Download as docx, pdf, or txt
Download as docx, pdf, or txt
You are on page 1of 19

1

Erving Goffman’ın Yaklaşımı: Etkileşim Ritüelleri ve Günlük Yaşamda


Benliğin sunumu Örneği
Gizem Karaköse1

Özet

Bu çalışmada sembolik etkileşimcilik kuramını adına önemli çalışmalar yapan


Erving Goffman’ın Etkileşim Ritüelleri: Yüz Yüze Davranış Üzerine Denemeler ve
Günlük Hayatta Benliğin Sunumu adlı eserleri üzerine bir inceleme yapılmıştır.
Amerikan sosyolojisi ve sembolik etkileşimcilik kuramına gündelik hayat
penceresinden bakan Goffman sosyolojiye damgalama, çerçeve analizi, dramaturjik
teori gibi birçok yeni kavram ile katkı sağlamıştır.

Anahtar Kelimeler: Goffman, Dramaturjik, Sembolik Etkileşimcilik

1. GİRİŞ
1922’de doğan Kanadalı sosyolog Erving Goffman, genellikle insan
davranışları üzerine eğilen psikoloji ve sosyolojiyi bir araya getiren önemli
teorisyenlerdendir. Dramaturalajik çerçeveyi geliştiren sosyolog sembolik
etkileşimciliğin en önemli ismi olarak bilinmektedir. Goffman sosyolojiye önemli
katkılarda bulunmuştur. Günlük hayat ve sosyal etkileşim gibi incelediği konular
bakımından mikro-sosyolojiyle ilgilendiği söylenebilir. Goffman çalışmalarında
izleme yöntemini temel alarak bireyin kendisinin sosyal inşası ve kendini dış
dünyaya sunma şekillerini incelemiştir. Aynı zamanda sosyologların damgayı nasıl
anladıkları ve bununla yaşayan insanları nasıl etkilediği konusunda belirlemelerde
bulunmuştur. Genel olarak çalışmalarında ve kitaplarında herhangi bir bilimsel
1
Selçuk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü 4. Sınıf Öğrencisi
karakosegizem4@gmail.com
2

method kullanma yoluna gitmeyen Goffman, davranış temelleri üzerinden toplumu


açıklama yoluna gitmiştir. Goffman toplumu sembolik etkileşim penceresinden
incelemektedir. Bu bakış açısından bakıldığında; insanların günlük yaşamlarındaki
davranış ve etkileşim kalıpları üzerinden toplumu açıklamaya çalışmıştır. Bu
davranışlar günlük hayatta hepimizin karşılaştığı durumlarda neden benzer
davranışlara sahip olduğumuz üzerinden toplumu incelemektedir.
Bu çalışmanın ilk bölümünde Erving Goffman’ın yöntem ve metodolojisi
üzerine durulmuştur. Ortaya attığı kavram ve teorilerin sembolik etkileşimciliğe
etkisi ve çalışmalarının öneminden bahsedilmiştir. İkinci bölümde ise Goffman’ın
“Günlük Hayatta Benliğin Sunumu” ve “Etkileşim Ritüelleri: Yüz Yüze Davranış
Üzerine Denemeler” adlı kitapları incelenecektir. Bu kitaplarda kullandığı yöntem ve
yöntembilim teknikleri incelenecek ve bu yönü ile sosyolojiye katkıları ele
alınacaktır.
1.1. Erving Goffman’ın Sembolik Etkileşimciliğe Girişi
11 Haziran 1922’de doğan Kanadalı sosyolog Amerikan sosyolojisine
önemli katkılarda bulunuştur. Özellikle yaptığı çalışmalarla sembolik etkileşimcilik
kuramı için önemli bir isim haline gelmiştir. Aslen Ukraynalı ve Yahudi olan
Goffman ailesi oğullarının doğumundan önce Kanada’ya göçmüştür. Lise hayatını
teknik lisede tamamlayan Goffman üniversite hayatında kimya okumaya başlamışsa
da daha sonra Toronto Üniversitesi’nde sosyoloji ile devam etmiş ve lisans hayatını
da burada tamamlamıştır. Ardından Chicago Üniversitesi’nde doktora yapan
Goffman Chicago Okulu geleneği ile tanışmıştır. Burada özellikle sembolik
etkileşimcilik kuramı üzerinde çalışan Goffman, aynı zamanda etnografik
çalışmalarda yapmıştır. 1952 yılında Angelica Choate ile evlenen Goffman karısını
bazı psikolojik sorunlardan dolayı kaybetmiştir.2
Karısını kaybetmesinden bir yıl sonra doktora tezinde sosyal etkileşim
ritüelleri üzerine çalışmıştır. Doktorayı tamamlamasının ardından, Amerika’ da bir
Ulusal Ruh Sağlığı Enstitüsü’nde görev almaya başlamıştır. Bu kurumda yaptığı
alıştırmalar sonucu yayınladığı kitabında kurumsallaşma sürecinin psikolojik
sorunlar yaşayan bireylerin hasta rolü haline girmesinde etkili olduğu fikrini ortaya
2
Erving Goffman’ın biyografisi hakkında daha fazla bilgi için bknz.
https://www.thoughtco.com/erving-goffman-3026489.
3

atmıştır. Ayrıca Goffman yüz yüze etkileşimin önemine dikkat çekerek dramaturjik
bir tavırla tiyatro oyunu metaforunu kullanmıştır. Kişileri tiyatro oyununda ki
karakterlere benzeterek rollerin ve etkileşimin öneminden bahsetmiştir. Günlük
hayatı bu tiyatroya benzeten Goffman, bireylerin kendisinden verilmesi istenen ve
verilen eylemlerden ( performanslardan ) oluşan oyunlar olduğunu söylemiştir.
Günlük hayatta da insanlar oyuncu ve seyircilerdir. Bu nedenle bireyler günlük
hayatta sürekli etkileşimin ve durumun gerektirdiği role göre eylem üretirler, sadece
yalnız kaldıklarında kendi karakterlerine bürünebilmektedirler diyerek açıklamıştır
(Goffman, Haziran 2018).
Daha sonra yayınladığı kitapta ise çevre analizi kuramını üretmiştir.
Bireyleri temsil etmek üzere resim çerçeveleri metaforunu kullanmıştır. Burada
kullandığı çerçeve bireyleri bir arada tutar ve deneyimlerini bir resim ile temsil
etmektedir. Ayrıca yaptığı çalışmalarda toplumsal cinsiyet üzerinde duran Goffman,
kadın erkek rolleri üzerinden birçok eşitsizlik ve tabakalaşma olduğunu savunmuştur.
1981 yılında tekrar evlenen Goffman 1982 yılında mide kanseri nedeniyle hayatını
kaybetmiştir (Poloma, 2017, s. 211-231).

