Professional Documents
Culture Documents
Erving Goffman
Erving Goffman
Özet
1. GİRİŞ
1922’de doğan Kanadalı sosyolog Erving Goffman, genellikle insan
davranışları üzerine eğilen psikoloji ve sosyolojiyi bir araya getiren önemli
teorisyenlerdendir. Dramaturalajik çerçeveyi geliştiren sosyolog sembolik
etkileşimciliğin en önemli ismi olarak bilinmektedir. Goffman sosyolojiye önemli
katkılarda bulunmuştur. Günlük hayat ve sosyal etkileşim gibi incelediği konular
bakımından mikro-sosyolojiyle ilgilendiği söylenebilir. Goffman çalışmalarında
izleme yöntemini temel alarak bireyin kendisinin sosyal inşası ve kendini dış
dünyaya sunma şekillerini incelemiştir. Aynı zamanda sosyologların damgayı nasıl
anladıkları ve bununla yaşayan insanları nasıl etkilediği konusunda belirlemelerde
bulunmuştur. Genel olarak çalışmalarında ve kitaplarında herhangi bir bilimsel
1
Selçuk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü 4. Sınıf Öğrencisi
karakosegizem4@gmail.com
2
atmıştır. Ayrıca Goffman yüz yüze etkileşimin önemine dikkat çekerek dramaturjik
bir tavırla tiyatro oyunu metaforunu kullanmıştır. Kişileri tiyatro oyununda ki
karakterlere benzeterek rollerin ve etkileşimin öneminden bahsetmiştir. Günlük
hayatı bu tiyatroya benzeten Goffman, bireylerin kendisinden verilmesi istenen ve
verilen eylemlerden ( performanslardan ) oluşan oyunlar olduğunu söylemiştir.
Günlük hayatta da insanlar oyuncu ve seyircilerdir. Bu nedenle bireyler günlük
hayatta sürekli etkileşimin ve durumun gerektirdiği role göre eylem üretirler, sadece
yalnız kaldıklarında kendi karakterlerine bürünebilmektedirler diyerek açıklamıştır
(Goffman, Haziran 2018).
Daha sonra yayınladığı kitapta ise çevre analizi kuramını üretmiştir.
Bireyleri temsil etmek üzere resim çerçeveleri metaforunu kullanmıştır. Burada
kullandığı çerçeve bireyleri bir arada tutar ve deneyimlerini bir resim ile temsil
etmektedir. Ayrıca yaptığı çalışmalarda toplumsal cinsiyet üzerinde duran Goffman,
kadın erkek rolleri üzerinden birçok eşitsizlik ve tabakalaşma olduğunu savunmuştur.
1981 yılında tekrar evlenen Goffman 1982 yılında mide kanseri nedeniyle hayatını
kaybetmiştir (Poloma, 2017, s. 211-231).
Özellikle bireyler arası etkileşim sürecinde iletişimi sağlayan bir araç niteliği
görmektedir. Ancak bu semboller sabit veya kalıcı anlamlar içermemektedir.
Durumdan duruma insandan insana farklılık göstermektedir. Örneğin, denize yakın
bölgelerde deniz mahsullerine yüklenen semboller farklı olacaktır. Semboller bireye
indiğinde ise birlikteliklere göre daha karmaşık ve çeşitli hale gelmektedir.
Açıklamak için bir bireyin doğada kolaylıkla bulunabilen bir taşa verdiği değer diğer
insanlar için aynı olmamaktadır. Sembolik etkileşimcilere göre bu farklılıkların
sebebini ise bireyler arası oluşan etkileşimin sürecinde ortaya çıkan çeşitli etmenler
sebep olmaktadır. Oluşan etkenler tamamen kişinin zihinsel faaliyetiyle
alakalandırmaktadırlar. Blumer bu durumu “ sembollere dayanarak eylemde
bulunma” olarak açıklamıştır (Özalp, 2017).
