Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 18

ULUSLARARASI İLİŞKİLERDE

TEORİLER ve YAKLAŞIMLAR

Derleyen: Nihal KIRPINAR ÖZSOY

Yazarlar (Soyadlarına Göre Alfabetik Sırayla):

Yiğit CAN
İlayda ÇAKAL
Poyraz ÇİNİ
Sezer ERTÜZÜN
Sedef EYLEMER
Pınar İŞGÖREN
Nihal KIRKPINAR ÖZSOY
Merve SEPLİ
Nagihan SÖYLEMEZ
Yağmur TOP
Ece YANARDAĞ

Ankara
Ekim-2022
ULUSLARARASI İLİŞKİLERDE TEORİLER ve YAKLAŞIMLAR
Derleyen:
Nihal KIRPINAR ÖZSOY

© Bu eserin bütün hakları saklıdır.

Sayfa ve Kapak Tasarımı


Astana Tasarım

ISBN
978-625-8045-74-1

YAYIN TARİHİ
24/10/2022

Bu Kitapta Yayımlanan Çalışmaların İçerikleriyle İlgili


Her Türlü Etik Ve Yasal Sorumluluk,
İlgili Bölüm Yazarı Veya Yazarlarına Aittir.

Astana Yayınları
Akademisyen Eğitim Danışmanlık Yayıncılık Hizmetleri A.Ş.
Gökkuşağı Mahallesi 1195 Sok. No: 2/A Çankaya/ ANKARA
Tel: 0 312 230 04 85 – 86 - 87
www.astanayayinlari.com
astanayayinlari@gmail.com
İÇİNDEKİLER
ÖNSÖZ .................................................................................................................................................. 4

ULUSLARARASI İLİŞKİLER DİSİPLİNİNDE TEORİLER


Nihal KIRKPINAR ÖZSOY ................................................................................................................. 7

REALİZM
Yiğit CAN .............................................................................................................................................21

GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE LİBERALİZM TEORİSİ


PINAR İŞGÖREN ................................................................................................................................47

EKONOMİK YAPISALCILIK
Poyraz ÇİNİ ........................................................................................................................................63

ULUSLARARASI İLİŞKİLER VE İNŞACILIK TEORİSİ


Merve SEPLİ .......................................................................................................................................89

SİSTEM, TOPLUM VE DÜNYA: ULUSLARARASI İLİŞKİLERDE İNGİLİZ OKULU


YAKLAŞIMI
Nagihan SÖYLEMEZ ..................................................................................................................... 113

ELEŞTİREL TEORİ
İlayda ÇAKAL.................................................................................................................................. 135

POSTKOLONYALİZM
Sezer ERTÜZÜN / Sedef EYLEMER ........................................................................................... 155

ULUSLARARASI İLİŞKİLERDE FEMİNİST YAKLAŞIMLAR


Yağmur TOP ................................................................................................................................... 173

YEŞİL TEORİ
Ece YANARDAĞ............................................................................................................................... 197
ULUSLARARASI İLİŞKİLER DİSİPLİNİNDE TEORİLER
Nihal KIRKPINAR ÖZSOY*

GİRİŞ
Uluslararası ilişkiler† tanımlanırken genellikle iki anlayış benimsenmektedir. Dar
anlamda uluslararası ilişkiler egemen ulus devletler arasındaki resmi ilişkiler olarak
görülürken, geniş anlamda uluslararası ilişkiler, sadece devletler arasında değil devlet dışı
diğer aktörlerin de dahil olduğu daha geniş katılımlı bir aktör topluluğu arasındaki resmi
ve resmi olmayan ilişkileri kapsamaktadır.
Küreselleşme ve bilimsel teknolojik gelişmelerle birlikte, günümüzde uluslararası
ilişkilerin geniş anlamda kullanımı daha yaygın hale gelmiş, uluslararası ilişkilerin
kapsamı, ilgilendiği konu alanları da çeşitlenmiştir. Ayrı bir disiplin olarak ortaya çıktığı
ilk zamanlar konu alanı savaş, savaşın nedenleri, diplomasi, uluslararası hukuk gibi
alanlarla sınırlıyken, günümüzde bu konular dışında uluslararası ticaretten insan
haklarına, terörizmden toplumsal cinsiyet çalışmalarına pek çok konu uluslararası
ilişkilerin kapsamına dahil olmuştur. Kapsam genişledikçe, uluslararası sistemde etkili
aktörlerin sayısı arttıkça, bu aktörler arasındaki etkileşim fazlalaştıkça uluslararası
ilişkiler ve uluslararası politika daha karmaşık bir yapıya bürünmüştür.
Teoriler işte bu noktada daha önemli hale gelmekte, uluslararası ilişkilerin bu
karmaşık yapısını basitleştirmek, uluslararası sistem içindeki aktörlerin birbirleriyle olan
ilişkilerini ve uluslararası ilişkiler bünyesinde yaşanan olay ve olguları anlayabilmek için
bilim insanları teorilere ihtiyaç duymaktadır. Aynı zamanda, Gözen’in (2015:15) de
belirttiği gibi “her akademik disiplin ve bilimsel faaliyet, özgün düşünce, fikir, teori(ler)
geliştirmek için vardır. Bu çalışmada uluslararası ilişkiler disiplini içinde teorilerin nasıl
yer bulduğunu ortaya koymayı ve büyük teorik tartışmaların uluslararası ilişkiler
disiplinine nasıl yön verdiğini açıklamayı amaçlamaktadır. Bu amaç doğrultusunda,
çalışmada öncelikle Uluslararası ilişkiler kavramı tanımlanacak ve kavramın içeriği
açıklanacaktır. Sonrasında uluslararası ilişkilerin karmaşık yapısını basitleştirmek için
kullanılan en önemli araç olarak kabul edilen teorilerin uluslararası ilişkiler disiplinine
nasıl katkı verdiği üzerinde durulacaktır. Çalışmanın son bölümünde ise Uluslararası
İlişkiler disiplini içerisinde büyük tartışmalar adı verilen teorik tartışmalara yer
verilecektir.

*
Dr. Öğretim Üyesi, İzmir Katip Çelebi Üniversitesi

Bu çalışmada, uluslararası ilişkiler “kavram, olgu” anlamında kullanıldığında “uluslararası ilişkiler”
şeklinde küçük harflerle yazılırken, “disiplin” anlamında kullanıldığında ise “Uluslararası İlişkiler” şeklinde
sözcüklerin ilk harfleri büyük harfle başlayarak yazılmıştır.
7
ULUSLARARASI İLİŞKİLER DİSİPLİNİNDE TEORİLER

