Yeni Phresal Verbs

You might also like

Download as docx, pdf, or txt
Download as docx, pdf, or txt
You are on page 1of 20

Aim at : passive yapıda kullanılırsa yönelik anlamına gelir

1 The security system aimed at stopping Soviet expansion was established with NATO.

Sovyet yayılmasını durdurmaya dönük güvenlik sistemi NATO'yla kurulmuştu

2 This plan is a major destruction project aimed at our region.

Bu plan, coğrafyamıza yönelik büyük bir yıkım projesidir

1. Because anthocyanins include therapy aimed at the treatment of colds.


Çünkü antosiyaninler, soğuk algınlığı tedavisine yönelik tedavileri içerir.

Jonathan, it's not certain the explosion was aimed at him.


Jonathan, patlamanın ona yönelik olduğu kesin değil.

Several techniques exist aimed at creating parental controls for blocking websit
Web sitelerini engellemek için ebeveyn denetimleri oluşturmayı amaçlayan çeşitli teknikler mevcuttur.

Arc is a social media platform aimed at enhancing your online gaming experience.
Arc, online oyun tecrübenizi geliştirmeyi amaçlayan bir oyun platformudur.

BELİEVE İN : inanmak güvenmek


 I believe in a world where her true nature will reveal itself.

Onun gerçek doğasının ortaya çıkacağı bir dünyaya inanıyorum ben.

 So many people believe in you and are supporting you.


İnsanlar sizlere bu kadar güveniyor ve destek veriyor.

 I believe in science and reality, not ghosts and monsters.


Ben bilime ve gerçekliğe inanırım, hayaletlere ve zombilere değil.

CALL BACK geri aramak


 Ring twice, hang up, then call back.
İki kere çaldır, kapat ve tekrar ara.

 Be dependable, always call back when you say you are going to.
Güvenilir olun, ne zaman gideceğinizi söyleyince daima tekrar arayın.

DEAL WİTH ilgilenmek , anlaşma yapmak

 We must deal with this problem as soon as we can


En kısa sürede bu sorunla ilgilenmek zorundayız.

 The way that building societies deal with complaints.


İnşaat şirketlerinin şikayetlerle ilgilenme şekli
 Now I have to go over and deal with these employees and their families.
Şimdi gidip çalışanlarla ve aileleriyle ilgilenmek zorundayım.

 Focus Scan is specifically developed to efficiently deal with larger point clouds.
Focus Scan, daha büyük nokta bulutlarıyla verimli bir şekilde ilgilenmek için özel olarak
geliştirilmiştir,

 Well, now I have to go down there and deal with this.


Şimdi ben oraya gidip bununla ilgilenmek zorundayım.
 In Mosul, we have to advance inside residential areas, comb streets, clear houses from terrorists
and deal with civilians.
Musul'da, yerleşim alanları içine girmek, sokakları taramak, evleri teröristlerden temizlemek
ve sivillerle ilgilenmek zorundayız
 Teresa makes a deal with an eccentric smuggler.
Teresa, eksantrik bir kaçakçı ile anlaşma yapar.
 You can buy electricity from them by making a deal with the shops.
Dükkanlar ile anlaşma yaparak elektriği onlardan alabilirsiniz.
 Charm, take my advice and don't do a deal with any of the papers.
Charm sözümü dinle ve hiçbir gazete ile anlaşma yapma.
 Pakistan is about to make a deal with the IMF...
Pakistan da IMF ile anlaşma yapmaya hazırlanıyor.

EAT OUT dışarıda restreonda yemek yemek


 When I lived in Spain, I used to eat out all the time.
İspanya’da yaşarken sürekli dışarıda yemek yerdim
 If you must eat out, try to avoid fast food.
Dışarıda yemek yemek zorunda kalırsanız, fast-food yemekten kaçının.

 How often do you eat out or order food per week?


haftada kaç kez dışarıda yemek yemek yiyor veya dışarıdan yemek sipariş ediyorsunuz?

 After my divorce, I still eat out.


Boşandıktan sonra da dışarıda yemeğe devam ettim.

FİGURE OUT bir şeyi anlamak veya çözmek

 It takes most people some time to figure out new software.


Çoğu insanın yeni yazılımları anlaması biraz zaman alır.

 First figure out exactly why you wish to invest in Real Estate.
İlk adım, gerçek anlamda neden yatırım yapmak istediğinizi bulmak.

