Professional Documents
Culture Documents
Güven Arsebük - İnsan Ve Evrim
Güven Arsebük - İnsan Ve Evrim
İNSAN VE EVRİM
GÜVEN ARSEBÜK
İNSAN VE EVRİM
Güven Arsebük
Baskı
Dijital Düşler Basım San. ve Tic. A.Ş.
Seyrantepe M. Nato C. Çınarlı S. No.: 17
Kağıthane-İstanbul
Tel: +90 (212) 279 64 44
Kültür Bakanlığı Setrifika No: 12922
Yapım ve Dağıtım
Zero Prod. Ltd
Abdullah Sokak, No 17, 34433 Beyoğlu - İstanbul / Türkiye
Tel: +90 (212) 244 75 21 Fax: +90 (212) 244 32 09
www.zerobooksonline.com info@zerobooksonline.com
iÇİNDEKİLER
Önsöz vıı
lkinci Baskı için Önsöz XI
Giriş 1
Primat'ların sınıflandırılması 7
Primat'ların tarihçesi 9
Primat'ların özellikleri 17
Pongid'ler - Hominid'ler 25
Hominid'ler (llk örnekleri Australopithecuslar) 41
Homo habi/is ve ilk standart taş aletler 54
Pleistosen 64
Homo erectus 71
Neanderthal'ler 86
Homo sapiens sapiens 93
Kaynakça 105
Dizin 121
ÖNSÖZ
Güven ARSEBÜK
Mayıs, 1988
lscanbul
İKİNCİ BASKI İÇİN ÖNSÖZ
İnsan ve Evrim ilk defa 1990 yılında Türk Tarih Kurumu yayın
ları arasında çıktı ve esas itibariyle 1988 yılına kadar olan bilgileri
içermekteydi. Kitap, yalnızca konu ile ilgili eğitim gören üniversite
öğrencilerince değil, kamunun geniş bir kesimi tarafından da benim
sendi ve yayın tarihinden çok kısa bir süre sonra, 1993'de tükendi.
Yoğun isteme karşılık Türk Tarih Kurumu (anlaşılması değilse de)
kabul edilmesi zor nedenlerden ötürü kitabın ikinci baskısını üstlen
medi. Elinizdeki baskı "Ege Yayıncılık" tarafından gerçekleştirildi;
konuya gösterdikleri ilgiden ötürü adı geçen kuruluşun yöneticileri
ne teşekkür borçluyum.
HOIIO
ERIC1US- -
HOIIO
2 HA8lıJs -
A. ETHIOPICUS
1
4
'' Veni buluna.o
..
'
' ' A.RAMİOUS
'1 '• 4.4 milyon yıl
'' '
'' '''
' '
" ..........
XIV GÜVEN ARSEBÜK
Kibiş'de bulunan fosilin ise daha da eski olduğu (yaklaşık 130.000 yıl
önceleri) ileri sürülmektedir. Yakın Doğu'd.a, bugünkü lsrail sınırları
içinde kalan ünlü Karmel Dağı'ndaki Skhul ve Kafzeh buluntuları da
JJ.sapiens sapiensin eskiliğine örnek olarak gösterilir. Bunların tarih
lenmesi amacıyla son zamanlarda uygulanan arkeometri yöntemleri
(Electron Spin Resonance ve 1bermoluminescense) Skhul ve Kafzeh
kalıntılarının da neredeyse 100.000 yıl öncelerine ait olduğuna işaret
etmektedir.
Güven Arsebük
Temmuz 1 995
lstanbul
GİRİŞ
• Çağdaş anlam ve güneci içeriğiyle, evrim kavramının XVIII. yüzyıldan itibaren ge
liştiği söylenebilir. Dolaylı <.la olsa, ı,:agdaş anlamıyla evrim olgusuna büyük katkılarda
bulunmuş olan kişilerden biri de, lsveı,:'li doğa bilimci Carolus Linnaeus"dur (1707-1 778).
Linnacus, canlılann bedensel yapılannın hazı temel benzerlikler göstermesinden çıkarak
bunlan, onak noktalarına göre, ilk sınıflandırma denemesine girişen kişidir. Linnaeus hu
sınıflandırmayı yaparken, doğada yaşayan hütün canlılann tek elden yaratıldıklarını
kabul elmiş ve hu nedenle de canlılar arasındaki evriın�el ilişkileri hesaba kalmamıştır.
Linnaeus, 1758 yılında, taksonimi konusunda ilk yapıt olup, günümüzde de geçerliliğini
büyük ölçude koruyan ünlü Sysıema Nahıraı!i yayınlamıştır. Linnaeus hu yapıtında o
gün için bilinen tüm canlıları hir sınıflandırmaya ı.ahi ıuıınuştur.
Linnaeus sınıflandırmasına göre çağdaş insanın durumu aşağıda özetlenmiştir:
Alem Hayvanlar
Filum Omurgalılar
Sı:ııf Memeliler
Takım l'rimaılar
Familya Hominidler
Cins Homo
Tür sapfens
8 GÜVEN ARSEBÜK
• Konu ile ilgili eski yayınlarda Gibon'un da Pongid'lere dahil edildiği göıiilebilir.
Günt·d güıiiş ise Gihon'un Pongid olmadığı merkezindedir.
PRİMAT'IARIN TARİHÇESİ
• Bugün için bilinen en eski Primat kalıntısını l'ııı'Rtıluriııs adlı canlının dişleri oluş
turur. Kuzey Amerika kııasıncla. A.n.n. sınırlan içindeki Monıana eyaleıincle bulunmuş
olan hu Primal"ın 65.000.000 yıl önceleri yaşamış olcluıtu anlaşılmıştır (Lcwin, 1984 14).
10 GÜVEN ARSEBÜK
• Pençeli hir Memeli olan kedinin aAaçlara nasıl rah:ııça tırmanc.lı�ı. ;mcık oralardan
ne denli zor inehildigi herkesçe bilinmektedir.
İNSAN VE EVRİM 11
PRİMAT'LARIN ÖZELLİKLERİ
korunmak için iyi koku alması değil, doğru dürüst görmesi lazımdır.
Başka bir deyişle doğru ve tam görmeye, yerde olduğundan daha zi
yade, en ile boyun önemli olduğu iki boyutlu bir çevrede değil, ağaç
üzerinde geçen ve derinliğin (yüksekliğin) çok önemli olduğu üç bo
yutlu ortamda ihtiyaç vardır.
Ağaç üzerinde yaşayan bir Memeli'nin gıdasını oluşturan bir bö
cek veya meyvanın sadece yatay olarak hangi uzaklıkta olduğunu
bilmesi yetmez. Onun düşey mesafesinin de kesin bir şekilde sapta
nabilmesi şarttır. Bu da ancak en, boy ve yüksekliğin birlikte görü
lüp, saptanabildiği üç boyutlu (stereoskopik) görüşle mümkündür.
.. . . . . . . - .
. ... ..
iNSAN
Evrelerin Onalaması
Gebelik Yaşam
Çocukluk Gençlik Erişkinlik
süresi süresi
yılları yılları yılları
(gOn) (yıl)
Makimsiler 126 ? 2? 11 + 14
Uzunkollu
maymungiller 210 2 6.5 20 + 30 +
Şempanze 238 3 7 30 40
Goril 265 3 + 7+ 25 35 ?
Hareket biçimleri
Pongid-Hominid ayırımına anatomik açıdan bakılacak olursa, bu
iki gurubun arasındaki farkların başında bunların hareket ediş yön
temleri gelir. Doğal olarak iki ayak üzerinde ve dik, belkemiğinin ye
re aşağı yukarı 90°lik bir açı oluşturarak yürümek bütün Primat'lar
içinde yalnızca insana özgüdür (Napier, 1967) ve başka hiç bir Pri
mat'ın devamlı uyguladığı bir hareket biçimi değildir. İki ayağı üze
rinde ve dik olarak yürümek, insanı yakın soydaşlarından ayıran
önemli özelliklerden biridir. Günümüzde giderek yaygınlık kazanan
görüşe göre, insanı insan yapan ilk özellik, bu Primat'ın iki ayağı
üzerinde ve dik olarak hareket edişidir (Pilbeam, 1984).
insanın neden iki ayağı üzerinde yürüdüğü veya hangi koşulla
rın bu sonucu doğurduğu kesin olarak saptanabilmiş değildir. Bir
varsayıma göre insan elleriyle alet yapıp, gene elleriyle bu aletleri
kullandığı için iki ayak üzerinde yürümeye başlamıştır. Buna yakın
bir başka varsayım da insan, karnını yiyeceğini bulduğu yerde tek
başına doyurmayan ve yiyeceğinin bir kısmını yakınlarıyla paylaş
mak için yaşadığı yere taşıyan bir canlı olmasıdır. Farklı yiyecekleri
İNSAN VE EVRİM 1
• Bazı hayvanlann yiyeceklerini bir yerden bir yere giderken ağızlarında taşıdıkları
bilinen bir gerçekıir, ancak bu durumda ağızda sadece tek bir şey, örneğin bir eı parça
sı ıaşınabilir. insanlar ise hepçildirler ve yiyecek olarak farklı şeyler taşıdıkları ileri sürül
müşıür. Ağızda ise tek bir şeyden başkasını ıaşırnak mümkün değildir.
