Din Bu 2. Cilt (Hz. Muhammed) - Turan Dursun

You might also like

Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 418

Turan Dursun

Hz. Muhammed

KAYNAK<0/YAYINlARI
Youtube: Tanrı Mı Varmış
T u ran D u r su n

DİN BU-2
H z. M u ham m ed

Youtube: Tanrı Mı Varmış


© Bu kitabın yayın haklan
Analiz Basım Yayın Tasarım Gıda Ticaret ve Sanayi Ltd. Şti.nindir.

Birinci Basım: Ekim 2006


Teknik Hazırlık: Analiz Basım Yayın
Baskı: Uğur Matbaacılık

ISBN: 975-343-464-2 (Tk. No)


975-343-470-7 (2. cilt)

KAYNAK YAYINLARI: 466

ANALİZ BASIM YAYIN TASARIM GIDA


TİCARET VE SANAYİ LTD. ŞTÎ.
Meşrutiyet Cad. Kardeşler Han No: 12/3
34430 Galatasaray-İstanbul
web adresi: www.kaynakyayinlari.com
e-posta: iletisim@ kaynakyayinlari.com
Tel: (0212) 252 21 56-99 Faks: (0212) 249 28 92

Youtube: Tanrı Mı Varmış


Turan Dursun

DİN BU-2
Hz. Muhammed

Youtube: Tanrı Mı Varmış


İÇ İN D EK İLER

ÖNSÖZ 13

M UHAM M ED 19

"M U H A M M E D 'İN C İN SEL HAYATI" 21


M uham m ed'in Şehveti ve "T ann"sı 21
 işe N eden Böyle Diyor? 22
M uham m ed'in "Hevâ"sı, "A dalet"in Ö nüne G eçiyor 22
M uham m ed’in "Şehvet"inin Ö nem i 23
M uham m ed'in K an Sayısına K onan Sınır 24
M uham m ed'in K an Sayısındaki Sınır K alkıyor 24
K arılar İçinde A yncalıklı O lanlar 24
 işe: "G ünüm ü K im seye Vermem!" 25
M uham m ed’in K arıları A rasında "H izip"leşm e 25
K arılar: "A dalet İsteriz!" 25
M uham m ed A ldırm ıyor 26
M uham m ed: "Bana Vahiy, Yalnızca  işe'nin G ününde Geliyor!" 26
K arılar, M uham m ed'in K ızı Fâtım a'yı A raya K oyuyorlar 26
Fâtım a'nın A racılığı da B ir Sonuç V erm iyor 26
Karılar, Z eyneb'i A raya K oyuyorlar 27
Z eyneb'le  işe'nin K avgalı Tartışm ası 27
49 Yaşındaki A dam (M uham m ed),
6 Yaşındaki B ir Ç ocuk (Â işe) ile E vleniyor 27
 işe 9 Yaşındayken 52 Yaşındaki M uham m ed'in K oynuna Veriliyor 28
B ir K ız 9 Yaşma G eldiğinde, İslam H ukukunda
"Şehvet K onusu (M üştehât)" O luyor 29
 işe'nin K aybolan Kolyesi ve Safvan 29
O layda A kla G elen Sorular 30
 işe "Zina" ile Suçlanıyor 30
B eklenen "Vahiy" B ir T ürlü G elm iyor 31
M uham m ed: "Âişe! Böyle B ir Suçun Varsa Tevbe Et!" 31

Youtube: Tanrı Mı Varmış


Ve Sonunda "Vahiy" G eliyor 31
A işe'nin "Zina" Etm ediğine İlişkin "18 Ayet" B irden İniyor 32
Yine Sorular 32
Y üzlerce İdam lığa G üzel C üveyriyye İçin B eraat 33
M uham m ed, Tutsak K adınların Irzlarına G eçilm esine İzin Veriyor 35
M uham m ed'in M arya ile H afsa’nın Y atağında Yakalanması 36
M uham m ed: "Vallahi B illahi M arya ile B ir D aha Y atm ayacağım !" 36
M uham m ed'in "Şehvet"inin Zeyneb'le D aha Doyurucu Bir Karşılık Bulm ası 37
M uham m ed'in Zeyneb'i de K an ları A rasına K atm asının Ö yküsü 38
M uham m ed ve G üzel Safiyye 40
S afiyye'nin A ilesinden K işiler İşkenceyle Ö ldürülüyor 41
M uham m ed, Safıyye'yi D ıhye'nin E linden A lıyor 42
Safiyye'yi M uham m ed N eden A lm ıştı? 42
Bu G erekçede M antık Var m ı? 42
M uham m ed'de N eden Çok K adın Vardı? 43
M uham m ed, C insel İlişkilere N e K adar Z am an Ayırıyordu? 44

M U H A M M E D 'İN C İN SEL HAYATI DAVASINDA SAVUNM A 46


"Hz. M uham m ed'in Cinsel H ayatı" D avasında
M ahkem eye Sunulan N oterden O naylı B elgeler ve Ç evirileri 57

P E Y G A M B E R İN K A R IL A R I V E C A Rİ Y E LER İ 116
Şevde 117
 işe 117
Z eynep 118
H afsa 119
Ü m m ü H abibe 119
Ü m m ü Selem e 119
C üveyriyye 120
Safiye 121
H aris'in K ızı M eym une, H uzeym e K ızı Z eynep 122
E sm a ve A m re 122
İki Cariye: M arya ve Reyhane 122

M U H A M M E D 'İN D O K T O R L U Ğ U 123
M uham m ed'in H astalıklara B akışı 123
T ükürükle Tedavi 125
Ü fürükle Tedavi 125
Ü fürükle Tedavinin A lanına G iren H astalıklar 126
Ü fürükle Tedavi Ü creti ve M uham m ed'in Payı 126

Youtube: Tanrı Mı Varmış


Ü fürükle Tedavide El Sürm e, O kşam a 127 ,
D eliliğin Ü fürükle Tedavisi 128
Ü fürüğün H astalığa K arşı K oruyuculuğu 128
H astalığa K arşı Tem izlik 129

ŞEY TA N IN ELİ M U H A M M E D 'İN E L İN D E 130


M uham m ed, Şeytanın Elini, Yemekte Y akaladığına A nt İçiyor 130
M uham m ed, Şeytanın "Sol” Elle Yediğini A çıklıyor 131
C inlerin ve H ayvanlannın Y iyecekleri 131

M U H A M M E D 'İN "ŞEYTANI
D İR E Ğ E BA Ğ LA M A K TA N VA ZG EÇM ESİ" 133
"Şeytanı Yere Yatırdım, Boğuyordum " 133
C inin Şeytanın D ireğe B ağlanm ası 134
"Şeytan Z art D iye Ses Çıkararak Yellenir" 135

M U H A M M E D 'İN CİN Ç IK A R M A SI 136


"Ey Cin! G el Bu G övdeden Çık!" 136
D ayakla "Cin Ç ıkarm a" 137
M uham m ed'in Cin Ç ıkarm ası 138

B Ü Y Ü V E M U H A M M E D 'İN B Ü Y Ü L E N M İŞLİĞ İ 139

H E V Â ’N IN A N L A M I 141
M uham m ed'in Cinsel H ayatı/ E leştirilere Y anıtlar 141

M U H A M M E D 'İN Ö Ğ R ETM EN LER İ M İ? B E L ’A M , YAİŞ,


A D D A S, Y ESSA R, CEB R , İR A N L I S E L M A N ... 144
K onuya İlişkin K ur’an N e D iyor? 144
İm an N ereli? 145
A yetteki C evap 147

M U H A M M E D 'İN İSTİH BA RA T TEŞK İLA TI 150


E bu Süfyan Cezasını B ulm alıydı 150
Soğuk Savaş Sürdürenler 151
M ekke C asusu 151
P eygam ber’in Sağ K olu 152
"Savaş, H ile Yapm a Sanatıdır" 152
Bişr, A ni B ir B askını Ö nledi 153
H uzur K açm ıştı 153

Youtube: Tanrı Mı Varmış


İSL A M IN İB A D E T K AYNAĞI: G Ü N E Ş K ÜLTÜ 157

ATATÜRK'E G Ö N D ER İLEN SO L U K K E SİC İ BİR RA PO R 157


Ya Ö tekiler? 157
R aporun İçeriği: İslam daki İbadetler "G üneş Tapımı" K aynaklı 158
İki Yol 159
K ur'an "G üneş Tapım ı"nın da İçinde B ulunduğu
"Y ıldız Tapım ı"nı R esm en Tanıyor 161
İslam da, T ıpkı G üneş ve Ay K ültlerinde (Sâbiîlikte)
O lduğu G ibi G üneşe, Aya Ayarlı 165
"G üneşin K aym aya-K ıpırdam aya B aşlam ası Zam anı ve
N edeniyle N am aza Başla" 165
K ur'an'da, îbrâhim P eygam ber'in de "Y ıldız"a, "Ay"a ve
"G üneş"e "Tanrım" D ediği B elirtilir 167
Ü ç D inin P aylaşam adığı İbrâhim , B ir "Sâbiî'ydi 167
M uham m ed de, İlk Z am anlar "Sâbiî" D iye Tanınıyordu 169
İslam m İnanç ve İbadetlerindeki B irçok Sözcük de,
Sâbiîliğin Temel Dili O lan "Süryanca", "Aram ca" K aynaklıdır 171
Asıl K aynak N eden "İslam" D eğil de, Sâbiîliktir? 172
"Y ıldız Tapım ı", "G üneş Tapım ı", "Ay Tapım ı" ve
B unlardan O luşan "Sâbiîlik", D inlerin En E skisidir 172
"Sâbiîlik de M ünzel (G ökten İnm e) B ir D indi
A m a Bozulm uştu" Y utturm acası 173
Sâbiîlikten İslam a G eçenlerin K im i D oğrudan,
K im i de Yahudilik, H ıristiyanlık Y oluyladır 174
S âbiîliğin Tapınakları, K ur'an'da,
"Tanrı A dının Çok A nıldığı Tapınaklar" A rasında A nılıyor 178
K âbe B ir "G üneş Tapınağı" O larak Yapılıp K ullanılm ıştır 180
S âbiîliğin Ö teki D inlere de G eçen İbadetlerinin Asıl Yurdu N eredir? 183

TA H SİN M AYATEPEK'İN ATATÜRK'E R A PO R U 187

İLG İL İ Y A ZILA R V E A ÇIK LA Y IC I N O T L A R 219


İslam A nsiklopedisi’ndeki "Sâbiîler" M addesi 219
K ur’an’ı K erim ve Sâbiîler 224
Sâbiîlik 243
E ssabiin E ssabiun 246
Sâbiîlik 248
İbrahim ci S âbiî H aniflerin B ir K itabı 250
Sâbiîlerin İnanç ve İbadetleri 253

Youtube: Tanrı Mı Varmış


H arran Sâbiîleri ve M e'm un (H alife) 259
Süryan Toplum u ve Sâbiîler 262
Sâbiîler ve İnançları 265
Ve "Taberi Tefsiri"nden 267

MAYATEPEK RA PO R U 'N A T E PK İL E R 269


T elaş-Panik 269
D ergiye G önderilen Yazılar 270

"SEN İ Ç A M U R D A N YARATTIK" -E FSA N E L ER D EN İSL A M İY ETE- 279


Sıtkı, L uksor Tapınağı'nda 279
Z eus da Çam uru K ullanm ış 281
Süm erlerde İlk Harç 281
G ılgam ış’ta da Yaratılış Ç am urdan 282
Ö nce B öcekten, O lm ayınca Ç am urdan 283
Tevrat'tan K ur'an'a 283
N eden Ç am ur 284
E fsanelerde ve K utsal K itaplarda İlk H arç 284
O rtadoğu Tanrılarının E tim olojik G elişim i 285

O R U C U N K Ö K EN İ: G Ü N E ŞE TA PM A 286
Yedi Y ıldız ve 12 Burca Saygı 286
M uham m ed Peygam ber de "Sâbiî" O larak Tanınıyordu 288
"Oruç Ö ncekilere de Farzdı" 288
G üneş'e Ayarlı 289
M eksika N ere, A rabistan N ere? 290
"A rtık G irişin K anlarınıza" 290
Peygam ber'in H ayatında 8 R am azan Var 291

İSL A M U L EM A SI Y Ü Z Y IL L A R D IR TA RTIŞIYOR 296


Fatım a'nın K ur'an'ı B izim K ur'an'ım ızın Ü ç M isliym iş 292
Faslü'l H itab Fi İsbat-ı Tahrif-i K itab-ı Rabbil Erbab 293
H um eyni de K ur'an'ı K erim 'in Tahrif E dildiğini İddia Ediyor 294

TE K Y O L D U A 296
Silahlı M üdahale D uası Yok m u? 297
Y alvarsınlar D iye 297
C insel B irleşm e ve A çlık 297
Erkek Ç ocuk D oğurm ak İçin 298
C üzzam a, A krep Sokm asına K arşı 299
H aset ve Vesvese 299

Youtube: Tanrı Mı Varmış *


Ç ıldırm aya K arşı 300
A ğrılara K arşı 300
Felç ve Y aralanm a 301
İhm alcilik 301
Ü züntülü D urum lar 301
K ışkırtm alar 302
H oroz ve M erkep 302
D oğal O laylarda D ua 303
Yatarken ve Yemekte 304
Ü rkütücü Yerler 304
Ayak K aym ası 305
"Senin B aşına G elen" 305
Ö dül İçin 306
A lçakgönüllü ve G izlice 306
Sonum uzu H ayreyle! 307
T urizm G eliştirm e ve E ğitim V akfı'nın D uası 307

İSL A M IN T E M E L İN D E K İ Y A LA N LA R 309
"H adis U ydurm acılığı" 309
K im e, N asıl G üvenirsiniz? 313
Y alancıyı K ovalayanın Y alancılığı 316

İSL A M V E ŞİD D E T 325

C İH A D 327
I) Tanım ı 327
A - Sözlük A nlam ı 327
B - İslam da Y üklendiği A nlam ı 327
II) Süresi, K im lere Karşı O lacağı ve "H ükm "ü 328
A- Süresi 328
B- "C ihad"ın K im lere K arşı O lacağı 328
C- "C ihad"ın H ükm ü 330
III) C ihad Sırasında N eler O lur? 330
A - Ö ldürm e 330
B- Y akm a-Y ıkm a ve Yağma 335
C- Yalan, Hile, Tuzak 336
IV ) C ihadın "Fazileti" (Ü stünlüğü-Sevabı-Ö dülü) 336

İSL A M V E ŞİD D E T 338


El ve A yaklan Ç apraz K esin 340
K anlan n ızı ve M allarınızı K urtarm ak İstiyorsanız 340

Youtube: Tanrı Mı Varmış


K om ünist Ö ldürm ek Yüz K ere H icaz'a G itm ekten İyidir 341
Y aptığınız A lışverişe Sevinin! 342
Suçu, Eleştirm ekti 342
K adınlar ve Ç ocuklar O nlardansa 343
A teşte Yakm ak A llah'a A it A m a ... 343
E vlerini, A ğaçlarını Yakın! 345
Vaat E dilen G anim et 345
K ısas Size Farz K ılındı 346
D eriler Piştikçe Yenilenecek 346
"T ürkler İşkenceye Alışık" 347
D ört H alifeden Ü çünü M üslüm anlar B ıçakladı 347

D İY A N ET K U R AN IN D A B Ü Y Ü K YANLIŞ 349
O rijinal K ur'an Yok 349
İslam ın "N am us"unu K urtarm aya Soyunanlar 350
"B ayram D eğil Seyran D eğil" Sabah'a
N e O ldu da B öylesine B ir C oşkuyla O rtaya A tıldı? 351
Yaratılan "H eyecari’la, A yasofya'yı C am i Yapma G irişim leri,
D ikkatlerden U zaklaştırılm ak İsteniyor Olmasın! 351
T üm U zm anlar, Sabah’ın "Yanlış" D iye Sunduğu Ç evirinin
D oğru O lduğunu Belirtm ekte Birleşiyor 352
R âğıb'ın "M üfredat"ı 353
K ur'an'daki Çokanlam lı Sözcükleri İnceleyen K itaplar 354
T üm Tefsirler de Aynı A nlam ı Veriyor 354
A rapça Tefsirler 355
T ürkçe Tefsirler 356
A sıl K aynak Tevrat 356
S abah'ın K aynağı K im dir ve N edir? 357
Sabah'ın "G üngör M engü"sünün K ur'an K urtarıcılığı 358
Ve K ültür B akanı N am ık K em al Z eybek'in D in-İslam K urtarıcılığı 360
D iyanet İslam K urtarıcılığı İçin "Y alari'a B aşvuruyor 360
D iyanet İşleri Başkanlığı'nı,
Bu K onuda D ürüstlüğe ve T artışm aya Ç ağırıyorum 361

K U R A N IN N E D ED İĞ İ 362
"N efsi K atletm ek", K ur'an'da, H er Yerde
A dam Ö ldürm ek "A nlam ında 363

İSL A M C I N ED EN "İN TİK A M CI" DIR? 365


M uham m ed'in U reynelilere Yaptırdığı İşkence 367

Youtube: Tanrı Mı Varmış


İSLA M İ K A VRAM LAR SÖ Z L Ü Ğ Ü 368

İSLA M Ö N C E Sİ D Ö N EM D E "K IZ Ç O C U K L A R IN IN
D İR İ D İRİ G Ö M Ü LD Ü Ğ Ü " YALANI 370
K ız Ç ocukları ve İslam Ö ncesi D önem 371

İSL A M C IL A R IN A K SO Y 'U Y A RG ILA D IĞ IN A EM İN İM 375


Z am anlam a 375
M üm aşat'tan C ihad'a 375
İslam cılar E konom ik Tabana O turdu 376
Suudi A rabistan, İran, L ibya 376
A ksoy'u Ö ldürm e K ararını D ünya İslam Cem aati Aldı 376
"Türkiye Dar-ul H arb mi?" 377
İslam cılar K ullanan D urum a G eçti 377
İran R adyosu'nun Ö lüm L istesinde A ksoy Vardı 377
H atm ehacegan'da Valiler, Jandarm a K om utanları 378
E vren’in İlahiyatçı Yaveri 378
K aab'ın Planlı Ö ldürülüşü 379
"Seçilm iş H edeflerin İlki" 379
İstanbul'un İkinci Fethi! 380

İSL A M D A İŞK EN CE 381

T U R A N D U R SU N ’U N Ç A LIŞM A N O TLA R I 383

D İZİN 399

Youtube: Tanrı Mı Varmış


Ö N SÖ Z

21 Şubat 1990 günü G enç ilçesine gitm ek üzere Bingöl'de otobüsten indim.
A rkam dan beş-altı genç daha otobüsün kapısından atlıyor ve koşarak bana g eli­
yorlar.
- Siz Doğu A ğabeysiniz değil mi?
- Evet, m erhaba.
- Biz Solhan M edresesi talebeleriyiz. Sizleri çok seviyoruz. 2000'e D o ğ ru 'da
Turan D ursun’un yazılarını sürekli okuyoruz. Bizi İslam iyet ve dinler konusunda
çok ay d ın latıy o r...
Bingöl'ün Solhan ilçesindeki m edrese talebeleri İslam iyeti artık Turan Dur-
sun'dan öğreniyorlardı.
K arabük'te Sosyalist Parti yöneticisi arkadaşla görüşüyorum. D em ir-Çelik Fab-
rikası'nda işçi. Kendisi ve eşi iki yıl önce tarikat m ensubu. Turan Dursun’u okum a­
ya başlıyorlar. "İslamı bilm iyorm uşuz, Turan D ursun öğretti bize" diyorlar.
T ürkiye'nin neresine gitsem , Turan D ursun'un öğrencileriyle karşılaşırım . B i­
naları, salonları, kütüphanesi, kafeteryası olm ayan bir Turan D ursun Ü niversite­
si var. B ir profesör ve yüzbinlerce öğrenci. D iplom a alm ak için değil, aydınlan­
m ak için ders alm an b ir üniversite. Tek bir insan, bir halka öğretm enlik yapıyor.
Hiç abartm a yok bu gözlem de. Üç ciltlik D in Bu, K ulleteyn, Allah, K u ra n adlı
kitaplarının baskıları yüzbinlere ulaştı, kitapları elden ele yayılıyor, yastık altla­
rına girdi, büyük bir m erak ve tutkuyla okunuyor.
İslam ın toplum um uzda bin yıllık bir tarihi var, am a insanlarım ız îslam ı da
dinleri de bilm iyor. Toplum um uzun bin yılını etkileyen bir ideoloji, aslında çok
yüzeysel tanınıyor. Toplum um uzun bilincine ancak kalıplarla, törensel davranış
biçim leriyle sokuşturulm uş b ir İslam var. Tartışılm ayan bir ideoloji öğrenilem i-
y o r da. İslam yüzyıllar boyunca feodal hâkim sınıflar içinde, ulem a arasında,
m edreselerde d ar bir çevre içinde sıkışm ış kalm ış. G eniş halk kitleleri ise, İslâ­
m î o A rapça duaları anladığı kadar öğrenm iş, yani öğrenem em iş. İlginçtir, İsla-
mın halkın geniş kesim lerine b ir ideoloji olarak pom palanm ası yenidir; özellikle
son 20 yılın olayıdır. Ç ürüyen bir burjuvazi, toplum u kendi statükosuna İslami
ideoloji aracılığıyla bağlıyor. Bunun için arkada kalan bin yılın hâkim sınıfları­
nın elinde olm ayan araçlara sahiptir: B asın, televizyon, radyo, okullar, Kur'an

13
Youtube: Tanrı Mı Varmış
kursları, vakıflar, İslam i ideolojiyi geçm işle karşılaştırılam ayacak ölçülerde y a­
yıyorlar. B ugün tarikat ağı, toplum um uzun O sm anlı dönem inden çok geniş k e­
sim lerini sarmıştır.
D aha çarpıcı gerçek ise, İslam cı eğitim in îslam ı öğretm ediğidir. İslam , 1 400
yıllık b ir gerçeklik olarak ancak İslam ın dışından öğretilebiliyor. İşte Turan D ur­
sun, kendi inandığı dini bilm eyen bir toplum a, o dini öğretm eye başlam ıştır. B il­
gisiz köy vaizlerinden, kasaba hocalarından, şeyhlerden, im am lardan, m üftüler­
den, im am hatip okulları ve ilahiyat fakültelerinden, D iyanet İşleri'nden, tarikat
ulem asından öğrenem ediğim iz İslam ı, kendi kaynaklarından Turan D ursun ara­
cılığıyla öğreniyoruz.
Turan D ursun'un İslam ulem asına iki üstünlüğü vardır. B irincisi, gerçeğe bağ­
lıdır. İkincisi, İslam ı ve dinleri onlardan çok çok daha iyi bilm ektedir. İslam ule­
m asının Turan D ursun'un bilgisi karşısında nasıl eziklik duygusu içinde bulun­
duğu biliniyor.
B ugün insanlarım ız, Turan D ursun'u okuyarak C um huriyet D evrim i'nden
sonraki en kapsam lı A ydınlanm a olayını yaşıyorlar. Turan D ursun'un yaktığı bil­
gi ışığı, tarikatların, m edreselerin, K ur’an kurslarının, dinsel kurum ve çevrelerin
derinliklerine kadar girm ektedir. D ahası bu olay, devletin dinci ideolojiyi yukar­
dan aşağıya toplum a pom paladığı bir dönem de gerçekleşiyor.
20 H aziran 1986 günü C um hurbaşkanı K enan Evren'in başkanlığında, B aşba­
kan Turgut Ö zal ve G enelkurm ay Başkanı N ecdet Ü ruğ, D evlet B akanı M esut
Y ılm az ve diğer üyelerinin katılım ıyla toplanan Atatürk Y üksek K um lu, Türk-İs-
lam sentezini tem el alan resm î b ir kültürün bütün m illete aşılanm asını öngören,
üzerinde "gizli" dam gası vurulm uş bir rapora kabul etm işti. (Bkz. 2 0 0 0 ’e D oğru,
sayı 4, 25-31 O cak 1987. R aporun tam m etni için bkz. Saçak, sayı 44, Eylül
1987, s.29) C IA ’nın O rtadoğu M asası Şeflerinden G raham Fuller’in Türkiye'ye
"Ilım lı İslam "ı uygun bulduğunu hatırlayacak olursak, Turan D ursun'un A ydın­
lanm a hareketinin ne denli büyük güçlerin baskısını göğüslem ek durum unda o l­
duğunu daha iyi görürüz.
N e var ki, halkın içinden baktığım ız zam an, içim ize um ut ve güven doluyor.
Tek bir insan bile, toplum un büyük bir ihtiyacına yanıt verdiği zam an, büyük bir
ışık oluyor. A m a o insanın bir Turan D ursun olm ası gerekli. D aha çocuk yaşlar­
da m edrese rahlelerinde başlayan m üthiş b ir öğrenm e m erakı, araştırm a tutkusu,
İslam ı kendi kaynaklarından inceleyen 50 yıllık bir birikim , eşine az rastlanan
güçlü bir vicdan, yukardan dayatılan hâkim ideolojiyi sorgulam ada ve ulaştığı
gerçeği toplum a açıklam ada sarsılm az bir kararlılık ve cesaret, insanlığın aydın­
lık geleceğine çok derin bir güven duygusu.
Turan Dursun'un bir hayatla edindiği bu özelliklerinin ekseninde ise, gerçek aş­
kı vardır. Turan Dursun'un yüreğine bu önüne geçilmez tutkuyu işleyen, onu Ana-

14

Youtube: Tanrı Mı Varmış


dolum uzun diğer insanlarından ayıran etkenler nelerdir? Hangi deneyimler, nerede
ve nasıl bulunan bir enerji kaynağı, onu bir ışık haline getirmiştir? Öyle ya, bıraka­
lım Türkiye'yi, M üslüm anlığı benim seyen toplum larda milyonlarca insan m edrese­
lerde yetişti, müftü oldu. Turan D ursun'u o m ilyonların içinden bir ışık gibi gelecek
yüzyıllara yönelten itici güç nereden geliyor? Hangi olaylar, hangi deneyimler, han­
gi düşünceler, hangi çevreler ve toplumsal ilişkiler gözünü çocuk yaşta medresede
açmış, İslamı derinlemesine öğrenm iş bir müftüyü, büyük bir Aydınlanma savaşçı­
sı olm aya yöneltmiştir? Turan Dursun'u tanım a şansını kazananların kendi kendile­
rine sık sık sordukları ve toplum la paylaşm ak istedikleri bir sorudur bu.
10 N isan 1990 günü çıkarılan "Sansür-Sürgün K aram am esi"yle susturulm ak
istenen, daha sonra yayını durdurulan 20 0 0 'e D oğru, okurlarına Yüzyıl adıyla
ulaştığı dönem de, Turan D ursun'u yaratan etkenleri araştırm aya karar verdi.
O nunla çok geniş bir görüşm e yapılm alıydı. O ndaki gerçek aşkının kökleri, h a­
yatı, deneyim leri, birikim i içinden som ut olarak ortaya çıkarılm alıydı. Ö zellikle
büyük düşünsel sıçram anın oluşum u araştırılm alıydı. Turan D ursun’un kendi
içinde yaşadığı, İdealizm ile M ateryalizm arasındaki, yanılsam a ile gerçek ara­
sındaki çelişm eler birer birer açılm alı, kendisini aşm a süreci bütün boyutlarıyla
açıklanm alıydı. D erin bir ahlaki çözülm e ve ikiyüzlülüğün yaşandığı ülkem izde,
toplum a ve kendi vicdanına karşı sorum luluğun, Aydınlanm a ahlakı ve cesareti­
nin kaynakları, T urun D ursun'un kişiliğinde som utlanm alıydı.
Şule Perinçek, bu am açla Turan D ursun ile 21 H aziran 1990 Perşem be günün­
den başlayarak birkaç gün süren uzun bir görüşm e yaptı. G örüşm enin tam am ına
yakını ses bantlarına kaydedildi. Turan D ursun'un vapurda ve C ağaloğlu yokuşu­
nu tırm anırken anlattıkları ise, elyazısıyla tutulan notlarla saptandı.
Turan D ursun, bu görüşm e yayım lanm adan 4 Eylül 1990 günü karanlığın
kurşunlarına h ed ef oldu. G örüşm enin bazı bölüm leri özet halinde öldürülm esin­
den sonraki ilk Yüzyıl (2000'e D oğru) dergisinde çıktı. A ncak görüşm enin tam a­
m ı ilk kez elinizdeki kitapla gün ışığına kavuşuyor.
Turan D ursun, hayatı boyunca dinleri O rtadoğu tarihindeki düşünsel kaynak­
larıyla bağlantılı olarak inceledi, ancak dinlerin oluşturduğu ideolojik düzlem le
toplum ların m addesi arasındaki ilişkiler üzerinde yoğunlaşm adı; dinlerin üzerin­
de yükseldikleri sınıfsal süreçlerle bağlantıları, bu süreçlerden nasıl etkilendikle­
ri ve yine o süreçleri nasıl etkiledikleri sorunsalına yönelm edi. Bu nedenle Turan
D ursun'un dinleri, tarihsel bir kategori olarak ele alm aktan çok A ydınlanm a Ça-
ğı'nı yaşam ış bir dünyanın penceresinden değerlendirdiğini görüyoruz. Ö te yan­
dan Turan D ursun'un bir ideoloji olan dine, toplum sal süreçleri etkilem ede bütün
tarih boyunca belirleyici roller yüklediğini de görüyoruz. K uşkusuz tarihin belli
anlarında ideolojinin ve üstyapı k uram larının böyle roller oynadığı bir gerçektir.

15
Youtube: Tanrı Mı Varmış
A ncak ideoloji ve siyasetin kendisi de, belli toplum sal ilişkiler üzerinde yükse­
lir, belli ilişkileri yerleştirm ek veya sürdürm ek gibi bir işlev görürler.
O rtadoğu'nun tektanrılı dinleri olan M usevilik, H ıristiyanlık ve İslam iyete
baktığım ız zam an, ortak bir payda saptıyoruz. H er üç din de, belli tarihsel d ö ­
nem lerde, birbirine yakın m ekânlarda, belli toplum lann sınıflara bölünm esine,
özel m ülkiyeti kurum laştırm alarına, ticaretin ve m eta ekonom isinin gelişeceği
b ir düzeni gerçekleştirm elerine yönelik ideolojik iklim i yaratm ışlardır.
M usevilik, bu ideolojik işlevi, H ıristiyanlıktan çok geri toplum sal koşullarda
üstlendi. İslam iyet ise, H ıristiyanlıktan zam an olarak altı yüzyıl sonra ortaya çık­
m akla birlikte, O rtadoğu'da m eta ekonom isinin kıyısında kalan daha geri bir b ö l­
genin, ticaret uygarlığına katılm asına önderlik etti.
H ıristiyanlık çok uzun bir dönem m uhalefette kaldı, ancak R om a im parator­
larının benim sem esi üzerine zam anın süper devletinin ideolojisi haline geldi. İs­
lam iyet ise doğuşundan çok kısa b ir zam an sonra devlet kuruluşuna önderlik et­
ti ve toplum u düzenleyen bir rol oynadı.
D inlerin üzerinde yükseldiği toplum sal ilişkiler ve roller, onların ideolojik
içeriklerini de belirledi.
G ezegenim izde 8-15. yüzyıllar arasındaki yedi yüzyıla baktığım ız zam an, uy­
garlığın m erkezinin İslami ideolojiyi savunan im paratorluklarda olduğunu görü­
yoruz. B una karşılık, A vrupa'da kapitalizm in daha önce gelişm esi, O rtaçağ Sko­
lastiğinin kendisini H ıristiyan olarak kabul eden coğrafyada yıkılm asına yol aç­
tı. K apitalizm e geçişte önderliği B atı'ya kaptıran D oğu toplum ları ise, O rtaçağın
pençesinde kaldı.
H ıristiyanlığın veya İslam ın reform şansını ise, bu dinlerin ideolojik yapıları
değil, v ar oldukları toplum lann kapitalistleşm e dinam ikleri belirledi. A kdeniz'in
çevresindeki toplum lann gelişm esindeki eşitsizlik, dinlerin oynadıkları rollere,
parlayış ve sönüşlere de yansıdı.
Batı toplum larm da gelişen kapitalizm , 19. yüzyıl sonlanna doğru em peryalist
karakter kazanarak, İslam toplum lannın yaşadığı coğrafyayı da hâkim iyeti altına
aldı. B atı kapitalizm i, girdiği D oğu toplum larm da, bir yönüyle kapalı ekonom i­
leri dünya ekonom isine açan b ir rol oynam akla birlikte, esas olarak o toplum lar-
da bağım sız gelişm enin filizlerini kırdı, ideolojik alanda ise İslam ı payandaladı,
aydınlanm a yönündeki her atılım ı yerli gericilikle birleşerek boğm aya yöneldi.
T ürkiye'nin K urtuluş Savaşı ve C um huriyet D evrim i, bu tabloda ezilen dün­
yanın aydınlanm a yönündeki ilk güçlü atılım ıydı. B urjuvazinin önderliğindeki
bu aydınlanm a hareketi, K em alist D evrim dalgasının inişe geçm esine paralel ola­
rak geri çekildi. C um huriyet burjuvazisi, kendi kurduğu ilişkilerin üzerine otur­
duktan sora tutuculaştı. K apitalist sanayileşm enin insan m alzem esini yaratm aya
yönelik olan laiklik hareketi, daha 1930'lardan başlayarak kireçlenm eye ve gide­

16

Youtube: Tanrı Mı Varmış


rek taşlaşm aya başladı. Böylece laikleşm e, em ekçi halkın aydınlanm asına sonu­
n a kadar ihtiyacı olan biricik sınıfın, işçi hareketinin sorunu oldu. B öylece laik­
lik yeni b ir içerik de kazandı. B urjuvaziye laiklik, O sm anlı otoritesinin toplum ­
sal tem elini yıkm ak, kendi iktidarını pekiştirm ek ve sanayi için gerekli işgücünü
yaratm ak için gerekliydi. İşçi sınıfına ise laiklik, em ekçi iktidannın itici güçleri­
nin aydınlanm ası ve özgürleşm esi için gereklidir.
Turan D ursun’u aydınlanm a m ücadelesinde 2000'e D oğru ile buluşturan et­
kenleri bu tarihsel süreçle açıklayabiliyoruz. D evrim ci dönem de laikliğe yönelen
burjuvazi artık em ekçi halkın aydınlanm asından korktuğu için, toplum da dinci­
liği destekleyerek hegem onyasını sürdürebiliyor.
T ürkiye'de em ekçi halkın siyasal ve ekonom ik m ücadelesi hiç kuşkusuz ide­
olojik ve kültürel alanda aydınlanm a m ücadelesiyle el ele gidecektir. Laiklik, b ü ­
tün dünya otoritesini ilahi iradeye dayandıran krallıklara karşı, dem okratik dev­
rim m ücadelelerinde ortaya çıktı ve gelişti. T ürkiye'nin yarım kalan dem okratik
devrim i, halkın O rtaçağ ideolojisinin prangasından kurtuluşunu daha fazla g e­
rektiriyor. Türkiye halkı için laiklik, m ezhep ayrılıklarını aşm ak ve birleşm ek
için de gereklidir.
Turan D ursun'u yaratan dinam ik, hem bu yüzyılın başındaki büyük devrim ci
atılım da, hem de günüm üzün em ekçi hareketindedir. B ir m üftü, ezilen dünyada­
ki ilk güçlü aydınlanm a atılım ının gerçekleştirdiği bir ortam da, em ekçi halkın
aydınlanm ayı sonuna kadar götürm e ihtiyacından güç alarak o ışığı yakm ıştır.
Turan D ursun, bu özelliğiyle bir Türkiye gerçeğidir. 21. yüzyılda dönüp arkam ı­
za baktığım ız zam an, 20. yüzyıl T ürkiye'sinde geleceği yaratan birkaç önem li in­
san çabasından biri olarak anılacaktır.
Turan D ursun öldürüldüğü zam an, D iyarbakır E Tipi C ezavi'nde tutuklu idim .
O na halkın duyduğu büyük sevgiye, orada da tanık oldum . D iyarbakır'dan eşim
Şule Perinçek'e yazdığım satırlar, yüreğinde gerçek sevgisi olan herkesle paylaş­
tığım duyg u lan yansıtıyordu:
"Turan D ursun’un vurulm asından beri G erçek A şkı kan ağlıyor. B izim toplu-
m um uzda ve Sol'da da en az olan değere, G erçek A şkı'na sıkıldı o kurşunlar. Ve
daha önem lisi derinleşen bilgiye. Z aten G erçek A şkı, derin m ateryalizm de an­
cak bilim de derinleşm enin ürünü olabilir. B ir cengâverler toplum unda, gerçek
kahram anlık, M ateryalizm in insana verdiği sade ve gösterişsiz kahram anlık, bir
elini gene şakağına koym uş yatıyor öyle caddenin üzerinde ve gazete kâğıtları al­
tında. A slında 'kahram anlık' sözcüğü gitm iyor bu olaya, verm iyor T uran D ur-
sun'un M ateryalizm ini ve ışıklaşan cesaretini.
"G erçeği ve kendim i nasıl öyle öksüz hissettim , bilem ezsin. K endim ize öy le­
sine acıdım ki! Şim di biz toplum olarak İslam ı kim den, nasıl öğreneceğiz? K im
on yıllarını verecek de, küçük yaşlardan m edreselerin boşluklarında yatarak öğ­
renecek İslam ı? Turan D ursun, İslam ı hem içinden hem dışından biliyordu. Sü-

17

Youtube: Tanrı Mı Varmış


m erlere, Babil'e, M ısır'a, M useviliğe ve H ıristiyanlığa uzanan kaynaklarıyla bili­
yordu İslam ı.
"Onu yitirince, ona ait ne bulabilirim diye deli gibi aradım buralarda. İbnî
H aldun'un M u ka d d im eyim buldum . Turan D ursun çevirm iş ve Ö nsöz yazm ıştı.
Y eniden okudum . O Ö nsöz'ü yazacak çok insan yok. O çeviriyi yapabilecek ikin­
ci bir insan yok. 14. yüzyıl A rapçasını da biliyordu, Peygam ber dönem inin 7.
yüzyıl A rapçasını da.
"Yazarken, kafam da som ut bir okur kararlaştırır ve hep ona hitap ederm iş gi­
bi yazarım . A ğustos ayının Teori dergisinde çıkan 'Laikliğin Toplum sal, Siyasal,
Felsefi B oyutları'nın birçok bölüm ünü hep Turan D ursun'la konuşur gibi yazm ış­
tım. M ateryalizm in U lusal K aynakları konusunu işleyen hacim li bir kitaba dönü­
şecek çalışm alarım ı onunla tartışm ayı o kadar özlüyordum ki. O nedenle sana
görüşte 'Turan D ursun okudu m u yazıyı' diye sorm uştum . U zun uzun, günlerce
konuşm ak istiyordum onunla. Ö zellikle İslam a ilişkin bölüm lerde onun u y an la­
rına, derinleştirm elerine çok ihtiyaç duyuyordum . B ilim sel çalışm a konusunda
coşkusu olan, adeta kendinden geçen birkaç insandan biriydi. O cezbeyi, o sar­
hoşluğu paylaşm ak bana tarifsiz m utluluk veriyordu.
"C em al Süreya'dan sonra Turan D ursun’u da yitirm ek, bende 'hayat çok kuru-
laştı ve renksizleşti' duygusu yarattı. Yalnız gerçek dostlar değil, halis dostluk da
vuruldu. D ostluğun erozyona uğradığı bir dünyada asıl felaket bu."
Bu Ö nsöz'ü bir gerçekle bağlıyorum :
Turan D ursun'a arkadan sıkılan kurşunlar, Turan D ursun Ü niversitesi'nin öğ­
retim ini durduram adı. Sanki toplum um uzda İslam ı ve dinleri öğrenm e m erakı
böyle bir kurşun sesini bekliyordu. Turan D ursun'un öğrencilerinin sayısı, onbin-
lerden yüzbinlere yükseldi.

D oğu Perinçek
1 K asım 1992

18

Youtube: Tanrı Mı Varmış


M UHAM M ED

Youtube: Tanrı Mı Varmış


Youtube: Tanrı Mı Varmış
"M U H A M M E D ’İN C İN SE L HAYATI"

M uham m ed'in Şehveti ve "Tanrı"sı

K an lan n d an  işe, M uham m ed'e şöyle diyor:


- "M â erâ (urâ) rabbeke illâ yüsâriu h ev âk e."1
N edir bu sözün Türkçesi?
İşte dinî çevrelerden üç çeviri:
- "Vallahi Rabbinin, senin arzunu hem en yerine getirdiğini görüyorum ."2
- "R abbin şüphesiz senin dilek ve arzunu geciktirm eden derhal gerçek leşti­
rir.'*
- "R abbin Teâlâ (kadınlarının değil) ancak senin arzunun tahakkukuna m üsâ-
raat ediyor.”4
A işe’nin sözü dilim ize şöyle de çevrilebilir:
"B akıyorum da, senin Efendi Tanrı'n (R abb), yalnızca senin şeyinin keyfini
(hevâm ) yerine getirm ek için koşuyor."
H adiste, "Efendi Tanrı"nın, yalnızca M uham m ed'in "hevâ"sı için koştuğu b e­
lirtiliyor açıkça.
"Hevâ": İnsanın "arzusu, isteği". A m a buradaki herhangi bir "arzu, istek" d e­
ğil; "cinsel istek"tir. Bir başka deyişle; "İnsanın şeyinin keyfi". Çünkü buradaki
konu, cinsel isteğin üzerinde durulduğu bir konu. Ayrıca, "hevâ" söylendiğinde
ilkin bu kavram da kullanılır. R âğıb da, "hevâ" için, "M eylun'nefsi ile'eş-şehve-
ti"5 diyor. Yani "nefsin şehvete eğilim i".
R âğıb, aynı yerde, "hevâ"nın "şehvete eğilim li olan nefsin kendisi için de
söylenebileceğini" belirtiyor.

1 Bkz. Buhârî. e's-Sahîh, K itabu't-Tefsîr/33/7, Kitabu'n-Nikâh/29; Diyanet Yayınlarından Tecrid,


hadis no. 1721; M üslim , e's-Sahîh. Kitabu'r-Rıdâ /4 9 , hadis no. 1464; İbn M ace, Sünen. Kitabu'-
n-N ikâh/57, hadis no. 200; A hm ed İbn H anbel, 6 /1 3 4 , 158.
2 A hm ed D avudoğlu, Sahıh-i M üslim Tercüme ve Şerhi, 1/402.
3 Haydar H atiboğlu, Sünen-i İhn-i M ace Tercüm esi ve Ş erh il, 5 /495.
4 Sahîh-i B u h ârî M uhtasarı Tecrîd-i Sarih Tercem esi. hadis no. 1721, çeviren Kâm il Miras, D iya­
net Yayınlarından.
5 Bkz. el-M üfredât, Hevâ.

21
Youtube: Tanrı Mı Varmış
 işe N eden Böyle Diyor?

M uham m ed'in çok karısı var. 1, 2, 3, 4, 5 ... Böyle gidiyor. Yaşlanmış olan
Şevde Bint Zem 'a'nın dışında hepsi genç, hepsi güzel. Ve hepsi de cinsel istekli.
"A dalet" olsun diye, M uham m ed'in bunlarla cinsel birleşm esi "sıra"ya konm uş­
tur. S evde’nin dışında kim se, sırasını başkasına kaptırm ak istemiyor. İşte bu böy-
leyken, "ayet" geliyor; durum u değiştiriyor:

M uham m ed'in "H evâ"sı, "A dalet"in Ö nüne G eçiyor

M uham m ed’in kadın seçim i, cinsel alandaki isteği, hadisteki sözcüğüyle "he-
vâ"sı, "adalet"e baskın geliyor ve "sıra" M uham m ed'in isteği doğrultusunda,
"ayet"le bozuluyor.
B uhârî ve M üslim 'in "e's-Sahîh"lerinin de içinde bulunduğu hadis kaynakla­
rına göre ayet, A hzâb Suresi’nin 51. ayeti. Ve şu anlam daki sözle başlıyor:
- "(Ey M uham m edi) O nlardan (yani karılarından) dilediğini geriye bırakır, d i­
lediğini öne alab ilirsin ..."
N e dem ek bu?
H adis ve yorum lara göre şu demek:
- "Ey M uham m edi A rtık nöbet, sıra zorunlu değil senin için. N öbeti, sırası
gelse bile, dilediğin karınla cinsel birleşm eyi erteleyebilir, ondan önce dilediğin
karınla yatabilirsin.”6
K âm il M iras da, D iyanet'in yayınlarından olan Tecrîd'de, A hzâb Suresi'nin
ayetleriyle ilgili tefsirlere ilişkin hadislere başlarken bu ayetin başındaki sözlere
şu anlam ı veriyor:
- "A ziz Peygam berim ! A ile m uaşeretinde kadınlarından dilediğinin nevbetini
(nöbetini) geriye bırakabilirsin, dilediğini de yanına alırsın. A ralarında nevbete
m ecbur değilsin. G eri bıraktığından yanına alm ak istediğin olursa, onu alm akta
da sana bir günah y o k tu r..."
Sözün özü:
- K ur’an'ın "Efendi Tanrı"sı (Rabb), M uham m ed'in, karılarıyla olan "cinsel
ilişki düzeni"ndeki işini kolaylaştırıyor. İlişkiyi "sıraya koym a (nöbet)" zorunlu-
ğunu kaldırıyor. "H evâ"sının seçim inde özgür olsun diye onu serbest bırakıyor.
"H angi karınla ne zam an yatm ak istersen, özgürsün, yatabilirsin!" diyor.
İşte bunun üzerine, Âişe dayanam ayıp o sözü söylüyor:
- "G örüyorum ki senin E fendi T ann'n, senin şeyinin k e y fin i..."
 işe, bu durum u daha sonra, A hzâb'm 51. ayeti gelince anladığını; 50. ayet
geldiğindeyse bunu pek anlayam adığını ve o nedenle, 50. ayette, "Peygam ber'e

6 Bkz. Âişe'nin sözünün yer aldığı, gösterilen hadis kaynakları. Ayrıca bkz. "Tefsir”ler, örneğin Tef-
siru'n-N esefi, 3/309; Fahreddin Râzî, e't-Tefsirü'l-Kebir, 25/221; Taberî, C am iü'l-B eyân, 22/20;
C elaleyn, 2/111.

22
Youtube: Tanrı Mı Varmış
kendini (hem de m ehirsiz olarak) verebilecek kadın"dan söz edilince şu tepkiyi
gösterdiğini belirtiyor:
- "O lacak şey m i? B ir kadın utanm az mı ki, kendini bir erkeğe arm ağan et­
sin?"7

M uham m ed'in "Şehvet"inin Ö nem i

50. ayette, "M uham m ed'e helal" olan kadınlar sayılıyor. D iyanet’in resm î çe­
virisindeki anlam ıyla ayette şöyle deniyor:
- "Ey Peygam ber! M ehirlerini verdiğin eşlerini (karılarını), A llah’ın sana ga­
nim et olarak verdiği câriyeleri, seninle beraber hicret eden am canın kızlarını, h a­
lalarının kızlarını, dayının kızlarını, teyzelerinin kızlarını ve Peygam ber nikâhla-
m ayı dilediği takdirde -m ü m in lerd en ayrı, sırf sana m ahsus olm ak ü z e re - kendi­
sinin m ehrini Peygam ber’e hibe eden m üm in kadını alm anı helal kılm ışızdır. B ir
zorluğa uğram am an için, m üm inlerin eşleri ve câriyeleri hakkında onların üzeri­
ne neyi farz kılm ış olduğum uzu bildirm iştik. A llah bağışlayandır, m erham et
edendir."
Bu çeviride, ayetteki sözlerin tam karşılığı olm ayan kesim ler var. Yani çeviri
biraz yorum lu. Ö rneğin: Ayette, herhangi bir kadının P eygam bere "m ehrini" d e­
ğil; kendini arm ağan etm esinden söz ediliyor. Ayetin sonuna da karışık bir anlam
verildiği görülüyor. Böyle karışık anlam verilerek bir şeyler kurtarılm ak istenm iş
olsa gerek.
A yetin sonunu şöyle çevirm ek daha doğru olabilir:
- "İnanırlara, karıları ve sağ elleriyle sahip oldukları (câriyeleri) konusunda
n eler gerekli kıldığım ızı kuşkusuz bildik. (Sana helal olan kadınlar konusunda
anlattıklarım ız da), sana b ir güçlük olm asın diyedir. Tanrı bağışlayan ve acı­
yandır."
" ... Sana bir güçlük olm asın diyedir" anlam ındaki sözler üzerinde duran F.
R âzî’nin yorum una göre, burada dem ek istenen şudur:
- "...K a d ın la r konusunda sana ayrıcalık verdi ki, daha geniş, daha kolay bir
konum da olasın da, gönlünü uğraştıracak bir şey kalm asın artık. Kadın konusun­
da sorunun kalm asın da Cebrail, boşalm ış olan gönlüne indirsin ayetleri."8
F. R âzî’nin yorum una göre M uham m ed'e kadın konusunda öylesine bir ayrı­
calık sağlanm ıştı ki, o bir kadını görüp de o kadına gönlü düştüğünde, kocasının
o kadını boşam ası şarttı. N eden ki ilk sıralarda vahiy alm a yönünden peygam ber­
lerin işi kolay değildir. Vahiy alm aya alışıncaya dek bu böyle sürer. İşte Peygam -
ber'e kadın konusundaki ayrıcalık bu sıraya rastlar. Peygam ber vahye alışınca,

7 Bkz. aynı tefsir ve hadis kaynaklan, öm eğin Buhârî, e's-Sahîh. Kitabu Tefsiri'l-Kur'an/336; M üs­
lim , hadis no. 1464; Tecrîcl, hadis no. 1721.
8 Bkz. F. Râzî, 2 5/220.

23
Youtube: Tanrı Mı Varmış
artık gözünün ilişip gönlünün düştüğü h er kadını, kocasının boşam ası ve Pey-
gambeı 'e verm esi gerekm em iştir."9
Yani açıkçası:
"Efendi Tanrı"sı, M uham m ed'in "şehvet"ini doyurm asını, kadınlara iyice d o ­
yup vahiy işlerine kendini yeterince verm esini istem iştir. İstem iştir ki, Peygam -
ber'i vahiyle uğraşırken bir de kadın sorunu olm asın. K adın konusunda gösterdi­
ği kolaylıklar, hep bu am aca yönelik. F. R âzî'nin yorum u böyle özetlenebilir.
B undan da anlaşılıyor ki, M uham m ed'in "şehvet"i, bir başka deyişle "şeyinin
keyfi (hevâsı)" son derece önem liydi.
52. ayetin, "cariye" konusunda değilse bile, "kan" konusunda bir "sınır" getirmiş
gibi bir anlatımı göze çarpar. Bu ayetin, yine D iyanet çevirisindeki anlamı şöyle:

M uham m ed'in Karı Sayısına K onan Sınır

- "Ey M uham m edi B undan sonra, sana hiçbir kadın, cariyelerin bir yana, gü­
zellikleri ne kadar hoşuna giderse gitsin; hiçbirini başka bir eşle değiştirm en h e­
lal değildir. A llah her şeyi gözetm ektedir."
Bu ayetin bir "sınır" koyduğu, bu sınırlam a nedeniyle, M uham m ed'in artık o
zam anki karılarından başka bir karı alam ayacağım hükm e bağladığı belirtilir.10

M uham m ed'in K arı Sayısındaki Sınır K alkıyor

Bu ayetteki "sım rlam a"nın, 50. ayette kaldırıldığı, 52. ayetin, aslında 50.
ayetten önce olduğu da savunulur.11
Tefsirlerin de yer verdiği b ir hadis, İslam dünyasında sağlam kabul edilen k i­
taplarda da yer alıyor. H adise göre, A işe şöyle bir açıklam a yapıyor:
- "Peygamber, kendisine kadınlar (sınırsız olarak) helal kılınm adan ölm edi."12

K arılar İçinde A yrıcalıklı O lanlar

M uham m ed, kim i karılarını daha çok severdi. K im ini de daha çok tutardı. En
çok tuttuğu karılarının başında A işe geliyordu. E bubekir'in kızıydı, o nedenle de
etkindi. Zam an zam an M uham m ed'e kafa tutar gibi durum ları bile olabiliyordu.
Z eki de olduğu için, birtakım ayrıcalıklar sağlayabilm işti. M uham m ed'in cinsel
ilişkilerindeki "sıra düzeni" bozulunca, k a n la r içinde en çok yararlanan o olm uş­
tu. B oşam asın diye M uham m ed'in hoşnutluğunu kazanm ak isteyen yaşlı ortağı
Şevde B int Z em 'a'm n "gün"ünü (M uham m ed'le yatm a sırasını) alm ıştı. (Tec-

9 Bkz. F. Râzî, 25/222.


10 Bkz. Tefsirler, örneğin, Muhammed A li Sabunî, 2/232.
11 B kz. Tefsirler, örneğin, F. Râzî, 25/223.
12 Bkz. Tirm izî, Sünen, Kitabu Tefsiri'l-Kur'an/34, hadis no. 3216.

24
Youtube: Tanrı Mı Varmış
rîd 'deki 701 no.lu hadisin "İzah" bölüm üne bkz.) Başka "kum a"ların gününde de
M uham m ed'le yatabilirdi, M uham m ed istediğinde. K endi gününüyse, başkasına
verm ezdi. M uham m ed'in cam başka kadınla yatm ak istese bile verm ezdi günü­
nü, sırasını.

Âişe: "G ünüm ü K im seye Vermem!"

 işe'nin anlattığına göre: M uham m ed'e, herhangi bir karısının gününü, sıra­
sını gözetm eksizin; dilediği karısıyla dilediği zam an yatm a özgürlüğü veren
"ayet", yani A hzâb Suresi'nin 51. ayeti geldikten sonra da, M uham m ed "A işe'nin
günü"nde başka kadınla yatm ak istediğinde  işe'den "izin" alm a gereğini duyar­
dı. İzin isterdi; am a  işe geri çevirirdi:
- "E ğer izin verm e, verm em e yetkim varsa verm ek istem iyorum . Tanrı E lçi­
si! B ilesin ki hiçbir kim seyi sana (seninle yatm aya) yeğ tutm am ."13
K ısacası, şunu dem ek istem işti Âişe:
- "G erçekten izin verm e ya da verm em e yetkim var mı? Ö yleyse verm iyorum .
Seninle yatm ak, her şeyin üstünde gelir bana."
"H adis"ten anlaşıldığına göre, Â işe'nin bu karşı koyuşuna M uham m ed artık
ses çıkarm am ış; "Ayet var. Ayet bana istediğim zam an dilediğim karıyla yatm a
yetkisini verm iştir" dem em iş ya da diyem em işti.

M uham m ed'in K arıları A rasında "H izip'Teşm e

B ir hadisin Türkçesi:
- "P eygam berin karıları, iki 'h iz b e ayrılm ıştı: Bir kesim de Âişe, H afsa, Sa-
fiyye ve Şevde vardı. Ö bür kesim deyse Ü m m ü Selem e ve Peygam ber’in öteki k a­
rıları. M üslüm anlar, P eygam berin  işe’ye olan sevgisini biliyorlar; o nedenle de
Peygam ber'e bir arm ağanda bulunm ak isteyen biri olduğunda arm ağanını sunm a­
yı geciktirir; Peygam ber  işe'nin odasına (cinsel ilişki günü için) gittiğinde su­
nardı Peygam ber'e."

Karılar: "A dalet İsteriz!"

Bunun üzerine, Ü m m ü Selem e "hizb"i söylenm eye başladı. Bu kesim den


olan kadınlar, gidip (önderleri durum unda olan) Üm m ü Selem e'yle konuştular:
- Ü m m ü Seleme! Peygam ber'e söyle. H erkesle konuşsun; Peygam ber'e kim
bir arm ağan verm ek isterse, Peygam ber'in hangi karısının yanında bulunduğuna
bakm aksızın arm ağanını sunm asını duyursun.

13 Bkz. Buhârî, e's-Sahîh, Kitabu Tefsiri'l-Kur'an/33/7; Tecrîd, hadis no. 1722; A hm ed İbn Hanbel,
M üsned, 1/220, 225.

25
Youtube: Tanrı Mı Varmış
M uham m ed A ldırm ıyor

Ü m m ü Selem e, karıların dediklerini Peygam ber'e söyledi. A m a Peygam ber


bir şey söylem edi. K arılar gelip Ü m m ü Selem e'ye sordular:
- N e dedi Peygam ber?
- B ana bir şey demedi.
- Ö yleyse bir kez daha söyle ona!
Ü m m ü Selem e, kendi gününde (ilişki için) geldiğinde Peygam ber'e yine söy­
ledi (karıların dediklerini). N e var ki P eygam ber ona yine bir şey söylem edi. K a­
d ınlar sorunca yine "Peygam ber bana bir şey söylem edi!" dedi. K adınlar da, "sa­
na karşılık verinceye dek söyle ona söylediklerim izi!" dediler. Peygam ber cinsel
ilişki için dönüp geldiğinde, Ü m m ü Selem e ona kadınların dediklerini yine an­
lattı. Bu kez P eygam ber konuştu:

M uham m ed: "Bana Vahiy, Yalnızca  işe'nin G ününde Geliyor!"

- "A işe konusunda beni üzme! Bil ki, hiçbir kadın koynum dayken bana vahiy
gelm ez de, yalnızca o koynum da bulunduğu sırada bana vahiy gelir."
B unun üzerine Ü mm ü Selem e şöyle dedi:
"Bunun üzerine ben de dedim ki:
- Ey Tanrı Elçisi! Seni üzdüğüm için Tanrı'ya sığınıp tevbe ediyorum !"

K anlar, M uham m ed'in K ızı F âtım a'yı A raya K oyuyorlar

Aynı kadınlar sonra Peygam ber'in kızı Fâtım a'ya başvurdular; onu Peygam ­
ber'e gönderdiler. Şöyle dem esini istediler:
- "K arıların Tanrı için senden, E bubekir’in kızı (Âişe) konusunda (kayırm ayı
bırakıp) adaletli davranm anı istiyorlar."

F âtım a'nm A racılığı da Bir Sonuç Verm iyor

Fâtım a da Peygam ber'le konuşup kadınların dediklerini iletti. Peygam ber'se


şöyle karşılık verdi:
- "K ızcağızım (sevgili kızım)! B enim her sevdiğim i sen sevm ez m isin?"
Fâtım a karşılık verdi:
- "Evet!"
Peygam ber:
- "Ö yleyse sen de A işe'yi sev!"

26
Youtube: Tanrı Mı Varmış
Karılar, Z eyneb'i Araya K oyuyorlar

Fâtım a, dönüp karılara anlattı durum u. K arılar ona, "git de bir daha söyle
Peygam ber'e!" dedilerse de, Fâtım a, P eygam ber'e bu konuda bir daha gitm eye
yanaşm adı.
Aynı karılar bu kez, Peygamber'e, Zeyneb Bint Cahş'i gönderdiler. Peygamber'in
yanında benim nasıl bir yerim (değerim) varsa, Zeyneb'in de buna benzer (yüksek)
bir yeri vardı. Zeyneb gitti, sert çıkışta bulundu Peygamber'e. Ve şöyle dedi:
- "K arıların, Ebu K uhâfe O ğlu'nun (E bubekir'in) kızı (Âişe) konusunda Tan­
rı için senden adaletli davranm anı istiyorlar!"

Z eyneb'le  işe'nin K avgalı Tartışm ası

(H adisin bundan sonrası Â işe'nin değil; râvinin, yani aktaranın. -T.D.)


Z eyneb, (b ir yanda) oturm akta olan  işe'ye duyuracak kadar sesini y ü k selt­
ti ve ona sövdü. P eygam ber'se konuşup karşılık verecek m i diye A işe’ye b a k ı­
yordu. Â işe sonunda konuştu ve Z eyneb'e k arşılık verdi. S onunda Z eyneb'i
susturdu.  işe’nin anlattığına göre: P ey g am b er de öylece  işe'ye bakıyordu.
Ve şöyle dedi:
- "Elbette ki baskın gelecek! Ç ünkü E bubekir'in kızıdır o !"14
Bu uzun hadis şunları açıkça ortaya koyuyor:
- M uham m ed, Â işe'ye ayrıcalıklı davranıyordu.
- M uham m ed, araya kim ler girerse girsin, karılarının kendisinden istediği
"adalet"i verm em işti. O ysa N isâ Suresi'nin 4. ayetinde "çok karılılık"ta "adaletli
davranm ak gerektiği" bildirilm iştir.
- M uham m ed'in toplayıp kendisine karı yaptığı kadınlar, pek "huzurlu" değil­
lerdi. A ralarında da "hizibleşm e" olm uştu.
- M uham m ed, önce oğulluğu Z eyd'in karışıyken, sonra kendi karıları arasına
kattığı Z eyneb'e de büyük önem ve değer veriyordu. N e var ki, yine de, kavgalı
tartışm ada  işe'nin ona baskın gelm esi karşısında üstünlüğünü düşünüyor ve bu­
nu, babasının üstünlüğüne, yani Ebubekir'deki üstünlüğe bağlıyordu.
 işe'yi, M uham m ed çok küçükken karı yapm ıştı kendisine.

49 Y aşındaki A dam (M uham m ed),


6 Y aşındaki Bir Ç ocuk (Â işe) ile E vleniyor

Yine  işe'nin kendisinin anlattığını dile getiren bir hadis:


Bu hadisin başında, Â işe aynen şöyle diyor:

14 Bkz. Buhârî, e's-Sahîh, Kitabu'l-Hibe 8; Tecrîd, hadis no. 1130: M üslim , e's-Sahîh, Kitabu Fadâ-
ili's-Sahâbe/83, hadis no. 2442.

27
Youtube: Tanrı Mı Varmış
- "Peygam ber benim le evlendi; BEN O SIRA D A 6 Y A ŞIN D A Y D IM ."15
Evet, bir yanda 49 yaşındaki M uham m ed, öbür yanda 6 yaşındaki Âişe. E v­
leniyorlar.
M uham med'le evlendiği zam an Âişe'nin 6 yaşında olduğunun İslam dünyasın­
da, tüm M üslüm anlarca kabul edilmesi zorunlu. Çünkü bunu anlatan "hadis", tartış­
m asız "sağlam (sahih)" kabul edilir. Bu hadisi, İslam dünyasında en sağlam olarak
benim senegelm iş olan Buhârî'nin ve M üslim 'in "e's-Sahîh"lerinde de buluyoruz.
A nlatıldığına göre, "evlilik" gerçekleşiyor, am a yine de üç yıl kadar "zifaf"
(yani gerdeğe girm e, cinsel birleşm e olayı) gerçekleşm iyor. Bu süre geçtikten
sonra oluyor "zifaf".

 işe 9 Yaşındayken
52 Y aşındaki M uham m ed'in K oynuna Veriliyor

"H adis"i izleyelim . Âişe anlatıyor:


- "Ve ben dokuz yaşındayken benim le gerdeğe girdi.
"M edine’ye göçm üştük. H âris İbn H azrec oğullarına konuk olduk. O sırada
sıtm aya yakalandım . Saçlarım döküldü. Saçlarım yeniden geldi; bölükler oluştu.
A nnem Ü m m ü R um an bana geldi. A rkadaşlarım la birlikte salıncakta (ya da tah­
terevallide) sallanıyorduk. A nnem beni çağırdı. Yanına gittim . B enden ne istedi­
ğini bilm iyordum . Elim i tuttu. (A lıp götürdü.) Evin kapısına gelince durdurdu.
Soluk soluğa kalm ıştım . Sonunda soluğum biraz yatıştı. A nnem , sonra biraz su
alıp yüzüm e, başım a değdirdi. Sonra beni eve soktu. B ir de baktım ki birtakım
M edineli kadınlar. Evdeler. B ana şöyle dem eye başladılar:
- "H ayırlı, bereketli olsun. İyi şanslar (m utluluklar).
"A nnem beni bu kadınlara teslim etti. B unlar benim saçım ı başım ı yıkadılar,
beni güzel bir biçim de hazırladılar. P ey g am b erle birden karşılaşm aktan başka
hiçbir şey beni korkutm am ıştı. K adınlar, beni ona teslim ettiler. Ve ben o sırada
dokuz yaşındaydım ." (Bkz. aynı hadis kaynakları.)
Bu hadisten çıkan kimi sonuçlar da şöyle özetlenebilir:
- M uham m ed'le  işe evlendiklerinde üç yıl geçm eden cinsel ilişkide bulun­
m am ışlardır.
- E vlendiklerinde  işe 6 yaşında, cinsel ilişkide bulunduklarındaysa 9 yaşın­
da bulunuyordu.
M uham m ed'se bu evlenm e sırasında 49, gerdeğe girdiğinde 52 yaşındaydı.
- Â işe, M uham m ed'in koynuna verilm ek üzere götürüldüğünde, salıncakta
sallanıp oynayan bir oyun çocuğuydu. Yani M uham m ed, o yaşında, böylesine bir
çocukla cinsel birleşim de bulunm uştu.

15 Bkz. Buhârî, e's-Sahîh, Kitabu M enâkıbi'l-Ensâr/44; Tecrîd, hadis no. 1553; M üslim . e's-Sahîh.
Kitabu'n-Nikâh/69, hadis no. 1422.

28
Youtube: Tanrı Mı Varmış
B unu, sağlam hadis kaynaklarında bulunan sağlam hadisler anlatm asa, İslam ­
cı kesim , "yalan, iftira" diye niteleyecektir.
- Â işe, gerdek odasında M uham m ed'le karşılaşınca -k ad ın la r tarafından tes­
lim edilm iş olsa b ile - korkm uştu.

Bir Kız 9 Yaşma G eldiğinde,


İslam H ukukunda "Şehvet K onusu (M üştehât)" O luyor

 işe 9 yaşındayken M uham m ed'in koynuna sokulm uş olunca, İslam hukuku


bundan bir sonuç çıkarıyor: "9 yaşındaki bir kız, m üştehât (şehvete konu olabi­
lecek çağda) sayılır" diyor. Ve bu nedenle de 9 yaşındaki bir kızla evlenilebilece-
ğini bildiriyor.16
A işe, M uham m ed'in karışıyken büyüyecek ve 18-19 yaşm a geldiğinde de
M uham m ed'in ölüm ü üzerine, kim i kum aları gibi, çok genç yaşta dul kalacaktır.
Ve hiçbir erkekle evlenm em eye "m ahkûm " ed ilerek ... M uham m ed'in karıları,
"m üm inlerin anaları" sayıldığı iç in ...
H adislerde Âişe konusunda bir "iftira"dan ("ifk") söz edilir. Ve bu arada bir
olay anlatılır:

 işe'nin K aybolan K olyesi ve Safvan

M uham m ed, M ustalıkoğulları'na karşı gece baskını için yola çıkm a hazırlığın­
da. Yıl, M iladi 627. Bu sırada M uham m ed, Â işe'yi de yanına almıştır. Âişe - 9 ya­
şındayken M uham m ed'in koynuna verildiği tarih, eğer H icri şevval ya da zilkade
1 / M iladi M ayıs ya da H aziran 623 is e - 13 yaşındadır daha. Aynı gece baskının
sonucunda, tutsaklar arasında güzelliğiyle göze çarpacak ve başkasına düşm üşken
alınıp M uham m ed'in koynuna verilecek olan Cüveyriyye'yle aynı yaşta. D evenin
üzerinde kapalı bir yer ("m ahm il"); Âişe de içinde. Gidilir; baskın yapılır, elde
edilecekler elde edilir ve dönüş başlar. G idiş M edine'ye doğru. D erken bir konak
yerinde biraz kalınır. G ecenin bir kesim i. Bir süre sonra kalkıp yola koyulm aya
yöneliş. Tam bu sırada bir şey olur: Âişe çişi için ya da öbür işini görm ek üzere
birlikten ayrılır. Ayrılışını haber verse olm az m ıydı? Olurdu, am a kim seye haber
verm em işti işte. Çişi ya da öbür işi olup bittikten sonra döner; am a bir terslik:
G öğsünü yokladığında kolyesini bulam az ve kopup düştüğünü anlar. Geri dönüp
gerdanlığını aram aya koyulur. O sırada Âişe devesinin üzerindeki kapalı yerinde
bulunuyor sanıldığı için, herkes habersizdir ve birlik uzaklaşıp gitmiştir. Âişe,
kolyesini bulur; ama işte o saatlerde yolda yapayalnızdır. Konaklandığı yere gelir,
orada bekler. G elsin götürsünler d iy e ... B eklerken uyku bastırır ve uyur. Ve bu sı­

16 Bu fıkıh hükmünü görmek için bkz. M uhammed A li Tehanevî, Keşşafu Istılahati'I-Fünûn, 1/788.

29
Youtube: Tanrı Mı Varmış
rada M uattal oğlu Safvan arkadan gelm iş, Â işe'yi görünce de şaşırmıştır. Şaşkın­
lığını anlatan sözler. Onun bu sözlerine de  işe uyanır. Safvan,  işe'yi devesine
bindirir. Yola koyuluş. En sonunda, bir konak yerinde birliğe ulaşılır. Bu sırada da
dedikodular b aşlar... Â işe'nin kendi anlattığına göre gerçek b u .17

O layda A kla G elen Sorular

- Â işe çişi ya da öbür türlü işi için ayrılıp giderken kim seye neden haber ver­
m em işti? E ğer bunun nedeni, çocuk yaşta oluşu idiyse; bu yaşta oluşu biri tara­
fından kandırılm aya da elverişli değil m iydi?
- Â işe ayrılıp giderken o denli insan içinde nasıl olm uştu da kim se görm em iş­
ti? G ören olm uştuysa, dönüşü neden izlenm em işti? D öndüğü görülm edikçe,
"dönm üş; m ahm iline girm iştir!" yargısı nasıl oluşm uştu?
- H adiste belirtildiğine göre, Â işe'nin deve üzerindeki "hevdec"ini (m ahm il)
indiren, sonra yine yükleyenler ve  işe'ye "hizm et edenler" vardı. (H adise aynı
kaynaklarda bkz.) O "hevdec", dinlenm e yerinde deveden indirildiğine göre, son­
ra deveye yüklenirken içinde  işe var m ı, yok m u diye niçin bakılm am ıştı? H iz­
m et edenler bakabilirlerdi.
- Yine hadiste belirtildiğine göre, "hicab" yani erkeklere karşı "örtünm e, p er­
de ardına geçip saklanm a" gerektiren bir ayet hükm ü bulunm adığı zam anlarda,
Safvan,  işe'yi görm üştü. (H adise, aynı kaynaklarda bkz.) Yani Safvan'la  işe
birbirlerini tanıyorlardı. Bu "tanışm a" ileri ölçülerde bir "anlaşm a"ya varm ış ola­
m az m ıydı?

Âişe "Zina" ile Suçlanıyor

 işe'nin Safvan'la yolda "neler yapm ış olabileceği" üzerinde duruluyordu.


Y oğunlaşan kuşku. D edikodular alıp yürüm üştü. Son derece yaygın bir durum a
gelm işti giderek.
M uham m ed'in bile  işe'ye karşı olan h er zam anki tutum ve davranışında bir
değişm e olm uştu.
 işe diyor ki:
- "M edine'ye gelince ben bir ay hastalandım . M eğer o sırada, iftiracıların
dedikoduları dolaşıyorm uş. H astalığ ım d a beni işkillendiren bir şey oldu: Pey-
gam ber'de, h er hastalığım da gördüğüm ilgiyi, inceliği artık görem iyordum .
Y alnızca gelip selam veriyor ve 'nasılsınız?' diyordu, o kadar." (H adise aynı
kay n ak lard a bkz.)

17 Bkz. Buhârî, e's-Sahîh, K itabu'ş-Şehâdât/15; K itabu’l-M eğâzî/34; Tecrîd, hadis no. 1151; M üs­
lim , e's-Sahîh, K itabu't-Tevbe/56, hadis no. 2770.

30

Youtube: Tanrı Mı Varmış


 işe dedikoduları duyup öğrenince üzülm üştür. H astalığı daha da artm ıştır
bunun üzerine. M uham m ed'den izin alır ve babasının evine gider. O rada da, d u ­
rum una ilişkin "Tanrısal bir açıklam a" bekler. (Bkz. aynı hadis.)

B eklenen "Vahiy" Bir Türlü G elm iyor

H adiste, bu olaya ilişkin "vahyin gecikm esi"nden söz ediliyor. Ve M uham m ed,
karısından, yani Aişe'den ayrı kalışından doğan soruna çözüm için yakın çevresini
topluyor. B unlann içinde Ali de vardır. Ali, görüşünü şöyle dile getiriyor:
- "Ey Tanrı Elçisi! Tanrı dünyayı sana dar etm edi ya! A işe'den başka da k a­
dın var, kadın çok!" (Bkz. aynı hadis.)
Ali, gerçeği öğrenm ek için A işe'nin cariyesi Berire'nin tanıklığına da başvuru­
labileceğini söylüyor M uham m ed'e. M uham m ed bu tanıklığa başvurduğunda, ca­
riye, "hanımı için iyilikten başka bir şey bilm ediğini" söylüyor.
M uham m ed sorup soruşturduğuna göre, belli ki adam akıllı "kuşkulu". Bu
"kuşku", onun A işe'ye söylediği, yine aynı hadiste açıklanan şu sözlerden de çok
açık biçim de anlaşılıyor:

M uham m ed: "Âişe! Böyle B ir Suçun Varsa Tevbe Et!"

- "Âişe! Senin hakkında bana şöyle şöyle dedikodular geldi (Safvan'la ilişki
kurduğundan söz ediliyor). E ğer bu suçu işlem edinse Tanrı seni aklayacaktır.
A m a eğer işledinse bu suçundan dolayı Tanrı'ya yönel, tevbe et! Ç ünkü bir kul,
suçunu boynuna alır ve tevbe ederse, Tanrı da onun tevbesini kabul eder."
 işe, M uham m ed'in bu sözlerine, babasının ve anasının karşılık verm elerini
ister. O nlar karşılık verm eyince de, M uham m ed'e kendisi karşılık verip sonucu
sabırla bekleyeceğini söyler.

Ve Sonunda "Vahiy" G eliyor

K onuşm adan sonra Âişe yatağına dönm üştür. B eklem ede...


 işe, kendisinin söylediğine göre, hakkında "K ur'an ayeti" ineceğini filan
beklem iyordu. "Ben kim oluyorum ki Tanrı, K ur'an'da benim sorunum a ilişkin
ayet indirsin!" türünden açıklam ası v ar  işe'nin. Yine açıklam asına göre, bekle­
diği yalnızca, "M uham m ed'in rüya görm esi ve onun rüyasında aklanm ası". A m a
beklediğinin ötesinde olur gelişm e:
M uham m ed her vahiyde olduğu gibi özel bir durum a girmiştir. D aha sonra da
konuya ilişkin "vahyin geldiğini" açıklar. Â işe'ye anası, kalkıp M uham m ed’e teşek­
kür etm esini söyler. A m a Âişe bunu yapmaz; vahyi gönderen Tanrı olduğuna göre,
M uham m ed'e değil; O 'na teşekkür etm esi gerektiğini belirtir. (Bkz. aynı hadis.)

31

Youtube: Tanrı Mı Varmış


 işe'nin "Zina" E tm ediğine İlişkin "18 Ayet" Birden İniyor

O nca (hadise göre bir ay) gecikm eden sonra "vahiy" gelm iştir. H em de k i­
m ine göre "10 ayet", kim ine göreyse "18 ayet" b ird e n ... (B kz. N ûr Suresi, ayet
11-20. B una göre toplam 10 ayet. A m a tefsirlerde toplam 18 ayet olduğu b elir­
tilir.)18 Bu ayetler, birinci ve ikinci orijinalleri yakıldığı için M uham m ed d ö n e ­
m indeki biçim ini tam olarak bilem ed iğ im iz (bunun için daha sonraki yazılara
bkz.) K u r'an ’ın bugünkünde, N ûr S uresi'nde yer alıyor. Bu ayetlerde "zina"yı
kanıtlam ak için "dört tanık g österm ek g erektiği", bu gösterilm ediği zam an ifti­
ra olacağı açıklandıktan (bkz. N ûr Suresi, ayet 13) sonra, ad verm eden "iftira
edenler" çok ağ ır biçim de kınanıyor.
İşte ayetlerden bir kesim (D iyanet'in resm î çevirisiyle):
- "M uham m ed'in eşine o yalanı uyduranlar, içinizden bir gürûhtur. B unu ken­
diniz için kötü sanm ayın. O, sizin için hayırlı olmuştur. O kim selerden her biri­
ne, kazandığı günah karşılığı, ceza vardır. İçlerinden elebaşılık yapana ise, büyük
ezab vardır. O nu işittiğiniz zam an; erkek, kadın m üm inlerin, kendiliklerinden
hüsn-ü zanda bulunup da, 'Bu apaçık b ir iftiradır!' dem eleri gerekm ez m iydi?
D ört şâhid getirm eleri gerekm ez m iydi? İşte bunlar, şâhid getirm edikçe A llah k a­
tında yalancı olanlardır. A llah'ın dünyâ ve âhirette size lütuf ve m erham eti olm a­
saydı o kötü sözü yaym anızdan ötürü, büyük bir azaba uğrardınız. O nu dilinize
dolam ıştınız. B ilm ediğiniz şeyleri ağzınıza alıyordunuz. O nu önem siz bir şey sa­
nıyordunuz. O ysa A llah katında önem i büyüktü. O nu işittiğinizde: 'Bu konuda
konuşm am ız yakışık alm az. H âşâ, bu, büyük bir iftiradır’ dem eniz gerekm ez
m iydi?" (N ûr Suresi, ayet 11-16.)

Yine Sorular

1) 12. ve 13. ayetlerde, Â işe konusunda söylentiler çıktığında bu söylentileri


duyanlar, "Bu, apaçık bir iftiradır. Bu, büyük bir iftiradır" dem edikleri için kına­
nıyorlar. A yetlerin bu kınam ası, M uham m ed'in yakın çevresini, hatta kendisini de
içine alm ıyor mu? Çünkü onlar da "açık bir iftira, büyük bir iftira" olduğu kanı­
sını taşım ıyorlardı.
- A li'yi ele alalım : B öyle bir kanıyı taşım adığı için, M uham m ed'e  işe'yi bo­
şam ayı önerdiği anlam ına gelen sözler bile söylem işti.
- M uham m ed'in kendisini ele alalım : Böyle bir kanıyı (iftira olduğu kanısını)
taşım adığı içindir ki, A işe'ye, eğer ileri sürüldüğü gibi bir suç işlediyse, bundan
dolayı "tevbe" etm esini önerm işti.
2) Ayrıca, kim senin elinde herhangi bir kanıt bulunm adan, "iftira" olduğu ko­
nusunda kesin bir yargıya varm ası nasıl beklenebilir? K uşkusuz "kanıt" bulun-

18 B kz. N e se fî, Tefsir, 3/134; F. R âzî, e't-Tefsirü'l-K ebir, 23/173.

32

Youtube: Tanrı Mı Varmış


m adiği için "zina" suçunun işlendiğine de yargıda bulunulam az. A m a tersine bir
kanıya varm adılar ve "iftiradır", hem de "apaçık bir iftiradır, büyük bir iftiradır"
dem ediler diye insanlar nasıl kınanabiliyor?
3) A yetlerden ve k i m i "riv a y e tle rd e n anlaşıldığına göre; A işe konusunda de­
dikoduları yayanlar, yalnızca "m ünafıklar" da değildi:
- 14. ayeti ele alalım : "A llah’ın dünya âhirette size lütuf ve m erham eti olm a­
saydı, o kötü sözü yaym anızdan ötürü, büyük bir azaba uğrardınız" deniyor. D e­
m ek ki, "o kötü sözü yayanlar" için Tanrı'nın "dünyada ve âhirette lü tu f ve m er­
ham eti" olm uştur. Bu durum da olanlarsa, "Tanrı katında kâfir" sayılan "m ünafık­
lar” olam azlar. Yani bunlar, "m ünafıklar"m dışındaki M üslüm anlardır.
-1 1 . ayette sözü edilen "elebaşı"nın kim olabileceği üzerinde durulurken, ki­
mi rivayette bu kim senin "m ünafıkların başı A bdullah İbn Übey" olduğunu ileri
sürerken, kim ileri de buradaki anlatım ın kapsam ı içine, M uham m ed’in ünlü şairi
H assan İbn Sâbit gibi önem li kişilerin de girdiğinden söz ediyor.59
Bunlara ne dem eli?
4) Tanrı "vahiy"le açıklam a yapacaktı da, bu açıklam ayı daha önce, yani d e­
dikodular oluşup yayılm adan niçin yapm adı? N eden "bir ay" bekledi de, başta
Peygam ber’i ve sevgili karısı olm ak üzere herkesi üzdü? G elişm eler neden böy­
le olm uştur?
5) B ir "zina"nın kanıtlanm ası için "dört tanık" istem ek, gerçekçi bir yaklaşım
m ıdır?
H adiste belirtildiğine göre; A clanoğulları’nm ileri gelenlerinden M edineli
A sım İbn A dyy’in ve aynı kabileden U veym ir’in Peygam ber’den bir soruları olur:
- B ir adam , karısını bir adam la zina ederken bulsa ne yapm alı? K arısının tam
kam ı üzerinde bulsa? E ğer gidip dört erkek tanık bulm aya yönelirse, zina eden
adam işini bitirip gidecektir!!! D ört tanık m ı aram alı, yoksa..?20
Bu soru, "zina" için "dört tanık" isteniyor olm asından kaynaklanm ıyor mu?

Y üzlerce İdam lığa G üzel C üveyriyye İçin Beraat

A bdullah İbn Ö m er anlatıyor:


- "Peygam ber, Benû M ustalık üzerine gece baskını yaptı. O nlar ansızın yaka­
lanm ışlardı. H ayvanları da su başında sulanıyordu. Peygam ber, savaşabilir du­
rum da olanlarını öldürttü; çocuklarını da tutsak olarak aldı. O sırada C üveyriy-
ye’yi kendine seçti."21

19 Bkz. Taberî, C am iü ’l-B eyân, 18/69-70; F. Râzî, 23/174; Tefsiru'n-Nesefî, 3/134.


2 0 H adisi v e soruyu çeşitli biçim iyle görm ek için bkz. F. Râzî, 23/164; Buhârî, e ’s-Sahîh, Kitabu
Tefsiri'l-Kur’an/24/1; Tecrid, hadis no. 1716; Ebu D avud, Sitnen, Kitabu't-Talâk/27, hadis no.
1716; Ebu Davud, Sünen, Kitabu't-Talâk/27, no. 2245.
21 Bkz. Buhârî, Kitabu'!-Itk/13; Tecrîd, hadis no. 1117; M üslim , K itabül-C ihâd/1, hadis no. 1730;
Ebu D avud, Sünen, Kitabu'l-Cihâd/100, hadis no. 2633.

33
Youtube: Tanrı Mı Varmış
"C üveyriyye”, "cariyecik" dem ek. Çok küçük yaştaydı o sırada. 13 yaşında.
A sıl adı "Berre" iken, M uham m ed'in el koym asından sonra bu adı alm ıştı.
Yıl 627. M uham m ed, M ekke'yle M edine arasında el M ureysi denen su kay­
nağı kesim inde oturan M ustalıkoğulları (Benû M ustalık) kabilesine bir gece bas­
kını düzenliyor. İstediği sonucu da elde ediyor. Yukarıdaki hadiste, M uham ­
m ed'in "savaşır durum da olanlarını” öldürttüğü anlatılıyorsa da, öldürülen yal­
nızca on kadar savaşçı.22
"G anim et"ler, "tutsak"lar...
Ve tutsaklar arasında güzel C üveyriyye. M ustalıkoğulları'nm başkanı H aris’in
kızı. Şim di "cariye" durum unda. Yani alınıp satılabilir nitelikte. Tecrîd'in "m üter-
cim "i K âm il M iras'ın anlattığı gibi, "tutsaklar bölüştürülürken o da, Sâbit İbn
K ays'ın payına düşm üştür".22
N e var ki kız çok güzel. Ü stelik de soylu.
Kız, bu durum undan yararlanm ış m ıdır? Yeterli bir kanıt yok. A ncak birden,
hadiste de belirtildiği gibi, M uham m ed'in onu kendine aldığını görüyoruz. M u­
ham m ed, kurtulm alığını vererek kızı alıp kendi karıları arasına katm ıştı. Ve ar­
dından "zifaf"...
A rkasından, "idamlık" durum unda olan herkese "beraat".
M uham m ed H am idullah şöyle diyor:
"...B irk a ç saat sonra biz, düşm anın, M uham m ed'in (A .S.S.; en yakın dostla­
rından biri haline geldiğini görm ekteyiz. ( ...) Sonunda herkes, ganim etten eline
geçen hisseyi red ve iade etm ekte tereddüd geçirm edi. İKİ Y Ü Z A İL EN İN B İR ­
DEN , hiç beklenm edik bir şekilde hürriyetlerine kavuşturulm aları üzerine, M us-
talık'lılar, kaybettikleri on savaşçıyı pek çabuk unuttular. Ve sonunda İslam ı k a­
bul ettiler."24
Bu durum karşısında, "Ey güzel ve aşk, sen nelere kâdirsin!" dem ek yerinde
olm az mı?
M uham m ed 56 yaşındaydı o sırada. G üzel körpecik C üveyriyye'yi koynuna
alm ak için hiç zam an yitirm em işti. Suyun yanında hem en kurulan m eşin çadırın­
da işini görm üştü. K arılarından  işe de o rad ay k en ... Cüveyriyye ve  işe aynı
yaştalardı. M edine'ye dönüşte de  işe'nin kolyesi ve Safvan olayı m eydana g e­
lecektir. A caba, Â işe M uham m ed'den bir öç alm ak istem iş m iydi? Cüveyriyye'yi
kıskanm ış olarak..?
"K urtulm alık"lar ödenm eden ve tutsaklar daha özgürlüklerine kavuşturulm a­
dan bir şey olm uştur. A nılm aya, üzerinde durulm aya değer bir şey:

22 Birçok kaynağı bir arada görm ek için bkz. L eoni Caetani, İslam Tarihi, çeviren H üseyin Cahit,
İstanbul, 1925, s . 145-146.
23 Bkz. Sahîh-i B u h ârî M uhtasarı T ecrîd-i Sarih Tercem esi, 1117 numaralı hadisin "İzah"ı.
24 Bkz. Prof. Dr. M uhamm ed Hamidullah, İslâm P e y g a m b e ri, çeviren Prof. Dr. Salih Tuğ, İstan­
bul, 1980, 1/264.

34

Youtube: Tanrı Mı Varmış


M uham m ed, Tutsak K adınların Irzlarına G eçilm esine İzin Veriyor

Ebu Said el H udrî'nin anlatm asıyla "tutsaklar arasında Arab'ın en nefis kadın­
ları" bulunuyordu. (Bkz. M üslim , e's-Sahîh, K itabu'n-N ikâh/125, hadis no.
1438.) Ve o baskını gerçekleştirm iş olan M üslüm anların ağızlarının suyu akıyor­
du, güzel kadınları görürken. H em en yatm ak istiyorlardı. Yatmak istedikleri ka­
dınlar, birer "cariye" durum una gelm iş değiller m iydi? Öyleyse M üslüm anlara
"helal "diler. G erçi M uham m ed'in, "T ann'ya ve âhiret gününe inanan bir kim se
için, kendi suyuyla (m enisiyle) başkasının tarlasını (başkasının cinsel ilişki kur­
duğu kadını) sulam ası helal olm az" dediği de aktarılıyor. Ve bu arada, "Tanrı'ya
ve âhiret gününe inanan bir kim seye, başkasının m enisinden tem izlenm edikçe
(istibrâ, fıkıhçılara göre bir ay içinde olur) hiçbir tutsak kadınla cinsel ilişki k u r­
m ak helal olm az" diye de eklendiği belirtiliyor.25 A m a çelişki yalnızca bu konu­
da değil k i...
Ebu Said el H udrî anlatıyor:
- "Peygam berde birlikte B enû M ustalık G azası'na çıktık. Ve A rap tu tsak la­
rından tu tsak lar elde ettik. O sırada k ad ın lar iştahım ızı çekti. B ekârlık çok güç
gelm işti bize o günlerde. Ve azil yapm ak istedik. İstiyorduk azil yapm ayı. A n ­
cak, 'P eygam ber aram ızdayken ona sorm adan nasıl azil yapacağız?' dedik ve
gidip Peygam ber'e sorduk. P eygam ber de azil yapm am akta sizin için bir sak ın ­
ca yoktur. (Y apabilirsiniz de, yapm aya bilirsiniz de.) A m a bilin ki, kıyam et g ü ­
nüne değin m eydana gelecek b ir yavru, ne o lursa olsun m eydana g elir.”26
K im ileri, "azf'in ne dem ek olduğunu bilm edikleri için bu hadisin anlam ım
tam olarak anlam am ışlardır.
"Azl" (azil), cinsel ilişki sırasında, erkeğin, m eniyi, kadının cinsel organına
boşaltm adan çekm esidir. Yani, m eniyi kadınlık organının dışına boşaltm ak.
H adiste anlatılanın özeti şu:
M üslüm anlar, ellerindeki "tutsak kadınlar"la cinsel ilişkide bulunm ak istiyor­
lardı. A m a bir sorunları vardı: Ya çocukları olursa? İlişki kuracakları bu kadın­
lardan çocuk olsun istem iyorlardı. Tecrîd "nıütercim "i Kâmil M iras, bu istem e­
m eyi şöyle açıklıyor:
"Bu suretle (yani m eniyi dışa boşaltm ak biçim inde) esir kadınlara yaklaşm ak
istem eleri (şu yüzdendir): Y üklü (gebe) veya evlat anası kadınlar satılam azdı.
H albuki gazilerin paraya ihtiyaçları bulunduğundan satm ak istiyorladı."27
K ısacası: Tutsak kadınların ırzına geçebilirlerdi "gaziler". A m a bu işi yaptık­
tan sonra da "çocuk sorunu"yla karşılaşm ak istem iyorladı. Çünkü gerektiğinde

25 Ebu Davud, Kitabu'n-Nikâh/45, hadis no. 2158.


26 B k z. Buhârî, e's-Sahîh, Kitabu'l-Itk/13; T ecrîd, hadis no. 1596; M üslim , e's-Sahîh, Kitabu'n-
N ik âh /127, hadis no. 1438; Ebu D avud, Sünen, K itabu'n-N ikâh/49, hadis no. 2 1 70.
27 Bkz. D iyanet Yayınları ndan Tecrîd, 1596 numaralı hadis, n ot:l.

35
Youtube: Tanrı Mı Varmış
bu tutsak kadınları satabilirlerdi. B una bir engel çıkm am alıydı. ”A zl"i bunun için
istem iş ve P eygam ber'e danışm ışlardı. Peygam ber de tem elde bu kadınların ırz­
larına geçilm esinde bir sakınca görm üyordu, buna izin veriyordu. "Azl"e gelin­
ce, bunda da bir sakınca bulunm adığını dolaylı olarak belirtiyordu.

M uham m ed'in M arya ile H afsa'nın Y atağında Yakalanm ası

G ün, M uham m ed'in kanlarından H afsa'nın günüydü. O gün M uham m ed,


H afsa'yia cinsel ilişkide bulunm ak üzere kalkıp gider. H afsa'nın odasına varır.
A m a H afsa’yı bulam az. Tam o sırada da, b ir zam anlar, M ısır M ukavkısı'nın ken­
disine arm ağan ettiği cariyelerden M arya (M ariye) ortaya çıkm ıştır. O anda, M u­
ham m ed cinsel ilişki için tam hazırlıklıdır. C ariyeyi tutup yatırır H afsa'nın yata­
ğına. Ve işini görm eye başlar. M uham m ed'in, cariyesiyle yatm ası doğal. K u ran
da, karılarının dışında "cariye"leriyle de yatm asına olanak veriyor. (Bkz. A hzâb
Suresi, ayet 50, 52.) İşin bu noktası olağan olm asına olağan. Ne var ki "cariye”yi
özgür (hurre) olan bir kadının, üstelik Ö m er kızının, H afsa'nın "yatağında” koy-
nuna alıyor. İşte bu olağan değil. Terslik bu ya, o sırada H afsa da çıkagelm iştir.
M uham m ed'in M arya ile ilişkisini görür. B ir süre kendine egem en olup kapıda
bekler. M uham m ed işini bitirm iştir. H afsa tepkisini gösterir:
- "Tanrı Elçisi! Sen beni kötü durum a düşürdün, aşağıladın. Ö yle bir şey yap­
tın ki, benzerini h içbir karm a yapm adın! B enim günüm de, benim sıram da ve b e­
nim yatağım da bir cariyeyi yatırıp yapıyorsun!"
M uham m ed ne desin?
Sonra M uham m ed'le H afsa arasında şu konuşm a geçer:

M uham m ed: "Vallahi Billahi M arya ile B ir D aha Yatm ayacağım !"

- Hafsa! M ary ay ı kendim e haram etsem de ona bir daha yaklaşm asam ; bun­
dan hoşnut olur m usun?
- Evet!
M uham m ed hem en ant içmiştir.
- Hafsa! A ram ızda kalsın, bunu sakın kim seye söylem e, olm az mı?
- Tamam!
N e ki, H afsa bu durum u  işe'ye anlatır.28
K im i aktarm aya göre de, M uham m ed'in M arya'yla yakalanm ası Â işe'nin
gününde olm uştur. H afsa bunu öğrenm iştir. M uham m ed ondan bu durum u
k im seye söylem em esini istem iş, bunu isterken de, "M arya'yı kendim e haram

28 B kz. Taberî, Cam iii'l-B eyân, 28/102.

36

Youtube: Tanrı Mı Varmış


ettim . S ana bir d e m üjdem var. E bubekir'le Ö m er, benden sonra üm m etin işle­
rini ele alacak lar (halife olacaklar). A m a H afsa, olayı Â işe'ye anlatır."29
M uham m ed'in, M arya'yı kendisine "haram " etm esi, yani bu cariyeyle bir d a ­
ha yatm ayacağına ant içm esi üzerine ayetler gelir:
- "Ey Peygam ber! K arılarını hoşnut edeceksin diye Tanrı'nın sana helal kılm ış
olduğunu kendine neden haram yaparsın? Tanrı 'Bağışlayan ve A cıyan'dır." (Bkz.
Tahrim Suresi, 1. ayet. Bu ayetin, anlatılan M arya olayı nedeniyle geldiğine iliş­
kin hadisler ve yorum lar için aynı tefsirlere bkz.)
Bu ayetin ve bunu izleyen dört ayetin "iniş nedeni" olarak, bir "bal şerbeti ö y ­
k ü s ü n ü içeren aktarm alar da var. A m a, h er zam an, İslam ın açıklarını kapatm a
çabaları gösteren M uham m ed A li Sabunî bile, ayetlerin, "M arya (M ariye) olayı"
nedeniyle geldiğini anlatan hadisin açıklam asının daha doğru olduğunu savu­
nur.30
B aşka İslam cılarsa, İslam ın durum unu kurtarm ak am acıyla, buradaki ayetle­
ri "M arya olayı"na değil; "bal şerbeti" öyküsünü içeren hadise bağlam ayı daha
uygun bulurlar. K uşkusuz, zorlam alarla.
M uham m ed, "M arya"yla yatm ayı sürdürm üştü; ondan bir oğlu olm uştu: İbra­
him . Bu oğlan epeyce büyüdükten sonra ölm üştür.

M uham m ed'in "Şehvet"inin Zeyneb'Ie


D aha D oyurucu Bir K arşılık Bulm ası

B ir hadise göre, M uham m ed nerede ilgisini çeken güzel bir kadın görse, h e­
m en eve gider; Z eyneb’Ie yatardı. B öylece şehvetini giderirdi.
C âbir İbn A bdullah anlatıyor:
- "Peygam ber bir kadın gördü; hem en Zeyneb'e gitti. Ki Zeyneb o sırada bir
derisini ovup işliyordu. Peygam ber hem en cinsel 'ihtiyac'ını gördü. Sonra arka­
daşlarının yanm a çıktı. Ve şöyle konuştu:
- K adın, şeytan biçim inde çıkar karşıya. Ve yine şeytan biçim inde dönüp gi­
der. Bu nedenle sizden herhangi biriniz bir kadın gördü m ü, hem en karısına g i­
dip onunla yatsın. Çünkü bu (cinsel ilişki), o kişinin içindekini (kabaran şehveti­
ni) söndürür."31
Bu hadiste açıkça ortaya çıkan şu:
- M uham m ed, karılarının dışında da b ir kadına "şehvetle" bakıyordu. Ve ilgi­
sini çeken bir kadın gördüğünde "şehvete geliyor"du. Bu kim i ayetlerle de dile
getiriliyor. Ö rneğin A hzâb Suresi’nin 52. ayetinde, karı alm asına sınır getiriliyor.
Ö rneğin A hzâb Suresi'nin 52. ayetinde, karı alm asına sınır getirilirken "(başka

29 F. R âzî, 3 0 /4 1 ,4 3 .
3 0 M uhamm ed A li Sabunî, Safvetu't-Tefasir, 3/406-407.
31 M üslim , e's-Sahîh, Kitabu'n-Nikâh/9-10, hadis no. 1403; Ebu D avud, Sünen, K itabün-N ikâh/44,
hadis no. 2151; Tirm izî, Sünen, Kitab'r-Rıdâ/9, hadis no. 1158.

37
Youtube: Tanrı Mı Varmış
kadınların) güzellikleri seni im rendirse b ile ..." deniyor. Aynı hadise yer veren
G azali de, "şehvet"in önem ini ve cinsel ilişkide bulunup rahatlam anın sağladığı
yararı uzun uzun anlatıyor. Bu arada da, M uham m ed'in şehvetine ve gereksini­
mini nasıl karşıladığına geniş yer veriyor.32
- M uham m ed için "kadın", erkeği her zam an baştan çıkaran bir "şehvet kabar­
ta n d ı.
- M uham m ed gözünde kadın, her zam an "şeytan" görünüm ündeydi.33
- Ç ıkan bir başka sonuç da şu: M uham m ed'e göre, bir kadın, cinsel ilişki kur­
m ak isteyen kocasına karşı koyam az, karşı koym am alıdır.
M uham m ed'in bunu işleyen, öğütleyen, buyuran pek çok hadisi vardır. B un­
lardan iki örneği burada görelim:
- "B ir adam k an sın ı yatağına (cinsel ilişki için) çağırsa da, kadın yanaşm az­
sa, o sırada cinsel ilişkide bulunm azsa ve bu yüzden kocası geceyi öfkeli-sinirli
olarak geçirse, m elekler o kadına, sabaha değin lanet ederler."34
- "B ir adam karısını cinsel ihtiyacını giderm ek için çağırdığı zam an, kadın he­
m en o çağrıya uymalıdır. K adın, tandırda (fırında, ocakta) o anda iş görüyor ol­
sa b ile ..." 35
Asıl konum uza gelelim:
M uham m ed'in, gördüğü yabancı kadının şehvet çekiciliği karşısında kalır
kalm az eve koşm ası ve cinsel ilişkide bulunm ak için Zeyneb'i seçm esi ilginçtir.

