Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 294

E D İ TÖ R

ALİ M ET İ N B ÜY ÜK K A RA K AYA
E D İ TÖ R
ALİ M ET İ N B ÜY ÜK K A RA K AYA
JUL I O P O L I S I

Koç Üniversitesi Vehbi Koç Ankara Araştırmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi (VEKAM)
Yayın no, 71

Editör
Ali Metin Büyükkarakaya

Redaksiyon
Alev Ayaokur

Yayın Koordinatörü
Alev Ayaokur

VEKAM Direktörü
Filiz Yenişehirlioğlu

Kitap Tasarımı
Barek

Yayımcı
Koç Üniversitesi VEKAM
Pınarbaşı Mah. Şehit Hakan Turan Sok. No.9
Keçiören / Ankara
T. 0312 355 20 27
Ankara, 2024

ISBN 978-605-9388-32-0

© 2024. Tüm hakları saklıdır. Tanıtım amacıyla ve kaynak göstermek şartıyla yapılacak kısa alıntılar dışında gerek
metin, gerek görsel malzeme yayınevinden izin alınmadan fotokopi ya da kayıt yöntemleriyle ya da elektronik ve
mekanik hiçbir yolla çoğaltılamaz, hiçbir erişim sistemine depolanamaz, yayımlanamaz, dağıtılamaz.

Bu kitabın yazarları, eserin kendilerinin orijinal yaratımı olduğunu ve eserde dile getirilen tüm görüşlerin kendilerine
ait olduğunu, bunlardan dolayı kendilerinden başka kimsenin sorumlu tutulamayacağını; eserde üçüncü şahısların
haklarını ihlal edebilecek kısımlar olmadığını kabul ve taahhüt ederler.

VEKAM Kütüphanesi Kataloglama Bilgisi


Juliopolis / editör Ali Metin Büyükkarakaya-- Ankara : VEKAM, 2024.
1 online resource (vol.1, 241 pages) ; 23 x 28 cm.—VEKAM Yayınları ; No. 71
ISBN 978-605-9388-32-0
1. Juliopolis (Antik şehir) — Eski Çağ. 2. Nallıhan (Ankara, Türkiye) — Eski Çağ. 3. Türkiye — Eski Çağ. 4. 5.
Juliopolis (Ancient City) — Antiquities. 6. Nallıhan (Ankara, Turkey) — Antiquities. 7. Turkey — Antiquities. I.
Büyükkarakaya, Ali Metin. II. VEKAM, III. Title
DS156.J85 J85 2024

2
İÇİNDEKİLER
Sunuş...............................................................................................................................................7
Filiz Yenişehirlioğlu

Editörden.......................................................................................................................................9
Ali Metin Büyükkarakaya

Ön Söz...........................................................................................................................................11
Yusuf Kıraç

Iuliopolis (Juliopolis) Kentinin


Tarihî, Siyasi, Sosyal ve Ticari Gelişimi............................................................................17
Ülkü Devecioğlu

Juliopolis Nekropol Alanları.................................................................................................33


Muhammed Dolmuş
Mustafa Metin
İlayda Ürün Karaçetin
Hakkı Üncü
Pınar Dolmuş
Ali Metin Büyükkarakaya

Juliopolis Antik Kenti Doğu Nekropolünde


Zenginliğin Mekânsal Dağılımı...........................................................................................63
Ömer Güleryüz
Emine Sökmen Adalı

Juliopolis Doğu Nekropol Alanının Jeolojisi...................................................................77


İnan Ulusoy
Erdal Şen
Caner Diker

3
Juliopolis’te Sürdürülebilir ve Kapsayıcı
Bir Alan Yönetimine Doğru İlk Adım.............................................................................. 93
Elifgül Doğan

Juliopolis Dijital Arkeoloji Arşivi Çalışmaları..............................................................125


Elena Vorobyeva
Muhammed Dolmuş
Ömer Güleryüz
Duygu Kevser Karadağ
Ali Metin Büyükkarakaya

Dijitalleşen Biyoarkeoloji ve Juliopolis


Arkeolojik İnsan Topluluklarına Ait Kalıntıların Dijital Arşivi.......................... 159
Elifgül Doğan
Elena Vorobyeva
Erge Bütün
Ali Metin Büyükkarakaya

Juliopolis Antik Kenti 3 Boyutlu Modelleme Çalışmaları:


M82 ve M483 Numaralı Mezarların ve Eserlerinin Modellenmesi.................... 181
Ömer Güleryüz
Muhammed Dolmuş
A. Oğuzhan Karaçetin
Halis Öztürk

Juliopolis Nekropol Alanında Bulunan Eserlerin


Çeşitli İletişim Teknolojileri Kullanılarak Simüle Edilmesi..................................201
Evren Sertalp

4
Anadolu’da Roma Dönemine Ait Bir Deformasyon: M248 Örneği....................215
Serpil Eroğlu
Evren Sertalp
Fabio Cavalli
Ali Metin Büyükkarakaya

Juliopolis M196 Numaralı Bireye Ait Saç Kalıntılarının


Antik Metabolom Analizi....................................................................................................235
Ali Metin Büyükkarakaya
Mustafa Çelebier
Engin Koçak
Ozan Kaplan
Asuman Alpagut

Juliopolisin İzinde:
Çayırhan ve Çevresinde Kültürel Miras Üzerine Yerel Bilgi Arayışı..................249
Elif Başak Aksoy
İlayda Tekkılıç

Çayırhan (Nallıhan-Ankara) Bitki Örtüsü ve


Bitkilerin Yerel Kullanımı.................................................................................................. 275
Burcu Tarıkahya Hacıoğlu

5
6
SUNUŞ
Ankara Çevresindeki Romalılar

Filiz Yenişehirlioğlu
Koç Üniversitesi VEKAM Direktörü

Roma Dönemi’nde (MÖ 25- MS 395) tapınak, hipodrom, hamam, tiyatro, agora, sü-
tünlu yol ile yoğun imar faaliyetleri kapsamında bir Roma kent görünümü kazanan
Ankara’nın kuşkusuz ki çevre Roma yerleşimleri ile de bağlantısı vardı. Günümüzde
Nallıhan ilçesinde bulunan Juliopolis antik kenti her ne kadar Sarıyar Barajı’nın al-
tında kalsa da Juliopolis’te yaşayanların kalıntıları mezarlık bölgesinde, baraj suyu dı-
şında kaldığından günümüze kadar gelebilmiştir. Bu bölgede Anadolu Medeniyetleri
Müzesinin başlattığı kazı çalışmalarına Hacettepe Üniversitesi de antropolojik çalış-
malar ile katılmıştır. Mezarlardan çıkan buluntular, kemikler üzerine yapılan araştır-
malar burada yaşamış olan Romalıların günlük yaşamları, fiziksel özellikleri, takıları,
yedikleri, hastalıkları hakkında yeni bilgiler ortaya çıkarmıştır. Tüm bu bilgiler dijital
arkeoloji arşivi olarak VEKAM Kütüphanesine ayrıntılı olarak girilmektedir. Anadolu
Medeniyetleri Müzesi ve Hacettepe Üniversitesi ile ortak geliştiren bu proje sayesin-
de, kazı alanı ve buluntuları, analizler vb... tüm bilgilere VEKAM web sitesinden ula-
şılacaktır. Yine bu proje kapsamında, VEKAM 3D Modelleme semineri düzenlemiş ve
Juliopolis’te yaşayan Romalıların 3D yüz modelleri yapılarak, Anadolu Medeniyetleri
Müzesinde, Nallıhan’da sergilenmiştir. Koç Üniversitesi, Arkeoloji ve Sanat Tarihi Bö-
lümü yüksek lisans öğrencileri de çalışmalara katılmıştır.

7
Projede, farklı disiplinlerin bir araya getirildiği araştırmalar kapsamında, özellikle
antik kentin bulunduğu ve çevre yerleşimlerde yaşayanlar da sergi, konferans gibi et-
kinliklerle bilgilendirilmeye çalışılmakta, böylece akademik çalışmalar ile yerel halkı
kapsayıcı genel bilgilendirme çalışmaları da ön plana çıkmaktadır. Bu tür etkinlikler,
çevre ve koruma bilincini güçlendirmekte, gelecek için yeni gelişme ve iş olanakları da
sağlayıcı fikirler verebilmektedir.
Juliopolis deneysel projesini bizimle beraber paylaşan Anadolu Medeniyetleri
Müzesi Müdürü Sayın Yusuf Kıraç’a, Hacettepe Üniversitesi, Antropoloji Bölümün-
den Doç. Dr. Ali Metin Büyükkarakaya’ya ve kitabın hazırlanması emeğe geçen tüm
araştırmacılara çok teşekkür ederiz.

8
EDİTÖRDEN
Ali Metin Büyükkarakaya
Juliopolis Projesi // Ankara, 2023

Elinizdeki kitap Juliopolis I, Koç Üniversitesi, Anadolu Medeniyetleri Müzesi ve Ha-


cettepe Üniversitesi ortaklığı ile gerçekleştirilen Juliopolis Projesi’nin bir ürünüdür.
Juliopolis Projesi, çok disiplinli ve çok katmanlı yapısıyla arkeolojik araştırmanın
çağdaş yorumuna sahip çıkmakta, yürütülen çalışmanın antropolojik bağlamları-
nı incelemelerin temeline yerleştirerek ülkemizde pek de rastlanmayan bir modeli
öne çıkarmaktadır. Bu çerçevede, 2018 yılında Koç Üniversitesi Vehbi Koç Ankara
Araştırmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi’nin (VEKAM) destekleriyle başlayan
bu yolculukta, Projede, şimdiye kadar ortaya konulan Dijital Arkeoloji Arşivi, sanal/
dijital tasarımlar ile sergi çalışmalarının yanında üretilen diğer yayınlara ek olarak
gerçekleştirilen en önemli adımlarından birisi de bu kitap çalışmasıdır.
Juliopolis (Iuliopolis) antik kenti Ankara ilinin Nallıhan ilçesinde Çayırhan Ma-
hallesi sınırları içinde yer almaktadır. Arkeolojik alanın önemli bir kısmı, 1950’lerde
inşa edilen Sarıyar Baraj Gölü suları altında kalmıştır. Güncel sit alanının önemli kıs-
mı, çağdaşları ile karşılaştırıldığında boyutları açısından çarpıcı bir büyüklüğe sahip
olduğu anlaşılan doğu ve batı nekropol alanlarından oluşmaktadır. Antik kente ait
kalıntılar üzerinde 2009 yılından bu yana Anadolu Medeniyetleri Müzesi tarafından
kurtarma kazıları yapılmaktadır ve şimdiye kadar farklı tiplerde 781 mezar üzerinde
çalışmalar gerçekleştirilmiştir. Ayrıca, yürütülen kazılar sayesinde, Ankara’nın Hele-

9
nistik, Roma ve Bizans dönemlerine tarihlenen birçok önemli mezar ve eser yanında,
antik kente ait güçlü bir savunma duvarı ile Erken Hıristiyanlık Dönemi’ne ait şapel
ile hemen üzerinde konumlandırılmış Erken Bizans Dönemi kilisesi de ortaya çıka-
rılmıştır. Ankyra’nın kuzeybatısında yer alan Juliopolis, Bithynia ile Galatia eyaletleri
arasında, Hacı Yolu üzerindeki önemli konumuyla antik dünyanın stratejik şehirlerin-
den birisi olmuştur. Bu nedenle, antik kent üzerine yürütülen bilimsel araştırmalar ile
başta Ankara olmak üzere Küçük Asya’nın geneli hakkında çok önemli sosyokültürel
bilgiler elde edilmektedir.
Juliopolis I, Anadolu Medeniyetleri Müzesi tarafından gerçekleştirilen arazi ça-
lışmalarından elde edilmiş bilgilerin Proje ekibi tarafından ele alınarak yapılan de-
ğerlendirmelerini, alanda ekip tarafından sürdürülen çok yönlü incelemelerin yeni
sonuçlarını, arkeolojik alan hakkında genel bilgilerin yanı sıra sosyal antropoloji ve
etnobotani çalışmalarından elde edilen bilgileri içermektedir.
Juliopolis kurtarma kazılarını yürüterek bu eşsiz bilgilerin üretiminde birincil rol
oynayan Anadolu Medeniyetleri Müzesi Müdürlüğüne ve müzenin değerli araştırma-
cılarına; çalışmaların kalıcı bir yayın hâline gelmesine olanak sağlayan KU VEKAM
Direktörlüğü ve değerli çalışanlarına; Proje konseptini benimsemiş ve daha ileri adım-
ları hep beraber cesurca atabildiğim proje ekibinin değerli araştırmacılarına teşekkürü
borç bilirim.

10
ÖN SÖZ
Juliopolis Kurtarma Kazıları

Yusuf Kıraç
Anadolu Medeniyetleri Müzesi

Anadolu Medeniyetleri Müzesi Müdürlüğünce 2008 yılında Nallıhan ilçesi, Çiller ve


İslamalan köylerinde yapılan kurtarma kazısı esnasında Nallıhan Turizm Gönüllüle-
ri Derneği Başkanı Mustafa Bektaş’ın bilgilendirme ve yönlendirmeleriyle Nallıhan
İlçesi sınırları içinde bulunan tarihî alanların tespitine yönelik bir inceleme gezisi ya-
pılmış, bu incelemeler sırasında Çayırhan beldesine bağlı Gülşehri mevkisinde büyük
bir nekropolun varlığı görülmüştür. Bu alanda yapılan incelemelerde pek çok mezarın
kaçakçılar tarafından soyularak tahrip edildiği tespit edilmiştir. Mezarların yoğunlu-
ğu ve mezar yapılarının işçiliği ile dikkati çeken nekropolde kurtarma kazısı yapılması
gerektiği görülmüş ve bölge ile ilgili araştırmalara başlanmıştır.
Müze arşivinde yapılan araştırmada bu alanın Birinci Derece Arkeolojik Sit Alanı
olarak tescil edildiği ve 1990 yılında Müze Müdürlüğü uzmanlarının bir dönemlik
bir kazı çalışması yaptığı, çalışmanın da 1991 yılında yayımlandığı belirlenmiştir. Kazı
yapılan alan, müze uzmanları tarafından Gülşehri Mevkii olarak tanımlanmıştır. Gül-
şehri denmesinin nedeni, bölgede gül goncası şeklinde kireçtaşlarının arazide bulu-
nuyor olmasıdır.
2008 yılında yapılan araştırma neticesinde kentin tarihine ve bulunduğu ko-
numa yönelik çalışmalar da yapılmıştır. David French yaptığı araştırmada, Ankara
– Nallıhan Karayolu’nun Atça Köyü yolu kavşağında bulunan miltaşı sayesinde bu

11
alanda Juliopolis kentinin olması gerektiğini bildirmiştir ancak Juliopolis kentinin bu-
lunduğu yer olarak belirtilen Sarılar Köyü’nün 1950 yılında yapımına başlanılan ve
1954 yılında su tutmaya başlayan Sarıyar Hidroelektrik Santrali (HES) baraj rezervuarı
alanı içinde kaldığı bilinmektedir. Sarıyar HES barajının su tutmasıyla aynı bölgede
bulunan Sarılar, Yardibi Çiftliği ve Eski Çayırhan köyleri boşaltılarak bugünkü yeni
Çayırhan’a taşınmıştır. Baraj gölünü Sakarya Nehri (Sangarios) ile Aladağ Çayı (Skopas)
beslemektedir. Aladağ Çayı, kuzeyden gelip Kuş Cenneti’nin bulunduğu alanda batıya
yönelmekte ve Davutoğlan Köprüsü’nün bulunduğu kesimde kıvrılarak doğuya doğru
yönelip nekropolün yer aldığı kalker kayalığını ikiye ayırıp devam ederek Sakarya Nehri
ile birleşmektedir. Aladağ Çayı tarafında ikiye bölünen kalker kayalık, Juliopolis antik
kentinin kuzeyini çevrelemektedir. Kente göre daha yüksek olan kayalık alan, konumu
ve yapısı itibariyle mezarlık alan olarak oldukça elverişlidir. Aladağ Çayı tarafından
ikiye bölünen kalker kayalığın doğudaki bölümü “doğu nekropolü,” batıda kalan daha
küçük bölümü ise “batı nekropolü” olarak isimlendirilmiştir. Baraj gölü altında kalan
kentle birlikte nekropolün bir bölümünün de baraj gölü altında kaldığı bilinmektedir.
Kurak mevsimlerde baraj gölündeki su seviyesinin düşmesi sonucunda su seviyesi al-
tında kalan ve özellikle de soyularak tahrip edilmiş mezarlar açığa çıkmaktadır.
Ayrıca Roma Dönemi’nde yapıldığı bilinen ve daha sonra Avrupa’dan gelip Ku-
düs’e giden Hristiyan hacıların kullandığı yol olan ve bu nedenle Hacı Yolu olarak ad-
landırılan yol da nekropol yakınlarından geçmektedir (French, 1981; Mitchel 1983)..
Antik Dönem’de kente gelen ana yolların her iki kenarına nekropollerin yerleştiril-
mesinin oldukça yoğun bir gelenek olduğu bilinmektedir. Juliopolis kentinin bilinen
nekropolü de kente ulaşan ana yolun her iki yanında yer almaktadır. Strabon (2000),
kenti tarif ederken Skopas’ın (Aladağ Çayı) doğu kıyısında yer aldığını bildirmiş an-
cak nekropolden bahsetmemiştir. Ayrıca kentin tarihinden bahsederken kentin Frig
Döneminde Gordioukome adında küçük bir köy olduğu, Helenistik Dönem’de ge-
lişerek kasaba büyüklüğüne ulaştığı ve Haydut Kleon sayesinde Roma İmparatoru
Augustus Dönemi’nde, Romalı meşhur Julius Ceasar’a atfen Juliopolis ismiyle kentin
statüsüne kavuştuğunu bildirmektedir.
Alana dair araştırma ve incelemeler ile birlikte 2009 yılında kurtarma kazı-
sı yapılması amacıyla Genel Müdürlüğümüzün tahsis ettiği izin ve ödenek ile kazı

12
çalışmasına, Nallıhan Kaymakamlığı ve Belediye Başkanlığı ile Çayırhan Belediye
Başkanlığının destekleriyle başlanmıştır. Nekropolu anlamak ve mezar tiplerini ta-
nıyabilmek amacıyla öncelikle kaçakçılar tarafında soyularak tahrip edilmiş mezar-
ların temizliği ve belgelendirilmesi ile çalışmaya başlanmıştır. Zaman içinde daha iyi
anlaşılan nekropolde mezarların tespiti amacıyla elektrikli özdirenç sistemi ve radar
yöntemiyle taramalar yaptırılmış böylelikle gözleme dayalı olarak mezar yerleri tespit
edilirken bilimsel yöntemler kullanılarak da alanda mezarlar tespit edilmiştir.
Yeni mezarlar tespit edilip kazılırken zaman içinde kaçakçılar tarafından soyularak
tahrip edilmiş mezarlarda da temizlenme ve belgelendirme çalışmalarına devam edil-
miştir. Kazı çalışmaları bize soygunun sadece günümüzde olmadığını göstermiştir. MS
5.-7. yüzyıllar boyunca mezarların tahrip edilerek soyulduğu, kısmen de ikinci kez kulla-
nıldığı mezarlarda görülen tahribat ve bu dönemlere ait seramik parçaları sayesinde tes-
pit edilmiştir. Tahrip edilen mezarlar, kazı çalışmaları sırasında Antik ve Modern Dönem
soygun ve tahribatı olarak ayrı ayrı belgelenmiş ve sayısal olarak dökümü çıkarılmıştır.
2009 yılında başlayan çalışmaların ardından, 82 adet mezarda çalışıldıktan sonra
ele geçen Juliopolis darplı sikkeler ile kentin bulunduğu yer kesinleştirilmiştir. Ele
geçen mezar eşyaları, kentin yapısı hakkında ipuçları vermeye başlayınca kazı çalış-
malarının devam ettirilmesine karar verilmiş ve çalışmalar günümüze kadar sürdü-
rülmüştür. Çalışmalara Doğu Nekropolu’nda ağırlık verilmiş, sadece 2012 yılında Batı
Nekropolüne kayık ile geçilerek bir sezonluk kazı yapılmış ve soyulmuş mezarlarda
incelemelerde bulunulmuştur.
Anadolu Medeniyetleri Müzesi Müdürlüğü başkanlığında 2009-2022 (2014 yılı
hariç) yılları arasında 13 sezon boyunca yapılan kurtarma kazısı çalışmalarında Julio-
polis kentinin “Nekropol” alanında toplam 781 adet mezarın kazısı tamamlanmıştır.
Yıllara göre kazısı yapılmış mezarlar şu şekildedir; 2009 yılında M 1 - M 82, 2010
yılında M 83 - M 209, 2011 yılında M 210 - M 276, 2012 yılında M 277 - M 436, 2013
yılında M 437 - M 453, 2015 yılında M 454 - M 542, 2016 yılında M 543 - M 598, 2017
yılında M 599 - M 671, 2018 yılında M 672 - M 723, 2019 yılında M 724 - M 739, 2020
yılında M 740 - M 749, 2021 yılında M 750 - M 765, 2022 yılında M 765 - M 781.
Kazılarda çalışılan mezarlar MÖ 4. yüzyılın sonunda MS 7. yüzyıla kadar uzanan
geniş bir dilimi kapsamaktadır. Nekropolde karşılaşılan en sık mezarlar kayaya oyul-

13
muş sanduka mezarlardır ancak jeolojik yapının uygun olduğu yerlerde çok sayıda
oda mezar ve üzeri taş plakalarla kapatılmış toprak mezarlar da mevcuttur. Kazısı
tamamlanan 781 mezarın bir kısmı Antik Dönem’de bir kısmı da modern dönemde
soygunun hedefi olmuş ve kaçak kazılar ile tahrip edilmiştir. Nekropoldeki çalışılan
tüm mezarların ister soyulmuş olsun ister ilk defa çalışılmış olsun, hepsinin dokü-
mantasyonu yapılarak istatistiksel olarak değerlendirilmişlerdir ve ele geçen eserleri-
ne göre tarihlendirilerek tasnif edilmişlerdir.
Nekropol alanındaki mezarlardan ele geçirilen eserler ve bireylere ait iskelet ka-
lıntıları üzerinde yapılan incelemeler ve değerlendirmeler ile kentte özellikle Roma
Dönemi’nde (MS 1.-4. yüzyıl) toplumun yaşam tarzı, beslenme alışkanlıkları, ölüm ne-
denleri ve yaşları, zenginliği, çevre kentler ile ekonomik ve kültürel ilişkileri, inançları
ve meslekleri hakkında bilgiler edinilmiştir. Günümüze kadar süregelen kazılardan
çıkarılan eserler arasında altın, gümüş, ametist, karnelyan, lapis lazuli, amber, oniks,
pirinç, bronz, cam, mermer, taş ve pişmiş toprak malzemeden olmak üzere 519 adet
eser ve 354 gümüş ve bronz sikke olmak üzere toplam 873 adet eser müzemiz envan-
terine kaydedilmiş ve büyük bir kısmı müzenin Ankara Kazıları Bölümü, Juliopolis
vitrininde ziyaretçilerimize teşhir edilmektedir.
Eserler ve özellikle sikkeler kentin ekonomik ve kültüler olarak diğer kentler ile
olan ilişkilerinin belirlenmesi açısından da önemli bilgiler vermektedir. Juliopolis, İç
Anadolu Bölgesi Roma Dönemi araştırma ve incelemeleri açısından oldukça önemli
bir merkezdir. Burada ele geçirilen eserler tüm bölgede ele geçen ve geçirilecek olan
eserler için referans özelliği taşımaktadır.
Nekropoldeki çalışmalar ile pek çok bilimsel veriye ulaşılmış ve bu veriler, baraj
suyu altında kalmış kent ile ilgili önemli ipuçları elde edilmesine olanak sağlamıştır.
Ayrıca mezarların dışında kentin doğudan gelen akınlara karşı MS 5. yüzyılda inşa
edilmiş savunma duvarı ile MS 5.-6. yüzyıla tarihlenen kiliseye ait kalıntılar açığa
çıkarılarak, savunma yapıları ve dinî yapılar hakkında da bilgilere ulaşılmıştır. Te-
melleri kazı çalışmalarıyla gün ışığına çıkarılan kilisenin; MS 6.-7. yüzyılda bölgede
yaşamış, Hristiyanlığın önemli din adamlarından Skyeon’lu Aziz Theodoros’un gele-
rek vaaz verdiği kilise olması sebebiyle de önem arzetmektedir.

14
Nekropol alanında bilinmeyen ve açılmamış mezarlar hâlen mevcuttur. Farklı
yıllarda TKİ Genel Müdürlüğü ve üniversitelerimizin Jeofizik ekipleri tarafından ya-
pılan elektrikli öz direnç ve radar yöntemli taramalar sonucu rapor edilen alanlarda
kazılara devam edilerek kent ve sakinleri hakkında yeni bilgiler elde etmek mümkün
olacaktır.
Juliopolis antik kentinin bu güne kadar gelen tüm bilgilerinin toplandığı bir tek-
nolojik bilgi altyapısı ve Juliopolis’in tüm yönleriyle bir arada anlatıldığı bir yayın
oluşturmak için Hacettepe Üniversitesi, Koç Üniversitesi Vehbi Koç Ankara Araştır-
maları Uygulama ve Araştırma Merkezi (VEKAM) ve Anadolu Medeniyetleri Müze-
since ortaklaşa bir proje başlatılmıştır. Yine bu kapsamda Juliopolis Dijital Arkeoloji
Arşivi oluşturulması çalışmasına da 2019 yılında başlanmıştır. Öncü niteliğe sahip bu
yenilikçi çalışmayla Juliopolis’e ait gün ışığına çıkarılmış tüm bilgilerin dijital ortama
aktarılması gerçekleştirilmektedir. Yapılan çalışmaların arkeoloji camiasına, akade-
mik camiaya ve ülkemizin ve Ankara’nın kültürel mirasına önemli katkılar sağlaması
hedeflenmektedir.
2023 yılında da bölgedeki kaçak kazıların ve tahribatın önlenmesi ile yeni bilgi ve
eserlere ulaşabilmek için kazı çalışmalarına devam edilecektir.

15
Kaynakça
French, D. (1981). Roman roads and milestones of Asia Minor, fasc. I: the Pligrim’s road. Roma çağında küçük Asya’da-
ki yollar ve mil taşları, fasikül I: Hacı Yolu. British Institute of Archaeology.

Mitchell, S. (1993). Anatolia. Land, Men and Gods in Asia Minor. Volume II: The Rise of the Church. Clarendon
Press.

Strabon. (2000). Geographika-Antik Anadolu coğrafyası. (Çev. A. Pekman). Arkeoloji ve Sanat Yayınları.

16
Iuliopolis (Juliopolis)
Kentinin Tarihî, Siyasi,
Sosyal ve Ticari Gelişimi*
Ülkü Devecioğlu
Anadolu Medeniyetleri Müzesi

MS 1. yüzyılda yaşayan Amasyalı Coğrafyacı Strabon’un Geographika adlı eserinde,


doğuda Paphlagonia, kuzeyde Sangarios Irmağı’nın (Sakarya Nehri) denize döküldü-
ğü yerlerden Byzantion ve Kalkhedon Denizi’nin (Karadeniz Boğazı) ağzına kadar,
Pontos Denizi tarafından batıda Propontis (Marmara Denizi), güneye doğru Mysia ve
Hellespontos Phrygia’sı da denen Phrygia Epiktetos ile sınırlandırdığı bölge Bithynia
bölgesi olarak adlandırılır (Strabon, XII. 4.1). Yine aynı eserde Strabon (XII. 8), “Bit-
hynia toprakları Mysia’daki Olympos (Uludağ) dağı eteklerine kadar uzanmaktadır”
diyerek bölgeyi tasvir etmektedir (Şekil 1).
Bölgenin en önemli nehri yörenin iç kısımlarından gelen Sangarios nehridir.
Yaklaşık MS 96-180 yıllarında yaşayan Nikomedialı antik yazar Arrianus, Sangarios
Nehrinin Phrygia’dan doğduğunu ve Hellespontos Phrygia’sı ve Bithynia’dan geçtik-
ten sonra Pontos Euxine’ye döküldüğünü anlatır (Arrianus, I, 29.5.). Khalkedon ve
Herakleia arasından akan Sangarios, Strabona göre Pessinos’dan 150 stadion kadar
uzakta olan Sangia Köyü dolaylarından doğmakta, büyük kısmı Phrygia Epiktetos’da

* Bu çalışma Gazi Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Arkeoloji Bilim Dalında, Prof. Dr. Emel
Erten başkanlığında hazırlanan “Roma İmparatorluk Dönemi Iuliopolis Şehir Sikkeleri” isimli yüksek lisans
tezine dayandırılarak hazırlanmıştır.

17
IU LIO P O L I S (J U L I OP OL I S) K E N Tİ Nİ N TARİ H Î , Sİ YASİ , SO SYAL VE Tİ CARİ GE L İ Şİ M İ

Şekil 1. Bithynia bölgesi.


Kaynak: Mitchell, 1993.

ve ayrıca Bithynia’nın bir bölümünde akmaktadır. Irmağın denize döküldüğü yer Bit-
hynia’nın sınırını oluşturmaktadır (Strabon, XII. 3. 7). MS 1. yüzyılda yaşamış başka
bir antik yazar Titus Livius’a göre Sangarios, Adoreus dağından çıkarak Phrygia’dan
geçmekte, Bithynia yakınlarındaki Tymbres (Porsuk Çayı) ile birleşmektedir. Burada
sularını iki katına çıkararak akmakta ve Bithynia’yı geçerek Propontis’e1 dökülmekte-
dir. Bununla birlikte nehir, boyunun büyüklüğü ile değil halka sağladığı balık çeşitli-
liği ile bilinmektedir (Titus Livius, XXXVIII, 18,8).
Plinius’un anlatımına göre bölgenin Galatia ile olan sınırı Hieros (Siberis) nehri-
dir (Plinius, XLIII, 148). Plinius’un bu tarifine göre Iuliopolis kenti Bithynia, Laganeia
ise Galatia bölgesinde kalmaktadır. Plinius Bithynia’da 12 şehir saymaktadır. Bunlar
arasındaki Iuliopolis, İç Bithynia’da bulunmaktadır (Pliny, 1943).
Bithynia’nın en küçük kentlerinden biri olan Iuliopolis’in idari konumu tarih-
sel süreç içerisinde değişikliğe uğramış ve Galatia ile Bithynia arasında değişmiştir.

1 Sakarya Nehri, Karadeniz’e dökülür; Titus Livius bu konuda yanılmıştır.

18
J U LIO P O LIS I

Bithynia bölgesinin güney ve batı kısımları MS 3. yüzyılın sonlarında ya da 4. yüz-


yılda değişikliğe uğramış ve Laganeia ile Iuliopolis Galatia bölgesine geçirilmiştir. Bu
değişiklik Roma İmparatoru Iovianus’un MS 364 yılında Dadastana’da ölümünden
önceye tarihlenmektedir (Ramsay, 1890, s. 195-196).
Bugün Ankara ili, Nallıhan ilçesi, Çayırhan beldesinde 1951-1956 yılları arasında
inşa edilen Sarıyar Baraj Gölü suları altında kalan Iuliopolis kentinin lokalizasyonu ko-
nusunda antik kaynaklardan edindiğimiz bilgiler ile çağdaş çalışma ve görüşler vardır.2
Belke-Restle, kentin lokalizasyonu için “Iuliopolis kenti eskiden bir dağın sırtın-
da, şimdi ise Sarıyar Barajının altında, Skopas (Aladağ Çayı) üzerindeki Sarılar Köprü-
sü’nün aşağı yukarı bir kilometre doğusunda, Beypazarı’nın 22 km güneybatısında yer
alır. Şehrin sınırları, milleri gösteren mil taşları ile kesinleşmiştir” der (Belke-Restle,
1984, s. 181).
Kent, 1998 yılında Princeton Üniversitesi tarafından yürütülen Tahirler proje-
si kapsamında da araştırılmış ve kentin Sarıyar baraj gölü altında kaldığından bah-
sedilerek araştırma Iuliopolis ve Anastasiopolis (Eski Laganeia) kentleri arasındaki
güzergâh üzerinde yoğunlaşmıştır. Araştırma sonuçlarına göre Iuliopolis kentinden
Anastasiopolis kentine uzanan tarihî Roma anayolunun üzerinde Sykeon isimli bir
yerleşim tespit edilmiş ve Sykeon’da Kiliseler isimli bir Geç Roma mahalinde yapılan
araştırmada iki ya da üç adet Erken Bizans Dönemi kilisesi kalıntısı tespit edilmiştir
(“Geç Roma Dönemi Galatya’sında,” 1998).
2009 yılında Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi Müdürlüğü başkanlığında
Nallıhan ilçesi, Çayırhan beldesi, Gülşehri mevkiinde başlatılan kurtarma kazıları da
kentin lokalizasyonunu netleştirilen önemli veriler sunmuştur. Nekropol alanında
önemli sayıda kentin Roma Dönemi’nde bastığı şehir sikkesi ele geçirilmiştir. Kent,
Sarıyar Baraj gölü suları altında kaldığından, bugün itibari ile kente ait görülebilir en
önemli kalıntı yalnızca bu nekropoldür. Nekropol, Baraj gölünün kuzeyindeki kalker
kayalık üzerinde konumlanmıştır ve bir kısmı olasılıkla hâlen sular altındadır.
Antik Dönem’de Iuliopolis kenti Ankyra’nın kuzeybatısındaki komşusudur. Son
zamanlarda bulunan mil taşlarına göre kent, Eskişehir ili sınırları içinde bulunan antik

2 Iuliopolis kentinin coğrafi konumu ile ilgili olarak Antik Dönem yazarı Plinius, Naturalis Histo-
ria’sında “İç Bithynia’da Apameia, Agrippenses, Iuliopolis ve Bithynium vardır. Nehirler Syrium, Laphias,
Pharnakias, Alkes, Serinus, Lilaeus, Skopius (Skopas) ve Hieros’dur. Hieros, Bithynia ve Galatia arasında
sınırdır” (Plinius, XLIII,148) diyerek Iuliopolisi, Bithynia kentleri arasında saymaktadır.

19
IU LIO P O L I S (J U L I OP OL I S) K E N Tİ Nİ N TARİ H Î , Sİ YASİ , SO SYAL VE Tİ CARİ GE L İ Şİ M İ

Skopas Nehri’nin kenarında konumlandırılmıştır. Bu nehrin doğusunda yer alan Hie-


ros ya da Siberis (Girmir Çayı) ise Bithynia ve Galatia eyaletleri arasındaki sınır olarak
işaretlenmiştir ve muhtemel ki Ankyra ile Iuliopolis arasındaki sınırı da oluşturmak-
tadır. Kentin coğrafi olarak Bithynia bölgesi ile Anadolu’nun iç kısımları arasında bir
geçiş noktasında yer alması, İç Anadolu’dan Bithynia bölgesine taşınan malların ve
eşyanın ambarı olarak kullanılmasına neden olmuştur (Texier, 2002, s. 269). Kentin
bu alanda kurulmasının nedeni büyük olasılıkla, güneyden Sakarya Nehri’nin, doğu-
dan Kirmir Çayı’nın ve batıdan Aladağ Çayı’nın birleştiği ve tarımsal bereketi olan bir
alan olmasından kaynaklanmaktadır. Ayrıca bu nehirlerde bugün olduğu gibi Antik
Dönem’de de zengin su ürünleri bulunmaktaydı. Nitekim Antik Dönem yazarı Titius
Livius, Sakarya nehrinden bahsederken onun büyüklüğünden değil içindeki zengin
balık çeşitliliğinden bahsetmektedir (Titus Livius, XXXVIII, 18, 8).
Iuliopolis kentinin erken tarihini aydınlatacak arkeolojik ve epigrafik veriler en
erken Helenistik Dönemi işaret etmektedir. Bölgede 1974 yılından beri yüzey araş-
tırması yapan David French’e göre Sarılar Köprüsü’nün üstünde ve batısındaki sırt
boyunca uzanan ve özellikle sırtın doğusunda bir kent duvarı ve kapısı, çeşitli küçük
yapılar, Frig ve Helenistik Dönem’e ait seramik parçaları ve devamında Roma ve Orta
Çağ işi seramik parçaları görülmektedir (French, 1981, s. 43). Ayrıca kente yakın bir
coğrafyada yani Antik Roma Yolu güzergâhında bulunan Tahirler yakınındaki Poyra-
zoğlu ve Kızlarınsekisi mevkiinde de Frig, Roma ve Hitit seramik parçaları bulunmuş-
tur (“Geç Roma Dönemi Galatya’sında,” 1998). Ancak daha sonraki yıllarda yapılan
çalışmalarda ve nekropolde yapılan kazılarda kentin Frig Dönemi’ndeki durumunu
anlatacak bir veriye ulaşılamamıştır.
Iuliopolis Helenistik Dönem’de Gordiukome olarak anılan küçük bir kasabadır.
Bu adın Augustus Dönemi’nde Iuliopolis olarak değişmesi sonrasında yazılı kaynak-
larda kullanılmadığı görülür. Ancak, Erken Hıristiyanlık Dönemi içinde küçük bir
yerleşim birimi haline gelen Iuliopolis için Ramsay, “Kentin adının, doğu kiliselerine
ait vesikaların birinde, “Gordio” köyündeki bir manastırın Phagitze metropolitinin
idaresinde olduğundan bahseder” der (Ramsay, 1890, s. 245). Bu ifade kentin Iuliopo-
lis adını resmî olarak yüzyıllar boyunca taşıdığı hâlde, ilk adının da unutulmadığına
ilişkin önemli bir belgedir.
Yine MS 215 ve 216 yıllarına tarihlenen ve İmparator Caracalla’nın adı ile bir-
likte kentin adının da okunduğu üç mil taşı kentin lokalizasyonu konusunda olduk-

20
J U LIO P O LIS I

Şekil 2. Iuliopolis’ten geçip Anastasiopolise uzanan Roma Yolu ve güzergâhı.


Kaynak: Tahirler Projesi, t.y.

ça önemlidir. Bu mil taşlarında Iuliopolis kenti, “Caput Viae” yani ana yol üzerinde
verilmektedir (French, 1981, s. 41-43). Bu miltaşları daha önce kentin lokalizasyonu
için yapılan çalışma ve önerilere kanıt olmuştur (French, 1981, s. 47). Bölgede arazi
çalışmaları yapan David French, 1972 yılında tesadüfen rastladığı bu üç mil taşının
bulunduğu bir Roma yolundan bahsederek bu yolun Sarıyar Baraj Gölü’ne bakan
yüksek araziye doğru uzandığını söyler (French, 1981, s. 38). Kentin yakınından geçen
bu Roma anayolu Siberis’i (Kirmir Çayı) geçtikten sonra güneye Ankyra istikametine
doğru dönmektedir (Şekil 2).
French’e göre Konstantinopolis’ten Ankyra’ya oradan da Tarsus, Antiokhia ve Je-
rusalem’e uzanan Hacı Yolu, MS 4. Yüzyılda oldukça önem kazanmıştır ve daha çok
sosyal ve ticari olarak kullanılmıştır (French, 1981, s. 16). Iuliopolis kenti de önemini
bu yol üzerinde olmasına borçludur. Mil taşları belgelerine göre Hacı Yolu Domitianus
Dönemi’nde eyalet valisi A. Caesennius Gallus zamanında MS 82 yılında yapılmıştır.
Nikaia ve Nikomedia bölgesinde ele geçen Traianus Dönemi’ne ait mil taşı ile Prusa

21
IU LIO P O L I S (J U L I OP OL I S) K E N Tİ Nİ N TARİ H Î , Sİ YASİ , SO SYAL VE Tİ CARİ GE L İ Şİ M İ

bölgesinde ele geçen Flavianlar Dönemi’ne ait mil taşlarında bu yolun bu dönemlerde
onarım gördüğü bildirilmektedir (French, 1981, s. 36).
Bithynia bölgesinin uzak yollarla ulaşımını sağlayan iki önemli yolu vardır. Bi-
rincisi Nikomedia’dan, ikincisi ise Nikaia’dan gitmektedir. İkinci yol, Romanın Ana-
dolu’daki en önemli askerî yollarından biridir. Bu yol Orta Sangarios vadisine oradan
da Iuliopolis’e, sonra da Ankyra’ya doğru gitmektedir. Bu yol Traianus yönetiminden
Tetrarchi yönetimine3 kadar sürekli tamir görmüştür. Genç Plinius de Traianus ile
yaptığı yazışmalarda böyle önemli bir yol üzerinde yer alması nedeniyle Iuliopolis’te
bir centurio regionarius kurulmasını önermiştir (Marek, 2003, s. 58).
Anadolu Medeniyetleri Müzesi Müdürlüğü başkanlığında yürütülen Nekropol
kazısında 69 no.lu mezarda bulunan Helenistik kitabeye dayanarak nekropolün MÖ
4. yüzyıldan itibaren kullanılmaya başladığını görüyoruz.4 Bu yazıtın yanı sıra yine
nekropolde bulunan Helenistik Dönem’e tarihlenen laginos da bu görüşü destekle-
mektedir. Kentin nekropolünde MÖ 4. yüzyıla tarihlenen bu buluntulara rastlanması
kentin geçmişini anlamak açısından önemlidir (Arslan ve diğ., 2010) çünkü kente ait
herhangi bir kalıntı üzerinde bugüne dek bilimsel bir araştırma yapılamamıştır. Yine
218 ve 219 no.lu mezarlarda bulunan kantharos ve laginos da MÖ 2. yüzyıla tarihlenen
buluntulardır (Arslan ve diğ. 2012). Bu üç buluntu nekropolün en erken buluntula-
rıdır. Bu örneklerin dışında Helenistik Dönem’e tarihlenen başka buluntular mevcut
değildir. O hâlde kent bu dönemde küçük ve nüfusu az olan bir yerleşim yeri olmalıdır.
Augustus Dönemi’nde Iuliopolis adını aldıktan sonra gelişen kentte MS 1-3. yüzyıllar
arasında nüfusun yoğunlaştığı ve dolayısı ile kentin büyüdüğü hatta nekropolde bu-
lunan mezarların birden fazla kez kullanıldığı görülür.
Kentin Helenistik Dönem’de Bithynia Krallığı’nın veya Bergama topraklarının
bir parçası olup olmadığı bilinmemekle beraber, Roma Dönemi’ne gelindiğinde, II.
Triumvirlik Dönemi’nde5 Gordiukome kasabasının yerlisi Kleon adında bir çete reisi
tarafından büyütülmüş ve kent hüviyetine getirilmiştir. Kleon, kente Iulius Caesar’a
ithafen Iuliopolis ismini vermiştir (Waddington ve diğ., 1925, s. 384). Kleon, MÖ.
40–39 yıllarında Tribünlük yapmış olan Titus Labienus’un adına haraç alanlara karşı

3 Diocletianus zamanında oluşturulan dörtlü yönetim biçimi.


4 Bu yazıt Prof. Dr. Thomas Drew Bear tarafından okunmuş ve MÖ 4. yüzyıla tarihlendirilmiştir.
5 II. Triumvirlik, Iulius Caesar’ın ölümünden sonra Lepidus, Marcus Antonius ve Octavianus tarafın-
dan kurulan üçlü yönetim.

22
J U LIO P O LIS I

saldırıya geçerek Antonius’a6 fayda sağlamıştır. Actium Savaşı sırasında ise; Antonius’a
isyan etmiş ve Octavianus’un (Augustus) generalleri ile birleşmiş ve fazlaca itibar gör-
müştür. Bundan sonra Antonius’tan aldıklarına ilaveten Octavianus’un verdiklerine
de sahip olmuştur; öyle ki haydutluktan hükümdarlık katına erişmiştir. Daha sonra bir
Mysia tanrısı olan Zeus Abrettenos’un rahibi olmuş ve keza Abrettene gibi Mysia’da
olan Morene’ninde bir kısmını tabiyetine almış ve son olarak da Pontos Komana’sı
rahipliğini elde etmiştir. Komana’ya gelişinden bir ay sonra da ölmüştür (Strabon, XII.
8. 9). Kleon, Iuliopolis kenti ile ilgili olarak tanıdığımız ilk tarihsel kişiliktir. Onun
kentin hüviyetinde yaptığı değişiklik kuşkusuz kent tarihi açısından çok önemlidir.
Augustus Dönemi’nde kent Caesarea kentinden sonra Bithynia bölgesinde kurulan
ikinci kenttir (Jones, 1937, s. 165).
Kentin Augustus’dan Vespasianus’a kadar olan dönemi hakkında bilgi yoktur an-
cak MS 1. yüzyıllarda bölgede yapılan idari düzenlemelerin kent ve çevresini etnik
olarak etkilediğini söylemek mümkündür. Iuliopolis’e coğrafi olarak çok yakın olan
Sarıyar kasabasında bulunan bir yazıt üzerinde görülen Ariobarzanes ismi Kappadokia
Hanedanlığı’nda çok ünlü bir isimdir. Bu şahıs isminin bir şekilde Kappadokia Hane-
danı ile ilişkili olduğu düşünülse de bu ilişkinin doğruluğu kanıtlanmamıştır (Mitc-
hell, 1982, s. 135-136). Pax Augusta Dönemi’nde yapılan yeni düzenlemelerle, politik
bölgelerde değişiklikler, ilhak ve sınırların değişmesi gibi durumlar söz konusudur.
MS 17 yılında Toroslar’dan Karadeniz’e kadar büyük bir alan Kappadokia siyasal ala-
nı olarak düzenlenmiştir. İmparator Nero zamanında Galatia ve Kappadokia, bir elçi
gözetiminde birleştirilmiştir. 10 yıl sonra tekrar ayrılmıştır. Ancak Vespasianus’tan
Traianus zamanına kadar Galatia ve Kappadokia bir vali yönetimi altında birleştiril-
miştir (Marek, 2003, s. 44-45). Bu nedenle bu düzenlemeler esnasında Kappadokia
menşeili yöneticilerin, askerlerin ve ailelerin K. Galatia bölgesinde yerleşmesi doğal
görünmektedir. Sarıyar’da bulunan bu yazıttaki Ariobarzanes isimli kişi Kappadokia
asıllı bir asker, yönetici ya da bölgede ileri gelen bir bey olabilir. Bu olasılığı Sarıyar’a
çok yakın olan Iuliopolis kenti içinde düşünebiliriz. İmparatorların yaptığı düzenle-
meler ile Kappadokia ve Galatia birleştirildiğinde Bithynia’nın Galatia ile sınır kenti
olan Iuliopolis kenti ve çevresi de bu düzenlemelerden askerî, siyasi ve etnik olarak
etkilenmiş olmalıdır.

6 Mark Antony.

23
IU LIO P O L I S (J U L I OP OL I S) K E N Tİ Nİ N TARİ H Î , Sİ YASİ , SO SYAL VE Tİ CARİ GE L İ Şİ M İ

Kentin adını edebi metinlerde ve yazıtlarda da görmekteyiz. İmparator Traianus


tarafından Bithynia valiliğine getirilen Genç Plinius’un buradan imparatorla yaptığı
yazışmalarda da kentin bahsi geçmektedir. Genç Plinius 109 ve 111 yılları arasında-
ki bir zamanda 17 Eylül’de Efes kentinden Pontus ve Bithynia eyaletlerine gelmiştir.
İtalya’dan Efes’e kadar süren bu yolculuktan sonra ilk önce karayolu daha sonra ise
yük gemisi ile Propontis Kıyılarına yapılan yolculuğun sonunda Plinius ve mürette-
batı Prusa (Bursa) kentine ulaşmışlardır. Bu mektuplar Bithynia eyaletinin merkez-
den yani Roma’dan nasıl göründüğünün anlaşılmasını sağlamaktadır. Bunun yanı sıra
eyaletlerden Roma yönetiminin nasıl hayal edildiği hakkında da fikir vermektedir.
Plinius doğuda Amisos ve çevresi, batıda Bosphoros ve kuzeyde Karadeniz, batıda
Propontis, güneyde iç kısımlarda Iuliopolis ve Prusa’nın güneyindeki Daskylaion, do-
ğuda Flaviopolis ve Pompeiopolis, Neoklaudiopolis’in kuzeyinde Paphlagonia ile sı-
nırlı bir bölgenin valisidir. Traianaus’un tahta çıkışına kadar Plinius Roma’da aktif bir
hukukçudur; Domitianus Dönemi’nde senatoryal kariyerine başlamıştır. Amcası yaşlı
Plinius ile olan yakın ilişkileri bunu mümkün kılmış Flavianlar Dönemi’nde askerî
hazine sorumlusu olmuştur. Azmi ile Traianus üzerinde iyi bir etki bırakmış ve halkın
harcamalarını kontrol etmesi gibi hazine ile ilgili tecrübeleri sayesinde imparatorun
valisi olarak Bithynia ve Pontos’a atanmıştır. Aynı zamanda Bithynialılar ve Roma
hükûmeti arasında cereyan eden sorun ve çatışmaları da çözmede etkili olmuştur. Pli-
nius’un Bithynia şehirlerini ziyaretinde izlediği rota ikiye ayrılmaktadır. İmparatora
yazdığı kronolojik ve kesintisiz mektuplar sayesinde seyahatlerinde izlediği yol bi-
linmektedir. İlk döneminde Bithynia’da Prusa, Nikaia, Nikomedia, Klaudiopolis, By-
zantium, Apameia ve Iuliopolis’i ziyaret etmiştir (Madsen, 2009, s. 11-13). Plinius’un
İmparator’a yazdığı mektuplardan birinde;
Yüzbaşı Calpurnius Macer’i bir lejyonla Byzantion’a göndermeniz sizin ne kadar
öngörüsü ileri birisi olduğunuzu gösterir. Bu planın uygulanmasını Iuliopolis halkının
menfaati için de düşünün. Iuliopolislilerin şehri çok küçük olmasına rağmen, onların
taşıması çok ağır yükleri, ayrıca sebebi küçük ancak sonuçları büyük olan sorunları var.
Iuliopolis insanlarına ne yaparsanız yapın bütün Bithynia halkının yararına olacaktır.
Çünkü Iuliopolis Bithynia’nın sınır köşesinde konumlanmış olup, seyahat eden birçok
kişi için güvenli bir geçiş koridoru oluşturacaktır.

24
J U LIO P O LIS I

sözleri ile Iuliopolis’in bölge trafiği içindeki stratejik önemini vurgulamıştır. İm-
paratorun, Plinius’un bu mektubuna cevabı ise;
Biz Iuliopolis halkına aynı yol ile yardım edilmesine karar verirsek, emsal teşkil eden
olaylarda aynı yükü almış oluruz ki birçok şehir aynı yardımı talep eder ve en çok
kendilerinin yardıma ihtiyacı olduğunu söyler. Ben sizin vicdanınıza her bakımdan
güveniyorum. Eminim ki bütün yoksulları güvence altına alacaksınız ki onlar zarar
görmesin. Eğer etrafta benim düzenime zarar veren varsa önce cezalandıralım ya da
tehlikeli şeyler yapıyorlarsa acilen cezalandıralım. Eğer bunları yapanlar askerse komu-
tanlarına bildirelim ki onları cezalandırsınlar, halktan biri ise kentten dönüş yolunda
bunu bana yazmalısın, şeklinde olmuştur (Williams, 1990, s. 59-60).
Bu yazışmalardan kentin Traianus Dönemi’nde küçük bir kent konumunda ol-
duğu ve stratejik önemine rağmen sorunlarının göz ardı edildiği anlaşılmaktadır. Pli-
nius’un kenti “küçük ama sorunları büyük” şeklinde tarif etmesi ise o dönem Bithy-
nia’nın genelinde hâkim olan ekonomik kargaşanın yol üzerinde bulunan kenti de
etkilediği şeklinde yorumlanabilir.
Traianus ile Plinius arasındaki yazışmalar Roma İmparatorluğu’nun eyalet yöne-
timi konusundaki tavrının anlaşılmasını sağlar. Buradaki en önemli husus ise impa-
ratorun kararlarının esnekliğinin ve kabul edilebilirliğinin görülmesidir. İmparator
kimi zaman genel prensipler dışında, olaylara ve durumlara özgü kararlar verebilmek-
te; bu kararını yerel eğilimler de etkilemektedir. Örneğin Plinius’un Lex Pompeia’daki7
hükümlere ilişkin Bithynialılar konusundaki emrini sorduğu zaman verdiği cevap
Lex Pompeia’daki düzenlemenin esnekleştirilebileceğidir. Ancak dikkat çekicidir ki
Plinius’un Iuliopoliste bir centurio regionarius kurulması önerisini reddetmiştir. Yakın
zamanda bu onayı Byzantium’a vermesine rağmen, Traianus’un Iuliopolis’deki olay-
ların Byzantium kadar vahim olmadığını belirtmesi düşündürücüdür. Yine de Traia-
nus’un yönetim problemlerini çözmedeki marifetleri bu mektuplar sayesinde anlaşıl-
maktadır. Plinius’un bölgede bir vali olarak görev yapmasının, eyalet statüsünde bir
değişim anlamına gelip gelmediğini tahmin etmek güç olmakla birlikte Plinius’tan
sonra eyaletlerin Proconsüller tarafından yönetildiği bilinmektedir. Traianus’un Pli-
nius’u Bithynia’ya vali olarak atamasının nasıl sonuçlar getirdiği bilinmemektedir an-
cak olasılıkla Traianus, Part seferlerinde askerî ve lojistik açıdan önemli rol oynayan

7 Pompeius’un Küçük Asya’da nizamı sağlamak için yaptığı kanunlar.

25
IU LIO P O L I S (J U L I OP OL I S) K E N Tİ Nİ N TARİ H Î , Sİ YASİ , SO SYAL VE Tİ CARİ GE L İ Şİ M İ

bölgenin yönetimini yenileme yoluna gitmiştir. Traianus şunu mükemmel şekilde


netleştirmiştir: Atama yapması, birçok konuda reform yapma gereğinden kaynak-
lanmıştır. Traianus ile Plinius arasında yazışmalarda bu konu birçok kez tartışma ko-
nusu olmuştur. Traianus, Pontos ve Bithynia yönetimi konusunda onu yönlendirmiş
ancak Plinius verilen görevleri yerine getirmede kendini kısıtlamamıştır. Yazışmalar,
yönetim adaletinden mahallî politik yaşama kadar birçok konuyu içerirken esas olarak
harcamaların kontrolü ve toplumsal çalışmaların müdahale şekli ile ilgilidir. Nikome-
dia’da, Nikaia’da, Klaudiopolis’de, Prusa’da kamu binalarının yapımında usulsüzlükler
olduğu yazışmalara yansıyan ciddi konulardır. MS. 2. yüzyılda Bithynia’da kamu bina-
larının inşasında finansal bir kriz yaşandığı ve durumun ciddi olduğu anlaşılmaktadır
(Mitchell ve Katsari, 2005, s. 187-193).
Kentin imparator ziyaretlerine tanık olduğu; İmparator Hadrianus’un kentte
kaldığı ve buradan Pergamon’a bir mektup yazdığı bilinmektedir. Bütün Anadolu’da
refahın hâkim olduğu Hadrianus Dönemi’nde kentin ne durumda olduğu bilinme-
mekle beraber 120 yılında Nikaia ve Nikomedia’yı sarsan deprem nedeni ile Hadri-
anus’un bölgeye cömertçe yardım ettiği bilinmektedir (Şahin, 2000). Hadrianus, 11
Ağustos’da Suriye’de ordu tarafından imparator ilan edildikten sonra ilk seyahatini
Kilikia’dan başlatmıştır. İmparator, 11 Kasımda Iuliopolis kentinden Pergamon’a mek-
tup yazmış, kışı Nikomedia’da geçirmiş ve 9 Haziranda Pergamon’a girmiştir. Yine
İmparatorun 123-124 kışını da Nikomedia’da geçirdiği bilinmektedir (Syme, 1988,
s. 160-161). İmparatorun ikinci ziyaretinde de kente uğradığı olağan görünmektedir
çünkü imparator yine Kilikia’dan gelmektedir ve Galatia’dan Bithynia’ya geçerken yol
üzerinde bulunan kente uğramış olmalıdır.
Hadrianus’un ziyaretinden sonra kenti Elagabalus Dönemi’ne kadar hangi impa-
ratorun ziyaret ettiği net değildir. MS 203 yılında Septimius Severus ve Caracalla’nın
Antiokheia’da Roma’ya dönüş için çıktıkları yolda, Antiokhia, Kappadokia, Galatia ve
Bithynia’dan geçtikleri tahmin edilmektedir. İmparatorun ailesi ile yaptığı bu seyahat
esnasında Ankyra’dan Nikaia’ya geçtiği ve Nikaia’da konakladığı bilinmektedir (Kaya,
2008, s. 242-243). Bu geçiş esnasında Ankyra ile Nikaia arasında Iuliopolis’den de geç-
mesi kaçınılmazdır. Yine de İmparator ve oğlunun kente uğradığı konusunda ihtiyatlı
olmakta fayda vardır. Ayrıca Iuliopolis’in, imparatorluğun doğuya yaptığı seferlerde
kullandığı askerî yol üzerinde olması da Septimius Severus’un Partlarla yaptığı savaşa
giderken kentten geçmiş olmasını gerektirmektedir.

26
J U LIO P O LIS I

Septimius Severus’un Pescennius Niger ile yaptığı savaşta bölgeye geldiği bilin-
mektedir. İmparatorun Pescennius Niger ile 194 yılında yaptığı savaşta Pescennius
Niger tarafını tutan üç kentten biri Nikaia kenti olmuştur. Savaş Septimius Severus’un
zaferi ile sonuçlanınca bu kentler çeşitli şekillerde imparator tarafından cezalandırıl-
mışlardır. Nikaia kenti bu zaferin hemen arkasından Septimius Severus adına bastığı
sikkelerle imparator tarafından affedileceğini düşünse de gerçekleşmemiştir. İmpa-
rator, Nikaia’nın elinden metropolisliğini alarak Nikomedia’ya vermiştir. Nikaia’nın
cezası 201 yılında affedilmiştir (Kaya, 2008, s. 173-174). Iuliopolis’in bu savaşta hangi
safta yer aldığı bilinmemekle beraber hem coğrafi hem sosyal olarak Nikaia’ya yakın
olması ve ondan etkilenmesi ile Pescennius Niger saflarında yer aldığı muhtemeldir.
French (1981), İmparator Caracalla’nın babası ile olan ziyareti dışında doğuda Su-
riye’ye giderken de kente uğramış olabileceğini ifade etmiştir. Bu durumda Caracalla
kente iki kez uğramış olmalıdır.
Severuslar hanedanına mensup olan İmparator Elagabalus ise MS 218-219 kışını
Bithynia’da geçirmiştir. Bu süre zarfında İmparator, Bithynia’daki Roma yönetimini
aşırı doğulu ritüel anlayışı ile şaşırtmıştır. İmparatorun Emesa’dan gelip Bithynia’dan
geçişinde kutsal bir taşı yanında götürüp götürmediği konusu net olarak bilinmemek-
le birlikte (Price, 1971, s. 127) bu geçişi belgeleyen nümizmatik kanıtlar bulunmuş-
tur. Iuliopolis kentinde bu geçişin onuruna basılan sikkelerde İmparatorun kutsal taşı
Emesa’dan Roma’ya götürmesi resmedilmiştir. Bugün Paris’deki sikke kabinesinde bu-
lunan iki örnek Elagabalus’un kortejinin geçişi anısına basılmış paralardır.
Gerek Severuslar Dönemi’nde gerek daha sonra iktidara gelen 3. yüzyıl kışla im-
paratorları zamanında doğuya yapılan yoğun askerî seferler sebebi ile Iuliopolis, bu
seferleri yapan imparator ve birliklerin uğrak noktası olmuştur.
Kent, Hacı Yolu üzerinde olması nedeni ile birçok kez imparator geçişlerine sahne
olmuştur. İmparator Macrinus, MS 218 yazında, araba ile Kappadokia-Galatia’dan ve
Bithynia’dan geçmiştir. İmparator Iovianus ordusu ile bu yolu izlemiş hatta Iuliopo-
lis’e yakın olan Dadastana’da ölmüştür. İmparator Arcadius ve Honorius da bu yolu
kullanmışlardır. Bu yol Roma ve Bizans dönemlerinde askerî ve sivil amaçlarla kulla-
nılmış önemli bir yoldur (French, 1981, s. 38-39).
İmparator Caracalla’nın, Tribunica Potestas XVIII’liği MS 10 Aralık 215’ten 9
Aralık 215’e dek sürmüştür. MS 215-216’ya tarihlenen mil taşlarında Caracalla’nın Su-
riye’ye giderken kente uğradığına değinilmemiştir. Prusias ad Hypios’da ele geçmiş di-

27
IU LIO P O L I S (J U L I OP OL I S) K E N Tİ Nİ N TARİ H Î , Sİ YASİ , SO SYAL VE Tİ CARİ GE L İ Şİ M İ

ğer yazılı belgelerde Caracalla’nın babası gibi Prusias ad Hypios üzerinden Ankyra’ya
geçtiği bildirilmektedir. Ancak French (1981, s. 51), Caracalla ve babasının bu yoldan
değil de Iuliopolis’den geçip ana yolu takip ederek Ankyra’ya ulaştığını iddia etmiştir.
Nekropolde arkeolojik buluntularla beraber ortaya çıkarılan gerek Roma İmpa-
ratorluk sikkeleri gerek Iuliopolis kenti ile komşu kentlerin bastığı şehir sikkeleri,
MS 2-3. yüzyılların Iuliopolis kentinin en parlak dönemi olduğunu göstermektedir.
Nekropolde ele geçen MS 2-3. yüzyıla ait çok sayıdaki altın, gümüş mücevherler ile
diğer arkeolojik malzeme bu söylem için yeterli kanıt sunmaktadır.
Bizans Dönemi’ne gelindiğinde şehrin tarihinde göze çarpan gelişme İmparator
I. Iustinianus’un (MS 527–565), şehrin duvarlarını yıkılma tehlikesine karşı korumak
için şehrin önünden akan Skopas çayını 500 ayak koruma duvarları ile çevirtmesidir.
Ayrıca Iuliopolis ile ilgili olarak 314 ve 343’teki Nikaia Consilleri’nde Piskopos Phila-
delphos’un adı geçmektedir. 451 yılı Khalkedon Ruhani Meclisi’nde Piskopos Melip-
hthongos’un imzası bulunmaktadır. I. Galatya Sinot Meclisi’nin mektubunu ise MS
458’de Piskopos Proclianus imzalamıştır. MS 536’da Piskopos Panteleon, 680-681’de
piskopos Martyrios, MS 692’de Piskopos Ionnaes isimleri Sinot kayıtlarında geçmek-
tedir. MS 869-870 yıllarında kentin ismi ilk kez Basileion olarak ortaya çıkmaktadır.
Bununla beraber Iuliopolis ismi de listelerden silinmemiştir (Belke-Restle, 1984, s.
181-182). Sarılar civarında bulunan bir yazıt üzerinde görülen Piskopos Theodotos
ismi ise Mitchell tarafından Iuliopolis Piskoposu olarak yorumlanmıştır (Mitchell,
1982, s. 139).
Kentin tarihinde isminin ikinci kez değiştirilmesi Bizans Dönemi’ne rastlamakta-
dır. Basileion ya da Basileon olarak anılmaya başlanan kentin adına X. ve XIII. kilise
listelerinde Ankyra’ya bağlı bir piskoposluk “Iuliopolis veya Basilio” olarak rastlan-
maktadır. Geç Bizans Dönemi’ne rastlayan II., X. ve XII. listelerde “Basilaiov ya da
Basileov,” Ankyra metropolitliğine bağlı olmayan bağımsız bir piskoposluk olarak geç-
mektedir. X. listede ise Basileion adı ile iki ayrı piskoposluk adı yeralmaktadır. An-
cak bu iki Basileion olduğu anlamına gelmemektedir çünkü bir tane Basileon kilisesi
olduğu hâlde kilise listelerinin düzeltilmemesi nedeniyle kentin bir kez Ankyra’ya
bağlı piskoposluklar arasında bir kez de müstakil piskoposluk olarak kaydedildiği an-
laşılmaktadır. Kente Basileion isminin Basil’lerden birine ithafen verildiği bilinmek-
tedir. II. liste İmparator VI. Leo’nun (MS 886-912) tayin ettiği kıdem sırasına göre
verilmiştir. Bu listede Basileion ismi ile anılan kentin adının Leo’nun iktidarından

28
J U LIO P O LIS I

önce değişmiş olduğu anlaşılmaktadır. Kente, I. Basil’e ithafen bu isim verilmiştir an-
cak 883 yılı tarihli I. Listenin Basileion’dan bahsetmeyişi göz önüne alındığında ya I.
Basil’in son yıllarında bu değişikliğin gerçekleştiği ya da Leo’nun babasının anısına bu
değişikliği yaptığı düşünülmektedir (Ramsay, 1890, s. 244-245).
Kentle ilgili diğer önemli bir bilgiyi Bizanslı filozof ve tarihçi Michael Psellos ver-
mektedir. Psellos, Basileion’un içinde ya da yanındaki hamamlar ve doğal termaller
olduğundan bahsetmektedir (Belke-Restle, 1984, s. 182).
Nekropolünün kuzeyinde 2012 yılında başlatılan kazılarda 2015 yılında, üç nefi
tamamen açığa çıkarılmış bir kilise kalıntısı tespit edilmiştir. Kilisenin apsisi içinde
vaftiz havuzu mevcut olup ana girişi batıda yan girişi ise kuzeyde olacak şekilde
inşa edilmiştir. Kazıda elde edilen verilere dayanarak MS 3-4. yüzyılda bir aziz için
yapılmış bir mezarın daha sonra bir şapele dönüştürüldüğü sonraki yüzyıllarda ise
şapelin üzerine kilise inşa edildiği düşünülmektedir. Kilise ismine MS 6-7. yüzyılda
yaşamış Sykeonlu Aziz Theodoros’un adının verildiği düşünülmektedir (Sağır ve diğ.,
2016, s. 667-668).
Sonuç olarak kentin tarihi ile ilgili farklı kaynaklardaki bilgiler bir araya getirildi-
ğinde, Helenistik Dönem’de bir köy hüviyetinde iken Erken Roma Dönemi’nde büyü-
meye başlamış MS 2. ve 3. yüzyıllarda en parlak dönemini yaşamış, Geç Roma–Erken
Bizans dönemlerinde de önemli bir kent olmuştur. Kente II. Triumvirlik Dönemi’nde,
Kleon tarafından Iulius Caesar’a ithafen Iuliopolis adının verilmesi ve kent hüviyetine
getirilmesi, Genç Plinius’un İmparator Traianus’a yazdığı mektuplarda kentin konu-
muna ve önemine değinmesi, Hadrianus’un MS 124 yılında burada konaklaması ve
buradan Pergamon’a mektup yazması ve Bizans Dönemi’nde adının Basileion olarak
ikinci kez değiştirilmesi kentin tarihinde bildiğimiz önemli basamaklardır. Iuliopo-
lis, Bithynia kentleri arasında küçük ve hacimsiz bir kent olarak görülmesine rağmen
gerek coğrafi konumu gerek Roma anayolu üzerindeki işlevi, tarihi boyunca kenti
önemli kılmıştır.
Nekropolde devam eden çalışmalarda mevcut bilgileri arttıracak yeni buluntu ve
kalıntıların ortaya çıkması durumunda kent hakkında yazılanlar yeniden ele alına-
caktır.

29
IU LIO P O L I S (J U L I OP OL I S) K E N Tİ Nİ N TARİ H Î , Sİ YASİ , SO SYAL VE Tİ CARİ GE L İ Şİ M İ

Kaynakça

Arrianus, F. (1967). Anabasis Alexandri, book I (Çev. E. I. Robson). William Heinemann Ltd.

Arslan, M., Metin, M. Cinemre, O., Çelik, T. ve Türkmen, M. (2010). Juliopolis Nekropolü 2010 Yılı Kurtarma
Kazısı Sonuç Raporu. Anadolu Medeniyetleri Müzesi Müdürlüğü.

Arslan, M., Metin, M., Cinemre, O. ve Çelik, T. (2012. Juliopolis Nekropolü 2012 Yılı Kurtarma Kazısı Sonuç Ra-
poru, Anadolu Medeniyetleri Müzesi Müdürlüğü.

Belke, K. ve Restle, M. (1984). Tabula Imperii Byzantini, Galatien und Lykaonien. Verlag Der Österreichishen
Akademie Der Wissenschaften.

French, D. (1981). Roman roads and milestones of Asia Minor, fasc. I: the Pligrim’s road. Roma çağında küçük Asya’da-
ki yollar ve mil taşları, fasikül I: Hacı Yolu. British Institute of Archaeology.

Geç Roma Dönemi Galatya’sında arkeolojik keşif Princeton Üniversitesi Tahirler Projesi ön-rapor: 1998 mahal araştır-
ması dönemi. (1998). http://courses.washington.edu/tahirler/reports/turkish98.pdf

Jones, A. H. M. (1937). The cities of the Eastern Roman provinces. Clarendon Press.

Kaya, M. A. (2008). Roman’ın Afrikalı İmparatoru Septimius Severus. Arkeoloji ve Sanat Yayınları.

Madsen, M. J. (2009). Eager to be Roman, Grek response to Roman rule in Pontus and Bithynia, Duckworth.

Marek, C. (2003). Pontus et Bithynia, die Römischen provinzen im Norden Kleinasiens. Verlag Philipp Von Zabern.

Mitchell, S. (1982). Regional epigraphic catalogues of Asia Minor II, the Ankara district the inscriptions of North
Galatia. B.A.R.

Mitchell, S. (1993). Anatolia. Land, Men and Gods in Asia Minor. Volume II: The Rise of the Church. Clarendon
Press.

Mitchell, S. ve Katsarı, C. (2005). Patterns in the economy of Roman Asia Minor. The Classical Press of Wales.

Pliny. (1943). Natural history, Vol V, Libri XVII-XIX. (Çev. H. Rackham). William Heineman LTD, Cambridge
Massachusetts, Harward University Press.

Price, M. J. (1971). Greek imperial coins, some recent acquisitions by the British Museum, NC 7/11,1971 s. 121-
134. The Royal Numismatic Society.

Ramsay, W. M. (1890). The historical geography of Asia Minor. John Murray.

Sağır, E., Metin, M. ve Çelik, T. (2016). Juliopolis Nekropolü 2015 Yılı Kazısı. Yayına Haz. Dr. Candaş
KESKİN) 25. Müze Kurtarma Kazıları Sempozyumu ve II. Uluslararası Müzecilik Çalıştayı içinde (s.
665-683). Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü.

Strabon. (2000). Geographika-Antik Anadolu coğrafyası. (Çev. A. Pekman). Arkeoloji ve Sanat Yayınları.

Syme, R. (1988). Journeys of Hadrian. Rudolf Habelt GmbH.

30
J U LIO P O LIS I

Şahin, S. (2000). Antik kaynaklar ışığında tarihte Bithynia depremleri. 1. Uluslararası İznik / Nikaia Sempozyumu,
1-4 Kasım 2000, İznik. [Yayımlanmamış bildiri]. https://www.academia.edu/1264832/Antik_Kaynak-
lar_I%C5%9F%C4%B1%C4%9F%C4%B1nda_Tarihte_Bithynia_Depremleri

Tahirler Projesi (t.y.). Maps: Galatia and Bithynia. http://courses.washington.edu/tahirler/maps/Galatia-Bith-


ynia.pdf

Texier, C. (2002); Küçük Asya coğrafyası, tarihi ve arkeolojisi. Enformasyon ve Dokümantasyon Hizmetleri
Vakfı.

Titus Livius. (1976). Rome and the Mediterranean: books XXXI –XLV of the history of Rome from it’s foundation.
(Çev. H. Bettenson). Penguin Books.

Waddington, W, H., Babelon, E. ve Reinach, Th. (1925). Recueil Général Des Monnaies Grecques D’Asie Mineure.
Editions Ernest Leroux.

Williams, W. (1990). Pliny, correspondence with Trajan from Bithynia (Epistles X). Aris & Phillips Ltd.

31
Juliopolis ve
Nekropol Alanları
Muhammed Dolmuş
Juliopolis Projesi Koordinatörü
Mustafa Metin
Anadolu Medeniyetleri Müzesi
İlayda Ürün Karaçetin
Ege Üniversitesi, Klasik Arkeoloji Bölümü
Hakkı Üncü
ODTÜ, Yerleşim Arkeolojisi Bölümü
Pınar Dolmuş
Juliopolis Dijital Arkeoloji Arşivi Projesi
Ali Metin Büyükkarakaya
Doç. Dr., Hacettepe Üniversitesi, Antropoloji Bölümü

Tarihî belgelerde ilk olarak Phryglerin kurucu Kralı Gordios’tan dolayı “Gordiouko-
me” olarak karşımıza çıkan Juliopolis, antik Galatia ve Bithynia bölgelerinin sınırında,
Bithynia’nın en doğusunda yer almaktadır (Arslan ve diğ., 2011, s. 272). Strabon, yer-
leşimin kasabadan kente evrilmesi ve adının Juliopolis olarak değişmesini sağlayan
Kleon isimli kişinin, başlarda bir çete lideri iken, Actium Savaşı’nda (MÖ 31) İmpara-
tor Ocvatian’ın (Agustus) yanında yer alarak konumunu hükümdarlık seviyesine çı-
kardığından bahsetmektedir (Strabon, 2000, s. 77). Bu olaydan sonra giderek gelişen
ve önemini arttıran kent, yazılı kaynaklarda kendine yer bulmaya devam etmiştir. İm-
parator Traianus’un (MS 98-117) MS 111 yılında Bithynia Eyaleti’ne vali olarak ata-
dığı Genç Plinius (MS 62-113), Epistulae (Mektuplar) adlı on kitaptan oluşan eserinde
Juliopolis’ten söz etmektedir (Benek, 2016, s. 83-84). Plinius İmparatora yazdığı mek-
tupta “Juliopolis Bithynia’nın girişinde yer alan ve eyalete gelen seyyahlar için önemli bir yer ve

33
J U LIO P OL I S V E N E K R OP OL A L A NL ARI

buraya yapılan her türlü iyilik eyalet için fayda sağlayacaktır” şeklinde belirtmiştir (Plinius,
2001). MS 129-216 yılları arasında yaşamış olan Galen, “Zeopyros” adı verilen bir tür
tahılın Bithynia Bölgesi’nde Juliopolis’in de aralarında bulunduğu beş şehir tarafın-
dan üretildiğinden bahsetmektedir (Onur, 2014; Arslan ve diğ., 2011, s. 273). Roma
İmparatorluğu Dönemi’nde Juliopolis antik kentinden geçen yol hattı, Bizans Döne-
mi’nde de popülerliğini artırarak kullanılmaya devam etmiştir. Hristiyanlığın Ana-
dolu’da yayılmasının ardından, Hristiyanlık dini için önemli olan merkezler arasında
ulaşımı sağlayan kutsal yollar inşa edilmiştir. Bu yollardan birinin de Juliopolis’in ya-
kınından geçtiği bilinmektedir. Hacı Yolu olarak isimlendirilen söz konusu yol hattı-
nın güzergâhı Konstantinopolis’ten Nikaia’ya oradan da Ankyra üzerinden Judaea’ya
yani Kudüs’e kadar uzanmaktadır (Şekil 1). Juliopolis’ten geçen Hacı Yolu MS 4-9.
yüzyıllar arasında yoğun bir şekilde kullanılmıştır. Hacı Yolu sayesinde Juliopolis An-
tik kenti, Bizans kaynaklarında da kendine yer bulmuş ve kaynakların işaret ettiğine
göre önemli ticari merkezlerden biri hâline gelmiştir (Sağır ve diğ., 2016). İmparator
I. Basileios (MS 867-886) Dönemi’nde, şehrin ismi Basileion olarak değiştirilmiş ve
şehir, yazılı kaynaklarda son görüldüğü 11. yüzyıla kadar bu isimle varlığını sürdür-
müştür (Onur, 2014, s.70-71).

Şekil 1. Kutsal Hacı Yolu güzargâhı ve Juliopolis’in konumu.


Kaynak: French, 2016, s. 85.

34
J U LIO P O LIS I

Şekil 2. Juliopolis doğu ve batı nekropol alanları.


Kaynak: Koç Üniversitesi VEKAM Juliopolis Dijital Arşiv.

Ankara’nın, Nallıhan ilçesi, Çayırhan mahallesi sınırlarında yer alan antik kentin
büyük bir kısmı, 1950’li yıllarda inşa edilen Sarıyar Baraj Gölü suları altında kalmıştır.
Kentin nekropolisi, Skopas (Aladağ) Çayı’nın doğu ve batı yakasında kalker kayalık
üzerinde, Baraj Gölü’nün kuzeydoğu kıyılarında yer almaktadır (Şekil 2) (Arslan ve
diğ., 2011, s. 271). 11. yüzyıldan sonra eski önemini kaybeden yerleşime dair ilk ça-
lışmalar, 1991 yılında Anadolu Medeniyetler Müzesi tarafından gerçekleştirilmiştir.
Sondaj niteliğinde yapılan kazılarda on iki mezar açığa çıkarılmıştır (Günel ve diğ.,
1992, s. 29; Günel, 1993, s. 335). Uzun bir aradan sonra Müze Başkanlığınca 2009 yı-
lında başlatılan ikinci dönem çalışmaları, 2022 yılı dâhil olmak üzere toplam 13 kazı
sezonunda sürdürülmüştür.1
Roma Dönemi’nde Orta Anadolu’nun en büyük nekropollerinden birine sahip
olan Juliopolis’te, mezarların çoğunluğu, yaklaşık 700.000 m2’lik alanı kapsayan doğu
nekropol alanındadır. Mezarların diğer bir bölümü ise, Skopas (Aladağ) Çayı’nın batı
yakasında 200.000 m2 büyüklüğe sahip olan batı nekropolünde bulunmaktadır.
Anadolu’nun farklı bölgelerinde Juliopolis ile çağdaş, Magnesia, Phaselis, Ephesos
gibi bazı antik kentlerin, nekropollerinin yüzölçümleri üzerine çalışmalar yapılmıştır.
Helenistik Dönem’den başlayarak Roma İmparatorluğu Dönemi sonuna kadar

1 Juliopolis Dijital Arşivi için bkz.: https://librarydigitalcollections.ku.edu.tr/collection/juliopolis/

35
J U LIO P OL I S V E N E K R OP OL A L A NL ARI

kullanım gördüğü tespit edilen Magnesia nekropolleri oda, sanduka, lahit mezar gibi
farklı tip örnekleri barındırmaktadır (Koçak, 2013, s. 39-54). Dört farklı nekropol
alanı ile Lykia - Pamphlyia sınırındaki Phaselis’te; lahit, anıtsal oda mezar, tonozlu
(örme) oda mezar, khamasorion, ostothek gibi mezar türleri bir arada bulunmaktadır
(Gürel, 2016b, s. 282). Birden fazla nekropol alanına sahip olmasına karşın, Ephesos
antik kentinde yüzölçümü çalışmaları yalnızca liman nekropolü üzerinde yapılmıştır.
Roma İmparatorluğu Dönemi’nden MS 6. yüzyıla kadar kullanılan bu nekropol ala-
nında, dönem özelliklerine göre çeşitlilik gösteren farklı tipte mezarlar belirlenmiştir
(Yazıcı, 2014, s. 43).
Magnesia, Phaselis, Ephesos gibi antik kentlerin nekropolleri, kullanım dönem-
leri, mezar çeşitliliği ve yüz ölçümleri bakımından Juliopolis ile benzerlik göstermek-
tedir (Juliopolis nekropol alanlarının su altında kalan kısmı şu ana kadar incelene-
memiştir) (Tablo 1). Ancak Juliopolis kenti baraj suları altında kaldığından dolayı söz
konusu merkezlerde bilinen kent - nekropol ilişkisi bağlamından şimdilik yoksundur.

Nekropol Dönemi Mezar Türleri Bilinen Yüzölçümü


Lahit, Oda, Tümülüs, Sanduka, Doğu Nekropolü: 155.200 m2
Magnesia MÖ 4 / MS 3. yüzyıl
Anıt Mezar Batı Nekropolü: 595.000 m2
Kuzeydoğu Nekropolü: 3.200.000 m2
Lahit, Anıtsal Oda, Tonozlu
Kuzeybatı Nekropolü: 2.500.000 m2
Phaselis MÖ 4 / MS 4. yüzyıl (örme) Oda, Khamasorion,
Batı Nekropolis: 370 m2
Ostothek Mezar
Kuzeybatı Nekropolü: 2.500.000 m2
Lahit, Tonozlu Oda, Kaya Oygu, 450.000 m2
Ephesos2 MS 2 / MS 6. yüzyıl
Ostothek Mezar (Liman Nekropolü)
Lahit, Kaya Oygu Sanduka,
Oda, Basit toprak, Kırma Çatılı Doğu Nekropolü: 700.000 m2
Juliopolis MÖ 4 / MS 11. yüzyıl
Sanduka, Kaya Oygu Ostothek Batı Nekropolü: 200.000 m2
Mezar

Tablo 1. Juliopolis ve Bazı Antik Kentlerin Nekropol Alanlarının Bilinen Yüzölçümleri

Antik Çağ kentlerinin nekropol için kullanılan alanları belirli bir standart göster-
memekle birlikte, bu alan belirlenirken bazı ortak kriterlere uyulmaktadır. Nekropol

2 Ephesos’da Juliopolis ile çağdaş Roma Dönemi mezarları içeren birden fazla nekropol alanı bulun-
maktadır. Panayır Dağı çevresindeki mezarlar, Bülbül Dağı çevresindeki mezarlar, Sarıkaya Mevkii, Liman
Nekropolü ve Ephesos kent içi mezarlarının yer aldığı nekropol alanları bunlardan bazılarıdır. Ephesos
nekropolleri yüzölçümleri arasında bilinen kısım Liman nekropolü olduğu için tabloda yalnızca o alan baz
alınmıştır.

36
J U LIO P O LIS I

alanı seçiminde şehrin dışında tarımsal faaliyetlerin yapılmadığı alanlarda, eğimli


bölgelerde, şehre giden yolların ve kutsal alanların kenarlarında yer alması gibi bazı
durumlar göz önünde bulundurulmuştur (Hürmüzlü, 2008, s. 6).
Juliopolis’in her iki nekropol alanı; baraj gölünden kuzeye doğru yükselen bir eği-
me sahip olup, kalker kayalık üzerinde yer almaktadır (Şekil 3). Eğimli arazi üzerinde
bulunan kalkerin nispeten kolay işlenebilir bir yapıya sahip olması, oda ve kaya oygu
sanduka gibi mezar tiplerinin yapımına olanak sağlamıştır (bu yayında bkz. Ulusoy
ve diğ., bölüm 4). Bu durum Batı Anadolu’da yer alan ve eğimli bir araziye sahip olan
Parion (Kasapoğlu, 2007, s. 481), Neapolis (Özdilek, 2006, s. 22), Phaselis (batı nekro-
polü) (Gürel, 2016a), Attoua (Şimşek, 2002, s. 232), Antandros (G. Polat ve Y. Polat,
2007, s. 1) ve Antiokheia (Kahraman, 2019, s. 40) gibi kentlerin nekropollerinde de
karşımıza çıkmaktadır. Söz konusu nekropollerde arazi koşullarına bağlı mezar çeşit-
liliğinin varlığı, Juliopolis ile benzerlik göstermektedir.
Pek çok Antik Çağ nekropolünün kente giden yol güzergâhları üzerinde yer aldığı
bilinmektedir. Ephesos (Yazıcı, 2014, s. 83), Laodikeia (Şimşek ve diğ., 2015, s. 112),
Neapolis (Özdilek, 2006, s. 22), Olba (Akçay, 2008, s. 56) ve Phaselis (Gürel, 2016a,

Şekil 3. Juliopolis batı ve doğu nekropollerinin güneybatıdan görünümü.


Kaynak: Koç Üniversitesi VEKAM Juliopolis Dijital Arşivi.

37
J U LIO P OL I S V E N E K R OP OL A L A NL ARI

s. 20) gibi kentler, bu duruma örnek olarak gösterilebilir. Juliopolis antik kentine ait
çoğu kalıntının baraj gölü suları altında kalmasından dolayı nekropol alanları ile olası
yol güzergâhları arasında henüz bir bağlantı kurulamamıştır. Bununla beraber doğu
nekropol alanının batısından geçen Skopas Çayı’nın etrafında konumlandığı bilinen
Juliopolis’in giriş güzergâhlarından birinin batıdan olduğu düşünülmektedir.

Savunma Duvarı ve Kilise ile


Doğu Nekropolü İlişkisi
Juliopolis antik kenti, Sarıyar baraj suları altında kaldığı için nekropol ile kent bağ-
lantısı hakkında net verilere henüz ulaşılamamıştır. Bununla birlikte kazı çalışmaları
ile ortaya çıkarılan savunma duvarı ve daha geç döneme tarihli Kilise yapısı, eski me-
zarlık alanları ve antik kent ilişkisi açısından bazı veriler sunmaktadır. Doğu nekropol
alanının batı sınırlarından kuzey-güney yönünde uzanan ve göl sularının içine gö-
mülerek kaybolan savunma duvarı, “opus mixtum”3 tekniğinde inşa edilmiştir (Şekil 4)
(Cinemre, 2013, s. 410-411). 2013 yılında yapılan sondaj ve kazı çalışmaları sonucunda
savunma duvarının; 190 cm ile 220 cm arasında değişen genişliğe sahip olduğu tespit
edilmiştir. Günümüze kadar yapılan çalışmalarda surun, baraj suları altında kalmayan
bölümünün yaklaşık 41 metresi açığa çıkarılmıştır (Şekil 5).
Orta Anadolu Platosu sınırları içerisinde yer alan Roma kentlerinde, MÖ 27 yılın-
dan MS 180 yılına kadar sürdüğü varsayılan ve Pax Romana adı verilen göreli olarak
barışın hüküm sürdüğü tarihsel dönemde, şehirleri çevreleyen savunma duvarlarının
yapılmasına gerek duyulmamıştır. Fakat imparatorluk kurumlarının çökmesiyle bir-
likte güvensizlik algısının tekrar yükselmesi, kentleri çevreleyen savunma duvarla-
rının inşasının yeniden gündeme gelmesine neden olmuştur (Mitchell, 1993). Aynı
olgu, Galatia Eyaleti’nin bir parçası olan Juliopolis kenti için de geçerlidir.
Genel olarak hem Juliopolis hem bölge içinde yer alan Ancyra, Amorium, Pessi-
nus gibi kentlerde söz konusu savunma duvarlarının inşası, MS 3. yüzyılda bölgeyi et-
kisi altına alan saldırılar ile ilgili olmakla beraber esasen değişen şehircilik anlayışının
bir sonucu olarak da ortaya çıkmıştır. Dönemin kent anlayışı, hem bir güç ve yeterlilik

3 MS 4. ve MS 6. yüzyıllar arasında kullanılan tuğla ve kare tüf blok dizilerinin alternatif yerleştiril-
meleri ile yapılan Roma duvar yüzü (Er, 2012, s. 281).

38
J U LIO P O LIS I

Şekil 4. Opus Mixtum tekniği ile yapılan savunma duvarı.


Kaynak: Koç Üniversitesi VEKAM Juliopolis Dijital Arşivi.

Şekil 5. Nekropolün yüksek noktasından göle doğru inen savunma duvarı.


Kaynak: Koç Üniversitesi VEKAM Juliopolis Dijital Arşivi.

