Ziyafet 1 (Ekstra 1)

You might also like

Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 5

Ziyafet – Birinci Kısım

Lan WangJi, Wei WuXian’a döndü. “Beni bekle.”

Wei WuXian. “Seninle gelsem?”

Lan WangJi başını iki yana salladı. “Sen gelirsen daha çok sinirlenir.”

Wei WuXian bir an düşündü ve ona hak verdi. Lan QiRen onu her gördüğünde kalp krizi geçirmek
üzere olan bir mum gibi titriyordu. Nefesleri bile ağırlaşıyordu hatta. Wei WuXian ona bir iyilik
yapmak ve onu çileden çıkartmamak için gözüne gözükmemesi gerektiğini hissetti.

Lan WangJi bir şey söylemek istermiş gibi ona baktı. Wei WuXian hemen. “Tamam, biliyorum. Çok
hızlı yürümek yok, yüksek sesle konuşmak yok, o yok, bu yok dimi? Merak etme. Buraya seninle
geldiğim için duvarınızdaki herhangi bir kuralı ihlal etmemek için mümkün olduğunca dikkatli
olacağım. Mümkün olduğunca.”

Lan WangJi’nin aklından geçen şey bu değildi. “Sorun değil. İhlal etsen bile…”

Wei WuXian hevesle teşvik etti. “Ne?”

Ancak Lan WangJi de söylemek üzere olduğu şeyin ne kadar uygunsuz olduğunu fark etmiş gibiydi. Bir
an başını yana çevirdikten sonra tekrar ciddi bir yüzle ona döndü. “Bir şey yok.”

Wei WuXian şaşırmış görünüyordu. “Ne diyordun, kuralları ihlal etsem bile, ne olacaktı?”

Lan WangJi onun cevabı bile bile sorduğunun farkındaydı. Katı yüzünü korudu. “Beni dışarıda bekle.”

Wei WuXian elini salladı. “Beklerim o zaman. Bu kadar sinirlenme. Gidip tavşanlarınla oynayacağım.”

Ve böylece Lan WangJi, Lan QiRen’in dersiyle yüzleşmek için tek başına giderken, Wei WuXian hafif
bir koşu tutturarak Minik Elma’yı peşinden sürükledi. Minik Elma Bulut Kovuğuna girdiğinden beri
özellikle heyecanlı ve hareketli görünüyordu. Yeşil çimenlere doğru çekmek bile Wei WuXian’ın onu
yavaşlatmasına yetmemişti.

Çimenlerin arasına sessizce kıvrılmış, yüzden fazla tombul, minik kartopları vardı. Pembe, üç parçalı
ağızları titreyip duruyor, bazen de uzun, gül rengi kulaklarını sallıyorlardı. Minik Elma başı dik bir
şekilde aralarına sıkışır ve kendine yer açarken, Wei WuXian yere çöktü ve eline bir tavşan alıp karnını
kaşırken düşündü, Geçen sefer geldiğimde de bu kadar çok tavşan var mıydı? Bu dişi mi erkek mi?
Ah… Erkekmiş.

Bunu düşünürken Wei WuXian’ın aklına daha önce Minik Elma’nın dişi mi erkek mi olduğunu hiç
merak etmediği geldi. Ona doğru bir bakış atmaktan kendini alamadı. Ama daha henüz güzelce
bakamamıştı ki, aniden bir ses duydu ve geldiği yöne döndü.

Elinde küçük bir sepetle, genç, minyon bir kız tereddütle ona doğru yaklaşıyordu. Wei WuXian’ın
aniden ona döndüğünü görünce, bir anlığına ne yapacağını bilemedi ve tüm yüzü utangaç bir halde
kızardı.

Kız GusuLan Sektinin cübbesine bürünmüş ve alnında da bulut deseni olmayan bir alın şeridi vardı.
Wei WuXian, Olağanüstü! Gerçekten bir tanesiyle karşılaştığıma inanamıyorum!

Bir kadın efsuncuydu. GusuLan Sektinden bir kadın efsuncu.


Katı kurallarıyla bilinen GusuLan Sektinin kadın ve erkeklere verdiği dersler ayrıydı ve öğrencilerine on
binlerce kez birbirleriyle fazla yakın olmamalarını söylerlerdi. Hem çalışma hem dinlenme alanları
kadın ve erkek olarak kati suretle ayrılmış, böylece hiç kimsenin diğer tarafa kolayca geçememesi
sağlanmıştı. Nadiren kendi bölgelerinden çıkarlardı ve gece avlarında bile çoğu zaman cinsiyete göre
ayrılırlardı ya hepsi kadın ya hepsi erkek olur, neredeyse hiçbir zaman iki taraf bir araya gelmezdi.
Böylesi bir katılık neredeyse korkutucuydu. Wei WuXian gençliğinde buraya geldiği zaman neredeyse
tek bir kız bile görmemişti, öyle ki Bulut Kovuğunda sahiden hiç kadın olup olmadığını sorgulamıştı.
Birkaç kez kadın sesi işittiğinde ise sahiden gidip bir bakmayı çok istemişti. Ancak anında devriye
gezmekte olan birkaç kişi onu yakalamış ve Lan WangJi’yi çağırmıştı. Bu olay birkaç kez tekrarlanınca
da Wei WuXian tüm hevesini kaybetmiş ve bir daha keşfe çıkmamıştı.