M uham m ed'in Zeyneb'i de K arıları A rasına


K atm asının Öyküsü

Z eyneb B int Cahş, M uham m ed'in oğulluğu Zeyd'in karısıdır. Z eyd'i M uham ­
m ed kendisine "oğul" edindiği için herkes ondan "M uham m ed'in O ğlu (Zeyd İbn
M uham m ed)" diye söz eder.
M uham m ed b ir gün, Z eyd'i görm ek için onun evine gider. Z eyd'i bulam az,
Z ey d 'in karısı Z eyneb'le karşılaşır. B irden tutulur Z eyneb’e. B ir kadına M u­
h am m ed'in ilgi duym ası, o kadının başka erkeğe -b u erkek kocası da o ls a - uy­
gun olm aktan çıkm ası ve dolay ısıy la M uham m ed'in olm ası gerektiği sonucunu
doğurm aktadır. Bu nedenle Z ey d durum u öğrenir öğrenm ez M uham m ed'e g i­
dip konuşur:

32 Bkz. G azalî. İhya-i U lum i'd-Din, Arapça, 2/27-29.


33 M uhammed'in kadını şeytan görm esine ve genel olarak kadına bakışm a ilişkin örnekleriyle g e ­
niş bilgi için, Prof. Dr. İlhan Arsel'in Ş eriat ve K adın [Kaynak Yayınları] adlı, son derece değer­
li kitabına bkz.
34 Bkz. Buhârî, e ’s-Sahîh, Kitabu Bed'il'halk/7; Tecrîd, hadis no. 1337; M üslim , e ’s-Sahîh, Kitabu'n-
N ik âh /120-122, hadis no. 1436; Ebu D avud, Sünen, K itabu'n-Nikâh/42, hadis no. 2141.
35 Bkz. Tirmizî, Sünen, Kitabu'r-Rıdâ/10, hadis no. 1160.

38
Youtube: Tanrı Mı Varmış
- K arım dan ayrılm ak istiyorum .
- N eden? Seni kuşkuya düşürecek bir şey mi yaptı?
- Vallahi hayır. Beni kuşkuya düşürecek hiçbir şeyi olm adı. O nun iyilikten
başka b ir şeyini görm edim .
- Ö yleyse karını bırakm a, Tanrı’dan kork!
M uham m ed "karını bırakm a" derken, gerçekte sevdiği Z eyneb'in boşanm ası­
nı istiyordu. İstiyordu ki Z eyd onu boşasın da kendisi alsın. A m a bu isteğini ve
sevgisini içinde gizliyordu.
İşte bunun üzerine, A hzâb Suresi'nin 37. ayeti gelir.36 "Tabakâtu İbn Sa'd"da
daha geniş yer alan bu aktarm ayı, doğubilim ciler ele alıp eleştiri konusu yapıyor­
lar diye, gerçekleri örtm e ya da ters yüz etm e pahasına da olsa İslam ı kurtarm a
çabasına girişm iş görünenler "iftira” diye niteliyorlar. Bu öykü, yüzyıllar boyu
"hadis" kitaplarında ve tefsirlerde yer alagelm iş olduğu halde.
Şim di ayete bakalım . Ayetin anlam ı şöyle (çeviri D iyanet’in):
"Ey M uham m ed! Allah'ın nim et verdiği ve senin de nim etlendirdiğin kim seye,
'Eşini bırakm a, A llah'tan sakın!' diyor; A llah'ın açığa vuracağı şeyi içinde saklıyor­
dun. İnsanlardan çekiniyordun. O ysa Allah'tan çekinm en daha uygundu. Sonunda
Zeyd, eşiyle ilgisini kestiğinde onu seninle evlendirdik. Ki, evlatlıkları eşleriyle il­
gilerini kestiklerinde onlarla evlenm ek konusunda m ü'm inlere bir sorum luluk ol­
m adığı bilinsin. Allah'ın buyruğu yerine gelecektir." (Ahzâb Suresi, ayet 37.)
Bu ayette anlatılanlar:
1) M uham m ed, Z eyd'e "kansını boşam am asını" söylerken içinde bir şey sak­
lıyordu. Bunu da sonradan Tanrı açığa çıkaracaktı.
M uham m ed'in içinde sakladığı neydi?
Yukarıdaki öyküye göre, bu sorunun iki karşılığı olabilir:
- M uham m ed'in içinde sakladığı şey, Z eyneb'e olan aşkıyla birlikte, Z eyd'in
onu boşam ası ve kendisinin alm asına olanak sağlanm asını istem esiydi.
Yukarıdaki öyküyü "uydurm a ve iftira" diye niteleyenlerse; M uham m ed'in
içinde sakladığı ayette bildirilen şey için şu karşılığı veriyorlar:
- O nun sakladığı şey, yalnızca, Z eyd'in karısının boşanm ası ve onunla kendi­
sinin evlenm esi isteğiydi.
O ysa bunlar hep iç içe şeyler. Çünkü M uham m ed Zeyneb'e tutulm uşsa, koca­
sının onu boşam asını ve kendisinin alm asını istem esi doğaldı. Bu yoldaki isteği­
ni gizlem esiyle aşkını da gizlem iş oluyordu.
2) M uham m ed'in içindekini gizlem esine, insanlardan korkup çekinm esine yol
açıyordu.
Peki bu korkuya, çekinm eye yol açan neydi? Yani M uham m ed, içindekini
açığa vurduğu zam an insanlann ne yapacaklarını düşünüyordu ki, onun korkusu­
nu taşıyordu?
36 Bkz. Taberî, Camiü'l-Beyân, 22/10-11.

39
Youtube: Tanrı Mı Varmış
Bu soruya şu karşılık veriliyor:
- M uham m ed, oğulluğunun karısını alm aya kalkıyor diye dedikodu yapılm a­
sından çekiniyordu. Çünkü gelenek, böyle bir durum a elverişli değildi. O ğullu­
ğun karısıyla evlenm ek çirkin karşılanırdı.37
Ö yküye göre şu karşılık da verilebilir:
- M uham m ed, hem Zeyd'den, hem de öteki insanlardan çekiniyordu. B aşka­
sının, üstelik de "oğulluğu"nun karısına göz koyduğu iç in ... B ir süre bu nedenle
durum u açığa vurm am ıştı. A m a sonra, "ayetin gelişi" sorunu çözm üştü.
3) M uham m ed'in, oğulluğundan boşanan Zeyneb'i alm ası, bu yönde herkese
bir kapı açm asına yöneliktir.
Ayette ileri sürülen gerekçe bu. Yani, herkes oğulluğunun boşanan karısıyla
rahat evlenebilsin diye M uham m ed'in Zeyneb'le evlendirildiğini açıklıyor.
Bu açıklam a karşısında da bir soru beliriyor:
- Bu evlilik olm adan da soruna çözüm getirilem ez m iydi? Ö rneğin, bir ayet­
le, herkese böyle bir yola gitm enin "helal" olduğu bildirilirdi; sorun kalm azdı.
N eden bu çözüm yolu seçilm edi de, ille de M uham m ed'in Zeyneb'le evlendiril­
m esi gerekli görüldü?
Bu sorunun karşılığı yok.

M uham m ed ve G üzel Safıyye

Yıl, 628. D iyanet'in yayınlarından "Tecrîd"'\n "m ütercim "i K âm il M iras'm an ­


latım ıyla "güzel bir vahanın ortasında kurulm uş olan H ayber K asabası"nm görü­
lebilen "en nefis hurm alıkları"ndan yüzlercesi M uham m ed'in buyruğuyla kesil­
m işti. "Tanrı'm n buyruğudur" diye. H er zam an olduğu g ib i... İşte Kur'an ayeti
(çeviri D iyanet'in):
- "İnkarcı kitap ehlinin yurtlarında hurm a ağaçlarını kesm eniz veya onları
kesm eyip gövdeleri üzerinde ayakta bırakm anız A llah'ın izniyledir. Allah, yoldan
çıkanları böylece rezilliğe uğratır." (H aşr Suresi, 5. ayet.) Bu ayet, M uham m ed'in
Benû N adîr'in hurm alıklarını yaktırm asına yöneltilen eleştirilere cevaptır.38
"H urm a soykırım ı"yla birlikte "insan soykırımı" da yapılmıştı. Özellikle Yahu-
dilerin yerleşim bölgelerinde. Bunlardan biri de H ayber1de gerçekleştiriliyordu.
H ayber’in birçok "kale"si vardı. B ir buçuk aya yakın bir süre içinde, Yahudi-
lerin kendi içlerinden gelip M uham m ed’den güvence alan kim i hainlerinin yardı­
m ıyla "kale"ler bir bir düştü ve M üslüm anlar kazanm ış oldular. K u ra n ın Tev­
rat'tan aktarılm a "Tann"sı "Îsrailoğulları"nı, yani Yahudi toplum unu, "tüm top-
lum lardan üstün yaptığını" duyuruyor. (Bkz. B akara Suresi, 47 ve 122. ayetler;
A 'râf Suresi, 140. ayet.) A m a "H ayber Savaşı"nda Yahudilere yardım etm em işti.

37 Bkz. M uhamm ed A li Sabunî, Safvetu't-Tefasir, 2 /527-528 ve öteki tefsirler.


38 Bkz. Buhârî, e's-Sahîh. Kitabu'l-Cihad/154: M üslim , e's-Sahîh, Kitabu’l-Cihad/10; hadis no.
1746; Ebu D avud. Sünen, Kitabu'l-Cihad/91, hadis no. 2615.

40

Youtube: Tanrı Mı Varmış


"G anim et"ler, tutsaklar. B unlar içinde de kadın ve çocuklar. A ğlaşm alar, sız­
lanm alar. ..
Ve bu arada, yakınlarıyla birlikte tutsak düşm üş olan Safiyye. G üzeller içinde
bir başka güzel. N e var ki acılar içinde... Yakınlarından kiminin kellesi gitmiş bu
savaşta. Kimi de işkence altın d a... Babası, kafası kesilenler arasında, kocası ve ko­
casının kardeşi sorgulanıyor, işkence görüyor. Bir süre sonra öldürüleceklerdir.

Safîyye'nin A ilesinden K işiler İşkenceyle Ö ldürülüyor

Leoni C eatani, "M uham m ed, ihtim al ki güzel Safiyye'ye göz koym uş olduğu,
zevcinden (kocasından) kurtulm ak istediği için Kinane / İbn R ebia / İbn Ebi'l-
H ukayk'ı celbetti; Ebi'l-H ukayk ailesinin m eşhur m ücevheratını teslim etm esini
iste d i..." dedikten sonra birtakım bilgiler aktarıyor. Bu bilgilere göre, gerek K i­
nane, gerekse kardeşi hâzinenin yerini söylem iyorlar. A m a hâzinenin bir kesimi
sonradan bulunuyor. Ne var ki, M uham m ed tüm ünü elde etm e kararında. Başlı­
yo r işkence ettirm eye.
Bu K inane, Safîyye'nin kısa bir süre önce evlendiği kocasıdır. Bir süre sonra
M uham m ed'in koynuna sokulacak olan Safîyye'nin k o cası...
C eatani, aktardığı bilgiler arasında şunları da yazıyor:
- "K inane'ye, hâzinenin bir kısm ını başka bir yere saklam ış olup olm adığını
söyletm ek için m üthiş işkenceler yapıldı. Z übeyr İbnü'l-A vvâm (sağlıklarınday-
ken cennetlik oldukları bildirilm iş on kişiden biri), Peygam ber'in em irlerini b iz ­
zat tatbik etti. Zavallının ağzından bir şey alam ayınca, YANAN O D U N LA R LA
G Ö Ğ SÜ N Ü D ELDİ. Ö lecek durum dayken M uham m ed İbn M eslem e'ye teslim
etti. O da biraderi M ahm ud'un intikam ını alm ak için K inane'nin istirahatına ni­
hayet verdi, onu öldürdü. K inane'nin kardeşine de pek zalim ane işkenceler yapıl­
dı. ( ...) İki bedbaht Yahudi terk-i hayat eder etm ez, M uham m ed kadınları celbet-
tir d i..." 39
C aetani'nin bu yazdıkları kim i İslam i kaynaklara da dayanıyor. B ununla bir­
likte ne ölçüde doğru ya da doğru olanların ne kadarını içine alıyor? K esin bir
şey söylenem ez kuşkusuz. A m a şurası, İslam dünyasında en sağlam kabul edilen
kaynaklarda da yer alıyor ki; Safiyye, H ayber Savaşı'nda ve sonucunda aile üye­
lerini yitirm işti. B abasını, kocasını, kocasının k ard eşin i... (K arşılaştırm alar ve
geniş bilgi için Prof. Dr. İlhan A rsel'in Şeriat ve Kadın adlı kitabına başvurm ayı
öneririm .) M üslüm anların elinde katledilm işti Safîyye'nin aile üyeleri. M uham ­
m ed'in b u y ru ğ u y la... A m a şim di bu Safiyye, aynı M uham m ed'in karısı yapılacak
ve yolda da koynuna sokulacak.

39 Bkz. Leoni Caetani, İslam Tarihi, çeviren H üseyin Cahid Yalçın, İstanbul, 1925, s. 123-124.

41
Youtube: Tanrı Mı Varmış
M uham m ed, Safiyye'yi D ıhye'nin E linden Alıyor

”H adis"ierden aldığım ız bilgiye göre:


Savaş sonrasında, D ıhyetü’l-K elbı adındaki delikanlı A rap M uham m ed'e g e­
lir; tutsak kadınlardan birini kendisine alm ası için ondan izin ister. M uham m ed
de, hadisi çeviren K âm il M iras'ın çevirisiyle; "Haydi git de bir câriye al!" diye
karşılık verir. Ne var ki Dıhye gidip Safiyye'yi alır. Bunu gören bir başka A rap
hem en koşup M uham m ed'e haber verir. Safiyye'nin D ıhye'ye değil, P eygam bere
uygun olacağım söyler. M uham m ed de D ıhye'yi çağırtır, başka bir cariyeyi alm a­
sını söyler. D ıhye'ye verilen "cariye", Safiyye'nin kocasının kız kardeşidir. M u­
ham m ed, kendisine "karı" olm anın karşılığında Safiyye'yi "azad" eder. Yani
"azad etm iş olm a"yı, evlilikte verilm esi gereken "mehir" sayar. Yola çıkıldığın­
da, b ir yandan da " z if a f düşünülm ektedir. Ü m m ü Süleym , Safiyye'yi hazırlar. Ve
gece olunca da M uham m ed'in koynuna koyar."40

Safiyye'yi M uham m ed N eden Alm ıştı?

Bu soruya karşılık olarak ileri sürülenin özeti şu:


- Safiyye, soylu bir aileden geliyordu. B abası Benû N adîr kabilesinin başı,
kocası da yine çok ileri gelenlerden biriydi. Bu nedenle onu, sıradan bir kim seye
verm ek uygun olm azdı. Yahudiler için bu, bir utanç konusu olurdu. En iyisi Pey-
gam ber'e karı yapm aktı. Bu yola gidildi.
D iyanet'in yayınları arasında yer alan Sahıh-i B uhârî M uhtasarı Tecrîd-i Sa-
rîh Tercem esi'nde, 1612. hadisin "izah"m da K âm il M iras şöyle diyor:
- "H azreti Safiyye, Huyay İbn A htab'ın kızıdır. Beni N adîr ve Beni K uray-
za'nın en şerefli bir ailesine m ensuptu. H ayber Y ahudilerinin reisi K inane İbn Ra-
bi ile yeni evlenm işti. HER İKİ C İH ETLE A SA LETİ vardı. ( ...) H ayber reisinin
gelini (karısı) ve Beni N adîr'in en şerefli bir aile kızı olan Safiyye'nin D ıhye'ye
verilm esi, Y AHUDİLER İÇ İN PEK ZİYADE ÂR'ı ve hacaleti (utanca) m ucip
olacağı beyaniyle itiraz edildi. R esûlu E krem (Peygam ber) de D ıhye'den istirdad
(geri alıp) ve azad ederek nikâhla kadınları arasına ithal etti."

Bu G erekçede M antık Var mı?

G erekçe bu olunca, şu sorular sorulabilir:


- O "soylu", o "şerefli" denenler hep kılıçtan geçirilm em iş m iydi? G eriye ne
kalm ıştı ki onlar için "âr (utanç)" söz konusu olsun? "Şerefli" olduklarından söz

4 0 Başta Buhârî, en sağlam hadis kitaplarında da yer alan bu hadisi, Kâmil Miras'ın. çeviri ve
"İzah"ını da görm ek için bkz. Sahîh-i B uhârî M uhtasarı Tecrîd-i Sarih Tercem esi, D iyanet Ya­
yınları, Ankara, 1985, c.2, s.229-310.

42

Youtube: Tanrı Mı Varmış


edilen Beni K urayza'ya, o "Resûlu E krem "in (M uham m ed'in) arkadaşlarına uy­
gulattırdığı korkunçluklar, işkence ve soykırım , benzeri ancak tarihin en ilkel d ö ­
nem lerinin en ilkel insanlarında görülebilir türdendi. Bütün bunlar, İslam ın ken­
di kaynaklarından belgelerle sergilenebilir. A m a yeri burası değil. Burada, M u­
ham m ed'in "şehvet"i nedeniyle Safiyye'den söz etm ektir konu.
A m a yine de, Prof. Dr. İlhan A rsel'in satırlarından bir kesim ini buraya aktar­
m anın iyi olacağını düşünüyorum :
"Safiyye'nin M uham m ed'e verilm esinin, Y ahudilerin gönlünü kazanm akla ya
da onların düşm anlık ve kinlerini yum uşatm akla da hiç am a hiç ilgisi yoktur.
Ç ünkü H ayber Seferi, H icret'in 7. yılına rastlar. Oysa M uham m ed, daha H icret'in
2. yılından itibaren Y ahudilere karşı düşm anlık siyasetine başlam ış ve onları im ­
ha planları hazırlam ıştır. H ayber seferine giriştiği tarihlerde, artık Yahudilerin
kökünü iyice kazım a safhasındaydı. B enû K aynuka, Benû K urayza ve Benû N a-
dîr gibi, M edine'nin en ünlü Yahudilerini tem izlem iş ve sıra H ayber Yahudileri-
ne g e lm işti..." (A rsel, bunu, Şeriat ve K adın'm savunm ası için yazm ış, am a y a­
yım lanm am ıştır. -T.D.)
- M uham m ed Safiyye'yi D ıhye'nin elinden alınca, bu kadının "kocasının kız
kardeşi"ni verm işti ona. Aynı aileden olduğuna göre onun da "asalet"i vardı. Dıh-
ye'ye o nasıl verilebilm işti? O zam an "âr" olacağı düşünülm em iş m iydi?
- H epsi bir yana da; M uham m ed, en yakınlarını, sevdiklerini öldürttüğü bir
kadını (Safiyye'yi), o acılı gününde koynuna nasıl alabilm işti? O nunla nasıl se-
vişebilm işti? Bunun cevabı verilebilir m i? Safıyye o sırada, daha "körpe" dene­
cek yaştayken M uham m ed 57 yaşındaydı.
M uham m ed'in "şehvet"ini ve "Tanrı"sınm bu "şehvet"e büyük önem verip k o ­
laylıklar gösterdiğini anlatm ak için, karılarını-cariyelerini tüm üyle ve öyküleriy­
le sıralayıp anlatm aya gerek yok. K onu, bu kadar örnekle de anlaşılm ıştır. A m aç,
bir gerçeği açığa çıkarm ak. Ve gün ışığına çıkarılacak bu tür gerçeklerle, insan­
lığın önündeki "tabu"larm yıkılm asında yararlı olabilecek bir katkı sağlam ak.
D aha ışıklı, daha güzel, daha özgür bir dünya iç in ...

M uham m ed'de N eden Çok K adın Vardı?

İslam cılara bakarsanız şöyle açıklanabilir:


- Peygam ber, kim i kadınlara "acım ıştı" da o nedenle alm ıştı onları.
Ö nce bunun hiç olam ayacağını, gerçeklerle hiçbir biçim de bağdaşm adığını
belirtelim . Yoksul, çaresiz kadın mı toplam ıştı M uham m ed? H angisi bu durum ­
daydı? O çağda, o yörelerde sayılam ayacak kadar yoksul, çaresiz kadın vardı.
M uham m ed onların hangi birini alacaktı? Bu am aca yönelseydi başa çıkabilir
m iydi? Sonra "yoksuf'un, "çaresiz"in sorunu çözm e yolu; onunla M uham m ed'in
evlenm esi m iydi?

43
Youtube: Tanrı Mı Varmış
- Peygam ber, kim ileriyle de "siyasi sebepler"le evlenm işti.
B unu diyen İslam cdara şunu sorm ak gerekir: M uham m ed bir Peygam ber
idiyse, böyle "siyasi sebepler"e neden gerek duyuyordu? "Tanrı"sınm yardım ı
yeterli değil m iydi? Bu yardım yeterli değil m iydi de, bir sürü kadın topladı?
H em de bir kesim i genç, k ö rp e ... Ve bu kadınları, kim seyle evlenm eleri m üm ­
kün olm ayan birer "ebedî dul" olarak bıraktı kendisinden sonra. Bu kadınlar on­
dan sonra kim seyle evlenem em eye hüküm lüydüler. Ç ünkü hepsi de "m üm inlerin
anaları" olarak K ur'an'a geçirilm işti. (Bkz. A hzâb Suresi, 6. ayet.) B unlardan k i­
mi, Â işe, C üveyriyye gibi 18-19 yaşında "dul" kalm ışlardı. "Çocuk yaşta dullar."
İleri sürülen "siyasi sebepler" bunu da m ı gerektirm işti?
M uham m ed'in çok karı ve cariye alm asında, o dönem lerde, A raplarda geçer­
li olan neydiyse oydu etken: C insel istek ve onun gereği. En azından, başta bu
geliyordu. "B ir taşla birkaç kuş vurm alar" da oluyordu kuşkusuz. A m a tem el e t­
keni gözden kaçırm am ak gerekir.
İslam cılar, "Peygam berim iz nefsani arzularına göre davranm ıyordu, hanım la­
rı da nefsani arzularla alınm am ıştı" diye dursunlar; ayetler, hadisler ve de gerçek­
ler ortada.

M uham m ed, C insel İlişkilere Ne K adar Zam an Ayırıyordu?

O dönem A raplannda "şehvet", "erkeklik gücü" en başta gelen bir özellikti.


Bunu G azalî, İhya-i U lum i'd-D in adlı ünlü kitabının "Kitabu  dâbi’n-N ikâh" b ö ­
lüm ünde uzun uzun anlatır. B ir dolu örnek verir. A li'nin oğlu H asan’ın bir alışta
"dört karı birden" aldığını, sonra çok geçm eden bunları boşayıp yenilerini aldı­
ğını, M uham m ed'e bu torunu anlatıldığında M uham m ed'in; "O, yaratılışta da
huyda da bana benziyor!" dediğini, bu oğlanın, 200 kadar karı elden geçirdiğini
anlatan bir hadise, M uham m ed'in, "dünyanızdan bana üç şey sevdirildi" dedikten
sonra bunlardan birinin de "kadın" olduğunu dile getiren bir başka hadisine ve
daha nice hadislere, öykülere yer veriyor.41 G azalî, Felâk Suresi'nin (D iyanet'in
çevirisiyle): "B astırdığı zam an karanlığın şerrinden de O'na sığınırım , de!" anla­
mı verilen 3. ayetine "Ve sertleşip kalkm ış olan zekerin (erkeklik organının) bu
durum a geldiği zam anki bastırm asının şerrinden de Tanrı'ya sığınırım , de!" anla­
m ının verilebileceğini, bu anlam ı İbn A bbas'ın verdiğini; ünlü gizem ci Cüneyd-i
B ağdadî'nin (ölüm ü 910) "Yemeye, içm eye ne denli gereksinim duyuyorsam ,
cinsel ilişkiye de o denli gereksinim duyuyorum !" dediğini aktarıyor ve verdiği
örneklerle "insanın rahatlam ası için şehvetinin gereğini yerine getirm esinin ö n e ­
m ini" anlatm aya çalıştığını belirtiyor.42
M uham m ed'in çok karı alışına, kadınlara yönelişine de bu açıdan bakm ak
gerçekçi b ir yaklaşım olur.

41 Bkz. G azalî, İhya-i U lum i'd-Din, Arapça, 28-29 ve diğerleri.


4 2 Bkz. a g e, s.27.

44

Youtube: Tanrı Mı Varmış


H adislere baktığım ız zam an, M uham m ed'in "cinsel ilişki"ye ayırdığı zam a­
nın, şaşılacak boyutlarda olduğunu görüyoruz. İşte bir hadis:
Enes anlatıyor:
- "Peygam ber, 9 ya da 11 karısı varken, gecenin ya da gündüzün belli saatin­
de tüm ünü dolaşıyor ve H E PSİY LE cinsel ilişkide bulunuyordu."
E nes'e soruluyor:
- "İyi am a, Peygam ber buna güç yetirebiliyor m uydu?"
Enes karşılık veriyor:
- "Evet. Biz aram ızda, Peygam ber'e 30 erkek gücü (şehveti) verildiğini konu­
şurduk."
B u hadis Buhârî'nin e's-Sahîh'inde de yer alıyor. (D iyanet'in bir yayınında
görm ek için bkz. Sahîh-i B u h â rî M uhtasarı Tecrîd-i Sarih Tercemesi, hadis no.
192.)
B aşka hadislerde de "Peygam ber'in 40 erkeğinki kadar şehvetinin olduğu" b e­
lirtilir. Bunda bir abartm a olduğu açık. M üslüm anlar, Peygam ber'in "şehvet"ini
de "m ucizeli" olarak gösterm ek istem işlerdir.
M uham m ed'in "şehvet"i, ister sıradan, ister "farklı" olsun; ”ayet"ler ve "ha-
d is"ler yönünden bakıldığında görülür ki "Tanrı"sı katında ayrıcalıklı.
 işe'nin sözünde bu ayrıcalık, en çarpıcı biçim de dile geliyor:
- "B akıyorum da Senin Efendi T a n rın (Rabb), senin şeyinin keyfi (hevâ) için
koşuyor yalnızca!"
2000'e D oğru
22 M art 1987, yıl 1, sayı 12

45
Youtube: Tanrı Mı Varmış
M U H A M M ED 'İN C İN SEL HAYATI DAVASINDA
SAVUNM A*

İSTA N BU L 2. A SLİY E CEZA M A H K EM ESİN E

DAVACI K.H.
SA N IK FATMA Y A ZICI-K aragüm rük
K abakulak sok. 6/3 Fatih
DAVA K O N U SU TC K 'nun 175. m addesine m uhalefet.
TARİHİ 22-28 M art 1987

O lay ve H ukuki Durum

Sorum lu olduğum ve Yazı İşleri M üdürü bulunduğum haftalık 2000'e D oğru


dergisinin 22-28 M art 1987 tarih ve 12 sayılı nüshasında, s.8'de "Hz. M uham -
m ed'in C insel Hayatı" başlığı altında, -D iy a n e t İşleri B aşkanlığı'ndan gönderil­
m e ekli yazılardaki polem ikler ne olursa o ls u n - tüm üyle tem el İslam i kaynaklar­
da yer alan m etinlere dayalı yazı ve daha önce yayınlanm ış ilgili fotoğraflar, İd­
dianam ede T C K 'nun 175. m addesine aykırı bulunuyor. İddianam edeki bu savın
da ekli B ilirkişi R aporu'na dayandırıldığı görülüyor:

A- İddianam e ve İleri Sürülen

İddianam ede, Bilirkişi R aporu'nda ileri sürülenler hem en hem en aynen tek­
rarlanıyor. "Yazıda İslam kaynaklarına dayandığı belirtilerek Hz. M uham m ed'in
cinsel hayatı anlatılm aktadır. Yazı incelendiğinde, Hz. M uham m ed'in çok büyük
bir cinsel arzu içinde bulunduğu, bu arzusunu tatm in etm ek am acıyla birçok ca-
riyeyle yattığı (oysa 'cinsel arzusunu tatm in etm ek için birçok cariyeyle yatm ış­

* 2 0 0 0 'e D o ğ r u 'nun "Hazreti M uhamm ed'in C insel Hayatı" başlıklı yazısı hakkında açılan dava­
da Sorum lu Müdür Fatma Yaztcı'nm savunm asını Turan Dursun yazdı. İlk kez burada y ayım la­
nıyor.

46

Youtube: Tanrı Mı Varmış


tır' diye bir söz yazıda yer alm am ıştır. -F.Y.), onda 30 hepsiye cinsel birleşim de
bulunduğu (ekli B ilirkişi R aporu'nun 2. paragrafından bir satır atlanarak alındığı
için bu anlam sız anlatım ın m eydana geldiği görülüyor. A tlam a olm asaydı şöyle
olacaktı: 'Onda 30 erkek gücünde güç bulunduğu, aynı günde bütün ka n la rın ı
dolaştığı ve hepsiyle cinsel birleşim de bulunduğu'. -F.Y.) m esajının verilm ek is­
tendiği görülm ektedir. Yine yazıda Peygam ber'in dilediği kadını alm a hakkı ol­
duğu, bazı kadınların kendilerini P eyg a m b er’e arm ağan ettikleri, Ayşe'nin bu d u ­
rum a karşı çıktığı, fa k a t bunun üzerine hem en ayet indiği, bu ayette, cariyelerin,
am casının kızlarının, teyzelerinin kızlarının, Peygam berde nikâhlanm ayı istedik­
leri takdirde bunların Peygam ber'e helal kılındığı, bunun üzerine Peygam ber'in
eşi A işe'nin Peygam ber'e, '"G örüyorum ki senin A llah'ın, yalnızca senin şeyinin
keyfini yerine getirm ek için koşu yo r’ dediği, bundan sonra 51. ayetle Hz. M u-
ham m ed'e karılarından dilediğinin sırasını geciktirebileceği, dilediğinin sırasını
öne alacağının kaydedildiği (burada yine yanlış anlatım var. Bu kezki yanlışlık,
Bilirkişi Raporu'ndaki yanlışlıktan kaynaklanıyor. Şöyle olmalı: '51. ayetle, Hz.
M uham m ed'e, karılarından dilediğinin sırasını geciktirm e, dilediğinin sırasını
öne alm a yetkisinin v erild iğ i...' -F.Y.) belirtilm ektedir. Yazının diğer kısım ların­
da da (böyle başlanan sözler de Bilirkişi R aporu'nda var. -F.Y.) H afsa'nın Pey­
gam ber'e (Bilirkişi Raporu'ndaki yanlışlık buraya da geçm iş: 'Peygam bere' değil,
"Peygam beri' olacak.-F.Y .) kendi gününde ve kendi yatağında yaparken yakala­
m ası (yine Bilirkişi R aporu'ndaki yanlışlıktan kaynaklanan bir yanlışlık: '.. K en­
di gününde ve kendi yatağında yaparken ...' deniyor. Neyi yaparken? H er halde
'C ariyesi M aryayı YAPARKEN' ya da 'C ariyesi M arya'yla yatarken' olacak. Ya­
ni 'yatarken' olacakken 'yaparken' olm uş. -F.Y.) üzerine Peygam ber'in hem en ona
halifelikle ilgili m üjdeli haberler vererek gönlünü aldığı ve olayı kapattığı ifade
olunm aktadır. K ısaca özetlediğim iz (oysa özetleyen, iddianam e değil; Bilirkişi
Raporu. 'K ısaca özetlediğim iz' sözü de B ilirkişi R aporu'nda yer alıyor. -F.Y .)..."
deniyor. Ve ardından, O rtaçağın karanlığını bütün koyuluğuyla ortaya getiren bir
m antıkla yargıya (bilirkişinin yargısına) varılıyor: "Yazı, M üslüm anlar için m u ­
kaddes bir inanç kaynağı olan ve her M üslüm anın gönlünde yattığı Hz. Peygam -
ber’den âdeta bir 'cinsel sa p ık’ olarak sözetm ektedir. G erçekten yazıda, Hz. P ey­
gam ber'in sadece kadın düşündüğü (yazıda 'Peygam ber'in sadece kadın düşündü­
ğü' hükm ü nereden çıkarılıyor acaba? -F.Y.) ve cinsel arzularını istediği biçim de
yerine getirm ek için bu hedefine uygun ayetleri uydurduğu izlenim i verilm ekte­
dir." Aynı m antığa dayalı ve B ilirkişi R aporu'ndan aynen alınm a yargı sürüyor:
"Islâm Peygam berine bu şekilde isnatta bulunm a, onun m anevi hatırasına haka­
ret teşkil eder. Z irâ böyle bir aşağılayıcı isnat, İslam dinine inanm ış kişileri inci­
tir. TC K . 175. m adde, dinleri ve inananları, dini inanç ve düşünceleri koruyan bir
hüküm olduğu içindir ki, İslâm dininin P eygam berinin bu şekilde küçültülm esi,
sadece kadın düşünen cinsel arzularını tatm in için çeşitli çarelere başvuran bir

47
Youtube: Tanrı Mı Varmış
kim se olarak gösterilm esi, bu m addenin 3. fıkra sın ı ihlâl eder, denilm ektedir. Bu
durum a göre sanığın, TCK . 175. m addeye suçunu işlediği anlaşıldığından duruş­
m ası yapılarak eylem ine uygun TCK . 175/3. m addesi gereğince tecziyesine ka­
rar verilm esi iddia olunur."
N e denli "bilim sel" (!), "hukuki" (!) ve "ciddi" (!) olduğu, içerdiği yanlışlar­
dan da belli olan "B ilirkişi R aporu"nu aynen tekrarlarken satır atlayan, yanlışa
yanlış katm anın ötesinde bir şey eklem eyen, böylece ne denli "incelem eye daya­
lı" (!) olduğu, ne denli "kılı kırk yaran bir hukuk titizliği" (!) gösterildiğini ispat­
layan ve bilirkişileri "iddia m akam ı"na alıp oturtan, tam anlam ıyla "perişan" id­
dianam e böyle.
iddianam ede ve aynen tekrarladığı "Bilirkişi Raporu"nda, "yazıda şunlar var,
şunlar v a r..." denirken, yazıda yer alanların, İslam kaynaklarına uym adığı söylen­
miyor. Çünkü söylenemezdi. Çünkü yazıda yer alanların tümü, başlangıçta da be­
lirtildiği ve aşağıda da üzerinde durulacağı gibi, tümüyle İslamm temel kaynakla­
rına dayanıyor. Eğer iddinamade ve "Bilirkişi R aporu'nda ileri sürülen, "Yazıda
yer alanlar, Peygam ber) CİN SEL SA PIK gösteriyor" yargısı doğruysa, bu m antık­
la —yazı, İslâm î kaynaklarda olanları aktardığına g ö re - "temel İslami kaynaklar,
Peygam berin CİN SEL SAPIK olduğunu anlatıyor" demek gerekir. İddianam enin
ve "Bilirkişi R aporu'nun dayandığı mantık, O rtaçağda "din sapkınlığını cezalan­
dırm a bahanesiyle kurulu düzeni korum a am acı için kurulan EN G İZİSYO N (inqu­
isition)" m ahkem eleri m antığının bile gerisine düşmüştür. Çünkü bu m ahkem eler­
de bile, suçlanan kim senin yaptıklarının, söylediklerinin, "Kutsal Kitap "a uyup uy­
m adığına bakılırdı. Biri kalksaydı da Tevrat'ta yer alan Lut'un "kendi kızlarıyla yat­
tığına, onları gebe bırktığına" ilişkin öyküyü (bkz. Tevrat, Tekvin, 19: 33-38) ya da
D avud Peygam ber'in "evinin dam ında gezinirken yıkanm akta olan bir güzel kadı­
nı gördüğü"ne, bu kadının EVLİ, Hitti Uriya'nın karısı (Bat-Şeba) olduğu kendisi­
ne söylendiği halde kadım getirtip onunla "yattığı"na (Davud'un o kadınla o sıra­
daki birleşm esinden, kadının, Süleym an Peygam ber'e gebe kaldığı da anlatılır) ve
bununla da kalm ayıp, kadının kocasını -ö lm e si iç in - savaşa, cepheye gönderdiği­
ne, ölm esinin sağlanm ası için cephe kom utanına m ektup yazdığına, sonuçta Hitti
U riya’yı öldürttüğüne (yani D avud'un katil de olduğuna) ilişkin öyküyü (bkz. Tev­
rat, II. Samuel, 11: 1-27) ya da Süleym an Peygam ber'in "yedi yüz kansı, üç yüz de
cariyesi" olduğuna (bkz. I. Krallar, 11: 3) ya da İncilden: İsa’nın "Yeryüzüne barış
getirm eye geldim sanmayın. Ben barış değil; kılıç getirmeye geldim. Çünkü ben,
kişiyle babasının, kızla anasının, gelinle kaynanasının arasına ayrılık koym aya gel­
dim " dediğine ilişkin kesim i (bkz. M atta, 10: 34-35) alıp bir yerde aynen aktarsay-
dı, ya da söyleseydi, o kim seye "Engizisyon" üyeleri: "Sen Kutsal K itaba hakaret
ediyorsun, sen Lut Peygam ber), Davud Peygam ber) CİNSEL SAPIK gösteriyor­
sun, sen Süleym an Peygam ber) aşağılıyorsun, sen İsa Peygam ber) (’T anrinın Oğ-
lu'nu) gözlerden düşürm eye, küçültm eye çalışıyorsun!.." demezlerdi. Belki suçla­

48
Youtube: Tanrı Mı Varmış
m ak isteciik ¡eri, cezalandırm ayı kafaya koydukları kim seyi m ahkûm etm ek için bir
şeyler uydururlardı ama, böyle dem ezlerdi. Yani "Kutsal K itap"ta olanı aynen ak­
taranı, aktardı diye -b a şk a bir k ılıf u ydurm adan- "Kutsal Kitap adına" suçlam a yo­
luna gitm ezlerdi. Savcılığın "İddianam e"sinde ve "iddianame"ye dönüştürdüğü
"Bilirkişi R aporu”ndaysa, "İslam" adına, Peygam ber'i adına hüküm oluşturulup
TCK . 175/3. m addesinin hükm ü diye gösterilm eye çalışılırken yazıda olanların,
K ur'an'da ve İslam dünyasının sağlam lığını kabul ettiği hadis kaynaklarının yer
verdiği hadislerde var olup olm adığına hiç m i hiç değinilmiyor. Peygam ber'in ken­
disi ve arkadaşları, K ur'an'da ve hadislerde olanları yazm ayı suç sayan bu "iddiana-
me"yi ve "Bilirkişi Raporu"nu okum uş, ya da dinlem iş olsalardı, hiç kuşku yok, şa­
şarlardı. Böyle olunca, Türkiye Cum huriyeti okullarında okuyup eğitim görm üş,
Türkiye Cum huriyeti üniversitelerinden "mezun" olmuş, şeriat hukuku değil, çağ­
daş hukuk anlayışı verilm eye çalışılmış, şeriat hukukuna son veren A tatürk'ün hu­
kukçuları olarak görev almış olan sayın Savcı ve bilirkişi üyelerinin "İslam adına
İslam ı savunur"ken, "kraldan fazla kralcı" durum una düştükleri söylenebilir.
Şim di gelelim "Bilirkişi R aporu"nun tekrarı olan "İddianam e"de, suçlanan
yazıda olduğu belirtilenlere ve İslam ın tem el kaynaklarında bulunup bulunm adı­
ğına:
1- "Hz. Peygam ber'in çok büyük bir cinsel arzu içinde bulunduğu", "onda 30
erkek gücünde güç bulunup aynı günde bütün karılarını dolaştığı" ve "hepsiyle
cinsel birleşim de bulunduğu" m esajının verilm ek istendiği belirtiliyor. (İddiana­
me, B ilirkişi Raporu, s .l, p aragraf 2.)
B unu yazm ak eğer İslam adına ya da hukuk yönünden bir "suç"sa, bu suç, D i­
yanet İşleri B aşkanlığı'nın yayınları arasında olan Sahîh-i B uhârî M uhtasarı Tec-
rîd-i Sarîh de işlem iş bulunuyor: Bu kitaptaki 192. hadis ve A hm et N aim 'in tercü­
m esi aynen şöyledir:
E nes İbn M âlik R adiyallahu A nh'den: Şöyle dem iştir: R esulullah Sallallahu
aleyhi ve sellem , gecenin yahut gündüzün bir saatinde bütün zevcat-ı tâhiratm ı
devr ederdi. B unlar da on bir ve diğer rivayette dokuz hatun idi. "Buna takat g e­
tirir m iydi?" diye soran Ravi K atade'ye, "Biz aram ızda, ona, yani Resulullah
aleyhi ve sellem e otuz erkek kuvveti verilm iştir diye söyleşirdik” cevabını vermiş.
(Bkz. Belgem no: 1)
B ugünkü dille Türkçesi:
Enes İbn M âlik'ten aktarılıyor. Enes şöyle dem iştir: "Peygam ber, gecenin ya
da gündüzün bir saatinde bütün karılarını (cinsel birleşim de bulunm ak üzere)
dolaşırdı. ( ...) '(Peygam ber) buna güç yetirebilir m iydi?' diye soran Ravi K ata­
de'ye (Enes İbn M âlik): 'Biz aram ızda onun için (P eygam ber için): ona otuz er­
kek gücü verilm iştir diyerek aram ızda konuşurduk' cevabını vermiştir."
G örülüyor ki, bu hadiste (ki B uhârî'nin de yer verdiği hadis olm ak yönünden
son derece önem lidir) şunlar açıkça belirtiliyor:

49
Youtube: Tanrı Mı Varmış
- Peygam ber, "çok büyük bir cinsel arzu içindeydi".
- P eygam ber'de "otuz erkek gücünde güç bulunuyordu".
- Peygam ber "aynı günde bütün karılarını dolaşır ve cinsel birleşirdi".
E ğ er P eygam ber'in "kadınlarını boşu boşuna, ya da salt ziyaret için dolaştı­
ğ ının anlatılm ak istendiği" ileri sürülürse, boşuna bir sav olur. Ç ünkü anlatılm ak
istenen, Peygam ber'in "cinsel birleşim den başka bir am acı" olsaydı, "P eygam ­
b er buna güç yetirebiliyor m uydu (nasıl güç yetiriyordu)?" diye bir soru sorul­
m az ve "Biz aram ızda ona otuz erkek gücü kadar (cinsel) güç verilm iştir" cev a­
bı verilm ezdi. Ç ünkü burada söz konusu olan "kuvvet", anlatılanların akışından
ve bütün "şerh"lerden (açıklam alardan) da anlaşılacağı gibi, "cinsel güç"tür.
B aşka b ir hadiste de "şehvet y er alm aktadır. A hm ed İbn H anbel'in M iisned'inde
y er alan b ir hadiste de Peygam ber'in kendisi, bir süre aralarından ayrılm asını
m erak eden arkadaşlarına aynen: "Fe vakaa fi kalbi şehvetü'n-nisâi fe eteytü
ba'ze ezvacî fe esabtuha", yani "kadınların şehveti yüreğim e düştü, onun için g i­
dip k arılarım ın kim ileriyle cinsel birleşim de bulundum " dem ektedir. (Bkz. A h­
m ed İbn H anbel, M üsned, c.4, s.231, Bkz. B elgem : 2)
Tem el kaynaklardan N eseî'nin S ün en 'inde ve yine A hm ed İbn H anbel'in
M ü sn ed 'inde Peygam ber'in: "H übbibe ileyye m ined'dünya e'n-nisâu ve't-tîbü"
yani "dünyada bana kadınlar ve koku sevdirildi" dediği anlatılm aktadır. (Bkz.
N eseî, Sünen, K itabu Işreti'n-N isâ/36/I, c.7, s.61; A hm ed İbn H anbel, c.3, s .128,
199, 285; Bkz. B elgem no: 3.)
K u r'an ’m kendisinde, A hzâb S uresi'nin 52. ayetinde Peygam ber'e seslenile­
rek "bundan böyle artık -c a riy e lerin d ışın d a - kadınların kendisine helal olm a­
yacağı ve karılarını başka karıyla da değiştirem iyeceği" bildirilirken "ve lev
a'cebeke hüsnuhunne" yani: "kadınların güzelliği seni ne denlli im rendirse de
(artık helal olm az)" denm ektedir. D em ek ki ayette de, "kadınların güzelliği"nin
P eygam ber'i çok "ilgilendirdiği" ve "im rendirdiği" ("i'câb" burada "im rendir­
m e" anlam ındadır) belirtiliyor. B ütün b unlar varken: "Peygam ber'in kadınlara
ilgisi, aşırı ölçüde şehveti, düşkünlüğü yoktu" denebilir m i ve bu İslam adına
söylenebilir m i? Sonra bunu yazdı diye bir insan, bir dergi, "hukuk ad ına” suç­
lanabilir mi? "B ilirkişi R aporu"nda ve onun iddia m akam ına oturtulan biçim i
olan "İddianam e"de bu yapılm aktadır. H em de "kam u” adına ve "hukukun üs-
tünlüğü"nün savunulduğu, şeriat yasasının yerine çağdaş hukukun ve yasaların
konulduğu bir ülkede. A tatürk T ürkiye'sinde.
2- İddianam e'de ve B ilirkişi R aporu'ndaki : "Yine yazıda Peygam ber'in d ile­
diği kadını alm a hakkı o ld u ğ u ...” diye başlayıp "...P eygam ber'e helal kılındı-
ğı"ya kadar olan kesim (Â işe'nin hadiste yer alan itirazı dışında) A hzâb S ure­
si'nin 50. ayetinde de var. (Bkz. B elgem no: 4) "Â işe'nin karşı çıkışı ve onun üze­
rine ayetin in d iğ i'n e ilişkin kesim se B uhârî'nin de yer verdiği hadiste (bkz. Bu-
hârî, K itabu Tefsiri'l-K ur'anH ) y er alm aktadır. Bu hadis, D iyanet'çe gönderilen

50

Youtube: Tanrı Mı Varmış


yazının ekleri arasında da bulunm aktadır. (Bkz. D iyanet'çe gön. belge no: 16, ek:
1/1) Aynı ekteki aynı hadiste, Â işe'nin "E TEH İB Ü 'L-M ER 'ETÜ N EFSEH Â " y a­
ni "kadın da kendini (Peygam ber’e bile olsa) arm ağan eder m iym iş?" diye karşı
çıkışı üzerine, A hzâb Suresi'nin "Peygam ber'in, karılarından dilediğinin sırasını
geciktirebileceğini, dilediğinin sırasını öne alabileceğini anlatan" 51. ayetinin in­
diği, bunun üzerine de  işe'nin: "M  ER  R A B B E K E İLL Y Ü SA R İU Fİ HE-
VAKE" yani: "Senin T ann'm n yalnızca senin H EV Â N için (buradaki 'hevâ'nın
'şehvet', yani Peygam ber'in 'şeyinin keyfi' anlam ında olduğu üzerinde durulacak­
tır) koşuyor görüyorum " dediği çok açık biçim de anlatılıyor. (Bkz. D iyanet, b el­
ge no: 16, ek: 1/1; belgem no: 5.) Â işe'nin sözüne dergide verilen anlam ın, yani
"G örüyorum ki senin A llah'ın yalnızca senin şeyinin keyfini yerine getirm ek için
koşuyor" anlam ının doğru olm adığını -k e n d ile rin c e - kanıtlam ak için D iyanet'çe
gönderilen ekler arasında yer alan, Tecrîd-i Sarih Tercemesi'nde yer alan anlam
şöyle: "R abbin Teâlâ (Teâlâ=Y üce, hadisin m etninde yok, bu yüceltm e, çevire­
nindir) kadınların değil (bu da hadisin m etninde yoktur, onun için parantez için­
de gösteriliyor) ancak senin arzunun tahakkukuna m üsâraat ediyor." (Bkz. D iya­
net'çe gönd. belge no: 18.) Bu "tercüm e"nin bugünkü dille Türkçesi şudur: "Se­
nin Tanrı'n, yalnızca senin arzunun gerçekleşm esini hızlandırıyor." Bu tercüm e­
de, hadiste yer alan b ir sözcüğe, "ERÂ" sözcüğüne anlam verilm ediği, bu sözcü­
ğün atlandığı görülüyor. "Erâ”, "görüyorum " anlam ındadır. D ergideki çeviride
yer almıştır. H adisteki "H EV Â ", dergideki çeviride "şeyinin keyfi", Tecrîd-i S a ­
rih Tercem esi'ndeyse "arzu" diye çevriliyor. A slında iki çeviride verilen anlam da
aynı kapıya çıkm aktadır. Çünkü, Peygam ber'e, cinsel birleşim de, kadınların sıra­
sını dilediği zam an geriye bırakm a, dilediği zam an öne alm a yetkisini veren (he­
m en) b ir ayetin (A hzâb, 51. ayet) gelm iş olm asına  işe'nin tepki gösterirken söy­
lediği "H EV Â K E"ye "senin arzun" anlam ı da verilse, buradaki "arzu", Peygam ­
ber'in "cinsel birleşim "e yönelik arzusudur, yani "şeyinin keyfi"dir. Yoksa başka
bir "arzu", örneğin "hurm a yem e arzusu" değildir. K aldı ki bu "HEVÂ" sözcüğü­
ne, tem el kaynaklardan olan R ağıb'ın E l M üfredat'mda, "h-v-y" m addesinde,
"M EY L Ü 'N -N E FSİ İL E ’Ş-ŞEH V ETİ" yani "nefsin ŞE H V E T ’e eğilim idir" diye
anlam verilm ektedir. (Bkz. B elgem no: 6.)
G örülüyor ki, dergideki yazıda yer alan çeviri, "rastgele" ve gelişigüzel yapıl­
m ış b ir çeviri değil, konunun önem ine dikkat edilerek, tem el kaynağına başvuru­
larak yapılm ış bir çeviridir. M etni, doğru çevirm ekten başka da bir am aç güdül-
m em ektedir. B uradaki özel am aç ve "im a", Peygam ber'in karılarından  işe'nin-
dir. Â işe, İslam cılar ne denli örtm eye çalışırlarsa çalışsınlar, önem li bir eleştiri
getirm ektedir.
3- "Y azının diğ er kısım ların d a da H afsa'nm , ..." diye başlıyan (İddiana-
m e'de ve B ilirkişi R aporu'ndaki) cüm le: "H afsa'nm , kendi gününde, kendi ya-

51

Youtube: Tanrı Mı Varmış


tağm da, Peygam ber'i, cariyesi M ary a'y la yakaladığı" ve "P eygam ber'in hem en
on a halifelik le ilgili m üjdeler verdiği" de İslam i kaynaklarda, F. R âzî gibi
önem li "m üfessir"lerin K ur'an y orum larında (bkz. F. Râzî, e ’t-Tefsirü’l-Kebir,
c.30, s.43) bulunm aktadır. (Bkz. B elgem no: 7) F. R âzî'nin tefsirinde aynen:
"Fe eserre ileyhâ bir şey'eyni: T ahrim u'l-em eti alâ nefsihi ve'l-beşâretu bi en-
ne'l H ilafete b'dehû fi E bu B ekr'in ve ebîhâ U m er'e" yani: Peygam ber, H afsa'ya
iki sır verm işti: B irincisi, cariyeyi (M arya'yı) kendisine yasaklam ası, öbürü de,
k endisinden sonra h alifeliğin, E bubekir'e ve H afsa’m n babası Ö m er'e g eçece­
ğine ilişkin m üjde."
Peygamber, "olayı kapatm ak" istemişti, ne var ki, Tahrim Suresi'nin "Peygam ­
ber, eşlerinden birine, gizlice bir söz söylemişti. O bunu Peygam ber'in diğer bir eşi­
ne haber verince..." anlam ındaki sözlerle başlayan 3. ayetinde de belirtildiği gibi,
"Peygam ber'in gizlice bir sır verdiği eşi" yani (hadislere, Kur'an yorum larına göre)
H afsa "sır” saklamayınca, olay ortaya çıkmıştı. (Bkz. Belgem no: 8). Kaldı ki, ay­
nı Sure'nin 1. ayetinde, Peygam ber'in, "k an lan m em nun olsun diye kendini helal
olan bir şeyden yoksun etm esi"ne gerek olm adığı da anlatılmaktadır. Peygam ­
ber'in, "karılannı m em nun etm ek için kendisini yoksun etm esine gerek olmadığı"
bildirilen "şey"in en olduğu üzerinde durulurken kimileri, hadislerde yer alan bir
"bal şerbeti" öyküsüyle durum u açıklam a yoluna giderler. Öyküye göre, Peygam ­
ber cinsel birleşim de sıranın Cahş kızı Zeyneb'in odasında, olağandan biraz çok ka­
lır. Âişe bunu kıskanır. H afsa'yı da kendisine yandaş eder. Peygam ber'in Zeyneb'in
odasında "bal şerbeti" içtiği bilinmektedir. Â işe'yle H afsa bir oyun hazırlarlar:
"Peygamber, onların odasına geldiğinde, ağzının koktuğu, m eğafir koktuğu söyle-
necek' tir. "M eğafir kokusu"nun da Peygam ber'in, Zeyneb'in odasındayken içtiği
"bal şerbeti"nden kaynaklandığı söylenecektir. Peygam ber'in cinsel birleşim için
sıralarını gözetirken odalanna girdiği saatlerde bu iki kansı (Âişe ve Hafsa), oyun­
larını sahneleyip gerçekleştirirler. Peygam ber "ağzını kokuttuğu için" bir daha "bal
şerbeti içm eyeceğine" ant içer. Bu öykü, Buhârî ve M üslim gibi sağlam hadis kay­
naklarında da yer alır. İleri sürülür ki, Tahrim Suresi'nin 1. ayeti, bu bal şerbeti öy­
küsüyle ilgilidir. Ve Tanrı, "kendisine helal olan bal şerbetinden kendisini yoksun
bırakm asına gerek olmadığını" Peygam ber'e bildirmiştir. Ne var ki, ayeti bu öykü­
ye bağlam ak, çok zorlam alı bir yorum kabul edilmektedir. Ayetin asıl ilgili bulu­
nan nedeni, konusu, "Peygam ber'in Hafsa'nın gününde ve yatağında, cariyesi M ar­
ya'yla yakalanm ış, Peygam ber'in de M arya'yla bir daha yatm ıyacağm a ilişkin H af­
sa'y a-y em in le, sözvermiş olması" dır. Peygam ber "bal şerbetini içmemekle" değil,
"M arya'yla yatm am akla" ancak "kanlarını m em nun etmiş" olabilirdi. Onun için
ayette, "karılarım m em nun edecek diye kendisini helal olan şeyden (yani cariyesiy-
le yatm aktan) yoksun bırakm asına gerek olmadığı" anlatılıyor. Kur'an yorum ların­
da, buna ilişkin hadis de aktanlm aktadır.

52

Youtube: Tanrı Mı Varmış


K urtubî, K eşşaf, Â lusî, Tefsiru İbn K esir, E l B a h ru l-M u h it, e't-Tefsiru'l K e­
bir. .. gibi ünlü tefsirlerin bir özeti durum unda tefsir yazm ış olan M uham m ed Ali
e's-Sâbûni, söz konusu ayete neden olarak gösterilen iki olaya da ("bal şerbeti
olayı"na da, M arya olayına da) yer veriyor, am a, ayetin "bal şerbeti olayı"na bağ­
lanam ayacağını, en doğru yorum yolunun, ayeti, "M arya (M ariye) olayı"na bağ­
layarak yorum lam ak olduğunu -İb n K esir'e de d ay a n arak - yazm aktadır. (Bkz.
Sabunî, Safvetu't-Tefasir, c.3., s.406; belgem : 9)
T ürkiye D iyanet Vakfı İslam A nsiklopedisi Genel M üdürlüğü'nce Sargun E r­
den im zalı 8 N isan 1987 tarihli S avcılığa gönderilen yazıda, s.6, paragraf 2,
no:4'te, 2000'e D o ğ ru 'daki dava konusu yazının yazarı için: "Yazarın en bayağı
kurnazlığı, 11. sayfanın 2. sütununda b ir pornografik film (nasıl da biliyor! -EY .)
senaryosu şeklinde kalem e alındığı aşağıdaki cüm lelerde (cüm ledeki yanlışlık,
D iyanet'in yazısını yazana ait) görülm ektedir" denm ekte ve dergide yer alan, İd-
dianam e'de ve B ilirkişi Raporu'nda da özetlenen "M arya olayı"na ilişkin kesim
aktarılm aktadır. Ve saldıran bir üslupla şöyle denm ektedir:
"a- İslamın saygın kaynaklanna bağlı kaldığını iddia eden yazar, bu bayağı an­
latımı hangi kaynaktan aldığını bildirm em ektedir. Çünkü hazırladığı m izansen, ta­
m am en kendi m uhayyilesinin veya şahsi tecrübelerinin ('bak hele bak!' -F.Y.) ürü­
nüdür. Değil Hz. M uham m ed, sıradan bir erkeğin bile, âniden odaya giren karısı­
nın önünde, 'dur, bekle' diyerek, bir başka kadınla cinsî m ünasebette bulunm aya
devam edebilm esi ve keza en sapık kadının bile böye sahneyi sonuna kadar sabır
veya zevkle (Hafsa'nın 'zevkle' beklediği dergide ileri sürülmüyor. -F.Y.) seyredip
bittikten sonra infial etmesi m üm kün değildir. Böyle bir durum ancak grup aşkına
alışkın (Diyanet Vakfı'nın bu yazısını yazan, 'grup aşkı'nı nasıl da biliyor! -F.Y.) sa­
pık ruhlu insanlar arasında gerçekleşebilir. Yazarın tam am en kendi eseri olan bu
anlatım la, Hz. Peygam berle eşi H afsa ve cariyesi M arya'nnın, halkın gözünde ne
durum a düşürüldüğünü m akam ların takdirlerine sunuyorum." (Bkz. Sargon Erdem
im zalı 8 N isan 1987 tarihli yazı, s.6)
Şim di bakalım , "kurnazlığı" yapan kim , gerçeği saptıran kim , dahası: P ey­
g a m b e ri de, H afsa'yı da, M arya'yı da "seks fılm leri"ndeki gibi bir film in oyun­
cuları "grup aşkı" yapanlar durum una düşürm üş olan kim , dava konusu yazının
yazarı mı, yoksa "Türkiye D iyanet Vakfı İslam A nsiklopedisi G enel M üdürü” sı­
fatını taşıyor olsa da yazısını D iyanet İşleri Başkanlığı adına yazdığı belli olan,
yani D iyanet'in sözcüsü durum undaki Sargon Erdem adlı kişi ya da kişiler mi?
Sargon Erdem 'in yazısının ekinde, "ek: 4/2" diye bir belge var. (Bkz. no: 24)
Taberî tefsirinden bir fotokopi. Burada, Taberî, Tahrim Suresi'nin 1. ayetine ilişkin
yorum lan aktanyor. "P eygam berin kendisine haram kılıp d a T a n n ’mn helal kıldı­
ğı (Peygam ber'e, kendisini yoksun kılm asına gerek olm adığını bildirdiği) şeyin ne
olduğu konusunda, ilim ehli tartışm aktadırlar. Kim ileri der ki, Peygam ber'in karı­
larını m em nun etm ek için kendisine haram yaptığı, Marya'dır. K ıptî (M ısırlı) cari­
yesi olan M arya. K arısı ve Ö m er'in kızı H afsa'yı hoşnut etm ek am acıyla P ey­

53
Youtube: Tanrı Mı Varmış
gam ber, bu cariyeyi kendisine - a n t iç e re k - haram yapm ıştı. Çünkü peygam ber
H afsa'nın gününde ve odasında bulununca H afsa kıskanm ıştı" anlam ındaki A rap­
ça sözlerle konuya giriyor. Sözü edilen ayeti, M arya olayına bağlayan yorum cu­
ların görüşlerini aktarıyor. (Bkz. no: 24)
G örülüyor ki ayeti, "M arya olayı"na bağlam ak, "derginin yazarının icadı" d e­
ğildir. İslam ın K ur'an yorum cularınındır.
D ahası var:
B u ekteki yorum larda, olay ayrıntılarıyla yer alm am aktadır. Ayrıntıları Tabe-
rî'nin daha sonraki aktarm alarında gelecektir. Sargon Erdem 'in yazısına bu eksik
kesim in fotokopisi çekilerek eklenm iştir. İşte, ”2000'e İkibine D oğru yazarının
kurnazlık yaptığı"nı ileri süren yazı sahibinin kendi "kurnazlığı" burada. B elge­
yi eksik verm ekle gerçeği dilediği gibi saptıracağı um uduna kapılıyor. D aha son­
raki sayfalara bakalım :
"H adis"lerden birinin Türkçesi:
"İbn A bbas anlatıyor: H attab O ğlu Ö m er'e (H alife), (Tahrim, ayet: 4'deki) İKİ
K A D IN 'ın kim ler olduğunu sordum . Ömer: Â işe ile H afsa'dır, dedi. Olay, P ey­
gam b erin , H afsa’nın gününde cinsel birleşim de bulunduğu, İbrahim 'in K ıptî
(M ısırlı) anasından kaynaklanm ıştır. H afsa P eygam beri o durum da yakalayınca
şöyle dem iştir:
- ’Ey Peygam ber! A nt içerek söylerim ki, karılarından hiçbirinin başına ben­
zerini getirm ediğin b ir şeyi bana yaptın. B enim günüm de (Fİ Y EV M İ), cinsel
birleşm e sırası bendeyken (Fİ D EV R İ) ve benim yatağım da (A LÂ F İR Â Ş Î)!!!'
"B unun üzerine Peygam ber şöyle konuştu:
- 'O nu (cariyeyi) kendim e yasaklayıp bir daha ona yaklaşm azsam , bu seni se­
vindirir m i?'
"H afsa şöyle dedi:
- 'Evet!'
"B unun üzerine P eygam ber o cariyeyi kendisine yasakladı. B u arada Pey­
gam ber H afsa'ya şöyle dedi:
- 'Bu durum da sen de olayı kim seye söylem e!'
"H afsa olayı A işe'ye söyledi. Sonra Tanrı, onun  işe'ye haber verdiğini orta­
y a çıkardı. Tanrı: 'Ey peygam ber! K anlarını sevindireceksin diye niçin kendini,
Tanrı'nm sana helal kıldığı şeyden yoksun ediyorsun?' (anlam ındaki ayeti indir­
di." (Bkz. Taberî, C âm iü'l-Beyân an Tevili'l-Kur'an, c.28, s .102: belgem no: 8)
H adiste, P eyg am b erin , ayetin inm esinden sonra, "yemin keffareti" ödediği ve
cinsel birleşim de bulunm ayacağına ant içtiği cariyesi M arya'yla cinsel birleşim ­
de bulunm aya devam ettiği de açıklanıyor. (Bkz. Aynı belge.)
B ir başka hadisin Türkçesi:
"İbn A bbas anlatıyor: İkisi de P ey g am b erin kan sı olan H afsa ile  işe, birbir­
lerini çok severlerdi. H afsa babasının evine gitm işti. B ir süre orada kalıp konuş­

54

Youtube: Tanrı Mı Varmış


tular. Peygam ber de cariyesini çağırttırıp, H afsa'nın odasında onunla cinsel bir­
leşti. Peygam ber'in, Â işe'yle cinsel birleşim de bulunacağı gündü. H afsa dönün­
ce, Peygam berde cariyeyi odasında buldu. O sırada çıkm alarını bekledi. Ve son
derece kıskançlığa kapıldı. Sonra Peygam ber cariyesini çıkardı, H afsa içeri gir­
di. Şöyle dedi:
- 'Senin yanında kim olduğunu (kim inle birleştiğini) kesinlikle gördüm . Tan-
rı'ya ant içerek söylerim ki, sen beni kötü durum a düşürdün!'
"B unun üzerine Peygam ber şöyle dedi:
- 'Tanrı'ya ant içerim ki, seni kesinlikle sevindireceğim . Sana bir sır söyleye­
ceğim , sakla (kim seye söylem e).'
H afsa sordu:
- 'N edir senin sırrın?'
P eygam ber söyledi:
- 'Sen tanığım ol ki, bu cariye, bundan böyle bana haramdır. Sırf seni m em nun
edeyim diye.'
"H afsa ile  işe Peygam ber'in öteki k an ların a karşı dayanışm a içindeydiler. O
nedenle H afsa gidip, olayı A işe'ye haber verdi:
- 'Â işe, müjde! Peygam ber, cariyesini kendisine haram yaptı.'
"H afsa, Peygam ber'in sırrını Â işe'ye haber verince, Tanrı ayeti in d ird i..."
(Bkz. Taberî, aynı tefsir, c.28, s. 101, belgem no: 8)
B ir başka hadisin Türkçesi:
"Ebu O sm an anlatıyor:
- 'Peygam ber, H afsa'nın odasına gitm işti. H afsa yoktu o sıra. Peygam ber de
hem en cariyesiyle cinsel birleşti. Ü zerine örtü örtm üştü onun. O sırada H afsa
geldi. D urum üzerine kapıda (beklem ek üzere) oturdu. (=Fekaadet ale'l-bâbi)
P eygam ber işini bitirene dek (-H a ttâ kadâ R esûlullah'i sellallahu aleyhi ve selle-
m e) bekledi. Sonra şöyle dedi:
- 'Tanrı’ya ant içerim ki, sen beni çok kötü durum a düşürdün. O nunla (cari-
yenle), benim odam da cinsel birleşim de bulundun. Ya da benzeri bir söz söyledi.
B unun üzerine Peygam ber, cariyeyi kendisine yasakladı.'" (Bkz. Taberî, aynı
tefsir, c.28, s. 102, belgem : 8)
Olayı benzer biçimde anlatan başka hadisler de var. Hepsini aktarmaya gerek yok.
Şim di bütün bunlar, hadislerde yer aldığına göre, sergilenen bir "seks film i"
ya da "grup aşkı" niteliğinde bir şey m idir? D iyanet Vakfı adına yazı kalem e alıp
gönderen Sargon Erden'in yazdıklarına bakılırsa, bu soruya, "Evet!" dem ek g e­
rekir. G örülüyor ki, Peygam ber’e, eşine ve cariyesine asıl "hakaret" eden, bu D i­
yanet sözcüsüdür.

55
Youtube: Tanrı Mı Varmış
4- İddianam e'de ve Bilirkişi R aporunda; dava konusu olan yazıda, "Hz. Pey­
g a m b e rin sadece kadın düşkünü olduğu izlenim inin verildiği" ileri sürülüyor.
(Bkz. İddianam e ve B ilirkişi Raporu, s .l, paragraf 3)
İslam m tem el kaynaklarında yazılı olanlardan bu "izlenim " çıkarılıyorsa, bu,
söz konusu kaynaklara yönelik bir sorundur. 2000'e D oğru dergisinin yaptığı,
yalnızca bu kaynaklardan alıp aktarm aktan ibarettir.
"P eygam berin cinsel arzularını istediği biçim de yerine getirebilm ek için bu
hedefe uygun ayetleri uydurduğu izlenim i"nin de "verilm ek istendiği" ileri sürü­
lüyor. (Bkz. İddianam e ve Bilirkişi Raporu, aynı yer.)
K aynaklarını gösterdiğim iz, belgelerini ortaya koyduğum uz, tüm üyle İslam i
kaynaklarda yazılı bulunanlardan "Peygam ber'in, cinsel arzularını yerine getire­
bilm ek için hedefine uygun ayetler uydurduğu izlenim i"ne varılıyorsa, bunun da
" ş e r e f i, bu izlenim i elde edenlere aittir. B ir kez daha yineleyeyim : 2000'e D oğ­
ru dergisi, dava konusu yazısıyla, İslam m tem el kaynaklarında olanı, yorum suz
verm ekten öteye bir şey yapm ıyor. Bu kaynaklarda olandan, kim ne sonuç çıka­
rırsa, bu, kaynaklarla sonuç çıkaran kim seleri ilgilendiren bir durum dur. Yazı­
m ızda "isnat" yok, yalnızca "nakil ve ispat" var.

B- Dava K onusu Yazı H akkında, B ilirkişi R aporu'nun ve


O nun K opyası O lan İddianam e'nin Vardığı Sonuç:

a) "İslam P ey gam berinin m anevi hatırasına hakaret",


b) ve "TCK. /1 75/3. m addesine m uhalefet".
İslam Peygam beri'nin "m anevi hatırasına hakaret", Kur'an'da ve hadislerde
bulunanları, tem el İslam i kaynaklarda anlatılanları aktarm akla olam az. B öyle bir
savda bulunm ak için, O rtaçağın çok gerilerine düşm eyi göze alm ak, tüm hukuk
ilkelerini hiçe saym ak gerekir. İslam dini ve hukuk adına bu savda bulunanlar,
Bilirkişi üyeleri acaba neyi "biliyorlar", neyin "uzmanı" bulunuyorlar? A caba
içinde bulundukları çağı, içinde yaşadıkları devletin Türkiye C um huriyeti oldu­
ğunu, artık şeriat hukukunun ve çağdışı hukuk anlayışının gerçerli olm adığını bi­
liyorlar m ı? Ve biliyorlar mı ki, savcılık m akam ına oturttukları anlayış, yani hu­
kuk giysisi giydirilm iş İslâm şeriatı bir gün tüm kuram larıyla Türkiye Cum huri-
yeti’ni ele geçirm iş olsa, kendilerine de yer kalm ayacaktır?
Şu sözü edilen TC K . 175/3. m adde ne diyor bakalım:
"Din ve m ezheplerden birini tezy if ve tahkir yolunda neşriyatta bulunanlar,
bir aydan altı aya kadar hapisle cezalandırılırlar."
D ava konusu yazının bu kapsam a girm esi için, yazıda, bir "din" ya da "mez-
heb"i " te z y if ve "tahkir" etm iş olm ası gerekir. Bu yazıda bir " te z y if ya da "tah­
kir” değil, yukarıda birçok kez altı çizilerek belirtildiği gibi, yalnızca "nakil" var.
O kuyacakları "özgürce düşündürm ek" için.

56

Youtube: Tanrı Mı Varmış


"HZ. M U H A M M ED 'İN C İN SEL HAYATI"
DAVASINDA M A H K E M E Y E SU N U LA N
N O TER D EN ONA Y LI B E LG ELER VE Ç EV İRİLERİ*

BELG E 1-A

Y. No.
Türkiye Cumhuriyeti C . No.

(Çeviri)
» ey o û l u

SAHİHİ BUHARI MUHTASARI,


TECRİD-t SARİH TERCÜMESİ-HADİS 182, I CİLT,
SAYFA 175-176
N O T i « I
Er.es îbni Malik'(R.A. )den aktarılıyor.

« t r İ B TATUAN
Resullullah (SA) gecenin yahut gündüzün bir saa­
O am anSay S i t ı ı S a k ı t
N a w r K m No. I Kat t tinde bütün zevcatını (karılarını) devrederdi.
Şi»M - U unbıti (Yani dolaşıp cinsel birleşmede bulunurdu) Bunlar
T U .: 14? 88 £ 3 -1 4 1 34 S t da 11 ve diğer rivayette 9 hatun idi. "Buna Pey­
136 ta tu ■ m a t «
gamber takat getirir miydi?” diye soran Kavi Ka-
tade'ye: “Bir arasızda O'na (yani Resullullah*a)
30 erkek kuvveti verilmiştir diye söyleşirdik”
cevabını vermiştir.

İşaretli yerlerinin Arapçasmdan Türkçeye yapıl­


mış olan bu çevirinin münferiden temsile yetkili
bulunduğum çağdaş Çeviri ve Büro Hizmetleri
Tic.Ltd.Şti. adına tarafımdan yaptırıldığını
onaylarım.

Tülay ÖZDEŞ V
F:
7t < \
İşaretli yerlerinin Arabasından Türkçeye yapıl­
mış olan bu çevirinin dairem yeminli çevirmeni
olup Çağdaş Çeviri ve Büro Hizmetleri
Tic.Ltd.Şti.‘ni münferiden temsile yetkili adı
yukarıda yazılı kişi tarafindan yapOdaıidığını
onaylarım. <

H » S . O m » V s rş is i v*
Osj«* S«MÎ
îtte» BCtayEN.

B elgeleri bulan ve çeviren Turan Dursun'dur.

Youtube: Tanrı Mı Varmış


SA H ÎH -İ B U H Â R Î M U H TA SA RI

58

Youtube: Tanrı Mı Varmış


SA H ÎH -İ B U H Â R Î M U H TA SA RI, H A DİS 192

___________________
jŞ i. Ldt Ui' 1İİİ iv* . \\\
*V* ^C
T
*i*f•£*”1J* (¿'V
tfS S .s
l Oui»
- [ t ] J * * ù : j ü i j
» 5 7 64 5
UÎjVT jW iJi'y»¿J$T-C»l*j\j¿» v/Wjj ( ***> )*
•[f'J <£*ij f
S ,^ ' f o ü a â ı > ¿ ú ¿ ^ r / üU
v ı ^ J i ■; > i V ^ ı ¿İV ■ ¿¿¿r ; ' - ^ ı y ı < : c j
4*t ¿¿jmîj t25 ji» y Iii ¿ ¿y * /'A-*
»
•■>**■
«S •*i <■
•>

: j-y« «Ij** ( ¿IU J )


/ â j j ^ f -¡jr-i * fAj *i* ■â’J - ûU ^-j :j-cj.>
• o H 1 <*•“* jk*y. « < jT v • *9 j S » U " <-J>J * A 5 j ; l* i
kt«jij-*A* ı f i - f * * ı < i j « . i ı ; w ^ -jirfı ı»j
fc/ j-i.*0 f . A’U|«* ^jAj j t j*t jv;jT"jr*U-
«~J « î >*Vtffejjy î f i j f *U>*i > : ¿"t »ySİjiî
•wti.J * JJ1-*1 41 l*'* f*-J>--r 3* »i*A4 •'■»iri J* * : •-><l •ît 'J j-’-
¿I jyt ) t) • «M* ',*J>i »4>'J *¿8* jJÿ* y • <*.*>*
• JW y ***«.,. ú *i i
•. ■■-» ***>*- ¿y- * .* •/,
j-^»>4*yı jAA ■ ■ > ■ > • ■ * * » .*^u>ı j üt
• i Aj U* <İ. •**“ ■}•»♦'»' <uJAT'*-> ifc** ■*JİJ • Jr* Û , 4Îj/
f#* •**#■* f** * »A*-» fc> ijL~» » t isi* *>T

59
Youtube: Tanrı Mı Varmış
SA H ÎH -İ B U H Â RÎ M U H TA SA RI, H A D İS 192

H5 7 64 5
¿Jîe sv\

■/ Û J1 » ■ > » , « D * ¿»V-U ( l i ft , )ft]

«-•»*'
4— ;--- 1 - s--— :
* •[•] (¿yi») J* .* i
— ,-------------------
<J* ¿U y j < > > : « . ( . a t» ) û b y »

•[a] ^Jy * uy ¿ifji j/y (


j t ’> ' j>İr cJİi »i* ’¿ 1 -^ 0 :o > ^ • NVf

•r>* j*j f-'i ^ ¿y*j


iS~^-T/

.¿*L l j v> j j a « t . J j a . a a i ^ l y ( J ¿ , V ) l«i* jJiW-J új^tT J#»-# *1 J l y i »


• i * ' ) # ' j \ si t. * - * .' u « '> i « ijr / + * s j j

¿ j .* ijı s j£ . J j j . f c j í '4.1 t a i " , * » ı_ ¿ U lji» . j j Í í í .a s í# j ( í J


. ja* 'a o » U j - A - l J ^ i l
a j l ' j i - S ¡*Ua. i> iU ¡ « /.'i# j. ói> O - Ç 1' 0*>*J ■>**' [a]

• J J .J j t* # # J f ó - ^ .J ’ j Ú t> a - - j/ # l »
. J l l j r J j J p i «_í^> V-«á JIT «íJk^á» J * a il ^ í U í ú l J ^ jí'Viiivjr' [ 1]
■íjaSa ...H» . JLal «il.t J a — 4i.^*.A o -* **. ^ y* ¿ t - t
tijlfiaíjt W ji aLá .a > L ¿ jljáa» jal C-J.'L. Jl— si
ú- jrt • v r.> ^ j ó ^ j i ja l *a>-U J L - ^ 4 ja l j» ^11 J a > .j> " fa jf*
J * jja * wl*.l . j J j U a j # # jl^ -l *1 .a » l j 5*#; wLl
VyS# j T l * a .a ¿ ijk -àa . # <ija_^» »•- . ja a ljS ^ l lj . a J a i- i ) 4 b . J ®
•JA'jl* £JJ>' j > U . j! .al .r l(jTl .ao. .4" ¿i jL»l j o l ^ a U «aa«#aá
f>- •s S * } ii3 t j f l ^ l j/«#!» j .J a j 1 < ► > / " j - • J U j _ f # a «a«*'
• M j b f s i j l» Jjl • ja J l# 4 - iS jiilfJ <»!al .a t j j a T j, JL aj
• s i* } i * i y j , J* • » -Í* • ■ » jf c '.j ¿ J i Á s 'i f S J j l s j s f jS * s fj t - j t » a / a » s tJ tÁ f

.;ajl#tíy4aV ¿l c-J^al. j ^ _ l ^«U >U ^ y ^ f V T wjKjT iaC» J a í l a-Jy

60

Youtube: Tanrı Mı Varmış


BELG E 1-B

T ü r k iy e C u m h u r iy e ti V * W 5 ? 8 * * ......
C. No.: — ...........

(Çeviri)
I EV001U
AHMET İBEK HANBEL, El Müaned, Cilt 6 , Sayfa 108
I i KI I I N6 i
...... ;.Aişe anlatıyor. "Hiçbir gün oİnadı ki.
Peygamber (S.A) biri, tünümüzü tek tek karıları
MO T I ■ t
dolaşarak cinsel yaklaşımda bulunmamış olsun ....

MCTM T A V IM * İşaretli yerlerinin A r a p ç a s m d a n Türkçeye yapıl­


Oomonoey Solut 800*0 mış olan bu çevirinin münferiden temsile yetkili
N v U ıt H a rt M o . 1 fC tt 1 bulunduğum Çağdaş çeviri ve Büro Hizmetleri
Ş iş il • İtu n b u i Tic.L t d . ş t i . adına tarafımdan yaptırıldığını
onaylarım.
Tak: 1*7 66 53* 14604 M
13Û62 » - 1904**7

T ü la y özdeş

İşaretli yerlerinin Arapçaa ındanf Türkçeye yapıl­


mış olan bu çevirinin dairem /yeminli çevirmeni
olup Çağdaş çeviri ve Büro Hizmetleri
Tic.Ltd.Şti.‘nl münferiden temsile yetkili adı
yukarıda yazılı kişi tarafından yaptırıldığını
onaylarım.
*2
B iy o f ia 8 . N o te ri
M it »a Tay man -ti?
Vekili Yeminli ;Baa>«ti*
Haaau Ayd«o 7*W

*
Hor«. D o n e * Var«*«! V»
DoŞortl Ki«« SodoN
HoOdaa Tofeotj £âj!Kİ*tir.

61
Youtube: Tanrı Mı Varmış
A H M E D İBN H A M BEL, EL M Ü SNED , C.6

*5 7 6 4 4

(«•*)

¿ S ’Ü sA jjm .& X f U.A» _»*,2U' ^ . ¿ - ı T İ - J ^ y ^ A . J


«iij-n it jj^,
iCJVİty U g y U CLie¿it#*»í4#*«s')fwU.

u vil^îjL.âtjL-» fc,*m jM*J*t


üyjytiw lí ^ ^ l l O l i y l wWj » * —- < ^ y t í «Aigy»
^.j U oíÍ I J - j AJT J o y ^ ^ û ^ lıy 'ü iîjT İj
tOyTo*'3İ*jl’,^- J ^ ú 'J
<i'JJ~jJ'OyAJ (yfJfj^JM»)t>>4Í.,ü (/¿¿tf-*!/- j»-«pW
4 > ^ > ü J - " - **1*!** V j"(>—
—**i'
i/ **u*»dfoWtjrl>»y ¡ f
t* «U'THiycyAj^U
—^uUy .jJWCJÜi—lAí¿jn£c/jmU1I¿*>1 >j1cH
t * ^ ¿ y i ¡JÜJWO; . l l ^ ^ U J y ^ U ^ j l C J i C J l í ^
A-*ù®J^<y ./ j*1’ J ^ 'j ^'fc*JiKrAs*y > j g UÎ J
iT-i'df
ii—»b ¿j» *-»1¿^ u; £ u tA » L*-—,!Oj-'ly>4Ji J
w ü -jí /*0*
<■>«J»lI* CArf*

jM^ki ^C âi^ È U ^ o i-iÇ L v V ^ ^ l"


t.*,«

*“ 4 ?

62
Youtube: Tanrı Mı Varmış
BELG E 2-A

T ü rk iy e C u m h u riy eti

(Çeviri)
I I T O t l I l

AHM ET İB N HAM BEL,

EL MÜSNED, Cilt 4, Sayfa 231

M O T 1 * I Abdullah bize...
Abu Sena Abdurrahman bin Mehdi,

urrtu TAYMAM Muaviye Yani îbn Salih,


Oem enboy Boluu Sokak
Szhar Bin said El Hizari'nin
N o ta r H *a N o. t K at 1 Abu Keyşe Elırunari'den duyarak ve aktararak anla­
Şifti - İstanbul tıyor: "Allah’ın Resulü (SAS) sahabeleriyle bir­
Tal. : 147 05 5 3 - 1 4 i M M
likte oturuyordu. Birden içeri girdi, sonra içer­
130(2 7* - KO4(47
den yıkanmış olarak çıktı. Biz, Ya Resul Allah
bir şey mi oldu dedik. Kendileri, "Evet" diye ce­
vapladılar. Falanca kadını geçerken gördüm, gön­
lüme kadın şehveti (isteği) düştü. Bazı kadınla­
rıma (eşlerime) gittim ve isabet ettirdim (kendi­
leriyle yattım). Siz de böyle yapın...

İşaretli yerlerinin Arapçasmdan Türkçeye yapıl­


mış olan bu çevirinin münferiden temsile yetkili
bulunduğum Çağdaş çeviri ve Büro Hizmetleri
Tic.Ltd.Şti. adına tarafımdan yaptırıldığını
onaylarım.

Tülay ÖZDEŞ

İşaretli yerlerinin Arapçasmdan Türkçeye yapıl­


mış olan bu çevirinin dairem yeminli çevirmeni
olup Çağdaş Çeviri ve Büro Hizmetleri
Tic.Ltd.şti.'ni münferiden temsile yetkili adı
yukarıda yazılı kişi tarafından yaptırılmağını
onaylarım. ^ r* u.
Beyoğlu s.
mü.o 'i .yo*®-'
Vekili Yeminli H-*ikidir
Miud Ayüıa

H tn > . O a m g a V a r g io l v »
O a 0 » r il U t t » B aU aN
K * w « u T a h a li b e k i m * « - .

63
Youtube: Tanrı Mı Varmış
A H M ED İBN H A M BEL, EL M Ü SNED , C A

AHMED îbh HAMbKD, EL MÜSNED, 0 .4 * 5 7 6 5 0

(fn)___________________________________
t» A* >1*J-LT" ■****! J-* ^
vi**-Jït* / ^j ^o* ¿'"•’■''.'«¿■-•î*■>*“*'
j»-* a j —¿ju »ı ^ı j uu. ^— —
¿lôOlÿxiKf
- « f - i.' j ur ■*** J>*—Loun^İA_/T
yA y ~ - Ü > - j . j y C 0 JV .->*tÿc.J jLjcSM*LiTİi*’ (y»
«Uâ1 ^jUâ^Uti^AÎJk
A-JÖ* J ÿ^ûJw^-wUJyiu
¿fc*ykLjÓi Vjk^JLm^JLİ^ iJ-«-. JW
•>«! ^ J+İt

UT-* X * + f M f r**wjU¿ ^»J^AİJyyç. Jİ.Î ¿if UJW


oilW¡uíjí^ ,/.«*.¿joyi**. •X jêMÜj^ C/j&Cr ¿iju«-t¿ cMJpjü*
jWv¿jL i^ u ju o i^
;x* jj!w)i*jiUUJW*^Ute-U
•jpW
Áa»V¿V¡A jilU\> ^«¿wA<1
4«^*1JO -J-U > * i « J^4ÉL¿*¡JÍ<&
jkJ^ ¿4* J^âiÜ J J*», j>ÿs
jr«i Wje *»jy^JUuUîlj
'A»*¡tio j j j«--jiy«* > <¿¿v*j¡«

^UiJWw 4»^¿>-7« »> 4»,/


*A>*t juw*l 4 # * v 5 u \ j *

#( ^ U l^4*Vr**¿4f ‘v*^

» [4λJUÎ ’*»’) • ^rUjt^ J«îU-j


J U j i y ^ y ï ' ^ ^ U x M Û jiü ^ Ü ü^l t: ¿ U * C?J»

Youtube: Tanrı Mı Varmış


BELG E 2-B

Y. No. : ............
T ü r k iy e C u m h u r iy e t i

(Çeviri)
I D O l l U

MÜSLİM, KİTABÜN NİKAH


1-2 BABI, HADİS 10-8

N O TI a I 2. "Kim ki bir kadın görür, cinsel birleşme arzu­


su doğar, eşine gitsin ve kendisiyle birleşsin.

METİN ' TAY MAM


9. (1403)
OimsnMry Bakaı Sokak
Koter H»n No. t Kot t Amru bin Ali, bize'..
Şifi! - Uunbui Abdül Ala,
Toi. : 147 68 53-141M 96 Hişam bin Abu Abdullah,
13062 7« • 1904«47
Abul Zubeyr
Cerir'den aktararak anlattı...
.."Allah’ın Resulü(S A S ) bir kadın gördü. Eşi Zey-
neb'e geldiğinde, Zeyneb post terbiyesiyle uğra­
şıyordu. (Zeyneb'le yatıp) ihtiyacını giderdi;
sonra sahabeleri arasına çıktı ve şöyle dedi:
"Kadın, şeytan kılığında gelir; şeytan kılığında
gider, İçinizden biri, kadın gördüğünde (bir ar ­
zu uyanması halinde) ailesine gelsin (eşiyle bir­
leşsin) ........"

Not: Parantez içindekiler çevirmene aittir.

İşaretli yerlerinin Arapçasından Türkçeye yapıl­


mış olan bu çevirinin münferiden temsile yetkili
bulunduğum Çağdaş Çeviri ve Büro Hizmetleri
Tic.Ltd.Şti. adına tarafımdan yaptırıldığını
onaylarım. ,
L/
Tülay ÖZDEŞ

İşaretli yerlerinin Arapçasından türkçeye yapıl­


mış olan bu çevirinin dairem yeminli çevirmeni
olup çağdaş çeviri ve Büro Hizmetleri
Horç, Dom?« V«ryé*4 v Tic .Ltd .Şti . 'ni münferiden temşıle ^jyeik^li adı
Do0«rli KàQ* BmU* yukarıda yazılı kişi taraf ın£UlP. yaptır - Idığmı
ın£a£_*»yaptırıl
onaylarım.

Vekili Veminli“8«»]
-- , / »,

65

Youtube: Tanrı Mı Varmış


» 5 7 65 7

•it-*'(S- -K) ü j / - u

j* 4j!¿* ¿»tiLlk'ÁÍ.. JÍ5- j L'aİ- •£*'.>j UAi (■•■)—A


. #? - >• *{•* -r? *t w- ! - •• - - >*! *«4||V < - •—*! -,r. >*?
•Jj-i»* c/
*
>’>» ï vj*. /j**J (J<*»c/' ■**■*• w * * • »*•-•*»■■■*)' '
tj •/**•* : J* *■'
. tíxLÍiV 44¿I >#4 júl J J . 0 J • Jr*

\yj>jj - > i ' ¡>J*S \ J tİ! ‘-İ j *>V JL M


*j-'X jt¿»¿Ul» j 1J pi» t ‘a- -|j»V*Aj t ‘Á», ‘j t ó s"j* Ksi* (»»■»■) —A
\
*¿¡r'- ' . -(>>w ^ .'.^ ~ Y <*1>,JVfo Jİ».ify J j ty.V ^
y-Cjj «wAk~l «jj!« j ¿ Aj ♦tT>júfc-l ijjl+ij ^y>r it Jjl j | »j í¿ ^¿i| £j*" Y
4 '• • , '»i r * - ’K •«
. *4-Ü ,j I»>j^ ¿11>jU . «ill o tii ;1^ f j •I
WWW

■5 ^ ^ J ^ w/ . sL»J^'jM *»-* Cj Û/-U«* • ^ <J J j * j (■ • •)


j ' ' ' " t ' t ’ ** « * f /

j!» :3Ú <*11¿» . Y * Y

• ••
• t*ji . (JMİ j t"-**- . W4^i *> *-¿- (j£ ij (•■•)—\ •
y : > 4jûu j î —ij* 4 ;ıyiı ’¿ > ı y'Âi.ııSj t i i j y : 3k ; Jü
• * îr* ıi ^ V. i | »*^* • ,î G* J1

•¿ (.Jtj^ xUJJ1 il.l^ !-al>!j»4İii'j-iU llrJ| :UIJ.!js(U-<Hfcr-‘) (')


• f ' J j ( '. ■ A 'j * U j j j j / ¿'■•*J»Î j j f :A*-» j | î > , .¿V Jl J f UU «VS ^ : jU C jl J5j
İ * r » . Ş ilili ^ U J I J l İ J l L - i ^ j j J î ı l J i t ^ ) (r)
JI'Ianİ \r ur*'.Jr ifto **—
*••.JWj« J*rA /> j tiu
. 4 <4>7j
**T\

¿ A d il i k » £ 4 İ~>\* o » K>7b*A»

66

Youtube: Tanrı Mı Varmış


B ELG E 3

^ «LhJJi wÀ*s*

'i > m*1. - ^ .i --•«■ *■


&*+• +*■ \ "z *f *• f ' •* *' i f 1
y - o i* ¿ L k J w r j 'i J ô b l i i - A»ij>‘ J * ji- .U à ij J » r J j f 4»j
*+ + * ++ + + *• +

* L j J1 ô < _ jb é = = > —* ^ ~\

»\1-J\i _.T>»>]A* , \
{ .,„ ., * ,>• 1 , .- î, ,* '.i I - « / . 1 *.ü »Î^,
^5-Î* 0/ I 'i"f' J>) f b V '
«> *- + + + ■ + ■ «* }
^ ^ »/* /$ «*? i »• »x # «* •■ > * -^ <*» ^ 4 * ++4 +
(J£ Jtt jfc ü^i ^ Ijjp» <]
« *" +* *,
>*> X > ✓I / S -■ > « * # -♦ * <r f. , % > - .* */X / w < < w #4

viî^ * #L-jJ\ L*J$ J^* w -^ ¿i ^ wj*


, * K> ^ S fi' * - .- - 1 ^ J ç , +- 2 * l i * > >* t - i / <

b*j»- Jli yuar bu>- JS jC» L<a»- Jli ^—*¿r (Jc ^j*^ *»^j|

• L j J l «jïlC . kJ z£ sZ5>

>_-UK, -u t LJI u. Ji ^ < k ¿5 ¿I Jli Jli


j^- «»jü£jli »^Vl j «A*j lyo»^ J ) i y I«k j gvf■*»; Jli ^»'2L«SI j
_ ____________________________________________________________________ j £

j** ^ ^ *y

.L iîl •

^ JWJI <k fiL>y<. ^ J k J .LaJ! JI Lcl J J (.U ll L i l ^ J l w ) 41a


,l_ill «JI ^»-Lî * i * j .'jliVlj ¿il*, j JI *y ^ o * L~i-i j4 ç ]
« .•^ i^ u iü j d û ^ ¿ j J j •jtr'ÿ « ¿ U irid 4 io /i4 L ji.iilo * * J Î > fc
j* j ü lil JÇjjr Jii Jlxcl^r* lii.' ÂjiLi» liai J wJ*K '¿jtül)ypL ti^Sjâ
¡^Jl Ç iy *ii\ j ^ c .i J 'y 4ÿ j «¿1»- JÎ" 1j j-lj^l «t-y-j» 'V l-^l^ J* Jkà^l»

67

Youtube: Tanrı Mı Varmış


B ELG E 5-A

T ü r k iy e C u m h u r iy e t i ’I I Z Ö İ

(Çeviri)
■ıvoOıu
BUHARt,
IIKİIİNCİ KlTABU TEFSİR'İL KUR'AN: SURE-İ AHZAB 7

"Görüyorum Ki, senin Allah'ın yalnızca senin şe-


NO TI ■ I
yinin keyfini yerine getirmek için koşuyor."

METİN TAYMAN
Bu alıntı şöyle de çevrilebilir:
O am *nbey S«kaı Sokak
N otor Han No. 1 Kal 1 a) "Görüyorum ki, senin Tanrın, senin Hevan (şeh­
Şl*ll - latanfcul vetin, isteğin, arzun) konusunda çok hızlanıyor."
Tal. : 147 66 53-İM 04 M b) "Senin Rabbinin yalnızca senin hevan için ko­
13062 76 - 1304647
şar olduğunu görüyorum.
(Çevirenin notu: Burada Arapçanın özellikle kla­
sik A r a p ç a n m ve Arap edebiyatının temel kuralla­
rının bir gereği olan "hasr ve kasr" yani bir şe­
yi yalnızca bir şeye ve bir konuya hasretme kura­
lına uymak gerekiyor.)
c) "Senin Rabbinin senin hevan için koşmasından
başka bir şey görmüyorum.

İşaretli yerlerinin A r a p ç a s m d a n Türkçeye yapıl­


mış olan bu çevirinin münferiden temsile yetkili
bulunduğum Çağdaş çeviri ve Büro Hizmetleri
Tic.Ltd.Şti. adına tarafıradan., yaptırıldığını
onaylarım. r . ' " i ' "l ''Tf.

Tülay ÖZDEŞ

İşaretli yerlerinin A r a p ç a s m d a n Türkçeye yapıl­


mış olan bu çevirinin dairem yeminli çevirmeni
olup çağdaş çeviri ve Büro Hizmetleri
Tic.Ltd.Şti.’ni münferiden temsile yetkili adı
yukarıda yazılı kişi tarafından „-yaptırıldığını
onaylarım. Çy.

Beyoflu 8. Moteli
M il in 1 aym en
H arç, D am ga Varglal v a
./e k ili Y um
DaOarlI KAAN Badatl
N akdan Tahall EOlInOçtlr.

68

Youtube: Tanrı Mı Varmış


B U H Â R Î, KİTABU T E FSİR 'İL K U R 'A N

ljp>' m f t
İM
mE h _ . ^ /
-ffe H
>. m«9>İ4
III g f f ig f
.j Èfc
j *r*J J* ‘•^'fJ’. *-» J W *»' S J** -<L* !
j > J I a » «J C.*JI *J j / j \ M İ— J ly . s¿*C J< !
i rfjj • Uy J¿t- *.‘3CV*—¿Ç-)
w j í iÄ i- j o j j , *1 o ;
sL-L#j wJL^l V Vi»j*- <j j Lj c— 1 j
J. J\ ,j* j . ¿Fl 4>U»J »I uJÍj J
*—r j ¿ t-U j ô YT 4m» ¿ « jtA >oo j ¡
I C l ¿ jr* J jV T J . ^ - ^ J » U _ —l J O j ^ - — J t

i »i ■>+* *T g *^ j -fililí ¿.»i«*1*£ jtr -»j ¡


! ‘JÇ* j W * . J>)' ¿ f - « jVl Jo C£¡J¿^ I

69

Youtube: Tanrı Mı Varmış


B U H Â R Î, KİTABU T E FSİR 'İL K U R 'A N , SU RE-İ AH ZAB 7

*“í* ¿*};.'¿*Ú’-Í7 JÚ t"' •> İ s j İ? , y(r.W »j/¿


u.t¿'V«:j'JJI
’‘•'J-'í*1J A ’İ ¿Íh-» ' ¿ * í Jf- i'»'
U * > * j»-U
¿ fU.’Új¿.*^-y J U ú O j‘i "û*l*L» *'J y 'î ¿U V> v • 't—
j¿¿U ^.iÍ ¿ tií £¿1 S*¿ ¿ j¿ » ¡Új ¿ i ¿t'» j t ' / i
J . w 'c J ' v
ßuWur
aJ» J a jw W „W
T « fiw
'^-j j' J» j «tA* ¿* o¿- ¿* J j*-N'
4« _J gÿ
¿r? \ y j ~ 'j <tVl}ái»¿J7( j"' AÍa u- » 'ji' f jf j «-•>'—i -Ú" L, .j,J,j I«— i
1 * » * * * •
U¿¿i ¿tú jÁi'sÚ ¿jj> ¿V. «¿LtMpij .’Uj ¿i ¿t» líJ>*j Ú* C
,u\. Ti
—*■ i>A
¿O A À JÚ íiliíi ¿V j'. j J y JKJIJW
«ly > i UfU^f" >Ü*¿/>Ú*««C* ui."'¿XU_/_y j*
í ú ^ ’j ' ü ¿ f j j » y ¿ j f i 'j* ¿ j j j

cr*>í?t ¿Ú- O í ¿i ¿ o ¿ -W j ' >¿iVÚ 'jjtT '>)í

J > J jí ¿ . . ¿ ú / o i t f c aijp.-
'y í '
if>jít «¿I J ¿ •\r¡»*yüitjÚ' Jfjjj ¿*'A'?J “¿í*r,'Íj'
WJU«ÍU»»'»l ) <J j ¿ j i j 'ijU y j j f c

Ü J. ú-l/ Jr'Vlj
jú y - t i j jjh i t l » j ¿ i i y l 'J J . j í ¿ j i V j ’^ ¡ j f j J *

IT »

* » Ú l i J y í ^ J t ¿ Ú í ¿ ¿ )

(J i)

70

Youtube: Tanrı Mı Varmış


B ELG E 5-B

Y. No.:
T ü r k iy e C u m h u r iy e ti
c * 6 7 6 * 0

■i y o a ı u
(Çeviri)

if mziNd
İBN MACE-
NÎKAH/57, HADİS 200
N O T ( « I

"Görüyorum ki senin Allah'ın yalnızca senin hevan

M İT İN T A T M A N
(şeyinin keyfi) için koşuyor."
O am anbay S a k tı S o k ak
N o t.) H an N o. t K at t İşaretli yerlerinin A r a p ç a s m d a n Türkçeye yapıl­
$¡»11 - i a t a n M mış olan bu çevirinin münferiden temsile yetkili
bulunduğum Çağdaş Çeviri ve Büro Hizmetleri
T a t. : 1 4 7 0 0 U - 1 4 « 0 4 M
Tic.Ltd.Şti. adına tarafımdan yaptırıldığını
1 4 0 4 4 14 ■ 100 4 ( 4 )
onaylarım.
i, •
Tülay ÖZDEŞ il * 1....î0uJ
»i« D. I L y - 4*517
İşaretli yerlerinin Arapç a s m d a n Türkçeye yapıl­
mış olan bu çevirinin dairem yeminli çevirmeni
olup Çağdaş Çeviri ve Büro Hizmetleri
Tic.Ltd.Şti.'ni münferiden temsile yetkili adı
yukarıda yazılı kişi tarafından yaptırıldığını
onaylarım.

otjrı.jiıı S, N q !cîİ/ -
M e t „ T-ıjİ 7?
V e k ili V if u ıu iit
ÎUs.a AyUto

Karo, Otanga Vargtal yo


Ootarlt KAJ* SadaM
Nakoan Tahait btülmtştlr.