39
J U LIO P OL I S V E N E K R OP OL A L A NL ARI

gösterisi hem imparatorluğun otoritesinin bir tezahürü olan savunma duvarlarının


yapılmasını gündeme getirmiştir (Maranzana, 2018). Ancyra, Amorium ve Pessinus
ile ilgili yapılmış olan çalışmalar bu kentlerde, iki farklı dönemde, savunma duvarları
inşası olduğunu göstermektedir. Birincil savunma duvarlarının MS 350-500 yılların-
da yapılmış olduğu, ikincil savunma duvarlarının ise MS 650-750 yılları arasında ya-
pılmış olduğu tahmin edilmektedir (Jacobs, 2013). İkincil savunma duvarlarının MS
7. ve 8. yüzyıllarda gerçekleşmiş olan Pers ve Arap akınlarına karşı fazladan bir önlem
olarak inşa edilmiş olması büyük bir olasılıktır.
Juliopolis kentinde kısmen ortaya çıkarılmış olan duvarların da aynı tarihlerde
yapılmış olduğunu varsaymamak için geçerli bir neden yoktur. Bu durum Juliopolis
antik kentinde az bir kısmı ortaya çıkarılmış olan ikincil bir savunma duvarının var-
lığıyla kendini göstermektedir. Bu duvar daha önceki kazı sezonlarında yine kısmen
ortaya çıkarılmış olan savunma duvarına göre daha farklı bir inşaat yapısı göstermek-
te, daha özensiz ve kaba bir işçilikle yapıldığı yönünde bir izlenim bırakmaktadır. Söz
konusu ikincil sur duvarının henüz çok az bir kısmı gün yüzüne çıkarıldığı için daha
fazla yorum yapmak mümkün değildir ancak duvar, 170 cm kalınlığındadır ve terra-
cotta düzeltme levha sıralarına rastlanmamıştır. Bu duvarın birincil savunma duvarına
90° derece olacak şekilde birleştirildiği ve birleşim noktasında kısmen anakayaya ke-
silerek oturtulmuş daire planlı bir savunma kulesi inşa edildiği açıkça görülmektedir.
10 metre çapındaki bu dairesel planlı kule, savunma duvarının güneydoğu ucunda
ve hemen göl kıyısında yer alan kare planlı ve son derece yüksek kaliteli bir işçilikle
inşa edilmiş kule yapısından gerek malzeme ve plan, gerek işçilik kalitesi bakımın-
dan oldukça farklıdır. Buradan hareketle dairesel planlı kule ve devamı olan savunma
duvarının MS 7. ve 8. yüzyıllarda gerçekleşen Arap akınlarına karşı koyabilmek için
mevcut olan önceki savunma duvarı ile bir bütün olarak düşünüldüğü ve zaman için-
de değişen kent ihtiyaçlarına cevap verebilmek için tasarlanıp inşa edildiğini varsaya-
biliriz. İkincil savunma duvarı aynı zamanda doğu-batı hattında uzanan doğal kayalık
sırt hattının bir uzantısı olarak da düşünülmüştür. Bu topografik özelliğin savunma
sistemine eklenmesi ise dönemin savunma anlayışına uygundur (Maranzana, 2018).
2012 kazı sezonunda yapılan çalışmalarda ortaya çıkarılan savunma duvarı in-
celendiğinde her 110 cm yükseklik aralıklarında dört sıra pişmiş toprak düzeltme
levhalarının kullanıldığı görülmektedir. Bu dört sıra toprak levha toplam 35 cm ka-

40
J U LIO P O LIS I

lınlığında bir hatıl düzlemi oluşturmaktadır. 33x35 cm boyutlarında ve 4,5 cm kalınlı-


ğında olan bu terracotta levhalar üzerine harcı daha iyi tutması için X biçimli oluklar
açılmıştır. Savunma duvarının dış yüzeyleri düzgün kesimli, iri taş blokları ile örülüy-
ken iç kısımlarda dolgu olarak düzensiz kesimli küçük taşlar ve yoğun harç kullanımı
gözlemlenmiştir. Göl kıyısındaki dörtgen planlı savunma kulesinin de aynı teknikle
yapıldığı görülmektedir. Ancak terracotta düzeltme levhaları burada sekiz sıra olarak
daha kalın bir dolgu yapmaktadır. Kulenin inşasında dış yüzeylerde düzgün kesilmiş
taş blokları kullanılmış, iç dolguda ise düzensiz kesimli taş blokların yanı sıra pek
çok devşirme malzeme de kullanıldığı anlaşılmıştır. Bu devşirme malzeme arasında
yüksek kaliteli ve renkli mermer sütun kırıkları da özellikle dikkat çekmektedir. Söz
konusu renkli ve pahalı mermer sütunlar, şehrin önceki Helenistik-Roma Dönemle-
ri’nde oldukça varlıklı ve bayındır olduğunu gösteren işaretler olarak da okunabilir.
Yine bu dörtgen planlı savunma kulelerinin hemen önünde açılan 10x6 m boyutlu
açmada da savunma duvarının temeline ulaşılmış ve yüzeyden itibaren yaklaşık dört
metre derinliğe kadar korunduğu görülmüştür. Duvar zeminin altında rastlanan ve
mezar eşyası olarak demir kabara çivilerin bırakıldığı taş kapaklı bir mezar, savunma
duvarının daha sonraki bir dönemde doğrudan nekropol üzerinden geçirildiğinin de
bir kanıtı olarak görülebilir.
Yapılan karşılaştırmalı çalışmalarda, dönem savunma duvarlarının ¼ genişlik ve
yükseklik oranına sahip olması gerektiği düşünülmektedir (Devreker ve diğ., 2003;
Maranzana, 2018). Bu oran Juliopolis duvarlarına uygulanacak olursa, 220 cm duvar
kalınlığı göz önüne alındığında yaklaşık dokuz metre gibi bir yüksekliğe ulaşılır ki bu
da hatırı sayılır bir yükseklik olarak görülebilir. Bölge başkenti Ancyra’nın sur duvar-
larının aynı dönemde 11 metre yüksekliğe ulaştığı hesaplanmıştır (Maranzana, 2018).
Aynı zamanda kuleler ile düşünüldüğünde dışarıdan çepeçevre şehri sarmalayan böy-
lesine yüksek bir duvar oldukça etkileyici ve caydırıcı görüntü vermiş olmalıdır. Ayrıca
böylesine etkileyici bir duvar, savunma amacının yanı sıra Roma İmparatorluğu’nun
gücünün gösterilmesi açısından da tasarlanmış olabilir. Takip eden sezonlarda ortaya
çıkarılan duvarın kuzeybatı uzantısının ve yamaç üzerinde yer alan kısımlarının dü-
zenli aralıklarla sanki bir merdiven gibi teraslanmış olması ve eğimli yüzey üzerine
sanki bu şekilde oturtulmuş olması, surun üst yapısının adeta bir zikzak çizerek eğime
uydurulduğu izlenimini vermektedir.

41
J U LIO P OL I S V E N E K R OP OL A L A NL ARI

Juliopolis savunma duvarının temeline ulaşmak adına yapılan derinleşme çalış-


malarında, nekropol alanı ve sur ilişkisini gösteren, duvarın inşası sırasında kısmen
tahrip edilmiş mezarlarla karşılaşılmıştır (Şekil 6). Örneğin 453 no.lu taş kapaklı basit
toprak mezarın bir bölümünün, savunma duvarının yapımı sırasında tahrip edildi-
ği ancak bireye ait iskelet kalıntılarının toplanarak duvarın dışında kalacak şekilde
yeniden yerleştirildiği tespit edilmiştir (Şekil 7). Mezar, bireyin ağız hizasında tespit
edilen sikkelere4 göre MS 2. yüzyıla tarihlenmektedir (Sağır ve diğ., 2015 s. 155-157).
Günümüze kadar yapılan çalışmalarda 453 no.lu mezarın yanı sıra savunma duvarı
ile ilişkili olan ve sikkelere göre MS 2-3. yüzyıllara tarihlenen yedi mezar daha açığa
çıkarılmıştır.
Nekropol alanı ile kent yapılarına ilişkin sur duvarı dışında bilgi veren bir diğer
kalıntı, Erken Bizans Dönemi’ne tarihlenen Kilise yapısıdır (Şekil 8). Apsisi ana ka-
yaya oturtulmuş şekilde, üç nefli olarak inşa edilmiş olan Kilise’nin ana girişi batıda
yer almaktadır (Sağır ve diğ., 2016, s. 667-668). Hristiyanlık ile bölgede değişmeye
başlayan inanç formları, ölü gömme geleneklerinde de kendini göstermiştir. Ephesos
antik kentinde Roma Dönemi gömülerinin çoğunluğu surların dışındaki bir alana
yapılırken Bizans Dönemi ile birlikte gömülerin, şehir surlarının içinde yer alan kilise
gibi kutsal alanların çevresine yapıldığı bilinmektedir (Steskal, 2011, s. 246). Ephesos
örneğindeki inanç değişikliğine bağlı gömü geleneklerindeki farklılaşma Juliopolis
nekropol alanında da mevcuttur. Juliopolis’te ortaya çıkarılan kilise yapısının iç
kısmında ve yakın çevresinde mezarlar tespit edilmiştir. Kaçakçılar tarafından tahrip
edilmiş 725 ve 726 no.lu mezarlar kilisenin orta nef bölümünde yer almaktadır (Şekil
9). Göreli tarihlendirme yöntemlerine göre MS 6-7. yüzyıla tarihlenen 447 no.lu
mezar ile 23 bireyin tespit edildiği 452 no.lu mezar, kilise içine yapılmış gömülere
örnek olarak gösterilebilir (Sağır ve diğ., 2015, s. 153-154). Juliopolis Projesi desteğiyle
gerçekleştirilmiş bir yüksek lisans tezi (Vorobyeva, 2022) çalışması kapsamında elde
edilen ilk kesin tarihlendirme sonuçları, Kilise inşası ve kullanımının, MS 6. yüzyıldan
öncesine tarihlendiğini işaret etmiştir.

4 Hadrianus MS 117-138- Antoninus Pius MS 138-161.

42
J U LIO P O LIS I

Şekil 6. Savunma duvarının tahrip ettiği 443 no.lu mezar.


Kaynak: Koç Üniversitesi VEKAM Juliopolis Dijital Arşivi.

Şekil 7. Savunma duvarının yanında yer alan M453 no.lu mezar.


Kaynak: Koç Üniversitesi VEKAM Juliopolis Dijital Arşivi.

43
J U LIO P OL I S V E N E K R OP OL A L A NL ARI

Şekil 8. Kilise yapısının İHA görüntüsü.


Kaynak: Koç Üniversitesi VEKAM Juliopolis Dijital Arşivi.

Şekil 9. Kilise içine yapılmış olan M725 ve M726 no.lu mezarların batıdan görünümü.
Kaynak: Koç Üniversitesi VEKAM Juliopolis Dijital Arşivi.

44
J U LIO P O LIS I

Juliopolis’te Yaşam ve Ölüm


MÖ 4. yüzyıldan, MS 9. yüzyıla kadar farklı kültür, inanç, siyasal ve sosyal yapıla-
ra tanıklık etmiş Juliopolis’in Doğu nekropol alanında bugüne kadar gerçekleştirilen
kazılarda 757 mezar açığa çıkarılmıştır (Şekil 10). Batı nekropol alanında yapılan ça-
lışmalarda ise baraj suları etkisi altında kalan birkaç örnek dışında, çoğunluğu Geç
Roma-Erken Bizans Dönemi’ne tarihlenen 24 mezar tespit edilmiştir. Günümüze ka-
dar yapılan çalışmalarda 781 mezarın gün yüzüne çıkarıldığı Juliopolis nekropolünün
ölüm uygulamaları, bu çalışma kapsamında kremasyon ve inhumasyon mezarlardan
oluşan bazı örneklerle tanıtılmaya çalışılacaktır.
İnsan bedeninin hayati faaliyetlerinin sona ermesiyle birlikte, ölü bedenin yakı-
larak veya gömülerek uğurlanması konusu, günümüzde olduğu gibi Antik Çağ’lar-
da toplumun; inanç, sosyal yapı ve geleneklerine bağlı olarak değişmektedir (Stes-
kal, 2019, s. 359). Juliopolis nekropolünde inhumasyon gömü geleneğinin yanı sıra
kremasyon mezarlar da bulunmaktadır. Kremasyon gömü örneklerine sanduka, kaya
oygu, osthotek, basit toprak ve urne mezarlarda rastlanılmaktadır.
Nekropolde tespit edilen mezarların yaklaşık %5’ini oluşturan kremasyon gömü-
lerin en erken örneği Geç Helenistik Dönem’e tarihlenen 218 no.lu urne mezardır.
Bireye ait beden yakıldıktan sonra urne kabı olarak kullanılan oinokhoenin içine ko-
nulmuş ve kabın ağız kısmı yassı bir taş ile kapatılmıştır (Şekil 11). Mezar eşyası olarak

%88,1

Helenistik
Roma
Geç Roma
Geç Roma / Erken Bizans
Bizans

%2,2 %0,3

%2,8 %6,6

Şekil 10. Nekropolde tespit edilen mezarların dönemlere göre dağılımı.

45
J U LIO P OL I S V E N E K R OP OL A L A NL ARI

oinokhoenin yanına bir adet batı yamacı sitilinde bezenmiş kantharos yerleştirilmiştir
(Şekil 12) (Metin ve diğ. 2021, s. 137). M218 no.lu mezar günümüze kadar yapılan
çalışmalar ışığında, Juliopolis nekropolündeki en erken döneme (MÖ 2. yüzyıl) tarih-
lendirilen mezarlardan biridir. Ayrıca söz konusu mezar, nekropolde oinokhoe içine
kremasyon gömü uygulanan tek örnek olması bakımından önemlidir (Arslan ve Me-
tin, 2013, s. 24).

Şekil 11. 218 no.lu oinokhoe mezar.


Kaynak: Koç Üniversitesi VEKAM Juliopolis Dijital Arşivi.

Şekil 12. Mezar 218’de yer alan kantharos ve oinokhoe.


Kaynak: Koç Üniversitesi VEKAM Juliopolis Dijital Arşivi.

46
J U LIO P O LIS I

Nekropolde inhumasyon uygulamasına; ana kayaya oyulmuş sanduka, oda me-


zarlar, kırma çatılı sanduka, lahit ve üzerlerinde yassı taş plakaların bulunduğu toprak
mezarlarda rastlanılmaktadır (Şekil 13). Juliopolis mezar mimarisi içinde en sık rast-
lanan tip, ana kayaya oyulmuş sanduka mezarlardır. Bu mezar tipinin yoğun olarak
tercih edilme nedeni kesin olarak bilinmemekle birlikte; kayaç yapısının uygunluğu,
mezar maliyetleri ve gömü geleneği gibi durumlardan kaynaklı olduğu düşünülebilir.
Sanduka mezarlarda, kalker kayaçlar oyularak dikdörtgen bir alan oluşturulmuş ve
birey/bireyler bu alana yerleştirilmiştir. Daha sonra sandukanın üstü, bir veya daha
fazla kapak taşı ile kapatılarak defin işlemi tamamlanmıştır (Büyükkarakaya ve diğ.,
2018, s. 114). Mezarlarda yön birliği olarak sanduka ve taş plakalı toprak mezarlar,
genellikle doğu-batı yönünde olup az sayıda kuzey-güney yönünde yapılmış örnekler
vardır. Sanduka mezarların kapak taşlarının sayısı ve ebatları değişiklik göstermekle
birlikte üç kapaklı örnekler sayıca daha fazladır.
Nekropol alanındaki kazı çalışmalarının ilk yılında tespit edilen 70 no.lu mezar,
ana kayaya oyulmuş sanduka geleneğinde yapılmış olup doğu batı yönündedir (Şekil
14). Mezarda biri uzun diğeri kısa olmak üzere iki adet kapak taşı kaldırıldıktan sonra
başı batıda yer alan, sırt üstü yatırılmış bireyin iskelet kalıntıları ile karşılaşılmıştır.
Bireyin kafatası hizasında pişmiş toprak unguentarium ve çift kulplu kap ile gümüş

%75

Oda Mezar
Kaya Oygu Sanduka Mezar
Basit Toprak Mezar
Kırma Çatılı Sanduka Mezar
Lahit Mezar

%12 %1

%10 %2

Şekil 13. İnhumasyon gömü geleneğine sahip mezarlar tipleri.

47
J U LIO P OL I S V E N E K R OP OL A L A NL ARI

küpe, boyun hizasında ise cam ve yeşim taşından kolye taneleri bulunmuştur. Ayrıca
iskeletin uyluk (femur) kemikleri arasında bronz çan, kemik tıp aleti, iki adet ince ya-
pılı bronz bilezik ve bireyin ayak ucunda ise pişmiş toprak kandil yer almaktadır. Son
olarak iskeletin diz kapağı kemiğinin (patella) yanında biri baş kısmı haşhaş motifli
olmak üzere iki adet kemik iğne tespit edilmiştir (Şekil 15) (Arslan ve diğ., 2011 s. 284-
285).

Şekil 14. 70 no.lu kaya oygu sanduka mezar.


Kaynak: Koç Üniversitesi VEKAM Juliopolis Dijital Arşivi.

Şekil 15. Kaya oygu sanduka mezarda tespit edilen eserler.


Kaynak: Koç Üniversitesi VEKAM Juliopolis Dijital Arşivi.

48
J U LIO P O LIS I

Mezarın tarihlendirilmesi açısından önemli olan buluntular iskeletin kafatası


hizasından ele geçen iki adet sikkedir. Bunlardan gümüş olanı Hadrian Dönemi’ne
(MS 117-138), Ankyra darplı bronz örnek ise Caracalla Dönemi’ne (MS 198-217) ta-
rihlenmektedir. Mezarda tek bir bireye ait iskeletin beraberinde, daha erken döneme
tarihlenen Hadrian sikkesinin, Caracalla Dönemi’nde mezar eşyası olarak konulduğu
düşünülmektedir.
Juliopolis nekropol alanında bulunan Roma Dönemi’ne ait bir diğer mezar 119
no.lu kaya oygu sandukadır (Şekil 16). Söz konusu mezar doğu-batı yönünde yapılmış
olup, üzerinde demir halkalar bulunan iki adet kapak taşı mevcuttur. Sanduka içinde
yer alan bireyin, yalnızca kafatasına ait az sayıda kemik tespit edilmiştir. Mezar eşyala-
rı bakımından oldukça zengin olan sanduka mezarda metal eserler ön plana çıkmak-
tadır. Bunlar arasında; bronz kap (muhtemelen yağdanlık), bronz strigilis, yine aynı
materyalden yapılmış iki adet sarkaçlı kulp ve iğne sayılabilir. Metal eserler dışında
cam koku kabı ve bireyin ayak ucunda pişmiş topraktan yapılmış, discusunda medusa
tasviri bulunan kandil diğer buluntuları oluşturmaktadır (Şekil 17).

Şekil 16. 119. no.lu kaya oygu sanduka mezar.


Kaynak: Koç Üniversitesi VEKAM Juliopolis Dijital Arşivi.

49
J U LIO P OL I S V E N E K R OP OL A L A NL ARI

Şekil 17. 119. no.lu kaya oygu sanduka mezar eşyaları.


Kaynak: Koç Üniversitesi VEKAM Juliopolis Dijital Arşivi.

Doğu nekropolündeki 119 no.lu kaya oygu sanduka mezarda bulunan bronz strigi-
lisin tutamak kısmı yunus balığı şeklindedir ve bu eser Juliopolis için özgün bir örnek-
tir (Şekil 18). Anadolu’da, pek çok antik kent nekropollerinden farklı tip ve malzeme-
den yapılmış strigilislerin varlığı bilinmektedir.5 Antik Çağ’da strigilislerin en yoğun
kullanım gördüğü yer gymnasionlardır. Bu alanlarda sporcular, vücutlarındaki yağları
temizlemek için strigilis kullanmıştır (Başgelen, 2009, s. 13). Bunun yanı sıra strigilis-
lerin, tıbbi işlemleri gerçekleştirme amacıyla eczacılık faaliyetlerinde kullanıldığı da
bilinmektedir. Antik Çağ’ın tanınan hekimlerinden biri olan Galen, anlatılarında bazı
ilaçların kulağa aktarılması sırasında strigilislerin kullanılabileceğini belirtmiştir. Stri-
gilislerin kullanıldığı diğer bir alan ise hamam yapılarıdır. Roma Dönemi sosyal haya-
tının önemli noktalarından biri olan hamamlarda, strigilisler, koku ve yağ kapları ile
bir arada temizlik amaçlı kullanılmıştır (Baykan, 2010, s. 143; Galen, XII, s. 622-623).
Nekropolde yapılan çalışmalarda, 119 no.lu sanduka mezarda olduğu gibi pek çok
mezarda strigilis, yağ ve koku kapları bir arada bulunmuştur. Juliopolis mezarların-
da gözlemlenen bu durum Juliopolis halkının bir hamam veya gymnasium yapısına

5 Anadolu’da strigilis ele geçen merkezler için bkz.; Doğan ve Yağız, 2017, s. 324; Doğan, 2015, s.153; Şahin ve Doğan, 2016, s.
775-776.

50
J U LIO P O LIS I

Şekil 18. Mezar 119’da tespit edilen bronz strigilis.


Kaynak: Koç Üniversitesi VEKAM Juliopolis Dijital Arşivi.

sahip olduğunu düşündürmektedir (Arslan ve diğ., 2012, s. 176-177). Bunun yanı sıra
Juliopolis’teki mezarlardan çok sayıda tıp aletinin ele geçtiği bilinmektedir (Arslan ve
Metin, 2013, s. 47). Bazı mezarlarda strigilislerin tıp aletleriyle birlikte tespit edilmesi,
bunların Juliopolis’te tedavi amaçlı kullanılmış olabileceğine işaret etmektedir.
Roma Dönemi mezarlarına bir başka örnek 82 no.lu kaya oygu sanduka tipi mezar-
dır (Şekil 19). Doğu-batı yönünde yapılmış olan sandukanın üzerinde iki adet demir
halka bulunan yekpare kapak yer almaktadır. Mezar içerisinde iki bireye ait az sayıda
kemik ele geçmiş olup iskeletler nemden dolayı tahribata uğramıştır. Bireylerin yanı-
na konulan mezar eşyaları arasında üç adet unguentarium, iki adet kandil ve iki adet
kap, pişmiş topraktan yapılmış eserleri oluşturmaktadır. Metal eserler arasında; bronz
sikke, pazıbent, iki adet tıp aleti, biri gümüş diğeri bronz iki adet bilezik, gümüşten ya-
pılmış defne yaprağı, disk ve kolye ucu yer almaktadır. Bunların yanı sıra, uç kısımları

51
J U LIO P OL I S V E N E K R OP OL A L A NL ARI

Şekil 19. 82 no.lu kaya oygu sanduka mezar.


Kaynak: Koç Üniversitesi VEKAM Juliopolis Dijital Arşivi.

hilal biçimli bir çift altın küpe, tek altın küpe ve yeşim taşı, akik ve altın kullanılarak
yapılmış tek küpe diğer mezar eşyalarındandır. Ayrıca cam ve değerli taşlardan oluşan
kolye ile garnet taşından yapılmış, üzerinde ay ve yıldız sembolü bulunan yüzük taşı
M82 mezarının buluntuları arasındadır. Zengin mezar eşyaları ile ön plana çıkan M82,
bireyin baş hizasından ele geçen bronz sikkeye göre MS 3. yüzyıla tarihlendirilmiştir.
(Arslan ve diğ, 2011, s. 287) (Şekil 20). 82 no.lu mezarda Men kültünü sembolize eden
mezar eşyaları tespit edilmiştir. Bir çift hilal biçimli sarkaçları bulunan altın küpe ile
garnet taşından yapılmış, üzerinde ay yıldız sembolü bulunan yüzük taşı, tanrı Men’in
atribütlerini taşıması açısından oldukça önemlidir.
Juliopolis nekropolünde çeşitli kültler ile ilişkili pek çok mezar eşyası ele geç-
miştir. Bu mezar eşyaları göz önüne alındığında, Men kültüne ait çok sayıda eser ön
plana çıkmaktadır. Anadolu’da MÖ 3. Bin yıldan itibaren tapınım gören Tanrı Men
inanışı özellikle Phrygia bölgesinde yaygındır (Türkan, 2012, s. 333-349). Phrygia’da
Men, ay tanrısı olarak kabul edilip mezarların koruyucusu, sağlık ve kehanet tanrısı
olarak tapınım görmüştür (Erzen, 1953, s. 1; Özsait, 1985, s. 44). Phrygia’nın yanı sıra

52
J U LIO P O LIS I

Şekil 20. 82 no.lu kaya oygu sanduka mezar eşyaları.


Kaynak: Koç Üniversitesi VEKAM Juliopolis Dijital Arşivi.

Anadolu’nun farklı bölgelerinde de Men tapınımı olan merkezlerin varlığı bilinmek-


tedir. Bunlardan biri Pisidia bölgesinde bulunan Antiokheia kentidir (Anderson, 1913,
s. 268). Kentte Helenistik Dönem öncesinde Men tapınağına giden kutsal yolun özel-
likle nekropol olarak tercih edildiği belirtilmektedir (Kahraman 2019, s. 41). Bithynia
bölgesine baktığımızda ise Juliopolis’in dışında Nikaia, Khios, Bithynion kentlerinde
ele geçen sikkeler üzerinde Men tasvirleri betimlenmiştir (Arslan, 2004, s. 34-35.)
Men kültünün Juliopolis’te yoğun tapınım görmesinin nedenlerinden biri Ank-
yra ile olan coğrafi yakınlığıdır. Çünkü Men’in bu kentte bir tapınağı olduğu düşü-
nülmekte ve erken dönem sikkelerinde de tasvirleri yer almaktadır. Juliopolis nekro-
polünde ele geçen eserler arasında ay yıldızlı yüzük taşı ile 30 no.lu oda mezarın üst
tonozları arasında dört köşede bulunan boğa başı kabartmaları ve hilal biçimli mücev-

53
J U LIO P OL I S V E N E K R OP OL A L A NL ARI

herler, Men kültüne ait diğer somut örnekleri oluşturur. Bunun yanı sıra Juliopolis’ten
ele geçen şehir sikkelerinin arka yüzlerinde betimlenen tasvirler, tanrı Men’in dışında
Zeus, Kybele, Thykhe gibi tanrı ve tanrıçalara da tapınım olduğunu göstermektedir
(Devecioğlu, 2013, s. 26-27).
Nekropol alanında yapılan çalışmalarda günümüze kadar 82 adet oda mezar açığa
çıkarılmıştır. Oda mezarların çoğunluğu üç klineli olmakla birlikte, bir ve iki klineli
örnekler de mevcuttur. Kalker kayalığın oyulması ile oluşturulan oda mezarlar, arazi-
nin eğim yönünde yapılmış olup biri hariç tamamının girişi güneyde yer almaktadır.
Mezar giriş kapağına bazı mezarlarda basamak bazılarında ise kısa ve uzun dromos ile
ulaşılmaktadır (Arslan ve Metin, 2013, s. 9). Juliopolis nekropolünde şimdiye kadar
tespit edilen oda mezarların çoğu birden fazla gömü içermekte olup farklı zamanlarda
kullanım görmüştür. Bu duruma Roma Dönemi’ne tarihlenen 235 no.lu oda mezar
örnek olarak gösterilebilir (Şekil 21). Giriş kısmı güneye bakan oda mezar; batı, kuzey
ve doğu olmak üzere üç klineden oluşmaktadır. Farklı dönemlerde kullanılmış olan
mezarda, klinelerde dörder birey ve orta boşlukta bir birey olmak üzere toplam 13
bireye ait iskelet kalıntıları tespit edilmiştir. Gömü esnasında bireylerin yanına; piş-
miş topraktan yapılmış altı adet testi, ziynet eşyaları, metal ve cam objelerden oluşan
çeşitli eserler yerleştirilmiştir. Üzerinde Medusa başı tasvir edilen, altından yapılmış
küpe ile kaş kısmında Pan bitimi işlenmiş olan gümüş yüzük, ince işlik gösteren eser-
ler olarak ön plana çıkmaktadır (Şekil 22). Oda mezar içerisinde bulunan klinelerde
toplam yedi adet sikke ele geçmiştir. Bu sikkelerden en erkeni MS 2. yüzyıl sonu ile
MS 3. yüzyıl başına tarihlenen bronz sikkedir. Daha sonra MS 217-218 yıllarında kısa
bir dönem imparatorluk yapmış olan Macrinus Dönemi’ne ait gümüş bir sikke bulun-
muştur. Mezardan ele geçen MS 222-235 arasına tarihlenen bir diğer gümüş sikke ise
imparator Severus Alexander’a aittir. Mezara ait sikkelerden biri de I. Philippus Dö-
nemi’nde (MS 244-249) basılmış bir örnektir. Oda mezarda üç adet Juliopolis darplı
şehir sikkesi ele geçmiştir. Bunlardan ilki Maximus Caesar Dönemi’ne (M.S 235-238)
tarihlenirken diğer ikisi ise Gallienus’un (MS 253-268) imparatorluk yıllarına ait bronz
sikkelerdir. Buna göre 13 bireyin yer aldığı oda mezarın MS 2. yüzyıl sonundan MS 3.
yüzyıl son çeyreğine kadar uzun bir zaman dilimi boyunca kullanım gördüğü anlaşıl-
maktadır. Geniş bir alanda çeşitli mezar tiplerini barındıran Juliopolis nekropolünde
bu oda mezar ve benzeri çoklu gömü yapılan mezarlar farklı bir yönüyle dikkat çek-
mektedir. Söz konusu oda mezarların farklı zaman dilimlerinde tekrar açılarak yeni

54
J U LIO P O LIS I

gömülerin yapıldığı bulgularla anlaşılmaktadır. Bu mezarlarda yer alan bireylerin ara-


sında olası akrabalık ilişkileri ileride yapılması planlanan antik DNA çalışmaları ile
ortaya konulabilecektir.

Şekil 21. 35 no.lu oda mezar.


Kaynak: Koç Üniversitesi VEKAM Juliopolis Dijital Arşivi.

Şekil 22. Oda mezarda tespit edilen eserler.


Kaynak: Koç Üniversitesi VEKAM Juliopolis Dijital Arşivi.

55
J U LIO P OL I S V E N E K R OP OL A L A NL ARI

Değerlendirme ve Sonuç
Bithynia ve Galatia bölgeleri sınırında yer alan Juliopolis nekropolünde yapılan çalış-
malar bu alanın Anadolu’da Antik Çağ’ın en büyük nekropollerinden biri olduğunu
göstermiştir. MÖ 4. yüzyıldan MS 9. yüzyıla kadar uzunca bir süre gömü yapılmış
olan nekropolde günümüze kadar yapılan çalışmalarda 781 mezar ortaya çıkarılmıştır.
Nekropolde zengin mezar eşyaları ile tespit edilen gömülerin büyük bir bölümü Roma
İmparatorluğu Dönemi’ne tarihlenmektedir. Bu durum sular altında kalan antik ken-
tin nüfus bakımından en kalabalık olduğu döneme de işaret etmektedir. Nekropol
alanına yüzyıllar boyunca gömü yapılması, kentte uzun süre kesintisiz bir yaşamın
olduğunu göstermektedir. Özellikle mezar mimarisi ve ele geçen mezar eşyaları, bize
kentte yaşamış olan insanların sosyoekonomik durumları, kültürel ve inanç anlayışları
hakkında bilgiler sunmaktadır. Juliopolis nekropolünde, maliyet bakımından görece
daha ucuz olan taş plakalarla kaplı toprak mezarlar ile yapımında zaman ve maliyetin
arttığı oda ve kaya oygu sanduka mezarlar bir arada yer almaktadır. Bu durum, gerek
mezar mimarisi gerek mezar eşyaları göz önüne alındığında antik kentte farklı sosyo-
ekonomik düzeyden kişilerin yaşadığını ve bu farklı tabakadan insanların ölülerinin
kente ait ortak bir mezarlık alanına gömüldüğünü göstermektedir. Kazısı yapılan me-
zarlar göz önüne alındığında, nekropolün Roma Dönemi’nde yoğun olarak kullanıldı-
ğı anlaşılmıştır. Juliopolis’te, MS 1. yüzyılın sonunda nüfusun yoğunlaşmaya başladığı,
MS 2. yüzyılda büyük bir gelişim gösterdiği ve bu zenginliğin MS 3. yüzyılın ortasına
kadar devam ettiği görülmektedir. Bu durum, Roma İmparatorluğu’nun ekonomik
yapısı ile benzerlik göstermekte ve Juliopolis’in MS 3. yüzyıl sonlarından itibaren po-
pülerliğini yavaş yavaş kaybetmeye başladığını düşündürmektedir. Mezarlardaki işçi-
lik ve mezar eşyaları da bu fikri destekler niteliktedir.
Zaman içerisinde halkların ve inançların farklılaşması, ölü gömme uygulamaların-
da kendini göstermektedir. Nekropol alanının Helenistik, Roma ve Bizans dönemle-
rinde kullanıldığı dikkate alındığında, ölü gömme geleneklerindeki değişim, mezar ve
mezar eşyalarında açıkça anlaşılmaktadır. Bununla birlikte ölüm uygulamalarındaki
çeşitlilik yalnızca dönemlerin değişmesi ile ilgili değildir. Juliopolis nekropolünde ka-
zısı yapılmış mezarların %85’inden fazlası Roma Dönemi’ne tarihlense de, bu dönem
içerisinde de ölü gömme geleneklerinde farklılıklar görülmektedir. Bunlar arasında,
mezar tipleri, gömü şekilleri, mezar eşyaları ve bu eşyalar içerisinde birbirinden farklı

56
J U LIO P O LIS I

inançları temsil eden tanrı ve tanrıça tasvirleri yer alır. Bu durum, Juliopolis’in Roma
Dönemi’nde çok kültürlü heterojen bir nüfusa sahip olduğunu bize kanıtlamaktadır.
Juliopolis nekropolündeki mezar eşyaları üzerinden, popülasyonundaki kültürel
çeşitliği değerlendirirken şehrin coğrafi konumu ve Roma yol hatları ile olan bağlan-
tısı göz ardı edilmemelidir. Öyle ki Juliopolis’in, Roma İmparatorluğu’nun Asya’daki
ana yol hattı üzerinde yer alması, söz konusu şehrin kozmopolit bir nüfusa sahip ol-
masını sağlamış olabilir. Bu durum nekropolde tespit edilen Roma dönemine ait ma-
teryallerin farklı kültürel etkilere sahip olmasını açıklayabilir. Aynı zamanda Roma
Dönemi’nin sonlarından itibaren, bu yol hattı Hristiyanlık için Kutsal Hacı yolu ola-
rak kullanılmaya devam etmiştir. Nekropolde ölü gömme geleneklerindeki çeşitlili-
ğin altında yatan etmenlerden biri, bu yol hatları ile bölgeye gelen grupların kozmo-
polit bir nüfus oluşturması, farklı etnisite veya inançlara sahip grupların, Juliopolis
kentinde bir arada yaşamasından kaynaklı gibi görünmektedir. Ayrıca Juliopolis’in
ana yol güzergâhı üzerinde ve nüfus sirkülasyonunun fazla olduğu bir yerde olması,
buraya gelen kişilerin veya grupların, beraberinde kendi kültürlerine ait eşyaları da
Juliopolis’e getirdiğini gösterir. Nitekim bazı mezarlarda bulunan farklı antik kentlere
ait sikkeler ile üzerinde farklı semboller bulunan yüzük taşları, civar kentlerden gelen
kişilerin Juliopolis’teki varlığını ispatlar niteliktedir.
Eğimli, kalker bir kayalık arazi üzerinde yer alan Juliopolis nekropolünde en sık
gördüğümüz mezar türleri ana kayaya oyulmuş kaya oygu sanduka ve oda mezarlardır.
Bu türlerin dışında taş plakaların mezar kapakları olarak kullanıldığı toprak mezar-
lar ile az sayıda örnekle temsil edilen oinokhoe ve lahit tipi mezarlar yer almaktadır.
Juliopolis, Bithynia ve Galatia Bölgesi sınırlarında yer alan bir kent olsa da bölgenin
komşu nekropollerine bakılması, ölü gömme geleneklerini anlamamız adına fayda
sağlayacaktır. Bunlardan biri olan Phrygia Bölgesi nekropollerini incelememiz, yakın
coğrafyada yer alan mezar tiplerini karşılaştırmamıza yardımcı olabilir. Bu bağlam-
da Dağlık Phrygia Bölgesi’nde yer alan nekropoller incelendiğinde kaya mezarlarının
önemli bir yer tutuğu görülmektedir. Özellikle; kayaya oyulmuş oda mezarlar, arcoso-
liumlar, khamosorionlar ve sunu çukurları Phrygia, Karia, Lykia, Kilikia, Paphlagonia
ve Kommagene bölgelerinde yoğun olarak görülmektedir (Kortanoğlu 2006, s. 39).
Juliopolis gibi Bithynia bölgesinde yer alan Nikaia (Altın, 2019, s. 38) ve Apollonia
(Şahin ve Özbey, 2019, s. 202-203) kentlerinin nekropollerinde son yıllarda başlayan
çalışmalar bölgenin ölü gömme geleneklerine yeni veriler sunmaktadır.

57
J U LIO P OL I S V E N E K R OP OL A L A NL ARI

Juliopolis’te açığa çıkarılan bireylerin; günlük yaşantısını geçirdikleri evleri, anıtsal


mimarileri, kamusal alanları gibi yaşamlarına dair verilerden yoksun olsak da mezar
eşyaları ve mezar tipolojisinden yola çıkarak bazı öngörülerde bulunabiliriz. Örneğin
mezarlarda çok sayıda tıp aletinin bulunması kentte hekimlik faaliyetlerinin bir kanıtı
niteliğindedir. Mezarlarda karşımıza çıkan striglisler, kentte olası gymnasion veya ha-
mam gibi yapılarının olabileceğini gösterirken, Men kültünü sembolize eden eserlerin
ele geçmesi ise kentte bu tanrıya ait bir tapınım alanının olabileceğini düşündürmek-
tedir. Bunların yanı sıra mezarların tarihlendirilmesinde önemli bir buluntu grubu
olan sikkeler arasında Juliopolis darplı sikkelerin bulunması, kentte darphane gibi ka-
musal alanların da olabileceğine işaret etmektedir. Roma Dönemi’nde inşa edilen ve
bir kısmı doğu Nekropol alanının batı sınırından geçen sur duvarı ve buna bağlı kule
yapısı, Juliopolis antik kentinin bir bölümünün veya tamamının koruma ve savunma
altında olduğunu göstermektedir. Nekropol alanına Bizans Dönemi’nde inşa edilmiş
olan kilise yapısı ise kentte değişen inanç algısını net bir şekilde ortaya koymaktadır.
Hristiyanlıkla beraber ölüm uygulamalarındaki değişimler, kilisenin içi ve çevresine
yapılan mezarlar ile bu döneme tarihli mezar eşyalarından anlaşılmaktadır.
Julipolis’te nekropol dışında kazısı yürütülen savunma duvarı ve kilise, kentin
tarihsel gelişimi içinde önemli bir yer tutmaktadır. Kısmen açığa çıkarılan savunma
duvarı, kenti doğudan gelen tehlikelere karşı savunmak amacıyla inşa edilmiştir. Stra-
bon, kentin Skopas nehrinin doğusunda yer aldığından bahsetmektedir. Kent Skopas
ile Sangarios nehirlerinin birleştiği yerde ve bu nehirlerin doğusunda yer almış olmalı-
dır. Kentin doğusuna yapılan savunma duvarı kuzeyde Skopas, güneyde ise Sangarios
nehri ile birleşerek kenti çevrelemektedir. Duvar nekropolün üstünden geçmektedir.
Bu da doğudan gelen tehlikelere karşı aceleyle yapılmış olduğunu göstermektedir.
İmparator Teodosius Dönemi’nde (MS 379-395) imar faaliyetleri için vergi muafiyeti
çıkarması ile kente savunma duvarının yapıldığı tahmin edilmektedir. Pessinus’daki
savunma duvarı ile benzerlik gösteren bu duvar MS 4. yüzyılın sonu veya 5. yüzyılın
başında yapılmış olmalıdır. Duvar yapılırken nekropoldeki mezarları tahrip etmeme-
leri, duvarı yapanların atalarına saygılarını göstermektedir.
Nekropolün yer aldığı kalker kayalığın üst kotlarında bulunan kilise, ana kayaya
oyularak yapılmış apsisi ile Anadolu’da az sayıdaki kiliseler arasında yer alır. Henüz
Hristiyanlığın yaygın ve serbest olmadığı dönemde (MS 3-4. yüzyıl) ilk olarak küçük

58
J U LIO P O LIS I

bir şapel inşa edilmiş, daha sonra muhtemelen MS 5-6. yüzyılda şapelin üstüne ki-
lise inşa edilmiştir. Kilisenin savunma duvarı dışına inşa edilmesi, kilisenin duvarın
yapımından daha sonra inşa edildiğine işaret etmektedir. MS 530-613 yılları arasın-
da yaşamış olan Sykeonlu Aziz Theodore Julipolis’e gelip ayinlere katılmıştır. Açığa
çıkarılan kilisenin, Aziz Theodore’un ayin yaptığı kilise olduğu tahmin edilmekte-
dir. İleriki dönemlerde gerçekleştirilecek kazılarda Kilise içinden ve çevresinden ele
geçen, ek olarak Sur ile ilişkili mezarlardan ele geçen iskelet kalıntılarından yapılacak
kesin tarihlendirme analizleri ile nekropol alanılarının tarihî gelişimi çok daha iyi bir
şekilde aydınlatılabilecektir.
Juliopolis nekropolü üzerine yapılan bilimsel çalışmaların çeşitlenmesi ile Julio-
polis kenti ve bu kentte yaşayanların inançları, sosyoekonomik durumları, nasıl yaşa-
dıkları ve nasıl öldükleri ile ilgili daha fazla veriye ulaşılabilecektir. Anadolu Mede-
niyetleri Müzesi ile Vehbi Koç Ankara Araştırmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi
(VEKAM) arasındaki protokolle, Doç. Dr. Ali Metin Büyükkarakaya yürütücülüğün-
de, 2018 yılında başlatılan proje ile Juliopolis’in dijital arşivi oluşturulmaktadır. Bu-
nun yanı sıra Hacettepe Üniversitesi İnsan Davranışsal Ekolojisi ve Arkeometri (İDEA
Lab) laboratuvarında mezarlarda çıkan bireylerin iskelet kalıntıları incelenmektedir.
Ayrıca yine iskeletler üzerinde bazı örneklerde antik DNA çalışmaları yapılmaktadır.
Tüm bunlar ve farklı disiplinlerin bir arada yapacağı yeni çalışmalarla Antik Çağ ve
ilişkili bölgeler bazında yeni veriler sunulacaktır.

59
J U LIO P OL I S V E N E K R OP OL A L A NL ARI

Kaynakça

Akçay, T. (2008). Olba mezarları. Yayımlanmamış yüksek lisans tezi, Mersin Üniversitesi, Sosyal Bilimler
Enstitüsü, Mersin.

Altın, A. A. (2019). Nikaia mezar anıtları: 2013-2015 yılları arasında gerçekleştirilen yüzey araştırmasına dair
ön rapor. M. Şahin, G. Özkılınç, A. S. Özbey (Ed.). Nekropol ve peyzaj uygulamalar, yaklaşımlar ve öneriler
içinde (s. 37-52). Bursa: Nilüfes Belediyesi.

Anderson, J. G. C. (1913). Festivals of Mên Askaênos in the Roman colonia at Antioch of Pisidia. The Journal
of Roman Studies, 3, 267-300.

Arslan, M. (2004). Galatya Krallığı ve Roma Dönemi Ankyra şehir sikkeleri. Ankara: Ankara Ticaret Odası.

Arslan, M. Metin, M., Cinemre, O., Çelik, T. ve Devecioğlu, Ü. (2011). Juliopolis Nekropolü 2009 yılı kurtar-
ma kazısı. A. N. Toy ve C. Keskin (Yay. haz.) 19. Müze Çalışmaları ve Kurtarma Kazıları Sempozyumu içinde
(s. 271-304). Ankara: T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü.

Arslan, M. Metin, M., Cinemre, O., Çelik, T. ve Türkmen, M. (2012). Juliopolis Nekropolü 2010 yılı kazı
çalışmaları. A. Özme (Yay. haz.) 20. Müze Çalışmaları ve Kurtarma Kazıları Sempozyumu içinde (s. 177-216).
T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü.

Arslan, M. ve Metin, M. (2013). Juliopolis. Ankara Kalkınma Ajansı.

Başgelen, N. (2009). Antikçağ kent yaşamında kamusal spor yaşamları ve Anadolu gymnasionları: genel bir bakış.
Arkeoloji ve Sanat Yayınları.

Baykan, D. (2010). Antik çağda strigilisin ecza amaçlı kullanımı veriler ve kanıt. Colloquium Anatolicum Ana-
dolu Sohbetleri, IX, 141-152.

Benek, M. S. (2016). Genç Plinius’un Anadolu mektupları ışığında Traianus Dönemi’nde Bithynia eyalet
yönetimi. Sosyal ve Beşerî Bilimler Araştırmaları Dergisi, 17(36), 83-95.

Büyükkarakaya, A. M, Alpagut, A., Çubukçu, E. ve Cavalli, F. (2018). Juliopolis (Iuliopolis) antropolojik


araştırmaları: ilk çalışmalar. Ankara Araştırmaları Dergisi, 6(2), 111-126.

Cinemre, O. (2013). Juliopolis Nekropolü 2011 yılı kazı çalışmaları. A. Özme (Yay. haz.) 22. Müze Çalışmaları
ve Kurtarma Kazıları Sempozyumu, içinde (s. 407-426). T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Varlıkları
ve Müzeler Genel Müdürlüğü.

Devecioğlu, Ü. (2013). Roma İmparatorluk Dönemi Iuliopolis şehir sikkeleri. Yayımlanmamış yüksek lisans tezi.
Gazi Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara.

Devreker, J., Thoen H. ve Vermeulen, F. (1990). Pessinus (Pessinonte) 1988 Rapportprovisoire. 11. Kazı Sonuç-
ları Toplantısı 2. Cilt içinde (s. 275-299). Kültür Bakanlığı Anıtlar ve Müzeler Genel Müdürlüğü.

Doğan, T. (2015). Antandros ölü gömme geleneğinde strigilis: tipolojik ve kronolojik gözlemler. Türkiye
Bilimler Akademisi Arkeoloji Dergisi, 18, 143-174.

Doğan, T. ve Yağız, K. (2017). Efes Müzesi’nde korunan Roma Dönemi’ne ait bir grup strigilis. OLBA, 25,
305-344.

60
J U LIO P O LIS I

Er, Y. (2012). Klasik arkeoloji sözlüğü (3.bs.). Phoenix Yayınları.

Erzen, A. (1953). Ay Tanrısı Men’in adı ve menşei hakkında. Belleten, XVII(65), 1-14.

French, H. D. (2016). Roman roads & milestones of Asia Minor Vol. 3 Milestones Fasc. 3.9 an album of maps. British
Institute, Ankara.

Galen [Claudius Galenus]. (1821). Claudii Galeni opera omnia. C. Cnobloch.

Günel, T., Yurttagül, E. ve Yağcı, R. (1992). Çayırhan-Gülşehri nekropol alanı kurtarma kazısı 1991. Anadolu
Medeniyerleri Müzesi 1991 yıllığı içinde (s. 3-28). Anadolu Medeniyetleri Müzesi.

Günel, T. (1993). Çayırhan-Gülşehri nekropol alanı kurtarma kazısı 1991. III. Müze Kurtarma Kazıları Semineri
içinde (s. 335-350). Kültür Bakanlığı Anıtlar ve Müzeler Genel Müdürlüğü.

Gürel B. (2016a). Phaselis kuzeybatı nekropolis: tipoloji, belgeleme ve arşivleme. Yayımlanmamış yüksek lisans tezi.
Akdeniz Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Antalya.

Gürel, B. (2016b). Phaselis batı ve kuzeybatı nekropolisleri. Akdeniz İnsani Bilimler Dergisi, VI(2), 279-297.

Hürmüzlü, B. (2008). Eski Yunan’da ölü gömme gelenekleri. Ege Yayınları.

Jacobs, I. (2013). Aesthetic maintenance of civic space: The classical city from the 4th to the 7th AD. Peeters.

Kahraman, F. (2019). Pisidia Antiokheia Bizans Dönemi nekropolleri. Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Meh-
met Akif Ersoy Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Aydın.

Kasapoğlu, H. (2007). Parion nekropolü mezar tipleri. B. Can ve M. Işıklı (Ed.) Atatürk Üniversitesi 50. kuruluş
yıldönümü Arkeoloji Bölümü armağanı: doğudan yükselen ışık arkeoloji yazıları içinde (s. 481-521). Atatürk
Üniversitesi.

Koçak, İ. E. (2013). Magnesia ad maeandrum mezar tipolojisi. Yayımlanmamış yüksek lisans tezi. Ankara Üni-
versitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara.

Kortanoğlu, R. E. (2006). Hellenistik ve Roma dönemlerinde dağlık Phrygia bölgesi kaya mezarları. Yayımlanmamış
doktora tezi. İstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Arkeoloji Ana Bilim Dalı, İstanbul.

Maranzana, P. (2018). Urban trajectories and the creation of a new social order in late Roman central Anatolia. Ya-
yımlanmamış doktora tezi. University of Michigan, Horace H. Rackham School of Graduate Studies,
Michigan.

Metin, M., Cinemre, O., Çelik, T. ve Hasırcı, B. (2021). Juliopolis antik kenti (Iuliopolis) nekropol kazıları
(2009-2020). Y. Kıraç, U. Alagöz, Z. F. Taşkıran ve A. Alpagut (Ed.). Anadolu Medeniyetleri Müzesi 100
yaşında, Cilt 2 içinde (s.129-148). Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Mü-
dürlüğü.

Mitchell, S. (1993). Anatolia: land, men, and gods in Asia Minor, Vol. I: The Celts and the impact of Roman rule. Cla-
rendon Press.

Onur, F. (2014). Epigraphic research around Juliopolis I: a historical and geographical overview. Gephyra, 11,
65-83.

Özdilek, B. (2006). Neapolis Nekropolü. Yayımlanmamış yüksek lisans tezi. Akdeniz Üniversitesi, Sosyal Bi-
limler Enstitüsü, Antalya.

61
J U LIO P OL I S V E N E K R OP OL A L A NL ARI

Özsait, M. (1985). Hellenistik ve Roma Devri’nde Pisidya tarihi. İstanbul: İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi.

Polat, G. ve Polat, Y. (2007). Antandros Nekropolü 2001-2006 yılları ön raporu. Arkeoloji Dergisi, 9, 1-20.

Plinius. (2001). Genç Plinius’un Anadolu mektupları 10. kitap. (Ç. Dürüşken ve E. Özbayoğlu, Çev.). Yapı Kredi
Yayınları.

Sağır, E., Metin. M. ve Cinemre, O. (2015). Juliopolis Nekropolü 2003 yılı kazısı. A. Özme (Yay. haz.) 23.
Müze Çalışmaları ve Kurtarma Kazıları Sempozyumu içinde (s. 151-170). T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı
Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü.

Sağır, E., Metin, M. ve Çelik, T. (2016). Juliopolis Nekropolü 2015 kazısı. C. Keskin (Yay. haz.) 25. Müze Kur-
tarma Kazıları Sempozyumu ve II. Uluslararası Müzecilik Çalıştayı içinde (s. 665-683). T.C. Kültür ve Turizm
Bakanlığı Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü.

Steskal, M. (2011). Wandering cemeteries Roman and late Roman burials in the capital of the province of
Asia. O. Henry (Ed.). Le mort dans la ville: Pratiques, contextes et impacts des inhumations intra-muros en Ana-
tolie, du début de l’Age du Bronze à l’époque romaine içinde (ss. 243-259). IFEA, Ege yayınları.

Steskal, M. (2019). Ephesos’ta inhumasyon ve kremasyon. E. Özer (Ed.) Anadolu’da Hellenistik ve Roma Döne-
minde Ölü Gömme Adetleri Uluslararası Sempozyumu (23–26 Temmuz 2018) bildiri kitabı içinde (s. 357-373).
Bilgin Kültür Sanat Yayınları.

Strabon. (2000). Geographika- antik Anadolu coğrafyası XII, XIII, XIV. (Adnan Pekman, Çev.). Arkeoloji ve
Sanat Yayınları.

Şahin, F. ve Doğan, T. (2016). Patara’dan iki strigilis, Anadolu’nun strigilis üretimindeki yeri. E. Dündar, Ş.
Aktaş, M. Koçak ve S. Erkoç (Ed.). Havva İşkan’a armağan Lykiarkhissa içinde (s. 771-790). Ege Yayınları.

Şahin, M. ve Özbey, A. S. (2019). Apollonia a.R nekropol alanı kurtarma kazıları. M. Şahin, G. Özkılınç, A. S.
Özbey (Ed.). Nekropol ve peyzaj uygulamalar, yaklaşımlar ve öneriler içinde (s. 214-220). Nilüfer Belediyesi.

Şimşek, C. (2002). Attouda Nekropolü. A. A. Öztürk (ed.). Birinci Uluslararası Aşağı Büyük Menderes Havzası
Tarih, Arkeoloji ve Sanat Tarihi Sempozyumu Tebliğler içinde (s. 229-245). Şanal Matbaacılık.

Şimşek, C., Bilgin, M. ve Okunak, M. (2015). Laodikeia nekropolleri ve mezar tipleri. Arkeoloji Dergisi, 20,
111-157.

Türkan, A. (2012). Men, Mensis, Moon Ay Tanrı Men, özellikleri ve kültü. T. Yiğit, M. A. Kaya, A. Sina (Ed.)
Ömer Çapar’a armağan içinde (s. 333-349). Hel Yayıncılık.

Vorobyeva, E. (2022). Multidisciplinary Research at the Iouliopolis Necropoleis: Application of stable ısotope analysis
and digitization of archaeological data. Yayımlanmamış yüksek lisans tezi. Koç Üniversitesi, İnsani Bilim-
ler ve Edebiyat Fakültesi, İstanbul.

Yazıcı, R. (2014). Ephesos antik kenti nekropollerindeki Roma İmparatorluk Dönemi mezar tipleri. Yayımlanmamış
yüksek lisans tezi. Adnan Menderes Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Aydın.

62
Juliopolis Antik Kenti Doğu
Nekropolünde Zenginliğin
Mekânsal Dağılımı
Ömer Güleryüz
York Üniversitesi
Emine Sökmen Adalı
Dr. Öğr. Üyesi, Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi, Antropoloji Bölümü

Giriş
Roma toplumunda cenaze uygulamaları ve ölümle ilgili ritüel faaliyetler merkezî öne-
me sahipti. Uygun bir tören ile defin edilmek, hatıralarda yaşatılmak ve hatırlanarak
onurlandırılmak arzu edilmekteydi. Bu bağlamda Roma mezarlık alanları, maddi kül-
tür ile iletmek istediği ifade arasında oldukça karmaşık bir yerde durur. Yerleşimlerin
biraz uzağında, yaşayan peyzajdaki ölüler diyarı olan bu alanlar, geride kalanlara sev-
diklerinin hatırasını iletmiştir. Ölüm bir sondur ancak mezarlar, defin uygulamaları-
nın bir parçası olan mezar hediyeleri özelinde değerlendirildiğinde bireye ve topluma
dair bilgiler içeren bir kayıt cihazına, bir kara kutuya eşdeğerdir (Ekengren, 2013). Ar-
keoloji çalışmalarında mezar hediyeleri; ekonomi, kimlik, sosyal statü, ritüeller, cinsi-
yet rolleri gibi birçok farklı alanda tartışmaların oluşmasına fırsat vermektedir.
Juliopolis, Roma’nın Galatia Eyaleti’nin bir ucunda, Bithynia’ya ulaşan yolun
üzerinde yer alan bir Roma kentidir (Plinius, Epist. 10.77). Bu yol, Roma İmparator-

63
J U LIO P OL I S A N T İ K K E N T İ D OĞ U NE KRO P O LÜNDE ZE NGİ NL İ Ğİ N M E K ÂNSAL DAĞI L I MI

luğu’nun doğuya olan seferlerini mümkün kılan ana güzergâhlardan biridir.1 Söz konu-
su ulaşım hattı tarihsel süreç boyunca önemini artırarak Konstantinopolis’ten kutsal
topraklara hacıları ulaştıran bir yol hâline gelmiştir. Juliopolis konumu itibarıyla hızla
gelişerek yerel kimliğin Roma değerleri ile harmanlandığı önemli bir istasyon kentine
dönüşmüştür. Güzergâh üzerinde bulunması, çok boyutlu bir kentin oluşmasına ve
nihayetinde kültürel çeşitliliğe olanak sağlamıştır. Roma’nın kültürel etkisinin yay-
gınlığını kentte tespit edilmiş mezar taşlarından takip edebilmek mümkündür (Onur,
2014, s. 104-105; Avcu ve Doğan, 2014, s. 85-99). Öte yandan söz konusu yol, eyalet
başkenti Ankyra’dan İmparatorluğun doğu sınırına doğru askerî hareketliliğe de im-
kân sağlamıştır. Oluşan bu askerî kültürün, kentin gelişimine katkıda bulunduğunu
söylemek mümkündür. Nitekim, Juliopolis kentini arkeolojik olarak tanımlamaya im-
kân sağlayan maddi kültürün yoğunluğunu oluşturan mezarlık alanı, bu duruma ayna
tutmaktadır. Farklı defin uygulamaları, mezar tipolojileri, ve geniş yelpazede buluntu
grupları yerel kimliğe, Romalılaşan topluma ışık tutar niteliktedir. Kazılar neticesinde
tespit edilmiş 781’in üzerindeki mezarın büyük bölümü Roma Dönemi’ne tarihlendi-
rilmekte, öte yandan kentin Helenistik ve Bizans evreleri de temsil edilmektedir. Elde
edilmiş mezar hediyeleri toplumun farklı katmanlarına ve sosyal statülere dair bilgi
barındırma potansiyeline sahiptir. Bu çalışmada, kentin mezarlık alanından gelen bul-
gular, mekânsal olarak değerlendirilerek söz konusu farklılıklar görselleştirilmektedir.

Metot ve Mezar Bulgularının Sınıflandırılması


Yer, mekân ve zaman kavramları arkeoloji ve tarih çalışmalarının ayrılmaz parçalarıdır.
Mekânsal analiz uygulamaları, geçmiş peyzajların belirlenmesi ve görselleştirilmesi-
ne yardımcı olmaktadır. Bu süreçte Coğrafi Bilgi Sistemleri (CBS) tarihî kaynakların
ve arkeolojik bilginin ışığında, tarihsel olguların aydınlatılması özelinde çözümler
geliştiren güçlü bir araçtır (Schlichting, 2008). Söz konusu kaynak ve bilgiye dayanan
veri, CBS ile yorumlanabilir hâle getirilir. Farklı kayıtlar (mekânsal ve çevresel bilgi,
etnisite, ticaret, demografi, ekonomik süreçler gibi) arasındaki ilişkinin ortaya konma-
sına dönük olarak mekâna dayalı bilgileri görselleştiren, ölçüp karşılaştıran program,

1 Septimius Severus (MS 195), Caracalla (MS 215) ve Elagabalus’un (MS 215-219) seferleri örnek gös-
terilebilir.

64
J U LIO P O LIS I

zamansal ve mekânsal analiz altyapısını sunmaktadır. Bu özelliği ile tarihî bilginin


üretilmesi sürecinde metodolojik bütünlük sağlamaktadır. Çevrenin, mekân ve top-
lum özelinde bağdaşıklığının ortaya konmasında üstün bir uygulama platformudur.
Juliopolis kentinin sakinlerine dönük bilgi üretmek amacıyla mezarlık alanından
elde edilen bilgi, dönemsel ayrım yapılmaksızın CBS’de analiz edilmek üzere tasnif
edilmiştir. Buna göre, kentin doğu nekropol alanında tespit edilmiş olan farklı tip-
lerdeki mezarlar, oda, sanduka, kaya oygu, lagynos, lahit ve basit toprak mezarlar,
kendi içlerinde inşa tekniklerinin gerektirdiği beceri, inşası için harcanan zaman ve
enerji bağlamında 1’den 10’a kadar sayısal bir değer ile ifade edilmiştir. Detaylandır-
mak gerekirse, mezar tipleri içinde inşası daha fazla beceri, zaman ve enerji gerektiren
oda mezarlarına 10 üzerinden 9 puan verilmiştir. Bunun yanı sıra yapımına başlan-
mış fakat çeşitli sebepler ile tamamlanamamış mezarlar ise yalnızda 1 puan verilerek
değerlendirilmiştir. Mezarlara dönük yapılan değerlendirmede bir parametre olarak
mezar hediyeleri yer almıştır. Tespit edilmiş olan bu hediyeler de yine ham madde,
enerji tüketimi gibi filtrelerden geçirilerek puanlamaya dâhil edilmiştir. Gerek mezar
sayısının görece fazla olması gerek bununla bağlantılı mezar hediyelerinin çokluğu
bu çalışmada bazı sınırlamaları da beraberinde getirmiştir. Bu çalışmada uygulanan
kısıtlamalardan birisi aynı ham madde türüne ait tüm mezar hediyelerini aynı ka-
tegoride toplamaktır. Örneğin altın bilezik, yüzük, küpe ve kolye gibi çeşitli değerli
eşyalar farklı eser kategorileri yerine yalnızca ham madde kategorisinde “altın” eserler
olarak yer almaktadır. Bu değerlendirme sistemindeki veriler elbette soyguna uğramış
mezarlarda yanıltıcı olabileceği için sonuçları değerlendirirken bunlardan faydalanıl-
mamıştır. Bu bilgilerden hareketle diğer ham maddelerden daha değerli olduğu için
altın mezar eşyalarına 10 üzerinden 10 tam puan verilmiştir (Tablo 1). Ayrıca, altın
buluntu grubunun çoğu yüzük, küpe ve bilezik gibi takılardan oluşan, yüksek işçi-
lik gerektiren parçalar ihtiva ettiğinden 10 tam puan verilmiştir (Şekil 1). Gümüş ve
bronz gibi değerli madenler kategorisindeki mezar eşyalarına 8 puan, demir eserlere
ise 7 puan verilmiştir. Söz konusu takıları süsleyen değerli taşlar (akik, zümrüt, jasper,
granat, sardonyx, ametist) yüksek işçilik barındıran bir grubu temsil etmekte olup 10
üzerinden 7 puanla değerlendirilmiştir. Diğer bir eser grubu olan bronz ve gümüş sik-
keler, sirkülasyonda olduğundan, yaygın kullanımından dolayı 10 üzerinden 6 gibi
daha düşük bir puan ile değerlendirilmeye alınmıştır.

65
J U LIO P OL I S A N T İ K K E N T İ D OĞ U NE KRO P O LÜNDE ZE NGİ NL İ Ğİ N M E K ÂNSAL DAĞI L I MI

Grave No Grave Type Gold Silver Bronze Clay Coin Glass Iron Bone Stone Total
M1 9 5 7 21
M2 9 20 5 6 5 45
M3 9 5 7 21
M4 7 7
M5 7 7
M6 9 10 5 6 30
M7 7 5 12
M8 7 16 5 28
M9 9 9
M10 9 6 15
M11 7 8 5 6 7 7 40
M12 9 15 5 29
M13 9 20 6 5 40
M14 9 8 17
M15 7 7
M16 1 1
M17 9 7 16
M18 7 15 7 22
M19 7 7
M20 9 5 14
M21 7 7
M22 9 5 5 7 26
M23 7 24 31
M24 7 7
M25 7 16 5 5 33
M26 9 5 14
M27 7 5 7 19
M28 7 15 3 25
M29 7 7
M30 9 24 33
M31 9 9
M32 7 7

Tablo 1. Mezar Türleri ve Mezar Hediyeleri Sınıflandırması


Not: Mezar türlerine ve mezar hediyelerine sayısal değerler atamanın ve sınıflandırmanın nasıl yapıldığını göstermektedir.

Mezar hediyesi olarak bırakılmış pişmiş toprak, irili ufaklı kaplar sıklıkla kulla-
nılmış olup boyut ve biçimlerine bakılmaksızın 10 üzerinden 5 puan ile değerlendi-
rilmiştir. Cam eser grubu da tıpkı pişmiş toprak grubu gibi kolay ham madde erişimi,
düşük enerji tüketimi gibi sebeplerle 5 puan verilerek hesaplamaya dâhil edilmiştir.

66
J U LIO P O LIS I

Şekil 1. Altın, bronz, gümüş, madeni para, pişmiş toprak, kemik, cam, demir ve yarı değerli taş gibi zenginlik
haritası için oluşturulan her bir ana kategoriyi temsil eden örnekler.
Kaynak: Juliopolis Projesi Arşivi.

Değerlendirmedeki son grup olan kemik eşyalar ise daha çok iğne, tıbbi ekipman ve
saç tokası gibi bir koleksiyonla karşımıza çıkmıştır. Enerji tüketimi ve erişilebilirlik
anlamında en zayıf grubu oluşturan bu kategori ise 10 üzerinden 3 ile puanlanmıştır.

Doğu Nekropolünün CBS ile değerlendirilmesi


Metodolojide “sıklık” ve “enerji tüketimi”2 parametreleri gözetilmiş mezar tipleri, me-
zar eşyaları da kategorize edilip dâhil edilmiştir. Daha önce de bahsedildiği gibi mezar-
ların bir kısmı sistematik kazılar başlamadan önce kaçak kazılar ile tahrip edildiği için
değerli eşyaların ortaya koyduğu zenginliğin dağılımının analizi, yalnızca 2009’dan
bu yana yapılan kazılarda bulunan mezar eşyalarını kapsayacak şekilde ele alınmıştır.

2 Söz konusu parametreler M. Massa tarafından Erken Tunc Cağı Demircihöyük-Sarıket mezarlığının
değerlendirilmesinde ölu gömme uygulamalarını, toplumun farklı katmanlarını belirlemeye dönük olarak
kullanılmıştır (Massa, 2014). Bu çalışmaya da örnek teşkil etmiştir.

67
J U LIO P OL I S A N T İ K K E N T İ D OĞ U NE KRO P O LÜNDE ZE NGİ NL İ Ğİ N M E K ÂNSAL DAĞI L I MI

Doğu nekropolünde zenginliğin dağılımını anlayabilmek için Esri ArcGIS Pro yazılımı
kullanılmış ve çoğunlukla yazılım üzerindeki Kernel Density3 aracı tercih edilmiştir.
Isı haritaları; yoğunluk seviyelerini yansıtmak için bir renk şeması kullanılmak
suretiyle dinamik bir raster temsili ile gösterilir. Renk şeması ideal olarak soğuktan
(düşük nokta yoğunluğu) sıcağa (yüksek nokta yoğunluğu) kadar sürekli değişen bir
renk aralığında olmalıdır. Kernel Density Estimation (KDE) aracı kullanılarak oluştu-
rulan sıcaklık haritası, doğu nekropolünde her bir mezarın mimarisi ve buluntuları
hesaplanarak elde edilen toplam skor üzerinden oluşturulmuştur. Mezar eşyaların-
daki her bir ham madde türü için sayı atanarak oluşturulan toplam sayı girdileri ile
KDE ısı haritası kullanılarak doğu nekropolündeki zenginlik dağılımı çıkarılmıştır.
Zenginlik dağılımı değerlendirilirken, mezarların daha önceden yorumlanmış olan
rolü ve statüsü bu değerlendirmenin dışında bırakılmış metodolojide belirtilen me-
zar tipi ve mezar eşyalarının puanları esas alınmıştır. Hazırlanan haritada nekropolün
kuzeydoğu kesiminde değerli mezar eşyalarının bulunduğu mezarların yoğunlaştığı
görülürken bu yoğunluğun güneydoğuya doğru azaldığı görülmüştür (Şekil 2). Öte
yandan kentin kuzeybatı kesiminde yer alan bölge ise zenginlik açısından en yoğun
bölge olarak karşımıza çıkmıştır. Burası aynı zamanda oda mezarlar, kaya oygu ve basit
toprak mezarların en çok tespit edildiği yer olmuştur.
Doğu nekropolündeki sosyoekonomik verileri anlayabilmek için mezar hediyele-
rinin yapım malzemeleri (altın, bronz, pişmiş toprak, cam vb.) sınıflandırılmış, katego-
riler ayrı ayrı Kernel Density Estimation (KDE) aracı kullanılarak ele alınmıştır. Nekro-
poldeki çeşitli altın mezar eşyaları, mekânsal konumları açısından farklı bir örüntü
sergilemiştir (Şekil 3). Altın mezar eşyalarına sahip birçok mezar Roma Dönemi’nde
nekropolün orta bölümlerinde yer almaktadır. Nekropolün bir diğer kullanım evresi
olan Bizans Dönemi’nde ise alanın doğusunun kullanıldığı anlaşılmaktadır.
Sosyoekonomik farklılıklara önermede bulunmak üzere yoğunluklar ve kümelen-
meler, bronz ve gümüş mezar eşyaları özelinde Roma ve Bizans Dönemi bağlamında
incelenmiştir. Her iki dönemde de mezar eşyası analizi başarılı bir şekilde yapılmış
olsa da Bizans Dönemi’nde gümüş mezar eşyası analizi veri eksikliğinden dolayı ger-

3 Kernel Density Estimation yani Çekirdek Yoğunluk Tahmini, zamansal ve mekânsal yoğunluğun değişi-
mini göstermede histograma alternatif bir anlatım biçimidir (Baxter ve diğ., 1997); tanımlı bir yarıçapa sahip
çember içerisine düşen noktaların yoğunluğu ile bu kaynaktan uzaklaştıkça değişen noktasal yoğunluğu
ifade etmek üzere kullanılan bir araçtır.

68
J U LIO P O LIS I

Şekil 2. Tüm mezar buluntuları ve mezar mimarisi sonucunda elde edilen ve her bir mezarın toplam sayı
skoru ile temsil edildiği mezarların, doğu nekropolü üzerindeki dağılımı.

Şekil 3. Altın eserlerin doğu nekropolündeki dağılımı.

69
J U LIO P OL I S A N T İ K K E N T İ D OĞ U NE KRO P O LÜNDE ZE NGİ NL İ Ğİ N M E K ÂNSAL DAĞI L I MI

çekleştirilememiş, KDE aracının CBS üzerinde çalıştırılması için Bizans Dönemi’ne


tarihlenen yeterli gümüş buluntu girdisi olmadığı için araç çalıştırılamamıştır. Roma
Dönemi’ne tarihlenen mezarlarda bol miktarda bronz eser tespit edilmiştir (Şekil 4).
Bronz eserler nekropolün merkezinde yoğunlaşmış olsa da mezarlık alanının tama-
mında benzer örneklerle karşılaşılmıştır. Bizans Dönemi’nde ise durum bundan daha
farklıdır. Mezarlık alanının merkezindeki örneklerde yoğun bronz eserle karşılaşı-
lırken, nekropol alanının kuzey ve güneyinde yer alan örneklerde bronz eser sayısı
oldukça azdır. Roma Dönemi’ne ait mezar sayısının Bizans Dönemi’ne kıyasla sayıca
daha fazla olması ve kentin Roma Dönemi’nde daha varlıklı olması da bu verileri de-
ğerlendirirken dikkat edilmesi gereken hususlardan biridir. Nitekim gümüş bulun-
tuların oranı da benzer şekildedir. Nekropolün kuzeybatı ve güney kesiminde yer
alan mezarlar dikkate alındığında burada madeni eserlerin çok az sayıda olduğu göze
çarpmaktadır. Söz konusu bölgede yaygın mezar tipinin basit toprak mezar olması da
mezar tipolojisinin toplum içindeki sosyal statü ile ilişkisine dikkat çekmektedir.

Şekil 4. Bronz ve Gümüş eserlerin dönemlerine göre dağılımları.

70
J U LIO P O LIS I

Pişmiş toprak, kemik, sikke ve cam gibi kategorileri içeren mezar eşyalarının
analizi Juliopolis Nekropolü’nde tespit edilen tüm dönemleri (Helenistik, Roma ve
Bizans) kapsayacak şekilde yapılmıştır. Doğu nekropolünde ortaya çıkarılan tüm me-
zar eşyaları, ham maddelerine göre kategorize edilerek ArcGIS Pro’ya aktarılmıştır.
ArcGIS Pro üzerinde Kernel Density Estimation (KDE) aracı kullanılarak madeni para,
cam gibi her bir ham madde kategorisi için mezar eşyası dağılımı incelenmiştir. Şekil
5’dan da açıkça görülebileceği gibi rengin koyuluğu eserlerin yoğunluğu ile paralel
bir gelişme göstermiştir. Gümüş, bakır ve altın eserlerin dağılımında da görüldüğü
gibi yoğunluk, nekropolün merkezinde tespit edilmiştir. Bu durum yalnızca cam ve
kemik mezar eşyalarında farklı bir dağılım göstermektedir. Merkezde yine yoğunluk
gözlemlenirken en yoğun buluntu grubu nekropolün kuzeydoğu kesiminde yer alır.
Pişmiş toprak mezar eşyalarının ise nekropolün tamamına yayılması ve merkezde yo-
ğunlaşması beklenen sonuçtan farklı olmamıştır.

Şekil 5. Doğu nekropolündeki pişmiş toprak, cam, kemik ve sikke mezar buluntularının dağılımı.

71
J U LIO P OL I S A N T İ K K E N T İ D OĞ U NE KRO P O LÜNDE ZE NGİ NL İ Ğİ N M E K ÂNSAL DAĞI L I MI

Doğu Nekropolünde Zenginliğin Mekânsal Dağılımı


Yukarıda belirtilen kriterler ile puanlanan mezarların skorları, nekropoldeki zenginli-
ğin dağılımının bir göstergesi olarak hazırlanmıştır. Her mezarın toplam sayısal puanı
CBS ile değerlendirilmek üzere KDE aracında Graduated Symbol kullanılarak 5 farklı
kategori oluşturulmuştur. İlk kategori 1 ile 10 arasında sayısal değere sahip mezarla-
rı temsil etmektedir (Şekil 6). Roma Dönemi mezarları, mezar sayısının fazlalığı ve
çeşitliliğinden dolayı renkler ile 5 kategoriye ayrılmıştır. Sarı renkli mezarların ya da
buluntu açısından zayıf mezarların sayısı ilk bakışta daha fazla gibi görünse de zengin
mezarların sayısı da oldukça çoktur. Genellikle basit toprak mezarlar olan “yoksul”
mezarlar çeşitli yerlerde kümelenmişken, diğer mezarlarda da benzer bir kümelenme
gözlemlenmiştir. Nekropolün kuzeydoğu bölgesi de merkezdekine benzer bir zengin
mezar sayısına sahip olsa da çok sayıda sarı renkle temsil edilen “yoksul” mezarları da
bu alanda tespit edilmiştir.

Şekil 6. Doğu nekropolündeki tüm mezarların dönemlerine göre yer aldığı grafikte her bir mezar farklı bir renk ile temsil
edilmektedir. Her rengin bir sayısal karşılığı vardır ve bu sayısal karşılığı her haritanın yanındaki lejanttan okunabilir.

72
J U LIO P O LIS I

Şekil 7. Juliopolis doğu nekropolündeki tüm mezarlarda buluntu çeşitliliğinin dağılımı.

Nekropoldeki zenginlik dağılımını anlamak için çeşitlilik analizi kullanılmıştır


(Şekil 7). Buradaki “zenginlik” göstergesi, her bir mezarın içindeki mezar eşyalarının
çeşitliliği (buluntu türleri ve sayısı) ile sağlanmaktadır. Her bir buluntu grubu, ara-
larındaki benzerliklerin ve farklılıkların anlaşılması için incelenmiştir. Buluntu ka-
tegorilerine atanan değerlerin toplam sayısı, Juliopolis kentinin nekropol alanındaki
zenginliğin sosyo-ekonomik varyasyonlarını anlamayı kolaylaştırmıştır. Nekropolde
bu çalışma kapsamında ele alınabilen 749’dan fazla mezar ve ilişkili eşyalarının (bazı
mezarlarda birden fazla iskelet bulunmaktadır) mezar mimarisi ve hediyeleri gibi is-
tatistiksel analizleri, kentin eşitlikçi bir toplum yapısına sahip olmadığını göstermek-
tedir.
Bir yoğunluk modeli ve bu modelde zengin mezarların birbirine yakın konumu
gibi veriler elde edilmiş olmasına rağmen, şehirdeki ekonomik eşitsizlikler hakkında
yalnızca bu analizlere dayanılarak genel bir sonuca varmak doğru olmayacaktır.

73
J U LIO P OL I S A N T İ K K E N T İ D OĞ U NE KRO P O LÜNDE ZE NGİ NL İ Ğİ N M E K ÂNSAL DAĞI L I MI

Sonuç Yerine
Sınırlı bulgular özelinde, mezar tipolojisi ve buluntu grupları arasındaki ilişkiye dönük
olarak gerçekleştirilen bu çalışma ile ölü gömme uygulamalarının kent sakinlerinin
ekonomik sınıfına göre değişkenlik gösterdiği açıkça göze çarpmaktadır. Öte yandan
açığa çıkan farklılıklar, sosyal statünün mekânsal dağılımını da anlamaya yardımcı ol-
muştur. Mezar bulguları açısından keskin farklar gösteren mezarların birbirine yakın
konumlandırılmış olması bir yandan da bazı mezarların mükerrer kullanımı sırasında
değişikliğe uğradığını düşündürmektedir. Genel olarak mezar yoğunluğu nekropol
alanının merkezine doğrudur ve bu kümelenme kentin kronolojisiyle de bağlantılıdır.
Her ne kadar mezar hediyeleri sosyal statüye dönük bir gösterge olarak değerlendirilse
de nihai olarak kişilerin sosyoekonomik durumuna dair bilgiyi ortaya koyup koyama-
yacağı net değildir. Belirli ritüeller ile defnedilen kişilerin yanında bulunan mezar he-
diyelerinin sosyal statüleri ile doğrudan ilgili olmayabileceğini düşünen araştırmacılar
da bulunmaktadır. Altın ve bronz gibi zengin gömü hediyelerinin istatistik ve genel
bulgu kavramı açısından en değerli nesnelerden bazıları olmasına rağmen, Hodder
(1982) ve meslektaşları (Shanks ve Tilley, 1982; Shennan ve Hodder, 1982), maddi kül-
türün güç arayışında baskın sosyal gruplar tarafından manipüle edilme olasılığını vur-
gularlar. Mezarlardaki zenginliğin sosyal statüye ayna olduğu yönündeki düşüncenin
geçerliliğinin sorgulanması gerekliliği tartışılmaktadır; buluntular yanıltıcı olabilir,
bunlar kişiye ait olabileceği gibi, bir başkası tarafından ölüye öte yaşamı için hediye
olarak da bırakılmış olmaları mümkündür ya da sadece cenaze töreni için satın alınıp
mezarında yer almışlardır. Olasılıkları netleştirmek güçtür. Toplumda iyi bir yaşam
sürmüş olmanın diğer bir göstergesinin sağlık durumu olduğunu düşününce, mezar
sahiplerinden geri kalan biyolojik veri, sosyal durum ile ilgili bir yoruma ulaşmakta
önem arz etmektedir. Özellikle yeme-içme rejiminin izlerinin tespitinde biyoarkeolo-
jik çalışmalar ile yoğrulacak olan veri nihai yorumu daha kesin kılacaktır.
Son olarak, Rife ve Morrison’un da altını çizdiği üzere (2017, s. 28), Roma’nın
doğu eyaletlerinde mezarlık alanlarına dönük olarak bütüncül çalışmaların oldukça
az olması, kültürün dönüştürdüğü birey ve toplumlar özelinde yeterli bilginin üretil-
mesinin önüne geçmiştir. Bu bağlamda Juliopolis nekropol alanları üzerinde yürütü-
len çalışmaların Roma dünyasına dair çok kritik bilgilerin ortaya konulmasına olanak
sağladığı, yapılacak yeni çalışmalarla literatüre çok daha önemli katkı sunulabilece-

74
J U LIO P O LIS I

ğini söylemek mümkündür. Juliopolis Antik Kenti’nde de mekânlar konuşma fırsatı


bulamadan sulara gömülürken ironik olarak geriye kalan “ölüler kenti” yine de bir
nebze kent yaşamının ve yaşayanlarının sesini günümüze aktarmaktadır.

75
J U LIO P OL I S A N T İ K K E N T İ D OĞ U NE KRO P O LÜNDE ZE NGİ NL İ Ğİ N M E K ÂNSAL DAĞI L I MI

Kaynakça

Avcu, F. ve Doğan, Y. (2014). Epigraphic research around Juliopolis II: New inscriptions from Nallıhan.
Gephyra, 11, 85-99.

Baxter, M. J, Beardah, C. C. ve Wright, R. V. S. (1997). Some archaeological applications of Kernel Density


Estimates. Journal of Archaeological Science, 24(4), 347-354.

Büyükkarakaya, A. M., Alpagut, A., Çubukcu, E. ve Cavalli, F. (2018). Juliopolis (Iuliopolis) antropolojik
araştırmaları: İlk çalışmalar. Ankara Araştırmaları Dergisi, 6(2), 111-126.

Ekengren, F. (2013). Contextualizing grave goods: Theoretical perspectives and methodological implicati-
ons. S. Tarlow, L. ve Nilsson Stutz (Ed.). The Oxford handbook of the archaeology of death and burial içinde
(s. 173-192). Oxford: Oxford University Press.

Hodder, I. (1982). The identification and interpretation of ranking in prehistory: A contextual perspec-
tive. C. Renfrew ve S. Shennan (Ed.). Ranking, resource, and exchange içinde (s. 150-154). Cambridge:
Cambridge University Press.

Massa, M. (2014). Early Bronze Age burial customs on the central Anatolian plateau: A view from Demir-
cihöyük-Sariket. Anatolian Studies, 64, 73-93.

Onur, C. (2014). Epigraphic research around Juliopolis III: Roman and Byzantine inscriptions from Doğan-
dere and Juliopolis. Gephyra 11, 101-113.

Plinius Caecilius Secundus G. ve Radice B. (1969). Letters and panegyricus in two volumes ([Repr. verschiedene
Aufl.]). Heinemann; Harvard Univ. Press.

Rife, J. L. ve Morison, M. M. (2017). Space, object, and process in the Koutsongila Cemetery at Roman Ken-
chreai, Greece. J. Pearce ve J. Weekes (Ed.). Death as a process içinde (s. 27-59). Oxbow Books.

Schlichting, K. (2008). Historical GIS: New ways of doing history, historical methods. A Journal of Quantitati-
ve and Interdisciplinary History, 41(4), 191-196.

Shanks, M. ve Tilley, C. (1982). Ideology, symbolic power and ritual communication: A reinterpretation of
Neolithic mortuary practices. I. Hodder (Ed.). Symbolic and structural archaeology içinde (s. 129-154).
Cambridge University Press.

Shennan, S. J. ve Hodder, I. (1982). Symbolic and structural archaeology. Cambridge University Press.

76
Juliopolis
Doğu Nekropol Alanı
Jeolojisi
İnan Ulusoy
Doç. Dr., Hacettepe Üniversitesi, Jeoloji Mühendisliği Bölümü
Erdal Şen
Dr. Öğr. Üyesi, Hacettepe Üniversitesi, Jeoloji Mühendisliği Bölümü
Caner Diker
Dr., Hacettepe Üniversitesi, Jeoloji Mühendisliği Bölümü

Giriş
Tarihi, erken zamanlardan 11. yüzyıla kadar uzanan Juliopolis kentine ait nekropol,
Ankara’da, Nallıhan ilçesinin Çayırhan mahallesinin 2 km güneyinde, Sarıyar baraj
gölünün kıyısında yer almaktadır (Şekil 1) (Belke, 1984; Onur, 2014). Anadolu Mede-
niyetleri Müzesi arkeologlarınca yürütülen kazılarla nekropolde, şimdiye kadar 750’yi
aşkın mezar açığa çıkartılmıştır.
Nekropol, baraj gölünün iki yakasına uzanmaktadır, her iki yaka birer tepecikle
boynuz gibi göle doğru uzanmaktadır. Bir zamanlar karşılıklı iki yakayı oluşturan te-
peciklerin jeomorfolojik olarak bir boğaz yapısı ile ayrıldığı gözlenebilmektedir. Ben-
zer boğaz jeomorfolojisi, Çayırhan’ın hemen kuzeyinde ve baraj gölünün beslendiği
Nallıhan Yaban hayatı geliştirme sahasında da gözlenmektedir (Şekil 1). Batı nekropol,
Tahtalı Tepe üzerinde yer almaktadır, doğu nekropolün kurulduğu, çalışma alanımızı
oluşturan tepenin topoğrafik haritalarda isimlendirilmediği görülmüştür (Şekil 1). 65

77
J U LIO P OL I S D OĞ U N E K R OP OL A L ANI JE O LO Jİ Sİ

Şekil 1. Juliopolis doğu nekropolü yerbulduru haritası.


Kaynak: Yazarlar tarafından hazırlanmıştır. ASTER GDEM v2 Sayısal Yükseklik Modeli üzerine bindirilmiş
Sentinel 2A Uydu görüntüsü (ASTER GDEM Validation Team, 2011; Copernicus Sentinel data, 2020);
Türkiye lokasyon haritası: ASTER GDEM v2 Sayısal Yükseklik Modeli.

yıllık baraj gölünün kendine has flora ve faunası, bölgedeki yaban hayatı geliştirme
sahası, tektonik harekete bağlı gelişen bindirmeler, antiklinal/senklinal yapıları ve
zaman zaman dike yakın eğimler ile gözlenen tabaka yapıları, sedimanter birimlerin
ilgi çekici renkleri ve bölgeyi bir şapka gibi örten evaporitik kayaçlar, göze hitap eden,
çekici, jeopark niteliğinde bir arazi yapısı ve dokusu oluşturmuştur.
Beypazarı havzası ve çevresi, başlıca trona minerali olmak üzere, doğal soda mi-
neralleri, bitümlü şeyl ve linyit yatakları, sülfat mineralleri ve jeotermal kaynakları
ile maden potansiyeli ve işletmeciliği açısından önem taşımaktadır (Helvacı ve İnci,
1989; Yağmurlu ve Helvacı, 1994; Helvacı ve Yağmurlu, 1995; Orti ve Helvacı, 1995;
Orti ve diğ., 2002; Çelmen ve Çelik, 2009). Bölge, hem yapısal ve sedimantolojik özel-
likleri hem de maden potansiyeli nedeniyle farklı amaçlarla çeşitli jeolojik çalışmalara

78
J U LIO P O LIS I

konu olmuştur (bkz. Yağmurlu ve diğ., 1988; Helvacı ve İnci, 1989; Helvacı ve Yağmur-
lu, 1995; Orti ve diğ., 2002; Öztürk ve diğ., 2012; Behzad, 2015; Özsayın ve diğ., 2016;
Seyitoğlu ve diğ., 2017; Koral ve diğ., 2018; Ardahanlıoğlu ve diğ., 2020).
Modern arkeolojik araştırma alanlarında kullanılan tüm bilimler arasında jeoloji,
arkeoloji ile en uzun tarihsel birlikteliğe sahip olan bilimdir (Pollard, 1999). Jeolojik
bilgi, arkeolojiye sadece coğrafi anlamda değil fiziksel anlamda da önemli katkılarda
bulunmaktadır. Jeoarkeoloji, neredeyse jeoloji kadar geniş bir alanı kapsamına alır;
jeofizik, jeokimya, mineraloji, petrografi, petroloji, jeokronoloji, paleontoloji, ekono-
mik jeoloji ve neredeyse jeolojinin diğer tüm alt disiplinleri arkeolojik problemlerin
çözümüne yönelik kavramlar ve yöntemler sunmaktadır (Rapp, 1987). Jeoarkeoloji,
günümüzde arkeometrik yaklaşımlarla oldukça iç içedir ve bu birliktelik gün geçtikçe
kuvvetlenmektedir. Jeolojik bilginin sayısal yanının kuvvetlenmesinin yanı sıra temel
bilimlerle ilişkisinin eksponansiyel artışı, arkeolojiye sağladığı arkeometrik girdiyi de
kuvvetli temellere oturtmaktadır.
Doğu nekropol alanında öngörülen ve hedeflenen arkeolojik çalışmaların farklı
disiplinlerden geniş bir araştırmacı ağının oluşturacağı dijital altlıklarla desteklenmesi
planlanmaktadır (Büyükkarakaya ve diğ., 2021). Bu altlıklar arasında jeoloji ve sahanın
yüksek çözünürlüklü arazi modelleri de yer almaktadır. Bu amaçla, doğu nekropolün
oturduğu tepe ve yakın civarında fotogrametrik modellemelerle desteklenen bir jeo-
loji çalışması yapılmıştır. Arazi çalışmaları, örneklemeler ve stratigrafik ölçümler ile
şekillendirilen jeolojik haritalama çalışması, bölgenin jeolojik yapısına ilişkin literatür
ile desteklenmiştir. Nekropolün oturduğu tepenin stratigrafik birlikteliğinde yer alan
kayaçların mineralojik-petrografik incelemesi gerçekleştirilmiştir.