1.2. Sembolik Etkileşimcilik


Sembolik etkileşimcilik, Goffman’ın da yer aldığı Chicago Okulu geleneği ile
özdeşleşmiş bir kuramdır. Bu kuram psikolojik temelleri olan ve toplumu eylemler
ile eylemlere yüklenen anlamlar çerçevesinde ele almaktadır. Buradan da
anlaşılacağı gibi temelde bireyi ve davranışlarını incelemektedir. Bireyi konu alan bu
kuram “yapı” benzeri genel kavramları reddedilmektedir. Toplumu da insan gibi
toplumsal düzeninde akış halinde olan ve tamamlanmamış bir nehir olarak
görmektedirler. Bu nedenle toplumu kapsayacak yapılar ve kurumların varlığından
söz etmenin anlamsız olacağını dile getirmişlerdir. Bu noktada pek çok kavramı da
birliktelik üzerinden açıklarlar. Örneğin din kavramını aynı inanca sahip olan insan
birliktelikleri olarak açıklamaktadırlar. Bu birlikteliklerin bir arada kalmasını
sağlayan ise ritüeller yani davranış kalıplarıdır. Bu nedenler toplumsal roller de
tanımı yapılamayacak kadar karmaşıktır (Poloma, 2017, s. 211-231).
Sembolik etkileşimcilik teorisinde roller ve eylemlerin önemi olduğu kadar
insanların ürettiği ve belirli anlamlar yükledikleri sembollerinde önemi büyüktür.
4

Özellikle bireyler arası etkileşim sürecinde iletişimi sağlayan bir araç niteliği
görmektedir. Ancak bu semboller sabit veya kalıcı anlamlar içermemektedir.
Durumdan duruma insandan insana farklılık göstermektedir. Örneğin, denize yakın
bölgelerde deniz mahsullerine yüklenen semboller farklı olacaktır. Semboller bireye
indiğinde ise birlikteliklere göre daha karmaşık ve çeşitli hale gelmektedir.
Açıklamak için bir bireyin doğada kolaylıkla bulunabilen bir taşa verdiği değer diğer
insanlar için aynı olmamaktadır. Sembolik etkileşimcilere göre bu farklılıkların
sebebini ise bireyler arası oluşan etkileşimin sürecinde ortaya çıkan çeşitli etmenler
sebep olmaktadır. Oluşan etkenler tamamen kişinin zihinsel faaliyetiyle
alakalandırmaktadırlar. Blumer bu durumu “ sembollere dayanarak eylemde
bulunma” olarak açıklamıştır (Özalp, 2017).
Sembolik etkileşimcilik kuramında benlik kavramı önemli bir yer
tutmaktadır. Sembolik etkileşimcilik kuramında benliğin boyutları yunan
tiyatrosunda bulunan “persona” kavramıyla benzerlik göstermektedir. “Persona”
anlam olarak maske veya karakter olarak ifade edilmektedir. 3 “Persona” tıpkı
sembolik etkileşimcilik kuramında Mead’ın da bahsettiği gibi bireyin bireysel benlik
ve sosyal benlik4 ya da Goffman’ın kullandığı sahne önü ve arkası metaforlarını
analitik psikoloji yönünden maske ve gölge olarak açıklamaktadır. Bu teorisinde
bireyi persona, benlik ve gölge olmak üzere üç ayrı psikolojik sistem şeklinde
açıklamaktadır. Jung “persona” kavramını bireyin toplumsal yaşamda bulunurken
kullandığı roller ve davranış kalıpları -Yunan tiyatrosunda da geçen- sosyal bir
maske olarak açıklamaktadır. Kişinin etkileşimlerinde kullandığı maskenin yanı sıra
gölge olarak bulunan gerçek benliğinin de önemi vardır. Goffman ve Mead’ın da
kendi teorilerinde açıkladığı gibi etkileşimin oluşmasında sosyal benlik ve bireysel
benlik ya da sahne önü ve sahne arkası önemli yer tutmaktadır.
Ayrıca sembolik etkileşimcilik kuramına göre bireysel görüşten ziyade
çoğunluğun görüş açısı daha doğru kabul edilmelidir. Çünkü bireylerin bir fikir

3
Carl G. Jung’un ortaya attığı ve analitik psikolojide önemli bir yer tutan bu kavram hakkında detaylı
bilgi için bknz (Magnavita, Aralık, 2016, s. 92).
4
Mead’ın açıkladığı sosyal benlik ve bireysel benlik hakkında daha fazla bilgi almak için bknz.
(Özalp & Yörük, Mead'e Göre Benlik: Etkileşim Dünyasında Toplum, Birey ve Din, 2017, s. 241-
246)
5

etrafında birleşmesi birçok zihinsel aktiviteden ortak bir düşüncenin çıkması önemli
bir olaydır. Bu kuram genellikle psikolojik temeller üzerine kurulmuş ve düşünme,
etkileşim, eylem seçim yapma gibi zihinsel eylemler üzerine durmuştur. Zihinsel
eylemlerin büyük önem taşıdığı bu kuramda oluşan belirsizlik ve kavramların fazla
karmaşık olması gibi olumsuzluklar taşımaktadır.

1.3. Erving Goffman’ın Ortaya Attığı Kavram ve Teoriler

1.3.1. Dramaturji
Goffman’ın “Günlük Hayatta Benliğin Sunumu adlı kitabında bahsettiği bir
teoridir. Bireylerin günlük hayatta kendilerini nasıl sunduklarıyla ilgili çalışmaktadır.
Bu teoride insan hayatını temel iki kısma ayırarak değerlendirmiştir. Bu kısımları
tiyatro oyunu metaforu üzerinden sahne önü ve sahne arkası olarak adlandırmıştır.
Sahne önü bireyin günlük hayatta başkalarıyla iletişim sürecinde giyindiği kıyafetler
gibi maddesel de olabileceği gibi taşıdığı roller gibi soyut da olabilmektedir. Sahne
önünde yapılan her davranış bir etkileşimi gerektirir. Goffman’ın “dramaturji”sinde
bir başkasının sahne önündeki bireyde gözlemlediği her şey sahne önünü temsil
etmektedir.
Sahne arkasında ise bireyin gerçek kendinin bulunduğu yerdir. Jung’un da
kişilik kuramlarından biri olan “persona” teorisinde ortaya attığı yer alan gölgenin
(shadow) yani bireyin sakladığı kimliğin ortaya çıkmasıdır. Tüm süslemelerden,
sembollerden ve davranış kalıplarından sıyrılmış yalnızca kendi olmasıdır. Burada
birey herhangi bir karakter olmaktan çıkmaktadır. Goffman’ın bahsettiği sahne arkası
gerçek kişiliğimizin herhangi bir maske olmadan bulunabildiği yerdir.

