General Service List With Turkish Definaitions

You might also like

Download as xlsx, pdf, or txt
Download as xlsx, pdf, or txt
You are on page 1of 152

Word POS Turkish

a art. N/A
abandon v. terketmek, bırakmak, yüzüstü bırakmak, kesmek, vazgeçmek
ability n. yetenek, kabiliyet, beceri; güç, iktidar; yeterlik
able adj. yapabilen, muktedir, gücü yeten, yetenekli, beceri gerektiren, ebilen
abortion n. kürtaj, düşük, bebek aldırma, başarısızlık
about prep. hakkında, etrafında, dair, konusunda, orada burada, üstünde, ilgili
above prep. üstünde, üzerinde, üzerine, yüksek, üstün, öte
abroad adv. yurt dışında, dışarıda, gurbette, yurt dışına; her tarafa; etrafa
absence n. yokluk, bulunmama; dalgınlık; gıyap
absolute adj. mutlâk, kesin, tam, salt; kayıtsız şartsız, sınırsız; saf; katışıksız
absolutely adv. kesinlikle, muhakkak, elbette, mutlâka, tamamen
abstract adj. soyut, abstre, teorik, kuramsal
abuse v. küfretmek; kötüye kullanmak, taciz etmek, suistimal etmek, kötü emellerine alet etmek, kötü davranmak; tecâvüz etmek
academic adj. akademik; bilimsel, kuramsal, teorik
accept v. kabul etmek, kabullenmek; onaylamak, anlamak; katlanmak, hazmetmek, üstlenmek, almak;
acceptable adj. kabul edilebilir, uygun, kabul edilir, makbul, makul, geçerli, geçer; elle tutulur
access n. N/A
accident n. kaza; rastlantı, beklenmedik olay, tesadüf; araz
accommodation n. uyma, uyum; kalacak yer, yatacak yer; sağlama, bulma (para vb.), borç; uyuşma, uzlaşma, uzlaştırma
accompany v. eşlik etmek, refakât etmek, birlikte olmak, yanında olmak; aynı anda yapmak,
accomplish v. başarmak, sonuçlandırmak, yapmak, yerine getirmek, üstesinden gelmek; almak (yol, zaman)
accord n. uyum, anlaşma, uzlaşma, birleşme, ahenk
account n. hesap, banka hesabı; hesap verme, açıklama, söylenti; hesaba katma, göz önünde tutma; önem, sebep, yarar
accurate adj. tam, kesin, doğru
accuse v. suçlamak, itham etmek
achieve v. gerçekleştirmek, başarmak, elde etmek, kazanmak, ulaşmak, erişmek, meydana getirmek
achievement n. başarı, başarma, kazanma; eser
acknowledge v. tanımak, kabul etmek, onaylamak, itiraf etmek, alındığını bildirmek; teşekkür etmek
acquire v. kazanmak, elde etmek, edinmek, sonradan kazanmak
acquisition n. edinme, kazanma; kazanç; kütüphaneye yeni gelen kitap, müzeye yeni gelen eşya
across prep. karşısında, içinden, ortasından, üstünden; öbür tarafında
act n. hareket, davranış, amel, fiil; oyun, numara, rol, perde [tiy.]; eylem; kanun, yasa, resmi yazı; cinsel ilişki
action n. hareket, amel, davranış, çalışma, faaliyet; etki, etkileme; dava; olayların gelişimi, çarpışma; eylem,
active adj. aktif, çalışan, faal, işleyen, canlı, etkin, hareketli, enerjik, kıvrak, çalışkan, etken, üretken
activity n. faaliyet, etkinlik, iş, hareket halinde olma; eylem
actor n. aktör, oyuncu, erkek oyuncu, katılımcı
actual adj. gerçek, asıl, fiili, aktüel, güncel, şimdiki, mevcut
actually adv. aslında, fiilen, gerçekte, doğrusu, sahi, gerçekten, sahiden
ad n. N/A
adapt v. adapte etmek, uydurmak, uyarlamak, uymakalıntı yapmak, aktarmak
add v. eklemek, ilave etmek, karıştırmak, katmak, toplamak, artırmak
addition n. ilave, katkı, ekleme, katılma, katma, ek, eklenti, katılan şey, toplama, artış, zam
additional adj. ek, fazladan, ilave, ekstra, ilave edilen, katma
address n. adres, konuşma, hitabe, söylev, dilekçe, konuşma tarzı, tavır, beceri, hüner
adequate adj. uygun, elverişli, yeterli
adjust v. ayarlamak; uydurmak, alıştırmak, alışmak; düzeltmek; belirlemek, halletmek
adjustment n. ayarlama, düzeltme, halletme, uydurma, ayar, alışma, dispeç
administration n. yönetim, idare, idarecilik; uygulama, yerine getirme; ettirme; bakanlar kurulu, hükümet [amer.]
admire v. hayran kalmak, çok beğenmek, takdir etmek, hayran hayran bakmak, hayran olmak
admit v. kabul etmek, itiraf etmek, almak, içeri almak, meydan vermek
adopt v. evlât edinmek, nüfusuna geçirmek; benimsemek, kabul etmek; sahip çıkmak; seçmek [pol.], çalmak
adult adj. yetişkin, ergin, reşit, büyümüş, erişkin
advance v. ilerletmek, geliştirmek, yükseltmek, atamak, ilerlemek, artmak, gelişmek, ileri almak, öne almak [tar.], avans vermek, peşinat vermek, ileri sürmek, ön
advantage n. avantaj, üstünlük, çıkar, fayda, menfaat
adventure n. N/A
advertise v. reklâmını yapmak, reklâm yapmak, tanıtım yapmak, ilan etmek, duyurmak, ilan vermek
advertisement n. reklâm, ilan, duyuru
advice n. nasihat, öğüt, tavsiye, danışma, uyarı, akıl, fikir
advise v. öğüt vermek, nasihat etmek, öğütlemek, tavsiye etmek, akıl vermek, fikir vermek, haber vermek, bildirmek, uyarmak
adviser n. danışman, müşavir, akıl hocası, danışman öğretmen
advocate v. savunmak, müdafaa etmek, desteklemek
affair n. iş, mesele, konu, olay, şey, ilişki, gönül macerası
affect v. etkilemek, etki etmek; dokunmak, sarsmak; üzmek, bozmak; tutmak, numarası yapmak, taslamak, yaşamak ( de), sevmek, hoşlanmak
afford v. parası yetmek, gücü yetmek; bulabilmek; zaman ayırabilmek
afraid adj. korkan, korkmuş
after prep. sonra, arkasından, den sonra, izleyen, ardından, peşinden; göre
afternoon n. öğleden sonra
again adv. tekrar, yine, gene, yeniden, bir daha, ayrıca, üstelik
against prep. karşı, aykırı, aleyhinde, dayalı, karşısında
age n. yaş; asır; devir, çağ; erginlik, reşit olma; yaşlılık
agency n. ajans, acenta, aracılık, organ, vasıta
agenda n. gündem, görüşülecek konular
agent n. acenta, temsilci, ajan, distribütör; yapan kimse, etkili olan kimse, etken, etmen, faktör
aggressive adj. agresif, saldırgan, kavgacı, girişken, atılgan, saldırı ile ilgili
ago adv. önce, evvel
agree v. aynı fikirde olmak, hemfikir olmak, birleşmek, kabul etmek, razı olmak, anlaşmak, kararlaştırmak, uyuşmak, uymak, yaramak, bağdaşmak
agreement n. anlaşma, antlaşma, pakt, uyuşma, sözleşme, ittifak, kontrat; uyma; mukavele; aynı fikirde olma, kabul etme, razı olma, uzlaşma
agricultural adj. tarımsal, zirai, tarım, ziraat
ahead adv. ilerde, önde, önceden
aid v. yardım etmek, yardımcı olmak
aim v. hedeflemek, nişan almak, kastetmek, niyet etmek, yöneltmek, doğrultmak, çalışmak ( e), fırlatmak (füze)
air n. hava; gökyüzü; esinti, hafif rüzgâr, eda, yayın, tavır, melodi, nağme, caka; fiyaka, çalım
aircraft n. uçak, uçaklar
airline n. havayolu
alarm v. alârma geçirmek, alârm vermek, ayağa kaldırmak, telaşlandırmak, korkutmak, panik yapmak
album n. albüm, plak
alcohol n. alkol, ispirto, içki
alive adj. canlı, sağ, hayatta, yaşayan, diri, hayat dolu; farkında; elektrik yüklü
all art. N/A
allege v. iddia etmek, ileri sürmek, kanıt olarak göstermek, mazeret olarak göstermek
allow v. izin vermek, bırakmak, kabul etmek, imkân vermek; koyvermek, vermek, itiraf etmek; indirim yapmak; hesaba katmak, göz önüne almak, düşünmek,
ally v. birleştirmek, birleşmek, katmak, katılmak
almost adv. yaklaşık olarak, hemen hemen, neredeyse, az kalsın, az daha, adeta
alone adv. yalnız başına, yalnız, tek başına, bir başına
along prep. boyunca
alongside prep. yanısıra, yan yana, yanında
already adv. zaten, çoktan; şimdiden, önceden; bile
alright adv. N/A
also adv. de, da, dahi, hem, hem de, ayrıca, üstelik, keza
alter v. değiştirmek, başkalaştırmak; değişiklik yapmak, hadım etmek (hayvan), kısırlaştırmak; değişmek, başkalaşmak
alternative n. alternatif, seçenek, şık
although conj. karşın, ise de, rağmen, olduğu halde, gerçi
altogether adv. tamamen, bütün bütün, büsbütün, hepten, baştan sona, genelde
always adv. her zaman, daima, hep, defalarca, tekrar tekrar, boyuna
amaze v. hayrete düşürmek, hayret ettirmek, şaşırtmak, afallatmak, hayran bırakmak
amendment n. düzeltme, iyileştirme; yasayı değiştirme, yasa değişikliği
among prep. arasına, arasında, içinde
amount n. miktar, tutar, toplam, değer, önem
analysis n. analiz, tahlil, inceleme, çözümleme
analyst n. analist, tahlilci, araştırmacı
analyze v. analiz etmek, tahlil etmek, çözümlemek, incelemek, araştırmak
ancient adj. eski, çok eski, eskiden kalma
and conj. ve, ile, de
anger n. öfke, kızgınlık, kızma, hiddet, dargınlık; hırs
angle n. N/A
angry adj. kızgın, kızmış, hırslı, öfkeli, hiddetli, iltihaplı, kızarmış, fırtınalı
animal n. hayvan
announce v. anons etmek, duyurmak, ilan etmek, bildirmek, okumak; adaylığını açıklamak
announcement n. anons, bildiri, duyuru, haber [radyo, tv], ilan, bildirme, duyurma, ilan etme
annual adj. yıllık, senelik, her yıl yapılan, bir yıllık [bot.]
another art. N/A
answer n. cevap, yanıt, çözüm; tepki; karşılık, misilleme; bakmak (kapi, telefon)
anticipate v. önceden görmek, ummak, beklemek, tahmin etmek, geleceği görmek; önce davranmak, söylenmeden yapmak, önceden yapmak, sezmek
anxiety n. endişe, kaygı, merak, sıkıntı, bunaltı, vesvese; heves, can atma
anxious adj. endişeli, kaygılı, huzursuz; istekli, hevesli, can atan
any art. N/A
anybody n. kimse, hiç kimse, herhangi biri, kim olsa
anymore N/A N/A
anyone n. N/A
anything n. bir şey, hiçbir şey, herhangi bir şey, ne olsa, her şey
anyway adv. her halükârda, nasıl olsa, zaten, neyse
anywhere adv. herhangi bir yere, bir yere, hiçbir yerde
apart adv. ayrı olarak, ayrı, ayrı bir yere, uzağa
apartment n. apartman dairesi, daire, oda
apologize v. özür dilemek, af dilemek
apparent adj. belli, açık, aşikâr, ortada, bariz, besbelli, anlaşılır, görünüşte olan
apparently adv. belli ki, anlaşılan, görünürde, görünen o ki, görünüşe göre
appeal n. rica, yalvarma, yakarış, başvuru, müracaat; çekicilik, cazibe, ilgi çekme, temyiz
appear v. görünmek, gözükmek, ortaya çıkmak, belirmek, gibi gelmek, benzemek, belli olmak, anlaşılmak,
appearance n. görünüm, görünüş, dış görünüş, görünme, ortaya çıkma, belirme, kılık, kılık kıyafet
application n. uygulama, kullanım, tatbik; başvuru, talep, başvuru formu, başvurma, dilekçe; sürme; dikkat, özen;
apply v. başvurmak, uygun düşmek, müracaat etmek, uygun olmak, gitmek (birine), ilgisi olmak, ilgili olmak, uygulamak; sürmek, kullanmak; yapıştırmak (ban
appoint v. tayin etmek, atamak; saptamak, kararlaştırmak, belirlemek; döşemek, dayayıp döşemek
appointment n. randevu, buluşma, atama, tayin, iş, görev
appreciate v. değer vermek, değerini bilmek, minnettar olmak, teşekkür borçlu olmak, değerlendirmek, takdir etmek, değer biçmek, değerlendirmek; değerini artırm
approach v. yaklaşmak, yanaşmak; benzemek, andırmak; ulaşmak, varmak, ele almak, koyulmak; girişmek, başvurmak, görüşmek, temasta bulunmak
appropriate adj. uygun, yerinde, yakışık alır, has, özgü, biçilmiş kaftan
approval n. uygun bulma, onaylama, onama, onay, beğenme, kabul
approve v. uygun bulmak, uygun görmek, onaylamak, razı olmak, beğenmek, kabul etmek, onamak
approximately adv. yaklaşık olarak, aşağı yukarı, tahminen, takriben
architecture n. mimarlık, mimari, yapı, inşaat
area n. alan, bölge, yüzölçümü, harekât bölgesi, bodrum girişi
argue v. tartışmak, görüşmek, itiraz etmek, karşı gelmek, iddia etmek, münakaşa etmek, savunmak, ikna etmek, belli etmek, göstergesi olmak, ispatı olmak; k
argument n. tartışma, münakaşa; kanıt, delil; görüş, iddia, savunma, konu, işlenen konu
arise v. ortaya çıkmak, yükselmek, kalkmak, ayağa kalkmak, doğmak, kaynaklanmak
arm n. kol; dal, şube, pazı; güç, otorite; silâh, cephane; koy, körfez
army n. ordu; topluluk, kalabalık
around prep. etrafına, çevresine, etrafında, çevresinde, sularında; aşağı yukarı
arrange v. düzenlemek, ayarlamak, yoluna koymak, hazırlamak, düzeltmek, halletmek; planlamak, kararlaştırmak, sıralamak, sıraya koymak, aranje etmek
arrangement n. düzenleme, ayarlama; diziliş, düzen, tertip, sıra, sıralama, hazırlık, aranjman, anlaşma, plan,
arrest v. tutuklamak, durdurmak; önlemek, bloke etmek, el koymak, çekmek (dikkat)
arrival n. geliş, varış, varma, gelme, gözükme, ortaya çıkma, gelen şey, mal girişi
arrive v. gelmek, varmak, ulaşmak, gelip çatmak, doğmak; başarmak, başarı kazanmak
art n. sanat, yaratıcılık, ressamlık, ustalık, hüner, beceri; bilim dalı; kurnazlık, şeytanlık
article n. eşya, makale, yazı, şey, nesne; bent, fıkra [huk.], madde
artist n. sanatçı, sanatkâr, ressam, artist, usta
as conj. ki; madem; olduğu gibi, diği gibi, iken, irken; karşın, rağmen; mademki
ashamed adj. mahçup, utanmış, utanç duyan
aside adv. bir kenara, bir tarafa, ayrı, kendi kendine
ask v. sormak, istemek, rica etmek, soru sormak, davet etmek, hak etmek; aranmak; kaşınmak
assess v. değer biçmek, belirlemek, değerini bilmek; para cezası vermek
assessment n. vergilendirme, değerlendirme, vergi, belirlenen değer
asset n. varlık, değerli şey, mal, mülk
assign v. vermek, tahsis etmek, belirlemek; bağlamak, saptamak, atamak; göreve seçmek, devretmek
assist v. yardım etmek, yardımcı olmak, desteklemek; hazır bulunmak
assistance n. yardım, destek
assistant n. asistan, yardımcı, muavin; tezgâhtar
associate v. birleştirmek, ortak olmak, ortak etmek, işbirliği yapmak, bağdaştırmak; benzetmek; çağrıştırmak; arkadaşlık etmek
association n. birleşme, ortaklık, işbirliği, iştirak, dernek, çağrıştırma; arkadaşlık; akla getirme
assume v. farzetmek, saymak, sanmak; hükmetmek, taslamak, addetmek; üstüne almak; takınmak; üstlenmek, almak
assumption n. farzetme, sanı; havalara girme, üstüne alma; üstlenme, yüklenme, takınma, taslama;hazreti meryem'in göğe kabulü
assure v. garanti etmek, temin etmek, güvenceye almak, sağlamak, sigortalamak, sağlama almak, söz vermek; ikna etmek, inandırmak
at prep. de, da, ye, ya, e, a
athlete n. atlet, sporcu
atmosphere n. atmosfer, hava, çevre, ortam; basınç birimi
attach n. N/A
attachment n. bağlılık; ilgi, parça, aksesuar, alâka; sevgi, dostluk; haciz
attack v. saldırmak, hücum etmek, girişmek, hamle yapmak; tecâvüz etmek; çatmak, eleştirmek, uğraşmak, koyulmak, taarruz etmek; tutulmak, yakalanmak; a
attempt v. kalkışmak, yeltenmek, girişimde bulunmak, teşebbüs etmek, denemek
attend v. dikkatini vermek, kulak vermek, dinlemek, katılmak, devam etmek; hazır bulunmak; bakmak, hizmet etmek, eşlik etmek, beraberinde getirmek
attendance n. katılım, devam, katılma; hazır bulunma; ilgilenme, bakım, bakma, kumanda, eşlik
attention n. dikkat, ilgi, bakım, özen, aldırış, ilgilenme, kur, iltifat, itina
attitude n. tutum, tavır, davranış, poz, durum, konum, fikir, düşünce, duruş
attract v. çekmek, cezbetmek
attraction n. çekim, cazibe, çekicilik, atraksiyon, eğlence programı, alımlılık
attractive adj. çekici, cazibeli, cazip, ilgi çekici, alımlı, göz alıcı
attribute v. bağlamak, dayandırmak, atfetmek, yormak
audience n. dinleyiciler, izleyiciler, seyirci, seyirciler, izleyici, okuyucu kitlesi; resmi görüşme; huzura kabul; huzur
aunt n. hala, teyze, yenge
author n. yazar, yaratıcı
automatically adv. otomatik olarak, otomatikman, kendi kendine, istemsiz olarak, kendiliğinden
autumn n. sonbahar; güz
available adj. müsait, var, mevcut, eldeki, hazır, işe yarar, kullanışlı, geçerli
average n. ortalama, averaj, avarya; hasar, zarar; cari fiyat (borsa),
avoid v. kaçınmak, savuşturmak, sakınmak, önlemek, uzak durmak, korunmak; iptal etmek,
award v. vermek (ödül); karar vermek, hükmetmek; ihale etmek
aware adj. farkında, farkında olan, haberdar, uyanık, tetikte
awareness n. farkında olma, haberdar olma
away adv. uzakta, uzağa, uzak, durmadan, yok, bir yana, devamlı
awful adj. korkunç, berbat, çok kötü; oldukça büyük; müthiş
baby n. bebek, çocuk, yavru, çocuksu kimse, piliç (kız), eser, sorumluluk
back n. sırt, belkemiği; arka, geri; arkalık, elin tersi, kitap sırtı, ters taraf; defans oyuncusu, bek; tekne (boya vb.)
background n. özgeçmiş, geçmiş deneyimler; sosyal çevre; arka plân, geri plân; fon, zemin; geçmiş,
bad adj. kötü, fena; kokuşmuş, terbiyesiz, küfürlü; berbat, rahatsız, sahte, sert; bozuk, çürük, kokmuş, kem
badly adv. fena, kötü, fena halde, berbat, berbat bir şekilde, çok, ağır
bag n. çanta, çuval, torba, kese, poşet, av çantası; sevimsiz kadın, çekilmez kadın
balance n. balans, denge, denklik, uyum; terazi; kalan, bilanço, bakiye, ruhsal denge
ball n. top, küre, bilye, misket, gülle, yumak, yuvar, top oyunu, top mermisi, balo; ilaç (at)
ban v. yasaklamak, menetmek, boykot etmek, afaroz etmek
band n. grup, mızıka, takım, çete, bando, orkestra; bant, şerit; kemer, kayış, sargı; frekans bandı; şarkı (plâk)
bank n. banka; tuş arası [müz.]; uçağın bir yana yatması; silindir arası (motor); yokuş, kıyı, banko, sahil, yığın, küme, set
bar n. demir çubuk, parmaklık; avukatlar, avukatlık; sürgü, bariyer, engel; kalıp; ışın, bar, meyhane, baro; yargı, levrek, çizgi
barely adv. ancak, anca, zar zor, hemen hemen, hemen hemen hiç, kıtı kıtına
barrier n. engel, duvar, çit, bariyer; korkuluk; start sınırı; antartika'daki buz engeli; (tren yolunda) geçit, set
base n. kaide, kök, temel, dayanak, esas, alt, altlık, taban, dip, üs, başlangıç sayısı; baz, saha kenarı, depart
basic adj. basit, esas, temel, ana, bazal, silisli
basically adv. aslında, kökünden, esasında, temel olarak
basis n. temel, esas, kaynak, köken, ilke, prensip, kaide, üs, belkemiği
bath n. banyo, hamam, yıkanma, banyo suyu, küvet, banyo kabı [fot.]
battle n. savaş, mücâdele, dalaş, çatışma
be v. olmak, bulunmak, var olmak; anlamına gelmek; mal olmak; tutmak (para); durmak
beach n. sahil, kumsal, plaj
bear v. taşımak; katlanmak, çekmek, sineye çekmek, üstlenmek, gütmek (kin), hazmetmek, dişini sıkmak; götürmek, getirmek, vermek, dönmek; değmek, sa
beat v. vurmak, dövmek, çırpmak, dayak atmak, pataklamak, volta vurmak; çalmak (davul); açmak (yol); yenmek, alt etmek (Argo); geçmek; atmak (kalp); yu
beautiful adj. güzel, hoş, biçimli, tatlı, harika, nefis
beauty n. güzellik, güzel, güzel kız, güzeller güzeli, güzel yan; nadide parça
because conj. çünkü, yüzünden, dolayı, diği için
become v. olmak, laşmak, leşmek; haline gelmek, kesilmek, yaraşmak; güzel durmak, uymak yakışmak
bed n. yatak, yatacak yer, tarh, tabaka, nehir yatağı; mezar, çiçeklik, temel, zemin, katman
bedroom n. yatak odası
beer n. bira
before conj. önce, den önce, mek yerine, mektense, zira
begin v. başlamak, girişmek, koyulmak, başlatmak, meydana gelmek, doğmak, önayak olmak
behave v. davranmak, hareket etmek; terbiyeli olmak, terbiyesini takınmak, görgülü davranmak; çalışmak [müh.]
behavior n. davranış, tavır, tutum, hareket tarzı, hareket
behind prep. arkasında, gerisinde, ardındaki, arkasından, ardından, peşinde
belief n. inanç, inanış, iman, itikat, itimat, inanma, düşünce, kanı, fikir, güven
believe v. inanmak, güvenmek, inancı olmak
bell n. zil, çan, çıngırak, çıngırdak, taçyapraklar; korol, dalgıç hücresi, sütun başlığı gövdesi
belong v. nin olmak, üyesi olmak, ilgili olmak, yeri olmak, uygun olmak, yararlı olmak
below prep. aşağı, altında, altta
belt n. kemer, kayış, kuşak; iklim kuşağı, bölge
bend v. eğmek, kıvırmak, bükmek, esnetmek; işe geldiği gibi değiştirmek, oynama yapmak, yönelmek; eğilmek, bükülmek, boyun eğmek, çökmek (diz), kıvrıl
beneath prep. altında
benefit n. yarar, fayda, çıkar, menfaat, avantaj, kâr, kazanç; yardım parası, yardım toplama faaliyeti, hak, ayrıcalık
beside prep. yanına, yanında, dışında, başka, kıyasla, nazaran, nispeten
besides prep. başkaca, dışında
bet n. bahis, iddia, bahis parası
between prep. arasında, aralarında
beyond prep. ötesine, ötesinde, öteye, ötede, den öte, ötesi; ayrıca, haricinde, götürmez
bias n. meyil, eğilim; verev, önyargı, sapma, yanılma, peşin hüküm, kıvrımlı yol (bowling)
bid v. fiyat vermek, teklif vermek, deklare etmek; söylemek, demek, emretmek, davet etmek; elde etmeye çalışmak
big adj. büyük, kocaman, iri kıyım, iri, çok, iri yarı, önemli, yüce, kapı gibi (Argo)
bike n. bisiklet, motosiklet
bill n. N/A
billion n. milyar
bin n. kutu, çöp kutusu, çöp kovası, ambar; kömürlük
bind v. bağlamak; ciltlemek; tutturmak, tutmak; engel olmak; usandırmak; donmak (beton), sarmak, sargılamak
biological adj. biyolojik, biyoloji ile ilgili
bird n. kuş; kız; güdümlü mermi
birth n. doğum, doğma, doğuş, doğurma, yavrulama; kaynak; köken, soy, nesil
bit n. gem; delgi, matkap; uç; bit [bilg.]; parça, kırıntı, lokma; bozuk para; nebze; eksik etek, dizgin;ısırık, ısırma, dişleme, diş izi; lokma; keskinlik, kavrama,
bite v. ısırmak, dişlemek; sokmak, aşındırmak; acıtmak, acımak, yakmak; oltaya gelmek; zokayı yutmak, sızlamak; kavramak
black adj. kara, siyah; zenci; pis; koyu; kötü, uğursuz, kızgın, karalayıcı; morarmış, kasvetli,
blame n. suçlama, suç, kabahat, kusur, kınama, ayıplama; sorumluluk
bless v. kutsamak, takdis etmek, kutsal saymak, şükretmek
blind adj. kör, görmeyen; anlayışsız, düşüncesiz; saçma, gizli, okunaksız; açmayan (çiçek)
block n. blok, kütük, iki cadde arasındaki binalar [amer.], apartman [brit.]; engel, tutukluk, makara, palanga, kütle; sıkışıklık
blood n. kan; kan bağı; huy, yapı, akrabalık
bloody adj. kanlı, kanayan, kan dökülen; uğursuz, lanet olası
blow v. esmek, körüklemek, üflemek, uçurmak, yelpazelemek; çalmak, soluk soluğa kalmak, solumak; su fışkırtmak (balina), fışkırmak, patlamak; atmak (sigo
blue n. mavi; muhafazakâr partili
board n. kara tahta, ilan tahtası; meclis, tahta, mukavva, heyet; pano, daire; sörf, sofra, yiyecek içecek, kurul, komisyon, borda
boat n. kayık, sandal, tekne, bot, gemi, filika, kayık tabak
body n. karoser, vücut, gövde, beden, ceset, cisim; hacim; büyük kısım; birlik, grup, kuruluş, kütle
bomb adj. N/A
bond n. N/A
bone n. kemik, kılçık; anlaşmazlık konusu, tartışma konusu
book n. kitap, defter; liste; libretto, opera metni; senaryo
boom v. gümlemek, gürlemek, gümbürdemek; uğuldamak; gelişmek; fırlamak, çıkış yapmak; geliştirmek; artırmak
boost n. destekleme; yükseltme, artırma, yardım etme; propaganda, reklamını yapma
boot n. bot, çizme; otel ayakkabı boyacısı; bagaj [aut.]; koruyucu tabaka
border n. kenar, sınır, hudut, kenar süsü; tarh
bore v. sıkmak, can sıkmak, bunaltmak; daraltmak, delmek, delik açmak, oymak; kabak tadı vermek; sondaj yapmak, kafa uzatmak (at);taşımak; katlanmak,
borrow v. ödünç almak, borç almak, alıntı yapmak, almak
boss n. patron, işveren, yönetici; şişlik, kabartma
both art. N/A
bother v. sıkmak, can sıkmak, sinir bozmak, canını sıkmak, dert vermek, baş belâsı olmak, rahat vermemek, üzülmek, takmak, sinir etmek, rahatsız etmek; da
bottle n. şişe, biberon, içki
bottom n. dip, alt, kaynak, temel; gemi omurgası, tekne; dayanma gücü; kıç (Argo), popo
boundary n. sınır, hudut, limit, had
bowl n. tas, kâse, çanak, leğen, kadeh; stadyum [amer.]; top (bowling vb.); dokuz kuka oyunu
box n. kutu, sandık, kutu veya sandık dolusu; at arabacısı yeri; jüri bölmesi; kompartıman, loca, kulübe; televizyon, teyp veya radyo; tokat, yumruk; şamar, ş
boy n. oğlan, erkek (genç), delikanlı, erkek çocuk, oğul, erkek hizmetli
brain n. beyin, akıl; zekâ, kafalı kimse, zeki kimse
branch n. dal; şube, kol, kol (bitki); sınıf; branş; dere, çay, göbek, soy ağacındaki yer
brand n. damga, dağlanarak yapılan iz; marka, tarz, usul, nişan, namus lekesi, ayıp, kızgın demir, buğdaypası, mantar [bot.]
bread n. ekmek, mangır; geçim, para,
break v. kırmak, koparmak, bozdurmak, bozmak, kırılmak, parçalanmak, kopmak, patlamak; ara vermek; ağarmak, batmak; iflas etmek; fırlamak; yakın dövüş
breakfast n. kahvaltı
breast n. göğüs, meme, yürek
breath n. nefes, soluk, fısıltı, esinti, ağızdan çıkan buhar
breathe v. nefes alıp vermek, nefes almak; esmek, solumak, fısıldamak, ifade etmek
breed v. doğurmak, çoğalmak, yavrulamak; yetiştirmek, beslemek; çiftleşmek, üretmek
bridge n. köprü, briç
brief adj. kısa, kısa ve öz, özlü, özet
briefly adv. kısaca
bright adj. parlak, aydınlık, ışıltılı, neşeli, canlı, şanlı, görkemli, berrak; zeki
brilliant adj. parlak, keskin zekâlı, berrak, ışıl ışıl, zeki, parlak zekâlı, görkemli
bring v. getirmek; vermek (ceza), kazandırmak, neden olmak; razı etmek, ikna etmek
broad adj. geniş, enli, genel, yaygın; aksanlı, terbiyesiz, göze çarpan, açık, belli, hoşgörülü, ana, esas
broadcast v. yayın yapmak [radyo, tv], yaymak, duyurmak, yayımlamak, saçmak, ekmek (tohum)
brother n. erkek kardeş, kardeş, birader, arkadaş, dost, tarikat üyesi
brown n. N/A
brush n. fırça, fırça darbesi, fırçalama, ressam, hafif dokunuş, çatışma, kuyruk (tilki)
budget n. bütçe, mali program, stok, yığın
build v. inşa etmek, inşaatçılık yapmak, kurmak, yapmak; örmek; güvenmek; bel bağlamak; toplamak, toplanmak; kümelenmek
bunch n. demet, deste, salkım, takım, grup, çete, hevenk
burden n. nakarat, ana fikir, yük, sorumluluk, zorunluluk, yük taşıma, tonaj (gemi)
burn v. yanmak, tutuşmak, alev almak, yanıp tutuşmak, fazla pişerek yanmak, ışık saçmak, başını yakmak, yakmak, kiremitte pişirmek, öfkelendirmek, kızdır
burst v. patlak vermek, patlamak; atılmak, fırlamak; çatlamak, yarılmak; boşanmak (gözyaşı), fışkırmak; infilak etmek, ortaya çıkmak, aniden açmak, had safh
bury v. cenazeyi kaldırmak, gömmek, defnetmek, toprağa vermek, daldırmak, örtmek, gizlemek, saklamak
bus n. otobüs, otomobil veya uçak
business n. faaliyet, iş, görev, alım satım, ticaret, ticarethane, firma, işyeri, konu, mesele
busy adj. meşgul, yoğun, faal, işlek
but conj. fakat, ama, ancak, halbuki, oysa, başka, hariç, ki
button n. düğme, buton, filiz, tomurcuk, puan, sayı
buy v. satın almak, almak, pahasına elde etmek; rüşvetle elde etmek, kiralamak, inanmak, yutmak, satın alma gücü olmak
buyer n. alıcı, müşteri, satın almacı, satın alma görevlisi
by prep. yanında, kenarında, başında, yakınında, yanından, yakınından, yoluyla, yolundan, tarafından, kadar (süre), vasıtasıyla, ile, göre
cable n. kablo, telgraf, palamar, kablolu yayın
cake n. pasta, çörek, kek, kalıp, parça, kabuklaşmış kir
calculate v. hesap yapmak, hesap etmek, hesaplamak, saymak; tasarlamak, planlamak; ihtimal vermek, tahmin etmek; ölçüp biçmek, düşünüp taşınmak; güvenm
call v. çağırmak, bağırmak, seslenmek, aramak (telefon); telefon etmek, telefonda konuşmak; davet etmek, çağrıda bulunmak; dava açmak; adlandırmak, la
calm adj. endişesiz, gürültüsüz, sakin, durgun, serinkanlı, dingin, ağırbaşlı, huzurlu, esintisiz, arsız, soğuk, soğukkanlı
camera n. fotoğraf makinesi, kamera, hakimin özel odası, gizli, mahrem
camp n. kamp, konak yeri, ordugâh, ortak görüşle bir araya gelen topluluk
campaign n. sefer; kampanya; seferberlik, mücâdele, savaş
can v. ebilmek, yapabilmek, edebilmek, olabilmek; konservesini yapmak, konservelemek; kasede kaydetmek, kayıt yapmak (ses ya da görüntü), uzaklaştırm
cancel v. geçersiz kılmak, iptal etmek, etkisiz hale getirmek; feshetmek, hükümsüz kılmak; kaldırmak, silmek, boşa çıkarmak, damgalamak (pul), sadeleştirmek
cancer n. N/A
cap n. kep, kasket, başlık, şapka, kapak, tepe, zirve
capability n. kapasite, yetenek, kabiliyet; güç, iktidar
capable adj. kabiliyetli, ehliyetli, yetenekli, kapasiteye sahip, duyarlı, etki altında kalabilen; becerikli
capacity n. kapasite, hacim, verim; yetenek, kabiliyet, yeterlik; güç, iktidar; sıfat
capital n. başkent; büyük harf; kapital, sermaye, kâr, çıkar, kazanç; sütun başı
capture v. ele geçirmek, zaptetmek, esir almak, ganimet almak, tutsak etmek, el koymak, almak; çekim alanına almak
car n. araba, otomobil; vagon, kabin, yolcu bölümü (balon veya zeplin)
carbon n. karbon, karbon kömür, karbon kâğıdı, kopya kâğıdı
card n. kart, kartpostal; oyun kâğıdı, iskambil kâğıdı; tebrik kartı; kartvizit, program; esprili kimse; belge; tarak (dokuma)
care v. ilgilenmek, önem vermek, ilgi duymak, önemsemek; hevesli olmak, endişelenmek, özen göstermek, kafaya takmak, umurumda olmak, merak etmek,
career n. kariyer, meslek hayatı, meslek, meslekte başarı kazanma, kariyer yapma, sürat, hız
careful adj. dikkatli, itinalı, özenli, düşünen; titiz; tedbirli; ölçülü, idareli; tutumlu (aşırı)
carefully adv. dikkatlice, itinayla, özenle, idareli biçimde, tutumlu
carpet n. halı
carry v. taşımak, kaldırmak, nakletmek, götürmek, çekmek; bulundurmak, getirmek, sevketmek, sağlamak, elde etmek, başarı kazanmak, satışa sunmak, yay
case n. durum, husus, olay, sorun, dava, hukuksal olay, kanıt, delil, görüş, neden, hasta, tuhaf tip, kasa, kutu, çanta, valiz, kap, kılıf, mahfaza, kovan
cash n. para, peşin para, nakit, peşin ödeme, ufak madeni para (çin)
cast v. atmak, fırlatmak, kalıba dökmek, dökmek (deri, tirnak, kabuk, tüy); erken doğum yapmak; kehanette bulunmak; rol dağıtımı yapmak, rol vermek; biçim
castle n. kale, hisar, şato
cat n. kedi, kedi soyundan hayvan, pisi (Argo); kinci kadın, dedikoducu kadın; caz meraklısı kimse, griva palangası
catalog n. katalog, fihrist, kütüphane kitap listesi, ardarda olaylar dizisi, olaylar dizisi
catch v. yakalamak, tutmak, yetişmek, basmak, baskın yapmak, kapmak, gafil avlamak, edinmek (alışkanlık), cezbetmek, çekmek, enselemek, anlamak, kavr
category n. kategori, sınıf, grup, zümre, bölüm
cause n. neden, sebep, amaç, gaye, haklı neden, dava, dava konusu, sorun, problem, iş
celebrate v. kutlamak, anmak; övmek, göklere çıkarmak, yönetmek (ayin), aşai rabbani ayinini yönetmek, bayram yapmak, ayin yapmak
celebration n. kutlama, anma, tören
cell n. hücre; petek gözü, göz; pil; oda (manastır vb); toplumdan kaçan kimsenin kapandığı evi
cent n. sent, doların yüzde biri
center n. merkez, orta, göbek, santra, orta alan; ılımlı kimse, ılımlı politik görüş; odak; orta alan oyuncusu; kemer inşaat desteği, kubbe inşaat desteği; punta, s
central adj. merkezi, merkezde olan, orta, esas, asıl, önde gelen, baş
century n. yüzyıl, asır, yüz taneden oluşan grup, yüz dolar, yüz kişilik bölük (eski roma)
ceremony n. dinsel tören, tören, merasim, seremoni, ayin, resmiyet, resmilik, nezaket kuralları, protokol, dini tören
certain adv. N/A
certainly adv. kesinlikle, elbette, kuşkusuz, muhakkak, şüphesiz
chain n. zincir, dizi, silsile, boyunduruk, sınırlama, ölçme zinciri
chair n. sandalye, iskemle, koltuk; makam, başkanlık makamı, kürsü; elektrikli sandalye; tahtırevan
chairman n. başkan, reis; tekerlekli sandalye sürücüsü, tahtırevan taşıyıcısı
challenge v. düelloya davet etmek, meydan okumak, boy ölçüşmek, davet etmek (düello); kafa tutmak (Argo); hiçe saymak; tartışmak (doğruluğunu); reddetmek (
chamber n. oda, yatak odası; büro, kabul salonu; bölme, boşluk; yasama meclisi, hakimin özel odası
champion n. şampiyon, üstün niteliklere sahip kimse; savunucu, destekleyici
championship n. şampiyonluk, üstünlük
chance n. olasılık, ihtimal, şans, kısmet, tesadüf, tâlih, baht, fırsat, imkân; riziko, risk
change v. değiştirmek, aktarmak, değişmek, takas etmek, değiş tokuş etmek, bozdurmak, bozmak, dönüşmek, haline gelmek, üzerini değişmek
channel n. kanal, nehir yatağı, oluk, suyolu, yol, yön, iletişim, bağlantı