 Yes, and now I must figure out a way to tell Mother


Evet. Şimdi de Annene söylemenin bir yolunu bulmalıyız.

 So we dig in, and figure out what he was after.


O zaman gömülelim, ve neyi aradığını bulalım.

 Okay, we'll figure out a way to circle back.


Tamam, biz oraya gelmenin bir yolunu buluruz.

 At least until I can figure out a way to win her back.


En azından onu geri kazanmak için bir yol anlamaya kadar.

 You just figure out how Kevin signaled his other partner.
Kevin diğer ortağına nasıl işaret gönderiyor onu bul.

 You three figure out what the disaster is and stop it.
Siz üçünüz felaketin ne olduğunu bulun ve durdurmaya çalışın.


 Then let's figure out how to get them out of this.
O zaman onları bu işten nasıl kurtarırız bulmamız lazım.

 Then you'll figure out a way to make it right.


O zaman işleri yoluna koyacak bir yol bulursun.
 Let me get closer to him, figure out his next move.
Bırak önce ona yaklaşayım, sonraki hamlesini öğreneyim.

 Once they figure out a way to get rid of those...


Hele şunlardan kurtulmak için bir yol bulsunlar da...

 Because it might help us figure out what his weak spot is.
Çünkü zayıf noktasının ne olduğunu çözmemizde faydası olabilir.

 To begin with, let's figure out what a butterfly is.


Başlamak için, bir kelebeğin ne olduğunu bulalım.

 They had features nobody could figure out, including the address book.
Kimsenin çözemediği özellikleri vardı; örneğin adres defteri.

 We'll figure out a hospital route and put a press statement together
Bir hastane rotası belirleyip beraber basın açıklaması yapacağız.
.
 Let me figure out a way to put down this ghost for good.
Bırak da bu hayaleti temelli haklamanın yolunu bulayım.

 First we figure out how to do physical aptitudes like walk and talk.
Öncelikle yürümek ve konuşmak gibi fiziksel becerileri öğreniriz.

 Perhaps then we can figure out why the machine put John there.
Belki o zaman, makinenin neden John'uorayagönderdiğini anlayabiliriz.

 As soon as we figure out what message Dr. Russell was sending.


Doktor Russell'ın gönderdiği mesajın ne olduğunu çözer çözmez.

 And so they figure out how to sell existing customers more products.
Böylece mevcut müşterilere nasıl daha fazla ürün satacaklarını keşfederler.

 So given that, let's figure out the force between two particles.
Şimdi de iki parçacık arasındaki kuvveti anlamaya çalışalım.

 So, we can figure out certain things about how languages sounded.
Yani, dillerin sesleri hakkında belli şeyleri bulabiliriz.

 This will help you figure out whether you are on the right track.
Bu, doğru yolda olup olmadığınızı anlamanıza yardımcı olacaktır.
 I wish I could figure out how to disable comments on my blog.
Keşke blogumdaki yorumları nasıl devre dışı bırakacağımı çözebilsem.
 I wish I could figure out how to convince Tom to stay.
Keşke Tom'u kalması için nasıl ikna edebileceğimi çözebilsem.
 I'll figure out what to do with him after the funeral.
Onunla ne yapacağıma cenazeden sonra karar vereceğim.
 We'll figure out an excuse to go see her.
Kadını görmeye gitmek için bir bahane buluruz.
 Maybe it'll help us figure out why our powers brought us together.
Belki güçlerimizin bizi neden bir araya getirdiğini anlamaya yardımcı olur.
 I'm stalling her while you figure out a plan.
Sen bir plan yapıncaya kadar onu oyalıyorum.
 I did eventually figure out that women tend to lead with their hearts.
Sonunda kadınların kalplerini dinleme eğiliminde olduğunu anladım.
 Said he could never figure out why Father Talbot picked him.
Peder Talbot'un onu neden seçtiğini hiç anlamadığını söyledi.
 So that's how we figure out how much we have to rise.
İşte bu şekilde ne kadar yükselmemiz gerektiğini hesaplıyoruz
 Sit down and figure out what you're willing to die for.
Oturun ve ne uğruna ölmek istediğinizi ortaya çıkarın.
 Maybe you can figure out that strange map carved in the stone.
Kayaya oyulmuş o garip haritayı sizler çözebilirsiniz belki.
 Now we figure out who caused the explosion.
Şimdi, patlamaya kimin sebep olduğunu bulacağız.
 Let's get some fresh air and figure out how to wash more money.
Biraz temiz hava alıp daha çok para aklamanın yolunu bulalım.
 I was trying to gather intel, figure out who killed Ted.
Bilgi toplamak, Ted'i öldüreni bulmaya çalışıyordum.
 All we need to do is figure out what caused the liver failure.
Yapmamız gereken tek şey karaciğer yetmezliğinin sebebini bulmak.
 Just figure out what she wants and make it happen.
Sadece ne istediğini anla ve hemen gerçekleştir.
 Open your trig book and try and figure out problem five.
Trigonometri kitabını açıp beşinci soruyu çözmeye çalışsana.
 Help me figure out how I can get information out of her.
Ondan nasıl bilgi alırız, bulmam da yardım et.
 OK. Then help me figure out who framed him.
Tamam, o halde ona komplo kuranı bulmama yardım et.
 Hold along this line till I figure out where we're going.
Ben nereye gideceğimizi bulana kadar şurda bekleyin.
 And we need figure out the real cause of the disease.
Bu salgının gerçek sebebinin tanımlamaya ihtiyaç var.
 He might be able to help me figure out who's behind this thing.
Bu işin arkasında kimin olduğunu bulmama yardım edebilir.
 Help Nil steal the pouch and figure out what is happening at the hotel
Nil'e keseyi çalması ve otelde yaşanan olayları çözmesi için yardımcı ol.
Then we'll figure out how to get James in.
 Then we'll figure out how to get James in.
Sonra da James'i içeri nasıl alacağımızı buluruz.