ULUSLARARASI İLİŞKİLER KAVRAMI

Tarihsel olarak uluslararası ilişkiler çok daha eskilere uzansa da 1648 Westphalia
Antlaşması hem kurumsal oluşumu hem de pratik sonuçları bakımından modern anlamda
uluslararası ilişkilerin başlangıcı olarak kabul edilmektedir. Bu tarihten günümüze,
uluslararası ilişkiler gerek kapsamı gerekse kurucu özneleri bakımından değişmiş,
genişlemiştir. (Özlük, 2009b: 238).
Uluslararası kavramının ilk kez ne zaman kim tarafından kullanıldığı konusunda bir
fikir birliği bulunmamaktadır. Halliday (1990:503) kavramın ilk kez 1780 yılında
kullanıldığını ileri sürerken, Conway’a (1987: 793) göre kavram ilk kez uluslararası
hukuk anlamında Jeremy Bentham tarafından 1782’de kullanılmıştır. Campell (2003:26)
kavramın çok daha önce 1650 yılında Richard Zouche tarafından kullanıldığını iddia
etmektedir. Cox’un (2007: 515) da belirttiği gibi hem Bentham hem de Zouche’un kavramı
uluslararası hukuk ve devletlere atfen kullanmalarından ve o dönemlerde hâkim aktörün
devlet ya da devlet benzeri birimler olmasından dolayı, uluslararası kavramı ulus
devletler arası (inter-states) ilişkiler olarak anlaşılmaktadır. (Aktaran Özlük, 2009b: 241-
242). Görüldüğü gibi, kavramın ilk kullanımında uluslararası ilişkiler sadece devletler
arasındaki ilişkileri kapsamaktadır.
Günümüz uluslararası ilişkilerinde ulus devlet dışında çok uluslu şirketler, sivil
toplum örgütleri, uluslararası örgütler gibi yeni aktörler etkin bir rol oynamakta ve bu
aktörlerin farklı çıkarları, hedefleri ve etkileşimleri uluslararası ilişkiler bünyesinde
küresel karmaşıklık yaratmaktadır. Teknoloji insanların, sermayenin, malların,
hizmetlerin ve düşüncelerin kısa sürelerde uzak mesafelere ucuz bir şekilde ulaşmasını
mümkün kılmakta, bir bölgede yaşanan olay ve eylem zaman içinde diğer bölgelerdeki
olay ve eylemleri etkilemekte, teknoloji, özellikle ulaşım, bilgi ve iletişim teknolojileri
karşılıklı bağımlılığı, özellikle de ekonomik karşılıklı bağımlılığı artırmaktadır.
Uluslararası sistem içinde binlerce etnik grup, milliyet, dil, kültür ve değerler bütünü
bulunmakta, bu farklılıklar günümüz uluslararası ilişkilerinin küresel çeşitlilik olarak
nitelenmesine neden olmaktadır. İnsanlar daha çok seyahat ettikçe, bir ülkeden diğerine
daha çok hareket ettikçe, uluslararası hareketliliğin önündeki engeller azaltıldıkça,
teknoloji uluslararası iletişimi kolaylaştırdıkça, dünyanın daha homojen hal aldığı ve
farklılıkların ortadan kalkacağı iddia edilse de farklılıklar hala devam etmektedir. Yirmi
birinci yüzyıl küresel değişimin daha da hızlandığı bir çağ olarak dikkat çekmektedir
(Papp, 2002: 2-6).
Uluslararası ilişkilerin öznesinde, aktörlerinde ve kapsamındaki bu değişim ve
karmaşık yapının sonucunda, bilim insanları arasında uluslararası ilişkilerin
tanımlanması ve kapsamının ne olduğu konusunda fikir ayrılıkları ortaya çıkmaktadır. En
dar anlamıyla, uluslararası ilişkiler devletler (yani, federal bir sistemi oluşturan
devletlerden farklı olarak ulus-devletler veya egemen devletler) arasındaki ilişkiler ya da
daha genel olarak devlet sınırları boyunca devlet temelli aktörler arasındaki etkileşimler
olarak tanımlanmaktadır. (Lawson, 2017: 20). Arı’nın (2017: 55) da belirttiği gibi “on
dokuzuncu yüzyılın ortasından itibaren, hükümetler veya çeşitli gruplar arasında artarak
devam eden haberleşme, ticaret, maliye, tarım, sağlık, spor, bilim, felsefe, eğitim,
silahsızlanma ve barış gibi konularda söz konusu olan ilişkiler, "uluslararası" kavramının
anlamını genişletmiştir”. Yalvaç’ın (2014: 33) da ifade ettiği gibi, artık ulus üstü ve ulus
altı her türlü sosyal ilişki uluslararası ilişkiler bakımından önemli görülmektedir.

8
NİHAL KIRKPINAR ÖZSOY

Günümüzde, uluslararası ilişkiler tanımlanırken diğer aktörlerin ve bu aktörlerin


her türlü etkileşiminin hesaba katılması bilim insanları tarafından daha çok tercih
edilmektedir. Örneğin; Palmer ve Perkins (1997, aktaran Ghosh, 2020: 2) uluslararası
ilişkilerin, ulus-devletler ile uluslararası örgüt ve gruplar arasındaki ilişkilerden çok daha
fazlasını kapsadığını ifade ederken, Goldstein ve Pevehouse (2014: 37), uluslararası
ilişkileri “dünya devletleri arasındaki ilişkiler ve bu ilişkilerin Birleşmiş Milletler, çok
uluslu şirketler ve bireyler gibi iktisat, kültür ve iç siyaseti de kapsayan diğer aktörlerle,
diğer toplumsal ilişkilerle ve coğrafi ve tarihsel etkilerle bağlantıları” olarak
tanımlamaktadır. Quincy Wright (1955: 5) da benzer bir yaklaşımla, uluslararası ilişkileri,
belirsiz egemenliklere sahip birçok birim arasındaki ilişki olarak nitelemekte ve milletler,
devletler, hükümetler, halklar, bölgeler, ittifaklar, konfederasyonlar, uluslararası örgütler,
sanayi kuruluşları, dini kuruluşlar gibi çeşitli grupların uluslararası ilişkiler çalışması ile
ele alınması gerektiğini söylemektedir (Aktaran Ghosh, 2020: 2).
Teoriler açısından bakıldığında analiz birimi olarak devleti kabul eden Klasik
Realizm uluslararası ilişkileri ulus devletler arasındaki ilişkiler olarak değerlendirirken,
plüralist ve globalist nitelik taşıyan teoriler uluslararası ilişkileri tanımlarken diğer
aktörleri de hesaba katmayı tercih etmektedir. Örneğin, Jackson ve Sorensen’in (2013) de
belirttiği gibi Toplumsal Liberalizm, tek taraflı ve sınırlı bir görüş olduğu gerekçesi ile
Realistlerin uluslararası ilişkileri egemen devletlerin hükümetleri arasındaki ilişkilere
indirgeyen görüşünü reddetmekte ve uluslararası ilişkilerin sadece egemen ulus devletler
arası ilişkilerden değil, bireyler, gruplar ve örgütler arasındaki ilişkilerden de meydana
geldiğini savunmaktadır.
Görüldüğü gibi uluslararası ilişkiler artık sadece devletler arasındaki ilişkilerden
ibaret değildir. Devletler hala uluslararası ilişkileri şekillendiren en önemli aktörler
olarak görülse de devlet dışındaki pek çok yeni aktör uluslararası sistemde etkin rol
üstlenmiş ve bu aktörler arasındaki sosyal, kültürel, ticari, ekonomik, sportif pek çok ilişki
uluslararası ilişkilerin kapsamına dahil olmuştur. Bilim ve teknoloji alanındaki gelişmeler
ve küreselleşmenin etkisiyle bu ilişkiler daha hızlı ve daha kolay bir şekilde etkileşime
girmiştir. Bunun sonucunda uluslararası ilişkiler hiç olmadığı kadar karmaşık hale gelmiş,
aktörler arasındaki karşılıklı bağımlılıklar artmış ve küresel çapta değişim yaşanmıştır.
Bu karmaşık yapıyı basitleştirmek, uluslararası ilişkiler bünyesindeki olgu ve olayları
anlamak ve Uluslararası İlişkiler disiplininin özerkliği ve özgünlüğünü sağlamak için
teorilere ihtiyaç duyulmaktadır. Çalışmanın bir sonraki bölümünde teori kavramına ve
Uluslararası İlişkiler içinde teorinin nasıl konumlandığına yer verilmektedir.