chapter n. bölüm, kısım; bahis; dini meclis toplantısı; dernek bölge kuruluşu
character n. harf, harf türü, el yazısı; karakter, kişilik, huy, tabiat, ahlâk, özellik, nitelik; karakteristik yapı; şan, işaret, isim, sıfat; bonservis; kahraman
characteristic n. özellik, nitelik, vasıf
characterize v. canlandırmak, karakterize etmek, tanımlamak, nitelendirmek, farklı olmasını sağlamak, ayırt edici özellik olmak, simgesi olmak, simgelemek
charge v. yüklemek, doldurmak, itham etmek, şarj etmek, ödetmek, kredi kartından almak; sorumlu tutmak; uyarmak, tembihlemek, bilgi vermek, aydınlatmak,
charity n. hayır, hayırseverlik, yardımseverlik, sadaka, hayır işi, merhamet, hayır kurumu
charm n. çekicilik, sevimlilik, afsun, cazibe, albeni, alımlılık, tılsım, sihir, büyü, muska, nazarlık
chart n. çizelge, grafik, tablo; plan, kroki; deniz haritası, portolon, harita köşkü; popüler müzik listesi
chase v. kovalamak, takip etmek, peşinde olmak, peşine düşmek, hızla geçip gitmek, izlemek; oymak, hakketmek, kabartma işlemek; zıvana açmak
chat n. sohbet, söyleşi, hoşbeş, konuşma, ötücü kuş türü
cheap adj. ucuz, değersiz, bayağı, kalitesiz, aciz, zahmetsiz, uğraşsız
check v. karşılaştırmak, kontrol etmek, gözden geçirmek, denetlemek, çek yazmak, çek keşide etmek; durdurmak; şah demek; frenlemek, kısmak, alıkoymak,
cheek n. yanak, avurt, yüzsüzlük, arsızlık, küstahlık
cheese n. peynir, peynir kalıbı, meyve konservesi, doğru
chemical n. N/A
chest n. sandık, kasa, göğüs kafesi, kutu; göğüs
chicken n. tavuk, piliç, civciv, ödlek, yavru kuş, tavuk eti; kız, toy; cesaret yoklama oyunu
chief n. şef, baş, reis, amir, armanın en üst kısmı
child n. çocuk, küçük, velet, evlat, ürün
childhood n. çocukluk çağı, çocukluk, küçüklük
chip n. yonga, çentik, çatlak, kırıntı, iz; patates kızartması; fiş, marka, para, mikrodevre (bilgisayar); çöp
chocolate n. çikolata, çikolatalı şekerleme; fondan
choice n. seçim, tercih, seçenek, seçme, seçme hakkı, seçilen şey, seçkinler, seçkin sınıf; şık
choose v. tercih etmek, seçmek; yeğlemek, ayırmak, üstün tutmak, istemek
church n. kilise, hristiyanlıkla ilgili cemaat, hristiyan din adamları, kilise ayini, hristiyan toplumu, hristiyan alemi
cigarette n. sigara
circle n. daire, çember, halka, dönge; etraf, yörünge, çevre, muhit, camia, sınıf; ring, devir, dönem; sahneyi çevreleyen koltuklar dizisi; etki alanı
circumstance n. koşul, durum, olay, vaka; şart; varlık, zenginlik, detay, ayrıntı, formalite
cite v. alıntı yapmak, bahsetmek, anmak, aktarmak, celbetmek, çağırmak (mahkemeye), takdiri açıklamak
citizen n. vatandaş, yurttaş, uyruk, hemşehri, sakin, ikamet eden kimse, sivil kimse
city n. kent, şehir halkı, büyük kasaba, şehir
civil adj. medeni, uygar, medeni hukuk ile ilgili, yurttaşlık ile ilgili, vatandaşlarla ilgili, iç, sivil; resmi, devlete ait, hükümete ait, laik, nazik, kibar,
civilian n. sivil
claim v. istemek, talep etmek, hak iddia etmek, sahip çıkmak, iddia etmek, ısrar etmek, dava açmak
class n. class, sınıf, derslik, grup; mevki, zümre, cins, bölüm, tür, çeşit, kalite; dershane, ders, kur, kurs, öğrenciler (aynı yıl mezun olan); mükemmellik, üstün
classic adj. klasik, kaliteli, klas; mükemmel, birinci sınıf, değerini yitirmeyen; edebi ve tarihi değeri olan, geleneksel, alışılmış olan
classical adj. klasik, klasik biçimde olan; mükemmel, olağanüstü, klas; eski dile ait; hümanist
clause n. cümle, cümlecik; madde, bent; fıkra
clean adj. temiz, ak, pak, saf, katışıksız, yazısız, lekesiz, kusursuz, budaksız; arı; ruhsatlı, yasal
clear adj. açık, belirli, berrak, şeffaf, saydam, bulutsuz, parlak, aydınlık, belirgin, belli, ortada, aşikâr; temiz, net, anlaşılır; zeki; kuşkusu olmayan, emin; saf, kat
clearly adv. açıkça, anlaşılır biçimde, açık açık, apaçık, şüphesiz
climate n. iklim, hava; bölge, çevre; şartlar
climb v. tırmanmak, sarılarak tırmanmak, yükselmek, aşama kaydetmek, çıkmak
clinical adj. klinikle ilgili, klinik, hasta başında yapılan; objektif, tarafsız
clock n. saat, kronometre, taksimetre, çorabın iki yanındaki ajur
close v. kapamak, kapatmak; yaklaşmak, anlaşmak, uzlaşmak; kesmek, örtmek; son vermek; kilitlemek, sürgülemek; bitirmek
closely adv. yakından, sıkı sıkı, dikkatle, hemen hemen aynı, benzer
clothes n. giysi, elbise, üst baş, çamaşır; yatak takımları, örtüler
clothing n. giyim, giysi, elbise
cloud n. bulut; küme; sürü; leke, bulanıklık, gölge; sıkıntı veren şey
club n. sopa, çomak, lobut, kulüp, dernek, sinek (iskambil)
cluster n. salkım, hevenk, demet, tutam, küme; oğul (arı); dizi
coach n. posta arabası, at arabası, fayton, otobüs, limuzin(Argo), çalıştırıcı, yolcu vagonu, ucuz tarifeli bölme; ekonomi klas; antrenör, koç; özel hoca
coal n. kömür, maden kömürü, bir yakımlık kömür, kor
coast n. sahil, deniz kenarı, deniz kıyısı, kıyı, kızak için uygun yokuş; kızakla yokuştan kayma
coat n. palto, manto, ceket; kaban, parka, kaput, post, tabaka, kat, örtü, kabuk
code n. kod, şifre; kanun, yasa, yasa kitabı, kural, prensipler, kılavuz, yönetmelik, tüzük,
coffee n. kahve, kahverengi
coin n. madeni para, bozuk para, bozukluk, demir para, para, sikke
cold adj. soğuk, üşümüş, donuk; sakin, soğukkanlı; sıkıcı; duygusuz; yapmacık; baygın; kaçınılmaz, kesin olarak
collapse v. çökmek, düşmek, yıkılmak, portatif olmak; suya düşmek, başarısız olmak; bozulmak; cesaretini yitirmek; ciğerlerine hava gitmemek
colleague n. meslektaş, iş arkadaşı
collect v. bir araya getirmek, biriktirmek, toplamak, toparlamak, toplanmak, birikmek; koleksiyon yapmak; derlemek; uğrayıp almak, almak; tahsil etmek
collection n. toplama, toplanma, derleme; toplanmış yardım; para toplama, koleksiyon; tahsilât; tabaka; yığın
college n. okul, üniversite, fakülte, yüksekokul, kolej, akademi, enstitü, heyet, kurul, dernek
color n. renk, boya; bet beniz; yüz rengi, ten rengi, ton; canlılık, gerçek yüz, içyüzü, dış görünüş, forma; maske, nüans
column n. kolon; sütun; basamak [mat.]; direk; makale
combination n. kombinasyon, birleştirme, birleşim, bağlanma, birlik, bileşim [kim.]; karıştırma; kartel; sepetli motosiklet; tek parça çamaşır
combine v. birleştirmek, kombine etmek, birleşmek; toplamak, toplanmak; karışmak, kaynaştırmak
come v. gelmek, ulaşmak, buyurmak; görünmek; ileri gelmek; tatmin olmak; tavır takınmak; orgazm olmak
comedy n. komedi, güldürü, komik olaylar
comfort n. rahat, rahatlık, ferahlatıcı şey, refah, konfor; teselli, avuntu, teselli eden kimse, huzur; yardım
comfortable adj. rahat, konforlu, rahatlatıcı, tatminkâr; iyi; sakin
command v. emir vermek, emretmek; hükmetmek, hakim olmak, komuta etmek, yönetmek, kontrol etmek, hüküm sürmek; buyurmak; tepeden görmek; telkin etme
comment n. yorum, açıklama; eleştiri; gevezelik, boş lâf
commercial adj. ticari, mesleki, ticaret yapan; kârlı; reklâm yayını yapan
commission n. görev, vazife, görevlendirme, atama; terfi, atama belgesi; sipariş, ısmarlama; talimat; komisyon, aracı kârı; heyet, kurul, komite
commit v. teslim etmek, emanet etmek; önermek, komisyona sunmak; söz vermek, adamak, vâât etmek; suç işlemek, işlemek
commitment n. söz, vâât, taahhüt; teslim etme; suç işleme; bağlantı; hapis hükmü
committee n. komite, heyet, komisyon, kurul
common adj. ortak, müşterek, genel, yaygın; kaba saba, kaba, adi; sıradan, bilinen; bayağı, olağan, alışılagelmiş, alelâde
communicate v. haberleşmek, iletişim kurmak, temasa geçmek, bildirmek, anlatmak, nakletmek, geçirmek, bulaştırmak, bağlantılı olmak, birbirine açılmak; dertleşmek
communication n. kominikasyon, iletişim, haberleşme, tebliğ; bağlantı, irtibat, temas, yayma, nakletme, haber, mesaj, ulaşım
community n. cemiyet, cemaat, topluluk, ortaklık, müşterek tasarruf, benzerlik, ortak yön
company n. şirket, ortaklık, birlik; arkadaşlık, eşlik, topluluk, toplantı, misafir; bölük, tayfa
compare v. karşılaştırmak, kıyaslamak, benzetmek, karşılaştırılmak, benzemek, üstünlük derecesini göstermek
comparison n. kıyaslama, karşılaştırma, mukayese, benzerlik, benzetme, kıyas, üstünlük derecesini gösterme
compensation n. telâfi; karşılama, taviz, tazmin, tazminat; bedel, ödün, maaş
compete v. yarışmak, çekişmek, rekabet etmek, mücâdele etmek
competition n. yarışma, rekabet, çekişme
competitive adj. yarışmaya dayanan, rekabete dayanan, rekabet edebilen, rakip olan, hırslı
competitor n. rakip, yarışmacı, yarışçı
complain v. şikâyet etmek, söylenmek, yakınmak, şikâyetçi olmak, sızlanmak; ihbar etmek; dava açmak
complaint n. şikâyet, sitem, ağlayıp sızlanma, yakınma; suçlama, iftira; dert, rahatsızlık, şikâyet sebebi
complete adj. tam, tamam, tamamı, eksiksiz, tamamlanmış, iyice, mükemmel, bütün
completely adv. bütün bütün, düpedüz, tamamen, bütün olarak, tamamiyle, bütünüyle, iyice, tam olarak
complex adj. kompleks, bileşik, karmaşık, karışık, komplike
complexity n. güçlük, zorluk, karışıklık, karmaşa
complicate v. zorlaştırmak; içinden çıkılmaz hale getirmek, karıştırmak, güçleştirmek
component n. parça, eleman, bileşen, öğe, tamamlayıcı parça
compose v. oluşturmak, meydana getirmek; yaratmak, yazmak; bestelemek; düzenlemek, toparlamak; arabuluculuk yapmak, yatıştırmak; şiir yazmak, eser yaratm
composition n. kompozisyon, derleme, tertip, bileştirme, bileşim, beste, yapıt, nitelik, yapı, eserdeki düzeltme, dizgi; anlaşma
compound n. bileşik, bileşim, alaşım, karıştırma, karıştırılma, bileşik kelime, ağıl, mandıra, duvarla çevrili binalar topluluğu
comprehensive adj. geniş, kapsamlı, anlayışlı, etraflı, idrak edebilen, meslek ortaokulu [brit.], geniş kapsamlı
comprise v. kapsamak, içermek, içine almak, ihtiva etmek; oluşmak
compromise n. uzlaşma, uyuşma, ödün, taviz, ödün vererek anlaşmaya varma
compute v. hesaplamak, hesap etmek; bilgisayar kullanmak
computer n. bilgisayar; elektronik beyin
concentrate v. konsantre etmek, yoğunlaştırmak, toplamak, dikkatini vermek, konsantre olmak, yoğunlaşmak
concentration n. toplama, toplanma, yoğunlaşma, konsantrasyon
concept n. fikir, görüş, kavram, mefhum, tasavvur, hayal etme
concern v. ilgilendirmek, kaygılandırmak, endişelendirmek; etkilemek; ait olmak, ilişkisi olmak, karışmak
concert n. konser, ses bütünlüğü; anlaşma, uyum, ahenk, elbirliği
conclude v. bitirmek, sonuçlandırmak, anlaşma yapmak, sonuç çıkarmak, karara varmak, bitmek, sonuçlanmak
conclusion n. son, sonuç, netice, karar, kanı, hüküm
concrete n. somut varlık, beton
condition n. koşul, şart, durum, hal, alem, kondisyon, form, mevki, kayıt, medeni durum, ikmal, bütünleme
conduct n. hareket, davranış, yönetim, idare, gidiş
confidence n. güven, inanç, itimat, kendine güven; inanma; sır, sırdaşlık
confident adj. güvenli, emin, kuşkusuz, kendine güvenen, atak, cüretli, inançlı
confirm v. doğrulamak, tasdiklemek, onaylamak, tasdik etmek, kuvvetlendirmek, takviye etmek; kiliseye kabul etmek
conflict n. savaş, kavga, çekişme, çarpışma, keşmekeş, çatışma; anlaşmazlık, fikir ayrılığı
confuse v. şaşırtmak, kafasını karıştırmak, karıştırmak, karman çorman etmek, kafa karıştırmak; ayırt edememek; serseme çevirmek; afallatmak, farkedememek
confusion n. karışıklık, keşmekeş, kargaşa, şaşkınlık, bozulma, utanma, karıştırma, birbirine karıştırma
connect v. bağlamak, bitiştirmek, birleştirmek, iletişim sağlamak; devreye sokmak, bağlanmak; ilgili olmak
connection n. bağlantı, aktarma, irtibat, bağ; alâka; ilişki, yakınlık, akrabalık, yakın, akraba; alışveriş; bağıntı, ilgi, ilgilenme; dost, uyuşturucu satıcısı
consequence n. sonuç, netice, eser, semere, önem
consequently adv. sonuç olarak, bu nedenle
conservative adj. tutucu, muhafazakâr, eski kafalı (Argo); ölçülü; gösterişsiz, göze çarpmayan; riske girmek istemeyen
consider v. göz önüne almak, hesaba katmak, addetmek, göz önünde bulundurmak, düşünmek, göz önünde tutmak, dikkate almak; saygı göstermek, saymak; g
considerable adj. önemli, hatırı sayılır ölçüde, hayli, dikkate değer
consideration n. düşünme, göz önüne alma, sebep, itibar, önem, saygı, düşünce, karşılık, bedel, göz önünde tutma
consist v. oluşmak, meydana gelmek; ibaret olmak; dayanmak; var olmak; uymak
consistent adj. tutarlı, bağıntılı; istikrarlı, uygun, kalıcı, sürekli
constant adj. daimi, sabit, değişmez, sürekli; ısrarlı, sebatlı, sadık, vefalı; durağan
constantly adv. sıkça, sık sık
constitute v. atamak, seçmek, yürürlüğe koymak, kurmak, teşkil etmek, oluşturmak
constraint n. zorlama, baskı, zor; sınırlama; kendini tutma; çekinme; alıkoyma
construct v. inşa etmek, kurmak; dikmek, düzenlemek, çizmek
construction n. inşa etme, yapma, inşa, kurma, inşaat, yapı; çizim; yorum, anlam
consult v. danışmak, başvurmak, bakmak; dikkate almak, düşünmek; görüşmek
consultant n. danışman, mütehassıs, uzman doktor
consume v. tüketmek, harcamak, bitirmek, sarfetmek; yakıp kül etmek, ziyan etmek
consumer n. tüketici, alıcı
contact n. temas, dokunma, ilişki, bağlantı, tanıdık, portör, taşıyıcı
contain v. kapsamak, içermek, eşit olmak, içine almak, ihtiva etmek, frenlemek; tutmak, zaptetmek
contemporary adj. modern, çağcıl, aktüel, günümüze ait, çağdaş, yaşıt, eş zamanlarda yaşamış olan
content n. içerik, içerik miktarı, öz, içindekiler, kapsam, anlam; lehte oy kullananlar; olumlu oy miktarı; ayar; memnuniyet, hoşnutluk; doyum, tatmin
contest n. mücâdele, karşılaşma, maç, yarışma; tartışma; iddia, çekişme; inkâr; itiraz
context n. bağlam, sözün gelişi, kaynak, şartlar, durum
continue v. devam etmek, sürmek, sürdürmek, uzatmak; uzamak, kalmak, ertelemek
continuous adj. devamlı, sürekli, aralıksız, devam eden, zincirleme
contract v. kasılmak, daralmak, daraltmak, kasmak; kontrat yapmak, sözleşme yapmak
contrast v. kontrastı olmak, karşılaştırmak; tezat oluşturmak, çelişmek
contribute v. vermek, bağışta bulunmak, katılmak, katkıda bulunmak, payı olmak; yazı vermek
contribution n. yardım, bağış, iştirak, katkı, yazı, makale, destek
control v. kontrol etmek, idare etmek, hakim olmak, denetlemek, işletmek
controversial adj. ihtilaflı, anlaşmazlığa neden olan, tartışmalı, münakaşacı
convention n. toplantı, kongre, toplama, toplanma, düzen, adet
conventional adj. geleneksel, konvensiyonel, atomik olmayan, basmakalıp, beylik
conversation n. konuşma, görüşme, söyleşi, sohbet; cinsel birleşme
convert v. değiştirmek, çevirmek, dönüştürmek, değişmek, dönüşmek; inancını değiştirmek, dininden döndürmek; arıtmak, sayı yapmak
convince v. ikna etmek, inandırmak
cook n. aşçı
cool adj. serin, soğuk; soğukkanlı; klas, harika; küstah; abartısız, tamı tamına, uygun
cooperation n. dayanışma, işbirliği, beraberlik, ortaklık etme, destek, yardım, elbirliği
cope v. başa çıkmak, üstesinden gelmek, çare bulmak; uğraşmak; örtmek, üstünü kapamak
copy n. kopya, nüsha, suret, örnek, poz, metin, senet
core n. iç, öz; çekirdek; göbek, meyve göbeği; dolgu
corner n. köşe, açı, köşe atışı; ücra yer, kuytu, bölge, bucak, tekel oluşturma
corporate adj. tüzel, şirkete ait; birleşmiş, toplu
corporation n. tüzel kişi; kurum, şirket, dernek, belediye yetkilileri; şiş göbek
correct v. düzeltmek; doğrulamak; haddini bildirmek; cezalandırmak
correspond v. haberleşmek; karşılığı olmak; yazışmak, mektuplaşmak; uymak, yaramak, benzemek
cost n. masraf, paha, maliyet, fiyat; zarar
cough v. öksürmek, öksürür gibi ses çıkarmak
could v. ebilmek, yapabilmek, edebilmek, olabilmek; konservesini yapmak, konservelemek; kasede kaydetmek, kayıt yapmak (ses ya da görüntü), uzaklaştırm
council n. meclis, kurul, divan, yönetim kurulu, konsey
counsel n. danışman; nasihat, tavsiye, öğüt, danışma; niyet, düşünce; avukat, dava vekili, hukuk danışmanı
count v. saymak; hesaba katmak, varsaymak; addetmek, sayı saymak, sayılmak; önemi olmak
counter n. sayaç; tezgâh; gişe; fiş; karşılık, karşı şey; çene altı ile omuz arası; kontuar
country n. ülke, memleket; taşra, köy, diyar; sayfiye; arazi, toprak
county n. ilçe, il, vilâyet, eyaletteki yerel yönetim bölgesi, idari bölge; kontluk, kont
couple n. çift, iki, eş, karı koca
course n. yön, gidişat, tabak, akış, seyir, süreç; pist, rota; dizi, sıralama, kur
court n. mahkeme; avlu, dar sokak; kort, oyun alanı; saray, konak, saray halkı; oturum, celse; hükümdarlık, saltanat, kur, toplantı
cousin n. kuzen, teyze çocuğu, kuzin
cover v. kapamak, örtmek, kaplamak, kapatmak, üzerini kapatmak, korumak; yetmek; içermek; kapsamak
coverage n. haber yayın süresi, haber yorumu; sigorta kapsamı
cow n. inek, büyük hayvan (dişi)
crack v. çatlamak, çatlatmak; çatallaşmak (ses); çatırdatmak, çatırdamak; patlamak; şaklatmak; yarılmak; çökmek; kırmak,
craft n. beceri, hüner, sanat, zanaat; gemi; hile; uçak
crash v. kırılmak, parçalanmak, gürültüyle düşmek; gürültü etmek; batmak, iflas etmek; düşmek; çarpmak; davetsiz olarak gitmek; sabahlamak
crazy adj. çıldırmış, çılgın, deli, mecnun; derme çatma; salak, aptalca; karmaşık
cream n. kaymak, krema, krem; en iyi kısım; öz; krem rengi, bej
create v. yaratmak, oluşturmak, yapmak, neden olmak; meydana getirmek; yetki vermek, atamak
creation n. yaradılış, hilkat, kreasyon; alem, evren; atama; eser; oluşum; buluş;dünyanın yaradılışı
creative adj. yaratıcı, neden olan, oluşturan
creature n. yaratık, varlık, kul; alet olan kimse
credit n. güven, itibar, inanma; kredi, vade; hesaptaki para miktarı; alacak; emniyet; saygınlık, beğeni; kazanç
crew n. ekip; izci grubu, sürü; tayfa, mürettebat
crime n. suç, cinayet; sabıka; yüz karası; aptallık; cinayet romanı
criminal n. suçlu, sabıkalı
crisis n. buhran, kriz, bunalım; dönüm noktası
criterion n. kriter, ölçüt, kıstas, ayırıcı özellik
critic n. eleştirmen, eleştirici, karşı olan kimse; kusur bulup duran kimse; muhalif
critical adj. kritik, hassas, ciddi; eleştirici, titiz
criticism n. eleştiri, tenkit, kınama
criticize v. eleştirmek, kritiğini yapmak, tenkit etmek, kusur bulmak
crop n. ekin, ürün, mahsul, verim; ekip biçme; işleme; hasat; kalabalık; kursak; kısa kesilmiş saç
cross n. artı işareti, haç, çapraz; dert; melez; hile; dörtyol ağzı
crowd n. kalabalık, cemaat, çokluk, izdiham, sürü, topluluk; arkadaş grubu, yığın
crucial adj. çok önemli, kritik; zor; çetrefilli; haç
cry v. ağlamak; bağırmak, haykırmak, çığlık atmak; seslenmek
cultural adj. kültürel; ziraat
culture n. kültür, medeniyet, medenilik; üretme, yetiştirme, ekim; bakteri kültürü
cup n. fincan, bardak, kupa, kâse
curious adj. acayip, garip, ilginç, tuhaf; ilgili,meraklı,
currency n. geçerlik, geçerlilik, yaygınlık, tedavül; para, döviz; devir; dolaşım; değer
current adj. cari, bugünkü, geçer, geçerli, şimdiki, tedavüldeki
currently adv. halen, şu anda, bu günlerde
curtain n. perde; perde kapanış sözü; alkışlarla tekrar sahneye çağırma; bölme
curve n. eğri, kıvrım, kavisli şey, kavis, dönemeç, viraj
custom n. gelenek, görenek, adet, alışkanlık, töre, örf ve adetler hukuku; müşterisi olma; alışveriş
customer n. müşteri, alıcı; tip, herif
cut v. kesmek, makasla kesmek, biçmek, budamak; kırpmak; incitmek, oymak; indirmek; açmak, yol açmak; hadım etmek; sulandırmak, seyreltmek; görme
cycle n. dolaşım, dönme; devre, aşama, zaman; devir; dizi, seri; bisiklet; motosiklet
dad n. baba, babacığım
daily adj. günlük, gündelik
damage n. zarar, hasar; masraf, maliyet
damn interj. kahretsin, allah'ın belâsı, lanet olası, lanet olsun
dance v. dans etmek, oynamak, dans ettirmek, oynatmak
danger n. tehlike, tehdit
dangerous adj. tehlikeli, riskli
dare v. cüret etmek, cesaret etmek; kalkışmak; riske girmek; kafa tutmak (Argo); meydan okumak
dark adj. karanlık, ışıksız; kara, koyu, loş; esrarlı, gizli; kötü; korkutucu; bulanık; üzüntülü, kasvetli, asık suratlı
darkness n. karanlık; bilinmezlik, esrarengizlik, gizlilik; koyuluk; körlük; loşluk, kötülük; cehalet, bilgisizlik
data n. data, bilgi, girdi, veri, malumat;bilgiler, data, malumat, veri; haber
database N/A N/A
date n. tarih, zaman, dönem, vade; randevu, buluşma, flört; hurma
daughter n. kız, kız evlât; bağ, ilişki
day n. gün, gündüz; dönem, zaman
dead adj. ölü, ölmüş, cansız; kullanılmayan, unutulmuş; donuk; dermansız, sönmüş; acımasız; bozuk; çıkmaz; tam; çok; keskin
deal v. ilgilenmek, meşgul olmak, uğraşmak, değinmek; iş yapmak; alışveriş etmek; dağıtmak, kâğıt dağıtmak; uyuşturucu işi yapmak; vurmak; ele almak
dealer n. satıcı, tüccar; kâğıt dağıtan kimse; krupiye; borsada kendi hesabına işlem yapan kimse
dear adj. sevgili, değerli, aziz, kıymetli; pahalı
death n. ölüm, ölme, ecel, yıkım, tükeniş
debate n. tartışma, çekişme, görüşme, müzakere
debt n. borç, borçlu olma
decade n. onyıl; onlu grup, onlu takım; onluk
decide v. karar vermek, kararlaştırmak, karar verdirmek, karar vermesini sağlamak; belirlemek; hüküm vermek; sonuca varmak; azmetmek
decision n. karar, hüküm, kararlılık; sonuç
declare v. açıklamak, beyan etmek, ifade vermek, ilan etmek, bildirmek; fikrini belirtmek, deklârasyon yapmak; afişe etmek
decline v. çökmek, zayıflamak, düşmek, batmak, çürümek, bozulmak; azalmak; çevirmek, geri çevirmek; çekilmek, çekmek [dilb.]; kabul etmemek; eğimi olmak
decrease v. küçülmek, azaltmak, eksiltmek, inmek, düşmek, eksilmek, küçültmek, azalmak
dedicate v. adamak, vermek; tahsis etmek; ithaf etmek, hizmete sunmak
deep adj. derin; koyu; dalgın; tok (ses); anlaşılmaz; şiddetli, ağır; pes; genişliğinde; keskin; aşırı; içten, yürekten; esrarlı; karışık; bilinçaltı
deeply adv. derinden; içten; çok, son derece
defeat v. yenmek, aşmak; engellemek; devirmek; boşa çıkarmak, iptal ettirmek
defend v. savunmak, korumak, müdafaa etmek
defense n. savunma, koruma; davalı, sanık; doğrulama; savunma silahları; defans oyuncusu
deficit n. hesap açığı, açık; eksiklik; dezavantaj
define v. tanımlamak, belirtmek, tarif etmek, belirlemek
definitely adv. kesin olarak, kesinlikle, elbette, kuşkusuz, açıkça, tamamen
definition n. belirtme, tanımlama, tanım, tarif, açıklama, belirleme; kesinleştirme; seçiklik
degree n. derece, lisans, diploma, ünvan, rütbe, karşılaştırmalı üstünlük derecesi [dilb.]; aşama, evre; sıralı notalar
delay v. geciktirmek, ertelemek, gecikmek, geç kalmak; oyalamak, oyalanmak, alıkoymak, savsaklamak
delight v. hoşnut etmek, sevindirmek, hoşlanmak, hoşuna gitmek; zevk almak
deliver v. teslim etmek, iletmek, dağıtmak, vermek; kurtarmak; serbest bırakmak; doğurtmak; söylemek; devretmek; atmak
delivery n. teslim, dağıtma, teslim etme, verim; devretme; doğum, doğurma; konuşma
demand v. istemek, talep etmek; hak iddia etmek; sormak
democracy n. demokrasi, demokratik parti
democratic adj. demokratik, demokratik partiye ait, demokrasiye uygun
demonstrate v. göstermek, örnekle açıklamak, gösteri yapmak; ispat etmek, kanıtlamak, ispatlamak
demonstration n. ispat, kanıt, gösterme, gösteri; kanıtlama, arz
density n. yoğunluk, sıkışıklık; kalınlık; sıklık; ahmaklık, kalın kafalılık
deny v. reddetmek, inkâr etmek, yalanlamak, yadsımak; mahrum etmek, yoksun bırakmak
department n. departman, bölüm, şube, daire; bakanlık; bölge
depend v. bağlı olmak, tabi olmak, güvenmek
dependent adj. bağlı, tabi, bağımlı, muhtaç; asılı; sarkan
deposit v. yerleştirmek; yatırmak, bankaya yatırmak, para yatırmak; emanet etmek; yumurtlamak; tortu bırakmak; çökelmek
depress v. moralini bozmak, neşesini kaçırmak, sıkmak; bastırmak; azaltmak; düşürmek; kısmak
depression n. buhran, depresyon, bunalım; çöküntü, çökme; kasvet; daralma, değerini düşürme; bastırma
depth n. derinlik, en derin nokta, dip; ahlâk azlığı; yoğunluk; bilinçaltı
derive v. türetmek; sağlamak; çıkarmak; kaynaklanmak
describe v. tanımlamak, tarif etmek, tasvir etmek, anlatmak; betimlemek; ifade etmek; çizmek
description n. tanım, tarif, tasvir, tanımlama; betimleme; çeşit
desert n. çöl, bozkır; ıssız yer; tatsızlık; sönüklük; hak etme, hak edilen şey, hak ettiğini bulma
deserve v. hak etmek, layık olmak
design v. dizayn etmek, tasarlamak, modelini çizmek, stilize etmek; planlamak, komplo kurmak; kastetmek
designer n. modelist, desinatör, stilist, tasarımcı, düzenbaz kişi, dalavereci kişi, modacı
desire v. arzu etmek, istemek, arzulamak, dilemek; imrenmek; rica etmek, yalvarmak
desk n. çalışma masası, yazı masası, sıra (okul); kasa; kontrol paneli; kürsü; bölüm; resepsiyon
despite prep. karşın, rağmen
destroy v. tahrip etmek, yıkmak, imha etmek, mahvetmek, harap etmek; öldürmek; ümidini yıkmak; tüketmek
destruction n. imha, yok edilme, tahribat, yıkma, tahrip, öldürme
detail n. ayrıntı, detay, detaylar; ayrıntısıyla uğraşma; ayrıntılı plân; özel göreve verme
detect v. ortaya çıkarmak, belirlemek, keşfetmek; farketmek; sezmek
determination n. belirtme, niyet, kararlılık, azim, karar, tespit, belirleme; saptama, saplantı
determine v. kararlaştırmak, karara bağlanmak, karara varmak; belirlemek; neden olmak; sabitleştirmek; saptamak
develop v. geliştirmek, gelişmek, ilerlemek; tab etmek; açıklamak; banyo etmek; ilgi göstermek; şekillendirmek, açınım yapmak; yükselmek (ateş); ün kazanmak
development n. büyüme, geliştirme, gelişme; tab etme; son durum; kalkınma; geliştirilmiş ürün; site
device n. alet; hile, oyun; arma; eğilim; istek; cihaz, makine; işaret, nişan
devote v. ayırmak, tahsis etmek, adamak
dialog N/A N/A
die v. ölmek, gebermek; canı çıkmak, sıkıntıdan ölmek; göçmek; sona ermek; solmak; sıkılmak; tatmak
diet n. diyet, beslenme düzeni, gıda, rejim, perhiz; kurultay, meclis, oturum
differ v. benzememek, farklı olmak; ters düşmek; farlı düşünmek, anlaşamamak
difference n. fark, ihtilaf, ayrım; benzememe; olağandışılık; fikir ayrılığı, ayrılık
different adj. farklı, başka, değişik; diğer; çeşitli,
differently adv. değişik olarak, farklı olarak, başka biçimde; çeşitli
difficult adj. zor, güç, çetin; çatal, belâlı; inatçı; geçimsiz; huysuz, müşkülpesent, titiz; zor beğenen
difficulty n. zorluk, güçlük, engel, külfet, meşakkat, sorun; sıkıntı
dig v. kazmak, çukur kazmak, hafriyat yapmak, dürtmek, bellemek; deşmek; incelemek; mahmuzlamak; anlamak; hoşlanmak; göz atmak; araştırmak; yeme
digital adj. dijital; sayısal; parmağa ait, parmakla yapılan
dimension n. boyut, ebat, ölçü
dinner n. akşam yemeği, yemek; ziyafet
direct v. yönetmek, idare etmek, yöneltmek, direktif vermek, komuta etmek, yönlendirmek; yol göstermek; adres yazmak (gönderiye); atfetmek; emretmek
direction n. yön, istikamet; direktörlük; yönetim; kumanda, yönetme, emir, talimat; açıklama, alıcı adresi
directly adv. doğrudan doğruya, direkt olarak, dosdoğru, doğruca; hemen, yapar yapmaz; açıkça, anlaşılır biçimde
director n. idareci, yönetici, direktör, müdür, yönetim kurulu üyesi, yönetmen; orkestra şefi, koro şefi
dirty adj. pis, kirli; açık saçık, rezil, aşağılık, iğrenç, ahlaksız, edepsiz, terbiyesiz, müstehcen; muzur, bozuk; fırtınalı
disagree v. aynı fikirde olmamak, karşıt görüşte olmak, uyuşmamak, uymamak, anlaşamamak; bozuşmak; dokunmak
disappear v. gözden kaybolmak, yok olmak, kaybolmak, ortadan kaybolmak; unutulup gitmek
disappoint v. hayal kırıklığına uğratmak, ümidini boşa çıkarmak, umudunu boşa çıkarmak, düş kırıklığına uğratmak, boşa çıkarmak; altüst etmek, bozmak
disaster n. felâket, facia, yıkım, afet
discipline n. disiplin, sıkı disiplin, baskı, sıkı düzen; otorite; denetim; bilim dalı
discount v. indirim yapmak, hesaptan düşmek; hesaplamak, önceden düşünmek, kırdırmak (senet), kırmak (senet); önemsememek
discover v. keşfetmek, ortaya çıkarmak, bulmak; farketmek, anlamak
discovery n. keşif, buluş, ortaya çıkarma, bulgu
discuss v. tartışmak, görüşmek; tadına varmak, tadını çıkarmak
discussion n. tartışma, görüşme, münazara, müzakere, bahis
disease n. hastalık, rahatsızlık, illet
dish n. tabak; yemek; tercih; güzel kız; piliç
disk n. disk, plâk (gramafon)
dismiss v. bırakmak, işten atmak, işten çıkarmak, görevden almak, işten kovmak, kovmak; açığa çıkarmak, azletmek, salıvermek, affetmek, ihraç etmek, savma
disorder n. keşmekeş, kargaşa, karışıklık, düzensizlik, patırtı
display v. sergilemek, göstermek, gösteriş yapmak, göz önüne sermek, teşhir etmek, gözler önüne sermek, açığa çıkarmak; büyük puntolarla basmak
dispute v. tartışmak, çekişmek, münakaşa etmek; karşı koymak, itiraz etmek, reddetmek; şüphe etmek
distance n. uzaklık, uzak olma, açıklık; mesafe, ara, araya mesafe koyma; soğukluk
distant adj. uzak, ırak, uzakta, mesafeli; hafif; soğuk
distinct adj. ayrı, farklı, başka; belirgin, açık, aşikâr
distinction n. ayrım, ayırma, fark gözetme, fark, ayırt etme; açıklık; yükselme, rütbe, üstünlük; ün, şöhret
distinguish v. ayırt etmek, ayırmak, ayrım yapmak; seçmek; farketmek, anlamak; sivriltmek
distribute v. dağıtmak, vermek, paylaştırmak, yaymak, saçmak; sürmek (boya)
district n. bölge, havali, ilçe, semt, mahalle, bucak, kaza
disturb v. endişelendirmek, rahatsız etmek, huzursuz etmek, rahat vermemek; aksatmak; altüst etmek, karıştırmak; bozmak
diversity n. farklılık, başkalık, çeşitlilik, değişik tür, cins
divide v. bölmek, ayırmak, taksim etmek, bölüştürmek, ikiye ayırmak, ayrılmak, bölünmek; paylaşmak; sınıflandırmak; bozuşmak, araları açık olmak
division n. bölme, ayırma, ikiye ayrılma, dağıtım, bölünme; bölge, bölüm; anlaşmazlık, uyuşmazlık; küme [fut.]; siklet (boks)
divorce n. boşanma, boşama, ayrılma, ayrılık
do v. yapmak, etmek; tamamlamak, meydana getirmek; neden olmak; düzenlemek, temizlemek; rolünü üstlenmek; ilgilenmek; uymak; ayağını kaydırmak;
doctor n. doktor, hekim; ileri gelen; gemi aşçısı; yapay balıkçı sineği
document n. döküman, belge, evrak, delil
dog n. köpek; erkek kurt, it; erkek tilki; ocak demiri; kömür vagonu
dollar n. dolar, beş şilin [brit.]
domestic adj. eve ait, ehli, ev, ailevi, aile, iç, evine bağlı, evcil, yerli
dominate v. egemen olmak, hakim olmak, hükmetmek, nazır olmak, egemenlik kurmak, nüfuzlu olmak
door n. kapı, eşik, giriş
double adj. çift; iki kat; ikili; çifte, iki kişilik, duble; iki yüzlü; iki anlamlı
doubt n. şüphe, kuşku, tereddüd, kararsızlık, güvensizlik, endişe
down prep. aşağıya doğru, aşağısına doğru, aşağısında; boyunca; beri
dozen art. N/A
draft n. müsvedde; çekiş, ödeme emri, para çekme, çekme, istismar; taslak, manga; askerlik; sıkıntı, rahatsızlık; hava akımı, cereyan
drag n. tırmık, trol, tarak, kızak; engel; direnç; ağır hareket; el arabası, atlı araba; zahmetli şey; sıkıcı tip; aptal, geri zekâlı tip; etki; bir nefes; koku (av); kadın
drama n. drama, dram, sahne için yazılmış oyun, tiyatro sanatı, tiyatro eseri, heyecanlı olaylar dizisi, heyecan
dramatic adj. dramatik, tiyatroya ait, heyecanlı, çarpıcı, etkileyici
dramatically adv. N/A
draw v. resmetmek, çizmek, yazmak, karalamak; çekmek, fıçıdan çekmek; yaklaşmak; germek; teşvik etmek; almak, kazanmak; ikna etmek; sorguya çekmek