28 GÜVEN ARSEBÜK
Eller
Hominid'lerde üst etraf kemiklerinin yürümeye olan katkılarının
sona ermesi, ellerin başka işlere yönelmesine neden olmuştur. Bü
tün Hominoid'lerin ve bu arada da özellikle insanın en belirgin özel-
30 GÜVEN ARSEBÜK
• Buna örnek olarak, insanın keserle çivi çakarken kavrama, tornavidayla ayar ya
parken ise hassas tutuşu gerçekleştirmesi gösterilebilir.
.. Bazı çevrelerce Hominid'lerin en eski aşamalarından beri başarılı avcılar olduğu
ve iri Memeli'leri bile avlayıp, yemiş oldukları ileri sürülmüştür (Dart, 1960). Huna karşı
lık, son yıllarda gerçekleştirilen bazı çalışmalar (Hinford, 1983: 33-59; Brain, 1 981), bu en
eski Hominid türlerinin ne denli başarılı avcılar oldukları konusunda ciddi kuşkular oluş
turmuşsa da, insanların et yediği de bir gerçektir. Konumuz açısından Hominid'lerin ilk
dönemlerinde yedikleri hayvanları gerçekten avladıkları mı, yoksa şu veya bu nedenler
le ölmüş olan hayvanların leşlerini mi yedikleri (Shipman, 1984) hiç önemli değildir.
Önemli olan insanın baştan heri et yemiş olmasıdır.
İNSAN VE EVRİM J
!arının hep birlikte ve aynı zamanda değil, ayrı ayrı ve farklı zaman
larda değiştiğini ifade eder.
Hominid beynindeki belirgin değişimler Homo habilis türünün or
taya çıkmasıyla başlar. 3.500.000-4.000.000 yıl kadar önceleri yaşamış
olup, iki ayağı üzerinde ve dik olarak yürüdüğü bilinen en eski Ho
minid'lerden Australopithecus afarensisin beyin-beden oranının çok
küçük olduğu görülür. Bu oran, çağdaş şempanzelerde izlenen oran
dan sadece biraz daha fazladır (McHenry, 1982: 161). Biraz daha geç
bir dönemde karşılaşılan Australopithecus africanus ve Australopithe
cus robustus türlerininse beyin hacimlerinin 500 cm3 dolayında oldu
ğu görülür. Homo erectus aşamasında ise beyin hacmi 750 cm3 dola
yına ulaşır. Australopithecus'dan Homo erectus aşamasına kadar olan
süre boyunca insan beyninin yaklaşık her 100.000 yılda ortalama
o/o4.6, Homo erectus'dan soııra da yine yaklaşık her 100.00 yılda orta
lama %7.5 oranında arttığı hesaplanmıştır (Kurten, 1972 132-138).
Pleistosen'den itibaren, yaklaşık son 1 .500.000 yıldır belirgin bir
şekilde izlenmeye başlanan Hominid beynindeki bu değişimlerin ke
sin nedenleri saptanabilmiş değildir. Beynin büyümesi ve karrnaşık
laşmasının olası nedenleri içinde alet yapımı (Washburn, 1960), en
geniş anlamıyla kültür (Gabow, 1977) ve konuşma yeteneği (Faik,
1980a ve 1980b) gibi etkenler gösterilmiştir. Bütün bu önerilenlerin
hepsinin de yalnızca insana özgü şeyler oldukları unutulmamalıdır.
Günümüzde, bunların hepsinin insan beyninin gelişiminde görev
görmüş oldukları kabul edilmekteyse de, son zamanlarda bu konu
da ağır basan etkin gücün insanlarda konuşma yeteneğinin başlama
ve gelişmesi olduğu görüşü giderek yaygınlık kazanmaktadır.
Konuşma
Konuşmanın beyin yapısı ve beyindeki Brocca alanı ile çok ya
kından ilgili olduğu bilinir. Ancak konuşmada hançerenin de çok
önemli bir etken olduğu unutulmamalıdır. Çağdaş Memeli'lerde han
çerenin durumunu inceleyen Laitman 0984), erişkin insanlar hariç,
tüm Memeli'lerde hançerenin boynun üst kısmında yer aldığını ve
hançereleri kafataslarına yakın olan Memeli'lerin de yalnızca belirli
bazı sesler çıkartabildiklerini kanıtlamıştır.
34 GÜVEN ARSEBÜK
ta) gibi oldukça kısa süreler için geçerli olduğu, fakat bu sürenin za
manla giderek uzadığı arkeolojik tabakaların kalınlığından anlaşıl
maktadır.
Primat'lar arasında cinsiyete, yaşa ve özellikle de yeteneğe göre
en geniş işbölümü ayırımına insanda rastlanır. Toplu olarak yaşayan
bazı Primat'ların, örneğin Babuin'lerin (Papio) özellikle cinsiyete
bağlı bir tür işbölümünü uyguladıkları ileri sürülmüşse de (Tanner,
1 98 1 : 20), bunun hiç bir zaman insanlarda izlenen düzeye ulaşama
dığı özellikle vurgulanmalıdır. Gene bu bağlamda, gerçek anlamıyla
paylaşma ve yardımlaşma duygularının sadece insanlara özgü olduk
ları da belirtilmelidir (Tanner, 1 981 : 149-1 50).
Alet yapımı
Alet, insanla birlikte düşünülmesi gereken, insandan soyutlan
ması doğru olmayan bir şeydir ve alet yapımı da yalnızca insanlara
özgüdür. Buna rağmen, son 20 yıldır bazı Pongid'lerin de alet yap
tıkları konusunda çeşitli görüşlerin ileri sürülmeye başlandığı izlen
mektedir (Goodall, 1 964 ve 1 97 1 : 277-280). Buna örnek olarak şem
panzelerin ince dal parçalarını adeta bir olta gibi kullanarak bunları
beyaz karınca yuvalarına soktukları ve sonra da dalların ucuna takı
lan karıncaları tek tek yedikleri gösterilmektedir. Ayrıca, gene şem
panzelerin dilleriyle ulaşamadıkları küçük ve derin ağaç kovukların
da biriken suları, yaprakları süngermişcesine kullanarak emdikleri ve
bu yapraklardan suyu içtikleri belirtilmektedir. Bunların gerçekten de
(sözlük anlamına göre) alet yapmak olduğu kabul edilebilir. Ancak,
kanımızca bu olayı abartmak (Goodall, 1 964) ya insanı gereksiz ye
re küçümsemek, ya da şempanzeleri aşırı yüceltmek anlamına gel
mektedir.
Olaya nesnel açıdan bakıldığında, şempanzelerin alet yapma
düzeyleri görsellikle sınırlı kalmaktadır. Yani, bu canlıların yaptıkla
rı aletler hemen halledilmesi gereken görsel bir s01una yöneliktir. in
sanlardaysa, durum tamamen farklıdır. insan elinden çıkma en eski
aletlerin bile, görselliğin ötesinde, zihinsel bir amaçları vardır. Bun
lar, ileride gerçekleştirilmesi düşünülen iş veya işler için yapılmış/ar
dır. Aletlerin vapıldıkları yerlere, yörede bulunmayan taşların dışarı
dan bilinçli olarak getirilmeleri (taşınmaları) bunun en belirgin kanı-
36 GÜVEN ARSEBÜK
• Son yılların güncel konusu olan şempanze-alet ilişkilerine bir kere daha değinmek
gerekirse, bu Pongid türünün doğal olarak aletlere gereksinim duymadığı ve yaşamları
nı aletler olmadan da pekala sürdürebildikleri hatırlatılmalıdır. Şempanzelerin bedensel
yapılan ve içinde �adıkları ekolojik çevre, yaşamlannı aletsiz olarak sürdürmeye mü
saittir. Aynı gerçek diğer Pongid'ler, örneğin goriller için de söz konusudur. Gorillerin de
yiyecekleri çevrelerinde boldur. Bunları elleriyle koparabilmekte ve bazılarının kabukla
rını bile el ve dişle soyabilmektedirler. Özetle, yiyeceğin bol olduğu ve bunu yiyebilmek
için de el ve dişlerin yettiği bir onamda yaşayan canlılar alet kullanmaya gerek duyma
maktadır (Schaller, 1976: 200).