Get Ahead hayatında vev kariyerde başarılı olmak


 Without job experience in accounting, how do I get ahead in this field?
Bu alanda da iş deneyimim yok.Bu durumda nasıl ilerlemek gerekiyor?
 Whether you're trying to catch up on coursework, graduate early, or free up time to
intern or study abroad, our summer courses offer an accelerated way to earn credit
and get ahead.
ProgramlarLisans Dersleri: İster kredileri yakalamaya, erken mezun ol, ister yurtdışında staj
yapmak veya yurtdışında okumak için serbest zaman kazanmaya çalışsanız da, yaz kurslarımız
kredi kazanmak ve ilerlemek için hızlandırılmış bir yol sunar.
 Tuesday is the perfect day to launch forward with projects, make decisions and get
ahead, especially when it comes to your career.
Salı günü, özellikle kariyerinize geldiğinde, projelerle ilerlemek, kararlar almak ve öne
geçmek için mükemmel bir gündür.
 Sometimes we have to embrace change to get ahead.
Bazen ilerlemek için değişimi benimsemek zorundayız.
 All across the nation, families are struggling to get ahead.
Tüm ülke genelinde aileler öne geçmek için mücadele ediyor
 You have to do things differently to get ahead.
Öne çıkmak için farklı bir şeyler yapmak lazım.
 Do not compromise family values to get ahead in life though.
Hayatınızda ilerlemek için aile değerlerinden ödün vermeyin.
 You can take advantage of this practical experience to get ahead faster.
Daha hızlı ilerlemek için bu pratik deneyimden yararlanmalısınız.
 However, some see this as a chance to get ahead.
Ancak bazıları bunu, ilerlemek için bir fırsat olarak değerlendiriyor.
 Lying to get ahead is also easier for people who lack empathy.
Öne geçmek için yalan söylemek, empati eksikliği olan insanlar için daha da kolaydır.
 He knew they all shared the same values and would never risk compromising their
values to get ahead.
Hepsinin aynı değerleri paylaştığını biliyordu ve ilerlemek için değerlerinden ödün vermekten
asla riske atmayacaktı.
 Even though he had my mother and me, he married someone his boss suggested in
order to get ahead.
O annem ve bana rağmen işinde ilerlemek için, patronunun önerdiği biriyle evlendi.

 Or, you may take your idea and use it to get ahead in the company you now work for.
Veya, şimdi çalıştığınız şirkette öne geçmek için bu fikirlerinizi kullanabilirsiniz.
 And to get ahead in the business world, smart executives should have a view of the
global landscape and its major players.
Ve iş dünyasında ilerlemek için, akıllı yöneticilerin küresel manzara ve onun başlıca oyuncuları
hakkında bir fikirleri olmalıdır.
 You have to move outside your comfort zone in order to get ahead.
İleri gitmek için rahat bölgenin dışına çıkmanız gerekir.
 I make up stories to get ahead in lines at bakeries.
Pastanelerde sıranın önüne geçmek için hikayeler uydururum.