71

Youtube: Tanrı Mı Varmış


İBN M A C E, N İK A H 57, H A DİS 200

« 5 7 64 0
ÎBE MACE, HÍXAH 5 7 , HADÎS 2 0 0

•pVjü j 'J * öl j .»’itj o fE»jjj. jj»


(»<-*('>■?*'•'vj^*ı o'1 j ' \ J„ji vj ç.vo>'vy ı (4' j>ı vy
. ı li'il U •V'j i*i j * / . • j * C-*j y it U
• *»
j> ' • u - i ı g l • jQ» j ) c . ^
w wiCj i jj J f Aa J * ‘ İS ' ÛMı*>-^ û J f

j jX m î» w¿X *£ jl î w3foi ^ w-*** «¿SÁ> **W


Î Vü. jg§ -Zs*'

. jroc^s^ûij.itü LüîviCt
í JÍ ¿V , & tí •Jt y ♦ J*. ¿V J . £| $ rí¿: Î^H 3Ü
jl • ^*3• ¡ s í x +* İ*M»ü|,j • ^ ai- £~î.‘V*<j[ *
. *W J¿g i*J»1¿j* c-*j ^ Jjiv w* £** ^ •**'J‘Vji •^^r**
. İ.Lİ.İ \ú J ¿¿ : Jli
• •

< j ¿ı* v^^i—■


•¿7 *«*■* L' . ^^û| y l ^y'M*" T*• *
ti*** ur*V— • ^t* ^ Çl *i-lîU «4¿\ ¿i
* * *, * ’' « ■* ** # * " »’ ^ *J* *' » ✓ » , .'I
U-AİwL»;¿$f ;O-la**wJ» »lii^ *
w«LJ| cíij* ¿rf*f • Jj*^
¿ f4 \JF J

•^> J
J t l
jW* j ^ { y». / ) •ı/*»>► ^ **i **V‘ ^

Youtube: Tanrı Mı Varmış


İBN M A C E, N İK A H 57, H A D İS 200

IB « MACE, « H A H 5 7 , H A B İS 200

- » 5 7 64 0
• fJ»!/’I»*: V5 jÍAJj ) vjılij i^ y ( — T •A

*1^ C*|Ç ijiîi ■ *A li) < iİİjC t / £♦ i î

: 1 İ* C J ¿ Í i ¿ ¿Jj^v t : cJ&» • ^r-"* • £|¡§ V * '

. 4.1# <5ğJ ^ J j ■îr^*Jj?~<*£: v ^


• •

C^¡* ,> ¿Lİi L': V5 . £^<JI i; ) <-rtAj ' ú y.' L/>* ~ T• *T


Ji »J*j»ıjT O- ‘V: & 1 «vJwil j ’¿* <li/ jj/
j l 3 Jİ-J iflS • >J~\ “5¿« >1>Aj J j{ !¿I ¿y-) t : jii* *»l J
* ! İ3 j^ i>? *J» * J i i . jV :jfc » t i ^ l j l l U l JW . J^ı : Jii « t J ;| j>» 3* >

t p i < '•** j » 3¿ • C* J ¿>J! *s* : $ * { <î|» ^ j k > 3 » . Ú '/) i^* J | : Jfc


. « \* j l\jt
. ( r P 1JVU^j)
•••
¿\
*■ *
'j* *wíLí jjt ♦ *•
*> • J.<•. / / *CA#"" T• *r
İp13ji.jC :kKİ . j!§ | ^ j t ¿'¿>' J » ' ¿ Í >*■■> j ' ! y* ‘ O* * *'f "1

Ü k • I* * i jr ^ ç*. j ¿ | i O " 3 * * 1 ‘■ 'İ j • V # * 'J * . J f '■ '• Â i j J J * 1 - 1

J-?* J r J * J • •'**■ 31 ı ^ i ‘ V J 1* JN * ,>* ¡» a t* J ( Jm U — f- -t

• j j j «-», • U-
*«—*j- j-'A Jjll: '¿¡¿tí JS . v^Hil i 0 < j Oj >^ :J'».! V> )
rf~ı ■•/*' ¿r. 'rri

73
Youtube: Tanrı Mı Varmış
İBN M A C E , N İK A H 57, H A DİS 200

* 5 7 64 0

« t >'^-1.1 (jj » J 6 . ■'Jr : ¡J& «t (¿t",!! Li » ¡Jf* . J,J : J& < Í J;| 3* »

« T4¡8i ¿V* j î i » JÜ . i*-»; : 3Ü « f *3jjl . V t j(i

. ■S j f **'j iAλ İL-J ı Í&. Jj» 4»j!


juiíT". ^ ı T u ¡¿L» 4.1 . ^â^aİİ xji t^r". ^ jT jr *»L* *>LJ# : jR jjb j

. » ik Jj j î ¿j) J¿> . J ***■*-• : ^w aJ JUj . ^ j ¿H


• •

/ * A ^»j j-'* » Ar* (•')

* * id ' '« > • '> > ♦ Í | ' % '. •• * * i» X /* 1 s-,


♦*j,/ *cf«f*¿0* 14-*îs* ^ •<-rí¡‘“s¿.*♦) «A: ^5l » —T**t
: JÚ 1 J 0 â . U j u l J ı J g g , j j C ¿ i i Ç u l* ı.- .j J } İ J î c j 6 « Îi-U ^

$ 3 • V jijti <.1 ¿ f i * J | ^¡**1 ¿ I i v^ A a í í í J

• V ¿ V £ g | i | j V# O • J . ' ş > ’> j f u j j . J . 1 4-1 j \ j J ~ \ : U İ j J x Ş

. 4 O J - C 4U yjj*!».*J * JÜjM . 4İij ¿f «û* t !*8 yb 9


•••
■* / *»'.,, ;»• >#* ^r*. a »t* V, .t
^»¡jf jiı>_«İ*a-»4 ¿ uÇi-t ¿ jfc>. j } U^v - T* • •
. ^ ı> » j > . ^ ^ ¿! y »j j»**î* ¿ i
^ 4 f►. ,jB» > wUîB j jL * ^ .t^ ı * ■iî^î ■ç c ^ • & sj ^ A

¡2 r
•^ J j* ) •jJ Wu< u, ı J J ^ ^

Youtube: Tanrı Mı Varmış


B ELG E 5-C

T ttrk iye C u m h u r iy e ti

(Çeviri)
I E VO4 t II
AHMSD İBRH HANBBL,
• I KI Z I N 6 I EL MÜSNED, Cilt 6/134, 158 ve 261. sayfalar

NOTI I I "Görüyorum ki senin Allah'ın senin şeyinin keyfi­


ni yerine getirmek için koşuyor."

M ETİM T A T M A N
İşaretli yerlerinin Arapçasından Türkçeye yapıl­
O a n u n İM y S*k*ı 8okok mış olan bu çevirinin münferiden temsile yetkili
Noter H*n No. 1 Ket 1 bulunduğum çağdaş Çeviri ve Büro Hizmetleri
Şişil - lıunbut Tic.Ltd.Şti. adına tarafımdan yaptırıldığını
onaylarım.
T*!. : 147 66 A3 -144 04 M
140441» - 1004(47
Tülay ÖZDEŞ

İşaretli yerlerinin Arapçasından TÜrkçeye yapıl­


mış olan bu çevirinin dairem yeminli çevirmeni
olup Çağdaş Çeviri ve Büro Hizmetleri
Tic.Ltd.Şti.'ni münferiden temsile yetkili adı
yukarıda yazılı kişi tarafından yaptırıldığını
onaylarım.

Hor«, Oorogo VorgMI v»


[>*4»rlt Kiÿt S«Mi
Nofcdao TMuU bOHmifttr.

75

Youtube: Tanrı Mı Varmış


A H M E D İB N H A M BEL, EL M Ü SN ED , C.6

* 5 7 64

(trt;

^«"^i»>*i*C.ilCU 47 U Í^ S * »W-4* 5
lli^^l t»LJ¿-¿J* *1|1—
¡¿¿■**I w J* JT
Jlíw>Jaeger U< íyW t~d!§¿U« Id jl»*
4*1ju c\¿ÍM \ ü ^ S ~ * ,J—-*4j*J y » ¿¿té
ikîJWcA*© Id
JWwftÁfc U* J0 U*0*w*-^,İCU».1t/*îi^.^uic4ö^{J-#
£/M~ !l? i¿iy¡ÿ IUÎ

id *^^yuJvUcU*^iyJ«i»-«u^ju ^ jgf ü k 5^ fcWul*^*u#l.^>Jü icLiJji^jLiîtt

\^sJ X
*& à0^
* J * J iî
vJÜ *^ ^ ^ L iiÙ ^ irU « ^ W C J !» Ü iÎ J* yCUL*r*'Jl#(i_/*Ae-Ù, f
^ İJJJİ»''jJr\yjCj\j&JS
J-*^*»Uj — *J>-/* <J«^U>l*ljW4İ-'4>^L»- ld û W ld ^ ^ JU *< U |l«M I & J*

OU 0 L Î J ^ î^ fc .4 İtj.O & J0

4» <.*1^*^yc¿r^¿At1jy id jy
U ■» j > O i —il»J'»
ÿ 'w * i* J ‘* ;JÂ''..i î,jc **x- U< dVoiae U ¡J.!^*j.'-<i'jL c
JM y.iS'j^,yip)J iS X e
¡^JAi< j* - U * İ'J - M İİJ >-jO İS 'lu lll» l^ t ii
‘ • * i < j f v / ÿ * i / ^ f C * D Jl» ii-C f A j - D Úiáus t.; “-«i*-I -Ä '¿.*J0
i 'o U j t l ' x .^ jjlc j.jijy C ^ lu
J _ rv ** — ÎJIjj*^’\tihLc ¿Al».... * ) l j ^ ^ J ^ j ’JLm r_jjLh

l ' ^ a ^ t O İ j lJ ^ |* j « J ^ J 0 ^ l ' l (i_ -jv ia « j|IJ _ ^ -¿ !J _ r .> J lii WÍlA^JVcjíU- Ut


l^.'t*t<
J?'J"í’'-t.J*¿>alll*"J*J — * “'ú*¡»~*k<i''_JC'd <^1LÍ* -^*“*»iJ*—*4
(.U JıJlü j

w* \ î — * A *»»-^J|j-^ j|í-^ .il»|,iílrloic-*-H »JJI¿¿l-i«j(ji— j* J **« ,J-»t^ |J ü *iU e

Ju>

76

Youtube: Tanrı Mı Varmış


A H M E D İBN H A M BEL, EL M Ü SN ED , C.6

* 5 7 64 8
(tOA)

Ij c Jj*~*t*< U ' y - t J y t e L -*Ja jÜ J *

y b U ,'^ —<: » - « ib - .e *¿?J* jK J ¿ ö


J.O L^Je>
<— «j* l-j j*J»1<m’
l» U ti» X ¿J4 « J c i_r f ^ l J - i - f ' L l V/>~*
fif •j %

}1') y- 1 »-V JW 4 ^ —

J-— ««ltj»Ju^c^Jj».,l:î/JiJ|yU-jİ^j^İIa-c \^ ja ^c-*1


« i’ju« \¿¿Ja J»- j^ « *Iilji_ .c V *iL c l^ ji~ 1ilJl i y »yL -‘o ,X j!JU jltJ o j^ ^ _ - _ >«.lc*Iil

v>*’J*' *!*' “*'*' *■*’ Cf Lü U*


L/*l» Ju'U^2*«ll1yy;ii A*jUL*,j»J " 0 '^ — <i' J— iUle¿,«
y ^ C / L*
1 i ï 1*'— 1^1 «¿¡(«¿s
J - j /: < IilJyW Ji»j‘ j>»Jlj.-.ji«»j1<_«.’0 i ^ ; o l
4ü'A—*a L» Ja U ^ A y jw j^ t
.‘-'y *-*w > l« _ iít ¿,c«-
d *> r*V £~> J _ -*
¿/yjlt Ja jC 4 » tju l!.U > .t¿ c .-c jji» j
« İIJ —- 4»Uj . j JU4Í l ( »>— V y c C/|*'—*|,j‘* -U-^í y'
^ ’l~‘ 'ílÉ O L « .¡ic /I 1_¿»j^y_‘j)>^ >líjíl U i c £Sj* tjájT ji jí—- j * J *
t i^ o r 1' J * J t > 0 i l — 1 - -’ le J _ j* ^ r i> J j » / * * * if¿j*-JİJ.C&¿fj^ye

ç j r f 9-'11 ' • - ^ ' j (J-j-‘ 1« « L ij--*a ¿ iJ j-j4 _ ¿ a j> -,> L 1 > ;J« ^ J tc /ii_r -J i;» ^ -.ií*Je «it
J l U- ut^íJH<u«M.|l(J».ALl*»>—-•i[C/}/j^— « ^ J lJ U i/- İJ *.

^ í ^O',*yL^by--¿r‘ U j)|B w l* L .» U |C¿*y * —J*

77

Youtube: Tanrı Mı Varmış


A H M E D İBN H A M BEL, EL M Ü SN ED , C.6

(m ) 7 64

I
If )< s \A.»»u?JW^/ ^ —•f tí«** *jí'
* ş \ VI*\c
ÜjQJ¿f j-*UT Uí tí<4#
J-^»1 )\¿/<>»«*--*</}j+¿*&? C/'<s-y^ 1JW
tr¿ * Jc ^ —,>*Jc <¿‘
J*» J-*aÍU ^ jJW
t^*4* 4»^
^ J ' s J ' w Ü W

^•><-1614»^— * 4 * U ^ V t * i
+}* J —# 4 ¿ \J ^ * £ - * T tÍ l> O L ¡ * J*
uui¿ û U - ^ r y ^ j ^ ı ^ ^
U C**«4* L* yT
(J»WVV^JU^t 4 ^*JLmji’J —-^jjr*' <UV
¿•■**f*o®^ i*>J * ú c^**>;A ^^ » cA À * j^îy C .u ^ U .-^ tí4 T

J ^x»j JuU. i Ji j u. oi ; — l - c/ l ^j U- LÍ ^Jy ^<1


l1wJk*v|wifw4ıBİÎİiljUjIefl>i*-*- <tytt>LM — } *7^ ^ 'vA** ^'^.7~ ~*>'*)J"^if
\*J j4 — —j*-W<yl^—»Ajı'Jj^j , .i ÍmiI+L I
« I J ^ w U p -jJ^ J» jl^)l«J>— 4 “1>i H4¡'*^¿}

uívil^’j«. «¡u_-« C,*^ J j » J f jt-;*^!.^»1^ 1


i» ¿ 1,1 imC A » »jı;_«(J_j»-W<ilJ««(jiliO*U^JW i _ J é ¿ » í L J¿/*.»./*

Youtube: Tanrı Mı Varmış


BELG E 5-D

T ü r k iy e C u m h u r iy e t i c Î ^7 63 g

(Çeviri)
It VO A ku

MÜSLİM RIOA
« ( K I Z I M0 I HADİS No: 1464

M O TI» 1 "Görüyorum ki senin Allah'ın yalnızca senin hevan


için koşuyor."

M E T İM T A T M A M
İşaretli yerlerinin A r a p ç a s m d a n Türkçeye yapıl­
O o m o n b e y S *k*ı S o k o k mış olan bu çevirinin münferiden temsile yetkili
N o t« H m No. I Kal t bulunduğum çağdaş Çeviri ve Büro Hizmetleri
Ş!*M - l o u n b u l Tic.Ltd.Şti. adına tarafımdan yaptırıldığını
onaylarım.
T o i.: 1 4 7 M S 3 -I4 Ş M »
13002 n ■1000*47
Tülay ÖZDEŞ

İşaretli yerlerinin A r a p ç a s m d a n Türkçeye yapıl­


mış olan bu çevirinin dairem yeminli çevirmeni
olup Çağdaş çeviri ve Büro Hizmetleri
Tic.Ltd.Şti.'ni münferiden temsile yetkili adı
yukarıda yazılı kişi tarafından yaptırıldığını
onaylarım.

B eyoğlu K
M e n ıı "I iy m o o '
15 11
V ek ili Y eruıuli U k . i l
f i n o n A ydın T u t

Hor«. Damga VarşM vo


DaŞartl KAM BadaM
Nafcdaa TotaM EdUado*.

79

Youtube: Tanrı Mı Varmış


M Ü SLİM RIDA

* S ? s 3

ÇAÛRI YAYINLARI
Binbir d irek U eydaıu Sokak No. 5/1
T el.; 2 8 0 5 03 T ürbe - leU obul

80

Youtube: Tanrı Mı Varmış


M Ü SL İM RID A , H A DİS 1464

» 5 7 63 9

vM U )

VS-*1Sr.j Vr* -V •r'; ('*)

• •v s ' Y S - & jî*jİİ^» ('*v ) —İV

fcXiSi I¿ 3 /.İ t :c^.Û ü i l ¿U^S ÙÎfct ^ ¿jfc «İV

( İ Ü . . İiü * /_ )/ . Ü l s j l i) j£ 'J ‘ [¿£m (•••) — i A

.i ı > t » ; , £ Î Sr^ c ü . '¿ . J İ s # 6& / S i^vt

iı is c < v UV* ¡¡v- SI ı £ .y ı û ^ . / u y


• <î ^ . ı*^j y •'✓* < $ w i ^ i s cJt
• *•
• 4-*^j» t j X i A ' J ï ı İSli jjıtrii.. j>ÜJt V*-J^*'W* (um)—(A

•m * ¿ ¿ 2 3 ^ 3*3 J > jî cA .
• " (»j . V ' j l ' i .»-'•*»’• -lV- • ' ■'- ,J, •,'•! ,*;.-.f -••
t>C*—^!İ<^J ûr?*~>ı y j r j ! > ***«,/<«• *V-“*
■<*>~*^**ê***£.J^~i^i *•■>' V*i**-* ! t**»/*>*/*-)cİ>
j Ü İ- S t i ? Ü Ü ■V l î ^ S j i / j (...) — * •
u?y *£ 3 > '¿I3 # £ tJİ'J. V5 Ö«Î1> CÎi' C!i Un. ^

• ^ • '• ) / 'l û , J i-. -4i-V cx J ,( 1^ * - ) (')


. ^ a » jı (4.1 J.) (T)
• **Jf*<s***A V—j Jı • ¿**ı *•>» vî* ii**- »>')(•*») (r)
& «•*•'■'“ ^.» a* • fti «*l ! » ' ı*l ufj' ( ‘^ ¿ * <*yi rf.J**jr - -w ¿ 'jr s ) (*)
¿U>i ^ J r tjS . Ati J , ALA, . U î ^ j lU ,1 . .Ui Ali
.¿ k if.
. J ıiA .Jı-id lj* j * | » A-tH<AuAİİL) (•)
l-A rT .!/’) ŞU-

-i’ * °**><•
V-'

81

Youtube: Tanrı Mı Varmış


BELG E 6

Y. No.
T ü r k iy e C u m h u r iy e ti C. No. W ? 6JZ
(Çeviri)
ı ı v o O ı u
RAGIB’IN EL MÜFREDATI
I ( K II I M O I
Heva'nın anlamı ;
N O TI« I Nefsin şehvete eğilimi, şehvete eğilmiş olan nef­
se heva denir.

MİTİM TATMAM İşaretli yerlerinin A r apçasmdan Türkçeye yapıl­


O o m u to o y Sokal S okak mış olan bu çevirinin münferiden temsile yetkili
Notor H u No. I Kat 1 bulunduğum Çağdaş Çeviri ve Büro Hizmetleri
Şifil - lo lu b u l Tic.Ltd.şti. adına tarafımdan yaptırıldığını
onaylarım.
T o i.; I 4 7 H U - 1 M M M
I I K I ■ M0M4T ■ ŞTI.
.<M
Tülay ÖZDEŞ l.:aabal
- mui
İşaretli yerlerinin Arapça&ından Türkçeye yapıl­
mış olan bu çevirinin dairem yeminli çevirmeni
olup Çağdaş çeviri ve Büro Hizmetleri
Tic.Ltd.şti.'ni münferiden temsile yetkili adı
yukarıda yazılı kişi tarafından yaptırıldığını
onaylarım.
*■■

Beyofla 8. Noteri
Metıu Tayu»*n
Vekil» Vemi ali feaşkutjfc
Bano Ayd»û TÜÎU9

HfÇ, Dam«* VorgM v»


O«toril KAtat ««MI
NNtâm TNmU

Youtube: Tanrı Mı Varmış


x lu J V
O { ¿ t'íllL J ’lJ l i

Youtube: Tanrı Mı Varmış


. , « * 5 7 6 3 7

: r ^ J O' S - ^ «i *m '• r**“- • dl: *¡»1**0^*j J


•»*! f £** & » • ' - V I *•■*• . wU» '■d j j 1«'-** J o
• çjto ı#**s* f
d.A<»l|>*! *j¿yó -* ^ • • •
• f A / 4 Cr* ^ r»lu J* •>'*Y • * J l
>t-r* u,jV d > 'H u5»»»'»¡ ju¡,,
.o * j
0 * i I j ß o * âl * : J c j >* J* w*n V ^ı U id ú VU J f :
« IjiU •uUj

•lUUjı U (Jj- u» jj^«( Lİ . fU J j 4-1J

İL. ¿ t ¿ i ( i « _ 4 V j - İ ' i f \ — *> ı> —y •ur** Jf* f ^ V * ! J'*!

J - * '»I • * Ci* û*>‘ ! rr’j* y « t«y U* * *> j >• Jtf

C.İJ.Ü uV U jri J-»j‘j > 'j u y 1/ J-* « V » tjt/lj'X i : Jtf,


^Itf"U t îtu> \j>j¿\j Ijlf* * i Jtf j
. »UJı»t JJ»
• « ÙÀ-*
— ti,i_, Lt. »¿-*J >/-r J
.i.t J u fr^j- d JJrı*V 't-d ' • ¿ 'A 31 Cr* V / : *U ' i
• :‘ y** v»<* J î 7 *-•1“ : J'*.
• J*/, !**-• ! *>'■<• ,/•■'J* * j» ' j f I
y\» • v'*î d l ■*•*'* j >/»j

Youtube: Tanrı Mı Varmış


B ELG E 7

T ü r k iy e C u m h u r iy e ti

(Çeviri)
t tVO 6 LU

F . RAZÎ, '
* • K IZ I M C I E'T-TEFSİRU1L-KEBÎR,i 43. sayfa

N O T I II I Tahrim Suresi 'nirı 3. ayetinin başındaki "Peygam­


ber1in karılarından kimine gizlice sır olarak bir
söz söylemişti" anlamındaki parçanın yorumu: "Ya­
METİN TAYMAN
ni Peygamber'in cariyeyi (Marya’yi) artık kendi­
Oamanbay Saka: Sokak
Not»t Han No. t Kat t sine yasakladığını, Hafsa'ya sır olarak söylemiş­
şifü - launbul ti ve bu sırrı saklamasını da kendisine bildir­
lal.: 14786 53-MSM36 mişti. Denir ki Peygamber, Hafsa'nın gözünde kıs­
1306i » - 160««?
kançlık belirtisini görünce O'nu iki gizli şey
söyleyerek memnun etmek istemişti. Bunlardan (bi­
rincisi) cariyeyi kendisine yasaklaması ve (İkin­
cisi de) kendisinden sonra Halifeliğin Ebubekir'e
ve Hafsa'nın babası Ömer'e geçeceğine ilişkin
müjdesiydi.

İşaretli yerlerinin A r a p ç a s m d a n Türkçeye yapıl­


mış olan bu çevirinin münferiden temsile yetkili
bulunduğum Çağdaş Çeviri ve Büro Hizmetleri
Tic.Ltd.Ş t i . adına tarafımdan yaptırıldığını
onaylarım. e/ i;
/I vtajÿi. .,
Tülay ÖZDEŞ \ ’.¿«I
St »>ÿv. 1?. K\/ - Üİİ7
İşaretli yerlerinin A rapça s m d a n Türkçeye yapıl­
mış olan bu çevirinin dairem yeminli çevirmeni
olup Çağdaş Çeviri ve Büro Hizmetleri
Tic.Ltd.Şti.'ni münferiden temsile yetkili adı
yukarıda yazılı kişi tarafından yaptırıldığını
onaylarım. ' >

Hat«. Oatnş» Varglal va


OsOsrl! K4Ş* BadaH
Nakdan Tatuiı &*imi»ttr.

85
Youtube: Tanrı Mı Varmış
F. RÂ ZÎ T EFSİR İ, C.30

¡jfiL £ p i,tS ? b !Î
'İ S
'1 ŞH.

Youtube: Tanrı Mı Varmış


F. RÂ ZÎ T E FSİR İ, C.30

«r» j d \ ^ U l j U

( ■“ ) ( -eA' |J*® jİ* 1-4» iiUi o* * ı»L u» j+ » i jc j * j> \}


j yUl JUj ( 1»E>) j l*Uj.! i J r . ) : JL__»i 4 ÿ j Ç". ¿I ¿g -û : JîÜ* JU
U* j» )J U 4ji *j Ç"w»L_«eyi j f . J*^e jl j lij jJiJI *-•■'-* J S . ^ -â
jjliClll^LU ¿i (£-*1*3 îU’)JU 4 ÿ j i CfyjH J*^t (*^1'* '>1j
j ^4(r•jUCJÇ 4:U’ ( ) o>r _) Jc fi—ifl 4* j *4* <U*1j iU» j j j Je 4* j
,¿a.a_Ji j o j j İ T " ? ı j* i4_*j *JJ40 j*ı Jaj¿-í ji ( Ufii*j j tj*

İ«U-Jİ j . ^-¡líj ijUF.uf j J, 1_ç_j W j J.I il¿ Vj jül gl> ¿I»


iS j J • ¿{f*! îjU f o* k-*- JİU 4 ¿1 ji o jV il« V ji «-J»- j *Je «IJ^ ^Jl jl
Hj^ r. h fV J6 ^ (il k»*i • ce* f ' > * j İ ^ l - y 1o;1 ->;*—
4jb| jrloHj *j (Í* .» «-fi • j?. «jULÛ iyj* J“ ®114» J f ljl<l*
/-i 1*J ‘i ( i-'.-t,~*r'jjl ¿•‘t Jj ır11y j >\j ) Jl*1"4 ÿ j **£»■ o* J»}
¿ I J —* tjfl i f l j E l J " j j : ¿0* lyC ıC İ-T j 4—** J e 4 jU -t ç y- *mS*4 * **~
~ Ji
*—* J» i * 9 ı j£ m
f'j* < W1 j ^* j i ji J ú * iifj J ¡jmJI L.J « it

{ t» ı^L 14i ) 4 y j 45
,1—*J **1J-* y-H <-Jl-*l *-*«• J y Jc *jİ ^İUİ <Jc âl <j*Uİj İ—Jlt, *
U^ıjiI ^ (^>Mİ j » ^ J » i j ) l-***- («JtojkJ_^) JU i J y J» J jJ U ¿ J i JLC 4a*>'
• « J * • » E < * y i j f < r j J * o W o jf« i¿ lii
J t -i-*-» l* > ii y -4j «ili ¿ Ï j » y İ .,^-JJ ¿Oy j * <le j l f ^1 l ü t

i j j ¿î**i J ^ " ' Vjl* j l * (l*i j * j jW »fi ( f f j5 j 1* "»l ji«i o>J ' «ÜJji ) J U
ju i i j * j t tíj Ç j ( j^ i-i ^rUiı j L j u i i * ¿ )L i jt ) i «jp- ^ oJU ♦. u L ij> ) j u
í ¿^ 1 j j i j L 4JU I o* - s j ’l j j i U LJ* * * * * - * j 1*
f > 7 ) 4 y J l ( £ j u i 4c"'^J 4İİ J ,j J ) 4 y v - b ^u<" ( J ^ l o -« J )
y f l j « J f ^ İ a î İ^ V JU ti] ıjt' L y ¿tjU f . j£ j5 " L i 4.—E J _ ji Ç ^¿J 4ıt J ^ i U
• y í i -H o* *
4M o o J r ^ l ( j f c u l 1 ¿ f J # J » j J i) J U 4 y y ü i
, - v>l-
i 245
bul
V»5l 7

87
Youtube: Tanrı Mı Varmış
B ELG E 8

y . ..............................................

Türkiye Cumhuriyeti c JİÂ İ.[j&iZIl

(Çeviri)
*1yo t ı u
TABERÎ TEFSİRİ,
• I K I I I N C I 28. Cilt, Sayfa 101 ve 102

101. Hafsa'yla Aişe birbirlerini severlerdi, iki­


N O T ■ I I
si de peygamberin karısıydı. Hafsa babasının evi­
ne gitmişti. ( ......... ) Peygamber'e car iyesi
MCTtN YAYMAN
gönderildi ve Peygamber H a f s a 1nın evinde bu cari­
Om m Mx y 8»k»ı Sokak
Noter H«a No, t KM 1 ye ile birlikte oldu. O gün Peygamber'in Aişe'yle
Ş işil • ie t—fcui birlikte olması gereken gündü. (Çev. Notu: Başka
T e l.: 147 04 &3 - 144 Û4 34 hadislerde de o günün Hafsa'anın günü olduğu be­
1 4 0 4 2 7« • 1 4 0 0 * 4 7
lirtilir.) Hafsa dönünce evinde Peygamber'le ca-
riyesini birlikte buldu. Hafsa cariyenln evden
çıkması için bekledi ve son derece kıskançlığa
kapıldı. Peygamber cariyesini çıkardı, sonra Haf-
sa içeri girdi ve şöyle konuştu: "Senin yanında
kim vardı gördüm. T a n r ı ‘ya ant içerim kİ sen beni
çok kötü duruş» soktun. Peygamber şöyle konuştu:
"Tanrı'ya ant içerim ki seni memnun edeceğim ve
sana bir sır vermek istiyorum. Bu sırrı sakla"
dedi. Hafsa "nedir o sır" dedi. Peygamber "seni
tanık tutarım ki bu cariye artık bana yasaktır.
Sırf seni hoşnut etmek için” . Hafsa ile Aişe Pey­
gamber' in öteki karılarına karşı dayanışıyorlar­
dı. Hafsa Aişe'ye gitti. Sırrı ona açıkladı, ve
"müjde Peygamber artık cariyesini kendisine ya­
sakladı" dedi. O Peygamber'in sırrını açığa vu­
runca Allah'da onun açığa vurmAmtni açtğa vurdu
J? : r . * > *
Beyoğlu 8. No*
Men« Tjym»« .
Vekili Yuttum
H»*en Ayd.o r

H arç, D am ga V argtal v a
Defter» KAft* « a d a li
N e tte n T a h tt b tttttş ttr .

Youtube: Tanrı Mı Varmış


T ü r k iy e C u m h u r iy e t i a Z k Z Ö Z İ 'Z

l i f 0 4 U
va Peygamber'ine onların kendisine karşı dayanış­
malarından ötürü "Ey Peygamber, Allah'ın sana he­
« I K İZİ N C I
lal kıldığını, sırf karılarını memnun edeceksin
diye neden kendine haram kılasın........" anla­
n o t ı a i mındaki ayetini indirdi.

MftiM TAYMAN 102. Hafsa'nın tepkisi: "Tanrı'ya yemin ederim ki


Omantxy Sak»ı Seiuk sen bu cariyeyle cinsel birleşimde bulunduğun
Kotar Han No. I KM 1 için beni çok güç durumda bıraktın."
Şifti - Uunbu!
T.I.: 147 M53 -14» 04 M
i 30 42 7» ■ 130 42« (Başka bir anlatımla-Çev.Notu) "Ey Tanrı Peygam­
beri, elçisi, Bana öyle bir şey yaptın ki, benze­
rini karılarından hiçbirine yapmış değilsin. Be ­
nim günümde, banim evimde ve benim yatağımda yap­
tın .......................“

İşaretli yerlerinin A r a p ç a s m d a n Türkçeye yapıl­


mış olan bu çevirinin münferiden temelle yetkili
bulunduğum Çağdaş Çeviri ve Büro Hizmetleri
Tic.Ltd.Şti. adına tarafımdan yaptırıldığını
onaylarım.
''¿P> İH.
Tülay ÖZDEŞ
/ D- y**Sl7
İşaretli yerlerinin A r a p ç a s m d a n Türkçeye yapıl­
mış olan bu çevirinin dairem yeminli çevirmeni
olup Çağdaş Çeviri ve Büro • Hizmetleri
Tic.Ltd.Şti.'ni münferiden temsile yetkili adi
yukarıda yazılı kişi tarafından yaptırıldığını
onaylarım.

H* îç . O n ı g ı V v ş i t l vo
DoŞodl K20* 8wMI
M 4 « YaAotl cOümtottr.

Youtube: Tanrı Mı Varmış


TA BERÎ TEFSİR İ, 28/101-102

* 5 7 64 1

s T
TiTıı '
•V "

c J â

¿J*

âa )/\

ö y T »U *j

¿ ¿ ê l/J s
y . **■< t \ j ıÂ-g» i.. «u ıı

90
Youtube: Tanrı Mı Varmış
TABERÎ T EFSİR İ, 28/101-102

_j _j ___________________ y 57 64 1j
¿r' lr>*' J » í j l yi.Aw«U-j*—
jjfjrl t: JU Je^U*
Ir •“** O^^jUT4j<urj^j»íJ C. jW
4İJS kyuiJ»lU|._>_¿(luíJH_t;!t 4y j j. j¿.tJUJU v*-*Js'tj*İJU A jí

jbf Uj A j r —IJj-jUJU» ¿U*j r j t < * ' J > - A > J U i lrí,j


¿Uj-A.olU» U!U*j*>1¿ .v S /b ^ j f izVjSLJi— -j»A
¿JU» UK- ~1 YúljJl»

İ» A j;İJ U J 5 L A -İ£ /J¿ ¿l>íH y.^U »w y¿ -uV'ÿ.üMJ»! U|»

£*-^0» ¿b.V'jsúfí.y J-fr Lj¡ JA, JU yjwA-ijt ^ í-\


Lt-i, A ^ i i j ^ U > - J c - i r ^ r > ! u r> ^ ı ı t;C 4 y jJ A J U A lc-rf-J î
j^ y jrt^ u ^ je ¿Uj~jJU» ı+üj»-<O **»»U»^—-•)
V jû?1
J jlj A V *~*k
(U iijjy y L ijm ty - l#J'lcE_«¡l'4>»Jl«rkjtj._Jr o Jli ¿.Ay «i jVJÏ. J^A ^H ^
j F JUJI» fíAJf'JsU* JtCwJVC» Utli, jlrJ
(•UWJ — * j»A*A J * . jVjU— j(J* JAjA^JUj « '^ ' - 1 '
Ut>UJUVl» U l^ l J**:
wV ijU* A JI» ¡¡-U*î U JU Je J f ' w J!jJU¿»yj
ûij;i> •»>*—*JcO (1— Jt j t
» U i J a * ^ U t JU> f r y f jiii^ L -r iA í^ U U l ^i—
1& ifitS M U A Q ,.
y f j j f ú*A/!t (AM» <iyJ* u-\+ ¿)y- v .I a üj Jf JU
jl*í» ¿i> i^-«><le¿t, U» yS, j > j j f a l'¡iÍ»»J¿|¿.U»^l«Jjiej«^Í^C¿lf' JU jfX
,j«j Á tj- S ^ J ^ ^ 4«*C.IU»A .AJO — - >A»-**/ Ai r ’J — .WJ ¿«»1JIAw»
•*»Si^ ¿ » w ^ u ^ ►¿«jilt AJ A1¿Sj Am»-

¡í-i*»ii>*(i^í,-i»^J¿> jC>*Í A ' lj- ^ v > U A ^ jS A O ^ j< Á * '1l A ,y ll JU». A — ^ l » ■ 4^*JIT,yC »i)
J -^UrAA je»-*—*A ,—,'1ilOy^l^'JU^UcJU <J»*rUIA

v>*. g # J.( ¿hhß& ’s 'J *

^ l ^ ijiu ^A^<A/14-ü « İ A . J U ' «^y.


r»“
t..aabal
-m u

91
Youtube: Tanrı Mı Varmış
TA BERÎ T EFSİR İ, 28/101-102

______________________________ \'X
* 5 7 64 1
¿yu»
c-x jáSii^í L¿JVL^Ü**'^yu¿ 4yJÍ
^iû!û\î«-_>tJtÇ!jlÎA^Îjc.^^1*11 tí Jl» Lx^^i/w»*
ijL*iysU^yl^«cU»<c»i¿7

U JU^1> ^>7 J U r V > ^ W ^ » j » j j u cJU^»tj*. ıj^tU*U


qfc+b**.^ ,( { ^ j *j ) j^— *V
i L k ^ U b î ^ û l T í^y^y- A-«— ti Jİİ
Ô\jAil») ttjti ^1/

ys&<~*Jftji r U4¿l ^ J*
(STiijbiJU \j* jfV U y U*JU»w&\j
SJfCr) ^ ir--4* C£~X *jU ^L^^i-^*/*4A •j4İ»lj) i2>Uiv»¿»' (^cXi
WliilJe*Jl.tt#l«_j;(Je(At
•*'>tl J J j J..J«» óU Jt
jj*^lv/ ü- ^ 'tr llJ c'-r4^-1
C—

.„ J ^ iljU I tí
A Ut jfj V&dâUf4^tj<J^ U *iIL¿.j jisT^s^jí>Sf
Jiij m *■'■«_j l ^ ^ l y ^ j ^ s . ^ j á S ' l^îTo|* UUVkt-W^yilJi^UJ
JU j »J^İjia-jnâüİS**^_<^ U y-UiÜjc)IS-"ójy*^ Lt 1_>
•Á*wi/*JU 4»uij.»...C.<jfc. ^,1 »,A'jf ^7*"»* tí tJU b»
<¿jyjf!^J^i>'J»WUlil*
¿r*&\j»£jf. ^A {j ıj ^ j ^ 4-juİ t2 Jl# tí JÜ -Jc ^ lJU j^ lU JlW t
ûJ>(JU |í*!/Jú^j» t_il JU bj- Jií * -
'¿'Lr^-li f'
^yi>)j ¿íü£'ú^ájí/U'j ¿>/¿tj»w^ 4 -—*»** J*(ljJj»»l' 4A-t 'j ijjllf;
V'5W’4ùii*"^ijr<r>iùb A í ' i i ú S ^ j j C jl/U*j ^j--^ AJmİ4İ^>j ¿+ ¿m 4t£Á Jjí ¿
^L^wáUÚ^¿tfjjjtSjú*4CÇ> 4^^4ü^Ua-«¿^Jc-A£ yl^c-úi^^W Lí'j J>_«M£k(_rJ wíj oSí
^w iU ú lT "> ^ 411!^^^ 1Je. cfcU/Uj JíUJUjU ^w^^Jc^Uaí j ¿ (j il»-S i d^J‘
jlJ£ y Jb :c ^ Íjjji—jU* «¿t J^«yJyc^W jü^Umx j ¿
J¡yó\<^jt'')íj i*y < ^^ 4JjLuV I jaj cçf^iy»^ry«¿i
ü U U <jjé jî <J~
4¿JUt»A—-J»>ü¿U^r ^ÍÍ}iú\Ti¿i>J*!/-“^ JA 4J%->• Jítjöyy^¿

0*Ç.-0^Uy ¿
¡aassasaiiaaiiasiissaaaaa^^

92

Youtube: Tanrı Mı Varmış


B ELG E 9

y ^ *
T ü r k iy e C u m h u r i y e t i c tff5 7 64 7 '

(Çağdaş)
I ■ V O Ù ı u

SABUNî TEFSİRİ-BAL ŞERBETİ,


• I K İ Z İ I I C İ Cilt 3, Sayfa 406

N O T i ■ I
Ayetin nüzul sebebi olarak Kuran yorumcularının
katında en ünlü olan 1. olarak gösterdiğimizdir.
Bu da Peygamber'in Kıbti Marya'yı kendisine ya­
M E T İM T A T M A M
saklamış olmasıdır. Darukutni İbni A b b a s ’tan ak ­
0»n*ntM y S»k»i Sokak
Noter H«n No. 1 Kat 1
tarmıştır. Sebebi nüzul olarak belirtilen 2. ise
Şi#U • İatanbui Buhari ve Müslim'de yer almaktadır. ( ............ )
Tat. : 147 66 6 3 - 1 4 « 04 M 1.sinden daha geniş bir yaygınlıkta ve yine d aya­
13062T i - 1 0 0 « 4 7
nak olarak 1.sinden daha sağlamdır. Ama bu 2.si­
nin sebebi nüzul olma olasılığı çok uzaktır. Bir­
çok kanıt 1. rivayetin sebebi nüzul olması gerek­
tiğini göstermektedir. ( ............ )

İşaretli yerlerinin A r a p ç a s m d a n Türkçeye yapıl­


mış olan bu çevirinin münferiden temsile yetkili
bulunduğum Çağdaş Çeviri ve Büro Hizmetleri
Tic.Ltd.şti. adına tarafımdan yaptırıldığını
onaylarım.
4
ı
T ü la y ÖZDEŞ I
5 jui
» 5 İ7
İşaretli yerlerinin A r a p ç a s m d a n Türkç ye yapıl-
mış olan bu çevirinin dairem yeminli çevirmeni
olup Çağdaş Çeviri ve Büro Hizmetleri
Tic.Ltd.Şti.'ni münferiden temsile yetkili adı
yukarıda yazılı kişi tarafından yaptırıldığını
onaylarım.

8‘i0*'u X î i û s r

HM**

H arç. O a m ç a V argial va
D adarll K J£ * lad aM
Natulotı Tatuûi Ecfalmiçtif.

93
Youtube: Tanrı Mı Varmış
SA B U N Î T EFSİR İ, B A L ŞERB ETİ, C.3

5
* j Ç « ü c ,- ^ - *

»(İLa Joİ' »
4 .Aîv A-U

¿Jü ld i'

jyU '1^
ifcLİM
«¿**1*»4U***JU*- mJj 'iC

Youtube: Tanrı Mı Varmış


SA BU N Î T E FSİR İ, BAL ŞERVETİ, C.3

* 5 7 647
r-« /'** *■>,»— O ') t -'

j b y ® .J* £* £*J (*-">*->• -i^V l 4 ■ • ¿ J-' j İs* !İ-X+ J


. olÇi{j <1(,¿¿II
• ••
, , J ! . . 0 Ü d J t* > 1 l- 'fy : JU O U IJU

J İO J ^ O *

t A— ^ U - ^ <*lkH i # c < y j l OİA-ia* ^ o U iU ^ <Jt*î


J j -*II ^ U e.,«, - «. iMJJ U-u. V ^Jt ^ V.r^.1
o-»* 4 ^ — *J -:-® ,,/*.> ^*** Cr* 4 ^ * ^ j* lii J _ * U » : JU ,
i_i>4«t)l « jU* y I*—«i w U j

Jyj I < ««>• fj» J li y¿ » <<1— *£* (»' <; Olí jl ^ j j - 1 • •* »<*
ÿ » J L*y4Ui t <,k >lt i, jU i <, jU- J i J - j l «i-»-y Ifl* . U Oii* te x t »jWj j m «ut
l¿s¿if.j ^¡ly- J lyU-J : wJU, » iJş-U. ¡j* OjU» » iÿ . J lÿk*-y » *-w-
l * * y - ,/ l : l ¿ U / - f c J J l J y j U J U H ^ ^ ^ n J ^ w X á i l I j i U ! * * * > . >
LjIÎj . i-iS i J u j t«—. ^JJI JİAİ-I İ-aU>- y¿-*ji U i * y £ y |J* > '■*»-' >İİU. , ¿ y ¿ Mj J *
J f b j i j A } ij + ¿ Ol—i J * J*--¿¡ "Vi — <i)ı J j - j w -**’ îltjyW y W y b - v»,»l..«4»
. ''•i,')!! i . . J U 4 » > 1 U f> , J ^ g t ,ÿ OUI

UJi» y ÿ » l«> «D' «V« J * J J * J*"-3* Oli îfe <ül J y~ } jt j j j j _ ^


A*" .r*J - •£**" '^Oil : 1+-* U> üt i y l j J i <J J y ¿ Jİ J * C_ai»-_j iü U cUiiU k V t
» iB O lİj - ¿Ü i Ji* *1 >iJU» ¿¿il* J » J»- j j j » silij *J c JU *-*-**- J *
*J jy l wwi JL* **—*■ ^ : f'^—W J^<* - S:^i **0*^ *-• J*fy 0Í
. otM » * " 4 . . JU '4 » g ^ c Jy »

J»1 *ii< % k J I< ,jU .< ¿ * f> * J i-> J İy j. J j V i V j y (f>


JJ», ■*.; Jjj^i L- V/
. „,» •Jj1*1 i*1—;c-*i
_r- İA»y ^-jLjyv~-*>ı J w/<vW> . y»
f*»*-** O v»l . «** ¿ _U*f W > M y r* - _ y U .( _ » y f, > y jl : j j V t V j ¡t, çj~A
■3r-j>''j*- 1- >• 2 *—í «X "»., mı J j . — y y . ! , j ’»U l.< U iJr . >j<J j V j , j 4 J í v / W 'j j - i / i
•l-*¿ y //*••>*■■*" »-K Jri •‘■‘«iJ! U. y , y*~ <y y . y *y J» Jj, . ■<!!

İ iM ,» * “ » • >

Youtube: Tanrı Mı Varmış


B E L G E 1 0 -A

T ü r k iy e C u m h u r iy e ti

I { V O û Lü
(çeviri)

I ( KI * I N C J MÜSLİM NİKAH-
69, HADİS NO: 1422
» Ot « * I
"Aişe anlatıyor. Ben 6 yaşımdayken evlendi ve ban
MİTİM TATMAM 9 yaşımdayken benimle cinsel birleşti.( ....... )
O ü iu n b a y S*k*ı 8 o ü k Ve beni Ümmüruman aldı ve ben salıncakta bulunu­
Motor Han Mo. 1 Kit t yordum, arkadaşlarımla birlikteydim.(...) Serdey­
Ç t f i i • I s u i K m i)
se canım çıkacaktı. Beni eve koydular. O sırada
TM.: 147M53-14ŞMSC
tasuii ■t»««? Medineli kadınlar vardı. Bana hayır, bereket se­
nin üzerine olsun, uğurlu olsun dediler. (Ümmüru­
man) beni onlara teslim etti. Başımı yıkadılar,
beni düzelttiler. Peygamberin benimle kuşluklama-
s m d a n başka beni korkutan bir şey yoktu."

İşaretli yerlerinin A r a p ç a s m d a n Türkçeye yapıl­


mış olan bu çevirinin münferiden temsile yetkili
bulunduğu* Çağdaş Çeviri ve Büro Hizmetleri
Tic.Ltd.Şti. adına tarafımdan yaptırıldığını
onaylarım.

Tülay özdeş

44517
işaretli yerlerinin A r a p ç a s m d a n Türkçeye yapıl­
mış olan bu çevirinin dairem yeminli çevirmeni
olup Çağdaş Çeviri ve Büro Hizmetleri
T i c .L t d .ş t i .1nl münferiden temsile yetkili adı
yukarıda yazılı kişi tarafından yaptırıMığırtı
onayları®. ^ .

s
m ;
J.V'Ü!i
a r,
y1Ç'>
• ,

Hvy. Ottnşa Vergici «i


Dcjerll KAİM «cdeN
MM mMb TMmİİ SdUnl»Mr.

96

Youtube: Tanrı Mı Varmış


M Ü SLİM , NİK A H , HADİS 1422

-Ü \.) ¿ ¿ ¿ u s- 7 652

işiâ* r jı> _L (t-)

• ■J**' ^ ^

*i f j r / Ji**i»-e^l !J k • J ¿ * j ><Hj j>>) (')


• J>-* y *1 j f j r X f • M k »y jL *u j,. <c>> 14
c-ü Ui » ^tyt-ı j y u u . ^ j i . < ^-t/1 aii.1 ,<1( ¿ ¿ > ) (t)
■ J j » : Uj> y /» » ■ K < J / - i

J j T j l * ,4 4 U_» J l jL. Jl JjU* r& y > ■ *-* ( * -» ) (r )


•y £ - y

4»-*U/ •£»> Jit > ¿X ■ J's-**1yu -Jl »■*»y O'jf ji ) (*)


.y y .i*,*y. w-u ç j ? y/x> y*> J*
• iS» 1 •Ui yC-jı . * ,C ,v ji £.ı>, j» JJtjı u^i, «#"(<»«*)
^mr-uyı j . . * ,t; tvuii
•y*y*«>■ * * * "S**y J*j*<Uj - “ )M
. ar^j i». >-i j. w*!>*,. y», ^ uı > > s . un ;w (ju ) (*)
1 S>V.;. .*î. . iLl. 1 A l . . . t i \ ( l \

Youtube: Tanrı Mı Varmış


B ELG E 10-B

¥.(*».! ................
T ü rk iy e C u m h u riy eti
C. Nİf:S.7-&-&-6"

(Çeviri)
I U 0 4 l.ll

BUHARI,
t t K IZ IN C I KİTABU ÎEFSÎ|l'ÎL KUR'AN,
MKNAKIBÜL ENSAR 44
M O Tt * I
Ban altı yaşında bir Kız ikan Madina'ya Geldik.

MCriN TAV M M
Dokuz yaşında bir kız ikan bani kendisine taslim
Noter Hm Ma. 1 K ıt f etti.
Şişil - Itunbul
Tel.: 14TM&S-I4IM1* İşaretli yerlerinin A r apçasmdan Türkçeye yapıl­
13»«« » • İ M 4647
mış olan bu çevirinin münferiden temsile yetkili
bulunduğum Çağdaş çeviri va Büro Hizmetleri
Tic.Ltd.Şti. adına tarafımdan yaptırıldığını
onaylarım.

Tülay ÖZDEŞ

İşaretli yerlerinin Arapçasmdan Türkçaye yapıl­


mış olan bu çevirinin dairem yeminli çevirmeni
olup çağdaş Çeviri ve Büro Hizmetleri
Tic.Ltd.Şti.'ni münferiden temsile yetkili adı
yukarıda yazılı kişi tarafından yaptırıldığını
onaylarım,

Bcyıı|lu 8
Mètm 1 »jftmeo
Vekili Veminli)
U nu A

Hm ç .Di k Ve>şM m

98
Youtube: Tanrı Mı Varmış
B U H Â R Î, KİTABU T E FSİR 'İL K U R'A N M EN A K IB U L EN SA R 44

« 5 7 €j5 6
( ir - VA ) vV i t*« ^

£ 'yJ* *j'h- o-E*J J! ijUi J' 4* J jı jjy J-i jV*


¿ -j j 1 i » 4 4 v-’j » ¿ ^ ' j . - i ’¿>

*/>sSfj ‘¿f j j ÿ ifC.« 4> j JC i 'J *


¿ • * i/+ j i i Íí^’i* ' jl-*Si 'jfJ Slj 'y ‘V-î*\ı
• :. .. ; ' ( ... .'•
v>*j »jt » j*-j J j -»"^ j ^?4r j'i £4*
4 ji'ji j; w> >-» t —¿ í
<-•_U*J‘* »4L< A£j*_J <-í'v tVj. «y** •*'»J—*
jj* / i ^ 'iJ ;' j * - y y 4 ' J . V /„ Ó* - ¡ - ¡ i'l- -4- »..4» l¡ - ,y

j - J 'y » V 4 ^ J ¿ í 's * « /» it* j*

j y ^ i ¿s^Y > 'i- ÿ*V3y‘jÑ j¡ ^ lC*i; JW>jJ'-i «*.V’¿'j4


4*»¿I sLl —r»"Vj ¿¿I S', ¿y
ói¿',¿ii«Vi*í j i f ç4 ¿ i í ^ É j u
J1 fcsU ^ 4¿> SJİI ji-J »4 á>¿4
4 ^ ¿ l f ‘ ' ^ ¿ í * j * ^ * j * S ; ' j * f í i » j í j í '- J . ¿ ’ ¿ i ¿ a í . '\ A i

U’> s - 4 ' ¿ i * j~ - ¿^-¿4 ¿ {,. h ~’) ***'¿^¿^0^^'


¿*u J J f *%/’* • *•:* J y / - j * / «?*£>’> w* ú / ! J

^l.-'l»viA'VÇVÙ ¿ 4 1i
l\' •* ' í * ;*, \ **'*. *.
4f^-J* *f- i/ V *1J'ú;*** *#* <•
¿.. íuá *;y :••>a ü-i' y ^ 'y > ^ - > y i^ - '- x - c i óo»>

•A' P j ß y^V»
j j 1«!y 14 s 1, j f ;_) ».a y ' j - 4 J^ -. V _,•».•. J*

í- .y V

99
Youtube: Tanrı Mı Varmış
B U H Â RÎ, KİTABU T E FS İR ’İL K U R AN M EN A K IB U L EN SA R 44

1 57 6 5 $
B U H A K İ,
K İT A B U T E B S İ K ' İ I K U h 'A B ’ H S iA K IB U l » ¡S A R , 44

U t - to ) yV
j - ‘- t u r >V ¿4 ¿ 4 i 'Â &
fü'u;.*A
lr¿it.tı'ı't-i-
UJH ‘i ı>
! v V - ¡ ı v -^ rUitT
İ&v T¿iTÎ-.İ
T

ı*j» [¿¿T jí J * £ '. tiJ* jv >

*4» ¿ J* jÿ 44*. V 3¿ *-* ¿ i «X-iy\

*İ4» j ¿*>
»«•
j ; V>i' 0?^--î4*

>V >-4'Iíl”fj-í
* 1 » •t
. H — a W ^ ıL * • *•!•'•• *. '. ! - i'
^If' .**/.*"• ’ , • •-ÇV^'İ Ti f ı / 3

• ;> V S jí 'J-í <á * i » Ú i 4

’¿ j: y -^ J ' ’^ -5 ¡y» ÿ \r r * } 3* >


WA i l i V ^ i w > j í y ? iv * i Ji
j* >.» 4r
& !>r ¡JÉ ¿CLi\u. tur
¿ y á u í ’y p i> * í&

í l / i / » * f i» j i * ^ (^ í }a r^ j - M
i4A'a <—
4 Ca*¿U-jlhtí'V j»SC-jC¿> O j^-C ií *^á '* 4 ^ íjí 4y

jí i İ4Ji ‘i ’’f - ) Í¿ “¿»Ji íO/ó
^j i/1i* >'*• i-aj_l tur Ç.-4;V«’ * .?444-1»¿iC;j , - í V-**'. i f
V^í
^ **‘, j r i ^ 4 4 f J» ^*&í ¿ i iü í ¿ i ¿ » 'A J. .-£* ¿ » .¿ í j*
¿ > * i ¿ i r ó ¿ * i i ’j J s l J i i v ’p ;* ¿ ú ' i ' j - ^ * 4 4 r j ¿

*■>* j > i f ¿ ¿ í ¡& j - * > ♦* x¿ y jí

(V«*r
•■*■.*4 1/ . ;'>' : y ;'S-*~ J » i y ¿ '«.’** x '; J

100

Youtube: Tanrı Mı Varmış


BELG E 11

Y. No.:
T ü r k iy e C u m h u r iy e ti
c 5 -7 -6 4 r

(Çeviri)
I H O t l ü

BUHARİ,
• ( K IZ I H O I KÎTABU TEFSİR*İL KUR'AN, ITK 13

N O T1*I Beni Mustalık Gaznesi'nde Cüveyriye'yi elde et­


mişti.

UrrtM TAVUAM İSaretli yerlerinin A r a p ç a s m d a n Türkçeye yapıl­


Oamaııbey Saktı Sokak mış olan bu çevirinin münferiden temsile yetkili
Notar Han No. 1 Kat t bulunduğum Çağdaş Çeviri ve Büro Hizmetleri
Şı»ll - launkol Tic.Ltd.Şti. adına tarafımdan yaptırıldığını
onaylarım.
Ta».: 147« S U -14*04 M
is # h t »
v r ' f (C pT|
Tülay ÖZDEŞ |..„ J ,a \iğ /İ. \
1c-. . Z i$TJ J..ubul
S ili i * D, IU f 4SS11
İSaretli yerlerinizi A r a p ç a s m d a n Türkçeye yapıl­
mış olan bu çevirinin dairem yeminli çevirmeni
olup Çağdaş çeviri ve Büro Hizmetleri
Tic.Ltd.Şti.'ni münferiden temsile yetkili adı
yukarıda yazılı kişi tarafından yaptırıldığını
onaylarım. ' :

Bcyoflu 8. Notârt..*-
M e ııo T e y re n a
Vekili Ycmıali
Haue Aydın TII

Harf. Oamft Varglal va


Oaftartl KAS* Sadak
Nakdan Taheü EdtM*Sr.

101
Youtube: Tanrı Mı Varmış
BU H Â RÎ, KİTABU T EFSİR 'İL K U R AN, ITK 13

»57 646

( >r ) yV

^D3 Ó jjijíiix ¿ j¿-\ ijjUu **a—A 31 —


^ Á**i-^'¡
,r-l' i / 1
jB*l t í *‘'kF*(ír*

" jU -j *1l i¿ '^ > Jı-^ f Ú . C Ç - jüj¿ íW tjfc ¿ £ » ¿ 1 ^ V

j> j j J c i j u ¿ b i j ¿ j t y <i*'

i A»'j*í ■> ñ?.»j*


w^ls jú. AA* A^* **'*,jA3j ^ Al \A ‘ **-A*
O '•»}' J»'Ar-A jiŞ fiA-S—.' j j '^ i í AV í'.A * j vilAí
‘• 'j '. ^ '. 'A u f (Ai¿> ¡ca
* ^ ^ '* ? '* '4 4 ^ p r ' ¿ ^ 3 si*

*¡fc-3 sí» ¿4* J 4 » 3 ¿ J 3 ‘ J ¿ 3

¿ i Jl J ¿ ¿ j* ¿’) Í j?- ' fj»'s* i'j**\ ¿ l í - ’j f ÿ

jj3W ¿*3 3* j ¿ ' ' ^ 3 sV ' ’•**J * í r * 5 t i l

5 / * ^ ^r*3í W ^ j (4;->*->>J¿*3 J-^ 5 ^ J f 4 * ^ “ '3

3. î*iar* «jAM X3 j* J.
j j ¿ á p Á j¿ * í^ Ó * ¿ '¿ ~ y ¿ ¿ f U C ^ S

^ i í ^ í ^ i > ~ 3 £* J& O L Í O j ^ -L -L 3> b 3 ^

•Lİ*'Û^-M» V ^ u r ’O í Y& S >*3<¿


,_
i « W « ! ^ 111»»«»! jfri J i
— mnU—yinmf** ^ 1
J-^ ^ 6 á i3 > * ó L J L Í

v>. tx á f>;j; C ira* ¿ x (¿2 Vj p a .


“ A'J1j* *}AÍA •j'íi j'J .jr i- •*»•VA ¿. -¿»J
¿. / j» fV-AA’ j ft »i JTA*-'J*ilV3¿ ¿ t^ í

102

Youtube: Tanrı Mı Varmış


BELG E 12-A

T ü r k iy e C u m h u r iy e ti c J Î 5 7 64 3

(çeviri)
S E T O Û L U

TABAKAT-ÜL KEBÎR,
• I K i Z t Me t TABAKATÜ İBNÎ SAAD,
Sayfa 87

N O TII1
Enes bin Malik anlatıyor:........
"Hayy kızı Safiyye Duhye-til Kelbi'nin payına
METİN TATMAN
düşmüştü. Resul Allah (SAV) yedi Ars karşılığı
O am anbay S a k tı Sokak
N o t« r H â n N o . 1 K â t t satın aldı ve thn Selim’e Saf iye'yi temizleyip
Şişil - Uunout süslemesi ve kendisi için hazırlaması için ödeme
U la ! U7 &â 63 - 14İ M M yaptı..
t»*?* * vao«47
İşaretli yerlerinin A r a p ç a s m d a n Türkçeye yapıl­
mış olan bu çevirinin münferiden temsile yetkili
bulunduğum Çağdaş Çeviri ve Büro Hizmetleri
Tic.Ltd.Şti. adına tarafımdan yaptırıldığını
onaylarım.

ÇAGü'S y /, V|
Tülay ÖZDEŞ
ly fa b u i
İşaretli yerlerinin A r a p ç a s ı n â a ^ m t ^ f e y e yapıl­
mış olan bu çevirinin dairem yeminli çevirmeni
olup Çağdaş Çeviri ve Büro Hizmetleri
Tic.Ltd.Şti.'ni münferiden temsile yetkülı adı
yukarıda yazılı kişi tarafından yaptır t t ı ğ ı n ı
onaylarım.

ücyofiu Ö. N&îert
M cu a T « y » * e
VcKtiJ Yemi oh
H a tta Aydın Tk

Hârç, Danga VargUJ vo

Naatef* TehâM

103
Youtube: Tanrı Mı Varmış
* 5 7 64 3

104
Youtube: Tanrı Mı Varmış
•5 7 64 3

İij-İ- ÜolíSj Uwi—• Í-JUIJ ;**Lu J? r"


t" -* ^ 1 o * ***■_, Uj •'—¿ t J ,
c P -» j CIJ> - U Ujjl ^ î^ ıp

líU-w tXïj Jii»t J—ávVt Jfl Jj—} lyL- U, ¡j,


< -i' «4>-*í» l-r~l t «A < ■**!> Jy * v "S J ■ ^-ar' ¿ y s f j

à LXXíb <¿¡k+¿ *JJI ^T“j ^ UíwX-Áft ^ uAijfrfi


^ - jé» r ú*!> ^ U ^ í^ í Li Ut>-V¿ vVwU*j 0 I J 3 u*U
j j í \¿jjíó¿ aili ¿y*j ij+ U * LxL »j w ^ —^ S

4 > x J i uU * a U r U U3 I íma C X X jA * J j- * >ij Ürtiíl cU i' ^

s^JU é * U ^ ^ J /íl J jJ 0 ' c P / oV > « - S -

*• j L - P t-íftl* J j í i *iíl ó y ~ j —' r -^3 *18 4y™^ ' ^ ,® tA )lj»

fjíí * (* L » U ¿ « * - * Uj 4 .J U * ! , ^ L,

Ç 5T ^ ji« kL . j j >«»■»*1 J y * J-'1 J j -_, J , ¡-i <Á¿**

¿i j x * ^ «ytf ^ 0M - u i * ^ ^ 3f^
» İ - , 1 *18 0 t f-*j¡: ( j j - J 1 I P - * j U<S ^rfr> o ~ ú *~X > v a~ il

*° '^ p - Ä 'S*» « İ Ü i t( j |> lij I p y J » * » L p í kÿ*Mt A U j

oú» U x » "Sí 1y Jp l J - ) 1 (J— ^3 Q î j ^ ^ X l j i t 1Ç « 5

Lío» su~* »**•» 0 i • oLÍ* ^ sw2 cr* ***“ c^1


J ¿ -íj O J f+L* j t f > ,» ^ P t l ¡¡-« so j « í^ - k íj'N

V#*>» ltJ * -^ -í ráL> *w vîy—J LífjJiío ».l f.,.,> *il_,W- tJiJ'Û *e»j Î
f* 5 (¿3 i.^V¿g -VtW } U*Ua>) i
.Üt
¿ ■ ■ IC I» JS i a 'í * , ^;3Í~ İ, j j i j *w J } - » , «u*ij tii« jU j * » i p r > *

0 ^ill, iiJf#, cr»~ll l*si y-M¿r fi jl¿J» Lj*i ^ ¿ u»^'


Jru o»/*“' u •"f» iA** J1** i o> }* o* 35
sX-i <üf ( jJ - J i J ^ jé iuáL > l^k>j53 l>y¿— U İ3” Ú i L ¿ j Ù' ^

7« ^UÁT «• ^XJl ^ LU lf>jy


oX * ^ s M > *““ ° r* ) J r j r * * 'i - k iä ° r " o í * ^

Uí^X-i J* Jy-j ^ J^*é, ’4 í i - * , 4111 <x-^1O1“


ü * r 4* ^ o » r » ^ y V* - * * » r “ o '

105
Youtube: Tanrı Mı Varmış
BELG E 12-B

V. m :
T ü r k iy e C u m h u r iy e t i C.*J5 7.IÜ.z'...

(Çeviri)
» E Y O <3 L U

BUHARÎ, KtTABU TEFSİR'İl* KÜR'AN,


I ■ K I XI N C I EL MAGAZİ 38, Sayfa 73 ve 74

Ve tutsaklar arasında Safiye'de bulunuyordu. Sa ­


M O T I II I
fiye Dıhyetul Kelbi'ye düşmüştü. Sonra Peygamber'
in oldu ve Peygamber onu azat etmeyi ona verilme­
MİYİM YAYMAN
si gereken mahir sayarak kendine a l d ı .
O »m »nboy Soktu S o lu k
Motor Hoo No . t Kot I
Ştçlt - tounfcul İşaretli yerlerinin Arapçasından Türkçeye yapıl­
mış olan bu çevirinin münferiden temsile yetkili
Yol.: 147 Od 53-14004 31 bulunduğum çağdaş Çeviri ve Büro Hizmetleri
130Ut* . 100«47 Tic.Ltd.Ştl. adına tarafımdan yaptırıldığını
onaylarım.

Tülay ÖZDEŞ ' Tt

İşaretli yerlerinin Arapçasından Türkçeye yapıl­


mış olan bu çevirinin dairem yeminli çevirmeni
olup Çağdaş Çeviri ve Büro Hizmetleri
Tic.Ltd.Şti.'ni münferiden temsile yetkili adı
yukarıda yazılı kişi tarafından yaptırıldığını
onaylarım.

B e y o ğ lu S . N o t t r V ^
M cıtn Tayroaa
Vekil» Y e m i n l i Htrçkı
H*s*u A yd ı n T f t Î

Hor«. ûoinQO VoraUl v*


O o ö o rtl K A Ş* S o M
MokOon YohoU BKHrtoltf.

106

Youtube: Tanrı Mı Varmış


B U H Á R Í, KÍTABU T E FSÍR 'ÍL K U R'A N , EL M A GAZÍ 38

4 vt >__________ v j J U t y o '"

Xi Ju» l+ij JJU j—j <1U .J1.■!>jU»~(r


<—4j L Ci] A W* ^ .iX* o*'
J ‘j!k JLÁ^íiyl— 4U-a_lfc

i«x»w «il» 3—
-j '■^'¿’iÍP' <> 3>*í*■* ^ lífj s-*.^* < } j

^ —X V^*.u»\ Ji» ^ ,C j 3 * 3J j

CÍ á '^ f j j j * Ó ; ú ~ ¿ J t - j ¿ f j U J ' ¿ ¿ *->.»*•. ¿-A » * - ^

*W ¿*0>-j j'
J í ■» jíC L i j » U ) ^ - J c . > » j CL í. j \ jiu ^ J - .

Vy^*. W*r ^'1 o ^ í j jXi# j ^«l •* V J y


U-4 ij,» J.ilf
< i t ¿ fc l^ X y liJ y —J 3^3 4./^ ' ^ JL^Í A y } ’■i L **L->
^ 4 > l(:iu )
*L 3¿ v?L. t i ^ y * H ¿ . j - j J¿* jÓj>i 'j a «. iü ']_)
( A.x<) ,*-
j¡¿--ú u j _i C3» j »-5*¿Á"3¿ it3-’
* - ji j i i i < L L j ¿ j i \ ¿ y L" J jf ¿ C i í ^ i M l * v - A * y O ^ L
*3 y
Í*'J/ —J*¡X 4L»—"' jJ—J * * ' ú'Jy~J J', <3~*3 r^Á
J
^ Ú H p*iW jV!)l 1í » ' ~ > f '> cf-^1 J - ^ 3 ' J 'i t ' J J tt ‘u 4>»
¿ J j¿""¿ J“"
-*r^* *{í ^ '“3**
4_t*lt*

J ^ * *—■* j- * * f J íí- 1“J j * t^ y ^ < j! W vi

U ¿ i j ^ j> ¿ 2 >!> í i l i '4 '£-i í ¿ *i(j i i» j ¿ 3


£ ¿ L» jú> j>> j> j'. i _j3» j f y » ') j -C í , ) ji-i

Youtube: Tanrı Mı Varmış


B U H A R I, KITABU T E FSİR 'İL K U R ’A N, EL M A G A Zİ 38

aUHAKî,
1 ÎT ABU T g i S î h ' l L KUK'AK, «57 6<2
KL MAGAZÎ 38
(,r”A ) s_/V * vr V U j U ’y O '"

i/i» jjf 'j J ' wt ú Jiy-*'-


<1L> A " j ^ i 1- ■ ~ f^'¿ -> ,*y* «*' j - ¿ S t J İ

^ j*> M * y ili J» Vûİ-'a». «A!» tÁi». <* «Á ^ß~"JfyÁ j * ^>1^ Ü*İLJ i


J- V »'. , , » • # , • 4 ^ « , L ,; * , » »'**•«„, i /.
**'ú?} y .r ^ h * J* ~*-J. J. ^ -*•«* t--*?
s «.-»
ÍO - T l « Jy j A u A y '>1 7 ’^ A t ^ - # y*1Ùj ~*j J *—•
/y* y '
J V - ty - J » • i ’i "A i î' ç ''- A »j c ' ' - ^ r A - j p A J * p r A " *r
•Srf-1’—
-4*1j -A j i* i ¡A* A'jA j|J> ^ A*7 ^ 'A
jj!» Á*-U#C ^Ä ¿JjÂİl \ J^T0 (*>* ^ J'
)
*/0 J* S J#*J^¿¡.sjr>K¿ f Ú /^ ¿ j.+ f‘ Jf- L t f ) K}j¿a+¡¿
*A» j—‘) j’i* 'jy * Ü’^ L i i V^ı»' *jİC J.V

!«►A; > At y> ’A*JA JÚi J y i 'j ¿A j t j


^>\İ yi' f j*~ ¿j* Gyİ JfA İİt r'^’* —
*( j* AM j t>At
S"J* jÂ'-f A J* *İt-7 j At jl '^-s «i¿ ¿I
jyfc, I L a» w>AA •*«*L Jy. ^AÂjit jy ÿ A$i i (*sJ0 ,_/-*■i
*Â AtJA At3>-j «A’At^>j ¿»L¿ ^
İçi 'p J r i 'Jûi U d ’.c i y ¿ ¿ i j P ^ İ Ju a

'¿Ç*-. '"ij-iiA tjt y_UAj iîj U l i t j > W ^ ‘^Ui* JÛ» *"îÖ


« İ r i - t ’A «' y K jA -^ S r i i J J-a Ü ¿ î i f ” İ v û V \ J İ - ' j*
«UTju j Á İ. 't '. » î . t i . r , . '* • # À . • »î * \ tî*** * - *.»,

İl jf.*-"Ay* AlJİ'^‘j» pp jÁ is^ A tj-


/.■.aX«+ \y Jİ
û r* ^ ¿ P v İ J A - İ S>T Â : İ ^y, s «- L> Ujr »it
if)-* *
*Aj Jı ÿA*» «yA^ÁAj. jl^ j V3 Ï JJ-i ÍTÍit jr-»^ ’A*j-*

Youtube: Tanrı Mı Varmış


BELG E 13

y ||q ,

T ü r k iy e C u m h u r iy e ti ğğfllA
(Çeviri)
•t VOOLü
Gazali-İHYAU ULUMİDDÎN
• 1 K1ZI MCt Kitabun Nikah, Cilt 2, Sayfa 29

MO T t ■ I
1. Kadınlarla (başka kadınlarla) düşüp kalkmak
üzüntüyü giderip kalpleri rahatlatmaz. (Erkekle­
rin) kendilerine aübah (olan kadınlarla)larla is­
METİNTATMAN
tirahat etmesi gerekir. Allah-ü Teala "Onlarda
O am *nb»y S«kaı Şoicafc
N H w Han No. t KM 1 kendinizi sukuna kavuşturun" demiştir. Hz.Ali
Ş i ş i l - le ta n o u ) (Allah kendisinden razı olsun) "Nefsiniz köreldi-
T o i.; 147 8 « 5 3 - 1 4 * 6 4 3« gi ve kerholduğu zaman, onu rahatlatın" demiştir.
136« n - 136« 47
Yine Hz. Ali'nin şöyle dediği rivayet edilir: "A-
kıllı kişinin üç (ayrı) saati olmalıdır: Rabbine
yalvardığı saati, kendisinin muhasebesini yaptığı
saat, yemesine ve içmesine ayırdığı saati. "îşte
bu saat (nefsini dinlendirdiği saat), 0 saatlerin
bir yardımcı saatidir. Diğer bir deyimle "Akıllı
kişinin üç saate göz dikmelidir...................
haram olmayandan zevk almak........ "

2. Allah'ın Resulü (SAS) hakkındaki bilgilerden


(şöyle) söylediği bildirildi: "Cinsel birleşmede­
ki güçsüzlüğüm (zayıflığım) konusunda Cebrail
Aleyhisselam'a şikayette bulundum (yakındım) ve
bana Herise'yi* salık verdi...."...... < f J

. e .*
Boyojıu ıs Noıetı- 19,
M ckü T
eri Vtkılı Yeminli
B*s*a Aydıu T ı

H arç, D om sa Vargı«) v a
GSŞsrlı KJ&t « a d a «
N a ld a n Tahali & jiı«ılfSr.

109
Youtube: Tanrı Mı Varmış
Y. Ne.:
T ü rk iye C um huriyeti C. No.:

«57 654
I H O Û L U

Eğer doğruysa, bunun istirahat etmeye hazırlık


S « K I Z I N 6 I
olmaktan başka bir anlamı yoktur. 8u şehvet itki­
sine (güdüsüne) gerekçe gösterilemez. Ancak şeh­
N O T f l I vet duygularıyla bu tür duyguların artırılmaması
anlamını tagır. Aleyhiselam söyle derdi: "Dünya­
MİTİN TATMAN nızda benim için en çok sevilen üç çay var: Hog
Oftmsubey Sek« fiekefc koku, kadın ve namazda gözaydınlatıcı bir ha­
N o l o r Hm N o. t K at t ber ........... "
Ş if ti - U ıa a b e i

TM.: 147 66 &3• 14604 38


14042?• .m m * ı kot: Parantez içindekiler çevirmene aittir.
x : Harise; seker, un ve sade yağdan yapılan bir
tür keşkek

İSaretli yerlerinin A r a p ç a s m d a n Türkçeye yapıl­


mış olan bu çevirinin münferiden temsile yetkili
bulunduğum Çağdaş çeviri ve Büro Hizmetleri
Tic.Dtd.Şti. adına tarafımdan yaptırıldığını
onaylarım.
\
Tülay ÖZDEŞ
1>
'ı 45 t V ■
n ,U 'i.jt. KA - «İSİ?
İSaretli yerlerinin A r a p ç a s m d a n Türkçeye yapıl­
mış olan bu çevirinin dairem yeminli çevirmeni
olup çağdaş Çeviri ve Büro Hizmetleri
T i c . L t d .Ş t i .'ni münferiden temsile yetkili adı
yukarıda yazılı kişi tarafından yaptırılğa-ğını
onaylarım.

' ¿Yİ

Harç. Deme* V«ngM ve


Öe$eril KAŞ* fiedati
Nenden Tehatt fidüm**.

ııo
Youtube: Tanrı Mı Varmış
G A Z A L Î. İHYAU U LU M İD D İN , K İTA BU N N İKAH

/r9\ ÎHTAU ULIJW


3
Im ita i:,un N ik a h

ı j l i o U o l '^ s- ^k_j ij i—il_- L,

" W .V» —
o ' j o i l >— ^ . -*
«?~l ‘ ^ 1 *•
• ’• . TJS

t-'’^ * 3 l|v* ^ ^ OWl AUOW^-w^^àul^pyS^

A»jtlaC 1^-3^»^—
<'■>- j 1^.3^“Lwa- ^—■*A irYı\)lli
\—n\\ Y ^ - ' ü¿i»a\-~«_}v2jWL~.^'»ÍUj^íllijP4pl-.iy ■ a^|
f»^>1^.1 asj-aii*At- J ' o j ^ ı ~ j ! ‘(j*)İbMİ(^

>jtJjC ¿JbtSİîj
J ¡ j (^ ' (_ ¿ ^ ^ * íL íN 4 |.L v£ja. j»¿*~'V(<^ Vi¿y»

u t . * KJtMl t . > \ l A. u ! . • It a a • 6* * , *

'JAJÙ y y APaj-4—lyj.-C ojUú-í<,*i>fiS'ç»J»

^ y ^ X -» y L ._ .- _ _ , ^ .- . . . v ^ t t t
^ f W * -Ú2~“íll— '.y1•*->'J *■ jL f 'A j^ - a j
İ A ^ ' i j l i y l ı ^ ^ ^ l S C j j * * : ¿J¡UJ'ai*¿¡*V'

«?¿ +>3 L>»*^'^xr J ' r •j a j ^ >


£k
¡ftéus^o r>iâ»y w ıu » y 'j» y i¿ u ¿ ( ~-*ysryl j

J j 4 ' J U—: ‘£ ^ ^ í í j ' i W j a ljr - j^ a j

—»i-i!vvl—^Z-4j j ¿ y * t [^-.„^

^ Tl-v> j
7^"| i£&M*
.' i>./M j - f t <C«RA«fca>^¿» ti«1jTuîiU-j
I -»■ 4},$ « f^.’c'V * , C”**

111
Youtube: Tanrı Mı Varmış
BELG E 14

Y. N o .ı
T ü rk iye Cum huriyeti C. * 5 7 6 * 3

(çeviri)
I ( Y O<kL U
P A H R Ü D D ÎH -Î RAZİ,
I I KI * I Ne I TEFSİR, 25. Cilt, 123. Sayfa

NOT I « t 1. "Allah’ın emirleri takdir edilmiş kaderdir."


bunun bir ön yaeaeı (tasarısı/hazırlığı) anlamın­
dadır. Eskiden Peygamberler birçok kadınla (baki­
METİN TATMAN
re ve boşanmış) evlenirlerdi. "Allah'ın buyrukla­
Otmtnbty Soku Soluk
N oter Han No. 1 Kat t rı takdir edilmiş kaderlerdir." Yani herşey tak­
$1*11 ■ U tan b u t dirle, önceden yazılmış alın yazısı ve kader­
Tat.: 147M53-14«MM d i r ..........
mu7* . tssat47
2. "Allah'ın buyruğu uygulanmalıdır" ibaresinde.
"Zeyneb'in seninle evlendirmemiz (Allah tarafın­
dan) amaçlıydı, izlenmesi gereken, yerine geti­
rilmesi ve gözetlenmesi gereken bir buyruk­
tu Davud (Aleyhisselam)un
(Hitti)Urya'nın karısına gönlünü kaptırması hika­
yesine işaret etti ve (Peygamber) şöyle dedi:
"Allah'ın buyruğu önceden takdir edilmiş, bir ka­
derdi." Yani uyulması gereken bir hükümdü. (Yani
mutlaka uyulması gereken bağlayıcı bir hüküm­
dü.)..

H arç. D am ga V argtal m
Ot«orll kaç* Bwtatt
N akden TahaU Edtlm t*ttî.

112
Youtube: Tanrı Mı Varmış
*57 653
YSf . ¿1 o'ÍL-j ¿rill : J W Jÿ

. *,• , - - >•,}*■ *•* • *%% -*>•< > «»«•


Vj K j ajj! o V ^**"j <rA> I j ^ jJ u i j j  a j u I J € j
Y
y
" " * * v■** **^.** ■“ t * /t •* •

•l^N ¿>1 {jr •> ^ *^i


c4
oUiW*j jiCl jjtS' j j —* «Li^s f íX « 4*jm ¿j* y^r~ V** \ f
\i j j>«ii ¿£j j M j ,l«í j r d ( L j-^ L-* *»' ^ ) j^ '< \ \
lot jjCUj-Uiljj-»'?'j t>jfe"U .Uli *joiltj ca Jji* j> j J
J j U yJt j o £-«i i j L-ill ¿ S ! ¿ J u JjS i*ju•*■«*> jS"j» <!U» • <1
o^Ull Ó-ill 0-1-*»LiL
)•■
“ J!c->-LJİ Îi>jill •Ó
»J1cl*- jl J ji J»-Jyr j
j Uj .La* *è ¿I» U* »¿jf li] »Ifü'-Jj l**W"* <J&ô \ j £.3* »J '¿-M
*J J
«---Uï j *1lr^-1* j 4V“
**-J \-¿Kil jU- JU>¿1*4jM> j* jlL
H
^«UJSj jj ùl J] J*»JI j ¿üi **■j ^ CrA^j
¿Yj y } ^ JL* C-İ6- l>] ¿1 .>-»■* dili j^T Jlj JUJ1AL. U^-AA* <-»
JI» U l jW { ^jj-ú* Ijjí 4»! y*1 o \ i j ) tjl» 4 y j ( V j*** ^
Lj*í» U iJC ¿Jtj j ^ ^V^*» âl j»\ U&j ) <JV^ )
^ fj^ l ( ^ ^ ‘ 4^'>*
j»*tt Jl» j é . L j JC ^ ( L * ^ ^ ¿AO ) JÜ İtj j í •^wx l’t *>^ı
jUll Jt» »yr j Jft .L^^l *r*Jî <i—^UJIj aJjJl» 3Jül^3 y
j u ı j ü: vi jjC ^ ^ c^:u ^ 'J* ^
â l J j*i J ¿I il** J j\> ^ \ j j\> *£-:*^ vV-^ ¿ÿ
<-¿W ¿1 H û ^ lj * «JİT^V *iT ^ *11*^ <i ^ 1
jy*»JI smJy ^1—*Xftj ^fl»’ **7^İJİ^I ^ 1*^^
<-^ ir V y ^ f %Ji «J* (i ^ ^ ^
jl** <3İfr ij jirı* J ,4y ,,‘ ^^ijj 4-hbh^ ‘
J_>i J ^1» JâJ ^-*t Ai-J J» j j Ç I*J • «l^if J J + »-r^i JjÂJI
: 4) ^ IjU- ¿ç» çr . ja i Jj¡¿ 4^»-(J^t jl lil-J l C ^ * j x
^ la~»- ¿I* ¿I VI J ' i f j 4 j -İÂj <i!’0 VUj üj^-t ¿rjJi

^ [*> V u ^ ( W )VC

Youtube: Tanrı Mı Varmış


B ELG E 16

Y. No.: .............
T ürkiye Cum huriyeti c. no. * 5 . ? . . £ . $ . . S ......

(Çeviri)
BEYOĞLU
BUHARî,
S EKİ Zİ NCİ KÎTABU TEFSİR'İL KUR'AN,
HAC 81
NOTERİ
Peygamber arkadaşlarıyla birlikte Hac için teh-
lilde bulundular ve Peygamber'in ve T a l h a ' n m dı ­
METİN TAYMAN
şında hiçbirinin kurbanlığı yoktu. Ve Peygamber
Osmanbey Sakaı Sokak
Notor Han No. 1 Kat t arkadaşlarına Umre yapmalarını ve tavafta bulun­
Şltfil - iaunbui malarını sonra da namazı kısa (seferi namaz) k ı l ­
Tel.: 147 86 53 • 148 04 36 malarını buyurdu. İhramdan çıkmalarını da emret­
1 3 0 6 2 7 6 - 130 4 2 47
ti sadece kurbanlık yanında olanlar bunun dışında
kalacaktı. Peygamber'in arkadaşları şöyle dedi­
ler: "Biz Mina'ya giderken herbirimizin zekerin­
den meni damlıyordu."

İşaretli yerlerinin A r a p ç a s m d a n Türkçeye yapıl­


mış olan bu çevirinin münferiden temsile yetkili
bulunduğum çağdaş Çeviri ve Büro Hizmetleri
Tic.Ltd.Şti. adina tarafımdan yaptırıldığını
onaylarım.

Tülay ÖZDEŞ
4 5 « / !
ry KA - 44517
işaretli yerlerinin A r a p ç a s m d a n Türkçeye yapıl­
mış olan bu çevirinin dairem yeminli çevirmeni
olup Çağdaş çeviri ve Büro Hizmetleri
Tic.Ltd.$ti.'ni münferiden temsile yetkili adı
yukarıda yazılı kişi tarafından yaptırıldığını
onaylarım.

r *‘ »•«HU. -. -
Veltılı Ymbu,,,
H *“ a Aydı*

Harç. Damga Verglai v*


De^eHi Kâfiıt BadaÜ
Nakdao Tahali Edilmiştir.

1 14

Youtube: Tanrı Mı Varmış


BU H Â RÎ, KİTABU TEFSİR'İL K U R ’AN, H A C 81

*57 65 5
< A.» - A\ ) 4 \Y\ ^

Jr* *•* Ó-T üWA-» ú. j.X


¿rUICJJUJ.

t**

j. ¿ O í ' ^ Ü T Uy JÙ • j ^ li ú í¿ ¿r

i / j^* j» > 7 j* ^ i*1^ ı/. k-Jf Cr


i Ul Jlİ ^ ıjfj

/ > UXí. jÚ —
■Cj^ j-^Aı jij • * ÿ j í ^ ü i » y^i
\ ^ ^' x J i\j¿ ú J ¿ ^ . t İL ^ ¿ y ai- l> 3 ¿
jj^VÎ Ûİ>* uç ;>■»•> Jr- SİU ¿¿'jÜVt

Ä » fcar r f > s
’j^ilÇ*_i- Cjİ. wÁiyóli L’jlİ- ii_U ti3*i £_ *_>IÁjUli ¿*-“-
■jt-i jáí’i» iijU J.
'(í-i Ü '* j - ü '¿ J - t>'¿^ * V '•» •»*
'İ j - £ ft >Ü İÜ 31 ¿¿á w j ¿î1'¿Í >' r^3
Y 'jîjÇ i *7*'*¿ie j Ü ' ü j - !>)*>• İ ü
J ' - ' Ü . j 'j ,-^*.
- —y-—» # » - ¿

115
Youtube: Tanrı Mı Varmış
PE Y G A M B E R İN K A R IL A R I VE CA RİY ELERİ*

M uham m ed'in birden fazla kadınla evlenm esi M edine dönem ine ve yaşlılık
günlerine rastlar. H atice'den sonra, H icret'e kadar yalnız Z em 'a kızı Şevde ile ev ­
li kalm ıştır. Hatice ile evlendiği sırada kendisi 25 yaşında, o ise 40 yaşında, iki
kocadan dul kalm ış bir kadındı. 15 yıl birlikte yaşadılar. Hatice, H icret’ten 3 yıl
önce 65 yaşında öldü. Peygam ber'in hayatını evlilikler açısından birkaç dönem ­
de görm ek gerekir:
25 yaşm a kadar bekâr;
25-50 yaş arasında tek evlilik hayatı;
50-60 yaş arasında çok evlilik hayatı;
60 yaşından sonra hiç evlenm edi.
D iğer yapıtlarında ileri sürüldüğüne göre M uham m ed aynı anda dokuz kadın­
la evli olm uş. Taberî gibi bazı tarihçiler 15 kadınla evli olduğunu söylerler. Bu
doğrulanm ış değildir. R ivayetlerden şu bilgiler çıkarılabiliyor: Z ifaf olduğu 11,
olm adığı 2 karısı olmuştur. Bunlara 2 cariyeyi de eklersek 15 eder. Prof. U lvan'a
göre "doğrusunu A llah bilir".
T aberî ve başkaları A işe'den rivayet ederler: "Peygam ber evde ne yapardı?"
diye sorulm uş. "Sizin yaptığınız gibi" dem iş; "şunu indirir, bunu kaldırır; ailele­
rinin işlerini görür; etlerini doğrar, evi süpürür, uşağa yardım eder". Şöyle bir sö­
zü vardır karılarını döven erkekler için: "Hem karılarını köle döver gibi döverler,
hem de utanm adan onlara sarılır yatarlar."1
A rkadaşlarından Enes anlatır: "Peygam ber 9 ya da 11 karısı varken, günün
belirli saatlerinde bütün karılarım dolaşır, hepsi ile cinsel ilişkide bulunurdu."
Enes'e sordular: "Peki, Peygam ber buna nasıl güç yetirebiliyordu?"
Enes şöyle dedi: "Biz aram ızda Peygam ber'in cinsel yönden otuz erkek gü­
cünde olduğunu konuşurduk."2
M uham m ed karılarına eşit süre ayırır; aynı gece hepsini dolaşır, sıra kim dey­
se onun yanında kalırdı.3

* Bu yazı. Turan Dursun'un verdiği notlara dayanarak Cem al Süreya tarafından kalem e alındı. Turan
Dursun'un notları için bkz. bu kitapta s.383.
1 İbnü Sa'd, c.8, s. 148.
2 Buhârî, T ecrid i\9 2 .
3 M üsned, c.6, s. 108.

116

Youtube: Tanrı Mı Varmış


Y olculuğa çıkm ak istediğinde aralarında kura çeker, hangisi çıkm ışsa, onun­
la giderdi. Hac için hepsini yanında götürdü.4

Şevde

H azreti M uham m ed'in H atice'den sonra, H icret’e kadar birlikte olduğu tek ka­
dın Z em 'a kızı Sevde'dir. İbnü Sa'd Tabakat adlı yapıtında, yaşlı olan Sevde'den
bir ara M uham m ed'in ayrılm ak istediğinin ileri sürüldüğünü, am a bunun doğru ol­
m adığını söyler. Şevde bir tarihten sonra Peygam ber'e olan sırasını genç Âişe'ye
devrederek bir özveri gösterecektir. Böylece Âişe de iki kişilik sıra elde eder.

Âişe

E bubekir’in kızı Aişe ile evlendiği zam an kendisi 49, kız 6 yaşındaydı. Â işe
9 yaşm a gelene kadar onunla beraber olm adığı kabul edilir. Bebek oynarm ış
onunla.
 işe'nin, eşleri arasında ayrı bir yeri vardır. Zaten kendisiyle zam an içinde en
uzun süre beraber olm uş karısı da odur. O nunla ilişkisi herhangi bir basit düşkün­
lük ya da anlık istek olayını her zam an aşm ıştır. M uham m ed'in, kendisinden 15
yaş büyük H atice'den (ve yine yaşlı Sevde'den) sonra, 43 yaş küçük  işe'ye bağ­
lanm ası ilginçtir. H atice ile  işe arasında ise 59 yaş fark var. N erdeyse M uham ­
m ed'in bütün hayat süresi...
M uham m ed'in hayatında ayrı bir yeri vardır  işe'nin. Yalnız şim diki zam anı
değil, geleceği de; yalnız karı-kocalığı değil, politikayı da tem sil eder. Bir çeşit
doğal m irasçısı, M üslüm anlığın m irasçısı (Ebubekir) odur. Bundan alınırsa, Â i­
şe'nin Peygam ber karşısında, dem okratik denebilecek bir söz ve eleştiri bağım ­
sızlığı da oluşmuştur.
 işe, A hzâb Suresi'nin 50. ayetine tepki gösterdi. B ilindiği gibi, o ayetin içe­
riği şöyledir:
"M ehirlerini verdiğin eşlerini; A llah'ın sana ganim et olarak nasip ettiği cari-
yeleri; seninle birlikte göç eden am ca, hala, dayı, teyze kızlarını; seninle evlen­
m ek istiyorlarsa, salt sana özgü bir durum olarak, hepsini helal kıldık. O nlar m e­
hirlerini Peygam ber'e bağışlayabilirler. Bu konuda güçlük çekm eyesin diye onla­
rın da üzerlerine neyi farz kıldığım ızı bildirdik; Allah bağışlayandır, acıyandır.”
 işe'nin ayet konusundaki tepkisi şu noktada olmuş: "Bir kadın kendini P ey­
gam ber'e arm ağan mı ederm iş? Ne kadınlar varm ış şu dünyada!"
 işe'nin, sıra konusunda, P ey g am b erin dilediği karısının yanında daha fazla
kalm ası konusunda da soruları olm uş. N e v ar ki, tam o soruların yöneltildiği sı­
rada bir ayet daha gelir: A hzâb Suresi'nin 51. ayeti. Şöyle:

4 İbnü Sa'd, Tabakat.

1 17
Youtube: Tanrı Mı Varmış
"Ey Peygam ber, bunlardan kim i dilersen geri bırakır, dilediğini alabilirsin.
B oşadığını yeniden alm anda da bir vebal yoktur san a..."
 işe bu ayet üzerine kendini tutam am ış:
"G örüyorum ki, dem iş, senin A llah’ın yalnız senin şeyinin keyfi için koşturu­
yor.”5
 işe, daha öncede de değinildiği gibi, şeri hüküm lerde çok bilgiliydi. İm am
Z erkeşi, bu hüküm lerin onda birinin  işe kanalıyla geldiğini söyler. Ayrıca, Âi-
şe'nin şiir, eski A rap tarihi, gökbilim ve tıp alanlarında derinleştiği kabul edilm iş­
tir. Eşi üzerindeki etki gücü bu niteliklerinden de ileri geliyor olsa gerektir.

Zeynep

C ahş’ın kızı Esedli Z eynep'le evlenm esi bir yönden ayrıca çok ilginçtir. A rap -
larda, cahiliyye devrinde, yaygın b ir uygulam a vardı: O ğlan çocuklarını evlat
edinm e, onları özoğul gibi nesebine bağlam a, m iras v erm e... Bunun sonucu ola­
rak, baba ile oğulluk birbirinin karısı ve kızını nikâhlam a hakkına sahip değildir.
Tıpkı baba-oğul hukukundaki gibi.
M uham m ed bu uygulam ayı yıktı, oğulluğu ve azadlı kölesi olan Z eyd'in k a­
rısı Z eynep’le evlendi. Z eynep aynı zam anda Peygam ber'in halasının kızı. Ve za­
ten, baştan, Zeyd'le evlenm ek istem em iş. Peygam ber'e bir gönül yakınlığı var.
A m a yine de onun uygun görm esi sonucu Z eyd'le evlenmiştir.
M uham m ed bir gün Zeyd'le görüşm ek için onun evine gider. Zeyd yoktur. O
sırada Zeynep içerde çam aşır yıkam aktadır. D uygular coşar. M uham m ed şu söz­
leri söylem ekten kendini alam ayarak evden çıkar: "Ya m ukallibel kulum !" (Ey
kalpleri evirip çeviren A llahım , gönlüm ü çeviriverdin!)
Z eyd eve gelince Zeynep olayı ona anlatır. Zeyd, içinde karısını yitireceği g i­
bi bir önseziyle Peygam ber'e koşar.
"Zeynep'i sevdinse, hem en boşayayım , sen al" der.
M uham m ed'in karşılığı:
"O nasıl söz? K arını boşam a. A llah'tan kork!"
A ncak, içten içe, boşam asını da istem ektedir. Bu istek A hzâb Suresi'nin 51.
ayetinde ortaya çıkar. (Kaynak: bu ayetle ilgili tefsirler ve Taberî tefsiri)
Zeyd, Zeynep'i boşar. Böylece A hzâb Suresi'ndeki (37. ayet) şu sözler de
açıklık kazanm ış olur: "Şim di m adem ki Zeyd onunla ilişiğini kesti; biz onu sana
eş yaptık."
Z eynep'le M uham m ed arasındaki ilişkide cinselliğin çok ağır bastığı söylene­
bilir: "Bir kadın gördüğü zam an hem en eve gelir, Zeynep'le cinsel ilişkide bulu­
nurdu."6

5 Kaynak: Buhârî, Tefsir/7; Tecrtd, hadis no: 1721; M üslim , Rıda/49, 50, hadis no: 1464; İbni Ma-
ce, Nikâh/57, hadis no: 200; Ahm et İbn-i Hanbel, 6 /134, 158, 261.
6 K itabün Nikâh, s .127.

118

Youtube: Tanrı Mı Varmış


O günlerin cinsellik yönünden ortam ını Peygam ber'in arkadaşlarından C abir
şöyle anlatır: "Biz M ina'ya giderken zekerlerim izden m eni dam lıyordu."7

H afsa

H icret'in 2. yılında E bubekir'in kızı A işe ile evlenen M uham m ed, bir yıl son­
ra da Ö m er'in kızı H afsa'yı karıları arasına katar.
H afsa, H uzeyfe oğlu H anis'le evliydi. K ocası U hud Savaşı'nda aldığı yaralar­
la daha fazla yaşayam adı. M uham m ed, dul kalan Hafsa'yı önce bir başkasıyla ev­
lendirm eyi düşündü. Bu konuda E bubekir'i ve Osm an'ı yokladı; onlarda belirli
bir istek görm edi. O laydan haberli olan Ö m er çok üzülm üş gibiydi. D aha sonra,
H icret'in 3. yılında M uham m ed H afsa ile kendisi evlendi. Ö m er'in yüreğine de
su serpildi.

Ü m m ü H abibe

Ebu Süfyan'ın kızı Ü mm ü H abibe Ramle.


Peygam ber onunla H icret'in 7. yılında evlendi. Ü m m ü Habibe, kocası U bey-
dullah bin Cahş el-Esedi ile birlikte M üslüm an olm uştu. D aha sonra H abeşistan'a
gittiler; kocası orada din değiştirip H ıristiyan olunca ondan ayrıldı. Peygam ber,
H abeşistan K ralı N ecaşi'ye haber göndererek Ü m m ü H abibe'yi istedi. N ecaşi, k a­
dına, R esulullah'ın yerine 400 dinar m ehir ve birçok değerli hediye verdi. M u­
ham m ed, Ü m m ü H abibe M edine'ye gelince onunla evlendi. Bu akrabalık bağı
Ebu Süfyan'ı duygulandırm ıştı: bir yıl sonra o da M üslüm an olacak.

Ü m m ü Selem e

M ahzum oğullarından Ü m m ü Selem e H ind de, kocası U beydullah bin Cahş


el-E sedi ile birlikte H abeşistan'a gitm işti. K ocası U hud Savaşı’ndan sonra öldü.
Peygam ber, M edine'ye dönen Ü m m ü Selem e'ye şöyle buyurdu:
"A llah'a yalvar, felaketine karşılık seni ödüllendirsin; ondan daha iyi bir eş
versin sana."
Sonra da ona evlenm e teklifinde bulundu.
K adın, yaşlı ve kıskanç olduğunu, yetim çocukları bulunduğunu söyleyerek
özür dilem eye kalkınca, Peygam ber, kendisinin daha yaşlı olduğunu; A llah'ın o
kıskançlık duygusunu m utlaka gidereceğini; yetim lere gelince, onlar için hiç m e­
rak etm em esini, o n lan n A llah'a ve R esulü'ne kaldığını söyledi.
Evlenm e gerçekleşti.
7 Buhârî, Hac/81; Umre/6; Şirket/27; M üslim . H ac/141; H adis/ 1216; N eşe-i M enasik/77; İbn-i Ma-
ce, M enasik/77, H adis/2980; Ahm ed ibn-i Hanbel, M iisned, 3/317-366.

