2024-PDF (A 5) Kulluk Bağlaminda Erkek Ve Kedin Eşi̇tti̇r. (Vaaz) .

You might also like

Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 21

KULLUK BAĞLAMINDA ERKEK

VE KADIN EŞİTTİR. (VAAZ):

Eski medeniyetler ve çeşitli toplumlar


incelendiğinde, kadınların tarihin akışı içerisinde
erkeklere nazaran daha mahrum ve daha mağdur
oldukları görülmektedir. Bu gün İslam aleminde
tamamen din gibi algılanan yöresel gelenek ve
göreneklerden kaynaklanan kadınlarla ilgili bazı
olumsuzlukları İslam’a mal etmek doğru değildir. Belki
de en büyük haksızlıktır. İslam’da insan olmaları
bakımından, erkekle kadın arasında herhangi bir fark
yoktur. Her ikisi de bir bütünün parçaları gibidir. Biri
diğeri için vazgeçilmez hayat arkadaşıdır. Eşit
derecede Yüce Allah’ın emir ve yasaklarına muhatap
olan kadın İslâm'ın gelişinden önceki toplumlarda hak
ettiği yeri alamamış, ancak İslamiyet'le insana yakışır
haklara sahip olmuştur. Kadının durumundaki bu
önemli değişikliği bizzat Kur'ân-ı Kerîm getirmiş ve Hz.
Peygamber de uygulayarak tamamlamıştır.
İslâm Dîni, kadına en büyük değeri vermiş ve
onun namuslu, temiz, vakarlı, haysiyetli ve şerefli bir
tarzda yaşamasını sağlamıştır. İslâm nazarında kadın,
şefkat, merhamet, hürmet duyulması ve nezâket
gösterilmesi gereken asîl ve nezîh bir varlıktır.
Hz. Peygamber (s.a.v.)’e ilk defâ inanan ve O’na
en büyük desteği veren Hz. Hatîce (r.anha)
vâlidemizdir. Nitekim Rasûlüllâh (s.a.v.) Efendimiz, Hz.
Hatîce (r.anha) vâlidemiz hakkında şöyle buyurur:

Sayfa 1 / 21
"Allâh bana Hatîce’den hayırlı bir kadın
vermemiştir. Bütün insanlar beni yalanlarken, O
beni tasdîk etmiş; insanlar benden kaçarken, O
beni malı ile desteklemiştir. Ve Allâh bana başka
hanımlardan değil, O’ndan çocuk ihsân etmiştir."
[1]
Kadın, aynı zamanda ilk İslâm şehîdidir. Hz.
Ammâr (r.a.)’ın annesi Hz. Sümeyye (r.anha),
Mekke’de müslümanlığı ilk kabul edenlerden ve bu
yüzden dayanılmaz işkencelere uğrayanlardandı.
Kendisine İslâm’dan ayrılması için yapılan her türlü
eziyet ve zulme rağmen, hak yoldan dönmedi.
Sonunda Sümeyye (r.anha), Ebû Cehl’in süngüsü
altında can vermiş ve Allâh yolunda ilk İslâm şehîdi
olmak şeref ve mertebesine erişmiştir. [2]
Kur’ân-ı Kerîm’de "Nisâ" (Kadınlar) isimli 176
(yüz yetmiş altı) âyetlik uzun bir sûre olduğu gibi,
ayrıca "Meryem" diye Hz. Îsâ (a.s.)’ın annesine
atfedilen 98 (doksan sekiz) âyetlik müstakil bir sûre
daha vardır. Bunlardan başka; "Nûr, Ahzâb,
Mümtehine, Tahrîm ve Talâk" sûreleri de kadınlarla
ilgili çeşitli konuları içine almaktadır.
İslâm Dîni’nde kadın, âile ocağında temel eğitimi
veren ilk öğretmen ve mükemmel bir eğitimcidir.
Çocuğun terbiyesi, yetişmesi, her yönden gelişmesi,
daha küçük yaşta iken güzel alışkanlıklar kazanması ve
faydalı bilgilerle donatılması husûsunda annenin rolü
çok büyüktür. Baba, evin nafakasının temini için
ömrünün ekserîsini âilesinden dışarıda geçirmekte,
çocuğu ile yeteri kadar meşgul olamamaktadır.

Sayfa 2 / 21
Bu durumda, çocuğu asıl yetiştiren ve terbiye eden
anne olmaktadır. Nitekim Peygamberler, Mürşid-i
kâmiller, Velîler, Sultanlar ve daha nice büyük
insanlar, hep mümtaz annelerin kucaklarında
yetişmişlerdir.
Kur’an-Kerim’de:

ٓ‫ٓع ٰل ٓا َ ْن َٓل ٓي ُّ ْشرِ ْك َن‬


َ ‫ك‬َ َ ‫ت ٓيُّبَايِ ْعن‬ َ ‫َبُّ ٓاِذَا‬
ُّ ‫ٓج َء َك ٓا ْل ُّْؤ ِمنَا‬ ‫يَآ ٓا َ يي ُّ َها ٓال ين ِ ي‬
َٓ‫ْن ٓا َ ْو َلدَ ُّه ي َن َٓو َل ٓي َ ْا ۪تي‬ َ ِ ‫بِا ٰ يل‬
َ ‫ٓش ْيـًٔا َٓو َل ٓي َ ْسرِ ْق َن َٓو َل ٓي َ ْز ۪نيَ َٓو َل ٓي َ ْقتُّل‬
ٓ‫ك ۪ٓف َٓم ْع ُّرو ٍف‬ َٓ‫يٓا َ ْي ۪دي ِه ي َن َٓوا َ ْر ُّج ِل ِه ي‬
َ َ ‫نٓ َو َلٓي َ ْع ۪صين‬ َ ْ َ‫بِبُّ ْهتَا ٍنٓي َ ْف َت۪ينَهُّٓب‬
ٌ ‫ٓل ُّ ي َنٓا ٰ يلََۜٓاِ ي َنٓا ٰ يلَٓغَ ُّفو ٌرٓر ۪حي‬
﴾21﴿ٓ‫م‬
َ َ ‫فَبَايِ ْع ُّه ي َن َٓوا ْستَ ْغ ِف ْر‬

