Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 194

İKİ KUTUP

HÜDÂYÎ ve ÜFTÂDE
BİR ESER
VÂKI’ÂT TERCÜMESİ

Kayseri-2014
İKİ KUTUP HÜDÂYÎ ve ÜFTÂDE
BİR ESER VÂKI’ÂT TERCÜMESİ

Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayıncı Sertifika Numarası: 16862

ISBN:978-605-5605-95-7

I. Baskı Nisan 2014

Laçin Yayınları Nu: 295

Serçeönü Mahallesi Ahmet Paşa Caddesi


Çiçek İş Merkezi Kat:4 Nu: 15- 38010
E-posta: celebilacin@gmail.com
KAYSERİ

Yayına Hazırlayan
Mehmet ÇELEBİ

Kapak Tasarım
Suat Yıldırım/Turgut Koçoğlu

Yazarla İletişim:
kocogluturgut@gmail.com

Baskı
Bizim Büro Basımevi
Ankara

2
İÇİNDEKİLER

ÖNSÖZ............................................................................... 7

I. BÖLÜM: ŞEYH ÜFTÂDE ............................................ 11


1. Hayatı ............................................................................. 11
2. Eserleri .......................................................................... 17
II. BÖLÜM: AZİZ MAHMUD HÜDÂYÎ ........................ 20
1. Hayatı: ............................................................................ 20
2. Eserleri ........................................................................... 28
2.1. Arapça Eserleri: ........................................................... 28
2.1.1. Ahvâlü’n-Nebiyyü’l-Muhtar: .................................. 28
2.1.2. Câmiu’l-Fadâil ve Kâmi’r-Rezâ’il : ......................... 29
2.1.3. El-Es’ile ve’l-Ecvibe fî Ahvâli Mevtâ:..................... 29
2.1.4 Fethü’l-Bâb ve Refu’l-Hicâb: .................................... 29
2.1.5. El-Fethü’l-İlâhî : ....................................................... 29
2.1.6. Habbetü’l-Mahabbe:................................................. 29
2.1.7. Hâşiye Kûhistânî fî Şerhi Fıkh-ı Keydânî: ............... 29
2.1.8. Hayâtü’l-Ervâh ve Necâtü’l-Eşbâh: ......................... 30
2.1.9. Hulâsatü’l-Ahbâr fî Ahvâli’n-Nebiyyi’l-Muhtâr:..... 30
2.1.10. Keşfu’l-Kınâ an Vechi’s-Semâ: ............................. 30
2.1.11. El-Mecâlisü’l-Vaz’iyye: ......................................... 30
2.1.12. Mecmû’a-yı Hutâb: ................................................ 30
2.1.13. Merâtibü’s-Sülûk:................................................... 31
2.1.14. Miftâhu’s-Salâh ve Mirkâtu’n-Necâh: ................... 31
2.1.15. Nefâisü’l-Mecâlis: .................................................. 31
2.1.16. Şemâilü’n-Nübüvveti’l-Ahmediyyeti’l-
Muhammediyye: ................................................... 31

3
2.1.17. Et-Tarîkatü’l-Muhammediyye Vesîle
ila’s-Saâdeti’s-Sermediyye: .................................. 32
2.1.18. Tecelliyât: .............................................................. 32
2.1.19. Vâkı’ât: ................................................................... 32
Türkçe Eserleri: .................................................................. 33
2.1.20. Dîvân-ı İlâhiyyât: ................................................... 33
2.1.21. Ecvibe-yi Mutasavvıfâne:....................................... 33
2.1.22. Mi’râciye: .............................................................. 33
2.1.23. Nasâyıh u Mevâ’iz: ................................................ 33
2.1.24. Necâtü’l-Garîk fi’l-Cem’i ve’t-Tefrîk: ................... 33
2.1.25. Tarîkat-nâme: ......................................................... 34
2.1.26. Mektubât/Tezâkir: .................................................. 34
III. BÖLÜM: VÂKI’ÂT TERCÜMESİ ............................. 35
1. Eserin Adı:...................................................................... 35
2. Eserin Muhtevâsı: ........................................................... 36
2.1. Vâkı’ât (Rüyalar) ......................................................... 38
2.2. Dînî-Tasavvufî Konular: ............................................. 38
2.2.1. Tasavvuf: .................................................................. 38
2.2.2. Celvetîlik ve Halvetîlik: ........................................... 39
2.2.3. Celvetiyye’nin Sülûk Mertebeleri: ........................... 40
2.2.3.1. Tabiat Mertebesi: ................................................... 40
2.2.3.2. Nefs Mertebesi ..................................................... 41
2.2.3.3. Ruh Mertebesi ....................................................... 42
2.2.3.4. Sırr Mertebesi ........................................................ 42
2.2.4. Bayramiyye Tarîkatı ................................................. 43
2.2.5. Hurûfiyyûn ............................................................... 43
2.2.6. Tevhîd: .................................................................... 44
2.2.7. Mâsivâ ...................................................................... 45
2.2.8. Tevbe/İstiğfâr ........................................................... 46

4
2.2.9. Riyâzet ...................................................................... 47
2.2.10. Uzlet ....................................................................... 47
2.2.11. Sâlik ........................................................................ 48
2.2.12. Abdâl ...................................................................... 48
2.2.13. Ârif-Zâhid............................................................... 49
2.2.14. Sülûk....................................................................... 49
2.2.15. Mürşid .................................................................... 50
2.2.16. Vahdet-i Vücûd / Vahdet ....................................... 50
2.2.17. Nefy ....................................................................... 51
2.2.18. Fenâ ........................................................................ 52
2.2.19. Fenâfillâh ................................................................ 53
2.2.20. Berzah .................................................................... 53
2.2.21. Mülk Âlemi-Melekût Âlemi ................................... 54
2.2.22. Terakkî ve Tenezzül Mertebesi .............................. 55
2.2.23. Bid’at ...................................................................... 56
3. Vâkı’ât Tercümesi’nin Nüshaları ................................... 56
3.1. Ankara Milli Kütüphane Nr: 06 Mil Yz 8083: ............ 57
3.2. Ankara Milli Kütüphane Nr: 06 Mil Yz A 4278 ......... 57
3.3. Çorum Hasan Paşa Yazma Eserler Kütüphanesi Nr:
783/1 ........................................................................... 58
3.4. İstanbul Millet Yazma Eser Kütüphanesi Nr: 297/3 ... 58
3.5. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Atatürk Kitaplığı
Osman Ergin Türkçe Yazmalar Nr: 1559 ................... 58
3.6. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Atatürk Kitaplığı
Osman Ergin Türkçe Yazmalar Nr: 748 ..................... 59
3.7. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Atatürk Kitaplığı
Osman Ergin Türkçe Yazmalar Nr: 57/1 .................... 59
3.8. Yapı Kredi Sermet Çifter Araştırma Kütüphanesi
Türkçe Yazmaları Nr: 196/1 ....................................... 60

5
4. Vâkı’ât Tercümesi’nin Nüsha Şeceresi ......................... 60
5. Vâkı’ât Tercümesi’nin Dil ve Üslûbu ............................ 62
Transkripsiyon Alfabesi ..................................................... 66
IV. BÖLÜM: VÂKI’ÂT TERCÜMESİ’NİN METNİ ....... 67
LÜGÂTÇE ......................................................................... 179
KAYNAKÇA ..................................................................... 193

6
ÖNSÖZ

İslam’ın ilk zamanlarındaki zühd yaşayışının


devamı gibi düşünülen tasavvuf anlayışı, 12. yüzyıldan
itibaren tarîkatlar vesilesiyle sistemleşerek İslam
toplumlarının olduğu hemen her coğrafyaya yayılmıştır.
13. asırdaki Moğol istilasının da etkisiyle Anadolu’ya
Horasan’dan gelen dervişler ile Irak ve Suriye’den gelen
dervişler, buradaki din ve tasavvuf ikliminin oluşmasında
önemli rol oynamışlardır. Birçok tasavvufî hareket/tarîkat
Anadolu’da faaliyet göstermiştir. Mevlevîlik, Bektaşîlik,
Nakşbendîlik, Kâdirîlik, Halvetîlik, Celvetîlik gibi birçok
tarikat, toplumun hemen her kesiminde etkili ve nüfuz
sahibi olmuştur. Halkın yanısıra birçok devlet adamı,
asker vs. bu tarîkatlara hürmet edip intisap etmiştir. Bir
camii yapılacağı zaman yanına bir tekke veya dergâh da
yapılmıştır.
Tasavvufî hayatın merkezinde bulunan tekke ve
dergâhlar ayrıca sosyal hayatın, kültür ve sanatın da
merkezi durumunda olmuştur. Buralarda tekke-tasavvuf
edebiyatı, müziği ve sanatı oluşmuş; tasavvufî ve irfânî
öğretilerin dile getirildiği, kaydedildiği manzum veya
mensur birçok eser üretilmiştir.
Bazı kaynakların Şeyh Üftâde’ye, bazı kaynakların
da Aziz Mahmud Hüdâyî’ye nisbet ettiği Vâkı’ât adlı
eser de bir şeyh ile mürîdinin dergâhta geçen irfânî

7
sohbetleri neticesinde ortaya çıkmıştır. Vâkı’ât,
Hüdâyî’nin, Şeyh Üftâde’ye intisabından sonraki üç
yıllık zaman zarfında Hüdâyî’nin gördüğü rüyaların
tabirlerinden, Celvetiyye tarîkatının esaslarından,
tasavvufî mertebelerden, İlâhî hakîkatlerden bahseden bir
eserdir. Eser, aslında günlük konuşmaların kaydedil-
mesiyle oluştuğu için bir nevî günlük özelliği de
taşımaktadır. Zira eserin bazı kısımlarında özellikle
konuşmaların geçtiği sene, ay ve gün belirtilmiştir.
Hüdâyî’ye veya Üftâde’ye atfedilen Vâkı’ât,
aslında Arapça olarak Aziz Mahmûd Hüdâyî tarafından
yazıya aktarılmıştır. Yani eseri yazıya geçiren
Hüdâyî’dir. Ancak Vâkı’ât’ın içeriğine bakıldığında
konuşan, anlatan, öğreten, rüyaları tabir eden Şeyh
Üftâde’dir. Bu durumda Vâkı’ât, esasen iki kutuptan
doğmuş bir eser niteliğindedir.
Orijinali yüzer varaklık iki ciltten oluşan Vâkı’âtın
bir kısmı, Mehmed Muizziddin Celvetî tarafından
Türkçeye tercüme edilmiştir. Bu çalışmada Mehmed
Muizziddin’in tercümesi ele alınmıştır. Vâkı’ât
Tercümesi, eserin aslından yapılan seçmelerden
oluşmuştur. Bu seçmeler rüya tabirlerinden ziyade
Celvetiyye tarîkatının esasları ile Şeyh Üftâde’nin
tasavvufî meselelerdeki fikirlerini içermektedir.
Çalışmanın birinci bölümünde Şeyh Üftâde’nin
hayatından ve eserlerinden, ikinci bölümünde Azîz

8
Mahmûd Hüdâyî’nin hayatı ve eserlerinden
bahsedilmiştir. Üçüncü bölümde ise Vâkı’ât
Tercümesi’nin ihtiva ettiği bazı konular, eserin nüshaları,
nüsha şeceresi; dördüncü bölümde de eserin tenkitli
metni yer almaktadır. Çalışmanın sonuna kelimelerin
daha ziyade metindeki anlamlarını içeren bir lügatçe
eklenmiştir.
Vâkı’ât Tercümesi’nin tespit edilen sekiz
nüshasından yedisine ulaşabildi. Bu nüshalardan
hareketle oluşturulan şecereye göre kolbaşı olarak
gözüken iki nüshadan hareketle eserin tenkitli neşri
yapılmaya çalışıldı. Neşirde esas alınan Ankara Milli
Kütüphane 8083 nüshası A, İstanbul Millet Kütüphanesi
nüshası İ harfiyle köşeli parantez içerisinde [ ] varak
numaralarıyla gösterildi. Aparat için gerekli olan satır
numaraları normal parantez içinde () A nüshasına göre
verildi. Nüsha farkları gösterilirken aparatlarda önce
farkın geçtiği satır numarası, sonra kabul edilen fark ve
geçtiği nüsha, ardından da kabul edilmeyen fark ve
bulunduğu nüsha şu örnekte olduğu gibi gösterilmiştir:
15 şey≠än öñüne düşdi geldi İ: şey≠än düşdi A
Bir nüshada eksik olan ifadeler nüsha harfinin
yanına eksi işareti (-) konulmak suretiyle gösterilmiştir:
19-20 pes ≈äşıl olan evläd evliyäõullähdan olur İ-

9
Eserde geçen âyet ve hadislerle Arapça ve Farsça
ibarelerin okunuşları metinde, anlamları da dipnotta
verilmiştir.
Kul çalışması hiçbir eserin kusursuz olmayacağı
sırrıyla evvelen bu kıymetli eseri vücuda getiren
Hazretlerin manevî şahsiyetlerinin, sonra erbâbının affına
sığınırız. Çalışmam süresince yardımlarını gördüğüm
sevgili öğrencim Seyit YAVUZ’a ve kıymetli Hocam
Prof. Dr. Atabey KILIÇ’a teşekkürlerimi sunuyorum.
KAYSERİ/2014

10
I.BÖLÜM: ŞEYH ÜFTÂDE
1. Hayatı:
Üftâde hazretleri, 1490 yılında Bursa’nın Araplar
mahallesinde dünyaya gelmiştir. Asıl adı Mehmed, lakabı
Muhyiddin’dir. Üftâde ise şeyhinin ona verdiği
mahlasdır.
Üftâde, küçük yaşta iken Bayramiyye tarîkatı
şeyhlerinden Hızır Dede’nin teşvikiyle ilim tahsiline
başlamıştır. Eğitimine devam eden Üftâde, bir yandan da
babasının yönlendirmesi ile bir kazzazın –yani ipek işiyle
uğraşan bir kişinin- yanında çalışmaya başlamıştır.
Ancak ilim öğrenmeyi sevdiği için kazzaz yanında
istemeyerek çalışan Üftâde, bir gün Bursa Ulu
Camii’nden çıkarken ustasını görür ve ustası ona,
kendisini başka bir dükkâna göndereceğini söyler. Üftâde
de “İnşallah ustamın bu isteği kabul olmaz.” diye dua
eder ve o gece ustası vefat eder. Hatta o hafta içinde
Üftâde’yi, kazzaz yanına veren babası da vefat eder.
Üftâde, bir erkek kardeşi, bir kız kardeşi ve annesiyle
kalır. Üftâde’nin annesi geceleri ipek büker ve Üftâde de
çalışmaya devam eder. Bir müddet böyle geçimlerini
sürdüren Üftâde’nin erkek kardeşi vefat eder, kız kardeşi
evlenir ve annesi de kız kardeşi ile birlikte gider. Yalnız
kalan Üftâde, hâlinden memnun ve rahattır. Çünkü
meşgul ve sorumlu olacağı bir dünya kaydı kalmaz.
11
Böylece şeyhi Hızır Dede’nin yanında daha çok hizmet
edip ondan istifade eder. Ancak Üftâde on sekiz yaşında
iken Hızır Dede de dünyadan ayrılır. Şeyhinin ölümü
Üftâde’yi büyük zahmet ve meşakkatlerde bırakır.
Allah’tan bir çıkış, kurtuluş kapısı bekleyen Üftâde’ye bu
kapı bir müddet açılmaz ama bir gün muhtemelen
rüyasında mânâ âleminden birkaç damla düşer ve ondan
sonra kendisine bir kapı açılır. Altı-yedi gün âlem-i
istiğrakta seyir eder ve ne aklı ne de dünya ile alâkası
kalır. Mânâlar ona böyle açılır. Bunlar, Vâkı’ât
Tercümesi’nde şöyle kaydedilmiştir:
“babam beni øazzäza virmiş idi ol øazzäzuñ
yanında teneffür ü kerähet ile işleridüm bir gün üstäduma
Cämiú-i Kebìr’de räst geldüm baña didi ki işcegüz işler
misin didüm ki belì ol ceväb eyledi ki işle göreyüm seni
didi murädum seni bir başøa dükkäna geçürmekdür
diyince lisänumdan bu cärì oldı ki duúäñı Alläh teúälä
øabùl eylemeye didüm ≈ikmet-i ilähì ol gice üstädum
vefät eyledi ≈attä ol hafta babam da vefät eyledi ben ve
bir øarındaşum ve bir øız øarındaşum ve anam øalduø
anam gice uzunlarında işleridi ≈arìr bükeridi ben da∆ı
´anúatum işleridüm bir zamän geçindük andan
øarındaşum vefät eyledi ve øız øarındaşım ere vardı
anam anuñıla bile oldı ben yalıñuz øaldım müsterì≈
oldum şey∆ümüñ øatında şu˚l ider idüm ben da∆ı on
sekiz yaşında iken şey∆üm da∆ı mer≈ùm ~ı◊ır Efendi

12
Ra≈metullähu úaleyh ä∆ırete ri≈let eyledi ben úa®ìm
za≈metde ve büyük meşaøøatde øaldum bu yolda Alläh
teúälä baña bir øapu açmadı bir gün gördüm ki vucùduma
úälem-i maúnädan birøaç øa≠re väøıú oldı andan ´oñra
açıldı her ne gördüm ise andan ´oñra gördüm andan ´oñra
úälem-i isti˚räøa düşüp altı yedi günde seyr eyledüm ne
úaøl øaldı ve ne sivä øaldı”1
Üftâde, Bursa Ulu Camii’nde ve Doğan Bey
Mescidi’nde müezzinlik yapar. Müezzinliği sırasında
kendisine bağlanan birkaç akçelik maaşının ilkini
aldığında rivayete göre rüyasında şeyhi Hızır Dede
tarafından “Sen bu iki akçeyi alıp kesene atmakla
mertebenden üftâde oldun.” diye azarlanır. Bundan sonra
da kendisi “Üftâde” mahlasını kullanır. (Yardımcı, 1980:
31) Bu hadisenin ardından geçimini sağlamak için
ipekçilik, düğmecilik yapar ve kitap istinsah eder. Bir
yandan da fahrî imamlık ve müezzinlik görevini
sürdürür. Otuz beş yaşında vaaz ve irşada başlar. Doğan
Bey Mescidi, Namazgâh Camii ve diğer camilerde halk
vaazlarını büyük bir ilgiyle takip eder. Uludağ
eteklerindeki Pınarbaşı Kuzgunluk Mahallesi’nde cami
ve tekke inşâ ettirerek burada irşad faaliyetlerini
sürdürürken 1529-1536 yılları arasında Emir Sultan
Camii hatipliğine tayin edilir. Emir Sultan’ın manevi

1
Vâkı’ât Tercümesi, Ankara Milli Kütüphâne, No: 8083, vr. 23a-
23b.
13
işaretiyle kabul ettiğini söylediği bu görevi vefat ettiği
1580 yılına kadar devam ettirir. (Azamat, 2012: 282)
Vâkı’ât Tercümesi’nde Üftâde’nin ilgilendiği camiler ve
Emir Sultan Camii hakkında şu bilgiler yer alır:
“ben düşümde ne deñlü cämiú yapdum ise hep geldi
®uhùr eyledi evvelä şu cämiúi yapdum andan ´oñra úAlì
Paşa Cämiúi’ni yapdum andan ´oñra Pıñarbaşı Cämiúi’ni
yapdum andan ´oñra Mu´allì Cämiúi’ni yapdum andan
´oñra Emìr Sul≠än Cämiúi’ne gitdüm cämiú i≈yä eylemek
da∆ı cämiú yapmaø gibidür zìrä ikisinde duúä saña rucùú
eyler” 2
Alıntıdan anlaşıldığı kadarıyla Üftâde kendi cami
ve tekkesiyle birlikte Ali Paşa Camii, Bîkârbaşı Camii ve
Musallî Camiilerini de yaptırmış, Emir Sultan Camii’ni
de ihyâ etmiştir. Ayrıca bütün bunları yukarda da geçtiği
üzere mânevî işaretlerle rüyasında görerek yapmıştır.
1580 yılında vefat eden Üftâde’nin en meşhur
halifesi Aziz Mahmud Hüdâyî’dir. Hüdâyî, Üftâde’nin
vefatından kısa bir zaman önce 1576’da ona intisap etmiş
ve 3 yıllık sülûkunu tamamlamıştır.
Kaynaklarda Üftâde’nin, şeyhi Hızır Dede’den
hilâfet aldığı söylense de bu pek makul
gözükmemektedir. Çünkü Hızır Dede, öldüğünde Üftâde,
henüz on sekiz yaşındadır ve Vâkı’ât Tercümesi’nde de

2
a.g.y., vr. 52a.
14
geçtiğine göre Üftâde’ye hakikat ve sırlar şeyhinin
vefatından sonra açılmıştır:
“ben da∆ı on sekiz yaşında iken şey∆üm da∆ı
mer≈ùm ~ı◊ır Efendi Ra≈metullähu úaleyh ä∆ırete ri≈let
eyledi ben úa®ìm za≈metde ve büyük meşaøøatde øaldum
bu yolda Alläh teúälä baña bir øapu açmadı bir gün
gördüm ki vucùduma úälem-i maúnädan birøaç øa≠re väøıú
oldı andan ´oñra açıldı her ne gördüm ise andan ´oñra
gördüm andan ´oñra úälem-i isti˚räøa düşüp altı yedi
günde seyr eyledüm ne úaøl øaldı ve ne sivä øaldı” 3
Bu durum göz önüne alındığında Üftâde’nin
sülûkunu Üveysî tarîkile tamamlamış olması kuvvetli bir
ihtimal gibi görünmektedir. (Azamat, 2012: 282)
Celvetîlik tarîkatı genellikle Aziz Mahmûd
Hüdâyî’ye intisap edilse de kendisi de bir Celvetî şeyhi
olan Bursalı İsmail Hakkı, Silsile-yi Celvetiyye adlı
eserinde Celvetîliğin Zâhid-i Geylânî zamanında hilâl,
Üftâde zamanında ay ve Hüdâyî zamanında dolunay
olduğunu söyler.
Üftâde şerîata ve sünnet-i Rasûl’e son derece bağlı
bir insandı. Vâkı’ât Tercümesi’nden de anlaşıldığı
kadarıyla o, şerîata ve sünnete muhalif düşebilecek her
türlü hâlden sakınmaya çalışmıştır:

3
a.g.y., vr. 23b.
15
“bir kimesne ki ≠arìøında kämil ola şerìúat-ı şerìfe
muväfıø tekellüm eyler… ≠abìúatdan ´ädır olan eger
şerìúata mu∆älif olurısa şey≠änìdür biz anı redd iderüz
diñlemezüz eger şerìúata muväfıø olurısa mesmùúdur” 4
Üftâde, talebesi Hüdâyî’ye şerîata riâyet etmesi
hususunda şöyle nasihat eder:
“~a◊ret-i Şey∆ buyurdılar ki şerìúat-ı şerìfeyi her
≈älde riúäyet eyle her ne øadar úälì mertebede olursañ da”5
Üftâde şerîata öyle bağlıdır ki ehl-i tarîkatın keşf ü
kerâmet vasıtasıyla gördüğü sırları ve hakîkatleri şerîat
libası giydirip söylemeleri gerektiğini ifade eder:
“mäverä-yı sırrdan ∆aber virilmez zìrä cism ile
rù≈uñ evrädın ∆a≠≠ı yoødur meşäyı∆uñ úulemäsı andan
∆aber virseler şerìúat libäsına øorlar da ∆aber virürler
ümmì olan meşäyı∆ Man´ùr ve ˚ayrılar gibi incidilmişdür
zìrä elbäs-ı şerìúata øoyamazlar” 6
Bu sebepten olsa gerek ki Üftâde’nin divanında
şathiye kabilinden şiirlere rastlanmaz.
Vâkı’ât Tercümesi’nde Üftâde, sıklıkla yollarının
Hazret-i Rasûl yolu olduğunu vurgular ve sünnet-i
Rasûl’e bağlılıklarını belirtir:
“bizüm ≠arìøımuz ~a◊ret-i Pey˚amber ≠arìøıdur

4
a.g.y., vr. 21b/26b.
5
a.g.y., vr. 46b.
6
a.g.y., vr. 34a.
16
a´lä bu tarìøda biúinäyetillähi teúälä il≈äd yoødur” 7
“bizüm ≠arìøımuz ~a◊ret-i Pey˚amber ≠arìøıdur ◊aúf
úärı◊ olıcaø kifäyet miødärı yirüz riyä◊etde teşdìd
itmezüz” 8
“~aøø’a vu´ùl ~a◊ret-i Pey˚amber’üñ ´allallähu
úaleyhi ve sellem ≈a◊retlerinüñ mübärek eliyile…” 9

2. Eserleri
Dîvân:
Üftâde hazretlerinin divânı ilk olarak Bursalı
Mehmed Tahir tarafından İstanbul Necm-i İstikbal
matbaasında, 1328’de basılmıştır. Bu baskıda 61 adet şiir
bulunmaktadır. Üftâde, sade bir dille ârifâne ve hekîmâne
tekke şiirleri yazmıştır. Şiirlerinde yukarıda da
bahsedildiği üzere şathiye üslûbundan kaçınmıştır.
Şiirlerinde aruzu da heceyi de kullanmıştır.
Aşağıdaki şiir Üftâde hazretlerinin hece ile yazdığı
şiirlerinden bir parçadır:
İrden ~aøø’a irmek gerek
İrenleri bulmaø gerek
Bulmazısañ sen anları
Cän u dilden sevmek gerek

7
a.g.y., vr. 8a.
8
a.g.y., vr. 16b.
9
a.g.y., vr. 8b.
17
Sevenler buldı anları
İrişdi ~aøø’a cänları
Bütün oldı ìmänları
Cän u dilden sevmek gerek

İzle däõim izlerini


İşit güzel sözlerini
Görem dirseñ yüzlerini
Cän u dilden sevmek gerek
… (Mehmed Tahir, 1328: 6)
Aşağıdaki şiir, Üftâde hazretlerinin aruzla yazdığı
şiirlerindendir:
Fäúilätün / Fäúilätün / Fäúilätün / Fäúilün

N’olduè ièlersin göèül bir bìbedel yäruè mı var


On sekiz biè úäleme ≈ükm idici ∆änuè mı var

Ölmeyince úäşıøa keşf idemez hergiz cemal


Hemçü İsmäúìl øurbän itmeğe cänuè mı var

Gice gündüz kendüèi atmaø dilersen äteşe


Oda yanmaz hemçü İbrähìm úaceb tenüè mi var

Bir na®arda yoø ider cümle cihänuè varını


Ol cemäle duyucı bir sırr-ı pinhänuè mı var

18
Áşiyän-ı a´la varma˚a dilersen ey göèül
Rù≈-ı æudsì’den yetişmiş per ile bälüè mi var

Anda varmaødan nedür bilsem muräduè ben senüè


Ten türäbından ≠oøınmış ba˚ruèa yäruè mı var

Ne úaceb remz eyledüè ey derdmend Üftäde sen


Nùr-ı ~aøø’a vä´ıl olmış Ÿerrece ≈älüè mi var
(Mehmed Tahir, 1328: 27)
Görüldüğü üzere Üftâde hazretleri hem hece ile
hem de aruzla yazdığı şiirlerinde dinî-tasavvufî konuları
sâde bir dille ve akıcı bir üslupla dile getirmiştir. Ayrıca
sade Türkçeyle şiir yazmasına rağmen aruzla yazdığı
şiirlerinde vezin kusurlarına pek rastlanmamaktadır
Üftâde’nin dil ve üslûbunda pekçok tekke şâirinin örnek
almaya çalıştığı Yunuz Emre edâsı da hissedilmektedir.

19
II. BÖLÜM: AZİZ MAHMUD HÜDÂYÎ
1. Hayatı:
Aziz Mahmud Hüdâyî’nin, kaynaklardan
anlaşıldığı kadarıyla asıl adı Mahmud’dur ve “Aziz” ismi
kendi eserlerinde kaydedilmediğine göre hayatını yazan
biyografi müelliflerinin ta’zîmen kullandıkları bir sıfat
olmalıdır. “Hüdâyî” ismi ise şiirlerinde kullandığı
mahlasıdır ve şeyhi Üftâde tarafından verilmiştir.
(Yılmaz, 1982: 37)
Hüdâyî’nin babası’nın adı Nasrullah bin
Fadlullah’dır ve hakkında kaynaklarda bilgi
bulunmamaktadır. Hüdâyî hazretlerinin doğum yeri
hususunda kaynaklar iki farklı yer zikretmektedir. Bir
kısım kaynaklar “Sivrihisar”da bir kısmı da “Koçhisar”da
doğduğunu kaydetmektedir. Kâmil Yılmaz, Vâkı’at’da
Hüdâyî’nin “Koçhisar”da doğduğunu teyit edici bilgi
olduğunu belirterek doğum yerini “Koçhisar” olarak
kabul eder. (Yılmaz, 1982: 40) Ancak Terceme-yi
Vâkı’ât’da geçen şu cümleler Kâmil Yılmaz’ın,
Vâkı’ât’ın Arapçasındaki bilgilerden hareketle ulaştığı
kanaatiyle çelişmektedir.
“Rama◊än’a dek ≈ä◊ırlan ehlüñile ve úAlì Çelebi ile
i∆tiyäruñ eyle Sivri≈i´är’a zìrä bir zamändan beri göñlüme
seni mevlidüñ olan Seferì≈i´är’a göndermek ∆u≠ùr ider idi”10

10
a.g.y., vr. 53a.
20
Burada “mevlidüè olan Seferì≈isär” ifadesinden
anlaşıldığına göre Terceme-yi Vâkı’ât, Hüdâyî’nin
doğum yerini Sivrihisâr olarak kaydetmiştir.
Bursalı Mehmed Tâhir de Hüdâyî’nin doğum yeri
hususundaki ihtilâfı belirttikten sonra “Mev§ùø baú®-ı
øaräõine göre Sivri≈i´ärlı olduøları anlaşılıyor” (Mehmed
Tâhir, 2000: 185) diyerek Hüdâyî’nin Sivrihisarlı
olduğuna kanaat getirmiştir.
Hüdâyî’nin doğum yeri ve memleketi hususunda
olduğu gibi doğum tarihi hakkında da kaynaklar muhtelif
rivâyetler serdetmektedir. Harîrîzâde Kemâleddin,
948/1543 tarihinde doğduğunu söylerken Gülşen Efendi,
950/1545 yılında doğduğunu kaydetmektedir. Hüdâyî’nin
vefâtında doksan ve daha yukarı yaşlarda bulunduğu
rivâyeti nazar-ı itibara alınırsa, doğumunun 948/1543’ten
sonra olmadığı ortaya çıkar. (Yılmaz, 1982: 40)
Hüdâyî, ilk tahsiline çocukluğunu geçirdiği
Sivrihisâr’da başladı. Daha sonra İstanbul’a giderek
Küçük Ayasofya Medresesi’ne girdi. Medrese tahsilini
tamamladıktan sonra hocası Nâzırzâde Ramazan
Efendi’nin muîdi oldu. Talebelik ve muîdlik yıllarında
bir yandan da Halvetiyye tarikatına mensup Küçük
Ayasofya Camii Şeyhi Nureddinzâde Muslihiddin
Efendi’nin sohbetlerine devam etti. Hocası Nâzırzâde,
Edirne Selîmiye Mederesesine müderris; Mısır ve Şam’a
kadı tayin edildiği yıllarda Hüdâyî’yi yanından ayırmadı.

21
Hüdâyî, Mısır’da hocasıyla beraber bulunduğu sıralarda
Halvetiyye tarîkatının Demirtaşiyye kolundan
Kerîmüddin el-Halvetî’den usûl-i esmâ terbiyesi gördü.
1573’te Mısır’dan dönüşünde Bursa Ferhâdiye
Medresesi’ne müderris ve Câmi-i Atîk Mahkemesi’ne
nâib tayin edildi Hocası Nâzırzâde ise Bursa
mevleviyetine getirildi. Bursaya gelişinin üçüncü yılında
hocası vefat etti. Talebelik ve muîdlik yıllarından beri
tasavvuf çevresiyle yakın teması bulunan Hüdâyî,
hocasının ölümünün üzerinde bıraktığı derin tesir
sebebiyle resmi görevlerinden ayrılarak daha önce vaaz
ve sohbetlerine katıldığı Muhyiddin Üftâde’ye intisap
etti. (Yılmaz, 1991: 338)
Atâyî, Şakayık Zeyli’nde Hüdâyî’nin, Üftâde’ye
intisabını şöyle anlatır: “ol gice úälem-i mi§älde nìrän-ı
cehìmi seyr idüp maøämı ´adr-ı ´uffa-yı cinän olmaø
ta∆mìn eyledügi a´≈äb-ı ∆ayr u ´alä≈dan baú◊-ı kimseyi
øaúr-ı çäh-ı cehennemde sùzän müşähede eyler ≈attä
kemäl-i úiffet ü nüzhet ile meşhur-ı beyne’l-úulemä
mecmaú-ı úaleyhi cumhùr olan Nä®ır-zäde Efendi’nüñ
maøämın seyr iderler ol väøıúa-yı hevlnäkden müteõe§§ir
olup se≈erì cemìú-i mämelekin perìşän ve ®ıll-ı zäõil-i
dünyäyı fìdervìşän idüp terk-i medrese vü niyäbet ve
Üftäde Efendi ≈a◊retlerinden inäbet itmişler idi” (Özcan,
1989: 760)

22
Kısaca demek olur ki Hüdâyî, bir gece rüyasında
cehennem ateşini görür. Cennet bahçelerinde olacağını
düşündüğü hayır ehli ve salih kimseleri, cehennem
çukurlarının dibindedir. Hatta âlimler arasında iffet ve
nüzhetinin kemaliyle meşhur olan hocası Nâzırzâde’nin
de makamını görür. Bu dehçet verici rüyadan
uyandığında seher vakti bütün varını yoğunu dağıtıp
medreseyi ve nâibliği bırakıp Üftâde hazretlerine intisap
eder.
Üftâde hazretlerine intisabından sonra 3 yıl gibi
kısa bir zamanda seyr ü sülûkunu tamamladı. Şeyh
Üftâde, kendisini memleketi Sivrihisâr’a halife tayin etti.
Burada ancak 6 ay kalabilen Hüdâyî, şeyhi Üftâde’yi
ziyâret etmek için tekrar Bursa’ya döndü. Fakat bu arada
şeyhi vefat edince Rumeli’ye gitti. Trakya ve
Balkanlar’da bir süre kaldıktan sonra İstanbul’a geldi.
Şeyhülislâm Hoca Sâdeddin Efendi’nin delâletiyle tayin
edildiği Küçükayasofya Camii Tekkesi’nde sekiz yıl
şeyhlik makamında bulundu. Bir yandan da Fatih
Camii’nde vâizlik yaptı, tefsir ve hadis okuttu. Daha
sonra Üsküdar’da Hüdâyî Dergâhı’nın bulunduğu yeri
1589 yılında satın aldı. Dergâhın inşaatıyla daha
yakından ilgilenmek için ikâmetgâhını Rum Mehmet
Paşa Camii civarına nakletti. 1595’te dergâhın inşaatı
tamamlandı. 1599 yılında Fatih Camii vâizliğini
bırakarak Üsküdar Mihrimah Sultan Camii’inde

23
Perşembe günleri vaaz vermeye başladı. Sultan Ahmed
Camii’nin açılışında (1616) ilk hutbeyi Aziz Mahmud
Hüdâyî okudu ve her ayın ilk pazartesi günü burada vaaz
etmeyi kabul etti. Üsküdar’da bulunduğu yıllarda
Bulgurlu’da da bir çilehane ile bir hamam yaptırdı.
Çilehanenin bulunduğu yerdeki Bulgurlu köyü, Ilısuluk
tarlaları ve Gaziler tepesinin bir kısmı I. Ahmed
tarafından fermân-ı hümâyunla Aziz Mahmud Hüdâyî
adına tescil edildi. (Yılmaz, 1991: 339)
Kânûnî’nin, kızı Mihrimah Sultan’dan torunu Ayşe
Sultan (Ö. 1598) ile de evlendiği rivâyet edilen Aziz
Mahmud Hüdâyî, Safer 1038’de (Ekim 1628) vefat etti.
Altısı kız olmak üzere on bir çocuğu oldu ve nesli kızları
Ümmügülsüm (Ö. 1641), Zeynep (Ö. 1642) ve Fatma Zehrâ
(Ö. 1675) vasıtasıyla devam etti. (Yılmaz, 1991: 339)

Hüdâyî halktan sultanlara kadar uzanan geniş bir


tesir halkası meydana getirdi. Devrin padişahlarıyla yakın
ilgi kurmayı başardı. III. Murad, I. Ahmed ve II.
Osman’a mektuplar yazdı, öğütler verdi. IV. Murad’a
saltanat kılıcını kuşattı. Ferhad Paşa ile Tebriz seferine
katıldı. Zaman zaman padişahların davetlisi olarak saraya
gitti ve onlarla sohbette bulundu. Evliyâ Çelebi, “yedi
padişahın Hüdâyî’nin elini öptüğünü, 170.000 müride
irâdet (el) verdiğini” belirtir. Aziz Mahmud Hüdâyî’nin
dergâhı her zümreden insanla dolup taştı. Devlet
ricâlinden Kayserili Halil Paşa, Dilâver Paşa, ilmiyeden

24
Hoca Sâdeddin Efendi, Sun’ullah Efendi, Şeyhülislâm
Hocazâde Esad Efendi, Okçuzâde Mehmed Şâhî Efendi,
Sarı Abdullah Efendi, Nev’îzâde Atâyî, meşhur sûfî
Oğlanlar Şeyhi İbrahim Efendi ve benzerleri onun
dergâhının müntesip veya müdâvimleri arasındaydı.
Vefat ettiğinde altmışa yakın halifesi bulunduğu rivayet
edilen Aziz Mahmud Hüdâyî, halifeleri ve yazdığı otuz
kadar eseriyle Anadolu ve Balkanlardaki dînî-tasavvufî
hayat üzerinde derin tesirler icra etmiş ve bu şekilde
şöhreti günümüze kadar ulaşmıştır. Tekkesi, İstanbul’un
en önemli tasavvuf ve kültür merkezi olarak hizmet
görmüş, bu dergâhtan pek çok ilim ve fikir adamı, şeyh
ve mûsikişinas yetişmiştir. (Yılmaz, 1991: 339)
Gerek devrinde gerekse daha sonra yazılan tarih ve
bibliyografya kitaplarında “kutbu’l-aktâb, sâhib-i zaman,
mürşid-i kâmil” gibi unvanlarla anılması ölümünden
sonra da şöhretinin devam ettiğini gösterir. Dilden dile
nakledilen menkıbe ve kerâmetleri halkın gönlünde taht
kurmasını sağlamış, ziyaretçileri her devirde artarak
devam etmiştir. Daha sağlığında hayatını tehlikede gören
pek çok devlet adamının onun tekkesine sığınarak
hayatını kurtardığı bilinmektedir. Vefatından sonra ise
bıraktığı çok zengin vakfiyesi sayesinde tekkesi, imaret
ve külliyesi halkın sığınak ve barınağı olmuştur.
Özellikle mensupları, sevenleri ve türbesini ziyaret
edenler hakkında “Denizde boğulmasınlar, âhir ömürle-

25
rinde fakirlik görmesinler ve imanlarını kurtarmadıkça
gitmesinler.” şeklindeki duası, türbesini İstanbul’da Eyüp
Sultan, Sünbül Efendi ve Yahya Efendi’den sonra
ziyaretçisi en çok olan türbeler sırasına sokmuştur. 1266
(1850) yangınında yanan Hüdâyî Külliyesi’nin devrin
padişahı Abdülmecid tarafından yeniden inşa ettirilmiş
olması, bu sevgi bağının saray çevresinde devam etmekte
olduğunu gösterir. (Yılmaz, 1991: 339)
Eserlerinin birçok nüshasının bulunması onların
halk tarafından ne kadar sevilip benimsendiğini gösterir.
Celvetiyye tarîkatı ve diğer tarîkat mensuplarınca
eserlerinin büyük bir kısmına şerh ve hâşiyeler yapılmış,
bazıları da Türkçeye çevrilmiştir. Yunus tarzındaki
ilâhilerine pek çok mutasavvıf şair tarafından nazireler
yazılmıştır. Celvetî tekkelerinde şeyhlik eden kimselerin
tamamına yakın kısmı, Hüdâyî tarzında şiirler yazmış ve
besteler yapmıştır. (Yılmaz, 1991: 339)
Tasavvufî halk edebiyatı şairleri zümresi içinde yer
alan Hüdâyî, sâde ve hikemî mahiyette tekke şiirleri
yazmıştır. Daha çok ilâhi tarzındaki bu şiirleri bir divan
oluşturacak sayıdadır. Şiirlerinde Yunus Emre tesiri
hissedilmektedir. O, şiiri dînî, tasavvufî ve ahlakî
öğretileri anlatmak için bir araç olarak görmüştür.
Hüdâyî’nin az da olsa Arapça ve Farsça şiirlerinin
yanında Türkçe-Arapça mülemmâları da vardır.
Şiirlerinde bazen hece bazen de aruz veznini

26
kullanmıştır. Aşağıdaki dörtlükler Hüdâyî’nin, Yunus
etkisi görülen ve 7’li hece ölçüsü ile yazdığı bir
şiirindendir.
Neyleyeyim dünyâyı
Bana Allah’ım gerek
Gerekmez mâsivâyı
Bana Sultân’ım gerek

Ehl-i dünyâ dünyâda


Ehl-i ukbâ ukbâda
Her biri bir sevdâda
Bana Allah’ım gerek

Derdli dermânın ister


Kullar sultânın ister
Âşık cânânın ister
Bana Sübhân’ım gerek (Gülşen, 88 : 1340)

Hüdâyî, aşağıdaki şiirini aruzun “Fâilâtün Fâilâtün


Fâilâtün Fâilün” kalıbıyla yazmıştır:
Gâr-ı sadrumda habîbüm aşkun [olmışdur] nihân
Başum üstünde hamâm-ı gam yapupdur âşiyân

Ankebût-ı dâğ-ı mihnet perde çekmişdür ana


Bu değüldür gördüğün ey yâr-ı sâdık her zamân

27
Dolunur her şeb çerâğ-ı encüm ile kevkebi
Bir tarîk ile sana yol bulmak ister kehkeşân
(Gülşen, 156: 1340)
Hüdâyî, İbnü’l-Arabî’nin sistemleştirdiği vahdet-i
vücûd anlayışına bağlı bir mutasavvıftır. Eserlerinde,
şiirlerinde ve mektuplarında bu açıkça görülmektedir.
Ancak onun vahdet-i vücûd anlayışını Yunus Emre kadar
derin bir şekilde işlediğini söylemek güçtür. Bununla
birlikte tasavvufun engin ruhunu samimi bir ifadeyle
nazmetmiştir. İlâhilerinden bir kısmı bizzat kendisi bir
kısmı da muhib ve müntesibleri tarafından bestelenerek
yüzyıllar boyu tekkelerde okunmuş, zikir meclislerinin ve
âyinlerin ayrılmaz bir parçası hâline gelmiştir. (Yılmaz,
1991: 339)

2. Eserleri
2.1. Arapça Eserleri:
2.1.1. Ahvâlü’n-Nebiyyi’l-Muhtar:
Birkaç varaklık küçük bir risâledir. Dört bölümden
oluşan risalede ruh, unsur, mi’râc ve Hz. Muhammed’in
mucizelerinden bahsedilmektedir.
2.1.2. Câmi’u’l-Fadâil ve Kâmi’u’r-Rezâ’il :
Tasavvuf ve ahlâkla ilgili olan bu eser, üç
bölümden oluşur. Birinci bölümde, ilim ve amel; ikinci
bölümde nefsin kötülükleri ve ıslahı; üçüncü bölümde ise

28
marifet ve tevhid konuları ele alınmıştır.
2.1.3. El-Es’ile ve’l-Ecvibe fî Ahvâli Mevtâ:
Eserde ölülerin hâllerinden bahsedilmektedir.
Ölülerin yiyip yemedikleri, kendilerini ziyaret eden
dirileri tanıyıp tanımadıkları, onların seslerini duyup
duymadıkları, ölülerin ruhlarının dirilerin evlerini ziyaret
etmeleri gibi meseleler ele alınmıştır.
2.1.4. Fethü’l-Bâb ve Refu’l-Hicâb:
Üç bölümden oluşan eserin birinci bölümünde
insandan önce yaratılanlar, ikinci bölümde tövbe ve
üçüncü bölümde insan ve sırr-ı ilâhî anlatılmaktadır.
2.1.5. El-Fethü’l-İlâhî :
Birkaç varaklık bu risalede, insanın “ahseni
takvîm” üzere yaratılmasından bahseden ayet İbnu’l-
Arabî gibi mutasavvıfların da yorumlarıyla desteklenerek
izah edilmiştir.
2.1.6. Habbetü’l-Mahabbe:
Birkaç varaklık bu risâlede Hüdâyî;
muhabbetullah, muhabbet-i Rasûllullah ve muhabbet-i
ehl-i beyt konularını ele almıştır.
2.1.7. Hâşiye Kûhistânî fî Şerhi Fıkh-ı Keydânî:
Mehmed Kûhistânî’nin, Fıkh-ı Keydânî’ye yazdığı
şerhin Hüdâyî tarafından genişletildiği eserdir.

29
2.1.8. Hayâtü’l-Ervâh ve Necâtü’l-Eşbâh:
İki bölümden oluşan eserin birinci kısmında mevt-i
ıztırârî, ölümü temenniden nehy, ölüm anındaki fitneler,
kıyamet, haşr, hesap gibi konular; ikinci kısımda ise
mevt-i ihtiyârî, murakabe, zikir, ihsan, muhabbet gibi
meseleler ele alınmıştır.
2.1.9. Hulâsatü’l-Ahbâr fî Ahvâli’n-Nebiyyi’l-
Muhtâr:
Eser beş bölümden oluşmaktadır: birinci bölümde
âlemlerin yaratılışı; ikinci bölümde Hz. Âdem ve
Havvâ’nın yaratılışı; üçüncü bölümde Hz. Muhammed’in
doğumu ve diğer hâlleri; dördüncü bölümde ilim ve
ma’rifet; beşinci bölümde de teşbih, zikir, dua ve tevhide
dâir konular anlatılmıştır.
2.1.10. Keşfu’l-Kınâ an Vechi’s-Semâ:
Hüdâyî’nin, sûfîlerin semâını müdafaa için yazdığı
bir eserdir. Hüdâyî burada semâın ne olduğunu anlatır ve
semâı, semâ-ı tahkîkî ve semâ-ı taklîdi diye iki kısma
ayırır.
2.1.11. El-Mecâlisü’l-Vaz’iyye:
Hüdâyî’nin Cuma ve bayram namazları
hutbelerinden derlenmiş birkaç varaklık küçük bir
risâledir.
2.1.12. Mecmû’a-yı Hutâb:
Birkaç varaklık bu eser, Hüdâyî’nin Cuma ve

30
bayram hutbelerinden derlenmiştir.
2.1.13. Merâtibü’s-Sülûk:
Eserde sülûkun mertebeleri anlatılmıştır. Hüdâyî
sâlikleri, avâm, havâs ve ehass olarak üç gruba ayırır ve
bunların sülûkları ve hâllerini anlatır.
2.1.14. Miftâhu’s-Salâh ve Mirkâtu’n-Necâh:
Hüdâyî’nin namaza dâir yazdığı bu eser, üç
bölümden oluşur: birinci bölümde namazın nasıl
kılınacağı erkân ve âdâbı, ikinci bölümde namazın
faziletleri, üçüncü bölümde Cuma namazı ve cemaatin
fazileti konuları ele alınmıştır.
2.1.15. Nefâisü’l-Mecâlis:
Eserde Kur’ân-ı Kerim’den seçilmiş bazı âyetler
tefsir edilmiştir. Eser, Hüdâyî’nin vefatından sonra
halifelerinden Filibeli İsmail Efendi tarafından 3 cilt
hâlinde derlenmiştir. I. cilt Tevbe, II. cilt Ankebût ve III.
cilt İhlâs suresine kadardır. Ancak Hüdâyî tefsirinde âyet
sırası gözetmeden konulara göre âyetleri tefsir etmiştir.
2.1.16. Şemâilü’n-Nübüvveti’l-Ahmediyyeti’l-
Muhammediyye:
Arapça ve Türkçe yazılmış bu eser Hz. Peygamber
hakkındadır. Eserin birinci bölümünde -ki bu bölüm
Arapça ve 11 sayfadır- Hz. Muhammed’in hilye ve
şemâil-i şerifleri sahâbî rivayetlerine göre anlatılmıştır.