TEORİ KAVRAMI VE ULUSLARARASI İLİŞKİLERDEKİ YERİ

Uluslararası İlişkiler teorilerini açıklamadan önce teori kavramının ne şekilde


tanımlandığına bakıldığında, alan yazında teorinin anlamına ilişkin zaman zaman
birbirine benzeyen, zaman zaman da farklı içerikte tanımlar yapıldığı görülmektedir. En
basit haliyle teori, karmaşık dünyayı insanlar için basitleştiren, insanlara dünya ile ilgili
daha radikal, daha kökten bilgi sağlayan araçlar olarak kabul edilmektedir (Yalvaç, 2014:
34). Viotti ve Kauppi (2012: 5) teoriyi dünyayı veya onun bir kısmını daha anlaşılır
kılmanın veya anlamanın bir yolu ve bir kişinin gerçekleri tanımlamasına veya seçmesine
ve bunları yorumlamasına yardımcı olan, böylece konuyla ilgili açıklama ve tahminde
bulunmayı kolaylaştıran birbiriyle ilişkili bir dizi önermeden oluşan entelektüel bir yapı
olarak tanımlamaktadır. Arı ise (2018: 1) teoriyi “bir bilim dalında incelenen alanla ilgili
olgu ve olaylar arasındaki ilişkileri anlamada ve analiz etmede gerekli ve yararlı bir

9
ULUSLARARASI İLİŞKİLER DİSİPLİNİNDE TEORİLER

çerçeve” olarak nitelemektedir. Bir teori, betimleyici, karşılaştırmaya uygun ve


açıklayıcılık özelliklerine sahip mantıksal bakımdan tutarlı önermeler bütünüdür (Singer,
1972: 88, aktaran Arı, 2021:8).
Uluslararası ilişkiler ya da küresel politikalara yönelik bilgi iddiasında bulunurken,
analiz ve değerlendirme yaparken, teori, perspektif ve/veya paradigmalara dayandırma
ihtiyacı ortaya çıkmaktadır (Ağcan, 2014: 79). Cox’un (1981: 128), “teori her zaman
birilerinin çıkarı ve belli bir amaç içindir” ifadesi teorilerin uluslararası siyasetin yapısı ve
işleyişiyle doğrudan ilişkili olduğu gerçeğini gözler önüne sermektedir. Doğa bilimlerinde
olduğu gibi sosyal bilimlerin bir dalı olan Uluslararası İlişkiler disiplininde yer bulan olgu
ve olaylar arasındaki ilişkileri anlamak, analiz etmek ve geleceğe dair öngörüde bulunmak
için de teorilere gereksinim duyulmaktadır. Arı’nın (2018:1) da ifade ettiği gibi, teoriler
araştırılan konu ve çözülmeye çalışılan sorunu betimleme, açıklama ve öngörme
kapasitesine sahiptir. Ayrı bir disiplin olarak ortaya çıktığından beri Uluslararası İlişkiler
disiplini uluslararası ilişkiler olgusunu betimlemek, açıklamak, anlaşılmasını sağlamak ve
mümkünse geleceğe dair öngörüde bulunmak için teori geliştirme sürecine başlamıştır
(Gözen, 2015:15).
Uluslararası İlişkiler disiplini Siyaset Bilimi ve Uluslararası Hukuk disiplinlerinden
ayrılıp otonom bir disiplin olarak ortaya çıktıktan sonra, bu alanda çalışan bilim insanları
teori geliştirme sürecine başlamışsalar da Uluslararası İlişkileri analiz ederken kullanılan
teorilerin kökeni çok daha eskilere uzanmaktadır. Bu doğrultuda, Uluslararası İlişkiler
disiplini bünyesindeki teorilerin felsefi ve düşünsel temelleri M.Ö. beşinci yüzyılda
yaşamış olan Eski Yunanlı tarihçi Thucydides’in “History of the Peloponnesian War
(Peloponezya Savaşı Tarihi)” isimli eserine kadar dayanmaktadır. Antik Yunan
döneminde yaşayan Thucydides, on altıncı yüzyıl İtalya’sında yaşayan Machiavelli ve
İngiliz Thomas Hobbes en uzun tarihsel geçmişe sahip teori olarak kabul edilen Klasik
Realizmin fikir öncüleri arasında yer almaktadır (Bakan ve Şahin, 2018, 139; Şen, 2014:
24; Balcı, 2015: 120; Yıldırım, 2020: 1700).
Teoriler arasında çok önemli farklılıklar bulunmasına rağmen, Smith’e (2016:9)
göre teorilerin paylaştıkları üç ortak özellik bulunmaktadır. Bunlardan ilki ve en önemlisi,
dünyayı anlamada teorinin önemine ortak bağlılıklarıdır. Bu bakış açısıyla teorilerin
uluslararası ilişkileri açıklamada merkezi bir öneme sahip olduğu kabul edilmektedir.
İkincisi, her zaman Uluslararası İlişkiler disiplini içinde gerçekleşmese de tüm teorilerin
bir geçmişi vardır. Üçüncüsü, farklı şekillerde yapmalarına karşın teori ve pratik arasında
bağlantı olduğu iddia edilmektedir. Liberalizm, Realizm gibi bazı teoriler alet çantası gibi
kullanılarak dünyayı anlaşılır hale getirirken, Yeşil Teori, Postkolonyalizm, Feminizm gibi
teoriler ise mevcut egemen sistemi eleştirmekte ve bireylerin bu düzenden kurtulması
için öneriler sunmaktadır (Smith, 2016: 9). Bu ortak özelliklere rağmen gerek teorinin
doğası ve amacına gerekse disiplin içerisindeki ağırlığına ilişkin bir uzlaşı bulunmadığı
görülmektedir. Disiplinin neye odaklanması gerektiği, olguların hangi yöntemleri
kullanacağı ve değerlerden bağımsız bilimsel bilgiye ulaşılıp ulaşılmayacağı konusunda
disiplin içinde farklı yaklaşımların benimsendiği görülmektedir (Burchill ve diğerleri,
2012: 16-17).
Geleneksel olarak analizlerde en çok kullanılan teorilerin Realizm ve Liberalizm
olduğu dikkat çekmektedir. Geçmişle karşılaştırıldığında Uluslararası İlişkiler disiplini
içerisinde yer alan teorilerin daha çoğulcu bir yapıya sahip olduğu kabul edilmektedir
(Smith, 2016: 12). Bu çoğulcu yapıyla uluslararası ilişkilerdeki teori sayısındaki artış,
uluslararası ilişkilerin hem özne hem nesne hem de kapsam bakımından genişlemesi

10
NİHAL KIRKPINAR ÖZSOY

Uluslararası İlişkiler disiplininin sorgulanmasına, Uluslararası İlişkiler teorisinin