“Ey Peygamber! İnanmış kadınlar, Allah'a hiçbir


şeyi ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, zina
etmemek, çocuklarını öldürmemek, elleriyle
ayakları arasında bir iftira uydurup getirmemek,
iyi işi işlemekte sana karşı gelmemek hususunda
sana biat etmeye geldikleri zaman, biatlarını
kabul et ve onlar için Allah'tan mağfiret dile.
Şüphesiz Allah, çok bağışlayandır, çok
esirgeyendir.” [3] (Mümtehine:60/12), buyrularak Allah
Teâlâ’nın bu emri gereğince;

*Hz. Peygamberin, kadınlardan ayrıca biat


alması ve bu hâdisenin Kur’an-ı Kerim’de açıkça
yer alması, İslâm’a göre kadın iradesinin
bağımsızlığını göstermektedir.
Sayfa 3 / 21
İslâm’a göre, bir insan olarak erkeğe tanınan temel
insan hakları kadına da tanınmıştır. İslâm’ın ilk
yıllarında kadının her zaman hayatın içinde olduğu
bilinmektedir. Kadınlar camiye gelirler,
Peygamberimizin huzurunda oturur; belki bugün bile
kadınların sormaya cesaret edemeyecekleri kendi özel
durumlarıyla ilgili konuları hiç çekinmeden sorarlardı.
Camide ibadetlerini yaparlar, Kadınların eğitimine
büyük önem veren Peygamberimizin konuşmalarını
dinlerlerdi.

*Bu uygulama daha sonraki dönemlerde de


devam etmiştir. Nitekim, Hz. Ömer (r.a.) bir
hutbesinde kadınlara verilen mehirin yüksek
oranlarda tutulduğunu, bunun miktarının azaltılması
gerektiğini söylediğinde, mescitte bulunan kadınlardan
birinin ayağa kalkıp; “Allah’ın bize vermiş olduğu
hakkı sen bizden alamazsın. Çünkü bu, Kur’an’da
bulunan bir hükümdür.” diye itiraz ettiği, Hz.
Ömer’in de bu itiraz karşısında “Allah’a şükürler
olsun, benim halkımın arasında yanlışımı
düzeltecek böyle kadınlar var” dediği tarihi
kaynaklarda kayıtlıdır.

*Hz. Peygamber kadınların eğitimine büyük


önem vermiştir. Kadınlar mescide geliyor, hadisleri
dinliyorlardı. Umumî toplantılara katılır ve bayram
namazlarında da hazır bulunurlardı. Hz. Peygamber
bayram hutbesini erkeklerin saflarına irad ettikten
sonra, kadınların saflarına geçer, onlara da talim
ederdi.
Sayfa 4 / 21
Ancak hanımlar her zaman mescidde hazır
bulunmadıkları için bir sahabî kadın Hz. Peygamber'e
gelerek;
-"Ya Resûlellah, erkekler geliyor, senin
sözünü dinliyorlar. Bizim için de bir gün tahsis et.
O günde gelelim, Allah'ın sana öğrettiklerini bize
öğret" dedi. Hz. Peygamber de onlara haftada bir gün
ve yer tahsis ederek orada toplanmalarını söyledi,
belirlenen günde onların eğitim ve öğretimleri ile
meşgul oldu. [4]
Kur’an-ı Kerim’de kulluk bağlamında erkek
ve kadına hitap eden ayetlerde hitap şekli
aynıdır. Çünkü kullak bağlamında; ilim, ahlâk,
sorumluluk, ibâdet, uhrevî ceza ve mükâfatta
erkek ve kadın eşittir.
Kur’an ayetlerinin geneline bakıldığında, Allah'ın
kadın ve erkeğe ortak bir hitap şekli kullandığı
görülmektedir. Allah Kur’an'da bir kişinin genç, yaşlı,
kadın ya da erkek olmasının değil, samimi bir kalple
iman etmesinin önemli olduğunu bildirmektedir. Bu
doğrultuda Allah Kur’an ayetlerinde tüm hitapları
kadına ve erkeğe birarada yapmakta ve her ikisinin de
aynı sorumluluklara sahip olduklarını hatırlatmaktadır.
Kur’an'da bu şekilde pek çok ayet yer almaktadır.
Allah Teâlâ Kur’an’da şu ayetlerde görüldüğü gibi
kadın ve erkeğe ortak bir hitap şeklini kullanıyor:

ٓ‫اِ يَٓن ٓا ْل ُّ ْس ِل ۪ميَ َٓوا ْل ُّ ْس ِل َما ِت َٓوا ْل ُّْؤ ِم ۪نيَ َٓوا ْل ُّْؤ ِمنَا ِت َٓوا ْل َقان ِ ۪تيَ َٓوا ْل َقانِتَا ِت‬
َ ‫َوال ي َصا ِد ۪قيَ َٓوال ي َصا ِدقَا ِت َٓوال ي َصابِ ۪ري َن َٓوال ي َصابِ َرا ِتٓ ٓ َوا ْلَا ِش ۪ع‬
ٓ‫ي‬
Sayfa 5 / 21
ٓ‫َوا ْلَا ِش َعا ِت َٓوا ْلُّتَ َص يِد ۪قيَ َٓوا ْلُّت َ َص يِدقَا ِت َٓوال ي َصا ِ ۪ئيَٓ ٓ َوال ي َصا ِئَا ِت‬
َٓ‫ٓك ۪ثئًا َٓوال ي َذا ِك َرا ِت ٓا َ َع يد‬
َ َ ‫َوا ْلَا ِف ۪ظيَ ٓفُّ ُّرو َج ُّه ْم َٓوا ْلَا ِفظَا ِت َٓوال ي َذا ِك ۪ري َن ٓا ٰ يل‬
ٓ‫﴾ ٓ َو َما ٓ َكا َن ِٓل ُّْؤ ِم ٍن َٓو َل ُّٓم ْؤ ِمن َ ٍة ٓاِذَا‬53﴿ٓ ‫ٓع ۪ظي ًٔما‬
َ ‫ٓل ُّ ْم َٓم ْغ ِف َرةًٔ َٓوا َ ْج ًٔرا‬
َ ُّ ‫ا ٰ يل‬
َٓ‫ص ٓا ٰ يل‬ ِ ْ ‫ٓل ُّ ُّم ٓا‬
ِ ‫ل َيَةُّ ِٓم ْن ٓا َ ْمرِ ِهْ ََۜٓو َم ْن ٓي َ ْع‬ َ ‫ضى ٓا ٰ يل ُّ َٓو َر ُّسولُّهُّ ٓا َ ْم ًٔرا ٓا َ ْن ٓٓي َ ُّكو َن‬
َ َ‫ق‬
﴾53﴿ٓ‫ٓمب۪ينًٔا‬ ُّ ‫ٓض َل ًٔل‬ َ ‫ٓض ي َل‬ َ ‫َو َر ُّسولَهُّٓفَ َق ْد‬
“Şüphe yok ki müslüman erkeklerle
müslüman kadınlar, mümin erkeklerle mümin
kadınlar, (Allah’a) itaat eden erkeklerle itaat
eden kadınlar, sadık erkeklerle sadık kadınlar,
sabreden erkeklerle sabreden kadınlar, mütevazi
erkeklerle mütevazi kadınlar, sadaka veren
erkeklerle sadaka veren kadınlar, oruç tutan
erkeklerle oruç tutan kadınlar, ırzlarını koruyan
erkeklerle ırzlarını koruyan kadınlar, Allah'ı çok
zikreden erkeklerle Allah'ı çok zikreden kadınlar
var ya, işte onlar için Allah bir mağfiret ve büyük
bir mükâfat hazırlamıştır.”
Allah ve Resûlü, bir işe hükmettiği zaman,
mü’min bir erkek ve mü’min bir kadın için o işte
kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Kim
Allah’a ve Resûlü’ne isyan ederse, artık
gerçekten o, apaçık bir sapıklıkla sapmıştır.” [5]
(Ahzab:33/35-36),

Sayfa 6 / 21
َ ‫ن ٓي َ ْع َم ْل ِٓم َن ٓال ي َصا ِلَا ِت ِٓم ْن ٓذَكَرٍٓا َ ْو ٓا ُّ ْن ٰث َٓو ُّهوَ ُّٓم ْؤ ِم ٌنٓفَاُّو ٰ۬ل ِئ‬
ٓ‫ك‬ ْٓ ‫َو َم‬
﴾211﴿ٓ‫نٓن َ ۪قيا‬
َ ‫ي َ ْد ُّخلُّو َنٓا ْل َ ين ََة َٓو َلٓيُّظْل َ ُّمو‬
ًٔ
“Erkek veya kadın olsun mü’min olarak kim
salih bir amelde bulunursa, işte onlar cennete
girerler. Zerre kadar da haksızlığa
uğratılmazlar.” [6] (Nisa:4/124),

Bu ayetlerde görüldüğü gibi samimi iman ettiği


sürece, kişinin kadın ya da erkek olmasının hiçbir
önemi olmadığı, hiçbir haksızlığa uğramaksızın,
mutlaka Allah'ın rahmeti ve cenneti ile karşılık
göreceğii hatırlatılmıştır.
Allah katında üstünlüğün ölçüsü ise hiç şüphesiz
takvadır.
İnsanların gerek sosyal ve ahlaki değerleri,
gerekse davranışlarına göre elde edecekleri neticeler,
Allah ve Resûlü tarafından açıklanmıştır. Buna göre,
kimin kimden üstün olduğu, kimin doğru yolda, kimin
yanlış yolda bulunduğu... kuruntu ve temennilerle
değil, ilahi beyanla anlaşılacak; ilahi değerler sistemine
göre ölçüler tesbit edilecektir.[7]
Kur'ân'ın konumuzla ilgili bu âyetiyle İslâm'ın
kadınlara tanıdığı haklardan biri açıklanırken amel-i
salih (iyi ve yararlı işler) de bulunan erkek ve kadının
karşılık görmede eşit düzeyde bulundukları belirtiliyor.
Aynı ölçü ve anlamdaki ameli yerine getiren kadın ve
erkek eşit şekilde mükâfatlandırılıyor.

Sayfa 7 / 21
Her birinin noksansız karşılık göreceğine dikkatler
çekilerek ilâhî adaletin sadece erkekten yana olmadığı,
hem erkek hem kadından yana olduğuna parmak
basılıyor.
Kadının -kadın olduğu için- daha az bir mükâfat
veya ceza göreceği diye bir kaide ve hüküm
bulunmadığına işaret ediliyor. Böylece İslâm'da kadın
haklan amel-i salih doğrultusunda da lâyık olduğu
biçimde korunmuştur.
O halde aynı niyet, aynı imân ve aynı azim ve
gayretle namaz kılan, oruç tutan, zekât veren,
hacceden, insanlıktan yana hizmette bulunan bir
kadınla bir erkek, yine aynı ölçülere göre eşit anlamda
mükâfat göreceklerdir. Erkeğe erkek olduğu, daha
güçlü bulunduğu için farklı bir karşılık verilmiyecektir.
Allah'tan korkup kötülüklerden sakınmak, sağlam
imân, basîrete dayalı irfan ve amel-i salih gerçek kıstas
sayılır. Bu hususta önde olan, Allah katında da
öndedir; ister kadın, ister erkek olsun farketmez.
Erkeklik ve dişilik sonuca tesir etmez. [8]

