Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 24

Ezoterik Sistem ve Hermetizm Bağlantısı

Ezoterik sistem, bir örgüt ya da kurumun benimseyip uyguladığı çalışma tarzlarından biridir.

Kimileri buradaki Fransızcada “ésotérique” sözcüğünden dönüştürme olan “ezoterik” sıfatı


yerine, sırf öz Türkçe olsun diye “içrek” diyor.

Öyle de denilebilir ama bunun bir de karşıtı yani “dışrak” var. Oysa bu dilimizde pek rağbet
bulmuş bir sıfat değil. Ezoterik sıfatının karşıtı ise “egzoterik”. Seyrek de olsa kullanımı var.
Dışrak ise, -pek kullanılmayışı bir yana dursun- “egzoterik” bir çalışma tarzını yansıtabilmekte
yetersiz kalıyor. Çünkü ezoteriklik sadece içe dönük ya da dışa kapalı olmakla kalmıyor.

Beri yandan içrek sıfatı bir yanlış anlamaya da yol açabiliyor.

Ezoterik sistemin en önemli özelliği, bu sistemi uygulayan bir örgüt ya da kurumun


çalışmalarına sadece kendi üyelerinin katılması, öğretinin ve/veya öğütlemelerin tek fasılda
değil bir aşamalar silsilesine uyularak verilmesidir.

Bu aşamaların her birinde, doğrudan ve apaçık anlatımlardan kaçınılması da sistemin bir diğer
özelliğidir. Simgelere, özdeyişlere ve aslında başka şeyleri vurgulamak amaçlı birtakım öyküler
anlatmak yani alegori kullanmak yoluyla sezdirmeye ağırlık verilir.

Böyle özetlenebilmesine karşın, bu tanım, ezoterik sistemi anlatabilmek açısından yetersizdir.


Konunun anlaşılabilmesi için ayrıntılara girilmesi, bu sistemin uygulanma gerekçesinin de
ortaya konması gereklidir.

1
Ezoterizm

Ezoterik sistem ile eş anlamlı olmak üzere, yer yer “ezoterizm” terimi de kullanılmaktadır.

Bir sıfat olarak ezoterik teriminin öz Türkçe karşılığı içrek olduğuna göre, ezoterizmin aynı
şekilde karşılığı da “içreklik” olmaktadır. Gerçi “ezoteriklik” diye bir terim de kullanılır ama
bu pek anlamlı olmayabilmektedir.

Bu terimin ne zaman, nereden ve nasıl çıktığı bilinmemektedir. Dil bilimciler Yunanca


“esoterikos” sözcüğünden alındığını belirtir. Ancak sonuna niçin bir de “izm” takısı eklendiği
belirsizdir.

Yalın anlamı ile bu sözcüğün Yunancadaki kökeni olan “eisothea”, giriş yapmak, bir yerden
çıkıp bir başka yere girmek demektir.

Kimileri ise bu kökeni “esoteros” olarak belirtir. Bu da basit olarak en derinde ya da en iyi
gizlenmiş gibi bir anlama gelmektedir.

Düşünce tarihinde bu sıfatın ilk kez 2. yüzyılın Yunan düşünürlerinden Lucian tarafından,
Aristo’nun yapıtlarını ezoterik ve egzoterik olmak üzere ikiye ayırması sırasında kullanıldığı
görülüyor.

Bu durumda, az önce değindiğimiz şu “egzoterik” sıfatının anlamını ortaya koymak gerekiyor.


Hatta belki bunun yapılması, tam karşıtı olan “ezoterik” sıfatının anlaşılmasını kolaylaştırır.

Bunu, “dışa dönük ve içinde gizleyecek bir şey olmayan bilgiler ile öğretiler tutamı” olarak
tanımlayabiliriz. Zaten Türkçede sözlüklerde eş anlamlı olarak yer alan sıfatın “dışrak” oluşu
bundan ileri geliyor.

Egzoterik sıfatının bir başka açılımı ise “avamın anlayacağı şekilde” diye verilebilir; bir diğer
deyişle, öğreti ya da bilgi tomarının dışarıdan görünen yüzü...

Dolayısıyla, bunun karşıtı olan ezoterik bir sistem de “dışa kapalı ve kendi içine dönük” ya da
“apaçık olmayan” anlamına gelir.

Eskiden bunun karşılığı olarak “batınî” kullanılmaktaydı; karşıtı da “zahirî” idi.

Zahirî olanı anlamak kolay; apaçık olduğunu ortaya koyuyor.

Batınî sözcüğünün anlamına varmak ise zor; apaçık olmayan deyip geçemeyiz. Kaldı ki bir de
anlamının ötesinde kapsamı ve özellikleri de var. Zahirî olanda ise böyle özellikler yok; nitekim
kolaylığı da ondan ileri geliyor.

***

2
Ezoterik sıfatı, bir topluluk ya da örgütü, bir yöntem ya da sistemi, bir yazı ya da konuşmayı
nitelemek üzere kullanılabilir.

Yukarıda da değinilmiş olduğu üzere, özünde, bilgilerin kapalı bir toplum içinde ve aşamalı
olarak verildiği bir çalışma ve öğreti sisteminin niteliğidir. Bir diğer deyişle, öğreti ve/veya
öğütlemelerini yalnızca kendi üyeleri ile paylaşan bir örgüt ya da kurumun çalışma tarzıdır.

Bu tanımda özellikle dikkat edilmesi gereken nokta, aktarılan bilgi, görgü ve öğütlemelerin
bilimsel, felsefî, töresel (ahlâkî) ya da dinsel nitelikte olabilmesidir.

Ezoterizm, bilimsel ya da çağdaş olabileceği gibi töresel ya da dinsel de olabilir. Burada “dinsel”
denilince, bu, salt inanç bağlamında da geçerlidir; ille organize bir dinin varlığı zorunlu değildir.

Ancak çoğu kez ezoterizmin bu özelliği göz ardı edilir ve kısıtlı bir boyutta düşünülerek
Mistisizm (Gizemcilik) ya da Okültizm (Gizlicilik) ile özdeşleştirildiği de olur.

Oysa gerek Mistisizm gerekse Okültizm kapsamına giren bir öğreti ya da uğraşı, biçimi ve tarzı
bakımından ezoterik olabileceği gibi, tüm özellikleri taşımadığı için olmayabilir de... Nitekim
ezoterik bir öğreti ya da uygulama da Mistisizm ya da Okültizm üzerine kurulu olabileceği gibi,
bu tür düşünce ya da uygulamalarla bağlantısız da olabilir. Örneğin “bilgisel ezoterizm”,
“bilimsel ezoterizm”, “sanatsal ezoterizm” gibi terimler ve uygulanma alanları vardır.

Ezoterik Sistemin Doğuşu ve Gelişimi

Ezoterik sistemin doğuşu, insanın, doğanın işleyişi ve yasaları üzerinde düşünmeye girişmesi,
böylece doğa ile evrenin gerçeklerini arayıp bulmaya başlaması kadar eskidir.

Bu uğraşı boşuna değildir. Umutsuz da değildir. İnsan, merak ettikçe, araştırdıkça, doğanın ve
evrenin gerçeklerini birer ikişer anlamaya, çözümlemeye başlamıştır.

Ancak insanların büyük çoğunluğu ulaşılan gerçekleri ya anlayamamış ya da bunların öyle


olmasına tepki göstermiş, en azından hoşlanmamış hatta tepkiyle karşılamış, kimileriyse anlasa da
anlamasa da bunları kendi çıkarları uğruna hatta kötüye kullanmaya kalkışmıştır.

Bu olgu, gerçeklerin araştırılıp elde edilen doğruların aktarılmasında içine kapalılığın, bir tür
“seçilmiş kişiler topluluğu” oluşturmanın gereğini ortaya çıkarmış, bunun uzun vadede
insanlar ve insanlık için çok daha yararlı olacağı düşüncesi doğmuştur. Böylece ezoterik sistem
ortaya çıkmıştır, henüz ona bu ad verilmiş olmasa bile...

Ezoterik sistemde, herkese ulu orta söylenip duyurulması yani egzoterik tarzda aktarılması
sakıncalı görülen düşünce ve bilgilerin, ancak belirli bir kültür ve kavraayış düzeyine erişen
bireylerce anlaşılabileceği görüşü, kapalılığı zorunlu kılmıştır.