1.3.2. Damga Teorisi


Goffman’ın benliğin sunumu ile alakalı olan çalışmasında “damga” önemli bir
yer tutmaktadır. Gündelik hayata bireyin kendini sunma şekilleriyle doğrudan alakalı
olan “damga” teorisinde bireyleri iki ayrı grupta sınıflandırmaktadır. “Normal
insanlar” ve “normal olmayan insanlar” olarak toplumda oluşan bu ayrımda normal
olmayan insanları toplumdan negatif olarak ayrılmış isimli birliktelikler olarak
sunmaktadır. Normal olmayan insanlar (bozulmuş kimlikler) topluma girmesi çeşitli
6

yollarla engellenmiş insanlardır. Bu şekilde toplumdan dışlanmış bireylerin benlik


saygılarını yitirerek toplum tarafından negatif açıdan damgalandıklarını
belirtmektedir (Goffman, Damga, 2014).
Damga tiplerini üçe ayırmıştır; fiziksel özürlüler, cezaevinde yatma gibi
zayıflık sağlayabilecek bir geçmiş ve kişinin ait olduğu ırk gibi kimliklerle alakalı
damgalar. Doğuştan veya sonradan oluşabilen bu damgalara sahip bireyler
toplumdan uzaklaşmamak için ekstra çaba göstermek durumunda olmaktadırlar.
Goffman’a göre normal olan ve olmayan insanlar değişiklik göstermektedir. Yani
damga tek taraflı olmaktan ziyade hem damgalanan normal olmayan insanlardan
hem de damgalayan normal insanlardan oluşmaktadır. Ayrıca damgalama kişiden
kişiye de değişiklik gösterebilir. Örneğin Türkiye’de son yıllarda yasa haline
getirilen engellilere iş imkânı sağlamak amacıyla açılan kontenjanlar toplumdaki
engellilere karşı olan damgalamayı azaltma çabasıyla üretilmiş sosyal politikalardır.
Yapılan kamu spotlarında da özellikle engellilere yönelik damgalamaya dikkat
çekilerek bedensel engelin çalışmaya engel olmadığı vurgulanmaktadır. 5 Bir başka
damgalama örneği ise daha önce suç işlemiş bir bireyin toplumsal hayatın tamamen
dışına itilmesidir. Bu tarz damgalamalara maruz kalan bireyler kendilerini anormal
ve dışlanmış hissetmeye başladıklarında kimlik değişimine uğrarlar. Örneğin getto
mahallelerde yaşayan bir çocuğun okul hayatında yaşadığı bölgeden dolayı suça
eğilimli olarak damgalanması bu çocuğu suça itecektir. Topluma kendine kabul
ettirmek üzere damgalandırıldığı kimliği benimsemeye başlayacaktır (Goffman,
Damga, 2014).
1.3.3. ÇERÇEVE ANALİZİ
“Sosyologlar özellikle de Goffman çerçevelemeyi toplumun anlamı yeniden
üretim süreci olarak incelemişlerdir. Goffman (1974) ile Snow ve arkadaşları (1986)
bireylere, olayları, kendi yaşam alanları ve kendi âlemleri içinde belirleme, anlama,
tanımlama ve etiketleme imkânı veren her bir çerçeveyi “bir yorum kalıbı” olarak
tanımlamıştır” (Güran & Özarslan, 2015, s. 36). Goffman’a göre çerçeveler
bireylerin yaşamı anlamasında önemli bir yer tutmaktadır. Goffman’a göre “bir
toplumsal kurum belli türde bir faaliyetin düzenli olarak gerçekleştiği algıyı
5
Engelli ve Yaşlı Hizmetleri Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanan Engelli İstihdamı adlı kamu
spotu örnek verilmiştir. Detaylı bilgi için bknz. https://www.youtube.com/watch?v=YAA-l_ywArQ
7

kısıtlayan sabit engellerle çevrili bir yerdir” (Goffman, Haziran 2018, s. 222).
Toplumu kısıtlayan engellere çerçeve ismini vermektedir. Bu nedenle hayatımızda
yer alan tüm bilgiler belirli çerçevelerden geçirerek anlaşılmaktadır.
Çerçeveler bireylere etkileşim aracılığıyla yaşama dair kalıplar üretme fırsatı
sunmaktadır. Örneğin, yol kenarında karpuzlarla dolu bir tezgâhın başında bekleyen
birey ile önünde karpuz seçen bireyin etkileşiminden orada karpuz satıldığı sonucuna
varılabilmektedir. Bu sonuca sosyal etkileşim sırasında oluşan çerçeve sayesinde
varılabilmektedir. Ayrıca çerçeve toplumsal olaylarda bize yol gösteren ve içinde
bulunduğumuz alanları sınırlandıran bir yapıdadır.

2. Günlük Yaşamda Benliğin Sunumu6


Goffman “Günlük Yaşamda Benliğin Sunumu” adlı ilk eserinde dramaturjik
öğelere sıklıkla yer verilmektedir. Bu kitap tiyatro oyunu ile aynı bakış açısına sahip
olduğunu ve çoğunlukla dramaturjik ilkelerden oluşmaktadır. Toplumu ve bireyler
arası etkileşimi bir tiyatro metaforu üzerinden değerlendirmektedir. Altı kısımdan
oluşan bu kitap içerisinde özellikle günlük hayatta yaşanan etkileşimleri tiyatro
kavramlarıyla açıklamaktadır.
Kitabın ilk bölümünde performanslar üzerine durmuştur. Bireyleri oyuncu,
seyirci ve dışarıdakiler diye ayırmaktadır. Oyuncu bir maske altında oynadığı role
bürünmüş bir şekilde seyircinin karşına gelmektedir. Performansı açıklarken
oyuncunun seyirci önünde durduğu sürece sergilediği eylem olarak açıklamaktadır.
Performansa esnasında kullanılan ifade donanımlarına vitrin adını veren Goffman bu
kavramı set ve diğer arka plan faaliyetleri olarak ayırmaktadır. Set içerisinde sahne
üzerinde görülebilen her şeyi içine almaktadır. Sahnede bulunan dekorlar genellikle
sabit kalmaktadır ve oyunu sergileyen oyuncular değişmektedir. Örneğin bir
restoranda masalar sandalyeler ve diğer dekor eşyaları aynı kalırken gelen müşteri ya
da hizmet eden görevliler sürekli değişmektedir. Bazı performanslar da ise
performans sergileyen birey yerine set de değişme olmaktadır. Bu gibi birey

6
Bu bölümde Goffman’ın “Günlük Yaşamda Benliğin Sunumu” adlı eserinin bir incelenmesi
yapılmıştır. Bu incelemede Goffman’ın kitapta neler üzerinde durduğuna günlük hayattan örnekler
verilerek durulmuştur. Kitap hakkında detaylı bilgi için bknz. (Goffman, Etkileşim Ritüelleri: Yüz
Yüze Davranış Üzerine Denemeler, 2017).
8