dream n. rüya, düş, rüya görme; amaç, ideal, hayal, rüya gibi şey, nefis şey
dress v. giymek, giydirmek, giydirip kuşatmak, süslemek, giyinmek, resmi giyinmek, gece elbisesi giymek, şekil vermek, pansuman yapmak, hizalanmak
drink v. içmek, içki içmek, şerefine içmek; içkiye harcamak; bitirmek
drive v. araba kullanmak, sürmek, önüne katmak, gütmek, saplamak, çakmak, hareket ettirmek, sokmak, zorlamak, kovalamak, çalıştırmak, kullanmak, acele
driver n. şoför, sürücü, arabacı, makinist, hayvan güden kimse, sert yönetici, golfte ağaç sopa
drop n. damla, az miktar, şeker, azalma, düşme, düşüş, iniş, perde (sahne)
drug n. ilaç, uyuşturucu madde, uyuşturucu, narkotik
dry adj. kuru, kurumuş, sek, susuz, susatıcı, kart, susamış, yavan, sıkıcı, içki karşıtı, kurak
due n. hak
during prep. iken, esnasında, boyunca, sırasında, süresince
dust n. toz, toz toprak, çiçek tozu, pudra, kemik kalıntıları, para, mangır
duty n. ödev, gümrük, hizmet, yükümlülük, görev, vergi, gümrük vergisi
e-mail N/A N/A
each art. N/A
ear n. kulak, duyma yeteneği, kulak verme, başak
early adj. erken, başlangıç, ilk, eski, çabuk, acele
earn v. kazanmak, hak etmek, para kazanmak
earth n. yeryüzü, toprak, kara, yer, in;dünya
ease n. rahat, huzur, refah, içi rahat olma, rahatlık, kolaylık, dinme, konfor
easily adv. kolayca, kolaylıkla, şüphesiz, muhtemelen, rahatça
east n. doğudaki bölüm, gündoğusu rüzgârı;doğu, doğu ülkeleri
eastern adj. doğu, doğuya ait
easy adj. basit, kolay, zahmetsiz, rahat, dertsiz, huzurlu, zevkli, uysal, serbest, doğal
eat v. yemek, içmek (çorba), yemek yemek, çok yemek yemek; tüketmek; kemirmek; aşındırmak
economic adj. ekonomik, iktisadi, hesaplı
economy n. ekonomi, iktisat, tasarruf, idare, örgüt
edge n. keskin kenar, ağız, kıyı, keskinlik, şiddet, kenar, kesit, üstünlük
edit v. kısaltmak, yayına hazırlamak, baskıya sokmak, yönetmek, yazımlamak (data), yerli yerine koymak
edition n. baskı, yayın, tiraj
editor n. editör, yayımcı, yazı ileri müdürü, başyazar, program kurgu sorumlusu
educate v. eğitmek, terbiye etmek, yetiştirmek, okutmak, öğrenim gördürmek
education n. eğitim, terbiye, öğretim, öğrenim, eğitimbilim
educational adj. eğitici, eğitsel, eğitimle ilgili
effect n. etki, tesir, netice, sonuç, izlenim, reaksiyon, gerçeklik, yürürlük, uygulama, anlam, verim, efekt
effective adj. etkili, etkileyici, tesirli, etkin, yürürlükte olan, etken, geçerli, efektif, verimli
effectively adv. etkin biçimde, etkileyici, geçerli olarak
efficiency n. etkinlik, işgüzarlık, yeterlik, yetenek, verim, etki, rasyonellik
efficient adj. işgüzar, yeterli, ehliyetli, etkili, verimli, becerikli, rasyonel
effort n. çaba, gayret, girişim, deneme, çabalama, uğraşma, başarı, eser
egg n. yumurta, bomba, torpido, eşek şakası
either art. N/A
elderly adj. yaşlı, ihtiyar, yaşını başını almış
elect v. seçmek, atamak, görevlendirmek
election n. seçim
electric adj. elektrik, elektro, elektrikli, heyecan verici, gerilimli
electricity n. elektrik, elektrik akımı
electronic adj. elektronik
element n. eleman, unsur, öğe, element, faktör, ana unsur, esas, doğa şartları, atmosferik güçler, bir parça, küçük bir miktar
eliminate v. elemek, çıkarmak, atmak, bertaraf etmek, elimine etmek, gidermek, yok etmek, elenmek
else art. N/A
elsewhere adv. başka yerde, başka yere
embarrass v. şaşırtmak, bozmak, bozum etmek, utandırmak, sıkıntı vermek, engellemek, para sıkıntısı çekmek
embrace v. kucaklamak, bağrına basmak, sarmak, kapsamak, benimsemek, ele geçirmek, yakalamak, beslemek (ümit), kucaklaşmak, sarmaş dolaş olmak
emerge v. su yüzüne çıkmak, ortaya çıkmak, çıkmak, doğmak, gün ışığına çıkmak, yücelmek
emergency n. acil vaka, tehlike, acil durum
emotion n. heyecan, duygu, duygulanma, his
emotional adj. duygulu, hissi, duyarlı, duygusal, hassas, heyecanlı, içli
emphasis n. önem, vurgu, üzerinde durulan nokta
emphasize v. vurgulamak, üzerinde durmak, önemini belirtmek
empire n. imparatorluk
employ v. çalıştırmak, görevlendirmek, iş vermek, kullanmak, harcamak, meşgul etmek
employee n. adam, işçi, görevli, personel, eleman, hizmetli
employer n. işveren, patron
employment n. iş verme, görevlendirme, görev, iş, hizmet, uğraş, çalıştırma
empty adj. boş, yoksun, aç, boşuna, içeriksiz, önemsiz, anlamsız
enable v. yetki vermek, olanak vermek, olanak tanımak, izin vermek
encounter v. karşılaşmak, rastlamak, yüz yüze gelmek, çarpışmak
encourage v. korumak, desteklemek, teşvik etmek, özendirmek, cesaret vermek, cesaretlendirmek
end n. son, uç, taraf, akıbet, kafa, ölüm, erek, kalıntı, izmarit, sonuç
enemy n. hasım, düşman, düşman kuvvetleri
energy n. enerji, güç, gayret, erke, kuvvet
engage v. söz vermek, bağlamak, işe almak, tutmak, kullanmak, çekmek, bağlanmak, garanti etmek, çarpışmaya girmek
engine n. motor, makine, lokomotif, itfaiye arabası, alet edevat
engineer n. mühendis, makine mühendisi, teknisyen, tekniker, makinist, çarkçı
enhance v. artırmak, yükseltmek, büyütmek, abartmak
enjoy v. hoşlanmak, hoşuna gitmek, beğenmek, haz almak, tadını çıkarmak, tadına varmak, zevk almak, sevmek, yararlanmak, sahip olmak
enormous adj. büyük, azman, kocaman, koskocaman, dağ gibi, muazzam
enough art. N/A
ensure v. sağlamak, sağlama almak, garantiye almak, sigorta etmek
enter v. girmek, giriş yapmak, girmek [bilg.], içeriye girmek, içeri girmek, katılmak, kaydolmak, yazılmak, kaydetmek, yazmak, sokmak, gümrük beyanında bul
enterprise n. N/A
entertain v. eğlendirmek, oyalamak, ağırlamak, misafir etmek, aklında bulundurmak
entertainment n. eğlence, gösteri, ziyafet, davet, ağırlama, misafir etme, alem
entire adj. bütün, tam, tüm, saf, katışıksız, iğdiş edilmemiş
entirely adv. tamamen, baştan sona, büsbütün, bütünüyle, tümüyle
entitle v. isimlendirmek, hak etmek, adlandırmak, ünvan vermek, yetki vermek, hak tanımak
entrance n. giriş, girme, kapı, antre, sahneye çıkma, atılma
entry n. giriş, antre, girme, kalem, kapı, sahneye çıkma, katılma, girdi, madde, kayıt
envelope n. zarf, kılıf, örtü, torba [anat.]
environment n. çevre, etraf, ortam
environmental adj. çevresel, çevre
episode n. olay, bölüm, perde, kısım
equal adj. eşit, denk, eş, aynı, başabaş, uygun, yeterli, yanlı, hayır demez, dengeli, düzenli, sakin, dingin
equally adv. eşit olarak, eşit ölçüde, aynı derecede
equation n. eşitlik, denklem, denge
equipment n. ekipman, donanım, teçhizat, araç gereç, gereç, doğuştan olan özellikler
equivalent adj. eşit, denk, eşdeğer
era n. devir, çağ, çığır, tarih başlangıcı, tarih hesabı
error n. yanlış, hata, yanlışlık, yanılgı, falso, suç
escape v. kaçmak, firar etmek, kurtulmak, paçayı sıyırmak, atlatmak, kaçıp kurtulmak, gözünden kaçmak, aklına gelmemek, hatırından çıkmak, sızmak, kaçak
especially adv. özellikle, bilhassa
essay n. deneme, girişim
essential adj. köklü, esaslı, başlıca, gerekli, zorunlu, esans türünden
establish v. kurmak, yapmak, yerleştirmek, kanıtlamak, belirlemek, saptamak, pekiştirmek
establishment n. kurum, kuruluş, şirket, kadro, birlik, resmi kilise, kurma
estate n. mülk, emlâk, malikâne, arazi, varlık, miras, aşama, sınıf, durum, hal
estimate v. tahmin etmek, kestirmek, değer biçmek, takdir etmek, hüküm vermek, biçmek
ethnic adj. etnik, ırksal
evaluate v. paha biçmek, değerlendirmek, ölçmek, değer biçmek
evaluation n. paha biçme, değerlendirme, değer tahmini, ölçüm
even adj. düz, çift, eşit, tam, başabaş, fit olmuş, düzenli, dengeli, sakin, çift (sayı)
evening n. akşam, suare, son evreler, son bölüm
event n. olay, hadise, vaka, sonuç, akıbet, olgu, hal, durum, yarışma, karşılaşma, maç
eventually adv. sonunda, neticede, nihayet, sonuçta
ever adv. her zaman, hep, daima, gitgide, giderek, asla, hiç, olabildiğince
every art. N/A
everybody n. N/A
everyday adj. her gün, her günkü, günlük, gündelik, vasat, basit, adi, orta halli, olağan
everyone n. N/A
everything n. N/A
everywhere adv. her yer, her yerde, her taraf, her tarafta
evidence n. şahit, ifade, tanık, delil, kanıt, ispat, bulgu, tanıklık, şahitlik, açıklık, belirginlik, göze çarpma, belirti, iz
evil adj. kötü, fena, zararlı, kem, uğursuz, şanssız, tâlihsiz, günahkâr, aksi
evolution n. evrim, gelişim, açılma, arka arkaya gelme, yayma, verme (ısı vb.), açılım, kök alma [mat.]
evolve v. açmak, geliştirmek, yaymak, çıkarmak, gelişmek, evrim geçirmek
exact adj. tam, tamı tamına, dakik, titiz, kesin, kati, sert, gerçek, doğru, gerçekçi
exactly adv. tamı tamına, aynen, tamamen, tam olarak, kesin olarak, tam, tamam, titizlikle
exam n. sınav, imtihan, muayene
examination n. sınav, muayene, kontrol, inceleme, yoklama, teftiş, soruşturma, tetkik, tahkikat
examine v. denetlemek, sorguya çekmek, yoklamak, sınamak, eleştirmek, muayene etmek, sınav yapmak, incelemek, sorgulamak
example n. örnek, misal, ibret, ders
exceed v. aşmak, geçmek, haddini aşmak, sınırı aşmak, ileri gitmek, aşırıya kaçmak
excellent adj. mükemmel, kusursuz, nefis, üstün, seçkin
except prep. haricinde
exception n. istisna, sıradışı durum, hariç tutma, kuraldışılık, ayrım yapma
excess n. aşırılık, aşırıya kaçma, ilave, taşkınlık, ölçüsüzlük, fazlalık, fazla
exchange v. değiş tokuş etmek, bozdurmak, almak, çevirmek, takas etmek, bozmak, değiştirmek, karşılıklı alıp vermek, karşılıklı olarak yapmak
excite v. heyecanlandırmak, heyecan uyandırmak, telaşlandırmak, azdırmak, tahrik etmek, kışkırtmak, uyarmak, neden olmak, uyandırmak
excitement n. heyecan, telaş, coşku, uyarma, uyarılma
exclude v. hariç tutmak, dahil etmemek, dışında tutmak, dışlamak, içeri almamak, çıkarmak, kovmak
excuse v. affetmek, muaf tutmak, bağışlamak, kusuruna bakmamak, hoşgörmek, göz yummak, mazur göstermek, izin vermek
executive n. idareci, yönetici, hükümet
exercise v. uygulamak, kullanmnak, göstermek, çalıştırmak, alıştırmak, egzersiz yapmak, çalışma yapmak
exhaust v. boşaltmak, çıkarmak, kurutmak, tüketmek, bitirmek, yormak, yorulmak, boşalmak
exhibit v. sergilemek, göstermek, sunmak, ortaya koymak, teşhir etmek
exhibition n. sergi, gösteri, teşhir, teşhir etme, sergileme, sunma, ibraz etme, burs [brit.]
exist v. var olmak, olmak, bulunmak, yaşamak
existence n. varoluş, ömür, olma, varlık, hayat
expand v. şişirmek, büyütmek, genişletmek, açmak, yayılmak, genişlemek, şişmek, açılmak, gelişmek, büyümek, dönüşmek
expansion n. genişleme, ilerleme, gelişme, büyüme, genleşme, genişlik
expect v. beklemek, ummak, ümit etmek, sanmak
expectation n. beklenti, umut, ümit, bekleme, beklenilme, umma, olasılık, mirasa konma beklentisi
expenditure n. harcama, tüketme, masraf, gider
expense n. harcama, masraf, gider
expensive adj. pahalı, masraflı, pahalıya mal olan
experience n. deneyim, pratik, tecrübe, başa gelen olay, hayat, yaşam, olay, din değiştirme [amer.]
experiment n. deney, deneme
experimental adj. deneysel, denek, deneyde kullanılan, deneyimle kazanılan, deneme niteliğinde
expert n. eksper, uzman, usta, bilirkişi, üstâd, erbap
explain v. açıklamak, izah etmek, anlatmak, hesap vermek, açıklama yapmak
explanation n. açıklama, izah, tanımlama, yorum, anlam, manâ
explore v. keşfetmek, araştırmak, kontrol etmek, muayene etmek
export n. ihraç, ihracat, dışsatım, ihraç malı
expose v. bırakmak, ışıklandırmak, ortaya çıkarmak, terketmek, sergilemek, göstermek, teşhir etmek, açığa çıkarmak, ortada bırakmak, maruz bırakmak, karşı
exposure n. bırakma, açıkta bırakma, ortada bırakma, maruz kalma, sergileme, teşhir, açığa çıkarma, ortaya çıkarma, poz, cephe
express v. ifade etmek, anlatmak, açıklamak, belli etmek, açığa vurmak, sıkıp suyunu çıkarmak, ekspresle göndermek
expression n. ifade, söz, anlatım, ifade etme, yüz ifadesi, eda, ibare, deyim, tabir
extend v. genişletmek, yaymak, uzatmak, devam ettirmek, yardım eli uzatmak, vermek, genişlemek, büyümek, uzamak, avcı hattına yayılmak
extension n. uzatma, genişletme, artırma, temdit, uzatılma, ek, ilave, uzantı, dahili telefon hattı, ekleme
extensive adj. uzatılmış, geniş, yaygın, geniş ölçüde yapılan, engin
extent n. uzunluk, genişlik, yükseklik, alan, boyut, kapsam, derece, ölçü
external adj. dış, harici, dışarıdan gelen, yabancı ülkelerle olan
extra adj. ekstra, ek, fazla, üstün, olağanüstü, ilave edilen, ilave
extract v. çekmek, ihraç etmek, almak, çıkarmak, özünü çıkarmak, sağlamak, seçerek almak, tatmak
extraordinary adj. olağanüstü, olağandışı, fevkalade, sıradışı, özel, özel olarak görevlendirilmiş
extreme adj. en uç, aşırı, olağanüstü, ölçüsüz, son derece, şiddetli, kesin, mutlâk
extremely adv. son derece, aşırı, aşırı boyutta, aşırı derecede, fazlasıyla
eye n. göz, bakış, nazar, görüş, bakış açısı, kanı, ilmik, ilik, tomurcuk
face n. ön, yüz, çehre, surat, sima, hal, tavır, eda, yüz ifadesi, görünüş, şekil, biçim, yüzey, üst taraf, cephe, önyüz, resimli taraf, kadran, onur, itibar
facility n. kolaylık, rahatlık, olanak, imkân, tesis, vasıta, fırsat, araç, yetenek, ustalık
fact n. gerçek, hakikat, olgu, unsur, durum, olay, eylem
factor n. faktör, değişken, etmen, öğe, eleman, etken, kalıtımsal özellik taşıyan gen, aracı kuruluş, finansör (üretimde), kâhya [İsk.], çarpan, katsayı, tambölen
factory n. fabrika, imalathane, dış ticari temsilcilerin çalıştığı işhanı
fade v. solmak, uçmak, rengi atmak, rengi solmak, gözden kaybolmak, unutulup gitmek, zayıflamak, güçten düşmek, gevşemek, sıvışmak, kaçmak, soldurm
fail v. başaramamak, başarısız olmak, fiyasko ile sonuçlanmak, becerememek, ihmal etmek, suya düşmek, yapamamak, yapmamak, kalmak, tükenmek, ifl
failure n. eksiklik, yokluk, aksatma, kusur, bulunmama, yapmama, ihmal, başarısızlık, kıtlık, iflas, batma, bozukluk, sekte, yetmezlik, tükenme, dinme, fiyasko,
fair adj. sevimli, şirin, güzel, insaflı, açık, beyaz tenli, iyice, sarışın, hassas, nazik, temiz, dürüst, namuslu, adil, iyi, okunaklı, yabani, uygun, makul, doğru, orta
fairly adv. güzelce, dürüstçe, epeyce, safça, uygunca, uygun bir şekilde, adilane, tarafsızca, açıkça, adeta, harfi harfine, tam olarak, temiz, büsbütün, oldukça, e
faith n. inanç, güven, iman, din, sadakât, bağlılık, niyet, söz, vâât
faithfully adv. inançla, bağlılıkla, doğrulukla, dürüstçe, içtenlikle, samimi olarak, şiddetle, kati olarak
fall v. düşmek, inmek, dökülmek, yıkılmak, devrilmek, yağmak, ucuzlamak, eğimli olmak, dağılmak, karanlık bastırmak, gece çökmek, tam yerine denk gelm
0 adj. hileli, yanlış, hatalı, suni, taklit, düzmece, sahte, uydurma, hain, kalp, takma, yapmacık, haksız, iki yüzlü, yalandan yapılan, göstermelik, falsolu
familiar adj. tanıdık, aşina, yaygın, alışık, bilinen, alışılmış, yakın, samimi, içten, laubali, içli dışlı, senli benli, teklifsiz, doğal davranışlı
family n. aile, ev halkı, sülale, soy, familya, küme
famous adj. ünlü, meşhur, tanınmış, mükemmel, tatminkâr
fan n. yelpaze, vantilatör, körük, tahıl savurma makinesi, yaba, pervane (gemi), fan, hayran, taraftar, hasta
fancy adj. fantezi, garip, aşırı, fahiş, süslü püslü, moda, süslü, süs
fantastic adj. harika, şahane, olağanüstü, hayali, fantastik, gülünç, kaçık, saçma, garip, inanılmaz, acayip, çok büyük
far adv. uzak, uzağa, uzakta
farm n. çiftlik, çiftlik evi, rehabilitasyon merkezi
farmer n. çiftçi, çiftlik sahibi, yetiştirici (tavuk vb.)
fascinate v. büyülemek, cezbetmek, hayran bırakmak, hipnotize etmek
fashion n. moda, adet, tarz, üslup, biçim, yüksek tabaka, kılık kıyafet, dış görünüş
fast adj. çabuk, hızla, hızlı, rengi atmaz, solmaz, su gibi, süratli, seri, ileri (saat), eli çabuk, tez canlı, uçarı, dayanıklı, sağlam, değişmez, sabit, sıkı, ayrılmaz
fat n. içyağı, yağ
father n. baba, papaz, peder, yaratıcı, kurucu, ata;allah, tanrı
fault n. hata, yanlış, kabahat, kusur, suç, arıza, günah, yanlışlık, fay, çatlak
favor n. lütuf, iyilik, yardım, sevilme, beğenilme, ayrıcalık, iltimas, kayırma, koruma, hediye (sürpriz), taraftarlık [spor.];şeref nişanı
favorite n. favori, gözde, sevgili
fear n. korku, dehşet, endişe, kaygı, sıkıntı, dert, risk, çekinme, korkma
feature n. yüz hattı, yüzün bir bölümü, özellik, asıl şey, sunuş
federal adj. federal, federe
fee n. ücret, mirasla edinilen mülk
feed v. beslemek, yedirmek, doyurmak, geçindirmek, bakmak, beslenmek, yemek yemek, otlatmak, otlamak;ödemek, ücretini vermek, ücretli olarak tutmak
feel v. dokunmak, ellemek, yoklamak, hissetmek, duymak, sezmek, anlamak
fellow n. arkadaş, kardeş, yoldaş, dost, ahbap, akran, adam, herif, sevgili, koca, eş, tek, akademi üyesi
female adj. dişi, dişil, kadınlara ait, kadın
fence n. çit, parmaklık, engel, eskrim, çalıntı mal satıcısı
festival n. bayram, yortu, festival, şenlik
few art. N/A
fiction n. düş, uydurma, kurgu, hayâl ürünü şey, hayâl ürünü roman, roman, masal
field n. tarla, otlak, bilgi alanı, kır, alan, bilim dalı, saha, çalışma alanı, savaş alanı
fifteen n. onbeş
fifty n. elli
fight v. dövüşmek, uğraşmak, mücâdele etmek, savaşmak, savunmak, savaş vermek, kavga etmek
figure n. şekil, vücut yapısı, endam, şahıs, şahsiyet, insan tasviri, figür, resim, desen, rakam, sayı, fiyat
file n. dosya, klasör, sıra, eğe, törpü
fill v. doldurmak, şişirmek, doyurmak, dolgu yapmak, dolmak, şişmek
film n. ince tabaka, zar, film, lif, ölünün gözündeki donukluk
filter n. filtre, süzgeç
final adj. son, en son, sonuncu, final, nihai, kesin, kusursuz
finally adv. sonunda, en sonunda, nihayet, son olarak, sözün kısası
finance n. mali durum, para durumu, maliye
financial adj. mali, finansal, parasal
find v. bulmak, keşfetmek, rastlamak, sağlamak, geçindirmek, bakmak, karara varmak
fine n. ceza, para cezası
finger n. parmak, ibre, ispiyoncu, muhbir
finish v. bitirmek, tamamlamak, tüketmek, mahvetmek, mükemmelleştirmek, son vermek, sona erdirmek, rötuş yapmak, cilalamak, bitmek, sona ermek, sonuç
fire n. ateş, alev, yangın, ısıtıcı, ocak, hırs, heyecan, ateş etme
firm adj. sert, katı, sabit, kesin, metin, sağlam, sıkı, dayanıklı, kararlı, emin
firmly adv. sıkıca, sıkı sıkı, sımsıkı, kesin olarak, kararlı bir şekilde
first adj. ilk, birinci, baş, başta gelen, önde gelen
firstly adv. ilk olarak, birinci olarak, önce, ilkin
fish n. balık
fit n. uygun olma, uyma, oturma, hastalık nöbeti, kriz, kapris, heves
fix v. bağlamak, takmak, yerleştirmek, dikmek (göz), tamir etmek, yapıştırmak, düzeltmek, tespit etmek, saptamak, kararlaştırmak, dik dik bakmak, gözünü
flag n. bayrak, sancak, flama, bandra, etiket, zambak, süsen, kaldırım taşı
flash n. ışıltı, parlama, şimşek, yıldırım, flaş, ani ışık, an, yıldırım haber, çarpıcı çekim, cep feneri, uyuşturucu sonrası gevşeme
flat adj. düz, yassı, yatay, kesin, kati, gazı kaçmış, tatsız, havası inmiş, patlak, durgun, tekdüze, kesat, hareketsiz, sabit, boğuk, kısık, bemol, boş, boşalmış (
flexible adj. elastik, esnek, eğilebilir, değişken, sabit olmayan, hareket kabiliyeti yüksek, uysal, yumuşak başlı
flight n. kaçma, uçuş, uçma, kuş sürüsü, böcek sürüsü, yağmur (kurşun, ok vb.), akış, kaçış, firar, geri çekilme
float v. yüzmek, su üzerinde durmak, batmamak, süzülmek, dolaşmak, yüzdürmek, kurmak (şirket), yaymak, piyasaya çıkarmak, dalgalanmak
flood n. sel, su baskını, taşkın, tufan, bolluk, sel gibi şey
floor n. zemin, taban, döşeme, pist, düzlük, kat
flow v. akmak, dolaşmak, süzülmek, met halinde olmak, yükselmek (deniz), taşmak, dökülmek, akıcı olmak, basmak, bastırmak
flower n. çiçek, çiçek açma, bahar, şeref, seçkin şey, süs
fly v. uçmak, uçuşmak, dalgalanmak, havalanmak, savrulmak, saçılmak, atılmak, kaçmak, firar etmek, uçurmak, uçakla gitmek, atlayarak aşmak, üzerinde
focus n. odak, odak noktası, dikkati toplayan şey
fold v. katlamak, kavuşturmak, sarmak, bükülmek, kıvırmak, bükmek, çırpmak, çökmek, kapanmak, ağıla kapamak
folk n. halk, ahali, insanlar, millet, ırk, halk müziği
follow v. izlemek, takip etmek, uymak, dinlemek, sürdürmek, sonra gelmek, sonucu olmak, dolayı olmak
food n. yiyecek, yiyecekler, yemek, gıda, besin, yem
fool n. aptal, enayi, akılsız, budala, maskara, salak, soytarı, meyve ve süt tatlısı
foot n. ayak, adım, dip, etek (dağ), piyade, piyade birliği, uyak
football n. futbol topu, futbol
for prep. için, göre, amacıyla, doğru, uygun, yönünde, yarayan, karşı, dolayı, sebebiyle
force n. kuvvet, güç, zorlama, kudret, zor, şiddet, baskı, etki, nüfuz, geçerlilik, yürürlük, kütle, yığın, birlik
forecast v. tahmin etmek, tasarlamak
foreign adj. yabancı, dış
forest n. orman
forever adv. sonsuza dek, daima, ebediyen, devamlı, durmadan
forget v. unutmak, hatırından çıkmak, ihmal etmek
form n. form, şekil, biçim, kalıp, model, tarz, yöntem, yapı, beden, vücut, karakter, davranış, tavır, sıra, sınıf
formal adj. resmi, biçimsel, geleneklere göre, kanuna göre, düzgün, muntazam
format n. kitap düzenlemesi, biçim, boyut, sayfa düzeni, format
formation n. formasyon, biçimlenme, oluşum, oluşturma, düzen, yapım
former adj. önceki, eski, geçen, sabık, geçmiş
formula n. formül, reçete, mama, boş ve anlamsız sözcükler
forth adv. ileri, dışarı, diğer, başka, sair
fortunate adj. şanslı, tâlihli, bahtı açık, hayırlı, uğurlu
fortune n. şans, tâlih, uğur, kısmet, kader, baht, servet, zenginlikfor·tune / 'fɔ;rtʃ;n /'fɔ;ː;tʃ;uː;n ,'fɔ;ː;tʃ;n
forward adj. ileri, ileriye doğru, ilerideki, ön, öndeki, turfanda, erken gelişmiş, büyümüş de küçülmüş, ilerlemiş, fazla ileriye giden, cüretli, hazır, istekli, vadeli, ileriy
found v. kurmak, temelini atmak, dayandırmak, dayanmak, dökmek (demir), kalıba dökmek;bulmak, keşfetmek, rastlamak, sağlamak, geçindirmek, bakmak, k
foundation n. N/A
fragment n. parça, kırıntı, bölüm, kısım, fragman
frame n. çerçeve, çatı, şasi, iskelet, beden, yapı, yaradılış, kare (film, çizgi roman), sera, tezgâh, arka plân
framework n. iskelet, çatı, yapı, kadro, sistem
free adj. özgür, hür, kısıtlanmamış, masrafsız, bağımsız, serbest, muaf, samimi, açık, doğal, bedava, ücretsiz, parasız, vergiden muaf, boş, aletsiz
freedom n. özgürlük, hürriyet, bağımsızlık, istiklâl, irade, seçme hakkı, açık sözlülük, laubalilik, muafiyet, fahri üyelik, onursal üyelik
freeze v. donmak, buzlanmak, dondurucu olmak, buz tutmak, donakalmak, dondurmak, kırmak (cesaret)
frequency n. sıklık, sık sık olma, frekans, titreşim sıklığı
frequent adj. sık, sık görülen, sık sık olan, devamlı, hızlı
frequently adv. sık sık, sıkça, çoğu kez, çoğunlukla
fresh adj. taze, günlük, yeni, körpe, temiz, giyilmemiş, ışıl ışıl, hayat dolu, serin, canlı, zinde, dinç, arsız, küstah, yüzsüz
friend n. arkadaş, dost, tanıdık, ahbap, yardımcı, destek
friendly adj. dostça, arkadaşça, cana yakın, samimi, sokulgan, yardımsever, arkadaş canlısı, sıcak
friendship n. dostluk, arkadaşlık, dostça davranış
frighten v. korkutmak, dehşete düşürmek, ödünü patlatmak
from prep. den, den beri, dan, beri, itibaren, yüzünden, dolayı
front n. ön, ön taraf, yüz, cephe, paravan kişi, paravan şirket, alın, sima, yüzsüzlük, utanmazlık, arsızlık
fruit n. meyve, yemiş, tohum kapsülü, ürün, döl, sonuç, semere, kâr, yayar, ahbap, nonoş, homoseksüel, ibne [arg.]
fuel n. yakıt, yakacak, benzin
fulfill v. yapmak, yerine getirmek, uygulamak, karşılamak, gidermek, tamamlamak, bitirmek
full adj. dolu, tam, tok, etine dolgun, balıketi, bol, geniş, meşgul, öz, elinden gelenin en iyisi, son
fully adv. enine boyuna, tamamen, uzun uzadıya, etraflıca, tam, bütünüyle, iyice, tam olarak, dört dörtlük, tamı tamına
fun n. eğlence, şaka, eğlenme, alay
function n. fonksiyon, iş, işlev, görev, hizmet, amaç, yükümlülük, toplantı
functional adj. fonksiyonel, işlevsel, kullanışlı
fund n. fon, sermaye, para kaynağı, kaynak, ödenek
fundamental adj. esas, temel, ana
funny adj. gülünecek, eğlenceli, zevkli, komik, gülünç, eğlendirici, tuhaf, garip, şüpheli, karanlık, sakat
furniture n. ev eşyası, mobilya, möble, malzeme, eşya
further adv. daha ileri, daha fazla, ileri, ileride, öte, ötede, öteye, ayrıca, bundan başka
furthermore adv. ayrıca, bundan başka, üstelik
future n. gelecekte olacak şey, gelecek, gelecek zaman, istikbal, vadeli sözleşme
gain v. kazanmak, kâr etmek, elde etmek, artırmak, ilerlemek, yükselmek, çoğalmak, ulaşmak, ileri gitmek (saat), almak
gallery n. galeri, dehliz, tünel, lağım, kemeraltı, üst balkon, ucuz balkon
game n. oyun, maç, eğlenme, şaka, dolap, meslek, av hayvanı, av eti
gap n. boşluk, aralık, açıklık, geçit, ara, ayrılık, uçurum, fark
garden n. bahçe, park
gas n. gaz, havagazı, benzin, grizu, gaz pedalı, boş lâf, övünme, atıp tutma, hava civa, matrak şey, eğlenceli şey
gate n. kapı, geçit, patika, bilet hasılatı, kapıyı gösterme, kovma, işten çıkarma
gather v. büzmek, toplamak, bir araya getirmek, tutmak, biriktirmek, büzgü yapmak, kazanmak, büzmek (dikiş), toplanmak, toparlanmak, kendini toplamak, iltih
gay adj. homoseksüel, eşcinsel, neşeli, keyifli, şen, canlı, hoppa, hovarda, pasaklı, utanmaz, yüzsüz
gaze v. gözünü dikmek, dik dik bakmak
gear n. vites, dişli, takım, donanım, çalışma, teçhizat, alet edevat, pılı pırtı, eşya, koşum takımı
gender n. cins, isim cinsi, cinsiyet
gene n. N/A
general adj. genel, yaygın, tahmini, baş, umumi, şef
generally adv. genel olarak, genelde, genellikle, çoğunlukla, ekseriya, ana hatlarıyla, çoğunluk tarafından
generate v. üretmek, meydana getirmek, var etmek, oluşturmak, dünyaya getirmek, doğurmak
generation n. kuşak, dünyaya getirme, nesil, jenerasyon, üretme, üretim, oluşturma
genetic adj. genetik, kalıtımsal
gentle adj. kibar, nazik, hoşgörülü, anlayışlı, uysal, yumuşak
gentleman n. centilmen, bey, beyefendi, bay, kibar kimse, soylu erkek, hazır yiyici adam
gently adv. kibarca, nazikçe, usul, uysalca, yumuşak bir biçimde, usulca
genuine adj. hakiki, öz, gerçek, hilesiz, saf, içten, samimi, özgün, içi dışı bir
gesture n. jest, işaret, iyi niyet gösterisi, hareket
get v. almak, edinmek, elde etmek, ele geçirmek; satın almak; getirmek, götürmek; varmak, gelmek; kazanmak; yapmak; idrak etmek; yaptırmak, ettirmek,
giant n. dev
gift n. hediye, armağan, doğuştan yetenek, hibe, bağış, yetenek, kabiliyet, allah vergisi
girl n. kız, kız arkadaş, sevgili, hizmetçi kız
give v. vermek, hediye etmek, uçlanmak, ödemek, düzenlemek, yapıvermek, esnemek, gitmek
glad adj. memnun, hoşnut, sevinçli
glance v. göz atmak, göz gezdirmek, bakıvermek, parıldamak
glass n. büyüteç, cam, bardak, ayna, kadeh, mercek, gözlük camı, sırça
global adj. global, evrensel, dünya çapında, küre biçiminde
go n. gitme, gidiş; güdü, gayret; başarı; bardak; deneme, girişim; tutulma; porsiyon; moda
goal n. amaç, hedef, gol, ideal, sayı, kale, erek
god n. N/A
gold n. altın, altın para, servet
golden adj. altın, altın gibi, altın sarısı, üstün, türünün en iyisi
golf n. golf
good adj. iyi, güzel, hayırlı, yararlı, sağlığa yararlı, dolu dolu, çok, uslu, sağlam, emin
govern v. yönetmek, idare etmek, hükmetmek, hüküm sürmek, kontrol etmek, frenlemek, zaptetmek, mürebbiyelik yapmak, almak [dilb.]
government n. hükümet, devlet, idare, yönetim, rejim, yönetim biçimi, siyasal bilgiler, siyaset bilimi, yönetme [dilb.]
governor n. vali, eyalet valisi [amer.], yönetici, müdür (banka, hapishane), patron, baba, bey
grab v. kapmak, zorla almak, yakalamak
grade n. derece, aşama, basamak, rütbe, kademe, sınıf, kalite, eğim, seviye, düzey, başarı notu
gradually adv. azar azar, derece derece, kademeli olarak, gitgide
graduate n. üniversite mezunu, mezun, master öğrencisi, ürün, dereceli kap
grain n. tane, tahıl, tanecik, zerre, granül, damar, çizgi, damarlı yüzey
grammar n. gramer, dilbilgisi, gramer kuralları, temel prensipler
grand adj. büyük, ulu, muhteşem, önemli, soylu, asil, ağırbaşlı, ana, baş, genel
grandmother n. anneanne, babaanne, büyükanne, nine
grant v. vermek, nasip etmek, onaylamak, kabul etmek, bağışlamak, burs vermek
grass n. ot, çim, çimen, çayır, otlak, esrar, marihuana
grateful adj. minnettar, memnun, teşekkür borçlu, tatminkâr, müteşekkir, verimli, makbul
gray adj. gri, kırlaşmış, külrengi, kır, boz, sıkıntılı, kapalı
great adj. büyük, önemli, ulu, muazzam, ünlü, hevesli, iyi, çok iyi, mükemmel
greatly adv. çok, çokça, adamakıllı
green n. yeşil, çimenlik, yeşil alan, yeşillik, golf sahası, gençlik, zindelik, para
greet v. selamlamak, kutlamak, selam vermek, karşılamak, karşılaşmak, çarpmak
grin v. sırıtmak
ground n. yer, sebep, toprak, kara, temel, dayanak, dip, zemin, neden, saha, topraklama;eziyet, yorucu iş, inek öğrenci, inekleme, çok çalışma
group n. grup, küme, öbek, takım, topluluk, heyet, kafile, manga, filo (İng.), kütle
grow v. büyümek, gelişmek, yetişmek, yetiştirmek, büyütmek, üretmek, uzatmak, bırakmak, dönüşmek, lenmek, leşmek, lemek
growth n. büyüme, gelişme, geliştirme, büyümüş şey, ürün, filiz, sürgün, ur
guarantee n. garanti, güvence, teminât, kefalet, kefil
guard v. korumak, gözetmek, himaye etmek, korunmak, tutmak (dil), nöbet tutmak
guess v. tahmin etmek, sezmek, tahminde bulunmak, varsayımda bulunmak, zannetmek, içine doğmak
guest n. misafir, konuk, davetli, asalak canlı
guide v. rehberlik etmek, yönlendirmek, öncülük etmek, önderlik etmek, yol göstermek, sevketmek, idare etmek, götürmek
guideline n. ilke, prensip, ana hatlar, uçak kılavuz ipi
guilty adj. suçlu, kabahatli, günahkâr, suçlu hisseden
guitar n. gitar
gun n. silâh, top, tüfek, tabanca, pompa, silâhlı kimse, avcı
guy n. N/A
habit n. alışkanlık, adet, huy, yapı, kafa yapısı, bağımlılık, elbise, kıyafet, yaşam biçimi
hair n. N/A
half n. yarım, buçuk, yarı, devre, yarı saha
hall n. hol, salon, antre, kabul salonu, koridor, konak, yurt, yemekhane
hand n. el, parti, yardım, pay, parmak, ustalık, yetenek, usta, kurt, ibre, akrep, yelkovan, taraf, demet, salkım, hevenk, alkış, evlilik sözü
handle n. sap, kulp, kol, kabza, vesile, tutacak, yol, olanak, imkân, çıkar yol
hang v. asmak, takmak, sarkıtmak, kaplamak (duvar kâğıdı), ipe çekmek, sarkmak, asılı durmak, asılmak, bağlanmak, dayanmak, bağlı olmak, eğilmek, batm
happen v. cereyan etmek, olmak, başından geçmek, meydana gelmek, tesadüf etmek, rastlamak, başına gelmek
happiness n. mutluluk, saadet, uygunluk
happy adj. mutlu, mesut, sevinçli, kutlu, memnun, iyi, sevindirici, çakırkeyif
harbor n. liman, barınak, sığınak
hard adj. nasırlı, sert, katı, ağır, çetin, zor, sağlam, dayanıklı, güç, şiddetli, ekşi, ekşimiş, sıkı
hardly adv. zorla, ancak, zorlukla, güç belâ, hemen hemen hiç, neredeyse hiç, sertçe, acımasızca
harm n. zarar, hasar, kötülük, felâket
hat n. şapka
hate v. nefret etmek, kin beslemek, iğrenmek, sevmemek, istememek
have v. sahip olmak, olmak, elde etmek, almak, yapmak, etmek, kabul etmek, göz yummak, aldatmak, dolandırmak, zorunda olmak, bulunmak
he n. erkek