Alet sorununa zooarkeolojl açısından bakan bazı kişilerse, alet sözcüğünün anlamı
nı gereksiz olarak genişletmekte ve bunu her hangi bir enerji kaynağı, bir güç olarak ka
bul etmekte ve aletin temel amacının onu kullananların doğal çevrelerini kendi lehleri
ne değiştirmek olduğu görüşünü savunmaktadır (Reed, 1985). Böyle bir tanımdan çıkıl
dığı zaman alet kullanma ve hatta oluşturmanın yalnızca insana özgü bir şey olmadığını
ve bazı başka canlıların da alet yaptıklarını kabul etmek gerekir. Bu görüşe göre karın
ca ve kuş yuvalan, arıların petekleri ve porsuklann barajlan da alet sınıfına girmektedir.
Çünkü bu hayvanlar yaptıkları şeylerle doğal çevrelerini kendi lehlerine dönüştürmekte
dirler. Buna rağmen konumuz açısından çok önemli olan husus, yukarıda değinilen bü
tün bu örneklerin içgüdüsel olduğu, düşünceyi yansıt�dığı ve bunlarda bir yaratıcılığın
da söz konusu olmadığıdır. Üstelik, bu örnekler onbinlerce yıldır hiç değişmemiş, hep
aynı şekilde yapılagelmişlerdir. Bundan da arılaşılacağı gibi, değişen koşullara uygun ye
ni aletler geliştirmek yalnızca insana özgüdür. Bunun nedeni de insanların aletlerini iç
güdüsel olarak değil, düşünerek, öğrenerek, sınayarak ve yaptıklarını da zaman içinde
geliştirerek oluşturmalarıdır.
38 GÜVEN ARSEBÜK
• Homo erectıısun çevreye uyum için gösterdiği çabalann içinde en çarpıcı örnek
lerin hiri olarak, bu insan türünün Güneydoğu Asya'da geliştirdiği endüstriler gösterile
bilir (Movius 1944 ve 1949). Alet yapımı için uygun ham maddenin doıtal olarak bulun
madığı bu bölgede insanlar fosil tahta gibi oldukça uygunsuz malzemeden yararlanarak
aletlerini yapmışlar ve sorunlarına çözümler getirebilmişlerdir.
HOMİNİD'LER
• Son zamanlarda gerçekleştirilen bazı yeni ölçümler konu edilen bu örnegin beyin
hacminin 400 cm3 dolayında olduğunu göstermiştir. Bu arada 6 degil, 3 yaşlarında ölmüş
olduğunu gösteren yeni belgeler de mevcuttur (Laitman, 1 986).
42 GÜVEN ARSEBÜK
�v
rimlerini kendi doğrultularında sür-
dürmek suretiyle bugünkü durumla- v.'t'..\ı��\i����• ESKi UUNYA
MA\'.\flJ/lı:u.RI
'ı'P.Nt OIINYA
00
A. :ıfru:mus A. afaıcnslı
1
1
1
: 00 A. � da bu
1 ...... dıhıl ...._;,.
1
A. afrlanın
1
T
A. afrtcanın
A. afuensls
• Çağdaş insan, yani Homu sap/ensin evrimi konusunda yakın hir süre önce haşla
yan tanışmalar için ileriki bölümlere ve ikinci baskının önsöz'üne bakınız.
İNSAN VE EVRİM
er, 1964). Yaklaşık 2.000.000 yıl öncelerinden itibaren bir dönem bo
yunca Australopithecus robustus ve Homo habilis türü Hominid'ler
yan yana yaşamışlardır. Anlaşılan bu sürede Australopithecus afaren
sis'den türemiş olan Australopithecus africanus'a ait bazı bireylerin
de yaşamaya devam etmiş olmaları gerekir.
Homo habilis aşamasına geçmeden önce, Australopithecus'ların
bedensel yapıları konusunda neler söylenebilir? Her iki Australopi
thecus türü, yani Australopithecus africanus ve Australopithecus ro
bustus arasında beden yapıları (ve herhalde yaşam biçimleri) bakı
mından bazı farkların olduğu görülür. Australopithecus africanus'la
rın• ufak tefek Hominid'ler oldukları, boylarının 1 20-135 cm arasın
da değiştiği, ortalama 35 kg dolayında oldukları, Australopithecus ro
bustus'ların ise daha iri bir beden yapılarının olduğu, boylarının 1 50
cm., kilolarının ise 45 kg dolayında olması gerektiği anlaşılmaktadır
(McHenry, 1982).
Australopithecus'ların tümünü içeren bir genellemeye gidilecek
olursa, bu Hominid'lerin üst etraf kemiklerinin boyunun çağdaş in
sanlarınkine kıyasla uzun, ancak çağdaş Pongid'lere kıyasla da kısa
olduğu görülür.•• Çağdaş insanın humerus-femur endisi 74 dolayın-
• A.a/arensis ve A.a/rlcanııs örnekleri arasında çeşitli bedenselfarklann olmasına
ragmen aynnıılara girmemek için birlikle ele alınmışlardır.
.. Primaı'larda üsı ve alı etraf kemiklerinin uzunluk oranının saptanması için bume
nıs (pazı kemigi) ile /em urdan (uyluk kemiği) yararlanılır. Bunlann ölçülüp, oranlanrun
saptanması sonunda bumems-femur endisi onaya çıkar.
Humerus'un cm olarak uzunluğu x 100
Humerus-femur endisi:
Femur'un cm olarak uzunluğu
Bazı primat örneklerinin humerus-femur endisine ait örnekler aşağıdadır.
&lı oaalaroıısı
(Fosil)
Qreopitheçus 1 17.0
Ausırnlopjıheçus 83.9
(Çagd�)
Hilobat 1 13.7
Goril 1 16.2
Şempanze 102.0
Orangutan 135.7
insan (Homo sapiens saptens) 74.2
<Kqvnak· Kennedy, 1980)
50 GÜVEN ARSEBÜK
·: : . .::., ....·;
.. :_: ·. __ .'if.;):,;
- �:!!�:.�:.-!..�
SATIR KIYICI SATIR
• Üstelik bazı uzmanlar, daha da ileri giderek esas Oldowan aletlerinin yongalar ol
duğu, çekirdeklerin (çakılların) yongalann çıkarulması için hammaddeyi meydana getir
diği, başka bir deyişle alet olarak kullanılan yongalar çıkartıldıktan sonra geriye kalan ar
ııklar olduğu görüşündedir.
İNSAN VE EVRİM
Milyon
yıl önce Sıaklık
- (-)/(+) -
3
Pleistosen
'•
\
10
Plioscn '
I
I
1
\
15
Micıscn \
20 J
Zaman içinde sıcaklıktaki değişimler
İNSAN VE EVRİM 6
""
1000 x yıl ANA F.VRF.LF.R ALP'LER KlJZF.Y AVRUPA
10 -
40 HOLOSEN BUZUL SONRASI DUZUL SONRASI
"'
Würın Weichsel
100
130 - ,::ıı;ı
Riss-Würm Ecm
200 Riss Saalc
400
600
700
1000
PLEİSTOSEN
polenlere dayalı çalışmalar altı soğuk ve altı sıcak döneme işaret et
mektedir (Turner, 1975). Özetle, Pleistosen'de meydana gelen iklim
sel değişimlerin gerçekten karmaşık olaylar olduğu açıkça belli ol
maktadır. Buna rağmen, ilk defa önerilmiş olan Günz, Mindel, Riss
ve Würm buzul sıradüzeni de tabii yanlış değildir. Günümüzde kul
lanılmaya devam eden bu dörtlü sistem, bu çalışmada da aynen uy
gulanacaktır.
Avrupa'da, Pleistosen'de karşılaşılan buzullar, en eskisinden baş
lamak üzere Günz, Mindel, Riss ve Würm adlarıyla bilinirler. Bu bu
zulların arasında da Günz-Mindel buzularası, Mindel-Riss buzularası
ve Riss-Würm buzularası yer alır. Yaklaşık 1 2.000 yıl kadar önce, dör
düncü ve son buzul olan Würm'ün erimesiyle Pleistosen sona ermiş
ve IV. Zamanın ikinci bölümü, bugün içinde yaşamakta olduğumuz
Holosen başlamıştır.
olmuş ve daha ileride değin ileceği gibi çeşitli zaman larda in san ların
Asya'dan bugün kü bazı adalara ve gen e Asya'dan Amerika kıtasın a
geçebilmeleri bu sayede mümkün olabilmiştir.
Buzul Çağları'n da, Kuzey Avrupa'da yıllık ortalama sıcaklığın
0
2C veya bir az daha da düşük olduğu, Min del Buzul dön emin de yal
n ızca Kuzey Yarımkürede 32.257.000 km2 , Riss Buzulu sırasın da da
26.874.000 km2 alan ın buzullarla kaplan dığı hesaplan mıştır (Ken
n edy, 1980:310). Gün ümüzdeyse, bütün dün yada buzullarla kaplı
olan alan ın yaln ızca 15.000.000 km2 kadar olduğu bilin mektedir.