değişimleri için Goffman kutsal özellikler gösteren cenaze ve tören gibi örnekler
vermiştir.
Goffman etkileşim sırasında bulunan mekâna işaret eden vitrin gibi aynı
zamanda performans sergileyen bireyin de vitrini olabileceğinden bahseder. Bunlar
kişide sabit olan boy, kilo ve ırk gibi özelliklerdir. Bir başka deyişle görünüş ve
tutum olarak da adlandırılabilir. Görünüş oyuncunun statüsü gibi fiziki bilgiler,
tutum ise oyuncunun oynadığı rol hakkında bilgiler vermektedir ve aralarında uyum
olması beklenir. Aynı zamanda set ile tutum ve görünüş arasında da tutarlılık
olmalıdır. Belirli bir rutin içerisinde kişilerin aynı görünüşle farklı ortamlara girmesi
mümkündür ancak tutumlarda değişiklik olmaktadır. Örneğin bir öğrenci derste
öğretmeninin sorduğu soruyu cevaplarkenki görünüşü ile arkadaşlarıyla çimlerde
otururkenki görünüşü aynı olabilir ancak tutumlarda değişiklik görülmesi
muhtemeldir.
Goffman performans sergileyen birey ile vitrin arasındaki ilişkiyi açıkladıktan
sonra performansa eklenen işaretlerden bahsetmektedir. Bunun yanı sıra bireyin
performansını toplumsal çerçeveye uygun hale getirme çabasından toplumsallaştırma
veya idealize etme olarak bahsetmektedir. İdealize etme ise genelde tabakalaşma
olmayan toplumlarda olduğundan bahsetmektedir. Çünkü tabakalaşma olan
toplumlarda idealize etmek istenen performanslarda aşağı konumdan yukarı konuma
çıkma isteği vardır. Bu istek örneğin kast sistemi olan Hindistan’da en aşağı
konumda olan dokunulmazlar için imkânsız olduğu için bir şey ifade etmemektedir.
Goffman performansı idealize etmeyi açıkladıktan soran seyirci ile oyuncu arasında
ayrım yapılması gerektiğinden bahseder. Seyirci performansı sadece izlemelidir.
Ayrıca performans sergileyen bireyler için performans bir rutin haline gelse bile ilk
defa sergileniyor gibi sergilenmelidir. Örneğin bir öğretmen yıllardır girdiği derse
her seferinde başka öğrenciyle girdiğinden ilk defa anlatıyor gibi anlatmalıdır. Aynı
zamanda performans sergileyen kişinin verdiği bazı ipuçları veya yanlış işaretler
seyirciyi yanlış anlamalara sürükleyebilir. Aynı zamanda seyirci işaretleri doğru
kabul ederek kolayca yönlendirilebilir. Ancak çoğu oyuncu yanlış sunumu seyirciye
karşı duyduğu suçluluk ya da yargılanma korkusuyla yapmamayı tercih eder. Bazı
performanslarda ise seyirci yanlış ipuçlarını olumlu karşılayabilmektedir. Örneğin
9

kötü karakterin kazanacağına dair verilen ipuçlarının filmin sonunda yanlış çıkması
seyirciyi kandırılmış hissine itmekten ziyade mutlu eder.
Goffman’a göre performansların seyirci ile bütünlük göstermesi için
performans ile tutum arasında uyum olmalıdır. Performans ile karakter ve görünüş
mükemmel şekilde örtüşmelidir. Örneğin mendil satan bir çocuğun elinde son model
bir telefon olması performansın inandırıcılığını zedeler. Seyirci ile performans
arasında inandırıcılığın artması için bazı performansların gizlenirken bazılarının öne
çıkarılması gerekmektedir. Aynı zamanda Goffman’a göre bazı performanslar
düzmece iken bazıları gerçektir.
Goffman ikinci bölümde “takımlardan” bahsetmektedir. Takımı bir rutinin
performansı sırasında ortaya çıkan birden fazla bireyin oluşturduğu küme olarak
tanımlamaktadır. Bireysel performans sergiliyor gibi duran bireyler arasında gizli bir
anlaşma vardır. Örneğin, bir futbol takımında gol atan bir oyuncu bireysel bir
performans içinde görünse de diğer bireyler ile arasında bir anlaşma vardır. Bu
nedenle Goffman takımı birden fazla oyuncunun ortaya çıkardığı performans olarak
tanımlamaktadır. Kişi davranışlarını belirli bir grupla özdeşleştirebilir. Böylelikle
performans esnasında kendinin seyircisi olabilir ya da seyircisi varmış gibi
davranabilir. Örneğin boş bir sokakta parasını düşüren bireye o parayı almak ve
yoluna devam etmek yerine parasını veren birey bu görünmez seyirci tarafından
cezalandırılacağını düşünmektedir. Ya da inançlarda olduğu gibi birisinin onu sürekli
gördüğünü ve günü geldiğinde cezalandırılacağını düşünen birey performansında
dikkatli davranmaktadır.
Goffman’a göre takım arkadaşlarıyla belirli dramaturjik işbirliğine bağlıyızdır.
Örneğin bir proje ekibinde herkesle kavga eden birey projeyi bitirmek için belirli
dramaturjik işbirliğine mecburdur. Çünkü aynı dramaturjik işbirliğini yani aynı
projeyi yapmak zorundadırlar. Dramaturjik işbirliğinin yanı sıra takım içerisinde
üyelerin fikir birliğini koruması gerektiğini ileri sürmektedir. Takım arkadaşları
arasında saygı çizgileri korunmalı ve yanlış yapan kişiyi cezalandırmak yerine destek
olunmalıdır. Takım arasındaki ilişkiye değinen Goffman takımlar arası ilişkide
etkileşimin arabuluculuk görevi gördüğünden bahsetmiştir. Bu durumda performans
esnasında takımlardan biri seyirci diğeri ise performans sergileyen konumunda
bulunmaktadır. Takımda performansa yabancılaşmaya da değinen Goffman bunun
10

önemli rolün yönetmene verilmesiyle kendini sorumlu hisseden yönetmenin asıl


görevi olan oyunculuğa yabancılaşması ile sonuçlanacağından bahsetmektedir. Bu
nedenle takım yakın işbirliğine ihtiyaç duyulan bir gruplama işidir. Ancak takımın
etkili performans sergileyebilmesi için üyelerin takım arasında olan işbirliğini gizli
tutmaları gerekmektedir.
Goffman üçüncü bölümde bölgeler ve bölgesel davranışlara yer vermiştir.
Dramaturjik bir bakış açısıyla toplum içerisinde olan eylem ve etkileşimleri
performanslar olarak aktaran yazar performansların takım şeklinde bir araya
gelişinden bahsetmiştir. Bu bölümde ise performansın sergilenme aşamasında
bireylerin bulunduğu bölgelerden bahsetmektedir. İki bölgenin varlığından bahseden
Goffman performansın sergilendiği ve vitrini barındıran bölgeyi sahne önü olarak
adlandırmıştır. Bir diğer bölge ise bireyin gerçek kimliğine bürünebildiği sahne
arkası ya da arka bölgedir. Performans vitrin bölgesinde sergilenmektedir. Bu yüzden
performansın bazı yönleri de seyirciye değil vitrin bölgesine yöneliktir. Goffman’a
göre vitrin bölgesinde oynanan performans esnasında seyirci sözlü veya jest ve
mimikler aracılığıyla iletişime geçmesi nezaket, sahnede seyirciye davranma şekli ise
edep olarak tanımlanabilir. Edep performans ile seyirci arasında bir araç görevi
görmektedir. Goffman’a göre vitrinin tutum kısmı nezakete görünüş kısmı ise edep
kavramlarına denk gelmektedir. Bu yüzden edep seyirci tarafından daha çok dikkat
edilen bir nokta olmuştur. Çünkü oyuncu edepli davranmak (dine, kişiye ya da olaya
saygılı olma ve sınırlarını koruma) zorundayken performans sırasında seyirci ile
iletişime geçmek zorunda değildir. Araçsal ahlaki edep giyim şekli, ses düzeyi,
tavsiye edilen eğlenceler gibi olabileni belirtmiştir.
Sahne önünde olan performans kadar sahne arkasında olup bitenlerde
önemlidir. Tıpkı performans esnasında duygularını gizleyen birey gibi performansın
kendi de arka bölgeyi gizlemektedir. Arka bölgenin birçok karakteristik işveli vardır.
Yanılsamalar ve izlenimler inşa edilir. Sahne dekoru ile kişisel vitrine ait tüm
repertuarlar burada toplanır. Seyirciden saklanması gereken yani kişisel vitrine ait
her şey burada tutulur. Bu nedenle arka bölge seyircilerin ulaşamayacağı ve
performans sergileyen kişinin destek aldığı bir yer olarak kalacaktır. Örneğin bir
restoranda mutfak müşteriden uzak tutulur ve garson ancak orada garson kimliğinden
sıyrılabilir, yemek yiyebilir ve telefonuyla ilgilenme fırsatı yakalayabilir. Göze iyi
11