َ ُّ‫ٓصا ِلًٔا ِٓم ْن ٓذَ َكرٍ ٓا َ ْو ٓا ُّ ْن ٰث َٓو ُّهوَ ُّٓم ْؤ ِم ٌن ٓفَلَن ُّ ْح ِييَ ين َه‬
ًٓٔ‫ٓح ٰيوة‬ َ ‫ن ٓ َع ِم َل‬ ْٓ ‫َم‬
﴾79﴿ٓ‫ن‬ َ ‫ٓكانُّوآي َ ْع َملُّو‬َ ‫طَ يِيبَ ًٔةًۚ َٓولَن َ ْجزِي َ ين َُّه ْمٓا َ ْج َر ُّهْٓبِا َ ْح َس ِن َٓما‬
“Erkek olsun, kadın olsun, bir mü’min
olarak kim salih bir amelde bulunursa, hiç
şüphesiz biz onu güzel bir hayatla yaşatırız ve
onların karşılığını, yaptıklarının en güzeliyle
muhakkak veririz.” [9] (Nahl:16/97),
Sayfa 8 / 21
Kulluk bağlamında; ilim, ahlâk, sorumluluk,
ibâdet, uhrevî ceza ve mükâfatta erkek ve kadın
eşittir. Nitekim konumuzu oluşturan âyet-i kerîmeyle
imân, sâlih âmel ve bunlara karşılık olarak bilhassa
âhirette verilecek hoş ve tatlı bir hayat gibi
meselelerde erkek ile kadın arasında bir fark
gözetilmemiş ve aynı emirlerle muhatap tutuldukları,
aynı tekliflerle yükümlü bulundukları, aynı ibâdetleri
yerine getirmelerinin iki cinse birden farz kılındığı ve
dünyada işledikleri iyi amellerine karşılık âhirette
niyetlerine göre hoş ve mutlu bir hayatla taltif
edilecekleri bu cümledendir.

ٓ‫ي َ ْو ٓم َٓت َ َرىٓا ْل ُّْؤ ِم ۪نيَ َٓوا ْل ُّْؤ ِمنَا ِتٓي َ ْس ٰعىٓنُّو ُّر ُّهْٓبَ ْيَٓا َ ْي ۪دي ِه ْم َٓوبِا َ ْيَان ِ ِه ْم‬
َۜ ٓ‫ٓخل ِ ۪دي َن ۪ٓفي َها‬ ْ َ ‫ٓتْ ۪ري ِٓم ْن‬
َ ‫ٓت ِت َها ٓا ْلَ ْن َها ُّر‬ َ ‫ت‬ َ َ ‫بُّ ْش ٰري ُّك ُّم ٓا ْليَ ْوم‬
ٌ ‫ٓج ين َا‬
ًُّۚ ‫ٓهوَٓا ْل َف ْوزُّٓا ْل َع ۪ظي‬
﴾21﴿ٓ‫م‬ َ ِ ‫ٰذل‬
ُّ ‫ك‬
“O gün, mü’min erkekler ile mü’min
kadınları, nurları önlerinde ve sağlarında
koşarken görürsün. “Bugün sizin müjdeniz,
içinde ebedi kalıcılar (olduğunuz), altından
ırmaklar akan cennetlerdir.” İşte ‘büyük kurtuluş
ve mutluluk’ budur.” [10] (Hadid:57/12),
Kıyamet gününde ise, artık insanların birbirinden
seçilip ayırt edilme dönemidir. Renkler ve karakterler
olduğu gibi ortaya çıkar. Öyle ki, her kişi taşıdığı niyet,
inanç ve bulunduğu hal üzere ölür ve öldüğü hal üzere
kabrinden kalkar. Suçlu günakârlar simalarından
bilinirler.
Sayfa 9 / 21
Böylece dünyada içini ve dışını imân ve sâlih
amellerle aydınlatan mü'minler, iyi-yararlı amelleri
oranında bir nura kavuşurlar ki o nur onların önünü
aydınlatır. Dünyada içini küfür ve nifakla karartıp dışını
aydınlık gibi göstermeye çalışan ikiyüzlü döneklerin bu
ameline ve niyetine uygun bir ceza uygulanır: Sırat
üzerinde kendilerine verilen nurun alınması bunun ilk
belirtilerinden biri sayılır.
Dünyada mü'minleri aldatmaya çalışıp içindeki
küfür ve nifakı İzhar etmiyen bu döneklerin, âhiret
gününde mü'minlerin nurundan yararlanma istekleri
karşılıksız kalır ve onlarla mü'minler arasına kapısı,
olan bir sur konulur; mü'minlerden yana olan yüzü
rahmettir, kâfir ve münafıklardan yana olan yüzü
azaptır. Böylece Cennet ile Cehennemi birbirinden
ayıran ve fakat kemiyet ve keyfiyeti bizce tam
anlamıyla bilinmeyen bu duvar, mü'minlerin içindeki
İmân nuruna uygun bir rahmet yansıtırken, münafıkla-
rın kalplerinde gizledikleri nifak ve şikaka uygun bir
azap ortaya koyar. [11]
ٓ‫ٓصا ِلًٔا ِٓم ْن ٓذَ َكرٍٓا َ ْو ٓا ُّ ْن ٰث‬ َ ‫ٓي ٰزىٓ ٓاِ ي َل ِٓم ْثل َ َها ًۚ َٓو َم ْن‬
َ ‫ٓع ِم َل‬ َ ‫ن ٓ َع ِم َل‬
ْ ُّ ‫ٓس يِيئ َ ًٔة ٓفَ َل‬ ْٓ ‫َم‬
ٓٓ﴾04﴿ٓ‫ب‬ ِ ِ ‫كٓي َ ْد ُّخلُّو َنٓا ْل َ ين ََةٓي ُّ ْرزَقُّو َن ۪ٓفي َهآبِ َغ ْي‬
ٓ ٍ ‫ٓح َسا‬ َ ‫َو ُّهوَ ُّٓم ْؤ ِم ٌنٓفَاُّو ٰ۬ل ِئ‬
“Kim bir kötülük yaparsa, ona ancak
yaptığının bir misli ile ceza verilir. Erkek veya
kadın, her kim de mümin olarak iyi bir amel
işlerse, işte onlar, cennete girerler. Orada
kendilerine hesapsız rızık verilir." [12]
(Mümin:40/40),

Sayfa 10 / 21
Âhiret bütünüyle adalet, hakkaniyet ve Hakk'a
teslimiyet yurdudur. Kötülük ancak misliyle karşılık
görür. İyiliğin ise karşılığı ebedî saadettir.