Kuzey Yarımküre'de, Avrupa ve Asya'n ın buzullarla kaplı olma
yan yörelerin de de soğuk iklimin egemen olduğu çağlarda bir yıl bo
yun ca don olmayan gün sayısın ın yaln ızca 30 ile 45 arasın da bulun
duğu san ılmaktadır. Böyle bir iklimin egemen olduğu bölgelerde bit
ki örtüsü olarak, gen elde çam orman larıyla, tun dralara rastlan ır. Ay
rıca ladin ve huş gibi bitkilerin yaygın olduğu alan lar da soğuk ik
limlerde karşımıza çıkar. Tun dra ortamı, otla beslen en hayvan lar için
iyi bir yaşam biçimi sağlar. Mamut, Ren geyiği, bizon ve yaban atı gi
bi hayvan lar da bu dön eme özgüdür.
Buzularası dön emlerde ise, mevcut buzulların tümü değilse de
büyük bir bölümün ün eridiği, gen el iklim koşulların ın gün ümüze
ben zediği ve yağmurun da bollaştığı an laşılmaktadır. Değişen bu ye
n i iklim koşulların ın eskiye kıyasla farklı bir bitki ve hayvan alemin i
oluşturması doğaldır (Fren zel, 1968). Pleistosen 'deki an a buzular ası
dön emlerde, yıllık ortalama sıcaklığın gün ümüzdekin den birkaç C 0
fazla olduğu ve den izlerin de 55 m kadar yükseldiği san ılmaktadır.
Pleistosen 'in ken di için de bölümlere ayrılması kon usun da evren
sel bir görüş birliği yoktur. Bazı araştırıcılar bu dön emin Dip, Alt, Or
ta ve Üst olarak dörde, bazı başka ar aştırıcılar ise yaln ızca Alt, Orta
ve Üst olmak üzere üçe ayrılması gerektiği görüşün dedirler. Pleisto
sen üçe ayrıldığı takdirde, Alt Pleistosen Villafran cha faun asın ın or
taya çıkışıyla başlamakta ve 1 .000.000 yıldan fazla bir süre devam
eder ek 730.000 yıl ön celeri son a ermektedir. Okyan us diplerin den
alın an örn eklerin verilerin e bakılırsa, Alt Pleistosen süresin ce yer
70 GÜVEN ARSEBÜK
HOMO ERECnJS
• Büyük bir olasılıkla mevsime bağlı göçebe bir yaşam sürdürmüş olan Homo eı-ec
ıus türü insanların, kuşak başına ortalama 25 km kadar bir mesafe katettikleri varsayıla
cak olursa, Afrika kökenli bu insan türünün Avrupa'ya ulaşması için 5.000, Asya'ya vara
bilmesi için ise 10.000 yıllık bir süreye gerek.�inimleri olduğunu söylemek mümkündür
(R.E.F. Leakey, 1983: 1).
•• Homo erectusa Afrika'da Tanzanya'da (Clarke, 1976; Nturi, 1976; R.E.F. Le-.ıkey
ve Walker, 1985), Etiyopya'cla (Conroy, Jolly, Cramer ve Bşk. , 1978), Güney Afrika'da
(Hughes ve Tohias, 1977), Kenya'cla (Day ve R.E.F. Leakey, 1973; Tobias, 1960) ve Fas'da
(Ennouchi, 1975; Jaeger, 1975) rastlanmıştır. Asya'da ise Endonezya'da, Java Adası'nda
(Dubois, 1895) ve Çin'de (von Koenigı.-wald ve Weidenreich, 1939; Weidenreich, 1943 ve
1946) mevcuttur. Avrupa'da ise Almanya'da (Vlcek, 1978; Weinert, 1936), Yunanistan'da
(Poulianos, 1971) ve Macaristan'da (Thoma, 1966 ve 1972; Wolpoff, 1971) ele geçmiştir.
Bu konuya ileride de değinilecektir.
72 GÜVEN ARSEBÜK
r ıcıların eskiden ber i çok önceler e inen bir "Heidclbcr g kültür ünden"
söz etmeler idir (Rust, 1965: 46-60).
Gene Almanya'da ele geçmiş olan bir Homo eı-ectus ör neği de
Bilzgingsleben'de, Clacton türü bir taş alet endüstr isiyle ilişkili olarak
bulunmuştur (Vleck, 1978). Bu ör neğin kafatası kemikler i kalındır ,
kaş kemer ler i belir gin olup ar d kafa kemiği çıkıntısı (torus occipita
lis ) mevcuttur .
Macar istan'da, Budapeşte yakınlar ında, Ver tesszöllös mevkiinde
bulunmuş olan ar d kafa kemiği de J-/omo eı-ectus türü insana aittir
(Oakley, 1966; Thoma, 1966; 1972). Aynı çökeltide /-lomo erectus tü
rü çocuğa ait iki adet de diş bulunmuştur . Ar el kafa kemiğinin çıkın
tısı belir gindir . Hesaplanan beyin hacminin 1 325-1 400 cm3 dolayın
da olduğu anlaşılmaktadır . Bur ada, Buda endüstr isi adıyla bilinen ve
küçük boydaki aletler den oluşan bir taş ar aç-ger eç yapım geleneği
nin de bulunduğu anlaşılmıştır. Bu endüstr inin Oldowan'ın gelişkin
bir türü olması akla yakın gelmektedir . Ver tesszöllös buluntusu
350.000 yıl önceler ine aittir.
Almanya'da, Stuttgart yakınlarında bulunmuş olan Steinheim ka
fatası (Avrupa'nın klasik buzul kr onolojisine gör e) Mindel-Riss Buzu
lar asına ve büyük bir olasılıkla bunun ikinci yar ısına tar ihlenir . Gü
nümüzden 300.000 ile 200.000 yıl önceler ine ait olan bir jeolojik ta
bakadan elde edilmiştir. Alt çene kemiği olmayan bir kafatasıdır ve
beyin hacmi 1 175 cm3'dür . Bu ör neğin öldükten sonr a kafatasının
kesildiği, foramen magnum 'un genişletiler ek beyinin çıkartılmış ol
duğu anlaşılmaktadır (Adam, 1985). Bunun, dinsel yamyamlığa işa
r et etmesi akla yakın gelmektedir. Kafatası basığımsı bir biçime sa
hiptir ve kaş kemer ler i de gelişkindir (Wcincrt, 1 936). Bu özellikler
J-/omo erectus 'a özgüdür. Buna kar şılık yüzü oldukça küçük olup,
yüzün alt kısmında prognati de yoktur. Ar d kafa kemiğinde çıkıntı
yoktur , üstelik köşeli değildir. Üçüncü azı dişinin boyu da küçüktür .
Bazı ar aştır ıcılar a gör e bunlar sapiense ait özellikler dir (Gieseler ,
1 957: 1009). Bu dur umda, Stcinheim ör neğinde hem Homo erectus
ve hem de sapiens özellikler ine bir likte r astlanıldığı söylenebilir .
Gene Homo erectus türüne gir mesine r ağmen sapiens özellikle
r i göster en başka bir fosil insan kalıntısı da, lngilter e'de, Londr a ya-
76 GÜVEN ARSEBÜK
rin boylarının çok küçük olması dikkat çekicidir. En büyük aletin bo
yu yalnızca 62 mm'dir, aletlerin ortalama boyularının ise sadece 24
mm olduğu görülür. Bu aletlerin hangi nedenle bu kadar küçük ya
pıldıkları bilinmemesine rağmen, neden her ne olursa olsun, sonuç
Homo erectus'un çevreye çok başarılı bir uyum sağlamış olduğudur.
Buda endüstrisinin yapım tekniği ne Acheul ve ne de Levallois tek
niklerine benzer. Konu edilen endüstri Oldowan veya Clacton ile
ilişkili olabilir (Bhattacharya, 1977:65).
Fransa'da Homo erectus'larca oluşturulduğu bilinen Tayac en
düstrisi (de Lumley, 1975) biraz daha geç bir döneme, Riss Buzul Ça
ğı'na aittir ve yapım tekniği açısından da Buda'ya benzer.
Homo erectus türü insanların oluşturduğu çeşitli endüstrilerden
biri de Levallois olup, gayet belirli bir tekniği simgeler. Levallois tek
niğinin özünde çekirdekten istenen yonganın istenilen biçimde çı
kartılması yatmaktadır. Bu nedenle de, kanımızca, Levallois tekniği
nin ardında Acheul endüstrisi yatmaktadır. Bu yargıya ulaşılmasının
nedeni Acheul endüstrisinde de istenilen yonganın tam istenilen yer
den ve istenildiği gibi çıkartılmasının çok önemli oluşudur.
