Professional Documents
Culture Documents
Juliopolis Finalversion
Juliopolis Finalversion
ALİ M ET İ N B ÜY ÜK K A RA K AYA
E D İ TÖ R
ALİ M ET İ N B ÜY ÜK K A RA K AYA
JUL I O P O L I S I
Koç Üniversitesi Vehbi Koç Ankara Araştırmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi (VEKAM)
Yayın no, 71
Editör
Ali Metin Büyükkarakaya
Redaksiyon
Alev Ayaokur
Yayın Koordinatörü
Alev Ayaokur
VEKAM Direktörü
Filiz Yenişehirlioğlu
Kitap Tasarımı
Barek
Yayımcı
Koç Üniversitesi VEKAM
Pınarbaşı Mah. Şehit Hakan Turan Sok. No.9
Keçiören / Ankara
T. 0312 355 20 27
Ankara, 2024
ISBN 978-605-9388-32-0
© 2024. Tüm hakları saklıdır. Tanıtım amacıyla ve kaynak göstermek şartıyla yapılacak kısa alıntılar dışında gerek
metin, gerek görsel malzeme yayınevinden izin alınmadan fotokopi ya da kayıt yöntemleriyle ya da elektronik ve
mekanik hiçbir yolla çoğaltılamaz, hiçbir erişim sistemine depolanamaz, yayımlanamaz, dağıtılamaz.
Bu kitabın yazarları, eserin kendilerinin orijinal yaratımı olduğunu ve eserde dile getirilen tüm görüşlerin kendilerine
ait olduğunu, bunlardan dolayı kendilerinden başka kimsenin sorumlu tutulamayacağını; eserde üçüncü şahısların
haklarını ihlal edebilecek kısımlar olmadığını kabul ve taahhüt ederler.
2
İÇİNDEKİLER
Sunuş...............................................................................................................................................7
Filiz Yenişehirlioğlu
Editörden.......................................................................................................................................9
Ali Metin Büyükkarakaya
Ön Söz...........................................................................................................................................11
Yusuf Kıraç
3
Juliopolis’te Sürdürülebilir ve Kapsayıcı
Bir Alan Yönetimine Doğru İlk Adım.............................................................................. 93
Elifgül Doğan
4
Anadolu’da Roma Dönemine Ait Bir Deformasyon: M248 Örneği....................215
Serpil Eroğlu
Evren Sertalp
Fabio Cavalli
Ali Metin Büyükkarakaya
Juliopolisin İzinde:
Çayırhan ve Çevresinde Kültürel Miras Üzerine Yerel Bilgi Arayışı..................249
Elif Başak Aksoy
İlayda Tekkılıç
5
6
SUNUŞ
Ankara Çevresindeki Romalılar
Filiz Yenişehirlioğlu
Koç Üniversitesi VEKAM Direktörü
Roma Dönemi’nde (MÖ 25- MS 395) tapınak, hipodrom, hamam, tiyatro, agora, sü-
tünlu yol ile yoğun imar faaliyetleri kapsamında bir Roma kent görünümü kazanan
Ankara’nın kuşkusuz ki çevre Roma yerleşimleri ile de bağlantısı vardı. Günümüzde
Nallıhan ilçesinde bulunan Juliopolis antik kenti her ne kadar Sarıyar Barajı’nın al-
tında kalsa da Juliopolis’te yaşayanların kalıntıları mezarlık bölgesinde, baraj suyu dı-
şında kaldığından günümüze kadar gelebilmiştir. Bu bölgede Anadolu Medeniyetleri
Müzesinin başlattığı kazı çalışmalarına Hacettepe Üniversitesi de antropolojik çalış-
malar ile katılmıştır. Mezarlardan çıkan buluntular, kemikler üzerine yapılan araştır-
malar burada yaşamış olan Romalıların günlük yaşamları, fiziksel özellikleri, takıları,
yedikleri, hastalıkları hakkında yeni bilgiler ortaya çıkarmıştır. Tüm bu bilgiler dijital
arkeoloji arşivi olarak VEKAM Kütüphanesine ayrıntılı olarak girilmektedir. Anadolu
Medeniyetleri Müzesi ve Hacettepe Üniversitesi ile ortak geliştiren bu proje sayesin-
de, kazı alanı ve buluntuları, analizler vb... tüm bilgilere VEKAM web sitesinden ula-
şılacaktır. Yine bu proje kapsamında, VEKAM 3D Modelleme semineri düzenlemiş ve
Juliopolis’te yaşayan Romalıların 3D yüz modelleri yapılarak, Anadolu Medeniyetleri
Müzesinde, Nallıhan’da sergilenmiştir. Koç Üniversitesi, Arkeoloji ve Sanat Tarihi Bö-
lümü yüksek lisans öğrencileri de çalışmalara katılmıştır.
7
Projede, farklı disiplinlerin bir araya getirildiği araştırmalar kapsamında, özellikle
antik kentin bulunduğu ve çevre yerleşimlerde yaşayanlar da sergi, konferans gibi et-
kinliklerle bilgilendirilmeye çalışılmakta, böylece akademik çalışmalar ile yerel halkı
kapsayıcı genel bilgilendirme çalışmaları da ön plana çıkmaktadır. Bu tür etkinlikler,
çevre ve koruma bilincini güçlendirmekte, gelecek için yeni gelişme ve iş olanakları da
sağlayıcı fikirler verebilmektedir.
Juliopolis deneysel projesini bizimle beraber paylaşan Anadolu Medeniyetleri
Müzesi Müdürü Sayın Yusuf Kıraç’a, Hacettepe Üniversitesi, Antropoloji Bölümün-
den Doç. Dr. Ali Metin Büyükkarakaya’ya ve kitabın hazırlanması emeğe geçen tüm
araştırmacılara çok teşekkür ederiz.
8
EDİTÖRDEN
Ali Metin Büyükkarakaya
Juliopolis Projesi // Ankara, 2023
9
nistik, Roma ve Bizans dönemlerine tarihlenen birçok önemli mezar ve eser yanında,
antik kente ait güçlü bir savunma duvarı ile Erken Hıristiyanlık Dönemi’ne ait şapel
ile hemen üzerinde konumlandırılmış Erken Bizans Dönemi kilisesi de ortaya çıka-
rılmıştır. Ankyra’nın kuzeybatısında yer alan Juliopolis, Bithynia ile Galatia eyaletleri
arasında, Hacı Yolu üzerindeki önemli konumuyla antik dünyanın stratejik şehirlerin-
den birisi olmuştur. Bu nedenle, antik kent üzerine yürütülen bilimsel araştırmalar ile
başta Ankara olmak üzere Küçük Asya’nın geneli hakkında çok önemli sosyokültürel
bilgiler elde edilmektedir.
Juliopolis I, Anadolu Medeniyetleri Müzesi tarafından gerçekleştirilen arazi ça-
lışmalarından elde edilmiş bilgilerin Proje ekibi tarafından ele alınarak yapılan de-
ğerlendirmelerini, alanda ekip tarafından sürdürülen çok yönlü incelemelerin yeni
sonuçlarını, arkeolojik alan hakkında genel bilgilerin yanı sıra sosyal antropoloji ve
etnobotani çalışmalarından elde edilen bilgileri içermektedir.
Juliopolis kurtarma kazılarını yürüterek bu eşsiz bilgilerin üretiminde birincil rol
oynayan Anadolu Medeniyetleri Müzesi Müdürlüğüne ve müzenin değerli araştırma-
cılarına; çalışmaların kalıcı bir yayın hâline gelmesine olanak sağlayan KU VEKAM
Direktörlüğü ve değerli çalışanlarına; Proje konseptini benimsemiş ve daha ileri adım-
ları hep beraber cesurca atabildiğim proje ekibinin değerli araştırmacılarına teşekkürü
borç bilirim.
10
ÖN SÖZ
Juliopolis Kurtarma Kazıları
Yusuf Kıraç
Anadolu Medeniyetleri Müzesi
11
alanda Juliopolis kentinin olması gerektiğini bildirmiştir ancak Juliopolis kentinin bu-
lunduğu yer olarak belirtilen Sarılar Köyü’nün 1950 yılında yapımına başlanılan ve
1954 yılında su tutmaya başlayan Sarıyar Hidroelektrik Santrali (HES) baraj rezervuarı
alanı içinde kaldığı bilinmektedir. Sarıyar HES barajının su tutmasıyla aynı bölgede
bulunan Sarılar, Yardibi Çiftliği ve Eski Çayırhan köyleri boşaltılarak bugünkü yeni
Çayırhan’a taşınmıştır. Baraj gölünü Sakarya Nehri (Sangarios) ile Aladağ Çayı (Skopas)
beslemektedir. Aladağ Çayı, kuzeyden gelip Kuş Cenneti’nin bulunduğu alanda batıya
yönelmekte ve Davutoğlan Köprüsü’nün bulunduğu kesimde kıvrılarak doğuya doğru
yönelip nekropolün yer aldığı kalker kayalığını ikiye ayırıp devam ederek Sakarya Nehri
ile birleşmektedir. Aladağ Çayı tarafında ikiye bölünen kalker kayalık, Juliopolis antik
kentinin kuzeyini çevrelemektedir. Kente göre daha yüksek olan kayalık alan, konumu
ve yapısı itibariyle mezarlık alan olarak oldukça elverişlidir. Aladağ Çayı tarafından
ikiye bölünen kalker kayalığın doğudaki bölümü “doğu nekropolü,” batıda kalan daha
küçük bölümü ise “batı nekropolü” olarak isimlendirilmiştir. Baraj gölü altında kalan
kentle birlikte nekropolün bir bölümünün de baraj gölü altında kaldığı bilinmektedir.
Kurak mevsimlerde baraj gölündeki su seviyesinin düşmesi sonucunda su seviyesi al-
tında kalan ve özellikle de soyularak tahrip edilmiş mezarlar açığa çıkmaktadır.
Ayrıca Roma Dönemi’nde yapıldığı bilinen ve daha sonra Avrupa’dan gelip Ku-
düs’e giden Hristiyan hacıların kullandığı yol olan ve bu nedenle Hacı Yolu olarak ad-
landırılan yol da nekropol yakınlarından geçmektedir (French, 1981; Mitchel 1983)..
Antik Dönem’de kente gelen ana yolların her iki kenarına nekropollerin yerleştiril-
mesinin oldukça yoğun bir gelenek olduğu bilinmektedir. Juliopolis kentinin bilinen
nekropolü de kente ulaşan ana yolun her iki yanında yer almaktadır. Strabon (2000),
kenti tarif ederken Skopas’ın (Aladağ Çayı) doğu kıyısında yer aldığını bildirmiş an-
cak nekropolden bahsetmemiştir. Ayrıca kentin tarihinden bahsederken kentin Frig
Döneminde Gordioukome adında küçük bir köy olduğu, Helenistik Dönem’de ge-
lişerek kasaba büyüklüğüne ulaştığı ve Haydut Kleon sayesinde Roma İmparatoru
Augustus Dönemi’nde, Romalı meşhur Julius Ceasar’a atfen Juliopolis ismiyle kentin
statüsüne kavuştuğunu bildirmektedir.
Alana dair araştırma ve incelemeler ile birlikte 2009 yılında kurtarma kazı-
sı yapılması amacıyla Genel Müdürlüğümüzün tahsis ettiği izin ve ödenek ile kazı
12
çalışmasına, Nallıhan Kaymakamlığı ve Belediye Başkanlığı ile Çayırhan Belediye
Başkanlığının destekleriyle başlanmıştır. Nekropolu anlamak ve mezar tiplerini ta-
nıyabilmek amacıyla öncelikle kaçakçılar tarafında soyularak tahrip edilmiş mezar-
ların temizliği ve belgelendirilmesi ile çalışmaya başlanmıştır. Zaman içinde daha iyi
anlaşılan nekropolde mezarların tespiti amacıyla elektrikli özdirenç sistemi ve radar
yöntemiyle taramalar yaptırılmış böylelikle gözleme dayalı olarak mezar yerleri tespit
edilirken bilimsel yöntemler kullanılarak da alanda mezarlar tespit edilmiştir.
Yeni mezarlar tespit edilip kazılırken zaman içinde kaçakçılar tarafından soyularak
tahrip edilmiş mezarlarda da temizlenme ve belgelendirme çalışmalarına devam edil-
miştir. Kazı çalışmaları bize soygunun sadece günümüzde olmadığını göstermiştir. MS
5.-7. yüzyıllar boyunca mezarların tahrip edilerek soyulduğu, kısmen de ikinci kez kulla-
nıldığı mezarlarda görülen tahribat ve bu dönemlere ait seramik parçaları sayesinde tes-
pit edilmiştir. Tahrip edilen mezarlar, kazı çalışmaları sırasında Antik ve Modern Dönem
soygun ve tahribatı olarak ayrı ayrı belgelenmiş ve sayısal olarak dökümü çıkarılmıştır.
2009 yılında başlayan çalışmaların ardından, 82 adet mezarda çalışıldıktan sonra
ele geçen Juliopolis darplı sikkeler ile kentin bulunduğu yer kesinleştirilmiştir. Ele
geçen mezar eşyaları, kentin yapısı hakkında ipuçları vermeye başlayınca kazı çalış-
malarının devam ettirilmesine karar verilmiş ve çalışmalar günümüze kadar sürdü-
rülmüştür. Çalışmalara Doğu Nekropolu’nda ağırlık verilmiş, sadece 2012 yılında Batı
Nekropolüne kayık ile geçilerek bir sezonluk kazı yapılmış ve soyulmuş mezarlarda
incelemelerde bulunulmuştur.
Anadolu Medeniyetleri Müzesi Müdürlüğü başkanlığında 2009-2022 (2014 yılı
hariç) yılları arasında 13 sezon boyunca yapılan kurtarma kazısı çalışmalarında Julio-
polis kentinin “Nekropol” alanında toplam 781 adet mezarın kazısı tamamlanmıştır.
Yıllara göre kazısı yapılmış mezarlar şu şekildedir; 2009 yılında M 1 - M 82, 2010
yılında M 83 - M 209, 2011 yılında M 210 - M 276, 2012 yılında M 277 - M 436, 2013
yılında M 437 - M 453, 2015 yılında M 454 - M 542, 2016 yılında M 543 - M 598, 2017
yılında M 599 - M 671, 2018 yılında M 672 - M 723, 2019 yılında M 724 - M 739, 2020
yılında M 740 - M 749, 2021 yılında M 750 - M 765, 2022 yılında M 765 - M 781.
Kazılarda çalışılan mezarlar MÖ 4. yüzyılın sonunda MS 7. yüzyıla kadar uzanan
geniş bir dilimi kapsamaktadır. Nekropolde karşılaşılan en sık mezarlar kayaya oyul-
13
muş sanduka mezarlardır ancak jeolojik yapının uygun olduğu yerlerde çok sayıda
oda mezar ve üzeri taş plakalarla kapatılmış toprak mezarlar da mevcuttur. Kazısı
tamamlanan 781 mezarın bir kısmı Antik Dönem’de bir kısmı da modern dönemde
soygunun hedefi olmuş ve kaçak kazılar ile tahrip edilmiştir. Nekropoldeki çalışılan
tüm mezarların ister soyulmuş olsun ister ilk defa çalışılmış olsun, hepsinin dokü-
mantasyonu yapılarak istatistiksel olarak değerlendirilmişlerdir ve ele geçen eserleri-
ne göre tarihlendirilerek tasnif edilmişlerdir.
Nekropol alanındaki mezarlardan ele geçirilen eserler ve bireylere ait iskelet ka-
lıntıları üzerinde yapılan incelemeler ve değerlendirmeler ile kentte özellikle Roma
Dönemi’nde (MS 1.-4. yüzyıl) toplumun yaşam tarzı, beslenme alışkanlıkları, ölüm ne-
denleri ve yaşları, zenginliği, çevre kentler ile ekonomik ve kültürel ilişkileri, inançları
ve meslekleri hakkında bilgiler edinilmiştir. Günümüze kadar süregelen kazılardan
çıkarılan eserler arasında altın, gümüş, ametist, karnelyan, lapis lazuli, amber, oniks,
pirinç, bronz, cam, mermer, taş ve pişmiş toprak malzemeden olmak üzere 519 adet
eser ve 354 gümüş ve bronz sikke olmak üzere toplam 873 adet eser müzemiz envan-
terine kaydedilmiş ve büyük bir kısmı müzenin Ankara Kazıları Bölümü, Juliopolis
vitrininde ziyaretçilerimize teşhir edilmektedir.
Eserler ve özellikle sikkeler kentin ekonomik ve kültüler olarak diğer kentler ile
olan ilişkilerinin belirlenmesi açısından da önemli bilgiler vermektedir. Juliopolis, İç
Anadolu Bölgesi Roma Dönemi araştırma ve incelemeleri açısından oldukça önemli
bir merkezdir. Burada ele geçirilen eserler tüm bölgede ele geçen ve geçirilecek olan
eserler için referans özelliği taşımaktadır.
Nekropoldeki çalışmalar ile pek çok bilimsel veriye ulaşılmış ve bu veriler, baraj
suyu altında kalmış kent ile ilgili önemli ipuçları elde edilmesine olanak sağlamıştır.
Ayrıca mezarların dışında kentin doğudan gelen akınlara karşı MS 5. yüzyılda inşa
edilmiş savunma duvarı ile MS 5.-6. yüzyıla tarihlenen kiliseye ait kalıntılar açığa
çıkarılarak, savunma yapıları ve dinî yapılar hakkında da bilgilere ulaşılmıştır. Te-
melleri kazı çalışmalarıyla gün ışığına çıkarılan kilisenin; MS 6.-7. yüzyılda bölgede
yaşamış, Hristiyanlığın önemli din adamlarından Skyeon’lu Aziz Theodoros’un gele-
rek vaaz verdiği kilise olması sebebiyle de önem arzetmektedir.
14
Nekropol alanında bilinmeyen ve açılmamış mezarlar hâlen mevcuttur. Farklı
yıllarda TKİ Genel Müdürlüğü ve üniversitelerimizin Jeofizik ekipleri tarafından ya-
pılan elektrikli öz direnç ve radar yöntemli taramalar sonucu rapor edilen alanlarda
kazılara devam edilerek kent ve sakinleri hakkında yeni bilgiler elde etmek mümkün
olacaktır.
Juliopolis antik kentinin bu güne kadar gelen tüm bilgilerinin toplandığı bir tek-
nolojik bilgi altyapısı ve Juliopolis’in tüm yönleriyle bir arada anlatıldığı bir yayın
oluşturmak için Hacettepe Üniversitesi, Koç Üniversitesi Vehbi Koç Ankara Araştır-
maları Uygulama ve Araştırma Merkezi (VEKAM) ve Anadolu Medeniyetleri Müze-
since ortaklaşa bir proje başlatılmıştır. Yine bu kapsamda Juliopolis Dijital Arkeoloji
Arşivi oluşturulması çalışmasına da 2019 yılında başlanmıştır. Öncü niteliğe sahip bu
yenilikçi çalışmayla Juliopolis’e ait gün ışığına çıkarılmış tüm bilgilerin dijital ortama
aktarılması gerçekleştirilmektedir. Yapılan çalışmaların arkeoloji camiasına, akade-
mik camiaya ve ülkemizin ve Ankara’nın kültürel mirasına önemli katkılar sağlaması
hedeflenmektedir.
2023 yılında da bölgedeki kaçak kazıların ve tahribatın önlenmesi ile yeni bilgi ve
eserlere ulaşabilmek için kazı çalışmalarına devam edilecektir.
15
Kaynakça
French, D. (1981). Roman roads and milestones of Asia Minor, fasc. I: the Pligrim’s road. Roma çağında küçük Asya’da-
ki yollar ve mil taşları, fasikül I: Hacı Yolu. British Institute of Archaeology.
Mitchell, S. (1993). Anatolia. Land, Men and Gods in Asia Minor. Volume II: The Rise of the Church. Clarendon
Press.
Strabon. (2000). Geographika-Antik Anadolu coğrafyası. (Çev. A. Pekman). Arkeoloji ve Sanat Yayınları.
16
Iuliopolis (Juliopolis)
Kentinin Tarihî, Siyasi,
Sosyal ve Ticari Gelişimi*
Ülkü Devecioğlu
Anadolu Medeniyetleri Müzesi
* Bu çalışma Gazi Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Arkeoloji Bilim Dalında, Prof. Dr. Emel
Erten başkanlığında hazırlanan “Roma İmparatorluk Dönemi Iuliopolis Şehir Sikkeleri” isimli yüksek lisans
tezine dayandırılarak hazırlanmıştır.
17
IU LIO P O L I S (J U L I OP OL I S) K E N Tİ Nİ N TARİ H Î , Sİ YASİ , SO SYAL VE Tİ CARİ GE L İ Şİ M İ
ve ayrıca Bithynia’nın bir bölümünde akmaktadır. Irmağın denize döküldüğü yer Bit-
hynia’nın sınırını oluşturmaktadır (Strabon, XII. 3. 7). MS 1. yüzyılda yaşamış başka
bir antik yazar Titus Livius’a göre Sangarios, Adoreus dağından çıkarak Phrygia’dan
geçmekte, Bithynia yakınlarındaki Tymbres (Porsuk Çayı) ile birleşmektedir. Burada
sularını iki katına çıkararak akmakta ve Bithynia’yı geçerek Propontis’e1 dökülmekte-
dir. Bununla birlikte nehir, boyunun büyüklüğü ile değil halka sağladığı balık çeşitli-
liği ile bilinmektedir (Titus Livius, XXXVIII, 18,8).
Plinius’un anlatımına göre bölgenin Galatia ile olan sınırı Hieros (Siberis) nehri-
dir (Plinius, XLIII, 148). Plinius’un bu tarifine göre Iuliopolis kenti Bithynia, Laganeia
ise Galatia bölgesinde kalmaktadır. Plinius Bithynia’da 12 şehir saymaktadır. Bunlar
arasındaki Iuliopolis, İç Bithynia’da bulunmaktadır (Pliny, 1943).
Bithynia’nın en küçük kentlerinden biri olan Iuliopolis’in idari konumu tarih-
sel süreç içerisinde değişikliğe uğramış ve Galatia ile Bithynia arasında değişmiştir.
18
J U LIO P O LIS I
2 Iuliopolis kentinin coğrafi konumu ile ilgili olarak Antik Dönem yazarı Plinius, Naturalis Histo-
ria’sında “İç Bithynia’da Apameia, Agrippenses, Iuliopolis ve Bithynium vardır. Nehirler Syrium, Laphias,
Pharnakias, Alkes, Serinus, Lilaeus, Skopius (Skopas) ve Hieros’dur. Hieros, Bithynia ve Galatia arasında
sınırdır” (Plinius, XLIII,148) diyerek Iuliopolisi, Bithynia kentleri arasında saymaktadır.
19
IU LIO P O L I S (J U L I OP OL I S) K E N Tİ Nİ N TARİ H Î , Sİ YASİ , SO SYAL VE Tİ CARİ GE L İ Şİ M İ
20
J U LIO P O LIS I
ça önemlidir. Bu mil taşlarında Iuliopolis kenti, “Caput Viae” yani ana yol üzerinde
verilmektedir (French, 1981, s. 41-43). Bu miltaşları daha önce kentin lokalizasyonu
için yapılan çalışma ve önerilere kanıt olmuştur (French, 1981, s. 47). Bölgede arazi
çalışmaları yapan David French, 1972 yılında tesadüfen rastladığı bu üç mil taşının
bulunduğu bir Roma yolundan bahsederek bu yolun Sarıyar Baraj Gölü’ne bakan
yüksek araziye doğru uzandığını söyler (French, 1981, s. 38). Kentin yakınından geçen
bu Roma anayolu Siberis’i (Kirmir Çayı) geçtikten sonra güneye Ankyra istikametine
doğru dönmektedir (Şekil 2).
French’e göre Konstantinopolis’ten Ankyra’ya oradan da Tarsus, Antiokhia ve Je-
rusalem’e uzanan Hacı Yolu, MS 4. Yüzyılda oldukça önem kazanmıştır ve daha çok
sosyal ve ticari olarak kullanılmıştır (French, 1981, s. 16). Iuliopolis kenti de önemini
bu yol üzerinde olmasına borçludur. Mil taşları belgelerine göre Hacı Yolu Domitianus
Dönemi’nde eyalet valisi A. Caesennius Gallus zamanında MS 82 yılında yapılmıştır.
Nikaia ve Nikomedia bölgesinde ele geçen Traianus Dönemi’ne ait mil taşı ile Prusa
21
IU LIO P O L I S (J U L I OP OL I S) K E N Tİ Nİ N TARİ H Î , Sİ YASİ , SO SYAL VE Tİ CARİ GE L İ Şİ M İ
bölgesinde ele geçen Flavianlar Dönemi’ne ait mil taşlarında bu yolun bu dönemlerde
onarım gördüğü bildirilmektedir (French, 1981, s. 36).
Bithynia bölgesinin uzak yollarla ulaşımını sağlayan iki önemli yolu vardır. Bi-
rincisi Nikomedia’dan, ikincisi ise Nikaia’dan gitmektedir. İkinci yol, Romanın Ana-
dolu’daki en önemli askerî yollarından biridir. Bu yol Orta Sangarios vadisine oradan
da Iuliopolis’e, sonra da Ankyra’ya doğru gitmektedir. Bu yol Traianus yönetiminden
Tetrarchi yönetimine3 kadar sürekli tamir görmüştür. Genç Plinius de Traianus ile
yaptığı yazışmalarda böyle önemli bir yol üzerinde yer alması nedeniyle Iuliopolis’te
bir centurio regionarius kurulmasını önermiştir (Marek, 2003, s. 58).
Anadolu Medeniyetleri Müzesi Müdürlüğü başkanlığında yürütülen Nekropol
kazısında 69 no.lu mezarda bulunan Helenistik kitabeye dayanarak nekropolün MÖ
4. yüzyıldan itibaren kullanılmaya başladığını görüyoruz.4 Bu yazıtın yanı sıra yine
nekropolde bulunan Helenistik Dönem’e tarihlenen laginos da bu görüşü destekle-
mektedir. Kentin nekropolünde MÖ 4. yüzyıla tarihlenen bu buluntulara rastlanması
kentin geçmişini anlamak açısından önemlidir (Arslan ve diğ., 2010) çünkü kente ait
herhangi bir kalıntı üzerinde bugüne dek bilimsel bir araştırma yapılamamıştır. Yine
218 ve 219 no.lu mezarlarda bulunan kantharos ve laginos da MÖ 2. yüzyıla tarihlenen
buluntulardır (Arslan ve diğ. 2012). Bu üç buluntu nekropolün en erken buluntula-
rıdır. Bu örneklerin dışında Helenistik Dönem’e tarihlenen başka buluntular mevcut
değildir. O hâlde kent bu dönemde küçük ve nüfusu az olan bir yerleşim yeri olmalıdır.
Augustus Dönemi’nde Iuliopolis adını aldıktan sonra gelişen kentte MS 1-3. yüzyıllar
arasında nüfusun yoğunlaştığı ve dolayısı ile kentin büyüdüğü hatta nekropolde bu-
lunan mezarların birden fazla kez kullanıldığı görülür.
Kentin Helenistik Dönem’de Bithynia Krallığı’nın veya Bergama topraklarının
bir parçası olup olmadığı bilinmemekle beraber, Roma Dönemi’ne gelindiğinde, II.
Triumvirlik Dönemi’nde5 Gordiukome kasabasının yerlisi Kleon adında bir çete reisi
tarafından büyütülmüş ve kent hüviyetine getirilmiştir. Kleon, kente Iulius Caesar’a
ithafen Iuliopolis ismini vermiştir (Waddington ve diğ., 1925, s. 384). Kleon, MÖ.
40–39 yıllarında Tribünlük yapmış olan Titus Labienus’un adına haraç alanlara karşı
22
J U LIO P O LIS I
saldırıya geçerek Antonius’a6 fayda sağlamıştır. Actium Savaşı sırasında ise; Antonius’a
isyan etmiş ve Octavianus’un (Augustus) generalleri ile birleşmiş ve fazlaca itibar gör-
müştür. Bundan sonra Antonius’tan aldıklarına ilaveten Octavianus’un verdiklerine
de sahip olmuştur; öyle ki haydutluktan hükümdarlık katına erişmiştir. Daha sonra bir
Mysia tanrısı olan Zeus Abrettenos’un rahibi olmuş ve keza Abrettene gibi Mysia’da
olan Morene’ninde bir kısmını tabiyetine almış ve son olarak da Pontos Komana’sı
rahipliğini elde etmiştir. Komana’ya gelişinden bir ay sonra da ölmüştür (Strabon, XII.
8. 9). Kleon, Iuliopolis kenti ile ilgili olarak tanıdığımız ilk tarihsel kişiliktir. Onun
kentin hüviyetinde yaptığı değişiklik kuşkusuz kent tarihi açısından çok önemlidir.
Augustus Dönemi’nde kent Caesarea kentinden sonra Bithynia bölgesinde kurulan
ikinci kenttir (Jones, 1937, s. 165).
Kentin Augustus’dan Vespasianus’a kadar olan dönemi hakkında bilgi yoktur an-
cak MS 1. yüzyıllarda bölgede yapılan idari düzenlemelerin kent ve çevresini etnik
olarak etkilediğini söylemek mümkündür. Iuliopolis’e coğrafi olarak çok yakın olan
Sarıyar kasabasında bulunan bir yazıt üzerinde görülen Ariobarzanes ismi Kappadokia
Hanedanlığı’nda çok ünlü bir isimdir. Bu şahıs isminin bir şekilde Kappadokia Hane-
danı ile ilişkili olduğu düşünülse de bu ilişkinin doğruluğu kanıtlanmamıştır (Mitc-
hell, 1982, s. 135-136). Pax Augusta Dönemi’nde yapılan yeni düzenlemelerle, politik
bölgelerde değişiklikler, ilhak ve sınırların değişmesi gibi durumlar söz konusudur.
MS 17 yılında Toroslar’dan Karadeniz’e kadar büyük bir alan Kappadokia siyasal ala-
nı olarak düzenlenmiştir. İmparator Nero zamanında Galatia ve Kappadokia, bir elçi
gözetiminde birleştirilmiştir. 10 yıl sonra tekrar ayrılmıştır. Ancak Vespasianus’tan
Traianus zamanına kadar Galatia ve Kappadokia bir vali yönetimi altında birleştiril-
miştir (Marek, 2003, s. 44-45). Bu nedenle bu düzenlemeler esnasında Kappadokia
menşeili yöneticilerin, askerlerin ve ailelerin K. Galatia bölgesinde yerleşmesi doğal
görünmektedir. Sarıyar’da bulunan bu yazıttaki Ariobarzanes isimli kişi Kappadokia
asıllı bir asker, yönetici ya da bölgede ileri gelen bir bey olabilir. Bu olasılığı Sarıyar’a
çok yakın olan Iuliopolis kenti içinde düşünebiliriz. İmparatorların yaptığı düzenle-
meler ile Kappadokia ve Galatia birleştirildiğinde Bithynia’nın Galatia ile sınır kenti
olan Iuliopolis kenti ve çevresi de bu düzenlemelerden askerî, siyasi ve etnik olarak
etkilenmiş olmalıdır.
6 Mark Antony.
23
IU LIO P O L I S (J U L I OP OL I S) K E N Tİ Nİ N TARİ H Î , Sİ YASİ , SO SYAL VE Tİ CARİ GE L İ Şİ M İ
24
J U LIO P O LIS I
sözleri ile Iuliopolis’in bölge trafiği içindeki stratejik önemini vurgulamıştır. İm-
paratorun, Plinius’un bu mektubuna cevabı ise;
Biz Iuliopolis halkına aynı yol ile yardım edilmesine karar verirsek, emsal teşkil eden
olaylarda aynı yükü almış oluruz ki birçok şehir aynı yardımı talep eder ve en çok
kendilerinin yardıma ihtiyacı olduğunu söyler. Ben sizin vicdanınıza her bakımdan
güveniyorum. Eminim ki bütün yoksulları güvence altına alacaksınız ki onlar zarar
görmesin. Eğer etrafta benim düzenime zarar veren varsa önce cezalandıralım ya da
tehlikeli şeyler yapıyorlarsa acilen cezalandıralım. Eğer bunları yapanlar askerse komu-
tanlarına bildirelim ki onları cezalandırsınlar, halktan biri ise kentten dönüş yolunda
bunu bana yazmalısın, şeklinde olmuştur (Williams, 1990, s. 59-60).
Bu yazışmalardan kentin Traianus Dönemi’nde küçük bir kent konumunda ol-
duğu ve stratejik önemine rağmen sorunlarının göz ardı edildiği anlaşılmaktadır. Pli-
nius’un kenti “küçük ama sorunları büyük” şeklinde tarif etmesi ise o dönem Bithy-
nia’nın genelinde hâkim olan ekonomik kargaşanın yol üzerinde bulunan kenti de
etkilediği şeklinde yorumlanabilir.
Traianus ile Plinius arasındaki yazışmalar Roma İmparatorluğu’nun eyalet yöne-
timi konusundaki tavrının anlaşılmasını sağlar. Buradaki en önemli husus ise impa-
ratorun kararlarının esnekliğinin ve kabul edilebilirliğinin görülmesidir. İmparator
kimi zaman genel prensipler dışında, olaylara ve durumlara özgü kararlar verebilmek-
te; bu kararını yerel eğilimler de etkilemektedir. Örneğin Plinius’un Lex Pompeia’daki7
hükümlere ilişkin Bithynialılar konusundaki emrini sorduğu zaman verdiği cevap
Lex Pompeia’daki düzenlemenin esnekleştirilebileceğidir. Ancak dikkat çekicidir ki
Plinius’un Iuliopoliste bir centurio regionarius kurulması önerisini reddetmiştir. Yakın
zamanda bu onayı Byzantium’a vermesine rağmen, Traianus’un Iuliopolis’deki olay-
ların Byzantium kadar vahim olmadığını belirtmesi düşündürücüdür. Yine de Traia-
nus’un yönetim problemlerini çözmedeki marifetleri bu mektuplar sayesinde anlaşıl-
maktadır. Plinius’un bölgede bir vali olarak görev yapmasının, eyalet statüsünde bir
değişim anlamına gelip gelmediğini tahmin etmek güç olmakla birlikte Plinius’tan
sonra eyaletlerin Proconsüller tarafından yönetildiği bilinmektedir. Traianus’un Pli-
nius’u Bithynia’ya vali olarak atamasının nasıl sonuçlar getirdiği bilinmemektedir an-
cak olasılıkla Traianus, Part seferlerinde askerî ve lojistik açıdan önemli rol oynayan
25
IU LIO P O L I S (J U L I OP OL I S) K E N Tİ Nİ N TARİ H Î , Sİ YASİ , SO SYAL VE Tİ CARİ GE L İ Şİ M İ
26
J U LIO P O LIS I
Septimius Severus’un Pescennius Niger ile yaptığı savaşta bölgeye geldiği bilin-
mektedir. İmparatorun Pescennius Niger ile 194 yılında yaptığı savaşta Pescennius
Niger tarafını tutan üç kentten biri Nikaia kenti olmuştur. Savaş Septimius Severus’un
zaferi ile sonuçlanınca bu kentler çeşitli şekillerde imparator tarafından cezalandırıl-
mışlardır. Nikaia kenti bu zaferin hemen arkasından Septimius Severus adına bastığı
sikkelerle imparator tarafından affedileceğini düşünse de gerçekleşmemiştir. İmpa-
rator, Nikaia’nın elinden metropolisliğini alarak Nikomedia’ya vermiştir. Nikaia’nın
cezası 201 yılında affedilmiştir (Kaya, 2008, s. 173-174). Iuliopolis’in bu savaşta hangi
safta yer aldığı bilinmemekle beraber hem coğrafi hem sosyal olarak Nikaia’ya yakın
olması ve ondan etkilenmesi ile Pescennius Niger saflarında yer aldığı muhtemeldir.
French (1981), İmparator Caracalla’nın babası ile olan ziyareti dışında doğuda Su-
riye’ye giderken de kente uğramış olabileceğini ifade etmiştir. Bu durumda Caracalla
kente iki kez uğramış olmalıdır.
Severuslar hanedanına mensup olan İmparator Elagabalus ise MS 218-219 kışını
Bithynia’da geçirmiştir. Bu süre zarfında İmparator, Bithynia’daki Roma yönetimini
aşırı doğulu ritüel anlayışı ile şaşırtmıştır. İmparatorun Emesa’dan gelip Bithynia’dan
geçişinde kutsal bir taşı yanında götürüp götürmediği konusu net olarak bilinmemek-
le birlikte (Price, 1971, s. 127) bu geçişi belgeleyen nümizmatik kanıtlar bulunmuş-
tur. Iuliopolis kentinde bu geçişin onuruna basılan sikkelerde İmparatorun kutsal taşı
Emesa’dan Roma’ya götürmesi resmedilmiştir. Bugün Paris’deki sikke kabinesinde bu-
lunan iki örnek Elagabalus’un kortejinin geçişi anısına basılmış paralardır.
Gerek Severuslar Dönemi’nde gerek daha sonra iktidara gelen 3. yüzyıl kışla im-
paratorları zamanında doğuya yapılan yoğun askerî seferler sebebi ile Iuliopolis, bu
seferleri yapan imparator ve birliklerin uğrak noktası olmuştur.
Kent, Hacı Yolu üzerinde olması nedeni ile birçok kez imparator geçişlerine sahne
olmuştur. İmparator Macrinus, MS 218 yazında, araba ile Kappadokia-Galatia’dan ve
Bithynia’dan geçmiştir. İmparator Iovianus ordusu ile bu yolu izlemiş hatta Iuliopo-
lis’e yakın olan Dadastana’da ölmüştür. İmparator Arcadius ve Honorius da bu yolu
kullanmışlardır. Bu yol Roma ve Bizans dönemlerinde askerî ve sivil amaçlarla kulla-
nılmış önemli bir yoldur (French, 1981, s. 38-39).
İmparator Caracalla’nın, Tribunica Potestas XVIII’liği MS 10 Aralık 215’ten 9
Aralık 215’e dek sürmüştür. MS 215-216’ya tarihlenen mil taşlarında Caracalla’nın Su-
riye’ye giderken kente uğradığına değinilmemiştir. Prusias ad Hypios’da ele geçmiş di-
27
IU LIO P O L I S (J U L I OP OL I S) K E N Tİ Nİ N TARİ H Î , Sİ YASİ , SO SYAL VE Tİ CARİ GE L İ Şİ M İ
ğer yazılı belgelerde Caracalla’nın babası gibi Prusias ad Hypios üzerinden Ankyra’ya
geçtiği bildirilmektedir. Ancak French (1981, s. 51), Caracalla ve babasının bu yoldan
değil de Iuliopolis’den geçip ana yolu takip ederek Ankyra’ya ulaştığını iddia etmiştir.
Nekropolde arkeolojik buluntularla beraber ortaya çıkarılan gerek Roma İmpa-
ratorluk sikkeleri gerek Iuliopolis kenti ile komşu kentlerin bastığı şehir sikkeleri,
MS 2-3. yüzyılların Iuliopolis kentinin en parlak dönemi olduğunu göstermektedir.
Nekropolde ele geçen MS 2-3. yüzyıla ait çok sayıdaki altın, gümüş mücevherler ile
diğer arkeolojik malzeme bu söylem için yeterli kanıt sunmaktadır.
Bizans Dönemi’ne gelindiğinde şehrin tarihinde göze çarpan gelişme İmparator
I. Iustinianus’un (MS 527–565), şehrin duvarlarını yıkılma tehlikesine karşı korumak
için şehrin önünden akan Skopas çayını 500 ayak koruma duvarları ile çevirtmesidir.
Ayrıca Iuliopolis ile ilgili olarak 314 ve 343’teki Nikaia Consilleri’nde Piskopos Phila-
delphos’un adı geçmektedir. 451 yılı Khalkedon Ruhani Meclisi’nde Piskopos Melip-
hthongos’un imzası bulunmaktadır. I. Galatya Sinot Meclisi’nin mektubunu ise MS
458’de Piskopos Proclianus imzalamıştır. MS 536’da Piskopos Panteleon, 680-681’de
piskopos Martyrios, MS 692’de Piskopos Ionnaes isimleri Sinot kayıtlarında geçmek-
tedir. MS 869-870 yıllarında kentin ismi ilk kez Basileion olarak ortaya çıkmaktadır.
Bununla beraber Iuliopolis ismi de listelerden silinmemiştir (Belke-Restle, 1984, s.
181-182). Sarılar civarında bulunan bir yazıt üzerinde görülen Piskopos Theodotos
ismi ise Mitchell tarafından Iuliopolis Piskoposu olarak yorumlanmıştır (Mitchell,
1982, s. 139).
Kentin tarihinde isminin ikinci kez değiştirilmesi Bizans Dönemi’ne rastlamakta-
dır. Basileion ya da Basileon olarak anılmaya başlanan kentin adına X. ve XIII. kilise
listelerinde Ankyra’ya bağlı bir piskoposluk “Iuliopolis veya Basilio” olarak rastlan-
maktadır. Geç Bizans Dönemi’ne rastlayan II., X. ve XII. listelerde “Basilaiov ya da
Basileov,” Ankyra metropolitliğine bağlı olmayan bağımsız bir piskoposluk olarak geç-
mektedir. X. listede ise Basileion adı ile iki ayrı piskoposluk adı yeralmaktadır. An-
cak bu iki Basileion olduğu anlamına gelmemektedir çünkü bir tane Basileon kilisesi
olduğu hâlde kilise listelerinin düzeltilmemesi nedeniyle kentin bir kez Ankyra’ya
bağlı piskoposluklar arasında bir kez de müstakil piskoposluk olarak kaydedildiği an-
laşılmaktadır. Kente Basileion isminin Basil’lerden birine ithafen verildiği bilinmek-
tedir. II. liste İmparator VI. Leo’nun (MS 886-912) tayin ettiği kıdem sırasına göre
verilmiştir. Bu listede Basileion ismi ile anılan kentin adının Leo’nun iktidarından
28
J U LIO P O LIS I
önce değişmiş olduğu anlaşılmaktadır. Kente, I. Basil’e ithafen bu isim verilmiştir an-
cak 883 yılı tarihli I. Listenin Basileion’dan bahsetmeyişi göz önüne alındığında ya I.
Basil’in son yıllarında bu değişikliğin gerçekleştiği ya da Leo’nun babasının anısına bu
değişikliği yaptığı düşünülmektedir (Ramsay, 1890, s. 244-245).
Kentle ilgili diğer önemli bir bilgiyi Bizanslı filozof ve tarihçi Michael Psellos ver-
mektedir. Psellos, Basileion’un içinde ya da yanındaki hamamlar ve doğal termaller
olduğundan bahsetmektedir (Belke-Restle, 1984, s. 182).
Nekropolünün kuzeyinde 2012 yılında başlatılan kazılarda 2015 yılında, üç nefi
tamamen açığa çıkarılmış bir kilise kalıntısı tespit edilmiştir. Kilisenin apsisi içinde
vaftiz havuzu mevcut olup ana girişi batıda yan girişi ise kuzeyde olacak şekilde
inşa edilmiştir. Kazıda elde edilen verilere dayanarak MS 3-4. yüzyılda bir aziz için
yapılmış bir mezarın daha sonra bir şapele dönüştürüldüğü sonraki yüzyıllarda ise
şapelin üzerine kilise inşa edildiği düşünülmektedir. Kilise ismine MS 6-7. yüzyılda
yaşamış Sykeonlu Aziz Theodoros’un adının verildiği düşünülmektedir (Sağır ve diğ.,
2016, s. 667-668).
Sonuç olarak kentin tarihi ile ilgili farklı kaynaklardaki bilgiler bir araya getirildi-
ğinde, Helenistik Dönem’de bir köy hüviyetinde iken Erken Roma Dönemi’nde büyü-
meye başlamış MS 2. ve 3. yüzyıllarda en parlak dönemini yaşamış, Geç Roma–Erken
Bizans dönemlerinde de önemli bir kent olmuştur. Kente II. Triumvirlik Dönemi’nde,
Kleon tarafından Iulius Caesar’a ithafen Iuliopolis adının verilmesi ve kent hüviyetine
getirilmesi, Genç Plinius’un İmparator Traianus’a yazdığı mektuplarda kentin konu-
muna ve önemine değinmesi, Hadrianus’un MS 124 yılında burada konaklaması ve
buradan Pergamon’a mektup yazması ve Bizans Dönemi’nde adının Basileion olarak
ikinci kez değiştirilmesi kentin tarihinde bildiğimiz önemli basamaklardır. Iuliopo-
lis, Bithynia kentleri arasında küçük ve hacimsiz bir kent olarak görülmesine rağmen
gerek coğrafi konumu gerek Roma anayolu üzerindeki işlevi, tarihi boyunca kenti
önemli kılmıştır.
Nekropolde devam eden çalışmalarda mevcut bilgileri arttıracak yeni buluntu ve
kalıntıların ortaya çıkması durumunda kent hakkında yazılanlar yeniden ele alına-
caktır.
29
IU LIO P O L I S (J U L I OP OL I S) K E N Tİ Nİ N TARİ H Î , Sİ YASİ , SO SYAL VE Tİ CARİ GE L İ Şİ M İ
Kaynakça
Arrianus, F. (1967). Anabasis Alexandri, book I (Çev. E. I. Robson). William Heinemann Ltd.
Arslan, M., Metin, M. Cinemre, O., Çelik, T. ve Türkmen, M. (2010). Juliopolis Nekropolü 2010 Yılı Kurtarma
Kazısı Sonuç Raporu. Anadolu Medeniyetleri Müzesi Müdürlüğü.
Arslan, M., Metin, M., Cinemre, O. ve Çelik, T. (2012. Juliopolis Nekropolü 2012 Yılı Kurtarma Kazısı Sonuç Ra-
poru, Anadolu Medeniyetleri Müzesi Müdürlüğü.
Belke, K. ve Restle, M. (1984). Tabula Imperii Byzantini, Galatien und Lykaonien. Verlag Der Österreichishen
Akademie Der Wissenschaften.
French, D. (1981). Roman roads and milestones of Asia Minor, fasc. I: the Pligrim’s road. Roma çağında küçük Asya’da-
ki yollar ve mil taşları, fasikül I: Hacı Yolu. British Institute of Archaeology.
Geç Roma Dönemi Galatya’sında arkeolojik keşif Princeton Üniversitesi Tahirler Projesi ön-rapor: 1998 mahal araştır-
ması dönemi. (1998). http://courses.washington.edu/tahirler/reports/turkish98.pdf
Jones, A. H. M. (1937). The cities of the Eastern Roman provinces. Clarendon Press.
Kaya, M. A. (2008). Roman’ın Afrikalı İmparatoru Septimius Severus. Arkeoloji ve Sanat Yayınları.
Madsen, M. J. (2009). Eager to be Roman, Grek response to Roman rule in Pontus and Bithynia, Duckworth.
Marek, C. (2003). Pontus et Bithynia, die Römischen provinzen im Norden Kleinasiens. Verlag Philipp Von Zabern.
Mitchell, S. (1982). Regional epigraphic catalogues of Asia Minor II, the Ankara district the inscriptions of North
Galatia. B.A.R.
Mitchell, S. (1993). Anatolia. Land, Men and Gods in Asia Minor. Volume II: The Rise of the Church. Clarendon
Press.
Mitchell, S. ve Katsarı, C. (2005). Patterns in the economy of Roman Asia Minor. The Classical Press of Wales.
Pliny. (1943). Natural history, Vol V, Libri XVII-XIX. (Çev. H. Rackham). William Heineman LTD, Cambridge
Massachusetts, Harward University Press.
Price, M. J. (1971). Greek imperial coins, some recent acquisitions by the British Museum, NC 7/11,1971 s. 121-
134. The Royal Numismatic Society.
Sağır, E., Metin, M. ve Çelik, T. (2016). Juliopolis Nekropolü 2015 Yılı Kazısı. Yayına Haz. Dr. Candaş
KESKİN) 25. Müze Kurtarma Kazıları Sempozyumu ve II. Uluslararası Müzecilik Çalıştayı içinde (s.
665-683). Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü.
Strabon. (2000). Geographika-Antik Anadolu coğrafyası. (Çev. A. Pekman). Arkeoloji ve Sanat Yayınları.
30
J U LIO P O LIS I
Şahin, S. (2000). Antik kaynaklar ışığında tarihte Bithynia depremleri. 1. Uluslararası İznik / Nikaia Sempozyumu,
1-4 Kasım 2000, İznik. [Yayımlanmamış bildiri]. https://www.academia.edu/1264832/Antik_Kaynak-
lar_I%C5%9F%C4%B1%C4%9F%C4%B1nda_Tarihte_Bithynia_Depremleri
Texier, C. (2002); Küçük Asya coğrafyası, tarihi ve arkeolojisi. Enformasyon ve Dokümantasyon Hizmetleri
Vakfı.
Titus Livius. (1976). Rome and the Mediterranean: books XXXI –XLV of the history of Rome from it’s foundation.
(Çev. H. Bettenson). Penguin Books.
Waddington, W, H., Babelon, E. ve Reinach, Th. (1925). Recueil Général Des Monnaies Grecques D’Asie Mineure.
Editions Ernest Leroux.
Williams, W. (1990). Pliny, correspondence with Trajan from Bithynia (Epistles X). Aris & Phillips Ltd.
31
Juliopolis ve
Nekropol Alanları
Muhammed Dolmuş
Juliopolis Projesi Koordinatörü
Mustafa Metin
Anadolu Medeniyetleri Müzesi
İlayda Ürün Karaçetin
Ege Üniversitesi, Klasik Arkeoloji Bölümü
Hakkı Üncü
ODTÜ, Yerleşim Arkeolojisi Bölümü
Pınar Dolmuş
Juliopolis Dijital Arkeoloji Arşivi Projesi
Ali Metin Büyükkarakaya
Doç. Dr., Hacettepe Üniversitesi, Antropoloji Bölümü
Tarihî belgelerde ilk olarak Phryglerin kurucu Kralı Gordios’tan dolayı “Gordiouko-
me” olarak karşımıza çıkan Juliopolis, antik Galatia ve Bithynia bölgelerinin sınırında,
Bithynia’nın en doğusunda yer almaktadır (Arslan ve diğ., 2011, s. 272). Strabon, yer-
leşimin kasabadan kente evrilmesi ve adının Juliopolis olarak değişmesini sağlayan
Kleon isimli kişinin, başlarda bir çete lideri iken, Actium Savaşı’nda (MÖ 31) İmpara-
tor Ocvatian’ın (Agustus) yanında yer alarak konumunu hükümdarlık seviyesine çı-
kardığından bahsetmektedir (Strabon, 2000, s. 77). Bu olaydan sonra giderek gelişen
ve önemini arttıran kent, yazılı kaynaklarda kendine yer bulmaya devam etmiştir. İm-
parator Traianus’un (MS 98-117) MS 111 yılında Bithynia Eyaleti’ne vali olarak ata-
dığı Genç Plinius (MS 62-113), Epistulae (Mektuplar) adlı on kitaptan oluşan eserinde
Juliopolis’ten söz etmektedir (Benek, 2016, s. 83-84). Plinius İmparatora yazdığı mek-
tupta “Juliopolis Bithynia’nın girişinde yer alan ve eyalete gelen seyyahlar için önemli bir yer ve
33
J U LIO P OL I S V E N E K R OP OL A L A NL ARI
buraya yapılan her türlü iyilik eyalet için fayda sağlayacaktır” şeklinde belirtmiştir (Plinius,
2001). MS 129-216 yılları arasında yaşamış olan Galen, “Zeopyros” adı verilen bir tür
tahılın Bithynia Bölgesi’nde Juliopolis’in de aralarında bulunduğu beş şehir tarafın-
dan üretildiğinden bahsetmektedir (Onur, 2014; Arslan ve diğ., 2011, s. 273). Roma
İmparatorluğu Dönemi’nde Juliopolis antik kentinden geçen yol hattı, Bizans Döne-
mi’nde de popülerliğini artırarak kullanılmaya devam etmiştir. Hristiyanlığın Ana-
dolu’da yayılmasının ardından, Hristiyanlık dini için önemli olan merkezler arasında
ulaşımı sağlayan kutsal yollar inşa edilmiştir. Bu yollardan birinin de Juliopolis’in ya-
kınından geçtiği bilinmektedir. Hacı Yolu olarak isimlendirilen söz konusu yol hattı-
nın güzergâhı Konstantinopolis’ten Nikaia’ya oradan da Ankyra üzerinden Judaea’ya
yani Kudüs’e kadar uzanmaktadır (Şekil 1). Juliopolis’ten geçen Hacı Yolu MS 4-9.
yüzyıllar arasında yoğun bir şekilde kullanılmıştır. Hacı Yolu sayesinde Juliopolis An-
tik kenti, Bizans kaynaklarında da kendine yer bulmuş ve kaynakların işaret ettiğine
göre önemli ticari merkezlerden biri hâline gelmiştir (Sağır ve diğ., 2016). İmparator
I. Basileios (MS 867-886) Dönemi’nde, şehrin ismi Basileion olarak değiştirilmiş ve
şehir, yazılı kaynaklarda son görüldüğü 11. yüzyıla kadar bu isimle varlığını sürdür-
müştür (Onur, 2014, s.70-71).
