Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 13

Proje Ana Alanı : Tarih

Proje Tematik Alanı : Görsel ve İşitsel Sanatlar


Proje Adı (Başlığı) : Soytarılar ve Tarihçesinin İncelenmesi

Özet
Yaptığımız araştırma makalesinde tema konusu olarak seçtiğimiz “Soytarı” kavramı
çevresinde genel tarihçe ve mizah anlayışının kültürlere yerleşme biçimini ele aldık. Polonya,
İngiltere, İspanya gibi köklü devletlerin bu eğlence kültürünün çıkış noktasını inceledik. Bu
tarihlere inerken bulduğumuz bazı tablolara, edebi eserlere, yazarlara ve bu eserlerin
içerdikleri soytarı kavramının o dönemki kullanılışına yer verdik. Bununla birlikte bu
kelimenin karıştırılma olasılığı yüksek olan başka terimlere değinerek kafa karışıklığını
önlemeye çalıştık. İlk olarak bu kavramın tanımı ve halk açısından imajı üzerine yazdık. Bu
kavramın hakaret olarak kullanılan şeklinin yanında bir meslek de olduğunu belirttik.
Ardından soytarıların genel olarak görevleri üzerine değinerek sanat tarihi açısından
örneklerine yer verdik. Bu kavram yerine Osmanlı tarihinde kullanılan “Dalkavuk”
sözcüğünün özellikleri bakımından farklarına dikkat çekmeye çalıştık. Bu farkların insan
toplumu üzerindeki etkisini ölçmek adına bir anket yaparak farkındalığı ölçmek üzerine
yoğunlaştık. Yapılan bu anket sonucunda insanların çoğunluğunun bu tarz kelimelerin genel
tarihlerini bilmediklerini fark ettik ve bilgilendirmek ayrıca tüm kaynakların barınabileceği
tek bir makaleye topladık.
Anahtar kelimeler: Soytarı, sanat tarihi, hiciv, dalkavuk

Amaç
Amacımız soytarılar ve tarihleri hakkındaki bilgileri tek bir makale içerisine toplayarak
konu hakkında bilgileri olan ve olmayan insanları bilgilendirmekti. Bunu da genel dünya
tarihindeki yerlerini araştırıp okuyucuya sunarak ve sanat tarihi üzerindeki etkilerini
sorgulayarak verdik.

Giriş
Soytarı kelimesi; en eski kaynağı Antik Yunan’da “Satyros¹” şeklinde kullanılan sahte
fallus ve keçi ayaklarla tasvir edilen mitolojik yaratıktır.
1 Satirlerin başı olan Pan2 ’ı arayan elçiler olarak tasvir edilmişlerdir.
Daha sonra Arapçaya geçerken aynı özellikte ancak keçi ayakları olmayan
kişiler için kullanılan “Satir” kelimesine dönüşmüştür. Şimdi ise soytarı
kelimesi Türk Dil Kurumu Güncel Sözlükte ilk anlamı olan “Söz ve
davranışlarıyla halkı güldürüp eğlendiren kimse” saraylardaki mesleği
karşılamakta olup günümüzde genel olarak mecaz anlamı olan “Hileci,
yaltak kimse” şeklinde kullanılmaktadır. Soytarılık yıllar içerisinde eski
olduğu hâle oranla farklı kullanımlar ile kullanılmaya başlanmıştır. Bu
dönemin şartlarına bakıldığında soytarılık daha çok bir hakaret, bir alt sınıf
sözcüğü olarak kullanılmakta fakat eski yıllar içerisinde soytarılık genel olarak daha çok şaka
yapan, tarize önem veren, insanları güldürmek için uğraşan kişiler için kullanılmıştır.
Peki eski zamanlardaki soytarılar şaklabanlık yapan ciddiye alınmayan komik tipler midir?
Hayır, soytarı dediğimiz kişiler sadece şaka yapan değil; her türlü yönden kendini geliştirmiş,
dilbaz, hazırcevap, ince espriler yapan, çok yönlü, atletik, kıvrak zekalı kısacası on parmağında
on marifet gereken kişilerdir. Yani soytarıların sadece gülünç gözükmesi yeterli değildir.
“Sanat teorisyeni Wolfgang Zucker, The Image of a Clown adlı makalesinde popüler soytarı
imajını; karakteri olmayan, duygularını göstermesine izin verilmeyen, yalnızca öteki olarak
adlandırılan, toplumun dışına itilmiş bir kişi olarak tanımlar.”3 Halk açısından soytarının imajı
bu şekilde olsa da gerçekte böyle değildir. Tabii bu tanım daha çok saray soytarıları ve saray
sofralarına eğlence için davet edilen soytarıları kapsasa da orta çağ soytarıları yani o dönemdeki
kasabalarda dolaşan hokkabazlar ve illüzyon ustalarını da kapsar. Saray, kral soytarıları ile
bunlar arasındaki fark ise genel olarak kasaba halkını eğlendiren soytarıların hiciv ile pek
uğraşamaması ve zaten kralı veya sarayda bulunanları değil halkı güldürüyor olması bu nedenle
ise saray soytarılarının en önemli özelliği olan krala seçimlerinde yardım edip bunları
eleştirmesi olanaksızdır.