Get ahead of
 Those tools can help you get ahead of your competitors.
Bu araçlar size rakiplerinizin önüne geçmede yardımcı olabilir.
 Even when we get ahead of him, we're behind.
Adamın önüne geçtiğimizde bile, arkadayız.
 Whatever it is, get ahead of it.
Her ne ise, kurtul bundan.
 Always be open to learning new things so you can get ahead of your competition.
Her zaman yeni şeyler öğrenmek için açık olun, böylece rekabetin önüne geçebilirsiniz.

HAND OUT bir dizi insana birr şey vermek dağıtmak


 My true dream is to park rental cars and hand out bottles of water.
Hayalim kiralık arabaları park etmek ve su şişelerini dağıtmak.
 Now, all I've done ever since is hand out blue pills and give doses of castor oil.
O günden beri yaptığım tek şey mavi haplar dağıtmak ve millete hintyağı vermek.
 You know, I wish I could go back in time for just 10 minutes and hand out combs and
brushes.
Biliyor musun, zamanda geriye gitmek isterdim, sadece 10 dakikalığına, fırça ve
tarak dağıtmak için.
 The organization plans to hand out 500 more boxes this year.
Kuruluş, bu yıl 500 daha fazla kutu dağıtmayı planlıyor.
 Also, financial institutions can check social media profiles when deciding whether to
hand out loans.
Ayrıca, finansal kuruluşlar kredi dağıtıp dağıtmamaya karar verirken sosyal medya profillerini
kontrol edebilir.
 When it comes time to hand out blue ribbons, it will be such an exciting time for you.
Mavi kurdele takma zamanı geldiğinde, senin için harika bir vakit olacaktır.
 File hosting services may be used as a means to hand out or share files without
permission of the copyright owner.
Dosya barındırma hizmetleri telif hakkı sahibinin rızası olmaksızın dosyaları dağıtmak veya
paylaşmak için bir araç olarak kullanılabilir.

JOİN İN

 My recommendation is to look for a spot filled with locals and join in.
Benim tavsiyem yerlilerle dolu bir yer aramak ve katılmak.
 Of course, I will join in the other subjects too.
Ancak diğer konulara da katılmayı isterim.
 Sometimes others join in and back me up.
Bazen diğerleri katılır ve bana destek olur.
 Please take a look and join in if you like.
Bir göz atmanızı öneririm, beğenirseniz katılın.
 So ask us questions, make comments and join in with our conversations.
Bu yüzden bize soru sorun, yorum yapın ve sohbetlerimize katılın.
 Let him take a seat and join in.
Ona bir sandalye verelim ve katılsın.
 If you need to burn more energy, join in with the water and beach aerobics.
Eğer daha fazla enerji yakmak isterseniz, suda ve sahilde yapılan aerobiğe katılın.
 This draws the attention of other vultures that then join in.
Bu, daha sonra katılan diğer akbabaların dikkatini çeker.

KEEP FROM kendini bir şey yapmaktan alıkoymaayı başarmak


 Now this sounds like just another excuse to keep from writing.
Bu kulağa yazmaktan kaçmak için başka bir bahane gibi duruyor.
 But she must constantly struggle to keep from becoming a monster herself.
Fakat kendisi bir canavar olmaktan kaçınmak için sürekli mücadele etmelidir.
 That means they have something they want to keep from us.
Demek ki bizden saklamak istedikleri bir şeyler var dedi.
 I had to bite my tongue to keep from crying.
Çığlık atmamak için dilimi ısırmak zorunda kaldım
 Use two forms of birth control to keep from getting pregnant.
Hamile kalmaktan kaçınmak için, diğer iki doğum kontrol şeklini kullanın.
 We had to go very slowly to keep from falling.
Biz de düşmemek için çok yavaş yürümek zorunda kaldık.
 They'll use it to keep from you that which is already yours.
Senin olanı senden uzaklaştırmak için bunu kullanacaklar.
 People wear bandages on the soles of new shoes to keep from slipping.
Bazıları yeni ayakkabılarının tabanına, kaymaması için bandaj yapıştırıyorlar.
 Yes, to keep from being murdered.
Evet, cinayete mazur kalmamak için.
 The only thing I could do to keep from just dying was to wonder.
Ölümden kurtulmak için yapabildiğim tek şey merak etmekti.