34
J U LIO P O LIS I
Ankara’nın, Nallıhan ilçesi, Çayırhan mahallesi sınırlarında yer alan antik kentin
büyük bir kısmı, 1950’li yıllarda inşa edilen Sarıyar Baraj Gölü suları altında kalmıştır.
Kentin nekropolisi, Skopas (Aladağ) Çayı’nın doğu ve batı yakasında kalker kayalık
üzerinde, Baraj Gölü’nün kuzeydoğu kıyılarında yer almaktadır (Şekil 2) (Arslan ve
diğ., 2011, s. 271). 11. yüzyıldan sonra eski önemini kaybeden yerleşime dair ilk ça-
lışmalar, 1991 yılında Anadolu Medeniyetler Müzesi tarafından gerçekleştirilmiştir.
Sondaj niteliğinde yapılan kazılarda on iki mezar açığa çıkarılmıştır (Günel ve diğ.,
1992, s. 29; Günel, 1993, s. 335). Uzun bir aradan sonra Müze Başkanlığınca 2009 yı-
lında başlatılan ikinci dönem çalışmaları, 2022 yılı dâhil olmak üzere toplam 13 kazı
sezonunda sürdürülmüştür.1
Roma Dönemi’nde Orta Anadolu’nun en büyük nekropollerinden birine sahip
olan Juliopolis’te, mezarların çoğunluğu, yaklaşık 700.000 m2’lik alanı kapsayan doğu
nekropol alanındadır. Mezarların diğer bir bölümü ise, Skopas (Aladağ) Çayı’nın batı
yakasında 200.000 m2 büyüklüğe sahip olan batı nekropolünde bulunmaktadır.
Anadolu’nun farklı bölgelerinde Juliopolis ile çağdaş, Magnesia, Phaselis, Ephesos
gibi bazı antik kentlerin, nekropollerinin yüzölçümleri üzerine çalışmalar yapılmıştır.
Helenistik Dönem’den başlayarak Roma İmparatorluğu Dönemi sonuna kadar
35
J U LIO P OL I S V E N E K R OP OL A L A NL ARI
kullanım gördüğü tespit edilen Magnesia nekropolleri oda, sanduka, lahit mezar gibi
farklı tip örnekleri barındırmaktadır (Koçak, 2013, s. 39-54). Dört farklı nekropol
alanı ile Lykia - Pamphlyia sınırındaki Phaselis’te; lahit, anıtsal oda mezar, tonozlu
(örme) oda mezar, khamasorion, ostothek gibi mezar türleri bir arada bulunmaktadır
(Gürel, 2016b, s. 282). Birden fazla nekropol alanına sahip olmasına karşın, Ephesos
antik kentinde yüzölçümü çalışmaları yalnızca liman nekropolü üzerinde yapılmıştır.
Roma İmparatorluğu Dönemi’nden MS 6. yüzyıla kadar kullanılan bu nekropol ala-
nında, dönem özelliklerine göre çeşitlilik gösteren farklı tipte mezarlar belirlenmiştir
(Yazıcı, 2014, s. 43).
Magnesia, Phaselis, Ephesos gibi antik kentlerin nekropolleri, kullanım dönem-
leri, mezar çeşitliliği ve yüz ölçümleri bakımından Juliopolis ile benzerlik göstermek-
tedir (Juliopolis nekropol alanlarının su altında kalan kısmı şu ana kadar incelene-
memiştir) (Tablo 1). Ancak Juliopolis kenti baraj suları altında kaldığından dolayı söz
konusu merkezlerde bilinen kent - nekropol ilişkisi bağlamından şimdilik yoksundur.
Antik Çağ kentlerinin nekropol için kullanılan alanları belirli bir standart göster-
memekle birlikte, bu alan belirlenirken bazı ortak kriterlere uyulmaktadır. Nekropol
2 Ephesos’da Juliopolis ile çağdaş Roma Dönemi mezarları içeren birden fazla nekropol alanı bulun-
maktadır. Panayır Dağı çevresindeki mezarlar, Bülbül Dağı çevresindeki mezarlar, Sarıkaya Mevkii, Liman
Nekropolü ve Ephesos kent içi mezarlarının yer aldığı nekropol alanları bunlardan bazılarıdır. Ephesos
nekropolleri yüzölçümleri arasında bilinen kısım Liman nekropolü olduğu için tabloda yalnızca o alan baz
alınmıştır.
36
J U LIO P O LIS I
37
J U LIO P OL I S V E N E K R OP OL A L A NL ARI
s. 20) gibi kentler, bu duruma örnek olarak gösterilebilir. Juliopolis antik kentine ait
çoğu kalıntının baraj gölü suları altında kalmasından dolayı nekropol alanları ile olası
yol güzergâhları arasında henüz bir bağlantı kurulamamıştır. Bununla beraber doğu
nekropol alanının batısından geçen Skopas Çayı’nın etrafında konumlandığı bilinen
Juliopolis’in giriş güzergâhlarından birinin batıdan olduğu düşünülmektedir.
3 MS 4. ve MS 6. yüzyıllar arasında kullanılan tuğla ve kare tüf blok dizilerinin alternatif yerleştiril-
meleri ile yapılan Roma duvar yüzü (Er, 2012, s. 281).
38
J U LIO P O LIS I
39
J U LIO P OL I S V E N E K R OP OL A L A NL ARI
40
J U LIO P O LIS I
41
J U LIO P OL I S V E N E K R OP OL A L A NL ARI
42
J U LIO P O LIS I
43
J U LIO P OL I S V E N E K R OP OL A L A NL ARI
Şekil 9. Kilise içine yapılmış olan M725 ve M726 no.lu mezarların batıdan görünümü.
Kaynak: Koç Üniversitesi VEKAM Juliopolis Dijital Arşivi.
44
J U LIO P O LIS I
%88,1
Helenistik
Roma
Geç Roma
Geç Roma / Erken Bizans
Bizans
%2,2 %0,3
%2,8 %6,6
45
J U LIO P OL I S V E N E K R OP OL A L A NL ARI
oinokhoenin yanına bir adet batı yamacı sitilinde bezenmiş kantharos yerleştirilmiştir
(Şekil 12) (Metin ve diğ. 2021, s. 137). M218 no.lu mezar günümüze kadar yapılan
çalışmalar ışığında, Juliopolis nekropolündeki en erken döneme (MÖ 2. yüzyıl) tarih-
lendirilen mezarlardan biridir. Ayrıca söz konusu mezar, nekropolde oinokhoe içine
kremasyon gömü uygulanan tek örnek olması bakımından önemlidir (Arslan ve Me-
tin, 2013, s. 24).
46
J U LIO P O LIS I
%75
Oda Mezar
Kaya Oygu Sanduka Mezar
Basit Toprak Mezar
Kırma Çatılı Sanduka Mezar
Lahit Mezar
%12 %1
%10 %2
47
J U LIO P OL I S V E N E K R OP OL A L A NL ARI
küpe, boyun hizasında ise cam ve yeşim taşından kolye taneleri bulunmuştur. Ayrıca
iskeletin uyluk (femur) kemikleri arasında bronz çan, kemik tıp aleti, iki adet ince ya-
pılı bronz bilezik ve bireyin ayak ucunda ise pişmiş toprak kandil yer almaktadır. Son
olarak iskeletin diz kapağı kemiğinin (patella) yanında biri baş kısmı haşhaş motifli
olmak üzere iki adet kemik iğne tespit edilmiştir (Şekil 15) (Arslan ve diğ., 2011 s. 284-
285).
48
J U LIO P O LIS I
49
J U LIO P OL I S V E N E K R OP OL A L A NL ARI
Doğu nekropolündeki 119 no.lu kaya oygu sanduka mezarda bulunan bronz strigi-
lisin tutamak kısmı yunus balığı şeklindedir ve bu eser Juliopolis için özgün bir örnek-
tir (Şekil 18). Anadolu’da, pek çok antik kent nekropollerinden farklı tip ve malzeme-
den yapılmış strigilislerin varlığı bilinmektedir.5 Antik Çağ’da strigilislerin en yoğun
kullanım gördüğü yer gymnasionlardır. Bu alanlarda sporcular, vücutlarındaki yağları
temizlemek için strigilis kullanmıştır (Başgelen, 2009, s. 13). Bunun yanı sıra strigilis-
lerin, tıbbi işlemleri gerçekleştirme amacıyla eczacılık faaliyetlerinde kullanıldığı da
bilinmektedir. Antik Çağ’ın tanınan hekimlerinden biri olan Galen, anlatılarında bazı
ilaçların kulağa aktarılması sırasında strigilislerin kullanılabileceğini belirtmiştir. Stri-
gilislerin kullanıldığı diğer bir alan ise hamam yapılarıdır. Roma Dönemi sosyal haya-
tının önemli noktalarından biri olan hamamlarda, strigilisler, koku ve yağ kapları ile
bir arada temizlik amaçlı kullanılmıştır (Baykan, 2010, s. 143; Galen, XII, s. 622-623).
Nekropolde yapılan çalışmalarda, 119 no.lu sanduka mezarda olduğu gibi pek çok
mezarda strigilis, yağ ve koku kapları bir arada bulunmuştur. Juliopolis mezarların-
da gözlemlenen bu durum Juliopolis halkının bir hamam veya gymnasium yapısına
5 Anadolu’da strigilis ele geçen merkezler için bkz.; Doğan ve Yağız, 2017, s. 324; Doğan, 2015, s.153; Şahin ve Doğan, 2016, s.
775-776.
50
J U LIO P O LIS I
sahip olduğunu düşündürmektedir (Arslan ve diğ., 2012, s. 176-177). Bunun yanı sıra
Juliopolis’teki mezarlardan çok sayıda tıp aletinin ele geçtiği bilinmektedir (Arslan ve
Metin, 2013, s. 47). Bazı mezarlarda strigilislerin tıp aletleriyle birlikte tespit edilmesi,
bunların Juliopolis’te tedavi amaçlı kullanılmış olabileceğine işaret etmektedir.
Roma Dönemi mezarlarına bir başka örnek 82 no.lu kaya oygu sanduka tipi mezar-
dır (Şekil 19). Doğu-batı yönünde yapılmış olan sandukanın üzerinde iki adet demir
halka bulunan yekpare kapak yer almaktadır. Mezar içerisinde iki bireye ait az sayıda
kemik ele geçmiş olup iskeletler nemden dolayı tahribata uğramıştır. Bireylerin yanı-
na konulan mezar eşyaları arasında üç adet unguentarium, iki adet kandil ve iki adet
kap, pişmiş topraktan yapılmış eserleri oluşturmaktadır. Metal eserler arasında; bronz
sikke, pazıbent, iki adet tıp aleti, biri gümüş diğeri bronz iki adet bilezik, gümüşten ya-
pılmış defne yaprağı, disk ve kolye ucu yer almaktadır. Bunların yanı sıra, uç kısımları
51
J U LIO P OL I S V E N E K R OP OL A L A NL ARI
hilal biçimli bir çift altın küpe, tek altın küpe ve yeşim taşı, akik ve altın kullanılarak
yapılmış tek küpe diğer mezar eşyalarındandır. Ayrıca cam ve değerli taşlardan oluşan
kolye ile garnet taşından yapılmış, üzerinde ay ve yıldız sembolü bulunan yüzük taşı
M82 mezarının buluntuları arasındadır. Zengin mezar eşyaları ile ön plana çıkan M82,
bireyin baş hizasından ele geçen bronz sikkeye göre MS 3. yüzyıla tarihlendirilmiştir.
(Arslan ve diğ, 2011, s. 287) (Şekil 20). 82 no.lu mezarda Men kültünü sembolize eden
mezar eşyaları tespit edilmiştir. Bir çift hilal biçimli sarkaçları bulunan altın küpe ile
garnet taşından yapılmış, üzerinde ay yıldız sembolü bulunan yüzük taşı, tanrı Men’in
atribütlerini taşıması açısından oldukça önemlidir.
Juliopolis nekropolünde çeşitli kültler ile ilişkili pek çok mezar eşyası ele geç-
miştir. Bu mezar eşyaları göz önüne alındığında, Men kültüne ait çok sayıda eser ön
plana çıkmaktadır. Anadolu’da MÖ 3. Bin yıldan itibaren tapınım gören Tanrı Men
inanışı özellikle Phrygia bölgesinde yaygındır (Türkan, 2012, s. 333-349). Phrygia’da
Men, ay tanrısı olarak kabul edilip mezarların koruyucusu, sağlık ve kehanet tanrısı
olarak tapınım görmüştür (Erzen, 1953, s. 1; Özsait, 1985, s. 44). Phrygia’nın yanı sıra
52
J U LIO P O LIS I
53
J U LIO P OL I S V E N E K R OP OL A L A NL ARI
herler, Men kültüne ait diğer somut örnekleri oluşturur. Bunun yanı sıra Juliopolis’ten
ele geçen şehir sikkelerinin arka yüzlerinde betimlenen tasvirler, tanrı Men’in dışında
Zeus, Kybele, Thykhe gibi tanrı ve tanrıçalara da tapınım olduğunu göstermektedir
(Devecioğlu, 2013, s. 26-27).
Nekropol alanında yapılan çalışmalarda günümüze kadar 82 adet oda mezar açığa
çıkarılmıştır. Oda mezarların çoğunluğu üç klineli olmakla birlikte, bir ve iki klineli
örnekler de mevcuttur. Kalker kayalığın oyulması ile oluşturulan oda mezarlar, arazi-
nin eğim yönünde yapılmış olup biri hariç tamamının girişi güneyde yer almaktadır.
Mezar giriş kapağına bazı mezarlarda basamak bazılarında ise kısa ve uzun dromos ile
ulaşılmaktadır (Arslan ve Metin, 2013, s. 9). Juliopolis nekropolünde şimdiye kadar
tespit edilen oda mezarların çoğu birden fazla gömü içermekte olup farklı zamanlarda
kullanım görmüştür. Bu duruma Roma Dönemi’ne tarihlenen 235 no.lu oda mezar
örnek olarak gösterilebilir (Şekil 21). Giriş kısmı güneye bakan oda mezar; batı, kuzey
ve doğu olmak üzere üç klineden oluşmaktadır. Farklı dönemlerde kullanılmış olan
mezarda, klinelerde dörder birey ve orta boşlukta bir birey olmak üzere toplam 13
bireye ait iskelet kalıntıları tespit edilmiştir. Gömü esnasında bireylerin yanına; piş-
miş topraktan yapılmış altı adet testi, ziynet eşyaları, metal ve cam objelerden oluşan
çeşitli eserler yerleştirilmiştir. Üzerinde Medusa başı tasvir edilen, altından yapılmış
küpe ile kaş kısmında Pan bitimi işlenmiş olan gümüş yüzük, ince işlik gösteren eser-
ler olarak ön plana çıkmaktadır (Şekil 22). Oda mezar içerisinde bulunan klinelerde
toplam yedi adet sikke ele geçmiştir. Bu sikkelerden en erkeni MS 2. yüzyıl sonu ile
MS 3. yüzyıl başına tarihlenen bronz sikkedir. Daha sonra MS 217-218 yıllarında kısa
bir dönem imparatorluk yapmış olan Macrinus Dönemi’ne ait gümüş bir sikke bulun-
muştur. Mezardan ele geçen MS 222-235 arasına tarihlenen bir diğer gümüş sikke ise
imparator Severus Alexander’a aittir. Mezara ait sikkelerden biri de I. Philippus Dö-
nemi’nde (MS 244-249) basılmış bir örnektir. Oda mezarda üç adet Juliopolis darplı
şehir sikkesi ele geçmiştir. Bunlardan ilki Maximus Caesar Dönemi’ne (M.S 235-238)
tarihlenirken diğer ikisi ise Gallienus’un (MS 253-268) imparatorluk yıllarına ait bronz
sikkelerdir. Buna göre 13 bireyin yer aldığı oda mezarın MS 2. yüzyıl sonundan MS 3.
yüzyıl son çeyreğine kadar uzun bir zaman dilimi boyunca kullanım gördüğü anlaşıl-
maktadır. Geniş bir alanda çeşitli mezar tiplerini barındıran Juliopolis nekropolünde
bu oda mezar ve benzeri çoklu gömü yapılan mezarlar farklı bir yönüyle dikkat çek-
mektedir. Söz konusu oda mezarların farklı zaman dilimlerinde tekrar açılarak yeni
54
J U LIO P O LIS I
55
J U LIO P OL I S V E N E K R OP OL A L A NL ARI
Değerlendirme ve Sonuç
Bithynia ve Galatia bölgeleri sınırında yer alan Juliopolis nekropolünde yapılan çalış-
malar bu alanın Anadolu’da Antik Çağ’ın en büyük nekropollerinden biri olduğunu
göstermiştir. MÖ 4. yüzyıldan MS 9. yüzyıla kadar uzunca bir süre gömü yapılmış
olan nekropolde günümüze kadar yapılan çalışmalarda 781 mezar ortaya çıkarılmıştır.
Nekropolde zengin mezar eşyaları ile tespit edilen gömülerin büyük bir bölümü Roma
İmparatorluğu Dönemi’ne tarihlenmektedir. Bu durum sular altında kalan antik ken-
tin nüfus bakımından en kalabalık olduğu döneme de işaret etmektedir. Nekropol
alanına yüzyıllar boyunca gömü yapılması, kentte uzun süre kesintisiz bir yaşamın
olduğunu göstermektedir. Özellikle mezar mimarisi ve ele geçen mezar eşyaları, bize
kentte yaşamış olan insanların sosyoekonomik durumları, kültürel ve inanç anlayışları
hakkında bilgiler sunmaktadır. Juliopolis nekropolünde, maliyet bakımından görece
daha ucuz olan taş plakalarla kaplı toprak mezarlar ile yapımında zaman ve maliyetin
arttığı oda ve kaya oygu sanduka mezarlar bir arada yer almaktadır. Bu durum, gerek
mezar mimarisi gerek mezar eşyaları göz önüne alındığında antik kentte farklı sosyo-
ekonomik düzeyden kişilerin yaşadığını ve bu farklı tabakadan insanların ölülerinin
kente ait ortak bir mezarlık alanına gömüldüğünü göstermektedir. Kazısı yapılan me-
zarlar göz önüne alındığında, nekropolün Roma Dönemi’nde yoğun olarak kullanıldı-
ğı anlaşılmıştır. Juliopolis’te, MS 1. yüzyılın sonunda nüfusun yoğunlaşmaya başladığı,
MS 2. yüzyılda büyük bir gelişim gösterdiği ve bu zenginliğin MS 3. yüzyılın ortasına
kadar devam ettiği görülmektedir. Bu durum, Roma İmparatorluğu’nun ekonomik
yapısı ile benzerlik göstermekte ve Juliopolis’in MS 3. yüzyıl sonlarından itibaren po-
pülerliğini yavaş yavaş kaybetmeye başladığını düşündürmektedir. Mezarlardaki işçi-
lik ve mezar eşyaları da bu fikri destekler niteliktedir.
Zaman içerisinde halkların ve inançların farklılaşması, ölü gömme uygulamaların-
da kendini göstermektedir. Nekropol alanının Helenistik, Roma ve Bizans dönemle-
rinde kullanıldığı dikkate alındığında, ölü gömme geleneklerindeki değişim, mezar ve
mezar eşyalarında açıkça anlaşılmaktadır. Bununla birlikte ölüm uygulamalarındaki
çeşitlilik yalnızca dönemlerin değişmesi ile ilgili değildir. Juliopolis nekropolünde ka-
zısı yapılmış mezarların %85’inden fazlası Roma Dönemi’ne tarihlense de, bu dönem
içerisinde de ölü gömme geleneklerinde farklılıklar görülmektedir. Bunlar arasında,
mezar tipleri, gömü şekilleri, mezar eşyaları ve bu eşyalar içerisinde birbirinden farklı
56
J U LIO P O LIS I
inançları temsil eden tanrı ve tanrıça tasvirleri yer alır. Bu durum, Juliopolis’in Roma
Dönemi’nde çok kültürlü heterojen bir nüfusa sahip olduğunu bize kanıtlamaktadır.
Juliopolis nekropolündeki mezar eşyaları üzerinden, popülasyonundaki kültürel
çeşitliği değerlendirirken şehrin coğrafi konumu ve Roma yol hatları ile olan bağlan-
tısı göz ardı edilmemelidir. Öyle ki Juliopolis’in, Roma İmparatorluğu’nun Asya’daki
ana yol hattı üzerinde yer alması, söz konusu şehrin kozmopolit bir nüfusa sahip ol-
masını sağlamış olabilir. Bu durum nekropolde tespit edilen Roma dönemine ait ma-
teryallerin farklı kültürel etkilere sahip olmasını açıklayabilir. Aynı zamanda Roma
Dönemi’nin sonlarından itibaren, bu yol hattı Hristiyanlık için Kutsal Hacı yolu ola-
rak kullanılmaya devam etmiştir. Nekropolde ölü gömme geleneklerindeki çeşitlili-
ğin altında yatan etmenlerden biri, bu yol hatları ile bölgeye gelen grupların kozmo-
polit bir nüfus oluşturması, farklı etnisite veya inançlara sahip grupların, Juliopolis
kentinde bir arada yaşamasından kaynaklı gibi görünmektedir. Ayrıca Juliopolis’in
ana yol güzergâhı üzerinde ve nüfus sirkülasyonunun fazla olduğu bir yerde olması,
buraya gelen kişilerin veya grupların, beraberinde kendi kültürlerine ait eşyaları da
Juliopolis’e getirdiğini gösterir. Nitekim bazı mezarlarda bulunan farklı antik kentlere
ait sikkeler ile üzerinde farklı semboller bulunan yüzük taşları, civar kentlerden gelen
kişilerin Juliopolis’teki varlığını ispatlar niteliktedir.
Eğimli, kalker bir kayalık arazi üzerinde yer alan Juliopolis nekropolünde en sık
gördüğümüz mezar türleri ana kayaya oyulmuş kaya oygu sanduka ve oda mezarlardır.
Bu türlerin dışında taş plakaların mezar kapakları olarak kullanıldığı toprak mezar-
lar ile az sayıda örnekle temsil edilen oinokhoe ve lahit tipi mezarlar yer almaktadır.
Juliopolis, Bithynia ve Galatia Bölgesi sınırlarında yer alan bir kent olsa da bölgenin
komşu nekropollerine bakılması, ölü gömme geleneklerini anlamamız adına fayda
sağlayacaktır. Bunlardan biri olan Phrygia Bölgesi nekropollerini incelememiz, yakın
coğrafyada yer alan mezar tiplerini karşılaştırmamıza yardımcı olabilir. Bu bağlam-
da Dağlık Phrygia Bölgesi’nde yer alan nekropoller incelendiğinde kaya mezarlarının
önemli bir yer tutuğu görülmektedir. Özellikle; kayaya oyulmuş oda mezarlar, arcoso-
liumlar, khamosorionlar ve sunu çukurları Phrygia, Karia, Lykia, Kilikia, Paphlagonia
ve Kommagene bölgelerinde yoğun olarak görülmektedir (Kortanoğlu 2006, s. 39).
Juliopolis gibi Bithynia bölgesinde yer alan Nikaia (Altın, 2019, s. 38) ve Apollonia
(Şahin ve Özbey, 2019, s. 202-203) kentlerinin nekropollerinde son yıllarda başlayan
çalışmalar bölgenin ölü gömme geleneklerine yeni veriler sunmaktadır.
57
J U LIO P OL I S V E N E K R OP OL A L A NL ARI
58
J U LIO P O LIS I
bir şapel inşa edilmiş, daha sonra muhtemelen MS 5-6. yüzyılda şapelin üstüne ki-
lise inşa edilmiştir. Kilisenin savunma duvarı dışına inşa edilmesi, kilisenin duvarın
yapımından daha sonra inşa edildiğine işaret etmektedir. MS 530-613 yılları arasın-
da yaşamış olan Sykeonlu Aziz Theodore Julipolis’e gelip ayinlere katılmıştır. Açığa
çıkarılan kilisenin, Aziz Theodore’un ayin yaptığı kilise olduğu tahmin edilmekte-
dir. İleriki dönemlerde gerçekleştirilecek kazılarda Kilise içinden ve çevresinden ele
geçen, ek olarak Sur ile ilişkili mezarlardan ele geçen iskelet kalıntılarından yapılacak
kesin tarihlendirme analizleri ile nekropol alanılarının tarihî gelişimi çok daha iyi bir
şekilde aydınlatılabilecektir.
Juliopolis nekropolü üzerine yapılan bilimsel çalışmaların çeşitlenmesi ile Julio-
polis kenti ve bu kentte yaşayanların inançları, sosyoekonomik durumları, nasıl yaşa-
dıkları ve nasıl öldükleri ile ilgili daha fazla veriye ulaşılabilecektir. Anadolu Mede-
niyetleri Müzesi ile Vehbi Koç Ankara Araştırmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi
(VEKAM) arasındaki protokolle, Doç. Dr. Ali Metin Büyükkarakaya yürütücülüğün-
de, 2018 yılında başlatılan proje ile Juliopolis’in dijital arşivi oluşturulmaktadır. Bu-
nun yanı sıra Hacettepe Üniversitesi İnsan Davranışsal Ekolojisi ve Arkeometri (İDEA
Lab) laboratuvarında mezarlarda çıkan bireylerin iskelet kalıntıları incelenmektedir.
Ayrıca yine iskeletler üzerinde bazı örneklerde antik DNA çalışmaları yapılmaktadır.
Tüm bunlar ve farklı disiplinlerin bir arada yapacağı yeni çalışmalarla Antik Çağ ve
ilişkili bölgeler bazında yeni veriler sunulacaktır.
59
J U LIO P OL I S V E N E K R OP OL A L A NL ARI
Kaynakça
Akçay, T. (2008). Olba mezarları. Yayımlanmamış yüksek lisans tezi, Mersin Üniversitesi, Sosyal Bilimler
Enstitüsü, Mersin.
Altın, A. A. (2019). Nikaia mezar anıtları: 2013-2015 yılları arasında gerçekleştirilen yüzey araştırmasına dair
ön rapor. M. Şahin, G. Özkılınç, A. S. Özbey (Ed.). Nekropol ve peyzaj uygulamalar, yaklaşımlar ve öneriler
içinde (s. 37-52). Bursa: Nilüfes Belediyesi.
Anderson, J. G. C. (1913). Festivals of Mên Askaênos in the Roman colonia at Antioch of Pisidia. The Journal
of Roman Studies, 3, 267-300.
Arslan, M. (2004). Galatya Krallığı ve Roma Dönemi Ankyra şehir sikkeleri. Ankara: Ankara Ticaret Odası.
Arslan, M. Metin, M., Cinemre, O., Çelik, T. ve Devecioğlu, Ü. (2011). Juliopolis Nekropolü 2009 yılı kurtar-
ma kazısı. A. N. Toy ve C. Keskin (Yay. haz.) 19. Müze Çalışmaları ve Kurtarma Kazıları Sempozyumu içinde
(s. 271-304). Ankara: T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü.
Arslan, M. Metin, M., Cinemre, O., Çelik, T. ve Türkmen, M. (2012). Juliopolis Nekropolü 2010 yılı kazı
çalışmaları. A. Özme (Yay. haz.) 20. Müze Çalışmaları ve Kurtarma Kazıları Sempozyumu içinde (s. 177-216).
T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü.
Başgelen, N. (2009). Antikçağ kent yaşamında kamusal spor yaşamları ve Anadolu gymnasionları: genel bir bakış.
Arkeoloji ve Sanat Yayınları.
Baykan, D. (2010). Antik çağda strigilisin ecza amaçlı kullanımı veriler ve kanıt. Colloquium Anatolicum Ana-
dolu Sohbetleri, IX, 141-152.
Benek, M. S. (2016). Genç Plinius’un Anadolu mektupları ışığında Traianus Dönemi’nde Bithynia eyalet
yönetimi. Sosyal ve Beşerî Bilimler Araştırmaları Dergisi, 17(36), 83-95.
Cinemre, O. (2013). Juliopolis Nekropolü 2011 yılı kazı çalışmaları. A. Özme (Yay. haz.) 22. Müze Çalışmaları
ve Kurtarma Kazıları Sempozyumu, içinde (s. 407-426). T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Varlıkları
ve Müzeler Genel Müdürlüğü.
Devecioğlu, Ü. (2013). Roma İmparatorluk Dönemi Iuliopolis şehir sikkeleri. Yayımlanmamış yüksek lisans tezi.
Gazi Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara.
Devreker, J., Thoen H. ve Vermeulen, F. (1990). Pessinus (Pessinonte) 1988 Rapportprovisoire. 11. Kazı Sonuç-
ları Toplantısı 2. Cilt içinde (s. 275-299). Kültür Bakanlığı Anıtlar ve Müzeler Genel Müdürlüğü.
Doğan, T. (2015). Antandros ölü gömme geleneğinde strigilis: tipolojik ve kronolojik gözlemler. Türkiye
Bilimler Akademisi Arkeoloji Dergisi, 18, 143-174.
Doğan, T. ve Yağız, K. (2017). Efes Müzesi’nde korunan Roma Dönemi’ne ait bir grup strigilis. OLBA, 25,
305-344.
60
J U LIO P O LIS I
Erzen, A. (1953). Ay Tanrısı Men’in adı ve menşei hakkında. Belleten, XVII(65), 1-14.
French, H. D. (2016). Roman roads & milestones of Asia Minor Vol. 3 Milestones Fasc. 3.9 an album of maps. British
Institute, Ankara.
Günel, T., Yurttagül, E. ve Yağcı, R. (1992). Çayırhan-Gülşehri nekropol alanı kurtarma kazısı 1991. Anadolu
Medeniyerleri Müzesi 1991 yıllığı içinde (s. 3-28). Anadolu Medeniyetleri Müzesi.
Günel, T. (1993). Çayırhan-Gülşehri nekropol alanı kurtarma kazısı 1991. III. Müze Kurtarma Kazıları Semineri
içinde (s. 335-350). Kültür Bakanlığı Anıtlar ve Müzeler Genel Müdürlüğü.
Gürel B. (2016a). Phaselis kuzeybatı nekropolis: tipoloji, belgeleme ve arşivleme. Yayımlanmamış yüksek lisans tezi.
Akdeniz Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Antalya.
Gürel, B. (2016b). Phaselis batı ve kuzeybatı nekropolisleri. Akdeniz İnsani Bilimler Dergisi, VI(2), 279-297.
Jacobs, I. (2013). Aesthetic maintenance of civic space: The classical city from the 4th to the 7th AD. Peeters.
Kahraman, F. (2019). Pisidia Antiokheia Bizans Dönemi nekropolleri. Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Meh-
met Akif Ersoy Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Aydın.
Kasapoğlu, H. (2007). Parion nekropolü mezar tipleri. B. Can ve M. Işıklı (Ed.) Atatürk Üniversitesi 50. kuruluş
yıldönümü Arkeoloji Bölümü armağanı: doğudan yükselen ışık arkeoloji yazıları içinde (s. 481-521). Atatürk
Üniversitesi.
Koçak, İ. E. (2013). Magnesia ad maeandrum mezar tipolojisi. Yayımlanmamış yüksek lisans tezi. Ankara Üni-
versitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara.
Kortanoğlu, R. E. (2006). Hellenistik ve Roma dönemlerinde dağlık Phrygia bölgesi kaya mezarları. Yayımlanmamış
doktora tezi. İstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Arkeoloji Ana Bilim Dalı, İstanbul.
Maranzana, P. (2018). Urban trajectories and the creation of a new social order in late Roman central Anatolia. Ya-
yımlanmamış doktora tezi. University of Michigan, Horace H. Rackham School of Graduate Studies,
Michigan.
Metin, M., Cinemre, O., Çelik, T. ve Hasırcı, B. (2021). Juliopolis antik kenti (Iuliopolis) nekropol kazıları
(2009-2020). Y. Kıraç, U. Alagöz, Z. F. Taşkıran ve A. Alpagut (Ed.). Anadolu Medeniyetleri Müzesi 100
yaşında, Cilt 2 içinde (s.129-148). Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Mü-
dürlüğü.
Mitchell, S. (1993). Anatolia: land, men, and gods in Asia Minor, Vol. I: The Celts and the impact of Roman rule. Cla-
rendon Press.
Onur, F. (2014). Epigraphic research around Juliopolis I: a historical and geographical overview. Gephyra, 11,
65-83.
Özdilek, B. (2006). Neapolis Nekropolü. Yayımlanmamış yüksek lisans tezi. Akdeniz Üniversitesi, Sosyal Bi-
limler Enstitüsü, Antalya.
61
J U LIO P OL I S V E N E K R OP OL A L A NL ARI
Özsait, M. (1985). Hellenistik ve Roma Devri’nde Pisidya tarihi. İstanbul: İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi.
Polat, G. ve Polat, Y. (2007). Antandros Nekropolü 2001-2006 yılları ön raporu. Arkeoloji Dergisi, 9, 1-20.
Plinius. (2001). Genç Plinius’un Anadolu mektupları 10. kitap. (Ç. Dürüşken ve E. Özbayoğlu, Çev.). Yapı Kredi
Yayınları.
Sağır, E., Metin. M. ve Cinemre, O. (2015). Juliopolis Nekropolü 2003 yılı kazısı. A. Özme (Yay. haz.) 23.
Müze Çalışmaları ve Kurtarma Kazıları Sempozyumu içinde (s. 151-170). T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı
Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü.
Sağır, E., Metin, M. ve Çelik, T. (2016). Juliopolis Nekropolü 2015 kazısı. C. Keskin (Yay. haz.) 25. Müze Kur-
tarma Kazıları Sempozyumu ve II. Uluslararası Müzecilik Çalıştayı içinde (s. 665-683). T.C. Kültür ve Turizm
Bakanlığı Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü.
Steskal, M. (2011). Wandering cemeteries Roman and late Roman burials in the capital of the province of
Asia. O. Henry (Ed.). Le mort dans la ville: Pratiques, contextes et impacts des inhumations intra-muros en Ana-
tolie, du début de l’Age du Bronze à l’époque romaine içinde (ss. 243-259). IFEA, Ege yayınları.
Steskal, M. (2019). Ephesos’ta inhumasyon ve kremasyon. E. Özer (Ed.) Anadolu’da Hellenistik ve Roma Döne-
minde Ölü Gömme Adetleri Uluslararası Sempozyumu (23–26 Temmuz 2018) bildiri kitabı içinde (s. 357-373).
Bilgin Kültür Sanat Yayınları.
Strabon. (2000). Geographika- antik Anadolu coğrafyası XII, XIII, XIV. (Adnan Pekman, Çev.). Arkeoloji ve
Sanat Yayınları.
Şahin, F. ve Doğan, T. (2016). Patara’dan iki strigilis, Anadolu’nun strigilis üretimindeki yeri. E. Dündar, Ş.
Aktaş, M. Koçak ve S. Erkoç (Ed.). Havva İşkan’a armağan Lykiarkhissa içinde (s. 771-790). Ege Yayınları.
Şahin, M. ve Özbey, A. S. (2019). Apollonia a.R nekropol alanı kurtarma kazıları. M. Şahin, G. Özkılınç, A. S.
Özbey (Ed.). Nekropol ve peyzaj uygulamalar, yaklaşımlar ve öneriler içinde (s. 214-220). Nilüfer Belediyesi.
Şimşek, C. (2002). Attouda Nekropolü. A. A. Öztürk (ed.). Birinci Uluslararası Aşağı Büyük Menderes Havzası
Tarih, Arkeoloji ve Sanat Tarihi Sempozyumu Tebliğler içinde (s. 229-245). Şanal Matbaacılık.
Şimşek, C., Bilgin, M. ve Okunak, M. (2015). Laodikeia nekropolleri ve mezar tipleri. Arkeoloji Dergisi, 20,
111-157.
Türkan, A. (2012). Men, Mensis, Moon Ay Tanrı Men, özellikleri ve kültü. T. Yiğit, M. A. Kaya, A. Sina (Ed.)
Ömer Çapar’a armağan içinde (s. 333-349). Hel Yayıncılık.
Vorobyeva, E. (2022). Multidisciplinary Research at the Iouliopolis Necropoleis: Application of stable ısotope analysis
and digitization of archaeological data. Yayımlanmamış yüksek lisans tezi. Koç Üniversitesi, İnsani Bilim-
ler ve Edebiyat Fakültesi, İstanbul.
Yazıcı, R. (2014). Ephesos antik kenti nekropollerindeki Roma İmparatorluk Dönemi mezar tipleri. Yayımlanmamış
yüksek lisans tezi. Adnan Menderes Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Aydın.
62
Juliopolis Antik Kenti Doğu
Nekropolünde Zenginliğin
Mekânsal Dağılımı
Ömer Güleryüz
York Üniversitesi
Emine Sökmen Adalı
Dr. Öğr. Üyesi, Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi, Antropoloji Bölümü
Giriş
Roma toplumunda cenaze uygulamaları ve ölümle ilgili ritüel faaliyetler merkezî öne-
me sahipti. Uygun bir tören ile defin edilmek, hatıralarda yaşatılmak ve hatırlanarak
onurlandırılmak arzu edilmekteydi. Bu bağlamda Roma mezarlık alanları, maddi kül-
tür ile iletmek istediği ifade arasında oldukça karmaşık bir yerde durur. Yerleşimlerin
biraz uzağında, yaşayan peyzajdaki ölüler diyarı olan bu alanlar, geride kalanlara sev-
diklerinin hatırasını iletmiştir. Ölüm bir sondur ancak mezarlar, defin uygulamaları-
nın bir parçası olan mezar hediyeleri özelinde değerlendirildiğinde bireye ve topluma
dair bilgiler içeren bir kayıt cihazına, bir kara kutuya eşdeğerdir (Ekengren, 2013). Ar-
keoloji çalışmalarında mezar hediyeleri; ekonomi, kimlik, sosyal statü, ritüeller, cinsi-
yet rolleri gibi birçok farklı alanda tartışmaların oluşmasına fırsat vermektedir.
Juliopolis, Roma’nın Galatia Eyaleti’nin bir ucunda, Bithynia’ya ulaşan yolun
üzerinde yer alan bir Roma kentidir (Plinius, Epist. 10.77). Bu yol, Roma İmparator-
63
J U LIO P OL I S A N T İ K K E N T İ D OĞ U NE KRO P O LÜNDE ZE NGİ NL İ Ğİ N M E K ÂNSAL DAĞI L I MI
luğu’nun doğuya olan seferlerini mümkün kılan ana güzergâhlardan biridir.1 Söz konu-
su ulaşım hattı tarihsel süreç boyunca önemini artırarak Konstantinopolis’ten kutsal
topraklara hacıları ulaştıran bir yol hâline gelmiştir. Juliopolis konumu itibarıyla hızla
gelişerek yerel kimliğin Roma değerleri ile harmanlandığı önemli bir istasyon kentine
dönüşmüştür. Güzergâh üzerinde bulunması, çok boyutlu bir kentin oluşmasına ve
nihayetinde kültürel çeşitliliğe olanak sağlamıştır. Roma’nın kültürel etkisinin yay-
gınlığını kentte tespit edilmiş mezar taşlarından takip edebilmek mümkündür (Onur,
2014, s. 104-105; Avcu ve Doğan, 2014, s. 85-99). Öte yandan söz konusu yol, eyalet
başkenti Ankyra’dan İmparatorluğun doğu sınırına doğru askerî hareketliliğe de im-
kân sağlamıştır. Oluşan bu askerî kültürün, kentin gelişimine katkıda bulunduğunu
söylemek mümkündür. Nitekim, Juliopolis kentini arkeolojik olarak tanımlamaya im-
kân sağlayan maddi kültürün yoğunluğunu oluşturan mezarlık alanı, bu duruma ayna
tutmaktadır. Farklı defin uygulamaları, mezar tipolojileri, ve geniş yelpazede buluntu
grupları yerel kimliğe, Romalılaşan topluma ışık tutar niteliktedir. Kazılar neticesinde
tespit edilmiş 781’in üzerindeki mezarın büyük bölümü Roma Dönemi’ne tarihlendi-
rilmekte, öte yandan kentin Helenistik ve Bizans evreleri de temsil edilmektedir. Elde
edilmiş mezar hediyeleri toplumun farklı katmanlarına ve sosyal statülere dair bilgi
barındırma potansiyeline sahiptir. Bu çalışmada, kentin mezarlık alanından gelen bul-
gular, mekânsal olarak değerlendirilerek söz konusu farklılıklar görselleştirilmektedir.
1 Septimius Severus (MS 195), Caracalla (MS 215) ve Elagabalus’un (MS 215-219) seferleri örnek gös-
terilebilir.
64
J U LIO P O LIS I
65
J U LIO P OL I S A N T İ K K E N T İ D OĞ U NE KRO P O LÜNDE ZE NGİ NL İ Ğİ N M E K ÂNSAL DAĞI L I MI
Grave No Grave Type Gold Silver Bronze Clay Coin Glass Iron Bone Stone Total
M1 9 5 7 21
M2 9 20 5 6 5 45
M3 9 5 7 21
M4 7 7
M5 7 7
M6 9 10 5 6 30
M7 7 5 12
M8 7 16 5 28
M9 9 9
M10 9 6 15
M11 7 8 5 6 7 7 40
M12 9 15 5 29
M13 9 20 6 5 40
M14 9 8 17
M15 7 7
M16 1 1
M17 9 7 16
M18 7 15 7 22
M19 7 7
M20 9 5 14
M21 7 7
M22 9 5 5 7 26
M23 7 24 31
M24 7 7
M25 7 16 5 5 33
M26 9 5 14
M27 7 5 7 19
M28 7 15 3 25
M29 7 7
M30 9 24 33
M31 9 9
M32 7 7
Mezar hediyesi olarak bırakılmış pişmiş toprak, irili ufaklı kaplar sıklıkla kulla-
nılmış olup boyut ve biçimlerine bakılmaksızın 10 üzerinden 5 puan ile değerlendi-
rilmiştir. Cam eser grubu da tıpkı pişmiş toprak grubu gibi kolay ham madde erişimi,
düşük enerji tüketimi gibi sebeplerle 5 puan verilerek hesaplamaya dâhil edilmiştir.
66
J U LIO P O LIS I
Şekil 1. Altın, bronz, gümüş, madeni para, pişmiş toprak, kemik, cam, demir ve yarı değerli taş gibi zenginlik
haritası için oluşturulan her bir ana kategoriyi temsil eden örnekler.
Kaynak: Juliopolis Projesi Arşivi.
Değerlendirmedeki son grup olan kemik eşyalar ise daha çok iğne, tıbbi ekipman ve
saç tokası gibi bir koleksiyonla karşımıza çıkmıştır. Enerji tüketimi ve erişilebilirlik
anlamında en zayıf grubu oluşturan bu kategori ise 10 üzerinden 3 ile puanlanmıştır.
2 Söz konusu parametreler M. Massa tarafından Erken Tunc Cağı Demircihöyük-Sarıket mezarlığının
değerlendirilmesinde ölu gömme uygulamalarını, toplumun farklı katmanlarını belirlemeye dönük olarak
kullanılmıştır (Massa, 2014). Bu çalışmaya da örnek teşkil etmiştir.
67
J U LIO P OL I S A N T İ K K E N T İ D OĞ U NE KRO P O LÜNDE ZE NGİ NL İ Ğİ N M E K ÂNSAL DAĞI L I MI
Doğu nekropolünde zenginliğin dağılımını anlayabilmek için Esri ArcGIS Pro yazılımı
kullanılmış ve çoğunlukla yazılım üzerindeki Kernel Density3 aracı tercih edilmiştir.
Isı haritaları; yoğunluk seviyelerini yansıtmak için bir renk şeması kullanılmak
suretiyle dinamik bir raster temsili ile gösterilir. Renk şeması ideal olarak soğuktan
(düşük nokta yoğunluğu) sıcağa (yüksek nokta yoğunluğu) kadar sürekli değişen bir
renk aralığında olmalıdır. Kernel Density Estimation (KDE) aracı kullanılarak oluştu-
rulan sıcaklık haritası, doğu nekropolünde her bir mezarın mimarisi ve buluntuları
hesaplanarak elde edilen toplam skor üzerinden oluşturulmuştur. Mezar eşyaların-
daki her bir ham madde türü için sayı atanarak oluşturulan toplam sayı girdileri ile
KDE ısı haritası kullanılarak doğu nekropolündeki zenginlik dağılımı çıkarılmıştır.
Zenginlik dağılımı değerlendirilirken, mezarların daha önceden yorumlanmış olan
rolü ve statüsü bu değerlendirmenin dışında bırakılmış metodolojide belirtilen me-
zar tipi ve mezar eşyalarının puanları esas alınmıştır. Hazırlanan haritada nekropolün
kuzeydoğu kesiminde değerli mezar eşyalarının bulunduğu mezarların yoğunlaştığı
görülürken bu yoğunluğun güneydoğuya doğru azaldığı görülmüştür (Şekil 2). Öte
yandan kentin kuzeybatı kesiminde yer alan bölge ise zenginlik açısından en yoğun
bölge olarak karşımıza çıkmıştır. Burası aynı zamanda oda mezarlar, kaya oygu ve basit
toprak mezarların en çok tespit edildiği yer olmuştur.
Doğu nekropolündeki sosyoekonomik verileri anlayabilmek için mezar hediyele-
rinin yapım malzemeleri (altın, bronz, pişmiş toprak, cam vb.) sınıflandırılmış, katego-
riler ayrı ayrı Kernel Density Estimation (KDE) aracı kullanılarak ele alınmıştır. Nekro-
poldeki çeşitli altın mezar eşyaları, mekânsal konumları açısından farklı bir örüntü
sergilemiştir (Şekil 3). Altın mezar eşyalarına sahip birçok mezar Roma Dönemi’nde
nekropolün orta bölümlerinde yer almaktadır. Nekropolün bir diğer kullanım evresi
olan Bizans Dönemi’nde ise alanın doğusunun kullanıldığı anlaşılmaktadır.
Sosyoekonomik farklılıklara önermede bulunmak üzere yoğunluklar ve kümelen-
meler, bronz ve gümüş mezar eşyaları özelinde Roma ve Bizans Dönemi bağlamında
incelenmiştir. Her iki dönemde de mezar eşyası analizi başarılı bir şekilde yapılmış
olsa da Bizans Dönemi’nde gümüş mezar eşyası analizi veri eksikliğinden dolayı ger-
3 Kernel Density Estimation yani Çekirdek Yoğunluk Tahmini, zamansal ve mekânsal yoğunluğun değişi-
mini göstermede histograma alternatif bir anlatım biçimidir (Baxter ve diğ., 1997); tanımlı bir yarıçapa sahip
çember içerisine düşen noktaların yoğunluğu ile bu kaynaktan uzaklaştıkça değişen noktasal yoğunluğu
ifade etmek üzere kullanılan bir araçtır.
68
J U LIO P O LIS I
Şekil 2. Tüm mezar buluntuları ve mezar mimarisi sonucunda elde edilen ve her bir mezarın toplam sayı
skoru ile temsil edildiği mezarların, doğu nekropolü üzerindeki dağılımı.
69
J U LIO P OL I S A N T İ K K E N T İ D OĞ U NE KRO P O LÜNDE ZE NGİ NL İ Ğİ N M E K ÂNSAL DAĞI L I MI
70
J U LIO P O LIS I
Pişmiş toprak, kemik, sikke ve cam gibi kategorileri içeren mezar eşyalarının
analizi Juliopolis Nekropolü’nde tespit edilen tüm dönemleri (Helenistik, Roma ve
Bizans) kapsayacak şekilde yapılmıştır. Doğu nekropolünde ortaya çıkarılan tüm me-
zar eşyaları, ham maddelerine göre kategorize edilerek ArcGIS Pro’ya aktarılmıştır.
ArcGIS Pro üzerinde Kernel Density Estimation (KDE) aracı kullanılarak madeni para,
cam gibi her bir ham madde kategorisi için mezar eşyası dağılımı incelenmiştir. Şekil
5’dan da açıkça görülebileceği gibi rengin koyuluğu eserlerin yoğunluğu ile paralel
bir gelişme göstermiştir. Gümüş, bakır ve altın eserlerin dağılımında da görüldüğü
gibi yoğunluk, nekropolün merkezinde tespit edilmiştir. Bu durum yalnızca cam ve
kemik mezar eşyalarında farklı bir dağılım göstermektedir. Merkezde yine yoğunluk
gözlemlenirken en yoğun buluntu grubu nekropolün kuzeydoğu kesiminde yer alır.
Pişmiş toprak mezar eşyalarının ise nekropolün tamamına yayılması ve merkezde yo-
ğunlaşması beklenen sonuçtan farklı olmamıştır.
Şekil 5. Doğu nekropolündeki pişmiş toprak, cam, kemik ve sikke mezar buluntularının dağılımı.
71
J U LIO P OL I S A N T İ K K E N T İ D OĞ U NE KRO P O LÜNDE ZE NGİ NL İ Ğİ N M E K ÂNSAL DAĞI L I MI
Şekil 6. Doğu nekropolündeki tüm mezarların dönemlerine göre yer aldığı grafikte her bir mezar farklı bir renk ile temsil
edilmektedir. Her rengin bir sayısal karşılığı vardır ve bu sayısal karşılığı her haritanın yanındaki lejanttan okunabilir.
