g ı n ı n ilk
g ü n l e rinde, soruşturmaya dört elle saldırdı. Oyle bir saldır­
d ı ki konuyu araştıran yetkililer keşke soygun hiç o l m a m ı ş
olsaydı demeye başladılar. H e r şeyden ö n c e , hepsi hata­
l ı y d ı ve burunları y a n l ı ş koku alıyordu. Pek sessiz kalmış­
lardı ki, bu da iş kapandı havası yaratm ı ş t ı . Kuşkulu hiçbir
kadın ya da erkek y a n l ı ş adım atmadı, kimse kendini e l e
vermedi. Stephen Blackpool'dan hiç ses ç ı k m a d ı . Ş u g i ­
z e m d o l u , yaşlı kadın öyküsü d e aydınlanamadı.
Bay Bounderby tam bu sı rada olayların üstüne git­
meye karar vermişti. Stephen Blackpool'un yakalanması
için yirmi sterlinlik bir ödül koydu. İ landa Blackpool'un
banka soymaktan arandıgı belirtiliyor, boyu, bosu, rengi
giysileri konusunda bilgi veriliyordu. İ lana kentten nasıl
ayrıldıgı, e n s o n ne tarafa dogru giderken göruldügü de
eklenmişti. Bounderby bilgilerin tümünü kocaman kara
harflerle koca koca ka{lıtlara yazdırttı. Levhaları gece çak­
t ı l a r ve bu bilgiler t ü m n ü f u s u n beynine çekiç darbeleriyle
çakılmış o l d u .
Ertesi sabah fabrikaların z i l l e r i levhaların başında y ı {l ı ­
l a n işçileri da{lıtmak i ç i n daha fazla ç a l m a k z orunda kaldı­
lar. Okuma yazma bilmeyenlerin gözleri bile merakla ya­
z ı l ı olanlara çevriliyordu. Sesli okuyup yardım etmeye ça­
lışanların dost seslerine kulak verdiklerinde, gözlerini harf­
lerden ayırmıyorlardı. Kitlelerin cehaleti h e r zaman i ç i n kö­
tülüklerle dolu ve ürkütücü olmasa, bu görüntü eglenceli
bile bulunabilirdi. Daha sonraki saatlerde de işçilerin elleri
227
tezgahlarında ama akılları ilanda kaldı. Yeniden sokaklara
doluştuklarında okuyucu sayısında en küçük bir azalma
olmamıştı.
D elege Slackbridge, o gece yeniden konuşmak zo­
runda kaldı. Basımevinden temiz bir ilan almış, katlayıp
cebine koymuş, toplantıya beraberinde getirmişti. .. oost­
larım, hemşerilerim, Coketow n ' ı n söm ürülen işçileri: kar·
deşlerim, neler oluyor b a k ı n: vay, vay vay . . . Slackenbrid­
ge lanelli ilanı çıkarıp lanetlemeleri için işçi kardeşlerine
sergileyince pek bir gürültü k optu! Bakınız kardeşl e r i m :
S e n d i k a listelerinde a d ı yer alan s o y l u i ş ç i l e r i m i z i n safla­
rında ne hainler var! Benim zavallı sürünen kard e ş l e r i m !
Boynunuzda despotların y u l a r ı , sırtınızda s ü r ü n e n bedeni­
nizi çiğneyen demir çizmeler! Günlerinizi topraklarda de­
belenerek geçirmenizden m u t l u l u k duyacak patronların
kurbanları! Bacılarım! Ş i m d i şu kambur, 1 . ? 0 ' l i k Stephen
Blackpool'a ne diyorsunuz baka l ı m ? Bu aşağ ı l a y ı c ı , bu la­
net o l a s ı , bu mide b u l a n d ı r ı c ı , bu kötülük dolu kağıtta ya­
zanlara ne diyorsun uz? Bu yılanın başını nasıl da ezecek­
s i n i z ! T a n r ı n ı n sevdiği k u l l ardan oluşan bu topluluk, a d ı n ı
lekeleyen, onu utandıran bu a d a m ı d ı şlayacaktır. A t ı n o n u
dostlarım, a t ı n g i t s i n ' N a s ı l da t a m burada d u r m u ş , size
bir y ı ğ ı n çarp ı t ı l m ı ş düşünce aktar m ı ş t ı . Ben ise onun bu
dolambaçlı k o n u ş m a s ı n ı izlemiş, tüm savlarını çürütmüş,
o n a hiçbir dayanak bırakmamıştım. A ra mızda yeri kalma­
mıştı! Nefretin parmağı ona yönelikti. B a ğ ım s ız ve düşü­
nen beyinlerin ateşi o n u sonsuza dek alevler içinde bıra­
kacakt ı . iş çi kardeşlerim, tuzağa düşmediğiniz i çi n şükür­
ler o l s u n ! dürüstlüğünüz her şeyin üzerinde. i ncecik dö­
şekleriniz, var yok dolu tencereleriniz hep a l n ı n ı z ı n teriyle
elde e d i l m i ş . Oysa b u aşağ ı l ı k adamın, bu sefilin işçi mas­
kesinin gerisinde b i r h ı r s ı z var! Başına ödül konmuş bir
yasa kaçağ ı ! Coketown'lı işçinin soylu kişiliğine indirilmiş
b i r darbe o , bağrında b i r yara! işte bu n e d e n l e kardeşle-
228
rim, kutsal birliğimizin üyeleri, çocuklar ı n ı z ı n çocuklarının
geleceklerini emanet ettikleri dostlar: sizleri Birleşik i şçi
kuruluşları adına, sizin iyiliğinizi, güvenliğinizi gözeten bu
çatı adına, bir karar almaya davet ediyorum. Stephen
Blackpool, dokumacı, ilanda adı geçen kişi, Coketown İ ş­
çiler Topluluğu'ndan çıkarılmıştır. Bu topluluğun üyeleri
onun yaptığı işlerin utancını paylaşmamaktadırlar ve o n u n
yasadışı işleri nedeniyle suçlanamazlar ...
Slackenbridge ter içinde kalmıştı ve dişlerini g ı cırdatı­
yordu. Bir iki kişi, u H a y ı r ! n diye bağırdı. Birkaç kişi, u B ı ra­
kın konuşsun.. dedi. Sonunda b i r ses u S l ackenbridge,
çok oluyorsun! Çok hızlı gidiyorsun! .. diye bağırdı. Karşı
çıkanlar bir orduya karşı bir avuç cüce durumundaydılar.
Topluluğun çoğu Slackenbridg e ' ı n sözlerine destek verdi
ve adam yerine dönerken, a l k ı ş l a n d ı .
Bu insanlar evlerine dönmek üzereyken Sissy de Lo­
u i s a ' n ı n yanına dönüyordu.
" K i m m i ş gelen? .. diye sordu Louisa.
uBay Bounderby,.. dedi Sissy. B u adı, korka korka
söylemişti.
« Y a n ı n d a kardeşiniz Tom ve adının Rachel olduğunu
söyleyen g e n ç b i r kadın v a r . S i z i n o n u t an ı d ı ğ ı n ı z ı d a söy­
lüyor ...
c cN e istiyorlar Sissy? ..
uSizi görmek istiyorlar. Rachael ağlıyor ve çok sinirli
görünüyor.>•
Louisa odada olan babasına döndü;
u B a b a onları görmeyi reddedemem. Bunun nedenini
de onlar açıklayacaktır. Buraya gelsinler m i ? ..
Adamın yanıtı o l u m l u olunca, Sissy konukları çağır­
maya gitti. Birlikte döndüler. T o m e n arkaday d ı . Kapıya
yakın, gölgelerin içinde duruyordu.
B o u n derby başıyla Louisa' yı selamladı.
uSizi rahatsız etmediğimizi umarım, Bayan Bounder-
229
by . Pek u y g u n bir saat değil ama bu g e n ç kad ı n ı n söyle­
dikleri bu ziyaretimizi zorunlu hale getiriyor. Oğlun g e n ç
T a m i s e söylenenler konusunda konuşmamaya kararlı.
Bu nedenle de k ı z ı n ı z l a yüzleşmek durumundayız..·
11 B e n i daha ö n c e görmüştünüz hanımefendi .>•
Rachael L o u i s a ' n ı n ö n ü n e gelmişti.
T a m öksürdü.
Karşılık alamayan Racha el s ö zlerini yineledi:
.. s e n i daha önce g örmüştünüz, e f e ndim ...
11 Gördüm."
Rachae l ' ı n bakışları Bound erby'e dönmüştü.
« D e m e d i m mi?ıı d e r gibi bakıyordu.
B o u n derby;
11 K i m i n l e oraya gittiğinizi, orada kimler o l d u ğ u n u açık­
lar m ı s ı n ı z ? .. diye sordu.
11İ şten kovulduğu akşam Stephen Blackpool'un evine
gittim. Bu hanımı orada gördüm. Stephen Blacpool da
oradaydı. Bir de hiç konuşmayan bir kadın vardı. Yüzünü
pek göremedim çünkü karanl ı k b i r köşede duruyordu.
Kardeşim de benimleydi.»
11 8 u n u neden söylemedin, Tom?u diye gürledi B o u n ­
derby.
" K ardeşime söylemeyeceğim konusunda söz ver­
dim."
Louisa b un u h e m e n doğruladı.
11 K aldı k i , ., diye vızıldadı Enik; .. o k endi öykü sünü
benden iyi anlatır. B en neden anla tayım ki?ıı
Rachael yalvarmaya başlam ı ş t ı ;
. . Lütfen öyle b i r saatte Stephen'ın evine neden geldi­
ğinizi anlatın ...
Louisa kızarmıştı .
.. o n a a c ımıştım, .. dedi. « N e yapacağını öğrenmek,
ona yardımcı olmak istedim.>•
"Teşekkür ederim h a n ı m e f e n d i , .. dedi Bounderby;
230
110 nur duydum !,,
Rachael, 110 na kağıt para önerdiniz m i ? ıı diye sordu.
11 Evet, ama almadı. Y anlızca iki altın a l d ı . ,,
Rachael'ın gözleri bir kez daha Bound erby'e çevril-
mişti.
11 Anladık! Şu saçmasapan ve akılasığmaz öykünün
doğrulanıp, doğrulanmadığını soruyorsan, doğrulandı!,,
Rachael bir kez daha Louisa'ya d öndü:
11 Stephen Blackpool kentin dört bir y anına a sılan ilan­
l a r aracı l ı ğ ı y l a h ı rsız damgası y e d i . Bu gece toplantıda a d ı ­
n ı çamura b ul ayan k onuşmalar y a p ı l d ı . Stephen b u ! D ü n ­
y a n ı n en dürüst, en iyi insan ı!,,
Gözyaşlarına boğuldu .
.. çok ü z g ü nü m , .. dedi Louisa.
11 Genç bayan,,, diyordu Rachael; 11 dilerim ö ylesinizdir
ama bilemiyorum. Ne yaptı ğ ı n ı z ı bilemiyorum. Sizin gibiler
bizleri pek tanımaz, pek bilmezler. Bizlerden değilsinizdir.
O gece neden geldiğinizi bilemiyorum. Kendinize g öre b i r
amacınız vard ı , belki a m a zavallı adamcağ ı n ı z ı n başını be­
laya soktunuz. O zaman geldiğiniz için size minnet duy­
muştum. Ona a c ı d ı ğ ı n ı z belliydi ve Tanrı sizi kutsasın iste­
dim. Ş i m d i bilmiyorum. Bilemiyorum!,,
Louisa bu kuşkuları haketmemişti ama sesini çıkar­
madı. Kız adama yürekten bağlıydı ve çok ü z ü l müştü.
Rachael h ı çkırıkları arasından konuşma s ı n ı sürdürüyordu;
c cOysa adamcağız öyle d u ygulanmıştı ki! G özleri ya­
şardı d a y ü zünü saklamaya çalıştı. Dilerim ü züntü duyma­
nız için n e d e n i n i z yoktur. Aklım karmakarı ş ı k ! ,,
Tam sesini yükseltti:
11 Buraya gelip de böyle suçlamalarda bulunmak için
yüz l a z ı m ! Nasıl davranacağ ı n ı bilmem ekten sopa yemeli­
s i n !,,
Rachael'ın y a n ı t ı yoktu. B a y Bounderby konuşana
dek yanlızca onun hıçkırıklarını duydular.
231
" H a y d i , " dedi; " B uraya ne amaçla g e l d i g i n i biliyor­
sun. B u saçmalıklara son ver de, konuya g i r ! »
" B e n i kimse böyle görsün istemem. Kimse de gör­
meyecek. Hanımefendi; Stephen için ilanda n e l e r d e n d i ­
g i n i g ö r ü n c e dogru bankaya g i d i p nerede o l dugunu bildi­
gimi ve iki gün içinde dönecegini söyledim Bay B o u n ­
derby'i göremedim. Kardeşiniz beni kovdu. S i z i arad ı m
ama s i z i de bulamadım ve işime döndüm. Fabrikadan
çıkar çıkmaz da Stephen için söylenenleri ögrenmeye
koştum. Dönüp hepsini yalancı çı karacag ından e n küçük
bir kuşkum yok. Sonra d a Bay Bounderby'e gittim, onu
bulup, bildiklerimi anlattım. Hiçbirine inanmadı ve beni tu­
tup buraya getirdi .>•
" B u raya kadarı dogru ... dedi B a y Bounderby. Elleri
cebinde, şapkası h a l a kafasındaydı. «Ama sizin gibileri iyi
tanırım. Konuşmaya bayılırlar. Ben sana laf üretecegine iş
yapmanı öneriyorum. B i r şey yapma kararı a l d ı n , yap!»
« B u g ü n ögleden sonra postasıyla Stephen'a bir mek­
tup y o l l a d ı m . Bundan önce de bir kez y a z m ı ş t ı m . E n fazla
iki gün içinde dönecegine e m i n i m . ..
« B e n i m de s a n a söyleyecek b i r çift s ö z ü m var: Belki
farkında degilsin ama bu saygın işinin z an l ı l a r ı arasında
sen de v a r s ı n . İ nsanlar kimin dostuysa onlar gibi deger­
lendirilirler. Postane de denetlendi. Stephen Blacpool'a g i ­
den herhangi b i r mektup yok. S e n i n mektubuna n e oldu­
gunu sen bul. Belki de hiç yaz m a d ı n ! "
Rachael b i r kez daha Louisa'ya d ö n d ü :
« A y r ı l d ı ktan b i r hafta sonra ondan mektup a l d ı m . Baş­
ka bir isimle iş aramak zorunda kalmış ...
«Vay canına!" diye bagırdı Bounderby; « A d ı n ı degiş­
tirmiş demek! Bu lekesiz dostumuz için pek tuhaf bir du­
rum bu .Mahkemeler suçsuz insanların adlarını degiştir­
melerine pek iyi bakmazlar ...
«Zavallı adamcagız ne yapabilirdi ki? N e ? Patronlar
232
ona s ı r t çevirmişti, işçiler s ı r t çevirmişti. O yalnızca çalış­
mak istiyordu. Doğru olanı yapmak istiyordu.
Bir i n s a n ı n aklı yok mu? K e n d i ruhu yok mu? Hep tav­
şan gibi arada kalıp, avlanması m ı gerekiyor?»
« İ n a n ı n , çok üz ülüyorum,» dedi Louisa, « D i l e r i m a d ı n ı
t e m i z e çıkarı r.»
.. B u n dan hiç kuşkunuz o l m a s ı n Bayan; onun hiç kuş­
kusu hiç yok."
.. onun nerede olduğunu açıklamad ı ğ ı n için de kuş­
kusu yok herhalde!,,
« B e n i m yüzümden zorla geri getirilmiş duruma düş­
meyecek! Kendi isteğiyle gelecek ve kendini temize çıka·
racak. Adını çamura bulaştıranlara karşı kendini korumak
için dönecek, utanç içinde değitl Ona karşı yapılanları bir
bir anlattım ve en geç iki gün içinde burada olacak t ı r . ..
« B u n lara karş ı n , daha önce e l e geçirilirse daha önce
aklanmak olanağı bulur derim. Sana gelince; s e n i n aley­
h i n e söylenecek s ö z üm yok. Bana söylediklerin doğru çık­
tı ve seninle işim bitti sayılır. H e p i n i z e iyi geceler! Daha
yapılacak işlerim var. Bounderby kapıya seğirtince Tam
d a köşesinden çıktı ve onunla birlikte gitti. Son sözü de
« İ y i geceler baba... Oldu! K ı z kardeşine homurdanıp patro­
nunu izledi.
Bay Gradgrind s ö z lerini ölçüp, biçip sarfeden olmuş­
t u . L o u i s a konuşana d e k de ağzı n ı açmadı.
«Rachael, beni t a n ı d ı ğ ı n g ü n bana güvenmeyi de öğ­
reneceksin.»
«Aslında insanlara güvenmemek benim doğama ay­
kırı,,, dedi Rachael. .. Yalnızca böyle güvensizlik y a p ı l ı n c a
b e n i m de a k l ı m karışıyor. S i z i üzdüysem ö z ür d i l e r i m . Ne
dediğimi bilemiyorum. Ama adamcağ ı z ı n g ü n a h ı n ı almayı
sürdürürlerse, daha neler derim b i l e m e m . "
Sissy sordu:
« M e ktubunda o gece bankanın çevresinde görüldüğü
2 33
için ondan kuşkulan ı l d ı g ı n ı da anlattın m ı ? Döndügünde
ne açıklama yapması gerektiginden haberi olursa, hazır­
lıklı gelir ...
"Evet c a n ı m , . . dedi kadın; «Onu oraya neyin götür­
müş oldugunu bilemiyorum. Oraya gitmezdi. Yolunun
üzerinde degil. A y n ı yoldan giderdik. Yakın bile d e g i l . u
Sissy k a d ı n ı n adresini ögrendi ve ertesi g e c e g e l i p bil-
gi almak için izin istedi.
" Ö bür güne kadar dönecegini sanmıyorum ...
" Ö bür gece de g e l i r i m , .. dedi Sissy.
Rachael izin verip, ayrıldı. Bay Gradgrind başını kaldı­
rıp, k ı z ı n a
.. sevgili Louisa, bildigim kadar ı y l a ben b u adamı h i ç
görmedim. Suçlu olduguna inanıyor m u s u n ? .. d i y e sordu .
.. zorla i n a n m ı ş t ı m baba. Artık i n a n m ı y o r u m ...
.. s a n ı r ı m kendini inanmaya z o r l a m ı ş s ı n . Görünüşü ve
davranışları dürüst m ü ? n
« Ç o k dürüst.u
"Kadın o n a nasıl d a güveniyor! Gerçek suçlu o l u p bi­
teni biliyor m u acaba? Kimdir? Nerededir? ..
Son günlerde saçları n ı n rengi degişmeye başlamıştı.
E l i çenesindeyken aksaçlı v e yaşlı görünüyordu. Louisa
korku v e acıma k a r ı ş ı m ı duygularla o n u n yanıbaşına gitti.
Gözleri Sissy'ninkilerle buluştu. Sissy kız armıştı. Louisa
parmag ı n ı d u d a g ı n a götürüp "sus .. işareti yaptı.
Ertesi gece Sissy Stephen'ın henüz d ö n m e d i g i n i söy­
lerken f ı s ı l t ı y l a konuşuyordu. Bir sonraki gece de aynı ha­
beri getirdiginde f ı s ı l t ı y a korku eklenmişti. O g ö z göze ge·
lişten sonra adamın adını h i ç anmadılar, soygundan hiç
sözetmediler. Bay Gradgrind d a söz etti m i agızlarını aç­
madılar.
İ ki gün geçti, ü ç gün, üç gece geçti, geceler bitti ve
Stephen Blackpool'dan s e s seda çıkmadı. Rachael dör­
düncü gün bankaya gidip Stephen'dan gelen mektubu
234
gösterdi ve ona olan güveni sarsılmadığı halde adresini
verdi. Adres, ana yoldan u zak. a l t m ı ş mil kadar ötedeki b i r
çalışma kampına aitti. Haberciler ç ı k a r ı l d ı ve herkes h e r
an Stephen'ın d ö n ü ş ü n ü bekler o l d u
Bütün b u n l a r s ı r a s ı n d a E n i k , Bay Bounderby'nin kuy­
ruğunu bırakmıyor, b i r gölge gibi o n u izliyor, ona yardımcı
o luyordu. S inirliydi, tırnakl arını yiyordu. Sesi de çatal çatal
çıkıyordu artık. Dudakları çatla mıştı. Beklenilen saat geldi­
ğinde E nik herkesle birlikte istasyondaydı ve adamın tüy­
düğüne ilişkin iddiaya girmekle meşguldü.
Enik haklı çıktı. Adamlar elleri boş döndüler. Rachae'-
m mektubu ulaşınca Stephen Blackpool yoklara karışmış­
t ı . H i ç kimse o n u n nerede olduğunu bilmiyordu. Coketown
R achael'ın mektubu iyi niyetle gönderip göndermediğini
merak eder oldu hemen. Kaçması için yazmış olabilir miy­
di? Görüşler farkl ı y d ı .
Altı g ü n geçti. Yedi g ü n geçti. E n i k cesaret b u l m u ş ,
baş kaldırır olmuştu. cc H ı rs ı z m ı y d ı ? N a s ı l soruydu k i ! Ne
saçmalık! Hırsız o değildi ise, neredeydi bu adam? Neden
dönmemişti?»
..Neredeydi gerçekten? Neden dönmüyordu?,, Gün­
düz gözü i l e kimbilir nerelere ulaşan b u sorular, gece in­
d i mi, geri dönüp onun da aklını kurcalıyorlar, gece bo­
yunca da o n u yanlız bırakmı yorlard ı .