Sembolik etkileşimcilik kuramında benlik kavramı önemli bir yer
tutmaktadır. Sembolik etkileşimcilik kuramında benliğin boyutları yunan
tiyatrosunda bulunan “persona” kavramıyla benzerlik göstermektedir. “Persona”
anlam olarak maske veya karakter olarak ifade edilmektedir. 3 “Persona” tıpkı
sembolik etkileşimcilik kuramında Mead’ın da bahsettiği gibi bireyin bireysel benlik
ve sosyal benlik4 ya da Goffman’ın kullandığı sahne önü ve arkası metaforlarını
analitik psikoloji yönünden maske ve gölge olarak açıklamaktadır. Bu teorisinde
bireyi persona, benlik ve gölge olmak üzere üç ayrı psikolojik sistem şeklinde
açıklamaktadır. Jung “persona” kavramını bireyin toplumsal yaşamda bulunurken
kullandığı roller ve davranış kalıpları -Yunan tiyatrosunda da geçen- sosyal bir
maske olarak açıklamaktadır. Kişinin etkileşimlerinde kullandığı maskenin yanı sıra
gölge olarak bulunan gerçek benliğinin de önemi vardır. Goffman ve Mead’ın da
kendi teorilerinde açıkladığı gibi etkileşimin oluşmasında sosyal benlik ve bireysel
benlik ya da sahne önü ve sahne arkası önemli yer tutmaktadır.
Ayrıca sembolik etkileşimcilik kuramına göre bireysel görüşten ziyade
çoğunluğun görüş açısı daha doğru kabul edilmelidir. Çünkü bireylerin bir fikir
3
Carl G. Jung’un ortaya attığı ve analitik psikolojide önemli bir yer tutan bu kavram hakkında detaylı
bilgi için bknz (Magnavita, Aralık, 2016, s. 92).
4
Mead’ın açıkladığı sosyal benlik ve bireysel benlik hakkında daha fazla bilgi almak için bknz.
(Özalp & Yörük, Mead'e Göre Benlik: Etkileşim Dünyasında Toplum, Birey ve Din, 2017, s. 241-
246)
5
etrafında birleşmesi birçok zihinsel aktiviteden ortak bir düşüncenin çıkması önemli
bir olaydır. Bu kuram genellikle psikolojik temeller üzerine kurulmuş ve düşünme,
etkileşim, eylem seçim yapma gibi zihinsel eylemler üzerine durmuştur. Zihinsel
eylemlerin büyük önem taşıdığı bu kuramda oluşan belirsizlik ve kavramların fazla
karmaşık olması gibi olumsuzluklar taşımaktadır.
1.3.1. Dramaturji
Goffman’ın “Günlük Hayatta Benliğin Sunumu adlı kitabında bahsettiği bir
teoridir. Bireylerin günlük hayatta kendilerini nasıl sunduklarıyla ilgili çalışmaktadır.
Bu teoride insan hayatını temel iki kısma ayırarak değerlendirmiştir. Bu kısımları
tiyatro oyunu metaforu üzerinden sahne önü ve sahne arkası olarak adlandırmıştır.
Sahne önü bireyin günlük hayatta başkalarıyla iletişim sürecinde giyindiği kıyafetler
gibi maddesel de olabileceği gibi taşıdığı roller gibi soyut da olabilmektedir. Sahne
önünde yapılan her davranış bir etkileşimi gerektirir. Goffman’ın “dramaturji”sinde
bir başkasının sahne önündeki bireyde gözlemlediği her şey sahne önünü temsil
etmektedir.
Sahne arkasında ise bireyin gerçek kendinin bulunduğu yerdir. Jung’un da
kişilik kuramlarından biri olan “persona” teorisinde ortaya attığı yer alan gölgenin
(shadow) yani bireyin sakladığı kimliğin ortaya çıkmasıdır. Tüm süslemelerden,
sembollerden ve davranış kalıplarından sıyrılmış yalnızca kendi olmasıdır. Burada
birey herhangi bir karakter olmaktan çıkmaktadır. Goffman’ın bahsettiği sahne arkası
gerçek kişiliğimizin herhangi bir maske olmadan bulunabildiği yerdir.
kısıtlayan sabit engellerle çevrili bir yerdir” (Goffman, Haziran 2018, s. 222).
Toplumu kısıtlayan engellere çerçeve ismini vermektedir. Bu nedenle hayatımızda
yer alan tüm bilgiler belirli çerçevelerden geçirerek anlaşılmaktadır.
Çerçeveler bireylere etkileşim aracılığıyla yaşama dair kalıplar üretme fırsatı
sunmaktadır. Örneğin, yol kenarında karpuzlarla dolu bir tezgâhın başında bekleyen
birey ile önünde karpuz seçen bireyin etkileşiminden orada karpuz satıldığı sonucuna
varılabilmektedir. Bu sonuca sosyal etkileşim sırasında oluşan çerçeve sayesinde
varılabilmektedir. Ayrıca çerçeve toplumsal olaylarda bize yol gösteren ve içinde
bulunduğumuz alanları sınırlandıran bir yapıdadır.