72
J U LIO P O LIS I
73
J U LIO P OL I S A N T İ K K E N T İ D OĞ U NE KRO P O LÜNDE ZE NGİ NL İ Ğİ N M E K ÂNSAL DAĞI L I MI
Sonuç Yerine
Sınırlı bulgular özelinde, mezar tipolojisi ve buluntu grupları arasındaki ilişkiye dönük
olarak gerçekleştirilen bu çalışma ile ölü gömme uygulamalarının kent sakinlerinin
ekonomik sınıfına göre değişkenlik gösterdiği açıkça göze çarpmaktadır. Öte yandan
açığa çıkan farklılıklar, sosyal statünün mekânsal dağılımını da anlamaya yardımcı ol-
muştur. Mezar bulguları açısından keskin farklar gösteren mezarların birbirine yakın
konumlandırılmış olması bir yandan da bazı mezarların mükerrer kullanımı sırasında
değişikliğe uğradığını düşündürmektedir. Genel olarak mezar yoğunluğu nekropol
alanının merkezine doğrudur ve bu kümelenme kentin kronolojisiyle de bağlantılıdır.
Her ne kadar mezar hediyeleri sosyal statüye dönük bir gösterge olarak değerlendirilse
de nihai olarak kişilerin sosyoekonomik durumuna dair bilgiyi ortaya koyup koyama-
yacağı net değildir. Belirli ritüeller ile defnedilen kişilerin yanında bulunan mezar he-
diyelerinin sosyal statüleri ile doğrudan ilgili olmayabileceğini düşünen araştırmacılar
da bulunmaktadır. Altın ve bronz gibi zengin gömü hediyelerinin istatistik ve genel
bulgu kavramı açısından en değerli nesnelerden bazıları olmasına rağmen, Hodder
(1982) ve meslektaşları (Shanks ve Tilley, 1982; Shennan ve Hodder, 1982), maddi kül-
türün güç arayışında baskın sosyal gruplar tarafından manipüle edilme olasılığını vur-
gularlar. Mezarlardaki zenginliğin sosyal statüye ayna olduğu yönündeki düşüncenin
geçerliliğinin sorgulanması gerekliliği tartışılmaktadır; buluntular yanıltıcı olabilir,
bunlar kişiye ait olabileceği gibi, bir başkası tarafından ölüye öte yaşamı için hediye
olarak da bırakılmış olmaları mümkündür ya da sadece cenaze töreni için satın alınıp
mezarında yer almışlardır. Olasılıkları netleştirmek güçtür. Toplumda iyi bir yaşam
sürmüş olmanın diğer bir göstergesinin sağlık durumu olduğunu düşününce, mezar
sahiplerinden geri kalan biyolojik veri, sosyal durum ile ilgili bir yoruma ulaşmakta
önem arz etmektedir. Özellikle yeme-içme rejiminin izlerinin tespitinde biyoarkeolo-
jik çalışmalar ile yoğrulacak olan veri nihai yorumu daha kesin kılacaktır.
Son olarak, Rife ve Morrison’un da altını çizdiği üzere (2017, s. 28), Roma’nın
doğu eyaletlerinde mezarlık alanlarına dönük olarak bütüncül çalışmaların oldukça
az olması, kültürün dönüştürdüğü birey ve toplumlar özelinde yeterli bilginin üretil-
mesinin önüne geçmiştir. Bu bağlamda Juliopolis nekropol alanları üzerinde yürütü-
len çalışmaların Roma dünyasına dair çok kritik bilgilerin ortaya konulmasına olanak
sağladığı, yapılacak yeni çalışmalarla literatüre çok daha önemli katkı sunulabilece-
74
J U LIO P O LIS I
75
J U LIO P OL I S A N T İ K K E N T İ D OĞ U NE KRO P O LÜNDE ZE NGİ NL İ Ğİ N M E K ÂNSAL DAĞI L I MI
Kaynakça
Avcu, F. ve Doğan, Y. (2014). Epigraphic research around Juliopolis II: New inscriptions from Nallıhan.
Gephyra, 11, 85-99.
Büyükkarakaya, A. M., Alpagut, A., Çubukcu, E. ve Cavalli, F. (2018). Juliopolis (Iuliopolis) antropolojik
araştırmaları: İlk çalışmalar. Ankara Araştırmaları Dergisi, 6(2), 111-126.
Ekengren, F. (2013). Contextualizing grave goods: Theoretical perspectives and methodological implicati-
ons. S. Tarlow, L. ve Nilsson Stutz (Ed.). The Oxford handbook of the archaeology of death and burial içinde
(s. 173-192). Oxford: Oxford University Press.
Hodder, I. (1982). The identification and interpretation of ranking in prehistory: A contextual perspec-
tive. C. Renfrew ve S. Shennan (Ed.). Ranking, resource, and exchange içinde (s. 150-154). Cambridge:
Cambridge University Press.
Massa, M. (2014). Early Bronze Age burial customs on the central Anatolian plateau: A view from Demir-
cihöyük-Sariket. Anatolian Studies, 64, 73-93.
Onur, C. (2014). Epigraphic research around Juliopolis III: Roman and Byzantine inscriptions from Doğan-
dere and Juliopolis. Gephyra 11, 101-113.
Plinius Caecilius Secundus G. ve Radice B. (1969). Letters and panegyricus in two volumes ([Repr. verschiedene
Aufl.]). Heinemann; Harvard Univ. Press.
Rife, J. L. ve Morison, M. M. (2017). Space, object, and process in the Koutsongila Cemetery at Roman Ken-
chreai, Greece. J. Pearce ve J. Weekes (Ed.). Death as a process içinde (s. 27-59). Oxbow Books.
Schlichting, K. (2008). Historical GIS: New ways of doing history, historical methods. A Journal of Quantitati-
ve and Interdisciplinary History, 41(4), 191-196.
Shanks, M. ve Tilley, C. (1982). Ideology, symbolic power and ritual communication: A reinterpretation of
Neolithic mortuary practices. I. Hodder (Ed.). Symbolic and structural archaeology içinde (s. 129-154).
Cambridge University Press.
Shennan, S. J. ve Hodder, I. (1982). Symbolic and structural archaeology. Cambridge University Press.
76
Juliopolis
Doğu Nekropol Alanı
Jeolojisi
İnan Ulusoy
Doç. Dr., Hacettepe Üniversitesi, Jeoloji Mühendisliği Bölümü
Erdal Şen
Dr. Öğr. Üyesi, Hacettepe Üniversitesi, Jeoloji Mühendisliği Bölümü
Caner Diker
Dr., Hacettepe Üniversitesi, Jeoloji Mühendisliği Bölümü
Giriş
Tarihi, erken zamanlardan 11. yüzyıla kadar uzanan Juliopolis kentine ait nekropol,
Ankara’da, Nallıhan ilçesinin Çayırhan mahallesinin 2 km güneyinde, Sarıyar baraj
gölünün kıyısında yer almaktadır (Şekil 1) (Belke, 1984; Onur, 2014). Anadolu Mede-
niyetleri Müzesi arkeologlarınca yürütülen kazılarla nekropolde, şimdiye kadar 750’yi
aşkın mezar açığa çıkartılmıştır.
Nekropol, baraj gölünün iki yakasına uzanmaktadır, her iki yaka birer tepecikle
boynuz gibi göle doğru uzanmaktadır. Bir zamanlar karşılıklı iki yakayı oluşturan te-
peciklerin jeomorfolojik olarak bir boğaz yapısı ile ayrıldığı gözlenebilmektedir. Ben-
zer boğaz jeomorfolojisi, Çayırhan’ın hemen kuzeyinde ve baraj gölünün beslendiği
Nallıhan Yaban hayatı geliştirme sahasında da gözlenmektedir (Şekil 1). Batı nekropol,
Tahtalı Tepe üzerinde yer almaktadır, doğu nekropolün kurulduğu, çalışma alanımızı
oluşturan tepenin topoğrafik haritalarda isimlendirilmediği görülmüştür (Şekil 1). 65
77
J U LIO P OL I S D OĞ U N E K R OP OL A L ANI JE O LO Jİ Sİ
yıllık baraj gölünün kendine has flora ve faunası, bölgedeki yaban hayatı geliştirme
sahası, tektonik harekete bağlı gelişen bindirmeler, antiklinal/senklinal yapıları ve
zaman zaman dike yakın eğimler ile gözlenen tabaka yapıları, sedimanter birimlerin
ilgi çekici renkleri ve bölgeyi bir şapka gibi örten evaporitik kayaçlar, göze hitap eden,
çekici, jeopark niteliğinde bir arazi yapısı ve dokusu oluşturmuştur.
Beypazarı havzası ve çevresi, başlıca trona minerali olmak üzere, doğal soda mi-
neralleri, bitümlü şeyl ve linyit yatakları, sülfat mineralleri ve jeotermal kaynakları
ile maden potansiyeli ve işletmeciliği açısından önem taşımaktadır (Helvacı ve İnci,
1989; Yağmurlu ve Helvacı, 1994; Helvacı ve Yağmurlu, 1995; Orti ve Helvacı, 1995;
Orti ve diğ., 2002; Çelmen ve Çelik, 2009). Bölge, hem yapısal ve sedimantolojik özel-
likleri hem de maden potansiyeli nedeniyle farklı amaçlarla çeşitli jeolojik çalışmalara
78
J U LIO P O LIS I
konu olmuştur (bkz. Yağmurlu ve diğ., 1988; Helvacı ve İnci, 1989; Helvacı ve Yağmur-
lu, 1995; Orti ve diğ., 2002; Öztürk ve diğ., 2012; Behzad, 2015; Özsayın ve diğ., 2016;
Seyitoğlu ve diğ., 2017; Koral ve diğ., 2018; Ardahanlıoğlu ve diğ., 2020).
Modern arkeolojik araştırma alanlarında kullanılan tüm bilimler arasında jeoloji,
arkeoloji ile en uzun tarihsel birlikteliğe sahip olan bilimdir (Pollard, 1999). Jeolojik
bilgi, arkeolojiye sadece coğrafi anlamda değil fiziksel anlamda da önemli katkılarda
bulunmaktadır. Jeoarkeoloji, neredeyse jeoloji kadar geniş bir alanı kapsamına alır;
jeofizik, jeokimya, mineraloji, petrografi, petroloji, jeokronoloji, paleontoloji, ekono-
mik jeoloji ve neredeyse jeolojinin diğer tüm alt disiplinleri arkeolojik problemlerin
çözümüne yönelik kavramlar ve yöntemler sunmaktadır (Rapp, 1987). Jeoarkeoloji,
günümüzde arkeometrik yaklaşımlarla oldukça iç içedir ve bu birliktelik gün geçtikçe
kuvvetlenmektedir. Jeolojik bilginin sayısal yanının kuvvetlenmesinin yanı sıra temel
bilimlerle ilişkisinin eksponansiyel artışı, arkeolojiye sağladığı arkeometrik girdiyi de
kuvvetli temellere oturtmaktadır.
Doğu nekropol alanında öngörülen ve hedeflenen arkeolojik çalışmaların farklı
disiplinlerden geniş bir araştırmacı ağının oluşturacağı dijital altlıklarla desteklenmesi
planlanmaktadır (Büyükkarakaya ve diğ., 2021). Bu altlıklar arasında jeoloji ve sahanın
yüksek çözünürlüklü arazi modelleri de yer almaktadır. Bu amaçla, doğu nekropolün
oturduğu tepe ve yakın civarında fotogrametrik modellemelerle desteklenen bir jeo-
loji çalışması yapılmıştır. Arazi çalışmaları, örneklemeler ve stratigrafik ölçümler ile
şekillendirilen jeolojik haritalama çalışması, bölgenin jeolojik yapısına ilişkin literatür
ile desteklenmiştir. Nekropolün oturduğu tepenin stratigrafik birlikteliğinde yer alan
kayaçların mineralojik-petrografik incelemesi gerçekleştirilmiştir.
Metodoloji
Doğu nekropol ve üzerine kurulduğu tepe, DJI Mavic Pro marka ve model hafif bir
dron ile binili olarak 120 metre yükseklikten, otomatik ve planlı uçuşlarla fotoğraf-
lanmış, Hareketten Yapı – Çok-bakılı Stereo-fotogrametri (HY-ÇBS – Structure from
Motion / Multiview stereo-photogrammetry) yöntemi ile modellenmiştir. HY-ÇBS,
koordinatlı veya koordinatsız binili fotoğraflardan itibaren bir nesnenin üç boyutlu
(3B) modellemesi için kullanılan; yüksek çözünürlüklü ve hassasiyetli arazi model-
79
J U LIO P OL I S D OĞ U N E K R OP OL A L ANI JE O LO Jİ Sİ
lemeleri için güncel ve tercih edilen bir yöntemdir (James ve Varley, 2012; James ve
Robson, 2014; Burns ve diğ., 2015; Ulusoy ve diğ., 2017; Ulusoy ve diğ., 2021). Yön-
temin ilk kısmı, Ullman’ın (1979) hareketten yapı varsayımına dayanır. İki fotoğraf
karesindeki farklılıklardan fotoğraftaki objenin hareket edip etmediğinin (örneğin
dönen bir homojen silindir) tespitini hedefleyen Ullman’ın (1979) algoritması, bugün
kullandığımız HY-ÇBS yönteminin temelini oluşturur. Farklı noktalardan ve bakı
açıları ile alınan görüntüler, -izole noktalar, çizgisel unsurlar, dokusal özellikler gibi-
tanımlanabilir elemanlarına ayrılır ve bu elemanlar 3B yapı ve hareketin geometrik
olarak tanımlanmasında kullanılır (Ullman, 1979). HY-ÇBS yönteminin uygulama-
sında kullanılan pek çok ücretsiz ve ticari kod ve yazılım paketi vardır (Bemis ve diğ.,
2014). Bu çalışmada kullanılan Agisoft Metashape yazılımı, görüntü elemanlarının
tespiti için ölçekten bağımsız unsur dönüşümü (Lowe, 2004) algoritmasına benzer bir
algoritma kullanmaktadır (Agisoft, 2018; Ulusoy ve diğ., 2017).
Modelleme için 704 binili fotoğraf hizalanıp (alignment) modellenerek hassas ve
yüksek çözünürlüklü bir sayısal yükseklik modeli (SYM) ve ortofoto oluşturulmuştur.
Model, hassas bir jeoreferanslama ile gelecekteki arkeolojik çalışmalara temel teşkil
edecek bir altlık oluşturmak üzere planlanmıştır. Bununla birlikte SYM ve ortofoto
detaylı jeolojik haritanın hazırlanmasında da kullanılmış, özellikle litolojik sınırların
belirlenmesinde germe yöntemi ile rengi abartılan ortofoto oldukça faydalı olmuştur.
Sahada jeolojik haritalama amaçlı arazi çalışmaları gerçekleştirilmiş, nekropolün
kurulduğu tepenin stratigrafik kesidi oluşturulmuş, tabaka/çatlak konum ölçümleri
ve örnekleme yapılmıştır. Örneklerin ince kesitleri yapılmış, kesitler alttan aydınlat-
malı polarizan mikroskopla incelenmiştir.
80
J U LIO P O LIS I
1989; Koral ve diğ., 2018). Bazı araştırmacıların Çayırhan formasyonunu Bozbelen for-
masyonu altında veya bu adla değerlendirdiklerini not etmek gerekir (Behzad, 2015;
Ardahanlıoğlu, 2019). Batı ve doğu nekropol alanının yakın çevresinde tespit edilen
sedimanter formasyonlar, Çayırhan ve Bozbelen formasyonları, bunları örten Sarıyar
kireçtaşı ve başlıca kiltaşı ve jips tabakalarından oluşan Kirmir formasyonudur (Hel-
vacı ve İnci, 1989). Batı ve doğu nekropol alanının oturduğu karşılıklı iki tepenin
sırt ekseni, hemen güneylerinde haritalanan, yaklaşık doğu-batı uzanımlı senklinal
ekseni (Yağmurlu ve diğ., 1988; Helvacı ve İnci, 1989; Orti ve diğ., 2002) ile paralel-
dir. Seyitoğlu ve diğ. (2017) ile Ardahanlıoğlu ve diğ. (2020) bu senklinal ekseninin
hemen güneyine ve Çayırhan’ın kuzeyine iki kol hâlinde Beypazarı kör bindirmesini
oturtmakta ve tanımlamaktadır. Çayırhan’ın kuzeyinde haritalanan faylar ve devam
eden antiklinal/senklinal yapıları (Yağmurlu ve diğ., 1988; Helvacı ve İnci, 1989; Ar-
dahanlıoğlu ve diğ., 2020; Koral ve diğ., 2018), bölgenin bugünkü jeomorfolojik görü-
nümünü şekillendirmektedir.
Çayırhan formasyonu, konglomera, ince-taneli kumtaşı, çamurtaşı, marn ve jipsli
kiltaşı ile tanımlanır (İnci ve diğ., 1988); Beypazarı-Çayırhan arasında, KD-GB doğ-
rultulu hat boyunca geniş bir yayılım göstermektedir (Özsayın ve diğ., 2016). Formas-
yonun içinde, Helvacı ve İnci’nin (1989) Bozçayır üyesi olarak tanımladığı başlıca
nefti yeşil, açık nefti yeşil kiltaşlarından oluşan birim özellikle Çayırhan’ın batısında
gözlenmektedir. Birimi oluşturan kiltaşları kalın tabakalı ve az pekişmiştir; egemen
kil minerali montmorillonitik smektittir (Helvacı ve İnci, 1989). Birim içinde jips ve
dolomitik kireçtaşı seviyeleri olağandır (Helvacı ve İnci, 1989). Çayırhan formasyo-
nunu basenin merkez kısımlarında uyumlu olarak üzerlediği görülen, yine KD-GB
doğrultulu bir hat boyunca izlenen Bozbelen formasyonu, kırmızımsı, kırmızı-kah-
verengi konglomera, çakıltaşı ve ince taneli kumtaşı birimleri ile tipiktir (İnci ve diğ.,
1988; Özsayın ve diğ., 2016). Helvacı ve İnci (1989), ince taneli kumtaşlarını Kıztepe
Kumtaşı üyesi olarak ayırtlamıştır. Bu birimlerin üzerine sarımsı beyaz renkli, mikri-
tik, gölsel Sarıyar kireçtaşı yerleşir; birim kalınlığı oldukça değişken olmakla birlikte,
doğuya doğru inceldiği belirtilmiştir (İnci ve diğ., 1988). Birimin Çayırhan formas-
yonunu uyumlu olarak üzerlediği, Bozbelen formasyonunun Kıztepe üyesi ile yanal
geçişli olduğu not edilmektedir (İnci ve diğ., 1988). Nekropolün doğu ve güneydoğu-
sunda tüm seri, Kirmir formasyonu ile örtülüdür. Beypazarı Havza dolgusunun en üst
81
J U LIO P OL I S D OĞ U N E K R OP OL A L ANI JE O LO Jİ Sİ
Şekil 2. Doğu nekropol alanının stereo-fotogrametrik modeli ve jeoloji haritası. HY-ÇBS yöntemi ile
üretilen modelden türetilmiş A) ortofoto ve B) Sayısal Yükseklik Modeli, C) alanın jeolojik haritası.
Kaynak: Yazarlar tarafından hazırlanmıştır.
ve en genç birimini temsil eden Geç Miyosen yaşlı formasyonun evaporitlerce baskın
tabakaları çoğunlukla yataya yakın konumda izlenir (Helvacı ve İnci, 1989; Özsayın ve
diğ., 2016). Birim, jipsli kiltaşı, jipsli, kalkerli kumtaşı, ince kireçtaşı seviyeleri ve kalın
tabakalı masif jipsler ile tenardit-globerit ara katmanlı litoloji sunar (İnci ve diğ., 1988;
Helvacı ve İnci, 1989; Özsayın ve diğ., 2016).
82
J U LIO P O LIS I
HY-ÇBS yöntemi ile üretilen fotogrametrik model (Şekil 2A, 2B) ve arazi çalışma-
larımız birleştirilerek doğu nekropolün yerleştiği tepenin detaylı bir jeolojik haritası
oluşturulmuştur (Şekil 2C). Tepe, tabandan tavana, Çayırhan formasyonuna ait açık
nefti yeşil renkli kiltaşı (Tçb), Bozbelen formasyonuna ait kırmızı renkli, ince tane-
li kırıntılı sedimanter kayaçlar (Tbkı), ve bunların üzerinde de sarımsı beyaz renkli
Sarıyar kireçtaşlarından (Ts) oluşmaktadır (Şekil 2, 3 ve 4A). Sarıyar kireçtaşlarının
bölgedeki detayını iyi yansıtan haritalarına atfen jeolojik harita (Şekil 2) ve stratigrafik
kesit (Şekil 3) üzerindeki birimlerin harflendirilmesinde Helvacı ve İnci’nin (1989)
tanımlamalarına sadık kalınmıştır.
83
J U LIO P OL I S D OĞ U N E K R OP OL A L ANI JE O LO Jİ Sİ
Doğu nekropol tepesi, tabanda Çayırhan civarında tipik olarak gözlenen kiltaşı
serisinin bir üyesi ile başlamaktadır (Şekil 4: Tçb). Açık nefti yeşil, açık yeşil, limon
küfü renkli, kaygan, ince tabakalı masif kiltaşı biriminin üst üniteleri asitle tepkime
vermezken alt ünitelerde az da olsa tepkime görülmesi karbonat içeriğinin arttığına
işarettir. Yer yer oturma çatlakları ve faylar ölçülmüştür (Şekil 2 ve 4B). Kiltaşı (Tçb)
üzerine uyumlu olarak kırmızı rengiyle tipik Bozbelen formasyonuna ait kırıntılı ka-
yaçların yerleştiği görülür (Şekil 4A: Tbkı). Kırmızı renkli seviye, sarı-kahve renkli
kum boyu, tabana doğru ince çakıllı, normal derecelenme gösteren, tabanda karbonat
çimentolu kumtaşı ile başlamaktadır. Tabaka tabanında karbonat ayrışımları gözlen-
mektedir (Şekil 4C). Seviye içinde yükseldikçe kırmızımsı renk korunarak karbonat
çimentolu ince taneli kumtaşı ve kızıl-kahve renkli silttaşı tabakaları gözlenir. Seviye
tavana doğru kızıl, koyu renkli çamurtaşı ve kırmızı, kızıl-kahve renkli karbonatlı ça-
murtaşına dönüşür (Şekil 3). Bu serinin üzerine ince, nefti yeşil renkli bir marn taba-
kasından sonra, Sarıyar kireçtaşları (Şekil 4A, 4D: Ts) yerleşmiştir (Şekil 2 ve 3). Ayrıt-
lanması çok kolay olmamakla beraber tepe üzerinde kireçtaşlarının iki farklı tabakası
haritalanmıştır. Alt ve Üst kireçtaşı diye isimlendirdiğimiz bu tabakalardan üstteki,
tepenin üzerinde sınırlı bir alanı, yama gibi örtmektedir (Şekil 2). Nekropolde bugüne
kadar açılan mezarların pek çoğu, alt kireçtaşı birimi içine kazılmıştır (Şekil 2, 3, 4A,
4D, 5). Alt kireçtaşı, genel olarak masif görünümlü, yer yer (iri de olabilen) boşlukların
gözlendiği (Şekil 4D) sarımsı beyaz renkli mikritik kireçtaşıdır. Üst kireçtaşı (Şekil 2
ve 3), beyaz renkli, az boşluklu, ince taneli ve masiftir, gözenekleri kalsit dolguludur.
Belirgin olmayan bir rekristalizasyon gözlenmektedir. Bol çatlaklı tabakanın yer yer
yumrulu, kalsirudit benzeri bir görünümü vardır.
84
J U LIO P O LIS I
Şekil 4. Stratigrafik kesitten fotoğraflar. A) İstifin genel görünümü; arka planda, mezar kapaklarının da
muhtemel kaynak yeri olan Kirmir formasyonuna ait evaporitik örtü görülmektedir, B) tabanda yer alan
kiltaşı ve faylanmalar, C) kumtaşı – kiltaşı tabaka sınırı, D) tepede seriyi örten, mezarların içine kazıldığı
sarımsı beyaz renkli mikritik kireçtaşı.
Fotoğraf: İ. Ulusoy, E. Şen.
85
J U LIO P OL I S D OĞ U N E K R OP OL A L ANI JE O LO Jİ Sİ
Mineraloji – Petrografi
Çalışma sahasında kırıntılı (kumtaşı, silttaşı ve kiltaşı) ve kimyasal (kireçtaşı) olmak
üzere iki tür sedimanter kayaç yer almaktadır. Sahaya dışardan getirilerek mezar kapağı
olarak kullanılan jips ve anhidritler de kimyasal sedimanter kayaç kategorisinde
sınıflandırılır (Şekil 5A, 5B). Mineralojik bileşenlerinin tayini alttan aydınlatmalı po-
larizan mikroskop ile gerçekleştirilmiştir.
Kireçtaşları, çok ince taneli olup tamamen karbonat çamurundan oluşmaktadır.
Çok az rekristalizasyon belirtileri görülse de kayaçta hâkim bir mikritik doku izlen-
mektedir (Şekil 6A).
Silttaşı ve Kumtaşı, kırıntılı bir dokuya sahiptirler. Kırıntıların arasını bağlayıcı
malzeme olarak karbonat çimentosu doldurmaktadır. Çimentoyu kalsit minerali tem-
86
J U LIO P O LIS I
Şekil 6. Çalışma alanında bulunan kayaçların polarizan mikroskop altındaki çift nikol görüntüleri.
A) Kireçtaşı, B) silttaşı, C) kumtaşı, D) karbonatlı kiltaşı, E) ve F) jips/anhidrit. Cal: kalsit, Qz: kuvars, Pl:
plajiyoklaz, Gp: jips, Anh: anhidrit, Opq: opak mineral, Kkç: kil-karbonat çamuru.
87
J U LIO P OL I S D OĞ U N E K R OP OL A L ANI JE O LO Jİ Sİ
Sonuç ve Öneriler
Doğu nekropolün, alanın küçüklüğü nedeniyle basit, sade bir jeolojisi vardır. Batı
nekropolün yerleştiği Tahtalı Tepe de aynı jeolojik yapının izlerini göstermektedir.
Her iki tepe de güneydeki eksen ile tarif edilen senklinalin kuzey kanadında otur-
maktadırlar. Seride, tabandan tavana yeşil renkli kiltaşları üzerine uyumlu yerleşen
kırmızı renkli kırıntılı kayaçlar (kumtaşı-silt-çamurtaşı) ve ince bir marn seviyesinden
sonra Sarıyar kireçtaşları yer alır. Nekropole ait mezarlar bu kireçtaşları içine kazılmış-
tır; çoğu mezarın kapaklarında ve bazılarının duvarlarında Kirmir formasyonuna ait
jips ve anhidritlerden kesilerek hazırlanan blok levhalar kullanılmıştır (Şekil 5A, 5B).
Bazı kapakların kireçtaşlarından oyulduğu da gözlenmektedir (Şekil 5C).
Arkeolojik temel amaçlı devam eden jeolojik çalışmalarda, killi birimlere ait XRD
analizleri ve batı nekropol alanının stereofotogrametrik modellenmesi hedeflenmek-
tedir. Yüzey çalışmalarının, insan eliyle yok olmadıysa, nekropolün mezar kapakları-
nın ocak veya ocaklarını ve işleklerini ortaya çıkarabileceğini düşünmek mümkündür.
88
J U LIO P O LIS I
Juliopolis sakinlerinin jips kayacını nekropolde özel bir amaç için kullandıkları açıktır.
Bölgenin maden zenginliğinin bundan başka hangi amaçlarla kullanılmış olabileceği
önemli bir jeoarkeolojik sorudur. Antik şehre yakın mesafelerde Beypazarı granitoyi-
di etrafında kaynaklandığı bilinen jeotermal kaynakların Juliopolis için önemli olup
olmadığı da şehrin madenler ile ilişkisi kadar ilgi çekici bir sorudur.
Teşekkür
Juliopolis Dijital Arkeoloji Arşivi çalışması ile farklı disiplinleri geniş bir şemsiye al-
tında toplayarak bu çalışmaya öncülük eden Doç. Dr. Ali Metin Büyükkarakaya’ya, bu
çalışmaya olanak sağlayan Anadolu Medeniyetleri Müzesi Müdürü Yusuf Kıraç’a; yü-
rütmekte olduğumuz araştırmada beraber çalıştığımız Anadolu Medeniyetleri Müzesi
araştırmacılarına, özellikle Muhammed Dolmuş’a ve Mustafa Metin’e teşekkür ederiz.
Bu çalışma, Koç Üniversitesi VEKAM tarafından desteklenmektedir.
89
J U LIO P OL I S D OĞ U N E K R OP OL A L ANI JE O LO Jİ Sİ
Kaynakça
ASTER GDEM Validation Team, 2011. ASTER Global Digital Elevation Model Version 2 - Summary of
Validation Results, p. 26.
Ardahanlıoğlu, A., Seyitoğlu, G. ve Esat, K. (2020). Beypazarı Kör Bindirme Zonu’nun Çayırhan civarındaki
iç yapısı. Maden Tetkik ve Arama Dergisi, 163, 83–103.
Behzad, B. (2015). Çayırhan (Ankara) dolayının jeolojisi ve neotektonik özellikleri. Yayımlanmamış Yüksek Lisans
Tezi. İstanbul Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, İstanbul.
Belke, K. (Ed.). (1984). Galatien und Lykaonien. Tabula Imperii Byzantini. (Cilt 4) Vienna: Austrian Academy of
Sciences Press.
Bemis, S. P., Micklethwaite, S., Turner, D., James, M. R., Akciz, S., Thiele, S.T. ve Bangash, H. A. (2014).
Ground-based and UAV-based photogrammetry: A multi-scale, high-resolution mapping tool for stru-
ctural geology and paleoseismology. Journal of Structural Geology 69, 163–178.
Büyükkarakaya, A. M., Vorobyeva, E., Dolmuş, M., Metin, M., Karadağ, D. K., Güleryüz, Ö., Doğan, E., Bü-
tün, E., Ulusoy, İ. ve Sertalp, E. (2021). Juliopolis Dijital Arkeoloji Arşivi Çalışmaları. Anadolu Medeni-
yetleri Müzesi 100. Yıl Anı Kitabı, Grafiker Yayınevi, ISBN: 978-975-17-4939-0, Cilt 2: 323–338.
Copernicus Sentinel data (2020), image date: 28.09.2020, processed by European Space Agency.
Çelmen, O. ve Çelik, M. (2009). Hydrochemistry and environmental isotope study of the geothermal water
around Beypazarı granitoids, Ankara, Turkey. Environmental Geology, 58, 1689–1701.
Helvacı, C. ve İnci, U. (1989). Beypazarı trona yatağının jeolojisi, mineralojisi, jeokimyası ve yörenin trona potansi-
yeli. Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu Temel Bilimleri Araştırma Grubu Proje Raporu
(TBAG-685).
Helvacı, C. ve Yağmurlu, F. (1995). Geological setting and economic potential of the lignite and evapori-
te-bearing Neogene basins of Western Anatolia, Turkey. Israel Journal of Earth Sciences, 44, 91–105.
İnci, U., Helvacı, C. ve Yağmurlu, F. (1988). Stratigraphy of Beypazarı neogene basin, Central Anatolia, Tur-
key. Newsletters on Stratigraphy, 18(3), 165–182.
James, M.R. ve Robson, S. (2014). Mitigating systematic error in topographic models derived from UAV and
ground-based image networks. Earth Surface Processes and Landforms 39, 1413–1420.
James, M.R. ve Varley, N. (2012). Identification of structural controls in an active lava dome with
high resolution DEMs: Volcán de Colima, Mexico. Geophysical Research Letters 39, L22303. do-
i:10.1029/2012GL054245.
90
J U LIO P O LIS I
Koral, H., Behzad, B., İşbil, D. ve Karaağaç, S. (2018). Çayırhan (Ankara) Neojen havzasının stratigrafisi ve
neotektonik özellikleri. İstanbul Yerbilimleri Dergisi, 29(2). https://dergipark.org.tr/en/download/artic-
le-file/765583
Lowe, D. G. (2004). Distinctive image features from scale-invariant keypoints. International Journal of Compu-
ter Vision 60, 91–110.
Onur, F. (2014). Epigraphic research around Juliopolis I: A historical and geographical overview. Gephyra, 11,
65–83.
Orti, F., Gündoğan, İ. ve Helvacı, C. (2002). Sodium sulphate deposits of Neogene age: the Kirmir Formati-
on, Beypazari Basin, Turkey. Sedimentary Geology, 146, 305–333.
Özsayın, E., Kahraman, B. ve Tuncer, A. (2016). Kuzey Anadolu ve İnönü-Eskişehir fay sistemleri ile sınırlı
bölgenin yapısal geçiş zonu özellikleri. Hacettepe Üniversitesi, Bilimsel Araştırma Projeleri Koordinas-
yon Birimi. Proje Sonuç Raporu.
Öztürk, Y. Y., Helvacı, C. ve Satır, M. (2012). Geochemical and ısotopic constraints on petrogenesis of the
Beypazarı Granitoid, NW Ankara, Western Central Anatolia, Turkey. Turkish Journal of Earth Sciences, 21,
53–77.
Pollard, A. M. (1999). Geoarchaeology: An introduction. Geological Society, London, Special Publications. 165,
7–14.
Rapp, G. (1987). Geoarchaeology. Annual Review of Earth and Planetary Sciences, 15(1), 97–113.
Seyitoğlu, G., Esat, K. ve Kaypak, B. (2017). KB İç Anadolu’daki Ana neotektonik yapılardan biri: Beypazarı
kör bindirme zonu ve ilişkili fay-ilerleme kıvrımları. MTA Dergisi, 154, 1–14.
Ullman, S. (1979). The interpretation of structure from motion. Proceedings of the Royal Society of London B:
Biological Sciences 203, 405–426.
Ulusoy, İ., Diker, C., Şen, E., Aydın, E., Akkaş, E., Gümüş, E., Çubukçu, H. E., Erkut, V. (2021). Surface expres-
sions of morphostructural features at Hasandağ stratovolcano on DEM datasets. Mediterranean Geos-
cience Reviews, 3, 175-191. https://doi.org/10.1007/s42990-020-00044-3
Ulusoy, İ., Şen, E., Tuncer, A., Sönmez, H. ve Bayhan, H. (2017). 3D multiview stereo modelling of an open
mine pit using a lightweight UAV. Türkiye Jeoloji Bülteni 60(2), 223–242.
Yağmurlu, F. ve Helvacı, C. (1994). Sedimentological characteristics and facies of the evaporite-bearing Kir-
mir formation (Neogene), Beypazari basin, Central Anatolia, Turkey. Sedimentology, 41, 847– 860.
Yağmurlu, F., Helvacı, C., İnci, U. ve Önal, M. (1988). Tectonic characteristics and structural evolution of the
Beypazarı and Nallıhan Neogene basin, Central Anatolia. METU Journal of Pure and Applied Sciences, 21,
127–143.
91
Juliopolis’te Sürdürülebilir
ve Kapsayıcı Bir Alan
Yönetimine Doğru İlk Adım
Elifgül Doğan
Cambridge Üniversitesi, Arkeoloji Bölümü
Giriş
Elinizdeki yayının diğer bölümlerinde, Juliopolis antik kenti ve nekropolünün biyo-
arkeoloji ve Anadolu arkeolojisi bağlamında sunduğu katkılar detaylı bir şekilde ele
alınmaktadır. Juliopolis, sadece bilimsel bir değer taşımakla kalmayıp, kapsayıcı ve
bütüncül bir yaklaşımla ele alındığında uzman paydaşlar ve genel kamu için daha
derinlemesine anlaşılması gereken, dinamik bir kültürel miras alanı olarak karşımıza
çıkmaktadır. Anadolu’nun farklı arkeolojik dönemler ve kültürler ile örülü çok kat-
manlı kültürel mirasına, her sit alanının ayrı bir değer kattığı aşikardır. Ancak, Juliopo-
lis, sadece Orta Anadolu’nun Roma ve Bizans dönemlerine ışık tutan sit alanlarından
sıyrılarak, bu tarih yelpazesinde kendine özgü ve beklenmedik bir önem kazanmıştır.
Antik Dönem’de Ankyra olarak bilinen Ankara’nın tarihi Paleolitik Çağ’dan başla-
maktadır. Bunu takip eden her arkeolojik dönem ve kültür hakkında ise kapsamlı
araştırmalar bulunmaktadır. Ancak Ankara’yı Ankara yapan, Frig, Helen ve Roma
93
J U LIO P OL I S’ TE S Ü R D Ü R Ü L E B İ L İ R VE K APSAYI C I B İ R AL AN YÖ NE Tİ M İ NE DO ĞRU İ L K ADIM
94
J U LIO P O LIS I
bu bölümünde, alan yönetiminin kısa tarihçesi ve esasları üzerine genel bir tartışma
sunulacak; takip eden bölümlerde 1. Juliopolis alan yönetiminin yol haritası, 2. Julio-
polis’in bir miras ögesi olarak karakteri, 3.paydaşları, 4. karşı karşıya olduğu riskler ve
5. güçlü yanları ışığında, uzun vadeli bir projeksiyon sunan alan yönetim önerileri ele
alınacaktır.
Arkeolojinin son birkaç yüzyıla yayılan tarihinin aksine, kültürel miras kavramı ve
bunu konu alan akademik literatürün son yüzyılda ortaya çıktığı görülmektedir. Ar-
keolojik sit alanlarının korunmasına dair uluslararası felsefi tartışmaların temeli, 1931
yılına, Atina Anlaşması’nın (Athens Charter) imzalanmasına dayanmaktadır (Matero ve
diğ., 1998). Özellikle anıtların ve yıkıntı olarak görülen tarihî alanların korunması ko-
nusunda, arkeologlar ve mimarların iş birliğini öne çıkaran bu anlaşmayı; 1956 yılında
UNESCO’nun arkeolojik kazı pratiklerini düzenlemeye yönelik tavsiye niteliğindeki
çalışması1 takip etmiştir (Matero ve diğ., 1998). 1964’te tarihî anıtların kültürel miras
ögeleri olarak korunmasının şartlarını düzenleyen Venedik Tüzüğü’nün (Venice Char-
ter) imzalanması ve 1965’te Uluslararası Anıtlar ve Sitler Konseyi’nin (ICOMOS) ku-
rulması ile kültürel miras yönetiminin önemi ve sit alanı koruma prensiplerine inanç
sağlam zeminlere oturmaya başlamıştır (Jokilehto, 1998; Ahmad, 2006). Ancak kısa
sürede, Venedik Tüzüğü’nün her coğrafyanın özel koşullarını ve ihtiyaçlarını karşı-
layamadığına ve yalnızca anıtları kapsadığına dair eleştiriler yükselmiş (Erder, 1977;
Jokilehto, 1998), UNESCO 1972 yılında, Dünya Kültürel ve Doğal Mirasının Korun-
masına Dair Sözleşme’yi ortaya koymuştur.2 Bu sözleşme, imzacı ülkelerin hepsini
bağlayan, tüm dünya insanlığının ortak mirası olma özelliğini taşıyan ve “evrensel”
95
J U LIO P OL I S’ TE S Ü R D Ü R Ü L E B İ L İ R VE K APSAYI C I B İ R AL AN YÖ NE Tİ M İ NE DO ĞRU İ L K ADIM
96
J U LIO P O LIS I
risk analizi, yerel paydaşları, araştırma metotları, koruma koşulları, yasal statüsü ve
finansal ihtiyaçları gibi çok sayıda konunun ele alındığı kapsamlı çalışmalardır.4 Bu
öncül çalışmalar olmaksızın, herhangi bir miras ögesinin bu listeye aday gösterilmesi
de artık mümkün olmamaktadır. Bu çalışmaların tek amacı yalnızca bir başvuru pro-
sedürünü tamamlamak değildir. Bir sit alanının sistematik bir şekilde yönetilebilmesi
ve geleceğe aktarılması için; o sit alanını ilgilendiren her konunun etraflıca düşünül-
mesi, ilgili her paydaşın sürece dâhil edilmesi ve ortaya çıkabilecek problemlerin ko-
lektif bir biçimde ele alınması gerekir. Bu kolektif örneklerden başarılıları arasında,
ülkemiz arkeolojisi ve turizmi için önemi büyük olan Çatalhöyük ve Ani sit alanları-
nın yönetim planları sayılabilir. Bu planlar, birçok paydaşın bir arada çalışarak orta-
ya çıkardığı yerel kalkınmayı da hedef alan çok yönlü çalışmalardır (Orbaşlı, 2013).
Ancak, bu gibi yüksek profilli sit alanlarının aksine, her sit alanı bir yönetim planı ile
UNESCO Dünya Listesi’ne girmeyi hedeflemeyebilir. Nitekim, Juliopolis gibi bu lis-
tede yer almayan, ancak uzun vadeli ve sürdürülebilir koruma azmiyle çalışan sit alan-
ları; UNESCO ilkelerini benimseyebilir ve Australian Heritage Workbook gibi disiplinde
kabul görmüş diğer alan yönetim planlarını yol haritası edinerek, kendi ihtiyaçlarına
cevap verebilen alan yönetim stratejileri geliştirebilirler.
Dünya arkeolojisine baktığımızda, spesifik olarak tarihî veya arkeolojik mezar alanı
yönetimi üzerine hazırlanmış az sayıda genel kaynak vardır. Historic England’ın Ta-
rihî Mezarlıkların Yönetimi (Management of Historic Cemeteries)5 üzerine yayınladığı
yönergeler ve Matero ve Peters’ın (2003) yayınladığı, mezarlıklar ve diğer mezar alan-
larında yürütülecek yüzey araştırması çalışmalarında takip edilmesi gereken koruma
stratejilerinin listelendiği çalışma da bu kaynaklara örnek teşkil edebilir. Ancak çoğu
çalışma, ya yerel ölçekte spesifik çözümler sunmakta ya da büyük ölçekli sit alanla-
97
J U LIO P OL I S’ TE S Ü R D Ü R Ü L E B İ L İ R VE K APSAYI C I B İ R AL AN YÖ NE Tİ M İ NE DO ĞRU İ L K ADIM
98
J U LIO P O LIS I
99
J U LIO P OL I S’ TE S Ü R D Ü R Ü L E B İ L İ R VE K APSAYI C I B İ R AL AN YÖ NE Tİ M İ NE DO ĞRU İ L K ADIM
Bahsi geçen sorular ilk bakışta çok temel ve sıradan sorular olarak görülebilir.
Bu yüzdendir ki, bunlar çoğu kazı yöneticisinin ya da arkeoloğun çalışmalara baş-
lamadan kendilerine sormayı unuttukları (ya da ihmal ettikleri) sorular olmuşlardır.
Hâlbuki, çoğu zaman çalışmalar ilerledikçe ve problemler belirginleşmeye başladıkça
kıymeti anlaşılan proaktif planlama, bu basit soruların kapsamlı analizi ile mümkün
olacak, sürdürülebilir korunmayı sağlayacak önemler ve aktörler belirlenebilecektir.
Australian Heritage Comission, bu yol haritasının özellikle doğal ve kültürel bileşenle-
rin bir araya geldiği, turizm potansiyelinin yüksek olduğu, ancak koruma problemleri
yaşayan ve paydaş katılımını arttırmayı hedefleyen sit alanları için uygun olduğunu
belirtmektedir.6 Sonraki bölümlerde detaylı olarak ele alınacağı gibi Juliopolis, bahsi
geçen sit alanlarına güzel bir örnektir. İlerleyen süreçlerde Juliopolis’in özel ihtiyaç-
larına göre farklı yönetim planlarına başvurulması ihtimali bulunsa da, şuan için bu
kılavuz, Juliopolis ekibinin arayışlarına cevap verebilme potansiyeline sahiptir. Bu ça-
lışmada, yukarıda geçen 8 soruya cevap verilerek Juliopolis için öncül bir değerlendir-
me yapılacaktır. Değerlendirmeye geçmeden önce, literatürde çoğunlukla Juliopolis
Nekropolü olarak tekil biçimde anılan mezar alanının aslında, Aladağ Çayı’nın ikiye
ayırdığı doğu ve batı nekropollerinden oluştuğunun ve bu çalışmada yine tekil olarak
anılacağının altını çizmek faydalı olacaktır.
İlk bakışta Krallar Vadisi ve Stonehenge örneklerden farklı bir bağlam ve coğrafyayı
temsil etse de, Juliopolis Nekropolü, Orta Anadolu arkeolojisi için kapsadığı dönem,
zengin buluntu ve insan kalıntıları koleksiyonu bakımından eşine az rastlanır bir kültür
mirası örneklemi sunmaktadır. 1950’lerde Sarıyar Barajı’nın, Juliopolis’in önemli bir
kısmını sular altında bırakması ile karanlığa gömülen kentin hikayesi, 1991 yılında
Anadolu Medeniyetleri Müzesi tarafından başlatılan kurtarma kazıları ile ilk defa
su yüzüne çıkar. O tarihten günümüze kadar kesintili olarak süren kazılar, Juliopolis
Nekropolü’nün Helenistik Dönem’den başlayarak, Bizans Dönemi’ni de içine alacak
bir zaman aralığında mezar alanı olarak kullanıldığını ortaya koymuştur (Arslan ve
diğ., 2011). Nekropolün tamamında şu ana kadar 700’ün üzerinde mezar kazılmış;
6 Protecting Heritage Places - 10 steps to help protect the natural and cultural significance of places,
2000. https://www.dcceew.gov.au/search?search_api_fulltext=heritage
100
J U LIO P O LIS I
bunların içinde oda mezar, sanduka mezar, basit toprak mezar, lahit mezar, taş plaka-
lı sanduka mezar ve Laginos mezar tipleri gözlemlenmiştir (Büyükkarakaya ve diğ.,
2018). Kimi mezarların farklı dönemlerin dekoratif elementlerini barındırması, me-
zarların farklı dönemlerde tekrar kullanıldığını işaret etmektedir. Dahası, çoğunluğu
oda mezarlarda görülmek üzere, mezarlarda genellikle birden fazla bireyin gömül-
düğünün tespiti ise, Juliopolislilerin inanç dünyaları konusunda daha ilginç verilerin
bizi beklediğini göstermektedir. Bu anlamda, tekrar tekrar kullanılan bu mezarlardan
çıkarılan çok sayıda insan kalıntısı, biyoarkeologlar için eşi bulunmaz bilimsel veri
deposu konumundadır.
İnsan kalıntılarına ek olarak, bu bireylerin birlikte gömüldüğü mezar
buluntularının Juliopolis’in bir kültür mirası alanı olarak önemine katkısından
bahsetmek faydalı olacaktır. Nekropolde yapılan kazılarda bireylerin; takılar, metal
kaplar, strigilisler, aynalar, tıp aletleri, yağ koku şişeleri, sikkeler, cam buluntular,
kandiller, seramik kaplar ve kemik buluntular gibi çeşitli yelpazede ve zenginlikte
mezar buluntuları ile gömüldüğü görülmüştür (Arslan ve Metin, 2013). Bu buluntular
arasında, tıp aletlerinin (özellikle kadın bireylerin de dâhil olduğu) onlarca mezarda
101
J U LIO P OL I S’ TE S Ü R D Ü R Ü L E B İ L İ R VE K APSAYI C I B İ R AL AN YÖ NE Tİ M İ NE DO ĞRU İ L K ADIM
102
J U LIO P O LIS I
dan bir kültür varlığının çok ötesinde, doğal zenginliği ve içinde bulunduğu coğrafyaya
bağı ile ele alınıp, çok katmanlı bir şekilde anlatabileceğine işaret etmektedir.
Resmî Kurumlar
Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü
103
J U LIO P OL I S’ TE S Ü R D Ü R Ü L E B İ L İ R VE K APSAYI C I B İ R AL AN YÖ NE Tİ M İ NE DO ĞRU İ L K ADIM
KU VEKAM, Juliopolis antik kentinden ele geçmiş insan iskelet kalıntılarının disip-
linlerarası incelemesi ve Juliopolis Dijital Arkeoloji Arşivi üzerine yürütülen projenin
en önemli maddi ve bilimsel destekçilerinden biridir.7 2018 ve 2019 yılında, Juliopolis’in
Yüzleri projesi kapsamında, Doç. Dr. Ali Metin Büyükkarakaya tarafından 3 boyutlu
yüz modellemeleri üzerine düzenlenen çalıştaylara da KU VEKAM ev sahipliği yap-
mış, Ankara Araştırmaları Dergisi’nde proje bulgularının yayınlanmasına destek ol-
muştur (Büyükkarakaya ve diğ., 2018). Aynı zamanda, halihazırda Juliopolis’te devam
eden en büyük proje olan dijitalleşme çalışmalarının ortaklarından olan KU VEKAM,
projenin bilim dünyasına tanıtımı ve paydaş etkileşiminin arttırılması konusunda alan
yönetiminde önemli bir role sahip olacaktır.
104
J U LIO P O LIS I
Hacettepe Üniversitesi
Ankara Büyükşehir Belediyesi, Ankara sınırları içerinde faaliyet gösteren birçok ar-
keolojik ve bilimsel araştırmaya ek olarak, Juliopolis’e de finansal, lojistik ve medya
tanıtım desteği sağlamaktadır. Uzun vadeli turizm yönetimi ve Ankara halkı ile etki-
leşimin arttırılması kapsamında belediyenin desteği, proje için büyük önem taşımak-
tadır. Belediyenin kültür ve turizm politikalarından sorumlu birimlerinin tecrübeleri
ve öngörüleri doğrultusunda; alan yönetim planı çalışmasında önemli bir yer teşkil
edecek sit alanına ulaşım, ziyaretçi parkurlarının inşası ve gerekli medya tanıtım kay-
naklarının hazırlanması konularında katkısı olması beklenmektedir.
Nallıhan Belediyesi
105
J U LIO P OL I S’ TE S Ü R D Ü R Ü L E B İ L İ R VE K APSAYI C I B İ R AL AN YÖ NE Tİ M İ NE DO ĞRU İ L K ADIM
Bu yüzden, Juliopolis’in kapsayıcı alan yönetimi planının ana ayaklarından birini yü-
rütmemize destek olan belediye planlamamızın başat aktörlerindendir.
106
J U LIO P O LIS I
lar arasındadır. Juliopolis’te yapılacak bir alan yönetim çalışması ve turizm kalkınma
planlaması ile bu paydaşların da Juliopolis ile yakından tanışması mümkün olacaktır.
Ticari Kuruluşlar
Aşağıda güncel risk faktörleri kısımında faaliyetleri detaylı olarak ele alınacak olan
Türkiye Elektrik Kurumu ve Alkim Kimya; sit alanı çevresinde ve içerisinde ticari fa-
aliyetler yürüttükleri için, Juliopolis’te alınacak kararlardan birinci dereceden etkile-
nebilecek ticari paydaşlardandır. Bu sebeple, alan yönetim planının paydaşları arasına
alınan bu iki büyük kuruluş, Juliopolis’te alan yönetimine dair kapsamlı bir planlama-
da sit alanının korunmasına katkı sağlama şansına sahip olabilir. Nitekim, Alkim Kim-
ya’nın 2018 yılında hazırladığı, Çayırhan Sodyum Sülfat Tesisleri Mekanik Çözme Ünitesine
İlave Kırma Eleme Tesisi tanıtım dosyasında Juliopolis’in ve Nallıhan Kuş Cenneti’nin
107
J U LIO P OL I S’ TE S Ü R D Ü R Ü L E B İ L İ R VE K APSAYI C I B İ R AL AN YÖ NE Tİ M İ NE DO ĞRU İ L K ADIM
korunmasına yönelik imar planlarına atıflar yapılmış, bunlara riayet edileceği belir-
tilmiştir.8 Henüz bu iki kurumla görüşmeler başlamamışsa da, bu olumlu tutumun sit
alanı yönetim planında işbirliğine de yansıyacağı umulmaktadır.