BEŞiNCi BÖLÜM

BULU NDU
Gündüz o l d u . gece oldu. Gündüz. gece. S tephen
Blackpool yoktu. Neredeydi? Neden dönmüyordu?
Sissy h e r gece Rachael'ın yanına gidiyor, o küçük dü­
z enli odada birlikte oturuyorlardı. Rachael sıkıntıları ne
olursa o l s u n , g ü n ü n ü işle geçiriyordu. Dumandan yılanlar
235
kimin kayıp, kimin b u l u n m u ş olduguna u m a r s ı z d ı l a r . K i m
i y i , kim kötü onları i l g i l e n di rmiyordu. Ş u salt gerçek peşin­
den koşan beyefe n d i l e r gibi, çelikten filler d e başlarını sal­
layıp duruyordu. Gündüz oldu, gece o l d u . Tekdüzeligi bo­
zan hiçbir şey o l m a d ı . Stephen Blackpool'un yoklara ka­
rışması bile haber olmaktan neredeyse ç ı k ı p , Coketown'­
daki diger makineler kadar şaşkı n l ı k yaratır o l m u ş t u .
cc Korkarı m , » d e d i Rachael; cc bu kentten o n a inanan
yirmi kişi bile ç ı k m a z ! »
S ö z l e r i sokak lambas ı n ı n ışıgında o t u r m u ş , odasını
paylaşan Sissy'e yönelikti. Sissy hava henüz karard ı g ı n d a
g e l m i ş , o n u n işten d ö n ü ş ü n ü beklemişti. Orada öylece
oturmuşlar, dertli sohbetlerini aydınlatmak için de sokak
lambasından daha ı ş ı k l ı b i r şeye gereksinim d u y mamış­
lardı.
cc Tanrı b a n a a c ı y ı p da s e n i n l e dertleşmeme olanak
yaratmasaydı, ne yapardım bilemiyoru m ! Aklım yerinde
kalır m ı y d ı , bilemiyorum. Ama sen bana güç ve u m u t veri­
yorsun. Koşullar o n u n aleyhinde olabilir ama o temize ç ı ­
kacakt ı r diyor m u s u n hala ?,,
cc B u n a yürekten inanıy oru m,,, d i y e yanıtladı Sissy .
.. s e n i n ona olan i n a n c ı n ı n dogruluguna gerçekten i n a n ı ­
y o r u m . O n u k e n d i m t a n ı s a m , ancak bu d e n l i güvenirdim
ona ...
Rachael'ın sesi titriyordu:
cc Ben onu o sessiz hali, iyilige ve dürüstlüge olan bag­
l ı l ı g ı y l a tan ı d ı m . Ondan hiç ses çıkmasa, aradan yüz y ı l
geçse d e , Tanrı t a n ı g ı m d ı r , ondan kuşku duyamam. O n ­
d a n h i ç kuşku duymadım!"
cc Taşev'dekilerin inancı da bir g ü n bu kuşkulardan
kurtulacag ı . E r geç kurtulacak.»
« B u n a i n a n m a l arı bana güç veriyor, .. dedi Rachaeı.
cc Ayrıca burada b u l u n m a n , bana arkadaş l ı k edip, ba­
na yardımcı o l m a n , benim bile kuşku altında oldugum bir
dönemde benimle görünm ekten çekinmemen ne büyük
236
bir incelik! Genç h a n ı m a s öylediklerimden utanıyorum.
Ama. . . "
.. Qndan kuşkulanmıyorsun, d e ğ i l mi Rachael?»
cc Bizi birbirimize yaklaşt ı r d ı ğ ı ndan beri hayır. Ne var ki
aklımdan hiç çıkmayan . . . "
Sesi yokolup gitti. Kendi kendine konuşuyor gibiydi.
Sissy tüm dikkatini o n a vermeye çalışıyordu.
cc B i r kişiye duyduğum güvensizlik h e r şeyi gölgeliyor.
Stephen'ın yokoluşuna neden olan kişiye karşı duygula­
rım çok karışık. Sanki o dönüp, gelse, a d ı n ı temize çı karsa
başka birinin başı derde girecekmiş d e , o kişi Stephen'ı
buradan uzaklaşt ı r m ı ş gibi geliyor bana. Biri o n u g önderdi
sanki. Yok etti.»
Sissy bembeyaz o l m u ş t u .
« B u korkunç b i r d ü ş ü n c e ...
« Ö ldürülmüş olabileceğini düşünmek korkunç.»
Sissy ürperdi.
cc Ara ara a k l ı m a bu düşünce giriyor. Engellemeye ça­
l ı ş ı y o r u m . Sayıları topluyorum, çocukken ezberlediğim te­
kerlemeleri tekrarl ıyorum. Ateş basıyor. K i l ometrelerce
yürümek geliyor içimden. Yorgun d a olsam h ı z l ı h ı z l ı git·
m e k istiyorum. En iyisi seninle eve yürüyüp, d önmek."
S i s s y u m u t vermek istiyordu. cc Belki d e , ,, d e d i ; cc dö­
nerken hastalanmıştır. Hastalandıysa yol üzerinde kalabi­
leceği bir y ı ğ ı n yer var ...
« A m a hiçbirinde yok. Hepsini araştırdılar ve o yok.»
Sissy ·ı steksiz de olsa, kabul e t m e k z or u n d a kaldı.
cc Bütün y o l u yaya olsa bile i k i günde gelirdi. Yürüye-
cek hali yoksa parası var. Mektubun içinde y o l l a d ı m ...
" Y a r ı n ı n iyi haberlerle g e l m e s i n i d i l e y e l i m . Rachael.
Gel, dışarı ç ı k a l ı m . "
Rachael'ın ş a l ı n ı herzaman koyduğu biçimde başına
koymas ı n a yard ı m etti. Ve birlikte çıktılar. Güzel bir gecey­
di ve köşebaşları tek tük işçilerle doluydu. Yemek zamanı
oluşu daha büyük kalabalıkları engelliyordu.
237
cc B a k artık telaşlı degilsin. Ellerin bile s o g u m u ş ...
« B i raz yürüyüp, temiz hava alabilirsem daha iyi ola­
cagım Sissy. Yürüyemeyince d a h a kötü oluyorum.»
«Kendine sahip o l m a l ı s ı n Rachael. H e r a n Stephen­
'ın y a n ı n d a yer alman gerekebilir. Yarın Cumartesi. Degi­
şen b i r şey olmazsa. Pazar g ü n ü kırlarda yürümeye ne
dersin? B u seni önümüzdeki hattaya hazırlar. G e l i r m i y ­
din?"
cc E v e t c a n ı m . "
B a y Bounderby'nin evinin bulundugu sokaga g e l m i ş ­
l e r d i . Sissy'nin yolu Bounderby'nin kapıs ı n ı n önünden g e ­
çiyordu. B u nedenle de o tarafa yöneldiler. B i r tren g e l ­
mişti. B i r y ı g ı n araba ve insan h a r e k e t halindeydiler. Bay
Bounderby'nin evine dogru ilerledikçe hemen önlerinde
ve hemen arkalarında araba sesleri vardı. Tam evin
önüne g e l mişlerdi ki arabanın birinin ani freni onları zıplat­
tı ve istemeden de olsa içine baktılar.
Bounderby'nin kapısındaki havagazı lambasının ı ş ı g ı
Bayan Sparsit'i aydınlatmaktay d ı . K a d ı n ı n çok heyecanlı
oldugu gözleniyordu. Kapıyı açmaya çabalarken kadınları
gördü ve durmalarını söyledi.
cc Ne rastlan t ı ! ,, dedi Bayan Sparsit. Arabacı tarafından
çıkarı l m ı ş , ö zgürlügüne kavuşmuştu. cc N e şans! Ç ı k ı n d ı ­
şarı bayan, yoksa sizi sürükleye sürükleye ç ı k a r ı r ı z ! ,, B u
sözler arabada oturan birine yönelikti. Arabadan çıka çıka
şu kim oldugu anlaşılamıyan yaştı b i r kadın ç ı k m ı ş t ı . Ba­
yan Sparsit onun önüne geçti:
"Onu rahat bırakın! Kimse o n a dokunmasın. O b e n i m !
G i r i n içeri bayan ! " Sonra d a ekledi; cc G i r yada z orla sok­
tururum!"
Aslında yalnızca böyle b i r manzara karşısında olaya
tanık olanlar ne yapar yapar, gerçek İ n g i l i z başıboşlarına
layık bir biçimde eve d o l u ş m a n ı n bir yolunu bulur ve ne
o l u p n e bittigini ögrenirlerdi. H a n ı mefendi kalıplı birinin
yaşlı b i r kadının gırtlagına sarılmış, olarak o n u bir eve tık-
238
maya çalışması sıradan bir görüntü değildi. Ama Banka
soygunun ü rettiği merak, dedikodu ve giz buna eklenince
tavan başlarına geçecek de olsa olayın peşinden gitmek
kaçınılmaz olmuştu. İ ş t e böylece yirmi, yirmibeş kadar
komşu, Sparsit, kadın, Sissy ve Rachael'ın a rdından eve
doluştular. Bayan Bounderby'nin odasına d a l ı n ı r dalınmaz
da arkadakiler olup biteni iyice görebilmek için iskemlele­
rin üzerine çıkıverdiler. Sparsit, 11Bay B o underby'i çağı­
r ı n! ,, diye bağır dı. 0Rachael, bu kadını tanıyor m u s un ?,,
" B ayan Pegler b u , 11 dedi R a ch a el.
11T abii ki Bayan Pegler! B a y B ounderby'i çağırın! Her­
kes g e r i dur sun!,,
Yaşlı Bayan Pegler, görünmemeye çalışarak örtüleri­
nin ve şallarının arasından bir şeyler fısıldadı.
11 Bana hiç anlatma,.. dedi Bayan Sparsit; 11 Sana gelir­
k e n yirmi kez söyledim; seni ona ellerimle teslim edece­
ğ i m . ..
B a y Bounderby gelmişti. Yanında da Bay Gradgrind
ve Enik vardı. Baba, o ğ u l bir konuşma yapmışlardı. Da­
vetsiz konukları gören Bay Bounderby, konukseverden
çok şaşkın görünüyordu.
"Şimdi ne var? Ne oluyor? Bayan Sparsit, açıklayın
lütfen."
Bu eşi bulunmaz kadın; " E fe n d i m ;,, diye söze girdi,
11 B u l m a y ı çok istediğinizi bildiğim birini size bulup getir­
mekten çok mutluyum! Sizi rahatsız eden kuşkuları n ı z ı gi­
dermek istedim. Bu kişinin nerede olabileceği k onusunda
elimde Rachael'dan edinilmiş birkaç ipucu vardı. Neyse ki
onun kimliğini d o ğrulamak için o d a burada Beraberimde
getirebildim. O gelmek istemedi ve onu getirmek için ol­
dukça zorlandım efendim. Size hizmet etmek b e n i m için
bir zevk, bu amaç uğruna aç s u s u z , k al m ı ş ı m , üşümüşüm
hiç önemli değil.»
Bayan Sparsit sustu. Bay Bounderby'nin y ü z ü rahat­
s ı z l ı ğ ı n ı gösterecek her türlü r enge g i r m i ş bulunuyordu.
Bayan Pegler öne çıkar ıldı.
239
Bounderby'nin tepkisi hiç beklenmedik o l d u .
u N e d e m e k istiyorsunuz Bayan? N e yapmaya çalışı­
yorsunuz? Soruyorum Bayan Sparsit; amacınız n e ? 1 1
« A m a n efendim, . . dedi Bayan Sparsit: s e s i var y o k g i ­
b i çıkıyordu.
«Siz n e d e n kendi işinize bakmıyorsunuz?» diye gür­
ledi. Bay Bounderby; .. s e n i m aile sorunlarıma n a s ı l v e ne
cesaretle burnunuzu sokars ı n ı z ! ,,
Bayan Sparsit'in bu en gözde organına yapılan sataş­
ma o n u h a z ı r l ı k s ı z yakalamıştı. Bir iskemleye kalıp gibi y ı ­
ğ ı l d ı . Gözleri Bay Bounderby'deydi. D o n u k bedeni gibi
donmuş görünen eldivenlerini birbirine sürtüp duruyordu.
Bayan Pegler'se, .. Bir tane J o s i a h ' ı m b e n i m ! " diye a ğ l ı ­
yordu; . . c an ı m o ğ l u m ! Suç bende değil J o s i a h . B u h a ­
n ı m a defalarca y a p t ı ğ ı işi beğenmeyeceğini anlattım ama
beni d i n l e m e d i . "
. . s e n i buraya getirmesine n asıl izin verirs in? Şapka­
s ı n ı yırtamadın m ı ? B i r dişini kıramadın m ı ? Yüzünü gö­
z ü nü t ı rmalasan olmaz m ı y d ı ? 1 1
« C a n ı m o ğ l u m ! O n a karşı g e l i r s e m polislerle gelece­
ğini söyledi. Kendi ayağ ı m l a g e l m e m i n benim için daha iyi
olacağ ı n ı söyledi. Böyle, böyle güzel bir evde olay çıkart­
m a m ı n iyi o lmayacağ ı n ı söyledi ... Bayan Pegler bu sözleri
söylerken gururla duvarlara bakıyordu. .. s e n i m soylu,
heybetli o ğ l u m ! Ben hep sessizce, gölgelerde yaşadım.
Anlaşmamızı hiç bozmadım. Senin annen olduğumu hiç
anlatmadım. Seni uzaktan sevd i m . Arada bu kente gelip
de s e n i görmeye çalıştıysam, bunu h e p g i z l i c e , uzaktan
yaptım. Sonra da çekip, gittim ...
Bay Bounderby u z u n y�mek masası boyunca gidip,
geliyordu. Elleri c ebindeydi. izleyiciler Bayan Pegler'ın ya­
karı ş l a r ı n ı n h e r s ö zcüğünü yutmakta, h e r sözcükle de
gözleri daha da yuvarlaklaşmak.taydı . Bayan Pegler sö­
z ünü bitirdiğinde Bay Gradgrind konuştu;
.. o na karşı gösterdiğiniz insanlık d ı ş ı , doğa dışı dav-
240
ranıştan sonra şimdi ç ı k ı p cc oglum u diyebilmeniz beni çok
şaşırtıyor, Bayan."
.. Ben m i insanlık dışı davran m ı ş ı m . Ben m i dogaya
karşı g e l m i ş i m ! C a n ı m o g l u m a , öyle m i ? " diye bagırdı,
Bayan Pegler .
.. c a n ı n ı z m ı ? Şu vars ı l l ı g ı o n u can ı n ı z yapabilir. Ama
ona çocukken sırt çevirip, alkolik bir büyükannenin e l i n e
bırakıp giderken c a n ı n ı z degildi s a n ı r ı m . . .
« B e n m i Josiah'yı bırakm ı ş ı m ! Tanrı s i z i affetsin B a ­
y ı m . Bu ç ı l g ı n , bu kötü düşüncelerinizden d o l a y ı s i z i ba­
g ı ş l a s ı n . Josiah dogmadan önce kollarımda ölen zavallı
anacıgımın anısına yapt ı g ı n ı z saygısızlıgı da bagışlasın.
Dilerim bundan pişmanlık duyar v e gerçegi ögrenirsiniz."
Ö yle içten öyle yaralanmış görünüyordu ki; Bay
Gradgri n d ' ı n o an farkına vardıgı olasık onu aptallaştırdı.
İkinci kez konuştugunda s e s tonu daha yumuşaktı.
«Oglunuzu sokaklarda b ı raktı g ı n ı z ı yadsıyor m u s u ­
nuz?,,
..sokakta m ı ? Hayır efendim! Böyle bir şey hiç olma­
d ı ! O da biliyor. Biz basit insanlardık. A m a onu çok se­
verdik. O okusun yazsın diye, ne sıkıntılara katlandık. Bu­
nu kanıtlayabilirim. Defterleri hala bende ... Sesi gurur do­
luydu. «Babası o sekiz yaşı ndayken ölünce, annesi onu
çıraklıga verdi. Tek gurur kaynagı, dayanagı ogluydu. O
da çok çalışkandı ve iyi bir ustaya düştü. Zengin oldu.
Ayrıca oglum anlatmasa d a ben anlatac a g ı m ; annesini
de hiç unutmadı. Küçük bir dükkanım var ama o bana
her yıl otuz sterlin gönderir. Para bana fazla aslında, bi­
riktiriyorum. bunun karş ı h g ı n d a da onu rahatsız etme­
memi , ondan hiç söz etmememi istedi. Ben de hiç söz
etmedim. Y anlızca yılda bir kez g e l i p , uzaktan bakardım
o kadar."
Zavallı yaşlı kadın .. Dogru olan da buydu ... diye de­
vam etti; "Benim kendi köyümde kalmam en iyisiydi. Bu­
rada olsam bir y ı g ı n yakışıksız şey yaparım. Orada mut­
ZorZamanıartF. 1 6 241
l u y u m . J o s i a h ' l a g u r u r duyuyorum. Karşılıksız sevebiliri m !
S i z ı n kuşku ve iftiralarınız için sizin adınıza utandım, B a­
y ı m . Buraya i l k kez geliyorum v e oğlum istemediği i ç i n de
gelmek istemedim. Zorla getirilmeseydim, h i ç g e l m e z d i m .
B e n i o ğ l u m a a n a l ı k edememekle suçlad ı ğ ı n ı z i ç i n utanma­
nız g erek! Oğluma bakın, ne demek istediğimi a n l a r s ın ı z . "
i zleyicilerden Bayan Pegler'a a cı d ı k l a r ı n ı gösterir b ir
uğultu yük selmişti. Bay Gradgrind hiç istemediği bir du­
ruma düşmüştü. Bu k onuşmalar sırasında bir a şa ğı bir
yukarı yürümesini sürdüren, gittikçe daha da kızaran Bay
Bounderby, en sonunda durdu:
.. Burada bulunanların ilgisiyle n e d e n v e nasıl onurlan­
d ı r ı l d ı m bilemiyorum ama nedenini sormayacağ ı m . Eğer
görüp, görecekleri bittiyse gitmelerini rica edeceğim. Bit­
mediyse de gitmelerini rica edeceğim. Aile sorunları konu­
sunda herkesin önünde söylev vermek gibi niyetim yok,
yapacak da d e ğ i l i m _ Benden bu konuda açıklama bekle­
yenler düşkırıkl ı ğ ı n a uğrayacaklardır. Hele hele T a m
Gradgrind . . . B a n k a S o y g u n u konusuna g e l i n c e ; annemle
ilgili bir hata y a p ı l m ı ş t ı r _ Biri ü zerine vazife olmayan işlere
burnunu sokmasaydı, böyle bir hata da o l m a z d ı . Ben böy­
lelerinden nefret e d e r i m ! Hepinize iyi geceler!"
H e r ne kadar Bounderby kesin konuşmuş, kapıyı ar­
dına kadar açmışsa da, üzerine bir sersemlik g e l d i ğ i apa­
çık ortada yd ı . K ülahı düşmüş, keli görünmüştü. Alçakgö­
nüllülüğün zorba sı, ü n ü n ü bir y ı ğ ı n yalan üzerine kurduğu,
böbürlenmeleri sırasında dürstlükten çok uzaklaştığı için
çok gülünç bir d u r u m a düşmüştü. Soy sopunun soylu ol­
duğunu söyleseydi ancak b u kadar gülünç olabilirdi. Ger­
çeği dört bir yana savuraca k l a r ı n ı , kente yayacaklarını bil­
diği insanlara kapıyı gösterirken, h e r zaman olduğundan
daha d a zavallı görünüyordu. Zorbanın kanatları k ı r p ı l m ı ş t ı
sanki. Ş u talihsiz Bayan Sparsit ise m u t l u l u k v e başarı n ı n
doruğundan, umutsuzluğun çamuruna düşmüş kadar ol­
muştu. A m a o b i l e Coketown'lı Josiah Bounderby'den,
242
k e n d i n i yoktan var etmiş, i n a n ı l m a z martavalcı Josiah Bo­
underby'den daha iyi d u r u m d a sayılırdı.
Rachael ve Sissy Bayan Pegler'ı oglunun evinde bı­
raktılar. Birlikte Taşev'e yürüyüp, ayrıldılar. Bay Gradgrind
d a onlara yetişmiş, yol boyunca Stephen Blackpooldan
gerçek bir ilgiyle söz etmişti. Bayan Pegler'a duyulan kuş­
kuların dagılması Stephen'ın i ş i n e yarayacakt ı .
E n i k ' e g e l i n c e : Bütün bunlar o l u p biterken B a y Boun­
derby'nin yanı ndan hiç a y rılmamıştı. Bay Bounderby ger­
çekleri o n u n yanındayken ögrendigi sürece kendini gü­
vencede hissediyordu. Ablasını görmeye gitmiyordu. Eve
döneli beri onu yalnızca bir kez görmüştü. A b l a s ı n ı n s a ka­
ba saba, m i n n e t duygusundan uzak kardeşi konusunda
kuşkuları vardı ama b u n l a r ı dile getiremiyordu. Bu belli
belirsiz olasıl ıklar Sissy'nin de aklından geçmemiş degildi.
Rachael birinin Stephen'ın dönmesini engellemiş olabile­
c eginden söz edince, aklına Enik gelmişti. Aslında Louisa
soygunla i l g i l i olarak Tom'u suçlayıcı hiçbir şey söyleme­
mişti. Bu konuda Sissy'le Louisa arasında paylaşılan bir
şeyler yoktu. Bir kez olaydan habersiz olan baba aklaş­
m ı ş başını eline dayadı g ı n d a , göz göze gelmişler ve bu
bakış kuşkularını birbirlerine iletmişti. İ kisi de biliyordu.
Korku öyle büyüktü ki, bir gölge gibi üzerlerinde d o l a n ıyor­
du.
B u arada E n i k sahte bir neşe ve güvenle geziyordu.
Stephen Blackpool h ı r s ı z degilse, neden ç ı k ı p gelmiyor­
d u ? Neden peki?
Bir gece daha. Bir gün ve bir gece daha Stephen
Blackpool'dan haber yok. N e redeydi bu adam? Neden
d ö n m üyordu?