31
35 sayfa olan ve Türkçe yazılan ikinci kısım da bir nevî
mensur mevlid tarzındadır.
2.1.17. Et-Tarîkatü’l-Muhammediyye Vesîle ila’s-
Saâdeti’s-Sermediyye:
Birkaç varaklık bu eserde Hüdâyî; Allah’ın bütün
varlıkları kendisine ibadet için yarattığından, efdal
ibadetin tevhid olduğundan ve tevhide sülûk ile
erişileceğinden, sülûkun şekli, mürşide olan ihtiyaç ve
tarîkat âdâbından bahsetmiştir.
2.1.18. Tecelliyât:
Bu eserde, Hüdâyî’nin hayatında mazhar olduğu
tecellîlerin, kemâlinin Allah tarafından irşad için
kendisine izin verildiğinden ve kutbiyyetinden
bahsedilmiştir.
2.1.19. Vâkı’ât:
Hüdâyî’nin, Şeyh Üftâde’ye intisabından başlayıp
hilâfetine kadarki üç yıllık sürede meydâna gelen
vâkı’aların, gördüğü rüyaların, Şeyhi Üftâde ile din ve
tasavvuf üzerine yaptığı konuşmaların yer aldığı bir
eserdir. Eser, Hüdâyî ve Üftâde’nin günlük
konuşmalarından oluştuğu için günlük ve hâtırat özelliği
de taşımaktadır. İki cilt hâlinde düzenlenen eser,
kaynaklarda Vâkı’ât-ı Üftâde olarak da geçmektedir.

32
Türkçe Eserleri:

2.1.20. Dîvân-ı İlâhiyyât:


Hüdâyî’nin nasihat, ahlak, din ve tasavvuf
konularını içeren Türkçe şiirlerinden oluşmuş eseridir.
Şiirlerinde genellikle hece ölçüsünü, bazı şiirlerinde de
aruz ölçüsünü kullanan Hüdâyî’nin dîvânında üç yüz
civarında şiir vardır. Şiirlerinde Ahmed-i Yesevî ve
Yunus Emre üslûbu görülmektedir.
2.1.21. Ecvibe-yi Mutasavvıfâne:
Yanyalukalı Sâfî’nin, Hüdâyî’ye intisabından sonra
ona sorduğu sorulara Hüdâyî’nin verdiği cevapları içeren
birkaç varaklık küçük bir eserdir. Eserde tarikat âdâbı,
tevhid zikri icrâsı, dua âdâbı gibi konular yer almaktadır.
2.1.22. Mi’râciye:
Hz. Muhammed’in mi’râc hadisesini âyet ve
hadislerle anlatan mensur küçük bir eserdir.
2.1.23. Nasâyıh u Mevâ’iz:
Hüdâyî’nin vaaz ve nasihatlarının toplandığı bir
eserdir.
2.1.24. Necâtü’l-Garîk fi’l-Cem’i ve’t-Tefrîk:
Tasavvufî makamlardan makâm-ı cem’ ve
makâm-ı tefrîk’in anlatıldığı manzum bir eserdir.

33
2.1.25. Tarîkat-nâme:
Celvetiyye tarikatının âdâb ve erkânını, müridin
vazifelerini anlatan birkaç varaklık küçük bir risâledir.
2.1.26. Mektubât/Tezâkir:
Hüdâyî’nin muhib ve müntesiblerine yazdığı
mektupları içeren bir eserdir. Mektupların çoğu III.
Murad’a yazılmıştır. Ayrıca Halil Paşa’ya, Belgradlı
Münir Efendi’ye ve Belgradlı Ali Efendi gibi kişilere
yazılmış mektuplar da bulunmaktadır. 11

11
Azîz Mahmud Hüdâyî’nin Arapça ve Türkçe eserleri hakkında
daha geniş bilgi için bakınız: H. Kâmil Yılmaz, Azîz Mahmud
Hüdâyî ve Celvetiyye Tarîkatı, Erkam Yayınları, İstanbul 1982.
34
III. BÖLÜM: VÂKI’ÂT TERCÜMESİ

1. Eserin Adı:
Tespit ettiğimiz nüshalarda eser, özel bir adla
kayıtlı değildir. Bazı nüshalarda hiçbir başlık
bulunmazken bazılarında şöyle başlıklar yer almaktadır:
“øutbu’l-úärifìn ~a◊ret-i Ma≈mùd Efendi ile pìr-i
münìrleri øu≠bu’l-vä´ılìn Üftâde Efendi ≈a◊retleriyle olan
menäøıblarıdur”12
“mine’l-väøıúät-ı Muhammed Üftäde Efendi
≈a◊retleri øaddesallähu sırrahu”13
“≈a◊ret-i Üftâde Efendi øuddise sırrahù ≈a◊ret-i
Hüdâyî Ma≈mùd Efendi ≈a◊retine buyurduøları
esrärdur”14
“Hüdâyî Ma≈mùd Efendi ve Üftäde Efendi tev≈ìde
mutaúallıø so≈betleri ve kelimät-ı maúärifiyye”15
Bu başlıklar da bir kitap ismi olmaktan ziyade
eserin neye dâir olduğunu anlatan açıklamalar

12
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Atatürk Kitaplığı, No: AEsry
1336/2, vr. 5b.
13
Çorum Hasan Paşa Yazma Eserler Kütüphanesi, No: 783/1, vr. 1b.
14
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Atatürk Kitaplığı, Osman Ergin
Türkçe Yazmalar 748/2, vr. 1b.
15
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Atatürk Kitaplığı, Osman Ergin
Türkçe Yazmalar 1559, vr. 1b.
35
mahiyetindedir. Eserin giriş kısmındaki “Ma≈mùd Efendi
Üsküdärì øaddesallähu subhänehù ve teúälä sırrahu’l-la≠ìf
pìr-i münìrleri øu≠bu’l-vä´ılìn Üftäde Efendi
øaddesallähu teúälä sırrahu’l-úazìz ≈a◊retleriyle
sülùklarında väøıú olan ä§är-ı ´o≈betleri ve kelimät-ı
maúärifiyylerinüñ münte∆iblerinüñ tercümesidür”
cümlesinden hareketle, bu kitabı “Vâkı’ât Tercümesi”
şeklinde isimlendirmek pek de yanlış olmaz.

2. Eserin Muhtevâsı:
“Vâkı’ât”, Aziz Mahmud Hüdâyî’nin, Şeyh
Üftâde’ye intisap etmesiyle başlayan ve hilâfetine kadar
3 yıl devam eden sülûklarında gördüğü rüyaları,
Üftâde’nin bunlara yaptığı yorumları ve Hüdâyî ile
Üftâde’nin din ve tasavvuf üzerine sohbetlerini içeren bir
eserdir. Vâkı’ât, Hüdâyî tarafından Arapça olarak
yazılmış ve iki cilt olarak tertip edilmiştir. Vâkı’ât, her ne
kadar Hüdâyî tarafından yazılsa da muhtevasında şeyhi
Üftâde’nin hissesi olduğu âşikârdır. Hatta Vâkı’ât
Tercümesi’nin bazı nüshalarında eser, Üftâde
hazretlerine nisbet edilmiştir.
Hüdâyî’nin Arapça yazıya geçirdiği Vâkı’ât’ın bir
kısmını, muhtemelen onun müridlerinden biri olan
Mehmed Mu’izziddin Celvetî Türkçeye çevirmiştir.
Vâkı’ât’ın aslı yüzer varak olmak üzere iki cilt
hâlindedir. (Azamat, 2012: 283) Tespit edebildiğimiz
36
Vâkı’ât Tercümesi nüshalarından en hacimlisi 55
varaktır. Ayrıca eserin giriş kısmındaki “sülùklarında
väøıú olan ä§är-ı ´o≈betleri ve kelimät-ı maúärifiyylerinüñ
münte∆iblerinüñ tercümesidür” cümlesinde geçen
“müntehiblerinün” kelimesinden de anlaşıldığı kadarıyla
“Vâkı’ât Tercümesi” bir seçme tercümedir. Eserin
orijinalinden intihab edilen bazı kısımlar Türkçeye
aktarılmıştır.
Vâkı’ât Tercümesi’nde, Hüdâyî’nin rüyalarına ve
Üftâde’nin rüya tabirlerine fazla yer verilmemiştir.
Eserde birkaç rüya ve tabiri bulunmakla birlikte daha çok
dînî ve tasavvufî meseleler üzerine yapılan sohbetler
seçilmiştir. Vâkı’ât Tercümesi’nde geçen şu ifadeler,
aslında eserin Arapçasında daha çok rüya nakledildiğini
belirtmektedir:
“˙urre-yi ÿi’l-≈icce sene 986 ~a◊ret-i Şey∆ ≈älümi
´uõäl eyledi ben da∆ı didüm ki ≈älüm maúlùm çoø väøıúa
söyledüm o mädäm ki väøıú olan ®uhùr eyleye buyurdı ki
rùyä ancaø mu´ä≈abete sebeb olmaø içündür” 16
Buradan anlaşılıyor ki Hüdâyî, şeyhine gördüğü
rüyalardan çokça anlatmıştır. Ancak Vâkı’ât
Tercümesi’nde bunlardan birkaçı nakledilmiştir.
Vâkı’at Tercümesi’nde birçok dînî-tasavvufî
mesele ele alınmıştır. Ancak örnek teşkil etmesi için bu

16
Ankara Millî Kütüphane, No: 06 Mil Yz 8083, vr. 51a.
37
meselelerden ve rüyalardan sadece bazıları aşağıda
kaydedilmiştir.
2.1. Vâkı’ât (Rüyalar)
“väøıúamda bir säõile aøçe virdüm andan ´oñra
Mu≈ammed müläyimi urdı ~a◊ret-i Şey∆ buyurdı ki
bä≠ında olan taúbìrini øoyalum ®ähirde taúbìri budur ki bir
faøìre bir aøçe vir tä ki belä defú ola Mu≈ammed’üñ
müläyimi urması defú-i beläya işäretdür”17
“yevme’l-i§neyn didüm ki väøıúamda gördüm ki
ben didüm ki vefät iden øızum on sekiz yaşında idi ammä
vefät iden kerìmeleri iki üç yaşında imiş ~a◊ret-i Şey∆
buyurdı ki gùyä ki ≠araf-ı aúlädan tesellì ≈ä´ıl olınca ∆aber
işitdük ve didi ki øızuñ yaşı øadardur ümmü’l-müõminìn
~adìce ana øızuña terbiyyet eyler nitekim İbrähìm
pey˚amber úaleyhi’s-seläm erkek olan e≠fäle maúärif-i
İlähiyye taúlìm eyledügi gibi” 18
2.2. Dînî-Tasavvufî Konular:
2.2.1. Tasavvuf:
Üftâde’ye göre tasavvuf kelime-yi şehâdetin
mânâsından ibârettir. Ayrıca tasavvuf insanın kendisini
bütün dünya kayıtlarından kurtarması demektir:
“ta´avvuf evvelinden ä∆ırine dek iki şeyden
úibäretdür biri ‘läõilähe illalläh’ ile cänib-i ≈aøìøate

17
a.g.y., vr., 52a.
18
a.g.y., vr. 33b.
38
teraøøìdür ve biri ‘Mu≈ammedün rasùlulläh’ ile şu
úäleme tenezzüldür”19
“ta´avvuf ve veläyet kişi içerisini mäsivä-yı
~aøø’dan ∆älì eylemekden úibäretdür” 20
2.2.2. Celvetîlik ve Halvetîlik:
Üftâde ile Hüdâyî’nin sohbetlerinde geçen
konulardan biri Celvetîlik ve Halvetîlik’tir. Üftâde,
Hüdâyî’ye bazen tarîkları olan Celvetîlik’in esasları
hakkında bilgi verir ve bazen de Celvetîlik ile
Halvetîlik’i mukayese eder:
“Celvetiyye olanlar ki bizüm cemäúatimüzdür biz
vefät idinceye dek meşäøøate ta≈ammül iderüz mevt
didügüm vu´latdur”21
“seyr-i `alvetiyye Ÿevø üzeredür ammä
Celvetiyye’nüñ Ÿevøi mi≈net ü elemdür andan ´oñra
defúaten açılur” 22
“Şey∆-i Ekber Cebel-i Lübnän’da øırø erbaúìn i∆räc
itmişdür anlar tev≈ìde meş˚ùl olan Celvetiyye’dendür
esmäya meş˚ùl olan `alvetiyye’den degül” 23
“`alvetiyye ∆alvet iderler erbaúìn çıkarurlar ammä

19
a.g.y., vr. 15b.
20
a.g.y., vr. 52b.
21
a.g.y., vr. 47b.
22
a.g.y., vr. 8b.
23
a.g.y., vr. 22a.
39
bizüm ≠arìøımuzda ≠älib-i ~aøø tev≈ìde meş˚ùl olur” 24
2.2.3. Celvetiyye’nin Sülûk Mertebeleri:
Üftâde; müridi Hüdâyî’ye Celvetiyye tarîkında
tabiat, nefs, ruh ve sırr olmak üzere dört mertebe
olduğunu söyler. Bu mertebeler aşıldıktan sonra hakikate
ulaşılır:
“ammä cämiú-i merätib-i erbaúa ki ≠abìúatdur
nefsdür rù≈dur sırrdur bunlar senüñ üzerüñe olsun” 25
2.2.3.1. Tabiat Mertebesi:
Üftâde’ye göre “tabiat” insanın yeme, içme ve
cimâdan ibaret olan ihtiyaç ve istekleridir:
“muøte◊ä-yı ≠abìúat olan ekl ü şürb ve cimäúdur”26
Tabiat mertebesinde asıl ve önemli olan açlığa
sabretmektir:
“≠abìúat äfetinde a´ıl açlu˚a ´abr eylemekdür”27
Tabiat mertebesinde sâlik tabiatı ıslah etmelidir.
Tabiatın ıslahı ise şeriat ile olur. Bu ıslah yolunda itidal
esastır. İfrattan kaçınmak lazımdır:
“≠älibüñ taúabı ≠abìúat u nefs mertebelerindendür
evvelkisi şerìúat §änìsi ≠arìøat ile ı´lä≈ bula … ≠abìúat ve

24
a.g.y., vr. 8a.
25
a.g.y., vr. 52b.
26
a.g.y., vr. 20b.
27
a.g.y., vr. 13b.
40
nefs mücähedätında ifrä≠ säliki yoldan alıøor ´aväb
iútidäldedür”28
2.2.3.2. Nefs Mertebesi
Tabiat mertebesinden sonra nefs mertebesi gelir.
Nefs mertebesi kötü huylardan ahlâk-ı mezmûmeden
arınma mertebesidir bu mertebede arınma istiğfar ile
olur:
“mertebe-yi nefsde isti˚fär merätib üzeredür evvelä
a∆läk-ı reddiyyesini terkile isti˚färdur andan ´oñra ol
a∆läk-ı reddiyyeyi a´lından øamúıla isti˚färdur” 29
Tabiat mertebesinde asıl âfet nasıl “yeme” ise nefs
mertebesinde de asıl felâket “kibr”dür ve nefsin ıslahı
tarîkat ile olur:
“nefs mertebesinde a´ıl kibrdür yaúnì a´ıl äfet saõir
a∆läø-ı Ÿemìme andan näşìdür… ≠älibüñ taúabı ≠abìúat u
nefs mertebelerindendür evvelkisi şerìúat §änìsi ≠arìøat ile
ı´lä≈ bula”30
Nefsin ıslahı ile müridde muhabbet hâsıl olur ve bir
sonraki mertebeye geçer:
“ı´lä≈-ı nefsile mu≈abbet-i täm ≈ä´ıl olur”31

28
a.g.y., vr. 14a/15a.
29
a.g.y., vr. 2b.
30
a.g.y., vr. 13b/15a.
31
a.g.y., vr. 29b.
41
2.2.3.3. Ruh Mertebesi
Ruh mertebesine geçildiğinde cehaletten istiğfar
edilir. Yani ruh mertebesi, marifet mertebesidir. Üftâde
“men arafe nefsehu” hadisini bu mertebe için tefsir eder
ve ruhu bilmek olarak yorumlar. Ruh sâfîdir, üzerindeki
tabiat ve nefs mertebesinden mütevellid keder gidince
mârifetullah hâsıl olur. Mârifetullah ile birlikte aşk-ı ilâhî
kalbe düşer. Ayrıca tabiat ve nefs mertebesinde olmayan
keşif bu mertebede zuhur etmeye başlar:
“mertebe-yi rù≈da isti˚fär cehäletden ∆alä´ iledür
… rù≈ ı´lä≈ında úaşø ≈ä´ıl olur” 32
“ ‘men úarefe nefsehù’ dan33 maø´ùd da∆ı rù≈dur ki
ol rù≈ı bilmek mevøùf-ı úaliyyedür ve buyurdılar ki vecaúı
≈üsn eyleyen rù≈dur nefsinde ´äfìdür tekeddüri nefs ü
≠abìúatdandur kederi gidince maúrifetulläh ta≈´ìl eyler” 34
2.2.3.4. Sırr Mertebesi
Bu mertebeye ulaşan sâlik mâsivâdan istiğfar eder.
Bu mertebenin gereği mâsivâ ile alâkayı tamamen
kesmektir. Böylece sırrın ıslahı ile fenâ/mahv hâsıl olur
ve sâlik hakikate/vuslata erişir:
“mertebe-yi sırrda isti˚fär mäsivä-yı ~aøø’dan
∆alä´ ile isti˚färdur … muøte◊ä-yı sırr ise mäsivädan

32
a.g.y., vr. 2b/9b.
33
Nefsini bilen…
34
a.g.y., vr. 12a.
42
úaläkayı øatúdur” 35
“ı´lä≈-ı sırrıla ma≈v ≈ä´ıl olur … sırr ≈aøìøate
istiúdäd kesb eyler andan melekùtda da kämil olmış”36
2.2.4. Bayramiyye Tarîkatı
Vâkı’at’da bahsi geçen bir tarîkat da
Bayramiyye’dir. Üftâde birkaç yerde Bayramiyye’den
bahseder. Ona göre Bayramiyye, himmetini riyâzete
veren hatta bir bademle günü tamamlayan ve Halvetiyye
tarîkının dört ismine sahip bir tarikattır:
“~äcì Bayramì ≠arìøınuñ himmeti riyä◊etedür ≈attä
bir bädäme indürürler ve tev≈ìdde meş˚ùl olurlar anlaruñ
~alvetiyye isimlerinden dört isimleri vardur” 37
2.2.5. Hurûfiyyûn
Üftâde, Hurûfîlerin harf simgeciliğinde aşırıya
kaçtıklarını düşünür. Ancak kendisi de yaratılan şeylerin
mana için bir hece olduğunu, hurûftan maksadın murad
edilen mânâyı anlatmak olduğunu belirtir. Ona göre usûl-
i hurûf on sekizdir ve bu, on sekiz âleme işaret eder. Her
harf bir mânânın sembolüdür:
“ekvän maúnäya hecä gibidür ≈urùfiyyùn bunda
teva˚˚ul eylemişlerdür läkin ≈urùf baú◊en tefhìm-i muräd
içündür ancaø imdi u´ùl-i ≈urùf on sekizdür bu on sekiz

35
a.g.y., vr. 2b/13b.
36
a.g.y., vr. 29b/14a.
37
a.g.y., vr. 10b.
43
≈urùf on sekiz úälemüñ ù´ùlinden meõ∆ùzdur her ≈urùf
úavälimden bir şekl üzeredür elif insänuñ ≠o˚rı dikili
≠urması me§äbesindedür bä çaløayup yatması
me§äbesindedür” 38
2.2.6. Tevhîd:
Vâkı’at Tercümesi’nde üzerinde özellikle durulan
kavramlardan biri “tevhîd”dir. Üftâde, tarîkatlarının ve
sülûklarının esasının tevhîd olduğunu Hüdâyî’ye sık sık
hatırlatır ve tevhîd’in mahiyetinden bahseder:
Aşağıdaki alıntılarda Üftâde, Celvetiyye tarîkatının
esasının tevhîd olduğunu ve bu tarîkatın yolcularının
tevhîdle çok meşgûl olmaları gerektiğini
vurgulamaktadır:
“bizüm sülùkımuz tev≈ìd iledür” 39
“bizüm ≠arìøımuzda ≠älib-i ~aøø tev≈ìde meş˚ùl
40
olur”
“tev≈ìde işti˚äl eyle ≠arìøı açar ve saña mürşid
olur” 41

“İmäm-ı ˙azälì gibi úälem-i melekùtdan ma≈rùm


olmaø ≠arìøıyıla degül imdi tev≈ìde saúy itmek gerek”42

38
a.g.y., vr. 34a.
39
a.g.y., vr. 3a.
40
a.g.y., vr. 8a.
41
a.g.y., vr. 6a.
42
a.g.y., vr. 42b.
44
Üftâde’ye göre tevhîd, Allah’ın haricindeki
herşeyle alâkayı kesip sadece Hakk ile meşgul olmak,
sadece Hakk’ı görmektir.
“tev≈ìd budur ki mäsivädan ≈ürr olup ~aøø’a øul
olasın” 43
“tev≈ìd ile mümkinät mu◊ma≈ill olur Ÿät-ı bäøì
øalur” 44
“tev≈ìd-i ≈aøìøìye vu´ùl mäsiväya iltifätı ≠arfetü’l-
úayn ise de terk ile olur”45
2.2.7. Mâsivâ
“Mâsivâ”, kavram olarak Allah’ın haricindeki her
şey demektir. Vâkı’ât Tercümesi’nde de karşımıza bu
anlamda çıkan mâsivâ; Üftâde’ye göre sâlikin Hakk’a
ulaşmasında, tevhîde meşgul olmasında ve mârifete
ermekte önemli bir engeldir. Öyle ki cennet bile
mâsivâdandır. Bu sebeple sâlik, mâsivâyı aradan
kaldırmaya, gözünden ve kalbinden silmeye çok gayret
etmelidir:
“sen de isti˚färuñı ziyäde eyle mäsiväyı nefye
ictihäd eyle”46
“bizüm gibi tev≈ìde meş˚ùl olurlar bir vechile ki

43
a.g.y., vr. 4b.
44
a.g.y., vr. 47a
45
a.g.y., vr. 3b.
46
a.g.y., vr. 31b.
45
mäsivä na®arlarından gider”47
“yä İbrähìm øullarımuzı incitme baúdehù ≈aøìøate
vä´ıl olınca mäsivä gidüp bi’l-külliyye fenäya vardılar” 48
Üftâde Kur’ân-ı Kerim’deki bir âyeti de
mâsivâ’dan geçmek olarak yorumlar:
“‘fe’staøim kemä umirte’de49 olan istiøämetden
muräd cümle mäsivädan geçmekdür ≈attä rù≈ından bile
geçe”50
2.2.8. Tevbe/İstiğfâr
Üftâde, kendisinin çok istiğfar etmekle
emrolunduğunu söyler ve müridi Hüdâyi’ye de bunu
tavsiye eder. İstiğfâr sadece dil ile edilmemelidir. Gerçek
mânâda istiğfâr, insanın mânen alçalacak hâllerden
kaçınması ve menevî yüksek derece kazanacak hâllere
yönelmesidir. Ayrıca istiğfar, nefis mertebelerini
geçmekte temel unsurdur:
“~a◊ret-i Şey∆ buyurdılar ki ziyäde-yi isti˚fär ile
emr olındum sen de isti˚färuñı ziyäde eyle”51
“buyurdılar ki tevbe eyle muräd mücerred lisänıla
isti˚fär degüldür belki tedennìye müõeddì olan şeyi terk

47
a.g.y., vr. 17a.
48
a.g.y., vr. 15a.
49
Emrolunduğun gibi istikamet üzere ol. Hûd/112.
50
a.g.y., vr. 5a.
51
a.g.y., vr. 31b.
46
idüp teraøøìye mùcib olanı işlemekdür” 52
“mertebe-yi nefsde isti˚fär merätib üzeredür evvelä
a∆läk-ı reddiyyesini terkile isti˚färdur andan ´oñra ol
a∆läk-ı reddiyyeyi a´lından øamúıla isti˚färdur andan
´oñra…”53
2.2.9. Riyâzet
Riyâzet, nefsi terbiye etmek amacıyla onu yemek,
içmek gibi sevdiği şeylerden uzak tutmaktır. Vâkı’ât
Tercümesi’nde ise riyâzet kavramı genellikle yeme ve
içme ile birlikte düşünülmüştür. Riyâzet, sâliki Allah’a
ulaştıracak bir yoldur ancak riyâzet bitince vuslat da
biter. Bu sebeple Üftâde, bu yolu çok tavsiye etmez.
Ayrıca Üftâde’ye göre riyâzet itidal üzere olmalıdır.
Çünkü onların yolu Peygamber yoludur ve o da itidal
üzeredir:
“riyä◊et da∆ı ~aøø’a ì´äl ider bir yoldur läkin
riyä◊etden färi˚ olsa ol ≈äl riyä◊et idenden gider bizüm
≠arìøımuz ~a◊ret-i Pey˚amber ≠arìøıdur ◊aúf úärı◊ olıcaø
kifäyet miødärı yirüz riyä◊etde teşdìd itmezüz”54
2.2.10. Uzlet
İnsanlardan uzaklaşıp onlardan ayrı yaşamak
anlamına gelen uzlet, Üftâde’ye göre halktan kaçınmak

52
a.g.y., vr. 2b.
53
a.g.y., vr. 2b.
54
a.g.y., vr. 16b.
47
değil mâsivâdan uzaklaşmaktır:
“úuzletden muräd nefy-i mäsivädur ∆alødan ictinäb
degüldür” 55
2.2.11. Sâlik
Sâlik, lügatte giren mânâsına gelir. Tasavvuf terimi
olarak da mârifete ve hakîkate yani vuslata ulaşmak için
bir mürşid gözetiminde tasavvuf yoluna giren kişi
demektir. Vâkı’ât Tercümesi’nde de kelime, karşımıza bu
anlamıyla çıkar. Üftâde genellikle sâlikin nasıl olması
gerektiğine dâir bilgiler verir:
“sälike läzımdur ki şey∆ da∆ı aña söylemedin
dünyädan geçe ve ä∆ırete da∆ı meyl itmeye belki
mu≈abbetini bilkülliye Alläh sub≈änehù ve teúäläya
eyleye” 56
2.2.12. Abdâl
Üftâde’ye göre halk, abdâl kelimesinin gerçek
anlamını bilmediği için bu kelimeden incinirler. Oysa
abdâlın birkaç anlamı vardır: Birincisi, kötü ahlâkını iyi
ahlâka çevirmiş kişi, ikincisi, beşeriyyetin melekiyyete
dönmesi, üçüncüsü de mecazın hakîkat olmasıdır.
“abdäl laf®ınuñ maúnäsından gerçi ∆alø incinürler
ammä eger anuñ maúnäsın bilseler ∆alø ra˚bet eylerler idi
bir maúnäsı budur ki a∆läk-ı meŸmùmesi a∆läø-ı

55
a.g.y., vr. 36a.
56
a.g.y., vr. 38b.
48
≈amìdeye tebdìl olınmaødur ikincisi budur beşeriyyetüñ
melekiyyete mütebeddil olmasıdur üçüncisi mecäzuñ
≈aøìøate mütebeddil olmasıdur” 57
2.2.13. Ârif-Zâhid
Üftâde’ye göre insanlar zâhidleri sever ve âriflere
muhabbet etmez. Çünkü ârifler Allah’dan başka her şeyi
men ettikleri için halka sevgi komazlar, yani halka
teveccüh etmezler.
“zähid øulùb-ı näsda ma≈bùbdur úärifi ∆alø sevmez
Alläh sub≈änehù ve teúälänuñ ˚ayrını menú ider ∆aløa
sevmegi øomaz”58
2.2.14. Sülûk
“Sülûk”; bir yola girme, yol alma anlamına
gelmektedir. Tasavvufî ıstılahta ise bir kişinin, mürşid
gözetiminde, belli metotlarla Allah’a ulaşmaya çalışması
ve kâmil insan olma cehdidir. Sülûk, Vâkı’ât
Tercümesi’nde öncelikle bu mânâda kullanılmıştır.
Ayrıca Üftâde’ye göre her insan için farklı sülûk yolları
vardır. Halvetîlik’te sülûk, esmâ ile olurken Celvetîlik’te
tevhîd ve fenâ ile olmaktadır.
“`alvetiyye’ye däõire-yi säbiúada ≈ä´ıl olur zìrä
anlaruñ sülùkı esmä iledür ammä bizüm ≠arìøımuzda ehl-i

57
a.g.y., vr. 45a.
58
a.g.y., vr. 12a.
49
sülùk her mertebede fenä üzerelerdür zìrä bizüm
sülùkımuz tev≈ìd iledür”59
“her şa∆´uñ mülk-i vucùdında sülùk içün bir
ma∆´ù´ yol vardur anı ancaø ehl-i irşäd bilür”60
“eõimme-yi erbaúa ≠arìø-ı sülùkdan vä´ıl degüldür
belki ≠arìø-ı úaøl u maúrifetden vä´ıldur”61
2.2.15. Mürşid
Mürşid, yol gösteren, doğru yola ileten demektir.
Tasavvufta şeyh, velî, pîr gibi anlamlarda kullanılır.
Vâkı’at Tercümesi’nde de mürşid bu mânâlarda
kullanılmıştır. Üftâde’ye göre mürşid gerçek ulü’l-
emrdir. Halka talim ve terbiye ile onların terakkî etmesini
sağlar ve tenezzüllerine mâni olur:
“ulu’l-emr pädşähdur ammä ≈aøìøatde ulu’l-emr şol
mürşid-i kämildür ki ∆aløa teraøøì taúlìm ide tenezzülden
≈ıf® eyleye zamän-ı enbiyäda enbiyä idi baúdehù
kümmel-i evliyä anuñ teõ§ìri úavälimde cemìú-i ≠älibìne
siräyet ider ®ähirde ˚ayrı mürşidleri varışa da teõyìd
andandur” 62
2.2.16. Vahdet-i Vücûd / Vahdet
Tasavvuf kavramları içerisinde belki en sık geçen

59
a.g.y., vr. 3a.
60
a.g.y., vr. 6a.
61
a.g.y., vr. 20a.
62
a.g.y., vr. 11b.
50
ve çoğu zamanda tartışılan kavramlardan birisidir vahdet-
i vücûd. Kelime anlamı olarak varlığın birliği demektir.
Üftâde’ye göre ise vahdet-i vücûd Celvetîlik
mertebelerinin hepsinin sonunda ulaşılan mânâdır.
Vahdet-i vücûd; sâlikin, tabiat, nefs, ruh ve sırr
mertebelerini aştıktan sonra Allah’ın zâtı haricinde kendi
de dâhil her şeyi ifnâ etmesidir. Vahdet-i vücûd, bazı
bozuk inançlıların düşündüğü gibi Allah’ın başka bir
varlığın içine girmesi değildir. Sâlikin varlığının İlâhî
tecellilerde yok olmasıdır. Kulun Allah olması değildir:
“va≈det-i vucùduñ maúnäsı sälik øaçan mertebe-yi
≠abìúatı ve nefsi ve rù≈ı ve sırrı øa≠ú eylese ve cümleyi
ifnä eylese ancaø vucùdı Ÿätında olan väcibüñ vucùdı
øalur ämennä ve cemú-i mümkinät ≈attä nefsi bile
münúadim olur imdi cümlesi münúadim olsa vucùdı
Ÿätından olan väcibüñ vucùdı øalur ämennä va≈det-i
vucùduñ maúnäsı işte budur … va≈detüè maúnäsı budur ki
säliküñ vucùdı tecellì ile mu◊ma≈il ola yo∆sa øul Alläh
ola dimek degüldür” 63
2.2.17. Nefy
“Nefy”, bir şeyi uzaklaştırmak, ortadan kaldırmak
anlamına gelir. Vâkı’ât Tercümesi’nde nefyin, mâsivâ ve
ta’ayyünü aradan kaldırmak anlamında kullanıldığı
görülmektedir:

63
a.g.y., vr. 29a/7b.
51
“tev≈ìde işti˚äl böyle degüldür cemìú-i merätibde
olan taúayyüni nefy eyler belki defúaten cümle taúayyünätı
nefy eyler”64
“sen de isti˚färuñı ziyäde eyle mäsiväyı nefye
ictihäd eyle”65
2.2.18. Fenâ
“Fenâ”, lügatte yokluk, hiçlik mânâlarına gelir.
Tasavvuf ıstalahında ise genellikle kulun Allah’a
yaklaşmak ve hatta Allah’ın esmâ ve sıfatıyla bir olmak
için tamamen kendi irade, istek ve arzularından
kurtulması, bunları yok etmesi demektir. Şeyh Üftâde de
fenâyı bu manada kullanır. Fenâ, Allah’a ulaşmak/vuslat
için gereklikdir. Fenâ, bütün bedenî ve dünyevî şeyleri
yok etmektir. Hatta gerçek fenâyı bulmak için tarîkat
halifeliğinden bile vazgeçmek gerekir:
“buyurdılar sen vu´latdasın bir vechile ki fenäya
varduñ sende vucùd øalmadı” 66
“tenezzül teraøøìden yegdür zìrä rı◊ä-yı İlähì fenä
vü tevä◊uúdadur” 67
“Alläh sub≈änehù ve teúälä fenä-yı küllì ile vu´lat
müyesser eyleye”68

64
a.g.y., vr. 6b.
65
a.g.y., vr. 31b.
66
a.g.y., vr. 44a.
67
a.g.y., vr. 46a.
68
a.g.y., vr. 50a.
52
“Şey∆-i Ekber’üñ ∆iläfet øabùl itmemesi şey≈inüñ
emrini redd itdüginden degüldür belki ∆iläfetden da∆ı
fenä bulmaø içündür”
2.2.19. Fenâfillâh
Fenâfillâh, Allah’ta yok olmak demektir. Kulun
bütün kendi sıfat ve iradesini; dünyaya müteallik her şeyi
terk edip Hakk’ın iradesinde, isim ve sıfatlarında
benliğini eritmesi; ölmeden önce ölmesi demektir.
Vâkı’ât Tercümesi’nde ise fenâfillâh, kulun mânevî seyir
ve terakkîsinde ulaşabileceği en yüksek mertebedir ve bu
mertebeye cehd ve riyazetle değil Hz. Muhammed’in
şefaatiyle ulaşılır:
“yetmiş anuñ gibi maøäm var bìnihäye belki
mertebe-yi úulyä olan ki fenäfillähdur ol ise ~a◊ret-i
Pey˚amber’üñ şefäúatiyile olur riyä◊etile olmaz”69
2.2.20. Berzah
“Berzah”ın kelime anlamı iki şeyin arası demektir.
Tasavvufta iki hâl, iki makam, iki sıfat veya iki âlem
arasındaki ara yere berzah denir. Şeyh Üftâde, berzahı
şöyle tanımlar:
“berza∆uñ mi§äli budur ki me§elä şimdi bir
kimesne bir nesneyi ta´avvur eyler de andan ´oñra işler
ta´avvur ile fiúlüñ mäbeyni berza∆dur” 70

69
a.g.y., vr. 29b.
70
a.g.y., vr. 4b.
53
Üftâde’nin tanımıyla da berzah, “iki şeyin arası
veya arasında olan şey” anlamına gelmektedir. Bir şeyi
yapmayı düşünmenin ve yapmanın arası gibi.
Aşağıdaki alıntılarda, berzah, uyku ile uyanıklık
arasındaki hâl olarak tanımlanmıştır.
“buyurdılar ki ol ne rùyädur ve ne ∆avä≠ır
øabìlindendür úälem-i berza∆uñ ®ıllı ve anda olanuñ
mi§älidür” 71
“`alvetiyye’nüñ seyri berza∆dadur øanda ruyä
øanda úıyän”72
Şu cümlelerde de berzahın âhıret ve dünya âlemi
arasında bir yer olduğu anlaşılmaktadır:
“rù∆ berza∆da seyr eyler läkin ol rù≈ cism-i iøtirän
ile olan ≈äleti bulmaz mädäm ki rù≈ berza∆ı geçüp úälem-
i ä∆ırete vä´ıl olmaya” 73
2.2.21. Mülk Âlemi-Melekût Âlemi
Vâkı’ât Tercümesi’ne göre mülk ve melekût
âlemleri, sâlikin yol aldığı mertebelerde bulunduğu
âlemlerdir. Mülk âlemi, müridin, tabiat ve nefs
mertebelerinde bulunduğu ve gördüğü âlemdir. Melekût
âlemi ise müridin, ruh ve sırr mertebelerinde yani marifet
ve hakikate/vuslata ulaştığı zamanda bulunduğu ve gör-

71
a.g.y., vr. 10a.
72
a.g.y., vr. 8a.
73
a.g.y., vr. 41a.
54
düğü âlemdir:
“≠älibüñ taúabı ≠abìúat u nefs mertebelerindendür
evvelkisi şerìúat §änìsi ≠arìøat ile ı´lä≈ bula úälem-i
mülkde kämil olur rù≈ maúrifete ve sırr ≈aøìøate istiúdäd
kesb eyler andan melekùtda da kämil olmış olur şerìúat ve
tarìøat melekùta çıømada ayaølar menzilesindedür
mädäm ki sälik úälem-i mülkde ola ∆avä≠ırdan ∆alä´
olmaz nihäyet tev≈ìd ile refúine øädir olur melekùta vä´ıl
olınca ∆avä≠ırdan ve a∆läø-ı nefsäniyyeden bi’l-külliyye
∆alä´ olup na®arından mäsivä ˚äõib olur” 74
2.2.22. Terakkî ve Tenezzül Mertebesi
Terakkî ve tenezzül Vâkı’ât Tercümesi’nde sıkça
geçen kavramlardandır. Her ne kadar eserde bu
kavramlar husûsî olarak açıklanmasa da geçtiği
cümlelerden anlaşıldığı kadarıyla terakkî, kişinin manevî
mertebeleri aşarak vuslata ve hakîkate erişmesidir.
Tenezzül ise terakkîden sonra kişinin, irşâd için melekût
âlemi ve melekiyyetten mülk âlemi ve beşeriyyete tekrar
inmesidir:
“imdi vä´ıla mertebe-yi beşeriyyete tenezzül
läzımdur ≈attä úaväm mertebesine dek tä kim ≈ällerine
mu≠≠aliú ola rütbe-yi úaväma tenezzül mäniú-i teraøøì
degüldür”75

74
a.g.y., vr. 14a.
75
a.g.y., vr. 12b.
55
“ta´avvuf evvelinden ä∆ırine dek iki şeyden
úibäretdür biri läõilähe illalläh ile cänib-i ≈aøìøate
teraøøìdür ve biri “Mu≈ammedün rasùlulläh” ile şu
úäleme tenezzüldür teraøøì rù≈uñ ve sırruñdur úälem-i
melekùtda tenezzül ≠abìúatuñ ve nefsüñdür úälem-i
mülkde şu ise şerìúat ve ≠arìøatı riúäyetile olur”76
2.2.23. Bid’at
Vâkı’at Tercümesi’ne göre bid’at, hâdis olan yani
sonradan ortaya çıkan dinî unsurlardır. Ancak iyi bid’at
ve kötü bid’at vardır. Güzel bid’atların dinen bir mahsuru
yoktur, kötü bid’atlar ise dalâlettir:
“her bidúat ¬alälet degüldür bidúat-i ≈asene var
bidúat dimek ≈ädìs dimekdür yaúnì ´oñradan olma
dimekdür cümleden minäre bidúat-i ≈asenedendür zìrä
~a◊ret zamänında yoø idi ammä eŸän oøınmaø içün ne
güzel mekändur”77

3. Vâkı’ât Tercümesi’nin Nüshaları


Yapılan katalog taramalarında Vâkı’at
Tercümesi’nin 8 nüshası tespit edilmiştir. Tespit edilen
nüshalardan 7 tanesine ulaşılmıştır. Yapı Kredi Sermet
Çifter Kütüphanesi’nde bulunan bir nüsha, bu

76
a.g.y., vr. 15b.
77
a.g.y., vr. 45b.
56
kütüphanenin tadilatta olması sebebiyle elde
edilememiştir.
3.1. Ankara Milli Kütüphane Nr: 06 Mil Yz 8083:
Kapakları mavi plastikle kaplı mukavva cilt. 1b-
55b toplam 55 varak, 21 satır. 195x125-145x75 mm.
Nesih hatla yazılmış. Kalkan filigranlı, sarı renk kâğıt.
Başlıklar sürh.
Baş: 1b Bismillähi’r-ra≈mäni’r-ra≈ìm el-
≈amdülillähi rabbi’l-úälemìn elleŸì hedänä ile’l-≈aøøi ve
ile’l-≠arìøin müstaøìmin…
Son: 55b ≈arrarahù Paşa Hüseyin Çuøadärì ´ädır-ı
úa®ìm sene erbaúa vü tisúìn miõeti elf
3.2. Ankara Milli Kütüphane Nr: 06 Mil Yz A 4278
Kapakları ebru kâğıt kaplı mukavva cilt. 1b-34a
toplam 33 varak, 25 satır. 205x140-152x-82 mm. Nesih
hatla yazılmış. Su yolu filigranlı, sarı kâğıt.
Baş: 1b Bismillähi’r-ra≈mäni’r-ra≈ìm el-
≈amdülillähi rabbi’l-úälemìn elleŸì hedänä ile’l-≈aøøi ve
ile’l-≠arìøin müstaøìmin…
Son: 34a Ha◊ret-i Şey∆ Fäti≈a oøudı ~aøø teúälä
ruõyet-i cemälini müyesser eyleye

2 rabbi’l-úälemìn A-
2 rabbi’l-úälemìn A-
57
3.3. Çorum Hasan Paşa Yazma Eserler Kütüphanesi
Nr: 783/1
Ebru kâğıt kaplı mukavva cilt. 1b-26b toplam 26
varak, 15 satır. 215x155-160x110mm. Nesta’lik hatla
yazılmış. Kalitesiz açık gri kâğıt.
Baş: 1b Mine’l-väøıúät-ı Mu≈ammed Üftäde Efendi
ha◊retleri øaddesallahu sırrahu…
Son: 26b Temmetü’r-risäleti biúavnillähi teúälä ve
celle ve’l-≈amdü lillähi rabbi’l-úälemìn ve bihi nesteúìn
3.4. İstanbul Millet Yazma Eser Kütüphanesi Nr:
297/3
5b-66a toplam 61 varak, 15 satır. 200x145-155x97
mm. Nesih hatla yazılmış. Başlıklar sürh. Yer yer
nemlenmiş sarı kağıt.
Baş: 5b æu≠bu’l-úärifìn ~a◊ret-i Ma≈mùd Efendi ile
pìr-i münìrleri øu≠bu’l-vä´ılìn Üftäde Efendi…
Son: 66a Anda da∆ı nevúan enäniyyet ve vucùd
vardur temme biúavnilläh tärì∆ sene 1074.
3.5. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Atatürk
Kitaplığı Osman Ergin Türkçe Yazmalar Nr: 1559
Yeşil renkli mukavva cilt. 1b-39b toplam 39 varak,
21 satır. 220x155-175x115mm. Rik’a hatla yazılmış.
Kalitesiz krem renk kâğıt.

58
Baş: 1b Bismillähi’r-ra≈mäni’r-ra≈ìm el-
≈amdülillähi rabbi’l-úälemìn elleŸì hedänä ile’l-≈aøøi ve
ile’l-≠arìøin müstaøìmin…
Son: 39b ve buyurdılar ki vä´ıldan mevt ∆avfı gider
zìrä ol vä´ıl ifna-yı vucùd itmişdür temme’l-kitäb.
3.6. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Atatürk
Kitaplığı Osman Ergin Türkçe Yazmalar Nr: 748
Ebru kâğıt kaplı, mıklepli mukavva cilt. 1b-26b
toplam 26 varak olan eser sondan ve orta kısımlardan
eksiktir. 15 satır, 215x135-120x60mm. Rik’a hatla
yazılmış. Başlıklar sürh. Pembemsi renkte kalitesiz kâğıt.
Bu nüsha Vâkı’ât’ın Arapçasıdır. Ancak sayfa
kenarlarına Türkçe tercümesi yapılmıştır.
Baş: 1b ~a®ret-i Üftäde Efendi øuddise sırrahu
≈a◊retleri Hüdäyì Mahmùd Efendi ≈a◊retine buyurduøları
esrärdur ki beyän olınur…
Son: 26b ˚ara◊ı bu kim ≠älib-i ~aøø ∆od-bìnlügi
terk itmeyince `udä-bìn…
3.7. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Atatürk
Kitaplığı Osman Ergin Türkçe Yazmalar Nr: 57/1
Kahverengi, gömme şemseli deri cilt. 1b-13b
toplam 13 varak, 32 satır. 415x145-390x120mm.
Nesta’lik hatla yazılmış. Başlıklar sürh. Kurt

2 rabbi’l-úälemìn A-
59
yiyintileri olan açık krem renk kâğıt.
Baş: 1b Bismillähi’r-ra≈mäni’r-ra≈ìm el-
≈amdülillähi rabbi’l-úälemìn elleŸì hedänä ile’l-≈aøøi ve
ile’l-≠arìøin müstaøìmin…
Son: 13b biz seni ≠äøatimüz øadar ≠o˚rı yola irşäd
eyledük bir vechile ki ol yolda ¬aläl yoø ve ∆alel da∆ı
yoødur andan ´oñra fäti≈a oøudı.
3.8. Yapı Kredi Sermet Çifter Araştırma
Kütüphanesi Türkçe Yazmaları Nr: 196/1
Bu nüshaya, Yapı Kredi Sermet Çifter
Kütüphanesi’nin onarımda olması sebebiyle ulaşılama-
mıştır.
Ayrıca İstanbul Büyükşehir Belediyesi Atatürk
Kitaplığında 364/2 arşiv numarasıyla ve Vâkı’ât
Tercümesi olarak kayıtlı bulunan eserin, söz konusu
çalışmamız Vâkı’ât Tercümesi ile bir alâkası yoktur.

4. Vâkı’ât Tercümesi’nin Nüsha Şeceresi


Vâkı’ât Tercümesi’nin ulaşabildiğimiz yedi
nüshasının öncelikle müştereklerini ve farklarını sonra
istinsah tarihi olanların tarihlerini, kâğıt ve cilt gibi
fiziksel unsurları da incelediğimizde eserin nüsha
şeceresi şu şekilde oluştu:

60
Müellif hattı
X

Ankara 8083 Millet 297


O. Ergin 57/1
Ankara 4278 O. Ergin 748 Çorum 783

O. Ergin 1559
Ankara 8083 nüshası ve O. Ergin 57/1 nüshası,
diğer 5 nüshadan önemli farklarla ayrılıyordu. Bu iki
nüsha kendi içlerinde müştereklere sahipti. Diğer 5 nüsha
ise kendi aralarında müşterek farklarla birleşmekteydiler.
Bu durumda nüshalar muhtemelen iki farklı koldan
gelmekte idi. Ancak O. Ergin 57/1 nüshası, Ankara 8083
nüshasından ayrıldığı zamanlar Ankara 8083 nüshası
diğer nüshalarla birleşmekteydi. Bu durumda
muhtemelen O. Ergin 57/1 nüshası, Ankara 8083 nüshası
ile aynı tarafta ama alt kısımda idi.
İkinci koldaki nüshalar genellikle ortak hata ve
farklara sahipti ancak bu beş nüsha kendi aralarında
ayrıldığında Millet 297 nüshası diğer kolun üstünde
bulunan Ankara 8083 ile birleşmekte idi. Bu durumda
muhtemelen Millet 297 nüshası diğer dört nüshayla aynı
tarafta ama onların üstünde olmalıydı.
Alt kısımdaki dört nüshadan O. Ergin 1559 ve
Ankara 4278 bazen özel fark ve müştereklerle diğer dört

61
nüshadan ayrılıp kendi aralarında birleşmekteydi. Bu
durumda bu iki nüsha ya aynı koldan gelen kayıp bir
nüshadan çoğaltılmıştı ya da birbirinden istinsah
edilmişti. O. Ergin nüshası rik’a hattıyla yazılmış Ankara
4278 ise güzel nesih bir hatla istinsah edilmişti. Rik’a
hattının Osmanlı Devleti’nde, 18. asrın ikinci yarısından
itibaren kullanılmaya başlandığı düşünülürse, O. Ergin
1559 nüshasının diğer nüshadan daha sonra yazılma
ihtimali vardı. Ayrıca O. Ergin 1559 nüshası sondan
diğer nüshaya göre birkaç satır eksikti. Bu durumda O.
Ergin 1559’un, Ankara 4278’den geldiği düşünüldü.