6
Bu bölümde Goffman’ın “Günlük Yaşamda Benliğin Sunumu” adlı eserinin bir incelenmesi
yapılmıştır. Bu incelemede Goffman’ın kitapta neler üzerinde durduğuna günlük hayattan örnekler
verilerek durulmuştur. Kitap hakkında detaylı bilgi için bknz. (Goffman, Etkileşim Ritüelleri: Yüz
Yüze Davranış Üzerine Denemeler, 2017).
8
değişimleri için Goffman kutsal özellikler gösteren cenaze ve tören gibi örnekler
vermiştir.
Goffman etkileşim sırasında bulunan mekâna işaret eden vitrin gibi aynı
zamanda performans sergileyen bireyin de vitrini olabileceğinden bahseder. Bunlar
kişide sabit olan boy, kilo ve ırk gibi özelliklerdir. Bir başka deyişle görünüş ve
tutum olarak da adlandırılabilir. Görünüş oyuncunun statüsü gibi fiziki bilgiler,
tutum ise oyuncunun oynadığı rol hakkında bilgiler vermektedir ve aralarında uyum
olması beklenir. Aynı zamanda set ile tutum ve görünüş arasında da tutarlılık
olmalıdır. Belirli bir rutin içerisinde kişilerin aynı görünüşle farklı ortamlara girmesi
mümkündür ancak tutumlarda değişiklik olmaktadır. Örneğin bir öğrenci derste
öğretmeninin sorduğu soruyu cevaplarkenki görünüşü ile arkadaşlarıyla çimlerde
otururkenki görünüşü aynı olabilir ancak tutumlarda değişiklik görülmesi
muhtemeldir.
Goffman performans sergileyen birey ile vitrin arasındaki ilişkiyi açıkladıktan
sonra performansa eklenen işaretlerden bahsetmektedir. Bunun yanı sıra bireyin
performansını toplumsal çerçeveye uygun hale getirme çabasından toplumsallaştırma
veya idealize etme olarak bahsetmektedir. İdealize etme ise genelde tabakalaşma
olmayan toplumlarda olduğundan bahsetmektedir. Çünkü tabakalaşma olan
toplumlarda idealize etmek istenen performanslarda aşağı konumdan yukarı konuma
çıkma isteği vardır. Bu istek örneğin kast sistemi olan Hindistan’da en aşağı
konumda olan dokunulmazlar için imkânsız olduğu için bir şey ifade etmemektedir.
Goffman performansı idealize etmeyi açıkladıktan soran seyirci ile oyuncu arasında
ayrım yapılması gerektiğinden bahseder. Seyirci performansı sadece izlemelidir.
Ayrıca performans sergileyen bireyler için performans bir rutin haline gelse bile ilk
defa sergileniyor gibi sergilenmelidir. Örneğin bir öğretmen yıllardır girdiği derse
her seferinde başka öğrenciyle girdiğinden ilk defa anlatıyor gibi anlatmalıdır. Aynı
zamanda performans sergileyen kişinin verdiği bazı ipuçları veya yanlış işaretler
seyirciyi yanlış anlamalara sürükleyebilir. Aynı zamanda seyirci işaretleri doğru
kabul ederek kolayca yönlendirilebilir. Ancak çoğu oyuncu yanlış sunumu seyirciye
karşı duyduğu suçluluk ya da yargılanma korkusuyla yapmamayı tercih eder. Bazı
performanslarda ise seyirci yanlış ipuçlarını olumlu karşılayabilmektedir. Örneğin
9
kötü karakterin kazanacağına dair verilen ipuçlarının filmin sonunda yanlış çıkması
seyirciyi kandırılmış hissine itmekten ziyade mutlu eder.
Goffman’a göre performansların seyirci ile bütünlük göstermesi için
performans ile tutum arasında uyum olmalıdır. Performans ile karakter ve görünüş
mükemmel şekilde örtüşmelidir. Örneğin mendil satan bir çocuğun elinde son model
bir telefon olması performansın inandırıcılığını zedeler. Seyirci ile performans
arasında inandırıcılığın artması için bazı performansların gizlenirken bazılarının öne
çıkarılması gerekmektedir. Aynı zamanda Goffman’a göre bazı performanslar
düzmece iken bazıları gerçektir.