Metodoloji
Doğu nekropol ve üzerine kurulduğu tepe, DJI Mavic Pro marka ve model hafif bir
dron ile binili olarak 120 metre yükseklikten, otomatik ve planlı uçuşlarla fotoğraf-
lanmış, Hareketten Yapı – Çok-bakılı Stereo-fotogrametri (HY-ÇBS – Structure from
Motion / Multiview stereo-photogrammetry) yöntemi ile modellenmiştir. HY-ÇBS,
koordinatlı veya koordinatsız binili fotoğraflardan itibaren bir nesnenin üç boyutlu
(3B) modellemesi için kullanılan; yüksek çözünürlüklü ve hassasiyetli arazi model-

79
J U LIO P OL I S D OĞ U N E K R OP OL A L ANI JE O LO Jİ Sİ

lemeleri için güncel ve tercih edilen bir yöntemdir (James ve Varley, 2012; James ve
Robson, 2014; Burns ve diğ., 2015; Ulusoy ve diğ., 2017; Ulusoy ve diğ., 2021). Yön-
temin ilk kısmı, Ullman’ın (1979) hareketten yapı varsayımına dayanır. İki fotoğraf
karesindeki farklılıklardan fotoğraftaki objenin hareket edip etmediğinin (örneğin
dönen bir homojen silindir) tespitini hedefleyen Ullman’ın (1979) algoritması, bugün
kullandığımız HY-ÇBS yönteminin temelini oluşturur. Farklı noktalardan ve bakı
açıları ile alınan görüntüler, -izole noktalar, çizgisel unsurlar, dokusal özellikler gibi-
tanımlanabilir elemanlarına ayrılır ve bu elemanlar 3B yapı ve hareketin geometrik
olarak tanımlanmasında kullanılır (Ullman, 1979). HY-ÇBS yönteminin uygulama-
sında kullanılan pek çok ücretsiz ve ticari kod ve yazılım paketi vardır (Bemis ve diğ.,
2014). Bu çalışmada kullanılan Agisoft Metashape yazılımı, görüntü elemanlarının
tespiti için ölçekten bağımsız unsur dönüşümü (Lowe, 2004) algoritmasına benzer bir
algoritma kullanmaktadır (Agisoft, 2018; Ulusoy ve diğ., 2017).
Modelleme için 704 binili fotoğraf hizalanıp (alignment) modellenerek hassas ve
yüksek çözünürlüklü bir sayısal yükseklik modeli (SYM) ve ortofoto oluşturulmuştur.
Model, hassas bir jeoreferanslama ile gelecekteki arkeolojik çalışmalara temel teşkil
edecek bir altlık oluşturmak üzere planlanmıştır. Bununla birlikte SYM ve ortofoto
detaylı jeolojik haritanın hazırlanmasında da kullanılmış, özellikle litolojik sınırların
belirlenmesinde germe yöntemi ile rengi abartılan ortofoto oldukça faydalı olmuştur.
Sahada jeolojik haritalama amaçlı arazi çalışmaları gerçekleştirilmiş, nekropolün
kurulduğu tepenin stratigrafik kesidi oluşturulmuş, tabaka/çatlak konum ölçümleri
ve örnekleme yapılmıştır. Örneklerin ince kesitleri yapılmış, kesitler alttan aydınlat-
malı polarizan mikroskopla incelenmiştir.

Juliopolis Doğu Nekropol Alanının Jeolojisi


Çayırhan ve yakın çevresi bindirmeler, antiklinal/senklinal yapılarının şekillendirdiği
sedimanter kayaçlar ve bunların üzerini bir şapka gibi örten evaporitik kayaçların
birlikteliği ile jeolojik ve görsel olarak ilgi çekici bir bölgedir. Beypazarı – Çayırhan
basenini şekillendiren sedimanter formasyonlar, tabandan tavana orta ve üst miyo-
sen yaşlı Çoraklar, Hırka, Akpınar, Çayırhan, Bozbelen formasyonları ve bunları örten
Kirmir formasyonlarıdır (İnci ve diğ., 1988; Yağmurlu ve diğ., 1988; Helvacı ve İnci,

80
J U LIO P O LIS I

1989; Koral ve diğ., 2018). Bazı araştırmacıların Çayırhan formasyonunu Bozbelen for-
masyonu altında veya bu adla değerlendirdiklerini not etmek gerekir (Behzad, 2015;
Ardahanlıoğlu, 2019). Batı ve doğu nekropol alanının yakın çevresinde tespit edilen
sedimanter formasyonlar, Çayırhan ve Bozbelen formasyonları, bunları örten Sarıyar
kireçtaşı ve başlıca kiltaşı ve jips tabakalarından oluşan Kirmir formasyonudur (Hel-
vacı ve İnci, 1989). Batı ve doğu nekropol alanının oturduğu karşılıklı iki tepenin
sırt ekseni, hemen güneylerinde haritalanan, yaklaşık doğu-batı uzanımlı senklinal
ekseni (Yağmurlu ve diğ., 1988; Helvacı ve İnci, 1989; Orti ve diğ., 2002) ile paralel-
dir. Seyitoğlu ve diğ. (2017) ile Ardahanlıoğlu ve diğ. (2020) bu senklinal ekseninin
hemen güneyine ve Çayırhan’ın kuzeyine iki kol hâlinde Beypazarı kör bindirmesini
oturtmakta ve tanımlamaktadır. Çayırhan’ın kuzeyinde haritalanan faylar ve devam
eden antiklinal/senklinal yapıları (Yağmurlu ve diğ., 1988; Helvacı ve İnci, 1989; Ar-
dahanlıoğlu ve diğ., 2020; Koral ve diğ., 2018), bölgenin bugünkü jeomorfolojik görü-
nümünü şekillendirmektedir.
Çayırhan formasyonu, konglomera, ince-taneli kumtaşı, çamurtaşı, marn ve jipsli
kiltaşı ile tanımlanır (İnci ve diğ., 1988); Beypazarı-Çayırhan arasında, KD-GB doğ-
rultulu hat boyunca geniş bir yayılım göstermektedir (Özsayın ve diğ., 2016). Formas-
yonun içinde, Helvacı ve İnci’nin (1989) Bozçayır üyesi olarak tanımladığı başlıca
nefti yeşil, açık nefti yeşil kiltaşlarından oluşan birim özellikle Çayırhan’ın batısında
gözlenmektedir. Birimi oluşturan kiltaşları kalın tabakalı ve az pekişmiştir; egemen
kil minerali montmorillonitik smektittir (Helvacı ve İnci, 1989). Birim içinde jips ve
dolomitik kireçtaşı seviyeleri olağandır (Helvacı ve İnci, 1989). Çayırhan formasyo-
nunu basenin merkez kısımlarında uyumlu olarak üzerlediği görülen, yine KD-GB
doğrultulu bir hat boyunca izlenen Bozbelen formasyonu, kırmızımsı, kırmızı-kah-
verengi konglomera, çakıltaşı ve ince taneli kumtaşı birimleri ile tipiktir (İnci ve diğ.,
1988; Özsayın ve diğ., 2016). Helvacı ve İnci (1989), ince taneli kumtaşlarını Kıztepe
Kumtaşı üyesi olarak ayırtlamıştır. Bu birimlerin üzerine sarımsı beyaz renkli, mikri-
tik, gölsel Sarıyar kireçtaşı yerleşir; birim kalınlığı oldukça değişken olmakla birlikte,
doğuya doğru inceldiği belirtilmiştir (İnci ve diğ., 1988). Birimin Çayırhan formas-
yonunu uyumlu olarak üzerlediği, Bozbelen formasyonunun Kıztepe üyesi ile yanal
geçişli olduğu not edilmektedir (İnci ve diğ., 1988). Nekropolün doğu ve güneydoğu-
sunda tüm seri, Kirmir formasyonu ile örtülüdür. Beypazarı Havza dolgusunun en üst

81
J U LIO P OL I S D OĞ U N E K R OP OL A L ANI JE O LO Jİ Sİ

Şekil 2. Doğu nekropol alanının stereo-fotogrametrik modeli ve jeoloji haritası. HY-ÇBS yöntemi ile
üretilen modelden türetilmiş A) ortofoto ve B) Sayısal Yükseklik Modeli, C) alanın jeolojik haritası.
Kaynak: Yazarlar tarafından hazırlanmıştır.

ve en genç birimini temsil eden Geç Miyosen yaşlı formasyonun evaporitlerce baskın
tabakaları çoğunlukla yataya yakın konumda izlenir (Helvacı ve İnci, 1989; Özsayın ve
diğ., 2016). Birim, jipsli kiltaşı, jipsli, kalkerli kumtaşı, ince kireçtaşı seviyeleri ve kalın
tabakalı masif jipsler ile tenardit-globerit ara katmanlı litoloji sunar (İnci ve diğ., 1988;
Helvacı ve İnci, 1989; Özsayın ve diğ., 2016).

82
J U LIO P O LIS I

HY-ÇBS yöntemi ile üretilen fotogrametrik model (Şekil 2A, 2B) ve arazi çalışma-
larımız birleştirilerek doğu nekropolün yerleştiği tepenin detaylı bir jeolojik haritası
oluşturulmuştur (Şekil 2C). Tepe, tabandan tavana, Çayırhan formasyonuna ait açık
nefti yeşil renkli kiltaşı (Tçb), Bozbelen formasyonuna ait kırmızı renkli, ince tane-
li kırıntılı sedimanter kayaçlar (Tbkı), ve bunların üzerinde de sarımsı beyaz renkli
Sarıyar kireçtaşlarından (Ts) oluşmaktadır (Şekil 2, 3 ve 4A). Sarıyar kireçtaşlarının
bölgedeki detayını iyi yansıtan haritalarına atfen jeolojik harita (Şekil 2) ve stratigrafik
kesit (Şekil 3) üzerindeki birimlerin harflendirilmesinde Helvacı ve İnci’nin (1989)
tanımlamalarına sadık kalınmıştır.

Şekil 3. Doğu nekropol alanının üzerine oturduğu tepenin stratigrafik kesidi.


Birimlerin harflendirmesinde Helvacı ve İnci’ye (1989) sadık kalınmıştır.
Kaynak: Yazarlar tarafından hazırlanmıştır.

83
J U LIO P OL I S D OĞ U N E K R OP OL A L ANI JE O LO Jİ Sİ

Doğu nekropol tepesi, tabanda Çayırhan civarında tipik olarak gözlenen kiltaşı
serisinin bir üyesi ile başlamaktadır (Şekil 4: Tçb). Açık nefti yeşil, açık yeşil, limon
küfü renkli, kaygan, ince tabakalı masif kiltaşı biriminin üst üniteleri asitle tepkime
vermezken alt ünitelerde az da olsa tepkime görülmesi karbonat içeriğinin arttığına
işarettir. Yer yer oturma çatlakları ve faylar ölçülmüştür (Şekil 2 ve 4B). Kiltaşı (Tçb)
üzerine uyumlu olarak kırmızı rengiyle tipik Bozbelen formasyonuna ait kırıntılı ka-
yaçların yerleştiği görülür (Şekil 4A: Tbkı). Kırmızı renkli seviye, sarı-kahve renkli
kum boyu, tabana doğru ince çakıllı, normal derecelenme gösteren, tabanda karbonat
çimentolu kumtaşı ile başlamaktadır. Tabaka tabanında karbonat ayrışımları gözlen-
mektedir (Şekil 4C). Seviye içinde yükseldikçe kırmızımsı renk korunarak karbonat
çimentolu ince taneli kumtaşı ve kızıl-kahve renkli silttaşı tabakaları gözlenir. Seviye
tavana doğru kızıl, koyu renkli çamurtaşı ve kırmızı, kızıl-kahve renkli karbonatlı ça-
murtaşına dönüşür (Şekil 3). Bu serinin üzerine ince, nefti yeşil renkli bir marn taba-
kasından sonra, Sarıyar kireçtaşları (Şekil 4A, 4D: Ts) yerleşmiştir (Şekil 2 ve 3). Ayrıt-
lanması çok kolay olmamakla beraber tepe üzerinde kireçtaşlarının iki farklı tabakası
haritalanmıştır. Alt ve Üst kireçtaşı diye isimlendirdiğimiz bu tabakalardan üstteki,
tepenin üzerinde sınırlı bir alanı, yama gibi örtmektedir (Şekil 2). Nekropolde bugüne
kadar açılan mezarların pek çoğu, alt kireçtaşı birimi içine kazılmıştır (Şekil 2, 3, 4A,
4D, 5). Alt kireçtaşı, genel olarak masif görünümlü, yer yer (iri de olabilen) boşlukların
gözlendiği (Şekil 4D) sarımsı beyaz renkli mikritik kireçtaşıdır. Üst kireçtaşı (Şekil 2
ve 3), beyaz renkli, az boşluklu, ince taneli ve masiftir, gözenekleri kalsit dolguludur.
Belirgin olmayan bir rekristalizasyon gözlenmektedir. Bol çatlaklı tabakanın yer yer
yumrulu, kalsirudit benzeri bir görünümü vardır.

84
J U LIO P O LIS I

Şekil 4. Stratigrafik kesitten fotoğraflar. A) İstifin genel görünümü; arka planda, mezar kapaklarının da
muhtemel kaynak yeri olan Kirmir formasyonuna ait evaporitik örtü görülmektedir, B) tabanda yer alan
kiltaşı ve faylanmalar, C) kumtaşı – kiltaşı tabaka sınırı, D) tepede seriyi örten, mezarların içine kazıldığı
sarımsı beyaz renkli mikritik kireçtaşı.
Fotoğraf: İ. Ulusoy, E. Şen.

85
J U LIO P OL I S D OĞ U N E K R OP OL A L ANI JE O LO Jİ Sİ

Mineraloji – Petrografi
Çalışma sahasında kırıntılı (kumtaşı, silttaşı ve kiltaşı) ve kimyasal (kireçtaşı) olmak
üzere iki tür sedimanter kayaç yer almaktadır. Sahaya dışardan getirilerek mezar kapağı
olarak kullanılan jips ve anhidritler de kimyasal sedimanter kayaç kategorisinde
sınıflandırılır (Şekil 5A, 5B). Mineralojik bileşenlerinin tayini alttan aydınlatmalı po-
larizan mikroskop ile gerçekleştirilmiştir.
Kireçtaşları, çok ince taneli olup tamamen karbonat çamurundan oluşmaktadır.
Çok az rekristalizasyon belirtileri görülse de kayaçta hâkim bir mikritik doku izlen-
mektedir (Şekil 6A).
Silttaşı ve Kumtaşı, kırıntılı bir dokuya sahiptirler. Kırıntıların arasını bağlayıcı
malzeme olarak karbonat çimentosu doldurmaktadır. Çimentoyu kalsit minerali tem-

Şekil 5. Nekropol alanındaki mezarlardan fotoğraflar.


A) Kireçtaşı içine oyulmuş mezarlar üzerinde Jips mezar kapakları, B) Sanduka tipi mezarların Jips blok-
levhalardan duvarları, C) Kireçtaşı içine oyulmuş mezar ve kireçtaşı mezar kapağı.
Fotoğraf: İ. Ulusoy, E. Şen.

86
J U LIO P O LIS I

Şekil 6. Çalışma alanında bulunan kayaçların polarizan mikroskop altındaki çift nikol görüntüleri.
A) Kireçtaşı, B) silttaşı, C) kumtaşı, D) karbonatlı kiltaşı, E) ve F) jips/anhidrit. Cal: kalsit, Qz: kuvars, Pl:
plajiyoklaz, Gp: jips, Anh: anhidrit, Opq: opak mineral, Kkç: kil-karbonat çamuru.

87
J U LIO P OL I S D OĞ U N E K R OP OL A L ANI JE O LO Jİ Sİ

sil etmektedir. Kumtaşı ve silttaşının bileşenlerini plajiyoklaz, kuvars, kalsit mineral-


leri ve opak mineraller ile birlikte kiltaşı ve kireçtaşı kayaç parçaları oluşturmaktadır.
Minerallerin köşeli, sivri ve kırıklı bir yapıya sahip olması dikkat çekmektedir (Şekil
6B, C).
Çayırhan formasyonuna ait, incelediğimiz stratigrafik kesidin en alt birimindeki
kiltaşının taban seviyelerinin karbonat içeriğinden bahsetmiştik. Karbonatlı kiltaşının,
çok ince taneli olmasına rağmen kırıntılı bir dokuya sahip olduğu belirgin bir şekilde
görülmektedir (Şekil 6D). Bağlayıcı malzemesi mikritik dokulu karbonat çimentosu-
dur. Optik mikroskopta tanınabilir bileşenleri kuvars ve kalsit mineralleridir.
Mezarlarda kapak olarak kullanılan jips ve anhidritten oluşan kayaçlarda, mine-
rallerin masif ve iyi dilinimli kristaller hâlinde oluştuğu görülmektedir. Çift kırması
kuvvetli olanlar jips, zayıf olanlar ise anhidrit olarak değerlendirilmiştir (Şekil 6E).
Genellikle levhamsı hâlde bulunurken, bazı seviyelerde çubuksu tanesel agregalar hâ-
linde kristalleşmiştir. Masif görünümde olmasına rağmen, dilinim ve düzensiz çatlak-
lar boyunca kil ve karbonat çamuru içermektedir (Şekil 6F). Bu çatlaklar boyunca yer
yer kalsit minerallerine de rastlanılmıştır.

Sonuç ve Öneriler
Doğu nekropolün, alanın küçüklüğü nedeniyle basit, sade bir jeolojisi vardır. Batı
nekropolün yerleştiği Tahtalı Tepe de aynı jeolojik yapının izlerini göstermektedir.
Her iki tepe de güneydeki eksen ile tarif edilen senklinalin kuzey kanadında otur-
maktadırlar. Seride, tabandan tavana yeşil renkli kiltaşları üzerine uyumlu yerleşen
kırmızı renkli kırıntılı kayaçlar (kumtaşı-silt-çamurtaşı) ve ince bir marn seviyesinden
sonra Sarıyar kireçtaşları yer alır. Nekropole ait mezarlar bu kireçtaşları içine kazılmış-
tır; çoğu mezarın kapaklarında ve bazılarının duvarlarında Kirmir formasyonuna ait
jips ve anhidritlerden kesilerek hazırlanan blok levhalar kullanılmıştır (Şekil 5A, 5B).
Bazı kapakların kireçtaşlarından oyulduğu da gözlenmektedir (Şekil 5C).
Arkeolojik temel amaçlı devam eden jeolojik çalışmalarda, killi birimlere ait XRD
analizleri ve batı nekropol alanının stereofotogrametrik modellenmesi hedeflenmek-
tedir. Yüzey çalışmalarının, insan eliyle yok olmadıysa, nekropolün mezar kapakları-
nın ocak veya ocaklarını ve işleklerini ortaya çıkarabileceğini düşünmek mümkündür.

88
J U LIO P O LIS I

Juliopolis sakinlerinin jips kayacını nekropolde özel bir amaç için kullandıkları açıktır.
Bölgenin maden zenginliğinin bundan başka hangi amaçlarla kullanılmış olabileceği
önemli bir jeoarkeolojik sorudur. Antik şehre yakın mesafelerde Beypazarı granitoyi-
di etrafında kaynaklandığı bilinen jeotermal kaynakların Juliopolis için önemli olup
olmadığı da şehrin madenler ile ilişkisi kadar ilgi çekici bir sorudur.

Teşekkür
Juliopolis Dijital Arkeoloji Arşivi çalışması ile farklı disiplinleri geniş bir şemsiye al-
tında toplayarak bu çalışmaya öncülük eden Doç. Dr. Ali Metin Büyükkarakaya’ya, bu
çalışmaya olanak sağlayan Anadolu Medeniyetleri Müzesi Müdürü Yusuf Kıraç’a; yü-
rütmekte olduğumuz araştırmada beraber çalıştığımız Anadolu Medeniyetleri Müzesi
araştırmacılarına, özellikle Muhammed Dolmuş’a ve Mustafa Metin’e teşekkür ederiz.
Bu çalışma, Koç Üniversitesi VEKAM tarafından desteklenmektedir.

89
J U LIO P OL I S D OĞ U N E K R OP OL A L ANI JE O LO Jİ Sİ

Kaynakça

Agisoft [web dökümanı] (2018). URL http://www.agisoft.com/ (erişim: 16.01.2019).

ASTER GDEM Validation Team, 2011. ASTER Global Digital Elevation Model Version 2 - Summary of
Validation Results, p. 26.

Ardahanlıoğlu, A., Seyitoğlu, G. ve Esat, K. (2020). Beypazarı Kör Bindirme Zonu’nun Çayırhan civarındaki
iç yapısı. Maden Tetkik ve Arama Dergisi, 163, 83–103.

Behzad, B. (2015). Çayırhan (Ankara) dolayının jeolojisi ve neotektonik özellikleri. Yayımlanmamış Yüksek Lisans
Tezi. İstanbul Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, İstanbul.

Belke, K. (Ed.). (1984). Galatien und Lykaonien. Tabula Imperii Byzantini. (Cilt 4) Vienna: Austrian Academy of
Sciences Press.

Bemis, S. P., Micklethwaite, S., Turner, D., James, M. R., Akciz, S., Thiele, S.T. ve Bangash, H. A. (2014).
Ground-based and UAV-based photogrammetry: A multi-scale, high-resolution mapping tool for stru-
ctural geology and paleoseismology. Journal of Structural Geology 69, 163–178.

Burns, J. H. R., Delparte, D., Gates, R. D. ve Takabayashi, M. (2015). Integrating structure-from-motion


photogrammetry with geospatial software as a novel technique for quantifying 3D ecological characte-
ristics of coral reefs. PeerJ 3:e1077. https://doi.org/10.7717/peerj.1077

Büyükkarakaya, A. M., Vorobyeva, E., Dolmuş, M., Metin, M., Karadağ, D. K., Güleryüz, Ö., Doğan, E., Bü-
tün, E., Ulusoy, İ. ve Sertalp, E. (2021). Juliopolis Dijital Arkeoloji Arşivi Çalışmaları. Anadolu Medeni-
yetleri Müzesi 100. Yıl Anı Kitabı, Grafiker Yayınevi, ISBN: 978-975-17-4939-0, Cilt 2: 323–338.

Copernicus Sentinel data (2020), image date: 28.09.2020, processed by European Space Agency.

Çelmen, O. ve Çelik, M. (2009). Hydrochemistry and environmental isotope study of the geothermal water
around Beypazarı granitoids, Ankara, Turkey. Environmental Geology, 58, 1689–1701.

Helvacı, C. ve İnci, U. (1989). Beypazarı trona yatağının jeolojisi, mineralojisi, jeokimyası ve yörenin trona potansi-
yeli. Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu Temel Bilimleri Araştırma Grubu Proje Raporu
(TBAG-685).

Helvacı, C. ve Yağmurlu, F. (1995). Geological setting and economic potential of the lignite and evapori-
te-bearing Neogene basins of Western Anatolia, Turkey. Israel Journal of Earth Sciences, 44, 91–105.

İnci, U., Helvacı, C. ve Yağmurlu, F. (1988). Stratigraphy of Beypazarı neogene basin, Central Anatolia, Tur-
key. Newsletters on Stratigraphy, 18(3), 165–182.

James, M.R. ve Robson, S. (2014). Mitigating systematic error in topographic models derived from UAV and
ground-based image networks. Earth Surface Processes and Landforms 39, 1413–1420.

James, M.R. ve Varley, N. (2012). Identification of structural controls in an active lava dome with
high resolution DEMs: Volcán de Colima, Mexico. Geophysical Research Letters 39, L22303. do-
i:10.1029/2012GL054245.

90
J U LIO P O LIS I

Koral, H., Behzad, B., İşbil, D. ve Karaağaç, S. (2018). Çayırhan (Ankara) Neojen havzasının stratigrafisi ve
neotektonik özellikleri. İstanbul Yerbilimleri Dergisi, 29(2). https://dergipark.org.tr/en/download/artic-
le-file/765583

Lowe, D. G. (2004). Distinctive image features from scale-invariant keypoints. International Journal of Compu-
ter Vision 60, 91–110.

Onur, F. (2014). Epigraphic research around Juliopolis I: A historical and geographical overview. Gephyra, 11,
65–83.

Orti, F. ve Helvacı, C. (1995). Glauberita-thenardita de la formacion Kirmir (Neogeno, cuenca de Beypazari,


Turquia). Geogaceta 18, 187– 190.

Orti, F., Gündoğan, İ. ve Helvacı, C. (2002). Sodium sulphate deposits of Neogene age: the Kirmir Formati-
on, Beypazari Basin, Turkey. Sedimentary Geology, 146, 305–333.

Özsayın, E., Kahraman, B. ve Tuncer, A. (2016). Kuzey Anadolu ve İnönü-Eskişehir fay sistemleri ile sınırlı
bölgenin yapısal geçiş zonu özellikleri. Hacettepe Üniversitesi, Bilimsel Araştırma Projeleri Koordinas-
yon Birimi. Proje Sonuç Raporu.

Öztürk, Y. Y., Helvacı, C. ve Satır, M. (2012). Geochemical and ısotopic constraints on petrogenesis of the
Beypazarı Granitoid, NW Ankara, Western Central Anatolia, Turkey. Turkish Journal of Earth Sciences, 21,
53–77.

Pollard, A. M. (1999). Geoarchaeology: An introduction. Geological Society, London, Special Publications. 165,
7–14.

Rapp, G. (1987). Geoarchaeology. Annual Review of Earth and Planetary Sciences, 15(1), 97–113.

Seyitoğlu, G., Esat, K. ve Kaypak, B. (2017). KB İç Anadolu’daki Ana neotektonik yapılardan biri: Beypazarı
kör bindirme zonu ve ilişkili fay-ilerleme kıvrımları. MTA Dergisi, 154, 1–14.

Ullman, S. (1979). The interpretation of structure from motion. Proceedings of the Royal Society of London B:
Biological Sciences 203, 405–426.

Ulusoy, İ., Diker, C., Şen, E., Aydın, E., Akkaş, E., Gümüş, E., Çubukçu, H. E., Erkut, V. (2021). Surface expres-
sions of morphostructural features at Hasandağ stratovolcano on DEM datasets. Mediterranean Geos-
cience Reviews, 3, 175-191. https://doi.org/10.1007/s42990-020-00044-3

Ulusoy, İ., Şen, E., Tuncer, A., Sönmez, H. ve Bayhan, H. (2017). 3D multiview stereo modelling of an open
mine pit using a lightweight UAV. Türkiye Jeoloji Bülteni 60(2), 223–242.

Yağmurlu, F. ve Helvacı, C. (1994). Sedimentological characteristics and facies of the evaporite-bearing Kir-
mir formation (Neogene), Beypazari basin, Central Anatolia, Turkey. Sedimentology, 41, 847– 860.

Yağmurlu, F., Helvacı, C., İnci, U. ve Önal, M. (1988). Tectonic characteristics and structural evolution of the
Beypazarı and Nallıhan Neogene basin, Central Anatolia. METU Journal of Pure and Applied Sciences, 21,
127–143.

91
Juliopolis’te Sürdürülebilir
ve Kapsayıcı Bir Alan
Yönetimine Doğru İlk Adım
Elifgül Doğan
Cambridge Üniversitesi, Arkeoloji Bölümü

Giriş
Elinizdeki yayının diğer bölümlerinde, Juliopolis antik kenti ve nekropolünün biyo-
arkeoloji ve Anadolu arkeolojisi bağlamında sunduğu katkılar detaylı bir şekilde ele
alınmaktadır. Juliopolis, sadece bilimsel bir değer taşımakla kalmayıp, kapsayıcı ve
bütüncül bir yaklaşımla ele alındığında uzman paydaşlar ve genel kamu için daha
derinlemesine anlaşılması gereken, dinamik bir kültürel miras alanı olarak karşımıza
çıkmaktadır. Anadolu’nun farklı arkeolojik dönemler ve kültürler ile örülü çok kat-
manlı kültürel mirasına, her sit alanının ayrı bir değer kattığı aşikardır. Ancak, Juliopo-
lis, sadece Orta Anadolu’nun Roma ve Bizans dönemlerine ışık tutan sit alanlarından
sıyrılarak, bu tarih yelpazesinde kendine özgü ve beklenmedik bir önem kazanmıştır.
Antik Dönem’de Ankyra olarak bilinen Ankara’nın tarihi Paleolitik Çağ’dan başla-
maktadır. Bunu takip eden her arkeolojik dönem ve kültür hakkında ise kapsamlı
araştırmalar bulunmaktadır. Ancak Ankara’yı Ankara yapan, Frig, Helen ve Roma

93
J U LIO P OL I S’ TE S Ü R D Ü R Ü L E B İ L İ R VE K APSAYI C I B İ R AL AN YÖ NE Tİ M İ NE DO ĞRU İ L K ADIM

medeniyetlerinin izlerini bu coğrafyaya kazıyan antik insanların yaşamlarına dair çok


az detay bilinmektedir (Büyükkarakaya ve diğ., 2018). Her ne kadar sit alanlarının ve
maddi kültürün detaylı analizi, bize o kültürü yaratan insanların yaşantıları hakkında
önemli bilgiler verse de; o insanların tanıklık ettikleri sosyal, çevresel ve demogra-
fik koşulların en berrak izleri onların bedenlerinde tespit edilmektedir. Bu anlamda,
Juliopolis’te şimdiye kadar ortaya çıkarılan 700’ün üzerinde mezar ve ilişkili insan
kalıntısı, Ankara’nın antik insanlarıyla daha yakından tanışmamıza fırsat vermekte ve
paha biçilemez bir antropolojik bilgi deposu görevi görmektedir. Bununla beraber, bu
arkeolojik ve antropolojik bilgi kaynağının incelenmesi, değerlendirilmesi, bir kültür
mirası olarak geleceğe aktarılması ve geniş kitleler tarafından anlaşılmasının önünde
kayda değer engeller de bulunmaktadır. Bu engellerin aşılabilmesi için, sürdürülebi-
lir yönetim stratejilerinin hayata geçirilmesi son yıllarda Juliopolis ekibinin araştırma
öncelikleri arasında yerini almıştır.
Juliopolis’in geçmişte ve halihazırda karşı karşıya kaldığı risklerin kısa bir tarihi,
bu önceliğin neden ortaya çıktığını daha iyi gözler önüne serecektir. Juliopolis’in so-
runlarının önemli bir kısmının, 1950’lerde Sarıyar Barajı’nın Juliopolis’in önemli bir
kısmını sular altında bıraktığı yıllarda başladığını söylemek yanlış olmaz. Baraj suları-
nın yarattığı tahribat ve kayıp belki de büyüklüğü itibari ile boy ölçüşülemeyecek öl-
çekte sorunlar olsa da, takip eden dönemlerde yaşanan talihsizlikler ve tehlikeler yeni
tahribatları beraberinde getirmiştir. 1990’larda başlayan ve günümüze kadar kesintili
olarak süren kurtarma kazıları, Juliopolis’e yeni bir hayat vermiş ancak bu yeni haya-
tın, yeni talihsizlikleri de beraberinde getirdiği görülmektedir. Kurtarma kazılarının
çektiği ilgi, kaçak kazıları ve eser kaçakçılığını tetiklemiş; sit alanı etrafında faaliyet
gösteren endüstriyel kompleksler ise sit alanı korunmasını sekteye uğratmıştır. Şüp-
hesiz ki bu problemler, Juliopolis’in sürdürülebilir ve geleceğe aktarılabilir bir kültürel
miras unsuru olabilmesinin önünde büyük engellerdir. Geçmiş ve halihazırda görev
yapan araştırma ekipleri, bireysel ve kurumsal çabalarla bu sorunlara çare bulmaya
çalışmışlarsa da; bu çözümler ya kısa vadeli olmuş ya da Juliopolis’in sorunlarının bü-
yüklüğü ile boy ölçüşememiştir. Bu sebeple, şu an görev alan araştırma ekibi, bilimsel
ve profesyonel bir eksene oturtulmuş, Juliopolis’in spesifik ihtiyaçlarına cevap vere-
bilecek, onun gelecek nesillere aktarılması ve bir kültür mirası olarak halkla buluş-
masını sağlayabilecek bir alan yönetim planı üzerinde çalışmaya başlamıştır. Kitabın

94
J U LIO P O LIS I

bu bölümünde, alan yönetiminin kısa tarihçesi ve esasları üzerine genel bir tartışma
sunulacak; takip eden bölümlerde 1. Juliopolis alan yönetiminin yol haritası, 2. Julio-
polis’in bir miras ögesi olarak karakteri, 3.paydaşları, 4. karşı karşıya olduğu riskler ve
5. güçlü yanları ışığında, uzun vadeli bir projeksiyon sunan alan yönetim önerileri ele
alınacaktır.

Arkeolojik Alan Yönetiminin Kısa Bir Tarihçesi ve


Esasları
Alan Yönetimi ve Korunması

Arkeolojinin son birkaç yüzyıla yayılan tarihinin aksine, kültürel miras kavramı ve
bunu konu alan akademik literatürün son yüzyılda ortaya çıktığı görülmektedir. Ar-
keolojik sit alanlarının korunmasına dair uluslararası felsefi tartışmaların temeli, 1931
yılına, Atina Anlaşması’nın (Athens Charter) imzalanmasına dayanmaktadır (Matero ve
diğ., 1998). Özellikle anıtların ve yıkıntı olarak görülen tarihî alanların korunması ko-
nusunda, arkeologlar ve mimarların iş birliğini öne çıkaran bu anlaşmayı; 1956 yılında
UNESCO’nun arkeolojik kazı pratiklerini düzenlemeye yönelik tavsiye niteliğindeki
çalışması1 takip etmiştir (Matero ve diğ., 1998). 1964’te tarihî anıtların kültürel miras
ögeleri olarak korunmasının şartlarını düzenleyen Venedik Tüzüğü’nün (Venice Char-
ter) imzalanması ve 1965’te Uluslararası Anıtlar ve Sitler Konseyi’nin (ICOMOS) ku-
rulması ile kültürel miras yönetiminin önemi ve sit alanı koruma prensiplerine inanç
sağlam zeminlere oturmaya başlamıştır (Jokilehto, 1998; Ahmad, 2006). Ancak kısa
sürede, Venedik Tüzüğü’nün her coğrafyanın özel koşullarını ve ihtiyaçlarını karşı-
layamadığına ve yalnızca anıtları kapsadığına dair eleştiriler yükselmiş (Erder, 1977;
Jokilehto, 1998), UNESCO 1972 yılında, Dünya Kültürel ve Doğal Mirasının Korun-
masına Dair Sözleşme’yi ortaya koymuştur.2 Bu sözleşme, imzacı ülkelerin hepsini
bağlayan, tüm dünya insanlığının ortak mirası olma özelliğini taşıyan ve “evrensel”

1 UNESCO Recommendation on International Principles Applicable to Archaeological Excavati-


ons, http://portal.unesco.org/en/ev.php-URL_ID=13062&URL_DO=DO_TOPIC&URL_SECTION=201.
html
2 WHC, https://whc.unesco.org/en/convention/

95
J U LIO P OL I S’ TE S Ü R D Ü R Ü L E B İ L İ R VE K APSAYI C I B İ R AL AN YÖ NE Tİ M İ NE DO ĞRU İ L K ADIM

öneme sahip doğal ve kültürel miras ögelerinin korunması ve planlı yönetilmesini


hedefleyen bir sözleşmedir. Ancak, bu evrensel önemin tanımına ve parametrelerine
kimin karar vereceği sorusu yeni tartışmaları beraberinde getirmiştir (Titchen, 1996;
Atakuman, 2010; 2020). Dahası, kimileri kültürel mirasın somut olmayan bileşenle-
rine dikkat çekmiş, yaşayan insanları ve gelenekleri de kapsayıcı yaklaşımların, kök-
lü yerel kültürlerin varlık sürdürdüğü ülkeler için gerekli olduğunu dile getirmiştir
(Ahmad, 2006; Bortolotto, 2007; Smith ve Akagawa, 2008; Atakuman, 2020). Özgün
yerli toplulukları ve çok katmanlı kültürel mirası ile ünlü Avusturalya’nın 1981 yı-
lında Burra Tüzüğü’nü (Burra Charter) hazırlaması ve kültürel miras yönetimi üzerine
üretilmiş akademik literatürün de 1980’lerden sonra patlama yapması bu anlamda te-
sadüf değildir (Marquis-Kyle ve diğ., 1992; Russell, 1997; Matero ve diğ., 1998; Askew,
2010; Sørensen ve Carman, 2009). Nitekim, bu tepkileri takiben UNESCO, 2003 yı-
lında yayınladığı sözleşmede, kültürel miras tanımını ve kapsamını yenilemiş; bu ve-
sileyle somut olmayan mirasa (intangible heritage) da sonunda hak ettiği değer atfedil-
miştir.3 Daha önce, yapılara ve objelere odaklanan kültürel miras tanımı; gelenekleri,
sanatsal ifade biçimlerini, sözlü olarak nesiller boyu aktarılan adetleri ve becerileri ve
bunların oluşumunda rol oynayan eşsiz süreçleri kapsayacak şekilde genişletilmiştir
(Smith, 2006; Smith ve Akagawa, 2008; Sørensen ve Carman, 2009). Kültürel ve doğal
mirasın, tüm bileşenlerinin bir bütün olarak ele alınması gerektiğinin anlaşılması bu
anlamda bir dönüm noktasıdır. Nitekim, takip eden yıllarda birçok somut olmayan
miras ögesinin, UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne aday gösterilmesi ve birçok ülkede
yeniden gün ışığına çıkarılıp tanıtılması önemli bir kazanç olmuştur.
Son 20 yılda, UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne girmenin yükselen değeri, ülkeler
arasında bir adaylık yarışını tetiklemiş; bu da kültürel mirasa yüklenen anlam ve de-
ğerlerin daha önce hiç olmadığı kadar derinleşmesine neden olmuştur (Smith, 2006;
Frey ve Steiner, 2011; Atakuman, 2020). Bu adaylık yarışı, yalnızca daha iyi koruma
pratiklerinin hayata geçirilmesini teşvik etmekle kalmamış, alan yönetim planlarının
bilinirliğini ve yaygınlığını da artırmıştır. Adaylık başvurusunun gereği olarak hazır-
lanması gereken sit alanı yönetim planları; sit alanının UNESCO’nun 10 kriterinden
hangilerine uyduğu, tarihi/arkeolojik geçmişi, evrensel önemi, doğal çevresi ile ilişkisi,

3 Somut Olmayan Kültürel Mirasın Korunması Sözleşmesi 2003, https://ich.unesco.org/doc/sr-


c/00009-TR-PDF.pdf

96
J U LIO P O LIS I

risk analizi, yerel paydaşları, araştırma metotları, koruma koşulları, yasal statüsü ve
finansal ihtiyaçları gibi çok sayıda konunun ele alındığı kapsamlı çalışmalardır.4 Bu
öncül çalışmalar olmaksızın, herhangi bir miras ögesinin bu listeye aday gösterilmesi
de artık mümkün olmamaktadır. Bu çalışmaların tek amacı yalnızca bir başvuru pro-
sedürünü tamamlamak değildir. Bir sit alanının sistematik bir şekilde yönetilebilmesi
ve geleceğe aktarılması için; o sit alanını ilgilendiren her konunun etraflıca düşünül-
mesi, ilgili her paydaşın sürece dâhil edilmesi ve ortaya çıkabilecek problemlerin ko-
lektif bir biçimde ele alınması gerekir. Bu kolektif örneklerden başarılıları arasında,
ülkemiz arkeolojisi ve turizmi için önemi büyük olan Çatalhöyük ve Ani sit alanları-
nın yönetim planları sayılabilir. Bu planlar, birçok paydaşın bir arada çalışarak orta-
ya çıkardığı yerel kalkınmayı da hedef alan çok yönlü çalışmalardır (Orbaşlı, 2013).
Ancak, bu gibi yüksek profilli sit alanlarının aksine, her sit alanı bir yönetim planı ile
UNESCO Dünya Listesi’ne girmeyi hedeflemeyebilir. Nitekim, Juliopolis gibi bu lis-
tede yer almayan, ancak uzun vadeli ve sürdürülebilir koruma azmiyle çalışan sit alan-
ları; UNESCO ilkelerini benimseyebilir ve Australian Heritage Workbook gibi disiplinde
kabul görmüş diğer alan yönetim planlarını yol haritası edinerek, kendi ihtiyaçlarına
cevap verebilen alan yönetim stratejileri geliştirebilirler.

Mezar Alanı Yönetimi

Dünya arkeolojisine baktığımızda, spesifik olarak tarihî veya arkeolojik mezar alanı
yönetimi üzerine hazırlanmış az sayıda genel kaynak vardır. Historic England’ın Ta-
rihî Mezarlıkların Yönetimi (Management of Historic Cemeteries)5 üzerine yayınladığı
yönergeler ve Matero ve Peters’ın (2003) yayınladığı, mezarlıklar ve diğer mezar alan-
larında yürütülecek yüzey araştırması çalışmalarında takip edilmesi gereken koruma
stratejilerinin listelendiği çalışma da bu kaynaklara örnek teşkil edebilir. Ancak çoğu
çalışma, ya yerel ölçekte spesifik çözümler sunmakta ya da büyük ölçekli sit alanla-

4 Dünya Mirası Listesi’ne Alınma Kriterleri için bkz.: https://kvmgm.ktb.gov.tr/TR-44439/dunya-mi-


ras-listesi39ne-alinma-kriterleri.html
Sit alanı yönetim planı üzerine yayınlanmış UNESCO kılavuzu için bkz.: http://www.unesco.org/new/en/
culture/themes/underwater-cultural-heritage/unesco-manual-for-activities-directed-at-underwater-cultu-
ral-heritage/unesco-manual/conservation-management/site-management-plan/
5 Management of Historic Cemeteries, https://historicengland.org.uk/advice/caring-for-heritage/cemete-
ries-and-burial-grounds/management/

97
J U LIO P OL I S’ TE S Ü R D Ü R Ü L E B İ L İ R VE K APSAYI C I B İ R AL AN YÖ NE Tİ M İ NE DO ĞRU İ L K ADIM

rı için hazırlanmış alan yönetim planlarının parçaları olarak karşımıza çıkmaktadır.


Örneğin, Mısır’daki Krallar Vadisi gibi çok sayıda önemli mezarın bulunduğu mezar
alanları, kendine has özellikleri ile yerel ölçekte kapsamlı çalışmaların yapıldığı sit
alanları arasında sayılabilir. Krallar vadisi örneğine yakından baktığımızda, bu nekro-
polün antik Mısır’ın Thebes bölgesinin gömü geleneklerine, inanışlarına, sosyoeko-
nomik dinamiklerine ve sanatına sıra dışı tanıklığı sebebi ile özel bir alan yönetimi
planında ele alındığı görülmektedir (Weeks ve diğ., 2014). Bu planda, sit alanının ge-
leceğini etkileyen çevresel faktörler, mezar hırsızlığı ve turistlerin yarattığı tehlikeler
ile altyapı sorunları gibi konulara dikkat çekilip, stratejiler geliştirildiği ve paydaşlara
odaklı bir çalışma yapıldığı göze çarpmaktadır (Weeks ve diğ., 2014). Diğer yandan,
Birleşik Krallık’ta yer alan Stonehenge ve Avebury gibi sit alanlarında yer alan Erken
Tunç Çağı mezarlıkları ise, büyük ölçekli ana sit alanı yönetim planının birer bileşeni
olarak karşımıza çıkmaktadır. İkisi de UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alan
bu sit alanlarının mezarlıkları, dönemlerinin ölüm geleneklerine “olağanüstü içgörü”
sağlayan ve “benzeri olmayan alanlar” olarak nitelenmiş, bu gerekçe ile sit alanı yöne-
tim planlarında ve UNESCO başvurularında detaylı olarak ele alınmıştır (Batchelor,
2003; Simmonds ve Thomas, 2014).
Bahsi geçen farklı dönemlerden ve coğrafyalardan örneklerin hepsinde öne çıkan
konu; bu örneklerin dönemlerinin belli başlı karakterlerinin eşsiz bir temsilini sağ-
lamasıdır. Bahsi geçen örneklerin ortak özellikleri; dönemlerinin sosyal ve spiritüel
dinamiklerine ışık tutmaları, antik insan sağlığı ve toplum demografisine karşılaştır-
malı örneklem sunmaları, ve halihazırda yaşayan paydaşlar için duygusal, ruhani ya da
politik anlamlar taşımaya devam etmeleridir. Burada “eşsizlik” ve “güncel anlamlar”
kavramlarının altını çizmek gerekir. Bu kavramlar, UNESCO Dünya Mirası Listesi
kriterlerinde de görülebileceği gibi; sit alanlarının değerlerinin bulundukları coğraf-
yayı aşıp, evrensel insanlık belleği için önem taşıdıklarına işaret eder (Titchen, 1996;
Jokilehto, 2006). Bu anlamda, yazının konusu Juliopolis Nekropolü’ne bu kavramlar
ışığında yaklaşmak ve sit alanı yönetimi için takip edilen yol haritasına değinmek
faydalı olacaktır.

98
J U LIO P O LIS I

Juliopolis Nekropolü Alan Yönetimi


Juliopolis’te İzlenecek Yol Haritası
Sit alanı yönetim planı, ülkemiz arkeolojisinde önemi anlaşılmaya başlanmış bir konu
olsa da mezar alanı yönetim planı disipline yabancı bir konudur. Bu anlamda Julio-
polis de kendi alanında bir ilki teşkil edecektir. Her sit alanı gibi Juliopolis’in de bir
arkeolojik ve doğal sit alanı olarak korunması ve gelecek nesillere aktarılması temel
hedeftir. Ancak bu alan yönetimi planı çalışması, Juliopolis’in acil olarak baş etmek
zorunda olduğu risklerin motive ettiği ve dört temel amaca odaklanmış bir çalışma
olacaktır. Bu amaçlar ise;
1. Devam etmekte olan ve gelecekteki kazı çalışmaları için, pratiklerde devamlılı-
ğın esas alındığı bir sistem oluşturmak,
2. Karar alma mekanizmasındaki düzensizliğin ve ilgisizliğin doğurduğu güvenlik
sorunlarının önüne geçmek,
3. Sit alanının profilini yükselterek ihtiyacı olan güvenlik desteğini ve finansal
yardımı yaratmak ve
4. Yerel paydaşlar ve genel halk ile iletişimi güçlendirerek kapsayıcı bir kültürel
miras yönetimi örneği ortaya çıkarmaktır.
Bu amaçları gerçekleştirebilmek içinse sit alanlarının doğal çevreleri ve yerel pay-
daşları ile bir bütün olarak ele alınmasını ilke edinen Australian Heritage Workbook’tan
faydalanacaktır. Bu kılavuz çerçevesinde, Doğal ve Kültürel Sit Alanlarının Öneminin Ko-
runmasına Yönelik 10 Adım tarif edilmekte, alan yöneticilerine cevaplamaları için 8 soru
ve uygulamaları gereken 2 temel adım ödevlendirilmektedir:
Adım 1. Bu miras alanı nedir?
Adım 2. Bu alanda kimin çıkarı/ payı vardır?
Adım 3. Burası ile ilgili ne bilmemiz gerekiyor?
Adım 4. Burası neden önemlidir?
Adım 5. Burayı çevreleyen sorunlar nelerdir?
Adım 6. Burada neyi hedefliyoruz?
Adım 7. Bu hedeflere ulaşmak için neler yapmamız gerekiyor?
Adım 8. Planımız ne?
Adım 9. Uygula!
Adım 10. Tekrar gözden geçir!

99
J U LIO P OL I S’ TE S Ü R D Ü R Ü L E B İ L İ R VE K APSAYI C I B İ R AL AN YÖ NE Tİ M İ NE DO ĞRU İ L K ADIM

Bahsi geçen sorular ilk bakışta çok temel ve sıradan sorular olarak görülebilir.
Bu yüzdendir ki, bunlar çoğu kazı yöneticisinin ya da arkeoloğun çalışmalara baş-
lamadan kendilerine sormayı unuttukları (ya da ihmal ettikleri) sorular olmuşlardır.
Hâlbuki, çoğu zaman çalışmalar ilerledikçe ve problemler belirginleşmeye başladıkça
kıymeti anlaşılan proaktif planlama, bu basit soruların kapsamlı analizi ile mümkün
olacak, sürdürülebilir korunmayı sağlayacak önemler ve aktörler belirlenebilecektir.
Australian Heritage Comission, bu yol haritasının özellikle doğal ve kültürel bileşenle-
rin bir araya geldiği, turizm potansiyelinin yüksek olduğu, ancak koruma problemleri
yaşayan ve paydaş katılımını arttırmayı hedefleyen sit alanları için uygun olduğunu
belirtmektedir.6 Sonraki bölümlerde detaylı olarak ele alınacağı gibi Juliopolis, bahsi
geçen sit alanlarına güzel bir örnektir. İlerleyen süreçlerde Juliopolis’in özel ihtiyaç-
larına göre farklı yönetim planlarına başvurulması ihtimali bulunsa da, şuan için bu
kılavuz, Juliopolis ekibinin arayışlarına cevap verebilme potansiyeline sahiptir. Bu ça-
lışmada, yukarıda geçen 8 soruya cevap verilerek Juliopolis için öncül bir değerlendir-
me yapılacaktır. Değerlendirmeye geçmeden önce, literatürde çoğunlukla Juliopolis
Nekropolü olarak tekil biçimde anılan mezar alanının aslında, Aladağ Çayı’nın ikiye
ayırdığı doğu ve batı nekropollerinden oluştuğunun ve bu çalışmada yine tekil olarak
anılacağının altını çizmek faydalı olacaktır.

Juliopolis Nedir ve Neden Önemlidir? (Adım 1, 3 ve 4)

İlk bakışta Krallar Vadisi ve Stonehenge örneklerden farklı bir bağlam ve coğrafyayı
temsil etse de, Juliopolis Nekropolü, Orta Anadolu arkeolojisi için kapsadığı dönem,
zengin buluntu ve insan kalıntıları koleksiyonu bakımından eşine az rastlanır bir kültür
mirası örneklemi sunmaktadır. 1950’lerde Sarıyar Barajı’nın, Juliopolis’in önemli bir
kısmını sular altında bırakması ile karanlığa gömülen kentin hikayesi, 1991 yılında
Anadolu Medeniyetleri Müzesi tarafından başlatılan kurtarma kazıları ile ilk defa
su yüzüne çıkar. O tarihten günümüze kadar kesintili olarak süren kazılar, Juliopolis
Nekropolü’nün Helenistik Dönem’den başlayarak, Bizans Dönemi’ni de içine alacak
bir zaman aralığında mezar alanı olarak kullanıldığını ortaya koymuştur (Arslan ve
diğ., 2011). Nekropolün tamamında şu ana kadar 700’ün üzerinde mezar kazılmış;

6 Protecting Heritage Places - 10 steps to help protect the natural and cultural significance of places,
2000. https://www.dcceew.gov.au/search?search_api_fulltext=heritage

100
J U LIO P O LIS I

bunların içinde oda mezar, sanduka mezar, basit toprak mezar, lahit mezar, taş plaka-
lı sanduka mezar ve Laginos mezar tipleri gözlemlenmiştir (Büyükkarakaya ve diğ.,
2018). Kimi mezarların farklı dönemlerin dekoratif elementlerini barındırması, me-
zarların farklı dönemlerde tekrar kullanıldığını işaret etmektedir. Dahası, çoğunluğu
oda mezarlarda görülmek üzere, mezarlarda genellikle birden fazla bireyin gömül-
düğünün tespiti ise, Juliopolislilerin inanç dünyaları konusunda daha ilginç verilerin
bizi beklediğini göstermektedir. Bu anlamda, tekrar tekrar kullanılan bu mezarlardan
çıkarılan çok sayıda insan kalıntısı, biyoarkeologlar için eşi bulunmaz bilimsel veri
deposu konumundadır.
İnsan kalıntılarına ek olarak, bu bireylerin birlikte gömüldüğü mezar
buluntularının Juliopolis’in bir kültür mirası alanı olarak önemine katkısından
bahsetmek faydalı olacaktır. Nekropolde yapılan kazılarda bireylerin; takılar, metal
kaplar, strigilisler, aynalar, tıp aletleri, yağ koku şişeleri, sikkeler, cam buluntular,
kandiller, seramik kaplar ve kemik buluntular gibi çeşitli yelpazede ve zenginlikte
mezar buluntuları ile gömüldüğü görülmüştür (Arslan ve Metin, 2013). Bu buluntular
arasında, tıp aletlerinin (özellikle kadın bireylerin de dâhil olduğu) onlarca mezarda

Şekil 1. Mezar alanlarını gösteren havadan bir görüntü.


Fotoğraf: Juliopolis Projesi Arşivi.

101
J U LIO P OL I S’ TE S Ü R D Ü R Ü L E B İ L İ R VE K APSAYI C I B İ R AL AN YÖ NE Tİ M İ NE DO ĞRU İ L K ADIM

bulunması Juliopolis’in hikayesini derinleştirmekle kalmayıp, tıp tarihi açısından da


önemine işaret etmektedir. Benzer şekilde, kazılarda ortaya çıkarılan çok sayıda sik-
ke de kentin 4-9. yüzyıllar arasında Konstantinopolis’ten Kudüs’e uzanan Hacı Yolu
üzerinde yükselen ticari öneminin bir sonucu sayılabilir. Bu sikkelerinin üzerindeki
imgelerin detaylı incelemesi, Juliopolis’in bölge kentleri arasında askerî ve ekonomik
konumunu aydınlatma, nekropolde yatan sakinlerin ise inanç dünyasına ışık tutabil-
me potansiyeline sahiptir (Devecioğlu, 2013). Orta Anadolu’da bu tarihlere denk gelen
bu ölçekte ilginç buluntu ve insan kalıntısı ortaya çıkarmış başka bir mezar alanının
olmaması, Juliopolis’in bölgesinde tekliğini ortaya koymaktadır.
Arkeolojik buluntu zenginliğine ek olarak, bir baraj gölü kıyısında konuşlanan
nekropol; farklı jeolojik katmanların izlerini taşımakta, termal kaynaklara yakınlığı ve
önemli kuş göç yolları üzerindeki konumu ile doğal bir sit alanı özelliğini de taşımakta-
dır. Dahası, Juliopolis’in tarihi İpek Yolu üzerindeki Ankyra ve Gordion gibi önemli di-
ğer arkeolojik alanlara yakın konumu, onu tarih boyunca önemli politik bir ağın parçası
yapmıştır. Bu anlamda sit, günümüz İpek Yolu projelerinin Orta Anadolu’daki önemli
aktörlerinden biri olma potansiyeline de sahiptir. Bu da Juliopolis’in hikayesinin, sıra-

Şekil 2. Nektopolün baraj gölü kıyısındaki konumu.


Fotoğraf: Juliopolis Projesi Arşivi.

102
J U LIO P O LIS I

dan bir kültür varlığının çok ötesinde, doğal zenginliği ve içinde bulunduğu coğrafyaya
bağı ile ele alınıp, çok katmanlı bir şekilde anlatabileceğine işaret etmektedir.

Juliopolis’in Paydaşları Kimlerdir? (Adım 2)

Juliopolis’in 30 senelik kazı geçmişine rağmen, çoğunlukla resmî makamlar ve ku-


rumlarla sınırlanmış paydaş iletişimi, kapsayıcılıktan uzak bir profil çizmektedir. As-
lına bakıldığında, bu, Türkiye’deki pek çok kazıdan farklı bir durum arz etmez ancak,
Juliopolis’in güncel kazı ve araştırma ekibi; bu kalıplaşmış tepeden aşağı karar verme
mekanizmaları ile şekillendirilmiş dışlayıcı pratiklerden uzaklaşmak istemektedir. Bu
anlamda ekip, nekropolü yalnızca bilimsel veri elde etmek için kazılıp kaldırılacak
bir arkeolojik bağlam olarak ele almamakta, nekropolde yatanların hikayesinin, bu
mirasın sahibi olan tüm paydaşlara ulaşması ile anlam kazanacağına inanmaktadır. Bu
sebeple, bu öncül alan yönetimi planı çalışmasının bir parçası olarak, tüm kurumsal ve
toplumsal paydaşların tespit edilmesine başlanmıştır. Juliopolis’in paydaşları ilk yapı-
lan çalışmada; resmî kurumlar, yerel halk ve sivil toplum ve ticari kuruluşlar olarak üç
gruba ayrılmıştır.

Resmî Kurumlar
Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü

Türkiye’de “korunması gerekli taşınır ve taşınmaz kültür varlıklarının arkeolojik araş-


tırma ve kazılarla açığa çıkarılmasını, korunmasını, değerlendirilmesini ve tanıtılma-
sını sağlamak, tahribini ve kaçırılmasını önleyici tedbirleri almak” tan sorumlu Kültür
ve Turizm Bakanlığı birimi olarak, her kazıda olduğu gibi Juliopolis kazısının da bi-
rincil resmî paydaşıdır. Juliopolis’te yapılacak bir alan yönetim planı, Müdürlük onayı
ve tavsiyesi doğrultusunda hayata geçirilecektir.

Anadolu Medeniyetleri Müzesi

1991’de ilk kazılar başladığından bu yana, Juliopolis kazılarının yöneticisi konumun-


daki Anadolu Medeniyetleri Müzesi; araştırma ekibinin anahtar çalışma grubunu

103
J U LIO P OL I S’ TE S Ü R D Ü R Ü L E B İ L İ R VE K APSAYI C I B İ R AL AN YÖ NE Tİ M İ NE DO ĞRU İ L K ADIM

oluşturan müze arkeologlarını görevlendirmekte, gerekli finansal ve lojistik yardımla-


rı sağlamaktadır. Buna ek olarak, buluntuların kayıt altına alınması ve depolanmasını
yönetmekte, farklı üniversiteler ve kurumlardan gelen geniş araştırma ekibi üyelerinin
çalışmalarını koordine etmekte ve araştırma sonuçlarını her sene düzenlenen Müze
Çalışmaları ve Kurtarma Kazıları Sempozyumu’nda bilim dünyasına sunmaktadır.
Bunun ötesinde, müze içinde yer alan Juliopolis seksiyonu yerli ve yabancı turistlerin
antik kentle ilgili bilgi alabilmesini kolaylaştırmaktadır. Ek olarak, dijital arkeoloji ve
kültürel miras üst teması ile tasarlanan Juliopolis sergisini geçtiğimiz yıl bünyesinde
halkla buluşturan müze, Juliopolis’in hikayesinin genel halk kitlesine ulaşabilmesini
sağlayan en temel platformdur (Büyükkarakaya ve diğ. 2021; Sertalp ve diğ., 2023).
Bu anlamda müzenin, alan yönetim planına katkısı ve tavsiyesi vazgeçilmez önem
taşımaktadır.

Koç Üniversitesi Vehbi Koç Ankara Araştırmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi


(KU VEKAM)

KU VEKAM, Juliopolis antik kentinden ele geçmiş insan iskelet kalıntılarının disip-
linlerarası incelemesi ve Juliopolis Dijital Arkeoloji Arşivi üzerine yürütülen projenin
en önemli maddi ve bilimsel destekçilerinden biridir.7 2018 ve 2019 yılında, Juliopolis’in
Yüzleri projesi kapsamında, Doç. Dr. Ali Metin Büyükkarakaya tarafından 3 boyutlu
yüz modellemeleri üzerine düzenlenen çalıştaylara da KU VEKAM ev sahipliği yap-
mış, Ankara Araştırmaları Dergisi’nde proje bulgularının yayınlanmasına destek ol-
muştur (Büyükkarakaya ve diğ., 2018). Aynı zamanda, halihazırda Juliopolis’te devam
eden en büyük proje olan dijitalleşme çalışmalarının ortaklarından olan KU VEKAM,
projenin bilim dünyasına tanıtımı ve paydaş etkileşiminin arttırılması konusunda alan
yönetiminde önemli bir role sahip olacaktır.

7 Juliopolis Antik Kenti İnsan İskelet Kalıntılarının Biyoarkeolojik Açıdan İncelenmesi


Projesi, https://vekam.ku.edu.tr/vekam/projeler/devam-eden-projeler/juliopolis-antik-kenti-in-
san-iskelet-kalintilarinin-biyoarkeolojik-acidan-incelenmesi-projesi/

104
J U LIO P O LIS I

Hacettepe Üniversitesi

Hacettepe Üniversitesi projede önemli görevlerde bulunan Ali Metin Büyükkara-


kaya, Evren Sertalp, Elif Başak Aksoy ve Evren Çubukçu gibi birçok akademisyenin
bağlı olduğu kurum olmasının yanı sıra, projenin bilimsel analizlerinin üniversite
kaynakları ile ve laboratuvarlarında yapılabilmesine katkı sağlamakta aynı zaman-
da projeye maddi destek sunmaktadır. Örneğin, Juliopolis kazılarından gün ışığına
çıkarılan insan iskelet kalıntıları Hacettepe Üniversitesi İnsan Davranışsal Ekolojisi
ve Arkeometri laboratuvarında (İDEA lab) bulunmakta ve araştırılmaktadır. Ayrıca
üniversitenin altyapısal olanakları (konferans salonları, tanıtım panoları vb.) proje
dâhilinde kullanılabilmektedir. Bu sebeple Hacettepe Üniversitesi, KU VEKAM ile
birlikte projenin önde gelen bilimsel paydaşlarındandır.

Ankara Büyükşehir Belediyesi

Ankara Büyükşehir Belediyesi, Ankara sınırları içerinde faaliyet gösteren birçok ar-
keolojik ve bilimsel araştırmaya ek olarak, Juliopolis’e de finansal, lojistik ve medya
tanıtım desteği sağlamaktadır. Uzun vadeli turizm yönetimi ve Ankara halkı ile etki-
leşimin arttırılması kapsamında belediyenin desteği, proje için büyük önem taşımak-
tadır. Belediyenin kültür ve turizm politikalarından sorumlu birimlerinin tecrübeleri
ve öngörüleri doğrultusunda; alan yönetim planı çalışmasında önemli bir yer teşkil
edecek sit alanına ulaşım, ziyaretçi parkurlarının inşası ve gerekli medya tanıtım kay-
naklarının hazırlanması konularında katkısı olması beklenmektedir.

Nallıhan Belediyesi

Nallıhan Belediyesi Juliopolis projesinin en önemli resmî yerel paydaşıdır. Belediyenin,


Juliopolis’e en yakın yerleşim yeri olan ve bu anlamda paydaşlar arasında en ön sırada
gelen Çayırhan halkı ile proje arasındaki köprülerin kurulması kapsamında değerli yar-
dımları olmaktadır. Antik Juliopolis halkının, kentin bugünkü komşuları ile tanıştırı-
labilmesi proje için temel amaçlardan biridir. Nallıhan Belediyesi bu amacın gerçekleş-
mesi için projeye, müze ve ziyaretçi merkezi olarak kullanılmak üzere bir mekân tesis
etme ve yerel halk ile buluşmaları koordine etme konusunda gayretler göstermektedir.

105
J U LIO P OL I S’ TE S Ü R D Ü R Ü L E B İ L İ R VE K APSAYI C I B İ R AL AN YÖ NE Tİ M İ NE DO ĞRU İ L K ADIM

Bu yüzden, Juliopolis’in kapsayıcı alan yönetimi planının ana ayaklarından birini yü-
rütmemize destek olan belediye planlamamızın başat aktörlerindendir.

Yerel Halk ve Sivil Toplum

Çayırhan Halkı ve Genel Halk Kitlesi

Nallıhan Belediyesi’ne bağlı Çayırhan halkı, Juliopolis’e en yakın mesafede ikamet


eden paydaş grubu olması sebebi ile birincil yerel paydaş niteliği taşımaktadır. Da-
hası, Sarıyar Barajı’nın sular altında bıraktığı Yardibi, Sarılar ve Çayırhan köylerinde
yaşayan aileler, kamulaştırma yöntemi ile bu köylerden çıkarılmış ve başka köylere
yerleşmek durumunda kalmıştır (Doğan, 1976). Bu ailelerin bir kısmının yeni kuru-
lan Çayırhan’a da taşındığı bilinmektedir. Dolayısı ile bugün Çayırhan’da ikamet eden
ailelerin bir kısmının ya da onların akrabalarının, baraj yapımı öncesi Juliopolis ci-
varında/üzerinde yaşamış olması ve Juliopolis’e dair anılara/hikayelere sahip olması
kuvvetle muhtemeldir. Nitekim Juliopolis antropolojik araştırma ekibi; 15 Ekim, 22
Ekim, 5 Kasım, 12 Kasım ve 19 Kasım 2020 tarihlerinde Çayırhan halkı ile yaptığı gö-
rüşmelerde, sular altında kalan Juliopolis hakkında ve yerel halkın burası ile ilişkisine
dair önemli bulgular ortaya çıkarmıştır.
Görüşmecilerden alınan bilgilere göre, yerel halk geçmişte burada “Hristiyan ma-
ğarası” olarak tanımladıkları üç mağara, mozaikli bir yol, heykeller, sikkeler, pithoslar
ve yüzükler gibi düzinelerce buluntu keşfetmiştir. Yerel halkın toplumsal belleğine
işlemiş bu detayların, sit alanının bir kültürel miras alanı olarak tüm dinamikleri ile
kapsamlı bir biçimde ele alınabilmesi bakımından önemi büyüktür. Dahası, bu detay-
lar Juliopolis’te yaşanan tahribatın tarihine de ışık tutma potansiyeline sahiptir. Unu-
tulmamalıdır ki, yerel halkla görüşmelerde bahsi geçen buluntu keşiflerinin önemli
bir kısmı maalesef tesadüfi değildir. Güncel riskler bölümünde detaylı olarak bahsedi-
leceği gibi, yerel halkın kimi üyelerinin Juliopolis’te vukuu bulan kaçak kazılarda payı
olduğu bilinmektedir. Bu sebepten, bölge halkı ile iletişimi güçlendirmenin, Juliopo-
lis alan yönetim planı çalışması için önemi daha da belirginleşmiştir. Son alarak, başta
Ankara halkı, yerli ve yabancı turistler olmak üzere genel toplum grupları da paydaş-

106
J U LIO P O LIS I

lar arasındadır. Juliopolis’te yapılacak bir alan yönetim çalışması ve turizm kalkınma
planlaması ile bu paydaşların da Juliopolis ile yakından tanışması mümkün olacaktır.

İpekyolu Belediyeler Birliği

İpekyolu Belediyeler Birliği, Nallıhan Belediyesi’nin de daha önce başkanlığını yaptı-


ğı ve 15 belediyenin bir araya gelerek,
gelir getiren, dış göçü azaltan, bölge ve ülke ortalamaları arasındaki gelişmişlik
farklılıklarını azaltan faaliyetler yoluyla, bölgedeki zengin, kültürel-doğal ve üretime
yönelik değerler üzerine inşa edilmiş, sürdürülebilir kalkınmanın mümkün olan en
kısa sürede sağlanması doğrultusunda, bölgede bulunan yerleşim birimlerinin sosyal,
kültürel ve ekonomik kalkınmalarına yönelik her türlü çalışmaları yapmak, yaptırmak,
sonuçlarını ulusal ve uluslararası ortamlara taşımak ve tanıtımını boyutlandırmak ve
bu amaçla ilgili kamu ve özel kurum ve kuruluşlar ile iş birliği yapmak
üzerine kurulmuş bir sivil toplum kuruluşudur. Juliopolis yönetim planının tu-
rizmi ve bölge kalkınmasını hedefleyen amaçları ile benzer bir motivasyon taşıyan
bu birlik, alan yönetim planının hazırlanmasında önemli bir kaynak ve danışmanlık
potansiyeline sahiptir.

Ticari Kuruluşlar

Türkiye Elektrik Kurumu ve Alkim Kimya

Aşağıda güncel risk faktörleri kısımında faaliyetleri detaylı olarak ele alınacak olan
Türkiye Elektrik Kurumu ve Alkim Kimya; sit alanı çevresinde ve içerisinde ticari fa-
aliyetler yürüttükleri için, Juliopolis’te alınacak kararlardan birinci dereceden etkile-
nebilecek ticari paydaşlardandır. Bu sebeple, alan yönetim planının paydaşları arasına
alınan bu iki büyük kuruluş, Juliopolis’te alan yönetimine dair kapsamlı bir planlama-
da sit alanının korunmasına katkı sağlama şansına sahip olabilir. Nitekim, Alkim Kim-
ya’nın 2018 yılında hazırladığı, Çayırhan Sodyum Sülfat Tesisleri Mekanik Çözme Ünitesine
İlave Kırma Eleme Tesisi tanıtım dosyasında Juliopolis’in ve Nallıhan Kuş Cenneti’nin

107
J U LIO P OL I S’ TE S Ü R D Ü R Ü L E B İ L İ R VE K APSAYI C I B İ R AL AN YÖ NE Tİ M İ NE DO ĞRU İ L K ADIM

korunmasına yönelik imar planlarına atıflar yapılmış, bunlara riayet edileceği belir-
tilmiştir.8 Henüz bu iki kurumla görüşmeler başlamamışsa da, bu olumlu tutumun sit
alanı yönetim planında işbirliğine de yansıyacağı umulmaktadır.

Güncel Risk Faktörleri Nelerdir? (Adım 5)


Juliopolis’te acil ele alınması gereken risk faktörleri dört ana başlık altında toplanabilir.
Bu risk faktörlerini ise; Juliopolis’i fiziki olarak tehdit eden problemler ile sit alanının
uzun vadede sürdürülebilirliği ve korunmasını sekteye uğratan planlama açıklarından
kaynaklanan sorunlar olarak ikiye ayırmak mümkündür.

Karar Alma Mekanizması ve Planlamadaki Sorunlar

30 yıla yayılan kesintili kazı tarihi boyunca çok sayıda önemli keşif yapılmış ve bilim-
sel değeri yüksek bulgular ortaya çıkarılmıştır. Ancak kazıların kesintili devam etme-
sinin; sit alanı güvenliği, bilimsel çalışmalar ve kullanılan metotların devamlılığında
yarattığı etkileri de yadsımak mümkün değildir. 1991 yılında başlayıp 18 yıl kesintiye
uğrayan kazıları, 2009’da devralan ekibin çalışmaya neredeyse en başından başlamak
zorunda kaldığını söylemek yanlış olmayacaktır. 1991 öncesi, Juliopolis nekropolü sa-
dece kimi yerel topluluklar ve bazı yetkililer tarafından bilinirken, 1991’de başlayan ve
devamı gelmeyen kurtarma kazısı, buraya bir anda defineciler ve eser kaçakçıları gibi
istenmeyen grupların ilgisini çekmiştir. Bu ilginin hesap edilememesi, sonraki ekip-
lerin takip etmesi için bir yönetim ve koruma planının geliştirilememiş olması birçok
kaçak kazıya ortam hazırlamıştır. Nitekim, 2009 yılında kazıların tekrar başlamasının
en önemli sebebi de bu kaçak kazıların yarattığı tahribatın gün geçtikçe büyümesidir.
Dolayısıyla, 2009’da görevi devralan müzenin arkeologlarından oluşan ekip, ilk iş ola-
rak bu büyük tahribatın tespiti ve temizliği ile baş etmek zorunda kalmıştır (Arslan
ve diğ., 2010). Diğer yandan, yeni ekibin yürüttüğü 5 kazı sezonunun ardından müze
yönetimi tekrar değişmiş ve kazılara 1 sene ara verilmiştir. 2015 yılında yeni bir müze
yönetimi ve akademisyenlerin de yer aldığı ekip, yeni bir yol haritası ile çalışmalarına
başlamıştır.

8 Çayırhan Sodyum Sülfat Tesisleri Mekanik Çözme Ünitesine İlave Kırma Eleme Tesisi tanıtım dosyası.

108
J U LIO P O LIS I

Çeşitli ekiplerin yıllar boyu süren çalışmaları, Juliopolis›in anlaşılması ve


aydınlatılması konusunda kritik dönemeçler olmuştur. Ancak, her yeni ekibin bir ön-
cekinden farklı araştırma sorularını kovaladığı, hatta kimi zaman kazılara yön verici
bir araştırma sorusunun dahi olmadığı da kabul edilmesi gereken bir durumdur. Her
bilimsel çalışma, temel bir araştırma sorusuna ve bunun etrafında kümelenen ikincil
sorulara cevap arayan çeşitli metotlar üzerine kuruludur (Bryman, 2007). Bu sorula-
rın ve metotların eksikliği, çalışmada sistematik bir yaklaşımın ve devamlılık üzerine
kurulu bir araştırma stratejisinin de olmadığına işaret eder. Bu da biriken verilerin
zamanla karmaşık bir yığın hâlini alması ve bunların bir bütün hâlinde anlaşılma-
sı için gerekli bağlamsal parametrelerin gözden kaçması anlamına gelir. Juliopolis’in
kazı geçmişinin kesintiler, talihsizlikler ve tahribatlarla dolu oluşu, şüphesiz ki karar
alma süreçlerindeki istikrarsızlığı olumsuz şekilde etkilemiştir. Ancak bir diğer önem-
li faktör de Juliopolis’in bu uzun kazı geçmişine karşın bir türlü “kurtarma kazısı” kim-
liğinden uzaklaşamamasıdır. Kısa vadeli hedeflerle yürütülen kurtarma kazıları, ço-
ğunlukla temel araştırma sorularına dair eksiklikler taşırken, tahribatı en aza indirme
ve olabildiğince çok veri toplama amacını güder. Ancak, 1950’lerde inşa edilen barajın
şehrin büyük bir kısmını sular altında bırakmasına rağmen, nekropol alanı nispeten
güvende kalmıştır. Bu yüzden, kurtarma kazısı odaklı yaklaşımların hâlâ Juliopolis
Nekropolü’nün yönetim stratejilerini belirliyor olması bir talihsizliktir.. Bu geçici stra-
tejiler sistematik bilimsel çalışmanın ve kalıcı planlamanın önüne geçmektedir. Bu
anlamda karar almadaki devamsızlık Julopolis’te yalnızca karar alıcıların değişmesi-
nin bir sonucu değildir. Aynı zamanda, tüm karar alıcıları ve bilimsel amaçları düzen-
leyen ve geleceği öngören kalıcı bir kazı ve alan yönetim stratejisinin eksikliğinin de
bir sonucudur.

Kaçak Kazılar ve Güvenlik Açığı

Yukarıda kısaca bahsi geçen kaçak kazılar, Juliopolis’in geleceğini riske atan ve sü-
reklilik arz eden diğer bir önemli sorun grubunu oluşturmaktadır. Türkiye’de kaçak
kazıların süregelen bir sorun teşkil ettiği ve her bilimsel kazı projesinin, istemeden
de olsa, hem olumlu hem olumsuz dikkati üzerine topladığı yadsınamaz bir gerçek-
tir. Bu sebeple her kazı ve yüzey araştırması, çalışmalar başlamadan önce dikkatli
bir şekilde planlanmalı ve olumsuz ilgiden doğabilecek sorunların öngörüldüğü risk

109
J U LIO P OL I S’ TE S Ü R D Ü R Ü L E B İ L İ R VE K APSAYI C I B İ R AL AN YÖ NE Tİ M İ NE DO ĞRU İ L K ADIM

analizleri yapılmalıdır. Ülkemizde, risk analizi raporlarının kazılarda pek yaygın ola-
rak hazırlanmadığı ya da ek bir bürokratik angarya olarak ele alındığını kabul etmek
gerekir. Ancak bu analizlerin; doğabilecek risklere hazırlıksız yakalanmamak, olası
senaryolara çözüm önerileri üretmek ve tahribatı en aza indirmek için hayati olduğu
unutulmamalıdır (Romão ve diğ., 2016). Juliopolis’te bu analizin yapılmamış olması-
nı; definecileri sit alanına çeken 1991 kazılarının öngörüsüzlüğü olarak görmek, ilk
ekibe haksızlık etmek olacaktır. Daha sonra göreve gelen ekiplerin de, bu konuda bir
ilerleme kaydedemediği; risk analizinin yapılmamış olmasından ve sit alanına kalıcı
güvenlik çözümlerinin dahi bulunamamış olmasından anlaşılmaktadır.
Bugüne kadar, Juliopolis’te kalıcı olarak 24 saat görev yapan güvenlik görevlile-
rinin olmaması, definecilerinin kazı sezonlarının ardından rahatça sit alanını tahrip
etmesine ortam hazırlamıştır. Anadolu Medeniyetleri Müzesinin, 2009 yılında baş-
lattığı ve kazıyı düzenli olarak sürdürdüğü yıllar içinde güvenlik görevlilerin istihda-
mının en azından belirli yıllarda sağlandığı bilinmektedir. Bu durum, yıllar içerisinde
özellikle kazı dönemlerinde güvenlik seviyesini önemli ölçüde artıran bir etken olarak
dikkat çekmektedir. Ayrıca, 2010 yılında Kalkınma Ajansı desteği ile Anadolu Mede-
niyetleri Müzesi tarafından yaptırılan kameralı gözetleme sistemi de bu açıdan çok
önemli bir araç olarak kullanılmıştır. Müze ve yerel Jandarma teşkilatı merkezlerinden

Şekil 2. Kaçak kazı faaliyeti yürütenlerin bıraktığı eşyalar.


Fotoğraf: Juliopolis Projesi Arşivi.

110
J U LIO P O LIS I

Şekil 4. Kaçakçıların yasadışı kazılarda kullandığı ve geride bıraktığı bir minder ve kazma.
Fotoğraf: Juliopolis Projesi Arşivi.

alanın kameralarla takibi yapılabilmiş; böylece alanda güvenlik seviyesi artırılmıştır.


Bununla birlikte 2013 yılını takiben kameralarda arızalar ortaya çıkmaya başlamış
olması, güvenlik zafiyetini yeniden gündeme getirmiştir. Diğer yandan, antropolojik
araştırma ekibinin 2020 yılında Çayırhan Jandarma Karakol Komutanlığı ile yaptığı
görüşmelerde, düzenli günlük devriyelere rağmen; jandarmanın tek başına kaçak ka-
zıların önüne geçmekte zorlandığı, bunların önüne geçmek için dikenli tel, güvenlik
kameraları ve tam zamanlı güvenlik personelinin gerekli olduğu ifade edilmiştir. Bu
koşullarda, Juliopolis’in sürekli tahribatı kaçınılmazdır. Bu tahribat ortaya çıkarılması
muhtemel bilimsel bilgiyi bağlamından koparıp anlamsızlaştırmakta, profesyonelle-
rin çabalarını ise boşa çıkarmaktadır.

Sit Alanı Çevresindeki Zararlı Endüstriyel Faaliyetler

Kaçak kazıların yanı sıra, Juliopolis’e yönelik fiziksel olarak en ciddi risk, çevresindeki
endüstriyel faaliyetlerdir. Bu faaliyetlerin ilki, Sarıyar Barajı’nın yapılmasını takiben
faaliyete başlayan Türkiye Elektrik Kurumuna (TEK) aittir. TEK’in sit alanı etrafında-
ki zararlı faaliyetlerine yönelik ilk kaygılar, 1988 yılında kayıtlara geçmiştir. Juliopolis

111
J U LIO P OL I S’ TE S Ü R D Ü R Ü L E B İ L İ R VE K APSAYI C I B İ R AL AN YÖ NE Tİ M İ NE DO ĞRU İ L K ADIM

1. derece sit alanı olarak tescil edilmiştir ancak Türkiye Elektrik Kurumu burayı kül-
stok sahası olarak kullanmak istemektedir (Tüzin, 1993). Bu nedenle, 1991’de aniden
başlayan kurtarma kazılarını bu talepten bağımsız düşünmek mümkün değildir. O
tarihten önce başlamış olması muhtemel kül stoklama faaliyetleri; sit alanı sınırları-
na onlarca ağır yüklü kamyonun girip çıkması, zemin üzerinde baskı oluşturması ve
alanın yakın çevresinin zararlı maddelerce kirletilmesi anlamına gelmektedir. Tescil
öncesinde ve sonrasında meydana gelen bu hasarların saptanması ve bu durumun,
arazinin sınırları ve topoğrafyası üzerindeki etkilerinin tanımlanarak raporlanması,
kritik bir öneme sahiptir.
Etkileri daha güncel olan diğer riskli endüstriyel faaliyetleri ise, Alkim Alkali
Kimya A.Ş.’nin Çayırhan Şubesi tarafından gerçekleştirilen faaliyetler oluşturmak-
tadır. Juliopolis ile arasında yalnızca 1,5 km olan Alkim Kimya tesisleri, TEK’in ak-
tivitelerine benzer olarak sıklıkla kamyonlarını sit alanı sınırlarından geçirmektedir.
Bu kamyonların, büyük olasılıkla kimyasal maddeler taşıdığı düşünüldüğünde, sit
alanı için sadece tonajlarıyla değil, kimyasal riskleri de içeren daha kapsamlı bir risk
oluşturduğu açıktır. Bu faaliyetlerin gölgesinde, sit alanı sınırlarının belirginliğinin ve
anlamının gün be gün yitirildiği ortadayken etkili bir alan korunmasının mümkün
olamayacağı açıktır.

Kontrolsüz Ziyaretçi Trafiği

Güncel risk faktörlerinin sonuncusunu ise kontrolsüz ziyaretçi trafiği oluşturmaktadır.


2009’da tekrar başlayan kazılardan sonra, bilinirliği gittikçe artan Juliopolis, Nallıhan
Belediyesinin sağladığı ve kazı ekibinin topladığı rakamlara göre yıllık yaklaşık 25.000
ziyaretçiyi kendine çekmektedir. Her ne kadar bu rakam; kazıları bitmemiş ve turizm
yönetim ve tanıtımı için yeterli kaynak aktarılamamış bir sit alanı için fevkalade olsa
da, bu kadar ziyaretçinin doğurduğu başka riskler de vardır. Juliopolis’te halihazırda
kazılar devam etmektedir. Kaynaklar ve planlamadaki yetersizlikler nedeni ile alanda
henüz ziyaretçiler için herhangi bir gezi parkuru bulunmamaktadır. Sit alanının, tek
yönlü ve kontrollü giriş çıkışa el vermeyen çevreye açık yapısı, kimi ziyaretçilerin ha-
bersiz sit alanına girmelerine fırsat vermektedir. Ziyaretçi dolaşımını düzenleyen bir
yürüyüş parkurunun eksikliğinde, mezarlar ve çukurlar arasında habersiz ve izinsiz
şekilde dolaşan ziyaretçilerin yarattıkları tehlikeler tahmin edilebilir. Bugüne kadar

112
J U LIO P O LIS I

Şekil 5. Sit alanı çevresinde faaliyet gösteren bir yük kamyonu.


Fotoğraf: Juliopolis Projesi Arşivi.

Şekil 6. Baraj yanında faaliyet gösteren Alkım Kimya’nın sülfat işleme tesisi (en üstte).
Fotoğraf: Juliopolis Projesi Arşivi.

113
J U LIO P OL I S’ TE S Ü R D Ü R Ü L E B İ L İ R VE K APSAYI C I B İ R AL AN YÖ NE Tİ M İ NE DO ĞRU İ L K ADIM

kazı ekibi, önemli yaralanmalar ile karşılaşmamış olsa da, her yaştan ziyaretçilerin
yaşadığı irili ufaklı kazalar ile baş etmek durumunda kalmıştır. Kaynak yetersizliği ve
plansızlık, ekibin bir parkur inşa faaliyetini tek başına yüklenmesini imkânsız hâle
getirmekte, sürdürülebilir bir turizmin de önünde engel oluşturmaktadır.
Bu kazaların tek sebebinin ziyaretçilerin dikkatsizliği olduğunu varsaymak hak-
sızlık olacaktır. Ören yeri levhasını takip ederek, ya da Google Maps benzeri haritalar
ile sit alanına ulaşan ziyaretçilerin; sit alanında kazıların devam edip etmediğini ya da
güvenli geziye müsait parkurların olup olmadığını bilmesi beklenemez. Bu konuda
yerel halkın veya genel ziyaretçi kitlesinin sit alanına ulaşmadan faydalanabileceği
kaynakların, ya da alana ulaştıktan sonra onlara yol gösterecek bir rehberin olması ge-
rekmektedir. Ancak şimdilik Juliopolis’in, bahsi geçen iki seçeneği de hayata geçirebi-
lecek kaynakları ayırdığını söylemek zordur. Bu çerçevede, paydaşlarla sağlanamayan
etkili ve anlamlı iletişim, dikkate alınması gereken bir başka kritik sorun olarak ortaya
çıkmaktadır.

Şekil 7. Sit alanına izinsiz girdiği tespit edilen ziyaretçiler.


Fotoğraf: Juliopolis Projesi Arşivi.

114
J U LIO P O LIS I

Juliopolis’in Fırsatları ve Hedefleri Nelerdir?


(Adım 6-8)

Paydaş Katılımının Arttırılması Yolu İle Alan Koruması:

Yukarıda detaylı olarak ele alınan problemlerin ışığında, Juliopolis’in süregelen en


büyük probleminin plansızlık ve bu plansızlığın sebep olduğu (başta kaçak kazılar
olmak üzere) dolaylı etkiler olduğu söylenebilir. Kaçak kazılar, her ne kadar sit ala-
nında yeterli koruma önlemlerinin alınmamasının fırsat verdiği durumlar olsa da,
bunlarda payı olan grupların sit alanı hakkındaki bilgisizliği ve burası ile bağ kura-
maması önemli etkenlerdir. Paydaşların belirlendiği bölümde de bahsedildiği üzere,
sit alanına en yakın yerleşim yeri Çayırhan’da yaşayan kimi sakinlerin kaçak kazılarda
yer alan gruplar arasında olduğu bilinmektedir. Öyle ki, ekibimizin Çayırhan halkı
ile yaptığı görüşmelerde kimi görüşmeciler Çayırhan halkının Juliopolis’i “kaza kaza
bitirdiğini” ve artık burada bulacak hiçbir şey kalmadığını belirtmişlerdir. Halkı bu
tahribata yönelten sebepler sorulduğunda ise, maddi kazanç arayışı ve kültür mirası
bilincinin eksikliğine dikkat çeken görüşmeciler olmuştur. Örneğin bir görüşmeci,
Osmanlı öncesine tarihlenen Juliopolis’in, kimi sakinlere kültür mirası olarak hiçbir
şey ifade etmediğinden, dolayısı ile burasının korunmasının umursanmadığından
ve sitin rahatça tahrip edildiğinden bahsetmiştir. Bu durum, 30 yıllık kazı tarihine
rağmen yerel halk ile Juliopolis arasında kurulamamış bağa dikkat çekmektedir.
Ülkemizde Osmanlı öncesine tarihlenen kültürel mirasın, halk tarafından ne ka-
dar tanındığı ve önemsendiği sorusu sıkça tartışılan ancak kısıtlı sayıda araştırmada
ele alınmış bir sorudur (Gürsu, Pulhan, ve Vandeput, 2019; Atakuman 2020). Bir bil-
gisizlik söz konusu ise bu durumu sadece halkın ilgisizliği ile açıklamak sorunlu bir
yaklaşım olur. Bu noktada, bilgiyi araştırmak ve topluma aktarmakla yükümlü olan
arkeologlar ve ilgili kurumların da önemli bir rolü olduğu unutulmamalıdır. Bu an-
lamda, Juliopolis hakkındaki yerleşik batıl inançları ve yanlış bilgileri ortadan kaldır-
mak ve antik kentin, yerel halkın da kültür mirası olduğuna dair bir bilinç yaratmak
Juliopolis ekibine düşen önemli bir görevdir. Bu bilincin yaratılması ve Juliopolis ile
halk arasında bir bağ kurulması sit alanının korunması için hayati önem taşımaktadır.
Bunun yalnızca eğitim ve bilgilendirme ile yapılacağını düşünmek naif bir yaklaşım

115
J U LIO P OL I S’ TE S Ü R D Ü R Ü L E B İ L İ R VE K APSAYI C I B İ R AL AN YÖ NE Tİ M İ NE DO ĞRU İ L K ADIM

olacaktır. Finansal inisiyatiflerle desteklenmeyen bir bilgilendirme çalışması ancak


sınırlı etkiler yaratacaktır.
Bu anlamda, Juliopolis üzerine kurulacak bir turizm kalkınma planı çerçevesinde,
antik kentin yerel halk için yaratacağı finansal kalkınma uzun vadeli korumayı onlar
için bir öncelik hâline getirebilir. Nitekim, bölge halkı ile yapılan görüşmeler, Sarıyar
Barajı’nın inşasını takriben bölge halkının geçim faaliyetlerinde yaşanan değişimin al-
tını çizmektedir. Sulara kaybedilen verimli toprakları terk eden köylüler, ya başka şe-
hirlere göç etmiş ya da çevre köylerde yeni bir yaşam kurarak, bölgede kurulan maden
ve elektrik işletmelerinde iş bulmaya yönelmiştir (bu yayında bkz. Aksoy ve Tekkılıç,
bölüm 12). Ancak bu iş imkanları, görüşmecilerin de altını çizdiği üzere yerel halka
yetebilen düzeyde değildir. Bu sebeple, çoğu görüşmeci Juliopolis etrafında geliştirile-
bilecek bir turizmin, yeni istihdamlar doğuracağına ve böylece kaçak kazılara rağbeti
azaltacağına inandıklarını dile getirmiştir (ayrıca bkz. bu yayında Aksoy ve Tekkılıç,
bölüm 12). Yerel halk ile işbirliği içinde ekonomik kalkınmayı da hedefleyen projele-
rin, uzun vadede sit alanının korunması ve kültürel miras bilincinin oluşmasında çok
daha başarılı olduğu ortadadır (Byrd, 2007; Orbaşlı, 2013). Ekibimiz, Juliopolis’te de
benzer sonuçlar alınmasını hedeflemektedir.