5. Vâkı’ât Tercümesi’nin Dil ve Üslûbu


Vâkı’ât’ın mütercimi Muizziddin Celvetî,
tercümesinde olabildiğince sâde Türkçe kullanmıştır.
Ancak eserin dinî ve tasavvufî içerikli olması sebebiyle
ıstılâhî birçok kelime aynen tercüme edilmiştir ki bu
kelimeler de özel anlamları haricinde anlaşılmayacak
kelimeler değildir.
“~a◊ret-i Şey∆ buyurdılar ki va≈det-i vucùduñ maúnäsı
sälik øaçan mertebe-yi ≠abìúatı ve nefsi ve rù≈ı ve sırrı øa≠ú
eylese ve cümleyi ifnä eylese ancaø vucùdı Ÿätında olan
väcibüñ vucùdı øalur ämennä ve cemú-i mümkinät ≈attä nefsi
bile münúadim olur imdi cümlesi münúadim olsa vucùdı
Ÿätından olan väcibüñ vucùdı øalur ämennä va≈det-i vucùduñ
maúnäsı işte budur ehl-i il≈äd zuúm eyledügi ≈ulùl ve itti≈äd

62
yoødur bu≠län-ı ≈ulùl oldur ki cemìú-i mümkinät nùr-ı İlähì’ye
≈icäb ≈äõil olmaø mümkin degüldür”78
Bu alıntıda vahdet-i vucûd gibi bir kavramdan
behsedildiği için kullanılan kelime ve terimler, meseleyi
erbabının anlayacağı şekilde seçilmiş özel kelime ve
terimlerdir.
Aşağıdaki metinde ise yine konunun gidişinden
olsa gerek, bir önceki metne göre Türkçe kelimelerin
daha çok olduğu dikkat çekmektedir:
“ol kişi diye ki yä Rabb bu köşkler kimüñ içündür Alläh
sub≈änehù ve teúälä buyura ki bahasını viren içündür bu kişi
ayıda ki yä Rabb bunun bahasını virmege kim øädir olur Alläh
sub≈änehù ve teúälä buyura ki øulum sen øädirsin eger sen
úälem-i dünyäda iken saña ®ulm iden øulumuñ ≈aøøını
ba˚ışlarısañ bu köşklerüñ bahäsı ol olur ol kimesne de yä
Rabb úafv itdüm diye Alläh sub≈änehù ve teúälä buyura ki
øarındaşuñuñ eline yapış da al git cennete andan ´oñra Nebì
úaleyhi’s-seläm güldiler pes ´ahäbe a´lından suõäl eylediler
Nebì úaleyhi’s-seläm buyurdılar ol kimesneyi ki gördüm ol
kişinüñ elini alup cennete girdiler” 79
Vâkı’ât Tercümesi’nin üslubu iki kişinin sohbetinin
nakledilmesi şeklindedir. Daha önce de bahsedildiği
üzere Vâkı’ât Tercümesi, Aziz Mahmud Hüdâyî ve şeyhi
Üftâde hazretlerinin arasında geçen sohbetlerden
oluşmaktadır. Bu sohbetler daha sonra Hüdâyî tarafından

78
a.g.y., vr. 29a.
79
a.g.y., vr., 2a.
63
yazıya aktarılmıştır. Hüdâyî, şeyhinin anlattığı bir
meseleyi “şeyh hazretleri buyurdu ki, buyurdular ki, ve
yine buyurdular ki …” gibi ifadelerle nakleder. Bu
ifadeler, Hüdâyî’nin dilinden, devamı da Üftâde’nin
dilindendir. Bu durumda eserde ekseriyetle konuşan
Üftâde hazretleridir. Bazen konuşmaların içerisine
Hüdâyî hazretleri de girer:
“~a◊ret-i Şey∆ buyurdılar ki bu ≈äl-i heybet
tev≈ìddendür nice olurıdı ≈älüñ eger ´ä≈ibini göreyidüñ
imdi şükr eyle şükr eylemek eş-şukrullah dimek degüldür
belki tev≈ìddür ki ziyäde eylemekdür” 80
“ve buyurdılar ki sülùkumda bir ≈älet úärı◊ oldı
´andum ki ol mertebe ola andan mäverä-yı cennet
münkeşif olduøda bildüm ki merätibden degülimiş ol ≈äl
üzere durdu˚uma nedämet eyledüm ol bu idi ki niçe
günlerini bir ≈älet i≈ä≠a eyledi ki gözümden eşyä øalødı”
Aşağıdaki alıntıda ise Hüdâyî ve şeyhi Üftâde’nin
karşılıklı sohbeti geçmektedir:
“~a◊ret-i Şey∆ buyurdı ki Alläh teúälä seni aña
mu≈täc eylemeye ve yine buyurdı ki ∆ıdmet-i ~aøø’da
olsañ her vechile saña vüsúat ≈ä´ıl olur pençşenbe güni
≈älümi suúäl itdükden ´oñra buyurdı ki işti˚äl eyle ben
da∆ı didüm ki ben ≠arìødan färi˚ oldum ´äfì ziyäretiñüz
içün geldüm zìrä siz da∆ı benüm meşaøøatüm ile taúaba
düşdüñüz bir muräd içün gelmedüm mürüvvete geldüm

80
a.g.y., vr. 26a.
64
~a◊ret-i Şey∆ buyurdılar ki ya bize gelmez misin ben da∆ı
didüm ki mädäm ki bu şehrdeyüm” 81
Eserde bazen sohbetlerin zamanları da
nakledilmektedir. Vâkı’ât aslında günlük niteliği de
taşıyan bir eserdir. Ancak Vâkı’ât Tercümesi, Vâkı’ât’ın
tamamını içermediği için eserde zaman bildiren
kısımların hepsi bulunmamaktadır. Tercüme’de
sohbetlerin geçtiği zamanları bildiren ifadeler şunlardır:
“˙urre-yi ÿi’l-≈icce sene 986 ~a◊ret-i Şey∆
(Zilhicce ayının ilk günleri) ≈älümi ´uõäl eyledi ben da∆ı
didüm ki ≈älüm maúlùm çoø väøıúa söyledüm o mädäm ki
väøıú olan ®uhùr eyleye buyurdı ki rùyä ancaø
mu´ä≈abete sebeb olmaø içündür” 82
“pençşenbe (perşembe) güni ≈älümi suúäl itdükden
´oñra buyurdı ki işti˚äl eyle ben da∆ı didüm ki ben
≠arìødan färi˚ oldum” 83
“yevme’l-i§neyn (pazartesi günü) didüm ki
väøıúamda gördüm ki ben didüm ki vefät iden øızum on
sekiz yaşında idi ammä vefät iden kerìmeleri iki üç
yaşında imiş ~a◊ret-i Şey∆ buyurdı ki”84
“baúde’l-úa´r (ikindiden sonra) ~a◊ret-i Şey∆
buyurdı ki baøan ädeme ´or ki dünyä säkinedür yirinde
≠urur eyle degüldür” 85

81
a.g.y., vr. 54a.
82
a.g.y., vr. 51a.
83
a.g.y., vr. 54a.
84
a.g.y., vr. 33b.
85
a.g.y., vr. 33b.
65
Transkripsiyon Alfabesi
Sesliler:
a) Kısa: : a, e, ı, i, u, ü : a, e : ı, i
, : o, ö, u, ü
b) Uzun : :ä :ì :ù

Sessizler:
õ ø
k, g, n


´
◊,¬

®
ú
˚

66
IV. BÖLÜM: VÂKI’ÂT TERCÜMESİ’NİN
METNİ
[İ5b] æu≠bu’l-úärifìn ~a◊ret-i Ma≈mùd Efendi ile
pìr-i münìrleri øutbu’l-úärifìn Üftäde Efendi ~a®retleri ile
olan menäøıblarıdur ra≈metü[llähu úaleyh]
[A1b] (1) “Bismillähi’r-ra≈mäni’r-ra≈ìm (2) el-
≈amdülillähi rabbi’l-úälemìn elleŸì hedänä ile’l-≈aøøi ve
ile’l-≠arìøin müstaøìmin (3) ve’´-´alätü úalä mürşidi’l-
kerìm en-näzili fìşänihì “inneke (4) leúalä ∆uluøin úa®ìm”
ve úalä älihì ve a´≈äbihì hüdäti ≠arìøi’l-≈aøøi (5) ve
humäti’d-dìni’l-øavìm” 86 øu≠bu’l-úärifìn ~a◊ret-i (6)
Ma≈mùd Efendi Üsküdärì øaddesallähu sub≈änehù ve
teúälä (7) sırrahu’l-la≠ìf pìr-i münìrleri øu≠bu’l-vä´ılìn
Üftäde (8) Efendi øaddesallähu teúälä sırrahu’l-úazìz
≈a◊retleriyle (9) sülùklarında väøıú olan ä§är-ı ´o≈betleri
ve kelimät-ı (10) maúärifiyyelerinüñ münte∆iblerinüñ
[İ6a] tercümesidür

2 rabbi’l-úälemìn A-
86
Rahman ve rahim olan Allah’ın adıyla. Bizi hakka ve doğru yola
eriştiren, âlemlerin Rabb’i olan Allah’a hamdolsun. Salât, güzel
mürşid ve hakkında ‘Şüphesiz sen yüce bir ahlak üzeresin’ âyetinin
indiği peygambere ve onun, doğru yola ileten ve dosdoğru olan
dinini savunan âl ve ashabına olsun.
6 sub≈änehù İ-
8 sırrahu’l-úazìz İ: sırrahu’n-na®ìf A
10 münte∆iblerinüñ İ-
67
HaŸihi’l-maøälätü’l-úäliyeti fìhi irşädü külli ehli’s-
sülùki ve Ÿìúaøli’z-zekiyyeti 87
EúùŸü billähi mine’ş-şey≠äni’r-racìm bismillähi’r-
ra≈mäni’r-ra≈ìm (11) “Huvallähu’l-øädiru’l-fettä≈un el-
münteøimu úani’l-aúdäõ (12) bilä äleti ve silä≈in zädallähu
el-melikü’l-˚affäru øuvvetekum (13) ve nu´rakum
fì∆ıdmeti rasùlihì el-mu∆täri’l-a∆Ÿi (14) intiøämi
a´≈äbihi’l-ebräri’l-beräõi úan maøälati’z-zenädiøi” 88
(15)“æäle innemä ketebtuhù likevnihì ve liefeøad
≠alebe’s-sul≠änu (16) felem ektüb ve øultü li’r-rasùli
na≈nu tedúù li≈uşùli murädihì (17) feinnehù lämünäsebete

10 HaŸihi’l-maøälätü’l-úäliyeti fìhi irşädü külli ehli’s-sülùk ve


Ÿìúaøli’z-zekiyyeti eúùŸü billähimine’ş-şey≠äni’r-racìm bismillähi’r-
ra≈mäni’r-ra≈ìm A-
87
Bu yüce sözler bütün ehl-i sülûk ve akıl ve zekâ sahipleri içindir.
11 Huvallähu’l-øädiru’l-fettähun el-münteøimu úani’l-aúdäõ bilä
äleti ve silähin zädallähu el-melikü’l-˚affäru øuvvetekum ve
nu´rakum fì∆ıdmeti rasùlihì el-mu∆täri’l-a∆Ÿi intiøämi a´≈äbihi’l-
ebräri’l-beräõi úan maøälati’z-zenädiøi İ-
88
O Allah ki Kâdir ve Fettâh’tır. Düşmanlarından herhangi bir araç
ve silah olmaksızın intikam alandır. Her şeyin sahibi ve bağışlaması
çok olan Allah; sizin, kuvvetinizi ve yardımınızı seçilmiş olan
Rasûl’ünün yolunda ebrârdan olan ve zındıkların sözlerinden
münezzeh olan ashabının intikamını almanız için artırsın.
15 æäle innemä ketebtuhù likevnihì ve liefeøad ≠alebe’s-sul≠änu
felem ektüb ve øultü li’r-rasùli na≈nu tedúù li≈uşùli murädihì
feinnehù lämünäsebete lì maúa’s-sul≠äni ve Ÿekerahù häŸe’l-øadru
innemä käne liteŸkìri baú◊i’n-näsi §ümme nesiye veläkin el-vezìru
fìúibädetihì §ümme øäle teúälä mine’´-´ub≈i ≈attä nelzine’l-mektùb ve
nersile §ümme øäraõe’l-fäti≈ä İ-
68
lì maúa’s-sul≠äni ve Ÿekerahù häŸe’l-øadru [A2a] (1)
innemä käne liteŸkìri baú◊i’n-näsi §ümme nesiye veläkin
(2) el-vezìru fìúibädetihì §ümme øäle teúälä mine’´-´ub≈i
≈attä (3) nelzine’l-mektùb ve nersile §ümme øäraõe’l-
fäti≈ä” 89
(4) “Ketebtühù úalä´ùreti’l-meŸkùri veläkin
øaddemtü kitäbete’s-sa≠reyni (5) §ümme ketebtü’l-
úunväne biemrihì §ümme emeranì en (6) ektübe úalä
®ahrihì” 90 úAcem seferinde Mu´≠afä Paşa ≈a◊retlerine (7)
vä´ıl ola
(8)~a◊ret-i Şey∆ buyurdılar ki øaçan ki øul tevbe
eyleyüp (8) ~aøø’a inäbet eylese ve üzerinde ≈uøùø-ı
úibäd olsa (9) läzım olan oldur ki ≈uøùøı erbäbına redd
eyleye (10) ≈uøùøı erbäbına redden úäciz olsa Allähu

89
Ben onu seferde olduğu için yazdım, yoksa Sultan istedi diye
yazmadım. Ve elçiye dedim ki benim Sultan’la bir münasebetim
yok. Onun bu kadr ü kıymetle anılması , bir kısım insanların anması
sebebiyledir. Sonra unuttu. Fakat vezir ibadetteydi. Sonra dedi ki
“Gel sabahtan” Sonra mektubu yazdırıp gönderdim. Sonra Fatiha’yı
okudu.
4 “Ketebtühù úalä´ùreti’l-meŸkùri veläkin øaddemtü kitäbete’s-
sa≠reyni §ümme ketebtü’l-úunväne biemrihì §ümme emeranì en
ektübe úalä ®ahrihì” úAcem seferinde Mu´≠afä Paşa ≈a◊retlerine vä´ıl
ola İ-.
90
Onu, zikrettiğimiz şekilde yazdım. Ancak 2 satırın yazımını öne
aldım. Sonra onun emriyle başlığı yazdım. Sonra bana, kitabın sırt
kısmına şunu yazmamı emretti.
8 øaçan ki İ-
10 erbabına İ-
69
sub≈änehù (11) teúälä ma˚firet eylemek dilese øıyämet
güninde ~aøø teúälä ∆a´mına (12) başuñı øaldır diye
başını øaldurduøda göre ki (13) úälì köşkler ol kişi diye ki
yä Rabb bu köşkler (14) kimüñ içündür Alläh sub≈änehù
ve teúälä buyura ki (15) bahäsını viren içündür bu kişi
ayıda ki yä Rabb bunun (16) bahäsını virmege kim øädir
olur Alläh sub≈änehù ve teúälä (17) buyura ki øulum sen
øädirsin eger sen úälem-i dünyäda iken saña (18) ®ulm
iden øulumuñ ≈aøøını ba˚ışlarısañ bu köşklerüñ [A2b] (1)
bahäsı ol olur ol kimesne de yä Rabb úafv itdüm (2) diye
Alläh sub≈änehù [İ6b] ve teúälä buyura ki øarındaşuñuñ
(3) eline yapış da al git cennete andan ´oñra Nebì (4)
úaleyhi’s-seläm güldiler pes ´ahäbe a´lından suõäl
eylediler (5) Nebì úaleyhi’s-seläm buyurdılar ol kimesneyi
ki (6) gördüm ol kişinüñ elini alup cennete girdiler eger
(7) suõäl olınurısa Nebì úaleyhi’s-seläm nice buyurdılar (8)
ki gördüm alan da∆ı girmedi ceväb budur ki (9) ol ≈älüñ
berza∆da bir ´ùreti vardur ki väøıúa (10) mu≠äbıødur
nitekim bizden birimüz bir şeyden ∆aber virmek (11)
istesek evvela ´ùretini ta´avvur eyleyüp øalbe ´ùretini
(12) naøş iderüz de andan ´oñra ∆aber virürüz (13) ve

11 ~aøø teúälä A-
17 sen úälem-i dünyäda iken saña ®ulm iden İ: ol saña úälem-i
dünyada ®ulm iden A
2 øarındaşuñuñ İ: øardaşuñuñ A
5 kimesne İ: kimse A
7 Nebì A: Pey˚amber İ
70
buyurdılar ki mertebe-yi nefs de isti˚fär merätib (14)
üzeredür evvelä a∆läk-ı reddiyyesini terkile isti˚färdur
(15) andan ´oñra ol a∆läk-ı reddiyyeyi a´lından (16)
øamúıla isti˚färdur andan ´oñra ol a∆läø-ı (17) reddiyeye
tekrär úavdet ü rucuú-ı ebedì itmeden (18) isti˚färdur eger
úavdet iderise nùr-ı ~aøø’ıla (19) úavdet eyleye ammä
mertebe-yi rù≈da isti˚fär cehäletden (20) ∆alä´ iledür ve
mertebe-yi sırrda isti˚fär mäsivä-yı (21) [İ7a] ~aøø’dan
∆alä´ ile isti˚färdur “Baúde likülli aúnä [A3a] (1) isti˚fär”
91
cümleyi bildüm dimeden isti˚färdur zìrä (2) daúvä-yı
maúrifet de úayn-ı vücùd u enäniyyetdür imdi (3) läyıø
olan oldur ki cümleden fänì ola bu mertebe (4) mertebe-yi
enbiya vü kümmel-i evliyädur andan ´oñra buyurdılar ki
(5) bu maøäm-ı fena `alvetiyye’ye däõire-yi säbiúada
≈ä´ıl olur (6) zìrä anlaruñ sülùkı esmä iledür ammä
bizüm ≠arìøımuzda (7) ehl-i sülùk her mertebede fenä
üzerelerdür zìrä bizüm (8) sülùkımuz tev≈ìd iledür tev≈ìd
ise vücùd virmez (9) muva≈≈id øaçan mäsivänuñ
vücùdını nefy eylese ya vücùdı (10) øanda bulur ve
buyurdılar ki insän bir nüs∆adur ki (11) envär-ı
İlähiyye’ye øäbildür anuñçün Alläh teúälä anlara cemälini
(12) vaúde eylemişdür Nebì úaleyhi’s-seläm øable’l-biú§et
bu (13) vädìde idi yemez içmezidi ve ˚är-ı `ırä’dan niçe
gün (14) şehre inmezidi ≈attä ki küffar-ı æureyş

15 a´lından İ-
91
Her zahmetten sonra istiğfar vardır.
2 úayn-ı vucùd İ: ˚ayr-ı vucùd A
71
Mu≈ammed Rabb’isine (15) úäşıø oldı dirler idi andan
´oñra az zaman (16) geçmedin Alläh sub≈änehù ve teúälä
tecellì-yi Ÿät ile ikräm (17) eyledi ve “yä eyyuhe’l-
müdde§§ir”92 äyeti nüzùl [İ7B] eyledi ey (18) ≈aøìøate
vä´ıl olup libäs-ı beşeriyyet ile meõlùf olan (19) libas-ı
beşeriyyetüñi nùr eyle ta≠hìr eyle "ve §iyäbeke fe≠ahhir"
93
maúnäsı (20) budur ki Nebì úaleyhi’´-´alätu ve’s-
selämuñ duúä-yı şerìfelerinde (21) “yä Rabb beni nùr
eyle” dir idi bunuñıla murädı tev≈ìd-i [A3b] (1) ≈aøìøìye
vu´ùldür bu tev≈ìd-i ≈aøìøìye vu´ùl (2) mäsiväya iltifätı
≠arfetü’l-úayn ise de terk ile olur (3) bu tev≈ìd-i ≈aøìøì
nùr-ı ≈aøìøìdür säõir envär çerä˚ı (4) ol nurdan yaúnì
tev≈ìd-i ≈aøìøì olan nùrı tev≈ìdden (5) yaøar läilähe
illalläh øavli ol tev≈ìd-i ≈aøìøìnüñ (6) bäbıdur ve aña
däldür tev≈ìd kemale yitdükde kemäle vu´ùline (7)
işaretdür [øul] øaçan tev≈ìdde olsa cümle eşyäyı kendü
ile bile (8) tev≈ìdde göre “ve in min şeyõin illa yüsebbi≈ù
bi ≈amdihì velakin (9) lä teføahùne tesbì≈ahum” 94 ve
buyurdılar ki zaman-ı işti˚älümde (10) her şeyi kendüm
ile bile tev≈ìd ider görür idüm bir gün (11) gördüm gùyä
øalbümi iki şaøø eylediler içinde olanı i∆räc (12) eylediler
andan ´oñra eski [İ8a] ≈ällerimüz gitdi niceñüz keşf (13)

92
Ey örtünüp, bürünen !
93
Nefsini arındır. Müddesir/4.
21 dir idi A-
94
Onu hamd ile teşbih etmeyen bir şey yoktur. Fakat siz onların
teşbihlerini anlayamazsınız. İsrâ/44.
72
oldıyısa andan ´oñra keşf oldı andan ´oñra tev≈ìd (14)
itdükçe mäsivä na®arumdan ˚äõib olurıdı ve buyurdılar ki
(15) §älike umùr-ı ke§ìre münkeşif olur biri budur ki (16)
cemìú-i eşyänuñ tesbì≈ini işidür bu ≈äl baña zamän-ı (17)
işti˚älümde ≈ä´ıl olurıdı her şeyüñ tesbì≈ini (18)
işidüridüm ≈attä yolumı ≈abs ideridüm tesbì≈ idenlerüñ
(19) üzerine väøıú olmaya diyü andan ´oñra bu ≈älet (20)
benden gitdi ve ∆alä´ oldum ~a◊ret-i Şey∆’e didüm ki
(21) baña bir ≈älet úärı◊ oldı ki cümle eşyayı mebde-yi
øadìmden [A4a] (1) gördüm buyurdılar ki şu ≈äl senüñ
maøämuñ degüldür (2) belki ∆ä´´iyyet-i tev≈ìddendür
lakin el-än ®uhùrı senüñ (3) şu maøäma øäbiliyyetüñe
işäretdür ve buyurdılar ki (4) evräø u ≈a¬ravät fenä bulur
anlaruñ bir ≈akìøati (5) vardur ki ol fenä bulmaz läyıø
olan oldur ki cümle (6) tev≈ìd ile nefy olına ve na®ar
≈aøìøate ola ve buyurmışlardur ki (7) aúlä-yı ≈aväss-ı
∆amise ba´ardur [İ8b] andan (8) ´oñra semúdür andan
´oñra lisändur andan ´oñra şemmdür (9) andan ´oñra
lemsdür øaçan gözüñe na®ar-ı tev≈ìd müyesser ola (10)
´aøın anı mertebe-yi lisäna tenzìl eyleme ve kimseye
açma (11) yoksa úa®ìm za≈mete düşersin ~alläc ve
Seyyid ol sırrı (12) keşf itdükleriçün ol belä başlarına
geldi keşf-i rubùbiyyet (13) ≈arämdur illa meger ki irşäd
içün iŸn virile ol (14) da∆ı ehline tekellüm eyleye şerú-i
şerìfeye muväfıø keşf-i rubùbiyyet (15) niçün ≈aräm

11 Seyyid ol sırrı İ: Seyyidü’s-Sırrì A


73
olmaya zìrä reõy orada mu◊ma≈il ü (16) fenä bulur orada
øalmaz illa ancaø ~ayy u æayyùm øalur (17) ve “Küllü
şeyõin hälikün illä vechehù” 95 burada tecelli eyler ve
buyurdılar ki (18) bu va≈det gerçi kitäbda yazılmaz läkin
sen ´a≈ìfe-yi ∆ä≠ıruña (19) ketb eyle ve buyurdılar ki
tev≈ìd lisänıla güzeldir ammä (20) a≈sen ü evlä olan oldur
ki tev≈ìdi efúälüñde ve (21) ´ıfätuñda ve Ÿätuñda istiúmäl
idesin ve buyurdılar ki [A4b] (1) her ∆ä≠ıra ki tev≈ìde
mäniú ola anı terk eyle ve nefy eyle feräyi◊ (2) ü sünenden
˚ayrı ve buyurdılar ki øaçan saña bir emr (3) müştebeh
olsa ∆ayr mıdur şer midür işleyeyin mi işlemeyeyin mi (4)
işleme çoø tev≈ìde işti˚äl eylemeyince, zìrä işti˚äl eyle ki
(5) tä [İ9a] işkäl øaløa ve ≈aøìøat-i ≈äl mütte◊i≈ ola ve
buyurdılar ki (6) tev≈ìde işti˚äl eyleyenin müşkilätı ≈all
(7) olur tev≈ìd miftä≈-ı müşkilätdur yaúnì ≈all idicidür
ammä `alvetiyye (8) eger øuvvet-i esmä ile baú◊-ı
maøämät-ı úäliyye görürlerise de (9) läkin sırları
berza∆dadur ve hem ek§eri esìr-i dünyädur taúayyüne (10)
vü´ùlleri baúìddür işti˚äli terk eyledüklerinde säõir (11)
näs gibi olurlar ehl-i tev≈ìdüñ seyri taúayyünde ve (12)
ehl-i esmänuñ seyri berza∆dadur berza∆uñ mi§äli budur
ki (13) me§elä şimdi bir kimesne bir nesneyi ta´avvur
eyler de andan (14) ´oñra işler ta´avvur ile fiúlüñ mäbeyni

95
O'nun zâtından başka her şey yok olacaktır. Kasas/88.
7 yanúì ≈all idicidür A-
74
berza∆dur taúayyün (15) ancaø fiúldür yaúnì isøä≠-ı
inbisä≠dan me§elä bu iş baña füländan oldı ve füländan
oldı diyü ä∆ara isnäd eylemek gibi buyurdılar ki tev≈ìd
meşäyı∆ øatında (16) isøä≠-ı i◊äfätdur läkin bize läyı∆ olan
budur ki (17) tev≈ìd budur ki mäsivädan ≈ürr olup ~aøø’a
øul olasın (18) bir gün Bäyezìd ayıtdı Ÿikr iderüm ammä
≈u◊ùr-ı øalb bulımayorum (19) dinildi ki øul ol ≈u◊ùr
bulasın ∆aberde värid (20) olmışdur ki úuşşäøuñ elem-i
firäøda enìn ü bükäsı ehl-i (21) vu´latuñ maøäm-ı
vu´latda olan muúämelesinden baña e≈abbdur [A5a] (1) ve
buyurdılar ki insän semä menzilesindedür rı◊ä ve [İ9b] (2)
kederde nitekim ´afä vü keder deväm üzere semäda
maøbùl (3) olmadu˚ı gibi ≈äl-i øalb da∆ı böyledür imdi
sälike (4) läzım olan ´afäya şükr kedere ´abrdur ≈attä
şükr ile ´abruñ fa◊äõilini (5) cämiú ola ve buyurdılar ki
Yaúøùb Nebì’nüñ bükäsı (6) mücerred o˚lu içün degül idi
belki ol sebeb ile ≈ä´ıl olacaø (7) teraøøì vü tecellì içün
idi ≈attä Yùsuf’a müläøätdan (8) ´oñra yine a˚larıdı
ricälulläh däõimä Ÿevø-i cennetdedür (9) ≈aøìøate anlaruñ
teraøøìsi yoødur ≈aøìøate teraøøì øahr iledür (10) lü≠fıla
degüldür “fe’staøim kemä umirte”de96 olan istikämetden
(11) muräd cümle mäsivädan geçmekdür ≈attä rù≈ından

15 yaúnì isøä≠-ı inbisä≠dan me§elä bu iş baña füländan oldı ve


füländan oldı diyü ä∆ara isnäd eylemek gibi A-
18 ≈u◊ùr-ı øalb İ: ≈u◊ùr A
4 şükr ile ´abruñ A-
96
Emrolunduğun gibi istikamet üzere ol. Hûd/112.
75
(12) bile geçe rù≈ ´afäsı mertebesinden ma≈bùb ´ùretinde
(13) görinür maúärif-i İlähiyye’ye øäbiliyyeti ´ùretinde
~a◊ret-i (14) Pey˚amber’üñ ´ùretinde görinür ve
buyurdılar ki (15) bir kimesne ki nefsüñ ≠abìúatüñ cänib-i
esfelinden ∆alä´ (16) ola cehennemden ∆alä´ olur ≈ä´ılı
ìmän mertebesinde (17) olan cehennemden ∆alä´ olur
úayän mertebesinde olan cehennemi görmezler [İ10a]
şühùd mertebesinde olan cennet (18) görmez ol cennet
içinde cennetde olur rù≈ däõimä (19) täze yigit
şeklindedür øıl yoødur ve úälem-i Ÿätda (20) zamän yoø
mekän yoø gice ve gündüz yoø bir kimesne (21) ol úäleme
vä´ıl olsa úälem-i ´ıfät u efúäli beräber [A5b] (1) görür
kemäl-i le≠äfetinden buyurdılar ki “E≠-≠uruøu (2) ilallähi
biúadedi enfäsi’l-∆aläyıø” 97 kelämınuñ maúnäsı kemäl-i
(3) mülk ü melekùt mertebesindedür ~a◊ret-i Pey˚amber
mülk ü (4) melekùtda kemälden ´oñra irşäda tenezzül
eyleyüp melekùtuñ (5) ä∆ırı ki úälem-i ≈ayätdur anda
øarär eyledi mülke tenezzül (6) eylemedi läkin úälem-i
≈ayätdan mülke na®ar eyledi cümle úälem-i (7) mülk
münkeşif oldı ve her ≈ayätı olana mu≠≠aliú oldı dimekdür
(8) buyurdılar ki seyr-i tev≈ìd mäverä-yı ekvända (9)
maøbùldür enbiyänuñ seyri anda olmışdur Seyyid’ün ve

17 ∆alä´ olur úayän mertebesinde olan cehennemi görmezler A-


18 görmez İ: görür A
20 zamän ve mekän yoødur gice ve gündüz da∆ı yoødur İ: zamän
yoø mekän yoø gice ve gündüz yoø A
97
Yaratılmışlar adedince, Allah’a giden yol vardır.
76
Yùnus (10) Emre’nüñ seyri ekvändadur ~alläc’uñ da
seyri melekùt (11) ekvänındadur ekvän-ı basì≠de degüldür
ve kelämı da∆ı vucùddan (12) näşìdür läkin a≈sen olan
cümleyi nefydür i§bäta (13) irişince nihäyet-i beläya
ta≈ammül läzımdur [İ10b] ve buyurdılar ki (14) bir
kimesne ki sülùka ceŸbe ile girse §ebätda olmaz §ebät (15)
sülùka i∆tiyär ile girendedür ve buyurdılar ki (16)
kıyämetüñ ≈aøìøati bilinmez illä ≈aøìøate vu´ùlden ´oñra
(17) bilünür irşäda irsäl olınurısa münäsib olan (18)
cümleyi külliyen bä≠ından nefydür nefy ≠arìø-ı enbiyädur
(19) ~a◊ret-i Pey˚amber cümleyi leyle-yi miúräcda nefy
eyledi Şey∆ (20) Ebäyezìd ki baú◊-ı meş˚ùliyyetüñ
daúväları sülùk ile (21) øäbiliyyeti mertebesini øa≠údur
yo∆sa bä≠ından nefy ile [A6a] (1) degül işti˚äl vücùd virür
kemäl fenä ile olan (2) işti˚äldedür maø´ùd fenäyıla ≈ä´ıl
olur ve buyurdılar ki (3) Mevlänä Celälü’d-dìn’üñ raø´ ile
daøøı kendü (4) øaz˚anıdan işitdükde ≈ä´ıl olan şevøden
i∆tiräú (5) itmişdür yo∆sa Şemsü’d-dìn emr itmemişdür (6)
def çalınduøda deffäfuñ defini altunıla ≠oldurdu˚ı (7)
mervìdür eger Şemsü’d-dìn ˚äõib olmıyayıdı anı ol (8)
var≠adan geçürür idi buyurdılar ki Şey∆ (9) Abdu’l-
la≠ìf’üñ ≠arìø-ı ≈aøø birdür ehl-i sülùk emr-i (10) vä≈id
üzeredür buyurduøları ile “E≠-≠uruøu ilallähi (11) biúadedi
enfäsi’l-∆aläyıø” 98 yaúnì ~aøø teúäläya ≠arìølar ∆aläyıøuñ

98
Yaratılmışlar adedince, Allah’a giden yol vardır.
11 yaúnì ~aøø teúäläya ≠arìølar ∆aläyıøuñ nefsleri úadedincedür A-
77
nefsleri [İ11a] úadedincedür beyninde tevfìø-ı keläm
evvel úälem-i (12) va≈detde nä®ır olup keläm-ı §änì úälem-
i ke§rete nä®ır (13) olmaø üzeredür teraøøìde itti≈äd u
infiräd muøarrerdür (14) ke§ret mertebe-yi irşäda göredür
her şa∆´uñ mülk-i (15) vucùdında sülùk içün bir ma∆´ù´
yol vardur anı (16) ancaø ehl-i irşäd bilür ~a◊ret-i Şey∆’e
İblìs’üñ ≈älin (17) ´ordum buyurdılar ki şimdiki ≈älde
anuñ ≈älin tekellüm eylemek (18) läyıø degüldür zìrä
bizüm sülùkımuz cänib-i lu≠fdandur (19) bu ≠arìødan
≈aøìøate vä´ıl oldu˚umuzda cümleyi görüp (20) cemìú-i
a≈väle mu≠≠aliú olavuz ve buyurdılar ki (21) tev≈ìde işti˚äl
eyle ≠arìøı açar ve saña mürşid olur [A6b] (1) fara◊ä ben
dünyädan gitsem sen bir ˚ayrı mürşid bulmasañ (2) tev≈ìd
saña yeter ˚ayra seni mu≈täc itmez `alvetiyye’nüñ (3)
işti˚äli ile nefy-i mäsivä eyledükleri úälem-i mülkdedür
(4) ism-i Celäl’de §äbiti i§bät iderler ism-i Hù’da (5)
ma≠laba ≠älib olurlar ism-i räbiúde bä˚çeler bä˚lar (6) ve
maøämlar ki melekùta müteúallıødur anı görürler yedinci
(7) ismde ≈u◊ùr-ı ≠ämma varurlar tev≈ìde işti˚äl (8) böyle
degüldür cemìú-i merätibde olan taúayyüni [İ11b] nefy
eyler (9) belki defúaten cümle taúayyünätı nefy eyler ve
~aøø’a ì´äl eyler (10) ve buyurdılar ki cinn ≠äõifesinden
baú◊-ı nesne (11) väøıú olsa ≈ayøırmaø gerekdür ki zìrä
anlar ≈ayøırma˚a (12) ta≈ammül eylemezler zìrä
başlarında dimä˚ları yoødur (13) dimä˚ ≈aøìøat

17 ´ordum İ: añdum A
78
teõ§ìrindendür ve buyurdılar ki (14) øu≠b-ı aøtäbuñ bu
øadar ta´arrufäta iøtidärı “Yä hù (15) yä men hù ve yä
men läilähe illä hù”99 dimek ile olur bir kimesne ≈älile
bu tesbì≈e (16) meş˚ùl olsa ta´arrufäta øädir olur meläõike
(17) ve cinn ki ehl-i berza∆dandurlar anlaruñ işti˚äli
“hù”yadur (18) øul øaçan ≈äl-i úacze varsa ≈aøøuñ teõyìdi
®uhùr (19) ider kemäl-i øudretile cümle beliyyätı defú ider
enbiyänuñ (20) ümem üzere ®uhùr-ı øudreti úacz-i külli
i®härı içün olmışdur (21) andan ´oñra úuyùb-ı näsa
nazardan şikäyet eyledüm [A7a] (1) buyurdılar ki ben da∆ı
şey∆üme şikäyet itmiş (2) idüm baña buyurdılar idi ki her
şeyüñ kemäl-i (3) cänibi vardur ki sen anı bilmezsin
kemäline na®ar eyle (4) andan ´oñra cümle ∆aløı øu≠b gibi
görür oldum (5) idi imdi sen da∆ı [İ12a] ∆alä´ olmaø
dileriseñ ta≈øìr (6) eyledügüñ kimesnenüñ elin taøbìl ile
∆alä´ olursın (7) biúinäyetillähi teúälä ve buyurdılar ki
~a◊ret-i pey˚amber ´allallähu teúälä úaleyhi ve sellem (8)
hìçbir şeye noø´än ile na®ar itmemişdür ≈attä menä≈ìden
(9) nehy itmeleri ol vechile kemäl anda oldu˚ından
olmışdur (10) ol cänibden ≠älibìn teraøøì itmesiçün yo∆sa
her şeyüñ (11) Ÿätına na®arları noø´änıla degül idi her
şeyõe úalä (12) vechi’l-≈aøìøa na®ar iderleridi ve
buyurdılar ki (13) yollaruñ ˚äyetde a≈seni ≠arìø-ı

99
Ey Allah’ım, ey Allah’ım, kendisinden başka ilah olmayan
Allah’ım.
15 dimek ile olur A-
7 ´allallähu teúälä úaleyhi ve selem A-
79
tev≈ìddür ki cemìú-i (14) enbiyänuñ øadìmden sülùkı aña
olmışdur egerçi esmä (15) ≠arìøı da∆ı meşäyı∆uñ
ictihädıyıladur nihäyet-i tarìø (16) tev≈ìdden ´oñradur
`alvetiyye’den baú◊ısın gördüm ki (17) on beş günde bir
kerre yir böyle iken mülkinde bir şeyi yoø (18) ˚älib
≈älleri berza∆da anlaruñ çoø seyri ve Ÿevøi (19) var ammä
mülkde degül ≠arìø-ı mücähede ~aøø øatında maøbùl (20)
olan oldur [İ12b] ve buyurdılar ki bu yoluñ mi≈neti (21)
cennetden yegdür zìrä cennetde teraøøì olmaz teraøøì
yoluñ elemi ile olur [A7b] (1) buyurdılar ki va≈detüè
maúnäsı budur ki säliküñ vucùdı (2) tecellì ile mu◊ma≈il
ola yo∆sa øul Alläh ola dimek degüldür (3) bu söz ise
nämeşrùúdur yuøarı söz ise meşrùúdur ve buyurdılar ki
leyle-yi (4) miúräcda Nebì úaleyhi’s-seläm meläõikenüñ
ünin işitdükde (5) a˚ladı niçün teraøøìleri olmaduølarına
tera≈≈umen ehl-i berza∆ olduølarından (6) n’ola gerçek
Ÿevødedürler läkin Ÿevøde teraøøì yoødur ammä (7)
insända olan mülkiyyet ki rù≈dan úibäretdür teraøøì ve
tedennìye (8) øäbildür sırda ise teraøøì ve tedennì olmaz
ve ta´avvur da∆ı olınmaz (9) beşeriyyet ve mülkiyyet ile
de mutta´ıf olmaz anuñ ~aøø’ıla münäsebeti (10) vardur
ammä müşäbehet ≠arìøından degül belki ruõyet ü vü´ùl
(11) cihetiyle “İnnä era◊na’l-emänete”de
100
olan
emänetden muräd oldur (12) ol emänete øäbiliyyet
insändan ˚ayrıda bulınmamışdur ®alùm u (13) cehùl

100
Biz emaneti göklere, yere ve dağlara teklif ettik de… Ahzâb / 72.
80
olması teraøøì maø´ùd idinmeyüp tedennìden (14) i≈tiräz
itmedügi içündür eyle [İ13a] firøatde olur firøat ise (15)
úaŸäb-ı ma≈◊dur a∆bärda värid olmışdur ki bir kimesne
≠arìø-ı (16) ≈aøøı bile de saúy itmeye aña eşedd úaŸäb ile
úaŸäb olınur (17) ol eşedd úaŸäb ise úaŸäb-ı firøatdür ≈attä
Ádem úaleyhi’s-seläm (18) her meleke øanøı ismüñ
ma®harı oldu˚ın i∆bär u inbä eyledi (19) pes anlara ol
tecellìnüñ Ÿevøi ≈ä´ıl oldı läkin teraøøì (20) ≈ä´ıl olmadı
zìrä teraøøì Ÿevøde olmaz belä vü mi≈netde olur (21) ≠oø
olan ≠aúäm istemez ≠aúämı aç olan ister [A8a] (1) ve
buyurdılar ki bizüm ≠arìøımuz ≠arìø-ı belädur bir øuş (2)
işidür zärı var kendü yoø aña æaønùs dirler øocaldu˚ı (3)
zamän odun cemú idüp äteş yaøup kendüyi äteşe (4) atar
imiş äteş içinde bu øuş tekrär täze vü genc olup (5)
øocalu˚ı gider imiş ve buyurdılar ki bizüm ≠arìøımuz (6)
ehline niyyetiyyìn dirler zìrä bu ≠äõife niyyetlerini a≈väl
(7) ü efúällerinde riúäyet iledürler hìç bir nesneye ta´≈ì≈ (8)
niyyet itmeyince mübäşeret eylemezler ve her niyyetlerin
livechilläh (9) iderler ve buyurdılar ki `alvetiyye ∆alvet
iderler (10) [İ13b] erbaúìn çıkarurlar ammä bizüm
≠arìøımuzda ≠älib-i ~aøø tev≈ìde (11) meş˚ùl olur a≈väl-i
≠abìúat keşf olup ı´lä≈ (12) idince andan nefs keŸälik ve
buyurdular ki (13) `alvetiyye meslek-i enbiyäya sälik
olurlar zìrä mücähede (14) ehlidür cümle umùrı úaynen

5 øocalu˚ı A: pìrlügi İ
81
müşähede iderler ammä (15) `alvetiyye’nüñ seyri
berza∆dadur øanda rùyä øanda úıyän (16) ve buyurdılar ki
seyr-i me®ähirde `alvetiyye ≈älidür (17) mirúatde mi§äl
gibidür ammä bizüm ≠arìøımuz ~a◊ret-i Pey˚amber (18)
≠arìøıdur a´lä bu tarìøda biúinäyetillähi teúälä il≈äd yoødur
(19) zìrä bunlaruñ seyr ü sülùkı a∆läø-ı meŸmùmuñ (20)
tehŸìbinden ´oñradur ve ≈aøìkate vu´ùlden ´oñradur (21)
menøùl olan oldur ki ~a◊ret-i pey˚amber ´allallähu
úaleyhi ve sellem [A8b] (1) altı arşun miødärı beyä◊ ´arıø
´arınurlarıdı (2) däl täcı gice giyerleridi ve gündüz
`alvetiyye’nüñ ter-gülì (3) täcın giyerler idi Bayrämì täcı
˚azälarda giyerler idi (4) ammä täcdan maø´ùd ˚äyet
∆äli´ øavì iútiøäddur (5) anı bir sälik øalbine giyince aña
yeter Man´ùr-ı derdmend (6) ®ann [İ14a] eyledi ki
≈aøìøate vu´ùl fenäyıla olur didüklerinde (7) mevt ola
gibi diyüp anı i∆tiyär eyledi bilmedi ki mürşid-i kämil (8)
bulınınca ≈aøìøate vu´ùl mevtsüz mümkindür ve
buyurdılar ki ~aøø’a (9) vu´ùl ~a◊ret-i Pey˚amber’üñ
´allallähu úaleyhi ve sellem ≈a◊retlerinüñ mübärek eliyile
(10) olur şey∆üñ kemäli oldur ki mürìdi cenäb-ı şerìflerine
(11) ì´äl ide ~a◊ret-i Pey˚amber úaleyhi’s-seläm
ha◊retleri mürìdi anlar da∆ı bir anda ~aøø’a ì´äl ider (12)
hemän úiläc ~a◊ret-i [Pey˚amber úaleyhi’s-selämdan]

14 iderler İ: eyler A
7 gibi diyüp A-
8 ≈akìøate vu´ùl A-
11 ~a◊ret-i Pey˚amber A: ~a◊ret-i Sul≠än-ı Kevneyn İ
82
istimdäd u istişfäúdur (13) ve buyurdılar ki seyr-i
`alvetiyye Ÿevø üzeredür (14) ammä Celvetiyye’nüñ
Ÿevøi mi≈net ü elemdür andan ´oñra (15) defúaten açılur
`alvetiyye’den bir kimesne var idi ~asan (16) `alìfe
dirler idi dir idi ki her gün bu øadar maøämät (17) øatú
iderin bu anuñ merätib-i ∆ayäliyyesi idi úälem-i (18)
ä∆ıretde bir nesne bulmaz ammä fuøarä cümleyi bir
u˚urdan (19) øa≠ú iderler merätib iltifät eylemezler belä vü
mi≈nete mübtelä (20) olduølarından ´oñra bir u˚urdan
açılur [İ14b] ben de çoø (21) zamän mübtelä oldum
defúaten açıldı ve buyurdılar ki (22) Kemäl Dede mer≈ùm
Şey∆ İbrähìm’üñ ∆alìfesine dimişdür ki [A9a] (1) senüñ
şey∆üñ ta≈t-ı zühdde nùränì içinde (2) øalmışdur didüm
ki `alvetiyye’de ehl-i vu´lat yoø mıdur (3) buyurdılar ki
tev≈ìd-i ≈aøìøiyye vu´ùlleri merätib-i erbaúayı (4) riúäyet
eyledükleri taødìrcedür selb olınmaz anlaruñ seyri (5)
melekùtdädur didüm ki maø´ùd ≈aøìøatdür úälem-i mülk
fänìdür (6) ve buyurdılar ki eyledür läkin maøbùl olan
merätib-i (7) erbaúa yolından vu´ùldür §ebät u deväm
ancaø andadur (8) cemìú-i enbiyä merätib-i erbaúa
yolından sülùk itmişlerdür (9) pes läyıø olan oldur ki
tev≈ìdsüz bir ädem øomayavuz (10) ölünceye dek ≈attä
≈u◊ùr-ı øalb ü tesellì ≈ä´ıl ola ve buyurmışlardur (11) ki
merätib-i erbaúa mübärekdür ≈asendür anuñ ehlinde (12)
il≈äd olmaz eger ehl-i il≈äduñ tekellüm itdüklerini

2 didüm ki A: keläm-ı mer≈ùm Ma≈mùd Efendi didüm ki İ


83
tekellüm (13) eyleseler de yine il≈äda düşmezler zìrä
merätib-i erbaúayı (14) ma≈all-i ma≈allinde riúäyet iderler
Alläh sub≈änehù ve teúälänuñ (15) “kulù v’eşrabù” 101
øavli ≠abìúata müteúallıødur “v’elleŸìne cähedù” 102 (16)
nefse müteúallıødur ≠abìúat ı´lä≈ınuñ [İ15a] nefse úa®ìm
fäõidesi (17) vardur ve keŸälik nefs ı´lä≈ınuñ rù≈a ve rù≈
(18) ı´lä≈ınuñ sırra ve sırruñ ≠alebi ≈aøìøatdür ve ~a◊ret-i
(19) Şey∆ buyurdılar ki `alvetiyye øatında merätib
dörtdür (20) ˚ayrı yoødur şerìúat ≠arìøat maúrifet ≈aøìøat
(21) ol üç berza∆ menzil degüldür belki maúberdür ki
[A9b] (1) sälik andan úubùr eyler anda eğlenmez ≠abìúat
ı´lä≈ında (2) meyl ≈ä´ıl olur nefs ı´lä≈ında mu≈abbet
≈ä´ıl olur (3) rù≈ ı´lä≈ında úaşø ≈ä´ıl olur sırruñ ı´lä≈ında
(4) bir ≈älet ≈ä´ıl olur ki aña vädì-yi ≈ayret taúbìr olınur
ve (5) vädì-yi ≈ayret oldur ki sälik Rabb’isine bile de
vu´ùli (6) mümkin olmaya andan ´oñra vucùdını ifnä
läzımdur ki (7) tä ki vu´ùle müsteúid ola ve buyurdılar ki
bir kimse ki (8) merätib-i erbaúayı bilmeye aña väøıúa
taúbìri edebsüzlükdür (9) ve buyurdılar ki väøıúalarda
nefsüñ úaybı münkeşif (10) olmaø yerler gökler
inkişäfından yegdür ve buyurdılar ki (11) nefsi bilmek
efúälile olur ve ´ıfätıla olur Ÿätıla olur (12) bu ≠arìøıla nefsi
bilmek ancaø väøıúa ile da∆ı ∆ä≠ıra ile (13) olur [İ15b]
∆ä≠ıra mülkdedür väøıúa melekùtdadur şekk yoødur (14)