30 yıla yayılan kesintili kazı tarihi boyunca çok sayıda önemli keşif yapılmış ve bilim-
sel değeri yüksek bulgular ortaya çıkarılmıştır. Ancak kazıların kesintili devam etme-
sinin; sit alanı güvenliği, bilimsel çalışmalar ve kullanılan metotların devamlılığında
yarattığı etkileri de yadsımak mümkün değildir. 1991 yılında başlayıp 18 yıl kesintiye
uğrayan kazıları, 2009’da devralan ekibin çalışmaya neredeyse en başından başlamak
zorunda kaldığını söylemek yanlış olmayacaktır. 1991 öncesi, Juliopolis nekropolü sa-
dece kimi yerel topluluklar ve bazı yetkililer tarafından bilinirken, 1991’de başlayan ve
devamı gelmeyen kurtarma kazısı, buraya bir anda defineciler ve eser kaçakçıları gibi
istenmeyen grupların ilgisini çekmiştir. Bu ilginin hesap edilememesi, sonraki ekip-
lerin takip etmesi için bir yönetim ve koruma planının geliştirilememiş olması birçok
kaçak kazıya ortam hazırlamıştır. Nitekim, 2009 yılında kazıların tekrar başlamasının
en önemli sebebi de bu kaçak kazıların yarattığı tahribatın gün geçtikçe büyümesidir.
Dolayısıyla, 2009’da görevi devralan müzenin arkeologlarından oluşan ekip, ilk iş ola-
rak bu büyük tahribatın tespiti ve temizliği ile baş etmek zorunda kalmıştır (Arslan
ve diğ., 2010). Diğer yandan, yeni ekibin yürüttüğü 5 kazı sezonunun ardından müze
yönetimi tekrar değişmiş ve kazılara 1 sene ara verilmiştir. 2015 yılında yeni bir müze
yönetimi ve akademisyenlerin de yer aldığı ekip, yeni bir yol haritası ile çalışmalarına
başlamıştır.
8 Çayırhan Sodyum Sülfat Tesisleri Mekanik Çözme Ünitesine İlave Kırma Eleme Tesisi tanıtım dosyası.
108
J U LIO P O LIS I
Yukarıda kısaca bahsi geçen kaçak kazılar, Juliopolis’in geleceğini riske atan ve sü-
reklilik arz eden diğer bir önemli sorun grubunu oluşturmaktadır. Türkiye’de kaçak
kazıların süregelen bir sorun teşkil ettiği ve her bilimsel kazı projesinin, istemeden
de olsa, hem olumlu hem olumsuz dikkati üzerine topladığı yadsınamaz bir gerçek-
tir. Bu sebeple her kazı ve yüzey araştırması, çalışmalar başlamadan önce dikkatli
bir şekilde planlanmalı ve olumsuz ilgiden doğabilecek sorunların öngörüldüğü risk
109
J U LIO P OL I S’ TE S Ü R D Ü R Ü L E B İ L İ R VE K APSAYI C I B İ R AL AN YÖ NE Tİ M İ NE DO ĞRU İ L K ADIM
analizleri yapılmalıdır. Ülkemizde, risk analizi raporlarının kazılarda pek yaygın ola-
rak hazırlanmadığı ya da ek bir bürokratik angarya olarak ele alındığını kabul etmek
gerekir. Ancak bu analizlerin; doğabilecek risklere hazırlıksız yakalanmamak, olası
senaryolara çözüm önerileri üretmek ve tahribatı en aza indirmek için hayati olduğu
unutulmamalıdır (Romão ve diğ., 2016). Juliopolis’te bu analizin yapılmamış olması-
nı; definecileri sit alanına çeken 1991 kazılarının öngörüsüzlüğü olarak görmek, ilk
ekibe haksızlık etmek olacaktır. Daha sonra göreve gelen ekiplerin de, bu konuda bir
ilerleme kaydedemediği; risk analizinin yapılmamış olmasından ve sit alanına kalıcı
güvenlik çözümlerinin dahi bulunamamış olmasından anlaşılmaktadır.
Bugüne kadar, Juliopolis’te kalıcı olarak 24 saat görev yapan güvenlik görevlile-
rinin olmaması, definecilerinin kazı sezonlarının ardından rahatça sit alanını tahrip
etmesine ortam hazırlamıştır. Anadolu Medeniyetleri Müzesinin, 2009 yılında baş-
lattığı ve kazıyı düzenli olarak sürdürdüğü yıllar içinde güvenlik görevlilerin istihda-
mının en azından belirli yıllarda sağlandığı bilinmektedir. Bu durum, yıllar içerisinde
özellikle kazı dönemlerinde güvenlik seviyesini önemli ölçüde artıran bir etken olarak
dikkat çekmektedir. Ayrıca, 2010 yılında Kalkınma Ajansı desteği ile Anadolu Mede-
niyetleri Müzesi tarafından yaptırılan kameralı gözetleme sistemi de bu açıdan çok
önemli bir araç olarak kullanılmıştır. Müze ve yerel Jandarma teşkilatı merkezlerinden
110
J U LIO P O LIS I
Şekil 4. Kaçakçıların yasadışı kazılarda kullandığı ve geride bıraktığı bir minder ve kazma.
Fotoğraf: Juliopolis Projesi Arşivi.
Kaçak kazıların yanı sıra, Juliopolis’e yönelik fiziksel olarak en ciddi risk, çevresindeki
endüstriyel faaliyetlerdir. Bu faaliyetlerin ilki, Sarıyar Barajı’nın yapılmasını takiben
faaliyete başlayan Türkiye Elektrik Kurumuna (TEK) aittir. TEK’in sit alanı etrafında-
ki zararlı faaliyetlerine yönelik ilk kaygılar, 1988 yılında kayıtlara geçmiştir. Juliopolis
111
J U LIO P OL I S’ TE S Ü R D Ü R Ü L E B İ L İ R VE K APSAYI C I B İ R AL AN YÖ NE Tİ M İ NE DO ĞRU İ L K ADIM
1. derece sit alanı olarak tescil edilmiştir ancak Türkiye Elektrik Kurumu burayı kül-
stok sahası olarak kullanmak istemektedir (Tüzin, 1993). Bu nedenle, 1991’de aniden
başlayan kurtarma kazılarını bu talepten bağımsız düşünmek mümkün değildir. O
tarihten önce başlamış olması muhtemel kül stoklama faaliyetleri; sit alanı sınırları-
na onlarca ağır yüklü kamyonun girip çıkması, zemin üzerinde baskı oluşturması ve
alanın yakın çevresinin zararlı maddelerce kirletilmesi anlamına gelmektedir. Tescil
öncesinde ve sonrasında meydana gelen bu hasarların saptanması ve bu durumun,
arazinin sınırları ve topoğrafyası üzerindeki etkilerinin tanımlanarak raporlanması,
kritik bir öneme sahiptir.
Etkileri daha güncel olan diğer riskli endüstriyel faaliyetleri ise, Alkim Alkali
Kimya A.Ş.’nin Çayırhan Şubesi tarafından gerçekleştirilen faaliyetler oluşturmak-
tadır. Juliopolis ile arasında yalnızca 1,5 km olan Alkim Kimya tesisleri, TEK’in ak-
tivitelerine benzer olarak sıklıkla kamyonlarını sit alanı sınırlarından geçirmektedir.
Bu kamyonların, büyük olasılıkla kimyasal maddeler taşıdığı düşünüldüğünde, sit
alanı için sadece tonajlarıyla değil, kimyasal riskleri de içeren daha kapsamlı bir risk
oluşturduğu açıktır. Bu faaliyetlerin gölgesinde, sit alanı sınırlarının belirginliğinin ve
anlamının gün be gün yitirildiği ortadayken etkili bir alan korunmasının mümkün
olamayacağı açıktır.
112
J U LIO P O LIS I
Şekil 6. Baraj yanında faaliyet gösteren Alkım Kimya’nın sülfat işleme tesisi (en üstte).
Fotoğraf: Juliopolis Projesi Arşivi.
113
J U LIO P OL I S’ TE S Ü R D Ü R Ü L E B İ L İ R VE K APSAYI C I B İ R AL AN YÖ NE Tİ M İ NE DO ĞRU İ L K ADIM
kazı ekibi, önemli yaralanmalar ile karşılaşmamış olsa da, her yaştan ziyaretçilerin
yaşadığı irili ufaklı kazalar ile baş etmek durumunda kalmıştır. Kaynak yetersizliği ve
plansızlık, ekibin bir parkur inşa faaliyetini tek başına yüklenmesini imkânsız hâle
getirmekte, sürdürülebilir bir turizmin de önünde engel oluşturmaktadır.
Bu kazaların tek sebebinin ziyaretçilerin dikkatsizliği olduğunu varsaymak hak-
sızlık olacaktır. Ören yeri levhasını takip ederek, ya da Google Maps benzeri haritalar
ile sit alanına ulaşan ziyaretçilerin; sit alanında kazıların devam edip etmediğini ya da
güvenli geziye müsait parkurların olup olmadığını bilmesi beklenemez. Bu konuda
yerel halkın veya genel ziyaretçi kitlesinin sit alanına ulaşmadan faydalanabileceği
kaynakların, ya da alana ulaştıktan sonra onlara yol gösterecek bir rehberin olması ge-
rekmektedir. Ancak şimdilik Juliopolis’in, bahsi geçen iki seçeneği de hayata geçirebi-
lecek kaynakları ayırdığını söylemek zordur. Bu çerçevede, paydaşlarla sağlanamayan
etkili ve anlamlı iletişim, dikkate alınması gereken bir başka kritik sorun olarak ortaya
çıkmaktadır.
114
J U LIO P O LIS I
115
J U LIO P OL I S’ TE S Ü R D Ü R Ü L E B İ L İ R VE K APSAYI C I B İ R AL AN YÖ NE Tİ M İ NE DO ĞRU İ L K ADIM
116
J U LIO P O LIS I
117
J U LIO P OL I S’ TE S Ü R D Ü R Ü L E B İ L İ R VE K APSAYI C I B İ R AL AN YÖ NE Tİ M İ NE DO ĞRU İ L K ADIM
Araştırma Potansiyeli
Son olarak, Türkiye’deki birçok kurtarma kazısının aksine, Juliopolis Nekropolü, şehri
sular altında olsa da şu an için acil bir risk altında değildir. Son yıllarda yapılan ça-
lışmalarda, antik mezar alanlarına ek olarak, sular altında kalan kentin kimliği hak-
kında yeni bilgiler sağlaması beklenen kilise ve sur kalıntıları da ortaya çıkarılmıştır.
Ancak bu kalıntıların acil restorasyon ve konservasyon ihtiyacı olduğu da ortadadır.
Bu anlamda, ekibimiz disiplinler arası bir ekiple; bu kalıntıların ortaya çıkarılması,
geçmişlerinin aydınlatılması ve geleceğe aktarılması için gerekli koruma önlemlerini
alacaktır.
Diğer yandan, çalışmaların önemli kısmının mezar alanlarına adandığı daha önce
de bahsedilmişti. Normal kazılardan farklı olarak, mezar alanlarının zamandan ka-
zanmak için hızla kaldırılmak zorunda olmadığı Juliopolis’te, araştırma ekibi yüzlerce
mezarı itina ile kazma ve kayıt altına alma şansına sahiptir. Son yıllarda özellikle, Juli-
opolis’te farklı disiplinlerden gelen ve kendi alanlarında değerli katkılarda bulunmuş
araştırmacılarla bir araya gelinerek kapsamlı çalışmalar gerçekleştirilmiş ve önemli
akademik yayınlar üretilmiştir (Akkemik ve Metin, 2011; Arslan ve Metin, 2013; Bü-
yükkarakaya ve diğ., 2018, 2021; Devecioğlu, 2013; Onur, 2014).
118
J U LIO P O LIS I
Bu yayının diğer bölümlerinde detaylı olarak ele alınan Juliopolis Dijital Arke-
oloji Arşivi ve Juliopolis Dijital Biyoarkeoloji Arşivi, kazılardan edinilen verileri açık
erişimli dijital bir platforma aktararak daha fazla araştırmacının faydalanabileceği bir
veri havuzu yaratmayı hedeflemektedir. Bu veri havuzunun sayesinde; Türkiye’deki
birçok kazının aksine, açık erişim stratejisi yolu ile, ekip dışındaki araştırmacıların da
bu verileri inceleyebilmesi ve bilimsel üretim yapabilmesi teşvik edilecektir. Juliopo-
lis ekibi, onlarca yıl süreyle bir ekibin tek başına çözümleyemeyeceği büyüklükteki
veri tabanlarının akademik camia dışında tutulmasının, bilimsel açıdan herhangi bir
olumlu katkı sağlamayacağı görüşündedir. Veri paylaşımındaki tutuculuklar ve araş-
tırma hırsı gibi alanda süregelen sorunları açık erişim politikalarıyla çözmeyi plan-
layan Juliopolis, Türkiye biyoarkeolojisinin üretimini ve genel profilini yükseltme
olanağına sahiptir.
Sonuç
Bu öncül alan yönetimi planı araştırmasında, Juliopolis’in tarih boyunca karşılaştığı
zorluklar detaylı bir şekilde incelenmiş, nekropol alanının karşı karşıya olduğu potan-
siyel riskler ve fırsatlar belirlenmiş, mevcut paydaşlar tanımlanmış ve alanın gelecek
kuşaklara emniyetle devredilmesi için somut çözüm yolları önerilmiştir. Türkiye’de
yavaş yavaş uygulanmaya başlanan alan yönetimi planlarının, ilk defa bir nekropolde
hayata geçirilecek olması önemli bir adımdır. Bu adım, Juliopolis’in bölgesel arkeolo-
jik özgünlüğüne de benzersiz bir derinlik katacaktır. Juliopolis ekibi, bu kapsamlı alan
yönetimi planını oluştururken şu dört ana amaca odaklanmaktadır:
• Amaç 1. Devam etmekte olan ve gelecekteki kazı çalışmaları için pratiklerde
devamlılığın esas alındığı bir sistem oluşturmak,
• Amaç 2. Karar alma mekanizmasındaki düzensizliğin ve ilgisizliğin doğurduğu
güvenlik sorunlarının önüne geçmek,
• Amaç 3. Sit alanının profilini yükselterek ihtiyacı olan güvenlik desteği ve fi-
nansal yardımı yaratmak,
• Amaç 4. Yerel paydaşlar ve genel halk ile iletişimi güçlendirerek kapsayıcı bir
kültürel miras yönetimi örneği ortaya çıkarmak.
Juliopolis’te 1991 yılından itibaren süregelen kazı çalışmaları incelendiğinde,
nekropolde yaşanan güncel sorunların bir kısmının, bu zaman zarfında ortaya çıkan
119
J U LIO P OL I S’ TE S Ü R D Ü R Ü L E B İ L İ R VE K APSAYI C I B İ R AL AN YÖ NE Tİ M İ NE DO ĞRU İ L K ADIM
120
J U LIO P O LIS I
121
J U LIO P OL I S’ TE S Ü R D Ü R Ü L E B İ L İ R VE K APSAYI C I B İ R AL AN YÖ NE Tİ M İ NE DO ĞRU İ L K ADIM
Kaynakça
Aas, C., Ladkin, A. ve Fletcher, J. (2005). Stakeholder collaboration and heritage management. Annals of
Tourism Research, 32(1), 28-48. doi:https://doi.org/10.1016/j.annals.2004.04.005
Ahmad, Y. (2006). The scope and definitions of heritage: from tangible to intangible. International Journal of
Heritage Studies, 12(3), 292-300.
Arslan, M., Metin, M., Cinemre, O., Çelik, T. ve Devecioğlu, Ü. (2011). Juliopolis nekropolü 2009 yılı kurtarma
kazısı. 19. Müze Çalışmaları ve Kurtarma Kazıları Sempozyumu, 24 Nisan- 1 Mayıs 2010 içinde (s. 271-304).
Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü.
Arslan, M., ve Metin, M. (2013). Kayıp kent Juliopolis. Ankara Kalkınma Ajansı.
Askew, M. (2010). The magic list of global status: UNESCO, World Heritage and the agendas of states. Heri-
tage and globalisation içinde (s. 33-58). Routledge.
Atakuman, Ç. (2010). Value of heritage in Turkey: History and politics of Turkey’s world heritage nominati-
ons. Journal of Mediterranean Archaeology, 23(1), 107-131.
Atakuman, Ç. (2020). A Haunted Landscape and Its Drained Souls: The Last Rush to Heritage and Archae-
ology in Turkey. Journal of Mediterranean Archaeology, 33(2), 242-267. https://doi.org/10.1558/jma.19473
Batchelor, D. (2003). Toward a sustainable management plan: The case of Stonehenge and
Avebury. J. M. Teutonico ve F. Matero (Ed.) Managing change: Sustainable approaches to the conservation of the
built environment içinde (s.95-106). Los Angeles: Getty Publications.
Biers, T. ve Stringer Clary, K. (Ed.). (2023). The Routledge Handbook of Museums, Heritage, and Death (1. baskı).
Routledge. https://doi.org/10.4324/9781003195870
Bortolotto, C. (2007). From objects to processes: UNESCO’S intangible cultural heritage. Journal of Museum
Ethnography, 19, 21-33.
Bryman, A. (2007). The research question in social research: what is its role? International Journal of Social
Research Methodology, 10(1), 5-20.
Büyükkarakaya, A. M., Alpagut, A., Çubukçu, E. ve Cavalli, F. (2018). Juliopolis (Iuliopolis) antropolojik
araştırmaları: ilk çalışmalar. Ankara Araştırmaları Dergisi, 6(2), 111-126. doi:10.5505/jas.2018.43433
Büyükkarakaya, A.M., Vorobyeva, E., Dolmuş, M., Metin, M., Karadağ, D.K., Güleryüz, Ö., Doğan, E., Bütün,
E., Ulusoy, İ. ve Sertalp, E. (2021). Juliopolis Dijital Arkeoloji Arşivi Çalışmaları. Y. Kıraç, U. Alagöz, Z.
F. Taşkıran, A. Alpagut (Ed.), 1921-2021 Asırlık Çınar Anadolu Medeniyetleri 100 Yaşında içinde (s. 323-338).
Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü.
Byrd, T. E. (2007). Stakeholders in sustainable tourism development and their roles: appl-
ying stakeholder theory to sustainable tourism development. Tourism Review, 62(2), 6-13.
doi:10.1108/16605370780000309
122
J U LIO P O LIS I
Devecioğlu, Ü. (2013). Roma imparatorluk dönemi Iuliopolis şehir sikkeleri. Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi,
Gazi Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara.
Erder, C. (1977). The Venice charter under review. METU Journal of Faculty of Architecture, 25, 24-31.
Frey, B. S. ve Steiner, L. (2011). World heritage list: does it make sense? International Journal of Cultural Policy,
17(5), 555-573.
Gürsu, I., Pulhan, G., ve Vandeput, L. (2019). ‘We Asked 3,601 People’: A Nationwide Public Opinion Poll
on Attitudes Towards Archaeology and Archaeological Assets in Turkey. Public Archaeology, 18(2), 87-
114. DOI: 10.1080/14655187.2020.1824156
Jokilehto, J. (1998). The context of the Venice Charter (1964). Conservation and Management Of Archaeological
Sites, 2(4), 229-233.
Jokilehto, J. (2006). World heritage: defining the outstanding universal value. City & time, 2(2), 1.
Legacey, E. M. (2019). Making space for the dead: Catacombs, cemeteries, and the reimagining of Paris, 1780–1830.
Cornell University Press.
Marquis-Kyle, P., Walker, M., Australian Heritage Commission ve Australia/ICOMOS. (1992). The illustrated
Burra Charter: Making good decisions about the care of important places. Australia ICOMOS Inc. with the
assistance of the Australian Heritage Commission.
Matero, F., Fong, K. L., Bono, E. D., Goodman, M., Kopelson, E., McVey, L., . . . Turton, C. (1998). Archaeo-
logical site conservation and management an appraisal of recent trends. Conservation and Management of
Archaeological Sites, 2(3), 129-142.
Matero, F. G. ve Peters, J. (2003). Survey methodology for the preservation of historic burial grounds and
cemeteries. Departmental Papers (Historic Preservation), 5.
Onur, F. (2014). Epigraphic research around Juliopolis I: a historical and geographical overview. Gephyra, 11,
65-83.
Orbaşlı, A. (2013). Archaeological site management and local development. Conservation and Management of
Archaeological Sites, 15(3-4), 237-253.
Romão, X., Paupério, E. ve Pereira, N. (2016). A framework for the simplified risk analysis of cultural herita-
ge assets. Journal of Cultural Heritage, 20, 696-708.
Russell, J. (1997). Towards more inclusive, vital models of heritage: an Australian perspective. International
Journal of Heritage Studies, 3(2), 71-80.
Sertalp, E., Emmez, Y., Bütün, E., Doğan, E., ve Büyükkarakaya, A. M. (2023). Raising public awareness
of at-risk cultural heritage through new methods of digital archaeology: The case of the «Faces
of Juliopolis» exhibition. Mediterranean Archaeology and Archaeometry, 23(2), 175-195. https://doi.
org/10.5281/zenodo.8179461
Simmonds, S. ve Thomas, B. (2014). Stonehenge and Avebury world heritage site management plan 2015. http://
www.stonehengeandaveburywhs.org/assets/Stonehenge-and-Avebury-WHS-Management-Plan-2015.
pdf
123
J U LIO P OL I S’ TE S Ü R D Ü R Ü L E B İ L İ R VE K APSAYI C I B İ R AL AN YÖ NE Tİ M İ NE DO ĞRU İ L K ADIM
Sørensen, M. L. S., ve Carman, J. (2009). Introduction: Making the means transparent- Reasons and reflec-
tions. In J. Carman & M. L. S. Sørensen (Ed.), Heritage Studies: Methods and Approaches içinde (s. 11–28).
Routledge.
Titchen, S. M. (1996). On the construction of outstanding universal value: Some comments on the imple-
mentation of the 1972 UNESCO World Heritage Convention. Conservation and Management of Archaeo-
logical Sites, 1(4), 235-242.
Tüzin, G. (1993). Çayırhan Gülşehri nekropol alanı kurtarma kazısı 1991. 3. Müze Kurtarma Kazıları Semineri içinde
(s. 335-350). T.C. Kültür Bakanliği Anıtlar ve Müzeler Genel Müdürlüğü.
Venbrux, E. (2010). Cemetery tourism: coming to terms with death? La Ricerca Folklorica, 61, 41-49.
Weeks, K. R., Hetherington, N. ve Bakhoum, D. (2014). The valley of the kings: A site management handbook.
American University in Cairo Press.
124
Juliopolis Dijital Arkeoloji
Arşivi Çalışmaları*
Elena Vorobyeva
Koç Üniversitesi, Arkeoloji ve Sanat Tarihi Bölümü
Muhammed Dolmuş
Juliopolis Projesi Koordinatörü
Ömer Güleryüz
York Üniversitesi
Duygu Kevser Karadağ
Koç Üniversitesi VEKAM Kütüphanesi ve Arşivi
Ali Metin Büyükkarakaya
Doç. Dr., Hacettepe Üniversitesi, Antropoloji Bölümü
Giriş
İnsan türünün ortaya çıktığı ilk andan itibaren günümüze kadar olan süreçte maddi
ve manevi pek çok birikim bulunmaktadır. Bu birikimin ortaya çıkarılmasında ve geç-
miş ile geleceğimizin birleştirilmesinde destek aldığımız araştırma yöntemlerinden
birisi de arkeolojik kazılardır. Kültürel belleğimizde taşıdığımız her şeyin geçmişteki
yerini aramak ve bunu tüm süreçleriyle ortaya çıkarmak arkeolojik kazı çalışmalarının
temelini oluşturur. Arkeolojik kazıları diğer bir deyişle geçmişin dedektifliğini yapan
arkeologların, olay yeri incelemesi olarak ifade edebiliriz.
125
J U LIO P OL I S D İ J İ TA L A R K E OLOJ İ ARŞİ Vİ ÇAL I ŞM AL ARI
Sistemli olarak yürütülen arkeolojik kazılar sayesinde, üzeri bir sis perdesi ile ör-
tülü olan yaşanmışlıklara dokunma fırsatı elde edilebilir. Yapılan araştırmalarla in-
sanların yaşama serüvenine dair bilgi birikimine erişilir. Bunlar; beslenme şekillerine,
yaşamı örgütleyen ekonomi modellerine ve sosyal yapılarına varıncaya kadar insan ve
onun temas ettiği her şeyi kapsamaktadır. Yukarıda değindiğimiz birikimi arkeolojik
kazılarla elde etmiş olduğumuz mimari yapı, mezar ve küçük buluntu gibi her türlü
maddi kültür ögelerine borçluyuz.
Arkeoloji disiplini sadece toprak altında kalmış kültür ögelerinin ortaya çıkarıl-
masından, korunmasından ve sergilenebilir hâle gelmesinden ibaret değildir. Çalışma-
ların temelini, gün yüzüne çıkarılan materyallerin kayıt altına alınması oluşturmakta-
dır. Bu kayıt altına alma işlemi; belgeleme, tasnif, çizim, fotoğraflama gibi sistemli bir
süreci ifade etmektedir. Bu süreci oluşturan veriler, bütüncül bir bakış açısıyla ince-
lenmekte, akademik çalışmalara konu olmakta ve bu konuyla ilgili herkesin erişimine
açılmaktadır.
Dijitalleşen çağımızda her alanda olduğu gibi arkeolojik kazılarda da teknoloji,
arkeolojik çalışmaların vazgeçilmez bir unsuru olmaktadır. Bu yüzden düzensiz ve di-
jital olmayan arkeolojik dokümantasyon verilerini tekrar ele almak önem kazanmak-
tadır. Bahsi geçen verilerin günümüz şartlarında ulaşılabilirliği ve bütüncül olarak
değerlendirilmesini kolaylaştırması adına dijitalleştirme çalışmaları oldukça elzemdir.
Bu çalışmanın amacı Juliopolis antik kenti hakkında yürütülen dijital arkeoloji
arşivi çalışmalarının misyonu ve vizyonu hakkında bilgiler sunmak, dijital arşiv kuru-
lurken nasıl bir yol izlendiğini aktarmak ve arşiv çalışmasında gelinen noktayı paylaş-
maktır. Bunun yanı sıra, dijital arkeoloji arşivi yaklaşımının Türkiye’de henüz yeni bir
alan olması nedeniyle ve bu yönde yürütülecek yeni araştırmalara kaynak olabilmesi
amacıyla arkeolojide dijitalleşmenin gelişimi ve mevcut durumu, dijital veri projele-
rinin yönetimi ve Türkiye’de yürütülen dijital arkeoloji çalışmaları hakkında bilgi de
sunulmaktadır.
126
J U LIO P O LIS I
127
J U LIO P OL I S D İ J İ TA L A R K E OLOJ İ ARŞİ Vİ ÇAL I ŞM AL ARI
128
J U LIO P O LIS I
129
J U LIO P OL I S D İ J İ TA L A R K E OLOJ İ ARŞİ Vİ ÇAL I ŞM AL ARI
ile 1902-1947 arasında yürüttüğü keşif gezilerinin yanı sıra diğer keşif gezileri sırasın-
da ve başka kurumlar tarafından toplanan materyalleri de depolamaktadır. Giza, bu
kapsamlı arşivin yanı sıra alanın 3D sanal rekonstrüksiyonu ile kendisine ilişkin aka-
demik araştırmaları bir araya getiren bir internet sitesi olan (Digital Giza) ve Harvard
Üniversitesi tarafından yürütülen The Giza Project adlı dijital projenin de parçasıdır.
Üniversiteler de zaman zaman yayınevlerinin, kütüphane sistemlerinin veya
uzmanlaşmış bölümlerinin yardımıyla dijitalleştirme projelerine katılmaktadır.
Örneğin, Stanford University Press yayınevi, dijital yayıncılık için çevrimiçi bir platform
oluşturmuştur ve yayınevinin dijital olarak oluşturulmuş yayınlarından biri olan ve
UCSC’de tarih doçent doktoru olan Elaine Sullivan tarafından yazılan Constructing
the Sacred: Visibility and Ritual Landscape at the Egyptian Necropolis of Saqqara, Mısır’da
yer alan bu bölgeyi keşfetmek için zamansal ve mekânsal olarak gezilebilen interak-
tif 3D modeller içermektedir. Groningen Üniversitesi de Center for Digital Humanities
aracılığıyla “gömü ve anmaya ilişkin epigrafik (Yunan, Latin ve Sami), ikonografik,
coğrafi, mekânsal, osteolojik ve arkeolojik verileri kaydeden ve bu kategoriler arasında
çapraz karşılaştırma yapılmasına imkan sağlayan” Digital Tombs adlı bir dijital veri
tabanını ve tehlike altındaki arkeolojik miras deposunu kurmaktadır. Diğer bir örnek
ise Koç Üniversitesi’nin birden çok dijital koleksiyona ev sahipliği yapan kütüphane
sistemidir.
130
J U LIO P O LIS I
Yukarıda adı geçen Giza gibi bazı arkeolojik alanlar için amaç, uygulanan tek-
noloji veya hedef kitle farklılıkları nedeniyle birden fazla dijital projeye ihtiyaç du-
yulabilir. Diğer bir örnek ise; halkla etkileşim kurmaya uygun, etkileşimli bir dijital
model aracılığı ile çevrimiçi olarak oluşturulan, ancak kazı arşivi ADS veri havuzunda
depolanan Prittlewell Princely Burial’dır. Bu projede veriler, araştırmacılar için kullanışlı
bir veri kümesi şeklinde oluşturulmuştur. Prittlewell Prens Mezarı çalışması, kullanı-
lan arayüzün yalnızca veri tabanına erişim için bir araç olmadığını göstermekte, aynı
zamanda veri tabanını kullanıcılar için farklı bir deneyime çevirmenin yolu olduğunu
ortaya koymaktadır (Manovich, 1999, s. 8).
Planlama ve Standartlaştırma
Dijital bir projenin temelinde her zaman bir veri tabanı -yani, yapılandırılmış bir veri
koleksiyonu- bulunmaktadır (Manovich, 1999, s. 81). Arkeolojide dijital verilerin ar-
tan önemi ve veri setlerinin giderek çoğalan boyutu nedeniyle, verilerin yönetimi ve
uzun süreli korunması için etkili stratejilere ihtiyaç duyulmaktadır. Bu nedenle, bir
projenin erken aşamalarında bir veri yönetimi planının geliştirilmesi ve uygulanma-
sı gereklidir. Bu tür planlar, hibe teklif sürecinin bir parçası olarak devlet kurumları
tarafından talep edilebilir (Reilly ve Thompson, 2020, s. 14). Veri yönetimi planının
bileşenleri arasında fon sağlayıcısına ilişkin gereklilikler, veri toplama, yöntemin bel-
gelendirilmesi, klasör ve dosya yapısı, meta veriler, veri formatı, veri depolama, etik ve
izin, telif hakkı ve fikri mülkiyet, veri saklama ve veri paylaşımı bulunmaktadır (Reilly
ve Thompson, 2020, s. 15). Planlama aşamasında, olası sorunlar ve bunlar ile başa çık-
manın yolları da dikkate alınmalıdır (Richards-Rissetto ve von Schwerin, 2017, s. 45).
Araştırma verilerinin yönetimi için evrensel bir standartlar seti olmamasına karşın
her arşiv ve veri merkezi, fon sağlayıcısına ilişkin gerekliliklere ve nihai kullanıcılarının
beklentilerine bağlı olarak kendi standartlar setine sahiptir (Reilly ve Thompson, 2020,
s. 15). Çeşitli kuruluşlar ve girişimler, dijital verilerin sürdürülebilir -yani, bulunabilir,
ulaşılabilir ve tekrar kullanılabilir- olmasını sağlamak için kılavuz ve ilkeler geliştir-
mektedir (Buccellati ve Kansa, 2016). Örneğin, bilimsel verilerin yönetimine yönelik
FAIR Veri İlkeleri; dijital varlıkların bulunabilirliği, erişilebilirliği, birlikte çalışabilir-
liği ve tekrar kullanılmasını sağlamak için oluşturulmuş bir dizi öneri içermektedir
131
J U LIO P OL I S D İ J İ TA L A R K E OLOJ İ ARŞİ Vİ ÇAL I ŞM AL ARI
Verilerin Saklanması
Verilerin saklanması söz konusu olduğunda dijital projelerde, verilerin özel bir arşiv-
de, depolama sisteminde veya ADS, OpenContext, tDAR veya OCHRE (Clarke, 2015)
gibi bir veri deposunda saklanması tercih edilebilir. Veri havuzları, çeşitli formatları
destekleyen ve meta verilerin oluşturulması, kalıcı tanımlayıcıların atanması, verilerin
korunması ve yedeklenmesi, verilerin yeniden biçimlendirilmesi, verilere erişimin yö-
netilmesi, güvenlik ve gizliliğin sağlanması ve hassas verilerin kullanılmasına yönelik
düzenlemelere uyulması gibi hizmetler sunan kullanıma hazır bir yapı sunmaktadır.
Ayrıca, veri havuzları genellikle uzun vadeli veri yönetiminin sorumluluğunu üst-
lenmektedir ki bu görevin tek bir arkeolog tarafından yürütülmesi oldukça zor ola-
bilir (Clarke, 2015, s. 320). Veri havuzları aynı zamanda dış erişim ve tanıtımla ilgili
olanaklara da sahiptir ve veri analizi ve korunumu konusunda danışmanlık hizmeti
sunmaktadır (Reilly ve Thompson, 2020, s. 21-22). Buna rağmen, dijital havuzların
faaliyet odakları değişiklik göstermektedir. Örneğin, tDAR (The Digital Archaeological
Record) verilerin uzun vadeli korunumu üzerinde uzmanlaşmışken OpenContext, bir
web yayıncılığı platformu aracılığıyla verilerin tekrar kullanımını teşvik etmeye odak-
lanmaktadır. Digital Index of North American Archaeology (DINAA) ise ABD’nin doğu-
sunda bulunan arkeolojik alanlara ilişkin veri tabanları için birlikte çalışabilirlik mo-
132
J U LIO P O LIS I
133
J U LIO P OL I S D İ J İ TA L A R K E OLOJ İ ARŞİ Vİ ÇAL I ŞM AL ARI
Veri tabanında listelenen korumasız alanlara erişim yalnızca şifre girişi ile sağlanabilir.
ADS, ADSEasy, Figshare ve tDAR gibi dijital depolar, telif hakkı ve erişim anlaşmalarına
ilişkin hükümlerde esneklik sağlar (Clarke, 2015, s. 323).
Genel olarak, bir projeyi dijital olarak yürütmek, kapsamlı planlama ve uzun va-
deli kararlılığın yanı sıra zaman, emek ve finansal kaynak yatırımı gerektiren karma-
şık bir iş birliği sürecidir. Bununla birlikte, dijitalleşme ve bunu uygulayan projelerin
uzun vadeli faydaları, maliyet ve sorunlardan daha ağır basmaktadır. Hâlâ dijitali keş-
fetme ve test etme aşaması devam etse de bunun, arkeolojik araştırma için sunduğu
fırsatların analog çağda akla hayale sığmaz olacağı şimdiden bellidir.
Bu bağlamda, Juliopolis’teki sistematik kazılardan (diğer bölümlerde daha ayrın-
tılı olarak ele alınan) elde edilen belgeler, inceleme ve sonraki dijitalleştirme çalışma-
ları için özellikle ilgi çekicidir. Müze tarafından yürütülen ve Nallıhan Belediyesi ile
Ankara Büyükşehir Belediyesi tarafından desteklenen kurtarma kazıları öncelikle an-
tik kentin nekropol alanında gerçekleştirilmiş ve çok sayıda mezar ile çok çeşitli mezar
buluntularının -kapsamlı bir ikonografik repertuarı temsil eden değerli ve yarı değerli
mücevherler, madeni paralar, metal, cam, kemik ve seramik objeler dâhil (Şekil 1, 2,
3, 4, 5 ve 6) keşfedilmesine yol açmıştır. Kazı belgeleri, mezar ve mezar buluntuları-
nın envanteri, buluntu fotoğrafları, manuel ve dijital çizimler, Anadolu Medeniyetleri
Müzesi, Koç Üniversitesi VEKAM ve Hacettepe Üniversitesi İnsan Davranışsal Ekolo-
jisi ve Arkeometri laboratuvarı (İdea lab) işbirliğiyle 2019 yılında başlatılan Juliopolis
Dijital Arşiv’in temelini oluşturmaktadır (Şekil 7).
Türkiye’deki mevcut dijital projeler kapsamında Juliopolis Dijital Arşiv, hem dev-
let (Hacettepe Üniversitesi ve Anadolu Medeniyetleri Müzesi) hem özel (VEKAM)
araştırma kurumlarının çabalarını birleştirdiği için benzersiz bir yere sahiptir. Arşiv
girişimi, Küçük Asya’da kazısı yapılmış en büyük mezar alanlarından biri olan ve şu
anda Ankara bölgesinde Helenistik, Roma ve Bizans dönemleri kapsanan uzun süre
kullanılmış bir mezar alanının bilinen tek örneği olan Juliopolis nekropolünden elde
edilen malzemelerin araştırılmasını kolaylaştırmak amacıyla başlatılmıştır. Türkiye’de
ilk kez 1970’lerde kültürel mirasa uygulanan dijitalleştirme uygulamaları2 üniversite
kütüphaneleri, araştırma merkezleri, galeriler ve müzeler gibi çeşitli kurumlar tarafın-
2 The first digitization initiative was the catalog of manuscripts Türkiye Yazmaları Toplu Kataloğu (TÜ-
YATOK) produced by the National Library (Milli Kütüphane) between the late 1970s and the year of 2000
(Çakmak 2018, s. 171).
134
J U LIO P O LIS I
Şekil 2. Strigiller.
Kaynak: Arslan ve diğ., 2012.
135
J U LIO P OL I S D İ J İ TA L A R K E OLOJ İ ARŞİ Vİ ÇAL I ŞM AL ARI
136
J U LIO P O LIS I
Şekil 6. Unguentariumlar.
Kaynak: Arslan ve diğ., 2012.
137
J U LIO P OL I S D İ J İ TA L A R K E OLOJ İ ARŞİ Vİ ÇAL I ŞM AL ARI
dan ele alınırken, arkeolojik kurtarma kazılarının arşivleri yaygın olarak dijitalleştiril-
memekte ve genellikle sınırlı erişime sahip olmaktadır. Bu bağlamda, bilimsel araş-
tırmalar için bir platform olarak oluşturulan Juliopolis materyallerinin açık erişimli
dijital arşivi, bu tür projeler için bir emsal teşkil etmektedir. Yerleşimin kendisinin
araştırmacılar için erişilebilir olmadığı göz önünde bulundurulduğunda, kayıtlarının
veri paylaşımı, şimdiye kadar çoğunlukla tarihsel anlatılara dayanan artzamanlı ve
disiplinlerarası incelemeler ile bölgesel ve karşılaştırmalı analizler için büyük önem
taşımaktadır. Juliopolis Dijital Arşivi aynı zamanda Türkiye’de bir devlet müzesinin
ilk açık erişimli arkeolojik koleksiyonu içermektedir.
Juliopolis Dijital Arşivi’nin genel kapsamı geniştir ve topoğrafik haritalar, video-
lar, ses kayıtları ve analitik veriler gibi diğer veri türlerini içermektedir. Proje, ileriki
aşamalarında Juliopolis Dijital Biyoarkeolojik Arşiv, yani Hacettepe Üniversitesi İn-
san Davranışsal Ekolojisi ve Arkeometri laboratuvarı (İDEA lab) ve VEKAM ortak ça-
bası olan Juliopolis Antropolojik Araştırma Projesi tarafından toplanan antropolojik
ve biyoarkeolojik veriler (Büyükkarakaya ve diğ., 2018) ve birincil kaynaklardan ve
epigrafik materyallerden elde edilen bilgiler -Akdeniz Üniversitesi Akdeniz Dilleri ve
Kültürleri Araştırma Merkezi (ADKAM) tarafından 2011–2014 yıllarında toplananlar
gibi- ile entegre edilecektir. Ayrıca, dijital arşivin amaçları arasında; Juliopolis’te orta-
ya çıkarılan tüm arkeolojik kayıtları, bilimsel araştırmaların sonuçlarını, örneğin hafif
kararlı izotop oranı analizi ve radyokarbon tarihlerini, sit alana odaklanan diğer dijital
projelerin sonuçları, örneğin yoğunluk haritası ve mezarların 3D rekonstrüksiyonları
gibi veri gruplarını da düzenli bir şekilde birleştirmek yer almaktadır. Bu, araştırmacı-
ların materyallere daha kolay erişimini sağlayacak, böylece sit alanı ile ilgili bütüncül
ve çok disiplinli bilimsel araştırmaları teşvik edecek ve bölge sakinlerinin yaşam tarz-
ları, nüfus yapıları ve refahı hakkında daha fazla bilgi edinilmesine katkıda bulunacak
ve Juliopolis’in genel kamuoyuna tanıtılmasına yardımcı olacaktır.
138
J U LIO P O LIS I
Çalışma
Görselleri
Manuel
ve Dijital
Çizimler
etkinlik uzmanı ile araştırma ve eğitim programları uzmanı katkı sağlamıştır. Rehberi
oluşturmaktaki amaç, sürecin nasıl yönetileceğini belirlemek, süreçte meydana gele-
cek sorunlara çözüm bulmak ve ortak bir dil yaratmak olmuştur.
Rehberde yöntem olarak mezarlar ve mezarlardan çıkan buluntular şeklinde hi-
yararşik bir yapı öngörülerek dijital arşivin oluşturulmasına karar verilmiştir. Ulusla-
rarası standartlara uyum sağlayabilmek için gelecek olan verilerin MS Office Excel
programında veri seti şeklinde hazırlanması gerektiği belirlenmiştir. MS Office Excel
veri setindeki yapının oluşturulması için eser kartları, mezar görüntüleri, mezardan çı-
kan eser görüntüleri incelenmiştir. Her bir tanımlama (metadata) alanı malzeme çeşit-
liliğine göre oluşturulmuştur. Veri setindeki alanlar ilk olarak VEKAM ekibi tarafın-
dan hazırlanmıştır. Daha sonrasında proje ekibinden arkeolog Muhammed Dolmuş
ve Doç. Dr. Ali Metin Büyükkarakaya ile yapılan toplantılar sonrasında veri setinin
metadata alanları kararlaştırılmıştır. Bu alanlar hem mezara ait hem mezar buluntula-
rına ait hem de arşivcilik alanı açısından temel tanımlama alanlarından oluşmaktadır.
139
J U LIO P OL I S D İ J İ TA L A R K E OLOJ İ ARŞİ Vİ ÇAL I ŞM AL ARI
140
J U LIO P O LIS I
141
J U LIO P OL I S D İ J İ TA L A R K E OLOJ İ ARŞİ Vİ ÇAL I ŞM AL ARI
Şekil 8. Dijital Arşiv çalışmaları kapsamında yeniden düzenlenen mezar ve envanterlik eser kartı örnekleri.
Envanter No Başlık Mezar No Dönemi Mezar Türü Mezar Durumu Plankare Mezar Koordinatı Mezar Yönü Mezar Açıklamaları
JLP_M1 Juliopolis Nekropolü 1 numaralı mezara ait kazı çalışması M1 Roma Dönemi Oda (3 Klineli) Kaçak Tahribat 25 J Kuzey-Güney Cam eser parçaları ve demir k
JLP_M1_Pic_phg_01 Mezar odasının giriş kapısı
JLP_M1_Pic_phg_02 Mezar boşluğunun tespit edilmesi ve ilk çalışma
JLP_M1_Pic_phg_03 Mezar kapağının bulunması
JLP_M1_Pic_phg_04 Mezar giriş kapısının temizliği
JLP_M1_Pic_phg_05 Mezar odasının temizliği
JLP_M1_Pic_phg_06 Mezar odasından çıkarılan toprağın eleme çalışması 1
JLP_M1_Pic_phg_07 Mezar odasından çıkarılan toprağın eleme çalışması 2
JLP_M2 Juliopolis Nekropolü 2 numaralı mezara ait kazı çalışması M2 Roma Dönemi Oda (3 Klineli) Kaçak Tahribat 26 J Kuzey-Güney Bir adet altın küpe ile bir adet
JLP_M2_Pic_phg_01 Mezarın tespit edilmesi
JLP_M2_Coi_phg_01 Sikke
JLP_M2_Jew_phg_01 Yüzük
JLP_M2_Jew_phg_02 Küpe
JLP_M3 Juliopolis Nekropolü 3 numaralı mezara ait kazı çalışması M3 Roma Dönemi Oda (3 Klineli) Kaçak Tahribat 25 K Kuzey-Güney Cam eser parçaları ve demir k
JLP_M3_Pic_phg_01 Mezar odası giriş kapağı
JLP_M3_Pic_phg_02 Mezarın tespit edilmesi
JLP_M3_Pic_phg_03 Mezar kapağının temizlenmesi 1
JLP_M3_Pic_phg_04 Mezar kapağının temizlenmesi 2
JLP_M3_Pic_phg_05 Mezar odası giriş kapağı toprak dolgunun kaldırılması
JLP_M3_Pic_phg_06 Mezar odası giriş kapağının açılması 1
JLP_M3_Pic_phg_07 Mezar odası giriş kapağının açılması 2
JLP_M3_Pic_phg_08 Mezar odası kuzey kline
JLP_M3_Pic_phg_09 Mezar odası kuzey kline ve orta boşluk
JLP_M3_Pic_phg_10 Mezar odası doğu kline
JLP_M3_Pic_phg_11 Mezar odası batı kline
JLP_M3_Pic_phg_12 Mezar odası kuzey kline temizlik sonrası
JLP_M3_Pic_phg_13 Mezar odası orta boşluk
JLP_M4 Juliopolis Nekropolü 4 numaralı mezara ait kazı çalışması M4 Roma Dönemi Sanduka (2 Kapaklı) Kaçak Tahribat 26 K Doğu-Batı Yok
JLP_M4_Pic_phg_01 Mezarın genel görünümü 1
JLP_M4_Pic_phg_02 Mezarın genel görünümü 2
JLP_M4_Pic_phg_03 Mezarın kuşbakışı görünümü 1
JLP_M4_Pic_phg_04 Mezarın kuşbakışı görünümü 2
JLP_M4_Pic_phg_05 Mezarın yan açıdan görünümü
JLP_M4_Pic_phg_06 Mezarın son hali
JLP_M5 Juliopolis Nekropolü 5 numaralı mezara ait kazı çalışması M5 Roma Dönemi Sanduka (2 Kapaklı) Kaçak Tahribat 24 L Doğu-Batı Yok
142
J U LIO P O LIS I
Gömü Türü Birey Sayısı İskelet Korunma Durumu İskelet Bilgileri Kazı Envanter No Buluntu Türü Buluntu Cinsi Buluntu Adedi Buluntu Dönemi Buluntu Ayrıntıları
kabaraİnhumasyon
parçaları ele geçirilmiştir.
Belirsiz Çok sayıda insan ve hayvan kemikleri ile dişleri ele geçirilmiştir.
t altın İnhumasyon
yüzük ve bir adet gümüş
Belirsiz
sikke (Hadrian M.S. 117-138) ele geçirilmiştir. Ayrıca kırılmış
Yok ve dağılmış halde seramik ve cam parçaları, yazıtlı seramik parçası ele geçirilmiştir.
143
J U LIO P OL I S D İ J İ TA L A R K E OLOJ İ ARŞİ Vİ ÇAL I ŞM AL ARI
Şekil 10. Dijital Arşiv çalışmaları kapsamında gerçekleştirilen manuel ve dijital çizim örnekleri.
144
J U LIO P O LIS I
145
J U LIO P OL I S D İ J İ TA L A R K E OLOJ İ ARŞİ Vİ ÇAL I ŞM AL ARI
146
J U LIO P O LIS I
147
J U LIO P OL I S D İ J İ TA L A R K E OLOJ İ ARŞİ Vİ ÇAL I ŞM AL ARI
mada veri girişlerini indeksleyip kullanıcıya açmak için Şekil 12’deki yönetim paneli
kullanılır. Yönetim panelinde koleksiyonla ilgili raporlar alınabilmekte, düzenlemeler
yapılabilmekte, koleksiyona ait metadata alanları oluşturulup görüntülenebilmektedir.
Veri girişi yapılmadan önce koleksiyon yönetim panelinde açılarak metadata
alanları belirlenmektedir (Şekil 13). Metadata alanları oluşturulurken uluslararası
metadata standartlarından biri olan Dublin Core sistemi kullanılmaktadır. ASIS&T’nin
(Association for Information Science & Technology) projesi olan Dublin Core Metadata
Initiative meta veri standartları ile iyi uygulamaların geliştirilmesi ve tanıtımı alanında
çalışan bir kuruluştur.
Genel olarak Dublin Core, Simple ve Qualified olmak üzere bilgilerin bulunmasına,
filtrelenmesine ve düzenlenmesine yardımcı olan iki farklı metadata sabit formatın-
dan oluşmaktadır. Bunlar, Dublin Core Simple 15 ve Dublin Core Qualified 55 alanlarıdır.
VEKAM kurum olarak Dublin Core Qualified kullanmaktadır. Şekil 13’te görülen DC
Map kısmı oluşturulan metadata alanlarının Dublin Core’da neye karşılık geldiği veya
ne ile eşleştiğini göstermektedir. Bazı alanların DC Map’te karşılığı yok ise None ola-
rak belirlenmektedir. Her bir metadata alanı için görselde de görüldüğü gibi ayrıntılı
tanımlamalar yapılmaktadır. Veri türü, önem derecesi, taranabilir olması, genişliği,
gerekliliği, anahtar kelimesi (data type, large, hide, required, vocabulary) gibi ayrıntılar be-
lirlenebilmektedir.
Dijitalleşmiş verinin metadatası oluşturulmuş ve MS Office Excel’de her veri için
kayıtlar düzenlenmiş ve devamında koleksiyonla ilgili belli başlı veri girişleri yapılmış
ve demo sürüm üzerinde proje ekibi ön çalışmasını gerçekleştirmiştir. Dijitalleşmiş
verinin metadatası, Excel’de altlığı olan her veri için kayıt düzenlendikten sonra ko-
leksiyonla ilgili veri girişleri tamamlandığında VEKAM dijital koleksiyonlar web say-
fasında Juliopolis için bir alan açılmıştır (Şekil 14).
148
J U LIO P O LIS I
149
J U LIO P OL I S D İ J İ TA L A R K E OLOJ İ ARŞİ Vİ ÇAL I ŞM AL ARI
Şekil 16. 2009–2016 yılları arasında tespit edilen mezarların türlerine göre dağılımı.
150
J U LIO P O LIS I
landırması için destek alınarak çalışmalar başlamıştır. Proje kapsamında York Üniver-
sitesi tarafından erişim hakkı verilmiş Autodesk 3D MAX Pro yazılımı kullanılmıştır.