119
Youtube: Tanrı Mı Varmış
Peygam ber'in eşlerinin rivayet ettikleri hadis sayısının 3 bini aştığı bilinir. En
çok hadis rivayeti  işe'ye aittir (2210 hadis). Peygam ber'in karıları arasında Ü m -
m ü Selem e ondan sonra gelir: 378 hadis.
M uham m ed'in kanları iki grup oluşturm aktaydı. Birinci grupta  işe, Hafsa,
Safiye ve Şevde vardı. İkinci grubun başını Ü m m ü Seleme çekm ekteydi.
M üslüm anlar, Peygam ber'in  işe'ye karşı büyük sevgisini bildikleri için, söz­
gelim i bir arm ağan vereceklerse, bunu m utlaka M uham m ed'in onunla birlikte
olacağı güne rastlatırlardı. Yaygınlık ve düzenlilik kazanan bu olayın öbür eşler
arasında dedikodulara yol açm am ası, tepkiler uyandırm am ası olanaksızdı. Ö zel­
likle Ü m m ü Selem e grubundan "annelerim iz" ona, gidip durum u R esulullah'a
anlatm asını istediler: A rm ağanlar m ı sunulacak, hediyeler mi söz konusu, bu, ka­
rılar arasında hiçbir ayrım gözetilm eksizin yapılm alıydı.
Ü m m ü Selem e, kendi nöbet gününde, olayı ve kum alarının dileğini Peygam -
ber'e iletti. A ncak Peygam ber'in ağzından bu konuda tek sözcük çıkm adı.
Ertesi gün öbür eşler Ü m m ü Selem e'den b ir açıklam a beklediler. O da olanı
biteni, Peygam ber'in o konuda konuşm adığını anlattı. Şöyle bir ortak karara va­
rıldı: Peygam ber'den bir karşılık alıncaya kadar Ü m m ü Selem e olayı tekrar tek­
rar gündem e g etirecek ...
Ü m m ü Selem e'nin üst üste yeni birkaç girişim i de sonuçsuz kaldı. R esulullah
gülüm süyordu; yine de tek sözcük alm ak olanaksızdı ağzından. Ü m m ü Selem e
m isyonu gereği sorm ası gereken sorulan sürdürdü.
Sonunda Peygam ber konuşacaktı:
"Â işe'yi söz konusu ederek beni üzm eyin. İşte söylüyorum : Vahiy, yalnız
onun günündeyken gelir bana!"
Ü m m ü Selem e şaşırm ıştı: "Seni üzdüğüm için Allah bu günahım ı bağışlasın"
dem ekle yetindi.
A m a ortaklar aynı konuda bu kez Peygam ber'in kızı Fatım a'ya başvuracaklar­
dı. Fatım a babasına durum u anlattı.
"K arıların”, dedi, "A llah'ı tanık göstererek, Ebubekir'in kızı konusunda sen­
den adalet diliyorlar."
Peygam ber karşılık verdi:
"Kızım, doğru söyle, sen beni seviyor m usun?"
"O nasıl söz! Nasıl sevm em ?"
"Ö yleyse benim sevdiğim i de sev!"8

C üveyriyye

Peygamber, Kureyş'in ileri gelenlerinden H âris'in kızı Cüveyriyye ile Hicret'in


5. yılında evlendi. M ustalik Savaşı'nda ailesinin üyeleriyle birlikte tutsak düşen

8 Buhârî, Hibe/8; Tecridi 1130.

120

Youtube: Tanrı Mı Varmış


Cüveyriyye, 13 yaşında, dünya güzeli bir kızdı. Peygamberde görüşm e isteğinde
bulundu. Tutsak olarak, Sabit bin Kays'ın payına düştüğünü; azat olabilm ek için
onunla anlaşm ış bulunduğunu; bu konuda kendisine kolaylık gösterilmesini diledi.
P eyg am b erin ona şöyle dediği yazılm ıştır:
"D aha iyi bir teklifim var."
"N edir ya Resulullah?"
"Sabit'e vereceğini ödeyeyim ; seni ben alayım ?"
(C üveyriyye sevincinden uçarak):
"Tamam, ya Resulullah, kabul!"9
N ikâhtan hem en sonra M üslüm anların ellerindeki bütün Beni M ustalik tut­
sak lan (700 kişi) salıverildi.10

Safiye

A htap bin H uyeyy'in kızı Safiye, H icret'in 7. yılında M uham m ed'in karıları
arasına girdi. Safiye Beni N adîr Yahudilerindendir. K ocası H ayber Savaşı'nda öl­
dürülm üş; kendisi tutsak olm uştu. D ihyet'ül K elbi'nin payına düştü. A hsab tara­
fından hem en Peygam ber'e yetiştirildi; Safiye öylesine dilber bir kadındı ki, an­
cak R esulullah'a yakışırdı; ayn ca, kavm inin hanım efendisi olan bu kadına k e n ­
dinden aşağı gördüğü bir kişinin yanında cariye işlem i uygulanm asının engellen­
m esi gerekirdi.
Sonuçta M uham m ed onunla ev len d i.11
Z eynep bir keresinde Safıye'ye "Yahudi kan!" diye seslenm işti. Peygam ber
bu saldırıyı cezalandırdı: bir ay Zeynep'e yaklaşm adı. Â işe'nin Safiye için "boyu
da pek kısa, yere çok yakın" dem esi üzerine de şu karşılığı vermiş: "Bir laf ettin
ki koca denizi bulandırır."12
A nlaşılıyor ki, Safıye'nin eşsiz güzelliği ve Yahudi kökenli oluşu zam an za­
m an öbür ortaklann kendisine karşı birleşm elerine yol açm ış. T irm izî rivayet
eder: Â işe ve H afsa "Biz R esulullah'ın yanında Safıye'den daha değerliyiz" d e­
mişler. Bu söz Safiye'nin kulağına gitm iş. Peygam ber'e söylem iş. Peygam ber'in
verdiği karşılıkta onun Yahudiliğiyle ilgili çok zarif bir im a da var: "Şöyle diye­
m ez m iydin, benden nasıl daha değerli olabilirsiniz ki, eşim M uham m ed, babam
H arun, am cam M usa!" 1
B ir keresinde de P eygam ber ve Safiye sözleştiler; öbür kadınlara öm ek olsun,
hatta bir bakım a ders olsun diye, b ir ay boyunca hiç beraber olm ayacaklardı. Bu
söz tu tu ld u .13

9 Islam da Ç ok E vlilik ve Rasulullah, Prof. Abdullah U lvan, çeviri İsm ail Hakkı Sezer.
10 Kaynak: Buhârî, İtkr, 13.
11 Buhârî, El M eğazi/ 38, Asab Suresi, 30-32. ayetler; Hucurât Suresi, 11. ayet; Talak Suresi, 1. ayet.
12 Buhârî, Ebu Davud ve Tirmizî.
13 Buhârî ve M üslim; Taberî tefsirinde Tahrim Suresi.

121
Youtube: Tanrı Mı Varmış
H aris'in K ızı M eym une, H uzeym e K ızı Zeynep

Peygam ber'in son iki karısı H aris'in kızı M eym une ile H uzeym e kızı Z ey­
nep'tir. M eym une ile H icret'in 7. yılında evlendi. H uzeym e kızı Zeynep'i Esedli
Z eynep'ten ayırm ak gerekir.
Peygam ber'in hayatında olay yaratan karısı İkincisidir. H uzeym e kızı Zeynep
P eygam ber 1den önce ölmüştür.

E sm a ve A m re

M uham m ed'in nikâh kıyıp da karı-koca olm adan ayrıldığı iki karısı daha var:
K indeoğulları'ndan N um an'ın kızı E sm a ve K ilab kabilesinden Zeyd'in kızı A m ­
re. Peygam ber, Esm a'nın, zifaf sırasında alaca illetine tutulm uş olduğunu fark e t­
ti ve m ut'asını (bedelini) vererek baba evine yolladı. A m re ise daha yeni M üslü­
m an olm uştu. Peygam ber'in yanm a girince onu pek istem ez birtakım tavırlar ta­
kındı. O na da bedeli ödendi ve ailesine geri gönderildi.

İki C ariye: M arya ve R eyhane

Şem 'un kızı Marya, K ıpti kökenli ve Hıristiyandır. M uham m ed'e M ısır M ukav-
kıs'ı (piskopos) dört cariye arm ağan eder. M arya bunlardan biri. Peygam ber'in ona
karşı özel bir düşkünlüğü olduğu anlaşılıyor. Aşağıdaki olay bunu göstermekte:
M uham m ed bir gün karılarından H afsa'nın odasına girer. Odada H afsa değil,
M arya bulunm aktadır. O sırada H afsa babasının evine gitmiş. M uham m ed ve
M arya, H afsa'nın yatağında birleşirler. Tam o sırada H afsa içeri girer. M uham m ed
henüz işini bitirm emiştir. H afsa'ya biraz beklem esini söyler. Bazı açıklam alarda
bulunacaktır ona. Sonunda Hafsa kendini tutam az, şöyle konuşur: "Nasıl iştir bu?
B ir köle ile benim günüm de ve benim yatağım da birleşiyorsun?" Peygam ber ken­
disine bir m üjdesi olduğunu söyler ve hem en ekler: K endisinden sonra Ebubekir,
daha sonra da babası Ö m er Halife olacaktır. N e var ki Hafsa hiç oralı olm ayacak,
tepkisini sürdürecektir. Peygam ber bu kez yem in verir: "Vallahi billahi bir daha
onunla beraber olm ayacağım , am a sen de olayı kim seye söyleme." N e var ki M u­
ham m ed M arya'yı bir türlü unutam am aktadır. İm dadına bir ayet yetişir: Şu sözler­
le başlayan bir ayet: "Ya M uham m ed, karıların m em nun olacak diye, helal şeyden
niçin kendini yoksun bırakırsın; A llah çok bağışlayan ve acıyandır."
Ö bür cariye R eyhane Yahudiydi. (Tahrîm Suresi, 1. ayet.)
Sözkonusu ayetin gelişi konusunda bir de bal şerbeti öyküsü ileri sürülür;
am a ayetin asıl dayanağı yukardaki öyküdür .14

14 Kaynak tefsirler: Örneğin Taberî tefsiri 28/100 öt.; F. Râzî, 29/41 öt.; Sabunî'de bal şerbeti öyküsü­
nün ayetin iniş nedeni gösterildiği, ancak asıl nedenin Marya olayı olduğu vurgulanır, 3/406.

122

Youtube: Tanrı Mı Varmış


M U H A M M ED 'İN D O K TO RLU Ğ U

Sıcaklar bastırınca sağlık daha bir önem kazanır. Çeşitli hastalıklara karşı d a­
ha duyarlı olunur ve önlem ler alınm aya çalışılır. Bu arada hastalıkların "tedavi"si
de önem lidir kuşkusuz. "Ö nlem "-"doktor"-"ilaç"...
H er dalda olduğu gibi, "tıp" alanında da gelişm eler olm uş ve çağım ızda ileri,
olağanüstü noktalara ulaşılmıştır. H er gün, her saat, biraz daha şaşırtıcı, um ut v e­
rici gelişm eler, boyutlar sergilenm ekte.
B ir de "M uham m ed’in doktorluğu" var. Buna, hadis kitaplarında başlı başına
bir ana bölüm ayrılm ış; adına da "peygam berin doktorluğu, sağlık öğütleri, has­
talıkları tedavileri, tedavi için gösterdiği yollar" dem ek olan "peygam berce tıp"
anlam ında "e't-Tıbbu’n-N ebevî” ya da "tıp kitabı (bölüm ü)" anlam ında "Kitabu't-
Tıbb" denmiştir.
Ö nce M uham m ed'in hastalıklara nasıl baktığını görelim:

M ııham m ed'in H astalıklara Bakışı

M uham m ed'in öğüdüne göre, en önem li olan, "Tann'nm takdiri"dir. İslam ke­
lam ındaki genel inanç doğrultusunda: "T ann'nm takdir ettiği, değişm ez."
Söz konusu olan bulaşıcı hastalıklar mı?
M uham m ed, kesin biçim de açıklıyor:
- "Lâ ad v â "... Yani; "H astalığın bulaşm ası olmaz" ya da "bulaşıcı hastalık
yo k ."1
Bu hadisin açıklam asında K âm il M iras, "Tann'nm takdirini düşünm eden,
hastalığın bulaşıcı olabileceği"ne ilişkin inancın, "C ahiliyyet (bilgisizlik)" döne­
m inde, yani İslam öncesi dönem de bulunduğunu açıklıyor .2
B uhârî'nin de yer verdiği hadiste, M uham m ed'in "hastalıkta bulaşm a olmaz"
sözü üzerine bir köylü Arap'ın karşı çıktığı ve M uham m ed'ie bu Arap arasında şu
tartışm a olduğu anlatılır:
- B ulaşıcı hastalık diye bir şey yok.

1 Bkz. Buhâri, Kitabu't-Tıbb/19, 25, 43-46; Tecrîd, hadis no: 1927; M üslim , Kitabu's S elâm /l 11-
116, hadis no: 2224 -2225 ve öteki hadis kitapları.
2 Bkz. Tecrîd, hadis no: 1927, c.12, s.84.

123
Youtube: Tanrı Mı Varmış
- Nasıl olm az ey Tanrı elçisi? B ulaşıcı hastalık diye bir şey yoksa, benim
kum luktaki develerim e ne oldu? B irer geyik gibi (güzel ve sağlıklı) idiler. Sonra
uyuz develer katıldı aralarına ve develerim i de uyuz ettiler.
- Ya ilk uyuz deveye hastalık nereden geçti? K im geçirdi ? 3
M uham m ed köylü A rap'a, "Ya ilk uyuz deveye hastalığı kim geçirdi?" derken
ne dem ek istiyordu?
K âm il M iras şu karşılığı veriyor:
- "İlk uyuz hastalığına tutulan devenin bu hastalığının başkasından, başka bir
yerden geçm ediği, A llah'ın takdiriyle olduğu kuşkusuz. Senin develerine uyuz
geçm esi de Y üce A llah'ın takdiriyledir." B öyle dem ek istem iştir .4
H adisi çevirin Kâmil M iras, zorlam alı bir yorum la - tıp gerçekleri k arşısında-
durum u kurtarm aya çabalıyor. G erçekte M uham m ed'in şunu dem ek istediği belli:
- "Senin develerine uyuz hastalığı, başka develerden geçm iş olam az. Öyle ol­
sa, bu hastalığın ilk görüldüğü develere nereden geçtiğini açıklayam azsın. D e­
m ek ki hastalık bulaşm ayla filan değil, T ann'm n takdiriyle olmuştur."
M uham m ed'in; "H astalıklı deve sağlıklı devenin yanm a sakın yaklaştırılm a­
sın" dediği de aktarılır .5
N e var ki, buradaki çelişki, hadisi aktaran Ebu H üreyre'ye anım satıldığı za­
m an, Ebu H üreyre şaşırır, kızar, bocalar ve anlaşılm az sözler söyler. (Bkz. aynı
kaynaklar, aynı yerler.)
M uham m ed'in "arslandan kaçar gibi cüzzam lıdan da kaç!" dediği de aktarılır .6
Buradaki çelişkiyi giderm e çabası da görülür yorum cularda. M uham m ed böy­
le bir şey söylem işse, "cüzzam "dan, "cüzzam lı"dan çok ürkm üş olmalı. K orkunç­
luğu, çok eskilerden sürüp geldiği iç in ... A m a ne olursa olsun; M uham m ed'in "lâ
advâ", yani "hastalık bulaşm ası diye bir şey yok!" dediği bir gerçek. Çünkü bu,
Ebu H üreyre'den başka "sahâbi"lerden de aktarılıyor. Enes, Câbir gibi .7
Sonuç: M uham m ed'in hastalığa bakışı, en başta "Tann'm n takdiri" açısından
"hastalık bulaşm ası diye bir şey yok" ya da "bulaşıcı hastalık yok" dem esi de
bundan.

II

M uham m ed'in doktorluğunun hadis kitaplarında "e't-Tıbbu'n N ebevi (Pey­


gam berce tıp ya da Peygam ber'in tıbbı)", "kitabu't-Tıbb (tıp bölüm ü)" başlıkları
altında sunulduğunu daha önce belirtm iş ve bu bölüm den hadis aktararak "M u-

3 Bkz. Buhâri, Kitabu't-Tıbb/25; Tecrîd, hadis no: 1928; M üslim , K itabüs-Selâm /101, hadis no:
2220. Ve öteki hadis kitapları.
4 Tecrîd, Diyanet Yayınları, 1928 no.lu hadis, dipnot 1, c.12, s.86.
5 Bkz. Buhâri, Kitabu't-Tıbb/53; M üslim , K itab ü s-S elâm /104-105, hadis no: 2221.
6 Bkz. Tecrîd. hadis no: 1927.
7 Bkz. A clunî, Keşfü'l-H afa, hadis no: 3078, c.2 , s.492.

124

Youtube: Tanrı Mı Varmış


ham m ed'in hastalığa nasıl baktığı" üzerinde durm uştuk. A ktardığım ız ve kesin­
likle sağlam kabul edilen hadise göre M uham m ed, "lâ advâ=hastalık bulaşm ası
diye bir şey yok!" diyor. Şim di M uham m ed'in hastalıkları nasıl "tedavi" ettiğine
ve ettirdiğine ilişkin hadislerden sunulacak.

T ükürükle Tedavi

M uham m ed'in, birçoklarım "tükürük"le tedavi ettiği anlatılır. Böyle tedavi et­
tikleri arasında, dam adı Ali de bulunm akta:
M uham m ed: Ali nerede?
Sahâbe: G özleri ağ n y o r (hasta).
M uham m ed: Bana gelsin!
Bu konuşm adan sonra Ali M uham m ed'e gelir. Ve M uham m ed, A li'nin gözle­
rine tükürür; tedavi eder. Hadiste, aynen şu anlam daki sözler yer alır:
"Peygam ber A li'nin gözlerine tükürdü ve gözler hem en orada iyileşti. Ö ylesi­
ne ki, gözlerde hiç ağrı bulunm am ış gibiydi ."8

Ü fürükle Tedavi

H adislerde pek çok örnek verilir. Ve iki türü vardır: Tedavide tükürüksüz üfü­
rük, tükürüklü üfürük.

Tükürüksüz Üfürük
H adislere göre M uham m ed, bu yöntem le kırıkları, yaralan, kılıç yaralarını bi­
le tedavi ediyordu. Yani okuyup üfürerek:
Ekva' O ğlu Selem e H ayber’de bacağından vurulur. M uham m ed'e gelir. M u­
ham m ed "üç nefes" eder, yani okuyup "üç kez ü fürür”. Selem e'nin sorunu, a ğ ­
rısı, acısı k alm am ıştır .9

Tükürüklü Üfürük
A li'nin gözlerinin tedavisinde görüldüğü gibi pek çok olayda bu yöntem uy­
gulanırdı. İlkellerde de bu tedavi yöntem i çok geçerli ve yaygındır. Prof. Dr. Ve-
yis Ö rnek şunlan yazar:
"Tükürük (ilkellerde) hastalık tedavisinde kullanılır. Tüküren kim senin m is­
tik ve m ajik (büyüsel) gücünü karşısındakine geçirdiğine inanılır. Ayrıca nazar
inancının yaygın olduğu yerlerde, kötülüğü uzaklaştırıcı pratiklerde kullanılır ."10

8 Bkz. Buhârî. e ’s-Sahth, K utabui-C ihad/102, 143; Tecrîd, hadis no: 1236; M üslim , e's-Sahîh, Ki-
tabu'l-Cihâd/132, hadis no: 1807 ve öteki hadis kitapları.
9 Bkz. Buhârî, e's-Sahîh, K itabu'i-M eğâzî/38; Tecrîd, hadis no: 1611; Ebu D avud, Sünen, Kita-
bu't-Ttbb/19, hadis no; 3894 ve öteki hadis kitapları.
10 Bkz. Sedat Veyis Ö m ek, Etnoloji Sözlüğü, "Tükürük" maddesi.

125

Youtube: Tanrı Mı Varmış


Ü fürükle Tedavinin A lanına G iren H astalıklar

Yukarıda da belirtildiği gibi hadislerde, bu tedavi yöntem inin pek çok olayda
kullanıldığı anlatılır.

"Nazar"a (G öz D eğm esine) Karşı Üfürük


Yüzünde sarılık belirtisi görülen bir kız görür M uhammed. Ve hemen buyurur:
- "Bu kızcağızı okutup üfletin. Çünkü buna göz değm iştir (nazar var )."11
M uham m ed'in karılarından A işe anlatıyor:
"Peygam ber, göz değm esine karşı (tedavi için) okuyup üfürm eyi buyurm uş­
tur ."12

Yılan, Akrep, B öcek Sokm alarında Üfürük


M alik O ğlu Enes anlatıyor:
"Peygam ber, böcek, akrep, yılan zehirlenm elerinde ve kulak ağrısında tedavi
için okuyup üflem eye izin verdi ."13
Aynı şeyi Aişe de anlatıyor .14

Ü fürükle Tedavi Ücreti ve M uham m ed'in Payı

H adiste anlatıldığına göre: E bu Said ve Peygam ber'in öteki arkadaşlarından


bir kalabalık, bir kısım yeri ele geçirm ek için yola çıkar. Yolları bir kabileye dü­
şer. K abile başkanını akrep sokm uştur. "Peygam ber'in arkadaşları"na başvurulur.
Tedavi için bir şey bilen olup olm adığı sorulur. Ebu Said Hudri atılıp, başkanı te­
davi edebileceğini söyler. Ü cret pazarlığından sonra tedaviye girişir. Fatiha Su-
resi'ni okuyup üfürür. B aşkan kurtulm uştur. Ücret: Bir sürü koyun. Yani akrep
zehirini okum ayla, üfürükle tedavinin karşılığı. Bu arada, sürünün Ebu Said ve
arkadaşları arasında bölüştürülm esi söz konusu olunca sorun çıkar. Çözüm için
P eygam ber’e götürülür konu. O lay ve tedavi anlatılır. A lınan ücret d e ... Bunun
üzerine M uham m ed'in verdiği karşılık şu olur:
- "Çok iyi etm işsiniz (bu tedavi ve ücret işinde). Koyunları şimdi paylaştırın
ve benim payım ı da a y ırın .. ."15

11 Bııhârî. e's-Sahîh, Kutabu't-Tıbb/35; Tecrtd, hadis no: 1933: Müslim, e's-Sahîh, Kitabu's-Selâm/59,
hadis no: 2197 ve öteki hadis kitapları.
12 Buhârî, e's-Sahîh, Kitabu't-Tıbb/35; Tecrîd, hadis no: 1932; M üslim , e's-Sahîh, Kitabu's-Selâm/55-
5 6, hadis no: 2195 ve öteki hadis kitaplan.
13 Buhârî, e's-Sahîh, Kitabu't-Tıbb/26; Tecrîd, hadis no: 1929; M üslim , Kitabu's-Selâm /57-58, hadis
no: 2 1 9 6 ve öteki kitaplar.
14 Buhârî, e's-Sahîh, Kitabu't-Tıbb/35; Tecrîd, hadis no: 1934; M üslim , e's-Sahîh, Kitabu's-Selâm/52-
5 3 , hadis no: 2193.
15 Buhârî, e's-Sahîh, Kutabu't-Tıbb/39; Tecrîd, hadis no: 1031; M üslim , e's-Sahîh, Kitabu's-Selâm/65-
66, hadis no. 2201.

126

Youtube: Tanrı Mı Varmış


III

M uham m ed'in doktorluğu konusu öyle kolay bitm ez, am a bu yazıyla şim di­
lik bitecek.

Ü fürükle Tedavide El Sürm e, O kşam a

V ücudun ağrıyan, acıyan yerine el sürerek okunur; üflenir. M uham m ed de


böyle yapardı hastalanna. M uham m ed'in karılarından  işe anlatıyor: "H astaya
Peygam ber şunu diyerek tevadi ederdi:
- K im im izin tükürüğüyle yörem izin toprağıdır bu. Efendim izin (Tanrımızın)
izniyle hastam ız iyileşir bununla ."16
 işe, M uham m ed’in başlangıçta "B ism illah (Tanrı adıyla)" dediğini de anla­
tır aynı hadiste.
Ve bu hadisin açıklam ası şöyle yapılır:
"Peygam ber, tükürüğünden işaretparm ağına bulaştırır ve bu parm ağı toprağa
sürerdi. T ükürüklü ve topraklı parm ağıyla da hastayı sıvazlar, elini (parm ağını)
hastanın hastalıklı yerinin üzerinde gezdirirdi ."17
Yine Âişe anlatıyor:
"B izden bir insan, hastalığından şikâyette bulunduğunda Peygam ber, eliyle
hastalıklı yere dokunurdu (elini ağrıyan, acıyan yer üzerinde gezdirip okşar-
dı ) ..." 18
 işe M uham m ed'in bu sırada hangi "dua"yı okuyup üfürdüğünü de aynı h a­
diste açıklar.
Yukarıdaki ve daha birçok hadislerde anlatıldığına göre, M uham m ed tükürük­
lü ya da tükürüksüz üfürükle tedavi ederken değişik şeyler m ırıldanır ve elini has­
ta üzerinde gezdirirdi. Din etnolojisi alanındaki inceleme ve araştırm alar ortaya
koym uştur ki, ilkellerde de bu tedavi yöntem i vardır ve son derece önemlidir. T ü­
kürük, dua, üfürük, el sürüp okşam a... H epsinde büyüsel etki görülür. O nedenle
ilkellerde "büyücü", aynı zam anda hastalara bakan bir tür doktordur.
M uham m ed, kendi uyguladığı tedavi yöntem ini arkadaşlanna da uygulatırdı.
Arkadaşları da "tükürük"le ve "üfürük"le hasta tedavi ederlerdi zam an zaman. Ve
hastalıklı yerde el gezdirerek...
E bu'l-Â s O ğlu O sm an anlatıyor:

16 Buhâri, e's-Sahîh, Kitabu't-Tıbb/38; Tecrîd, hadis no: 1935; M üslim , e's-Sahîh, Kitabu’s-Se-
lâm /54, hadis no: 2194; Ebu D avud, Sünen, Kitabu't-Tıbb/19, hadis no: 3895 ve öteki hadis ki­
tapları.
17 K âm il Miras, Sahîh-i B u h ârî M uhtasarı Tecrîd-i Sarih Tercem esi, 12/92, hadis no: 1935; M üs­
lim , yukarıdaki hadis, 2/1724.
18 Buhârî, e's-Sahîh, Kutabu't-Tıbb/38; M üslim , e's-Sahîh, Kitabu's-Selâm /46, hadis no: 2191 ve
öteki hadisler.

127
Youtube: Tanrı Mı Varmış
Bu O sm an'da bir ağrı-acı vardır. G elip M uham m ed’e anlatır. M uham m ed de
hem en şunu söyler:
- "Elini, vücudunun o ağrıyan yerine koy ve şunları o k u ..." Üç kez "bism il­
lah" dem esini, yedi kez de başka bir dua okuyup üfürm esini bildirir. 19

D eliliğin Ü fürükle Tedavisi

Tem im kabilesinden Salt O ğlu H ârice'nin am cası Ilâka yeni M üslüm an o l­


m uştur. M üslüm an olup M uham m ed'in yanından ayrıldıktan sonra yolu bir kab i­
leye düşer. Bu kabilede dem ir zincire vurulup bağlanm ış bir deli adam vardır. A i­
lesi, yeni M üslüm an Ilâka'yla konuşur:
- D uyduğum uza göre, sizin sahibiniz (M uham m ed), Tanrı'dan yararlı şeyler
getirm iş. Sen de onun arkadaşı olduğuna göre, bu hastam ızı (deliyi) iyiliğe k a­
vuşturacak bir şey biliyor m usun?
- E v e t...
Yeni M üslüm an (nasılsa öğrendiği) Fâtiha Suresi’ni okuyup üfler deliye. Z in ­
cirle bağlı deli iyileşir. Ve yeni M üslüm an (Ilâka), tedavisinin karşılığında, deli­
nin ailesinden yü z koyun alır. M uham m ed'e geldiğinde olayı anlatır. M uham -
m ed'le şöyle konuşurlar:
- O deliyi tedavi ederken Fâtiha'dan başka bir şey okum adın değil m i?
- Hayır.
- C anım üstüne ant içerek söylerim ki, sen öyle başkaları gibi bâtıl bir teda­
vinin karşılığını alıp yem iyorsun; hak olan bir üfürükle tedavinin karşılığını alıp
yiyorsun. (Yani üfürüğünün karşılığında aldığın yüz koyun sana helaldir, hak et­
tin bunu.)
Bu hadise, en sağlam altı kitaptan üçüncüsü olan Ebu Davud'un "Sünen"i ve
A hm ed İbn H anbel'in "M üsned"i de yer verm iştir .20

Ü fürüğün H astalığa K arşı K oruyuculuğu

H adislerde, üfürük, tedavi yöntem i olarak yer aldığı gibi, hastalıklara, tehli­
kelere karşı koruyucu olarak da yer alır. Ö rneğin yılan, akrep sokm alarına karşı
bir önlem diye öğütlenir. A krep sokm uş, zehirlenm iş olan birinin başvurduğu
M uham m ed, şunları söyler: "Sen yatarken şunları okuyup üfürm üş olsaydın, ak­
rep seni sokm ayacaktı. Soksa da zarar verem eyecekti ."21 Ü fürük, cinlere, şeytan­
lara karşı da bir önlem olarak gösterilir .22

19 M üslim , e's-Sahîh, K utabüs-Selâm /67, hadis no: 2202.


20 Ebu Davud. Sünen, Kitabu't-Tıbb/19, hadis no: 3896; Ahm ed İbn Hanbel, M üsned, 5/211.
21 M üslim , e's-Sahîh, Kitabu'z-Zikr, hadis no: 2709; Ebu Davud, Sünen, Kitabu't-Tıbb/19, hadis no:
3898.
2 2 Ebu D avud, Sünen, hadis no: 3893.

128

Youtube: Tanrı Mı Varmış


H astalığa K arşı Temizlik

H adiste, bir tem izlik örneği ve önem li bir önlem:


"H erhangi birinizin yiyecek kabına b ir sinek düşse (sineğin tüm ü batm ış d e­
ğilse) tüm ünü iyice batırsın kaba. Çünkü sineğin bir kanadında zehir, öbür kana­
dında zehire karşı şifa vardır ."23
İslam daki tem izlik, öteki dinlerde olduğu gibi, daha çok "tapınma" anlam lı­
dır. "Teyem m üm " gibi. O nedenle olayım ızdaki önlem (sinek batırm a öğüdü) şa­
şılası olm am alı.
M uham m ed'in doktorluğunda daha birçok şey var.

2000'e D oğru
30 Temmuz 1989, yıl 3, sayı 31;
6 A ğustos 1989, yıl 3, sayı 32;
13 A ğustos 1989, yıl 3, sayı 33

23 Buhârî'de de yer alan hadis için, bkz. Diyanet Yayınları, Tecrîd-i Sarth'e, 1941 no.lu hadis.

129

Youtube: Tanrı Mı Varmış


ŞEYTANIN ELİ M U H A M M ED 'İN ELİN D E

M uham m ed'e göre, "CİN" ve "ŞEYTAN" da yer ve içer. Bunu anlatan birçok
hadis vardır. Bu hadisler üzerinde dururken, M üslüm an hadis yorum cular şöyle
derler:
- "C in-Şeytan, gerçek anlam da yer-içebilir. Nass (burada dem ek istenen 'ha-
dis'tir) bunu dile getirir. A kılsa bunun için 'olam az' dem ez. D em ez çünkü, cin-
şeytan da üreyen, gelişen, istem iyle hareket eden cisimli bir varlıktır ..." 1

M uham m ed, Şeytanın Elini, Yemekte Yakaladığına A nt İçiyor

H uzeyfe anlatıyor:
- "Yemekte, Peygam berle birlikte bulunduğum uz zam an, Peygam ber (yem e­
ğe) elini uzatm aya başlam adan biz elim izi uzatm azdık. Bir kez de onunla birlik­
te yem ekte hazır bulunm uştuk. B ir kız geldi; yem eğe itilir gibiydi. Elini yem eğe
uzatm aya koyuldu. H em en Peygam ber onun elini tuttu. Sonra bir köylü A rap gel­
di. O da yem eğe doğru itiliyor gibiydi. O da elini uzattı; Peygam ber onun elini
de tuttu hem en. Ve şöyle konuştu: 'K uşku yok ki, Şeytan, Tanrı adı anılm adan
(besm ele çekilm eden) yem eği kendisine helâl yapar. Bu kız geldi, Tanrı adı anıl­
m adan yem eyi ona helâlm ış gibi yedirm ek istedi. O nedenle kızın elini tuttum .
Sonra bu köylü Arap geldi, Şeytan ona da, Tanrı adı anılm adan yem eyi helâlm ış
gibi sunm ak istedi. Onun için onun da elini tuttum . Canım elinde olan Tanrı'ya
ant içerek söylerim ki, kızın eliyle birlikte ŞEYTANIN ELİ EL İM D E D İR ."2
Bu hadiste, "Şeytan"ın "besm elesiz" yem ek yem eğe başladığı, yem eğe gelen
kızı ve köylü A rap'ı da arkadan itip kendisi gibi besm elesiz yem eye yönelttiği,
am a M uham m ed'in buna engel olduğu ve bu arada, onların eliyle birlikte ŞE Y ­
TANIN ELİNİ DE YAKALAYIP elinde tuttuğu anlatılıyor.
A ncak burada bir terslik göze çarpar: Bu hadisten anlaşıldığına göre, "Ş ey­
tan, insanların yiyeceklerinden" yiyor .3 O ysa, M uham m ed başka yerde "cin”le-
rin besinlerini açıklıyor: D ışkı (hayvan tersi), kem ik ve kömür. B unlar da (ke-

1 İbn M elek, M ehâriku'l-E zhâr f ı Şerhi M ejârıkı'l-E nvâr, İstanbul, 1309, 1/100.
2 M üslim , e's-Sahîh, Kutabu'l-Eşribe/102, hadis no: 2017; Ebu D avud, Sünen, Kitabu'l-Et'ıme/16,
hadis no: 3766.
3 İbn M elek, agy.

130

Youtube: Tanrı Mı Varmış


iniğin dışında) M uham m ed'in sofrasında bulunam ayacağına göre, K u r a n d a
"cin soyundan olduğu" anlatılan (bkz. K eh f Suresi, 50. ayet) şeytanın M uham ­
m ed'in sofrasında işi ne? B una ilişkin bir açıklam a bulunm am akta.

M uham m ed, Şeytanın "Sol" Elle Yediğini A çıklıyor

M uham m ed'in anlattıklarına göre, "şeytan"lar "solak"tırlar.


Şöyle diyor:
- "H erhangi biriniz, bir şey yediği zam an, sağ eliyle yesin. Bir şey içtiği za­
man da yine sağ eliyle içsin. Çünkü Şeytan, sol eliyle yer ve sol eliyle içer."4
Ç ünkü " s o fu n hangi türü olursa olsun, İslam da "uğursuzluk" öğesidir.

C inlerin ve H ayvanlarının Yiyecekleri

M uham m ed bir gün "ayakyolu"na gitm eye yönelir. Büyük abdestini yapacak­
tır. Ebu H ureyre de onun arkasına düşer. M uham m ed arkasına dönüp bakm adan
seslenir ve Ebu H ureyre'yle konuşur:
- Kim o?
- Ben, Ebu Hureyre.
- T em izlenm em için bana birkaç taş bul, getir. A m a sakın kem ik, tezek g e­
tirm e.
Ebu H ureyre topladığı taşları eteğine koyup götürür ve onun yanm a koyduk­
tan sonra çekilir.
M uham m ed işini bitirir, taşlarla da tem izlenir. Sonra Ebu H uıeyre'nin sordu­
ğu bir soruya karşılık verir:
- Ey Tanrı Elçisi! K em ik ve tezek istem edin, neden?
- Ç ünkü bunlar cinlerin yiyecekleridir. B ana N asibin cinlerinden bir K U R U L
geldi. N e G Ü ZEL C İN LER D İ bunlar! B enden yiyecek (besin m addeleri) istedi­
ler. Ben de onlar için T ann'ya, uğradıkları h er kem ikte ve tezekte yiyecekleri şey
bulsunlar diye dua ettim .5
M uham m ed burada, cinlerin "hayvanları" olduğunu da, gerek kendileri, gerek
hayvanları için "besin" olarak "kem ik" ve "tezek" belirlendiğini, yani tüm ünün
bu iki şeyle beslendiklerini anlatıyor açıkça.
Yine M uham m ed, Sâbit Oğlu Ruveyfi' adında birine, kendisinden sonra y a­
şarsa tüm insanlara, sakalla ilgili bir öğüdüyle birlikte şunu da duyurm asını ister:

4 M üslim , e's-Sahîh, K itabül-Eşribe/105, hadis no: 2020; Ebu Davud, Sünen, Kitabu'l-Et'ıme/20,
hadis no: 3776.
5 Buhârî, e's-Sahîh, Kutabu M enâkıbi’l-Ensâr/32; Tecrîd, hadis no: 123, 1546. Benzer şeylerin an­
latıldığı bir hadis için bkz. M üslim , e's-Sahîh, K itabüs-Selât/150, hadis no: 450; Tirm izî, Sünen,
Kitabu Tefsiri’l-Kur'an/47, hadis no: 3258.

131

Youtube: Tanrı Mı Varmış


- "Ve kim hayvan tersiyle ya da kem ikle kıçını tem izlerse, bilsin ki M uham -
m ed ondan uzaktır ."6
Bir başka hadiste, cinlerin beslendikleri iki besin m addesine, kem iğe ve teze­
ğe, bir de "köm ür"ün eklendiğini görüyoruz.
A bdullah İbn M es'ud anlatıyor:
- "C inlerden bir K U RU L Peygam ber'e geldi. 'Ey M uham m ed! Ü m m etin, ke­
m ikle, tezekle ve köm ürle kıçlarını tem izlem esinler. Çünkü Tanrı bunları bize Rı-
zık (yiyecek) yaptı!' Bunun üzerine Peygam ber, bu şeylerle tem izlenm eyi yasak­
ladı ."7

2000'e Doğru
29 Nisan 1990, yıl 4, sayı 16

6 Ebu Davud, Sünen, Kitabu't-Tahâre/20, hadis no: 36.


7 Ebu Davud, ag e, hadis no: 39.

132

Youtube: Tanrı Mı Varmış


M U H A M M ED 'İN "ŞEYTANI DİREĞE
BA Ğ LA M A K TA N VAZGEÇM ESİ"

A 'râf S u resin in 27. ayetinde, "ŞEY TA N "dan söz edilirken, "...S izin onları
görm eyeceğiniz yerlerden, o ve topluluğundan olanlar, sizi görürler" deniyor.
Bundan şu çıkıyor açıkça:
- Şeytan ve topluluğundan olanlar, insanları görürler.
- İnsanlarsa ne şeytanı, ne de onun topluluğundan olanları görebilirler.
"Şeytan ve topluluğu (huve ve kabiluhû)" anlatım ının kapsam ı içinde, Kur'an
yorum cuları, "cin 'leri de var görürler .1
B öyleyken, Elmalılı Hamdi Yazır, "m üfessirîn (Kur'an yorum cuları) dem iş­
lerdir ki bundan, insanın şeytanı hiç görem eyeceği zannedilm em elidir..." diyor .2
O ysa, ayetteki açık anlatım nedeniyle, "K ur'an yorum cuları"nm tüm ü bu görüşü
paylaşm az .3
Fahruddin Râzî, şu nedenlerle "cin"lerin, "şeytan"ların insanlara görünm em e­
si gerektiğini yazar :4
Başka kılıklara bürünerek bile olsa "cin-şeytan" insana gözükür olsa:
- İnsan örneğin karısının, çocuğunun, gerçekte "CİN" olduğunu düşünebilir.
- İnsan her gördüğü kim se için de bu sanıya (cin olduğu sanısına) kapılabilir.
- Ve böylece kim seye güven kalm az.

G elin görün ki, M uham m ed, "ŞEYTAN"ı, "CİN"i, hem de som ut bir biçim de
gördüğünü söyler.

"Şeytanı Yere Yatırdım , Boğuyordum "

N eseî'nin A işe'den aktardığı bir hadise göre M uham m ed şöyle der:


"N am az kılarken şeytan geldi. H em en yakaladım , yere yatırdım , boğuyordum
onu. O denli ki, onun dilinin soğukluğunu elim in üzerinde duydum ." İbn Tey-

1 Taberî. C a m iu t-B eyân , 8/113, F. Râzi, e't-Tefsîrü'l-Kebir, 13/54.


2 Hak D in i Kur'an D ili, 3/2147.
3 Taberî ayın y e r ; F. Râzî, aynı ye r; C elaleyn, 1/132; Tefsiru'n-Nesefî, 2/50.
4 F. Râzî, aynı yer.

133
Youtube: Tanrı Mı Varmış
m iyye, bu hadisin sağlam lıkta, B uhârî'nin koşullarını taşıdığını belirtir .5 Şeyta­
nın "yatırılm ası", "boğulm ası" ve "dilindeki soğukluk, bu soğukluğun elde du­
yulm ası", "beş duyu" içine giren, som ut durum lardır. M uham m ed'in, "şeytanı bo­
ğarken onun salyasının eline bulaştığını, elinde bunu duyduğunu (hissettiğini)"
anlattığı da aktarılır .6

C inin, Şeytanın D ireğe B ağlanm ası

Aynı hadiste, M uham m ed'in "şeytanı yakaladığında, bir direğe bağiam ak is­
tediğini, buna güç yetirebildiğini, am a bu tür şeylerin Süleym an Peygam ber'e ö z­
gü kalm ası gerektiğini düşünüp direğe bağlam aktan vazgeçtiğini" anlattığı belir­
tilir. Yine bu hadiste M uham m ed'in "...D ireğ e bağlardım ve M edine çocukları
onunla oynarlardı yoksa” dediği de aktarılır .7
Bu hadis, B uhârî'nin ve M üslim 'in e's-S a h îh le rinde de -b ira z değişikliklerle—
yer alıyor.
M üslim 'deki bir aktarm aya göre M uham m ed şöyle anlatmakta:
- "Tanrı düşm anı İblis, yüzüm ü yakm ak am acıyla, bir ateş aleviyle geldi. Bu
nedenle ben üç kez: 'Senden Tanrı'ya sığınırım !' dedim . Sonra 'Tanrı'nın tam la­
netiyle seni lanetlerim !' diye ekledim . Yine üç kez. G eriye gitm edi. Yakalam ak
istedim sonra. Tanrı’ya ant içerek söylerim ki, kardeşim iz Süleym an'ın (bu tür
şeyleri yapm anın kendisine özgü kılınm asına ilişkin) isteği olm asaydı bağlana­
caktı o. Ve M edine halkının çocukları onunla oynayacaklardı ."8
B ir başka aktarm aya da, B uhârî ve M üslim , birlikte şöyle yer verirler:
"Dün gece, C İN LER D EN İFRİT, nam azım ı bozdurm ak için bana ansızın sal­
dırdı. Tanrı, bana, onu yakalam a olanağını verdi. Ve onu, M escid'in direklerinden
bir direğe bağlam ak istedim . Sabah olunca, tüm ünüz ona bakıp seyredesiniz di­
y e ... Ne var ki, kardeşim Süleym an'ın, 'Tanrım beni bağışla, Bana, benden son­
ra kim senin uluşam ayacağı bir egem enlik ver!' (Sâd Suresi, 35. ayet) biçim inde­
ki sözünü anım sadım (ve onu direğe bağlam aktan vazgeçtim )."9
"C in-Şeytan" için, hadislerde başka som ut şeyler de anlatılır. Ö rneğin "Şey-
ta n 'ın "zart" diye "sesli olarak yellenm esi".

5 Takıyyuddin İbn T eym iyye, İzâhu'd-D elâle fı Um ûm i'r-Risale, Mısır, 1369, s.4 1 . Bu hadis için ay­
rıca bkz. Kâmil Miras, Tecrîd-i Sarîh Ter.. 288 no.lu hadisin "İzah"mdaki 2 no.lu not.
6 A hm et İbn Hanbel, M üsned, 3/82.
7 Bkz. aynı kaynaklar.
8 M üslim , e's-Sahîh. Kitabu'l-M esâcid/40, hadis no: 542.
9 Buhârî, e's-Sahîh. Kitabu's-Selât/75; Tecrîd, hadis no: 288; M üslim , e's-Sahîh. K itabül-M esâ-
cid/39, hadis no: 541.

134
Youtube: Tanrı Mı Varmış
"Şeytan Zart D iye Ses Ç ıkararak Yellenir"

M uham m ed'in şöyle dediği aktarılır:


"N am aza çağrıldığında (ezan), ŞEYTAN geri geri gidip uzaklaşır. Ve ZART
(zurat) diye sesli yellenerek gider. Ezan sesini işitem eyeceği yere değin uzakla­
şır . . . 10
K im ileri bunun bir "temsil" olduğu görüşünde .11 N e var ki, "tem sil” için
"Şeytan"ın yellenirken ZART diye ses çıkardığını" söylem eye gerek olm adığı
düşünülebilir. Şu da var: M uham m ed, "cinin-şeytanın, yem esinden-içm esinden"
söz eder . 12 İbn M elek de N evevî'ye dayandırarak bu "yem e-içm enin gerçek an­
lam daki b iry em e-içm e olduğunu" savunur .13 "Yemesi-içmesi" olanın, "sesli ola­
rak yellenm esi" de doğal değil m i? Yani M uham m ed'in sözlerini "tevil" etm eye
gerek bulunm am akta.
Sonuç: M uham m ed, "C İN "i, "ŞEY TA N "ı "yakalam ak"tan, "yere yatır-
m ak"tan, "boğm ak"tan, "direğe bağlam ak"tan ve bunların "dil"inden, " s a ly a lın ­
dan, "yiyip içiyor" olm asından ve "zart diye ses çıkararak y e lle n m e sin d e n ina­
nırlarına söz ederken, sözcükleri "gerçek" anlam larında kullanıyor.

2000'e Doğru
8 N isan 1990, yıl 4, sayı 15

10 Buhârî, e's-Sahîh, Ezan/4; Tecrîd, hadis no: 360; M üslim , e's-Sahîh, K itabu's-Selât/16-19, hadis
no: 389.
11 Kâmil Miras, bu hadisin "İzahı"ndaki 2 no.lu not.
12 M üslim , e's-Sahîh, K itabu'l-Eşribe/102-106; hadis no: 2017-2020.
13 M ehâkiru 'l-E zh ârfı Şerhi M eşârıkı'l-Envâr, 1/100.

135
Youtube: Tanrı Mı Varmış
M U H A M M ED 'İN CİN ÇIK A RM A SI

7 M art 1990'da televizyonda yayım lanan "Hodri M eydan "a hodri meydan!
B ilindiği gibi M uham m ed'i "cin" çok ilgilendirm iştir. K ur’an'daki 72. sure,
"C in Suresi"dir. K endisiyle karşılaştığı anlatılan cinlerden uzun uzun söz edilir.
B aşka surelerde de "m elek-cin savaşları", "Peygam ber Süleym an" zam anında
"cin"lerin "ordu"ya "asker" olarak alınm ış oldukları, ayrıca ağır işlerde ve kimi
ustalık gerektiren alanlarda çalıştırıldıkları, kim ilerinin de "dem ir halkalara", y a­
ni zincirlere v uruldukları... anlatılır.
"İnanm azlar", M uham m ed'e "m ecnûn" da dem işlerdir (bkz. Sâffât Suresi, 36.
ayet; Duhân Suresi, 14. ayet; N ûr Suresi, 51. ayet). Kur an da onun "m ecnûn" ol­
m adığını duyurur (bkz. N ûr Suresi, 2. ayet; Tekvtr Suresi, 22. ayet). Öteki "pey-
g am b er'lere de inanm azların "m ecnûn" dedikleri bildirilir (bkz. H icr Suresi, 6.
ayet; Şuarâ Suresi, 27. ayet; Z âriyât Suresi, 39. ayet; Kam er Suresi, 9. ayet).
"M ecnûn", T ürkçem ize "deli" diye çevrilir. Asıl anlam ındaysa "cinlenm iş"
dem ektir. D uhân Suresi'nde, inanm azların M uham m ed'e "m uallem un m ecnûn"
dedikleri açıklanır. Bunun anlam ı "Cinlerin öğrettiği, cinlerden bilgi alm ış ki-
şi"dir. A rapçada "cin", "beş duyuya kapalı olan ruhsal varlıklar" anlam ındadır.
Bu kapsam içine, "m elekler ve şeytanlar" da girdiği için, "Her m elek bir cindir,
am a her cin, bir m elek değildir" denir. K im iyse, "m eleklerin tüm ü, birer cindir"
dem iştir. A m a genellikle (K ur an ve hadislerdeki anlatım lardan da kaynaklanm ış
olarak) şöyle inanılır; "Ruhsal varlıklar üç türlüdür: İyi olanlar. B unlar m elekler­
dir. Kötüler, zararlılar. B unlar da şeytanlardır. İçlerinde iyi de kötü de bulunan­
lar. B unlarsa cinlerdir ."1
D em ek ki, M uham m ed'e, "cin"lerle çok uğraştığı ve "cinlerden bilgi alma"
yoluna giden biri olarak görüldüğü için, inanm azlarınca "m ecnûn", yani "cinlen­
m iş" denm iştir.

"Ey Cin! Gel Bu G övdeden Çık!"

Bunun karşılığında A rapçada "çık!" dem ek olan "uhruc" sözcüğü kullanılır.


Kimi kitap satış yerlerinde, cam ilerde, orada burada satılan bir "uhruc duası" var­
dır. "Uhruc" sözcüğünün çok sık geçtiği bu dua, delide ya da saralı hastada bu­

1 Bu paragraftaki bilgiler için özellik le bkz. Râğıb, el-M üfredât, "C-N-N" maddesi.

136

Youtube: Tanrı Mı Varmış


lunduğuna inanılan "cin"lerin "hastadan çıkarılm ası" (!) işinde kullanılır. Yani
okunur. "Cinci"lerce, bugün bile A nadolu'da çok yaygın olarak uygulanır bu. B ü­
yük kentlerde bile var. Bu nedenle "uhruc duası" çok ünlüdür. Ç ağım ızdaki ge­
lişm eler ne olursa olsun, cinciliğin yok olduğu söylenem ez. Kimi hastaların, gü­
nüm üzde bile, "doktor" yerine, "hoca"ya, "bü y ücü'ye, "cin ci'y e "tedavi" (!) için
götürüldüğüne birçok yerde tanık olunabiliyor.

D ayakla "Cin Çıkarm a"

"Cin çıkarm a" eylem i için deli ya da saralı hasta dövülür. Kimi zam an bağla­
nır, öyle dayak atılır. "Vur, ha v u r..."
H astanın dövülm esinin gerekçesi: "C inin çıkm am ak için direnm esi."
İslam dünyasının ileri gelen önem li "ulem a"sından İbn K ayyim i'l-C evziyye
(ölm. 1350), "cin"in kim i zam an "inatçı" (m ârid) olacağım , cini çıkarılacak has­
tanın bunun için dövülm esi gerektiğini yazar .2 K ur'an'da da "şeytanın, cinin inat-
çılığı"ndan söz edilir (bkz. Sâffât Suresi, 7. ayet). Yine İslam ulem asından ve
önem lilerinden Takıyyuddin A hm ed İbn Teym iyye (ölm. 1328), "saralı bir hasta­
dan cini çıkarm ak için, kimi zam an hastayı çok dövm ek gerekeceğini", kimi za­
m an, örneğin "ayaklara vurulan sopa sayısının 300-400'ü bulduğunu" açıklar .3
- "H astanın cini çıkarılırken canı çıkarılm az mı bu denli dayakla?" diye bir
soru sorulabilir. "İslam ulem ası" bunun karşılığını da veriyor:
- "Hayır, hastanın canı çıkm az. Ç ünkü dayaklar, hastanın gövdesine vurulur­
sa gerçekte o gövdeye değil, cinin gövdesine olur ve cini etkiler. Bu, birçok kim ­
senin önünde, deneyim lerle belirlenm iştir ."4
ibn K ayyim i'l-C evziyye, bir saralının olayında, "cin"le nasıl konuşulduğunu,
saralıdan çıkarılm ası için nasıl uğraşıldığını ve sonuçta nasıl başarıldığını bir ör­
nek olarak anlatır .5 İslam dünyasında "allâm e (çok bilgili, ileri ölçüde bilgin)" di­
ye nitelenen bu yazara göre, "saralı bir hastada K Ö TÜ RUH, yani CİN bulunm a­
dığım savunarak tıbbi açıklam alar yapan düşünür ve doktorlar birer dinsiz ve câ­
hild ir ".6 Ve Takıyyuddin İbn Teym iyye'ye göre de "cin çıkarm a, işi yapılan işle­
rin en üstünü, en sevaplısıdır. Çünkü peygam berler de bu alanda uğraş verm iş­
lerdir ."7

2 İbn K ayyim i'l-C evziyye, e't-Tıbbu'n-N ebevî, tahkik: Dr. Abdulmu'tî, Kahire, 1982, s .138.
3 Takıyyuddin İbn T eym iyye, İzahu'd-D elâle f i Um ûm i'r-Risâle, Mısır. 1369. s.48.
4 Takıyyuddin İbn T eym iyye, aynı yer; İbn K ayyim i'l-C evziyye, age, s. 138 ve ötekiler.
5 İbn K ayyim i'l-C evziyye, age, s. 137-139.
6 A ge, s. 136.
7 Takıyyuddin İbn T eym iyye, age, s.45.

137
Youtube: Tanrı Mı Varmış
M uham m ed'in Cin Ç ıkarm ası

Deliden, saralı hastadan "cin çıkarma" işinin, hastanın bu yolla "tedavi"sinin,


M uham m ed'den, "M uhammed'in doktorluğu'ndan ("et-Tıbbun-N ebevî"den) kay­
naklandığı, çok açık biçim de belirtilir ve örnekler verilir .8
M uham m ed de, "U hruc!", yani "gel çık bu hastadan ey cin!" diyordu ve ken­
disinin de "Peygam ber" olduğunu anım satıyordu "cin"e (bkz. yukarıdaki kaynak­
lar, aynı yerler. Ayrıca bkz. aşağıdaki öm ek için gösterilen hadis kaynakları).
Bir öm ek:
B ir kadın, elinden tuttuğu çocuğuyla M uham m ed'e gelir. Çocuğu "cin tuttu-
ğu"na inanılm akta. M uham m ed hasta çocuğa yanaşır. "Cinini-şeytanını çıkar-
m a"ya koyulur:
- "Uhruc aduvellah! Ene Resûllullah!" Yani: "Gel çık ey Tanrı'nın düşm anı
(cin)! Ben Tanrı'nın Peygam beriyim !"
M uham m ed, çocuğu iyileştirir. K adın da ücretini verir: İki koç ve biraz kuru­
tulm uş yoğurtla, biraz yağ. M uham m ed, koçlardan birini alır, öbürlerini geri ve­
rir.*
Çocuk iyileşm iş m iydi? B ir sav olm aktan ileri gitm iyor kuşkusuz.
"İslam da hurafe yoktur, İslam akıl, m antık dinidir" diyenlerin biraz düşünm e­
leri gerekm ez mi?
2000'e D oğru
18 M art 1990, yıl 4, sayı 12

8 İbn K ayyim i'l-Cevziyye, age, s. 136-137; Takıyyuddin İbn Teym iyye, age, s.45-47.
9 Ahm ed İbn Hanbel, M üsned, 4 /171, 17; Dârim î, Sünen, M ukaddime/4.

138

Youtube: Tanrı Mı Varmış


BÜ Y Ü VE M U H A M M E D 'İN B Ü Y Ü LEN M İŞLİĞ İ

"İslam da boş inanç (hurafe) yoktur" derler. O ysa var olduğu bir gerçek. İşte
bir örnek: İslam da "BÜYÜ" ve "büyüyle insanların etkilenebilecekleri" inancı
var. H em de K ur'an'da ve en sağlam kabul edilen hadislerde:
B akara S u resin in 102. ayetinde, Babil'de, Hârût ve M ârût adlı iki m eleğe,
(gökten) büyüyle ilgili bir şeyler indirildiği, bu iki m eleğin "büyü öğrettikleri",
öğretilen büyüler arasında, "karıkocayı birbirinden ayıracak türden olanın da bu­
lunduğu" anlatılır.
Ayetin anlam ı şöyledir:
"Süleym an'ın krallığına ilişkin olarak şeytanların söylediklerine uydular. O y­
sa Süleym an kâfir olm adı. A m a şeytanlar kâfir oldular. Çünkü insanlara büyüyü
öğretiyorlardı. Ve Babil'deki iki m eleğe, H ârût ve M ârût'a indirileni. Bu iki m e­
lek de, 'biz fitneyiz! kâfir olm a!' dem edikçe, kim seye (büyüyü) öğretm iyorlardı.
(İnsanlar), bu iki m elekten, K İŞİYLE K A R ISIN IN A R A SIN I AYIRAC AK LARI
TÜ R D E N (büyü) öğreniyorlardı. Onlar, T ann'nm izni olm adan kim seye zarar ve­
rem ezler. K endilerine zararı olan, yararı olm ayan şeyi öğreniyorlardı. K esinlikle
bildiler ki, onu satın alanın A hirette bir payı yoktur. K arşılığında kendilerini sat­
tıkları şey ne kötüdür. B ir bilebilseler." (B akara Suresi, 102. ayet.)
"B abil'de büyü öğretm enliği” yaptıkları bildirilen Hârût ve M ârût adlı iki m e­
lek, büyüyü öğrettikleri herkese, "biz fitneyiz, kâfir olma!" diyorlarm ış. Yani
"uyarı"da bulunuyorlarm ış.
"Fitne"ye "sınav" anlam ı verilir. Ve buna dayandırılarak iki m eleğin "biz sı­
nav olarak gönderildik" dem iş oldukları ileri sürülür. A slında "fitne", "bir şe­
yin iyi kötü yönüyle ortaya ç ık m a sü d ır .1 B una göre büyü öğretm eni iki m elek,
"biz b irer gerçeğiz!" dem iş oluyorlar.
H er neyse, önem li olan, iki m eleğin, "büyü öğrettikleri"nin açıkça arılatılıyor
olm ası.
Ve öğretilen "büyü"ler arasında, "kan kocayı ayıracak türden" etkili olanının
da bulunduğunun açıklanm ası.
Bu arada, "büyünün etkisi" hangi türden olursa olsun, "Tanrı'nın dilem esi"ne
bağlanıyor. A m a bunun önem i yok. Çünkü bu, "büyü"nün resm en tanındığı ve
"etkisinin varlığının kabul edildiği" gerçeğini değiştirm iyor.

1 C essas, Ahkâmu't-Kur'an, 1/57; F. R âzî, 3/221.

Youtube: Tanrı Mı Varmış


Felak Suresi'nin 4. ayetinin anlamı:
"(Ey M uham m edi) D üğüm lere çokça üfüren büyücü kadınların kötülüğünden
de ('Tanrı'ya sığınırım !' de)."
G örülüyor ki, "Tanrı", M uham m ed'e (dolayısıyla inanırlarına), "büyücü k a­
d ın la r ın yapabilecekleri büyülerle başına getirebilecekleri kötülükten kendisine
sığınm asını buyuruyor!
Dem ek ki bu ayette de, "büyü" ve "etkisi" kabul ediliyor.
M uham m ed'e, "büyücülerin kötülüğünden Tanrı'ya sığınm ası" buyuruluyor.
Am a hadiste anlatıldığına göre M uham m ed yine de kendini kurtaram ıyor "büyü­
nün zararı"ndan! Hadiste, kendisine büyü yapıldığı ve "hastalandığı" bildiriliyor.
B uhârî'nin de yer verdiği bir hadiste, M uham m ed'in karılarından Aişe şunla­
rı anlatıyor:
"Peygam ber'e büyü yapılm ıştı. Ö ylesine ki. Peygamber, yapm adığı şeyi yap­
tığını sanıyordu. Sonunda bir gün dua etti, bir daha, bir d a h a ... Ve konuştu:
- Aişe! B iliyor m usun, neyle iyileşeceğim i Tanrı bana bildirdi. İki kişi (iki
m elek, C ebrail ve M ikâil) geldi bana. Biri başucum da, öbürüyse ayakucum da
durdu. Biri öbürüne, 'Bu adam ın hastalığı nedir?’ diye sordu. Ö bürü, 'B una büyü
yapılm ış!' diye karşılık verdi. Beriki sordu: 'Bu adam a büyüyü yapan kim ?' Ö bü­
rü karşılık verdi: 'A 'sam Oğlu Lebib.' Beriki sordu: 'Büyü nasıl yapılm ış (neyle)?'
Ö bürü karşılık verdi: 'B ir tarakla saç ve sakaldan alınan kıllarla yapılm ış. Ve er­
kek hurm anın kurum uş çiçek k ap çığ ıy la...' Beriki sordu: 'Büyü nerede yapıl­
mış?' Ö bürü karşılık verdi: 'Zervan K uyusu'nda.'
Peygam ber çıkıp kuyuya gitti. Sonra dönüp geldi. Ve şunları söyledi:
- Aişe! Kuyunun yanındaki hurm a ağacının uçları, şeytan başlan g ib i ..."2
H adiste, "Peygam ber"in, bu "büyü”nün etkisinden, "Tanrı'nın verdiği şifa" ile
kurtulduğu da anlatılır.
Bu durum karşısında şöyle sorulabilir:
- "Peygam ber", Felak Suresi'ndeki uyarıya kulak asm am ış mı acaba? Yani
"büyünün, başına bir kötülük getirm esinden Tanrı'ya sığınm am ış" m ı? Yoksa
Tanrı'ya sığınm ış da, "büyünün etkisi" karşısında, onun Tanrı'ya sığınm asının et­
kisi bir şeye yaram am ış mı?
Yukarıdaki ayet ve hadislere ve benzeri kanıtlara dayanılarak, "İslam ulema-
sı"nın "cum hur"unca, "büyünün etkisi"nin gerçek olduğu savunulur .3
"İslam da hurafe yoktur!" diyenlerin b ilgilerine...

2000'e D oğru
2 Temmuz 1989, yıl 3, sayı 27

2 Buhârî, e's-Sahîh, Bed'ül-Halk/11, T ıb/47, 49: Tecrîd, hadis no. 1352. Ve öteki hadis kitapları.
3 M uhamm ed A li Sabunî, R evayiu'l-B eyân, 1/77, 80.

140

Youtube: Tanrı Mı Varmış


H EV Â 'N IN A N LA M I

M uham m ed'in C insel H ayatı/ Eleştirilere Yanıtlar

Bizim çevirim iz
"G örüyorum ki senin A llah'ın yalnızca senin şeyinin keyfini yerine getirm ek
için koşuyor ."1

* . *>iİl J J u * f i LAî» ( m ı ) — i \

İ>C 0>* ^ ür* ^ ' 1 l i J İ / j »£» " j* jjj'J !> ««iJ / 1 û » tSy^t

■* U l a l j i j c«U û-A (• *J c i >

Yeni N e sil’in başvurduğu üç çeviri


"Vallahi Rabbinin senin arzunu hem en yerine getirdiğini görüyorum ."2
"Rabbin şüphesiz senin dilek ve arzunu geciktirm eden derhal gerçekleştirir."
(Sünen-i İbn-i M âce Tercemesi ve Şerhi’nin 5. cildinin 495. sayfası. H aydar
H atiboğlu)
"Rabbin Teala (kadınlarının değil) ancak senin arzunun tahakkukuna m üsara-
at ediyor ."3
G eçen sayım ızda açıkladığım ız gibi, Hz. M uham m ed'le ilgili yazım ıza gelen
cevaplan bu sayım ızdan itibaren yayım lam aya başlıyoruz. Ayrıca her sayıda ken­
di cevaplarım ız da yer alacak. Bu sayım ızda Yeni N esil gazetesi yazarlarından
Bünyam in Ateş ve M ehm et Paksu'nun cevaplarını yayım lıyoruz. Bunun yanında
Hz. M uham m ed'le ilgili yazım ızda üzerinde en çok durulan ve Peygam ber'e dil
uzatıldığı iddiasına neden olan bir cüm leyi açıklığa kavuşturm aya çalıştık.

1 Buhârî, Tefsir/7; Tecrîd, hadis no. 1721; M üslim Rıdâ/49, 50, hadis no. 1464; İbn M âce, Nikâh/57,
hadis no. 200; Ahm ed İbn Hanbel, 6/1 3 4 , 158, 261.
2 Sahîh-i M üslim Tercüme ve Ş erh i'nin 7. cildinin 402. sayfasında Ahm ed Davudoğlu.
3 T ecrîd-i Sarih Tercem esi nin 11. cildi, 152. sayfası. Ord. Prof. Kâmil Mirâs.

141

Youtube: Tanrı Mı Varmış


Bu cüm lenin orijinalinin yanı sıra, bizim çevirim iz ve Yeni N esil gazetesinin,
bu iddiayı ileri sürm esine dayanak gösterdiği çevirileri de veriyoruz.
Yeni N esil yazarları tercüm e ile alınan kaynakların "doğru” olduğunu kabul
etm ektedirler. A ncak yazarların iddiası, "tercüm e edilen ibare tam am ıyla saptır­
m a ve yanıltm a m ahsulü"dür. Bu iddianın hem en ardından Yeni Nesil, yazıda ve­
rilm ek istenen tem aya m utabık olduklarını onaylıyorlar.
Ö yle ise tartışılan nedir?
Bünyam in Ateş ve M ehm et Paksu hadisin "doğru" saydıkları tercüm elerini
aktarm ışlar.
"Vallahi R abbinin senin arzunu hem en yerine getirdiğini görüyorum ."
Bu çeviri eksiktir. Çünkü hadiste yer alan "koşuyor" ya da "koşar" anlam ına
gelen "Y üsârîu" sözcüğünün karşılığına yer verilm em iştir. Ü zerinde durulan "he-
vâ" sözcüğüne de "arzu" anlam ı verildiği görülüyor. A rzu, Farsça bir sözcüktür,
"îstek" anlam ını içerir. A m a burada söz konusu olan istek herhangi bir şeyi ye­
m e içm e türünden bir istek değildir. B urada M uham m ed'in karılarına yönelik is­
teği söz konusudur. K arılarıyla cinsel ilişkisindeki sıradır. Ö yleyse buradaki "ar­
zu" şehevi istektir. "Hevâ" bu anlam da kullanılmıştır.
D iğer çevirilerde ise:
"R abbin şüphesiz senin dilek ve arzunu geciktirm eden derhal gerçekleştirir."
"Rabbin Teâlâ (kadınların değil) ancak senin arzunun tahakkukuna m üsâraat
ediyor."
Bu iki çeviride de "hevâ" sözcüğüne "dilek" ve "arzu” anlam ı verildiği görü­
lüyor. D em ek ki, bizim çevirim izle "hevâ" sözcüğüne verilen anlam arasında te­
m elde bir ayrılık yok. Biz buradaki "hevâ"yı keyif diye alm ış bulunuyoruz. A m a
ne tür bir keyif? Burada söz konusu olan Peygam ber’in cinsel keyfi olduğuna gö­
re  işe'nin "Senin şeyinin keyfine" derken, cinsel organının keyfine dem ek iste­
diği çok açıktır. N itekim İslam kaynakları arasında önemli bir yeri olan R âğıb'ın
el-M üfredat'ında "H evâ"ya aynen şu anlam verilir: "M eylu'n-N efsi ilaş-Şehveti:
N efsin şehvete meylidir."
Ayrıca esas kaynak olan K ur'an'da hevâ sözcüğü sadece gösterilen ayette d e­
ğil, on ayette arzu ve isteğin konusuna göre değişik anlam larda yer alıyor.
K ur'an'da hevâ'm n geçtiği ayetler:
Nisâ Suresi, 135. ayet; A 'râf Suresi, 176. ayet; K eyf Suresi, 28. ayet; Tâ-H â
Suresi, 16. ayet; Furkan Suresi, 43. ayet; K asas Suresi, 50. ayet; Sâd Suresi, 26.
ayet; C âsiye Suresi, 23. ayet; N ecm Suresi, 3. ayet; N âziât Suresi, 40. ayet. A m a
hepsinin ortak anlam ı istektir, arzudur. Biz burada "cinsel" (şehevi) isteğin am aç­
landığını belirtiyoruz ki, ne denli tepki gösterilse de bu yadsınam ayacak bir ger­
çektir.

142

Youtube: Tanrı Mı Varmış


 işe'nin sözünün söylenm esine neden olan konu (M uham m ed'in karılarıyla
yatm asındaki sıra) bunun tanığıdır. Y azarlar da bizim le bu konuda m utabık ol­
duklarım belirtiyorlar.
Ayrıca Yeni N esil gazetesinin yazarları Bünyam in Ateş ve M ehm et Paksu di­
yorlar ki, "Tecrîd'i de bu hadiste kaynak gösterdiği halde tercüm ede Tecrîd'in ifa­
desine itibar etmiyor."
Biz açıkça A rapça kaynaklardan çeviri yaptığım ızı belirtm iştik. Tecrîd de
kaynaklarım ız arasındadır. Sözünü ettiğim iz cüm le gerçekten Tecrîd'de de vardır.
Hadisi kendim iz çevirdik ve bizim çevirim iz yorum suz çeviridir.
Yeni N esil yazarlarının iddia ettiği gibi bizim çevirim iz "değişik ve kasıtlı" ol­
m adığı gibi, yazarların başvurduğu çevirilerden daha aslına sadık ve uygundur.

2000'e D oğru
19 N isan 1987, yıl 1, sayı 16

Youtube: Tanrı Mı Varmış


M U H A M M ED 'İN Ö Ğ R ETM EN LERİ Mİ?
B EL'A M , YAİŞ, A D D A S, Y ESSA R, CEBR. İRANLI S E L M A N ...*

K onuya İlişkin K ur'an Ne Diyor?

K ur'an'daki "Tanrı", her zam anki gibi ant içerek açıklam a yapıyor:
- "And olsun ki biz, onların: 'O na (M uham m ed'e) bir insan öğretiyor kesinlik­
le' dediklerini biliyoruz. Savlarını dayandırdıkları kim senin dili yabancıdır. B uy­
sa (K ur'an), apaçık bir Arapça'dır." (Nahl Suresi, 103. ayet.)
B undan sonraki ayetlerde, "inanm ayanlar", korkutuluyor, "yalancı, iftiracı"
olarak niteleniyor ve "işkenceli bir ceza"yla cezalandırılacakları bildiriliyor.
Yukarıdaki ayette, M uham m ed'e öğreticilik ettiği söylenen kim senin, "Arap
olm adığı, yabancı olduğu" belirtiliyor.
-Y unanlı BEL'AM , Y A İŞ...
K im ilerine göre, M uham m ed'in öğretm eni, bir Yunanlı köleydi. B elam adın­
da bir köle.
İbn A bbas anlatıyor:
"Peygam ber, M ekke'de köle olan birine öğretim de bulunuyordu. Yabancıydı.
Adi da B el'am ’dı. Peygam ber'in yanm a girişinde ve çıkışında putataparlar görü­
yorlardı.' - M uham m ed'e (her şeyi) öğreten B el'am 'dır...' diye konuştular ."1
Ya da "Yaiş"ti üzerinde durulan köle. Bel'am için söylenen, Yaiş için de söyleni­
yordu: "Yaiş, M uhammed'e öğretmenlik yapıyor" deniyordu .2
Ya da M uham m ed'e öğreticilik eden köle, C ebr'di .3
- Ya da Yemenli CEBR, Y ESSA R, A D D A S.
"H adram î'lerin iki genç köleleri vardı. Yemen halkından olan bu iki köleden
birinin adı Yessar, öbürünün adı C ebr'di" diye aktarılır. Bu kölelerin sahiplerinin
tanıklığı şöyle:
"Bizim iki genç kölem iz vardı. K endi dilleriyle kitaplarını okurlardı. P ey­
gam ber de bunlara uğrar, durup bunları dinlerdi. İşte bunun için putataparlar,
'M uham m ed bunlardan ö ğ ren iy o r...' dediler .4

* Teori dergisinin Eylül 1991 tarihli 21. sayısında ' Muhammed'in Öğretmenleri" başlığıyla yayım ­
landı. Elim izdeki özgün metni yayım lıyoruz.
1 Taberî, Câm iü'l-B eyân, 14/119.
2 Bkz. age.
3 Bkz. age.
4 Taberî^ 14/119.

144

Youtube: Tanrı Mı Varmış


F. R âzî’nin yer verdiği aktarm ada, bunların yanında bir üçüncü köle daha var:
H uvaytıb’ın kölesi A ddas .5
G örülüyor ki, ister Yunanlı, ister Yemenli olsunlar kölelerin M uham m ed'le
ilişkilerine bakışlar değişik açılardan:
M üslüm anların bakışları ve savları başka; "putatapar” dedikleri inanm azların
bakışları ve savlan başka.
M üslüm anlardan kim ine göre: M uham m ed'le köleler arasında bir "öğretm e
ve öğrenm e ilişkisi" vardı, am a öğreten M uham m ed'di, öğrenense köleler. İnan­
m ayanlara göreyse bunun tersi gerçekti. Yani öğreten, kölelerdi. M uham m ed'se
öğreniyordu bunlardan.
M üslüm anlardan kim ine göre de, aradaki ilişki, "okum a ve dinlem e ilişkisi"ni
geçm iyordu. Köleler, kutsal kitaplarını kendi dillerinden okuyorlar; "peygam ber"
de "dinliyordu" yalnızca.
M üslüm anların bu savları karşısında şu soru yanıtsız kalıyor:
- "D illerini b ilm iy o rd u 'y sa M uham m ed'in bu köleler yanında sürekli işi ney­
di? Ve kendi dilleriyle okuduklarını M uham m ed'in dinlem esinin ne yararı olu­
yordu?
K ısacası, M üslüm anların savları, akla sığacak türden değil.

İm an Nereli?

M uham m ed'in kendisinin b ir açıklam ası bu konuda oldukça ışık tutucu:


- " İM AN, Y EM EN LİD İR."
Bu hadis, B uhârî’nin "e's-Sahîh"inin de içinde bulunduğu en sağlam kabul edi­
len hadis kitaplarında yer almıştır. H adise göre, "hikmet (bilgi, bilgelik) de Ye­
menlidir." Dahası, "Fıkıh da Yemenlidir" hadise göre .6
Bu hadis, incelem ecilere göre, sağlam lığın en yüksek basam ağında olan "mu-
tevâtır hadis" ler arasındadır. Ve Peygam ber'in arkadaşlarından 11 kişi tarafından
aktarılm ıştır .7
K im i yorum cu, buradaki ”Y EM EN "i, birtakım zorlam alı yorum larla "M ekke
ve M edine" diye gösterm eye çabalar .8 N e v ar ki, hadisin kim i aktanlışında "Ye-
m enliler"den de açıkça söz edilir. Yani buradaki Yemen, coğrafyada herkesin b il­
diği Yem en’dir.
D em ek ki, bu hadise göre "im an"ıyla, "hikm et"iyle ve "fıkh"ıyla (buradaki
"fıkıh" sözlük anlam ındaki olm alı) İslam , "yabancı kökenli"dir, "Y EM ENLİ"dir.

5 F. Râzî, tefsir, 24/50.


6 Buhârî, e's-Sahîh, Kitabu'l-Meğâzi/74; Tecrîd, hadis no. 1362; M üslim , e's-Sahîh, Kitabu'l-İmân/81-
91, hadis no. 51-52. Ve öteki hadis kitapları.
7 Ebu'l-Feyz Muhammed, Lukauı'l-Lâi'l-M ütenâsire F i A h âdisi’l-M utevâtıre, Beyrut, 1985, s.41-43,
hadis no. 10.
8 Tecrîd, hadis no. 1362, Kâmil Miras'tn İzahı.

145
Youtube: Tanrı Mı Varmış
- M uham m ed'e öğreten, İranlı Selm an'dır ya da (Selm an Fârisî).
K im ileri de, N ahl Suresi'nin 103. ayetinde sözü edilen "yabancı"nın, İranlı
Selm an olduğu görüşünde .9
Sonradan "M üslüm an" kim liğiyle ortaya çıkan ve M üslüm anlar arasında b ü ­
yük ün kazanan Selm an'ın, M uham m ed'le son derece sıkı bir ilişki ve işbirliği
içinde bulunduğu herkesçe biliniyor. "M üslüm an" olm ası, Selm an'a çok şey sağ­
lam ıştır. En başta, özgürlüğü, yani "kölelikten kurtulm a"yı. Sonra da ünü, say­
gınlığı ve m addi, m anevi çık arları...
- Ya da sözü edilen "yabancı", önce M üslüm an olup sonra İslam ı bırakan bir
"vahiy kâtibi"dir.
Bunu ileri sürenler de var .10
"Vahiy kâtib i”nin başına gelenler:
A dam önce "M üslüm an" olm uştur. Selm an gibi o da M uham m ed'le işbirliği
içindedir. A m a sonra ne olursa olur; bırakır İslam ı. Ve bir açıklam a yapar:
- "M uham m ed'e ben öğretiyordum . Ve benim öğrettiklerim K ur'an'a vahiy di­
ye y azılıy o rd u ..."
Sonra adam öldü ya da öldürüldü. Ö lüsüne gelince: Bir türlü, göm üldüğü yer­
de kalm ıyordu:
M uham m ed'in adam ları şunu yayıyordu:
- "Bu olay, 'Tann'nm gazabı’nm bir yansım asıdır. A dam Tanrı'yı çok öfkelen­
dirdi. Şim di durum ortada. G öm ülüyor, toprak da kabul etm iyor, edem iyor, Tan-
rı'dan korkuyor. Onun için de kâfiri, m ezannın dışına fırlatıyor. 'İbret' alm ak ge­
re k ..."
G erçekten de adam m ezarına göm ülüyordu; am a bir gün sonra, sabahleyin
bakılıyordu ki adam m ezarın dışında. Birkaç kez olm uştu bu.
M uham m ed'in arkadaşlarından Enes (M âlik Oğlu), çok sonra, şöyle anlata­
caktır olayı: •
- "B ir adam vardı. N eccaro ğ u llan ’ndan. H ıristiyandı; M üslüm an olm uştu. B a­
kara ve Al-i İm ran Surelerini okum uştu. P eygam ber’e de vahiy yazıyordu. Sonra
yeniden H ıristiyan oldu ve kaçıp H ıristiyanlara katıldı. 'Ben ne öğretip kendisi
için yazdım sa, M uham m ed yalnızca onu bilir, başka bir şey bitm ez' dem eye baş­
lad ı ..." 11
Enes'in anlattığına göre, Tanrı adam a öfkelenm iş, boynunu kopararak öldür­
m üş. H ıristiyanlar göm m üşler adam ı. A m a sabah bakm ışlar ölüsü ortada. Ve k e­
fensiz. H ıristiyanlar, "M uham m ed ve adam ları kefenini soym uş, kendisini de iş­
te böyle ortada b ırak m ışlar..." diye konuşm uşlar. A dam ı bir daha göm m üşler. Bu
kez biraz daha derince. E rtesi gün sabah yine aynı durum . Sonra aynı konuşm a­
lar. Sonra yeniden ve daha derince göm m e. Sonra aynı durum ve aynı yorum lar.

9 Taberî, aynı yerde.


10 Taberî, dynı yer.
11 Buhârî, e's-Sahth, Kitabu'l-M enâkıb/25, c.4 , s. 181-182; Tecrîd, hadis no. 1477.

146

Youtube: Tanrı Mı Varmış


Bir kez daha ve derince göm m e. Aynı durum . B akm ışlar ki, bu böyle sürüp gide­
cek. A dam ı göm m ekten vazgeçm işler artık.
Bu adam ın söylediğini söylem iş, yani "ben ne diyorsam , ne yazıyorsam o v a­
hiy o lu y o r..." dem iş. M uham m ed'in "Tanrı'dan vahiy filan alm adığını" söyleye­
rek İslam ı bırakm ış biri daha vardı: E bu Serh O ğlu Sa'd O ğlu A bdullah. A m a
onun başına yukarıdaki olay gelm edi nedense. M uham m ed tarafından idam ına
karar verilm işti. N e var ki, H alife O sm an'ın süt kardeşiydi. Ve O sm an'ın araya
girm esiyle bağışlandı. Sonra M ısır Valisi bile oldu (ölm. 656-657).12

A yetteki C ev ap

- "M uham m ed'e öğreten Tanrı değil, in san d ır..." diyenlere, ayette verilen ce­
vap ne ölçüde doyurucu?
Cevap, yukarıda verilen ayetin anlam ında da görüleceği gibi şöyle:
1- M uham m ed'e öğrettiği söylenen kişi, A rap değildir, yabancı biridir.
2- K ur'an'sa apaçık bir Arapçadır.
3- Ö yleyse M uham m ed'e, sözü edilen kim se öğretm iş olamaz.
O ysa A rapçayı bilen yabancı biri de M uham m ed'e "eskilerin söylence-
si"nden, "Tevrat"tan, "Încil"den, başka "kutsal m etin"lerden birtakım "bilgiler"
verebilirdi. İleri sürülen de bu. M uham m ed, aldığı bilgileri, A rapça kalıplara d ö ­
küp kendi "üslubu" içinde sunm uş olam az m ıydı? K aldı ki "apaçık A rapça" diye
nitelenen K ur'an'da, Yunanca, Süryanice, İbranice, K o p tça... gibi dillerden bir­
çok sözcük bulunduğunu, M üslüm an incelem eciler bile örnekleriyle yazıyor . 12
K ur'an'da bu denli değişik yabancı sözcüklerin bulunm ası da, "M uham m ed'e
yabancının (ya da yabancıların) bilgi verdiği, öğrettiği" yolundaki savı destekle­
m ez mi?
M uham m ed'e bir "yabancı"nm ya da yabancıların yanında, bir ya da birkaç
A rap da öğretm iş olabilir.
- İslam için çok önem li bir kaynak "M üseylim e".
"M üseylim e", "M üslim cik" dem ektir. M üslüm anlar, onu küçüm sem ek için
böyle dem işler, ayrıca da "K ezzâb", yani "çok yalancı" dem eyi uygun görm üş­
lerdir. M üslüm anların bir sövgüsüdür bu. A nlaşılıyor ki onun kendi adı "M üs-
lim "di. Bu adı taşım ış olm ası çok önem lidir. "İslam" ve "müslim" sözcüklerinin
kaynağına götürür niteliktedir.
M üslüm anlarca sövülen, aşağılanan bu kişiye, "Rahm an", "Yemame R ahm a­
nı (Yemam eli Rahm an)" da deniyordu. Yani adam aslında böyle ünlüydü. Bu da
çok ilginç.

12 Bkz. İslam A n siklopedisi.


13 Süyuti, el-İtkan f i Ulum ü'l-Kur'an, Arapça, M ısır, 1978, 1/178-185.

147

Youtube: Tanrı Mı Varmış


Bir başka ilginç olan da, M ekkelilerin M uham m ed'e söyledikleri şu sözler:
- "Bize ulaşan bilgiye göre, sana öğreten (Tanrı değil), Yemame'deki şu adam ­
dır. R ahm an denen adam , Tanrı'ya ant içerek söyleriz ki biz R ahm an'a inanm a­
y ız ."14
M ekkelilerin bu söyledikleri nedensiz miydi?
M üseyiim e, daha doğrusu "M üslim " ve bir başka adıyla "Rahm an", Yema-
m e'nin H anifeoğullan kabilesindendi.
İlginç üç ad: "M üslim", "Hanife", "Rahman". Bu adlar, hele ilk ikisi bir araya
gelince daha da ilginçlik kazanıyor: K ur'an'da "İslam" inanırlarının, "m üslim "le-
rin "ad babası" olarak tanıtılan İbrahim (bkz. Hac Suresi, ayet 78) için hem "HA-
NİF", hem de "M ÜSLİM " denir (bkz. Bakara Suresi, ayet 135; Âl-i İm rân Sure­
si, 67 ve 95. ayetler; N isâ Suresi, 125. ayet; En'âm Suresi, 161. ayet; Nahl Suresi,
120 ve 123. ayetler). "Peygamber" olarak yer alan İbrahim, kısa anlam ıyla "yıldız
tapım ı" dem ek olan Sâbiîlik dininin "peygam beri"ydi. İslam kaynaklarından da
yaptığım incelem elerden vardığım sonuç bu. M uham m ed de ilk ortaya çıktığında,
"Sâbiî" diye niteleniyordu .15 Sâbiîliğin dili, Süryaniceydi. "Allah", "Kur'an",
"Furkan", "kitab", "melek" ve daha birçok sözcük gibi "İslam", "müslim", "hanif"
ve "Rahm an" da bu dilden geliyordu .16 Yine benim incelem elerim den vardığım
sonuca göre, Y ıldız tapım ı, "Sâbiîlik" adı altında, Yahudilik ve H ıristiyanlık din­
lerine de kaynaklık eden bir din olarak kurum laşırken, özellikle O rtadoğu'da
"M üslim ler"i ve "H anifler"i içine alıyordu. Ö nce "M üslim ler” vardı, sonra "Ha-
nifler" kolu m eydana geldi. İbrahim , bu kolun ”peygam ber"iydi. İşte "Yemame
R ahm anı" diye ünlü "M üslim (M üseyiim e)" ve ondan çok şey öğrendiği anlaşı­
lan M uham m ed de bu kola b ağlıydı .17
Yemame Rahm anı, M uham m ed’in yararlandığı kaynaklardan yalnızca biri
olabilir.
Yukarıda adlan geçenler ve daha başkalan tek tek de, tümü birden de "M uham-
m ed'in öğretmenleri" olabilirler. Furkan S uresinin 4. ayetine göre, M uham m ed'in
"yardım cıları'ndan, yani öğretm enlerinden "kavm", yani bir "topluluk" diye söz
edilmiştir. Bu ve bunu izleyen iki ayetin anlam ı şöyle (Diyanet'in resm î çevirisi):
- "İnkâr edenler, 'Bu K ur'an, M uham m ed'in uydurmasıdır. O na başka bir to p ­
luluk yardım etm iştir’ diyerek haksız ve asılsız bir söz uydurdular. 'Kur'an, önce­
kilerin m asallarıdır. Başkalarına yazdırılıp sabah akşam ona okunm aktadır' dedi­
ler. Ey M uham m ed! De ki: 'Onu göklerin ve yerin sırrını Bilen indirmiştir. Ş üp­
hesiz O, Bağışlayan'dır, m erham et edendir.'" (Furkan Suresi, ayet 4-6.)

14 İbn İshak, Siyer, tahkik ve ta'lîk: M uhammed Hamidullah, Arapça, Konya, 1981, s.180, fıkra: 254.
15 Buhârî, e's-Sahîh, Kitabüt-Teyem m üm /6, c .l , s.89.
16 A ziz Günel, Türk Süryaniler Tarihi, Diyarbakır, 1970, s.46-48; Süyuti, el-İtkan, 1/180-184; doğu-
bilim ci Arthur Jeffery, The Foreign Vocabulary o f The Quran, Kahire, 1938, s. 12 ve ötekiler.
17 Sâbiîlik konusunda geniş bilgi için bkz. Eren Kutsuz-Turan Dursun, Saçak D ergisi, Şubat 1988,
sayı 49.

148

Youtube: Tanrı Mı Varmış


B una göre, K ur'an'ın "uydurm a" olduğunu söyleyenler şunları da söylüyorlar:
1 ) M uham m ed'e bir topluluk yardım cı oluyor.
2) M uham m ed, Kur'an ayetlerini başkalarından alıp yazdırıyor.
3) M uham m ed'e sabah akşam okunuyor.
4) Ayetler, "eskilerin m asalları"ndan oluşuyor.
B una karşılık, K ur'an'ın cevabı şudur:
"Yalan ve haksızca iddia. K ur'an ayetlerini Tanrı indirmiştir. O, göklerin ve
yerin gizlerini b ilir..."
H ars Oğlu Nadr, M uham m ed'in kendisini "Tanrı'nın elçisi", yani Tanrı'yla in­
sanlar arasında yer alm ış, Tanrı'nın bildirilerini insanlara iletm e görevini üstlen­
m iş biri olarak tanıtm aya yöneldiğinde ve "K ur'an ayetlerini" sunm ası karşısın­
da M ekkelileri uyarm a yoluna gitm işti. Ve şöyle demişti:
- "Sakın inanm ayın bu adam a. ’Tanrı'dandır' diye ileri sürdüklerinin tüm ü, e s­
kilerin m asallarıdır. Ben size onunkilerden çok daha güzellerini söyliyebili-
rim ..." İran krallarına, İranlı m asal kahram anlarına ait söylencelerden örnekler
aktarabileceğini söylüyor, anlatıp duruyordu N adr .18
N adr haklı m ıydı, "eskilerin m asalları' ndan var mıydı K ur'an'da?
B ilindiği gibi K ur'an'da "kıssa” denen birçok "öykü" var. Birçoğu; başta Tev­
rat, Yahudi kaynaklarında, kim ileri de İncil'lerde yer alır. İncelendiğinde görülür
ki, bunların bir kesim i, Tevrat'tan da çok önceki çağların söylencelerinde aynen
var. Ö rneğin "Nuh T u fan ı'n a ilişkin öykü, "G ılgam ış D estanı"nda hem en hemen
aynıdır. D aha başka örnekler de verilebilir.
M ekke'de, M edine'de ve çevrelerinde çeşitli din ve inançların inanırları var­
dı. Çeşitli toplum ların söylencelerini, "kutsal m etinler"ini bilenler de az değildi.
M uham m ed'in özgürlüklerini söz verdiği ve işbirliği yoluna gittiği kölelerden de
bu nitelikte olanlar bulunduğu biliniyor. D aha önce adlarına yer verilenler,
Bel'am , Yaiş, Yessar, Addas, Cebr, İranlı S elm an ... da bunlardan.
Bunların ya da başkalarının, K ur'an'ın oluşm ası için M uham m ed'e yardım e t­
miş, öğretm enlik etm iş olm alarını düşünm ek akla uzak değil. A klın ve m antığın
kabul edem eyeceği şey, "Tanrı'nın, insanlara gökten mesaj gönderm esi" ve b u ­
nun için şu ya da bu insanı aracı olarak seçm esidir. Bunu insan aklı değil, ancak
akılla ilgisi olm ayan "iman" kabul eder.

Teori
Eylül 1991, sayı 21

18 Taberî, Cam iii'l-B eyân, 18/137-138.

Youtube: Tanrı Mı Varmış 149


M U H A M M ED 'İN İSTİH BARAT TEŞKİLATI

R am azanla birlikte M illi Gazete'de. yeni bir dizi başladı: M uham m ed'in İstih­
barat Teşkilatı. Diziyi Ş. Ali M inaz hazırlam ış. Yazar 6. yüzyıl Arap Yarımada-
sı'nda kabileciliğin, kan davalarının ve huzursuzluğun egemen olduğu çağda, g a­
rip ve saçm a sapan geleneklerin yaygın olduğunu vurguluyor; bu nedenle Pey-
gam ber'in M edine'de Site D evleti kurduğunu belirtiyor.
"Bu devleti yıkm ak Peygam ber'i bir avuç suda boğm ak isteyenler vardı. B un­
lar M üslüm anlara karşı sıcak ve soğuk harbin her çeşidini uygulayarak m ücade­
le veriyorlardı. Ben, rahm et Peygam beri olduğum kadar da savaş Peygam beri­
yim diyen sevgili Peygam ber ise, îslam düşm anlarıyla en güzel şekilde savaşı­
yordu. Peygam ber'in kurduğu İslam D evleti'nin sınırları 10 yılda 2 m ilyon kilo­
m etrekareye ulaştı."
Ş. Ali M inaz şöyle devam ediyor:
"A llah'ın Resulü 23 yıllık M ekke ve M edine hayatında düşm anla, şer ve ege­
m en güçlerle m ücadele etm enin en m antıklı ve en güzel örneğini veriyor."
B öylece Peygam ber haber alm a ve casusluk teşkilatını çalıştırarak, kutsal sa­
vaşında çok sayıda insanın kanının dökülm esine engel oluyordu.
Bu yazı dizisinde yazar, M uham m ed'in İstihbarat T eşkilatı'nın üyelerini ta­
n ıtıy o r ve "Bu üyelerin bir kısm ının hayatını heyecan ve ibretle okuyacaksınız"
diyor.

Ebu Süfyan Cezasını Bulm alıydı

Peygam ber'in istihbaratçılarından A m r b. Ü m m eye, henüz İslam a girm iş de­


ğildi. A m a Peygam ber'e büyük saygı ve sem patisi vardı. M ekkeliler B edir Sava-
şı'nda yenildiler. Ticaret kervanları M üslüm anlarca baskına uğruyordu. Ebu Süf­
yan M uham m ed'i öldürm ek için, kiralık katil tutup M edine'ye gönderdi. Katil
m escide geldi. Peygam ber nam az kılıyordu. N am az bitince saldırdı. Bu arada as-
habtan Selem e, katili sırtından yakaladı. G izlediği kılıcı belinden çekip aldı. Ebu
Süfyan bu yaptığının cezasını bulm alıydı. D ünyadan Allah Resulü değil, o g it­
m eliydi. O nun başı uçm alıydı. İşte bu am açla Peygam ber M ekke'ye iki kişi gön­
derdi. Biri A m r diğeri de yardım cı arkadaşı Seleme.

150 Mı Varmış
Youtube: Tanrı
A m r ve arkadaşı M ekke'ye yaklaştılar. Am r, arkadaşına "Selem e, şim di doğ­
ru Ebu Süfyan'a gidiyoruz. İşini bitiriverelim hem en" dedi. Selem e cevap verdi:
"Amr, sabırsızlanm a. Buraya kadar gelm işken Kâbe'yi de ziyaret edelim ; İkişer
rekât nam az kılalım . Sonra işim izi h alled eriz..." Bu fikir cazip gelm işti. Doğru
K âbe'ye gittiler. Fakat Süfyan'ın oğlu M uaviye, Am r'ı tanıyınca oradan uzaklaşıp
M edine'ye dönm ek zorunda kaldılar. Yolda M ekkeli iki kişiyle karşılaştılar. O tu­
rup sohbet ettiler. B unlar M ekkeliler tarafından M edine'ye gönderilen casuslardı.
A m r birini öldürdü. Ö bürünün ellerini bağlayıp M edine'ye getirdi. R esulullah'a
gidip olayı anlattı.

Soğuk Savaş Sürdürenler

H icret'in 2. yılı M ekke'deki casus M edine'ye bir haber gönderdi. H aber görü­
nürde pek önem li değil: "M ekkeli putperestler Şam 'a büyük bir kervan gönderi­
yor." A m a haberin altında büyük bir u yan olduğu anlaşılıyordu. M ekke'deki ca­
sus bu kervandan elde edilecek gelirlerle silah alınıp asker kiralanarak M üslü-
m anlara saldınlacağına işaret ediyordu. K ervan Şam 'a bu am açla gönderilm işti.
Resululiah haberi alır alm az hem en harekete geçti. Önce kervanın gözlenm esi
için iki izci görevlendirdi. Bu izciler Talha ve Said bin Zeyd idi. İki izci, kavuru­
cu çöl sıcağında gece gündüz dem eden günlerce yürüdüler; sonunda kervanı ya­
kaladılar. U zaktan uzağa izlem eye başladılar onu. Topladıkları bilgileri de bir h a­
berciyle gizlice R esulullah'a bildirdiler. Bu kervan takibi Bedir Savaşı sırasında
İslam için sürdürülen soğuk savaşın bir parçasıydı.
Ebu Rafi ilk M üslüm an olanlardandı. M ekke'ye M ısır’dan getirilm işti. Pey-
gam ber'in am cası A bbas'ın kölesiydi. A bbas'ın im an etm ediği sıralarda evinde iki
m üm in vardı. Biri hanım ı Lübabe, öbürü bu Ebu Rafi. İkisi de gece gündüz çalı­
şıyorlar, çevrelerinde İslam ın yayılm ası için m ücadele veriyorlardı. G örüp d u y ­
duklarını da hem en R esulullah'a iletiyorlardı. H aber alm a teşkilatının önde gelen
elem anlarıydılar.

M ekke C asusu

P eygam ber'in am cası A bbas da istihbaratçıydı. B edir Savaşı'nda m üşriklerle


birlikteydi. Savaş sonucu M üslüm anlara esir düştü. Peygam ber, kurtulm ası için
fidye ödem eliydi. Fidyesini ödeyerek A bbas İslam a girdi. A m a M ekkelilerin
onun im ana gelişinden haberleri yoktu. A bbas başka düşm an tutsaklar gibi M ek­
ke'ye döndü. M ekke Casusu görevini üstlendi. Peygam ber ona bu görevinin sı­
cak savaştan daha kutsal olduğunu söyledi.
H icret'in 3. yılında A bbas’tan bir m ektup geldi. İşte m ektuptan bazı cüm leler:
"K ureyş, büyük hazırlık içinde bütün güçleriyle saldırıp sizi yok etm ek niyetin­

151
Youtube: Tanrı Mı Varmış
deler. Bedir'in öcünü m utlaka alm alıyız diyorlar. Sayıları 3 bin k ad a r..." Pey­
gam ber hem en M edine'ye döndü ve gerekenler yapıldı.
Yahudi K abilesi'nin ileri gelenlerinden K a'b bin Eşref, hem zengin hem edip­
ti; bu iki gücünü sürekli İslam a karşı kullanıyordu. Ö zellikle Bedir S avaşından
sonra, ateşli şiirleriyle K ureyş'lileri coşturup kışkırtıyordu. "M üslüm anlardan in­
tikam alın, ben arkanızdayım " diyordu. A m a yaptıklarından M edine habersizdi.
İşte yine M ekke Casusu sahnede. H em en bir haberci kiraladı. Yahudi şairin yap­
tıklarını bir bir anlatan m ektubu, R esulullah'a postaladı.

Peygam ber'in Sağ Kolu

Peygam ber ashabıyla toplantı halinde. Politik konular konuşuluyor. M usevi


toplum un M üslüm anlara karşı eylem lerinden söz ediliyor. Peygam ber bir ara sö­
zü büyük Yahudi şairine getirdi ve buyurdu ki; "Ka'b bin E şrefi kim öldürür? Şu
Allah'ı ve R esulünü inciten K a'b'ı?" Sahabelerden biri hem en yerinden kalktı:
"Ya Resulullah! Bu işi benim yapm am ı kabul buyurur m usunuz?” dedi. Bin M es-
lem e'ydi bu. G örev ona verildi. Yanm a dört fedai seçti. B irlikte yaptıkları planı
P ey g am b ere onaylattılar ve K a'b bin E şre f e layık olduğu cezayı verdiler.
M uham m ed Bin Selem e, P eygam ber güneşinin çevresindeki yıldızların en
parlaklarındandı. Birçok savaşta kılıcıyla boy gösterdi. Peygam ber yokken idari
işlere o bakardı. Bazı savaşlarda ordunun önünde gider, k eşif ve öncü kuvvet gö­
revlerini gerçekleştirirdi.

"Savaş, H ile Yapma Sanatıdır"

Yıl M iladi 627, aylardan O cak, M edine 10 bin kişilik düşm an ordusu tarafın­
dan kuşatılm ış. A ncak m ücahitler kentin çevresine hendek kazdıkları için, bir
türlü içeri girem iyorlar. M edine'de "K ureyza oğullan" diye bilinen Y ahudiler de
kenti savunm ak için M üslüm anlarla anlaşm a yapm ışlardı. Peygam ber, onların
anlaşm ayı bozduklarını; dahası düşm anla gizlice anlaştıklarını haber aldı. D urum
çok nazik ve tehlikeliydi. D üşm an bütün gücüyle üç bin M üslüm ana saldırırken,
Yahudiler de içerden, arkadan vuracak. Tam o sırada Eşça kabilesinden biri çıka­
geldi. M üslüm an olm ak istediğini bildirdi. Bu kişi Nuaym îbni M esud'du.
N uaym 'ın yapacağı iş konuşuldu ve A llah Resulü ona "Nuaym! Savaş bir çe ­
şit plan ve hile yapm a sanatıdır. Sen de bizim için bir hile yap bakalım " dedi. N u­
aym hem en göreve başladı. İki tarafı birbirine düşürecek bir plan hazırladı. Müs-
lüm anlar için büyük bir tehlikeyi önledi.
H endek S av aşın d a M edine'nin kuşatılm ası 20 gün sürdü. D üşm anın yiyecek
sıkıntısı çektiği ve m oralinin çok bozuk olduğu haberleri geliyordu. Resulullah
bir toplantı yaptı. M üşriklerin arasına bir casus gönderm ek istedi. "Huzeyfe! Git

Youtube: Tanrı Mı Varmış


şu adam lar ne âlem deler, bir kontrol et. Bu arada kesinlikle taş atm a, okunu ve
kılıcını kullanm a" dedi.
H uzeyfe ustaca düşm anın içine sızarak, savaştan çekileceğini öğrendi. Hu-
zeyfe, P eyg am b erin hem özel kâtibi, hem de sırdaşıydı.
H endek Savaşı belasını M üslüm anların başına saran Yahudi bir lider vardı:
Ebu Rafı, çevre kabileleri sürekli olarak M üslüm anlara karşı kışkırtıyor, kiralık
katiller tutuyordu. H icret’in 6. yılında Peygam ber, Ebu R afi’nin dersini verecek
serdengeçti grubunu H ayber'e gönderdi. D ört kişiydiler. Grup başkam A bdullah,
Ebu Rafi'nin m uhkem kalesine girm eyi başardı ve onu yatak odasında öldürdü.