“Soytarılar, eğlendirme işlevleri veya melankolinin ilacı olmaları itibarıyla da kesinlikle değer
görürlerdi; ancak onların asıl önemi “darılmaca olmadan” her şeyi söyleyebilme hakkına sahip
olmalarındaydı.”4 Soytarıların bu yandan dokunulmazlıkları vardır bu da soytarının dile
getirdiği sistemi, kralı veya alınan kararları eleştiren sözleri bir başkası tarafından
söylendiğinde hoşgörü ile karşılanmayacağı hatta ve hatta bu kişinin ölümüne dahi yol
açabilecek olmasına kanıttır. Ancak soytarı da yeri geldiğinde çizgiyi nereye çekeceğini
bilmekteydi. Soytarılar bunun gibi eleştiri ve uyarılarını genelde sanatsal yollar ile ifade
ederlerdi yani mizah, şarkı, şiir ve hazırladıkları gösteriler ile dile getirirlerdi. Bu şekilde ün
kazanan soytarılar krallar gibi üst sınıf insanlara da bu şekilde reklamlarını yaparlardı.
Bunların yanı sıra bardak taşıyıcısı, kâhya, gözetmen gibi görevler de yapmışlardır. Savaş gibi
belli başlı durumlarda ise bazen kışkırtıcı bazen ise karşı tarafa mesaj iletmek için taşıyıcı olarak
da kullanılmışlardır. Bu gibi senaryolarda eğer ki iletişimde olumsuz bir aksaklık yaşanır ise
ölümcül yollara sebebiyet verebilmekte hatta bazı durumlarda mancınık ile krala iade sağlanılan
durumlar da görülebilmektedir. Bazı durumlarda ise yöneticiler soytarılarına ne ile dalga
geçmelerini istediklerini söylerler. Örneğin Büyük Petro; Rusya'yı modernleştirmek ister ve
bunu tüm soytarılarına eski gelenek, inançlarla alay etme talimatı vererek yapar. Bu eylem
gerçekten insanların manipüle edilmesini sağlar. Yapılan bu gibi eylemlerin sonuçlarında
soytarılar halk ile çok fazla iç içe kalmıştır ve devlet dışında bağımsız bir kaynak olarak
görülmeye başlanmıştır bunlar da insanların soytarıların üst sınıftan ancak halkın da sesi
olduğunu fark etmelerine yardımcı olarak halkın soytarılara sempatiyle bakmasını sağlar.
Oysaki saray soytarıları var olduklarından beri halkın olmayan düşünce özgürlüğünü krala
yansıtan kişilerdir.
Saray soytarıları genellikle kral, imparator, papaz gibi üst sınıf ve genelde devlet yönetiminde
görev alan kişiler tarafından özenle seçilir. Seçilen soytarılara genellikle kral ya da seçen kişi
tarafından lakap, rumuz, remiz, mahlas tarzı isimler konur. Örneklemek gerekir ise İngiltere
Kralı II. Edward ile III. Edward soytarılarının hepsine genelde “Robert” şeklinde
seslenmişlerdir. Bu sebeple ise çoğu soytarının gerçek isimi günümüze ulaşamamıştır. İster
takma adı ile ister gerçek adı ile birkaç soytarıya örnek vermek gerekirse bu isimlerin ve
görüntülerin çoğuna Diego Velàzquez5 adındaki İspanyol ressam 17. yüzyılda resmettiği
tablolar sayesinde ulaşılabilir kılmıştır.
Örnek olarak: VIII. Henry’nin soytarısı olan William Sommers6, Calabacillas7, Francisco
Lezcano8, Diego de Acedo9, Sebastian de Morra10, Avusturyalı Don Juan lakaplı soytarı11, Don
Cristóbal de Castañeda y Pernia12, Pablo de Valladolid13 tarzı soytarı ve cüceler karşımıza çıkar.
Soytarılar hakkında genel olarak sanat tarihine baktığımızda yakın tarih içerisinde José Carlos
Lima Junior14 karşımıza çıkar. Bu ressamın eserlerinde de soytarı, palyaço figürleri ile
karşılaşırız. Resimlerinde Picasso tarzında kübizm akımı ile eserler vermiştir. Uzak tarih
içerisine bakıldığında ise örnek olarak: Claude Andrew Calthrop, Patrick Anthony Pierson gibi
ressamlar özellikle soytarılar ile ilgilenmemiş olsa dahi yaptıkları resimler soytarılar hakkında
bilgi edinmemize yardımcı olur.
Fakat proje seçimimizde bize asıl ilham kaynağı olmuş olan “Jan Matejko” adlı ressamın
“Stańczyk15” tablosunda resmin merkezinde yer alan soytarı, soytarılık hakkında çok yardımcı
olmaktadır. Bu isim Polonya edebiyatında ünlü bir tarihi figürüdür ve Polonya'nın bağımsızlık
mücadelesinin bir sembolü olarak da birçok yazar tarafından ele alınmıştır. Stańczyk bir saray
soytarısıdır ve resimde ana karakterimizdir. Hakkında en çok bilinen hikâyelerden birisi ise:
1533 yılında Yaşlı Kral Sigismund, kendisi için Litvanya'dan bir ayı getirmesi, ardından bu
ayıyı avlamak adına Niepołomice ormanında serbest bırakması, av sırasında ayının saldırması,
Sigismund’ un ikinci eşi olan Kraliçe Bona’nın atından düşüp düşük yapması ile kralın
soytarının ayıya saldırmak yerine kaçmasını eleştirmesi ve soytarının buna "Halihazırda kafeste
olan bir ayıyı serbest bırakmak daha büyük bir aptallıktır." diye karşılık vermesidir.

