Tanrı'nın Varlığının Delilleri Teleolojik Deliller

You might also like

Download as docx, pdf, or txt
Download as docx, pdf, or txt
You are on page 1of 3

Teleolojik Deliller

Teleolojik delil kozmolojik delil kategorisi içinde ele alınabilecek bir delili türüdür.
Aristoteles’te teleoloji doğanın kendi içinde gizli olan potansiyellerin fiil haline çıkması bağlamında ele
alınmaktadır. Örneğin bir meşe palamudu meşe ağacı olmayı potansiyel olarak kendi içinde
barındırmaktadır. Onun meşe ağacı olması, kendisine içkin olan amacının gerçekleşmesi demektir.
Burada meşe ağacı şeklinde ortaya çıkan düzenli varlığın doğasında, olduğu şekilde olmasını
gerektiren bir zorunluluk bulunduğu fikrinden hareket edilmektedir.

Tanrı’nın kanıtlanması bağlamında teleolojik delil ise doğada içkin olan düzenliliğe sebep olan
amacın kendiliğinden olamayacağı öncülünden hareketle, bu amacın tanrı tarafından verildiğini iddia
eder.

Varlıkların Yaratılış Hikmetleri makalesinde Gazali, güneşin ardışık hareketlerinin âlemdeki


düzen ve canlıların yaşamlarıyla eş uyumlu olmasını hikmet kavramı ile ifade ederek âlemde olanın
olduğu gibi olmasını tanrının varoluşuna delalet olması itibariyle ele alıyor. Bu bağlamda âlemdeki
düzenin olduğundan farklı şekilde olması durumunda ortaya çıkacak abeslikleri sıralıyor. Burada
Gazzali’nin nizamı herşeyin olduğu gibi olması, gayeyi ise bu nizamın kasıtlı bir şekilde bir hikmete
işaret etmesi bakımından ele aldığı söylenebilir.

İbn Rüşd İnayet ve İhtira Delili adlı makalede, inayet delilini âlemdeki her şeyin insan
yaşamıyla uyumlu olması nedeniyle, bunların bir yaratıcı tarafından insan için kasıtlı bir şekilde
yaratılması gerektiği şeklinde ifade ediyor. İhtira delilini ise herşeyin yaratılmış olması ve her
yaratılanın bir yaratana işaret etmesi dolayısıyla, âlemin de bir yaratıcısı olması gerektiği şeklinde ele
alıyor. Bu bağlamda yaratılanın bilinmesini yaratıcının bilinmesine aracı kılarak, bu delillerin her
seviyeden insan için farklı seviyelerde idrak edilebilir olduğunu ifade ediyor. Ardından âlemdeki
olaylardan ve Kuran’dan bu iki delille ilgili örnekler sunuyor.

Doğal Teoloji bölümünde, William Paley yaşadığı dönemin mekanizme dayalı bilim anlayışı
uyarınca verdiği saat örneği üzerinden doğayla analoji kurarak, saatin kendiliğinden oluşması
mümkün olmayan yapısının onun bir sanatkâra delalet ettiğini ifade ediyor. Ardından bu durumun
âlem için daha fazla geçerli olduğunu, dolayısıyla âlemin de yaratıcısına işaret ettiğini belirtiyor.

Teleolojik Delil makalesinde Hume; Philo, Cleanthes ve Demea isimlerini konuşturarak


âlemden tanrıya geçiş yapılıp yapılamayacağı hususunda bir tartışma sunuyor. Bu noktada
Cleanthes’i, âlemden tanrıya doğru neden-sonuç ilişkisi kurularak geçiş yapılabileceğini savunan
görüşüyle, doğal teoloji geleneğinin temsilcisi olarak konumlandırıyor. Philo’yu ise tartışmada
şüpheciliğin temsilcisi olarak sunuyor. Burada Philo; özetle nedensellik ilkesi uyarınca olandan olması
gerekene geçilemeyeceğini ve âlemde ne kadar düzenlilik görülürse görülsün bunların bir tanrıya
bağlanamayacağını savunuyor. Bu bağlamda âlemde işleyen çeşitli güçlere atıfla olanın olduğu şekilde
olmasının tanrı gibi bir üst nedene başvurmaya gerek kalmaksızın doğanın münferit güçleri tarafından
meydana getirilebileceğini ileri sürüyor. Ayrıca herhangi bir nesnenin bütününü dikkate almaksızın,
belirli özelliklerinin benzerliği üzerinden kurulan analojik argumanların, ilgili nesneyi kısmı bir şekilde
ele alarak onun farklı olan taraflarını görmezden geldiğini iddia ediyor.

Değerlendirme

Burada, Philo karakteri üzerinden kendi görüşlerini serimleyen Hume’un doğal teoloji
bağlamında gözlem üzerinden edinilen verilere dayalı kanıtları reddetmesi tavrının, onun
epistemolojik görüşleri çerçevesinde ele alındığını söyleyebiliriz. Nitekim Hume’un nedensellik ilkesini
reddi ve nedenselliği zorunlu bir ilişki olmaktan ziyade, benzerlik, yakınlık ve bitişiklik ilkeleri uyarınca
insan zihni tarafından oluşturulmuş bir inanç olarak tanımlamasının, doğadaki benzerlik, düzen ve
nizamdan hareketle, tanrıya doğru Gazali, İbn Rüşd ve William Paley’de olduğu gibi bir çıkarım
yapmaya mani olduğu söylenebilir. Bu bağlamda Gazali’de doğal nedensellik reddedilse bile,
nesnelerin düzenli işleyişi tanrısal iradeye bağlanmakta, dolayısıyla doğadaki gaye ve nizamdan
hareketle tanrıya delil getirilebilmektedir. Hume’da nedenselliğin reddi ve bilginin salt izlenimde
temellenmesi tavrı İbn Rüşd’e uygulandığında gerek inayet delili bağlamında evrendeki herşeyin insan
varoluşuyla uyumlu bir yapıda olması ve bu uyumun tanrısal bir varlığın eseri olduğu şeklindeki
düşüncesini, gerekse ihtira delili bağlamında yaratılandan yaratıcıya geçiş imkânını devre dışı
kılmaktadır. Çünkü bu epistemolojik anlayışta zorunlu olarak nedenden sonuca geçilememesi tutumu,
âlemde müşahade edilen düzen ve gayeden, düzen ve gaye verici bir yaratıcıya geçişe imkân tanımaz.
Benzer şekilde Hume’un metnindeki Philo’nun görüşleri William Paley’e bir eleştiri olarak okunabilir.
Bu bağlamda Paley’in saat analojisine dayanan argumanının, saatin doğadaki nesnelerden farklı
yönlerinin daha fazla olduğu, saat şeklinde tecrübe edilen kısıtlı düzenliliğin evrenin bütününe teşmil
edilemeyeceği ve bir düzenlilik şeklinde ortaya çıkan sonucun (saatin) zorunlu bir nedene
bağlanamayacağı eleştirilerine muhatap olacağı söylenebilir.
Kaynakça

Alpyağıl, R. (ed.). Geleneksel ve Çağdaş Metinlerle Din Felsefesine Dair Okumalar 1.Cilt.
İstanbul: İz Yayınları, 4. Baskı, (2011).

You might also like