M82 mezarının yeniden canlandırma çalışmaları kazı raporları baz alınarak uygu-
lanmaktadır. Bu doğrultuda yapılan arkeolojik kazılarda 2 adet iskelet olduğu ancak
yoğun nemden dolayı iskeletlerin eridiği anlaşılmıştır. İskeletlerin yanı sıra mezar içeri-
sinde çeşitli mezar hediyeleri bulunmaktadır. Bu hediyeler içerisinde 2 adet pişmiş top-
rak vazo ve 2 adet bronz bilezik olduğu saptanmıştır. Yapılan çalışmada, yoğun nemden
dolayı eridiği düşünülen iskeletlerin buluntu yerlerine göre 3D MAX yazılımı üzerinde
yeniden canlandırılması yapılmıştır. Bunun yanı sıra 2 adet pişmiş toprak vazo ve 2
adet bronz bilezik de yeniden canlandırılarak mezar içerisindeki konumlarına yeniden
canlandırma ile yerleştirilmiştir. Ayrıca mezarın yerleşim içerisindeki derinliği de yine
bu yazılım üzerinde gösterilmiştir. Juliopolis antik kentinin yanında yer alan Sarıyar
barajı da bu bağlamda mezar perspektifinden gösterilmeye çalışılmıştır (Şekil 17).
Şekil 17’de görülen yeniden canlandırma, 2021 Şubat ayı içerisinde yapılan
çalışmadır ve şu anda bu proje üzerinde tekrar çalışılmaktadır. Yakın bir zaman içerisinde
bitirilmesi planlanan bu çalışmadaki ana hedeflerden birisi, Antik Dönem’deki ölü
Şekil 17. M82 mezarının yeniden canlandırma çalışması ve Sarıyar Barajının mezar perspektifinden görünümü.
151
J U LIO P OL I S D İ J İ TA L A R K E OLOJ İ ARŞİ Vİ ÇAL I ŞM AL ARI
152
J U LIO P O LIS I
153
J U LIO P OL I S D İ J İ TA L A R K E OLOJ İ ARŞİ Vİ ÇAL I ŞM AL ARI
Son Söz
Juliopolis Dijital Arkeoloji Arşivi’ni kurmanın temel amacı, alanda daha fazla çalışma
ve işbirliğine dayalı çalışmayı teşvik etmek umuduyla, Türkiye’deki ve yurtdışındaki
bilimsel topluluklara, arkeolojik sit alanının kendisi ve materyalleri ile (kazı belgeleri,
nesne envanterleri, bilimsel raporlar, yoğunluk haritası ve 3D modeller dâhil) yapılan
araştırmalarla ilgili çeşitli açık erişim ve kapsamlı veriler sağlamaktır. Bu şekilde, Juli-
opolis’in dijital erişilebilirliği ve görünürlüğü geliştirilmiş olacak ve antik kent bölge
içi, bölgeler arası ve uluslararası düzeylerde daha büyük ölçekli araştırma projelerine
dâhil olabilecektir. Aynı zamanda Anadolu Medeniyetleri Müzesi, Koç Üniversitesi
VEKAM ve Hacettepe Üniversitesi gibi araştırma kurumları arasındaki işbirliği, Tür-
kiye’deki arkeoloji alanındaki diğer projelere örnek olabilir ve arkeolojik verilerin di-
jital olarak toplanması, korunması ve hem araştırmacılara hem halka sunulması stan-
dartlarının geliştirilmesine yardımcı olacaktır.
Tüm bunların dışında, hayata geçirilen bu büyük proje ile Türkiye’de kültürel mi-
ras bilincinin geliştirilmesine çok yönlü katkı sağlanmış olacağı, aynı zamanda ve bu
kapsamda kamusal arkeoloji çalışmalarının da hız kazanacağı ümit edilmektedir.
154
J U LIO P O LIS I
Kaynakça
Arbuckle, B. S., Kansa S. W., Kansa E., Orton D., Çakırlar C., Gourichon L., Atici L., Galik A., Marciniak A.,
Mulville J., Buitenhuis H., Carruthers D., De Cupere B., Demirergi A., Frame S., Helmer D., Martin
L., Peters J., Pöllath N., …. Würtenberger, D.. (2014). Data sharing reveals complexity in the westward
spread of domestic animals across neolithic Turkey. PloS ONE, 9(6), e107824. https://doi.org/10.1371/
journal.pone.0099845
Arslan, M.,Metin M., Cinemre M.O., Çelik T., ve Türkmen, M. (2012). Juliopolis Nekropolü 2010 Yılı Kazı
Çalışmaları. 20. Müze Çalışmaları ve Kurtarma Kazıları Sempozyumu, 169–188.
Buccellati, F. ve Kansa, E. (2016). The value of energetic analysis in architecture as an example for data
sharing. Digital Applications in Archaeology and Cultural Heritage, 3(3), 91–97. https://doi.org/10.1016/j.
daach.2016.07.001
Büyükkarakaya, A. M., Alpagut A., Çubukçu E. ve Cavalli F. (2018). Juliopolis (Iuliopolis) antropolojik araş-
tırmaları: ilk çalışmalar. Ankara Araştırmaları Dergisi 6(2): 111–126.
Clarke, M. (2015). The digital dilemma, preservation and the digital archaeological record. Advances in Archa-
eological Practice, 3(4), 313–330. https://doi.org/10.7183/2326-3768.3.4.313
Cowgill, G. L. (1967). Computer applications in archaeology. Computers and the Humanities, 2(1), 17–23.
Darbyshire, G. ve Pizzorno, G. H. (2009). Building digital Gordion: Coping with the past in the 21st century.
Expedition, 51(2), 23–30.
Darbyshire, G. ve Pizzorno, G. H. (2012). Mapping Gordion. C. B. Rose (Ed.). The archaeology of Phrygian
Gordion, royal city of Midas içinde (s. 23–38). University of Pennsylvania Museum of Archaeology and
Anthropology.
Darbyshire, G. ve Pizzorno, G. H. (2013). Taming the beast: The Digital Gordion Mapping Project. Expediti-
on, 55(2), 27–29.
Drzewiecki, M. ve Arinat, M. (2017). The impact of online archaeological databases on research and herita-
ge protection in Jordan. Levant, 49(1), 64–77. https://doi.org/10.1080/00758914.2017.1308117
Farazis, G., Thomopoulos, C., Bourantas, C., Mitsigkola, S. ve Thomopoulos, S. C. A. (2019). Digital approa-
ches for public outreach in cultural heritage: The case study of iGuide Knossos and Ariadne’s journey.
Digital Applications in Archaeology and Cultural Heritage, 15, e00126. https://doi.org/10.1016/j.daach.2019.
e00126
155
J U LIO P OL I S D İ J İ TA L A R K E OLOJ İ ARŞİ Vİ ÇAL I ŞM AL ARI
Forte, M. (2014.) 3D Archaeology: new perspectives and challenges — the example of Çatalhöyük. Journal of
Eastern Mediterranean Archaeology & Heritage Studies, 2(1), 1–29. https://doi.org/10.13140/2.1.3285.0568
Grieco, G., Fix, P., Kennedy, C., Herbst, J., Shultz, L., Borrero, R., ve Dostal, C. (2020). Integrating digital
and conventional recording techniques for the documentation and reconstruction of an 18th-century
wooden ship from Alexandria, VA. Digital Applications in Archaeology and Cultural Heritage, 16, 80–99.
https://doi.org/10.1016/j.daach.2020.e00136
Pakkanen, J., Brysbaert, A., Turner, D., ve Boswinkel, Y. (2020). Efficient three-dimensional field documen-
tation methods for labour cost studies: case studies from archaeological and heritage contexts. Digital
Applications in Archaeology and Cultural Heritage, 17, e00126. https://doi.org/10.1016/j.daach.2020.e00141
Reilly, M. ve Thompson, S. (2020). Understanding data management planning and sharing perspectives
for the social scientist. J. W. Crowder, M. Fortun, R. Besara ve L. Poirier (Ed.). Anthropological data in the
digital age: new possibilities – new challenges içinde (s. 13–30). Palgrave Macmillan.
Roosevelt, C. H., Cobb, P., Moss, E., Olson, B. R. ve Ünlüsoy, S. (2015). Excavation is destruction digitization:
Advances in archaeological practices. Journal of Field Archaeology, 40, 325–346. https://doi.org/10.1179/2
042458215Y.0000000004
Sullivan, E. A. (2020). Constructing the sacred: Visibility and ritual landscape at the Egyptian Necropolis of Saqqara.
Stanford University Press. http://constructingthesacred.org
Vanderput, L. ve Çayırezmez, N. A. (2019). The British Institute at Ankara’s digital repository. Heritage Tur-
key, 9, 27–28.
Wilkinson, M. D, Dumontier, M., Aalbersberg, I. J., Appleton, G., Axton, M., Baak, A., Blomberg, N., Boiten,
J. W., da Silva Santos, L. B., Bourne, P. E., Bouwman, J., Brookes, A. J., Clark, T., Crosas, M., Dillo, I.,
Dumon, O., Edmunds, S., Evelo, C. T., Finkers, R. … Mons, B. (2016). The FAIR guiding principles for
scientific data management and stewardship. Scientific Data, 3. https://doi.org/10.1038/sdata.2016.18
156
J U LIO P O LIS I
3D Icons
http://3dicons.ceti.gr/
ADS
https://archaeologydataservice.ac.uk/
ADSEasy
https://archaeologydataservice.ac.uk/easy/
ARACHNE
https://arachne.dainst.org/
Constructing the Sacred: Visibility and Ritual Landscape at the Egyptian Necropolis of Saqqara (Stanford
University Press)
http://constructingthesacred.supdigital.org/cover/index.html
CRANE (Computational Research on the Ancient Near East)
https://crane.utoronto.ca/
DANS (Data Archiving and Networked Services)
https://dans.knaw.nl/en/
Digging Digital (Austrian Academy of Sciences)
https://www.oeaw.ac.at/en/oeai/research/digging-digital/
Digital Collections of Koç University
https://librarydigitalcollections.ku.edu.tr/en/
Digital Giza (Harvard University)
http://giza.fas.harvard.edu/
Digital Index of North American Archaeology (DINAA)
https://opencontext.org/projects/416A274C-CF88-4471-3E31-93DB825E9E4A
ETRUSCHI in 3D
https://3dom.fbk.eu/projects/etruschi-3d
FAIR Data Principles
https://www.go-fair.org/fair-principles/
Four Valleys Archive (Kenyon College)
https://digital.kenyon.edu/honduras/
Guides to Good Practice (ADS and Digital Antiqyity)
https://guides.archaeologydataservice.ac.uk/g2gp/Contents
IANUS
http://datenportal.ianus-fdz.de/
157
J U LIO P OL I S D İ J İ TA L A R K E OLOJ İ ARŞİ Vİ ÇAL I ŞM AL ARI
http://www.gizapyramids.org/
158
Dijitalleşen Biyoarkeoloji
ve Juliopolis
Arkeolojik İnsan
Topluluklarına Ait
Kalıntıların Dijital Arşivi
Elifgül Doğan
Cambridge Üniversitesi
Elena Vorobyeva
Koç Üniversitesi, Arkeoloji ve Sanat Tarihi Bölümü
Erge Bütün
Hacettepe Üniversitesi, Antropoloji Bölümü
Ali Metin Büyükkarakaya
Doç. Dr., Hacettepe Üniversitesi, Antropoloji Bölümü
Giriş
Yaşadığımız yüzyıl ve onu önceleyen 20. yüzyıl, insanoğlunun içinde bulunduğu ma-
teryal evrenin sınırlarını soyut bir evrene doğru genişlettiği bir devrin başlangıcına
şahitlik etti. Siber ya da sanal alem olarak da adlandırılan bu yeni evren, 21. yüzyılın
vazgeçilmezleri arasında hızla yerini aldı ve yakın gelecekte birçok alanda yapaca-
ğı değişiklikler konusunda işaretler vermeye başladı. Gelişen bilgisayar teknolojileri
(süper bilgisayarlar), yapay zeka çalışmaları, sanayiden eğitime, oyundan akademik
çalışmalara ve uzay araştırmalarına uzanan dijitalleşme girişimleri, bu değişikliklerin
öncülleri arasında sayılabilir.
159
D İJ İTALL E Ş E N B İ YOA R K E OLOJ İ V E JUL I O P O L I S
A R KEO LOJ İ K İ N SA N TOPLU LU K L A RI NA Aİ T K AL I NTI L ARI N Dİ Jİ TAL ARŞİ Vİ
Dijitalleşmenin sunduğu, hayatı kolaylaştıran çok sayıda yeni çözüm günlük ha-
yatta çokça karşımıza çıksa da (örn. dijital fotoğraf makinaları), bu yeni çözümlerin
en büyük kullanıcılarını akademik dünyada yer alan araştırmacılar oluşturmaktadır.
Diğer disiplinlere benzer biçimde disiplinlerarası yönü ağır basan ve antropolojinin
bir alt disiplini olan biyoarkeoloji de bu gelişmelerden etkilenmekte, yeni yaklaşımlar
için uygulama alanlarından biri hâline gelmektedir. Her geçen gün örnekleri artan
dijital biyoarkeoloji çalışmaları Türkiye’de farklı bağlamlarda ortaya çıkarken ve bi-
lim camiasında bu tür çalışmalar yapılırken uygulanması gereken doğru yönergelerin
ortaya çıkması, olgunun etraflıca tartışılması disiplinin geleceği için önemli bir hâl
almaktadır. Bu çalışmada, gelecekteki ve başlangıç aşamasındaki diğer çalışmalara da
kaynaklık edebilmesi açısından dijital biyoarkeoloji ve arşivi çalışmalarının güçlü ve
zayıf yanları, olası sorunlu yönleri ve tabi ki konuyla ilgili etik konular, genel bir bağ-
lamda ve Juliopolis odaklı çalışmalar üzerinden ele alınmaktadır.
Biyoarkeoloji Çalışmaları
Biyoarkeoloji, geçmiş dönemlerde yaşamış insan topluluklarına ait organik kalıntıla-
rın incelenmesiyle bu insanların yaşam biçimlerinin ortaya çıkarılmasını amaçlayan
bir disiplin olarak tanımlanabilir (Larsen, 2002; 2015). Bu organik kalıntılar içinde
insanlara ait kemikler, dişler olabildiği gibi korunmuş yumuşak doku kalıntıları da
(deri, saç vb.) yer alır. Eski insan kalıntılarının biyoarkeolojik açıdan analiziyle başta
beslenme yapıları, akrabalık ilişkileri, sağlık durumları ortaya çıkarılabilmekte, elde
edilen bilgiler arkeolojinin ürettiği bilgilerle birleştirilerek toplulukların çevreyle
kurdukları ilişkiler, genel anlamda yaşam biçimleri ve bunların biyolojilerine etkileri
aydınlatılabilmektedir (Larsen, 2002; 2015). Bu değerlendirme süreci disiplinler arası
biyokültürel bir yaklaşım ve kültürlerarası bir bakış açısı ile ele alınmaktadır (Armela-
gos, 2008, s. 27; Martin ve diğ. 2013). İnsan vücudu, dolayısıyla iskeleti, hem biyolojik
hem de kültürel olmak üzere ikili bir yapıya sahiptir (Agarwal, 2016, s. 130). Bu ne-
denle, arkeolojik kazılar sonucu gün ışığına çıkarılan insan kalıntıları; insanlara ilişkin
geçmişin, evrimsel, kültürel ve sosyal diğer süreçlerin (Larsen, 2018, s. 865) anlaşılması
bakımından büyük önem taşımakta, yalnızca iskelet biyolojisinden ibaret olmak yeri-
ne bir anlam ifade eden vücutlar hâline gelmektedir (Zuckerman ve diğ., 2014, s. 514).
160
J U LIO P O LIS I
161
D İJ İTALL E Ş E N B İ YOA R K E OLOJ İ V E JUL I O P O L I S
A R KEO LOJ İ K İ N SA N TOPLU LU K L A RI NA Aİ T K AL I NTI L ARI N Dİ Jİ TAL ARŞİ Vİ
Arkeolojinin her safhasında belgeleme, belgelemenin çeşitliliği her daim önem arz et-
miştir. Ortaya çıkarılan arkeolojik katmanların hem doğal hem de insan kaynaklı ola-
rak kısa süre içinde zarar görme ve ortadan kalkma olasılığı nedeniyle belgelemelerin
her zaman çok önemli oldukları bilim uzmanlarınca dile getirilmektedir. Özellikle 20.
yüzyılın son çeyreğinden itibaren gelişen bilgisayar teknolojileri ve dijitalleşme bu an-
lamda kayıt altına alma süreçlerinin daha hızlı ve verimli bir şekilde yapılabilmesinin
önünü açmıştır ve arkeolojide dijital belgelemelerin yaklaşık 70 yıllık bir geçmişe sa-
hip olduğu ifade edilebilmektedir (Cowgill, 1967). Yaşadığımız dijital çağda, uzaktan
algılama teknolojilerinin, sadece iki değil üç boyutlu görüntülemelerin ve daha birçok
bilgisayar destekli sistemlerin arkeolojik araştırmalara uyarlanabilirliği ve ortaya çıkan
yüksek verim dikkati çekmektedir (Clarke, 2015; Crowder ve Freeman, 2020; Grieco
ve diğ., 2020). Söz konusu yardımcı teknolojiler güncel internet ağları sayesinde veri-
lerin çok uzak mesafeler arasındaki transferinin de yapılabilmesini olanaklı kılmakta
ve akademisyenlerin erişimini kolaylaştırarak araştırmanın potansiyelini de önemli
oranda olumlu etkilemektedir (Buccellati ve Kansa, 2016; Darbyshire ve Pizzorno,
2013; Roosevelt ve diğ., 2015; Wilkinson ve diğ., 2016).
Biyoarkeoloji alanında çalışan uzmanların araştırmaları ve çalışmalarını yürütme-
leri için iskelet en önemli unsurdur. Ancak, iskeletlerin korunma durumu ve erişilebi-
lirliği bilim insanları için sorun teşkil edebilir. Juliopolis kurtarma kazıları bunun iyi
bir örneğini oluşturmaktadır. Juliopolis Nekropolü gibi benzer örneklerde de, kazıla-
rın uzun yıllar boyunca sürmesi ve farklı kişiler tarafından yürütülmesi, iskeletlerin
muhafaza edildikleri alanların koşullarındaki yetersizlik ve kazılardan çıkarılan iske-
letlerin belirli bir sisteme göre kayıt altına alınmaması bu sorunların örnekleri arasın-
dadır (Wrobel ve diğ, 2019, s. 47-48). Ancak, günümüzde gelişen teknolojik olanaklar
sayesinde kayıtların dijital ortamda yapılması, bu sorunların üstesinden gelmek üzere
önemli bir fırsat sunmaktadır.
Dijital biyoarkeoloji, kazılardan elde edilen insan kalıntılarının ve gömü konteks-
tinin (ve dolayısıyla mezar eşyalarının) çeşitli yöntemlerle dijital anlamda kaydedil-
mesi ile başlayan uzun bir süreci barındırır. En basit hâliyle mezar kontekstinin in-si-
162
J U LIO P O LIS I
tu dijital kaydı ile başlayan bu süreç sonraki aşamalarda, çeşitli yazılımların desteği
ile oluşturulan mezar bütününün üç boyutlu rekonstriksiyonu (Şekil 1), bilgisayarlı
tomografi (BT) (Şekil 2A ve 2B), manyetik rezonans görüntüleme (MRI) gibi pale-
oradyolojik, taramalı elektron mikroskopisi (SEM), ışık mikroskopisi, lazer taraması
Şekil 2A ve 2B. M161 numaralı mezardan elde edilen bir kafatasının bilgisayarlı tomografi görüntüleri.
Kaynak: Juliopolis Projesi Arşivi.
163
D İJ İTALL E Ş E N B İ YOA R K E OLOJ İ V E JUL I O P O L I S
A R KEO LOJ İ K İ N SA N TOPLU LU K L A RI NA Aİ T K AL I NTI L ARI N Dİ Jİ TAL ARŞİ Vİ
A B
C D
Şekil 3A, 3B, 3C ve 3D. M 196 numaralı mezardan ele geçen kalıntılara ait farklı yöntemlerle
elde edilmiş görseller: A) M 196 tabutun içi; B) M196 bireyi kafatası; C) Işık mikroskobu
görüntüsü; D) Taramalı elektron mikroskobu görüntüsü.
Kaynak: Büyükkarakaya ve diğ., 2018.
164
J U LIO P O LIS I
165
D İJ İTALL E Ş E N B İ YOA R K E OLOJ İ V E JUL I O P O L I S
A R KEO LOJ İ K İ N SA N TOPLU LU K L A RI NA Aİ T K AL I NTI L ARI N Dİ Jİ TAL ARŞİ Vİ
denilen uzun bir çalışma planının içinde yer alır. Çeşitlilik, farklı araştırma planlarının
temel kapsamları ve çalışma programları ile alakalıdır. Temelde amaç, ortaya çıkarı-
lan sert ve yumuşak dokuyu kayıt altına almaktadır. Bu kayıt, mevcut ve gelecekteki
araştırmaların yönetim ve planlamasının kolayca yapılmasına olanak sağlar. Örneğin,
iskeletteki her bir kemik ve diş işaretlenir ve tanımlanabildiği kadarıyla ilgili form-
larda gösterilir. İlgili formlar, temel biyoarkeoloji el kitaplarında1 veya Smithsonian
Enstitüsü tarafından sağlananlar gibi bazı kullanışlı ücretsiz yazılımlardan ve bunlarla
ilgili kurulum ve kullanım kılavuzlarından elde edilebilir (Şekil 5 A ve 5B) (http://
osteoware.si.edu/; Nikita, 2017). Juliopolis insan kalıntıları üzerinde çalışma yürütü-
lürken her iki sistemden de yararlanılmaktadır. Özellikle Dijital Biyoarkeoloji Arşivi
çalışmasında envanterle ilgili olarak Osteoware yazılımı kullanımı gündemdedir.
1 örn. Buikstra J. E. ve Ubelaker D. H. (1994). Standards for data collection from human skeletal remains: Proceedings
of a seminar at the Field Museum of Natural History. Arkansas Archeological Survey.
166
J U LIO P O LIS I
167
D İJ İTALL E Ş E N B İ YOA R K E OLOJ İ V E JUL I O P O L I S
A R KEO LOJ İ K İ N SA N TOPLU LU K L A RI NA Aİ T K AL I NTI L ARI N Dİ Jİ TAL ARŞİ Vİ
İki yüzyıldır ölülerin yaşam öykülerini deşifre etmek için kullanılan geleneksel ant-
ropolojik yöntemler; insanlığın kökenine, sağlığına ve demografisine ışık tutan veri
setleri meydana getirmiştir. Bu veri setlerinin korunması ve yenilerinin toplanması
168
J U LIO P O LIS I
Ölülerin kime ait olduğu sorusu ölülerle ilgili verilere ilişkin tartışmanın önemli
bir unsurunu oluşturmaktadır. Bu soru özellikle Avusturalya ve ABD gibi yerel
toplulukların hayatını sürdürdüğü ülkelerde daha sıkça gündeme gelmektedir.
Arkeolojik insan kalıntılarıyla genetik ve kültürel bağlara sahip olabilen yerli
toplulukların varlığı, ölülerin mülkiyetine ilişkin tartışmaları yasal ve etik bir boyuta
taşımış, bilimsel verinin geleceği ile ilgili şüpheler doğmasına yol açmıştır (Gareth ve
Harris, 1998; Fforde ve diğ., 2002; Stumpe, 2005; Clegg, 2020). 1996 yılında ABD’nin
Washington şehrinde kalıntıları bir dere yatağında bulunan Kennewick Adamı (the
Kennewick Man) bu tartışmaların en çarpıcı örneklerden biri olmuştur. Kennewick
Adamı’nın bulunduğu tarihten, yerel halka iadesine kadar geçen 20 yıllık süreçte, ka-
lıntılarının mirasçılığı üzerine bilim insanları ve yerli topluluklar arasında çetin bir
hukuki savaş verilmiş, bir ucunda bilimsel araştırma potansiyelinin diğer ucunda etik
kaygıların yer aldığı uluslararası bir tartışma başlamıştır (Thomas, 2001). Bilim insan-
ları Kennewick Adamı’nın kalıntılarından elde edilebilecek bilimsel verilerin, Amerika
arkeolojisi için vazgeçilemez önemi olduğunu savunmuş, onun tekrar gömülmesinin
büyük bir veri kaybı anlamına geleceğini ileri sürmüştür (Ackerman, 1997; Preston,
2014). Diğer yandan, yerli topluluklar, ne atalarının kalıntılarının, ne de onlara iliş-
kin verilerin herhangi bir araştırmacıya “ait” olamayacağını, bu kalıntıların sıradan
bir arkeolojik materyale indirgenemeyecek ölçüde ruhani ve kültürel önem taşıdığını
169
D İJ İTALL E Ş E N B İ YOA R K E OLOJ İ V E JUL I O P O L I S
A R KEO LOJ İ K İ N SA N TOPLU LU K L A RI NA Aİ T K AL I NTI L ARI N Dİ Jİ TAL ARŞİ Vİ
170
J U LIO P O LIS I
için ne anlama geldiğine ışık tutacak verileri de toplamaktır. Sonuç olarak, Juliopolis’e
gömülen antik insanların yaşamları ve ölümleri hakkında çok boyutlu bir hikâyeyi,
Juliopolis’e dair yerel hikayeleri ve mitleri de harmanlayarak mevcut bulgular ışığında
sunmak hedeflenmektedir.
Paydaşların varlığı araştırmacılar için pek çok olası zorluk barındırsa da paydaşların
yokluğu da aynı derecede karmaşık çıkmazlar doğurabilir. Herhangi bir yaşayan top-
lulukla ilişkilendirilemeyen eski insan kalıntıları söz konusu olduğunda, müzeler ve
araştırma kuruluşları bu insan kalıntıları için mülkiyet veya vesayet talebinde buluna-
bilir. Bu tür durumlarda, insan kalıntılarının, insanlığın yeryüzündeki ortak tarihini
aydınlatmak amacıyla incelenmesi ve korunması gereken arkeolojik kaynaklar ola-
rak kabul edilmesi kısmen daha kolaydır. Bu bakış açısı, kuruluşlara araştırma yapma
ve araştırmalara ilişkin veri üretme konusunda sınırsız bir yetki sağlayabilir. Yine de
bu verilere diğer araştırmacılar tarafından erişim sağlanması, önceki bölümlerde de
tartışıldığı gibi, kuruluşların izleyebileceği kural ve prosedürlere bağlı olarak önemli
ölçüde değişiklik gösterecektir. Akademik alanda da diğer çalışma alanlarında olduğu
gibi şiddetli bir rekabetin var olduğu yadsınamaz bir gerçektir. Biyoarkeolojik veya
antropolojik araştırma da buna bir istisna değildir. Benzer şekilde, Türkiye arkeoloji-
sinde de iş birlikleri kadar farklı düşünce ekollerine bağlı araştırmacıların rekabetleri
sıkça karşılaşılan bir durumdur. Bu nedenle, biyoarkeolojik verilere açık erişim teoride
kulağa mümkün gelse de, gerçekte çoğu zaman bu rekabetlerin gölgesinde kalan bir
pratiktir.
Eğer herhangi bir topluluk ile ilişkilendirilemeyen insan kalıntıları tüm insan-
lığın mirası olarak kabul edilecekse, onlardan elde edilen verilerin de aynı nitelikte
olması beklenir. Türkiye’de insan kalıntıları dâhil tüm arkeolojik eserler, 2863 Sayılı
Kanun’un, 5.maddesine göre Türkiye Cumhuriyeti’nin malı sayılmakta, yalnızca izin
sahibi araştırmacılar buluntular üzerinde analizler yapabilmektedirler. Benzer şekilde,
antropologlar da dâhil oldukları kazının izni çerçevesinde, ya da özel çalışma izni ile
ortaya çıkarılan insan kalıntıları üzerinde araştırma yapma ayrıcalığına sahiptir. Çoğu
durumda, dışarıdan gelen araştırmacıların materyal verilerine erişimi ya çok sınırlıdır
171
D İJ İTALL E Ş E N B İ YOA R K E OLOJ İ V E JUL I O P O L I S
A R KEO LOJ İ K İ N SA N TOPLU LU K L A RI NA Aİ T K AL I NTI L ARI N Dİ Jİ TAL ARŞİ Vİ
ya da hiç yoktur. Her ne kadar bu durumun bürokratik nedenleri bulunsa da, araş-
tırmacılar arası rekabet ekip dışından gelen biyoarkeologlara ve antropologlara veri
erişimini önemli ölçüde sınırlamaktadır.
Juliopolis ekibi, işleri süregelen sistemden farklı şekilde ele almayı hedeflemekte-
dir. Bu sebeple diğer araştırmacıların verilerini kullanmalarına olanak sağlamak için
araştırma verilerini erişime açık hâle getirmek projenin temel amaçlarından biri hâlini
almıştır. Nitekim JDBA da bu yönde atılmış en somut adımdır. Bu yaklaşım ile yal-
nızca Juliopolis halkına ilişkin daha fazla araştırma yapılmasına imkân tanımayı değil,
aynı zamanda iş birliklerinin araştırmacılar arası rekabetten çok daha fazlasını vaat
ettiğini kanıtlamak amaçlanmaktadır. Juliopolis’te ortaya çıkarılan insan kalıntıları
ortak kültürel mirasın bir parçası olduğu için onların çalışılmasından elde edilen veri-
lerin de tüzel bir kişiye ait olması mümkün değildir. Bu anlamda proje ekibi, binlerce
yıl önce yaşamış insanların kalıntıları üzerinde çalışabilmeyi bir ayrıcalık, bilginin ya-
yılmasını ve verilerin açık erişim yoluyla paylaşılmasını, araştırma etiği ve sorumlulu-
ğunun mihenk taşı olarak ele almaktadır.
172
J U LIO P O LIS I
2 Detaylı bilgi için bkz.: Cavalli, F. (2019). Arkeolojiden antropolojiye: yüz özelliklerinin yeniden oluşturulma-
sı. A. M. Büyükkarakaya ve E. B. Aksoy (Ed.) Memento mori, ölüm ve ölüm uygulamaları içinde (s. 581-602) İstanbul: Ege
Yayınları.
173
D İJ İTALL E Ş E N B İ YOA R K E OLOJ İ V E JUL I O P O L I S
A R KEO LOJ İ K İ N SA N TOPLU LU K L A RI NA Aİ T K AL I NTI L ARI N Dİ Jİ TAL ARŞİ Vİ
174
J U LIO P O LIS I
175
D İJ İTALL E Ş E N B İ YOA R K E OLOJ İ V E JUL I O P O L I S
A R KEO LOJ İ K İ N SA N TOPLU LU K L A RI NA Aİ T K AL I NTI L ARI N Dİ Jİ TAL ARŞİ Vİ
176
J U LIO P O LIS I
177
D İJ İTALL E Ş E N B İ YOA R K E OLOJ İ V E JUL I O P O L I S
A R KEO LOJ İ K İ N SA N TOPLU LU K L A RI NA Aİ T K AL I NTI L ARI N Dİ Jİ TAL ARŞİ Vİ
Kaynakça
Ackerman, D. W. (1997). Kennewick Man: The meaning of cultural affiliation and major scientific benefit in
the Native American Graves Protection and Repatriation Act. Tulsa Law Journal, 33(1), 359-383.
Agarwal S. C. (2016). Bone morphologies and histories: Life course approaches in bioarchaeology. American
Journal of Physical Anthropology, 159(Suppl 61), 130–S149. https://doi.org/10.1002/ajpa.22905
Alberti, S. J., Bienkowski, P., Chapman, M. J. ve Drew, R. (2009). Should we display the dead? Museum and
society, 7(3), 133-149.
Armelagos, G. J. (2008). Chapter 3. bioarchaeology as anthropology. Archeological Papers of the American Anth-
ropological Association, 13(1), 27-40. https://doi.org/10.1525/ap3a.2003.13.1.27
Buccellati, F. ve Kansa, E. (2016). The value of energetic analysis in architecture as an example for data
sharing. Digital Applications in Archaeology and Cultural Heritage, 3(3). https://doi.org/10.1016/j.daa-
ch.2016.07.001
Büyükkarakaya, A. M., Alpagut, A., Çubukçu, E. ve Cavalli, F. (2018). Juliopolis (Iuliopolis) antropolojik
araştırmaları: ilk çalışmalar. Ankara Araştırmaları Dergisi, 6(2), 111-126, https://doi.org/10.5505/
jas.2018.43433
Claes, P., Vandermeulen, D., De Greef, S., Willems, G., Clement, J. G. ve Suetens, P. (2010). Computerized
craniofacial reconstruction: Conceptual framework and review. Forensic Science International, 201(1), 138-
145. doi: https://doi.org/10.1016/j.forsciint.2010.03.008
Clarke, M. (2015). The digital dilemma, preservation and the digital archaeological record. Advances in Archa-
eological Practice 3(4), 313–330. https://doi.org/10.7183/2326-3768.3.4.313
Chhem, R. K. ve Brothwell, D. R. (2008). Paleoradiology: Imaging mummies and fossils. Berlin: Springer.
Clegg, M. (2020). Human remains: Curation, reburial and repatriation. Cambridge University Press.
Cowgill, G. L. (1967). Computer applications in archaeology. Computers and the Humanities, 2(1), 17–23.
Curtis, N. G. W. (2003). Human remains: The sacred, museums and archaeology. Public archaeology, 3(1), 21-
32. https://doi.org/10.1179/pua.2003.3.1.21
Darbyshire, G. ve Pizzorno, G. H. (2013). Taming the beast: The Digital Gordion Mapping Project. Expediti-
on, 55(2), 27–29.
Duday, H. (2011). The archaeology of the dead: Lectures in archaeothanatology (Studies in Funerary Archaeology).
Oxbow Books.
178
J U LIO P O LIS I
Duday, H., Le Mort, F. ve Tillier, A. M. (2014). Archaeothanatology and funeral archaeology. Application to
the study of primary single burials. Anthropologie (Brno) 52(3), 235-246.
Fforde, C., Hubert, J. ve Turnbull, P. (2002). The dead and their possessions: Repatriation in principle, policy, and
practice. Routledge. https://doi.org/10.4324/9780203165775
Gazi, A. (2014). Exhibition ethics-an overview of major ıssues. Journal of Conservation and Museum Studies, 12(1),
1-10.
Gareth Jones, D. ve Harris, R. J. (1998). Archeological human remains: Scientific, cultural, and ethical consi-
derations. Current Anthropology, 39(2), 253-264. doi:10.1086/204723
Gibbs, C. (2020). Ancient DNA and modern identity: the promise and pitfalls. Leviathan,10(2). http://journals.
ed.ac.uk/leviathan/article/view/4237
Giesen, M. (Ed.). (2013). Curating human remains: Caring for the dead in the United Kingdom. Boydell and
Brewer.
Grieco, G., Fix, P., Kennedy, C., Herbst, J., Shultz, L., Borrero, R. ve Dostal, C. (2020). Integrating digital and
conventional recording techniques for the documentation and reconstruction of an 18th-Century
wooden ship from Alexandria, VA. Digital Applications in Archaeology and Cultural Heritage, 16. https://doi.
org/10.1016/j.daach.2020.e00136
Haak, W., Brandt, G., de Jong, H., Meyer, C., Ganslmeier, R., Heyd, VM., Hawkesworth, C., Pike, AWG., Mel-
ler, H. ve Alt, K. (2008). Ancient DNA, Strontium isotopes, and osteological analyses shed light on social
and kinship organization of the Later Stone Age. Proceedings of the National Academy of Sciences, 105(47),
18226–18231.
Jenkins, T. (2011). Contesting human remains in museum collections: the crisis of cultural authority. New York: Routledge.
Joy, J. (2014). Looking death in the face: Different attitudes towards bog bodies and their display with a focus
on Lindow Man. A. Fletcher, D. Antoine ve J. Hill (Ed.), Regarding the dead: human remains in the British
Museum içinde (s. 10-19). The British Museum.
Larsen, C. S. (2002). Bioarchaeology: the lives and lifestyles of past people. Journal of Archaeological Research, 10,
119-166.
Larsen, C. S. (2018). Bioarchaeology in perspective: From classifications of the dead to conditions of the
living. American Journal of Physical Anthropology, 165(4), 865-878. doi:10.1002/ajpa.23322
Larsen, C. S. (2015). Bioarchaeology, interpreting behavior from the human skeleton. 2nd edition. Cambridge
University Press.
Larsen, C. S. (2018). Bioarchaeology: the lives and lifestyles of past people. Journal of Archaeological Research
10(2), 119-166.
Leskovar, T., Pajnič, I. Z., Geršak, Ž. M., Jerman, I. ve Črešnar, M. (2020). ATR-FTIR spectroscopy combined
with data manipulation as a pre-screening method to assess DNA preservation in skeletal remains. Fo-
rensic Science International: Genetics, 44, 102196.
Lorentz, K. O., de Nolf, W., Cotte, M., Ioannou, G., Foruzanfar, F., Zaruri, M. R. ve Sajjadi, S. M. S. (2020). Sy-
nchrotron radiation micro X-Ray Fluorescence (SR-μXRF) elemental mapping of ancient hair: Metals
and health at 3rd millennium BCE Shahr-i Sokhta, Iran. Journal of Archaeological Science, 120, 105193.
179
D İJ İTALL E Ş E N B İ YOA R K E OLOJ İ V E JUL I O P O L I S
A R KEO LOJ İ K İ N SA N TOPLU LU K L A RI NA Aİ T K AL I NTI L ARI N Dİ Jİ TAL ARŞİ Vİ
Martin, D. L., Harrod, R. P. ve Pérez, V. R. (2013). Bioarchaeology: An integrated approach to working with human
remains. Springer-Verlag New York.
Nieves Delgado, A. (2020). The Problematic use of race in facial reconstruction. Science as Culture, 29(4), 568-
593. https://doi.org/10.1080/09505431.2020.1740670
Nikita, E. 2017. Osteoarchaeology: A guide to the macroscopic study of human skeletal remains. Academic
Press.
Preston, D. (2014). The Kennewick Man finally freed to share his secrets. Smithsonian Magazine. http://www.
smithsonianmag.com/history/kennewick-man-finally-freed-share-his-secrets-180952462/
Roosevelt, C. H., Cobb, P., Moss, E., Olson, B. R. ve Ünlüsoy, S. (2015). Excavation is destruction digitization:
Advances in archaeological practices. Journal of Field Archaeology, 40, 325–346. https://doi.org/10.1179/2
042458215Y.0000000004
Smith S.E., Hirst C. S. (2019). 3D data in human remains disciplines: The ethical challenges. Squires K.,
Errickson D. ve Márquez-Grant N. (Ed). Ethical approaches to human remains içinde (s. 315-346). Springer.
https://doi.org/10.1007/978-3-030-32926-6_14
Stephan, C. N., Penton-Voak, I. S., Perrett, D. I., Tiddeman, B. P., Clement, J. G., ve Henneberg, M. (2005).
Two-dimensional computer-generated average human face morphology and facial approximation.
J. G., Clement ve M. K. Marks. (Ed.), Computer graphic facial reconstruction içinde (s.105-127) Elsevier
Academic Press.
Stumpe, L. H. (2005). Restitution or repatriation? The story of some New Zealand Maori human remains.
Journal of Museum Ethnography, 17, 130-140. http://www.jstor.org/stable/40793774
Thomas, D. H. (2001). Skull wars: Kennewick Man, archaeology, and the battle for native American identity. Basic
Books.
Wilkinson, C. (2010). Facial reconstruction – anatomical art or artistic anatomy? Journal of Anatomy, 216, 235-
250. https://doi.org/10.1111/j.1469-7580.2009.01182.x
Wilkinson, M. D., Dumontier, M., Aalbersberg, I. J., Appleton, G., Axton, M., Baak, A., Blomberg, N., Boiten,
J. W., da Silva Santos, L. B., Bourne, P. E., Bouwman, J., Brookes, A. J., Clark, T., Crosas, M., Dillo, I.,
Dumon, O., Edmunds, S., Evelo, C. T., Finkers, R., Gonzalez-Beltran, A., … Mons, B. (2016). The FAIR
guiding principles for scientific data management and stewardship. Scientific Data, 3, 160018. https://
doi.org/10.1038/sdata.2016.18
Wrobel, G., Biggs, J. ve Hair, A. (2019). Digital modeling for bioarchaeologists. Advances in Archaeological
Practice, 7(1), 47-54. https://doi.org/10.1017/aap.2018.47
Zhuravska, N. (2015). Bodies in showcases. Objectification of the human body from a cognitive perspective.
Amsterdam Bulletin of Ancient Studies and Archaeology, 1, 24-32.
Zuckerman, M., Kamnikar, K. ve Mathena, S. (2014). Recovering the ‘Body Politic’: A relational ethics of
meaning for bioarchaeology. Cambridge Archaeological Journal, 24(3), 513-522. https://doi.org/10.1017/
S0959774314000766
180
Juliopolis Antik Kenti
3 Boyutlu Modelleme
Çalışmaları: M82 ve M483
Numaralı Mezarların ve
Eserlerinin Modellenmesi
Ömer Güleryüz
York Üniversitesi
Muhammed Dolmuş
Juliopolis Projesi Koordinatörü
A. Oğuzhan Karaçetin
Ege Üniversitesi
Halis Öztürk
Giriş
Teknolojik gelişmelerin getirdiği yenilik ve imkânlardan en fazla faydalanabilecek bi-
lim dallarından biri hiç şüphesiz arkeolojidir. Dijital imkânların arkeolojide kullanıl-
masıyla, araştırmacıların geçmişi daha iyi anlamak ve geleceğimize ışık tutmak adına
yaptığı çalışmalar derinleşmekte, bu durum farklı bakış açıları ve yenilikçi yaklaşım-
lara ortam hazırlamaktadır. Bunun yanı sıra teknolojinin sunmuş olduğu yeniliklerin
arkeoloji alanına aktarılması ile geçmişin izleri daha geniş kitlelere ulaşabilmekte ve
kültürel mirasın korunması noktasında önemli kazanımlar elde edilmektedir.
181
J U LIO P OL I S A N T İ K K E N T İ 3 B OY UTLU M O DE L L E M E ÇAL I ŞM AL ARI :
M8 2 V E M 4 83 N U M A R A L I M E Z A R L ARI N VE E SE RL E Rİ Nİ N M O DE L L E NM E Sİ
1 3 boyutlu modellemeler için; 3d max, blender, maya, sketchup, solidWork, autocad, zbrush, catia,
rhino gibi programlar kullanılmaktadır.
182
J U LIO P O LIS I
2 http://giza.fas.harvard.edu/giza3d/
3 http://www.amarna3d.com
4 http://www.amarna3d.com/nefertiti-bust/
5 https://www.asor.org/anetoday/2021/01/saqqara-3d/
6 https://www.prittlewellprincelyburial.org
183
J U LIO P OL I S A N T İ K K E N T İ 3 B OY UTLU M O DE L L E M E ÇAL I ŞM AL ARI :
M8 2 V E M 4 83 N U M A R A L I M E Z A R L ARI N VE E SE RL E Rİ Nİ N M O DE L L E NM E Sİ
da yapılan çalışmaların yanı sıra müzelerde yer alan eserler için de 3B modellemeler
yapılmaktadır. Örneğin, Kütahya Arkeoloji Müzesi’nde sergilenen Amazonlar Lahti,
Mezar Steli (Uslu ve diğ., 2016) ve Demeter Heykeli (Uslu ve diğ., 2017) ile Kibyra antik
kentindeki odeon yapısı sahne duvarı (Deniz ve diğ., 2017) gibi eserler bunlar arasında
sayılabilir. Müzelerde yapılan çalışmalara bir başka örnek ise, Hasankeyf Müzesinde
sergilenen Başur Höyük’teki Orta Tunç Çağı mahallesi ve Erken Tunç Çağı mezarları-
nı kapsayan 3B modellemelerdir. Ayrıca söz konusu müze içinde; Hasankeyf köprüsü,
büyük saray ve taş evler gibi yapıların 3B modellemeleri ve animasyon filmleri yer
almaktadır. İzmir ili sınırları içerisinde yer alan antik kentlerde de benzer çalışmalara
rastlanılırken, bu çalışmalar bilimsel araştırmaları desteklemenin yanı sıra, kültür tu-
rizminin tanıtılması için de kullanılmaktadır.
184
J U LIO P O LIS I
Juliopolis nekropol alanının yer aldığı kalker kayalığın oyulması ile yapılan san-
duka mezarlardan, 2009 kazı sezonunda tespit edilen 82 numaralı mezar (Arslan ve
diğ., 2010, s. 287), Juliopolis modelleme çalışmalarının ilk örneği olarak ele alınmıştır.
Ana kayanın oyulmasıyla bireylerin yerleştirileceği alan oluşturulmuş ve mezarın dış
dünya ile bağlantısını kesen tek parça kapak taşı ile sanduka mezar tamamlanmıştır.
Mezar kapağının ikinci kullanımı ve/veya kaya oygu alana zarar görmeden yerleştiril-
mesini sağlamak amacıyla kapak üzerinde iki adet demir halka bulunmaktadır (Şekil
2). Mezar kapağının açılması ile yoğun nemden dolayı tahribata uğramış 2 bireye ait
iskelet kalıntıları tespit edilmiş ve bireylerin etrafının çeşitli mezar eşyaları ile dona-
tıldığı gözlemlenmiştir.
Mezardan ele geçen bronz sikke (MS 200-230) ve diğer eşyalar mezarı, Roma İm-
paratorluğu’nda İmparator Caracalla Dönemi’ne tarihlendirmektedir (Arslan ve diğ.,
2010, s. 287) Tek kapaklı sanduka mezar içerisinde iki birey ve bunlara ait; pişmiş
topraktan yapılmış 3 adet unguentarium, 2 adet kandil, bronz tıp aletlerinin yanı sıra
üzerinde Tanrı Men’in simgelerinden biri olan ay yıldız sembollü yüzük taşı, bilezik,
küpe ve kolye gibi çeşitli süs eşyalarından oluşan mezar buluntularının modellenmesi
kazı arşivinde yer alan bilgi ve belgelere bağlı kalınarak yapılmıştır (Şekil 3).
185
J U LIO P OL I S A N T İ K K E N T İ 3 B OY UTLU M O DE L L E M E ÇAL I ŞM AL ARI :
M8 2 V E M 4 83 N U M A R A L I M E Z A R L ARI N VE E SE RL E Rİ Nİ N M O DE L L E NM E Sİ
186
J U LIO P O LIS I
187
J U LIO P OL I S A N T İ K K E N T İ 3 B OY UTLU M O DE L L E M E ÇAL I ŞM AL ARI :
M8 2 V E M 4 83 N U M A R A L I M E Z A R L ARI N VE E SE RL E Rİ Nİ N M O DE L L E NM E Sİ
188
J U LIO P O LIS I
189
J U LIO P OL I S A N T İ K K E N T İ 3 B OY UTLU M O DE L L E M E ÇAL I ŞM AL ARI :
M8 2 V E M 4 83 N U M A R A L I M E Z A R L ARI N VE E SE RL E Rİ Nİ N M O DE L L E NM E Sİ
190
J U LIO P O LIS I
191
J U LIO P OL I S A N T İ K K E N T İ 3 B OY UTLU M O DE L L E M E ÇAL I ŞM AL ARI :
M8 2 V E M 4 83 N U M A R A L I M E Z A R L ARI N VE E SE RL E Rİ Nİ N M O DE L L E NM E Sİ
si bakımından oldukça önemli olan, bireylerin ağız ve baş hizalarında, bronz ve gü-
müşten yapılmış altı adet sikke bulunmuştur. Sikkelerden yola çıkarak en erken MS
2. yüzyılda kullanılmaya başlanan oda mezarda son olarak İmparator Gallienus (MS
253-268) Dönemi’nde defin yapılmıştır.
M483 numaralı Roma Dönemi’ne tarihlenen (MS 2-3. yüzyıl) mezarın modellen-
mesi için ilk çalışmalar sahada yapılmış ve bu çalışmalarda mezar içerisinden 477 adet
fotoğraf çekilmiştir. Fotoğraf çekimleri için profesyonel ışık ve set ekipmanları kulla-
nılmış, mezardaki bütün detaylar yapay ışık ile aydınlatılmıştır. Fotogrametri için se-
çilen fotoğraflar, Photoshop gibi renk ve ışık düzenleme programları yardımı ile renk
ve parlak ışık dengelemesi, gölgelerden arındırma gibi bir dizi işlemden geçirilmiştir.
192
J U LIO P O LIS I
193
J U LIO P OL I S A N T İ K K E N T İ 3 B OY UTLU M O DE L L E M E ÇAL I ŞM AL ARI :
M8 2 V E M 4 83 N U M A R A L I M E Z A R L ARI N VE E SE RL E Rİ Nİ N M O DE L L E NM E Sİ
194
J U LIO P O LIS I
195
J U LIO P OL I S A N T İ K K E N T İ 3 B OY UTLU M O DE L L E M E ÇAL I ŞM AL ARI :
M8 2 V E M 4 83 N U M A R A L I M E Z A R L ARI N VE E SE RL E Rİ Nİ N M O DE L L E NM E Sİ
196
J U LIO P O LIS I
Şekil 15. M483 numaralı oda mezardaki bireylerin ve buluntuların modellerinin yerleştirilmesi.
Kaynak: Juliopolis Projesi Arşivi.
197
J U LIO P OL I S A N T İ K K E N T İ 3 B OY UTLU M O DE L L E M E ÇAL I ŞM AL ARI :
M8 2 V E M 4 83 N U M A R A L I M E Z A R L ARI N VE E SE RL E Rİ Nİ N M O DE L L E NM E Sİ
Değerlendirme
3B modellemeler geleneksel kayıt yöntemlerine bir alternatif olarak görülmeli, taşına-
bilir/taşınmaz kültür varlıklarına erişimin zor olduğu dönemlerde (küresel salgınlar ve
savaşlar gibi) bu nesnelere erişimi kolaylaştırmaktadır.10 Juliopolis Nekropolü’nün en
karakteristik mezarlarından olan M82 ve M483, bilimsel veriler ışığında, estetik kaygı
gözetilerek 3 boyutlu ortamda modellenmiştir. M82 ve M483 numaralı mezarların
görselleştirilmesi, Roma Dönemi’ne tarihlendirilen Anadolu’nun en büyük nekropol-
lerinden birine sahip olan Juliopolis’in, farklı bir bakış açısı ile değerlendirilmesine ve
bu kültürel miras alanının tanıtılmasına katkı sağlayacağı düşünülmüştür.
Bu çalışma kapsamında gerçekleştirilen 3 boyutlu modelleme çalışması, mezara
gömülen bedenlerin mezar mimarisi ve mezar eşyalarıyla ilişkisinin anlaşılması açı-
sından oldukça önemlidir. Mezarın yapısının coğrafya ile ilişkisi ve kapladığı alan gibi
verilerin dijital ortamda ortaya konulması, araştırmacıların yeni yorumlar oluşturabil-
mesi veya ortaya atılan hipotezleri güçlendirebilmelerini sağlayacaktır. Örneğin meza-
rın iç hacmi ve içerde birikecek toprak miktarı, bu toprağın altındaki birey ve eserlere
uygulayacağı basınç gibi matematiksel veriler, modellemeler sayesinde görselleştiri-
lebilir. Ayrıca mezar kapağındaki halkalar gibi mimari parçaların modellenmesi, kazı
esnasında fark edilmeyen detayların tekrar yorumlanabilmesine imkân tanımaktadır.
3B modellemenin bilimsel açıdan önemli bir katkısı da M82 ve M483 mezarlarının
Antik Çağ’daki görünümünü dijital ortamda farklı varyasyonları ile ortaya koymasıdır.