3
Sistemin temel kuralı uyarınca, “bilgi” olur olmaz herkese değil, sadece yeterli düzeyde
anlayabilme yeteneği olan ve bu yolda ilerleme özelliği gösterebilenlere aktarılmalıdır. Ancak
bunların tümünün bir anda ve topluca algılanması zordur. Hatta öyle bir işe yönelmek, söz
konusu bilgilerin aktarılacağı kişiye kötülük etmek olur; çünkü o kişi daha birini tam olarak
anlayıp içselleştiremeden bir sonrakine geçince, hiçbirini doğru dürüst öğrenememesi gibi
istenmedik bir durum ortaya çıkabilir.

Bu nedenle, bilgilerin tümü bir anda verilmez. Birey, belli düzeylerde sınanır ve daha ileriye
gitme yeteneğinin olup olmadığı incelenir.

Özellikle dinsel ya da töresel nitelikli bilgiler açıkça ve belli bir kesinlikle de verilmez. Böylece
bilgiyi alacak olan kişinin kendisine öğretilenleri putlaştırması ya da bunların tutsağı durumuna
düşmesi önlenir.

Daha da önemlisi, yeni bilgiler edinmeye başlayan bu kişinin sadece öğrenmekle kalmaması,
edindiği bilgileri olgunlaştırıp geliştirerek başkalarının yararlanacağı şekilde yansıtmasıdır.
Ezoterik sistem, böylece kendi içindeki bir devinimle gelişir.

Böylece bir bakıma inisiyasyon tanımlanmış oluyor. Nitekim ezoterik sistemi uygulayan bir
kurum ya da topluluğun kapsamında mutlaka bir inisiyasyon süreci bulunduğu söylenebilir.

Bu sistemi benimseyip uygulayan kurum ve topluluklar, kendi öğreti ve öğütlemeleri


kapsamında çoğunlukla din, töre, bilim ve sanat gibi konuları bir bütün halinde işleyip,
yorumlamıştır. Bununla birlikte, bilimsel konuları içermeyen, salt dinsel ve/veya töresel
nitelikli bir ezoterizmden söz etme olanağı da vardır. Salt dinsel olunca, dinlerin akıl ve mantığa
uymayan öğelerini ayıkladıktan sonra, Tanrı buyruklarından içsel anlamlar çıkartmak yoluyla
Mistisizm’e yaklaşılır. Eğer akıl ve deney yoluyla ulaşılan bilgilerin ötesinde sezgi yöntemi ile
sağlanabilen bilgilere öncelik verilirse, Okültizm ile bağlantı kurulur. Genel olarak dinsel
nitelikli ezoterizmde akla aykırı düşen dogmaları akla uygun bir açıklamaya kavuşturma çabası
vardır ama kimi ezoterik yorumcular, değerlendirmelerinde büsbütün akla aykırı düşmekten
sakınamamıştır.

4
Ezoterik Sistemin Özellikleri

Ezoterik sistem genel olarak incelendiğinde, birbirini izleyen birtakım özelliklerin sürekli bir
şekilde ortaya çıktığı görülür.

Bu sistemi uygulayan bir kurumun üyesi olan kişiler, genelde halktan uzak bir şekilde hatta
belki gizli olarak bir araya gelir ve bu gizlilik ile bağlantılı ayrıntılar da sadece sistemin içinde
olanlara açıklanır.

Böyle olunca, kurumun üyesi olacakların özenle seçilip incelenerek, haklarında önce bir
araştırma ve soruşturma yapılarak hatta birtakım sınama evrelerinden geçirildikten sonra kabul
edilmesi gerekmektedir. Zaman içinde, sistemin kapsamında yer alan bilgiler, kuruma alınan
kişilere yavaş yavaş, bir aşamalar silsilesine uyularak verilir. Tıpkı bir kişinin aydınlık bilgi
kaynağına doğru bir merdiveni tırmanışı gibi…

Kuruma gerek ilk girişte gerekse sonraki aşamalarda mutlaka belli bir ritüel yani yapılan
çalışmalarda kurallaştırılmış tören şekilleri uygulanır.

Bu ritüel, birçok simge, simgesel terim ya da özdeyiş ile donatılmıştır. Bu bağlamda alegoriler
yani temsili olarak yapılan hareketler, giysiler, ortaya konulan uygulamalar ile bir başka şeyin
ya da olgunun canlandırılması ve simgesel olarak ortaya konulması ile de karşılaşılabilir.

Bilgiler, ritüelik törenlerin kapsamında ortaya konur. Dosdoğru anlatılmaz. Kimi zaman kişilere
sezdirme yolu ile de kişinin kendi çabasıyla buldurulma suretiyle aktarılır.

Bu sistemde her öğrenci (inisiye), salt kendisine verilen ya da gösterilenle yetinmeyip, ortaya
kendi çabasını koymak zorundadır. Bir diğer deyişle, “öğretme”den ç ok “öğrenme” vardır.

Kurumun üyeleri, -her ne kadar örgütsel ortamda birlikte olsalar da- kendilerine aktarılanları
ne dışarıdaki biriyle ne de istedikleri gibi kendi aralarında paylaşabilir. Bu, hiçbir zaman
paylaşamadıkları anlamına gelmez; sadece paylaşmanın yeri, zamanı ve kuralları vardır.
Nitekim bu paylaşma, öğretimin ritüelde olduğu kadarıyla bırakılmamasını, ayrıntılanmasını,
açılımını sağlar.

5
Öğretinin temeli ya da kapsamı, halkın genelde benimsemiş olduğu dogmalara yani egzoterik
bilgilere ters düşebilir. Bu nedenle ağız sıkılığı (ketumiyet) konusuna çok önem verilir. Bu,
“sır saklama” olarak da nitelenebilir.

Sisteme yeni katılanlar, inisiyasyon yöntemiyle geçtikleri ilk aşamadan sonra konu ile ilgili
hiçbir ayrıntıyı dışarıdakilere açıklamayacağı üzerine ant içer (yemin eder). Bu söz verişe bağlı
kaldığı sürece de gizlilik korunur. Çünkü var olan inanç şekillerine ve toplumun genel yapısını
oluşturan dogmalara bağlanmış olanlar, böyle bir kurumun üyelerinin heretik yani sapkın
sayılıp, hiç de toplumda asal sayılan ve genel kabul gören uygulama, düşünce ve pratikler ile
uyumlu olmayan düşüncelerini duymaya hazır değildir.

***

Tüm bu anlatılanlara topluca bakıldığında şöyle bir durum görülür:

Ezoterik sistem, uygulandığı şekli ile halka yani kitlelere açık olmayan, sadece seçilmiş bir grup
insana öğretilen ya da onlar ile paylaşılan bilgiler ile bu bilgilerin aktarılışı için kullanılan, kendi
içine kapanık bir yöntemdir.

Bu sistemin öğretisi, halk ile paylaşılmayan bir tür bilgi ve sırlar toplamına verilen addır.
Sadece seçilmiş kişiler için, bazı zaman kutsal bile sayılan özellikler içerir.

Örneğin bir kültürün inanç sistemini oluşturan efsane ve mitolojiler tutamı içinde gene aynı
efsane ya da mitoloji kahramanlarının başından geçenleri konu alan ve sadece sistemin içinde
olanlara açıklanabilen değişik öyküler bulunabilmektedir. Bu öyküler ile anlatılan öğreti ile
verilen bildirimler ya da bunların aktarılması sırasında uygulanan ritüel yoluyla seçilmişlere
yaşatılanlar, ezoterik sistemlerin ana çekirdeği olan sırlar bölümünü oluşturur. Oysa aynı efsane
ya da mitolojinin dışarıdakiler tarafından anlaşılan yalın bir anlamı vardır. Bir diğer deyişle,
dışarıdakiler (haricîler) ve içeridekiler (inisiyeler) aynı konuda algıladıkları farklıdır. Tıpkı bir
tiyatro sahnesine izleyici koltuklarında (dışarıda) yer alanlar ile doğrudan sahnede ve arkasında
bulunan kulis bölümündeki oyuncuların (içeridekilerin) bakıp gördüklerinin ve bu bağlamda
yaşayıp duyumsadıklarının farklı oluşu gibi…

6
Ezoterik Sistemin Uygulanma Alanı

Ezoterik sistem, hem üç büyük göksel din hem bunlara kaynak olan kültürlere ilişkin inanç
sistemlerinde yer alabilmektedir. Birinden diğerine şekilsel farklar bulunsa da öz hep aynı
kalmakta, halka açık tutulmayan bir bilgilendirme öngörülmektedir.