243
ALTINCJ BÖLÜM

YILDIZLAA

Sonbaharın berrak, serin bir pazar günüydü. Rachael


ve Sissy kırlarda dolaşmak için erkenden buluştular.
Coketown, ş u kendi g ü n a h l a r ı n ı bağışlatmak için baş­
kalarını da çarşafa sokan dindar kişiler gibi kurumlarını
kendi başına yağdırmakla kalmıyor, k omşularının da ba­
şına yağdırıyordu. İşte bu nedenle arada s ı rada temiz ha­
vaya açlık duyma türünden k ötü alışkanlıkları olan k işiler,
kentten birkaç kilometre uzaklaşıp kırlarda dolaşmayı
adet e d i n m i şlerdi. Sissy ve Rachael dumandan u z aklaştı­
lar ve kendilerini Bay Bounderby'nin köydeki eviyle kent
arasında b i r istasyonda buldular.
Yeşil tepeler arasında g örüntüyü bozan k ömür y ı ğ ı n ­
ları vardı a m a , genelde h e r y e r yeşildi. Ağaçlar vardı. Pa­
zar o l m a s ı n a karşın kuşlar ötüyord u . Havada güzel koku­
lar vardı ve mavi bir gökyüzü g örünüyordu. Coketown
uzaklarda kalmış, kara bir sis gibi duruyordu. ö te tarafta
yükselen tepeleri, d a h a ötede ise d e n i z i n üzerindeki ı ş ı ğ ı
g örebiliyordunuz. Bastıkları otlar taptazeydi. Dalların gü­
z elim gölgeleri bu otların üzerinde dansediyordu. Çalılar
gürdü ve her şey barış içindeydi. Maden ocaklarının ağ­
zındaki motorlar s uskundu. Günlük çabalarını toprağa
çemberler halinde kazıyan sıska beygirler d e öyle. Teker­
lekler durmuştu. Dünyanın tekeriyse başka zamanların
gürültüleri olmadan d önüyordu.
Tarlalardan, g öl g e l i patikalardan geçtiler. Kimi zaman
kofalm ı ş bir çit kalıntısına geliyorlar, çit ayakları değdi m i
yıkılıyordu. K i m i zaman üzerinde otlar bürümüş, tuğladan
yıkıntılar görüyorlardı. Terkedilmiş işyerleriydi bunlar. Da­
racık d a o l s a patikalardan yürüdüler. Otların yüksek o l ­
duğu tepeciklerden, diken ve çalıların oluşturdukları bitki
yumaklarından uzak d u ruyorlardı. Bu yörelerde böyle y ı -
244
gınların altında eski ocakların tuzak gibi bekledigine ilişkin
i ç karartıcı bir yıgın öykü konuşulurdu.
Dinlenmek için oturduklarında güneş tepeye varmıştı.
Uzun süredir kimseye rastlamamışlardı, sessizlik hiç bö­
lünmemişti.
.. B u rası öyle sakin ki Rachael! Sanırım, yazın başın­
dan beri buraya ilk gelenler bizleriz . ..
Sissy bunları söylerken, gözleri kırık bir çite takıldı.
Kalkıp baktı. cc A slında bilemiyorum. B u k ırılalı a z olmuş.
K ı r ı l d ı g ı yerde tahta yeni. Burada ayak izleri d e var, Rac­
h a e l!,,
Geri koşup, Rachael'ın boynuna s a r ı l d ı . Rachael za-
ten kalkmış tı.
cc Ne var? Ne oldu?,,
cc B i lemiyorum. Yerde bir şapka var ...
B irlikte çite gittiler. Rachael tepeden tırnaga titreyerek
şapkayı aldı. Aglamaya başlam ı ş t ı . Şapkanın iç kenarın­
da, kendi el yazısı i l e uStephen Blackpooı .. yazıyordu .
.. zavallı adam! Zavallı adam! Ö ldürmüşler o n u ! B u ­
rada yatıyor! ..
.. ü z erinde . . . Şapkada kan izi var m ı ? ,,
Korkuyorlardı ama yine d e baktılar. N e içinde, ne d ı ­
şında kaba kuvvet k u l l a n ı l d ı g ı n ı gösteren b i r i z yoktu. Bir­
kaç gündür orada oldugu belliydi çünkü yagmurdan iyice
ı sl a n m ı ş t ı . Çimende i z de yapmıştı. Korka korka çevreye
bak tılar, ama hiçbir şey göremediler. cc Racha el," dedi Sis­
sy; .. B e n , ortalıga bir bakacagı m . ..
Tam k adının elini bırakmış a d ımını atacaktı k i ; Racha­
el tepelerde y ankılanan bir çıglıkla onu geri çekti. Tam ön­
lerinde, otlardan görünmeyen karanlık bir uçurum vardı.
Kendilerini geri atıp, yere düştüler .
.. Aman Tanrım! O aşagıda! Orada!,,
Rachael bu sözcükleri defalarca yineliyor, çılgınlar g i ­
b i aglıyordu.
O n u susturmak için ne dua, ne rica, ne yalvarma işe
245
yaramad ı . Onu susturmak olanaksızdı ve yapılacak tek
şey o n u sıkı sıkı tutup. kendini aşağı atmasını engelle­
mekti. Sissy belki yüz kez, cc Aachael, sevgili Rachael,
Tanrı aşkına kes şu korkunç ağlam a n ı ı Stephen'ı d ü ş ü n !
Stephen'ı d ü ş ü n ! » d e d i . Sonunda o n u sakinleştirebildi. . .
Rachael'ın gözyaşsız yüzü taş gibiydi artık.
cc Aachael, Stephen yaşıyor olabilir. Ona yard ı m geti­
rebilsen, onu b u k orkunç uçurumun dibinde bırakmaz sın.
değil m i ? n
u Tabii ki b ır akmam!··
cc B uradan kıpırdama. İ zin ver gidip, dinleyeyim ...
Ocağa yaklaşmaya o da korkuyordu. Ocağa dizlerinin
üzerinde yaklaştı ve olağanca sesiyle sesıendi: Y an ı t yok­
tu. Bir kez daha seslendi: Yanıt yoktu. Yirmi kere, otuz
kese seslendi. Tökezlediği yerden a z ı c ı k bir toprak aldı ve
attı: Düştüğünü duyamadı.
Birkaç, dakika öncesine kadar göze olağanüstü görü­
nen çevre, o n u y a n l ı z c a umutsuzluğa sürüklüyordu şimdi.
Yardım isteyebilecekleri k i m s e yoktu.
" Rachael, h i ç zaman yitirmemeliyiz. Ayrı yönlerde yü­
rüyüp, yardım bulalım. Ben ileri gideceğim, s e n geldiğimiz
y ö n e g i t . H e r gördüğüne a n l a t ve yalnızca Stephen'ı dü­
şün! Stephen'ı d ü ş ü n ! »
Rachael'a a r t ı k güvenebileceğini biliyordu. O n u ko­
şarken izledi ve o da kendi yoluna koştu. Ş a lını yeri belir­
lemek üzere bıraktı, şapkası n ı attı ve o güne dek hiç k oş­
madığı biçimde koştu.
Onları uyandırmak, olup b iteni anlatmak, çılgın gibi,
nefes nefese o n u buraya neyin getirdiğini iletmek zordu
ama bir kez anladılar mı onların da ruhu tutuşuyordu. A­
damlardan sarhoş o l a n ı bile, komutanı « Eski cehennem
Kuyusuna adam d ü ş m ü ş , .. deyince, gidip kafas ı n ı pis bir
suya sokup, a y ı l ı p g e r i , geldi. B u iki adamla y a r ı m mil da­
ha koştular. Bir at bulundu. Bir başka adamın dörtnala i s ­
tasyona g i d i p , Louisa'ya haber iletmesi istendi. Tüm köy
246
ayaklanmıştı artık. Gerekli araç, gereç bulundu ve Eski
Cehennem Ocagı'na getirildi. Rachael'a ise diri diri gömü­
l e n a d a m ı n b u l u n d u g u çukurdan ayrılalı saatler geçmiş g i ­
bi geliyordu. D a h a uzun bir süre uzakta kalamazdı çünkü
onu terketmiş duygusuna kapılıyordu. Sissy aralarında
ayılan ayyaşın d a oldugu altı, yedi adamla ocaga döndü.
Aralarında en i y i s i de ayyaştı aslında. Ocag ı n başını bırak­
t ı g ı gibi boş buldular. Adamlar d a onun yaptıgı gibi sesle­
nip, dinlediler ve u ç ur umun k enarını incelediler. Daha
sonra da oturup, malzemelerin g e lmesini beklemeye baş ­
ladılar.
Böceklerin sesleri, yaprakların h ı ş ı r t ı l a r ı , ya da adam­
lardan g e l e n f ı s ı l t ı l a r Sissy'i tepeden tırnaga ürpertiyordu.
Hepsini çukurun dibinden gelebilecek sesler sanıyordu.
Ne var ki, rüzgar esti ve yukarıya h i ç s e s gelmedi. Çimler­
de oturup beklediler. Beklediler. Bir süre sonra olayı du­
yup da g e l e n l e r o l d u . Sonunda da istenilen malzeme gö­
ründü. B u arada Rachael da döndü. Beraberinde gelenle­
r i n arasında b i r de doktor vard ı . i laçlar ve şarap getirmişti
ama adamcag ı z ı n sag ç ı karılacag ı n a duyulan umut pek cı­
lızdı. Başıbozuk bırakıldıklarında, işi engelliyebilecek ka­
dar insan birikmişti. Bu nedenle a y ı k adam oybirligiyle
ekipbaşı seçildi ve adamlara çukurun etraf ı n d a b i r çember
oluşturttu. G ö n ü l l ü l e r i n d ı ş ı n d a çemberin içinde kalmala­
r ı n a izin verilenler y a l n ı z c a Sissy ve Rach a e l ' d ı . G ü n ü n
ilerliyen saatlerinde haberi o l a n B a y Gradgrind, Louisa,
Bay Bounderby ve Enik d e " Eski Cehennem K u y us u,,
nun b a şında onlara katılmışlardı.
Sissy ve R achael ' r n kırlara ayak bastıklarından b u ya­
na geçen süre dört saati bulmuştu. İ ki adamı aşaga indi­
recek ipler ve kazıklar sonunda hazırlandılar. B u basit ma­
kinenin y a p ı m ı sırasında bir y ı g ı n zorluk ç ı k m ı ş ; gerekli
parçalar bulunamamış; adamlar gönderilmiş, dönmeleri
beklenmişti. Aşagıdaki hava miktarını belirlemek için bir
mum sarkıtıldıgında, saat beş olmuştu. Sert yüzlü üç beş
247
kişi dikkatle mumu izliyordu. Mum yukarı ç ı k a r ı l d ı : Alev az
d a olsa duruyordu. Daha sonra da biraz su a t ı l d ı . S o n u n ­
d a a y ı k adamla b i r başkası, onları aşağı indirecek büyük
varillere bindiler ve " İ n d i r ! » komutunu verdiler.
İ p gerilip, sertleştikçe, bucurgat çatırdıyordu. İ zleyen
y ü z , iki yüz kişinin çıtı bile çıkmıyordu. İ şaret verildi, bu­
curgat durdu, daha ip vardı. Bir süre hiçbirşey olmadan
