Download as docx, pdf, or txt
Download as docx, pdf, or txt
You are on page 1of 4

ROMANIN ADI: Küçük Ağa

ROMANIN YAZARI: Tarık Buğra


ROMANIN KONUSU: Birinci Dünya Savaşı ile birlikte Osmanlı Devleti eski
gücünü, heybetini kaybetmeye başlamış, isyanlar ve işgallerle zayıf duruma
düşmüştür. Kitapta, bir Anadolu kasabası olan Akşehir'den yola çıkılarak, kurtuluş
mücadelesinin bir bölümü anlatılmaktadır. Olaylar Akşehir’in bir kasabasında başlar
ve gelişir.
ROMANIN KİŞİLERİ: Küçük Ağa (İstanbullu Hoca): Kurtuluş mücadelesine
büyük hizmetler vermiş binlerce kişiden biri.
Salih: Birinci Dünya Savaşında sağ kolunu kaybetmiş ve hayatının anlamını Kurtuluş
Mücadelesi ile tekrar kazanan biri.
Çerkez Ethem: Başlarda vatan ve millet için yeri tutulmaz hizmetler vermiş, cephede
büyük başarılar göstermiş, fakat düzenli orduya geçme kararı alındığında tamamen zıt
fikirleri benimsemiş ve zararlı olmuş bir çete reisi.
Doktor Haydar Bey: Dünya Savaşında Yüzbaşı rütbesiyle görev yapmış ve milli
mücadele yıllarında Kuvayı Milliye’ye büyük hizmetler vermiş bir asker.
Ali Emmi: Kurtuluşu Kuvayı Milliye’de gören ve çok büyük fedakarlıklarda bulunan
yaşlı bir vatandaş.

ROMANIN ANA ÖZETİ:


I.Dünya Savaşı bitmiş ama Osmanlı Devleti üzerindeki kötü etkileri devam emektedir.
Ordu terhis edilince asker memleketlerine dönmüşler, yaşanan kayıpların izleri devam
etmektedir. Savaşa gidenlerin pek çoğu dönememiş, pek çoğu sakat kalmıştır. Akşehir
kasabasında sadece yaşlılar, kadınlar ve çocuklar kalmıştır, eli silah tutan gençler
cephelerden ya dönememiş dönebilen çok azı da bitkin yorgun veya sakattır.
Anadolu'nun her yeri gibi burada da açlık, yokluk ve fakirlik kol gezmektedir.
Sakat kalanlardan birisi de Akşehirli Çolak Salih’tir. Salih, memleketine döndüğünde
kaybettiği kolunun acısı ile ülkenin durumunu acı bir şekilde anlamaya çalışmaktadır.
Düşman kuvvetlerine yenik düşmenin üzüntüsünü yaşarlar. Önce İngiliz, ardından
İtalyan birlikleri kasaba yakınlarına kadar gelmiştir. Kasabada yaşayan Rumlar
geçimlerini rahatlıkla sağlamaktadırlar. Kasabadaki Türklerle olan ilişkileri de eskisi
kadar iyi değildir.
Çolak Salih, Savaşa gittiğinden beri her yer ve her şey değişmiş olduğunu
gözlemlemektedir. Rumlar ve kendi halkı birbirinden soğumuş, en samimi arkadaşı
Niko da gelişmelerden etkilenmiştir. Yavaş yavaş Yunan ve İngiliz ordularının yurdu
işgal haberleri gelmekte ve iki halkın birbirine olan düşmanlığı artmaktadır.
Salih Rumların bu davranışını bir ihanet olarak görmekle beraber arkadaşı Niko’dan
kopamamaktadır. Salih’in Rumlar ve Niko ile dostluğu kasabalı tarafından fark
edilmiş ve Salih kasabalılar tarafından dışlanmaya başlamıştır. Bu yüzden de Salih
Niko ve O’nun çevresiyle dolaşır olmuş, Padişaha olan güveni de sarsılmıştır. Savaşta
kolunu kaybeden bir gazi olduğu halde kimsenin O’na hak ettiği saygıyı
göstermediğine inanan Salih kendini namazdan niyazdan da çekmiştir. Üstelik halk
işgallere karşı tepkisizdir. Bu işgallere kimin tepki göstermeye başlayacağı konusu da
bir karmaşa içindedir.
Salih artık istenilmeyen biri olmuştur. Bu sırada kasabaya İstanbullu Hoca adında bir
hoca gelmiştir. Bu hoca Mehmet Reşit Efendi’dir. Mehmet Reşit Efendi, 1918′de
istanbul’da Fatih medresesinde öğrenciyken coşkulu vaazlarıyla tanınmış ve 1919′da
Akşehir’e gönderilmiştir.
Bu hocanın İstanbul’dan gönderilme nedeni kasabadakilerin padişaha ve Osmanlı’ya
bağlılığını devam ettirmektir. İstanbullu Hoca etkili bir imamadır ve konuşmaları ile
halkın büyük beğenisini ve takdirini kazanmıştır. Vaazlarda cemaate ve halka Osmanlı
padişah ve din lehinde düşünceler aktarmaktadır.
Fakat ülkede Kuva-yı Milliye hareketi canlanamaya başlamıştır. Akşehir’de de
Kuvayı Milliye taraftarı olan bir teşkilat oluşmaktadır. Kasabadaki Kuvay-ı
Milliyeciler İSTANBULLU Hoca ile ters düşmeye başlamıştır. İlçede kurtuluş ümidi
olan kişiler bu örgüte dâhil olmaya başlamıştır.
Kuvayı Milliye, Anadolu’da işgalleri önlemek ve İstanbul ve padişah yönetimine
rağmen düşmanla mücadele etmek düşüncesindedir. Kuvayı Milliye’nin işgalcilerden
başka da pek çok düşmanı vardır. Memlekette işgallere karşı veya işgallerden yana
birçok örgüt ortaya çıkmış, merkezi otorite yıkıldığı için herkes kendi başına hareket
etmeye başlamış, çeteler ve cemiyetler de türemiştir.
Kuvayı Milliye önce bu örgütleri kendi tarafına çekmeli veya bertaraf etmek
zorundadır. İlçedeki İstanbullu Hoca’nın vaazları da Kuvayı Milliye ilkelerine ters
düşmektedir. Hoca her fırsatta padişaha bağlılıktan bahsetmektedir, Kuvayı Milliye
ise padişahtan kurtulmak, yeni bir yönetim kurmak amacını gütmektedir. İşte bu
ihtilaf dolayısıyla Kuvayı Milliyeciler ile Hoca arasında bir zıtlaşma meydana
gelmiştir. Hoca ise halka kendini çok sevdirmiştir. Hoca da kendi içinde bir yandan
yaptığı işin gerçekten doğru olup olmadığının sorgulamaya başlamıştır. Kuvvacılarla
Hoca arasındaki çatışma iyice ortaya çıkar ve Hocanın vaazları sırasında karşıt fikirler
açıklanmaya başlanmıştır.
Salih ise unutulmuşluk ve terk edilmişlikten bir kaçış olarak Kuvayı Milliye’ye
katılmaya karar verir. O’nu bu karara iten diğer bir neden Rum asıllı arkadaşı
Niko’nun da Osmanlıya karşı savaşta yer almasıdır. Kuvvacılar İstanbullu Hoca’yı
yanlarına çekebilmek veya vaazlarında Padışah yanlısı düşünceleri aktarmasından