َٓ ‫لِيُّ َع ي ِذ‬
َ ‫ب ٓا ٰ يل ُّٓا ْلُّنَا ِف ۪قيَ َٓوا ْلُّنَا ِف َقا ِت َٓوا ْل ُّ ْشرِ ۪كيَ َٓوا ْل ُّ ْشرِكَا ِت َٓويَتُّو‬
ٓ‫ب‬
ٓٓ﴾35﴿ٓ‫ٓع َلٓا ْل ُّْؤ ِم ۪نيَ َٓوا ْل ُّْؤ ِمنَا ِت َۜ َٓو َكا َنٓا ٰ يلُّٓغَ ُّفو ًٔرا َٓر ۪حي ًٔما‬
َ ُّ ‫ا ٰ يل‬
“Çünkü Allah münafık erkeklerle münafık
kadınlara, müşrik erkeklerle müşrik kadınlara
azab edecek, mümin erkeklerle ve mümin
kadınların da tevbelerini kabul edecektir. Allah
çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.” [13]
(Ahzâb:33/73),
Şüphesiz Allah, inkâr ve sapıklığı bırakıp hakka
yönelen ve imân düzeyinde sâlih amellerde bulunan
kullarından yana hep merhametlidir ve hep
bağışlayandır. Ahzâb suresinin yukarıdaki son âyeti
«Allah gafur ve rahimdir» cümlesiyle noktalanması,
mü'minlere müjde vermekte, inkarcı sapıkları uyarıp
hakka ve geniş rahmete davet etmektedir.

Ahzâb Sûresi'ne, Allah'tan korkup her türlü inkâr


ve kötülükten sakınmamız ve kâfirlerle münafıklara
uymamamız emredilerek başlandı; bu emre uymayan
münafık ve müşriklere azap edileceği hatırlatılarak,
uyan mü'minlerin tevbelerinin kabul edileceği ve o
sebeple ilâhî rahmet ve gufrana mazhar kılınacakları
müjdelenerek bitirildi. [14]

Sayfa 11 / 21
ٓ‫ن ٓي ُّ ْؤذُّو َن ٓا ْل ُّْؤ ِم ۪نيَ َٓوا ْل ُّْؤ ِمنَا ِت ٓبِ َغ ْي ِ َٓما ٓا ْكتَ َسبُّوا ٓفَ َق ِد‬ َٓ ‫َوا يلَ ۪ذي‬
﴾85﴿ٓٓ‫ٓمب۪ينًٔا‬ ُّ ‫ا ْحتَ َملُّوآبُّ ْهتَانًٔا َٓواِ ْثًٔا‬
“Mü’min erkeklere ve mü’min kadınlara
yapmadıkları bir şey (suç) den dolayı eziyet
edenler, gerçekten bir iftira ve apaçık bir günah
yüklenmişlerdir.” [15] (Ahzab:33/58),

Mü'min erkeklere ve mü'min kadınlara,


işlemedikleri bir suçu ve günahı yüklemeye çalışmak,
hem onların hakkına tecavüzdür, hem de eziyette
bulunmak suretiyle toplumun birlik ve beraberliğini
bozmaktır. Şüphesiz bu gibi haksız suçlamalar ve
tecavüzler Allah yanında büyük bir vebal ve günah
sayılır. Sahibi tevbe ve istiğfar edip suçladığı kimseye
kendini affettirmedikçe, yüklendiği vebalden
kurtulması söz konusu değildir. [16]

ٍۢ ٍ ‫ض ُّه ْم ٓا َ ْولِيَا ُّء ٓب َ ْع‬


ٓ‫ض ٓي َ ْا ُّم ُّرو َن ٓبِا ْل َْع ُّرو ِف َٓوي َ ْن َه ْو َن‬ ُّ ‫َوا ْل ُّْؤ ِمنُّو َٓن ٓ َوا ْل ُّْؤ ِمنَا‬
ُّ ‫ت ٓب َ ْع‬
َُّٓۜ‫َع ِن ٓا ْل ُّْن َكرِ َٓوي ُّ ۪قي ُّمو َن ٓال ي َصلٰوةَ َٓوي ُّ ْؤتُّو َن ٓال يزَكٰوةَ َٓوي ُّ ۪طي ُّعو َن ٓا ٰ يل َ َٓو َر ُّسولَه‬
َٓ‫﴾ ٓ َو َع َٓد ٓا ٰ يل ُّ ٓا ْل ُّْؤ ِم ۪ني‬92﴿ٓ ‫ٓعزِي ٓزٌ ٓ َح ۪كي ٌم‬ َٓ َ ‫ٓس َيْ َح ُّ ُّه ُّم ٓا ٰ يل ُّ َۜٓاِ ي َن ٓا ٰ يل‬
َ ‫ك‬َ ‫اُّو ٰ۬ل ِئ‬
ٓ‫ٓخل ِ ۪دي َن ۪ٓفي َها َٓو َم َسا ِك َن ٓطَ يِيب َ ًٔة‬ ْ َ ‫ٓت ۪ري ِٓم ْن‬
َ ‫ٓت ِت َها ٓا ْلَ ْن َها ُّر‬ ْ َ ‫ٓج ين َا ٍت‬
َ ‫َوا ْل ُّْؤ ِمنَا ِت‬
﴾91﴿ٓ‫م‬
ُّٓ ‫ٓهوَٓا ْل َف ْوزُّٓا ْل َع ۪ظي‬ َ ِ ‫ٓع ْد ٍن َۜ َٓورِ ْضوَا ٌن ِٓم َنٓا ٰ يلِٓاَك َْب ُّ َۜ ٰٓذل‬
ُّ ‫ك‬ َ ‫ٓج ين َا ِت‬
َ ‫۪ف‬