KEEP you FROM GETTİNG


 Most viruses are designed to keep you from getting rid of them.
Çoğu virüs, onlardan kurtulmanızı önlemek için tasarlanmıştır.
 Plan to exercise at the same time every day and combine a variety of exercises to keep
you from getting bored.
Her gün aynı saatte egzersiz yapmayı planlayın ve sizi sıkılmamak için çeşitli egzersizler
birleştirin.
 You'll also have a higher risk of infection, so your doctor might give you antibiotics
to keep you from getting sick.
Enfeksiyon riski de yüksek olacaktır, bu nedenle doktorunuz size hasta olmamanız için
antibiyotik verebilir.
 It'll keep you from getting into more trouble.
Böylece daha fazla soruna bulaşmamış olursun.
 Falling with the right technique will keep you from getting injured and help you stay on
the ice longer.
Doğru şekilde düşmek, sizi yaralanmaktan korur ve buzun üzerinde daha uzun süre kalmanızı
sağlar
 This will help keep you from getting sick and passing the infection to your baby and it
will help protect your future pregnancies.
Bu sırada hastalıkların ve bebeğinize enfeksiyonu geçirerek önlemeye yardımcı olur ve onu
gelecekteki gebelikler korunmasına yardımcı olacaktır.

KEEP YOU FROM BEİNG

 The old lower brain was designed to keep you from being eaten by a tiger.
Eski alt sürüngen beyni sizi bir kaplan tarafından yenilmekten alıkoyacak şekilde tasarlanmıştır.
 The answers you have locked away are what keep you from being aware of any other
possibilities or creating something different.
Kilitlemiş olduğunuz cevaplar sizi, diğer bütün olasılıkların veya farklı bir şeyleri yaratmak
farkındalığından alıkoyan şeylerdir.
 Among other things, it's the best way to control your appetite and keep you from
being hungry during the day and night.
Diğer her şeyin yanında, iştahınızı kontrol etmenin, gündüz ve gece acıkmanızı engellemenin en
iyi yoludur.
 This does not however keep you from being tracked particularly via satellite.
Bu sizi takip edilmekten kesinlikle korumaz, özellikle uydu üzerinden.
 What I did was keep you from being involved in this mess.
Yaptığım şey seni bu belalardan uzak tutmaktı.
 This will save you time in waiting for your checks to clear with the bank, and also
will keep you from being surprised when you open your credit card billing statement.
Bu kontroller banka ile temizlemek için bekleyen size zaman kazandiracak, hem de size kredi
karti fatura beyani açtiginizda sürpriz olmaktan devam edecektir.

 It is my job is to keep you from being hit By the knowns and the unknowns.
Benim işim seni bilinen ve bilinmeyenlerin darbelerinden korumak.
 Perhaps Miss East will keep you from being a slave to your disappointment.
Belki Bayan East, üzüntünüzün esiri olmanızı önler.
 Do not worry about the demons in the world; worry about the demons that drag you
around everyday, the ones that keep you from being liberated and free.
Dünyadaki şeytanlar için endişelenmeyin; Sizi her gün sürükleyen şeytanlar, sizi özgür ve
özgür kalmaktan koruyanlar için endişelenmek.

LET DOWN birinin hayal kırıklığına uğramasına neden olmak


 You know, I counted on him and he let me down.
Biliyorsun, ona güvenmiştim ve beni yüzüstü bıraktı.
 Takeshi promised to help me with my homework, but at the last minute he let me down.
Takeshi ödevimde bana yardım etmeye söz verdi, ancak son dakikada beni yüzüstü bıraktı.
 I liked this application the most and it has never let me down.
Bu uygulamayı en çok sevdim ve beni asla hayal kırıklığına uğratmadı.
 They have never let me down and this is why they get a very strong recommendation
from me.
Beni asla hayal kırıklığına uğratmadı ve bu yüzden benden çok güçlü bir öneri aldılar.
 I left you with the most important thing in my life and you let me down at a time when I
really thought we had something.
Sana hayatımdaki en önemli şeyi emanet ettim ve sen beni hayâl kırıklığına de tam bazı şeyleri
yakaladığımızı düşündüğüm anda.
 I've got a lot of loyal customers and I don't want to let them down.
Ayrıca bir sürü düzenli müşterim var, onları yüzüstü bırakmak istemiyorum.
 When a listener asks for a song and I don't have it, I feel like I've let them down.
Bir dinleyicim benden şarkı istediğinde ve eğer bende de yoksa sanki onları üzüyormuşum gibi
hissediyorum.
 They have high expectations of me, I can't let them down.
Bizden beklentisi çok yüksek, onları bırakamam.