Turizm ve Kalkınma Potansiyeli

Juliopolis’in benzersiz coğrafi konumu, görüşmecilerin de dikkatini çektiği turizm po-


tansiyelinin hayata geçirilmesi için uygun bir zemin sunmaktadır. İpek Yolu üzerinde
konuşlanmış Juliopolis’in, Orta Anadolu’nun antik tarihi için önemi, çeşitli çalışma-
larda daha önce ortaya koyulmuştur (Arslan ve Metin, 2013; Devecioğlu, 2013; Onur,
2014). Antik Dönem’de onu Galatya ve Bitinya’ya bağlayan Roma Yolu üzerinde olması,
daha sonraki çağlarda İstanbul’dan Kudüs’e bağlanan bir Hacı Yolu’nun uğrak noktası
olması, Juliopolis’i yolcular ve hacılar için çağlar boyu önemli kılmıştır. Günümüzde
ise, Juliopolis’in yine Orta Anadolu’nun en önemli sit alanlarından Gordion’a, kültürel
gezilerin baş rotası Beypazarı’na ve kuş gözlemcileri ile doğa yürüyüşçülerinin uğrak
yeri Nallıhan Kuş Cenneti’ne olan yakınlığı, burayı potansiyeli yüksek bir turizm çem-
berinin içine konumlandırmaktadır. Alan yönetim planlamasında, daha önce bahsi
geçen İpek Yolu Belediyeler Birliği, Nallıhan ve Ankara Büyükşehir Belediyelerinin
ortaklığında yapılacak bir turizm ve kalkınma fizibilite çalışması, Juliopolis’in turizm

116
J U LIO P O LIS I

potansiyelini ortaya çıkaracaktır. Bu çalışmaların ilk ayağında; sit alanına ziyaretçile-


rin düzenli ulaşımı ve alanda güvenli dolaşımını sağlayacak parkurların inşası önce-
likli konuyu oluşturmaktadır. Ek olarak, Sarıyar Baraj Gölü üzerinde yapılan turistik
motor gezileri bölgenin arkeolojik zenginliği kadar jeolojik eşsiz doğasının da keşfini
mümkün kılabilir. Juliopolis’in, çevresindeki diğer sit alanları ve doğal zenginliklerle
bağlantısını kuracak tematik turist rotalarının tasarlanması ve ziyaretçi merkezlerinin
inşası bu anlamda ilk adım olmalıdır. İlk adımları Nallıhan Belediyesinin destekleri
ile atılmakta olan bir müze ve ziyaretçi merkezi çalışması bu anlamda umut vericidir.
Bunların yanı sıra, ölümle ilintili sit alanlarının tüm dünyada ilginç bir ziyaretçi
potansiyeline sahip olduğu görülmektedir. İngilizce literatürde dark heritage, turiz-
minin ise dark tourism olarak nitelendirildiği ölüm ve toplumsal travmalarla örülü sit
alanlarının ziyareti gittikçe popülerliği artan bir aktivitedir (Biers ve Stringer Clary,
2023; Tarlow, 2007). Fransa’da yer alan, on binlerce bireyin kemikleri ile şekillenmiş
yer altı tünelleri (catacombs), İtalya’da Capucin rahiplerinin kemikleri ile süslü crypt’ler
bulunduran kiliseler ve Birinci ve İkinci Dünya Savaşı’ndan kalan mezarlıklar bu tür
turizmin en uğrak noktalarıdır (Legacey, 2019; Venbrux, 2010). Bu anlamda, bir ölüler
şehri olan Juliopolis Nekropolü’nün, yükselmekte olan bu ilginç turizm trendi çerçe-
vesinde nereye konumlanacağının da ekip tarafından ele alınması isabetli olacaktır.

Şekil 8. Baraj gölünde gerçekleşen turistik motor gezilerine katılan ekibimiz.


Fotoğraf: Juliopolis Projesi Arşivi.

117
J U LIO P OL I S’ TE S Ü R D Ü R Ü L E B İ L İ R VE K APSAYI C I B İ R AL AN YÖ NE Tİ M İ NE DO ĞRU İ L K ADIM

Şekil 9. Sur kalıntıları.


Fotoğraf: Juliopolis Projesi Arşivi.

Araştırma Potansiyeli
Son olarak, Türkiye’deki birçok kurtarma kazısının aksine, Juliopolis Nekropolü, şehri
sular altında olsa da şu an için acil bir risk altında değildir. Son yıllarda yapılan ça-
lışmalarda, antik mezar alanlarına ek olarak, sular altında kalan kentin kimliği hak-
kında yeni bilgiler sağlaması beklenen kilise ve sur kalıntıları da ortaya çıkarılmıştır.
Ancak bu kalıntıların acil restorasyon ve konservasyon ihtiyacı olduğu da ortadadır.
Bu anlamda, ekibimiz disiplinler arası bir ekiple; bu kalıntıların ortaya çıkarılması,
geçmişlerinin aydınlatılması ve geleceğe aktarılması için gerekli koruma önlemlerini
alacaktır.
Diğer yandan, çalışmaların önemli kısmının mezar alanlarına adandığı daha önce
de bahsedilmişti. Normal kazılardan farklı olarak, mezar alanlarının zamandan ka-
zanmak için hızla kaldırılmak zorunda olmadığı Juliopolis’te, araştırma ekibi yüzlerce
mezarı itina ile kazma ve kayıt altına alma şansına sahiptir. Son yıllarda özellikle, Juli-
opolis’te farklı disiplinlerden gelen ve kendi alanlarında değerli katkılarda bulunmuş
araştırmacılarla bir araya gelinerek kapsamlı çalışmalar gerçekleştirilmiş ve önemli
akademik yayınlar üretilmiştir (Akkemik ve Metin, 2011; Arslan ve Metin, 2013; Bü-
yükkarakaya ve diğ., 2018, 2021; Devecioğlu, 2013; Onur, 2014).

118
J U LIO P O LIS I

Bu yayının diğer bölümlerinde detaylı olarak ele alınan Juliopolis Dijital Arke-
oloji Arşivi ve Juliopolis Dijital Biyoarkeoloji Arşivi, kazılardan edinilen verileri açık
erişimli dijital bir platforma aktararak daha fazla araştırmacının faydalanabileceği bir
veri havuzu yaratmayı hedeflemektedir. Bu veri havuzunun sayesinde; Türkiye’deki
birçok kazının aksine, açık erişim stratejisi yolu ile, ekip dışındaki araştırmacıların da
bu verileri inceleyebilmesi ve bilimsel üretim yapabilmesi teşvik edilecektir. Juliopo-
lis ekibi, onlarca yıl süreyle bir ekibin tek başına çözümleyemeyeceği büyüklükteki
veri tabanlarının akademik camia dışında tutulmasının, bilimsel açıdan herhangi bir
olumlu katkı sağlamayacağı görüşündedir. Veri paylaşımındaki tutuculuklar ve araş-
tırma hırsı gibi alanda süregelen sorunları açık erişim politikalarıyla çözmeyi plan-
layan Juliopolis, Türkiye biyoarkeolojisinin üretimini ve genel profilini yükseltme
olanağına sahiptir.

Sonuç
Bu öncül alan yönetimi planı araştırmasında, Juliopolis’in tarih boyunca karşılaştığı
zorluklar detaylı bir şekilde incelenmiş, nekropol alanının karşı karşıya olduğu potan-
siyel riskler ve fırsatlar belirlenmiş, mevcut paydaşlar tanımlanmış ve alanın gelecek
kuşaklara emniyetle devredilmesi için somut çözüm yolları önerilmiştir. Türkiye’de
yavaş yavaş uygulanmaya başlanan alan yönetimi planlarının, ilk defa bir nekropolde
hayata geçirilecek olması önemli bir adımdır. Bu adım, Juliopolis’in bölgesel arkeolo-
jik özgünlüğüne de benzersiz bir derinlik katacaktır. Juliopolis ekibi, bu kapsamlı alan
yönetimi planını oluştururken şu dört ana amaca odaklanmaktadır:
• Amaç 1. Devam etmekte olan ve gelecekteki kazı çalışmaları için pratiklerde
devamlılığın esas alındığı bir sistem oluşturmak,
• Amaç 2. Karar alma mekanizmasındaki düzensizliğin ve ilgisizliğin doğurduğu
güvenlik sorunlarının önüne geçmek,
• Amaç 3. Sit alanının profilini yükselterek ihtiyacı olan güvenlik desteği ve fi-
nansal yardımı yaratmak,
• Amaç 4. Yerel paydaşlar ve genel halk ile iletişimi güçlendirerek kapsayıcı bir
kültürel miras yönetimi örneği ortaya çıkarmak.
Juliopolis’te 1991 yılından itibaren süregelen kazı çalışmaları incelendiğinde,
nekropolde yaşanan güncel sorunların bir kısmının, bu zaman zarfında ortaya çıkan

119
J U LIO P OL I S’ TE S Ü R D Ü R Ü L E B İ L İ R VE K APSAYI C I B İ R AL AN YÖ NE Tİ M İ NE DO ĞRU İ L K ADIM

planlama eksikliklerinden kaynaklandığı açıkça görülmektedir. Bu yüzden, kazılar-


daki plansızlığın ortadan kaldırılması, bu alan yönetimi planlamasının kısa ve uzun
vadeli olarak ele alması gereken ilk etmen olarak karşımıza çıkmaktadır. Kazıların
kaç yıllık bir zaman dilimi içinde, hangi stratejiler ve bilimsel yöntemler ile, hangi
araştırma sorularını cevaplamak için yapıldığının planlanması, araştırmada ve karar
vermede devamlılığı sağlamak yönünde atılacak en önemli adımdır (amaç 1). Yetkili
kurumlarla iş birliği içinde hazırlanacak sit alanı haritalandırma, risk analizi ve gü-
venlik stratejilerinin ışığında, kalıcı bir koruma planı tasarlanması, sit alanı çevresinde
gerçekleşen kaçak kazıların ve endüstriyel faaliyetlerin zararlarının önüne geçilebil-
mek için hayati önem taşımaktadır (amaç 2). Bu planların rehberliğinde hazırlanacak
turizm ve ziyaretçi yönetim stratejileri; yerel otoritelerin ve diğer paydaşların perspek-
tifleri de dâhil edilerek oluşturulduğunda, sadece ilgili turistik parkurların inşasına
yön verecek bir yol haritası oluşturmayacak, aynı zamanda sit alanının itibarını da
artıracaktır. Böylelikle sistemli ve sürdürülebilir ziyaretçi turizmini mümkün kılacak
ulusal ve uluslararası fonlara erişim de sağlanabilecektir (amaç 3). Son olarak, yerel
ve ulusal paydaşlarla birlikte çalışmak, Juliopolis alan yönetimi planının anahtar bir
unsuru olarak belirlenmiştir. Paydaşlarla iş birliği, Juliopolis’in kamuoyu ve bilim
dünyası nezdindeki bilinirliğini yükseltmek için elbette kritik bir faktördür. Ancak,
paydaş katılımı ile asıl hedeflenen, pragmatik kaygıların ötesinde, kapsayıcı ve çok
sesli katılımı teşvik eden bir yaklaşımı hayata geçirmektir (amaç 4).
Juliopolis’i bekleyen güncel risk faktörlerinin, sorunların, avantajların ve çözüm
önerilerinin sunulduğu, aşağı yer alan SWOT analizi tablosu paylaşmak bu süreçte
faydalı olacaktır (Tablo 1). Bu analiz ve yukarıda detaylandırılan öncül alan yönetim
planı araştırması; Juliopolis ekibi için önemli birer araç olabilir ancak Juliopolis’in sür-
dürülebilir geleceği için yeterli değildir. Bu alanda gerçek ve kalıcı bir etki bırakabil-
mek için her seviyeden paydaşın aktif ve bilinçli katılımı gereklidir. Juliopolis, sadece
arkeologların veya yerel yönetimin değil tüm toplumun kültürel mirasıdır. Onu koru-
ma ve geliştirme sorumluluğu, sadece profesyonellere veya yasa yapıcılara değil tüm
topluma aittir. Paydaşların bir sit alanını kendi kültürel miraslarının parçası olarak
gördüğü durumlarda, sit alanı korunmasında daha verimli sonuçlar elde edildiği orta-
dadır (Aas ve diğ., 2005). Bu farkındalık, -yalnızca arkeologlardan halka- tek yönlü bir
bilgi aktarımıyla mümkün kılınabilecek bir farkındalık değildir. Yerel halkın, Juliopo-

120
J U LIO P O LIS I

lis’in bölgeye sağlayacağı uzun vadeli ve sürdürülebilir kalkınmanın bilincine varması


da önemlidir. Örneğin, paydaşlar için Juliopolis’e bağlı yeni kazanç alanları yaratıl-
ması, kaçak kazılara merakın caydırılmasını sağlayabilir. Bu sebeple, turizm kalkınma
planı, alan yönetiminin önemli ayaklarından biri olmalı; yerel ve resmî paydaşların
önerileri doğrultusunda sürdürülebilir prensiplerle hayata geçirilmelidir.
Sonuç olarak, Juliopolis’in geleceğini şekillendirmek ve onu gelecek nesillere ak-
tarmak için paydaşlar arasında derinlemesine bir farkındalık ve çok yönlü bir diyalog
oluşturmak, herkesin yararına olacaktır. Bu yaklaşım, yalnızca Juliopolis’i korumakla
kalmayacak, aynı zamanda ona kültürel ve sosyal bir varlık olarak yeni bir kimlik ka-
zandıracaktır.

Güçlü Yönler Fırsatlar Zayıf Yönler Tehlikeler


○ Çok boyutlu sit ○ Ulusal/uluslararası ○ Problemli ve ○ Kaçak kazılar ve eser
alanı kimliği araştırma potansiyeli sürdürülebilir olmayan kaçakçılığı
○ Bölge arkeolojisi ○ Ulusal/uluslararası fon kazı pratikleri geçmişi ○ Endüstriyel faaliyetler
bağlamında eşsizlik potansiyeli ○ Yetersiz güvenlik ve ○ Ticari paydaşlarla
○ Geniş insan ○ Yüksek turizm koruma önlemleri yaşanması muhtemel
kalıntıları örneklemi potansiyeli ○ Sınırlı kaynaklar anlaşmazlıklar
○ Disiplinler arası ○ Bölgesel istihdam ○ Paydaş sayısının ○ Turizm tasima
araştırma ekibi yaratma potansiyeli fazlalığından doğabilecek kapasitesini hızla aşma
○ Etkin dijitalleşme ve ○ Nekropol alan anlaşmazlıklar riski
açık veri erişimi yönetimi pratiklerinin ○ Yerel halk ile ilişkilerin ○ Yerel kalkınma ile
○ Çok sayıda paydaş yerleşmesinde öncülük yetersizliği tetiklenebilecek aşırı
ve kurum ile işbirliği yapılaşma

Tablo 1. Juliopolis’in Güncel Durumunun SWOT Analizi.

121
J U LIO P OL I S’ TE S Ü R D Ü R Ü L E B İ L İ R VE K APSAYI C I B İ R AL AN YÖ NE Tİ M İ NE DO ĞRU İ L K ADIM

Kaynakça
Aas, C., Ladkin, A. ve Fletcher, J. (2005). Stakeholder collaboration and heritage management. Annals of
Tourism Research, 32(1), 28-48. doi:https://doi.org/10.1016/j.annals.2004.04.005

Ahmad, Y. (2006). The scope and definitions of heritage: from tangible to intangible. International Journal of
Heritage Studies, 12(3), 292-300.

Akkemik, Ü. ve Metin, M. (2011). Ankara-Nallıhan-Çayırhan Juliopolis Nekropolü’nün tabutlarında kulla-


nılan ağaçların cins/tür teşhisleri. İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi Dergisi, 61(2), 105-114.

Arslan, M., Metin, M., Cinemre, O., Çelik, T. ve Devecioğlu, Ü. (2011). Juliopolis nekropolü 2009 yılı kurtarma
kazısı. 19. Müze Çalışmaları ve Kurtarma Kazıları Sempozyumu, 24 Nisan- 1 Mayıs 2010 içinde (s. 271-304).
Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü.

Arslan, M., ve Metin, M. (2013). Kayıp kent Juliopolis. Ankara Kalkınma Ajansı.

Askew, M. (2010). The magic list of global status: UNESCO, World Heritage and the agendas of states. Heri-
tage and globalisation içinde (s. 33-58). Routledge.

Atakuman, Ç. (2010). Value of heritage in Turkey: History and politics of Turkey’s world heritage nominati-
ons. Journal of Mediterranean Archaeology, 23(1), 107-131.

Atakuman, Ç. (2020). A Haunted Landscape and Its Drained Souls: The Last Rush to Heritage and Archae-
ology in Turkey. Journal of Mediterranean Archaeology, 33(2), 242-267. https://doi.org/10.1558/jma.19473

Batchelor, D. (2003). Toward a sustainable management plan: The case of Stonehenge and

Avebury. J. M. Teutonico ve F. Matero (Ed.) Managing change: Sustainable approaches to the conservation of the
built environment içinde (s.95-106). Los Angeles: Getty Publications.

Biers, T. ve Stringer Clary, K. (Ed.). (2023). The Routledge Handbook of Museums, Heritage, and Death (1. baskı).
Routledge. https://doi.org/10.4324/9781003195870

Bortolotto, C. (2007). From objects to processes: UNESCO’S intangible cultural heritage. Journal of Museum
Ethnography, 19, 21-33.

Bryman, A. (2007). The research question in social research: what is its role? International Journal of Social
Research Methodology, 10(1), 5-20.

Büyükkarakaya, A. M., Alpagut, A., Çubukçu, E. ve Cavalli, F. (2018). Juliopolis (Iuliopolis) antropolojik
araştırmaları: ilk çalışmalar. Ankara Araştırmaları Dergisi, 6(2), 111-126. doi:10.5505/jas.2018.43433

Büyükkarakaya, A.M., Vorobyeva, E., Dolmuş, M., Metin, M., Karadağ, D.K., Güleryüz, Ö., Doğan, E., Bütün,
E., Ulusoy, İ. ve Sertalp, E. (2021). Juliopolis Dijital Arkeoloji Arşivi Çalışmaları. Y. Kıraç, U. Alagöz, Z.
F. Taşkıran, A. Alpagut (Ed.), 1921-2021 Asırlık Çınar Anadolu Medeniyetleri 100 Yaşında içinde (s. 323-338).
Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü.

Byrd, T. E. (2007). Stakeholders in sustainable tourism development and their roles: appl-
ying stakeholder theory to sustainable tourism development. Tourism Review, 62(2), 6-13.
doi:10.1108/16605370780000309

122
J U LIO P O LIS I

Devecioğlu, Ü. (2013). Roma imparatorluk dönemi Iuliopolis şehir sikkeleri. Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi,
Gazi Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara.

Doğan, H. (1976). Çayırhan haritadan silinmedi. Çayırhan Belediyesi.

Erder, C. (1977). The Venice charter under review. METU Journal of Faculty of Architecture, 25, 24-31.

Frey, B. S. ve Steiner, L. (2011). World heritage list: does it make sense? International Journal of Cultural Policy,
17(5), 555-573.

Gürsu, I., Pulhan, G., ve Vandeput, L. (2019). ‘We Asked 3,601 People’: A Nationwide Public Opinion Poll
on Attitudes Towards Archaeology and Archaeological Assets in Turkey. Public Archaeology, 18(2), 87-
114. DOI: 10.1080/14655187.2020.1824156

Jokilehto, J. (1998). The context of the Venice Charter (1964). Conservation and Management Of Archaeological
Sites, 2(4), 229-233.

Jokilehto, J. (2006). World heritage: defining the outstanding universal value. City & time, 2(2), 1.

Legacey, E. M. (2019). Making space for the dead: Catacombs, cemeteries, and the reimagining of Paris, 1780–1830.
Cornell University Press.

Marquis-Kyle, P., Walker, M., Australian Heritage Commission ve Australia/ICOMOS. (1992). The illustrated
Burra Charter: Making good decisions about the care of important places. Australia ICOMOS Inc. with the
assistance of the Australian Heritage Commission.

Matero, F., Fong, K. L., Bono, E. D., Goodman, M., Kopelson, E., McVey, L., . . . Turton, C. (1998). Archaeo-
logical site conservation and management an appraisal of recent trends. Conservation and Management of
Archaeological Sites, 2(3), 129-142.

Matero, F. G. ve Peters, J. (2003). Survey methodology for the preservation of historic burial grounds and
cemeteries. Departmental Papers (Historic Preservation), 5.

Onur, F. (2014). Epigraphic research around Juliopolis I: a historical and geographical overview. Gephyra, 11,
65-83.

Orbaşlı, A. (2013). Archaeological site management and local development. Conservation and Management of
Archaeological Sites, 15(3-4), 237-253.

Romão, X., Paupério, E. ve Pereira, N. (2016). A framework for the simplified risk analysis of cultural herita-
ge assets. Journal of Cultural Heritage, 20, 696-708.

Russell, J. (1997). Towards more inclusive, vital models of heritage: an Australian perspective. International
Journal of Heritage Studies, 3(2), 71-80.

Sertalp, E., Emmez, Y., Bütün, E., Doğan, E., ve Büyükkarakaya, A. M. (2023). Raising public awareness
of at-risk cultural heritage through new methods of digital archaeology: The case of the «Faces
of Juliopolis» exhibition. Mediterranean Archaeology and Archaeometry, 23(2), 175-195. https://doi.
org/10.5281/zenodo.8179461

Simmonds, S. ve Thomas, B. (2014). Stonehenge and Avebury world heritage site management plan 2015. http://
www.stonehengeandaveburywhs.org/assets/Stonehenge-and-Avebury-WHS-Management-Plan-2015.
pdf

123
J U LIO P OL I S’ TE S Ü R D Ü R Ü L E B İ L İ R VE K APSAYI C I B İ R AL AN YÖ NE Tİ M İ NE DO ĞRU İ L K ADIM

Smith, L. (2006). Uses of heritage. Routledge.

Smith, L. ve Akagawa, N. (2008). Intangible heritage. Routledge.

Sørensen, M. L. S., ve Carman, J. (2009). Introduction: Making the means transparent- Reasons and reflec-
tions. In J. Carman & M. L. S. Sørensen (Ed.), Heritage Studies: Methods and Approaches içinde (s. 11–28).
Routledge.

Tarlow, P. E. (2007). Dark tourism. Niche tourism, 47.

Titchen, S. M. (1996). On the construction of outstanding universal value: Some comments on the imple-
mentation of the 1972 UNESCO World Heritage Convention. Conservation and Management of Archaeo-
logical Sites, 1(4), 235-242.

Tüzin, G. (1993). Çayırhan Gülşehri nekropol alanı kurtarma kazısı 1991. 3. Müze Kurtarma Kazıları Semineri içinde
(s. 335-350). T.C. Kültür Bakanliği Anıtlar ve Müzeler Genel Müdürlüğü.

Venbrux, E. (2010). Cemetery tourism: coming to terms with death? La Ricerca Folklorica, 61, 41-49.

Weeks, K. R., Hetherington, N. ve Bakhoum, D. (2014). The valley of the kings: A site management handbook.
American University in Cairo Press.

124
Juliopolis Dijital Arkeoloji
Arşivi Çalışmaları*
Elena Vorobyeva
Koç Üniversitesi, Arkeoloji ve Sanat Tarihi Bölümü
Muhammed Dolmuş
Juliopolis Projesi Koordinatörü
Ömer Güleryüz
York Üniversitesi
Duygu Kevser Karadağ
Koç Üniversitesi VEKAM Kütüphanesi ve Arşivi
Ali Metin Büyükkarakaya
Doç. Dr., Hacettepe Üniversitesi, Antropoloji Bölümü

Giriş
İnsan türünün ortaya çıktığı ilk andan itibaren günümüze kadar olan süreçte maddi
ve manevi pek çok birikim bulunmaktadır. Bu birikimin ortaya çıkarılmasında ve geç-
miş ile geleceğimizin birleştirilmesinde destek aldığımız araştırma yöntemlerinden
birisi de arkeolojik kazılardır. Kültürel belleğimizde taşıdığımız her şeyin geçmişteki
yerini aramak ve bunu tüm süreçleriyle ortaya çıkarmak arkeolojik kazı çalışmalarının
temelini oluşturur. Arkeolojik kazıları diğer bir deyişle geçmişin dedektifliğini yapan
arkeologların, olay yeri incelemesi olarak ifade edebiliriz.

* Bu bölüm, Elena Vorobyeva’nın hazırlamakta olduğu, Newton Advanced Fellowship tarafından


desteklenen yüksek lisans tez çalışmasının bir parçasını içermektedir. Doç. Dr. İnge Uytterhoeven ve Doç.
Dr. Rana Özbal’ın danışmanlığını yaptığı “Multidisciplinary Research at the Iouliopolis Necropoleis: App-
lication of Stable Isotope Analysis and Digitization of Archaeological Data” başlıklı tez Nisan 2022’de Koç
Üniversitesi’nde savunuldu.

125
J U LIO P OL I S D İ J İ TA L A R K E OLOJ İ ARŞİ Vİ ÇAL I ŞM AL ARI

Sistemli olarak yürütülen arkeolojik kazılar sayesinde, üzeri bir sis perdesi ile ör-
tülü olan yaşanmışlıklara dokunma fırsatı elde edilebilir. Yapılan araştırmalarla in-
sanların yaşama serüvenine dair bilgi birikimine erişilir. Bunlar; beslenme şekillerine,
yaşamı örgütleyen ekonomi modellerine ve sosyal yapılarına varıncaya kadar insan ve
onun temas ettiği her şeyi kapsamaktadır. Yukarıda değindiğimiz birikimi arkeolojik
kazılarla elde etmiş olduğumuz mimari yapı, mezar ve küçük buluntu gibi her türlü
maddi kültür ögelerine borçluyuz.
Arkeoloji disiplini sadece toprak altında kalmış kültür ögelerinin ortaya çıkarıl-
masından, korunmasından ve sergilenebilir hâle gelmesinden ibaret değildir. Çalışma-
ların temelini, gün yüzüne çıkarılan materyallerin kayıt altına alınması oluşturmakta-
dır. Bu kayıt altına alma işlemi; belgeleme, tasnif, çizim, fotoğraflama gibi sistemli bir
süreci ifade etmektedir. Bu süreci oluşturan veriler, bütüncül bir bakış açısıyla ince-
lenmekte, akademik çalışmalara konu olmakta ve bu konuyla ilgili herkesin erişimine
açılmaktadır.
Dijitalleşen çağımızda her alanda olduğu gibi arkeolojik kazılarda da teknoloji,
arkeolojik çalışmaların vazgeçilmez bir unsuru olmaktadır. Bu yüzden düzensiz ve di-
jital olmayan arkeolojik dokümantasyon verilerini tekrar ele almak önem kazanmak-
tadır. Bahsi geçen verilerin günümüz şartlarında ulaşılabilirliği ve bütüncül olarak
değerlendirilmesini kolaylaştırması adına dijitalleştirme çalışmaları oldukça elzemdir.
Bu çalışmanın amacı Juliopolis antik kenti hakkında yürütülen dijital arkeoloji
arşivi çalışmalarının misyonu ve vizyonu hakkında bilgiler sunmak, dijital arşiv kuru-
lurken nasıl bir yol izlendiğini aktarmak ve arşiv çalışmasında gelinen noktayı paylaş-
maktır. Bunun yanı sıra, dijital arkeoloji arşivi yaklaşımının Türkiye’de henüz yeni bir
alan olması nedeniyle ve bu yönde yürütülecek yeni araştırmalara kaynak olabilmesi
amacıyla arkeolojide dijitalleşmenin gelişimi ve mevcut durumu, dijital veri projele-
rinin yönetimi ve Türkiye’de yürütülen dijital arkeoloji çalışmaları hakkında bilgi de
sunulmaktadır.

Dijital Arkeolojide Kuram ve Uygulama


Dijital teknolojilerin gelişimi; sahada belgeleme, kayıt tutma, harita ve görüntülerle
çalışma, arkeolojik verilerin ve birincil yazılı kaynakların analizi, araştırma sonuçları-
nın yayımlanması ve sunulması gibi arkeolojik çalışma alanlarını değişen derecelerde

126
J U LIO P O LIS I

etkilemiştir. Dijital teknolojilerin arkeolojiye uygulanmasına yönelik ilgi ve deneyi-


min artması ve dijital ekipmanlara ilişkin teknik gelişmeler ile birlikte bu alan sürekli
olarak gelişim göstermektedir.
Elektronik verilerin arkeolojideki en erken uygulamaları 1950’li yılların sonları
ve 1960’lı yılların başlarına dayanmaktadır (Cowgill, 1967). Bu erken uygulamaları,
Newsletter of Computer Archaeology (1965-1988) ve Computer and the Humanities (1966-
2004) gibi özel yayınların ortaya çıkışı takip etmektedir. Cowgill’e (1967, s. 17) göre
bu ilk dönemlerde arkeologlar, “tekniklerin herhangi birini öğrenmeye veya kullan-
maya kesin karar vermeden önce, bu tekniklerin kendilerini tamamen kanıtlamasını
beklemekteydi.” Bu çekimser tutum, zamanla bilgisayarlara bağımlılığın ve ihtiyacın
artması; ve bilgisayarlı yöntemlerin arkeolojik araştırmalarda uygulanabilirliğinin çe-
şitlenmesi sonucu yerini daha güvenle atılan adımlara bırakmıştır. Dijital veri tabanla-
rı, istatistik programları, dijital fotoğrafçılık ve üç boyutlu görüntüleme, Coğrafi Bilgi
Sistemleri (CBS) ve haritalama, uzaktan algılama uygulamaları ve Bilgisayar Destekli
Tasarım (CAD) gibi yöntemler günümüzde arkeolojide en sık kullanılan dijital araçlar
arasındadır. Bu araçlar, verilerin belgelenmesinden, yorumlanması ve yayımlanması-
na kadar arkeolojik çalışma akışının tüm aşamalarında kullanılmaktadır.
Belgeme süreçleri dijitalleşmenin en yaygın görüldüğü aşamalardan biri olarak
sayılabilir. Bu süreçler hem önceden toplanmış arkeolojik verilerin -yani, dijital hâle
getirilen- hem yeni arkeolojik verilerin -yani, dijital olarak oluşturulan- kaydını kap-
samaktadır (Crowder ve diğ., 2020, s. 5). Analog arşivlerin dijitalleştirilmesi yaygın bir
uygulama olarak karşımıza çıkarken, tamamen kağıtsız belgeleme yapmak şu an alanda
henüz yerleşik bir standart değildir. Bir kazıda böyle bir çalışma akışının oluşturulması
zaman, uzmanlık ve finansal kaynak yatırımı gerektirmektedir. Türkiye’nin batısında
bulunan bir Tunç Çağı kalesini ortaya çıkaran Kaymakçı Arkeoloji Projesi (KAP), bu tür
çalışmalara verilebilecek bir örnektir. Projede, 2014 yılında kazı başlamadan önce tasar-
lanan ve tamamen dijital çalışma akışı ile saha içi belgeleme işlemleri yürütülmektedir.
Bu şekilde kazı süreci boyunca fiziksel olarak tahrip edilen bilgilerin dijital olarak ko-
runması ve gerçek zamanlı belgelerin anında erişilebilir olması sağlanmaktadır (Clarke,
2015, s. 315; Roosevelt ve diğ., 2015). Çatalhöyük Neolitik Kenti’nde yürütülen 3D-Kazı
Projesi kapsamında ise, lazer tarayıcılar, takometre (kontrol noktaları için) ve fotogra-
metri ile kağıtsız saha illüstrasyonu oluşturma, veri yakalama ve dijital çizim uygula-
maları karşımıza çıkmaktadır. Farklı dijital yöntemlerle yürütülen bu süreç, belgeleme

127
J U LIO P OL I S D İ J İ TA L A R K E OLOJ İ ARŞİ Vİ ÇAL I ŞM AL ARI

ve ileri işleme süresini azaltmış ve geleneksel materyallere ilişkin maliyetleri ortadan


kaldırmıştır (Clarke, 2015, s. 315; Forte, 2014). Yeni teknolojilerin geleneksel belgeleme
yöntemleri ile birlikte kullanımı, karmaşık nesnelerin (örn. gemi ve batıkların) ayrıntı-
larının oldukça yüksek kesinlik ile elde edilmesi için de kullanılmıştır (Grieco ve diğ.,
2020). Genel olarak, 3D görüntüleme veri kaydının yanı sıra, bilimsel analiz, restoras-
yon süreçlerinin eserlere müdahale yapılmaksızın simülasyonu (Farazis ve diğ., 2019), iş
gücü maliyeti çalışmaları (Pakkanen ve diğ., 2020), arkeolojik materyallerin ayrıntılı ve
hatasız replikalarının yapılması, halkın arkeoloji konusunda etkileşimli olarak eğitimi
(Clarke, 2015, s. 317) gibi birçok yaratıcı alanda anlamlı sonuçlar ortaya koymaktadır.
Arkeolojideki dijitalleştirme uygulamaları; antropoloji, arkeometri, müzecilik,
kültürel miras çalışmaları ve eğitimi alanlarında kullanılmakta, veri ve bilgisayar bi-
limindeki teknolojik gelişmeleri takiben güncellenmektedir. Bu çalışmaların en iyi
örnekleri, Digital Applications in Archaeology and Cultural Heritage (DAACH), Journal of
Computer Applications in Archaeology (JCAA), Internet Archaeology, Virtual Archaeology Re-
view (VAR) ve Advances in Archaeological Practice gibi disipline ait dergilerde kendine
yer bulmaktadır. Buna ek olarak, International Journal of Digital Curation, Digital Scho-
larship in the Humanities, Digital Humanities Quarterly ve International Journal of Digital
Humanities gibi ilgili disiplinlerin literatürleri de dijital uygulamaların güçlü ve zayıf
yönlerini tartışmakta, alana sunduğu fırsatları etraflıca ele almaktadır.

Arkeolojide Dijitalleşmenin Ana Aktörleri1

Geçtiğimiz 30 yılda arkeolojide dijital metodolojilerin geliştirilmesini teşvik etmek ama-


cıyla aralarında Archaeology Data Service (ADS), Digital Antiquity, Institute for Digital Archa-
eology (IDA), Europeana, CARARE Association, ARIADNEplus, Saving European Archaeology
from the Digital Dark Age (SEADDA) ve Computer Application and Quantitative Methods in
Archaeology (CAA) gibi kuruluşların da bulunduğu çeşitli profesyonel organizasyonlar
ve projeler oluşturulmuştur. Bilim akademileri, arkeoloji enstitüleri, müzeler, üniversi-
teler ve kütüphaneler gibi kazılar ile doğrudan ilişkili kuruluşlar da dijitalleşmenin uy-
gulanması ve teşvik edilmesinde önemli aktörlerdir. Bu tür projeler; karmaşık olmaları,

1 Dijital kaynak listesi Ek’te bulunmaktadır.

128
J U LIO P O LIS I

çok disiplinli uzmanlıklara ihtiyaç duymaları ve maliyetli olmaları nedeniyle genellikle


birden çok ortak çalışan, katkıda bulunan ve sponsor gerektirmektedir.
Örneğin, Avusturya Bilimler Akademisi (ÖAW) arkeolojik projelerine bilgisayar
destekli prosedürler uygulamaktan sorumlu bir dijital kazı araştırma grubu kurmuş-
tur. Bu grubun faaliyetleri arasında kuruluşun epigrafik arşivinin dijitalleştirilmesi,
Avusturya’da bulunan erken Orta Çağ mezarlıklarına ilişkin THANADOS adında bir
antropolojik ve arkeolojik veritabanının oluşturulması ve Türkiye’de bulunan Efes ve
Kibira için bölgeye özel dijital projelerin geliştirilmesi yer almaktadır.
Diğer yandan, Alman Arkeoloji Enstitüsü (DAI) ise, “araştırmacıların araştırma
verilerini ve yaratıcı çıktıları toplamasını, analiz etmesini, görselleştirmesini, yayım-
lanmasını ve depolamasını sağlayan araçlar ve havuzları baz alan” dijital bir araştırma
ortamı olan iDAI.world oluşumunu kurmuştur. Bu oluşum, uzun vadeli bir arşivleme
sistemi olan IANUS ve Köln Üniversitesi Arkeoloji Enstitüsü ile paylaşılan görüntüler
ve nesneler için bir havuz olan ARACHNE gibi arşivler ve havuzlar için dijital hiz-
metler ve araştırma altyapısı sağlamaktadır. Ayrıca, geliştirilmiş yayınlar çıkarılmasını
kolaylaştıran, Pergamon Browser gibi, dijital uygulamalar geliştirmekte ve Enstitünün
dijitalleştirilmiş arşivlerini ve çevrimiçi kataloglarını barındırmaktadır. DAI, ayrıca,
çok çözünürlüklü, coğrafi referanslı 2D modeller ile çalışmaya ve karmaşık arkeolojik
alanların belgelendirilmesi, görselleştirilmesi ve analizi için açık kaynaklı bir 3D We-
bGIS geliştirmeye odaklanan bir proje olan MayaArch3D gibi diğer projeler için de
dijital havuzlar sunmaktadır (Richards-Rissetto ve von Schwerin, 2017).
Ankara’daki İngiliz Arkeoloji Enstitüsü (BIAA), fiziksel arşivlerin dijitalleştiril-
mesi ve önceden dijitalleştirilen verilerin temizlenmesi ve standartlaştırılmasını içeren
uzun vadeli bir koruma için bölgesel bir havuz oluşturmaktadır (Vandeput ve Çayırez-
mez, 2019). Havuz, Enstitünün koleksiyonlarındaki dijital verileri ve diğer projelere
ait verileri ticari olarak barındıracaktır.
Müzeler ise dijital arşivlerin geliştirilmesi ile daha yakından ilgilenmektedir.
Penn Müzesi, 2008 yılından bu yana Ankara ilinde yer alan önemli bir Frig bölge-
sinden elde edilen 70 yıllık araştırma materyallerini içeren Dijital Gordion adlı sınırlı
erişime sahip bir dijital arşiv üzerinde çalışmaktadır (Darbyshire ve Pizzorno, 2009;
Darbyshire ve Pizzorno, 2012; Darbyshire ve Pizzorno, 2013). Boston’da bulunan Güzel
Sanatlar Müzesi (MFA) ise Mısır’da bulunan Giza’ya ait dijital kazı arşivini internet
üzerinden erişilebilir hâle getirmiştir. Bu veri havuzu, müzenin Harvard Üniversitesi

129
J U LIO P OL I S D İ J İ TA L A R K E OLOJ İ ARŞİ Vİ ÇAL I ŞM AL ARI

ile 1902-1947 arasında yürüttüğü keşif gezilerinin yanı sıra diğer keşif gezileri sırasın-
da ve başka kurumlar tarafından toplanan materyalleri de depolamaktadır. Giza, bu
kapsamlı arşivin yanı sıra alanın 3D sanal rekonstrüksiyonu ile kendisine ilişkin aka-
demik araştırmaları bir araya getiren bir internet sitesi olan (Digital Giza) ve Harvard
Üniversitesi tarafından yürütülen The Giza Project adlı dijital projenin de parçasıdır.
Üniversiteler de zaman zaman yayınevlerinin, kütüphane sistemlerinin veya
uzmanlaşmış bölümlerinin yardımıyla dijitalleştirme projelerine katılmaktadır.
Örneğin, Stanford University Press yayınevi, dijital yayıncılık için çevrimiçi bir platform
oluşturmuştur ve yayınevinin dijital olarak oluşturulmuş yayınlarından biri olan ve
UCSC’de tarih doçent doktoru olan Elaine Sullivan tarafından yazılan Constructing
the Sacred: Visibility and Ritual Landscape at the Egyptian Necropolis of Saqqara, Mısır’da
yer alan bu bölgeyi keşfetmek için zamansal ve mekânsal olarak gezilebilen interak-
tif 3D modeller içermektedir. Groningen Üniversitesi de Center for Digital Humanities
aracılığıyla “gömü ve anmaya ilişkin epigrafik (Yunan, Latin ve Sami), ikonografik,
coğrafi, mekânsal, osteolojik ve arkeolojik verileri kaydeden ve bu kategoriler arasında
çapraz karşılaştırma yapılmasına imkan sağlayan” Digital Tombs adlı bir dijital veri
tabanını ve tehlike altındaki arkeolojik miras deposunu kurmaktadır. Diğer bir örnek
ise Koç Üniversitesi’nin birden çok dijital koleksiyona ev sahipliği yapan kütüphane
sistemidir.

Dijital Proje Türleri


Dijital projeler çok çeşitli konularda yürütülebilmektedir. Bir projede, belirli bir alan,
nesne, yapı veya ortak bir konum (MayaArch3D, Four Valley Archive, Computational Re-
search on the Ancient Near East), tema (Digital Tombs, IsoArch, 3D Icons, ETRUSCHI in 3D)
ya da bunların her ikisi (Levantine Ceramics Project, THANADOS, Medieval Monastic
Cemeteries of Britain, Tomba Database) gibi belirli bir özellik etrafında gruplandırılmış
birden çok alan ya da nesneden veri toplanabilir. Bunlara ek olarak, “arkeoloji alan-
larını ulusal düzeyde envanterlemek ve yönetmek için amaca yönelik bir coğrafi bil-
gi sistemi (CBS)” olan The Middle Eastern Geodatabase for Antiquities-Jordan (MEGA-J)
ve halk tarafından bulunan ve özel koleksiyonlara yerleştirilen arkeolojik ilgi çekici
buluntuları belgelemek ve yayımlamak için kullanılan Portable Antiquities Netherlands
(PAN) gibi ulusal portallar da bulunmaktadır.

130
J U LIO P O LIS I

Yukarıda adı geçen Giza gibi bazı arkeolojik alanlar için amaç, uygulanan tek-
noloji veya hedef kitle farklılıkları nedeniyle birden fazla dijital projeye ihtiyaç du-
yulabilir. Diğer bir örnek ise; halkla etkileşim kurmaya uygun, etkileşimli bir dijital
model aracılığı ile çevrimiçi olarak oluşturulan, ancak kazı arşivi ADS veri havuzunda
depolanan Prittlewell Princely Burial’dır. Bu projede veriler, araştırmacılar için kullanışlı
bir veri kümesi şeklinde oluşturulmuştur. Prittlewell Prens Mezarı çalışması, kullanı-
lan arayüzün yalnızca veri tabanına erişim için bir araç olmadığını göstermekte, aynı
zamanda veri tabanını kullanıcılar için farklı bir deneyime çevirmenin yolu olduğunu
ortaya koymaktadır (Manovich, 1999, s. 8).

Planlama ve Standartlaştırma
Dijital bir projenin temelinde her zaman bir veri tabanı -yani, yapılandırılmış bir veri
koleksiyonu- bulunmaktadır (Manovich, 1999, s. 81). Arkeolojide dijital verilerin ar-
tan önemi ve veri setlerinin giderek çoğalan boyutu nedeniyle, verilerin yönetimi ve
uzun süreli korunması için etkili stratejilere ihtiyaç duyulmaktadır. Bu nedenle, bir
projenin erken aşamalarında bir veri yönetimi planının geliştirilmesi ve uygulanma-
sı gereklidir. Bu tür planlar, hibe teklif sürecinin bir parçası olarak devlet kurumları
tarafından talep edilebilir (Reilly ve Thompson, 2020, s. 14). Veri yönetimi planının
bileşenleri arasında fon sağlayıcısına ilişkin gereklilikler, veri toplama, yöntemin bel-
gelendirilmesi, klasör ve dosya yapısı, meta veriler, veri formatı, veri depolama, etik ve
izin, telif hakkı ve fikri mülkiyet, veri saklama ve veri paylaşımı bulunmaktadır (Reilly
ve Thompson, 2020, s. 15). Planlama aşamasında, olası sorunlar ve bunlar ile başa çık-
manın yolları da dikkate alınmalıdır (Richards-Rissetto ve von Schwerin, 2017, s. 45).
Araştırma verilerinin yönetimi için evrensel bir standartlar seti olmamasına karşın
her arşiv ve veri merkezi, fon sağlayıcısına ilişkin gerekliliklere ve nihai kullanıcılarının
beklentilerine bağlı olarak kendi standartlar setine sahiptir (Reilly ve Thompson, 2020,
s. 15). Çeşitli kuruluşlar ve girişimler, dijital verilerin sürdürülebilir -yani, bulunabilir,
ulaşılabilir ve tekrar kullanılabilir- olmasını sağlamak için kılavuz ve ilkeler geliştir-
mektedir (Buccellati ve Kansa, 2016). Örneğin, bilimsel verilerin yönetimine yönelik
FAIR Veri İlkeleri; dijital varlıkların bulunabilirliği, erişilebilirliği, birlikte çalışabilir-
liği ve tekrar kullanılmasını sağlamak için oluşturulmuş bir dizi öneri içermektedir

131
J U LIO P OL I S D İ J İ TA L A R K E OLOJ İ ARŞİ Vİ ÇAL I ŞM AL ARI

(Wilkinson ve diğ., 2016). Bu ilkeler, bireysel projeler ve Hollanda Enstitüsünün Data


Archiving and Networked Services’i (DANS) ve BIAA gibi dijital depolar tarafından uygu-
lanmaktadır (Vandeput ve Çayırezmez, 2019 s. 27). Diğer bir örnek ise ADS ve Digital
Antiquity tarafından geliştirilen Guides to Good Practice’tir [İyi Uygulama Kılavuzları].
Consultative Committe for Space Data Systems ve Uluslararası Standardizasyon Teşkilatı
(ISO); Open Archival Information System (OAIS) olarak adlandırılan ve dijital bir arşiv
için ideal bir organizasyon yapısı olan bir referans modeli geliştirerek verilerin korun-
masında en iyi uygulamaları hedeflemektedir (Clarke, 2015, s. 327). Diğer mevcut refe-
rans modeller ARK, CIDOC-CRM, CLOCKSS, Dataverse ve INVENIO’dur (Clarke, 2015,
s. 327). Bununla birlikte, şu anda Türkiye’de dijital kültürel miras ve kültürel belleğe
yönelik bir standartlar seti bulunmamaktadır (Vandeput ve Çayırezmez, 2019, s. 27). Bu
tür standartların ve protokollerin uygulanmasını teşvik edecek mekanizmaların bulun-
madığını da gözden kaçırmamak gerekmektedir (Clarke, 2015, s. 327).

Verilerin Saklanması
Verilerin saklanması söz konusu olduğunda dijital projelerde, verilerin özel bir arşiv-
de, depolama sisteminde veya ADS, OpenContext, tDAR veya OCHRE (Clarke, 2015)
gibi bir veri deposunda saklanması tercih edilebilir. Veri havuzları, çeşitli formatları
destekleyen ve meta verilerin oluşturulması, kalıcı tanımlayıcıların atanması, verilerin
korunması ve yedeklenmesi, verilerin yeniden biçimlendirilmesi, verilere erişimin yö-
netilmesi, güvenlik ve gizliliğin sağlanması ve hassas verilerin kullanılmasına yönelik
düzenlemelere uyulması gibi hizmetler sunan kullanıma hazır bir yapı sunmaktadır.
Ayrıca, veri havuzları genellikle uzun vadeli veri yönetiminin sorumluluğunu üst-
lenmektedir ki bu görevin tek bir arkeolog tarafından yürütülmesi oldukça zor ola-
bilir (Clarke, 2015, s. 320). Veri havuzları aynı zamanda dış erişim ve tanıtımla ilgili
olanaklara da sahiptir ve veri analizi ve korunumu konusunda danışmanlık hizmeti
sunmaktadır (Reilly ve Thompson, 2020, s. 21-22). Buna rağmen, dijital havuzların
faaliyet odakları değişiklik göstermektedir. Örneğin, tDAR (The Digital Archaeological
Record) verilerin uzun vadeli korunumu üzerinde uzmanlaşmışken OpenContext, bir
web yayıncılığı platformu aracılığıyla verilerin tekrar kullanımını teşvik etmeye odak-
lanmaktadır. Digital Index of North American Archaeology (DINAA) ise ABD’nin doğu-
sunda bulunan arkeolojik alanlara ilişkin veri tabanları için birlikte çalışabilirlik mo-

132
J U LIO P O LIS I

delleri oluşturmaya çalışmaktadır (Richards-Rissetto ve von Schwerin, 2017, s. 45). Bu


nedenle, verilerin saklanması için uygun bir veri havuzu seçilirken veri yönetiminde
uzmanlaşma alanları, maliyetler, desteklenen telif hakkı izinleri, kabul edilen dosya
formatları, boyutu ve kullanılan sertifikalar veya referans modelleri de dâhil olmak
üzere bir dizi faktör dikkate alınmalıdır.
Uzun vadeli sürdürülebilirliğin, dijital veriler için oldukça önemli olmasının ana
nedenlerinden biri bunların değerinin büyük bir kısmının paylaşılma, tekrar kullanım,
değiştirilme ve inceleme ile başka bir amaçla kullanmak üzere değiştirme ve derlene-
bilme potansiyelidir. Bu da yalnızca nihai araştırma ürünlerinden ziyade tüm araştırma
sürecinin daha geniş bir topluluk tarafından incelenmesine ve değerlendirilmesine ola-
nak sağlamaktadır (Buccellati ve Kansa, 2016). Aynı zamanda, büyük birincil veri set-
lerinin paylaşılması ve yayılması yoluyla elde edilen veri entegrasyonu projeleri, daha
sınırlı veri setlerinde bariz olmayan kimi örüntülerin daha büyük ölçekte ortaya çıka-
bilmesine ve arkeolojideki büyük soruları çözüme kavuşturulmasına katkı sağlayabilir
(Arbuckle ve diğ., 2014). Örneğin, Arbuckle ve diğerleri (2014), evcil hayvanların ve
hayvancılık uygulamalarının yayılışının daha iyi anlaşılmasını sağlamak için geliştiri-
len, açık erişim ve veri setlerinin bilirkişiler tarafından değerlendirilmesini sağlayan bir
dijital yayın platformu olan OpenContext’te bulunan 200.000’den fazla faunal örneğe
ait arkeozoolojik bir veri setine erişim sağlayıp, bunu tekrar kullanabilmişlerdir. Veri-
lere erişimin ve bunların tekrar kullanımının önemini ortaya koyan bir diğer örnek ise
Buccellati ve Kansa (2016) tarafından gerçekleştirilen antik yapılara ilişkin enerji ana-
lizidir. Buccellati ve Kansa, Tell Mozan’daki AP Sarayı’nda kerpiç üretimini tespit etmiş
ve aynı metodolojiyi, OpenContext’te yayımlanan başka bir alan olan Kenan Tepe’ye uy-
gulayabilmişlerdir. Aksi takdirde araştırmalar, “mevcut verilerin nitelik ve niceliğinde-
ki büyük sınırlamalar” sebebi ile raporlarla sınırlı kalmaktadır (Arbuckle ve diğ., 2014).
Veri paylaşımı stratejisi geliştirilirken fon sağlayıcısına ilişkin gereklilikler de dik-
kate alınmalıdır. ABD’de ve AB’deki gibi araştırmaları kamu parasıyla finanse eden
devlet kurumları, araştırmacıları verilerini paylaşmaya teşvik edecek politikalar ge-
liştirmeye ve uygulamaya başlamıştır (Buccellati ve Kansa, 2016). Veri paylaşımını
etkileyebilecek diğer faktörler ise etik ve güvenliğe ilişkin hususlardır. Örneğin, Ma-
yaArch3D projesi “etik, güvenlik veya fikri mülkiyet nedenleriyle gizli kalması” gere-
kebilecek arkeolojik verilerin hassasiyeti sorununu çözmek için beş kullanıcı erişim
düzeyine sahip araçlar tasarlamıştır (Richards-Rissetto ve von Schwerin, 2017, s. 42).

133
J U LIO P OL I S D İ J İ TA L A R K E OLOJ İ ARŞİ Vİ ÇAL I ŞM AL ARI

Veri tabanında listelenen korumasız alanlara erişim yalnızca şifre girişi ile sağlanabilir.
ADS, ADSEasy, Figshare ve tDAR gibi dijital depolar, telif hakkı ve erişim anlaşmalarına
ilişkin hükümlerde esneklik sağlar (Clarke, 2015, s. 323).
Genel olarak, bir projeyi dijital olarak yürütmek, kapsamlı planlama ve uzun va-
deli kararlılığın yanı sıra zaman, emek ve finansal kaynak yatırımı gerektiren karma-
şık bir iş birliği sürecidir. Bununla birlikte, dijitalleşme ve bunu uygulayan projelerin
uzun vadeli faydaları, maliyet ve sorunlardan daha ağır basmaktadır. Hâlâ dijitali keş-
fetme ve test etme aşaması devam etse de bunun, arkeolojik araştırma için sunduğu
fırsatların analog çağda akla hayale sığmaz olacağı şimdiden bellidir.
Bu bağlamda, Juliopolis’teki sistematik kazılardan (diğer bölümlerde daha ayrın-
tılı olarak ele alınan) elde edilen belgeler, inceleme ve sonraki dijitalleştirme çalışma-
ları için özellikle ilgi çekicidir. Müze tarafından yürütülen ve Nallıhan Belediyesi ile
Ankara Büyükşehir Belediyesi tarafından desteklenen kurtarma kazıları öncelikle an-
tik kentin nekropol alanında gerçekleştirilmiş ve çok sayıda mezar ile çok çeşitli mezar
buluntularının -kapsamlı bir ikonografik repertuarı temsil eden değerli ve yarı değerli
mücevherler, madeni paralar, metal, cam, kemik ve seramik objeler dâhil (Şekil 1, 2,
3, 4, 5 ve 6) keşfedilmesine yol açmıştır. Kazı belgeleri, mezar ve mezar buluntuları-
nın envanteri, buluntu fotoğrafları, manuel ve dijital çizimler, Anadolu Medeniyetleri
Müzesi, Koç Üniversitesi VEKAM ve Hacettepe Üniversitesi İnsan Davranışsal Ekolo-
jisi ve Arkeometri laboratuvarı (İdea lab) işbirliğiyle 2019 yılında başlatılan Juliopolis
Dijital Arşiv’in temelini oluşturmaktadır (Şekil 7).
Türkiye’deki mevcut dijital projeler kapsamında Juliopolis Dijital Arşiv, hem dev-
let (Hacettepe Üniversitesi ve Anadolu Medeniyetleri Müzesi) hem özel (VEKAM)
araştırma kurumlarının çabalarını birleştirdiği için benzersiz bir yere sahiptir. Arşiv
girişimi, Küçük Asya’da kazısı yapılmış en büyük mezar alanlarından biri olan ve şu
anda Ankara bölgesinde Helenistik, Roma ve Bizans dönemleri kapsanan uzun süre
kullanılmış bir mezar alanının bilinen tek örneği olan Juliopolis nekropolünden elde
edilen malzemelerin araştırılmasını kolaylaştırmak amacıyla başlatılmıştır. Türkiye’de
ilk kez 1970’lerde kültürel mirasa uygulanan dijitalleştirme uygulamaları2 üniversite
kütüphaneleri, araştırma merkezleri, galeriler ve müzeler gibi çeşitli kurumlar tarafın-

2 The first digitization initiative was the catalog of manuscripts Türkiye Yazmaları Toplu Kataloğu (TÜ-
YATOK) produced by the National Library (Milli Kütüphane) between the late 1970s and the year of 2000
(Çakmak 2018, s. 171).

134
J U LIO P O LIS I

Şekil 1. Metal kapları.


Kaynak: Arslan ve diğ., 2012.

Şekil 2. Strigiller.
Kaynak: Arslan ve diğ., 2012.

135
J U LIO P OL I S D İ J İ TA L A R K E OLOJ İ ARŞİ Vİ ÇAL I ŞM AL ARI

Şekil 3. Cam eserleri.


Kaynak: Arslan ve diğ., 2012.

Şekil 4. Takı buluntuları.


Kaynak: Juliopolis Arşivi.

136
J U LIO P O LIS I

Şekil 5. Tıp aletleri.


Kaynak: Arslan ve diğ., 2012.

Şekil 6. Unguentariumlar.
Kaynak: Arslan ve diğ., 2012.

137
J U LIO P OL I S D İ J İ TA L A R K E OLOJ İ ARŞİ Vİ ÇAL I ŞM AL ARI

dan ele alınırken, arkeolojik kurtarma kazılarının arşivleri yaygın olarak dijitalleştiril-
memekte ve genellikle sınırlı erişime sahip olmaktadır. Bu bağlamda, bilimsel araş-
tırmalar için bir platform olarak oluşturulan Juliopolis materyallerinin açık erişimli
dijital arşivi, bu tür projeler için bir emsal teşkil etmektedir. Yerleşimin kendisinin
araştırmacılar için erişilebilir olmadığı göz önünde bulundurulduğunda, kayıtlarının
veri paylaşımı, şimdiye kadar çoğunlukla tarihsel anlatılara dayanan artzamanlı ve
disiplinlerarası incelemeler ile bölgesel ve karşılaştırmalı analizler için büyük önem
taşımaktadır. Juliopolis Dijital Arşivi aynı zamanda Türkiye’de bir devlet müzesinin
ilk açık erişimli arkeolojik koleksiyonu içermektedir.
Juliopolis Dijital Arşivi’nin genel kapsamı geniştir ve topoğrafik haritalar, video-
lar, ses kayıtları ve analitik veriler gibi diğer veri türlerini içermektedir. Proje, ileriki
aşamalarında Juliopolis Dijital Biyoarkeolojik Arşiv, yani Hacettepe Üniversitesi İn-
san Davranışsal Ekolojisi ve Arkeometri laboratuvarı (İDEA lab) ve VEKAM ortak ça-
bası olan Juliopolis Antropolojik Araştırma Projesi tarafından toplanan antropolojik
ve biyoarkeolojik veriler (Büyükkarakaya ve diğ., 2018) ve birincil kaynaklardan ve
epigrafik materyallerden elde edilen bilgiler -Akdeniz Üniversitesi Akdeniz Dilleri ve
Kültürleri Araştırma Merkezi (ADKAM) tarafından 2011–2014 yıllarında toplananlar
gibi- ile entegre edilecektir. Ayrıca, dijital arşivin amaçları arasında; Juliopolis’te orta-
ya çıkarılan tüm arkeolojik kayıtları, bilimsel araştırmaların sonuçlarını, örneğin hafif
kararlı izotop oranı analizi ve radyokarbon tarihlerini, sit alana odaklanan diğer dijital
projelerin sonuçları, örneğin yoğunluk haritası ve mezarların 3D rekonstrüksiyonları
gibi veri gruplarını da düzenli bir şekilde birleştirmek yer almaktadır. Bu, araştırmacı-
ların materyallere daha kolay erişimini sağlayacak, böylece sit alanı ile ilgili bütüncül
ve çok disiplinli bilimsel araştırmaları teşvik edecek ve bölge sakinlerinin yaşam tarz-
ları, nüfus yapıları ve refahı hakkında daha fazla bilgi edinilmesine katkıda bulunacak
ve Juliopolis’in genel kamuoyuna tanıtılmasına yardımcı olacaktır.

Arşivin Planlama ve Tasarım Süreci


Arşivciler açısından kazıdan çıkan her malzemenin görüntüsü, kazının yapıldığı alan,
kazı anı, kazı öncesi ve sonrasıyla ilgili her görüntü bir veri olarak düşünülmektedir.
Juliopolis projesi arşiv çalışmalarında ilk olarak VEKAM tarafından bir rehber oluştu-
rulmuştur. Rehbere VEKAM ekibinden kütüphane ve arşiv birimi çalışanları, proje ve

138
J U LIO P O LIS I

Çalışma
Görselleri

Eser Juliopolis Mezar


Kartları Kartları
Dijital Arşiv

Manuel
ve Dijital
Çizimler

Şekil 7. Juliopolis Dijital Arşiv hazırlık şeması.

etkinlik uzmanı ile araştırma ve eğitim programları uzmanı katkı sağlamıştır. Rehberi
oluşturmaktaki amaç, sürecin nasıl yönetileceğini belirlemek, süreçte meydana gele-
cek sorunlara çözüm bulmak ve ortak bir dil yaratmak olmuştur.
Rehberde yöntem olarak mezarlar ve mezarlardan çıkan buluntular şeklinde hi-
yararşik bir yapı öngörülerek dijital arşivin oluşturulmasına karar verilmiştir. Ulusla-
rarası standartlara uyum sağlayabilmek için gelecek olan verilerin MS Office Excel
programında veri seti şeklinde hazırlanması gerektiği belirlenmiştir. MS Office Excel
veri setindeki yapının oluşturulması için eser kartları, mezar görüntüleri, mezardan çı-
kan eser görüntüleri incelenmiştir. Her bir tanımlama (metadata) alanı malzeme çeşit-
liliğine göre oluşturulmuştur. Veri setindeki alanlar ilk olarak VEKAM ekibi tarafın-
dan hazırlanmıştır. Daha sonrasında proje ekibinden arkeolog Muhammed Dolmuş
ve Doç. Dr. Ali Metin Büyükkarakaya ile yapılan toplantılar sonrasında veri setinin
metadata alanları kararlaştırılmıştır. Bu alanlar hem mezara ait hem mezar buluntula-
rına ait hem de arşivcilik alanı açısından temel tanımlama alanlarından oluşmaktadır.

139
J U LIO P OL I S D İ J İ TA L A R K E OLOJ İ ARŞİ Vİ ÇAL I ŞM AL ARI

Genel olarak bakıldığında 21 metadata alanı oluşturulmuştur. Bu alanlar;


• Envanter No
• Başlık
• Mezar No
• Dönemi
• Mezar Türü
• Mezar Durumu
• Plankare
• Mezar Koordinatı
• Mezar Açıklamaları
• Gömü Türü
• Birey Sayısı
• İskelet Korunma Durumu
• İskelet Bilgileri
• Kazı Envanter No
• Buluntu Türü
• Buluntu Cinsi
• Buluntu Adedi
• Buluntu Dönemi
• Buluntu Ayrıntıları
• Notlar
• Etütlük Eser Ayrıntıları
Her bir mezara ait veriler proje ekibi tarafından yukarıda yer alan metadata alan-
ları çerçevesinde doldurularak veri setleri oluşturulmaya başlanmıştır. Metadata alan-
larında, proje çalışmalarındaki farklılıklar nedeniyle ilerleyen zamanlarda değişiklik-
ler olabilmektedir. Örneğin eserlerin çizimleri yapılmaktadır; bunlar tamamlandıktan
sonra metadata alanlarına çizen kişi, çizilen eserle ilgili ek bilgiler, çizim tekniği, çizim
yılı vb. alanlar eklenebilecektir. Mezarlara ait bütün bilgiler (eser bilgileri, eser kartla-
rı, çizim bilgileri vb.), bütün görseller tek bir klasör altında toplanarak süreç ilerletil-
mektedir. Excel sistemi oluşturulduktan sonra ilk olarak Juliopolis Nekropolü’nden
gelecek verilerin nasıl bir sistematikle gelmesi gerektiği kurgulanmıştır. Verilerin sis-
tematiğini oluşturmak için ilk aşamada her bir veriye atanacak envanter numarasının

140
J U LIO P O LIS I

kodlaması tanımlanmıştır. Bu kodlama örnek bir mezar üzerinden aşağıdaki şekilde


daha detaylı incelenebilir:
“JLP_M1_Pic_phg_01”
• JLP Juliopolis kodu
• M1 Mezar 1 kodu
• Pic Resmin (fotoğrafın) kodu
• Phg fotoğrafın uzantısı
• 01 1 numaralı görseli ifade eder. 1 numaralı görsel ana görseldir. Mezarla ilgili
görselleri tanımlarken önem sırasına göre numaralandırmak gerekmektedir.
Her bir mezar ve mezardan çıkan her bir eser için tek tek bu kodlama yapılarak
envanter numarası oluşturulmuştur. Uluslararası standartlar çerçevesinde materyal
türleri farklılık gösterebilmektedir. Bu nedenle “Pic” kısmı da değişebilmektedir. Me-
zardan çıkan bir buluntunun envanter numarası verilirken “Pic” kısmı aşağıdaki ör-
neklere göre farklılaşmaktadır.
• Sikke için: Coi
• Ziynet eşyası için: Jew
• Seramik için: Cer
• Çanak için: Pot
• Kandil için: Lmp
Bu örnekler materyal çeşitliliğine göre artış göstermektedir. Yukarıdaki örnek-
leri envanter no olarak kodladığımız zaman JLP_M1_Coi_phg_01, JLP_M1_Jew_01,
JLP_M1_Cer_01, JLP_M1_Pot_01, JLP_M1_Lmp_01 şeklinde olmaktadır. Görsel sayısı
arttıkça 01’den itibaren rakamsal artış olarak da devam etmektedir.
Toplanan verilerin en başından itibaren tutarlı ve sistematik bir şekilde arşive
girilmesi ve uluslararası veri yönetimi standartlarına uygunluğunun sağlanması için
projenin planlama aşamalarında ortaya konulan temel, bu şekilde gerçekleştirilmiştir.

Çalışmanın Hazırlık Aşaması I: Müze Arşivi


Juliopolis nekropol alanından elde edilmiş verilerin dijitalleştirilmesinin kritik aya-
ğını Anadolu Medeniyetleri Müzesinden temin edilen ve günümüze kadar kazılmış
olan 749 mezara ait belgeler oluşturmaktadır. Söz konusu dokümanlar arasında yer
alan mezarlara ait her türlü bilgi, akademik çalışmaların rahatlıkla yürütülebilmesi ve

141
J U LIO P OL I S D İ J İ TA L A R K E OLOJ İ ARŞİ Vİ ÇAL I ŞM AL ARI

Şekil 8. Dijital Arşiv çalışmaları kapsamında yeniden düzenlenen mezar ve envanterlik eser kartı örnekleri.

Envanter No Başlık Mezar No Dönemi Mezar Türü Mezar Durumu Plankare Mezar Koordinatı Mezar Yönü Mezar Açıklamaları
JLP_M1 Juliopolis Nekropolü 1 numaralı mezara ait kazı çalışması M1 Roma Dönemi Oda (3 Klineli) Kaçak Tahribat 25 J Kuzey-Güney Cam eser parçaları ve demir k
JLP_M1_Pic_phg_01 Mezar odasının giriş kapısı
JLP_M1_Pic_phg_02 Mezar boşluğunun tespit edilmesi ve ilk çalışma
JLP_M1_Pic_phg_03 Mezar kapağının bulunması
JLP_M1_Pic_phg_04 Mezar giriş kapısının temizliği
JLP_M1_Pic_phg_05 Mezar odasının temizliği
JLP_M1_Pic_phg_06 Mezar odasından çıkarılan toprağın eleme çalışması 1
JLP_M1_Pic_phg_07 Mezar odasından çıkarılan toprağın eleme çalışması 2
JLP_M2 Juliopolis Nekropolü 2 numaralı mezara ait kazı çalışması M2 Roma Dönemi Oda (3 Klineli) Kaçak Tahribat 26 J Kuzey-Güney Bir adet altın küpe ile bir adet
JLP_M2_Pic_phg_01 Mezarın tespit edilmesi
JLP_M2_Coi_phg_01 Sikke
JLP_M2_Jew_phg_01 Yüzük
JLP_M2_Jew_phg_02 Küpe
JLP_M3 Juliopolis Nekropolü 3 numaralı mezara ait kazı çalışması M3 Roma Dönemi Oda (3 Klineli) Kaçak Tahribat 25 K Kuzey-Güney Cam eser parçaları ve demir k
JLP_M3_Pic_phg_01 Mezar odası giriş kapağı
JLP_M3_Pic_phg_02 Mezarın tespit edilmesi
JLP_M3_Pic_phg_03 Mezar kapağının temizlenmesi 1
JLP_M3_Pic_phg_04 Mezar kapağının temizlenmesi 2
JLP_M3_Pic_phg_05 Mezar odası giriş kapağı toprak dolgunun kaldırılması
JLP_M3_Pic_phg_06 Mezar odası giriş kapağının açılması 1
JLP_M3_Pic_phg_07 Mezar odası giriş kapağının açılması 2
JLP_M3_Pic_phg_08 Mezar odası kuzey kline
JLP_M3_Pic_phg_09 Mezar odası kuzey kline ve orta boşluk
JLP_M3_Pic_phg_10 Mezar odası doğu kline
JLP_M3_Pic_phg_11 Mezar odası batı kline
JLP_M3_Pic_phg_12 Mezar odası kuzey kline temizlik sonrası
JLP_M3_Pic_phg_13 Mezar odası orta boşluk
JLP_M4 Juliopolis Nekropolü 4 numaralı mezara ait kazı çalışması M4 Roma Dönemi Sanduka (2 Kapaklı) Kaçak Tahribat 26 K Doğu-Batı Yok
JLP_M4_Pic_phg_01 Mezarın genel görünümü 1
JLP_M4_Pic_phg_02 Mezarın genel görünümü 2
JLP_M4_Pic_phg_03 Mezarın kuşbakışı görünümü 1
JLP_M4_Pic_phg_04 Mezarın kuşbakışı görünümü 2
JLP_M4_Pic_phg_05 Mezarın yan açıdan görünümü
JLP_M4_Pic_phg_06 Mezarın son hali
JLP_M5 Juliopolis Nekropolü 5 numaralı mezara ait kazı çalışması M5 Roma Dönemi Sanduka (2 Kapaklı) Kaçak Tahribat 24 L Doğu-Batı Yok

Şekil 9. Juliopolis verilerinin tamamının MS Office Excel programına işlenmesi.

142
J U LIO P O LIS I

buna dönük ihtiyaçların kolaylıkla karşılanabilmesi adına yeniden biçimlendirilmiş-


tir. İlk etapta mezar kartları ile kazı heyeti tarafından, “envanterlik” olarak tanımlanan
buluntuların kartları düzenlenmiştir (Şekil 8). Juliopolis nekropol alanının diğer bir
buluntu grubunu ise; envanter defterine kayıt edilecek nitelikte olmayan kırık, bilim-
sel amaçla kullanılabilecek ve korunması gerekli olan “etütlük” eserler oluşturmakta-
dır. Bu gruba ait yeteri kadar fotoğraf ve belge elimizde bulunmadığından dolayı he-
nüz kartları tamamlamamıştır. Ancak konu üzerine çalışmalar Anadolu Medeniyetler
Müzesi ile koordineli bir şekilde devam etmektedir.
Juliopolis’te yapılmış kazı çalışmaları esnasında çekilmiş fotoğrafların mezarlara
göre ayrılması ve dijital arşive taşınması için düzenleme çalışmaları yürütülmüştür.
Bu arşivleme çalışmalarında düşük çözünürlüğe sahip veya kullanılabilir niteliğe sa-
hip olmayan fotoğraflar ayrılmakta, bunlar içerisinden seçilen örnekler ise belirli bir
düzen içerisinde dijital kayıt altına alınmaktadır. Verilerin bir arada kullanılabilmesi
ve dijital arşiv programına daha rahat aktarım sağlanması adına, mezar ve eser kartları
belirlenmiş kıstaslar kullanılarak MS Office Excel programında oluşturulan veri seti-
ne aktarılmaktadır (Şekil 9).

Gömü Türü Birey Sayısı İskelet Korunma Durumu İskelet Bilgileri Kazı Envanter No Buluntu Türü Buluntu Cinsi Buluntu Adedi Buluntu Dönemi Buluntu Ayrıntıları
kabaraİnhumasyon
parçaları ele geçirilmiştir.
Belirsiz Çok sayıda insan ve hayvan kemikleri ile dişleri ele geçirilmiştir.

t altın İnhumasyon
yüzük ve bir adet gümüş
Belirsiz
sikke (Hadrian M.S. 117-138) ele geçirilmiştir. Ayrıca kırılmış
Yok ve dağılmış halde seramik ve cam parçaları, yazıtlı seramik parçası ele geçirilmiştir.

Sikke Gümüş 1 Hadrianus M.S. 117-138


Jlp. 09/01 Yüzük Altın 1 M. S. 117-138 Yüzük altından yapılmış olup, yuvarlak bir kaş altlığı vardır. Kaşı sekizgen olup, jasper t
Jlp. 09/02 Küpe Altın 1 M. S. 117-138 Altından yapılmış tek parça küpe olup, gövde kısmı sekizgen formludur. Gövdenin ortas
kabaraİnhumasyon
parçaları ele geçirilmiştir.
Belirsiz Mezarda çok sayıda insan ve hayvan kemikleri ele geçirilmiştir.

İnhumasyon Belirsiz Yok

Kremasyon Belirsiz Mezarın tabanında kremasyon yapıldığına dair izler mevcuttur.

143
J U LIO P OL I S D İ J İ TA L A R K E OLOJ İ ARŞİ Vİ ÇAL I ŞM AL ARI

Dijital Arşiv çalışmalarının bir diğer bölümünü; Juliopolis eserlerinin manuel ve


dijital çizimlerinin gerçekleştirilmesi ve bunların VEKAM Arşivi’ne aktarılması oluş-
turmaktadır. Konusunda uzman arkeologlar tarafından başlanan çizim çalışmaları
aralıksız olarak devam etmektedir. Manuel çizimler müze bünyesinde geçekleştiril-
mesi planlanmış ancak pandeminin yoğun etkisinden dolayı 2021 yılı çalışma tak-
vimi içerisinde tamamlanması öngörülmüştür. Müze tarafından daha önce manuel
çizimleri yapılmış olan eserler, çizim ekibi tarafından Adobe Illustrator ve Corel Draw
programları kullanılarak dijital ortama aktarılmıştır (Şekil 10).
Projenin bu aşamasında müze arşivlerinden elde edilen ve sistematize edilen bil-
giler, arşivin işlenmesi sırasında üretilen ek verilerle birlikte, dijital arşiv sistemine veri
girişi için VEKAM’a aktarılmaktadır.

Şekil 10. Dijital Arşiv çalışmaları kapsamında gerçekleştirilen manuel ve dijital çizim örnekleri.

144
J U LIO P O LIS I

Çalışmanın Arşivleme Aşaması: VEKAM


VEKAM, Koç Üniversitesi bünyesinde bir araştırma merkezi olarak faaliyet göster-
mektedir. Araştırma merkezi, diğer projeler için dijital arşivlerin küratörlüğünü yap-
makta yeterli uzmanlık kazanmıştır ve kütüphane birimi, dijital arşivleri tasarlamak
için kullanılan yerleşik politikalar, metodoloji ve uygulamalarla uygun bir kuruluma
sahiptir. VEKAM, dijital arşiv çalışmalarında Koç Üniversitesinin lisansına sahip ol-
duğu OCLC’nin CONTENTdm arşiv yönetim sistemini kullanmaktadır. OCLC, üye-
leri ve geniş çapta kütüphane topluluğu için teknoloji hizmetleri, özgün araştırma ve
topluluk programları sunan küresel bir kütüphane kooperatifidir.3
CONTENTdm dünya çapında 2.000’den fazla kuruluş tarafından kullanılan ulus-
lararası bir sistemdir, kullanımı ve kullanıcı arayüzü oldukça basit ve kolaydır.4 Belge,
görüntü, video ve ses dosyaları için çeşitli veri formatlarını destekler ve kişiselleştirilmiş
bir web sitesinde dijital koleksiyonların oluşturulmasına ve sergilenmesine olanak ta-
nıyan özelleştirilebilir meta veri alanları ile malzemelerin son kullanıcı keşfini en üst
düzeye çıkarır. Sistem; dijital kaynaklar ile bunların açıklamaları, erişimi ve gösterimi
üzerinde tam kontrol sağlar ve dijital orijinalleri, uzun vadede fiziksel ve siber tehditle-
re veya bozulmaya karşı güvenlikleri için bulut tabanlı bir arşivde korur ve izler. ISO /
IEC-27001 ve diğer siber güvenlik sertifikalarına sahiptir. Verilerin uzun vadeli korun-
ması ve kürasyonu; dosyaların düzenli olarak denetlenmesi, periyodik kalite kontrolleri
ve koleksiyonun sağlığına ilişkin güncel raporlar ile sağlanır (OCLC, 2017).
Sistemde her bir koleksiyon için yeni bir proje yaratılmaktadır, örneğin Juliopolis
Dijital Arşiv projesi için sistemde Juliopolis Nekropolü Koleksiyonu açılmıştır (Şekil
11). Proje kapsamında veriler yıl yıl, mezar mezar bu sisteme eklenmektedir. Her bir
veri bir ögeye denk gelmektedir. Görselde görülebildiği üzere öge ekleme, öge ayarla-
rı, çoklu öge (compound item), yardım gibi basit herkesin kolayca hâkim olabileceği
alanlar mevcuttur. Bu alanların yer aldığı kısım arşivciler tarafından kullanılan veri
girişi yapılan kısımdır.
Sistemin yönetim alanı (Şekil 12) arşivciler tarafından kullanılan bir alandır. Bu
sistemin ikinci aşaması gibi düşünülebilir. İlk aşamada veri girişi yapılırken ikinci aşa-

3 Detaylı bilgi için: https://www.oclc.org/en/about.html


4 CONTENTdm’in özelliklerine bu sayfadan ulaşılabilir: https://www.oclc.org/en/contentdm/featu-
res.html

145
J U LIO P OL I S D İ J İ TA L A R K E OLOJ İ ARŞİ Vİ ÇAL I ŞM AL ARI

Şekil 11. CONTENTdm arşiv yönetim sisteminde Juliopolis Nekropolü Koleksiyonu.

Şekil 12. Juliopolis Nekropolü Koleksiyonu’nun yönetim alanı.

146
J U LIO P O LIS I

Şekil 13. Juliopolis Nekropolü Koleksiyonu’na ait tanımlayıcı metadata alanları.

Şekil 14. Koç Üniversitesi Dijital Koleksiyonları web sayfası.

147
J U LIO P OL I S D İ J İ TA L A R K E OLOJ İ ARŞİ Vİ ÇAL I ŞM AL ARI

mada veri girişlerini indeksleyip kullanıcıya açmak için Şekil 12’deki yönetim paneli
kullanılır. Yönetim panelinde koleksiyonla ilgili raporlar alınabilmekte, düzenlemeler
yapılabilmekte, koleksiyona ait metadata alanları oluşturulup görüntülenebilmektedir.
Veri girişi yapılmadan önce koleksiyon yönetim panelinde açılarak metadata
alanları belirlenmektedir (Şekil 13). Metadata alanları oluşturulurken uluslararası
metadata standartlarından biri olan Dublin Core sistemi kullanılmaktadır. ASIS&T’nin
(Association for Information Science & Technology) projesi olan Dublin Core Metadata
Initiative meta veri standartları ile iyi uygulamaların geliştirilmesi ve tanıtımı alanında
çalışan bir kuruluştur.
Genel olarak Dublin Core, Simple ve Qualified olmak üzere bilgilerin bulunmasına,
filtrelenmesine ve düzenlenmesine yardımcı olan iki farklı metadata sabit formatın-
dan oluşmaktadır. Bunlar, Dublin Core Simple 15 ve Dublin Core Qualified 55 alanlarıdır.
VEKAM kurum olarak Dublin Core Qualified kullanmaktadır. Şekil 13’te görülen DC
Map kısmı oluşturulan metadata alanlarının Dublin Core’da neye karşılık geldiği veya
ne ile eşleştiğini göstermektedir. Bazı alanların DC Map’te karşılığı yok ise None ola-
rak belirlenmektedir. Her bir metadata alanı için görselde de görüldüğü gibi ayrıntılı
tanımlamalar yapılmaktadır. Veri türü, önem derecesi, taranabilir olması, genişliği,
gerekliliği, anahtar kelimesi (data type, large, hide, required, vocabulary) gibi ayrıntılar be-
lirlenebilmektedir.
Dijitalleşmiş verinin metadatası oluşturulmuş ve MS Office Excel’de her veri için
kayıtlar düzenlenmiş ve devamında koleksiyonla ilgili belli başlı veri girişleri yapılmış
ve demo sürüm üzerinde proje ekibi ön çalışmasını gerçekleştirmiştir. Dijitalleşmiş
verinin metadatası, Excel’de altlığı olan her veri için kayıt düzenlendikten sonra ko-
leksiyonla ilgili veri girişleri tamamlandığında VEKAM dijital koleksiyonlar web say-
fasında Juliopolis için bir alan açılmıştır (Şekil 14).

Arşivde Üç Boyutlu Görüntülemenin Kullanımı


Juliopolis Dijital Arkeoloji Arşivi, dijitalleştirilmiş kayıtlar, çizimler, belgeler ve fotoğ-
raflar gibi her tür dijital arşiv için ortak olan özelliklerin yanı sıra, nekropolün yoğun-
luk haritası ve mezarların 3 boyutlu modelleri gibi arkeolojik araştırmalara özgü veri-
leri de barındıracaktır. İlgili bölümde tartışılan Juliopolis Dijital Biyoarkeoloji Arşivi
kapsamında üretilen veriler gelecekte koleksiyona eklenecektir.

148
J U LIO P O LIS I

Proje kapsamında yoğunluk haritası oluşturulmasına yönelik çalışmalar Aralık


2020 tarihinde başlamıştır. Bu bağlamda daha önceden hazırlanan mezar tipleri, bu-
luntuları gibi envanter bilgilerinin yer aldığı veriler ile mezarların yerleşim içerisinde-
ki dağılımını gösteren harita ve yerleşim yerinin topoğrafyasını gösteren dijital veriler
bir araya getirilmiştir. Bu proje York Üniversitesinde Ömer Güleryüz tarafından yapı-
lan yüksek lisans araştırması kapsamında gerçekleştirilmekte ve proje için kullanılan
Coğrafi Bilgi Sistemi Pro 2020 (CBS Pro, ArcGIS Pro) programına Üniversite tarafın-
dan erişim hakkı verilmektedir.
Yoğunluk haritasının oluşturulması süreci, kazı çalışmalarının başladığı 2009 yı-
lında tespit ve arkeolojik çalışmaları yapılan mezarların yazılıma aktarılmasıyla baş-
lamış, kronolojik olarak çalışmalara devam edilmiş ve son olarak 2016 yılında açılan
mezarların yazılıma aktarılmasıyla harita üzerinde 581 mezarın bilgileri girilmiştir.
581 mezar içerisinde 8 farklı mezar türü/grubu (Basit Toprak, Kırma Çatı, Oda, San-
duka, Lahit, Laginos, Kullanılmamış Mezar, Osthotekli Mezar) yer almaktadır ve her
bir mezar grubu farklı bir sembol ve farklı bir renk ile harita üzerinde gösterilmiştir
(Şekil 15 ve 16).

Şekil 15. Mezarların orthophoto üzerindeki dağılımı.

149
J U LIO P OL I S D İ J İ TA L A R K E OLOJ İ ARŞİ Vİ ÇAL I ŞM AL ARI

Şekil 16. 2009–2016 yılları arasında tespit edilen mezarların türlerine göre dağılımı.

Yoğunluk haritasının oluşturulmasındaki asıl hedeflerden birisi, Anadolu’nun en


büyük nekropol alanlarından birisi olan Juliopolis’teki mezarların tipi, numarası ve
dönemi gibi çeşitli özelliklerini, yerleşim yerindeki konumuna göre dijital ortamda
görmek ve yapılacak olan bilimsel çalışmalara yardımcı olmasını sağlamaktır. Bu bağ-
lamda araştırmacıların yerleşim yerini daha iyi anlamasını, araziye gitmeden arazinin
topoğrafyasını ve bu topoğrafya üzerindeki mezarların dağılımını görebilmesini sağ-
layan bu çalışmaya önümüzdeki dönemde yeni özellikler eklenerek bilimsel çalışma-
larda araştırmacılar için kaynak olarak kullanılması planlanmaktadır. Mezarların çok
yönlü değerlendirilmesi, yapılan ve yapılması planlanan bilimsel araştırmalarda yo-
ğunluk haritasının oluşturulması oldukça önemlidir. 2021 yılı içerisinde ArcGIS Pro
yazılımının farklı projeler için kullanılması planlanmaktadır.
3D modelleme, proje kapsamında uygulanan ve arşive dâhil edilen bir diğer dijital
yöntemdir. M82 mezarının rekonstrüksiyonu olan ilk maket, 2020 Kasım ayında Ömer
Güleryüz tarafından Master programı kapsamında üretilmiştir. Bu doğrultuda müze
arşivinde araştırma yapan Muhammed Dolmuş tarafından tebliğ edilmiş gerekli en-
vanter verileri kullanılarak ve Danielle Clementi’den M82 mezarının daha detaylı can-

150
J U LIO P O LIS I

landırması için destek alınarak çalışmalar başlamıştır. Proje kapsamında York Üniver-
sitesi tarafından erişim hakkı verilmiş Autodesk 3D MAX Pro yazılımı kullanılmıştır.
M82 mezarının yeniden canlandırma çalışmaları kazı raporları baz alınarak uygu-
lanmaktadır. Bu doğrultuda yapılan arkeolojik kazılarda 2 adet iskelet olduğu ancak
yoğun nemden dolayı iskeletlerin eridiği anlaşılmıştır. İskeletlerin yanı sıra mezar içeri-
sinde çeşitli mezar hediyeleri bulunmaktadır. Bu hediyeler içerisinde 2 adet pişmiş top-
rak vazo ve 2 adet bronz bilezik olduğu saptanmıştır. Yapılan çalışmada, yoğun nemden
dolayı eridiği düşünülen iskeletlerin buluntu yerlerine göre 3D MAX yazılımı üzerinde
yeniden canlandırılması yapılmıştır. Bunun yanı sıra 2 adet pişmiş toprak vazo ve 2
adet bronz bilezik de yeniden canlandırılarak mezar içerisindeki konumlarına yeniden
canlandırma ile yerleştirilmiştir. Ayrıca mezarın yerleşim içerisindeki derinliği de yine
bu yazılım üzerinde gösterilmiştir. Juliopolis antik kentinin yanında yer alan Sarıyar
barajı da bu bağlamda mezar perspektifinden gösterilmeye çalışılmıştır (Şekil 17).
Şekil 17’de görülen yeniden canlandırma, 2021 Şubat ayı içerisinde yapılan
çalışmadır ve şu anda bu proje üzerinde tekrar çalışılmaktadır. Yakın bir zaman içerisinde
bitirilmesi planlanan bu çalışmadaki ana hedeflerden birisi, Antik Dönem’deki ölü

Şekil 17. M82 mezarının yeniden canlandırma çalışması ve Sarıyar Barajının mezar perspektifinden görünümü.