Ege Denizi'ndeki bazı Yunan adalarında satır türü aletlere yüzey
buluntusu olarak rastlanmıştır (Cubuk, 1976). Ayrıca Yugoslavya'da,
Pula kenti yakınlarında da benzer örnekler saptanmıştır (Wymer,
1984:84). Orta Pleistosen'e ait olma ihtimalleri büyük olan bu taş alet
endüstrilerini Homo erectus'un ürünleri olarak kabul etmek gerekir.
İkili yüzey aletler ve ikili yüzey aletlerin oluşturulduğu endüstri
ler Homo erectus tarafından Afrika ve Avrupa kıtalarında yaygın ola
rak uygulanmalarına rağmen, bu tür endüstrilere Asya'da ya çok az
rastlanır ya da hiç mevcut değildir. Homo erectus türü insanın dün
yada yaşadığı süre boyunca Asya kıtasında egemen olan aletler sa
tır/kıyıcı satır endüstrisi adı verilen guruba girmektedir. Bu endüstri
türüne, bölgesel olarak ve az miktarda Avrupa'da da rastlanır; Tayac
ve Verteszöllös bu genel kategoriye dahil olan alet yapım yöntemle
rine örnek oluştururlar. Asya'da ise çok yaygındırlar.
Çoukutien'de bu tür endüstrinin saptandığı 50 m'lik dolgu mev
cuttur. Bu da, konu edilen insanların ne denli uzun süre aynı yerde
İNSAN VE EVRİM 8
yaşadıklar ın ın bir kan ıtıdır. Aletler, bir bütün olar ak satır/çekir dek tü
r ü en düstr iden oluşur lar; satır , kıyıcı satır ve yon galar dan meydan a
gelir ler . Alet yapımı için çoğu zaman kuartz, en der durumlarda da
dağ kr istali ve çert kullan ılmıştır. Hayvan kalın tıların ın için de en yo
ğun olar ak kar şılaşılan lar geyik kemikler idir . Ayrıca leopar, mağara
ayısı, dev yapılı bir sırtlan , fil, deve, bizon , yaban domuzu ve iri boy
n uzlu bir tür yaban koyun u da var dır. Çoukutien 'de yaşamış olan
Homo erectus'ların yamyamlığı uygulan dıklar ın a dair kan ıtlar da ele
geçir ilmiştir (Weiden reich, 1943).
Bu yerleşmen in yaklaşık Min del Buzulu'n un ikin ci yarısın dan
başlamak üzere Min del-Riss Buzular ası'n ın ikin ci yarısın a kadar da
devam ettiği an laşılmaktadır .
Çin 'in kuzeyin deki Şan si, Şen si ve Hon an bölgelerin den elde
edilen ve Lan ti adıyla bilin en Paleolitik en düstr in in Çoukutien 'den
eski olduğu an laşılmıştır (Woo, 1966). Lan ti en düstr isin de iri yon ga
lar a \İe bazı çekir dek aletler e de r astlan ır . Bu en düstr i ile birlikte on
lar ı oluştur an Homo erectus'ların kalın tılar ın a da r astlan mıştır. Faun a
ya dayan ılar ak yapılan tar ihlemeler, bu en düstr in in Gün z-Min del Bu
zular ası'n ın son lar ın a ait olabileceğin i göstermektedir .
Gen e Kuzey Çin 'de karşılaşılan K'oho en düstr isin in de Homo
erectus'lara ait olduğu bilin mektedir. Bu en düstr i ir i yon galar , satır lar
ve kazmaya ben zer kaba aletlerden oluşur. Bir az daha geç bir dön e
me ait Tin g-ts en düstr isi de yaklaşık ayn ı özellikleri göster ir (Movi
us, 1956).
Homo erectus'a ait olup, Burma'da kar şılaşılan An yat en düstr isi
de satır-kıyıcı satır en düstrileri gur ubun a gir er . An yat en düstrisi ken
di için de tık ve Son An yat olmak üzere ikiye ayr ılır. An yat aletleri
yon galar, kaba kazıyıcılar , satır-kıyıcı satır türü aletler ve ikili yüzey
ön cüler in den oluşur . An yat en düstr isin in vur gulan ması ger eken iki
özelliği var dır. tlki, başlangıcın dan son un a kadar olan uzun sür e bo
yun ca bu en düstr ide belir gin bir tekn olojik gelişime r astlan ılrnaması
dır . Bu tekn olojik yekn esaklık, her halde, ar aç ve ger eçler in bu kadar
uzun bir sür e ger eksin imler e cevap ver miş olması şeklin de yorumla
n abilir.
84 GÜVEN ARSEBÜK
• Solo yat.aklarının çok daha eski dönemlere, günümüzden 1 .900.000 yıl öncelerine
ait oldukları ileri sürülmekteyse de (Banstra, 1978; Jacob, 1972) bu konuda henüz fikir
birliğine ulaşılarnarnışur.
İNSAN VE EVRİM 8
1970), gen e Homo erectus türü in san ların oluşturduğu bilin mektedir
(Mulvan ey, 1970).
Hin distan 'ın Kuzeybatısın da, ln dus ve Soan n ehir yatakların da
saptan an en düstriye Soan adı verilir. Bu en düstri ken di için de Soan
ön cesi, tık ve Son Soan olmak üzere üçe ayrılır (Movius, 1949). Or
ta Pleistosen 'de başlayan bu en düstrin in aletleri kaba satırlar, yon ga
lar ve disk biçimli örn eklerden meydan a gelir. Aletlerin yapımın da
in ce tan eli kuartz ve lav yumruları kullan ılmıştır.
Orta Asya'da, eski Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği'n deki
Gün ey Tacikistan 'da Duşan be yakınların daki dağlık bölgede, den iz
den 1 125 m kadar yüksekte, satır-çekirdek türü bir en düstriye ait bel
geler elde edilmiştir. Bu en düstrin in gün ümüzden yaklaşık 200.000
yıl ön celerin e ait olduğu ileri sürülmektedir (Wymer, 1984: 83).
Gerçekten başarılı in san lar oldukları an laşılan Homo erectus'la
rın Afrika, Avrupa ve Asya kıtaları gibi birbirin den her yön üyle fark
lı yerlerde meydan a getirdikleri çeşitli en düstriler, alet yapımın da
kullan ılan başka başka hammaddeler ve uyguladıkları değişik tekn o
lojiler bu in san ların artık hem biyolojik ve hem de kültürel evrimle
ri yön ün den han gi aşamaya ulaşmış bulun dukların ın tartışmasız ka
n ıtıdır.
NEANDERTIIAL'LER
(HOMO SAPİENS NEANDERTIIALENSİS)
• Dir süre önce, ltalya'da, Roma'da, Neanderthal in.�anına özgü olan Moustier en
düstrisi ile aynı tabakada H1Jmo saptense ait olması ihtimali çok büyük olan bir çeper
kemiğinin ele geçmesi, Neandcıhal'lerin giderek Homo sapleııs saplens·c dönüştüklerine
bir kere daha işaret etmektedir (Bietti, 1985).
İNSAN VE EVRİM 8
• Mezarların üstüne yerleştirilen büyük mezar taşlarının, ölünün tekrnr dünyaya ge
ri dönmesine engel olmak üzere yerleştirilen agırlıklar ol<.luguna dair ilkel inançlar göz
önünde bulunduruldugunda, hu çok ağır taşlann olası işlevlerinin bulunduğu <.la söyle
nebilir.
İNSAN VE EVRİM ıp
• Bazı çağdaş toplumların tutumundan da anlaşılacağı gibi yamyamlık, yani bir in
sanın bir başka kişinin bedeninin tümünü veya bazı kısımlarını yemesi olgusu, açlığın gi
derilmesi veya karın doyurmaya yönelik bir şey değildir (R.E.F. Leakey ve Lewin,
1979:230-231). Yamyamlığın ardında tinsel ve büyüsel nedenler yatmaktadır. iki tür yam
yamlık vardır ve bunlar içe dönük ve dışa dönük yamyamlık olarak hilinir.
içe dönük yamyamlıkla sadece akrabaların veya aynı kahileye ait olan ölülerin be
denleri veya yalnızca bazı kısımları yenir. Güneydoğu Avusturalya'da yaşıyan Oieri'ler
ölen akrahalarının yüz, kol, bacak ve karınlarının yağlı kısımlarını yerler. Bu toplum için
geçerli olan inanca göre yağ olağanüstü güce sahiptir ve bu güç de onu yiyen kişiye geç
mektedir. Ayrıca akraba veya aynı kabile üyelerinin ölümlerinden sonr.ı yağlarının yen
mesi, o kişinin özellik ve ruhunun da yiyen kişiye geçmesine neden olmakta, böylece
ölünün özellikleri gene kahile içinde kalmaktadır.