gelen, seyircinin beğendiği herkes ve her şey vitrin önünde tutulur. Performans
sergileyenler arasında sağlanan yakınlık da sahne arkasında oluşur.
Goffman performansı etkileyen en önemli faktörlerden biri olan bölgeleri
açıkladıktan sonra dördüncü bölümde performans üzerinde önemli etkilere neden
olan ayrıksı rolleri açıklamaktadır. Bir takımın performansın devamı için bazı
gerçekleri bastırması kimilerini de öne çıkarması gerekir. Bu yüzden bilgi denetimi
birçok performans için sorun haline gelmiştir. Seyirci sınırını korumadığı ve sırları
açığa çıkardığında bu sırlar performansı farklı yönlerden rahatsız edebilir. Goffman
sırları karanlık ve stratejik olarak ayırmaktadır. Karanlık sırları seyircinin önüne
çıkmaması gereken sırlar olarak tanımlarken, stratejik sırları seyircinin duruma uyum
sağlamasını engellemek için olduğu yönünde tanımlamıştır. Ancak stratejik sırların
ortaya çıkması performansta karanlık sır etkisi yaratabilir. Örneğin ülkelerin
birbirlerine karşı kurdukları planlar stratejik sır olarak gösterilebilir. Bu iki sır
türünün yanı sıra dâhili sır bireyin içinde bulunduğu takıma ait sırlardır. Bu sırlar
sayesinde birey kendisini toplumdan ayırabilmektedir.
Goffman performansı sergileyen üç ana aktöre değinmiştir. Bunlar performansı
sergileyen oyuncu, performansın hedef aldığı seyirci ve performansı dışarıdan
gözlemleyen dışarıdakiler. Oyuncular vitrin bölgesi ve arka bölgede; seyirciler vitrin
bölgesinde ve dışarıdakiler ikisinden de dışlanmış bir şekilde bulunurlar. Performans
sırasında işlev, erişilebilir bilgi ve girilebilen bölgeler arasında bağlantı kurulabilir.
Ancak gerçek hayatta işlev ile bilgi ve girilebilen bölgeler arasında uyum nadiren
vardır. Bu kendine özgü gözlem noktaları sık ortaya çıkar ve ayrıksı roller olarak
ifade edilebilir. Goffman ayrıksı roller içinde en dikkat çekici olanlara ise bir kimseyi
toplumsal kuruma sahte kimlikle sokanlar olduğundan bahsetmektedir. Ayrıksı
rollere muhbir, yem, şakşakçı, ajan, arabulucu, görünmez insan gibi başka örnekler
de vermiştir. Goffman hizmet uzmanlarını bu ayrıksı rollere bir başka örnek olarak
vermektedir. Hizmet uzmanlarını gösterinin sırlarını öğrenme ve sahne arkasını
görme açısından takım üyesi gibidirler ama sahnelemede risk ve sorumluluk alma
açısından paylaşmadıklarından bahsetmiştir. Bu yüzden hizmet uzmanı başkalarının
sırlarını kendi sırlarını açıklama zorunda olmadan kolayca öğrenebilir. Öğrendiği
sırları ticaret haline getiren hizmet uzmanları arka bölgeye girip çıkmaya da izinlidir.
12

Goffman kitabın beşinci bölümünde karakter dışı iletişimden bahsetmektedir.


“İki takım etkileşim amacıyla kendilerini birbirlerine takdim ettiklerinde, her bir
takımın üyeleri iddia ettikleri kişiler oldukları izlenimini devam ettirirler” (Goffman,
Haziran 2018, s. 161). Performans sırasında oyuncular sahne arkası samimiyetlerini
bastırmak zorundadırlar. Kitabın önceki bölümlerinde genellikle sahne önü
iletişimine atıfta bulunan Goffman bu bölümde sahne dışı bireylerin iletişiminden
bahsetmektedir. Sahne önünde iletişimde olduğu seyirci ile sahne arkasında alay
etme eyleminde bulunabilirler. Bu alay takımın motivasyonu açısından önemlidir.
Ayrıca birey sahne arkasında sürekli sahneleme üzerine konuşmalar yapmaktadır.
Vitrini düzeltme, kontrol etme gibi çeşitli konularda konuşurlar. Bu muhabbeti yapan
gruplar ve meslekler ayrı olsa da konuşmalar benzer şekilde ilerler. Performans
sırasında oyuncunun ilettiği her şeyin oynadığı karakter ağzından iletmesi
beklenmektedir. Takım performanslarında ise takım içi danışıklık olması
gerekmektedir. Bu danışıklık seyirciye gösterilmeden işaretler aracığıyla iletişimi
gerektirir. Karşılıklı iki takımın iletişiminde birbirlerine karşı olan eylem ve
hareketler de ortaya çıkabilir. Gizli mesajlar ile saflaşma oluşabilir. Saflaşma
durumunda bir taraf diğer tarafın görüşlerinden daha normal ve akla yatkın
düşünceleri varmış gibi davranacaktır. Her iki takımda da uzlaşmanın getirdiği
husumet saflaşmaya neden olabilir. Bu durumda bir taraf kendini diğer taraftan daha
üstün ve iyi görerek karşı tarafa baskı kurmaya çalışır. İki takım etkileşiminde
takımlardan biri daha az prestije sahipken diğerinin prestiji yüksektir. Bu durumda
daha az prestijli olan takım kendini daha prestijli konuma sokmak için statüsü yüksek
olan takımla arasındaki resmiyeti azaltma yoluna girmektedir. İki takım arasında
yüksek statüye sahip olanın yumuşaması beklenir. Böylelikle az prestijli takım üst
takımdan izin alır. Goffman bu bölümde bireyin karakter dışı etkileşiminin ve
karakter etkileşiminin öneminden ve yollarından bahsetmiştir.
Goffman kitabın son bölümünde ise seyircinin önemi ve etkisi üzerinde
durmaktadır. Performansı sergileyen bireyin başarılı bir performans sergilemesi için
gerekli niteliklerden biri seyirciye karşı sorumluluk duyma gerekliliğidir. Çünkü
yapacağı hareketler ile karakterin inandırıcılığını yok edebilir. Pot kırma gibi
durumlar için adabımuaşeret kuralları karşı bir uyarı niteliğindedir. Böyle
durumlarda karakterin gerçekliği tehlikeye girer. Performans sergileyen birey
13