beklediler. B i rden kad ı n ı n biri «Benzer bir kaza mı oldu
acaba?,, diye bağırdı. İ p i n başında olan doktor henüz beş
dakika bile o l m a d ı ğ ı n ı söyleyip kad ı n ı susturdu. Tam sözü
biterken bucurgatın i p i n i n hareket ettiği görüldü. Bu işi bi­
lenler d a h a hafif bir yük t aş ı d ı ğ ı n ı n farkındaydılar. Tek kişi
dönüyordu.
İ p sardı ve gerildi. Bucurgata d o l a n m ı ş ipler yine faz­
l a l a ş m ı ş t ı . Gözlerin hepsi çukurdaydı. Ayık adam varilden
ç ı k t ı . H e rkes bir a ğ ı z d a n , 0yaşıyor m u ? ıı diye bağırdı.
«Yaşıyo r!,, deyince kalabalıktan b i r sevinç ç ı ğ l ı ğ ı yük­
seldi.
A d a m ı n sesi gürültüyü bastırınca
« F e n a yaralan m ı ş , ı• dediği d u y u l d u ; « Doktor nerede?
Ö yle berbat yaralı ki, n a s ı l çı karacağ ı m ı z ı bilemedik ... H er­
kes heyecanla doktorun sorularını yanıtlamasını izledi.
Güneş batıyordu artık. Ufuktaki k ı z ı l ı m s ı ı ş ı k herkesin yü­
zünü aydınlatıyor, bu gergin dakikalarda onları çevreliyor
gibiydi.
Konuşmalar adamın tekrar aşağı i n m e s i y l e noktalan­
d ı . Beraberinde şarap ve diğer malzemeleri de indiriyor­
du. B u kez öteki adam ç ı k t ı . B u arada yukardakiler dokto­
run isteği doğrultusunda bir sedye yaptılar. Fazladan giy­
sileri toplayıp, s a m a n bir yatak ürettiler. Doktor da şallar­
dan, mendillerden sargı bezleri yaptı. Bitirdiklerini ikinci ç ı ­
kan a d a m ı n k o l u n a takıyor, n a s ı l kullanacağ ı n ı anlatıyor­
du. A d a m ı n bir gözü çukurdaydı. Hava artık karard ı ğ ı n ­
dan, meşaleler y a k ı l d ı .
A d a m ı n söylediklerinden a n l a ş ı l d ı ğ ı n a g ö r e Stephen
248
ocagın hava boşlugunu bürüyen otlar nedeniyle onu göre­
m e m i ş , aşagıda biriken çer çöpün üzerine düşmüştü. D ü ­
şerken de ç ı k ı n t ı l ara çarpmıştı. B i r kolu a l t ı n d a o l m a k
üzere, s ı r t üstü yatıyordu ve o n a kalırsa düştükten beri hiç
kıpırdamamıştı. B i r kez boşta o l a n e l i n i cebine sokup taşı­
d ı g ı yollugu bulmuş, kırıntıları yiyebilmiş, avucuyla d a yer­
den su almıştı.
Mektubu alır almaz iş yerinden a y r ıl m ı ş , yolu y a y a ola­
rak gelmiş ve Bay Bounderby'nin evine giderken de düş­
müştü. Gece geç bir saatte, tehlikelerle dolLL bir yerde yü­
rümüştü. Ona yöneltilen suçlamalara gelince; suçsuzdu.
Kestirmeden gelmeye kalkışmas ı n ı n nedeni de buydu.
Madenci, E s k i Ceh ennem kuyusu'nun adını kara çıkarma­
d ı g ı n ı söyledi. Şu an için yaşıyor olabilirdi ama az sonra
ölecegi kesindi.
Her şey hazır olunca bucurgatı çalıştırıp, adamı bir
kez daha aşagı yolladılar. İ p kısaldı, «vardım,.. sinyali gel­
di, bucurgat sustu. Kimse elini çekmedi. Ö ylece çekmeye
hazır beklediler. Sonunda sinyal verildi ve tüm çember
öne egildi.
Bu kez ipe binen yük çoktu. Bucurgat yakınıyordu. A­
damlar agır agır çeviriyorlardı ve kopması o l a s ı l ı g ı nede­
niyle ipe bakmak zorlaşıyordu. İ p dolandı, d o l a n d ı , bag­
lantı halkaları göründü ve iki madenci aralarına a l d ı k l a r ı ,
zavall ı , e z i l m i ş adamla birlikte ç ı k t ı l a r . Yavaşça taşıdı kları
Stephen'ın sargılı, bagh h a l i içler acısıydı.
Kadınlar aglıyordu. Bu y ı g ı n a d ö n m üş gövde, d e m i r
kovadan a l ı n ı p saman yataga y a t ı r ı l d ı . Y a n ı n a ilk yaklaşan
doktor oldu. Elinden g e l e n i yapıp, bu külçeyi düzeltti a m a
gerçekte yapabildigi t e k ş e y ü s t ü n ü örtmek oldu. Sonra
da Rachael' ve Sissy'i çagırdı. O solgun, bitkin yüz göge
bakıyordu. Kırık e l i örtülerin üzerindeydi.
Ona su verdiler, yüzünü ıslattılar. Birkaç damla kalp
güçlendirici b i r şeyler ve şarap verdiler.
249
H i ç hareketsiz duruyor, öylece gökyüzüne bakıyordu.
Yine de 11 R a c haeı . .. dedi.
Rachael diz çöktü ve yüzünü adamın yüzüne yaklaş­
t ı r d ı . B a ş ı n ı döndüremiyordu Stephen.
11 R a c hael, c an ı m . ..
K a d ı n o n u n e l i n i tuttu. S tephen g ü l ü m s e d i . 11 B ı rakma
e l i m i , " dedi.
11 Ç o k acı çekiyor musun sevgilim? ,,
11 Çek tim ama artık iyiyim. Aşağısı ç ok k ötüydü. Çok
uzun süre aşağıda kaldım. Ama bitti! Ne büyük bir y a n ıl g ı
R a chael, N e b ü y ü k b i r y a n ı l g ı ! "
Eski bakışlarının hayaleti g e z i n d i yüzünde
.. ş u ocağa düştüm Rachael. Şu binlerce, yüzlerce
adamı, babayı, kardeşi, oğulu, binlerin sevdiği b i n l erceyi
besleyen o cağa düştüm. Hep okurdum: B i nlerce ve bin­
lerce işçi yasa ç ı karanlara yakarır, işimiz bize mezar ol­
masın diye dua ederlerdi. Çocuklarımız için, kad ı n larımız
için bizi yaşatın derlerdi. Ocak açıkken de yok yere canlar
aldı, kapalı iken de yok yere alıyor. H e r gün h i ç uğruna
ölüyoruz. N e anlamsızlık!"
Sesinde k ı z g ı n l ı k yoktu. Gerçeği Söylüyordu.
«Rachael, zavallı kızkardeşini a n ı m s ı y o r m u s u n ? Ona
okadar yakınım ki. O a c ılar içinde kıvranan biçare için na­
sıl ç a l ı ş t ı m ! Bütün gün pencerenin önündeki iskemlede
otururdu. N a s ı l d a gencecik öldü! Gençti sakattı, hastalıklı
yaşad ı , ö l ü p g itti! Çalışan insanların evlerindeki a cınacak
a nlamsızlık. N e anlam sız! N e anlamsız !,,
Louisa da yaklaşmıştı ama adam o n u göremiyordu.
Yüzü g e c enin gökyüzüne çevrilmişti .
.. şu diğer a n l a m s ı z l ıklar da olmasa b en burada o l ­
mazdım. Anlamsızlıklar olmasa beni a n l amayan işçi kar­
deşlerimle, tezgahın başında olurdum. Bay Bounderby
beni b i r a z ı c ı k tanısaydı bana kızamazdı. Benden kuşku
duymazdı. Ama bak Rachael, göğe bak!n
R a c hael onun bakışlarını izlediğinde bir y ı l d ı z a baktı­
ğ ı n ı gördü.
250
cc Aşagıda yatarken o hep parıldadı bana. Aklıma ı ş ı d ı .
Ona bakıp, seni d ü ş ü n d ü m ve aklımdaki sis a z ı c ı k dagıldı
sanıyorum. Başkaları beni tanıyamamışsa, beni bilem iyor­
larsa s a n ı r ı m ben de onları pek anlayamad ı m . Mektubu
alınca genç h a n ı m l a kardeşi aralarında anlaşmışlar da
beni tuzaga düşürmüşler gibi geldi bana. Düştügümde
aklımdaki tek şey o k ı z g ın l ı k l a Bayan Bounderby'i bulup,
bana yapılanların a y n ı n ı ona yapmaya gidiyordum. Aslın­
da davra n ı ş l a r ı m ı z oldugu kadar, düşünc elerimizin de so­
nuçlarına katlanmamız gerekiyor. Şu y ı l d ı z parıldarken
dua ettim. İ nsanlar birbirlerini anlasınlar, tanısınlar ister­
dim.•
S öylenenleri duyan Louisa adamın o n u görebilmesi
için egildi.
.. Duydunuz mu? .. diye sordu adam; .. sizi unutmadım
Bayan."
cc Evet duydum Stephen. Duaların b e n i m d e duam ...
cc B abanıza b i r haber iletir misiniz? ..
Louisa istemiyerek de olsa cc Burada," dedi, cc Onu ya­
nınıza çagırayım m ı ? »
cc lütfen.u
Louisa babas ı y l a geri döndü. E l e l e tutuşarak, o ü z gün
yüze baktılar.
cc B a y ı m , a d ı m ı temize çıkarmanızı istiyorum. Sizden
istedigim bu efendim."
Grandgrind çok üzülmüştü. Nasıl olacaktı ki bu?
cc Oglunuz size anlatacaktır bayım. Ona sorun. Hiçbir
suçlama yapmıyorum. Arkamda bı raktı g ı m bir şey yok.
Tek bir satır bile bırakmıyorum. Oglunuzla bir kez, bir
gece g örüştüm. B e n sizden yalnızca a d ı m ı temize çıkar­
m a n ı z ı istiyorum ve size güveniyoru m . »
Stephen'ı taşıyanlar gitmeye hazırdılar. Doktor acele
ediyordu. Ellerinde meşale ya da lamba olanlar, önden g i ­
dip yolu aydınlatmaya karar verdiler. Sedye d a h a yerden
251
k a l d ı r ı l m adan Rachael'a, cc Arada bir kendime g e l i p de ha­
l a parıldad ı ğ ı n ı gördükçe İ sa Efendimize yol gösteren y ı l ­
d ı z b u o l m a l ı dedim. O y ı l d ı z o l m a l ı ! » diyordu.
Onu yerden kaldırdılar ve yıldıza doğru ilerlediklerini
farkeden Stephen çok mutlu oldu.
ccRachael sevg i l i m , e l i m i bırakma! Bu gece birlikte yü­
rüyebiliriz! ..
cc Elini bı rakmayacağ ı m . Yol boyunca yanından ayrıl­
mayacağ ı m . ..
cc Tanrı s eni kutsası n ! Biri b e nim y ü z ümü örtebilir m i
acaba?»
Onu yavaşça tarlalardan, patikalardan geçirip, kırları
aştılar, Rachael e l i n i hiç bırakmadı. Uzüntü!ü sessizliği
bozan tek tük f ı s ı l t ı oluyordu. Kalabalık kısa bir süre sonra
cenaze olayına dönüştü. Y ı l d ı z ona yoksulların Tanrısı'na
g i d e n yolu göstermişti. Alça kgönülJülük, acılar ve bağış­
lanmak onu kurtar ı c ı s ı ' n a ulaştırm ı ş t ı .