Bu sistemi uygulayan her kurum ya da örgüt, üyelerine ya da izleyicilerine bilinen gerçeklerin


asıl gerçek olanını, egzoterik bilgilerin ezoterik yanını, ezoterik bilgilerin en gizlisini, gizlilerin
en büyük sırrını, ulaşılabilecek derinliği sağlayacağını belirtmektedir.

Sistemin kapsamında yer alan geleneksel uygulamalara ilişkin ayrıntıları iyi göremeyen ya da
buna alışamayanlar, bunu bir “gizli doktrin” olarak nitelendirebilmektedir.

***

Ezoterik nitelikli bir kurumda çalışmakta olan herhangi bir üyeye genel olarak “inisiye” denir.
Daha önce de değinmiş olduğumuz bu terim, onun “inisiyasyon” ya da “tekris” olarak anılan
bir işlemin ilk aşamasından geçmiş olmasından ileri gelir.

Bir inisiye adayının inisiyasyona kabulü, ancak kişinin sıkıca incelenmeden geçirilmesi, bu
inceleme sırasında belirli birtakım niteliklerin aranması ya da sistemin içinde kendisini
kanıtlamış bir üye tarafından önerilip desteklenmesi üzerine söz konusu olabilir. Her ikisinin
birden arandığı kurumlar da vardır.

Ancak adayda genel olarak her sistemde kabul gören şekli ile aranan bir nitelik, verilecek
bilgileri anlayabilecek ve kaldırabilecek kapasitede olup, bunları dışarıdakilerden saklayacağına
güvenilir olmasıdır. Bir diğer deyişle, bu sistemin uygulanışı toplum içinde herkese, her
isteyenin yaralanabilmesine açık değildir. Nitekim bu nedenle “gizlilik” ile bir tutulup geniş
ölçüde eleştirilir hatta yerilir.

İlgili kurumun niteliğine göre “inisiyasyon”, “tekris”, “aydınlanma”, “içeri giriş” gibi terimlerle
anılan bu ilk aşama, önce aday olan yeni üyenin sistem ile tanıştırıldığı en önemli bölümdür.
Bu bir deneyimdir; bir yolculuk, ölü iken dirilme, öldükten sonra yeniden doğuş, eskiyi terk
etme ve yepyeni bir yaşama başlama gibi olguları da içerir.

Türkiye’de, özellikle Masonlukta “tekris” ya da “aydınlanma” terimlerinin tercih edilmekte


oluşuna karşılık, bu çalışmada “inisiyasyon” terimini kullanacağız.

Çok önemli olduğu için tekrar tekrar vurgulamakta olduğumuz üzere; öğreti ya da bilgi
açıkça ve doğrudan değil, simgeler, özdeyişler, anımsatmalar, alegorik anlatımlar aracılığı
ile yavaş yavaş ve azar azar verilir. Belli bir aşamalar ya da dereceler silsilesi içinde
gerçekleştirilir. Bir inisiyenin, o anda bulunduğundan sonraki aşama ya da derecedeki
bilgileri şimdilik edinmemesi, bunun zamanını, sırasını beklemesi öngörülür.

7
İnisiyasyon

İnisiyasyon, aslında bir deneyim geçirmek hatta bir bakıma yolculuk etmektir.

Bu yolculuğun öncesinde yolcu yani aday, birtakım etkilenme, arınma ve düşünme süreçleriyle
sonrasına psikolojik olarak hazırlanır. Uygulamanın bir gereği olarak, heyecanlı ve ruhsal
etkilenmeye ulaşmasına çalışılır.

İlk yolculuk ve onu izleyen birçok belki de sayısız yolculuklarla, bu sıradaki sınama ya da
sınavlar, adayın belli bir değişime uğraması amaçlanmaktadır.

Masonluk gibi bazı kurumlarda inisiyasyon işlemi, birkaç adaya birden aynı anda uygulanabilir.
Fakat her birinde kişi, inisiyasyonu değer adaylarla paylaşmaz, tek başına yaşar.

Sistemin özellikle eski çağlardaki uygulamalarında, inisiyasyona bir kez girilip başlanmışken,
evrelerin herhangi birinde vazgeçmek ya da geri dönmeye kalkışmak, kişiyi ölüme kadar
götürebilecek bazı sert yaptırımları barındırabilmekteydi. Günümüze daha yakın tarihlerdeki
inisiyasyonlarda, bu bağlamda yumuşamalar görülür ve kurumu terk etmeye olanak tanınır.

Aday, bu yolculuklarda amaçlanan şekli ile toplumun geneline oranla var olan töresel değerlerin
üstüne yükselmektedir. Bu işlem, toplumun genel kabul ve benimseyişlerine aykırı düşebilecek
yöntemleri de içerebilmektedir.

Aşamalar içinde edinilen bilgilenme ve deneyim, bir piramit yapılanmasına benzetilebilir. Ne


daha bilgili olanlar bilgilerini kendilerinden az bilenlere doğrudan iletebilir ne de az bilgililer
gerekli donanım ve hazırlığa sahip olmadıkça sonrakilere ulaşmaya yeltenebilir.

Çok önemli bir nokta, inisiyenin öz doğası ile tanışmasının amaçlanmasıdır. Bu ise, ancak o
kişinin, bulunduğu toplumun kendisini çevreleyen geleneksel düşünce yumağına ilişkin değer
yargılarının üstüne yükselebilmesi ile olanaklıdır.

“Bireyin öz doğası” terimi hayli farklı anlamlara çekilebilir. Burada öngörülen anlam, kişinin
kendi iç dünyasını tanıması, bir diğer deyişle kendini bilmesidir.

Bu olanaklı mıdır?... Kim bilir, belki! Fakat buna niyetlenmesi, çaba göstermesi olanaklıdır.

8
Öz doğasını daha iyi tanıyan inisiye, zamanla onun yetkinleşmesi yolunda yol alacak, ayrıca
edindiği deneyimler ve bilgilenmeleri sayesinde bir parçası olduğu genel doğayı da hem tanımak
hem ona bir başka gözle bakabilmek yetisini elde edecektir.

Yaptığı bu içsel yolculuktaki keşif ve anlamlandırmalar, ona yepyeni bir dünyanın kapısını
açacak ve o artık onun için sır olmayan bir ışıkla benliğinin farkındalığına ulaşacaktır.

Bilgi ve öğretinin gizlenmesine ilişkin pratikteki uygulamalar, bu sistemin en önemli bölümünü


oluşturur. Bunların kapsamında yer yer korkutmalar, verilebilecek olan cezaların anlatılması,
ant içilmesi ya da yemin edilmesinin istenmesi yer alır. Hepsi, varılan sırların açığa vurulması
olasılığına karşı caydırıcı bir etki oluşturmayı amaçlar.

Ancak işin içine ant içmek ya da yemin etmek, daha basit bir deyişle söz vermek girince,
inisiyenin “ya bütünlenmiş bir inançlı ya da onur sahibi olmasının gereği” gibi bir durum da
ortaya çıkar. Nitekim işte bu da başlangıçtan kuruma alınması düşünülen kişilerin böyle niteliklerle
donanmış olmasını zorunlu kılar ve kuruma kabul edilecek kişilere ilişkin niçin titiz bir davranış
sergilendiğini, ince elenip sık dokunulduğunu açıklar.

***

Ezoterik sistem, parçaların teker teker öğrenilmesi ve tüme varılması tarzını izler. Bu bağlamda
iki önemli deneyim vardır: Her canlının yaşadığı doğum ve ölüm.