101
“…yiyiniz, içiniz…” A’râf / 31.
102
“Ve o kimseler cihad ettiler….” Ankebût / 69.
84
nefsini bilen Rabbi’sini bilür ve buyurdılar ki øaçan efúäl
u (15) ´ıfät ∆ıffet bulsa rùyä vü väøıúa az görilür (16) ve
buyurdılar ki muúteber øalbini ∆äli´ ve mu∆li´ ve lilläh
taúbìr itse (17) Allähu teúälä úälem-i berza∆da väøıú olanı
lisänı üzere icrä (18) eyleye ol degüldür ki söyledügi
kendüden ola kümmel väøıúa taúbìrinde (19) livechilläh
lev≈a baøarlar anda ne görürlerise görineni söylerler ve
baú◊ılar øalbe baøar yaúnì şu˚la varur øalbine (20) niceñüz
≠uluú ider ise ve ®uhùr ider ise anı söyler (21) ve baú◊ılar
münäsebete baøar ve keşf-i ◊amäõir ta∆liye-yi øalb
[A10a] (1) øabìlindendür ol mertebeye vä´ıl olan kimesne
øalbini (2) ta∆liye eyler yanında olan kimesnenüñ
øalbinde olan aña münúakis (3) olur ammä ehl-i vu´lat
bunuñ em§äline iltifät itmez ~a◊ret-i (4) Pey˚amber
väøıúayı altı ay taúbìr itmişlerdür baúdehù ∆avä≠ır taúbìr
iderleridi (5) ben da∆ı didüm ki insän gözin øapasa [İ16a]
teme§§ül eyleyen (6) yä∆ud beyne’n-nevmi ve’l-yaøa®a
teme§§ül eyleyendür buyurdılar ki (7) ol ne rùyädur ve ne
∆avä≠ır øabìlindendür úälem-i berza∆uñ (8) ®ıllı ve anda
olanuñ mi§älidür me§elä nefsüñ ∆udúası yaúnì aldaması
olsa (9) maymùn ´ùretinde teme§§ül eyler øuvve-yi

15 görilür İ: olur A
16 ∆äli´ ve mu∆li´ ve lilläh taúbìr itse İ: ∆äli´ øılsa ve Alläh taúbìr
øılsa A
19 livechilläh A- ; anda ne görürlerise görineni söylerler İ: anda
olanı söyler A ; yaúni şu˚la varur A-
6-7 buyurdılar ki ol ne rùyädur ve ne ∆avä≠ır øabìlindendür A-
85
˚a◊abiyyesi ≈ayye ´ùretinde teme§§ül eyler (10)
meşäyı≈da øuvve-yi ˚a◊abiyye ˚äyet øuvvetdedür øaçan
˚a◊ab úärı◊ (11) olsa ta∆rìb-i úäleme øa´d iderler ammä ol
maøùlelerde olana (12) ı´lä≈ına duúä evlädur zìrä bir
cemäúatüñ ihläkına øädir (13) olan ı´lä≈ına da∆ı øädir olur
nite kim Nebì úaleyhi’s-seläm (14) “Allhüme’hdi øavmì
feinnehum läyaúlemùn” 103 ~a◊ret-i Pey˚amber’üñ
´allallähu teúälä úaleyhi ve sellemüñ mübärek dişleri şehìd
olduøda böyle duúä eylerleridi yaúnì "Yä Rabb benüm
øavmüme sen hidäyet eyle zìrä benüm ≈aøø pey˚amber
idügümi bilmezler sen bildür yä Rabb" diyü ta®arruú
iderler idi ve didiler taúbìr yedi (15) mertebedür ve ∆avä≠ır
da yedi mertebedür ve buyurdılar ki (16) Şey∆ úAlì
Ma˚ribì’nüñ ≠arìøında ∆avä≠ıra iútibär iderler (17) ´a≈ì≈
väøıúa az bulunur dirler [İ16b] Seyyid Bu∆ärì ≠arìøında
(18) ∆avä≠ır u rùyäya úamel itmezler anuñ ma∆´ù´ evrädı
(19) vardur ol evrädda teõ§ìr vardur ve mìrä§ıla intiøäl (20)
ider gibi keyf yimege beñzer ´ä≈ibine ve yiyene teõ§ìr
ider (21) ~äcì Bayramì ≠arìøınuñ himmeti riyä◊etedür
≈attä bir bädäme [A10b] (1) indürürler ve tev≈ìdde
meş˚ùl olurlar anlaruñ (2) ~alvetiyye isimlerinden dört

103
Allah’ım kavmime hidâyet ver, çünkü onlar bilmiyorlar. (Hadis-i
Şerif, Kadı Iyaz, Eş-Şifâ, 1/105.)
14 ~a◊ret-i Pey˚amber’üñ ´allallähu teúälä úaleyhi ve sellemüñ
mübärek dişleri şehìd olduøda böyle duúä eylerleridi yaúnì "Yä Rabb
benüm øavmüme sen hidäyet eyle zìrä benüm ≈aøø pey˚amber
idügümi bilmezler sen bildür yä Rabb" diyü ta®arruú iderler idi ve A-
86
isimleri vardur ve buyurdılar ki (3) rùyä rù≈uñ berza∆da
seyridür yaúnì ≈älince (4) miúräcdur läkin miúräc ~a◊ret-i
Pey˚amber’den ´ädır olana (5) dirler ˚ayrılara seyr ü
sülùø taúbìr iderler her şeyi ki (6) mülk-i vücùdda ≈ä´ıl
ola miúräca müşäbihdür (7) andandur “Lätefa¬¬alùnì úalä
Yùnus bin mettä” 104 buyurılan (8) øahr u beläya istiúdäd
ta≈´ìli içündür evvelä tabìúata (9) istiúdäd ≈ä´ıl olınca
cümlesi ı´lä≈ olur (10) ve maø´ùd ≈ä´ıl olur zamän-ı
iútikäfumda dört (11) yüzlü ma≈bùb teme§§ül ider idi biri
tabìúat biri (12) nefs biri rù≈ biri sırr bunlar tamäm
olduødan ´oñra (13) sälik ≈älince vä´ıl olur merätib
tamäm olınca Alläh (14) subhänehù ve teúälä enbiyäya
muúcizät evliyäya kerämet [İ17a] i≈sän (15) ider
istiøämetleri sebebiyile ol ba∆şì´ ise zäõil (16) olmaz
dünyäda ve ä∆ıretde kerämet içün olınan şu˚l (17) ile
≈ä´ıl olan kerämetüñ beøäsı yoødur kümmel kerämeti (18)
kendülerden zäõil olmaz iken bile i®här eylemezler meger
˚äyet (19) ◊arùret düşe belki emrlerini ~aøø’a tefvì◊ idüp
(20) mülki ´ä≈ibine teslìm iderler ve buyurdılar ki (21)
~aväriyyun’a nüzùl iden mäõide terk-i edeb itmegile refú
[A11a] (1) olındı biz ise her gün terk-i edeb iderüz
munøa≠ıú (2) olmaz vechi budur ki anlara nüzùl iden
mäõide (3) ´ıfätdan idi bize nüzùl iden ise Ÿätdan (4)
´ädırdur şu şey ki Ÿätdan ®ähir ola idi (5) zäõil olmaz ve
buyurdılar ki semä ile úar◊ (6) rızøuñ ≈uşùli ´ùretidür ve

104
Beni Yûnus bin Mettâ’ya tercih etmeyin/üstün görmeyin.
87
illä Rezzäø-ı ≈aøìøì (7) ∆od ~aøø’dur ancaø ve buyurdılar
ki úibädet (8) olmaz illä Vucùd-ı Mu≠laø’a olur ´uver ile
muøayyed olan (9) vucùda olmaz eger cäõiz olayıdı
enbiyäya olurıdı (10) zìrä me®ähir-i Ÿätdurlar andan ´oñra
buyurdılar ki (11) nefsi a∆läø-ı meŸmùmeden tezkiye
~aøø øatında maøbùledür (12) ve buyurdılar ki keşf-i
mülkde rùyä [İ17b] berza∆da olur (13) ikisi de birdür yine
buyurdılar ki beräzı∆ ®ıll-ı (14) älem-i ä∆ıretdür ecsäm
®ıll-ı beräzı∆dur beräzı∆da rùyä (15) görilse baú◊ısı
dünyäda ®ähir olur ve baú◊ısı (16) olmaz ve buyurdılar ki
Seyyid Ya≈yä-yı `alvetì diyär-ı (17) æaraman’a
varduøda Şey∆ Dävùd bir väøıúa gördi ki (18) bir Dımışøì
øılıcı øılıçcıya virmiş açdurmaø içün (19) ve istiúcäl ider
øılıcı virmez väøıúayı Şey∆’e diyince (20) Şey∆ didi ki ol
gördügüñ senüñ istiúdäduñ øılıcıdur úacele itmeziseñ (21)
biz ´ayøällayalum didi buyurdılar ki insänuñ øalbi
kudùrätdan [A11b] (1) ´ayøällansa anda her şey görinür
läyıø oldur ki (2) ol zamända ol ~aøø’dan ˚ayrıya øalbini
tevcìh itmeye (3) illä la≠ma-yı úizzetile ≠abanca urılup
ma≈cùb olur (4) çoø zamänlar a˚layup isti˚fär itmeyince
evvelki ≈äline (5) getürmezler el-úiyäŸü billähi teúälä
andan ´oñra Ÿikr eyledi ki (6) mer≈ùm Eşref-zäde

20 ol gördügüñ A-
21 didi buyurdılar ki A-
2 ol zamanda ol ~aøø’dan ˚ayrıya øalbini tevcìh itmeye İ: ol
zamända ol øılıcı ~aøø’dan ˚ayrıya tevcìh itmeye A
3 olur İ: ider A
88
meşäyı∆dan on sekiz kimesne ile (7) ´o≈bet eylemiş
dördini kämil buldum dimiş ve birinden (8) kemäle vä´ıl
oldum dimiş mer≈ùm andan ´oñra ´ùret-i (9) mürìdde
˚ayrıyı [İ18a] irşäd eylemiş kümmel øatında kemälden
evvel (10) iŸn virilmez ehl-i taølìdüñ iŸnine iútibär yoødur
iŸn-i (11) ≈aøìøì úälem-i maúnädan min úindilläh virilür ve
buyurdılar ki (12) ulu’l-emr pädşähdur ammä ≈aøìøatde
ulu’l-emr (13) şol mürşid-i kämildür ki ∆aløa teraøøì
taúlìm ide tenezzülden ≈ıf® (14) eyleye zamän-ı enbiyäda
enbiyä idi baúdehù kümmel-i evliyä anuñ teõ§ìri úavälimde
(15) cemìú-i ≠älibìne siräyet ider ®ähirde ˚ayrı mürşidleri
(16) varısada teõyìd andandur ve buyurdılar ki bäb-ı
∆iläfetde (17) zamänı geldüginde ehlinden iŸin ~aøø’dan
iŸin gibidür (18) ehl-i taølìdüñ iŸnine iútibär yoødur yine
Şey∆ ≈a◊reti (19) buyurmışlardur ki süccädda bir ≈älet
vardur üstinde (20) oturan bulur andan ˚ayrı yerde ol
≈älet bulınmaz (21) irşäd da∆ı eyledür Alläh teúälä øulını
teõyìd ider ve buyurdılar ki [A12a] (1) irşäd u vaú® úilm-i
®ähir ile mümkin degüldür (2) läyıø oldur ki tev≈ìde
işti˚äl olına ≈ä◊irìnüñ (3) ≈äline münäsib olan øalbe ≠ulùú
ide imdi sen (4) bu üslùb üzere eyle ve buyurdılar ki (5)
şunlar ki bir nebìnüñ ümmeti oldılar yä∆ud (6) bir şey∆e
mürìd oldılar ol ≠äõife [İ18b] ol şey∆üñ (7) taúayyüni
ehlidür bir kùyda birøaç nebì olurıdı birinüñ (8) ümmeti
birine ümmet olmazıdı her kişiye fäõide taúayyüni (9)
ehlindendür ´ä≈ib-i Mu≈ammediyye ~äcì Bayram’a bu˚◊
(10) ideridi bir gün meclis-i vaú◊ına ≈ä◊ır olınca (11)

89
mu≈abbet itdi ol gice ~äcì Bayram nùrdan zincìr ile (12)
ceŸb eyledi baúdehù terbiyyet eyledi úilmde ˚äyet øämil
(13) idi Şey∆’üñ himmetine räst geldi ve buyurdılar ki (14)
şu ≈äl ≠arìø-ı ricälde olanuñdur ammä (15) ehl-i fenä ≠älibi
ceŸbe ile getürmezler “läikrähe (16) fi’d-dìn” 105 yaúnì
dìnde ikräh ve cebr yoødur øavliyile úamel iderler
i∆tiyärile ≈a◊◊ı olan (17) onlara gelür ve buyurdılar ki
zähid øulùb-ı näsda (18) ma≈bùbdur úärifi ∆alø sevmez
Alläh sub≈änehù ve teúälänuñ (19) ˚ayrını menú ider ∆aløa
sevmegi øomaz ve buyurdılar ki (20) mädäm ki vä´ıl
tenezzül eylemeye irşäda (21) øädir olmaz zìrä kendüyi ve
˚ayrıyı görmez görilmez de [A12b] (1) mecŸubìn bir
şa∆´uñ irşädına øädir degüllerdür (2) imdi vä´ıla mertebe-
yi beşeriyyete tenezzül läzımdur (3) ≈attä úaväm
mertebesine dek tä kim [İ19a] ≈ällerine mu≠≠aliú ola (4)
rütbe-yi úaväma tenezzül mäniú-i teraøøì degüldür me§elä
(5) mevälì-yi úi®ämdan biri bir mübtedìye úilm-i ´arf (6)
taúlìm itse úulùm-ı úäliye maúrifetine mäniú olmaz (7)
enbiyänuñ i®här eyledükleri ∆avärıø-ı muúcizät (8) şol
teõ§ìrüñ müõe§§iri ki her şeyüñ øıyämı anuñıladur (9) ki
øayyùmiyyet maúnäsı oldur aña vä´ıl olduølarındandur
(10) her kim ol teõ§ìre vä´ıl olurısa i®här-ı ∆avärıøa (11)
øädir olur baú◊-ı näs teõ§ìre vä´ıl olsa müõe§§ire (12) vä´ıl
oldum ´anur baú◊ılar daúvä ider ~alläc gibi (13) gerçi

12 ˚äyet A-
105
Dinde zorlama yoktur. Bakara/256.
16 yaúnì dìnde ikräh ve cebr yoødur A-
90
daúvä degüldür sözi ´a≈ì≈dür läkin maø´ùd (14) öte
≠arafıdur läyıø oldur ki fenä her mertebede (15) riúäyet
olına Ÿäta vä´ıl olınca rù≈ ~ayy maúnäsınadur (16) cänän
æayyùm maúnäsınadur “läilähe illä huve’l-≈ayyu’l-
øayyùm” 106 (17) mertebe-yi ∆ämisde seyr-i ~ayy’dur
mertebe-yi sädisde (18) seyr-i æayyùm’dur nihäyet-i
merätib-i evliyä budur yedincide (19) ise merätib ma≈v
olur bir şey ta´avvur olınmaz `alvetiyye (20) ism-i säbiúa
meş˚ùl olsalar bir ˚ayrı gözleri (21) açılur cemìú-i
mäsiväyı maúdùm görür ~aøø’dan ˚ayrıyı [İ19B] [A13a]
(1) görmez bir gün bir `alvetì şey∆i geldi bundan suúäl
(2) eyledi ve didi ki bizüm işti˚älimüz ism-i säbiúadur (3)
∆avä´´ımuzdan biri aña didi ki muøte◊ä-yı ism-i säbiú
oldur (4) ki úavälim maúdùm ola gören de yo˚ ola bunı (5)
işidince fi’l-≈äl ol `alvetì şey∆i øalødı gene (6) gelirin
didi ~a◊ret-i Şey∆ buyurdılar ki ism-i säbiúüñ (7)
∆ä´iyyetindendür ki mäsivä yoø ola bu `alvetiyye
øatındadur (8) ammä bizüm øatımuzda cümle tev≈ìd ile
olur suõäl olınsa (9) biz da∆ı isimlerinden ∆aber virirüz
andan ´oñra vä´ıl (10) altıncı mertebeye iner andan
beşinci mertebeye tenezzül eyler (11) seyr-i ≈ayät ile
úamel eyler melekùtuñ evvelidür andan [soñra] (12)

106
Hayy ve Kayyûm olan Allah’tan başka ilah yoktur. Bakara/255.
17 mertebe-yi ∆ämisde seyr-i ~ayy’dur İ-
1 `alvetì şey∆i İ: şey∆-i `alvetì A
5 `alvetì şey∆i İ: şey∆-i `alvetì A
7 ∆ä´iyyetindendür İ: ∆avä´´ındandur A
91
mertebe-yi rù≈dur ~a◊ret-i Pey˚amber rù≈ı ve øıyäm (13)
saúätini bilüridi miúräc idüp ~aøø’dan ∆aber (14) viren
ma∆lùø olan rù≈ı niçün bilmeye “men úarefe (15) nefsehù”
dan 107 maø´ùd da∆ı rù≈dur ki ol rù≈ı (16) bilmek
mevøùf-ı úaliyyedür ve buyurdılar ki vecaúı (17) ≈üsn
eyleyen rù≈dur nefsinde ´äfìdür tekeddüri (18) nefs ü
≠abìúatdandur [İ20a] kederi gidince maúrifetulläh (19)
ta≈´ìl eyler ve buyurdılar ki ≠abìúat ı´lä≈ (20) olsa
rubùbiyyete müteúallıø olanuñ cümlesine (21) ma®har olur
nefs ı´lä≈ olsa ulùhiyyete [A13b] (1) müteúallıø olanuñ
cümlesine ma®har olur pes sälik (2) øaçan tecellì-yi
rubùbiyyet ü ulùhiyyete ma®har olurısa (3) vä´ıl u maøbùl
olur yä irşäd içün gönderilür (4) yä∆ud øalur irşäd ≠arìøat-
ı enbiyädur firøat ile (5) vu´latı cemú itmişlerdür ve
buyurdılar ki ≠abìúat (6) u nefsden teraøøì cänibini ≠ut
tenezzül ≠arafın terk eyle (7) ve rù≈uñ maúrifeti cänibini al
cehli ≠arafın terk eyle (8) muøte◊ä-yı sırr ise mäsivädan
úaläkayı øatúdur ~aøø’dan (9) ˚ayrıya úaläøa bulunurısa
øa≠úına saúy eyle ~a◊ret-i (10) Şey∆ buyurmışlardur ki
≠abìúat äfetinde a´ıl (11) açlu˚a ´abr eylemekdür nefs
mertebesinde a´ıl kibrdür yaúnì a´ıl äfet (12) saõir a∆läø-ı
Ÿemìme andan näşìdür insän tekebbür itmese (13) säõir
a∆läø andan ®uhùr eylemez me§elä ˚a◊ab ve ≈ased gibi
(14) ve yine buyurmışlardur ki úälem-i mülkde riyä◊et (15)
beyne’≠-≠efrì≠ ve’l-ifrä≠ [İ20b] iútidäl-i ˚ıdä iledür ammä

107
Nefsini bilen…
92
úälem-i (16) melekùtda riyä◊et-i salik ˚ıdä-yı muútädını
øırø cüzú (17) eyleye ve hergün bir cüzõi eksilde bir cüzõi
øalınca ol (18) bir cüzõden yedi kerre øırø cüzõüñ øuvveti
≈ä´ıl olur (19) ve yine Şey∆ ≈a◊retleri buyurmışlardur ki
merätib-i (20) evliyä `alvetiyye ve Celvetiyye øatında
bedìddür läkin `alvetiyye (21) dördini maøäm úadd
iderler biri ≠abìúat biri nefs [A14a] (1) biri rù≈ biri sırrdur
ammä ehl-i Celvet ehl-i taúayyündür anlar (2) üç maøäm-ı
bäøìyi berza∆ úadd iderler anlaruñ øatında da∆ı (3)
merätib yedi olur Alläh süb≈änehù ve teúälänuñ “ve
∆alaøaküm (4) e≠vären” 108 kelämında yedi merätibe işäret
vardur ve (5) keŸälik “İnne lilæurõäni ®ahren ve ba≠nen ve
liba≠nihi ba≠nen iläsebúati eb≠unin” (6) 109 ≈adì§-i şerìfi bu
maøämdandur ve yine buyurmışlardur ki (7) ≠älibüñ taúabı
≠abìúat u nefs mertebelerindendür evvelkisi (8) şerìúat
§änìsi ≠arìøat ile ı´lä≈ bula úälem-i mülkde (9) kämil olur
rù≈ maúrifete ve sırr ≈aøìøate istiúdäd (10) kesb eyler
andan melekùtda da kämil olmış [İ21a] olur (11) şerìúat ve
tarìøat melekùta çıømada ayaølar menzilesindedür (12)
mädäm ki sälik úälem-i mülkde ola ∆avä≠ırdan (13) ∆alä´
olmaz nihäyet tev≈ìd ile refúine øädir olur (14) melekùta
vä´ıl olınca ∆avä≠ırdan ve a∆läø-ı nefsäniyyeden (15) bi’l-
külliyye ∆alä´ olup na®arından mäsivä ˚äõib olur (16) ve

108
Oysa ki Allah sizi, hâlden hâle getirerek yarattı. Nûh/14.
109
Şüphesiz ki Kur’ân’ın zâhiri ve bâtını vardır. Ve bâtının da yedi
bâtını vardır. Tuhvetül-ahvezi, 8/225, Daru’l-Kütübi’l-İlmiyye,
Beyrut; Ayrıca benzer bir hadis için bkz: Kenzü’l-Ummâl, 1/856.)
93
yine ~a◊ret-i Şey∆ buyurmışlardır ki nefsüñ ≈äli (17)
úacebdür bir söz ile yapılur bir söz ile yıøılur bir gün (18)
Şey∆ úAbdü’l-müõmin didi ki sälik kämil olmaz (19) biñ
kimesne sen zındìøsın dimeyince mer≈ùmuñ (20) bu
kelämı ∆aløa §aøìl geldi faøìr teõvìlinde didüm ki (21)
murädı dimek ola ki øaçan sälik el-úıyäŸü billäh il≈äd
[A14b] (1) u zındıøaya düşse bu var≠adan ∆alä´ olmaz (2)
tä aña biñ ädem sen zındìø olduñ dimeyince mer≈ùm (3)
didi ki murädum budur andan ∆alø øabùl itdiler ve
buyurdılar ki (4) nefsüñ úuyùbınuñ inkişäfı semävät u ar◊
(5) inkişäfından ∆ayrludur zìrä úuyùb-ı nefsüñ inkişäfıyıla
[İ21b] ≠älib (6) ol var≠adan ve ≠arìøına sedd olmadan ∆alä´
olur (7) inkişäf-ı semävät u ar◊ìn ise seyr-i ma≈◊dur anda
nefú (8) yoødur nefs ı´lä≈ olmadın devämı da yoødur belki
(9) zäõil olur gider ve ≠abìúat ve nefs mertebesinde keşf
yoødur (10) keşf mertebe-yi rù≈dadur mertebe-yi seyr ise
fenä (11) ve tecellì maøämıdur ve buyurdılar ki ı´lä≈-ı
nefs keşf-i (12) mümkinätdan ∆ayrludur zìrä seyr-i úacäõib
≠älib ma≠lùb-ı (13) ≈aøìøìye vu´ùle mäniú olur anuñçün
Alläh süb≈änehù (14) ve teúälä ~abìb ´allallähu úaleyhi ve
sellem ≈aøøında “Mäzä˚a’l-ba´aru (15) ve mä ≠a˚ä” 110
buyurmışlardur zìrä Nebì úaleyhi’s-seläm (16) seyr-i
ilallähda úacäõib-i melekùtda iltifät eylemedi çoø (17)
~aøø’a vä´ıl olınca baúde’l-vi´äl cenneti şeyõen feşeyõen

19 biñ kimesne A: çok biñ dâne kimse İ


110
Gözü oradan ne kaydı ve ne de onu aştı.
94
gördi (18) seyr-i melekùt nefsinde maøbùl ise de läkin
müşähedeye (19) nisbeten bir şey degüldür “~asenätü’l-
ebrär seyyiõätü’l-muøarrebìn” 111 (20) ma◊mùnı üzere ve
buyurdılar ki sevdä turäbdandur (21) ≠abìúatda ˚älibdür
[İ22a] dem hevädandur nefsde ˚älibdür [A15a] (1) ´afrä
närdandur rù≈da ˚älibdür bal˚am ´udandur (2) sırrda
˚älibdür anuñçün ´unuñ levni olmaz (3) ve buyurdılar ki
≠abìúatuñ bir ≠aúämı istese ol (4) ≠aúämı bir faøìre yidür
andan ´oñra bir da∆ı istemese (5) gerekdür faøìre
virmesün diyü ~a◊ret-i Şey∆ buyurdılar ki (6) ≠abìúat ve
nefs mücähedätında ifrä≠ säliki yoldan (7) alıøor ´aväb
iútidäldedür yine buyurdılar ki (8) `alìlulläh’a úälem-i
melekùt münkeşif olınca úälem-i (9) mülke baødı úu´ätuñ
úi´yänını gördi bed-duúä (10) eyledi heläk oldılar dinildi ki
yä İbrähìm øullarımuzı (11) incitme baúdehù ≈aøìøate
vä´ıl olınca mäsivä gidüp (12) bi’l-külliyye fenäya
vardılar ve buyurdılar ki yimede (13) ≈u◊ùr yoødur belki
defú-i taøayyüd içündür ≈attä ≈u◊ùr ile (14) tev≈ìde mäniú
olamaya ehl-i riyä◊ete bizüm ≈älimüz (15) øıyäs olınmaz
biz ol mertebede degülüz belki bize läzım (16) olan oldur
ki iútidäl ile yiyevüz anlaruñ (17) mertebesine irişince
~a◊ret-i Pey˚amber úaleyhi’s-seläm riyä◊et-i (18)
şedìdeden menú eyleridi ≈attä ´avmı vi´älde menú (19)
eyledi ve buyurdılar ki in´äf budur ki ≠älib (20) günde ve

111
Ebrârın (iyi insanların) yaptığı iyi işler, Mukrarrebîn (manen çok
üstün olan insanlar) katında günah olabilir.
95
gicede bir defúa ≠aúäm yiye ≠oyınca (21) ≠arìøımuz ≠arìø-ı
iútidäldür Nebì úaleyhi’s-seläm [İ22b] maøäm-ı [A15b] (1)
rù≈a irşäd içün tenezzül eylemişdür rù≈ ise (2) iútidälde
kämildür anuñçün ≈ayäta ma®har olup (3) ebedì fenä
bulmaz ve buyurdılar ki ≠abìúatuñ niceñüz (4) iştihä iderise
ye mizäc bozılmadan yemek yimek (5) ∆ayrludur ve
buyurdılar ki biz iútidäle riúäyet iderüz (6) eväõilde
otururuz nevm ˚alebe itse yataruz imdi (7) sen de
tev≈ìdile uyu ki ≈ükm-i øıyämda ve ä§ärda värid (8)
olmışdur ki Allähu teúälä nefse “Sen kimsin” didi ol da
(9) “Sen sensin ben benüm” dimesi andan [soñra] cehìm-i
cùúıla (10) taúŸìbden muräd baya˚ı açluø degüldür belki
cehìm-i i≈tiyäcdur (11) anuñ ı´lä≈ı anuñıladur yoøsa
baya˚ı açluødan nefs (12) aldırmaz anuñ ≈äli ≈ubb-i
riyäsetedür bulsa Firúavn (13) daúväsın ideridi ammä
nefsüñ úaczi ekl ü şürbe (14) te˚ayyü® ve tebevvüle
mu≈täc olması degüldür belki nefsde úaczdür (15) ammä
“men úarefe nefsehù feøad úarefe rabbehù”da 112 olan
maúrifet (16) maúrifet-i úacz degüldür belki úinäyet-i
~aøø’ıla nùr-ı tev≈ìd (17) ile ≈ä´ıl olur nesnedür ve
buyurdılar ki (18) ta´avvuf evvelinden ä∆ırine dek iki
şeyden úibäretdür (19) biri “läõilähe illalläh” [İ23A] ile
cänib-i ≈aøìøate teraøøìdür (20) ve biri “Mu≈ammedün
rasùlulläh” ile şu úäleme tenezzüldür (21) teraøøì rù≈uñ
ve sırruñdur úälem-i melekùtda tenezzül [A16a] (1)

112
Nefsini bilen Rabb’ini bilir.
96
≠abìúatuñ ve nefsüñdür úälem-i mülkde şu ise şerìúat (2) ve
≠arìøatı riúäyetile olur cemìú-i úulùm-ı evvelìn (3) ü ä∆ırìn
bundadur “El-úilmü noø≠atün feke§§eraha’l-cähilùn” 113
didügi (4) budur ve buyurdılar ki “ke®m-i ˚ay® ve úafv”114
∆ışäl-i (5) kümmeldendür “vallähu yu≈ibbü’l-
mu≈sinìn”de mu≈abbet-i ~aøø, ~aøø kendü vi´älini
115

anlar (6) ≈aøøında muräd idinmedür ve yine


buyurmışlardur ki şey∆ (7) mürìdüñ riyä◊etinde ifrä≠
eylese yolda ≠urdırur ihmäl (8) eylese il≈äda düşer ´aväb
iútidäldür Ÿikrullähda olan (9) ä§är ı´lä≈-ı nefs ile ®ähir
olur ∆ätem-i Süleymän’da ki (10) tev≈ìd-i şerìf yazılmış
idi Cebräõil úaleyhi’s-seläm inzäl (11) idince úävälim
mehäbetinden ı◊≠ıräba vardı ∆ätemi Süleymän (12)
úaleyhi’s-seläm barmaølarına øoyınca ∆aløuñ gözinden
˚äõib (13) oldı ∆alø görmek isteyince Alläh’ı Ÿikr idüñ
buyurdı (14) Ÿikr eyleyince gördiler andan [´oñra]
buyurdılar ki laf®-ı (15) hù ehl-i berza∆a göre ehl-i
taúayyüne göre [İ23B] laf®atulläh me§äbesindedür (16)
anlaruñ teraøøìleri ism-i hù iledür ehl-i taúayyünüñ (17)
ismulläh ile oldu˚ı gibi. baú◊-ı fuøarä gice içinde

113
İlim bir noktadır, câhiller onu çoğalttı. Hz. Ali.
3 didügi A-
114
bu tabirlerde Âl-i İmrân suresi 34. Âyete telmih vardır. “ve’l-
kä®imìne’l-˚ay®a ve úäfine úani’n-näsi” (Onlar öfkelerini yenenler ve
insanları affedenlerdir.)
115
Allah iyilik edenleri sever. Âl-i İmrân / 34.
97
øaplucaya (18) dä∆il oldılar ≈av◊ üzere bir ta∆t gördi
sul≠än-ı cinnüñ (19) øızı ta∆tuñ üstinde aúvänıyıla oturmış.
ol kişi (20) bunlara øapluca ´uyınuñ a´lından suõäl eyledi
aña (21) cinnden bir ädem gönderdiler başını ´ovuø buldı
[A16b] (1) ≈aräretinden suúäl eyledi didiler ki
´ùfìlerimizden (2) bir cemäúat haftada bir gün ´unuñ
üzerinde “Ÿikr-i (3) hù”ya meş˚ùl olur ol ≈aräret
andandur ve buyurdılar ki (4) riyä◊et da∆ı ~aøø’a ì´äl ider
bir yoldur läkin (5) riyä◊etden färi˚ olsa ol ≈äl riyä◊et
idenden gider (6) bizüm ≠arìøımuz ~a◊ret-i Pey˚amber
≠arìøıdur ◊aúf úärı◊ olıcaø (7) kifäyet miødärı yirüz
riyä◊etde teşdìd itmezüz terk-i dünyä (8) terk-i cism terk-i
nefs terk-i rù≈ terk-i sırr dimeden muräd (9) budur ki
cänib-i ~aøø’dan bir teú§ìr säliküñ vucùdına gelür [İ24A]
ki (10) “İnnä úara◊na’l-emänete”den116 muräd ol teõ§ìrdür
ol teõ§ìr gelince (11) nefsde cismde rù≈da sırrda yerlü
yerinde øalur yaúnì (12) her biri ´alä≈ bulur ol degüldür ki
yoø olur pes sälik bu ma≈elde vi´äle (13) läyıø bir vucùd-
ı maúnevì ta≈´ìl ider ve buyurdılar ki (14) çärşùda
´atılanuñ a≈seninden yi ve etmekden de yi ehl-i (15)
keşfüñ ictinäbı keşflerinden ötüridür bizüm keşfimüz (16)
yoø ki ictinäb idevüz ve buyurdılar ki ehl-i keşfe (17)
gizlemek väcibdür söyleyinci virinci gider şey∆imüz dir
ki (18) esrär-ı mülk ü melekùt keşf olduøda elbetde şerúa

17 øaplucaya İ: øoyuluncaya A
“ Muhakkak ki biz emaneti sunduk…” Ahzâb/72.
116

13 sälik bu ma≈elde A-
98
tevfìø (19) eyleñ ve illä keşfi terk eyle şerúi terk eyleme ve
buyurdılar ki (20) ≠arìø-ı `alvetì de bize keşf olmışdur
anlarda däõire yedidür ùläda (21) bizüm gibi tev≈ìde
meş˚ùl olurlar bir vechile ki mäsivä [17a] (1)
na®arlarından gider evvel daúirede nefy "Läilahe
illalläh"dur ve i§bät ®ähir (2) olur ikinci däõirede i§bät-ı
´ırf ®ähir olur yalıñuz "illalläh"da üçünci (3) däõirede
ma≠lùb-ı §äbite ma≠lùb cänibine [İ24b] mu≈abbet ü meyl
≈ä´ıl olur dördinci (4) däõirede ma≠lùba mu≈abbet ≈ä´ıl
olur me®ähirde tecellì (5) eyler ı´lä≈-ı nefs ü ≠abìúat
üçünci däõire ile dördünci (6) däõirenüñ mäbeynindedür
şunlar ki ı´lä≈-ı nefs ≈ä´ıl (7) ola ol kimesne ehl-i
necätdandur ve illä il≈äda düşer (8) zìrä me®ähirde
gördügini ma≠lùbuñ kendüsi ´anur (9) ≈älä ki böyle degül
äyìnede görinen kişinüñ kendü (10) degüldür me§elä
∆aløuñ gözinden gizli bir sul≠än olsa (11) øulaødan bir
øavm aña úäşıø olsa ol sul≠änuñ ´ùretin (12) bir kä˚ıda
yazsalar úuşşäøa tesliyet içün gösterseler ol ´ùret (13) ol
sul≠änuñ kendüsi gibi olur mı ve buyurdılar ki (14)
Mevlänä’nuñ evlädından Dìväne Çelebi’nüñ (15) keşf ü
kerämätı ol diyärda ®ähir olmış idi mu≈ta◊ır (16) olduøda
äh idüp nedämet ider ki ´ırä≠-ı müstaøìmden (17) meger

1 läilähe illallähdur A-
2 yalıñuz ilallähda A-
3 §äbite A: §äniye İ ; ma≠lùb cänibine mu≈abbet ü A-
12 ol ´ùret A-
13 ol sul≠änuñ İ-
99
biz ˚äfil imişüz diyü ceväb iderler ve buyurdılar ki keşf
(18) em§älini görmek yoldan çıøarmaø içündür
`alvetiyye (19) enväú-ı keşfe vä´ıl olur ammä ∆äricde bir
şeyleri yoø (20) didüm ki ≈älleri maúlùm ol küşùfät
ma≠lùb (21) degül midür bu fänì úälemde olana [İ25a]
iútibär yo˚a [17b] (1) buyurdılar ki eyledür eger dünyäya
düşmeyeleridi didüm ki (2) ehl-i taúayyünüñ ruc≈änı
nedür buyurdılar ki `alvetiyye’nüñ seyri (3) cennete dek
ehl-i tev≈ìdüñ ve ehl-i fenänuñ mäverä-yı cennet (4) olan
Ÿäta dek vu´ùl-i Ÿät ehl-i tev≈ìdüñdür bu ise (5) dil ile
olmaz `alvetiyye Ÿevødedür cennetdedür gerçi anlaruñ
(6) baú◊-ı meş˚ùllerine ism øuvvetiyle baú◊-ı vücùh-ı Ÿät
keşf olur (7) andan ötüri baú◊ılar cenneti görse
biribirilerine dirler ki (8) niçeye dek cennetde olursın
ammä úalä vechi’l-kemäl tecellì-yi Ÿät (9) ancaø ehl-i
tev≈ìde ma∆´ù´dur ve buyurdılar ki øalbe (10) ´afä gelse
uyanuøluøda görür baú◊ı meşäyı∆ bir kişinüñ (11) ≈älinüñ
keşfi içün teveccüh eylese anuñ cemìú-i a≈väli aña (12)
®ähir olur ol gün ol mükäşefe her ne söylerise ol kişinüñ
≈äli (13) olur keşf-i ◊amäõir dinilen budur bizüm
≠arìøımuz erbäbı biz bunı (14) işlemezüz ve muräd da
idinmezüz zìrä enbiyädan ´ädır olmamışdur (15) meger
läzım gele ol zamän idevüz dirler evvel-i melekùt úälem-i
≈ayätdur (16) andan ´oñra ta´arrufätdur andan fenä-yı

17 diyü ceväb iderler A-


12 ol mükäşife A-
100
küllìdür buyurdılar ki (17) [İ25b] ∆a´äõi´-i
evliyäõullähdandur ki bir kişi kendü ≈älleri olmaduøça
(18) ∆aløa söylemezler eger söylerse keŸŸäb olmış olur
ammä (19) şunlar ki el-úıyäŸü billäh il≈äda düşmişlerdür
lisänlarına geleni (20) mücerred taølìd ile söyler Şey∆
İbrähìm’üñ maúrifeti ˚älib idi (21) baú◊-ı maúärif-i
ilähiyyeyi libäs-ı şerúa id∆äl eylemedin [A18a] (1)
ittibäúına i®här eyledi pes ol ≠äõife ¬alälete düşdiler (2)
şey∆üm dir idi ki øaçan sırra cemìú-i mülk ü melekùt keşf
(3) olınsa şerúa tevfìøa øädir iseñüz ne güzel maø´ùd da
oldur (4) ol eger tevfìø idemeziseñüz ol mükäşifeyi terk
eyleè (5) şerúi terk eylemeñ terküñ maúnäsı oldur ki
tev≈ìde (6) işti˚äl olına ve bu keşf ≈äli bir kimseye
söylenmeye ≈attä şerúa tevfìø (7) ≈ä´ıl olınca ve yine
buyurdılar ki úälem-i isti˚räøda (8) mehälik yetmiş biñe
dek vardur şey≠än orada musalla≠ (9) olur ≈ikäyet
olınmışdur ki Şey∆ úAbduløädir-i Geylänì (10) isti˚räøda
iken bir ∆i≠äb işitdi ki yä úAbduløädir-i (11) Geylänì
istedügüñi işle nefsüñe ma◊äyıøa virme (12) pes Şey∆
úAbduløädir tedärük eyleyüp kendü kendüsine (13) didi ki
bu ∆i≠äb enbiyäya yoødur [İ26a] úa®ìmü’ş-şänları (14) var
iken anlara bu ∆i≠äb olmadı bu degüldür illä
şey≠ändandur diyü (15) istiúäŸe eyledi fi’l-≈äl şey≠än

6 bu keşf ≈äli A-
14 anlara bu ∆i≠äb olmadı İ: dinmedi A
101
öñine düşdi geldi ve buyurdılar ki (16) bu bäbda øänùn-ı
küllì budur ki her şey ki ruúùnet (17) vire andan i≈tiräz
olına ´aøınmaø väcibdür ve her şey ki (18) fenä vire ol
≈aøødur aña ittibäú läzımdur ve buyurdılar ki (19)
≠arìøımuzdan bir kimesne otuz yıl mücähede eylese
andan (20) ´oñra ∆ä≠ırına işledügi gelse ol ∆ä≠ıra
cümlesini (21) yıøar cimäú ∆ä≠ırasından şikäyet eyledüm
~a◊ret-i Şey∆ buyurdılar ki ∆ä≠ıra virdügi taødìrce eyle
zìrä [A18b] (1) fiúl-i mensùbdur ve buyurdılar ki mizäcuñ
iútidälindendür (2) a˚ladum ve didüm ki úazìmetüm bu idi
ki maø´ùd ≈ä´ıl (3) olmayınca eylemiyem buyurdılar ki
kibär anda tecellì müşähede (4) iderler sen de tayaøøuz
üzere ol ≈attä ehlulläh ol Ÿevøe Ÿevøu’l-evliyä dirler ol
≈äletde bile ~aøø’dan ˚äfil degüllerdür fuøaränuñ birine
≈ìn-i inzälde lisänına esmä-yı ≈üsnädan bir ism ®ähir ve
cärì olur ıdı buyurdılar ki cimäúdan (5) ≈ä´ıl olan ◊aúf ˚usl
ile gider úaceb sırrdur gùyä ki [İ26b] (6) rifúate sebeb
oldu˚ındandur andan ´oñra buyurdılar ki (7) işle ammä bir
vechile ki cänibinden ´alät mäniú olmaya ve ben da∆ı
didüm ki (8) eyle if≠är-ı ´avm läzım gelür ve buyurdılar ki
şimdi emr (9) üslùb-ı ä∆ar üzere oldı nüs∆a müteúallıødur

15 şey≠än öñüne düşdi geldi İ: şey≠än düşdi A


21 ∆ä≠ırasından şikäyet eyledüm ~a◊ret-i Şey∆ buyurdılar ki A-
1 ve buyurdılar ki A: ve hem ceväb eylediler İ
4 ≈attä ehlulläh ol Ÿevøe Ÿevøu’l-evliyä dirler ol ≈äletde bile
~aøø’dan ˚äfil degüllerdür fuøaränuñ birine ≈ìn-i inzälde lisänına
esmä-yı ≈üsnädan bir ism ®ähir ve cärì olur ıdı
102
ben da∆ı (10) Alläh’a ≈amd ü şükr eyledüm ve didüm ki
maø´ùd ≈ä´ıl olmazdan (11) evvel münäsib görmezidüm
ve buyurdılar ki maø´ùd (12) ≈ä´ıl olduødan ´oñra cänib-i
maø´ùda ≠amaú ziyäde (13) olur ve buyurdılar ki Ÿevø-i
cimäú taúayyünde olan (14) eŸväøa delìldür eger mebdeõde
olmayayıdı tenezzülde (15) ®uhùr eylemezidi mertebe-yi
≠abìúata dek müntehì olur ve (16) buyurdılar ki sälike läyıø
olan oldur ki (17) ≠abìúat u nefsini muøte◊älarından menú
eyleye cimäúa (18) tavaøän ma≈allinde ´abr eyleye anuñ
ı◊≠ıräbı säkin (19) olınca andan ´oñra cimäú eyleye evläd
niyyeti üzere pes (20) ≈ä´ıl olan evläd evliyäõullähdan
olur andan (21) ´oñra deväm-ı ´avma istìŸän eyledüm
n’ola buyurdılar ki [A19a] (1) ve didiler ki a∆şäm
≠aúämuñı muräduñ üzere (2) ye andan ´oñra bir säúat teõ∆ìr
eyle uyuma zìrä úaøab-i (3) ≠aúämda nevm ≠aúämı ifsäd
eyler ve buyurdılar ki (4) øaçan bir ≠älib-i `alvetiyye’den
mertebe-yi §äli§eye vä´ıl olsa (5) úalävechi’l-efúäl ve’´-
´ıfät me®ähirde seyr ider mürşid-i (6) kämil [İ27a]
yanında olmasa il≈äddan ∆avf olınur dördünci (7)
mertebede a∆läø-ı reddiyyeden päk olur pes ∆iläfet (8)
virilür ammä Celvetiyye øatında ~aøø’a vä´ıl olmayınca
∆iläfet (9) virilmez ve buyurdılar ki ≈äl-i beyä◊ øar˚a
gibidür (10) `alvetiyye gibi i∆tilä≠-ı näsdan øaçarlar
niceye dek (11) i∆tilä≠dan øaçar i∆tilä≠ ∆ayrdur ve

10 ü şükr A-
19-20 pes ≈äşıl olan evläd evliyäõullähdan olur İ-
103
≠aúämuñı úädet (12) üzere ye zìrä ben ~aøø’a riyä◊et ile
vä´ıl olmadum (13) belki iútidäl üzere yemek ile vä´ıl
oldum øabaø (14) ye ki Pey˚amber ≈a◊reti úaleyhi’s-seläm
anı severleridi (15) ve buyurdılar ki Bayramiyyìn ile
`alvetiyye beyninde úadävet (16) däõimdür keŸälik
Bayramiyyìn ile Seyyid Bu∆ärìler beyninde ≈älä ki (17)
ehl-i ≈aøøa bu˚◊ läyıø degüldür devr-i Ádem’den
úaleyhi’s-seläm (18) devr-i `ätemü’l-enbiyä’ya dek
´allallähu úaleyhi’s-seläm işidilmemişdür (19) iki
pey˚amperüñ beyninde bu˚◊ u ≠aún ola hälä ki baú◊-ı (20)
evøätda üç dört pey˚amber cemú olurlarıdı keŸälik (21)
ittibäúı da biribirine ≠aún itmezler idi ve buyurdılar ki
[A19b] (1) eväõilde nübüvvet taødìr olınanlardan bir
kimesne dört yıl (2) şu˚l eylese pey˚amber olurıdı
Mevlänä ~abìb İznìø’de (3) duúä oøurıdı Eşref-zäde bir
gün buña didi ki var yüri (4) Seyyid Ya≈yä’ya saña
munta®ırdur [İ27b] bu da diyär-ı æaraman’da (5) Seyyid
Ya≈yä’ya nı´fu’l-leylde geldi øapucı içerü (6) øoymadı
şey∆ içerüden “~abìbünä biyä biyä”117 diyü ça˚ırdı (7)
Şey∆ Mevlänä ~abìb girdi seläm virince Alläh’ı baña
göster (8) didi şey∆ didi ki “İşte˚il yä veledì ≈attä terä”
118
yaúnì ey o˚ul tev≈ìde meş˚ùl ol tä ki göresin yaúnì
≈aøìøat saña ®ähir ola dimiş dört yıl (9) yanında şu˚l

117
Ey Habîbimiz! Gel, gel…
118
Ey oğlum, görünceye kadar, uğraş.
8 y aúnì ey o˚ul tev≈ìde meş˚ùl ol tä ki göresin yaúnì ≈aøìøat saña
®ähir ola dimiş A-
104
eyledi bir vechile ki ´abä≈ namäzın (10) yatsu äbdestiyile
øılarıdı dört yıldan ´oñra kämil (11) oldı şey∆ de
dünyädan ä∆ırete gitdi ve buyurdılar ki (12) Mevlänä
úAläõüddìn anuñ ile bile şu˚l ider idi (13) bir gün Seyyid
Ya≈yä Mevlänä úAläõüddìn’e didi ki saña (14) úa≠äyä
virdüm ki üleşdürmegile dükenmeye Mevlänä ~abìb’e
(15) virdügümi kimse elinden alamaya väøıúä eyle oldı
(16) ≈attä Mevlänä úAläõüddìn Burusa’da bir gün bir kelbe
∆iläfet (17) virdi ol kelb da∆ı ≠a˚a gitdi yanına elliden
ziyäde (18) kelb cemú olup bile gitdi ∆alø enväú-ı e≠úime
i≈◊är iderler idi ve getürüp yidürürleridi (19) ve dirler idi
ki şunlar Mevlänä úAläõüddìn’üñ kiläbıdur (20) gör
mu≈abbet-i ~aøø kiläba teõ§ìr eyledi ol teõ§ìr ile näsdan
(21) úuzlet eylediler niúam-ı ke§ìreye vä´ıl oldılar bir gün
yine [A20a] (1) bir øalaycıya ∆iläfet virdi va≠anına
gönderdi (2) [İ28a] ol diyäruñ sükkänı üç günlük yoldan
istiøbäl (3) eylediler ve buyurdılar ki ´ule≈ädan bir
kimesne var idi (4) bir gün Mevlänä úAläõüddìn’e didi ki
senüñ keşf ü kerämätuña (5) söz yoø ammä bize
~aøø’dan ∆aber virüp gösterebilür misin (6) ol kişiden
bunu işidince Mevlänä úAläõüddìn sükùt (7) eyledi ol kişi
ol gice Seyyid Ya≈yä’yı väøıúasında (8) gördi aña didi ki

