Download as docx, pdf, or txt
Download as docx, pdf, or txt
You are on page 1of 5

Edebiyatta ve Sanatta Eşitsizlik Analizleri

Final Ödevi
Ümit Yıldırım / Kadın Çalışmaları
15 Haziran 2023

Soru: Önce Adrienne Rich’in “Batığa Dalmak” başlıklı şiirinde sözü geçen “mitler kitabı” metaforu
ile ifade edilmek istenenleri yorumlayınız. Ardından da, Wirginia Woolf’un Londra Manzaraları
başlıklı kitabından, bu metaforun içeriğini örneklediğini saptadığınız noktaları seçerek tartışmanızı
karşılaştırmalı olarak tamamlayınız.

Mitler Kitabı
Söz konusu tamlama ile mitlerden oluşan antolojik bir ciltten bahsedilmez elbette. Tarih boyunca önce
sözlü sonra yazılı olarak oluşturulmuş mitlerin amaç ve yöntemlerinin birbirine olan benzerliğini
ortaya koyan bir söz öbeğidir mitler kitabı. Erkekler tarafından üretilmiş, tek sesli, cesur kahramanları
erkek olan, kadınların ancak baştan çıkarıcı/şeytan ya da fedakâr anneler olarak karşımıza çıkabildiği
bu mitler; toplumsal cinsiyet rollerini kayda geçirmek ve/veya yeniden üretmek bakımından birbirinin
neredeyse aynısıdırlar.

Şair, mitler kitabının ürettiği enkaza dair keşif yapacaktır. Şiirde, enkazdan ya da mitler kitabından çok
keşfe dair süreçlerden ve heyecan verici yolculuktan bahsedilir. Mitler kitabı ifadesi,her biri bambaşka
diyarlarda geçen bambaşka karakterlere sahip olan mitlerin aslında benzer olduğunu ortaya koyması
açısından değerlidir. Fakat öte yandan da kadınları ve diğer bütün ötekileri dışlayan bu metinlerin;
kendi içinde tutarlı, evrensel, alımlayıcının ilgisini çekecek matematikle yazılmış olmaları “düşman”ı
daha büyük yapmaktadır. Yıkılması, değişmesi, yeniden yazılması gereken mitler yaygınlığı ve
çekiciliği ile çoktan kanonlaşmıştır.

Peki insanoğlu bu mitleri neden satın almıştır? Mitlere neden ihtiyaç duyarız? Bunlar başka
disiplinlerde başka cevapları olabilecek potansiyele sahip sorular. Mitlerin kendi içinde tutarlılığı,
ölçüleri olan bir anlatı sunması; yalnız doğan ve ölen, hayatının anlamını arayan insanlar için oldukça
caziptir. Rastlantısal bir şekilde dünyaya fırlatılmış kişi bir belirsizlik ve savrulma içerisindeyken
neden burada olduğunu ve ne işe yaradığını kendisine sorar. Neyin parçası olduğunu merak eder.
Devasa bir bütünün hangi parçası olduğunu merak etmeye başlar. Bu noktada kendine büyük,
değişmez, net bir anlatı arar. İnanç ve kahramanlık temelli mitler, bu ihtiyaçları doyurmak, dünyada
geçirilen zamanı amaca yönelik ve katlanılır kılmak üzere devreye girer. Bu açıklama Althousser’in
ideoloji’yi açıklama biçimiyle de benzerlik taşır. Modern dönemde zayıflayan mitlerin yerini
ideolojiler almıştır.
Mitlerin evrensel olma çabası içindeyken ürettiği özcülük, olguları tanımlamada ve deneyimlemede
yanlışlıklar üretmesi bakımından tehlike oluşturur. Hikayelerde anlatılanların tarihsel, toplumsal,
kültürel arka planlarını es geçilir. Her şeyin cevabı “insan doğası” üzerinden verilir. Bu da -başta
cinsiyet olmak üzere- mevcut toplumsal normların zihnin kritik etme süreçlerinden geçmeden
doğrudan kanıksanmasına neden olur ve kişilerin olumlu yönde değişmesine ve gelişmesine ket vurur.
Bu süreç birbirini besleyerek sarmal halinde devam eder. Günümüzde de kendi ülkemiz başta olmak
üzere birçok yerde gördüğümüz gibi, kendini gerçekleştirmek için gerekli ekonomik ve kültürel
imkanlardan yoksun kalan bireyler anlam ihtiyacını grandiöz anlatıların parçası olduğunu düşünerek
gidermeye çalışır. Ve kendilerini bu imkanlardan yoksun bırakanların kimler olduğunu umursamadan
karşılaştıkları ilk büyük gibi kütüğe sarılarak akıntıdan korunmaya çalışırlar.

1960’larda ve 1970’lerde kadın şairler çoğu kez, eski çağlara ait mitlerdeki toplumsal cinsiyet ön
kabullerine ya da toplumsal cinsiyet stereotiplerinin kendi kültürlerinde devam ettirilmesine meydan
okumak için mitleri kullandılar. Bu mitsel-şiirsel çaba; eril kanona ve edebiyatta, dinde ve sanatta
geleneksel kadın temsillerine meydan okumak ve bu kadınları feminist bir perspektiften yeniden
yazmak ya da yeniden yaratmak şek lindeki daha geniş bir ikinci-dalga projesinin bir parçası idi.
(Leigh House, 2006, s.103).