dramaturjik sadakat, tedbir ve disiplini korumalıdır. Performans sergileyen birey


takım arkadaşlarına ihanet etmemeli, kendine düşen rolü eksiksiz yapmalı ve sorun
çıkartacak durumlara karşı önlem almalıdır. Seyirci performans konusunda incelikli
davranabilir ve hataları da tolere edebilir. Seyirciyi bu davranışa oyuncuyla
özdeşleşme, çıkabilecek olayları engelleme arzusu ve şükran duyulma isteği
itmektedir. Seyircinin bir incelik göstermesi için oyuncunun bu davranışa sebep
olacak eylemleri – gerekli tedbir ve disiplinin alınması gibi- olması gerekir. Oyuncu
seyirciye karşı dikkatli olmalıdır çünkü oyun hakkındaki uyarıları vardır.

3. Etkileşim Ritüelleri7

Etkileşim Ritüelleri: Yüz Yüze Davranış Üzerine Denemeler kitabında 6 ayrı


bölüme yer vermiştir. Kitap toplumsal örgütlenme veya toplumsal etkileşim gibi
konuları derinlemesine incelemektedir. Kitabın içerisinde yer alan bölümlerde
sembolik etkileşimcilik kuramının savunucularının etkilerini görmek mümkündür.
Özellikle Mead’ın düşüncelerinden etkilenen Goffman sembolik etkileşimciliğe
gündelik hayat noktasından bakarak farklı bir boyut yakalamıştır. Kitabın ilk
bölümüm de insanlar arası etkileşimde önemli bir yere sahip olan yüzden
bahsetmektedir. Yüz bir ifade aracı olarak kişinin benlik imgesini ortaya
koymaktadır. Sergilediğimiz performanslarda yüz önemli bir araçtır. Seyirci ile
oyuncu arasında oluşan etkileşimde ilk dikkat çeken yüzdür. Seyirci ile performans
sergileyen birey arasında oluşan her türlü iletişimi de yüz sayesinde iletilir. Bu
yüzden performans sergileyen bireyin veya seyircinin yüzünde olan jest ve mimikler
çok önemlidir. Örneğin bir restoranda çalışan garsonun müşteriye güler yüzle
karşılaması gerekmektedir. Performans esnasında yüz ile davranışları arasında oluşan
uyumsuzluk seyircinin performansa inancını azaltmaktadır. Bu da olumsuz bir durum
yaratabilmektedir. Performans sırasında oluşacak olumsuz durumlar gereği bireyin

7
Bu bölümde Erving Goffman’ın “Etkileşim Ritüelleri: Yüz Yüze Davranış Üzerine Denemeler” adlı
eserinin bir incelemesi yapılmıştır. Bu incelemede Goffman’ın kitapta neler üzerinde durduğuna
günlük hayattan örnekler verilerek durulmuştur. Kitap hakkında detaylı bilgi için bknz. (Goffman,
Etkileşim Ritüelleri: Yüz Yüze Davranış Üzerine Denemeler, 2017)
14

yüzünü kaybedebileceğinden bahsetmektedir. Bireyin yüzünü kaybetmesi toplum


tarafından dışlanması veya etiketlenmesi ile benzer anlamlar taşımaktadır.
İkinci bölümde ise “hürmet ve tavır” konularına değinmiştir. İlk kitabı olan
“Günlük Yaşamda Benliğin Sunumu” adlı kitapta da bahsettiği gibi vitrin görünüş ve
tutumdan oluşmaktadır. Bu kitabın ilk kısmında da etkileşimde önemli olan yüz
görünüşe örnek olarak verilebilir. Hürmet ve tavır ise vitrinin tutum tarafında yer
almaktadır ve seyirci ile performansı sergileyen bireyin etkileşiminde bir araç görevi
görmektedir. Bu yönüyle hürmet ve tavır tıpkı yüz gibi bir iletişim aracı haline
gelmektedir.
Goffman’ a göre hürmet ve tavır toplumlarda çeşitli davranış şekilleri ve ritüel
haline gelebilir. Hürmet toplumda farklı şekillerde gözlemlenebilmektedir. Özellikle
statü ile alakalı olan hürmete; ayağa kalkma, el öpme gibi örnekler verilebilir.
Goffman hürmeti kaçınma ritüelleri ve takdim ritüelleri olarak ikiye ayırmıştır.
Kaçınma ritüelleri yapılmaması gereken eylemlerden oluşur. Takdim ritüelleri ise
neyin yapılması gerektiğini ortaya koymaktadır. Selamlaşma, iltifatlar, küçük
yardımlar ve davetler bu ritüellerin en yaygın biçimleridir. Goffman bu iki ritüel
arasında ise yaygın bir diyalektik ilişki varlığından bahsetmektedir.
Tavır, bireyin törensel duruşu, giyinmesi ve diğer davranış biçimleriyle
ilgilidir. Bu davranış şekillerinde yer alan tavırlar bireyin uygun olup olmadığına dair
bilgi vermektedir. Örneğin bir başbakandan beklenen bazı tavırlar vardır. Seyirci bu
tavırları görmediği takdirde o makama uygun olmadığına karar vermektedir. Tavrı
iyi tavır ve kötü tavır olarak iki kategoriye ayıran Goffman iyi tavırlı bireyleri
etkileşimle ve karakter ile ilişkilendirmiştir. Aynı zamanda yüksek statüde olan
bireylerin de kötü tavır sergilemesi seyirci tarafından büyük tepki çekmesinin
muhtemel olmasından bahsetmiştir.
Hürmet ve tavır toplumsal ilişkilerde birbirini tamamlama özelliği gösterir.
Ancak bazı toplumlarda hürmet göstergeleri başka bir toplumun tavır beklentileriyle
uyuşma göstermeyebilir. Örneğin Türkiye’de bireyin kendinden büyük birinin elini
öpüp alnına götürmesi hürmetli bir davranıştır. Ancak bu davranışı Avrupa’da
yapması bireyin garip karşılanmasına yol açabilir. Çünkü orada beklenen tavır
bireyin el öpmesi değil sarılmasıdır. Hürmet ve tavırla ilgili bir diğer konu ise
statüdür. Statü bireyin davranışını düzenlemesinde önemli bir etkendir. Ancak
15