sonunun gelip gelmediğinin tartışılmasına neden olmuştur.*
Ağcan’ın (2014: 79) da açıkladığı gibi Uluslararası İlişkiler teorilerinin uluslararası
politikadaki yapı, birim, süreç, konu ve faaliyetlere ilişkin bir dizi genelleme, kavramsal
çerçeve ve varsayımlar geliştirdiği bilinmektedir. Bu analitik kurgunun araştırma nesnesi,
analiz düzeyi, analiz birimleri belirlenerek ve büyük tartışma olarak nitelenen
epistemolojik ve metodolojik tartışmalar dahilinde yapıldığı görülmektedir. Bu
doğrultuda, Uluslararası İlişkiler teorileri uluslararası politikanın araştırma nesnesi,
analiz düzeyi ve birimi ile epistemolojik ve metodolojik tercihleri bakımından
farklılaşmaktadır.
Teoriler uluslararası ilişkilerin yapısı, işleyişi, aktörleri, kapsamı, gündemi
konusunda farklı öneriler sunarak farklılaşsa da benzer önerileri olan teorileri ya da
benzer epistemolojik ve metodolojik yaklaşımlarda bulunan teorileri kategorize ederek
bilim insanları tarafından teorilere ilişkin bir takım sınıflandırmalar yapıldığı
görülmektedir. Teorilerin sınıflandırması konusunda bilim insanlarının farklı
yaklaşımları bulunmaktadır. Alan yazında teorilerin “açıklayıcı/oluşturucu teoriler”
(Hollis ve Smith, 1990), “anaakım-geleneksel/eleştirel teoriler” (Horkheimer),
“pozitivist/post-positivist teoriler”, “rasyonel/inşacı teoriler”, “sorun çözücü/eleştirel
teoriler” (Cox, 1981) yada “akılcı/reflektivist teoriler (Keohane, 1988)” şeklinde gruplara
ayrıldığı görülmektedir. Bu grup çeşitliliği pek çok farklı tür Uluslararası İlişkiler teorisi
olduğu algısı yaratmaktadır. Teori türlerinin fazla olduğuna yönelik yanılsama yazarların
sınıflandırma yaparken aslında aynı özelliklere sahip teori türlerine farklı isimler vermeyi
tercih etmelerinden kaynaklanmaktadır. Örneğin Steve Smith’in “açıklayıcı teori” diye
belirttiği teori türü Robert Cox tarafından “sorun çözücü teori” adıyla anılmaktadır ya da
anaakım teoriler büyük oranda pozitivist teorilere bir başka ifadeyle akılcı teorilere
karşılık gelmektedir.
Teoriler ile ilgili yapılan sınıflandırmaları birisi ana akım teorilerin kendi aralarında
yapılan sınıflandırmalar, diğeri ise Pozitivizm-Postpozitivizm veya açıklayıcı-oluşturucu
teoriler arasındaki tartışmaya dayanan sınıflandırma olmak üzere iki düzeyde yapmak
mümkündür (Arı, 2021:7). Ayrı bir disiplin olarak tarihinin büyük bölümünde
Uluslararası İlişkiler disiplini teorinin rolünün ne olduğu sorusuna “dünyayı açıklamak”
şeklinde cevap vermiştir. Bu bakış açısıyla, teoriler dünya hakkında rapor vermekle
yükümlü olan “alet çantasına” benzetilmektedir. Bu görüşe göre teoriler, kendilerinden
ayrı bir dünyayı açıklamaya yarayan araçlar olarak görülmektedir. Böyle bir inanç,
Pozitivizmin çok güçlü varsayımlarından biridir. Bu teori görüşü, “açıklayıcı/açıklamacı”
teori olarak bilinmektedir. Bununla birlikte, teorilerin açıkladıkları dünyayı
“oluşturduğu/kurduğuna” dair başka bir teori türü de bulunmaktadır. Bu görüşe göre,
teorilerin dünyadan ayrı olamayacağı, onun içsel bir parçası olduğu iddia edilmektedir.
Bu nedenle, hiçbir zaman “yoktan var olan” bir görüş bulunmamakta ve tüm teoriler
dünya hakkında hem ontolojik (hangi özelliklerin açıklanması gerekir) hem de
epistemolojik (nelerin açıklama sayılacağı) varsayımlar öne sürmektedir (Smith, 2016:
9). Oluşturucu teoriler yaşanılan dünyanın oluşumunda rolü olan pratikler olarak

*
Tartışmalara ilişkin detaylar için bakınız: Dunne, T., Hansen, L., ve Wight, C. (2013). The End of
International Relations Theory?. European Journal of International Relations, 19(3), 405-425.; Schmidt, Brian C.
(2002). "On the History And Historiography of İnternational Relations." Handbook of International Relations 1,
s. 3-22.; Guzzini, Stefano. (2013). "The Ends of International Relations Theory: Stages of Reflexivity And Modes
of Theorizing." European Journal of International Relations 19 (3), s. 521-541.
11
ULUSLARARASI İLİŞKİLER DİSİPLİNİNDE TEORİLER

değerlendirilmektedir (Yalvaç, 2014: 42). Açıklayıcı teoriler uluslararası ilişkilerde belli


başlı eğilimlerin ve yapıların belirlenmesinde neden sonuç ilişkisiyle temellenen
açıklamalar sunarken, oluşturucu teoriler dünya siyasetinin doğası ve niteliğine dair
farklı biçimlerdeki düşünme tarzlarının analiz edilmesini sağlamakta ve bu bilgi
formlarının sadece dünyayı yansıtmadığını, aynı zamanda dünyaya da şekil verdiği
üzerinde durmaktadır (Burchill ve diğerleri, 2012: 30-33).
Yalvaç, açıklayıcı ve oluşturucu teoriler dışında üçüncü tür teori olduğunu
düşünmekte, eleştirel teoriyi üçüncü teori olarak kabul etmektedir. Pozitivist teorilerde
teorisyenler nesnelliği ideoloji, değerleri ve inançları bir kenara koyarak elde etmeye
çalışmaktadır. Eleştirel teoriler ise belli toplumsal düzenlemeleri ve/veya sonuçlarını
eleştirerek normatif öğeleri de işin içine katarak teori geliştirme yoluna gitmektedir
(Yalvaç, 2014: 43)
Tüm teorik konumlar, ontoloji (varlık teorisi: dünya neyden yapılmıştır? Hangi
nesneleri inceliyoruz?), epistemoloji (bilgi teorisi: dünya hakkında nasıl bilgi sahibi
oluruz?) ve metodoloji (yöntemler teorisi: verileri ve kanıtları keşfetmek için hangi
yöntemleri kullanıyoruz?) hakkında belirli varsayımlara dayanmaktadır. Bu varsayımlar
temelinde, araştırmacılar ontolojik olarak farklı nesne alanlarını görme bakımından,
epistemolojik olarak belirli bilgi iddialarını kabul etme veya reddetme açısından ve
metodolojik olarak belirli çalışma yöntemlerini seçme bakımından dünyayı farklı
şekillerde görmektedir (Kurki ve Wight, 2016: 16).
Epistemoloji ve ontoloji bir araştırma felsefesini anlamanın farklı iki yolu olarak
değerlendirilmektedir. Epistemoloji, dünya hakkında bir şeyi (ya da en azından
bildiğimizi düşündüğümüz şeyi) bilmenin yollarını ve araçlarını içermekteyken,
ontolojinin, her birimizin dünyayı nasıl gördüğümüzle- çevremizdeki şeylerin özünü nasıl
gördüğümüzle veya anladığımızla ilgisi bulunmaktadır (Viotti and Kauppi, 2012: 3).
Metodoloji ise “bilimsel bir araştırmadaki yöntem, varsayım, kural, prosedür ve
stratejilerin sistematik analizini” konu edinmektedir (Ağcan, 2014: 78).
Bilgi teorisi açısından, felsefe tarihinde veya bilimsel düşünce tarihinde, bilimsel
bilgi nedir sorusuna cevap verebilmek için Pozitivizm, Rasyonalizm ve Pragmatizm olmak
üzere üç bakış açısı veya üç bilimsel bilgi teorisi bulunmaktadır. Uluslararası İlişkiler
disiplininde alana hâkim olan epistemoloji bilimin tekliğine vurgu yapan, dolayısıyla doğa
bilimlerinde uygulanan yöntemlerin sosyal bilimlere de uygulanabileceğini belirten,
olgularla değerler arasında bir ayrım olduğuna inanan ve duyular aracılığıyla gözlem
yaparak doğru ve bilimsel bilgiye ulaşılabileceğini varsayan Pozitivizmdir. Bununla
birlikte, Uluslararası İlişkiler disiplininde Eleştirel Teori, Postmodernist ve Feminist
yaklaşımlarda yansıtıldığı gibi alternatif epistemolojiler de bulunmaktadır (Viotti and
Kauppi, 2012: 3).
Özerkliğini I. Dünya Savaşı sonrası dönemde kazanabilmiş olan Uluslararası İlişkiler
disiplininin ontolojik olarak hem sınırları netleşmiş hem de aktörleri ve rolleri, yapısı ve
süreci tanımlanmıştır. Epistemolojik olarak da bu ontolojinin nasıl algılandığı ve analiz
edildiğine dair bir zemin oluşturulmuştur. Metodolojik olarak da disipline katkı veren
bilim insanları farklı yöntemler kullanmayı tercih etmiştir. Ayrıca, disiplin içindeki bilgi
birikimi ve bilim insanları arasındaki iletişim için bir terminoloji yerleşmiştir. Bu
göstergeler açısından disiplin bir özerk disiplin olarak değerlendirilse de özgün bir
disiplin olup olmadığı tartışmalıdır (Özlük, 2009b: 238-239).