YEDİNCİ BÖLÜM

ENİK AVI

Eski Cehennem Kuyusu'nun etrafındaki çember da­


ğı imadan az önce, birileri çemberi yarıp, yoklara karışmış­
t ı . B ounde rby'le gölgesi, Louisa ve k oluna girdiği babası­
n ı n yanında değildi. Bay Gradgrind sedyenin başına çağ­
r ı l d ı ğ ı n d a Sissy o lanet olası gölgenin a rk asına geçti ve
yüzünde dehşet dolu bir ifade olan gölgc'nin k ul ağına b ir
şeyler f ı s ı l d a d ı . Başını bile çevirmeden konuştular. E n i k
bu konuşmadan a z s o n r a d a kayboldu. E n i k çemberden
kendini böyle kurtardı işte.
Gradgrind eve döner dönmez Bounderbyler'e b i r me­
saj gönderip oğlunu eve çağırtmıştı. Gelen yanıta bakılırsa
B o u nderby de o n u kalabalıkta kaybetmiş ve Taşev'e dön­
düğünü s a n m ı ş t ı .
252
.. s a n ı r ı m bu gece kente dönmeyecektir,» dedi Louisa.
Bay Gradgrind arkasını döndü ve tek bir söz etmedi.
Ertesi sabah bankaya gitti ve o ğ l u n u n boş duran masasını
gördü. D a h a sonra d a Bay Bounderby'i görmek için gel­
diği yola çıktı. D a h a sonra açıklayacağı nedenlerden do­
layı oğlunu uzaklara yollad ı ğ ı n ı belirtti. Ayrıca Stephen
Blackpool'un aklanması için çalışacağ ı n ı , h ı r s ı z ı bulmakla
yükümlü olduğunu anlattı. Kayınpederi çekip gittiğinde
Bay Bounderby s okağın ortasında, sürekli büyüyen bir sa­
bun köpüğü gibi kalakalmıştı. Sabun köpüğü kadar güzel
de d e ğildi tabii. Gradgrind ise eve dönmüş, k endini oda­
sına kapamıştı. G ü n boyu da aradan çıkmadı. Sissy
ve Louisa arada sırada kapısını vurdukça ..ş imdi de­
ğil» diyordu. Gece sorduklarında da, «Daha hazır d e ğ i l i m ,
yarı n ! " dediğini duydular. G e c e boyunca b i r a ş a ğ ı , b i r yu­
karı dolaştı durdu.
Kahvaltıda ise her zamanki yerindeydi. D a h a yaşlı,
daha kambur duruyordu ama h e n üz iki büklüm o l m a m ı ş t ı .
«Gerçek» peşinde o l d u ğ u g ü n lerden ç o k d a h a b i l g e , da­
ha iyi bir adam gibi duruyordu. Daha yaşlı, omuzları çökük
ama daha iyi. Odadan ayrılmadan önce onların kendisini
görmeye gelmeleri için b i r saat saptadı ve ak saçlarla dolu
başı önüne eğik, ç ı k ı p gitti.
Görüşme başladığında louisa, .. sevgili Babac ı ğ ı m
geride ü ç küçük ç ocuğun var. O nlar farklı olacaklar. Tanrı
yardım etsin, ben d e farklı olacağ ı m , " diye girdi söze ve
onun yard ı m ı n a gereksinim duyduklarını belirtmek isterce­
sine de, elini Sissy'e uzattı.
.. şu lanet olası karde ş i n ! dedi Bay Gradgrind.» S e ­
ninle o eve g i d e r k e n s o y g u n u tasarlamış m ı y d ı ? »
«Korkarım ki ö y l e , .. d e d i louisa, ..p a r a y ı ç o k istedi­
ğ i m i , çok harcad ı ğ ı n ı biliyordum.»
.. zavallı adamın kentten a y rılacağını öğrenince de kö­
tülüklerle dolu kafas ında o n u suçlu durumda b ı rakmak dü­
şüncesi uyanmış o l m a l ı . . .
253
.. s a n ı r ı m orada otururken aklına g e l m i ş o l m a l ı . Oraya
gitmek fikri onun degildi, ben g i d e l i m istedim ...
.. Adamcag ı z l a konuşmuş. Onu bir kenara mı çekti?,,
.. H ayır, onunla dışarıda görüştüler. Daha sonra ne­
den böyle yaptıgını sordugumda akla pek uygun gelen ba­
haneler buldu. Olup bitenin ı ş ı g ı n d a degerlendirilince ne
konuştuklarını tahmin edebiliyorum ...
.. senin görüşlerin de benimkiler kadar karanlık m ı ? ,,
.. Korkarım öyle y a b e n i m y a kendi adına, Stephen
Blacpool'a bir şeyler söylemiş o l m a l ı . Onun iyi niyetli ve
dürüst o l d u g u n u düşünen z avallı adam da iki, üç gece
bankan ı n önünde beklemiş ...
.. Apaçık ortad a ! ,, dedi babası. .. Apaçık ortada!,,
B i r süre elleri y ü z ü n ü örttü. Kendine geldiginde;
.. şimdi o n u nasıl bulacagız? Adaletin elinden nasıl
kurtulacak? Olayı ancak birkaç saat daha gizleyebiliriz.
Onu biz ve yalnızca biz nasıl buluruz? Onbinle rce sterlin'­
de versek bu olanaksız görünüyor," dedi.
.. sissy bu i ş i halletti Baba ...
Sissy'nin evin i y i l i k perisi gibi duruşuna bakan Bay
Gradgrind' ı n sesi y u m u ş a m ı ş , şükran ve minnetle dol­
muştu . .. H e p sen çocug u m ! ,,
.. B i z dünden önce d e kuşkulanıyorduk. Siz dün ak­
şam Stephen'ın yanına gelince, ve neler konuşuldugunu
farkedince Rachael'ın yanından ayrılıp, Tom'un yanına git­
tim. Bana bakma dedim, Baba'na bak ve o adamın hatırı
v e kendi i y iligin için g i t buradan dedim. Tir tir titriyordu.
Nereye gidebilirim ki dedi. Param yok dedi. Beni kim sak­
lar ki! dedi. Benim a k l ı m a d a babamın eski sirki geldi. Bu
mevsimde nereye gittiklerini anımsıyorum. Birkaç gün ön­
ce de bir gazete ilanında okudum. Sleary'e gitmesini, a­
d ı m ı vermesini ve ben g e l e n e kadar o n u saklamasını iste­
mesini söyledim. Sabah olmadan o n u bulurum dedi ve
kalabalıkta kaybold u . "
. .Tanrıya şükürler o l s u n ! ,, diye bagırdı yaşlı adam;
.. onu hala ülke d ı ş ı n a ç ı karabiliriz! ,,
254
Sissy'nin onu gönderdigi kent Liverpool'a yalnızca üç
saat uzaklı ktaydı ve buradan dışarıya yollanabilirdi. Yine
de dikkatli olmak gerekiyordu. Bay B o underby R o m a l ı l ı k
e d i p ortalıgı birbiri ne katabilirdi. Kuşkuların Tom'a yönel­
mesi a n meselesiydi. B u nedenle Sissy ve Louisa'n ı n bir­
likte ve yan yollardan giderek Tom'un peşine düşmeleri
kararı a l ı n d ı . Baba d a yolu iyice u zatıp bambaşka b i r yol­
dan hedefe ulaşmaya çalışacaktı. Ayrıca, Bay Sleary'e
kendini tanıtmayacaktı. Amacını a nlayamı yabilirler, Tam
yeniden kaçabilirdi. İ letişim Sissy ve Louisa aracılıgıyla
olacaktı.
İ ki kadın gece boyunca yolculuk yaptılar. Arada y a ye­
rin altında ya da köprülerin üzerindeki istasyonlarda duru­
yorlardı. B u hatların ö z elligi de buydu aslında. Sabahın er­
ken saatlerinde de kendilerini ulaşmak istedikleri kentin
birkaç mil d ı ş ı n daki bir bataklıkta buldular. B u berbat yer­
den onları eski bir fayton kurtardı ve kente domuzların ya­
şadıgı arka sokaklardan gizlice girdiler. Pek hoş ya da ke­
yifli bir g i r i ş olmasa da yoldu işte.
Kente girer girmez ilk gördükleri şey Sleary'nin sirki­
nin iskeleti oldu. Kumpanya bir gece önce a y r ı l m ı ş ve yir­
mi mil ötedeki başka bir kasabaya gidip, gösterilerine
başlamıştı. B u iki yeri birleştiren yol i n i ş l i çıkışlı berbat bir
yoldu. B u nedenle de ilerlemek çok zaman alıyordu.
Alelacele b ir kahvaltı ettiler ve hiç dinlenmeden yola
koyuldular. Sagda s olda Sleary'nin ilanlarını görmeleri ög­
leni b uldu. Pazar yerine vardıklarında ise saat birdi. Parke
taşına ayak basarken, zili bir elinde çıgı rtkan Atbinenlerin
gündüz gösterilerini duyurmakla meşguldü, Sissy dikkat
çekmemek için soru sormamalarını, kapıya gidip izleyici­
lerle birlikte bilet almalarını önerdi. Bay Sleary bilet yerin­
deyse o n u tanıyacaktı. Ve dikkatli davranacaktı. Orada
yoksa onları içeride görebilirdi ve a y n ı dikkati gösterirdi.
B u n u n üzerine çarpan kalpleriyle o iyi bildikleri biletçi
kulübesine yaklaştılar. Sleary Binicilik yazan bayrak ora·
255
daydı. Gotik tarzı y a p ı l m ı ş kulübe de oradaydı ama Bay
Sleary yoktu. Kasada Melek rolünde i n a n d ı r ı c ı olamaya·
cak kadar tohuma kaçmış Kidderminster vardı. İ şe yara­
mayı seven bu adamcagız koşullara boyun egmiş, iste­
mese de kasaya geçmişti. Y a n ı n d a boş kaldıkça ç a l d ı g ı ,
çaldıkça da sinirini boşalttıgı b i r d a v u l u d a vard ı . Para ko­
n u l a r ı n d a pek tilki olan Kidderminster, sahte para girme­
sini e n g e l l e m e derdinden S issy'i görmedi. Sissy v e Louisa
t a n ı n m adan içeri girdiler.
Japon İ mparatoru y a ş l ı , kara lekeli k ı r b i r ata oturmuş
beş kovayı havada atıp tutmakla meşguldü. Japon İ mpa­
rato r u ' n u n boş zamanlarında yaptıgı e n sevdigi işti b u !
Sissy .. soyluları» iyi tanırdı a m a b u i m parator'u tanımıyor­
du. Atı üzerinde uOagtar ve Çiçekler» kompozisyonunda
Josephine Sleary t a n ı t ı l d ı . Tanıtan palyaço da yeni biriydi
ve Josephine'nin numarasını Lahana Numarası olarak ta­
n ı t ı yordu. Josephine'i S a h ney��Y Sleary'nin kendisi ge­
tirdi.
Bay Sleary palyaçoya dogru k a m ç ı s ı n ı şaklattı. Palya­
ç o n u n verdigi karşılık ise « B u n u bir kez daha yaparsan,
kafana atı atarım! .. oldu. İ şte o anda hem baba, hem kız
Sissy'i görüp, t a n ı d ı l ar. N u m a r a l a r ı n ı hiç renk vermeden
bitirdiler. Bay Sleary'nin takma olmayan gözü bir a n l ı k
şaşkınlıktan sonra takma g ö z ü kadar sabit kalabildi. Gös­
teri Sissy ve Louisa'ya çok uzun g e l m i ş t i .
Palyaço üç bacaga o t u r m u ş i k i bacak, b i r bacaga ba­
kıyorken, dört kaçak g e l m i ş , tek bacagı yakalamış, iki ba­
cak k a l k m ı ş üç bacagı yakalamış, d ö rt bacaga atmış, dört
bacak da tek bacakla kaçmış gibi bir şeyler a n l atıyordu ve
zaman geçmek bilmiyordu. Aslında öykü üç bacaklı tabu­
rede oturan kasab ı n , bir köpegin ve bir butun öyküsüydü
ve çok heyecan yarattı. Sonunda sarı saçlı Josephine çı­
k ı p , a l k ı ş l a r arasında selamını verdi. Ortada tek başına
kalan Palyaço «artık s ı r a b e n i m , " derken, Sissy'nin o m u ­
z u n a dokunan b i r e l onları dışarı çagırdı.
256
Louisa'yla çıktılar ve Bay Sleary'nin bez duvarlı, çi­
menden halısı olan tahta tavanı ı " öze/,, dairesine alındılar.
Elinde brendi kadehiyle duran pepe Sleary, ccTetilya,,, de­
di; .. seni görmek ne güzel! Seni hep sevmişimdir! B i z i m
yüzümüzü kara ç ı k a r m a d ı n . İ ş konuşmadan ö n c e bizimki­
leri görmelisin. Yoksa kalpleri kırılır. Hele kadınlar bizi ba­
g ı şlamazlar. Josephine E . W . B Childerth'le evlendi. B i r
ogulları var. Ü ç yaşında ama üstünde duramayacagı at
yoktur. Ona Harika Çocuk diyoruz. Athey'de adını duyu ra­
mazsa Paris'te duyurur. B i r d e Kidderminster vardı ya, ha­
ni seni pek severdi? O da evlendi. Bir d u l l a evlendi. Anası
yaşında bir kadın. Eskiden ipte yürürmüş a m a şimdi öyle
şişko ki hiçbir şey yapamıyor. İ ki çoc ukları var. Onları Pe­
r iler ile Çocuklar n u m aralarında kullanıyoruz. Görsen ba­
y ı l ı r s ı n ! Anne ve babaları at üstünde ölüyor, amcaları atla
gelip kurtarıyor; Sonra Robin atıyla gelip üzerlerini yaprak­
larla kaplıyor. . . Olaganüstü! E m m a Gordon'u anımsıyor
musun? Sana analık etmişti? Tabii anımsıyorsun! E m m a
kocasını kaybetti. Hindistan Sultanı tablosunda kocaman
qir filin üzerinden sırt üstü düştü. E m m a ikinci kez evlendi.
On s ı rada oturup, ona aşık olan bir para babası buldu
kendine . . . .. Bay Sleary olup bitenleri b i r çırpıda anlatırken
nefes nefese k a l m ı ş t ı . Brendi dolu bir ihtiyar olmasına kar­
ş ı n şaşırtıcı bir içtenligi ve saflıgı vardı. D a h a sonra da Jo­
sephine'i, E . W . B Childers'ı, Harika çocugu ve digerlerini
içeri aldı. Louisa'nın gözünde hepsi de olaganüstü yaratık­
lardı. Beyaz, pembe yanaklı, üstlerinde başlarında p e k
f a z l a b i r ş e y o l m a y a n , bacakları a ç ı k , t u h a f insanlar. A m a
S i s s y ' n i n etraf ı n ı sarmalarını izlemek, Sissy'nin gözlerinin
yaşlandıg ı n ı görmek çok etkileyiciydi.
uTamam! Sissy herkesi gördü, herkesle kucaklaştı,
herkesin e l i n i sıktı! artık burayı boşaltı n ! İ kinci bölümü de
duyursunlar ...
O da boşaldıgında sesini alçaltarak, "T etilya,,, dedi;
.. Fazla meraklı degilim ama şu genç adam için buradası­
n ı z s a n ı rı m ? ..
Zor Zamanlar/F. 1 7 257
.. s u onun kızkardeşi Bay Sleary. Evet, onun için bu­
raday ı z ...
.. ş u öteki adamın k ı z ı demek. D i l e r i m iyisinizdir Ba-
y a n ? Beyefendi iyi m i ? u
Louisa en k ı s a zamanda k o n u y a g i r m e k istiyordu .
.. s abam yakında burda olacak. Kardeşim iyi m i ? »
. .sapasag l a m ! Ş u aralıkların birinden sahneye b i r ba­
kın bakalım . ı ı
Herkes bir budak d e ligi b u l d u.
.. Jack numarasını a n ı m s ı y o r musun? Çoluk çocuga
pek komik gelen c anavar numarası? Hani Jack içine g i r i p
saklansın diye b i r kulübe var. B a k , palyaçom d a e l i n d e
tencere tava, J a c k ' ı n u ş a g ı rolünde. K ü ç ü k J a c k de z ı r h l ı .
İ ki d e komik kara derili uşak var v e h e r ikisi de evin iki
m i s l i ! Evi götürüp getiriyorlar. D a h a görünürlerde dev yok.
Görüyor musunuz?.,
uEvetu dediler .
.. Qnlara iyi b a k ı n , .. dedi Bay Sleary; .. iyice b a k ı n . Gö­
rüyormusunuz? İ yi!u Oturmaları için bir sıra verdi. .. s e n i m
a k l ı m a gelen bir şeyler var. Baban ı z ı n d a bir planı vard ı r .
Kardeşinizin n e işler çevirdigini bilmiyorum. Bilmesem d a ­
ha i y i . (Tetilya'ya b a k t ı : ) B e n de o n a yardım e t m e k isterim.
Kardeşiniz şu kara derili uşaklardan biri. ..
L o u i s a küçük bir ç ı g l ı k kopardı. H e m ü z ü l m ü ş h e m de
rahatlamıştı .
.. s i z bile o n u ta nıyamadın ı z . Bırakın babanız Beyefen­
d i gelsin. Gösteriden sonra kardeşinizi burada tutacagı m .
Y ü zünü g ö zünü silmem. K ostümü d e ü zerinde kalır. B e ­
yefendi geldiginde o n u burada bulacaktır v e burada baş­
başa konuşabilirler. G i z l e nebildigi sürece neye benzedi­
gine aldırmay ı n . ..
Louisa'nın y ü k ü hafiflemiş gibiydi. Bay Sleary'e defa­
larca teşekkür etti. Kardeşine sevgilerinin iletilmesini is­
tedi ve gözyaşlarıyla oradan ayrıldılar.
Bay Gradgrind bir saat geçmeden oraya vardı. O da