Sayfa 12 / 21
“Mü’min erkekler ve mü’min kadınlar
birbirlerinin velileridirler. İyiliği emreder,
kötülükten sakındırırlar, namazı dosdoğru
kılarlar, zekatı verirler ve Allah’a ve Resûlü’ne
itaat ederler. İşte Allah’ın kendilerine rahmet
edeceği bunlardır. Şüphesiz, Allah, üstün ve
güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir. Allah,
mü’min erkeklere ve mü’min kadınlara içinde
ebedi kalmak üzere, altından ırmaklar akan
cennetler ve Adn cennetlerinde güzel meskenler
vaadetmiştir. Allah’tan olan hoşnutluk ise en
büyüktür. İşte büyük kurtuluş ve mutluluk
budur.” [17] (Tevbe:9/71-72),
İctimai şuur, fertlerin dini ve ahlaki kusurları ve
kötülükleri karşısında da duyarlı olmak zorundadır.
Nitekim, yukarıdaki ayette, kadın olsun erkek olsun
müminlerin, birbirlerine iyiliği emredip kötülükten
alıkoymalarının, aralarındaki velayet bağı ve
kardeşliğin zaruri bir sonucu olduğuna işaret edilmiştir.
Bu görev ve yetki cinsiyet farkı gözetmeden İslam
toplumunun bütün fertlerine verilmiştir.
Allah Teala, iman edip güzel ameller işleyenlere,
yukarıdaki ayette ve daha birçok başka ayetlerde
çeşitli cennet nimetleri va’detmiştir. Fakat bu ayet
Allah rısazının, bütün mükafatlardan daha üstün
olduğunu bildirmekte ve böylece dini ve ahlaki
vazifelerin en yüksek gayesinin “Allah rızası” olduğunu
ortaya koymaktadır. Çünkü, diğer cennet nimetleri
daha ziyade bedeni ve hissi taleplerimiz olduğu halde
Allah rızası ruhumuzun talebi ve özlemidir. [18]
Sayfa 13 / 21
َ ِ‫فَا ْعلَ ْٓم ٓا َ ينَهُّ َٓل ٓاِ ٰلهَ ٓاِ ي َل ٓا ٰ يل ُّ َٓوا ْستَ ْغ ِف ْر ٓل ِ َذ ْنب‬
َٓۜ‫ك َٓولِل ُّْم ْؤ ِم ۪نيَ َٓوا ْل ُّْؤ ِمنَا ِت‬
ٓٓ﴾91﴿ٓ‫َوا ٰ يلُّٓي َ ْعلَ ُّم ُّٓمتَ َق يٓل َب َ ُّك ْم َٓو َم ْث ٰوي ُّك ْم‬
“(Ey Muhammed!) Bil ki, Allah'tan başka
hiçbir ilah yoktur. Hem kendi günahın için, hem
de mümin erkekler ve mümin kadınlar için
Allah'tan bağışlanma dile. Allah, sizin gezip
dolaştığınız yeri de duracağınız yeri de bilir.” [19]
(Muhammed:47/19),

Bütün gerçekle bilmenin tek yolu ilimdir. Kur'ân


yukarıda geçen bu âyetle, başta Resûlüllah (s.a.v.)
Efendimiz olmak üzere erkek olsun , kadın olsun bütün
mü'minlere bilgilerini artırmalarını emretmektedir. Aynı
zamanda önce ilim, sonra amel hikmetini belirtmekte
ve öğrenip anlamadan namaz için abdest almanın bile
sağlıklı olamıyacağina işaretlerde bulunmaktadır.
Nitekim ilgili âyette, önce Allah'tan başka ilâh
olmadığını bilmemiz, sonra da bu bilgiye dayanarak
günah ve kusurlarımızdan dolayı istiğfar etmemiz
emredilmektedir.
ٓ‫بٓاغ ِْف ْر ۪ٓل َٓولِوَال ِ َد ي َي َٓو ِل َ ْنٓدَ َخ َلٓب َ ْي ِت َ ُّٓم ْؤ ِمنًٔا َٓولِل ُّْم ْؤ ِم ۪نيَ َٓوا ْل ُّْؤ ِمنَا ِت َۜ َٓو َل‬
ٓ ‫َر ِي‬
ٓٓ﴾82﴿ٓ‫تَزِ ِدٓال يظَا ِ ۪ليَٓاِ ي َلٓتَبَا ًٔرا‬
“Ey Rabbim! beni, annemi, babamı, mü’min
olarak evime gireni, iman eden erkekleri ve iman
eden kadınları bağışla. Zalimlere yıkımdan
başkasını arttırma.” [20] (Nuh:71/28),

Sayfa 14 / 21
Hz. Nûh (a.s.) azgın, mütecaviz, nankör kâfirler
aleyhine duâ ettikten sonra, kendisinden sonra geleoek
olan mü'minlere dilek adabını telkin ve tavsiye eder
anlamda, yaptığı duasında şu sırayı özellikle
gözetmiştir;
a) Rabbım! Beni,
b) Ana-babamı,
c) Evime mü'min olarak gireni,
d) Ve bütün mü'min erkekleri ve mü'min
kadınları (mağfiretine mazhar kılarak) bağışla…
Nûh Peygamber (a.s.), ıslâhı mümkün olmayan
inkarcı zâlimleri kasdederek duasının sonunda onlar
için bedduada bulunmuş: «Zâlimlerin ise, sadece yok
olmalarını artır» demiştir. Zira dünya adaletle ayakta
durabilir. Kâinat da bir bütün olarak ilâhî adalet, denge
ve düzenle ayakta durmaktadır. Yeryüzünde ve bir
ülke veya beldede zâlimlerin çoğalması, o yerde denge
ve düzenin bozulması, adaletin ortadan kalkması
demektir. Nûh (a.s.)’ın asırlara dayanan tecrübe ve
müşahedesi, böyle bir bedduada bulunmasına yol
açmıştır. [21]

*Kadın Sahâbîlerden Hz. Havle bint Sa‘lebe


(r.anha) bugün bile horlanmış, şiddet görmüş, terk
edilmiş, önemsenmemiş, gençliğinden sonra kenara
itilmiş bütün kadınların ortak isyanı ve sembolüdür…
Kuran-ı Kerim’deki en manidar surelerden biri
olan 58’inci sırada yer alan "Mücadele" Suresidir.
Mücadele, peygamberle tartışan kadın anlamına da
gelir.