15

Resmin ilgi odağı olan kişinin bir soytarı ve bu soytarının canının sıkkın olması bu tabloyu daha
da ilginç kılar. Bunun sebebi soytarıların genelde üzgün görülme olasılığına imkân
tanınmamasıdır. Derine inmeden genel olarak tabloyu incelediğimizde bir adamı oturur
pozisyonda görürüz. Hafif çökmüş, oturduğu yere sinmiş bir nevi bezmiş, düşünceli olarak
yorumlayabiliriz. Giydiği kıyafetler şaklaban, bir palyaço tarzı olup yerde bulunan asa ya da
çubuğun da bu kıyafetle eşleştiğini görüyoruz. Yere bakmamızla yerdeki halının katlanmış
olduğunu buradan da adamın kendini oturduğu yere aniden atarak geldiğini çıkarabiliriz. Yağlı
boya tekniği kullanılarak yapılan tablonun tam adı olan “Stańczyk, Smolensk'in Düşüşü
Sırasında Kraliçe Bona'nın Sarayındaki Bir Baloda” ile ressamın tablo üzerinden ne anlatmak
istediğini daha net anlarız. Sağ tarafa baktığımızda resmin isminde de belirtildiği gibi bir balo
düzenlendiğini görürüz. Toprak kaybı ve bu sırada düzenlenen bir balo. Peki krallık, toprak
kaybetmesine rağmen nasıl bu kadar umursamaz olabilir? Soytarımızın sorduğu soru da tam da
budur. Bunların yanı sıra yanındaki masanın üstünde dağınık hâlde bulunan kağıtlar olduğunu
görüyoruz ki kağıtların üzerindeki yazıların da görünür olduğunu görüyoruz burada da
Smolensk şehrinin kaybının gazetedeki ilanı olduğunu belirtilir fakat gazetede bulunmakta olan
tarih şehrin kaybedildiği tarihe yaklaşık yirmi yıl uzaktadır. Bunun nedeni ressamın ülkenin
herhangi kültürel, siyasi, ekonomik kaybına kralın ve yetkililerin umursamaz bir tavır
sergilemesi ve bu sorunların tarihte tekerrür etmesine, Polonya’nın bu gibi sorunlar yaşamaya
devam etmesi ve hem soytarının hem de ressamın buna karşı duyduğu endişe ve kızgınlığa
atıftır. Yani bu resim, kısacası bir soytarının ülkesi hakkında kralın, devletin duyması gereken
endişeyi duymasıdır. Soytarıların devlet ve milli bilinci benimsemesini anlatan bu resim
Polonya tarihindeki soytarıların önemli bir sembolüdür.
16