11-12 ve buyurdılar ki (12) Mevlänä úAläõüddìn anuñ ile bile şu˚l


ider idi (13) bir gün Seyyid Ya≈yä İ-
17 ol kelb da∆ı ≠a˚a gitdi A: ol da∆ı ≠a˚a müteveccih oldı İ
18 cemú olup bile gitdi İ: cemú oldı A ; ve getürüp yidürürleridi A-
19 ve dirler idi ki İ-
105
gel o˚ul ol senüñ sözüñüñ ehli (9) degüldür diyüp baú◊-ı
nesneler söyledi ve didi ki kesb-i (10) ≈elälde ol kesbüñi
fuøaränuñ gice ≠aúämına ´arf eyle (11) senüñ ≠arìøuñ bu
olsun ki ol kişi de ä∆ır úömrine dek (12) işleyüp
buyurduøları yere ´arf eyledi ve buyurdılar ki ek§er-i
evliyäõulläh ı◊≠ıcäú (13) eylemezler zìrä ehl-i ≈u◊ùrlardur
≈äl-i ≈u◊ùrda ı◊≠ıcäú yaúnì øafası üstine yatmaø (14) terk-i
edebdür ve buyurdılar ki eõimme-yi erbaúa vä´ılùndur (15)
ve i´äbet üzeredür ∆u´ù´ä muøalledimüz olan İmäm-ı
Aú®am ha◊retleri (16) ba≈r-i ≈aøìøate ˚av´dan ´oñra irşäd-
ı ümmet içün (17) irsäl olınmışdur ammä ehl-i sülùk
cemìú-i meŸähibi cämiúdür (18) yaúnì teraøøì vü tenezzül
ne ile [İ28b] ≈ä´ıl olur ve olaca˚ını bilür ≠arìø-ı (19)
teraøøìye sülùk idüp ~aøø’a vä´ıl olurlar cümle (20)
meŸähibden muräd ~aøø’a vu´ùldür elbette olurlar (21)
biläşekk ve buyurdılar ki eõimme-yi erbaúa ≠arìø-ı
sülùkdan [A20b] (1) vä´ıl degüldür belki ≠arìø-ı úaøl u
maúrifetden (2) vä´ıldur bu maøämdandur Eşref-zäde’nüñ
gözetdüm (3) mälik ü nuúmänı görinmez didügi ve yine
~a◊ret-i Pey˚amber’üñ väri§leri olan ~a◊ret-i Şey∆ (4)
buyurdılar ki gäh olur kişi vucùdı mülkinde (5) velì olur
läkin äfäøda olmaz ve buyurdılar ki (6) cennet dörtdür
cennet-i ùläda ˚älib olan (7) muøte◊ä-yı ≠abìúat olan ekl ü
şürb ve cimäúdur (8) ikincisinde muøte◊ä-yı nefs olan

12 işleyüp buyurduøları yere ´arf eyledi İ: işledi A


13 yaúnì øafası üstine yatmaø A-
18 ≈ä´ıl olur ve olaca˚ını İ: ≈ä´ıl oldu˚ın A
106
ta´arrufät (9) me§äbesinde olan ile teleŸŸüŸdür
üçüncisinde (10) eŸväø-ı rù≈änì niteki maúärif-i İlähiyye
gibi anuñ ile (11) teleŸŸüŸdür ve dördincisinde
müşähedätıla (12) teleŸŸüŸdür ve buyurdılar ki kìmyänuñ
ednä mertebesi (13) bir dirhemi dört dirheme ≠ar≈dur
andan ´oñra (14) ona andan ´oñra yüze andan ´oñra biñe
andan ´oñra (15) on iki biñe ≠ar≈dur on iki biñi ancaø
kibära (16) müyesser olur kibär bunı ≠amaú içün
eylemezler belki (17) tecellì-yi ∆äliøıyyet [İ29a]
sebebiyile anlara úa≠ıyye-yi İlähiyyedür (18) ~a◊ret-i Şey∆
aydur bize veliyy-i úadlüñ bu gice altmış (19) ´ıddìø
miødärı úameli refú olınur andan ´oñra (20) buyurdılar ki
bir kimse mülk-i vucùdında úadl (21) eylese anuñçün
altmış biñ ´ıddìk belki da∆ı [A21a] (1) ziyäde ´ıddìøuñ
úameli øadar úamel refú olınur (2) rùúyet-i enbiyäda ta≈øìø
budur ki sälik øaçan kemäle (3) yetişse enbiyädan bir
nebìnüñ ´ùreti teme§§ül eyler (4) rù≈ gäh ≠ıfl ´ùretinde
görinür gäh şäbb-ı emred yaúnì täze o˚lan ´ùretinde (5)
görinür a∆läø-ı ≈a◊ret-i risälet ile ta∆alluø eylese (6)
~a◊ret-i Pey˚amber ´ùretinde görinür pey˚amber
gördüm (7) dimek edebden ∆äricdür ~a◊ret-i Pey˚amber
´allallähu úaleyhi ve sellem ´ùret-i (8) ≈aøìøìsi üzere
herkese görinmez mübärek başları (9) úarşdan yücedür ve
mübärek ayakları ta≈t-ı §erädan (10) tecävüz itmişdür ve
buyurdılar ki úulemänuñ evøät-ı (11) ∆amsede taúyìnleri de

4 yaúnì täze o˚lan


107
güzel läkin ta≈øìø budur ki Nebì (12) úaleyhi’s-seläma
tecellì günde ve gicede beş defúa olmışdur ve ol tecellì
´alätile [İ29b] olmışdur (13) ol tecellì ≈ìninde øılduøları
´alät sünnet-i müõekkede oldı aña (14) muvä®abet ü
müdävemet eylediler ammä bu ≈äletden evvel (15) ü ä∆ır
olan namäz sünnet-i ˚ayr-ı müõekkede olmışdur
müõminlerüñ de (16) ol tecelliyätdan na´ìbleri vardur
herkesüñ mikdärınca (17) olur ve buyurdılar ki u´ùl-i
úälem on sekizdür (18) her birinüñ biñ ferúi vardur u´ùl-ı
furùúıla on (19) sekiz biñ olur her a´lda belki her furùúda
üç (20) tecellì vardur tecellì-yi efúäl tecellì-yi ´ıfät tecellì-
yi Ÿät mecmùúı (21) tecelliyät-ı İlähì dört olur ve
buyurmışlar ki ≈aøìøate [A21b] (1) øäbil ü ma®har-ı täm
insandur yerlerden göklerden biri (2) degüldür bu insän
merätib-i erbaúadan mürekkebdür bu merätib (3)
meläõikede bulınmaz anuñçün rusul meläõikeden
ef¬aldür (4) egerçi úämme-yi meläõike úämme-yi beşerden
ef¬al ise de (5) zìrä anlaruñ teraøøì vü tenezzüli yoødur
belki anlaruñ ≈äli (6) úa®ametullähdan ∆avf u lu≠fına
ilticädur ve buyurmışlar ki (7) taúayyün i§bätdan úibäretdür
lätaúayyün nefyden úibäretdür (8) ve şekk yoødur ki her
şey a´lına rucùú ider ve mebdeõine (9) úälem-i ä∆ıretde
fenäyıla dä∆il olur kemäl-i insän budur ki (10) [İ30a]

12 ve ol tecellì ´alätile olmışdur A-


2 merätib-i erbaúadan mürekkebdür İ: merätib-i erbaúa üzerelerdür A
3 rusul meläõikeden ef¬aldür A: rusul-i beşer rusul-i meläõikeden
ef¬aldür İ
108
insän mebdeõine úälem-i dünyäda vä´ıl ola cüzõiyyet ve
icmäl (11) ≠arìøıyıla olurısa da ve buyurmışlar ki bir
kimesne ki (12) ≠arìøında kämil ola şerìúat-ı şerìfe muväfıø
tekellüm eyler (13) ≠älib-i ~aøø olana teraøøì vü
tenezzüle sebeb olanı taúlìm ider ve şerìúatda (14) ˚ara◊
budur ve buyurmışlar ki bu gice ∆ä≠ıruma “Allähu (15)
nùru’s-semäväti ve’l-úar◊” 119 øavli ∆u≠ùr eyledi
úalävechi’l-keşf (16) baña ≠ulùú eyledi ki nùr úilm
maúnäsınadur úilm úälim (17) maúnäsınadur zìrä úilm
nùrdur nùr da úilmdür vech-i (18) münäsebet beynlerinde
budur ki úilm nùrıla münkeşif (19) olur ve úilmile
maúøùlät belki cemìú-i eşyä münkeşif olur ve buyurdılar
ki ismulläha aña läyıø bir lisän (20) läzımdur anuñ e§eri
her lisänıla ®ähir olmaz belki aña envär-ı (21) ≈akìøatile
tenevvürden läzımdur ~a◊ret-i Şey∆ didi ki [A22a] (1)
merhùm Kemäl Paşa-zäde buyurmışlar ki Alläh
subhänehù ve (2) teúälänuñ Ádem’e ∆itäbı “İhbi≠ù
baú¬ukum libaú¬in úaduvvün (3) fi’l-úar¬i müsteøarrun ve
metäúun ilä≈ìn” 120 iläyetihì tal≠ìfen ve (4) teõdìben idi
yaúnì ta˚yì◊en ve taúŸìben degül idi ve ar◊a (5) tenzìli
tekmìl içün ve erzaø øılmaø ve yaøìn itmek içün (6) idi
[İ30b] mer≈ùma úa®ìm sürùr ≈ä´ıl oldı buyurdılar ki (7) bu

119
Allah, göklerin ve yerin nûrudur. Nûr/35.
16-17 úilm úälim maúnäsınadur İ-
19 ve úilmile maúøùlät belki cemìú-i eşyä münkeşif olur A-
120
Birbirinizin düşmanı olarak inin (oradan). Size yeryüzünde bir
zamana kadar yerleşme ve yararlanma vardır. A’râf/24.
109
keläm mer≈ùm İbni Kemäl’üñ ma˚firetine käfìdür (8) ve
buyurdılar ki Şey∆-i Ekber Cebel-i Lübnän’da øırø
erbaúìn (9) i∆räc itmişdür anlar tev≈ìde meş˚ùl olan
Celvetiyye’dendür (10) esmäya meş˚ùl olan
`alvetiyye’den degül buyurdılar ki (11) lev≈ biri ´ùrìdür
ve biri maúnevìdür ´ùrì on (12) sekiz biñdür ˚äyet a´˚arı
şu taúayyünde olandur bu ´ùrì (13) lev≈ ta˚ayyur u
tebeddül øabùl eyler “Yem≈ullähu mäyeşäõu ve yu§bitu”
(14) lev≈-i ´ùrìye göredür ammä maúnevì [lev≈]
121

te˚ayyur øabùl itmez (15) aña zamän u cism olmaz ≈adì§-i


şerìfde Ÿikr olınan (16) ki yäøùtdandur e≠räfı
zeberceddendür ol lev≈-i ´ùrìdür (17) lev≈-i maúnevì úilm-
i ~aøø’dadur keŸälik vucùd-ı insänìde de (18) iki lev≈-i
cüzõiyyät vardur biri ´ùrìdür biri (19) maúnevìdür lev≈-i
´ùrì lev≈-i ´ùrì-yi küllìnüñ bäbıdur (20) lev≈-i maúnevì
lev≈-i maúnevì-yi küllìnüñ bäbıdur ´ùrì ek§er-i (21)
evliyäya açılur lev≈-i maúnevì kümmelüñ ≈älidür
buyurdılar ki [A22b] (1) Mùsä ile çoban øı´´ası budur ki
Mùsä-yı Kelìm çobanı (2) mülk ü [İ31a] melekùtdan
geçürüp maø´ùdına ì´äl eyledi ve (3) buyurdılar ki
mebdeõden bu úäleme gelmemüz niçe biñ yıldan (4)
ziyädedür gäh olur ki ol mebdeõye itti´äl az zamända (5)
≈ä´ıl olur kimisine bir yılda ve kimisine bir ayda ve
kimisine bir (6) saúätde i≈sän olur hemän cümleye a´l-ı

121
Allah dilediğini siler, dilediğini de sabit kılıp, bırakır. Ra’d / 39.
6 i≈sän olur A- ; cümleye İ-
110
u´ùl ma≈◊-ı fa◊l-ı ~aøø’dur ne riyä◊et (7) ile olur ne ˚ayrı
ile olur çoø kimesne otuz yıldan (8) ziyäde riyä◊et eyler
ma≠lùba vä´ıl olamaz ammä bir sälik (9) ki maødùrını
≠äúat-i ~aøø’da beŸl eylese cemìú-i ´alät u (10) ´ıyäm ve
säõir úibädetinde niyyeti maø´ùdı ~aøø olsa (11) ve
Alläh’a ta◊arruú eylese ve a˚lasa ve gicesin gündüze (12)
ulaşdursa när-ı úaşøda şemú gibi yansa meõmùldür ki (13)
cänib-i ~aøø’dan teõ§ìr gelüp ol kişiyi ma≠lùba ì´äl (14)
ide taúabsuz az zamända bu keläm-ı ≠arìøatımuzı mine’l-
evveli ilä∆irihì cämiúdür (15) ve buyurdılar ki enbiyänuñ
cennet-i úadne varması ümmet (16) içündür yo∆sa
maøämlarından [İ31b] müşähede-yi cemäle øädirlerdür
ammä (17) úuşşäø cennet-i úadne varmayınca müşähedeye
øädir (18) degüllerdür ve buyurdılar ki baú◊-ı ≠älibler
~aøø’a mu≈abbetulläh (19) ile vä´ıl olurlar eger ≠arìø-ı
~aøø’da çoø işti˚äl eylemezler (20) ise de Biläl-i ~abeşì
ve Selmän-ı Färsì anlardandur ve buyurdılar ki (21)
Mùsä’nuñ ruõyet ≠alebi ümmeti içün idi ve Mùsä’nuñ
[A23a] (1) ~ı◊r ile ´o≈beti melekùtdan baú◊-ı kelimät
söyleşmek içün (2) idi yo∆sa taúallüm içün degül idi
anuñçün ardına dönmiş (3) idi ki maøäm-ı ~ı◊r’a tenezzül
eyledi emr-i melekùt üç øa◊iyyede (4) tamäm oldı ve
suõäli úalävechi’l-inkär degül belki mertebe-yi (5) şerìúatı
riúäyet içün idi yaúnì her emr ≈aøìøatden ise (6) de yine
her emrde şerìúat-ı şerìfeyi riúäyet läzımdur (7) zìrä Mùsä
úaleyhi’s-seläm dir idi ki “Alläh sub≈änehù ve teúälä (8)
baña didi ki Mùsä benümile müşävere eyle ≈amìrüñe
111
øoyaca˚uñ (9) ≠ozı” ve buyurdılar ki øıyämet øopduøda
Ÿät [İ32a] tecellì (10) eyler cümle mümkinätuñ vücùdı
mu◊ma≈il olur ≠arìø-ı (11) `alvetiyye’de evvel tev≈ìd
´oñra laf®-ı celäle teløìn olınur (12) läkin laf®a-yı
celälenüñ teløìninde cemìú-i mäsivä øalb-i sälikden (13)
gitmek gerekdür ki ≈attä teløìn olınsa i§bät-ı ´arfda
bulınsa (14) Ÿät-ı celìlenüñ ismi müsemmäya ì´äl idici
yoldur (15) ve buyurdılar ki Bäyezìd ≠arìø-ı úibädetden
vä´ıl olmışdur (16) Şey∆-i Ekber ≠arìø-ı maúrifetden vä´ıl
olmışdur Bäyezìd çoø (17) taúab çekmişdür läkin evlä olan
ifrä≠ u tefrì≠ ortasındadur (18) ˚ulüvv menhìdür yaúnì ifrä≠
≈adden efzùn ola tefrì≠ yaúnì taø´ìrät eylemekdür imdi
ifrä≠ ve tefrì≠den ziyäde haŸer gerekdür “Lärehbäniyyete
fi’l-isläm”122 buña işäretdür ve buyurdılar ki æurõän
ma®har-ı sırrdur ≈adì§-i øudsì (19) ma®har-ı rù≈dur ≈adì§-
i nebevì ma®har-ı cismdür yine ~a◊ret-i (20) Şey∆
buyurdılar ki babam beni øazzäza virmiş idi (21) ol
øazzäzuñ yanında teneffür ü kerähet ile işleridüm bir gün
[A23b] (1) üstäduma [İ32b] Cämiú-i Kebìr’de räst geldüm
baña didi ki işcegüz (2) işler misin didüm ki belì ol ceväb

18 gulüvv menhìdür İ: úulüvv-i müntehädur A; yaúnì ifrä≠ ≈adden


efzùn ola tefrì≠ yaúnì taø´ìrät eylemekdür imdi ifrä≠ ve tefrì≠den
ziyäde haŸer gerekdür "Lärehäniyyete fi’l-isläm" buña işäretdür A-
122
İslam’da ruhbanlık yoktur.
2 didüm ki belì ol ceväb eyledi ki işle göreyüm seni didi seni
murädum bir başøa dükkäna geçürmekdür diyince İ: belì didüm işle
didi seni bir başka dükkäna çıøarayın A
112
eyledi ki işle göreyüm seni didi murädum seni bir başøa
dükkäna geçürmekdür diyince (3) lisänumdan bu cärì oldı
ki duúäñı Alläh teúälä øabùl eylemeye didüm ≈ikmet-i
ilähì (4) ol gice üstädum vefät eyledi ≈attä ol hafta babam
da vefät eyledi (5) ben ve bir øarındaşum ve bir øız
øarındaşum ve anam øalduø anam gice uzunlarında (6)
işleridi ≈arìr bükeridi ben da∆ı ´anúatum işleridüm bir
zamän (7) geçindük andan øarındaşum vefät eyledi ve øız
øarındaşım ere vardı (8) anam anuñıla bile oldı ben
yalıñuz øaldım müsterì≈ oldum şey∆ümüñ (9) øatında
şu˚l ider idüm ben da∆ı on sekiz yaşında iken şey∆üm
da∆ı mer≈ùm ~ı◊ır Efendi Ra≈metullähu úaleyh ä∆ırete
(10) ri≈let eyledi ben úa®ìm za≈metde ve büyük
meşaøøatde øaldum (11) bu yolda Alläh teúälä baña bir
øapu açmadı bir gün gördüm ki vucùduma (12) úälem-i
maúnädan birøaç øa≠re väøıú oldı andan ´oñra açıldı (13)
her ne gördüm ise andan ´oñra gördüm andan ´oñra (14)
úälem-i isti˚räøa düşüp [İ33a] altı yedi günde seyr
eyledüm ne úaøl (15) øaldı ve ne sivä øaldı bu fet≈ baña
her gün æapulıca Æa˚ı (16) yolından iki kerre varmaø
gelmek üzere açılmışdur ve yine (17) buyurdılar ki ki o˚ul
Allah’a tevekkül eyle (18) tevekküline läyıø tevekkül eyle
cemìú-i umùruñı aña ı´marla (19) ≈attä mevtüñi i∆tiyär

3 didüm ≈ikmet-i İlähì A-


4 vefät eyledi İ: öldi A
9 da∆ı mer≈ùm ~ı◊ır Efendi Ra≈metullähu úaleyh A-
14-15 ne úaøl øaldı ve ne sivä øaldı İ: ne nefsüm øaldı ne sùú øaldı A
113
eyle ~aøø’dan ˚ayrıya müräcaúat eyleme (20) emr-i
maúäşda olurısa da zìrä øazanç ehl-i sülùka mäniú (21)
øayddur nitekim säõir näsa väcib olmışdur ve buyurdılar
ki Bäyezìd’üñ şu ≠arìøda taúab çekmesi kesbine iútimäd
itdüginden olmışdur ve buyurdılar ki [A24a] (1) bir
kimesne cebrden suõäl eyledi cebr yoødur didüm (2) efúäl-
i insän irädetlidür her mertebede insänuñ (3) ≈älince
irädeti vardur eger mecbùr olayıdı tekälìf (4) ´a≈ì≈ olur
mıyıdı ≈äøìøat üzere ≈äl-i cebr ü irädeti (5) ehl-i sülùk
bilür imdi sen de ≠abìúatuñı ve nefsüñi (6) ve rù≈uñı ve
sırruñı ı´lä≈ eyle ≈aøìøate vä´ıl ol (7) andan ´oñra
tenezzüläta baø ≈attä sen de bilesin ki (8) [İ33b]
mevcùdät ≈aøìøatüñ tenezzülätıdur her mertebede (9)
iräde-yi cüzõiyye vardur teklìf de ≈älincedür rù≈ (10)
sırruñ tenezzülidür ≠abìúat rù≈uñ tenezzülidür ≈ayät (11)
tabìúatuñ tenezzülidür itti´äl ´ùrìdür rù≈-ı insän (12) gelür
gider tenezzüli ve teõ§ìri bedende øalur yaúnì (13) rù≈-ı
≈ayvänìde øalur şu rù≈-ı ≈ayvänì bir şeyüñ (14) räyi≈äsı
me§äbesindedür ve buyurdılar ki (15) taúayyünät-ı enbiyä
şu taúayyünde degüldür bir úacùze käfirenüñ (16) ba≠nında
nice øarär iderler enbiyänuñ taúayyünätı müselmän (17)
taúayyünätuñ bu≠ùnındadur Sul≠än-ı Enbiyä’nuñ taúayyüni
(18) cümlenüñ fevøındedür miúräc-ı şerìfleri ve enbiyäya

21 ve buyurdılar ki Bäyezìd’üñ şu ≠arìøda taúab çekmesi kesbine


iútimäd itdüginden olmışdur A-
10-11 ≠abìúat rù≈uñ tenezzülidür ≈ayät tabìúatuñ tenezzülidür İ: nefs
rù≈uñ tenezzülidür tabìúat nefsün tenezzülidür A
114
(19) müläøätları şu semäda degüldür belki enbiyänuñ (20)
taúayyünätı semävätındadur kütüb-i miúräcda mertebe-yi
úaølda (21) yazılmışdur úaøl şu taúayyünüñ fevøıne øädir
degüldür [A24b] (1) şu taúayyünde enbiyänuñ ecsäd-ı
şerìfleri øarär itmişdür (2) ervä≈ı taúayyünätlarındadur
ehl-i sülùkuñ ervä≈ları vä´ılı taúayyünät-ı (3) enbiyäda
øarär eylemez belki cümleden geçer nihäyet bu
taúayyünät-ı (4) meŸkùre merätib iútibärıyıladur Alläh
sub≈änehù ve teúälä (5) taúayyün lätaúayyünden
münezzehdür yaúnì dinilmez ki Alläh şudur (6) yä∆ud
Alläh [İ34a] şu degüldür ®uhùr-ı ~aøø şu vucùduñ
ifnäsıyıladur (7) gerçi øalb taúayyünät-ı enbiyäya vä´ıl
olur (8) maøämı olmaø ≈asebiyile degül belki idräk
≈asebiyiledür (9) Selmän-ı Färisì’nüñ ve Biläl-i
~abeşì’nüñ ~aøø’a vu´ùli ~a◊ret-i (10) Pey˚amber’i
sevmegile olmışdur ve buyurdılar ki (11) fuøaränuñ
maúärif-i İlähiyye söylemesi øırø defúa erbaúìn (12)
çıøarmadan aøvädur ve buyurdılar ki bir nesne ki (13)
øalbe teveccüh ≠arìøından ®ähir ola ol keşfdür ve
buyurdılar ki (14) si≈r ∆avärıødandur ∆avärıø enbiyädan
´ädır olsa (15) muúcizätdur evliyädan ´ädır olsa
kerämätdur ehl-i sefeleden ´ädır olsa si≈r ü şeøävetdür
(16) eger si≈r ≈aøø olmayayıdı “ve cäõù bisi≈rin úa®ìm”
123

keläm-ı şerìfinde (17) úa®ìm ile va´f olınmaz idi zìrä


mevhùm mev´ùf (18) olmaz ehl-i fenäya läyıø oldur ki

123
Ve büyük bir sihir getirdiler. A’râf/116.
115
vucùhdan bir vechile (19) øudret i®här eylemeye eger
baú◊-ı øudret i®här eyleyicek (20) olurısa ≈aøìøat
münkeşif olmaz ve läzım olan (21) oldur ki her şeyden
fenä bula ve fenäda ola ve buyurdılar ki [25a] (1) insän
öldükden ´oñra ma≈şere gelür dünyä [İ34b] ve ˚ayrı (2)
úavälim ä∆ıretden ˚ayrı úavd eylemez zìrä on sekiz biñ (3)
úälemüñ ∆aløından maø´ùd vucùd-ı insänìdür ol maø´ùd
(4) ≈ä´ıl olduødan ´oñra ol úavälim úavd eylemez ~aøø
teúälä (5) däõim ∆älıøıyyet üzeredür pes úavälim-i u∆rä
®ähir olur (6) insän gelür enbiyäda gelür belki şimdi niçe
úavälim (7) vardur ki anda çoø Ma≈mùd ve Üftäde Efendi
söyleşürler (8) şu úavälimüñ fenäsı insänuñ bir la≈®a
fenäsı gibidür (9) bir gün Mevlänä’ya Me§nevì’yi bilmem
didüm baña taúlìm eyledi (10) yedi mertebeye maúrifet
≈ä´ıl oldı teõ§ìr olmasa (11) olur mıyıdı eøalli budur ki
≠älib-i ~aøø’a duúä iderler (12) duúäları sebebiyile Alläh
teúälä iúänet eyler “küntü kenzen (13) ma∆fiyyen” 124
≈adì§-i øudsìsinüñ maúnäsında buyurdılar ki (14) ol
≈aøìøatüñ tenezzülätından ®uhùr ider andan her şey (15)
a´lına rücùú ider me®ähirde seyr-äyìnde seyr gibidür (16)
aúlä olan me®ähirsüz seyrdür ve buyurdılar ki ehl-i (17)
berza∆uñ aúläsı meläõikedür cänib-i esfelde cinnìdür (18)
bunlar le≠äfetleri ≈asebiyile her ´ùrete teme§§ül iderler

124
“Küntü kenzen ma∆fiyyen fea≈bebtü en aúrafe fe∆alaøtü’l-∆aløi
liaúrafe” (Ben gizli bir hazine idim, bilinmek istedim, bilineyim diye
âlemi yarattım.) (Aclunî, Keşfu’l-Hafâ, 2/173)
116
[İ35a] (19) ve buyurdılar ki Baøøäl-zäde dimek ile
mev´ùfdur aña didüm ki “men úarefe nefsehù (20) feøad
úarefe rabbehù” 125dur imdi evvel mürşid ile ´o≈bet eyle
ki (21) ≈attä nefsüñi bilesin úilm úamelsüz fäõide virmez
úamel da∆ı [A25b] (1) ehliyile ´o≈bet itmedin müyesser
olmaz ve buyurdılar ki (2) ´alätda øaçan Ÿevk u tecellì ve
müşähede vü mükäşefe (3) olsa kemäl oldur ki ol maøùle
≈älde ´alät terk olınmaya (4) ve buyurdılar ki Şey∆ Yäfì§ì
kibär-ı `alvetiyye’den olan (5) Mevlänä ~abìb’i
sevmezidi ≈attä bir gün vaú®ında didi ki (6) Mevlänä
~abìb içün şu şa∆´ melä≈idedendür Mevlänä (7) ~abìb ol
ma≈alde kendü kendüye didi ki be hey nefs sen (8)
kendüñi müselmän ´anursın şunuñ gibi şey∆ senüñ
küfrüñe (9) şehädet ider imdi şekk yoødur ki bu
gerçekdür sen yalansın (10) Mevlänä ~abìb’üñ bu sözi
Şey∆ Yäfìsì’ye teõ§ìr eyledi kürsìden (11) indi elini öpdi
ve isti˚fär eyledi ve buyurdılar ki (12) fuøaräya mu≈abbet
≠älibi ma≠lùba irişdürür ~a◊ret-i Şey∆ (13) buyurdılar ki
Belúam bin Bäúùr’uñ biñden ziyäde mürìdi var idi (14)
[İ35b] öñince ardınca yürürler idi maúrifetlerde kämiller
idi (15) ≈attä murädını bir işäretile añlarlarıdı läkin bu

19 Baøøäl-zäde dimek ile mev´ùfdur aña didüm ki İ: Baøøäl-


zäde’ye didüm ki A
125
Nefsini bilen Rabb’ini bilir.
10 sözi A: kelämı İ
11 elini öpdi A: ve elin alup ≠utdı öpdi İ
117
≠äõife bu maúrifeti (16) ≠arìø-ı riyä◊et ile ta≈´ìl
eylemişleridi sülùk tarìøıyıla ta≈´ìl itmemişleridi mädäm
ki bir kimesne sülùk ≠arìøıyıla a∆läø-ı nefsäniyyesini
tezkiye itmese a∆läø-ı (17) nefsäniyyesini gidermemegile
anuñ (18) üzerine sù-yı ∆ätimeden ∆avf olınur ol sù-yı
∆ätimenüñ (19) ednäsı televvü§ät-ı dünyäya ibtilädur
Belúam ∆atunına mu≈abbet eylese (20) ki ol dünyädur
belä-yı úa®ìme väøıú oldı ve yine buyurdılar ki (21)
mütekellimùnuñ mu≈aøøıøìni dimişlerdür ki ~aøø’uñ
´ıfätı [A26a] (1) ne Ÿätınuñ úaynıdur ve ne ˚ayrıdur úilm ü
kerem gibi me§elä (2) gerçi bu ®ähirde tenäøuzdur illä ol
≠äõifenüñ bu kelämdan (3) murädları øä´ırìne tefhìmdür
köhne ı≠≠ıläúdan ve i®här-ı (4) úaczden egerçi kendüleri
≈aøìøat-i ≈äle mu≠≠aliúler ise de ammä (5) ~a◊ret-i ~aøø’a
göre cemú-i naøì◊ ve cemú-i e◊däd mümkin ve (6) ~aøø’a
ma∆´ù´dur ammä úaøl-ı cüzõì øatında mu≈äldür ve
buyurdılar ki (7) zamän-ı sülùkumda bir ≈äl úärı◊ oldı
[İ36a] na®arumdan (8) cemìú-i ma∆lùøät ˚äõib oldı pes ol
≈älde isti˚räøa (9) vardum yedi güne dek andan ´oñra
umùr-ı ke§ìre münfeti≈ (10) oldı bu ≈äl baú◊-ı ehl-i sülùka
menämında baú◊ısına (11) beyne’n-nevm ve’l-yaøa◊a ve
baú◊ısına taúayyünde olur baña (12) taúayyünde ≈ä´ıl oldı
∆aløuñ içinde yürür idüm ∆aløı (13) görmez idüm didüm
ki Cämiú-i Kebìr’de bir ≈äl úärı◊ oldı (14) úa®ametulläh

16 ≠arìø-ı riyä◊et ile ta≈´ìl eylemişleridi İ: ≠arìø-ı riyä◊etden ta≈a´´ul


itmişleridi A
118
tecellì eyledi nefsüm bir vechile ≈aøìr oldı ki (15) gùyä ki
hiçbir şey olmadı andan ´oñra mu◊ma≈il oldı (16) ve
úälem benden ˚äõib oldı pes didi ki sul≠än-ı (17) celìl ile
úabdü’z-zelìlüñ ne münäsebeti var ki ≈attä (18) ben läyıø-ı
vi´äl olam ~a◊ret-i Şey∆ buyurdılar ki (19) bu ≈äl-i heybet
tev≈ìddendür nice olurıdı ≈älüñ (20) eger ´ä≈ibini
göreyidüñ imdi şükr eyle şükr eylemek (21) eş-şukrullah
dimek degüldür belki tev≈ìddür ki ziyäde eylemekdür
[A26b] (1) ve buyurdılar ki ~a◊ret-i Pey˚amber a´≈äbuñ
rùyäsını (2) altı ay taúbìr eylediler andan ´oñra ∆avä≠ıra
istiúdäd (3) u teraøøì gelince ∆avä≠ır taúbìr eylerler idi
[İ36b] ∆avä≠ır a´ldur rùyä (4) anuñ ´ùretidür ve buyurdılar
ki ∆avä≠ır dörtdür (5) biri ra≈mänì biri melekì biri nefsänì
biri şey≠änì ≠abìúatdan ´ädır (6) olan eger şerìúata mu∆älif
olurısa şey≠änìdür (7) biz anı redd iderüz diñlemezüz eger
şerìúata muväfıø olurısa (8) mesmùúdur nefsden ´ädır olan
eger ≠arìøata mu∆älif olurısa (9) ol nefsänìdür redd iderüz
eger ≠arìøata muväfıø olurısa (10) øabùl iderüz rù≈dän
´ädır olan melekìdür olmaøda (11) cäõiz olmamaø da cäõiz
øıbel-i Ra≈män’dan värid olan Ra≈mänì’dür (12) elbette
väøıú olur ta∆allüf itmez yine didi ki bizden şimdi (13)
´ädır olan nefsänì vü şey≠änìdür ammä melekì vü
ra≈mänì ancaø (14) úälem-i melekùtdadur ve buyurdılar ki
maúlùm ola ki (15) øudret-i tämme ve ta´arruf-ı küll Alläh
sub≈änehù ve teúälänuñdur illä (16) bu øadar var ki øulına
i∆tiyär-ı cüzõì virdi ve ta´arruf (17) sırrı virdi ol ta´arruf-ı
küll ve øudret-i tämmeden pes (18) şunuñıla ta´arruf idüp
119
iktisäba øädir olur ammä senüñ (19) øab◊a-yı vicdänuñ
budur ki senüñ øuvve-yi ìmänuñdur ötüri (20) cümle
teõ§ìri Alläh sub≈änehù ve teúälädan bildüñ ve da∆ı
øudret-i (21) tämmesine iútiräf [İ37a] eyledüñ øudret-i
tämmesine na®ar eyle eger [A27a] (1) esbäba mübäşeret
eyleseñ muräd ≈ä´ıl olmaz ammä (2) şunlar ki ol iútiøäd
üzere degüllerdür anlar iútiøäd (3) eyler ki teõ§ìr yoødur
illä ancaø esbäba mübäşeret (4) iledür ≈attä eger
mübäşeret eylemeseler murädları ≈ä´ıl (5) olmaz anlaruñ
efúäl-i ∆äriciyyesi iútiøädlarına muväfıø (6) cärì olur
buyurdılar ki Alläh teúälä saña virdügi (7) øuvvet-i ìmän
üzere şükr eyle läkin øaçan esbäba mübäşeret (8) eyleseñ
iútiøäd eyle ki teõ§ìr-i ≈aøìøì Alläh sub≈änehù ve
teúälänuñdur (9) Müsebbib-i esbäb oldur ki ammä şunlar
ki rızøları (10) kesbden ´anäyiúden bilürler anlara
mübäşeret-i kesb (11) evlädur zìrä eger kesb itmeseler
i≈timäldür ki sirøat (12) ü øatl-i nefs eyleyeler Şey∆-i
Ma˚rıbì buyurdılar ki (13) bir kimesnenüñ va®ìfe-yi
muúayyenesi ola aña ta´avvuf (14) øapusı açılmaz suõäl
eyledüm va®ìfe-yi muúayyene ´anäyiú (15) cinsinden
midür eyledür diyü buyurdılar ve yine ~a◊ret-i (16) Şey∆
buyurdılar ki şu didügümüz øaçan rızøı (17) ´anúatdan
bilse andadur ammä øaçan bilse ki rızø (18) ancaø Alläh
sub≈änehù ve teúälänuñdur øullarına rızøın (19) [İ37b]
i≈sän eyler eger ´unúına meş˚ùl olmazlarısa da (20) läkin
´anúat ancaø esbäbdur ˚ayr degüldür ol vechile (21)
vaú®ìfe-yi muúayyenesi olsa ◊arar virmez buyurdılar ki
120
[A27b] (1) iútiøäd iderüz ki rù≈ ma∆lùødur øadìm
degüldür (2) läkin Alläh teúälä beøä virmesi ile beøä bulur
ol da∆ı (3) degüldür ki Alläh teúälänuñ beøäsı gibi ola zìrä
ol (4) beøä Ÿätìdür ammä rù≈ eger Alläh teúälä aña beøä
virürise (5) beøä bulur eger virmezise bulmaz zìrä Alläh
teúälänuñ (6) ma∆lùøı ve maødùrıdur ve biz anuñ beøäsını
≈ikäyete (7) øädir degülüz belki ol Alläh’a müfevvi◊dür
eger beøä (8) virse bäøì olur virmezse olmaz läkin lisän-ı
(9) nebìsi üzere olan keläm-i şerìfi muøte◊äsıyıla oldur ki
(10) aña beøä virür keremiyile umaruz ki bizüm rù≈ımuz
Alläh teúälänuñ (11) beøä virdügi øullarından ola beøä
tecellì eyleyince ma´la≈at (12) biter buyurdılar ki úavämuñ
rù≈ı øurd gibi görinür ehl-i (13) taøvänuñ rù≈ı cüvän
şeklinde görinür ervä≈ı eger kämil (14) ise ˚äyet hüsn
üzere görinür eger kämil olmazısa (15) mertebesi ne ise
≈üsn ü [İ38a] øub≈dan ol şekliyile görinür (16) gäh
~abeşì şeklinde görinür nefs baúde’l-kemäl úO§mänì
heyõetinde ≠abìúatda baúde’l-kemäl øoca ´ùretinde (17)
görinür ~a◊ret-i Şey∆ buyurdılar ki rù≈-ı insänì øaçan (18)
≈abs-i bedenden ∆alä´ olsa dünyäyı ≠oldurur ≈ikäyet (19)
olındı ki æay´er-i Rùm’uñ ilçisi úÖmer bin `a≠≠äb’a
geldükde däru’s-saúädeyi (20) suõäl eyledi ceväb virdiler
ki selä≠ìn gibi anuñ úälì maøämı (21) yoødur yä kendü
øandadur didükde didiler ki bir a˚acuñ [A28a] (1)
altındadur geldi gördi a˚aç altında yatur üstinde bir (2)

16 úO§mänì heyõetinde ≠abìúat da baúde’l-kemäl A-


121
∆ırøa var ki on iki yerde yaması vardur ol kişi (3)
bahädırlardan idi úÖmer bin `a≠≠äb’ı isti≈øär eyledi (4) ve
anı alup æay´er’e getürmege istedi yaøìn gelicek bir
mertebe (5) ditremek dutdı ki kendüyi ◊ab≠ idemedi elin
ba˚ladı (6) øarşusında ≠urdı andan úÖmer bin `a≠≠ab
ra¬iyallähu teúälä úanh uyandı (7) suõäl eyledi diyüvirdi
pes Müselmän olup aya˚ına (8) düşdi ve bu ≈äl ü a≈välüñ
keyfiyyetinden suõäl eyledi buyurdılar ki (9) insänuñ bir
rù≈ı [İ38b] vardur dünyäyı ≠oldurur elçi ayıtdı (10) yä bu
úa®ìm cü§§e ile bu ≠ar bedene nice ´ı˚ar úÖmer
ra¬iyallähu úanh (11) ayıtdı Alläh sub≈änehù ve teúälä anı
bundan ve anı esmäsından (12) bir esmä ile idräc eyledi
øudretini i®hären şu didügümüz (13) evliyädadur
enbiyäya ne mertebe olmaø gerek Alläh ≈aøøıçun (14)
úälem pey˚amberimüzüñ rù≈ıyıla dolar rù≈-ı şerìfleri
işidür (15) ve ceväb virür şol kimesnenüñ ki semúi ola
ceväbını işidür (16) eger cänib-i şerìúatdan fey◊
olmayayıdı a´lä bir nesneye øädir (17) olmazıdıø ne ben
söylemege øädir olurıdum ne sen (18) istimäúa øädir
olurıduñ pes biz anuñ kereminden (19) istimdäd eylerüz
≠älib anuñıla ma≠lùbına irişür (20) ve buyurdılar ki rù≈ıla
sırr beyninde bir mertebe vardur (21) aña vädì-yi ≈ayret
dirler ≠älib rù≈ıla ma≠lùbını bilür [A28b] (1) läkin aña
vä´ıl olamaz øaçan mürşid-i kämil yanında olmasa (2)

4 gelicek İ: gelince A
10 úa®ìm cü§§e ile İ: úa®m ile A
122
niçe belälara mübtelä olur gäh mecnùn olur ve gäh (3)
ev◊äú-ı ˚ayrìye i®här ider ≈älä belä úadd itdügimüz (4)
anuñ yanında belä olmaz øaçan ol vädìden çıøsa úälem-i
(5) vu´lata vä´ıl olur ve müsterì≈ olur

~a◊ret-i (6) Şey∆ baú◊-ı kümmelüñ [İ39a] velì


olanlaruñ ≈aøøında olan (7) úalämätı ≈ikäyet eyledi
Velì oldur ki ≈alìm ola ve fitneye (8) müõeddì
olandan øaça se∆äda ba≈r gibi ~aøø’uñ ≠äúatinde (9) eser
yel gibi ola buyurdılar ki muva≈≈id-i muva≈≈id olmaø
`alvetiyye (10) øatında melekùtda ola Celvetiyye øatında
mertebe-yi sädisde (11) olur ve da∆ı mertebe-yi rù≈da olur
läkin maúrifet (12) ≠arìøıyıla ammä ≈äl ≠arìøıyıla ancaø
melekùtda olur rù≈ (13) anuñ mäbeyninüñ ol ≈icäbıdur ve
úälem-i mülk anuñ úälemi (14) degüldür il≈äda düşenler bu
iki úälem-i farø itmedüklerindendür (15) el-än bize läzım
olan aña iltifät itmemekdür belki (16) a∆läø-ı reddiyyede
nefse tezkiyeye işti˚äldür her vechile ki (17) nefse rüsù∆
ve fenä-yı küllì ≈ä´ıl olup ma≠lùba vä´ıl (18) olavuz ve
buyurdılar ki ≠aúämı iútidäl ile yimek (19) bir vechile ki
miúde ≠olmaya ve fesäd úärı◊ olmaya (20) e≠úime-yi
cennetdür iútidäl ≠abìúata nefú virür ≈ikmet-i İlähiyye (21)
üzere ´afrä ve bal˚am ve dem munøasım olur belki andan
[A29a] (1) sefil çıømaz ~a◊ret-i Pey˚amber’den
´allallähu úaleyhi ve sellem (2) sefil çıømazıdı zìrä
kendüler iútidäli bilürler [İ39b] idi (3) ve kifäyet miødärı
yir idi ~a◊ret-i Şey∆ (4) buyurdılar ki va≈det-i vucùduñ

123
maúnäsı sälik (5) øaçan mertebe-yi ≠abìúatı ve nefsi ve rù≈ı
ve sırrı øa≠ú (6) eylese ve cümleyi ifnä eylese ancaø
vucùdı Ÿätında olan (7) väcibüñ vucùdı øalur ämennä ve
cemú-i mümkinät ≈attä (8) nefsi bile münúadim olur imdi
cümlesi münúadim olsa (9) vucùdı Ÿätından olan väcibüñ
vucùdı øalur ämennä (10) va≈det-i vucùduñ maúnäsı işte
budur ehl-i il≈äd zuúm (11) eyledügi ≈ulùl ve itti≈äd
yoødur bu≠län-ı ≈ulùl oldur ki (12) cemìú-i mümkinät nùr-ı
İlähì’ye ≈icäb ≈äõil olmaø mümkin degüldür (13) pes imdi
nice mümkin olur ki bir ◊aúìf insän anuñ (14) gibi nùra
≈äõil ola“Taúälalläh anŸälike úuluvven kebìrä” 126 (15) ≈älä
ki Alläh sub≈änehù ve teúälä mekän u cihetden
münezzehdür (16) ammä bu≠län-ı itti≈äd oldur ki väcib
mümkin olmaø mümteniúdür (17) mümkin väcib olmaø
mu≈äldür biri da∆ı oldur ki (18) øaçan vucùd-ı mümkinät
bäøì olmasa ne ile väcib mütte≈id (19) olur faøìr de
ayıtdum sälikde vucùd øalmasa ya ~aøø’uñ (20) cemälini
ne ile görür buyurdılar ki insända [İ40a] bir vucùd-ı (21)
maúnevì vardur anuñıla görür ol vucùd-ı la≠ìf-i maúnevì
[A29b] (1) mümkindür läkin ˚äyet le≠äfetdedür anuñçün
Şey∆-i Ekber (2) buyurmışlardur ki øaçan vucùd u asl
fenä bulsa (3) noøta-yı imkän øalur gitmez ämennä ve
buyurdılar ki (4) sülùkumda bir ≈älet úärı◊ oldı ´andum ki
ol mertebe (5) ola andan mäverä-yı cennet münkeşif

126
Allah bundan çok daha yücedir.
5 cennet A-
124
olduøda bildüm ki merätibden (6) degülimiş ol ≈äl üzere
durdu˚uma nedämet eyledüm (7) ol bu idi ki niçe
günlerümi bir ≈älet i≈ä≠a eyledi ki (8) gözümden eşyä
øalødı ol eşyä øaløduødan ´oñra (9) e≠räf-ı úälemde her ne
var ise cümlesini gördüm ve (10) her şeyi ki ve her umùrı
ki ∆aber virdüm ∆ärice ve väøıúa (11) mu≠äbıø bulınur idi
läkin çünki gördüm ki anuñ (12) mäveräsında yetmiş anuñ
gibi maøäm var bìnihäye belki mertebe-yi (13) úulyä olan
ki fenäfillähdur ol ise ~a◊ret-i Pey˚amber’üñ (14)
şefäúatiyile olur riyä◊etile olmaz ≈attä bir kimesne ki (15)
øırø günde bir bädem yise a´lä bir nesneye øädir olmaz
(16) ammä ~a◊ret-i Pey˚amber’üñ yolına sülùkile [İ40b]
ve şefäúatile (17) ma≠lùb ≈ä´ıl olur ämennä ve buyurdılar
ki (18) ı´lä≈-ı ≠abìúatile meyl-i täm ≈ä´ıl olur ı´lä≈-ı (19)
nefsile mu≈abbet-i täm ≈ä´ıl olur ı´lä≈-ı rù≈ıla (20) úaşø
≈ä´ıl olur ı´lä≈-ı sırrıla ma≈v ≈ä´ıl olur (21) ve buyurdılar
ki bizüm ≠arìøımuz ehli ehl-i fenädur anlar (22) ∆avärıø-
úäde maøùlesine iltifät itmezler belki [A30a] (1) anlar bu
maøùleleri terk iderler bu maøùlelere (2) úadem-i iltifätıla
anlara teraøøiyät ≈äşıl olur bu maøùleleri i®härdan
müteõellim olurlar (3) bundan yetmiş biñ mertebe ziyäde
görilmez mi enbiyä (4) úaleyhümü’s-seläm i®här-ı
∆avärıødan øaçarlarıdı meğer (5) ümmeti ≠aleb eyliyeyidi

6 nedämet eyledüm A: nädim oldum İ


10 umùrı A: emri İ
18-19 ı´lä≈-ı nefsile mu≈abbet-i täm ≈ä´ıl olur İ-
2 bu maøùleleri i®härdan müteõellim olurlar A-
125
ol zamända i®här eyleridi (6) buyurdılar ki i®här-ı
∆avärıøda úizzet vardur (7) anlar ise úizzet-i dünyäya meyl
eylemezler andan ´oñra (8) buyurdılar ki şu daøìøayı
fehm eyle eger ∆avärıøa (9) øädir olup aña iltifät
eylemeziseñ yetmiş biñ mertebe (10) andan ziyäde saña
teraøøì ≈ä´ıl olur andan ´oñra (11) buyurdılar ki bizüm
keşf ü kerämätımuz yoødur illä bizüm (12) iútiøädımuz ve
ìmänımuz vardur [İ41a] ~a◊ret-i Pey˚amber’üñ
´allallähu úaleyhi (13) ve sellem ìmänı gibidür ve a´≈äbuñ
ìmänı gibidür biz ol (14) iútiøäddan rucuú eylemezüz ≈attä
eger ol iútiøäda (15) mu∆älif şuhùd ≈ä´ıl olsa aña iltifät
itmezüz (16) iútiøädımuz üzere §äbit-øadem oluruz
buyurdılar ki (17) taúbìr-i rùyä ≈akìøatde ancaø Alläh’uñ
nùrıyıla olur (18) andan ´oñra buyurdılar ki tevbe eyle
muräd mücerred (19) lisänıla isti˚fär degüldür belki
tedennìye müõeddì (20) olan şeyi terk idüp teraøøìye
mùcib olanı (21) işlemekdür andan ´oñra buyurdılar ki acı
deryä [A30b] (1) ≠atlu deryäya øarışduødan ´oñra ne
keyfiyyet ile (2) mütekeyyif olur ≠atluluø ve acıluø
øable’l-itti´äldür (3) øarışduødan ´oñra acıluø ve ≠atluluø
øaløar belki ˚äyet (4) leŸìŸ olur zìrä ol ma≈alde lu≠fıla
øahr cemú olur (5) lu≠f øahra ˚älib olur cümlesi lu≠f olur
andan (6) ötüri Şey∆-i Ekber buyurmışlardur ki Alläh’uñ
emri (7) eger olsa cehennemde kimse øalmaz øalb inkişäf
u (8) inøıbä◊da semä gibi inkişäfa şükr eyle inøıbä®a (9)

17 nùrıyıla olur İ: nùrıyıladur A


126
´abr eyle `an®ala ra¬iyallähu úanh Pey˚amber
≈a◊retlerine (10) geldi “münäfıø `an®ala” didi buyurdılar
[İ41b] ki niçün (11) ayıtdı meclisiñüzde buldu˚umı
tenhäda bulamam buyurdılar (12) ki sen münäfıø
degülsün Tañrı’nuñ úa≠äsına şükr eyle beläsına (13) ´abr
eyle ´ahäbe baú◊-ı ∆avä≠ırdan şikäyet (14) eylediler
buyurdılar ki ol ma≈◊-ı ìmändur yaúnì (15) anuñ em§älini
øalbüñüzden nefy ma≈◊-ı ìmändandur (16) tev≈ìd ol
∆ä≠ırayı izäleye muúìndür ve buyurdılar (17) ki a˚diye-yi
˚alì®ayı ha◊m ider (18) sùre-yi Tekä§ür da∆ı ≈ä◊ım-ı
≠aúämdur her ne øadar ≠aúämdan øarnı (19) şişerise a∆läk u
mücähededen tekellüm keşf ü kerämätdan (20)
tekellümden ∆ayrdur läyıø oldur ki andan tekellüm olınsa
(21) ≈arämdan biten et eriyince riyä◊et ∆oşdur läkin
≠älibìnde [31a] (1) sefehe müõeddì olur ol ise cäõiz
degüldür (2) maøbùl olan kemäl-i úaøldur pes øaçan
riyä◊et mümteniú (3) olsa Alläh sub≈änehù ve teúäläya
ta◊arruú ider ki noø´änlarımuzı (4) tetmìm eyleye ve
buyurdılar ki baú◊-ı zamända ≠älibe bir ≈äl (5) úärı◊ olur ki
kendüyi ◊ab≠dan úäciz olur pes (6) ol zamända [İ42a] baú◊-
ı ´ay≈a a´≈äba väøıú olsa (7) ~a◊ret-i Pey˚amber anı menú
eyledi ´ay≈a eylemediler yandılar kül (8) oldılar läkin
meşäyı∆ lieceli’◊-◊arùre tecvìz eylemişlerdür nitekim (9)
fuøahä ≈arämı lieceli’d-devä tecvìz eylemişler øaçan
≠abìúat ı´läh (10) olsa andan sefil çıømaz andan çıøan misk

12 Tañrı’nuñ A-
127
gibi olur (11) hattä evliyäõulläh anı näsdan gizlerler ≈eläl
≠ayyib olanlardan (12) sefil çıømaz evliyäõullähuñ sefili
iksìrdür on em§äline (13) ≠ar≈ olınsa Ÿeheb-i ∆äli´ olur
buyurdılar ki (14) nitekim insänuñ ®ähirde iki gözi vardur
øaçan açılsa (15) anuñıla tecellì-yi ´ıfätı müşähede eyler
anuñ iki bebegi vardur (16) läkin ˚äyetile le≠äfet üzeredür
tecellì-yi Ÿätı ol göz müşähede (17) eylemez zìrä anı
müşähede eyler göz bebeksüzdür ol göz (18) göñül gözi
degüldür nefsile bir kerre mücähede on yıl (19) gündüz
´äõim gice øäõim úibädetinden ef¬aldür buyurdılar ki (20)
tecellì-yi ~aøø oldur ki Alläh sub≈änehù ve teúälä
cänibinden ola (21) mücerred ∆ayälile ve vesvese-yi
şey≠än ile degüldür eger ol [A31b] (1) tecellì sälike ≈ä´ıl
olsa anuñ rù≈ [İ42b] u dimä˚-ı maúnevìsinden (2) gitmez
eger dimä˚ çürürise de anuñ gibi tecellì-yi ~aøø ´alätdan
(3) ve säõir úibädätdan menú eylemez ~a◊ret-i Şey∆
buyurdılar ki (4) ziyäde-yi isti˚fär ile emr olındum sen de
isti˚färuñı (5) ziyäde eyle mäsiväyı nefye ictihäd eyle zìrä
“Men ≠alebe (6) şeyõen ve cedde vecede” 127 şekk yoødur
ki bizüm vücùdumuz Ÿenb-i úa®ìmdür (7) yevmü’l-
i§neynde ~a◊ret-i Şey∆e vardu˚umda “Ve leøad (8)
hemmet bihì hemme bihä” 128 øavlini øıräõat eyledi ve
~a◊ret-i Şey∆ (9) buyurdılar ki hem nice olur Yùsùf

Kim bir şeyi ister ve ciddiyet gösterirse bulur.