Sayfa 15 / 21
Kadıncağız şikâyetine cevap verecek ayet inmediği için
Peygamber Efendimizden gerekli cevabı alamadığından
bu durumunu Allah'a havale edip şikâyette bulundu.
Allah Teâlâ kadının sözlerini işiterek şikâyetine cevap
olan Mücadele suresinin ilk dört ayetini indirdi. Bu olay
İslâm’ın ve Kur’an’ın kadına verdiği değerin en güzel
ifadesidir. Allah Teâlâ ilk ayette söze şöyle başlar:

ِِٓۗ‫ُّك ِٓف ٓزَ ْو ِج َها َٓوت َ ْشت َ ۪كي ٓاِ َل ٓا ٰ يل‬ َ ‫ٓتَا ِدل‬ ُّ ‫قَ ْٓد ٓ َ ِس َع ٓا ٰ يل ُّٓقَ ْو َل ٓا يل َ ۪ت‬
ٓ﴾2﴿ٌٓ‫ٓسي ٌعٓب َ ۪صي‬ ۪ َ َ ‫ٓتَا ُّور ُّك َماَۜٓاِ ي َنٓا ٰ يل‬
َ َ ‫َوا ٰ يلُّٓي َ ْس َم ُّع‬
“Kocası hakkında sana başvurup tartışan
ve (halini) Allah'a arz edip şikâyette bulunan
kadının sözünü Allah, elbette İşitti. Allah,
karşılıklı konuşmanızı da duymaktaydı. Şüphesiz
ki Allah, işiten ve görendir.” [22] (Mücâdele:58/1),
Bu surenin birinci ayetinde kocası hakkında Hz.
Muhammed (s.a.v.)'e başvurup şikâyette bulunan ve
bu hususta haklılığını ortaya koymak için bir bakıma
tartışırcasına mücadele eden Havle bint Sa‘lebe b.
Esrem el-Ensâriyye (r.anha)'nin mücadelesi konu
edildiğinden, bu kavram aynı zamanda sûreye isim
olmuştur.
İniş Sebebi:
Sahabiyyeden Havle bint Sa‘lebe (r.anha),
kocası Evs b. Sâmit'den şikâyette bulunmak üzere
Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz'e baş vurdu. Evs'de cin-
net derecesinde asabı bozukluk hali vardı. Eşi Havle ise
oldukça güzel bir hanımdı.

Sayfa 16 / 21
Evs bir ara ona yaklaşmak istemiş, her nedense Havle
ona bu imkânı vermemişti. Bunun üzerine Evs
sinirlenmiş ve:
-«Sen bana anamın sırtı gibisin!» diyerek
«zihar» da bulunmuş ve çok geçmeden de bu sözüne
pişman olmuştu. Zira o devirde Araplar arasında gerek
«zihar», yani ona «sen bana anamın sırtı gibisin»
demesi, gerekse «i'lâ» yani kocanın kendi karısıyla
cinsel temasta bulunmamak üzere yemin etmesi bo-
şama anlamına gelirdi ve böyle durumlarda kadın
kocasına haram sayılırdı. Evs bunu bildiği için karısına:
-«Sanıyorum ki seni kendime artık temelli
haram kılmış bulunuyorum» demişti. Kadıncağız
ona:
-«Hayır, bu bir boşama değildir ve olamaz
da» diyerek soluğu Resûlüllah (s.a.v.) Efendimizin
yanında aldı. O sırada Hz. Aişe (r.anha)’ de
Peygamberimizin başını yıkıyordu. Havle söze şöyle
başladı:
-«Ya Rasûlellah! Kocam Evs b. Sâmit, çok
genç bir yaşta bulunduğum bir dönemde benimle
evlendi. Aynı zamanda hem malım, hem de geniş
bir aile çevrem de bulunuyordu. Malımı yedi,
gençliğimi tüketti, beni ailemden koparıp ayırdı;
yaşım ilerledi ve şimdi de kalkıp ziharda bulundu,
fakat çok geçmeden buna pişman oldu. Beni
kocamla tekrar biraraya getirecek bir yol yok
mudur?» Peygamber (s.a.v.) onu dikkatle dinledikten
sonra ona şu cevabı verdi:

Sayfa 17 / 21
-«Hayır, sen ona haram oldun! »Kadıncağız,
ister istemez aynı soruyu birkaç defa sormak ihtiyacını
duydu ve her defasında Peygamber (s.a.v.) ona aynı
cevabı verdi ve sonra da şöyle ilâve etti:
-«Ya Havle! Senin hakkında bana bir vahiy
inmedi.» Kadın bu durumunu Allah'a havale edip
şikâyette bulundu, küçük yaşta çocukları bulunduğunu
belirterek bir çıkış yolu niyaz etti.
Bunun üzerine yukarıdaki âyetler «zihar hükmünü»
açıklar mahiyette indi. [23]

*İkinci Halîfe Hz. Ömer (r.a.) bazı kişilerle


birlikte bir toplantıya giderken yolda Havle bint
Sâ'lebe (r.anha) ile karşılaştı. Havle'nin bir derdi
vardı, onu Hz. Ömer'e (r.a.) anlatmak istedi. Hz.
Ömer (r.a.) yanındaki arkadaşlarını bırakıp kadına
döndü ve başını eğip onu dakikalarca dinledi. Ayrılınca
ashabdan bîri ona:
-«Ya Emîre'l-mü'minin! Bu yaşlı kadından
dolayı Kureyşli zatları hayli beklettin» deyince,
Hz. Ömer (r.a.) ona:
-«Yazıklar olsun sana! Bu kadının kim
olduğunu bilmiyor musun?» dedi. O da:
-«Hayır, bilmiyorum» diye cevap verdi. Hz.
Ömer (r.a.) onu şöyle tanıttı:
-«Bu öyle bir kadındır ki Allah onun
şikâyetini yedi göğün üstünden işitmiştir. Bu,
Havle bint Sa'lebe'dir. Vallahi eğer o, geceye
kadar ayrılmayıp anlatmak istediğini anlatmaya
devam etseydi ayrılmayıp onu dinlerdim.