Güney Amerika'da yaşayan bazı kabileler ise, kişinin özelliklerinin onun kemikle
rinde gizlendiğine inanırlar. Bu nedenle de, ölülerini yakuktan sonra kemiklerini döğüp,
toz haline getirirler ve bu tozu içkilerine karıştırarak içerler. Böylece ölen kişinin özellik
leri o içkiyi içine geçmekte ve kaybolmamaktadır. Özetle, içe dönük yamyamlıkıa amaç,
ülü ile olan ilişkinin devamını sağlamakur.
Dışa dönük yamyamlıktaysa akraba ve kabile mensupları değil, düşmanlar yenir.
Güney Amerika'daki bazı yerliler tarafından uygulanan bu yöntemin amacı, öldürdükle
ri kişinin onlardan ileride intikam almasına engel olmaktır. Bunda da bedenin hazı kı
sımları, örneğin düşmanın gözü, dili, bacağı ve kolu yenir. Böylece onların bir daha gör
mesine, konuşmasına, koşmasına ve tutmasına engel olundu�u kabul edilir.
Yamyamlığın kann doyurma değil, büyüsel amaçlara yönelik olduğu bir kere daha
haıırlaıılmalıdır.
92 GÜVEN ARSEBüK
• Son zamanlarda Homo saptens saptensin onaya çıkışını daha eski ıarihlere indir
me ejtilimi ağır hasmakıadır. Buna örnek olarak, Güney Afrika'da, Naıal'da, Hordcr Ma
ğar-Jsı'nda bulunan fosil insan kalınw;ının belirgin nitelikle Homo scıptı>nS sapiens özel
liklerine sahip olması ve hu örneğin günümüzden 90.000 yıl ön<:clcrine ait oluşu güste
rilehilir (Rightmire, 1979). Ayrıca, son zamanlarda, anatomik yönden ça�daş insan ö1.el
liklerine sahip fosil kalıntılara lsrail 'de, K.ıfzch'dc rastlanmış (Delson, 1988) ve bunların
92.000 öncelerine ait oldukları da anlaşılmıştır (Valladas, Reyss, Jorrın ve Bşk., 1988).
Konu cdilcn hu yeni buluntuların ışığında Homo saptrms sapienlin ilk ortaya çıktı
ğı yerin Afrika kıtası olduğu (Lewin, 1987) ve en azından Yakın Doğu'cla Homo seıplens
saptentin en eski örneklerinin belki Neanderthal'lerden dc önce hu yörede yaşamış ol
dukları söylenebilir (Stringer, 1988). Durum hüyle oldugu takdirde, Homo sapieııs sapi
ens ile Neanderthal'lerin E.�ki Dünya'nın bazı belirli bölgelerinde 60.000 yıl kadar hir sü
re birlikte yaşadıkları anlaşılır. llu koşullar altında da Homo sapieııs neanderthalerısffin
zaman i�imle Homo sapiens saptens'e dönüştüğünü reddetmek ve Homo sapirms supi
ens'in atalarını başka yerlerde aramak gerekecektir. Sorulacak sorulardan biri, Homo
erectııs'un hem Neanderıhal'lerin ve hem de Homo sapiens sapienfin doğrudan alası
olup olmadııtıdır. Yoksa hir dönemin güncel konusu olan Suptens-iJncesi (Pre-s"pteııs)
veya 1'skf-suptens varsayımı (Gieseler, 1957:989 v.d.) gerçcklcri sanıldığından iyi mi yan
sıııyordu? Bu ve henzeri soruların, ileride ele geçecek fosil helgelerin ışığında yanıtlan:ı
<.-ağı kuşkusuzdur.
Bu konuda Önsöz'e de bakınız.
94 GÜVEN ARSEBÜK
BEYiN HACİMLERİ
(Th ÖNEMLİ DEĞİŞİMLER YOK
� C, (]) Ej
(3SO C.C.?) 450 c.c. 750 c.c. 850 C.C. • 1 1 00 C.C. 1400 C.C. z·
ÖNEMLİ DEĞİŞİMLER YOK ÖNEMLi DEĞİŞiMLER YOK
HAREKET BİÇİMLER
@.
�" f � � ÖNEMLİ
(?)
r>ı �... � � DEĞİŞiMLER YOK
(?) (?) � (( "ı
MORFOLOJiLERİ
qA
(?)
(ff ÖNEMLi DEĞiŞİMLER YOK ÖNEMLİ DEĞİŞİMLER YOK
i 90 000 35000
� 000 000 yıldan 6not 3 000 000 1 500 000
(?) ........
� l
HlCl flCYl n
10 GÜVEN ARSEBüK
ADAM, K.D., "The chronologic.ı.l and systematic position of the Steinheim skull" E.
1985 Delson (Deri.), Ancestors: Tbe Haı-d H11ideııce (272 - 276). Alan R. Liss,
New York.
ALPAGUT, 13., "Paşalar köyü araştırması, 1983", J/. Aı-aştmruı Sonuçları Toplantısı
1985 (233-245). Başbakanlık Basımevi, Ankara.
ALPAGUT, B., "Paşalar köyü kazısı- 1984 , VII. Kazı Sonuçltırı Toplantısı ( 1 -9) Baş-
1 986 bakanlık llasımevi, AnkarJ.
ALl'AGUT, 8., "(Bursa) Paşalar köyü kaLısı-1985"', Vlll. Kazı Soııuçlan Toplt111t1s1,
1987 I (1-19) Başbakanlık Basımevi, Ankara.
ANDREWS, P., "Two new fossil Primates from thc Lower Miocene of Kenya·· ,
1970 Nature 228: 537-540.
ANOREWS, P., "Hominid evolution"", Naıure 295: 185-186.
1982
ANOREWS, P ve J. E. CRONIN, "The relationship of Sivapithecııs and Raınapitbecııs
1982 and tlıe evolution of tlıe Orang-utan"", Natu,·e 297: 541-545.
ANDREWS, P. ve 1. TEKKAYA, "Ranuıpttbecııs in Kenya and Turkey"", l'.V Tohias
1976 ve Y. Coppens (Deri.), Les plus Ancieııs Hominides (7-25). Coll0tıue VI,
IX Union lnternational des Sciences Prehistoriques et Protohistoriques,
Nice. CNRS, Paris.
ANOREWS, P. ve 1. TEKKAYA, "A revision of the Turkish Miocene hominoid
1980 Simpitbecus ınetai ", Pa/eontology 23:85-95.
ANOREWS, P. ve T. TODIEN, "A new Miocene locality in Turkey wiıh evidence on
1977 thc origin of Ramapitbecus and Siııapitbecus·, Ntıtuı-e 268: 699-701 .
ARMANI>, J., "Mi<ldlc l'lcistoccnc pcbble-t<xıl site of Durkadi·· , Paleorient 5: 1 05-
1979 144.
ARSEDL:K, G., "Dip Pleistosen ve Kültür", Aııadulu Arcıştınıuıları IX: 1 -9 ve !ev.
1983 1-2.
ARSEBÜK, G., "iki milyon yıl öncesinin taş aletleri", Ttzrib l.'e Toplum 45:37-4 1 .
1987
BADA, ]., R. SCHROEDER VE G. CARTER, "New evidence for the antiquity of man
1974 in North America deduced from Aspartic Acid Racemization··, Scieııce
18-1 :791-793.
BARTSTRA, G.J., ,;The age of the Ojctis Ot:ds in East ,ınd Central Java" Aıııiquity
1978 20/4: 56-58.
Hl GÜVEN ARSEBÜK
GREGORY, W_K. VE M. HELLMAI\, "Tlıe Soutlı African fossil ınaıı apcs and tlıe
193 9 origin of lhc hum:m dcntition" Jounuıl of the A mericaıı Deııtal
Assocüılicm 26: 558-56'1
HAKKIS, _J.M., "Age :ınd paleoecology of the l!ppcr L;ıetolil l3eds. I.aeıoli, Tanzania··
1985 E. Dclson ( Deri.), Aııcestors: 71ıe /lemi t:ı•ideııce <76-81 l. Al:ın R. Liss,
New York.
HARHIS, J.M. VE G_ ISAAC, "The Karari industry: Early Pleistoccne ardı:ıcological
1976 cvidence from tlıc tcrrain c:ıst of L1kc Turkana, Kcny;ı-- Ncıtııre 262:
\ 02-l07
HARROLD, F. B., ··A comparal ivc analy.si.s of Eurasi:ın Paleolitlıit: hurials"" \Forld
1 980 Aı-cbaeo{oR_)I 1 2 (2): 195-21 1 .