Noun(disapointment)

 Man, you must've been a total let down.


Oğlum, sen tam bir hayal kırıklığı olmalısın.
 Tonight can only be a let down.
Evet, bu gece sadece bir hayal kırıklığı olabilir.
 I don't want to say that I was out of luck, but I was let down a few times, the car didn't
work as it should and so on.
Şanssız olduğumu söylemek istemiyorum, ancak birkaç kez hayal kırıklığı yaşadım, araç
gerektiği gibi çalışmadı.

 My biggest let down for the year was "Ironman 2".


Benim için bu senenin en büyük hayal kırıklığı ise, 'Ip Man 2' dir.
 You experience many disappointments with people, for you trust others and take them
at their word, only to be let down.
Bir sürü hayal kırıklığı yaşarsınız, çünkü başkalarına güvenir ve sözlerine uyarsınız,
yalnızca hayal kırıklıgı yaşamak için.
 Since the 1960s, when advertising men moved into politics, and our national leaders
were sold to us like foreign holidays, we have been repeatedly let down and
disappointed.
1960'lı yıllardan beri, reklam yapan erkeklerin politikaya girmesi ve ulusal liderlerimizin bize
yabancı bayramlar gibi satılmasıyla defalarca hayal kırıklığı ve kırgınlık yaşadık.

MAKE UP olusturmak
 All of these tools bundled together make up the functional operating system.
Bir araya getirilen bu araçların tümü işlevsel işletim sistemini oluşturur.
 All other nerves in the body make up the peripheral nervous system.
Vücuttaki diğer bütün sinirler periferal sinir sistemini oluşturur.
 Mountains and hills make up two thirds of the total area.
Dağ ve tepeler toplam alanın üçte ikisini oluşturur.
 The lightest elements that make up the outer layer are hydrogen and helium.
Dış tabakayı oluşturan en hafif elementler hidrojen ve helyumdur.
 Mobile devices now make up more than half of the web traffic.
Mobil cihazlar artık web trafiğinin yarısından fazlasını oluşturuyor.
 Parks and green space make up a third of the city.
Parklar ve yeşil alanlar kentin üçte birini oluşturuyor.
 However, that is only two-thirds of the mechanical make up.
Fakat bunlar mekanik bakımının sadece üçte ikisini oluşturuyor.
 A network of so-called computing "nodes" make up a blockchain.
Hesaplama "Nodeları" adı verilen bir ağ, blockchaini oluşturur.
 This graphic shows the various parts that make up the Fontus system.
Bu grafik Fontus sistemini oluşturan çeşitli parçaları gösterir.
 Electronics Engineering provides the technologies that make up the information society.
Elektrik-Elektronik Mühendisliği, bilgi toplumunu oluşturan teknolojileri sağlar.

 Look, maybe this is your chance to make up with her.


Bak, belki bu aranızı düzeltmek için bir fırsattır.

 The two combined make up the most perfect kind of courage.


İkisi birleşince ortaya cesaretin en mükemmel şekli çıkar.

MAKE UP ( hikaye uydurmak)


 We just have to make up a story about our whirlwind romance.
Sadece fırtınalı aşkımız hakkında bir hikaye uydurmak zorundayız.

 When people ask you what you saw in your Flash Forward, make up a story and stick to
it.
İnsanlar öngöründe ne gördüğünü sorduğunda, bir hikaye uydur ve ona bağlı kal.
 You have to be insane to make up a story like that.
Öyle bir şey uydurmak için deli olmak gerek.
 Watch people board a plane, bus, bike or other form of transportation and make up a
story about where they're going.
İnsanların uçağa, otobüse, bisiklete veya başka bir ulaşım aracına bindiğini ve nereye gittikleri
hakkında bir hikaye oluşturduklarını izleyin.
 They make up a story to fill in the blanks to make things seem better than they are.
İşlerin olduğundan daha iyi görünmesi için boşlukları doldurarak bir hikaye hazırlarlar.
 Without a clear head, it's difficult to make up a story and stick to it.
Temiz bir bilinç olmadan hikayenize sadık kalmanız zorlaşır.