12
NİHAL KIRKPINAR ÖZSOY

Holsti’nin (1985, aktaran Burchill ve diğerleri, 2012: 16) de ifade ettiği gibi,
Uluslararası İlişkiler teori konusunda bir fikir birliğinin olmadığı bölünmüş bir disiplindir.
Teori kavramının tanımı, kapsamı, Uluslararası İlişkiler içindeki yeri ve önemi konusunda
yazarlar arasında farklılıklar olduğu görülmekte, bu farklılıklar da uluslararası ilişkilerin
araştırma nesnesi, analiz düzeyi ve birimi ile epistemolojik ve metodolojik tercihleri
bakımından birbirinden ayrışan teorilerin oluşumuna neden olmaktadır. Farklı şekilde
farklı isimlerle kategorize edilse de Uluslararası İlişkiler bünyesinde teorilerin Smith
tarafından ileri sürülen açıklayıcı ve oluşturucu teoriler şeklinde ikiye ayrıldığı fikri
benimsenmekte, son zamanlarda bunların yanında üçüncü teori türü olarak eleştirel
teorilerin öne çıktığını görülmektedir.

ULUSLARARASI İLİŞKİLERDEKİ TEMEL TEORİK TARTIŞMALAR

Uluslararası İlişkiler disiplininin Nuri Yurdusev’in “konvansiyonel anlatı” ya da


“ardışık münazaralar” olarak betimlediği “büyük tartışmalar” çerçevesinde geliştiği
görülmektedir. Bu büyük tartışmaların ne kadar sürdüğü, kaç tane olduğu ve kapsamları
konusunda fikir birliği olmasa da uluslararası ilişkiler alanındaki bilim insanlarının
çalışmalarında çoğunlukla bu büyük tartışmalardan yararlandıkları bilinmektedir
(Aktaran Aydın ve Akgül Açıkmeşe, 2015: 4). Bir anlamda, Uluslararası İlişkiler
disiplininin yapısının belirli teori ve yaklaşımlar arasında yaşanan büyük tartışmalar
tarafından şekillendiği düşünülmektedir (Ağcan, 2014: 82).
Her ne kadar büyük tartışmaların sayısı konusunda farklı görüşler olsa da genel
kabul gören yaklaşım tartışmaların dört tane olduğu yönündedir. Bununla birlikte,
disiplindeki son gelişmelerin beşinci tartışmanın başlangıcına işaret ettiğine dair görüşler
de bulunmaktadır (Yalvaç, 2014: 44). Son zamanlarda Eleştirel Gerçekçi yaklaşımı
benimseyenler, Uluslararası İlişkilerin sosyal-bilimsel ve meta teorik yapısı hakkında
yapılan tartışmaları büyük tartışmalar kapsamında ele almakta ve Eleştirel Gerçekçi bilim
felsefesini sözü edilen tartışmalar için çerçeve yaklaşım olarak kabul etmektedir (Ağcan,
2014: 82).
Tüm sosyal bilimler gibi Uluslararası İlişkiler disiplini de tarihi boyunca birçok
konuda derinden bölünmüştür. Uluslararası İlişkiler disiplininin tarihini anlatmanın
yaygın bir yolu, disiplin içindeki önemli konuları ele alan büyük tartışmalardan
yararlanmak olmuştur. Daha önce de belirtildiği gibi, tartışmaların tam sayısı konusunda
bir fikir birliği olmasa da disiplinin şekillenmesinde genel olarak dört büyük tartışmanın
rol aldığı kabul görmektedir. (Kurki ve Wight, 2014: 17).
Birinci büyük tartışma, 1930'larda ve 1940'larda gerçekleşen ve temelde
uluslararası kurumların rolü ve savaşın nedenlerinin düzeltilme olasılığı üzerinden
İdealistler ve Realistler arasında yürütülen tartışmadır. Uluslararası İlişkilerin sosyal
bilimler içerisinde ayrı bir disiplin olarak ortaya çıkmasının hem disiplin hem de
kuramsal özerkliğinin oluşturulmasının büyük ölçüde birbirini tamamlayıcı niteliğe sahip
İdealizm-Realizm tartışmasının sonucunda gerçekleştiği düşünülmektedir. Disiplin
özerkliğinin sağlanmasında İdealizm öne çıkarken, kuramsal özerkliğin oluşmasında
Realizmin katkı sağladığı görülmektedir. (Ateş, 2009: 13).
Birinci büyük tartışmada Realist akademisyenler, uluslararası politikanın anarşik
doğasına ve devletin hayatta kalma ihtiyacına vurgu yaparken, İdealistler, Milletler
Cemiyeti gibi uluslararası kurumların önemini vurgulamışlardır. İdealistler, uluslararası
sistemdeki savaşı ortadan kaldırabilecek veya en azından kontrol edebilecek bir dizi
kurum, prosedür ve uygulama geliştirme arzusuyla hareket etmektedir. İdealizmi
13
ULUSLARARASI İLİŞKİLER DİSİPLİNİNDE TEORİLER

benimseyenlerin, Birinci Dünya Savaşı'nın yarattığı yıkımların ardından uluslararası


ilişkileri düzenlemenin daha iyi bir yolu olması gerektiğine inandıkları düşünülmektedir.
Woodrow Wilson'ın ileri sürdüğü on dört ilke İdealistlerin düşüncelerinin pratiğe
dönüştürülmüş hali olarak değerlendirilmektedir. Bununla birlikte, İdealistlerin disiplin
gelişimi açısından en kalıcı katkısının, uluslararası siyaset dünyasını incelemek için inşa
edilmiş bir akademik disiplin fikri olduğu kabul edilmektedir. İdealistler bilim ile ne
kastettiklerini hiçbir zaman net olarak açıklamasalar da onların bilgi üretiminin bilimsel
olması gerektiği düşüncesine bağlılıklarını korudukları görülmektedir. Realistler
İdealistlerin ürettikleri bilginin bilimsel olup olmadığını sorgulayıp, Uluslararası İlişkilere
yönelik "sistematik olmayan" ve değer odaklı yaklaşımlarını eleştirmişlerdir. Hem E. H.
Carr (1946, 1987) hem de Hans Morgenthau (1947), İdealistleri, dünyanın nesnel olarak
nasıl olduğuyla ilgilenmek yerine, dünyanın nasıl olması gerektiğine odaklanmakla
konusunda suçlamışlardır (Aktraran Kurki ve Wight, 2016: 18).
Özlük’ün (2009a: 197) de ifade ettiği gibi, İdealizm-Realizm tartışması, disiplinin
terminolojisini yerleştirmeye ve sınırlarını belirlemeye yönelik katkıları dolayısıyla
disiplinin kurucu tartışması olarak değerlendirilmektedir. Emeklier’e (2011: 140) göre
normativist epistemolojinin etkisi altındaki İdealizm ile Pozitivist-ampirist
epistemolojinin etkisi altındaki Realizm arasında disiplinin ortaya çıkış veya “doğum”
yıllarında yaşanan birinci büyük tartışmadan Realistlerin galip çıkmasıyla disiplin,
pozitivist epistemolojinin egemenliği çerçevesinde şekillenmeye başlamış ve Uluslararası
İlişkiler ontolojik temeli Realizme, epistemolojik temeli Pozitivizme dayanan bir disiplin
şeklinde inşa edilmiştir.
Uluslararası İlişkiler disiplini içerisindeki ikinci bilimsel tartışma, 1960‟lı yıllarda
Gelenekselcilik-Davranışsalcılık adı altında ortaya çıkmıştır. İkinci büyük tartışma,
uluslararası ilişkiler teorisinde bilimsel araştırma yöntemlerini iyileştirmeye çalışan
"bilimsel Uluslararası İlişkiler" akademisyenleri diye bilinen Davranışsalcılar ile
Uluslararası İlişkiler teorisine daha tarihselci/yorumlayıcı bir şekilde bakan
Gelenekselciler arasındaki bir anlaşmazlık olarak anılmaktadır. Sosyal bilimlerdeki
davranışçı devrimden yararlanan David Singer ve Morton Kaplan gibi yeni bir tür
“bilimsel” Uluslararası İlişkiler uzmanları, Uluslararası İlişkiler disiplini için sistematik
bilimsel araştırma yöntemlerini tanımlamaya ve iyileştirmeye çalışmışlardır (Kurki ve
Wight, 2016: 19).
İkinci büyük tartışma, Uluslararası İlişkiler disiplini çalışılırken hangi metodolojinin
uygun olduğu konusunda yapılan bir tartışmadır. Gelenekselciler tarih, hukuk, felsefe gibi
geleneksel yöntemlerin göreceli avantajı üzerinde dururken, Davranışsalcılar sosyal
bilimler kavramsallaştırması, değişkenlerin ölçümü, formel hipotez testi ve nedensel
model inşası gibi konulara ağırlık vermektedir (Viotti ve Kauppi, 2016: 2).
Gelenekselcilik-Davranışsalcılık tartışmasının disipline özerklik ve daha “bilimsel” bir
kimlik kazandırdığı iddia edilmektedir. Bu tartışmada oyun teorileri, sistem yaklaşımları,
veri depolama, karar alma yaklaşımı, simülasyon, analiz düzeyi, çatışma çözümlemesi ve
içerik analizi gibi pek çok alanda Davranışsalcı kanadın disipline önemli katkı verdiğine
vurgu yapılmaktadır (Özlük, 2009a: 197)
Emeklier (2011: 140), ikinci tartışmanın disiplinin “emekleme” veya “çocukluk”
dönemi olarak kabul edilebilecek bu süreçte yapıldığını ve tartışmanın metodolojik
anlaşmazlıklara dayandığını belirtmekte ve bilimsel tartışmanın Klasik Realizmin,
Neorealizme başka bir ifadeyle “bilimsel realizme” evrilmesiyle sonuçlandığını ve