Goffman ikinci bölümde “takımlardan” bahsetmektedir. Takımı bir rutinin
performansı sırasında ortaya çıkan birden fazla bireyin oluşturduğu küme olarak
tanımlamaktadır. Bireysel performans sergiliyor gibi duran bireyler arasında gizli bir
anlaşma vardır. Örneğin, bir futbol takımında gol atan bir oyuncu bireysel bir
performans içinde görünse de diğer bireyler ile arasında bir anlaşma vardır. Bu
nedenle Goffman takımı birden fazla oyuncunun ortaya çıkardığı performans olarak
tanımlamaktadır. Kişi davranışlarını belirli bir grupla özdeşleştirebilir. Böylelikle
performans esnasında kendinin seyircisi olabilir ya da seyircisi varmış gibi
davranabilir. Örneğin boş bir sokakta parasını düşüren bireye o parayı almak ve
yoluna devam etmek yerine parasını veren birey bu görünmez seyirci tarafından
cezalandırılacağını düşünmektedir. Ya da inançlarda olduğu gibi birisinin onu sürekli
gördüğünü ve günü geldiğinde cezalandırılacağını düşünen birey performansında
dikkatli davranmaktadır.
Goffman’a göre takım arkadaşlarıyla belirli dramaturjik işbirliğine bağlıyızdır.
Örneğin bir proje ekibinde herkesle kavga eden birey projeyi bitirmek için belirli
dramaturjik işbirliğine mecburdur. Çünkü aynı dramaturjik işbirliğini yani aynı
projeyi yapmak zorundadırlar. Dramaturjik işbirliğinin yanı sıra takım içerisinde
üyelerin fikir birliğini koruması gerektiğini ileri sürmektedir. Takım arkadaşları
arasında saygı çizgileri korunmalı ve yanlış yapan kişiyi cezalandırmak yerine destek
olunmalıdır. Takım arasındaki ilişkiye değinen Goffman takımlar arası ilişkide
etkileşimin arabuluculuk görevi gördüğünden bahsetmiştir. Bu durumda performans
esnasında takımlardan biri seyirci diğeri ise performans sergileyen konumunda
bulunmaktadır. Takımda performansa yabancılaşmaya da değinen Goffman bunun
10
gelen, seyircinin beğendiği herkes ve her şey vitrin önünde tutulur. Performans
sergileyenler arasında sağlanan yakınlık da sahne arkasında oluşur.
Goffman performansı etkileyen en önemli faktörlerden biri olan bölgeleri
açıkladıktan sonra dördüncü bölümde performans üzerinde önemli etkilere neden
olan ayrıksı rolleri açıklamaktadır. Bir takımın performansın devamı için bazı
gerçekleri bastırması kimilerini de öne çıkarması gerekir. Bu yüzden bilgi denetimi
birçok performans için sorun haline gelmiştir. Seyirci sınırını korumadığı ve sırları
açığa çıkardığında bu sırlar performansı farklı yönlerden rahatsız edebilir. Goffman
sırları karanlık ve stratejik olarak ayırmaktadır. Karanlık sırları seyircinin önüne
çıkmaması gereken sırlar olarak tanımlarken, stratejik sırları seyircinin duruma uyum
sağlamasını engellemek için olduğu yönünde tanımlamıştır. Ancak stratejik sırların
ortaya çıkması performansta karanlık sır etkisi yaratabilir. Örneğin ülkelerin
birbirlerine karşı kurdukları planlar stratejik sır olarak gösterilebilir. Bu iki sır
türünün yanı sıra dâhili sır bireyin içinde bulunduğu takıma ait sırlardır. Bu sırlar
sayesinde birey kendisini toplumdan ayırabilmektedir.
Goffman performansı sergileyen üç ana aktöre değinmiştir. Bunlar performansı
sergileyen oyuncu, performansın hedef aldığı seyirci ve performansı dışarıdan
gözlemleyen dışarıdakiler. Oyuncular vitrin bölgesi ve arka bölgede; seyirciler vitrin
bölgesinde ve dışarıdakiler ikisinden de dışlanmış bir şekilde bulunurlar. Performans
sırasında işlev, erişilebilir bilgi ve girilebilen bölgeler arasında bağlantı kurulabilir.