 Why would anyone make up a story like that?


Neden birisi böyle bir hikaye uydursun?
 Who would make up a story like that?
Kim böyle bir şeyi uydurur ki?

 Why would he make up a story about the man chasing them?


Niye onları kovalayan adam hikayesini uydursun?
 Now, Dora, let's see if you can make up a story as vivid as your sister's.
Pekala Dora. Bakalım sen de kızkardeşin kadar parlak bir hikaye yazabilecek misin.
 Why would Tarrlok make up a story about getting attacked?
Tarrlok saldırı hikâyesini niye uydurdu o zaman?
 If you make up a story that isn't true, handing it down over any number of centuries
doesn't make it any truer! {243}
Eğer sen doğru olmayan bir hikâye uydurursan, bunun birkaç yüzyıl boyunca aktarılması onu
daha fazla doğru yapmaz!

NAME AFTER bir şeye bir şeeyin aynı ismini vermek

 This town was named after my great-grandfather.


Bu kasabaya benim büyük dedemin adı verildi.
 For example, the government of Romania donated the polyclinic medical center,
which was named after its capital, Bucharest.
Mesela Romanya hükümetinin bağışladığı poliklinik tıp merkezine başkenti Bükreş'in adı
verildi.
 The computer language "Ada", created on behalf of the United States Department of
Defense, was named after her.
Aynı şekilde ABD Savunma Bakanlığı için yaratılan bilgisayar diline de "ADA" adı verildi.
 The virus was named after the Ebola River.
Ebola Nehri kıyısında görüldüğünden ebola adı verildi.
 A crater of the moon was named after Paul Ehrlich in 1970.
Ayın kraterine 1970'te Paul Ehrlich adı verildi.
I'll name him after his father Ona babasının adını vereceğim

PASS AWAY ölmek


 Nurse... did the old lady pass away?
Hemşire... Yaşli kadın öldü mü?
 Did someone pass away recently?
Yakın zamanda biri falan mı öldü?
 When did your parents pass away?
Ailen ne zaman öldü?

RUN OUT OF bir şeyin tamamını kullanmak artık


kalmamak
 We will run out of food in a few days.
Bir kaç gün sonra yiyeceğimiz bitecek.
 Head office is clear and they've run out of patience.
Genel merkez çok kararlı ve de sabırları tükendi.
 Many couples run out of time and money without successfully having children.
Birçok çiftin zamanı ve parası başarılı bir şekilde çocuk sahibi olamadan tükeniyor.
 So now I guess we've all run out of excuses.
Şimdi, sanırım artık hepimizin mazereti tükendi.
 Well, my phone must have run out of power.
Peki, telefonumun şarjı bitmiş olmalı.
 Spend a month there and you won't run out of things to do.
Orada bir ay geçir ve yapılacaklar tükenmeyecektir
 After this period of rampant star formation, galaxies run out of fuel.
Böyle hızlandırılmış bir yıldız oluşumunun ardından galaksilerin yakıtı biter.
 Well, he'll probably run out of oxygen at some point.
Peki, bir yerde oksijeni bitecek muhtemelen.
 They'll soon run out of day trips to take and insist on going home.
Günübirlik turlar yakında bitecek ve eve gitmek isteyecekler.
 I fear that dear Mr Gilbert has run out of ideas.
Korkarım sevgili Bay Gilbert'ın fikirleri tükendi.
 Remaining use time - know when you will run out of battery.
Kalan kullanım süresi - pilinizin ne zaman biteceğini öğrenin.
 Eventually, you run out of things to measure and smell and count.
En sonunda ölçecek, koklayacak ve sayacak şeyler bitiyor.
 I've run out of ways to please him.
Elimde onu memnun edecek bir yol kalmadı.
 But unfortunately, you and I have run out of time.
Ancak ne yazık ki ikimizin de vakti azalıyor.
 Most businesses fail for one simple reason: They run out of money.
Girişimler tek bir sebepten başarısız olurlar: Paranın tükenmesi.

 Otherwise, it will be too tempting to wake up, run some errands, and then "run out
of time."
Aksi takdirde, uyanmak, bazı işleri yapmak ve daha sonra "zamanın tükenmesi" için çok cazip
gelecektir.

SETTLE DOWN bir yere aşina olmak orada kendini mutlu hissetmek
.

You might also like