14
NİHAL KIRKPINAR ÖZSOY

Uluslararası İlişkiler disiplininde de Pozitivist bilim anlayışının egemen hale geldiğini


ifade etmektedir.
Yalvaç (2014: 47) Uluslararası İlişkiler disiplininde paradigmalar arası tartışma diye
adlandırılan üçüncü büyük tartışmanın 1970’li yıllarda Thomas Kuhn’un ileri sürdüğü
bilimsel gelişme modeli ve paradigma kavramının Uluslararası İlişkilerin teorik sürecine
uygulanmasıyla geliştiğini belirtmektedir. Paradigmalar arası tartışma, tartışmanın
çıktığı dönemde devletler arası ilişkileri inceleyen Realizm yanında devlet dışı aktörleri
de işin içine katan Pluralizm ve devletler arası eşitsiz ilişkileri analiz eden Yapısalcıların*
da olduğu fikrine dayanmaktadır.
1970'lerin ve 1980'lerin paradigmalar arası tartışmasında, uluslararası süreçlerin
en iyi nasıl anlaşılıp açıklanacağına dair farklı görüşleri olan Realist, Pluralist ve Marksist
yaklaşımların hepsi pozitivist bilim anlayışının genel geçerliliğini kabul etmektedir. Bu
tartışma döneminde üç paradigmanın teorik egemenlik için mücadele ettiği ve disiplinin
ilerlemesi için hangi paradigmanın kullanılması gerektiği konusunda aralarında bir
rekabet olduğu görülmektedir. Uluslararası ilişkilerin farklı özelliklerine odaklanan üç
yaklaşım arasında hiç tartışma olmadığı yönünde görüş yaygın olmakla birlikte hangi
olayların disiplinin odak noktası olması gerektiği konusunda anlaşamadıkları
düşünülmektedir (Kurki ve Wight, 2016: 21).
Daha önce de belirtildiği gibi, 1990’ların başına kadar teorik tartışmalar daha çok
Pozitivist Teoriler olarak genellenebilen ana akım teoriler arasında gerçekleşmektedir
(Arı, 2021:7). Dördüncü büyük tartışma", Pozitivist Teoriler ile Postpozitivist uluslararası
ilişkiler teorileri arasındaki bir tartışma olarak nitelenmektedir. Kafa karıştırıcı bir
şekilde, paradigmalar arası tartışmanın büyük tartışma olarak tanımlanmasını reddeden
Scmidt gibi yazarlar tarafından bu tartışma sıklıkla "üçüncü büyük tartışma" olarak
tanımlanmaktadır. Uluslararası İlişkiler biliminin altında yatan epistemolojiyle ilgili olan
bu tartışma aynı zamanda “açıklama ve anlama”, "akılcılar/rasyonalistler ve
reflektivistler" arasındaki bir tartışma olarak da tanımlanmaktadır (Kurki ve Wight, 2016:
22).
Tartışmanın, Robert Keohane tarafından 1988'de Uluslararası Çalışmalar Birliği
açılış konuşmasında Rasyonalistler ve Reflektivistler arasında yaptığı ayrım sonrasında
başladığına yönelik genel bir kanı bulunmaktadır (Yalvaç, 2014: 49). Keohane bir
araştırma programına sahip olmamalarından dolayı Reflektivist/Postpozitivist teorilerin
sosyal bilim sayılamayacaklarını iddia etmekte ve test edilebilirlik olmadan araştırma
programlarının değerlendirilemeyeceğini, bu yüzden Reflektivist/Postpozitivist
teorilerin test edilebilir teoriler geliştirmeleri gerektiğini savunmaktadır. Keohane,
yapısalcı Neorealizm ve Neoliberalizm teorilerini Pozitivist/Rasyonalist teoriler olarak
kabul ederken, İnşacılık, Normatif Teori ve İngiliz Okulu dışındaki teorileri Postpozitivist/
Reflektivist teoriler olarak değerlendirmektedir (Smith, 2016: 6)
Pozitivizm-Postpozitivizm tartışması Postpozitivistlerin disiplinin gündemine
hâkim olmuş pozitivist anlayışı eleştirmeleri sonucu ortaya çıkmıştır (Lapid, 1989: 238;
Navon, 2001: 611; Bostanoğlu, 1995: 108, aktaran, Özlük, 2019b: 252). Bu dönem Soğuk
Savaşın sona ermesini takiben 1990’lı yıllarda, disiplinin “gelişme/gelişim” veya
“olgunluğa geçiş” dönemi denilebilecek bir sürece karşılık gelmektedir (Emeklier, 2011:
140).

*
Yapısalcılık yerine bir Yapısalcı teori olan Marksizm’in kullanımının daha yaygın olduğu görülmektedir
15
ULUSLARARASI İLİŞKİLER DİSİPLİNİNDE TEORİLER