head n. ana, baş, kafa, akıl, kelle, reis, başkan, şef, lider, müdür, yönetici, tepe, zirve, tura, köpük, kaymak, pınar başı, konu başlığı, konu, uç kısım, kişi, kişi
health n. sağlık, sıhhat, sağlık durumu, afiyet
healthy adj. sağlıklı, sağlığa yarar, sağlığa yararlı, kuvvetli, yararlı, sağlam, büyük, önemli, demir gibi
hear v. duymak, işitmek, dinlemek, kulak vermek, ifadesini almak, haber almak, mektup almak, öğrenmek, onaylamak
heart n. kâlp, yürek, gönül, can, vicdan, cesaret, orta kısım, göbek, kupa
heat n. sıcaklık, hararet, ısı, vücut ısısı, ateş, ısıtma, acılık, öfke, kızgınlık, ısınma, kızışma, kızgınlık dönemi, baskı
heavily adv. ağır şekilde, aşırı derecede, çok, ağır, şiddetle
heavy adj. ağır, baskın, şiddetli, fırtınalı, aşırı, önemli, çok, sert, baygın, üzücü, bozuk, kaba, hamile, ağdalı
height n. yükseklik, irtifa, boy, tepe, doruk, zirve
hell n. cehennem, aşırı, çok, felâket, berbat, şaka, gırgır, şamata, kumarhane, casino
hello n. N/A
help v. yardım etmek, yardımcı olmak, yararı olmak, imdadına yetişmek, kurtarmak, elinde olmak, başa çıkmak
helpful adj. yardımcı, yardımsever, yararlı, faydalı
hence conj. N/A
her n. N/A
here adv. burada, işte, burda, buraya
hero n. kahraman, yiğit, alp
herself n. N/A
hesitate v. tereddüd etmek, duraksamak, çekinmek, teklemek
hi interj. selam, merhaba, hey, baksana, hayret
hide v. saklamak, gizlemek, saklı tutmak, saklanmak, derisini yüzmek, dayak atmak, dövmek, pataklamak
high adj. yüksek, yukarı, uyuşturucu almış, üst, büyük, şiddetli, aşırı, önemli, soylu, yüce, ileri, üstün, neşeli, sarhoş, uçmuş, esrarın etkisinde
highlight n. parlak nokta, ilginç olay
highly adv. büyük ölçüde, çok, son derece, çok iyi
hill n. yığın, tepe, tepecik, yokuş
him n. N/A
himself n. N/A
hint n. ima, üstü kapalı söz, ipucu, dokundurma, çıtlatma, tavsiye, fikir, işaret, iz
hire v. kiralamak, tutmak, ücretle çalıştırmak
his art. N/A
historian n. tarihçi, tarih bilgini
historic adj. tarihsel, tarihi, tarihe geçmiş, önemli, evrimsel
historical adj. tarihsel, tarihi, önemli, tarihe geçmiş, evrimsel
history n. tarih, geçmiş, gelişim aşmaları, kayıtlar, hikâye
hit adj. N/A
hold v. tutmak, kavramak, tıkamak, kaldırmak, el koymak, alıkoymak, gözaltına almak, devam etmek, almak, barındırmak, muhafaza etmek, karara bağlama
holder n. tutan şey, kap, tutacak, kulp, duy, sahip, hamil, elinde bulunduran kimse
hole n. delik, çukur, oyuk, boşluk, derin yer, in, kovuk, hücre, kodes, zor durum
holiday n. tatil, bayram, izin, yortu, dini bayram
home n. ev, yuva, aile ocağı, yurt, vatan, bakımevi, kale, hedef (bomba), kendi sahası
honest adj. açık yürekli, dürüst, doğru, hilesiz, açık sözlü, namuslu, içten, saf, katışıksız
honor n. onur, şeref, özsaygı, haysiyet, izzetinefis, saygınlık, namus, övünç, hürmet, misafir ağırlama, büyük koz, golfte başlama vuruşu hakkı
hook n. çengel, kanca, kopça, olta iğnesi, tuzak, kıvrım, dönemeç, kroşe, parmak
hope n. ümit, umut, beklenti
hopefully adv. umutla, ümitle, inşallah
horrible adj. korkunç, berbat, korkutucu, dehşet verici, kötü, iğrenç
horse n. at, beygir, aygır, süvari birliği, sehpa, eroin
hospital n. hastane, bakımevi, darülaceze, tamirhane
host n. N/A
hot adj. sıcak, acı, acılı, seksi, ateşli, şehvetli, şiddetli, sert, kızgın, heyecanlı, taze, yeni, rahatsız edici, iletken, radyoaktif, çalıntı, baharatlı
hotel n. otel
hour n. saat, zaman, vakit
house n. ev, konut, mesken, ev halkı, yurt, sinema salonu, gösteri, meclis, şirket, hane
household n. ev halkı
how adv. nasıl, ne durumda, nereden, ne, ne kadar
however conj. ama, ancak, halbuki, her ne şekilde, oysa
huge adj. ayı gibi, kocaman, dev, dev gibi, koskocaman, dağ gibi, muazzam, olağanüstü
human adj. insan, insani, beşeri
humor n. mizah, güldürü, espri, espri anlayışı, şaka, mizaç, huy, ruh hali, keyif, neşe, salgı
hunger n. açlık, özlem, istek, arzu
hunt v. avlamak, avlanmak, kovalamak, aramak, avda kullanmak
hurry v. acele etmek, hızlandırmak, aceleye getirmek, acele ettirmek, sıkıştırmak, çabuk olmak
hurt v. kâlbini kırmak, yaralamak, incitmek, acıtmak, rencide etmek, acımak, küstürmek, ağrımak, canını yakmak, kırmak, zarar vermek, zarar görmek, incinm
husband n. koca, eş, idare etmek, idareli kullanmak, efendi
hypothesis n. hipotez, varsayım, kuram
I n. N/A
ice n. buz, dondurma, pasta kaplama şekerlemesi, pırlanta, değerli taş
idea n. fikir, düşünce, görüş, kanı, amaç, plan, niyet
ideal n. ideal, ülkü, erek, gaye, amaç, mükemmel şey, kusursuz örnek
identify v. tanımak, kimliğini saptamak, belirlemek, aynı saymak, bir tutmak, desteklemek, destek vermek
identity n. aynılık, kimlik, hüviyet, kişilik, benzerlik, özdeşlik
if conj. eğer, ise, se, sa, fakat, ama, keşke
ignore v. önemsememek, boşlamak, önem vermemek, görmezlikten gelmek, aldırmamak, bilmezlikten gelmek, delil yetersizliğinden reddetmek
ill adj. hasta, sağlıksız, rahatsız, kötü, fena, ahlaksız, zararlı
illegal adj. illegal, kaçak, gayri meşru, usulsüz, yasadışı, kanunsuz
illness n. hastalık, rahatsızlık, illet
illustrate v. resimlemek, örneklemek, örneklerle açıklamak, tanımlamak
illustration n. tanım, açıklama, örnekleme, örnek, çizim, resim
image n. imaj, görüntü, şekil, kopya, benzer, benzetme, simge, resim, heykel, put
imagination n. hayal gücü, imgelem, hayal, hayal etme, kuruntu, tasavvur
imagine v. hayal etmek, düşlemek, düşünmek, hayal kurmak, farzetmek, sanmak, kafasında canlandırmak, tasavvur etmek
immediate adj. yakın, hemen, derhal, acil, şu an ki, doğrudan, dolaysız, en yakın olan
immediately adv. hemen, derhal, doğrudan doğruya, direkt olarak
immigrant n. göçmen, muhacir, göçebe
implement n. alet, araç, donanım, yerine getirme, yapma
implementation n. yerine getirme, uygulama
implication n. bulaştırma, içine sokma, dolaşma, içerme, ima etme, dolaylı anlatma
imply v. içermek, anlamına gelmek, demeye gelmek, demek olmak, kastetmek, ima etmek, gerektirmek
import v. ithal etmek, belirtmek, ifade etmek, ima etmek, önemi olmak
importance n. önem, ehemmiyet, saygınlık, itibar, kibir
important adj. önemli, mühim, nüfuzlu, okkalı, sözü geçer, saygın, ciddi, kendini beğenmiş, kibirli
impose v. yüklemek, uygulmaya koymak, zorlamak, etkilenmek, yük olmak, yararlanmak, kötüye kullanmak
impossible adj. olanaksız, imkânsız, çekilmez, olmaz, katlanılmaz
impress v. etkilemek, baskı yapmak, iz bırakmak, basmak, damgalamak, sıkıştırmak, aklına sokmak, zorla askere almak, zorlamak, kamulaştırmak, el koymak
impression n. etki, izlenim, tesir, kanı, intiba, fikir, iz, belirti, baskı, damga, taklit
impressive adj. etkileyici
improve v. geliştirmek, düzelmek, düzeltmek, iyileştirmek, ilerletmek, artırmak, iyileşmek, ıslah etmek, ilerlemek, gelişmek, yükselmek
improvement n. düzelme, düzeltme, ıslah, gelişme, ilerleme, iyileşme, artma, verimli hale getirme, ıslah etme, kalkındırma, yenilik
in prep. de, da, içinde, içine, halinde, olarak, içeriye, içeri
incentive n. dürtü, güdü, isteklendirme, teşvik etme, özendirme
inch n. inç, az miktar
incident n. olay, hadise, kaza, perde [tiy.], özel durum, ayrıcalık, yük
include v. içermek, kapsamak, içine almak, katmak, dahil etmek
income n. gelir, kazanç, bütçe
incorporate v. birleştirmek, katmak, dahil etmek, birleşmek, anonimleşmek
increase v. artmak, çoğalmak, çoğaltmak, büyümek, artırmak, üremek, yükseltmek, zam yapmak
increasingly adv. artan bir şekilde, gitgide artarak, giderek
indeed adv. gerçekten, cidden, doğrusu, aslında
independence n. bağımsızlık, hürriyet, özgürlük, istiklâl, serbestlik, kimseye muhtaç olmayacak kadar gelir
independent adj. bağımsız, özgür, hür, serbest, kendi geçimini sağlayan, maddi yönden bağımsız
index n. indeks, fihrist, gösterge, ibre, işaret, yasak kitaplar listesi
indicate v. göstermek, belirtmek, işaret etmek, bildirmek, çıtlatmak, gerektirmek
indication n. gösterme, belirtme, belirti, işaret, bulgu, ölçüm, çıtlatma
individual adj. başlıbaşına, özel, tek, kişisel, bireysel, şahsi, özgün, birbirinden ayrı
industrial adj. endüstriyel, sanayi, endüstri
industry n. endüstri, sanayi, işletmecilik, hamaratlık, gayret, çaba
infant n. bebek, küçük, çocuk
infection n. enfeksiyon, bulaşma, bulaştırma, bozulma
inflation n. enflasyon, şişkinlik, şişirme, kendini beğenmişlik, abartı
influence n. etki, tesir, nüfuz, torpil
inform v. bildirmek, bilgi vermek, haber vermek, haberdar etmek, ihbar etmek
information n. bilgi, haber, istihbarat, danışma, enformasyon, bilgi edinme, bildirme, iddia, malumat, şikâyet
initial adj. baştaki, baş, ilk
initially adv. başlangıçta, ilk olarak
initiative n. girişim, girişkenlik, ilk adım, önayak olma, yasa teklifinde bulunma hakkı
injure v. incitmek, yaralamak, sakatlamak, zedelemek, zarar vermek, kötülük etmek
injury n. yara, zarar, hasar, kırma, incitme
inner adj. iç, dahili, içteki, ruhsal, manevi, gizli, ayrıcalıklı
innocent adj. masum, suçsuz, günahsız, saf, zararsız
innovation n. yenilik, değişiklik, icat, buluş
input n. girdi, giriş, veri girişi
inquiry n. bahis, sorgu, soruşturma, anket, danışma, soru, araştırma, tahkikat
inside n. iç, iç taraf, karın
insight n. kavrama, içyüzünü anlama, sezme, anlama
insist v. dayatmak, ısrar etmek, tutturmak, ayak diremek, diretmek, üzerinde durmak, kararlı olmak
inspire v. ilham vermek, esinlemek, sebep olmak, uyandırmak, canlandırmak, aşılamak, telkin etmek, yaymak, içine çekmek, soluk almak
install v. kurmak, yerleştirmek, monte etmek, atamak
instance n. örnek, misal, durum, aşama, rica, istek, olay, dava
instead adv. yerine
institution n. kurum, dernek, kuruluş, tesis, kurum binası, tımarhane, hapishane, yerleşmiş uygulama, tanınan kimse, kurma, tesis etme, atama
institutional adj. kurumsal, geleneksel
instruction n. eğitim, eğretim, öğrenim, açıklama, talimat, yönerge, direktif
instrument n. alet, araç, saz, enstrüman, çalgı, döküman, belge, senet
insurance n. sigorta, sigortalama
insure v. sigorta etmek, sigorta ettirmek, sağlama almak, sigortalamak, temin etmek, garantiye almak
integrate v. bütünlemek, tamamlamak, integralini almak, birleştirmek, kaynaştırmak, katmak, ilave etmek
intellectual adj. zihinsel, zeki, entellektüel, aydın
intelligence n. anlayış, beyin, zekâ, akıl, akıllılık, zekilik, akıllı kimse, anlama, idrak, kafa, bilgi, haberalma, istihbarat
intend v. kastetmek, niyet etmek, niyeti olmak, niyetlenmek, düşünmek, amaçlamak, azmetmek, hedeflemek, istemek, seçmek
intense adj. şiddetli, aşırı, son derece, kuvvetli, koyu, yoğun, dikkatli, etkileyici, çarpıcı, istekli
intention n. niyet, maksat, plan, amaç, gaye, kasıt, hedef, erek
interaction n. etkileşim, birbirini etkileme
interest n. ilgi, merak, önem, faiz, alâka, ilgi çeken şey, pay, hisse, çıkar, etki, nüfuz, görüş, ilgi grubu
interior n. iç, içerisi, iç dünya, içişleri
internal adj. iç, dahili, stajyer, içilir
international adj. uluslararası, milletlerarası
interpret v. yorumlamak, değerlendirmek, tercüme etmek, çevirmek, canlandırmak, oynamak
interpretation n. yorum, çeviri, tercüme, yorumlama, canlandırma
intervention n. geçme, arada olma, araya girme, karışma, müdahale, nüfuzunu kullanma, aracılık
interview n. görüşme, röportaj, mülâkat
into prep. içine, içeriye, haline, e, ye
introduce v. sunmak, takdim etmek, tanıtmak, tanıştırmak, ortaya koymak, içeri sokmak, başlamak, getirmek, göstermek, öğretmek
introduction n. başlangıç, tanıtım, tanıtma, önsöz, giriş, getirme, tanıştırma, takdim
invent v. icat etmek, bulmak, atmak, uydurmak
invest v. yatırmak, yatırım yapmak, giydirmek, donatmak, yetki vermek, sarmak, kuşatmak
investigate v. incelemek, araştırmak, soruşturmak
investigation n. araştırma, inceleme, soruşturma, gözlem, teftiş
investment n. yatırım, para yatırma, kuşatma, abluka, dışderi, ektoderm, atama, tayin
investor n. yatırımcı, sermayedar
invitation n. davet, çağrı, davetiye
invite v. davet etmek, çağırmak, istemek, çekmek, neden olmak
involve v. sarmak, yol açmak, gerektirmek, kapsamak, karıştırmak, bulaştırmak, sokmak
involvement n. karışma, ilgi, sarma, bağlanma, ilişki
iron n. demir, ütü, golf sopası, zincir, güç
island n. ada
isolate v. izole etmek, ayırmak, tecrit etmek, soyutlamak, yalıtmak, arıtmak, ayrı tutmak
issue n. çıkarma, yayınlama, piyasaya sürme, basım, sayı, konu, mesele, sorun, sonuç, nesil, çocuklar, irin, iltihap, akıntı, çıkış, son, akıbet
it n. cinsel ilişki
item n. madde, kalem, parça, çeşit, haber
its art. N/A
itself n. N/A
jacket n. ceket, kitabın kağıt kabı, kabuk, kap, kitap kabı
jail n. hapishane, hapis, kafes, cezaevi, kodes
job n. tip, meslek, estetik ameliyat, iş, suç, kârlı iş, alet, görev
join v. birleştirmek, katılmak, eklemek, katmak, kaynamak, üye olmak, birleşmek, iştirak etmek, sınırı ortak olmak
joint n. birleşme yeri, esrar, ek yeri, eklem, ot, mafsal, batakhane, esrarlı sigara
joke n. fıkra, şaka, muziplik, komiklik, alay konusu
journal n. bülten, gazete, dergi, jurnal, gündem, anı defteri, günlük, seyir defteri, yevmiye defteri, şaft yatağı
journalist n. gazeteci
journey n. yolculuk, seyahat, gezi, sefer, mesafe, seyir, yol
joy n. neşe, mutluluk kaynağı, başarı, sonuç, keyif, neşe kaynağı, çok sevinme, haz, sevinç
judge n. yargıç, hakim, hakem, ekspert, uzman
judgment n. tahmin, düşünce, yargılama, kanı, yargı, sağduyu, hüküm, karar, muhakeme
jump v. atlamak, sıçramak, hoplamak, zıplamak, fırlamak, atlatmak, sıçratmak, ürkmek, zonklamak, eğlenceli olmak, sevişmek, ilişkiye girmek
jury n. jüri, seçici kurul
just adj. adil, haklı, insaflı, yerinde, tam, doğru, dürüst, iyi, makul, mantıklı, net, berrak
justice n. adalet, hak, yargı, dürüstlük, doğruluk, hakim, yargıç
justify v. haklı çıkarmak, savunmak, haklı göstermek, doğrulamak, hak vermek, aklamak, ayarlamak, düzeltmek, satır uzunluğunu ayarlamak
keen adj. keskin, sert, şiddetli, güçlü, büyük, istekli, hevesli, düşkün, meraklı, uygun, ucuz, zeki, ince, şahane, harika
keep v. tutmak, bulundurmak, sağlamak, korumak, temelli almak, sürdürmek, devam ettirmek, alıkoymak, bakmak, gözkulak olmak, işletmek, uymak, kalmak
key n. anahtar, tuş, kilit nokta, perde, çözüm, rumuz, elektrik düğmesi
kick v. tekmelemek, tekme atmak, tepmek, çitme atmak, tepinmek, teklemek, geri tepmek, yakınmak, sızlanmak, bırakmak, vazgeçmek
kid n. çocuk, ufaklık, küçük, oğlak, oğlak derisi
kill v. öldürmek, avlamak, gebertmek, katletmek, mahvetmek, yalanlamak, kesmek, dindirmek, söndürmek, cinayet işlemek, ortadan kaldırmak
kind adj. iyi, yardımsever, iyiliksever, müşfik, nazik, iyi kâlpli, hoş, yumuşak başlı
king n. kral, papaz, şah, dama, en büyük boy yatak
kiss v. öpmek, dokunmak, değmek
kitchen n. mutfak
knee n. diz, dirsek şeklinde parça
knife n. bıçak
knock v. çalmak, vurmak, çarpmak, kapıyı çalmak, sertçe eleştirmek, devirmek, teklemek
know v. bilmek, tanımak, tatmak, başından geçmek, ayırt etmek, farketmek, ilişkisi olmak
knowledge n. bilgi, haber, irfan, tecrübe, bilim, anlama, malumat
label n. etiket, yafta
labor v. çalışmak, uğraşmak, çaba harcamak, emek vermek, doğum sancısı çekmek, alın teriyle yapmak, lafı uzatmak
laboratory n. laboratuvar
lack n. eksiklik, noksan, yokluk, yoksunluk
lady n. leydi, hanımefendi, bayan, eş, hanım
lake n. göl, koyu kırmızı boya, abanoz rengi boya
land n. kara, toprak, memleket, arsa, vatan, arazi, diyar, ülke
landscape n. manzara, peyzaj
language n. dil, lisan, mesleki dil
large adj. geniş, büyük, iri
largely adv. çok, bolca, fazlasıyla, başlıca, genellikle, genelde
last adj. son, geçen, önceki, sonuncu, en son, son derece
late adj. geç, gecikmiş, geç kalan, son, son zamanlarda olan, geçen, eski, rahmetli
latter adj. sonraki, sonra gelen, ikincisi, son
laugh v. gülmek, sevinmek, gülerek neden olmak
laughter n. gülme, gülüş, kahkaha
launch v. denize indirmek, atmak, fırlatmak, girişmek, başlatmak, piyasaya sürmek, başlamak, çıkmak
law n. hukuk, yasa, kanun, kural, ilke, dava, yasal çözüm
lawyer n. avukat, hukukçu
lay v. koymak, yerleştirmek, sermek, kurmak, hazırlamak, sunmak, ileri sürmek, yüklemek, dinmek, yatmak, sevişmek, yumurtlamak, bahse girmek
layer n. tabaka, katman, kat, döşeyen kimse, yumurtlayan, topçu
lazy adj. tembel, ağır, uyuşuk, haylaz, miskin, üşengeç
lead v. başında olmak, yol göstermek, öncülük etmek, önde gitmek, önderlik etmek, yönetmek, yönlendirmek, etkilemek, başı olmak, sürdürmek, sürmek, aç
leader n. lider, önder, baş, başmakale, önayak, müşteri çeken ucuz mal
leadership n. liderlik, önderlik
league n. küme, lig, dernek, birlik, işbirliği, antlaşma, fersah
lean v. dayanmak, meyletmek, yaslanmak, eğilmek, eğilim göstermek, meyilli olmak, yaslamak
leap v. sıçramak, hoplamak, zıplamak, atlamak, atılmak, üzerinden atlamak, sekmek
learn v. öğrenmek, haber almak
least art. N/A
leather n. deri, meşin, kösele, futbol topu
leave v. ayrılmak, bırakmak, terketmek; yola çıkmak; kalkmak; kalmak; unutmak (eşya); vazgeçmek, caymak
lecture n. konferans, ders, uzun öğüt, uyarı, azar
left adj. sol, artık, soldaki
leg n. bacak, but, ayak (masa vs.), üçgenin taban olmayan kenarı, etap, raund, ayak (yarış)
legal adj. yasal, hukuk, kanuni, hukuki, tüzel, adli, resmi
legislation n. yasama, kanun yapma, mevzuat, yürürlükteki yasalar
lend v. ödünç vermek, borç vermek, vermek, katkıda bulunmak
length n. uzunluk, boy, süre
less art. N/A
lesson n. ders, ibret
let v. bırakmak, izin vermek, meydan vermek, ses çıkarmamak, kiraya vermek, vermek, ihale etmek, kiraya verilmek, dirmek, dürmek
letter n. harf, mektup, betik, evrak, belge
level adj. düz, yatay, aynı seviyede, ölçülü, dengeli, seviyeli, makul, mantıklı, akılcı, namuslu, dürüst
liability n. sorumluluk, mesuliyet, yükümlülük, borç, eğilim
liberal adj. liberal, özgür düşünceli, hür, serbest fikirli, cömert, bol, oldukça büyük, serbest, genel
library n. kütüphane, kitaplık, çalışma odası
license v. izin vermek, ruhsat vermek, yetki vermek
lie v. yalan söylemek, kandırmak, yatmak, uzanmak, mideye oturmak, yasal olmak
life n. N/A
lift v. kaldırmak, yukarı kaldırmak, yükseltmek, topraktan çıkarmak, çalmak, yürütmek, germek, kalkmak, havalanmak
light n. aydınlık, ışık, lâmba, deniz feneri, ışıltı, nur
like adj. benzer, gibi, aynı; olası
likely adj. olası, muhtemel, mümkün, mantıklı, inandırıcı, uygun
limit n. limit, sınır, had
limitation n. had, sınır, sınırlama, kısıtlama, tahdit
line n. çizgi, hiza, hat, sıra, halat, satır, dize, kuyruk, kablo, bilgi, yöntem, işkolu
link n. halka, bağlantı, bağ, kol düğmesi, eklem, meşale
lip n. dudak, küstahlık, kenar, ağız
liquid n. sıvı, likit madde
list n. liste, kumaş kenarı, geminin yan yatması, cetvel
listen v. dinlemek, kulak asmak
listener n. dinleyici, dinleyen kimse
literally adv. harfi harfine
literary adj. edebi, yazınsal, konuşma dilinde kullanılmayan
literature n. yazın, edebiyat, literatür, yazılı eser
little art. N/A
live v. yaşamak, hayatta kalmak; oturmak; hayatın tadını çıkarmak
load n. yük, sıkıntı, çok miktar, sorumluluk, şarj
loan n. ödünç verilen şey, borç, ödünç para, borçlanma, ödünç verme
local adj. kısmi, lokal, bölgesel, yerel, yerli, şehir içi, ekspres olmayan
locate v. yerleştirmek, yerini saptamak, yerleşmek, oturmak
location n. yer, mevki, konum, yer belirleme, yerleştirme, stüdyo dışı
lock n. kilit, boyunduruk, kanal havuzu, bukle, lüle, kıvırcık sakal
log n. kütük, tomruk, parakete, gemi hız ölçeri, seyir defteri
logic n. mantık
long adj. uzun, uzun vadeli, büyük
look v. bakmak, görünmek; ummak, ümit etmek; göstermek
loose adj. gevşek, oynak, bol, gevşemiş, serbest, açık, bağlanmamış (saç), yarım yamalak, ahlaksız, hafif
lose v. kaybetmek, kaçırmak, kaybolmak, heba etmek, mahrum etmek, azıtmak, geri kalmak
loss n. zarar, kayıp, zayi
lot n. N/A
loud adj. yüksek, gürültülü, parlak, kaba
love v. sevmek
lovely adj. güzel, hoş, sevimli, şirin
lover n. aşık, meraklı, sevgili, dost, hayran
low adj. alçak, düşük, basık, zayıf, pes, ucuz, adi, alçakgönüllü, kısa boylu, bodur, karamsar
luck n. şans, tâlih, baht
lucky adj. şanslı, uğurlu, tâlihli
lunch n. öğle yemeği
luxury n. lüks, zevk, şatafat
machine n. makine, mekanizma
mad adj. azgın, deli, çılgın, kudurmuş, kızgın, sinirli, kuduz
magazine n. dergi, cephanelik, fişek haznesi, şarjör
magic n. sihirbazlık, büyücülük, sihir, büyü
mail n. posta, zırh, örgü zırh
main adj. ana, asıl, esas, başlıca, belli başlı
mainly adv. başlıca, çoğu
maintain v. sürdürmek, sağlamak, bakmak, geçindirmek, korumak
maintenance n. bakım, onarım, nafaka, geçindirme, koruma
major n. binbaşı, majör, yetişkin, reşit kimse, branş
majority n. çoğunluk, ekseriyet, reşitlik, yetişkinlik
make v. yapmak, etmek, yaptırmak, sağlamak; elde etmek; varmak; ilişki kurmak
maker n. yapan, fail, yaratan, bono imzalayan kimse
male adj. erkek, eril
man n. adam, beyaz adam, erkek, insan, uşak, er, işçi, oyun taşı
manage v. idare etmek, halletmek, becermek, işletmek, kıvırmak, çekip çevirmek, çevirmek, icabına bakmak, yolunu bulmak, geçinmek, terbiye etmek
management n. idare, müdürlük, yönetim, idarecilik, işletme
manager n. idareci, müdür, yönetici, işletmeci, menejer, yönetmen
manner n. davranış, tutum, tavır, hareket tarzı, ton, tarz, eda
manufacture v. üretmek, imal etmek, uydurmak
manufacturer n. imalatçı, üretici, fabrikatör
many art. N/A
map n. harita, plan, surat
march v. yürüyüş yaptırmak, uygun adım yürümek
margin n. kenar, pay, fazlalık, ayrım, mesafe, tolerans, ihtiyat akçesi
mark n. N/A
market n. pazar, çarşı, panayır, piyasa, borsa
marriage n. evlilik, evlenme, nikâh
marry v. evlenmek, evlendirmek, evermek
mass n. N/A
massive adj. iri, ağır, som, yekpare, masif
master n. öğretmen, ağa, akıl hocası, kalıp, kaptan, hoca, efendi, üstâd, usta, sahip
match n. kibrit, eş, denk, benzer, evlenme, rakip, maç, karşılaşma, yarışma
mate n. eş, arkadaş, ortak, mat, paraguay çayı
material n. madde, malzeme, gereç, kumaş
mathematics n. matematik
matter n. madde, cisim, husus, şey, konu, mesele, önem, öz, iltihap, cerahat, irin
mature adj. olgun, kemâle ermiş, ergin, tamam, vadesi gelmiş
maximum n. maksimum
may v. olası olmak, mümkün olmak, ebilmek, abilmek
maybe adv. belki, olabilir
mayor n. belediye başkanı
me n. N/A
meal n. öğün, yemek, kaba un
mean v. niyet etmek, kastetmek, demek istemek, demek olmak, anlamına gelmek, demeye gelmek, ifade etmek, tasarlamak
meanwhile adv. bu arada, aynı anda, iken
measure n. ölçü, miktar, ölçüm, ölçek, oran, had, vezin, önlem, tedbir
measurement n. ölçü, ölçüm, ölçme
meat n. et, öz, zevk
mechanism n. mekanizma, teknik, işleyiş, mekanikçilik [fel.]
medical adj. tıbbi, tedavi edici
medicine n. ilaç, tıp, doktorluk, büyü, sihirbazlık
medium adj. orta, vasat, ortalama
meet v. görüşme yapmak, karşılaşmak, rastlamak, toplanmak, bulmak, tanışmak, görüşmek, buluşmak, karşılamak, kavuşmak, başına gelmek, uğramak, yer
member n. üye, organ, uzuv, taraf (denklem)
membership n. üyelik, üyeler
memory n. hafıza, bellek, anı, hatıra, akıl
mental adj. akıl, zekâ, zihinsel, ruhsal
mention v. anmak, bahsetmek, dile getirmek, söz etmek, ima etmek
menu n. menü, yemek listesi, mönü
mere adj. sade, saf, sırf, katkısız
merely adv. sadece, ancak, yalnız, sade, sırf
mess n. çorba, karışıklık, karmakarışıklık, manga, pislik, karışık şey, karışık yemek, asker sofrası, sofra arkadaşları
message n. mesaj, haber
metal n. maden, metâl, kırık taş
meter n. metre, saat, sayaç, taksimetre, ölçü, vezin
method n. metod, yöntem, düzen, tarz, usul
middle adj. orta, ortadaki, aradaki
might v. ebilmek, abilmek, mümkün olmak, olası olmak;olası olmak, mümkün olmak, ebilmek, abilmek
mile n. mil, kara mili
military adj. askeri
milk n. süt
mind n. akıl, us, zihin, bellek, hafıza, şuur, fikir, düşünce, istek
mine n. lağım, maden, maden ocağı, torpil, mayın, memba
minimum n. minimum değer
minister n. bakan, vekil, papaz
minor adj. küçük, ikinci derecede, ikincil, reşit olmayan
minority n. azınlık, azlık, reşit olmama
minute n. dakika, an
mirror n. ayna
miss v. ıskalamak, özlem duymak, gözlemek, vuramamak, kaçırmak, özlemek, aramak, eksik olmak, kaçırmak (fırsat)
mission n. görev, iş, vazife, misyon, heyet, elçilik, ideal, amaç
mistake n. yanlış, hata, yanlışlık, yanılgı
mix v. karıştırmak, katmak, melezlemek, karışmak, uyuşmak, kaynaşmak
mixture n. karışım, karıştırma, karışma, kaynaşma
mobile adj. hareketli, gezici, oynak, yer değiştirebilen, seyyar, değişken, akışkan
mode n. biçim, yöntem, tarz, üslup, kip, makam [müz.], tipik değer (istatistik), moda
model n. model, numune, örnek, kalıp, manken
moderate adj. ılıman, ılımlı, ölçülü, orta, makul
modern adj. modern, bugünkü, çağdaş, çağcıl
modify v. değişiklik yapmak, değiştirmek, hafifletmek, nitelemek, tamlamak, değişmek
module n. modül, kapsül, kip, esas kısım
mom n. anne
moment n. an, önem, nüfuz, moment
money n. mangır, para, nakit, tıkır [arg.]
monitor n. monitor, ekran, gözleme, izleme tertibatı, gözlemci öğrenci, varan, etobur kertenkele
month n. ay
monthly adj. aylık, ayda bir olan
mood n. ruh hali, hava, kip
moon n. kamer, ay, mehtap;ay [astr.]
moral adj. ahlâki, manevi, törel, ahlâklı, dürüst
more art. N/A
moreover conj. N/A
morning n. sabah, başlangıç
mortgage n. ipotek, rehin
most art. N/A
mostly adv. çoğunlukla, genelde, başlıca
mother n. anne, ana, valide
motion n. hareket, devinim, önerge, teklif
motivate v. motive etmek, hareket ettirmek
motivation n. motivasyon, güdü, dürtü, hareket ettirme
motor n. motor, makina, araba, otomobil
mount v. üzerine çıkmak, bindirmek, çıkmak, binmek, üzerine yerleştirmek, monte etmek, oturtmak, düzenlemek, çerçevelemek
mountain n. dağ
mouse n. fare, sıçan
mouth n. ağız, haliç, surat asma
move v. hareket etmek, taşınmak, kımıldamak, kıpırdamak, kıpırdatmak, oynamak, kımıldatmak, oynatmak, ilerlemek, teklif etmek, yer değiştirmek, tahrik etm
movement n. hareket, akım, manevra, işleme, bağırsakların çalışması
movie n. film, sinema
much art. N/A
multiple adj. çoklu, katlı, birçok
murder n. adam öldürme, cinayet, öldürme
muscle n. kas, adale, kas gücü
museum n. müze
music n. müzik, musiki
musical adj. müzikli, müziğe ait, müziksever
musician n. müzisyen, çalgıcı
must v. meli
mutual adj. karşılıklı, iki taraflı, müşterek, ortak
my art. N/A
myself n. N/A
mystery n. gizem, esrar, sır, muamma, bilinmeyen, hikmet, esrarengizlik
name n. isim, ad, nam, ün, ünlü kimse
narrative n. hikâye, öykü, hikâye anlatma, rivayet
narrow adj. dar, kısıtlı, sınırlı
nation n. millet, ulus
national adj. ulusal, milli
native adj. yerli, doğal, doğuştan
natural adj. doğal, tabii, natürel, doğuştan
naturally adv. doğal olarak, elbette, doğuştan
nature n. N/A
near prep. yakın, bitişik
nearby adj. yanında, yakında, civarında
nearly adv. neredeyse, az daha, takriben, hemen hemen, az kalsın, yakından
necessarily adv. ister istemez, zorunlu olarak, olmazsa olmaz, şart
necessary adj. gerekli, lazım, zorunlu, gereken
neck n. boyun, boğaz, yaka, kıstak
need v. ihtiyacı olmak, muhtaç olmak, gerekmek
negative adj. negatif, olumsuz, ters, zıt, eksi
neglect v. aldırmamak, asmak, boşlamak, ihmal etmek, unutmak
negotiate v. görüşmek, tartışmak, ciro etmek, paraya çevirmek, kırdırmak, başarmak, geçmek, aşmak
negotiation n. görüşme, müzakere, anlaşmaya varma, paraya çevirme, ciro etme, aşma
neighbor n. komşu
neighborhood n. muhit, çevre, civar, semt, komşular, komşuluk ilişkileri, merkezi yer
neither art. N/A
nerve n. asap, sinir, cüret, yüzsüzlük, cesaret, soğukkanlılık, çaba, gayret, damar (yaprak)
nervous adj. sinir, sinirli, gergin, asabi, ürkek
net n. ağ, file, tül, şebeke, tuzak
network n. iletişim ağı, ağ, şebeke, ağ örgüsü
never adv. asla, hiçbir suretle, hiç, katiyen, hiçbir şekilde, hiçbir zaman, taş çatlasa, balık kavağa çıkınca
nevertheless conj. ancak
new adj. modern, yeni, keşfedilmemiş, acemi, taze
newly adv. yeni olarak, yakın zamanda, yeni
news n. haber, havadis
newspaper n. gazete
next adj. sonraki, ertesi, bir dahaki, bitişik
nice adj. hoş, güzel, sevimli, kibar, ince, hassas, dakik
night n. gece, akşam, karanlık, cehalet
no adv. N/A
nobody n. bir hiç, önemsiz şahsiyetno·bod·y / 'nə;ʊ;bə;dɪ; ,bɑ;dɪ; / 'nə;ʊ;bə;dɪ;
noise n. gürültü, ses, patırtı, velvele, parazit
none n. N/A
nor conj. ne de, ne, de değil
normal adj. normal, olağan, tipik, ortalama, dik açılı, dikey
normally adv. normal olarak, normalde, genellikle, genelde
north n. kuzey bölge, kuzey
northern adj. kuzey
nose n. burun, koku alma yeteneği, emzik [mot.], meme [mot.], uçak burnu
not adv. N/A
note n. işaret, belirti, not, nota, pusula, fatura, senet, kâğıt para, belge, dikkat, saygınlık
nothing n. hiçbir şey, hiç, sıfır, boş söz
notice n. dikkat, bilgi, genelge, farketme, ihbarname, ihtar, uyarı, ikaz, ilan, bildiri, ihbar, duyuru, mühlet, süre (tanınan)
notion n. kavram, fikir, görüş, kanı, eğilim, heves
noun n. isim, ad
novel n. roman
now adv. şimdi, şu anda, halen, acilen, hemen, derhal
nowadays adv. bu günlerde, bu sıralar, günümüzde
nowhere adv. hiçbir yerde
nuclear adj. atom, çekirdeksel, nükleernu·cle·ar / 'nuː;klɪ;ə;r ,kjə;lə;er /'njuː;klɪ;ə;
number n. rakam, sayı, numara, miktar, adet, müzik parçası, tip, hoş şey
numerous adj. çok sayıda, çok, bir hayli, sayısız
nurse n. hemşire, hastabakıcı, bakıcı, dadı, besleme, bakım, işçi arı, işçi karınca, destekçi
object n. obje, nesne, cisim, gaye, şey, amaç, hedef, cins adam
objective adj. objektif, tarafsız, nesnel, amaçlanan, hedeflenen
obligation n. minnet, zorunluluk, yükümlülük, borç, mecburiyet, minnet borcu, ödev, senet
observation n. gözetim, gözetleme, seyretme, gözlem, gözlem sonucu, gözleme, yorum, rasat
observe v. dikkatle bakmak, görmek, gözetlemek, gözlemek, izlemek, incelemek, riayet etmek, uymak, yerine getirmek, kutlamak, farketmek, söylemek, demek,
obvious adj. açık, besbelli, apaçık, ortada
obviously N/A N/A
occasion n. ortam, mahal, özel durum, durum, fırsat, neden, sebep, uygun zaman, sıra
occasionally adv. ara sıra, bazen
occupy v. oturmak, tutmak, işgal etmek, almak (zaman), meşgul etmek
occur v. cereyan etmek, çıkmak, ortaya çıkmak, oluşmak, olmak, görülmek, akla gelmek, meydana gelmek
ocean n. okyanus, derya
odd adj. tek, küsur, artan, tek tük, teki olmayan, ara sıra olabilen, tuhaf, acayip, garip, sıradışı
of prep. nin, ın, den, li, yüzünden
off prep. den, dan, dışında, haricinde, izinli, olası
offense n. suç, saldırı, tecâvüz, gücenme, kâlbini kırma, kırılma
offer v. teklif etmek, sunmak, ikram etmek, vermek, arzetmek, bildirmek, açmak (savaş), ortaya çıkmak, adamak
office n. ofis, büro, devlet dairesi, bakanlık, görev, sorumluluk, ima, kiler, ambar, dini tören, makam