Ama şu anda, Bulut Kovuğunda gerçek bir kadın efsuncuyla karşılaşmıştı. Gerçek! Kadın efsuncu!

Wei WuXian ışıl ışıl gözleriyle anında doğruldu. Tam kıza yaklaşmak üzereyken Minik Elma’nın çoktan
kıza doğru fırladığını fark etti, neredeyse onu ezip geçecekti.

Wei WuXian. “?”

Minik Elma kıza yaklaştıktan sonra uysal bir şekilde başını eğmiş, kendi isteğiyle alnını ve kulaklarını
kızın eline götürmüştü.

Wei WuXian. “???”

Utanan kız Wei WuXian’a baktı ve şaşırarak dondu, ne söyleyeceğini bilmiyordu. Wei WuXian
gözlerini kıstı, nedense bu kızın tanıdık geldiğini hissediyordu. Bir an sonra ise hatırladı – Mo
Köyünden ayrılırken ve birkaç kez de Rinç Dağında karşılaştığı yuvarlak yüzlü kız değil miydi bu?

Birbirlerini hiç tanımıyor olsalardı bile, yine de birkaç espri yapar ve hemen ortamı ısıtırdı, ama kız
zaten birkaç kez karşılaştığı iyi birisiydi. Hemen ona el salladı. “Sensin!”

Kız onun yüzünü sahiden tanıyordu, ister boyanmış, ister boyanmamış olsun. Bir süre utangaç bir
halde sepetini sıktıktan sonra sessizce cevap verdi. “Benim…”

Wei WuXian sevdiği ve cinsiyetine baktığı tavşanı bir kenara attı. Ellerini arkasında bağlayarak kıza
birkaç adım yaklaştı. Sepetindeki havuçları ve marulları gördüğünde gülümsedi. “Tavşanları beslemek
için mi geldin?”

Kız başını salladı. Lan WangJi olmadığı için Wei WuXian tam bir boşluktaydı, bu yüzden de fazlasıyla
ilgiliydi. “Yardım ister misin?”

Kız ne yapacağını bilemiyordu. Ama en sonunda başını salladı ve Wei WuXian bir havuç aldı. İkisi
beraberce yere eğildiler. Minik Elma başını sepete sokarak bir süre arandı, hiç elma bulamayınca da
dişleriyle bir havuç kaptı ve kemirmeye başladı.

Sepetteki havuçlar oldukça tazeydi. Wei WuXian önce kendisi bir ısırık aldıktan sonra kalanını
tavşanlara verdi. “Tavşanları sen mi besliyorsun?”

Kız. “Hayır… Sadece bir süredir geliyorum… HanGuang-Jun buradayken kendisi onlarla ilgileniyor. O
olmadığında Genç Efendi Lan SiZhui ve diğerleri. Ancak onlar da olmadığı zaman biz geliyoruz…”

Wei WuXian, Lan Zhan tavşanları nasıl besliyor? Ne zamandır onlara bakıyor? O da buraya elinde
küçük bir sepetle mi geliyor acaba?

Aşırı derecede sevimlilik içeren birkaç sahneyi kafasından atan Wei WuXian tekrar kıza döndü. “Artık
GusuLan Sektinin bir üyesi misin?”
Kız uysal bir halde cevapladı. “Evet.”

Wei WuXian. “GusuLan Sekti baya iyidir. Sen ne zaman katıldın?”

Kız kabarık tüylü bir tavşanı severken cevapladı. “Rinç Dağından kısa bir süre sonra…”

Tam bu sırada, her ikisi de çimene basan çizmelerin çıkarttığı yumuşak sesleri duydular. Wei WuXian
arkasına baktı. Tahmin ettiği gibi Lan WangJi yanlarına geliyordu.

Kız hemen telaşla doğruldu ve saygıyla selamladı. “HanGuang-Jun.”

Lan WangJi başını salladı, bu sırada Wei WuXian ise çimenlerde oturduğu yerden ona sırıtıyordu. Kız
Lan WangJi’den epeyi korkar gibiydi – ki bu da normaldi, onun yaşında olup da Lan WangJi’den
korkmayan tek bir kişi bile yoktu. Kız telaşla elbisesinin eteklerini tuttu ve koşarak gitti. Wei WuXian
arkasından seslendi. “Genç hanım, Meimei! Sepetin! Hey Minik Elma! Minik Elma geri gel! Ne diye
koşuyorsun sen?! Minik Elma!”
*ÇN: Küçük kız kardeş anlamında samimi bir hitap şekli, Gege gibi.