Pozitivist Teoriler, maddi güçlerin etkisini analiz ederek doğa bilimlerinin


yöntemlerini tekrarlamayı amaçlarken, genellikle devlet etkileşimleri, askeri kuvvetlerin
büyüklüğü, güçler dengesi gibi uluslararası ilişkilerin özelliklerine odaklanmaktadır.
Postpozitivist epistemoloji ise, sosyal dünyanın nesnel ve değerlerden bağımsız bir
şekilde incelenebileceği fikrini reddetmektedir (Viotti ve Kauppi, 2016: 4). Ana akım
(rasyonalist) teorisyenlerin çoğu, Postpozitivist teorilerin meşruiyetini kabul etmemekte
(Smith, 2016: 7), diğer taraftan Postpozitivistler de pozitivist bakış açısının savunduğu
iddiaları yok saymaktadır. Ontolojik olarak, Postpozitivistler aktörlerin bizzat
kendilerinin toplumsal olduğunu düşünmekte, aktörlerin çıkarları ve kimlikleri de
toplumsal olarak inşa ettiğini ileri sürmektedir. Epistemolojik ve metodolojik olarak,
Postpozitivistler birçok gözlemin öznelliğine ve yine birçok toplumsal olgunun niteliksel
yönüne dikkat çekerek teorilerin değerden arındırılmış olması gerektiği düşüncesini
eleştirmekte ve genellikle bilginin çıkardan ayrı düşünülemeyeceğine ve teorilerin
mevcut yapıya karşı çıkan ve onu yıkan bir amacı ve misyonu olması gerektiğini
vurgulamaktadır (Reus-Smit, 2005: 193, aktaran Arı, 2021: 34). (Smith, 2016: 7).
Alan yazında dördüncü büyük tartışmanın sonunun gelip gelmediği, beşinci büyük
tartışmanın yaşanıp yaşanmadığı ya da tartışmaların sonlanıp sonlanmadığına dair bir
fikir birliği bulunmamaktadır. Emeklier (2011: 141) gibi disiplinin egemen bilim anlayışı
pozitivist epistemoloji ile hakim paradigması Realizm/Neo-Realizmin çok ciddi şekilde
eleştiren ve bir “beyin fırtınası” ya da “düşünce çarpışması” biçiminde kendini gösteren
dördüncü tartışmanın halen devam ettiğini düşünenler bulunmaktadır. Bununla birlikte,
Brown (2007: 410) beşinci büyük tartışma olasılığına değinerek, tartışmanın eleştirel
gerçekçilikle ilgili olabileceğini öne sürerken, Smith (2008: 726) alan yazında herhangi
bir "beşinci büyük tartışma" kavramı bulmanın zor olduğunu savunmaktadır.
Aydın ve Akgül Açıkmeşe’nin (2015: 2) de iddia ettiği gibi pek çok Uluslararası
İlişkiler yazarı Uluslararası İlişkiler disiplininde büyük tartışma olarak adlandırılan teorik
tartışmalar döneminin sona erdiğini düşünmektedir. Ağcan (2014: 82) da son
zamanlardaki revizyonist çalışmaların büyük tartışmalar aracılığıyla uluslararası
ilişkilerin kavramsal çerçevesinin oluşturulması fikrine karşı çıktıklarını ifade
etmektedir. Bu eleştirel çalışmalar büyük tartışmalar üzerinden uluslararası ilişkilerin
anlatılmasının disiplinin gelişimini doğru bir şekilde yansıtmadığını ve bu yaklaşımın
araştırma konusunu ve sorun alanlarını sınırladığını dile getirmektedir. Büyük tartışma
denilen terim farklı teorilerin belirli konularla ilgili tartışma niyetiyle bir etkileşimde
bulunmaları anlamına gelmekte iken, aslında birbirinden tamamen ayrılmış belirli
teorilerin ve belirli bir konuya ilişkin sistematik ve bilinçli bir teorik tartışmanın
olmadığını düşünenler büyük tartışmaların ve bu tartışmalar üzerinden Uluslararası
İlişkiler disiplinin açıklanmasının sorgulanması gereği üzerinde durmuşlardır (Ağcan,
2014: 82). Her ne kadar büyük tartışmaların devam ettiği düşüncesi sorgulansa da
teoriler Uluslararası İlişkiler için önemini yitirmemektedir. Büyük tartışma adı altında
gerçekleşmese de teoriler Uluslararası İlişkiler disiplinine yön vermeye, disiplinin
gelişimine katkı sunmaya devam edecektir.

16
NİHAL KIRKPINAR ÖZSOY

SONUÇ
Uluslararası ilişkiler sadece egemen ulus devletler arasındaki resmi ilişkileri
kapsayan bir alan olmaktan çıkmış, sivil toplum örgütleri, çok uluslu şirketler,
uluslararası örgütler, bireyler gibi pek çok aktörün de dahil olduğu, bu aktörler arasındaki
diplomatik, askeri siyasal, ekonomik, ticari, sosyal, kültürel, sportif her türlü etkileşimin
ele alındığı bir alana dönüşmüştür. Aktör sayısı arttıkça ve küreselleşme ve bilimsel
teknolojik gelişmelerle bu aktörler arasındaki ilişkiler yoğunlaştıkça Uluslararası
İlişkilerin kapsamı da genişlemiş, disiplin içinde ele alınan konu alanları çeşitlenmiştir.
Ayrı bir disiplin olarak ortaya çıktığı dönemde konu alanı savaş, savaş nedenleri, savaşın
önlenmesi, diplomasi ve uluslararası hukuk konularıyla sınırlıyken, bugün kadın
çalışmalarından terörizme, siber güvenlikten e-ticarete, sosyal medyadan uluslararası
ticarete, çevreden insan haklarına kadar pek çok konu Uluslararası İlişkiler disiplininin
konu alanına eklenmiştir. Günümüzde Uluslararası İlişkiler hiç olmadığı kadar dönüşüme
açık hale gelmiş, küresel karşılıklı bağımlılık daha da artmış, Uluslararası İlişkiler küresel
boyutta daha kompleks ve karmaşık bir yapıya dönüşmüştür.
Teoriler bu karmaşık yapıyı basitleştirmek, dünyayı daha anlaşılır kılmak
noktasında kullanılan entelektüel araçlar olarak değerlendirilmektedir. Uluslararası
İlişkiler disiplini için teoriler önemli ve vazgeçilmezdir. Teoriler Uluslararası ilişkiler
içinde yer alan olgu ve olayları, sistemin yapısını, işleyişini, aktörlerin birbiriyle olan
ilişkilerini ileri sürdüğü varsayımlarla açıklayan, onlara dair tasvirlerde bulunan ve belli
ölçüde de geleceğe dair öngörüde bulunma potansiyeli bulan yaklaşımlar olarak
tanımlanmaktadır. Özerkliğini ve özgünlüğünü ispat etmek için diğer disiplinler gibi
Uluslararası İlişkiler de teorilere ihtiyaç duymaktadır. İşte bu yüzden Siyaset Bilimi,
Uluslararası Hukuk gibi disiplinlerden ayrılıp ayrı bir disiplin olarak kurulduğundan
bugüne yapılan çalışmalarda teoriler geniş yer bulmuş, hatta Uluslararası İlişkiler
disiplini tarihi teoriler arasında yaşanan, sayısı ve kapsamı konusunda uzlaşının olmadığı
büyük tartışma olarak nitelenen tartışmalarla şekillenmiştir.
Temelde teoriler arasındaki epistemolojik, ontolojik ve metodolojik farklılıklardan
kaynaklanan bu büyük tartışmaların ilki 1930’larda savaşın nedenleri ve barışın
sağlanması konusunda farklı görüşler ileri süren İdealist ve Realistler arasında
yaşanmıştır. İkinci büyük tartışma birinci büyük tartışmada karşı kamplarda yer alan
İdealistler ve Realistler Gelenekselciler adıyla tartışmanın bir tarafı olurken, diğer tarafta
Davranışsalcılar yer almaktadır. İkinci büyük tartışmanın konusu Uluslararası İlişkiler
çalışılırken kullanılacak yöntemin ne olması gerektiği üzerine yapılan metodoloji sorunu
olmuştur. Kimilerinin büyük tartışma olarak kabul etmediği üçüncü büyük tartışma ana
akım teorilerin yapısalcı kanatları arasındaki paradigmalar arası tartışmadır. Dördüncü
büyük tartışma ise Keohane’in 1998’de Neorealizmle Neoliberalizmi akılcı (rasyonel)
teoriler olarak kabul edip İngiliz Okulu, İnşacılık ve Normatif Teori dışındaki tüm teorileri
Reflektivist Teoriler olarak nitelemesiyle başlayan Pozitivist-Postpozitivist teoriler
arasındaki tartışmadır. Bu tartışmanın bir tarafında bilimin tekliğinden dolayı doğa
bilimlerine uygulanan yöntemlerin sosyal bilimlere de uygulanabileceğini söyleyen,
gerçek ve doğru bilginin duyularımız yoluyla gözlemlerle edinilebileceğine inanan,
olgularla değerler arasında bir ayrım olduğunu belirten Pozitivistler yer alırken, diğer
tarafta doğa bilimleri yöntemlerinin sosyal bilimlere uygulanamayacağını savunan,
gerçek bilgiye doğuştan akıl yoluyla erişilebileceğini düşünen, olgularla değerler arasında
bir ayrım yapmayan Postpozitivistler yer almaktadır. Bu tartışmanın günümüzde de
devam ettiğine dair genel bir kanı olsa da Uluslararası İlişkiler bünyesinde Büyük tartışma