Aynı sanatçının bir diğer eseri olan “Prusya Saygısı16”nda da resmin sağ tarafında kalan,
herkesin ciddi durduğu ortamın yanı sıra düşünceli olarak görülen bir kral soytarısı figürü
görmekteyiz. Resim, Prusya dükünün Polonya’ya İncil’e el basarak ettiği bağlılık yeminini
konu almakta olup anlaşmanın getirmesi gereken mutluluk havası olması gerekirken ortamda
bulunan çoğunluğun kaygılı ve endişeli olması aynı zamanda dükün elini tam olarak İncil’e
basmaması ve usule uygun olarak diz çökmemesi sebebiyle bu bağlılığın yakında bozulacağını,
uzun süreli olmayacağını ve ciddi olmadığını çıkarabiliriz ki zaten soytarının da bunu tahmin
ettiğini görebiliriz.

16

Bunun gibi aynı ressamın soytarı içeren başka bir resmi de “Sigismund Çanının Asılması”.
Bu resimde diğerinden farkla ortamda ciddi bir hava olsa da daha çok gururlu yüzler görüyoruz
bunun nedeni resmin adında da belirtildiği gibi bir çanın asılmasıdır. Resimde birçok mühendis,
din adamı ve benzeri önemli insanlar görürüz bunların yanında bizim için odak noktası olan
soytarı vardır. Soytarının konumu ortalama hatta ve hatta bazı üst sınıf insanların bile yer
alamayacağı, kralın yakınındadır. Kral neden yakınında fikirlerini önemsemediği, güvenmediği
birini tutsun ki diye sorduğumuzda da soytarının önemini anlarız.

Genel olarak baktığımızda soytarılığın sanat alanında birçok yerde kullanıldığı, bulunduğu
ve resmedildiği görülür. Bu sanat alanları araştırılmaya başlandığında yazılı edebiyatta insanın
karşısına ilk çıkan yazarlardan birine örnek olarak Shakespeare görülebilmektedir.
Shakespeare’in içerisinde soytarı olarak yer alan karakterlerin geçtiği bazı eserlere “On İkinci
Gece, Veronalı İki Centilmen, Romeo ve Juliet, Yeter ki Sonu, Venedik Taciri, Kuru Gürültü,
Kral Lear, Size Nasıl Geliyorsa” gibi örnekler verilebilmektedir. Shakespeare yazdığı bu eserler
içerisinde soytarıları zeki, hazırcevap ve lafazan olarak tanımlamıştır.

Shakespeare’in On İkinci Gece adlı eserinde bulunan soytarı, rastgele uydurduğu bir
bilgenin sözü olarak şunları belirtmiştir: “Veli bir deliyi, deli bir veliye yeğ tutarım.”. İfadesinde
veli yani ermiş, aklı başında olan ancak deli gibi davrananı; deli olan fakat aklı başında
davranırmışçasına görülene tercih ederim demek istemiştir. Buradan önce bulunan “Ben
kendimi akıllı sanacak kadar şaşkaloz değilim.” bölümü bu cümleyi daha iyi anlamamıza
yardımcı olur. Bu kitaptan başka bir örnek ise yine aynı sayfada bulunan Olivia adlı kontes olan
karakterin “Seni gözüm görmesin. Götürün şu deliyi.” şeklindeki sözlerinden sonra soytarının
“İşitmediniz mi ahmak herifler. Götürün şu hanımefendiyi.” cevabının soytarının hazırcevap,
lafazan olduğunu gösterir.
Diğer kitabı olan “Size Nasıl Geliyorsa” da ise Büyük Dükün kızı Rosalind, bir soytarı olan
Touchstone’a “Farkında olmadan, bayağı akıllıca konuşuyorsun.” cümlesi ile soytarıların akıllı
olduğuna değinmiştir. Bunun gibi cümlelerle soytarıların özelliklerini vurgulamıştır.

Tiyatro eserlerinin içerisinde soytarı figürlerini kullanan bir diğer oyun yazarı da İspanyol
asıllı Lope De Vega17’dır. Lope soytarı arketipini tiyatroya taşıyan ilklerdendir. “Bu tiyatronun
temel taşlarından birisi "soytarı tipi" ya da "nükteci figür" olarak Türkçeleştirebileceğimiz "el
gracioso" dur.”18 Kendisi oyunlarında İspanya’nın kültürüne gerek sanat ile gerek ise mizah
anlayışına yerleşmiş olan soytarı figürünü ustalıkla ele almıştır.