Bişr, Ani Bir Baskını Önledi

M ekke, M üslüm anların gözünde tütm eye başlam ıştı. Herkes doğup büyüdü­
ğü o kenti özlüyordu. Sonunda Peygam ber'den buyruk çıktı: "H azırlanın, Kâbe'yi
tav af için M ekke'ye yürüyoruz."
Hicret'in 6. yılının sonlan Peygam ber 1 500 sahabeyle birlikte M ekke'ye doğru
yola çıktı. M ekkeli m üşrikler haberi almışlardı. "Ölürüz de M üslümanları kente
sokm ayız" diyorlardı. Peygam ber’in önceden M ekke'ye gönderdiği casus da, ge­
rekli haberlerle geriye dönmüştü. Bu casus Bişr İbn-i Ka'b idi. Onun getirdiği ha­
berler üzerine Rahm et Peygamberi, yeni strateji saptadı. Ordunun hedefini değiş­
tirdi; yolun sağ yanındaki bir tepenin arkasına doğru ilerlemesini buyurdu.
Böylece Bişr, ani bir baskını ve M üslüm anların bu baskında telef olm alarını
önlem iş oldu.

H uzur K açm ıştı

H icret'in 11. yılında İslam dünyasının bazı yerlerinde yalancı peygam berler
türedi. Bunlardan biri de Yemen bölgesinin San'a kentinde oturan Esved-i An-
si'ydi. Esved tam anlam ıyla bir hokkabazdı. Z orba ve zalimdi. Soytarıca hareket­
leriyle "B ana da m elekler gelip haber veriyor" gibi saçm a sapan sözleriyle, ne
gariptir ki, çeveresine adam toplam ayı da becerm işti. Ü zücü haber M edine'ye g e­
lince, R esulullah hem en gerekli önlem leri aldı. Bu küstah zorbanın ortadan kal­
dırılm asını buyurdu. Bunun için Firuz Bin D eylem ’i görevlendirdi. O da kendisi­
ne iki yardım cı seçti. Yalancı peygam bere yaklaşm ak, m uhafızlarını aşıp onu öl­
dürm ek çok güçtü. Firuz bu işi ustaca halletti. Esved'i, hanım ı Azade'ııin yardı­
m ıyla yatak odasında boğarak öldürdü.
2000'e Doğru
15 M ayıs 1988, yıl 2, sayı 21

153
Youtube: Tanrı Mı Varmış
Youtube: Tanrı Mı Varmış
İS L A M IN İB A D E T K A Y N A Ğ I:
G Ü N E Ş K Ü L TÜ

Youtube: Tanrı Mı Varmış


Youtube: Tanrı Mı Varmış
ATATÜRK’E G Ö N D ERİLEN
SO LU K K ESİCİ BİR RAPOR

R aporun adı: G üneş kültü


Yazıp gönderen: Tahsin M ayatepek. M eksiko M aslahatgüzarı
R aporun alıcısı: Atatürk
Tarih: 12 K.evvel 1937
Sayısı: 14. Rapor
Sayfa sayısı: 40

Bu raporla yıllar önce tanıştım . Şim di ilk yayına sunan ve değerlendiren kişi
olm anın coşkusunu taşıyorum .

Ya Ö tekiler?

B irinci rapor, ikinci rapor, üçüncü rapor nerede? N erede dördüncüsü, beşin­
cisi, akıncısı? Ve nerede yedincisi, sekizincisi, dokuzuncusu? D aha da var:
O nuncusu, on birincisi, on İkincisi, on üçüncüsü. Belki de on dördüncüden
sonrası da vardı. A m a on dördüncüye k ad ar bulunduğu kesin. Yoksa bu rapor
için "14. Rapor" den ir m iydi? Peki nerede öbürleri? "14. R apor", C um hurbaş­
kanlığı arşivinde. H er nasılsa kalabilm iş. Ö bürlerinin de burada bulunm ası d o ­
ğaldı. D ahası gerekliydi. A m a ne bu "doğal"lık, ne de bu "gerek"liiik o rapor­
ların bu arşivde bulunm asına yetm iştir. H iç değilse sorulm ası da doğal değil
m i? N erede M ayatepek'in A tatürk'e gönderdiği kesin olan öteki raporlar? E ğer
A tatürk'ün arşivine önem verilm işse, eğer bu arşivdeki belgeleri kim i eller çe ­
kip alm am ışsa, b unlar k im ilerinin keyfine ya da çıkarına uygun biçim de yok
edilm em işse, yağm alanm am ışsa, alınıp satılm am ışsa... N erede bu raporlar?
E vet, neredeler? Yok, yok, yok. "Var" diyen varsa, beri gelsin, açıklasın, an lat­
sın. Ve aydınlatsın araştırm acıları.
"A raştırm acılar" ... Bunlar, asıl yetkilileri, tepede bulunanları ilgilendiriyor
m u dersiniz? A raştırm acılar, hele sıradan olanlar ya da sıradan görülenler, ilgili­
lerin ölçülerine uyabilecekleri kesin olm ayanlar o kapıları açabilirler m i? Ö rne­
ğin, A tatürk'e ait elyazm aları arşivinde bulunan, R uşeni'nin son derece önem li ki­

157

Youtube: Tanrı Mı Varmış


tabı, A tatürk'ün de övgülerini taşıyan D in Yok M illiyet Var adlı kitaba ulaşm ak
kolay m ı? Dahası, m üm kün m ü? B unun için çok sıkı biçim de "dinli ve imanlı"
olm ak gerek. H em de ilgililerin, yetkililerin ölçüleri içinde "dinli im anlı" ol­
m a k ... Başka türlü o kapılar açılm az. A raştırm acıya yol yok. Ya bulduğuyla "fi-
kir"leri ve de "inanç"ları bulandırırsa? "Yağma yok" ö y le...
Peki "yağm a" yok da ve olm am ışsa, söz konusu arşivdeki belgeler niye ta­
m am değil? Bulunm ası gereken belgeler bulunm uyorsa, "yağma"; yalnızca belir­
li kesim için "m ubah" görülm üş olm uyor mu? O belgelerin yok edilm esinde bu
kesim in payı bulunduğu düşünülem ez mi?
Şimdi bir düşünün: "Dinli im anlı" görünen ya da öyle olan bir kim se, bu ni­
teliğine ve ilgililerin yasa üstü ölçütlerine uym a noktasındaki güvenilirliğine
bağlı olarak güven sağlayıp, söz konusu arşive dalıyor. D ilediğini alm a, sözüm
ona incelem e rahatlığına sahip. Ve karşısına Tahsin M ayatepek'in A tatürk'e gön­
derdiği raporlar türünden belgeler çıkıyor. "A m anınnnn!!! B unlar hep im ansızca
şeyler! Yok edilm eli bunlar!" diye düşünm ez mi?
B elgelerin yok olm asında "din, im an” m ı, yoksa "çıkarlar" mı, yoksa her iki­
si mi rol oynam ıştır? H içbirinin "günah”ı yoksa, bir kez daha sormalı: N erede bu
belgeler? N iye olm aları gereken yerlerinde değiller?

R aporun İçeriği: İsiam daki İbadetler


"G üneş Tapımı" K aynaklı

O rta A sya 'd a ki ecdadım ız gibi G üneş K ültüne sâlik olan M eksika y e rlile ri­
nin G üneşe tazim a yinlerini ne suretle ya pm akta oldukları ve E zan, A b dest ve
secde gibi m üslüm anlığa aid oldukları zan olunan hususatın m üslüm anlığa g ü ­
neş dininden girdiği ve İslam dininde vazıh bir m anası olm ayan secdenin G ü ­
neş K ültünde çok derin bir m anası olduğuna ve saireye dair m ühim m alum at
ve izahatı havi rapor.
En başta, böyle sunuluyor rapor.
"Güneş Kültü" deniyor.
"Kült" (Alm. kult, Fr. culte, İng. cult) nedir?
Prof. Dr. Sedat Veyis Ö rnek şöyle tanım lıyor:
"Yüce ve kutsal olarak bilinen varlıklara karşı gösterilen saygı, onlara tapınış ."1
K ısaca "tapım" denebilir.
Ö yleyse "güneş kültü", "güneş tapım ı" demektir.
Rapor, İslam m öz ibadetleri olduğu sanılan ibadetlerin, gerçekte hangi kay­
naktan geldiğini örnekleri ve kanıtlarıyla sergiliyor. Bir bir..!
İlk kez yayım lanacak olan bu raporu, eksiksiz, olduğu gibi yayım lam adan ön­
ce bir-iki nokta üzerinde duralım:

1 Sedat V eyis Örnek, E tnoloji Sözlüğü, "kült" m addesi.

158

Youtube: Tanrı Mı Varmış


Bu ve benzeri raporlara o dönem lerde neden gerek duyuluyordu?
A tatürk neden istiyordu? Bu raporun kapsadığı alanda aydınlara, araştırm acı­
lara neden görevler yüklem işti? Ve aydınlar, araştırm acılar, bu alanı neden bu
denli iş edinm işler ve çabalara girişm işlerdi?
N oktalardan biri de bu.
R aporda ileri sürülenler alanında K ur’an da neler var? İslam ve İslam araştır­
m acıları ne diyor? Başka dinlerin ve efsanelerin "kutsal yapıtları" ne diyor?
N oktalardan biri de bu.
B u noktalar üzerinde önce özet olarak durulacak. R apor tüm üyle sunulduktan
sonra da yer yer açıklam alar ve ayrıntılarla kim i kesim lere daha çok açıklık g e­
tirm eye çalışılacaktır.
B irinci nokta: Raporun yöneldiği am aç.
Bu am acı, A tatürk'e rapor, daha doğrusu raporlar yazıp gönderen Tahsin M a-
yatepek'in, raporda çok açık biçim de yansıyan coşkusunu anlayabilm ek için,
genç cum huriyetin yöneldiği am acı, tem el taşlarını, hangi dünyaya, uygarlığa
yönelik olduğunu anım sam ak gerekir. Ve iki yolu birbirinden ayırdıktan sonra
hangi yolu seçm ek gerektiğinin bilincinde olm ak:

İki Yol

İki yolu var:


- B ilim yolu.
- B ilim dışı yol.
B irincisinde gözlem var, deney var, değerlendirm e var, nesnel gerçekler var,
sorunları gerçeklerin yasalarına göre açıklam a, çözüm lem e var, bir sağlam so­
nuçtan, bilinm eyenden bir başka sağlam sonuca ulaşm a var, bilinm eyenleri bili­
nen durum una getirm e var, dinam iklik var, değişm eler ve gelişm eler var, sürekli
ilerlem eler var, kapısı hep ileriye doğru açık uygarlık var, insan var, insanların
toplum lar yararına girişilm iş buluşları var, insanca düşünülüp konulan ve her za­
man değiştirilebilen yasalar ve yönetim ler var, açıklık var. Kısa söylenecekse,
"din ve im an"la, "çıkara dayalı saptırm a am açlı yorum lar"la ırzına geçilm ediği
zam an güvenilirliği olan akıl var, bilim var.
İkincisindeyse, binlerce yıllık ilkellikler var, "din" var, inançlar var, düş var,
büyü v ar ve olayları bunlara, bunlar kullanılarak oluşturulan kalıplara göre ç ö ­
züm lem e, daha doğrusu çözüm leyem em e var, içinden çıkılm az kurallar, karan­
lıklar var, karanlık kaynaklı yasalar var, M ahm ut Esat B ozkurt'un Türk M edeni
K an u n u n u n gerekçesinde belirttiği gibi durağanlık var, donukluk var, değ iş­
m ezlik var, gerilik var, karanlığa teslim o lm a var. K ısacası, insanı kendi dışm -

159

Youtube: Tanrı Mı Varmış


dak: korku, um ut ve türlü hastalıklar ürünü uydurm a bir güce ya da güçlere bağ­
lam a var, görünm ezler adına tutuklam a, "hapsetm e", çürütm e, insanı m atlaştır­
m a, toplum ları sürüleştirm e, uyutm a, uyuşturm a ya da gözlerini döndürüp ö z­
gürlüklere, özgür düşünceye, özgür insana, çağdaş uygarlık yolunun yolcuları­
na, akla, bilim e saldırtm a var.
Bu yollardan hangisi seçilm eli?
C um huriyet'in kurucusu ulu önder, toplum u için bu yollardan hangisinin se­
çilm esi gerektiğini çok iyi biliyordu. C um huriyet'in kuruluşundan çok önceleri
de seçim ini yapm ıştı. Birinci yolu seçm işti ve güçlü kişiliğiyle seçtirm işti.
Ulu önderin birinci yolu seçtiğine o denli kanıtlar var ki, saym akla bitmez.
Birinci yolu seçtiği için ilkelerini, devrim lerini art arda sıralayıp gerçekleştir­
m işti. "En gerçek yol gösterici B İLİM 'dir" ünlü sözünü söylem iş olm ası bundan­
dı. Ve "devlet yönetim ini, bu yönetim deki politikasını, 'gökten' indiği sanılan ki­
taplara dayandırm adığını, bu kitaplardan 'esin' (ilham ) alm adığını, yaşam ın ger­
çeklerinden güç ve esin aldığını" özenle belirtm iş olm ası da bu nedenleydi.
Ulu önder, "din"le "akıl ve bilim "i "bağdaştırm a", bu yolla bir "sentez" (Türk
İslam sentezi) yapm a yoluna da gitm em işti. B unun bir çıkm az olduğunu biliyor­
du çünkü. B iliyordu ki, eğer "ırzına geçilm em iş"se, "akıl ve bilim "le hiçbir "din"
bağdaşm az. Bu, açık ve net olarak ortaya konm alıydı. A tatürk bunu yaptı.
İşte bu ulu önder, ”üm m etlik"ten, "reâya (sürüler)" olm aktan çıkarıp, önüne
çağdaş uygarlık yolunu açtığı, "ulus" olm a bilincini vererek, sağlıklı kişilik ve
kim lik kazandırdığı toplum un aydınlarına görevler yüklem işti: "A raştırm alar ya­
pılsın, akla, bilim e dayalı olarak toplum aydınlatılsın." Yeteneği olanları bu yö­
ne yöneltm işti. Rapordan çok iyi anlaşılıyor ki, Tahsin M ayatepek de, bu yolda
A tatürk'ün güvenini kazananlardan ve bu yönde görev yüklenm iş olanlardandı.
R apor açıklıkla ortaya koyuyor ki, "İslanT'ın "benim" dedikleri bile kendisi­
nin değildir, "çok eskilere giden efsaneler"dir. Toplum ların, bu arada Türk toplu-
m unun çok eskiden yarattığı ve çağdaş ilkellerin yaşam larında da tanık olunan,
inanıldığı bilinen efsan eler... İşte bunlardır yüzyıllar boyu "Tanrı'dan gelm e va­
hiylerin eseri" diye yutturulanlar. Ve kullanılarak kitleler, Türk toplum u üzerin­
de (A rap ağırlıklı) baskı aracı y ap ılan lar...
İkinci noktaya gelelim:
R aporda ileri sürülenlerin gerçeği yansıttığına, "Kur'an"dan, ilkellerin "kutsal
yapıt"larından, M üslüm an, Doğu ve Batı araştırm acıların araştırm a ürünlerinden,
açıklam alarından da "ipuçları" ve kanıtlar bulunabilir. Hem de b o lca...
İşte K u ra n ayetleri:

160

Youtube: Tanrı Mı Varmış


Kur'an "G üneş Tapım ı"nın da İçinde Bulunduğu
"Y ıldız Tapım ı"nı Resm en Tanıyor

K ur'an'da "Sâbiîler"den söz edilir. Bunlar, "kitap ehli" arasında yer alır:
- B akara S u resin in 62., M âide Suresi'nin 69. ve Hac Suresi'nin 17. ayetlerin­
d e ...
İşte B akara suresi'nin 62. ayeti:

D iyanet'in yayınladığı resm î "Türkçe anlam ı"nda bu ayete şu anlam veriliyor:


"Şüphesiz, inananlar, Yahudiler, H ıristiyanlar ve Sâbiîlerden A llah'a ve ahiret
gününe inanıp, yararlı iş yapanlann ecirleri rablerinin katindadır. O nlar için artık
korku yoktur. O nlar üzülm eyeceklerdir."
- Bu ayette, birinci sıra "im an edenler"e, yani "M uham m ed dinine inananlar"a
(M üslüm anlara) veriliyor. İkinci sıra "Y ahudiler"in, üçüncüsü "H ıristiyanlar"ın,
dördüncüsüyse "Sâbiîler"in. O ysa gerçekten birinci sıranın, "Sâbiîler"in olm ası
gerekir. Çünkü Sâbiîlik, sayılan dinlerin tüm ünden önce gelen, hepsinden eski bir
dindir. H er n ey se...
Ayette açıkta görüldüğü gibi, M üslüm anlık, Yahudilik, Hıristiyanlık ve Sâbiîlik
inanırları sıralanıyor ve bunların, "Tann'ya ve âhiret gününe inanmaları" durum un­
da "Rablerinin katında ECR, yani sevap alacaklan ve korkudan, üzüntüden kurtu­
lacakları", kısacası "cennete girecekleri" bildiriliyor. Müslümanlar, "TanrTya ve
ahiret gününe inanırlar. Ötekiler d e ... O zam an bütün bu sayılan din inanırlarının
"Rablerinden karşılık olarak kurtuluşa erecekleri", yani "cennete girecekleri" bildi­
rilmiş oluyor. Bu İslam Peygam beri'nin ve arkadaşlarının "mümaşât" yaptıkları, y a­
ni öteki dinlerin inanırlarıyla "barış içinde birlikte yürüme" politikası güttükleri, iyi

161

Youtube: Tanrı Mı Varmış


geçinm eye çabaladıkları dönem e rastlayan ayetlerdendir. Müslümanlar, kim i "mev-
zi"ler elde etm ek için zaman zam an böyle politika izlemişler ya da izler görünm üş­
lerdir. Fırsat bulup, güçlenince de karşılarındaki dinlerin inanırlarını, "kitap ehli" fi­
lan dem eden vurmuşlardır. Aslında dinler bunu hep yapmışlardır birbirlerine.
K onum uz nedeniyle bizi burada ilgilendiren, ayette, "kitap ehli" arasında yer
verildiği görülen "Sâbiîler'dir.
- K im dir bunlar?
M üslüm an Kur'an yorum cularına, din ve tarih araştırm acılarına göre:
- Y ıldızlara ("güneş", "ay” da "yıldız" sayılm ıştır) tapanlar.
- M eleklere tapanlar.
- Nuh Peygam ber'in dininde olanlar.
- Yahudilerle H ıristiyanlar arasında kalan bir dine inananlar.
- Yahudilerle M ecûsiler (Zerdüştçüler) arasında kalan bir dine inananlar.
- H ıristiyanlarla M ecûsiler (Zerdüştçüler) arasında kalan bir dine inananlar.
- Bir dinden öbürüne geçen, din değiştirenler.
- B ir kesim Yahudiler.
- B ir kesim Hıristiyanlar.
- Dinsizler.
Yukarıdaki ayette, "Sâbiîler", Y ahudilerden ve H ıristiyanlardan ayrı yer aldı­
ğına göre, bunlara "bir kesim Yahudiler" ya da "bir kesim H ıristiyanlar" dem ek,
K ur'an açısından m üm kün değildi. "D insizler" dem ek de. Çünkü bunlar, belirli
dinlerin arasında, bir din inanırları olarak yer alıyor. B unlar için "din değiştiren­
ler" dem ek de, ayetteki anlatım a uym az. Çünkü ayette, din değiştirenlerden söz
edilm iyor. Ayette anlatılana uym ası için "Sâbiîler", öyle bir dine inanm alılar ki,
o din, Yahudilikten, H ıristiyanlıktan, Hac Suresi'ndeki ayette yer verilen M ecû-
silikten ve dahası A rap putataparlığından daha başka başlıbaşm a bir din olsun.
Bu din, kim ilerinin ileri sürdüğü gibi, "Nuh Peygam ber'in dini" olabilir mi? İsfe-
hânlı Râğıp, el-M üfredât'ında, bu görüşü benim sediğini belirtiyor .2 Am a inandık­
ları neydi, neye tapınıyorlardı? K im ilerinin ileri sürdüğüne göre, "m eleklere" ta­
pm ıyorlardı. G enellikle benim senen görüşe göreyse, "yıldızlar"m iapınırlarıydı.
Bu "yıldız"ların içinde ve başında da, bir zam anlar birer yıldız sayılan "güneş ve
ay" bulunuyordu. Fahruddin R âzî gibi ünlü K ur'an yorum cuları da bu görüşü b e­
nim serler .3 İbn Hazm (994-1063), Şehrestani (1076-1153), Fadullah el Ü m erî
(1301-1349) gibi M üslüm an dinler tarihi yazar ve araştırm acılarının benim seye­
rek belirttikleri görüş de budur ve ayrıca, "Sâbiîlik" dininin, "dinlerin en eskisi
olduğu" yolundadır .4 Yine bu yazarların yapıtlarında belirtilir ki, Sâbiîlik inanır­
larından Kurre O ğlu Sâbit (836-910) ve oğlu Sinan (ölm. 943) gibi çok ünlü dü­

2 Bkz. el-M üfredât, "s-b-v".


3 Bkz. F. Râzî, e't-Tefsirü'l-Kebir, 3/105.
4 Bu yazarların yazdıklarını özet olarak bir arada görmek için bkz. Elm alılı Hamdi Yazır, H ak D ini
K u r’an D ili, İstanbul, 1960, 3/1750-1769.

162

Youtube: Tanrı Mı Varmış


şünürler yetişm iş, bunlar, çeşitli dallarda verdikleri yapıtları yanında, Sâbiîlik di­
nine, inançlarına, ibadetlerine ilişkin kitaplar yazm ışlardır. Sâbiîlikten çok şey
alm ış bulunan Yahudilik dininin ikinci ve yeni baştan kurucusu sayılan ünlü fi­
lozof ve din adam ı M usa İbn M eym uıı (1135-1205) da, "Sâbiîlik"te, yalnızca
"yıldızlar"ın "tanrı" sayıldığını, en başta, "G Ü N EŞ"e, sonra "AY"a inanıldığını,
güneşi sim gelesin diye onun için "altından put" yapıldığını, ay sim gesi olarak ya­
pılan putun da, güm üşten olduğunu yazar, Sâbiîlikteki "güneş peygam beri" nden,
"ay peygam berleri "nden ve bunların kitaplarından söz eder .5 İbn M eym un, ken­
di zam anında Sâbiîlik dinine inanan to p lu n d an anlatırken, en başta "kâfir Türk-
ler"e yer veriyor, yani Sâbiîlik dininden oldukları için Türk toplum unu "kâfir" d i­
ye niteliyor .6 Aynı kaynaklarda, Sâbiîlik dininin en yoğun olarak "K aldeliler"de
(K ıldâniler) bulunduğu, dünyanın öteki toplum larına daha çok bunlardan yayıl­
dığı da belirtiliyor .7
Sonuç:
- Sâbiîlik, K ur'an'da resm en "din" olarak tanınıyor. (Çünkü birçok alıntısı bu
dindendir.)
- K ur'an'da, Sâbiîler, "kitaplılar" arasında sayılıyor.
K ur'an'da Sâbiîler, "kitap ehli" arasında sayıldığı içindir ki, birçokları gibi,
ünlü İslam fıkıhçısı ve H anefi m ezhebinin başı olan Ebu Hanife, Sâbiîlerin "ki­
tap ehli" arasında sayılm ası gerektiğini belirtm iş, onların kadınlarıyla evlenile-
bileceğine ve kestiklerinin yenilebileceğine fe tv a verm iştir* Hanefi fıkıh kitapla­
rında da, bu yönde fetva verilm iştir. Ne var ki, "eğer bir kitaba inanıyorlar, bir
peygam beri kabul ediyorlar ve yıldızlara tapınm ıyorlarsa..." diye de bir "kayıt"
konulduğu görülür .9 A m a bu kaydın, sonradan eklendiği, birtakım polem ikler ne­
deniyle bunu eklem e gereğinin duyulduğu anlaşılıyor. Çünkü, "Sâbiîlik" dinin­
den olanlar, ayetlere dayalı olarak "kitap ehli" sayıldıktan sonra böyle bir koşu­
lun artık anlam ı olamaz.
- Sâbiîlikte, "yıldızlar"a, en başta da "güneş"e, "ay"a tapınm a vardır.
- Ve çok açık biçim de belli oluyor ki, Sâbiîlikte, Tahsin M ayatepek'in raporu­
nun içeriğini oluşturan "güneş kültü", yani "güneş tapım ı" ağırlıklıdır.
Sâbiîlikteki inanç bilindiği gibi, bu dindeki "ibadet" biçim leri de bilinir.
- N edir Sâbiîlikteki "ibadet"ler?

5 M usâ İbn M eym un, D elâletu'l-H âirîn, Arapça, yayım layan Prof. Dr. Hüseyin Atay, İlahiyat Fa­
kültesi Yayınları, Ankara, 1974, s.584-595.
6 İbn M eym un, aynı kitap, s.585.
7 Ayrıca bkz. İbn N edim , e l F ihrist, Arapça, Beyrut, s.442-456, Prof. Dr. Philip Hitti, Tarihu S u ri­
y e ve Lübnan ve F ilistin, Arapça, s. 155 ve öt.; Dr. M uhamm ed Cabir Abdulâl, F i'l-A kâid ve'l-Ed-
yâ n , Arapça, Mısır, 1971, s.85 ve öt.; M uhamm ed Abdulmuid Han, el E satiru 'l-A rabiyye Kahle'l-
İslâm , Arapça, Kahire, 1937, s. 110 ve öt.; Prof. Dr. N eşet Çağatay, İslam Ö n cesi A rap Tarihi, İla­
hiyat Fakültesi Yayınları, Ankara, 1971, s.142 ve öt.
8 Kurtubî, tefsir 1/370.
9 H idaye, Arapça, 2/290; M ecmaul'l-Enhür, Arapça, 1/267.

163

Youtube: Tanrı Mı Varmış


Bu sorunun kitaplardaki karşılığına bakıldığı zaman, İslam daki birçok ibade­
tin tüm üne yakın bölüm ünün (bir anlam da tüm ünün), İslam a -do ğ ru d an ya da
dolaylı y o lla rd a n - Sâbiîlikten geçtiği ve dolayısıyla, M ayatepek'in anlattıkları­
nın, gözlem lerinin, değerlendirm elerinin doğru olduğu açık seçik görülür.
K arşılaştıralım :
- M üslüm anlıkta nam az abdestiyle, boy abdestiyle "taharet" var.
- Sâbiîlikte de bu var.
- M üslüm anlıkta "vakit"leriyle "namaz" var. "Beş vakit."
- Sâbiîlikte de bu var. Aynı saatlerde, "üçü farz" altı vakit.
- M üslüm anlıktaki "nam azlar", cenaze nam azının dışında, "rü k u 'lu , "sec-
de"lidir, "rekât"lar vardır.
- Sâbiîlikteki "namazlar" da böyledir.
- M üslüm anlıktaki nam azlardan "cenaze nam azı", dua sayıldığı için "rü-
kû"suz "secde"sizdir.
- Sâbiîlikte de cenaze nam azı böyledir.
- M üslüm anlıkta oruç vardır.
- Sâbiîlikte de vardır.
- M üslüm anlıkta "farz" oruçlar "bir ay"dır. Bu ay da kim i zam an 29, kim i za­
m an 30 gün çeker.
- Sâbiîlikte de böyledir.
- M üslüm anlıkta "farz oruç"larınm yanında, isteğe bağlı ve "nafile" adı veri­
len oruçlar vardır.
- Sâbiîlikte de böyledir.
- M üslüm anlıkta "fıtr bayram ı" adı verilen "ram azan bayram ı" vardır.
- Sâbiîlikte de bu ad ve nitelikte bayram vardır.
- M üslüm anlıkta "kurban" vardır.
- Sâbiîlikte de vardır.
- M üslüm anlıkta "hac" vardır.
- Sâbiîlikte de vardır.
- M üslüm anlıkta Kâbe, "T ann'm n evi"dir ve "kutsak'dır.
- Sâbiîlikte de böyledir.
- M üslüm anlıkta ibadet için "tapınak"lar (camiler, m escidler) vardır.
- Sâbiîlikte d e ...
- M üslüm anlıkta "kutsal kitap" vardır.
- Sâbiîlikte d e ...
- M üslüm anlıkta "peygam ber", peygam berler vardır.
- Sâbiîlikte d e ...
Ve böyle gider. B ütün bunların kanıtlarını ileride ve raporun sonundaki bel­
gelerde bulacaksınız.

16 4

Youtube: Tanrı Mı Varmış


İslam da, T ıpkı G üneş ve Ay K ültlerinde
(Sâbiîlikte) O lduğu Gibi G üneşe, Aya Ayarlı

D ikkat edilm eli: Güneş bir yere geldiğinde bir nam az, bir başka yere geldi­
ğinde bir başka nam az, doğm ası yaklaştığında bir nam az, battığında bir başka na­
m az kılınır. Oruç da, güneş ışınları yokken (tanyeri ağarm adan önce) tutulur, gü­
neş batınca bozulur. Yine oruç, hadisteki buyruğa göre, "ay görülünce (ram aza­
nın başında) başlar, ay görülünce (izleyen ayın başında) bitirilir (bayram edilir)."
Ay 29 çekerse ram azan orucu 29, ay 30 çekerse ram azan orucu 30 gün olarak tu­
tulur.
G üneş ve ay kültlerinde ("Sâbiîlik"te) de bu ibadetler böyledir, güneşe ve aya
göre düzenlenm iştir. Bu da, İslam daki ibadetlerin nereden kaynaklandığını çok
açık biçim de ortaya koyan kanıtlardandır.
Şu ayete bakın:

"G üneşin K aym aya-K ıpırdam aya Başlam ası Zam anı
ve N edeniyle N am aza Başla"

Bu ayete D iyanet'in resm î çevirisinde, biraz eksik, biraz da yanlış olarak şu


anlam verilir:
"G üneşin batıya yönelm esinden, gecenin karanlığına kadar nam az kıl. Sabah
vakti de nam az kıl. Zira sabah nam azı, görülm esi gerekli bir namazdır." (İsrâ Su­
resi, ayet 78.)
Bu ayetin başına, daha doğru olarak şu anlam ı verm ek gerekir:
"G üneşin kaym a-kıpırdam a zam anında ve bu nedenle nam az kıl ve gecenin
karanlığına değin (vakit vakit) sü rd ü r...”

165
Youtube: Tanrı Mı Varmış
Ayette, bir "dülûkü'ş-şems" deyim i geçiyor. Bunun sözlük anlamı, "güneşin kı­
pırdam ası (delk'ten) ve kayması"dır. Bu deyim in başında da bir "li" yer alıyor. Bu
"lâm" ile "vakit" ve "neden" bildirilir. D olayısıyla, bu "lâm" için K ur’an yorum cu­
ları ve dilbilim cileri "sebep lâmı", "vakit lâmı" derler. Yani bu "lâm" ile "vakit" ve
"neden" bildirilir. Dolayısıyla, bu "lâm "dan, "nam az"lann, "hangi zam an" ve
"hangi neden"le kılınacağı bildiriliyor. Fıkıhta da bu hüküm çıkarılır. F. Râzî, bu
ayet nedeniyle, "Üçüncü M es'ele" anlam ındaki başlık altında şu bilgiyi veriyor:

Jy j f * jw( m a b ı)
O— * > V*' J - A » > v -M ^ ^ J l J y u l t ‘l ; ^ U H ¿Kj
Bu A rapça sözlerin anlam ı şudur:
"V âhidî şöyle diyor: 'Li dülûki'ş-şem si'deki lâm, ecl ve sebep (neden) lâmıdır.
B u böyledir çünkü, nam az güneşin kaym asıyla vâcib (farz) olur. Öyleyse nam az
kılana, nam azı yerine getirm esi, güneşin kaym aya başlam ası nedeniyle gerekli
(farz) olm uştur."10
H er şey çok açık değil mi?
Demek ki tem el İslam kaynaklan da, "namaz"ın, "güneşin kıpırdamasına-kay-
m aya başlamasına bağlı olarak" insanlara "buyrulduğu'nu kabul ediyor. "Güneş
K ültü"nün, yani "Güneş Tapımı"nın bunda rol oynam adığı söylenebilir mi?
O rucun "farz" olduğunu ve nasıl yerine getirilm esi gerektiğini bildiren ayet­
ler, Bakara Suresi'nin 182'den 187'ye değin olan ayetleri de, oruç ibadetinde
"ay"ın ve "güneş"in rol oynadığım dile getirir niteliktedir. Ö rneğin, 185. ayette,
"sizden kim AY'a tanık olursa (ayı görürse, aya, ram azan aym a erişirse) hemen
oruç tu tsu n ..." deniyor. 187. ayetinde de orucun, "Tan yerinde ak ipliğin kara ip­
likten ayırt edildiği", yani "tan yeri ağardığı" zam andan önce başlayıp, "g ec e'y e
dek süreceği, yani "güneşin batm asıyla sona ereceği" bildirilir.
Şöyle bir soru sorm ayın:
- Peki kutuplarda, gecenin ve gündüzün günlerce, aylarca sürdüğü, örneğin
altı ay gece, altı ay gündüz olduğu yerlerde oruç nasıl tutulacak?
Böyle bir soru sorm ayın, çünkü "Aklı ve bilim i dine araç yapan güruh", bir­
takım yorum lara çabalam ış olsalar da, kim se bu konuda doyurucu bir cevap ve­
rebilm iş değildir. Ve siz de kim seden doyurucu bir karşılık alam azsınız.
"İbadet"lerin "güneş" ve "ay"a göre düzenlendiği ve düzenleyicilerinin de
"gündüz"ün, "gece"nin o denli uzun olduğu yerlerde yaşam adıkları, öyle durum ­
lar olabileceğini bilem eyecekleri göz önünde tutulduğundaysa, sorunun karşılığı
kendiliğinden ortaya çıkm ış olur. "İlkel insan"lar, "Güneş Tapım ı"nın, "Ay Tapı-
m ı"nın kurucuları ve inanırları dünyanın o yörelerini, yani gündüzün ve gecenin
o denli uzun olduğu kesim lerini nereden bilebilirlerdi?
10 F. Râzî, e't-Tefsirü'l-Kebir, 21/26.

166
Youtube: Tanrı Mı Varmış
K ur'an'da, İbrâhim Peygam ber'in de "Y ıldız"a, "Ay"a ve
"G üneş"e "Tanrım" Dediği Belirtilir

En'âm Suresi'nin 76, 77 ve 78. ayetlerine göre, İbrâhim, "yıldız"ı görür, "yıl-
dız"a; "ay"ı görür, "ay"a; "güneş"i görür "güneş"e "tanrım ” der. Bu gök cisim lerin­
den "güneş"i daha büyük ve daha parlak görünce, "Tanrım budur işte, bu daha bü­
yüktür" diye konuşur. Ne var ki "Tanrı" dedikleri yerlerinde kalm ayıp batınca, bun­
lara "Tanrı" dem ekten vazgeçer. Ö nce "yıldız"dan, sonra "ay"dan, sonra da "gü­
neş "ten vazgeçer İbrâhim. A rtık bunlan "Tanrı" saymaz ve "asıl T ann"ya döner.
K ur'an, İbrâhim 'in ”Tanrı"yı nasıl arayıp bulduğunu kendince anlatırken çok
önem li bir ipucunu da açığa vuruyor: D em ek ki, İbrâhim de, süresi ne olursa ol­
sun; "yıldız”a, "ay"a ve "güneş"e "Tanrım" demiştir. Sonradan "vazgeçtiği"yse
K ur'an'ın "iddia"sıdır. İstediği sonuca ulaşm ak için bu savda bulunm ası doğal.
Ayetlerin anlattıklarına bakılacak olursa, İbrâhim'in sözü edilen gök cisimlerini
"Tanrı” saym a olayı, bir gün içinde olup bitmiştir. O ysa akla, mantığa vurulursa bu­
nun olabilirliği yok. İbrâhim bu gök cisim lerine, biraz düşünm eye başladığı zam an
"Tanrım" demiş olabilir. Diyelim ki erginlik çağ ında... Peki bunlara "Tanrım" de­
diği "gün"den önce, "yıldız"ı, "ay"ı ve "güneş"i hiç görmemiş midir? Bu, nasıl ile­
ri sürülebilir? Olay, olup bitmişse, bu bir evre içinde olmalı.
Kaldı ki, İbrâhim'in "yıldızlar"ı ve o zam anlar birer yıldız sayılan "güneş"i, "ay"ı
birer "Tann" saymaktan "vazgeçtiği"ne ilişkin değil; yıldız, ay ve güneş tapımcıla-
nnın, yani "Güneş K ültü'riün, "Ay Kültü "nün, bir başka deyişle "Sâbiîlik" dininin
inanırlarının peygamberliğini yaptığına ilişkin "kayıt"lar ve "aktarma"lar vardır.

Ü ç D inin Paylaşam adığı İbrâhim , Bir "Sâbiî'ydi

 l-i İm rân Suresi'nin 65., 66., 67. ve 68. ayetlerinde, İbrâhim 'in "Yahudi" mi,
"H ıristiyan" mı, yoksa "m üslim" m i olduğu tartışm ası yer alıyor ve kesip atılıyor:
- "İbrâhim ne 'yahudi’ydi, ne de 'hıristiyan'dı. O, bir 'h an if ve 'm üslim 'di.”
A rdından da İbrâhim 'e en yakın olanların, M uham m ed ile inanırları olduğu
ileri sürülüyor.
G erçekten de, İbrâhim paylaşılam ayan bir "peygam ber". Ö zellikle Y ahudiler­
le M üslüm anlar paylaşam ıyor. Y ahudiler de, M üslüm anlar da onu kendi "ata"la-
rı sayıyor.
Eğer sözü edilen İbrâhim tarihte yaşam ışsa, yazılanlara, araştırm alara ve ak-
tarılagelenlere bakılarak rahatlıkla şu söylenebilir:
İbrâhim , bir "sâbiî"ydi ve Sâbiîlik dininin "peygam ber" diye inandığı bir ki­
şiydi.

167
Youtube: Tanrı Mı Varmış
Kur'an ve hadis yorum cularından kimileri, kim i hadisler, İbrahim'in toplumu-
nun "Sâbiî" olduğunu, am a onun, bu toplum la savaştığını, onlan "doğru yol"a ça­
ğırmak ve sokmak için "peygamber" olarak gönderildiğini ileri sürerlerse de bu,
öteden beri alışılagelen bir yutturmacadır. M üslüm anların uydurmasıdır. Nice ya­
lan ve uydurm alar arasında bu da sergilenir. İbrâhim ile "Sâbiîler"in ayn ve birbir­
lerine "karşı" olduğu ileri sürülüp işlenir. B ununla birlikte çıkarlarının da gereği
olarak İslam ı savunm ak için kalem lerini ve olanca güçlerini kullanan M üslüm an-
lardan birçokları da, Sâbiîlerin, İbrâhim'e, "peygamber" olarak inandıklarını belirt­
m ekten kendilerini alamazlar. Bunlardan, ilahiyatçı (tefsir hocası) Prof. Dr. İsmail
C errahoğlu şunlan yazar: "Sâbiîler, Âdem , İbrâhim, Musa, Yahya gibi peygam ber­
lere gönderilm iş olan kitapların suretlerine sahip olduklarını söylerler..." 11 İbn
N edim 'in E l Fihrist'inde "Haniflerin" bir "kitab"mdan, öteki kitaplar gibi bu kita­
bın da A rapçaya nasıl çevrildiğinden söz edilirken, "Hanifler" şöyle tanıtılıyor:

v JûH
kil ıı i* - •

fi* ' ^ 1^ /Y w f

s fp ji* s ■¿i* ^ «— ^ y t <+

J jn j V 1¿ ^ ,..^ .1.

dr 0**1 1 ¿ r'

Türkçesi aynen şöyledir:


"M üm inlerin Em iri H arun'un -sa n ırım R e şid 'in - azadlısı A belullah ibn Selâm
oğlu A hm et diyor ki: H anefiler'in kitaplarından olan bu kitabı tercüm e ettim . H a­
nifler, Ibrâhim ci (el Ibrahim iyye) sâbiîlerin ta kendileridir. Bunlar, ibrâhim P ey­
gam bere inanmışlardır." (Bkz. İbn N edim , E l Fihrist, s.32. İbn N edim 'in bu ki­
tabından, M ayatepek'in raporunun sonunda Sâbiîlere ilişkin önem li bilgileri içe­
ren açıklam alar sunulm aktadır, bkz.)
K ur'an'da İbrahim için ne deniyor?
- "Hanif."

11 Mayatepek'in raporundan sonra, bkz. Cerrahoğlu'nun "Kur’an-ı Kerim ve Sâbiîler" başlıklı yazı­
sı, s. 111.

168

Youtube: Tanrı Mı Varmış


B urada ne deniyor?
- "Hanifler, İbrâhim ci ve İbrâhim 'e peygam ber olarak inanan Sâbiîlerdir."
"H an ifler'le "Sâbiîler"i birbirine karşıt gösterm e çabaları vardır. İslam propa­
gandacılarınca, bu da önem le işlenir. A m a araştırm alar ve temel kaynaklardan
birçoğunda, bunların birbirinden tem elde ayrı olm adığı, hatta birbirlerinin aynı
oldukları yansıtılır. Şu denebilir: "Hanifler, Sâbiîlerin bir koludur."
Sâbiîlerin İbrâhim dinine inandıkları, kim i tefsirlerde de belirtilir. Bu neden­
le, Ö m er N asuhi Bilm en de, "tefsir"inde, Sâbiîleri tanıtırken şöyle der: "Sabie:
H azreti N uh'un veya H azreti İbrâhim 'in dini üzerine (üzerinde) bulunm uş kim se­
lerdir . 12
B ütün bunlar ve daha nice kanıtlar varken, "İbrâhim Peygam ber Sâbiîlere
karşıydı, onları yola getirsin diye Tanrı tarafından gönderilm işti, onlarla m ücade­
le ediyordu" denebilir mi?
Ve dahası:

M uham m ed de, İlk Z am anlar "Sâbiî" D iye Tanınıyordu

B uhârî ve M üslim 'in "e's-Sahîh"lerinde de yer alan, M uham m ed'in ilk zam an­
larda, "Sâbiî" diye tanındığını açıklayan hadis anlatım larına, aktarm alarına tanık
oluyoruz:
İşte bir-iki örnek:

^ W) * - İ 'J » ) J j  .Ü l ^

- Bu parça, B uhârî'nin yer verdiği bir hadiste yer alıyor .13 Ve altı çizili yerle­
rin Türkçesi şudur:
"(Peygam berin arkadaşlarından iki kişi b ir kadınla konuşuyorlar:)
- Haydi yürü gidelim! dediler.
- N ereye? diye sordu kadın.
- Tanrı'nın Elçisi'ne diye karşılık verdiler.
- H aa şu kendisine "sâbiî" denen kim seye m i? diye sordu kadın.
- Evet, işte o senin söylediğin kim seye diye karşılık verdiler."

12 Ömer Nasuhi Bilm en. K u r a n ı K e rim ’in Türkçe M eali  lisi ve Tefsiri, İstanbul, 1/63.
13 Buhârî, e ’s-Sahîh, Kitabu't Teyem m üm /6, c .l , s.89.

169
Youtube: Tanrı Mı Varmış
• ¡¿ a & c ^ 'L 3 û . > i i i a a > ‘ £ ¿ j f e =ç j i •• 4
"jfT , ı > Q lt • £ j ü . :3 S . tü > C j 2 ^ j> f c »

- Bu parçanın bulunduğu hadise, hem B uhârî, hem M üslim yer verir . 14 Türk-
çesi de şudur:
"D edim ki: 'Şimdi sen bana izin ver de ben gidip şu adam a (M uham m ed'e) bir
bakayım ' dedi. (Ebu Zerr.) Ve anlattı: 'M ekke'ye gittim. H alkından güçsüz bulup
gözüm e kestirdiğim bir kişiye yanaşıp: Şu sizin S â b iî diye çağırdığınız kim se ne­
rede? diye sordum . O kişi beni (halkına) işaretle göstererek: İşte bir Sâbiî (daha)!
dedi. Bunun üzerine, vâdi halkı, kesek ve kem iklerle üzerim e üşüştü."
İlk zam anlar "M üslüm an" olanlara da "Sâbiî" deniyordu. H adislerde bir olay
aktarılır:
B irçoklarına yapıldığı gibi C ezîm e halkına da baskı yapılarak tüm ünün M üs­
lüm an olm aları istenir kabileden. Baskıyı yapan, zorbalığı ve zulm üyle ünlü, Ha-
lid İbn Velid'dir. Cezîm eoğulları da ister istem ez İslam ı kabul ederler. A m a
"M üslüm an olduk" dem eyi becerem ezler de, aynı anlam a geldiğine düşünüp,
"Biz de Sâbiî olduk, Sâbiî olduk" derler. H alid'se bunu yeterli bulm az, kılıca sa­
rılıp kim ilerini kılıçtan geçirir, kim ilerini de tutsak alır.

(6V - A* ) —'V 4 Si v—
t

* ^ r kİ a». ¿Jjh J HÛ '^ 1 ,j y i' ’¿ I J İ ¿¿i

a ı ,-p a ' i û ' ^ i < i a

i yi» j ) j * j*m ^ ıa^ «¿aa

^ P^a* ^s~dr*r ¿’a »


I p îy » y 's i ’d f >*

14 Bkz. Buhârî, e's-Sahîh, Kitabu’l-M enâkıb/6, c.4, s .158-159; Tecrîd-i Sarih, hadis no. 1436; M üs­
lim , e's-Sahîh, Kitabu Fedâili's-Sahabe/132, hadis no. 2 473, c.2, s.1919-1920. Hadis, M üslim'de
daha geniş yer alır. Buradaki parça, M üslim'in metninden alınmıştır.

170

Youtube: Tanrı Mı Varmış


- Olay, B uhâri'de de yer alıyor .15
Altı çizili parçanın Türkçesi:
"Peygam ber Halid İbn Velid'i C ezîm eoğulları'na gönderdi. H alid varıp İslam a
çağırdı onları. O nlar da, 'M üslüm an olduk' dem eyi becerem ediler, yerine 'sabe'nâ
(sâbiî olduk, sâbiî olduk)' dediler. H alid'se başladı onlardan kim ilerini öldürm e­
ye ve kim ilerini tutsak yap m ay a..."
B u "M üslüm an zulm ü”nü burada bir yana bırakıp, konu üzerinde duralım :
M ekke çevresinde, ilk zam anlar, M uham m ed’e neden "Sâbiî" deniyordu? Ve
sonra "M üslüm anlar"a da ”Sâbiî"ler denm esi nedendi?
K onuyu saptırm ak için genellikle, "Sâbiî"nin sözlük anlam ına başvurulur. Bu
sözcüğün sözlük anlam larından biri, "dinden çıkan, dinden dönen"dir. İleri sürü­
lür ki, "M uham m ed Peygam ber olarak ortaya çıktığında, Kureyş putataparları,
onun için: 'Sâbiî' diyerek, onun 'dinden döndüğünü' anlatm ak istiyorlardı. Öteki
M üslüm anlara 'Sâbiî' denm esi de b u n d an d ı..."
Ü nlü bir saptırm acadır bu.
Sorm alı:
- M uham m ed hangi "dinden dönm üştü?" "Putatapariık"tan mı dönm üştü?
Bu soruya "evet" diye karşılık verem iyorlar.
G erçek şu ki; M uham m ed'e ve inanırlarına "Sâbiî" diyenler, ne dediklerini
çok iyi biliyorlardı. Yani sözcüğü, yalnızca "sözlük” anlam ıyla söylem iyorlardı.
Sâbiîlik diye bir din vardı ve bu biliniyordu. Bakılıyordu ki, M uham m ed'in sa­
vundukları "Sâbiîlik"de de var. İnancıyla, ib adetleriyle... M ekke putataparlığın-
da da, "G üneş K ültü” ve "Ay Kültü" ve "yıldızlara tapınm a"lar, birçok etkinlik­
leriyle vardı. A m a Sâbiîlik ya da "Haniflik" adı altında kurum laşm am ıştı. Sâbi-
îleri ayrı görm elerinin nedeni de buydu. Ve inançlarıyla birlikte ibadetlerini de,
tüm üne yakın kesim iyle Sâbiîlik'te buldukları M uham m ed'i ve inanırlarını "Sâ­
biî" diye nitelem eleri doğaldı.

İslam ın İnanç ve İbadetlerindeki Birçok Sözcük de, Sâbiîliğin


Tem el D ili O lan "Süryanice", "Aram ice" K aynaklıdır

Sâbiîlik kaynaklı olan, İslam ın yalnızca inanç ve ibadetleri değildir. Bunlarla


birlikte, inanç ve ibadetlerde kullanılan sözcüklerin çoğu da, Sâbiîlik dininin te­
mel dili olan "Süryanice"den, "A ram ice"den gelmedir. K ur'an'daki "Yunanca"
sözcüklerin de, "H elenizm 'de çok yakından tanışıp ilişkileri olan "Süryaniler"
aracılığıyla K ur'an’a geçtiği söylenebilir.

15 Buhâri, e's-Sahîh, Kitabu'l-M eğazi/58, c.5, 107, B u h âri'nin başka bölümlerinde de var. Ayrıca
bkz. Tecrîd, hadis no. 1636.

171
Youtube: Tanrı Mı Varmış
K ur'an'da yer aldığı görülen tem el, anahtar sözcüklerden Süryanice olanlar
arasında şunlar da var:
"A llah", "R ahm an", "K ur'an”, "Furkan", "kitab", "melek", "insan", "Âdem ",
"H avva", N ebi (peygam ber)", "savm (oruç)", "salat (nam az, dua)", "âlem "...
Bunlar Süryani kaynaklarda belirtildiği gibi, M üslüm an yazarların, örneğin Sü-
yuti'nin ünlü kitabı el-İtkan'ı gibi kaynak kitaplarında da yer alır .16
K ur'an'daki tem el ve anahtar "inanç, ibadet sözcükleri"nin Sâbiîlik kay n ak ­
lı oluşu, "İslam "m yapısını oluşturan neler varsa, tüm üne yakın bir kesim inin,
kaynağını "G üneş Kültü" ağırlıklı S âbiîlik'ten aldığını ortaya koyan k anıtlar­
dandır.
- Tersine, İslam Sâbiîliği etkilem iş olam az m ı? İnanç ve ibadetlerdeki benzer­
liğin bundan ileri geldiği düşünülem ez mi?
B ir yutturm aca olarak bunu ileri sürm üş ve savunm uş olanlar vardır kuşku­
suz. Ve olacaktır da.
A m a bu, olanaksız. Ü zerinde yeterince düşünülüp, araştırm alara, verilere de
bakılarak değerlendirm e yapılırsa, asıl kaynağın İslam olam ayacağı kolayca an­
laşılır.

Asıl K aynak Neden "İslam" D eğil de, Sâbiîliktir?

Bu sorunun karşılığı için şu bir iki kanıt bile yeterlidir:


- Asıl kaynak İslam değil Sâbiîliktir; çünkü Sâbiîlik yanında İslam , daha dün­
kü bir olaydır.
- Asıl kaynak Sâbiîliktir; çünkü önem li M üslüm an yazarların da kabul edip
belirttikleri gibi, Sâbiîlik, görülen dinlerin en eskisidir.
Bu da doğaldır, çünkü Sâbiîlikte bulunan "yıldız" tapım ı, özellikle de "ay" ve
"güneş" tapım lan ("yıldız", "ay" ve "güneş", asıl inanılan gücün, T an rın ın sim ­
geleri olarak görülm üştür). Batılı araştırm acılann savunduklarına göre de, geliş­
m iş dinlerin, kim ine göreyse, "tüm dinler"in "en e sk isi'n i oluşturur.

"Y ıldız Tapım ı", "G üneş Tapım ı", "Ay Tapımı" ve
B unlardan O luşan "Sâbiîlik", D inlerin En Eskisidir

Cahit Beğenç'in M illi Eğitim B ak an lığ ın ın "Devlet K itaplan" arasında ya­


yım lanan Anadolu M itolojisi adlı kitabında şunları okuyoruz:

16 A ziz G ünel, Türk S üryaniler Tarihi, Diyarbakır, 1970, s.46-48; Süyuti, el-İtkan, 1/180-184. D o-
ğubilim ci Arthur Jeffery de The F oreigen Vocahıüary o f The Qura'an adlı kitabında, Kur'an'ın
yabancı dil kaynaklarım gösterirken Süryaniceyi de gösterir. Bkz. Kahire, 1938, s. 12. Yazarın
verdiği örnekler arasında, Süryanice kaynaklı olarak K u ran a geçm iş birçok tem el sözcük görü­
lür. G eniş bilgi için bu kitaptaki listelere ve çeşitli açıklamalara bkz.

172

Youtube: Tanrı Mı Varmış


"A lm an okuluna göre, dinler bir tek sem bolden çıkm ıştır. M ax M iller’e göre
bu sem bol, güneştir. Taylor'a göre, gök kubbesidir. Sieche'e göre fırtınadır. Hil-
lebrant'a göre aydır. D inler tarihine göre sem bollerin en eski tipleri, gökyüzü, gü­
neş, ay, su, kutsal taşlar, arz (toprak), kadın, yeşerm e (vejtasyon) ve ziraattır ."17
K itabı tem el kaynaklar arasında yer alan, ateşli İslam propagandacısı görü­
nen, bu yüzden konuları İslam uğruna savunm aktan çekinm eyen yazarlardan İbn
H azm (994-1063) bile şöyle d iy o r : 18

***** •»•«' J'ij . '«*J; çt»;-'' _4» A ' „ , 4 j


. ' '-j 'ja.-*-' . * w-c' ia* ^ ._. .*>-v «.■•* u.i „Jdi j !1*
j A i »jj:— --- ____
-Ki *>*• > » */**'* ** J'J*' *-"v*

A ltı çizili yerlerin Türkçesi şöyle:


"Sabitlerin inandıkları din (Sâbiîlik), dinlerin çağlar içindeki en eskisidir."
B öyleyken, "asıl kaynak", S âbiîlik değil de, İslam olabilir mi? Yani Sâbiîliğin
ibadetlerini, inançlannı İslam dan aldığı düşünülebilir mi, bu durum karşısında?
- Sonra yukarıda da belirtildiği gibi, tem el inanç ve ibadet sözcüklerinin "İs-
lam "ın olm ayıp, Sâbiîlikteki tem el dile ait oluşu da, kaynağı yeterince belirler n i­
teliktedir.

"Sâbiîlik de M ünzel (Gökten İnm e) Bir Dindi


Am a Bozulm uştu" Yutturm acası

K im i İslam propagandacıları, öteden beri şunu ileri sürüp işlerler:


"Tanrı, A dem 'den başlayarak birçok peygam ber gönderm iş, bunlarla birlikte
de kitaplar indirmiştir. Am a, İslam gelinceye kadar bunlar bozulm uşlar, asılları
da unutulm uştur. Sâbiîlik de bunlardan biridir. Bozulm uştur. İslam gelince, aslı
yitirilm iş olan dinleri, inançları düzeltm iştir."
G enellikle öne getirilen bu.
Peki "asıl" ortada yoksa ve karşılaştırm a olanağı bulunam ıyorsa, İslam ın sav­
larına nasıl inanılır? Tüm üyle havada kalan ve bir sürü yalana dayalı "m ucize"
denen boş inancın dışında dayanağı nedir?
Kaldı ki, dinlerin "kutsal kitapları" ve "tem el ibadet" gelenekleri, inanırların­
ca ”Tanrı’dan"dır. Ö yle olm asa da, öyle inanılır. Bunlar yerleştikten, yaygınlık
kazandıktan sonra ve hele bir sürü de elyazm ası yapıtlara, yazıtlara geçm işken,

17 Cahit B eğenç, A nadolu M itolojisi. İstanbul, 1974, s.66.


18 İbn Hazm , el Faslu F ij-M ile l Ve’l-A hvai Ve’n-N ihal. tahkik: Dr. Muhammed İbrâhim, Dr. Abdur­
rahman Um eyre, 1/88.

173
Youtube: Tanrı Mı Varmış
değişm iş ya da değiştirilm iş olabilir m i? Kim ler, nasıl değiştirm iş ya da bozm uş
olabilirler? Vardıysa, aslına neden hiçbir yerde rastlanam ıyor? Y itirilm işse neden
toplum lar yitirdiklerini hiç anım sayam ıyorlar?
A yrıca şu da sorulabilir:
H icr Suresi'nin 9. ayetinde, Tanrı'ya şöyle söylettirilir:
"K uşkusuz 'zikr'i (K ur'an'ı) biz indirdik. O nu kesinlikle koruyanlar da biziz."
D em ek ki Tanrı kendi indirdiğine "sahip çıkıyor" ve onu koruyor. A nlatılan bu.
Peki öteki ”kitap"ları da indirdiğine göre, onlara niçin sahip çıkm am ış ve onları
neden korum am ış? O nlar da kendi kitabı değil miydi?! Sonra "düzeltici" olsun
diye İslam ı gönderm ek için onca yüzyıl niye beklem iş?
Tabii, "Tanrı'nın hikm etinden sorulm az" denir, konu kapatılır bu gibi durum ­
larda. K açm a yolu.
K uşkusuz her şeyde değişm e olur. İnançlarda, dinlerde d e ... İslam da da ol­
m uştur ve olacaktır. B öyledir diye "yeni bir din" geleceğini kabul eder m i İslam?
D eğişm e ve gelişm eler olur, am a birtakım tem eller, yazılı belgeler kalır d a ... n a­
sıl ki en ilkel dönem lerden, binlerce yıl öncesinden birçok ”kalıp"lar, "boş
inanç"lar bugüne dek sürüp gelmiştir. "M elek", "cin", "şeytan", "cennet", "cehen­
nem ", "kader", "ecel"... türünden inançlar böyle sürüp gelm em iş midir? Bunlar,
kitlelerin tapınm a geleneklerinde, "kutsal m etiri’lerinde, "kutsal kitap"larında, şu
ya da bu kitapta, yazıda, yazıtta, yerleştiği kafalarda, dillerde yaşayıp gelm işler­
d ir yazık ki. Akıl ve bilim in, "ırzına geçilm em iş" olanı, bunlara zam an zam an öl­
dürücü darbeler vurm akta. A m a karanlığa karşı aydınlık yeterli değil. Şim dilik.
Ç ıkarcılar, politikacılar da, tarih boyu en etkili rol oynam ış olan bu silahı ellerin­
den kaçırm ak istemiyorlar. K ullandıkça kullanıyorlar...
K ısacası, Sâbiîlikteki inançlar da, kendinden öncekilerden kaynaklanm akta.
K urum laşm ış ya da daha kurum laşm am ış olanlardan, "totem cilikken, "canlıcı-
lık"tan (anim izm ) nice yansım alar olm uştur bu dine. Çeşitli süreçler, gelişm eler,
değişm eler iç in d e ...
A m a, Yahudilik, H ıristiyanlık ve İslam gibi dinler söz konusu olunca, temel
kaynak "S âbiîlik”tir. D em ek istenen de bu, gerçek de bu.

Sâbiîlikten İslam a G eçenlerin Kim i D oğrudan,


Kim i de Yahudilik, H ıristiyanlık Yoluyladır

Sâbiîliğin tem el inanç ve ibadetleri, kim i sözcükleriyle birlikte, Yahudilikte


de bulunuyor. Yahudi toplum unun yaşam ında, dilinde, kafasında, "kutsal kita­
b ın d a , yani Tevrat'ta ve öteki kaynak ların d a... H em de çok yoğun ve ağırlıklı
olarak görülüyor. N eden? Çünkü Yahudiler, gözlenebildiği ölçüde, birçok top­

174

Youtube: Tanrı Mı Varmış


lum dan çok daha fazla "toplayıcı" olm uşlardır. Voltaire, Felsefe Sözlüğü'nün
Eyüb (job) m addesinde, Tevrat'ın E yüb bölüm ünün Yahudilerin olam ayacağım
kanıtlam aya çalışırken, Eyüb bölüm ünde, "Ayı", "Orion" ve "Hyad'lar" adı veri­
len ' takım yıldızlarf'ndan söz ediliyor oluşuna dikkat çekiyor, şöyle diyor: "İbra-
nilerin astronom i hakkında hiçbir zam an hiçbir bilgileri olm am ıştır. H atta dille­
rinde bu bilim i belirleyecek b ir sözcük bile yoktur.” Sâbiîlerin, "yıldız", "ay" ve
"güneş" kültleri inanırlarınınsa, gökbilim inde çok ileri düzeye ulaştıkları, çok
çaplı bilgileri olduğu, bugün araştırm alarla yeterince biliniyor. Voltaire'in sözü­
nü ettiği bölüm , hiç değilse bu bölüm deki anlatım ların bir kesim i, Sâbiî çevrele­
rinden alınm ış olabilir. Voltaire yukarıdaki yargısına, aynı m addede, şunu ekli­
yor: "Yahudiler bu işte de, her şeyde yaptıkları gibi, başkalarının yapıtlarını ken­
dilerine m aletm ekten başka bir şey yapm am ışlardır ."19 Voltaire'nin yargısına gö­
re, Yahudiler, "Tanrı"larını bile, "başkalarından aşırm ışlar"dır .20
Yahudilerin, Tanrı, T ann'nın nitelikleri, Peygam ber, ruh, "kutsal kitap", tap ı­
nak, kurban, tapınm a gibi konularda, Sâbiîliği verimli bir kaynak olarak bulduk­
tan ve bu kaynaktan bol bol alıp yararlandıklan anlaşılıyor.
H ıristiyanlık da, kendinden önceki bu iki kaynaktan da almıştır. Yahudilikten
alm ış olm ası doğal. Çünkü peygam berleri de (İsa), aslında (eğer yaşam ışsa) bir
Yahudiydi. Sâbiîlikten alm am ış olm aları da düşünülem ez. Çünkü birçok yerde,
iç içe bulunuyorlardı.
Félicien Challaye, Hıristiyanlığın, Doğu m istisizminin, Yahudi m esihçiliğinin,
Yunan düşüncesinin ve Rom a evrenselciliğinin kavşak yerinde ortaya çıktığını ya­
zıyor. Rom a kesim inde, "Roma'nın resm î dini"ni anlatırken şunlan da yazıyor:
"K ibele ve Attis kültü, O ziris (O siris), İzis, daha sonra Serapis kültü, Suri­
ye'den gelm e G üneş Kültü (bu kült özellikle Suriyeli im paratorlar tahta çıktıkla­
rı zam an yayıldı. A urellianus, yenilm ez G üneş için bir tapınak yaptırdı). M ithra
kültü. Çoğu zam an bu tapınışlar, birbirleri içinde eriyerek bir çeşit m istik sinkre-
tizm m eydana getirdi." 21
B urada geçen "M ithra K ü ltü 'y le de H ıristiyanlık arasında büyük bir benzer­
lik bulunuyor. "M ithra", inançlarda b ir "Güneş Tanrı"ydı .22 "M ithra D ini"yle
"H ıristiyanlık" dininin benzerliği konusundaysa şu ilginç yargıya yer veriliyor:
"Eğer H ıristiyanlığın gelişm esi, öldürücü bir hastalık yüzünden dursaydı, bü­
tün dünya M ithra dinini benim seyecekti. K endi inancına pek fazla benzediği
için, H ıristiyan kilisesi, bu dinle bilhassa, enerjik bir şekilde savaşm ıştır. V. yüz­
yılın başında da bunu ezm eyi başarm ıştır ."23

19 Voltaire, Felsefe Sözlüğü, çeviren Lütfi Ay, İstanbul, 1977, 2/125-126.


20 Bkz. aynı yerde.
21 Félicien Challaye, D in ler Tarihi, çeviren Semih Tiryakioğlu, Varlık Yayınları, İstanbul, 1972, s.234.
22 Bkz. ag e, s. 141.
23 A ge, s. 142.

175

Youtube: Tanrı Mı Varmış


H ıristiyanlıkta "Güneş Kültü" gibi, "Ay Kültü" de çok büyük ölçüde etkin ol­
muştur. "B âkire M eryem ", daha önceki inançlardan kalm a bir "Ay A na"ydı ve
"bakireyken çocuk doğurduğu" yolundaki efsane de - k i bu efsane K ur'an'da da
(özellikle M eryem Suresi'nde) uzun uzun yer a lır- "Ay Ana" diye inanılm ış ol­
m asından kaynaklanıyordu. "Ay A na"lar ve "bakireyken çocuk doğurm aları" ko­
nusunda, Cahit Beğenç, şu güzel özeti yapıyor:
"A nadolu'da Cybele Ana, bakiredir, babasız oğlu, hem de âşığı A ttis’tir.
Babil ülkesinin K oca-A nası: İştar A na Bâkiredir. Babasız doğan oğlunun adı
Tam m uz’dur (Bizim tem m uz adı ile dam ızlık kelim esi bu sözden kalm ıştır.)
M ısır ülkesinin K oca-A nası: İsis Ana'dır. Bâkiredir. Babasız doğan oğlunun,
aynı zam anda sevgilisinin adı, Osiris'tir.
Batı A nadolu ve Güney A nadolu bölgesinin K oca Anası, Artemis'tir, bâkire­
d ir Babasız oğlu aynı zam anda sevgilisinin adı, Adonis'tir.
(. .. )
( ...) H azreti M eryem de Koca Ana'dır, bâkiredir. Oğlu İsa babasızdır. A dına
M eryem -A na derler.
Koca-Ana'lar, Ay-Ana'lardır. Bereket mabudeleridir. Hıristiyanlar, M eryem
A na'ya 'nutre lune', yani "Bizim ay" d e r l e r i
"G üneş", "ay" ve eskiden "yıldız" da denen gezegenlerin taponlarından nasıl
yansım alar bulunduğunu, haftanın günlerinin adlarına bakarak da anlayabiliriz:
"Sunday": Pazar. "Sun": "G üneş", "day": "Ay" olduğuna göre "Sunday", "G ü­
neş günü" dem ektir.
"M onday": Pazartesi. Bu da "ay" anlam ındaki "mon" ile "gün" anlam ındaki
"day"dan oluştuğu için "Ay günü" dem ektir.
"Saturday": C um artesi. Bu da "Satürn günü" demek.
Bu günlere neden bu anlam lar verilm iştir?
Çünkü her gün, hangi "yıldız"ın, gezegenin adıyla anılıyorsa onun "ibade-
ti"ne ayrılm ıştı .25
Peki haftanın her bir gününü, her bir "yıldız"a, gezegene ayıran hangi dindi?
B irçok kaynakta olduğu gibi İbn N edim 'in el F ih ristin d e de bu sorunun kar­
şılığını bulabiliyoruz: Sâbiîlik dini.
"Sabitlikte; Pazar: G üneş ibadetine, Pazartesi: Ay ibadetine, Sah: M ars ibade­
tine, Çarşam ba: M erkür ibadetine, Perşem be: Jüpiter ibadetine, Cum a: Venüs
ibadetine ve C um artesi: Satürn ibadetine ayrılm ıştı ."26

24 B eğenç. Anadolu M itolojisi, s.70-71.


25 Prof. Dr. Philip Hitti, Tarihu Suriye ve Lübnan ve F ilistin, Beyrut, 1958, s. 156; Dr. M uhamm ed
Cabir Abdullal, Fil A kâidi ve'l-Edyân, Mısır, 1971, s.85.
26 İbn N edim , el Fihrist, s.447.

176

Youtube: Tanrı Mı Varmış


Bunun açıklandığı A rapça m etinse şu (altı çizili):

- İslam a gelince. İslam ın önünde daha bol ve hazır kaynak var. Sâbiîliğin
inançlarını, ibadetlerini, tapınm a biçim lerini ve Sâbiîlik kaynaklı öteki yansım a­
ları, hem doğrudan asıl kaynağından, yani Sâbiîlikten, hem de H ıristiyanlıktan,
Y ahudilikten (daha çok da bu sonuncusundan) almıştır. Başta Peygam berleri ol­
m ak üzere M üslüm anlar, hem en her dalda, topladıkça toplam ışlardır bu çevreler­
den. A lıp kendilerine, İslam a mal etm işlerdir. Alıp yararlandıkları kaynakları da,
ellerinden geldiğince yok etm e çabasını gösterm işlerdir. Birçok kitap, kütüphane
yakm ışlardır. H alife Ö m er'in "İskenderiye K ütüphanesi"ni nasıl yaktırdığını
anım sayın . - 7 B urada, bugün de kitap yakm a alışkanlığının, kaynak yok etm e g e­
leneğinin nasıl sürdüğü açık seçik sergileniyor.
K ısacası, Sâbiîliğe, daha önceki ilkel inançlar, tapınm alar kaynaklık etmiştir.
Sâbiîlik ise, tarihin derinliklerinden taşıyıp getirdiği binlerce yıllık bu inançları,
yeni biçim ve kalıplar içinde yoğurarak ve yenilerini de ekleyerek, kendisinden
sonraki "din"lere, Yahudiliğe, H ıristiyanlığa ve M üslüm anlığa boşaltm ıştır. "G ü­
neş T apım ı"ndakilerle, "Ay T apım ı"ndakiler ve başka gök cisim leri için oluştu­
rulm uş tapm alarıyla b irlik te ... O rtak inanç ve tapmalarının, Yahudilik, H ıristiyan­
lık ve M üslüm anlık etkisiyle Sâbiîlik dininde oluştuğu söylenem ez. Çünkü, yu­
karıda da belirtildiği gibi, en eski olan ve en eski geleneğe sahip bulunan din, Sâ-
biîliktir. Sonra Tahsin M ayatepek’in raporunda da görüleceği gibi, "Güneş K ül­
tü", "Ay K ültü", M eksika yerlilerinde, bu yerlilerin binlerce yıllık inanç ve iba­
det geleneğinde de bulunuyor. O ralara da, Yahudilikten, H ıristiyanlık ve M üslü­
m anlıktan gittiği düşünülebilir m i? Sâbiîlikle bu yerlilerin ortak inanç ve ibadet­
lerini açıklam ak o denli güç değil. Çünkü Sâbiîlik dem ek, aynı zam anda "Y ıldız
K ültü”, "G üneş K ültü", "Ay Kültü" dem ektir. O rtadoğu'da, kimi A nadolu illerin­
de kurum laştığı görülm ekteyse de, ileride de üzerinde durulacağı gibi bu dinin
içine aldığı kültlerin asıl yurdu buralar olm ayabilir.

27 Bu konuya ilişkin gen iş bilgi için bkz. Eren Kutsuz, "Nasıl Yakıldım?", M artı Yay'ın Tamum D e r ­
gisi, Kasım 1987, sayı 1, s.55-58.

177

Youtube: Tanrı Mı Varmış


Sâbiîliğin Tapınakları, K ur'an'da,
"Tanrı A dının Çok A nıldığı Tapınaklar" A rasında Anılıyor

Sâbiîlik nasıl "kitap ehli"lerin inandıkları dinler arasında anılıyorsa, Sâbiîle-


rin tapınakları da, "Tanrı'nın adının çok anıldığı tapm aklar" arasında anılıyor
K ur'an'da. B öylece hem öteki dinlerle b ir süre birlikte yaşam a - k i ezici güç sağ­
lanıncaya dek bu politika izlen m işti- hedeflenm ekte, hem de kendini öteki d in ­
lere, inanırlarına kabul ettirm e am açlanm aktaydı bir zamanlar.

- Bu ayet, D iyanet’in resm î çevirisinde, kim i yerlerine yanlış anlam verilen


ayetlerdendir. A nlam ı şöyle:
"O nlar (m üslüm anlar) haksız yere ve yalnızca ’R abbim iz (efendim iz) Tan-
rı’dır dediler diye yurtlarından çıkarılm ışlardır. E ğer Tanrı insanlardan kim ileriy­
le (kim ilerini kullanarak) kim ilerini savm asaydı (yani m üslüm anları kullanıp pu-
tataparları savm asaydı), Tanrı'nın adının çokça anıldığı 'savm aa’lar (sâbiî tapı­
nakları), 'biy'alar (H ıristiyan kiliseleri), 'salûta'lar ('saluta', İbranicede: Tapm ak,
Yahudi tapınağı. Süryanicede de tapm ak ya da nam az anlam ında) ve 'm escid'ler
(M üslüm an cam ileri, m escidleri) hep yıkılırdı. Elbette ki Tanrı, kendisine yardım
edene yardım eder. K uşku yok ki, Tanrı, 'kuvvetli'dir (güçlüdür), 'aziz'dir (bu da
'güçlü' anlam ında)." (Hac Suresi, ayet 40.)
M üslüm anların, M ekkelilere karşı silaha san lm alan , burada bir gerekçeye
bağlanıyor. "M üslüm anlar, yalnızca 'R abbim iz (efendim iz) Tanrı'dır' dedikleri

178

Youtube: Tanrı Mı Varmış


için 'yurtlarından çıkarıldılar"' dem ekle de M ekkeliler kınanm ış oluyor. Oysa,
M üslüm anlar da birçok din inanırını, örneğin K urayzaoğulları'nı "yurtlarından
çıkarm ışlar"dı. Ü stelik "Peygam ber"in önderliğinde, üstelik aradaki "antlaş-
m a"yı da tek yanlı bozarak ve üstelik kim i insanlarını hayvan gibi boğazlaya­
rak. .. B unu belgelere bağlardık. A m a burada konum uz bu değil.
Bu ayette geçen "savâm i", "savm aa" sözcüğünün çoğuludur. Bu sözcük, M üs­
lüm an K ur'an yorum cusu ve A rap dilbilim cilerinden birçoklan da kabul eder ki,
"Süryanice"dir ve "Sâbiî tapınağı"na verilen addır. İbn K uteybe’nin "Te'vilu
M üşkili'l-K ur'an"ında şöyle denir :28

^ i > l» « * «w»' j, *Z1 2 y l 4# K jjty

.w'ju31 o W ¿ ü 1' i i

: * .» . 1
« t ^ v L İ -j ü } : <( t

<ta— ■ — naafcac V r ----------------------- ...................................».M«— —»'

-1 .w*>— M V :- Q * 3 „ y it .
“ ------- 1 I \auem am m *

Altı çizili kesim in Türkçesi şöyledir:


"K ur'an yorum cuları derler ki: "'Savâm i' ('savm aa'lar) ’sâbiîler'in, 'biya'
('biy'a'lar) 'H ıristiyanlar'ındır (yani tapınakları). 'Salavat', 'Yahudi kiliseleri
(havraları, tapınakları), 'm esâcid (m escidler) de ’M üslüm anlar'ındır."
Süyuti de, "savm aa'nın, "ibadet y eri” dem ek olduğunu belirttikten sonra, bu
ibadet yerlerinin "Sabitlerin" olduğunu yazıyor .29 K unubî de, "savm aa”mn, "yük­
sek bina" anlam ında olduğunu ve bu adın verildiği tapınakların, İslam öncesi dö­
nem de, Hıristiyan rahiplerine ve "Sâbiî ibadeti"ne ayrılmış bulunduğunu belirtir.
Ve bunu, "Katade"nin görüşüne dayandırır .30 F. R âzî de, bu görüşle birlikte "sala-
vat"ın, "Sâbiîlere ait tapm aklar" olduğu yolundaki görüşe de yer veriyor .31
Bu, şunu açıkça ortaya koyuyor: Kur'an da, "Güneş K ültü"nün ağırlıklı oldu­
ğu "Sâbiîlik" dininin "tapınak"larını (bu dinle birlikte) tanıyor ve bu tapınaklar­
da da "Tanrının adının çok anıldığım " açıklıyor. Ve bunu, M üslüm an K ur'an yo­
rum cuları da kabul etm ek zorunda kalıyorlar. D olayısıyla K ur’an, "G üneş Tapı­

28 E 's-Seyyid Ahmad Sakar'm notlarıyla, Kahire, 1973, Babu'l H azf Ve'l-İhtisar.


29 Süyuti, M u'tereku'l-ekran Fi İ'cazi'l-Kur'an, Daru’l-Fikri'l-Arabi Yayınları, 2/605.
30 E l Cam iu Li Ahkâmı 'I-Kur'an, Kahire, 1967, 11/71.
31 F. Râzî, e't-Tefsirü'l-Kehir, 23/40.

179

Youtube: Tanrı Mı Varmış


m ı"nın da içinde yer aldığı, ağırlıklı olduğu dini; "Sâbiîler"in geçtiği ayetlerle o l­
duğu gibi bu ayetle de tanım ış, dahası "Tanrısal" bulmuştur.

K abe Bir "G üneş Tapmağı" O larak Yapılıp K ullanılm ıştır

Tahsin M ayatepek'in raporunda, K abe’nin yapısı, başka yapılarla, M eksi­


ka'daki ve başka yerlerdeki "güneş ta p ın a k la rıy la karşılaştırılm akta ve K âbe'nin
de "G üneş Tapınağı" olarak yapıldığı sonucuna varılıyor.
Bu sonucu destekleyen bilgiler, M üslüm an yazarların, M es'ûdî gibi ünlüleri­
nin kitaplarında vardır.
M es'ûdî (ölm. 956) M ürûcu'z-Zeheb adlı kitabında, "dünyanın büyük tapınak­
ları "m, "7 yıldız (G üneş, Ay ve öteki beş gezegen) adına yapılm ış 7 büyük tapı­
nak"! anlatırken şunları da yazıyor :32

y*•‘ ( Ç» ■ J*. <*/ -r"*J ■**}


‘l-L." „>• ') tf i ; * «V/ J » ^ c ' j * J » ;

\jy \ > wUU yJ- j t - i . j bV .

. 1U s’ ' >

^ Z S~' J * 1 ftj* ^ ^
-ijH J j i u J i 't 4 J k H İl d .8 i J » ' û ‘ il

,U U.JU * ' ------*---

A ltı çizili yerlerin Türkçesi:


"B ir kavm (toplum , topluluk) şunu ileri sürdü ki: 'El Beytii'l-H arâm (K a b e),
geçen çağlar boyu, çeşitli yüzyıllar içinde hep saygı görmüştür. Çünkü o, Zühâl
(S atürn) Evi'dir. Zühâl onu sürekli edinip tutmuştur. Çünkü Zühâl, sürekli kalıcı­
lık da ister. Onun olan bir şey ne yitip gider, ne de dönüp dönüşür. Ve saygı gör­
m ekten geri kalm az.’ Sonra kötü nitelikler taşıdığı için burada anlatm aktan ka­
çındığım ız şeyler de söylediler.
"A radan uzun zam an geçince, Tanrı'ya yaklaştırsınlar diye putlara tapar ol­
dular. Y ıldızlara tapınm a yoluna gittiler." (1/135.)

32 M es'ûdî, M iirûcu'z-Zeheb. Kahire, 1938. 1/135-136.

180

Youtube: Tanrı Mı Varmış


• v J -ij ^ V / ^ ' k -1 ¿ ¿ i
. x , ... . """‘" " " I "".................................
V w **.i 4 „*.;•* * - “t cVr^V WA ^r'j jJ**« ¿4? w-»* >

A ltı çizili yerin Türkçesi:


"B unlar dediler ki: 'El B eytü'l-H arâm (Ka'be) 5 (gezegen) ile birlikte iki ışık
verenden (G üneş ve A y'dan) oluşan 7 yıld ız adına yapılm a 7 saygın (kutsal) ta ­
pınaktan biridir." (1/136.)
M es’ûdî, Sâbitlerin tapınaklarını da anlatıyor. G eniş açıklam aları içinde şun­
ları da yazıp açıklıyor :33

4 4 » jj—**' 4 jT ü k

i ^ ‘ i r - 4— A »*«

>->/% ) y* c r * ^ J ^ â » > 4J j ** ■•

jC * j t ^ -»m » ¿X» tJgk-u^^

<>. A M A A * . J* ' o4 ii-M 1 *>• J w $ * - ..ti


•• • • *r u r ç ^ A ^ t f c U |W k _ * ~

Altı çizili yerin Türkçesi:


"S âbiîlerin tapınakları içinde şunlar da var: B aşak tapınağı, sûret (?) tap ın a ­
ğı, nefs (ruh) tapınağı. B unlar dörtgendirler. Z ühâl tapınağı: A ltıgendir. M üşte­
ri (Jüpiter) tapınağı: Ü çgendir. M erih (M ars) tapınağı: D ikdörtgendir. G üneş
tapınağı: D örtgendir. U tarit (M erkür) tapınağı: D ikdörtgen içinde bir üçgendir.
Zühre (Venüs) tapınağı: D örtgen içinde üçgendir. Ve Ay tapınağı: Sekizgendir."
(1/142.)
B uradaki bilgiye göre, "7 yıldız"dan biri için yapılm ış olduğu daha önceden
belirtilen, am a kim ilerince Zühâl (Satürn) için yapıldığı ileri sürülen Kabe'nin,
"Güneş tapınağı" olm ası gerekir. Çünkü burada, "Güneş tapınağı"m n "dörtgen",
"Zühâl tapm aği"nınsa "altıgen" olduğu belirtiliyor. Kâbe, "dörtgen"dir.

33 M es'ûdî, M ürûcu'z-Zeheb, 1/142.

181
Youtube: Tanrı Mı Varmış
M es'ûdî'nin burada verdiği bilgi, birçok kaynakta yer aldığı gibi, Şehresta-
ni'nin el M ilel ve'n-N ihal'inde de aynen yer alıyor.34
Ne olursa olsun, Kâbe'nin, "7 yıldız"dan biri adına yapıldığı ve tapınm aların
nice zam anlar (yüzyıllar boyu) o yıldız için olduğu üzerinde birçok tarihçi, din
tarihçisi ve araştırm acısı birleşiyor. Ve açıkça ortaya çıkıyor ki, "Kâbe", bir "sâ-
biî tapınağı"ydı başlangıçta.
Birçokları gibi İbn H azm 'm da, sâbiîlerden, tapınaklarından, ibadetlerinden
söz ederken yazdıkları arasında şunlar da var:35

aa ________________________________________________ —

0>Jjİ4 (►*> d,r,öjirL*)' J» (h<d* uj J ö J* OÜJ* •**)


, . s i* Jy ^ ^ U>

jşyjıg t Jyd—1< OjyL# ^¡>yi ffŞ J w4yL» d


ı «jb - y / b ‘ * ft/-' c - J b J v 4 ¿u*»,
jmJi «ü* ^ J»? > ¿»d—lı j » « / ı» j* ^ y /b 4 ¡»•'S 4
. J Öt^fı J J j r y . t W ^> J ^

A ltı çizili m etnin Türkçesi:


"A ncak onlar (Sâbiîler), 7 yıldıza ve 12 burca saygı gösterm ek gerektiğini
söylerler ve bunların suretlerini (resim lerini, heykellerini) tapınaklarında yapıp
bulundururlar. B unlara kadîm (öncesiz ve sonrasız) olduklarını da söylerler. B un­
lara kurbanlıklarla ve darıyla yakınlaşm aya çabalarlar. Bir gündüz ve gece için­
de, M üslüm anların nam azlarına benzer 5 vakit nam azları vardır. R am azan ayın­
da da oruç tutarlar. N am azlarında, K a ’b e ’ye, el B eytü'l-H aram ’a dönerler (kıble­
leri K a b e ’dir). M ekke'ye ve Ka'be'ye saygı gösterirler. Ölü etini, kanı, dom uz eti­
ni haram sayarlar. M üslüm anlara haram sayılan kurbanları onlar da haram sayar­
lar. H indistanlılar da B uda'ya (ya da putlara) yıldızlar adına tasvir (res, heykel)
ve saygı anlam ında buna benzer bir yol izlerler. Arap toplum undaki putların k ö ­
kenini de bu oluşturur. (1/B8.)
H er şeyi ortaya koym uyor m u yazılar?
Şu gerçekten inanıp ibadet eden M üslüm anlar birtakım şeylerin içyüzünü bil­
seler ne iyi olur! Bilseler ki nam azları, oruçları aslında "yıldız" tapım ından, G ü­
neş tapım ından, Ay tapım ından, yani bu gök cisim leri SİM G E yapılarak yapılan
tapım dan, kısacası Sâbiîlikten kaynaklanıyor; o zam an bunları yerine getirm ek
için zam anlarını ve kendilerini tüketirler mi? B ilseler ki 5 vakit nam azda yönel-
34 Şehrestani, e l M ilel ve'n-Nihal, tahkik: A bdülaziz el Vekîl, Kahire, 2/115.
35 İbn H azm , el F a sl..., 1/88.

182
Youtube: Tanrı Mı Varmış
dikleri K âbe, aslında sim gesel de olsa, falanca "yıldız"a, ”G üneş"e tapınm a için
yapılıp kullanılm ıştır; o zam an "Tanrı'nın evi" (Beytullah) sayıp, oraya yönelir­
ler m i? Ve bunu ülkem izin insanları bilse; yok "farz hac"dır, yok "U m re"dir d e­
yip, M ekke yollarına düşerler mi, yılda m ilyarlarca lira o yollara harcanır m ı? K i­
m ileri de çoluk çocuğunun yiyeceğini, varını yoğunu alıp götürür mü oralara? Ah
bir bilebilseler! A m a sayıları hızla artırılan din okullarında üretilen "din adam la­
rı", ayrıca A nayasaya da sokulan "zorunlu din eğitim i (daha doğrusu İslam eğiti­
mi)" buna yol verir mi? Ve de çıkarcı politikacı kesim ?..
Yukarıdaki açıklam ada, Sâbiîlikteki tapınm a biçim lerinin H indistan kesim le­
rinde de bulunduğu dile getiriliyor.
Bu tapınm a biçim lerinin asıl yurdu neredir acaba?

Sâbiîliğin Ö teki D inlere de G eçen İbadetlerinin


Asıl Yurdu Neredir?

A raştırm acıların ileri sürdükleri çeşitli.


Tahsin M ayatepek'in raporunda belirtilenlere göre, bu tapınm a biçim lerinin
asıl yurdu, O rta Asya.
A nıtkabir'de bulunan ve çok yerini A tatürk'ün altını çizm iş ve incelem ecile­
rin dikkatlerini çekm iş olm ası nedeniyle, A tatürkçü ve çok değerli bilim adam ı,
araştırm acı olan G ürbüz T üfekçi'nin A tatürk'ün O kuduğu K itaplar adlı kitabında
da (A nkara, 1983, İş Bankası Yayınları) önem li bir kesim i yer alan bir araştırm a­
ya göreyse: "Ana yurt: K aybolm uş M u Kıtasıdır."
Bu araştırm anın Ö nsöz'ünden, Tüfekçi'nin kitabında yayım lananlardan bir
kesim şöyle:

"Bu eserlerdeki bütün İlmî hakikatler iki kısım eski tabletlerin tercüm eleri
üzerine istinad etmektedir. B unlar birçok sene evvel H indistan'da bulduğum
N aacal tabletleri ve yakın zam anlarda M eksika'da Will N iven tarafından
bulunan 2500'den fa zla büyük bir taş tablet koleksiyonlarıdır.

"Bu iki kısım aynı orijine m aliktir; zira her ikisi de M u'nun m ukaddes es­
rarlı yazılarından alınmadır.

"Naacal tabletleri N aga sem bol ve harfleriyle yazılm ıştır; m enkabelerin


söylediğine göre ana vatanda yazılm ış, ilk defa olarak Burm a ve sonra H in ­
distan'a getirilm iştir. N aacal’ların B urm a'yı 1500 sene evvel bırakm ış olm a­
larına, tarihin şahadeti bu tabletlerin fevkalade eskiliğini ispat etm ektedir.

"Bu A m erikan tabletlerinin şâm il olduğu bazı m evzular şunlardır:

183
Youtube: Tanrı Mı Varmış
"Hilkatin hayat ve orijininin en küçük noktalanna kadar tarifi 'D öıt büyük
kozmik kuvvetin' orijin ve harekâtı, 1000'den fazla tablet bu m evzua hasredil­
miş ve sonuncusu olm akla beraber haizi ehemmiye olan -K adının yaradılışı.

"Şarkta tesadüf ettiğim N aacal tabletleri m uhtelif m evzular üzerine noksan


parçalardan ibaretti. M eksika tabletleri N aacal'dakileri yalnız teyit etm iyor,
fakat birçok noksan yerlerini de tam am lıyor.

"Bu tabletlerin ileri sürdüğü vakaların doğruluğunu, m üm kün olduğu kadar


ispat için birçok seneler çalıştım . Şayanı alaka olan bu N aacal tabletlerin­
deki yazıların ispatına araştırm a ve tetkikat ve tetebbula elli seneden fazla
bir zam an sarfettim . E lân hiçbir yanlışa tesadüf etmedim.

"M eksikadakiler, N aacaldakiler gibi, arzın bir zam anlar birçok hususlarda
bizim kine faik, tasavvuru im kânsız eski bir m edeniyete m alik ve m odem
dünyanın tanım aya yeni başladığı m ühim bazı esaslarda daha ileri olduğu
kanaatini bana m utlak surette veriyor. Bu tabletler, diğer eski vesikalarla
beraber H indistan, Babil, İran, M ısır ve Yucatan m edeniyetlerinin, ilk bü­
yük m edeniyetin sönen korları olduğuna dair şayanı hayret hakikatlerin şa­
hitliğini yapm aktadırlar.

"Bu kitabın ilk tabının esasını teşkil eden şark Naacal tabletleri eski insan­
lara dair hayretengiz bir tarihtir.”36

A raştırm anın bir başka sayfasından (s. 16):

"A dn (cennet) bahçesi A sya'da değil, şimdi Pasifik O kyanusuna batm ış


olan bir kıta idi. M ukaddes kitaptaki hilkat hikâyesi -y e d i gün ve yedi ge­
ce k ıssa sı- en önce Nil halkından yahut Fırat vadisinden değil, şim di bu
yok olm uş kıtadan. M u'da insanın ana yurdunda gelmiştir.

"Bu izahlar, H indistan'da uzun zam anlardan beri unutulm uş olduğu halde
benim keşfettiğim m ukaddes kitabelerdeki kayıtlar başka m em leketlerdeki
birtakım tarihi kayıtlar üzerinde tahkik olunabilir. B ütün bu kaynaklar, bun­
dan elli bin yıl önce 64 m ilyon nüfus barındıran bu acaip m em leketin o za­
m an, bugün m edeniyetinden daha yüksek bir m edeniyete sahip olduğunu
söylem ektedir. Bunlar, anlattıkları başka şeylerin yanında, esrarengiz Mu
topraklarında ilk insanın yaradılışını da hikâye etmektedirler.

"Bu kitabelerde yazılı olan şeyleri, yazılı eski vesikalardan, tarihöncesi h a­


rabelerinden ve jeolojik hadiselerden çıkarılan eski m edeniyetler hakkında-
ki bilgilerim izle kıyaslayıp anladım ki bütün bu m edeniyet m erkezleri kül­
türlerini m üşterek kaynaktan, M u'dan almışlardır."

36 Bkz. Tüfekçi'nin söz konusu kitabı, s.376.

184
Youtube: Tanrı Mı Varmış
B uradaki üçüncü paragrafın bir bölüm ü, Tüfekçi'nin kitabında (bkz. s.377)
yer alm am akta.
A raştırm anın, T üfekçi'nin kitabında yer alm ayan sayfalarından bir resim:

Colonel James Churchward tarafından çizilmiştir

"Bilkatin ve hâlukin sem bolü olan yedi başlı yılan Narayana 'Nara ilâhı; yana',
her şeyin hâliki, Naacals yedi yüksek idrâk; Vedanta yedi zihnî müstevi demektir."
- Bu resim deki yılanın "7 baş"ına "7 yüksek idrak (akıl, algı)" anlam ının v e­
riliyor oluşu düşündürücü. Bu, eskilerin "7 yıldız" dedikleri ve içlerinde "Gü-
neş"in, "Ay”ın da bulunduğu gök cisim lerini anım satıyor. A raştırm anın "Üçüncü
Fasıl: U lûhiyet Sem bolleri ve V asıflan" başlıklı bölüm ünden (s. 150):

"U lûhiyet sem bolleri -G ü n e ş, ulûhiyetin M onotheistic sem bolü idi. M onot­
heistic veya m üşterek sem bol olarak o RA tesm iye olunurdu ve M onothe­
istic sem bol olm ası itibariyle ona bütün M ukaddes sem bollerin en M ukad­
desi nazariyle bakılırdı.

"U lûhiyetin her bir vasfı, m üteaddit hallerde, onu temsil eden m uhtelif sem ­
boller haiz olduğu halde m üşterek veya M onotheistic yalnız bir sembol vardı.

"İnsaniyet tarihinin başlangıcında A llahlar yoktu. Yalnız 'bir büyük nam ü­


tenahi' vardı.

Youtube: Tanrı Mı Varmış


"Â lim ve arkeologlar, eski yazı şekillerini ve sem bolizm leri anlam adıkla­
rından, m aalesef eskilerin güneşe taptıkları hakkında yanlış bir şayia çıkar­
mışlardır. H akikatta eskiler güneşi yalnız bir sem bol olarak kabul ederler­
di; ve güneşe bir m âbet ithaf ettikleri zam an o ya yegâne sahip A llah, Ulû-
hiyet olarak yahut da onun yaradılışta erkek eşi olarak kadını m utlaka ithaf
ediliyor demektir."

Güneş

- Bu resim de Tüfekçi'nin kitabında bulunm am akta.


K uşkusuz "G üneş Tapım ı", "Ay Tapım ı", "Y ıldız Tapımı" vardır. A m a yuka­
rıda da belirtildiği gibi, bu tapmalardaki "G üneş", "Ay" ve "yıldız"lar, birer "sem -
bol"dür (sim ge). Yani asıl am aç, hepsinde saklı olduğuna inanılan "Y üceler Y ü­
cesi G üç"e yakınlaşm ak, ulaşmaktır. "Putatapar" sayılanların "tapım "ları da bu
niteliktedir. K ur'an'da, "putatapar"lara, " p u fla ra neden taptıkları sorulduğunda,
onların, "Bizi T an rıy a yaklaştırsınlar diye bunlara tapınıyoruz" (bkz. Z üm er S u­
resi, ayet 3) dedikleri anlatılır. A m a K ur'an ve İslam dini, sanki "tem elden yeni,
tüm üyle başka" bir şey getirm iş gibi, "putatapar"ların "Tanrı'ya ortak koşm ala-
rı"nı kabul etm iyor. O ysa "bir çeşit Tanrı ortakları" olarak, "p u fla rın yerini "me-
lek"ler alm ıştır İslam da. D aha önceki "d in 'lerd e olduğu gibi. A dların ve söyleyiş
biçim lerinin dışında değişen bir şey yok. "T e k ta n rfy sa "putatapar" denen kesim ­
de de vardı, "ç o k ta n rfy sa , "tektanrıcı" diye ortaya çıkm ış olan "din"lerde de
(m elekler ve bunlara verilen etkinlikler anım sanırsa) vardır.

186

Youtube: Tanrı Mı Varmış


TA H SİN MAYATEPEK'İN ATATÜRK'E RAPORU

O rta Asya'daki ecdadım ız gibi G üneş K ü ltü n e sâlik olan M eksika yerlilerinin
G üneşe tazim ayinlerini ne suretle yapm akda oldukları ve Ezan, A bdest ve secde
gibi m üslüm anlığa a it oldukları zan olunan hususatın m üslüm anlığa G üneş d i­
ninden girdiği ve İslam dininde vazıh bir m anası olm ayan Secdenin G üneş Kül-
tii'nde çok derin bir m anası olduğuna ve saireye dair m ühim m alum at ve izahatı
havi rapor.
Bu raporda kırm ızı renkli num aralarla yanlarına işaret edilen (15) adet fotog-
rafinin agrandism anları ayrıca sunulm uştur.
O rta A sya'da iken sayın ecdadım ızın binlerce sene am il oldukları G üneş Kül-
tü'nün şim alî orta ve C enubî A m erika kıtalarında İspanyol ve A nglosaksonların
dinî ve harsî nüfuz ve tesiratından uzakta yaşayan yerliler arasında ve bilhassa
M eksika'da hemen hem en aslî safiyetinde olarak m evcut ve berdevam olduğunu
buraya geldikten sonra m em nuniyetle istihbar etm iş ve ecdadım ızın öm rüm de
görm ediğim ve tarifini de kim seden işitm ediğim güneş ayinlerini burada görece­
ğim den pek m em nun olarak yerlilerin yapacakları ilk güneş ayinine sabırsızlıkla
intizarda bulunm uş idim.
N ihayet bu arzu ve em elim e şu vesile ile nail oldum:
1935 senesindeki kongrelerini yapm ak üzere intihap ettikleri M eksiko şehri­
ne gelm iş olan Rotary adındaki şim alî A m erika K ültür C em iyeti üyelerinden
3000 kişinin şerefine tertip edilen birtakım toplantılar ve şenlikler arasında M ek­
sika H üküm eti yerli kabilelerden bazılarının rakıslarını ve bu m eyanda güneşe
tazim ayinlerini de gösterm ek için m ezkûr üyeleri Çapul Tepek parkına davet et­
m iş ve hürm etkarınız da H eyeti Süfera ile birlikte meduvveıt hazır bulunarak ni­
ce seneden beri m erak etm ekte olduğum güneşe tazim ayinini m ükem m elen te­
m aşa ve tetkike m uvaffak olm uş idim.
B aşta ULU önderim iz olduğu halde bütün m ünevverlerim izin şiddetle alaka­
sını celp edeceğinde şüphe olm ayan güneş ayininin ne suretle yapıldığı hakkın-

Youtube: Tanrı Mı Varmış


daki m alum at ve m üşahedatım ı bu baptaki fotografıler ile birlikte bervechi ati ar­
za başlıyorum :

c /V î i .
Bu fotoğraf! Tlaşkaltek namındaki yerli kabilesine mensup on kişilik grubun güneşe tazim
ayinini icraya başlamadan evvelki vaziyetlerini göstermektedir.

Yukarıdaki fotografıde görülen toparlak şekiller güneşin tim salleri olup Tlaş-
kaltekler bu tim salleri güneşe tazim en başlarında taşım akda oldukları halde ç i­
çeklerle m üzeyyen sallar içinde olarak A m erikalılarla Heyeti Siiferanın bulun­
dukları T ribün önüne geldiler ve kollarını tıpkı m evlevîler gibi vecdü istiğrak ha­
linde yukarıya uzatıp 2 nısfiye ve 2 kudüm refaketinde olarak 10 dakika zarfın­
da vakurane bir surette deveranlar yapdılar.
Bunların aynen m evlevîler gibi birbirine dokunm am aya itina ederek dönm e­
leri ve nısfiyelerin hüseyni ve hicazkârı kürdi çeşnisinde nam eler çalm aları ve
kudüm lerin de m evlevî tem posu ile çalınm ası pek ziyade hayretim i m ucib ol­
m akla m evlevî ayininin bütün teferruatına kadar G üneş K ültünden alınm ış oldu­
ğundan şüphem kalmadı.
Bu ayini gördükten sonra derhal M evlana Celaleddini Rumi'yi hatırlayarak
bundan 800 yıl önce H orasan'da doğm uş olan m üşarünileyhin eski zam anlarda O r­
ta A sya vesair müslüm an m em leketlerindeki ilim ve tefekkür m erkezlerine İlmî
m aksadla seyahatler yapm ak itiyadında olan Arap ve Türk alim ve m ütefekkirleri
gibi orta A sya ve bilhassa H orasan'dan uzak olm ayan Hindistan ve Tibet havalisi­
ne yapm ış olması muhtemel bulunan seyahatleri esnasında güneşe tazim ayinini

188
Youtube: Tanrı Mı Varmış
görm üş fakat İslamiyetin güneşe m abud veya m abudün m addî timsali sıfatile iba­
det ve tazim edilmesini tecviz etm ediğini nazarı dikkate alarak Güneş Kültü'nde
ney ve kudüm refakatile güneşe m abud veya m abudun timsali sıfatı ile yapılan de­
veranları, m üslüm anlığm tanıdığı A llah'a karşı yapılan bir ibadet şekline ifrağ ede­
rek kurduğu m evlevî tarikatına idhal etmiş olduğu netice ve kanaatine vardım.