Mezarlar içerisinde yer alan bireye ait kalıntılar ve ölü hediyeleri, dış etkenlere
bağlı olarak zaman içerisinde yer değiştirmiş olabilir. M82 ve M483 mezarı modelle-
nirken içerisinde yer alan birey ve ölü hediyeleri için farklı senaryolar oluşturulmuş ve
uzmanların görüşüne sunulmuştur. Bu modeller sayesinde ölü hediyelerinin gerçeğe
en yakın konumlarını değerlendiren uzmanlar görüş belirtmiş ve mezarların modeli-
nin son hâli bu çerçevede belirlenmiştir.
Mezar eşyalarının çizimleri ve fotoğrafları baz alınarak modelleme çalışmaları ya-
pılmış, eserler üzerinde yer alan tahribat izleri gözlemlenerek orijinal hâllerinin nasıl
oldukları ile ilgili fikir yürütülmüş ve bu sayede Antik çağ’daki durumuna uygun ola-
rak modellenen eserler, orijinal yerlerine konumlandırılmıştır.
10 https://palmyra-3d.online/en (Suriye Savaşı esnasında Işid terör örgütü tarafından yıkılan, yağma-
lanan Palmyra antik kenti dünya çapındaki bir grup gönüllü arkeolog tarafından dijital ortamda 3B olarak
tekrar modellenmiş ve halkın erişimine ücretsiz bir şekilde açılmıştır).
198
J U LIO P O LIS I
199
J U LIO P OL I S A N T İ K K E N T İ 3 B OY UTLU M O DE L L E M E ÇAL I ŞM AL ARI :
M8 2 V E M 4 83 N U M A R A L I M E Z A R L ARI N VE E SE RL E Rİ Nİ N M O DE L L E NM E Sİ
Kaynakça
Arslan, M., Metin, M., Cinemre, O., Çelik, T., Devecioğlu, Ü. (2011). Juliopolis nekropolü 2009 yılı kurtarma
kazısı. Müze Çalışmaları ve Kurtarma Kazıları Sempozyumu, 19, 271-304.
Büyükkarakaya, A. M., Alpagut, A., Çubukçu, E., Cavalli, F. (2018). Juliopolis (Iuliopolis) antropolojik araş-
tırmaları: ilk çalışmalar. Ankara Araştırmaları Dergisi, 6(2), 111-126.
Campana, S. (2014). 3D Recording and modelling in archaeology and cultural heritage-theory and best pra-
ctice. F. Remondino ve S. Campana (Ed.). 3D recording and modelling in archaeology and cultural heritage,
içinde (s. 7-12). BAR Publishing.
Deniz, S., Öktem, S., Kırbaş, İ., Tarkan, D. (2017). Alansal/yersel lazer tarayıcıların arkeolojik mekânların
fiziki özelliklerinin tespitinde kullanılması: Kibrya antik kenti odeon yapısı sahne duvarı örneği. Meh-
met Akif Ersoy Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Dergisi, 8, 211-217.
Derakhshani, D., Munn, R. ve Mcfarland, J. (2008). Introducing 3Ds max 9 for beginners. Wiley.
Forte, M. (2014). 3D archaeology: new perspectives and challenges—the example of Çatalhöyük. Journal of
Eastern Mediterranean Archaeology & Heritage Studies, 2, 1-29.
Flavell, L. (2010). Beginning blender open source 3d modeling, animation, and game design. Apress.
Guha, S. (2003). The camera and the spade: Photography in the making archaeological knowledge. Visual
Knowledges Conference The University of Edinburgh, 17-20 September 2003 (Konferansta sunulmuştur). Edin-
burg.
Kent, B. R. (2015). 3D scientific visualization with Blender®. Morgan & Claypool Publishers.
Morgan, C. ve Eve, S. (2012). DIY and digital archaeology: What are you doing to participate? World Archae-
ology 44(4), 521-537.
Sağır, E., Metin, M. ve Cinemre, O., (2015). Juliopolis nekropoli 2013 yılı kazısı. Müze Çalışmaları ve Kurtarma Kazıları
Sempozyumu 23, 151-170.
Sağır, E., Metin, M. ve Çelik, T. (2016). Juliopolis nekropolü 2015 kazısı. Müze Kurtarma Kazıları Sempozyumu ve II.
Uluslararası Müzecilik Çalıştayı, 25, 665-683.
Sullivan, E. ve Cole, A. (2017). The 3D Saqqara Project: Technical workflow for creating 3d environments from 2d archaeological
data. UC Santa Cruz. https://escholarship.org/uc/item/3mj4f04j
Uslu, A., Polat, N., Toprak, A. S. ve Uysal, M. (2016). Kültürel mirasın fotogrametrik yöntemle 3B modellenmesi örneği.
Harita Teknolojileri Elektronik Dergisi, 8, 165-176.
Uslu, A., Uysal, M. (2017). Arkeolojik eserlerin fotogrametri yöntemi ile 3 boyutlu modellenmesi: Demeter heykeli
örneği. Geomatik, 2, 60-65.
William S. ve Stephen W. (2016). Unreal engine 4 scripting with C++ cookbook. Packt Publishing Ltd.
200
Juliopolis Nekropol
Alanında Bulunan
Eserlerin Çeşitli İletişim
Teknolojileri Kullanılarak
Simüle Edilmesi
Evren Sertalp
Doç. Dr., Hacettepe Üniversitesi,
Radyo, TV ve Sinema Bölümü, Bilişim ve Enformasyon Teknolojileri A.B.D.
Giriş
Günümüzde, yeni teknolojik imkânların ve dijitalleşen dünyanın hem arkeolojide
hem kamusal arkeoloji uygulamalarında giderek daha fazla yer bulduğu görülebilir
(Bruno ve diğ., 2010; Wilczek ve diğ., 2018; Morse ve diğ., 2022; Pedersen ve diğ., 2017).
Özellikle bilgi ve iletişim teknolojilerinin kullanılmasıyla halka arkeolojik bilginin ar-
tırılması çeşitli yaratıcı yollarla sağlanmaktadır. Kabul edilebilir ki, özellikle arkeolo-
jik dünyaya yönelen ilginin, dijital yöntemlere daha sık başvurularak (Kamariotou ve
diğ., 2021; Smith ve Hirst, 2019), insanlığın ortak kültürel mirasına dair farkındalığın
toplum ve otoriteler açısından artırılması ortak geçmişimize ait değerli bilginin yerel
halka iletilmesini ve kalıntıların, gelecek kuşaklara arzu edilebilecek şekilde teslim
edilmesini güvence altına alma potansiyeline sahiptir (McManamon, 2000). Ek ola-
201
J U LIO P OL I S N E K R OP OL A L A N I N DA B ULUNAN E SE RL E Rİ N
Ç EŞ İT Lİ İ L E Tİ Ş İ M TE K N OLOJ İ L E R İ KUL L ANI L ARAK Sİ M ÜL E E Dİ L M E Sİ
rak, dijital altyapılı iletişim teknolojileri çeşitliliğinde çok ciddi bir artış bulunmakta-
dır ve bunların kullanımıyla bir takım sorunlar hafifletilebilmekte ve kültürel miras
ögelerine erişim engelleri ortadan kaldırılabilmektedir (Morse ve diğ., 2022; Pedersen
ve diğ., 2017; Psomadaki ve diğ., 2019). Örneğin arkeolojik araştırmanın yanında farklı
teknolojiler sergi alanlarında etkililiği artırmak için kullanılmaktadır (Machidon ve
diğ., 2018; Tarkan ve Çetin, 2022).
Bu bölümde Juliopolis nekropol alanındaki arkeolojik çalışmalar temelinde orta-
ya çıkarılmış çeşitli taşınır ve taşınmaz kültür varlıkları üzerindeki dijital teknolojile-
rin uygulanılmasına odaklanılmaktadır.
202
J U LIO P O LIS I
203
J U LIO P OL I S N E K R OP OL A L A N I N DA B ULUNAN E SE RL E Rİ N
Ç EŞ İT Lİ İ L E Tİ Ş İ M TE K N OLOJ İ L E R İ KUL L ANI L ARAK Sİ M ÜL E E Dİ L M E Sİ
Bu tekniklerde bir boyut sınırlaması yoktur. Görüntülenecek şey çok küçük bir
obje de olabilir çok büyük bir yapı da. Bu teknik esnekliğin sonucunda görseller üze-
rinde -örneğin alan derinliğinin görülebilmesi gibi- çeşitli incelemeler yapmak da
mümkün olabilmektedir. Ayrıca anaglyph şekilde üretilmiş görsellerin kâğıt üzerine
çıktı alınabiliyor olması da önemli bir avantajdır. Büyük boyutlu çıktılar, fotoğraf-
lanan malzemeyle ilgili üzerinde daha detaylı inceleme yapma imkânı sağlar. Diğer
taraftan daha küçük boyutlu çıktılar, görsellerin kitaplarda kullanılabilmesi imkânını
sunar.
Juliopolis nekropol alanından çıkan malzemeler 2 ayrı fotoğraf makinasıyla aynı
anda kayda alınmış daha sonra bilgisayar ortamında işlenerek anaglyph görseller hâline
getirilmiştir (Şekil 2 ve 3). Çekilen görüntüler sağ ve sol olarak ayrılmış çeşitli program-
ların yardımıyla düzenlenmiştir. Adobe Photoshop, Anaglyph Maker gibi programlar
yardımıyla sağ ve sol görüntüler birleştirilip anaglyph görseller hâline getirilebilir.
Örnekteki stereoscopic fotoğraflar birbirinin aynısı gibi gözükse de sağ taraftaki
fotoğraf yaklaşık 6,5 cm yana kaydırılarak çekilmiştir. Bu mesafe yukarıda belirtilen
iki gözün merceklerinin birbirine olan uzaklığı kadardır.
204
J U LIO P O LIS I
205
J U LIO P OL I S N E K R OP OL A L A N I N DA B ULUNAN E SE RL E Rİ N
Ç EŞ İT Lİ İ L E Tİ Ş İ M TE K N OLOJ İ L E R İ KUL L ANI L ARAK Sİ M ÜL E E Dİ L M E Sİ
Artırılmış Gerçeklik
Mobil cihazların hızla yaygınlaşması ve teknolojik olarak sürekli yenilenmesi, bera-
berinde bu cihazlarda kullanılacak uygulamaların da gelişmesine sebep olmaktadır.
Birçok farklı kategoride uygulama bulmak ve kullanmak mümkündür. Bu uygulama-
lardan bir kısmı bilgi verme amaçlı veya eğitim materyali olarak karşımıza çıkmak-
tadır. Mobil cihazların depolama alanlarının artması ve her yeni modelde daha da
hızlanması üretilen uygulamaların da sınırlılıklarının her geçen gün azalmasına sebep
olmaktadır.
Adını sıkça duymaya başladığımız artırılmış gerçeklik (AR, augmented reality)
uygulamaları da bu uygulama çeşitlerinden biridir. İlk çıkan örneklerde uygulamanın
kullanımı kısıtlı, boyut olarak küçükken şimdi hızlı çalışan ve internet ortamından
sürekli güncellenebilen uygulamalar hâline gelmişlerdir.
Artırılmış gerçeklik; gerçek zamanlı, doğrudan veya dolaylı, fiziksel olarak içinde
bulunduğumuz çevre ile bilgisayar sistemlerinde üretilen enformasyonu birleştiren
uygulamalara verilen genel addır (Furth, 2011, s. 3). Vallino (1998) bu teknolojinin
amacını, “etkileşimli gerçek dünyayı, tek bir ortam gibi görünecek şekilde etkileşimli
bilgisayar tarafından oluşturulan bir dünya ile birleştirmek” olarak belirtmiştir. Bu uy-
gulama için gözlük, telefon, tablet vb. aparatlardan yararlanılır. Dünyada bu konuda
öncü sayılabilecek firmalardan biri olan Magic Leap,1 kendi adıyla ürettiği ve uzamsal
bilgisayar olarak nitelediği gözlükleri son kullanıcıya sunmaktadır. Bu teknoloji, mobil
uygulamalardan farklı sadece artırılmış gerçeklik için üretilmiş özel bir sistemdir.
206
J U LIO P O LIS I
2 Bu proje, Doç. Dr. Gazi Erkan Bostancı yürütücülüğünde, Roma Hamamı ile ilgili olarak hazırlan-
mış ve 215E156 proje numarasıyla TÜBİTAK tarafından desteklenmiştir.
3 Bu projede “Unity” programı kullanılmıştır.
207
J U LIO P OL I S N E K R OP OL A L A N I N DA B ULUNAN E SE RL E Rİ N
Ç EŞ İT Lİ İ L E Tİ Ş İ M TE K N OLOJ İ L E R İ KUL L ANI L ARAK Sİ M ÜL E E Dİ L M E Sİ
4 Görsellerin 3 boyutlu hale getirilmesi için piyasada birçok program mevcuttur. Bu projede açık
kaynak kodlu ücretsiz bir program olan “Blender 3D” kullanılmıştır.
208
J U LIO P O LIS I
Şekil 4A. Juliopolis çalışmaları kapsamında, artırılmış gerçeklik uygulaması için işaretçi (marker) örneği ve
Şekil 4B. kitapçık üstünde AR uygulaması.
209
J U LIO P OL I S N E K R OP OL A L A N I N DA B ULUNAN E SE RL E Rİ N
Ç EŞ İT Lİ İ L E Tİ Ş İ M TE K N OLOJ İ L E R İ KUL L ANI L ARAK Sİ M ÜL E E Dİ L M E Sİ
Sanal Gerçeklik
Literatürde sanal gerçeklik (VR, virtual reality) teknolojisi çeşitli şekillerde ifade edil-
miştir. Bazı kaynaklarda artırılmış gerçeklik teknolojisinin de bir sanal gerçeklik tek-
nolojisi olduğundan bahsedilmektedir (Vince, 2004, s. 88). Artırılmış gerçeklikte ya-
şadığımız fiziki dünya üzerinde, bulunduğumuz mekânda çeşitli aparatlarla (gözlük,
tablet, telefon vb.) bilgisayarda üretilmiş çeşitli enformasyonları görmemiz mümkün-
ken, sanal gerçeklikte bu enformasyon dijital ortamda oluşturulmuş sanal dünyalarda
yaşanmaktadır. Bu teknolojiyi kullanan kişi gerçekliği duyusal yoldan tecrübe ede-
bilmektedir. Bulunduğu ortam dışında kalan başka bir ortamı görme, duyma, etkile-
şim kurabilme imkânına sahip olabilmektedir. Sanal gerçeklik, kulaklık, ekran, akıllı
gözlük, bilgisayar, akıllı eldiven vb. akıllı cihazların yardımıyla üç boyutlu ortamda
yaşanan olayların gerçekmiş gibi içinde bulunulmasını sağlayan ve sanal ortamda ger-
çeklik hissi veren bir teknolojidir (Demirezen, 2019, s. 6).
Bu teknolojik gelişme, beraberinde birçok avantajı da getirmektedir. Gidip gör-
mek istediğiniz bir mekânı, gitmeden önce deneyimlemek, hakkında bilgi almak
210
J U LIO P O LIS I
mümkündür. Bu avantajıyla sanat, eğitim, mimari, turizm gibi birçok alanda kullanıl-
ması söz konusudur.
Bütün bunların ışığında sanal gerçeklik amaca yönelik ortamlar için hazırlanan
bir teknolojidir (Pimental ve Teixeira, 1995). Kullanıcıya istediğiniz dünyayı sınırsızca
sunma imkânına sahip olduğunuz bir evrendir.
Sanal gerçeklik deneyiminin dört anahtar ögesi vardır. Bunlar; sanal dünya, farklı
bir gerçekliğe geçme (mental ve fiziksel), duyusal geribildirim ve etkileşimdir (Sher-
man ve Craig 2003 s.6-11) Sanal gerçeklik örnekleri, bu teknolojiyi kullanan kişiye
daha gerçekçi bir deneyim kazandırması için birçok duyu organına hitap edecek şekil-
de hazırlanır. Shin (2002), çoklu duyumsal bir sanal gerçeklik uygulamasını kullanan
kişinin bulunduğu evreni gerçek gibi algıladığından bahseder.
Juliopolis Nekropolü’nde, oda mezarın içinden her açıdan çekilmiş fotoğraflar,
Agisoft tarafından üretilen program yardımıyla birleştirilmiştir. Aynı zamanda fo-
togrametrik bir yöntem olan bu uygulamada, fotoğraf makinasının merceğine bağlı
olarak oluşan çarpıklıklar da düzenlenmiştir. Birçok görselin birleştirilmesiyle oluş-
turulan bu görsel, mobil cihazlarda çalışacak bir uygulama yapabilmesi için hazır hâle
getirilmiştir (Şekil 5 ve 6). Mobil uygulama yapmak için çok sayıda program bulun-
maktadır. Bu çalışmada Unity programı kullanılmıştır. Temizlenen ve düzenlemesi
yapılan görsel, Unity programında sanal gerçeklik uygulamasına dönüştürülmüştür.
211
J U LIO P OL I S N E K R OP OL A L A N I N DA B ULUNAN E SE RL E Rİ N
Ç EŞ İT Lİ İ L E Tİ Ş İ M TE K N OLOJ İ L E R İ KUL L ANI L ARAK Sİ M ÜL E E Dİ L M E Sİ
Bir diğer yöntem ise 360 derece çekim yapabilen kameraların kullanılmasıdır.
Çeşitli markaların ürettiği (GoPro Fusion, Insta 360, Vuze XR, Samsung Gear 360
vb.) kameralar kolay bir şekilde 360 derecelik bir görsel yakalanmasını sağlar. Çekilen
görüntü düzenlenir, mobil uygulama yapmak için gerekli programa atılarak kullanılır.
Demirezen (2019), yazdığı makalede artırılmış gerçeklik ve sanal gerçeklik tekno-
lojilerinin sağladığı birçok faydadan bahseder. Bunları; Sürdürülebilir rekabet avantajı
sağlaması, hizmet kalitesini arttırması, sürdürülebilirliği desteklemesi, çekiciliği art-
tırması, bilgiye erişimde kolaylık sağlaması, imaj oluşturması, pazarlama, tanıtım fa-
aliyetlerine katkı sağlaması, planlama ve yönetim faaliyetlerine katkı sağlaması, gelir
artışı sağlaması, ulaşılabilirliği arttırması, eğitimde etkinlik ve verimlilik sağlaması, iş
ve görevlerde kolaylık ve profesyonellik sağlaması, güvenliği arttırması, yenilik sağla-
ması, memnuniyeti sağlaması, satışları arttırması ve marka sadakatini sağlaması gibi
başlıkların altına toplamıştır.
Juliopolis Nekropolü’nde bulunan oda mezarların bir kısmı sanal gerçeklik tek-
nolojisi kullanılarak incelenmiş, araştırma yapılabilecek duruma getirilmiştir. Araştır-
macılar, öğrenciler ve bölge hakkında bilgi sahibi olmak isteyenler için bu görseller
daha sonra yapılacak internet sitesinde son kullanıcıya açılacaktır.
Bir diğer taraftan bu teknolojinin sosyal sorumluluk projesi kapsamında, engelli
bireylerin de yararlanabilmesi düşünülmekte, sadece Juliopolis Nekropolü değil, diğer
müzelerde de bu uygulamanın hayata geçirilmesi için çalışmalara başlanmıştır.
212
J U LIO P O LIS I
Kaynakça
Bruno, F., Bruno, S., De Sensi, G., Luchi, M. L., Mancuso, S. ve Muzzupappa, M. (2010). From 3D reconstruc-
tion to virtual reality: A complete methodology for digital archaeological exhibition. Journal of Cultural
Heritage, 11(1), 42-49.
Cranmer, E. E. (2017). Developing an augmented reality business model for cultural heritage tourism: The case of Gee-
vor Museum. The Manchester Metropolitan University.
Demirezen, B. (2019). Artırılmış gerçeklik ve sanal gerçeklik teknolojisinin turizm sektöründe kullanılabilir-
liği üzerine bir literatür taraması. Uluslararası Global turizm Araştırmaları Dergisi, 3(1), 15-18
Hjalager, A. M. (2015). 100 innovations that transformed tourism. Journal of Travel Research, 54(1), 3–21.
Kamariotou, V., Kamariotou, M., ve Kitsios, F. (2021). Strategic planning for virtual exhibitions and visitors’
experience: A multidisciplinary approach for museums in the digital age. Digital Applications in Archaeo-
logy and Cultural Heritage, 21, e00183.
Lutza, B., Rothb, D., Weidenhausena, J., Muellerb, P., Gorab, S., Vereenooghec, T. ve Van Goolb, L. (2002).
EPOCH showcase: On site experience. http://public-repository.epoch-net.org/deliverables/D2.4.1-Showca-
ses.pdf
Machidon, O. M., Duguleana, M. ve Carrozzino, M. (2018). Virtual humans in cultural heritage ICT applica-
tions: A review. Journal of Cultural Heritage, 33, 249-260.
McManamon, F. P. (2000). Archaeological messages and messengers. Public Archaeology, 1(1), 5-20.
Morse, C., Landau, B., Lallemand, C., Wieneke, L. ve Koenig, V. (2022). From# MuseumAtHome to# AtHo-
meAtTheMuseum: Digital museums and dialogical engagement beyond the COVID-19 Pandemic.
ACM Journal on Computing and Cultural Heritage, 15(2), 1-29.
Pedersen, I., Gale, N., Mirza-Babaei, P., ve Reid, S. (2017). More than meets the eye: The benefits of aug-
mented reality and holographic displays for digital cultural heritage. Journal on Computing and Cultural
Heritage, 10(2), 1-15.
Piemental, K. ve Teixeira, K. (1995). Virtual reality: Through the new looking glass. Intel/McGraw-Hill
Press.
Psomadaki, O. I., Dimoulas, C. A., Kalliris, G. M. ve Paschalidis, G. (2019). Digital storytelling and audien-
ce engagement in cultural heritage management: A collaborative model based on the Digital City of
Thessaloniki. Journal of Cultural Heritage, 36, 12-22.
Sertalp, E. (2016). Stereoscopic fotoğrafın üretim süreci ve günümüzdeki uygulamasına bir örnek: “Ayağıma
Gelen Tarih” projesi. Moment Dergi, 3(1), 248.
213
J U LIO P OL I S N E K R OP OL A L A N I N DA B ULUNAN E SE RL E Rİ N
Ç EŞ İT Lİ İ L E Tİ Ş İ M TE K N OLOJ İ L E R İ KUL L ANI L ARAK Sİ M ÜL E E Dİ L M E Sİ
Sertalp, E. (2018). Ören yerlerinde artırılmış gerçeklik standlarının kullanımı: Ankara Roma Hamamı ARtur
örneği. Sanat ve Tasarım Dergisi, 22, 273.
Shin, Y. S. (2002). Virtual reality simulations in web-based science education. Computer Applications in Engine-
ering Education, 10, 18-25.
Smith, S. E., ve Hirst, C. S. (2019). 3D data in human remains disciplines: the ethical challenges. K. Squires,
D. Errickson ve N. Márquez-Grant (Ed.), Ethical approaches to human remains, A global challenge in bioarc-
haeology and forensic anthropology içinde (s. 315-346). Springer.
Tarkan, D. ve Çetin, Ş. (2022). Representing field practices in display: The curious case of Çatalhöyük. A.
Stevenson (Ed.), The Oxford handbook of museum archaeology (s. 475-488). Oxford University Press.
Tercan S. (2003). Stereoskopik fotoğrafın evrim süreci ve günümüzdeki uygulamalar. (Tez no. 137094) [Yük-
sek Lisans Tezi, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi]. YÖK Ulusal Tez Merkezi. https://tez.yok.
gov.tr/UlusalTezMerkezi/tezDetay.jsp?id=AIopJn5WhfCk9rxRkQUXPA&no=bzg97-Hjapi5Y2TU8Z-
raUA
TRT Eğitim Dairesi Başkanlığı (2015). Yayıncılık ve medya sözlüğü. Kayıhan Ajans.
Wilczek, J., Monna, F., Jébrane, A., Chazal, C. L., Navarro, N., Couette, S., ve Smith, C. C. (2018). Compu-
ter-assisted orientation and drawing of archaeological pottery. Journal on Computing and Cultural Herita-
ge, 11(4), 1-17.
214
Anadolu’da Roma
Dönemi’ne Ait
Bir Deformasyon:
M248 Örneği
Serpil Eroğlu
Prof. Dr., Hacettepe Üniversitesi, Antropoloji Bölümü
Evren Sertalp
Doç. Dr., Hacettepe Üniversitesi, Radyo-Tv-Sinema Bölümü,
Bilişim ve Enformasyon Teknolojileri A.B.D.
Fabio Cavalli
Prof. Dr., University of Trieste
Ali Metin Büyükkarakaya
Doç. Dr., Hacettepe Üniversitesi, Antropoloji Bölümü
Giriş
Biyoarkeologlar, geçmişte yaşamış insanların davranışlarına ilişkin sordukları sorula-
rın yanıtlarına insan iskelet kalıntılarına ait biyolojik ve arkeolojik verileri bir arada
değerlendirerek ulaşmaktadır (Buikstra, 1977). Biyoarkeolojide iskelet, bireyin davra-
nışına ve daha geniş ölçekte toplumla etkileşimine ilişkin bilgilerin alınabileceği bir
veri kaynağı olarak görülmektedir. Dolayısıyla biyoarkeolojik yaklaşım ve teknikler,
kafatası deformasyonu gibi vücuda uygulanan hem biyolojik hem de kültürel sem-
bolleri araştırmak için yaygın bir şekilde kullanılmaktadır. Ayrıca bu uygulamalar vü-
cudun kültürel ve biyolojik yönlerinin iç içe geçebileceği bir bağlantı noktası olarak
hizmet edebilir (TorresRouff, 2002; Eroğlu, 2016).
215
A NAD O LU ’ DA R OM A D ÖN E M İ ’ N E A İ T B İ R DE F O RM ASYO N: M 248 Ö RNE Ğİ
216
J U LIO P O LIS I
uygulanmakta ancak bazı durumlarda da 3-5 yaşına kadar devam etmektedir (O’Lou-
ghlin, 2004; Molnar ve diğ., 2014).
Bu araştırma kapsamında, Ankara ili sırları içinde yer alan MS 3. yüzyıla tarih-
lendirilen Juliopolis antik kenti kazılarından açığa çıkarılan bir mezardan ele geçen
7 bireye ait iskeletlerden ikisinde gözlenen kafatası deformasyonunun izlerinin ince-
lenmesi amaçlanmaktadır.
Materyal ve Metot
Ankara ili Nallıhan ilçesi Çayırhan beldesinde yer alan ve ilk kez 1991 yılında Ana-
dolu Medeniyetleri Müzesi tarafından kurtarma amaçlı yapılan Juliopolis (Iuliopolis)
antik kenti kazı çalışmaları (Günel ve diğ., 1992), 2009 yılından itibaren Anadolu Me-
deniyetleri Müze Başkanlığı yönetiminde düzenli olarak sürdürülmektedir (Cinemre,
2012). Yazılı kaynaklara göre Sarılar köyünde antik Skopas Nehri’nin (Aladağ Çayı)
kıyısında yer aldığı tahmin edilen Juliopolis antik kentinin büyük kısmının 1950’ler-
de inşası tamamlanan Sarıyar Baraj Gölü’nün altında kalmış olduğu düşünülmekte-
dir (Arslan ve Metin, 2013). Nekropol alanındaki kazı çalışmaları, Aladağ Çayı’nın
doğusunda ve batısında bulunan alanlar ile her iki nekropol alanının batı kısmında
kuzey-güney doğrultusunda uzanan savunma duvarında gerçekleştirilmiştir (Arslan
ve diğ., 2011; Arslan ve diğ., 2012; Arslan ve Metin, 2013; Cinemre, 2012).
Arkeolojik araştırmalara göre nekropol alanının Helenistik Dönem’den itibaren
kullanılmaya başlandığı, Roma ve Bizans İmparatorluğu dönemlerinde de kullanımı-
na devam edildiği tespit edilmiştir. Yoğunluk anlamında bakıldığında mezarlık alanın
kayaç yapısına uygun olarak ana kayanın oyulmasıyla oluşturulan sanduka mezarların
sayısı daha fazladır. Bunu sayısal olarak basit toprak mezarlar ve oda mezarlar takip
etmektedir. Bu araşırmanın materyalinin de bulunduğu oda mezarlar tek bir biçim-
de olmayıp bir veya daha fazla klineye sahip, merdivenli ya da derin çukura sahip
dromoslu olabilmektedir (Arslan ve diğ., 2011; Cinemre, 2012). Mezarlarda genellikle
birden fazla bireyin gömüldüğü, özellikle oda mezarlarda ise birey sayısının çok fazla
olduğu belirlenmiştir (Cinemre, 2012).
217
A NAD O LU ’ DA R OM A D ÖN E M İ ’ N E A İ T B İ R DE F O RM ASYO N: M 248 Ö RNE Ğİ
218
J U LIO P O LIS I
Juliopolis’te M248 no.lu mezardan gün ışığına çıkarılmış bireylerin yaşını belirle-
mek için uzun kemik uçlarının gövdeyle kaynaşma döngüsü (Ubelaker ve Grant, 1989)
adolesan ve genç erişkinlerde; kaburgaların sternum ile birleşme uçlarındaki değişim
evreleri (Loth ve İşcan, 1989), kafatası dikişlerinin kapanma dereceleri (Masset, 1989),
symphysis pubis’in yaşlanmaya bağlı deformasyon dereceleri (Meindl ve Lovejoy, 1989)
gibi parametreler kullanılmıştır. Bireylerin cinsiyeti ise; leğen kemiği ile kafatasının
anatomik ayrıntıları başta olmak üzere uzun kemikler ve gövde kemiklerinde gözle-
nen kütlevilik, narinlik, kas tutunma yerleri ve bazı çıkıntıların (mastoid çıkıntı, inion
bölgesi, supraorbital kenar, supraorbital sırt vb.) belirgin olma ya da olmama durumu
gibi iskelet anatomisinde kendini gösteren özelliklere dayanılarak yapılmıştır (Buiks-
tra ve Ubelaker, 1994).
M248 no.lu mezardan açığa çıkarılan bireylerin kafataslarındaki deformasyon iz-
lerinin tespiti için Buikstra ve Ubelaker’ın (1994) deformasyon tespit kriterlerinden
yararlanılmıştır. Bununla birlikte, kafatasında bazı metrik özellikler kullanılarak oluş-
turulmuş diskrimnant fonksiyon formülü (O’Brien ve Stanley, 2013) ile deformasyo-
nun varlığı ve türü nicel olarak belirlenmiştir.
Bulgular
Juliopolis’te M248 no.lu mezardan açığa çıkarılmış olan ve Tablo 1’de 6 no.lu olarak
tanımlanan kafatasında, gerek Buikstra ve Ubelaker’ın (1994) makroskobik tanımla-
malarına gerek O’Brien ve Stanley’nin (2013) nicel tanımlamasına göre dairesel bağla-
maya bağlı deformasyon tespit edilmiştir. O’Brien ve Stanley (2013), Tablo 2’de yera-
219
A NAD O LU ’ DA R OM A D ÖN E M İ ’ N E A İ T B İ R DE F O RM ASYO N: M 248 Ö RNE Ğİ
220
J U LIO P O LIS I
221
A NAD O LU ’ DA R OM A D ÖN E M İ ’ N E A İ T B İ R DE F O RM ASYO N: M 248 Ö RNE Ğİ
Şekil 5. Karpat Bölgesinde tespit edilen bir deformasyon örneğine ait çizim.
Kaynak: Molnar ve diğ. 2014’ten uyarlanmıştır.
222
J U LIO P O LIS I
tadır. Bununla birlikte frontal kemiğin her iki tuber fontale alanının hemen üzerinde
sağlı sollu yaklaşık 5 cm’lik sert aparatların kullanıldığı düşünülmektedir. Özellikle
frontal kemiğin orta hattında hafif bir tümseğin olması ve bu tümseğin her iki yanın-
da gözlenebilir çöküntünün varlığı bu fikri güçlendirmektedir. Aynı şekilde bu kafa
biçimi Karpat bölgesinde tespit edilen deformasyon tiplerinden Molnar ve diğerileri
(2014) tarafından resmedilen A tipini çağrıştırmaktadır (Şekil 5). Ancak bu örnekten
farklı olarak ikinci bandaj prebregmatik bölgede bulunmaktadır.
Tartışma ve Sonuç
Yenidoğanlarda uygulanmaya başlayan kafa deformasyonunun amacı, kültüre ve
bölgeye göre değişikmektedir (Torres-Rouff, 2002). Örneğin And Dağları’nda top-
lumdaki bireylerin farklı gruplara ayrıldığı ve dolayısıyla bireyin sosyal kimliğininin
bir göstergesi olarak kullanıldığı ifade edilmektedir (Torres-Rouff, 2003). Benzer bir
şekilde kafa biçimlendirmesi bazı durumlarda özellikle küçük gruplarda grup farklılı-
ğını sınırlandırma işlevi görmüştür. Bu duruma en iyi örnek Bolivya’da küçük bir grup
olarak yaşayan Oruro Kızılderilileridir. Bu grupta yüksek sınıfa ait bireylerin tabular
bir deformasyon gösterirken, orta sınıfa ait bireylerin tabular oblik kafa biçimi gös-
terdiği ve bu iki grubun dışında kalanların ise sirküler bir kafa biçimine sahip olduğu
belirlenmiştir (Schijman, 2005). Ancak bu bulgunun aksine küçük ölçekli toplum-
larda kafa deformasyonunu organize bir şekilde kontrol etmediklerini savunan Tor-
res- Rouff’a (2003) göre, kafa şeklinde ve deformasyon tipinde belirgin bir çeşitlilik
gözlenmiş ve zaman içinde göçler ve çeşitliliğin yönü değişmiştir. Bir popülasyonda
uygulanan kafa deformasyonundaki bu esneklik, uygulamanın sosyal doğasını yan-
sıtmaktadır. Bununla birlikte söz konusu farklılık, sosyal olarak inşa edilmiş kimliğin
bir göstergesi olduğu için sosyal çevredeki değişikliklere bağlı olarak vücuda uygula-
nan deformasyon benzeri işlemlerin de değişebileceğini düşündürmektedir. Karmaşık
toplumlarda kafatası deformasyonunda dikkate değer bir homojenlik gözlemleyen
Torres-Rouff (2003), yedi bölgeden dördünde, popülasyonun %90’ından fazlasının
kafatası deformasyonu uyguladığını, yalnızca küçük bir kısmının değiştirilmemiş ol-
duğunu tespit etmiştir. Ayrıca incelenen 7 bölgeden 5’inde aynı tip deformasyonun
olması da karmaşık toplumlarda And Dağları’ndaki kafa şeklinin her popülasyonda
223
A NAD O LU ’ DA R OM A D ÖN E M İ ’ N E A İ T B İ R DE F O RM ASYO N: M 248 Ö RNE Ğİ
gruplar oluşturmak için değil, bu popülasyonun dışındakilere bir grup kimliği ilet-
mek, içindeki dayanışmayı sürdürmek veya devlet tarafından kararlaştırılan bir ideale
ulaşmak için kullanıldığı düşünülmektedir (Torres-Rouff, 2003).
Geçmişten günümüze süregelen hemen hemen her kıtada rapor edilmiş yaygın bir
kültürel uygulama (O’Brien ve Stanley, 2013; Brothwell, 1963; Özbek, 2001, 1974, 1982;
Solecki ve diğ., 1992; Campillo, 1994) olan kafatası deformasyonu, circular ve tabular
olmak üzere temelde iki biçimde kendini göstermektedir (Anton, 1989; Özbek, 2001).
Juliopolis iskeletinde belirlenen deformasyon, hem makroskobik (Buikstra ve Ubela-
ker, 1994) hem metrik (O’Brien ve Stanley, 2013) olarak circular deformasyonlardan
dairesel dik deformasyon (Cocilovo ve diğ. 2011; Anton, 1989) şeklinde değerlendiri-
lebilir çünkü bireyin kafatasında circular yassılaşma ya da frontal kemiğin üzerinde
bir baskı sonucu yapı değişikliği gözlenmiştir. Kafatasına yandan bakıldığında bağla-
ma ile ilişkili olan açık bir çöküntü görülmektedir. Kafatasını sarmada kullanılan ban-
daj frontal kemiğin prebregmatik bölgesinden geçerek parietaller ve occipital kemiğin
inion bölgesinin üst kısmında sonlanmaktadır. Juliopolis örneğinde de Anadolu’da
tespit edilen çift bandaj uygulaması (Özbek, 2001; Eroğlu, 2016, 2015) gözlenmiştir.
Anadolu’da genellikle kafatası bandajlarla sarılarak annular sitilde biçimlendirilmiştir
(Özbek, 2001; Şenyürek ve Tunakan, 1951; Alpagut, 1986; Erdal, 2011; Eroğlu, 2015,
2016). Ancak Juliopolis’te 6 no.lu kadın bireyin frontal squama bölgesinde sağ ve sol
tuber frontale üzerinde yaklaşık 5 cm bir aparatın varlığını işaret eden hafif çöküntü-
ler göze çarpmaktadır. Cocilovo ve diğerlerine (2011) göre diresel dik deformasyon-
da, maksimum uzunluk normal aralıkta yer alırken, kafatası genişliğinde bir azalma,
yüksekliğinde bir artış gözlenmektedir. Bununla birlikte yüz ölçülerinde kaydadeğer
bir değişiklik olmaksızın burun ölçülerinden özellikle burun genişliğinde bir artış
gözlenmektedir. Benzer bir durum narin bir kadına ait olan Juliopolis bireyinde de
daha önce çalışılmış Anadolu serilerinin metrik özellik ortalamalarına (Eroğlu, 2011)
bakıldığında gözlenebilmektedir.
M248 no.lu mezardan çıkarılan 5. bireyde tespit edilen postbregmatik deformas-
yon Khudaverdyan’nın (2016) Bronz ve Demir çağlarına ait Ermeni kafataslarında tes-
pit ettiği ve bilinçli olmayan deformasyon örneklerini hatırlatmaktadır. Araştırmacı
bu tip deformasyonun bir kafa bandından asılı (postcoronal bölge) bir sepet içinde
yüklerin taşınmasından kaynaklanabileceğini ifade etmektedir. Araştırmacı bu tür bir
deformasyonun kadınlarda erkeklerden daha fazla karşılaşıldığını ifade etmektedir.
224
J U LIO P O LIS I
Ancak 5 no.lu kafatasının sadece calva kısmı korunduğu için kafatasının diğer kısım-
larındaki değişimler gözlenememiştir.
Geçmişi Neanderthallere kadar uzanan (Trinkaus, 1982), Pleistosen Dönem’e ait
örnekleri (Antón ve Weinstein, 1999, Durband, 2008) bulunan kafa bağlama ile ilgili
uygulamalar, Neolitik Dönem’le birlikte hem Asya’da (Zhang ve diğ., 2019) ve Yakın
Doğu’da yaygın bir şekilde karşımıza çıkmaktadır (Ferembach, 1985; Lambert, 1979;
Solecki ve diğ., 1992; Angel, 1976). Günümüzde de uygulanan bu geleneğin örnekleri
Ezidi ve Türkmenlerde de gözlenmiştir (Özbek, 2001).
225
A NAD O LU ’ DA R OM A D ÖN E M İ ’ N E A İ T B İ R DE F O RM ASYO N: M 248 Ö RNE Ğİ
Anadolu’da Neolitik Dönem’den Geç Roma Dönemi’ne kadar hemen hemen her
dönemde karşımıza çıkan kafa deformasyonunun en yaygın olduğu topluluklardan
biri Kalkolitik Dönem’e tarihlendirilen Değirmentepe topluluğudur. Özbek (2001)
tarafından incelenen Değirmentepe iskeletlerinde 14 bireyden 13’ünde deformasyon
gözlenmiştir. Deformasyonlu olan 13 bireyden 5 inde de çift band uygulaması tespit
edilmiştir. Juliopolis iskeletinde de tespit edilen çift band uygulamasında birinci ban-
dajın neden olduğu çöküntü daha belirgin gözlenirken, ikinci bandajdan kaynaklanan
çöküntü daha hafif görünmektedir. İkinci bandaj coronal suturun hemen önünden
geçmektedir. İlk frontal squama ile ikinci prebregmatik bandaj arasında görülebilir bir
kabartı oluşmuştur. Aynı tip uygulama Şeyh Höyük’te (Şenyürek ve Tunakan, 1951) ve
Byblos’ta (Özbek, 1982) da tespit edilmiştir. Özbek (2001), incelediği Değirmentepe
popülasyonunda, sadece Kalkolitik Dönem iskeletlerinde deformasyon tespit etmiş
Demir Çağı ve Orta Çağ iskeletlerinde deformasyon izine rastlamamıştır. Tablo 3’te
görüldüğü üzere Anadolu’da Neolitik Dönem’den (Erdal, 2011; Miyake, 2010) başla-
yarak Kalkolitik (Şenyürek ve Tunakan, 1951; Özbek, 2001), Erken Tunç Çağı (Duyar
ve Atamtürk, 2010; Angel, 1976), Erken Demir Çağı (Eroğlu, 2016) ve Frig Dönemi
(Özbek, 2001’de aktarıldığı gibi) olmak üzere farklı dönemlerde deformasyon tespit
edilmiştir. Juliopolis iskeleti ise şimdiye kadar tespit edilenler arasında Roma Döne-
mi’ne tarihlendirilen ilk deformasyon olma özelliğine sahiptir.
Roma Dönemi’nde özellikle Asya ve Avrupa’da yaygın bir deformasyon gelene-
ğinin olduğu belirtilmektedir (Mayall ve Pilbrow, 2019; Khudaveryan, 2019; Fòthi,
2000; Molnar ve diğ., 2014). Buna ek olarak Macaristan’da, erken göç dönemine ta-
rihlenen kafataslarının çoğunun Germen gruplarınta tespit edilen dairesel deformas-
yon tipini göstermesi (Kustár, 1999), ve Hunların da dairesel deformasyon biçimini
MS 200’den sonra Avrasya bozkırlarına yaydıkları iddiası (Torres-Rouff ve Yablonsky,
2005 ) bu görüşü güçlendirmektedir. Peki bu gelenek Roma Dönemi’nde Anadolu’ya
nasıl gelmiş olabilir?
Özellikle MS 4.-7. yüzyıllar arasında Avrupa’nın göç dönemi olarak adlandırılan,
Avrupa’da büyük siyasi, dinî ve ekonomik değişimin yaşandığı Batı Roma İmpara-
torluğu’nun çöküşüne rastlayan dönemde kafatası deformasyonunu yaygınlığında da
büyük ölçüde artış olduğu bildirilmiştir (Mayall ve Pilbrow, 2019; Tritsaroli, 2011).
Bu dönemde özellikle 4. Yüzyılda başlayan Romalı olmayan Hunlar, Alanlar ve Got-
ların birbiriyle olan savaşı sonrasıda Rusya üzerinden Batı Avrasya ve Doğu ve Orta
226
J U LIO P O LIS I
227
A NAD O LU ’ DA R OM A D ÖN E M İ ’ N E A İ T B İ R DE F O RM ASYO N: M 248 Ö RNE Ğİ
228
J U LIO P O LIS I
229
A NAD O LU ’ DA R OM A D ÖN E M İ ’ N E A İ T B İ R DE F O RM ASYO N: M 248 Ö RNE Ğİ
Kaynakça
Alpagut, B. (1986). The human skeletal remains from Kurban Höyük (Urfa Province). Anatolica, 13, 149-174.
Angel, J. L. (1976). Early Bronze Age Karataş people and their cemeteries. American Journal of Archaeology, 80,
385-391.
Anton, S. C. (1989). Intentional cranial vault deformation and induced changes of the cranial base and face.
American Journal of Physical Anthropology, 79(2), 253-267.
Antón, S. C. ve Weinstein, K. J. (1999). Artificial cranial deformation and fossil Australians revisited. Journal
of Human Evolution, 36(2), 195-209.
Arslan, M. Metin, M., Cinemre, O., Çelik, T. ve Devecioğlu, Ü. (2011). Juliopolis Nekropolü 2009 yılı kurtar-
ma kazısı. 19. Müze Çalışmaları ve Kurtarma Kazıları Sempozyumu, 19, 271-304.
Arslan, M. Metin, M., Cinemre, O., Çelik, T. ve Türkmen, M. (2012). Juliopolis Nekropolü 2010 yılı kazı
çalışmaları. 20. Müze Çalışmaları ve Kurtarma Kazıları Sempozyumu, 20, 177-216.
Buikstra J. E. ve Ubelaker D. H. (1994). Standards for data collection from human skeletal remains: Proceedings of a
seminar at the Field Museum of Natural History. Arkansas Archeological Survey.
Cinemre, O. (2012). Juliopolis Nekropolü 2011 yılı kazı çalışmaları.22. Müze Çalışmaları ve Kurtarma Kazıları
Sempozyumu, 22, 407-426.
Cocilovo, J. A., Varela, H. H. ve O’brien, T. G. (2011). Effects of artificial deformation on cranial morphoge-
nesis in the south central Andes. International Journal of Osteoarchaeology, 21(3), 300-312.
Droessler, J. (1981). Craniometry and biological distance: Biocultural continuity and change at the Late-Wo-
odland - Mississippian interface. American Archeology at Northwestern University.
Durband, A. C. (2008). Artificial cranial deformation in Kow Swamp 1 and 5: A response to Curnoe (2007).
Homo, 59(4), 261-269.
Duyar, İ. ve Atamtürk, D. (2010). Erken Tunç Çağında Orta Anadolu’da ölü gömme âdeti, sağlık yapısı ve
yaşam biçimi: Resuloğlu örneği. İ. Önder (Ed.), 1. Çorum Kazı ve Araştırmalar Sempozyumu içinde (s. 29-
41). T.C. Çorum Valiliği Çorum.
Erdal, Y. S. (2008). Occlusal grooves in anterior dentition among Kovuklukaya inhabitants (Sinop, Northern
Anatolia, 10th century AD). International Journal of Osteoarchaeology, 18(2), 152-166.
Erdal, Y. S. (2011). İnsan iskelet kalıntıları: Zahmet mi? Nimet mi? Türk Eskiçağ Bilimler Enstitüsü: Haberler, 31,
1-6
Erdal, Y. S. (2019). Interpreting subadult burials and head shaping at Çadir Höyük. Journal of Eastern Mediter-
ranean Archaeology and Heritage Studies, 7(3), 379-385.
230
J U LIO P O LIS I
Erdal, Y. S. ve D’Amico, V. (2021). Modified bodies: an interpretation of social identity embedded into bones.
M. Laneri (Ed.) The sacred body: Materializing the divine through human remains in Antiquity içinde (s. 115-
132). Oxbow Books.
Eroğlu, S. (2011). Comparison of cranial metric and non-metric traits in the determining of biological distan-
ce: an example of Anatolia. TUBA-AR-Turkısh Academy of Sciences Journal of Archaeology, 14, 231-244.
Eroğlu, S. (2015). Antropolojik Veriler, Ilısu Barajı İnşaat Sahası Kurtarma Projesi II: Kalkolitik Çağ, 514-525.
Eroğlu, S. (2016). Implications of the cultural and biological deformations of an Iron Age individual. Mediter-
ranean Archaeology & Archaeometry, 16(1), 145-157.
Fòthi E. (2000). Anthropological conclusions of the study of Roman and migration periods. Acta Biological
Szegediensis, 44, 87–94.
Gerszten, P. C. (1993). An investigation into the practice of cranial deformation among the Pre-Columbian
peoples of northern Chile. Int J Osteoarchaeology, 3, 87–98.
Gerszten, P. C. ve Gerszten, E. (1995). Intentional cranial deformation: A Disappearing form of self-mutilation neuro-
surgery, 37(3), 374-382.
Günel, T., Yurttagül, E. ve Yağcı, R. (1992). Çayırhan-Gülşehri nekropol alanı kurtarma kazısı. Anadolu Mede-
niyerleri Müzesi 1991 Yıllığı içinde (s. 3-28). Anadolu Medeniyetleri Müzesi.
Hefner, J. T. (2009). Cranial nonmetric variation and estimating ancestry. Journal of Forensic Sciences, 54(5),
985-995.
Khudaverdyan A. (2011). Artificial modification of skulls and teeth from ancient burialsin Armenia. Anthro-
pos, 106(2), 602–9.
Khudaverdyan, A. Y. (2016). Artificial deformation of skulls from Bronze Age and Iron Age Armenia. The
Mankind Quarterly, 56(4), 513-534.
Kustár A. (1999). Facial reconstruction of an artificially restored skull of the 4th to the 5th century from the
site of Mözs. International Journal of Osteoarchaeology, 5, 325–332.
Lambert P. J. (1979). Early neolithic cranial deformation at Ganj Dareh Tepe, Iran. Canadian Review of Physical
Anthropology, 1, 51-54.
Loth, S. R. ve İşcan M. Y. (1989). Morphological assessment of age in the adults: the thoracic region. M. Y.
İşcan (Ed.), Age markers in the human skeleton içinde (s. 105-136). Charles C. Thomas.
MacCurdy, G. G. (1923). Human skeletal remains from the highlands of Peru. Am. Journ. Phys. Anth., 6, 218-329.
Masset, C. (1989). Age estimation on the basis of cranial sutures. M. Y. İşcan (Ed.), Age markers in the human
skeleton içinde (s. 71-104). Charles C Thomas.
Mayall, P. ve Pilbrow, V. (2019). A review of the practice of intentional cranial modification in Eurasia during
the migration period (4th–7th c AD). Journal of Archaeological Science, 105, 19-30.
Solecki, R., Akkermans, P., Agelarakis, A., Meiklejohn, C. ve Smith, P. (1992). Artificial cranial deformation in
the Proto-Neolithic and Neolithic Near East and its possible origin: Evidence from four sites. Paléorient,
18, 83-97.
231
A NAD O LU ’ DA R OM A D ÖN E M İ ’ N E A İ T B İ R DE F O RM ASYO N: M 248 Ö RNE Ğİ
Meindl, R. S. ve Lovejoy, C. O. (1989). Age changes in the pelvis: implication for paleodemography. In M. Y.
İşcan (Ed.), Age markers in the human skeleton içinde (s. 137-168). Charles C. Thomas.
Mitchell, S. (1993). Anatolia: Land, men, and gods in Asia Minor. Vol. 1: The Celts in Anatolia and the impact of Ro-
man rule. Clarendon Press.
Miyake, Y. (2010). 2009 Yılı Diyarbakır İli, Salat Camii Yanı Kazısı, Kazı Sonuçları Toplantısı, 31, 435.
Molnár, M., János, I., Szűcs, L. ve Szathmáry, L. (2014). Artificially deformed crania from the Hun-Germanic
Period (5th–6th century AD) in Northeastern Hungary: Historical and morphological analysis. Neuro-
surgical focus, 36(4), E1.
O’Brien, T. G. ve Sensor, K. P. (2004). On the classification of abnormal head shape: Interpreting artificial
cranial deformation and craniosynostosis. Journal of Paleopathology, 16, 27–51.
O’Brien, T. G. ve Stanley, A. M. (2013). Boards and cords: Discriminating types of artificial cranial deforma-
tion in Prehispanic South Central Andean populations. International Journal of Osteoarchaeology, 23(4),
459-470.
O’Loughlin, V. D. (2004). Effects of different kinds of cranial deformation on the incidence of wormian bo-
nes. American Journal of Physical Anthropology: The Official Publication of the American Association of Physical
Anthropologists, 123(2), 146-155.
Özbek, M. (1997). Étude de la déformation crânienne artificielle chez les chalcolithiques de Byblos (Liban).
Modifications consécutives sur le crâne. Bulletins et Mémoires de la Société d’anthropologie de Paris, 1(4),
455-481.