Bu sistem, tüm ağırlığını, inisiyenin simgesel olarak ya sıfırdan başlamak yani adayın yeniden
doğmasını sağlamak, onu yaşamı boyunca en büyük korkusu olan ölümün üstüne yükseltmek,
böylece onu simgesel olarak ölümsüz kılmak, ölüm korkusunu yenip tanrısal kafalı olmasını
sağlamak biçiminde inşa edilmiştir. Çeşitli uygulamalarda doğum ile ölüm ya da tersine ölüm
ile yeniden doğum arasında kişinin kendi kendisi ile tanışıp, kendisini iyice tanıyarak yeniden
yapılandırması öngörülür.

Dikkat edilmesi gereken önemli nokta şudur: Buradaki ölüm ve yeniden doğuş, bazı dinlerde
benimsenen bu dünyadaki bedensel ölümden sonra bir başka (öteki) dünyada yeniden doğuş
tasarımından çok farklıdır.

Panteizmde olduğu gibi bir bedende öldükten sonra bir başka bedende yeniden doğuştan da
farklıdır.

Ölüm de yeniden doğuş da bu dünyada ve bu bedende simgesel bir biçimde oluşmaktadır.

Bu sistemde çalışan her kurum, inisiyenin, günümüzde yaygın olan egemen inanç sistemlerinde
sorgulanamayan dogmaları sorgulaması ya da bunu kendi öğreniminde ona verilen sırların bir
parçası haline getirmesi ile ulaşmasını ister.

***

9
İnisiyasyon teriminin bir karşılığının da “aydınlanma” olduğuna değinip geçmiştik.

Sadece değinip geçtik ama bu çok önemli…

Çünkü inisiyasyon, bir bakıma “karanlıktan aydınlığa geçiş” sayılır.

Ancak burada “karanlık” ve “aydınlık” terimlerinin ne anlama gelmek üzere kullanıldığı da


çok önemlidir. Bunlar birer simgesel terimdir; her ezoterik örgütte benzer anlama gelir ama
ilgili örgütte ayrıntıda farklı bir anlam taşımakta da olabilir.

Kendi içinde ışığı aramak, aydınlanmasını sağlamak üzere yola çıkan inisiye, bir süre sonra
Hermes’in ünlü deyişinde olduğu gibi “İnsanlar ölümlü tanrılar, tanrılar da ölümsüz
insanlardır.” biçimlenmesini duyumsar; aslında doğa ile özdeş olduğunu anlar.

***

Ezoterik sistemin özelliklerinden biri diğeri, toplu ya da bireysel uygulamalar, ezberler,


tekrarlar, zikir, ilâhî nitelikli şarkılar, dua, yakarma gibi hareketlerin değişik evrelerde, değişik dış
görünüm ve giysiler içinde olanlarca kullanılmasıdır. Bu husus, ilgili kurum ya da örgütlere
göre hayli farklılık gösterebilir.

Sistemin bir başka özelliği, kan, tütsü, duman, ses, ateş, oruç gibi aslında simgesel yüklemeli
nesneler ve bunlarla bağlantılı birtakım diğer araç ve gereçlerin kullanımı, yemeği topluca ve
bir arada yemek, bir şeyin çevresinde dolaşmak (tavaf) gibi uygulamalardır. Özellikle şu
dolaşma, üzerinde ayrıca durulması gereken ölçüde çok önemli ve anlamlıdır.

Bu sistemde alınan yol, maddî dünyada görünmeyen ama var olduğu benimsenen ya da hayal
edilen tinsel evrene geçişin bir simgesi olarak algılanır. İçsel ışığı arama şeklinde de tanımlanan
bu yolculuk, doğanın ve evrenin bir parçası olma duygusunu da barındırır.

Kuşkusuz bu sistemin içinde mesafe alan her inisiye, öncelikle kabul edilen şekli ile kaostan
düzene doğru yönelen bir çerçevede ilerler. Karışıklık ya da eksiklik ve noksanlık olarak kabul
edilen bir durumdan, düzene, armoni (ahenk) ve simetriye doğru bir yönelme, her aşamada
kendini gösterir.

10
Sistemin İşleyişi

Ezoterik sistemi benimseyerek uygulayan kurum ve kuruluşlardan çoğu, gerçeklere ilişkin bilgi
ve bulgulardan yalnızca kendi üyelerinin yararlanmasını öngörmekle kalmaz; dış dünyadaki
toplumu hatta genel olarak insanlığı da gözetir. Ancak, yeterli ve uyumlu bir ortam sağlanmadıkça,
gerçeklerin gelişigüzel bir şekilde ortaya serilmemesini, o yeterli ve uyumlu ortama varılıncaya
dek saklı tutulmasını, yararlı hatta zorunlu bulurlar.

Bunun doğal sonucu olarak gerçeklerin toplumlara ve giderek insanlığa mal edilebilmesi,
olanaksız değilse de ister istemez gecikmeye uğrar.

Bu gecikmenin göze alınması gerekir. Çünkü böylece gerçeklerin daha sağlam ve daha köklü
bir şekilde benimsenmesi sağlanır. Bu ise çoğu kez ilgili kişilerin yaşam dönemi sırasında
gerçekleşemez çünkü insanın yaşam süresi bunun gerçekleşme süresine oranla çok kısa kalır.
Dolayısıyla bilgi ya da gerçek, ezoterik sistem çerçevesinde kişiden kişiye, kuşaktan kuşağa
aktarılır ve gelecekteki bir zaman diliminde aşama aşama açılacağına, toplumlara ve insanlığa
mal edileceğine ilişkin umut korunur.

***

Ezoterik sistemin işlevi sadece daha önce başkalarınca bilinen birtakım gerçeklerin henüz
bunları bilmeyenler tarafından öğrenilmesinin sağlanmasıyla kalmaz.

Bu sisteme uyularak yapılan bir çalışmanın kapsamında bireyler arasında uyumlu bir iletişim
ve paylaşım sağlama olgusu da vardır. Bu olgu, bilgiyi genişletmek, yenilemek, derinleştirmek,
geliştirerek olgunlaştırmaya yarar. Dolayısıyla, ezoterik sistemin pek önemli olan diğer bir
işlevi de “bilginin ve gerçeğin evriminin sağlanması” olur.

İletişim ve paylaşım, bireyler arası aktarmanın yasak oluşu ile çelişkili değildir. Çünkü bu,
sistemin bütünü içinde yer alan tüm aşama ya da derecelerde ayrı ayrı düzeylerde kurulur. Üstte
olanlar, altta olanların bilgisini edinmiştir ve edinmeyi de sürdürür ama henüz altta olanlar
sadece kendi düzeylerine kadar olan bilgilerle yetinmek durumundadır.

Eğer bir kurum ya da kuruluşun benimsediği felsefe ya da öğreti, içinde bulunduğu toplumu
oluşturan halk tabakalarının çoğunluğunun kanılarıyla çatışmıyorsa, töre ve inançlarına aykırı
düşmüyorsa, genel dünya görüşleriyle aynı paralelde kalıyorsa, yaşam düzenleri ve anlayışlarıyla
çelişmiyorsa yani hiçbir değişiklik ya da yenilik getirmiyorsa, bir de kimilerinin bu bilgileri salt
kendi yararları uğruna ya da kötüye kullanması gibi bir olasılık da yoksa, ezoterik sistemin
uygulanmasına gerek kalmaz. Çünkü sıradan bir kişi, eğitim düzeyi, bilgi ya da kavrama
yetersizliği gibi bir nedenle bu öğretiyi anlamayabilirse de yadırgamaz. Toplumun töre (ahlâk)
düzeyi öyle yüksektir ki, hiç kimse bunları kendi çıkarı ve başkalarının zararına kullanmaz.
Egemen yönetici güçler de hiçbir değişiklik getirmediği ve kendilerini etkilemediği için, böyle
bir öğretiye karşı çıkmaz.

11
Ancak, tarih boyunca genellikle ortam bunun tam tersine bir görüntü sergilemiştir. Bugün de
öyledir. Kurumun öğretisi halk tabakalarında çoğunluğun kanıksanmış eğilimleriyle çatışır; yer
yer inançlarına da aykırılıklar gösterir. Ortaya konulan farklı felsefe ya da dünya görüşü,
yürürlükteki yaşam düzeni ve anlayışlarıyla çelişkilidir; bunun üzerinde birtakım değişiklikler
ve yenilikler yapılmasını öngörrmektedir.