Rich, şiirinde mitler kitabının kemikleşmiş yapısına vurgu yaparak onu yamamak ya da modifiye
etmenin beyhudeliğini anlatır. Mitler kitabında her şey yanlış gitmiştir ve o baştan yazılmalıdır. Bunun
için de enkaza doğru dalıp mitin öyküsüne değil doğrudan kendisine bakılmalıdır. Kendi kendini yok
etmiş, harabeye dönmüş ataerkil anlatı feminist perspektif ile -şiirde deniz olan- yeniden yazılmalıdır.

Londra Manzaraları ve Mitler Kitabı


Virginia Woolf’un 1931-1932 yıllarında Good Housekeeping dergisinde yayınlanmış denemelerinden
oluşan Londra Manzaraları; yüzeydeki tasvirlerin altında bulundurduğu, yetkinlikli okuma ile ortaya
çıkabilecek katmanlı yapısı, seyrek ama güçlü mizahı, yer yer sert manevraları olan bir eser. Dersler
sırasında, farklı edebi yaklaşımlar ile özelliklerini anlamaya çalıştığımız esere yukarıda açıklamaya
gayret ettiğim “mitler kitabı” ifadesi üzerinden bir kez daha bakacağız.

Kitabın ilk bölümü olan Londra Rıhtımları bize incelemeye çalışacağımız bağlam ile alakalı en fazla
malzemeyi veren bölüm oldu.

Ne kadar masalsı, özgür ve değişken görünseler de, sonunda Londra Limanı’nda demir
atmayan hemen hemen hiçbir gemi yoktur denizlerde.
Motorlar durur; yelkenler sarılıp toplanır; ve birdenbire şatafatlı gemi bacaları ve uzun gemi
direkleri, bir dizi işçi evinin önünde, kocaman depoların kara duvarları önünde, uyumsuz bir
biçimde beliriverir. Şaşırtıcı değişim olur. Artık arkalarında doğru dürüst deniz ve gökyüzü
görünümü yoktur; kollarını, bacaklarını uzatacakları doğru dürüst bir yer yoktur. Tutsak
düşmüş yatmaktadırlar; gökyüzünden süzülen kanatlı bir canlının bacağından yakalanması ve
kuru toprak üzerinde bağlı yatması gibi.

Masallarda ve mitlerde, karşımıza, keşiflerin ve insanoğlunun kendi sınırlarını aşmasının en önemli


aracı olarak çıkan, nuh tufanı destanında yeni yaşamı kurmak için gerekli canlıları taşıyan bir ana
rahmi görevi gören gemiler artık ehlileşmiştir. Endüstriyel yeniden üretimin sıradan bir “elemanı”na
dönüşmüştür. Woolf gemi metaforu aracılığı ile yeni dünyada insanın dönüşümüne değinmiş olur.
Modern ve endüstriyel çağda bildiğimiz anlamdaki mitlerin geçersizleştiğini ima etmiş olur bize.

Şarap mahzenleri olağanüstü bir ciddiyet ve törensellik manzarası sunuyorlar. Üzerine


lambaların tutturulduğu uzun tahta sopaları sallayarak çevreyi görmeye çalışıyoruz; büyük
bir katedral gibi görünen içeriye; loş, din adamlarına özgü bir ortamda uzanan, ciddiyetle
olgunlaşan, yavaş yavaş olan, sıra sıra fıçılara bakıyoruz. Lambalarımızı sallaya sallaya bir o
geçide bir bu geçide tutarak dolaşırken, yalnızca şarap uzmanları ve gümrük memurları değil,
sessiz bir dinin tapınağında tapınmakta olan rahipler olabilirdik.

Üzümlerden değil şaraplardan, ustalardan değil gümrük memurlarından, üretimden değil depolamadan
bahsedilen bu bölümde, şarap mahzenleri tapınma mekanlarına benzetilmektedir. Alımlayıcısının
inanma ihtiyacını, gücünün, etkileyiciliğinin ve yaygınlığının sermayesi olarak kullanan mitler; inanç
sistemleri ve dini mekanlar üretir ve kendi mitini beslemek için yine bunları kullanır. Yukarıda
alıntılanan bölümde ise mitler bir kez daha endüstriyel çağa toslamaktadır. Loş ışıklı, tapınak
görünümlü yerler basitçe bir depodur. Üstelik depolanan materyalin insanın uyuşmasını sağlayan
alkollü bir içecek olması tapınak benzetmesini daha da manidar kılmaktadır.