officer n. subay, memur, polis memuru
official adj. resmi, devlet
often adv. sıkça, sık sık, çoğu kez
oil n. yağ, sıvı yağ, petrol, yağlıboya, yağcılık yapma, gaz
okay adj. iyi, makbul
old adj. bayat, eski, köhne, eskiden kalma, yaşlı, ihtiyar, kart, tecrübeli, eskimiş, pişkin, önceki, harika
on prep. üstünde, üzerinde, de, e doğru, yönünde, ile, civarında, esnasında
once adv. bir kere, bir defa, bir zamanlar, eskiden
one art. N/A
online N/A N/A
only adj. tek, biricik, ancak, ağırbaşlı, başhemşire vakarlı
onto prep. üstüne, üzerine, eon·to / 'ɑ;ntʊ; ,-tə; ,-tuː; /'ɒ;ntʊ; ,-tə; / -tuː;
open adj. açık, serbest, geniş, dürüst, içten, karara bağlanmamış, ferah, kısık olmayan (ses)
opera n. opera
operate v. çalışmak, işlemek, etki etmek, işletmek, etkilemek, ameliyat etmek, borsada işlem yapmak, spekülasyon yapmak, kullanmak, çalıştırmak
operation n. cerrahi müdahale, operasyon, ameliyat, etkinlik, işleyiş, işletme, iş, işlem, çalıştırma, kullanma, hüküm, yürürlük, tatbikat, harekât
operator n. operatör, teknisyen, kullanan, uygulayıcı, telefon operatörü, telsizci, işletmeci, spekülatör, cerrah, santral
opinion n. düşünce, fikir, görüş, kanı, kanaat, önemseme, inanç, takdir
opponent n. karşı taraf, muhalif, aleyhtar, düşman, rakip
opportunity n. fırsat, uygun durum, şans
oppose v. karşısına koymak, engel olmak, karşı gelmek, muhalefet etmek, karşı çıkmak, kafa tutmak, karşı olmak, itiraz etmek, başkaldırmak
opposite adj. karşı, karşıt, karşı olan, muhalif, aleyhinde, ters, aksi, zıt, zıt anlamlı
opposition n. karşıtlık, başkaldırma, karşı koyma, zıtlık, düşmanlık, muhalefet, rekabet, karşısav
option n. opsiyon, seçme hakkı, seçenek, tercih, alıcıya tanınan süre
or n. N/A
orange n. N/A
order n. düzen, tertip, asayiş, sıra, dizi, tabaka, usul, yöntem, çalışır durum, emir, buyruk, ödeme emri, sipariş, basamak, hane, sınıf, rütbe, nişan, mezhep, ta
ordinary adj. bayağı, sıradan, alelâde, tipik, olağan, normal, alışılagelmiş, adi
organic adj. organik, yapısal, bedensel, organlara ait, örgütsel
organization n. organizasyon, örgüt, örgütlenme, bünye, organizmaor·gan·i·za·tion / ‚ɔ;rgə;nə;'zeɪ;ʃ;n /‚ɔ;ː;gə;naɪ;-
organize v. organize etmek, düzenlemek, kurmak, örgütlemek, organize olmak
origin n. kök, kaynak, asıl, doğuş, köken, menşe, başlangıç, başlangıç noktası, nereden
original adj. orijinal, asıl, esas, ilk, gerçek, özgün, yaratıcı, el değmemiş
originally adv. aslen, aslında, orijinal olarak
other art. N/A
otherwise conj. yoksa, bunun dışında, aksi halde
ought v. malı
our art. N/A
ourselves n. kendimiz, kendimizi, kendimize, bizler
out adv. dışarı, dışarıya, dışarıda, uzakta, açıkta, bitmiş, kalmamış, çıkmış, yeni çıkmış, açığa çıkmış, yüksek sesle, sesli olarak, modası geçmiş, eskimiş, yıp
outcome n. sonuç, son
outline n. ana hat, iskelet, dış çizgi, kontur, taslak, özet
output n. çıktı, çıkış gücü, verim, üretim, k.d.v. ödemeyi gerektiren mal
outside prep. dışında, dışına, ötesine, den başka
over prep. fazla, çok, aşırı, yüksek, üstün, üstünde, üzerinde, üstüne, üzerinden, aracılığı ile, boyunca, baştan sona, öbür tarafa, karşıya, hakkında
overall adj. tam, tüm, etraflı
overcome v. hakkından gelmek, başa çıkmak, üstesinden gelmek, halletmek, başarmak, atlatmak, zayıf düşürmek
overseas adv. denizaşırı, denizaşırı ülkelerde, denizaşırı ülkelere
owe v. borçlu olmak, minnettar olmak, duymak (his)
own art. N/A
owner n. kiraya veren, sahip, mal sahibi
ownership n. sahiplik, iyelik, mülkiyet
pace n. adım, yürüyüş, uygun adım yürüyüş, hız
pack n. paket, ambalaj, sargı, sırt çantası, bohça, yığın, kütle, deste (iskambil), sürü, semer
package n. bohça, paket, koli, paket program
page n. sayfa, komi, içoğlanı, peyk, şövalye eğitimi alan çocuk
pain n. ağrı, acı, azap, elem, dert, ızdırap, sancı, sızı, eziyet, emek, zahmet, ceza
paint n. boya, makyaj malzemesi, özsu
pair n. çift, eş, iki parçadan oluşan şey, arabanın iki atı
pale adj. sararmış, soluk, solgun, benzi atmış, renksiz, uçuk, açık, sarı
panel n. panel, açık oturum, kitabe, toplu görüşme, heyet, anket uygulanan grup, pano, levha, ayna tahtası, tahta tuval, kontrol paneli, lambri
panic n. panik, telaş, çok komik şey [amer.], komik tip [amer.]
paper n. kâğıt, kâğıt para, evrak, rapor, gazete, bedava giriş bileti
paragraph n. paragraf, makale, fıkra, satırbaşı yapma
parallel adj. paralel, koşut, benzer
parent n. ebeveyn
park n. park, futbol sahası [brit.], koruma altına alınmış arazi, otopark, spor alanı
part n. ayrım, parça, bölüm, semt, taraf, pay, fragman, katkı, kısım, kesim, rol, görev, yedek parça, fasıl
participant n. katılımcı, katkıda bulunan kimse, iştirakçi, pay sahibi
participate v. katılmak, ortak olmak, pay almak
participation n. katılım, iştirak, katılma, ortaklık
particular adj. belli, belirli, özel, özgü, dikkatli, müşkülpesent, titiz, detaylı, ayrıntılıpar·tic·u·lar / pə;r'tɪ;kjə;lə;r /pə;'tɪ;kjʊ;lə;
particularly adv. özellikle, bilhassa, ayrıntılı olarak, tek tekpar'tic·u·lar·ly / pə;r'tɪ;kjə;lə;(r)lɪ; /pə;'tɪ;kjʊ;-
partly adv. kısmen
partner n. işbirlikçi, ortak, partner, eş, hayat arkadaşı, kavalye
partnership n. ortaklık, hissedarlık
party n. davet, parti, eğlence, topluluk, grup, ekip, taraf, alem, ortak, hissedar, şahıs
pass adj. N/A
passage n. geçit, pasaj, dehliz, koridor [brit.], parça, kanal, geçme, geçiş, akış, yolculuk (uçak, gemi), bağırsakların çalışması
passenger n. yolcu, gezgin, işten kaytaran kimse, beleşçi
passion n. N/A
past adj. geçmiş, önceki, eski, geçen
path n. patika, yol, pist, yörünge, meslek
patient adj. hoşgörülü, sabırlı, dayanıklı
pattern n. örnek, eşantiyon, şablon, numune, model, kalıp, patron (elbise)
pause v. duraklamak, ara vermek, duraksamak, tereddüd etmek
pay v. ödemek, karşılığını vermek, para vermek, değmek, etmek
payment n. ödeme, masraf, harcama, ücret, karşılık
peace n. barış, sulh, huzur, rahat, sessizlik, sükunet
peak n. zirve, doruk, tepe, şapka siperi, tepe noktası, en yoğun olduğu durum
peer n. N/A
pen n. kuğu (dişi), kafes, kodes, ağıl, kümes, tükenmez kalem, dolmakalem, hapishane, kalem, mürekkepli kalem, yazı üslubu
penalty n. ceza, para cezası, penaltı
pension n. emeklilik, pansiyon, yatılı okul, konaklama hizmetleri (otel), emekli maaşı
people n. N/A
per art. N/A
perceive v. algılamak, hissetmek, sezmek, kavramak, kestirmek, idrak etmek, farketmek, seçmek
percent n. yüzde, kâr payı, hisse, faiz getiren değerli kâğıt
percentage n. yüzde, yüzdesi, oran, komisyon, kâr payı
perception n. algılama, idrak, algı, basiret, idrak yeteneği, sezgi, kavrama, seziş, sezme, tahsil (para)
perfect adj. mükemmel, kusursuz, eksiksiz, tam
perfectly adv. kusursuzca, tıkır tıkır, tamamen, mükemmel bir şekilde
perform v. oynamak, yapmak, yerine getirmek, uygulamak, numara yapmak, oynamak (rol), canlandırmak, konser vermek, işlemek
performance n. performans, başarı, verim, başarma gücü, icraat, yerine getirme, oyun, gösteri
perhaps adv. belki, bir ihtimal, muhtemelen
period n. periyot, dönem, çağ, devir, süre, ders saati, devre, nokta, aybaşı, adet, regl, dönüm [ast.], tam cümle (yan cümlecikli)
permanent adj. daimi, devamlı, sürekli, kalıcı, baki, sabit, değişmez
permission n. izin, müsaade, ruhsat
permit v. izin vermek, olanak vermek, ruhsat vermek, müsait olmak
person n. adam, şahıs, kişi, tip, kimse, zat, birey, beden, vücut, karakter [tiy.]
personal adj. kişisel, şahsi, özel, kişiye özel, kişiye yönelik, vücut
personality n. şahsiyet, kişilik, karakter, benlik, bireylik
personally adv. şahsen, kişisel olarak, bana kalırsa, bizzat, kanımca
personnel n. personel, eleman, kadro, çalışanlar
perspective n. perspektif, derinlik, derinlemesine inceleme yeteneği, görünüm, geniş bakış açısı
persuade v. kandırmak, inandırmak, aklını çelmek, ikna etmek, razı etmek
phase n. safha, evre, faz, aşama, bölge, kesim
phenomenon n. olgu, fenomen, algılanabilen şey, bilince yansıyan olay, doğal olay, harika, olağanüstü şeyphe·nom·e·non / fɪ;'nɑ;mɪ;nɑ;n ,-nə;n /fɪ;'nɒ;mɪ;nə;n
philosophy n. filozofi, felsefe, soyut düşünüş, dünya görüşü, kalenderlik, sakinlik, kendi halindelik
phone n. telefon, basit ses, selenli
photo n. fotoğraf, resim
photograph n. fotoğraf
phrase n. deyiş, ifade, tabir, anlatım tarzı, sözcük grubu, cümle parçası, birkaç sözcükten oluşan ifade, melodinin bir bölümünü oluşturan kısa parça
physical adj. fiziksel, bedensel, fiziki, maddi, maddesel, somut, mevcut
piano n. piyano
pick v. toplamak, koparmak, yolmak, ayıklamak, didiklemek, karıştırmak (burun), kemirmek, seçip almak, seçmek, küçük küçük yemek, gagası ile toplamak,
picture n. resim, çizim, tasvir, tablo, görüntü, film
piece n. parça, tane, bir parça, eser, kırıntı, piyes, iş, tüfek, kısa mesafe, kısa süre, taş (dama), piyondan büyük taş, madeni para
pig n. domuz, pisboğaz tip, açgözlü tip, iğrenç herif, aynasız, pik, hamdemir, külçe
pile n. yığın, büyük ve muhteşem yapı, küme, servet, yük (para), pil, hidroelektrik pil, kırık dökük şey, temel kazığı, kazık (büyük), hav, ince tüy, tüy, kuştüyü
pilot n. pilot, kılavuz, rehber, öncü, kumanda düzeni
pink n. karanfil, pembe, ılımlı komünist, en güzel dönem, zirve, uzun ve dar latin yelkenli tekne
pipe n. boru, pipo, kaval, düdük, baca, cıvıltı, kuş sesi, şarkı söyleyen ses, nefes borusu, dev şarap fıçısı (yakl. 400 lt.)
pitch v. ziftlemek, zift kaplamak, atmak, çakmak, kurmak, yerleştirmek, yüklemek, akort etmek, perdesini ayarlamak (ses), taş döşemek (yol), sunmak (mal),
place n. yer, mahal, mekân, yerleşim yeri; ev, hane; basamak, sıra; mevki, makam; statü; sorumluluk; iş
plain adj. sade, süssüz, yalın, düz, desensiz, gösterişsiz, çirkin, açık, net, dürüst, su katılmamış, engebesiz
plan n. plan, proje, tasarı, niyet, taslak, kroki
plane n. çınar, uçak, kanat (uçak), düzlem, yüzey, düzey, seviye, rende, planya, maden ana dehlizi
planet n. gezegen, planet
plant n. bitki, dikme, tesis, işletme, fabrika, malzemeler, demirbaş, dolandırıcılık, hile, ihbarcı, fidan
plastic n. plastik
plate n. tabak, plaka, plaket, şilt, isim levhası, levha, gümüş kaplama sofra takımı, tam sayfa resim, şık tip, fotoğraf klişesi, yapay damak, takma diş, protez, b
platform n. platform, podyum, rampa, sahanlık, düzlük, yayla, plato, apartman topuk, tartışma ortamı, parti programı, taraça
play v. oynamak, kımıldamak, hareket etmek, oynaşmak; canlandırmak [tiy.], rol almak; çalmak (müzik); numarası yapmak; bahis yapmak; turneye çıkmak; t
player n. player, oyuncu, çalar, çalan kimse, kumarbaz
pleasant adj. hoş, güzel, keyifli, tatlı, şirin, sevimli
please v. memnun etmek, hoşuna gitmek, hoşnut etmek, keyif vermek, tenezzül etmek, buyurmak
pleasure n. zevk, haz, sevinç, keyif, memnuniyet, istek, irade
plenty n. çokluk, bolluk, bereket
plot n. komplo, entrika, fesat, arsa, kumpas, suikâst, arazi parçası, olaylar dizisi, parsel, hedef noktası, radarda görünen nokta, tema, plan
plus prep. bir de, ayrıca, daha, ilavesiyle
pocket n. cep, torba, kese, hava boşluğu, oyuk, kovuk, maddi olanak
poem n. şiir, manzume
poet n. şair, ozan, romantik, duygulu kimse
poetry n. şiir, nazım, şiir sanatı, şiirler
point n. ana fikir, nokta, husus, uç, sivri uç, oyma kalemi, puan, an, sayı, konu, mesele, anlam, amaç, neden, vurgu, özellik, etki, incelik
police n. polis, zabıta, inzibat, nöbet, güvenliği sağlama
policy n. politika, siyaset, hareket tarzı, önlem, tedbir, poliçe, sigorta belgesi
political adj. politik, siyasal, siyasi, hükümet, devlet
politician n. politikacı, devlet adamı, çıkarcı politikacı
politics n. politika, siyaset, politik görüş, siyasi görüş, politikacılık, çıkar politikası, politik oyunlar, entrikalar
poll n. kafa, kelle, kişi, seçmen, seçim, oy verme, oy sayısı, seçmen listesi, oyların sayımı, seçim yeri, anket, boynuzsuz sığır, kamuoyu yoklaması, boynuzu
pollution n. kirletme, kirlenme, bozulma, çevre kirliliği, pislik
pool n. havuz, gölcük, gölet, petrol rezervi, ortaya konan para, pot, fon, bilardo (amerikan), birlik, tröst, kartel
poor adj. zavallı, fakir, düşkün, yoksul, sefil, perişan, verimsiz, çorak, zayıf (az), az, fena, kötü, naçizane
pop v. patlamak, ateş etmek, ateşlemek, patlatmak, sokuvermek, pat diye sormak, çabucak giymek, rehine koymak [brit.], çıtçıtlamak, çıtçıtla iliklemek
popular adj. popüler, tutulan, sevilen, halka özgü, halk
population n. nüfus
port n. liman, havalimanı, iskele, sığınacak yer, iskele tarafı, geminin sol tarafı, porto şarabı, giriş, delik, lombar, lomboz, gaz deliği, kale duvarındaki delik, b
portion n. porsiyon, pay, hisse, parça, bölüm, kısım, kısmet, miktar, çeyiz, miras hissesi
portrait n. portre, vesikalık fotoğraf, tasvir, betimleme
pose v. poz vermek, tavır takınmak, taslamak, poz verdirmek, sormak, soru sorarak şaşırtmak
position n. konum, yer, durum, pozisyon, duruş, görev, mevki, statü, görüş, fikir, sav
positive adj. pozitif, müspet, olumlu, mutlâk, kuşkusuz, kesin, emin, dogmatik, inatçı, tam, artı, belirgin
possess v. sahip olmak, elinde bulundurmak, egemen olmak, kurcalamak (zihin), hakim olmak, tutmak
possession n. sahibi olma, mülk edinme, sahiplik, iyelik, mülk, tasarruf, hakim olma, sahip olunan şey, varlık, cin çarpması, cinnet, kafayı takma, saplantı
possibility n. olasılık, ihtimal, olanak, imkân
possible adj. olası, mümkün, olanaklı, akla uygun, makul
possibly adv. belki, olabilir, mümkün olarak, mümkün olduğunca
post n. N/A
pot n. kap, demlik, cezve, çanak, saksı, çömlek, testi, kupa, toprak kap, pot, ortaya konan para, pota (maden), lazımlık, esrar
potato n. patates, baş, kafa, dolar
potential adj. potansiyel, olası, gizli, açığa çıkmamış
potentially N/A N/A
pound v. vurmak, dövmek, ezmek, yumruklamak, havanda dövmek, topa tutmak, çarpmak, küt küt atmak, ağıla kapamak
pour v. dökmek, akıtmak, boşaltmak, yağdırmak, akmak, yağmak, üşüşmek, yığılmak, dökülmek (kalıba)
poverty n. sefalet, yetersizlik, eksiklik, parasızlık, yokluk, düşkünlük, yoksulluk, fakirlik
power n. güç, kuvvet, enerji, yetenek, iktidar, otorite, üs [mat.], yetki, derman, takât
powerful adj. güçlü, kuvvetli, etkili, yetkili, nüfuzlu, çok miktarda
practical adj. pratik, uygulamalı, kullanışlı, elverişli, becerikli, iş bitirici, gerçekçi, objektif, nesnel, el ile yapılan, uygulanbilir
practice n. pratik, idman, uygulama, egzersiz, alıştırma, çalışma, ısınma, alışkanlık, hile, yöntem, teknik, usul, deneme, tatbikat, eğitim
praise n. övme, övgü
pray v. dua etmek, yalvarmak, rica etmek, namaz kılmak, ibadet etmek, af dilemek
precise adj. tam, kesin, belirli, belli, açık, dakik, kusursuz
precisely adv. kesinlikle, elbette, kesin olarak, kusursuz olarak, tamam, tam, belli, açık olarak
predict v. önceden haber vermek, kehanette bulunmak
prefer v. tercih etmek, yeğlemek, öncelik tanımak, atamak, tayin etmek, sunmak, arzetmek, ileri sürmek
preference n. yeğleme, tercih, yeğ tutma, tercih hakkı, öncelik, rüçhan hakkı, imtiyazlı hisse senedi
pregnancy n. hamilelik, gebelik, gebe olma, anlam içerme
pregnant adj. gebe, hamile, yaratıcı, verimli, anlamlı, manâlı
premise v. önceden açıklamak, önermenin nedeni olarak göstermek
preparation n. hazırlık, hazırlama, hazırlanma, hazırlık yapma, akort yapma, giriş müziği, hazırlanan ilâç, basur ilacı
prepare v. hazırlamak, düzmek, hazırlık yapmak
presence n. huzur, hazır bulunma, varlık, varoluş, tavır, yapı, ön, protokol görevlileri
present adj. mevcut, halihazırdaki, şimdiki, hazır, bu, adı geçen
presentation n. tanıtım, sergileme, tanıtma, sahneye koyma, takdim, sunma, sunuş, arz, sahneleme, gösterim, gösterme, ibraz, aday gösterme, tavsiye etme, armağ
preserve v. korumak, muhafaza etmek, konserve yapmak
president n. başkan, devlet başkanı, cumhurbaşkanı, genel müdür, rektör
presidential N/A N/A
press v. baskı yapmak, sıkıştırmak, sıkmak, basmak, sıkmak (limon vb.), topluca ilerlemek, zorlamak, ütülemek, preslemek, acil olmak
pressure n. basınç, tazyik, baskı, pres, zorlama, sıkıntı, sıkışma, darlık
presumably adv. herhalde, galiba, muhtemelen, büyük ihtimalle
pretend v. numarası yapmak, yapar gibi görünmek, yalandan yapmak, numara yapmak, bahane etmek, hak iddia etmek
pretty adj. güzel, hoş, cici, hayli, sevimli, zarif
prevent v. önüne geçmek, menetmek, önlemek, engel olmak, önden gitmek, yol göstermek
previous adj. önceki, eski, sabık, evvelki, geçmiş, zamanından önce olan
previously N/A N/A
price n. fiyat, bedel, paha, eder, değer, para ödülü
pride n. gurur, kibirlilik, ağalık, azamet, övünç, iftihar, haysiyet, kıvanç, övünç kaynağı, izzetinefis, onur, şeref, kibir, kendini beğenmişlik, tafra, gösteriş, ihtişa
primarily adv. ilk olarak, öncelikle, başlıca, aslında
primary adj. ilk, birinci, baş, başlıca, ana, temel, en başta gelen, birinci derecede, birincil
prime adj. baş, ilk, birincil, en önemli, başlıca, asal
principal adj. baş, ana, asıl, esas, belli başlı, temel
principle n. ana, esas, prensip, ilke, kaynak, köken, kaide, tamamlayıcı unsur
print v. basmak, matbaada basmak, yayınlamak, desen basmak, damgalamak, işlemek (beynine), basılmak
printer n. printer, yazıcı, matbaa makinesi, matbaacı, yayıncı
prior adj. önceki, eski, sabık, önce, öncelikli, kıdemli
priority n. kıdem, öncelik, rüçhan hakkı
prison n. hapishane, cezaevi, kodes, hapis, hapsetme, delik
prisoner n. tutuklu, hükümlü, mahpus, esir, tutsak
private adj. özel, has, kişisel, şahsi, müstakil, kişiye özel, gizli, mahrem, yalnız, halka kapalı
privilege n. ayrıcalık, imtiyaz, dokunulmazlık, özel hak, rüçhan hakkı
prize n. ödül, mükâfat, ikramiye, çok istenen şey, ganimet, kaldıraç, manivela
pro adv. lehinde, için
probability n. olasılık, ihtimal
probably adv. muhtemelen, olasılıkla, galiba, belki de
problem n. problem, sorun, mesele, muamma, bilinmez
procedure n. prosedür, işlem, usul, muamele, yargılama yöntemi, yöntem
proceed v. ilerlemek, devam etmek, davranmak, girişmek, dava açmak, dava etmek, doktor ünvanı kazanmak
process n. yöntem, usul, işlem, süreç, gidiş, aşama, dava, çıkıntı
produce v. üretmek, yapmak, göstermek, ortaya koymak, yayınlamak, vermek (meyve), yetiştirmek, neden olmak, sahnelemek, yönetmek [tiy.]
producer n. üretici, yetiştirici, yapımcı, prodüktör, yönetmen
product n. ürün, mahsul, meyve, sonuç, çarpım
production n. üretme, üretim, yapım, imal, yapıt, eser
profession n. iş, uzmanlık alanı, meslek, sanat, uğraş, uğraşı, açıklama, beyan, inancın açıklanması, kelime i şahadet, yemin
professional adj. meslek, mesleki, uzman, profesyonel, para için yapan, meslekten yetişme, azimli, kararlı
professor n. profesör, itirafçı
profile n. profil, yüzün yandan görünüşü, kesit, özgeçmiş, biyografi, profil çizmek
profit n. kâr, kazanç, getiri, çıkar, menfaat, fayda
program n. program, yapım, gösteri, plan, yazılım
progress n. ilerleme, gelişme, yükselme, devam etme, geliştirme, resmi gezi, devlet gezisi
project n. proje, tasarı, plan
promise v. söz vermek, vâât etmek, temin etmek, umut vermek, umutlu olmak, benzemek ( ceğe)
promote v. yükseltmek, terfi ettirmek, sınıf geçirmek, desteklemek [pol.], kurmak, önayak olmak, düzenlemek, organize etmek
promotion n. reklâm, tanıtım, yükseltme, yükselme, terfi, artırma, kurma, sınıf geçme, piyonun vezir olması, mevki, rütbe, tanıtma
prompt adj. hemen, çabuk, tez, hazır, dakik, nakit, tık para, hemen teslim edilen
proof n. kanıt, delil, ispat, sağlama, kanıtlama, ispat etme, senet, deneme, prova, alkol derecesi
proper adj. tam, doğru dürüst, uygun, terbiyeli, yerinde, özel, doğru, münasip, gerçek, adamakıllı, iyice
properly adv. doğru dürüst, uygun şekilde, haklı olarak, uygunca, uygun bir şekilde, uygun olarak, adamakıllı, tamamen, iyice
property n. eşya, emlâk, mal, mülk, varlık, servet, sahne eşyaları, sahne elbiseleri, özellik, nitelik
proportion n. miktar, nicelik, nispet, oran, orantı, pay, simetri, uyum
proposal n. öneri, teklif, evlenme teklifi, önerge, plan, tasavvur, tasarı, önerme
propose v. önermek, teklif etmek, evlenme teklif etmek, sormak, getirmek (çözüm), ileri sürmek, içmek (sağlığa vb.), niyet etmek, tasarlamak
prospect n. manzara, görünüm, beklenti, olasılık, umut, ihtimal, maden damarı belirtisi, muhtemel müşteri
protect v. korumak, gözetmek, himaye etmek, kayırmak, muhafaza etmek, savunmak, sahip çıkmak
protection n. koruma, muhafaza, himaye, haraç, önlem, tedbir, korunma, kayırma
protein n. protein
protest n. ihtarname, protesto, itiraz, karşı gelme
proud adj. gurur verici, azametli, gururlu, onurlu, şerefli, mağrur, kibirli, görkemli, kabarmış
prove v. göstermek, kanıtlamak, ispat etmek, denemek, sınamak, ispatlamak, tecrübe etmek, çıkmak, ortaya koymak, sağlamasını yapmak, anlaşılmak
provide v. sağlamak, karşılamak, temin etmek, ihtiyacını karşılamak, şart koşmak, koşul koymak, önlem almak, hazırlıklı olmak
province n. il, vilâyet, uzmanlık alanı, uzmanlık dalı, branş, iş sahası, yetki sahası
provision n. sağlama, hazırlık, önlem, hüküm, kanun hükmü, koşul, yargı, karşılık, yedek akçe
psychological adj. psikolojik, ruhsal, ruhbilimsel
pub n. bar, birahane, meyhane
public adj. halk, kamu, genel, umumi, aleni, halka açık, devlete ait, ulusal, milli
publication n. yayınlama, yayın, neşriyat, duyuru, ilan
publisher n. yayımcı, editör
pull v. çekmek, asılmak, yolmak, içmek, nefes çekmek, kürek çekmek, çevirmek (iş), gelmek, girmek, kenara çekmek (araba), kenara parketmek, kalkmak (
pump n. pompa, tulumba, dans ayakkabısı, ayakkabı, papuç
pupil n. öğrenci öğretmen, öğrenci, stajyer, çırak, vesayet altındaki çocuk, gözbebeği
purchase v. satın almak, elde etmek, kazanmak, kaldıraçla kaldırmak, manivela ile çekmek
pure adj. saf, arı, katıksız, pak, katışıksız, katkısız, salt, temiz, lekesiz, namuslu, sade, sırf, teorik, kuramsal, safkan
purpose n. amaç, maksat, niyet, gaye, kasıt, azim, mesaj (hikâye), verilmek istenen mesaj
pursue v. izlemek, peşinde koşmak, takip etmek, kovalamak, peşinde olmak, peşine düşmek, yürütmek, devam etmek, sürdürmek
push v. itmek, itelemek, kakmak, sıkıştırmak, zorlamak, baskı yapmak, devam etmek, yürütmek, çaba harcamak, uğraşmak, zorla kabul ettirmek, reklâmla sa
put v. koymak, bırakmak, yerleştirmek, tıkmak, atmak, sokmak, çevirisini yapmak, tercüme etmek, para koymak, yatırım yapmak, yüklemek, kurmak, sınam
qualification n. nitelik, vasıf, yeterlik, ehliyet, niteleme, sınırlama, kısıtlama, minimum katılım sermayesi
qualify v. nitelemek, nitelendirmek, tanımlamak, karakterize etmek, yeterli hale getirmek, yetki vermek, hakkını vermek, kısıtlamak, kısmak, sınırlamak, şart koy
quality n. kalite, nitelik, vasıf, özellik, yapı, mizaç, bünye, yetenek, kabiliyet, cins, ses kalitesi, ses rengi, önermenin niteliği, soyluluk, asalet
quantity n. nicelik, miktar, sayı
quarter n. çeyrek, dörtte birlik bölüm, onbeş dakika, yirmibeş sent, köşe, yer, bölge, mahalle, makam, bağışlama, kaynak (haber), canını bağışlama, aman, dörd
question n. soru, sorun, mesele, problem, söz konusu, kuşku, şüphe, bilinmez, sorgu, soruşturma, tahkikat
quick adj. çabuk, hızla, hızlı, şipşak, seri, tez, atik, hazır, kıvrak, keskin, süratli, hassas, canlı, yaşayan, hayat dolu, alevli (ateş), sıcak (ocak), madenli
quickly adv. çabuk, çabucak, hızla, tez, şipşak
quiet adj. sessiz, gürültüsüz, sakin, durgun, huzurlu, huzur veren, dinlendirici, dingin, kuytu, gizli, uslu
quietly adv. sessizce, yavaşça, ses çıkarmadan, usul, sakin bir biçimde
quite adv. tamamen, tam olarak, bütünüyle, iyice, oldukça, epey, bayağı, su katılmadık, pek, gerçekten, büsbütün, elbette
quote v. alıntı yapmak, aktarmak, yinelemek, tekrar etmek, piyasa fiyatını bildirmek, fiyatlandırmak, alıntı vermek, tırnak içine almak
race n. ırk, döl, soy, nesil, cins, tür, familya, sınıf, tad (şarap), yarış, koşu, at yarışı, mücâdele, akıntı, ömür, hayat, yuva (makine)
racial adj. ırk, ırksal
radical adj. kökten, köklü, köksel, köke ait olan, radikal, köktenci, kök halinde olan, kök
radio n. radyo, radyo yayını, radyo istasyonu, telsiz, telgraf (telsiz), telsizle gelen haber
rail n. ray, demiryolu, tırabzan, trabzan, parmaklık, korkuluk, sutavuğu
rain n. rahmet, yağmur
raise v. kabartmak, kaldırmak, artırmak, yükseltmek, dikmek, ayağa kaldırmak, yol açmak, neden olmak, toplamak, yetiştirmek, büyütmek, beslemek, zam ya
random adj. rasgele, gelişigüzel, tesadüfi
range n. sıra, dizi, silsile, atış alanı, erim, menzil, alan, saha, otlak, açık alan, ocak, kuzine, çeşit, çeşitlilik
rank n. sıra, dizi, saf, rütbe, aşama, sınıf, tabaka, derece
rapid adj. çabuk, hızlı, seri, ani, dik, sarp, ışığa hassas (film)
rapidly adv. hızla, çarçabuk, seri bir şekilde
rare adj. bulunmaz, nadir, ender, az bulunur, seyrek, olağanüstü, az pişmiş, seyreltik
rarely adv. nadiren, seyrek olarak, ayda yılda bir
rat n. sıçan, fare, kalleş, hain, dönek, grev bozucu, parti değiştiren milletvekili, muhbir, ispiyoncu
rate n. oran, kur, rayiç, değer, ücret, bedel, posta ücreti, derece, sınıf, emlâk vergisi (İng.), belediye vergisi (İng.)
rather adv. tercihen, iyisimi, daha iyisi, daha doğrusu, oldukça, bayağı, az çok, aksine [brit.], bilâkis [brit.]
ratio n. oran, orantı, rasyo
raw adj. çiğ, olmamış, pişmemiş, kavrulmamış, taze, ham, toy, işlenmemiş, saf, deneyimsiz, acemi, açık, derisi soyulmuş, açık saçık, müstehcen, hassas, hak
reach v. uzatmak, uzanmak, bulmak, yetişmek, iletişim sağlamak, ulaşmak, varmak, çarpmak, geçirmek (yumruk), idrak etmek, uzanıp vermek, vermek, etkile
react v. karşı etki yapmak, tepki yapmak, tepkimek [kim.]
reaction n. reaksiyon, tepki, tepkime, karşı kuvvet, tepme, geri tepme, gericilik, irtica, alerji
read v. okumak, anlamına gelmek, okunmak; çözmek, sökmek; yorumlamak, anlamak; okuluna gitmek, eğitimini görmek;
reader n. okur, okuyucu, okutman, doçent [brit.], eleştirmen, okuma kitabı, antoloji
ready adj. hazır, amade, hazırlıklı, istekli, gönüllü, razı, çabuk, hızlı, becerikli, eldeki, kolay, el altındaki
real adj. gerçek, asıl, hakiki, saf, sahici, reel, taşınmaz, sabit, etkin, aktif
reality n. gerçeklik, realite, gerçek, hakikat, gerçekte var olan şeyler
realize v. farketmek, farkına varmak, anlamak, kavramak, idrak etmek, gerçekleştirmek, uygulamak, aklında bulundurmak, paraya çevirmek, kazanmak, kâr etm
really adv. gerçekten, sahiden, cidden, aslında, gayet, kesin olarak, mutlâka, kesinlikle
rear n. arka, geri, arka taraf, ters taraf, geri plân, kıç, popo, tuvalet
reason n. sebep, neden, gerekçe, sağduyu, akıl, hikmet, mantık, us, insaf, adalet
reasonable adj. akılcı, akla yatkın, mantıklı, akıllı, makul, akla uygun
reasonably adv. akla uygun olarak, mantıklı olarak, makul bir şekilde, oldukça, epey
recall v. geri çağırmak, geri istemek, hatırlamak, anımsamak, hatırlatmak, uyandırmak (duygu), dönmek, geri almak, geri çekmek
receive v. almak, teslim almak, kabul etmek, çekmek (yayın), parasını almak, karşılamak (haber vb.), uğramak, kaldırmak, başına gelmek, ağırlamak, evsahipliğ
recent adj. yeni, son, son günlerdeki
recently adv. yeni, son günlerde, bu günlerde, yakınlarda, geçenlerde
reckon v. hesap etmek, hesaplamak, saymak, hükmetmek
recognition n. tanıma, tanınma, tanıtma, kabul, onaylanma, onaylama, takdir, doğrulama
recognize v. farketmek, farkına varmak, tanımak, onaylamak, ayırt etmek, kabul etmek, itiraf etmek, takdir etmek, söz hakkı tanımak
recommend v. tavsiye etmek, salık vermek, önermek, öğütlemek, tembih etmek, beğendirmek, iyi izlenim bırakmak
recommendation n. tavsiye, öğüt, öğütleme
record n. kayıt, rapor, tutanak, belge, vesika, sicil, dosya, kütük, plak, şöhret, isim, rekor
recover v. iyileşmek, düzelmek, toplamak, telafi etmek, yerine gelmek, geri kazanmak, telâfi etmek, değerlendirmek, kurtarmak, kurtulmak, kendine gelmek, dav
recovery n. iyileşme, düzelme, geri kazanma, tazmin, kurtarma, kurtulma, geri dönüştürme
recruit v. askere almak, silâh altına almak, toplamak [ask.], kuvvetlendirmek, iyileşmek, iyileştirmek
red n. kırmızı, kızıl, kızılderili, borç, borçlu bakiye
reduce v. düşürmek, alçaltmak, azaltmak, eksiltmek, küçültmek, indirmek, kısmak, sarsmak, haline getirmek, dönüştürmek, indirgemek, kırmak (fiyat), bölmek,
reduction n. indirim, düşürme, azalma, düşüş, dönüştürme, haline getirme, ayırma, indirgeme, iskonto, ergime, boyun eğdirme, negatifi zayıflatma, küçültme, küçü
refer v. göndermek, sevketmek, ait olmak, ilgili olmak, atfetmek, kastetmek, ima etmek, ait saymak, başvurmak, bakmak, yararlanmak, bahsetmek, değinmek
reference n. referans, bonservis, yararlanılan kaynak, başvurma, bakma, gönderme, havale, ima, kastetme, ilişki, ilgi, ait olma, belge, referans veren kişi, bilirkişi r
reflect v. yansıtmak, aksettirmek, düşünüp taşınmak, düşünmek, ifade etmek
reflection n. hayal, yansıma, akis, yansıyan görüntü, yankı, aksetme, etki, ayıplama, kusur bulma, derin düşünce, refleks
reform v. reform yapmak, devrim yapmak, düzeltmek, ıslah etmek, düzelmek, adam olmak, tekrar kurmak, yeniden düzenlemek, yeniden biçimlendirmek, tekra
refugee n. mülteci, muhacir, sığınan kimse
refuse v. reddetmek, kabul etmemek, geri çevirmek, izin vermemek, ayak diremek, direnmek, karşı koymak, kaçınmak
regard v. bakmak, göz önüne almak, dikkate almak, hesaba katmak, saymak, saygı duymak, takdir etmek, çok beğenmek, önem vermek, ait olmak, ilgili olmak
regardless adj. dikkatsiz, kayıtsız, aldırışsız
region n. bölge, iklim, nahiye, yöre, alan, çevre
regional adj. bölgesel, yerel, yöresel, lokal
register n. kasa, kayıt cihazı, sayaç, sicil, kütük, defter, liste (seçmen vb.), subap, valf, ses perdesi, yan yana sayfaların satır hizası ayarı, renk ayarı, kayıt mem
registration n. kayıt, tescil, kaydetme, taahhütlü göderme
regret v. üzülmek, hayıflanmak, teessüf etmek, müteessir olmak, esef etmek, özlemini çekmek, gözünde tütmek, hasret olmak
regular adj. olağan, sıradan, herzamanki, kurallı, normal, düzenli, düzgün, muntazam, devamlı, değişmez, inişleri ve çıkışları olmayan, mazbut, dürüst, güvenilir,
regularly adv. devamlı, düzenli olarak, devamlı olarak, muntazaman, sistemli olarak, adamakıllı, gerçekten
regulate v. düzenlemek, düzenleme yapmak, ayarlamak, yoluna koymak
regulation n. düzenleme, düzene sokma, ayarlama, ayar, düzen, kural, yasa, sistem
reject v. reddetmek, geri çevirmek, kabul etmemek, istememek, ıskartaya çıkarmak, çıkarmak, kusmak
relate v. bağlı olmak, ilgili olmak, ait olmak, ilişkisi olmak, ilişki kurmak, bağlantı kurmak
relation n. bağıntı, ilgi, bağlantı, nispet, bağ, alâka, ilişki, ilişik, oran, akrabalık, anlatma, söyleme