Sayfa 18 / 21
Ancak namaz vakti gelince ayrılıp namaz kılar,
tekrar onu dinlemeye yönelirdim.» [24]
Sonuç olarak, bazı insanlar İslam'da kadına ne
kadar büyük bir önem ve değer verildiğinden
habersizdirler. Kur’an hakkında yeterli bilgiye sahip
olmayan bu insanlar, hatta kadınların kendileri dahi bu
gerçeği bilmedikleri için, haklarını yine cahiliye
ahlâkına dayalı yanlış yöntem ve uygulamalarla
korumaya çalışırlar. Nitekim bugün dünya genelindeki
toplumlara bakıldığında bu gerçek çok açık bir şekilde
ortaya çıkmaktadır.
Dünyanın pek çok ülkesinde şiddete ve kötü
muameleye maruz kalan, işsiz, bakıma muhtaç,
yaşlılar evinde terk edilmiş olan pek çok kadın vardır
ve bu durumlarına kesin ve kalıcı bir çözüm
bulamamaktadırlar.
Kadınların maruz kaldıkları tüm sıkıntıların tek
çözümü de yine Kur’an'dadır. Allah'ın insanlar için bir
hidayet rehberi olarak indirdiği İslam dini kadına büyük
değer verir. Allah Kur’an'ın pek çok ayeti ile kadını ve
kadın haklarını koruma altına almış, cahiliye
toplumlarında kadınlara yönelik olarak hakim olan
yanlış bakış açısını ortadan kaldırmış, kadına toplum
içerisinde saygın bir yer kazandırmıştır. Rabbimiz
Kuran ayetleriyle insanlara Allah Katında üstünlük
ölçüsünün cinsiyet değil, Allah korkusu, iman, güzel
ahlak, ihlâs ve takva olduğunu bildirmiştir.
Allah kadınların toplum içerisinde korunup
kollanmaları, hak ettikleri saygı ve sevgiyi görmeleri
için toplumsal alanda alınması gereken tedbirleri
Sayfa 19 / 21
Kur’an ayetleri ile bizlere bildirmiştir. Alınan tüm bu
tedbirler, kadınların lehinedir ve onların zarara
uğramalarını, ezilip yıpratılmalarını önleme amacını
taşımaktadır. Allah insanlara Kur’an ile en doğru yolu
göstermiş ve cahiliye inançlarını taşıyan insanların
yanlış uygulamalarını ortadan kaldırmıştır.
Konumuzla ilgili Kur’an ayetlerinin geneline
bakıldığında, Allah'ın kadın ve erkeğe ortak bir hitap
şekli kullandığı görülmektedir. Allah Teâlâ Kur’an'da bir
kişinin genç, yaşlı, kadın ya da erkek olmasının değil,
samimi bir kalple iman etmesinin önemli olduğunu
bildirmektedir. Bu doğrultuda Allah Kur’an ayetlerinde
tüm hitapları kadına ve erkeğe birarada yapmakta ve
her ikisinin de aynı sorumluluklara sahip olduklarını
hatırlatmaktadır. Kur’an'da bu şekilde pek çok ayet yer
almaktadır. Bu ayetler bize “Kulluk bağlamında
erkek ve kadın eşittir.” mesajini vermektedir.
Samimi bir şekilde iman ettiği, salih amel
işlediği, sıkıntılara ve musibetlere sabrettiği, hakkı
tutup kaldırarak her hak sahibine hakkını verdiği
sürece, kişinin kadın ya da erkek olmasının hiçbir
önemi olmadığı, hiçbir haksızlığa uğramaksızın,
mutlaka Allah'ın rahmeti ve cenneti ile karşılık
göreceğii Kur’an’da ilgili ayetlerde hatırlatılmıştır. Allah
katında üstünlüğün ölçüsü ise hiç şüphesiz takvadır.

07.03.2024

Hazırlayan: Bahattin TAMA


Emekli Müftü
Sayfa 20 / 21
Kaynakça :
[1] (İbn-i Hâcer, el-İsâbe, c. IV, s. 275),
[2] (İbn-i Hâcer, a.g.e., c. IV, s. 327),
[3] (Mümtehine:60/12),
[4] (Muhammed Ebû Zehv, el-Hadîs ve'l Muhaddisûn, Mısır 1958,
s. 55;Buhârî, Sahih, I, 36),
[5] (Ahzab:33/35-36),
[6] (Nisa:4/124),
[7] (Türkiye Diyanet Vakfı Meali; Nisa suresinin 4/124’ncü
ayetinin açıklaması.),
[8] (Celal Yıldırım,İlmin Işığında Asrın Kur’an Tefsiri,Anadolu
Yayınları:3/1482),
[9] (Nahl:16/97),
[10] (Hadid:57/12),
[11] (Celal Yıldırım, İlmin Işığında Asrın Kur’an Tefsiri, Anadolu
Yayınları:12/6015-6016),
[12] (Mümin:40/40),
[13] (Ahzâb:33/73),
[14] (Celal Yıldırım, İlmin Işığında Asrın Kur’an Tefsiri, Anadolu
Yayınları:9/4910),
[15] (Ahzab:33/58),
[16] (Celal Yıldırım, İlmin Işığında Asrın Kur’an Tefsiri, Anadolu
Yayınları:9/4891),
[17] (Tevbe:9/71-72),
[18] (Türkiye Diyanet Vakfı Meali;Tevbe 4/71-72’nci ayetlerinin
açıklaması.),
[19] (Muhammed:47/19),
[20] (Nuh:71/28),
[21] (Celal Yıldırım,İlmin Işığında Asrın Kur’an Tefsiri, Anadolu
Yayınları:12/6395),
[22] (Mücâdele:58/1),
[23] (Lübabu't-te'vîl- Esbab-ı NÜzûl/Süyûtî- Tefsîr-i Kurtubî-
Âlûsî- İbn Kesîr; Celal Yıldırım, İlmin Işığında Asrın Kur’an Tefsiri,
Anadolu Yayınları: 12/6046-6047),
[24] (İbn Ebî Hatim-İbn Kesîr:4/318).

Sayfa 21 / 21

You might also like