HILL, A., "Taphonomical hackground to fossil nıan: Problcms in palc·cıecology'·,
1978 W.W. llishop (DcrU, Gev/uµ,ical Backgmımd ta Fossil Mcııı (87-101).
Scollish Academk Press, Edinburg.
HOWEI.I., F_C. , ''Evnlutionary signifigance of vari:ı tion and varieties of ·· NL'andt:rth;ıl
1957 M:ın", Qııııı1er�ı· Reriew of Biolıı,ı;y 37 5 .1 0-347.
I IOWELL, F.C. , "Uppcr l'kıstm:ene str:ıtigr;ıphy :ınd early man in l hl· Levan!",
1 959 Pmceediııı:s of ıbc: .Amc:ricmı l'bi/osophica/ Socieıy 1 03: 1 -frS.
HOWEI.L, f_C., ;;Obscrvations on the earlier plıascs of the Europe:ın Lower
1966 Paleolithic", Amen'ctııı Aııthm[mlogist (ı8: 88-201 .
HOWEI.I., f.C., ,;Kcccnt advanccs in human evulutionary studies·· s . ı.. \'(.';ıslıburn ve
1 972 fl Dnlhinow (DL·rU. i'erspectil 'es oıı llııııuııı Eı -olııtiıııı il < � 1- 1 28). l lolt.
Keindı:ırt and \X1 in:-tun, lnc., l\cw York.
HOWEI.I., f_C, Jiarly Maıı. Time-Life Books, Clıicagu.
197 3
1 IOWELL, F.C. , ;;Overvicw of tlıe l'liocene anJ Earlil:r l'leL�Locene of tl ıc: l.mver Omo
1 976 11:ısin, Southern Etlıiopia", G. lsaac ve E. l'v1cCown (DcrU, 1/ııııuııı
Origiııs, W.A. Uenjaınin Publ ., �lento !'ark.
l-10\VEI.L, F.C VE Y. COl'l'E>IS, ·· An overvicw of Hominidae rronı ıhe Omo
1976 succession", Y Cuppcns, F.C. Howcll, (i. Jsa:K ve R.E.f_ LL':ıkey (Deri.).
/:.'arlic:sı Man mu/ f:"ııı •ironmeııts in t/Je J.uke Rudıı(f Ra.çiıı (522-5.'12). The
llniverstiy of Clıicago Press, Chic;ıgo.
HOWELL'i, W.W., ;; llomo erectııs", Sciı•ııtific A ım:riaııı 21 5 ( 1) ·'1 6-55.
1966
HRDLJCKA, ı\ . , ·The >lc:ınderıh:ıl plı;ıse of man··. Jcııınuıl ııf the Rc�ml /lllll.ıropcılu-
1927 Rical Jııstitııte 57: 249-274.
HUGHES, A. I'. VE P.V_ Tül31ı\S, .;A lossil skull prolı:ıl ıly of the gcnus Hoıııcı froın
1 977 Stcrkfontain, Transv:ı:ı ı -· , !Vaırı. re 265: _·H 0-:1 1 2 .
H ÜRZELEH, J . , ">leubes<-·hreibung von Oreopilbf!cııs h1Jmho/ii Gcınııs " Sclıuıeize-
1 949 rlscbc Pa/eımtolııgisclıe AIJ/Jmıdlıııı�<·ıı (ı(ı: 1 -20.
İNSAN VE EVRİM lll
KLEIN, R., "The Stone Age prehistory of Southern Africa", Annuul Reı,teuı <!/Aıııhm-
1983 poloRJI 12: 25-48.
YON KOENIGSWALD, G,H.R., "Erste Mitteilung üher einen fossilen Homini<lcn aus
1936 dem Alt-pleistoziin Ostjavas", ProceedttıRS, 7be .Academy of Sctence 39:
1000--1009. (Amstcrdam)
VON KOENIGSWALD, G. H.R., "Australopttbecııs, Megantbropus and Ramapitbe-
1973 cus"', Jounıal of Human Eııo/ution 2: 487-491 .
YON KOENIGSWALD, G.H.R. VE F. WEIDENREICI I, "The rclation hctwcen
1939 Pttbecantbrop"s and Sinantbropus", Nutııre 250: 926.
KRAATZ, R., "A review of recent research on Heidelbcrg Man, Homo erectus
1985 heidelbergensfl'', E. Delson (Deri.), Ancestors: 1be Hurd Htıfdence (268-
271). Alan R. Liss, New York.
KUKLA, G., "Loess stratigraphy of Central Auropc", K. Butzer ve G. lsaac (Deri.),
1975 Ajter tbe Ausırulopttbecfnes (99-188). Mouton, The Hauge.
KURTEN, n., Not/rom the Apes. Pantheon 13ooks, New York.
1972
LAITMAN, J.T., "The anatomy of hurnan speedı", Natura/ HtsıoıJ' 93 (9): 20-27.
1984
LAITMAN, J.T., "Taung revisited : An cxamination of the past, present and futurc uf
1986 Hominid evolution", Cummt .Antbropolu,oı 27 (1) 78-80.
LEAKEY, L.S.B., Adam '.S" Aııcestoı-s. Methuen and Co. Ud., umdon.
1 960
LEAKEY, L.S.B., P.V. TOUIAS VE J.R. NAPIER, "A new species of the genus Hoıııo
1964 frum Olduvai Gorge", Nature 202: 7-9.
LEAKEY, M.D., "Discovery ııf postcranial remain,; of Hoıııo erectus and :ıssociated
1971 artifac.1s in I3ed IV at Olduvai Gorge, Tanzania", Ncıtııı-e 232: 380-385.
LEAKEY, M.D., "Cultural patıerns in the Olduvai sequcnce", K. Uutzer ve G. Jsaac
1975 (Deri.), .Afo!r ıbe Australopithecines (477-493). Mouton, The Hauge.
LEAKEY, M.D., "Early man, environment and tools.. , L-K. Köniston (Deri.), Cımrmı
1980 Argumenl on turly Man (1 14-133). A.Wheaton and Co. Ltd., Exeter.
LEAKEY, M.D. VE R.I. I IAY, "Pliocene foolprinls in the Laetolil Beds at L:ıetoli,
1979 Northem Tanzania", Natıtre 278: 317-323.
LEAKEY, M.D. R.I. HAY, G.H. CURTIS VE BŞK., "Fosil Hominids from ehe 1..actolil
1976 Bed,;", Nature 262: 460-466.
LEAKEY, R.E.F., 1be Makiııg ofMunktnd, 3. HTV l'uhlications, Kent, Ohio.
1983
LEAKEY, R.E.F. VE R. LEWIN, People ofthe Lake: Maııkiııd uııd /Is Begiııııiı.:s. A Ois-
1979 cus Book, New York.
LEAKEY, R.E.F. YE A. WALKER, ".Aııstrulopilhecııs, Homo eıY!ctııs and the singlc
1976 species hypothesis", Naıuro 261 : 572-574 .
İNSAN VE EVRİM 113
ROBINSON, J. . "Homo 'babilis' and the Australopitbecines·, Nature 205: 1 21-1 24.
1 965
ROE, D., "The handaxe makers", A. Sherralt (Deri.), The Cambridge Hııcyclopedta of
1980 Arcbaeology (71 -78). Crown Publishers, ine., New York.
ROPER, M.K., "A survey of the cvidence for intrahuman killing in the Pleistocene··,
1969 Current Anthropology 10: 427-459.
RUSSEL, M.D., "Mortuary practices at the Krapina Neanderthal site", Arnerican
1 987 a JournaJ of Physical Anthropology 72: 381-397.
RUSSEL, M.D., "Done breakage in the Krapina hominid collection", Amerlcan
1 987 b Journal ofPhyslcal Aııthropology 72: 373-379.
RUST, A., Ober Wa.ffen-und Werkzeugtecbnik des Altmenscheıı. Kari Wachholz
1965 Verlag, Neumünster.
SARICH, V.N., ;Just how old is Lhc Hominid !ine?", Yearbook of Physical Antbropo-
1973 logy 17: 98-1 1 2.
SCHALLER, G.B., 7be Year <!{/hl! GorlJ/a. Tiıe University of Chicago Press, Chicago.
1964
SCHALLER, G.13., The Mvııııttıln Gorllltı: t:cology mıd Bebavtor. The University of
1976 Chicago Press, Chicago.
SCHLOSSER, M. , "Die Affcn, Lemuren, Chiropıeren, Insectivorcn, Marspialer,
1887 Creodonten und Carnivoren·• , Beitrtige zıır Palaontologie Oesıterreich-
Ungams und Oı-teııts 6: 1-227
SCHMID, E., "A Mousterian silex mine and dwelling placc in the Swiss Jura·•, F.