relationship n. ilişki, ilgi, bağ, akrabalık, alâka, yakınlık
relative adj. ilgili, göreceli, izafi, karşılaştırmalı, bağıl, bağıntılı
relatively N/A N/A
relax v. gevşemek, dinlenmek, yumuşamak, gevşetmek, rahatlamak, rahatlatmak, yumuşatmak
release v. serbest bırakmak, salıvermek, koyvermek, salmak, muaf tutmak, affetmek, gösterime sokmak, yayın izni vermek, bırakmak, feragat etmek, ipoteğini ç
relevant adj. konu ile ilgili, alâkalı, uygun, amaca uygun
reliable adj. güvenilir, emin, inanılır, güvenli, emniyetli
relief n. rahatlama, sıkıntıdan kurtulma, kurtarma, rahatlatma, çare, yardım, destek, ara verme, nöbet değiştirme, nöbeti alan kimse, hafifletme, kabartma, röly
religion n. inanç, din, iman, dindarlık, diyanet, tarikat, mezhep, kutsal görev, onur meselesi
religious adj. dindar, inançlı, sofu, dinsel, dini, din, tarikata ait, diyanet, derin
rely v. inanmak
remain v. kalmak, durmak, geriye kalmak, aynen kalmak, sürdürmek, artmak
remark v. dikkat etmek, farketmek, söylemek, belirtmek, düşüncesini söylemek, yorum yapmak
remarkable adj. dikkate değer, dikkat çekici, göze çarpan, klas, olağanüstü, fevkalade, kayda değer
remember v. hatırlamak, anımsamak, hatırda tutmak, anmak, düşünmek, yâdetmek, aklında tutmak, ihmal etmemek
remind v. hatırlatmak, andırmak, benzemek, aklına getirmek
remote adj. uzak, çok eski, çok uzak, küçük, sapa, ücra, mesafeli, dolaylı, soğuk (davranış), endirekt
remove v. kaldırmak, çıkarmak, gidermek, uzaklaştırmak, görevden almak, nakletmek, elini çekmek, ortadan kaldırmak, taşımak, götürmek, başka yere götürme
rent n. kira, kira bedeli, yırtık, yarık, gedik, parçalanma, bölünme, fikir ayrılığı, dargınlık, bozuşma
repair v. tamir etmek, onarmak, yamamak, gidermek, telâfi etmek, zararını ödemek, gitmek, çekilmek
repeat v. tekrarlamak, tekrar etmek, yinelemek, ezberden okumak, yinelenmek, ağzına gelmek, aralıksız ateş etmek (tüfek)
replace v. yerine koymak, değiştirmek, yenisiyle değiştirmek, yerine geçmek, yerini almak, yerini tutmak, geri ödemek, yerine bakmak, vekâlet etmek, ahizeyi ye
reply v. cevap vermek, yanıtlamak, karşılık vermek, cevaba cevapla karşılık vermek
report n. rapor, tutanak, bildiri, haber, bilgi, karne, söylenti, dedikodu, ün, şöhret, patlama sesi, silâh sesi
reporter n. muhabir, haberci, raportör, bilgi veren kimse, muhbir
represent v. temsil etmek, temsilciliğini yapmak, vekâlet etmek, vekili olmak, tarif etmek, betimlemek, simgelemek, göstermek, sunmak, belirtmek, ifade etmek, ca
representation n. temsil, temsilcilik, vekillik, oyun, piyes, simge, sembol, işaret, beyan, fikir belirtme, sitem, ibraz, sunma, tasarım [fel.]
representative n. acenta, temsilci, mümessil, vekil, milletvekili, örnek, tipik örnek
reputation n. ün, ad, şöhret, itibar, şeref
request v. rica etmek, istemek, resmen istemek, talep etmek, ricada bulunmak
require v. istemek, gerektirmek, icap etmek, gerekmek, gerekli olmak, ihtiyacı olmak, eksik olmak, zorunlu tutmak
requirement n. ihtiyaç, istek, gerek, icap, koşul, gereklilik, gereksinim, lüzum
rescue v. kurtarmak, muaf tutmak, hacizden kurtarmak, imdadına yetişmek, zorla geri almak
research n. araştırma, inceleme, arama, arama çalışmaları, etüt
researcher n. araştırmacı, arama çalışması yapan kimse
reserve v. ayırmak, tutmak, ayırtmak, rezerve ettirmek, hakkı saklı tutmak, ertelemek, sonraya bırakmak
resident n. oturan, oturan kimse, ikamet eden kimse, sakin, yerli, yerleşmiş olan kimse, stajyer doktor, genel vali (sömürge)
resign v. istifa etmek, istifasını vermek, çekilmek, bırakmak, vazgeçmek, teslim etmek, emanet etmek, teslim olmak, kendini vermek
resist v. direnmek, göğüs germek, dayanmak, karşı koymak, dayanıklı olmak, engellemek, karşı çıkmak, muhalefet etmek
resistance n. direnç, direnme, metanet, dayanma, dayanıklılık, karşı koyma, mukavemet, dayanma gücü, karşı çıkma, karşı gelme, tahammül, rezistans
resolution n. azim, kararlılık, niyet, karar, önerge, teklif, ayrışma, çözünme, ayırma, çözülüm [müz.], çözüm, iltihabın iyileşmesi, dokunun iyileşmesi
resolve v. çözmek, ayırmak, tahlil etmek, analizini yapmak, dönüştürmek, haline getirmek, halletmek, çözümlemek, gidermek, karar vermek, karara bağlamak, k
resort v. başvurmak, gitmek
resource n. kaynak, çare, vasıta, yardımına başvurulacak kimse, beceri, çözüm bulma yeteneği, oyalayıcı şey, uğraş
respect n. saygı, hürmet, riayet, uyma, hatır, ayrıcalık gözetme, bakım, ilgi, alâka
respectively adv. sırasıyla, ayrı ayrı, her biri ayrı olarak
respond v. cevap vermek, yanıtlamak, cevap yazmak, karşılık vermek, etkilenmek, ses vermek (motor)
response n. cevap, yanıt, tepki, yansıma, karşılık, ses verme (motor), etkilenme, cemaatin papazdan sonra tekrarladığı ilâhi
responsibility n. sorumluluk, mesuliyet, yükümlülük, güvenilirlik, sağlamlık, ödeme gücü, temyiz gücü
responsible adj. sorumlu, mesul, sorumluluk sahibi, güvenilir, emin, sağlam, sorumluluk gerektiren
rest n. dinlenme, geri, uyku, hareketsizlik, rahat, ölüm, dinlenme yeri, misafirhane, mezar, destek, dayanak, kalan, es, durak, artık, kalıntı, gerisi, bakiye, ihti
restaurant n. restoran, lokanta
restore v. restore etmek, yenileştirmek, eski haline getirmek, onarmak, görevine iade etmek, geri vermek, iade etmek, kavuşturmak, yeniden tahta geçirmek
restrict v. sınırlamak, kısıtlamak, tahdit etmek, sınırlama getirmek
restriction n. kısıtlama, sınırlama, tahdit, yasak, kayıt
result n. sonuç, netice, son, akıbet, semere, ürün
retail n. perakende satış, perakendecilik
retain v. alıkoymak, tutmak, elinden kaçırmamak, unutmamak, kaybetmemek, parayla tutmak
retire v. çekilmek, inzivaya çekilmek, emekli olmak, ayrılmak (iş), uzaklaşmak, emekliye ayırmak, geri çekilmek, geri çekmek, tedavülden kaldırmak, emekli et
retirement n. emeklilik, emekliye ayrılma, inziva, köşesine çekilme, geri çekilme, tedavülden kaldırma, gizli yer, çekilme, inziva yeri
return v. dönmek, geri dönmek, misilleme yapmak, nüksetmek, tekrarlamak, geri gelmek, geri vermek, iade etmek, geri göndermek, getiri sağlamak, getirmek
reveal v. belli etmek, açığa vurmak, gözler önüne sermek, meydana çıkarmak, ifşa etmek, esin vermek, ilham vermek, vahiy etmek
revenue n. gelir, devlet geliri, maliye, hazine (devlet)
reverse v. tersine çevirmek, tersini çevirmek, tersyüz etmek, döndürmek, bozmak, iptal etmek, geriye doğru döndürmek, ters yönde dönmek, geri çevirmek
review v. yeniden incelemek, gözden geçirmek, teftiş etmek, denetim yapmak, geçmişi düşünmek, geçmişi anmak, bir bakışta kavramak, detayları ile görmek,
revise v. yeniden incelemek, gözden geçirmek, tekrar düzeltme yapmak, değiştirmek (düşünce), tekrarlamak (ders)
revolution n. devir, devrim, ihtilal, deveran, köklü değişiklik, gezegenin güneş etrafında dönmesi
reward n. ödül, mükâfat, hizmet karşılığı kazanılan şey, karşılık
rice n. pilav, pirinç
rich adj. paralı, zengin, varlıklı, bereketli, verimli, değerli, pahada ağır, pahalı, bol, yoğun, besin değeri yüksek, besleyici, ağır (yiyecek), canlı (renk), gür, espr
rid v. kurtarmak, temizlemek, kurtulmuş
ride v. binmek (at veya bisiklet), arabayla gezmek, arabaya binmek (sürmeden), süzülmek, kayar gibi görünmek (ay, bulut vb), yüzmek, havada kalmak, kar
right adj. doğru, dürüst, haklı, gerçek, en uygun, sağlıklı, sağ, düzenli, düz, dik (açı), dik açılı, yasal (mirasçı)
ring n. yüzük, halka, çember, hale, ayla, ring, gösteri alanı, pist, bahis oynanan yer, kartel, tröst, çete, klik, çıkar grubu, çan sesi, zil sesi, telefon sesi, çalma
rise v. kalkmak, ayağa kalkmak, kabarmak, doğmak, yükselmek, havalanmak, yukarı kalkmak, şiddetlenmek, artmak, çıkmak, doğmak (güneş), terfi etmek,
risk n. risk, riziko, tehlike
rival n. rakip, hasım
river n. nehir, ırmak, akış
road n. yol, cadde, karayolu, demiryolu [amer.], maden geçidi, demirleme yeri
rock n. cebelitarık kalesi, cebelitarık dağı;kaya, kaya parçası, taş, elmas, lolipop, para, dolar, sıkıntı, belâ, değerli taş, dert
role n. rol
roll v. yuvarlanmak, dürmek, yuvarlamak, rulo yapmak, tomar yapmak, sarmak, top yapmak, döndürmek, çevirmek, havada takla atmak, sürmek, kullanmak
romantic adj. romantik, düşsel, hayali, duygusal, hayalperest, içli, şairane, roman gibi
roof n. çatı, dam, motor kapağı, üst kısım, tepe
room n. oda, boş yer, yer, neden
root n. kök, köken, kaynak, temel, esas neden, altında yatan neden, akortta temel nota
rough adj. kabataslak, pürüzlü, pürtüklü, dik (saç), engebeli, taslak halinde olan, fırtınalı, haşin, dalgalı, sert, kaba, kaba saba, gürültücü, hoyrat, işlenmemiş, ya
roughly adv. kaba, kabaca, aşağı yukarı, tahminen
round adj. yuvarlak, daire şeklinde, küresel, top şeklinde, tam, kesirsiz, bütün, okkalı, açık, kesin, çekinmeden, şiddetli, sert (şarap)
route n. rota, yol, hat, güzergâh, herzamanki yol, yürüyüş emri
routine n. program, her günkü işler, sıradan işler, alışkanlık, adet, boş lâf, basmakalıp lâflar, yordam [bilg.]
row n. sıra, dizi, sıralı evleri olan sokak, evlerin hiza çizgisi, kürek çekme, sandal gezisi, gürültü, şamata, kavga, patırtı, ağız kavgası, tartışma
royal adj. kraliyet, krala ait, krallara lâyık, prens gibi, muhteşem, royal, asil
ruin n. batırma, harabe, yıkıntı, yıkım, iflas, batış, mahvoluş, yıkılış
rule n. kural, talimat, kanun, prensip, hüküm, mahkeme kararı, tüzük, yönetmelik, egemenlik, idare, metre, cetvel, standart, norm, gönye
run v. koşmak, kaçmak, tabanları yağlamak, geçip gitmek, yarışmak, yarışa katılmak, aday olmak, adaylığını koymak, gitmek (gemi), sürü halinde gitmek, iş
rural adj. köy, kırsal, köy yaşamına ait, çiftçilik ile ilgili
rush v. acele etmek, koşmak, şiddetli esmek, hızlı akmak, atılmak, düşünmeden girişmek, aceleye getirmek, acele ettirmek, sıkboğaz etmek, sıkıştırmak, koş
sad adj. mahzun, üzgün, hüzünlü, üzüntülü, üzücü, acı, acılı, acıklı, hazin, adam olmaz, iflah olmaz, kasvetli, iç karartıcı, koyu, hamur olmuş
safe adj. emin, sağlam, güvencede, emin ellerde, güvenli, tehlikesiz, kesin, muhakkak, korkusuz
safety n. emniyet, güvenlik, selamet
sail n. yelken, yelkenler, yelkenli gemi, denize açılma, gemi ile yolculuk, yeldeğirmeni kanadı
sake n. hatır
salary n. maaş, aylık, aylık bağlamak, ücret
sale n. satış, satım, indirimli satış, ucuzluk, mezat, açık artırma ile satış, talep, sürüm
salt n. N/A
same adj. aynı, farksız, benzer, tıpkı, farketmez
sample n. örnek, eşantiyon, numune, çeşit, model, mostra, tipik özellik, göstermelik, tipik davranış
sanction n. onay, izin, müsaade, yaptırım, müeyyide, yasaları çiğnemenin cezası
sand n. kum, kum tanesi, kumluk, cesaret
satisfaction n. tatmin, memnuniyet, hoşnutluk, memnun etme, kefaretin ödenmesi, ödeme, düello yaparak şerefini koruma
satisfy v. cevap vermek, memnun etmek, tatmin etmek, hoşnut etmek, ödemek, yerine getirmek, karşılamak, inandırmak, ikna etmek, gidermek, doyurmak
save v. kurtarmak, kayda geçirmek, korumak, tasarruf etmek, artırmak, biriktirmek, tutmak, idareli harcamak, bağışlamak, kusuruna bakmamak, engellemek,
say v. söylemek, demek, etmek (dua), okumak (dua), bildirmek, tekrarlamak, farzetmek, varsaymak
scale n. pul, balık pulu, skala, kabuk, tartar, kazan taşı, kefe, terazi gözü, ölçek, ölçü, barem, derece, gam [müz.], cetvel, tarife, basamak
scan v. görüntülemek, ekranda görüntülemek, bakmak, göz atmak, taramak, incelemek, vezin ile okumak, vezin analizi yapmak
scare v. korkutmak, ürkütmek, ödünü koparmak, korkmak, ürkmek
scene n. sahne, olay yeri, manzara, sahne dekoru, dekor, mizansen, olay, rezalet, faaliyet alanı
schedule n. tarife, şift, program, liste, ek, ilave
scheme n. düzen, tertip, uyum, plan, tasarı, entrika, komplo
scholar n. alim, bilgin, bilim adamı, bilge, edip, okumuş kimse, eğitimini almış kimse, mektepli, burslu öğrenci, öğrenci
school n. okul, mektep, ekol, tarz, okul çalışanları ve öğrencileri, okul binası, balık sürüsü
science n. bilim, ilim, fen, teknik, beceri
scientific adj. bilimsel, ilmi, kesin, sistematik
scientist n. bilim adamı, bilgin
scope n. alan, faaliyet alanı, kapsam, ufuk, olanak, niyet, amaç
score n. çizik, çizgi, çentik, durum, skor, puan, sayı, hesap, yirmi, başlangıç çizgisi, partisyon, notaya geçirme
scream v. çığlık atmak, haykırmak, bağırmak, feryat etmek, uğuldamak
screen n. ekran, perde, bölme, paravan, pano, siper, elek, kalbur, beyaz perde
sea n. deniz, derya, dalga
seal n. mühür, damga, kaşe, kurşun mühür, mühürlü mum, sır tutma, ağzı sıkı olma, ayıbalığı, fok
search v. araştırmak, aramak, üstünü aramak, yoklamak, incelemek, sondalamak [tıp.], gedik açmak (mermi)
season n. sezon, mevsim, zaman, vakit
seat n. oturuş, oturak, oturacak yer, yer, sandalye, koltuk, mevki, pantolon kıçı, yuva (valf)
second adj. ikinci, ikinci dereceli, öbür
secondary adj. ikinci, orta, orta dereceli, ikinci derecede, ikincil, ikinci dereceli, önemsiz, ara (renk), tâli
secondly adv. ikinci olarak
secret adj. gizli, gizemli, esrarlı, bilinmeyen, saklı, mahrem
secretary n. sekreter, yazman, kâtip, bakan, yazı masası
section n. kesit, kesim, kesme, kısım, bölüm, bölme, bölge, alt şube, manga, kompartıman
sector n. sektör, işkolu, bölge, daire dilimi, dilim, ölçüm teleskopu
secure adj. sağlam, emin, güvenli, güvencede, güvenilir
security n. depozito, güvenlik, emniyet, güvenlik önlemleri, selamet, rehin, ipotek, teminât, kefalet, güvence
see v. görmek, seyretmek, bakmak, görüp geçirmek; görüşmek; anlamak; sezmek, farketmek; göz önüne almak; uğurlamak, yolcu etmek
seed n. istiridye yavruları, tohum, çekirdek, tane, meni, sperma, döl, çocuk
seek v. aramak, aranmak, araştırmak, kazanmaya çalışmak, peşinde koşmak, çıkarmaya çalışmak, istemek, uğraşmak, öğrenmeye çalışmak
seem v. gibi görünmek, benzemek, görünmek, gibi gelmek, gibi gözükmek
segment n. parça, bölüm, dilim, daire kesmesi, bölüt
select v. seçmek, ayırmak, ayıklamak
selection n. seçme, seçim, seçmeler, doğal ayıklanma, seçenek, seleksiyon
self n. kendi, öz, kişi, kişilik, karakter, çıkar, şahsi çıkar, bencillik
sell v. satmak, satılmak, sattırmak, beğenilmek, kazıklamak, aldatmak, ele vermek
send v. göndermek, sevketmek, yollamak, atmak, fırlatmak, etmek, sokmak (duruma), coşturmak, yayın yapmak
senior adj. daha yaşlı, yaşça büyük, yaşlı, kıdemli, üst, son sınıfa ait
sense n. duyu, duygu, manâ, us, his, sezme, hissetme, sağduyu, algı, anlama, bilincinde olma, anlam, amaç, niyet, düşünce, kanı, eğilim, yön
sensitive adj. duyarlı, hassas, alıngan, duygulu, içli
sentence n. cümle, tümce, söz, karar, özdeyiş, vecize, mahkeme kararı, hüküm, yargı
separate v. ayırmak, bölmek, dağılmak, ayırt etmek, ayrıştırmak, kaymağını almak, ayrılmak, ayrı yaşamak, ayrışmak, kopmak, çıkmak
sequence n. dizi, seri, sıra, art arda sıralama, yinelenen melodi, silsile, bölüm, sekans, gidiş, mantıklılık
series n. sıra, dizi, seri, silsile, grup
serious adj. ciddi, önemli, ağır, ağırbaşlı, şakaya gelmeyen
seriously adv. ciddi olarak, cidden, ağır, ağır şekilde
servant n. uşak, hizmetçi, hizmetli, memur, kul, hademe
serve v. hizmet etmek, servis yapmak, yerine getirmek, görev yapmak, hizmet vermek, hapis yatmak, yaramak, yararı dokunmak, kulluk etmek, müşteriye bak
server n. servis atan oyuncu, tepsi, servis takımı, hizmetçi, rahip yardımcısı
service n. dinsel tören, dini tören, servis, hizmet, görev, ayin, memuriyet, fayda, faaliyet, işleme, askerlik, servis takımı, bildiri, tebliğ, servis atışı, tamirhane, des
session n. dönem, sömestr, akademik yıl [brit.], devre, oturum, celse, toplantı, kongre
set v. koymak; yerleştirmek, takmak, kurmak, hazırlamak; düzenlemek; ayarlamak, belirlemek; batmak (güneş), batmak; oturtmak; yapmak; kararlaştırmak;
settle v. konmak, tünemek, çökelmek, yerleşmek, çökmek, oturmak, ayak uydurmak, adapte olmak, uyum sağlamak, hafiflemek, yatışmak, durulmak, berrakla
settlement n. anlaşma, uzlaşma, barışma, çözümleme, halletme, yatıştırma, ödeme, ödeşme, hesaplaşma, tasfiye, evlilik sözleşmesi, yerleşme, iskân, yerleştirme,
several art. N/A
severe adj. sert, haşin, ağır, acı, şiddetli, keskin, sade, yalın
sex n. seks, cinsellik, cinsel ilişki, cinsiyet, cins
sexual adj. seksüel, cinsel, cinsel organı olan, eşeyli
shade n. gölge, gölgelik, ruh, hayalet, siluet, renk tonu, az miktar, nüans, ince fark, koruma, kolay iş, şapka siperi, güneş gözlüğü, stor, panjur, ton
shadow n. gölge, karanlık, karartı, siluet, hayal, hayalet, zerre, iz, can yoldaşı, peşinden ayrılmayan hayvan, hüzün, keder, rahatsız eden duygu, koruma, kayırm
shake v. sallamak, sallanmak, titretmek, sarsmak, silkelemek, sarsılmak, silkmek, çırpmak, çalkalamak, üzmek, titremek, atlatmak, yakasını kurtarmak
shall v. malı
shape n. form, şekil, biçim, dış görünüş, endam, maske, düzgün biçim, durum, model, kalıp
share n. pay, hisse, sermaye payı, katılım, kâr payı, hisse senedi, saban demiri
shareholder n. hissedar, pay sahibi, ortak
sharp adj. keskin, açıkgöz, kesici, sivri, göze çarpan, bariz, sek, ekşi, sert, şiddetli, seri, çabuk, net, eli çabuk, tez canlı, coşkun, zeki, uyanık, kurnaz, dolandırıc
she n. kadın
sheep n. koyun, koyun gibi tip, ezik kimse, süklüm püklüm tip
sheet n. çarşaf, yaprak, gazete, tabaka, katman, levha, saç tabakası, iskota halatı
shelf n. raf, pervaz, kaya tabakası, sığlık
shell n. dış kaplama (gemi, uçak), kabuk, kabuk (midye vb.), deniz kabuğu, kaplumbağa kabuğu, yumurta kabuğu, yapı iskeleti, kovan, dış görünüş, yarış ka
shelter n. barınak, sığınak, sundurma, siper
shift v. değiştirmek, değişmek, yön değiştirmek, vites değiştirmek, lafı çevirmek, kaçamak cevap vermek, yerini değiştirmek, yüklemek, tıkınmak, devirmek (i
shine v. parlamak, ışıldamak, ışık saçmak, parıldamak, parlatmak, cilalamak, sivrilmek, ışımak
ship n. gemi, tekne, uzay gemisi
shirt n. gömlek, bluz
shock v. kâlbini kırmak, şok etmek, sarsmak, şaşırtmak, sarsılmak, darıltmak, dehşete düşürmek, elektrik çarpmak, elektroşok uygulamak, demet yapmak, ba
shoe n. ayakkabı, pabuç, nal, balata, fren balatası, dış lâstik, kontak papucu
shoot v. atmak, avlamak, vurmak, çekmek [fot.], fırlatmak, ateş etmek, öldürmek, şut çekmek, atış yapmak, çekmek, çekim yapmak, hızla geçmek, iğne yapm
shop n. dükkân, mağaza, işyeri, meslek, iş, kurum, kuruluş, okul, hapishane
shore n. sahil, deniz kıyısı, deniz kenarı, kıyı, kara, dayanak, destek, payanda
short adj. alçak, kısa, kısa kesilmiş, az, bodur, bücür, kısa boylu, özet, yetersiz, eksik, kestirme, kıt, tam olmayan, sert (içki), iyi pişmiş, gevrek, çıtır çıtır, hariç, k
shot n. atış, erim, menzil, saçma, tahmin, top mermisi, gülle, şut, vuruş, çekim, film çekme, fotoğraf, girişim, deneme, aşı, iğne, boşalma, destek, yardım, tek
should v. olursa, malı;malı
shoulder n. omuz, sırt (dağ), yamaç, banket, güvenlik şeridi
shout n. bağırma, bağırış, ses
show v. dışa vurmak, göstermek, sergilemek, meydana çıkarmak, belirtmek, belli etmek, görünmek, ibraz etmek, belli olmak, gösterimde olmak, kendini göste
shower n. duş, sağanak, hafif yağmur, kısa süreli yağmur, hediye yağmuru
shut v. kapatmak, kapamak, yummak, kapanmak, örtmek, sokmamak, içeri almamak, kapmak, kıstırmak, katlamak
sick adj. hasta, rahatsız, keyifsiz, midesi bulanmış, kusmak üzere, hasret, özlemiş, usanmış, bıkkın, soluk, bulanmış, dağınık, iğrenç, mide bulandırıcı
side n. yan, taraf, kenar, kıyı, böğür, bölüm, taraftar, takım [brit.], hava, çalım
sigh v. ah etmek, iç çekmek
sight n. görme, görme yeteneği, görüş, göz, nazar, kanı, ibraz, görüntü, görünüş, görünüm, manzara, ümit, ihtimal, hal, nişangâh
sign n. istavroz, işaret, sembol, simge, gösterge, jest, belirti, nişan, alâmet, iz, semptom, burç, burç sembolü, tabela, isim levhası, mucize işareti, haç işareti
signal n. sinyâl, işaret, uyarı işareti, muhabere
significance n. anlam, önem
significant adj. önemli, anlamlı, manâlı, kayda değer
significantly N/A N/A
silence n. sessizlik, ses çıkarmama, sükut, susma, suskunluk, sır tutma
silent adj. sessiz, suskun, içinden okunan, içten içe güdülen, yazıldığı halde okunmayan (harf)
silly adj. aptal, sersem, bön, salak, zevzek, saçma, aptalca, salakça
silver n. N/A
similar adj. benzer, benzeyen, eş, benzeşen
similarly adv. benzer bir şekilde, bunun gibi, aynı
simple adj. basit, sade ve basit, kolay, gösterişsiz, sade, yalın, saf, temiz kalpli, alçakgönüllü, kendi halinde, acemi, iradesiz, tam
simply adv. basitçe, açıkça, yalın biçimde, sade bir şekilde, sırf, tamamen, sadece, yanız, özentisiz
since prep. den beri, den itibaren, den bu yana
sing v. çağırmak, şarkı söylemek, söylemek, okumak (şiir), çınlamak (kulak), ötmek, şakımak, vızıldamak, vınlamak, ıslık gibi ses çıkarmak, uğuldamak
singer n. şarkıcı, ötücü kuş, aşık, şantöz
single adj. tek, bir, tek bir, bekar, tek kişilik, yalnız, biricik, bir kerelik
sink v. batmak, gömülmek, saplanmak, basmak, çökmek, dalmak, işlemek, düşmek, inmek, azalmak, hafiflemek, alçalmak, kötüleşmek, fenalaşmak, durumu
sir n. beyefendi, bay, sör, efendi, bayım
sister n. kardeş, kızkardeş, abla, hemşire, hastabakıcı, rahibe
sit v. oturmak, poz vermek, modellik yapmak, sınava girmek, konmak, tünemek, kuluçkaya yatmak, toplanmak, oturuma katılmak, tam oturmak, yola getirm
site n. mevki, mekân, yer, konum, yerleşim yeri, sahne
situate v. yerleştirmek, yerini belirlemek
situation n. durum, hal, şartlar, konum, yer, mevki, görev
size n. boyut, ölçü, tutkal, boy, büyüklük, beden, numara, önemli miktar, çiriş, apre, şapka astar tutkalı
ski n. kayak, ski
skill n. beceriklilik, yetenek, beceri, hüner, maharet, marifet, ustalık, kabiliyet
skin n. deri, cilt, ten, post, kabuk, zar, tulum, kaplama, dazlak, cimri
skirt n. etek, eteklik, eksik etek, kenar, kenar mahalle, varoş
sky n. gökyüzü, gök, sema, hava, iklim, hava sahası, bölge
slave n. esir, köle, kul
sleep n. uyku, uyuma, kış uykusu, uyku hali, ölüm
slice n. dilim, pay, hisse, spatula, servis spatulası, kesme vuruşu (tenis)
slide v. kaymak, kötü yola düşmek, kaydırmak, akıp gitmek, sıvışmak, kaybolup gitmek
slight adj. hafif, belli belirsiz, azıcık, küçük, önemsiz, sudan, zayıf, narin, karaktersiz, zayıf karakterli, öylesine, üstünkörü
slightly adv. hafifçe, belli belirsiz, çok az, hafiften, kuvvetsizce
slip v. kaymak, sürçmek, kaçmak, atlatmak, çözülmek, hata yapmak, yanılmak, kaydırmak, kaçırmak, geçirmek, serbest bırakmak, salıvermek, kaybetmek,
slope v. meyilli olmak, eğimli olmak, eğim yapmak, eğri koymak, şevlendirmek, omuza asmak (tüfek)
slow adj. yavaş, ağır, eli ağır, geri, geri kalmış, geç, geç olan, geç anlayan, uzun süren, kesat, sıkıcı, hızı azaltan
slowly adv. ağır ağır, yavaş yavaş, yavaşça, ağır
small adj. küçük, mini, ufak, minik, az, ufak tefek, küçücük, ufacık, basit, sıradan, önemsiz, fakir, zayıf, hafif, mütevazi
smart adj. zeki, akıllı, şık, kafası çalışan, kurnaz, uyanık, açıkgöz, anasının gözü, becerikli, canlı, yakışıklı, güzel, hoş, gösterişli, yeni, ukalâ, sert, keskin, şiddet
smell v. koklamak, koku almak, kokusunu almak, kokusunda olmak, sezmek, hissetmek, kokmak, kötü kokmak
smile n. gülümseme, tebessüm, gülüş
smoke n. duman, duman tabakası, sigara içme, tüttürme, tütme, sigara, afyon
smooth adj. düz, pürüzsüz, huzur veren, sakin, kolay, akıcı, düzgün, hoş, tatlı, yumuşak, şık, mükemmel, sinekkaydı
snap v. ısırmaya çalışmak, ısırmak, havada kapmak, kopmak, kırılmak, şaklamak, çatırdamak, çarparak kapamak, şipşak fotoğraf çekmek, kırmak, koparmak
snow n. kar, karlanma [tv], eroin, kokain
so adv. o kadar, pek, öyleki, çok, kadar, böyle, öyle, şöyle, de, da, aynen, böylece, demek, demek ki
social adj. sosyal, toplumsal, toplu halde yaşayan, toplumcul
society n. toplum, topluluk, çevre, dernek, sosyete
soft adj. yumuşak, cıvık, tatlı, ılıman, hafif, pes, belli belirsiz, yumuşak başlı, uysal, müşfik, sevgi dolu, sıvı, sulu, alkolsüz, kafasız, mankafa
software n. yazılım, bilgisayar programı
soil n. toprak, arazi, ülke, vatan, kir, leke, pislik, gübre, lağım pisliği
soldier n. asker, er, nefer, işçi, beyaz karınca
solid adj. katı, sert, sağlam, metin, som, masif, güvenilir, tek parça, yekpare, birbirine bağlı, birlik olan, sağlam karakterli, tam, eksiksiz, bütün, kübik, cisimsel, m
solution n. çözelti, solüsyon, çıkar yol, eriyik, çözüm, çare, halletme, çözünme, ara verme
solve v. çözmek, çözüm bulmak, çözümlemek, halletmek, aydınlatmak
some art. N/A
somebody n. önemli kimse, birisi, şahsiyet, biri, bazısı, kimisi, kimse
somehow adv. bir türlü, her nasılsa, her nedense, nasıl olursa, bir şekilde, herhangi bir şekilde
someone n. N/A
something n. bir şey, önemli bir şey
sometimes adv. bazen, ara sıra, arada sırada
somewhat adv. bir dereceye kadar, bir parça, oldukça, bir miktar, biraz, birazcık, az çok, bir tür
somewhere adv. bir yerde, bir yere, herhangi bir yerde
son n. oğlum, oğul, erkek evlât, çocuk
song n. şarkı, türkü, şarkı söyleme, ötme, ötüş, şakıma, şarkı sözü, güfte, şiir
soon adv. çok geçmeden, yakında, pek yakında, birazdan, biraz sonra, çabuk, erken, erkenden, hemen, neredeyse, seve seve
sorry adj. üzgün, üzüntülü, pişman, zavallı, acınacak halde, saçma, sudan
sort n. tür, çeşit, sınıf, kalite, tip, punto, harf takımı
soul n. ruh, can, gönül, kişi, kimse, öz, timsal
sound n. ses, melodi, gürültü, anlam, etki, sonda ile muayene, boğaz, haliç, koy, solungaç, yüzme kesesi
source n. kaynak, kaynakça, memba, yararlanılan kaynak, menşe
south n. güney rüzgârı, lodos, güney
southern adj. güney, güneyli
space n. uzay, feza, mekân, aralık, mesafe, yer, alan, boşluk, açıklık, uzaklık, ara, süre, espas, reklâm süresi [tv]
spare v. kıymamak, canını bağışlamak, korumak, öldürmemek, esirgemek, harcamamak, ayırmak, kaçınmak, idareli kullanmak, tutumlu olmak, bağışlanmak
speak v. konuşmak, ses çıkarmak, söz söylemek, konuşma yapmak, söylemek, haberleşmek, göstermek (özellik)
speaker n. hopârlör, spiker, konuşmacı, sözcü, meclis başkanı
special adj. özel, has, özellikli, ayrıcalıklı, olağanüstü
specialist n. uzman doktor, uzman, mütehassıs, cober (borsa)
specialize v. uzmanlaşmak, ihtisas yapmak, özelleştirmek, ayırmak, değiştirmek (söz vb.), özel olarak yapmak, özel amaçla yapmak
species n. çeşit, tür, cins, ortak özellikleri olan grup, aşai rabbani ayinindeki ekmek ve şarap
specific adj. spesifik, özel, belli, belirli, kendine özgü, özellikli, özgül, kesin
specifically N/A N/A
specify v. belirtmek, belirlemek, ayrıntıları ile belirtmek, açıkça belirtmek, maddeler halinde sıralamak, spesifize etmek
speech n. konuşma, demeç, nutuk, hitabe, söylev, anlatma, savunma, konuşma yeteneği, söz söyleme, konuşma şekli, şive, dil, ses (enstrüman)
speed n. çabukluk, sürat, hızlılık, hızlı olma, vites, ışığa duyarlık, hız, amfitamin, devir sayısı, uyarıcı, başarı
spell v. hecelemek, imlâsını yazmak, diye okunmak, anlamına gelmek, nöbetini devretmek, yerine çalışmak, büyülemek, etkilemek
spend v. harcamak, geçirmek (vakit), tüketmek, etkisini azaltmak, sarfetmek, para harcamak, sperm dökmek (balık)
spin v. kaybettirmek (seçim, sinav), örmek (ağ, koza vb), döndürmek, çevirmek, fırıl fırıl çevirmek, eğirmek, iplik yapmak, tasarlamak, uydurmak, dönmek, fır
spirit n. ruh, can, maneviyat, gerçek anlam, hayalet, peri, ruh hali, neşe, şevk, cesaret, güç, insan, örnek insan, özel durum, ispirto, üstünlük
split v. yarmak, paylaştırmak, bölüştürmek, bölmek, parçalamak, ayırmak, kırmak, yıkmak, mahvetmek, çatlatmak, bölünmek, ayrılmak, kopmak, parçalanma
sponsor n. sponsor, maddi destek sağlayan kimse, para sağlayan kimse, hami, kefil, arka çıkan kimse, vaftiz babası, vaftiz anası
sport n. spor, eğlence, oyun, şaka, centilmen, örnek insan, oyuncak, sporsever, zevk düşkünü kimse, soyundan farklı özellikler gösteren canlı
spot n. nokta, benek, leke, puan, yer, olay yeri, ayıp, reklâm, reklâm spotu, azıcık miktar, zor durum, gece klübü, eğlence yeri, spot, sahne ışığı
spread v. yaymak, sürmek, sermek, açmak, uzatmak, döşemek, iki yana açmak, ayırmak, bulaştırmak, yayılmak, uzanmak, göz alabildiğine uzanmak, açılmak,
spring v. sıçramak, fırlamak, yay gibi fırlamak, birden çıkmak, yaylanmak, çarpmak, kaynaklanmak, çıkmak, doğmak, ortaya çıkmak, sökmek (şafak), eğilmek,
square n. kare, dörtgen, kare şeklinde şey, satranç tahtası, meydan, gönye, standart kural, sütun kaidesi, eski kafalı kimse
stability n. istikrar, dengelilik, durağanlık, sabitlik, sarsılmazlık, değişmezlik, denge, kararlılık, sağlamlık, güvenilirlik, ayrışmazlık
stable n. ahır, atlar ve seyisler, atlar, ekip, kadro, yarış atı
staff n. personel, kadro, kurmay, asa, baston, değnek, destek, uzun sap, gereç, nota çizgisi, porte [müz.], prefabrik yapıda kullanılan alçı harç
stage n. iskele, sahne, zemin, ortam, etap, safha, aşama, evre, kademe, katman, tabaka, derece, erim, menzil, mikroskop lâmı
stain v. lekelemek, leke yapmak, kirletmek, boyamak, renklendirmek, kirlenmek, leke olmak, boyanmak
stair n. basamak, kademe, kat
stake n. kazık, direk, destek, işkence direği, örs, ortaya konan para, pot, çıkar, menfaat
stamp v. pul yapıştırmak, pullamak, damgalamak, kaşe basmak, tepinmek, mühürlemek, basmak, bastırmak, çiğnemek, ayağını sertçe vurmak, ezmek, yok et
stand v. dikilmek, ayakta durmak, ayağa kalkmak, kalmak, durmak, bulunmak, dayanmak, katlanmak, direnmek, göğüs germek, karşı koymak, devam etmek,
standard n. standart, miyar, norm, ölçüt, ölçü, model, kalite, ayar, derece, sembol, bayrak, sancak, dik destek, payanda, dik sap üzerinde yetiştirilen bitki, seviye
star n. yıldız, star, şans
stare v. gözlerini dikmek, gözünü dikmek, dik dik bakmak, gözü dalmak, boşluğa bakmak, boş boş bakmak, bakakalmak, hayretle bakmak
start v. başlamak, koyulmak, yola çıkmak, kalkmak, hareket etmek, kaynaklanmak, fırlamak, çalışmak (motor), ürkmek, irkilmek, başlatmak, çalıştırmak, çıka
state n. devlet, eyalet, durum, hal, alem, şart, koşul, evre, mevki, konum, görkem, debdebe, tören, kitabın en güzel baskısı
statement n. ifade, beyan, demeç, açıklama, söz, rapor, bilanço, bildirme, tarife
station n. istasyon, durak, terminal, gar, santral, merkez, mevki, konum, makam, rütbe, yer, kanal, üs, karakol
statistic n. istatistik, istatistik bilimi
status n. statü, konum, mevki, durum, hal, sosyal durum
stay v. kalmak, durmak, ikamet etmek, beklemek, oyalanmak, dayanmak, durdurmak, alıkoymak, bırakmamak, önlemek, ertelemek, sabitlemek, germek
steady adj. sağlam, sarsılmaz, istikrarlı, düzenli, oturmuş, titremeyen, sakin, sürekli, devamlı, değişmez, sabit
steal v. çalmak, aşırmak, hırsızlama yapmak, çaktırmadan yapmak, hırsızlık yapmak, gizlice koymak, sessizce hareket etmek