127

Andolsun kadın (Züleyha) ona (göz koyup) istek duymuştu. Eğer


128

Rabb’inin delilini görmemiş olsaydı, Yûsuf da ona istek duyacaktı.


Yûsuf/24.
128
™ıddìø maúäŸalläh (10) didükden ´oñra baúdehù buyurdılar
ki ol hem ≠abìúat-ı beşeriyye (11) mukte◊äsıyıladur läkin
ol hemmi øamú eyledi pes ol øamú (12) ile teraøøì eyledi
zìrä kemäl ol hemmi ≈äl-i taøa◊äda ve heyecändan
øamúdadur (13) yo∆sa ol hemmüñ vucùdı ölmemde
degüldür (14) zìrä úinnìn terk-i cimäú üzere med≈ olınmaz
pes hemmden (15) muräd meyl-i ≠abúdur ve münäzaúa-yı
şehvetdür yo∆sa øa´d-ı (16) i∆tiyärì degüldür ol meyl ü
≠abú ise ta≈t-ı teklìfe dä∆il (17) olmayandur belki med≈e
ecr-i cezìle läyıø [İ43a] olan kişiyi (18) nefsini fiúlden şu
hemmüñ øıyämı variken yä∆ud ol (19) hemme øarìb
olduøda keff ü menú eyleye me§elä kişinüñ (20) øalbine
“Evelem a∆fallähu ennehù” 129 da olan ◊amìr ~aøø’a
úäiddür diyü (21) bir vech vardur bu ≈äl Yùsuf-ı ™ıddìø’a
kerämetdür [A32a] (1) bir gün ~a◊ret-i Şey∆’e dä∆il
olınca buyurdı ki (2) “nefsüñile nicesin” “siz aúlemsiz”
didüm buyurdı ki (3) biúinäyetilläh sehldür øaçan birøaç
gün i≈tiräø üzere (4) olsañ inşäõalläh Ÿeheb-i ∆äli´ gibi
olur øaçan (5) úazìmetüñ ≠arìø-ı ~aøø’da ölmek üzere olsa
øa◊ä-yı (6) ~aøø’a rä◊ì olup emrüñi ~aøø’a tefvìz
eyleseñ (7) maø´ùd da budur buña maøäm-ı teslìm dirler
~a◊ret-i (8) Pey˚amber’üñ şol øavl-i şerìfini Ÿikr eyledi
müõminüñ üç (9) ≈ı´n-ı ≈a´ìni vardur biri Ÿikrullähdur ve
biri (10) øıräõat-i æurõän ve biri mescid mescidden muräd
müõminüñ (11) mu´alläsıdur gerek evinde olsun gerek

129
Eğer Allah, onu gizlemeseydi, o…
129
∆äricde (12) olsun “ve a’zamu’l-ezkäri’t-tevhìdü” 130
øaçan tev≈ìd (13) øalbe dä∆il olsa ´ä≈ibi [İ43b] her ≈älde
muva≈≈id olur (14) ≈attä nevm ≈älinde bile eger lisänıla
ve øalbile Ÿikr (15) itmezise de tev≈ìdüñ nihäyeti budur
“läilähe (16) illalläh”uñ ˚äyeti budur läkin uyuduøda
läyıø (17) olan budur ki sünnet üzere uyuya ´a˚ elinüñ
(18) keffini yüzinüñ ´a˚ cänibinüñ altına øoya ´a˚ (19)
üzere ı◊≠ıcäú eyleye arøası üzere yatmaø (20) enbiyäya
mu∆ta´ırdur säõir näsda ik§ärı dimä˚a (21) ◊arar virür
läkin azacıø işlerüz enbiyäya ıøtifäõen [A32b] (1)
buyurdılar ki øaçan ≠älib tev≈ìde müläzemet ile (2)
øalbine ìmän ketb olanlaruñ mertebesine varsa (3) nùr-ı
tev≈ìd cemìú-i aú◊äsına siräyet eyler cehennem (4) äteşi
anı yaømaz øanda øaldı ki dünyä äteşi yaøa `alìlulläh’uñ
(5) øa◊iyyesi bundandur buyurdılar ki eşyänuñ (6)
tesbì≈ini istimäú bä≠ında tev≈ìdüñ ˚alebesindendür (7)
niteki bir kimseye dem ˚älib olsa eşyäyı øızıl görür (8) ve
bir kimseye ´afrä ˚älib olsa eşyäyı ´arı görür ve ˚ayrılar
(9) da böyledür øaçan tev≈ìd ˚älib olsa eşyäyı tekellüm
eyler (10) görür ve işidür ve añlar “Ve in minşeyõin [İ44a]
illä yusebbi≈u (11) bi≈amdihi veläkin lä teføahùne
tesbì≈ahum” 131 andan ´oñra (12) buyurdılar ki Alläh
teúäläya yol ma∆lùøätuñ nefsi (13) úadedincedür herbiri bir

130
Zikirlerin en büyüğü tevhiddir.
8 ´arı İ: a´fer A
131
Her şey Allah’ı hamd ile tesbih eder, ancak siz onların tesbihlerini
anlamazsınız. İsrâ/44.
130
≠arìøıla irişür ki anuñıla (14) ˚ayrısı irişmez buyurdılar ki
ervä≈-ı enbiyä felä≈da (15) olur ve bedenlerinden
istedükleri zamän mücerred olurlar (16) yine yanlarında
olanlarıla söyleşürler pes rù≈ çıøduødan (17) ´oñra nice
mümkindür sul≠änum didüm buyurdılar ki (18) görmez
misin näõim söyler rù≈ı seyr üzere iken (19) zìrä insända
bir teõ§ìr vardur rù≈ından ˚ayrı anuñıla (20) bir olur
kümmel-i evliyänuñ rù≈ı beyne’n-nevmi (21) ve’l-yaøa®a
seyr ider ◊uúafänuñ nevmde seyr ider [A33a] (1) ~a◊ret-i
Şey∆ buyurdılar ki úälem-i melekùt kişinüñ (2) üstinde
degüldür belki mülk ü melekùt senüñ şurada (3)
yanuñdadur zìrä Alläh sub≈änehù ve teúälä zamän u
mekändan (4) münezzehdür ve gitmeden ve gelmeden
münezzehdür “Ve huve maúaküm eynemä küntüm” 132 (5)
ehl-i sülùkuñ bir mertebesi vardur ol mertebede Allah’a
(6) ve hem ∆aløa na®ar olınur [İ44b] aña maúiyyet dirler
andan ´oñra øaçan (7) fenä-yı külle vä´ıl olsa vucùdı
mu◊ma≈ill olur ol (8) maøäma maøäm-ı cemú dirler ol
maøämda sälik ~aøø’dan (9) ˚ayrı görmez nitekim bir
kimseyi nùr i≈ä≠a eylese ®ulmet (10) görmedügi gibi bir
kimse şemse baøsa andan (11) ˚ayrı görmez ol ruõyet ≈äşä
ba´arıla degüldür ve ecsämı (12) görmek gibi degüldür
buyurdılar ki baña bir kimse didi ki (13) ~ı◊ır úaleyhi’s-
selämı sizüñ cämiúnüzde gördüm buyurdılar (14) ki ®ann

132
Nerede olsanız, Allah sizinledir. Hadîd/4.
11 ba´arıla A: ba´ìret ile İ
131
iderüm ki ol kişi ~ı◊ır sìretinde bir kimse gördi (15) zìrä
~ı◊ır úaleyhi’s-selämı görmek herkese müyesser degüldür
(16) yine buyurdılar ki dünyäda her cämiúa ~ı◊ır úaleyhi’s-
seläm (17) ≈ä◊ır olur ve duúäda ≈ä◊ır olur ve işidürler ki
baú◊-ı (18) ehlulläh bir zamända on mekända görürler imiş
andan ´oñra (19) yine buyurdılar ki ®ann iderüm ki ol
kimse kendü rù≈ını (20) úälem-i berza∆da ~ı◊ır úaleyhi’s-
selämuñ mi§äliyile görür zìrä (21) biz väøıúamuzda
kendümüzi heyõet ü ´ùretimüz ile görürüz [A33b] (1) ≈älä
ki cesedimüz uyur ehlimüz øatında döşek içinde [İ45a] (2)
läkin ol ´ùret-i berza∆iyyenüñ úälem-i taúayyünde ®uhùrı
ve teme§§üli ol (3) ´ùretile büyük mertebedür yine
buyurdılar ki ehl-i (4) fenä bunuñ em§äline iltifät eylemez
zìrä anda da∆ı nevúan enäniyyet (5) ve vucùd vardur
baúde’l-úa´r ~a◊ret-i Şey∆ (6) buyurdı ki baøan ädeme ´or
ki dünyä säkinedür yirinde (7) ≠urur eyle degüldür belki
dünyä müte≈arrikedür gäh yaylaø ≠arafına (8) yürür gezer
gäh şehre gelür gezer yürür ol bir käfir øärısıdur (9)
~a◊ret-i Pey˚amber buyurdı ki dünyä bir ≠aş üzerinde
≠urur ammä (10) kendü de bilmez ≠urdu˚ı yiri nitekim sen
aya˚uñ altını bilmedügüñ (11) gibi bu dünyänuñ üstinde
on sekiz biñ úäleme varınca nice (12) úälemler vardur bäb
bäb saña açılur baña açıldu˚ı gibi läkin (13) ehl-i tev≈ìd
aña iltifät itmezler yevme’l-i§neyn didüm ki (14)
väøıúamda gördüm ki ben didüm ki vefät iden øızum (15)
on sekiz yaşında idi ammä vefät iden kerìmeleri iki (16)
üç yaşında imiş ~a◊ret-i Şey∆ buyurdı ki gùyä ki ≠araf-ı
132
(17) aúlädan tesellì ≈ä´ıl olınca ∆aber işitdük [İ45b] ve
didi ki øızuñ (18) yaşı øadardur ümmü’l-müõminìn ~adìce
ana øızuña terbiyyet eyler (19) nitekim İbrähìm
pey˚amber úaleyhi’s-seläm erkek olan e≠fäle (20) maúärif-i
İlähiyye taúlìm eyledügi gibi yine buyurdılar ki ekvän (21)
maúnäya hecä gibidür ≈urùfiyyùn bunda teva˚˚ul
eylemişlerdür läkin ≈urùf [A34a] (1) baú◊en tefhìm-i
muräd içündür ancaø imdi u´ùl-i ≈urùf (2) on sekizdür bu
on sekiz ≈urùf on sekiz úälemüñ ù´ùlinden (3) meõ∆ùzdur
her ≈urùf úavälimden bir şekl üzeredür elif (4) insänuñ
≠o˚rı dikili ≠urması me§äbesindedür (5) bä çaløayup
yatması me§äbesindedür läkin läyıø olan (6) cümlesi nefy
olınup bu cümle ekvänuñ veräsında olan (7) ≈akìøate
baøılmaødur läyıø degüldür ki insän fey◊i ekvändan (8)
ala belki ekvän fey◊i insändan almaø gerekdür zìrä insän
(9) cümlenüñ ≠ılsımıdur ≠arìøda bir ädem bize didi esmä-
yı ≈üsnäya (10) işti˚äl eyleñ ki ≈attä sizi ≈aøìøate ceŸb
eyleye ben da∆ı (11) didüm ki insända bir nesne vardur ki
esmä-yı ≈üsnäyı ceŸb (12) eyler bu sözüm ol kişiye úaceb
geldi ve didi ki senüñ elüñ (13) öpmege läyıø degülüm
∆ıdmetkäruñuñ aya˚ın öpeyin didi (14) yine buyurdılar ki
[İ46a] läyıø olan oldur ki insän kendüsine (15) ≈aøìøati
ceŸb eyleye zìrä ≈aøìøatüñ ceŸb-i insäna yaúnì (16) insänı
çekmege i≈tiyäcı yoødur bu ma≈alde tamäm oldı (17)

17 ≈ä´ıl olınca A: ∆ä≠ır içün İ


133
~a◊ret-i Şey∆ buyurdılar ki mäverä-yı sırrdan ∆aber
virilmez (18) zìrä cism ile rù≈uñ evrädın ∆a≠≠ı yoødur
meşäyı∆uñ (19) úulemäsı andan ∆aber virseler şerìúat
libäsına øorlar da (20) ∆aber virürler ümmì olan meşäyı∆
Man´ùr ve ˚ayrılar gibi (21) incidilmişdür zìrä elbäs-ı
şerìúata øoyamazlar ≈üsn-i taúbìri [A34b] (1) güzeldür
göre İbrähìm Pey˚amber ≈üsn-i taúbìr eyledi ammä úAzìz
(2) Pey˚amber ≈üsn-i taúbìr itmedi ve ~a◊ret-i Şey∆
buyurdılar ki (3) ~a◊ret-i [Pey˚amber] ´allallähu úaleyhi
ve sellem dünyäyı úacùz ile taúbìr eyledi (4) bu úälem-i
dünyä cehenneme iløä olınur øälallähu teúälä “Yevme
na≠vi’s-semäõe (5) ke≠ayyi’s-sicilli lilkütübi” 133 ~a◊ret-i
Şey∆’e (6) bir väøıúa söyledüm buyurdılar ki yine baøduñ
ben ayıtdum (7) úilm-i ≈urùfdan bir kitäb baødum
buyurdılar ki úilm-i ≈urùf (8) ≈aøødur A≈med bunı bir
kimseye incindi de “A≈rak yä ≠ä” didi (9) “ey ≠ä yaø”
dimekdür ol kimse yandı ve yine A≈med bunı (10) ≈urùf
ile bir úaskeri ´ıdı Bäyezìd-i [İ46b] Bes≠ämì’ye bize bir
(11) nesne taúlìm eyle her şeyde teõ§ìrini bulalum didiler
(12) ∆aber diyeyin didi a´lı budur ki teõ§ìr nefesdedür
nefesde (13) olan teõ§ìr da∆ı øalbdendür teõ§ìr ki øalbde
ola nefese (14) siräyet eyler ol nefes ile ≈ä´ıl olan eşyänuñ
cümlesinde (15) teõ§ìr bulınur øu≠buñ virdi “Yä hù yä men

17 mäverä-yı sırr A: ervä≈-ı sırr İ


133
Yazılı kağıt tomarlarının dürülmesi gibi göğü düreceğimiz günü
düşün. Enbiyâ/104.
134
hù ve yä men läilähe illä (16) hù”134 dur bunuñıla úälem-i
mülkde ta´arruf eyler ehl-i sülùk (17) ise aña na®ar
eylemez anlaruñ teõ§ìri melekùtdadur vefø bir şey-i (18)
∆afìdür her kişi bilmez ~a◊ret-i Şey∆ buyurdılar ki fenä-
fillähda (19) tev≈ìd eyleyen cänib-i ~aøø’dan øula ≈ä´ıl
olan (20) bir teõ§ìrdür ~a◊ret-i Şey∆ buyurdılar ki úilm-i
(21) taúbìr baña bir gicenüñ içinde oca˚um başında keşf
[A35a] (1) oldı taúbìr kitäblar ile bilinmez nitekim kìmyä
kitäbile (2) bilinmedügi gibi úanä´ır-ı erbaúadan mürekkeb
olan insändan (3) büyük kìmyä olmaz ol insänuñ rù≈ı
vardur bir kimse ki (4) vucùdına øıyäs eylemese ol kimse
kìmyäya øädir olur (5) yo∆sa øädir olmaz baña kìmyä
Ta≈tu’l-øalúa’nuñ øapu (6) yanında bir Şämì miørame ile
úar◊ olındı øabùl eylemedüm (7) şey∆üme didüm mer≈ùm
isti≈sän eyledi ~a◊ret-i Şey∆ (8) buyurdılar ki nefsü’l-
emrde úaŸäb küffärdan ta∆fìf [İ47a] (9) olınmaz läkin ol
úaŸäb ≠ùl-i úahd ile ve üns ile ta∆fìf (10) gibi görinür eger
úaŸäb yine evvelki gibi ise de bile yine (11) ta∆fìf olınur
gibi görinür zìrä øahr-ı İlähì úälem-i beøäda ebedì (12)
tebeddül øabùl eylemez ammä bu úälemde bir gün ´ovuø
olur ve bir gün (13) ıscaø olur øahr mütebeddil ü
müte˚ayyir olur me®ähir iútibäriyile (14) ammä bu
úälemüñ veräsında øahr deväm u §ebät üzeredür (15)
buyurdılar ki eväõilde ben øazzäzluø ´anúatı işleridüm

134
Ey Allah’ım, ey Allah’ım, kendisinden başka ilah olmayan
Allah’ım.
135
≈älä ki (16) øazzäzluø pek ∆afìf bir ´anúatdur yine böyle
iken baña ol a˚ır (17) gelüridi ammä cümleten ´anäyiú
erbäbı ki muútäd olmışlardur (18) ol işledügi ´anúat aña
∆afìf gelür ≈attä eger bayram günlerinde (19) işlemeseler
ı◊≠ıräba düşerler ~a◊ret-i Şey∆ buyurdılar ki (20) Alläh
sub≈änehù ve teúälä fuøaräya bu yolı äsän getürür øırø
yılda (21) ≈ä´ıl olmayan bir nefesile ≈ä´ıl olur zìrä úäşıø
ile [A35b] (1) maúşùk beyninde bir ˚äyet pek yaøın yol
vardur andan (2) vä´ıl olur ol nedür ≠arìø-ı mu≈abbet
buyurdılar ki gerçi (3) eger biz aña øädir degülüz ammä
lu≠f-ı İlähì’den ümmìd iderüz (4) ki ol yaøın yoldan bizi
ì´äl eyleye andan ´oñra (5) didi ki müderris sul≠än geldi
biz aña [İ47b] didük ki cemú-i (6) ≈ikäyät sehldür
münäsib budur ki æaväúid-i İúräb’a bir şer≈ (7) yazasız
zìrä ben ol kitäbı severüm müderris n’ola didi (8) ve
cämiú-i kebìrüñ eski imämınuñ o˚lı Emìr’de bir şer≈
işitdüm (9) ol kişi Türkì kelimätı bir ∆oşça añlarıdı ammä
söylemege øädir (10) olamazıdı ve yine buyurdılar ki
bizüm zamänımuzda evläd-ı úArab’dan (11) bir kimse var
idi bir ˚arìb üslùb üzere tekellüm eyleridi (12) ve
øoñşusınuñ ≈älini ≈ikäyet eyleridi ve dir idi ki her gün
(13) çekişür maúa øarısı maúa øocası ~a◊ret-i Şey∆
buyurdılar ki (14) ben úAlì Çelebi’ye didüm sizüñ
≠arìøıñuzda däõire-yi ùlä nefydür (15) andan ´oñra i§bätdur
andan ´oñra ≠alebdür andan ´oñra müşähededür (16) ve
bizüm ≠arìøımuzda da∆ı böyledür läkin anlaruñ ≠arìøında
bu ≈äl (17) çoø zamän ister ol çoø zamända ≈ä´ıl olur
136
ammä (18) bize tev≈ìd bereketiyile her nefesde ≈ä´ıl olur
~a◊ret-i Şey∆ buyurdılar ki ~a◊ret-i (19) Pey˚amber’üñ
yolı böyledür ve ´ahäbe yolı da∆ı böyledür imdi (20) sen
da∆ı her nefesde nefy üzere ol i§bät üzere ol (21) ve ≠aleb
üzere ol ve müşähede üzere ol işte bu didügümüz [İ48a]
[A36a] (1) úälem-i mülkdedür ammä úälem-i melekùtda
evvel ≈ayätdur ´oñra (2) fenädur şu saña Ÿikr itdügüm
≠arìøuñ em§ilesidür taf´ìline (3) yirler gökler ´ı˚maz
~a◊ret-i Şey∆ buyurdı ki úuzletden (4) muräd nefy-i
mäsivädur ∆alødan ictinäb degüldür buyurdılar ki (5) her
kimse ki ben bir faøìrüm ve ben bir miskìnüm dise anuñ
(6) murädı i®här-ı meskenet ve faørıla ∆aløuñ kendüsine
tevøìr (7) eylemesidür pes ol kimse ki kibr üzere olmış
olur läkin (8) bir kimse ki tev≈ìd ile úamel eylese ol kimse
bu maøùlelerden (9) øurtulur Mu≈ammediye ´ä≈ibine
mütekebbirsin didiler (10) anlara duúä eyledi ve didi ki
sizüñ de kibriñüz benüm kibrüm (11) gibi ola ~a◊ret-i
Şey∆ buyurdılar ki ≈älä bizüm rù≈umuz (12) cismimüzle
mestùrdur imdi bunuñ gibidür ki ä∆ıret da∆ı (13) dünyä ile
mestùr olmışdur úälem-i ä∆ıret cümle semävätuñ (14)
fevøındedür ve on sekiz biñ úälemden ötededür ≈ä´ılı (15)
úälem-i ä∆ıret bu cümlenüñ ˚ayrısıdur ä∆ıret úälem-i
beøädur (16) cennet ü när elän ma∆lùølardur ol úälem-i
ä∆ıret fenä bulmaz (17) yine buyurdılar ki ∆aløa fäõide
viren vaú® mertebe-yi (18) ≠abìúat ve nefsdendür zìrä ≈älün
[İ48b] ˚älib ≈äli budur (19) ammä rù≈ıla ve sırrdan
tekellüm da∆ı cäõizdür ve ∆alø işitsünler (20) ve ra˚bet
137
eylesünler øalallähu teúälä “ve yesõelùneke úani’r-rù≈i (21)
øuli’r-rù≈u minemri Rabbì” 135 bu kelämuñ a´lı budur ki
ol zamända säõil [A36b] (1) olanlaruñ mertebesi ol deñlü
idi ol kelämdan (2) ziyädesin añlamazlar idi yo∆sa rù≈uñ
teõ§ìri (3) ~ayy u æayyùm’dandur e≈ädìs-i şerìfede värid
olmışdur ki (4) “Müõminler där-ı ä≈ıretde rütbelerinüñ
ruõyetini terøìb eyleyeler” (5) pes imdi anlara bir nùr
tecellì eyleye işte Rabb’iñüz şudur dinile (6) ≈alø baøalar
diyeler ki bu bizüm Rabb’imüz degüldür andan ´oñra (7)
bir nùr da∆ı tecellì eyleye yine diyeler ki Rabb’iñüzdür
`alvetiyye diyeler (8) ki bu da∆ı bizüm Rabb’imüz
degüldür böyle böyle çoø ≈aøìøat (9) keşf olınca ≈aøìøat
tecellì eyleyince ∆alø secdeye varalar (10) imdi şu
mi§äldür bizüm úälemimüzde da∆ı sälike çoø tecellìler
(11) väøıú olur ammä ≈aøìøat tecellì eylese orada secde
eyler (12) baúde’l-úa´r didüm ki baña teme§§ül eyledi ki bir
fakìr benden Ÿekät (13) istedi buyurdı ki ≠älib-i ~aøø
olanlaruñ Ÿekätı oldur ki (14) úömrini ve cemìú-i [İ49a]
mämelekini ≠arìø-ı ~aøø’a ´arf eyleye øäle úaleyhi’s-
seläm (15) “Ek§eru ehli’l-cenneti bülhün ve’lúilliyyùne
lilõuøaläõi (16) úilliyyùn” 136 úuøalänuñdur ehl-i cennet
ebleh olanlardur dimek (17) yaúnì bu úaøl-ı cüzõì ki úaøl-ı
maúäşdur anda øalanlar dimekdür (18) úilliyyùn úaøl-ı

135
Bir de sana ruhtan soruyorlar. De ki: “Ruh Rabb’imin emrinden
ibarettir.” İsrâ/85.
136
Cennet ehlinin çoğu eblehlerdir, İlliyyun tabakasında olanlar da
akıllılardır.
138
münevver erbäbınuñdur mäfevøı ikisini de geçenlerdür
(19) ~a®ret-i Rasùl ´allallähu úaleyhi’s-seläm sekiz
cenneti bir ≈ayyeye almazıdı zìrä sekiz cennet da∆ı
mäsivä-yı ~aøø’dandur (20) zìrä şol kimseye ki "Allähu
läilähe illä huve’l-≈ayyu’l-øayyùm" 137 øavli (21) tecellì
eyleye ol kimse mäsiväya na®ar eylemez zìrä aña maúnä-
yı øayyùmiyyet [A37a] (1) tecellì eyler ol kişi görür ki her
şeyõüñ øıyämı ne ile imiş (2) andan ´oñra maúnä-yı
elfä®dan añlama˚a mu≈täc olmaz ~a◊ret-i (3) Şey∆
buyurdılar ki ˚urre-yi ÿi’l-≈icce-yi şerìfede anlar (4) kim
“İnne lirabbikum fìeyyämi dehrikum nefe∆ätün illä
fetuúri◊ù lehä” 138 diyü buyurur (5) ~a◊ret-i Pey˚amber
´allallähu úaleyhi ve sellem imdi ~a◊ret bu eyyämda (6)
ceŸebät-ı İlähiyye içün teraøøì eylerleridi imdi ´abr eyle
(7) İmäm-ı ˙azälì bir maøùle meşäyı∆a ≠aún eyler ≠älibi
yoldan (8) alıøorlar diyü İmäm-ı ˙azälì [İ49b] bu mi≈neti
bilmedi ben da∆ı didüm (9) ki ben sizüñ øudretiñüze
muúteøidüm ammä benüm øahra ta≈ammüle ≠äøatüm (10)
øalmadı buyurdılar ki ~an®ala geldi ~a◊ret-i
Pey˚amber’e (11) ayıtdı “Münäfıø ~an®ala nedür a´lı”
diyü buyurdılar sizüñ (12) meclisiñüz de ≈u◊ùr bulurum

19 zìrä sekiz cennet da∆ı mäsivä-yı ~aøø’dandur A-


137
Allah ki ondan başka İlah yoktur. (sadece O vardır.) O, Hayy ve
Kayyûm’dur. Bakara/255.
138
Rabbinizin, senenizin bazı günlerinde nefhaları vardır. Dikkat
edin, o nefhalara arz edilir.
9 øudretiñüze İ-
139
ammä ≠aşra çıødu˚umda (13) ol ≈u◊ùrı bulamam ~a◊ret
buyurdılar ki “Täreten (14) häkeŸä ve täreten häkeŸä” 139
andan ´oñra didi ki øahra ´abr eyle (15) lu≠fa şükr eyle ve
şu˚l eyle ben didüm ki ≠äøatüm øalmadı (16) didi ki sürúat
ile saúy idiyorsun ben da∆ı didüm ki (17) sürúatüm yoødur
baña didi ki øahra ta≈ammülüñ øadar ol işüñ (18) nicesin
®uhùr eylese gerekdür birøaç gün ´abr eyle (19) nefse a˚ır
gelen Alläh øatında maøbùl olan oldur “Küllü (20)
murrun deväõun” 140 şu˚l eyle ben färi˚ oldum size
geldügüm (21) mücerred ziyäretiñüz içündür bir muräd
içün gelmedüm didüm [A37b] (1) ~a◊ret-i Şey∆ didi ki
sefähati terk eyle bu äna (2) dek saña ≈ä´ıl olan çoø
kimseye øırø yılda ≈ä´ıl (3) olmamışdur ben da∆ı çoø
taúab çekdüm sen ise (4) az zamän taúab çekiyorsun
~a◊ret-i Şey∆ [İ50a] buyurdılar (5) ki bir kimesne ®ähirde
bir ma≈bùb sevse ol ma≈bùbdan (6) cefä görse
väzgeçdüm dir ammä lisänile dir øalbile (7) dimez sen
şimden ´oñra väzgeçdüm dime ben da∆ı eväõilde (8)
günde biñ kerre söyleridüm imdi øalbüñ ile ~aøø’a (9)
teveccüh eyle øäbiliyyet i≈säna şar≠ degüldür beyt

139
Bir sefer böyle, bir sefer şöyle.
16 saúy idiyorsun A: saúy eyleyorırsın İ
140
Her acı ilaçtır.
4 çekiyorsun A: çekeyorırsın İ
140
_ ._ _ /_ ._ _ / _ ._

(10) “Däd-ı ~aørä øäbiliyyet şar≠ nìst


Belki şar≠-ı øäbiliyyet (11) däd-ezust”141
~a◊ret-i Şey∆ buyurdılar ki se≈ere-yi (12)
Firúavn’uñ úälem-i melekùta vä´ıl olmaları ≠arìø-i
maúrifetdendür úälem-i melekùt anlara ≠arìø-ı maúrifetden
(13) münkeşif oldı läkin Mùsä’nuñ himmetiyile açıldı zìrä
(14) anlar edeb-i riúäyet eylediler ~a◊ret-i Şey∆ buyurdılar
ki (15) şol kimse ki bu efläø ∆arø u iltiyäm øabùl itmez
diye (16) ol kimesnenüñ kemäl-i ˚afletindendür zìrä bu
úälem väøıúda (17) bir úacùzdur bu úacùz olan úälem vefät
ider bir (18) ˚ayrı úälemüñ ar◊ında defn olınur cümle
aú◊äsı (19) Ÿerre Ÿerre fenä bulur niúam cümle úavälimüñ
öte yanında (20) bir gök vardur ki ol gök fenä øabùl
eylemez zìrä (21) eger ol gök fenä bulurısa cümle úälem
fenä bulur [A38a] (1) ~a◊ret-i Şey∆ buyurdılar ki ol
semädan ancaø (2) enbiyä ∆aber [İ50b] virdiler enbiyä
kämillerdür mecmaú ba≈rine (3) vä´ıllardur yaúnì celäl ü
cemälüñ cemú oldu˚ı yire vä´ıllardur (4) ~a◊ret-i Şey∆
buyurdılar ki baña bir gün didi ki (5) bir tekye istemez
misiñ ben ayıtdum bisä≠-ı úar◊ bu ≠äø-ı (6) muúallä ile baña
kifäyet eylemedi mi hìç bunuñ gibi tekye (7) bolur mı

11 ezust A: däd-ı ~aøø İ


141
Hakk’ın yardımı için kabiliyyete gerek yok, fakat belki kabiliyyet
için onun ihsanı şarttır.
12 maúrifetdendür úälem-i melekùt anlara ≠arìø-ı A-
141
istedügüm buca˚ında säkin olurum (8) ~a◊ret-i Şey∆
buyurdı ki şey∆üm beni terbiyyet eyledi (9) ve baña duúä
eylemeø ı´marladı baña duúä ı´marladu˚ı sen (10) benden
´oñra benden úälì olursın dimek degül idi (11) belki dimek
idi ki sen baú◊-ı merätibe vä´ıl olıcaø (12) sen diyü imdi
bu edeb da∆ı senüñ ∆ä≠ıruñda olsun (13) didüm ki
∆ä≠ıruma geldi ki müsebbi≈ümi øurbän borcına virem (14)
~a◊ret-i Şey∆ buyurdı ki neylersin müsebbi≈i hemän (15)
´at da øurbän borcına vir didi beyt
_.__/_.__/_.__/_._
™ùfiseñ tesbì≈ile (16) seccädeñ al var mescide
Biz da∆ı munta®ıruz daúvet (17) gele mey∆äneden
mey∆äneden muräd úaşø-ı ilähì (18) ≈ä´ıl olacaø
mekändur ~a◊ret-i Pey˚amber’e úaşø úärı◊ (19) oldı ≈attä
küffär bile bunı bildiler “İnne mu≈ammeden øad (20)
úaşiøa rabbehù”142 didiler úaşø bir ˚arìb [İ51a] ≈äletdür
øalbi (21) yaøar ammä ◊arar virmez ~a◊ret-i Şey∆
buyurdılar ki taúaddüd-i [A38b] (1) enbiyä ta˚ayyür-i úädät
içündür ve va◊ú-ı úibädät içündür (2) yo∆sa bir pey˚amber
bu cümle ∆aløa yiter idi zìrä úibädät (3) müteceddid
olduøça ìmän yeñilenür gùyä ki úädeti terk (4) itmiş oldı
raväfı◊-ı úädet ile räfı◊ì oldılar (5) ve me®ähir-i øahr-ı
İlähì oldılar enäniyetlerinden ötüri (6) ~a◊ret-i Şey∆

15 beyt A-
17 muräd İ: maø´ùd A
142
Muhammed (SAV), Rabb’ine âşık oldu.
142
buyurdılar ki sälike läzımdur ki şey∆ (7) da∆ı aña
söylemedin dünyädan geçe ve ä∆ırete da∆ı meyl itmeye
(8) belki mu≈abbetini bilkülliye Alläh sub≈änehù ve
teúäläya eyleye øaçan (9) böyle eylese ä∆ıret muøarrer
anuñ olur ~a◊ret-i ´allallähu (10) úaleyhi ve sellem “Eş-
şarìúatü şeceratün ve’≠-≠arìøatü aú◊äõuhä ve’l-maúrifetü (11)
evräøuhä ve’l-≈aøìøatü e§märuhä”143 buyurmışlardur
şerìúatda ve ≠arìøatda (12) kämil olmayana ∆iläfet virilmez
şerìúat ve ≠arìøatı riúäyet (13) eyleyene irşäd virilür pes ol
kişi ol iki mertebeden (14) tekellüm eyler ammä
≈aøìøatden tekellüme vä´ıl-ı øädir olamaz ≈aøìøatden (15)
∆aber virilmez illä yine vu´lat ile ∆aber virilür Şey∆ (16)
Saúdì’nüñ
“Ánrä ki ∆aber şüd ∆aberì bäz neyämed” 144
didügi böyle (17) dimekdür [İ51b] yaúnì vä´ıl olan
vu´la≠dan ˚ayrı bir nesne ile (18) ∆aber viremez dimekdür
maúnäsı budur yaúnì oradan tekellüm olmaz (19) dimekdür
buyurdılar ki pädşähuñ şey∆ini mücerred ≈asedlerinden
(20) Ÿemm iderler idi anuñ bir şey∆i var idi aña Velì Dede
(21) dirler idi ol kimse aña ∆iŸmet eyleridi birgün aña
[A39a] (1) bir na®ar eyledi ol na®ar berekätıyıla ol
mertebe-yi meŸkùreye (2) yetişdi eger bize da∆ı cänib-i
≈aøìøatden bir na®ar olsa ≈älimüz (3) tamäm olurıdı

143
Şeriat ağaçtır, tarikat onun dalları, marifet yaprakları ve hakikat
meyveleridir.
144
O ki haber oldı, yeniden bir haber gelmedi.
143
~a◊ret-i Şey∆ ∆atunlaruñ cumúa namäzına (4) gitmesinüñ
ceväzını beyän eyledi ve buyurdı ki mäniú (5) olan
∆ıdmet-i zevcìdür andan ˚ayrı mäniú yoødur (6) ben da∆ı
didüm ki ä∆ıretde tecellì vaøtinde ≈älleri nice (7) olur
buyurdı ki tecellìyi eri gibi görmez eger erinüñ (8)
yanında olurısa bile ≈attä sälik olmayan sälik olan gibi
görmez (9) bir makämda olsalar bile ~a◊ret-i
Pey˚amber’üñ rav◊ası yanında (10) görinen nùr da∆ı
böyledür øalbi açuø olan ol (11) nùrı görür ≈attä dìvärları
ve øabr-i şerìfi [İ52a] ´äfì nùr (12) görür andan ´oñra
~a◊ret-i Şey∆ buyurdılar ki øahve ve (13) afyon ve beng
ve bir şey ≈amrdan kemdür zìrä ≈amr øırø günde (14)
gider bunlardan ise kesilmek ˚äyet müşkildür ´arımsaø
(15) afyondan kesilmege fäõidedür ammä bir kimse ki
´ıdøıla (16) tasavvufa úazìmet eylese Alläh sub≈änehù ve
teúälä bedeline mu≈täc (17) itmedin øatú ider ~a◊ret-i Şey∆
buyurdılar ki Aøşemseddìn’üñ (18) ve ~äcì Bayram’uñ ve
Emìr Sul≠än’uñ ve Baba Yùsuf (19) Efendi’nüñ
evlädlarından seccädelerinde ehl-i irşäd gelmemişdür (20)
zìrä ehl-i irşäd bir belli yirde ®uhùr itmez gäh maşrıøda
(21) ®uhùr ider gäh ma˚ribde ®uhùr ider ≠arìø-ı ricälde
da∆ı böyledür [A39b] (1) ~a◊ret-i Şey∆ buyurdılar ki bir
kimse ki İznìø’de (2) bir ≈a´ır eskitse aña úulùm-ı ®ähire
münkeşif olur (3) läkin cümle mekänlar güzeldür ve
buyurdılar ki úAcem ≠äõifesi (4) ˚älibü’l-maúrifedür úArab
≠äõifesi ˚alibü’ş-şerìúadur (5) ikindiden ´oñra [İ52b]
~a◊ret-i Şey∆ baña bir şekl üzere bir (6) ≈isäb gösterdi 6
144
7 8 9 10 ve buyurdı ki vefø (7) ≈isäb üzeredür vefø
İbrähìm pey˚amberden ve İmäm-ı (8) úAlì’den riväyet
olınur bir ≈i´äruñ øapusı üzerinde (9) ´ad ender ´ad vefø
var idi ol ≈i´äruñ fet≈i müşkil (10) oldı İmäm-ı úAlì bir
ziyäde ile øondılar ve bir veføı (11) ol veføe muøäbele
eylediler ≈i´är fet≈ oldı Seyyid Bu∆ärì (12) Emìr Sul≠än
vefø ile úälemi tes∆ìr itmiş idi ≈älä ol (13) vefø şimdi
øabrinde mevcùddur ve buyurdılar ki ben úilm-i (14)
veføde kämil idüm ≈attä eger muräd eylesem bir ayda
yüz ender (15) yüzi øonarıdum ol ise bir yılda olmaz läkin
färi˚ oldum (16) zìrä ˚äyet-i vefø tes∆ìrdür tes∆ìr ise
∆aløuñ mälını (17) yimekdür bizüm işimüz anuñıla bitmez
bir zamän çär ender çärı (18) øonmış idüm gördüm ∆alø
ço˚aldı päreledüm ~a◊ret-i (19) Şey∆ buyurdılar ki şerìúat
yazı bilene mün≈a´ır degüldür (20) belki insän-ı kämilüñ
a˚zından çıøan [İ53a] her keläm şerìúata (21) mu≠äbıø ola
ol da∆ı şerìúatdandur käfirüñ küfri ~a◊ret-i [A40a] (1)
Pey˚amber’i ´alallähu úaleyhi vesellem iørär
itmedüginden ötüridür (2) gerçi el-än anlar Alläh
sub≈änehù ve teúäläya muøarrirlerdür ve muúteøidlerdür
(3) ve säõir enbiyäyı da∆ı iørär iderler imdi küfr gök ´arıø
(4) ile degüldür belki her kimse ki merätibden bir
mertebeye øäõil (5) olmaya ol kişi ol mertebede käfirdür
imdi teraøøì vü tenezzül (6) ≈äli bilinmek väcibdür ve
ibtidä vü intihä ≈äli bilinmek väcibdür (7) Mùsä-yı

145
Kelìm’üñ “İn hiye illä fitnetüke” 145 ilähirihi didügi
teraøøì ≈äline (8) göredür pes ol maøämuñ tev≈ìdidür
ammä bir kimse ki (9) bu kelämı irşäd u tenezzül ≈älinde
söyleye ve da∆ı teõvìl (10) itmeye anuñ küfrine ≈ükm
olınur zìrä ≈äl-i tenezzülde kemlükler nefse (11) isnäd
olınur ~aøø’a isnäd olınmaz Alläh sub≈änehù ve teúälä
(12) “İn tu´ibke ≈asenetün feminalläh ve in tu´ibke
[seyyiõetün] femin nefsike” 146 (13) irşäd ≈äline göredür
~a◊ret-i Şey∆ buyurdılar ki (14) dinilür ki ≈äline tev≈ìdde
her şeyden [İ53b] düşmek (15) väøıú olur läkin hemän
kemäl her ≈älde tev≈ìd bulmaødur (16) cimäú ≈älinde bile
tev≈ìd bulmaø gerekdür ~a◊ret-i Pey˚amber’i (17) gör
beyt-i ∆alädan çıøduølarında ve girdüklerinde (18)
“Allähümme eŸheb úannì mäyuõŸìnin ve yemsik úaleyye
mäyenfeúunì” 147 (19) diyü duúä eyleridi imdi ol ≈älüñ bu
duúä tev≈ìdidür (20) enbiyä úaleyhümü’s-seläm ve ≈älet-i

145
Bu sırf senin bir imtihanındır. A’râf/154.
146
Zikredilen bu lafızlarla Kur’ân-ı Kerîm’de herhangi bir ayet
bulunmamaktadır. Ancak bu lafızların manasında Nisâ sûresinin 79.
ve Tevbe sûresinin 50. ayetleri vardır: "ve mä e´äbeke min ≈asenetin
feminalläh ve mä e´äbeke min seyyiõetin femin nefsik" (Eğer sana
bir iyilik isabet ederse Allah’tandır. Eğer sana bir kötülük isabet
ederse nefsindendir.) Nisâ/79; “İn tu´ibke ≈asenetün tesuõhum ve in
tu´ibke mu´ìbetün yekùlu øad e∆aŸnä emranä min øablu ve
yetevellev ve hum feri≈ùne” (Sana bir iyilik gelirse bu onları üzer.
Eğer başına bir musîbet gelirse ‘Biz önceden tedbirimizi almıştık.’
derler ve sevinerek dönüp giderler.) Tevbe/50.
147
Allah’ım bana eziyet vereni benden uzaklaştır, bana faydalı olanı
da yakınlaştır.
146
cimäúda ≠abìúat ve nefs (21) ve rù≈ maøämlarından
geçerlerdi ol cimäú ≈älinde sırrı [A40b] (1) mülä≈a®a
eylerleridi yaúnì bu øuvvet-i cimäú nereden (2) geldügini
mülä≈a®a vü tefekkür eylerleridi imdi her kimse ki (3) bu
vech üzere cimäú eylese andan ≈ä´ıl olan evläd (4) øu≠b
olur yä∆ud evliyäõullähdan olur ve buyurdılar ki (5) bu
meŸkùr olan kelämuñ ≈aøøı oldur ki (6) ol ≈älet göz ile
idräk olına ve úaøl ile biline (7) ammä dile gelmiye ve
øulaø işitmeye ben saña tela≠≠uf ≠arìøı (8) üzere söylerüm
baú◊- kimse ise diline geleni söyler (9) ammä kämil olana
bu läyıø degüldür ~a◊ret-i Şey∆ (10) buyurdılar ki Kemäl
Dede keşfinde gördi ki İmäm-ı (11) Ebù ~anìfe deryä-yı
tev≈ìdüñ nı´fına irişmiş oradan (12) nidä olınup rucuú ile
emr olındı [İ54a] anlaruñ ictihädı (13) irşäd
me§äbesindedür imdi úulemä mertebelerince kemäldedür
(14) zìrä anlar mücerred úaøl u maúrifet ile tev≈ìde
vä´ıllardur (15) ammä sülùk ile ve ≈äl ile vä´ıl
degüllerdür imdi sülùk (16) ü ≈äl ile vä´ıl olanlar ki anlar
da∆ı tev≈ìdden tekellüm (17) eylemişlerdür ki Eşref-zäde
ve İmäm-ı Zeyne’l-úÁbidìn gibi (18) ve Bäyezìd ve säõir
a´≈äb-ı sülùk ricäller cümle ki vardur (19) anlar da∆ı
sülùk ile ve ≈äl ile vä´ıllardur ammä (20) mertebelerince
vä´ıllardur ≈aøìøat-i vu´lat anlarda (21) da∆ı yoødur
cümle kelimätları maøäm-ı maúrifetdedür maøäm-ı
[A41a] (1) tev≈ìdde degüldür zìrä maøäm-ı tev≈ìdüñ