M evlana'nın M evlevî K ülahını da


G üneş K ültü'nden A ldığı A nlaşılıyor

B urada yapılan güneş ayininde, güneş tim sallerinin tahtadan yapılm ış m ahru-
tu nakıs şeklinde m esnedler üzerine bindirilm iş olduklarını görünce O rta A s­
y a’daki ayinlerde de güneş tim salinin kalın keçeden yapılm ış m esnedler, yani k ü ­
lahlar üzerine bindirilm iş olm asını göz önüne getirerek M evlana'nın bunları İs­
lam dininin icabatm a tevfikan m esnedlik vazifesinden iskat edip m evlevî tarika­
tının zahiri bir alam eti olarak kabul etm iş olduğundan şüphem kalmadı.

N itekim işbu m ukayeseli iki resim de görüldüğü üzere, T laşkalteklerin güneş


tim salini başlarında taşım ak için kullandıkları tahta m esnede şeklen pek benze­
yen m evlevî külahının vaktiyle O rta A sya'da veyahut Tibet ve H indistan'da yapı­
lan G üneş Kültü ayinlerinde güneş tim salini taşım ak için kullanıldığı ve iki ka­
rış yüksekliğinde ve iki santim etre kalınlığında olm asının sebep ve hikm eti de,
aglebi ihtim al güneş tim salinin haiz olduğu az çok ağırlığın kafayı tazyik etm e­
m esi m aksadına m üstenid olduğu ve bu acib evsafın başka türlü izahına im kân
olm adığı kanaatinde bulunm aktayım .
M evlevîlerin (K udüm ) dedikleri aletin aslen KuTun şeklinde olarak kişe (ki­
şi dem ektir) ve K akşikel dillerinde m evcud ve bervechi ati m ana ifade etm ekde
olduğuna dair izahat:

189
Youtube: Tanrı Mı Varmış
B rasseur de B ourbourg'un (Q uatre lettres sur el M exique) adındaki eserinin
94. sayfasında m ünderic bulunan:
(J'ai m oi-m ém e été tém oin plus d'une fois de l'im portance que les indigènes,
quichés ou cakchiquels, attachaient à l'exécution de leurs ballets nationaux et du
respect dont ils environnaient les m aîtres duTU N ou tam bour sacré, leur cédant
en toute circonstance la prem ière place, dans les festins, com m e à l’église.)
İşbu izahat üzerine, Yukatan ve G uatem ala kıtalarında yaşayan ve ırk itibariyle
M aya m illetine mensup olan Kişe ve Kakşikel kabilelerinin (Kişe kişi dem ektir)
gerek m illî rakslarında ve gerek güneşe tazim en yaptıkları ayin esnasında Tun na­
m ında m ukaddes bir dünbelek kullandıkları ve bunu çalanlara karşı derin bir hör-
m et gösterdikleri hakkm daki m alum ata m uttali olduktan sonra dünbelek sözüm ü­
zün başındaki "DÜN" ve Kudüm kelim esinin sonundaki DÜM lahikasının, Kişe ve
Kakşikel dillerinde m übarek dünbelek m anasına gelen TUN sözünün aynı olduğu
göze çarpm akta ve bu suretle Kudüm sözünün, hem eski Türkçede ve hem de K i­
şe ve Kakşikel dillerinde m übarek m ukaddes m anasına olan "KU" ve Kişe, K akşi­
kel dillerinde dünbelek anlam ında olan "TUN" yani mübarek dünbelek dem ek olan
"KUTUN" sözünden çıkm ış olduğunda şüphe kalmamaktadır.

Çapul Tepek (Aztek dilinde "Çapul" çekirge ve "Tepek" de tepe, yani çekirge
tepesi demektir. Çekirgelerin m ezruatı tahrip, yani yağm a ettiği m alum olduğun­
dan eski Türklerin aslen A ztekçede çekirge anlam ında olan bu Çapul sözünün m e­
cazî bir surette "yağma" m anasında kullanm ış olmaları muhtemel bulunduğunu is-
titraden arz eylerim ) parkındaki ayin esnasında Tlaşkaltek namındaki yerlilerin gü­
neşe tazim en başlarında taşıdıkları güneş tim salleri yukarıdaki resimde görüldüğü

190

Youtube: Tanrı Mı Varmış


üzere, m erkezden m uhite doğru nısıf kuturları takiben uzadılmış m üteaddid ince
çıbıklar üzerine güneşin şuağlarını tem silen m uhtelif renkli parlak kâğıtların con­
centrique bir surette geçirilm esile vücuda getirilmiştir.

M eksika'da O ahaka eyaletinde yaşayan birtakım yerli kabileler bu fotoğrafta


görüldüğü üzere güneşe tazim ayinlerinde başka çeşit bir güneş tim salini başla­
rında taşım akta ve sağ ellerinde güneş ve sol ellerinde ay'ı tem sil eden globlar tu­
tarak ayinlerini icra etmektedirler.

G üneşten başka Ay'a da tazim de bulunan M eksika yerlilerinden bazılan Ay'a


tazim ayini esnasında bu fotoda görüldüğü üzere, başlarında hilal şeklini taşı­
m aktadırlar. Bu yerlilerin ayin esnasında iktisa ettikleri m avi renkli cübbenin bir
zam anlar m em leketim izde kullanılan cübbelere benzem esi hayrete şayandır.

191

Youtube: Tanrı Mı Varmış


ı
Lands and Peoples adındaki eserin 7. cildinden istinsah edilmiş olan bu fotoğ­
rafı, Bolivya ve Peru kıtalarında pek eski zam anlardan beri yaşam akta olan Kişua
(Kişua dilinde "kişua" kişi, adam dem ektir) ve Aymara namındaki yerlilerin Hıristi­
yanlığı 4 asır önce cebren kabul etmiş olm alarına rağmen ecdadlanndan tevarüs et­
tikleri Güneş Kültü’nü m uayyen zam anlarda icra ettikleri esnada güneşe tazimen
davul kasnağı şeklindeki güneş timsallerini başlarında taşıdıklarını göstermektedir.

A zteklerin G üneş Ayini

Tlaşkaltekleri Çapul Tepek'deki ayinlerinden bir m üddet sonra yani 20 teşri­


nievvel 935 tarihinde A zteklerin yaptıkları güneşe tazim ayininde de hazır bulun­
m uş idim.
Bu ayin hakkındaki m alum at ve m üşahedatım ı aşağıda arz ediyorum :

192

Youtube: Tanrı Mı Varmış


Bu fotoğrafı, A ztek kabilesine m ensup 7 kişilik bir grubun güneşe tazim ayi­
nini gösterm ektedir.
Meksiko şehrine 52 kilom etre m esafede kâin Teotihuakan güneş piramidi civa­
rında 200 000 kişiyi istiab edecek derecede geniş ve etrafı duvarlarla çevrilm iş sa­
hanın ortasında bulunan paviyonun merkezinde yanan mukaddes ateş etrafında
kollarını güneşe doğru uzatarak tıpkı m evlevîler gibi deveranlar yaptılar.
Bu ayini de gördükten sonra m evlevî ayininin G üneş K ültü'nden alınm ış o l­
duğuna tam am en kanaat hasıl ettim.
Paviyondan 100 m etre uzakta duran birtakım A ztekler de (toponatzli) yani
kös ve (Çirem iya) yani zurnaya çok benzeyen aletler çalarak bu ayine refaket et­
m ekte idiler.

Teotihuakan güneş piramidi civarında Azteklerin güneşe tazim ayininde kolla­


rını yukanya uzatarak deveranlar yaptıklarını gösteren bu fotoğraf ile aşağıda mev-
levîlerin kollarını aynı surette kaldırarak Allah'a tazimen deveranlar yaptıklarını
gösteren fotoğrafı karşılaştırılınca m evlevî ayininin, manası M üslüm anlığa göre
değiştirilm iş güneş ayininden başka bir şey olm adığında şüphe kalmamaktadır.
Yukarıdaki resim de A zteklerin sırtlarında görülen siyah renkli pelerinlerin
aşağıdaki resim de m evlevîlerin sırtında görülen siyah renkli tennurelerin ta m a­
m en aynı olm aları da ayrıca dikkat ve hayrete şayan bulunm aktadır.

193

Youtube: Tanrı Mı Varmış


B u fotoda görüldüğü üzere m evlevîlerin tıpkı yukarıdaki A ztekler gibi k o l­
larını yukarı uzatarak deveran y apm aları, h er iki ibadet arasında sıkı bir m üna­
sebet ve m üşabehet olduğunu g ö sterm ekte ve bu da m evlevîüğin doğrudan
doğ ru y a G üneş K ültü'nden alınm ış olduğu hakkındaki fikir ve kanaatim i teyid
ve takviye etm ektedir.

Bu foto, A zteklerin güneşe tazim en yaptıkları ayin esnasında m üdevver plat-


form anın ortasındaki çukur içinde m ukaddes ateşin yanm akta olduğunu göster­
mektedir.

Bu foto, A zteklerin ayin sonunda güneşe tazim en eğildiklerini yani m üslü-


m anlarca (rükû) denilen reverans jestini yapm akta olduklarını gösterm ektedir.
M evlevîlerin de ayin sonunda, ayakta duran şeyhlerin etrafında halka teşkil ede­
rek çok m üessir bir ses ve tavırla (E sselam üaleyküm ve rahm etullahi ve berekâ-
tu h u u u u u ...) hitabında bulundukları sırada rükû şeklinde eğilerek şeyhlerine ta­

194

Youtube: Tanrı Mı Varmış


zim ettikleri göz önüne getirilince, A zteklerin güneşe tazim en ayin sonunda yap­
tıkları reveransı yani rükû, jestini m evlevîlerin şeyhlerine karşı yapm akta olduk­
ları anlaşılm aktadır. Bu suretle rükû jestinin hem m üslüm anlığa ve hem de m ev-
ievîliğe, G üneş K ültü'nden girm iş olduğunda şüphe olm adığı gibi, G üneş Kül-
tü'nde derin m anası olan secdenin de M uham m ed M ustafa tarafından G üneş K ül­
tü'nden iktibas edilip m üslüm anlığa idhal edilm iş olduğu biraz ileride arz edece­
ğim izahatla tebarüz edecektir.
tj

Teotihuakan’daki güneş ayini esnasında kös ve çirem iya çalarak ayine uzak­
tan refaket eden A zteklerden b ir grubun bu fotoda görüldüğü üzere başlarında
ikişer tane beyaz burm a sarıklar taşım akta olduklarını hayretle gördükten sonra
ayinin bitm esini m üteakip yanlarına giderek tetkikatta bulundum . Bu insanlardan
her birinin başında birbirinden m üstakil olarak oturtulm uş ikişer tane beyaz bur­
m a sarık bulunduğunu ve bu sarıkların gayet ince ve birçok beyaz gaytanlardan
m üteşekkil olduklarını gördükten sonra bunları ayin esnasında ne m aksatla baş­
larında taşıdıklarını ve ince beyaz gaytanların bir m ana ifade edip etm ediklerini
sordum . B unlar cevaben: üstteki sarığı güneşe ve alttakini de aya tazim en başla­
rında taşıdıklarını ve sarıkları teşkil eden ince gaytanların da güneş ve ayın şu­
alarını tem sil ettiklerini izah etm eleri üzerine m üslüm anlarca hiçbir vazıh m ana­
sı olm ayan fakat G üneş K ültü'nden derin bir m ana ifade etm ekte olan sarığın yal­
nız m üslüm anlara değil, hatta m üslüm an olm ayan birtakım Hindli kavim lere ve
Siyam , K am boç, Tonkin, Tibet ve daha sair kıtalardaki insanlara G üneş K ül­
tü'nden intikal etm iş olduğunda şüphem kalm adı. N itekim aşağıdaki 2 fotografi-
de görülen Suriyeli iki Arap ile Sudanlı bir A rap dervişinin G üneş K ültü'ne ait ol-

195

Youtube: Tanrı Mı Varmış


duklarından haberleri olm aksızın Ay ve G üneş'in şualarını tem sil eden ince siyah
gaytanlardan yapılm ış burm a sarıklar taşım alan da bu baptaki kanaatim i teyid ve
takviye etm ektedir.

E w in g

SYRIAN ARABS İN THEIR LOOSE ROBES

Bu foto, Lands a n d Peoples namındaki İngilizce resimli eserin 3. cildinin 293. sayfasından
alınmıştır.

İşbu fotografıde, iki Suriyeli Arabın başlarında görülen ikişer tane bunna siyah
sarıklar, Teotihuakan'daki güneş ayininde kös ve çiremiye çalan Azteklerin başla­
rında taşıdıkları ince beyaz gaytanlardan müteşekkil burma sarıkların aynıdır. Si­
yah renkte olmaları çabuk kirlenm em eleri m aksadına müstenid olsa gerektir.
A sya ve A frika'daki birçok kavim ler gibi eski zam anlarda Yemen, Hicaz, Su­
riye ve Irak A raplarının G üneş Kültü ile am il oldukları ve M uham m ed'in pek es­
ki cedlerinden birinin "güneşin kulu" m anasına gelen (A bdüşşem s) adını taşım ış
olm ası ve en az 3-4 000 sene önce inşa edilm iş olan Kâbe binasının bidayeten
G üneş Kültü için kullanıldığı göz önüne getirilince yukarıdaki iki arabın 2-3 000
sene evvelki ecdadlarının salik oldukları G üneş K ültü'nde derin m anası olan bur­
ma sarıkları alelade bir baş sargısı veya A raplığın zahirî bir alam eti olarak ta şı­
dıklarında şüphe yoktur.

196

Youtube: Tanrı Mı Varmış


Bu foto, Lands a n d Peoples adındaki İngilizce resimli eserin
5. cildinin 165. sayfasından alınmıştır.

Bu Sudanlı Arap dervişinin başına geçirdiği ince gaytanların G üneş K ültü'ne


ait olduğundan haberi olm aksızın bunları ihtimal ki tarikatının alam eti veya bir
ziynet olarak taşım akta olm ası pek m uhtem eldir.
A ncak bu sarığın bildiğim iz sarıklar gibi yekpare bezden yapılm ış olm ayıp
birçok ince siyah gaytanlardan m üteşekkil olm ası pek eski zam anlarda A raplar
arasında G üneş Kültü'nün m evcud bulunduğunda ve bu çeşid sarıkların da bugün­
kü A raplara m ezkûr kültden intikal etm iş olduğunda şüphe bırakmamaktadır.
Yukarıdaki fotoda görüldüğü üzere, H indistan'da Bütan M aharacası m uhafız­
larının, H indistan'a binlerce kilom etre uzakta olan A zteklerin Teotihuakan Pira­
midi civarındaki ayin esnasında başlarına geçirdikleri beyaz burm a iki sarıktan
yalnız bir tanesini taşım aları ve tıpkı A ztekler gibi kulakları üzerinde birer m u-
hafazalık bulunm ası hayrete şayandır.

M U . « VRl l l I K l ı t IN THK H O I» <A l \K!> O F TUK M.-MİARAJA OF KltUTAM


, • ı:.t . • - ı<. hî< *»•»'* h»Mit|Vr.r î- nf Mfrt -> iuisitf >iik- T w »-.-••
a l' .l. »«■ K.4HC ih r \ Kıt«!» ı-l ;h r jm m K a rc of iiivrr ü ı - «<-':ıt< ’'|ııli' ıv.H rritcl s.ıfan-r
:- «:-« :. i: İla- «:•»« iı\ kil«, nh.ı »limit* (<ı ib f »»•*»*r»- <ıf i'«’ «*>• ■;>(«• i» t>f Vlıii-
... •• i- rr.’ t: ı«.i r t . l ı « a r- tî ı* , 1 l <*.t

Bu foto, Lands a n d Peoples adındaki İngilizce resimli eserin


4. cildinin 131. sayfasından alınmıştır.

197

Youtube: Tanrı Mı Varmış


Yukarıdaki fotoda, B utanlı m uhafızların kalkanlarında görülen "hilal" şekli­
nin aşağıdaki fotoda görülen A zteklerin kalkanlarında aynen m evcut olm ası,
şim diki B utanlılarm veyahud bunların eski ecdadlarının A ztekler gibi güneşten
başka Ay kültü ile âm il olduklarına delalet etmektedir.
Bulantıların başlarında A zteklerin iki burm a sarıklarından yalm z bir tanesini
taşım aları bilhassa aya tazim m aksadına m üstenid olsa gerektir.

Vatiriit ÂjtrsKUKİn
* * » ü f l d t i î H- jce/ft

CSC*.' *r,İ*7AL
LA K !

B«K »9HLAVA
-K A R T A L XSN<Lm&$i
C A Ş L A K /f c S A * »


CACAS t <M PE
allbuG v i$ • .'-? ).
Af» l n K t î t
<tt aa*
OİAAf KAPLA»
7 fi8 i f X ¿ A Á 1 V A ttg j/i

H : R » ıS T A T t »>A
S^UTAfi BAHARATA-
S ;n » n
fc » .

m
^İ£.K9İ«(rO 0va*İfl»A
(T e o r i H U A t(A n )G án £ ¿ ;

PlRAM«»- yAKtfi'iüMA
/ A P * l AO C v n i f A y jsri*
ye KOS V£ Çj*£myA
ç a la # AzreKLU Jtj)
SİK G*UP.

198
Youtube: Tanrı Mı Varmış
Yukarıda A, B, C harfleriyle işaret ettiğim 3 kıta fotografıde görüldüğü veç­
hile, A zteklerle Butanlıların başlarında aynı şekilde beyaz burm a sarıklar ve k u ­
laklıklar taşım aları ve kalkanlarında hilal şeklinin bulunm asından istidlalen Bu-
tanlılarm da A ztekler gibi G üneş ve Ay kültü ile âmil olduklarına kuvvetle ihti­
mal verm ekteyim .
B ayraklarım ızda bulunan (hilal) şeklinin, M eksika yerlileri gibi O rta A sya’da
güneş ve aya tazim de bulundukları m alum olan ecdadım ız tarafından aya tazi-
m en kabul edilerek pek eski zam anlarda m illî bayraklarım ıza konulm uş olm ası
pek m uhtem eldir.
B ayrağım ızın kırm ızı renkli olm asındaki m aksad ve mana:
Bu raporum un 37. sayfasındaki izahatım dan m üsteban olacağı üzere şim di
A m erik a'd a D akota E yaletinde yaşayan ve ecdadlarından tevarüs ettikleri G ü ­
neş K ültü ile h âlâ âm il olan Sioux nam ındaki yerli kabileler arasında m u htelif
renkte b ayraklar kullanıldığını ve h er ren g in b irer m anası olduğu gibi kırm ızı
rengin (honneur) m anasını ifade ettiğini T he Saturday E vening P ost adındaki
resim li ve haftalık A m erikan m ecm uasının 76. sayfasındaki izahattan anlam ak -
lığım üzerine O rta A sya'da ecdadım ızın şe re f ve haysiyet m anasını tezam m un
eden kırm ızı ren g i bayrakları için intihap ve kabul etm iş olduklarına kuvvetle
ihtim al verdim .
Esasen bayrağım ızın kırm ızı olm asının sebep ve hikm etini m em leketim izde
izah edene tesadüf etm ediğim için yukarıda adı geçen m ecm uada tesadüf ettiğim
m alum at bayrağım ızın kırm ızı renkli olm asının sebep ve hikm etini izaha kâfidir
zannındayım .

G üneş ve Ay Piram idleri

T iaşkalteklerle A zteklerin ecdadlarının âm il oldukları G üneş K ültü'ne tevfi­


kan G üneş'e tazim ayinlerini ne suretle yaptıkları ve M evlevîliği kuran M evlana
C elaleddini R um i'nin m evievî ayinini aglebi ihtim al A sya kıtasında yapıldığını
gördüğü G üneş K ültü'nden alm ış olduğu hakkında yukarıdan beri devam eden
izahatım a burada nihayet vererek burada güneş ayininin yapıldığı m ukaddes Te-
otihuakan sahasında binlerce seneden beri ayakta duran ve arkeoloji bakım ından
ziyadesiyle şayanı ehem m iyet olan güneş ve ay piram idlerine ait m uhtasar m alu­
m at ve izahatı bu piram idleri gösteren fotografilerle birlikte bervechi ati arza
başlıyorum :

199
Youtube: Tanrı Mı Varmış
K f p>ı?»mİDt
Gİines Pin*mıj>ı

Teotihuakan Güneş ve Ay piramitleri.

M eksika kıtasının 4 asır önce İspanyollar tarafından zapt ve işgalinden bu ana


k adar binlerce Evropalı ve A m erikalı arkeologların ve turistlerin büyük bir hay­
retle tem aşa ve tetkik ettikleri Teotihuakan G üneş ve Ay piram idlerinin ne zam an
ve kim ler tarafından inşa edildiği bugüne kadar meçhul bulunm aktadır. Bazı ar­
keologlar bu piram idlerin İsa’dan birkaç asır önce ve bazıları da birkaç asır son­
ra ve birtakım ları da M ısır'daki pram idlerle aynı zam anda inşa edilm iş oldukla­
rını söylem işler ise de, bu m eçhul şim diye kadar m üsbet ve kati bir surette hal
edilem em iştir. Son zam anlarda ileri sürülen faraziye ve iddialara göre m eçhul za­
m anlarda buralara gelm iş yüksek m edeniyet sahibi ve m im aride son derece m a­
hir m eçhul bir ırka m ensup insanlar tarafından inşa edilm iş olduklarına hükm e-
dilm ektedir. Bu meçhul ihtim al ki ileride hal olunabilecektir.

Güneş piramidinin cepheden görünüşü.

200

Youtube: Tanrı Mı Varmış


M eksiko şehrine otom obille 52 kilom etre m esafede ve bütün M eksika yerlile­
rince çok m ukaddes ad olunan Teotihuakan sahasında kâin olan güneş piram idi
çok eyi m uhafaza edilm iş bir halde bulunmaktadır. 66 metre yüksekliğinde olan
bu piram idin m urabba olan kaidesi 40.000 m etre m urabbaındaki cesim sahayı iş­
gal etm ekte ve birbiri üzerine oturtulm uş 4 kattan m üteşekkil bulunmaktadır. 4
cephesi irili ufaklı m untazam an yontulm uş düz satıhiı sert ve siyah volkanik taş­
larla örülm üş ve iç tarafı zem inden zirveye kadar büyükçe ve m untazam kerpiç­
lerden vücuda getirilmiştir. Bu kerpiçlerin tehaccür etm iş olmaları da güneş pira­
m idinin birkaç bin sene önce inşa edilm iş olduğuna delalet etmektedir. Cepheleri
teşkil eden taşlar o derecede m ükem m el ve m ukavem etli harçlarla birbirine bitiş-
tirilm iştir ki, bunca asırlar geçtiği halde hiçbir taş yerinden oynamamıştır.
İspanyoliar gelm eden evvel güneş piram idinin zirvesindeki m ustatil platform
üzerinde çok cesîm ve yekpare taştan yapılm ış Güneş m abudü var imiş. Bu m u­
azzam heykelin göğsünde G üneş’i tem sil eden cesîm ve m üdevver altın olak ve
Ay'ı tem sil eden güm üş plak kilom etrelerce uzaklara kadar G üneş'in şualarını aks
ettirm ekte imiş.
B ir taraftan para hırsı ve diğer cihetten teassup hislerile m eşbu olan İspanyol-
lar güneş m abudünün heykelini parçalam ışlar ve güneşle ayı tem sil eden altın ve
güm üş plakları da tahrip ve yağm a etm işlerdir. O zam andan beri çıplak bir halde
bulunan platform u, kilom etrelerce yeşillik ve orm anlıktan m üteşekkil Teotihu­
akan ovasının turistler tarafından tem aşasına hizm et eden bir cihannüm a vazife­
sini ifa etmektedir.
Bazı arkeologlar, bütün dünyada piram idlerin yalnız M ısır ve M eksika'da bu­
lunm alarından istidlalen M ısır ve M eksika m edeniyetleri arasında büyük bir k a­
rabet ve m üşabehet bulunduğunu söylem ekte ve Teotihuakan piram idinin K ahi­
re civarındaki M edum Piram idi gibi 5 kattan m üteşekkil olm asından istidlalen
her iki kıtadaki piram idlerin aynı tarzı m im ariyi takip etm iş olan insanlar tarafın­
dan yapılm ış olduklarına kani bulunm aktadırlar.
A şağıda yan yana görülecek olan her iki piram idin fotoları tetkik edilince bu
arkeologların iddialarına esassız nazarile bakm ak kabil değildir.

Meksiko şehrine 52 kilometre mesafede kâin Teotihuakan GÜNEŞ Piramidi.

201
Youtube: Tanrı Mı Varmış
işbu foto Lands a n d Peoples adındaki eserin 5. cildinin 84. sayfasından iktibas edilmiştir.
Kahire'ye 40 mil mesafede kâin olup 3. dinastiye mensup Senefru adındaki firavun
tarafından İnşa ettirilen 5 katlı Medum Piramidi üçte bir kısmı kuma gömülmüştür.

T E O T İH U A K A N G üneş Piram idinin M eksika Yerlileri


N azarında Haiz O lduğu E hem m iyet ve K udsiyet

B ütün dünyadaki dindar M üslüm an!ar K âbe binası ile bu binanın bulunduğu
sahaya ne derecede ehem m iyet ve kudsiyet atf ediyorlar ise, bütün M eksika yer­
lileri de ecdadlarından tevarüs ettikleri ananeye göre Teotihuakan Piram idlerine
ve bunların bulundukları sahaya aynı veçhile ehem m iyet ve kudsiyet atf etm ek­
tedirler. H ıristiyanlığı 4 asır evvel cebren kabul etm iş olan birçok yerli kavim ler
bu m ukaddes piram itlere ve Teotihuakan nam ındaki m übarek sahaya içlerinden
hörm et ve tazim gösterm ekte berdevam dırlar.
(A ztek diline ait olan Teotihuakan sözünün m anası):
Aztekçe Teotl: Tann ve Teteo: Tanrılar demektir. Hua: var, mevcud (Anadolu
halkının bir kısmı tarafından "var" sözümüzün va şeklinde telaffuz edildiği göz önü­
ne getirilince, Aztekçedeki Hua sözünün m ana ve telaffuz basımından va şeklinde­
ki var sözüm üze benzemesi dikkate değer). Kan: mekân, mahal, mevki demektir.

202
Youtube: Tanrı Mı Varmış
Bu suretle (Teoti-H ua-K an) 3 kelim eden m ürekkep olup "Tanrıların bulun­
dukları m ahal" veyahut "Tanrılara ibadet edilen m evki" anlam ında olduğu M ek­
sika kıtasına aid Terry'se Guide To M exico adındaki İngilizce rehberin 425. say­
fasında izah edilm ektedir. Bu veçhile Teotihuakan sözü m ana itibarile A rapçada
K âbe'nin diğer adı olan "Beytullah" sözüne tekabül etmektedir.

Ay piramidi Güneş piramidi

Teotihuakan Ay Piram idi H akkında İzahat

Tayyare ile alınm ış yukarıdaki fotoda görüldüğü üzere m ukaddes T eotihu­


akan sahasındaki güneş piram idinden 800 m etre uzakta bir de ay piram idi vardır.
Harap bir halde bulunan ay piram idi 42 m etre yüksekliğinde olup m urabba olan
kaidesi, 16.000 m etro m uıabbaındaki sahayı işgal etm ektedir.
G üneş pi İm. gibi ay piram idinin de ne zam an ve kim ler tarafından inşa
edilm iş o!due _ .nüsbet bir surette m alum değildir. M eksika yerlileri asırlardan
beri güneşe tazim eden teabbüd ayinlerini hep G üneş piram idi civarında İspan­
yolların C iutadella nam ını verdikleri cesîm sahada yapm akta ve ay piram idi b a­
zı arkeologlar tarafından tem aşa ve tetkik edilm ektedir.

203
Youtube: Tanrı Mı Varmış
İşbu foto, G üneş piram idine 10 dakika m esafede kâin olan ve () işaret ile gös­
terilen m uazzam C iutadeila ayin sahasını göstermektedir.
Tayyare ile alınm ış olan bu foto, A ztek ve diğer M eksika yerlilerinin güneşe
tazim en yaptıkları ayin sahasını daha büyükçe gösterm ektedir, () işareti güneşe
tazim ayinin yapıldığı paviyonu gösterm ektedir.
M eksika'nın yakın ve uzak havalisinden tıpkı hacca giden M üslüm anlar gibi
m ukaddes Teotihuakan sahasında toplanan yerliler burada toplu bir surette güne­
şe teabbüd ettikten sonra m em leketlerine avdet etmektedirler.

ŞV
;
i. ; .
t*M#
İv
t PİİA*f*Mk*i
---
7* :
katu '
l; uh

200.000 kişiyi ferah ferah istiab edecek derecede geniş olan bu saha 160.000
m etro m urabbaı m esahai sathiyesindedir.

204
Youtube: Tanrı Mı Varmış
164 j TfivtoLO OE QUETZACCOATU - TCOTIMUACAM MEXICO.

Bu foto, yukarıda arz ettiğim cesîm ibadet sahasını 4 taraftan ihata eden 8
m etro yüksekliğinde ve 15 m etro kalınlığındaki duvarlar üzerinde 50'şer m etro
fasıla ile birbirini takip eden 3'er katdan m üteşekkil olarak 3 duvarın üzerinde
bulunan cem an 12 piram idin 4'ünü gösterm ektedir.
Bu küçük piram idlerin vaktile ne m aksatla inşa edilm iş oldukları tesbit edile­
memiştir.

Kâbe Binasının Vaktiyle G üneş Kültü İçin İnşa Edildiği ve


K âb e’nin D uvarında Bulunan H acerülesved Nam ındaki
Siyah Volkanik Taş ile Tavaf D enilen H areketin de
G üneş K ültü'ne Ait O lduklarına D air İzahat

S f.R K v T MOStJÜE if ^
i he holitjt plarc on rarıh to Muhnn- oı ıh*' cojea oí M een e v » m\g Itci»«- MoKutuBc*! i¡ ** <-<»vcr<ı: v*» ,w!k
BWíteB. Hr tur«* =; hr »«ay», no m a ttirın -.sha- jarı **f thı- JhUrimj aıau *<>,•»» («,« <tu;v, «.»jfc w t m '(«nıvI itu K <:>j. «•ve»
**»*«« • »-•» «»<•' vulır-dMjMİ Mfurnifo in ıh«- tenttr ol Ihe dmc.« ıh«- »vhi«-. İn ıtw co»«y.<«!. «ı !«• ^ -
yan/ oı ;>» ııv>vjw »• ıh? k i i u . «*f Huly Hım*r, ;Jnr # 1 Mftvillary <11 m «hi¿h púnu khiıtt
lım-tufeı: ııı.«lviaiojfanH»i*.

Bu fotoda görüldüğü üzere M ekke’deki Kâbe binası Haremi Şerif denilen ce­
sîm avlunun m erkezinde bulunm akta ve bu avlunun 4 tarafı revvaklarla m uhat
bulunm aktadır.

205
Youtube: Tanrı Mı Varmış
Tıpkı Kâbe gibi Teotihuakan sahasındaki güneşe tazim pav iyonu bu sahanın m er­
kezinde olup revvaklar yerine çok uzun ve geniş duvarlarla muhat bulunmaktadır.
İsm i hatırım da kalm ayan A rapça bir eserde K âbe'nin vaktile çatısız ve pence-
resiz ve ancak bir kapudan ibaret olarak inşa edilm iş olduğunu okum uş idim.
G erek M eksika'daki G üneş m abedlerinin ve gerek Peru'daki em salinin m u­
kaddes güneş ışıklarının m ebzulen girm esi m aksadı ile çatısız olarak yapılm ış ol­
dukları ve K âbe'nin aynı tarzda çatısız ve penceresiz olarak pek eski zam anlarda
inşa edilm iş olduğu göz önüne getirilince K âbe'nin bidayeten G üneş K ültü'ne aid
bulunm uş bir m abed olduğunda şüphe kalm am aktadır.

m A90i>o

NO ONR KNOWS HOW O U ) İS T H B GATEW A Y OP T H E SU N


N’c.ır th e southern end of Lake T it ¡earn are the ruins o f a very aneient c ity called
T iah u a n a ru built long before th e tim e o f the Incas. T his area! gatew ay stands in the
T em ple of the Sun. and one archa-olocist describes it as “ the m ost rem arkable ruin in
A m erica.” The central figure is the ra rv e d image o f the Sun C od.

Bolivya ile Peru sınırları üzerinde bulunan Titikaka gölünün cenubunda kain oiup inkalar-
dan pek çok zaman önce kimler tarafından inşa edildiği maium olmayan Tiahuanako
güneş m abedinin yekpare taştan mamül kapısı.

Bundan evvelki sayfada, Peru'da kâin olan (Tiahuanaco= Tiahuanako) Güneş


m abedinin yekpare taştan mam ul olup G üneş m abudünün kabartm a resm ini taşı­
yan kapusunu ve gene Peru'da bulunan Pisac=pizak Güneş mabedini gösteren 2 kı­
ta fotoğrafı ile K âbe binasının fotografisi karşılaştırılınca her üç m abed arasında
yapılm ış ve saire bakım ından göze çarpan benzerlik Kâbe'nin de pek eski zam an­
larda H icaz'da mevcut bulunm uş olan Güneş Kültü için inşa edilmiş olduğu hak-
kmdaki zan ve tahminimin esasdan âri olmadığını tebarüz ettirmektedir.

206

Youtube: Tanrı Mı Varmış


Çatısız ve penceresiz ve yanlız iki küçük kapıdan ibaret olarak Peru’da hâlâ m evcut bulu­
nan (Pisac=Pizak) güneş mabedi.

B undan başka K âbe'nin duvarına İslam iyetten pek çok zam an önce konulm uş
olan ve M üslüm anlar nazarında kudsî bir m ahiyeti haiz bulunan "H acerü’l Es-
ved" nam ındaki siyah ve volkanik taş dahi G üneş K ü ltü n e aid bir iz teşkil etm ek­
te ve bu küite m ühim bir m ana ifade etmektedir.
M alum olduğu üzere G üneş K ültü'nde b ilum um ateşler güneşin ziya ve h a­
reketini tem sil ettikleri için takdis edilm ekte ve bilhassa arzın m erkezinden g e­
lip volkan ağızlarından fışkıran ateşler daha ziyade kudsî m ahiyet haiz bu lu n ­
m ak ta ve bundan dolayı volkanların yeryüzüne attığı siyah taşlar diğer cins ta ş­
lara tercihan piram id vesair güneş m abedlerinde kullanılm ışlardır. N itekim Te-
otihuakan G üneş ve Ay piram idlerinin cephelerinin hep bu türlü siyah volkanik
taşlard an vücuda getirilm iş olm aları da vak tile Yemen, M ısır, Suriye ve M ezo-
p o tam iy a’da o lduğu gibi H icaz k ıtasın d a da m evcut bulunm uş olan G üneş K ü l­
tü zam anında H acerü'i E sved'in K âbe d uvarına konulm uş olduğunda şüphe b ı­
rakm am aktadır.
H icaz'da vaktile G üneş K ültü'nün m evcudiyetini gösteren bir delil de M u-
ham m ed'in pek eski cedlerinden birinin (A bdüşşem s) yani güneşin kulu adını ta ­
şım ış olm asıdır. Yemen A rapları içinde de bazı m eşhur zatların da A bdüşşem s is­
m ini taşım ış olm aları da H icaz gibi Y em en'de de Güneş K ültü'nün vaktile m ev­
cut olduğunu gösterm ektedir.

207
Youtube: Tanrı Mı Varmış
Teotihuakan piram idi civarındaki cesîm sahada A zteklerle diğer yerli kabile­
lere m ensup yürlerce kız ve delikanlılar yeşil m ısır dalları tutarak birbirinin ardı
sıra ağır hatvelerle yürüm ekte ve güneşe tazim ve şükranlarını arz ve iblağ etm ek
üzere kendi dillerinde ilahiler teganni ederek ayinin yapıldığı paviyon etrafında
ta v a f etm ekte idiler.
Bunu da gördükten sonra Kabe etrafında hacıların yaptıkları tavaf hareketi
hiçbir m ana ifade etm ediği halde burada yapılan tavafın m ahza güneşe tazim ve
şükranda bulunm ak m aksadile yapılan m anidar bir jest olduğunu anlayarak hacı­
ların ne m aksadla icra ettiklerinden haberleri olm ayan tavaf hareketinin de m üs-
lüm aıılığa G üneş K ü ltü n d en girm iş olduğundan şüphem kalmadı.
Bu foto, bundan önceki fotoda ellerinde yeşil m ısır dalları tutarak ayinin ya­
pıldığı paviyonun etrafında ağır hatvelerle devr eden yani tavaf eden yüzlerce

TA P** yapıunııj yaAn BAitAmnı


İHTİVA k » tf» (K fiZ A lK fc A T L J
mAet.sı
Ouaâşe T a z t m Aji/unin
i tĞ AA I V İ L B İ 6 .I

: K -

w.

et »Arın» A ÎAVA.F Ptn

208
Youtube: Tanrı Mı Varmış
Az.tek ve sair yerli kabilelere m ensup genç kız ve delikanlılardan başka daha bir­
çok yerlilerin m ezkûr paviyon etrafında tav af etm ekde olduklarını gösterm ekde
ve bunun da hac zam anında m üslüm anların K âbe etrafında yapdıkları tav af yü­
rüyüşünün aynı olm ası hayret ve dikkate şayan bulunm aktadır.

K âbe Binasının Her Sene H ac Z am anında C esîm Siyah


Bir Puşide ile Ö rtülm esi Gibi D ünyanın H içbir Yerinde
G örülm eyen G arabetin Sebeb ve H ikm eti

M ekke'de A rapların "Beytullah" yani "A llah'ın ev i” nam ını verdikleri alelade
çam ur ve taşla örülm üş 4 duvardan m üteşekkil basit bir binanın başdan aşağı ce­
sim bir puşide ile örtülm esi, Türkiye, M ısır, Suriye, Irak ve H indistan gibi m uh­
teşem ve zarif m abed ve binaları olan m em leketlerden hacca gelen m üslüm anla-
ra B eytullah denilen fakat hakikatte "Beytulfakir" dem eye bile layık olm ayan
Kâbe binasının basitliğini ve çıplaklığını setr etm ek m aksadile zeki bir A rap ta­
rafından düşünülm üş bir tedbir olsa gerekdir. Bir m abedin çatısından tem eline
kadar örtü ile örtülm esi gibi dünyada m isline tesadüf edilm eyen bu garabetin
başka türlü izah ve tefsirine im kân yoktur zannındayım .

M üslüm anlıkta Vazıh Bir M anası O lm ayıp G üneş K ültü'nde


Derin Bir M anası O lan (SEC D E) Jestinin A slındaki Derin
M anadan Tecerrüd Ederek M üslüm anlığa G irm iş O lduğuna Dair İzahat

M üslüm anlar günde 5 vakit kıldıkları nam azlarda yere kapanarak yapdıkları
secde jestin in m anasından haberdar değillerdir. M üslüm anların secdeyi tazim
m aksadile A llahın ayaklarına kapanm ak suretile yaptıklarını tasavvura bile im ­
kan yoktur. Çünkü m üslüm anların tanıdıkları A llah el ve ayak ve vücuddan m ü-
nezzehdir.
H albuki şim di aşağıda arz edeceğim izahatla secdenin aslen G üneş K ültü'ne
aid bir je st olduğu ve bu kültteki derin m anasını zayi ederek m üslüm an dinine
girm iş olduğu tezahür edecektir:
Fransa'da D ijon H ukuk Fakültesi Profesörlerinden Louis Baudm 'in 1928 se­
nesinde Paris'te neşr ettiği "L'Em pire Socialiste des İnka" adındaki eserinin
223'üncü sayfasında Peru yerlilerinin en eski siyasî, İçtimaî, dinî vaziyet vesaire-
si hakkında bundan 4 asır önce telifatta bulunm uş olan G arcilaso ve Las Casas
gibi nam dar m üverrihlerin eserlerinden alıp dere ettiği m ühim m alum atı bervec-
hi ati arz ediyorum :

209
Youtube: Tanrı Mı Varmış
(Sur ce chapitre des fêtes, les chroniqueurs sont inépuisables. La grande fête
du Soleil (Raym i), qui avait lieu probablem ent vers le mois de juin, ne durait pas
m oins de n eu f jours, les grans, fonctionnaire venaient à Cuzko de toutes les ré­
gions de l'Em pire poury pertieiper.
Ce devait etre un fort beau spectacle que celui de touts ces indiens portant les
coiffures et insignes distinctifs de leurs tribus, se pressant autorur des m usiciens
et des danseurs couverts de peau de pum a et om ès de plum es d'oiseau ou saluant
de leurs cris enthousiastes le passage du souverain, m onté sur sa chaise en or
m assif, tout couvert d'or garnie de plum es sur la tête et un disque d'or sur la po­
itrine, précédéde serviteurs portant les arm es royales et entouré d'une m ultitude
de guerrier aux vêtem ents m ulticolores.
M ais plus im pressionnante encore devait être la prem ière de toutes ces céré­
m onies du Raym i: le salut au Soleil. Le m onarque, les princes et un grand nom b­
re d'habitants, pieds nus, se rassam blaient avant l'aurore sur une des places de
C uzco et, au m om ent où l'astre du jo u r paraissait au delà des m ontagnes, la m ul­
titude s'accroupissait et baisait les rayons lum ineux, tandis que l'Inka, levant un
vase d'or, o ff rait a boire à son père le Soleil.)
Tercemesi:
(Vaktile Peru yerlilerinin yaptıkları bayram lar hakkında m üverrihler pek çok
m alum at ve izahat verm ektedirler. A glebi ihtim al H aziran aym a doğru vuku bu­
lan ve "R aym i” nam ile güneşe karşı yapılan büyük bayram 9 günden az sürm ez
idi. Bu bayram a iştirak etm ek üzere büyük m em urlar im paratorluğun her cihetin­
den C uzco=K uzko şehrine gelirler idi.
K endi kabilelerine m ahsus serpuş ve alam etleri başlarında taşıyan yerlilerin
Pum a derisi iktisa etm iş ve başları kuş tüylerile süslenm iş m üzisyenlerin ve rak­
kasların etrafında seğirtm eleri veyahud elbisesi serapa altın ve m ücevheratla
kaplı ve başında kuş tüylerile m üzeyyen altın taç ve göğüsünde altın plak bulu­
nan H üküm darın önünde im paratorluk arm alarını taşıyan hadem eler ve yanında
m uh telif renkli elbiseler iktisa etm iş m uhariplerin refakatm da olarak m assif altın
sandalya içinde geçdiği esnada kendisini şevkli ve coşkun seslerle selam lam ala­
rı çok güzel bir m anzara teşkil eder idi.
Fakat bu serem oniler içinde insanda en ziyade intiba hasıl eden, Raym i yani
güneşi selam lam ak m erasim i idi:
H üküm dar, prensler ve ehaliden m üteşekkil büyük bir heyet ayakları çıplak
olarak fecir zam anından önce K uzko m eydanlarından birinde toplanır ve dağla­
rın üzerinde güneşin ilk şuaları görününce bu cem aat yere çöküp bu şuaları öper­
ler ve bu esnada İnka elindeki altın kabı yukarıya kaldırarak babası olan G üneşe
içki takdim eder idi.)

210
Youtube: Tanrı Mı Varmış
İşbu tercem enin son fıkrasından anlaşıldığı veçhile İspanyollar gelm eden ev ­
vel G üneş Kültü ile amil olan Peru yerlilerinin başlarında H üküm darları ve
prensleri olduğu halde güneş doğm adan önce Kuzko şehrindeki m eydanlardan
birinde toplanarak güneşin ilk şuaları yere değer değm ez yere kapanıp bu şuala­
rı öpm eleri m üslüm anlarca m anası bilinm eyen secdenin çok derin m anası oldu­
ğunu gösterm ekte ve secdenin de m ana ve hikm etini zayi etm iş olarak m üslü-
m anlığa G üneş K ültü'nden girm iş olduğunda şüphe bırakm am aktadır.
Bu cüm leden olarak m üslüm anların her gün beş vakıtta kıldıkları sabah, öğ­
len, ikindi, akşam ve yatsı nam azlarının hep güneşe göre tanzim edilm iş olm ası
da m üslüm an dinine G üneş K ültü'nden birçok hususatm girm iş olduğu hakkın-
daki kanaatim i teyid ve takviye etmektedir.

Y üksek Bir Yerden Nida Ederek İbadete Ç ağırm ak Yani Ezan


O kum ak Dahi İspanyollar G elm eden B uralarda M evcud İmiş

M ek sik a ve G uatem ala yerli k av im lerin in dil ve tarihleri hakkında bundan


80 sene önce m ühim tetk ik atta bulunm uş olan B rasseur de B ourbourg ad ın d a ­
ki F ran sız alim inin Q uatre lettres su r le M exuque adlı eserinin m üteaddid say­
faların d a, A zteklerin G üneş'e ibadete gelm eleri için (Tsatsi Tepetl) yani (sesli
tep eler) ve tab iri diğerle seslenilen, n id a edilen m anasına gelen tepe vesair
y ü k sek y erlerd en nida edild iğ i izah edilm ek te olm ası üzerine m üslüm anların
da aynı surette m üezzinler tarafın d an ib ad ete çağırılm aları arasında tam bir
m üşab eh et olm asın a binaen ezan u sulünün de m üslüm anlığa G üneş K ü l­
tü 'n d en g irm iş o lduğundan şüphem kalm adı. Rem i Sim éon adındaki F ransızın
1885 senesinde P aris’te n eşr ettiğ i D ictio n n a re de la langue N a h u a tl n am ın d a­
ki lugatm 660. sayfasında "T zatzi Tepetl" sö zünün (M ontagne voisine de Tol-
lan, où se tenait un cireu r public afin d 'ap p eler les habitants des villes et des
v illag es p our le culte dû à Q uetzalco atl) y ani (T zatzitepetl, T ollan şehri civ a ­
rın d a b ir dağın ism idir. B u tepede h azır b ulunan um um î bir m ünadi Q uetzal-
koatl m ab u d ü n e karşı yapılacak ibadete şeh irler ve kasabalar eh alisini davet
ed e r idi) d iye izah edilm ekde olm ası da ezan okunarak ibadete çağ ırılıp u su ­
lünün m ü slü m an lığ a G üneş K ü ltü 'n d en g irm iş olduğunda şüphe b ırak m am ak ­
tadır.
M üslüm anlann nam azdan önce abdest alm aları İslam iyete aid bir usul olm a­
yıp binlerce seneden beri PER U kıtasında G üneş Kültü ile amil bulunan Peru
yerlileri arasında m evcud bulunduğunu gösteren m alumat:

211

Youtube: Tanrı Mı Varmış


M eksiko'da her gün çıkan E xcelsior adındaki İspanyolca gatezenin i 1 A ğus­
tos 1937 tarihli nüshasında Peru kıtasının tarih vesairesi hakkında verilen çok
uzun m alum at arasında: Peru'da kâin olup İnkalardan evvelki zam anla rdan baş­
layarak bugünkü Peru yerlilerinin de büyük bir kudsiyet atf etm ekde berdevam
oldukları (Titikaka) nam ındaki m ukaddes gölü hac m aksadile ziyarete gelen yer­
lilerin dinî ziyaretlerine başlam adan evvel bu m übarek gölün suları ile dinî bir
tarzda abdest alm ak m ecburiyetinde berdevam oldukları izah edilm ektedir ki ab-
dest alm ak usulünün de m üslüm anlığa G üneş K ültü'nden girm iş olduğunda şüp­
he bırakm am aktadır.

M eksika Yerlilerinin Vaktile O ruç Tuttukları


H akkında İzahat

Eski M eksikalIların din vesaireleri hakkında burada tetkik ettiğim m üteaddid


eserlerde bundan 4 asır önce îspanyollar tarafından cebren H ıristiyan edilm iş
olan yerli kavim lerin ve bilhassa A zteklerin günahlarını a f ettirm ek, hacetlerini
tervici veya sadece G üneş'e ubudiyet ve tazim m aksadile hiçbir şey yem em ek ve
içm em ek üzere 3 gün bilâ fasıla oruç tutduklarına m uttali oldukdan sonra müs-
lüm anlarm daha kolay şeraitte olarak 30 gün zarfında tuttukları oruçların da di­
ğer birçok hususat gibi m üslüm anlığa G üneş K ültü'nden girm iş olm asına kuvvet­
le ihtim al verm ekteyim .

M eksika Yerli K abilelerinden B azılarının


Ö lülerini Y ıkam akta O lduklarına D air M alum at

M eksiko'da her gün çıkan E xcelsior gazetesinin 31 teşrinievvel 1937 tarihli


nüshasında M eksika'daki yerli akvam ın ölülerini nasıl tedfin ettikleri vesaire
hakkında intişar eden İlmî bir m akalede Yukatan'ın İspanyol nüfuz ve tesiratm -
dan m ehm a em ken azade kalabilm iş olan uzak havalisindeki m ayaların eski za­
m anlardaki ecdadları gibi bugün dahi ölülerini yıkam akta olduklan hakkındaki
m alum ata m uttali oldukdan sonra ölüleri yıkam ak adetinin de yahudiliğe ve m üs-
lüm anlığa dünyanın en eski ve ilk dini olan yüksek Güneş K ültü'nden girm iş ol­
duğunda şüphem kalm adı.

212

Youtube: Tanrı Mı Varmış


A zteklerin G üneşe Tazimen V ücudlarm dan Bir M iktar Kan
Akıtm aları ile Rifai D ervişlerinin Yanaklarına, D illerine,
K ollarına Şiş Sokm aları A rasında Sıkı Bir M ünasebet
Bulunduğuna Dair İzahat

213
Youtube: Tanrı Mı Varmış
M eksiko'daki A rkeoloji M üzesi'nde A ztekler devrine aid yekpare taşdan m a­
m ul bir hau t-relief in işbu fotografisinde güneşe tazim en bir A ztek'in diline sivri
bir ağaç dalını sokarak kanını akıttığı görülmektedir.
B undan başka, Aztekler, ekseriyetle (m aguey = m agey) nam ındaki nebatın
keskin dikenlerini dudaklarına veya kulak m em elerine sokarak G üneş'e tazim en
kanlarını akıtırlarm ış. B ir vakitler m em leketim izde de rifaî dervişlerinin, dil, y a­
nak, kol ve bacaklanna sivri dem ir şişler sokarak kanlannı akıtm ak ve G üneş
K ültü'nde m ukaddes olan ateş parçalarını ağızlarına sokm ak suretiyle Güneş
K ültü'nde birer m anası olan jestleri yapdıkları göz önüne getirilince bu garip hu-
susatm da rifaî tarikatına G üneş K ültü'nden girm iş olduğuna hükm edilebilir.

M eksika'daki Yerli K abilelerden B azıları A rasında


Sünnet O lm ak Adeti

M eksika ve G uatem ala yerlilerinin dil ve tarihleri hakkında bundan 80 sene


önce uzun tetkikatta bulunm uş olan Fransız âlim lerinden B rasseur de Bourbo-
urg'un L'H istoire de M exuque adındaki 4 ciltlik eserinin birçok yerlerinde M ek­
sika'nın İspanyollar tarafından zaptından evvel bu m em leket yerlileri arasında
sünnet olm ak âdetinin m evcut bulunm uş olduğunu hayretle kayd ve beyan et-
m ekde olm asına binaen M üslüm anlarla M usevilere aid olduğu zan olunan bu
adetin pek eski zam anlarda beşeriyetin ilk dini olan Güneş K ültü'nden m ezkûr
dinlere geçm iş olması pek m uhtem el olduğunu arz eylerim .

işbu iki kıta foto Azteklerin Güneş Kültü'ne tevfikan güneşi derin ihtiramla selamladıklarını
göstermektedir.

214

Youtube: Tanrı Mı Varmış


M eksiko şehrindeki arkeoloji m üzesinde N ahua ve tabiri diğerle A ztekler
devrine aid 2 h a u t-re lie f in yukarıdaki fotoları İspanyollar gelm eden önce Az-
teklerin kollarım çaprazvari tutarak ayin esnasında güneşi hörm etle selam la­
dıklarını gösterm ektedir. B ir zam anlar m em leketim izde m evcud bulunm uş
olan B ektaşilerin de gülbanklerini okudukları esnada tarikatlerine m ahsus olan
selam ı tıpkı A ztekler tarzında yapm ış oldukları göz önüne getirilince G üneş
K ültü'ne aid selam jestin in B ektaşiler arasında da bulunm asına hayret etm em ek
m üm kün değildir.
M eksiko'daki A rkeoloji M üzesi'nde A ztekler zam anına aid olarak m evcud
bulunan 2 kıta h aut-relief in yukarıdaki fotolarında görüldüğü üzere vaktile Az-
teklerin taşıdıkları dilim li ve etrafı sarıkla sarılm ış kavukların bir zam anlar yeni­
çerilerin taşım ış oldukları dilim li ve sarıkla sarılm ış kavuklara pek ziyade benze­
m esi cidden hayrete şayandır.
A şağıdaki fotoğrafide görüldüğü üzere M eksika'da salib şeklinde yapılm ış
pek eski m ezarların bulunm asının hayreti m ucib olacağında şüphe yoktur. B ura­
larda bu işaretin bulunm asının sebeb ve hikm etine gelince:
ilk beşeriyetin dini ve vahdaniyet prensibine dayanan bütün dinlerin anası
bundan 11500 yıl önce Pasifik denizine batm ış olan M u kıtasındaki güneş dini
olduğu Şim alî A m erika alim lerinden C olonel Jam es C hurchw ard'm m üteaddit
eserlerinde beyan edilm ekde ve salib işaretinin H ıristiyanlıktan binlerce yıl önce
M u kıtasında vücuda getirilen yüksek G üneş K üitü'nde derin bir m ana ifade eden

Dilimli ve etrafına sarık sarılmış Aztek Üst kısmı kartal tüyleriyle süslenmiş ve
serpuşu. etrafına sarık sarılmış Aztek serpuşu.

2 15

Youtube: Tanrı Mı Varmış


bir senbol olarak kullanıldığı ve salibi teşkil eden 4 kolun, A llah'ın kainatı vasi-
talarile idare etm ekde olduğu ilk m uazzam 4 kuvveti senbolize ettiği ve bu suret­
le H ıristiyan dinile hiçbir rabıta ve alakası olm ayan salibin G üneş K ültü'ndekin-
den büsbütün başka bir m anada olarak İsa'nın salb edildiğine delalet eden bir
senbol olarak İseviliğe girm iş olduğu izah edilmektedir.
M aya m edeniyetinin 3000 yıl önce bırakdığı çok m ühim arkeolojik eserleri
ihtiva eden Palenque=Palenke harabelerinden çıkarılıp M eksiko'daki arkeoloji
m üzesine nakledilm iş olan ve her iki tarafında henüz deşifre edilm em iş M aya hi-
eroglifieri bulunan işbu tarihî eserin ortasında görülen salib işareti bundan evvel­
ki sayfada m evcud salib işaretindeki m ezar gibi H ıristiyanlıkla hiçbir m ünasebe­
ti olm ayan ve m ünhasıran G üneş K ültü’ne aid bir senboldür. Bu suretle m üslü-
m aniığa G üneş K ü ltünden giren birçok hususat gibi salibin de bam başka bir m a­
nada olarak İsevî dinine m ezkûr küitden girm iş olduğundan şüphe olm adığını arz
eylerim .

Meksika'nın muhtelif yerlerinde ve bilhassa Oahaka eyaletinde bulunan salib şeklindeki


mezarlardan biri.

216

Youtube: Tanrı Mı Varmış


Bu foto, M aya m edeniyetinden kalmış olan mühim bir eserin ortasında salib işaretinin
mahkuk bulunduğunu göstermektedir.

Ş im alî A m erika'daki Sioux Yerli K abilesinin


Yaptığı Yağmur Duası

F iladelfiya'da çıkan The Saturday E vening P ost adındaki resim li ve haftalık


m ecm uanın 4 Eylül 1937 tarihli nüshasında, şim alî A m erika'da D akota eyale­
tinde yaşayan ve ecdadlarm dan m üntakil G üneş Kültü ile amil bulunan SIO U X
adındaki yerli kabilenin ecdadları gibi yağm ur duasını yapm ak için geçen ha­
ziranın birinci ve ikinci günü C annon Ball denilen yerde toplanarak bol gıda ve
yağm ura nail olm ak için dualar edip oruç tuttukları ve kabilenin geçm işdeki
m uzafferiyetleri için G üneşe şükranlarını sunarak kabilenin m üstakbel nim et
ve seadetlere nail olm ası ve akıl ve fetanet, perhizkârlık, rahm ü şefkat gibi has-
saiarın kabile efradı arasında ızdiyad ve tem adisi için güneşe karşı m ünacaîta
bulunduKİarı hakkındaki izahatı m uttali oldukdan sonra, yağm ur duasının da
diğ er m üteaddid hususat gibi m üslüm anlığa G üneş K üitü'nden girm iş olduğun­
dan şüphem kalm adı.

217
Youtube: Tanrı Mı Varmış
B ayrağım ızın Kırm ızı Renkli O lm asının Tezam m un Ettiği M an a

Yukarıda adı geçen m ecm uanın 76. sayfasında: yağm ur duasına iştirak etm ek
üzere M ontana ve D akota eyaletlerinden gelm iş olan binden ziyade kırm ızı deri­
lilerin ellerinde taşıdıkları m uhtelif renkli bayraklardan:
D üz kırm ızı renkli bayrağın = G üneş K ültü’nde honneur'ü,
Düz siyah renkli bayrağın = G üneş K ültü'nde harb ve cidali,
D üz sarı renkli bayrağın = K udsiyeti, m übarekliği,
D üz yeşil renkli bayrağın = küre-i arzı
D üz mavi renkli bayrağın = kâinatı,
D üz beyaz renkli bayrağın = elem ve ıztırabı, senbolize ettikleri hakkm daki
izahatı gördükten sonra Sioux'lar gibi vaktile G üneş K ültü'ne sâlik olan ecdadı­
m ızın T ürk bayrağı için kabul ettikleri kırm ızı rengin: şeref, haysiyet, honneur
m anasını ifade ettiğini anlayarak, öteden beri m eçhulüm olan bu m uam m ayı da
halle m uvaffak olarak ziyadesile m em nun oldum.
Şim alî Am erika, Peru ve bilhassa M eksika yerlilerinin binlerce yıl önceki ec-
dadlarından tevarüs ettikleri G üneş K ültü'ne tevfikan güneşe tazim ayinlerini ne
suretle yapm akda oldukları ve G üneş K ültü'nde m evcud bulunan birçok hususa-
tm kısm en tam am en ve kısm en az çok değişm iş bir halde olarak m üslüm an dini­
ne girm iş olduğu vesaire hakkm daki m alum at ve azahatı havi olan işbu 14üncü
raporum la M eksiko'da 3 seneye yakın bir zam andan beri devam eden tetkikatı-
m m nihayete erm iş olduğunu arz eyler ve bundan böyle burada fazla kalm akdan
hiçbir fayda hasıl olm ayacağı cihetle M eksika'da dil ve tarihim iz hakkında elde
ettiğim m ühim ve esaslı netayici cenubî A m erika'da bulacağım a em in olduğum
lengüistik ve istorik m alum atla itm am ve ikm al etm ekliğim zım nında elyevm
açık bulunan Rio de Janeiro M aslahatgüzarlığına tayin ve izam ım a lütuf ve ina­
yet buyurm alarım derin tazim lerim le m übarek eklerini öperek Velinim etim yük­
sek Ö nderim iz U lu A tam ız’dan istirham eylerim.

M eksiko-12 Birinci Kânun 1937.


Tahsin M ayatepek

218

Youtube: Tanrı Mı Varmış


İLG İLİ YAZILAR VE A ÇIK LAYICI NO TLA R

R aporu okudunuz. Rapordan önce yazılanlarla karşılaştırm a yapm ış ve üze­


rinde düşünm üşsünüzdür. Şim di biraz daha karşılaştırm a yapm anız ve değerlen­
dirm eniz için "Güneş K ültü"nü, "Ay K ü ltü 'n ü ve "Yıldız" kültlerini içine alan
Sâbiîlikle ilgili yazılar sunulacaktır. G örüleceği gibi bu yazıların kim i Türkçe, k i­
m i de Arapçadır. A rapça olanlar, burada yayım lanırken ya olduğu gibi dilim ize
çevrilm iştir ya da yayınlanan m etinlerle ne anlatılm ak istendiği anlatılm ıştır.
Türkçe olanlara ilişkin de açıklayıcı not ve değerlendirm eler yer almaktadır.
SfC

İSL A M A N SİK LO P E D İSİ'N D E K İ "S Â B İÎL E R " M AD D ESİ


M addenin ya za rı: B. Canne D e Vaux

SA B İ İLER. AL-ŞA B İA , bu isim çok ayrı iki dini fırka ya delâlet eder: 1. man-
d eîler veya subbaler olup, Elcezîre'nin Yahyâ yahudi-hristiyan (vaftizci Yahya
h ristiya n la n ) fırk a sı; 2. H arrân sâbiîleri ki, uzun zam an İslâm hakim iyeti altın­
da yaşam ış m üşrik bir fırk a olup, akidesi itibarı ile dikkate değer ve yetiştirm iş
olduğu âlim ler bakım ından mühimdir.
K ur'an'da üç defa yahudi ve hristiy anlar arasında "kitab ehli", ya n i vahy edil­
m iş kitaba sâhip kim seler olarak gösterilen sâbiîler açık bir şekilde m andeıler-
dir. İsim ş-b -' (ibrânî) "batırmak, d a ld ırm a k” kökünden, 'a ynin düşm esi ile türe­
m iş ve "vaftiz edenler, daldırm ak sûreti ile vaftiz am eliyesini yapanlar" m ânası­
na gelm iş olmalıdır. Bu m enâsiki hiç tanım ayan m üşrik sâbiîler, K ıır'anin ya h u ­
di ve hristiyanlara gösterdiği m üsam ahadan istiâde edebilm ek için, hu ismi ihti-
yâten alm ış olabilirler
A rap m üellifleri, IV. (h .) asırdan beri, H arrân sâbiîlerinden dâim a alaka ile
çok sık bahsetm işlerdir al-Şahrastânî onlara çok uzun bir bölüm ayırm ış olup,
burada akidelerini izâh ve beyân etm ekte ve bunları rûhânî cevherleri kabul
edenler, al-rûhânîyân, bilhassa yıldızların büyük ruhlarını kabûl edenler arasına
sokmaktadır. M enşe'de, onların üstâdları olarak, iki peygam ber-feylesûf 'Azi­
mlin (agathodaim on, yâni iyi d e m o n -şe y ta n ) ve H erm es’i tanır ki, bunlar sırası
ile, Şis ve Idris peygam berler ile aynı sayılır. O rpheus da onların peygam berle­
rinden biridir. B unlar hakîm, m ukaddes, m uhdes olm ayan, celâl ve azam etine

219
Youtube: Tanrı Mı Varmış
ulaşılm ası im kânsız, fa k a t ruhlar vâsıtası ile kendisine yaklaşılabilen bir ya ratı­
cıya inanırlar. Ruhlar cevherde, hareket ve durum da, temiz ve azizdirler. C evher
olarak, cism ânî m addelerden ve cism ânî m elekelerden m ünezzehtirler; m ekân
içinde hareketleri, zam an içinde değişm eleri yoktur. B unlar efendi, ilâh ve en
yüksek İlahî nezdinde şefâatçidirler; ruhu tem izlem ek, ihtirasları yenm ek ve ez­
m ek sıîreti ile, bunlarla m ünâsebete girilir. Fiilde bunlar eşyâyı m eydana getirir,
yenileştirir ve bir halden diğer hâle değiştirirler; İlahî azâm etin kuvvetini sü flî
varlıklara doğru akıtırlar ve bunların her birini başlangıcından itibâren kem âli­
ne kadar sevkederler. 7 seyyârenin idarecileri bunlardan olup, seyyareler o n la ­
rın m âbedleri gibidir. H er ruhıin bir m âbedi, her m âbedin bir küresi vardır ve
rûh, rûhun vücutta bulunm ası gibi, m âbedinde bulunur. Bâzan seyyârelere - b a ­
ba ve u n su rla ra - anne derler. İşleri bu küreleri hareket ettirm ekten, onlar vâsı­
tası ile unsurlar ve m adde âlem ine de te'sir etmekten ibarettir; m ürekkebâttâki
karışm alar ve sonra cism ânî kuvvetler bundan m eydana çıkar. K üllî varlıklar
kiillî ruhlardan, ciiz'î olanlar da c ü z î ruhlardan hâsıl olur; nitekim um um iyetle
yağm urun bir m eleği, bir m üekkel rûhu ve her yağm ur dam lasının da bir m eleği
vardır. D ünya hadiselerini, rüzgârları, fırtın a ları, zelzeleleri onlar îdâre eder ve
her varlığa kuvvet ve kanunlarını onlar dağıtırlar; m evcûdiyetleri tam am en ruh­
tan ibâret olup, m elekler gibidirler.
al-Şahrastânî doğrudan-doğruya m âbedler (hay â kil) denilen yıldızlara tapan
sâbiîler ile insan eli ile yapılm ış m âbedler içindeki yıldızları tem sil eden yapm a
putlara (aşhâş= şahıslar) tapanları biribirlerinden ayırmaktadır. al-D im aşkî’nin
N uhbat a l-d a h r’inde sâbiîlerin m âbedleri ve putları ile dinî m erâsim leri hakkın­
da çok alâka çekici bir parça vardır; m âbedlerin şekli, basam ak sayısı süslerin
renkleri, putların maddesi, kurbanların m âhiyeti seyyârelere göre de değişiyor­
du. B unlar d in î m erâsim ler tarihi bakım ından alâka çekicidir. Bu parçada ve
başka yerlerde, şüphesiz doğru olm ayan, insanların kurban edildiği ithamı var­
dır. Yahudi fe y le s û f İbn M aym un ai-D im aşkî'nin bahsettiği putlara benzer putlar
gördüğünü söyler. al-Şahrâstanî ayrıca şöyle ilave etmektedir: Bütün sâbiîlerin
üç duâsı vardır. B ir ölünün cesedine tem âs ettikten sonra gusl ederler; dom uzun,
köpeğin, pençeli yırtıcı kuşların ve güvercinin eti haramdır. Sünnet yaptırm azlar;
boşanm aya ancak hâkim kararı ile m üsâade ederler ve iki kadın ile evlenm eği
kabul etmezler.
Sâbiîler önce Elcezîre'nin şim alinde yayılm ışlardı ve m erkezleri eski H ar­
ran'da idi; d in î m erasim dilleri Süryânîce idi. H alîfe al-M a'm ûn onları takip ve
m ahvetm ek istedi; fa k a t fik r î m eziyetleri kendilerine m üsâm aha gösterilm esini
te'm in etti. 259 (872)'a doğru, m eşhûr Sâbit b. Kurra [b.bk.], dindaşları ile m ü ­
câdele ettiğinden, H aırân'da cem âatten kovuldu ve Bagdad'a gelip sâbiîliğin bir
kolunu te'sis etti. B agdad sâbiî cem âati bir m üddet sükûn içinde yaşadı; fa k a t ha­
life al-Kâh'ır onları tazyik etm eğe başladı ve Sâbit'in oğlu Sinân'ı islâm iyeti ka-

220

Youtube: Tanrı Mı Varmış


bûle zorladı. A ş.yk.364 (975)'te, halîfe M u tî ile Tâ'i'in kâtibi olan Abû İshâk b.
H ilâl al-Şâbî, Harı ân, Rakka ve D iyâr-M uzar'da bulunan dindaşları lehinde, bir
m üsâm aha ferm â n ı çıkarttı ve B agdad sâbiîlerini him âye etti. XI. (m. asırda B a g ­
d ad ve H arrân'da hâlâ p ek çok sâ b iî var idi. 424 (1033)'te, H arrân'da bir kale
gibi olan bir ay m âbedinden başka, bir şey yo k idi; bu m âbed zikredilen tarihte
M ısır F âtım îleri tarafından zaptedildi. XI. (m .) asrın ortasından sonra H arrân
sâbiîlerinin izleri kaybolm aktadır; bu ası m sonuna kadar, Bagdad'da bunlara te-
sâ d iif olunuyordu.
Bu d in î fırka n ın m eşhur şahsiyetleri şunlardır: m üm taz bir hendese âlimi,
benzeri az bulunur bir hey'et âlim i, m ütercim ve fe y le s û f olan Sâbit b. Kurra; ta-
bîp ve m eteoroloji âlim i olan Sinan b. Sâbit; aynı âileden diğer tabîp ve hey'et
âlim leri, m üverrih olan Sâbit b. Sinan ve H ilâl b. M uhassin; vezir Abû Ishâk b.
H ilâl ve bu âilenin diğer uzuvları; m eşhur hey'et âlim i al-B attânî (Albategnus);
riyâziyeci A bu C a'far a l-H âzin; al-Falahât al-nabatîya m üellifi İbn Vahşîya, ken ­
disinin m üslüm an olduğunu söylerse de, tam âm iyle sâbiî m ezhebine mensuptur.
H akkında kat'î p e k az şey bilinen m eşhur elkim yâcı C âbir (Geber), m uhtem el
olarak, sâbiîdir. Bu âlim ler al-D im aşkî'nin m âdenler kısm ında zihredilmişlerdir.
Bibliyografya- M andeîler hakkında bk. W. Brandt, D ie M andâische Religion
(Leibzig, 1889); ayn. mil., M andâische Schriften (G öttingen, 1893); ayn. mil.,
D ie M andâer (Verh. Ak. Am st. Letterk., yeni seri, X VI, nr.3); F. Scheftelow itz, Die
Entstehung der m anichâischen R eligion und des Erlösungsm ystrium s (G iessen,
1922); H.H. Schaedeı; D er İslam , (1923, XIII, 320-333); Pedersen, T he Sabians
(A cab-nâm a), Cam bridge, 1922. H arrân sabiîleri hakkında: D. Chw olson, Die
Ssabier und der Ssabism us (2 cilt; Petersburg, 1856); de Goeje, M ém oire post­
hum e de Dozy contenant de nouveaux docum ents pour l'étude de la religion des
H arrâniens (1883'te Leiden'de toplanan m illetler-arası şarkiyatçılar kongresinin
6. toplantısı çalışm aları, II, 291-366); M uham m ed al-Şahrastânî, K itâb alm ilâl
va '1-nihal (Book o f R eligions and Philosophical Sect, nşr. Cureton, London,
1846, II, 202-251); al-D im aşkî, C osm ographie (nşr. A.F. M ehren, Petersburg,
1866, s.39-48); al-M as'ûdî, M urûc (Paris tab., IV 61-71.)
(B. CARRA D E VAUX)

M addenin D eğerlendirilm esi

C arre De Vaux, burada klasik İslam k ay naklan üzerinde duruyor, kim i yer­
leri açıklıyor, kim i yerlerde de kendi görüşünü belirtiyor. Kabul etm ek gerekir
ki, bu yazarın konuyu kavram ası, bundan sonra sunulacak olan İlahiyatçı P rofe­

221
Youtube: Tanrı Mı Varmış
sör C errahoğlu'nunkinden çok daha yeterlice. Ö bür Türkçe yazıların sahipleri-
ninkinden d e ... Örnek: Şehrestani'nin kitabındaki "heyâkil" sözcüğü "heykel"in
çoğuludur. "H eykeller" dem ektir. A m a burdaki "heykel", T ürkçem izdeki "hey­
kel (taş, tunç, pişm iş toprak gibi dayanıklı m addelerden yapılm ış insan, hay­
van. .. b etisi)” değildir; "tapm ak” anlam ındadır. A slı "h ek allu 'd u r ve "Yaratış"
öyküsü, "Tufan" öyküsü gibi öykü ve inançlarla birlikte, birçok sözcük gibi
A kadça yoluyla Süm erceden Yahudi ve H ıristiyan kaynaklarına geçm iştir. (Bkz.
Prof. Dr. Philip Hitti, Tarihu Suriye ve Lübnan ve Filistin, A rapça, B eyrut, 1958,
s. 149, not:2.) Sonra da İslam kaynaklarında y er almıştır. N iceleri g ib i... Carre
De Vaux, sözcüğü doğru anlam ış ve "tapınak" anlam ını verm iştir. Cerrahoğlu
ise sözcüğü Türkçedeki anlam ında düşünm üş olduğunu belli ediyor. C arre De
Vaux, "Şehrestani, doğrudan doruya m âbedler-heyâki! denilen yıldızlara tapan
Sâbiîler ile insan eliyle yapılm ış m abedler içindeki yıldızları tem sil eden yapm a
putlara tapanları birbirlerinden ayırm aktadır" diyerek doğru açıklam ada bulunu­
yor. "M abedler denilen yıldızlara tapan Sâbiîler", Şehrestani'nin kitabındaki
”A shabu'1-H eyâkil’1in karşılığıdır.
B ununla birlikte C arre De Vaux'nun da, birçoklarının düştüğü bir yanlışa
düştüğü görülüyor: Yazar, K ur'an'da sözü edilen "Sâbiîler"in "Vaftizci Yahya
H ıristiyan'ları (M andéenler)" olduğu görüşüne eğilim li. B atı'daki doğubilim cile-
rin birçoğunun bu görüşü işlem elerindeki nedenin; H ıristiyanlık eğilim leri yü­
zünden, Sâbiîliği H ıristiyanlıktan doğm uş ya da bu dinin etkisinde yapılanm ış
gösterm e çabasıdır. Bu yanılgı, bizim yazarlarım ızdan kim ilerini de alanı içine
sürüklem iş görünüyor. Ö rneğin O rhan H ançerlioğlu. inanç Sözlüğü'nde, Sâbi-
îlik m addesinde, bir ayraç içinde "H ıristiyan" dem iş ve böylece, Sâbiîliği, H ıris­
tiyanlıktan b ir kesim diye sunm uştur. Ve "Bir H ıristiyan m ezhebi" diyor. H an­
çerlioğlu bu arada bir çelişkiye düşm üştür: Aynı m addede, "K im ilerine göre de
bir Yahudi m ezhebidir. İbrâhim Peygam ber'in dinine bağlıdırlar. Ve öğretilerine
M andeizm denir" diyor. Ekliyor: "Elcezire bölgesinde yaşayanlara M andeenler,
H arran'da yaşayanlara Sâbiîler." O ysa doğubilim cilerin "Vaftizci Yahya H ıristi-
yanları" dediği kesim , "M andeenler"dir. "Vaftizci Yahya H ıristiyanları" am açla­
nıy o r gerekçesiyle Sâbiîliği "bir H ıristiyan m ezhebi" diye nitelem işken, kalkıp,
bu kesim le eşanlam lı olan "M andeenler"i "Y ahudilik"ten bir kesim olarak gös­
term esi çelişkidir. H ançerlioğlu bu çelişkisini, "M andeizm " m addesinde, "Yahu­
dilerce sapkınlık sayılan bir Yahudi tarikatı" diyerek de gösterm iştir. Esasen b il­
m ediği başka örneklerle de belli olan H ançerlioğlu'nun bu konularda yazm am a­
sı gerekir. Ya da çok dikkatli olm alı.
G erçek o ki, Sâbiîlik, ne H ıristiyanlıktan ne de Yahudilikten bir koldur. "Vaf­
tizci Yahya H ıristiyanları" da denen "M andeenler" ya da başkaları ele alındığın­
da, bunlarda, "H ıristiyanlık"taki ve "Y ahudilik"teki inanç ve ibadet biçim lerine
tanık olunabilir. A m a bu, Sâbiîliğin, H ıristiyanlıktan ya da Yahudilikten bir kol

Youtube: Tanrı Mı Varmış


olduğunu gösterm ez. D aha önce de belirtildiği ve Tahsin M ayatepek'in raporuy­
la da ortaya konulduğu gibi, bu dinler birçok şeyini Sâbiîlikten, "G üneş Kül-
tii"nden, "Ay K ü ltu 'n d en almıştır. D eğerlendirm e yapılırken, söz konusu kültle­
ri içine alan Sâbiîliğin, bütün bu dinlerden daha eski olduğunu unutm am ak gere­
kir. Sâbiîiik, M uham m ed dönem inde de köklü bir geleneğe sahipti. Y öredeki tüm
dinleri etkisi altında tutagelm iş büyük bir dindi. O nedenle K ur'an'daki "Sâbi-
îler"le, belirli bir m ezhep değil, birçok yöreyi kaplam ış, kurum laşm ış, geniş çap ­
lı bir dinin inanırları am açlanıyor. Bunların inandıkları din Yahudilik ya da Ya­
hudilikten bir kesim de olam az. E ğer öyle olsaydı, Yahudiliğin ikinci kurucusu
sayılan M usa İbn M eym un, ileride kitabının bir bölüm ünden alınm a yazılarında
da görüleceği gibi, olanca gücüyle Sâbiîliğin karşısına çıkm az ve savaşm azdı.
Kısacası: İleri sürülen kimi görüşlerin tersine, Sâbiîiik herhangi bir dinin kolu,
"m ezheb"i değildir, birçok din kendisine kol ve dal olm uş bir bağım sız dindir.

223
Youtube: Tanrı Mı Varmış
K U R'AN 'I K E R İM VE SÂBİÎLER

Dr. İsm ail Cerrahoğlu


(A Ü ilahiyat Fak. D ergisi,
cilt: X, yıl: 1962, s .103-104)

a- K ıır'a tı'd a Sâbiîler:

K u r a n ı Kerim 'de Sâbiîlerden üç yerde bahsedilir. Bakara suresinin 62. aye­


tinde, "iman edenlerle, M usa dinini kabul edenler, Nasraniler, Sâbiîler içinde A l­
laha ve ahiret gününe inananlar ve yararlı işler işleyenler, nezdi İlâhideki m ükâ­
fa tla rın a erecekler ve hiçbir korkuya uğram ıyacaklar, hiç de m ahzun olm ıyacak-
lardır". M âide suresinin 72. ayeti d e ,y u k a rk i ayetle aynı anlamdadır. Yalnız "Sa­
bitler" kelim esi "vav" harfi ile m eıfu ve "nasraniler" kelim esile yer değiştirm iş­
tir. H ac suresinin 17. ayetinde, "İman edenler, Yahudi olanlar, Sâbiîler, N asrani­
ler, Mecûsiler, M üşrikler yok mu, H ak Taâla her şeye hakkile şahittir" diye buy-
rıılmaktadır.
A caba bu Sâbiîler kim lerdir? Bunların, iman edenler, Yahudiler, N asraniler
ve M üşrikler arasındaki yeri nedir?
Bakara ve M âide surelerindeki ayetlerde, İm an edenler, Yahudiler, Sâbiîler,
N asara diye dört sın ıf zikredilmiştir, im an edenlerin, diğer üç gurubla zikredil­
m esi ayrı bir hususiyet arzetmektedir. Burada iman edenlerden m aksat, hakiki ve
sam im i m üslüm anlar olm ayıp, görünüşte nıü'min hakikatte ise m ünafık olan kim ­
selerdir.1 Çünkü, M üslüm anlık, zâhiren iman etmekten ibaret değildir. Z âhiri bir
m üslüm anlığın, Yahudi, N asara ve Sâbiîlerden büyük bir fa rkı olam az. H akiki
iman olm adan, yapılan iyi işler dünya için fa yd a lı olsa bile, âhiret için m üfid ola­
maz. D evletin idaresi altında, m üslim ve gayrı m üslim ler bulunabilir. İslam dev­
letinde, herkes m ensub olduğu diyanetle tanınır yani din hürriyetine büyük ehem ­
m iyet verilirdi. Bunlar, Islam a girm eleri için zorlanam az, akidelerine kcırışıla-
m az ve kendi diyanetlerine karşı m es'ul addedilirlerdi. B u suretle vazifesini y a ­
pa n bir gayrı m üslim , bir m ü'm in gibi ve hatta ondan daha ziyade dünya nim eti­
ne sahip olabilirdi. Fakat İslam ın vâdettiği saadet yalnız bu yönden değildir,
bundan başka âhiret ciheti de m evzu bahistir. Bu iki suredeki ayetler, iki bölüm ­
de m ülahaza edilebilir. B irinci bölüm , Yahudi, Sâhiî ve Nasaraya dünyada, müs-
liim anlarla beraber adalet ve hürriyet vâdeden bir m üjde ile, zahiri m üslüm an-
lara ise bir tehdidi ifade etmektedir. İkinci bölüm, hakiki m üslüm anlara m utlak
bir tebşiri ihtiva etmektedir. K ısacası, birinci kısım , İslam şeriatının dünyaya ta­

i Ez-Zamahşeri, e t-K e şşa f an hakaiki gavam izi't-T en zil Kahire, 1373/1953,1.109.

224
Youtube: Tanrı Mı Varmış
alluk eden hüküm lerini, ikinci kısım ise hakiki imana sahip olanların âhiretteki
dini ahkâm ını ifade etmektedir.
K ur'an'ı K erim in bahsettiği Sâbiîlerin kim ler olduğu hususunda gerek m üslim
gerekse gayrı m üslim miielleflerin verm iş oldukları haberler çok çeşitlidir. Biz
bunların hangi din sâliki olduğunu tetkike geçm eden evvel, A raplar indinde "Sâ-
biî" kelim esinin delalet ettiği m anâyı araştırm am ız lüzumludur.

b- Sâbiî kelimesinin anlamı:

A rap ça d a , "Sabee" kökü, "bir dinden çıkıp diğer b ir dine girm e" veya "hak­
tan batıla m eyletm e"2 ya h u t E bu H ayyan (654-746/1256-1345)'nın ifadesine
göre "m eşhur bir dinden çıkıp, d iğ er b ir d ine girm eye" d e n ir} Kureyşliler, g e ­
rek H azreti P eygam bere, gerek sahabeye M ekke'nin m üşrik dinini kabul etm e­
yip , yen i bir din olan İslam iyete girdikleri için, onlara "Sâbiî" dem işlerdi. B e ­
riû C ezîm e kabilesi m üslüm an oldukları zam an, İslam olduk m anasına "sa-
ba'nâ, saba'nâ" diye bağırm ışlardı,4 P eygam ber zam anında m üslüm an olan
kim selere, m üslüm an oldu m ânasına "kad sabee" diyorlardı.5 K eza Ebu Z er el-
G ıfâ rî (Ö. 3 2 /6 5 2 ) ’nin M üslüm an oluşunu bildiren haberde aynı kelim enin k u l­
lanıldığı görülür.6
F akat bu "Sâbiî" kelim esinin, M üslüm anlar tarafından iyi karşılanm adığını
ve bu lafzı reddettiklerini m üşahade etm ekteyiz. Kureyş m üşrikleri, m üslüm an-
larla alay etm ek ve onları rencide etm ek için bu kelim eyi kullanıyorlardı. C em il
b. M a'm er el-Cum ahi, H azreti Ö m er (Ö. 23/644)'in m üslüm an oluşunu, Kureyşe
"Ey K ureyş bakınız, Ö m er İbnu'l-H attab S â b iî olm uş" diye bildirince, Ömer, y a ­
lan söylüyorsun "ben M üslüm an oldum " dem iş ve bu lafzı reddetm işti? B enû Ha-
nife reisi, Sum am e b. A sal m üslüm an olunca, ona S â biî mi oldun diye sorulm uş,

2 Fahruddin er-Râzî, M efatihü'l-G ayh, İstanbul, 1307, c.I, s.548; İbn Manzur, L isa n u î-A ra b , B e y ­
rut, 1374/1955, c.I, s.108; Ebu’s-Suud, İrşadu'l-Akli's-Selim , (M efatihu'l-G ayb ham işinde), c.I,
s.550; Ahm ed b. M uhamm ed el-Feyyum i, K itabu 'l-M isbah il-M u n ir, Mısır, 1316, c.I, s .152; el-
Cevheri, es-Sıhah, M ekke, 1376/1956, c.I, s.59; ez-Z ehibi, Tâcu'l-Arus, Mısır, 1306, c.I, s.86; Ebu
U beyde, M eca zu l-K u r'an , Mısır, 1374/1955, c.I, s.43; ez-Zam ahşeri, Esasu'I-Belağa, Mısır, c.II,
s.2; E l-K eşşaf, c.I, s. 109.
3 Ebu H ayyan el-endelusi, Tefsiru B ah ri’l-M uhit, M ısır, 1328, c.I, s.239.
4 L isan ıı’l-A rab, c.I, s.108; İbn Kesir, Tefsiru'l-Kur'ani’l-Azim , Mısır, 1376/1956, c.I, s.104; Ahm et
ibn H anbel, M usned, Mısır, 1313, c.III, s.492 ve c.IV, s.341; M efatihu'l-Gayb, c.I, s.549; et-Tabe-
rî, C a m iü l-B eyâ n , Mısır, 1374, c.II, s. 146; T âcu ’l-A rus, c.I, s.86; Cevat A li, Tarihu’l-A rab K ab-
le ’l-İslam , Bağdad, 1377/1957, c.V, s.368-369; E n cyclopaedia B ritannica, c.X X IX , s.790. (M aka­
lem izde adı geçen İngilizce eserlerden, A sistan Esad Coşan'm yapmak lutfunda bulundukları ter-
cem e ile faydalandık. Kendilerine burada teşekkür ederiz.)
5 L isa n u ’l-A rab, c.I, s.108.
6 El-Buhârî, el-C â m iu ’s-Sahîh, Mısır, 1345, c.IV, s.221-222.
7 İbn Hacer, e l’-Isabe f i T em yizi’s-S ah abe, Mısır, 1358/1939, c.I, s.246; Mahmud Esad, Tarih-i D i­
ni İslam , İstanbul, 1327-1329, c.III, s.205.

225
Youtube: Tanrı Mı Varmış
o da cevaben "hayır, fa k a t M üslüm an oldum " dem işti.8 Yukarıda zikrettiğim iz B e­
rn'i Cezîrne kabilesinin, hangi hal ve şartlar altında, İslam olduk m anasına "sa ­
b a ’na sa b a ’na" dediklerini bilem iyoruz. O nların "saba’na" dem eleri, herhalde
eski dinim izden yeni dine m eylettik m ânasında olsa gerektir.

c- Sâbiîlerin menşei:

Sâbiîlerin m en şe’lerinin ne olduğu üzerinde ih tila f edilmiş. Onları H azreti


N u h ’a, Ş it’e ve Ibrahim P eygam ber’e ulaştıranlar olduğu gibi, yine onları kitabî­
lerden olan yahudi ve hristiyanlığa intisab ettirenler de vardır. F akat hakikat
olan şey, onların çok eski bir diyanete sahih olmalarıdır. K u r’anı K erim in ifade­
sinden de anlaşıldığına göre, Sâbiîler hususi dinleri olan bir cemaattir. Zira on­
lar, orada m üstakil din sahihleri arasında zikredilmişlerdir. Eş-Şehristani (469-
548/1071 -1153) Sâbiîleri, İbrahim Peygam bere tâbi olan H unefanın m ukabili ol­
duğunu sö y le r9 İbn H azm (383-4561993-1064) da, onlar, H azreti İbrahim in p ey ­
gam berliğini kabul etm ezler dem ektedir. . . 10 E l-M es’udi (Ö. 346/957)’nin ifade­
sinden de anlaşıldığına göre H arran Sâbiîlerinin heykelleri arasında, İbrahim in
babası Â ze r ’in de bulunm ası, onların, İbrahim e m uhalefet ettiklerini gösterir. 11
Yine aynı m üellif, bu m ezhebi ihdas edenin de ism ini verm ektedir,12 Sâbiîlerin,
H azreti A dem , N ûh, H erm es = Idris, A zim un = Şis, Yahya gibi zevatı peygam ber
addettikleri zikredilm ektedir.13

8 M usnedu Ahm ed, c.II, s.452.


9 Ferid Vecdi, D âiretu î-M aarif, c.V, s.426; et-M ü el v e ’n-N ihal (el-Fasl haşiyesinde), c.II, s.76.
10 İbn Hazm , el-F asl, Mısır, 1347, c.I, s.84; El-M es'udi, et-Tenbih v e ’l-İşra f adlı eserinde Sâbiîli-
ğin, Hunefa karşılığı olduğunu ve B izans’ın H ıristiyanlığı kabul etm eden evvel 374 sene 3 ay
m üddetle Sâbiî hükümdarlar tarafından idare edildiğini zikreder (s.106). İbnu'n-Nedim, H alife
Hânın er-Reşid'e tercüme edilen münzel kitaplardan biri dolayısıyla, bu kitabın salikleri, İbrahim
Peygamber'e inanan ve ondan suhuflar alan sâbiîlerdir, dem ektedir (bkz. el-F ihrist, s.32).
M üsteşriklerden bazısının hunefa hakkındaki görüşleri başkadır. Onlara göre hunefa, Hıristiyan
dinine girip, bu dinin esaslarını eski âdet ve itikadlar ile karıştıran bir nevi nasrani şiasıdır. On­
lar aslında H ıristiyanlığa m uhalefet edip, bir A llah’a inanırlar ve Allah için bir evlat kabul etm ez­
ler (bkz. C evad A li, Tarihu’l-A rap K able'l-İslam , Bağdad, 1377, c.IV, s.291). Bu hanif kelim esi­
nin A ram iceden geldiğini ve yıldızlara tapan Sâbiî ve m üşrikliği ifade ettiğini söyleyenler olm a­
sına rağmen, Kur'an'ı Kerim'de geçen hanif ve hunefa lafızlarının daima tevhid ve M üslüm an ke­
lim esinin mûradifi olarak kullanıldığını görm ekteyiz. (Bkz. Bakara Suresi, ayet 135; Â l-i İmrân
Suresi, ayet 67; Yunus Suresi, ayet 105; Nahl Suresi, ayet 120; Hac Suresi, ayet 3; B eyyin e
Suresi, ayet 5.)
11 El-M es'udi, M urucu'z-Zeheb, Mısır, 1367/1948, c.II, s.247.
12 Aynı eser, c.I, s.223.
13 Fazla malumat için bkz. E s-Seyyid Abdu'r-Razzak el-H aseni, es-Sâbiûn f i H âdirihim ve M âdi-
hinı, Sayda, 1374/1955; Abdu'l-Kahir el-Bağdadi, el-Farku Beyne'l-Fırak, Mısır, 1376/1948,
s . 177; el M ilel ve'n-Nihal, c.II, s. 112; E n cyclopédie de ¡'İslam, c.IV, s.22-23.

226

Youtube: Tanrı Mı Varmış


A nlaşılıyor ki, Sâbiîlik, esas itibarile m ünzel olması m elhuz ve fa k a t zam anın
geçm e sile m u h telif dinî, fe ls e fî ve siya sî tesirler altında kalarak değişikliğe uğ­
ram ış ve gizlilik iktisab etm iş bir mezhebdir. B u bakım dan m ezheb tarihçileri on­
ları incelerken ilk ve sonraki Sâbiîler diye ele almaktadırlar, ilk Sâbiîler daha zi­
yade K eldaniler ve Süryanilerdir. M uham m ed H am idullah da onların m enşeinin
B abilonyalı olduğunu ifade etm ektedir,14 Sonraki Sâbiîler ise, Yunan, Yahudi,
İran, Rom a ve İslam tesiri altında kalm ış M ezopotam ya kavim lerinin enkazıdır.
İslâm idaresi altında iken, bunların toplu olarak bulundukları yerler, H arran ile
B asra civarındaki Betayih mıntıkasıdır.
E kseri müsteşrikler, K ur'anda geçen Sâbiîlerin, H azreti Yahya'ya tâbi olan
M andêenler olduklarını ileri sürmektedirler. Carra D e Vaux, İslâm A nsiklopedi­
sindeki m akalesinde, "Sâbiî isminin birbirinden fa rklı iki fırka ya işaret edildiği­
ni zikrettikten sonra. K u r a n d a geçen Sâbiîler, vahyedilm iş bir kitaba m âlik olan
Yahudiler ve H ristiyanlar arasında tem sil edilmiştir, görünüşe göre bunlar M an­
dé enlerdir" demektedir. Bunu teyid için de sa b iî kökünün "s-b," olduğunu, bunun
da daldırm a "vaftiz" m ânasına geldiğini iddia etm ektedir,15
Yukarıda, B akara ve M âide surelerindeki Sâbiîler kelim esinin birinde "ya" ile
m ansub, diğerinde ise "vav" ile m erfu olduğunu söylem iştik. M. K asım ırski'nin
K u r a n tercüm esine, giriş ve notlar ilâve eden G.H. Bousquet, bu iki ayetteki irab
fa rk ın ı bir nisbet fa rk ı addederek Sebéenler m utaassıb Hristiyanlardır. Bunları
yıldızlara tapan ve m üşrik olan S a b éit’lerle karıştırm am ak icab eder diye ihtar­
da bulunm uştur:16 G erçi ileride görüleceği gibi, Sâbiîler adı altında biri ehli ki-
tab, diğeri m üşrik iki sın ıf bulunduğu zikredileceğine göre, bu ihtar pek esassız
değilse de, bu iki kelim eyi fa rklı anlam larda gösterm ek de doğru değildir. Bu, her
iki ayetteki Yahudi veya N asara lafızlarını ayrı ayrı gösterm ek gibi bir şey olur.
A dı geçen K asım ırski tercüm esi esas alınarak m eydana getirilen "Le K oran
A nalysé" adlı eserde, bu iki ayet, tolérance bölüm üne konulm uş ve altına da şö y ­
le bir hâşiye ilâve edilm iştir: "Eski M üslüm an m üctehidleri B akara ayetinin, M â­
ide ayetile nesh edilm esini istiyorlar. Bu ise m ezheb taassubunu her m ikyasın ha­
ricine çıkarm aktadır.. ."17 E douard M ontet de, N esh teorisinin, K u r’andaki tena­
kuzları gösterm em ek için, m üslüm an ilâhiyatçılar tarafından ihdas edildiğini ve
bu ayetin de nesh edilm iş olduğu fikrin d e olduklarını zikreder,18
14 M uhamm ed Hamidullah, Le C oran, Paris, 1959, p. 13.
15 E n cyclopédie d e l'islam , c.IV, s.22. (Kur'an'daki Sâbiîlerin, M andêenler olduğu hususunda fazla
malumat için bkz. E n cyclopaedia o fR e lig o n a n d Ethics, c.VIII, s.390 ve c.V I, s.519; E n cyclo­
p a e d ia Britannica, c.X X IX , s.790; Edouard M ontet, le C oran, Paris, 1949, p.82. 198.)
16 M. Kasım ırski, Le C oran (Bibliothèque Charpentier), c.II, s.600.
17 Fazla tafsilat için bkz. Muhammed Hamdi Yazır, H ak D in i Kur'an D ili, İstanbul, 1935, c.II,
s. 1744. (Jules la Beaume'tn le K oran A n alysé adlı eseri, Muhammed Fuad Abdu'l-Bâki tarafın­
dan Tafsilu Ayati'l-Kur'an adıyla Arapçaya çevrilm iş, fakat Fransızca aslındaki haşiyeler nakle-
dilmem iştir.)
18 Edouard M ontet, L e C oran, Paris, 1949, p .198 (haşiye).

227

Youtube: Tanrı Mı Varmış


B urada şunu söylem eliyiz ki, ne eski ne de yeni İslam âlim lerinden hiçbiri, bu
iki ayetin birbirile nesh edilm iş olm asını ne istiyorlar ve ne de tasavvur ediyor­
lar. Islâm âlim leri, iman esaslarında nesh m üm kün olm adığına ittifak etm işler­
dir. im a n hususundaki K ur'an'ın bir ayeti, diğerini nesh değil, bilakis tasdik eder.
Islâm da neshin m evzuu, zam an ve m ekan ihtilaflarile değişm esi icab eden fe r 'i
hüküm lere âid olur. H albuki bu iki ayet fu ru a tta n değildir. Sonra bu iki ayette a y ­
rı iki hüküm de yoktur. H angisi hangisini nesh edecek. Burada neshin m evcudi­
yetini ilan etmek, garezkârlık ifade etm ekten başka bir şey değildir.

d - A k id e le r i:

M uh telif ceryanlar altında kalmış olan Sâbiîlerin akideleri hakkında denilenler


çok çeşitlidir. Bu husustaki rivayetler daha ziyade deliller ikame edilmeden zikre­
dilmiştir. E bui-F erec (623-685/1226-1286) onlar hakkında "Sâbiîliği tetkik ettik,
onların daveti eski Keldanilerinki ile aynıdır" demektedir:19 Bu hususta daha g e­
niş malûmatı, eş-Şehristani şöyle anlatm aktadır:20 "Hazreti İbrahim zamanında
insanlar Hunefa ve Sâbiî diye iki guruba ayrılıyordu. Sâbiîler, hakim, sânî, m üdeb­
bir bir Allahın, âlem leri yarattığına inanırlar. F akat böyle bir Allaha ulaşmak çok
zordur, ona ancak m utavassıt olan ruhanilerle ulaşılır derler. Çünkü ruhaniler te­
miz ve mukaddes olduklarından Allaha daha yakındırlar. Hunefa ile Sâbiîler ara­
sında, beşeri nübüvvetle, ruhani nübüvvetin efdaliyeti meselesi üzerinde m ünaka­
şalar yapılmıştır. Hunefa, Allahla bizim aramızda, beşerden bir mutavassıta ihtiya­
cım ız olduğunu söyler. Bu, öyle bir beşer ki, ism et ve hikmet derecesi ruhaniyette-
kinden üstün, beşeriyeti bakımından bize benzer, ruhaniyet cihetile bizim fevkim iz­
de olsun, vahiy alsın ve bu aldıklarını insanlara telkin eylesin demişlerdir. Sâbiîler
ise, insan nevi, şehvet ve gadabdan hali değildir. Bu iki vasıf, İnsanî hased ve fe n a ­
lığa şevke der. Bu hallerle m uttasıf olan cismaniyet, bunlardan münezzeh olan ru-
haniyetin sıfatlarile bir olabilir mi? diye cevap vermişlerdir. Hunefa ise, Onlar, in­
sanın sadece şehvet ve gadab gibi nefsaniyetten teşekkül etmediğini bilmiyorlar
mı? Onların bu iddiaları m ugalâtadan ibarettir, derler."
Sâbiîler aradıklarını yerde ve insanlıkta değil, sem ada ve gökteki cisim lerde
bulm ak istemişlerdi. C ism aniyeti ezerek ondan alâkayı kesm ek istiyorlar. H albu­
ki ruhaniyet ve cism aniyetin kıym etli yönleri olduğunu düşünmüyorlar. Cisim
ruhtan m üteessir olduğu gibi, ruh da cisim den m üteessir olur. Ruh da, cisim de
A lla h ’ın eseridir. C ism aniyet haddizatında ve fıtra tın a nazaran fe n a lık m ebdei
değildir. C ism aniyetîe öyle fa zile tle r var ki, onlar ruhanilerde bulunam az. Ruha-

19 Ebu'l-Ferec, Tarihu M u htasari'd-D uvel, Beyrut, 1890, s.266.


20 E l-M ilel, c.II, s.76-83 (el-Fasl haşiyesinde) keza bkz. Dâiretu'l-M aarifli Ferid Vecdi, c.V, s.426-
429; E n cyclopédie de ¡’İslam , c.IV, c.22.