steel n. çelik, çelik eşya, çelik korse şeridi
stem n. sap, gövde, kadeh sapı, kol saati kurma düğmesi, kök [dilb.], pipo sapı, kelimenin kökü, pruva
step n. adım, step, ayak izi, ayak sesi, basamak, kademe, derece, terfi, girişim, ayak uydurma, uygun adım, önlem, tedbir, plato, porte aralığı, nota çizgisi, h
stick n. çubuk, sopa, dal parçası, asa, sap, baston, değnek, direk, çıta, sırık, kol, vites kolu, engel (yarış), tokmak, ardarda atılan bombalar, uçaktan ardarda
still adj. durgun, hareketsiz, sakin, sessiz, köpüksüz
stimulate v. uyarmak, canlandırmak, teşvik etmek, gayrete getirmek, tahrik etmek, sinirlendirmek
stir v. karıştırmak, kımıldatmak, kıpırdatmak, hareket ettirmek, oynatmak, heyecanlandırmak, uyandırmak, kımıldamak, canlanmak, uyanmak, heyecanlanm
stock n. damızlık, stok, malzeme, hammadde, hayvan mevcudu, sermaye, varlık, hisse senedi, tahvil, et suyu, et suyuna çorba, atkı, gövde (ağaç vb.), kütük,
stomach n. mide, karın, iştah, heves, istek
stone n. taş, çekirdek, değerli taş, çekirdek (meyve), testis, haya, dolu tanesi
stop v. durmak, son vermek, bırakmak, dindirmek, durdurmak, stop ettirmek, kesmek, alıkoymak, savmak, dolgu yapmak, kapamak, tıkamak, noktalamak, b
storage n. depo, ambar, depolama, saklama, ardiye ücreti
store v. yüklemek, depolamak, doldurmak, hafızaya almak, akılda tutmak, içermek, ardiyeye koymak
storm n. fırtına, kasırga, hücum, öfke, kıyamet, kargaşa, telaş, fırtınanın yarattığı dalgalanma
story n. hikâye, öykü, masal, rivayet, martaval, söylenti, efsane, makale, kat
straight adj. düz, dik, doğru, karşı cinse ilgi duyan, dümdüz, dosdoğru, direkt, düzgün, dürüst, güvenilir, sek, katışıksız, iskontosuz, orijinal(piyes), sıradan
strain v. germek, kasmak, zorlamak, burkmak, incitmek, yormak, çarpıtmak, saptırmak, süzmek, süzgeçten geçirmek, filtre etmek, gerilmek, kasılmak, eğilmek
strange adj. acayip, garip, tuhaf, yabancı, bilinmeyen, acemi, işe yabancı
stranger n. yabancı, işin yabancısı, acemi
strategy n. strateji, taktik, savaş bilimi, kurnazlık
stream n. akarsu, çay, dere, akıntı, nehir, sel, akım
street n. sokak, cadde
strength n. güç, kuvvet, derman, dayanma gücü, dayanıklılık, direnç, sertlik, etkinlik, önem, kadro, askeri güç
strengthen v. güçlendirmek, kuvvetlendirmek, sağlamlaştırmak, desteklemek, yükseltmek, takviye etmek, kuvvetlenmek
stress n. stres, gerginlik, gerilme, vurgu, vurgulama, tonlama, önem, basınç, baskı
stretch v. germek, esnetmek, uzatmak, sermek, yaymak, çekmek (çorap vb.), zorlamak, abartmak, gerinmek, uzamak, yayılmak, yetmek, yeterli gelmek, arayı
strict adj. sert, katı, sıkı, müsamahasız, otoriter, hoşgörüsüz, tam, mutlâk, harfi harfine
strike v. basmak (çalgı, para), hesap bakiyesini tespit etmek, vurmak, çarpmak, isabet etmek, indirmek, çakmak, işlemek, gözüne ilişmek, yeretmek, etki bırak
string n. kılçık (fasulye vb.), ip, kordon, sicim, bağ, bağcık, kiriş, tel, lif, yay (keman), dizi, damar (yaprak), koşul, şart
strip v. soymak, çıkarmak, üstünü çıkarmak, örtüsünü kaldırmak, açmak, boşaltmak, tahliye etmek, kazımak, sütünü iyice sağmak, soyunmak, striptiz yapma
stroke n. çarpma, vuruş, darbe, başarı, saat vuruşu, tarz, hareket, davranış, fırça darbesi, inme, felç, okşama, okşayış
strong adj. güçlü, ağır, demir gibi, kuvvetli, sağlam, sert, şiddetli, keskin, alkollü, kıvrak, yetenekli, istekli, istikrarlı, iradeli, koyu, gür
strongly N/A N/A
structural adj. yapı, yapısal, organik
structure n. yapı, bünye, bina
struggle v. boğuşmak, savaşmak, mücâdele etmek, çabalamak, çalışmak, çırpınmak, debelenmek, uğraşmak
student n. öğrenci, stajyer, araştırıcı, gözlemci
studio n. atölye, stüdyo, set, stüdyo daire
study v. eğitimini görmek, okumak, öğrenmek, çalışmak, çalışma yapmak, araştırmak, incelemek, gayret etmek, çabalamak, gözetmek, saygılı olmak
stuff v. doldurmak, içini doldurmak, tıkamak, sürmek, tıkmak, tıkıştırmak, tıkınmak, tıka basa yemek
stupid adj. aptal, beyinsiz, kafasız, sersem, salak, saçma, aptalca
style n. şıklık, stil, tarz, teknik, biçim, moda, çeşit, tip, ünvan, kalem, kalem ucu, pikap iğnesi, sonda [tıp.], mil, çıkıntı, takvim biçimi, boyuncuk (çiçek)
subject n. konu, fail, husus, söz konusu, mevzu, tema, ders, branş, sebep, konu olan şey, özne, uyruk, vatandaş, denek, kobay, kadavra, hastalığa eğilimi olan
submit v. sunmak, ibraz etmek, arzetmek, önermek, öne sürmek, boyun eğmek, itaat etmek, kendini adamak, teslim etmek
subsequent adj. sonraki, daha sonraki, müteakip
subsequently adv. sonradan, daha sonra, sonra, arkadan
substance n. madde, özlülük, cisim, öz, esas, içerik, ana fikir, asıl mesele, servet, zenginlik, sağlamlık, güçlülük
substantial adj. mevcut, var olan, sağlam, dayanıklı, özlü, besleyici, önemli, gerçek, hemen hemen tam
substitute v. yerine geçirmek, yerine kullanmak, yerine geçmek, yerini almak
succeed v. başarıya ulaşmak, başarılı olmak, başarmak, yerine geçmek, varisi olmak, sonra gelmek
success n. başarı, başarılı kimse, sonuç, sükse
successful adj. başarılı
successfully adv. başarılı olarak
such art. N/A
sudden adj. ani, beklenmedik, ansızın olan, umulmadık
suddenly adv. birdenbire, pat diye, aniden, ansızın, birden
suffer v. acı çekmek, çekmek, zarar görmek, katlanmak, cezasını çekmek, acısını çekmek, kıvranmak, zayiat vermek, izin vermek, göz yummak
sufficient adj. yeterli, kâfi, yeter, nitelikli, elverişli
sugar n. şeker, tatlı söz, kompliman, iltifat, para, şekerim, tatlım
suggest v. önermek, teklif etmek, akla getirmek, tavsiye etmek, fikir vermek, telkin etmek, aşılamak, izlenimini uyandırmak, öne sürmek, ima etmek, sezdirmek
suggestion n. teklif, öneri, fikir, telkin etme, tavsiye, önerme, ima, hatırlatma, telkin, iz, az miktar
suit n. kostüm, takım, takım elbise, dava, istek, rica, kur, kur yapma, evlenme teklifi
suitable adj. uyan, uygun, münasip, yerinde, elverişli
sum n. toplam, tutar, adet, yekun, meblağ, miktar, özet, sonuç, netice, hesap, matematik problemi, öz, esas, doruk
summarize v. özetlemek, kısaltmak, özet çıkarmak
summary n. özet, kısaltma
summer n. yaz, gençlik çağı, hayatın baharı, refah dönemi, taban kirişi, kapı üstü kirişi, pencere üstü kirişi
sun n. güneş [astr.];güneş ışığı, güneş, gün [şiir], yıl [şiir]
supplement n. ek, ilave, tamamlayıcı, bütünler açı
supplier n. ihtiyacı karşılayan, satıcı
supply v. karşılamak, sağlamak, gidermek, ihtiyacı karşılamak, tedarik etmek, temin etmek, yerini doldurmak
support v. desteklemek, para yardımı yapmak, dayamak, destek olmak, güç vermek, para sağlamak, taraftarı olmak, kuvvetlendirmek, özendirmek, yardım etme
supporter n. destek, destek olan kimse, destekçi, lehdar, sponsor, taraftar, yardımcı, korse, arka, bileklik, haya bağı, suspansuvar, arka çıkan kimse
suppose v. farzetmek, varsaymak, düşünmek, sanmak, zannetmek, tahmin etmek, saymak, olduğuna inanmak, gerektirmek, gerekmek
sure adj. emin, kesin, şüphesiz, muhakkak, güvenilir, sağlam, sıkı
surely adv. elbette, muhakkak, emin olarak, güvenlice
surface n. yüzey, dış görünüş, kanat (uçak)
surgery n. cerrahlık, ameliyathane, muayenehane [brit.]
surprise v. sürpriz yapmak, şaşırtmak, hayret ettirmek, oyuna getirmek
surprisingly adv. şaşırtıcı biçimde, hayret uyandıracak şekilde
surround v. etrafını çevirmek, sarmak, etrafını sarmak, kuşatmak, çevirmek, çevrelemek
survey v. bakmak, incelemek, araştırmak, yoklamak, ölçmek, muayene etmek, harita çizimi için ölçmek
survival n. hayatta kalma, sağ kalma, kalma, daha uzun yaşama, hatıra, yadigâr
survive v. hayatta kalmak, sağ kalmak, kalmak, geriye kalmak, daha uzun yaşamak, yadigâr kalmak, dayanmak, göğüs germek
suspect v. şüphe etmek, kuşkulanmak, şüphelenmek, hakkında kötü düşünmek, güvenmemek
suspend v. asmak, askıya almak, ara vermek, ertelemek, durdurmak, uzaklaştırma vermek, görevden uzaklaştırmak, uzaklaştırmak, iptal etmek (üyelik vb.), son
sustain v. desteklemek, taşımak, çekmek, katlanmak, uğramak, maruz kalmak, para sağlamak, geçindirmek, finanse etmek, devam ettirmek, sürdürmek, kabul
swear v. kalaylamak, yemin etmek, ant içmek, küfretmek, sövmek, sövüp saymak, lânet okuma, yeminle söylemek, yemin ettirmek
sweep v. süpürmek, süpürüp atmak, temizlemek, sürüklemek, ezip geçmek, önüne katmak, ortadan kaldırmak, silip süpürmek, hepsini almak, taramak, üzerind
sweet adj. tatlı, şekerli, sevimli, şirin, cici, hoş, güzel, yumuşak başlı, nazik, mis gibi, lezzetli, ahenkli, melodik, verimli, asitsiz (mineral), kükürtsüz (benzin vb.), k
swim v. yüzmek, dolmak, taşmak, dönmek, yüzdürmek, ıslatmak
swing v. savurmak, yumruk savurmak, fırlatmak, sallamak, sallandırmak, sarkıtmak, asmak, çark etmek, döndürmek, salınmak, başarmak, becermek, etkileye
switch n. sopa, çubuk, ince dal, takma saç örgüsü, şalter, düğme, elektrik düğmesi, makas (demiryolu), değişme, değişim, dönüşme, değiştirme, dönüştürme
symbol n. simge, sembol, işaret
symptom n. semptom, bulgu, belirti, araz, işaret
system n. sistem, yöntem, düzen, usul, evren, katman, vücut, yapı, ağ, şebeke
table n. masa, sofra, masadakiler, tablet, tablo [mat.], çizelge, tabla, kafatası kemik tabakalarından biri
tackle n. takım, donanım, koşum takımı, palanga, tutma, durdurma, iç oyuncu [amer. fut.]
tail n. kuyruk, kıç, uç, peşine takılan kimse, şartlı tasarruf (miras), sınırlı sahiplik (miras)
take v. almak, götürmek, tahammül etmek, tutmak, icap etmek, ele geçirmek, elde etmek, yakalamak, çıkarmak, karşılamak, atlatmak, etmek, hissetmek, ya
tale n. öykü, hikâye, kıssa, masal, rivayet, efsane, yalan, dedikodu
talent n. marifet, yetenek, kabiliyet, yetenekli kimse, eski para ve tartı sistemi
talk v. konuşmak, görüşmek
tall adj. uzun boylu, boylu boslu, uzun, yüksek, abartılı
tank n. depo, tüp, benzin deposu, hazne, su deposu, sarnıç, tank, hapishane, fotoğraf banyo kabı
tap v. tıklatmak, hafifçe dokunmak, hafifçe vurmak, tıkırdatmak, pençe vurmak (ayakkabı), step dansı yapmak, musluk takmak, musluğu açmak, tıpa takma
tape n. kaset, bant, şerit, kurdele
target n. hedef, nişan, amaç
task n. görev, iş, külfet, angarya, ödev
taste n. tat, çeşni, lezzet, tad, zevk, beğeni, tadımlık miktar
tax n. vergi, haraç, harç, resim, vergilendirme, yük, külfet
taxi n. taksi
tea n. çay, esrar [amer.]
teach v. ders vermek, öğretmek, okutmak, göstermek, eğitmek, öğretmenlik yapmak
teacher n. öğretmen, hoca
team n. takım, ekip, tim, kuş sürüsü, koşum hayvanları
tear n. camdaki defo, yırtık, yarık
technical adj. teknik, teorik, kurallı, yasal
technique n. teknik, yöntem, usul
technology n. teknoloji, uygulayımbilim
teenager n. genç, delikanlı
telephone n. telefon
television n. televizyon
tell v. söylemek, demek, anlatmak, emretmek, açığa çıkarmak, bildirmek, haber vermek, ayırt etmek
temperature n. sıcaklık, ateş, hararet
temporary adj. geçici, eğreti
tend v. yönelmek, eğilimi olmak, yatkın olmak, çalmak (yeşile vb.), yüz tutmak, bakmak, hizmet etmek, gözetmek
tendency n. eğilin, meyil, yüz tutma, çalma (yeşile vb.), eğilim
tender adj. hassas, duyarlı, alıngan, müşfik, sevecen, şefkâtli, mülayim, nazik, yumuşak, gevrek, taze
tennis n. tenis
tension n. gerilim, gerginlik, heyecan, germe, gerilme
tent n. çadır, yara mili, cerrah mili
term n. süre, dönem, koşul, devre, terim, ifade, söz, sınır taşı, adet dönemi, regl dönemi, doğum zamanı
terrible adj. korkunç, berbat, çok kötü, müthiş
territory n. ülke, bölge, toprak, arazi, yarı saha
terrorist n. terörist
test v. test yapmak, denemek, kontrol etmek, sınamak, analizini yapmak, yoklamak
text n. tekst, metin, yazının aslı, İncil'den kısa bölüm, konu
than conj. den, dan, göre
thank v. teşekkür etmek, şükretmek
that art. N/A
the art. N/A
theater n. tiyatro, sinema [amer.], ameliyathane, amfi, alan
their art. N/A
them n. N/A
theme n. tema, motif [müz.], içerik, melodi, konu, ödev, tanıtım müziği
themselves n. N/A
then adv. o zaman, ondan sonra, o halde, öyleyse, zira, demek
theoretical adj. teorik, kuramsal, nazari
theory n. teori, kuram, nazariye
therapy n. terapi, tedavi, iyileştirme
there adv. şurada, orada, oralarda, oraya, o konuda
therefore conj. bu nedenle, o yüzden, bu yüzden, onun için
these art. N/A
they n. N/A
thick adj. kalın, yoğun, koyu, boğuk, sık, dumanlı, sisli, kalın kafalı, belirgin, yakın (arkadaş), aşırı, fazla
thin adj. ince, zayıf, seyrek, verimsiz, sudan, boş
thing n. şey, eşya, konu, yaratık, kimse
think v. düşünmek, saymak, anmak, sanmak, tasavvur etmek, zannetmek, aklından geçirmek, planlamak
thirst n. susuzluk, susama, şiddetli istek, hararet, arzu
this art. N/A
those art. N/A
though conj. gerçi, olduğu halde, karşın, rağmen, olsa da, sa bile
threat n. korkutma, tehdit, gözdağı, adak, tehlike
threaten v. tehdit etmek, gözünü korkutmak, gözdağı vermek, tehlike belirtisi olmak, korkutmak
throat n. boğaz, gırtlak, dar geçit, oluk
through prep. bir uçtan bir uca, sayesinde, içinden, arasından, baştan başa, yüzünden
throughout prep. baştan başa, boyunca, süresince
throw v. atmak, fırlatmak, düşürmek; yavrulamak; bükmek (ip); vermek (parti vb.)
thus adv. böyle, böylece, bunun için, nitekim, bu nedenle, bu ölçüde
ticket n. bilet, fiş, etiket, trafik cezası, parti programı, parti aday listesi, ehliyet (kaptan)
tie v. bağlamak, düğümlemek, evlendirmek, sınırlamak, berabere kalmak, eşit oy almak
tight adj. sıkı, dar, gergin, kasılmış, sızdırmaz, zor, kritik, kısa ve özlü, cimri, eli sıkı, başabaş, sarhoş
till conj. kadar, dek
time n. zaman, aralık, vakit, çağ, süre, vade, uygun zaman, doğum zamanı, tempo, kere
tiny adj. mini, minik, minicik, minnacık, ufacık, küçücük, mini mini
tip v. uç takmak, ucuna bir şey takmak, bahşiş vermek, uyarmak, tiyo vermek, devirmek, dökmek (çöp), boşaltmak (eğip), eğilmek, yana yatmak, devrilmek
tire v. yormak, bıktırmak, yorulmak, bıkmak, usanmak, lâstik takmak, süslemek, dekore etmek
tissue n. doku, ince kumaş, ince kâğıt, kopya kağıdı, kâğıt mendil, kâğıt peçete, tuvalet kâğıdı, ağ
title n. başlık, isim, sıfat, ünvan, ad, marka, hak, sahiplik
to prep. e, ye, ya, e doğru, göre, karşı
today n. N/A
together adv. beraber, birlikte, hep birden, hiç durmadan
tomorrow n. N/A
tone n. ses, perde, ton, güç, sağlıklı hal, tavır, ruh hali
tongue n. dil, lisan, uzantı, erkek parça
tonight n. N/A
too adv. de, dahi, fazla, çok
tool n. alet, araç, parça, keski
tooth n. diş, pütür, tırtık, sert yüzey (kâğıt vb.), damak zevki, sevme (yemek)
top n. üst, tepe, uç, doruk, tepe nokta, zirve, baş, üst parça, kapak, topaç
topic n. konu, mesele, mevzu, söz konusu, tema
total n. toplam, tutar, adet, mevcut, topu, hepsi
totally adv. bütün bütün, bütün olarak, bütünüyle
touch interj. N/A
tough adj. sert, sağlam, zorlu, çetin, dayanıklı, baş belâsı
tour n. gezi, tur, turne, nöbet
tourism n. turizm
tourist n. turist
toward adj. uysal, yumuşak başlı, çok şey vaadeden, aday olan
tower n. kule, sığınak, hisar, kale, burç
town n. kent, şehir, ilçe, kasaba, şehir merkezi, şehir halkı
toy n. çocuk oyuncağı, oyuncak, önemsiz şey
trace n. ipucu, iz, belirti, işaret, patika (orman), koşum kayışı
track n. iz, ray, hat, yol, rota, yörünge, patika, pist, tekerlek izi, tekerlek aralığı, dümen suyu, palet (araç)
trade n. ticaret, iş, alım satım, meslek, zanaat, sanat
tradition n. gelenek, adet, sünnet [din.], hadis
traditional adj. geleneksel
traffic n. trafik, gidiş geliş, alışveriş
trail v. sürüklemek, peşinden sürüklemek, izlemek, sürüklenmek, incecik tütmek, sürünmek, yerde uzamak (bitki), dökülmek (yorgunluktan)
train v. eğitmek, yetiştirmek, alıştırmak, terbiye etmek, antrenman yapmak, sürüklemek, nişan almak, doğrultmak (silah), alıştırma yapmak
transfer v. iletmek, transfer etmek, aktarmak, devretmek, nakletmek, geçirmek, havale etmek, basmak (kopya), aktarma yapmak, ihale etmek, transfer olmak
transform v. dönüştürmek, haline gelmek
transition n. geçiş, intikal, hal değişikliği
translate v. tercüme etmek, çevirmek, dönüştürmek, tercüme yapmak, çevirisini yapmak
transport v. taşımak, nakletmek, sürmek, coşturmak, heyecanlandırmak, başını döndürmek
transportation n. nakliyat, taşımacılık, taşıma, taşıt, navlun, nakliye ücreti, sürgün
trap n. tuzak, kapan, dolap, ayırıcı, fırlatıcı, hafif araba, iki kişilik araba, ağız, gaga, volkanik siyah taş, kum engeli (golf)
travel v. yolculuk etmek, seyahat etmek, dolaşmak, gezmek, yol almak, işlemek, kaçmak
treat n. ikram, ziyafet, ısmarlama, zevk, zevk veren şey
treatment n. tedavi, davranış, muamele, işlem, işleyiş
tree n. ağaç, mil, darağacı, eyer kaltağı
trend n. akım, yön, eğilim, meyil, gidişat
trial n. dava, deneme, prova, test, duruşma, yargılama, sınav, sınama, çile, dert, girişim, örnek
trick n. aldatmaca, oyun, üçkâğıt, numara, el çabukluğu, üçkâğıtçılık, çalım, dalavere, dümen, hile, muziplik, azizlik, kötü şaka, işin sırrı, kurnazlık, püf noktas
trigger n. tetik, deklanşör
trip n. gezi, gezinti, seyahat, yolculuk, tökezleme, sürçme, çelme, sekme, hata, hafif ve hızlı yürüme, kastanyola, uyuşturucunun etkisinde olma, uçma (uyu
troop n. topluluk, birlik, bölük, cemaat, süvari bölüğü, izci grubu
trouble n. sıkıntı, dert, külfet, belâ, huzursuzluk, meşakkat, zahmet, rahatsızlık, aksilik, sorun, arıza, üzüntü
truck n. kamyon, yük vagonu, el arabası, takas, trampa, değiş tokuş, ilişki, bostan sebzesi, değersiz eşya, pılı pırtı, direk şapkası (gemi)
1 adj. esaslı, gerçek, doğru, hakiki, sahi, tam, içten, aslının aynı, asıl, safkan
truly adv. gerçekten, hakikaten, içtenlikle, içten, sadakâtla, doğru olarak
trust n. güven, itimat, kredi, ümit, emanet, inanma, sorumluluk, tröst, güvenilir kişi
truth n. N/A
try v. denemek, gayret etmek, teşebbüs etmek, çalışmak (yapmaya), sınamak, yormak, taşırmak (sabır), yargılamak, tatmak
tube n. tüp, televizyon, boru, iç lastik, metro, tünel, katot lâmbası
tune n. melodi, ezgi, nağme, akort, uyum, ahenk, istasyon ayarı (radyo), makam
turn v. çark etmek, döndürmek, çevirmek, yöneltmek, vazgeçirmek, bulandırmak, etkilemek, dönüştürmek, atlatmak, dönmek, geçmek, olmak, sapmak, burk
twice adv. iki kere, iki defa
twin adj. ikiz, çift
twist v. bükmek, dolamak, kıvırmak, bükülmek, sarmak, burmak, burkmak, çarpıtmak, dönmek, kıvrılmak, kıvranmak, burkulmak, kıvrılarak akmak
type n. tip, tür, örnek, model, matbaa harfi, simge, cins, sembol
typical adj. tipik, karakteristik, özgün, kendine özgü
typically adv. N/A
ugly adj. çirkin, suratsız, kötü, iğrenç, biçimsiz, tatsız, fırtınalı, huysuz
ultimately adv. en sonunda, eninde sonunda
unable adj. elinden gelmez, yapamıyacak durumda, gücü yetmez, aciz
uncertainty n. belirsizlik, kararsızlık, şüphe, tereddüd, kesin olmama, değişkenlik
uncle n. amca, dayı, zenci [gün. amer.], rehinci
unclear adj. belirsiz, açık olmayan
under prep. altında, altı, altından, aşağısına, döneminde, emrinde, bağlı, etkisi altında, halinde
undergo v. katlanmak, çekmek, geçirmek, uğramak, başına gelmek
underlie v. altında olmak, altında yatmak, temelini oluşturmak
understand v. anlamak, iyi anlamak, kavramak, bilmek, çakmak, anlayışlı olmak, hissetmek
undertake v. üstlenmek, yüklenmek, girişmek, söz vermek, garanti etmek
unemployment n. işsizlik
unfortunately adv. maalesef, ne yazık ki, aksi gibi
uniform n. üniforma, forma, resmi elbise
union n. birlik, sendika, evlilik, kavuşma, birleşme, bilezik (boru), darülaceze, vida yuvası, ittifak, dernek
unique adj. tek, benzersiz, biricik, rakipsiz, yegâne, eşsiz, mükemmel, bir değerli [mat.], özgün
unit n. ünite, birim, öğe, birlik, bütünlük
unite v. birleştirmek, bağlamak, birleşmek, kaynaşmak, evlenmek, birlik olmak, bitişmek
universal adj. evrensel, kapsamlı, geniş kapsamlı, çok amaçlı, üniversal
universe n. evren, kâinat, âlem, cihan, alem
university n. üniversite
unknown adj. bilinmeyen, tanınmamış, bilinmez, gizli, meçhul, yabancı
unless conj. olmadıkça, olmazsa, mezse
unlike adj. yakışmayan, benzemez, farklı
unlikely adj. olası olmayan, muhtemel olmayan, ihtimali olmayan, olmaz, pek mümkün olmayan
until conj. inceye kadar, kadar
unusual adj. alışılmadık, nadir, ender, olağandışı, tuhaf, acayip
up v. yükseltmek, artırmak, uyuşturucu almak
update v. güncelleştirmek, modernleştirmek, modernize etmek
upon prep. üzerine, üzerinde
upper adj. üstteki, üst
upset v. keyfini kaçırmak, devirmek, alabora etmek, altüst etmek, bozmak, bulandırmak, devrilmek, altüst olmak, bozulmak
urban adj. şehir, şehirli, kentsel, şehre ait
urge v. ileri sürmek, sevketmek, ısrarla tavsiye etmek, ısrar etmek, sıkıştırmek, zorlamak, baskı yapmak, teşvik etmek
us n. N/A
use v. kullanmak, faydalanmak, yararlanmak, davranmak, muamele etmek, adet edinmek, yapmış olmak
useful adj. yararlı, faydalı, kullanışlı, işe yarar
user n. kullanıcı, tüketici, kullanan, kullanma hakkı
usual adj. her günkü, olağan, alışılmış, herzamanki, klasik
usually adv. genellikle, genelde, çoğunlukla
valley n. vadi, çatı oluğu, dalgalar arasındaki çukur, dere
valuable adj. değerli, kıymetli, faydalı
value n. değer, kıymet, önem, gerçek anlam, ton
van n. elebaşı, kamyonet, karavan, yük vagonu, minibüs, kanat, harman savurma makinesi, keşif kolu, öncü
variable adj. değişken, değişen, dönek, kararsız
variation n. varyasyon, çeşitleme, çeşitlilik, değişim, fark, değişme derecesi, manyetik sapma
variety n. değişiklik, farklılık, çeşitlilik, çeşit, cins, tür, varyete
various art. N/A
vary v. değiştirmek, çeşitlemek, başkalaşmak, değişmek, değişime uğramak, farklı olmak
vast adj. geniş, çok, çok büyük, uçsuz bucaksız, dünya kadar
vegetable n. sebze, bitki, ot, bitkisel hayattaki kimse
vehicle n. araç, taşıt, vasıta, taşıyıcı
venture v. riske atmak, tehlikeye atmak, cüret etmek, cesaret etmek, göze almak
verb n. fiil, eylem
version n. hikâye, versiyon, uyarlama, varyant, çeviri, yorum, model, tasvir, örnek, rahimde bebeği çevirme (doğumda)
versus prep. karşı, aleyhinde
very adv. tam, çok, pek, en
vessel n. kap, tas, damar, kanal, alet, tekne, gemi
veteran n. emektar, eski asker, eski kurt, tecrübeli kimse
via prep. üzerinden, yolu ile
vice n. ahlaksızlık, kötülük, özür, kusur, zaaf, çapkınlık, huysuzluk (at), mengene, vekil
victim n. kurban, mağdur kimse
victory n. zafer, utku, galibiyet, başarı
video n. video, video terminal, video filmi, televizyon [amer.]
view n. bakış, görüş, görüş alanı, manzara, panaroma, görünüm, görüntü, beklenti, amaç, fikir, kanı, gösterme, yayınlama
village n. köy, köy halkı, küçük belediye
violence n. şiddet, ırza tecavüz, zorlama, zorbalık, tecâvüz
violent adj. şiddetli, sert, saldırı sonucu olan, aşırı, berbat, çok kötü
virtually adv. gerçekte, aslında, fiilen
virus n. virüs
visible adj. görülebilir, görünür, görünen, gözle görülür, açık, göze çarpan, mevcut
vision n. görme, vizyon, görme gücü, görüş, ileriyi görme, önsezi, hayal gücü, hayal, kuruntu, görülmeye değer şey, güzel kimse
visit v. ziyaret etmek, ziyarete gitmek, gezmek, misafir olmak, teftiş etmek, çektirmek, musallat olmak, çene çalmak, laflamak, uğramak
visitor n. ziyaretçi, konuk, misafir, müfettiş
visual adj. görme, görüş, görsel, optik, görülebilir
vital adj. yaşamsal, hayati, yaşayan, canlı, hayat dolu, öldürücü
voice n. ses, söz, ifade, fikir, düşünce, ses kalitesi, şarkı sesi, ses tonu, çatı [dilb.]
volume n. cilt (kitap), cilt, yığın, hacim, yoğunluk, tutar, ses kuvveti, ses yükseltme
voluntary adj. gönüllü, istemli, isteyerek yapılan, fahri, özgür iradeli, kasıtlı
volunteer n. gönüllü, gönüllü asker
vote n. oy, oylama, oylanan şey, seçim sonucu, karar, önerme
voter n. seçmen, oy veren kimse
wage n. ücret, haftalık, maaş, yevmiye
wait v. beklemek, kalmak, bekletmek, servis yapmak, garsonluk yapmak
wake n. sabahlama, ölüyü bekleme, yıllık tatil, dümen suyu, gemi izi, dümen rüzgârı, rüzgâr çıkması
walk v. yürümek, yürüyerek gitmek, dolaşmak, gezdirmek, gezmek, adımlamak, adımla ölçmek, yürütmek, dolaştırmak, yürüyüşe çıkarmak, yürüterek yorma
wall n. duvar, çeper, zar, set, sur
wander v. gezmek, dolaşmak, gezinmek, yolunu şaşırmak, kaybolmak, dalıp gitmek, sapmak, uzaklaşmak, sayıklamak, abuk sabuk konuşmak, kıvrıla kıvrıla git
want v. istemek, arzulamak, talep etmek, arzu etmek, yoksun olmak, ihtiyacı olmak, gerektirmek, eksik olmak
war adv. N/A
warm adj. sıcak, ılık, samimi, canlı, hararetli, heyecanlı, sıcak tutan, sıcacık, taze
warn v. uyarmak, ihtar etmek, ikaz etmek, öğütlemek, tembih etmek, haber vermek, ihbar etmek
wash v. erezyona uğratmak, yıkamak, yıkayıp temizlemek, aşındırmak, suyla temizlemek, taşımak (sular), badanalamak, boyamak, yıkanmak, elini yüzünü yı
waste v. boşa geçirmek, boşa harcamak, israf etmek, çarçur etmek, harcamak, heba etmek, harap etmek, tüketmek, öldürmek [amer.], aşınmak, tükenmek, a
watch v. seyretmek, izlemek, bakmak, gözlemek, dikkat etmek, beklemek, gözkulak olmak, yolunu gözlemek, başında beklemek, nöbet tutmak, gözetlemek, k
water n. su, kaplıca suyu, su birikintisi, sular, karasuları, sıvı, kalite, hare
wave v. dalgalanmak, sallanmak, el sallamak, dalgalı olmak, dalgalandırmak, sallamak, el hareketi yapmak
way n. yol, yön, taraf, gidişat, mesafe, tarz, usul, yöntem, yapılış şekli, gelenek, davranış, davranış tarzı, bakım, durum, iş alanı, civar
we n. N/A
weak adj. kuvvetsiz, zayıf, cansız, cılız, güçsüz, aciz, dayanıksız, halsiz, iradesiz, hafif, silik, sulu
weakness n. kuvvetsizlik, zayıflık, güçsüzlük, cansızlık, dayanıksızlık, halsizlik, zaaf, hasta oluş, zayıf taraf
wealth n. zenginlik, servet, varlık, bolluk, mal varlığı
wealthy adj. paralı, zengin, varlıklı, bol
weapon n. silâh
wear v. giymek, takmak, taşımak, dayanmak, takınmak, aşındırmak, yıpratmak, soldurmak, solmak, yıpranmamak, boca etmek, volta vurmak
weather n. hava, hava durumu
web n. örümcek ağı, dokuma, perde (ayakta), tomar
wed v. evlendirmek, başgöz etmek, adamak, bağlamak, bağlanmak, evlenmek
week n. hafta
weekend n. hafta sonu
weekly adj. haftalık, haftada bir olan
weigh v. tartmak, ölçüp tartmak, düşünüp taşınmak, basmak, gelmek (ağırlık), gelmek (kilo), bastırmak, sıkıştırmak, önemi olmak, yük olmak
weight n. ağırlık, tartma, tartı, etki, yük, sıkıntı, önem, itibar, siklet, gülle
weird adj. tuhaf, acayip, anlaşılmaz, esrarengiz, kader ile ilgili
welcome adj. N/A
welfare n. refah, mutluluk, sağlık, sosyal yardımlaşma, yardım
well adv. adamakıllı, iyi, hoş, çok, iyice, güzelce, dikkatlice, kolayca, oldukça, epey, tamamen
west n. batı rüzgârı, batı, batı ülkeleri
western adj. batı, batı ile ilgili, batılı, batıya ait
wet adj. ıslak, yaş, nemli, yağışlı, yağmurlu, sulu, içkili, içkinin serbest olduğu, isteksiz, hatalı, martavalcı
what art. N/A
whatever n. N/A
wheel n. lastik, tekerlek, teker, direksiyon, dümen, dişli, çark, araba, bisiklet, işkence çarkı, dönme, çark etme
when adv. dığı zaman, ne zaman, iken
whenever conj. ince, dığında, diğinde
where adv. nerede, nereye, nereden
whereas conj. oysa, halbuki, mademki
wherever conj. nerede olursa, her nerede, her nereye
whether conj. eğer, olup olmadığını
which art. N/A
while conj. iken, olduğu halde, irken, sırasında, karşın, rağmen, oysa, halbuki
whilst conj. iken, irken, sırasında, zaman, süresince, dığı halde, rağmen, oysa
whisper v. fısıldamak, hışırdamak, kulağına söylemek, dedikodu yapmak
white adj. beyaz, ak, solgun, temiz, masum, zararsız, terbiyeli
who n. N/A
whole adj. bütün, toplu, tüm, tam, sağlam, sağlıklı, yarasız beresiz, öz
whom n. N/A
whose art. N/A
why adv. neden, niçin, niye
wide adj. geniş, enli, büyük, kapsamlı, engin, yaygın, ferah, bol, ardına kadar açık
widely adv. enli, adamakıllı, geniş ölçüde, iyice
wife n. eş, hanım, karı, zevce
wild adj. delişmen, vahşi, yabani, barbar, dağınık, azgın (dalga), fırtınalı, kızgın, sinirli, çılgın, hovarda, serkeş, çılgınca, rasgele, müthiş
will v. dilemek, arzulamak, istemek, amaçlamak, azmetmek, niyet etmek, istekte bulunmak, emretmek, buyurmak, vasiyet etmek
win v. galip gelmek, kazanmak, elde etmek, ele geçirmek, ulaşmak, ikna etmek, dostluğunu kazanmak
wind n. dönemeç, kurma (saat)
window n. pencere, cam, camekân, vitrin, radarı şaşırtmak için uçaktan saçılan mermi
wine n. şarap, şarap rengi, şaraplı eğlence
wing n. kanat, burun kanadı, ek bina, uçma, uçuşan şey, sıvışma, kol, çamurluk, hava filosu
winner n. galip, kazanan, birinci, büyük başarı
winter n. kış, yaş (yıl)
wipe v. silmek, kurulamak
wire n. tel, telgraf, kukla ipi, nüfuz, idare, kontrol, kiriş, tuzak, kapan
wise adj. bilge, bilgili, akıllı, anlayışlı, deneyimli, haberi olan, küstah, ukalâ, becerikli, usta
wish v. istemek, dilemek, umut etmek
with prep. ile, birlikte, beraber, li
withdraw v. çekmek, almak, geri almak, geri çekmek, para çekmek, çekilmek, ayrılmak, geri çekilmek, çekinmek
within prep. içinde, zarfında, kapsamında, dahilinde
without prep. olmadan, siz, sız, meden, dışında
witness n. şahit, tanık, tanıklık
woman n. kadın, bayan, karı
wonder n. harika, mucize, şaşılacak şey, hayret, şaşkınlık, hayranlık
wonderful adj. harika, şahane, şaşılacak, harikulâde
wood n. tahta, odun, kereste, koru, ağaçlık, fıçı
wooden adj. ağaçlı, ahşap, tahta, kalın kafalı, ruhsuz, alık, kazık gibi
word n. kelime, sözcük, söz, tabir, iki çift lâf, emir, laf, parola, bilgi, haber, lâkırdı, lügat, vâât
work n. iş, meşguliyet, çalışma, işyeri, görev; yapıt, eser, emek; işleme
worker n. işçi, amele, emekçi, yaratıcı
world n. dünya, yeryüzü, alem, diyar
worry v. üzülmek, endişe etmek, endişelendirmek, endişelenmek, kaygılanmak, merakta kalmak, merak etmek, tedirgin olmak, rahatsız olmak, ısırıp silkeleme
worth adj. değer, layık, bedel, değerinde
would v. cekti, caktı, erdi, ermi (soru hali), ermiydi (soru hali)
wound n. yara, bere
wrap v. sarmak, dolamak, örtmek, paketlemek, bürümek, sarınmak, paketlenmek, bürünmek
write v. yazmak, kaleme almak, kâğıda dökmek, yazı yazmak; bestelemek, yazarlık yapmak; mektup yazmak
writer n. yazar, yazan
wrong adj. haksız, yanlış, hatalı, uygunsuz, ters, bozuk
yard n. yarda, avlu, açıklık, şantiye, depo (açık), tersane, ağıl, seren, manevra istasyonu
year n. sene, yıl, yaş
yellow n. sarı, sarılık
yes adv. N/A
yesterday n. dün
yet conj. yine de, ama, ancak, buna rağmen, oysa
yield v. vermek, sağlamak, ürün vermek, eğilmek (tahta vb), karşı koyamamak, yol vermek, esnemek, uyum sağlamak, yerini bırakmak, açığa vurmak
you n. N/A
young adj. genç, küçük, acemi, yeni
your art. N/A
yourself n. kendin, kendiniz
youth n. gençlik, dinçlik, bahar, delikanlılık, delikanlı, tazelik, genç, gençler
zero n. sıfır, hiç, sıfır noktası, hiçlik
zone n. bölge, kuşak, mıntıka
N/A N/A
at vermek, ileri sürmek, öne sürmek