statüsü yüksek olan birey etkileşim sırasında daha aşağı düzeyde olan bireye
hürmetsizlik yapabilir. Bu duruma da törensel hürmetsizlik adı verilmektedir.
Kitabın üçüncü bölümünde mahcubiyet ve toplumsal örgütlenmeye değinen
Goffman etkileşim sırasında ortaya çıkan davranış biçimlerini açıklamaya çalışmıştır.
Performans sergileyen bireyin başkaları tarafından yargılanması endişesiyle hissettiği
bu duygu bireyi farklı davranış biçimlerine sürükleyebilir. Kitabın ilk bölümünde de
bahsettiği gibi ilk yüzde ortaya çıkan belirtileri vardır. Örneğin yüzü kızarır,
saklanmak ister veya kaçar. Goffman’a göre mahcubiyete en önemli sebebi
karşılanmamış beklentilerdir. Bireylerin karşılıklı etkileşimi sonucu ortaya çıkan
mahcubiyet durumunda birey rol ayrımı yapmaya sevk edilir. Birden fazla role sahip
olan birey bazı durumlarda seyirci olmayı seçerek ikilemden kurtulur. Örneğin, hem
anne hem de öğretmen olan kadın evde iki rolü de aynı anda oynayamaz. Birinden
birini seçmesi gerekir. Ancak bu durumda seyirci ayrımı yaparak performansına
gölge düşürmeden iki rolü de performe edebilir. Ortaya çıkan bir diğer durum ise
uyuşmayan benlikleri taşımanın verdiği toplumsal mahcubiyettir. Örneğin bazı
bireyler kanaat önderlerinin olarak seçilerek topluma sunulmaktadır. Ancak buna
hazır olmayan birey üslendikleri günlük hayatta sigara içme veya gece kulübüne
gitme gibi davranışlar sergilediğinde toplumsal bir mahcubiyet duyabilmektedir.
Çoklu benliğe sahip olan bireylerin bir diğer sorunu ise aynı zamanda olmaması
gereken bir yerde diğer benliği gerekçesiyle olmak zorunda kalması durumunda
çıkmaktadır.
Goffman dördüncü bölümde etkileşime yabancılaşma konusunu ele
almaktadır. Bireyin etkileşime yabancılaşmasının etkileşimi nasıl değiştireceği
üzerinde durmuştur. Bireyin herhangi bir etkileşime girmesiyle birlikte toplumsal
kuralları da yerine getirmeye başlar. İkinci bölümde bahsedilen hürmet ve tavır bu
kuralların örneklerindendir. Etkileşim esnasında performansı sergileyen bireyle
seyirci arasında köprü kurulmaktadır ve performansı sergileyen birey seyirciden
belirli talep ve yeterlilikler beklemektedir. Seyirci bu talepleri yerine getirmediğinde
sohbete yabancılaşma durumu ortaya çıkmaktadır. Zihnen başka bir şeyle meşgul
olması, kendisiyle meşgul olması (benmerkezcilik), etkileşimle meşgul olma ve
başkasıyla meşgul olma gibi sebeplerden dolayı seyirci sohbete
yabancılaşabilmektedir. Etkileşimi dinliyormuş gibi davranan birey farkına
16

varıldığında mahcubiyet yaşayabilmektedir. Performansa yabancılaşmanın yanında


yanlış katılım da performansı etkiler. Örneğin bir lobi görevlisinin müşterilerin hangi
mekâna gideceğine karar verirken sohbete katılıp öneride bulunması müşterileri
rahatsız edebilir. Bu nedenle Goffman’ a göre iyi bir etkileşim sırasında ilgi
performans sergileyen kişide olmalı ve yanlış katılımlar yapılmamalıdır.
Kitabın beşinci bölümünde, kamu düzeni ve akıl hastalığından
bahsedilmektedir. Etkileşim esnasında toplum tarafından yanlış görülen davranışlar
psikolojik açıdan normal olarak değerlendirilebilmektedir. Örneğin, ramazan ayında
sokakta dondurma yiyen bir insan toplumsal açıdan kınanabilir. Ancak psikolojik
açıdan bu bireyin dondurma yemesinin herhangi mahsuru yoktur. Kamusal düzen ile
psikolojik davranışlar arasında var olan ilişki her zaman uygunluk sağlayamayabilir.
Bu nedenle iletişimde tamamlayıcı sıfatların çok olması iletişimi daha güçlü
kılacaktır.
Goffman altıncı ve son bölümde aksiyondan bahsetmektedir. Toplumsal
etkileşimin en önemli kısmı aksiyonun olduğu kısım olarak belirtmektedir. Bu
nedenle artık aksiyon genellikle reklam ve ticari amaçlarla kullanılmaya
başlanmıştır. Birçok reklamda aksiyonun önemi ve değerinden bahsedilmektedir.
Hatta reklam ve ticari amaçların yanı sıra sosyal medya ve çeşitli gruplarında
mottosu haline gelmiştir. Eylemin en önemli taraflarından birisi şans ve riski aynı
anda barındırmasıdır. Şans ve riski aynı anda barındıran eylem olarak kumarı örnek
vermiştir. Birey bir şeyler kaybetme pahasına riske girer ve çeşitli totemler ile
kazanacağına inanır. Örneğin bazı futbol maçları için iddia oynayan bireyler maçı
izlemediğinde oynadığı iddianın tutacağına ve para kazanacağına inanır. Bu durum
günlük hayatta bireyin karar vermesine yol açabilir. Ancak bu kararlar uzun bir süreç
sonucu verilebilmektedir. Verilen bu kararlar önemli sonuçlar doğurabilir. Bu
kararlar bireyin seçimine bağlı olmakla birlikte kadere de bağlıdır. Bu yönüyle ister
bireysel isterse toplumsal olsun karar daha sonra tartışılacak sonuçlara yol
açabilmektedir.
Performans sergileyen kişinin hayatını etkileyen anlardan kadere bağlı anlar
olarak bahsetmektedir. Kadere bağlı eylemlerin bir noktada da risk taşıma eğilimi
gösterdiğine değinmektedir. Kadere bağlı anların yoğun olduğu durumlara maruz
kalan insanların bu duruma uyum sağladığını belirtmektedir. Örneğin bir bomba
17