1 969 Bordes (Deri.), 71ıe Oı-tgln of llomo sapieııs (129-132).UNESCO, l'aris.
SCHWALBE, G., Dle Vorgeschichte des Menscheıı. Vieweg und Solm, Braun.�chweig.
1 904
SCHWALBE, G., "Ühcr den fossilen Affen Oreopilhecııs bombolii ", Zeitscbrift für
1915 Morphologte u ııd Aııthropologle 19: 149-254 .
SHACKLETON, N.J., "The stratigraphic record of Dccp-sca Cores", K. Butzer ve G .
1975 Isaac (Deri.), Ajier tbe Australopithecines (1 -24). Mouton, Tlıe Hauge.
SHACKLEY, N., Neaııdertbiıl Maıı. Archon Blx>ks, Ham<lcn, Conneticut.
1980
SHil'MAN, P., "Scavenger hunt", Natura/ History 93 (4): 20-28.
1984
SJEVEKING, A., TI1e Paleolithic in<lustry of Kota Tampan, PerJk, northwestern
1 958 Malaya·• Asimı Perspectiı'<!s il: 91- 102.
SIEVEKING, A., 71Je Cave Artisıs. Thames and Hu<lson, London.
1 979
SIMONS, E., "New fossil apes from Egypt an<l tlıc initial differcntiation of Homino-
1965 idea", Nature 205: 1 35-1 39.
İNSAN VE EVRİM 117
VRBA, E.S., "Ecological and adaptive changes associated with early Hominid
1985 evolution", E. Delson (Deri.), Ancestors: 7be Hard Evtdence (63-71).
Alan R. Liss, New York.
WAECHTER, J., "The excavation of Jabrud and its relation ta the prehistoıy of
1952 Palestine and Syria", Annual Reports, Landon Untverstıy, Insıtıute of
Arcbaeology 8: 10-28.
WALTER, R.C. VE J.L ARONSON, "Revision of K/Ar ages for the Hadar Hominid
1982 site, Ethiopia", Naıure 269: 122-127.
WASHBURN, S. "Tools and human evolution", Sctenıtflc Amerlcan 203 (3): 62-73.
1960
WASHBURN, S., "The evolution of man", Sctenttftc Amerlcan 239 (9): 194-208.
1978
WASHBURN, S. VE C.S. LANCESTER, "The evolution of hunting", R.P. Lee ve 1. De
1968 Vore (Deri.), Man tbe Hunıer (293-303). Aldine, Chicago.
WASHBURN, S. VF. R MOORE, Ape tnto Man: A Study of Human Evolution. Little,
1974 Brown and Comp. Doston.
WEIDENREICH, f., "The skull of Stnanıbropu.s pektnensts: A comparative study of
1943 the primitive Hominid skull", Paleontologtca Sintca. Yeni Seri D,
1 27/10: 1-485.
WEIDENREICH, F., Apes, Gtants and Man. The University of Chicago Press,
1 946 Chicago.
WEJNER, J. VE D. CAMPBELL, "The taxonomic status of the Swanscombe skull"',
1964 C.D. Oveıy (Deri.) 7be Swanscombe Sku/1: A Suroey of Researcb on a
Pletstocene Site. (Occasional Papers of the Royal Anthropological
Institute), 20: 175-209.
WEINERT, H., "Der Urmenschenschadel von Steinheim", Zeitscbri.ftfilr Morphologle
1936 und Antbropologte 35: 463-518.
WENDORF, f.R., L.I.AURY, R.SCHILD VE BŞK., "Dates for the Middle Stone Age of
1975 East Africa", Sctence 187: 740-742
WHITE, R., Dark Caves, Brlght Vtstons: Life in Jce .4Re Europe. The American
1986 Museum of Natural History, New York.
WHITE, T.D. , "New fossil Hominido; from Laetolil, Tanzania", Amerlcanjounıal of
1977 Pbystca/ Antbropology 46: 197-230.
WHITE, T.D., "On the evidence for 'Anlcrior dental cutıing· in Laetolil Hominid'i",
1981 a Amerlcan]ournal ofPhystcal Anthropology 54: 107-108.
WHITE, T.D . , "Primitive Hominid canine from Tanzania", Selence 217: 348-349.
1981 h
WHITE, T.D., D.C. JOHANSON VE W.H. KlMBEL, "Austral-Optthecus africaııus. lL'i
1981 phyletic position reconsidered", Soutb Afrtcan Jounıal of Scteııce 77:
445-470.
10 GÜVEN ARSEBÜK
. K - p -
Kada Gona, 56 Paleolitik, Vll, 78, 88-89, 92, 96-103
Kaprolit, 80 Pan, Ukz. şempanze
Karain Mağarası, 92 Pangca, 9
Kar.ıri (endüstrisi), 61 -62 Paranthropus robu.çtus, 43
Kavrama (biçimi) tutuş 30 Patjitan (endüstrisi), 84
Kladogene:.is, 2, 48 Pelvis, 28
K'oho (endüstrisi), 83 Petr.ılona, 76
Konuşma, 33-34, 51, 72 Pttbernnıbmpus erectus, 45, 7 1 , A3, Bkz.
Hornn erectu.ç
Koobi Fora, 59
- Rastlandığı yerler, 71
Krapina, 91
Platikefal(i), 72, 87
Kuatemer, Bkz. Pleistosen
Pleistosen, 33, 64-70, Al, 84, 93-95, 99
. L - - Dölümleri, 67-70
Plestanıhropus, 43
La Chapelle-aux - Saint.s, 87, 91 Plıopitbecus anttquus, M-1 S
Laetolil, 51 Pliosen-Pleisıosen sının, 65, Ukz.
Lanli (endüstrisi), 74, 83 VillafrJncha faunası
Lascaux Mat.ırası, 102 Pongid, 8, 12, 14, 16, 18-19, 25-26, 28-32.
Lavr.ısla, 9 34, 40, 44, 46
U:vallois (tekniği), 82 - Beyinleri, 32-33
Linneaus sınıflandırması, 7 - Dişleri, 30-32
Pongid-Hominid ilişkileri, 25-40, 44
- M Pongo, Bkz. orangutan
Ma(sal yürüyüşü, 18 Primat, 3, 7, 9-15, 17-22, 26, 29, 34-35
Magdalen (endüstrisi), 97-100 - Görmeleri, 17, 19-20
Mauer, 73, Bkz. Homo betde/berRensis - Hareket ed� hiçimleri. 17-19
Megadont(i), 50 - Kafata�ı ve beyinleri, 17-19
Megantbropus paleojaııantcus, 71 - Sınıflandırılması, 7
Mindel, 66--67, 70, 76, 80-81 , A3 - Tarihçesi, 9-16
Mindel-Ris.s buzularası, 67, 75-76, 83 - Yaşam biçimleri, 10
Monte Circeo, 91 Progmıı(i), 55, 72, 75, 94
1
Prosimi, 7, 9, 1 1 , 19 - T .
Prosimi-Antropoid ayırımı, 11 Tampan (endüstrisi), 84
Pubi.\ , 28 Tayac (endüstrisi), fl2
Purgatorlus, 9 Terra Amata, 80
Tings-L\ (endüslrl\i), 113
. R -
Torralha, 80-81
Ramaptıbecus, 13-16, 44-45 Thıus occıptıalts, 72, 75
Rc:gourdou, 90 Torns supraorbtıalis, 72
Riss, �9. 82 Turkana Gölü, 51, 60-62, 71
Ris.\-Würm buzulaı-.ısı, 67, 70, 86, 88 - En eski i l. bubllt.� nmeAi, 61
. s . u
Saccopastore, 91 Uheidia, 79
Sanat (Üst Paleolitik), 100-102 Usno, 62
Seboid, 7-8, 20
Serkopilekoid, 7-8 V
Stnanıbropuspektnemili, 45, 71, 73 Vallonet Mağarası, 74
Stvapıthecus, 13, 15-16 Venüs'ler, 103
Soan (endüstrisi), fl5 venesszöllns, 40, 75, 81-82
Solun� (endüstri.�i). 97, 98 Villafrancha faunası, 65, 69
Söğüt yaprağı türü �r), 98
Steinheim kafatası, 76-77 w
Stereoskopik görme, Bkz. Primat - görme
Würm, 66-67, 86-87, 89, 97
Swanscombe kafatası, 76-77
y
. ş
Yamyamlık, 75, 91
Şar1SfUr.ı, 62
Yontuk çakıllar, Bkz. Olı.low-.ın (enı.lüsırisi)
Şanlı.tar, 89, 91
Yumruk yürüyüşü, lK
Şansı, K3
Şempan1.e, 8, 15, 18-19, 22, 25, 27, 32-33, .z.
35, 51-50
Şı:n.\i, 83 Ztnjanıbropus bot.set, 43