151
J U LIO P OL I S D İ J İ TA L A R K E OLOJ İ ARŞİ Vİ ÇAL I ŞM AL ARI

gömme biçimini daha iyi anlamak ve bilimsel çalışmalarda bunları kullanmaktır.


Kazı envanterine bağlı kalınarak yapılan yerleşim yeri ve mezar modellemesi yalnızca
bilimsel çalışmalar için değil ziyaretçiler için de son derece önemlidir. Dönemin
ölüm ritüelleri, cenaze uygulamaları ve ölü gömme yöntemlerini bu görsel nesnelerle
anlamak daha kolaydır. Ayrıca mezarın üç boyutlu modellenmesinin ziyaretçilerin o
döneme doğrudan katılmasına ve daha derin bir deneyim sağlamasına yardımcı ola-
cağı düşünülmüştür. 3D MAX yazılımı kullanılarak yapılan M82 mezarının yeniden
canlandırılması Juliopolis’teki eserlerin ve mezarların görselleştirilmesinde güçlü bir
araç olduğunu göstermektedir. Nekropolde farklı tipteki özgün mezarların her birin-
de bu yönde çalışma yapılması planlanmıştır.

Dijital Arşivin Katmanlı Yapısı


Juliopolis Dijital Arşivi için kullanılan arşiv sistemi CONTENTdm, Web İçeriği Erişi-
lebilirlik Yönergelerine (WCAG) uygunluğu sayesinde, sınırlı görme veya sınırlı işitme
yeteneklerine sahip kullanıcılar da dâhil olmak üzere her türden kullanıcının koleksi-
yona erişmesini sağlamaktadır. Sistem ayrıca, hücresel ağlarda kullanım için optimize
edilmiş ses ve video oynatıcılar ve evrensel bir görüntüleme deneyimi oluşturmak için
tüm cihazlar için ayarlanmış PDF görüntüleyici sunmaktadır. Son kullanıcı deneyimi,
her tür cihazla uyumlu özelliklerle telefonlar, tabletler ve iş istasyonları için tasarlan-
mıştır ve sistemde tümü için daha hızlı, daha kullanışlı bir görünüm sağlayan ortak
kullanım modelleri yer almaktadır (OCLC, 2017).
Sistemde kullanıcılar araştırma yapmak için hem VEKAM dijital koleksiyonları
web sayfasını kullanabilmekte (Şekil 14) hem de Arşiv (Dijital Koleksiyon) kısmın-
dan arama yapabilmektedirler (Şekil 18). Kullanıcılar kullanıcı arayüzünden (Şekil
19) tarama ve gelişmiş tarama yapabilmektedirler. Arşiv, son kullanıcılara aradıklarını
belirtmek için daha fazla seçenek sağlayan esnek ve mobil gelişmiş bir aramaya sa-
hiptir. IIIF’e (International Image Interoperability Framework, Uluslararası Görüntü
Birlikte Çalışabilirlik Çerçevesi) bağlılık, akademisyenlere ve araştırmacılara görsel
kaynakları görüntülemek ve karşılaştırmak için daha iyi seçenekler sunar. Yerleşik
kullanım özeti ve öge türü raporları, koleksiyonun ne sıklıkla kullanıldığına dair bil-
gi sağlar. Google Analytics sisteme entegre edilmiştir, bu nedenle kullanıcı davranışı
coğrafi konum, kullanıcıların arşivi nasıl bulup kullandıkları ve koleksiyon türlerinin

152
J U LIO P O LIS I

Şekil 18. Arşiv (Dijital Koleksiyon) arama motoru.


https://librarydigitalcollections.ku.edu.tr/collection/juliopolis/

Şekil 19. Juliopolis Nekropolü Koleksiyonun kullanıcı arayüzü.

153
J U LIO P OL I S D İ J İ TA L A R K E OLOJ İ ARŞİ Vİ ÇAL I ŞM AL ARI

popülerliği açısından incelenebilir (OCLC, 2017). Bu özellikler, koleksiyonun daha


etkili bir şekilde yönetilmesini sağlar ve kullanımının en üst seviyeye çıkarılmasına
yardımcı olmaktadır.
Açık erişimli Juliopolis arşivi araştırmacıları olduğu kadar genel halkı da hedefler.
Genel halk, yakın çevrede yaşayarak ve yapılan işi gözlemleyerek, kazılara doğrudan
çalışan olarak katılarak veya bölgede turizmin gelişimi nedeniyle sosyoekonomik fay-
dalar elde ederek, sit alanındaki araştırmadan doğrudan etkilenen yerel halktan ve
bölgesel veya ulusal kültürel mirasa ilgi duyan daha geniş bir kitleden oluşur. Eği-
tim almakta olan ilk, orta öğretim ve yüksek öğretim öğrencileri başlıca hedef kitlesi
içinde yer alır. Araştırma topluluğu için verilere erişilebilirlik ve arkeoloji alanında
bilimsel işbirliğinin teşvik edilmesi projenin ana hedefleri olmaya devam ederken,
araştırma ekibi de bilgi eşitliğini sağlamak için bölgenin tarihi hakkındaki bulgularını
kamuoyu ile paylaşmakla eşit derecede yükümlü hissetmektedir. Zamanla, projenin
bilimsel araştırmaları ve kamusal arkeolojiyi teşvik etme üzerindeki etkisine ilişkin
analiz ve akademik tartışmalar için daha fazla veri bulunması beklenmektedir.

Son Söz
Juliopolis Dijital Arkeoloji Arşivi’ni kurmanın temel amacı, alanda daha fazla çalışma
ve işbirliğine dayalı çalışmayı teşvik etmek umuduyla, Türkiye’deki ve yurtdışındaki
bilimsel topluluklara, arkeolojik sit alanının kendisi ve materyalleri ile (kazı belgeleri,
nesne envanterleri, bilimsel raporlar, yoğunluk haritası ve 3D modeller dâhil) yapılan
araştırmalarla ilgili çeşitli açık erişim ve kapsamlı veriler sağlamaktır. Bu şekilde, Juli-
opolis’in dijital erişilebilirliği ve görünürlüğü geliştirilmiş olacak ve antik kent bölge
içi, bölgeler arası ve uluslararası düzeylerde daha büyük ölçekli araştırma projelerine
dâhil olabilecektir. Aynı zamanda Anadolu Medeniyetleri Müzesi, Koç Üniversitesi
VEKAM ve Hacettepe Üniversitesi gibi araştırma kurumları arasındaki işbirliği, Tür-
kiye’deki arkeoloji alanındaki diğer projelere örnek olabilir ve arkeolojik verilerin di-
jital olarak toplanması, korunması ve hem araştırmacılara hem halka sunulması stan-
dartlarının geliştirilmesine yardımcı olacaktır.
Tüm bunların dışında, hayata geçirilen bu büyük proje ile Türkiye’de kültürel mi-
ras bilincinin geliştirilmesine çok yönlü katkı sağlanmış olacağı, aynı zamanda ve bu
kapsamda kamusal arkeoloji çalışmalarının da hız kazanacağı ümit edilmektedir.

154
J U LIO P O LIS I

Kaynakça

Arbuckle, B. S., Kansa S. W., Kansa E., Orton D., Çakırlar C., Gourichon L., Atici L., Galik A., Marciniak A.,
Mulville J., Buitenhuis H., Carruthers D., De Cupere B., Demirergi A., Frame S., Helmer D., Martin
L., Peters J., Pöllath N., …. Würtenberger, D.. (2014). Data sharing reveals complexity in the westward
spread of domestic animals across neolithic Turkey. PloS ONE, 9(6), e107824. https://doi.org/10.1371/
journal.pone.0099845

Arslan, M.,Metin M., Cinemre M.O., Çelik T., ve Türkmen, M. (2012). Juliopolis Nekropolü 2010 Yılı Kazı
Çalışmaları. 20. Müze Çalışmaları ve Kurtarma Kazıları Sempozyumu, 169–188.

Buccellati, F. ve Kansa, E. (2016). The value of energetic analysis in architecture as an example for data
sharing. Digital Applications in Archaeology and Cultural Heritage, 3(3), 91–97. https://doi.org/10.1016/j.
daach.2016.07.001

Büyükkarakaya, A. M., Alpagut A., Çubukçu E. ve Cavalli F. (2018). Juliopolis (Iuliopolis) antropolojik araş-
tırmaları: ilk çalışmalar. Ankara Araştırmaları Dergisi 6(2): 111–126.

Büyükkarakaya, A. M. (2020). Juliopolis (Iouliopolis) araştırması. Idea Lab. https://www.idealabnet.org/post/


sunu%C5%9F

Çakmak, T. (2018). Kültürel bellek kurumlarında dijitalleştirme: Ankara’daki 17 kurumun uygulamalarının


analizi. Ankara Araştırmaları Dergisi 6(2), 167–182. https://doi.org/10.5505/jas.2018.30502

Clarke, M. (2015). The digital dilemma, preservation and the digital archaeological record. Advances in Archa-
eological Practice, 3(4), 313–330. https://doi.org/10.7183/2326-3768.3.4.313

Cowgill, G. L. (1967). Computer applications in archaeology. Computers and the Humanities, 2(1), 17–23.

Crowder, J. W. ve Freeman, R. B. (2020). Introduction. J. W. Crowder, M. Fortun, R. Besara, and L. Poirier


(Ed.). Anthropological data in the digital age: new possibilities – new challenges içinde (s. 1-12). Palgrave Mac-
millan.

Darbyshire, G. ve Pizzorno, G. H. (2009). Building digital Gordion: Coping with the past in the 21st century.
Expedition, 51(2), 23–30.

Darbyshire, G. ve Pizzorno, G. H. (2012). Mapping Gordion. C. B. Rose (Ed.). The archaeology of Phrygian
Gordion, royal city of Midas içinde (s. 23–38). University of Pennsylvania Museum of Archaeology and
Anthropology.

Darbyshire, G. ve Pizzorno, G. H. (2013). Taming the beast: The Digital Gordion Mapping Project. Expediti-
on, 55(2), 27–29.

Drzewiecki, M. ve Arinat, M. (2017). The impact of online archaeological databases on research and herita-
ge protection in Jordan. Levant, 49(1), 64–77. https://doi.org/10.1080/00758914.2017.1308117

Farazis, G., Thomopoulos, C., Bourantas, C., Mitsigkola, S. ve Thomopoulos, S. C. A. (2019). Digital approa-
ches for public outreach in cultural heritage: The case study of iGuide Knossos and Ariadne’s journey.
Digital Applications in Archaeology and Cultural Heritage, 15, e00126. https://doi.org/10.1016/j.daach.2019.
e00126

155
J U LIO P OL I S D İ J İ TA L A R K E OLOJ İ ARŞİ Vİ ÇAL I ŞM AL ARI

Forte, M. (2014.) 3D Archaeology: new perspectives and challenges — the example of Çatalhöyük. Journal of
Eastern Mediterranean Archaeology & Heritage Studies, 2(1), 1–29. https://doi.org/10.13140/2.1.3285.0568

Grieco, G., Fix, P., Kennedy, C., Herbst, J., Shultz, L., Borrero, R., ve Dostal, C. (2020). Integrating digital
and conventional recording techniques for the documentation and reconstruction of an 18th-century
wooden ship from Alexandria, VA. Digital Applications in Archaeology and Cultural Heritage, 16, 80–99.
https://doi.org/10.1016/j.daach.2020.e00136

Manovich, L. (1999). Database as a symbolic form. Convergence, 5(2), 80–99. https://doi.


org/10.1177/135485659900500206

OCLC. 2017. “Features.” CONTENTdm. https://www.oclc.org/en/contentdm/features.html

Pakkanen, J., Brysbaert, A., Turner, D., ve Boswinkel, Y. (2020). Efficient three-dimensional field documen-
tation methods for labour cost studies: case studies from archaeological and heritage contexts. Digital
Applications in Archaeology and Cultural Heritage, 17, e00126. https://doi.org/10.1016/j.daach.2020.e00141

Reilly, M. ve Thompson, S. (2020). Understanding data management planning and sharing perspectives
for the social scientist. J. W. Crowder, M. Fortun, R. Besara ve L. Poirier (Ed.). Anthropological data in the
digital age: new possibilities – new challenges içinde (s. 13–30). Palgrave Macmillan.

Richards-Rissetto, H. ve von Schwerin, J. (2017). A catch 22 of 3D data sustainability: Lessons in 3D archa-


eological data management & accessibility. Digital Applications in Archaeology and Cultural Heritage, 6,
38–48.

Roosevelt, C. H., Cobb, P., Moss, E., Olson, B. R. ve Ünlüsoy, S. (2015). Excavation is destruction digitization:
Advances in archaeological practices. Journal of Field Archaeology, 40, 325–346. https://doi.org/10.1179/2
042458215Y.0000000004

Sullivan, E. A. (2020). Constructing the sacred: Visibility and ritual landscape at the Egyptian Necropolis of Saqqara.
Stanford University Press. http://constructingthesacred.org

Vanderput, L. ve Çayırezmez, N. A. (2019). The British Institute at Ankara’s digital repository. Heritage Tur-
key, 9, 27–28.

Wilkinson, M. D, Dumontier, M., Aalbersberg, I. J., Appleton, G., Axton, M., Baak, A., Blomberg, N., Boiten,
J. W., da Silva Santos, L. B., Bourne, P. E., Bouwman, J., Brookes, A. J., Clark, T., Crosas, M., Dillo, I.,
Dumon, O., Edmunds, S., Evelo, C. T., Finkers, R. … Mons, B. (2016). The FAIR guiding principles for
scientific data management and stewardship. Scientific Data, 3. https://doi.org/10.1038/sdata.2016.18

156
J U LIO P O LIS I

Ek. İnternette Mevcut Olan Bazı Dijital Kaynaklar

3D Icons
http://3dicons.ceti.gr/
ADS
https://archaeologydataservice.ac.uk/
ADSEasy
https://archaeologydataservice.ac.uk/easy/
ARACHNE
https://arachne.dainst.org/
Constructing the Sacred: Visibility and Ritual Landscape at the Egyptian Necropolis of Saqqara (Stanford
University Press)
http://constructingthesacred.supdigital.org/cover/index.html
CRANE (Computational Research on the Ancient Near East)
https://crane.utoronto.ca/
DANS (Data Archiving and Networked Services)
https://dans.knaw.nl/en/
Digging Digital (Austrian Academy of Sciences)
https://www.oeaw.ac.at/en/oeai/research/digging-digital/
Digital Collections of Koç University
https://librarydigitalcollections.ku.edu.tr/en/
Digital Giza (Harvard University)
http://giza.fas.harvard.edu/
Digital Index of North American Archaeology (DINAA)
https://opencontext.org/projects/416A274C-CF88-4471-3E31-93DB825E9E4A
ETRUSCHI in 3D
https://3dom.fbk.eu/projects/etruschi-3d
FAIR Data Principles
https://www.go-fair.org/fair-principles/
Four Valleys Archive (Kenyon College)
https://digital.kenyon.edu/honduras/
Guides to Good Practice (ADS and Digital Antiqyity)
https://guides.archaeologydataservice.ac.uk/g2gp/Contents
IANUS
http://datenportal.ianus-fdz.de/

157
J U LIO P OL I S D İ J İ TA L A R K E OLOJ İ ARŞİ Vİ ÇAL I ŞM AL ARI

iDAI.world (German Archaeological Institute)


https://www.idai.world/
IsoArch
https://isoarch.eu/
Levantine Ceramics Project
https://www.levantineceramics.org/
MayaArch3D
https://mayaarch3d.org/en/
Medieval Monastic Cemeteries of Britain
https://archaeologydataservice.ac.uk/archives/view/cemeteries_ahrb_2005/
Middle Eastern Geodatabase for Antiquities-Jordan (MEGA-J)
http://www.megajordan.org/
OCHRE (Online Cultural and Historical Research Environment)
https://oi.uchicago.edu/research/ochre-data-service
OpenContext
https://opencontext.org/
PAN (Portable Antiquities Netherlands)
https://portable-antiquities.nl/
Pergamon Altar Browser
https://arachne.uni-koeln.de/drupal/?q=en/node/201
tDAR
https://www.tdar.org/
THANADOS (The Anthropological and Archaeological Database of Sepultures)
https://thanados.net/about
The Giza Archives (Museum of Fine Arts Boston)

http://www.gizapyramids.org/

158
Dijitalleşen Biyoarkeoloji
ve Juliopolis
Arkeolojik İnsan
Topluluklarına Ait
Kalıntıların Dijital Arşivi
Elifgül Doğan
Cambridge Üniversitesi
Elena Vorobyeva
Koç Üniversitesi, Arkeoloji ve Sanat Tarihi Bölümü
Erge Bütün
Hacettepe Üniversitesi, Antropoloji Bölümü
Ali Metin Büyükkarakaya
Doç. Dr., Hacettepe Üniversitesi, Antropoloji Bölümü

Giriş
Yaşadığımız yüzyıl ve onu önceleyen 20. yüzyıl, insanoğlunun içinde bulunduğu ma-
teryal evrenin sınırlarını soyut bir evrene doğru genişlettiği bir devrin başlangıcına
şahitlik etti. Siber ya da sanal alem olarak da adlandırılan bu yeni evren, 21. yüzyılın
vazgeçilmezleri arasında hızla yerini aldı ve yakın gelecekte birçok alanda yapaca-
ğı değişiklikler konusunda işaretler vermeye başladı. Gelişen bilgisayar teknolojileri
(süper bilgisayarlar), yapay zeka çalışmaları, sanayiden eğitime, oyundan akademik
çalışmalara ve uzay araştırmalarına uzanan dijitalleşme girişimleri, bu değişikliklerin
öncülleri arasında sayılabilir.

159
D İJ İTALL E Ş E N B İ YOA R K E OLOJ İ V E JUL I O P O L I S
A R KEO LOJ İ K İ N SA N TOPLU LU K L A RI NA Aİ T K AL I NTI L ARI N Dİ Jİ TAL ARŞİ Vİ

Dijitalleşmenin sunduğu, hayatı kolaylaştıran çok sayıda yeni çözüm günlük ha-
yatta çokça karşımıza çıksa da (örn. dijital fotoğraf makinaları), bu yeni çözümlerin
en büyük kullanıcılarını akademik dünyada yer alan araştırmacılar oluşturmaktadır.
Diğer disiplinlere benzer biçimde disiplinlerarası yönü ağır basan ve antropolojinin
bir alt disiplini olan biyoarkeoloji de bu gelişmelerden etkilenmekte, yeni yaklaşımlar
için uygulama alanlarından biri hâline gelmektedir. Her geçen gün örnekleri artan
dijital biyoarkeoloji çalışmaları Türkiye’de farklı bağlamlarda ortaya çıkarken ve bi-
lim camiasında bu tür çalışmalar yapılırken uygulanması gereken doğru yönergelerin
ortaya çıkması, olgunun etraflıca tartışılması disiplinin geleceği için önemli bir hâl
almaktadır. Bu çalışmada, gelecekteki ve başlangıç aşamasındaki diğer çalışmalara da
kaynaklık edebilmesi açısından dijital biyoarkeoloji ve arşivi çalışmalarının güçlü ve
zayıf yanları, olası sorunlu yönleri ve tabi ki konuyla ilgili etik konular, genel bir bağ-
lamda ve Juliopolis odaklı çalışmalar üzerinden ele alınmaktadır.

Biyoarkeoloji Çalışmaları
Biyoarkeoloji, geçmiş dönemlerde yaşamış insan topluluklarına ait organik kalıntıla-
rın incelenmesiyle bu insanların yaşam biçimlerinin ortaya çıkarılmasını amaçlayan
bir disiplin olarak tanımlanabilir (Larsen, 2002; 2015). Bu organik kalıntılar içinde
insanlara ait kemikler, dişler olabildiği gibi korunmuş yumuşak doku kalıntıları da
(deri, saç vb.) yer alır. Eski insan kalıntılarının biyoarkeolojik açıdan analiziyle başta
beslenme yapıları, akrabalık ilişkileri, sağlık durumları ortaya çıkarılabilmekte, elde
edilen bilgiler arkeolojinin ürettiği bilgilerle birleştirilerek toplulukların çevreyle
kurdukları ilişkiler, genel anlamda yaşam biçimleri ve bunların biyolojilerine etkileri
aydınlatılabilmektedir (Larsen, 2002; 2015). Bu değerlendirme süreci disiplinler arası
biyokültürel bir yaklaşım ve kültürlerarası bir bakış açısı ile ele alınmaktadır (Armela-
gos, 2008, s. 27; Martin ve diğ. 2013). İnsan vücudu, dolayısıyla iskeleti, hem biyolojik
hem de kültürel olmak üzere ikili bir yapıya sahiptir (Agarwal, 2016, s. 130). Bu ne-
denle, arkeolojik kazılar sonucu gün ışığına çıkarılan insan kalıntıları; insanlara ilişkin
geçmişin, evrimsel, kültürel ve sosyal diğer süreçlerin (Larsen, 2018, s. 865) anlaşılması
bakımından büyük önem taşımakta, yalnızca iskelet biyolojisinden ibaret olmak yeri-
ne bir anlam ifade eden vücutlar hâline gelmektedir (Zuckerman ve diğ., 2014, s. 514).

160
J U LIO P O LIS I

Geçmişte yaşamış insanlara ait kalıntılardan elde edebileceğimiz bilgiler; beslen-


me, iklim, sosyal ve kültürel koşullar, sağlık durumları, yaşam tarzı, fiziksel aktivite,
biyolojik ilişkiler ve demografik dinamikler gibi birçok konuya ışık tutarlar. Bu bilgi-
ler topluluk bazında, bölgesel veya küresel olarak değerlendirilebilir (Agarwal, 2016,
s. 130; Larsen, 2018, s. 865-866). Söz konusu tüm etkenler ve dinamik ilişkiler insan
iskeleti üzerinde bir iz bırakarak ilgili insanlara ilişkin değerlerin ve deneyimlerin
aydınlatılmasını sağlayabilir. Bu sayede, Zuckerman ve diğerlerinin (2014) belirttiği
üzere insan kalıntıları, yani iskelet ve dişler, tarihsel veya arkeolojik kayıtlarda aksi
takdirde fark edilemeyecek bilgilerin ve hikâyelerin gün ışığına çıkmasını sağlayabilir.
Bu bilgiler sayesinde insanın çevresi ile olan ilişkisi, zaman içerisinde bu iki unsur ara-
sındaki etkileşimin nasıl gerçekleştiği ve günümüzde bu ilişkinin nasıl süregeldiğinin
anlaşılması da mümkün olabilir (Armelagos, 2008, s. 34). Dolayısıyla, biyoarkeoloji
geçmişte yaşamış insanlara ilişkin bilgileri ortaya koyarken bu bilgilerin günümüze
nasıl şekil verdiğini veya yön gösterdiğini de sunmuş olur.
Biyoarkeolojik çalışmalar özellikle son otuz yılda ilgili disiplinlerle daha yakın-
dan ilişki kurmuş ve sadece iskelet materyalinin beslenme modeli, sağlık statüsü ve
temelde yaş ve cinsiyet tahminlerine dayanan nüfus yapısı açısından incelenmesini
içeren bir dal olmaktan çıkmıştır. Alandaki çalışmalardan izlenebileceği üzere, Biyo-
arkeoloji; arkeolojik sosyal teori, antropolojik kuram ve etnografik bilgilerin birlikte
ele alındığı; ölünün gömülmesi ve sonraki süreçlerin arkeotanatolojik yaklaşım ile
incelendiği (Duday, 2011; Duday ve diğ., 2014); geleneksel yöntemlerle elde edilen
biyoarkeolojik bilginin antik DNA ve izotop analizi verileri ile desteklendiği ve tüm
bunların mezar yapısı ve kontekstine ait verilerle harmanlanması sonucu birçok yeni
bilginin sunulduğu disiplinler arası bir yapıya sahiptir (Haak ve diğ., 2008; Martin ve
diğ., 2013).
Biyoarkeolojik çalışmaların metodolojik açıdan da oldukça zengin olduğu söy-
lenebilir. Makroskobik çalışmaların yanı sıra çeşitli mikroskobik yöntemler bunlar
arasında yer alır. Özellikle yakın zamanlardaki teknolojik imkânlar sayesinde çok sa-
yıda yeni teknik (örn. sinkrotron radyasyon, antik DNA, izotop ölçümleri) eski insan
topluluklarına ait çeşitli bilgilerin elde edilmesini olanaklı kılmıştır.

161
D İJ İTALL E Ş E N B İ YOA R K E OLOJ İ V E JUL I O P O L I S
A R KEO LOJ İ K İ N SA N TOPLU LU K L A RI NA Aİ T K AL I NTI L ARI N Dİ Jİ TAL ARŞİ Vİ

Dijital Biyoarkeoloji ve Juliopolis


Dijital Arkeoloji ve Biyoarkeolojide Dijitalleşme

Arkeolojinin her safhasında belgeleme, belgelemenin çeşitliliği her daim önem arz et-
miştir. Ortaya çıkarılan arkeolojik katmanların hem doğal hem de insan kaynaklı ola-
rak kısa süre içinde zarar görme ve ortadan kalkma olasılığı nedeniyle belgelemelerin
her zaman çok önemli oldukları bilim uzmanlarınca dile getirilmektedir. Özellikle 20.
yüzyılın son çeyreğinden itibaren gelişen bilgisayar teknolojileri ve dijitalleşme bu an-
lamda kayıt altına alma süreçlerinin daha hızlı ve verimli bir şekilde yapılabilmesinin
önünü açmıştır ve arkeolojide dijital belgelemelerin yaklaşık 70 yıllık bir geçmişe sa-
hip olduğu ifade edilebilmektedir (Cowgill, 1967). Yaşadığımız dijital çağda, uzaktan
algılama teknolojilerinin, sadece iki değil üç boyutlu görüntülemelerin ve daha birçok
bilgisayar destekli sistemlerin arkeolojik araştırmalara uyarlanabilirliği ve ortaya çıkan
yüksek verim dikkati çekmektedir (Clarke, 2015; Crowder ve Freeman, 2020; Grieco
ve diğ., 2020). Söz konusu yardımcı teknolojiler güncel internet ağları sayesinde veri-
lerin çok uzak mesafeler arasındaki transferinin de yapılabilmesini olanaklı kılmakta
ve akademisyenlerin erişimini kolaylaştırarak araştırmanın potansiyelini de önemli
oranda olumlu etkilemektedir (Buccellati ve Kansa, 2016; Darbyshire ve Pizzorno,
2013; Roosevelt ve diğ., 2015; Wilkinson ve diğ., 2016).
Biyoarkeoloji alanında çalışan uzmanların araştırmaları ve çalışmalarını yürütme-
leri için iskelet en önemli unsurdur. Ancak, iskeletlerin korunma durumu ve erişilebi-
lirliği bilim insanları için sorun teşkil edebilir. Juliopolis kurtarma kazıları bunun iyi
bir örneğini oluşturmaktadır. Juliopolis Nekropolü gibi benzer örneklerde de, kazıla-
rın uzun yıllar boyunca sürmesi ve farklı kişiler tarafından yürütülmesi, iskeletlerin
muhafaza edildikleri alanların koşullarındaki yetersizlik ve kazılardan çıkarılan iske-
letlerin belirli bir sisteme göre kayıt altına alınmaması bu sorunların örnekleri arasın-
dadır (Wrobel ve diğ, 2019, s. 47-48). Ancak, günümüzde gelişen teknolojik olanaklar
sayesinde kayıtların dijital ortamda yapılması, bu sorunların üstesinden gelmek üzere
önemli bir fırsat sunmaktadır.
Dijital biyoarkeoloji, kazılardan elde edilen insan kalıntılarının ve gömü konteks-
tinin (ve dolayısıyla mezar eşyalarının) çeşitli yöntemlerle dijital anlamda kaydedil-
mesi ile başlayan uzun bir süreci barındırır. En basit hâliyle mezar kontekstinin in-si-

162
J U LIO P O LIS I

tu dijital kaydı ile başlayan bu süreç sonraki aşamalarda, çeşitli yazılımların desteği
ile oluşturulan mezar bütününün üç boyutlu rekonstriksiyonu (Şekil 1), bilgisayarlı
tomografi (BT) (Şekil 2A ve 2B), manyetik rezonans görüntüleme (MRI) gibi pale-
oradyolojik, taramalı elektron mikroskopisi (SEM), ışık mikroskopisi, lazer taraması

Şekil 1. M82 numaralı mezarın 3D rekonstrisiyon çalışması aşamalarından biri.


Kaynak: Juliopolis Projesi Arşivi.

Şekil 2A ve 2B. M161 numaralı mezardan elde edilen bir kafatasının bilgisayarlı tomografi görüntüleri.
Kaynak: Juliopolis Projesi Arşivi.

163
D İJ İTALL E Ş E N B İ YOA R K E OLOJ İ V E JUL I O P O L I S
A R KEO LOJ İ K İ N SA N TOPLU LU K L A RI NA Aİ T K AL I NTI L ARI N Dİ Jİ TAL ARŞİ Vİ

ve fotogrametri gibi farklı görüntüleme ve belgeleme yöntemlerini de kapsamaktadır


(Şekil 3). Bunlar içinde Paleoradyoloji, x-ışını radyografi, BT, MRI ve mikro-BT gibi
modern görüntüleme yöntemlerini kullanan biyoarkeolojik materyallerin incelen-
mesidir (Chhem ve Brothwell, 2008). Diğer sayılanlardan farklı olarak, bu yöntemler
biyoarkeolojik materyallerin sadece dış yüzlerinin milimetrik tanımlanmasıyla sınırlı
kalmamakta, aynı zamanda materyalin iç yapı ve dokusunun anlaşılması ve analizin-
de de dijital veri oluşturulmasında ön plana çıkmaktadır (Şekil 2A ve 2B).

A B

C D

Şekil 3A, 3B, 3C ve 3D. M 196 numaralı mezardan ele geçen kalıntılara ait farklı yöntemlerle
elde edilmiş görseller: A) M 196 tabutun içi; B) M196 bireyi kafatası; C) Işık mikroskobu
görüntüsü; D) Taramalı elektron mikroskobu görüntüsü.
Kaynak: Büyükkarakaya ve diğ., 2018.

164
J U LIO P O LIS I

Şekil 4. M161 mezarından çıkarılan bir kişinin yeniden yüzlendirme çalışması


Kaynak: Büyükkarakaya ve diğ., 2018.

Kimliği bilinmeyen antik insanların yüzlerinin yeniden yapılandırılması (Facial


Traits Reconstruction) çalışmalarında da bilgisayarlı tomografi, dijital verilerin işlen-
mesinde önemli oranda kolaylık sağlar (Şekil 4) (Büyükkarakaya ve diğ., 2018 Cavalli,
2019).
Özetle, arkeolojik kontekstlerde gün ışığına çıkarılan biyoarkeolojik materyaller
çeşitli yöntemler ile dijital ortamda kayıt altına alınarak hem erişim hem de korunma
sorununa bir çözüm yaratılmaktadır. Wrobel ve diğerlerinin (2019) de belirttiği üzere
hem ekonomik açıdan hem de günümüz teknolojik şartlarına daha uygun olan dijital
arşivleme sayesinde çeşitli iskelet koleksiyonlarını içerecek merkezî bir çevrimiçi ve-
ritabanı oluşturulmaktadır.
Tüm bunların dışında envanter sistemi de önemli bir faktördür. Biyoarkeolojide
envantere ilişkin çeşitli teknikler bulunur ve bu aşama çoğunlukla laboratuvar aşaması

165
D İJ İTALL E Ş E N B İ YOA R K E OLOJ İ V E JUL I O P O L I S
A R KEO LOJ İ K İ N SA N TOPLU LU K L A RI NA Aİ T K AL I NTI L ARI N Dİ Jİ TAL ARŞİ Vİ

Şekil 5A. kemik envanteri için bir belge.


Şekil 5B. Osteoware programından bir ekran görüntüsü.
Kaynak: Nikita, 2020, s. 66, 70.

denilen uzun bir çalışma planının içinde yer alır. Çeşitlilik, farklı araştırma planlarının
temel kapsamları ve çalışma programları ile alakalıdır. Temelde amaç, ortaya çıkarı-
lan sert ve yumuşak dokuyu kayıt altına almaktadır. Bu kayıt, mevcut ve gelecekteki
araştırmaların yönetim ve planlamasının kolayca yapılmasına olanak sağlar. Örneğin,
iskeletteki her bir kemik ve diş işaretlenir ve tanımlanabildiği kadarıyla ilgili form-
larda gösterilir. İlgili formlar, temel biyoarkeoloji el kitaplarında1 veya Smithsonian
Enstitüsü tarafından sağlananlar gibi bazı kullanışlı ücretsiz yazılımlardan ve bunlarla
ilgili kurulum ve kullanım kılavuzlarından elde edilebilir (Şekil 5 A ve 5B) (http://
osteoware.si.edu/; Nikita, 2017). Juliopolis insan kalıntıları üzerinde çalışma yürütü-
lürken her iki sistemden de yararlanılmaktadır. Özellikle Dijital Biyoarkeoloji Arşivi
çalışmasında envanterle ilgili olarak Osteoware yazılımı kullanımı gündemdedir.

1 örn. Buikstra J. E. ve Ubelaker D. H. (1994). Standards for data collection from human skeletal remains: Proceedings
of a seminar at the Field Museum of Natural History. Arkansas Archeological Survey.

166
J U LIO P O LIS I

Juliopolis Dijital Biyoarkeoloji Arşivi

Juliopolis Dijital Biyoarkeoloji Arşivi (JDBA) çalışması dijital arkeolojinin ve arşivi-


nin temel gereksinimlerini kapsayarak, biyoarkeoloji disiplininin araştırma altyapısını
güçlendirerek ulusal ve uluslararası araştırmacı ağı ile bu dijital bilgilerin paylaşılma-
sını hedeflemektedir. Bunun yanı sıra, çeşitli kamusal etkinlikler ve daha geniş halk
kitleleri ve ilgililer için düzenlenecek sergiler ve kamuya açık dersler gibi etkinliklerde
yapılacak paylaşımlarda da üretilen arşivin etkin kullanımı da önem arz etmektedir.
Üretilen dijital kayıtlar yoluyla, örneklerin kırılgan doğası nedeniyle ya da taşıma sıra-
sında karşılaşılabilecek kazalardan oluşabilecek veri kaybı önlenebilir ve birey ile ilgili
iletilmek bilgiler halka ve diğer araştırmacılara daha anlamlı şekilde iletilebilir. Tüm
bunların ötesinde, yaşadığımız dijital çağda kültürel mirasın gelecek nesillere aktarımı
sürecinde, gerek öğrenciler gerek eğiticiler için programların hazırlanmasında, coğrafi
sınırları aşarak düzenlenebilecek etkinliklerde, dijital arşivin verimli kullanımı, proje-
nin temel motivasyonları arasında yer almaktadır.
Dijital arşiv çalışması içinde mezarların (ve diğer kontekstlerin) gün ışığına çı-
karıldıkları hâllerine yeniden dönüşün mümkün olmamasının birçok yönden önem-
li olduğu yukarıda vurgulanmıştı. Şekil 1’de basit biçimde gösterildiği üzere mezar
kontekstinin yeniden üretilmesi ve farklı düzeydeki ilgililere aktarımı söz konusu
olduğundan, Juliopolis Nekropolü’nde farklı tipteki özgün mezarların her birinde
bu yönde çalışma yapılması planlanmıştır. Benzer olarak, JDBA içinde mezarların ilk
görünümlerine ait fotoğrafların yanı sıra; mezarlardan çıkarılan iskelet kalıntılarının
laboratuvar ortamındaki fotoğrafları, bireylere ait yaş, cinsiyet bilgileri yanında paleo-
patolojik lezyonlar ve varyasyonlar gibi bilgileri, mezarlardan elde edilmiş mevcut ke-
mik kalıntılarını gösteren envanter bilgileri, bireylere ait çeşitli kemiklerin ve saç gibi
yumuşak dokuların BT ve MRI görüntüleri, SEM görüntüleri ve raporları, yine birey-
lere ait antik DNA ve izotop analiz bilgileri ve yeniden yüzlendirme çalışmalarından
doğan detay içerikleri gibi birçok detayın yer alması için çalışmalar sürdürülmektedir.

167
D İJ İTALL E Ş E N B İ YOA R K E OLOJ İ V E JUL I O P O L I S
A R KEO LOJ İ K İ N SA N TOPLU LU K L A RI NA Aİ T K AL I NTI L ARI N Dİ Jİ TAL ARŞİ Vİ

Biyoarkeolojide Dijitalleşme Eğiliminin Karşı


Karşıya Olduğu Etik Sorunlar
Etik Sorunlara Genel Bir Bakış

Önceki bölümlerde ayrıntılı olarak tartışıldığı üzere, dijital teknolojilerin ve metodo-


lojilerin arkeolojide kullanımı uzmanlara son 20 yılda benzersiz araştırma olanakları
sağlamıştır. Bu yeni araştırma olasılıkları, eski insan kalıntılarının ve ortaya çıkarıl-
dıkları bağlamları dijitalleştirmekten, modern bilgisayarlı metodolojilere dayalı ola-
rak yüzlerini yeniden yapılandırmaya kadar uzanmaktadır. Basit bir gömüye ilişkin
en küçük detayı dijital olarak kaydedip koruyabilmek yalnızca daha iyi veri yönetimi
ve analizi anlamına gelmekle kalmamış, aynı zamanda uzmanların antik bir insanın
yaşam öyküsüne yeni boyutlardan bakabilmelerini sağlamıştır. Dahası, dijital algorit-
malar bu yaşam öykülerinin sahiplerine dijital ortamda yapılandırılan yüzler kazan-
dırmış, araştırmacıların onları “yeniden insanlaştırmalarına” ve onların hikâyelerini
halka daha anlamlı bir şekilde sunmalarına olanak sağlamıştır.
Bu yeni teknolojilerin, biyoarkeolojik araştırmalar için vaat ettiği olanaklar kadar
kayda değer zayıflıkları da bulunmaktadır. Veriye erişimin sınırlılığı ve araştırmacıla-
rın potansiyel ön yargılarının veri setlerine yansıması sonucu doğan etik sorunlar, bi-
yoarkeolojide dijitalleşmeye yöneltilmiş önde gelen eleştiriler arasındadır. Bu anlam-
da, biyoarkeolojik araştırmaların büyük ölçüde dijitalleştirmeye dayandığı Juliopolis
Projesi, bahsi geçen sorunları dikkate almakta ve bunların etkilerini minimize etmeyi
araştırma etiğinin bir parçası olarak görmektedir. Bu bağlamda, makalenin bu bölü-
münde dijital biyoarkeolojide veri erişilebilirliği ve araştırmacı ön yargısı sorunlarını
ele alacak ve Juliopolis projesinde bu sorunlarla, veri erişiminin demokratikleştirilme-
si ve kritik dijitalleşme yolu ile nasıl başa çıkıldığına değinilecektir.

Veri Erişilebilirliği: Bir Ayrıcalık ve Sorumluluk

İki yüzyıldır ölülerin yaşam öykülerini deşifre etmek için kullanılan geleneksel ant-
ropolojik yöntemler; insanlığın kökenine, sağlığına ve demografisine ışık tutan veri
setleri meydana getirmiştir. Bu veri setlerinin korunması ve yenilerinin toplanması

168
J U LIO P O LIS I

ise biyoarkeolojik araştırmada dijitalleşmenin başlamasını takiben hız kazanmış, bi-


yoarkeolojik araştırmaya odaklı araştırma kurumları onlarca (kimi zaman yüzlerce)
araştırmacıyı bu büyük koleksiyonları ve veri setlerini analiz edebilmek için mobi-
lize etmiştir. Ancak, bu koleksiyonları bünyelerinde bulunduran kurumların yükse-
len önemi kimi eleştirileri de beraberinde getirmiştir. Kimi araştırmacılar büyük ku-
rumları antik insan kalıntılarını tekelleştirmekle eleştirirken, kalıntılarla genetik ve
kültürel bağı olan paydaşlar ise araştırma kurumlarını atalarının kalıntılarını çalmak
ve ölülerin bütünlüğüne zarar vermekle suçlamıştır (Thomas, 2001, Stumpe, 2005;
Jenkins, 2011). Kaçınılmaz olarak, ölülerin ve onlara ait verilerin “sahiplerinin” kimler
olduğuna ilişkin sorular dijitalleşen biyoarkeolojinin de cevaplamak zorunda olduğu
sorular arasındadır.

Verilerin Halk ile Paylaşılması

Ölülerin kime ait olduğu sorusu ölülerle ilgili verilere ilişkin tartışmanın önemli
bir unsurunu oluşturmaktadır. Bu soru özellikle Avusturalya ve ABD gibi yerel
toplulukların hayatını sürdürdüğü ülkelerde daha sıkça gündeme gelmektedir.
Arkeolojik insan kalıntılarıyla genetik ve kültürel bağlara sahip olabilen yerli
toplulukların varlığı, ölülerin mülkiyetine ilişkin tartışmaları yasal ve etik bir boyuta
taşımış, bilimsel verinin geleceği ile ilgili şüpheler doğmasına yol açmıştır (Gareth ve
Harris, 1998; Fforde ve diğ., 2002; Stumpe, 2005; Clegg, 2020). 1996 yılında ABD’nin
Washington şehrinde kalıntıları bir dere yatağında bulunan Kennewick Adamı (the
Kennewick Man) bu tartışmaların en çarpıcı örneklerden biri olmuştur. Kennewick
Adamı’nın bulunduğu tarihten, yerel halka iadesine kadar geçen 20 yıllık süreçte, ka-
lıntılarının mirasçılığı üzerine bilim insanları ve yerli topluluklar arasında çetin bir
hukuki savaş verilmiş, bir ucunda bilimsel araştırma potansiyelinin diğer ucunda etik
kaygıların yer aldığı uluslararası bir tartışma başlamıştır (Thomas, 2001). Bilim insan-
ları Kennewick Adamı’nın kalıntılarından elde edilebilecek bilimsel verilerin, Amerika
arkeolojisi için vazgeçilemez önemi olduğunu savunmuş, onun tekrar gömülmesinin
büyük bir veri kaybı anlamına geleceğini ileri sürmüştür (Ackerman, 1997; Preston,
2014). Diğer yandan, yerli topluluklar, ne atalarının kalıntılarının, ne de onlara iliş-
kin verilerin herhangi bir araştırmacıya “ait” olamayacağını, bu kalıntıların sıradan
bir arkeolojik materyale indirgenemeyecek ölçüde ruhani ve kültürel önem taşıdığını

169
D İJ İTALL E Ş E N B İ YOA R K E OLOJ İ V E JUL I O P O L I S
A R KEO LOJ İ K İ N SA N TOPLU LU K L A RI NA Aİ T K AL I NTI L ARI N Dİ Jİ TAL ARŞİ Vİ

savunmuştur (Thomas, 2001). Nitekim NAGPRA (Native American Graves Protecti-


on and Repatriation Act, 1990) gibi yasal yönetmelikler ya da Vermillion Anlaşma-
sı (Vermillion Accord on Human Remains, 1989) gibi profesyonel anlaşmalar, yerel
halkla ilişiği olabilecek insan kalıntılarına dair taleplerin değerlendirilmesini ve ben-
zer geri iade süreçlerinin hayata geçirilmesini onaylamaktadır (Martin ve diğ., 2013).
Gerçekte ise durum farklıdır; çoğu araştırma kurumu, kalıntıların araştırma potansi-
yeline öncelik verdiği için toplulukların taleplerini yerine getirmeyi ertelemekte ya
da tümden reddetmektedir. Bu tür durumlarda, verileri kaybetme korkusu herhangi
bir etik kaygıyı gölgede bırakmakta ve araştırmacılar ve paydaşlar arasındaki çatışma-
ları körüklemektedir. Ayrıca, araştırmacıların verilerini dahi paydaşlarla paylaşmayı
reddetmesi hâlinde bu sorunlar taraflar arasında güven kaybına yol açmaktadır. Kimi
araştırmacıların verileri başkalarıyla paylaşma konusundaki isteksizliği, yukarıdan
aşağı (top-down) uzman odaklı ve halkın bilgiye ulaşma hakkını göz ardı eden bir
yaklaşımın ürünü sayılabilir. Bu nedenle, biyoarkeologların, biyoarkeolojik verilerin
kullanılması konusunda etik pratikleri hayata geçirmesi ve kapsayıcı yöntemler be-
nimsemesi bilimsel etik açısından önem taşımaktadır. Bunu başarmanın belirgin bir
yolu, araştırma verilerini ve sonuçlarını kaynak topluluklar ve diğer paydaşlar ile açık
bir şekilde paylaşmayı tercih etmektir.
Yerlilere ilişkin bağlamdan farklı olarak bir Roma yerleşimi olduğu için açıkça ta-
nımlanmış paydaşlarımızın olmadığı Juliopolis bağlamında, verileri halkla paylaşmak
acil bir mesele gibi görünmeyebilir ancak, Nallıhan beldesinin sakinlerinin kazılara
tanıklık ettiği, kimilerinin bizzat kazılarda çalıştığı veya kazının yarattığı turist trafi-
ğinden sosyoekonomik olarak etkilendiği düşünüldüğünde, Juliopolis’te yadsınamaz
bir paydaş grubu oluştuğu görülmektedir. Bu sebeple yukarıda tartışılan, bilimsel
etik sorumluluk ilkeleri Juliopolis çalışma alanı için de geçerlidir. Bu nedenle ekibin,
alanda arayıp bulduklarının bölgenin tarihi açısından hangi anlamlara gelebileceğini
araştırmanın yanı sıra, bunları bölge halkı ile paylaşmak konusunda etik bir yüküm-
lülüğü de bulunmaktadır. Bu yükümlülüğü yerine getirmek için Nallıhan halkı, yerel
kuruluşlar ve devlet kurumları başta olmak üzere çeşitli paydaşları karar alma meka-
nizmalarımıza dâhil edeceğimiz bir alan yönetim planı üzerine çalışmalar sürmekte-
dir. Amaç, yalnızca Romalı Juliopolis halkına ilişkin kazı verilerinin yerel tarih için ne
anlama geleceğini iletmek değil, aynı zamanda bu nekropolün nesillerdir yerel halk

170
J U LIO P O LIS I

için ne anlama geldiğine ışık tutacak verileri de toplamaktır. Sonuç olarak, Juliopolis’e
gömülen antik insanların yaşamları ve ölümleri hakkında çok boyutlu bir hikâyeyi,
Juliopolis’e dair yerel hikayeleri ve mitleri de harmanlayarak mevcut bulgular ışığında
sunmak hedeflenmektedir.

Verilerin Bilim Camiası ile Paylaşılması

Paydaşların varlığı araştırmacılar için pek çok olası zorluk barındırsa da paydaşların
yokluğu da aynı derecede karmaşık çıkmazlar doğurabilir. Herhangi bir yaşayan top-
lulukla ilişkilendirilemeyen eski insan kalıntıları söz konusu olduğunda, müzeler ve
araştırma kuruluşları bu insan kalıntıları için mülkiyet veya vesayet talebinde buluna-
bilir. Bu tür durumlarda, insan kalıntılarının, insanlığın yeryüzündeki ortak tarihini
aydınlatmak amacıyla incelenmesi ve korunması gereken arkeolojik kaynaklar ola-
rak kabul edilmesi kısmen daha kolaydır. Bu bakış açısı, kuruluşlara araştırma yapma
ve araştırmalara ilişkin veri üretme konusunda sınırsız bir yetki sağlayabilir. Yine de
bu verilere diğer araştırmacılar tarafından erişim sağlanması, önceki bölümlerde de
tartışıldığı gibi, kuruluşların izleyebileceği kural ve prosedürlere bağlı olarak önemli
ölçüde değişiklik gösterecektir. Akademik alanda da diğer çalışma alanlarında olduğu
gibi şiddetli bir rekabetin var olduğu yadsınamaz bir gerçektir. Biyoarkeolojik veya
antropolojik araştırma da buna bir istisna değildir. Benzer şekilde, Türkiye arkeoloji-
sinde de iş birlikleri kadar farklı düşünce ekollerine bağlı araştırmacıların rekabetleri
sıkça karşılaşılan bir durumdur. Bu nedenle, biyoarkeolojik verilere açık erişim teoride
kulağa mümkün gelse de, gerçekte çoğu zaman bu rekabetlerin gölgesinde kalan bir
pratiktir.
Eğer herhangi bir topluluk ile ilişkilendirilemeyen insan kalıntıları tüm insan-
lığın mirası olarak kabul edilecekse, onlardan elde edilen verilerin de aynı nitelikte
olması beklenir. Türkiye’de insan kalıntıları dâhil tüm arkeolojik eserler, 2863 Sayılı
Kanun’un, 5.maddesine göre Türkiye Cumhuriyeti’nin malı sayılmakta, yalnızca izin
sahibi araştırmacılar buluntular üzerinde analizler yapabilmektedirler. Benzer şekilde,
antropologlar da dâhil oldukları kazının izni çerçevesinde, ya da özel çalışma izni ile
ortaya çıkarılan insan kalıntıları üzerinde araştırma yapma ayrıcalığına sahiptir. Çoğu
durumda, dışarıdan gelen araştırmacıların materyal verilerine erişimi ya çok sınırlıdır

171
D İJ İTALL E Ş E N B İ YOA R K E OLOJ İ V E JUL I O P O L I S
A R KEO LOJ İ K İ N SA N TOPLU LU K L A RI NA Aİ T K AL I NTI L ARI N Dİ Jİ TAL ARŞİ Vİ

ya da hiç yoktur. Her ne kadar bu durumun bürokratik nedenleri bulunsa da, araş-
tırmacılar arası rekabet ekip dışından gelen biyoarkeologlara ve antropologlara veri
erişimini önemli ölçüde sınırlamaktadır.
Juliopolis ekibi, işleri süregelen sistemden farklı şekilde ele almayı hedeflemekte-
dir. Bu sebeple diğer araştırmacıların verilerini kullanmalarına olanak sağlamak için
araştırma verilerini erişime açık hâle getirmek projenin temel amaçlarından biri hâlini
almıştır. Nitekim JDBA da bu yönde atılmış en somut adımdır. Bu yaklaşım ile yal-
nızca Juliopolis halkına ilişkin daha fazla araştırma yapılmasına imkân tanımayı değil,
aynı zamanda iş birliklerinin araştırmacılar arası rekabetten çok daha fazlasını vaat
ettiğini kanıtlamak amaçlanmaktadır. Juliopolis’te ortaya çıkarılan insan kalıntıları
ortak kültürel mirasın bir parçası olduğu için onların çalışılmasından elde edilen veri-
lerin de tüzel bir kişiye ait olması mümkün değildir. Bu anlamda proje ekibi, binlerce
yıl önce yaşamış insanların kalıntıları üzerinde çalışabilmeyi bir ayrıcalık, bilginin ya-
yılmasını ve verilerin açık erişim yoluyla paylaşılmasını, araştırma etiği ve sorumlulu-
ğunun mihenk taşı olarak ele almaktadır.

Dijital Ortamda Yeniden Doğan İnsanlar: Gerçekten Kimi Yeniden Yapılandırıyoruz?

Juliopolis’in antik halkının hikâyesi, laboratuvarlardan çıkıp halka ulaşması ve do-


kunması gereken bir hikâyedir. Bu sebeple, bu hikâyenin halkla nasıl paylaşılacağı
konusu da proje başladığından beri ekip için önemini korumuş bir sorudur. İlk olarak,
bu hikâyeleri bir sergi yoluyla halka aktarmak etkili bir seçenek olarak değerlendi-
rilebilir ancak hikâyenin aktarımı açısından, gerçek insan kalıntılarını sergilemenin
gerekli olup olmadığı konusu ve bunların ziyaretçiler üzerinde yaratacağı muhtemel
etkiler de göz önünde bulundurulmalıdır. Dünya çapında pek çok müzede insan ka-
lıntılarının sergilendiği ve bunların çoğu zaman bu müzelerin en popüler sergileri
olduğu yadsınamaz bir gerçektir (Curtis, 2003; Jenkins, 2011; Giesen 2013). Ancak
bu kalıntıların kimi durumlarda şok değeri yaratmak ve böylece daha fazla ziyaretçi
çekerek gelir üretmek amacı ile kullanılması eleştiri toplamıştır (Alberti ve diğ., 2009;
Gazi, 2014). Kimileri ise müzelerde sergilenen insan kalıntılarına alternatif olarak, üç
boyutlu modellemeler ve sanal gerçeklik gibi dijital çözümler bulunduğunun altını
çizmektedir (Smith ve Hirst, 2019). Bu nedenle, Juliopolis araştırma kaynaklarını, yu-

172
J U LIO P O LIS I

karıda da bahsedildiği üzere yüzün yeniden yapılandırılması, artırılmış ve sanal ger-


çeklik teknolojileri gibi dijital çözümlere odaklamıştır. Bu çözümler ile güçlendirilmiş
sergilerin, Juliopolis insanlarının hikâyelerini basit bir in-situ mezar sergisinden daha
etkili biçimde halkla buluşturacağı düşünülmektedir. Her ne kadar bu gibi dijital çö-
zümler birçok avantajı bünyesinde barındırsa da yine etik sorunları da beraberinde
getirmektedir. Juliopolis’teki kalıntıların türü kullandığımız yöntemlerde belirleyici
rol oynadığından bunları kısaca açıklamak faydalı olabilir. Öncelikle, insan kalıntı-
ları koleksiyonunun tamamı, çoğunlukla “insan benzeri” özelliklerden (örn. Saç veya
doku) yoksun iskelet kalıntılarından oluşmaktadır. Bu sebeple, Juliopolis halkıyla ilgi-
li bir serginin, çoğunlukla insan kemikleri ve gömü hediyelerinden oluşacağı aşikârdır.
Araştırmalar, insan kalıntılarının sergilenmesi söz konusu olduğunda insanı anımsa-
tan özelliklerin bulunmasının ziyaretçi ile kalıntıları sergilenen birey arasında bir bağ
kurulma olasılığını artırdığını göstermektedir (Joy, 2014). Bu bağ, empati duygusunu
besleyip insan kalıntılarının bireysel hikâyelerine verilen dikkati artırmaktadır (Zhu-
ravska, 2015). Bu nedenle, Juliopolis sergisinde hikâyelerinin anlatılacağı bireylere
yüz kazandıracak yüz rekonstrüksiyonu tekniklerini kullanarak bu bağı güçlendir-
mek amaçlanmaktadır. Yıllar içinde bilgisayar destekli hesaplamalar aracılığıyla yüz-
ler oluşturulmuş başarılı sonuçlar elde edilmiştir. Bu yöntemler, Juliopolis halkının
nasıl göründüğünü hayal etmek ve bunların halka nasıl aktarabileceğini tasarlamak
için oldukça önemli öngörüler edinilmesini sağlamıştır. Bununla birlikte fark edilen
önemli bir konu ise, bu tür tekniklerle üzerine çalışılan yüzlerin, yüzde yüz doğruluk
ve hassasiyet ile oluşturulamayacağıdır.2
Literatür, son yıllarda birçok diğer araştırmacının da, antik insan yüzlerini yeniden
yapılandırmak için kullanılan standartları ve kriterleri sorguladığını göstermiştir (Cla-
es ve diğ. 2010, Nieves Delgado, 2020). Bir yazılımın ne kadar doğru çalıştığı ve hangi
parametreler ile işlem yaptığı ortaya çıkan değerleri tamamen değiştirebilmektedir.
Yazılım şablonlarında bulunan kriter çeşitliliğinin ve şablonların aralıklarının nihai
sonucu etkileyebileceği ve farklı şablonlar seçildiğinde önemli ölçüde farklı görünüş-
lerin ortaya çıkabileceği kabul edilmektedir. Bu yüzden, antik insanların yüzlerini

2 Detaylı bilgi için bkz.: Cavalli, F. (2019). Arkeolojiden antropolojiye: yüz özelliklerinin yeniden oluşturulma-
sı. A. M. Büyükkarakaya ve E. B. Aksoy (Ed.) Memento mori, ölüm ve ölüm uygulamaları içinde (s. 581-602) İstanbul: Ege
Yayınları.

173
D İJ İTALL E Ş E N B İ YOA R K E OLOJ İ V E JUL I O P O L I S
A R KEO LOJ İ K İ N SA N TOPLU LU K L A RI NA Aİ T K AL I NTI L ARI N Dİ Jİ TAL ARŞİ Vİ

yeniden hayal ederken bu dijital canlandırmalara değişmez sonuçlar olarak yaklaşıl-


maması gerektiği açıktır. Konuya dair diğer bir eleştiri ise bir insan suretinin yeniden
oluşturulmasında araştırmacı önyargısının etkisinin yadsınmasıdır (Cavalli, 2019).
Öncelikle, bu yöntemlerin çoğu, uygulayıcının canlandırmanın doğruluğu ve güveni-
lirliği için sınırlamalar oluşturan sanatsal becerilerine ve önyargılarına dayanmaktadır
(Wilkinson, 2010). Örneğin, uygulayıcı belirli bir etnik grubun yüz özelliklerini çiz-
mek üzere eğitim almış ise dünyanın tamamen farklı bir yerinden (ve döneminden)
gelebilecek olan özneler (insan kalıntıları) için de bu tipolojik özellikleri kullanmaya
eğimli olabilir (Nieves Delgado, 2020). Buna ek olarak, yazılım şablonlarının gelişti-
rilmesi de insan deneyimi ve yorumuna dayanmaktadır. Bu nedenle, bir şablonda bir
etnik grubun popülasyon özelliklerine bağlı olabilen belirli özelliklerin çıkarılması
ya da eklenmesi, diğer etnik grupların yanlış temsil edilmesine yol açabilmektedir.
Dolayısıyla, uygulayıcının kişisel yorumu, antik bireyin gerçek yüzü ile hiçbir zaman
tam olarak eşleşmeme riski taşımaktadır.
Antik toplulukların -ister kasıtlı ister kasıtsız olarak- yanlış ya da beklenmedik
temsili, son zamanlarda hararetli toplumsal tartışmalara da konu olmuştur. Cheddar
Adamı (the Cheddar Man) vakası, yalnızca Büyük Britanya kamuoyunda bir kar-
gaşaya neden olmakla kalmayıp, aynı zamanda yüz rekonstrüksiyon yöntemlerinin
muhtemel önyargılarını da vurguladığı için dikkate değer bir örnek olarak değerlen-
dirilmektedir. Cheddar Adamı’nın keşfi 1903 yılına uzanmaktadır. Kalıntıları Birleşik
Krallık’ta Gough Mağara’sında bulunan ve Mezolitik döneme tarihlenen (MÖ 7100),
Cheddar Adamı kısa sürede en eski Britanyalı insan olarak anılmaya başlamış, poli-
tikacıların ise ağzından düşürmediği bir millî gurur hikâyesi hâline gelmiştir (Gibbs,
2020). Bu sebeple Cheddar Adamı’nın yüz rekonstrüksiyonu yıllardır merakla bekle-
nen bir çalışma hâlini almış ancak, çoğu yüz rekonstrüksiyonu çalışmasının aksine,
Cheddar Adamı üzerine çalışan araştırmacılar, verilerini sadece yüz ölçümleri ve ya-
zılım parametreleri ile sınırlamak istemediğinden, geçtiğimiz yıllarda kalıntılar üze-
rine yapılan nükleer DNA diziliminin sonuçlarını beklemişlerdir. Bu sonuçlara göre,
Cheddar Adamı bir popülasyon hareketliliği ile bölgeye gelmiş ve daha da önemlisi
yeşil gözlü, kıvırcık koyu saçlı ve koyu tenli bir bireydir (Gibbs, 2020). Ortaya çıkan
sonuç beklenmediktir ve Britanya halkının zihnindeki beyaz antik Britanyalı imajın-
dan çok uzaktır. Bu yüzden, medya ve kamusal alanda, ırk ve ten rengi odaklı büyük
tartışmalar ateşlenmiştir (Gibbs, 2020; Nieves Delgado, 2020). Gösterilen tepkiler,

174
J U LIO P O LIS I

araştırmacıların çalışmalarının geçerliliğinin ve bilimin itibarının sorgulanmasına ka-


dar varmıştır.
Bu vakanın, genetik çalışmalar ile desteklendiği hâlde aldığı güçlü toplumsal
reaksiyon, yüz rekonstrüksiyonu çalışmalarının ne denli dikkatli yapılması gerekti-
ğine örnek teşkil etmektedir. Özellikle, çoğu yeniden yüzlendirme çalışmasında, bu
vakanın aksine, genetik verilerin kullanılmadığı ve göz/ saç/ deri rengi gibi “ırksal”
referanslar verebilen detayların yoruma dayalı olarak seçildiği göz önüne alındığında,
bu yüzlendirmelerin ne kadar araştırmacı ön yargısı gölgesinde kaldığı anlaşılacaktır
(Nieves Delgado, 2020). Araştırmacının kendi önyargılarının ve bunların taşıdığı risk-
lerin farkında olması, bilimsel etik anlamında önem taşımaktadır.
Juliopolis projesi de, Juliopolis’teki antik insanların yüzlerini “canlandırmak” için
yüz rekonstrüksiyon metodolojilerinden büyük ölçüde faydalanmaktadır. Ekip, yu-
karıdaki tartışmaları dikkatle takip etmekte, uygulamadaki insan önyargısının bilin-
cinde olmayı profesyonel bir sorumluluk olarak görmektedir. Bu tür önyargılardan
kaçınmak için bilgisayarlı görüntülerde kullandığı kriterleri eleştirel bir şekilde değer-
lendirmeye ve çeşitlendirmeye devam etmekte, doğması muhtemel benzer toplumsal
ve akademik tepkilerin önüne geçilebilmek için metotları sıklıkla gözden geçirmek-
tedir. Örneğin Büyükkarakaya ve diğerlerinin (2018) çalışmasında operator independent
adlı antropolojik yöntem ile üretilmiş bir suret gündeme getirilmiştir. Bu metodun se-
çilmesinin nedeni yeniden yüzlendirme çalışmasında araştırmacıya minimum düzey-
de etki imkânı sağlamasıdır. Yaratılan bu yüzlerin asla gerçek ile birebir örtüşmeyeceği
bir gerçektir. Ancak bu yüzlerin; bir zamanlar Juliopolis’te yaşamış antik sakinler ile
onları bugün ziyaret edecek halk arasında kurulacak anlamlı bağın en güçlü imgeleri
olması beklenmektedir.

Son Söz: Eğilimler, Temel Tavsiyeler ve Çalışmanın


Geleceği
Biyoarkeolojik çalışmanın birçok aşamasında farklı pek çok teknolojik imkânla, yeni
araştırmalara kapı aralanmaktadır. Örneğin dokuların diagenez sürecinden nasıl et-
kilendiği araştırması önemli bir alan olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu bir yandan
eski dönemlerde ağır metallerle ilişkili sağlık sorunları, beslenme yapısı, antik DNA

175
D İJ İTALL E Ş E N B İ YOA R K E OLOJ İ V E JUL I O P O L I S
A R KEO LOJ İ K İ N SA N TOPLU LU K L A RI NA Aİ T K AL I NTI L ARI N Dİ Jİ TAL ARŞİ Vİ

ve/veya izotop çalışmalarındaki verimliliğin artırılması motivasyonuyla ilişkiliyken


(Leskovar ve diğ, 2020; Lorentz ve diğ. 2020), diğer yandan örneklerin/materyallerin
gelecekteki nesillere aktarılırken ne tip koruma yöntemleriyle müdahale edilmeleri
gerektiğini de ilgilendirmektedir.
Yeni teknolojilerin kullanımıyla görüntüleme ve analizlerin giderek artan sayıda
yapılabilmesi çok boyutlu incelemelerin sürdürülerek olgulara farklı açılardan baka-
bilmesini ve aynı zamanda dijital depolamanın doğası gereği coğrafi sınırları umur-
samadan, bilgi paylaşımının hızlı ve kolay olmasını sağlamaktadır. Bununla birlikte,
bilgisayarlı tomografi, sinkrotron radyasyon, DNA dizi analizleri gibi özellikle belli
tekniklerin kullanımında oluşturulan verilerin depolanması ve arşivlenmesi; depolan-
ması gerekli verinin boyutları nedeniyle her geçen gün ciddi bir sorun olarak karşımıza
çıkmaktadır. Örneğin sinkrotron radyasyon tekniklerinin ham verileri küçük örnekler
için dahi terabaytları aşan miktarda depolama alanlarına ihtiyaç yaratmaktadır. Diğer
bir sorun ise veri üretiminin sağlandıktan sonra analizlerin ilgili uzmanlarca yürütül-
mesi gerekliliğidir. Gerek arşivleme gerek analiz süreçlerinde yetkin olmayan kişilerin
müdahaleleri uzun süren büyük bütçeli çalışmalarda kabusa dönüşebilen süreçlere
neden olabilir.
Günümüzde eskiden yaşamış insanlara ait “suretlerin,” bu insanların “yüzlerinin”
kamusal platformlara taşınması durumu giderek artmaktadır. Herhangi bir arkeolo-
jik alandan elde edilen bir bireyin yüz rekonstrüksiyonu düşünüldüğünde, yüzdeki
yumuşak doku kalınlıklarına ilişkin ortak bir veritabanı elde etmek için C. Stephan
(Stephan ve diğ, 2005) ve Manchester yönteminin dijital olarak iyileştirilmesi ile K.
Wilkinson (Wilkinson, 2010) gibi araştırmacıların değerli çabalarına ve iki yüz yılı
aşkın süredir kullanılıyor olmalarına rağmen, nihai analizlerde yüz yaklaşım yöntem-
lerinin hâlâ bilimsel kanıt ile sanatsal üretim arasında kaldığı görülmektedir. Görül-
düğü üzere, en kritik konular, soruşturmalarda doğru bir kimliğin oluşturulmasının
çok kritik olduğu adli tıp uygulamalarını da içermektedir. Bu tür sorunların açıkça
“daha az” önemli olduğu arkeoloji ve müzecilik alanlarında ise kraniyofasiyal yakla-
şım, mümkün olduğu durumlarda, yaklaştırma kriterlerine uyulduğu sürece bir tek-
noloji harikası olarak daha büyük bir potansiyele (bazı durumlarda belirsizlik payları
kabul edilemez olsa da) sahiptir.
“Yüz özelliklerinin yeniden yapılandırılması” tekniği, arkeolojik çıkarlar doğ-
rultusunda insan kalıntıları üzerinde uygulandığında, kalıntıları söz konusu ölmüş

176
J U LIO P O LIS I

bireylerin sıradan arkeolojik materyallerden farkı göz önünde bulundurulmalıdır.


Dolayısıyla insan kalıntıları üzerine yürüteceğimiz bu karmaşık operasyonun bilimsel
amacının ne olduğunu kendimize sormamız gerekmektedir. Bu anlamda, bu tekniğin
ne kadar ileri gidebileceğini, tarihsel ve arkeolojik bilgilerimize ne ölçüde katkı sağla-
yacağını gözden geçirerek çalışmalara başlamak daha anlamlı olacaktır.
Dijital Biyoarkeoloji Arşivi oluşturulmasında Juliopolis örneğinde deneysel aşa-
malar devam etmektedir. Üretilen verinin farklı formatlarda olmasının yanı sıra, gele-
neksel yöntem ve yeni yazılımlarla (ör. Osteoware) birlikte çalışılması; daha da önemlisi
Arşivin gelecek on yıllara uygun bir vizyonla tasarlanarak, gerek araştırmacılar gerek
kamusal alanla paylaşılmasını mümkün kılacak dengeli bir yol izlenmesi, sürecin dik-
katle yönetilen adımları arasındadır. Yukarıda bahsi geçen diğer konulardan biri de
Arşiv’in boyutlarını kaldıracak sığada bir depolama alanına ve hızlı erişimi sağlayacak
sunuculara duyulan gereksinimdir. Her ne kadar bu yazıda üzerinde durulmamış olsa
da bu konu tahmin edilebilir ki uzmanlık gerektiren ayrı bir daldır. Metadata yöne-
timinin, Dijital Biyoarkeoloji Arşivinin ve aynı zamanda Dijital Arkeoloji Arşivinin
geleceğini ve başarısını etkileyen temel unsurlardan biri olduğu unutulmamalıdır.

177
D İJ İTALL E Ş E N B İ YOA R K E OLOJ İ V E JUL I O P O L I S
A R KEO LOJ İ K İ N SA N TOPLU LU K L A RI NA Aİ T K AL I NTI L ARI N Dİ Jİ TAL ARŞİ Vİ

Kaynakça

Ackerman, D. W. (1997). Kennewick Man: The meaning of cultural affiliation and major scientific benefit in
the Native American Graves Protection and Repatriation Act. Tulsa Law Journal, 33(1), 359-383.

Agarwal S. C. (2016). Bone morphologies and histories: Life course approaches in bioarchaeology. American
Journal of Physical Anthropology, 159(Suppl 61), 130–S149. https://doi.org/10.1002/ajpa.22905

Alberti, S. J., Bienkowski, P., Chapman, M. J. ve Drew, R. (2009). Should we display the dead? Museum and
society, 7(3), 133-149.

Armelagos, G. J. (2008). Chapter 3. bioarchaeology as anthropology. Archeological Papers of the American Anth-
ropological Association, 13(1), 27-40. https://doi.org/10.1525/ap3a.2003.13.1.27

Buccellati, F. ve Kansa, E. (2016). The value of energetic analysis in architecture as an example for data
sharing. Digital Applications in Archaeology and Cultural Heritage, 3(3). https://doi.org/10.1016/j.daa-
ch.2016.07.001

Büyükkarakaya, A. M., Alpagut, A., Çubukçu, E. ve Cavalli, F. (2018). Juliopolis (Iuliopolis) antropolojik
araştırmaları: ilk çalışmalar. Ankara Araştırmaları Dergisi, 6(2), 111-126, https://doi.org/10.5505/
jas.2018.43433

Cavalli, F. (2019). Arkeolojiden antropolojiye: yüz özelliklerinin yeniden oluşturulması. A. M. Büyükkaraka-


ya ve E. B. Aksoy (Ed.) Memento mori, ölüm ve ölüm uygulamaları içinde (s. 581-602). Ege Yayınları.

Claes, P., Vandermeulen, D., De Greef, S., Willems, G., Clement, J. G. ve Suetens, P. (2010). Computerized
craniofacial reconstruction: Conceptual framework and review. Forensic Science International, 201(1), 138-
145. doi: https://doi.org/10.1016/j.forsciint.2010.03.008

Clarke, M. (2015). The digital dilemma, preservation and the digital archaeological record. Advances in Archa-
eological Practice 3(4), 313–330. https://doi.org/10.7183/2326-3768.3.4.313

Chhem, R. K. ve Brothwell, D. R. (2008). Paleoradiology: Imaging mummies and fossils. Berlin: Springer.

Clegg, M. (2020). Human remains: Curation, reburial and repatriation. Cambridge University Press.

Cowgill, G. L. (1967). Computer applications in archaeology. Computers and the Humanities, 2(1), 17–23.

Crowder, J. W., ve Freeman, R. B. (2020). Introduction. J. W. Crowder, M. Fortun, R. Besara ve L. Poirier


(Ed.). Anthropological data in the digital age: New possibilities – new challenges içinde (s. 1–13). Palgrave
Macmillan.

Curtis, N. G. W. (2003). Human remains: The sacred, museums and archaeology. Public archaeology, 3(1), 21-
32. https://doi.org/10.1179/pua.2003.3.1.21

Darbyshire, G. ve Pizzorno, G. H. (2013). Taming the beast: The Digital Gordion Mapping Project. Expediti-
on, 55(2), 27–29.

Duday, H. (2011). The archaeology of the dead: Lectures in archaeothanatology (Studies in Funerary Archaeology).
Oxbow Books.

178
J U LIO P O LIS I

Duday, H., Le Mort, F. ve Tillier, A. M. (2014). Archaeothanatology and funeral archaeology. Application to
the study of primary single burials. Anthropologie (Brno) 52(3), 235-246.

Fforde, C., Hubert, J. ve Turnbull, P. (2002). The dead and their possessions: Repatriation in principle, policy, and
practice. Routledge. https://doi.org/10.4324/9780203165775

Gazi, A. (2014). Exhibition ethics-an overview of major ıssues. Journal of Conservation and Museum Studies, 12(1),
1-10.

Gareth Jones, D. ve Harris, R. J. (1998). Archeological human remains: Scientific, cultural, and ethical consi-
derations. Current Anthropology, 39(2), 253-264. doi:10.1086/204723

Gibbs, C. (2020). Ancient DNA and modern identity: the promise and pitfalls. Leviathan,10(2). http://journals.
ed.ac.uk/leviathan/article/view/4237

Giesen, M. (Ed.). (2013). Curating human remains: Caring for the dead in the United Kingdom. Boydell and
Brewer.

Grieco, G., Fix, P., Kennedy, C., Herbst, J., Shultz, L., Borrero, R. ve Dostal, C. (2020). Integrating digital and
conventional recording techniques for the documentation and reconstruction of an 18th-Century
wooden ship from Alexandria, VA. Digital Applications in Archaeology and Cultural Heritage, 16. https://doi.
org/10.1016/j.daach.2020.e00136

Haak, W., Brandt, G., de Jong, H., Meyer, C., Ganslmeier, R., Heyd, VM., Hawkesworth, C., Pike, AWG., Mel-
ler, H. ve Alt, K. (2008). Ancient DNA, Strontium isotopes, and osteological analyses shed light on social
and kinship organization of the Later Stone Age. Proceedings of the National Academy of Sciences, 105(47),
18226–18231.

Jenkins, T. (2011). Contesting human remains in museum collections: the crisis of cultural authority. New York: Routledge.

Joy, J. (2014). Looking death in the face: Different attitudes towards bog bodies and their display with a focus
on Lindow Man. A. Fletcher, D. Antoine ve J. Hill (Ed.), Regarding the dead: human remains in the British
Museum içinde (s. 10-19). The British Museum.

Larsen, C. S. (2002). Bioarchaeology: the lives and lifestyles of past people. Journal of Archaeological Research, 10,
119-166.

Larsen, C. S. (2018). Bioarchaeology in perspective: From classifications of the dead to conditions of the
living. American Journal of Physical Anthropology, 165(4), 865-878. doi:10.1002/ajpa.23322

Larsen, C. S. (2015). Bioarchaeology, interpreting behavior from the human skeleton. 2nd edition. Cambridge
University Press.

Larsen, C. S. (2018). Bioarchaeology: the lives and lifestyles of past people. Journal of Archaeological Research
10(2), 119-166.

Leskovar, T., Pajnič, I. Z., Geršak, Ž. M., Jerman, I. ve Črešnar, M. (2020). ATR-FTIR spectroscopy combined
with data manipulation as a pre-screening method to assess DNA preservation in skeletal remains. Fo-
rensic Science International: Genetics, 44, 102196.

Lorentz, K. O., de Nolf, W., Cotte, M., Ioannou, G., Foruzanfar, F., Zaruri, M. R. ve Sajjadi, S. M. S. (2020). Sy-
nchrotron radiation micro X-Ray Fluorescence (SR-μXRF) elemental mapping of ancient hair: Metals
and health at 3rd millennium BCE Shahr-i Sokhta, Iran. Journal of Archaeological Science, 120, 105193.

179
D İJ İTALL E Ş E N B İ YOA R K E OLOJ İ V E JUL I O P O L I S
A R KEO LOJ İ K İ N SA N TOPLU LU K L A RI NA Aİ T K AL I NTI L ARI N Dİ Jİ TAL ARŞİ Vİ

Martin, D. L., Harrod, R. P. ve Pérez, V. R. (2013). Bioarchaeology: An integrated approach to working with human
remains. Springer-Verlag New York.

Nieves Delgado, A. (2020). The Problematic use of race in facial reconstruction. Science as Culture, 29(4), 568-
593. https://doi.org/10.1080/09505431.2020.1740670

Nikita, E. 2017. Osteoarchaeology: A guide to the macroscopic study of human skeletal remains. Academic
Press.

Preston, D. (2014). The Kennewick Man finally freed to share his secrets. Smithsonian Magazine. http://www.
smithsonianmag.com/history/kennewick-man-finally-freed-share-his-secrets-180952462/

Roosevelt, C. H., Cobb, P., Moss, E., Olson, B. R. ve Ünlüsoy, S. (2015). Excavation is destruction digitization:
Advances in archaeological practices. Journal of Field Archaeology, 40, 325–346. https://doi.org/10.1179/2
042458215Y.0000000004

Smith S.E., Hirst C. S. (2019). 3D data in human remains disciplines: The ethical challenges. Squires K.,
Errickson D. ve Márquez-Grant N. (Ed). Ethical approaches to human remains içinde (s. 315-346). Springer.
https://doi.org/10.1007/978-3-030-32926-6_14

Stephan, C. N., Penton-Voak, I. S., Perrett, D. I., Tiddeman, B. P., Clement, J. G., ve Henneberg, M. (2005).
Two-dimensional computer-generated average human face morphology and facial approximation.
J. G., Clement ve M. K. Marks. (Ed.), Computer graphic facial reconstruction içinde (s.105-127) Elsevier
Academic Press.

Stumpe, L. H. (2005). Restitution or repatriation? The story of some New Zealand Maori human remains.
Journal of Museum Ethnography, 17, 130-140. http://www.jstor.org/stable/40793774

Thomas, D. H. (2001). Skull wars: Kennewick Man, archaeology, and the battle for native American identity. Basic
Books.

Wilkinson, C. (2010). Facial reconstruction – anatomical art or artistic anatomy? Journal of Anatomy, 216, 235-
250. https://doi.org/10.1111/j.1469-7580.2009.01182.x

Wilkinson, M. D., Dumontier, M., Aalbersberg, I. J., Appleton, G., Axton, M., Baak, A., Blomberg, N., Boiten,
J. W., da Silva Santos, L. B., Bourne, P. E., Bouwman, J., Brookes, A. J., Clark, T., Crosas, M., Dillo, I.,
Dumon, O., Edmunds, S., Evelo, C. T., Finkers, R., Gonzalez-Beltran, A., … Mons, B. (2016). The FAIR
guiding principles for scientific data management and stewardship. Scientific Data, 3, 160018. https://
doi.org/10.1038/sdata.2016.18

Wrobel, G., Biggs, J. ve Hair, A. (2019). Digital modeling for bioarchaeologists. Advances in Archaeological
Practice, 7(1), 47-54. https://doi.org/10.1017/aap.2018.47

Zhuravska, N. (2015). Bodies in showcases. Objectification of the human body from a cognitive perspective.
Amsterdam Bulletin of Ancient Studies and Archaeology, 1, 24-32.

Zuckerman, M., Kamnikar, K. ve Mathena, S. (2014). Recovering the ‘Body Politic’: A relational ethics of
meaning for bioarchaeology. Cambridge Archaeological Journal, 24(3), 513-522. https://doi.org/10.1017/
S0959774314000766

180
Juliopolis Antik Kenti
3 Boyutlu Modelleme
Çalışmaları: M82 ve M483
Numaralı Mezarların ve
Eserlerinin Modellenmesi
Ömer Güleryüz
York Üniversitesi
Muhammed Dolmuş
Juliopolis Projesi Koordinatörü
A. Oğuzhan Karaçetin
Ege Üniversitesi
Halis Öztürk

Giriş
Teknolojik gelişmelerin getirdiği yenilik ve imkânlardan en fazla faydalanabilecek bi-
lim dallarından biri hiç şüphesiz arkeolojidir. Dijital imkânların arkeolojide kullanıl-
masıyla, araştırmacıların geçmişi daha iyi anlamak ve geleceğimize ışık tutmak adına
yaptığı çalışmalar derinleşmekte, bu durum farklı bakış açıları ve yenilikçi yaklaşım-
lara ortam hazırlamaktadır. Bunun yanı sıra teknolojinin sunmuş olduğu yeniliklerin
arkeoloji alanına aktarılması ile geçmişin izleri daha geniş kitlelere ulaşabilmekte ve
kültürel mirasın korunması noktasında önemli kazanımlar elde edilmektedir.

181
J U LIO P OL I S A N T İ K K E N T İ 3 B OY UTLU M O DE L L E M E ÇAL I ŞM AL ARI :
M8 2 V E M 4 83 N U M A R A L I M E Z A R L ARI N VE E SE RL E Rİ Nİ N M O DE L L E NM E Sİ

Dijital arkeoloji çalışmaları, kazılarla ortaya çıkarılan mimari, küçük buluntu ve


kültürel miras alanların sayısallaştırılması, bunların dijital ortama aktarılması ve ka-
musal alanda kolaylıkla erişilebilir hâle gelmesine yönelik çalışmalarla temsil edil-
mektedir (Morgan ve diğ., 2012). Arkeoloji gibi saha araştırmalarından beslenen bilim
dalları, sahadan toplanacak verilerin hızlı ve güvenilir bir şekilde kayıt altına almak için
teknolojiyi oldukça verimli kullanmaktadır. Söz konusu veriler, bilgisayar teknolojisi
yardımı ile sayısallaştırılmakta ve bu sayede bilgisayar programlarına aktarılarak veri
tabanları oluşturulmaktadır.
Arkeolojik kazılarla gün yüzüne çıkarılan taşınabilir ve taşınmaz tüm kültür var-
lıklarının dokümantasyonun yapılması ve bunların geleceğe taşınabilmesi için kulla-
nılan belgeleme metotlardan ilki el çizimleri olmuştur. 19. yüzyılın sonlarından itiba-
ren ise arkeolojik çalışmalarda kullanılmaya başlanan fotoğraf makinaları, günümüz
sistemli kazılarının da en önemli ekipmanlardan biridir (Guha, 2003). Fotoğraf maki-
nelerinin sağladığı 2 boyutlu görüntülemenin yanı sıra, günümüzde uygun program-
ların bilgisayarda kullanılmasıyla elde edilen 3 boyutlu (3B) modelleme çalışmaları,
arkeolojide yeni bir görüntüleme alanı olarak karşımıza çıkmaktadır.1
Juliopolis antik kentinde sürdürülen biyoarkeolojik araştırma ve Dijital Arkeolo-
ji Arşivi projesi kapsamında; ArcGIS, yeniden yüzlendirme (Büyükkarakaya ve diğ.,
2018, s. 123), arkeolojik ve antropolojik verilerin çevrimiçi erişilebilir arşivi gibi çeşitli
çalışmalar yürütülmektedir. Devam eden çalışmaların yanı sıra, 3B modelleme çalış-
maları ile proje daha da zenginleşmekte ve Juliopolis antik kentinde uygulanan ölü
gömme uygulamalarını farklı bir perspektiften değerlendirme fırsatı sunulmaktadır.
Bu çalışmanın hem bilimsel araştırmalara bir altlık olarak kullanılması hem de yer-
leşim yerine gitmeden M82 ve M483 mezarlarının mimarisi ve mezar eşyaları gibi
kültürel miras ögelerinin daha anlaşılır kılınması amaçlanmaktadır. Zaman içerisinde
doğal ve beşerî etkenler gibi farklı nedenlerden dolayı kaybolma riski taşıyan kültürel
miras ögelerinin sanal ortamda modellenerek dokümantasyonun yapılması modelle-
me çalışmaları ile mümkündür.

1 3 boyutlu modellemeler için; 3d max, blender, maya, sketchup, solidWork, autocad, zbrush, catia,
rhino gibi programlar kullanılmaktadır.

182
J U LIO P O LIS I

Arkeolojide 3 Boyutlu Modelleme Örnekleri


3B modeller gerçekte var olan fiziksel bir varlığın uzay geometrisindeki belirli nokta-
lardan tanımlanması ve bu modellerin çeşitli geometrik şekillerin birleşimi ile ortaya
çıkmasıdır (Derakhshani ve diğ., 2008). Modelleme çalışmaları; mimari modelleme-
ler, karakter modellemeleri ve coğrafi modellemeler gibi alt bölümlere ayrılmaktadır.
Son 20 yıldaki teknoloji alanında yaşanan hızlı gelişmeler ile Arkeoloji alanın-
da öncü 3B modelleme çalışmaları, anıtsal niteliğe sahip mimari eserlerin ayağa kal-
dırılması ve tanıtılması amacıyla yapılmaya başlanmıştır (Campana, 2014, s. 7). Bu
doğrultuda Harvard Üniversitesi tarafından ileri teknoloji kullanılarak disiplinler
arası bir çalışma ile yürütülen dünya kültürel mirasının popüler anıtlarından biri olan
Giza piramidi ile yer aldığı plato dijital arkeoloji uygulamaları ve 3B modellemele-
ri ile referans olarak gösterilebilir.2 Mısır arkeolojisine dair bir diğer örnek çalışma
ise Amarna antik kenti3 ve burada tespit edilen Mısır Kraliçesi Nefertiti’nin büstü-
nün4 modellenmesidir. Nekropol alanlarının bütünüyle 3 boyutlu modellenmesine
dair öncü çalışmalardan biri ise, Giza piramidinin 15 km güneyinde yer alan Sakkara
nekropol alanıdır.5 Sakkara nekropolü içerisinde yer alan ve Mısır’ın 5. ve 6. Hanedan-
lık Dönemi’ne tarihlenen elit mezarlar ve krali mezarlar nekropol içerisindeki anıtsal
mimariler ile vadi içerisindeki özgün konumları gösterilerek modellenmiştir (Sullivan
ve Cole, 2017). Nekropollerin bütünüyle modellemelerinin dışında tek bir mezara ait
3B modelleme çalışmaları da yapılmaktadır. 2003 yılında İngiltere’de keşfedilen ve bir
Anglo-Saxon prense ait olduğu belirlenen (Prittlewell Prens Mezarı) mezar odası ve
eşyaları bu anlamda örnek çalışmalar arasında yer almaktadır.6
Dünyada yapılan modelleme örneklerinin yanı sıra, ülkemizde dijital arkeoloji
çalışmaları son yıllarda, kazı ve ören yerleri ile müzecilik alanlarında giderek yaygın-
laşmaktadır. Anadolu’da Neolitik Çağ’ın önemli temsilcilerinden biri olan Çatalhö-
yük’te, dijital arkeoloji ve arşiv çalışmaları ile 3B modellemeler, konusunda uzman
kişiler tarafından sistemli bir şekilde uygulanmaktadır (Forte, 2014). Kazı alanların-

2 http://giza.fas.harvard.edu/giza3d/
3 http://www.amarna3d.com
4 http://www.amarna3d.com/nefertiti-bust/
5 https://www.asor.org/anetoday/2021/01/saqqara-3d/
6 https://www.prittlewellprincelyburial.org

183
J U LIO P OL I S A N T İ K K E N T İ 3 B OY UTLU M O DE L L E M E ÇAL I ŞM AL ARI :
M8 2 V E M 4 83 N U M A R A L I M E Z A R L ARI N VE E SE RL E Rİ Nİ N M O DE L L E NM E Sİ

da yapılan çalışmaların yanı sıra müzelerde yer alan eserler için de 3B modellemeler
yapılmaktadır. Örneğin, Kütahya Arkeoloji Müzesi’nde sergilenen Amazonlar Lahti,
Mezar Steli (Uslu ve diğ., 2016) ve Demeter Heykeli (Uslu ve diğ., 2017) ile Kibyra antik
kentindeki odeon yapısı sahne duvarı (Deniz ve diğ., 2017) gibi eserler bunlar arasında
sayılabilir. Müzelerde yapılan çalışmalara bir başka örnek ise, Hasankeyf Müzesinde
sergilenen Başur Höyük’teki Orta Tunç Çağı mahallesi ve Erken Tunç Çağı mezarları-
nı kapsayan 3B modellemelerdir. Ayrıca söz konusu müze içinde; Hasankeyf köprüsü,
büyük saray ve taş evler gibi yapıların 3B modellemeleri ve animasyon filmleri yer
almaktadır. İzmir ili sınırları içerisinde yer alan antik kentlerde de benzer çalışmalara
rastlanılırken, bu çalışmalar bilimsel araştırmaları desteklemenin yanı sıra, kültür tu-
rizminin tanıtılması için de kullanılmaktadır.