Özbek, M. (1982). İnsan toplumlarında kafatası deformasyonları (Etnoantropoloji bir araştırma). Antropoloji,
11, 47-57.
Özbek, M. (2001). Cranial deformation in a subadult sample from Değirmentepe (Chalcolithic, Turkey).
American Journal of Physical Anthropology, 115(3), 238–244.
Schijman, E. (2005). Artificial cranial deformation in newborns in the pre-Columbian Andes. Child’s Nervous
System, 21(11), 945-950.
Torres-Rouff, C. (2002). Cranial vault modification and ethnicity in middle horizon San Pedro de Atacama,
Chile. Current Anthropology, 43(1), 163-171.
Torres-Rouff, C. (2003). Shaping identity: Cranial vault modification in the pre-Columbian Andes. University of
California.
Torres-Rouff, C., ve Yablonsky, L. T. (2005). Cranial vault modification as a cultural artifact: a comparison of
the Eurasian steppes and the Andes. Homo, 56(1), 1-16.
Trinkaus E. (1982). Artificial cranial deformation in the Shanidar-1 and Shanidar-5 Neanderthals. Curr.
Anthropol., 23, 198–199.
232
J U LIO P O LIS I
Tritsaroli, P. (2011). Artificial cranial modification on a female skeleton from the Byzantine site of Maroneia
(Thrace, Greece). International Journal of Osteoarchaeology, 21(4), 464-478.
Ubelaker, D. H., ve Grant, L. G. (1989). Human skeletal remains: Preservation or reburial?. American Journal
of Physical Anthropology, 32(S10), 249-287.
White, CD. (1996). Sutural effects of fronto-occipital cranial modification. AJpa 100, 397-410.
Zhang, Q., Liu, P., Yeh, H. Y., Man, X., Wang, L., Zhu, H., ... ve Zhang, Q. (2019). Intentional cranial modifica-
tion from the Houtaomuga Site in Jilin, China: Earliest evidence and longest in situ practice during the
Neolithic Age. American Journal of Physical Anthropology, 169(4), 747-756.
233
Juliopolis M196 Numaralı
Bireye Ait Saç Kalıntılarının
Antik Metabolom Analizi
Ali Metin Büyükkarakaya
Doç.Dr., Hacettepe Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Antropoloji Bölümü
Mustafa Çelebier
Prof. Dr., Hacettepe Üniversitesi, Eczacılık Fakültesi, Analitik Kimya Anabilim Dalı
Engin Koçak
Dr., Sağlık Bilimleri Üniversitesi, Gülhane Eczacılık Fakültesi, Analitik Kimya Anabilim Dalı
Ozan Kaplan
Hacettepe Üniversitesi, Eczacılık Fakültesi, Analitik Kimya Anabilim Dalı
Asuman Alpagut
Anadolu Medeniyetleri Müzesi
Giriş
Arkeolojik alanlardan elde edilen insan kalıntılarının arkeolojik buluntulardan
önemli bir farkı, onların diğer arkeolojik kontekstleri ve buluntuları üreten insanla-
ra doğrudan ait olmaları, onların geride kalan parçaları olmasıdır. Bu açıdan ayrı bir
öneme sahiptirler ve onların detaylı bir şekilde incelenmeleri eski yaşamlara dair çar-
pıcı bilgilerin ortaya çıkarılmasını sağlamaktadır. Temelde bu kalıntılar kemikler ile
dişlerdir ve gün ışığına çıkarılmadan önceki koşullar ile ilişkili olarak çeşitli korunma
durumlarına sahip olabilmektedir.
Juliopolis (Iuliopolis) Ankara ili, Nallıhan ilçesi Çayırhan beldesinde yer alan
önemli bir antik kenttir. 2009 yılından beri Anadolu Medeniyetleri Müzesi Müdürlü-
235
J U LIO P OL I S M 1 96 N U M A R A L I B İ R E YE Aİ T SAÇ K AL I NTI L ARI NI N
A NT İK ME TA B OLOM A N A L İ Z İ
ğünce yürütülen Juliopolis Nekropolü Kurtarma Kazısı ile oldukça büyük bir nekropol
alanı gün ışığına çıkarılmıştır. Juliopolis antik kentine ait nekropol alanlarının jeolojik
olarak kalker bir yapıya sahip olmasının, mezarlardan ele geçirilen iskeletlerin kondis-
yonlarını kötü etkilediğine daha önceki bir çalışmada değinilmiştir (Büyükkarakaya
ve diğ., 2018). Mezarların, özellikle oda mezarların klinelerinde bulunan kalıntıların,
yağmur ve kar sularının kaya yapısına işlemesi ve devamında belli bölgelerde birikme-
si ve nemli bir ortam yaratması nedeniyle mezarlar açıldığında klinelerde kimi zaman
birkaç santimlik kemik parçaları şeklinde korunabilmiş insan kalıntılarıyla karşılaşıl-
mıştır. Juliopolis doğu nekropol alanında önemli sayıda mezarda gözlemlenen bu du-
rumda kuşkusuz istisnai durumlar da mevcuttur ve özellikle toprak mezar şeklindeki
gömülerde kemiklerin korunma durumunun nispeten daha iyi olduğu söylenebilir.
Bu çalışmada incelenen materyal ve ele geçtiği mezar ise şu an kaydıyla doğu
nekropolünde istisnai oranda temsil edilen lahit mezarlardan birinden ele geçmiştir.
M196 numaralı bu lahit mezar sadece mezar tipi açısından değil aynı zamanda için-
de ahşap bir tabut yerleştirilmiş olması nedeniyle de özel bir örneği oluşturmaktadır.
Yapılan kazı çalışmasında Antik Dönem’de soyguna uğramış olduğu belirlenen bu la-
hit mezar içinde tesadüfen ve kısmen korunmuş olarak ele geçirilen kafatası ve çürü-
mekten kurtulmuş olan yumuşak doku örnekleri, mezardaki bireye ait saçlar üzerine
yenilikçi analizler (antik metabolom) bu çalışmanın ana konusunu oluşturmaktadır
(Büyükkarakaya ve diğ. 2018; Lorentz ve diğ. 2022).
Metabolomik; hücreler, vücut içi sıvıları ve dokular içinde var olan küçük mole-
küllerin yani metabolitlerin ileri analitik tekniklerle taranarak ve miktarları ölçülerek
elde edilen verinin yorumlanmasıdır. Bu küçük moleküllerin tamamına ve bunların
biyolojik bir sistem içindeki etkileşimlerine metabolom denilmektedir. Son yıllarda
özellikle sağlık bilimlerinde genomik çalışmaların genetik orijin üzerine yoğunlaşan
bakış açısını desteklemek için metabolomik çalışmalardan sıklıkla yararlanılmaktadır.
Kişiselleştirilmiş tıp uygulamalarının hızla yaygınlaştığı günümüzde, hastalıklar için
metabolom düzeyinde belirlenen biyobelirteçler dikkate alınarak erken tanı, tedavi ve
tedavi yanıtının incelenmesinde önemli adımlar atılmıştır (Bracewell-Milnes ve diğ.,
2017; Mastrangelo ve diğ., 2014). Metabolomik çalışmalar, gelişmiş analitik teknikleri
ve bu teknikleri destekleyen veri işleme süreçlerindeki ilerlemeler sayesinde artık daha
rahat uygulanabilir hâle gelmiştir (Yi ve diğ., 2016). Geçmiş yıllarda bir numunedeki
yüzbinlerce kimyasalın sıvı kromatografisi - kütle spektrometrisi (LC-MS) tabanlı ça-
236
J U LIO P O LIS I
lışmalarla aynı anda taranabilmesi teorik ve pratik anlamda zor bir süreç olarak kabul
görülmüştür ancak günümüzde cihazların tekrarlanabilirliği, hassasiyeti, ayırıcılığı ve
doğruluğu artmakta ve farklı numunelere ait metabolitlerin miktarları artık yarı kan-
titatif düzeyde eş zamanlı olarak yüksek doğrulukta karşılaştırılabilmektedir.
Hedeflenen bileşiklerin analizine LC-MS’in tekniğinin uygulanması uzun süredir
bilinen bir yaklaşımdır. Bununla beraber klinik metabolik uygulamalarda gelişen tek-
nolojiye paralel olarak elde edilen tecrübenin eski organik kalıntılara aktarılması ve
hedeflenmemiş taramalar son on yılda yaygınlaşmaya başlamıştır (Duffy, 2015).
237
J U LIO P OL I S M 1 96 N U M A R A L I B İ R E YE Aİ T SAÇ K AL I NTI L ARI NI N
A NT İK ME TA B OLOM A N A L İ Z İ
imal koku kapları, sikke, tekstil ürünleri, organik diğer kalıntılar) ve ahşap tabutun
kendisi, mezarın sahibi için yapılan yatırımın ve onun cenazesi için gösterilen önemin
bir kanıtı olarak değerlendirilebilir. Ayrıca, mezarın tipolojik olarak az rastlanan tipler
arasında yer alması (malzeme, işçilik ve taşıma) göz önüne alındığında mezarın yüksek
statülü bir bireye ait olabileceği varsayımı destekler bulguları oluşturmaktadır. Yuka-
rıda bahsi geçen buluntular arasında yer alan sikkenin temizlik ve koruma çalışmaları
akabinde yapılan incelemede sikkenin Roma İmparatoru Domitian Dönemi’ne (MS
81-96 yıllarına) ait olduğu anlaşılmıştır.
Arkeolojik insan iskelet kalıntılarında, bir bireyin cinsiyet ve yaş değerlendirmesi
belirli morfolojik özellikler kullanılarak tahmin edilmektedir. Bu tahminler genel ola-
rak tüm iskelet parçalarına bakılarak genişletilebilir olmakla birlikte esasen kafatası
ve leğen kemiği temel alınmaktadır. Bu çalışmada, bireye ait korunmuş kalıntı kafata-
sı olduğu için, yetişkinlerin ölüm yaşını tahmin etmek için kullanılan kraniyal sütur
kapatma skorlaması ve bireyin cinsiyetini tahmin etmek için kafatasındaki sekonder
cinsiyet özelliklerinin aşamaları kullanılmıştır (Buikstra ve Ubelaker, 1994; Meindl ve
Lovejoy, 1985).
M196 numaralı mezarda tespit edilen bireye ait eski saç kalıntıları, hassas ve kırıl-
gan olduğundan, örnekleme sırasında steril forseps, makas ve cerrahi eldiven kullanıl-
mıştır. Bireyin yaklaşık 8 santimetre uzunluğunda 10-20 teli (yaklaşık 80 mikrogram)
kafatasının sol yan kemiğinden alınmış ve ilk segment (0-3 cm, üçüncü trimester) için
saç örnekleri kesilerek bir Falcon tüpe yerleştirilmiştir.
238
J U LIO P O LIS I
Bulgular
M196 numaralı mezardan çıkarılan kafatası üzerinde yapılan gözlem ve değerlendir-
meler sonucunda söz konusu bireyin 40-50 yaşlarında erkek olduğu tespit edilmiştir.
Bireye ait saç kalıntılarının uzunluğundan hareketle, elde edilen bilgilerin incelenen
bireyin son 5-8 ayına ait bilgiler içerdiği söylenebilir.
Metabolomik analizler sonucunda ise (XCMS sonuçları) 35 tanesi metabolitlerle
eşleşen toplam 102 pik tespit edilmiştir. 35 adet eşleşme içerisinde 20 adet eşleşmenin
endojen bileşiklerle ilişkili olduğu görülmüş ya da veri bankasında kayıtlı 20. yüzyıl-
da üretilen sentetik bileşiklere ait olduğu tespit edilmiştir. Dolayısıyla hatalı-pozitif
sonuç olarak nitelenmiştir ve değerlendirmeye alınmamıştır. Kalan eşleşmelerden
Juliopolis’te bulunan antik bireyin yaşam tarzını anlayabilmek ve kullandığımız me-
todolojiyi doğrulamak için önemli olduğu sonucuna varılan bazı bileşenler aşağıda
tartışılmıştır. Bu yazıda değerlendirilecek öne çıkan metabolitler şunlardır: Sulkaton,
Leylak alkolü, Laurik asit, Ganliosid, Resveratrol, 1’-Asetoksiöjenol asetat, 3-Dehid-
rosphinganine, Lensitin, Sitreoviridin A, Virolongin B, DG (18: 2n6 / 0: 0/22: 2n6).
Elde edilen kromatogram Şekil 2’de gösterilmektedir.
239
J U LIO P OL I S M 1 96 N U M A R A L I B İ R E YE Aİ T SAÇ K AL I NTI L ARI NI N
A NT İK ME TA B OLOM A N A L İ Z İ
Şekil 2. Antik bireye ait saç kalıntılarına için elde edilen temel pik kromatogramı.
Değerlendirme
Uyuşturucu madde kullanımı ile ilgili bilgi elde etmek için saç örneklerinin klinik
ve toksikolojik açıdan incelenmesi halihazırda bilinen bir stratejidir. Saç örneği kul-
lanılarak gerçekleştirilen analizler adli durumlarda uyuşturucuya maruz kalma geç-
mişlerinin doğrulanmasında yararlı bilgiler sağlar (Pragst ve Balikova, 2006). İlaçların
saç örneklerinde depolanmasında işleyen süreç tam olarak anlaşılamamakla birlikte
ancak bazı yaklaşımlar ön plandadır. İlki, ilaçların kandan saça transferi üzerine ku-
rulu bir yaklaşımdır. İkincisi ise ilaçların ter veya sebum emisyonlarından difüzyon
yoluyla saça yerleşmesidir. Üçüncü yaklaşım ise, dışarıdan saça adsorbe olmaları ile
ilişkilendirilebilir (Kintz, 2016; Wang ve diğ., 2018).
Antik örneklerde saç analizi, beslenme tarzı ile ilgili bilgi sağlanması ve bireyin
tıbbi amaçlı kullandığı bitkilerin tanımlanabilmesi açısından aydınlatıcı bir yaklaşım-
dır. Böylece çeşitli bitkilerin besin maddesi ve tıbbi amaçlı kullanımının bir topluluk-
taki yaygınlığı ile ilgili de önemli veriler elde edilmektedir. Ancak bilinen yaklaşımlar
hedeflenmiş analizlere dayandığı için “bilinmeyeni” aramada etkisizdir. Çoğu antik
saç çalışmasında genellikle koka yaprağı (Baez ve diğ., 2000; Rivera ve diğ., 2005; Cart-
mell ve diğ., 1991; Springfield ve diğ., 1993; Langsjoen, 1996), nikotin (Musshoff ve
240
J U LIO P O LIS I
diğ., 2009; Echeverría ve Niemeyer, 2013) ve diğer bazı iyi bilinen “narkotik” bileşikler
(Baez ve diğ., 2000; Balabanova ve diğ., 2011) üzerinde odaklanılmıştır. Bu çalışmalar,
narkotiklerin hedefli analizinin adli bilimlerin olağan bir uygulaması olmasının sonu-
cunda (Fernie ve diğ., 2004) antik saç örneklerine kolayca aktarılmıştır. Küçük mole-
küllerin hedeflenmemiş analizleri klinik uygulamalardaki metabolom düzeyinde veri
elde edebilmek için kullanılan yeni bir yaklaşımdır (Fernie ve diğ., 2004; Theodoridis
ve diğ., 2008; Theodoridis ve diğ., 2011). Kütle spektrometrisi temelli bitki metabolo-
miği de klinik metabolomik uygulamalara kıyasla yeni bir uygulamadır (Ernst ve diğ.,
2014).
Günümüzde İMVB üzerine kayıtlı metabolit sayısı 100.000›i aşmıştır. Bu sayının
on yıl önce 10.000› den az olduğu düşünülürse elde edilen gelişme bilimsel anlamda
çok farklı disiplinlerin önünü açabilmektedir. Bu gelişmeler sayesinde, klinik
uygulamalarda kullanılan metabolit profilleme işlemleri, dünyanın farklı bölgelerinden
elde edilen antik kalıntıların hedeflenmemiş analizine olanak tanımaktadır.
M196 nolu bireye ait elimizdeki örneklerde yürütülen çalışmada XCMS ile işlen-
miş Q-TOF LC/MS analiz sonuçlarının İMVB taraması sonucunda öne çıkan bile-
şiklerden sulkaton, en çok zencefil, nane ve karpuzda bulunur. Bu durum, sulkatonu
bu gıdaların tüketimi için potansiyel bir biyolojik belirteç hâline getirmektedir. Bu
bulgu, tarihsel bilgilerimizle desteklenmektedir. Şöyle ki, Janick ve diğerleri Citrul-
lus lanatus’un (karpuz) Akdeniz bölgesinde tüketildiğini bildirmiştir (Janick ve diğ.,
2007). Karpuzun en erken arkeolojik kalıntıları Mısır’da Tutankhamon’un mezarın-
daki tohumlara dayansa da Roma İmparatorluğu Dönemi’nde geniş bir coğrafyada
yetiştirildiği bildirilmektedir (Wasylikowa ve van der Veen, 2004, s. 214). Ayrıca Paris,
tatlı tatlı karpuzlarının yaklaşık 2000 yıl önce Akdeniz topraklarında ortaya çıktığını
bildirmiştir (Paris, 2015). Bu durum, kalıntısı bulunan bireyin günlük beslenmesinde
karpuz tüketmiş olabileceğinin bir belirtisi olabilir. Bunun yanı sıra nane ve karanfil
tüketimini destekleyen bir veri olarak da değerlendirilmesi mümkündür.
Yine saç analizinin İMVB taramasından elde edilen diğer bir bileşik olan leylak
alkolü, bazı bitki ve baharatlarda bulunan diğer bir kimyasaldır. Leylak alkolü hakkın-
da çok fazla veri bulunmaması ve leylak alkolü ile eşleşen pike ait kütle/yük değerinin
diğer bazı bileşiklerle de eşleşmesi sonucu bu veri antik bireyin yaşam tarzı ile ilgili
değerlendirmeye alınmamıştır.
241
J U LIO P OL I S M 1 96 N U M A R A L I B İ R E YE Aİ T SAÇ K AL I NTI L ARI NI N
A NT İK ME TA B OLOM A N A L İ Z İ
Laurik asit veya dodekanoik asit, İMVB’ye göre hindistan cevizi yağı ve hurma
çekirdeği yağındaki ana yağ asididir. Bununla birlikte, laurik asit aynı zamanda insan
saçı yağında bulunan endojen bir bileşiktir (Weitkam ve diğ., 1947). Bu nedenle, saç
örneğinde tespit edilen laurik asit, insan saçı yağında halihazırda var olan bir bileşen
olduğu için çalışmada kullanılan metodolojinin doğru çalıştığıyla ilgili bir bulgu ola-
rak öne çıkmaktadır. Keza; antik bireyin saçında bulunan gangliosid GM3 (d18: 0/14:
0), beyinde bulunan lipitlerden olan gangliosidlere ait bir bileşendir ve analiz prose-
dürümüzde tespit edilmiş olması metodolojiyi doğrulamaktadır.
Resveratrol, üzümlerde bulunan bir fitoaleksin ve kırmızı şarabın bir bileşenidir
(Siemann ve Creasy, 1992). Saç örneklerinde tespit edilen resveratrol, bireyin günlük
yaşamında kırmızı şarap tükettiğini işaret eden bir belirteç olarak düşünülebilir. Üzüm,
tıpkı zeytin gibi Güneybatı Asya’da en erken kültüre alınmış bitkiler arasında yer al-
maktadır (Ergun ve diğ., 2020, s. 254). Öyle ki, bu iki bitki milattan önce birinci bin
içinde Akdeniz havzasındaki birçok bölgeye taşınmış ve üretimleriyle ciddi ticari ve
kültürel bitkiler hâline gelmişlerdir (Braudel, 2016). Şarabın üretimi Anadolu’da çok
eski zamanlara uzanmaktadır. Helenistik Dönem’de birçok şarap festivali olduğunu,
Yunan kültürü ve etkisindeki Roma İmparatorluğu zamanlarında Dionisos kültü ve
ilişkili ritüellerle (Mitchell, 2015, s. 289) birlikte günlük yaşamın ve mutfağın önemli
bir parçası olduğu söylenebilmektedir. Özellikle Helen ve Roma kültürü içindeki yeri
çeşitli festivallere de konu olan üzüm ve ondan üretilen şarap sağlık açısından da de-
ğerlendirilmiştir. Galen, De Sanitate Tuenda (İyi Sağlığın Sürdürülmesi) eserinde eğer
şarap, arpa ve bal tüketilirse tarçın, zencefil gibi baharatlara gerek olmayabileceğini
bildirmiştir (Wilkins, 2015, s. 65). Dolayısıyla Roma kültüründe şarabın günlük hayat-
taki yeri kadar iyi sağlığın sürdürülmesinde de kullanıldığı söylenebilmektedir.
1’-Asetoksiöjenol asetat, bir öjenol asetattır. Bilindiği gibi öjenol, esas olarak ka-
ranfilde bulunan aromatik bir bileşiktir. MÖ 3. yüzyılda Çinliler nefeslerini tazelemek
için karanfil kullanmışlardır ve bu alışkanlık MS 1. yüzyılda Roma’ya ulaşmıştır (Reid,
1993). Öjenol ile ilişkili olarak elde edilen bu veri, bireyin karanfili nefes tazeleyici
veya tıbbi amaçlı kullanmış olabileceğini göstermektedir. Bireyin mezarıyla ilgili kon-
tekst bilgisi yüksek statülü bir kişiye işaret etmektedir. Bu anlamda bahse konu olan
kişinin ticari olarak uzak diyarlardan gelen bu tip egzotik ve yararlı bitkilere erişebilir
birisi olduğu düşünülmektedir.
242
J U LIO P O LIS I
243
J U LIO P OL I S M 1 96 N U M A R A L I B İ R E YE Aİ T SAÇ K AL I NTI L ARI NI N
A NT İK ME TA B OLOM A N A L İ Z İ
kiden dâhil olmuştur. Örneğin, Tiberius zamanında (MS 14-37) yapılan yollar, mansi-
yon’lar ve mutatio’lar insanlar yanı sıra birçok besin maddesinin de düzenli bir şekilde
Roma İmparatorluğu içinde, farklı eyaletler arasında seyahatini sağlamış olmalıdır
(bkz. Mitchel, 2015, s. 291). Bu bakımdan, tespit edilen metabolitlerin yerel olanlarına
o dönem insanlarının erişimiyle ilgili bir sorun olmayacağı öngörülebilirken, egzotik
olanlarına erişimde de kentli elitlerin veya yüksek statülü kişilerin sorun yaşamadık-
ları kabul edilebilir. M196 numaralı mezara gömülmüş bireyin de, kontekst bilgileri
açısından bu şekilde değerlendirilmesi olasıdır. Diğer yandan, metabolitlerin bir kıs-
mının şifalı bitkiler sınıfındaki türlerden elde edilebilir olması ve antik kaynaklarda
da hem iyi sağlığın sürdürülmesi hem de bazı hastalıklarla ilgili tedavide kullanılıyor
olması bireyin son zamanlarında kronik bir takım rahatsızlıklara dönük tedavi ama-
cıyla bu bitkileri özellikle kullanmış olabileceği varsayımını gündeme getirmektedir.
Ancak incelenen bireye ait kemiklerin tümünün elde edilememesi paleopatolojik in-
celemeyi engellemiş olup ve herhangi bir kronik hastalık veya ölüm nedeniyle ilgili
morfolojik doğrudan bir bulgu ortaya konulamamıştır. Dolayısıyla bu ihtimal güçlü
bir şekilde öne sürmek mümkün gözükmemektedir.
Sonuç
Bu çalışmada, klinik tanıya yönelik biyobelirteç keşiflerinde kullanılan Q-TOF LC/
MS tabanlı metabolomik yaklaşım ve metodoloji, antik bireye ait saç örneklerinin he-
deflenmemiş analizine aktarılmıştır. Metabolomik çalışmaların ilerlemesiyle beraber
veri tabanlarının gelişmesine paralel olarak analitik cihaz teknolojisindeki ilerlemeler
bilim insanlarının klinik uygulamalardaki metodolojiyi farklı alanlar için uygulama-
sına imkân vermektedir. İMVB temel anlamda klinik uygulamalar için öne çıkan bir
veri bankası olarak nitelense de bu çalışma ile antik saç örneklerinde Q-TOF LC/
MS analizi sonucu eşleşme sağlanan eksojen ve endojen bileşikler, Juliopolis’te (Nal-
lıhan, Türkiye) bulunan antik bireyin yaşam tarzı hakkında bilgi edinebilmek için
kullanılmıştır.
Halihazırda antik vücut kalıntılarında gerçekleştirilen DNA analizleri, genetik
köken hakkında bilgi sağlayabilmektedir. Benzer şekilde, klinik uygulamalarda ge-
nom analizleri genetik bozuklukları belirlemekte ancak metabolom analizlerden elde
244
J U LIO P O LIS I
245
J U LIO P OL I S M 1 96 N U M A R A L I B İ R E YE Aİ T SAÇ K AL I NTI L ARI NI N
A NT İK ME TA B OLOM A N A L İ Z İ
Kaynakça
Arslan, M., Metin, M., Cinemre, O., Çelik, T. ve Devecioğlu, Ü. (2011). Juliopolis Nekropolü 2009 yılı kur-
tarma kazısı. 19. Müze Çalışmaları ve Kurtarma Kazıları Sempozyumu, 19, 271-304.
Baez, H., Castro, M., Benavente, M., Kintz, P., Cirimele, V., Camargo, C. ve Thomas, C. (2000). Drugs in pre-
history: chemical analysis of ancient human hair. Forensic Sci Int 108, 173-179.
Balabanova, S., Parsche, S. ve Pirsig, W. (1992). First identification of drugs in Egyptian mummies. Naturwis-
senschaften, 79, 358.
Bracewell-Milnes, T., Saso, S., Abdalla, H., Nikolau, D., Norman-Taylor, J., Johnson, M., Holmes, E. ve Thum,
M.Y. (2017). Metabolomics as a tool to identify biomarkers to predict and improve outcomes in repro-
ductive medicine: a systematic review. Hum Reprod Update 23, 723-736.
Buikstra, J.E. ve Ubelaker, D. H. (1994). Standards for data collection from human skeletal remains. Arkansas Arc-
heological Survey.
Büyükkarakaya, A.M., Alpagut, A., Çubukçu, E. ve Cavalli, F. (2018). Juliopolis (Iuliopolis) Anthropological
research: Preliminary results. Ankara Araştırmaları Dergisi, 6, 111-1267.
Cartmell, L.W., Aufderhide, A., Weems, C. (1991). Cocaine metabolites in pre-Columbian mummy hair. J.
Okla State Med. Assoc., 84, 11-12.
Duffy, K.I. (2015). Application of metabolomics to the analysis of ancient organic residues. University of Birming-
ham.
Echeverría, J. ve Niemeyer, H.M. (2013). Nicotine in the hair of mummies from San Pedro de Atacama
(Northern Chile). J. Arch. Sci. 40, 3561-3568.
Ergun, M., Kabukçu, C. ve Çilingiroğlu İpek, C. (2020). Arkeobotanik: İnsan ve bitki çerçevesinde gelişen bir
bilim dalı. S. Ünlüsoy, C. Çakırlar, Ç. Çilingiroğlu. Arkeolojide temel yöntemler içinde (s. 221-270). Ege
Yayınları.
Ernst M., Silva D. B., Silva R. R., Vêncio R. Z. ve Lopes N. P. (2014). Mass spectrometry in plant metabo-
lomics strategies: from analytical platforms to data acquisition and processing. Nat. Prod. Reports, 31,
784-806.
Erskine, W. (2009). The lentil: Botany, production and uses place. CABI.
Janick J., Paris H. S. ve Parrish D. C. (2007). The cucurbits of Mediterranean antiquity: Identification of taxa
from ancient images and descriptions. Annals of Botany, 100, 1441-1457.
Fernie, A. R., Trethewey R. N., Krotzky A. J. ve Willmitzer, L. (2004). Metabolite profiling: From diagnostics
to systems biology. Nat. Rev. Mol. Cell Biol. 5, 763-769.
Kintz, P. (2016). Analytical and practical aspects of drug testing in hair. CRC Press.
246
J U LIO P O LIS I
Langsjoen, O.M. (1996). Dental effects of diet and coca leaf chewing on two prehistoric cultures of northern
Chile. Am. J. Phys. Antropol. 101, 475-489.
Lorentz, K. O., Kamel, G., Lemmers, S. A. M., Miyauchi, Y., Çubukçu, E., Alpagut, A. ve Büyükkarakaya, A.
M. (2022). Synchrotron Radiation Fourier Transform Infrared (SR-FTIR) spectroscopy in exploring
ancient human hair from Roman period Juliopolis: Preservation status and alterations of organic com-
pounds. Spectrochimica Acta Part A: Molecular and Biomolecular Spectroscopy, 274, 121026.
Madry, M.M., Kraemer T. ve Baumgartner, M. R. (2018). Systematic assessment of different solvents for the
extraction of drugs of abuse and pharmaceuticals from an authentic hair pool. Forensic Sci. Int., 282, 137-
143.
Mastrangelo, A., Armitage, E., García, A. ve Barbas, C. (2014). Metabolomics as a tool for drug discovery and
personalised medicine. A review. Curr. Top. Med. Chem., 14(23), 2627-2636.
Meindl, R.S. ve Lovejoy, C. O. (1985). Ectocranial suture closure: A revised method for the determination of
skeletal age at death based on the lateral anterior sutures. Am. J. Phys. Anthropol. 68, 57-66.
Mitchell, S. (2015). Food, culture, and environment in Ancient Asia Minor. A Companion to Food in the Ancient
World, 89, 285.
Musshoff, F., Rosendahl, W. ve Madea, B. (2009). Determination of nicotine in hair samples of pre-Colum-
bian mummies. Forensic. Sci. Int., 185, 84-88.
Siemann, E. ve Creasy, L. (1992). Concentration of the phytoalexin resveratrol in wine. Am. J. Enol. Vit., 43,
49-52.
Paris, H.S. (2015). Origin and emergence of the sweet dessert watermelon, Citrullus lanatus. Annals of Botany,
116, 133-148.
Pragst, F., Balikova, M.A. (2006). State of the art in hair analysis for detection of drug and alcohol abuse.
Clin, Chim, Acta., 370, 17-49.
Rivera, M. A., Aufderheide, A. C., Cartmell, L.W., Torres, C. M. ve Langsjoen, O. (2005). Antiquity of coca-le-
af chewing in the south-central Andes: A 3,000 year archaeological record of coca-leaf chewing from
northern Chile. J. Pyschoactive Drugs, 37(4), 455-458.
Reid, A. (1993). Southeast Asia in the early modern era: Trade, power, and belief Place. Cornell University Press.
Sabban, F. (2015). The ideological foundations of the food culture of pre-Imperial China. J. Wilkins ve R.
Nadeau (Ed.), Companion to Food in the Ancient World, Wiley Blackwell, Hoboken içinde (s. 393-402). John
Wiley & Sons.
Springfield, A.C., Cartmell, L.W., Aufderheide, A. C., Buikstra, J. ve Ho, J. (1993). Cocaine and metabolites in
the hair of ancient Peruvian coca leaf chewers. Forensic. Sci. Int. 63, 269-275.
Theodoridis, G., Gika, H.G. ve Wilson, I. D. (2008). LC-MS-based methodology for global metabolite profi-
ling in metabonomics/metabolomics. TrAC Anal. Chem. 27, 251-260.
Theodoridis, G, Gika, H. G. ve Wilson, I. D. (2011). Mass spectrometry based holistic analytical approaches
for metabolite profiling in systems biology studies. Mass Spectrom Rev. 30, 884-906.
247
J U LIO P OL I S M 1 96 N U M A R A L I B İ R E YE Aİ T SAÇ K AL I NTI L ARI NI N
A NT İK ME TA B OLOM A N A L İ Z İ
Wang, X., Johansen, S. S., Nielsen, M. K. K. ve Linnet, K. (2018). Segmental -ınterpretation of the time of
drug ıntake in two patients undergoing drug treatment. J. Forensic Sci. 64, 950-955.
Wasylikowa, K. ve Van der Veen, M. (2004). An archaeobotanical contribution to the history of watermelon,
Citrullus lanatus (Thunb.) Matsum. & Nakai (syn. C. vulgaris Schrad.). Vegetation History and Archaeobo-
tany, 13(4), 213-217.
Weitkamp, A., Smiljanic A. ve Rothman, S. (1947). The free fatty acids of human hair fat. Journal of the Am.
Chem. Soc. 69, 1936-1639
Wilkins, J. (2015). Medical Literature, Diet, and Health. J. Wilkins ve R. Nadeau (Ed.), Companion to Food in
the Ancient World, Wiley Blackwell, Hoboken içinde (s. 59-66). John Wiley & Sons.
Wishart, D. S., Feunang, Y. D., Marcu, A., Guo, A.C., Liang, K., Vázquez-Fresno, R., Sajed, T., Johnson, D.,
Li C., Karu, N. (2017). HMDB 4.0: The human metabolome database for 2018. Nucleic Acids Res. 46,
D608-D17.
Yi, L., Dong, N., Yun, Y., Deng, B., Ren, D., Liu, S. ve Liang, Y. (2016). Chemometric methods in data proces-
sing of mass spectrometry-based metabolomics: A review. Anal Chim. Acta. 914, 17-34.
248
Juliopolis’in İzinde:
Çayırhan ve Çevresinde
Kültürel Miras Üzerine
Yerel Bilgi Arayışı
Elif Başak Aksoy
Öğretim Görevlisi Dr., Hacettepe Üniversitesi, Antropoloji Bölümü
İlayda Tekkılıç
Hacettepe Üniversitesi, Sanat Tarihi Bölümü Mezunu
Giriş
Kapsamlı bir projenin parçası olan bu etnografik çalışmada odaklanılan farklı konu-
lar, birbirleri ile ilişkilendirilebilecek şekilde ve sosyal antropoloji yöntem teknikleri
kullanılarak araştırılmıştır. Üzerinde durulan ana sorular; Juliopolis antik kentinin
sular altında kalmadan önce toplumsal hafızada yer edip etmediği, bireysel anılarla izi
sürülebilecek anlatılara sebep olup olmadığı, olduysa bıraktığı izlerin alana dair ne tür
yazılı olmayan bilgiler ve yeni araştırma konuları sağlayabileceği, olmadıysa neden ve
nasıl silinip gittiği; yüzeyde bulunan Juliopolis antik kenti kalıntılarının (nekropoller)
yerel halk tarafından ne ölçüde bilinip sahiplenildiği ve kültürel varlık olarak bu ka-
lıntıları korumak hususunda yerel halkın desteğinin nasıl sağlanabileceğidir.
249
J U LIO P OL I S’ İ N İ Z İ N D E :
ÇAYIR HA N V E ÇE V R E S İ N D E KÜ LTÜRE L M İ RAS ÜZE Rİ NE YE RE L B İ LGİ ARAYI ŞI
250
J U LIO P O LIS I
Müzesi’nin yaptığı bu kazılarda çıkarılan sikkelerin kayda değer bir kısmında yapılan
incelemelerde bunların Juliopolis Kenti’nde darp edildiği anlaşılmıştır (Devecioğlu,
2013). Yöre halkı tarafından ifade edilen şekliyle nekropolde bulunan mezarlar de-
fineciler tarafından sürekli olarak tahrip edilmiştir. Bölgede koruma ya da caydırıcı
güvenlik önlemi bulunmamakta olup Jandarma Komutanlığınca devriye gezilmek-
tedir. Nekropollerin bir kısmı ve şehir, sular altında kalmadan önce bazı sütunlar ve
alet edevat yöre halkı tarafından alınarak muhafaza edilmiştir. Bugün bu yapılardan
çıktığı anlaşılan bazı buluntular kent merkezinde Ziraat Bankası önündeki bahçede
sergilenmektedir. Araştırmalar sonucunda nekropolün Helenistik Dönem’de ve Roma
Dönemi’nde yoğun olarak kullanıldığı, Bizans döneminde de kullanıma devam edil-
diği anlaşılmıştır (Arslan ve diğ., 2011). Mezarlarda ve kilisede Bizans Dönemi’ne ait
olduğu düşünülen haç monogramı görülmüştür (Cinemre, 2014).
Yöntem ve Teknikler
Bu araştırmada sosyal antropoloji alan çalışması tekniklerine uygun şekilde derinle-
mesine görüşme ve yarı yapılandırılmış mülakatlar yapılmıştır. Farklı bir sıralama olsa
da, literatür taraması ağırlıklı olarak ilk saha çalışması sonrasında elde edilen kay-
naklar üzerinden yürütülmüştür. Sahada yapılan gözlemler ve görüşme yöntemi ile
yerel halktan alınan bilgiler sözlü kültür, göç, sosyal değişme, yerel ekonomi ve kültür
varlıklarının korunması kavramları kapsamında incelenmiştir. Bu sayede varsayılanlar
ile gerçekte yaşananlar arasındaki farklılıklar veya benzerliklerin nedenleri tartışılmı-
şır. Mülakatlarda kültürel bellek araştırması için baraj gölü altında kalmış köylerde
yaşamış, ulaşılabilen kişilerle ve günümüzde kültürel varlıkların korunmasında yerel
halkın rolünü değerlendirebilmek için bölgede yaşayanlarla görüşülmüştür. Örnekle-
me ulaşabilmek için kar topu tekniği kullanılmıştır.
Bulgular
Bu bölümde farklı günlerde, farklı yerlerde yapılan görüşmelerden elde edilen bilgiler
genel hatlarıyla paylaşılacaktır. Sosyal antropolojide bulguları gruplarken kullanılabi-
lecek en yaygın yöntemlerin biri, görüşmelerde elde edilen benzer ve farklı görüşleri
251
J U LIO P OL I S’ İ N İ Z İ N D E :
ÇAYIR HA N V E ÇE V R E S İ N D E KÜ LTÜRE L M İ RAS ÜZE Rİ NE YE RE L B İ LGİ ARAYI ŞI
ayırarak ortaya koymak, bir diğeri odaklanılan konulara dair elde edilen bilgileri farklı
başlıklar altında bir araya getirmektir. Burada tercih edilen aktarım yöntemi ise çok
tercih edilmese de, mekânsal farklılık olmuştur. Bunun nedeni sonuç bölümünde tar-
tışılacaktır.
(Yeni) Çayırhan
Juliopolis Projesi kapsamında 15 Ekim 2020 tarihinde Çayırhan beldesinde yapılan
bir ön araştırma olarak ilk alan çalışması yapılmıştır. Çalışma alanını yakından tanı-
mak amacıyla Juliopolis doğu nekropolü kazı alanına yapılan ziyaret sırasında alandaki
mezar yapıları incelenirken kazılarda çalışmış bir işçi ile yapılandırılmamış görüşme
gerçekleştirilmiştir (Şekil 1). Juliopolis hakkında genel bilgilere odaklanan görüşme sı-
rasında görüşmeci, kazı alanıyla ilgili kendi gözlem ve deneyimlerini aktarmış ve kazı
alanında güvenlik önlemlerinin artırılmasının zaruri olduğundan, dışarıdan gelen ve
turistik ziyaret amacı olmayan kişilerin kazı alanına zarar verdiklerinden bahsetmiştir.
Bu görüşme, yarı yapılandırılmış görüşmelere kültürel varlıkların korunması konusun-
da yerel halkın desteğinin nasıl sağlanacağı sorusunun eklenmesini gerekli kılmıştır.
252
J U LIO P O LIS I
Çayırhan belde binasında yapılan görüşme ile hem belde hakkında önemli bilgiler
edinilebilecek kişilerin isimlerine ulaşılarak kendileri ile irtibat kurulmuş hem de belde
ile ilgili daha önce yapılmış çalışma ve anlatı yazınlarına erişim sağlanmıştır (Şekil 2).
1956 yılında baraj gölü suları altında kalan ve yerli halkın “Eski Çayırhan” olarak adlan-
dırdığı bölgede yaşamış olan bu kişilerden ilkiyle yapılan görüşmede bahsi geçen göl ve
çevresi hakkında bilgi elde edilmiştir. Sular altında kalan Sarılar köyünde doğmuş olan
görüşmeci, Juliopolis antik kentinin de bu köye 1-2 km mesafede olduğunu, sular altın-
da kalan bölgede Sarılar, Yardibi ve Çayırhan köylerinin bulunduğunu, Juliopolis antik
kentine halk arasında Gülşehri dendiğini aktarmıştır. 1976 yılında bölgede madenci-
lik başlamadan önce nüfusun oldukça az olduğunu, madencilik nedeniyle Çayırhan’ın
Batı Karadeniz bölgesinden yüksek oranda göç aldığını söylerken nüfusun çoğunluğu-
nu Batı Karadenizli kişiler oluştursa da ülkenin her yerinden insanın bu bölgede yaşa-
dığını ve yerel halkın nispeten azınlıkta olduğunu söylemiştir. Eski Çayırhan’ın küçük
bir kısmının sağ kaldığını söyleyerek, sular altında kalan ilk yerleşim alanının Sarılar
Köyü olduğunu, bölge halkının baraj yapımına karşı olduğunu ve tüm ekinlerini, mal
varlıklarını kaybederek bölgeyi terk etmek zorunda kaldıklarını anlatmıştır. Bölgede
ilgimizi çekebilecek hayvan figürlerinin ve yerleşim izlerinin olduğunu düşündüğü üç
mağaranın bilgisini de vermiştir (Görüşmeci 1, Kişisel iletişim, 15/10/2020).
253
J U LIO P OL I S’ İ N İ Z İ N D E :
ÇAYIR HA N V E ÇE V R E S İ N D E KÜ LTÜRE L M İ RAS ÜZE Rİ NE YE RE L B İ LGİ ARAYI ŞI
İkinci görüşmek istediğimiz kişi ile irtibatı, kar topu örneklem tekniğine uygun
şekilde ilk görüşmeci sağlamıştır ancak bu görüşme ile ilgili bilgiler mekânsal ayrım-
dan ötürü Davutoğlan Köyü başlığı altında verilmiştir.
Yapılan görüşmelerde bahsi mümkün yerlerle ilgili gözlem yapabilmek ve aşina-
lık sağlamak için göl kıyısında kalan eski Çayırhan’ın izlerini takip ederek Karakol
binasının harabesine ve uzun yıllardır kullanılan bir çeşmeye ulaşılmıştır.
Farklı bir zamanda gerçekleştirilen saha ziyaretinde ise Çayırhan belde binasının
yanında bulunan ve Ziraat Bankası olarak kullanılan tek katlı taş binanın bahçesinde
sergilenen yazıt, sütun, pithos gibi eserler ve ahşap at arabası incelenirken bu eserlerin
bir görüşmecinin ailesine ait olduğu ve kişi tarafından beldeye bağışlandığı bilgisine
ulaşılmıştır. Görüşmeci büyükbabasının bu eserleri göç esnasında Sarılar köyünden
yeni Çayırhan yerleşim bölgesine getirdiğini anlatmıştır.
Çayırhan’da farklı bir günde gerçekleştirilen görüşmede kişi, 1996 yılından beri
Çayırhan’da olduğunu söyleyerek şubilgileri mermiştir:
Burada çok defineci vardır. Sarıyar’daki karakolun orada haç figürlü kapak vardı. Oraya
kepçe ve kamyonla gidildi ama hiçbir şeye ulaşılamadı… Artık buradakiler Juliopolis’i
kazmaktan bıktılar çünkü bir şey çıkmıyor. Artık başka yerleri kazmaya başladılar. Ben
kendim bu bölgede silah buldum ve Atatürk döneminden kalma sigaralar da buldum.
Karşı tepeler de komple mezar (Juliopolis batı nekropolünden bahsediyor). Oraları
da kazdılar. Ahşap çocuk sandığı gibi bir şey çıktı. Yüzükler de çıktı oradan, oldukça
büyük yüzüklerdi. Çeşit çeşit paralar da gördüm. Orada güzel bir kilise de var, içinde
figürler ve kabartmalar var. Kayıkla gidebilirsiniz. Orada yaşayan bir adam vardı, 30-40
yıl yaşadıktan sonra gölde boğularak öldü. Belki de bekçi gibi bir şeydi. Juliopolis bir
yol kazısında bulunmuş. Bulan müteahhit tüm dozer ve kepçelerini bırakıp kaçmış.
Kazı alanında cam şişeler ve desenli çömleklerden çok vardı, ben de gördüm. Onları
bulanlar genelde kırıyorlar (Görüşmeci 2, Kişisel iletişim, 22/10/2020).
Görüşmeci kar topu tekniğine uygun şekilde bizi başka birine yönlendirmiş, bu
kişi bölgede bir Tümülüs bulunduğunu, bir tepenin düzlendiği esnada ortaya bir ka-
pak taşının çıktığını aktarmıştır. Kişi sözlerine şöyle etmiştir:
Bölgede insan yapımı taş örme bir tünel var. Bir de tümülüs var. Ben 17 yaşındayken
burada üç heykel bulundu. Biri erkek, biri kadın biri de çocuk kafasıydı (büst). Bun-
lar bir oda mezarın içinden çıktılar. 80’li yıllarda buralarda kaçak kazılar başladı.
254
J U LIO P O LIS I
Çayırhan’ın Nallıhan tarafından girişinde yerleşim yerinin orada bir türbe var, orada da
Juliopolis kalıntıları var. Mil taşı vardır, onun yanında kepçeyle kazı yapıldı, iki yılan
figürlü sütun çıkmıştı. Fakat sütun bulunduğu yere gömüldü. Yakınlarda Nallıhan’da
Ermeni Çiftliği diye bir yer var. Orada da bir sürü kalıntı var. Kaçak kazılar oralarda da
yapılıyor (Görüşmeci 3, Kişisel iletişim, 22/10/2020).
Bölge halkının konuyla alakalı düşünceleri sorulduğunda bu kişi “turistler gelme-
ye başladığı an defineciler daha fazla uğraşmazlar, halk da zaten burayı korur. Burada
insanlar Osmanlı’dan öncesini önemsemiyor, düşman olarak görüyorlar. Yerel halk ka-
zıyor gidiyor. Ne çıkardıkları da belli değil. Başkası almadan ben alayım zihniyeti var”
dedi (Görüşmeci 3, Kişisel iletişim, 22/10/2020).
Bir başka saha ziyareti sırasında, proje kapsamında, Sarıyar Baraj Gölü üzerinde
keşif araştırması yapılabilecek bir tekne tahsis edilmiş ve sabah saatlerinde ekip tekne
ile göle açılmıştır (Şekil 3). Daha önce bilgisi edinilen yan yana duran üç kaya mezarın
yakından incelenmesi hedeflenmiş ancak göl suları çekildiğinde görülebilen mezar-
ların çok yakınına yaklaşmak mümkün olamamıştır. Ekibin görevlisi drone ile yakın-
dan görüntü aldığında üç kayadaki oyma mezar yapısının oldukça tahribata uğramış
göründüğü, mezar kapaklarının patlatılmış olduğu tespit edilmiştir. Drone ile çekim
gerçekleştirildikten sonra göl üzerinden Juliopolis batı ve doğu nekropolleri arasında-
ki boğaza ilerlerken yapılan görüşmede şu bilgilere ulaşılmıştır:
Buradaki mezarlar yağmalanmış. Şehrin ana bölümü suyun altında kalmış. Yardi-
bi’nden buraya kadar (nekropol alanına) antik kentmiş. Önce Frigler, sonrasında Roma
Dönemi, sonrasında da Bizans varmış burada. Batı ve doğu nekropolleri aslında suyun
altında birleşikler. Ben kendim de arkeologların yaptığı kazılarda bulundum. Oda tipi
mezarlar vardı, zenginler buraya gömülüyormuş. Kadın iskeletlerinin bacaklarının
arasından çocuklarının iskeletleri çıkıyordu. Ölülerin yanında gözyaşı şişeleri vardı.
Kadınların ayaklarında halhal şeklinde takılar vardı. Şu an az bir kısmını gördüğümüz
sur nekropolü çeviriyormuş, bunu bana arkeologlar söyledi. Sur duvarının orada,
dibinde kemikler bulundu. Bunların surlarda çalışan işçiler olduğu düşünülüyormuş.
Bazı mezarlardan tıbbi malzemeler çıktı. Buğday tanesi şeklinde kolyeler çıktı. Bazı
mezarlarda da boğa figürü var. Ay yıldızlı bir yüzük çıktı buradan, bizim bayrağımız-
daki gibi. Deri ayakkabı parçaları da çıktı. Batı nekropolüne kara ulaşımı olmadığın-
dan kaçak kazı daha çok oluyor çünkü çok göz ardı bir yer. Yine de orada kayda değer
255
J U LIO P OL I S’ İ N İ Z İ N D E :
ÇAYIR HA N V E ÇE V R E S İ N D E KÜ LTÜRE L M İ RAS ÜZE Rİ NE YE RE L B İ LGİ ARAYI ŞI
bir şey bulamadılar. Bizans Dönemi’ne ait basit mezarlar bulundu. Bölge hakkında
konuşulan çok şey var, çoğu efsane gibi. Halktan kişilerden de bir şeyler duyuyoruz
ama yalan ile doğru hemen anlaşılıyor (Görüşmeci 4, Kişisel iletişim, 05/11/2020).
Görüşmeciye bölge hakkındaki düşünceleri sorulduğunda sözlerine şöyle devam
etmiştir:
Kaçak kazılar kulaktan kulağa yayılıyor, yağmalanıp satılan çok eser var. 2006-2007
kazılarından önce sular çekildiği zaman, altın ve gümüş sikkeler bulurlarmış. Ben 11
yıldır buradayım, tekne kullanıyorum ama turizm çok gelişmiş değil. Yılda 5 ila 7 bin
arasında turist gezdiriyorum. Burada tesisler olursa tabi ki daha çok gelen olur. Burası
korunup canlandırılırsa kaçak kazının önüne geçilebilir. Yerel halk bu olaya (Juliopo-
lis) değer vermiyor. Gelip burada arabayı çekip içiyorlar. Atıl durumda kalmış burası.
Benim bildiğim kadarıyla Eski Çayırhan 90 haneymiş, çoğu barajdan sonra Ankara ve
Bursa’ya gitmişler (Görüşmeci 4, Kişisel iletişim, 05/11/2020).
Çayırhan beldesinin kahvelerinden birinde yapılmış olan farklı görüşmelerde söz-
lü kültür yerine kültür varlıklarının korunması kavramına odaklanılmış, halka Julio-
polis projesinden bahsedilerek bilgi ve görüşleri doğrultusunda sorular sorulmuştur
(Şekil 4). Bir görüşmeci düşüncelerini şöyle aktarmıştır:
256
J U LIO P O LIS I
Biz de isteriz buraya yatırım olsun. İnsanlar Beypazarı’na gelip burayı görmeden geri
gidiyorlar. Burada Juliopolis kazısı başladığında halktan 50-60 kişi çalıştı, ekmek yedi.
Burada turizm olsa herkese daha çok iş imkanı olur. Juliopolis’i artık kimse kazmıyor
(kaçak kazılardan bahsediyor) çünkü bir şey kalmadı. Burayı belki zenginler kazar.
Gölde sular çekildiğinde görülen şeyler (eserler) oluyor. Buradaki tarihî yerlerden baş-
ka gezilecek yerler de var. Ben termik santralde çalışıyordum ama artık işsizim (Görüş-
meci 5, Kişisel iletişim, 05/10/2020).