258
t a n ı d ı g ı kimseye rastlam amıştı ve Bay Sleary'nin de yar­
d ı m l a r ı y l a Tom'u o gece Livepool'a gönderme kararı ver­
mişti. Onunla birlikte hiçbiri gidemezdi. Bu nedenle güve­
nebilecegi bir aracıya, To m ' u n masrafı ne olursa olsun
Kuzey ya da Güney Amerika'ya gidebilecegi bir gemiye
b indirilmesi için b i r mektup hazırladı. Aslında en kısa z a ­
m a n d a onu buradan uzaklaştıracak i l k gemi nereye gider­
se gitsin, Tom o gemide o l m a l ı y d ı . i şini bitirince Sirk'in bo­
şalmasını beklemeye koyuldu. Birazdan Bay Sleary'nin
kapının önüne b i r iskemle atıp, bir puro yaktıg ı n t gördü. A­
dam yaklaşması için z e m i n yaratıyor gibiydi.
Kapıya yaklaşınca, Bay Sleary, .. E m r i nizdeyim Beye­
f e n d i .,, dedi; .. Beni ararsanız, burada bulursunuz. Ü zerim­
deki .�u g ü l ü n ç giysilere lütfen a l d ı r m a y ı n ...
Uçü birlikte çadıra geçtiler. Bay Gradgrind Palyaço'­
nun ortada duran taburesine çöktü. Arka s ı ralardan birin­
de, uoglu m,, demek zorunda kaldıgı, gölgelere s ı g ı n a n
E n i k oturuyordu. Ü zerinde teşrifatçıların giydigi türden
abartılı bir ceket vardı. Kollarının agızları kocamandı. Dize
kadar bir pantalon giymiş, koca tokalı ayakkabılar ayagın­
da, g ü l ü n ç bir şapka başında, öylece duruyordu. Ü zerine
uygun hiçbir şey yoktu. Kıyafet kaba b i r kumaştan yapıl­
m ı ş , güvelere de ziyafet çekmişti ki d e l i k deşikti. B u gü­
lünç kıyafete, korku ve sıcaktan eriyip akan makyajı da
eklenince berbat bir görüntü veriyordu. Gözleriyle tanık ol­
masa, Bay Gradgrind, o «örnek,, çocuklarından birinin bu
hallere düşecegine hayatta inanamazdı!
Enik b i r süre yaklaşmamakta direndi. Sonunda
Sissy'nin yakarışlarına boyun egerek yanlarına i nd i . Loui­
sa'ya orada yokmuş gibi davranıyordu. Sıraları teker teker
atladı, telaşla gösteri çemberinin dibine kadar geldi. Ba­
basından elverdigince uzak olmaya çalışıyordu.
«Bu iş nasıl oldu?» diye sordu babası.
«Hangi iş nasıl oldu ?,, dedi o g u l .
« B u soygun . . . S e s i , "soygun» derken a z ı c ı k yüksel­
mişti.
259
" B i r gece kasayı kendim zorlayıp açtım. Giderken de
aralık bıraktım. Bulunan anahtarın b i r eşini yaptırt m ı ş t ı m .
O sabah o n u d a yere bıraktım. O n u n l a a ç ı l d ı g ı s a n ı l s ı n is­
tiyordum. Parayı bir kezde a l m a d ı m . Her akşam benim
kasamdakileri yatırıyormuş gibi yapıyor ama yatırmıyor­
dum. İ şte artık her şeyi biliyorsu n .. ,
« B a ş ı m a y ı l d ı r ı m düşseydi böyle şaşırmazd ı m ! » dedi
baba.
« N e d e n?,, dedi o g u l ; " B i r y ı g ı n insan kendilerine gü­
ven duyulan i ş l erde çalışıyorlar. B u n lardan birçogu d a hiç
de dogru olmayan işler yapıyor. Defalarca bunun böyle ol­
dugunu senden duymuşumdur. B u işin kuralı böyle der­
d i n . Kurallara ben ne yapabilirim k i ! Başkalarını böyle
avutabildigine göre kendini de avutabilirsin!»
Baba yüzünü ellerinin içine gö mdü. Ogul ise tüm aca­
ipligi içinde saman çöpü kemirmekteydi. Ellerinin üzerinde
sarkan kumaş erimiş oldugundan elleri m aymun eli gibi
görünüyordu. Akşam karan l ı g ı h ı z l a çöküyordu. Boyaları­
n ı n altından huzursuz bakışlarla babasına bakan gözleri­
nin akları yaşam belirten tek şeydi sanki.
cc liverpool'a götürülüp, oradan yurt d ı ş ı n a gönderil­
melisin.»
" K o rkarım ö y l e . Burada oldugumdan daha kötü ola­
mam herhalde. Bildim bileli mutsuzdum .. ,
Bay Gradgrind kapıya kadar gidip, Bay S l eary'yle
döndü ve bu a c ı n ı l a s ı yarat ı g ı n n a s ı l gönderilebilecegi s o ­
rusunu o n a yönetti.
" B e n de bunu düşünüyordum, Efendim. Yitirilecek
z am an ı n ı z pek yok. Demiryotu buradan yirmi mil ötede.
Yarım saat sonra bir araba var. B u n u n l a posta trenine ye­
tişebilir. Tren o n u dogruca Liverpo o l ' a götürecektir.,,
« Ş u n u n haline bakın!,, diye inledi Gradgrind; "Hangi
araba o n u bu haliyle . . . ..
"Böyle gidecek d e m i y o r u m,,, dedi Sleary. Bana beş
da�:;ika verin onu bizim kostümlerle donatır, adama benze-
260
'
tirim. Çabuk karar vermelisiniz Bayım. Bira bulmalıyız. Ka-
r a boyaları çıkarmak için biradan iyisi yoktur."
Bay Gradgrind izin verdi. Sleary bir kutudan b i r kos­
tüm, bir şapka ve diger gerekli malzemeyi çıkardı. Para­
vanın arkasında üstünü degişen Enik'in suratını da birayla
temizleyiverdiler. Bembeyaz oluverdi.
.. H a y d i , ,, dedi Bay Sleary; « Ş i m d i arabaya gidelim.
Ben seninle gelirim, sen arkaya binersin, seni benim
adamlarımdan biri sanarlar. Ailenle vedalaş ama kısa
kes!u Düşünceli davranan, Bay Sleary onları yalnız bı­
raktı.
.. İ şte mektubun, .. dedi, baba; .. gerekli olan h e r şey
s a n a verilecek. P i ş m a n l ı k ya da iyi davran ışlarınla işledi­
g i n bu a k ı l a l m a z suçun bedelini ödemeye çalış. Bana elini
ver, benim zavallı o g l u m . Tanrı da b e n i m seni bagışladı­
g ı m gibi b a g ı ş l a s ı n! ,,
Suçlunun bu s ö z l e ve a c ı k l ı ses karşısında gözleri ya­
şarmıştı, ama Louisa kollarını açınca onu itti.
.. Hayır. Sana söyleyecek tek bir s ö z ü m y o k ! u
. . sana d u y d u g u m o n c a sevgiden s o n r a b ö y l e m i ayrı­
lacagız? Tam?»
..sevgin m i ? N e sevgi ama! Bounderby'i b i r başına b ı ­
rak, e n yakın dostum Bay Harthouse'ı postala, ben tehli­
kedeyken de, çek evine dön! N e sevgi! Agların etrafı m ı
nasıl sard ı g ı n ı göre göre olup biteni anlatman m ı sevgi?
Sen benden çoktan vazgeçtin. Beni hiç sevmedin s e n ! u
.. çabuk o l u n ! » B a y Sleary kapıdaydı.
Bir kesmekeş içinde çıktılar. Louisa aglıyor, onu
bagışlad ı g ı n ı , h e r şeye karşın onu sevdigini söylüyordu .
.. Bir g ü n gelecek, böyle ayrıldıklarına Tam da pişman ola­
cak,, t ı . İ şte tam bu sırada karşılarına t a n ı d ı k biri ç ı k t ı . ö ­
nünde duran Sissy ve Bay Gradgrind, o m u z u n u tutan Lo­
uisa kalakalmışlardı.
Bitzer'dı g e l e n ! Nefes nefese, o ince dudakları ayrık,
burun delikleri büyümüş, kirpikleri titremekte olan solgun
261
yüzü daha da solgunlaşmış bir Bitzer. Son görüştüklerin­
den bu yana hiç durmamacasına onları kovalamış gibi bir
hali vardı.
«Planları n ı z ı bozdugum için ö z ü r dilerim," diyordu;
uama at cambazlarının beni atlatmalarına izin veremem.
Bay T o m benimle gelecek. H a z ı r g i y i n m i ş d e . Onlarla de­
gil, benimle gelecek!u
Enik'in yakasına yapışmıştı. Onun elindeydi artık.