Juliopolis’in M82 Numaralı Mezarı ve


Modelleme Çalışmaları
Yeni bir uygulama alanı olarak, Anadolu’nun en büyük nekropol alanlarından birine
sahip olan Juliopolis antik kentinde yer alan mezarlarda 3B modelleme çalışmaları ya-
pılmaktadır. Söz konusu mezarlardan M82 numaralı mezarın modelleme çalışmaları;
Anadolu Medeniyetleri Müzesi ve Koç Üniversitesi VEKAM iş birliği çerçevesinde
Doç. Dr. Ali Metin Büyükkarakaya yürütücülüğünde gerçekleştirilen “Juliopolis Pro-
jesi” kapsamında yapılmıştır.
Ankara’nın 122 km kuzeybatısında Nallıhan ilçesine bağlı Çayırhan beldesinde
yer alan Juliopolis antik kenti kazıları, 2009 yılından itibaren Anadolu Medeniyetler
Müzesi Başkanlığı tarafından sistemli bir şekilde yapılmaktadır (Büyükkarakaya ve
diğ., 2018, s. 111-126) (Şekil 1). Kentin bulunduğu bölgede 1954 yılında inşa edilen
Sarıyar Barajı’ndan dolayı nekropol alanı, sur yapısının bir bölümü ve kilise dışındaki
kente dair tüm ögeler sular altında kalmıştır (Sağır ve diğ., 2015, s. 151-170). Barajın
doğu ve batı yakasında konumlanan nekropol alanlarındaki kazılarda günümüze ka-
dar; çoğunluğu kaya oygu sanduka mezar olmak üzere, oda, basit toprak, lahit, kırma
çatılı sanduka ve urne tipi mezarlardan oluşan 781 mezar açığa çıkarılmıştır.

184
J U LIO P O LIS I

Şekil 1. Juliopolis doğu nekropolü.


Kaynak: Juliopolis Projesi Arşivi.

Juliopolis nekropol alanının yer aldığı kalker kayalığın oyulması ile yapılan san-
duka mezarlardan, 2009 kazı sezonunda tespit edilen 82 numaralı mezar (Arslan ve
diğ., 2010, s. 287), Juliopolis modelleme çalışmalarının ilk örneği olarak ele alınmıştır.
Ana kayanın oyulmasıyla bireylerin yerleştirileceği alan oluşturulmuş ve mezarın dış
dünya ile bağlantısını kesen tek parça kapak taşı ile sanduka mezar tamamlanmıştır.
Mezar kapağının ikinci kullanımı ve/veya kaya oygu alana zarar görmeden yerleştiril-
mesini sağlamak amacıyla kapak üzerinde iki adet demir halka bulunmaktadır (Şekil
2). Mezar kapağının açılması ile yoğun nemden dolayı tahribata uğramış 2 bireye ait
iskelet kalıntıları tespit edilmiş ve bireylerin etrafının çeşitli mezar eşyaları ile dona-
tıldığı gözlemlenmiştir.
Mezardan ele geçen bronz sikke (MS 200-230) ve diğer eşyalar mezarı, Roma İm-
paratorluğu’nda İmparator Caracalla Dönemi’ne tarihlendirmektedir (Arslan ve diğ.,
2010, s. 287) Tek kapaklı sanduka mezar içerisinde iki birey ve bunlara ait; pişmiş
topraktan yapılmış 3 adet unguentarium, 2 adet kandil, bronz tıp aletlerinin yanı sıra
üzerinde Tanrı Men’in simgelerinden biri olan ay yıldız sembollü yüzük taşı, bilezik,
küpe ve kolye gibi çeşitli süs eşyalarından oluşan mezar buluntularının modellenmesi
kazı arşivinde yer alan bilgi ve belgelere bağlı kalınarak yapılmıştır (Şekil 3).

185
J U LIO P OL I S A N T İ K K E N T İ 3 B OY UTLU M O DE L L E M E ÇAL I ŞM AL ARI :
M8 2 V E M 4 83 N U M A R A L I M E Z A R L ARI N VE E SE RL E Rİ Nİ N M O DE L L E NM E Sİ

Şekil 2. M82 mezar kapağı ve demir halkalarının 3B modellenmesi.


Kaynak: Juliopolis Projesi Arşivi.

Şekil 3. M82 mezar buluntuları.


Kaynak: Juliopolis Projesi Arşivi.

186
J U LIO P O LIS I

Şekil 4. Mezar buluntularının modellenme sürecinden bir örnek.


Kaynak: Juliopolis Projesi Arşivi.

187
J U LIO P OL I S A N T İ K K E N T İ 3 B OY UTLU M O DE L L E M E ÇAL I ŞM AL ARI :
M8 2 V E M 4 83 N U M A R A L I M E Z A R L ARI N VE E SE RL E Rİ Nİ N M O DE L L E NM E Sİ

82 numaralı mezarın modelleme çalışmalarına referans olarak; mezar fotoğrafları,


kazı raporları ve alanda çalışan uzmanlardan görüşler alınmıştır. “Blender” ortamına
aktarılan iki boyutlu çizim ve fotoğraflar ölçeklendirilerek, 3 boyutlu ortamda model-
lenmiştir (Şekil 4).
3B modelleme çalışmaları için kullanılan farklı programlar da mevcuttur ancak
ara yüzünün modelleme açısından kullanışlı olması ve modellerin dokularının yapıl-
masında “Blender”ın daha gerçekçi alternatifler sunmasından dolayı bu program tercih
edilmiştir. Modellemenin herhangi bir adımı atılmadan önce, Türkiye’de kullanılan
ölçü sistemi ile uyumlu olabilmesi için birim ölçek olarak Metrik Santimetre seçilmiş
ve mezarın dijital boyutları envanter bilgilerinde verilen ölçüler ile örtüşmüştür. Mo-
delleme esnasında gerek mezarın gerekse eserlerin boyutlarında hata payını en aza
indirebilmek adına, ara yüzde yer alan 4 farklı ekranda (perspective, front, right ve left)
çalışılmıştır (Kent, 2015).
Yaklaşık 1 metrelik mezar derinliğinin verilebilmesi için programın “Edit Poly” ve
“Vertex” özellikleri kullanılmıştır (Kent, 2015). Mezar modeli çıkartılırken, kazı rapor-
ları ve alandan çekilen fotoğraflar kullanılmış, mezar ölçüleri bu fotoğraflar dikkate
alınarak belirlenmiştir. 3B modelde başlangıç ve tepe noktaları “Vertex” bölümü ile
oluşturulurken, “Edges” bölümünden ise kenar ve köşe noktaları oluşturulmuştur. Böy-
lece mezarın tüm detayları verilebilmiştir. (Flavell 2010, s. 37). Toprağın dokusundaki
dalgalanmaları verebilmek için programdaki “Surface” özelliğinden yararlanılmıştır.
Mezarda bulunan kapak taşı ve bu taş üzerindeki demir halkalar, ölçekli olarak mo-
dellenmiş ve mezarın üst yapısına yerleştirilmiştir.
Bireylere ait iskeletler, birebir ölçülerden ziyade temsili olarak konulmuş ve mezar
hediyeleri bu doğrultuda yerleştirilmiştir. Oluşturulan modeller için gerçeğe en yakın
yüzey renkleri, programın “Texture” kısmından faydalanılarak yapılmıştır. “Texture”’de
“Multi-sub Object”, “Bump Map” ve “Soil Texture” özellikleri, otomatik yüzey atama için
kullanılmıştır (Flavell 2010, s. 93-96). Sandukanın modellenmesinden sonra sırasıyla
pişmiş toprak kaplar, kandiller ve diğer süs eşyalarının ölçekli fotoğrafları referans
alınarak modellenmeleri tamamlanmıştır (Şekil 5). Kandilin tasarımı sırasında prog-
rama yerleştirilen iki boyutlu görüntünün, “Kabartma” özelliği ile hacimlendirilmiş
üzerindeki kıvrım ve detaylar ise “Vertex”, “Squeeze” ve “Stretch” özellikleri kullanılarak
oluşturulmuştur. Mezar içerisinde tespit edilen süs eşyalarından biri olan altından ya-

188
J U LIO P O LIS I

Şekil 5. Mezar buluntularından pişmiş toprak kabın 3B modeli.


Kaynak: Juliopolis Projesi Arşivi.

pılmış küpenin modellemesinde “Torus” kullanılmış ve eser üzerindeki tüm kıvrımlar


en küçük boyuttaki farklı “Torus” lar yardımı ile tamamlanmıştır (Kent, 2015). Gerek
eserlerin gerekse mezarın renk dokusunu gerçeğe en yakın şekilde belirtmek için ya-
zılımın “Material Editor” özelliğinden faydalanılmıştır (Kent, 2015) (Şekil 6).
Mezar içerisinin daha iyi anlaşılabilmesi için, kamera yardımı ile 3 farklı sahne ve
bakış açısı ayarlanmış ve programda yer alan gün ışığı seçeneği tercih edilmiştir (Şekil
7). Model için 3 adet 50 milimetrelik kamera seçilmiş ve bu kameralar modelin farklı
açılarına konumlandırılmıştır (Flavell, 2010, s. 65). Blender’da modellemeler yapar-
ken ön izleme olarak “Eevee Render” modeli kullanılmış ancak final renderda gerçekçi
bir görüntüleme için “Cycle Render” motoru tercih edilmiştir. Yüksek kalitede alınan
renderlar daha sonra, “Photoshop” programına aktarılmış, renkler ve ışık ile ilgili son
düzenlemeler bu program sayesinde oluşturulmuş ve çalışmaya son hâli verilmiştir
(Şekil 8).

189
J U LIO P OL I S A N T İ K K E N T İ 3 B OY UTLU M O DE L L E M E ÇAL I ŞM AL ARI :
M8 2 V E M 4 83 N U M A R A L I M E Z A R L ARI N VE E SE RL E Rİ Nİ N M O DE L L E NM E Sİ

Şekil 6. M82 numaralı mezarın 3B modelinin cepheden görünümü.


Kaynak: Juliopolis Projesi Arşivi.

Şekil 7. M82 numaralı mezarın modellenmesi ve mezara uygulanan gün ışığı.


Kaynak: Juliopolis Projesi Arşivi.

190
J U LIO P O LIS I

Şekil 8. Render işleminin tamamlanmasının ardından mezarın son hâli.


Kaynak: Juliopolis Projesi Arşivi.

M483 Numaralı Mezarın Fotogrametri ve


Modelleme İşlemleri
2015 yılında gerçekleştirilen kazılarda gün yüzüne çıkarılan M483 numaralı oda
mezar modelleme çalışmalarımızın bir diğer örneğini oluşturmaktadır. Giriş kapağı
güneyde yer alan 3 klineli oda mezar, MS 2-3 yüzyıla tarihlenmektedir. Uzunca bir
süre kullanım gören mezar odasında; klineler ve orta boşlukta biri çocuk olmak üzere
sekiz bireyin iskelet kalıntılarına ulaşılmıştır. Farklı hammaddelerden üretilmiş on-
larca eserin yer aldığı M483, zengin mezar eşyaları ile ön plana çıkmaktadır (Şekil 9).
Bireylerle birlikte in situ hâlde tespit edilen mezar eşyaları arasında; pişmiş topraktan
yapılmış kandiller, unguentariumlar ve kâseler, altın gümüş gibi değerli maddelerden
çeşitli ziynet eşyaları, demir strigilis, bronz testi, cam koku kapları ve kemik eserler
yer almaktadır. Bunların yanı sıra Juliopolis mezarlarında korunmuş hâlde az sayıda
örneği olan deri ve ahşap birleşiminden oluşan sandalet ile ahşaptan yapılmış tarak
mezar eşyaları arasındadır (Sağır ve diğ., s. 673). Ayrıca oda mezarın tarihlendirilme-

191
J U LIO P OL I S A N T İ K K E N T İ 3 B OY UTLU M O DE L L E M E ÇAL I ŞM AL ARI :
M8 2 V E M 4 83 N U M A R A L I M E Z A R L ARI N VE E SE RL E Rİ Nİ N M O DE L L E NM E Sİ

Şekil 9. M483 numaralı mezara ait eserlerin görünümü.


Kaynak: Juliopolis Projesi Arşivi.

si bakımından oldukça önemli olan, bireylerin ağız ve baş hizalarında, bronz ve gü-
müşten yapılmış altı adet sikke bulunmuştur. Sikkelerden yola çıkarak en erken MS
2. yüzyılda kullanılmaya başlanan oda mezarda son olarak İmparator Gallienus (MS
253-268) Dönemi’nde defin yapılmıştır.
M483 numaralı Roma Dönemi’ne tarihlenen (MS 2-3. yüzyıl) mezarın modellen-
mesi için ilk çalışmalar sahada yapılmış ve bu çalışmalarda mezar içerisinden 477 adet
fotoğraf çekilmiştir. Fotoğraf çekimleri için profesyonel ışık ve set ekipmanları kulla-
nılmış, mezardaki bütün detaylar yapay ışık ile aydınlatılmıştır. Fotogrametri için se-
çilen fotoğraflar, Photoshop gibi renk ve ışık düzenleme programları yardımı ile renk
ve parlak ışık dengelemesi, gölgelerden arındırma gibi bir dizi işlemden geçirilmiştir.

192
J U LIO P O LIS I

Şekil 10. M483 numaralı mezarın fotogrametri çalışmaları.


Kaynak: Juliopolis Projesi Arşivi.

Şekil 11. Mezara ait nokta bulutu oluşturulması.


Kaynak: Juliopolis Projesi Arşivi.

193
J U LIO P OL I S A N T İ K K E N T İ 3 B OY UTLU M O DE L L E M E ÇAL I ŞM AL ARI :
M8 2 V E M 4 83 N U M A R A L I M E Z A R L ARI N VE E SE RL E Rİ Nİ N M O DE L L E NM E Sİ

Şekil 12. Mezarın mesh modelinin ortaya çıkarılması.


Kaynak: Juliopolis Projesi Arşivi.

Şekil 13. Oda mezarın modeli üstüne doku işlemlerinin yapılması.


Kaynak: Juliopolis Projesi Arşivi.

194
J U LIO P O LIS I

Söz konusu fotoğrafların birleştirilmesi için fotogrametri programlarından faydala-


nılmıştır.7 Bu programlar kullanılarak, mezar mimarisi 3B modelleme çalışmaları için
işleme alınmış ve ilk adım olarak yüksek detaylı nokta bulutu oluşturulmuştur (Şekil
10). Elde edilen ilk nokta bulutu içerisindeki 300.000.000 nokta, yoğunluk ayarları
dengelendiğinde 200.000.000 noktaya düşürülmüştür (Şekil 11). Bu aşamadan sonra
3.800.000 poligona sahip mezarın, yüksek çözünürlüklü mesh modeli elde edilmiştir
(Şekil 12). Orijinal dokudan elde edilen yüksek çözünürlüklü (16.384 x 16.384 pixel)
dokular ham model üzerine kaplanmıştır (Şekil 13).
M483 numaralı mezar mimarisinde zaman içinde oluşmuş tahribatlar (batı kline-
nin üstündeki tavanın yıkılması gibi) aslına uygunluğu gözetilerek “sculpting”8 prog-
ramlarında düzenlenmiş ve söz konusu mezar orijinal görüntüsüne kavuşturulmuş-
tur (Şekil 14). Bu uygulama dijital restorasyonun güzel bir örneğini oluşturmaktadır.
Oluşturulan model fazlalık olan nokta bulutlarından arındırılıp renk düzenlemesi ya-
pıldıktan sonra 3 boyutlu modelleme programları9 ile final renderlar için uygun hâle
getirilmiştir. Juliopolis kazı raporları temel alınarak bireyler ve mezar eşyaları in situ
pozisyonunda mezara konumlandırılmıştır (Şekil 15). Mezarın modeli “unreal” engine
programı ile etkileşimli bir hâle getirilmiştir (William ve Stephen, 2016, s. 406-408).
Bu aşamada bahsi geçen oyun motoruna bilgi ekranları ve işaretçiler konulmuştur.
İşaretçiler mezarın farklı noktalarında yer almakta ve mezar, mezar eşyaları ve klineler
hakkında bilgi sunmaktadır. Ayrıca mezardaki atmosferin sanatsal olarak daha etkile-
yici olması için ışık süzmeleri, hava da uçan toz partikülleri ve dokunun daha gerçekçi
görünmesi için doğal görünümlü deformeler yapılmıştır (William ve Stephen, 2016 s.
49-50) (Şekil 16).

7 Bu fotogrametri programlarından bazıları; 3DF Zephyr ve Meshroom Agisoft Metashape’dir.


8 Bahsi geçen sculpting programlarından bazıları; Zbrush, Mudbox ve Meshmixer’dir.
9 Bahsi geçen 3 boyutlu modelleme programlarından bazıları; 3D Max, Maya ve Blender’dır.

195
J U LIO P OL I S A N T İ K K E N T İ 3 B OY UTLU M O DE L L E M E ÇAL I ŞM AL ARI :
M8 2 V E M 4 83 N U M A R A L I M E Z A R L ARI N VE E SE RL E Rİ Nİ N M O DE L L E NM E Sİ

Şekil 14. M483 numaralı mezarın orijinal görünümüne kavuşturulması.


Kaynak: Juliopolis Projesi Arşivi.

196
J U LIO P O LIS I

Şekil 15. M483 numaralı oda mezardaki bireylerin ve buluntuların modellerinin yerleştirilmesi.
Kaynak: Juliopolis Projesi Arşivi.

Şekil 16. M483 numaralı mezarın iç atmosferi üzerine sanatsal çalışmalar.


Kaynak: Juliopolis Projesi Arşivi.

197
J U LIO P OL I S A N T İ K K E N T İ 3 B OY UTLU M O DE L L E M E ÇAL I ŞM AL ARI :
M8 2 V E M 4 83 N U M A R A L I M E Z A R L ARI N VE E SE RL E Rİ Nİ N M O DE L L E NM E Sİ

Değerlendirme
3B modellemeler geleneksel kayıt yöntemlerine bir alternatif olarak görülmeli, taşına-
bilir/taşınmaz kültür varlıklarına erişimin zor olduğu dönemlerde (küresel salgınlar ve
savaşlar gibi) bu nesnelere erişimi kolaylaştırmaktadır.10 Juliopolis Nekropolü’nün en
karakteristik mezarlarından olan M82 ve M483, bilimsel veriler ışığında, estetik kaygı
gözetilerek 3 boyutlu ortamda modellenmiştir. M82 ve M483 numaralı mezarların
görselleştirilmesi, Roma Dönemi’ne tarihlendirilen Anadolu’nun en büyük nekropol-
lerinden birine sahip olan Juliopolis’in, farklı bir bakış açısı ile değerlendirilmesine ve
bu kültürel miras alanının tanıtılmasına katkı sağlayacağı düşünülmüştür.
Bu çalışma kapsamında gerçekleştirilen 3 boyutlu modelleme çalışması, mezara
gömülen bedenlerin mezar mimarisi ve mezar eşyalarıyla ilişkisinin anlaşılması açı-
sından oldukça önemlidir. Mezarın yapısının coğrafya ile ilişkisi ve kapladığı alan gibi
verilerin dijital ortamda ortaya konulması, araştırmacıların yeni yorumlar oluşturabil-
mesi veya ortaya atılan hipotezleri güçlendirebilmelerini sağlayacaktır. Örneğin meza-
rın iç hacmi ve içerde birikecek toprak miktarı, bu toprağın altındaki birey ve eserlere
uygulayacağı basınç gibi matematiksel veriler, modellemeler sayesinde görselleştiri-
lebilir. Ayrıca mezar kapağındaki halkalar gibi mimari parçaların modellenmesi, kazı
esnasında fark edilmeyen detayların tekrar yorumlanabilmesine imkân tanımaktadır.
3B modellemenin bilimsel açıdan önemli bir katkısı da M82 ve M483 mezarlarının
Antik Çağ’daki görünümünü dijital ortamda farklı varyasyonları ile ortaya koymasıdır.
Mezarlar içerisinde yer alan bireye ait kalıntılar ve ölü hediyeleri, dış etkenlere
bağlı olarak zaman içerisinde yer değiştirmiş olabilir. M82 ve M483 mezarı modelle-
nirken içerisinde yer alan birey ve ölü hediyeleri için farklı senaryolar oluşturulmuş ve
uzmanların görüşüne sunulmuştur. Bu modeller sayesinde ölü hediyelerinin gerçeğe
en yakın konumlarını değerlendiren uzmanlar görüş belirtmiş ve mezarların modeli-
nin son hâli bu çerçevede belirlenmiştir.
Mezar eşyalarının çizimleri ve fotoğrafları baz alınarak modelleme çalışmaları ya-
pılmış, eserler üzerinde yer alan tahribat izleri gözlemlenerek orijinal hâllerinin nasıl
oldukları ile ilgili fikir yürütülmüş ve bu sayede Antik çağ’daki durumuna uygun ola-
rak modellenen eserler, orijinal yerlerine konumlandırılmıştır.
10 https://palmyra-3d.online/en (Suriye Savaşı esnasında Işid terör örgütü tarafından yıkılan, yağma-
lanan Palmyra antik kenti dünya çapındaki bir grup gönüllü arkeolog tarafından dijital ortamda 3B olarak
tekrar modellenmiş ve halkın erişimine ücretsiz bir şekilde açılmıştır).

198
J U LIO P O LIS I

Şekil 17. M483 numaralı mezarın interaktif hâle getirilmesi.


Kaynak: Juliopolis Projesi Arşivi.

M483 numaralı mezarın interaktif bir ortamda oyunlaştırılması, bu çalışmaların


ve içerdiği bilgilerin geniş kitlelere ulaşmasını sağlayacaktır. Bu çalışma ile 483 numa-
ralı mezar hem eğitim materyali hem de tanıtım materyali olarak kullanabilecektir.
Özellikle bilgisayar programları veya web siteleri aracılığı ile arkeolojik yapılar içeri-
sinde gezebilmesi, bilgi edinilebilmesi veya bilimsel çalışmaların gerçekleştirilebilme-
si, geleceğin arkeolojisi için yapılan öncü adımlardan biri olacaktır (Şekil 17).
M82 ve M483 numaralı mezarların 3B modelleme ve görselleştirme çalışmaları-
nın araştırmacılara sunduğu katkıların yanı sıra modern müzecilik alanında da önemli
kazanımlar sağlaması hedeflenmektedir. Modern müzecilik anlayışında, ziyaretçilerin
eğlenceli, yaratıcılığı ön plana çıkaran ve etkileşime açık bir müze ziyareti deneyimle-
mesi amaçlanmaktadır. Dünyanın önde gelen müzelerine bakıldığında eser sergileme
anlayışı yalnızca söz konusu nesneyi tanımlama üzerine değil, sergiye katılan kişileri
doğrudan o dönemin içine dâhil etmek ve daha derin bir deneyim yaşatmak amaçlan-
maktadır. Bu bağlamda 3B modelleme tekniği kullanılarak, artırılmış gerçeklik ve ani-
masyon filmler üretilmiş ve alternatif görüntüleme teknolojileri ziyaretçiler ile buluş-
turulmuştur. Müzeler ve ören yerlerinde uygulanan 3B modellemeler kamusal alanda
arkeolojiye olan ilginin artmasını ve kültürel mirasın daha fazla kitlelere ulaşmasını
mümkün kılmaktadır. Ayrıca “Juliopolis Dijital Arkeoloji Arşivi” ne de yüklenecek olan
modelleme ücretsiz bir şekilde erişime açılacak, bu sayede Juliopolis nekropol alanı-
nın kamusal alanda görünürlüğü arttırılacaktır.

199
J U LIO P OL I S A N T İ K K E N T İ 3 B OY UTLU M O DE L L E M E ÇAL I ŞM AL ARI :
M8 2 V E M 4 83 N U M A R A L I M E Z A R L ARI N VE E SE RL E Rİ Nİ N M O DE L L E NM E Sİ

Kaynakça

Arslan, M., Metin, M., Cinemre, O., Çelik, T., Devecioğlu, Ü. (2011). Juliopolis nekropolü 2009 yılı kurtarma
kazısı. Müze Çalışmaları ve Kurtarma Kazıları Sempozyumu, 19, 271-304.

Büyükkarakaya, A. M., Alpagut, A., Çubukçu, E., Cavalli, F. (2018). Juliopolis (Iuliopolis) antropolojik araş-
tırmaları: ilk çalışmalar. Ankara Araştırmaları Dergisi, 6(2), 111-126.

Campana, S. (2014). 3D Recording and modelling in archaeology and cultural heritage-theory and best pra-
ctice. F. Remondino ve S. Campana (Ed.). 3D recording and modelling in archaeology and cultural heritage,
içinde (s. 7-12). BAR Publishing.

Deniz, S., Öktem, S., Kırbaş, İ., Tarkan, D. (2017). Alansal/yersel lazer tarayıcıların arkeolojik mekânların
fiziki özelliklerinin tespitinde kullanılması: Kibrya antik kenti odeon yapısı sahne duvarı örneği. Meh-
met Akif Ersoy Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Dergisi, 8, 211-217.

Derakhshani, D., Munn, R. ve Mcfarland, J. (2008). Introducing 3Ds max 9 for beginners. Wiley.

Forte, M. (2014). 3D archaeology: new perspectives and challenges—the example of Çatalhöyük. Journal of
Eastern Mediterranean Archaeology & Heritage Studies, 2, 1-29.

Flavell, L. (2010). Beginning blender open source 3d modeling, animation, and game design. Apress.

Guha, S. (2003). The camera and the spade: Photography in the making archaeological knowledge. Visual
Knowledges Conference The University of Edinburgh, 17-20 September 2003 (Konferansta sunulmuştur). Edin-
burg.

Kent, B. R. (2015). 3D scientific visualization with Blender®. Morgan & Claypool Publishers.

Morgan, C. ve Eve, S. (2012). DIY and digital archaeology: What are you doing to participate? World Archae-
ology 44(4), 521-537.

Sağır, E., Metin, M. ve Cinemre, O., (2015). Juliopolis nekropoli 2013 yılı kazısı. Müze Çalışmaları ve Kurtarma Kazıları
Sempozyumu 23, 151-170.

Sağır, E., Metin, M. ve Çelik, T. (2016). Juliopolis nekropolü 2015 kazısı. Müze Kurtarma Kazıları Sempozyumu ve II.
Uluslararası Müzecilik Çalıştayı, 25, 665-683.

Sullivan, E. ve Cole, A. (2017). The 3D Saqqara Project: Technical workflow for creating 3d environments from 2d archaeological
data. UC Santa Cruz. https://escholarship.org/uc/item/3mj4f04j

Uslu, A., Polat, N., Toprak, A. S. ve Uysal, M. (2016). Kültürel mirasın fotogrametrik yöntemle 3B modellenmesi örneği.
Harita Teknolojileri Elektronik Dergisi, 8, 165-176.

Uslu, A., Uysal, M. (2017). Arkeolojik eserlerin fotogrametri yöntemi ile 3 boyutlu modellenmesi: Demeter heykeli
örneği. Geomatik, 2, 60-65.

William S. ve Stephen W. (2016). Unreal engine 4 scripting with C++ cookbook. Packt Publishing Ltd.

200
Juliopolis Nekropol
Alanında Bulunan
Eserlerin Çeşitli İletişim
Teknolojileri Kullanılarak
Simüle Edilmesi
Evren Sertalp
Doç. Dr., Hacettepe Üniversitesi,
Radyo, TV ve Sinema Bölümü, Bilişim ve Enformasyon Teknolojileri A.B.D.

Giriş
Günümüzde, yeni teknolojik imkânların ve dijitalleşen dünyanın hem arkeolojide
hem kamusal arkeoloji uygulamalarında giderek daha fazla yer bulduğu görülebilir
(Bruno ve diğ., 2010; Wilczek ve diğ., 2018; Morse ve diğ., 2022; Pedersen ve diğ., 2017).
Özellikle bilgi ve iletişim teknolojilerinin kullanılmasıyla halka arkeolojik bilginin ar-
tırılması çeşitli yaratıcı yollarla sağlanmaktadır. Kabul edilebilir ki, özellikle arkeolo-
jik dünyaya yönelen ilginin, dijital yöntemlere daha sık başvurularak (Kamariotou ve
diğ., 2021; Smith ve Hirst, 2019), insanlığın ortak kültürel mirasına dair farkındalığın
toplum ve otoriteler açısından artırılması ortak geçmişimize ait değerli bilginin yerel
halka iletilmesini ve kalıntıların, gelecek kuşaklara arzu edilebilecek şekilde teslim
edilmesini güvence altına alma potansiyeline sahiptir (McManamon, 2000). Ek ola-

201
J U LIO P OL I S N E K R OP OL A L A N I N DA B ULUNAN E SE RL E Rİ N
Ç EŞ İT Lİ İ L E Tİ Ş İ M TE K N OLOJ İ L E R İ KUL L ANI L ARAK Sİ M ÜL E E Dİ L M E Sİ

rak, dijital altyapılı iletişim teknolojileri çeşitliliğinde çok ciddi bir artış bulunmakta-
dır ve bunların kullanımıyla bir takım sorunlar hafifletilebilmekte ve kültürel miras
ögelerine erişim engelleri ortadan kaldırılabilmektedir (Morse ve diğ., 2022; Pedersen
ve diğ., 2017; Psomadaki ve diğ., 2019). Örneğin arkeolojik araştırmanın yanında farklı
teknolojiler sergi alanlarında etkililiği artırmak için kullanılmaktadır (Machidon ve
diğ., 2018; Tarkan ve Çetin, 2022).
Bu bölümde Juliopolis nekropol alanındaki arkeolojik çalışmalar temelinde orta-
ya çıkarılmış çeşitli taşınır ve taşınmaz kültür varlıkları üzerindeki dijital teknolojile-
rin uygulanılmasına odaklanılmaktadır.

3 Boyutlu Anaglyph Görüntüler


3 boyutlu etki yaratma ve düz satıha derinlik kazandırma anlamına gelen en önemli
kavram “stereoskopi”dir. Tercan (2003, s.1) yüksek lisans tezinde bu kavramın grafik,
video, sinema, radyoloji ve fotoğrafın da içinde bulunduğu bütün üç boyutlu izleme
yöntemlerini kapsayan bir kavram olduğundan bahsetmiştir.
Sağlıklı bir insan vücudunda iki tane göz vardır. Yapılan araştırmalar doğrultu-
sunda gözlerin birbirlerine olan uzaklığının yaklaşık 5-7 cm olduğu saptanmış, mer-
cek uzaklığı ortalama olarak 6,5 cm olarak tespit edilmiştir (Sertalp 2016 s.254). Ba-
sitçe anlatmak gerekirse sağ ve sol göz farklı görüntüler görür. Görme korteksi bu iki
görüntüyü işler ve üç boyutlu algılamamıza neden olur. Temel prensip, 3 boyutlu bir
görüntü oluşturmak istersek 3 boyutlu olmasını istediğimiz şeyin sağ ve sol gözümüze
farklı görüntülerini göstermemiz gerekmektedir. Bu durum görüntülenecek nesneye
göre kamera ayarı yapmayı gerektirir. Örnek olarak çok küçük bir objenin görüntüsü-
nü çekmek için 2 kamerayı mercek uzaklıkları 6,5 cm kadar bir mesafeye ayarlamak
gerekirken daha uzakta olan bir nesne için bu iki kamerayı birbirlerinden çok daha
uzağa koymak gerekir. Tarihteki en etkileyici örneği Thomas de la Rue yapmıştır. Ju-
dge (1935 s. 262) kitabında, Thomas de la Rue’nun 20.000 mil (32.186 km) mesafede
olan Ay’ı stereoskopik görüntülemek için 4 sene beklediğinden bahseder (1896-1900).
3 boyut kavramında uygulama yöntemleri açısından farklılıklar bulunmaktadır.
Günümüzde ilk akla gelen 3 boyutlu modelleme ve tasarım yapma imkânı sağlayan
çeşitli programlar veya 3 boyutlu tarama yapabilen cihazlar gelmektedir. Bu çalışmada

202
J U LIO P O LIS I

bu teknikler ve teknolojiden bahsedilmemekte, yapay olarak oluşturulan ve iki bo-


yutlu bir yüzey üzerinde kullanılabilen bir teknik olan “Anaglyph” yöntemle yapılan
çalışma anlatılmaktadır.
Sağ ve sol göze giden görüntülerin genellikle mavi ve kırmızı gibi birbirinden
farklı renklerle gösterildiği ve bu renklere uyumlu gözlükle izlenebilen çifteli üç bo-
yut görsellerine anaglyph (anaglif) denir (TRT, 2015, s. 33). Anaglyph filtrelemede esas
olan renklerin kromatik olarak birbirine zıt olmalarıdır. Burada verilen örneklerde
kullanılan renkler Cyan (yeşil ve mavi karışımı) ve kırmızıdır. Bu görüntülerin derin-
lik algısı oluşturabilmesi için bakan kişinin gözlük kullanması gerekmektedir.
3 boyutlu görsellerin oluşturulması, çıkan buluntuların incelenebilmesi için bir
fırsat doğurmaktadır. Anaglyph yöntem dışında, sağ göze sağ görüntü sol göze sol
görüntü gelecek biçimde (tam ortada iki gözü birbirinden ayıran seperatör kullanılır)
oluşan “paralel viewing” tekniği, şaşı bak şaşır adı altında bir dönem gazete ve dergilerde
sıkça karşımıza çıkan bir teknik olan “cross-eyed viewing,” gibi tekniklerde kullanılmak-
tadır. Anaglyph teknik dışındaki diğer tekniklerde gözün uygulanan tekniğe alışması,
eğitilmesi ve çokça pratik yapması gerekmektedir. (şaşı bak şaşır dediğimiz yöntemde
gözlerinizi şaşı hâle getiremiyorsanız 3 boyutu göremezsiniz). Bu bağlamda gözlük ta-
karak görülebilen ve kolay uygulanan anaglyph yöntem çok daha kullanışlıdır.
Yapay olarak oluşturulan 3 boyut sistemlerinde filtreleme yöntemi çok önemlidir.
3 boyutlu görüntülerde filtre ya gözlerimizin önüne ya da ekranın önüne getirilme-
si suretiyle uygulanır. Bu çalışmada anaglyph görüntü oluşturmak için kırmızı/mavi
filtreleme yapılmıştır. (Ayrıca araştırmacılar için aktif ve pasif gözlüklerle inceleme
yapılabilmesi için çeşitli uygulamalar da üretilmiştir).
Juliopolis nekropol alanında yapılan kazılarda ortaya çıkarılan çeşitli buluntu-
ların (kemikler, seramikler, kafatasları, yüzükler, mumluklar vb.) fotoğraflandırılma-
sı ve belgelendirilmesi arkeolog ve antropologlar tarafından yapılmıştır (Şekil 1A ve
1B). Bu buluntular daha sonra detaylı bir şekilde incelenebilmesi için laboratuvarlara
götürülmüştür. Bu bağlamda kazı ekibi dışında bu buluntuların tekrar görülmesi ve
üzerinde inceleme yapılabilmesi pek mümkün değildir ancak bu buluntuların anag-
lyph hâle getirilmiş görüntülerinin üzerinde inceleme ve araştırma yapmak mümkün
olabilmektedir.

203
J U LIO P OL I S N E K R OP OL A L A N I N DA B ULUNAN E SE RL E Rİ N
Ç EŞ İT Lİ İ L E Tİ Ş İ M TE K N OLOJ İ L E R İ KUL L ANI L ARAK Sİ M ÜL E E Dİ L M E Sİ

Bu tekniklerde bir boyut sınırlaması yoktur. Görüntülenecek şey çok küçük bir
obje de olabilir çok büyük bir yapı da. Bu teknik esnekliğin sonucunda görseller üze-
rinde -örneğin alan derinliğinin görülebilmesi gibi- çeşitli incelemeler yapmak da
mümkün olabilmektedir. Ayrıca anaglyph şekilde üretilmiş görsellerin kâğıt üzerine
çıktı alınabiliyor olması da önemli bir avantajdır. Büyük boyutlu çıktılar, fotoğraf-
lanan malzemeyle ilgili üzerinde daha detaylı inceleme yapma imkânı sağlar. Diğer
taraftan daha küçük boyutlu çıktılar, görsellerin kitaplarda kullanılabilmesi imkânını
sunar.
Juliopolis nekropol alanından çıkan malzemeler 2 ayrı fotoğraf makinasıyla aynı
anda kayda alınmış daha sonra bilgisayar ortamında işlenerek anaglyph görseller hâline
getirilmiştir (Şekil 2 ve 3). Çekilen görüntüler sağ ve sol olarak ayrılmış çeşitli program-
ların yardımıyla düzenlenmiştir. Adobe Photoshop, Anaglyph Maker gibi programlar
yardımıyla sağ ve sol görüntüler birleştirilip anaglyph görseller hâline getirilebilir.
Örnekteki stereoscopic fotoğraflar birbirinin aynısı gibi gözükse de sağ taraftaki
fotoğraf yaklaşık 6,5 cm yana kaydırılarak çekilmiştir. Bu mesafe yukarıda belirtilen
iki gözün merceklerinin birbirine olan uzaklığı kadardır.

Şekil 1A ve 1B. Sağ ve sol göz için çekilen fotoğraflar.


Fotoğraf: Evren Sertalp

204
J U LIO P O LIS I

Şekil 2. Anaglyph fotoğraf.

Şekil 3. Juliopolis kilisesi.

205
J U LIO P OL I S N E K R OP OL A L A N I N DA B ULUNAN E SE RL E Rİ N
Ç EŞ İT Lİ İ L E Tİ Ş İ M TE K N OLOJ İ L E R İ KUL L ANI L ARAK Sİ M ÜL E E Dİ L M E Sİ

Bu yöntem sayesinde Juliopolis kazı alanında bulunan çeşitli materyallerin 3 bo-


yutlu görselleri hazırlanmış, araştırmacılar ve hatta turistler için basılı hâle getirilmiştir.
Şekil 2 ve 3’e kırmızı/mavi gözlükle bakıldığı takdirde derinlik algısı deneyimlenebilir
(gözlük, kırmızı sol göze, mavi sağ göze gelecek şekilde takılmalıdır). Kolay taşınabilir
olması, kitap üzerine basılabiliyor olması bu tip materyallerin bir ders aracı olarak kul-
lanılabilmesine olanak tanıdığından ileride öğrenciler için bir eğitim materyali hâline
getirilmesi düşünülmektedir. Daha detaylı çalışma yapmak isteyen araştırmacılar için
farklı formatta 3 boyutlu görseller de üretilmektedir.

Artırılmış Gerçeklik
Mobil cihazların hızla yaygınlaşması ve teknolojik olarak sürekli yenilenmesi, bera-
berinde bu cihazlarda kullanılacak uygulamaların da gelişmesine sebep olmaktadır.
Birçok farklı kategoride uygulama bulmak ve kullanmak mümkündür. Bu uygulama-
lardan bir kısmı bilgi verme amaçlı veya eğitim materyali olarak karşımıza çıkmak-
tadır. Mobil cihazların depolama alanlarının artması ve her yeni modelde daha da
hızlanması üretilen uygulamaların da sınırlılıklarının her geçen gün azalmasına sebep
olmaktadır.
Adını sıkça duymaya başladığımız artırılmış gerçeklik (AR, augmented reality)
uygulamaları da bu uygulama çeşitlerinden biridir. İlk çıkan örneklerde uygulamanın
kullanımı kısıtlı, boyut olarak küçükken şimdi hızlı çalışan ve internet ortamından
sürekli güncellenebilen uygulamalar hâline gelmişlerdir.
Artırılmış gerçeklik; gerçek zamanlı, doğrudan veya dolaylı, fiziksel olarak içinde
bulunduğumuz çevre ile bilgisayar sistemlerinde üretilen enformasyonu birleştiren
uygulamalara verilen genel addır (Furth, 2011, s. 3). Vallino (1998) bu teknolojinin
amacını, “etkileşimli gerçek dünyayı, tek bir ortam gibi görünecek şekilde etkileşimli
bilgisayar tarafından oluşturulan bir dünya ile birleştirmek” olarak belirtmiştir. Bu uy-
gulama için gözlük, telefon, tablet vb. aparatlardan yararlanılır. Dünyada bu konuda
öncü sayılabilecek firmalardan biri olan Magic Leap,1 kendi adıyla ürettiği ve uzamsal
bilgisayar olarak nitelediği gözlükleri son kullanıcıya sunmaktadır. Bu teknoloji, mobil
uygulamalardan farklı sadece artırılmış gerçeklik için üretilmiş özel bir sistemdir.

1 Magic Leap, http://www.magicleap.com

206
J U LIO P O LIS I

Artırılmış gerçeklik teknik olarak birçok enformasyonu kullanabilmeye olanak


sağlar. Animasyonlar, filmler, fotoğraflar, çizimler, seslendirme vb. örnekler verilebilir.
Bu da bu teknolojinin çeşitli platformlarda kullanılabilmesine imkân tanır. Sanat, rek-
lamcılık, eğitim gibi alanlar örnek verilebilir. Hjalager’in (2015 s.17) Turizmi Değiştiren
100 Yenilik isimli makalesinde artırılmış gerçekliği, turizm gezileri ve müzelerde ve de
etkinliklerde kullanılabilecek önemli bir araç olarak nitelemiştir. Bu bağlamda artırıl-
mış gerçeklik, yeniliğe hızlı adapte olması ve görsel öğelerin günümüz teknolojisin-
de kolay kullanılır hâle gelmesinden dolayı turizm alanında kendine yer bulmuştur.
Amerika’nın Washington eyaletindeki Smithsonian National Museum of Natural Histor-
y’de yer alan deri ve kemik bölümündeki çeşitli eserler, artırılmış gerçeklik teknolojisi
aracılığıyla ziyaretçilerine sunulmaktadır. “Archeguide Project” bu bağlamda gerçekleş-
tirilen diğer bir projedir. Proje kapsamında Yunanistan’daki antik Olympia şehrinde
bulunan Hera Tapınağı, AR teknolojisi ile canlandırılmıştır (Lutza ve diğ., 2002, s.3)
Sadece yurtdışında değil ülkemizde de bu teknolojiyle ilgili çalışmalar yapılmak-
tadır. Türkiye’de artırılmış gerçeklik uygulaması kullanan müzeler Sakıp Sabancı Mü-
zesi, Deniz Müzesi, Bursa Saat Müzesi, Topkapı Sarayı Müzesi, Halı Müzesi, SEKA
Kâğıt Müzesi, Burdur Kavaklı Rum Kilisesi Doğa Müzesi ve Hatay Arkeoloji Müze-
si’dir. Bir diğer örnek ise Ankara Roma Hamamı ile ilgili olan AR çalışmasıdır. Yazarın
da dâhil olduğu “Kültürel Miras Alanları için Mobil ve Uzaktan Artırılmış Gerçeklik
Sistemi Geliştirilmesi” başlıklı proje kapsamında, GPS drone takibi ve monoküler sah-
ne izleme yardımıyla oluşturulacak Roma Hamamı restitüsyonuyla müzeye gelen zi-
yaretçiler, üretilecek uygulamayla hem döneme ait yapıları görme şansını elde edecek
hem de o dönemde giyilen kıyafetleri, günlük yaşamda kullanılan malzemeleri ve araç
gereçleri görme fırsatı bulabileceklerdir.2
Artırılmış gerçeklik teknolojisindeki uygulama yöntemleri yapısına ve kullanım
alanına göre değişiklik göstermektedir. İşaretçi (marker) yardımıyla çalışan, işaretçi
olmadan (markerless) çalışan ve GPS ve pusula yardımıyla çalışan teknikler en çok
kullanılanlardır.
Artırılmış gerçeklik uygulaması yapabilmek için çeşitli programlardan yararlan-
mak mümkündür.3 Bu programlar uygulamaya hazır, şablonlardan oluşan veya açık

2 Bu proje, Doç. Dr. Gazi Erkan Bostancı yürütücülüğünde, Roma Hamamı ile ilgili olarak hazırlan-
mış ve 215E156 proje numarasıyla TÜBİTAK tarafından desteklenmiştir.
3 Bu projede “Unity” programı kullanılmıştır.

207
J U LIO P OL I S N E K R OP OL A L A N I N DA B ULUNAN E SE RL E Rİ N
Ç EŞ İT Lİ İ L E Tİ Ş İ M TE K N OLOJ İ L E R İ KUL L ANI L ARAK Sİ M ÜL E E Dİ L M E Sİ

kaynak kodlu ücretsiz olabilmektedir. Üretilen işaretçi (marker), çalışılacak programa


yüklendikten sonra, önceden hazırlanmış 3 boyutlu görsellerle entegre edilmiş, görüş
açıları düzenlenmiş, büyüklük ve yön uyumları yapılmış ve uygulamanın çıktısı alın-
mıştır.
GPS ve pusula teknolojisi tarafından kullanılan teknikte akıllı telefon ve tabletler
aracılığıyla işaretçi olmadan daha önce atanmış bir koordinata mobil cihazlarla veya ar-
tırılmış gerçeklik için üretilmiş gözlüklerle baktığınızda, önceden hazırlanmış görselle-
ri alan üzerinde görmek mümkün hâle gelir. Boş bir araziye orada yapılması planlanan
bir yapıyı koymak ve incelemek örnek verilebilir veya daha önce yapılmış ve yıkılmış
bir tarihî mekânın dijital olarak restitüsyonu bu şekilde yapılabilir (Sertalp, 2018). Bu
teknik ilerleyen zamanlarda Juliopolis nekropol alanında sular altında kalan şehrin gö-
rüntüsü ve nekropol alanında bulunan kilisenin restitüsyonu için kullanılacaktır.
İşaretçi olmadan (markerless) uygulanan teknikte daha önceden hazırlanmış
görseller, mobil cihazların yarattığı sanal ızgara (grid) üzerine bindirilir. Oda içinde
görmek istediğiniz, nasıl durduğunu merak ettiğimiz objelerin görsellerini görmek
için kullanılabilecek bir teknolojidir.
İşaretçi (marker) kullanılan yöntemde, kameraya gösterilen bir işaretçi uygulamayı
çalıştırır ve işaretçinin üstünde daha önce bilgisayar ortamında hazırlanmış medya
oluşur. Bu teknolojilerde sadece önceden hazırlanmış bir görüntü çıkmaz. Bu
teknolojinin kullanımı sırasında bilgisayarda hazırlanan yazılar, destekleyici görseller,
her türlü ses efekti ve müzik gibi enformasyon yani bilgi verici her türlü medya
kullanılabilir. Bu çıktıların çeşitli platformlarda (IOS, Android vb.) çalışabilmesi için
birden fazla farklı formatta çıktı alınmış ve denemeleri yapılmıştır.
Juliopolis projesinde, baskı alabilme, çoğaltabilme ve internet ortamında da kul-
lanabilme imkânı sunduğu için ilk etapta işaretçi (marker) kullanılarak uygulanan
teknik tercih edilmiştir (Şekil 4A ve 4B). Kazıda çıkarılan seramik eserlerden birkaç
tane örnek seçildi ve çeşitli 3 boyutlu tasarım imkânı sunan programlar tarafından bo-
yutlandırılmıştır.4 Bu bağlamda gerçeklikten kopmamak için seramiklerin üzerindeki
dokular ve renkler birebir uygulanmaya çalışılmıştır. Bu ilk çalışma örnek olduğu için
çıkan seramiklerin çizimlerinden oluşmaktadır. Bundan sonra çıkarılacak olan eserle-

4 Görsellerin 3 boyutlu hale getirilmesi için piyasada birçok program mevcuttur. Bu projede açık
kaynak kodlu ücretsiz bir program olan “Blender 3D” kullanılmıştır.

208
J U LIO P O LIS I

rin 3 boyutlu taramasının yapılması planlanmakta, artırılmış gerçeklik uygulamasında


birebir ölçüleriyle orijinal eserin kopyasının sunulması düşünülmektedir.
İşaretçi oluşturmak için, çeşitli yayınlar (örn. Arslan ve Metin 2013) içinde bulunan
seramik görsellerinden yararlanılmıştır. Bu görseller yapılacak uygulamada mobil ci-
hazların rahatça algılayabileceği şekilde temizlenip düzenlenmiştir.
Bundan sonra yapılacak çalışmalarda artırılmış gerçeklik uygulamalarının eği-
tim materyali olarak sunulması planlanmaktadır. Ayrıca bölgeye ziyarete gelemeyen
öğrenciler, turistler ve araştırmacılar için de bu uygulamayı kullanabilecekleri çeşitli
kitaplar, tanıtım broşürleri ve Juliopolis internet sitesi hazırlanmaktadır. Juliopolis’in
nekropol alanına gelen ziyaretçiler içinde ayrıca bir çalışma başlatılmış, artırılmış ger-
çeklik uygulamasıyla nekropol ziyareti sırasında çeşitli mezarlar ve mezar odaları hak-
kında bilgi alma ve hatta mezar sahibinin kendi ağzından hikâyesini dinlemek bile
mümkün olacaktır.
Cranmer (2017), artırılmış gerçeklik teknolojisinin turizm, kültürel miras ve mü-
zelerde kullanımı ve iş modelleri üzerine yazdığı tezde, bu teknolojinin somut ve
soyut faydalarından bahsetmiş, araştırma yapan araştırmacıları artırılmış gerçeklik
üzerine çalışma alanlarına göre sınıflandırmıştır. Somut faydalar içerisinde bu tekno-
lojinin maddi getirilerinden, kârı arttırmasından ve en önemlisi her an bilgiye ulaşıla-
bilir olduğundan belirtmiştir. Diğer taraftan araştırmacının soyut faydalar açısından

Şekil 4A. Juliopolis çalışmaları kapsamında, artırılmış gerçeklik uygulaması için işaretçi (marker) örneği ve
Şekil 4B. kitapçık üstünde AR uygulaması.

209
J U LIO P OL I S N E K R OP OL A L A N I N DA B ULUNAN E SE RL E Rİ N
Ç EŞ İT Lİ İ L E Tİ Ş İ M TE K N OLOJ İ L E R İ KUL L ANI L ARAK Sİ M ÜL E E Dİ L M E Sİ

sıraladığı başlıklar şu şekildedir: Genç nesillerin ihtiyaçlarını karşılar; Kişilerin ter-


cihlerine göre bilgileri kişiselleştirebilir ve düzenleyebilir; Kişilerin gerçek dünyaya
ilişkin algılarını genişletir; Bilginin kullanılabilirliğini ve erişilebilirliğini arttırır; So-
syal etkileşim ve bağın artırılmasına olanak sağlar; Taşınabilirlik, dışarıda kullanım
ve mobilite kolaylığı; Bireylerin gerçek dünyadaki konumlarına özgü mevcut durum
veya bağlamlarda detaylı bilgiye ulaşmayı kolaylaştırır; Artırılmış gerçekliği sunmanın
ve uygulamanın birçok farklı yolu vardır; Karmaşık görev ve işlemleri açıklamada ve
detaylandırmada kolaylık sağlar; Öğrenme deneyimini daha etkileşimli, ilgi çeki-
ci ve eğlenceli hâle getirir; Öğrenme motivasyonunu ve problem çözme becerilerini
artırabilir; Navigasyon ve konum odaklı olabilme; Görme veya işitme engeli olan bi-
reylerin gündelik aktivitelerini yerine getirmelerine yardımcı olma potansiyali (Cran-
mer, 2017, s. 40-41).
Bu bağlamda artırılmış gerçeklik sadece Juliopolis nekropol alanında değil tarihî
ve turistlik yerlerde kullanılmaya başlanmalıdır, gerek somut gerek soyut faydaları
bakımından ileride çok kullanılacak bir teknoloji olarak görülmektedir.

Sanal Gerçeklik
Literatürde sanal gerçeklik (VR, virtual reality) teknolojisi çeşitli şekillerde ifade edil-
miştir. Bazı kaynaklarda artırılmış gerçeklik teknolojisinin de bir sanal gerçeklik tek-
nolojisi olduğundan bahsedilmektedir (Vince, 2004, s. 88). Artırılmış gerçeklikte ya-
şadığımız fiziki dünya üzerinde, bulunduğumuz mekânda çeşitli aparatlarla (gözlük,
tablet, telefon vb.) bilgisayarda üretilmiş çeşitli enformasyonları görmemiz mümkün-
ken, sanal gerçeklikte bu enformasyon dijital ortamda oluşturulmuş sanal dünyalarda
yaşanmaktadır. Bu teknolojiyi kullanan kişi gerçekliği duyusal yoldan tecrübe ede-
bilmektedir. Bulunduğu ortam dışında kalan başka bir ortamı görme, duyma, etkile-
şim kurabilme imkânına sahip olabilmektedir. Sanal gerçeklik, kulaklık, ekran, akıllı
gözlük, bilgisayar, akıllı eldiven vb. akıllı cihazların yardımıyla üç boyutlu ortamda
yaşanan olayların gerçekmiş gibi içinde bulunulmasını sağlayan ve sanal ortamda ger-
çeklik hissi veren bir teknolojidir (Demirezen, 2019, s. 6).
Bu teknolojik gelişme, beraberinde birçok avantajı da getirmektedir. Gidip gör-
mek istediğiniz bir mekânı, gitmeden önce deneyimlemek, hakkında bilgi almak

210
J U LIO P O LIS I

mümkündür. Bu avantajıyla sanat, eğitim, mimari, turizm gibi birçok alanda kullanıl-
ması söz konusudur.
Bütün bunların ışığında sanal gerçeklik amaca yönelik ortamlar için hazırlanan
bir teknolojidir (Pimental ve Teixeira, 1995). Kullanıcıya istediğiniz dünyayı sınırsızca
sunma imkânına sahip olduğunuz bir evrendir.
Sanal gerçeklik deneyiminin dört anahtar ögesi vardır. Bunlar; sanal dünya, farklı
bir gerçekliğe geçme (mental ve fiziksel), duyusal geribildirim ve etkileşimdir (Sher-
man ve Craig 2003 s.6-11) Sanal gerçeklik örnekleri, bu teknolojiyi kullanan kişiye
daha gerçekçi bir deneyim kazandırması için birçok duyu organına hitap edecek şekil-
de hazırlanır. Shin (2002), çoklu duyumsal bir sanal gerçeklik uygulamasını kullanan
kişinin bulunduğu evreni gerçek gibi algıladığından bahseder.
Juliopolis Nekropolü’nde, oda mezarın içinden her açıdan çekilmiş fotoğraflar,
Agisoft tarafından üretilen program yardımıyla birleştirilmiştir. Aynı zamanda fo-
togrametrik bir yöntem olan bu uygulamada, fotoğraf makinasının merceğine bağlı
olarak oluşan çarpıklıklar da düzenlenmiştir. Birçok görselin birleştirilmesiyle oluş-
turulan bu görsel, mobil cihazlarda çalışacak bir uygulama yapabilmesi için hazır hâle
getirilmiştir (Şekil 5 ve 6). Mobil uygulama yapmak için çok sayıda program bulun-
maktadır. Bu çalışmada Unity programı kullanılmıştır. Temizlenen ve düzenlemesi
yapılan görsel, Unity programında sanal gerçeklik uygulamasına dönüştürülmüştür.

Şekil 5. Mezar odası küresel görüntüsü.

211
J U LIO P OL I S N E K R OP OL A L A N I N DA B ULUNAN E SE RL E Rİ N
Ç EŞ İT Lİ İ L E Tİ Ş İ M TE K N OLOJ İ L E R İ KUL L ANI L ARAK Sİ M ÜL E E Dİ L M E Sİ

Şekil 6. Görsel 5’te kullanılan mezar odasının panoramik görüntüsü.

Bir diğer yöntem ise 360 derece çekim yapabilen kameraların kullanılmasıdır.
Çeşitli markaların ürettiği (GoPro Fusion, Insta 360, Vuze XR, Samsung Gear 360
vb.) kameralar kolay bir şekilde 360 derecelik bir görsel yakalanmasını sağlar. Çekilen
görüntü düzenlenir, mobil uygulama yapmak için gerekli programa atılarak kullanılır.
Demirezen (2019), yazdığı makalede artırılmış gerçeklik ve sanal gerçeklik tekno-
lojilerinin sağladığı birçok faydadan bahseder. Bunları; Sürdürülebilir rekabet avantajı
sağlaması, hizmet kalitesini arttırması, sürdürülebilirliği desteklemesi, çekiciliği art-
tırması, bilgiye erişimde kolaylık sağlaması, imaj oluşturması, pazarlama, tanıtım fa-
aliyetlerine katkı sağlaması, planlama ve yönetim faaliyetlerine katkı sağlaması, gelir
artışı sağlaması, ulaşılabilirliği arttırması, eğitimde etkinlik ve verimlilik sağlaması, iş
ve görevlerde kolaylık ve profesyonellik sağlaması, güvenliği arttırması, yenilik sağla-
ması, memnuniyeti sağlaması, satışları arttırması ve marka sadakatini sağlaması gibi
başlıkların altına toplamıştır.
Juliopolis Nekropolü’nde bulunan oda mezarların bir kısmı sanal gerçeklik tek-
nolojisi kullanılarak incelenmiş, araştırma yapılabilecek duruma getirilmiştir. Araştır-
macılar, öğrenciler ve bölge hakkında bilgi sahibi olmak isteyenler için bu görseller
daha sonra yapılacak internet sitesinde son kullanıcıya açılacaktır.
Bir diğer taraftan bu teknolojinin sosyal sorumluluk projesi kapsamında, engelli
bireylerin de yararlanabilmesi düşünülmekte, sadece Juliopolis Nekropolü değil, diğer
müzelerde de bu uygulamanın hayata geçirilmesi için çalışmalara başlanmıştır.

212
J U LIO P O LIS I

Kaynakça

Arslan, M. ve Metin, M. (2013). Kayıp kent Juliopolis.Ankara Kalkınma Ajansı.

Bruno, F., Bruno, S., De Sensi, G., Luchi, M. L., Mancuso, S. ve Muzzupappa, M. (2010). From 3D reconstruc-
tion to virtual reality: A complete methodology for digital archaeological exhibition. Journal of Cultural
Heritage, 11(1), 42-49.

Cranmer, E. E. (2017). Developing an augmented reality business model for cultural heritage tourism: The case of Gee-
vor Museum. The Manchester Metropolitan University.

Demirezen, B. (2019). Artırılmış gerçeklik ve sanal gerçeklik teknolojisinin turizm sektöründe kullanılabilir-
liği üzerine bir literatür taraması. Uluslararası Global turizm Araştırmaları Dergisi, 3(1), 15-18

Furth, B. (2011). Handbook of augmented reality. Florida Atlantic University.

Hjalager, A. M. (2015). 100 innovations that transformed tourism. Journal of Travel Research, 54(1), 3–21.

Judge, W. A. (1935). Stereoscopic photography. Chapman and Hall.

Kamariotou, V., Kamariotou, M., ve Kitsios, F. (2021). Strategic planning for virtual exhibitions and visitors’
experience: A multidisciplinary approach for museums in the digital age. Digital Applications in Archaeo-
logy and Cultural Heritage, 21, e00183.

Lutza, B., Rothb, D., Weidenhausena, J., Muellerb, P., Gorab, S., Vereenooghec, T. ve Van Goolb, L. (2002).
EPOCH showcase: On site experience. http://public-repository.epoch-net.org/deliverables/D2.4.1-Showca-
ses.pdf

Machidon, O. M., Duguleana, M. ve Carrozzino, M. (2018). Virtual humans in cultural heritage ICT applica-
tions: A review. Journal of Cultural Heritage, 33, 249-260.

McManamon, F. P. (2000). Archaeological messages and messengers. Public Archaeology, 1(1), 5-20.

Morse, C., Landau, B., Lallemand, C., Wieneke, L. ve Koenig, V. (2022). From# MuseumAtHome to# AtHo-
meAtTheMuseum: Digital museums and dialogical engagement beyond the COVID-19 Pandemic.
ACM Journal on Computing and Cultural Heritage, 15(2), 1-29.

Pedersen, I., Gale, N., Mirza-Babaei, P., ve Reid, S. (2017). More than meets the eye: The benefits of aug-
mented reality and holographic displays for digital cultural heritage. Journal on Computing and Cultural
Heritage, 10(2), 1-15.

Piemental, K. ve Teixeira, K. (1995). Virtual reality: Through the new looking glass. Intel/McGraw-Hill
Press.

Psomadaki, O. I., Dimoulas, C. A., Kalliris, G. M. ve Paschalidis, G. (2019). Digital storytelling and audien-
ce engagement in cultural heritage management: A collaborative model based on the Digital City of
Thessaloniki. Journal of Cultural Heritage, 36, 12-22.

Sertalp, E. (2016). Stereoscopic fotoğrafın üretim süreci ve günümüzdeki uygulamasına bir örnek: “Ayağıma
Gelen Tarih” projesi. Moment Dergi, 3(1), 248.

213
J U LIO P OL I S N E K R OP OL A L A N I N DA B ULUNAN E SE RL E Rİ N
Ç EŞ İT Lİ İ L E Tİ Ş İ M TE K N OLOJ İ L E R İ KUL L ANI L ARAK Sİ M ÜL E E Dİ L M E Sİ

Sertalp, E. (2018). Ören yerlerinde artırılmış gerçeklik standlarının kullanımı: Ankara Roma Hamamı ARtur
örneği. Sanat ve Tasarım Dergisi, 22, 273.

Sherman, R. W. ve Craig, B. A. (2003). Understanding virtual reality. Elsevier Science..

Shin, Y. S. (2002). Virtual reality simulations in web-based science education. Computer Applications in Engine-
ering Education, 10, 18-25.

Smith, S. E., ve Hirst, C. S. (2019). 3D data in human remains disciplines: the ethical challenges. K. Squires,
D. Errickson ve N. Márquez-Grant (Ed.), Ethical approaches to human remains, A global challenge in bioarc-
haeology and forensic anthropology içinde (s. 315-346). Springer.

Tarkan, D. ve Çetin, Ş. (2022). Representing field practices in display: The curious case of Çatalhöyük. A.
Stevenson (Ed.), The Oxford handbook of museum archaeology (s. 475-488). Oxford University Press.

Tercan S. (2003). Stereoskopik fotoğrafın evrim süreci ve günümüzdeki uygulamalar. (Tez no. 137094) [Yük-
sek Lisans Tezi, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi]. YÖK Ulusal Tez Merkezi. https://tez.yok.
gov.tr/UlusalTezMerkezi/tezDetay.jsp?id=AIopJn5WhfCk9rxRkQUXPA&no=bzg97-Hjapi5Y2TU8Z-
raUA

TRT Eğitim Dairesi Başkanlığı (2015). Yayıncılık ve medya sözlüğü. Kayıhan Ajans.

Vallino, J. R. (1998). Interactive augmented reality. University of Rochester.

Vince, J. (2004) Introduction to virtual reality. Bournemouth University.

Wilczek, J., Monna, F., Jébrane, A., Chazal, C. L., Navarro, N., Couette, S., ve Smith, C. C. (2018). Compu-
ter-assisted orientation and drawing of archaeological pottery. Journal on Computing and Cultural Herita-
ge, 11(4), 1-17.

214
Anadolu’da Roma
Dönemi’ne Ait
Bir Deformasyon:
M248 Örneği
Serpil Eroğlu
Prof. Dr., Hacettepe Üniversitesi, Antropoloji Bölümü
Evren Sertalp
Doç. Dr., Hacettepe Üniversitesi, Radyo-Tv-Sinema Bölümü,
Bilişim ve Enformasyon Teknolojileri A.B.D.
Fabio Cavalli
Prof. Dr., University of Trieste
Ali Metin Büyükkarakaya
Doç. Dr., Hacettepe Üniversitesi, Antropoloji Bölümü

Giriş
Biyoarkeologlar, geçmişte yaşamış insanların davranışlarına ilişkin sordukları sorula-
rın yanıtlarına insan iskelet kalıntılarına ait biyolojik ve arkeolojik verileri bir arada
değerlendirerek ulaşmaktadır (Buikstra, 1977). Biyoarkeolojide iskelet, bireyin davra-
nışına ve daha geniş ölçekte toplumla etkileşimine ilişkin bilgilerin alınabileceği bir
veri kaynağı olarak görülmektedir. Dolayısıyla biyoarkeolojik yaklaşım ve teknikler,
kafatası deformasyonu gibi vücuda uygulanan hem biyolojik hem de kültürel sem-
bolleri araştırmak için yaygın bir şekilde kullanılmaktadır. Ayrıca bu uygulamalar vü-
cudun kültürel ve biyolojik yönlerinin iç içe geçebileceği bir bağlantı noktası olarak
hizmet edebilir (TorresRouff, 2002; Eroğlu, 2016).

215
A NAD O LU ’ DA R OM A D ÖN E M İ ’ N E A İ T B İ R DE F O RM ASYO N: M 248 Ö RNE Ğİ

İnsanlık tarihi boyunca insanoğlu çevresini değiştirirken, kendi bedeninde de


birtakım değişiklikler yapmış ve yaşamı boyunca kalıcı olan uygulamalara (dövme,
delme, boyunda, ayaklarda, dişte modifikasyon vb.) imza atmıştır (P. C. Gerszten ve E.
Gerszten 1995; Khudaverdyan, 2016). Bu uygulamalar arasında belki de tarihsel olarak
en dikkat çekici olanı, yaşamın ilk günlerinden yaklaşık 3 yaşına kadar kafaya uygula-
nan kuvvetli basınç sonucu oluşan kafa deformasyonudur (Molnar ve diğ., 2014). Li-
teratüre yansıyan ilk deformasyon örneği, yaklaşık 45 bin yıl öncesine tarihlendirilen
Sanidar 1 ve 5 nolu kafataslarına ait görünmektedir (Trinkaus, 1982). İnsanlık tarihiyle
yaşıt olan bu uygulamanın, yaklaşık Holosen Dönem’e tarihlendirilen Avustralya’da
bulunan fosiller (Durband, 2008; Antón ve Weinstein, 1999) ve Kuzey Çin’den bulu-
nan fosillerle de eskiliği desteklenmiştir (Zhang ve diğ. 2019). Dolayısıyla Neandertal
insanından, fosil Homo sapiens’e ve günümüze kadar, hemen hemen tüm kıtalarda bu
uygulamanın varlığı tespit edilmiştir (Schijman, 2005).
Geleneksel olarak kafatası biçimi, farklı toplumların kültürüne bağlı olarak de-
ğiştirilmiştir. Dünya genelinde 16 temel tipte ve sayısız alt tipte kafatası deformas-
yonundan bahsedilmektedir (Droessler, 1981; O’Brien ve Sensor, 2004). Ancak eski
toplumlar temelde tabular ve annular olmak üzere iki biçimde kafatasını değiştirmiş-
lerdir (O’Brien ve Stanley, 2013). Kafa biçimi; yüksek bir sınıfın ya da asaletin göster-
gesi (Torres-Rouff, 2003; 2002), etnik farklılıklar (P. C. Gerszten ve E. Gerszten, 1995;
Khudaverdyan, 2016), estetik (P. C. Gerszten ve E. Gerszten, 1995; Özbek, 1974) büyü
ya da dinî nedenler (Schiman, 2005) gibi farklı amaçlar için değiştirilirken birbirin-
den farklı yöntemler kullanılmıştır. Bu yöntemler, estetik kaygılarla anne ya da ebe
tarafından kafanın elle biçimlendirilmesi (P. C. Gerszten ve E. Gerszten, 1995; Özbek,
1976), kafanın ahşap levhalarla sarılması, bandajlar yardımıyla kafaya konik ya da si-
lindirik görünüm kazandırılması (O’Brien ve Stanley 2013; Özbek, 1982; Droessler,
1981; P. C. Gerszten ve E. Gerszten, 1995), tahta zemine yatırılan bebeğin ikisi yanda
biri üste olacak şekilde kafanın etrafına ağır taşların yerleştirilmesi (Özbek, 1982; P.
C. Gerszten ve E. Gerszten, 1995) ve beşik uygulaması (P. C. Gerszten ve E. Gerszten,
1995; Khudaverdyan, 2016) olarak bilinmektedir. Doğumdan hemen sonra başlatı-
lan (Molnar ve diğ., 2014; O’Brien ve Stanley, 2013; Droessler, 1981; P. C. Gerszten ve
E. Gerszten, 1995) bu uygulama nedeniyle ortaya çıkan frontal yassılaşma ve anteri-
o-posterior uzama zaman geçtikçe, özellikle 2-2,5 aylık bebeklerde daha belirgin hâle
gelmektedir (Özbek, 1982). Söz konusu deformasyon genelde 6 ay ya da bir yıl kadar

216
J U LIO P O LIS I

uygulanmakta ancak bazı durumlarda da 3-5 yaşına kadar devam etmektedir (O’Lou-
ghlin, 2004; Molnar ve diğ., 2014).
Bu araştırma kapsamında, Ankara ili sırları içinde yer alan MS 3. yüzyıla tarih-
lendirilen Juliopolis antik kenti kazılarından açığa çıkarılan bir mezardan ele geçen
7 bireye ait iskeletlerden ikisinde gözlenen kafatası deformasyonunun izlerinin ince-
lenmesi amaçlanmaktadır.

Materyal ve Metot
Ankara ili Nallıhan ilçesi Çayırhan beldesinde yer alan ve ilk kez 1991 yılında Ana-
dolu Medeniyetleri Müzesi tarafından kurtarma amaçlı yapılan Juliopolis (Iuliopolis)
antik kenti kazı çalışmaları (Günel ve diğ., 1992), 2009 yılından itibaren Anadolu Me-
deniyetleri Müze Başkanlığı yönetiminde düzenli olarak sürdürülmektedir (Cinemre,
2012). Yazılı kaynaklara göre Sarılar köyünde antik Skopas Nehri’nin (Aladağ Çayı)
kıyısında yer aldığı tahmin edilen Juliopolis antik kentinin büyük kısmının 1950’ler-
de inşası tamamlanan Sarıyar Baraj Gölü’nün altında kalmış olduğu düşünülmekte-
dir (Arslan ve Metin, 2013). Nekropol alanındaki kazı çalışmaları, Aladağ Çayı’nın
doğusunda ve batısında bulunan alanlar ile her iki nekropol alanının batı kısmında
kuzey-güney doğrultusunda uzanan savunma duvarında gerçekleştirilmiştir (Arslan
ve diğ., 2011; Arslan ve diğ., 2012; Arslan ve Metin, 2013; Cinemre, 2012).
Arkeolojik araştırmalara göre nekropol alanının Helenistik Dönem’den itibaren
kullanılmaya başlandığı, Roma ve Bizans İmparatorluğu dönemlerinde de kullanımı-
na devam edildiği tespit edilmiştir. Yoğunluk anlamında bakıldığında mezarlık alanın
kayaç yapısına uygun olarak ana kayanın oyulmasıyla oluşturulan sanduka mezarların
sayısı daha fazladır. Bunu sayısal olarak basit toprak mezarlar ve oda mezarlar takip
etmektedir. Bu araşırmanın materyalinin de bulunduğu oda mezarlar tek bir biçim-
de olmayıp bir veya daha fazla klineye sahip, merdivenli ya da derin çukura sahip
dromoslu olabilmektedir (Arslan ve diğ., 2011; Cinemre, 2012). Mezarlarda genellikle
birden fazla bireyin gömüldüğü, özellikle oda mezarlarda ise birey sayısının çok fazla
olduğu belirlenmiştir (Cinemre, 2012).

217
A NAD O LU ’ DA R OM A D ÖN E M İ ’ N E A İ T B İ R DE F O RM ASYO N: M 248 Ö RNE Ğİ

Şekil 1. M248 mezarının girişi.


Kaynak: Juliopolis Dijital Arkeoloji Arşivi.

Şekil 2. M248 mezarının iç kısmı.


Kaynak: Juliopolis Dijital Arkeoloji Arşivi.

Bu çalışmanın materyalin oluşturan kafatasları, M248 no.lu, doğu ve kuzeyde yer


alan 2 klineli oda mezardan açığa çıkarılmıştır (Şekil 1 ve Şekil 2). Mezarın ortasın-
da 6, kuzey klinede bir olmak üzere toplam 7 bireye ait iskelet kalıntılarının açığa
çıkarıldığı mezar, bronz sikke ve küpe buluntularına dayanılarak Roma Dönemi’ne
(MS 3. yüzyıl) tarihlendirilmiştir. Mezar içinde dağılmış olarak ele geçen 7 bireye ait
iskeletlerden biri kesin olmamakla birlikte ikisinin kafatasında bilinçli deformasyon
izlerine rastlanmıştır.

218
J U LIO P O LIS I

Mezar 248 Cinsiyet Yaş Grubu Kafa Biçimi


1. Birey Erkek Erişkin Normal
2. Birey Erkek Erişkin Normal
3. Birey Erkek Erişkin Normal
4. Birey Kadın Erişkin Normal
5. Birey Kadın Erişkin Deformasyon?
6. Birey Kadın Erişkin Dairesel dik Deformasyon
7. Birey Belirsiz Çocuk Belirsiz

Tablo 1. M248 Nolu Mezardan Çıkarılan Bireylerin Yaş ve Cinsiyet Dağılımları

Juliopolis’te M248 no.lu mezardan gün ışığına çıkarılmış bireylerin yaşını belirle-
mek için uzun kemik uçlarının gövdeyle kaynaşma döngüsü (Ubelaker ve Grant, 1989)
adolesan ve genç erişkinlerde; kaburgaların sternum ile birleşme uçlarındaki değişim
evreleri (Loth ve İşcan, 1989), kafatası dikişlerinin kapanma dereceleri (Masset, 1989),
symphysis pubis’in yaşlanmaya bağlı deformasyon dereceleri (Meindl ve Lovejoy, 1989)
gibi parametreler kullanılmıştır. Bireylerin cinsiyeti ise; leğen kemiği ile kafatasının
anatomik ayrıntıları başta olmak üzere uzun kemikler ve gövde kemiklerinde gözle-
nen kütlevilik, narinlik, kas tutunma yerleri ve bazı çıkıntıların (mastoid çıkıntı, inion
bölgesi, supraorbital kenar, supraorbital sırt vb.) belirgin olma ya da olmama durumu
gibi iskelet anatomisinde kendini gösteren özelliklere dayanılarak yapılmıştır (Buiks-
tra ve Ubelaker, 1994).
M248 no.lu mezardan açığa çıkarılan bireylerin kafataslarındaki deformasyon iz-
lerinin tespiti için Buikstra ve Ubelaker’ın (1994) deformasyon tespit kriterlerinden
yararlanılmıştır. Bununla birlikte, kafatasında bazı metrik özellikler kullanılarak oluş-
turulmuş diskrimnant fonksiyon formülü (O’Brien ve Stanley, 2013) ile deformasyo-
nun varlığı ve türü nicel olarak belirlenmiştir.

Bulgular
Juliopolis’te M248 no.lu mezardan açığa çıkarılmış olan ve Tablo 1’de 6 no.lu olarak
tanımlanan kafatasında, gerek Buikstra ve Ubelaker’ın (1994) makroskobik tanımla-
malarına gerek O’Brien ve Stanley’nin (2013) nicel tanımlamasına göre dairesel bağla-
maya bağlı deformasyon tespit edilmiştir. O’Brien ve Stanley (2013), Tablo 2’de yera-

219
A NAD O LU ’ DA R OM A D ÖN E M İ ’ N E A İ T B İ R DE F O RM ASYO N: M 248 Ö RNE Ğİ

lan kafatası ölçülerinden 4 metrik özelliğe (kafatası uzunluğu, genişliği, yüksekliği ve


frontal doğru) dayanarak diskrimnant fonksiyon formülü oluşturmuş ve kafatasında
deformasyonun varlığını, varsa hangi tür deformasyon olduğunu belirlemenin nicel
bir yöntemini geliştirmiştir. Bu yöntem uygulandığında 6 no.lu kafatasının O’Brien
ve Stanley’nin (2013) oluşturduğu annular, normal ve tabular formları sınıflayan bölge
haritasında, annular kısımda konumlandığı belirlenmiştir.
Sutural yaşlandırma kriterleri kullanılarak 25-35 yaşında olduğu tahmin edilen 6
no.lu kadın bireyin diğer kemikleri ele geçmemiştir. Üst molarlarında karabelli tüber-
külü tespit edilen bireyin üst sol lateral kesicisinde sıradışı bir aşınma belirlenmiştir.
Ayrıca dişin distalinde ip eğirme ile bağlantılı olabilecek (Erdal, 2008) oluk biçimli bir
aşınma tespit edilmiştir.
M248 no.lu mezardan açığa çıkan bireylerden sadece calva kısmı mevcut olan
ve kesin olmamakla birlikte post bregmatik bir bant izi bulunan 5 no.lu kafatasında
ise ölçü alınamadığı için O’Brien ve Stanley’nin (2013) deformasyon formülü uygula-
namamıştır. Aynı şekilde herhangi bir deformasyon izi göstermeyen, eksik ve parçalı
olarak açığa çıkarılmış olan diğer bireylerin (Birey no. 1, 2, 3, 4) kafataslarından da
ölçü alınamamıştır.

Standart Metrik Ölçüler* X X Kafatası Morf. Özellikleri**


1. Max. cranial uz 170 14. Burun gen 27,5 Burun Çıkıntısı
2. Max. cranial gen 126 15. Orbital gen 37,3 Burun Açıklığı (alt)
3. Bizygomatic çap 119,5 16. Orbital yük 35 Infraorbital gen.
4. Basion-Bregma yük 132 17. Biorbital gen 95 Malar tuberkülü
6. Basion-Prosthion uz 18. Interorbital Gen 23,5 Burun Genişliği
7. Maxillo-Alveolar gen 89 19. Frontal doğru (chord) 113,2 Burun kemiği kontürü
8. Maxillo-Alveolar uz 57,5 20. Parietal doğru (chord) 113,4 Burun büyüklüğü
9. Beauricular gen 52 21. Occipital doğru (chord) 90 Postbregmatik çöküntü
10. Üst yüz yük 108 22. Foramen magnum uz 30,2 Supranasal sutur
11. Mini. Frontal gen 36,5 23. Foramen magnum gen 26,5 Transvers palatin sutur
12. Üst yüz gen 91 24. Mastoid uz 23 Zygomatico-maxillar st.
13. Burun yük 50,5

*Buikstra ve Ubelaker, 1994.


**Hefner, 2009.

Tablo 2. 6 No.lu Kafatasının Standart Metrik Ölçüleri

220
J U LIO P O LIS I

Şekil 3. Kafatası deformasyonu olan bireye ait bir modelleme.


Kaynak: Juliopolis Dijital Arkeoloji Arşivi.

Juliopolis M248 no.lu mezardan çıkarılan bireyde gözlenen deformasyon Cocilo-


vo ve diğerleri (2011) tarafından tanımlanan dairesel dik deformasyon örneğini yan-
sıtmaktadır. Bu tipte, frontal kısımda hafif veya belirgin bir düzleşme görülmekte ve
frontal ve parietaller boyunca devam eden ve oksipital kemikte lambda çevresinde
sona eren enine, kavisli bir oluk gözlenmektedir. Uzunluk ve genişlikteki büyüme sı-
nırlıdır. Genel şekil ekseni, Frankfurt yatay düzlemine göre dikey veya hafifçe geriye
doğru eğimli olabilir. Bu form, arka kısımda diğer plastik olmayan malzemelerle bir-
leştirilmiş bandajlar, bantlar veya çapraz şeritler gibi daha esnek elemanların uygulan-
masının bir sonucudur ve Şekil 3’te bu uygulamanın bir modellemesi yer almaktadır.
Ancak Juliopolis örneğinde ayrıca ikinci bir bandaj izi daha tespit edilmiştir. Şekil
4’te verilen tomografi görüntüsünde (MIP (Maximum Intensity Projection) kırmızı
oklardan izlenebileceği gibi coronal sutur hattı boyunca, özellikle de coronal suturun
rostral kısmının sclerotic bir yapı göstermesi, bu bölgenin uzun süreli baskıya maruz
kaldığının bir işareti olarak değerlendirilebilir.
Dolayısıyla birinci bant ile ikinci bandın birleştiği kısımda sclerotic yapı daha be-
lirgin görünmektedir. Genellikle postbregmatik olarak gözlenen 2 bandajın prebreg-
matik bölgede uygulandığı ve ikincisinden daha dar bir bant kullanıldığı anlaşılmak-

221
A NAD O LU ’ DA R OM A D ÖN E M İ ’ N E A İ T B İ R DE F O RM ASYO N: M 248 Ö RNE Ğİ

Şekil 4. Kafatasının üstten radyolojik görüntüsü.


Kaynak: Juliopolis Dijital Arkeoloji Arşivi.

Şekil 5. Karpat Bölgesinde tespit edilen bir deformasyon örneğine ait çizim.
Kaynak: Molnar ve diğ. 2014’ten uyarlanmıştır.

222
J U LIO P O LIS I

tadır. Bununla birlikte frontal kemiğin her iki tuber fontale alanının hemen üzerinde
sağlı sollu yaklaşık 5 cm’lik sert aparatların kullanıldığı düşünülmektedir. Özellikle
frontal kemiğin orta hattında hafif bir tümseğin olması ve bu tümseğin her iki yanın-
da gözlenebilir çöküntünün varlığı bu fikri güçlendirmektedir. Aynı şekilde bu kafa
biçimi Karpat bölgesinde tespit edilen deformasyon tiplerinden Molnar ve diğerileri
(2014) tarafından resmedilen A tipini çağrıştırmaktadır (Şekil 5). Ancak bu örnekten
farklı olarak ikinci bandaj prebregmatik bölgede bulunmaktadır.

Tartışma ve Sonuç
Yenidoğanlarda uygulanmaya başlayan kafa deformasyonunun amacı, kültüre ve
bölgeye göre değişikmektedir (Torres-Rouff, 2002). Örneğin And Dağları’nda top-
lumdaki bireylerin farklı gruplara ayrıldığı ve dolayısıyla bireyin sosyal kimliğininin
bir göstergesi olarak kullanıldığı ifade edilmektedir (Torres-Rouff, 2003). Benzer bir
şekilde kafa biçimlendirmesi bazı durumlarda özellikle küçük gruplarda grup farklılı-
ğını sınırlandırma işlevi görmüştür. Bu duruma en iyi örnek Bolivya’da küçük bir grup
olarak yaşayan Oruro Kızılderilileridir. Bu grupta yüksek sınıfa ait bireylerin tabular
bir deformasyon gösterirken, orta sınıfa ait bireylerin tabular oblik kafa biçimi gös-
terdiği ve bu iki grubun dışında kalanların ise sirküler bir kafa biçimine sahip olduğu
belirlenmiştir (Schijman, 2005). Ancak bu bulgunun aksine küçük ölçekli toplum-
larda kafa deformasyonunu organize bir şekilde kontrol etmediklerini savunan Tor-
res- Rouff’a (2003) göre, kafa şeklinde ve deformasyon tipinde belirgin bir çeşitlilik
gözlenmiş ve zaman içinde göçler ve çeşitliliğin yönü değişmiştir. Bir popülasyonda
uygulanan kafa deformasyonundaki bu esneklik, uygulamanın sosyal doğasını yan-
sıtmaktadır. Bununla birlikte söz konusu farklılık, sosyal olarak inşa edilmiş kimliğin
bir göstergesi olduğu için sosyal çevredeki değişikliklere bağlı olarak vücuda uygula-
nan deformasyon benzeri işlemlerin de değişebileceğini düşündürmektedir. Karmaşık
toplumlarda kafatası deformasyonunda dikkate değer bir homojenlik gözlemleyen
Torres-Rouff (2003), yedi bölgeden dördünde, popülasyonun %90’ından fazlasının
kafatası deformasyonu uyguladığını, yalnızca küçük bir kısmının değiştirilmemiş ol-
duğunu tespit etmiştir. Ayrıca incelenen 7 bölgeden 5’inde aynı tip deformasyonun
olması da karmaşık toplumlarda And Dağları’ndaki kafa şeklinin her popülasyonda

223
A NAD O LU ’ DA R OM A D ÖN E M İ ’ N E A İ T B İ R DE F O RM ASYO N: M 248 Ö RNE Ğİ

gruplar oluşturmak için değil, bu popülasyonun dışındakilere bir grup kimliği ilet-
mek, içindeki dayanışmayı sürdürmek veya devlet tarafından kararlaştırılan bir ideale
ulaşmak için kullanıldığı düşünülmektedir (Torres-Rouff, 2003).
Geçmişten günümüze süregelen hemen hemen her kıtada rapor edilmiş yaygın bir
kültürel uygulama (O’Brien ve Stanley, 2013; Brothwell, 1963; Özbek, 2001, 1974, 1982;
Solecki ve diğ., 1992; Campillo, 1994) olan kafatası deformasyonu, circular ve tabular
olmak üzere temelde iki biçimde kendini göstermektedir (Anton, 1989; Özbek, 2001).
Juliopolis iskeletinde belirlenen deformasyon, hem makroskobik (Buikstra ve Ubela-
ker, 1994) hem metrik (O’Brien ve Stanley, 2013) olarak circular deformasyonlardan
dairesel dik deformasyon (Cocilovo ve diğ. 2011; Anton, 1989) şeklinde değerlendiri-
lebilir çünkü bireyin kafatasında circular yassılaşma ya da frontal kemiğin üzerinde
bir baskı sonucu yapı değişikliği gözlenmiştir. Kafatasına yandan bakıldığında bağla-
ma ile ilişkili olan açık bir çöküntü görülmektedir. Kafatasını sarmada kullanılan ban-
daj frontal kemiğin prebregmatik bölgesinden geçerek parietaller ve occipital kemiğin
inion bölgesinin üst kısmında sonlanmaktadır. Juliopolis örneğinde de Anadolu’da
tespit edilen çift bandaj uygulaması (Özbek, 2001; Eroğlu, 2016, 2015) gözlenmiştir.
Anadolu’da genellikle kafatası bandajlarla sarılarak annular sitilde biçimlendirilmiştir
(Özbek, 2001; Şenyürek ve Tunakan, 1951; Alpagut, 1986; Erdal, 2011; Eroğlu, 2015,
2016). Ancak Juliopolis’te 6 no.lu kadın bireyin frontal squama bölgesinde sağ ve sol
tuber frontale üzerinde yaklaşık 5 cm bir aparatın varlığını işaret eden hafif çöküntü-
ler göze çarpmaktadır. Cocilovo ve diğerlerine (2011) göre diresel dik deformasyon-
da, maksimum uzunluk normal aralıkta yer alırken, kafatası genişliğinde bir azalma,
yüksekliğinde bir artış gözlenmektedir. Bununla birlikte yüz ölçülerinde kaydadeğer
bir değişiklik olmaksızın burun ölçülerinden özellikle burun genişliğinde bir artış
gözlenmektedir. Benzer bir durum narin bir kadına ait olan Juliopolis bireyinde de
daha önce çalışılmış Anadolu serilerinin metrik özellik ortalamalarına (Eroğlu, 2011)
bakıldığında gözlenebilmektedir.
M248 no.lu mezardan çıkarılan 5. bireyde tespit edilen postbregmatik deformas-
yon Khudaverdyan’nın (2016) Bronz ve Demir çağlarına ait Ermeni kafataslarında tes-
pit ettiği ve bilinçli olmayan deformasyon örneklerini hatırlatmaktadır. Araştırmacı
bu tip deformasyonun bir kafa bandından asılı (postcoronal bölge) bir sepet içinde
yüklerin taşınmasından kaynaklanabileceğini ifade etmektedir. Araştırmacı bu tür bir
deformasyonun kadınlarda erkeklerden daha fazla karşılaşıldığını ifade etmektedir.

224
J U LIO P O LIS I

Ancak 5 no.lu kafatasının sadece calva kısmı korunduğu için kafatasının diğer kısım-
larındaki değişimler gözlenememiştir.
Geçmişi Neanderthallere kadar uzanan (Trinkaus, 1982), Pleistosen Dönem’e ait
örnekleri (Antón ve Weinstein, 1999, Durband, 2008) bulunan kafa bağlama ile ilgili
uygulamalar, Neolitik Dönem’le birlikte hem Asya’da (Zhang ve diğ., 2019) ve Yakın
Doğu’da yaygın bir şekilde karşımıza çıkmaktadır (Ferembach, 1985; Lambert, 1979;
Solecki ve diğ., 1992; Angel, 1976). Günümüzde de uygulanan bu geleneğin örnekleri
Ezidi ve Türkmenlerde de gözlenmiştir (Özbek, 2001).