vazgeçirmek için çok uğraşır. Ama İstanbullu Hoca düşüncelerinden ve bu yöndeki
vaazlarından vazgeçmemektedir.
Salih, arkadaşı Niko’nun da ihanet etmesi sebebi ile bu ihanetin öcünün peşinden
koşmak için Kuvvacılara katılmaya karar verir. Uğruna gazi olduğu ve kolunu
kaybettiği ülkesinin Rumlar ve Yunanlılar eline geçmesine tahammül edemeyecektir.
İstanbullu Hoca” bir süre sonra Emine ile evlenir. Bu arada Yunanlılar Anadolu’ya
girmiştir. “
“İstanbullu Hoca”, Kuvay-ı Milliyecilere ve önderleri Haydar Bey’in karşısında yer
alır; Kuvay-ı Milliyecileri vatana ihanetle suçlar ve Padişah’ın desteklenmesini ister.
Kuvvacılar, bir türlü hizaya gelmeyen Hoca hakkında ölüm emri çıkartır. İstanbullu
Hoca yeni evlenmiştir. Eşini, çocuğunu ve korumak ve halkın isteğine de uymak için
Akşehir’den kaçar ve çete reislerine sığınır. Hoca Çakırsaraylı çetesine sığınır.
Çakırsaraylı çetesinde itibar gören Hoca “Küçük Ağa” olur. Kuvay-ı Milliyeciler
çeteyi kıstırırlarsa da Küçük Ağa kurtulup yanındaki bir adamla birlikte bir kasabaya
sığınır.
Kuvvacılar ise Hocayı kaçırdıkları için üzgündür ve Çolak Salih’i O’nu bulmak ve
öldürmekle görevlendirirler. Hoca ise artık düşüncelerini değiştirmeye ve hangi tarafta
yer almak gerektiğinin hesabını yapmaya başlamıştır. Kuvayı Milliye ise her geçen
gün başarı kazanmakta ve güçlenmektedir. Çolak Salih Hoca’yı bulur ve O’nu padişah
hizmetinden vazgeçerek Kuvva yararına çalışmaya ikna eder. Hoca ile Salih,
beraberce Çerkez Ethem’in kardeşi Tevfik Bey’in çetesine katılırlar. Çerkez Ethem ve
kardeşleri milli mücadelede en büyük rollerden birini üstlenmiş ve gerek düşman
işgallerine gerekse ayaklanmalara karşı başarılar sağlamayı başarmaktadır. Fakat
düzenli ordu ve İsmet Paşa’nın emri altına girmek söz konusu olunca Çerkez Ethem
ve kardeşleri zıt bir tavır takınarak Kuvva’ya ve Ankara’ya karşı isyan bayrağı
açmıştır. Zaman içinde Hoca aslında, Kuvay-ı Milliye hareketinin haklılığını
kavramaya başlar. Çolak Salih’in de etkisiyle artık taraf değiştirir ve Kuvay-ı
Milliyeci olur.
Hoca, Çerkez Ethem ve Kardeşlerinin güvendiği saygı duyduğu bir kişi olmuştur.
Fakat Çerkez Ethem’in Kuvvacılara karşı cephe almasına taraftar değildir. Onları bu
yoldan döndürmek için planlar kurar. Hoca’nın amacı Çerkez Ethem ve kardeşlerini
Kuvva’ya karşı cephe almaktan vazgeçirmek olmasa bile olası bir isyan halinde
güçlerini zayıflatmaktır.
Bu sırada Hoca, Salih’ i eşinden çocuğundan ve Akşehir deki durumdan haber
edinmek için Akşehir’e yollar. Akşehir’de ise Hoca öldü bilinmektedir. Oysa Hoca
hayattadır ve yeni kimliği “Küçük Ağa” ile Kuvva yararına çalışmaktadır. Hoca’nın
Kuvva yararına çalıştığı haberi Salih tarafından Akşehir’de sadece Kuvvacı olan
birkaç kişiye duyurulur ve memnuniyet yaratır. Başta Kuvayı Milliye hareketine
büyük hizmet vermiş Doktor olmak üzere Kuvvacılar Hoca’nın kendi saflarına
katılışından büyük sevinç duyarlar.
Hoca, Çerkez Ethem’in İsmet Paşa’ya yaptığı Kütahya saldırısında Çerkez Ethem’e
bir oyun oynayarak Çerkez Ethem’in saldırısının başarısızlığa uğramasını sağlar ve
Kuvayı Milliye’ye en büyük hizmetini vermiş olur. Ethem ise Yunanlılara sığınmak
zorunda kalır.
Ankara Hoca’nın hizmetleri karşılığında Hocayı Ankara’ya davet eder. Hoca
Ankara’nın durumunu yakından görüp ve cephede savaşmanın, bu iktidar kavgasında
yanlış düşünenlere ve hainlere verilecek savaştan daha kolay olduğunu düşünür.
Memleket zafere doğru gitmektedir ve Ankara ve Meclis’e büyük işler düşmektedir.
Küçük Ağa Akşehir’den tanıdığı ve bir zamanlar zıt fikirleri yüzünden tartıştığı
Kuvvacı Doktor ile buluşur. Doktor böyle saygıdeğer birinin kendi saflarına
katılışından duyduğu mutluluğu Hoca’ya söyler ve asıl kimliğini bilenin sadece
kendisi olduğunu, kendisi dışındakilerin O’nu Küçük Ağa diye tanıdıklarını anlatır.
Hoca ise artık özlediği eşi ve çocuğunun özlemiyle yanmaktadır.
Küçük Ağa Fevzi Paşa ile birlikte Akşehir’e gelir. Eşi ve Çocuğu hakkında bilgi alır
ve çocuğunu bulur fakat eşinin durumu kötüdür. Eşi ölmek üzeredir ve günler sonra da
ölür. Hoca daha sonra Ankara’ya döner ve mücadeleye devam eder.
Ayşenur Durmaz

You might also like