SEK/ZJNC/ BÖLÜM

DÜŞÜNCELER

Y eniden Bay Sleary'nin çadırına dönüldügünde, ev


sahibi yabancılar girmesin diye kapıları kapattı. Halkanın
orta yerinde duran Bitzer'ın e l i , donup kalmış olan Enik'in
yakas ı n ı bırakmamıştı. Alacakaranlıkta, eski iş arkadaşına
çevrilmiş olan gözleri parıldıyordu. Bir yıkıntıdan farksız
hale gelen Bay Gradgrind, cc B itzer, dedi; « B i r yüregin yok
mu senin?»
Sorunun tuhaflıgı Bitzer'ı güldürdü; . .v a r . D o l a ş ı m o n ­
suz gerçekleşemez k i ! u d e d i . u H arvey'in ortaya çıkardıgı
bilgileri ögrenmiş kimse bir yüregim oldugu konusunda
kuşkuya düşemez ...
« A c ı m a duygusunu d a algılayabilir mi acaba?» diye
bagırdı yaşlı adam.
Kusursuz genç adam soruyu «yanlızca mantık o n u et­
kileyebilir, efendim, .. diye yanıtladı.
Yüz yüzeydiler. Bay Gradgrind'ın y ü z ü de Bitzer'ınki
kadar bembeyazdı .
u B u zavallı gencin kaçmasını engellemek için ne gibi
b i r gerekçe -mantıki b i r gerekçe- bulabilirsiniz ki? B u
mahvolmuş babayı e z m e k için hangi n e d e n olabilir? B a ­
kın a b l a s ı n a ... A c ı y ı n bize!»
262
Bitzer'ın tutumu son derece a k ı l c ı , bir işadamınınkine
benziyordu. B a y ı m ; » dedi; uTom'u Coketown'a götürmek
için gerekçe istediğinize göre, göstermek uygun düşer.
Bu soygun işinde ta baştan beri ondan kuşkulanmıştım.
Aslında ondan önce de gözüm üstündeydi. Gözlemlerimi
kendime sakladım. Demin yetişip itirafını dinledim, kaçtı­
ğ ı n ı gördüm ama b u n l a r ı n d ı ş ı n d a da kanıtlarım var. D ü n
sabah evinizi gözetleme o n u r u n a eriştim v e s i z i buraya
kadar izledim. Tom'u Coketown'a götürüp, Bay Boun­
derby'e teslim edeceğim. Bay Bounderby'nin beni Tom'un
görevine getireceğinden hiç kuşkum yok. Böylece yüksel­
miş olacağ ı m . Bu d a benim için çok iyi olacak."
.. sorun yanlızca sizin ç ı k a r ı n ı z ise . . . .. diye karşılık ve­
ren Gradgrind'ı, Bitzer susturdu:
.. sözünüzü kestiğim için bağışlamanızı dilerim ama
toplum y a p ı s ı n ı n tümüyle çıkarlara dayan d ı ğ ı n ı siz de bili­
yorsunuz. Sesleneceğiniz insanların çıkar duyguları ol­
malı. Tek kozumuz bu ve düzen böyle. Çocukluğumdan
beri bu düsturla büyüdüm ben . ..
"Beklediğiniz yükselmenin parasal karş ı l ı ğ ı ne olabi­
lir?,, dedi Gradgrind .
.. ö n e r i n i z için teşekkür ederim ama bir rakam verme­
yeceğim. Sizin böyle bir öneride bulunacağ ı n ı z ı düşünüp
hesaplar yaptım a m a bankada güvenli b i r yerin paradan
çok önemli olduğuna i n a n ı y o r u m . . .
Bay Gradgrind'ın Bitzer'a uzanan elleri, .. ş u a c ı n acak
halime bak!u d e r gibiydi. .. s e n i y u m u şatmak için tek şan­
sım var. Yıllarca b e n i m okulumda öğrencilik yaptı n . S a n a
orada verilen emeklerin hatırı için, çıkarlarını u n u t u p , oğ­
l u m u b ı rakabilecek m i s i n ? Senden o g ü n l e r i n i n a n ı s ı adı­
na bunu istiyor ve sana yalvarı y o r u m . ..
" B u a n l a m s ı z tutumunuzu ç o k şaşırtıcı b u l u yorum, E­
fendim. Eğitimimin parası ödendi. Bir anlaşmaydı. Eğiti­
mim bitince de anlaşmamız sona ermiş oldu ...
Gradgrind Yaşam Felsefesi'nin temel taşlarından biri

263
de herşeyin paras ı n ı n ödenmesi gerekliligiydi. Hiç kimse,
hiç bir şeyi karşılıksız alamazdı. Her şeyin parasal bir de­
geri vardı. Şükran duygusu anlam s ı z d ı . i nsan yaşam ı n ı n
her santimi a l ı n ı p satılacak b i r maldı. Cennet'e böyle g i r i l ­
miyorsa, o r a n ı n p e k p ol i t i k v e ekonomik b i r yer o l d u g u
söylenemezdi. B u da, orada i ş i m i z y o k demekti.
.. Egitimim için ödenen paranın az bir şey oldugunu
yadsıyamam. A m a bu davamı daha da güçlü kılıyor. U ­
cuza g e l m i ş i m . B u d a kendimi p ahallıya satmamı gerekti­
riyor ş i m d i . "
Louisa v e Sissy'nin aglamaları o n u biraz huzursuz e t ­
mişti aslında .
.. Lütfen yapmayın, .. d e d i ; . . Bu i ş e yaramaz yalnızca
s i n i r bozar. Bay Tom'a karşı b i r garezim v a r sanıyorsunuz
ama bu dogru degil. Onu Coketown'a götürme kararım tü­
müyle mantık çerçevesinde a l ı n m ı ş bir karar. Bana dire­
necek olursa Dur! H ı r s ı z ! diye b a g ı r ı r ı m ama direnmeye­
cektir. Kuşkunuz olmasın ...
B ü t ü n bu doktrinleri dikkatle dinleyen Bay Sleary, sa­
bit gözü kadar sabit duran fırıldak gözüyle öne ç ı k t ı :
" B a k ı n B a y ı m ; S i z de k ı z ı n ı z da o g l u n u z u n n e dolap­
lar çevirdigini bilmedigimi, bilmek de istemedigimi biliyor­
sunuz. K ı z ı n ı z a söylemiştim. Zamparalık filan s a n m ı ş t ı m .
A m a o g l u n u z banka soyduysa b u ç o k ciddi b i r suçtur. B u
delikanlının d a belirttigi gibi ciddi b i r suçtur v e b e n bu i ş e
bulaşmak istemem. Bu nedenle de b u d e l i k a n l ı n ı n yanına
geçer d e , o h a k l ı d e r s e m , bana kızmayın! S i z e n e yapa­
bilecegimi söyleyeyim: Sizi trenyoluna kadar indiririm.
Bundan ötesine karışmam ama bu kadarını yaparı m , "
dedi.
S o n dostları n ı n da onları yüzüstü bırakması, Louisa'yı
yeniden hıçkırıklara, Bay Gradgrind'ı d a üzüntüye bogdu.
Sissy i s e o n u dikkatle izliyordu ve o n u yanlış anlamamıştı.
Sleary, dışarı çıkarlarken fırıldak gözünü devirip, Sissy'nin
geride kalmasını sagladı. Kapıyı kilitlerken heyecanlıydı:

264
«Beyefendi sana arka ç ı k t ı . Ben de Beyefendi'ye arka
çıkacagım. Dahasını da yapacag ı m . Şu şaklabana dersini
verecegim. Konuşma d ı ş ı n d a her şeyı yapabilecek bir
atım var. Childert'in sürerse saatte onbeş mil gidecek bir
midillim var. Adamı yirmidört saat aynı yere mıhlayacak
bir köpegim de var. Git, genç adama s öyle: Atı danset­
meye başlayınca korkmas ı n . Midillinin çektigi bir araba
görecek. Arabayı görünce atlasın, ben o n u alacagım. Be­
n i m at sabaha kadar danseder durma z sa, ben de Sleary
d e g ilim! Çabuk!»
On dakika geçmemişti ki, ayagında terlikleri p azarı
dolaşan Bay Childers haberdar e dilmiş, Bay Sleary'nin
planı yürürlüge konmuştu.
Köpegin Bay Sleary etrafında z ıp l a m a s ı n ı izlemek, o­
nun dönen gözüyle Bitzer'ın hedef oldugunu belirtmesini
görmek p ek ilginçti. Karanlık bastıktan hemen sonra yola
çıktılar. iyi yetişmiş köpek Bitzer'in yanında koşmakta, gö­
zünü ondan ayırmamaktaydı. İ nmek isterse diye, tekerle­
g i n yanından ayrılmıyordu.
Geride kalan üçlü, geceyi heyecan içinde bekleyerek
geçirdi. Sabah sekizde Bay Sleary'yle köpegi d öndüler.
Durumdan hoşnut g örünüyorlardı.
ccH e r şey yolunda, Beyim,, dedi Bay Sleary; 0 0 glu­
n u z şimdiye kadar gemisine binmiştir. Buradan ayrıldıktan
bir buçuk saat sonra C h i lderth onu a l d ı . Atı ise polkasını
sürdürdü. (Dizginleri e limde olsaydı düşüp kalana kadar
da s ürdürürdü!) Şimdi uyuyor. O rezil herife gelince, arka­
larından segirtmeye çalışıyordu ki bi zim köpek o n u yere
yıkıverdi. Ben atı çevirdim, biraz bekledik. Saat altıbuçuk
o l m u ş t u . ..
Bay Gradgrind adamı teşekkürlere bogdu ve kendi­
sine bir armagan verecegini ima etti.
« B e n para istemem, Beyim ama Childerth'ın bir ailesi
var. Ona birbeş sterlin verirseniz reddedecegini hiç san­
mıyorum. Köpege bir tasma, ata yeni bir dizgin alırsanız,

265
ona da hayır diyemem. Brendi ve su derseniz, bakın o n a
d a h a y ı r yoktur b e n d e . Kumpanyadakilere b i r a z harçlık
verirseniz, herkesi m u t l u edersiniz. Adam başı üç gibi,
fazla m ı o l u r ? u
Şükran duygularını yansıtan bu ufak tefek armagan­
ları vermek Gradgrind'ı mutlu e tmişti. Aslında bu büyük
hizmet karşılıgında pek az verdigine i n a nıyordu .
.. Tamamdır, Beyim. Arada biz binicileri destekleyici
k on uşursanız, ödeşmiş oluru z . Şimdi k ı z ı n ı z bize izin ve­
rirse. Sizinle yalnız k onuşmak istiyorum ...
Louisa'yla Sissy yan odaya geçtiler. Bay Sleary bren­
diyle suyunu karıştı rarak konuştu:
"Köpeklerin olaganüstü hayvanlar olduklarını söy­
lememe gerek yok sanırım ?,,
.. j çgüdüleri şaşırtıcıdır ,.. dedi Bay Gradgrind .
. . Nedir bilmiyorum ama şaşırtıcı oldukları dogru. B i r
köpegin s i z i arayıp b u l m a s ı , kilometreleri katetmesi i na nı l ­
maz bir şey!u
« K o k u duyuları olaganüstüdür ...
" B i l e m e m Beyim ama bir köpek beni buldu. Bulma bi­
çimine bakarsanız başka b i r köpege yolu sormuş sanırsı­
n ı z . Gidip, Sleary diye birini tanıyor musun ahbap? At iş­
lerinde çalışır, iri yarı biri, takma gö zlü? demiş sanki. Ö bür
köpek d e ben tanımam ama tanıyan b i r köpek biliyorum
demiş d e , öyle beni bulmuş. Bu kadar çok dolaştıgıma
göre b e n i tanıyan b i r y ı g ı n köpek olmalı. Sleary mi? Slear­
y? B i r arkadaşım ondan söz etmişti. Sana onun adresini
vereyim diyecek bir yıgın köpek!,,
Gradgrind azıcık şaşırmış gibiydi.
Kadehini a g z ı n a degdiren Selary devam etti;
.. H e r neyse! S a n ı r ı m ondört ay kadar önce Chester'­
deydik. Çocukları toparlamış işe başlıyorduk ki bir köpek
geldi. Yorgundu, topallıyordu ve kör olmuş gibiydi. Çocuk­
lara dogru gitti ve sanki belirli bir çocugu arıyormuş gibi
hepsini teker teker dolaştı. Sonunda bana geldi. Son bir

266
gayretle ayaga kalkıp, bana yaslandı, kuyrugunu salladı
ve düşüp ö l d ü . Merrylegs'di B a y ı m ...
11 Sissy'nin babasının köpeg i ! ,,
11 Tetilia'nın babasının yaşlı köpegi. Köpegin bana g e ­
lişinden babasının çoktan ö l m ü ş oldugunu anladım. J o ­
sephine ve Childenth'le s i z e y a z ı p yazmama konusunda
çok tartıştık. Sonunda yazmamaya karar verdik. Neden
onu ü zelim, neden aklını bulandıralım dedik. Babası onu
terk mi etti yoksa kendisiyle sefil olmasını mı e ngelledi,
bunu hiç bilemeyecegiz.»
" Babasının alması için gönderdigi ilaç şişesini hala
saklıyor ve son nefesine kadar onun sevgisine inanacak.»
Bay Sleary'nin dalgın bakışları bardag ı n ı n dibindeydi.
« B u iki şeyi düşündürüyor. B i r i : B u dünyada sevgi
diye bir şey var. Her şey çıkar üzerine kurulu degil. İ k i :
Sevg i n i n hesabı fark l ı . N e l e r yaptıracag ı n ı kestirmek güç.
Şu köpegin yaptı g ı n a bakın_,,
Bay Gradgrind pencereden dışarı bakıyordu. Sessiz
kalmayı yegledi. içkisini bitiren Bay Sleary, h a n ı m ları geri
çagırdı.
cc Tetilia, beni öp de vedalaş a l ı m . Küçük hanım;
Tetilia'yı sevdiginizi, o n a bir kızkardeş gibi davrand ı g ı n ı z ı ,
o n a güvendiginizi görmek beni çok mutlu etti. D i l e r i m kar­
deşiniz de sevginize l a y ı k o l u r ve size m u tl u l u k verir. Be­
yefendi, ilk ve son k e z tokalaş a l ı m . Bizim gibilere lütfen
kızmayın. i nsanların eglendirilmeleri de gerekli. Hep ögre­
niyor, hep çalışıyor olamazlar. Bizler de gerekliyiz. Akıllıca
olanı, insancıl olanı y a p ı n ve bizim v a r l ı g ı m ı z ı kabullenin.
İ çimizde iyi olan ortaya ç ı k s ı n , k ötü olan d e g il!ıı
Kapıdan çıkar çıkmaz, b a ş ı n ı tekrar uzattı ve cc B e n d e
a g z ı m h i ç laf yapmaz s a n ı r d ı m !,, diye ekledi.