Sıradan bir insan, din, bilim, sanat ve felsefe ile ilgili konularda kendi yanılgı ve yanlışlıklarını
giderme çabasına pek girişmez. Aksine doğru bildiklerini sarsabilecek hiçbir şeye tolerans bile
göstermez. Hele konu düşünme yeteneğini kullanarak akıl yoluyla kavranması gereken bir
bilgiyi içeriyorsa, inançlarıyla çatışmakta olması nedeniyle bunun bir kırpıntısına bile karşı
çıkar. Bu, insanın âdeta içgüdüsel bir tepkisidir. Böyle bir tepki göstermemesi durumunda tüm
dünyasının allak bullak olacağını hatta yıkılacağını sanır.

İşte bu olgu, ezoterik sistemin zorunluluğunu ve önemini artırmaktadır. Bilimsel ve akılcı bilgi,
farklı bir inanç, farklı bir felsefe ve gerçekler, toplumsal ortam yeterince elverişli olana dek
saklı tutulmayı, bu süre içinde ancak bunları anlayabilecek ve sindirebilecek olanlara verilmeyi
gerektirir.

Öyle bir elverişli bir ortamın sağlanmış olması durumunda ise, söz konusu bilginin, felsefenin,
gerçeklerin saklı tutulmasının sürdürülmesine gerek kalmaz. Üstelik bunlar kendiliğinden
açılarak topluma ve insanlığa mal olur. Hiçbir ezoterik kurum da bu olguyu engelleyemez.

Uygulamaların İlkelerinde Kaçınılmazlıklar

Ezoterik sistemi uygulayan herhangi bir kurum ya da kuruluşun öğreti ve koşullandırmalarının


hepsi, inisiyeleri, ilerleyen bir biçimde bir içsel benimseyişe doğru yönlendirir.

İnisiyelerin kuruma ve sisteme bağlılığı, bir tür ahlâkî değerlerin yürürlüğe konmasıyla artırılır.
Böylece, sistemin içeriğindeki hiyerarşik sisteme saygı gösterilmesi ve içsel benimsemeyi
edinmeye ilişkin arzulama duygusu uyandırılır.

Aşamalar ya da dereceler ile verilen bir inisiyasyon için en büyük gereksinme, inisiyenin sabırlı
oluşunun, üstelik bu sabrın sürekliliğinin sağlanabilmesidir. Nitekim bu da ahlâkî öğretinin bir
parçası olarak kabul edilir.

İşte bu bağlamda ezoterik sistemde daha önce değinmiş olduğumuz şu “ant” ya da “yemin”
olayı başlı başına önemli bir konu olarak belirir.

Ant ya da yemin, söz veriş zorunludur. İnisiyenin onuruna ya da inancının gücüne güvenilerek
ona öylece emanet edilip bırakılamaz çünkü andın çiğnenmesi ya da yeminin bozulmasının,
verilen sözden dönülmesinin bir cezası vardır; ağır bir ceza… Onursuzluğa düşmek, inancını
yitirmek ya da inançtan dönmek, daha önce güvencesi verilmiş olmadığı için cezalandırılamaz.
Öyle bir olgu, ancak egzoterik nitelikli ya da ilkel bir toplum ortamında görülebilir.

12
İnisiyenin gizemleri alabilmesi için vermesi gereken andın ya da etmesi gereken yeminin
kapsamı, ilgili topluluğa göre değişebilir ama bunun standart bir şekli de vardır.

Eski çağlardan gelen öğrenme tarzı iki temel üzerine oturuyordu. Bunlardan biri aklın yardımı
ile öğrenme olup, Antik Yunan uygarlığında “mathein” olarak biliniyordu. Bu temel daha
sonra bugünkü, bildiğimiz anlamda matematiğin kökenini oluşturmuştur. Pek bir özelliği
olmayan ve halka açık bu öğrenme şeklinin tam karşısında, kapsamında içsel dünyalarda keşif
ya da ruhun iç deneyimlerini barındıran bir başka öğrenme şekli vardı; bu da “pathein” olarak
anılıyordu. Bu iki öğrenme şeklinin arasındaki ayırımı inisiyasyon belirliyordu.

Pathein, sözlük anlamı bakımından “acı çekme” demek olsa da sadece bir durum karşısında acı
çekmeyi değil, nesnel dünya ile çok çeşitli kereler karşı karşıya gelerek öğrenme şeklini
içeriyordu. Böylece, mevcut duygu ve tutkular ile şekillenen bilinç ortamında birtakım
uygulamalarla bireyin daha yüksek bir farkındalık düzeyine yönlendirilmesi amaçlanmaktaydı.

İnsiyeler için ortaya konulan töresel ya da ahlâkî kurallar tutamı, elbette bunu uygulayan
topluluklar için farklı olabilmektedir. Örneğin kimilerinde kan dökülmesi kesinlikle yasaklanmış
iken, kimilerinde sistemin bir göstergesi sayılabilmektedir.

Aydınlanmış bir akla olan düşkünlük, tüm ezoterik sistemlerin ortak özelliği sayılabilir. Bu,
ruhsal nitelikli farkındalık için zorunlu görülebilir. Nitekim akıl, ulaşılması öngörülen erek
bakımından inisiyenin kendisini yerleştirmesi için kesinlikle gerekli, kaçınılmazdır. Böylece,
ezoterik sistemin zorunlu öğelerinden biri olur.

***

Ezoterik sistemin asal öğelerini özetlemiş olduk.

Aslında bunun sadece bir özet olduğunu bilmeliyiz. Bu sistem üzerinde apayrı, başlı başına bir
kitap yazılabilir. Kaldı ki, bu sistemin şu aşamaya kadar sözünü etmemiş olduğumuz birtakım
başka ayrıntıları da var. Bunların başında coğrafyanın etkisi gelir. Şimdi ona bakalım.

13
Coğrafyanın Etkisi

«Ezoterik sistemin kaynağı neresidir?... İlk kez nerede doğmuştur?»

Bu sorunun yanıtı tek sözcükle “doğu” diye verilebilir ama biraz daha belirgin bir yerden söz
etmek gerekirse, bugünkü “batı” kavramı bakımından Antik Mısır denilebilir.

İş “doğu” kavramına gelince bir karışıklık doğabiliyor. Bu da doğu ile batının sınırının nerede
olduğunun benimsenişinden ileri geliyor. Bu sınır, kimilerine göre tam coğrafi olarak Avrupa
kıtasının bildiğimiz sınırıdır. Buna göre Anadolu “doğu” sayılır.

Kimileri bunu biraz daha öteleyerek, belirgin bir sınır olarak Fırat Nehri’ni gösterir. Bu durumda
Mısır’ın hatta Anadolu’nun “batı” sayılması gerekir ama her durumda felsefi bir kavram olarak
doğu, Antik Mısır’ı da içine alır. Çünkü coğrafî olarak Mısır Avrupa ile değil, Arap Yarımadası,
Akdeniz doğusu ve Mezopotamya ile bağdaşıktır.

Bundan sonraki inceleme ve irdelemelerimiz bakımından gelin ezoterik sistemin Antik Mısır’da
doğmuş olabileceğini kabul edelim. Öyle olunca, incelemelerimizin akışı bizi oralardaki
inisiyasyon uygulamalarına ve Hermetizm’e de bağlayacaktır.

***

Ezoterik sistemin Antik Mısır’da ilk kez ortaya çıkışı bakımından öncelikle iki olasılık üzerinde
durulmaktadır:

1. Mısır’da rahiplere özgü yapılanmaların bir sınıf oluşturacak biçime dönüştürüldüğü


dönem.
2. İnşaat işçilerinin oluşturduğu “Beyaz Kardeşlik” örgütlenmesi.