Ne kızı ne eşeği durdurabilmişti. Wei WuXian’ın tek yapabileceği şey kalan havuçları sepete
koyduktan sonra Lan WangJi’ye dönmekti. “Lan Zhan, kızı korkutup kaçırdın.”

Eğer Lan WangJi ayak seslerinin duyulmasını istemeseydi, ikisinin de duyabilmesine imkan yoktu.

Wei WuXian ona doğru bir havuç sallayarak sırıttı. “İster misin? Sen tavşanları besle ben de seni.”

“…” Lan WangJi ona baktı. “Ayağa kalk.”

Wei WuXian havucu bir kenara fırlatıp tembel tembel elini uzattı. “Kaldır.”

Bir an duraksayan Lan WangJi onu kaldırmak için uzandı, ancak Wei WuXian aniden tüm gücünü
kullanmış ve onu üzerine çekmişti.

Bölgeleri tuhaf insanlar tarafından işgal edilince tavşanlar sanki korkunç bir düşmanla yüzleşmiş gibi
ikisinin etrafında dönüp durmaya başladılar. Lan WangJi’ye oldukça alışmış olan birkaç tanesi ise
sahipleri aniden yere düşünce sanki endişelenmişler gibi doğrulmuş ve yanında duruyorlardı. Lan
WangJi nazik bir şekilde onları uzaklaştırdı, sesi oldukça sakindi. “Bulut Kovuğunun Kurallar
Duvarındaki yedinci sekt kuralı – kadın efsuncuları rahatsız etmek yasaktır.”

Wei WuXian. “Kuralları ihlal etsen de sorun değil dedin.”

Lan WangJi. “Demedim.”

Wei WuXian. “Neden böyle yapıyorsun? Sırf cümleni tamamlamadın diye hiç söylememişsin gibi mi
davranacağız? Artık HanGuang-Jun sözlerinin arkasında durmuyor mu?”

Lan WangJi. “Her gün.”


*ÇN: Burada ‘Her gün her gün demektir’e gönderme yapılmış ancak İngilizceye çevrilirken anlam kaybolmuş, olabildiğince anlamlı hale
getirmeye çalıştım. Ancak yine de saçma durdu tabi…

Wei WuXian onun yüzünü okşadı, tatlı bir sesle. “Amcan seni azarladı mı? Bana anlatabilirsin.

Gege’nin seni şımartmasına izin ver.”

Konunun aniden değişmesi bile Lan WangJi’nin aklını çelememişti. “Azarlamadı.”

Wei WuXian. “Ciddi misin? Ne dedi o zaman?”

Lan WangJi sessizce ona sarıldı. “Hiç. Nadiren bir arada olduğumuz için yarın bir ziyafet verilecekmiş.”
Wei WuXian sırıttı. “Ziyafet mi? Tamam, tamam. Uslu bir çocuk olacağım ve seni utandırmayacağım.”
Aniden aklına Lan XiChen gelince sordu. “Peki ya abin?”

Lan WangJi bir an sessiz kaldıktan sonra cevapladı. “Onunla daha sonra görüşeceğim.”

ZeWu-Jun günlerdir inzivaya çekilmiş meditasyon yapıyordu. Lan WangJi’yla aralarında uzun ve içten
bir konuşma geçeceği kesindi. Wei WuXian da Lan WangJi’ye sarıldı ve hafifçe sırtını okşadı. Hemen
ardından ise tekrar başlamıştı. “Konusu gelmişken, SiZhui ve ekibiyle bu kez nasıl hiç karşılaşmadım?”

Eskiden o gençler dağın girişinde peşlerine takılır bir daha da yanlarından ayrılmazlardı. Onun SiZhui
ve diğer gençlerden bahsettiğini duyunca Lan WangJi bir parça rahatlamış görünüyordu. “Onları
görmeye gidebiliriz.”

Wei WuXian’ı Lan SiZhui, Lan JingYi ve diğerlerine götürdüğünde gençler sadece sevinçle onlara
seslendiler, başka bir şey yapmadılar. Yapmak istemediklerinden değildi elbette, ama sahiden
yapamazlardı.

Yaklaşık bir düzine genç, geçitteki verandada baş aşağı duruyordu. Hepsi dış cübbelerini çıkarmış,
üzerlerinde sadece ince, bembeyaz iç cübbeleri vardı. Başları aşağıda ve ayakları yukarıda, önlerindeki
boş kağıtlara ve mürekkeplere yüzleşiyorlardı. Sol elleriyle yere tutunurken, sağ ellerinde birer fırça
vardı, müthiş bir zorlukla yazı yazmaya çalışıyorlardı.