, hoşlanmak
ak, bağdaşmak
aşma

önüne almak, düşünmek, fikrinde olmak; ayırmak


apmak, sezmek

ullanmak; yapıştırmak (bant)

erlendirmek; değerini artırmak, fiyatını yükseltmek; beğenmek, zevk almak; anlamak, kavramak, değer kazanmak, değerlenmek
masta bulunmak
gesi olmak, ispatı olmak; kandırmak

koymak, aranje etmek


k; tutulmak, yakalanmak; aşındırmak; dil uzatmak

eraberinde getirmek
mek, dönmek; değmek, sapmak, yönelmek; spekülasyon yapmak, borsa fiyatlarını düşürmek; duymak (sevgi); doğurmak
; geçmek; atmak (kalp); yuvasından çıkarmak (av),

eğmek, çökmek (diz), kıvrılmak; katlamak, bağlamak (yelken)


lokma; keskinlik, kavrama, acılık, oltaya vurma

mak, patlamak; atmak (sigorta); çarçur etmek (Argo), kaçırmak (fırsat), kaçmak; çiçek açmak, çiçeklenmek; küfretmek, kahretmek

k (at);taşımak; katlanmak, çekmek, sineye çekmek, üstlenmek, gütmek (kin), hazmetmek, dişini sıkmak; götürmek, getirmek, vermek, dönmek; değmek, sapmak, yönelmek; speküla

etmek, rahatsız etmek; daraltmak; musallat olmak,

yo; tokat, yumruk; şamar, şimşir [bot.]


mek; fırlamak; yakın dövüşü bırakmak; çiğnemek; kaçmak, kesmek, ihlal etmek, uymamak, batırmak, çözmek, söylemek, yenmek, dalmak

mek, öfkelendirmek, kızdırmak, yanıp kül olmak, süratle gitmek


ak, aniden açmak, had safhaya gelmek

, göre

düşünüp taşınmak; güvenmek, bel bağlamak


ava açmak; adlandırmak, lakap takmak; demek, söylemek, farzetmek, ziyaret etmek, uyandırmak

ya da görüntü), uzaklaştırmak (okul), kovmak


alamak (pul), sadeleştirmek, kısaltmak

mda olmak, merak etmek, kendini üzmek, sevmek, hoşlanmak, beğenmek

anmak, satışa sunmak, yayımlamak, geçirmek, taşıyıcılık yapmak, menzili olmak, çakmak
ıf, mahfaza, kovan

ı yapmak, rol vermek; biçim vermek; yem atmak; eğrilmek; kokuyu takip etmek; kusmak [brit.]

enselemek, anlamak, kavramak, tutunmak, yakalanmak, tutuşmak, maruz kalmak, takılmak, vurmak, tokat atmak, çalışmak (mekanizma), sıkışmak, geçmek, bulaşmak

bbe inşaat desteği; punta, sente


doğruluğunu); reddetmek (hakim veya jüriyi), itiraz etmek; havlamaya başlamak

i değişmek

is; kahraman

mak, simgelemek
bilgi vermek, aydınlatmak, suçlamak, üzerine atmak, saldırmak, hücum etmek

k; zıvana açmak

lemek, kısmak, alıkoymak, tutmak; gemlemek; kontrol işareti koymak, emanete bırakmak, karelerle kaplamak
isi; etki alanı

azik, kibar,

olan); mükemmellik, üstünlük, klas olma

su olmayan, emin; saf, katışıksız, tiz, masum; tüm, tam, bütün; engelsiz, takıntısız

ör, koç; özel hoca

gitmemek

almak; tahsil etmek


epeden görmek; telkin etmek

mite

rbirine açılmak; dertleşmek; içini dökmek

ak; şiir yazmak, eser yaratmak, bestelemek


afallatmak, farkedememek, bozmak

ucu satıcısı

aygı göstermek, saymak; görmek; fikrinde olmak


doyum, tatmin

ya da görüntü), uzaklaştırmak (okul), kovmak


sabahlamak
dırmak, seyreltmek; görmemezlikten gelmek; kırmak, devam etmemek; diş çıkarmak, dişi çıkmak; ortadan kaybolmak; kesişmek, yontmak,

mak; vurmak; ele almak

metmek

bul etmemek; eğimi olmak, eğmek

çaltı
elmek (ateş); ün kazanmak

z atmak; araştırmak; yemeğe girişmek; ineklemek; harıl harıl çalışmak

e); atfetmek; emretmek

st etmek, bozmak

etmek, ihraç etmek, savmak; reddetmek (dava)

untolarla basmak
raları açık olmak

ymak; ayağını kaydırmak; dolandırmak (Argo)

bir nefes; koku (av); kadın elbisesi (eşcinsel erkeğin giydiği)

na etmek; sorguya çekmek; keşide etmek; düzenlemek, taslağını çizmek; silâh çekmek; demlemek; devam etmek; kura çekmek, kâğıt çekmek

yapmak, hizalanmak

lıştırmak, kullanmak, acele etmek


sarmaş dolaş olmak

hip olmak

mak, gümrük beyanında bulunmak, sahneye çıkmak


an çıkmak, sızmak, kaçak yapmak
yapmak
ndırmak

ak, maruz bırakmak, karşı karşıya bırakmak, ışığa tutmak [fot.]


yayılmak

adran, onur, itibar

çarpan, katsayı, tambölen

ıvışmak, kaçmak, soldurmak, açmak, zayıflatmak, karartmak


mak, kalmak, tükenmek, iflas etmek, batmak, açmamak, başarısızlığa uğramak, ateş almamak, bozulmak, boşa çıkmak, boşa çıkarmak, ümidini kırmak, yüzüstü bırakmak, bırakma
tükenme, dinme, fiyasko, hayal kırıklığı
, uygun, makul, doğru, orta, vasat, kayda değer, çok
temiz, büsbütün, oldukça, epey, dosdoğru

mek, tam yerine denk gelmek, oturmak (lâf), hastalanmak, yatağa düşmek, kötü yola düşmek
, göstermelik, falsolu
mez, sabit, sıkı, ayrılmaz

mek, ücretli olarak tutmak

bitmek, sona ermek, sonuçlanmak


ak, dik dik bakmak, gözünü dikmek, dikkat çekmek, gözünü ayırmamak, sağlamak, üstesinden gelmek, rüşvet vermek, rüşvetle elde etmek, tasarlamak, uyuşturucu almak, dikmek

sık, bemol, boş, boşalmış (aku, pil vb.)

dalgalanmak

atlayarak aşmak, üzerinden atlamak


, hazır, istekli, vadeli, ileriye yönelik
ak, geçindirmek, bakmak, karara varmak

uaf, boş, aletsiz


mak, kendini toplamak, iltihaplanmak, irin toplamak

tmek; yaptırmak, ettirmek, etmek; kavramak, anlamak; başına gelmek; olmak; başlamak; canına okumak; öldürmek; açığını bulmak, yalanını çıkarmak
ok çalışma

sözü

bağlı olmak, eğilmek, batmak


k, bulunmak

ı, konu, uç kısım, kişi, kişi başı, adam başı

etkisinde
za etmek, karara bağlamak, çekmek, dayanmak, sadık kalmak, geçerli olmak, durmak

ruşu hakkı

baharatlı

ermek, zarar görmek, incinmek


reddetmek

amulaştırmak, el koymak
lmak

, atama
n, akıbet
kiye girmek

yarlamak

k, işletmek, uymak, kalmak, durmak, kutlamak

eçmek

dan kaldırmak
mak, bahse girmek

ak, sürdürmek, sürmek, açmak (kartlarını), götürmek

rmek
ek, terbiye etmek
şına gelmek, uğramak, yerine getirmek
yer değiştirmek, tahrik etmek, kıpırdanmak
ketmek, söylemek, demek, görüşünü bildirmek

ak, çalıştırmak
arekât

aldırmak
ıf, rütbe, nişan, mezhep, tarikat, paso

odası geçmiş, eskimiş, yıpranmış, pratiğini yitirmiş, sönmüş, bozulmuş, eksik, grevde, hatalı

ıya, hakkında

eli, lambri
-nə;n /fɪ;'nɒ;mɪ;nə;n

uran kısa parça

emek, gagası ile toplamak, delmek, kazmak, çapalamak, sivri bir şeyle açmak (kilit vb.), yankesicilik yapmak, çekiştirmek

hav, ince tüy, tüy, kuştüyü (ince), kat (dokuma), atom reaktörü, basur memesi

emek (yol), sunmak (mal), düşmek, yalpalamak, sendelemek, eğimli olmak, kur yapmak, sokaklarda satmak
amak, takma diş, protez, baskı kalıbı, elektrot (lamba), anot (radyo)

yapmak; turneye çıkmak; tutmak, tutmak ( ye)

ma, plan

celik

muoyu yoklaması, boynuzu kesilmiş sığır

mak, çıtçıtla iliklemek

ği, kale duvarındaki delik, buhar deliği, duruş, tavır

takma, saplantı
erme, tavsiye etme, armağan, hediye, kavrama gücü

mişlik, tafra, gösteriş, ihtişam, en parlak zaman, aslan sürüsü


mek [tiy.]
rlamak

yapmak, anlaşılmak

nara parketmek, kalkmak (araba), hareket etmek

kabul ettirmek, reklâmla satmak, uyuşturucu satmak, merdiven dayamak, yaklaşmak (yaş)
, yüklemek, kurmak, sınamak, denemek

ısmak, sınırlamak, şart koymak, hafifletmek, su katmak, yeterlik kazanmak, seçmelerde kazanmak, finale çıkmak
asalet

nını bağışlama, aman, dördün, yarımay, ağırlık ölçüsü (amer. 11.34 kg), ölçek (2908 hl.)

k (ocak), madenli
yütmek, beslemek, zam yapmak, son vermek, ruh çağırmak, karayı görmek

k, müstehcen, hassas, haksız, soğuk ve rutubetli


nıp vermek, vermek, etkilemek, isabet ettirmek, erişmek

evirmek, kazanmak, kâr etmek

lmek, ağırlamak, evsahipliği yapmak, aşai rabbani ayininde ekmek ve şarap almak
lmak, kendine gelmek, davayı kazanmak, kılıcı geri çekmek, ayılmak

ek, kırmak (fiyat), bölmek, ayırmak, ergitmek, eritmek [met.], mecbur etmek, zorunda bırakmak, özetlemek, kısaltmak, sadeleştirmek, inceltmek (boya), yerine oturtmak (kırık vb.), za
zayıflatma, küçültme, küçültülmüş resim, yerine oturtma [tıp.]
mak, bahsetmek, değinmek
eferans veren kişi, bilirkişi raporu, ekspertiz

niden biçimlendirmek, tekrar sıraya koymak (askerler)

rmek, ait olmak, ilgili olmak

yarı, renk ayarı, kayıt memuru, nüfus memuru, nikâh memuru

mazbut, dürüst, güvenilir, kadrolu, meslekten, uzman

k, feragat etmek, ipoteğini çözmek, gevşetmek, deklanşöre basmak


e, hafifletme, kabartma, rölyef

ürmek, başka yere götürmek, yerinden etmek, taşınmak, götürülmek

k, vekâlet etmek, ahizeyi yerine koymak

belirtmek, ifade etmek, canlandırmak, oynamak, sahneye koymak

mmül, rezistans
n iyileşmesi
ermek, karara bağlamak, karara varmak, azmetmek, aklına koymak, ayrışmak, dönüşmek
k, kalıntı, gerisi, bakiye, ihtiyat akçesi [brit.]

yeniden tahta geçirmek

ülden kaldırmak, emekli etmek, ödemek (senet), yatmaya gitmek, uyumaya gitmek, yatağa yatmak

getiri sağlamak, getirmek (faiz vb), beyan etmek, resmen bildirmek, hüküm vermek, karar vermek [mahk.], yansıtmak, milletvekili seçmek, aynı kâğıttan oynamak, geri vurmak, topu

önmek, geri çevirmek


mak, detayları ile görmek, tekrar etmek (ders), yeniden göz atmak, eleştirmek, kritiğini yapmak

cek), canlı (renk), gür, esprili, komik, nükteli, anlamlı

zmek, havada kalmak, karara bağlanmamış olmak, sürüklenmek, üst üste binmek, taşımak (omuzunda vb), kullanmak, geçmek (yol), gırgıra almak, binmek, sataşmak, kafa bulmak

zil sesi, telefon sesi, çalma sesi, etki, izlenim


ğmak (güneş), terfi etmek, görünmek, yükseltmek

atmak, sürmek, kullanmak, oklava ile açmak (hamur), silindirle ezmek, yaprak haline getirmek [met.], haddeden geçirmek, ağzında yuvarlayarak söylemek, vurgulayarak telaffuz et
ücü, hoyrat, işlenmemiş, yaklaşık, aşağı yukarı, cilasız, kulak tırmalayıcı, rahatsız edici, zor, kötü, açık saçık, müstehcen

ası, tartışma

gönye
mi), sürü halinde gitmek, işlemek, gidip gelmek (arasında), akmak, geçmek, uzanmak, sızmak, erimek, geçerli olmak, yürürlükte olmak, koşarak geçmek, aday göstermek, çarpmak

ğaz etmek, sıkıştırmak, koşturmak, acele ile göndermek, yetiştirmek, çabucak halletmek, hücum etmek, saldırmak, üstüne atılmak, kur yapmak [amer.], asılmak [amer.], kazıklamak
mur olmuş

k, gidermek, doyurmak
a bakmamak, engellemek, sayı yapmasını önlemek

samak
u etmek

e çalışmak

eğilim, yön
ulluk etmek, müşteriye bakmak, yetmek, vermek, kötü davranmak, çektirmek, çalışmak, işine yaramak, el vermek, olanak tanımak, servis atışı yapmak

servis atışı, tamirhane, destek birliği, ibadet, kulluk, uşaklık, hizmetçilik, üvez ağacı

k; yapmak; kararlaştırmak; dizmek; dikmek, ekmek; şekil vermek; kuluçkaya yatırmak; kakma işi yapmak (taş); süslemek; yazmak, çizmek; saldırtmak, üzerine salmak; riske atmak,
atışmak, durulmak, berraklaşmak, bastırmak, dibe oturmak, karar vermek, karar kılmak, yetinmek, yerleştirmek, yerine getirmek, süzmek, yatıştırmak, belirlemek, kararlaştırmak, anl
erleşme, iskân, yerleştirme, yerleşim yeri, ev, koloni, köy, nafaka bağlama, bağlanan gelir, sosyal dayanışma örgütü

tor, panjur, ton


den duygu, koruma, kayırma
yakasını kurtarmak

uyanık, kurnaz, dolandırıcı, hileli, ince, tiz, diyez, zarif, kibar, şık

van, dış görünüş, yarış kayığı, bomba, top mermisi, fişek, havai fişek roketi, sıvası yapılmamış bina

mek, tıkınmak, devirmek (içki), başından savmak

ulamak, demet yapmak, balyalamak

, hızla geçmek, iğne yapmak, aşı yapmak, sürgün vermek, filizlenmek, yuvarlanmak (varil vb.), perdahlamak (kereste), avlanmak, fırlamak, zonklamak, sancımak, fazla gelmek (gem

ş, gevrek, çıtır çıtır, hariç, kısa vadeli, çapaklı [met.]


şalma, destek, yardım, tek içki, bir fırt içki, tahrip maddesi, lağım, şans, kısmet, yudum, cinsel ilişki;atış, atma, fışkın, vurma, vuruş, av, avlak, budak, çekim, fotoğraf çekme, ateş etm
rimde olmak, kendini göstermek, gösterilmek; renk vermek; sahnelemek; kanıtlamak, açıklamak delâlet etmek, öğretmek

ç, mide bulandırıcı

mucize işareti, haç işareti

çıkarmak, uğuldamak

şmek, fenalaşmak, durumu bozulmak, unutulmak, fakirleşmek, kırılmak, kafasına girmek, gömmek, batırmak, kazmak, yerleştirmek, düşürmek, azaltmak, alçaltmak, mahvetmek, ör

k, tam oturmak, yola getirmek, burnunu sürtmek, binmek, oturtmak


k, salıvermek, kaybetmek, gerilemek, gizlice vermek, sıyırmak, erken doğmak [zool.]

, ukalâ, sert, keskin, şiddetli, önemli, büyük

çekmek, kırmak, koparmak, şıklatmak, şaklatmak, patlamak, pat diye söylemek, terslemek, çıkışmak, içindekilerle satın almak

mankafa

iz, bütün, kübik, cisimsel, mükemmel, türdeş, aynı türden, koyu


umlu olmak, bağışlanmak

(enstrüman)

ak, uydurmak, dönmek, fırıl fırıl dönmek, çakmak (sınav), vril yapmak, diklemesine indirmek (uçak), kurutma makinesinde kurutmak
, üstünlük
lmak, kopmak, parçalanmak, çatlamak, paylaşmak, bölüşmek, titizlenmek, kılı kırk yarmak, ince eleyip sık dokumak, gülmekten yarılmak, katıla katıla gülmek, defolup gitmek, çekip

steren canlı
ot, sahne ışığı
ildiğine uzanmak, açılmak, sürülmek, dağılmak
, sökmek (şafak), eğilmek, esnemek, bükülmek, çatlamak, patlamak, infilak etmek, çıtlatmak, pat diye söylemek, eğmek, bükmek, ikram etmek, ödemek, tahliye ettirmek, hapisten ç

an alçı harç

rtçe vurmak, ezmek, yok etmek, onaylamak, tasdik etmek, etiketlemek, göstermek, kanıtlamak, kazımak, işlemek
rşı koymak, devam etmek, sineye çekmek, üstlenmek, desteklemek, ısmarlamak, ihtiyaç duymak, kanıtlamak, çekilmek
de yetiştirilen bitki, seviye

bakmak
aşlatmak, çalıştırmak, çıkarmak, kurmak, desteklemek, yöneltmek, tartışmaya açmak, ürkütmek, korkutup kaçırmak, gevşetmek

ek, sabitlemek, germek

porte aralığı, nota çizgisi, hareket


ombalar, uçaktan ardarda atlayan askerler, kumpas, çam yarması, hödük

ak, uyanmak, heyecanlanmak, heyecana kapılmak


kı, gövde (ağaç vb.), kütük, dipçik, sap, şebboy, payanda, kızak (gemi), soy, nesil, boyunduruk

ak, tıkamak, noktalamak, bitmek, kesilmek, kalmak, devam etmemek

nal(piyes), sıradan
gerilmek, kasılmak, eğilmek, gayret etmek, çabalamak, didinmek

mek, yeterli gelmek, arayı açmak


işmek, yeretmek, etki bırakmak, izlenim bırakmak, gibi gelmek, bulmak, çalmak (saat), gelip çatmak, kök salmak, yolunu tutmak, grev yapmak, çıkarmak, takınmak, sokmak (yılan)

, soyunmak, striptiz yapmak

mek, saygılı olmak

, boyuncuk (çiçek)
avra, hastalığa eğilimi olan kimse

göz yummak

ek, ima etmek, sezdirmek


k, özendirmek, yardım etmek, cesaret vermek, tutmak, geçindirmek, bakmak, sürdürmek, takviye etmek, ısrar etmek, doğrulamak, kanıtlamak, üstlenmek, yardımcı rolde oynamak
çıkan kimse

ptal etmek (üyelik vb.), sonraki akorda uzatmak


ettirmek, sürdürmek, kabul etmek, onaylamak, doğrulamak, cesaret vermek, güç vermek, hakkını vererek yapmak, notayı uzatmak, iyi oynamak (rol)

sini almak, taramak, üzerinde gezinmek (parmaklar), sert esmek, hızla yayılmak, azametle yürümek, salınmak, salınarak geçmek, uzamak (sokak), kıvrılmak (sokak), mayın taramak
), kükürtsüz (benzin vb.), kolay, rahat

armak, becermek, etkileyerek kandırmak, sapmak, dönmek, sallanmak, asılmak, asılarak idam edilmek, ipe çekilmek, yalpalamak, sendelemek
, değiştirme, dönüştürme

mak, etmek, hissetmek, yanmak, kazanmak, yapmak, ölçmek, kabul etmek, sanmak, çekmek [fot.], katlanmak, dayanmak, kaplamak, gerektirmek, tedavi etmek, etkili olmak, kabul e
musluğu açmak, tıpa takmak, suyunu akıtmak, para sızdırmak, kaçak hat çekmek, bağlantı kurmak [elek.]
ek, yana yatmak, devrilmek, hafifçe vurmak, dokunmak
unluktan)
yapmak
e etmek, transfer olmak
n sırrı, kurnazlık, püf noktası, marifet, güzel kadın, oyunda yerde toplanan kâğıtlar, fahişenin müşterisi, dümen nöbeti

etkisinde olma, uçma (uyuşturucu ile)

gemi)

çmek, olmak, sapmak, burkmak, bozulmak, ekşimek, dönüşmek, perende atmak, ters dönmek

kıvrılarak akmak
amak

çıkarmak, yürüterek yormak, eşlik etmek, taşımak (iterek)

konuşmak, kıvrıla kıvrıla gitmek

, yıkanmak, elini yüzünü yıkamak, inandırmak, yıkanır olmak


er.], aşınmak, tükenmek, aşırı zayıflamak
öbet tutmak, gözetlemek, kollamak
olta vurmak

ük olmak
üthiş

atsız olmak, ısırıp silkelemek, sinirlenmek, hırpalamak, taciz etmek, zorlamak, rahatsız etmek, üzmek
kmak, açığa vurmak
önelmek; spekülasyon yapmak, borsa fiyatlarını düşürmek; duymak (sevgi); doğurmak
mak
rakmak, bırakmak
almak, dikmek
mak (kırık vb.), zayıflatmak, zayıflamak
geri vurmak, topu karşılamak, döndürmek

mak, kafa bulmak

ayarak telaffuz etmek, gümbür gümbür çalmak, şakımak, yalpa yapmak, sallana sallana gitmek, salınmak, rulo ile boyamak, tekerlekler üzerinde gitmek, gitmek (araba), arabayla do
termek, çarpmak, koşturmak, otlatmak, işletmek, çalıştırmak, yönetmek, kullanmak, sürmek, yayınlamak, taşımak, kaçakçılığını yapmak, göstermek (film), oynatmak

mer.], kazıklamak [brit.]


mak; riske atmak, tehlikeye atmak; olgunlaşmak; yaptırmak; yerleşmek; katılaşmak, pıhtılaşmak, pekişmek; kesilmek (süt); oturmak; gelmek, esmek; avın yerini göstermek; kasılmak
rarlaştırmak, anlaşmak, ödemek, bağlamak (nafaka), ömür boyu hak vermek

azla gelmek (gemi safrası)

f çekme, ateş etme, mesafe, şiddetli akıntı, filiz, sürgün, füze fırlatma, keresteyi rendeleme
k, mahvetmek, örtbas etmek, yatırmak (sermaye), vazgeçmek, feragat etmek
up gitmek, çekip gitmek

rmek, hapisten çıkarmak


, sokmak (yılan)
rolde oynamak

), mayın taramak

kili olmak, kabul edilmek, oltaya vurmak, tutuşmak


aba), arabayla dolaşmak, dalga dalga göndermek, soymak (sarhoş vb), sallamak
ermek; kasılmak; meyve vermek

You might also like