“Klasik Tiyatronun trajik olanla komik olanı kesin çizgilerle ayıran tavrına karşılık, sanatçıya
tanınan özgürlük ve doğayı taklit etmenin bir sonucu olarak Lope de Vega, bu iki türün
karışımından yana bir tutum benimsemiştir. Zaten XVI. yüzyıl yazarlarında da rastlanılan bu
yaklaşımı Lope sistematikleştirerek trajikomedi türünü yaratmıştır. Ayrıca komik unsur olan
soytarı tipi de Lope'nin trajikomedilerinin zaman içerisinde iyice pekişmesine yol açmıştır.
Lope, Rönesans hümanistlerinin insan merkezci dünya iddiasına toplumun itibarının azaldığı
bir dönemde yaşamıştır.”19

Bu dönemde Katolik öğreti etkisini artırılmış ve sanatsal anlayış Barok dediğimiz üslubu
doğurmuştur. Bu anlayışın tetikleyici unsurları ise ülke ekonomisi ve savaşların artmasıdır.
İspanya’da bu gibi toplumsal ve ekonomik sebeplerin birleşmesi sonucu olağanüstü bir üslup
ile kaleme alınan dönem tiyatroları içerisine fazlasıyla çağdaş düşünce konulmuş olup yaratılan
bu yeni akımlar yazdığımız makalenin içerisindeki sanat bölümünü etkileyecek kadar önem
teşkil etmektedir.
Özellikle İspanyol kültürünün içerisine işlemiş olan sirkler ve benzeri şovlar da ülkenin
eğlence, mizah sektörüne eski dönemlerden itibaren göstermiş olduğu yoğun ilginin bir
işaretidir. Soytarılar Tureng sözlüğe göre “İspanya’da ve Meksika’da festivallerde, sokaklarda
dans eden kişilerin mesleği” olarak tanımlanmıştır. İnsanların çoğunlukla maruz kaldıkları
soytarı kavramı dönemin ressamlarına yansımış olan kültür çevresini de oluşturarak “Soytarı
Don Cristóbal de Castañeda y Pernia (Barbarroja)” farklı bir adıyla “Soytarı 'Kızılsakal'ın
Portresi”, “İspanya Kralı IV. Philip'in Saray Soytarısı” gibi sanat tarihinde oldukça farklı
tabloların çıkmasını da sağlamıştır. Günümüz İspanyol sanatına bakılır ise dünyaca üne sahip
olan ve kazandığı ödüllerle tanınan Pedro Almodovar 20 kendisine filmlerinin her birinde bir
önceki filmine göre yaşanan mizahi olayları azaltmasına atıfta bulunarak yöneltilen sorulara:
“Hayatımda değil ama filmlerimden soytarılığı ve ironiyi kaldırıyorum. Şimdilik. Ancak
etrafımdakiler komediler yapmam için büyük baskı yapıyor. Ama direniyorum.” şeklinde yanıt
vererek soytarılığı hakaret amacı ile değil mizah yönlü meslek yapan kimseyi tanımlamayacak
şekilde kullanmıştır. Aynı şekilde Tiyatro Terimler Sözlüğü kitabında “Bir oyunda, skeçte ya
da sirkte gülünç hareketler ve sözlerle çevresindekileri güldüren oyuncu.” olarak belirtilmiştir.
Bu da Almodovar’ın kelimenin kullanış biçimini gerçekten bildiğini gösteren etkenler
arasındadır. 1971 yılında yayınlanmış olan “Büyük Soytarı” filminde ise 1700’lü yıllarda
Maliye Bakanı Don Saluste’nin kral adına topladığı vergileri cebine atmasının sonucunda kralın
gözünden düşmesini ve yeniden göze girmek için yanında çalışan Blaze’yi bir soylu olarak
saraya sokma çabaları ele alınıyor.

Polonya, İspanyol, İngiltere kültürlerinin içerisinde bulunan soytarılar genellikle insanlar


tarafından kırmızı renklerle, absürt ve komik giyiniş biçimlerine sahip insanlar olarak
düşünülse de soytarılar genellikle Orta Çağ içerisinde mesleklerinin adını aktardıkları parlak
yeşil renkte9 giyinirlerdi. Bu renk zamanla “Soytarı” adını alsa da soytarıları konu alan
tabloların içerisinde pek kullanılmamıştır.