Alın şeritlerinin yere değmesine izin veremeyecekleri için, uçlarını dişlerinin arasına almış, terden
sırılsıklamlardı. Bu yüzden de konuşamamışlardı bile. ‘Seslenmeleri’ ise sadece ışıldayan gözleri ve
boğuk seslerinden oluşuyordu. Sendeleyen, titreyen gençleri izlerken Wei WuXian sorudu. “Neden
elleri üzerinde duruyorlar?”

Lan WangJi. “Cezalılar.”

Wei WuXian. “Onu biliyorum. Lan Sekti kurallarını kopyaladıklarını görebiliyorum – Doğruculuk’u
çoktan ezberledim. Neden cezalandırıldılar.”

Lan WangJi’nin sesi ifadesizdi. “Bulut Kovuğuna belirlenen saatten sonra döndüler.”

Wei WuXian. “Ah.”

Lan WangJi. “Gece avında Hayalet General’e eşlik ettiler.”

Wei WuXian. “Hah! Bu ne cesaret!”

Lan WangJi. “Üçüncü kez.”

Wei WuXian elini çenesine götürdü, tüm kötülüklerden nefret eden Lan QiRen’in onu da bu şekilde
cezalandırmasının son derece doğal olacağını düşünüyordu. Hatta onun sadece amuda kalkarak sekt
kurallarını kopyalaması fazla basit kalırdı.

Lan SiZhui’nin önünde çömeldi. “Aa SiZhui, neden senin önündeki yığın daha kabarık? Bana mı öyle
geliyor yoksa?”

Lan SiZhui. “Hayır…”

Lan WangJi. “Elebaşı oydu.”

Wei WuXian, Lan SiZhui’nin omzuna vurmak istedi ancak elini koyabileceği hiçbir yer yoktu. Bir an
durduktan sonra elini aşağıya uzattı ve aşağıdan yukarı doğru hafifçe vurdu. “Biliyordum.”
*ÇN: Bakınız. ‘Aslan oğlum benim’
Lan WangJi gençlerin etrafında dolaşarak önlerindeki kağıtları kontrol etti. Lan JingYi’ye geldiğinde
durdu. “Uygunsuz yazılmış.”

Alın şeridini ısıran Lan JingYi gözyaşları arasında konuştu. “Evet. HanGuang-Jun. Bu kısmı tekrar
yazacağım.”

Eleştirilmeyen diğerleri ise sınavı geçmişlerdi. Hepsi rahat bir nefes aldılar. İkisi verandadan ayrılırken
Wei WuXian’ın aklı kendi cezalandırılma günlerine gitti, oldukça üzgün hissediyordu. “Olduğum yerde
durmak bile benim için çok zor. Baş aşağı durmam gerekse yazamayabilirdim. Oturduğum zaman bile
düzgün yazamıyorum.”

Lan WangJi ona bir bakış attı. “Evet.”

Wei WuXian, Lan WangJi’nin de sekt kurallarını kopyalarken onu gözlemlediği günleri yad ettiğini
biliyordu, “Çocukken sen de böyle miydin?”

Lan WangJi. “Hayır.”

Elbette hayır. Lan WangJi çocukluğundan beri örnek öğrenciydi. Her bir kelimesi, her bir hareketi
kitaptan çıkmış kadar düzgündü. Nasıl hata yapabilirdi? Ve eğer hata yapsa bile nasıl cezalandırılırdı?

Wei WuXian sırıttı. “Akıllara zarar kol gücüne bu sayede kavuştuğunu sanmıştım.”

Lan WangJi. “Ceza yoktu. Ama yine de bu şekilde çalıştım.”

Wei WuXian. “Ceza almadıysan neden böyle yaptın ki?”

Lan WangJi doğrudan ona baktı. “Zihni sakinleştiriyor.”

Wei WuXian, Lan WangJi’nin kulağının hemen dibindeydi, sesi görünmez bir kancaydı. “Buzdan
HanGuang-Jun’un sükunetine zarar veren şey ne olabilir ki?”

Lan WangJi hiçbir şey söylemeden ona baktı. Wei WuXian şeytani bir zevkle karşılık verdi. “O zaman
madem gençliğinden beri bu şekilde antrenman yapıyorsun, baş aşağıyken her şeyi yapabilirsin değil
mi?”

Lan WangJi. “Mn.”

Gözkapaklarının sanki utanmış gibi alçaldığını görünce Wei WuXian’ın sözleri daha da cüretkar bir hal
aldı. “Beni de baş aşağıyken yapabilir misin?”

Lan WangJi. “Deneyebilirim.”

Wei WuXian. “Hahahahaha… Ne dedin?”

Lan WangJi. “Bu gece deneyebilirim.”

Wei WuXian. “…”

You might also like