17
ULUSLARARASI İLİŞKİLER DİSİPLİNİNDE TEORİLER

döneminin sona erdiğini ya da Beşinci büyük tartışmanın başladığını düşünenler de


bulunmaktadır.
İster tartışma şeklinde ister diyalog isterse uzlaşı şeklinde olsun Uluslararası
İlişkiler disiplininin teorilerle şekillenmeye ve gelişmeye devam edeceği kesindir.
Uluslararası ilişkilerin kapsamı, niteliği, aktörleri, aktörlerin birbiriyle etkileşimi
değiştikçe uluslararası ilişkilerin ilgilenmek zorunda kalacağı yeni sorunlar yeni
gündemler ortaya çıktıkça yeni teoriler üretilmeye devam edecektir. Uluslararası
ilişkilerin dinamik, sürekli değişen yapısı geçmişte olduğu gibi gelecekte de teorilerin
değişime uğramasına, yenilenmesine neden olacak ya da yeni teoriler ileri sürülecektir.
Yeni teorilerin ortaya çıkışı belki anaakım teorilerin varlığı için bir tehdit niteliği
taşımayacaktır ama onlar için birer meydan okuma olacaklarını öngörmek şaşırtıcı
olmayacaktır.

18
NİHAL KIRKPINAR ÖZSOY

KAYNAKÇA
Ağcan, M. A. (2014). Sosyal Bilimler Felsefesi ve Uluslararası İlişkiler Teorisi. Küresel
Siyasete Giriş, Uluslararası İlişkilerde Kavramlar, Teoriler, Süreçler (Derleyen Evren Balta),
İstanbul: İletişim Yayınları, s. 77-111.
Arı, T. (2017). Uluslararası İlişkiler ve Dış Politika (11. Baskı). Bursa: Alfa Akademi
Basım Yayın.
Arı, T. (2021). Uluslararası İlişkiler Teorileri (10. Baskı). Bursa: Aktüel 16 Basım
Yayım Dağıtım.
Arı, T.. (2018), Uluslararası İlişkiler Teorileri (9. Baskı), Bursa: Aktüel Basım Yayın.
Ateş, D. (2009). “Uluslararası İlişkiler Disiplininin Oluşumu: İdealizm/Realizm
Tartışması ve Disiplinin Özerkliği”. Doğuş Üniversitesi Dergisi, 10(1), 11-25.
Aydın, M.; Akgül Açıkmeşe, S. (2015), “Uluslararası İlişkiler Kuramlarında Ana
Akımlara Yeniden Bakış”, Uluslararası İlişkiler, 12(46), s. 1-9.
Bakan, S. ve Şahin, S. (2018), “Uluslararası Güvenlik Yaklaşımlarının Tarihsel
Dönüşümü ve Yeni Tehditler”, The Journal of International Lingual Social and Educational
Sciences, Cilt: 4, Sayı: 2, s.135-152.
Balcı, A. (2015). “Realizm”, Uluslararası İlişkilere Giriş-Tarih, Teori, Kavram ve
Konular, İstanbul: Küre Yayınları.
Brown, C. (2007) “Situating Critical Realism, Millennium” - Journal of International
Studies, 35(2), s. 409-416
Cox, R. W. (1981). Social Forces, States and World Orders: Beyond International
Relations Theory”. Millennium, 10(2), s. 126-155.
Cox, R. W. (2007). 'The international'in Evolution. Millennium, 35(3), s. 513-527.
Dunne, T., Hansen, L., ve Wight, C. (2013). The End of International Relations
Theory?. European Journal of International Relations, 19(3), 405-425.
Ghosh, P. (2020). International Relations (5. Basım) Yeni Delhi: PHI Learning Private
Limited.
Goldstein, J. S., & Pevehouse, J. C. (2015). Uluslararası İlişkiler, Çev. Haluk Özdemir,
Ankara: BB101 Yayınları.
Gözen, R. (2014). “Giriş: Uluslararası İlişkiler, Teori ve Türkiye Tecrübesi”.
Uluslararası İlişkiler Teorileri (2. Baskı) Derleyen Gözen, Ramazan. İstanbul: İletişim
Yayınları, s. 15-31.
Guzzini, S. (2013). "The Ends of International Relations Theory: Stages of Reflexivity
And Modes of Theorizing." European Journal of International Relations 19 (3), s. 521-541.
Jackson, R. & Sørensen, G., (2013). Liberalism. Introduction to International
Relations: Theories and Approaches. Oxford: Oxford University Press, pp. 99-131.
Kurki, M. ve Wight, C. (2016), “Uluslararası İlişkiler ve Sosyal Bilimler”, Uluslararası
İlişkiler Teorileri, Derleyen Dunne, Tim; Kurki, Milja ve Smith, Steve (Çeviren Özge
Kelekçi). İstanbul: Sakarya Üniversitesi Kültür Yayınları.
Lawson, S. (2017). International Relations. UK: John Wiley & Sons.

19
ULUSLARARASI İLİŞKİLER DİSİPLİNİNDE TEORİLER

Özlük, E. (2009a). “Gelenekselcilik-Davranışsalcılık Tartışmasını Bağlamında


Anlamak”. Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, 64(03), s.197-220.
Özlük, E. (2009b). “Uluslararası İlişkiler Disiplininin Soy Kütüğü”. Sosyal Ekonomik
Araştırmalar Dergisi, 9(17), s. 237-260.
Papp, D. S (2002). Contemporary International Relations-Frameworks For
Understanding. New York: Longman.
Schmidt, B. C. (2002). "On the History And Historiography of İnternational
Relations." Handbook of International Relations 1, s. 3-22.
Smith, S. (2008) Oxford Uluslararası İlişkiler El Kitabı, C. Reus-Smit, D. Snidal
(editörler), Oxford: Oxford University Press.
Smith, S. (2016). “Giriş: Uluslararası İlişkiler Teorisinde Çeşitşişik ve Disiplinerlik”,
Uluslararası İlişkiler Teorileri, Derleyen Dunne, Tim; Kurki, Milja ve Smith, Steve (Çeviren
Özge Kelekçi). İstanbul: Sakarya Üniversitesi Kültür Yayınları., s. 1-12.
Şen, O. (2014), “Klasik Realizmin Güvenliğe Bakışı ve Kökenleri”, Uluslararası
İlişkilerde Güvenlik, Der. Çıtak, Emre-Şen Osman, İstanbul: Uluslararası İlişkiler
Kütüphanesi, s. 23-32.
Viotti, P. R. ve Kauppi, M. V. (2016). Uluslararası İlişkiler Teorisi. Çeviri: Metin Aksoy.
Ankara: Nobel Yayınevi.
Yalvaç, F. (2014). “Uluslararası İlişkilerde Teori Kavramı ve Temel Teorik
Tartışmalar”. Uluslararası İlişkiler Teorileri (2. Baskı) Derleyen Gözen, Ramazan. İstanbul:
İletişim Yayınları, s. 31-67.
Yıldırım, E. (2020), “Uluslararası İlişkiler Yaklaşımlarında Güvenlik
Kavramı”, Turkish Studies-Economics, Finance, Politics, Cilt: 15, Sayı:3, 1697-1714.
Yurdusev, N. (2005). “Uluslararası İlişkilere Teorik Bakmak”, Uluslararası İlişkiler,
2(6), s.157-163.

20

You might also like