228

Youtube: Tanrı Mı Varmış


niyet ve cism aniyeti toplayan insanoğlu, m ücerret ruhaniyete nisbetle A llaha d a ­
ha yakındır. Bu bakım dan melekler, insanların hizmetindedir. O halde cisim ha­
kir görülm em elidir. Sâbiîler, beşerden m elek yapm ağa kalkışarak itidalden uzak­
laşmışlardır, ruhaniyet etrafında dolaşırken, ruhsuz cisim lerden m edet um m aya
kadar tenezzül etm iş vahdet ararken kesret ve şirt içinde yuvarlanmışlardır. Yal­
nız ruhani tavassut isteyen Sâbiîler onlardan doğrudan doğruya yardım alm aya
çare bulam ayınca, ruhaniyet heykelleri diye, yedi gezegene ve yıldızlara iltica et­
mişler, hatta onları, m abedlerine ve evlerine indirip duvarlarına nakşederek o n ­
lara ibadet etmişlerdir.
Zam anın geçm esile, nasıl diğer dinlerde fırka la şm a la r olm uşsa, S â biî diyane­
tinde de ayrılıklar olmuştur. Itikad bakım ından, Sâbiîlerin başlıca dört fırk a ya
ayrıldığı zikredilir - 1
1 .si, Eshabı ruhaniyât: Bu alem in m ukaddes, hâkim bir yaratıcısı vardır. Ona
m utavassıtlar vasıtasıile ulaşılır. Bu m utavassıtlar da tem iz ve m ukaddes olan ru-
haniyundur.
2.si, Eshabı heyakil: Allahla kendileri arasında m utavassıt olan tem iz ve m u­
kaddes ruhani varlıkların görünür bir şey olm ası lâzım geleceğini hissetm işler ve
yed i gezegeni ruhaniyet heykelleri addederek onlara iltica etmişlerdir. O nlara
göre bu alanda, hayır ve şerri, sıhhat ve hastalığı m eydana getiren yıldızlardır.
B undan dolayı, insanların yıldızları ta'zim etm esi vâciptir. Zira onlar şu alem in
düzenini tem in etm ektedirler
3.sü, Eshabı eşhas: B unlar da m utavassıta kâildirler. G ezegenlerin ve yıld ız­
ların bazen görünüp bazen kaybolduklarını görmüşler. Onların yerine kâim o la ­
cak ve dâim göz önünde bulunacak heykellerini yapmışlar, sonra onlara tapm a­
ğa başlamışlardır.
4.sü, el-H ululiyye: Ecram ve âfakı yaratan bir Allah vardır. O zatında birdir,
yed i gezegende ve şahıslarda tekessür eder. Bu çokluk, Onun zatındaki vahdeti
iptal etm ez derler. İbn B atuta (703-771/1304-1369) ve diğer bazı tarihçiler, bun­
ları H arraniler diye ta v sif etm işlerdir:23
B u bilgilerden, Sâbiîler hakkında şöyle kronolojik bir netice elde edebiliriz.
1- A slında bir m ünzel dinden iktibas ve inhiraf,
2- M elaikeye (ruhaniyete) ibadet
3- Yıldızlara ibadet

21 Sâbiî fırkaları hakkında fazla malumat için bkz. ei-M ilel ve'n-Nihal, c.II, s. 116; E s-S eyyid
Abdurrazzak el-H aseni, es-Sâbiatu K adîm en ve H adisen, Mısır, 1931, s.16-22; es-Sâbiûn fi
H âdırihim ve M âdihim , s.23-27; H ak D in i K u r a n D ili, c.II, s .1757-1770.
22 M eta fih u i-G a yb , c.I, s.549; E n cyclopédie de ¡'İslam, c.IV, s.23.
23 E s-Sâbietu K adîm en ve H adisen, s.20.

229
Youtube: Tanrı Mı Varmış
4- Putlara ibadet
Şim di biraz da, haklarında en fa zla m alûm at sahibi olduğum uz H arran Sâbi-
îleri ile M andéenler üzerinde duracağız.

e- Harran Sâbiîleri:
H arran, putperest olan Süryanilerin m erkezi idi. Islâm devrinde bile burası,
ve seni diyanetle Yunan Kültürünün m erkezi olarak kalmış, orada felsefe, riyazi­
ye ve astronom i tedris edilmişti. Sâbiîler hakkında, Islâm yazarlarının en çok
bahsettikleri de bunlardır. H albuki bu bölge halkının Sâbii ism ini alması M e'm un
(170-2181786-833) zam anına te sa d ü f eder 24
H arran Sâbiîleri hakkında, İbnu'n-Nedim (Ö. 385/995) şu bilgileri verm ekte­
dir:25 Ebu Yusuf en-Nasrani, Fi'l-Keşfi an mezahibi'l-Har-raniyyin adlı eserinde,
zamanımızda Sâbiî diye m a ru f olan sın ıf şudur: M e'mun BizanslIlarla muharebe
için M udar26 diyarından geçerken H arrani ve Harranilerden bir grupla karşılaşır.
Onların saçları uzun ve elbiseleri başka idi. M e'mun onlara, ehli zim m et misiniz
diye sorduğunda, H arraniyiz diye cevap verirler. Bunun üzerine, Nasrani, Yahudi,
M ecusi m isiniz diye sorduğunda, hayır cevabını alınca, onlara, Kitabınız ve N ebi­
niz var mıdır, sualini tevcih eder. Bu suale de müsbet bir cevap veremezler.
M e'mun, onlara, o halde siz putlara tapan zındıklarsa ız, sizi öldürmek helaldir
der. Kendilerinin cizye verdiklerini söyleyince, M e'mun, cizye, Allah'ın, Kur'an-ı
Kerim 'de gösterdiği ehli kitabdan alınır, o halde sizin yapacağınız şey, ya Kur'an-
da adı geçen ehli kitabdan birini seçecek veya ölümü tercih edeceksiniz, size dö-
nünceye kadar müsaade ediyorum dedi. Onlar saçlarını kesip, elbiselerini değiş­
tirdiler, birçoğu H ristiyan oldu. B ir kısmı da müslüman oldular, pek azı da eski hal­
lerinde kaldılar. D iğer bir rivayette de onlar, M e'm una "biz Sâbiîyiz, bu bir din is­
midir, Kur'anda da adı geçm ektedir" dediler. M e'munuıı ölümünden sonra ekserisi
irtidat edip saçlarını uzattılar. İşte o zamandan beri kendilerine Sâbiî denir.
D em ek oluyor ki, H arran Sâbiîleri, M e'm un zam anında im tiyaz elde etm ek ve
bekalarını tem in için Sâbiîyiz dem işlerdi,27 İslâm yazarları gibi Avrupalı m üsteş­
rikler de onların putperest olduğunu söylerler,28 A bdu'l-K âhir el-Bağdadi (Ö.
42911038), "Harran Sâbiîleri, dinlerini gizlerler ve onu, ancak kendilerinden
olanlara izhar ederlerdi" dem ekted ir29 E l-M es'udi (Ö. 346/957) ise "Harran S a ­

24 Ahm ed Emin, Fecru'l-İslam . Mısır, 1374/1955, s. 130: Duha'l-İslam , Mısır, 1357/1938, c.I, s.270.
25 İbnu'n-Nedim, el-F ilırist, s.445; bkz. E n cyclopédie d e l'lslam , c.IV, s.23; es-Sâhietıı K adîm en ve
H adisen , s.22-24.
2 6 Diyarbakır civarı.
27 E s-Sâbietu Kadîm en ve H adisen, s.22-23; es-Sâbiûn f i H âdirihim ve M âdihim , s .3 1; E n cyclopa-
ed ia o f R eligion, c.IV, s.519; E n cyclopédie de l'lslam , c.IV, s.22.
28 E n cyclopdia o f R eligion, c.IV, s.519; E n cyclopédie d e l'lslam , c.IV, s.22.
29 Abdu'l-Kâhir el-Bağdadi, el-Farku Beyne! Firak, Mısır, 1376/1948, s. 177.

230
Youtube: Tanrı Mı Varmış
bitleri, Yunanlıların avam tabakasıdır ve felsefeleri ise M iitekaddım un fe lse fe si­
nin haşeviyye kısm ı olduğunu" sö y le m e k te d ir36 Ebu Bekr el-C assas (O.
3701980), "kendilerine Sâb iî adı veren bir grup vardır ki onlar H arran bölgesin­
de otururlar. Putperesttirler, hiçbir peygam bere intisab ve Allahın kitabından
hiçbirini intihab etmezler, ehli kitab değillerdir. Kestikleri yenm ez ve kadınları
nikah edilm ez" demektedir.31 Bunların dua dilleri Siiryanice idi 32 İbadetleri
hakkında bize kadar ulaşan m alûm at şöyledir: "Her gün üç vakitte nam az kılar­
lar. Birincisi, her rekatta üç secde ile, 8 rekattık bir nam az, güneş doğm adan ö n ­
ce; ikinci, her rekatta üç secde ile, beş rekat, zeval vaktinde; üçüncüsü, güneş
battıktan sonra beş rekattır. Bunlardan başka ayrıca nafile namazları da vardır.
N am az taharetle Sahih olur. O nlar 30 gün oruç tutarlar, kurban keserler. E kseri
kurban ettikleri hayvan horozdur. K urbanlarını yemezler, yakarlar. Onlar, d o ­
m uz, köpek, eşek, yırtıcı kuş, fa su lye, lahana, mercim ek gibi şeyleri yem ekten
m en olunmuşlardır. Sünnet olmazlar, boşanm a ancak hâkim kararile olur".33 Ibn
N edim 'in, bu hususları Harran Sâbiîlerine tahsis etm esi pek doğru olm asa gerek,
çünkü onlar, oruç âdetini terketm işlerdi. M üslüm anlarla kom şu olm alarından
dolayı, R am azanın ilk gününde oruç tutarlardı. H atta onlardan m eşhur bir zat
olan Ebû İshak, (Ö. 3841994), H alifenin zoru ile oruç tutardı denilm ektedir.3^
C arra De Vaux, M iladi X I inci asırda H arran ve Bağdat'ta, Sâbiîlerin epey­
ce fa z la olduğunu, X I inci asrın ortalarından sonra, H arran Sâbiîlerinin izleri­
nin kaybolm ağa başladığını söylem ekted ir33 O nlar arasında geom etri, astrono­
mi, m atem atik, tarih ve tıb sahasında, m eşhur şahsiyetler yetişmiştir. M esela, Sâ-
bit b. K urra (221-2881846-901), yüksek geom etrici, örnek bir astronom , m üter­
cim ve filozoftur. Sinan b. Sabit (Ö. 331/942), tabib, meteorolojisi; Ebu İshak b.
H ilal (313-384/925-994), tarihçi; el-Battani (224-3171858-929), astronom ; Ebu
C a fe r el-H âzin, m atem atikçi idi. M eşhur kim yacı, Câbir de S â biî idi. O, bazı m e­
tafizik m eseleler üzerinde, tam am en Sâbiîlerin görüşüne iştirak etmiştir.36 C a'd
b. D irhem , el-cehm b. safvan-A hm ed b. H anbel'e göre, fikirlerin i sâ b iî akidesin­
den almışlar, F a ra b î de onlardan istifade etm iştir.*

30 M urucu'z-Zeheb, c.I. s.95.


31 Ebu Bekr el-C essas, A hkâm u’l-Kur'an, İstanbul, 1335, c.III, s.91.
32 E n cyclo p éd ie d e l'Islam, c.IV, s.23.
33 E l-F ihrist, s.442-444; E n cyclopédie de l'Islam, c.IV, s.23; Tefsiru İbn Kesir, c.I, s .104.
34 D â iretu 'l-M a a rif c.V, s.432; es-Sâbietu K adîm en ve H adisen, s.38; Tarihu M uhtasarı'd-D uvel,
s.266.
35 E n cyclopédie d e l'Islam, c.IV, s.23.
36 Fazla tafsilat için bkz. E n cyclopédie d e l'Islam, c.IV, s.23; D uhal-İslam , c.I, s.272.
* M ecelletu'l-M enar, c.VIII, s.616.

231
Youtube: Tanrı Mı Varmış
/ - M a n d éen ler:

Güney Irak'ta, itikad ve âdetlerile temayüz etmiş bir grup insan yaşamaktadır.
B unlar eski Sâbiî adetlerini icra ettiklerinden, asıl Sâbiîlerden oldukları kanaati
hasıl olmuştur. Bunlara "Mandéen" "Nazaréen""''1 veya "Soubba"38 diye ad verilir.
Mandéenler, Jean Babtist H ristiyanlarıdır ki, Vaftizci Yahya'ya tâbi olmuşlardır.
Buradan anlaşılıyor ki M andéenler H ristiyanlığın doğuşundan daha evvel m evcud
idi. Fakat bunlar sonradan H azreti İsa'ya da ittiba etmişlerdir. M andéenlerin Ya­
hudilikten yüz çeviren bir Yahudi fırkası olduğu da söylenmektedir. Kitabı M ukad­
desin tefsirinde, M andéenlerin nasıl zuhur ettiğine ve onlara verilen m uhtelif isim ­
lerin neler olduğuna dâir uzunca bir haber zikredilmektedir;39
Avrupalı m üsteşriklerin ekserisi, M andéenleri bir H ristiyan tarikatı olarak
gösterm ektedirler. Bu bakım dan, K ur'anda adı geçen Sâbiîler, M andéenler o la ­
rak gösterilirken bazıları da Sâbiîler tam am en M andéenler dem ek değildir d i­
yorlar:40
C arra D e Vaux, "Arab yazarları, M andéenlerden hemen hemen bahsetmezler,
im a ile onlara temas etseler de, ayrı iki isim altında incelem em ektedirler" d e­
m ektedir:41 H akikaten İslâm yazarları, onları M andéenler diye zikretmemişler,
fa k a t Betayih ve K esker Sâbiîleri diye onlardan epeyce bahsetmişlerdir. Islâm fa -
kihlerinin bazısının, Sâbiîleri ehli kitabdan addetm eleri, M andéenlerden bahset­
m iş olm alarına bir delil değil midir? M esela el-C essas "Sâbiîler iki kısımdır. B i­
rincisi, K esker ve Betayih nahiyesinde oturanlardır. Onların diyanetlerinin p ek
çok kısm ı N asaraya m u h a lif olm akla beraber yine N asara sınıfındandırlar. Zira
N asara fırka la rı çoktur. O nlardan M arkuniyye, Aryusiyye, M aruniyye gibi fır k a ­
lar, N asturiyye, M elkiyye ve Yakubiyye gibi yine N asara olan fırka la r tarafından
iyi karşılanmazlar. B u sâbiîler Yahya b. Zakeriyya'ya ve Şit'e intisab ederler. Şit'e
ve Yahya'ya a id olduğunu söyledikleri bazı kitabları vardır. N asara onlara Yu-
hannasiyye adını verir. Ebu H anifenin, ehli kitabdan sayıp, kestiklerini yem eğe
ve kadınlarile evlenm eğe m üsaade ettiği Sâbiîler işte bu grubdur" demektedir.4-
H aıran ve Betayilıdeki Sâbiîlerin, aynı m enşe’den olmadıkları onlar arasında
bir isim benzerliğinden başka bir münasebet bulunmadığı ve onlar itikad bakımın­
dan da m übayenet halinde bulundukları, kaynaklarda zikredilmektedir:43

37 E. Royston Pike, D iction n aire d es R eligion s (adaptation Farançaise de Serge Hutin), Paris, 1954,
p.202.
38 E n cyclopédie d e l'Islam, c.IV, s.22; E n cyclopaedia o f R eligion an d Ethics, c.VIII, s.390.
39 E s-S â b iu n ,fi H âdirihim ve M âdihim , s.37.
4 0 E n cyclopaedia B ritannica, c.X X IX , s.790.
41 E n cyclopédie d e l'Islam, c.IV, s.1212.
4 2 Ahkam u'l-Kur'an, c.III, s.91.
43 M ürucü'z-Zeheb, c.I, s.223; es-S h a b iu n fi H âdirihim ve M âdihim , s.37-38.

232
Youtube: Tanrı Mı Varmış
M andeenler, bugün halen Irak'ın güneyinde ve İran'da yaşamaktadırlar. Irak
hüküm etinin beyanına göre, bunlar 6468 kişidir. Bunlara İrandakiler de ilave
edilirse adetleri 6597 olur.44
Şim di burada, biraz da M andeenlerin itikad ve ibadetlerinden bahsedelim ,45

/- Halik fikri:
Mandeenler, m adde âlem inden m ünezzeh, doğm am ış ve doğurm am ış ezeli ve
ebedi bir A lla h ’ın varlığına inanırlar.

2- Alemin yaratılışı:
Allah, evvela ruhani bir şahıs olan aklı evveli, sonra da m ukaddes nefislerle
dolu olarak âlem leri yarattı. A rzın yaratılışı tamam olduktan sonra, nur âlem in­
den m elekler indirildi. B unlar diğer âlem lerle irtibat tem in ederler. A rz onlara
göre sâbittir. Sem a yed i tabakadan teşekkül eder. G üneş dördüncü, ay ise yed in ­
ci tabakadadır. B ütün kâinat, su ve ateşten m eydana gelmiştir. H er olan şey, ale­
ni ve sır gibi iki asılla vücud bulur. Vücudu sırrıyi vücudu aleniye m üm taz kılar­
lar. Sır âlem i gizlidir, sağlığım ızda onu m üşahede edemeyiz. Şu âlem in sakinleri
ölüm ve fen a d a n hâli değillerdir. O nlar n ur alem ine giderler. H ayır ve şerrin f a ­
ili insandır. Bu bakım dan Allah huzurunda m e s’uldürler.

3 - Ö lü m :

Sâbiîler, ölüm ün fe n a bulm ak için bir intikal olduğuna inanırlar. B u âlem de,
ruh çıktıktan sonra, başka bir alem olan nur âlem ine ulaşır. E ğer ruh tem iz ise
ebedi olarak bu nim et âlem inde kalır. E ğer ruh kötü olursa azaba duçar olur.
A zab, ruhu günah kirlerinden tem izlemektedir. Ruh bedenden çıkm adan evvel y a ­
pılan m erasim ler vardır. İtikadlarına göre ruh, tem iz bir bedenden çıkm adıkça
tem iz olam az. Bundan dolayı ruh bedenden çıkm adan vücud yıkanır ve kefenle­
nir. E ğer yıkanm adan ruh çıkacak olursa, ceset necis olur, ona dokunm ak haram ­
dır. Ö lü arkasından ağlanm az, onlara göre h er göz yaşı dam lası, nur alem i yolu
üzerinde büyük bir nehir olup geçm esine m ani olur, insan öldükten sonra, ruhu­
nu iki m elek karşılar. Bunlar, o şahsın dünyadaki am elini kontrol ederler. İyi am el
sahibi ise, nur âlem ine götürülürler, fe n a am el sahibi ise, günahlarından kurtu­
luncaya kadar azaba duçar ederler.

4 4 M andeenlerin bulundukları yerler hakkında fazla malumat için bkz. es-S âbieti K adîm en ve H a ­
disen, s.62-63; es-Sâbiûn f i H âdırihim ve M âdihim , s. 114-115.
45 Bu husustaki malumat, Abdurrazak el-H aseni'nin, Sâbiîler hakkında yazm ış olduğu (yukarıda adı
geçen) iki eserinden istifade edilmiştir.

Youtube: Tanrı Mı Varmış


4- İbadetleri:
O ruç: Tarihi kalıntılardan elde edilen neticelere göre oruç, eskiden beri in­
sanlığın bir âdeti olarak görülmektedir. Sâbiîlerdeki orucu, Ibn'u'n-N edim 'in
H arran Sâbiîlerine tahsis etm iş olduğunun zikri yukarıda geçmişti. Bugünkü
M andeenler ise orucu kendilerine haram etmektedirler.
N am az: Sâbiîlerde, taharetsiz nam az câiz olm az, m eselâ cünub iken nam az
kılınam az. Temizlenmek için akar suya dalm ak şarttır. Bevl, gâit. rîh, hayızlı ve ­
ya nifaslıya dokunm ak, ecnebiye tem as, burundan gelen kan abdesti bozar. H er
nam az için abdest alm ak vâcibtir. N am azları, kıyam, rükû ve secde s iz olarak top­
rak üzerinde oturm aktan ibarettir. N am az vakitleri, sabah öğle ve güneş batm a­
dan önce üç vakittir. Nam azları, M andeen zikirlerden ibaret olan ezanla başlar.
N am az kılan kim se Cedi burcuna yönelir. O nlara göre, N am az Âdem P eygam be­
re yedi vakit fa r z kılınmıştır. Â dem şeriatı, Yahya P eygam ber zam anına kadar d e ­
vam etmiştir. Yahya Peygamber, bu yedi vakti neshederek, nam az vakitlerini üç
vakte indirmiştir.

5- Evlilik:
E vlenm ek için hususi m erasim leri vardır. Alacakları kadınları m üsavi tutm ak
şart ile taaddüdü zevcat câiz olduğu gibi, talak da caizdir. İki kız kardeşi cem e t­
m eğe m üsaade etmezler. B ir Sâbiî, S â b iî bir ana ve babadan doğm adıkça Sâbiî
sıfatını kazanam az. K anlarının karışm am ası ve neseblerinin zâyi olm am ası için
yabancılarla evlenemezler. E cnebilerle evlenenler dinlerinden çıkm ış addelirler.
Zinanın sübutu, hayız halinden yıkanm am ak, nam azı terk ve hırsızlığın sabit o l­
m ası gibi dört sebeb boşanm aya cevaz verir. O nlara göre hayız m üddeti en az 3,
ortası 5, sonu 7 gündür. N ifas m üddeti ise 30 gündür Bu iki halde de erkek kadı­
na yaklaşam az. K adın, bu hallerden, elbiselerde akar suya üç defa dalıp çıkm ak­
la tem izlenm iş olur.

6- İtiraf:
M andeenlerde de H ristiyanlarda olduğu gibi, günahları itira f etme vardır.
F akat bu gizli bir şekilde yapılır. B uğday unundan tuzsuz ve şarapsız ham ur y a ­
pılır, inceltilerek tandırda pişirilir. K âhin onu takdis eder. Takdisle o ekm ek se­
m avi bir kudret kazanır. Orada bulunanlara bu ekm ekten takdim edilir.

7- Kâhinleri, dereceleri ve vazifeleri:


H er m illetin, d in î işlerini tedvir eden şahsiyetleri vardır. Bunlar, m edeni m il­
letlerde, m abedlerdeki d in î m erasim leri idare ederler. G eri olan m illetlerde ise,

234
Youtube: Tanrı Mı Varmış
insanların bütün hareketleri onların ruhsat ve iznine bağlıdır. D in î sultanın h ü ­
küm sürdüğü Sâbiîlerde de, doğum dan ölüm e kadar olan her şey, kâhinler önün­
de tam am olur. D in işlerine bakan kim seler 5 kısm a ayrılırlar. Bugün ise ilk üç
derece mevcuttur, 4 üncü ve 5 inci derecelere şartların ağırlığından dolayı kim ­
se ulaşam am aktadır. Şim diye kadar, 5 inci derece Yahya (A.S.) dan başka kim se­
ye nasib olmamıştır.

8- Suya daldırma vaftiz (Baptême):


Bu hususî bir merasimdir. M erasim le suya daldırılan şey, mukaddeslik vasfım
kazanır. Yiyecekler suya saldırıldıktan sonra helal, çocuk temizlenmiş, günahkâr
ise, m ağfireti kazanmış olur. Sâbiîlerde bu suya saldırma dört nev'e inhisar eder,
a- E vlenm e daldırm ası: E vlenm e m erasim i icra edilirken yapılır,
b- D oğum (veladet) daldırm ası: Ç ocuğu doğan, Kâhine verip çocuğun yıldız,
burç ve m enzilesini tayin ettirm ek lâzımdır. D oğum dan kırk gün sonra çocuğu su ­
ya daldırm ak vâcib olur.
c- Cünub olanın suya dalm ası: C enabet olm akla S â b iî pis olur. Ölüye, hayız
ve nifaslıya, şeriatlarına m u h a lif olarak kesilm iş hayvana dokunm ak veya akreb,
yılan ve diğer haşeratın sokm asile Sâb iî cünub olur. Cünub olan S â b iî suya d a ­
lıp çıkm adıkça tem izlenm iş olmaz. Bu husus ya z ve kış için m üsavidir
d- C em aatle dalm a: B ayram larda topluca suya dalm aları lâzımdır. Bunun
kadın ve erkeklere teşm ili m üsavidir. B u iş günahlardan m ağfiret olunm ak için
yapılır.

9- Bayramları:
Sâbiîlere göre sene 360 gündür ve 12 aya taksim edilir Sene başlangıcı nisan
ayıdır. B unlar da, H ristiyanlar gibi, p a za r gününü takdis edip işlerini tatil eder­
ler. A ğustos ayının 9 uncu günü başlayan ve 36 saat devam eden N u r m eliki bay­
ram ları vardır. B u bayram larda S â b iî evinden dışarı çıkmaz. B eş gün devam
eden P unjo bayram ı, yine 3 gün devam eden küçük bayram ları vardır ki m ayıs
ayının 18 inden 21 ine kadar devam ed er Bu bayram larda kurban kesilir

10- Mukaddes kitapları:


Sâbiîler, Â dem (S.A.), İbrahim (S.A .), M usa (S.A.), Yahya (S.A.) gibi P eygam ­
berlere gönderilm iş olan kitabların suretlerine sahih olduklarını söylerler. O nla­
rın bugüne kadar ellerinde bulunan kitaplar şunlardır:

235
Youtube: Tanrı Mı Varmış
a- el-K inza Rabba: Bu kitab  d em (S.A.)'e indirilmiştir. Eserin tarihi husu­
sunda Sâbiîler ih tila f etmektedirler. Bu kitabdaki bahisler m ahlukatın yaratılışı­
na kadar varır.
b- Yahya (S.A.')nın talim atını ihtiva eden kitab: Bıı kitab Yahya Peygam berin
hayatım ihtiva eder. Bugün elim izde m evcud olan İncillere benzer G ezegen ve
yıldızlardan da bahisler vardır.
c- Ferah kitabı: Nikah esnasında ve evlenm e m erasim lerinde kullanılan bir
ki tabdır.
d- N efisler kitabı: Cenaze m erasim i ve ölülere telkin kitabıdır. D efnin keyfi­
yeti, ağlam anın haram olm asının sebebleri ve m eada aid m eselelerden bahseder
e- Z o r sefer kitabı: Bazı ruhanilerin kıssalarından bahseder
f - B urçlar hakkındaki kitab: Şahısların doğum larile alakalıdır. H er şahıs
doğduğu burca göre isim alır ve bu isim onlar indinde gizli kalır.
g- D in î neşîde ve zikirler kitabı: N am az ve diğer ibadetlerinde okudukları zi­
kirleri ihtiva eder
h- insan vücudunun terkib ve teşrihinden bahseden bir kitaba da maliktirler.
B unlardan başka İçtim aî adabları ve m abedleri hakkında bilgi veren kitablara
da sahip oldukları söylenm ektedir Onlar, kitablarını yabancılara gösterm eği ha­
ram sayarlar.

11- Yasaklar (Haramlar):


M andeenler için yapılm ası ya sak olan şeylerin başlıcaları şunlardır:
- N efsi m üdafaadan gayrı öldürm eler
- Zina ve livata
- Sarhoş oluncaya kadar içki içm ek ve kum ar oynam ak
- Sünnet olm ak
- Yeminden dönm ek
- D iğer dinlere m ensup olanlarla yem ek yem e
- C enabet halinde iken yem ek, içm ekle m eşgul olm ak
- M avi elbise giym ek
- Yol kesm ek
- Temiz bir kadına iftira etme
- Bayram larda ve paza r günleri iş yapm ak
- Yalancı şahitlik
- Fitne, gıybet ve koğuculuk yapm ak
- Riha ve riba kazancı
- M üddeti geçtiği halde borcunu verm em ek
- Em anete ihanet etm ek
- Sakal ve bıyığı kesm ek (B azıları baştaki saçı kısaltm aya m üsaade ederler)

236
Youtube: Tanrı Mı Varmış
g- M ü slü m a n âlim lerine göre Sâbiîler:

Sâbiîlerin hangi dine m ensub olduklarına dair rivayetlerin çok çeşitli olduğu­
nu yukarıda zikretmiştik. Eski müfessirlerin bu hususdaki görüşleri şöyledir: Mü-
cahid (Ö. 103/721), Haşan el-Basri (Ö. 1101728) ve İbn Ebi Necih (Ö. 1311748),
onlar M ecusilerle Yahudiler arasında bir taifedir;46 Katade ( Ö . l l 7/735) onlar m e­
leklere ibadet ederler günde beş vakit namaz k ı l a r la r e l- L e y s (Ö. 175/791) ise,
onların dini Sâbiî dinine benzer, yalnız kıbleleri cenub rüzgârının estiği yerdir:48
Et-Taberî (Ö. 310/922) tefsirinde Sâbiîler hakkındaki ihtilafı üç rivayette toplam ış­
tır49 "Birincisi, Sâbiîler, Yahudi ve Nasara değildirler, onların dini de yoktur veya
onlar Yahudilerle Nasara arasındadır. D iğer bir rivayette ise, onlar dinlerden bir
dine saliktirler, M usul civarında otururlar. Lâilaheillallah derler, ibadetleri, kitab-
ları ve peygam berleri yoktur, ancak tevhid kelim esini söylerler. İkincisi, Sâbiîler
meleklere idabet ederler, kıbleye teveccüh edip namaz kılarlar ve zebur okurlar.
Üçüncüsü ise, O nlar ehli kitabdırlar." Süddi (Ö. 127/744) ve İshak b. Râhuye (Ö.
238/852), Sâbiîler ehli kitabdan bir fırka d ır derken, Halil, onların dininin Nasara-
ya benzediğini s ö y le m e k te d ir S ıh a h sahibi ise, Sâbiîlerin ehli kitabdan bir cins
olduğunu zikretmektedir:51 Bazı müellifler, kendilerini Nuh (S.A.) dini üzere olduk­
larını zanneden Sâbiîlerin, yanılm ış olduklarını zikrederler:52 Sâbiîlerin, Nuhun
kardeşi Sâbi b. Lâm ek'e53 veya İbrahim (S A .) devrinde yaşayan Sâbi b. M ari'ye
veya İdris (S.A.)’in torunu Sâbi'ye54 nisbet edildiğine dair rivayetler de vardır.
E z-Zam ahşeri (Ö. 538/1143), Sâbiîlerin iki sın ıf olduğunu söyler: O nlardan
bir kısm ı Zebur okur ve m eleklere ibadet ederler. D iğer kısmı ise, kitap okum az­
lar, yıldızlara ibadet ederler. İşte bunlar ehli kitab değillerdir,55 El-H âzin (Ö.
741/1340) tefsirinde, onlar Yahudi ve N asara arasındadırlar, başlarının yarısını
traş ederler. Allahı tasdik edip Z ebur okuduklarını, meleklere ibadet ettiklerini,
nam az kıldıklarını ve her dinden bir şeyler alm ış olduklarını anlatır,56 K âdi Bey-
davi (Ö. 685, 691, 716/1282, 1291, 1116), "Sâbiîler, N asara ve M ecus arasında
bir kavimdir, onların m eleklere ve yıldızlara taptığı söylenir" dem ektedir,57 İbn
K esir (O, 774i1372) ise, m u h te lif rivayetleri şöyle tadad eder:5% "M ücahidden

46 el-Kurtubî, el-C âm i'li Ahkam i'l-Kur'an. Mısır, 1354-1369, c.I, s.434; M efatihu'l-G ayb, c.I, s.549.
47 M efatih u ’l-G ayb, c.I, s.549.
48 Lisanu'l-A rab. c.I, s.107.
49 Tefsiru't-Taberî, c.I, s.145-147.
50 Tefsiru'l-Kurtubî, c.I, s.434; Tefsiru b. Kesir, c.I, s .104; Tefsiru E bi H ayyan , c.I, s.239.
51 Es-Sıhah, c.I, s.59.
52 Tacu'l-Arus, c.I, s.86-87; Lusanu'l-Arab, c.I, s.107.
53 Tacu'l-Arus, c.I, s.87.
54 El-M es'udi, et-Tenbih ve'l-İşraf, Kahire, 1357/1938, s.79-80,
55 E l-K eşşaf, c.I, s.87.
56 El-H âzin, Lubabu't-Te'vil f i M aan i’t-Tenzil, İstanbul, 1317, c.I, s.52.
57 el-B eyd âvi, Envâru't-Tenzil ve Esraru't-Te'vil, İstanbul, 1296, c.I, s.86.
58 Tefsiru ibn Kesir, c.I, s.104.

237

Youtube: Tanrı Mı Varmış


gelen rivayette, onlar M ecusi ve Yahudiler arasında bir kavim idi. Vehb b. M ü-
nebbih (Ö. 1141732) ise, onlar Allahı tevhid ederler, fa k a t am el edecekleri bir şe­
riatları yoktur demektedir. Vehb ve M ücahidden gelen diğer rivayetlerde, onlar,
Yahudi, N asara, M ecus, M ü şrif dini üzerine olm ayıp, fıtratları üzerine kalm ış, tâ­
bi olacakları dinleri olm ayan bir kavimdir, denilmektedir. Bazıları, onlara, p e y­
gam ber daveti ulaşm ıyan kim seler gözü ile bakm ışlardır."
Ebu H ayyan, tefsirinde59 "Haşan ve Süddinin, onları Yahudi ve M ecusiler
arasına, K atade ve Kelbi (Ö. 146/763) ise, Yahudi ve Nasara arasına koydukla­
rını, başlarının yarısını traş ettiklerini, M ücalıid onların dini yoktur, N asara ve
Yahudi de değillerdir. İbn Ebi Necih, dinleri Yahudilik ve M ecusilikten terekküb
etm iştir dediğim ve İbn Z eyd onların 'Lâilahe illallah’ diyen bir kavim olduğunu,
kitabları ve ibadetleri olm adığını, H aşan ve K atade ise, onlar meleklere ibadet
ederler, beş vakit nam az kılarlar, Z ebur okurlar, Ebu'l-Aliye, onlar ehli kitabdan-
dır" dediklerini nakletmiştir.
Yukarıda görüldüğü üzere, Sâbiîler hakkında m üfessirlerin dedikleri çok ka ­
rışık, bazen aynı şahıslardan birbirine zıt fikirlerin çıkm ış olduğunu görürüz. B u­
radaki karışık fik irle ri şu şekilde hülasa edebiliriz:
a- Sâbiîler, Yahudilerle M ecusiler arasında, Yahudilerle N asara arasında ve­
ya N asara ile M ecus arasında bir taifedir,
b- M eleklere ibadet eden bir kavimdir,
c- Yıldızlara tapan bir cemaattır.
Üç m addede topladığım ız Sâbiîlerin hem ehli kitab denilebilecek cihetleri,
hem de putperest ve m üşrik yönleri vardır. Bu hususiyetlerinden dolayı, İslam
devleti içindeki Sâbiîler, İslam hukuku yönünden çeşitli durum lar arzetmişlerdir.
B u hususta, Ebu B ekr el-C assas kıym etli m alûm at verm ektedir;60 şöyle ki: "Sâ­
b iîlerin eh li kitap olup o lm adığına ih tila f olunm uştur. E bu H a n ife (Ö .
150/767)’den nakledilen rivayete göre, onlar ehli kitabdır. Talebeleri Ebu Yusuf
(Ö. 182/798) ve M uham m ed eş-Şeybani (Ö. 189/804) ise, onlar ehli kitab değil­
d ir diyorlar. Ebu'l-H asen el-K erhi (260-340/874-951), Ebu H anife indinde ehli
kitabdan olan Sâbiîler, Isa (S.A.) dinini kabul etm iş ve Incil okuyanlardır. Yıldız­
lara taabbiid eden Sâbiîler, yani H arranda oturanlar, ehli kitab değildirler. Ebu
B ekr ise, şu zam anda ehli kitab olarak tanınan Sâbiîler yoktur. Betayih ve H a r­
ran bölgesinde oturanların asıl itibarile m illetleri birdir. H epsinin itikadlarının
aslı, yedi gezegene ta'zim , taabbüd ve onları ilah ittihaz etmektir. B unlar asıl iti­
barile abedei evsan idi. Fakat H anlıların Irak'ı işgal etm elerde, onlar açıktan
açığa putlara ibadet edem ez oldular, çünkü İranlılar onları bundan men etm iş­
lerdi. Kum lar da Şam ve C ezireyi işgal etmişler. Konstantin H ristiyanlığı kabul

5 9 Tefsiru E bi H ayyan, c.I, s.239.


60 Ahkam u'l-Kur'an, c.II, s.328.

238
Youtube: Tanrı Mı Varmış
edince, o bölgedeki Sâbiîleri küıçla H ristiyanlığa sevketm işti. B unlar zahirde
H ristiyan olm uş gibi görünm üşlerse de, hakikatte çoğu putlara ibadete devam et­
mişlerdir. Sonradan İslam hakim iyeti altına giren Sâbiîleri, müslümanlar, N asa-
radan tefrik etmediler. Onlar, putlara yaptıkları ibadetleri ve itikadlarını g izli­
yorlardı. Bu gizlem e işinde onlar çok m ahir kimselerdi. Onlar, çocuklarına, aklı
erm eğe başlam asından itibaren, dinlerini gizlem eleri hususunda yapılacak b ir­
çok işleri ve hileleri öğretirlerdi. İsm ailiyye m ezhebi de gizliliği bunlardan alm ış­
tır. Sâbiîlerin hepsinin itikadının aslı, yedi gezegeni ilah ittihaz edip taabbüd e t­
m ek ve onların adına birer sanem edinmektir. Bu hususta aralarında ih tila f y o k ­
tur. H arran'dakilerle B etayih'dekiler arasındaki m uhalefet ancak şeriatlarındaki
bazı şeylerdedir... Zannım a göre, Ebıı H anife, Sâbiîlerden nasraniyetini izhar
edip, Incil okuyan ve bu dini din olarak kabul eden bir grubu m üşahede etti. H a l­
buki ekseri fu k a h a onlardan cizye alm ayı uygun görmüyor. A ncak onların ya
m üslüm an olm alarını veya katledilm elerini isterler. O nlar ehli kitab değillerdir,
kestikleri yenm ez ve kadınlar nikah edilem ez diyorlar."
D em ek oluyor ki, Ebu H anifenin ehli kitab olarak kabul ettiği Sâbiîler Beta-
yih civarındakilerdir. E bu Yusuf ve M uham m ed ise, bu m ıntıkadakilerle, H a r­
ran'dakileri a yırt etm eksizin, onların ehli kitab olm adıklarını söylemişlerdir. H a ­
şan el-B asri'ye göre, Sâbiîler M ecus menzilesindedir. M ücahid ise, onlar Yahu-
diler ve N asara beyninde m üşriklerdir, dem ekte ve bu fik r i el-Evzâi (88-1571707-
774) ve M âlik b. Enes (Ö. 179/795) de kabul etmektedirler. Câbir b. Z eyd (Ö. 93
veya 103/711 ve 721 )’e, Sâbiîler ehli kitab mıdır, yem ekleri ve kadınları müslüman-
lara helal olur mu? diye sorulduğunda "Evet" cevabını vermiştir.61 Ömer, onların
kestikleri ehli kitabın kestikleri gibidir derken, İbn Abbas (Ö. 681687) ise kestikle­
ri yenm ez ve kadınları nikah edilmez demektedir. 62 Ebu Hanife ve Ishak, onların
kestiklerini yem ekte ve kadınlarını nikahlam akta bir beis yoktur diyorlar:63 M üca­
hid, Haşan, İbn E bi Necih, onların kestikleri yenm ez demektedirler.64 Ebu Said el-
Istahri (244-3281858-940), onların kâfir olduklarına dair fe tva vermiştir:65 Ebu'l-
Aliye de onların kestikleri Ehli kitabın kestikleri gibi olduğunu söylemiştir. Fakih-
ler, Sâbiîlerin kâfir olup olmadıklarında ihtilâ f etmişlerdir.66 Bunların ekserisi,
hayvan kesme, kadın ve cizyedeki hükümleri, Nasarada olduğu gibi demişlerdir.61
Islâm âlimlerinin, daha ziyade Sâbiî kadınlarla evlenme meselesi üzerinde durm a­
larının en mühim sebebi, Kur'an-ı Kerimde, m üşrik olmayan veya ehli kitab oldu­
ğundan şüphe edilen kadınlarla evlenmenin m eskut geçilmiş olmasıdır:68
61 Ahkam u't-Kur'an, c.III, s.91.
62 Lübabü't-Te'vil, c.I, s.52; Bahru'l-M uhit, c.I, s.239.
63 T ef s in i İbn Kesir, c.I, s. 104; Tefsiru'l-Kıırtubî, c.I, s.434; el-K eşşaf, c.I, s.472.
64 T efsiru'l-Kıırtubî, c.I, s.434.
65 Aynı yerd e, Tefsiru İbn Kesir, c.I, s. 104; Bahru'l-M uhit, c.I, s.239.
66 Bahru'l-M uhit, c.I, s.239.
67 El-Farku Beyne'l-Fırak, s.215.
68 M ecelletu'l-M enar, c.X V I, s.510.

239
Youtube: Tanrı Mı Varmış
N etice olarak denilir ki, İslam alim lerinin, bir kısmı Sâbiîleri ehli kitab o la ­
rak kabul ederken, diğer bir kısmı ise, onları m üşrik addetmektedirler.

h - N etice:

Yukarıda, K ur'anı K erim in üç ayetinde Sâbiîlerden bahsedildiğini görm üştük.


Sâbiîler hakkındaki çeşitli ve karışık m alûm attan sonra, K ur'an'ın işaret ettiği
Sâbiîlerin kim ler olduğunu tesbit etm eğe çalışalım.
R égis B lachére, B akara suresindeki a yet için "Bu ayet dört dinin eşitlik p re n ­
sibini ortaya koyuyor" d em ekted ir69 Bu hüküm zahiri ve siyasi noktai nazardan
doğrudur. İslam idaresi altındaki gayrı m üslim lerin her biri m ensub oldukları
diyanetle tanınır ve onların din hürriyetlerine riayet olunurdu. F akat ayetin
ikinci bölüm ünü teşkil eden "her kim A llaha ve A hirete tam olarak im an eder ve
iyi işler yaparsa onlara korku ve hüzün yoktur" hükm ü, öyle bir esasdır ki, bu
dö rt sınıfın haricinde olan dinli dinsiz, m ecus, zındık, m üşrik gibi herhangi bir
s ın ıf veya herhangi bir fe r d tam olarak im an edip, iyi işler yaparsa saadete e ri­
şeceklerini beyan etmiştir. B urada, Cenabı H ak, Z ahiri m ü m in lere, Yahudi, Na-
sara ve Sâbiîlerle bir arada zikretm iş, kat'i va'dini ise, A llaha ve A hirete tam
olarak im an edip, iyi iş işleyen hakiki m ü'm inlere tahsis eylemiştir. D em ek o lu ­
y o r ki iş m ü m in görünm ekle bitmiyor, olgun bir m ü'm in olup, iman ile çalışıp
zafere ulaşm ak icabediyor.
K ur'an'ın, Sâbiîleri diğer dinlerin m ensubları arasında saym ası, onları ehli
kitab arasına dahil etm ek için değildir. E ğer onları ehli kitabdan addedersek,
M ecus ve M üşrikleri de tereddütsüz olarak ehli kitab arasına sokm am ız icabeder.
Bu ayetlerdeki tadâd, Arapların tanım ış oldukları m illetlerin dinlerini, isim leri­
ni bildirm ekten ibarettir. Yoksa, Kur'an henüz Arapların tanım am ış oldukları
H in d ve Çinlilerin dinlerinden bahsedecek değildir.
B akara ve M âide suresindeki ayetlere bakılır ve Sâbiî kelim esinin lügat m a­
nası da göz önüne getirilirse, Sâbiîler, "İslam, Yahudi ve N asara dinlerinden ha­
riç olanlar" m anasını ifade etm iş olur. H ac suresindeki ayet dikkatle m ülahaza
edilirse, Sâbiîlerin, M ecus ve M üşriklerden de ayrı olduğu görülür. O halde bun­
lar kim lerdir?
M üelliflerin bahsettiği H arran Sâbiîlerile, K ur'andaki Sâbiîlerin alâkası yo k­
tur. Zira onların Sâb iî ismini, zor karşısında alm ış olduklarını yukarıda söyle­
m iştik.
K ur'anda geçen Sâbiî lafzının delalet ettiği kimseler, M andéenlerdir diyenle­
rin fik rin e iştirak edem iyeceğiz. Ç ünkü, M andéenleri bir H ristiyan m ezhebi g ö s­

6 9 R égis Blachère, L e C oran, Paris, 1957, s.36-37.

240
Youtube: Tanrı Mı Varmış
teren yazarlar, N asara kelim esinin bütün H ristiyan fırka la rın a şâm il olduğunu
bilm iyorlar mı? M andeenler, K ur'an ayetlerinde geçen N asara lafzının içinde
mevcuttur. Artık, ayetlerde N asara kelim esi geçtikten sonra, Sâbiîlerin, M ande­
enler olduğunu söylem ek yersizdir.
B ana göre, K ur'anı K erim in m uhatab olarak karşısına aldığı Sâbiîler, yine
K u r'a n ın ifadesinden anlaşılacağı üzere, hususi dinleri olan bir cem aattır ve
bunlar inkiraz bulmuşlardır.
***

- D enebilir ki: C errahoğlu bu yazısında, iyi bir incelem eci değilse de, iyi bir
derleyici olm uş; am a iyi bir değerlendirici olam am ıştır. Ve denebilir ki, Cerra-
hoğlu'nun değerlendirm elerindeki yetersizliği, "İslam "ı "kahram anca" savunm a­
ya kendini verm iş görünm e gereğini duyuyor olm asından kaynaklanm ıştır. Yazı­
sının başlarında genişçe, kim i yerlerinde de araya sokuşturarak İslam ı, İslam yö­
netim ini nasıl savunuyor görüyorsunuz. İslam yönetim inde, İslam a girm esi için
kim se zorlanm azm ış, baskı yapılm azm ış! Bu propaganda böyle hep yapılır. Çok
im anlı "zevat" ya da öyle görünm ek isteyenler, gerçekler ne olursa olsun, bu p ro ­
paganda alanında birbirleriyle yarışırlar. O ysa K ur'an'daki "cihâd" ayetleri, ayrı­
ca "kâfirlerle dost olunam ayacağı"nı, "kardeş, ana, baba, oğul, k ız ..." bile olsa
kim senin "kâfir”lerle dost olm ayı kendine hak görem eyeceğini anlatan ayetler ve
"şiddet"in, "acım asız"lığın bin bir türlüsünü yansıtan hadisler söz konusu propa­
gandayı yalanlıyor olsa d a ...
C errahoğlu, Bakara ve M âide surelerinde, "S âb iîler'in de yer aldığı ayetleri
ele alırken, bu ayetteki "im an edenler (inananlar)" dem ek olan "âm enû"ya
"te'vü"li anlam verenlerin yolunu seçerek şöyle diyor: "Buradaki im an edenler­
den m aksat, hakiki ve samim i m üslüm anlar olm ayıp, görünüşte m üm in hakikat­
te ise m ünafık kim selerdir." O ysa böyle b ir "m aksat" güdüldüğünü anlatan hiç­
b ir şey yok ayette. Ve tabii bu, özel sözcüğüyle "indî" ve "keyfî" bir yorum dur.
"M ecaz" yolu seçiliyor. O ysa, uzm anlarınca benim senen bir kuraldır ki "hakikat"
anlam ı "m üm kün"ken "mecaz" yoluna gidilem ez (sayruret edilem ez).
C errahoğlu, "taassup (bağnazlık)" yüzünden bu ayetin (M uham m ed'e inanm a
koşulu konm aksızın Yahudilere, H ıristiyanlara ve Sâbiîlere de "salih amel" yani
iyi işler işlerlerse korkulardan kurtulm a, cennete gitm e hakkını tanım ış olm ası
nedeniyle) "nesh" edildiğini, yani hükm ünün yürürlükten kaldırıldığını savunan
"m üctehidler" bulunduğundan söz eden yabancı yazarlara çatıyor. Ve şu karşılı­
ğı veriyor:
"Burada şunu söylemeliyiz ki, ne eski, ne de yeni İslam âlim lerinden hiçbiri, bu
iki ayetin birbiriyle neshedilm iş olm asını ne istiyorlar ve ne de tasavvur ediyorlar.
İslam âlimleri, im an esaslarında neshin m üm kün olm adığında ittifak etmişlerdir.
İman hususundaki Kur'an'ın bir ayeti diğerini nesh değil, bilakis tasdik ed er..."

241
Youtube: Tanrı Mı Varmış
Tefsirlerdeki açıklam alarsa, C errahoğlu'nu bu "kahram anca" savunm asında
desteklem iyor, tersine yalanlıyor.
Bakara Suresi'nin 62. ayeti, İslam dini inanırlarından başkalarına cennete gir­
m e olanağı tanım asın diye, Â l-i İm rân Suresi'nin 85. ayetiyle nasıl "nesh" edil­
m iş sayılıyor, görelim:
E b u i-F erec Cem aluddin A bdurrah İbnü'l-C evzî'nin, Zâdu'l-M esîr F i Ilm i't-
Tefsir adlı ünlü K ur'an yorum unda, B akara Suresi'nin bu ayetiyle ilgili şu bilgi
veriliyor:
"Bu ayet, m uhkem m i (hükm ü yürürlükte mi), yoksa m ensuh mu (hükm ü yü­
rürlükten kaldırılm ış m ı)? Bu konuda iki görüş var:
"B irinci görüşe göre: Ayet 'm uhkem 'dir. M ücahid ve D ahhâk bu görüştedir.
(...)
"İkinci görüşe göreyse, bu ayet, 'm ensuh'tur, 'Kim Islam dan başka bir dine is­
tekli olursa onun bu isteği kabul edilm eyecektir' (Al-i İm rân Suresi, ayet 85) di­
yen ayetle neshedilm iştir. Bu görüşüyse, m üfessirlerden bir cem aat (topluluk)
belirtm iştir." (Bkz. İbnü'l-Cevzî, Zadu'l-M esîr 1/92.)
Bu görüş başka tefsirlerde de, örneğin T âberî tefsirinde de yer alır. (Bkz. Ta-
berî, C em iü'l-Beyân f i Tefsirü'l-Kur'an 1/257.)
C errahoğlu bu yazısında doğru görüş de savunuyor. Ö rneğin şu gözlem ve de­
ğerlendirm e doğrudur: "Fakat hakikat olan şey, onların (Sâbiîlerin) çok eski bir
diyanete sahip olmalarıdır. K ur'an'ı K erim 'in ifadesinden de anlaşıldığına göre,
Sâbiîler, hususi dinleri olan bir cem aattir. Z ira onlar, orada, m üstakil din sahip­
leri olarak zikredilm işlerdir." (S. 104. Verilen num aralar İlahiyat dergisine ait.)
Bunu başka yerde de tekrarlıyor. (Ö rneğin s .llö 'd a .)
N e var ki, bir başka yerde belirttiği görüş bu görüşe ters konum da yer alıyor
ve çelişkiye düşüyor: "Sâbiîlik" için "...b ir m ezheptir" diyor (s.105). Yani bir
yandan "hususi ve m üstakil (üstelik çok eski) bir din" sayarken, öbür yandan da
"bir m ezhep" diye niteliyor.
Bir de artık iyice çürük bir sakız durum una gelen bir savı ileri sürüyor: "A nla­
şılıyor ki, Sâbiîlik, esas itibarıyla m ünzel olması melhuz ve fakat zam anın geçm e­
siyle m uhtelif felsefi ve siyasi tesirler altında kalarak değişikliğe uğram ış..." diyor.
Yani, Sâbiîliği de "Tanrı indirmiş" olabilir. A m a "zamanla çeşitli etkilerle bozul-
muş"tur. Peki İslam da zam anla "değişikliğe uğramamış" mıdır? Buna tabii hayır
diyecektir. İslamm "kitabının nasıl indirildiyse ve nasıl yazıldıysa harfi bile değiş­
m eden sürüp geldiği" yolundaki ünlü savı ileri sürecektir. Bu sav, kitleler arasında
yankı buluyor ve tutuyor d a ... İslam ın sözü edilen "kutsal kitabı"nın orijinallerinin
birkaç kez yakıldığını, hem de bunun İslam büyükleri eliyle yapıldığını, Kur'an'ın
orijinallerinin hiçbir yerde bulunm adığını bilenlerin sayısı ne kadar ki?..

242

Youtube: Tanrı Mı Varmış


SÂBİÎLİK

Dr. G ünay D üm er
(Bîrûrıî'ye Göre D inler ve İslam D ini, A nkara,
1975, D iyanet Yayınları, s.126-128.)

Sâbiîlik

Kur'an-ı K erim 'de üç yerde zikredilen Sâbiîlerin kim olduğu, tartışılan bir ko ­
nudur.169 İslâm öncesi A rabistan'ında böyle bir topluluk görünm üyor Bu durum ­
da A rabistan'ın kuzeyindeki kabile ve m illetlerin târihini incelem ek gerekm ekte­
d ir
B îrûnî'nin bu konuda önem li bilgiler verdiğini görüyoruz. Konu M es'âdi, Şeh-
ristâ n î vb. bilginlerce de ele alınm ışsa da B îrûnî'nin daha tatmin edici bilgiler
verdiğini anlıyoruz.170
B îrûnî, S â b iî kelim esinin birkaç yöne çekilebileceğinin açıkça farkındaydı.
Ç ünkü Sâbiîlikle beraber onunla ilgili bir başka kelim e daha vardı: H arranilik.
Yunanlılar H ristiyan olduktan sonra eski Yunan dinindeki özellikleri kendilerin­
de devam ettiren putlara tapıcı bir grup sadece A bbâsîler zam anında bu ism i
kendileri için kullanm ışlardı.171
Agathodaim on, H erm es, P ythagoras, W âlis, M âbâ, Savar ve bazı filozofları
peygam ber bilen bu grup için "H arrâni" ism i başkalarından çok daha fa zla kul-
lanılagelmiştir. A bbâsîler zam anında bu isim le isim lenm eleri 228/842'de oldu.
D aha önceleri bunlara "Veseniyye", "Hunefû", "Harrâniyye" isim leri verilm ek­
teydi)172 Bîrûnî, bunlardan bazan "Sâbiî diye bilinen H arrânîler" şeklinde de
b a h se d e r}1^ F akat kıblelerinden bahsederken her ikisini kesin olarak ayırır.
H a rrâ n îler’in G üney K u tb u n u kıble edindiklerini söyler:174 Oruç ve bayram ları
ile ilgili olarak verdiği bilgiler arasında onların yıldızlara taptığından, "Belit"
dedikleri Venüs'ün M ars, Satürn, M ercury, H erm es, G üneş ve Ay'ın heykellerini
diktiklerinden bahsediyor:175 Onlar, H erm es’in kitaplarına başvuruyorlardı.
H erm es'in sistem lerinde önem li bir yeri vardı. Çünkü bazıları onun K ur'an'daki

167 el-Âsâr, s.209.


168 et-Tahkik, c.2 2 0 , 320.
169 Bkz. İsmail Cerrahoğlu, Kur'ân-ı K erim ve Sâbiîler, İlahiyat Fakültesi Der., c.X , s.1 0 3 -1 17.
170 Bkz. Şehristânî, el-M ilel ve'n-Nihâl, s.76-83; M escûdih, M ürücu'z-Zeheb, c.II, s.247.
171 el-Âsâr, s.318.
172 A ge, s.318.
173 Tahdîd, s.230.
174 A g e, s.200.
175 el-Âsâr, s .3 18-323.

243
Youtube: Tanrı Mı Varmış
İdr is, E ski A hid'deki Enos olduğunu, yine bazıları onun H indistan'a peygam ber
olarak gönderilm iş olan Budda (Budhasaf) olduğunu ileri sürüyorlardı .176
Yine bazı kim seler H arrânî ism ini H arrân'da oturm alarına izafe ederken d i­
ğer bazıları da bu ismin Hz. İbrahim 'in kardeşi Hârân'dan geldiğini ileri sürm ek­
teydiler-,177 Bîrûnî, ibn Singelâ (Syncellus)'ya dayanarak Hz. İbrahim 'in Harrâ-
nîlerle ilgisi konusunda bilgi veriyor}™ A bdu'l-M esih b. İshak el-K indî en-Nas-
rânî'den de bu konuda özetle bunların insan kurban etmekle tanındıkları, halbu­
ki bunun açıkça yapılm asının m üm kün olam ayacağı, onları tevhit ehli olarak bil­
dikleri, A llah'ı eksiklikten tenzih ettikleri hakkında nakilde bulunuyor;179 B unla­
rın, 3 vakit nam azları olup tem iz, abdestli ve gusletm iş olarak ibadet ettiklerini,
enırolunm adıkları için sünnet olm adıklarını söylediklerini, nikah, hudut vb. hü­
küm lerinde M üslüm anlarm kine yakın olduklarını ölüye dokunm akla necis olm a
gibi şeylerde Tevrat ehline benzediklerini, yıldızlar, putlar ve heykelleriyle ilgili
kurbanları bulunduğunu, bunu kâhinlerinin yönettiğini söylüyor} 80
Bunlara a it olup Şam, B aalbek, H arran ve Selem sin gibi yerlerde bulunan e s­
ki ibadethanelerinin harabelerine hâlâ te sa d ü f edilm ekte olduğunu, bazı kim se­
lerin hatta K abe'nin çok eski zam anlarda bunların kutsal yerlerinden olduğunu
söylediğini zikred iyo r181
B ütün bunlarla beraber H arrânîlerin gerçek Sâbiîler olm adığı, çünkü onla­
rın kitaplarda "Hunefa", "Veseniyye" diye isim lendirildikleri, esas Sâbiîler'in
K uruş geri dönm elerine izin verdiğinde Babil'de kalıp kendi asli inançlarını M e ­
cusilik ve bazı eski B âbil dinleriyle karıştırıp, Şam 'daki Sâbiîler gibi, yeni bir din
ortaya çıkaran kim seler olduğunun da söylendiğini hatırlatıyor,18- Bunlara g ö ­
re Sâbiîler'in çoğu Vasıt ve M ezopotam ya bölgesinde bulunur. E n o fu n neslinden
gelirler. M etusaleh'in oğlu Sâbi'den gelir diyenler de vardır. B unlar H arrânî o l­
duklarını kabul etmezler. Bazı konularda değişik uygulam aları vardır. M esela
ibadette K uzey'e dönerler (H arrânîleı 'in kıblesine z/i).183
B îrûnî, bunların yerini G üney Irak'ta gösterdiğinden bunların Sâbiîler'in ba­
kiyesi olduğu kabul edilen M andeenler olduğu düşünülebilir,184
B îrûnî, "el-Kanun" adlı kitabında bunların üç çeşit oruçlarını zikredip Tu-
fa n 'la ilgili inançların Tevrat'a uyduğunu gösterm ektedir,185
***

G ünay T üm er’in, B îrûnî'nin kitaplarım oldukça iyi incelediği anlaşılıyor. Bu


bakım dan, kim i yerleri tartışılır olsa da B îrûnî'nin Sâbiîlikle ilgili yazdıklarının

177 A ge, s.204.


178 A ge, s.204.
179 A ge, s.205.
180 A ge, s.206.
181 A ge, s.205.

244
Youtube: Tanrı Mı Varmış
özetini veren bu bölüm okunm aya değer. B urada, "Sâbiîler" için "nunefâ" yani
"Hanifler" de dendiğinin belirtiliyor oluşu çok önemlidir. Dem ek ki, B îrûnî de
daha sonra kollara aynlm ış olsa da Sâbiîlik dininin büyük bir çatıyı oluşturduğu­
nu, bu nedenle Sâbiîlik içinde ayrı b ir çığıra yönelm iş bulunan "H anifler"in de
"Sâbiîler" adıyla söylendiğini gözlem lem işti. Bu durum da, K ur'an'da İbrahim
Peygam ber'e "H a n if' dendiğine göre, İbrahim 'in de "Sâbiî" olduğu ortaya çıkm ı­
yor m u? B îrûnî'nin Sâbiîliğe ilişkin yazdıklarının buradaki özeti, "inanç" ve "iba­
det" ler (özellikle nam az, abdest gusül, yani boy aptesi) yönünden de önem lidir.

245
Youtube: Tanrı Mı Varmış
E SSA B İİN E SSA B İU N

Elm alı H am di Yazır


(H am di Yazır'ın H ak D ini Kur'an D ili adlı tefsirindeki bu başlık altında y a z­
dıklarından bir kesim, c.3, s.1750-1753.)

Sabie, Sâbiîn, Sâbiûn veya sâbîn ve sâbûn eski bir din veya m ezhebi m ahsu­
sa m ensub bir taifeye, bir m illete isim olarak ıtlak edilir ki bu m a n a ca kelim e­
nin aslı A ra b i olub olm adığı m uhtelefün fıhtir. A ra b i olduğuna göre zikrolunan
-İd* veya Sâbi m a'nâlarının birinde me'huzdur. A ra b i olm ayıb Süryani gibi d i­
ğer bir lisandan m e'huz olduğuna göre ise aslı Sâbidir. Şit aleyhisselâm ın ikinci
oğlu veya İdris aleyhisselam ın oğlu olduğu iddia edilmiştir. B u ihtilafın hasılına
göre anlaşılıyor ki bunlar kendilerine sabiy demişlerdir. A rab da gerek bunlara
ve gerek m üşabihlerine sapık veya nücum perest m anasına sa b ii veya sabi ıtlak
etmişlerdir.
B unlar kimlerdir? Ve bu nasıl bir m ezheb veya dindir? K am usta: "sabiûn Nuh
aleyhisselam ın dini üzere bulunduklarını zu'm ederler ve kıbleleri nısfı nehar sı­
rasında Şim al rüzgârının estiği yerdir" diyor. Tehzibde ise "sabiûn bir kavm dir ki
dinleri N esârâ dinine benzer. A ncak kıbleleri Ceııub rüzgârının estiği yerdir. Ve
N uh aleyhisselam ın dininde olduklarını söylerler. Ilh ." M üfessirînin hulâsai be­
yanlarına göre bunlar Yehud ile N esârâ veya Yehud ile M ecus veya N esârâ ile
M ecus beyninde bir taifedir ki hem E hli kitab denebilecek cihetleri veya sınfı hem
de m üşrik veya putperest denecek cihetleri veya sınfı vardır. D iyanetlerinin aslı,
İdris veya Nuh aleyhisselam dini olduğu da söylenm iş, esasında M elâike veya
nücum a teabbüd ettikleri ve abedevi evsan oldukları da söylenmiştir. A nlaşılıyor
ki sâbilik esas itibariyle m ünzel olm ası m elhuz ve fa k a t mürurı zam an ile fe ls e fî
ve siyasî te'sirat altında birçok inhırafat ve tahavvülata m a'ruz olarak bir siriy-
ye t veya batınîlik iktisab etm iş eski bir mezhebdir. Ve lâekal bunları sabiei ûlâ ve
sabiei ahire olm ak üzere m ülâhaza ederek yerine göre aralarındaki m üşterek ve
m ütem ayiz cihetleri bulunabilecektir. Tarihi noktai nazarla sabiei ûlâ H indde ve
eski M ısrîlerde Süryani ve G ıldanilerde az çok bir tefavüt ile cari olm uş bir m ez­
hebdir. Ve m aam afih bu m ezhebi en ziyade tem sil edenler Süryani ve G ildaniler-
dir. E ski Yunan ve Rum dinleri de bunların bir inikâsıdır. Sâbiei ahire dahi Beni
İsrail, İran, Yunan, Rom a ve saire gibi m u h telif harsler altında kalm ış olan Sü r­
y a n î ve G ildanî enkazıdır ki bakıyyeleri E lcezire ve M usul taraflarındaki Naba-
tîler olmuştur. A bbasiye devrinde Yunan asârını A rabçaya tercüm e eden Sabit İb-
ni Kurre gibi fe y le s o f ve m ütercim ler bunlardan idi. J da:
"Ebülhasen Sabit ibni kurretelharranîH arran'da ikamet eden Sabieden idi. M ezhe­
bine müteallik olarak rüsum ve fu ru z ve sünene dair, mevtanın tekfin'ü defnine dair

246
Youtube: Tanrı Mı Varmış
ve sabiîlerin itikadına dair, taharet ü necasete dair risaleleri vardır. Oğlu Sinan ib-
ni Sabit Hürmüsün nevamisini Arabiye nakletmiştir. Ve deniliyor ku, sabiûnun nis-
beti * adıdır. Bu da İdris aleyhisselam ın oğlu tır. llh. d i­
ye mezkûrdur.
Sinabiiddin A hm ed ibni Fazlullahilom eri M esalikülebsarında [1 ] ve Ebülfida
tarihinde Ebülısalm ağribinin kitabında nakledildiğine göre "ümmeti Süryan ak-
dem ülüm em dir. Ve bunların m illetleri sabiîn milletidir. B unlar dinlerini Şit ve İd ­
ris aley hisse lam dan ahzettiklerini söylerler. Şite azveyledikleri bir kitabları var­
dır. Buna suhufı Şit derler. Bunda kerem, şecaat, sıdk, garibe tarafdarlık gibi me-
karim ve m ehasini ahlak zikr-ü em redilm iş ve rezail zikrolunub içtinabı emrolun-
muştur. Sabiînin bir takım ibadetleri de vardır. Ezcüm le yedi vakit nam azları var­
dır ki beş vakti m üslüm anlarınkine tevafuk eder. Altıncısı kuşluk yedincisi de g e­
cenin tam altıncı saatindedir. N am azları niyyet ve bir de başka bir şey karıştırıl­
m am ak itib a riyle m üslim an nam azına benzer. R iiku su z ve sücudsuz cenaze na­
mazları da vardır. O tuz ve yirm i dokuz gün oruç da tutarlar ve savm ve ¡ıtırların­
da hilâle riayet ederlerdi o suretle ki ¡ıtırlarında Şem s, ham el burcuna dahil ol­
m uş bulunurdu ve gecenin ru b ’ı ahirinden kur sı Şem sin gurubuna kadar oruç tu­
tarlardı ve ham sei m ütehayyire denilen kevakibin büyuti şereflerine nüzullerinde
bir takım bayram ları vardır. Ve ham sei m ütehayyire: Zuhal, M üşteri, Mirr'ıh,
Zühre, Utariddir. B eyti M ekke'ye ta'zim dahi ederler. Fakat H arran zahirinde bir
yerleri vardır ki oraya haccederler ve M ısır E hram ına da ta'zim ederler. Ve bun­
ların biri Ş it ibni A dem in kabri, diğer biri Uhnuhun (İdrisin) kabri, biri de nis-
bet olundukları Sabi bini İdrisin kabri olduğu zu'mündedirler. Ve Şem sin burcu
şerefine duhulü gününe ta ’zim ederler. İbn H azm dem işti ki sabilerin m ensub ol­
dukları din, edyanın en eskisi ve bir zam ana kadar D ünyada galib olanıdır. N i­
hayet bir takım m uhdesat ihdas ettiler ve bunun üzerine Cenabı A llah bunlara
H azreti İbrahim i b a s buyurdu, ilh."
***

- H am di Yazır'ın, B akara Suresi’nin 62. ayetini tefsir ederken yazdığı bu baş­


lık E ssabiin E ssabiun altındaki yazı uzundur. Yazının, en baştaki "Sâbiî" sözcü­
ğünün nereden, nasıl geldiğine ilişkin Arap dili ve edebiyatı uzm anlarını ilgilen­
diren kesim dışında, başından bir bölüm e burada yer verilmiştir. Yazı ağdalıysa
da, konuya ilişkin ilginç aktarm aları içeriyor.

247
Youtube: Tanrı Mı Varmış
SÂBİÎLİK

M. Sadeddin Evrin
(Çağım ızın Kur'an Bilgisi,
A nkara, 1973, c.2, s.917-918.)

KISIM-II
ÇELİŞKİDEN DÖNME

85- Sâbiîlik

 dem 'den, Ş it’ten, İd ris’den (s.866) ve N uh'dan (s.772) gelen Allah'a bağlılık
yolu, O n a yürekten yönelm e yeteneği az olanlarda gittikçe dışa, som uta dönük
bir hal alm ış ve doğada (O 'nun çeşitli kudret ve yaratış belirinılerine dikkatini
verm işti. Bu eğilim, dinin m utlak birliğe yönelten niteliğinden başka türlü inanış­
lara y o l açm ıştı. İşte bu eğilim K ur'an'da (Sâbiîlik) diye tanım lanır ve Arapçada
(sabe) sözcüğü böyle bir oluşum u anlatır. (En'âm /75-80) î- s
"Biz İbrahim 'e göklerin ve yerin hüküm ranlığını şöyle gösteriyorduk ki ger­
çeğe erenlerden olsun: G ece karanlık basınca bir yıldız gördü: Rabbim bu imiş!
dedi. Yıldız batınca, ben öyle batanları (tanrı diye) sevm em , dedi. Sonra Ay'ı do­
ğarken gördü ve R abbim bu imiş! dedi. O da ufalıp sönünce, Rabbim beni d o ğ ­
ruya eriştirm eseydi sapm ışlardan olurdum , dedi. Sonra güneşi doğarken gördü.
Tanrım bu imiş! bu daha büyük, dedi. F akat güneş de battı. O zaman: E y m ille­
tim, A llah'a ortak koştuğunuz şeylerin hepsinden uzağım. Ben yüzüm ü gökleri ve
yeri yaratana yönelttim , ben m üşriklerden değilim , deyiverdi."
Burada ilk değinilen Venüs yıldızı B abil'de m abutların anası ve gök tanrıça­
sı diye anılan lştar'dır. Sonra Ay'dan bahsedilm esi Akkad'larda güneş m abudu­
nun anası Sin'i; daha sonra güneşten söz edilm esi de ona bağlanm ış m abut adı
olan Şam aş'ı hatırlatır. Nihayet, gökleri ve yeri yaratana yönelm ek suretiyle, gök
ilâhı sanılan A no ve y e r ilâhı denilen B el gibi iğreti isimlerden yüz çevirm enin
gereği belirtilir.
Suriye ve M ısır'da güneş adına kurulm uş H elliopolis kentleri güneşin zih in ­
lerde yarattığı etkiyi gösterir. Yem en’de Sebe Saba'lılann Süleym an P eygam ber
zam anına kadar güneşe taptıkları (N em l/24-36 ve 43-44) âyetlerinden anlaşıl­
m aktadır (s.639-641).

248

Youtube: Tanrı Mı Varmış


B aşında güneş disk'ini taşıyan bir a l dam şeklinde gösterilen M ısır m abudu
Ra, daha sonra Aton adiyle tek Tanrının, güneşten Arz'a en verimli bir halde gü­
cünü yansıtm ası fik rin e ulaşıldı. D o kto r P rinches tarafından m eydana çıkarılan
bir B abil yazıtında tanrı nuru olan M orduk, Babil'in bütün ilâhlarını şahsında
topladığı ve hepsi onun tecellileri diye belirtiliyordu. Ö nceki çoktanrıcılıktan bu
tektanrıcılığa dönülm esiyle H am urabi'nin yönetim i ve öte yandan Ibrahim P ey­
gam berin m ücadelesi ilgilidir.
Babil'de m elek huylu H arût ve M aruût (s.260) gözlem (rasat) kulesinin teles­
kop yerine kullanılan derin kuyusu içine, bilim uğrunda hayatlarını bağlam ışlar­
dı. Bu biçim çalışm a ile, gün ışığının etkisini azaltarak yıldızların hareketlerini
saptarlarken m anevi değerlerini biteviye m addi hesaplara dalm akla köreltm işler
ve öğrencilerine yıldız fa lı ve büyü yolunu açmışlardı. Nitekim , şim di bile, her
gün dünyanın birçok gazetesinde yıldız fa lı görülür ve buna inananlar bulunur.
M evlana bu konuda şunu söyler: "Akıl ona derler ki, Tanrı yaylasında ya y ıl­
m ış, tanrı nim etlerini yem iş olsu n ... U tarit (M erkür)'den gelen akla akıl den­
m ez!" (M esnevi, IV, 3310.)
(B akaral62 ve M âide/69) âyetleri, Yahudi ve H ristiyanlardan ve Sabitlerden
A llah'a ve ahiret gününe inanan dürüst hareket edenler için Allah katında m üka­
fa t verileceği ve onlar için korku olm adığını m üjdeler (Bahis-94).
Yahya P eygam ber zam anına kadar varlığını devam ettirm iş ve B asra K örfezi
dolaylarında yaşam ış M endait dem len halkın m ezhebi de Sabitlerin bu türden
olanlarıydı.
***

- Bu yazı içinde gösterilen s.'lar, K ur'an B ilgisi adlı kitabın s. num aralarıdır.
Yazı, öteki Türkçe yazılardan biraz değişik öğeler içeriyor. Yararlanılabilir.
A ncak belirtm ek yerinde olur ki, yazıda, "din"le "akıl ve bilim "i zorlam alı yo­
rum larla bağdaştırm a çabaları yer alıyor.

249
Youtube: Tanrı Mı Varmış
İB R A H İM C İ SÂ B İÎ H A N İF LE R IN BİR KİTABI

Ibn N edim
(E l Fihrist, A rapça, Beyrut, s .32-33)

- r r -

CT
jk d i J -j» U» J , jU J j
J-N (* * 1 V*)' '
■İ!J ! j wü j i J ,1* J ¿,0* *i
Jfc*J» ¿Lı>- »M J/-JI ^ LL» j! ju , «/i
crü'f U' ^ > y i o »« jV - J 4.1iyi LU
jV ¿ .-aU L .

4 yui jU J.1 j * İ y i ' ,«■*lly^Jl _ : 5 ^ L - 1j )*

j l 4 -lj fm—jl fjj J ' A} w L5^J ¿j‘j y.- Ji


jjjll J UlJLtj w<l~-«3’ «L-l 4-» yit f ' i .2

¡J ,_»LÖİ Jââi ^y 4_* <JI rAj- L 4/|£»- »-^4 , l.X4

-4-^i ^ i v > ¿¿.j i y w>^

¿¡■fl 5#afi1ıt>1rT, a-31.ir.*1A» :•t--^»^ w,ı^>


^ *-* ** ^ > '.
j•¿¿‘t (»frKiA,-^Cj^ jL _ ^ - < ; 4-» A, V'L 4>

b* <>r* J*İ >y <^-* ¿*-> ^ 1¿*-> y >*3*- •*'. ^


j ¿ 1

- r r - __________
■ J ^ l, w b ^J< û - > «i»! v ~ i -o r j L

^ j ¿^ f .) ^ ^ ^ J 1Vr»^. E .?»! **■’ . «*■>


i3 ^ ■;y 1 L 2 : t~ 2

~ tt± 3 fr § y ^ J J-^ ± ^ L ıii

250
Youtube: Tanrı Mı Varmış
w>f) ¿JL*j
¿ " ^ Ü ^ö* 4âtj|^ w-tÎ ^ „Jm İ ’ i-VM-î’
C ^ > l' w ü V U ,y p ¿ . J . 'V ’ ^ ' ; > .
- *i>' *■»«■j «I *Uu.‘*.‘i^ l

JÜlılî y* J bil ¿¿)!


> v w-1V1^ v 1 , û ü ■ < > «
J j İ Ji* >*7 j ! V <-«■“ V _> y y* l» <*)
»w •«; _.*'^ ğ ^ * _ ^ /'- j_’*,v <'2' '
jU tljj^ ¿>j J jy * ij *-;y * J* &
^ O u j «-' ,ÇŞ^ş j 1
, .• ^ i ,■. . : y j ı s u . u y » J . ,-.. > T ^
•*• Jy U A.fry b - < _ ? y 4 ^ u IfcliLt ^ j) t J j l — il

j^JV» \^>S «X' lifcy i A.-L* vİ.<«> ^f-» ^ j ' j ^ * ; U .,.-I^A

^A>»^ »iî s-A^A«.— Jk>. ^Jy- J,5 ^ J*)


‘;* J * ¿ ; 4}>İ J t 1» w tö * i < t-f J . . u ,
<-U y». ^ >¿2 y o ) a!j;‘ j J İ 1¿Jfcll ü jf j ) j ^ t

<—i* r_-*l^>'i _• A r £ ? j t k y
>_Aa»~*-'-U.' •■J_*--’^>L _jJl3jLjJ^. M-5^ 4j U-
y* J * ^ ¿ V V 'j x * j ; Ari j-jj)1• j .i t j
1,1i jj-'i JU i*^]i »Jüt jü, V j^fJ' J W J y ju-' J t ^ .^ ..’1^ L i

V >J; ^,1»*''' 'l) xf ■** •*»« Jr*-’ ¿7* ı j ' / J >


Ia>j1 t» 1<*-'• J f ¿ ' ^*3^ . j ! J * - î > ^ J 1—* »•*»
-r~

Bu yazı, İbn N edim 'in, E l F ihrist adlı ünlü kaynak kitabından alınmıştır. B ö­
lüm: İkinci Fen Birinci M akale:
B urada, İbn N edim bir kitaptan söz ediyor: "Çok eski nüsha bir kitapta oku­
dum . M e'm un (H alife) kitaplığından alınm ışa benzer. Bu kitap SU H U F'un (pey-

251
Youtube: Tanrı Mı Varmış
gam berlere indirildiğine inanılan kitapçıklar, sayfalar) adları, sayısı (gökten) in­
dirilm e (büyük kutsal) kitaplar, iletenleri (peygam berleri) aktarılıp anlatılıyor.
Ç oğu H aşevyye (yorum a karşı olan bir m ezhep) ve halk bunları doğruluyor, bun­
lara inanıyorlar. Şim di ben, söz konusu kitabın, benim bu kitabım ı ilgilendiren
kesim ine yer vereceğim . O kitabın sözleriyle (m etniyle) anlatılanlardan gereksi­
nim duyulup başvurulabilecek olanlar şöyle:" diye başlıyor. Sonra; "M ü'm inlerin
em iri H arun'un -sa n ırım R eşid 'in - azadlısı A bdullah İbn Selam Oğlu A hm ed di­
yor ki" deyip sözü, kitabın çevirm enine bırakıyor. Bu çevirm en A bdullah İbn Se­
lam O ğlu Ahm ed de şu açıklam ayı yapıyor:
"Ben bu kitabı H anifler'in kitaplarından (alıp) tercüm e etim. Hanifler, Ibra-
him ci (Ibrahim iyye) Sâbiîlerin ta kendileridir. İbrahim Peygam bere inanmışlar,
T anrının İbrahim 'e indirdiklerini ondan alıp taşımışlardır."
A hm et daha sonra "Hanifler" den, kendi deyim iyle "İbrahimci Sâbiîler"den
tercüm e ettiği kitabın "çok uzun olduğunu, gereksiz yerlerini atıp onu kısalttığı­
nı" anlatıyor. Bu kısaltm ada da "K ur'an'm , hadislerin ve kitap ehlinden M üslü­
m an olm uş olan A bdullah İbn Selam , Veheb İbn M ünebbih, K a'bu'l-A hbar... gi­
bi kim selerin tanıklığına kanıt sayılabilecek kesimleri temel aldığını" belirtiyor.
(El Fihrist, s.32.)
A bdullah İbn Selam Oğlu A hm ed bu kitapla birlikte "SUHUF"u, Tevrat’ı, İn-
cil'i, Peygam berler (N ebiler) K itabı m da, İbraniceden, Yunancadan ve Sâbiîlerin
dilinden (Süryaniceden) A rapçaya, "harfi harfine çevirdiğini, çevirirken de, aslı­
nı bozm a girişim ine yol açar kaygısıyla, yazının iyi olm asına ve süslem eye önem
verm ediğini, çevirdiği kitaba bir şey eklem ediğini, tekrarları önlem enin dışında
kitaptan bir şey de eksiltm ediğini, önce olanlardan kim ini sonraya, sonra olanlar­
dan kim ini öne aldığını (takdim -tehir yaptığını)" yazıyor. Kimi örnekler vererek
bunu anlatıyor. "Sâbiîlerin dili'ne değindiği yerde: "Bu dil, bütiin kitap ehlinin
(ortak) dilidir" diyor. (El Fihrist, s.33.)

252
Youtube: Tanrı Mı Varmış
SÂ B İÎLE R İN İN A N Ç VE İB AD ETLERİ

İbn N edim
(El Fihrist, s.442-445.)

• _ w.* U *\tJf .W' jUÎ j >.} ■

AV': ¿xO. s^>


j 4‘j ; j*-» ***y v »tâ^y >k J>. ♦^ v1j* (*y1
* ' f V •^ÎZI^İA^^* J ‘ •'":fl‘J*'1 ■¿»VjU
ı *' f-^J »j[ f yİ ***»»£
t-rf y^j_ • ^ »<•**
<• jM^’i w-*"û* S*~ "**' *■•**¿“■î f ‘
*V>*w*-^ w*’>i«' â^tj vij j f * «-* *-—«*'*-*•*»£;
pr'*4}{fmiyr^Ji 'V J r—‘-.j^1Vr*- *■>*«&'<¿1
-‘î-C’^^- _f"'■*;(•*-•*?>•
ıjL-.. *£J-Tt- ?r'-i •■**■’i rj^ *V}*»yJj 4«*V
wlA>1J-U*J t «^tİJ•« ^_J »i««1'*JJ**j \ *¿-W'
kT-4*^ ’y> ‘) f %JfciH k/*&L ^ r * * ; * Â-^Li-' ¿ f J>»4
j' J1*JrV*‘ V*^
Jf*j ı^-ic J*s& t <£*} *îj~»*' -Jj**-;
£ * >' y £jU* jivkjtt
‘*-^»j J5 ki jU » kT-^'
,j o 1-**- ¿tâ j ^ r * 1kr— Jbi ç*UjUûJi iJti'
•■aaj^«_.’îU|i k^.^_J'Wjjt ok\>jL«İİ' 4<j\î)^u><i)t5', <S*j j r
-i»-> oJ.. t J j J j ^
-ıır-
jj, j^ij) ^>1' j* j' ^ -*»-' fj -^jî .»V-'1
> *^-4 3 a . J j â5>c ^ J * 4<Ui ■J * j Y
^ Â--VJ' ieLJ' j i-/U]’> * Af# j ‘ Çyi âîLJİ j d i Y -(*;JS
t ^ İ*l-J'viö\d»j t â f $
• ; > i j ö ^ . i . y , . , - ' . ; » : ^ " ,.-7^ . ^ -
Vj' > 1fV^İ*WA*ji* ¿fi*0*kMiA-y^ i'>' ^— ‘i
* i— »>* k)4^ (*r^*V**4 -/•» *^*V"*>******
. ¿jt* ^r-■>
^ x * <»V ‘ <0 ^ â!V- ki->V" <:i .

$* >'>»W,*, ^U ' Ij/ j W>; • wtT


V > 4 *# aA ^V ^ Jİ j p # V i • -* ^

V^kiJ'4$ ♦ *tâ. V<yü


.ÜM-jyv t f j V^Uj«, •uV»ı»*'..^Jk ^ .* V y 'i'i»-

253
Youtube: Tanrı Mı Varmış
4¿»4$^ lk-y~» U <i_py>U i rk „•*'o' 4>-*»'
.».41 s* £>V ^ yk*, j4‘j jU)'j jv 'j' -'/"^' £-*i

*»0$ <Oû* <5^İ3l>• r^jV!^k» a* <*->u.!l,


>ıj ^ ' Jte¥* • ••Wr •V4-*^
•ju _ y , •¿ * y : ^ j ok,- î- j *«>, . j* ^ .1 g»
• jâ : ^¿Ul, •¿¿»i*i +?*i ’ y> k-.,
•UJ, • f U J**!' û * JuJ» • vû * jjJ I Jm* t
.jJ-» *Jk\Jm-'î‘a*
^ O >*i •
5^ 1 -^— fi sJ,y Jis^ C*?^ *^ J .**>
»>* pc^J ‘ ¿ '¿ ‘.S~*f **— ’%> »V>^v-*
¿-'*kît ‘ 'r*^1 *J--W' ^ ¿*, i wUH„«O, »*«A4'
+*^p V, ‘ ^.,İ/UL' ^.*J*k*j a»,. *~N
JS , » ¿Ak jl l» j j , j|A ' , J ^ 1^ |1|^g|||ıjk ^ 4 i î J 4.'^ V

«j-*, « J jl—
* ;L-*
- ut—
ka-ıH* Ç^|( jegJuJ iS-^) 4 ,J*Ç*k *lX$ ^>, » «j
^ur'O* *J^‘
-*^*l> ^ * j> t J » y <■ JS , t 41> *i-W wk k jl y» y * k i-

V, t Jt»y jJJt) ‘
jy^
*#JV J t ^ V jj*.,>.,. t*A^
V*. kiki- £f’vi V> •y*^*<i»W V V, »•l^-
Jİj3! V* Vi 4jM'y >.
Uj ^UJlj w
-»{-*■■*■)
¿J*y , : 4^A* Jî-’
J6 V j» , . >jp JS j 4 .^ J -' j

cJ* ı i «r^,. ^—-*


•»jb <j <ş k s)j^,' • ¿\r?": O1—!'^ı*
JUÇ ¿>-1, |»aJi, ♦,>^İî y-*-“;*J^;*‘w»¡^y.*
C ,-J „ •— w ^ «k J iJ |*>>, , J i- O 1 £ - j w_JOc^_y
4^ J i v t T ^ j u ç a j ; y . u . k y . , y ^ U ' u#fi T -
4J - J 'j O ji- U l a-jV y ,i*

ijU ljt V J^ > > .iUH, J : ^ Jk *X* V f» ‘ V-


Vi vrA^’»-* 'wîJk'$ v*x'!*J? O’'»•V1»
U k k - y ,. ,^-f X.,* o- y; ,♦. A.yv
cr*>»!OVk- >>, *fyl»*y> <J* J ^ J J* * ^-aJL_"Jû..
~tu-
o ^ 'i V. j j j i u j ^ <u j . . ^ y ^ r .

V J ^ ı V1*^*-^-. <-*; w-iî '«»ı

Bu yazının, İbn N edim 'in £ / F/Zım ninden alındığı yerde: Birinci Fen D oku­
zuncu M akale:
H arran'lı, K alde'li (K eldânî) S âbiîlerin inanç ve ibadetlerine ilişkin, A hm ed
İbn e't-T ayyib'in, el K indî’den alıp aktardığı bilgileri içeriyor. Bu, başta b elirti­
liyor.

254

Youtube: Tanrı Mı Varmış


A nlatılanlar:
Sâbiîlerin "Tanrı" inançları konusunda:
- "Sâbiîler, T ann'yı şöyle tanım akta birleşirler: Evrenin, öncesiz ve sonrasız
olan bir m eydana getiricisi vardır. O, Ç oğalm ayan Bır'dir. M eydana getirdikle­
rinden hiçbirinin niteliği onda bulunm az (yani O 'na hiçbir yaratık benzem ez).
Y aratıklarından aklı erenlere, Tanrılığını kabul ettirm e yüküm lülüğünü yüklem iş­
tir. K endilerine doğru yolu açıklam ış, yol göstersinler diye de peygam berler gön­
derm iştir. K endilerine, hoşnutluğunu kazanm aya ve gazabından kurtulm aya ça­
lışm aya (herkesi) çağırm alarım , buyruklara boyun eğenlerin, sonsuz nim ete (ya­
ni cennete) ereceklerini, başkaldıranlarınsa hak ettikleri oranda azaba uğrayacak­
larını bildirm elerini buyurm uştur."
- "Sâbiîlerin eskileri, T ann'm n azabının (yani cehennem in) 9 bin yıl süreceği­
ni, onun yerini T ann'm n rahm etinin alacağını ve Tanrı'nm rahm etinin Tanrı'ya ve
H anifliğe çağıranlara özgü olduğunu söylerler."
Sâbiîlerin "ünlüleri, ileri gelenleri" (büyükleri, peygam berleri) konusunda:
- Bunların arasında şunlann yer aldığı anlatılıyor: "ağazimun (=Azim un = agat-
hodaim on = İyi Dem on-Şis = Şit Peygam ber), Hermiş (= Herm er = İdris Peygam ­
ber)". Kim ilerine göre, Solon'un da bunlar arasında yer aldığı belirtiliyor.
Sâbiîlerin davalarında, yol ve yöntem lerinde, kıblelerinde bir ve bütün olduk­
ları konusunda:
- "Bu toplum un tüm ünün çağrısı (daveti, davası) birdir. Yani hepsi aynı Tan-
rı'ya, aynı dine, aynı yola çağırır. Yolları (sünnetleri) ve yasaları (şeriatları) d e­
ğişm ez. K ıblelerini de bir yapm ışlardır: K uzey K utbuna çevirm işlerdir..." B un­
da (kıblenin böyle yapılm asında) da, bir "hikm et" (yani felsefi bir am aç) güdül­
düğü belirtiliyor.
Sâbiîlerin ahlaklarına, felsefelerine ilişkin:
- "N efsin (yani insan ruhunun, karakterinin) tem el dört erdem ini gerekli gör­
m üşlerdir. (İslam hukukçu, kelam cı ve ahlakçılarının kitaplarında bu dört tem el
erdem , tabii İslam a m aledilm iş olarak şu adlarda geçer: Hikm et, iffet, şecaet,
adalet. Bkz. Sadudin Teftazâni, Telvih, A rapça, İstanbul, 1310, c.2, s.510-512.)
Bunların ayrıntıları olan erdem leri de benim sem işlerdir. E rdem lerin karşıtların­
dan (rezilliklerden = erdem e aykırı durum lardan) kaçınm ışlardır."
G öğün hareketi konusunda:
- "Gök, kendi istem iyle ve bilinçli (akıllı) olarak hareket eder, derler."
S âbiîlerin ibadetlerine ilişkin:
- "Ü zerlerine FARZ O LA N N A M A Z, günde üç vakittir: Birincisi: G üneşin
doğuşundan önce. G üneşin doğuşuyla birlikte bitsin diye yarım saat ya da daha
az (bir süre içinde kılınır). Bu nam az, her rekâtı üç secdeli sekiz rekâttır. İkinci­
si: G üneşin zevaliyle (orta yerden kaym asıyla, yani öğleyin) sona eren (yani ze ­

255

Youtube: Tanrı Mı Varmış


valden önce kılm an) namazdır. (M üslüm anların sabah nam azları birinciye, öğle
nam azları da ikinci nam aza karşılıktır.) Bu da her rekâtı üç secdeli beş rekâttır.
Üçüncüsü: İkincisi gibidir. Ve G üneşin batm asıyla vakti geçer. (Yani biraz önce
kılınır. M üslüm anların akşam nam azları da bu nam aza karşılıktır.)"
- Sâbiîlerin, bu "farz nam azlar"ı için neden bu vakitleri seçtikleri de anlatılı­
yor.
Eskiden gökbilim de, 12 burç içinde dört tem el nokta gözetilirdi. Her birine de
"çivi, kazık" anlam ına gelen "veted" denirdi: "Veted’l-m eşrik (Vetedü't-tâli)" y a­
ni "doğuş noktası", "vetedü vasati's-sem â", yani "göğün orta yeri", "vetedü'l-
m ağrib", yani "Güneşin batış noktası" ve "vetedü'l-ard" yani "dünya noktası". İş­
te Sâbiîlerin, farz nam azları için seçtikleri üç vakti, bu dört noktadan üçünden
dolayı seçm iş o lduklan anlatılıyor. "D ördüncü nokta"ya (dünya noktasına) gelin­
ce: Şöyle deniyor: "Sâbiîlerin hiçbirinden, 'vetedü'l-ard (yani dünya noktası)' için
bir vakit farz nam az seçtiklerine ilişkin bir bilgi aktarılm am ıştır."
- Sâbiîlerin farz olm ayan (nâfile) nam azlarına da değiniliyor. Bu nam azları­
nın, m üslüm anların üç rekâtlı vitir nam azı türünden olduğu anlatılıyor. Ve bu n a­
m azın da günde üç vakit olduğu açıklanıyor. "Birincisi, gündüzün ikinci saatin­
de; İkincisi gündüzün dokuzuncu saatinde, üçüncüsü de gecenin üçüncü saatin-
dedir" deniyor.
- Sâbiîlerin nam azlarını taharetsiz (yani abdestsiz) caiz görm edikleri de (yani
nam azların kesinlikle abdestli olarak kılınm ası gerektiği inancında oldukları)
açıklanıyor. "Bunlara göre namaz, yalnızca taharetle kılınahilir" deniyor.
- Sâbiîlerin FARZ O LAN O R U Ç LA R l'nın otuz gün olduğu da açıklanıyor.
Bu farz orucun başlangıcının 8 M art olduğu; bunun dışında, 9 A ralık'ta baş­
layan 9 günlük, bir de 8 Şubat'ta başlayan 7 günlük çok önem li oruçları bulun­
duğu anlatılıyor. Ayrıca bir 16, bir de 27 günlük "nâfile (çok önem li olm ayan)"
oruçlarından söz ediliyor.
Sâbiîlerin "kurban"larına ilişkin:
- "Sâbiîlerin, yakınlaşm a am acıyla sundukları kurbanları da vardır. Bu kur­
banları yıldızlar için keserler. B unlardan kim ileri şöyle der: Bir kim se kurbanı
Tanrı adıyla kesm iş olsa, o kurban geri çevrilir (reddedilir, kabul edilm ez). Ç ün­
kü onlara göre, bu kim se çok büyük bir işe girişm iş, T ann'nm daha berisinde,
O 'nun yönetim inde aracı, ortak basam ak yaptığı bir kesim i bırakıp atlamıştır.
K estikleri kurbanlar: Sığır, koyun, keçi türünden ve öteki, dom uz dışındaki dört
ayaklı, çenelerinin iki kesim inde de dişleri tam am olarak bulunm ayan hayvanla­
rın erkekleri; kuşlardan, güvercinin dışında kalan, pençeli olm ayanlar. K urban,
onlara göre, şahdam arlar ve boğaz kesilerek olur. K esm eyle birlikte, kurbanın te­
m iz olm ası gerçekleşir. Biri ötekinden ayrı olm az. K estiklerinin çoğu, horozlar­

256
Youtube: Tanrı Mı Varmış
dır. O niara göre kurban yenm ez, yakılır. Ve o gün (kurban kesildiği gün), tapı­
naklara girilm ez. Kurban için her ay, toplanm a ve karşılam a için dört vakit belir­
len m iştir..." deniyor.
Sâbiîlerin "bayram "larm a ilişkin:
- "Sâbiîlerin, 'îdu fıtr' (oruç bozm a, R am azan bayram ı) adını verdikleri bir
bayram ları vardır, 7 gündür. ( ...) Bir bayram ları da 'ahid bayram ı’dır. 25
E kim ’de. 'D oğum (yılbaşı) bayram ı' da var. 23 Araiık'ta. B ir de 27 Tem m uz'da
bayram ları var" deniyor.
Sâbiîlerin "boy abdestleri”ne (gusül) ilişkin:
- Sâbiîlerin, cinsel birleşim den sonra boy abdesti aldıkları, elbise değiştirdik­
leri, bunu vazgeçilm ez gördükleri anlatılıyor. Ayrıca, aybaşılı kadına dokunduk­
tan sonra da boy abdesti alm ak ve elbise değiştirm ek gerektiği inancında bulun­
dukları anlatılıyor. Sonra "Aybaşılı kadının kesinlikle erkekten uzaklaşıp ayrı
kalm ası gerekir onlarca" deniyor.
Yenmesi yasak olan ve olm ayan hayvan ve bitkiler:
- "Y ırtıcı hayvanlarca parçalanm ış, kesilm em iş olan hayvanların, iki çenesin­
de de dişleri olan dom uz, köpek, eşek gibi hayvanların, güvercin dışındaki pen­
çeli kuşların etlerinin, baklagillerden ve sarm ısaktan başka bitkilerin yenm esini
yasaklar. K im ileri bitkileri, bitkilerden fasulyeyi, karnabaharı, lahanayı ve m er­
cim eği de yenebilecekler arasına katar. K im ileri, deveyi 'm ekruh' (uğursuz) gör­
m ekte çok ileri gider. (...)" deniyor.
H astalıklara karşı tutum larına ilişkin:
- "Abraş yani alaca hastalığından, cüzzam dan ve öteki bulaşıcı hastalıklardan
sakınırlar" deniyor.
"Sünnet":
- "S ünnet olm ayı bırakırlar. D oğanın yaptığının (doğal görünüm ün) üstüne
değişik b ir şey yapm azlar. (Yani doğada, d oğuşta nasılsalar öyle kalırlar)" d e­
niyor.
Evlilik ve boşanm alarına ilişkin:
- "Yakın akraba olm ayanların tanıklığıyla evlenirler. Evlilikte, erkek ve kadı­
nın (m ali) yüküm lülükleri eşittir. A çık bir zinayı kanıtlayan bir belge olm aksızın
boşam a yoktur. Boşanm ış olana da sonradan dönülm ez. Bir nikahta iki kadın bir­
leştirilem ez. (Yani evlilik bir kadınla olur.) K adınlarla cinsel ilişki de yalnız ço ­
cuk isteğiyle olabilir" deniyor.
Sevap karşılığı olan ödül ve günah karşılığı olan ceza, yalnızca "ruh"a:
- "Sâbiîlere göre, sevap karşılığı olan ödül ve günah karşılığı olan ceza, yal­
nızca 'ruh'a olur. Ve bu, belirli b ir zam ana ertelenem ez" deniyor.
Peygam berin nasıl olm ası gerektiği konusunda:
- "P eygam ber, ruhsal yönden bütün kınanası (aşağılık) şeylerden uzak k ala­
bilm iş kişidir. B edeninde de sakatlıklar yoktur. H er tür övülesi şeylerde ek sik ­

257

Youtube: Tanrı Mı Varmış


siz durum dadır. A yrıca onun, h er konuda en doğru olanla karşılık verm esi, k a­
falardaki düşsel şeyleri, kuruntuları bilip bildirm esi gerekir. D ua ettiği zam an
yağm ur yağm alı, bitki ve hayvan h astalıkları, felaketleri önlenip yokolm alıdır.
D ünyanın iyiliğine, daha çok b ay ın d ır olm asına yarayacak görüşler taşım alı­
d ır... d iy o rlar” deniyor.
M adde (heyula), toprak, su, hava, ateş (dört unsur), biçim (suret), yokluk, za­
m an, m ekân, hareket konularında:
- S âbiîlerin bu konularda A risto'nun kitaplarındaki görüşlerine uygun gö­
rüşler taşıdıkları anlatılıyor ve bu k itapların adları veriliyor. "Tevhit" (Tanrı'nın
birliği inancı) konusunda da H erm es'in (İdris’in) görüşlerine önem verdikleri,
onun görüşlerini içeren bir kitap okudukları A rap filo zo f el K indi'den aktarıla­
rak anlatılıyor.

258

Youtube: Tanrı Mı Varmış


H AR RA N SÂBİÎLERİ VE M E 'M U N (H A LİFE )

İbn N edim
(El Fihrist, s.445-446)

4,Ui>, - 4' t rVLr)


■_&££ ¿J.0I c . •>[ : A J * ‘ ■fto1J - irr -İ..-
>>3 f?^ ^ * . '***' jjr***1_ 1 '. * t y* . *>-
. JjJ j/»^1a<,>j ■ «-. t*) }k:~
^ »i A ■±2 '.¿.‘rrVi?
¿fe V •!» ji.-.1,. , ________ J
'•» jU'-1
yj ^.^ı JJ»
>- V
j'*y» s~
.?'»r•/•» ::J w '
^^»Ul »>»j ^ v^U>*?^'w 'r*-^ J ~ i*1 C j *‘.^
j _/ /=w>^¡m»* «> ja ; v “ ...^
^ >J !v hxszrJjx~Jj~: ■^ J -A 'ç i! »jk :
j ^ ¿ Ş t J ljY . «m&J1«jj / ; u : ^ JUi •,¿¿? ^■•.jjA-l1fr^, , JjLU^ . in. f.. j>-U>j,s i
-•-: ^ . ■-' C, l>V.tw> j 1¿¿'ı J~-..M »^r-*j-*- -r '^ u y*V>v y ^
"***" ' •* .. .>L-Y ■«*-.<■^'.■4'*->
■*-»►
-y*•U
U>j ,JtJw
|J>Jw ?'<■> ► ' '■ ■*-----
¿.;^ ^ >‘ft’» *«--»■■- - » ------S
hu« .» .