267
DOKUZUNCU BÖLÜM

SON

Adamın birinin işleri nasıl yüzüne gözüne bulaştırdı­


g ı n ı , o adamdan önce farketmek pek tehlikeli olabilir. Bay
Bounderby, Bayan Sparsit'in ondan önce davra n m ı ş ol­
m a s ı n ı sindiremiyor, ondan daha akıllı geçinmesini kabul­
lenemiyordu. Bayan Pegler'ın bulunması zaferi o n u pek
kızdırmıştı. Başkal a r ı n ı n eline bakarak yaşayan bu k a d ı n ı n
kendini b i l m e z l i g i n i aklında çevire ç e v i r e , yuvarlandıkça
büyüyen bir kartopu gibi büyüttü. S o n u n d a bu iyi aileden
g e l m e hatunu kovmanın ona verilecek en büyük ceza o l ­
d u Q u n u kavradı. u B i r h a n ımefendiydi ve beni bı rakmak is­
temedi ama ben ondan kurtuldum," d e m e k o n a büyük bir
zevk verecekti.
B u olaganüstü buluşla daha da ş i ş m i ş gibi görünen
Bay Bounderby, resminin a s ı l ı durdugu yemek salonuna
gelip, oturdu. Şöminenin yanında oturan Bayan Sparsit'in
ise a z sonra postalanacagı konusunda hiçbir fikri yoktu.
Pegler olayından beri Bay Bounderby'e duydugu acı­
m a duygusunu sessiz bir melankoli ve p i ş m an l ı g ı n ardına
g i z l e mekteydi. Yüzüne dertli b i r anlam vermek alışkanlı­
g ı n ı edinmişti. Şimdi d e aynı anlamı taşıyan yüzünü patro­
n u n a çevirmişti ki Bay Bounderby sert ve kaba bir biçim­
de sordu:
.. şimdi n e oldu?»
"Lütfen Bayım, b e n i m l e ugraşmay ı n ! »
" S i z i n l e ugraşmak m ı ! S i z i n l e ! » S e s tonundaki saldırı
apaçıktı. Kendine b i r d i l i m ekmek kesip, bıçagı yere fırlattı.
Bayan Sparsit ayaklarını iskemlenin ayaklıgından çekti.
«Lütfen, Bay Bounderby! ..
u N e bakıyorsunuz? ..
u B u sabah sizi sinirlendiren bir şey mi oldu, efen­
dim?»
" Evet efendim»
268
Kadın incinmiş bir sesle devam etti;
..Acaba k ı z g ı n l ı g ı n ı z ı n nedeninin ben o l u p o l m a d ı g ı m ı
sorabilir m i y i m ? u
. .B a k ı n buraya; B e n i t i l i p kakılmaya g e l e m e m . B i r ka­
d ı n iyi bir aileden gelebilir ama benim gibi birini itip kak­
ması kabul edilemez! Ben buna izin verme m ! ,, (Konuşma­
s ı n ı kesmeden sürdürüyordu. Ara verse yenileceginin far­
kındaydı.) Bayan Sparsit'in Romalı kaşları yükseldi, çatıl­
dı, yeniden yükseldi; Ayaga kalkan kadın örgüsünü topladı
ve bir kraliçe tavrıyla;
.. B a y ı m , ,, d e d i ; ..burada istenmedigim apaçık ortada.
Odama çekiliyorum.»
.. size kapıyı açmama izin verin . ..
.. Teşekkür ederim. Kendim yapabi l i r i m ...
.. Bana bırakın. B u arada gitmeden önce birkaç s ö z
söylemek istiyorum. Bayan Sparsit, s a n ı r ı m burada ka­
pana k ı s ı l m ı ş gibisiniz. Başkaları n ı n işleri konusunda bu
kadar deha sahibi birinin dehası benim fakirhanede çürü­
yüp gidiyor, diyebiliriz .,,
Bayan Sparsit'in suratında kapkara bir nefret belirmişbi.
.. Ö yle mi efendim?»
.. şu olup bitenleri b i r düşünüyordum da şu zavallı ak­
lım ... ..
Bayan Sparsit sahte bir neşeyle sözünü kesti:
.. Lütfen a k l ı n ı z ı kötülemeyin efendim. H e rkes Bay B o ­
underby'nin a k l ı n ı n saglaml ı g ı n ı bilir. K a n ı t l a r ı n a herkes ta­
n ı ktır. Sohbetlerin ana teması bu o l m a l ı . Başka yetenekle­
rinizi kötüleyin ama a k l ı n ı z ı asla efendim ...
Bay Bounderby kıpkırmızı olmuştu ve pek s ı k ı n t ı l ı y d ı .
.. Bana kalırsa bambaşka b i r çevre s i z i n yetenekleri­
nizi ortaya çıkaracaktır. Lady Scadgers'ın ki gibi bir yere
daha yakışacaks ı n ı z . Sizce de orada burnunuzu sokacak
daha çok olay yok mudur? ..
« D a h a önce bunu düşünmemiştim ama sanırım haklı­
sınız, efendim ...

269
Bounderby örgü sepetine içinde bir çek olan bir zarf
bıraktı.
cc B e n c e denemeye de{ler. Ne zaman gitmek isterse·
niz, gidebilirsiniz. Yalnızca, bu süre içinde yemeklerinizi
rahatsız edilmeden kendi başınıza yerseniz daha iyi olur.
B e n Coketown ' l ı Josiah Bounderby'im ne de olsa! Sizin
yeteneklerinizi g ü n ı ş ı {l ı n a çıkarmanıza engel oldu{lum
için beni ba{lışlay ı n . "
Kadın kendini tutamadı:
.. şu tablo konuşabilseydi size onun b i r budalanın res·
mi oldu{lunu ilk düşündü{lümden bu yana çok zaman geç·
ti{lini anlatırdı! Resim gerçe{linden üstün - başkala r ı n ı n
midesini bulandırmıyor. B i r budalanın yaptıkları y a d a söy·
!edikleri kimseyi şaşırtamaz, kimseyi sinirlendiremez. B i r
budalanın yaptıkları yalnızca nefret uyandırır.»
Bayan Sparsit'in yüzündeki ifade Bay Bounderby'e
duydu{lu nefreti yaşatmak için bastırılmış bir madalyon g i ·
biydi. Adamı tepeden tıma{la süzdü, yanından h ı ş ı m l a g e ·
çip, merdivenlere y ö n e l d i . K a p ı y ı kapayan B a y Bounder·
by, şöminenin ö n ü n e dikilip gelecek için tahminde bulun·
m a y a koyuldu.
Gelecek ona nasıl görünüyordu? Kadınların cephane­
li{linde bulunan tüm silahlarla birbirlerine saldıracak olan
Sparsit ile Leydi Scadgers'ı g ördü. Şu, illeti nedir b i l i n m e z
aya{lı yüzünden yata{lından kalkamayan, hastal ı k l ı , huy·
suz, ezici Leydi Scadgers'ı, o havasız evinde, yetersiz ge·
lirini yiyip bitirirken izledi. Bitzer'ı, yeni sa{! kolunu, Tom'un
yerini alan yetenekli, s a d ı k genç olarak ele güne tanıştır·
d ı {l ı n ı d a gördü m ü ?
Efendisinin yeteneklerine yürekten ba{llı Bitzer! Tom'u
neredeyse yakalamamış mıydı? Vasiyetini yazdı{lında yir·
mi beş hilebazın Coketown ' l ı Josiah Bounderby adını a l ı p ,
Bounderby Malikanesinde y e m e k yiyece{lini, Bounderby
Binasında uyuyup, Bounderby Kilisesine gidip, Bounderby
topraklarınca beslenece{lini de gördü mü? B u kendini be·

270
genmişlik örnegi vasiyetname yüzünden saglıkh midelerin
yirmi beş Bounderby'nin ürettigi Bounderby z ı rvalarıyla
bulanacagını d a görebildi mi? Beş yıl sonra Coketown so­
kaklarında ölecek olan Coketown'lı Josiah Bounderby'i
gördü mü? Vasiyetnamenin o günden başlayarak yag­
maya, sahtekarlıklara yol açacag ı n ı , hi zmet getirmeyip,
kötü örnek olacag ı n ı ? Sanmıyorum. Oysa tablosu hepsini
görecekti.
Aynı g ü n , aynı saatte Gradgrind da odasında o turmuş
düşünüyordu. O neler görebiliyordu? O güne degin ödün
vermedigi savlarının koşulların denetimine, gerçeklerinin
ve sayılarının da y a z g ı , umut ve İ nsan sevgisinin hizme­
tine girdigini görebiliyor muydu?
Saçları a k ak olmu ş bir adamın toz toprak içindeki de­
girmenlerde Cennetin Uçlüsü'nü ögütmedigini görebiliyor­
du. Son günlerin politikacı dostlarının ondan uzaklaşaca­
g ı n ı seçebiliyor muydu? U l u s u n bu .. çöpçü.. takı m ı n ı n yal­
n ı z c a diger çöpçülerle a l ı p verecegi oldugu, Halk denilen
o soyutlamayla alıp verecekleri oımadıgının kabul edile­
cegi g ü n geldiginde nerede olacaktı? Adamlarını tanıyor­
du. Bunu kestirebilecegi açıktı.
Aynı günün akşamında Louisa, eski günlerdeki gibi
ateşi izliyordu. Yüzündeki ifade yumuşamıştı. O ne kadar
uzagı görüyordu acaba?
Altta babas ı n ı n imzasıyla bastırılmış duvar afişlerinde
dokumacı Stephen Blacpool aklanıyor, tahrik unsuru ve
egitim ek sikligi gerekçeleriyle hafifletilse de Enik'in suçlu­
l u g u açıklanıyordu. Bunları görmek kolaydı. ö tesi?
Rachel adlı bir işçi k a d ı n ı n , uzun bir hastalıktan sonra
fabrika'ya dönecegini, Coketown'lı işçilerin arasında ola­
cagmı ve bu düşündürücü güzellikte, sürekli siyahlar g i ­
y e n kad ı n ı n sarhoş, sefil b i r kadını k o l l a y ı p koruduguna ta­
n ı k olacak mıydı? Rachel kentte zaman zaman onu araya­
cak, ona yalvaracak, onun için aglayacaktı. Elden ayaktan
düşene kadar hiç yüksünmeden çalışacak, hep çalışacak

271
olan, sakin, tatlı, hatta neşeli denebilecek bir kadın göre­
biliyor muydu Louisa?
Bütün bunlar olacaktı.
B i r de binlerce mil ötede yapayanlız b i r erkek kardeş
vardı. Gözyaş l a r ı n ı n lekelediği kağıtlara ablas ı n ı n haklı
çıkt ı ğ ı n ı , o n u n y ü z ü n ü görebilmek için tüm z e nginliklere
arkas ı n ı d önebileceğini yazacaktı. Bu kardeş onu görmek
için yola düşecek ama yolda hastalanacakt ı . Sonra b i r ya­
bancının elinden . . ş u gün, şu hastanede öldü. Pişmanlık
içindeydi ve size olan sevgisiyle gitti. Son söz/eli sizin adı­
nızdı. " diye bir mektup alacaktı. Louisa bunları görebiliyor
muydu? Bütün bunlar olacaktı.
Yeniden b i r eş, b i r a nne, y a l n ı z c a akıllarıyla değil de
bedenleriyle de çocukluklarını yaşamalarını sağlayacağı
çocukları n ı n üzerine sevgiyle titreyen bir a n n e . Böyle bir
çocukluktan kalanların çok g ü z e l , çok değerli şeyler oldu­
ğ u n u n bilincinde b i r anne. Louisa bunları gördü mü? Bun­
lar hiç o l m ayacaktı.
Mutlu Sissy'nin mutlu çocukları, onu sevecekler. Tüm
çocuklar, çocukların d ü n y a s ı n d a yetişmiş olan Sissy'i se­
vecekler. Saf ve güzel düşlerden nefret edilmeyeceğini o
biliyor. i nsanları t anımaya çalışıyor. Makinelerle ve ger­
çeklerle dolu yaşamlarını küçük mutlul uklarla, inceliklerle
güzelleştirmeye çalışıyor. Bunlar olmazsa çocuk yürekleri
kuruyacak, i n s a n l ı k yaşarken ölecek. Sissy b u n u , söz ver­
diği için, zorunlu olduğu için, kurallar, yasalar buyurduğu
için, toplum baskısına boyun eğdiği için yapmayacak. Bu­
nu görevi biliyor. Louisa bunları da düşledi mi? Bunlar
olacaktı.
Sevgili okuyucu!
Bizim yaşam alanlarımızda da benzeri olayların olup
olmayacağı bize kalmış. G e l i n , yaşamı oluruna bıraka l ı m !
Şöminelerimizin karşısında oturmuş, ateşimizin sön­
mesini i z lerken, yüreğimizin yükü daha hafif olacaktır.
B İ TT İ

272
CHARLES DICKENS
[i ZOR ZAMANLAR
f/r\�ı:t!J:JI

Bir çocuğun y ü reğine, d ü şlerine, çocuk­


sulu klarına, korkularına sahip olamadan yaşayan
çocuklar. . .
insanları, rakamlarla, kurallarla, biçimlerle
değerlendiren ; her şeyin, yaşamların bile her santi minin
parayla alınıp satılan bir mal olduğunu savunan bir
yaşam felsefes i n i n kentsoylu savunucuları ve
uygulayıcıları . . . Bunların boyunduruğunda ve kömür
madenleriyle dokuma fabrikaları nda yaşamaya çalışan
işçiler. . . Sevme hakkı bile olmayan kad ı nlar...
Coketown kasabasının insanları ... Geniş yığın­
ları n sanayi devrimi s ı rasında çektiği a cıl arı ve
yoksullukları gerçekçi bir bakışla anlattığı romanlarıyla
tanınan 1 9 . yüzyılın en büyük İngiliz yazarı Charles
Dickens (1812-1870), Zor Zamanlar adl ı bu romanında,
Coketown kasabası nı n insanlarının buruk yaşamını
anlatıyor.

ISıN 9?&-9?S-3S5-10S-
3
il OR ZAMANL�R I 00

, �IJ �llJl®JIJIJ�l�

You might also like