Soytarı gibi anlamları karşılayabilecek başka bir kelime de “Dalkavuk”tur. Fakat bu kelime
“Soytarı” kelimesiyle kati suretle karıştırılmamalıdır. Bu iki kelimenin arasındaki en büyük fark
dalkavuk dediğimiz şaka uzmanının devlete karşı hicivlerde bulunamaması soytarının ise tam
tersi bir biçimde devleti övmek yerine hakaret etmesinden oluşur. Soytarı çoğu devlette ve
soyluların gözünde özeldir, bağımsızdır. Dolayısıyla soytarı devlet hakkındaki fikirlerini açıkça
belirtebilirken dalkavuk böyle bir söylemde bulunmaya çalışırsa idam edilme ihtimali oldukça
yüksektir. Bu da dalkavukların olduğu devletlerin daha güçlü bir merkezî otoritesi olduğunu
gözler önüne sermektedir. Montesquieu’nün sözlerine göre “Dalkavuk, devlet adamlarının
çevresini sarmış bir çemberdir. Bir ülkede dalkavukluğun getirisi, dürüstlüğün getirisinden
daha fazla ise, o ülke batar.” Bu sözlere genel olarak baktığımızda dalkavukluğun siyasi ve
toplumsal sistemde her yerde var olduklarını aynı zamanda bu şekilde çoğunlukta olduklarında
sistemin kibrinden ülkenin batmasına yol açabileceklerini savunduğunu görürüz. Ancak soytarı,
kralı savrulacağı ya da düşeceği gaflet ve dalaletler hususunda ikaz eden erken uyarı
mekanizması işlevini de görür. Dalkavuk ise şaklaban, şakşakçı, alkışçıdır. Hünkarının,
efendisinin sırtını sıvazlar; ruhunu gıdıklar. Soytarı put-kırıcıdır, dalkavuk ise put-yapıcı.
Soytarı gülebilir, fakat dalkavuk gülemez; ancak sırıtabilir. Soytarı kralla istihza edebilir, onu
iğneleyebilir, muktedire dil çıkarabilir; ancak dalkavuk muktediri mütemadiyen onaylamakla
mükelleftir. İlhan Selçuk’un yazdığı gibi “Soytarı balonları iğneler. Dalkavuk balonları şişirir.”.
Yalakalık durumu şeklinde de ifade edilebilen dalkavukluğun Abdurrahim Karakoç tarafından
yazılmış olan “Bebeğe İhtar” adlı şiirinde “Vaziyet bambaşka vaziyet oldu / Yaşamak işkence,
eziyet oldu / Dalkavukluk üstün meziyet oldu. / Sanatkârlar sansar, dâhiler şebek / Sözümü
dinlersen hiç doğma bebek.” şeklinde kaleme alınmış olduğunu görebilmekteyiz. Şiir tema
olarak şu an içerisinde yaşamakta olduğumuz dönemi eleştirmekte ve içerisinde oldukça telmih
sanatı bulundurmaktadır. Aynı zamanda şiirde yapılan, dalkavukluk mesleğine olumsuz bakış
açısı olması gerekse de toplum içerisinde normalleştirilen ve bir yeteneğe çevrilen bir sözcük
olarak “Dalkavuk üstün meziyet oldu.” şeklinde belirtilmiştir. Sanatçının toplumu, toplumun
da sanatçıyı yansıttığını düşünerek ülkemizde yaşayan insan kitlesinin de dalkavukluk
mesleğinin yetenek sayılmasından şikâyet edildiğini çıkarabilmekteyiz.
Genellikle soytarılık batı tarihinde, dalkavukluk ise doğu tarihinde yaygındır. Osmanlı’da
ise hem dalkavukluk hem de soytarılık geleneği vardır. Ancak dalkavukların ve soytarıların
arasındaki ayrımlar ve farklar daha belirgindir; dalkavuklar kafalarındaki kavuklara ilmin
simgesi olan sarıklardan sarmamışlar, bedenlerinin de belirli bir ücret karşılığında eğlence aracı
yapılmasını uygun görmüşlerdir. Soytarılar ise daha lüks yaşamış, kendilerini olduğundan daha
cahil ya da bilgili göstermeye çalışmamış, bedenlerinin eğlence gibi önemli müesseselere
karışmasına mizaç açısından karşı ve prensiplerini çiğnememeye çalışmışlardır. Osmanlı’nın
kültürel anlamda özünde soytarılık veya dalkavukluk geleneği bulunmamaktadır. Lakin Batı
etkisiyle kültürümüze yerleşen bu genellemeyi, soytarı veya dalkavukların eğlence merkezi
olarak halkın önüne sunulmasını, sağlayan kişi Bayezid olmakla birlikte soytarı ve dalkavuk
gibi kişilerin mesleğinin lağvedilmesi ise Tanzimat Fermanı ile gerçekleşmiştir. Soytarıların ve
dalkavukların özellikle revaçta olduğu dönem ise III. Murat dönemidir. Tanzimat Fermanı ile
soytarı kadrolarına son verilmiş olsa da ülkemizin son saray soytarısı 1974 yılında İzmir’de
vefat eden Ahlatlı Ali Şamil -soyadı kanunu ile- Güler adlı şahıstır.
Soytarı veya dalkavuk seçilen kişiler genelde cüce, kambur, hadım olan kişilerden
seçilmiştir. Belirttiğimiz soytarı ve dalkavukların ortak özelliklerinin birçoğu Osmanlıda da
bulunmaktadır. Osmanlının önemli saray soytarılarından bazıları ise Cüce Cuhûd ve Cüce
Nasuh’tur. Bu iki cüce hem çok akıllı hem de çok sivri zekâlıdır. Hatta bazı rivayetlere göre o
kadar iyi dilbazlardı ki III. Murat’ı söyledikleriyle istemsizce saraya, hanedana kilitlemeyi
başarmışlardı. Bu iki cüce III. Murat’ı parmağında oynatırken makam seviyesi olarak padişaha
çok yakın sayılmışlar ve dışarıdan gelen her türlü rüşvet teklifini kabul etmişlerdi. Soytarı veya
dalkavuk kelimelerinin genellikle günümüzde kötü anılmasının sebebinin soytarıların ve
dalkavukların sivri zekâlı olmalarının getirdikleri uğursuzluktan kaynaklandığını
düşünmekteyiz. Ancak istisnalar kaideyi bozmayacağı için soytarılığın ve dalkavukluğun
Osmanlı’da çok önemli meslekler olduğunu söyleyebilmekteyiz bunun kanıtı olarak 1582
yılında yapılan meşhur sünnet düğününde meslekler geçidi yapılması ve bu mesleklerin
arasında dalkavuklar geçidi de bulunması Surname-i Humayun’un içerisine yapılmış olan 250
adet minyatürün bize gösterdiği önemli bölümlerden. Günümüzde dalkavukluk mesleği olmasa
da şekil değiştirmiş bir biçimde hâlâ toplum içerisinde dalkavuklar yaşamaktadır. Dalkavuklar
ve soytarılar ile ilgili görsel bulunabilmekte ancak diğer devletlerin tarihine göre oldukça az
bulunmakta ve genellikle karşımıza çıkmamaktadır.