10 Kemäl Dede İ-
147
mukte◊äsı (2) budur ki orada ˚ayrı görinmeye zìrä
muva≈≈id ki øaçan (3) muva≈≈ada vä´ıl olsa ol ma≈alde
merätib-i erbaúa fenä (4) bulur ol maøäm merätibüñ
fevøındedür ben senden kem (5) idüm şey∆ümüñ
vefätından ´oñra baña münkeşif oldı (6) yaúnì açıldı läkin
şimdi bir şeyõüm yoødur ≠alebden (7) da∆ı väzgeçdüm
zìrä bir kimsenüñ bir şeyi olmasa anuñ (8) ≠alebi da∆ı
øalmaz øavluhù teúälä “Le emleenne cehenneme mine’l-
cenneti (9) ve’nnäsi [İ54b] ecmaúìn” 148 yaúnì ehl-i øahr
øaçan cänib-i øahrda kemäle (10) vä´ıl olsa anuñ
øarärgähı närdur ve øahr-ı İlähì’dür keŸälik (11) ehl-i lu≠f
da∆ı cänib-i lu≠fdur kemäle vä´ıl olsa anuñ da (12)
maøarrı lu≠f u cennetdür derekät-ı näruñ altısı ebedì (13)
ehlinden ∆älì olmaz ammä ≠abaøa-yı säbiúa (14) ehlinden
färi˚ olur anlar şunlardur ki gäh lu≠f cänibini (15) ≠utdılar
gäh øahr cänibini ≠utdılar imdi läyıø (16) olan budur ki
däõimä lu≠f cänibi ≠utıla ≈attä (17) øahr cänibi da∆ı açıla
~a◊ret-i Şey∆ buyurdılar ki (18) rù∆ berza∆da seyr eyler
läkin ol rù≈ cism-i iøtirän (19) ile olan ≈äleti bulmaz
mädäm ki rù≈ berza∆ı (20) geçüp úälem-i ä∆ırete vä´ıl
olmaya leŸŸet-i tämmeyi bulmaz (21) kemäl-i Ÿevø rù≈uñ
cisme iøtiränındadur yine buyurdılar ki [A41b] (1) dünyä
øocayınca yaşar andan ´oñra ölür bir ˚ayrı (2) úälemüñ
ar◊ında defn olınur andan ´oñra Alläh sub≈änehù (3) ve

148
Andolsun ki "Cehennemi hem cinlerden hem insanlardan
(suçlularla) dolduracağım." sözü kesinleşti. Hûd/119.
148
taúälä müõmini ve käfiri getürür eczä-yı müteferriøalarını
(4) cemú ider ve ervä≈larını iúäde ider n’ola bu úälem (5)
vefät itdükden ´oñra niçe uzaø zamändan ´oñra [İ55a]
yine (6) dirilür läkin iútikädımuz budur ki bu dünyä úavdet
(7) itmeye úavdet iden bir ˚ayrı ≈äle tebeddülden ´oñra (8)
olan úälem ola øälallähu teúälä “Yevme tübeddelü’l-úar¬u
(9) ˚ayra’l-úar¬i” yine buyurdılar ki úaøl müstakil bir
149

şey degüldür (10) belki ol úaøl rù≈uñ ´ıfätındandur


ma≈allinde rù≈ (11) ol úaølı ta´arruf eyler andan ´oñra
øalbe iú≠ä eyler (12) ~a◊ret-i Şey∆ buyurdılar ki kemäl
mülk ü melekùtdadur (13) ~a◊ret-i Pey˚amber kemäl
bulduødan ´oñra irşäda tenezzül (14) eyledüklerinde ä∆ır
melekùt olan úälem-i ≈ayätda ≠urdı (15) úälem-i mülke
inmedi läkin úälem-i melekùtda úälem-i mülke na®ar (16)
eyledi cümle ≈ayät ´ä≈ibine mu≠≠aliú oldı ben ayıtdum (17)
“E≠-≠uruøu ilallähi biúadedi enfäsi’l-∆aläyıø” 150 buña
göre midür (18) ~a◊ret-i Şey∆ eyledür diyü buyurdılar
~a◊ret-i Şey∆ (19) buyurdılar ki Şey∆ úAliyy-i Ma˚rıbì
≠arìøında niyyetsüz (20) bir iş işlemezler andan ´oñra
buyurdılar ki biz faøìr her bir (21) emrde ferden ferden
niyyet itmezüz belki ibtidädan bi’l-külliyye [A42a] (1)
Alläh sub≈änehù ve teúäläya teveccüh iderüz ve ~aøø’a
tevekkül (2) iderüz Alläh sub≈änehù [İ55b] ve teúälä
∆ayra hidäyet eyler andan ´oñra (3) evüñ kiräsı içün bisä≠-

149
O gün yer başka bir yere dönüştürülür. İbrâhim/48.
150
Yaratılmışlar adedince, Allah’a giden yol vardır.
149
ı kebìri ´atmada müşävere eyledüm (4) buyurdı ki ´at
aøçasını o˚luñ Mu≈ammed’üñ libäsına ´arf (5) eyle
∆uffätuñ ≠aúämına ´arf eyle ikindiden ´oñra (6) inşäõallah
gel biz da∆ı ≈ä◊ır olalum eger biz varmaø müyesser (7)
olmazısa ´ùfìleri gönderelüm tev≈ìd eylesünler (8)
~a◊ret-i Şey∆ buyurdılar ki ≈acc ´ùrì ´aúbdur (9) läkin ehl-
i tev≈ìd däõimä ≈acc üzerelerdür úAbdü’l-müúmin (10)
buyurdılar ki ≈acc mäniúdür diyü üç kerre biz ≈acc
itmedük (11) läkin Alläh sub≈änehù ve teúälä andan
a≈senini ve ef¬alini müyesser (12) eyledi ~a◊ret-i Şey∆
buyurdılar ki Mekke-yi Mükerreme (13) mücävire läyıø
degüldür zìrä Kaúbe’nüñ heybeti anlaruñ (14) gözlerinden
øaløar gider de anı säõir mesäcid gibi (15) görürler ammä
sälik-i ≠arìøat olanlara ≈u®ùr Mekke-yi (16)
Mükerreme’de yoødur bulunmaz Beyt-i Muøaddes de
böyledür (17) ~a◊ret-i Şey∆ buyurdılar ki äsmänuñ teõ§ìri
(18) zäõil olur ammä tev≈ìdüñ te§ìri zäõil olmaz (19) göre
ism-i Kerìm esmä-yı ≈üsnädandur läkin ma∆lùøa (20)
[İ56a] da∆ı ı≠läø olınur ammä va≈det ~aøø’dan ˚ayrıya
(21) ı≠läø olınmaz ~a◊ret-i Şey∆ buyurdılar ki läyıø
[A42b] (1) olan oldur ki berza∆da da∆ı enbiyädan
evliyädan (2) ˚ayrısını görmeyevüz ~a◊ret-i Şey∆
buyurdılar ki (3) “Ek§eru ehlü’l-cenneti’l-bülhü” yaúnì
ehl-i cennetüñ çoğı sülùkdan (4) ˚äfillerdür ve buyurdılar
ki bir kimse ki ´alät-ı Re˚äõib’i (5) øılsa ol ´alät-ı Re˚äõib
øabrde ol kimseye insän (6) şeklinde gelür bir güzel yigit
´ùretinde zìrä mu´allì ol (7) ´alätı ølma˚ıla insäniyyete
150
irişür ol ´alät ol mu´allì’nüñ (8) úaksi olmış olur ~a◊ret-i
Şey∆ buyurdılar ki ı´lä≈-ı (9) nefs läzımdur ammä aña
teva˚˚ul idüp İmäm-ı ˙azälì gibi (10) úälem-i melekùtdan
ma≈rùm olmaø ≠arìøıyıla degül imdi tev≈ìde (11) saúy
itmek gerek bir vechile ki ol tev≈ìdi ´ä≈ibinden (12) işide
“Läilähe illä ene” 151 gibi bu tev≈ìd Ÿätdandur ˚ayrıdan
(13) degüldür baú◊-ı näs esmäya ra˚bet ider tev≈ìde ra˚bet
(14) itmez läkin a´l u mebdeõ tev≈ìddür ~a◊ret-i Şey∆
buyurdılar ki (15) úAlì Çelebi `alvetì oldu˚ından eŸäya
ta≈ammül [İ56b] eylemez tev≈ìd (16) böyle degüldür eger
`alvetiyye’ye baú◊-ı a≈väl-i tev≈ìd keşf (17) olınsa il≈äda
düşerler ~a◊ret-i Şey∆ buyurdılar ki bir kimse ki (18)
maøäm-ı tev≈ìde vä´ıl olsa hìç bir nesneden şikäyet
eylemez (19) belki eŸiyetden müteleŸŸiŸ olur andan ´oñra
buyurdılar ki (20) senüñ a∆läøuñ ehlüñüñ a∆läøında ˚älib
olmışdur zìrä (21) øaçan senüñ a∆läøuñ ®uhùr eyleye
úälemi yıøar läkin øuvvet-i úaølile [A43a] (1) ke®m
teraøøìye sebeb olur buyurdılar ki mer≈ùm Müftì (2) úAlì
Çelebi dir idi ki hìçbir kimse mädäm ki şirk itmeye (3)
käfir olmaz ben da∆ı meŸheb budur didüm buyurdılar ki
merhùm Müftì (4) úAlì Çelebi’ye raø´-ı ´ùfiyyeden suúäl
olındı bir nesne läzım (5) gelmez diyü fetväyı virdi ve
buyurdılar ki bir kimsenüñ ki (6) mizäcı ◊aúìf olsa a∆läøı
bed olur sù-yı ∆ulø üzeredür (7) ammä bir kimsenüñ ki
mizäcı øavì olsa anuñ a∆läøı ∆ıffet üzere (8) olur ~a◊ret-i

151
Benden başka İlâh yoktur.
151
Şey∆ buyurdılar ki tev≈ìdden maø´ùd ism-i (9) Celäl’dür
imdi Celäl’e işti˚äl eyle ben da∆ı didüm ki (10) n’olayıdı
işti˚älsüz ≈ä´ıl olayıdı [İ57a] Alläh müyesser eyleye diyü
(11) buyurdılar ~a◊ret-i Şey∆ buyurdı ki mümkinätda
≈aøìøatüñ (12) ®uhùrı tebeddül vechi üzere degüldür
tebeddül bize göredür (13) zìrä biz ≈icäbdayuz
anuñçündür ve da∆ı emr-i maúäş mu≈äl (14) olmasun
içündür zìrä eger ≈icäb øaløup ≈akìøat-i (15) ≈äl münkeşif
olsa bize intiøäl läzım gelür belki inkişäf (16) úayn-ı
Ÿehäbdur baú◊-ı kimseler ki anlaruñ maúrifeti vardur (17)
∆aløuñ mäbeynine çıøsa vaú® içün kitäblara işti˚äl (18)
eyler läkin bu iş anuñ cehlindendür zìrä bir kimse ki
≈aøìøate (19) vä´ıl olsa cümle a≈väl aña ≈ä´ıl olur
görilmez mi şol kitäblar (20) enbiyä vü ´ahäbe
zamänından ´oñra ezberden tedvìn (21) olınmışdur
anuñçün İmäm-ı úAlì buyurmışlardur ki “El-úilmü [A43b]
(1) noø≠atün feke§§eraha’l-cähilùn” “ke§ret”
152

mümkinätdur “noø≠atün” (2) tev≈ìddür Yùnus Emre’nüñ


“çıødum erik dalına anda (3) yidüm üzümü” didügi
bìhùdedür ve Baba Yùsuf (4) Efendi’nüñ da∆ı bunı şer≈
eyledügi bìhùdedür zìrä (5) bir kimseye maúrifetulläh
≈ä´ıl olsa [İ57b] ol kimse øuyùddan (6) bir øayd ile
øaydlanmaz ve cümle merätibden geçer ve mu◊ma≈ill
olur (7) tev≈ìd-i küllì budur ≈attä øutbiyyetden bile geçer
läkin kemäl (8) bundadur ki hem øaydda olavuz hem

152
İlim bir noktadır, câhiller onu çoğalttı. Hz. Ali.
152
øayd ile øaydlanmayavuz (9) Sul≠än-ı Enbiyä úaleyhi’s-
seläm øaydda idi ve irşädda idi ammä böyle (10) iken
yine bir øayd ile a´lä øaydlanmazlar idi ve buyurdılar ki
(11) bize ≈acc-ı ´ùrì müyesser olmadı ≈acc-ı maúnevìyi
fa◊l-ı ~aøø’dan (12) umaruz Kaúbe’nüñ şerefi ~a◊ret-i
Pey˚amber’üñ ®uhùrıyıladur zìrä (13) ol sul≠än ol ∆äkden
®uhùr itmişdür ~a◊ret-i Pey˚amber birøaç (14) kerre úurùc
itmişlerdür bir defúa gice gitdi yarındası (15) gün ikindiyin
geldiler ve kärbänuñ gelmesinden ∆aber virdiler (16)
evvel-i miúräcları Receb ayınuñ yedinci gicesinde idi
bäøìsi (17) Rama®an’da leyäl-i æadr’de ve ˚ayrı gicelerde
idi ~a◊ret-i Şey∆ (18) buyurdılar ki bir zamändur ki
∆ä≠ırımuza seni Sefer≈i´är’a (19) göndermek gelür tä kim
∆ıdmet-i ~aøø’da olasın ol ∆ıdmet-i (20) ~aøø seni
ma≠lùbuña [İ58a] ì´äl eyleye ve bu äna dek işledügüñ (21)
◊äyiú olmaya ben da∆ı didüm ki benüm murädum ancaø
≈aøìøatdür [A44a] (1) buyurdılar ki ol saña gelür ben
ayıtdum yä niçün ben aña (2) gelmem buyurdı ki saña
za≈met olmasun andan ´oñra buyurdı ki (3) senüñ
icäzetüñ ile Kitäb-ı Dürer’i satayın ve cämiúa ∆arc (4)
ideyin n’ola didüm buyurdı ki Rama®än’a dek ≈ä◊ırlan (5)
ehlüñ ile ve úAlì Çelebi ile bile git ve isteriseñ saña bir
täc (6) giydireyin yä Emìr Sul≠än’uñ täcı yä Bäbä
Efendi’nüñ täcı (7) üslùbında ~äcì Bayräm’uñ täcı
keçedür ben da∆ı didüm ki (8) täc içerüde gerekdür

12 zuhùrıyıladur A: şerefiyıledür İ
153
buyurdı ki hem içerüden hem ≠aşradan (9) olsun zìrä
sikke-yi meşäyı∆dur ~a◊ret işlemişdür ~aøø (10)
teúälänuñ fa◊lından umaruz ki ~äcì Bayräm saña
muúävenet (11) eyleye keŸälik cemäúat-ı kibär saña yardım
eyleye ´ahäbe ~a◊ret’e (12) Alläh’uñ rasùli oldu˚ıçün
gelmediler belki ~a◊ret-i Pey˚amber’de (13) bir teõ§ìr var
idi [İ58b] anuñçün geldiler sende da∆ı teõ§ìr vardur ben
da∆ı didüm ki ≠arìø-ı enbiyä oldur ki irşäd (14) baúde’l-
va´la ola buyurdılar sen vu´latdasın (15) bir vechile ki
fenäya varduñ sende vucùd øalmadı ve buyurdılar ki (16)
iki kimse mäbeyninde imtizäc münäsebet-i
maúneviyyedendür baú◊ılar (17) ´ùrì da∆ı läzımdur
dimişler mincemìúu’l-vucùh temäsül olmaz (18) zìrä
te˚äyür da∆ı läzımdur eger te˚äyür olmasa iki
olmazlarıdı (19) ˚ala≠ te˚äyürdendür te˚äyür ´ùrìdendür
øäle’l-Mevlä “Päy-ı (20) mäúnä kìrä-yı ´ùret” 153 ~a◊ret-i
Şey∆ buyurdılar ki (21) øaçan bir kimseye kim olurısa
olsun iútiøäd eyleseñ [A44b] (1) ol kimseden her ne ´ädır
olurısa senüñ ≈aøøuñda (2) ∆ayrdur İmäm-ı úAlì ~a◊ret-i
Pey˚amber’e baú◊-ı nesne öñerdi (3) ~a◊ret-i Pey˚amber
da∆ı diridi ki senüñ didügüñ yirindedür (4) läkin mertebe-
yi nübüvvetde ®ähir olan bir ˚ayrı keyfiyyet üzeredür (5)
zìrä veläyetde gäh olur ki bir şey vardur ~a◊ret-i (6) Şey∆
buyurdılar ki eväõilde [İ59a] ~i´ärøapusı’ndan

13 anuñçün geldiler sende da∆ı teõ§ìr vardur A-; didüm A: ayıtdum İ


153
Mânânın ayağı sûretin kirâsıdır.
154
æapulıca’ya (7) ineridüm baña ´arú üslùbı üzere insila∆
≈ä´ıl olurıdı (8) ammä yine úaølum başumda idi ve
yürüridüm saña da bir zamända (9) úärı◊ olmış idi ben
da∆ı didüm ki bu ®ähire müteúallıødur diyü (10) buyurdı
ki belki ol ≈aøìøat üzeredür läkin biz tìz geçdük (11)
~a◊ret-i Şey∆ buyurdılar ki ≠arìø-ı tev≈ìd lisänıla olmaz
(12) seni göndermek istedük sen øabùl itmedüñ ben da∆ı
didüm ki (13) niçün øabùl itmem läkin bilmem didüm
buyurdı ki pek güzel bildüñ ve (14) şey∆üñi geçdüñ ammä
øabùl itmedüñ ben øabùl itdüm pek taúaccübde (15)
øaldum ≈attä zehrler içdüm läkin Alläh sub≈änehù ve
teúälä ol (16) zehrleri tiryäø eyledi ve buyurdı ki ehl-i
irşäda läyıø (17) oldur ki evøäfın evlädına ta∆´ì´
eylemeye belki kendüsi (18) irşäd mertebesinde olan
kimseye taúyìn eyleye gerekse (19) ol kimse meşärıøda
olsun gerekse me˚äribde olsun (20) meger ki evlädın ´äli≈
ola ol taødìrce güzel olur (21) buyurdılar ki irşädı øabùl
eylese [İ59b] Alläh’dan bil Alläh sub≈änehù ve [A45a]
(1) teúälä ise näehl olana irşäd virmez benden bilme (2)
beni ortadan øaldur zìrä benden ´oñra bir ˚ayrı şey∆ ile
(3) ´o≈bet idemeziseñ imdi irşäd saña läzım oldu ile’l-än
(4) beş kerre saña söylüyorum øabùl itmeziseñ ve
buyurdılar ki (5) biz seni saúädet ü şaøävete bıraøma˚a
øädir degül miyüz (6) muräd eyleseñ ikisine de bıraøma˚a
øädirüz ben da∆ı (7) evet elüñüzdedür didüm andan ´oñra
§ebät bulmaø üzere (8) Fäti≈a oøudı ve buyurdı ki
Fäti≈a’nuñ ≈üsni va´f (9) olınmaz æurõän’uñ hem
155
bidäyetidür ve hem nihäyetidür didi (10) ~a◊ret-i Şey∆
buyurdı ki abdäl laf®ınuñ maúnäsından gerçi (11) ∆alø
incinürler ammä eger anuñ maúnäsın bilseler ∆alø ra˚bet
(12) eylerler idi bir maúnäsı budur ki a∆läk-ı meŸmùmesi
a∆läø-ı (13) ≈amìdeye tebdìl olınmaødur ikincisi budur
beşeriyyetüñ (14) melekiyyete mütebeddil olmasıdur
üçüncisi mecäzuñ ≈aøìøate mütebeddil olmasıdur
merätibüñ aúläsı budur bundan (15) [İ60a] muräd bu
degüldür ki mecäz ≈aøìøat ola belki muräd budur ki (16)
mecäz gide ≈aøìøat beøäsı üzere bäøì øala deryänuñ (17)
köpügi bir şey degüldür anuñ ®uhùrı yillerüñ
esmesindendür (18) øaçan yil kesilse ol köpük ma≈v olur
~a◊ret-i (19) Şey∆ buyurdılar ki Alläh sub≈änehù ve
teúälänuñ øab◊-ı rù≈da (20) tereddüdi müõmin-i kämilüñ
rù≈ındadır yaúnì bir kimse ki ~aøø’a (21) vä´ıl olsa ~aøø
teúälänuñ irädeti ol øuluñ irädeti olur [A45b] (1) bir taúbìr
da∆ı budur ki bir kimse ta´fiye-yi øalb ta≈´ìl eylese (2)
anuñ øalbine irädetulläh münúakis olur da ol (3)
irädetulläh sebebiyile ol kişi mevtini diler andandur ki
baúzılar (4) mevtinden ∆aber virürler ~a◊ret-i Şey∆
buyurdılar ki (5) sälik mülk-i vucùdında müftì-yi
müctehiddür ∆äricde (6) olan müctehidìnüñ u´ùli üzere
müctehiddür (7) ve buyurdılar ki “len teränì yä Mùsä” 154
dimek tenezzülde (8) ≈ä´ıl olan vucùduñıla göremezsin
dimekdür (9) göre ~a◊ret-i Pey˚amber “Raõeytü Rabbì

154
Ey Mûsâ! Beni aslâ göremezsin. A’râf/143.
156
biRabbì”155 buyurur (10) ve buyurdılar ki her bidúat ¬alälet
degüldür bidúat-i (11) ≈asene var bidúat dimek ≈ädis
dimekdür yaúnì (12) ´oñradan olma dimekdür cümleden
minäre bidúat-i (13) ≈asenedendür [İ60b] zìrä ~a◊ret
zamänında yoø idi (14) ammä eŸän oøınmaø içün ne güzel
mekändur ve buyurdılar ki (15) Dävùd Nebì’nüñ ´adäsı
kendüden degül idi (16) anuñçün bu øadar ∆alø
meclisinde vefät iderlerken (17) yine ∆alø cemú olurlarıdı
~a◊ret-i Şey∆ buyurdılar ki (18) Pey˚amber’imüz ≈a◊ret-i
´allallähu úaleyhi ve sellem ve Yùsuf úaleyhi’s-seläm (19)
ikisi bile kemäl üzerelerdür illä bu øadar var ki bizüm
(20) Pey˚amber’imüz beøäyı ´ùret-i fenäda i®här eyledi
Yùsuf-ı (21) ™ıddìø fenäyı beøäda i®här eyledi anlaruñ
[A46a] (1) ≈aøøında tecellì ile oldı ammä bizüm
Pey˚amber’imüz fenäyı (2) bir vechile i®här eyledi ki
libäsında ≠aúämında ve içeceginde (3) bile fenä üzere
oldılar yimek yimeleri bizüm (4) içün idi yo∆sa kendünüñ
a´lä aña i≈tiyäcı (5) yo˚ıdı zìrä ´amediyyet tecellì eylemiş
idi anuñçün “Ene (6) ebìtü úinde Rabbì yutúimunì ve
yuskìni” 156 diyü buyururlar Ÿät-ı (7) kendülerinden vech
oøı ki bi’l-külliyye mäsiväyı izäledür (8) ol ≠arìø üzere
®ähir olmışdur ~a◊ret-i Şey∆’e (9) ≠arìøı bilmem didüm
ve bir gice ∆ä≠ıruma geldi ki yedi øat (10) yirlerüñ altında
imişüm ~a◊ret-i Şey∆ [İ61a] buyurdılar ki (11) tenezzül
155
Rabbim’i, Rabb’imle gördüm.
156
Ben Rabb’imin yanında geceliyorum. O, beni yediriyor ve
içiriyor.
157
teraøøìden yegdür zìrä rı◊ä-yı İlähì fenä vü tevä◊uúdadur
(12) İblìs’üñ babamuz Ádem úaleyhi’s-seläm ile olan
øa◊iyyesin (13) ≈ikäyet eyledi ve buyurdı ki şey≠änuñ
úanä´ır-ı erbaúadan (14) cüzõ-i närìsi ˚älib idi Ádem
úaleyhi’s-selämda cüzõ-i ≠ìn (15) ˚älib idi ol ise fenä iøti◊ä
eyler İblìs cüzõ-i nefsine (16) baødı ve Ádem’de olan
cüzõe baødı ve “ene ∆ayrun”157 didi (17) ben da∆ı didüm
ki yä Alläh sub≈änehù ve teúälä øädir degül miyidi (18)
anuñ na®aruñ Ádem’üñ na®arı gibi itmege ~a◊ret-i Şey∆
(19) buyurdılar ki pek øädir idi läkin bir sırrı vardur ki (20)
bu úälemde biz anı söylemezüz şerú-i şerìfi riúäyetden
ötüri (21) görilmez mi enbiyä-yı úi®äm ol sırrı setr
eylemişlerdür øaçan [A46b] (1) ≈aøìøate vä´ıl oldu˚uñ
zamän da bilesin şimdi bize (2) läzım olan ≈älimüze
baømaødur ~a◊ret-i Şey∆ buyurdılar ki (3) ˚urreden
øänùn budur ki Şaúbän näøı´ ola Rama◊än kämil (4) ola
iki ayuñ biri ®ähirde näøı´dur ammä a´lında näøı´ (5)
degüldür zìrä [İ61b] a´lında taøsìm vardur ~a◊ret-i Şey∆
buyurdılar ki (6) şerìúat-ı şerìfeyi her ≈älde riúäyet eyle her
ne øadar úälì mertebede (7) olursañ da ~a◊ret-i Şey∆
buyurdılar ki dünyänuñ mi≈neti çoødur (8) ve Man´ùr’uñ
øı´´asın ≈ikäyet eyledi şol sözin úacebä ma≈bùbenüñ (9)
zülfi üzere düşer miyüm yo∆sa düşmez miyüm ~a◊ret-i

11 teraøøìden İ: teraffuúda A
14 cüzõ-i ≠ìn A: turäb İ
157
Ben ondan hayırlıyım. A’râf/12.
7 mi≈neti A: mu≈abbeti İ
158
Şey∆ (10) buyurdılar ki şu nùr Man´ùr’uñ sözidür läkin
ehl-i (11) fenä ∆ätem içün müteşevviş olmazlar
“Feinnallähe läye®limü e≈adä” 158 (12) ~a◊ret-i Şey∆
buyurdılar ki “ve ufevvi◊u emrì ilallähi innallähe (13)
ba´ìrun bi’l-úibäd” 159 diyelüm ammä bu äyet-i kerìmeyi
şikäyet ≠arìøıyıla (14) dimeyelüm belki duúä ≠arìøıyıla
diyelüm enbiyä her duúäyı baúde’l-≈äl (15) dirler idi
Bäyezìd buyurmışlar ki eger yirler demir olsa gök (16)
baøır olsa Ÿerre øum nereden geldügini mülä≈a®a
eylemem ~a◊ret-i Şey∆ (17) buyurdılar ki biz ◊uúafäyuz
“ene” dimege øädir degülüz belki (18) bize rızøı i≈sän
eyle diyü ta◊arruú eylerüz ve buyurdılar ki (19) emred
terävì≈ ´ùretidür terävì≈ feräõi◊üñ ≠onındadur (20) [İ62a]
~a◊ret-i Pey˚amber ´allallähu úaleyhi ve sellem terävì≈i
dört rekúat (21) øıldı andan ´oñra oturdı andan ´oñra yine
dört rekúat [A47a] (1) øıldı ve yine oturdı rüknince böyle
øıldı oturmaları (2) yorılmadan istirä≈at içün degül idi
zìrä her än (3) ´abä≈a dek namäz øılarlarıdı belki terävì≈
cülùsında bir (4) şuhùd-ı ä∆ar var idi ~a◊ret-i Şey∆
buyurdılar ki feräõi◊ (5) dürli dürlidür baú◊ısı dörtdür
baú◊ısı üçdür ve baú◊ısı (6) ikidür dört rekúat dört mertebe

158
Şüphesiz Allah, kimseye zulmetmez.
159
Ben işimi Allah’a havale ediyorum. Şüphesiz Allah, kullarını
hakkıyla görendir. Mü’min/44.
13 şikäyet İ: ≈ikäyet A
14 enbiyä her İ-
16 müläha®a İ: meräø A
159
muøäbelesindedür (7) a∆şam namäzı úÍsä pey˚ambere
virilmiş idi anuñçün üç oldı (8) ´abä≈ namäzı Mùsä’ya
virilmiş idi bir rekúatı cism müøäbelesinde (9) bir rekúatı
rù≈ muøäbelesinde ve buyurdılar ki ricäl-i ˚ayb ve ervä≈-
ı (10) ≈ayvänät yimeden ´aøınurlar pes anlardan ≈ayvänät
øaçmaz (11) läkin Pey˚amber ha◊retleri üç dört günde bir
kerre yirler idi (12) ~a◊ret-i Şey∆ buyurdılar ki ~a◊ret-i
Pey˚amber’üñ “Allähümme erine’l-eşyäõe (13)
kemähiye” 160
øavlinde“Küllü şeyõin hälikün” 161
tecellì
eyledi imdi (14) [İ62b] bu tecellì `alvetiyye’ye dördinci
däõirede ≈ä´ıl olur ammä (15) biz fuøarä ibtidädan beläya
mübtelä oluruz da andan ´oñra (16) cümlesi açılur bu
úälemüñ fevøında úälem vardur ki bu úälem (17) aña göre
Ÿerre gibidür anuñ da∆ı fevøında böyledür on sekiz (18)
biñ úäleme varınca ~a◊ret-i Şey∆ buyurdılar ki vu´latda
(19) firøat ≠atludur keŸälik firøatde vu´lat da∆ı ≠atludur
vä´ıl (20) olan kimse baúde’l-va´l bir pädşäh olur ki her
mertebede (21) leŸŸet bulur biz el-än sevdä ta≈rìkde yüz
ya˚ı çıøarmadan [A47b] (1) ötüri `alvetiyye ise azacık
şey ile il≈äda (2) düşerler Celvetiyye olanlar ki bizüm
cemäúatimüzdür biz vefät (3) idinceye dek meşäøøate
ta≈ammül iderüz mevt didügüm (4) vu´latdur ~a◊ret-i
Şey∆ buyurdılar ki ≠arìø-ı tev≈ìddür ∆alvetde (5) øırø yıl
tev≈ìde işti˚äl eyleyenler ~aøø’a vä´ıl olmaz imdi (6)

8 ´abä≈ namäzı İ: ´alät-ı ´ub≈ A


160
Ey Allah’ım eşyayı bize olduğu gibi göster.
161
O'nun zâtından başka her şey yok olacaktır. Kasas/88.
160
≠arìø ancaø tev≈ìddür ~a◊ret-i úÍsä tecerrüdi i∆tiyär eyledi
bir vechile ki (7) beyän olınmaz ve maúa Ÿälik ~a◊ret-i
Pey˚amber ´allallähu úaleyhi ve sellem cümleden (8)
ef¬aldür her nebìnüñ [İ63a] bir meşrebi vardur meşrebine
göre işler (9) ammä bizüm pey˚amberüñ meşrebi úälemi
˚äyet iútidäldedür anuñçün cümleyi (10) i≈ä≠a eylemişdür
ve Yehùdì ve Na´ärä aña täbiú olmışdur andan (11) ´oñra
buyurdılar ki saña väúi®lügi minúindilläh virdük väõi® (12)
~a◊ret-i Pey˚amber’üñ esmäsındandur imdi ol yoldan
senüñ muräduñ (13) açılur ~äcì Bayram ibtidä-yı
şey∆lüginde ki on kimseyi istìcäb (14) eyledi anlar iki
yıldan ´oñra úaşera-yı mübeşşere me§äbesinde
olmışlardur (15) sen öyle olma belki sen vaú®a
başladu˚uñda ∆alø saña (16) gelürler näsuñ eŸiyyetine
ta≈ammül eyle ve yirüñde §äbit-øadem ol Alläh (17)
sub≈änehù ve teúälä saña sul≠än-ı enbiyä Ÿevøınden Ÿevø
virmişdür (18) sen şuña rä◊ì degül misiñ eger benüm
yanumda øırø yıl ≠ursañ (19) saña ancaø baú◊-ı maúärif
≈ä´ıl olurıdı ammä Alläh sub≈änehù ve teúälänuñ (20)
iútäsını øabùl eyle tä saña umùr-ı ke§ìre fet≈ olınup Ÿät
(21) virile ve çalış ki enfäsuñdan bir nefsi tev≈ìdsüz
øomayasın [İ63b] [A48a] (1) ~a◊ret-i Şey∆ buyurdılar ki
“Sub≈äneke mäúarafnäke (2) ≈aøøa maúrifetike” 162 kelämı
meläõikenüñ øavlidür ammä eger ~a◊ret’den (3) ´ı≈≈at-i
riväyet var ise aña ceväb budur ki ~a◊ret’üñ (4) şänı

162
Seni, sana layık olduğu gibi hakkıyla tanıyamadık.
161
böyle kelimätdan úälìdür belki ol sul≠änuñ ≈äli (5) ≈aøø
maúrifet ile maúrifetdür ~a◊ret-i Pey˚amber teraøøìsinde
nice (6) ise tenezzülinde da∆ı eyle idi “Lätefa¬¬alùnì úalä
Yùnus (7) bin mettä” 163 buyurmışlardur yaúnì ol sul≠äna
úarş balıø gibi olmış (8) idi ruõyetleri teraøøìde ve
tenezzülde beräber idi buyurdılar ki (9) tev≈ìd ile
mümkinät mu◊ma≈ill olur Ÿät-ı bäøì øalur (10) bir
zamända ben “läilähe illalläh” dir idüm tenezzülät
na®arumda (11) ˚äõib olurıdı øaçan “Mu≈ammedün
rasùlulläh” disem ol tenezzülät (12) ®ähir olurıdı ve
buyurdılar ki Ÿikrullähdan maø´ùd (13) ve ta´liyeden
maø´ùd ve tilävet-i æurõän’dan maø´ùd (14) ta´fiye-yi
øalbdür muräd tecellì-yi cemäldür (15) ve tecellì-yi
cemälden maø´ùd §äbit-i ≈aøìøìnüñ ®uhùrıdur (16) §äbit-i
≈aøìøìden maø´ùd i◊mi≈läldür zìrä tecellì-yi (17) Ÿät ile
cemìú-i mümkinät mu◊ma≈ill olur [İ64a] øıyämet da∆ı
(18) şöyledür ve buyurdılar ki mebdeõ “läilähe illallähdur”
(19) ve müntehä “Mu≈ammedün rasùlulläh”dur belki ol
şudur illä bu øadar (20) var ki ≈aøìøat ol nùrı tenvìr
idicidür ol “Mu≈ammedün (21) rasùlulläh”dan ˚ayrısı
anuñ ®ıllinden mesrùrdur evvel [A48b] (1) “Läilähe
illalläh”dur ä∆ır “Mu≈ammedun Rasùlullä”dur Alläh
sub≈änehù (2) ve teúälä anuñ Ÿevøını müyesser eyleye
~a◊ret-i Şey∆ buyurdılar ki (3) ~a◊ret-i Pey˚amber
´allallähu úaleyhi ve sellem närdan istiúäŸe eyleridi (4) ve

163
Beni Yûnus bin Mettâ’ya tercih etmeyin/üstün görmeyin.
162
cennete ra˚bet iderleridi yaúnì ∆aløı cennete ter˚ìb (5)
eyleridi enbiyä ise úibädät u ≠äúatlerini Alläh ∆avfından (6)
eylerleridi yä bunuñ a´lı nedür bilür misin didi bunuñ (7)
vechi budur ki ~a◊ret’üñ ´allallähu úaleyhi ve sellem
cehhennemden istiúäŸe (8) eyleyüp cennete ter˚ìb
eylemesi tenezzül úälemine göre idi ~a◊ret-i (9)
Pey˚amber hem tenezzülde ve hem vu´latda kämil idi
belki va≈detde (10) ve isti˚räøda da∆ı kämil idi ol sul≠än
vu´lat ile firøati (11) cemú eylemiş idi ol sul≠änuñ vu´lat
[İ64b] ile firøati cemú eylemesi (12) vu´latuñ yaúnì vu´lat
maøämınuñ fevøınde idi zìrä yalıñuz (13) vu´lat firøat
işúär eyler ~a◊ret-i Pey˚amber’üñ vu´latı firøati (14) idi
ve firøati vu´latı idi ve buyurdılar ki cemäúatden (15)
muräd cemäúat-i evliyäõullähdur yaúnì øalbüñ ictimäúıdur
bir kimse (16) var idi dir idi ki senüñ øalbüñde cemúiyyet
olmasa (17) Cämiú-i Kebìr saña fäõide virmez ~a◊ret-i
Şey∆ buyurdılar ki (18) maøäm-ı rù≈da mücädele yoødur
ol mertebede olan (19) tekälìf iútidäl-i täm üzeredür
anuñçün ~a®ret ol mertebeye (20) tenezzül eyledi ol
mertebede olan tekälìf iútidäl üzeredür (21) göre ~a®ret-i
Mùsä’nuñ zamänında olan elli vaøt namäz [A49a] (1)
~a◊ret zamänında beş vaøt oldı ve ümmet-i Nùh’dan
ancaø (2) ≠oøsan kimse ìmäna gelmege øädir oldı ˚ayrısı
≠ùfän (3) ile heläk oldı buyurdılar ki ol teõ§ìr-i ≠ùfän (4) her
otuz yılda bir kerre ≈ä´ıl olur läkin ∆ıffet üzere (5) ≈ä´ıl
olur çoø ya˚mur ya˚ar baú◊-ı köyler seylden (6) ˚arø olur
andan ´oñra Ÿikr eyledi ki şey∆üm [İ65a] Cämiú-i (7)
163
Kebìr’e müläzemet eyleridi ve yatsudan ´oñra ≠aúäm
yiridi (8) pilavı pişürdükde yatsudan ´oñra úädeti bu idi ki
(9) pirinci etini yağını bir u˚urdan øorıdı ve pişürüridi (10)
˚äyet la≠ìf olurıdı ben ayıtdum şimdi benüm çarşudan (11)
≠aúäm alma˚a øudretüm yoødur ancaø evde bulınanı
yirüm (12) ~a◊ret-i Şey∆ buyurdılar ki şol ≠aúäm ki senüñ
(13) ≠alebüñile olmaya ol ≠aúäm "mäõideten mine’s-
semäõ"dur 164 senüñ (14) yanuñda ≠aúämuñ vucùdı vü
úademi beräber olsun Alläh (15) sub≈änehù vi´älini
müyesser eylesün zìrä maø´ùd-ı a´lì şudur (16) ~a◊ret-i
Şey∆ buyurdılar ki ≈üsn-i meõäb ruõyet-i (17) cemäl
maøämıdur ol ruõyet-i ebedì gitmez “Mä keŸebe’l-fuõädu
(18) märaõä” dimek yaúnì øalb göze göz øalbe muväfıø
165

oldı (19) ®ähir bä≠ına bä≠ın ®ähire muväfıø oldı dimekdür


(20) ~a◊ret-i Şey∆ buyurdılar ki Alläh sub≈änehù ve
teúälänuñ (21) “£ümme denä fetedellä” 166 øavli øurbete
işäretdür “Fekäne øäbe øavseyni ev ednä” 167 (1) [A49b]
vu´lata işäretdür mäbeyninde çoø farø vardur (2) ~a◊ret-i
Şey∆ buyurdılar ki vä´ıluñ büyük beläsı (3) [İ65b] vardur
≈attä cümle úäriflerüñ ve on sekiz biñ (4) úävälimüñ beläsı
vä´ıluñ beläsı ´a≈räsında bir noø≠a gibidür (5) ve
buyurdılar ki sen bu nükteyi mü≠älaúa eyle ≠aşradan (6)

164
Gökten bir sofra. Mâide/112.
165
Kalp (gözün) gördüğünü yalanlamadı. Necm/11.
166
Sonra yaklaştı ve böylece indi (yakınlaştı.) Necm/8.
167
Böyle iki yay mesafasi kadar (hatta) daha yakın oldu. Necm/9.
164
anuñ beñzi øızullu˚ına ve ´ı≈≈at-i mizäcına baøan anı
Ÿevø u ´afäda (7) görür läkin ol úa®ìm belädadur n’ola
anuñ gibi beläda (8) Ÿevø-i úa®ìm vardur ki anı ancaø ehl-i
Ÿevø idräk eyler (9) imdi ol vä´ıl ~a◊ret’üñ ´allallähu
úaleyhi ve sellem øoñşusıdur (10) hem dünyäda
øoñşusıdur ve hem ä∆ıretde øoñşusıdur gerek (11) ol vä´ıl
maşrıøda olsun gerek ma˚rıbda olsun ~a◊ret-i (12) Şey∆
buyurdılar ki ehl-i úirfän merätib üzerelerdür eger (13)
aşa˚ada olan yuøaruda olanuñ mertebesini görse (14)
muúaŸŸeb olup ol mertebeyi terk eyleridi nitekim ma≈alle
(15) ked∆udäsu müõeŸŸin ve imämuñ mertebesin bilse ol
da∆ı mertebesin (16) terk eyleridi yä∆ud şehr ket∆udäsı
øä◊ìnüñ mertebesin (17) bilse yä∆ud pädşähuñ ve
vüzeränuñ mertebesin bilse (18) şehr ket∆udälu˚ını terk
eyleridi ammä vä´ıl-ı ~aøø ki vardur (19) anuñ yanında
cümle merätib mu◊ma≈ill olur ol vä´ıl elem ü beläyı da
(20) ≠uymaz zìrä vä´ıl vucùdını ifnä eylemişdür [İ66a]
vucùdını ifnä (21) eyleyen elemden ∆alä´ olur
“Feyeta≈ammelhu men yete≈ammelhu” 168 andan ´oñra
[A50a] (1) ~a◊ret-i Şey∆ fäti≈a oøudı Alläh sub≈änehù ve
teúälä ruõyet-i cemälini (2) müyesser eyleye didi andan
´oñra yine buyurdı ki ruõyeti (3) øoyalum zìrä i§neyniyyet
iøti◊ä eyler Alläh sub≈änehù ve teúälä fenä-yı (4) küllì ile
vu´lat müyesser eyleye ve buyurdılar ki vä´ıldan (5) mevt

168
Bunu taşıyabilecek olan taşısın.
165
∆avfı gider zìrä ol vä´ıl ifnä-yı vucùd itmişdür zìrä biz
väøıúamuzda kendümüzi heyõet ü ´ùretimüzle görürüz
≈älä ki cesedimüz olur ehlimüz øatında döşek içinde
läkin ol ´ùret-i berza∆iyyenüñ úälem-i taúayyünde ®uhùrı
ve teme§§üli ol ´ùretile büyük mertebededür ve yine
buyurdılar ki ehl-i fenänuñ em§äline iltifät eylemezler
zìrä anda da∆ı nevúan enäniyyet ve vucùd vardur (6) 169
~a◊ret-i Şey∆ buyurdılar ki ~a◊ret-i Pey˚amber’den
işidilmemişdür ki (7) namäzdan ´oñra el øaldurup duúä
eyleyeler ve keŸälik işidilmemişdür (8) (vaøf ve keŸälik
işidilmemişdür) cemúiyyet ile Ÿikrulläh (9) eylemek ve
yine ~a®ret-i Şey∆ buyurdı ki naøl olındı ki (10) ´a≈äbe
cemúiyyet ile Ÿikrulläh eylediler zìrä Alläh ile sub≈änehù
ve teúälä (11) “FeŸkurullähe øıyämen”170 buyurur imdi bu
emre imti§älen aya˚ (12) üzere ´a≈äbe Ÿikrulläh eylediler
läkin “ve úaläcunùbiküm” 171 (13) buyurur iken ´a≈äbe
yanları üzere yatup cemúiyyet ile (14) Ÿikrulläh
eylemediler edeb riúäyetinden ötüri veläkin (15) yine naøl

5 zìrä biz väøıúamuzda kendümüzi heyõet ü ´ùretimüzle görürüz


≈älä ki cesedimüz olur ehlimüz øatında döşek içinde läkin ol ´ùret-i
berza∆iyyenüñ úälem-i taúayyünde ®uhùrı ve teme§§üli ol ´ùretile
büyük mertebededür ve yine buyurdılar ki ehl-i fenänuñ em§äline
iltifät eylemezler zìrä anda da∆ı nevúan enäniyyet ve vucùd vardur A-
169
“enäniyyet ve vucùd vardur” cümlesinden sonra İstanbul Millet
kütüphanesi (İ) nüshası "Temme biúavnilläh tärì∆ sene 1074"
ibaresiyle son bulmaktadır.
170
Allah’ı ayakta anın. Nisâ/103.
171
Yan yatarak anın. Nisâ/103.
166
olındı ki ~a◊ret-i Pey˚amber ´allallähu úaleyhi ve sellem
(16) bir øavmi gördi ki muräøabe iderler ~aøø’a teveccüh
üzereler (17) nesne dimedi menú itmedi läkin geçdi ve
gitdi ve andan ´oñra (18) bir øavmi da∆ı gördi ki
cemúiyyet üzere Ÿikrulläh iderler anlara (19) da∆ı nesne
dimedi geçdi ve gitdi andan ´oñra bir øavme (20) räst
geldi gördi ki anlar a≈käm-ı şerìúat müŸäkere eylerler (21)
ol ma≈alde buyurdılar ki ben bunlarıla mücälese eylerüm
ve da∆ı [A50b] (1) anlarıla otururıdı ve ≈adì§de värid
olmışdur ki meläõike (2) úar◊ı ≠aväf iderler øaçan ictimäú
ile Ÿikrulläh eyleyenleri (3) bulsalar ol meclis-i Ÿikrüñ
e≠räfını i≈ä≠a eylerler göge (4) dek andan ´oñra Alläh
sub≈änehù ve teúälä anlara suõäl eyler (5) melekler da∆ı
∆aber virürler Alläh sub≈änehù ve teúälä da∆ı buyurur ki
(6) anlar benüm cennetümi gördiler mi meläõike yoø
görmediler diyeler (7) Alläh sub≈änehù ve teúälä buyura
ki ya görseler nice olurlarıdı (8) yine buyurdı ki ya närı
gördiler mi yoø görmediler (9) diyeler ya görseler nice
olurlarıdı andan ´oñra buyura ki (10) ben anları cemìúan
ma˚firet eyledüm melekler diyeler ki içlerinde (11)
kendülerinden degül ädem var idi anlaruñ ≈aøøında ne
(12) buyurursuz ki Ÿikr içün gelmemişleridi orada Alläh
sub≈änehù (13) ve teúälä buyura ki “Hüm øavmün läyeşøä
celìsühüm” 172 ~a◊ret-i Şey∆ (14) buyurdılar ki riväyet
olınur ki meclis-i şerìflerinde (15) baú◊-ı kelimät-ı