Bir başka görüşmeci ise “Buranın insanı çalışırsa burası kalkınır. İş sahası geniş-
lerse hepimiz için daha iyi olur.” demiştir (Görüşmeci 6, Kişisel iletişim, 05/10/2020).
Kişilerin yönlendirdiği bir başka görüşmeci ise şu bilgileri vermiştir:
Ben şu an 75 yaşındayım. Su bastığında 12 yaşlarında falandım. Eski Çayırhan’ı
hatırlıyorum. Eski Çayırhan’dan su basmayan evlerin göçükleri kaldı. Sarılar, Yardibi
gibi köyler vardı orada. Juliopolis’i bir müteahhit bulmuş dediler. Juliopolis Yardibi
Köyü’ne yakındı. Termik santralin su bastığı yere yakındı. Ben çocukken Juliopolis’in
orada kuzu falan güderdik. Testidir, ırbıktır [ibrik] öyle şeyler vardı ama o taşlara falan
ben çok bakmadım. Köyde pirinç çok yetişirdi. Alıcılar gelir alır, İstanbul’a satarlardı.
İpek böcekçiliği de vardı, dut yaprağıyla beslerlerdi. Köyümüz çok güzeldi, her şey
257
J U LIO P OL I S’ İ N İ Z İ N D E :
ÇAYIR HA N V E ÇE V R E S İ N D E KÜ LTÜRE L M İ RAS ÜZE Rİ NE YE RE L B İ LGİ ARAYI ŞI
yetişirdi. Her yer sulak tarlaydı. Pirinçten susama kadar her şey yetişirdi. Benim ba-
bam çiftçiydi. Öküz, eşek gibi hayvanlar ve kağnı arabalarımız vardı. Suların geleceğini
öğrendiğimiz zaman her şey zorlaştı. Halk biraz cahildi o zamanlar. Devletin gön-
derdiği dozerciyi boğdular. Ekin zamanıydı o zamanlar, akşama kadar biçerdik, gece su
basardı. Ekinler, arpalar sabah baktığımızda suyun içinde yüzerlerdi. Öyle zorluklarla
karşılaştık. Sonra toparlanıp buraya geldik. Burası ilk başta 150 haneydi, yani Yeni
Çayırhan. Eski Çayırhan’da 100 hane kadar vardı. Parası olanlar Ankara’ya, İstanbul’a,
oraya buraya gitti. İşte gidemeyen bizim gibi fukaralar kaldı burada. Eski Çayırhan’da
elişi falan yoktu. Öküzün, eşeğin, koyunun, davarın, tarlanın peşindelerdi. Tarla tapan
işlerine zor yetişiyorduk. Ama okulumuz vardı, eğitim güzeldi. Ben, Hamza Hoca’nın
öğrencisiydim. Suyun bastığı sene ilkokul 5’i okuyordum ama okulu burada Yeni
Çayırhan’da bitirdim. Köyde sağlık ocağı yoktu. Hasta olunca eşeğe binip Beypazarı’na
ya da Nallıhan’a giderlerdi. Kadınlar, kekik gibi şeyleri kaynatırlardı. İlaç niyetine kul-
lanırdık (Görüşmeci 7, Kişisel iletişim, 05/10/2020).
Beldede yapılan bir diğer görüşme Eski Çayırhan’da yaşamış 83 yaşındaki bir ka-
dın ile gerçekleştirilmiştir. Kendisi Eski Çayırhan’daki hayatından şöyle bahsetmiştir:
Ben oradan ayrıldığımda yeni gelin olmuştum, 19 yaşındaydım. Okula gittim, 5. Sını-
fa kadar okudum. Hamza Hoca’dan çıktım. Eskiden erkek kadın ayrılmazdı, hepimiz
bir olurduk. Eski köyümüzde türbeler vardı, Küp Dedesi vardı, Garadık Dedesi vardı,
Sinan Dede vardı hep onlara yağmur duasına giderdik biz. Mayıs’ın on beşi, yirmisinde
çeltikler ekildi miydi eski köyde Küp Dedesine tavuk götürülürdü, davar götürülürdü.
Çok neşeliydi eski köyümüz bizim, çeltiğimiz kalkardı, susam yağı kalkardı. Meyve,
yiyecek-içecek doluydu. Olan olmayana yardım ederdi. İpek fabrikası da vardı, çok
ipek böceği tutarlardı. Bağ bahçe her şey çoktu eski köyde, gani gani nimet vardı. Biz
hiç pirinç almazdık, susamı koca çuvallara doldururduk, 4-5 tane yağdanlık vardı eski
köyde. Onlarda yağ çıkarıp gelirdik, şimdi burada her şeyi satın alıyoruz. Köyde nakış
yapardık, dikiş nakış hocası gelirdi, Çayırhan çok iyiydi bizim. Karakol da vardı, her şey
vardı. Bindallı da giydim evlenirken ama benim değildi, emanet aldım (Görüşmeci 8,
Kişisel iletişim, 12/11/2020).
Çalışmada Çayırhan ve yakın çevresindeki görüşmelere devam edilmiş ve benzer
yöntem ve teknikler ile bilgiler alınmıştır (Şekil 5 ve Şekil 6). Antropolojik alan çalış-
malarında belirlenebilen örneklemin dışında ulaşılabilen kamu düzeni görevlilerinin,
258
J U LIO P O LIS I
259
J U LIO P OL I S’ İ N İ Z İ N D E :
ÇAYIR HA N V E ÇE V R E S İ N D E KÜ LTÜRE L M İ RAS ÜZE Rİ NE YE RE L B İ LGİ ARAYI ŞI
260
J U LIO P O LIS I
05/11/2020). 1974-1975 yıllarında kuraklık nedeni ile sular çekilince Yardibi köyünün
göründüğünü hatırlamaktadır. Babası Sarılar köyünden olan diğer görüşmeci barajda
su toplanmadan önce halkın hayvancılık ve çiftçilikle uğraştığını çeltik, sebze, ekin,
arpa, kavun, karpuz ekilip hindi yetiştirildiğini, baraja ilk su toplandığında da gölden
tuttukları yayın balıklarının 15-20 kg olduğunu anlatmıştır. Bir hanede aile efradıyla
birlikte 17-20 kişi birlikte yaşadığına değinerek baraj ile birlikte yerel ekonominin yön
değiştirdiğinden dem vurmuştur (Görüşmeci 11, Kişisel iletişim, 05/11/2020).
261
J U LIO P OL I S’ İ N İ Z İ N D E :
ÇAYIR HA N V E ÇE V R E S İ N D E KÜ LTÜRE L M İ RAS ÜZE Rİ NE YE RE L B İ LGİ ARAYI ŞI
Maalesef, tam da sözlü kültürün ve yerel bilginin geç kalınmadan toplanmasının öne-
minin altını çizecek şekilde, bu köyde yaşayan tek eski Çayırhan’lı kişinin vefat ettiği
öğrenilmiş ancak farklı bir nedenle saha çalışması sırasında geçici olarak bu köyde
ikamet eden uygun başka bir görüşmeci olduğu öğrenilmiştir.
Sular altında kalan Çayırhan Köyü’nden olduğunu söyleyen görüşmeci, barajın
yapıldığı 1956 yılında 8 yaşında olduğunu belirterek Yardibi, Sarılar, Çayırhan köy-
lerinin sular altında kalmasıyla köylerini terk ettiklerini, bu bölgedeki asıl büyük
yerleşim yerinin Yardibi olduğunu aktardı. “Biz buraya Mezopotamya’nın doğuş yeri
derdik, arazi çok verimliydi” diyen görüşmeci, bölgede en çok yayın balığının meşhur
olduğundan bahsetmiştir:
1965 yılında bir fırtına oldu, 3-4 metrelik dalgalar oluştu. Biz o sırada balık tutuyor-
duk. Fırtına çıkınca kıyıya yanaştık. İndik, kıyıya vuran testi gördük, çıkardık. Meğerse
şarap küpüymüş, kırıktı. Gölün kenarında da figürlü mağaralar var diyorlar, ben gidip
görmedim. Şimdi bile insanlar buralarda bir şeyler arıyorlar, yokluyorlar. Biz de Juliop-
olis’in oralarda gezerdik ama hiç bakmazdık, dikkatimizi çekmezdi. Biz Juliopolis’in
olduğu yere Gülşehri deriz. Eskiden oralarda kış olurdu, yağmur ve kar yağardı. Şimdi
iklim değişti, ne kar var ne de yağmur. Artık şubatta bile ağaçlar çiçek veriyor. Bu-
ralar İsa’nın doğduğu zamanlardan beri var. Bir mağara var, girişinde kırmızı boyadan
haç var. İsa Hıristiyanlığı bu mağarada ilan etmiştir deniyor. Juliopolis döneminde
mağaranın ağzı kapatılmış zarar görmesin diye. Mağara dikey 3-4 metre gidiyor, urgan-
la ya da merdivenle girip çıkmışlar. Artık oralarda bir şey kalmamıştır, bulamazsınız.
Bazen topraktan altın ve çini gibi şeyler çıkar. Çayırhan’daki şeyler (eserler) Ankara
Arkeoloji Müzesi’nde. Gelgit olduğunda gölün altından bir şeyler (eserler) hâlâ çıkar.
Termik santralin su pompası kazılırken de bir şeyler bulunmuş. Mozaikli bir yol
varmış. Orada bir de mağara var, girişinde de iki tane sütun var (Görüşmeci 12, Kişisel
iletişim, 2020/11/12).
Görüşmeciye Çayırhan’daki yaşantı hakkında neler hatırladığı sorulduğunda ise
şöyle cevap vermiştir:
Benim köyüm aslında yukarıda (Sekli Köyü’nün yukarısında). Ama babam o zaman-
lar Çayırhan’a yerleşmek istemiş. Çünkü orada çeltik ve maden varmış. Bizim orada
bir bağımız vardı. İpek fabrikası bizim bağın üst kısmında kalıyordu. O fabrikada 20
kişi çalışırdı, ipek dokumacılığı yapılırdı. Sahibinin adı Havzeli idi. Millet kozasını
262
J U LIO P O LIS I
alır gelir, fabrikaya teslim ederdi. Çeltik fabrikası da vardı, o zamanlar çeltiğin kilosu
15 kuruştu. Ekinlerimizi bombul ve çekirge basardı, tarlalarda çekirge kovalardık. Biz
orada yaşarken antik kente de (Juliopolis) kıymet verilmezdi. Göç zamanı geldiğinde
hemen gitmek zorunda kaldık, ben 7-8 yaşlarındaydım sığırları keçileri önüme koydu-
lar, yukarı sür dediler. Şimdi bizim tarlalarımız gölün altında kaldı. Mahkeme devam
ediyor. Tarlaların tapusu bende ama termik santral benim diyor (Görüşmeci 12, Kişisel
iletişim, 12/11/2020).
Sözlü kültürün ve yerel bilginin dolaylı taşıyıcısı diyebileceğimiz yöresel el sanat-
larından herhangi bir örneğe sahip olup olamadığı sorulan görüşmeci eşine ait çeyiz
sandığında bindallı, altın kuşak ve nakışlar olduğunu fakat bu sandığın Çayırhan’daki
evlerinde olduğunu söyledi. Bu sonuç bölümünde tartışacağımız toplumsal hafızanın
birliktelik dağılınca nasıl çözüldüğü meselesi ile ilgili bulgulardan biridir. Görüşmeci
son olarak görüşülen pek çok kişinin ortak öznesi olan ve çalışmamız sırasında görüş-
me yapılan eski Çayırhan’daki öğretmenlerinin bilgisini verdi.
Bir diğer Sekli Köyü sakini ile aynı projenin etnobotanik araştırması kapsamına
yapılan görüşmede kişi bölgedeki Roma kalıntılarından bahsederek bunların saray
kalıntıları olduğunu ve her yerde sikke bulunduğunu söyledi. Eski Çayırhan’da da ya-
pılan ipek böcekçiliğinin çıkış noktasının da Sekli Köyü olduğunu aktardı.
Sekli Köyü’nden sonra Sobran Köyü’nde yapılan görüşmelerde kişiler Eski Çayır-
han’dan kimsenin burada yaşamadığını söyleyerek irtibata geçilebilecek birkaç kişi-
nin ismini verdiler.
263
J U LIO P OL I S’ İ N İ Z İ N D E :
ÇAYIR HA N V E ÇE V R E S İ N D E KÜ LTÜRE L M İ RAS ÜZE Rİ NE YE RE L B İ LGİ ARAYI ŞI
paraymış. Hiç barajın olmadığı zamanı hatırlıyorum. Çeltik fabrikasını biliyorum, Hav-
zeli Amca’nındı, o yörenin zenginiydi adam. Eski Çayırhan’da kalıntı falan hatırlamıyo-
rum ben, sadece o dediğiniz yer var (nekropol alanı). Oranın devamı benim bildiğim
kadarıyla Sarılar’a (Köyü) aitti. Su yokken oralarda tarla, ağaç, iğde, söğüt falan öyle
şeyler vardı. Buradan geçen Aladağ Çayı oraya kadar devam eder, Bolu’dan gelir. Sarılar
Köyü’nde de sütun falan duymadım. Camiyi, fabrikayı, kahveleri, bakkalları, fırınları,
dükkanları hatırlıyorum, mezarlığı biliyorum. Dericilik vardı, marangoz atölyesi de
vardı, ustalar ev yapıyordu. Somun, bazlama pişirilirdi, hep somun çeşidi yerdi millet.
Ben diyelim ki 10-11 yaşındaydım, bildiğim şeyler bunlar. Çayları, ırmakları, tarlaları,
pirinç tarlalarını hatırlıyorum. Hoşgör Amca’nın bir lokantası vardı, Havzeli Amca’nın
da çeltik fabrikası vardı. Çayırhan çok görüntülü, güzel bir yerdi. İpek böcekçiliği de
vardı, benim annem yapıyordu, meşe dalı götürüyorduk onlara sarıyordu. Hâlâ yakın
zamana kadar şu Dağdulan Köyü yaptı bu işi, diyelim ki 15-20 sene evvele kadar
yapıyordu. Biz böceklere dut yaprakları yedirirdik. Her türlü şey oluyor bu memlekette,
pirinç, ekin, arpa, salatalık, kabak, karpuz… Susam yağı çok yaptık biz, onları ekip de-
metliyorduk orada, 4 tanesini dolayarak bir çatal yapıyorduk yaprakların. Ağızları açık
öyle kuruduğu zaman çomaklarla keser sapı gibi silkiyorduk oradan, evimize getirip
oradan yağdanlığa götürüyorduk. Üzüm ocakları da vardı. Ben çocuktum, öğretmen
bizi okulun önüne dizdi, Bayar ile Menderes’i gördüm, Sarılar’a açılışa gidiyorlarmış.
Sular geleceği zaman herkesin evi barkı kaldı ama birkaç kişi evi yüksekte olduğu için
kalmıştı oralarda, Sofu Amca falan. Bizim burada da (Uluköy) evimiz olduğu için biz
buraya geri geldik. Tarlalarımızı bıraktık ama devlet bize paralarını verdi. Babam 41
bin 500 lira almış, o zaman çok büyük paraymış. Eskiden tüm köyler otobüse bin-
mek için Eski Çayırhan’a gelirdi, Ankara otobüsleri oradan kalkıyordu. Doktora giden
ya da Ankara’da işi olan hep o otobüslere binerdi. O zamanlar araba yolu yoktu, bir
Çayırhan’da vardı. Benim çocukluğumda babamlarda ortası oyuk büyükçe eski bir taş
vardı, sonra o taş kayboldu gitti. Bu bölgede de çok türbe vardır ama yağmalanmış. Biz
çocukken yağmur duasına giderdik.” (Görüşmeci 13, Kişisel iletişim, 05/11/2020).
Günümüzde Çayırhan ve civar köylerinde görülen alt katı taş örme, üst katı ah-
şap ev tipinden yola çıkarak görüşmeciye Eski Çayırhan’da evlerin nasıl göründüğü
sorulduğunda, kendisi evlerin hâlen bölgede rastlanan mimaride olduğu bilgisini ver-
miştir. Bu görüşmede elde ettiğimiz bilgi doğrultusunda yöresel ev örneklerinin iyi
264
J U LIO P O LIS I
korunduğunu düşünülen ve Uluköy’e çok yakın olan Karaköy’e bir ziyaret gerçekleş-
tirerek evler fotoğraflanmış ve köy kahvehanesindeki kişiler ile görüşme yapılmıştır.
Kahvehanenin önüne eskiden mahalle aralarında oldukları anlatılan üç adet bulgur
öğütme taşı, yanlarında Antik Dönem’e ait olduğu tahmin edilen bir sütun başı tespit
edilmiştir. Sütun başının ortası oyularak yüzyıllardır kahve dibeği olarak kullanıldığı
belirtilmiştir. Burada Juliopolis ile ilgili bilgi alınamamıştır.
Nallıhan İlçesi
Eski Çayırhan sakinlerinden, Nallıhan ilçe merkezinde dükkanı bulunan bir esnaf ile
görüşme yapılmış, kişi sorularımıza şu şekilde cevap vermiştir;
Eski Çayırhan’ı pek bilen kalmadı, ben 1953 yılı doğumluyum. Baraj kurulmadan
önce bizler daha zengindik, köyümüzde çeltik fabrikası vardı. Önce Sarılar Köyü sular
altında kaldı, daha sonra bizim köyümüz. Oradayken ben Hamza Hoca’nın öğrenci-
siydim. Barajdan sonra benim ailem yeni kurulan Çayırhan’a yerleşti, ben ise ihtilal
zamanı Nallıhan’a geldim. Çocukken biz o gölde balık tutardık, şimdi suyun durumu
hiç iyi değil. Termik santralin de balıklara zararı var ama en çok zararı Porsuk Çayı
veriyor. Eylül-Ekim aylarında yapılan pancar hasadı yüzünden su zehirleniyor. Por-
suk Çayı da bu zehirli suyu buraya kadar taşıyor. Zehirli sudan dolayı balıklar suyun
üzerinde yüzüyorlar, suda oksijen çok düştü. Zehirli su geldiğinden beri balıklar küf
kokuyor, aslında buranın balığı artık yenmez. Ankara’nın lağımı da gelir buraya, oysa
biz çocukluğumuzda bu gölden su içerdik. Antik kentin bir kısmı da su içinde şimdi,
15-20 metre dolgu var. Benim de defineye merakım vardır, Batı’daki mezarlıkta çok
basit mezarlar var, oradan bir şey çıkmaz. Esas define suyun içindedir. Hâlâ o bölgeye
kaçak kazı yapmak için gelen giden var. Bilinçli kazı yapan yok içlerinde, hepsi rast-
gele. Mezarı görünce kazmayı vuruyorlar. Davutoğlan Köprüsü’ne gelmeden Çayırhan
Kırı diye bir yer var, esas orada çok büyük medeniyet var. Orada define de var diyor-
lar. Eski Çayırhan’ın tam karşısında da bir yerleşim yeri var, orada da çok büyük bir
medeniyet var. Toprağın üstünde bir şey yok ama altı dolu, şeklinden anlaşılıyor. Biz
oradan kil getirirdik eskiden, evlerin çatısı için. Evde annem çamaşırı da kille yıkardı,
Mihalıççık’tan gelirdi bu kil. Ben bu yörede 1960’a kadar kervan develerini gördüm,
onlarla kil götürürlerdi, yani İpek Yolu’nu kullanırlardı. Eski Çayırhan Han’ının
265
J U LIO P OL I S’ İ N İ Z İ N D E :
ÇAYIR HA N V E ÇE V R E S İ N D E KÜ LTÜRE L M İ RAS ÜZE Rİ NE YE RE L B İ LGİ ARAYI ŞI
kalıntıları Küp Dedesinin oradadır, doğrudur. Biz eskiden Küp Dedesine giderdik,
mayıs ve haziranda yağmur duası yapardık. Çok çeltik tarlamız vardı, barajdan sonra
bu çeltik olayı bitti. Termik santralin olduğu yerde de tarlalarımız vardı. Devletteyken
termik santral gayet iyiydi ama özelleşince kötü oldu. Karakılçık da yetiştirirdik, o bi-
zim orijinal ata buğdayımızdır (Görüşmeci 14, Kişisel iletişim, 05/11/2020).
Burada son olarak daha önce de iletişim kurulmuş ve proje hakkında haberdar
edilmiş olan Nallıhan Belediye Başkanı ile görüşülerek kendisi ile proje kapsamında
hazırlanmış olan tanıtım filmi paylaşılmıştır. Kendisi, belediyenin Çayırhan göl kena-
rından Juliopolis kazı alanına kadar yol yaptırdığını ancak Büyükşehir belediyesinin
yolu asfalt hâle getirmesinin daha iyi olacağını, Kalkınma Ajansı ile turizmin gelişme-
si için bir projelerinin olduğunu, proje kapsamında planlanan müze/kültür evi için
mekân açısından desteğe hazır olduklarını söylemiştir.
266
J U LIO P O LIS I
Şekil 8. Çayırhan’ın Eski Belediye Başkanı Hamza Bey ile gerçekleştirilen görüşme.
Fotoğraf: Araştırma Ekibi.
267
J U LIO P OL I S’ İ N İ Z İ N D E :
ÇAYIR HA N V E ÇE V R E S İ N D E KÜ LTÜRE L M İ RAS ÜZE Rİ NE YE RE L B İ LGİ ARAYI ŞI
susunda önemli işler başarmış bir karakter olarak karşımıza çıkmış kendisiyle sınırlı
bir görüşme yapılmış olsa da yaşı ve araya giren pandemi nedeni ile sözlü tarih çalış-
ması gerçekleştirilememiştir.
Burada yapılan son görüşmeler özellikle Beypazarı ilçesinde satılmaya yönelik
meyve, sebze kurusu üretimi gibi yeni aktiviteler, mazide kalıp yaşatılmaya çalışılan
ipek böcekçiliği ve kadın kooperatifleri kurulmasının gerekliği üzerine yoğunlaşmıştır.
Ankara
Aslen Ayaş ilçesi yerlisi olan ve günümüzde Ankara ilinde yaşayan ancak Çayırhan
bölgesinde bulunan madenlerde ve santralde nakliye kamyonu şoförlüğü yapmış olan
bir kişi ile yapılan görüşme çalışmaya farklı bir bakış açısı kazandırmak açısından
önemlidir.
Termik Santrali’nin 1976 ile 1978 yılları arasında yapılan inşaatı sırasında Ayaş da
dâhil civar belde ve ilçelerden pek çok kişinin iş olanakları ihtimali ile heveslendiğini,
kendisinin de muavinlik yapan bir genç olarak kömür taşımacılığı için aranan şoförler
arasına katıldığını söyleyen görüşmeci şöyle devam etmiştir:
Bölgedeki kömür rezervlerinin değerlendirilmesi istendi. Önceden de kömür işi vardı
ancak bu sefer fazlaca artacak dendi. Ustam anlatırdı, 53’te köprü inşaatında iken Laz
müteahhittin biri bulmuş oraları. İşçiler de yöre halkıymış hep. Ucuza çalışmışlar.
Santral inşa edilirken konvansiyonel yakma teknolojisi ile tasarlanmıştı bu yüzden
yüksek oranda linyit kömürüne ihtiyaç vardı. Termik santralinin beslendiği üç faklı
maden vardı. En yakındaki Türkiye Kömür İşletmeleri AŞ’ne bağlı Çayırhan kömür
işletmesiydi. Bu kömür madeni kapalı sistemdedir. Yani kömür, maden ocağı kazılarak
yer altından çıkarılmaktadır. Bu yüzden üretim azdı. Üretimin yetersizliğindeki bir
diğer sebep, çalışanların yöre halkından oluşması ve nitelikli iş gücünün olmamasıydı.
Bu sebeple başlangıçta tek baca olarak çalışan bu santral zamanla tam kapasiteye
geçirilmek istenince, yetersizlikler ortaya çıktı. Özel sektörün ekonomik gücüne
dayanmak isteyen devlet yetkilileri santrali özelleştirdi, Türkiye›de özel sektöre
devredilen ilk santralmiş. Devir sonrası işletme ortaklarından Özer Uçuran Çiller,
Zonguldak’taki işçileri aynı ücretle ama extra yan haklarla getirmeyi teklif etmiş, bu
sayede üretim artacak yatırdıkları parayı kurtaracaklardı. Bu tarihe kadar madencilikle
268
J U LIO P O LIS I
geçinen Çayırhan halkı, Zonguldak ve civarından gelen nitelikli iş gücü yüzünden işini
kaybetti. Tamamlayıcı proje olarak Göynük ve Irgat Tepe kömür ocaklarından kömür
getirildi. Göynük açık ocaktı, kömür çıkartmak daha kolaydı. Biz de kamyonlarla
kömür taşıdık. Kömür getirme fikri ile Çayırhan madeninde çalışacak iş gücü ihtiyacı
iyice azaldı. Bu dönemde nehirler ve barajlar maden ve termik santrale etkilendiği için
balıkçılık da yapamadılar. Bunun üzerine kooperatif kuruluyor ve mücadele başlıyor.
Adliyede Ayaş’ta olduğu için, o davalar filan hep Ayaş’ta görüldü. Gelip giderken de
ticaret yapmaya başladılar. Tabi Çayırhan halkı alışıktır birlik olmaya. Bizler çocukken
de kömür için sendika kuruldu diye duyardık. Yıl 68 filandı. Kömür işletmeleri sonraki
dönemki büyük ortağı Ciner, farklı bir dağdan su getirip barajdan aldığı suyu ve atık
üretimini azalttı. Bu plan yöre halkı tarafından gerçek ve geçerli görülmedi ve santralin
kirliliğinin devam ettiği inancı devam etti. Ciner Holding yeni rant arayışları ile
burayı önemsemeyip âtıl tuttu. Kömür çıkartmaya hâlâ devam ediliyor. Ciner kazan
soda fabrikasını da işletiyor. İlk başta tek bacayla çalışırken 1977 yılında, tam kapasite
çalışıyordu santral. İşte Göynükten kömür gelmesi nitelikli iş gücü getirilmesi meselesi
bu yıllar. Ayrıca bölgenin bir diğer sorunu da sıtma. O dönem hastane için Beypazarı
ve Ayaş’a geliyorlardı. Sıtma ciddi problemdi. Baraj bölgesi sivrisinek çok. Hastan-
eye geldiklerinde Ayaş halkı hastalık kendi çocuklarına bulaşacak diye korkardı.
Suyun çevresinde eski mezarlar vardır. Çok zarar verildi. Mezarlara asıl zararı veren
de Zonguldaklılar. Çünkü kömür aramak için yer tarama aletlerini falan kullanmayı
biliyorlar. Juliopolisi ya da eski Çayırhan’ı bilen tayfa bu yüzden kalmadı, önce herkese
madende ve santralde iş verip, sonra ucuz iş gücü ve dışarıdan gelen kömür meselesi
ile işsiz kalıp bölgeden ayrıldılar. Asıl olarak Çayırhan’ın dağlık tarafında duranlar hiç
çeltik ekmedikleri ya da köy boşaltmasından etkilenmedikleri için onlar Çayırhan
merkeze yerleşip kaldılar (Görüşmeci 17, Kişisel iletişim, 21/01/2021).
Tartışma ve Sonuç
Diğer sosyal bilimlerde olduğu gibi sosyal antropolojide de yakın tarihe tanıklık et-
miş kişilere çok geç olmadan ulaşarak sözlü tarihi kayıt altına almak oldukça önemli
ve değerlidir. Özellikle disiplinler arası bağlar kurabilmek, birinde yaşanan değişimin
eninde sonunda diğerini de etkileyeceği maddi kültür ile manevi kültür arasındaki
269
J U LIO P OL I S’ İ N İ Z İ N D E :
ÇAYIR HA N V E ÇE V R E S İ N D E KÜ LTÜRE L M İ RAS ÜZE Rİ NE YE RE L B İ LGİ ARAYI ŞI
Teşekkür
Bu çalışma Juliopolis Projesi kapsamında Koç Üniversitesi VEKAM tarafından des-
teklenerek gerçekleştirilmiştir. Koç Üniversitesi VEKAM’a katkısından dolayı teşek-
kür ederiz.
270
J U LIO P O LIS I
Kaynakça
Arslan, M., Metin, M., Cinemre, O., Çelik, T. Ve Devecioğlu, Ü. (2011). Juliopolis Nekropolü 2009 Yılı Kur-
tarma Kazısı. A. N. Toy ve C. Keskin (Yay. Haz). 19. Müze Çalışmaları ve Kurtarma Kazıları Sempozyu-
mu İçinde (Ss. 271-304). Ankara: T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı.
Büyükkarakaya, A. M., Alpagut, A., Çubukçu, E. Cavalli, F. (2018). Juliopolis (Iuliopolis) Antropolojik Araş-
tırmaları: İlk Çalışmalar. Ankara Araştırmaları Dergisi, 6 (2), 111-126.
Cinemre, O. (2014). Juliopolis Nekropolü 2012 Yılı Kazı Çalışmaları. A. Özme (Ed.). 22. Müze Çalışmaları ve
Kurtarma Kazıları Sempozyumu İçinde (Ss. 407-426). Ankara: T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı.
Küçük E., Denli N. (2012). Çayırhan Bölgesinin Ekonomik ve Sosyal Durum Analizi, Eko Danışmanlık,
Ankara.
271
Çayırhan (Nallıhan-Ankara)
Bitki Örtüsü ve Bitkilerin
Yerel Kullanımı
Burcu Tarıkahya Hacıoğlu
Doç. Dr., Hacettepe Üniversitesi, Biyoloji Bölümü
Giriş
Flora, belirli sınırlar içerisinde yayılış gösteren bitki türü ve tür altı taksonların bütünü
anlamına gelir. Türkiye florası barındırdığı bitki çeşitliliği açısından bir kıta florası
özelliğindedir. Türkiye coğrafi sınırları içerisinde yaklaşık 10 bin damarlı bitki türü
bulunmaktadır (Güner ve Ekim, 2014, s. 160). Bunların 3000’nden fazlası endemiktir,
yani dünya üzerinde doğal olarak sadece Türkiye siyasi sınırları içerisinde yetişir (Gü-
ner ve Ekim, 2014). Ankara ili florasında ise 2400’e yakın bitki türü tespit edilmiştir
(Tarıkahya Hacıoğlu, 2011; Eker ve diğ., 2015). Floristik çalışmalar gerçekleştirilirken
ilgili bölgedeki tüm bitkilere ait örnekler kök, gövde, yaprak, çiçek ve meyve içerecek
şekilde toplanarak, gazete kağıtları arasında mengenelerle sıkıştırılarak kurutulur. Ku-
rutulan örnekler, ilgili bölgenin Flora kitapları başta olmak üzere -Türkiye için Davis
(1965-1985)- yakın ülke Flora kitapları ve literatürden Latince bilimsel isimleri sapta-
nır. Teşhis edilen bitki örnekleri pasaport bilgileri kaydedilerek daha sonraki çalışma-
larda referans oluşturmak üzere herbaryumlarda (bitki müzesi) saklanır.
Juliopolis antik kenti floristik bölge açısından değerlendirildiğinde İran-Turan
fitocoğrafik bölgesi sınırları içerisinde yer almaktadır. “Ankara Yerleşim Merkezinin,
273
ÇAYIR HA N ( N A L L I H A N -A N K A R A ) Bİ TKİ Ö RTÜSÜ VE B İ TKİ L E Rİ N YE RE L KUL L ANI M I
274
J U LIO P O LIS I
275
ÇAYIR HA N ( N A L L I H A N -A N K A R A ) Bİ TKİ Ö RTÜSÜ VE B İ TKİ L E Rİ N YE RE L KUL L ANI M I
ğuna inanılır. Önce İzmir (Smyra) sonra da İskenderiye’de eğitim görmüştür. Galen,
Bergama’ya 28 yaşında tekrar döndüğünde zamanın tıp bilimine tamamıyla hâkim-
dir. Daha sonra davet üzerine Roma’ya giderek imparatorun özel hekimi olmuştur.
Droglardan ilaç elde etmeye başlamış olduğundan dolayı eczacılığın ve farmasötik
teknolojinin de babası olarak kabul edilmiştir (Yalçın ve diğ., 2016).
Juliopolis ile ilgili olarak Galen, Bitinya’nın en soğuk bölgelerinde yani İznik (Ni-
caea), Bursa (Prusa), Gerede (Crateia), Claudiopolis ve Juliopolis’te “zeopyros” adı ve-
rilen bir tahıl türünün üretildiğinden bahseder. Bu tahılın çıplak buğdaydan, Trakya
çavdarından üstün olduğunu ve bu tahıldan yapılan ekmeğin Trakya ve Makedon-
ya’nın çavdar ekmeğinden daha iyi, ancak buğday ekmeğinden daha kötü olduğunu
belirtmiştir (Onur, 2014).
Araştırma alanında Roma İmparatorluğu zamanından bu yana yerleşim ve yaşam-
sal faaliyetler sürmüştür. Doğadaki bitkileri toplama yoluyla kullanma geçmişte daha
etkin olsa da günümüzde de hâlâ devam etmektedir. Çalışmada bitkilerin günümüzdeki
etnobotanik kullanımları araştırılmış bölgenin geçmişiyle bağ kurulmaya çalışılmıştır.
Etnobotanik, “bir yörede yaşayan halkın yakın çevresinde bulunan bitkilerden çeşitli
gereksinimlerini karşılamak üzere yararlanma bilgisi ve o bitkiler üzerine etkileri”dir
(Yıldırımlı, 2004, s.175). Bitkilerin yerel kullanımı ülkeden ülkeye, bölgeden bölgeye,
ilden ile, ilçeden ilçeye, köyden köye hatta aynı köyün insanları arasında bile farklılık
gösterebilir. Etnobotaniğin ortaya çıkışında insanlarda oluşan çeşitli hastalıkların gide-
rilmesi amacıyla binlerce yıldan beri tıbbi bitkilerin kullanılması büyük rol oynamıştır.
Etnobotanikte bitkiler insanlar tarafından ilkçağlardan süregeldiği biçimde ilkel olarak
toplanır (Yıldırımlı, 2004). Etnobotanik çalışmada yerel halkla yapılan söyleşiler ile
halkın kullandığı bitkilere ait kadim bilgiler kayda geçirilir. Bahsi geçen bitkilere ait
yerel isimler, kullanılma şekli ve kullanım amacı detaylı olarak öğrenilir ve bitkiler-
den kuru örnek ya da araziden canlı örnek alınarak Latince bilimsel adı tayin edilir.
Bu aşama, ilgili bitkinin başka bitkilerle karıştırılmaması açısından oldukça önemlidir.
Toplanan örnekler herbaryum örneği hâline getirilerek sonraki çalışmalarda referans
oluşturmak üzere saklanır. Bitkilerin halktan öğrenilen kadim kullanılışları eczacılık,
botanik ve antropoloji bilimi için çok önemlidir. Sonrasında doğru teşhis edilen bitki-
lerin halktan öğrenilen tıbbi etkileri, sınanmak ve etken madde tespiti için eczacılık
araştırmalarına konu edilir. Bölgede yapılan etnobotanik çalışmalar incelendiğinde
Şimşek ve diğerlerinin 2004 yılında yaptıkları çalışmanın, Juliopolis’e yakın Sekli ve
276
J U LIO P O LIS I
Materyal ve Metot
Çalışma kapsamında öncelikle literatür taraması yapılmış ve bölgenin mevcut bitki
örtüsü ile ilgili olarak “Sarıyar Baraj Gölü Çevresinin Floristik Yönden Araştırılması”
isimli yüksek lisans tezi çalışması incelenmiştir. Çayırhan (yeni), Sekli, Davutoğlan,
Sobran, Uluköy mahalleleri ile Nallıhan ve Beypazarı ilçe merkezlerinde arazi çalışması
yapılmıştır (Şekil 2).
277
ÇAYIR HA N ( N A L L I H A N -A N K A R A ) Bİ TKİ Ö RTÜSÜ VE B İ TKİ L E Rİ N YE RE L KUL L ANI M I
Bulgular ve Değerlendirme
Tarımsal Faaliyetler
278
J U LIO P O LIS I
de mevcut olup, ortak kullanıldığı bilgisi edinilmiştir. Ayrıca Sarılar köyünde İpek
böcekçiliği ile uğraşıldığı için dut ağacı ekimine de özen gösterildiği, bunun yanı sıra
iğde, kavak, söğüt, ahlat, armut ve karaağaç yetiştirildiği aktarılmıştır. Edinilen bilgiye
göre, 1 kg ipek böceğinden 60 kg üstü ipek elde edilmektedir. Yine köyde bulunan
fabrikada ipeklerin işlendiği ve Nallıhan ilçesinde kök boyası ile boyandığı aktarılmış-
tır. Nallıhan’da boya bitkilerinin daha yoğun bir şekilde üretilmesi sebebiyle boyama
işinin Nallıhan’da yapıldığı bildirilmiştir. Köyün kadınlarının hem fabrikada çalıştığı
hem ipeklere oya yaptığı bilgisi verilmiştir. Beypazarı ilçesindeki aktarlarla yapılan
sohbetlerde bölgede “soğan otu” olarak adlandırılan Origanum sipyleum L. (Lamiaceae)
bitkisinin çiçeğinin kurutularak yemeklere ve salatalara baharat olarak katıldığı bilgi-
si alınmıştır. Beypazarı aktarlarında satılan otlar içinde menşei araştırma alanı olarak
tespit edilen tek bitki soğan otudur (Şekil 3).
279
ÇAYIR HA N ( N A L L I H A N -A N K A R A ) Bİ TKİ Ö RTÜSÜ VE B İ TKİ L E Rİ N YE RE L KUL L ANI M I
280
J U LIO P O LIS I
Davutoğlan mahallesinde halkın satış amaçlı olarak maydanoz, kekik, ıspanak ta-
rımı yaptığı öğrenilmiştir. Ayrıca Beypazarı’ndaki aktarlara satmak üzere evde elma,
ayva ve havuç kurutulduğu gözlemlenmiştir (Şekil 4). Eski üzüm çeşitlerinden Söbe-
kara (siyah), Akpüskül (beyaz), ve Etlibeyaz’ın (beyaz) hâlen yörede yetiştirildiği bilgi-
si edinilmiştir. Her üç üzüm çeşidinin de yaprağının sarma için cazip olduğu, ayrıca bu
çeşitlerden ve su üzümünden (siyah) pekmez yapıldığı öğrenilmiştir.
Yapılan araştırmada Davutoğlan köyünde (mahallesinde) yüzyıldan uzun süredir
köyde bulunan ve yöresel adı “cendere/yağdanlık” olan soğuk sıkım yağ presi tespit
edilmiştir (Şekil 5). Alınan bilgiye göre eskiden köyde 3-4 adet yağdanlık olduğu, ve
susam yağı çıkarmak için imece usulü kullanıldığı bilgisine ulaşılmıştır. Köyde eski-
den ekilen susam çeşidinin kırmızı susam olduğu ve susamın kendisinin ve yağının
satıldığı bilgisi aktarılmıştır. Susam hasadının zahmetli oluşu, maliyetinin yüksek
oluşu ve pazarının azalması sebebiyle son 20 yıldır köyde susam ekilmediği de tara-
fımıza bildirilmiştir. Geçmişte susam hasadının Eylül-Ekim aylarında, elle yolunarak
yapıldığı, 6-7 kök bitkinin söğüt çubuğuyla bağlandığı ve güneşte kurutulduğu, sonra-
sında sopayla vurarak tohumlar temizlenene kadar 3-4 kere peş peşe çırpılıp rüzgarda
savrularak temizlendiği bilgisi edinilmiştir.
Eskiden köyde yoğunlukla susam ve çeltik ekildiği hâlde, son zamanlarda köyde
havuç, turp, marul, ıspanak, kıvırcık, yeşil soğan, kırmızı lahana gibi sebzelerin ve no-
hut ekildiği bilgisi edinilmiştir. Köy camisinin avlusunda anıt ağaç statüsünde olan bir
karadut ağacı da yaşamını sürdürmektedir (Şekil 6).
Sekli köyünde geçmişte “Gundura” çeşidi buğday, kara üzüm, sofralık sarı üzüm,
“Akpüskül” denilen yeşilimsi ince kabuklu üzüm, “Kadın parmak” denilen beyaz uzun
üzüm, susam, afyon, “Kabak çeltik” denilen kılçıksız çeltik ve sarı dolmalık biber
(Şekil 7) yetiştirildiği bilgisine ulaşılmıştır. Asma yaprağı 100 yıl öncesinde bugünkü
salamuradan farklı olarak toplandıktan sonra kurutulduğu ve kullanılacağı zaman ıs-
latıldığı, köyde hâlen atadan kalma pekmez ve sirke (üzüm, alıç, elma, acı erik, kuşbur-
nu, üvez ve armut) yapımı yöntemleri ve bazı kimselerce atadan kalma ekmek mayası
kullanılmaktadır.
281
ÇAYIR HA N ( N A L L I H A N -A N K A R A ) Bİ TKİ Ö RTÜSÜ VE B İ TKİ L E Rİ N YE RE L KUL L ANI M I
Şekil 7. Sekli mahallesinde atadan kalma tohumla üretilen sarı dolmalık biber.
Fotoğraf: Burcu Tarıkahya Hacıoğlu, Ekim 2020.
282
J U LIO P O LIS I
Sekli köyü sakinlerinden alınan bilgiye göre eskiden “Gülşehri” de denilen Eski
Çayırhan’da gül yetiştiriciliği yapılmakta olup çok sayıda gül ürünleri imal edildiği
bilgisi paylaşılmıştır. Eski Çayırhan’da İpek Fabrikası ve Çeltik Fabrikası bulunduğu
bilgisi edinilmiştir. Ayrıca susam ekildiği, susam yağı çıkarmak için köyde ortak kulla-
nılan 4-5 tane “yağdanlık” bulunduğu aktarılmıştır. Eski Çayırhan’da çeltik, domates,
afyon yetiştirildiği, buğday çeşidi olarak “karakılçık,” “sarıkılçık,” ve “akbuğday” ayrıca
yeşil mercimek ekildiği, çeltik zamanı yöre halkının çok para kazandığı, şimdilerde ise
Çayırhan Mahallesi sakinlerinin Tosunbey, Gerek, Ukrayna, Esperya buğday çeşitle-
ri ve nohut ektikleri bilgisi paylaşılmıştır. Aktarımlara göre barajda su toplanmadan
önce halk hayvancılık ve çiftçilikle uğraşmakta, çaltik, sebze, ekin, arpa, kavun, karpuz
yetiştirmektedir. Ayrıca hindi de yetiştiriciliği de yapılmaktadır. Baraja ilk su toplan-
dığı yıllarda, gölde ağırlıkları 15-20 kg’yi bulan büyük yayın balıkları bulunduğu bil-
gisi de verilmiştir. Çayırhan’da çoban ile yapılan mülakat neticesinde şarban, yavşan,
ezgen gibi acı otları yiyen hayvanların kışın üşümedikleri, kışın dağlarda hayvanların
tükettiği başlıca otların kekik, yavşan, ezgen, şarban, çöven, karacagırtıl, yumak, yepe-
lek, kılaç, buzağılık ve bozan otları olduğu bilgisi edinilmiştir.
Ayrıca, Uluköy’de atadan kalma tarla domatesi tohumu olduğu ve her yıl ekilerek
tohumlarının muhafaza edildiği bildirilmiştir.
283
ÇAYIR HA N ( N A L L I H A N -A N K A R A ) Bİ TKİ Ö RTÜSÜ VE B İ TKİ L E Rİ N YE RE L KUL L ANI M I
Tablo 1. Çalışma Yapılan Mahallelerde Tespit Edilen Bitkilerin Yerel İsimleri ve Bilimsel İsimleri
284
J U LIO P O LIS I
285
ÇAYIR HA N ( N A L L I H A N -A N K A R A ) Bİ TKİ Ö RTÜSÜ VE B İ TKİ L E Rİ N YE RE L KUL L ANI M I
Şekil 8. Kökleri, odunsu kısımları yakacak olarak kullanılan Poruk bitkisi (Genista sessilifolia).
Fotoğraf: Burcu Tarıkahya Hacıoğlu, Ekim 2020.
286
J U LIO P O LIS I
Davutoğlan yerel halkı ile yapılan görüşmelerde edinilen bilgilere göre ebegüme-
ci, ısırgan, gelincik ve sirkenin ayrı ayrı ve ıspanakla karıştırılarak soğanlı, bulgurlu
yemeği yapılmaktadır. Karabaş otunun (yerel adı “sütlü gevrek”) salatası yapılmak-
ta, soğanlı bulgurlu yemeği pişirilmektedir. Isırgan otu şifalı bir bitki olarak bilin-
mektedir. Bölgede dağ kekiğinin çok yaygın olduğu ve bölgedeki balın kendine has
aromasının sığırkuyruğundan (Verbascum spp.) kaynaklandığı bildirilmiştir. Bölgede
çok yetişen sirken otunun ıspanak gibi soğanlı bulgurlu yemeği yapılmaktadır. “De-
mirdikeni”nin (Tribulus terrestris L.) kaynatılıp suyu içildiğinde kalbe iyi gelir. Ayrıca
alıç ağacının (Crataegus orientalis Pall. Ex M.Bieb.) dal kabuğunun soyulup kurutulup
haşlanıp suyu içilirse kalbe iyi geldiği aktarılmıştır. “Dede sakalı” bitkisinin yaprakları
yenmekedir. Kapari, yerelde “yılan karpuzu” olarak adlandırılmaktadır. Ebegümeci-
nin (Malva sp.), ısırgan (yerel adı “dalak”) ve ıspanakla karıştırılıp soğanlı bulgurlu
yemeği yapılmaktadır. Ayrıca gelinciklerin (Papaver rhoeas L.) yaprakları çiçek açma-
dan toplanmakta ve soğanlı bulgurlu yemeği yapılmaktadır. Sarı papatya çiçekleri
toplanmakta, kurutulup çayı içilmektedir. Bu çayın idrar yollarına iyi geldiği düşü-
nülmektedir. Süpürge otu (Calluna vulgaris (L.) Hull) yörede eskiden yetiştirilmekte
olup hâlen tohumları yöre sakinlerinin ellerinde mevcuttur. Yerinde kuruyan süpürge
otları toplanıp, kaşağı ile taranarak birleştirilerek süpürge yapıldığı bilgisi edinilmiştir.
Şifa için, süpürge otunun tohumu balla karıştırılıp yenmektedir. Keten tohumu dö-
vülüp, süt ile kaynatılıp içine doğal yeşil sabun rendelenmekte, dolama için merhem
olarak iltihabı gidermek üzere yara üzerine tatbik edilmektedir. “Çörek otu” (Nigella
sativa L.) tohumu ezilerek sabah akşam bir çay kaşığı yenirse kolesterole iyi geldiği bil-
gisi edinilmiştir. Bölgede elma, armut ve üzüm sirkesi yapılmaktadır. Üzerlik otunun
da tütsüsü kullanılmaktadır.
Akkemik ve Metin’in (2011) yaptıkları odun anatomisi çalışmalarında, nekropol-
de bulunan mezarlarda kullanılan ağaçların kokulu ardıç (Juniperus foetidissima Willd.)
olduğu tespit edilmiştir. Sarıyar Baraj Gölü Çevresinin Floristik Yönden Araştırılması
isimli yüksek lisans tezi çalışmasında (Pazarcıkçı, 1998) bölgede doğal olarak tespit
edilen ardıç türleri Juniperus oxycedrus L. ve Juniperus excelsa M. Bieb. türleridir. Sarıyar
baraj gölü çevresinde yayılışı bildirilmese de Kandemir’e göre (2018, s. 400) Juniperus
foetidissima türünün Nallıhan’da yayılışı mevcuttur.
Demirci Kayıran (2019), yaptığı araştırmada Dioscorides’in De Materia Medica adlı
eserindeki tıbbi bitkileri Doğu Akdeniz bölgesindeki güncel kullanımları ile karşılaş-
287
ÇAYIR HA N ( N A L L I H A N -A N K A R A ) Bİ TKİ Ö RTÜSÜ VE B İ TKİ L E Rİ N YE RE L KUL L ANI M I
288
J U LIO P O LIS I
289
ÇAYIR HA N ( N A L L I H A N -A N K A R A ) Bİ TKİ Ö RTÜSÜ VE B İ TKİ L E Rİ N YE RE L KUL L ANI M I
Kaynakça
Büyükkarakaya, A. M., Alpagut, A., Çubukçu, E. ve Cavalli, F. (2018). Juliopolis (Iuliopolis) antropolojik
araştırmaları: ilk çalışmalar. Ankara Araştırmaları Dergisi, 6(2), 111-126.
Davis, P. H. (Ed.) (1965-1985). Flora of Turkey and the East Aegean Islands. (Vol. 1-9). Edinburgh University
Press.
Demirci Kayıran, S. (2019). Dioscorides’in De Materia Medica adlı eserindeki tıbbi bitkilerin Doğu Akdeniz
Bölgesi’ndeki güncel kullanımlarının araştırılması. Lokman Hekim Dergisi, 9(2), 189-202.
Devecioğlu, Ü. (2013). Roma imparatorluk dönemi Iuliopolis şehir sikkeleri. (Tez No. 348117). [Yüksek Lisans Tezi,
Gazi Üniversitesi]. YÖK https://tez.yok.gov.tr/UlusalTezMerkezi/tezDetay.jsp?id=4QuGzMKKeE6L-
CsQ1fsrAhg&no=q_2vcULccvqKJ6SKI1QBeA
Eker, İ., Vural, M. ve Aslan, S. (2015). Ankara ilinin damarlı bitki çeşitliliği ve korumada öncelikli taksonları.
Bağbahçe Bilim Dergisi, 2(3), 57.
Güner, A. ve Ekim, T. (2014). Resimli Türkiye florası, Cilt 1. ANG Vakfı Nezahat Gökyiğit Botanik Bahçesi
Yayınları.
Kandemir, A. (2018). Juniperus. A., Güner, A., Kandemir, Y., Menemen, H., Yıldırım, S., Aslan, G., Ekşi, I.
Güner, A.Ö. Çimen, (Ed.). Resimli Türkiye florası Cilt 2. ANG Vakfı Nezahat Gökyiğit Botanik Bahçesi
Yayınları.
Mitchell, S. (1974). The Plancii in Asia Minor. Journal of Roman Studies, 64, 27–39.
Onur, F. (2014). Epigraphic Research around Juliopolis I: A Historical and Geographical Overview. Gephyra,
11, 65-83.
Pazarcıkçı, B. B. (1998). Sarıyar Baraj Gölü çevresinin floristik yönden araştırılması. [Yüksek Lisans Tezi, Gazi
Üniversitesi]. YÖK https://acikbilim.yok.gov.tr/handle/20.500.12812/305150
Sayar, K. (t.y.). Bir belgesel: anıları kalan köy Sarılar. Çayırhan Belediyesi.
Şimşek, I., Aytekin, F., Yeşilada, E. ve Yıldırım, Ş.. (2004). An Ethnobotanical survey of the Beypazari, Ayas,
and Güdül district towns of Ankara Province (Turkey). Economic Botany, 58(4), 705–720. http://www.
jstor.org/stable/4256883
Tarıkahya Hacıoğlu, B., Erik, S. ve Mutlu, B. (2011). Ankara yerleşim merkezinin çevresindeki alanlarla flo-
ristik yönden karşılaştırılması. Celal Bayar Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, 1(2), 77.
Yalçın, B. M., Ünal, M., Pirdal, H. ve Selçuk, Y. (2016). Anadolu tıp tarihi - bölüm I. Türk Aile Hek Derg., 20(1),
33-44.
290