Mezopotamya kelimesi Yunanca mésos/μέσος(orta) ve potamós/ποταμός (nehir)
kelimelerinden türeyerek, iki nehir arasındaki bölge ve nehirlerarası ülke (Aramice:
bēth nahrīn ) anlamlarına gelir. Tarih boyunca birçok savaş, entrika ve uygarlıklara tanıklık etmiş bu verimli topraklar günümüze kadar ulaşan mitolojileriyle de önemli bir yere sahiptir. Mezopotamya mitolojisi Yunan ve Anadolu mitolojilerine ışık tuttuğu bilinen, böylelikle hem diğer mitolojilerle hem de kutsal metinlerle benzerliği kanıtlanmış, fakat bu benzerliğin belli kesimleri zaman zaman fikir ayrılıklarına düşürdüğü görülen bir unsurdur. Fikir ayrılıkları kutsal metinlerin mitolojilerden mi yoksa mitolojilerin kutsal metinlerden mi etkilendiği konusundadır. Bu husustaki diğer bir görüş ise kutsal metinler ve bilinen dinler öncesi de, inen peygamberler ve bu peygamberlere gönderilen “suhuf” adı verilen vahiy taşıyan kitaplar aracılığıyla oluşan dini ögelerden, milletlerin etkilenerek mitleri oluşturması üzerinedir. Bu benzerliğe ve nüshacılığa dair birçok sebep sayılabilmektedir fakat şunu biliyoruz ki farklı coğrafyaları iskân eden birden fazla milletin farklı zamanlarda hep bir ağızdan hakikati haykırması çok şaşılacak bir durum değildir. Mitlerin ortaya çıkışı hakkında bilimsel bazı teoriler ortaya atılmaktadır. Bunlar; scriptural teori, fiziksel teori, tarihsel teori ve alegorik teori. Kısaca özetlemek gerekirse Scriptural Teori mitolojik anlatıların kutsal metinlerden alıntı yapıldığı ile ilgili, Fiziksel Teori doğa güçlerinin kişileştirilmesiyle ilgili, Tarihsel Teori mitlere konu olan kahramanların gerçek kişiler olduğu, bu kahramanların başından geçen olayların ise süslemeli ve abartılı anlatılarak mitlerin ortaya çıktığıyla ilgili, Alegorik Teori ise mitlerin alegorik ve sembolik anlatılar olduğuyla ilgilidir. Bu teorilere göre birçok mit anlatısını birden fazla şekilde yorumlayabilir ve analiz edebiliriz.
Sümerlerin yazıyı bulması ve kullanmasıyla ve Mezopotamya bölgesinde yapılan kazılardan
çıkarılan binlerce çivi yazılı tabletlerin çözümlenmesiyle, bölgenin çok tanrılı inanç sistemine sahip olduğundan ve bu tanrıların arasında görev dağılımının olduğundan bahsetmek mümkündür. Bunlarla birlikte yine coğrafya içerisinde tanrı isimlerinin farklılık gösterdiğini de mit anlatılarında görebilmekteyiz.
Mezopotamya’da ortaya çıkan ilk mitoloji olan Gılgamış/Bilgameş Destanı, Sümerlerin
tarihe kattığı ilk efsanedir. Uruk Kralı Gılgamış’ın başından geçen bir dizi olay sonucu sonsuz yaşamı bulma macerası anlatılan bu destan, sonrasında Mezopotamya’da peşi sıra oluşacak destanlara ışık tutmuş ve bu destanlar ve kişiler zamanla başka mitolojileri etkileyerek kutsal metinlerle olan benzerliğini de konuşturmuştur. Mezopotamya’daki İştar’ın Yunan Mitolojisindeki Afrodit olduğunu, Gılgamış’ın Herakles’in karşılığı olarak karşımıza çıkabildiğini ve yine Tufan olayının Yunan mitolojisindeki Prometheus’un Ateşi Çalması hikayesi ile benzeştiğini söylemek mümkün. Yunan mitolojisine göre kendisinden saklanan ateşi çalan Prometheus, Zeus tarafından cezalandırılır ve Kaukasos dağında esir tutularak ciğeri kartala yedirilir. Tufan olayının Asur, Babil ve Sümer kültürü versiyonlarına, Asurbanipal kütüphanesinden ele geçen kaynaklar ışığında Gılgamış ve Athrasis destanlarında rastlıyoruz.