Yöntem
Kütüphanelerden elde ettiğimiz bilgileri internet ulaştığımız sonuçlarla harmanlayarak
objektif özelliğe sahip bir kaynak elde ettik. Bunun yanında çevremize ve internete paylaşarak
bir anket şeklinde toplumsal etkisini ele aldık.

Proje İş-Zaman Çizelgesi

AYLAR
İşin Nisan Mayıs Haziran Temmuz Ağustos Eylül Ekim Kasım Aralık Ocak
Tanımı
Literatür X X
Taraması
Arazi X X
Çalışması
Verilerin
Toplanması X X
ve Analizi
Proje
Raporu X X X
Yazımı

Bulgular
Sonuç ve Tartışma
Anketin evrensel olabilmesi için hem Türkiye hem de yurt dışı platformlarında paylaşarak
farklı ırktan insanların anketimize katılmasını sağladık. Fakat Türkçe kelimelerin yabancı
kelimelere çevrilmiş hâlleri anlamsal bütünlüğü tam olarak karşılamamaktadır. Soytarı olarak
“jester, fool” dalkavuk olarak ise “sycophant, flatterer” kullandık. Türkçelerini karşılayan
birden fazla sözcük kullanarak anlam farkını sıfıra indirmeye çalıştık.

İncelediğimiz çoğu resmî olmayan kaynakta soytarı kelimesinin argo ve hakaret olarak
kullanıldığını gördük, dalkavuk kelimesinin ise anlamının bilinmeden hakaretvari
konuşulduğuna sıklıkla rastladık. Bunun üzerine insanların niteliklerini ve görüşlerini
sorgulamak sonrasında ise bilgilendirmek adına ufak çaplı bir anket oluşturduk. Konuştuğumuz
çoğu insan düşündüklerini açıkça ifade etse de konu ile alakalı herhangi bir bilgiye sahip
olmayan kişilerin bilgisinin olmayışını sözlü şekilde ifade edişi ve bilmediği bir konu hakkında
yorum yapmak istemeyişi anketimiz için yararlı olmasa da beynelmilel çağdaş düşünce tarzına
uyduklarını gördük.