Ancak gerçek hayatta işlev ile bilgi ve girilebilen bölgeler arasında uyum nadiren
vardır. Bu kendine özgü gözlem noktaları sık ortaya çıkar ve ayrıksı roller olarak
ifade edilebilir. Goffman ayrıksı roller içinde en dikkat çekici olanlara ise bir kimseyi
toplumsal kuruma sahte kimlikle sokanlar olduğundan bahsetmektedir. Ayrıksı
rollere muhbir, yem, şakşakçı, ajan, arabulucu, görünmez insan gibi başka örnekler
de vermiştir. Goffman hizmet uzmanlarını bu ayrıksı rollere bir başka örnek olarak
vermektedir. Hizmet uzmanlarını gösterinin sırlarını öğrenme ve sahne arkasını
görme açısından takım üyesi gibidirler ama sahnelemede risk ve sorumluluk alma
açısından paylaşmadıklarından bahsetmiştir. Bu yüzden hizmet uzmanı başkalarının
sırlarını kendi sırlarını açıklama zorunda olmadan kolayca öğrenebilir. Öğrendiği
sırları ticaret haline getiren hizmet uzmanları arka bölgeye girip çıkmaya da izinlidir.
12
3. Etkileşim Ritüelleri7
7
Bu bölümde Erving Goffman’ın “Etkileşim Ritüelleri: Yüz Yüze Davranış Üzerine Denemeler” adlı
eserinin bir incelemesi yapılmıştır. Bu incelemede Goffman’ın kitapta neler üzerinde durduğuna
günlük hayattan örnekler verilerek durulmuştur. Kitap hakkında detaylı bilgi için bknz. (Goffman,
Etkileşim Ritüelleri: Yüz Yüze Davranış Üzerine Denemeler, 2017)
14
statüsü yüksek olan birey etkileşim sırasında daha aşağı düzeyde olan bireye
hürmetsizlik yapabilir. Bu duruma da törensel hürmetsizlik adı verilmektedir.
Kitabın üçüncü bölümünde mahcubiyet ve toplumsal örgütlenmeye değinen
Goffman etkileşim sırasında ortaya çıkan davranış biçimlerini açıklamaya çalışmıştır.
Performans sergileyen bireyin başkaları tarafından yargılanması endişesiyle hissettiği
bu duygu bireyi farklı davranış biçimlerine sürükleyebilir. Kitabın ilk bölümünde de
bahsettiği gibi ilk yüzde ortaya çıkan belirtileri vardır. Örneğin yüzü kızarır,
saklanmak ister veya kaçar. Goffman’a göre mahcubiyete en önemli sebebi
karşılanmamış beklentilerdir. Bireylerin karşılıklı etkileşimi sonucu ortaya çıkan
mahcubiyet durumunda birey rol ayrımı yapmaya sevk edilir. Birden fazla role sahip
olan birey bazı durumlarda seyirci olmayı seçerek ikilemden kurtulur. Örneğin, hem
anne hem de öğretmen olan kadın evde iki rolü de aynı anda oynayamaz. Birinden
birini seçmesi gerekir. Ancak bu durumda seyirci ayrımı yaparak performansına
gölge düşürmeden iki rolü de performe edebilir. Ortaya çıkan bir diğer durum ise
uyuşmayan benlikleri taşımanın verdiği toplumsal mahcubiyettir. Örneğin bazı
bireyler kanaat önderlerinin olarak seçilerek topluma sunulmaktadır. Ancak buna
hazır olmayan birey üslendikleri günlük hayatta sigara içme veya gece kulübüne
gitme gibi davranışlar sergilediğinde toplumsal bir mahcubiyet duyabilmektedir.
Çoklu benliğe sahip olan bireylerin bir diğer sorunu ise aynı zamanda olmaması
gereken bir yerde diğer benliği gerekçesiyle olmak zorunda kalması durumunda
çıkmaktadır.
Goffman dördüncü bölümde etkileşime yabancılaşma konusunu ele
almaktadır. Bireyin etkileşime yabancılaşmasının etkileşimi nasıl değiştireceği
üzerinde durmuştur. Bireyin herhangi bir etkileşime girmesiyle birlikte toplumsal
kuralları da yerine getirmeye başlar. İkinci bölümde bahsedilen hürmet ve tavır bu
kuralların örneklerindendir. Etkileşim esnasında performansı sergileyen bireyle
seyirci arasında köprü kurulmaktadır ve performansı sergileyen birey seyirciden
belirli talep ve yeterlilikler beklemektedir. Seyirci bu talepleri yerine getirmediğinde
sohbete yabancılaşma durumu ortaya çıkmaktadır. Zihnen başka bir şeyle meşgul
olması, kendisiyle meşgul olması (benmerkezcilik), etkileşimle meşgul olma ve
başkasıyla meşgul olma gibi sebeplerden dolayı seyirci sohbete
yabancılaşabilmektedir. Etkileşimi dinliyormuş gibi davranan birey farkına
16
KAYNAKÇA