172
Onlarla beraber olan şakî (âsî, günahkâr) olmaz.
167
İlähiyye inşä olındı ~a◊ret’e vecd úärı◊ (16) oldı ≈attä
arøalarından perdeleri säøı≠ oldı (17) ayrıø giymedi ve
ta´adduø eyledi imdi bir ´ùfìnüñ (18) arøasından esbäbı
düşerise ayrıø giymez belki ´ùfìlere (19) virür anuñ
aøçasıyıla ≠aúäm alurlar ve yine buyurdılar ki (20) ~a◊ret-i
Pey˚amber ´allallähu úaleyhi ve sellem nùr-ı ma≈◊ idi
kendüler (21) ne işlerler ise ol işledükleri mädäm ki far◊ u
väcibe [A51a] (1) mu∆älif olmaya sünnet olurıdı ve far◊ u
väcibe (2) mu∆älif ebeden bir şey işledügi menøùl
olmamışdur ammä (3) biz úäcizler çoø işler işlerüz recä
iderüz ki ol (4) işlerüñ içinde bir şey bulavuz belki sünnet
işlesek (5) yüzlerimüze ururlar ya bundan ziyäde
´ùretimüze (6) urmak olur mı ki ol sünneti işlemegile bize
teraøøì olmaya
(7)˙urre-yi ÿi’l-≈icce sene 986 ~a◊ret-i Şey∆ (8)
≈älümi ´uõäl eyledi ben da∆ı didüm ki ≈älüm maúlùm (9)
çoø väøıúa söyledüm o mädäm ki väøıú olan ®uhùr (10)
eyleye buyurdı ki rùyä ancaø mu´ä≈abete sebeb olmaø
(11) içündür ben da∆ı didüm ki Alläh’uñ øahrını çoø
gördüm (12) imdi ümìd olınan lu≠fıdur yo∆sa bende
man´ıb (13) recäsı øalmadı ~a◊ret-i Şey∆ buyurdı ki
man´ıbı (14) unutmaduñ mı eger man´ıbda ≈u◊ùr
bulayıduø man´ıbı (15) alurıduø ben da∆ı didüm ki eger
≈u◊ùrı cehennemde (16) bulayıdum anı i∆tiyär ideridüm
zìrä benüm øahra ta≈ammüle (17) ≠äøatüm øalmadı
buyurdı ki bugün ˚urre-yi ÿi’l-≈icce’dür (18) ~a◊ret-i

168
Pey˚amber buyurmışdur ki “Rabb’üñüzün eyyäm-ı
dehrinde (19) nefa≈ätı vardur aña müte˚arrı◊ oluñ” imdi
sen da∆ı (20) böyle mübärek vaøtlerde ceŸebät-ı
İlähiyye’ye müteraøøıb (21) ol didi ki İmäm-ı ˙azzälì
bizüm gibi şey∆lere da∆l ider [A51b] (1) ve dir ki böyle
şey∆ler maø´ùda irişdürmege øädir (2) olmaduølarından
≠älib-i ~aøø olanları tesvìf eyler ammä (3) ˙azzälì bu
mi≈neti bilmez ben da∆ı didüm ki ben sizüñ (4)
øudretüñüze cäzimüm mi≈netüñ da∆ı ≈ikmeti vardur (5)
ammä neyleyeyüm ≠äøatüm øalmadı buyurdılar ki
~an®ala (6) ra¬iyallähu úanh ~a◊ret-i Pey˚amber’üñ
meclisinde ≈u◊ùr (7) bulurıdı ammä ˚ayrı yirlerde ≈u◊ùr-ı
øalb bulmazıdı (8) bir gün geldi münäfıø ~an®ala didi
~a◊ret-i Pey˚amber (9) buyurdılar ki yä ~an®ala
“Tärraten häkeŸä tärraten häkeŸä” 173 (10) yaúnì gäh öyle
gäh böyle andan ´oñra Şey∆ buyurdı ki (11) øahra ´abr
eyle lu≠fa şükr eyle ümmìddür ki ´abr ile şükrün (12)
mäbeyninde bir maøäma irişesin bu iki maøäm seni vezìr
eyleye (13) ~a◊ret-i Şey∆ buyurdılar ki ~a◊ret-i
Pey˚amber ´allallähu (14) úaleyhi ve sellem dir idi ki
“Rùyäñuzı ancaø dòstlaruñuza (15) söyleñ” muräd-ı
şerìfleri budur ki taúbìr-i rùyä muúayyen degüldür belki
(16) muútebirüñ taúbìrine däõirdür Emìr Sul≠än ≠arìøında
rùyäya iútibär (17) eylemezler läkin rùyä ≈aøødur anuñçün
~a◊ret-i Pey˚amber anuñıla úamel (18) eyleridi ~a◊ret-i

173
Bazen öyle, bazen böyle…
169
Şey∆ buyurdılar ki ≈aøìøatde úälim (19) ~aøø’a vä´ıl olan
úälimdür ve ta≈øìø da∆ı budur ki (20) “İnnemä ya∆şallähe
minúibädihi’l-úulemäõu”da174 fäúil laf®atulläh (21) ola
úulemänuñ fäúil olması mecäzdur ~a◊ret-i Şey∆ buyurdılar
ki [A52a] (1) Sivri≈i´är’a gidersin ben da∆ı istemem
didüm buyurdı (2) ki ol senüñ istemeñile olmaz Alläh’uñ
emriyile olur bir (3) yıldan evvel bir väøıúa görmiş idük ki
anda bir cämiú (4) yapasın ol benüm ∆ä≠ırumdadur imdi
inşäõalläh anda (5) sen bir cämiú yapasın ben düşümde ne
deñlü cämiú yapdum (6) ise hep geldi ®uhùr eyledi evvelä
şu cämiúi yapdum andan (7) ´oñra úAlì Paşa Cämiúi’ni
yapdum andan ´oñra Pıñarbaşı (8) Cämiúi’ni yapdum
andan ´oñra Mu´allì Cämiúi’ni yapdum andan (9) ´oñra
Emìr Sul≠än Cämiúi’ne gitdüm cämiú i≈yä eylemek da∆ı
(10) cämiú yapmaø gibidür zìrä ikisinde duúä saña rucùú
eyler ve (11) buyurdılar ki İstanbul’uñ heväsı riyä◊ete
muúìndür ve İstanbul’uñ (12) yeñi ´uyı ≠aúäma iştihä virür
gerçi leŸìŸ degüldür ammä (13) müşehhìdür øırø çeşme
´uyına aña bir ´u øarışdururlar ammä (14) Ayasofya
öñinde olan ´u ∆äli´dür zìrä Paşa da andan (15) içer
didüm ki väøıúamda bir säõile aøçe virdüm andan ´oñra
(16) Mu≈ammed müläyimi urdı ~a◊ret-i Şey∆ buyurdı ki
bä≠ında (17) olan taúbìrini øoyalum ®ähirde taúbìri budur ki
bir faøìre (18) bir aøçe vir tä ki belä defú ola

174
Allah’a karşı ancak; kulları içinden âlim olanlar derin saygı
duyarlar. Fâtır/28.
170
Mu≈ammed’üñ müläyimi urması (19) defú-i beläya
işäretdür i§neyn-i kevnì Şey∆ ≈a◊retleri (20) buyurdılar ki
yolda gördügüñ ädeme Ya≈yä Baba dirler (21) Göynük’de
Aøşemseddìn’üñ mertebesinde oturur Aøşemseddìn’üñ
[A52b] (1) evlädından anuñ ≠arìøında kimse yoødur Emìr
Sul≠än’uñ evlädından (2) anuñ ≠arìøında kimse yoødur ve
keŸälik ~äcì Bayram’uñ da∆ı (3) evlädından anuñ
≠arìøında kimse yoødur ve Baba Efendi’nüñ (4)
evlädından da∆ı anuñ ≠arìøında kimse yoødur ehl-i irşäd
gäh (5) şarøda ®uhùr eyler ve gäh ˚arbda ®uhùr eyler ve
≠arìø-ı (6) ricälde olanlar da böyledür ve da∆ı ~a◊ret-i
Şey∆ buyurdı ki (7) senüñ bä≠ınuñda úälem-i ≈aøìøatden
bir teõ§ìr vardur (8) e≠räfdan rızøı çeker mıønä≠ìs gibidür
bizüm rızø içün (9) ≠alebimüz hemän bir taúabbüddür ve
~a◊ret-i Şey∆ buyurdılar ki ≠aläø-ı (10) §eläsede ≈ulle ile
teklìfüñ vechi budur ki bu nikä≈ úaødi (11) üç ma≈alde
úaød olınup biri Alläh sub≈änehù ve teúälänuñ øatında (12)
úaød olınur andan ´oñra berza∆da meläõikenüñ øatında
(13) øılınur melekler øıyarlar baúdehù bu úälemde
müõminler úaød iderler (14) ~a◊ret-i Şey∆ buyurdılar ki
ta´avvuf ve veläyet kişi içerisini (15) mäsivä-yı ~aøø’dan
∆älì eylemekden úibäretdür imdi ìmän (16) úavämuñdur
úıyän ∆avä´´uñdur anuñ fevøınde olan e∆a´´-ı (17)
∆avä´´uñdur imdi merätib bu vechile üç oldı ammä
cämiú-i merätib-i (18) erbaúa ki ≠abìúatdur nefsdür rù≈dur
sırrdur bunlar senüñ üzerüñe (19) olsun maø´ùd olan
≈aøìøat-i ≈älüñ ≈u´ùlidür vä´ıla (20) vu´ùldür ammä baú◊-
171
ı umùr görmek ve ol umùruñ keşfi (21) ≠arìødan ∆äricdür
ben da∆ı didüm ki maø´ùd ≈aøìøatdür [A53a] (1) úälem-i
mülkde olan øışr gibidür dünyädan gidince yoø olur (2)
gider ~a◊ret-i Şey∆ buyurdılar ki böyle söyleme (3)
~a◊ret-i Şey∆ buyurdılar ki ehl-i keşf øatında meşhùrdur
ki (4) ´alät-ı Re˚äõib øılan kimseye øabrde şäbb-ı a≈sen
´ùretinde (5) gelür vechi budur ki ol namäzı øılma˚ıla kişi
insäniyyete (6) yitişür ol insän olan kimsenüñ gölgesi
berza∆ (7) úälemine düşer øabre varduøda ol gölge olan
güzel (8) ´ùretile yigidi ≈ä◊ır bulur ol degüldür ki ol
maøùle (9) úibädet eylemeyene ol güzel yüzli yigit
≠aşradan (10) gele öyle degüldür ~a◊ret-i Şey∆ buyurdılar
Rama◊än’a dek (11) ≈ä◊ırların ehlüñile ve úAlì Çelebi ile
i∆tiyäruñ eyle (12) Sivri≈i´är’a zìrä bir zamändan beri
göñlüme seni (13) mevlidüñ olan Sefer≈i´är’a göndermek
∆u≠ùr ider idi (14) anda ∆ıdmet-i ~aøø’da olasın ol
∆ı¬met-i ~aøø seni ma≠lùbuña (15) ì´äl ider ben da∆ı
didüm ki benüm murädum ≈aøìøatdür (16) buyurdılar ki
ol saña gelür ben da∆ı didüm ki ya ben (17) aña niçün
gelmem buyurdı ki senüñ icäzetüñile Dürer kitäbını (18)
´atayum aøçesini cämiúüñ öñinüñ binäsına ´arf
eyleyeyüm (19) ben da∆ı didüm ki eyleñ mädäm ki
muräduma mäniú olmaya (20) andan ´oñra ~a◊ret-i Şey∆
buyurdılar ki bayrama dek (21) ´abr itmeñ cäõiz ve
gitmeyüp bunda øalmañ da∆ı cäõiz [A53b] (1) egerçi
senüñ diyäruñ bize görindi yine buyurdılar ki (2) Şey∆-i
Ekber’üñ ∆iläfet øabùl itmemesi şey≈inüñ emrini redd (3)
172
itdüginden degüldür belki ∆iläfetden da∆ı fenä bulmaø (4)
içündür ~a◊ret-i Şey∆ buyurdılar ki baú◊-ı ehl-i (5) irşäduñ
mürìdi kendüden çoø ziyäde olur (6) ol mürìd şey∆ini
irşäd eyler Şey∆ úAliyy-i Ma˚ribì (7) ~ama’ya gidüp
yerine úAbdurra≈män Efendi’yi øodı (8) baúdehù şey∆ini
~ama’ya ziyärete gitdi ≈äliyile øäliyile (9) “úAllemni’l-
isläme yä Şey∆”175 didi ~a◊ret-i Şey∆ (10) buyurdı ki
eväõilde ~i§ärøapusı’ndan ineridüm (11) æapulıca’ya
gideridüm ´arú uslùbı üzere baña (12) insilä∆ ≈ä´ıl olurıdı
ammä úaølum başumda (13) idi ve yürür idüm sen görmez
misin ol (14) insilä∆ saña da olmış idi ben da∆ı didüm ki
(15) bu ≠aşradandur buyurdı ki öyle degüldür belki (16)
≈aøìøat üzeredür läkin biz tìz geçdük anuñ (17) taf´ìli
vardur makämında görilür ben didüm ki (18) istiúcäl
eylemem tamämen kämilen isterüm ~a◊ret-i Şey∆ (19)
buyurdı ki ekşi alsaña ben da∆ı didüm almañ (20) alma˚a
aøça bulamam øıllet Ÿät ile olayıdı baña (21) olurıdı
Räbiúa-i úAdeviyye ~asan-ı Ba´rì’ye tev≈ìdden [A54a] (1)
tekellüm eyledi eline øılıç aldı urdı (2) øılıç kesmedi
~a◊ret-i Şey∆ buyurdı ki ≠älib (3) tev≈ìd maøämına vä´ıl
olsa tev≈ìdden her ne (4) söylerise a´lä käfirdür dinmez
~a◊ret-i Şey∆ (5) buyurdı ki İbrähìm bin Edhem baú◊-ı
zamända dilenüridi (6) ben da∆ı didüm ki ben da∆ı bilsem
eyleridüm ~a◊ret-i Şey∆ (7) buyurdı ki Alläh teúälä seni
aña mu≈täc eylemeye ve yine buyurdı ki (8) ∆ıdmet-i

175
Ey Şeyh, bana İslâm’ı öğret.
173
~aøø’da olsañ her vechile saña vüsúat (9) ≈ä´ıl olur
pençşenbe güni ≈älümi suúäl itdükden ´oñra (10) buyurdı
ki işti˚äl eyle ben da∆ı didüm ki ben ≠arìødan (11) färi˚
oldum ´äfì ziyäretiñüz içün geldüm zìrä (12) siz da∆ı
benüm meşaøøatüm ile taúaba düşdüñüz bir muräd içün
(13) gelmedüm mürüvvete geldüm ~a◊ret-i Şey∆
buyurdılar ki ya bize (14) gelmez misin ben da∆ı didüm ki
mädäm ki bu şehrdeyüm gelürüm (15) ~a◊ret-i Şey∆
buyurdılar ki bir zamän ola ki inşäúallähu (16) teúälä
muräd ≈ä´ıl ola andan ´oñra didi ki “Allähumme (17) yä
muøallibe’l-kulùbi ve’l-eb´är §ebbit øulùbenä úalädìnike”
176
baúde’l-úa´r ~a◊ret-i Şey∆ buyurdı ki bir kimse
(18)
®ähirde (19) bir ma≈bùbı sevse andan cefä görse anuñ
mu≈abbetinden färi˚ (20) olur läkin lisänıyıla färi˚ olur
øalbiyile färi˚ olmaz (21) imdi şimden ´oñra ≠arìødan
färi˚ oldum dime n’ola [A54b] (1) lisänıla şiddet
zamänında bu söz söylenür eväõilde (2) ben bu sözi biñ
kerre söyleridüm andan ´oñra buyurdı ki (3) ol biñ aøçe
ve bizde olan kitäblar bize ≈ä◊ır oluyor (4) ya almaz
mısın ben da∆ı didüm ki baña mi≈net üzere mi≈net (5)
eylemeñ buyurdı ki ya ´atayum ben da∆ı didüm ki ´atuñ
(6) tä ben da∆ı ∆alä´ olayum buyurdı ki senüñile bizüm
mäbeynimüzde (7) babaluø o˚ulluø ≈ä´ıl oldı ol úaläøa
a´lä kesilmez (8) imdi ≠arìø-ı ~aøø’da livechilläh çalış

176
Ey kalpleri ve gözleri çeviren Allah’ım! Kalblerimizi senin dinin
üzerinde sâbit eyle. Hadis-i Şerif.
174
benüm a´lä ˚ara◊um (9) yoødur n’ola benüm ∆ä≠ıruma
gelür ki sen bir ≈äl ta≈´ìl eyleyesin ki (10) müslümänlar
senden müntefiú olalar ve ol ≈äl øalbüñüñ (11) ≠arìøuñuñ
açılmasına sebeb ola baña da oldı şey∆ümüñ (12)
zamänında açıldı andan ´oñra Alläh’uñ úinäyetiyile açıldı
(13) ben bir şey∆den meõŸùn degülüm benüm iŸnüm Alläh
sub≈änehù ve teúälä (14) cänibindendür şey∆ümüñ
merätib-i erbaúaya vuøùfı yo˚ıdı (15) merätib-i erbaúa
~a◊ret-i Pey˚amber’üñ yolıdur bayram irtesine dek (16)
øatlan görelüm Alläh teúälä ne emr eyler ~a◊ret-i Şey∆
≈älümden (17) suõäl eyledi ben da∆ı didüm ki bir mi≈net ü
Ÿillet ve øıllet (18) øalmadı ki ben anı görmeyüm hepisini
gördüm bu belä yeñirekdür (19) ve bir kimse ki ≠arìøuma
iúänet eylese anı bile nu∆ùset (20) i≈ä≠a eyler ~a◊ret-i
Şey∆ buyurdılar ki bu mi≈net çoø kimseye (21) müyesser
olmaz ben da∆ı dürlü dürlü mi≈netlere mübtelä oldum
[A55a] (1) bunun deväsı ve çäresi ´abrdur “E´-´abru
miftähu’l-ferece” dür177 (2) ben da∆ı didüm ´abra da∆ı
≠äøatüm øalmadı (3) ~a◊ret-i Şey∆ buyurdı ki Ÿevø
mi≈netdedür Dürer-i (4) Gurer’i defú-i ◊arùretüñ içün ne
olayıdı ´atayduñ (5) ben da∆ı didüm ki eger mi≈net esbäb
´atma˚ıla defú olaca˚ını (6) bileyidüm bir ˚ayrı kitäb
´atarıdum baña bunuñ gibi (7) söz söylemeñ ~a◊ret-i
Şey∆ buyurdılar ki imdi ta≈ammül (8) ile ´abr eyle bu
∆ayrdur ben da∆ı bu ≠arìøda taúab çekmişümdür (9) ben

177
Sabır, zaferin/ferahlığın anahtarıdır. Hadis-i Şerif.
175
da∆ı didüm ki sizüñ sülùkuñuz mürşidüñ (10) irşädıyıla
degüldür anuñçün za≈met çekmişsiz ammä (11) Ÿevø-i
ke§ìre vä´ıl olduñuz ammä ben sizüñ mübärek
øanaduñuzuñ (12) altındayum imdi ben ≈u◊ùr bulmaø
gerek idüm (13) ~a◊ret-i Şey∆ buyurdı ki şimdi ben senüñ
beläñda (14) müşterüñüm øaçan benden defú olsa senden
da∆ı defú (15) olur sözümi añla ben da∆ı didüm ki benüm
belämuñ (16) defú olması sizüñ defú itmeñüziledür sizüñ
ise (17) ol ∆u´ù´da taúab ve za≈metüñüz yoødur ~a◊ret-i
Şey∆ (18) saña bir söz söyleyeyüm sözümi ≠ut Alläh
sub≈änehù (19) ve teúäläya ta◊arruú eyle seni bir insän-ı
kämile ì´äl (20) eylesün ben da∆ı didüm ki böyle
söylemeñ zìrä ben sizüñ (21) mübärek etegüñüzi
≠utmışumdur sizden gelene ben rä◊ıyum [A55b] (1)
~a◊ret-i Şey∆ buyurdı ki imdi bir zamän ´abr u ta≈ammül
(2) eyle zìrä Alläh sub≈änehù ve teúälä ulu büyük
pädşähdur (3) eger ben bir şeye øädir olsam elüñi
alurdum da seni bir (4) mertebeye yitişdürüridüm da∆ı
eger øädir olayıdum cemìú-i (5) maúärifüñi øalbüñe
dökeridüm ~aøø teúälänuñ fa◊lından (6) ümmìd iderüz ki
kendü øatından saña bir lu≠f eyleye ki (7) baña mu≈täc
olmayasuñ kendü kendüñden ≈ä´ıl ola ben da∆ı (8) didüm
ki şu úaŸäb ile ä∆ıret úaŸäbınuñ beyninde farø nedür (9)
buyurdılar ki “teraøøì” “tedennì” “tebeddül” “te˚ayyür”
ancaø bu úälemdedür ä∆ıretde (10) teraøøì olmaz bir
kimsede ki e§er-i ìmän olmasa cehennemde bäøì ve
ma≈elde (11) øalur cennete giren ancaø øalbinde ìmän
176
bulınandır ben da∆ı (12) didüm ki imdi ol kimse ä∆ıretde
teraøøì itmiş oldı buyurdılar ki (13) öyle degüldür ol
teraøøì yine dünyädadur zìrä ìmänı dünyädadur (14) ol
ìmän sebebiyile teraøøì itmişdür illä bu øadar var ki (15)
ol teraøøìnüñ ®uhùrı ä∆ıretdedür ol taúŸìb olınur da (16)
andan ´oñra cennete girer yine buyurdılar ki øaçan
øasävete mübtelä (17) olsan ism-i Nùr’a işti˚äl eyle
øalbüñ münevver olınca andan (18) ´oñra ≈älüñe meş˚ùl
ol ben da∆ı didüm ki şu ≠arìøuñ ≈äli esmäya (19) işti˚älile
olmaz ben işti˚äl çoø tecribe itdüm buyurdılar ki imdi (20)
biz seni Alläh sub≈änehù ve teúäläya ı´marladuø biz seni
≠äøatimüz øadar (21) ≠o˚rı yola irşäd eyledük bir vechile
ki ol yolda (22) ¬aläl yoø ve ∆alel da∆ı yoødur andan
´oñra fäti≈a oøudı
(23)≈arrarahù Paşa Hüseyin Çuøadärì ´ädır-ı úa®ìm
sene erbaúa vü tisúìn miõetü elf

177
178
LÜGÂTÇE

179
A toprak, ateş.
úacùze: çok yaşlı kadın, úärı◊: sonradan olan, ortaya
çıkan bir şey.
kocakarı.
úacz-i küll: tam bir zayıflık, úa≠äyä: ihsanlar, hediyeler.
úavälim: âlemler.
çaresizlik, güçsüzlük.
úädät: âdetler, günlük yapılan úavd: dönme, geri gelme.
úavdet: geri gelme, geri
sıradan şeyler.
úadem: yokluk, olmamak. dönme.
úafv: bağışlamak, kusur ve ayıtmaø: söylemek, demek.
úayn-ı vücùd: vücudun,
hatayı affetmek.
afyon: haşhaş sütünden elde varlığın bizzat kendisi.
úaŸäb-ı ma≈◊: katıksız, saf bir
edilen, keyif verici sarhoş
edici bir madde. cezâ.
a˚diye-yi ˚alì®a: çirkin, kötü úa®ìm: büyük, çok ileri.
gıdalar, yiyecekler.
ä∆ar: başka, diğer. B
a∆läø-ı ≈amìde: güzel ahlâk. bäb: kapı.
a∆läø-ı meŸmùm: kötü ahlâk. baúdehù: bundan sonra.
a∆läø-ı reddiyye: kötü ahlâk. baúde’l-úa´r: ikindiden sonra.
a∆läø-ı Ÿemìme: kötü ahlâk. bahä: kıymet, bedel, değer.
ba∆şì´: lütuf, hediye, ihsan.
ä∆ir: son, en son, sonraki.
a≈sen: en güzel, çok güzel. ba´ar: görme duyusu,
görmek.
úaøl-ı maúäş: aklın en alt
tabakası, dünya geçimini beng: esrar.
düşünen akıl. beøä: devamlı, ebedî.
aúlä-yı ≈aväss-ı ∆ämise: beş berza∆: iki, şeyin, yerin,
duyunun en üstünü. makamın arası.
úanä´ır-ı erbaúa: dünyadaki beyn: iki şeyin arası, ara.
dört temel unsur: hava, su,
beyne’n-nevmi ve’l-yaøa®a: Ç
uyku ile uyanıklık arası bir çerä˚: mum, kandil.
hâl.
beŸl: bol bol verme, saçma. D
bisä≠-ı kebìr: büyük halı, däõire-yi säbiúa: yedinci daire;
kilim. tasavvufta bir mertebe.
bükä: ağlama. däl: delil, gösterge.
daúvä-yı maúrifet: mârifet
C sahibi olduğunu iddia etmek.
cänib-i esfel: kötü, fenâ taraf. defúaten: hemen, birden bire,
cebr: zorlamak, iradesi beklenmedik anda.
olmadan başkasının deffäf: def çalan.
zorlamasıyla yapmak. dem: kan.
Cebriyye adı verilen bâtıl derekät: basamaklar, en alt
mezhep. katlar.
cehìm-i i≈tiyäc: şiddetli, aşırı
ihtiyaç. E
cehùl: çok câhil. ebleh: ahmak, bön.
ceŸb: çekme, kendine doğru ednä: en aşağı, en alçak.
çekme. efúäl: fiiller, davranışlar,
ceŸbe: Allah’ı hatırlamakla hareketler.
kendinden geçme hâli. ef¬al: daha (en) faziletli; daha
cimäú: cinsî münasebet, cinsel iyi.
ilişki. e≈abb: çok sevgili, çok
cüzõ: kısım, parça. sevilen.
cüzú-i närì: ateş parçası. ehl-i il≈äd: Hakk yolundan
cüzõ-i ≠ìn: balçık, toprak çıkıp batıl yolda olanlar.
parçası. ehl-i sülùk: bir şeyhin
cüzõiyyet: parça, kısım olma. gözetiminde manevi terbiye

181
yoluna giren kişi. e≠úime: yemekler, ta’amlar,
eõimme-yi erbaúa: dört büyük yiyecekler.
mezhep imamları. eväõil: başlangıç, eskiler,
ekl ü şürb: yeme içme. önceler.
ekvän: varlıklar, evlä: daha iyi; öncelikli olan.
yaratılmışlar. evräd: virdler, duâlar.
el-än: şimdi, şu hâlde, şu âna evräø: yapraklar.
kadar. ev◊äú: vaziyetler, hâller.
elem-i firäø: ayrılık acısı, eyyäm: günler.
Allah’tan ayrı olmanın e◊däd: zıtlar, zıt olan şeyler.
ızdırabı. eŸväø-ı rù≈änì: rûhî ve
elfä®: lafızlar, sözler. mânevî zevkler.
emred : yiğit, delikanlı.
emr-i maúäş: dünya işi, dünya
hususu. F
emr-i vä≈id: tek, bir iş. färi˚: vazgeçmiş, bırakmış;
em§ile: misaller, örnekler. rahat, âsûde.
enin: acı ve sızıdan inleyiş, fa◊äõil: faziletler, erdemler.
feryad. fenä: yok olma, yokluk;
envär: nurlar, aydınlıklar. tasavvufta maddi varlıktan
envär-ı İlähiyye: İlâhî nurlar. sıyrılıp Hakk’a ulaşma.
ervä≈: ruhlar. feräyi◊: Farzlar, Allah’ın farz
esbäb: sebepler. kıldığı ibadetler.
esmä: isimler; Allah’ın firøat: ayrılık, sevdiğinden
isimleri. ayrı kalma.
eşedd: en şiddetli, çok fürùú: teferruatlar; dallar.
şiddetli.
eşyä: şeyler, bütün varlık, her G
şey. ˚är-ı `ırä: Hıra mağarası.

182
H ≈ubb-ı riyaset: başkanlık
≈a¬ravät: yeşillikler. sevgisi.
∆alä´: kurtulma, kurtuluş. ∆udúa: hile, aldatma.
∆aläyıø: yaratılmışlar, ∆uffät: develer.
mahlûklar. ≈uøùø-ı úibäd: kul hakkı
≈älet: hâl, durum, keyfiyet. ≈urùf: harfler.
∆älıøıyyet: yaratıcılık. ≈üsn: güzellik, iyilik.
≈alvet: yalnızlık, tenhaya
çekilme; insanlardan I
uzaklaşma. ı≠läø: bırakmak; salmak.
≈arìr: ipek, ipekten yapılmış. ı◊≠ıcäú: yan üzere yatmak.
∆arø: yarılıp yırtılma,
ayrılma. İ
∆aşäõi´-i evliyä: evliyâlara ibtidä: başlangıç, baş taraf.
mahsus hâller, hususiyetler. icmäl: toplamak, bir araya
∆ä´´iyyet-i tev≈ìd: tevhidin getirmek.
tesiri, kuvveti. ictihäd: gayret etmek,
∆a´m: incitmek, çalışmak.
hiddetlendirmek. id∆äl: dâhil etmek, içine
∆avärıø: insanda hayret ve almak.
şaşkınlık uyandıracak harika ifnä: yok etme, ortadan
hâller, hâdiseler. kaldırma.
∆avä≠ır: hâtıralar, fikirler. ifrä≠: normalin, ortalamanın
∆avf: korku. çok üstünde olma, aşırı.
hemm: gam, keder, hüzün. i≈ä≠a: sarma, kuşatma,
∆ıffet: hafiflik. etrafını çevirme.
≈ı´n-ı ≈a´ìn: sağlam, ihläk: yok etme, helâk etme.
dayanaklı hisar, sağlam i∆tilä≠: karışma, karışıp
sığınılacak yer. görüşme.

183
i∆tiräú: daha önce gafletten uyandırıp hidayet
keşfolunmayan bir şeyi yolunu göstermek.
bulmak, keşfetmek. ì´äl: ulaştırmak.
i≈tiräz: sakınmak, çekinmek. i§bät: delil ve burhan ile bir
i∆tiyär: istemek, seçmek, razı gerçeğin doğruluğunu ortaya
olmak. koymak.
ik§är: çoğaltma, artırma. isøä≠-ı i◊äfät: dünya ile ilgili
il≈äd: dinden çıkmak, dinden olan bağları koparmak,
dönmek. ortadan kaldırmak.
úilm-i ´arf: dilbilgisi, gramer. istiúäŸe: şeytanın şerlerinden
iltifät: teveccüh etmek, Allah’a sığınmak.
meyletmek. istiúdäd: kabiliyet, beceri,
iltiyäm: birleşme, toplanma. yeti.
imtizäc: mezcolmak, isti˚räø: boğulma, dalma;
karışmak. mânevî cezbe ve hâllere
inäbet : günahlara tövbe edip dalma.
Hakk yoluna dönmek. istiúmäl: kullanmak, işlemek.
infirad: ayrılma, tek başına istimdäd: medet, yardım
kalma. istemek.
inøıbä◊: mânevî sırların istişfäú: şefâat dilemek.
açılmaması; tutukluluk; istìŸän: bir hususta izin
büzülme. istemek, danışmak.
inkişäf: açılma; manevî işkäl: müşkillik, güçlük,
sırların bilinmesi. zorluk.
insilä∆: derisi yüzülme, işti˚äl: meşgul olma, bir şeyle
sıyrılma. uğraşma.
irsäl: göndermek, havâle iútidäl: bir şeyde veya işte
etmet. aşırı ve az olmama; vasat,
irşäd: doğru yolu göstermek, orta yol.

184
iútikäf: bir yere çekilip yalnız kerähet: istemeyerek, zorla.
başına ibadet etmek. kesb: kazanmak, elde etmek.
ittibäú: tâbî olma, itaat etme. keşf: örtülü, gizli bir sırrın
itti≈ad: bir olma, birlik üzere anlaşılması, fark edilmesi.
olma. keşf-i ®amäõir: bir şeyin iç
itti´äl: ulaşmak, birleşmek. yüzünün açığa çıkması.
i®här: ortaya çıkarmak, keŸälik: bunun gibi, böylece.
göstermek. ke®m: kızgınlığı yenme,
öfkeyi yutma.
K kezm-i ˚ay®: öfkeyi yenme,
käbil: kabul eden, olabilir, hiddeti yutma.
mümkün. kibär: büyük insanlar.
øable’l-biú§et: kiläb: köpekler.
peygamberlikten önce. øub≈: çirkin, kötü; günah.
øaçan : ne zaman, ne zaman kudùrät: paslar, kederler.
ki, -dığı zaman. øu≠b: tasarruf gücü olan,
øädir: gücü yeten. büyük velî.
øäõim: vaktini ibadetle øu≠b-ı aøtäb: Allah’ın,
geçiren; ayakta duran. kendisine tasarruf kudreti
øamú: ezmek, zelil etmek. vermiş olduğu velî kişi.
øanda: nerede? øuvve-yi ˚a◊abiyye: öfke,
øa≠re: damla. sinir hissi.
øavl: söz, söylenmiş olan. kùy: köy.
kaz˚an: kazan. øuyùd: kayıtlar; tasavvufta
øa◊iyye: iş, husus, mesele. müridi dünyaya bağlayan
øazzäz: ipekçi, ipek yapan bağlar, alâkalar.
veya satan kimse. küffar-ı æureyş: Kureyşli
ked∆udä: kâhya. kâfirler.
kelb: köpek. küll: bütün, cüzlerden,

185
parçalardan oluşan bütün. maøarr: ocak, merkez; karar
kümmel: Büyük âlimler, edilen, durulan yer.
evliyalar. maúøùlät: aklın uygun
bulduğu, akıl ile bilinen
L şeyler.
lems: dokunma duyusu, maøùle: güruh, takım, çeşit.
dokunmak. mämelek: elinde bulunan,
levn: renk, boya. sahip olunan şeyler.
libäs: elbise. mäsivä: Allah’tan başka her
libäs-ı beşeriyyet: insanlık şey, dünyevî her şey.
elbisesi. ma≠lab: istenilen şey.
lieceli’d-devä: şifa için. mäverä-yı ekvän: varlıkların
lieceli’◊-◊arùre: zarûret ötesi.
ânında. ma®har: sahip olma, nail
lilläh: Allah için. olma; bir şeyin ortaya çıktığı,
lisän: konuşma duyusu; dil. belirdiği yer.
livechillah: sadece Allah için. mebdeõ: başlangıç, başlama.
me˚ärib: batılar, güneşin
M battığı taraftaki memleketler;
maúa Ÿälik: bununla beraber, akşamlar.
şu da var ki. melä≈ide: mülhidler,
maúdùm: yok olmuş, mevcut dinsizler.
olmayan. melekût: İlâhî sır ve
mäfevø: üstün olan; bir şeyin hakikatlerin görüldüğü âlem.
üstü. meõlùf: alışılmış, huy
makäm-ı fenä: yokluk edinilmiş.
makamı, müridin bütün menähì: yasaklar, şer’an
varlığı yok edip, Allah’a yasak olan şeyler.
ulaşması. merätib: mertebler.

186
mervì: anlatılan, rivayet muøte◊ä-yı tabìúat: yaratılışın
edilen. gerektirdiği, lazım kıldığı.
mesäcid: mescitler. mu´ä≈abet: sohbet etme.
mesmùú: dinlenilen, işitilen. mu´allì: namaz kılan.
mestùr: örtülmüş, gizlenmiş. muúteøid: bağlanmış,
meşärıø: doğular, güneşin inanmış.
doğduğu taraftaki mu≠≠aliú: haberi, bilgisi olan;
memleketler. anlayan.
meşäyı∆: şeyhler. mutta´ıf: vasıflanmış.
mevälì-yi úi®äm: ilmen ve mutta◊i≈ : âşikar, belli, açık.
mânen büyük insanlar. muva≈≈id: Allah’ın birliğine
mevhùm: aslı olmayıp vehim inanan.
ürünü olan, asılsız. muvä®abet: bir işle dâima
mev´ùf: bir vasfı, sıfatı olan, uğraşma.
vasıflanmış. mu◊ma≈il: çökmüş, perişan
mevt: ölüm. olmuş.
meyl: yönelmek, istemek. mübäşeret: bir işe başlamak;
meŸähib: mezhepler. temas etmek.
mezähir: zâhirde görünen mücävir: yurdunu terk ederek
şeyler; mazhar olunan şeyler. hayatını Haremeyn-i
muúaŸŸeb: azap çeken, sıkıntı Şerifeyn’de ibadetle geçiren;
içinde olan. komşu.
mu∆ta´ır: kısıtlanmış, ile müdävemet: devamlılık, bir
sınırlı. şeye devam etme.
mu≈ta◊ır: can çekişen. müúeddì: sebep olan; edâ
muúìn: yardımcı. eden.
muøarrer: kararlaşmış, mükäşefe: gizli sırları,
kesinleşmiş, muhakkak. birbirine açıp izhar etme.
mülk: görünen, bilinen âlem.

187
mümkinät: mümkün olanlar, alan.
Allah haricindeki her şey. müteleŸŸiŸ: lezzet alan.
münúadim: yok olmuş. müteraøøıb: gözleyen,
münúakis: yansıyan, akseden. bekleyen.
münäzaúa: mücadele etmek, müyesser: kolay gelen,
çekişmek. kolaylıkla olan.
münfeti≈: açılan, açılmış.
münkeşif: açılmak; gizli, N
örtülü sırların ortaya çıkması. naøì◊: zıt, birbirine zıt olan
müntefiú: istifade eden, şey.
faydalanan. näs: insanlar.
Müsebbib-i esbäb: sebepleri näşì: neş’et eden, meydana
yaratan, Allah. gelen.
müşäbih: benzeyen. na®ar: bakmak, düşünmek.
müşähebet: benzeme, nedämet: pişmanlık.
benzeyiş. nefy: sürme, sürgün.
müşähede: gözle görmek niúäm: nimetler, yiyecekler;
seyretmek; İlâhî sır ve iyilikler.
hikmetleri görmek. nüzùl: aşağı inme;
müştebeh: şüpheli, zor, Peygamber’e âyet gelmesi.
müşkil.
mütebeddil: değişen, başka R
bir hâle giren. refú: kaldırma, yükseltme;
müteúallıø: alâkalı olan. lağv etme, hükümsüz
müteõellim: kederlenen, elem bırakma.
çeken. riúäyet: uymak, tabi olmak;
müte≈arrik: hareket eden, muhafaza etmek.
kımıldayan. ri≈let: göçmek; ölmek.
mütekeyyif: keyiflenen, keyif

188
riyä◊et: az yemek, içmek ve hastalığı; nefes almayı
uyumak; nefsin hoşuna giden zorlaştıran bir hastalık;
şeylerden kaçınmak. bayılma.
rubûbiyyet: Allah’ın her ´aväb: doğru olan.
zaman her yerde bütün ´avm: oruç.
mahluka ihtiyaçlarını saúy: çalışma, çabalama.
vermesi, terbiye ve tedbir ´ay≈a: çağırış, feryat.
etmesi; İlahlık. ´ayøallanmaø: cilalanmak,
ruc≈än: üstünlük, üstün olma. parlatılmak.
rucùú: geri dönme; vazgeçme. sefähat: zevk ve eğlenceye,
ruúùnet: bönlük, sünepelik; dinin yasakladığı şeylere
insana ağır gelecek hâllerde düşkünlük.
bulunma. sehl: kolay; sâde.
ruúyet: görme, bakma; semú: işitme duyusu, işitmek.
Allah’ın cemâlini görme. ™ıddìø: pek doğru, sözünün
eri kimse; Hz. Ebû Bekir’in
S lakabı.
´aúb: güç, zor, çetin. ´ıyäm: oruçlar.
´afrä: eskilerin ahlât-ı erba’a siräyet: yayılmak, bulaşmak,
dedikleri vücuttaki dört geçmek.
maddeden biri; öd, öde sù-yı ∆ätime: kötü son.
içerisindeki sarı sıvı. ´uver: görünüşler, biçimler.
´äõim: oruç tutan, oruçlu. süccäd: secde edenler.
§aøìl: can sıkıcı, ağır. sülùk: girme, bir yola girme;
´alät: namaz. müridin, şeyhinin
sälik: tarîkata intisap edip, gözetiminde manevi terbiye
manevi terbiye yoluna giren yoluna girmesi.
kişi, mürid, derviş. sünen: sünnetler, Hz.
´arú: bayıltıcı bir sinir Muhammed’in söz ve fiilleri.

189
Ş ta∆allüf: uygunsuzluk.
şäbb-ı ahsen: güzel delikanlı. ta∆fìf: hafifletme; ceza veya
şäbb-ı emred: yeni yetme, azabı azaltma.
genç delikanlı. ta∆liye-yi øalb: kalbi
şaøävet: sıkıntı ve mihnet mâsivâdan boşaltmak, kalbi
içinde olma. temizlemek.
şaøø: yarma, ikiye ayırma. taøbìl: öpme.
şedìde: sert, şiddetli. ≠älib: isteyen istekli, mürid,
şemm: koku duyusu, Hakk’a ulaşmaya çalışan kişi.
koklamak. ≠altìfen: lütfederek, lütuf
şerú: şeri’at, dinin emir ve suretiyle.
yasakları. ≠aún: hor görmek, ayıplamak,
şeyú-i ∆afì: gizli şey. kusur teşhir etmek.
şu˚l: iş, uğraşacak, meşgûl ≠arfetü’l-úayn: bir kere göz
olacak şey. açıp kapayıncaya kadar olan
zaman.
T ≠arìø: yol, tarîkat.
taúab: yorgunluk, zahmet, ta´arruf: sahip olma, irade ile
meşakkat. kullanma.
taúallüm: öğrenme, ilim ≠athìr: temizleme.
edinme. ta◊arruú: kendini alçaltarak
≠aúam: yemek, yiyecek. yalvarma.
taúayyün: meydana çıkmak, taúŸìben: cezalandırmak
âşikâr olmak; bazı İlâhi suretiyle.
sırların görünmesi. tebeddül: değişmek,
≠abú: yaratılış, karakter. başkalaşmak.
ta˚ayyur: değişmek, tebevvül: bevl etme, işeme.
başkalaşmak. tecellì: yansıma, görünme;
ta˚yìzen: gazapla, öfkeyle. Allah’ın nurunun tesiriyle

190
makbul kulların kalbinde tenäøu◊: çelişme, insanın bir
İlâhî sırların açılması hâli. sözünün diğer sözünü
tecellì-yi Ÿät: Allah’ın çürütmesi.
varlığının yansımaları. teneffür: çekinme, kaçınma,
tecvìz: izin verme, câiz nefret etme.
görme. tenevvür: aydınlanma, bir şey
tedennì: aşağı düşme; hakkında bilgi sahibi olma.
alçalma; mânen aşağı düşme. tera≈≈umen: acıyarak,
teõdìben: edeplendirmek merhamet ederek.
suretiyle. teraøøì: yükselmek; manevi
tefrì≠: normalin, ortalamanın mertebelerde ilerlemek.
çok altında olma. tesbì≈: Allah’ı zikretmek ve
tefvì◊: bir işi birisine hatırlamak.
bırakma, Allah’a havale tes∆ìr: büyüleme, sihir
etme. yapma.
te˚äyür: zıt olmak, uymamak. tevfìø: uygun düşürme.
te˚ayyüz: hiddetlenmek, tevhìd: bir kıla, birleme;
öfke. Allah’ın tek olduğuna
tehŸìb: temizleme, ıslah etme. inanma.
tekebbür: büyüklenme, teõvìl: söze ayrı bir mânâ
kibirlenme. verme, yorumlama.
tekellüm: konuşmak, tevøìr: hürmet etmek, tazim
söylemek. etmek.
televvü§ät: kirlenmeler, ≠ulùú: doğma, zuhur etme; bir
pislenmeler. şeyi bilme.
teleŸŸüŸ: lezzet almak, zevk
duymak. U
teme§§ül: bir şeyin şekil ve u∆rä: diğer, başka; son.
surete girmesi; benzeşme.

191
ulu’l-emr: pâdişah; vucùd: varlık, var olma; insan
Müslümanlara âmir kişi. veya hayvan bedeni.
úulùm-ı úäliye: yüce mânevî Vucùd-ı Mutlaø: varlığı
ilimler. şüphesiz olan, Allah.
umùr: işler, meşgaleler. vüzerä: vezirler.
umùr-ı ke§ìre: birçok husus,
şey. Y
úurùc: yukarı çıkmak, yevme’l-i§neyn: pazartesi.
yükselmek.
u´ùl: asıllar, asıl olanlar. Z
úuşşäø: âşıklar, Hakk âşıkları. zäõil: geçici, kaybolucu.
®alùm: çok zulmeden, çok
Ü zâlim.
üleşdirmek: paylaştırmak, zeberced: zümrüt cinsinden
herkesin payını vermek. kıymetli bir taş.
ümmü’l-müõminìn: Ÿeheb-i ∆äli´: saf altın.
müminlerin annesi. Ÿemm: birisinin ayıplarını
söylemek, çekiştirmek,
V arkasından konuşmak.
vaúde: söz vermek. ®ıll: gölge; perde.
va≈det: birlik, teklik; Allah’ın ◊uúafä: zayıflar, zayıf olanlar.
tek olması, eşinin benzerinin ®uhùr: görünme, meydana
olmaması. çıkma.
väøıúa: rüya; hadise. zuúm: yanlış sanı, şüphe.
värid: ulaşan, gelen.
var≠a: çukur, uçurum.
vä´ıl: ulaşan, kavuşan.
vefø: tesirli dua.

192
KAYNAKÇA
Abdurrezzak Kâşânî (2004). Letâifu’l-A’lâm fî İşârâti
Ehli’l-İlhâm" (Çev. Dr. Ekrem Demirli) İz Yayıncılık,
İstanbul.
AKAY, Hasan (1995). İslâmî Terimler Sözlüğü, İşaret
Yayınları, İstanbul.
ATEŞ, Süleyman (1992). İslam Tasavvufu, Yeni
Ufuklar Neşriyat, İstanbul.
AZAMAT, Nihat (2012). “Üftâde”, Türkiye Diyanet
Vakfı Ansiklopedisi, C. 42, s. 282-283, Ankara.
Bursalı Mehmed Tâhir (1328). Dîvân-ı Hazret-i Üftâde,
Necm-i İstikbâl Matbaası, İstanbul.
CEBECİOĞLU, Ethem (2005). Tasavvuf terimleri ve
Deyimleri Sözlüğü, Anka Yayınları, İstanbul.
DİLÇİN, Cem (1983). Yeni Tarama Sözlüğü, Türk Dil
Kurumu Yayınları, Ankara.
GÜLŞEN, Mehmet (1953). Külliyyât-ı Hazret-i Hüdâyî,
İstanbul.
İZ, Mahir (1997). Tasavvuf, Kitabevi, İstanbul.
KAMİL, H. Yılmaz (1982). Aziz Mahmûd Hüdâyî ve
Celvetiyye Tarîkatı, Erkam Yayınları, İstanbul.
KAMİL, H. Yılmaz (1991). “Aziz Mahmud Hüdâyî”,
Türkiye Diyanet Vakfı Ansiklopedisi, C. 4, s. 338-340,
İstanbul.
KARA, Mustafa (1985). Tasavvuf ve Tarikatlar Tarihi,
Dergâh Yayınları, İstanbul.
KILIÇ, Mahmud Erol (2012). Tasavvufa Giriş, Sûfî
Kitap, İstanbul.
ÖZCAN, Abdulkadir (1989). Şakâyık-ı Numâniye ve
Zeyilleri, 5 C. Çağrı Yayınları, Ankara.
REDHOUSE, Sir James W. (2001). Turkish and English
Lexicon, Çağrı Yayınları, İstanbul.
SCHIMMEL, Annemarie (2000). Tasavvufun Boyutları,
(Çev: Yaşar Keçeci), Kırkambar Kitaplığı, İstanbul.
TATÇI, Mustafa (2005). Yunus Emre Divanı, Milli
Eğitim Bakanlığı Yayınları, İstanbul.
ULUDAĞ, Süleyman (1999). Tasavvuf Terimleri
Sözlüğü, Marifet Yayınları, İstanbul.
ULUDAĞ, Süleyman (1978). Kuşeyrî Risâlesi, Dergâh
Yayınları, İstanbul.
YARDIMCI, İlhan (1980). Hak Aşığı Hazret-i Üftâde,
Sinan Yayınevi.

194

You might also like