Anadolu Toplulukları Araştırmacı Dönem


Salat Camii Yani Kazısı akt. Miyake, 2010 Neolitik (Çanak Çömlekli)
Hakemi Use Erdal, 2011 Neolitik (Çanak Çömlekli)
Şeyh Höyük Şenyürek ve Tunakan, 1951 Kalkolitik
Kurbanhöyük Alpagut, 1986 Kalkolitik
Değirmentepe Özbek, 2001 Kalkolitik
Aslantepe Erdal ve D’Amico, 2021 Kalkolitik
Çadır Höyük Erdal, 2019 Kalkolitik
Havuz Eroğlu, 2015 Kalkolitk
Karataş Angel, 1976 Erken Tunç Çağı
Hayaz Höyük, Özbek, 1982 Erken Tunç Çağı
Resuloğlu Duyar ve Atamtürk, 2010 Erken Tunç Çağı
Zevia Tivilki Eroğlu, 2016 Erken Demir Çağı
Gordion/Ankara akt. Özbek, 2001 Frig Dönemi
Juliopolis Mevcut çalışma Roma (MS 3. YY)
Kafkas Toplulukları
Beniamin (Ermenistan), Khudaverdyan, 2011 GAÇ*(MÖ 1. yy - MS 3. yy)
Shirakavan (Ermenistan) Khudaverdyan, 2011 GAÇ (MÖ 1. yy - MS 3. yy)
Karmrakar (Ermenistan) Khudaverdyan, 2011 GAÇ (MÖ 1. yy - MS 3. yy)
Vardbakh (Ermenistan) Khudaverdyan, 2011 GAÇ (MÖ 1. yy - MS 3. yy)
Keti Khudaverdyan, 2016 Demir Çağı
Karmir, Karashamb, Sarukhan, Ner- Khudaverdyan, 2016 Erken Tunç
kin Getashen, Noratus, Artsvakar)
Yakın Doğu Toplulukları
Jericho (Filistin) Ferembach, 1985 Neolitik
Ganj Dareh Tepe (İran) Lambert, 1979 Neolitik
Tepe Ghenil (İran) Solecki ve diğ. 1992 Neolitik
Khirokitia (Kıbrıs) Angel, 1976 Neolitik

*Geç Antik Çağ

Tablo 3. Anadolu, Yakındoğu ve Kafkas Topluluklarında Deformasyon Geleneği

225
A NAD O LU ’ DA R OM A D ÖN E M İ ’ N E A İ T B İ R DE F O RM ASYO N: M 248 Ö RNE Ğİ

Anadolu’da Neolitik Dönem’den Geç Roma Dönemi’ne kadar hemen hemen her
dönemde karşımıza çıkan kafa deformasyonunun en yaygın olduğu topluluklardan
biri Kalkolitik Dönem’e tarihlendirilen Değirmentepe topluluğudur. Özbek (2001)
tarafından incelenen Değirmentepe iskeletlerinde 14 bireyden 13’ünde deformasyon
gözlenmiştir. Deformasyonlu olan 13 bireyden 5 inde de çift band uygulaması tespit
edilmiştir. Juliopolis iskeletinde de tespit edilen çift band uygulamasında birinci ban-
dajın neden olduğu çöküntü daha belirgin gözlenirken, ikinci bandajdan kaynaklanan
çöküntü daha hafif görünmektedir. İkinci bandaj coronal suturun hemen önünden
geçmektedir. İlk frontal squama ile ikinci prebregmatik bandaj arasında görülebilir bir
kabartı oluşmuştur. Aynı tip uygulama Şeyh Höyük’te (Şenyürek ve Tunakan, 1951) ve
Byblos’ta (Özbek, 1982) da tespit edilmiştir. Özbek (2001), incelediği Değirmentepe
popülasyonunda, sadece Kalkolitik Dönem iskeletlerinde deformasyon tespit etmiş
Demir Çağı ve Orta Çağ iskeletlerinde deformasyon izine rastlamamıştır. Tablo 3’te
görüldüğü üzere Anadolu’da Neolitik Dönem’den (Erdal, 2011; Miyake, 2010) başla-
yarak Kalkolitik (Şenyürek ve Tunakan, 1951; Özbek, 2001), Erken Tunç Çağı (Duyar
ve Atamtürk, 2010; Angel, 1976), Erken Demir Çağı (Eroğlu, 2016) ve Frig Dönemi
(Özbek, 2001’de aktarıldığı gibi) olmak üzere farklı dönemlerde deformasyon tespit
edilmiştir. Juliopolis iskeleti ise şimdiye kadar tespit edilenler arasında Roma Döne-
mi’ne tarihlendirilen ilk deformasyon olma özelliğine sahiptir.
Roma Dönemi’nde özellikle Asya ve Avrupa’da yaygın bir deformasyon gelene-
ğinin olduğu belirtilmektedir (Mayall ve Pilbrow, 2019; Khudaveryan, 2019; Fòthi,
2000; Molnar ve diğ., 2014). Buna ek olarak Macaristan’da, erken göç dönemine ta-
rihlenen kafataslarının çoğunun Germen gruplarınta tespit edilen dairesel deformas-
yon tipini göstermesi (Kustár, 1999), ve Hunların da dairesel deformasyon biçimini
MS 200’den sonra Avrasya bozkırlarına yaydıkları iddiası (Torres-Rouff ve Yablonsky,
2005 ) bu görüşü güçlendirmektedir. Peki bu gelenek Roma Dönemi’nde Anadolu’ya
nasıl gelmiş olabilir?
Özellikle MS 4.-7. yüzyıllar arasında Avrupa’nın göç dönemi olarak adlandırılan,
Avrupa’da büyük siyasi, dinî ve ekonomik değişimin yaşandığı Batı Roma İmpara-
torluğu’nun çöküşüne rastlayan dönemde kafatası deformasyonunu yaygınlığında da
büyük ölçüde artış olduğu bildirilmiştir (Mayall ve Pilbrow, 2019; Tritsaroli, 2011).
Bu dönemde özellikle 4. Yüzyılda başlayan Romalı olmayan Hunlar, Alanlar ve Got-
ların birbiriyle olan savaşı sonrasıda Rusya üzerinden Batı Avrasya ve Doğu ve Orta

226
J U LIO P O LIS I

Avrupa’ya hatta Edirne’ye kadar göçleriyle birlikte kafatası deformasyonunun da yay-


gınlığını artırdıkları ileri sürülmektedir (Mayall ve Pilbrow, 2019). Benzer bir şekilde
Khudaveryan (2019), Geç Antik Çağ’da (MÖ 1. yüzyıl – MS 3. Yüzyıl) Transkafkas-
ya’da birçok arkeolojik yerleşimde sirküler deformasyonun geniş bir dolaşıma sahip
olduğunu ifade etmektedir. Bu kadar yaygın bir hareketliliğin olduğu dönemde Ana-
dolu’nun bunun dışında kalmış olabileceğini düşünmek güçtür. Nitekim 3. yüzyılda
Küçük Asya’da hem ekonomik hem de sosyal olarak ciddi bir krizden bahsedilmek-
tedir. Ankyra’nın üçüncü yüzyıldan kalma iki yazıtı da kıtlık ve barbar istilalarından
dem vurarak bu krizi doğrulamaktadır (Mitchell, 1993, s. 228). Özellikle Orta ve Batı
Anadolu’ya MÖ 270’lerde Galatların gelişi ve sonraki dönemlerde Got istilaları, iç sa-
vaşlar, başka bir deyişle içeriden ve dışarıdan gelen saldırılar 3. yüzyıla kadar devam
etmiş ve sonrasında da Anadolu coğrafyasındaki insan topluluklarının hareketliliğini
derinleştirmiştir (Mitchell, 1993, s. 235). Yine Ankyra’ya ait bir yazıtta “kıtlık ve bar-
bar akınları zamanında şehir surlarını inşa eden bir hayırseveri onurlandırıyor” diye
yazılmıştır. Bu şehir surlarının şehirleri yerlebir eden Gotik baskınların ardından inşa
edildiği düşünülmektedir (Mitchell, 1993, s. 236). Anadolu’ya yapılan bu göç ve istila
dalgasından Juliopolis’in etkilenip etkilenmediği bilinmemekle birlikte, Anadolu’da
geç dönemde şimdiye kadar pek rastlanmayan deformasyonlu bireyler acaba göçler-
le mi geldi, sorusunun yanıtı net olarak verilememektedir. Ancak Hefner’in (2009)
belirlediği Asya, Afrika, Avrupa ve Amerikan yerlisi olarak dört grupta kafatasının 11
nonmetrik özelliği (Tablo 3) değerlendirildiğinde kesin olmamakla birlikte, özellikle-
rin çoğunluğunun (6 özellik) frekansının Avrupalılarda da yüksek çıktığı gözlenmiş-
tir. M248 no.lu mezardan cinsiyeti tanımlanan 3 kadın bireyden ikisinde deformasyon
izine rastlanması, bu uygulamanın tüm kadınlara yapılmadığını göstermektedir. Bu
durum kafaları biçimlendirilmiş kadınların dışarıdan gelmiş olabileceği ihtimalini
düşündürmektedir. Germen kökenli ve dairesel deformasyon uygulayan Gotlarla ilgili
bir bağlantı için yeterince veri bulunmamaktadır. Tritsaroli (2011), Erken Bizans Dö-
nemi’ne tarihlendirilen bir mezarlıkta, Juliopolis bireyine benzer bir şekilde dairesel
deformasyon uygulanmış bir kadının farklı bir kültürü temsil ettiğini, dolayısıyla göç-
lerle gelmiş olabileceğini belirtmektedir.
Dünyanın bazı bölgelerinde, deformasyon ve cinsiyet arasında bir korelasyon bu-
lunmuştur (Özbek, 2001; MacCurdy, 1923; Ossenberg, 1970; White, 1996; Şenyürek ve
Tunakan, 1951) ancak bu ilişkinin anlamlılığı netlik kazanmamıştır. Kolombiya’daki

227
A NAD O LU ’ DA R OM A D ÖN E M İ ’ N E A İ T B İ R DE F O RM ASYO N: M 248 Ö RNE Ğİ

Muisca kültüründe, kasıtlı kafa deformasyonu yalnızca yüksek sınıflarda gerçekleşti-


rilirken, Kolombiya’daki Caribe Kızılderilileri, Bolivya’daki Aymaralar ve Arjantin’de-
ki Patagonlar gibi bazı Kolomb öncesi kültürlerde, kafatası deformasyonu yalnızca
“savaşçı sınıfı”nı temsil eden erkeklere uygulanmıştır (Torres-Rouff, 2003). Kolomb
öncesi 24 And Mezarlığı’ndan çıkarılmış 2729 bireyi kafatası deformasyonu açısın-
dan inceleyen Torres-Rouff’a (2003) göre, deformasyon açısından cinsiyet farklılığı
gözlerken genel itibariyle cinsiyet ve kraniyal modifikasyon arasındaki ilişkide bir tu-
tarlılık bulunmamaktadır. Farklılıklar bölgeye özgüdür ve hem cinsiyetler arasındaki
eşitsizlik derecesinde hem kafatası şekliyle olan ilişki türünde farklılıklar görülmek-
tedir. Anadolu’da da bu durum çok net görünmemektedir. Örneğin Değirmentepe’de,
kafatası deformasyonunda cinsiyet ayrımının yapılıp yapılmadığı iskelet serisinin ço-
cuklardan oluşmasından dolayı belirlenememiştir ancak 9-10 yaşındaki bir bireyin
erkek özellikleri göstermesinden hareketle bu uygulamanın kız bebeklere uygulandığı
düşünülmektedir. Aynı şekilde Şeyhhöyük (Şenyürek ve Tunakan, 1951) ve Biblos is-
keletlerinde (Özbek, 1982) de sadece kadınlarda deformasyon olduğu, erkeklerde bu
uygulamanın olmadığı tespit edilmiştir. Bazı sitelerde cinsiyet farklılığı (MacCurdy,
1923; Ossenberg, 1970) gözlenmesine rağmen White (1996), Lamanai yerleşiminden
Maya kafataslarında kafa deformasyon açısından cinsiyet farklılığı gözlemediğini be-
lirtmektedir. Mayalarda kafa deformasyonun nasıl yapıdığına ilişkin bilgileri etno-
historik çalışma vermektedir. Ganj Dareh Tepe (Lambert, 1979) ve Kıbrıs Khirokitia
da kafatası deformasyonu açısından cinsiyet farklılığı gözlenmezken, Kalkolitik dö-
neme tarihlendirilen Byblos insanlarında bu uygulamanın sadece kadınlara yapıldığı
belirtilmektedir (Özbek, 1976). Illinois’de, sosyal sınıf farklılıkları bulunmamış, de-
forme kafatasları arasında kadın erkek oranı yaklaşık 2:1’dir (Ossenberg, 1970). Diğer
yandan Meksika ve Şili’de, cinsiyetler arasında büyük bir fark (Gerszten, 1993) tespit
edilmiştir. Güzelliğin bir işareti olarak kabul edilen Borneo Malanau’da deforme baş-
lar, kadınlarda erkeklerden daha sık bulunur (P. C. Gerszten ve E. Gerszten, 1995).
Amerikan yerlilerinde deforme edilmiş kafataslarını çalışan Droessler (1981), bir seri
dışında cinsiyetler açısından anlamlı bir farklılık bulmamıştır. Araştırmacı sadece bir
seride frontal ve occipital yassılaşmanın erkeklerde kadınlardan daha anlamlı oldu-
ğunu bulmuştur. 3 erkek, 3 kadın ve 1 çocuk bireye ait M248 no.lu mezardan eksik
ve parçalı olarak ele geçen erkek bireylerde herhangi bir deformasyon gözlenmezken,
kadın bireylerden birinde dairesel dik deformasyon diğerinde de eksik olduğu için

228
J U LIO P O LIS I

deformasyon türü tanımlanamamakla birlikte belirgin post bregmatik çöküntü göz-


lemlenmiştir. Bununla birikte Juliopolis iskeletlerini populasyon düzeyinde değerlen-
dirilemediğinden bu konuda bir yorum yapmak da mümkün değildir.
Yeni doğanların kafalarının yapay deformasyonu, eski zamanlardan beri yapılan
ve esas olarak sosyal veya etnik grupları ayırt etmeyi amaçlayan çok yaygın bir uygula-
ma olarak karşımıza çıkmaktadır. Kafatasına şeklini değiştirmek amacıyla uygulanan
dış basıncın neden olduğu herhangi bir nörolojik sakatlığa dair bilimsel kanıt yoktur.
Geçmişin insan davranışının bir işareti olan bu kültürel gelenek, günümüzün bakış
açısıyla değil yalın toplumların perspektifinden bakılarak incelenmelidir. Birçok po-
pülasyonda her iki cinsiyete de yapılan temelde, bir sosyal karmaşıklığa ve sınıf fark-
lılığına ve dolayısıyla sosyal ayrım ihtiyacına işaret ederken, Juliopolis örneği sadece
kadınlara uygulandığı için estetik kaygıların ön planda olduğunu düşündürmektedir.
Ayrıca Juliopolis toplumunda sık karşılaşılan bir gelenek olmadığı için bu geleneğin
geç dönemde göçlerle birlikte Anadolu’ya geldiği de düşünülmektedir.

229
A NAD O LU ’ DA R OM A D ÖN E M İ ’ N E A İ T B İ R DE F O RM ASYO N: M 248 Ö RNE Ğİ

Kaynakça

Alpagut, B. (1986). The human skeletal remains from Kurban Höyük (Urfa Province). Anatolica, 13, 149-174.

Angel, J. L. (1976). Early Bronze Age Karataş people and their cemeteries. American Journal of Archaeology, 80,
385-391.

Anton, S. C. (1989). Intentional cranial vault deformation and induced changes of the cranial base and face.
American Journal of Physical Anthropology, 79(2), 253-267.

Antón, S. C. ve Weinstein, K. J. (1999). Artificial cranial deformation and fossil Australians revisited. Journal
of Human Evolution, 36(2), 195-209.

Arslan, M. ve Metin, M. (2013). Juliopolis. Ankara Kalkınma Ajansı.

Arslan, M. Metin, M., Cinemre, O., Çelik, T. ve Devecioğlu, Ü. (2011). Juliopolis Nekropolü 2009 yılı kurtar-
ma kazısı. 19. Müze Çalışmaları ve Kurtarma Kazıları Sempozyumu, 19, 271-304.

Arslan, M. Metin, M., Cinemre, O., Çelik, T. ve Türkmen, M. (2012). Juliopolis Nekropolü 2010 yılı kazı
çalışmaları. 20. Müze Çalışmaları ve Kurtarma Kazıları Sempozyumu, 20, 177-216.

Brothwell, D. R. (1963). Digging up bones. British Museum.

Buikstra J. E. ve Ubelaker D. H. (1994). Standards for data collection from human skeletal remains: Proceedings of a
seminar at the Field Museum of Natural History. Arkansas Archeological Survey.

Cinemre, O. (2012). Juliopolis Nekropolü 2011 yılı kazı çalışmaları.22. Müze Çalışmaları ve Kurtarma Kazıları
Sempozyumu, 22, 407-426.

Cocilovo, J. A., Varela, H. H. ve O’brien, T. G. (2011). Effects of artificial deformation on cranial morphoge-
nesis in the south central Andes. International Journal of Osteoarchaeology, 21(3), 300-312.

Droessler, J. (1981). Craniometry and biological distance: Biocultural continuity and change at the Late-Wo-
odland - Mississippian interface. American Archeology at Northwestern University.

Durband, A. C. (2008). Artificial cranial deformation in Kow Swamp 1 and 5: A response to Curnoe (2007).
Homo, 59(4), 261-269.

Duyar, İ. ve Atamtürk, D. (2010). Erken Tunç Çağında Orta Anadolu’da ölü gömme âdeti, sağlık yapısı ve
yaşam biçimi: Resuloğlu örneği. İ. Önder (Ed.), 1. Çorum Kazı ve Araştırmalar Sempozyumu içinde (s. 29-
41). T.C. Çorum Valiliği Çorum.

Erdal, Y. S. (2008). Occlusal grooves in anterior dentition among Kovuklukaya inhabitants (Sinop, Northern
Anatolia, 10th century AD). International Journal of Osteoarchaeology, 18(2), 152-166.

Erdal, Y. S. (2011). İnsan iskelet kalıntıları: Zahmet mi? Nimet mi? Türk Eskiçağ Bilimler Enstitüsü: Haberler, 31,
1-6

Erdal, Y. S. (2019). Interpreting subadult burials and head shaping at Çadir Höyük. Journal of Eastern Mediter-
ranean Archaeology and Heritage Studies, 7(3), 379-385.

230
J U LIO P O LIS I

Erdal, Y. S. ve D’Amico, V. (2021). Modified bodies: an interpretation of social identity embedded into bones.
M. Laneri (Ed.) The sacred body: Materializing the divine through human remains in Antiquity içinde (s. 115-
132). Oxbow Books.

Eroğlu, S. (2011). Comparison of cranial metric and non-metric traits in the determining of biological distan-
ce: an example of Anatolia. TUBA-AR-Turkısh Academy of Sciences Journal of Archaeology, 14, 231-244.

Eroğlu, S. (2015). Antropolojik Veriler, Ilısu Barajı İnşaat Sahası Kurtarma Projesi II: Kalkolitik Çağ, 514-525.

Eroğlu, S. (2016). Implications of the cultural and biological deformations of an Iron Age individual. Mediter-
ranean Archaeology & Archaeometry, 16(1), 145-157.

Fòthi E. (2000). Anthropological conclusions of the study of Roman and migration periods. Acta Biological
Szegediensis, 44, 87–94.

Gerszten, P. C. (1993). An investigation into the practice of cranial deformation among the Pre-Columbian
peoples of northern Chile. Int J Osteoarchaeology, 3, 87–98.

Gerszten, P. C. ve Gerszten, E. (1995). Intentional cranial deformation: A Disappearing form of self-mutilation neuro-
surgery, 37(3), 374-382.

Günel, T., Yurttagül, E. ve Yağcı, R. (1992). Çayırhan-Gülşehri nekropol alanı kurtarma kazısı. Anadolu Mede-
niyerleri Müzesi 1991 Yıllığı içinde (s. 3-28). Anadolu Medeniyetleri Müzesi.

Hefner, J. T. (2009). Cranial nonmetric variation and estimating ancestry. Journal of Forensic Sciences, 54(5),
985-995.

Khudaverdyan A. (2011). Artificial modification of skulls and teeth from ancient burialsin Armenia. Anthro-
pos, 106(2), 602–9.

Khudaverdyan, A. Y. (2016). Artificial deformation of skulls from Bronze Age and Iron Age Armenia. The
Mankind Quarterly, 56(4), 513-534.

Kustár A. (1999). Facial reconstruction of an artificially restored skull of the 4th to the 5th century from the
site of Mözs. International Journal of Osteoarchaeology, 5, 325–332.

Lambert P. J. (1979). Early neolithic cranial deformation at Ganj Dareh Tepe, Iran. Canadian Review of Physical
Anthropology, 1, 51-54.

Loth, S. R. ve İşcan M. Y. (1989). Morphological assessment of age in the adults: the thoracic region. M. Y.
İşcan (Ed.), Age markers in the human skeleton içinde (s. 105-136). Charles C. Thomas.

MacCurdy, G. G. (1923). Human skeletal remains from the highlands of Peru. Am. Journ. Phys. Anth., 6, 218-329.

Masset, C. (1989). Age estimation on the basis of cranial sutures. M. Y. İşcan (Ed.), Age markers in the human
skeleton içinde (s. 71-104). Charles C Thomas.

Mayall, P. ve Pilbrow, V. (2019). A review of the practice of intentional cranial modification in Eurasia during
the migration period (4th–7th c AD). Journal of Archaeological Science, 105, 19-30.

Solecki, R., Akkermans, P., Agelarakis, A., Meiklejohn, C. ve Smith, P. (1992). Artificial cranial deformation in
the Proto-Neolithic and Neolithic Near East and its possible origin: Evidence from four sites. Paléorient,
18, 83-97.

231
A NAD O LU ’ DA R OM A D ÖN E M İ ’ N E A İ T B İ R DE F O RM ASYO N: M 248 Ö RNE Ğİ

Meindl, R. S. ve Lovejoy, C. O. (1989). Age changes in the pelvis: implication for paleodemography. In M. Y.
İşcan (Ed.), Age markers in the human skeleton içinde (s. 137-168). Charles C. Thomas.

Mitchell, S. (1993). Anatolia: Land, men, and gods in Asia Minor. Vol. 1: The Celts in Anatolia and the impact of Ro-
man rule. Clarendon Press.

Miyake, Y. (2010). 2009 Yılı Diyarbakır İli, Salat Camii Yanı Kazısı, Kazı Sonuçları Toplantısı, 31, 435.

Molnár, M., János, I., Szűcs, L. ve Szathmáry, L. (2014). Artificially deformed crania from the Hun-Germanic
Period (5th–6th century AD) in Northeastern Hungary: Historical and morphological analysis. Neuro-
surgical focus, 36(4), E1.

O’Brien, T. G. ve Sensor, K. P. (2004). On the classification of abnormal head shape: Interpreting artificial
cranial deformation and craniosynostosis. Journal of Paleopathology, 16, 27–51.

O’Brien, T. G. ve Stanley, A. M. (2013). Boards and cords: Discriminating types of artificial cranial deforma-
tion in Prehispanic South Central Andean populations. International Journal of Osteoarchaeology, 23(4),
459-470.

O’Loughlin, V. D. (2004). Effects of different kinds of cranial deformation on the incidence of wormian bo-
nes. American Journal of Physical Anthropology: The Official Publication of the American Association of Physical
Anthropologists, 123(2), 146-155.

Ossenberg, N. S. (1970). The influence of artificial cranial deformation on discontinuous morphological


traits. Am. J. Phys. Anthropol., 33, 357–372.

Özbek, M. (1997). Étude de la déformation crânienne artificielle chez les chalcolithiques de Byblos (Liban).
Modifications consécutives sur le crâne. Bulletins et Mémoires de la Société d’anthropologie de Paris, 1(4),
455-481.

Özbek, M. (1982). İnsan toplumlarında kafatası deformasyonları (Etnoantropoloji bir araştırma). Antropoloji,
11, 47-57.

Özbek, M. (2001). Cranial deformation in a subadult sample from Değirmentepe (Chalcolithic, Turkey).
American Journal of Physical Anthropology, 115(3), 238–244.

Schijman, E. (2005). Artificial cranial deformation in newborns in the pre-Columbian Andes. Child’s Nervous
System, 21(11), 945-950.

Şenyürek, S. ve Tunakan, S. (1951). Şeyh Höyük iskeletleri. Belleten, 60, 431-445.

Torres-Rouff, C. (2002). Cranial vault modification and ethnicity in middle horizon San Pedro de Atacama,
Chile. Current Anthropology, 43(1), 163-171.

Torres-Rouff, C. (2003). Shaping identity: Cranial vault modification in the pre-Columbian Andes. University of
California.

Torres-Rouff, C., ve Yablonsky, L. T. (2005). Cranial vault modification as a cultural artifact: a comparison of
the Eurasian steppes and the Andes. Homo, 56(1), 1-16.

Trinkaus E. (1982). Artificial cranial deformation in the Shanidar-1 and Shanidar-5 Neanderthals. Curr.
Anthropol., 23, 198–199.

232
J U LIO P O LIS I

Tritsaroli, P. (2011). Artificial cranial modification on a female skeleton from the Byzantine site of Maroneia
(Thrace, Greece). International Journal of Osteoarchaeology, 21(4), 464-478.

Ubelaker, D. H., ve Grant, L. G. (1989). Human skeletal remains: Preservation or reburial?. American Journal
of Physical Anthropology, 32(S10), 249-287.

White, CD. (1996). Sutural effects of fronto-occipital cranial modification. AJpa 100, 397-410.

Zhang, Q., Liu, P., Yeh, H. Y., Man, X., Wang, L., Zhu, H., ... ve Zhang, Q. (2019). Intentional cranial modifica-
tion from the Houtaomuga Site in Jilin, China: Earliest evidence and longest in situ practice during the
Neolithic Age. American Journal of Physical Anthropology, 169(4), 747-756.

233
Juliopolis M196 Numaralı
Bireye Ait Saç Kalıntılarının
Antik Metabolom Analizi
Ali Metin Büyükkarakaya
Doç.Dr., Hacettepe Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Antropoloji Bölümü
Mustafa Çelebier
Prof. Dr., Hacettepe Üniversitesi, Eczacılık Fakültesi, Analitik Kimya Anabilim Dalı
Engin Koçak
Dr., Sağlık Bilimleri Üniversitesi, Gülhane Eczacılık Fakültesi, Analitik Kimya Anabilim Dalı
Ozan Kaplan
Hacettepe Üniversitesi, Eczacılık Fakültesi, Analitik Kimya Anabilim Dalı
Asuman Alpagut
Anadolu Medeniyetleri Müzesi

Giriş
Arkeolojik alanlardan elde edilen insan kalıntılarının arkeolojik buluntulardan
önemli bir farkı, onların diğer arkeolojik kontekstleri ve buluntuları üreten insanla-
ra doğrudan ait olmaları, onların geride kalan parçaları olmasıdır. Bu açıdan ayrı bir
öneme sahiptirler ve onların detaylı bir şekilde incelenmeleri eski yaşamlara dair çar-
pıcı bilgilerin ortaya çıkarılmasını sağlamaktadır. Temelde bu kalıntılar kemikler ile
dişlerdir ve gün ışığına çıkarılmadan önceki koşullar ile ilişkili olarak çeşitli korunma
durumlarına sahip olabilmektedir.
Juliopolis (Iuliopolis) Ankara ili, Nallıhan ilçesi Çayırhan beldesinde yer alan
önemli bir antik kenttir. 2009 yılından beri Anadolu Medeniyetleri Müzesi Müdürlü-

235
J U LIO P OL I S M 1 96 N U M A R A L I B İ R E YE Aİ T SAÇ K AL I NTI L ARI NI N
A NT İK ME TA B OLOM A N A L İ Z İ

ğünce yürütülen Juliopolis Nekropolü Kurtarma Kazısı ile oldukça büyük bir nekropol
alanı gün ışığına çıkarılmıştır. Juliopolis antik kentine ait nekropol alanlarının jeolojik
olarak kalker bir yapıya sahip olmasının, mezarlardan ele geçirilen iskeletlerin kondis-
yonlarını kötü etkilediğine daha önceki bir çalışmada değinilmiştir (Büyükkarakaya
ve diğ., 2018). Mezarların, özellikle oda mezarların klinelerinde bulunan kalıntıların,
yağmur ve kar sularının kaya yapısına işlemesi ve devamında belli bölgelerde birikme-
si ve nemli bir ortam yaratması nedeniyle mezarlar açıldığında klinelerde kimi zaman
birkaç santimlik kemik parçaları şeklinde korunabilmiş insan kalıntılarıyla karşılaşıl-
mıştır. Juliopolis doğu nekropol alanında önemli sayıda mezarda gözlemlenen bu du-
rumda kuşkusuz istisnai durumlar da mevcuttur ve özellikle toprak mezar şeklindeki
gömülerde kemiklerin korunma durumunun nispeten daha iyi olduğu söylenebilir.
Bu çalışmada incelenen materyal ve ele geçtiği mezar ise şu an kaydıyla doğu
nekropolünde istisnai oranda temsil edilen lahit mezarlardan birinden ele geçmiştir.
M196 numaralı bu lahit mezar sadece mezar tipi açısından değil aynı zamanda için-
de ahşap bir tabut yerleştirilmiş olması nedeniyle de özel bir örneği oluşturmaktadır.
Yapılan kazı çalışmasında Antik Dönem’de soyguna uğramış olduğu belirlenen bu la-
hit mezar içinde tesadüfen ve kısmen korunmuş olarak ele geçirilen kafatası ve çürü-
mekten kurtulmuş olan yumuşak doku örnekleri, mezardaki bireye ait saçlar üzerine
yenilikçi analizler (antik metabolom) bu çalışmanın ana konusunu oluşturmaktadır
(Büyükkarakaya ve diğ. 2018; Lorentz ve diğ. 2022).
Metabolomik; hücreler, vücut içi sıvıları ve dokular içinde var olan küçük mole-
küllerin yani metabolitlerin ileri analitik tekniklerle taranarak ve miktarları ölçülerek
elde edilen verinin yorumlanmasıdır. Bu küçük moleküllerin tamamına ve bunların
biyolojik bir sistem içindeki etkileşimlerine metabolom denilmektedir. Son yıllarda
özellikle sağlık bilimlerinde genomik çalışmaların genetik orijin üzerine yoğunlaşan
bakış açısını desteklemek için metabolomik çalışmalardan sıklıkla yararlanılmaktadır.
Kişiselleştirilmiş tıp uygulamalarının hızla yaygınlaştığı günümüzde, hastalıklar için
metabolom düzeyinde belirlenen biyobelirteçler dikkate alınarak erken tanı, tedavi ve
tedavi yanıtının incelenmesinde önemli adımlar atılmıştır (Bracewell-Milnes ve diğ.,
2017; Mastrangelo ve diğ., 2014). Metabolomik çalışmalar, gelişmiş analitik teknikleri
ve bu teknikleri destekleyen veri işleme süreçlerindeki ilerlemeler sayesinde artık daha
rahat uygulanabilir hâle gelmiştir (Yi ve diğ., 2016). Geçmiş yıllarda bir numunedeki
yüzbinlerce kimyasalın sıvı kromatografisi - kütle spektrometrisi (LC-MS) tabanlı ça-

236
J U LIO P O LIS I

lışmalarla aynı anda taranabilmesi teorik ve pratik anlamda zor bir süreç olarak kabul
görülmüştür ancak günümüzde cihazların tekrarlanabilirliği, hassasiyeti, ayırıcılığı ve
doğruluğu artmakta ve farklı numunelere ait metabolitlerin miktarları artık yarı kan-
titatif düzeyde eş zamanlı olarak yüksek doğrulukta karşılaştırılabilmektedir.
Hedeflenen bileşiklerin analizine LC-MS’in tekniğinin uygulanması uzun süredir
bilinen bir yaklaşımdır. Bununla beraber klinik metabolik uygulamalarda gelişen tek-
nolojiye paralel olarak elde edilen tecrübenin eski organik kalıntılara aktarılması ve
hedeflenmemiş taramalar son on yılda yaygınlaşmaya başlamıştır (Duffy, 2015).

İnceleme Materyali ve Yöntem


Anadolu Medeniyetleri Müzesi Başkanlığı tarafından 2010 yılında yapılan kurtarma
kazılarında (Arslan ve diğ., 2011; Arslan ve Metin, 2013) doğu nekropol alanının ra-
kımca yüksek kuzey sırtında M196 numaralı lahit mezar ortaya çıkarılmıştır (Şekil 1A
ve 1B). Bilindiği üzere nekropolden şimdiye kadar 700’den fazla mezar ortaya çıkarıl-
mıştır ancak tüm bu mezarlar içinde lahit mezar tipi son derece az temsil edilmektedir.
Tespit edilen bu lahit mezarlardan biri arkeolojik kontekstlerde nadiren karşılaşılan
bir insan kalıntısına sahiptir. M196 numaralı mezar içinde tespit edilen kafatası bireye
ait saç kalıntılarıyla birlikte ortaya çıkarılmıştır (Büyükkarakaya ve diğ., 2018). Antik
bireyin kalıntıları, Hacettepe Üniversitesi İnsan Davranışsal Ekolojisi ve Arkeometri
Laboratuvarında (İDEA lab) incelenmiş ve koruma altına alınmıştır.
Arkeolojik araştırmalara göre Nekropol, Helenistik Dönem’den itibaren kulla-
nılmaya başlanmış ve Roma ile Bizans İmparatorluk dönemlerinde de bu kullanım
sürmüştür. Şimdiye kadar sürdürülen kazılarda, kullanım aralığının uzun olmasıyla
ilişkili olarak farklı dönemlere ait mezar yapılarının çeşitlilik sergilediği gözlemlenmiştir
(Arslan ve Metin, 2013). Ele geçen mezardaki arkeolojik buluntu çeşitliliği de benzer
olarak son derece fazladır ve farklı nitelikteki mezar eşyaları (örneğin altın, gümüş veya
bronzdan imal buluntular) zenginler, elitler ve sıradan halk gibi farklı sosyal statüdeki
bireylerin ve toplumdaki farklı tabakalardan insanların Nekropolde gömülmüş ol-
duğuna işaret etmektedir. Nitekim, Mezar 196 örneğinde, soyguna uğramış olmakla
birlikte, mezardaki tabut içinde ve tabut ile lahit arasındaki kısımda tespit edilebilen,
olasılıkla soyguncuların gözünden kaçmış olan buluntular (pişmiş toprak ve camdan

237
J U LIO P OL I S M 1 96 N U M A R A L I B İ R E YE Aİ T SAÇ K AL I NTI L ARI NI N
A NT İK ME TA B OLOM A N A L İ Z İ

Şekil 1A ve 1B. M 196 mezarı ve ele geçirilen kafatası.


Kaynak: Juliopolis Projesi Arşivi.

imal koku kapları, sikke, tekstil ürünleri, organik diğer kalıntılar) ve ahşap tabutun
kendisi, mezarın sahibi için yapılan yatırımın ve onun cenazesi için gösterilen önemin
bir kanıtı olarak değerlendirilebilir. Ayrıca, mezarın tipolojik olarak az rastlanan tipler
arasında yer alması (malzeme, işçilik ve taşıma) göz önüne alındığında mezarın yüksek
statülü bir bireye ait olabileceği varsayımı destekler bulguları oluşturmaktadır. Yuka-
rıda bahsi geçen buluntular arasında yer alan sikkenin temizlik ve koruma çalışmaları
akabinde yapılan incelemede sikkenin Roma İmparatoru Domitian Dönemi’ne (MS
81-96 yıllarına) ait olduğu anlaşılmıştır.
Arkeolojik insan iskelet kalıntılarında, bir bireyin cinsiyet ve yaş değerlendirmesi
belirli morfolojik özellikler kullanılarak tahmin edilmektedir. Bu tahminler genel ola-
rak tüm iskelet parçalarına bakılarak genişletilebilir olmakla birlikte esasen kafatası
ve leğen kemiği temel alınmaktadır. Bu çalışmada, bireye ait korunmuş kalıntı kafata-
sı olduğu için, yetişkinlerin ölüm yaşını tahmin etmek için kullanılan kraniyal sütur
kapatma skorlaması ve bireyin cinsiyetini tahmin etmek için kafatasındaki sekonder
cinsiyet özelliklerinin aşamaları kullanılmıştır (Buikstra ve Ubelaker, 1994; Meindl ve
Lovejoy, 1985).
M196 numaralı mezarda tespit edilen bireye ait eski saç kalıntıları, hassas ve kırıl-
gan olduğundan, örnekleme sırasında steril forseps, makas ve cerrahi eldiven kullanıl-
mıştır. Bireyin yaklaşık 8 santimetre uzunluğunda 10-20 teli (yaklaşık 80 mikrogram)
kafatasının sol yan kemiğinden alınmış ve ilk segment (0-3 cm, üçüncü trimester) için
saç örnekleri kesilerek bir Falcon tüpe yerleştirilmiştir.

238
J U LIO P O LIS I

Örnekler kuadrupol uçuş zamanlı kütle spektrometrisi-sıvı kromatografisi


(Q-TOF LC-MS (Agilent 6530 model)) ile herhangi bir kimyasal bileşik hedeflen-
meden, yani hedeflenmemiş bileşiklerin aynı anda analizi esas alınarak bir çalışma
gerçekleştirilmiştir. Saç örneklerinden metabolitlerin ekstraksiyonu zaten bilinen bir
teknik olduğu için numunemizde metil alkol kullanarak ekstraksiyon prosedürü uy-
gulanmıştır (Madry ve diğ., 2018). 37° C’de 18 saat boyunca metil alkol ile inkübasyon
sonucu saçta bulunan organik kalıntılar ekstre edilmiştir. Metil alkol içinde ekstre
edilen bileşikler, 4° C’de vakumlu santrifüj buharlaştırılarak deriştirilmiş ve enjekte
edilmeden önce asetonitril ve su (1:1 h/h) karışımı ile seyreltilmiştir. Ters faz kroma-
tografisi ile ayrılan bileşikler kütle spektrometrisi ile pozitif iyonizasyon modunda
analiz edilmiştir. Hedeflenmemiş analiz sonucu elde edilen pikler R programlama dili
altında çalışan XCMS altyapısı kullanılarak (https://xcmsonline.scripps.edu) işlenmiş
ve İnsan Metabolom Veri Bankası (İMVB) (Wishart ve diğ., 2018) ile taranmıştır.1

Bulgular
M196 numaralı mezardan çıkarılan kafatası üzerinde yapılan gözlem ve değerlendir-
meler sonucunda söz konusu bireyin 40-50 yaşlarında erkek olduğu tespit edilmiştir.
Bireye ait saç kalıntılarının uzunluğundan hareketle, elde edilen bilgilerin incelenen
bireyin son 5-8 ayına ait bilgiler içerdiği söylenebilir.
Metabolomik analizler sonucunda ise (XCMS sonuçları) 35 tanesi metabolitlerle
eşleşen toplam 102 pik tespit edilmiştir. 35 adet eşleşme içerisinde 20 adet eşleşmenin
endojen bileşiklerle ilişkili olduğu görülmüş ya da veri bankasında kayıtlı 20. yüzyıl-
da üretilen sentetik bileşiklere ait olduğu tespit edilmiştir. Dolayısıyla hatalı-pozitif
sonuç olarak nitelenmiştir ve değerlendirmeye alınmamıştır. Kalan eşleşmelerden
Juliopolis’te bulunan antik bireyin yaşam tarzını anlayabilmek ve kullandığımız me-
todolojiyi doğrulamak için önemli olduğu sonucuna varılan bazı bileşenler aşağıda
tartışılmıştır. Bu yazıda değerlendirilecek öne çıkan metabolitler şunlardır: Sulkaton,
Leylak alkolü, Laurik asit, Ganliosid, Resveratrol, 1’-Asetoksiöjenol asetat, 3-Dehid-
rosphinganine, Lensitin, Sitreoviridin A, Virolongin B, DG (18: 2n6 / 0: 0/22: 2n6).
Elde edilen kromatogram Şekil 2’de gösterilmektedir.

1 Daha detaylı metodolojik bilgi için bkz.: http://www.HMDB.ca

239
J U LIO P OL I S M 1 96 N U M A R A L I B İ R E YE Aİ T SAÇ K AL I NTI L ARI NI N
A NT İK ME TA B OLOM A N A L İ Z İ

Şekil 2. Antik bireye ait saç kalıntılarına için elde edilen temel pik kromatogramı.

Değerlendirme
Uyuşturucu madde kullanımı ile ilgili bilgi elde etmek için saç örneklerinin klinik
ve toksikolojik açıdan incelenmesi halihazırda bilinen bir stratejidir. Saç örneği kul-
lanılarak gerçekleştirilen analizler adli durumlarda uyuşturucuya maruz kalma geç-
mişlerinin doğrulanmasında yararlı bilgiler sağlar (Pragst ve Balikova, 2006). İlaçların
saç örneklerinde depolanmasında işleyen süreç tam olarak anlaşılamamakla birlikte
ancak bazı yaklaşımlar ön plandadır. İlki, ilaçların kandan saça transferi üzerine ku-
rulu bir yaklaşımdır. İkincisi ise ilaçların ter veya sebum emisyonlarından difüzyon
yoluyla saça yerleşmesidir. Üçüncü yaklaşım ise, dışarıdan saça adsorbe olmaları ile
ilişkilendirilebilir (Kintz, 2016; Wang ve diğ., 2018).
Antik örneklerde saç analizi, beslenme tarzı ile ilgili bilgi sağlanması ve bireyin
tıbbi amaçlı kullandığı bitkilerin tanımlanabilmesi açısından aydınlatıcı bir yaklaşım-
dır. Böylece çeşitli bitkilerin besin maddesi ve tıbbi amaçlı kullanımının bir topluluk-
taki yaygınlığı ile ilgili de önemli veriler elde edilmektedir. Ancak bilinen yaklaşımlar
hedeflenmiş analizlere dayandığı için “bilinmeyeni” aramada etkisizdir. Çoğu antik
saç çalışmasında genellikle koka yaprağı (Baez ve diğ., 2000; Rivera ve diğ., 2005; Cart-
mell ve diğ., 1991; Springfield ve diğ., 1993; Langsjoen, 1996), nikotin (Musshoff ve

240
J U LIO P O LIS I

diğ., 2009; Echeverría ve Niemeyer, 2013) ve diğer bazı iyi bilinen “narkotik” bileşikler
(Baez ve diğ., 2000; Balabanova ve diğ., 2011) üzerinde odaklanılmıştır. Bu çalışmalar,
narkotiklerin hedefli analizinin adli bilimlerin olağan bir uygulaması olmasının sonu-
cunda (Fernie ve diğ., 2004) antik saç örneklerine kolayca aktarılmıştır. Küçük mole-
küllerin hedeflenmemiş analizleri klinik uygulamalardaki metabolom düzeyinde veri
elde edebilmek için kullanılan yeni bir yaklaşımdır (Fernie ve diğ., 2004; Theodoridis
ve diğ., 2008; Theodoridis ve diğ., 2011). Kütle spektrometrisi temelli bitki metabolo-
miği de klinik metabolomik uygulamalara kıyasla yeni bir uygulamadır (Ernst ve diğ.,
2014).
Günümüzde İMVB üzerine kayıtlı metabolit sayısı 100.000›i aşmıştır. Bu sayının
on yıl önce 10.000› den az olduğu düşünülürse elde edilen gelişme bilimsel anlamda
çok farklı disiplinlerin önünü açabilmektedir. Bu gelişmeler sayesinde, klinik
uygulamalarda kullanılan metabolit profilleme işlemleri, dünyanın farklı bölgelerinden
elde edilen antik kalıntıların hedeflenmemiş analizine olanak tanımaktadır.
M196 nolu bireye ait elimizdeki örneklerde yürütülen çalışmada XCMS ile işlen-
miş Q-TOF LC/MS analiz sonuçlarının İMVB taraması sonucunda öne çıkan bile-
şiklerden sulkaton, en çok zencefil, nane ve karpuzda bulunur. Bu durum, sulkatonu
bu gıdaların tüketimi için potansiyel bir biyolojik belirteç hâline getirmektedir. Bu
bulgu, tarihsel bilgilerimizle desteklenmektedir. Şöyle ki, Janick ve diğerleri Citrul-
lus lanatus’un (karpuz) Akdeniz bölgesinde tüketildiğini bildirmiştir (Janick ve diğ.,
2007). Karpuzun en erken arkeolojik kalıntıları Mısır’da Tutankhamon’un mezarın-
daki tohumlara dayansa da Roma İmparatorluğu Dönemi’nde geniş bir coğrafyada
yetiştirildiği bildirilmektedir (Wasylikowa ve van der Veen, 2004, s. 214). Ayrıca Paris,
tatlı tatlı karpuzlarının yaklaşık 2000 yıl önce Akdeniz topraklarında ortaya çıktığını
bildirmiştir (Paris, 2015). Bu durum, kalıntısı bulunan bireyin günlük beslenmesinde
karpuz tüketmiş olabileceğinin bir belirtisi olabilir. Bunun yanı sıra nane ve karanfil
tüketimini destekleyen bir veri olarak da değerlendirilmesi mümkündür.
Yine saç analizinin İMVB taramasından elde edilen diğer bir bileşik olan leylak
alkolü, bazı bitki ve baharatlarda bulunan diğer bir kimyasaldır. Leylak alkolü hakkın-
da çok fazla veri bulunmaması ve leylak alkolü ile eşleşen pike ait kütle/yük değerinin
diğer bazı bileşiklerle de eşleşmesi sonucu bu veri antik bireyin yaşam tarzı ile ilgili
değerlendirmeye alınmamıştır.

241
J U LIO P OL I S M 1 96 N U M A R A L I B İ R E YE Aİ T SAÇ K AL I NTI L ARI NI N
A NT İK ME TA B OLOM A N A L İ Z İ

Laurik asit veya dodekanoik asit, İMVB’ye göre hindistan cevizi yağı ve hurma
çekirdeği yağındaki ana yağ asididir. Bununla birlikte, laurik asit aynı zamanda insan
saçı yağında bulunan endojen bir bileşiktir (Weitkam ve diğ., 1947). Bu nedenle, saç
örneğinde tespit edilen laurik asit, insan saçı yağında halihazırda var olan bir bileşen
olduğu için çalışmada kullanılan metodolojinin doğru çalıştığıyla ilgili bir bulgu ola-
rak öne çıkmaktadır. Keza; antik bireyin saçında bulunan gangliosid GM3 (d18: 0/14:
0), beyinde bulunan lipitlerden olan gangliosidlere ait bir bileşendir ve analiz prose-
dürümüzde tespit edilmiş olması metodolojiyi doğrulamaktadır.
Resveratrol, üzümlerde bulunan bir fitoaleksin ve kırmızı şarabın bir bileşenidir
(Siemann ve Creasy, 1992). Saç örneklerinde tespit edilen resveratrol, bireyin günlük
yaşamında kırmızı şarap tükettiğini işaret eden bir belirteç olarak düşünülebilir. Üzüm,
tıpkı zeytin gibi Güneybatı Asya’da en erken kültüre alınmış bitkiler arasında yer al-
maktadır (Ergun ve diğ., 2020, s. 254). Öyle ki, bu iki bitki milattan önce birinci bin
içinde Akdeniz havzasındaki birçok bölgeye taşınmış ve üretimleriyle ciddi ticari ve
kültürel bitkiler hâline gelmişlerdir (Braudel, 2016). Şarabın üretimi Anadolu’da çok
eski zamanlara uzanmaktadır. Helenistik Dönem’de birçok şarap festivali olduğunu,
Yunan kültürü ve etkisindeki Roma İmparatorluğu zamanlarında Dionisos kültü ve
ilişkili ritüellerle (Mitchell, 2015, s. 289) birlikte günlük yaşamın ve mutfağın önemli
bir parçası olduğu söylenebilmektedir. Özellikle Helen ve Roma kültürü içindeki yeri
çeşitli festivallere de konu olan üzüm ve ondan üretilen şarap sağlık açısından da de-
ğerlendirilmiştir. Galen, De Sanitate Tuenda (İyi Sağlığın Sürdürülmesi) eserinde eğer
şarap, arpa ve bal tüketilirse tarçın, zencefil gibi baharatlara gerek olmayabileceğini
bildirmiştir (Wilkins, 2015, s. 65). Dolayısıyla Roma kültüründe şarabın günlük hayat-
taki yeri kadar iyi sağlığın sürdürülmesinde de kullanıldığı söylenebilmektedir.
1’-Asetoksiöjenol asetat, bir öjenol asetattır. Bilindiği gibi öjenol, esas olarak ka-
ranfilde bulunan aromatik bir bileşiktir. MÖ 3. yüzyılda Çinliler nefeslerini tazelemek
için karanfil kullanmışlardır ve bu alışkanlık MS 1. yüzyılda Roma’ya ulaşmıştır (Reid,
1993). Öjenol ile ilişkili olarak elde edilen bu veri, bireyin karanfili nefes tazeleyici
veya tıbbi amaçlı kullanmış olabileceğini göstermektedir. Bireyin mezarıyla ilgili kon-
tekst bilgisi yüksek statülü bir kişiye işaret etmektedir. Bu anlamda bahse konu olan
kişinin ticari olarak uzak diyarlardan gelen bu tip egzotik ve yararlı bitkilere erişebilir
birisi olduğu düşünülmektedir.

242
J U LIO P O LIS I

İMVB’ye göre, 3-Dehidrosphinganine, deniz kabukluları, yenibahar, papaya gibi


birkaç farklı gıdada bulunur. 3-Dehidrosfinganin, herhangi bir gıda için spesifik bir
bileşik olmadığından, bu bilgiye dayanarak antik bireyin günlük diyeti hakkında bir
fikir üretmek zordur.
Mercimek (Lens culinaris) Anadolu’da Neolitik Dönem’de yetiştirildiği bilinen
en eski baklagillerden biridir (Ergun ve diğ., 2020, s. 253). Bu nedenle Anadolu’da
yaşamış birçok kültürün de temel bitkisel besin kaynakları arasında yer almaktadır.
Romalıların da mercimeği bolca tükettikleri ve çorbalarda yaygın olarak kullandıkları
bilinmektedir (Erskine, 2009). Bu bilgiyi destekler nitelikte bir bulgu olarak merci-
mekte bulunan lensitin bileşiğinin antik bireyin saçında da tespit edilmiş olması, gıda
tüketiminde mercimeğin ön plana çıktığına ilişkin göstergelerden biri olarak görün-
mektedir.
İMVB, sitreoviridin A›nın küflü pirinçten izole edilen bir metabolit olduğunu
bildirir. Antik saç örneğinde bulunan sitreoviridin A, bireyin pirinç tükettiğinin kanıtı
olabilir. Ancak pirinç, esasen Çin Uygarlığının beslenmesinde önemli bir besindi
(Sabban, 2015, s. 397) ve Antik Roma’da tıbbi kullanımı nişasta şeklinde olan ve Hin-
distan’dan ithal edilen lüks bir üründü. Bu durum bireyin yaşamının son zamanlarında
tıbbi bir müdahaleden geçmiş olabileceği düşüncesini akla getirir. Dolayısıyla pirinç
tüketimini doğrulamak için daha fazla veriye ihtiyaç duyulduğu düşünülmektedir.
Virolongin B ile eşleşme ise antik bireyin virolongin B ihtiva eden bazı şifalı otlar
ve baharatlar kullandığını işaret edebilmektedir.
İMVB’de belirtildiği üzere, DG (18: 2n6 / 0: 0/22: 2n6) bir digliserittir. Bu bile-
şiğin linoleik asit kısmı tohum yağlarından elde edilirken, dokosadienoik asit kısmı
hayvansal yağlardan elde edilir. Antik bireyin günlük diyetinin saç örneklerine yansı-
masını doğrulamak için kullanılabilecek bir bulgudur.
Özetle, bireyin saçında tespit edilen metabolitlerin farklı kaynaklardan sağlanan,
beslenme ve tedavi için kullanımları olan iki temel gruba ayrıldığı görülmektedir.
Farklı kategoriler anlamında da bahsi geçen metabolitlerin yerel kaynaklı veya egzotik
olanlar şeklinde ayrılabileceği görülmektedir. Bilindiği gibi mezarın tarihlendirildiği
dönem, MS 1. yüzyıl Roma’nın egemenliğinin baskın olduğu ve İmparatorluğun daha
geniş alanlara yayılarak farklı coğrafyalardaki kültürlerle ciddi bir etkileşime girdiği
döneme işaret eder. İmparatorluktaki bu gelişme hayatın birçok alanına çok daha es-

243
J U LIO P OL I S M 1 96 N U M A R A L I B İ R E YE Aİ T SAÇ K AL I NTI L ARI NI N
A NT İK ME TA B OLOM A N A L İ Z İ

kiden dâhil olmuştur. Örneğin, Tiberius zamanında (MS 14-37) yapılan yollar, mansi-
yon’lar ve mutatio’lar insanlar yanı sıra birçok besin maddesinin de düzenli bir şekilde
Roma İmparatorluğu içinde, farklı eyaletler arasında seyahatini sağlamış olmalıdır
(bkz. Mitchel, 2015, s. 291). Bu bakımdan, tespit edilen metabolitlerin yerel olanlarına
o dönem insanlarının erişimiyle ilgili bir sorun olmayacağı öngörülebilirken, egzotik
olanlarına erişimde de kentli elitlerin veya yüksek statülü kişilerin sorun yaşamadık-
ları kabul edilebilir. M196 numaralı mezara gömülmüş bireyin de, kontekst bilgileri
açısından bu şekilde değerlendirilmesi olasıdır. Diğer yandan, metabolitlerin bir kıs-
mının şifalı bitkiler sınıfındaki türlerden elde edilebilir olması ve antik kaynaklarda
da hem iyi sağlığın sürdürülmesi hem de bazı hastalıklarla ilgili tedavide kullanılıyor
olması bireyin son zamanlarında kronik bir takım rahatsızlıklara dönük tedavi ama-
cıyla bu bitkileri özellikle kullanmış olabileceği varsayımını gündeme getirmektedir.
Ancak incelenen bireye ait kemiklerin tümünün elde edilememesi paleopatolojik in-
celemeyi engellemiş olup ve herhangi bir kronik hastalık veya ölüm nedeniyle ilgili
morfolojik doğrudan bir bulgu ortaya konulamamıştır. Dolayısıyla bu ihtimal güçlü
bir şekilde öne sürmek mümkün gözükmemektedir.

Sonuç
Bu çalışmada, klinik tanıya yönelik biyobelirteç keşiflerinde kullanılan Q-TOF LC/
MS tabanlı metabolomik yaklaşım ve metodoloji, antik bireye ait saç örneklerinin he-
deflenmemiş analizine aktarılmıştır. Metabolomik çalışmaların ilerlemesiyle beraber
veri tabanlarının gelişmesine paralel olarak analitik cihaz teknolojisindeki ilerlemeler
bilim insanlarının klinik uygulamalardaki metodolojiyi farklı alanlar için uygulama-
sına imkân vermektedir. İMVB temel anlamda klinik uygulamalar için öne çıkan bir
veri bankası olarak nitelense de bu çalışma ile antik saç örneklerinde Q-TOF LC/
MS analizi sonucu eşleşme sağlanan eksojen ve endojen bileşikler, Juliopolis’te (Nal-
lıhan, Türkiye) bulunan antik bireyin yaşam tarzı hakkında bilgi edinebilmek için
kullanılmıştır.
Halihazırda antik vücut kalıntılarında gerçekleştirilen DNA analizleri, genetik
köken hakkında bilgi sağlayabilmektedir. Benzer şekilde, klinik uygulamalarda ge-
nom analizleri genetik bozuklukları belirlemekte ancak metabolom analizlerden elde

244
J U LIO P O LIS I

edilen sonuçlar mevcut durumu temsil etmektedir. Antik kalıntılarda hedeflenme-


miş metabolom analizi bu bağlamda bireyin yaşamının son günlerini ortaya çıkarmak
için önemli bir araçtır ve kökenini anlamak için kullanılan DNA analizlerinden daha
farklı bilgiler elde edilmesine olanak tanımaktadır. Bu anlamda yapılan çalışmanın
osteobiyografik bir yön içerdiğini söylenebilir.
Hedeflenmemiş metabolit analizleri üzerine kurulmuş bu çalışmada elde edi-
len bulgular değerlendirildiğinde şarap ve mercimeğin Romalılardaki diğer bireyler
gibi saç örneği analiz edilen ve kalıntı örneklerinden yüksek sosyal statüde olduğu
anlaşılan antik bireyin günlük diyetinin bir parçası olduğu anlaşılmıştır. Ek olarak,
saç örneklerinde sulkaton mevcudiyeti bize antik bireyin nane, zencefil veya karpuz
tükettiği bilgisini sağlamaktadır. Keza pirinç ve karanfil tüketimi ile ilgili kimyasal
bileşenler üzerinden elde edilen bulguların da bireyin yaşamının son aylarında şifalı
bitkileri kullanmış olabileceğine işaret etmektedir.
Bu tür bilgilere antik örnekler üzerinde gerçekleştirilen DNA analizi ile ulaşılama-
maktadır ve bu durum, antik kalıntılar üzerinde hedeflenmemiş metabolomik çalış-
maların önemini göstermektedir. Bu çalışma sonucu elde edilen bulgular göstermiştir
ki; belirli bazı bileşikler için hedeflenmiş analizler uzun süredir gerçekleştiriliyor olsa
da hedeflenmemiş analiz yaklaşımları bu tür antik kalıntılar hakkında bazı beklen-
medik bilgilere ulaşmak için önemli birer araç olarak kabul edilebilir. Her geçen gün
gelişen veri bankaları ve cihaz teknolojisi, antik kalıntıların analizinde hedeflenme-
miş çalışmaların yaygınlaşması gerekliliğini ortaya koymaktadır.

245
J U LIO P OL I S M 1 96 N U M A R A L I B İ R E YE Aİ T SAÇ K AL I NTI L ARI NI N
A NT İK ME TA B OLOM A N A L İ Z İ

Kaynakça

Arslan, M. ve Metin, M. (2013). Juliopolis. Ankara Kalkınma Ajansı.

Arslan, M., Metin, M., Cinemre, O., Çelik, T. ve Devecioğlu, Ü. (2011). Juliopolis Nekropolü 2009 yılı kur-
tarma kazısı. 19. Müze Çalışmaları ve Kurtarma Kazıları Sempozyumu, 19, 271-304.

Baez, H., Castro, M., Benavente, M., Kintz, P., Cirimele, V., Camargo, C. ve Thomas, C. (2000). Drugs in pre-
history: chemical analysis of ancient human hair. Forensic Sci Int 108, 173-179.

Balabanova, S., Parsche, S. ve Pirsig, W. (1992). First identification of drugs in Egyptian mummies. Naturwis-
senschaften, 79, 358.

Bracewell-Milnes, T., Saso, S., Abdalla, H., Nikolau, D., Norman-Taylor, J., Johnson, M., Holmes, E. ve Thum,
M.Y. (2017). Metabolomics as a tool to identify biomarkers to predict and improve outcomes in repro-
ductive medicine: a systematic review. Hum Reprod Update 23, 723-736.

Braudel, F. (2016). Bellek ve Akdeniz, Tarihöncesi ve Antik Çağ. Metis Yayınları.

Buikstra, J.E. ve Ubelaker, D. H. (1994). Standards for data collection from human skeletal remains. Arkansas Arc-
heological Survey.

Büyükkarakaya, A.M., Alpagut, A., Çubukçu, E. ve Cavalli, F. (2018). Juliopolis (Iuliopolis) Anthropological
research: Preliminary results. Ankara Araştırmaları Dergisi, 6, 111-1267.

Cartmell, L.W., Aufderhide, A., Weems, C. (1991). Cocaine metabolites in pre-Columbian mummy hair. J.
Okla State Med. Assoc., 84, 11-12.

Duffy, K.I. (2015). Application of metabolomics to the analysis of ancient organic residues. University of Birming-
ham.

Echeverría, J. ve Niemeyer, H.M. (2013). Nicotine in the hair of mummies from San Pedro de Atacama
(Northern Chile). J. Arch. Sci. 40, 3561-3568.

Ergun, M., Kabukçu, C. ve Çilingiroğlu İpek, C. (2020). Arkeobotanik: İnsan ve bitki çerçevesinde gelişen bir
bilim dalı. S. Ünlüsoy, C. Çakırlar, Ç. Çilingiroğlu. Arkeolojide temel yöntemler içinde (s. 221-270). Ege
Yayınları.

Ernst M., Silva D. B., Silva R. R., Vêncio R. Z. ve Lopes N. P. (2014). Mass spectrometry in plant metabo-
lomics strategies: from analytical platforms to data acquisition and processing. Nat. Prod. Reports, 31,
784-806.

Erskine, W. (2009). The lentil: Botany, production and uses place. CABI.

Janick J., Paris H. S. ve Parrish D. C. (2007). The cucurbits of Mediterranean antiquity: Identification of taxa
from ancient images and descriptions. Annals of Botany, 100, 1441-1457.

Fernie, A. R., Trethewey R. N., Krotzky A. J. ve Willmitzer, L. (2004). Metabolite profiling: From diagnostics
to systems biology. Nat. Rev. Mol. Cell Biol. 5, 763-769.

Kintz, P. (2016). Analytical and practical aspects of drug testing in hair. CRC Press.

246
J U LIO P O LIS I

Langsjoen, O.M. (1996). Dental effects of diet and coca leaf chewing on two prehistoric cultures of northern
Chile. Am. J. Phys. Antropol. 101, 475-489.

Lorentz, K. O., Kamel, G., Lemmers, S. A. M., Miyauchi, Y., Çubukçu, E., Alpagut, A. ve Büyükkarakaya, A.
M. (2022). Synchrotron Radiation Fourier Transform Infrared (SR-FTIR) spectroscopy in exploring
ancient human hair from Roman period Juliopolis: Preservation status and alterations of organic com-
pounds. Spectrochimica Acta Part A: Molecular and Biomolecular Spectroscopy, 274, 121026.

Madry, M.M., Kraemer T. ve Baumgartner, M. R. (2018). Systematic assessment of different solvents for the
extraction of drugs of abuse and pharmaceuticals from an authentic hair pool. Forensic Sci. Int., 282, 137-
143.

Mastrangelo, A., Armitage, E., García, A. ve Barbas, C. (2014). Metabolomics as a tool for drug discovery and
personalised medicine. A review. Curr. Top. Med. Chem., 14(23), 2627-2636.

Meindl, R.S. ve Lovejoy, C. O. (1985). Ectocranial suture closure: A revised method for the determination of
skeletal age at death based on the lateral anterior sutures. Am. J. Phys. Anthropol. 68, 57-66.

Mitchell, S. (2015). Food, culture, and environment in Ancient Asia Minor. A Companion to Food in the Ancient
World, 89, 285.

Musshoff, F., Rosendahl, W. ve Madea, B. (2009). Determination of nicotine in hair samples of pre-Colum-
bian mummies. Forensic. Sci. Int., 185, 84-88.

Siemann, E. ve Creasy, L. (1992). Concentration of the phytoalexin resveratrol in wine. Am. J. Enol. Vit., 43,
49-52.

Paris, H.S. (2015). Origin and emergence of the sweet dessert watermelon, Citrullus lanatus. Annals of Botany,
116, 133-148.

Pragst, F., Balikova, M.A. (2006). State of the art in hair analysis for detection of drug and alcohol abuse.
Clin, Chim, Acta., 370, 17-49.

Rivera, M. A., Aufderheide, A. C., Cartmell, L.W., Torres, C. M. ve Langsjoen, O. (2005). Antiquity of coca-le-
af chewing in the south-central Andes: A 3,000 year archaeological record of coca-leaf chewing from
northern Chile. J. Pyschoactive Drugs, 37(4), 455-458.

Reid, A. (1993). Southeast Asia in the early modern era: Trade, power, and belief Place. Cornell University Press.

Sabban, F. (2015). The ideological foundations of the food culture of pre-Imperial China. J. Wilkins ve R.
Nadeau (Ed.), Companion to Food in the Ancient World, Wiley Blackwell, Hoboken içinde (s. 393-402). John
Wiley & Sons.

Springfield, A.C., Cartmell, L.W., Aufderheide, A. C., Buikstra, J. ve Ho, J. (1993). Cocaine and metabolites in
the hair of ancient Peruvian coca leaf chewers. Forensic. Sci. Int. 63, 269-275.

Theodoridis, G., Gika, H.G. ve Wilson, I. D. (2008). LC-MS-based methodology for global metabolite profi-
ling in metabonomics/metabolomics. TrAC Anal. Chem. 27, 251-260.

Theodoridis, G, Gika, H. G. ve Wilson, I. D. (2011). Mass spectrometry based holistic analytical approaches
for metabolite profiling in systems biology studies. Mass Spectrom Rev. 30, 884-906.

247
J U LIO P OL I S M 1 96 N U M A R A L I B İ R E YE Aİ T SAÇ K AL I NTI L ARI NI N
A NT İK ME TA B OLOM A N A L İ Z İ

Wang, X., Johansen, S. S., Nielsen, M. K. K. ve Linnet, K. (2018). Segmental -ınterpretation of the time of
drug ıntake in two patients undergoing drug treatment. J. Forensic Sci. 64, 950-955.

Wasylikowa, K. ve Van der Veen, M. (2004). An archaeobotanical contribution to the history of watermelon,
Citrullus lanatus (Thunb.) Matsum. & Nakai (syn. C. vulgaris Schrad.). Vegetation History and Archaeobo-
tany, 13(4), 213-217.

Weitkamp, A., Smiljanic A. ve Rothman, S. (1947). The free fatty acids of human hair fat. Journal of the Am.
Chem. Soc. 69, 1936-1639

Wilkins, J. (2015). Medical Literature, Diet, and Health. J. Wilkins ve R. Nadeau (Ed.), Companion to Food in
the Ancient World, Wiley Blackwell, Hoboken içinde (s. 59-66). John Wiley & Sons.

Wishart, D. S., Feunang, Y. D., Marcu, A., Guo, A.C., Liang, K., Vázquez-Fresno, R., Sajed, T., Johnson, D.,
Li C., Karu, N. (2017). HMDB 4.0: The human metabolome database for 2018. Nucleic Acids Res. 46,
D608-D17.

Yi, L., Dong, N., Yun, Y., Deng, B., Ren, D., Liu, S. ve Liang, Y. (2016). Chemometric methods in data proces-
sing of mass spectrometry-based metabolomics: A review. Anal Chim. Acta. 914, 17-34.

248
Juliopolis’in İzinde:
Çayırhan ve Çevresinde
Kültürel Miras Üzerine
Yerel Bilgi Arayışı
Elif Başak Aksoy
Öğretim Görevlisi Dr., Hacettepe Üniversitesi, Antropoloji Bölümü
İlayda Tekkılıç
Hacettepe Üniversitesi, Sanat Tarihi Bölümü Mezunu

Giriş
Kapsamlı bir projenin parçası olan bu etnografik çalışmada odaklanılan farklı konu-
lar, birbirleri ile ilişkilendirilebilecek şekilde ve sosyal antropoloji yöntem teknikleri
kullanılarak araştırılmıştır. Üzerinde durulan ana sorular; Juliopolis antik kentinin
sular altında kalmadan önce toplumsal hafızada yer edip etmediği, bireysel anılarla izi
sürülebilecek anlatılara sebep olup olmadığı, olduysa bıraktığı izlerin alana dair ne tür
yazılı olmayan bilgiler ve yeni araştırma konuları sağlayabileceği, olmadıysa neden ve
nasıl silinip gittiği; yüzeyde bulunan Juliopolis antik kenti kalıntılarının (nekropoller)
yerel halk tarafından ne ölçüde bilinip sahiplenildiği ve kültürel varlık olarak bu ka-
lıntıları korumak hususunda yerel halkın desteğinin nasıl sağlanabileceğidir.

249
J U LIO P OL I S’ İ N İ Z İ N D E :
ÇAYIR HA N V E ÇE V R E S İ N D E KÜ LTÜRE L M İ RAS ÜZE Rİ NE YE RE L B İ LGİ ARAYI ŞI

Alan İle İlgili Genel Bilgiler


Juliopolis, Ankara’nın 126 km batısında Beypazarı ile Nallıhan ilçelerinin ortasında, Sa-
karya Nehrinin Kuzey Doğusun’da, Skopas (Aladağ) Çayı yakınlarında bir bölgededir
(Küçük ve Denli, 2017, s.27). Bölgede daha önce Sakarya Nehri’nin Aladağ Çayı ile birleş-
mesinden kaynaklı taşkınlar olmuş bazı evleri ve binaları sel basmıştır. Sakarya Nehri’nin
üzerinde Sarıyar Hidroelektrik Barajı’nın inşaa edilmesi ile 1956’da Çayırhan, Sarılar, Yer-
dibi köyleri ve Juliopolis antik kenti sular altında kalmıştır. Yöre halkının geçim kaynağı
bu dönemde tarıma dayalıdır. Çeltik, susam, az miktarda buğday ve arpa üretilmektedir.
Bunun yanında ihtiyaç kadar yaz sebzeleri, hayvanlar için ot ve yem bitkisi üretimi de
mevcuttur. Çayırhan nahiyesinde çeltik ve ipek dokuma fabrikaları kurulmuş, su altında
kalana kadar yöre halkına yeni ekonomik alanlar yaratmıştır (Doğan, 2008, s. 30) Hay-
vancılık daha çok tiftik ve kıl keçisi gibi gündelik ihtyiaçların karşılanmasına yöneliktir.
Bölgede ipek böcekçiliği de yapılmıştır. Evlerde ulaşım ve taşıma ihtiyacını karşılanması
için az da olsa at ve eşek yetiştiriciliği de görülmektedir (Kili, 1978, s.67).
Kili’nin (1978, s. 45) söylemine göre toprak, köylünün nüfusunun ve sosyal statü-
sünün bir parçasıdır. Eski Çayırhan’da verimli toprakların dere yatağında bulunması
ve sular altında kalması ekonomik durumu etkilemiştir. Bu durum yerleşim yerleri-
nin de değişmesiyle sosyal yaşamda da farklılıklar ortaya çıkartmıştır. Yöre halkına
toprakları karşılığında Etibank tarafından yapılan istimlak bedeli ödemeleri yetersiz
bulunmuştur. Bu ödemelerle toprak çoğunluğuna sahip olanlar şehre yerleşirken
toprağı az olduğu için parası az olan yöre halkı da Yeni Çayırhan olarak adlandırılan
bölgeye yerleşmiştir (Doğan, 2008, s.11).
Yöre halkı ile yapılan görüşmelerde bölgede el sanatları çalışmalarının yürütüldü-
ğü nakış ve işleme kurslarının olduğu bilgisi edinilmiştir. Barajın su tutmasından ve
Julioplos’in sular altında kalmasından önceki hâlini bilenler, önceden baraj gölünde
balık tutulurken şimdi termik santralin de göle zarar verdiğini söylemişlerdir. Termik
santralin yapılmasıyla birlikte bölgede baraj inşaatı, santral işletmesi ve kömür ocağı
işletmesi de yöre halkı için yeni bir istihdam oluşturmuştur. Bu istihdam ve üretim ile
birlikte ortaya çıkan iş gücü ihtiyacını karşılamak için bölgeye Batı Karadeniz şehirle-
rinden yerleşmeler başlamıştır (Doğan, 2008).
1991 yılında başlayan kurtarma kazılarıyla yöre halkının hayvanlarını otlattıkları
çayırların gezip oynadıkları mağaralarında sikkeler çıkmıştır. Anadolu Medeniyetler

250
J U LIO P O LIS I

Müzesi’nin yaptığı bu kazılarda çıkarılan sikkelerin kayda değer bir kısmında yapılan
incelemelerde bunların Juliopolis Kenti’nde darp edildiği anlaşılmıştır (Devecioğlu,
2013). Yöre halkı tarafından ifade edilen şekliyle nekropolde bulunan mezarlar de-
fineciler tarafından sürekli olarak tahrip edilmiştir. Bölgede koruma ya da caydırıcı
güvenlik önlemi bulunmamakta olup Jandarma Komutanlığınca devriye gezilmek-
tedir. Nekropollerin bir kısmı ve şehir, sular altında kalmadan önce bazı sütunlar ve
alet edevat yöre halkı tarafından alınarak muhafaza edilmiştir. Bugün bu yapılardan
çıktığı anlaşılan bazı buluntular kent merkezinde Ziraat Bankası önündeki bahçede
sergilenmektedir. Araştırmalar sonucunda nekropolün Helenistik Dönem’de ve Roma
Dönemi’nde yoğun olarak kullanıldığı, Bizans döneminde de kullanıma devam edil-
diği anlaşılmıştır (Arslan ve diğ., 2011). Mezarlarda ve kilisede Bizans Dönemi’ne ait
olduğu düşünülen haç monogramı görülmüştür (Cinemre, 2014).

Yöntem ve Teknikler
Bu araştırmada sosyal antropoloji alan çalışması tekniklerine uygun şekilde derinle-
mesine görüşme ve yarı yapılandırılmış mülakatlar yapılmıştır. Farklı bir sıralama olsa
da, literatür taraması ağırlıklı olarak ilk saha çalışması sonrasında elde edilen kay-
naklar üzerinden yürütülmüştür. Sahada yapılan gözlemler ve görüşme yöntemi ile
yerel halktan alınan bilgiler sözlü kültür, göç, sosyal değişme, yerel ekonomi ve kültür
varlıklarının korunması kavramları kapsamında incelenmiştir. Bu sayede varsayılanlar
ile gerçekte yaşananlar arasındaki farklılıklar veya benzerliklerin nedenleri tartışılmı-
şır. Mülakatlarda kültürel bellek araştırması için baraj gölü altında kalmış köylerde
yaşamış, ulaşılabilen kişilerle ve günümüzde kültürel varlıkların korunmasında yerel
halkın rolünü değerlendirebilmek için bölgede yaşayanlarla görüşülmüştür. Örnekle-
me ulaşabilmek için kar topu tekniği kullanılmıştır.

Bulgular
Bu bölümde farklı günlerde, farklı yerlerde yapılan görüşmelerden elde edilen bilgiler
genel hatlarıyla paylaşılacaktır. Sosyal antropolojide bulguları gruplarken kullanılabi-
lecek en yaygın yöntemlerin biri, görüşmelerde elde edilen benzer ve farklı görüşleri

251
J U LIO P OL I S’ İ N İ Z İ N D E :
ÇAYIR HA N V E ÇE V R E S İ N D E KÜ LTÜRE L M İ RAS ÜZE Rİ NE YE RE L B İ LGİ ARAYI ŞI

ayırarak ortaya koymak, bir diğeri odaklanılan konulara dair elde edilen bilgileri farklı
başlıklar altında bir araya getirmektir. Burada tercih edilen aktarım yöntemi ise çok
tercih edilmese de, mekânsal farklılık olmuştur. Bunun nedeni sonuç bölümünde tar-
tışılacaktır.

(Yeni) Çayırhan
Juliopolis Projesi kapsamında 15 Ekim 2020 tarihinde Çayırhan beldesinde yapılan
bir ön araştırma olarak ilk alan çalışması yapılmıştır. Çalışma alanını yakından tanı-
mak amacıyla Juliopolis doğu nekropolü kazı alanına yapılan ziyaret sırasında alandaki
mezar yapıları incelenirken kazılarda çalışmış bir işçi ile yapılandırılmamış görüşme
gerçekleştirilmiştir (Şekil 1). Juliopolis hakkında genel bilgilere odaklanan görüşme sı-
rasında görüşmeci, kazı alanıyla ilgili kendi gözlem ve deneyimlerini aktarmış ve kazı
alanında güvenlik önlemlerinin artırılmasının zaruri olduğundan, dışarıdan gelen ve
turistik ziyaret amacı olmayan kişilerin kazı alanına zarar verdiklerinden bahsetmiştir.
Bu görüşme, yarı yapılandırılmış görüşmelere kültürel varlıkların korunması konusun-
da yerel halkın desteğinin nasıl sağlanacağı sorusunun eklenmesini gerekli kılmıştır.

Şekil 1. Kazı alanına yapılan ziyaret.


Fotoğraf: Araştırma Ekibi.

252
J U LIO P O LIS I

Çayırhan belde binasında yapılan görüşme ile hem belde hakkında önemli bilgiler
edinilebilecek kişilerin isimlerine ulaşılarak kendileri ile irtibat kurulmuş hem de belde
ile ilgili daha önce yapılmış çalışma ve anlatı yazınlarına erişim sağlanmıştır (Şekil 2).
1956 yılında baraj gölü suları altında kalan ve yerli halkın “Eski Çayırhan” olarak adlan-
dırdığı bölgede yaşamış olan bu kişilerden ilkiyle yapılan görüşmede bahsi geçen göl ve
çevresi hakkında bilgi elde edilmiştir. Sular altında kalan Sarılar köyünde doğmuş olan
görüşmeci, Juliopolis antik kentinin de bu köye 1-2 km mesafede olduğunu, sular altın-
da kalan bölgede Sarılar, Yardibi ve Çayırhan köylerinin bulunduğunu, Juliopolis antik
kentine halk arasında Gülşehri dendiğini aktarmıştır. 1976 yılında bölgede madenci-
lik başlamadan önce nüfusun oldukça az olduğunu, madencilik nedeniyle Çayırhan’ın
Batı Karadeniz bölgesinden yüksek oranda göç aldığını söylerken nüfusun çoğunluğu-
nu Batı Karadenizli kişiler oluştursa da ülkenin her yerinden insanın bu bölgede yaşa-
dığını ve yerel halkın nispeten azınlıkta olduğunu söylemiştir. Eski Çayırhan’ın küçük
bir kısmının sağ kaldığını söyleyerek, sular altında kalan ilk yerleşim alanının Sarılar
Köyü olduğunu, bölge halkının baraj yapımına karşı olduğunu ve tüm ekinlerini, mal
varlıklarını kaybederek bölgeyi terk etmek zorunda kaldıklarını anlatmıştır. Bölgede
ilgimizi çekebilecek hayvan figürlerinin ve yerleşim izlerinin olduğunu düşündüğü üç
mağaranın bilgisini de vermiştir (Görüşmeci 1, Kişisel iletişim, 15/10/2020).

Şekil 2. Çayırhan Belediyesi’nde görüşme.


Fotoğraf: Araştırma Ekibi.

253
J U LIO P OL I S’ İ N İ Z İ N D E :
ÇAYIR HA N V E ÇE V R E S İ N D E KÜ LTÜRE L M İ RAS ÜZE Rİ NE YE RE L B İ LGİ ARAYI ŞI

İkinci görüşmek istediğimiz kişi ile irtibatı, kar topu örneklem tekniğine uygun
şekilde ilk görüşmeci sağlamıştır ancak bu görüşme ile ilgili bilgiler mekânsal ayrım-
dan ötürü Davutoğlan Köyü başlığı altında verilmiştir.
Yapılan görüşmelerde bahsi mümkün yerlerle ilgili gözlem yapabilmek ve aşina-
lık sağlamak için göl kıyısında kalan eski Çayırhan’ın izlerini takip ederek Karakol
binasının harabesine ve uzun yıllardır kullanılan bir çeşmeye ulaşılmıştır.
Farklı bir zamanda gerçekleştirilen saha ziyaretinde ise Çayırhan belde binasının
yanında bulunan ve Ziraat Bankası olarak kullanılan tek katlı taş binanın bahçesinde
sergilenen yazıt, sütun, pithos gibi eserler ve ahşap at arabası incelenirken bu eserlerin
bir görüşmecinin ailesine ait olduğu ve kişi tarafından beldeye bağışlandığı bilgisine
ulaşılmıştır. Görüşmeci büyükbabasının bu eserleri göç esnasında Sarılar köyünden
yeni Çayırhan yerleşim bölgesine getirdiğini anlatmıştır.
Çayırhan’da farklı bir günde gerçekleştirilen görüşmede kişi, 1996 yılından beri
Çayırhan’da olduğunu söyleyerek şubilgileri mermiştir:
Burada çok defineci vardır. Sarıyar’daki karakolun orada haç figürlü kapak vardı. Oraya
kepçe ve kamyonla gidildi ama hiçbir şeye ulaşılamadı… Artık buradakiler Juliopolis’i
kazmaktan bıktılar çünkü bir şey çıkmıyor. Artık başka yerleri kazmaya başladılar. Ben
kendim bu bölgede silah buldum ve Atatürk döneminden kalma sigaralar da buldum.
Karşı tepeler de komple mezar (Juliopolis batı nekropolünden bahsediyor). Oraları
da kazdılar. Ahşap çocuk sandığı gibi bir şey çıktı. Yüzükler de çıktı oradan, oldukça
büyük yüzüklerdi. Çeşit çeşit paralar da gördüm. Orada güzel bir kilise de var, içinde
figürler ve kabartmalar var. Kayıkla gidebilirsiniz. Orada yaşayan bir adam vardı, 30-40
yıl yaşadıktan sonra gölde boğularak öldü. Belki de bekçi gibi bir şeydi. Juliopolis bir
yol kazısında bulunmuş. Bulan müteahhit tüm dozer ve kepçelerini bırakıp kaçmış.
Kazı alanında cam şişeler ve desenli çömleklerden çok vardı, ben de gördüm. Onları
bulanlar genelde kırıyorlar (Görüşmeci 2, Kişisel iletişim, 22/10/2020).
Görüşmeci kar topu tekniğine uygun şekilde bizi başka birine yönlendirmiş, bu
kişi bölgede bir Tümülüs bulunduğunu, bir tepenin düzlendiği esnada ortaya bir ka-
pak taşının çıktığını aktarmıştır. Kişi sözlerine şöyle etmiştir:
Bölgede insan yapımı taş örme bir tünel var. Bir de tümülüs var. Ben 17 yaşındayken
burada üç heykel bulundu. Biri erkek, biri kadın biri de çocuk kafasıydı (büst). Bun-
lar bir oda mezarın içinden çıktılar. 80’li yıllarda buralarda kaçak kazılar başladı.

254
J U LIO P O LIS I

Çayırhan’ın Nallıhan tarafından girişinde yerleşim yerinin orada bir türbe var, orada da
Juliopolis kalıntıları var. Mil taşı vardır, onun yanında kepçeyle kazı yapıldı, iki yılan
figürlü sütun çıkmıştı. Fakat sütun bulunduğu yere gömüldü. Yakınlarda Nallıhan’da
Ermeni Çiftliği diye bir yer var. Orada da bir sürü kalıntı var. Kaçak kazılar oralarda da
yapılıyor (Görüşmeci 3, Kişisel iletişim, 22/10/2020).
Bölge halkının konuyla alakalı düşünceleri sorulduğunda bu kişi “turistler gelme-
ye başladığı an defineciler daha fazla uğraşmazlar, halk da zaten burayı korur. Burada
insanlar Osmanlı’dan öncesini önemsemiyor, düşman olarak görüyorlar. Yerel halk ka-
zıyor gidiyor. Ne çıkardıkları da belli değil. Başkası almadan ben alayım zihniyeti var”
dedi (Görüşmeci 3, Kişisel iletişim, 22/10/2020).
Bir başka saha ziyareti sırasında, proje kapsamında, Sarıyar Baraj Gölü üzerinde
keşif araştırması yapılabilecek bir tekne tahsis edilmiş ve sabah saatlerinde ekip tekne
ile göle açılmıştır (Şekil 3). Daha önce bilgisi edinilen yan yana duran üç kaya mezarın
yakından incelenmesi hedeflenmiş ancak göl suları çekildiğinde görülebilen mezar-
ların çok yakınına yaklaşmak mümkün olamamıştır. Ekibin görevlisi drone ile yakın-
dan görüntü aldığında üç kayadaki oyma mezar yapısının oldukça tahribata uğramış
göründüğü, mezar kapaklarının patlatılmış olduğu tespit edilmiştir. Drone ile çekim
gerçekleştirildikten sonra göl üzerinden Juliopolis batı ve doğu nekropolleri arasında-
ki boğaza ilerlerken yapılan görüşmede şu bilgilere ulaşılmıştır:
Buradaki mezarlar yağmalanmış. Şehrin ana bölümü suyun altında kalmış. Yardi-
bi’nden buraya kadar (nekropol alanına) antik kentmiş. Önce Frigler, sonrasında Roma
Dönemi, sonrasında da Bizans varmış burada. Batı ve doğu nekropolleri aslında suyun
altında birleşikler. Ben kendim de arkeologların yaptığı kazılarda bulundum. Oda tipi
mezarlar vardı, zenginler buraya gömülüyormuş. Kadın iskeletlerinin bacaklarının
arasından çocuklarının iskeletleri çıkıyordu. Ölülerin yanında gözyaşı şişeleri vardı.
Kadınların ayaklarında halhal şeklinde takılar vardı. Şu an az bir kısmını gördüğümüz
sur nekropolü çeviriyormuş, bunu bana arkeologlar söyledi. Sur duvarının orada,
dibinde kemikler bulundu. Bunların surlarda çalışan işçiler olduğu düşünülüyormuş.
Bazı mezarlardan tıbbi malzemeler çıktı. Buğday tanesi şeklinde kolyeler çıktı. Bazı
mezarlarda da boğa figürü var. Ay yıldızlı bir yüzük çıktı buradan, bizim bayrağımız-
daki gibi. Deri ayakkabı parçaları da çıktı. Batı nekropolüne kara ulaşımı olmadığın-
dan kaçak kazı daha çok oluyor çünkü çok göz ardı bir yer. Yine de orada kayda değer

255
J U LIO P OL I S’ İ N İ Z İ N D E :
ÇAYIR HA N V E ÇE V R E S İ N D E KÜ LTÜRE L M İ RAS ÜZE Rİ NE YE RE L B İ LGİ ARAYI ŞI

Şekil 3. Sarıyar Baraj Gölü’nde keşif araştırması.


Fotoğraf: Araştırma Ekibi.

bir şey bulamadılar. Bizans Dönemi’ne ait basit mezarlar bulundu. Bölge hakkında
konuşulan çok şey var, çoğu efsane gibi. Halktan kişilerden de bir şeyler duyuyoruz
ama yalan ile doğru hemen anlaşılıyor (Görüşmeci 4, Kişisel iletişim, 05/11/2020).
Görüşmeciye bölge hakkındaki düşünceleri sorulduğunda sözlerine şöyle devam
etmiştir:
Kaçak kazılar kulaktan kulağa yayılıyor, yağmalanıp satılan çok eser var. 2006-2007
kazılarından önce sular çekildiği zaman, altın ve gümüş sikkeler bulurlarmış. Ben 11
yıldır buradayım, tekne kullanıyorum ama turizm çok gelişmiş değil. Yılda 5 ila 7 bin
arasında turist gezdiriyorum. Burada tesisler olursa tabi ki daha çok gelen olur. Burası
korunup canlandırılırsa kaçak kazının önüne geçilebilir. Yerel halk bu olaya (Juliopo-
lis) değer vermiyor. Gelip burada arabayı çekip içiyorlar. Atıl durumda kalmış burası.
Benim bildiğim kadarıyla Eski Çayırhan 90 haneymiş, çoğu barajdan sonra Ankara ve
Bursa’ya gitmişler (Görüşmeci 4, Kişisel iletişim, 05/11/2020).
Çayırhan beldesinin kahvelerinden birinde yapılmış olan farklı görüşmelerde söz-
lü kültür yerine kültür varlıklarının korunması kavramına odaklanılmış, halka Julio-
polis projesinden bahsedilerek bilgi ve görüşleri doğrultusunda sorular sorulmuştur
(Şekil 4). Bir görüşmeci düşüncelerini şöyle aktarmıştır:

256
J U LIO P O LIS I

Şekil 4. Çayırhan’da bir kahvehanede gerçekleştirilen görüşme.


Fotoğraf: Araştırma Ekibi.