Rıhtımların tekdüzeliğini değiştirebilecek tek şey, kendimizde ortaya çıkacak bir değişimdir,
diye düşünmeye başlıyor insan. Örneğin, kırmızı şarap içmeyi bıraktığımızı ya da
battaniyelerimiz için yün yerine kauçuk kullanmaya başladığımızı düşünelim; bu durumda bir
makine gibi işleyen tüm bir üretim ve dağıtım süreci sarsılırdı, sendelerdi ve kendini yeniden
duruma uydurmanın yollarını arardı.
Adrienne Rich’in Batığa Dalmak şiirinde enkaza dalacak olan özne kendisine anlatılanlara, yani
enkazın öyküsüne değil kendisine bakmaya karar vermiştir. Başlarda ürkek ve güvensiz iken daldıkça
heyecan ve tutkuyla dolmuştur. Bu duygu durumu değişiminin şiirin biçeminde kendine yer bulduğunu
söyleyebiliriz. Şiirin başlarında anlatımın ana yöntemi olarak durağan betimlemelere rastlarken
zamanla hareket, ritim ve daha doğrudan bir anlatım görürüz. Londra Rıhtımları da gemilerle,
yüklerle, araçlarla ve makineleşmiş insanlarla dolmuş taşmış mutsuz rıhtımları betimleyerek başlar.
Anlam katmanlarını oluşturan benzetmelerle devam eder. Yazının sonlarına doğru yukarıda
alıntıladığım bölüm gelir. Bu bölümde Woolf; gemiler gibi büyük araçları, burjuvası, piyasası ile
balinalaşmış bu yeni çağın “mekanikleşmiş” mitine daha yakından bakar. Yeni çağın insanının,
yenilmez gözüken bu yapı karşısında aslında çaresiz olmadığının altını çizer. Kapitalist üretim ve
tüketim biçimlerini bir enkaz olarak düşünürsek Woolf bu kapitalist yapıların büyük görünme halini
enkazın öyküsü olarak görür. Öyküye değil endüstrinin kendisine bakmayı, anlamayı ve karşısında
aktivist tavırla güçlü bir özne olarak durma seçeneğini hatırlatmış olur.

Mrs. Crowe’un sevdiği ve başlattığı konuşmalar köy dedikodularının yüceltilmiş bir biçimiydi.
Köy Londra’ydı ve dedikodu da Londra yaşamıyla ilgiliydi. Ama Mrs. Crowe’un en büyük
yeteneği, bu koskoca kentin, bir tek kilisesi, bir tek malikanesi ve yirmi beş köy evi olan bir
köy kadar küçük görünmesini sağlayabilmesiydi.

Kitabın son bölümü olan Bir Londralının Portresi’nde Londra’daki özel evlerden birinde oturan,
hayattaki tek uğraşı ve amacı dedikodu ağı kurmak olan Mrs. Crowe’un öyküsü anlatılır. Mrs. Crowe
evinde sürekli olarak misafir ağırlayan, onlardan öğrendiği dedikoduları başka misafirlerle değiş tokuş
eden, Londra’nın kara kutusu gibi bir karakterdir. Onun evine gelen misafirler dedikodu ile ödeme
yaparak dedikodu satın alırlar. Böylesine bir karakterin “mitler kitabı” ile olan ilgisi anlatıcılığı
üzerinden kurulabilir. Eski çağlarda, sözlü edebiyat döneminde de anlatıcılar vardı. Mitler, kırılamaz
bir anlatı oluşunu bir parça da yaygınlığına borçludur. Bu anlatıcılar da mitlerin yaygınlığını
üretmişlerdir. Modern dönemde, Londra’da, eskide olduğu gibi yarı gerçek yarı gerçeküstü hikayeler
yerine haber niteliği taşıyan fısıltılar vardır. Dinleyenlerin hayal gücünü değil gündelik meraklarını
doyuran sözler dolaşımdadır. Eski dönemlerdeki gibi anlatıcı diyar diyar dolaşıp hikayeleri aktarmaz,
kendi haber merkezinde bekleyiş halindedir.

Mitlerin güncel ve değişken bütün parametreleri atladığını, insan doğası üzerinden ilerleyen,
genelleşmiş bir anlatı kurduğunu, bunun sonucunda özcü bir karaktere sahip olduğunu söylemiştik.
Yukarıdaki alıntıda da Mrs Crowe’un en büyük yeteneği Londra’nın bir köy kadar küçük görünmesini
sağlaması gösterilmiş. Crowe, dünya ticaretinde ve yönetiminde belirleyici özellikleri olan bu
kocaman şehirden ekonomik, kültürel, toplumsal koşulları çıkararak geriye eğlenceli, yüzeysel
dedikoduları bırakmıştır. Bu karmakarışık şehri yirmi beş hanelik bir köy gibi gösterecek bir öz
yakalamış olması bu anlamda mitler kitabı ile benzemektedir. “Kocaman kentin sayısız parçasının, bir
araya gelerek tek bir canlı, anlaşılır, eğlenceli ve kabul edilebilir bir bütüne dönüşüyormuş gibi
göründüğü yer onun oturma odasıydı” bölümü yine “bütüncül olma” üzerinden benzer şeyler
söylemektedir bize.

Mrs Crowe öldü ve Londra- hayır, Londra hala duruyor, ama Londra bir daha asla aynı kent
olmayacak.

Anlatıcı, mitler, mitler kitabı şimdilik öldü.

You might also like