Aslında yapmış olduğumuz anketin doğru veya yanlış cevabı bulunmamakta olup anket,
kendi içerisindeki bilgiler eşliğinde açıklandığı sürece her türlü cevap öznel açıdan kabul
edilebilir. İlk sorunun cevabına gelirsek günümüzdeki güncel sözlükte anlamlarından birinin
hakaret içermesi ve aynı zamanda insanlara yaranmak için kendini küçük düşüren anlamında
kullanılması gibi sebepler bize evet cevabını verdirtebilse de böyle olmamalıdır çünkü soytarı
dediğimiz gibi krallıkta varlığını sürdüren önemli bir rütbeyi karşılar. Yani, aynı zamanda
soytarı yetenekli, zeki, her konu bakımından yeterli demek olduğu için aslında bu aynı zamanda
yanlış cevabını da verdirtebilmekte olur. Fakat aynı şey dalkavukluk için geçerli olmamaktadır.
Çünkü dalkavukluk hem meslek olarak hem de hakaret olarak yalakalık, kendini küçük
düşürme, bedeninin kullanılmasına izin verişini içerdiği için olumsuz anlamlar taşımaktadır.
Bu soruların yanında verilen “Neden?” cevapları farklılık gösterir. Fakat çoğunlukla
duruma göre değişeceği ve kötü bir sözcük olduğu belirtilmiştir. Yine de bu cevaplar arasında
saray soytarılığı hakkında bilgisi olan insanlar ile de karşılaştık.

Öneriler
Bu konuda araştırma yapacak birine bu konuda yazılmış makaleleri Google akademi ve
DergiPark Akademik vb. yerlerden okumasını öneririz. Soytarılar açısından Shakespeare’in
kitapları gibi kaynaklardan yararlanarak dalkavuk açısından ise Osmanlı tarihine göz atmasını
ve Millet Kütüphanesi’nde bulunan bu ve benzer konuları içeren kaynakları taramasını tavsiye
ederiz. Ayrıca internet üzerinden erişim sağlanabilen site ve bağlantılar da yardımcı olmaktadır.
Üniversite kütüphaneleri gibi alanlara erişim sağlanabilmekte ise yararlanılması önerilir.

Kaynaklar

1
Jean Lepautre - Statue of a Satyr holding a bunch of grapes Versailles 1672 from Vues et
Plans de Versailles published c1672-89 - (MeisterDrucke-167202)
2
Satirlerin ve çobanların tanrısı
3
https://dergipark.org.tr/tr/pub/konservatoryum/issue/70862/1087161
4
Theodore Zeldin – Hayatın Gizli Hazları
5
Barok dönemi, İspanyol ressamıdır.
6-13
Tablolar ekler kısmında belirtilmiştir.
14
İspanyol Ressam, resmi ekler kısmında yer almaktadır.
17
İspanyol şair ve oyun yazarı
18
https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/2153199
19
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/31618
20
Film direktörü ve yazarı
Samsatlı Lukianos – Dalkavuknâme
Ekrem Okutan – Dalkavukluk
Özdemir Nutku – Shakespeare Sözlüğü

Resim Kaynakçası
7-8-9-10-11-12-13
https://www.pivada.com/diego-velazquez-cuceler-ve-soytarilar
https://tr.wikipedia.org/wiki/Anasayfa
Ekler

Ek 1- 6 William Sommers Ek 2- 7Calabacillas

Ek 3- 8Francisco Lezcano Ek 4- 9Diego de Acedo


Ek 5- 10Sebastian de Morra Ek 6- 11Avusturyalı Don Juan lakaplı soytarı

Ek 7- 12Don Cristóbal de Castañeda y Pernia Ek 8- 13Pablo de Valladolid

Ek 9- 14Jose Carlos Lima Junior – ARLEQUIN


Ek 10- Anket için izin belgesi

file:///C:/Users/pc/Downloads/Anket%20%C4%B0zni.pdf

https://docs.google.com/forms/d/e/1FAIpQLSe3DVreb4rziT5HbFZMcW084QC
DGXlN6QIVcz0Xi3uFDOqhIg/viewform?usp=sf_link

You might also like