Biz de isteriz buraya yatırım olsun. İnsanlar Beypazarı’na gelip burayı görmeden geri
gidiyorlar. Burada Juliopolis kazısı başladığında halktan 50-60 kişi çalıştı, ekmek yedi.
Burada turizm olsa herkese daha çok iş imkanı olur. Juliopolis’i artık kimse kazmıyor
(kaçak kazılardan bahsediyor) çünkü bir şey kalmadı. Burayı belki zenginler kazar.
Gölde sular çekildiğinde görülen şeyler (eserler) oluyor. Buradaki tarihî yerlerden baş-
ka gezilecek yerler de var. Ben termik santralde çalışıyordum ama artık işsizim (Görüş-
meci 5, Kişisel iletişim, 05/10/2020).
Bir başka görüşmeci ise “Buranın insanı çalışırsa burası kalkınır. İş sahası geniş-
lerse hepimiz için daha iyi olur.” demiştir (Görüşmeci 6, Kişisel iletişim, 05/10/2020).
Kişilerin yönlendirdiği bir başka görüşmeci ise şu bilgileri vermiştir:
Ben şu an 75 yaşındayım. Su bastığında 12 yaşlarında falandım. Eski Çayırhan’ı
hatırlıyorum. Eski Çayırhan’dan su basmayan evlerin göçükleri kaldı. Sarılar, Yardibi
gibi köyler vardı orada. Juliopolis’i bir müteahhit bulmuş dediler. Juliopolis Yardibi
Köyü’ne yakındı. Termik santralin su bastığı yere yakındı. Ben çocukken Juliopolis’in
orada kuzu falan güderdik. Testidir, ırbıktır [ibrik] öyle şeyler vardı ama o taşlara falan
ben çok bakmadım. Köyde pirinç çok yetişirdi. Alıcılar gelir alır, İstanbul’a satarlardı.
İpek böcekçiliği de vardı, dut yaprağıyla beslerlerdi. Köyümüz çok güzeldi, her şey

257
J U LIO P OL I S’ İ N İ Z İ N D E :
ÇAYIR HA N V E ÇE V R E S İ N D E KÜ LTÜRE L M İ RAS ÜZE Rİ NE YE RE L B İ LGİ ARAYI ŞI

yetişirdi. Her yer sulak tarlaydı. Pirinçten susama kadar her şey yetişirdi. Benim ba-
bam çiftçiydi. Öküz, eşek gibi hayvanlar ve kağnı arabalarımız vardı. Suların geleceğini
öğrendiğimiz zaman her şey zorlaştı. Halk biraz cahildi o zamanlar. Devletin gön-
derdiği dozerciyi boğdular. Ekin zamanıydı o zamanlar, akşama kadar biçerdik, gece su
basardı. Ekinler, arpalar sabah baktığımızda suyun içinde yüzerlerdi. Öyle zorluklarla
karşılaştık. Sonra toparlanıp buraya geldik. Burası ilk başta 150 haneydi, yani Yeni
Çayırhan. Eski Çayırhan’da 100 hane kadar vardı. Parası olanlar Ankara’ya, İstanbul’a,
oraya buraya gitti. İşte gidemeyen bizim gibi fukaralar kaldı burada. Eski Çayırhan’da
elişi falan yoktu. Öküzün, eşeğin, koyunun, davarın, tarlanın peşindelerdi. Tarla tapan
işlerine zor yetişiyorduk. Ama okulumuz vardı, eğitim güzeldi. Ben, Hamza Hoca’nın
öğrencisiydim. Suyun bastığı sene ilkokul 5’i okuyordum ama okulu burada Yeni
Çayırhan’da bitirdim. Köyde sağlık ocağı yoktu. Hasta olunca eşeğe binip Beypazarı’na
ya da Nallıhan’a giderlerdi. Kadınlar, kekik gibi şeyleri kaynatırlardı. İlaç niyetine kul-
lanırdık (Görüşmeci 7, Kişisel iletişim, 05/10/2020).
Beldede yapılan bir diğer görüşme Eski Çayırhan’da yaşamış 83 yaşındaki bir ka-
dın ile gerçekleştirilmiştir. Kendisi Eski Çayırhan’daki hayatından şöyle bahsetmiştir:
Ben oradan ayrıldığımda yeni gelin olmuştum, 19 yaşındaydım. Okula gittim, 5. Sını-
fa kadar okudum. Hamza Hoca’dan çıktım. Eskiden erkek kadın ayrılmazdı, hepimiz
bir olurduk. Eski köyümüzde türbeler vardı, Küp Dedesi vardı, Garadık Dedesi vardı,
Sinan Dede vardı hep onlara yağmur duasına giderdik biz. Mayıs’ın on beşi, yirmisinde
çeltikler ekildi miydi eski köyde Küp Dedesine tavuk götürülürdü, davar götürülürdü.
Çok neşeliydi eski köyümüz bizim, çeltiğimiz kalkardı, susam yağı kalkardı. Meyve,
yiyecek-içecek doluydu. Olan olmayana yardım ederdi. İpek fabrikası da vardı, çok
ipek böceği tutarlardı. Bağ bahçe her şey çoktu eski köyde, gani gani nimet vardı. Biz
hiç pirinç almazdık, susamı koca çuvallara doldururduk, 4-5 tane yağdanlık vardı eski
köyde. Onlarda yağ çıkarıp gelirdik, şimdi burada her şeyi satın alıyoruz. Köyde nakış
yapardık, dikiş nakış hocası gelirdi, Çayırhan çok iyiydi bizim. Karakol da vardı, her şey
vardı. Bindallı da giydim evlenirken ama benim değildi, emanet aldım (Görüşmeci 8,
Kişisel iletişim, 12/11/2020).
Çalışmada Çayırhan ve yakın çevresindeki görüşmelere devam edilmiş ve benzer
yöntem ve teknikler ile bilgiler alınmıştır (Şekil 5 ve Şekil 6). Antropolojik alan çalış-
malarında belirlenebilen örneklemin dışında ulaşılabilen kamu düzeni görevlilerinin,

258
J U LIO P O LIS I

kamu personelinin, yerel yönetici ve memurların katkı ve görüşleri de farklı açılardan


oldukça önemlidir. Çalışmanın bir noktasında iznini alarak görüşme yaptığımız Ça-
yırhan Jandarma Karakol Komutanlığı oldukça önemli bilgiler ve tavsiyeler vermiştir:
Geçenlerde Eski Bir Çayırhan’lı ile konuşuyordum, orada eskiden göl yokken nehirler
varmış. Antik kenti de görüyorlarmış. Burası kozmopolit bir yer, genelde yerel halk-
tan çok Karadenizli işçiler var. Bartın, Zonguldak, Trabzon, Samsun gibi yerlerden
gelenler ağırlıkta. Bu insanlar buraya yerleşmiş ve benimsemişler. Biz jandarma olarak
Juliopolis’e çok kıymet veriyoruz, orada her gün devriye yapıyoruz. Arkeologlarla da
iletişim hâlindeyiz. Orası sessiz sakin bir yer olduğu için alkol almaya giden çok oluy-
or. Biz sıkıntı çıkmasın diye geceleri, hemen her gün devriye yapıyoruz. Fakat orada
kaçak kazıları engellemek için tek başına jandarma yetmez. Orayı korumak için üç şey
daha lazım. İlk olarak oranın etrafını uygun bir tel örgü ya da çit ile çevirmek lazım.
Daha sonra aydınlatma sistemi ve kamera olması da şarttır. Caydırıcı olması açısından
kamera kesinlikle olmalı, zaten kim gelirse gelsin kamera olduğu zaman kaçak kazıyı
yapanları da buluruz. Üç-dört yere kamera takılmalı ama en önemlisi iki ana girişe
koyulması şart. Son olarak bir güvenlik görevlisi olmalı, imkân varsa iki görevli daha
iyi olur. Biz bu görevlilere ana hattımızın numarasını vereceğiz, onlardan müdahale
beklemiyoruz. Onlar haber verecek, biz müdahale edeceğiz. Ben Juliopolis’i gezdim,
çok değerli bir yer ama kaderine terk edilmiş gibi. Bana göre en kolay getiri sağlay-
abilecek (kaçak)kazı burası, çünkü en fazla yarım metre 1 metre kazsa bir şeylere
ulaşıyorlar. Aslında Beypazarı’na gelen turiste de tanıtılsa, Çayırhan’da Juliopolis var
dense buraya da gelirler. Arkeologların anlattığına göre Anadolu Medeniyetleri Müzesi
ilgileniyormuş burayla. Burası için biz de üzerimize ne düşerse yaparız (Görüşmeci 9
J.K., Kişisel iletişim, 22/10/2020).
Proje kapsamında etnobotani çalışması da yer aldığı için bölgede 13 – 65 yaşları
arasında çobanlık yapmış 72 yaşında bir kişiyle de görüşme yapılmıştır. Arazi bilgi-
si doğrultusunda antik kent kalıntıları hakkında, yaşı nedeniyle baraj inşaatı öncesi
dönem ile ilgili bilgi alınabileceği düşünülmüşse de kendisinden bu konularda bilgi
edinilememiştir.

259
J U LIO P OL I S’ İ N İ Z İ N D E :
ÇAYIR HA N V E ÇE V R E S İ N D E KÜ LTÜRE L M İ RAS ÜZE Rİ NE YE RE L B İ LGİ ARAYI ŞI

Şekil 5. Görüşmeciler ile birlikte.


Fotoğraf: Araştırma Ekibi.

Şekil 6. Görüşmelerden bir kare.


Fotoğraf: Araştırma Ekibi.

77 ve 63 yaşlarındaki iki görüşmeci de bölgenin geçmiş tarımsal faaliyetleri ve


genel görüntüsü hakkında bilgi verebilmiştir. Annesi Davutoğlan köyünden, baba-
sı Çayırhan’dan olan ilk görüşmeci baraj su tutmadan öncesi ile ilgili hatırladıkları-
nı anlatırken su altında kalan yerlerin gelişmişlik düzeyine gönderme yaparak eski
Çayırhan’da bulunan nüfus dairesinden bahsetmiştir. Su altında kalan üç köyden en
küçüğünün Yardibi, sonra Sarıyar, en büyüğün ise Çayırhan köyü olduğunu söyleye-
rek çeltik zamanı çok para kazanıldığına değinmiştir (Görüşmeci 10, Kişisel iletişim,

260
J U LIO P O LIS I

05/11/2020). 1974-1975 yıllarında kuraklık nedeni ile sular çekilince Yardibi köyünün
göründüğünü hatırlamaktadır. Babası Sarılar köyünden olan diğer görüşmeci barajda
su toplanmadan önce halkın hayvancılık ve çiftçilikle uğraştığını çeltik, sebze, ekin,
arpa, kavun, karpuz ekilip hindi yetiştirildiğini, baraja ilk su toplandığında da gölden
tuttukları yayın balıklarının 15-20 kg olduğunu anlatmıştır. Bir hanede aile efradıyla
birlikte 17-20 kişi birlikte yaşadığına değinerek baraj ile birlikte yerel ekonominin yön
değiştirdiğinden dem vurmuştur (Görüşmeci 11, Kişisel iletişim, 05/11/2020).

Sekli Köyü, Sobran Köyü, Çayırhan


Ön araştırma sonucunda, baraj gölü suları altında kalan köylerde yaşayan kişilerin göç
etmiş olabileceği düşünülen birkaç köy tespit edildiği için takip eden saha çalışmaları
bu köyler üzerinden planlanmıştır (Şekil 7).
Kırsal saha çalışmalarında görüşmeci olabilecek veya örnekleme erişimi sağlaya-
bilecek anahtar kişilerin bulunması için en etkin yer yaygın kullanımı olan bir ka-
musal alan olarak köy kahvesidir. Bu nedenle çalışmanın ilk durağı burası olmuştur.

Şekil 7. Göç edildiği düşünülen köylerden birinde gerçekleştirilen görüşme.


Fotoğraf: Araştırma Ekibi.

261
J U LIO P OL I S’ İ N İ Z İ N D E :
ÇAYIR HA N V E ÇE V R E S İ N D E KÜ LTÜRE L M İ RAS ÜZE Rİ NE YE RE L B İ LGİ ARAYI ŞI

Maalesef, tam da sözlü kültürün ve yerel bilginin geç kalınmadan toplanmasının öne-
minin altını çizecek şekilde, bu köyde yaşayan tek eski Çayırhan’lı kişinin vefat ettiği
öğrenilmiş ancak farklı bir nedenle saha çalışması sırasında geçici olarak bu köyde
ikamet eden uygun başka bir görüşmeci olduğu öğrenilmiştir.
Sular altında kalan Çayırhan Köyü’nden olduğunu söyleyen görüşmeci, barajın
yapıldığı 1956 yılında 8 yaşında olduğunu belirterek Yardibi, Sarılar, Çayırhan köy-
lerinin sular altında kalmasıyla köylerini terk ettiklerini, bu bölgedeki asıl büyük
yerleşim yerinin Yardibi olduğunu aktardı. “Biz buraya Mezopotamya’nın doğuş yeri
derdik, arazi çok verimliydi” diyen görüşmeci, bölgede en çok yayın balığının meşhur
olduğundan bahsetmiştir:
1965 yılında bir fırtına oldu, 3-4 metrelik dalgalar oluştu. Biz o sırada balık tutuyor-
duk. Fırtına çıkınca kıyıya yanaştık. İndik, kıyıya vuran testi gördük, çıkardık. Meğerse
şarap küpüymüş, kırıktı. Gölün kenarında da figürlü mağaralar var diyorlar, ben gidip
görmedim. Şimdi bile insanlar buralarda bir şeyler arıyorlar, yokluyorlar. Biz de Juliop-
olis’in oralarda gezerdik ama hiç bakmazdık, dikkatimizi çekmezdi. Biz Juliopolis’in
olduğu yere Gülşehri deriz. Eskiden oralarda kış olurdu, yağmur ve kar yağardı. Şimdi
iklim değişti, ne kar var ne de yağmur. Artık şubatta bile ağaçlar çiçek veriyor. Bu-
ralar İsa’nın doğduğu zamanlardan beri var. Bir mağara var, girişinde kırmızı boyadan
haç var. İsa Hıristiyanlığı bu mağarada ilan etmiştir deniyor. Juliopolis döneminde
mağaranın ağzı kapatılmış zarar görmesin diye. Mağara dikey 3-4 metre gidiyor, urgan-
la ya da merdivenle girip çıkmışlar. Artık oralarda bir şey kalmamıştır, bulamazsınız.
Bazen topraktan altın ve çini gibi şeyler çıkar. Çayırhan’daki şeyler (eserler) Ankara
Arkeoloji Müzesi’nde. Gelgit olduğunda gölün altından bir şeyler (eserler) hâlâ çıkar.
Termik santralin su pompası kazılırken de bir şeyler bulunmuş. Mozaikli bir yol
varmış. Orada bir de mağara var, girişinde de iki tane sütun var (Görüşmeci 12, Kişisel
iletişim, 2020/11/12).
Görüşmeciye Çayırhan’daki yaşantı hakkında neler hatırladığı sorulduğunda ise
şöyle cevap vermiştir:
Benim köyüm aslında yukarıda (Sekli Köyü’nün yukarısında). Ama babam o zaman-
lar Çayırhan’a yerleşmek istemiş. Çünkü orada çeltik ve maden varmış. Bizim orada
bir bağımız vardı. İpek fabrikası bizim bağın üst kısmında kalıyordu. O fabrikada 20
kişi çalışırdı, ipek dokumacılığı yapılırdı. Sahibinin adı Havzeli idi. Millet kozasını

262
J U LIO P O LIS I

alır gelir, fabrikaya teslim ederdi. Çeltik fabrikası da vardı, o zamanlar çeltiğin kilosu
15 kuruştu. Ekinlerimizi bombul ve çekirge basardı, tarlalarda çekirge kovalardık. Biz
orada yaşarken antik kente de (Juliopolis) kıymet verilmezdi. Göç zamanı geldiğinde
hemen gitmek zorunda kaldık, ben 7-8 yaşlarındaydım sığırları keçileri önüme koydu-
lar, yukarı sür dediler. Şimdi bizim tarlalarımız gölün altında kaldı. Mahkeme devam
ediyor. Tarlaların tapusu bende ama termik santral benim diyor (Görüşmeci 12, Kişisel
iletişim, 12/11/2020).
Sözlü kültürün ve yerel bilginin dolaylı taşıyıcısı diyebileceğimiz yöresel el sanat-
larından herhangi bir örneğe sahip olup olamadığı sorulan görüşmeci eşine ait çeyiz
sandığında bindallı, altın kuşak ve nakışlar olduğunu fakat bu sandığın Çayırhan’daki
evlerinde olduğunu söyledi. Bu sonuç bölümünde tartışacağımız toplumsal hafızanın
birliktelik dağılınca nasıl çözüldüğü meselesi ile ilgili bulgulardan biridir. Görüşmeci
son olarak görüşülen pek çok kişinin ortak öznesi olan ve çalışmamız sırasında görüş-
me yapılan eski Çayırhan’daki öğretmenlerinin bilgisini verdi.
Bir diğer Sekli Köyü sakini ile aynı projenin etnobotanik araştırması kapsamına
yapılan görüşmede kişi bölgedeki Roma kalıntılarından bahsederek bunların saray
kalıntıları olduğunu ve her yerde sikke bulunduğunu söyledi. Eski Çayırhan’da da ya-
pılan ipek böcekçiliğinin çıkış noktasının da Sekli Köyü olduğunu aktardı.
Sekli Köyü’nden sonra Sobran Köyü’nde yapılan görüşmelerde kişiler Eski Çayır-
han’dan kimsenin burada yaşamadığını söyleyerek irtibata geçilebilecek birkaç kişi-
nin ismini verdiler.

Uluköy Köyü, Karaköy Köyü, Çayırhan


Edinilen bilgiler doğrultusunda hâlen Uluköy Köyünde ikamet eden bir eski Çayır-
han sakini ile görüşme yapılmış, Görüşmeciye proje hakkında bilgi verilip sorular yö-
neltildiğinde şu şekilde cevap vermiştir:
Ben Çayırhan’da üçüncü sınıfa gidiyordum, Hamza Öğretmen’in öğrencisiydim. O
zaman Adnan Menderes’i ve Celal Bayar’ı gördüm. Biz oradayken ufaktık her bir şeye
aklımız ermiyordu ama fabrikası vardı, kanalları vardı. Ben aslen buralıyım (Uluköy)
ama babam buradaki arsayı satıp oradan yer almış. Orayı da baraj basınca Bursa’ya
doğru gideceklermiş, bayağı yerimiz varmış, 53-54 dönüm, 41 bin 500 liraymış, çok

263
J U LIO P OL I S’ İ N İ Z İ N D E :
ÇAYIR HA N V E ÇE V R E S İ N D E KÜ LTÜRE L M İ RAS ÜZE Rİ NE YE RE L B İ LGİ ARAYI ŞI

paraymış. Hiç barajın olmadığı zamanı hatırlıyorum. Çeltik fabrikasını biliyorum, Hav-
zeli Amca’nındı, o yörenin zenginiydi adam. Eski Çayırhan’da kalıntı falan hatırlamıyo-
rum ben, sadece o dediğiniz yer var (nekropol alanı). Oranın devamı benim bildiğim
kadarıyla Sarılar’a (Köyü) aitti. Su yokken oralarda tarla, ağaç, iğde, söğüt falan öyle
şeyler vardı. Buradan geçen Aladağ Çayı oraya kadar devam eder, Bolu’dan gelir. Sarılar
Köyü’nde de sütun falan duymadım. Camiyi, fabrikayı, kahveleri, bakkalları, fırınları,
dükkanları hatırlıyorum, mezarlığı biliyorum. Dericilik vardı, marangoz atölyesi de
vardı, ustalar ev yapıyordu. Somun, bazlama pişirilirdi, hep somun çeşidi yerdi millet.
Ben diyelim ki 10-11 yaşındaydım, bildiğim şeyler bunlar. Çayları, ırmakları, tarlaları,
pirinç tarlalarını hatırlıyorum. Hoşgör Amca’nın bir lokantası vardı, Havzeli Amca’nın
da çeltik fabrikası vardı. Çayırhan çok görüntülü, güzel bir yerdi. İpek böcekçiliği de
vardı, benim annem yapıyordu, meşe dalı götürüyorduk onlara sarıyordu. Hâlâ yakın
zamana kadar şu Dağdulan Köyü yaptı bu işi, diyelim ki 15-20 sene evvele kadar
yapıyordu. Biz böceklere dut yaprakları yedirirdik. Her türlü şey oluyor bu memlekette,
pirinç, ekin, arpa, salatalık, kabak, karpuz… Susam yağı çok yaptık biz, onları ekip de-
metliyorduk orada, 4 tanesini dolayarak bir çatal yapıyorduk yaprakların. Ağızları açık
öyle kuruduğu zaman çomaklarla keser sapı gibi silkiyorduk oradan, evimize getirip
oradan yağdanlığa götürüyorduk. Üzüm ocakları da vardı. Ben çocuktum, öğretmen
bizi okulun önüne dizdi, Bayar ile Menderes’i gördüm, Sarılar’a açılışa gidiyorlarmış.
Sular geleceği zaman herkesin evi barkı kaldı ama birkaç kişi evi yüksekte olduğu için
kalmıştı oralarda, Sofu Amca falan. Bizim burada da (Uluköy) evimiz olduğu için biz
buraya geri geldik. Tarlalarımızı bıraktık ama devlet bize paralarını verdi. Babam 41
bin 500 lira almış, o zaman çok büyük paraymış. Eskiden tüm köyler otobüse bin-
mek için Eski Çayırhan’a gelirdi, Ankara otobüsleri oradan kalkıyordu. Doktora giden
ya da Ankara’da işi olan hep o otobüslere binerdi. O zamanlar araba yolu yoktu, bir
Çayırhan’da vardı. Benim çocukluğumda babamlarda ortası oyuk büyükçe eski bir taş
vardı, sonra o taş kayboldu gitti. Bu bölgede de çok türbe vardır ama yağmalanmış. Biz
çocukken yağmur duasına giderdik.” (Görüşmeci 13, Kişisel iletişim, 05/11/2020).
Günümüzde Çayırhan ve civar köylerinde görülen alt katı taş örme, üst katı ah-
şap ev tipinden yola çıkarak görüşmeciye Eski Çayırhan’da evlerin nasıl göründüğü
sorulduğunda, kendisi evlerin hâlen bölgede rastlanan mimaride olduğu bilgisini ver-
miştir. Bu görüşmede elde ettiğimiz bilgi doğrultusunda yöresel ev örneklerinin iyi

264
J U LIO P O LIS I

korunduğunu düşünülen ve Uluköy’e çok yakın olan Karaköy’e bir ziyaret gerçekleş-
tirerek evler fotoğraflanmış ve köy kahvehanesindeki kişiler ile görüşme yapılmıştır.
Kahvehanenin önüne eskiden mahalle aralarında oldukları anlatılan üç adet bulgur
öğütme taşı, yanlarında Antik Dönem’e ait olduğu tahmin edilen bir sütun başı tespit
edilmiştir. Sütun başının ortası oyularak yüzyıllardır kahve dibeği olarak kullanıldığı
belirtilmiştir. Burada Juliopolis ile ilgili bilgi alınamamıştır.

Nallıhan İlçesi
Eski Çayırhan sakinlerinden, Nallıhan ilçe merkezinde dükkanı bulunan bir esnaf ile
görüşme yapılmış, kişi sorularımıza şu şekilde cevap vermiştir;
Eski Çayırhan’ı pek bilen kalmadı, ben 1953 yılı doğumluyum. Baraj kurulmadan
önce bizler daha zengindik, köyümüzde çeltik fabrikası vardı. Önce Sarılar Köyü sular
altında kaldı, daha sonra bizim köyümüz. Oradayken ben Hamza Hoca’nın öğrenci-
siydim. Barajdan sonra benim ailem yeni kurulan Çayırhan’a yerleşti, ben ise ihtilal
zamanı Nallıhan’a geldim. Çocukken biz o gölde balık tutardık, şimdi suyun durumu
hiç iyi değil. Termik santralin de balıklara zararı var ama en çok zararı Porsuk Çayı
veriyor. Eylül-Ekim aylarında yapılan pancar hasadı yüzünden su zehirleniyor. Por-
suk Çayı da bu zehirli suyu buraya kadar taşıyor. Zehirli sudan dolayı balıklar suyun
üzerinde yüzüyorlar, suda oksijen çok düştü. Zehirli su geldiğinden beri balıklar küf
kokuyor, aslında buranın balığı artık yenmez. Ankara’nın lağımı da gelir buraya, oysa
biz çocukluğumuzda bu gölden su içerdik. Antik kentin bir kısmı da su içinde şimdi,
15-20 metre dolgu var. Benim de defineye merakım vardır, Batı’daki mezarlıkta çok
basit mezarlar var, oradan bir şey çıkmaz. Esas define suyun içindedir. Hâlâ o bölgeye
kaçak kazı yapmak için gelen giden var. Bilinçli kazı yapan yok içlerinde, hepsi rast-
gele. Mezarı görünce kazmayı vuruyorlar. Davutoğlan Köprüsü’ne gelmeden Çayırhan
Kırı diye bir yer var, esas orada çok büyük medeniyet var. Orada define de var diyor-
lar. Eski Çayırhan’ın tam karşısında da bir yerleşim yeri var, orada da çok büyük bir
medeniyet var. Toprağın üstünde bir şey yok ama altı dolu, şeklinden anlaşılıyor. Biz
oradan kil getirirdik eskiden, evlerin çatısı için. Evde annem çamaşırı da kille yıkardı,
Mihalıççık’tan gelirdi bu kil. Ben bu yörede 1960’a kadar kervan develerini gördüm,
onlarla kil götürürlerdi, yani İpek Yolu’nu kullanırlardı. Eski Çayırhan Han’ının

265
J U LIO P OL I S’ İ N İ Z İ N D E :
ÇAYIR HA N V E ÇE V R E S İ N D E KÜ LTÜRE L M İ RAS ÜZE Rİ NE YE RE L B İ LGİ ARAYI ŞI

kalıntıları Küp Dedesinin oradadır, doğrudur. Biz eskiden Küp Dedesine giderdik,
mayıs ve haziranda yağmur duası yapardık. Çok çeltik tarlamız vardı, barajdan sonra
bu çeltik olayı bitti. Termik santralin olduğu yerde de tarlalarımız vardı. Devletteyken
termik santral gayet iyiydi ama özelleşince kötü oldu. Karakılçık da yetiştirirdik, o bi-
zim orijinal ata buğdayımızdır (Görüşmeci 14, Kişisel iletişim, 05/11/2020).
Burada son olarak daha önce de iletişim kurulmuş ve proje hakkında haberdar
edilmiş olan Nallıhan Belediye Başkanı ile görüşülerek kendisi ile proje kapsamında
hazırlanmış olan tanıtım filmi paylaşılmıştır. Kendisi, belediyenin Çayırhan göl kena-
rından Juliopolis kazı alanına kadar yol yaptırdığını ancak Büyükşehir belediyesinin
yolu asfalt hâle getirmesinin daha iyi olacağını, Kalkınma Ajansı ile turizmin gelişme-
si için bir projelerinin olduğunu, proje kapsamında planlanan müze/kültür evi için
mekân açısından desteğe hazır olduklarını söylemiştir.

Davutoğlan Köyü, Çayırhan


Bölgeye olan yakınlığı ve “Davutoğlan Milli Parkı” nedeniyle turizm ile ilgili olduğu,
belde tarafından tanınan kişilere de ev sahipliği yaptığı için Davutoğlan Köyü ziyaret
edilmiştir. İlk olarak ekibe, saha çalışması sırasında köyde bir harabenin ortasında atıl
hâlde bulunan ancak müze tarafından korumaya alınacağı belirtilen, “Cendere” olarak
adlandırılan yağdanlık gösterilmiştir. Oldukça büyük boyutlu bu ahşap eser, farklı gö-
rüşmecilerin de hakkında bilgi verdiği eski susam yetiştiriciliğinin görsel kanıtı olan
ve nesiller boyun susam yağı elde etmek için kullanılmış bir yağ çıkarma değirmenidir.
Bu köyde yapılan görüşmeler Juliopolis Nekropolü ve antik kent üzerine yoğun-
laşamamış, daha çok göç, yerel üretim ve kültürel varlıların korunması konuları öne
çıkmıştır. Örneğin bir görüşmeci;
Eski Çayırhan’da yaşayanlar genelde Ankara, Nallıhan ve Bursa’ya göç etmişler. Bur-
sa’ya gidenler Orhangazi Örnek Köyü’ne göç etmişler ama dayanamayıp tekrar dönen-
ler de var. Ankara’da Çayırhanlılar genelde Yenimahalle’deki Ragıp Tüzün’de yaşarlar.
Tabii Çayırhan’da da Eski Çayırhanlılar var. Burada turizmin daha çok gelişmesi ger-
ekir. Melih Gökçek zamanında Kuş Cenneti önemliydi. Otel yapılacaktı, yapılmadı.
İnsanlar buraya fotoğraf çekmeye gelirler, keşke daha çok imkan olsa. Definecilik ya-
saklansa bile kolay kolay bitmez çünkü halkımız yasakları delmeyi seviyor. Burada çok

266
J U LIO P O LIS I

sivrisinek de olur, ben turistlerin buna dayanabileceğini düşünmüyorum. Fakat bunlara


çözüm bulunursa buraya düzgün bir kuş gözlem evi ve kalınacak tesisler yapılması çok
iyi olur (Görüşmeci 15, Kişisel iletişim, 05/11/2020).
Yapılan bir diğer görüşme 1926 yılı doğumlu emekli öğretmen ve Çayırhan’ın Eski
Belediye Başkanı Hamza Bey ile gerçekleştirilmiştir (Şekil 8). Hamza Bey kendisinin
Çayırhan’ın yerlisi olduğunu ve öğretmenliği süresince görevinin büyük bir kısmını da
yine bu bölgede tamamladığını, ünlü yazar Fakir Baykurt’un da Sarılar Köyü’nde öğ-
retmenlik yaptığını belirtmiştir. Eski Çayırhan bölgesinde çeltik tarlaları ve afyon bit-
kisi tarlaları olduğunu ve her türlü meyve, sebzenin bölgede yetişebildiğini söyleyen
Hamza Bey aynı zamanda bölgede ipek üretiminin de olduğunu, sular altında kalan
bölgede zamanında Bursa’daki ipek üretimiyle yarışacak şekilde önemli miktarlarda
üretim yapan bir ipek fabrikası bulunduğunu, bu fabrikada çoğunlukla kadın işçilerin
çalıştığını söylerken bölgenin sosyoekonomik yapısının değişimine vurgu yapmıştır
(Görüşmeci 16, Kişisel iletişim, 15/10/2020). Çayırhan ile ilgili bilgilerini ve hatıraları-
nı “Çayırhan Haritadan Silinmedi” isimli kitabında toplayan Hamza Bey’in Çayırhan’ı
temsil eden en önemli simgelerden biri olduğunu düşünülmektedir. Hasanoğlan Köy
Enstitüsü mezunu emektar eğitmen Hamza Bey, bölgenin kalkınması ve eğitimi hu-

Şekil 8. Çayırhan’ın Eski Belediye Başkanı Hamza Bey ile gerçekleştirilen görüşme.
Fotoğraf: Araştırma Ekibi.

267
J U LIO P OL I S’ İ N İ Z İ N D E :
ÇAYIR HA N V E ÇE V R E S İ N D E KÜ LTÜRE L M İ RAS ÜZE Rİ NE YE RE L B İ LGİ ARAYI ŞI

susunda önemli işler başarmış bir karakter olarak karşımıza çıkmış kendisiyle sınırlı
bir görüşme yapılmış olsa da yaşı ve araya giren pandemi nedeni ile sözlü tarih çalış-
ması gerçekleştirilememiştir.
Burada yapılan son görüşmeler özellikle Beypazarı ilçesinde satılmaya yönelik
meyve, sebze kurusu üretimi gibi yeni aktiviteler, mazide kalıp yaşatılmaya çalışılan
ipek böcekçiliği ve kadın kooperatifleri kurulmasının gerekliği üzerine yoğunlaşmıştır.

Ankara
Aslen Ayaş ilçesi yerlisi olan ve günümüzde Ankara ilinde yaşayan ancak Çayırhan
bölgesinde bulunan madenlerde ve santralde nakliye kamyonu şoförlüğü yapmış olan
bir kişi ile yapılan görüşme çalışmaya farklı bir bakış açısı kazandırmak açısından
önemlidir.
Termik Santrali’nin 1976 ile 1978 yılları arasında yapılan inşaatı sırasında Ayaş da
dâhil civar belde ve ilçelerden pek çok kişinin iş olanakları ihtimali ile heveslendiğini,
kendisinin de muavinlik yapan bir genç olarak kömür taşımacılığı için aranan şoförler
arasına katıldığını söyleyen görüşmeci şöyle devam etmiştir:
Bölgedeki kömür rezervlerinin değerlendirilmesi istendi. Önceden de kömür işi vardı
ancak bu sefer fazlaca artacak dendi. Ustam anlatırdı, 53’te köprü inşaatında iken Laz
müteahhittin biri bulmuş oraları. İşçiler de yöre halkıymış hep. Ucuza çalışmışlar.
Santral inşa edilirken konvansiyonel yakma teknolojisi ile tasarlanmıştı bu yüzden
yüksek oranda linyit kömürüne ihtiyaç vardı. Termik santralinin beslendiği üç faklı
maden vardı. En yakındaki Türkiye Kömür İşletmeleri AŞ’ne bağlı Çayırhan kömür
işletmesiydi. Bu kömür madeni kapalı sistemdedir. Yani kömür, maden ocağı kazılarak
yer altından çıkarılmaktadır. Bu yüzden üretim azdı. Üretimin yetersizliğindeki bir
diğer sebep, çalışanların yöre halkından oluşması ve nitelikli iş gücünün olmamasıydı.
Bu sebeple başlangıçta tek baca olarak çalışan bu santral zamanla tam kapasiteye
geçirilmek istenince, yetersizlikler ortaya çıktı. Özel sektörün ekonomik gücüne
dayanmak isteyen devlet yetkilileri santrali özelleştirdi, Türkiye›de özel sektöre
devredilen ilk santralmiş. Devir sonrası işletme ortaklarından Özer Uçuran Çiller,
Zonguldak’taki işçileri aynı ücretle ama extra yan haklarla getirmeyi teklif etmiş, bu
sayede üretim artacak yatırdıkları parayı kurtaracaklardı. Bu tarihe kadar madencilikle

268
J U LIO P O LIS I

geçinen Çayırhan halkı, Zonguldak ve civarından gelen nitelikli iş gücü yüzünden işini
kaybetti. Tamamlayıcı proje olarak Göynük ve Irgat Tepe kömür ocaklarından kömür
getirildi. Göynük açık ocaktı, kömür çıkartmak daha kolaydı. Biz de kamyonlarla
kömür taşıdık. Kömür getirme fikri ile Çayırhan madeninde çalışacak iş gücü ihtiyacı
iyice azaldı. Bu dönemde nehirler ve barajlar maden ve termik santrale etkilendiği için
balıkçılık da yapamadılar. Bunun üzerine kooperatif kuruluyor ve mücadele başlıyor.
Adliyede Ayaş’ta olduğu için, o davalar filan hep Ayaş’ta görüldü. Gelip giderken de
ticaret yapmaya başladılar. Tabi Çayırhan halkı alışıktır birlik olmaya. Bizler çocukken
de kömür için sendika kuruldu diye duyardık. Yıl 68 filandı. Kömür işletmeleri sonraki
dönemki büyük ortağı Ciner, farklı bir dağdan su getirip barajdan aldığı suyu ve atık
üretimini azalttı. Bu plan yöre halkı tarafından gerçek ve geçerli görülmedi ve santralin
kirliliğinin devam ettiği inancı devam etti. Ciner Holding yeni rant arayışları ile
burayı önemsemeyip âtıl tuttu. Kömür çıkartmaya hâlâ devam ediliyor. Ciner kazan
soda fabrikasını da işletiyor. İlk başta tek bacayla çalışırken 1977 yılında, tam kapasite
çalışıyordu santral. İşte Göynükten kömür gelmesi nitelikli iş gücü getirilmesi meselesi
bu yıllar. Ayrıca bölgenin bir diğer sorunu da sıtma. O dönem hastane için Beypazarı
ve Ayaş’a geliyorlardı. Sıtma ciddi problemdi. Baraj bölgesi sivrisinek çok. Hastan-
eye geldiklerinde Ayaş halkı hastalık kendi çocuklarına bulaşacak diye korkardı.
Suyun çevresinde eski mezarlar vardır. Çok zarar verildi. Mezarlara asıl zararı veren
de Zonguldaklılar. Çünkü kömür aramak için yer tarama aletlerini falan kullanmayı
biliyorlar. Juliopolisi ya da eski Çayırhan’ı bilen tayfa bu yüzden kalmadı, önce herkese
madende ve santralde iş verip, sonra ucuz iş gücü ve dışarıdan gelen kömür meselesi
ile işsiz kalıp bölgeden ayrıldılar. Asıl olarak Çayırhan’ın dağlık tarafında duranlar hiç
çeltik ekmedikleri ya da köy boşaltmasından etkilenmedikleri için onlar Çayırhan
merkeze yerleşip kaldılar (Görüşmeci 17, Kişisel iletişim, 21/01/2021).

Tartışma ve Sonuç
Diğer sosyal bilimlerde olduğu gibi sosyal antropolojide de yakın tarihe tanıklık et-
miş kişilere çok geç olmadan ulaşarak sözlü tarihi kayıt altına almak oldukça önemli
ve değerlidir. Özellikle disiplinler arası bağlar kurabilmek, birinde yaşanan değişimin
eninde sonunda diğerini de etkileyeceği maddi kültür ile manevi kültür arasındaki

269
J U LIO P OL I S’ İ N İ Z İ N D E :
ÇAYIR HA N V E ÇE V R E S İ N D E KÜ LTÜRE L M İ RAS ÜZE Rİ NE YE RE L B İ LGİ ARAYI ŞI

ilişkiyi, kültürel gecikmeyi de hesaba katarak anlamlandırabilmek, değişim sürecini


yorumlamak suretiyle geleceğe ait planlar üretebilmek için bu bilgilerin önemi yadsı-
namaz. Dâhil olunan bu projede yapılmaya çalışılan da budur.
Giriş bölümünde görüldüğü üzere aranan bilgiler su altında kalan antik kent,
hâlen çalışılan nekropoller ve bu kültürel varlıkların korunma stratejileri üzerinedir
ancak etnografik çalışmaların hipotezleri ile saha verilerinin uyumsuzluğu, kültürün
farklı etkenlerle giderek daha hızlı değişmesi nedeni ile, sık rastlanan bir durumdur ki
karşımıza çıkan resimde görülenler, baraj inşası ile yer değiştiren yerleşimler, santral
kurulumu ile yaşanan göç ve nüfus değişimi ile ortaya çıkan yeni sosyal yaşam gibi
endüstriyel modern devletlerin genel özellikleri açısından düşünüldüğünde şaşırtıcı
değildir.
Yapılan çalışma göstermektedir ki eski yerleşimler ile antik kent arasında sözlü
kültüre yansıyan anlatılar yerel halkın farklı yerlere göçü nedeniyle kolayca erişilebilir
değildir. Ulaşılabilen anlatılar geçmişin (gerçekçi ya da değil) kırsal ekonomik refahı-
nın geride kalmasına, yerel işgücünün tavsiye olarak yerini göçmenlere bırakmasına
ve definecilik hareketliliğine odaklanmaktadır. Günümüzde bölgede yaşayan nüfus
ekonomik nedenlerle buraya göç etmiş bireylerden oluştuğu için hem sözel anlatının
taşıyıcısı değillerdir hem de kültürel varlıkların korunması hususundaki motivasyonu
geçmişle kurulu bağlar yerine gelecekte olması mümkün turistik ekonomik çıkarlar
üzerinden değerlendirmeleri daha mümkün görünmektedir. Çalışma sonuçları, geç-
mişe yönelik araştırmalar konusunda beklentileri karşılamasa da sözel bilgini kay-
bolma sürecinin nedenlerini ortaya koymakta, diğer amaç olan, gelecek planlamaları
açısından kıymetli bilgiler içermekte, geride kalan kültürel varlıkların korunmasında
yeni iş imkanlarının teşvikinin önemini vurgularken Juliopolis antik kentine geniş
çaplı ilginin yönlendirilmesi hususlarında yol gösterebilecek fikirlere ışık tutmaktadır.

Teşekkür
Bu çalışma Juliopolis Projesi kapsamında Koç Üniversitesi VEKAM tarafından des-
teklenerek gerçekleştirilmiştir. Koç Üniversitesi VEKAM’a katkısından dolayı teşek-
kür ederiz.

270
J U LIO P O LIS I

Kaynakça

Arslan, M., Metin, M., Cinemre, O., Çelik, T. Ve Devecioğlu, Ü. (2011). Juliopolis Nekropolü 2009 Yılı Kur-
tarma Kazısı. A. N. Toy ve C. Keskin (Yay. Haz). 19. Müze Çalışmaları ve Kurtarma Kazıları Sempozyu-
mu İçinde (Ss. 271-304). Ankara: T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı.

Büyükkarakaya, A. M., Alpagut, A., Çubukçu, E. Cavalli, F. (2018). Juliopolis (Iuliopolis) Antropolojik Araş-
tırmaları: İlk Çalışmalar. Ankara Araştırmaları Dergisi, 6 (2), 111-126.

Cinemre, O. (2014). Juliopolis Nekropolü 2012 Yılı Kazı Çalışmaları. A. Özme (Ed.). 22. Müze Çalışmaları ve
Kurtarma Kazıları Sempozyumu İçinde (Ss. 407-426). Ankara: T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı.

Doğan H., (2008). Çayırhan Haritadan Silinmedi, Kardelen Ofset, Ankara.

Kili S., (1978). Çayırhan, Boğaziçi Üniversitesi Yayınları, İstanbul.

Küçük E., Denli N. (2012). Çayırhan Bölgesinin Ekonomik ve Sosyal Durum Analizi, Eko Danışmanlık,
Ankara.

271
Çayırhan (Nallıhan-Ankara)
Bitki Örtüsü ve Bitkilerin
Yerel Kullanımı
Burcu Tarıkahya Hacıoğlu
Doç. Dr., Hacettepe Üniversitesi, Biyoloji Bölümü

Giriş
Flora, belirli sınırlar içerisinde yayılış gösteren bitki türü ve tür altı taksonların bütünü
anlamına gelir. Türkiye florası barındırdığı bitki çeşitliliği açısından bir kıta florası
özelliğindedir. Türkiye coğrafi sınırları içerisinde yaklaşık 10 bin damarlı bitki türü
bulunmaktadır (Güner ve Ekim, 2014, s. 160). Bunların 3000’nden fazlası endemiktir,
yani dünya üzerinde doğal olarak sadece Türkiye siyasi sınırları içerisinde yetişir (Gü-
ner ve Ekim, 2014). Ankara ili florasında ise 2400’e yakın bitki türü tespit edilmiştir
(Tarıkahya Hacıoğlu, 2011; Eker ve diğ., 2015). Floristik çalışmalar gerçekleştirilirken
ilgili bölgedeki tüm bitkilere ait örnekler kök, gövde, yaprak, çiçek ve meyve içerecek
şekilde toplanarak, gazete kağıtları arasında mengenelerle sıkıştırılarak kurutulur. Ku-
rutulan örnekler, ilgili bölgenin Flora kitapları başta olmak üzere -Türkiye için Davis
(1965-1985)- yakın ülke Flora kitapları ve literatürden Latince bilimsel isimleri sapta-
nır. Teşhis edilen bitki örnekleri pasaport bilgileri kaydedilerek daha sonraki çalışma-
larda referans oluşturmak üzere herbaryumlarda (bitki müzesi) saklanır.
Juliopolis antik kenti floristik bölge açısından değerlendirildiğinde İran-Turan
fitocoğrafik bölgesi sınırları içerisinde yer almaktadır. “Ankara Yerleşim Merkezinin,

273
ÇAYIR HA N ( N A L L I H A N -A N K A R A ) Bİ TKİ Ö RTÜSÜ VE B İ TKİ L E Rİ N YE RE L KUL L ANI M I

Çevresindeki Alanlarla Floristik Yönden Karşılaştırılması” isimli çalışma sonuçlarına


göre (Tarıkahya Hacıoğlu, 2011), Sarıyar baraj gölü florasistik açıdan Beypazarı flora-
sına yakındır. Hâkim bitki örtüsü kısa boylu ve kurakçıl step bitkileridir. Yer yer meşe-
likler (Quercus spp.) ve ılgın (Tamarix smyrensis Bunge) çalıları göze çarpmaktadır. 1956
yılında Sarıyar barajının hizmete girmesiyle birlikte antik kentin yerleşim alanının
önemli bir kısmı, Sarılar, Çayırhan ve Yardibi köyleri su altında kalmıştır.
Bölgenin mevcut bitki örtüsü (Şekil 1) ile ilgili olarak Pazarcıkçı (1998) tarafından
yürütülen “Sarıyar Baraj Gölü Çevresinin Floristik Yönden Araştırılması” isimli yük-
sek lisans tezi çalışmasında belirtildiğine göre, alanda doğal olarak yetişen 51 familya
ve 211 cinse ait 380 tür ve altı takson tespit edilmiştir. Bölgedeki step formasyonları
aşırı otlatma, yakacak eldesi ve tarla açma gibi sebeplerle tahrip edilmiştir (Pazarcık-
çı, 1998). Bölgede bulunan ağaç formasyonları karaçam (Pinus nigra J.F.Arnold), ardıç
türleri (Juniperus oxycedrus L., J. excelsa M. Bieb.), meşe (Quercus pubescens Willd.), badem
(Amygdalus webbii Spach.) ve kavak (Populus tremula L.) gibi fanerofitlerden oluşur (Pa-
zarcıkçı, 1998). Stepte geven (Astragalus) türlerinin hâkimiyeti söz konusudur (Astra-
galus microcephalus Willd., A. strictifolius Boiss., A. lydius Boiss., A. angustifolius Lam., A.
karamasicus Boiss. et Ball, A. wiedemannianus Fischer) (Pazarcıkçı, 1998). Gevenler deri-
ne giden kök sistemi ile özellikle kurak yamaçların hâkim bitki örtüsüdür. Çoğunlukla
sert dallı ve dikenli yapısı nedeniyle de hayvanlar tarafından beslenme amaçlı olarak
tercih edilmez. Bu sebeple özellikle kurak alanların vejetasyon yapısında ön plana
çıkarlar. Gevenler, toprak üzerinde yastık şeklinde gelişen kısa gövdeli bitkilerdir. Böl-
gedeki step vejetasyonunda yine yastık şeklinde gelişen Minuartia ve Genista türleri
mevcuttur. Baraj gölü etrafında taban suyunun yüksek olduğu alanlarda çayırlıklar
bulunur. Bu çayırlıkların en yaygın türleri Ranunculus repens L., Melilotus officinalis (L.)
Pall., Veronica anagallis-aquatica L., Plantago major L., Salix alba L., Muscari comosum (L.)
Mill. ve Colchicum szovitsii Fisch. & C.A.Mey.’dir (Pazarcıkçı, 1998). Kaya vejetasyonu-
na baraj seti civarı ve gölün Çayırhan kısmında rastlanmaktadır; karakteristik türleri
Acantholimon acerosum (Willd.) Boiss., Onobrychis armena Boiss. et Huet ve Sedum sarto-
rianum Boiss.’dur (Pazarcıkçı, 1998). Sarıyar baraj gölü çevresi florasında en fazla türe
sahip bitki familyası Papatyagiller’dir (Asteraceae). Sonra sırasıyla Baklagiller (Fabace-
ae), Buğdaygiller (Poaceae), Hardalgiller (Brassicaceae) ve Ballıbabagiller (Lamiaceae)
gelmektedir. Alanda doğal olarak yetişen Türkiye için endemik bitkiler ise 69 adettir
(Pazarcıkçı, 1998).

274
J U LIO P O LIS I

Şekil 1. Sarıyar baraj gölü çevresindeki vejetasyon görüntüsü.


Fotoğraf: Burcu Tarıkahya Hacıoğlu, Ekim 2020.

Yörede Farmasötik ve Etnobotani


Yalçın ve diğerlerinden (2016) edinilen bilgilere göre, Roma hâkimiyeti döneminde
Anadolu’da çok önemli tıp ve bilim insanları yaşamıştır. Bunlar arasında Bursa’da yaşa-
mış olan Asklepiades (M.Ö 124), Efes’te yaşamış olan Soranus (M.S 98-138), Adana’da
doğmuş olan Dioscorides (M.S.40-90), Kapadokya’da yaşamış olan Aretaeus, Efesli Ru-
fus (M.S. 110-180) ve Galen (M.S. 130-200) sayılabilir. Roma Dönemi (MÖ 509-MS
395) askerî tıp açısından çok gelişmiş bir dönemdir. Garnizondaki hekimlerin ampütas-
yon gerçekleştirip, göğüsten ok çıkardıkları, bandaj, turnike ve cerrahi mengene kullan-
dıkları bilinmektedir. Operasyon öncesi hastalara ağrı kesici olarak afyon verilmektedir.
Roma İmparatorluğu Dönemi’nde biberiye görme bozukluklarında, adaçayı öksürük
için, rezene sinir hastalıklarında, limon baş ağrısında, hardal tohumu yılan ısırığında
kullanılırken askerlere sağlıklı olmaları için sarımsak verilmiştir (Yalçın ve diğ., 2016)
Dioscorides botanik biliminin kurucusu sayılmaktadır. De Materia Medica (MÖ
50-70) adlı 5 ciltlik eserinde 1000 civarında ilacı tanımlamıştır. Bu ilaçların yapımı
için, yaklaşık 600 bitkisel, hayvansal veya madensel materyal kullanılmıştır. Bergama
doğumlu Galen’in (M.S 130-200) Roma Dönemi’nde yaşamış en önemli hekim oldu-

275
ÇAYIR HA N ( N A L L I H A N -A N K A R A ) Bİ TKİ Ö RTÜSÜ VE B İ TKİ L E Rİ N YE RE L KUL L ANI M I

ğuna inanılır. Önce İzmir (Smyra) sonra da İskenderiye’de eğitim görmüştür. Galen,
Bergama’ya 28 yaşında tekrar döndüğünde zamanın tıp bilimine tamamıyla hâkim-
dir. Daha sonra davet üzerine Roma’ya giderek imparatorun özel hekimi olmuştur.
Droglardan ilaç elde etmeye başlamış olduğundan dolayı eczacılığın ve farmasötik
teknolojinin de babası olarak kabul edilmiştir (Yalçın ve diğ., 2016).
Juliopolis ile ilgili olarak Galen, Bitinya’nın en soğuk bölgelerinde yani İznik (Ni-
caea), Bursa (Prusa), Gerede (Crateia), Claudiopolis ve Juliopolis’te “zeopyros” adı ve-
rilen bir tahıl türünün üretildiğinden bahseder. Bu tahılın çıplak buğdaydan, Trakya
çavdarından üstün olduğunu ve bu tahıldan yapılan ekmeğin Trakya ve Makedon-
ya’nın çavdar ekmeğinden daha iyi, ancak buğday ekmeğinden daha kötü olduğunu
belirtmiştir (Onur, 2014).
Araştırma alanında Roma İmparatorluğu zamanından bu yana yerleşim ve yaşam-
sal faaliyetler sürmüştür. Doğadaki bitkileri toplama yoluyla kullanma geçmişte daha
etkin olsa da günümüzde de hâlâ devam etmektedir. Çalışmada bitkilerin günümüzdeki
etnobotanik kullanımları araştırılmış bölgenin geçmişiyle bağ kurulmaya çalışılmıştır.
Etnobotanik, “bir yörede yaşayan halkın yakın çevresinde bulunan bitkilerden çeşitli
gereksinimlerini karşılamak üzere yararlanma bilgisi ve o bitkiler üzerine etkileri”dir
(Yıldırımlı, 2004, s.175). Bitkilerin yerel kullanımı ülkeden ülkeye, bölgeden bölgeye,
ilden ile, ilçeden ilçeye, köyden köye hatta aynı köyün insanları arasında bile farklılık
gösterebilir. Etnobotaniğin ortaya çıkışında insanlarda oluşan çeşitli hastalıkların gide-
rilmesi amacıyla binlerce yıldan beri tıbbi bitkilerin kullanılması büyük rol oynamıştır.
Etnobotanikte bitkiler insanlar tarafından ilkçağlardan süregeldiği biçimde ilkel olarak
toplanır (Yıldırımlı, 2004). Etnobotanik çalışmada yerel halkla yapılan söyleşiler ile
halkın kullandığı bitkilere ait kadim bilgiler kayda geçirilir. Bahsi geçen bitkilere ait
yerel isimler, kullanılma şekli ve kullanım amacı detaylı olarak öğrenilir ve bitkiler-
den kuru örnek ya da araziden canlı örnek alınarak Latince bilimsel adı tayin edilir.
Bu aşama, ilgili bitkinin başka bitkilerle karıştırılmaması açısından oldukça önemlidir.
Toplanan örnekler herbaryum örneği hâline getirilerek sonraki çalışmalarda referans
oluşturmak üzere saklanır. Bitkilerin halktan öğrenilen kadim kullanılışları eczacılık,
botanik ve antropoloji bilimi için çok önemlidir. Sonrasında doğru teşhis edilen bitki-
lerin halktan öğrenilen tıbbi etkileri, sınanmak ve etken madde tespiti için eczacılık
araştırmalarına konu edilir. Bölgede yapılan etnobotanik çalışmalar incelendiğinde
Şimşek ve diğerlerinin 2004 yılında yaptıkları çalışmanın, Juliopolis’e yakın Sekli ve

276
J U LIO P O LIS I

Hırkatepe köyünden bilgiler içerdiği tespit edilmiştir. Bu çalışmada Hırkatepe köyün-


de, siğil otu (Plantago major L. ssp. major) yapraklarının çıbanların olgunlaştırılması için
haricen uygulandığı bilgisi ve yerel adı bilinmeyen Parietaria judaica L. bitkisinden ya-
pılan çayın da şeker hastalığı için kullanıldığı bilgisi yer almaktadır. Sekli köyünde ise
yerel adı bilinmeyen Ceratocephalus falcatus L. (Pers.) bitkisinin çayının kireçlenme ve
romatizma ağrılarının giderilmesi için kullanıldığı belirtilmiştir.
Bu çalışmada Juliopolis antik kentinde bitkilerin nasıl kullanıldığına ilişkin geç-
mişin izlerini yakalamak hedeflenmiştir. Bu doğrultuda civar köylerde yapılan görüş-
meler ile yöredeki etnobotanik bilgi saptanmaya çalışılmıştır. Buradan hareketle kayda
geçen kadim bilginin Roma ve sonraki dönemlere ait bitki kullanımları ve günümüz
bağlantısı kurulmaya çalışılmıştır.

Materyal ve Metot
Çalışma kapsamında öncelikle literatür taraması yapılmış ve bölgenin mevcut bitki
örtüsü ile ilgili olarak “Sarıyar Baraj Gölü Çevresinin Floristik Yönden Araştırılması”
isimli yüksek lisans tezi çalışması incelenmiştir. Çayırhan (yeni), Sekli, Davutoğlan,
Sobran, Uluköy mahalleleri ile Nallıhan ve Beypazarı ilçe merkezlerinde arazi çalışması
yapılmıştır (Şekil 2).

Şekil 2. Etnobotanik araştırmanın yapıldığı alanlar.


Kaynak, Google Earth, 2020.

277
ÇAYIR HA N ( N A L L I H A N -A N K A R A ) Bİ TKİ Ö RTÜSÜ VE B İ TKİ L E Rİ N YE RE L KUL L ANI M I

Alana 22 Ekim-19 Kasım 2020 tarihleri arasında 5 bilimsel gezi düzenlenmiş


ve yapılan araştırma ile etnobotanik bilgiye sahip kişiler araştırılmıştır. Bu amaçla 9
kadın ve 11 erkek olmak üzere çoğunluğu 70 yaş üzeri ve en yaşlısı 94 yaşında olan 20
kişiden etnobotanik bilgiler edinilmiştir. Yakın köylerde yaşayan yerel halk ile yapılan
mülakatlarda özellikle baraj gölü altında kalan köylerin eski sakinlerine ulaşılmaya
çalışılmış ve onlardan elde edilen bilgiler güncel ve geçmiş literatürle ilişkilendirilerek
burada sunulmuştur.

Bulgular ve Değerlendirme
Tarımsal Faaliyetler

Roma Dönemi’nde yerel ekonominin dayandığı başlıca faaliyetler koyun yetiştirici-


liği, bağcılık ve tahıl tarımıdır (Mitchell, 1974). Bağcılığın ekonomi ve kültürde özel
yeri olduğu söylenebilir, örneğin Juliopolis’te İmparator Vespaisanus (MS 69-79) Dö-
nemi’ne ait üzüm salkımı betimli sikkeler tespit edilmiştir (Devecioğlu, 2013). Julio-
polis sikkelerinde tanrı, ikonografik olarak bazen çıplak bazen de yarı giyimli, elinde
kantharosu (yüksek çift kulplu, kadehe benzer içki kabı) ve thyrsosu (ucunda çam
kozalağı takılı bir sarmaşık ya da şarabın simgesi olan asma dallarıyla sarılı bir değnek)
ile resmedilmiştir (Devecioğlu, 2013).
Çalışma alanında yapılan görüşmelerden yörede koyun yetiştiriciliği, bağcılık ve
tahıl tarımının hâlâ yapıldığı öğrenilmiştir. Mülakat yapılan kişilere Galen’in «zeopy-
ros» olarak bahsettiği (Onur, 2014) tahıla ilişkin sorular sorulmuş ancak güncel bilgi-
lere rastlanmamıştır. Yapılan görüşmelerde baraj altında kalan köylerde geçmiş yıllar-
da çeltik, buğday, arpa, yulaf, afyon, ahlat, ayva, üvez, üzüm, susam ve gül yetiştirildiği
bildirilmiştir. Baraj altında kalan köylerde geçmişte Kundura (Gundura) ve Sarıkılçık
buğday çeşitlerinin tarımının yapıldığı bilgisi alınmıştır. Ayrıca ipekböcekçiliğinin
eski Çayırhan köyünün geçim kaynakları arasında olduğu öğrenilmiştir. Kemal Sa-
yar’ın “Anılarda Kalan Köy Sarılar” isimli eserinde, bugün baraj altında kalmış olan Sa-
rılar köyünde geçmişte çeltik, buğday, arpa, yem, susam, mısır, nohut, kavun, karpuz,
fasulye, soğan, sarımsak, bamya, ıspanak, biber, hıyar, domates ve kabak ekildiği bilgisi
yer almaktadır. Susam yağı çıkarmak için kullanılan yağdanlıklar ise köyde iki hane-

278
J U LIO P O LIS I

de mevcut olup, ortak kullanıldığı bilgisi edinilmiştir. Ayrıca Sarılar köyünde İpek
böcekçiliği ile uğraşıldığı için dut ağacı ekimine de özen gösterildiği, bunun yanı sıra
iğde, kavak, söğüt, ahlat, armut ve karaağaç yetiştirildiği aktarılmıştır. Edinilen bilgiye
göre, 1 kg ipek böceğinden 60 kg üstü ipek elde edilmektedir. Yine köyde bulunan
fabrikada ipeklerin işlendiği ve Nallıhan ilçesinde kök boyası ile boyandığı aktarılmış-
tır. Nallıhan’da boya bitkilerinin daha yoğun bir şekilde üretilmesi sebebiyle boyama
işinin Nallıhan’da yapıldığı bildirilmiştir. Köyün kadınlarının hem fabrikada çalıştığı
hem ipeklere oya yaptığı bilgisi verilmiştir. Beypazarı ilçesindeki aktarlarla yapılan
sohbetlerde bölgede “soğan otu” olarak adlandırılan Origanum sipyleum L. (Lamiaceae)
bitkisinin çiçeğinin kurutularak yemeklere ve salatalara baharat olarak katıldığı bilgi-
si alınmıştır. Beypazarı aktarlarında satılan otlar içinde menşei araştırma alanı olarak
tespit edilen tek bitki soğan otudur (Şekil 3).

Şekil 3. Beypazarı’nda aktarda satılan kurutulmuş soğan otu.


Fotoğraf: Elif Başak Aksoy, Ekim 2020.

279
ÇAYIR HA N ( N A L L I H A N -A N K A R A ) Bİ TKİ Ö RTÜSÜ VE B İ TKİ L E Rİ N YE RE L KUL L ANI M I

Şekil 4. Davutoğlan mahallesinde ayva kurutma faaliyeti.


Fotoğraf: Burcu Tarıkahya Hacıoğlu, Ekim 2020.

Şekil 5. Davutoğlan köyü muhtarı “yağdanlık”ı tanıtırken.


Fotoğraf: Ali Metin Büyükkarakaya, Kasım 2020.

280
J U LIO P O LIS I

Davutoğlan mahallesinde halkın satış amaçlı olarak maydanoz, kekik, ıspanak ta-
rımı yaptığı öğrenilmiştir. Ayrıca Beypazarı’ndaki aktarlara satmak üzere evde elma,
ayva ve havuç kurutulduğu gözlemlenmiştir (Şekil 4). Eski üzüm çeşitlerinden Söbe-
kara (siyah), Akpüskül (beyaz), ve Etlibeyaz’ın (beyaz) hâlen yörede yetiştirildiği bilgi-
si edinilmiştir. Her üç üzüm çeşidinin de yaprağının sarma için cazip olduğu, ayrıca bu
çeşitlerden ve su üzümünden (siyah) pekmez yapıldığı öğrenilmiştir.
Yapılan araştırmada Davutoğlan köyünde (mahallesinde) yüzyıldan uzun süredir
köyde bulunan ve yöresel adı “cendere/yağdanlık” olan soğuk sıkım yağ presi tespit
edilmiştir (Şekil 5). Alınan bilgiye göre eskiden köyde 3-4 adet yağdanlık olduğu, ve
susam yağı çıkarmak için imece usulü kullanıldığı bilgisine ulaşılmıştır. Köyde eski-
den ekilen susam çeşidinin kırmızı susam olduğu ve susamın kendisinin ve yağının
satıldığı bilgisi aktarılmıştır. Susam hasadının zahmetli oluşu, maliyetinin yüksek
oluşu ve pazarının azalması sebebiyle son 20 yıldır köyde susam ekilmediği de tara-
fımıza bildirilmiştir. Geçmişte susam hasadının Eylül-Ekim aylarında, elle yolunarak
yapıldığı, 6-7 kök bitkinin söğüt çubuğuyla bağlandığı ve güneşte kurutulduğu, sonra-
sında sopayla vurarak tohumlar temizlenene kadar 3-4 kere peş peşe çırpılıp rüzgarda
savrularak temizlendiği bilgisi edinilmiştir.
Eskiden köyde yoğunlukla susam ve çeltik ekildiği hâlde, son zamanlarda köyde
havuç, turp, marul, ıspanak, kıvırcık, yeşil soğan, kırmızı lahana gibi sebzelerin ve no-
hut ekildiği bilgisi edinilmiştir. Köy camisinin avlusunda anıt ağaç statüsünde olan bir
karadut ağacı da yaşamını sürdürmektedir (Şekil 6).
Sekli köyünde geçmişte “Gundura” çeşidi buğday, kara üzüm, sofralık sarı üzüm,
“Akpüskül” denilen yeşilimsi ince kabuklu üzüm, “Kadın parmak” denilen beyaz uzun
üzüm, susam, afyon, “Kabak çeltik” denilen kılçıksız çeltik ve sarı dolmalık biber
(Şekil 7) yetiştirildiği bilgisine ulaşılmıştır. Asma yaprağı 100 yıl öncesinde bugünkü
salamuradan farklı olarak toplandıktan sonra kurutulduğu ve kullanılacağı zaman ıs-
latıldığı, köyde hâlen atadan kalma pekmez ve sirke (üzüm, alıç, elma, acı erik, kuşbur-
nu, üvez ve armut) yapımı yöntemleri ve bazı kimselerce atadan kalma ekmek mayası
kullanılmaktadır.

281
ÇAYIR HA N ( N A L L I H A N -A N K A R A ) Bİ TKİ Ö RTÜSÜ VE B İ TKİ L E Rİ N YE RE L KUL L ANI M I

Şekil 6. Davutoğlan mahallesinde muhtarlık önündeki anıt karadut ağacı.


Fotoğraf:Burcu Tarıkahya Hacıoğlu, Kasım 2020.

Şekil 7. Sekli mahallesinde atadan kalma tohumla üretilen sarı dolmalık biber.
Fotoğraf: Burcu Tarıkahya Hacıoğlu, Ekim 2020.

282
J U LIO P O LIS I

Sekli köyü sakinlerinden alınan bilgiye göre eskiden “Gülşehri” de denilen Eski
Çayırhan’da gül yetiştiriciliği yapılmakta olup çok sayıda gül ürünleri imal edildiği
bilgisi paylaşılmıştır. Eski Çayırhan’da İpek Fabrikası ve Çeltik Fabrikası bulunduğu
bilgisi edinilmiştir. Ayrıca susam ekildiği, susam yağı çıkarmak için köyde ortak kulla-
nılan 4-5 tane “yağdanlık” bulunduğu aktarılmıştır. Eski Çayırhan’da çeltik, domates,
afyon yetiştirildiği, buğday çeşidi olarak “karakılçık,” “sarıkılçık,” ve “akbuğday” ayrıca
yeşil mercimek ekildiği, çeltik zamanı yöre halkının çok para kazandığı, şimdilerde ise
Çayırhan Mahallesi sakinlerinin Tosunbey, Gerek, Ukrayna, Esperya buğday çeşitle-
ri ve nohut ektikleri bilgisi paylaşılmıştır. Aktarımlara göre barajda su toplanmadan
önce halk hayvancılık ve çiftçilikle uğraşmakta, çaltik, sebze, ekin, arpa, kavun, karpuz
yetiştirmektedir. Ayrıca hindi de yetiştiriciliği de yapılmaktadır. Baraja ilk su toplan-
dığı yıllarda, gölde ağırlıkları 15-20 kg’yi bulan büyük yayın balıkları bulunduğu bil-
gisi de verilmiştir. Çayırhan’da çoban ile yapılan mülakat neticesinde şarban, yavşan,
ezgen gibi acı otları yiyen hayvanların kışın üşümedikleri, kışın dağlarda hayvanların
tükettiği başlıca otların kekik, yavşan, ezgen, şarban, çöven, karacagırtıl, yumak, yepe-
lek, kılaç, buzağılık ve bozan otları olduğu bilgisi edinilmiştir.
Ayrıca, Uluköy’de atadan kalma tarla domatesi tohumu olduğu ve her yıl ekilerek
tohumlarının muhafaza edildiği bildirilmiştir.

283
ÇAYIR HA N ( N A L L I H A N -A N K A R A ) Bİ TKİ Ö RTÜSÜ VE B İ TKİ L E Rİ N YE RE L KUL L ANI M I

Yerel Bitki İsimleri


Yapılan mülakatlarda 38 bitkinin yerel adı tespit edilmiştir. Örnek alınabilenlerin bi-
limsel isimleri tespit edilmiş ve Tablo 1’de listelenmiştir:

Yerel isim Kaynak mahalle Bilimsel isim


Bozan Çayırhan
Buğdaycık Çayırhan
Buzağılık Çayırhan
Çeriş kıran Çayırhan
Çoban yastığı Çayırhan
Çöven Çayırhan
Dalak-Gicirgen-Isırgan Sekli, Sobran, Çayırhan Urtica dioica L.
Dede sakalı Davutoğlan
Demirdikeni Davutoğlan Tribulus terrestris L.
Ezgen Çayırhan
Ezgen Çayırhan
Geven Çayırhan Astragalus spp.
Güvercin gözü Çayırhan
Haldar otu Uluköy
Kara poruk Çayırhan
Karabaş otu-Sütlügevrek Davutoğlan
Karacagırtıl Çayırhan
Karaçalı Çayırhan Paliurus spina-christii Mill.
Karakavuk otu Çayırhan
Karan Çayırhan
Kaya nanesi Çayırhan
Keçi sakalı Çayırhan
Kekre Çayırhan
Kelem Sekli Brassica oleracea L.
Kılaç Çayırhan
Koca soda Çayırhan
Koyun gözü Çayırhan
Kuşekmeği-Ebemgümeci Çayırhan, Sobran Malva spp.
Poruk Çayırhan Genista sessilifolia DC.
Sirken Davutoğlan
Şarban Çayırhan
Yaban karpuzu Çayırhan
Yavşan Çayırhan
Yepelek Çayırhan
Yer mayası Çayırhan
Yılan karpuzu-Kapari Davutoğlan
Yılan otu Çayırhan Capparis spinosa L.
Yumak Çayırhan
Yüzerlik Çayırhan, Sekli Peganum harmala L.

Tablo 1. Çalışma Yapılan Mahallelerde Tespit Edilen Bitkilerin Yerel İsimleri ve Bilimsel İsimleri

284
J U LIO P O LIS I

Yerel Bitki Kullanımı


Yerel bitki kullanımı gerek günlük ihtiyaçlar için kullanımı gerekse tıbbi amaçla
kullanımı kapsamaktadır. Örneğin, Juliopolis Nekropolü’nde gömü alanlarındaki
mezarlarda çeşitli tıp ve eczacılık aletleri saptanmıştır (Büyükkarakaya ve diğ., 2018).
Günümüzde de doğal bitkiler halk tarafından doğrudan toplanarak tıbbi, yakacak ve
gıda amaçlı olarak kullanılmaktadır.
Sekli köyü bölgeye yakın oluşunun yanı sıra baraj altında kalan köylerde yaşa-
yan insanların da göç ettiği köylerden birisidir. Bu köyde yöre halkıyla yapılan mü-
lakatlarda ağrı giderici olarak haricen yaprakları kullanılan bitkiler: “kelem” olarak
adlandırılan lahana bitkisi (Brassica oleracea L.), ceviz (Juglans regia L.) ve “dalak” ola-
rak adlandırılan ısırgan otudur (Urtica dioica L.). Ayrıca dalak bitkisinin yapraklarının
tarhanaya katıldığı ve taze orta yapraklarının kurutulup demlenerek çay olarak tüke-
tildiği bilgisine de ulaşılmıştır. Yöre halkı tarafından, akciğer temizlediği ve immün
sistemi güçlendirdiği düşünülerek sedir (Cedrus libani A.Rich.) kozalaklarının 8 saat
kaynatılması ile elde edilen sıvının günde bir çay kaşığı tüketildiği de öğretilmiştir.
Bölgede “yüzerlik” olarak bilinen Peganum harmala L. bitkisinin de nazara karşı kulla-
nıldığı aktarılmıştır. İncir ağacının (Ficus carica L.) lateksi ise haricen olarak siğil ku-
rutmak amacıyla kullanılmaktadır.
Nallıhan ilçesine bağlı Sobran köyünden edinilen bilgilere göre; dağ kekiği (Th-
ymus sp.) kaynatılarak karın ağrısı giderme amacıyla suyu içilir. Çam reçinesi (Pinus
nigra Arnold) sakız gibi ağızda tutularak mide ağrılarına ve reflü tedavisine yönelik
kullanılır. Ebegümeci (Malva sp.), ısırgan otu (Urtica dioica L.) ve gelincik (Papaver
rhoeas L.) yapraklarının her birinin soğanlı ve bulgurlu yemeği yapılıp tüketilir. Üvez
(Sorbus sp.), ayva yaprağı (Cydonia oblonga Mill.) ve böğürtlen (Rubus sp.) yaprağının
her birinin çayının tüketildiği bilgisi edinilmiştir.
Çayırhan merkezde yapılan görüşmelerde “Poruk” olarak adlandırılan Genista
sessilifolia DC. (Fabaceae) bitkisinin kökleri-odunsu kısımlarının yakacak olarak kul-
lanıldığı öğrenilmiştir (Şekil 8). Eski Çayırhan yerlisi olan halktan edindiğimiz bilgi-
lere göre, kanseri iyileştirmek amacıyla yörede “gicirgen” olarak adlandırılan ısırgan
otunun (Urtica dioica) haşlanıp suyu içilmektedir. Yöresel adı “kuşekmeği” olan ebe-
gümeci (Malva spp.), bağırsaklara iyi gelir. Ayrıca, kuşekmeğinin soğanlı bulgurlu ye-
meği, yabani otlardan semizotunun da (Portulaca oleracea L.) yemeği yapılmaktadır.

285
ÇAYIR HA N ( N A L L I H A N -A N K A R A ) Bİ TKİ Ö RTÜSÜ VE B İ TKİ L E Rİ N YE RE L KUL L ANI M I

Karaçalı (Paliurus spina-christii) bakıldağı (meyvesi) sararınca toplanmakta, kaynatıla-


rak suyu içildiğinde damar yumuşatıcı ve zihin açıcı özelliği için kullanılmaktadır. Çi-
çek döneminde kekik (Thymus spp.) toplanarak kurutulmakta ve grip önleyici özelliği
için suyla kaynatılarak tüketilmektedir. Karakavuk otunun kökü topraktan çıkarılıp
yıkanmakta ve sakız gibi çiğnenmektedir. Afyon lateksi ağrıyan dişin üzerinde çok
küçük miktarlarda (kibrit ucunun yarısı kadar) ağrıyı dindirmek için kullanılmakta-
dır. Bilindiği üzere Dioscorides, askerî cerrah olarak hizmet vermiş ve birçok bitkinin
tıbbi kullanımı konusunda çalışmalar yapmıştır. Afyondan morfini ayrı bir ilaç olarak
hazırlayan ilk hekimdir (Yalçın ve diğ., 2016). Eski Çayırhan’da da afyon yetiştiriciliği
yapıldığı bilgisi edinilmiştir.
Uluköy’de yapılan görüşmelerde beyaz papatyanın şeker hastalığına iyi geldiği ve
büyük yapraklı sarı çiçekli “haldar otu”nun yapraklarının kolonya ile ezildiği ve elde
edilen macunun kırık çıkıklarda haricen merhem olarak kullanıldığı bilgisi edinilmiş-
tir. Ayrıca kırık çıkıklarda haldarın özsuyu da yine haricen olarak kullanılmaktadır.
Yine bu mahallede de ebemgümecinin (Malva spp.) soğanlı bulgurlu yemeğinin ya-
pıldığı bilgisine ulaşılmıştır.

Şekil 8. Kökleri, odunsu kısımları yakacak olarak kullanılan Poruk bitkisi (Genista sessilifolia).
Fotoğraf: Burcu Tarıkahya Hacıoğlu, Ekim 2020.

286
J U LIO P O LIS I

Davutoğlan yerel halkı ile yapılan görüşmelerde edinilen bilgilere göre ebegüme-
ci, ısırgan, gelincik ve sirkenin ayrı ayrı ve ıspanakla karıştırılarak soğanlı, bulgurlu
yemeği yapılmaktadır. Karabaş otunun (yerel adı “sütlü gevrek”) salatası yapılmak-
ta, soğanlı bulgurlu yemeği pişirilmektedir. Isırgan otu şifalı bir bitki olarak bilin-
mektedir. Bölgede dağ kekiğinin çok yaygın olduğu ve bölgedeki balın kendine has
aromasının sığırkuyruğundan (Verbascum spp.) kaynaklandığı bildirilmiştir. Bölgede
çok yetişen sirken otunun ıspanak gibi soğanlı bulgurlu yemeği yapılmaktadır. “De-
mirdikeni”nin (Tribulus terrestris L.) kaynatılıp suyu içildiğinde kalbe iyi gelir. Ayrıca
alıç ağacının (Crataegus orientalis Pall. Ex M.Bieb.) dal kabuğunun soyulup kurutulup
haşlanıp suyu içilirse kalbe iyi geldiği aktarılmıştır. “Dede sakalı” bitkisinin yaprakları
yenmekedir. Kapari, yerelde “yılan karpuzu” olarak adlandırılmaktadır. Ebegümeci-
nin (Malva sp.), ısırgan (yerel adı “dalak”) ve ıspanakla karıştırılıp soğanlı bulgurlu
yemeği yapılmaktadır. Ayrıca gelinciklerin (Papaver rhoeas L.) yaprakları çiçek açma-
dan toplanmakta ve soğanlı bulgurlu yemeği yapılmaktadır. Sarı papatya çiçekleri
toplanmakta, kurutulup çayı içilmektedir. Bu çayın idrar yollarına iyi geldiği düşü-
nülmektedir. Süpürge otu (Calluna vulgaris (L.) Hull) yörede eskiden yetiştirilmekte
olup hâlen tohumları yöre sakinlerinin ellerinde mevcuttur. Yerinde kuruyan süpürge
otları toplanıp, kaşağı ile taranarak birleştirilerek süpürge yapıldığı bilgisi edinilmiştir.
Şifa için, süpürge otunun tohumu balla karıştırılıp yenmektedir. Keten tohumu dö-
vülüp, süt ile kaynatılıp içine doğal yeşil sabun rendelenmekte, dolama için merhem
olarak iltihabı gidermek üzere yara üzerine tatbik edilmektedir. “Çörek otu” (Nigella
sativa L.) tohumu ezilerek sabah akşam bir çay kaşığı yenirse kolesterole iyi geldiği bil-
gisi edinilmiştir. Bölgede elma, armut ve üzüm sirkesi yapılmaktadır. Üzerlik otunun
da tütsüsü kullanılmaktadır.
Akkemik ve Metin’in (2011) yaptıkları odun anatomisi çalışmalarında, nekropol-
de bulunan mezarlarda kullanılan ağaçların kokulu ardıç (Juniperus foetidissima Willd.)
olduğu tespit edilmiştir. Sarıyar Baraj Gölü Çevresinin Floristik Yönden Araştırılması
isimli yüksek lisans tezi çalışmasında (Pazarcıkçı, 1998) bölgede doğal olarak tespit
edilen ardıç türleri Juniperus oxycedrus L. ve Juniperus excelsa M. Bieb. türleridir. Sarıyar
baraj gölü çevresinde yayılışı bildirilmese de Kandemir’e göre (2018, s. 400) Juniperus
foetidissima türünün Nallıhan’da yayılışı mevcuttur.
Demirci Kayıran (2019), yaptığı araştırmada Dioscorides’in De Materia Medica adlı
eserindeki tıbbi bitkileri Doğu Akdeniz bölgesindeki güncel kullanımları ile karşılaş-

287
ÇAYIR HA N ( N A L L I H A N -A N K A R A ) Bİ TKİ Ö RTÜSÜ VE B İ TKİ L E Rİ N YE RE L KUL L ANI M I

tırmıştır. Bu çalışmadan yararlanarak “Sarıyar Baraj Gölü Çevresinin Floristik Yönden


Araştırılması” (Pazarcıkçı, 1998) isimli tez çalışmasındaki floristik liste karşılaştırıldı-
ğında Juliopolis’te bugün doğal olarak yetişen 14 bitkinin yerel kullanımının Dios-
corides tarafından verildiği görülmektedir. Bu bitkiler ve Materia Medica adlı eserde
belirtilen kullanım alanları şöyledir: Ajuga chamaepitys (L.) Schreber (Lamiaceae) sa-
rılık, karaciğer şikâyetleri, sık ağrılı idrara çıkma, böbrek iltihabı, yara iyileştirici ola-
rak, Convolvulus arvensis L. (Convolvulaceae) laksatif, Eryngium campestre L. (Apiaceae)
diüretik, adet düzenleyici, epilepsi, karaciğer problemleri, Ficus carica (Moraceae) adet
düzenleyici, süt arttırıcı, bağırsak düzenleyici, diüretik, Juniperus excelsa M.Bieb. (Cup-
ressaceae) öksürük kesici, diüretik, gaz sancılarında, hayvan sokmalarında, Paliurus
spina-christi Mill. (Rhamnaceae) öksürük, böbrek taşı, damar büzücü, bağırsak düzen-
leyici, diüretik, Papaver rhoeas L. (Papaveraceae) enfeksiyon tedavisinde, bağırsak yu-
muşatıcı olarak, Peganum harmala L. (Zygophyllaceae) öksürük, akciğer iltihabı, kalça
ve eklem ağrıları, diüretik, adet düzenleyici, kolik, göz problemleri, böbrek iltihabı,
cilt hastalıkları, Pinus nigra J. F.Arnold (Pinaceae) öksürük kesici, göğüs hastalıkların-
da, Pistacia terebinthus L. (Anacardiaceae) mide-bağırsak problemleri, mesane, rahim
şikayetlerinde, Plantago major L. (Plantaginaceae) ülser, tümör, köpek ısırıkları, yanık-
lar, iltihaplanma, iltihaplı bezler, kabakulak, epilepsi, astım, diş ağrısı, böbrek-mesane
şikayetlerinde, Platanus orientalis L. (Platanaceae) ödem, enfeksiyon, göz şikayetleri,
diş ağrısı, yılan sokması, yanık, Sanguisorba minor L. (Rosaceae) yara iyileştirici ve Teuc-
rium chamaedrys L. (Lamiaceae) spazm, sarılık, sindirim yavaşlığı, rahim problemleri
için kullanılmaktadır.
Flora araştırmasında yer alan ve Juliopolis çevresindeki yerleşim yerlerinde ya-
pılan araştırmadaki bulgularda ortak olarak yerel kullanımı tespit edilen bitkilerden
Materia Medica’da yer almayan kullanımlar şöyledir: Peganum harmala meyveleri na-
zara karşı kullanılmakta ayrıca tütsü olarak da kullanımı mevcut olup Pinus nigra mide
reflüsü tedavisinde, Paliurus spina-christi meyvelerinin damar yumuşatıcı ve zihin açıcı
olarak kullanıldığı tespit edilmiştir. Flora araştırmasında yer almayan ancak Juliopolis
çevresindeki yerleşim yerlerinde yapılan araştırmada yerel kullanımı tespit edilen ve
Materia Medica’da kullanımı verilen bitkiler ise şunlardır: Juglans regia çalışma ala-
nında haricen olarak ağrı giderici olarak kullanılmakta, Materia Medica’da katarakt,
mide-bağırsak problemleri, kulak ağrısı-çınlaması için kullanıldığı bildirilmektedir.
Materia Medica’da ülser, lösemi, kanser, tümör, astım, akciğer zarı iltihabı, zatürre,

288
J U LIO P O LIS I

adet düzenleyici olarak kullanımı bildirilen Urtica dioica yörede bu kullanımların


içerisinde belirtilenlerden sadece kansere karşı kullanılmaktadır. İnsan ve hayvanda
cilt hastalıklarının tedavisinde kullanıldığı bildirilen Cedrus libani ise yörede akciğer
temizlediği ve immün sistemi güçlendirdiği düşünülerek kullanılmaktadır. Adet dü-
zenleyici, süt arttırıcı, bağırsak düzenleyici, diüretik olarak kullanımı bildirilen Ficus
carica’nın lateksi haricen olarak siğil kurutmak amacıyla yörede kullanılmaktadır. Da-
mar büzücü, serinletici, enfeksiyon giderici, pamukçuk, tonsilit, ağız ve diş eti ülseri,
göz rahatsızlıkları, böbrek taşları, yılan ısırıklarının tedavisinde kullanılan Tribulus
terrestris’in yörede kalp rahatsızlıklarına karşı kullanıldığı tespit edilmiştir. Güneş ya-
nığı, varis, viral cilt enfeksiyonları, öksürük kesici, cinsel güç artırıcı, bağırsak-rahim
ülserleri için kullanıldığı bildirilen Linum usitatissimum yörede dolama tedavisinde
kullanılmaktadır. Dil ağrısı, ağız bakımı, kurt düşürücü, adet söktürücü olarak kul-
lanıldığı bildirilen Nigella sativa yörede kolesterol düşürücü olarak kullanılmaktadır.
Bu çalışma kapsamında gerçekleştirilen araştırmalarda bölgede yetişen 25 adet
bitkinin kullanım alanı olduğu ve bu bitkilerden 21 adetinin Materia Medica adlı
eserde yer aldığı tespit edilmiştir. Buradan hareketle bölgede yerel bitki kullanımına
ait kadim bilginin henüz tamamen kaybolmadığı söylenebilir. Bu hipotez ile yörede
yapılacak daha detaylı etnobotanik çalışmaları ve kazılardan elde edilecek tıbbi ma-
teryal bilgisinin birleştirilebileceği ve daha net kestirimlerde bulunulabileceği dola-
yısıyla kadim ve güncel etnobotanik bilginin karşılaştırmalı olarak araştırılmasının
gerekliliği ortaya çıkmaktadır.

289
ÇAYIR HA N ( N A L L I H A N -A N K A R A ) Bİ TKİ Ö RTÜSÜ VE B İ TKİ L E Rİ N YE RE L KUL L ANI M I

Kaynakça

Akkemik, Ü. ve Metin, M. (2011). Ankara-Nallıhan-Çayırhan Juliopolis Nekropolü’nün tabutlarında kulla-


nılan ağaçların cins / tür teşhisleri. Journal of the Faculty of Forestry, 61(2), 105-114.

Büyükkarakaya, A. M., Alpagut, A., Çubukçu, E. ve Cavalli, F. (2018). Juliopolis (Iuliopolis) antropolojik
araştırmaları: ilk çalışmalar. Ankara Araştırmaları Dergisi, 6(2), 111-126.

Davis, P. H. (Ed.) (1965-1985). Flora of Turkey and the East Aegean Islands. (Vol. 1-9). Edinburgh University
Press.

Demirci Kayıran, S. (2019). Dioscorides’in De Materia Medica adlı eserindeki tıbbi bitkilerin Doğu Akdeniz
Bölgesi’ndeki güncel kullanımlarının araştırılması. Lokman Hekim Dergisi, 9(2), 189-202.

Devecioğlu, Ü. (2013). Roma imparatorluk dönemi Iuliopolis şehir sikkeleri. (Tez No. 348117). [Yüksek Lisans Tezi,
Gazi Üniversitesi]. YÖK https://tez.yok.gov.tr/UlusalTezMerkezi/tezDetay.jsp?id=4QuGzMKKeE6L-
CsQ1fsrAhg&no=q_2vcULccvqKJ6SKI1QBeA

Eker, İ., Vural, M. ve Aslan, S. (2015). Ankara ilinin damarlı bitki çeşitliliği ve korumada öncelikli taksonları.
Bağbahçe Bilim Dergisi, 2(3), 57.

Güner, A. ve Ekim, T. (2014). Resimli Türkiye florası, Cilt 1. ANG Vakfı Nezahat Gökyiğit Botanik Bahçesi
Yayınları.

Kandemir, A. (2018). Juniperus. A., Güner, A., Kandemir, Y., Menemen, H., Yıldırım, S., Aslan, G., Ekşi, I.
Güner, A.Ö. Çimen, (Ed.). Resimli Türkiye florası Cilt 2. ANG Vakfı Nezahat Gökyiğit Botanik Bahçesi
Yayınları.

Mitchell, S. (1974). The Plancii in Asia Minor. Journal of Roman Studies, 64, 27–39.

Onur, F. (2014). Epigraphic Research around Juliopolis I: A Historical and Geographical Overview. Gephyra,
11, 65-83.

Pazarcıkçı, B. B. (1998). Sarıyar Baraj Gölü çevresinin floristik yönden araştırılması. [Yüksek Lisans Tezi, Gazi
Üniversitesi]. YÖK https://acikbilim.yok.gov.tr/handle/20.500.12812/305150

Sayar, K. (t.y.). Bir belgesel: anıları kalan köy Sarılar. Çayırhan Belediyesi.

Şimşek, I., Aytekin, F., Yeşilada, E. ve Yıldırım, Ş.. (2004). An Ethnobotanical survey of the Beypazari, Ayas,
and Güdül district towns of Ankara Province (Turkey). Economic Botany, 58(4), 705–720. http://www.
jstor.org/stable/4256883

Tarıkahya Hacıoğlu, B., Erik, S. ve Mutlu, B. (2011). Ankara yerleşim merkezinin çevresindeki alanlarla flo-
ristik yönden karşılaştırılması. Celal Bayar Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, 1(2), 77.

Yalçın, B. M., Ünal, M., Pirdal, H. ve Selçuk, Y. (2016). Anadolu tıp tarihi - bölüm I. Türk Aile Hek Derg., 20(1),
33-44.

Yıldırımlı, Ş. (2004). Etnobotanik ve Türk etnobotaniği. Kebikeç, 17, 175-193.

290

You might also like