Bu ilk yapılanma her nasıl ve hangi zaman diliminde olursa olsun, Antik Mısır inançlarındaki
ilâhiyat yapılanmasında yer almış tanrılar topluluğunun kendi içlerindeki ilişkilerinde de aynı
ezoterik örgütlenmenin var oluşu dikkati çeker. Bir diğer deyişle, ezoterik sistem, çok tanrılı bu
inanç dizgesinde, tanrılar katında da geçerlidir.
Özellikle Antik Mısır’ın “Ölüler Kitabı”nda yer alan bilgiler bizi âdeta ilk örgütsel
yapılanmanın kurulduğu bir ortama götürmekte, ilk ritüelik açılımların tanrılar arasında da
uygulanışının kurgulandığını göstermektedir.
Kuşkusuz Antik Mısır tanrılarının kendi aralarında bir ezoterik yapılanma oluşturmuş bulundukları
söylenemez. Bundan anlaşılması gereken, Antik Mısır insanının inançları gereği uygulamalarında
tanrıları taklit etmekte ya da kendi yaşamını tanrıların yaşamına uydurmakta oluşudur.
O dönemlerin ölü defin törenlerinde, ölü ile birlikte tabuta konulan bu özel kitapta, bu kültürde
ezoterik bir yapılanmanın olabileceğini belirten ip uçları yer almaktadır.

***

14
“Ölüler Kitabı” denilen şey nedir?

Bu, ölünün yaşam sonrasında karşılaşacağı güçlükleri nasıl yenebileceğine ilişkin anlatımlar
içeren bir kitaptır. Kapsadığı simgesel anlatımlar, sadece bir öğretimin öğeleri olabildiği gibi,
Antik Mısır’da o dönemin tapınaklarında eğitim gören inisiyelerin deneyimlerini yansıtmakta da
olabilir. Dolayısıyla bu kitap, Antik Mısır’daki ezoterik uygulamaların bir aynası sayılabilir.

Bu kitaptaki anlatımlardan, oradaki tanrıların maskelerini takmış din adamlarının ya da ezoterik


sistem takipçilerinin belli bir ritüeli satır satır canlandırırmış gibi uyguladıkları görülüyor.
Örneğin toplantı başladıktan sonra kapı çalınmakta, kapıyı çalmış olup açılmasını bekleyen
kişiye hemen çekip gitmesi söylenmekte, içeri girmekte ısrar ederse tanrı maskeli olduğu
düşünülen birisi ona uzun ve özlü sözler söylemekte, birtakım uyarılarda bulunmakta, içeri
girmek için bekleyen kişi de bunlara karşılık vermektedir.

***

Antik Mısır dünyasına ilişkin mitolojik anlatımların her bir yerinde, ezoterik sistem içinde
verilen Hermetik nitelikli öğeler de kendini belli eder.

Mısır mitolojisine ilişkin tüm ayrıntılar ve kahramanların başlarından geçenler, okuyucuları


sürekli olarak tek bir mesaja doğru yönlendirir. Kahraman, bir ölüp bir dirilir. Bu aslında sürekli
bir reenkarnasyon olayı değil, kahramanın doğadan başka bir şey olmadığı hususudur.

Özellikle Osiris’in birbiri ardınca ölüp sonra yine canlanması olayı ile anlatılmak istenen de
doğanın birbirini izleyen değişik halleri ya da ölenin aslında ölmeyip, bir süre için ölüler
evrenine göçmesi ve sonra yine gelmesi olgusudur.

Ölüler Kitabı’ndan bir alıntı.

15
Mısır uygarlığı, M.Ö. 5000’li yıllardan günümüze kadar gelmiş bir yapılanmanın eseridir.
Kayıtlı tarihleri ise M.Ö. 3. yüzyılda Mısırlı tarihçi Manetho tarafından geriye dönük olarak
sülâlelerin kabaca hesaplanması biçiminde yapılmış, ancak M.Ö. 3500 yıllarına kadar
uzandırılabilmiştir. Buna karşılık eldeki tarihsel bilgilere göre, M.Ö. 5000 yıllarında başlayan
Antik Mısır uygarlığının çeşitli yerlerindeki yapılanma, M.Ö. 3500’lü yıllara gelindiğinde
Akrep Kral Menes tarafından tek bir kültür içinde bütünleştirilmiştir.

Tarihsel bilgilere göre, Hermetik uygulama, M.Ö. 3500’lü yıllardan başlayarak Mısır kültürü
ile çevresindeki tüm coğrafyaya yayılmış durumdaydı. Kuzey Afrika’nın yanı sıra tüm Arap
Yarımadası ve Orta Doğu’da da geçerliydi.

Bulunduğu her bir noktada, sistemin inanç biçimini vurgularcasına, “kutsal nokta”, “kutsal
kaya”, “kutsal sütun” ve “kutsal dağ” tarzındaki simgeleri de taşımaktaydı. Buna karşın,
Mısır’da Osiris adlı mitolojik efsaneden gelen bir anlatıma dayanarak bulunan 12 çok özel
tapınak, bu sistemin ana lokomotifi görevini üstlenmişlerdi.

Araştırmacıların üzerinde uzlaşmaya varamadığı husus, insan soyunun ilk uygar yerleşim
düzenine geçişi ve sistemli inançların ilk kez hangi coğrafyada başladığı üzerinedir. Kimileri
bunu Antik Pers kökenine dayandırır; kimileri de Antik Mısır ile aynı zamanda ortaya çıkan Hint
kültürünü işaret eder. Önce Mısır ortaya çıkmış gibidir. M.Ö. 2800’lü yıllara yakın bir dönemde,
daha doğuda, İndus Vadisi’nde Hint kültürü yeşermiştir. Her ne kadar Hindu inançları ve
uygulamalarında Hermetik uygulamanın ayrıntıları günümüzde bile yürürlükte olup büyük
kitlelere hitap etmekte ise de aslında bunun oralara sonradan gelen ve Hindistan’dan tüm Orta
Doğu’ya yayılan bir etkileşimin sonucu olduğu anlaşılıyor.

M.Ö. 7. yüzyıl başlarında, Nil deltasında Yunan asıllı göçmenlerin kurduğu yerleşim bölgelerinde
Antik Mısır kültürü, Yunan kültürü ile iç içe geçmeye başladı. Yunanların burada bulunuşu,
hem Mısırlılar için bir tampon bölge oluşturmakta hem ticaretten askerliğe kadar birçok alanda
Yunanlar gibi Mısırlıların da aynı kültürün içinde yer almalarıydı.

M.Ö. 525-332 yılları arasında Mısır, İranlıların egemenliği altına girdi. M.Ö. 343’de son
Firavun Nectanebo II gizlice Etiyopya’ya kaçınca, İranlılar o tarihe kadar eşi görülmedik bir
yok etme girişimine başladı ve ulaşabildikleri tüm tarihi yapıtlar ile kayıtları ortadan kaldırdılar.
Ancak bu tarihe kadarki gelişmede Mısır mitolojisindeki tüm kahramanlar, Yunan mitlerindeki
kahramanlar ile benzer özelliklere sahip olmuştu.

16
Antik Mısırdaki 12 özel tapınak

17
M.S. 1. yüzyılda İskenderiyeli Philon, Tevrat’taki vahiyi Yunan felsefesiyle uzlaştırmaya
çabalamıştı. Ancak Yahudi düşünürler onu görmezden geldiği için, etkisi yalnızca Hıristiyan
babalar ile sınırlı kaldı. Yahudiler, bu bağlamdaki Yunan düşüncesini ve imânı akılla doğrulama
yönündeki “İslâmi kelâm” ilmini ancak 9. ve 10. yüzyıllarda Arapçadan yapılan çeviriler
sayesinde keşfedilebildi.

Mısır’ı coğrafi bakımdan çevreleyen bölgelerin kültürleri, Antik Mısır kültürü ile sürekli ve bire
bir ilişki içindeydi. Bundan ötürü Mısır kültürü ve Hermetizm’in ayrıntıları ile ilgili ipuçlarının
büyük bölümü, onu çevreleyen diğer kültürlerde kalan verilerde yer almıştır.

Bir diğer deyişle, İranlıların istilâsı sırasındaki yıkımlar somut olanı ortadan kaldırmış ama
soyut olan varlığını sürdürmüştü.