imha uzmanının bombayı imha ederken doğru hamleyi yapmaması durumunda


ölümle karşı karşıyadır. Sürekli bomba imha etme görevi olan bu kişi belli bir süre
sonra duruma uyum sağlamaya başlar. Eylemlere uyum sağlamanın yanı sıra bazı
eylemlerin de yeri ve konumu çok hızlı değişebilir. Goffman’a göre aksiyon kişinin
risk alabileceğini düşündüğü her yerde vardır. Ticarileşmiş eylem yerleri,
kumarhaneler, yarış pistleri ve buna benzer mekânlarda eylem vardır. Ayrıca rutin
faaliyetlerin artmasıyla birlikte faaliyetler eyleme dönüşmektedir. Ritüel eylemleri
etkileyen aktörler hem eylemi etkileyen hedefler hem de eyleme şahit olanlar olarak
yer alabilir. “Bir kişi başkası için eylem alanı oluştururken diğeri de o başkasını
eylem alanı olarak kullanır” (Goffman, 2017, s. 236). Ayrıca performans esnasında
eylem alanı bireyler arasında karşılıklı da kullanılabilir.
Goffman eylem alanını çeşitli şekillerde kullanan bireylerin bazı eylemler için
belirli karakteristik özelliklere sahip olması gerektiğinde bahsetmektedir. Örneğin
piyano çalma eylemini gösterebilmek için bireyin parmaklarının uzun olması gerekir.
Bu gibi kişilik vasıflarının yanında yetenek de eylem için önemli bir etkendir.
Bireyin yetenekleri ve kişilik vasıfları bireyi eylemler karşısında daha sabit
durmasını sağlamaktadır. Ayrıca Goffman’a göre eylem yapılırken alınan riskler
karakterin kazanılmasında önemlidir. Karakter genellikle ahlaki açıdan
değerlendirilmektedir. Goffman karakteri “bir yandan, kişi hakkında değişmez ve
çok temel bir şeye atıf yapar. Diğer taraftan ise kaderi tayin edici anlarda
yaratılabilen ve yok edilebilen niteliklere atıf yapar. Karakter hem değişmez hem de
değişebilir bir şeydir” olarak tanımlamaktadır (Goffman, 2017, s. 269). Karakter
toplumda eylemin devamlılığını sağlama görevini üstlenmektedir. Riskli ve belirsiz
eylemlerde karakter gösterinin amacı olur. Bir kişinin karakteri diğerini etkilemesi
dâhilinde karşılıklı etkiler eylemi hakkında çok fazla bilgi verir. Etkileşim sırasında
birey kendi karakterini ortaya koyma çabası içerisine girecektir. Bu çaba beraberinde
karakter yarışını ortaya çıkartmaktadır. Toplumsal alanda görülen rekabet veya
mücadele karakterlerin çatışmasıyla ortaya çıkmaktadır. Ancak karakter yarışında
bireylerden ziyade eylemler kalıcı olmaktadır. Örneğin; sınıfta en yüksek notu almak
için yarışan iki arkadaş zamanı geldiğinde mezun olacaktır. Ancak bu yarış yeni
öğrenci geldiği sürece devam edecektir.
18

Goffman bu kitapta bireyin gündelik hayattaki davranış şekillerinin sembolik


etkileşimcilik ile alakasını kurarak farklı bir boyut yakalamıştır. Kitap içerisinde
gündelik hayatta tüm bireylerin deneyimlediği davranışların arka planında olan
kuramsal açıklamasını yapmıştır. Örneğin sembolik etkileşimcilik kuramında büyük
yer tutan sosyal benlik konusunu bireyin etkileşim sırasında ortaya çıkan karakteri ve
yeteneği üzerinden açıklamıştır. Bu yönüyle bu kitap etkileşim esnasında hemen
herkesin karşılaştığı davranışları sembolik etkileşimcilik kuramı çerçevesinde ele
almaktadır.
4. Sonuç
Günümüzde sosyoloji içerisinde dikkat çeken kuramlardan bir tanesi de
sembolik etkileşimcilik kuramıdır. Bu kuramın en önemli temsilcilerinden olan
Goffman çalışmalarıyla bu kurama birçok katkı yapmıştır. Özellikle ortaya sürdüğü
damgalama teorisi, dramaturjik teori ve çerçeve analizi gibi sosyolojiye yeni bakış
açısı kazandıran kuram ve kavramlarıyla Amerikan sosyolojisinin yapı taşlarından
biri haline gelmiştir.
Bu çalışmada ilk iki bölümde Goffman’ın sembolik etkileşimcilik kuramına
katkılarını anlayabilmek adına kuramın açıklaması yapılmıştır. Özellikle birey ve
etkileşim üzerine çalışan Goffman ürettiği kavram ve teoriler ile sosyolojiye katkıları
incelenmiştir. Yaptığı çalışmalarda günlük hayat içerisinde yer alan etkileşimleri
inceleyerek sembolik etkileşimcilik geleneğine farklı bir boyut getirmiştir. Aynı
zamanda ortaya attığı kavramlarda psikolojik etkenleri göz önünde bulundurmuştur.
Bu çalışmasının son bölümünde ise Goffman’ın “Günlük Yaşamda Benliğin
Sunumu” ve “Etkileşim Ritüelleri: Yüz Yüze Davranış Üzerine Denemeler” adlı
eserleri incelenmiştir. “Günlük Yaşamda Benliğin Sunumu” adlı eserinde Goffman
dramaturjik analizi ele almış ve günlük hayatta bireylerin rolleri olduğundan
bahsetmiştir. Bu yönüyle hayatı bir tiyatro sahnesi olarak ele almıştır. İkinci
çalışması olan “Etkileşim Ritüelleri: Yüz Yüze Davranış Üzerine Denemeler” adlı
eserinde ise bireyler arası etkileşimlerde etkili olan etmenleri derinlemesine ele
almıştır. İncelenen ilk kitapta toplumsal roller ve etkileşimler üzerinde dururken
ikinci kitapta daha bireysel etkileşimler ve psikolojik etmenler üzerinde durmuştur.
19

KAYNAKÇA

A Biography of Erving Goffman. https://www.thoughtco.com/erving-


goffman-3026489, Erişim Tarihi: 29.05.2019
Engelli ve Yaşlı Hizmetleri Genel Müdürlüğü. (30.11.2018).
https://www.youtube.com/watch?v=YAA-l_ywArQ, Erişim Tarihi: 01.06.2019
Goffman, Erving. (2014). Damga. Ankara: Heretik Basın Yayın Sanayi ve
Ticaret Limited Şirketi.
Goffman, Erving. (2017). Etkileşim Ritüelleri: Yüz Yüze Davranış Üzerine
Denemeler. Ankara: Haretik Basın Yayın Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi.
Goffman, Erving. (Haziran 2018). Günlük Yaşamda Benliğin Sunumu. İstanbul:
Metis Yayınları.
Güran, Mehmet Salih., & Özarslan, Hüseyin. (2015). Çerçeveleme Teorisi ve
Toplumsal Hareketler. Erciyes İletişim Dergisi " akademia" , 4, (1), 36-50.
Magnavita, J. Jeffrey. (Aralık, 2016). Kişilik Kuramları, Kişilik Bilimine
Çağdaş Yaklaşımlar. İstanbul: Psikoterapi Enstitüsü Eğitim Yayınları.
Özalp, Ahmet. (2017). Sembolik Etkileşimciliğin Tarihine Bir Bakış: Cooley
ve Din Örneği. TURAN-SAM Uluslararası Bilimsel Hakemli Dergisi , 9, (36), 614-
620.
Özalp, Ahmet., & Yörük, Ali. (2017). Mead'e Göre Benlik: Etkileşim
Dünyasında Toplum, Birey ve Din. TURAN-SAM Uluslararası Bilimsel Hakemli
Dergisi , 9. (34), 241-246.
Poloma, M. Margaret. (2017). Çağdaş Sosyoloji Kuramları. Ankara: Palme
Yayımcılık.

You might also like