***

Mısır ile bağlantılı oluşumların sahnesindeki bir diğer tarihi olay ise, çok daha önce Mısır’daki
yerleşik düzende yer almış olan bir kavmin bu ülkeyi terk ederek kendilerine yeni bir ülke
aramak için yola çıkmaları, sonra da bunun çevresinde gelişen mit üzerinedir. Daha sonra bu
mit düzenli bir dine dönüşecek, tüm önceki uygulama ve ritüeller âdeta uluslaştırılacak, Mısır
ile bağlantılı tüm öğeler titizlikle seçilip ayıklanacaktır. Bundan böyle Musevîlik, sonra da
Hıristiyanlık, kendi içlerinde aslında Antik Mısır inançları ile bağlantılı olan ayrıntıları kendi
dogmalarına göre ayrı ayrı düzenleyeceklerdir.

Ancak ya heretik kıvılcımlar ya da hiçbir şeye uymayan yaklaşımlar ile her sistemin ilâhiyata
açılımında, hepsinden farklı ve güçlü bir kökenin varlığı, ister istemez dikkat çeker.

Aynı özellik, belli bir oranda bu iki büyük dinin benimsemiş olduğu sistemlerin devamı olacak,
ancak bu kadarla kalmayıp sonradan doğacak olan üçüncü büyük göksel din sistemini yani
İslâmı da etkileyecektir.

***

Her ne kadar Musevîliğin atası sayılan İbrahim’in yolculuğunun ilk kez başladığı varsayılan
efsanevî kent bugün Türkiye sınırları içindeki Urfa, eski adıyla Edessa olarak kabul edilse de
bu konu özellikle Hermetik benimseyişlerin İran ve İbranî kökenli olduğunu öne süren
araştırmacıların kullandığı bir tezdir. Edessa’nın aslında bugünkü Urfa ile aynı olmadığını ileri
sürerek bir başka Edessa’dan da söz eden araştırmacılar da vardır.

Edessa kentinin konumuzdaki önemi, burada çok öncelerden gelen ve Babilli Ay Tanrısı’na
adanmış olan bir Sin tapınağının bulunmasıdır.

El değiştiren uygarlıklardaki bu kültürün ve Ay Tanrısı olan İsis’in tüm bu coğrafyada varlığı


ilginçtir; Hem İsis hem Hermes Thot, Ay Tanrısı olarak anılmaktadır.

18
Edesssa Bölgesi

Sin Tapınağı

Edessa, İskenderiye kadar olmasa bile eski dönemlerin en önemli yerleşim yerlerindendi.
İskenderiye kütüphanesinin yanmasından sonra o dönemin entelektüelleri buraya yerleşmişti.

529 yılında Justinianus’un Batı Roma İmparatorluğu tahtına çıkması ile Hıristiyanların başka
dinlerden olanlar üzerindeki baskıları en yüksek düzeye ulaşmıştı. Hıristiyanlığı kabul etmemiş
oldukları için bu baskıdan kaçan çoğu düşünürlerin, ayrıca Atina’daki okulun kapatılmasından
sonra aynı baskıdan kaçan Pagan filozofların buraya sığındığı söylenir.

***

Büyük İskender, M.Ö. 332 yılında Mısır’ı işgâl eder. Halk onu bir kurtarıcı gibi karşılar.
İranlılar (Persler) pek bir direniş göstermeyip, ülkelerine döner. Bir yıl sonra İskender de kendi
adıyla anılan kenti kurduktan sonra buradan ayrılır. Makedonyalı bu ünlü imparator Babil’de
öldüğünde, sınırlarını ta Hindistan’a kadar uzandırmış olduğu imparatorluk, generalleri arasında
paylaşılır.

İşte bu noktada artık Mısır kültürü ve unutulmaya yüz tutmuş antik sırlar ile ezoterik öğreti,
Grek ve Roma kültürü ile karışmış bir hale gelmiştir.

Roma kültürü ile karışmış olmak demek, Kuzey Afrika’dan Britanya’ya kadar uzanan bir
coğrafyada Mısır geleneği ile aynı arabada olan Hermetik öğelerin yolculuk etmesi demektir.

19
Makedonya İmparatorluğu bölününce, Mısır’ın yönetimi İskender’in generallerinden Ptoleme’ye
kalır. Böylece Mısır’da Makedonya kökenli bir hanedan dönemi başlar. Bu dönem M.Ö. 30
yılına, Kleopatra’nın ölümüne kadar sürecektir.

Kleopatra ile birlikte Roma’ya başkaldıran Markus Antonius’un gemileri, Julius Sezar’ın üvey
oğlu Oktavius’un güçleri karşısında yenilgiye uğrar. Kleopatra intihar eder. Oktavius da M.Ö. 27
yılında kendisini imparator ilan edip, Augustus adını alarak Roma İmparatorluğu topraklarını
Roma’dan Mısır’a kadar bir araya getirir.

Bunu izleyen 350 yıl boyunca Mısır, tümüyle Roma’ya bağlı bir vali tarafından yönetilecektir.
Bu süre boyunca ülkenin zenginlikleri önce Roma’ya akar; sonra da 324 yılında Constantinopolis
adını alan İstanbul’a...

Ptoleme (Ptolemaus)

Ptoleme, Hermetik uygulamaların günümüze kadar gelebilmesinde en önemli rolü oynamış


kişilerden biridir. Onun zamanında Mısır, yine eski günlerini yakalamış ve âdeta bugünün
Amerikası şekline gelmiştir.

Şubeleri Mısır’ın hemen her kentine yayılmış olan bir banka, ilk kez Ptoleme hanedanı
zamanında kurulmuştur.

Yunan kültürünün bu topraklara önceden yerleşmiş olması, Yunanların da Mısır kültüründen


ve Ptoleme hanedanı zamanında yeni baştan yapılandırılacak Antik Mısır kültürünün içerdiği
Hermetik uygulamaların ezoterik yöntemlerini yeniden canlandırma çalışmalarından yararlanarak,
bunları aynen Yunan kültürüne sokmalarını sağlamıştır.

İskenderiye Roma İmparatorluğu’nun eline geçince, ardından da Ptoleme hanedanı tarafından


geliştirilmesiyle, dünyanın en zengin ve en önemli merkezlerden biri olma özelliğini edinmiştir.
O tarihlerde bile nüfusu 500 bine yaklaşan İskenderiye’de, 1500 banyo, 2400’den fazla tapınak
ve 24 binden fazla ev vardı.

20
Ptoleme hanedanı sırasında bu kent hem ekonomik hem entelektüel düzey bakımından dönemin
zirvesine çıkmıştı. Kütüphanelere sürekli gelip giden öğrenci ve akademisyenler, bedava yiyip
içer, bu gibi kişilerden vergi alınmazdı. Hatta eğitim ve öğrenim öylesine ciddiye alınmıştı ki,
akademisyenlere maaş bağlanıp, emirlerine hizmetçi bile verilmişti.

İskenderiye’deki bu kültürel gelişme, izleyen dönemlerde, özellikle 3. yüzyılda Ammonius


Sakkas ile öğrencisi Plotinus gibi düşünürler aracılığıyla Hermetik uygulamaların Neoplatonizm
adı altında sonraki düşünce ve inanç sistemlerini etkilemesine neden olmuştur.

***

391 yılında İskenderiye patriğinin önderliğinde Hıristiyanlar, Serapis Tapınağı ve bitişiğindeki


kütüphane ile önceki inanç sistemine ilişkin diğer kütüphaneleri ortadan kaldırmaya girişti.
Birçok bilimsel ve felsefî yapıtı yakarak yok ettiler.

Günümüzde bile geometrinin babası sayılan Euklidies (Öklit) ile daha o tarihte dünyanın
yuvarlaklığını kanıtlayıp çevresini ölçen Sireneli Erutosthenes’in çalışmaları, hem astronom
hem astrolog Claudius ile Ptoleme’nin yapıtlarındaki öğretiler, bunu izleyen bin yıl boyunca tıp
alanında araştırmalara öncelik eden Crista Galli’nin buluşları, Antik Mısır hanedanları
hakkında bilgi edindiğimiz ünlü tarihçi Manetho’nun yapıtları ve daha birçokları yok olup gitti.

İskenderiye’yi bu dönemlere getiren yıllarda, burasının tam anlamıyla bir kaynaşma noktası,
kültür, inanç ve folklorik özelliklerin birleştiği bir yer olduğu görülüyor. O dönemde bu kentte
çeşitli topluluklar yaşardı. Bunların arasında en kalabalık grubu Musevîler oluşturuyordu.
Kudüs’ü kendilerine ruhanî merkez olarak kabul ederken, tapınaklar için üstlerine düşen her
türlü ödentiyi düzenli olarak verseler de buradaki Musevîlerin çoğu karşımıza yüzyıllarca
Yunan kültürü ile karışmış ve dolayısıyla Grekleşmiş olmuş bir toplum biçiminde çıkar.

Sinagoglardaki törenler Yunanca yapılmaktaydı. Musa’nın Torah olarak da anılan beş kitabı
Yunancaya çevrilmişti. Musevîler, en yüksek sosyal statüye sahipti.

Ölü Deniz’de bulunan Kumran yazıtlarının bile eski Aramice olması, bunların İskenderiye’den
doğma bir mezhebin üyelerince yazılmış bulunduğu olasılığını ortaya koyuyor.

Mısır’da Ptoleme hanedanın düşüp yerine yeni Roma hanedanının gelmesiyle, Musevîler
arasında bir sürtüşme ortaya çıktı. O tarihlerde Filistin, Roma’nın egemenliği altındaydı.
Antisemitizm olarak da anılan Yahudi karşıtlığı eğilimi, karışıklıkların desteklenmesiyle en
yüksek düzeye varmıştı.

Bu karışıklık, İskenderiye’nin genel yapısını da etkiledi. 66 yılında Judea (Yahudiye)


Krallığı’nda bir isyan çıktı ve 8 yıl sürdü. Bu arada kimi isyancı din adamları İskenderiye’ye
sığınmak zorunda kaldı.

***

21
Ptoleme ile bağlantılı en önemli ayrıntılardan biri, onun zamanında yeniden canlandırılmasına
gerek duyulan Mısır’ın eski bir inanç sistemi üzerinedir.

Bu sistem, kökenini Mısır tarihi ve inanç sistemlerinin en eskilerinden almış olup, Mısır’ın eski
başkenti Memfis’in inanç sistemidir ve “Serapis kültürü” olarak da bilinir.

Aslında Serapis kültürü de kökenini eskilerden alan Apis Boğası kültürü ile ünlü Mısırlı
mitolojik kahraman Osiris’in Grekoromen bir sentezde birleşmesinden ortaya çıkmıştır.

Osiris kültürü ile özdeşleştirilme aşamasında ona önce “Oserapis” denmiştir.

Osiris kültürü, M.Ö. 5000 yılı dolaylarından başlayıp Ptoleme hanedanına kadar süren bir zaman
diliminde Hermetik uygulamaların ana iskeletini temsil etmekteydi. Apis kültürü de Mısır’ın
ilk zamanlarına kadar uzanıyordu. Doğrudan Amon Ra’ya alternatif olmak üzere, Ptah adlı bir
yaratıcı ilkenin bu dünyadaki simgesel açılımının bu seçilmiş boğa olduğuna inanılıyordu.

Apis Boğası, çok özel bir şekilde rahipler tarafından seçilir ve özel bir törenle Memfis Tapınağı
yakınlarındaki Apis evine getirilirdi. Araştırmacılar, Apis Boğası’nın başında beyaz bir üçgen
işareti bulunduğunu belirtir.

Apis Boğası’nın eski kültürdeki ilâhî açılımları ile Serapis kültüründeki simgesel yüklemlerinin
ne ölçüde benzer olduğu ne yazık ki bilinmiyor. Ancak hiç kuşku yok ki, Apis Boğası,
günümüzdeki Hint kültüründe olduğu gibi Brahma ile özdeşleştirilmiş ve kutsal sayılmıştı.

Eski uygulamalarda, ölen boğa mumyalanırdı. Firavunların gömülme törenleri esnasındaki


dudak açma ritüelinde uygulanan, boğanın sol ayağının kesilmesi ve mumyanın ağzına sürülmesi
tarzındaki uygulamanın Apis tipi bir boğayla yapılıp yapılmadığı kesinlikle bilinmiyor.

Apis boğası öldüğünde, Sakkara’da görkemli bir tören düzenlenirdi. Özenle mumyalanan
boğa, Memfis’ten Sakkara’ya çok gizli bir yoldan getirilirdi. Sonra da “Serapeum” denilen,
granitten yapılma gizli bir lâhit içine gömülürdü.

Yaşanan zamanda sadece bir tek canlı Apis Boğası olabilirdi. Öldüğü zaman ise ulusal yas ilan
edilirdi. Bundan sonra da rahipler, tüm Mısır’a yayılan bir yas ile ruhunun hangi boğaya
girdiğini anlamak için araştırmaya başlardı.

22
Apis Boğası’nın mumyalanıp götürülüşü

Bu inanç sistemi sonraları Serapis kültürünün bir parçası oldu.

Ptoleme hanedanının ilk zamanlarında şekillendirilen bu kültürde, Zeus, Helios, Hades,


Dionysos ve Asklepios ile bağlantılı simgesel açılımlar da görülebilir.

Hz. Musa, kucağındaki tabletler ile peygamber niteliğiyle Sina Dağı’ndan indiğinde, kavminin,
ellerindeki tüm altını eritip bir boğa heykeli yapmış ve çevresinde raks ettiklerini görünce,
büyük düş kırıklığına uğramıştı. Mısır’dan çıkan Musevîlerin büyük olasılıkla eski Apis
geleneğindeki boğa figürünü de Pagan inançlarının içinde Mısırlılardan ödünç almış olduğu
düşünülebilir.

Konuyu Mitraizm’e taşırsak, Roma kültüründeki boğayı boğazlayan kahraman Mitra’nın bile
Apis kültürü ile bağlantısı olduğu söylenebilir.

23
Hermetik Uygulamanın Yaygınlaşması

Hermetik uygulama, birkaç ayrı koldan yaygınlık edinmiştir.

1. Antik Mısır kültürünün her ulaştığı noktada yerleşmiş ama yerel kültürlerin
adlandırılması bakımından sadece tanımı değişmiş olan önceki Mısır mitolojik
efsaneleri ve bunların beraberinde taşıdığı sırlar.
2. Antik dünyada Mısır’ı ziyaret edip, orada ezoterik sistemin öğretiminden geçmeyi
devrin en önemli bilgeliğine ulaşma yolu kabul eden ve çeşitli coğrafyalardan gelip
Mısır’da uzun zaman kalan yabancıların ülkelerine taşıdığı yansıtmalar.
3. Mısır’dan çıkan Musevîlerin bu sisteme ilişkin eski gizemci efsane uygulamalarına
yönelik ritüelleri hem koruyup hem değiştirerek kendilerine mal etmeleri.
4. Bir bakıma Musevîlikten doğduğu söylenebilen Hıristiyanlığın bir yandan Yahudi
toplumunda ulusallaştırılmış doktrinine karşı çıkarken, diğer yandan da Hermetik
uygulamalara ilişkin motiflere dört elle sarılması.
5. Hıristiyanların Roma İmparatorluğu’nun egemenliği altındaki topraklarda yayılma
perspektifi içinde kendi inançlarını yaymaya çalışırken, bu öğretilere ilişkin detay
ve uygulamaları İmparatorluğun çeşitli coğrafyalarında serpmesi.
6. Mısır’ı bir eyaleti olarak kabul eden Roma İmparatorluğu’nun zaten her türlü etkinin
altındaki inanç sistemini zaman içinde Hermetik uygulamanın doğrultusunda fakat
egzoterik olarak yeniden yapılandırması.
7. Hepsinin üstüne gelen İslâmiyetin, Kuzey Afrika’ya yayılması esnasında geride
kalan öğeleri İberya’ya kadar sokmuş olması ve burada kendinden önceki sistemler
ile iyice karışmış olan bu inanç sisteminin yepyeni sentezlere neden olup, bunların
içinde ulaşılmış ayrıntıları yeni baştan kendi sistemine taşıması.

Bunlardan biri Yunan kültürü ile olan iç içe geçmişliği, ikincisi zaten kendinden ayrılan İbranî
kültürü ve bunu izleyen Roma egemenliği, bir diğeri Hıristiyanlık akımı, son olarak da İslâm
coğrafyasında tam teslim olmasıdır.

[Bu yazıdan sonra “Hermes ve Hermetizm” başlıklı çalışmaya da bakılması önerilir.]

24

You might also like