♦J * 4*' ¿t-'1'1* •**>‘


-** r*> ^ J
v ^1* X-«. it i •.«u >wiIVi>w f,—
• ^ v *•; ■• v ^ v , »v> > *£s**k
> ¿y ju»Jt jl». <--
J^* j,s*'j •
: f**!
, - - Y *a> jr* <•*
A-£t±
— 7-------- . r^'»rV
ZJJ' <
*-*'~ i o ^ * ı V|
j>»Ul A j ^ , i» jS ¿^* V* «-> Jı

ı:.,İw«;ı «1*^ ¿Âjs ¿6


y--vr‘f ^ >

- Bu yazıda, A bbasi halifelerinden M e'm un'un (halifeliği 813-833) H arranlı


ve İbn N edim zam anında da "Sâbiîler" diye bilinen halkla nasıl karşılaştığına
ilişkin bir öykü, "e' n-N asrâni" (H ıristiyan) diye de bilinen Ebu Yusuf Yeşu el K a­
tim ı adlı bir yazarın kitabından aktarılarak anlatılıyor. A nlatıldığına göre, H alife
M e'm un, R um illerine (A nadolu'ya) "gaza" için çıktığında, kendisini karşılayan
halk arasında H arranlılardan da b ir topluluk (cem aat) buluyor. D eğişik kılıkta,
uzun giysili, uzun saçlı bir topluluk. Sabit oğlu Sinan’ın (babası gibi ünlü düşü­
nür) dedesi olan K urre’nin uzun saçlan gibiydi saçları. M e'm un bu kılığı yadır­
gar ve kendileriyle şöyle konuşur:
- A zınlıklar içinde hangi kesim densiniz siz?
- H arraniıyız.
- Siz H ıristiyan m ısınız?
- Hayır.

259
Youtube: Tanrı Mı Varmış
- Yahudi m isiniz?
- Hayır!
- M ecusi m isiniz?
- Hayır.
- Sizin bir kitabınız ve peygam beriniz var mı?
- Hık m ık ...
- O zam an siz birer "zındık"sım z (dinsiz), putataparsım z, Harun R eşid dö n e­
m indeki "baş (gövdesi M erkür'e benzeyen insan başı) in an ç lıla rısın ız ("asha-
bu 'r-re's")... Sizin kanlarınız helaldir. Size azınlık işlem i yapılm az.
- İyi am a biz "cizye (azınlıklardan alm an vergi)" ödüyoruz.
- Biz bu "cizye"yi, T ann'nm kitabında (K ur'an'da) sözünü ettiği dinlerin ina­
nırlarından İslam a girm em iş bulunanlardan alırız. O nlarınsa kitaptan vardır ve
m üslüm anlarla bir anlaşm a olm uştur araiannda. Siz ne onlardan, ne onlardan, ne
onlardansm ız. Şim di iki yoldan birini seçm ek zorundasınız: 'Ya M üslüm an olur­
sunuz, ya da T ann'nm kitabında sözünü ettiği dinlerden birine girersiniz (böyle-
ce birinci yolu tutm uş olursunuz) ya da (ikinci yolu seçip bulunduğunuz durum ­
da kalırsınız) sonunuza kadar hepinizi öldürürüm . Bu çıktığım 'sefer’im den dö-
nünceye dek bekleyeceğim . O zam an eğer İslam a ya da T ann'nm kitabında sözü­
nü ettiği dinlerden birine sizi girm iş bulursam iyi, yoksa sizin öldürülm eniz ve
kökünüzün kazınm ası için buyruk vereceğim .
A nlatıldığına göre M e'm un gidince, o karşılaştığı kesim , yani H arranlılar kı­
lıklarını düzeltirler, saçlarını kestirirler, o uzun giysilerini bırakırlar. Birçoğu
H ıristiyan olur, H ıristiyanların bağladıkları kem erden (zünnar) bağlarlar. B ir k e­
sim i de M üslüm an olur. A m a bir kesim de eski durum larında kalır. Bu kesim de-
kiler bocalarlar, sıkıntı çekerler, sızlanırlar. Sonunda H arranlı bir fıkıhçı hoca,
kendilerine bir kurtuluş yolu gösterir:
- Sizin için bir kurtuluş yolu buldum . B u yolu tutarsanız, öldürülm ekten k u r­
tu lu rsu n u z... der önce.
O nlar da H arun R eşid dönem inden beri bu tür am aç için kurdukları ve sıkın­
tılı günler, ihtiyaçlar için hazırladıkları "B eytü-M al"lerinden (devlet hâzinesi) o
adam a çokça mal verirler. ( ...)
H ocanın gösterdiği yol şu:
- M e’m un, seferinden dönünce, ona, "Biz Sâbiîleriz" deyin. Bu ad, Yüce Tan-
rı'nın K ur'an'da andığı bir dinin adıdır. Bu dine girin, o zam an kurtulursunuz.
O nlar da öğüde uyup bu dine (Sâbiîliğe) girerler.
M e'm un'sa çıktığı o seferde, B ezendun'da (burasının şimdiki adı: Pozantı.
Tarsus'un kuzeyinde) ölür. (M e’m un, Pozantı'da 833 yılında ölm üştür.)

260

Youtube: Tanrı Mı Varmış


B u öykünün anlatıldığı yukardaki yazıda şu yargı yer alır:
"İşte bunlar (H arranlılar), bu adı (Sâbiîler adını) o zam andan başlayarak aldı­
lar. Çünkü o zam ana değin, H arran ve çevresinde 'Sâbiîler' adıyla söylenen bir
toplum yoktu."
(Bu yargı inandırıcı değildir. Çünkü, "Sâbiîlik" dinini kabul eden H arranlıla-
rm, başka dinlerden birini değil de bu dini seçm eleri için bir neden gösterilem ez.
K urtulm ak için başka dinlere girdikleri belirtilen öteki H arranlılar gibi onlar da
başka dinlerden birini, örneğin H ıristiyanlığı, Yahudiliği, İslam ı kabul edebilir­
lerdi kurtuluş için. Çevrede hiç "Sâbiî" yoksa, Sâbiîlik dinini onlara kim öğrete­
cekti? "Sâbiî olun da kurtulun" öğüdünün de bir anlam ı yoktu. Ve durup durur­
ken adını sanını duym adıkları bir dini kabul etm ezlerdi.)
Yine yukarıdaki yazıda anlatılanlara göre, söz konusu Harranlılar, M e'm un’un
öldüğünü öğrenince tutum değiştirm işler ve birçoğu H ıristiyanlıktan dönm üş,
am a M üslüm anlığa girm iş olanlar, öldürülm e korkusuyla görünüşte M üslüm an
kalm ış.

261
Youtube: Tanrı Mı Varmış
SÜRYAN TO PLU M U VE SÂBİÎLER

Zeynüddirı Ö m er Ibnü'l-Verdi
(Tetüm m etü'l-M uhlasar F i Ahbâri'l-Beşer,
Beyrut, 1 9 7 0 ,1U13-115)

v^‘ 4 tiÜUİ^V^A»>yU-Jİİ ¿î İUw 4 ii<l->


J. U U j UU# > 1 jr S Ü u i , ^ U » > . J i \ J » Jl^ İ
4 4 .-»1 »~i<
_ ~j\ *¡¿1-—4—
¿Ut <
ü ,fj çtiiijj ¿ü 4 v-îy*-. v —
»/ 4
-jjiâ v..—
«lij \iA*%ddij _}—«<t uX**i w * .U»2. . y i - s ¿ L j *J i ^ İ L . ^ J - k - V , « VpJ; W l U iy

* O* :<J* . £OJI *ı-y-*r‘ 4UiUi c-i’>4 Jivi*

A-i.y ^Ü : ^;İ!I c J . : y J J - , * » Jt* V . jU 4 -^ 3

‘ ^>41 ^>11 cr*ry, . J'ui^ v W -


•¿¿»V4 ¡yjıtit «iJj«î ¿İl—4 «N—
Ü.İ >L»fjj «£—
ütl iytj
Ji «-¿»i Î-W ^ jw>. «**•! ¿f^ Vi :V-? <^ **'"3
A i V ^ u ı . * . ^ c J İ i t jfOlf d t j j c i u l < j^Srı y - i
v ; •^ ¿ r av j> u v 4/¿jaj ^\aj f w«,44A > w J
ur ..-■ ,y ^ £.>£** J*" 4 J a - J * j 4 iA*J'k A* J i
^V» j ^ j ^ Ai. --*4^ 'sy j } j 4 'i'ij
*¿¿İl İÜ- cJ 4ijty İİUJi ,pl ç-üj, • .Ul A4+- ¿Jji •y'jJUl* A*j ;/jtfA u; j y-Vi *C-A-l y* »*J
¿x- ¿i^ * j£j f ¿¿oı 4 o».4a •JU”> ç-îsİJi^ 1 Ji*îj 4lU*i für v
^«£-*5* iuJî } 4 i i i *j 1 » ^UA i 3*i i 4 w ü j ^ l • Mj >il>¿İmJA^JjA? IjyiwV; *J~V»yj>J4l>V *
'¿.mL'.> * i-uU»4j jUü ^ J *•»£ "* İ- ^ U Î ^ * İ S ljU w> wy - c.iy-» — • V - w U U O jA U ii
»*£.* a J j 1*&-* y 4 yf j v ~ Jt £ yt 4 (y 'l-J j 1 J J * Cf İ - ' U A .U Î ç\i ^ w L JS j ‘
wü^ ‘ ÜCi-i i ¿S J-İS y ii -*» 44J i JJİ»i 4k - V_*k-J 4»*-'£, + 4
» . U-—\ jUjlı *.#>y-j 4 -J:
J %>>-<•1J ■w. ^ ; ^ - l —J^i; v>u. . • v-y ûfîü dr>+-‘.ı
* **' -■* * ‘sT-^ i{y f tf t t ^ V r-i V.» 's }-:
l.j-i.' J<- yU 3-îL.!l i ^ V j • \yi* ^U-i* « İ_^J- y - C î /j 4*^* 1 v-**^ --Ai ’J^*4* y r*t ^
-—*■-»V*1 r*-» ‘ ^ w»*>‘i i / Jİ Jr*' c^<»A*
\U J-" v ¿ j^ i0 ;^w»uı - S \.£ j -J js
gr^%j ¿t- Y g»'.k..iı»«¿i*1 (J>44»- V-Â- v*i ' f J*4 ^ •». ü&. ^ .- *<£A c-*< >
• « ft
s»j * s* y'*lj fji «yv--^ l4j*” v~~* ■'*1•*y.•
. ¿*.i Ü>< 0V*î>^ A^->f y j-ü* •ur '“ ’ ‘C ^

V ‘ J*1

- İbnü'l-V erdi’nin bu A rapça yazılarının Türkçesi şudur:

" S iiry a n T o p lu m u ve S â b iîle r"

"Süryan toplum u, toplum ların en eskisidir. Â dem ve oğulları, Siiryanice k o ­


nuşm uşlardır. Ve dinleri (m illet), Sâbiîlerin dinidir.
Sabitlerin kendileri, dinlerini, Şit ve İdris'ten (bu peygam berlerden) aldıkları­
nı söylerler. Şit'in Sutıufu (kutsal kitapçıkları) adını verdikleri ve içinde, doğru­
luk, yüreklilik-yiğitlik, yabancıya hizm et düşkünlüğü gibi güzel ahlak ve rezil­
liklerden (kötü huylardan) kaçınm a gibi öğütler yer alır. Ben belirtm eliyim ki,

262
Youtube: Tanrı Mı Varmış
Sâbiîlerin kutsal kitapçıklarından iki kutsal kitapçık (sahife) gördüm. A m a bu iki
kutsal kitapçık, İdris'ten (İdris Peygam ber'den) aktarılm aydı. Bunlardan birinci­
si, nam az-dua kitapçığıydı: O nda olanlardan kim inde şöyle deniyor:
(Ulu Tanrı) başların bağlı bulunduğu E zeli’sin (öncesiz ve sonrasızsın) Sen!
A kıl-düşünce ve gözlem alanına giren tüm varlıkların Tanrı'sısın! Ü lkelerin başı,
dünyaların çobanı, m eleklerin ve başkalarının efendisisin (Rabb). Yeryüzünü y ö ­
netenlerin akılları senden iner. Çünkü sen, ilk nedensin. G ücün her şeyi kapla­
m ıştır. Sen, sınırı olm ayan ve algıyla ulaşılm az bir birliksin. G öklerin egem enle­
rinin yöneticisisin. Işığı sürekli olan kaynakların da. Şensin, krallar kralı. Tüm iyi
olanların buyuranı. H er şeyi vahiyle, işaretle önceden bildiren. Yaratıklar senden
ürem iştir. T üm evren senin bir işaretinle düzenini bulur. Işık şendedir. H er şey­
den önce gelen öncesiz neden sensin. R uhlarım ızı arıtm anı, Senin nim etine hak
kazanm ayı, şim di ve sonsuza dek bunu isteriz senden. Ey akıllarım ıza giren her
tü r kirden uzak olan açık! (Zâhir). Ve bizi tüm hastalıklardan kurtarıp iyileştir,
üzüntülerim izi sevince çevir. Yalnızca senden korunm ayı dileriz ve yalnızca sen­
den korkarız. Senin işaret edilen am a kim senin senden ötürü sözle dile getirem e­
yeceği yüceliğine uygun doğrultuda olm ayı başarm ayı dileriz. H erkes seninle b a­
şarıya ulaşır. Tüm dünyaların um udu sensin. Ve tüm insanların yardım cısısm sen.
Bu kitapçıkta ('Sahife'de), dinim iz yönünden yüce Tama için söylenm esi doğ­
ru olm ayan, O 'nun yüceliğine yaraşm ayacak türden felsefi anlatım lar da var.
İkincisi ahlak (nam us) kitapçığıydı. Bu kitapçıkta yazılı olanlardan kim i şöy­
le:
İçinizden hiçbiriniz, kendisinin karşılaşm aktan hoşlanm ayacağı türden bir iş
ve davranışta bulunm asın b ir kardeşine. Sakın övünm eyin, erdem lerinizi abart­
m ayın. Yalan yere Tanrı'ya andiçm eyin. E sasen Tanrı'ya andiçm eye (antiçirm e-
ye) yoğunlaşm ayın hemen. D oğru söze güvenin. Sözlerinizdeki 'evet' (gerçekten)
'evet'; 'hayır' (gerçekten) 'hayır' olsun. Yalancılara, Yüce Tanrı’ya andiçirm ekten
titizlikle sakının. Çünkü öylelerine, antlarını bozacaklarını bile bile and içirirse­
niz, siz de günahta onlara ortak olursunuz. K endinizdeki bütün gücünüz, tüm giz­
lilikleri bilen Tanrı'ya güvenm enizden kaynaklansın. A daleti yerine getiren bir
yargıç, iyiyi-kötüyü açık seçik diie getiren bir konuşm acı olarak o size yeter. Atıp
tutm alar ve kötü sözlerle ona buna dil uzatm ayın. Sapıklarla, yanlış yolda olan­
larla anlaşm ayın, dost olm ayın. Ç ok şaka yapm ayın, çok gülm eyin, çok dediko­
du yapm ayın, söz götürüp getirm eyin, çekiştirm eyin, alay etm eyin. Öfke anında
kötü söz çıkm asın sizden. Çünkü bu size onursuzluk ve eksiklik getirir. Utanç ve
eksiklik verir. Ve sizi suçlara, cezalara sürükler. Ö fkesini yenen, dilini tutan, söz­
lerini, m antığını tem izleyen ve ruhunu arındıran kim se, bütün kötülükleri yener.
B ilgi-felsefe öğrenin. D indarlığı arayın. A ğırbaşlılık ve huzur kazandırın ruhunu­
za. Ve ruhunuzu güzel edeplerle süsleyin. İşlerinizde doyurucu olun. İvedilik
gösterm eyin. Ö zellikle suçluyu cezalandırm ada bunu yapm ayın. İçinizden biri-

263
Youtube: Tanrı Mı Varmış
niz bir yanlış yapar, bir kötülük işlerse, hem en ondan sıyrılm aya baksın. A lışkan­
lık durum una getirerek ondan kurtuluş olm az. Çünkü diyelim ki kötülük bu dün­
yada gizli kaldı; öbür dünyada herkesin gözü önünde açığa çıkar, sahibi onunla
rezil olur.
İki kitapçık da çok uzundu. Tanrı daha iyisini bilir.
S âbiî’ıerin ibadetleri de vardır. K im i şöyle: Yedi vakit namaz. Beşi, bizim beş
vakit nam azım ıza denk düşüyor. A kıncısı: K uşluk nam azı. Yedinci vakit: G ece­
nin altıncı saatinin bitim inde. N am azlannda niyet vardır. Nam az kılan kim se, na­
m azdan başka bir şeyi ona karıştıram az. Rükıısuz, secdesiz cenaze nam azları da
vardır. O tuz gün oruç da tutarlar. Ay eksik olup da 29 çektiğinde 29 gün tutarlar.
O ruç bırakırken (bayram ederken) de, orucu tutarken (R am azana başlarken) de
Ay'a bakarlar. Ö yle olur ki, bayram olduğunda, Güneş de O ğlak burcuna girm iş
olur. G ecenin son çeyreğinde oruca başlarlar, güneşin batım ına dek sürdürürler.
Beş gezegen, (gök bilim deki) en 'şe re fli yerlerini ('beyt') aldıklarında da bayram ­
ları olur. Bu beş gezegen şunlar: Z ühal (Satürn), M üşteri (Jüpiter), M erih (M ars),
Zühre (Venüs) ve Utarit (M erkür). M ekke'deki B eyt’e (Kabe'ye) çok saygı göste­
rirler. H arran açıklarında hac niteliğinde ziyaret ettikleri yerleri vardır. M ısır eh­
ram larından birinin  dem oğlu Şit'in bir başkasının da İdris'in yani U hnuh'un, bir
başkasım nsa İdris Oğlu Sabi'nin - k i adlarını (Sâbiî adını) bundan a lırla r- m ezar­
ları olduğunu söylerler. G üneş O ğlak burcuna girdiğinde bunu önem verip kutlu­
yorlar. O gün süslenirler ve birbirlerine arm ağanlar verirler."
Bu yazı, İslam ın kaynağını açıkça ortaya koym uyor mu?

264

Youtube: Tanrı Mı Varmış


SÂBİÎLER VE İNANÇLARI

M usa ib n M ey m un
D elâletü-'l-H âfirîn, A nkara, 1974,
A l7 İlahiyat Fakültesi Yayınları, s.584-586.)

' e* .* wt»-'

_!*" > * „•,«£ H* >^Ü «.'J* J** w ;^ iTl

V* -* ¿S*. fte '-i'r ‘fT*-“ d • V.^'1<ltİfcÜI' ,«Uİ2' j. j«ıl 1ylf «** fr£
V>J .U»t wT'jij ru.yı İJ.Ü1ayj -«'.-V1¿fc 1
■- f ‘¿s ¿ w , > ij-j, w'ı -.c^ı,
U-*»'1.• Jt ^ İ.-7 J -J-i-i!1wfXl V ,inül JİV l.'Ü .
!-»•»'> ¿i- , r>« ¿yy'U/j j i ç*
JL. .ti
tiı

.w f S* M IJ

«-Çj.1* 'jîtf Lt-f's k*->»Jw*j ^


ljr -:T U* J*i
J^ V-* 1 ‘ -*yj*■>*'•**> ^^*-r

- Bu yazı, İbn M eym un’un, D elâletü-l-H âfirîn adiı ve Prof. Dr. Hüseyin Atay
tarafından A rapça olarak yayım lanan kitabından.
İbn M eym un (1135-1205) daha önce de belirtildiği gibi, Yahudilikte son d e­
rece önem li bir kişidir, bu dinin ikinci kurucusu sayılır. İbn M eym un Sâbiîlik di­
ninde olanları nasıl kınam aya çalışıyor, onlarla nasıl savaşıyor; belli oluyor bu
yazısında da. Ve açıkça görülüyor ki, Sâbiîleri "Yahudilik"te gösterenler yanıl­
m ışlardı.
Yazının Türkçesi şu:
"B ilindiği gibi babam ız İbrahim Peygam ber, Sâbiî toplum u içinde doğdu.
O nların inançlarına göre, 'yıldızlardan başka Tanrı yoktur.' (Sâbiılerin inançları­
nın böyle olm adığı daha önceki belge ve açıklam alardan pek açık olarak anlaşı­
lır. Çünkü Sâbiîler yıldızlara tapm ıyorlardı, am a tapınm aları gerçekte Tanrı'yay-
dı. Y ıldızlarsa birer sim geydi, Yahudi İbn M eym un, bunları kötülem ek için böy­
le yazıyor. -E.K .) Bu bölüm de, sana, onların şimdi elim izde bulunan ve A rapça-
ya çevrilm iş olan kitaplan. eski olan tarihlerini öğrettiğim ve buralardan onların
inançlarım sana açıkladığım , onlar hakkında sana bilgi verdiğim zam an açıkça

265
Youtube: Tanrı Mı Varmış
anlayacaksın ki, onlar açıkça şu inançtadırlar: 'Tann, yıldızlardır. (Yıldızlar, bi­
rer tanrıdır). Ve G üneş, en büyük tanrıdır.' Şunu da söylerler: 'Yedi yıldızın her
biri tanrıdır. A m a G üneş ile Ay, hepsinden büyüktür.' Şunu da açıkça söyler bu­
lursun onları: Y üceler alem ini de, aşağı alem i de (yani gökleri de, dünyayı da)
yöneten, G üneş’tir. Aynen bu sözü söylerler. O nları, kitaplarında ve tarihlerinde,
babam ız İbrahim olayını anlatır b u lu rsu n ..."
"Bunu, Ebu Bekr İbn'i's-Sâiğ, Şerhu's-Sem â adlı kitabında anlatm ıştır; 'İşte bu
nedenledir ki, Sâbiîlerin tüm ü, evrenin kadim (öncesiz ve sonrasız) olduğuna
inanırlar. Ç ünkü onlara göre G ök, T ann'nın kendisidir. B ir de ileri sürerler ki,
 dem de, insanlardan herhangi bir kim se gibi, bir erkek ve bir dişiden olm uştur
(doğm uştur). Bununla birlikte  dem 'e büyük saygı gösterirler. Ve d erler ki, o, Ay
(Kültü) peygam beriydi. Ve Ay tapım ına çağırm ıştı (insanları). Onun toprak işle­
m eye (tarım cılığa) ilişkin birtakım kitapları vardır. Yine Sâbiîler derler ki, Nuh
da b ir çiftçiydi (fellah). Ve o putataparlığı benim sem em işti. Bundan dolayı, S â­
biîlerin tüm ünü, onu kınar bulursunuz. (O ysa başka aktarm alara göre, Sâbiîler,
N uh'u peygam ber kabul etm işlerdir. -E.K .) Ve derler ki, N uh. hiç puta tapm am ış-
tır. Yine kitaplarında anlatırlar ki, N uh, Tanrı’ya taptığı için dövüldü, hapse atıl­
dı ve daha başka şeyler anlatırlar onunla ilgili olarak. Yine ileri sürerler ki, Şit,
babasının Ay tapım ına ilişkin görüşüne (inancına) karşı çıkm ıştı. Sâbiîler daha
birçok yalanlar uydururlar. G erçekten akıllarının eksik olduğunu ve felsefed e b ü ­
tün insanlardan daha geri bulunduklarını gösterir nitelikle güldürücü y a la n ­
lar. (İbn M eym un’un bir Yahudi olarak Sâbiîlere ne denli kızdığını bu sözler de
açıkça gösteriyor. -E.K.)"
"Bu görüşlere uygun olarak Sâbiîler, Y ILD IZLA R için putlar dikm işlerdir.
A ltından putları G üneş için, güm üşten putları da Ay iç in ... M adenleri ve iklim ­
leri de yıldızlara ayırm ışlardır. 'Filanca iklim filanca yıldızı tanrının' dem işlerdi.
Ve tapm aklar yapm ışlardır (yıldızlar için). Tapınaklarda da (yıldızlar adına) p u t­
lar dikm işlerdir. Ve şunu ileri sürm üşlerdir ki: Yıldızların güçleri, o putlara akar.
O nedenle de p u tla r konuşurlar, anlarlar, akıllı biçim de kavrarlar ve insanlara
vahyederler. Yani putlar! Ve insanlara, yararları neyse onu bildirirler.
Ve yıldızlara bölünerek ayrılm ış olan ağaçlar konusunda da şunu söylerler: Şu
ağaç şu yıldıza özellikle ayrılır, onun için dikilir, şöyle yapılır, böyle yapılırsa, o
yıldızın ruhu, o ağaca akar ve o ağaç, insanlara uykularında vahiylerde bulunur
(bilgiler verir). Bütün bunları, senin dikkatini çektiği kitaplarında açıkça yazılı
bulursun. İste Ba'l (Fenikelilerin en büyük Tanrısı) Peygam berleri, A şterut (İştar)
P eygam berleri de bunlardır."

266
Youtube: Tanrı Mı Varmış
VE "TABERİ TEFSİRİ"NDEN

ir*-* Ç jt ^VJ'
V^3 3 J*},JU‘ t** •J1* ^
y Çj0 ¿ i U J J I * o * irf y C J y -

if t-' * U' J!».*-ı


*— w JV.U*-jl ¿.Ttf «'.«K
,/fK * t«* J U ’a —» > 1 ¿ . " j ?

(«M u<’ "¿je J j ,/*—»»

Ui Jü^-U» £.4*1*,/ *-
j^ L W Î j * ir f ı X * g . J ^ î ı J İ * JW £ U * y ? -4 » -d » u f c i’

“l » ^ v / * l^ - Ttİ V ^ I j i J l i j - İ A j I **<İ«JCJ» { ^ » A İ İ

' rj» ) j « J k » i J - » g j 4 C i > S ^ İ I J W j » > > l l j U » « - .ı * J İ K i W O

J V J U v -^ j^ /* ^ -» -t i '- 1— -J'/'J

■X 3 y . l - j ^ ^ - —» ;^ y p - - f c j j f l JW > e f f : |* f > f 7 - * i - j> w * î u V y »

j L J-jry tA t>‘ J W j ^ ü k * j r J £ ¿ l i J ^ ^ S 'i V U ü U 1^ )

^ l > i j U j l o y * - ' — » ; jı £ Â I !^ t j t « . **. J U ^ , —*- '^J-^ J


±'j '*~ i ■‘V - > r , ^ - * ~ » J 1. f ' > v J V v ^ ' . i V >*•

— » j — ı.'.çy^;'_y'— J i J \ ı ^ : . . > —« l l j <İ_^İ,—J. - : ^ £ 4 _ a * — J a

j . y .J ’-j*J ^ i } ^ J > ^ ü J» ^ ıJiJR^A^-r


^*1y ş j i } j \ j i » y;';^LJV ^Ü * ' ^y'-T;— -1»
Jm « ~4— « I U k u t - u

yjkİjL-~Ji ç-SjC/sA^- x^ j b J j J
JJ^İİI Ş kJSÛlJ»İ^»-i-‘U>f»J'i»J^;UilJtıi j---lljl—JWCfU-/
^ ;> / r 1(^ i i u - i - * j - ( ij , y ^ ı w j t j d L ^ r Tl^ . j • / ”".^ “ V d .A

‘ /»t?^— ryys ^o~-!'>• 5»*-

- Sâbiîlerden söz eden bu sayfada, altı çizili yerlerde aynen şöyle deniyor:
"B aşkaları da derler ki, Sâbiîler, m eleklere taparlar, kıbleye dönüp nam az k ı­
larlar."
Ebu C afer e'r-R âzî de diyor ki, "B ana yine şu bilgi ulaştı. Sâbiîier, m eleklere
taparlar, Z ebur okurlar ve kıbleye dönüp nam az kılarlar. Başkaları da dediler ki,
bunlar, kitap ehlinden bir taifedir." (Bkz. Taberî, Tefsir, 1/253.)
Bunlar, başka K ur'an yorum larında, din kitaplarında, özellikle de fıkıh kitap­
larında yer alır. İncelem eciler için sayfa olduğu gibi yayınlanm ıştır.

267
Youtube: Tanrı Mı Varmış
Sonuç:

B ütün belgelerden, yazılanlardan, aktarılanlardan; özet olarak şu sonuçlara


varılabilir:
1- Tahsin M ayatepek'in A tatürk'e yazıp gönderdiği rapor, İslam ın da içinde
bulunduğu dinlere, inanç ve ibadetler yönünden, "Güneş K ü ltü 'n ü n , "Ay Kül-
tü"nün ve "yıldızlar tapım ı"nm kaynaklık ettiğini gösteren son derece önem li bir
belge niteliğindedir. A çıkça ortaya konuluyor ki, "abdest"ten "nam az"a, "ezan 'a,
"oruç"tan "R am azan Bayram ı"na; "hac"tan "Kâbe'yi kutsal saym a"ya, "kur-
ban' a, "adak"a; "Tann-Peygam ber" inancından "kutsal kitap" inancına, "ah-
lak"tan "şeriat" kurallarına, ayrıca M evlana ayinleri gibi kim i ayinlere değin, İs-
lamda, İslam dünyasında neler varsa hem en hepsi, "Güneş K ü ltü'nden, "Ay Kül-
tu 'n d e n , yıldız kültlerinden (yani tapmalarından) ve bunları içine alan "Sâbiîlik"
dininden alınmadır. Ya doğrudan ya da dolaylı yollardan...
2- Sâbiîlik dini inanırlarının K ur'an ayetlerinde "Kitap Ehli" sayılanlar arasın­
da yer alm ası (birçok İslam fıkıhçısı da bu görüştedir. Ebu Haııife de bu yönde
fetva verm iştir) boşuna değildir. Sâbiîlik dininin İslam a kaynaklık eden bir din
olm asındandır.
3- G erek Y ahudilikte gerek H ıristiyanlıkta ve gerekse İsiam da, Sâbiîlik dini­
nin çok kınanıyor oluşu, yeni türeyen b ir dinin, türediği kaynağı "inkâr" etmesi
geleneğindendir. İslam m H ıristiyanlık ve Yahudiliği, H ıristiyanlığın Yahudiliği
kınam ası gibi bir şey.
4- Sâbiîlik, M üslüm an yazarların da kabul etm ek zorunda kaldıkları gibi, tüm
dinlerin en eskisidir.
Bugün kendilerini "aydın" sanan kim ilerinin tutum larının tersine, "karan-
hk"la "ittifak" yerine, "karanlığa karşı ittifak" oluşturulm alıdır. Yayıma ilk sunan
ve değerlendiren olm akla onur duyduğum "Tahsin M ayatepek'in Raporu" bu
alanda dayanılacak son derece önem li bir yol göstericidir.

Saçak
Şubat 1988, sayı 49

Youtube: Tanrı Mı Varmış


MAYATEPEK R A PO R U 'N A TEPK İLER

Yayınım ız üzerine, Tercüman gazetesinin deyişiyle, "beklenen tepkiler", din


çevrelerinden geldi. Ö teki çevreler, genellikle suskun kaldı. Yine "beklendiği"
g ib i...
Tepkiler şöyle özetlenebilir:

T e la ş-P a n ik

"Din elden gidiyor" kaygısı.


Ç ok önem li bir kaygıdır bu. "Din elden gidiyor" dem ek, bir başka anlam ıyla
"diri'e ve "yutturm aca"lara dayalı "çıkarlar elden gidiyor" demektir.
"K aranlık" koyulaştıkça, "yalari'lar birer "gerçek" diye alınıp satılır. "B eziı-
g â ri'la r çok "iş görür" bu ortam da. K aranlığın beli "ışık"la kırılınca da, bu çev­
reler başlar "telaş"a, "gürültü"ye... Yayınım ız üzerine, dinsel çevrelerde görülen,
en başta bu oldu.

a) D iyanet'in Tepkisi
D iyanet İşleri Başkam M ustafa Sait Y azıcıoğlu, H ürriyet gazetesinin deyişiy­
le "eski fetvaları andıran" bir "yazılı açıklam a"da bulundu. Ve özet olarak şunu
dedi:
"B ununla nereye varılm ak isteniyor? Bu m illete yeni bir din m i bulunacaktır?
Bu m illet dinsiz m i yapılm ak isteniyor?"
Yani:
"Am an, yetişin, din elden gidiyor!"
D iyanet başka şey söyleyem ez m iydi? Y azılanlardakini ele alıp, ağır başlı ola­
rak "cevaplandırm a" yoluna gidem ez m iydi?
B unu yapam azdı Diyanet. Y apacak güçte değildi. "Yaygara"nm, "gürültü"nün
ötesinde b ir şeye gücü yetem ezdi. Tarihte, benzerlerinde görülen tutum u sergile­
di yalnızca.
Y azıcıoğlu'nun "açıklam ası", gazetelerde "manşet" olarak yer aldı.
B aşkan Y azıcıoğlu'nun "açıklam a" biçim ine büründürülen "telaş" yansım a­
sında; yayınım ızla birlikte, karanlığa karşı olanca gücüyle savaşan, ölüm lü yaşa­
m ını ölm ezliğe ulaştırıcı yapıtlarıyla herkese ışık tutan Prof. Dr. İlhan A rsel'in,

269
Youtube: Tanrı Mı Varmış
yüzyılım ızın kitabı olacak değerdeki Şeriat ve K adın adlı kitabının rol oynadığı
görülüyor.

b) K im i Sağ B asındaki Tepkiler


K im i sağ basında telaş oldukça büyük. K im i, bütünüyle sövgü, gürültü ve sin­
dirm e am açlı "tehdit"... A rada sırada, "bilgiçlik" taslam alar, bilgi ve düşünceden
uzak boş laflar... "İslam polem ikçileri"nin tarih boyunca yaptıkları da budur.
Ö rneğin, M illî G azete (buradaki "m illî"liğin alındığı "millet", C um huriyet
öncesi "m illet"tir, yani "din"le eşanlam lı olan. Yani "ümmet" anlam ına uygun.
A tatürk'ün "m illet"i değil. A tatürk T ürkiye'sinde, "millet", "din"den arındırılarak
gerçek anlam ına kavuşturulm ak istenm iştir), 19.2.1988 günlü sayısında, birinci
sayfada gösteriyor tepkisini.
Aynı gazetenin bir başka sayısında da (29.2.1988) "Saçak Dergisi Saçm alı­
yor" ve "M inyatür Beyinlerin İlim A nlayışı" başlıklarıyla, sözüm ona, "cevap"
veriliyor. A buk sabuk şeyler. Ve sövgüler. Aynı düzeye inip cevap verm eye değ­
m ez. A ncak, "Topal Tağut'unuza kulluk etm eyin" deniyor bir yerinde. Buna bir
şeyler söylem e gereğini duyuyorum :
"Tağut" sözcüğü, K ur'an'da 8 kez geçer; Süryanicedir; "sapkınlık" anlam ında­
ki "toyoto"dan geçm iştir.1 K ur'an yorum cuları "şeytan" ve "put" anlam ları v e ri­
yorlar. Yazıda "Topal Tağut" denerek sövülen kişi belli. Tepki gösterilen yayını­
m ızla, bu kişiye "kulluk" edildiği ileri sürülm ek isteniyor.
B elirteyim ki, "kulluk", en başta "din-şeriat" inanırlarının işi, özelliğidir. Is-
îam cılarca "baş tacı"dır "kulluk". Y aşam larında, kulluk içinde kulluk olur: "Tan­
rı kulluğu "-"Padişah kulluğu", "ağa, bey, paşa k u llu ğ u "... Böyle nice kulluklar
sıralanır. "A ile"ler bile "kulluk" düzeniyle, "efendi-köle ilişkileri" içinde yürütü­
lür. ö rn e ğ in , "kadın", "erkeğinin bir k u lu 'd u r. Erkekse, "efendi"dir. C um huriyet
bu düzene son verm ek istem iştir "devrim "!eriyle.
K ısacası, "kulluk", din çevrelerine yakışır. Tepki gösterilen raporu sunan ve
konuya ilişkin incelem elerle açıklık ve aydınlık getirm eye çalışan kişi olarak ben
Eren K utsuz, ne bu yazım la, ne de başka yazılarım la birilerine "kul" olm a am a­
cım gütm üşüm dür. Hiç kim seye kulluk etm edim . "Kul" olm adığım ve "kulluk"
edenleri de bir ölçüde olsun uyarıp aydınlatm ayı am açladığım için bu tür yazıla­
rı yazıyorum . Bu dergide ve başka y e rle rd e ...

D ergiye G ö n d e rile n Y azılar

B u yazılar içinde, sövgüden uzak, oldukça ağırbaşlı olanlar da var. Ö rneğin,


Edip Y iiksel'in önceki sayfalarda yayım lanan rapor ve incelem eye gönderdiği ce­
vabı.

1 A ziz G ünel, Türk S üryaniler Tarihi, Diyarbakır, 1970, s.48.

270

Youtube: Tanrı Mı Varmış


Edip Y üksel'le paylaştığım ız, buluştuğum uz noktalar vardır; paylaşm adığı­
m ız, buluşm adığım ız noktalar da vardır.

K im i A çılardan Paylaştığım ız N oktalar


1- E dip Y üksel, "Kur'an dışındaki hadis kitapları çelişkili" diyor ve "hadis k i­
ta p la r ın a güvenilem eyeceğini anlatm aya çalışıyor.
Yiiksel'in böyle bir şey ileri sürüyor oluşunu alkışlarım önce. G erçekten de
"hadis kitapları", en güçlü sayılanları bile, "uydurm a hadisler"le doldurulm uştur.
A m a neden "hadis uydurm a" gereği duyulm uş ve bu uydurm alara başvurul­
m uştur? Bu çok önemli.
"Hadis uydurm a" çabalarında ve uydurulanlara başvurm alarda, "maddi çıkar­
l a r ı n başta geldiği kuşkusuz. A m a yine bu çıkarlara dayalı olsa da, bir başka şey
daha var: "İslamı belirli bir yapı içinde oluşturup geliştirm e." Yapı, türlü "sahteci-
lik"lerle ve ”yalan"larla oluşturulup geliştirilmiştir. "Beyin"ler öyle "yıkanmış",
daha doğrusu kirletilm iş, koşullandırılm ış, uyuşturulm uştur. İnsanlar, kitleler öy­
le "sürü"leştirilm iş; istenen " h e d e fe götürülm üşlerdir. G erçekler öyle gözlerden
kaçırılm ış, ışık gelecek yerler kapatılabilm iştir. Yoksa karanlığın öm rü bu denli
uzun olabilir m iydi? İşte "hadis uydurm a" çabaları ve "uydurulan hadislere baş-
vurm a"lar da bu alanda olanların bir parçası, am a çok önem li bir bölümdür.
"H adisler"e "güvenilem eyeceğini" belirten Edip Y üksel'in unutm am ası gere­
ken yönlerden biri bu.
Yine unutulm am alı ki, "h ad is'leri aradan çıkardığınız zam an, İslam ın yapı­
sından çok önem li bir kesim i gider. D ahası, çok şey kalm az İslam dan: D üşünün
ki, beş vakit nam az, nasıl nam az kılınacağı, nasıl oruç tutulacağı ve öteki ibadet
biçim leri K ur'an ayetlerinde yok. "H adis"ler kaldırıldığı zam an, " ib a d e fle r d a­
yanaksız kalır. Ya da çok büyük ölçüde dayanağını yitirir. "İslam hukuku" adı ve­
rilen kesim in dayanakları da elden gider önem li ölçüde.
Böyle olduğu içindir ki, İslam da, dört kaynak esas alınm ıştır: "Kitab", yani
"K ur'an"; "sünnet", yani "hadis", "icm a", yani İslam yetkili dinbilirlerinin, ele al­
dıkları konuda vardıkları görüş birliği, "kıyas" yani "hakkında ayet ve hadis bu­
lunm ayan bir konunun, hakkında ayet ve hadis bulunan bir benzerine benzetile­
rek hükm e bağlanm ası". Son ikisi, ilk ikisine bağlıdır. Yani asıl tem el olan, "ayet"
ve "hadis"tir. "Hadis" de, İslam m yapısında, "ayet"ten daha çok yer tuttuğuna gö­
re, "hadis"i İslam dan nasıl çıkarabilirsiniz? Bunu, İslam ı bırakm ayı göze alm a­
dan ve "İslam cı" olarak nasıl yapabilirsiniz?
B ir başka önem li nokta:
"K ur'an'ın dışındaki hadis kitapları"na güvenilm ez de "Kur'an"a güvenilir
m i? N asıl?
K ur'an'ın "nasıl derlendiği" ve zam anım ıza dek "nasıl geldiği" hangi yollarla
açıklanabilir? H angi güvenilir kanıtlarla?

271

Youtube: Tanrı Mı Varmış


Sırası gelm işken değinm ekte y arar var: K ur'an'ın "ilk orijinali", M uham -
m ed'den sonra yakılm ıştır. O na dayandığı ileri sürülerek hazırlanm ış olan da.
D aha sonra "hazırlanm ış", çoğaltılıp kim i "m erkez"lere gönderilm iş olansa,
orijinaliyle h içb ir yerde b u lunm am akta.2 H aydi gelin, "güvenin" bakalım ! E l­
deki "K ur'an"m ne kadarı, hangi biçim iyle M uham m ed tarafından yazılm ış ya
d a yazdırılm ıştır; kesin bir şey söylenebilir mi?
Edip Y üksel, "Hicri ikinci yüzyılda uydurulan hadis kaynaklarını ve bu kay­
naklara dayanarak yorum lar yapan tefsirleri karşınıza alarak arzuladığınız sonu­
ca varabilirsiniz. A ncak, sadece K ur'an'ı karşınıza aldığınız vakit, arzulam adığı­
nız bir sonuçla karşılaşacaksınız" diyor.
O ysa, söz konusu yazım da, incelem ede, ele aldığım kaynaklardan biri de, el­
deki K ur'an'ın ayetleriydi. Ayetlerde, "G Ü N EŞ"in, "AY"ın ve "yıldız"ların, "iba-
det'Merde nasıl bir rol oynadığı açıkça görülm ektedir.
2- Edip Y üksel, "Son Peygam ber B ir Sâbiîydi" başlığı altında, "Peygam -
ber"in "daha önce doğru yol üzerinde bulunduğu ve hiçbir zam an putlara tapm a­
dığı" yolundaki "iddialar"ı doğru kabul etmiyor. Bu "iddialar"m , K ur'an'da anla­
tılanlarla da çeliştiğini savunuyor. Y üksel, M uham m ed'in daha önce "kavm inin
dininde", yani "putatapar” bulunduğu görüşündedir. Bunu açıkça belirtiyor.
Bu da alkışlanm alı bence. H ele bir "İslam cı"dan g elince...
3- Y üksel, K ur'an'da "S âb iîler'in "kınanm adıklarını, tersine övüldüklerini"
yazıyor.
"Sâbiîler"in, K ur'an'da "kınanm adıkları" da doğru. D ahası, "im an" ve "salih
am el" yani dince geçerli sayılan "ibadet", iyi tutum ve davranış çizgisinden ay ­
rılm adıkları sürece, "kendileri için k orkulacak bir şey bulunm adığı", yani,
"cennet yolu"nun kendilerine açık olduğu da anlatılıyor. İslam ın "m üm aşat",
yani "başka din inanırlarıyla bir süre birlikte yürüm e" politikasıdır bu. Putata-
p arlara bile "sizin dininiz size, bizim d inim iz bize" denm iştir. D aha sonra n e­
ler o lduysa biliniyor: "Ya m üslüm an olursunuz ya da kılıçtan geçirilir, ö ld ü rü ­
lürsünüz" denm iştir.

P aylaşm adığım ız N oktalar


1- En başta, "M uham m ed'in peygam berliği" konusundaki inancı paylaşm ıyo­
ruz. Tanrı varsa ve sınırsız bir güce sahipse, yapm ak istedikleri için neden "ara­
cı (peygam ber)" kullansın? Bu, O n u n "Tanrılık" ve "Ululuk" niteliğiyle nasıl
bağdaşır? G özleri gerçeğe kapatan, kör eden "ÎM AN" tuzağına düşm edikçe, aşı-
lanagelm iş olan "inanç" benim senem ez. Sonra neden "son peygam ber" olarak da
bir A rab'ı, M uham m ed'i seçm iş olsun? H em neden "son peygam ber"? Bu konu­
da daha bir sürü sorular sorulabilir. Sorulm uştur da. A m a sorular ya karşılıksız
kalm ıştır ya da gürültülerle, "tehdit"lerle, saldırılarla bastırılmıştır.
2 K onuya ilişkin daha çok bilgi için bkz. Eren K utsuz, "Nasıl Yakıldım", M artı Yayın Tanıtım der­
g isi, Kasım 1987, s.55-58.

272

Youtube: Tanrı Mı Varmış


2- E dip Y üksel'e göre "Sâbiîlik" diye bir din yok. Bunu savunuyor.
N eye göre savunuyor bunu?
"K ur'an’ın dışındaki hiçbir kaynağı tanım adığını" belirten bu kişinin, bu savı­
nı da "K ur'an ayetleri"yle kanıtlam ası gerekm ez miydi?
Evet, am a bu yola gitm iyor Yüksel. "Sâbiî"nin, kim ilerince benim senen bir
"sözlük" anlam ını alıyor. "Sâbiî 'din değiştiren' dem ektir" diyor. G österdiği tek
kaynaksa, "Lisanu'l-A rab". O ysa bu sözlükte, aynı sözcüğün, başka anlam ı ve
sonraları hangi anlam da kullanıldığı yolundaki aktarm alar da yer alıyor. Dahası,
bir "din" olarak da "Sâbiîlik 'ten söz edildiği görülüyor. Y üksel, bunları görm ez­
likten geliyor.
Sonra varsayalım ki, kim i dilcilerin görüşlerine göre, "Sâbiî"nin sözlük anla­
mı "din d e ğ iştire n ’dir. D aha sonra "Sâbiîlik" bir dinin adı ve "Sâbiî" de bu din
inanırına verilen ad durum una gelm iş olam az m ı? "İslam" ve "müslim " dendiğin­
de, bunların sözlük anlam lan mı kullanılıyor? Yani ille de sözlük anlam ında kul­
lanıldığını düşünm ek m i gerekiyor?
Y üksel'in kaynak olarak gösterdiği L isanu'l-A rab'ın da içinde bulunduğu tüm
sözlüklerde, ayrıca hadis, fıkıh, kelâm , tefsir kitaplarında ve ayrıca "siyer” tarih
kaynaklarında "SÂ BİÎLER" diye bir "din"in inanırlarından ve "SÂ BİÎLİK " diye
bir "din"den söz edildiği görülüyor. K im ilerine göre, bu "din"den olanlar, "m e­
leklere", kim ilerine göre "yıldızlara", kim ilerine göre "hem m eleklere, hem yıl­
dızlara", kim ilerine göre "putlara", kim ilerine göreyse "hem m eleklere, hem yıl­
dızlara, hem de putlara" tapınıyorlardı. Ve K ur'an'ın tanıklığına göre de, "p u tla r'a
tapm anlar, bu tapınm ayla, "T anrıya yakınlaşm a" am acı güdüyorlardı. Yani, "put­
lar" birer "sim ge", "m elek"ler ve "yıldız" adı verilen "GÜNEŞ", "AY" ve öteki
gezegenler gibi gök cisim leri birer "aracı" niteliğinde görülüyordu.
H epsi bir yana, K ur'an'da da, son derece açık ve seçik olarak, "Sâbiîler"; İs­
lam, H ıristiyanlık ve Yahudilik gibi, başlıbaşına bir "din"in inanırları olarak yer
alıyor. Hem de üç yerde (bkz. B akara Suresi, ayet 62; M âide Suresi, ayet 69 ve
Hac Suresi, ayet 17.)
Kısacası: M uham m ed'e "Sâbiî" denirken de, bu sözcüğün, kim ilerince ileri
sürülen sözlük anlam ında, yani "din değiştiren" anlam ında kullanıldığını düşün­
m ek zorunda değiliz. M adem ki, "Sâbiîlik" diye bir "din" vardır, m adem ki bu din
Muhammeci dönem inde de, A rap illerinde vardı ve biliniyordu; ayrıca m adem ki,
K ur'an'da da, öteki dinlerin arasında, belirli bir dinin inanırları sırasında yer alı­
yor; öyleyse, M uham m ed için söylenen "SÂBİÎ" sözcüğünü, "SÂ BİÎLİK D İN İ­
NE İN A N A N " anlam ında alm ak, en doğrusudur ve akla en yakın olanıdır.
Edip Yüksel'in de -y ukarıda görüldüğü üzere - kabul ettiği gibi, M uham m ed
"kavm inin dini üzerinde bulunuyordu". Yani bir "putatapar"dı, peygam berlik sa­
vından önce. Ve "Sâbiîlik" dininin ”putatapar"ıydı. Çünkü belirtildiği gibi "p u flar,
"tapım" için birer "simge"den ibaretti. Çoğu, birer "gök cismi"ni simgeliyordu. K i­

Youtube: Tanrı Mı Varmış


mi "G üneş”i, kimi "Ay"ı, kimi ötekileri. G ök cisimleriyse, yukarıda değinildiği gi­
bi birer "aracı" kabul ediliyordu, "TamV'ya ulaşm ak için. Putataparların bir kesimi,
herhangi bir kurum laşmış dine bağlı değildi. Kimileriyse, "Sâbiîlik" içinde yer alı­
yordu. Ve M uham m ed, bunlardandı. İslamı da, Sâbiîlik'ten aldığı esaslar üzerine
kurmuştur. İslamm öteki kurucularıyla birlikte yapm ıştır bunu. Yani sanıldığı gibi,
M uham m ed, İslam m "tek kurucusu" bile değildir.
Sâbiîlikte de "peygam berlik" kurum u vardı. D ahası, "peygam berlik", öteki
dinlere, yani Yahudiliğe, H ıristiy an lığ a... da Sabitlikten göç etmiştir.
İslam m doğrudan ya da dolaylı kaynaklarından biri Sâbiîlik olduğu ve Sâbi-
îlikte de bugün İslam da görülen "ibadet" biçim leri bulunduğu için, "nam az"ın,
"oruç"un, "hacc"ın ve öteki ibadetlerin kökeni, "GÜNEŞ TA PIM I”na, "AY TA-
PİM P'na, "Y ILD IZ TA PIM P'na dayanıyor, diyebiliyoruz rahatlıkla. İbadetlerin,
bu gök cisim lerine göre ayarlı bulunuşu ve K ur'an'daki kim i ayetlerin anlatım ı
da, bu gerçeği açıkça ortaya koyar niteliktedir. (Saçak'm Şubat sayısında, bunlar
son derece açık bir biçim de anlatılm ıştır.)
3- Edip Y üksel'e göre, K ur'an'da "dinî konularda her şey, açıkça ve detaylı
(ayrıntılı) olarak" anlatılıyor. D aha doğrusu, K ur'an'm böyle dediğini yazıyor.
D oğal olarak kendisi de bu görüştedir.
Y üksel şu ayetleri kanıt gösteriyor:
E n a m Suresi (6. sure), ayet 97; Rûm Suresi (30. sure), ayet 28 ve Nahl Sure­
si (16. sure), ayet 89.
Bu ayetlerden so n u n c u su n d a ," ... Biz bu Kitab'ı (Kur'an'ı) her şeyi açıklasın,
kılavuz rahm et ve m üslüm anlara m üjde olsun diye sana indirdik" deniyor. İkin­
cisinde; "... O Tanrı ki size K itab'ı, M U FA SSAL (ayrıntılı biçim de açıklanm ış)
olarak in d irm iştir..." deniyor. Ö tekilerde de, "ayetlerin", anlayan, bilen bir
KAVM için, "tafsil" edildiği, yani "ay rın tı'y la, açık seçik bildirildiği anlatılıyor.
"H er şeyi açıklasın diye" indirildiğinin bildirildiği ayetine dayanılarak,
Kur’an'da, "her şeyin ayrıntılı olarak açık la n d ığ ın ın bildiriliyor olduğu söylenebi­
lir gerçekten. Söylenm iştir d e ... Aynı savın, öteki ayetlerde de yer aldığı ileri sürü­
lebilir. Am a, bakalım "gerçek"ler, bu sava uygun mu? Yani K ur'anîn, "ben her şe­
yi açıklıyorum ” demesi, gerçeği yansıtıyor m u? Önemli olan bu.
B ir düşünelim bakalım ; K ur'an'da "her şey", hem de "açık seçik”, hem de bü­
tün "ayrm tıları"yla "anlatılıyor" m u?
Bu "her şey"in içinde "D İN "e ilişkin olanlar da, bunun dışında kalanlar da bu­
lunm alı. Yani, kim ne ararsa, açık seçik ve ayrıntısıyla birlikte bulabilm eli. B öy­
le olabilm eli ki, yukarıdaki sav doğru olabilsin.
"İbadet" konularını bir yana bırakıp, öteki konulan ele alalım:
- "D ünya”mız, nasıl bir gezegendir? O luşum u nasıl olm uş, nasıl gelişm iş, bu­
güne nasıl gelm iş? Bu gezegende, yaşam nasıl başlam ış, nasıl gelişm iş? B itkile­
rin, hayvanların zam an içindeki gelişm eleri nasıl olm uş? İnsanlar nasıl ortaya

274
Youtube: Tanrı Mı Varmış
çıkm ış, hangi aşam alardan geçm iş? Toplum lar, yönetim biçim leri ne olm uş, na­
sıl olm uş, hangi çağlarda, hangi tarihlerde, hangi olaylar yaşanm ış? H angi ülk e­
ler, hangi sınırlar içinde görülm üşler?
Bütün bunlar, "ayrıntı"lanyla, "yer" ve "zaman" gösterilerek, "açık ve seçik"
olarak anlatılıyor m u "Kur'an"da?
K ur'an'ı bilen ve aklı başında olan kim bu soruya "evet" diyebilir?
- "Evren"deki öteki "dünya"lar? Ö teki "Güneş sistem leri", öteki "galaksiler"
ve bunlardaki üyeler, oluşum lar?
K ur'an'da bunlar da anlatılıyor m u? "A çık seçik, ayrıntılı olarak" bunlarla il­
gili bilgiler de veriliyor mu? "Evren"in neresinde hangi yaşam türü var, neresin­
de yaşam yok; açıklanıyor mu?
Bütün bunlara da, insan, aklım "İM AN" torbasına koym adıkça "evet" diye­
mez.
G erçi K ur'an'da "anlatılanlar" da var. A m a "efsaneler "de olduğu gibi. "Kıs-
sa"larınm , yani öykülerinin çoğu da, "Tevrat" kaynaklı. Tevrat'm kilerse, o toplu­
m un, bu toplum un efsanelerinden alınma.
Ö rneğin "evren"in "nasıl yaratıldığı" anlatılıyor:
- "Altı günde" yaratılm ış!
T e v ra t'ta anlatılan da bu.
K ur'an'da bu birkaç kez anlatılıyor. B ir yerde, ayrıntıya bile giriliyor: Ü zeri­
ne "çivi gibi" çakıldığı bildirilen "dağlar"ıyla ve içindekilerle birlikte DÜNYA,
"dört gün"de yaratılm ış. A nlaşılan "dünya"m n yaratılm ası, evrenin tüm ünün y a­
ratılm asından daha zor olm uş. Çünkü, bildirildiğine göre, dünya "dört günde" y a­
ratılırken, evrenin öteki kesim leri, tüm "yedi kat gök"üyle birlikte "iki günde"
yaratılm ış. Toplamı, "altı gün" ediyor.
"Altı gün" denirken ne anlatılm ak istendiği belli değil. Yine de "gün"le ilgili
başka konu nedeniyle bir açıklam a yer alıyor. A m a çelişkili. Çünkü, Tanrı katın­
daki "bir gün", M eâric Suresi'nin 4. ayetine göre, bizim bildiğim iz "yıl"lardan
"elli bin yıl kadar"; Hac Suresi'nin 47. ve Secde Suresi'nin 5. ayetlerine göreyse,
yalnızca "bin yıl kadar"dır. H angisi doğru?
K ur'an'da anlatıldığına göre, "gök, direksiz durduruluyor"m uş. Ö yle yaratıl­
m ış. (Bkz. R a'd Suresi, ayet 2; L okm an Suresi, ayet 10.) "Gök tavam , yeryüzüne
çökm esin diye, Tanrı, onu tutuyor"m uş. (Bkz. H ac Suresi, ayet 65.) B ununla b ir­
likte, Tanrı isterse, yani kullarını cezalandırm ayı dilediğinde, "gökten bir parça
koparıp yeryüzüne düşebilir"m iş. (Bkz. T ür Suresi, ayet 44; İsrâ Suresi, ayet 92;
Şuarâ Suresi, ayet 187; Sebe' Suresi, ayet 9.)
"G ökten parça koparılıp insanların üzerine indirilm esi" ne dem ek? G el de an­
la!
B ugünün insanının "İM A N "la saptırılm am ış m antığına ve bilim e sığm ası dü­
şünülem eyecek türden daha ince neler anlatılıyor "Kur'an"da. "G öklerde cin-m e-

275

Youtube: Tanrı Mı Varmış


lek kavgaları", "hakkından gelinm ek istenen kim i c in le r'in "nasıl taşlandıkları",
kim i cinlerin de "nasıl zincire vuruldukları", "cum artesi yasağına uym adılar, ge­
çinm ek için balık tuttular diye Tanrı'nın hilesine gelen kasabalıların nasıl m ay­
m unlara çevrildikleri (sonuncusu için bkz. A 'râf Suresi, ayet 163-166) ve daha
neler, n e le r...
A m a bütün bunlar anlatılırken, "bilim" yöntem leri, bilim dalları, m atem atik,
fizik, kim ya, b iy o lo ji... de anlatılıyor mu?
A rabistan'da var diye "deve" gibi kim i "hayvanlar" anlatılıyor. Ya dünyanın
öteki yerlerindeki hayvanlar? A rabistan'da bulunan kim i bitkiler anlatılıyor. Ya
başka yörelerde, başka ülkelerde bulunan bitkiler?
D em ek ki, "evren"deki "her şey" şöyle dursun, "dünyada her şey" de anlatıl­
m ış değildir.
A m a yazık ki, "K ur'an'da her şeyin bilgisi vardır" yutturm acası, inanırlara
öteden beri aşılanagelm iş ve birçok geri kalm aların tem el kaynaklarından biri ol­
muştur.
D ünyam ızdaki konuların tüm ü şöyle dursun, yalnızca bir kesim ine ilişkin bil­
giler bile, ciltlerle kitabın alam ayacağı kapsam da olabilir.
Ö yleyse, K ur'an'ın kendi iddiası bile olsa, "her şeyin K ur'an'da anlatıldığı"
doğru kabul edilem ez. Hele, her şeyin "ayrıntılarıyla birlikte, açık seçik anlatıl­
dığı", hiçbir açıdan gerçeğe uym az.
G elelim "ibadet" konularına.
"İbadet" konularının da "tüm "ü, "aynntı"lı biçim de, "açık seçik" anlatılm ış
değildir K ur'an ayetlerinde.
E dip Y üksel, "oruç" dem ek olan "savm" sözcüğünü alıyor, "savm "m ne de­
m ek olduğunu, yani "oruç"un nasıl tutulm ası gerektiğini İslam öncesi A rapların
da bildiğini savunuyor ve "sabahtan (oysa 'sabah'tan değil, 'im sâk'tan -E .K .) ak­
şam a kadar yem em ek içm em ek ve cinsel ilişkide bulunm am ak anlam ına geldiği
herkesçe bilinen bir kelim e niçin açıklansın?" diyor. D em ek ki, Y üksel’e göre de,
"savm ", K ur'an'da "açıklanm ış değildir".
K ur'an'da "savm" yalnızca bir yerde, M eryem Suresi'nin 26. ayetinde geçer;
o da "herkesin bildiği oruç" anlam ında değildir; "susmak, konuşm am ak" anla­
m ındadır. "M eryem 'in başına g elen” anlatılırken yer alır. Ayetin anlam ı şöyle:
"(M eryem !) Ye, iç! G özün aydın! İnsanlardan birini görürsen, 'Ben R ahm an'a
SAVM adadım ; bugün hiçbir insanla konuşm ayacağım de!"
D em ek ki "savm" burada, bilinen anlam ıyla "oruç" değil; M üslüm anların bil­
medikleri anlam ıyla "konuşmamak"tır. Herkesin bildiği Kur'an'da "savm" diye ge­
çerken, A bdullah İbn M es'ud'un "M u sh af’ında (Kur'an derlemesinde) "susmak, ko­
nuşm am ak" demek olan "samt (ya da sumt)" diye geçer aynı yerde.3 Şimdi "elde­

3 F. Râzî, e't-Tefsirü'l-Kebir, 21/206.

276

Youtube: Tanrı Mı Varmış


ki K ur’an'dan başka Kur'an'lar da m ı var?" diyeceksiniz. "Evet, başka M U SH A F'lar
da var" diyoruz. Bu "M ushaf'ların en ünlüsü de "İbn M es'ud'un Mushafı 'dır. Bu
arada bunu da belirtm iş olayım.
"Savm ", "oruç" anlam ıyla "Süryanice"dir.4
H erkesin bildiği "oruç"un karşılığında, K ur'an'da "savm" değil; aynı kökten
türem e "siyam" geçer. (Bkz. B akara Suresi, ayet 183, 187, 196; N isâ Suresi, ayet
92; M âide Suresi, ayet 89, 95; M ücâdele Suresi, ayet 4.) G eçer ama, "ayrıntıla­
rıyla, açık seçik" anlatılm az. "Ayrmtı"lar, "hadis" ve "fıkıh" kitaplarındadır.
Yani "oruç" hakkında "ayrıntılı bilgi" isteyen kim se, bu bilgiyi "K ur'an"da
bulam az.
"Nam az" konusundaysa, K ur'an'da hem en hiçbir bilgi bulunmaz:
- "Beş vakit namaz" mı?
K ur'an'da açıkça belirtilm em iştir.
- "H er vakit nam azın kaç rekât olduğu" m u?
K ur'an'da yok.
- "Bir nam azın nelerden oluştuğu, nasıl kılınacağı” mı?
K ur'an'da yok.
"N am az" karşılığında geçen, daha doğrusu bu anlam verilen "salat" sözlük
anlam ıyla "dua" dem ektir. K imi M üslüm an dilci ve araştırm acıların, bu arada
C elaleddin S üyuti'nin aktarm asına göre, "İbranice"dir;5 Süryani kaynaklarına
göreyse, "Süryanice"dir.6
"Oruç" karşılığındaki sözcüğün de, "nam az" karşılığındaki sözcüğün de "Sâ-
biîler' in dili olan "Süryanice" oluşu ilginç değil m i? A raştırıldığı zam an, daha
başka anahtar sözcüklerin de "Süryanice" ya da bu dilden geçm e "İbranice" ol­
duğu görülür.
Sözün özü: İleri sürüldüğü gibi, K ur'an'da "her şey” şöyle dursun, İslam daki
"temel ibadetler” bile ' açık seçik ve ayrıntılarıyla" anlatılm ış değildir.
K ur'an'da bir de, "E lif lâm M im " gibi, "Tâhâ" gibi, "Yâsin" gibi ne anlam a
geldiği bilinm eyen, tartışılan " h a r f ve sözcükler vardır ("el hurufu-l-m ukattaa”).
B unlar da K ur'an'a başka kaynaklardan geçm edir. Ö rneğin, "Tâhâ"nın "Arapça"
olm adığını M üslüm an yazarlar da belirtirler: Bu sözcük, kim ine göre, "H abeşçe",
kim ine göre "Nabatça"dır.7
Yani hangi yandan bakarsanız bakın, K ur'an'da yer alanların bile birçoğu net
değildir. Kim i iyice açıklanm am ıştır, kim iyse hiç açıklanmamıştır.
4- E dip Y üksel, "îslam m kurucusu" saydığı İbrahim "Peygam ber"in, "gök ci-
sim leri"ne ve ”putlar"a tapanlarla "m ücadele" ettiğini yazıyor.

4 A ziz Günci, Türk S üryaniler Tarihi, s.48.


5 Siiyuti, el-İlkan, 1/182
7 Süyuti, aynı yer.

277
Youtube: Tanrı Mı Varmış
"İbrahim "in, "İslam ın kurucusu" olduğunu, bir anlam da kabul edebilirim . B ir
"Sâbiî peygam beri" olduğu ve İslam da birçok ibadetiyle "Sâbiîlik"ten kaynak­
landığı için, İbrahim , "İslam ın da b ir tür kurucusu" sayılabilir. İleri sürülen "mü-
cadele"ye gelince, bu, K u r a n ı n "iddia"sıdır. A m a Yüksel ne denli ciddiye a'ımaz
görünse de, İbrahim 'in "gök cisim lerine tapındığı" yolunda da ipuçları bulun­
m aktadır. Bu, derginin Şubat sayısında, uzun uzun ve örnekleriyle anlatılm ıştır.
5- Edip Y üksel, birçok ayeti de gereksiz yere gösteriyor. B unların kendisini
destekler, savını kanıtlar bir yanı yoktur. Tersine, birçoğu, bizim anlattıklarım ızı
kanıtlar niteliktedir.

S onuç

Ne tür karşı çıkılırsa çıkılsın, gerçek ortada: İslam , tüm üne yakın bir bölü­
m üyle, "gök cisim lerine tapınm a"yı içine alan SÂ BİILİK 'ten kaynaklanm ıştır.
Bu kaynaktan kim ini doğrudan, kim ini de Yahudilik, H ıristiyanlık gibi dinler ara­
cılığıyla almıştır. Ve kesinlikle, "vahy eseri" değildir. Yani, Tanrı, "gök"ten ve
"M uham m ed'i aracı (peygam ber) kılarak indirm iş" değildir.

Saçak*
N isan 1988, sayı 51

* Turan Dursun'un bu çalışm ası Eren Kutsuz im zasıyla yayımlanmıştır.

278

Youtube: Tanrı Mı Varmış


"SENİ Ç A M U R D A N YARATTIK"
-E FS A N E L E R D E N İS L A M İY E T E -

"A nd olsun ki Biz insanı süzm e çam urdan yarattık. Sonra da onu nutfe halin­
de sağlam bir yere yerleştirdik. Sonra nutfeyi bir kan pıhtısı haline getirdik, der­
ken o kan pıhtısını bir çiğnem lik et yaptık, bir çiğnem lik etten kem ikler yarattık,
kem iklere de et giydirdik. Ve sonra onu başka bir yaratık yaptık. Yaratanların en
güzeli olan A llah'ın şanı ne yücedir." (M ü'm inûn Suresi, 12-16. ayetler)
İslam ın kutsal kitabı K u r a n ilk insanın yaratılışım böyle anlatır. D aha birçok
surede aynı açıklam ayı okuyoruz:
"H akikat, Biz onları cıvık b ir çam urdan yarattık." (Es-Sâffât Suresi, ayet 11)
"O, insanı bardak gibi çınlayan kupkuru bir balçıktan yarattı" (Er-R ahm ân
Suresi, ayet 14.)
Sâd Suresi'nde ise, insanın yaratılışından tedirginlik duyan Ş ey ta n la A llah
tanışıyor:
"R abbin o m ünazara zam anında m eleklere dem işti ki: 'Ben m uhakkak çam ur­
dan bir insan yaratacağım . A rtık onu tam am layıp içerisine de ruhum dan üfürdü-
ğüm zam an kendisi için derhal ona secdeye kapanın.' Bütün m elekler toptan sec­
de etm işlerdi. İblise gelince o, büyüklük taslam ış ve kâfirlerden olm uştur. Allah:
'Ey İblis, kudretim le yarattığım a secde etm ekten seni m en eden nedir? B öbürlen­
din m i? Yoksa gururlandın mı?' dedi. İblis: 'Ben ondan hayırlıyım . Beni ateşten,
onu ise çam urdan yarattın' dedi." (Sâd Suresi, 71-76. ayetler)
K ur'an'a göre  dem çam urdan yaratılm ıştır, sonra onun kaburga kem iğinden
H avva, sonra ikisinin birleşm esinden H abil ile Kabil. Öykü uzar gider.

S ıtk ı, L u k s o r Tapm ağı nda

Sıtkı dinine bağlı bir gençti. N am azım , orucunu hiç kaçırm azdı. İm am hatip
m ezunuydu. Bütün am acı daha da derinleşm ekti. Süleym aniye'nin arka sokakla­
rında otururdu. Babası m anifaturacıydı. G eceleri K ur'an'ı ve hadis kitaplarını
okurdu. M eraklı bir gençti, felsefeyle ilgilenirdi. Bütün düşüncesi, M ısır'da El
E zher'de okum aktı.

279

Youtube: Tanrı Mı Varmış


Babası sonunda kararını verdi. Elindeki, avucundakiyle, Sıtkı'yı M ısır'a yol­
layacaktı. O ğlu, orada okuyacak, âlim olacaktı. D ünyalar Sıtkı'nın olm uştu.
M ısır Sıtkı'yı büyülem işti. G ezecek, görecek, araştıracaktı. Bir gün ünlü Luk-
sor Tapınağı'nı gezm eye başladı. Elinde bir katalog vardı. Sayfalarım karıştırdı.
O ne? N e kadar ilginç bir kabartm a resm iydi. Hem en altındaki yazıyı yutar gibi
okudu:

Bir Mısır rölyefinde Tanrı Khnemu olarak tasvir edilmiş


Kral A m o n h o ta p III çö m le k ç i çarkında ç a m u rd a n insan yap a rke n

"Kral A m onhotap III olarak betim lenen Tanrı K hnem u’yu çöm lekçi çarkında
erkek ve dişi iki insanı yaratırken görüyoruz.”
S ıtkı’nın kafasında birden şim şekler çaktı. Soluğu kabartm anın önünde aldı.
A klına K ur'an'daki sureler gelm işti. K ur'an ilk insanın çam urdan yaratıldığını
söylüyordu. İşte önündeki kabartm ada öküz başlı M ısır Tanrısı K hnem u, bir
çöm lekçi ustalığıyla çam ura biçim verip insanı yaratıyordu. Hem de K ur'an ayet­
lerinin inişinden yüzyıllar öncesine ait bir kabartm aydı bu. "Allah Allah" dedi.
D üşüncelere daldı Sıtkı. A caba eski çağların, diğer uygarlıkların yaratılış öy­
küleri nasıldı? "Tanrılara sorm alı" diye düşündü. Sonra kendi kendine kızdı. Ne
biçim şeyler düşünüyordu. M ısır'da öğle sıcağı ne kadar bunaltıcıydı. G evşedi.
L uksor Tapm ağı'nın loş bir köşesinde tatlı hayallere bırakm ıştı kendisini. Birden
silkelendi, araştıracaktı. Sıtkı, eski efsaneleri, m itoloji ve arkeoloji kitaplarım
topladı. D urm adan okuyor, kitap sayfalan arasından tanrıları çağınyor, onlarla
konuşuyordu.

280

Youtube: Tanrı Mı Varmış


Z e a s d a Ç a m u ru K u llan m ış

"Ey yüce tanrı Zeus, in bakalım O lim pos D ağı'ndan. Yanına Prom etheus'u da
al gel bakalım ." Böyle bağırıyordu Sıtkı O lim pos D ağt'na karşı. Zeııs da şaşır­
mıştı. A şağıda bir âdem oğlu kendisine em rediyordu. Olacak iş m iydi? Vardır bir
hikm eti diye düşündü Zeus. Prom etheus'u yanm a aldı. M erakla indi. Önce sen
anlat Prom etheus, anlat bakalım , insanı nasıl yarattın."
"Ey âdem oğlu, 2000 yılının adam ı, anlatayım " dedi Prom etheus. Falso ver­
m em ek için iyice düşündü ve söze başladı:
"B abam Titan G iapeto, Zeus ile savaş halindeydi. A ğabeylerim M enezius ve
Atlas'ı gaddar Zeus cezalandırdı. Ben savaşa katılm am ıştım . Fakat Zeus'u da hiç
sevm edim . Çünkü evrenin dört köşesinde yaşanan acılara tatsızlıklara karşı çok
ilgisiz davranırdı Zeus. N efret ederdim ondan. Sonunda kararım ı verdim . K en­
dim gibi duygulu varlıklar yaratm alıydım . G öz yaşlarım la toprağı çam ur haline
getirdim ve yoğurdum . B ir insan heykeli yaptım . Sonra bu heykele ruh verdim.
İlk ölüm lü yaratıklar oluştu böylece."
"Ey Prom etheus, neden çam uru kullandın?" diye sordu Sıtkı.
"Bilm em ki" dedi Prom etheus. 'Ben önceki tanrılardan böyle gördüm . Böyle
terbiye aldım . Ö rneğin Zeus da böyle yaratm ıştı insanı."
O nlar nereden bileceklerdi Sıtkı'nın ne düşündüğünü? K ur'an'ı okum am ışlar­
dı ki? Elindeki m itoloji kitabına baktı. Prom etheus doğru söylüyordu. H ışım la
Zeus'a döndü:
"Sen anlat bakalım gaddar tanrı, sen nasıl yarattın insanı?"
"Nam lı şanlı H ephaistos'u çağırdım hem en. 'Bir parça toprak al, suyla karış­
tır' dedim . 'İçine insan sesi koy, insan gücü koy. Bir varlık yap ki yüzü ölüm süz
tanrıçalara benzesin.' K oca H ephaistos, topa! tanrı hem en yaptı dediğim i. B ir kız
biçim ine soktu toprağı. Ses koydu içine. Ve Pandora adını koydu. İşte böyle ya­
rattım insanı."
İyi terlem işti Sıtkı'nın karşısında Zeus. K oca Yunan tanrısı, yalan söyleyecek
değildi ya. M Ö 8. yüzyılda yazılan H esiodos destanı da aynen öyle anlatıyordu
olayı.
"Ey Zeus, insanı yaratm ak için çam urdan başka bir şey bulam adın mı?" diye
sordu Sıtkı. Ö rneğin dem irden veya taştan yaratılsa belki insanın m ayası daha
sağlam olurdu. "Bizde âdet böyîedir" dedi Zeus. "Benden önce M arduk da böy­
le yaratm ıştı insanı."

S ü m e rie rd e İlk H a rç

"Peki dönün bakalım yüce dağınıza" diye em retti Sıtkı. Bu sefer aklına M ar­
duk takılm ıştı. Süm er tanrısıydı M arduk. M ezopotam ya'da yaşardı. K itabına

281

Youtube: Tanrı Mı Varmış


baktı. İlk Süm er dönem ine dayanan ve M Ö 7. yüzyıla ait olan tabletler 1914-
1929 yılları arasındaki arkeolojik kazılarda bulunm uştu. O luşm a tarihi dört bin
yıl öncesine uzanan Süm er efsanelerinden "Enum a-eliş D estanı' mda tanrı M ar-
duk'tan söz ediliyordu.
Sayfaları karıştırdı Sıtkı. K arıştırırken, D icle ile Fırat'ın birleştiği bereketli
topraklarda buldu kendini. "M arduuuk" diye bağırdı. M arduk hem en gelm işti.
"Söyle derdini âdem oğlu" dedi.
"O lim pos'un tanrısı Zeus senden söz etti. Anlat bakalım, insanı nasıl yarattı­
ğını" dedi Sıtkı.
"Bizim eski tanrılar yaptığım işlerden dolayı teşekkür etm işlerdi bana. H alle­
rinden çok m em nun olduklarını, ancak kendilerine hizm et edecek tanrı niteliği
taşım ayan bir yaratığa ihtiyaçları olduğunu söylem işlerdi. Bunun üzerine ben de
E a’nm yardım ını istedim . Toprağı K ingu'nun kanıyla yoğurdum . İlk insanı m ey­
dana getirdim ."
Bu kadar da benzerlik olur m u diye düşündü Sıtkı. Yoksa M arduk palavra mı
atıyordu? K itabından Enum a-eliş D estam 'nı buldu. Okudu. D iğer Süm er destan­
larını da okudu. Hayret!.. Sadece E num a-eliş'te değil, U llikum i, Sankhuniaton
gibi diğer Süm er efsanelerinde de yaratılışın ilk harcı olarak çam ur kullanılm ış­
tı. M arduk'a teşekkür etti. "Kafamı iyice açtın sevgili M arduk" dedi.
M arduk da şaşırm ıştı. K im di bu âdem oğlu? Nasıl olur da yüce tanrıları sor­
guya çekerdi? Zeus kendisine önceden haber verm işti. "Aman, dikkat et" dem iş­
ti. "Bu Sıtkı dedikleri 2000 yılının adam ı." M arduk, "Ben de A ruru'yu arayayım ”
diye düşündü. "Ne de olsa dayanışm ak zorundayız bu devirde. Â dem oğulları iyi­
ce azıttı."

G ılg a m ış 'ta d a Y aratılış Ç a m u rd a n

Sıtkı okuyordu sürekli. Bir ara eline G ılgam ış Destanı geçti. D aha önce oku­
m uştu, fakat yaratılış açısından hiç incelem em işti. "O kuyalım bakalım " dedi
kendi kendine.
B irden karşısında A ruru belirdi Sıtkı'nın. Bulunm az fırsattı. "Ey yüce Aruru"
dedi Sıtkı, "Bir incelem e yapıyorum , tüm tanrılara soruyorum , insanı nasıl yarat­
tınız diye". A ruru hazırlıklıydı. M arduk’tan bilgi alm ıştı. K arşısındakinin kül yut­
m ayacağını biliyordu. "En iyisi doğruyu anlatm ak" diye düşündü. Ve başladı ko­
nuşm aya:
"Büyük gök tanrısı A nu -k i kendisini ben y a ra ttım - Uruk halkının ah ve fi­
ganlarını dinlem işti. Beni çağırdı. 'Sen' dedi, 'beni yarattın, şim di de fikrim i ya­
rat'. B unu duyar duym az, A nu'nun fikrini kalbim de yarattım . Ellerim i yıkadım .
B ir parça çam ur koparıp yazıya attım . Ve bu yazıda kahram an Engidu'yu yarat-

282

Youtube: Tanrı Mı Varmış


tim . Çam urdan yarattığım Engidu dem ir gibi serttir. Bütün gövdesi kıllardan sim ­
siyahtır. K adm gibi uzun saçları vardır."
"D oğru söylüyor” diye düşündü Sıtkı. G ılgam ış D estanım hatırlam ıştı. Fakat
şim diye kadar.çam ur m eselesi ilgisini çekm em işti. Şim di her şey kafasında yer­
li yerine oturuyordu. Bereketli toprakların efsanelerinde ilk harç çam urdu.

Ö n ce B ö cek ten , O lm a y ın c a Ç a m u rd a n

A caba uzak diyarların tanrıları da insanı çam urdan m ı yaratm ıştı? "Ç inliler il­
ginçtir" diye düşündü Sıtkı. "Bir de onlara bakalım ." Kitapları okum aya devam
etti. Ç in efsaneleri bölüm ünü buldu. Tanrı Pen-gu'dan bahsediliyordu. "Pen-gu"
diye seslendi. Züm rüdü A nka'nın kanadına binerek geldi Pen-gu.
"Anlat bana yüce Pen-gu" diye sordu Sıtkı. "Sen nasıl yarattın insanı?"
"B en çok kuvvetliydim " dedi Pen-gu. "Havayı toprak ve gökyüzü olarak iki­
ye böldüm . Sonra öldüm. N efesim den rüzgârlar, sesim den gök gürültüsü, gözle­
rim den güneş ve ay, vücudum dan dağlar, kanım dan ırm aklar ve denizler, saçla­
rım dan yıldızlar, terim den de yağm ur m eydana gelm iş. Daha sonra çürüyen be­
denim de kaynaşan böceklerden insanlar oluşm uş."
"Hah" diye haykırdı Sıtkı. "İşte şim di değişik bir öykü buldum . D em ek Ç in­
liler böcekten geliyorlar."
"D aha bitm edi, sabırlı o l” diye seslendi yüce Pen-gu bilge bir tavırla. Ve d e­
vam etti:
"Zam anla gökyüzünün bir bölüm ü denizlere düşerek insanlığı yok etti. Bunun
üzerine Tanrıça N güho yengeç elleriyle gökyüzünü yukarıya kaldırdı, denizleri
yeniden sınırlarına itti ve çam urdan yeni b ir insan türü yarattı."
"Hayret" dedi Sıtkı. "Dem ek Çin tanrıları da insanı çam urdan yaratm ışlar.”
Pen-gu'ya teşekkür etti.

T e v ra t’ta n K u r 'a n 'a

N ereye el atm ışsa önüne çam urdan yaratılış çıkm ıştı. "Evet, hepsi birbirinden
kopya çekm işti."
A caba Tevrat ne diyordu. İşte bulm uştu. Okudu:
"Ve A llah dedi: 'Suretim izde benzeyişim ize göre insan yapalım '/ Ve Allah in­
sanı kendi suretinde yarattı, onu A llah'ın suretinde yarattı./ Ve Rab A llah yerin
toprağından A dam 'ı yaptı ve onun burnuna hayat nefesini üfledi ve A dam yaşa­
yan can oldu./ Fakat Adam için kendisine uygun yardım cı bulunm adı./ Ve Rab
A llah A dam ’m üzerine derin bir uyku getirdi ve o uyudu ve onun kaburga kem ik-

Youtube: Tanrı Mı Varmış


terinden birini aidi ve yerini etle kapladı./ Ve R ab Allah A dam 'dan aldığı kabur­
ga kem iğinden bir kadın yaptı ve onu A dam 'a getirdi./..."
A dem ile H avva'nın ilk günahları ve cennetten kovuluşları ile devam eden bu
yaratılış öyküsü, hem en hem en aynen K ur'an'a geçm işti.

N eden Ç a m u r

"Neden çamur" diye düşündü Sıtkı. Kim bilir belki de atalarımız, kendilerine
son derece gerekli olan, tüm ihtiyaçlarını karşılayan su ve toprağa özel bir önem
vermişlerdi. Su ve toprak birleşince çam ur oluyordu. Zaten günüm üze değin gelen
büyük efsaneler, soyut düşünce sistemleri, Dicle'nin, Fırat'ın, N il’in, İndus'un sulak
ve bol çam urlu topraklarından yeşermişti. Büyük uygarlıklar yaratan bu topraklar,
zengin efsanelere de yataklık etmişti. Bin yıllar öncesinin insanlarının su ve topra­
ğa olan bu şükran borçlarım anlam am ak m üm kün değildir.

E fsa n e le rd e ve K u tsal K ita p la rd a İlk H a rç

"Ellerimi yıkadım . B ir parça çam ur koparıp, yazıya attım. Ve bu yazıda kah­


ram an E ngidu'yu yarattım ." (G ılgam ış D estanı)
"Bunun üzerine ben de E a'm n yardım ım istedim. Toprağı Kingu'nun kanıyla
yoğurdum , ilk insanı m eydana getirdim ." (Süm erlilerin Enum a-eliş D estanı)
"Bunun üzerine tanrıça N güho yengeç elleriyle gökyüzünü yukarıya kaldırdı,
denizleri yeniden sınırlarına itti. Ve çam urdan yeni bir insan türü yarattı." (Çin
efsanelerinden)
"Kral Am onhotap i l i olarak betim lenen Tanrı Khnem u çöm lekçi çarkında er­
kek ve dişi iki insanı yaratıyor." (M ısır'da L uksor Tapınağı’nda bulunan bir ka ­
ba ıim adan görüyoruz.)
"Namlı, şanlı H ephaistos'u çağırdım hemen. 'Bir parça toprak al, suyla karış­
tır ’ dedim . İç in e insan sesi koy, insan gücü koy." (H esiodos D estanından)
"Göz yaşlarım la toprağı çam ur haline getirdim ve yoğurdum . (Prom etheus
anlatıyor) B ir insan heykeli yaptım . Sonra bu heykele ruh verdim. İlk ölüm lü y a ­
ratıklar oluştu böylece." (Yunan efsanelerinden)
"Ve Rab A llah yerin toprağından A±dam’ı yaptı ve onun burnuna hayat nefesi­
ni üfledi ve Adam yaşayan can oldu." (Tevrat’tan)
"And olsun ki Biz insanı süzm e çam urdan yarattık." (Kuran, M ü'm inûn Sure­
si, 12-16. ayetler)

284

Youtube: Tanrı Mı Varmış


"H akikat Biz onları cıvık bir çam urdan yarattık." (Kur'an, E s-Sâffât Suresi,
1!. ayet)
"Ben m uhakkak çamurdan bir insan yaratacağım . A rtık onu tam am layıp içe­
risine de ruhum dan üfürdüğüm zam an kendisi için derhal ona secdeye kapanın."
(Kuran, S âd Suresi, 71-76. ayetler)

O rtadoğu Tanrılarının E tim olojik G elişim i

O rtadoğu'da çeşitli dönem lerde yaşayan halkların tanrılarının adları ilginç


bir evrim gösterir.
Ibranilerde kâh Yehova, kâh Elohim olur. Tevrat'taki bu iki tanrı adı Yehova
ve Eloha'nın geçtiği satırlara dayanılarak m etin ayrılıkları saptanm ış. A ram ice
"elah" kelim esiyle ilgili Tevrat'taki bu "eloha" kelim esi Incil'de İsa'nın ağzından
"Eloi, eloi. Lam a sabachtani" (Tanrım , tanrım . Beni niçin bıraktın?) biçim inde
görülür. İslam öncesi Araplarda erkek tanrı için kullanılm ış olan "ilah" kelim esi
de Islam iyetten sonra ufak bir gram er türetilm e siyle "Allah" olur. K ur'an'm bazı
surelerinde y e r ye r "ilah" kelim esine de rastlanır.

2000'e Doğru
3 Ocak 1988, yıl 2, sayı 54

285
Youtube: Tanrı Mı Varmış
O R U C U N K Ö K EN İ: G Ü N EŞE TAPMA

B ütün yayın organları ram azan m ünasebetiyle ilaveler veriyor. Biz de onlar­
dan geri kalam azdık. O kurlarım ıza ne verebiliriz dedik. Ve orucun kökenini araş­
tırdık. İşte bizim ram azan ilavem iz:
İbrahim Peygam ber, yıldızı görür, yıldıza, "Tanrım" der; Ay'ı görür, Ay'a
"Tanrım" der. G üneş'i görür, G üneş'e "Tanrım" der. Bu gökcisim lerinden Güneş'i
daha büyük ve daha parlak görünce, "İşte Tanrım budur, bu daha büyüktür" diye
konuşur. N e var ki "Tanrı" dedikleri batınca, onlara "Tanrı" dem ekten vazgeçer.
İbrahim Peygam ber önce yıldızdan, sonra Ay'dan, en sonunda da G üneş'ten vaz­
geçer. K ur'an'm En'âm Suresi'nin 76, 77 ve 78. ayetleri böyle anlatır, İbrahim
Peygam ber'in "asıl Tanrı"ya dönüşünü.

Yedi Y ıldız ve 12 B u rc a Saygı

İbrahim Peygam ber'i Yahudiler, H ıristiyanlar ve M üslüm anlar paylaşam az.


 l-i İm rân Suresi, O ’nun için " h a n if' ve "M üslim "di der. İbn N edim 'in ünlü E l
F ihrist adlı eserinde "H am iler" şöyle tanıtılır: "Hanifler, İbrahim ci (el İbrahim iy-
ye) Sâbiîlerin ta kendileridir." (s.32.)
Sâbiîlik nedir?
Sâbiîler, O rtadoğu ve İslam kaynaklarına göre yıldızlara tapıyorlardı. Y ıldız­
ların içinde de en başta, Ay ve G üneş sayılıyordu. F. R âzî gibi ünlü K ur'an yo­
rum cuları ve İbn H azm , Şehrestani, Faduîlah el Ü m erî gibi yazarlar bu görüşü
benim serler.
A bdest, nam az, cenaze nam azı, fıtr bayram ı, kurban, hac, K abe'nin kutsallığı
gibi inançların hepsi, yıldızlara ve G üneş'e tapan Sâbiîîikte de var.
Evet, içinde bulunduğum uz ram azan ayında M üslüm anların tuttuğu oruç da
Sâbiîlikten geliyor. M üslüm anlıkta "farz" oruçlar bir aydır. Bu ay da kim i zam an
29, kimi zam an 30 gün çeker. Sâbiîîikte de aynen böyle. İbn N edim , E l Fihrist
adlı eserinde, Sâbiîlerdeki farz orucunun 8 M art'ta başladığını belirtiyor. Bunun
dışında 9 A ralık'ta başlayan 9 günlük b ir oruç da var. Ayrıca 8 Şubat'ta başlayan

286

Youtube: Tanrı Mı Varmış


7 günlük bir oruca çok önem veriyorlar. 16 ve 27 günlük "nafile" oruçlara da de­
ğiniliyor (s.442-445).
İbn H azm ise E l Fasl adlı eserinde Sâbiîleri şöyle anlatıyor: "Yedi yıldıza ve
12 burca saygı gösterm ek gerektiğini söylerler ve bunların suretlerini (resim leri­
ni, heykellerini) tapm aklarında bulundu ru rlar... R am azan ayında da oruç tutar­
lar. N am azlarında, K âbe'ye, El Beyt'ül H aram 'a dönerler. M ekke'ye ve K âbe'ye
saygı gösterirler."
B ilindiği gibi Kâbe bir G üneş tapm ağı olarak yapılıp kullanılm ıştı. 956 yılın­
da ölen ünlü İslam hadisçisi M es'ûdî M ürucu'z Zehep adlı eserinde, yedi yıldız
adına yapılan dünyanın büyük tapınaklarını sayarken, Kâbe'nin de adını anar: "El
B eyt'ül H aram (K âbe), geçen çağlar boyu çeşitli yüzyıllar içinde hep saygı gör­
m üştür, çünkü o Zühal (Satürn) E vi’dir." N e v ar ki gene M es'ûdî'nin verdiği bil­
giye göre, G üneş tapınakları dörtgen olduğuna göre, Kâbe de Z ühal yıldızı için
değil, G üneş için yapılan bir tapm ak olsa gerektir.

k*- i — - j •w ¿but ’ j

Sabitlerin, 5 va kit nam az ve 29 y a d a 30 gün o ruç gibi ib a d etle ri d e vardı,


(ib n u l Verdi, Tetüm m etül-M uhtasar F. Ahbaril-Beşer, s. 1 15.)

j * ı» j ^ w l ¿.ai! • » ;*► ¿yİ Jt»



— i. . ....... , .......................

ibn Hazm; "Sabitlerin bağlı oldukları din ç a ğ la r bo yu yeryüzündeki


dinlerin en eskisidir," (ibnu'l Verdi, aynı eser.)

287
Youtube: Tanrı Mı Varmış
M uham m et! Peygam ber de "Sâbiî" O larak Tanınıyordu

Peygam ber’in arkadaşlarından iki kişi bir kadınla konuşuyor:


- Haydi yürü gidelim ! dediler.
- N ereye? diye sordu kadın.
- T anrının elçisine diye karşılık verdiler.
- H aaa şu kendine Sâbiî denilen kim seye mi? diye sordu kadın.
- Evet, işte o senin söylediğin kim seye.
Başka hadisler de aynı gerçeği doğrular.
Bu konunun Saçak dergisinin 49. sayısında çok geniş bir biçim de yer aldığı­
nı belirtelim .
İslam ın yalnız inanç ve ibadetleri değil, bu inanç ve ibadetlerde kullanılan söz­
cüklerin de çoğu gene Sâbiîlik dininin temel dili olan Sürvaniceden, A ram iceden
gelir. Allah, Rahman, K uran, Furkan, kitab, melek, insan, Âdem. Havva, nebi, sa-
lat, âlem hep Süryanicedir. Ve bir sözcük daha Süryanicedir: Savm, yani oruç.
K ur'an'daki tem el ve anahtar sözcüklerin Sâbiîükten gelmesi bir gerçeği ka­
nıtlıyor: İslam ın yapısını oluşturan inanç ve ibadet biçim lerinin tüm üne yakını
"güneşe tapm a” ağırlıklı Sâbiîükten kaynaklandı.

"O ruç Ö ncekilere de Farzdı"

İslam öncesi Mekke'de Kureyş Kabilesinde de oruç vardı.


(Buhârî, e's Sahih, Kitabu s-Savm.)

İslam öncesinin M ekke'sinde, "putataparlar" diye adlandırılan bir topluluğun


ibadetleri arasında da "oruç" vardı. Bunu. B uhârî'nin yer verdiği bir hadiste de
açıkça görüyoruz:
"Âişe anlatıyor: İslam öncesinde K ureyş, A şûre gününde oruç tu ta rd ı...” 1

I Buhârî. e's-Sahîh, Kitabu's Savm /1.

288
Youtube: Tanrı Mı Varmış
B urada sorulm ası gereken şu:
- "Putlara taptıkları" söylenen insanlar, "oruç" tutarlarken "hangi Tanrı" içm
tutuyorlardı?
Hiç kuşkusuz, yıldızlar için, en başta da "G üneş Tanrı" için. Y ıldızları ve G ü­
neş'i sim geleyen ve sonraları "put" diye nitelenen sim geler önünde. Elbet, asıl
am aç da varlığına inanılan "görünm ez Tanrı’ya yaklaşm aktı. Buna K ur'an da ta­
nıklık ediyor. (Bkz. Züm er Suresi, ayet 3.) "Tanrı'ya yaklaşm ak" için o zam an da
"aracılar" vardı, İslam da da vardır. İslam da olduğu gibi, o zam an da, "ibadet"îer,
en son h ed ef olarak Tanrı için yapılırdı. Oruç tutulurken de hedef, "G üneş Tan-
rı'y d ı.
B akara Suresi'nin 183. ayetinde, "O rucun daha öncekilere de farz kılındığı"
açıklanır.
- "D aha öncekiler" kim?
- D aha önceki toplumlar.
- "H angi toplum lar?"
- A raştırm alar şunu ortaya koym uştur:
"O rucun en başta gelen kaynağı, ilk kaynağı: "Güneş'e tapma"dır.

G ü n e ş 'e A yarlı

N am az gibi oruç da "Güneş"e ayarlı: "G üneşin dünyayı ışınlarıyla aydınlat­


m ak üzere bulunduğu tanyerinin ağarm asıyla başlanıyor, battığı zam ana değin
sürdürülüyor. Tabii, gecenin ve gündüzün aylarca sürdüğü yerler, kutuplar hesa­
ba katılm am ış. O çağlarda, A rabistan'daki coğrafya bilgisiyle bu hesap nasıl ya­
pılabilirdi ki?"
"İslam yenilikçileri", şim di birtakım hesaplar yapıyorlar. "Altı ay gece, altı ay
gündüz olan yerîer"de ne yapılacak? Ç özüm şöyle:
Oruç tutulabilecek en yakın yöredeki günlerin saat olarak uzunlukları esas
alınıp, ona göre oruç tutulabilecek. A m a ne K ur'an'da, ne de hadislerde buna ce­
vaz var. A yetteki açıklam a çok açık: O rucun başlangıcı, K ur'an'm em rine göre
tanyeri ağarm adan önce, sonu ise güneşin batm ası.
İlahiyatçı çevrelerden "kutuplarda nasıl oruç tutulacağına ilişkin nass, yani
ayet ve hadis neden yok?" diye sorulduğunda, "m ekasıf'la "vesâif'i, yani "am aç-
lar"la "araçlar'ı birbirine karıştırm am ak gerek biçim inde bir karşılık almıyor.
"Bu konuda ayet ve hadisin bulunm am asının da bir önem i olm adığı" açıklanıyor.
Bunu diyenler, şu soruya karşılık verem iyorlar:
- E ğer bir ibadetin "vakt"i, "v e sa ifd e n sayılıyorsa ve bunun da bir önem i
yoksa, "nam azlar" da "vakit"lerin dışında, örneğin vakit gelm eden kılm abilir mi ?
Bu soruya evet diyebilecek hiçbir "fıkıhçı" bulunam az.

289

Youtube: Tanrı Mı Varmış


M eksika Nere, A rabistan Nere?

Dr. İsm ail C errahoğlu, İla h iya t F a kültesi D erg isi'nde yayım lanan "K ur'an'ı
K erim ve Sâbiîler" başlıklı yazısında gerçeği belirtiyor: "Tarihi kalıntılardan
elde gedilen neticelere göre oruç, eskiden beri insanlığın bir âdeti olarak görül­
m ektedir. Sâbiîlerdeki orucu, İbn'u N edim 'in H arran Sâbiîlerine tahsis etm iş o l­
d uğunun zikri yukarda geçm işti."2
İnsanlar, inanç uğruna aç kalm aya, şu bizi ısıtan güneş için katlanmışlar.
Yalnız O rtadoğu'da mı? G üneş'e tapm anın geçerli olduğu birçok yerde G ü­
neş'e ayarlı bir oruca rastlanıyor. "M eksika nere, A rabistan nere?" denecek, am a
M eksika yerlileri içinde bile oruç var.
K em alistler, dinlerin kökenini araştırırken karşılaşıyorlar bu gerçekle; biz de
onlardan öğreniyoruz. B elgesi şu ünlü Cum hurbaşkanlığı A rşivi'nde. A rşivdeki
birçok belgenin kopyasının 2000'e D oğru kitaplığına girdiği de biliniyor. M eksi­
ka M aslahatgüzârı Tahsin M ayatepek'in 1937 yılında Atatürk’e gönderdiği 14. ra­
porun başlığı şöyle:
"... M üslüm anlığa ait olduğu sanılan hususların m üslüm anlığa G üneş Kül-
tü'nden gird iğ in e... dair m ühim m alûm at ve izahati havi rapor."3
Bu raporda, orucun da içinde bulunduğu "ibadet"lerin, "Güneş K ültü"nden İs­
lam a girdiği, bir bir anlatılm ış.

"A rtık G irişin Karılarınıza"

Bakara Suresi, 187. ayeti okuyoruz. "Oruç gecesinde, kadınlarınıza cinsel yak­
laşm anız size helal kılındı. O nlar sizin için giysidir, siz de onlar için giysisiniz.
Tanrı anladı ki 'nefsinize' yeniliyorsunuz." Ram azan gecelerinde, "kadınlarla cin­
sel birleşm ede bulunm a y asağ ı'n a aldırm am ışlar, bu işi yapmışlardı. Aralarında
T ann'm n özel sözcüsünün, yani Peygam ber M uham m ed'in en yakın arkadaşlan da
vardı. Örneğin daha sonra halife olan Hattaboğlu Ömer. O Ö m er ki kim i sözleri,
sonradan "Tanrı tarafından birer ayet olarak onaylanmış"tır.4 Ö m er yasağı çiğner
de o yasak kaldırılm az mı? "Nitekim ", kaldırıldığım görüyoruz yasağın. Yani bu
olay üzerine Tann'm n, "durumu anladığı", yasağı kaldırdığı ve "oruç gecelerinde
kadınlannıza cinsel yaklaşm anız helal kılındı" dediği, bununla da kalm adığı, "Ar­
tık şimdi girişin kadınlannıza!" diye buyurduğu bildiriliyor.5

2 A Ü İla h iy a t F akü ltesi D erg isi, 1962, c.X , s. 103 vd.


3 Saçak dergisi, Şubat 1988, sayı 4 9, s .18.
4 Süyuti, el-ltkan , 1/42.
5 O layı görm ek için bkz. Tefsirler, örneğin F. Râzî, e't-Tefsirü'l-Kebir, 5/104; Taberî, Cam iü'l-B eyân,
2/95-97; C elaleyn, 1/27; Tefsiru'n-Nesefi, 1/95. Hadisler, örneğin Ebu Davud, Sünen, Kitabu's-
Savm /1, hadis no. 2313-2314; Sahîh-i B u h ârî M uhtasarı Tecrîd-i Sarih Tercem esi, 1939, 6/318.
Ayrıca Süyuti, Lühahu'n Nukûl F i esbâbi'n-Nüzûl', C elaleyn Tefsirinin kenarı, 1/36-38.

290

Youtube: Tanrı Mı Varmış


Soru şudur:
O ruç, ilahi bir em ir olarak kabul edilmektedir.
O ysa M eksika'dan Çin'e kadar tektanrılı dinlerin öncesinde de G üneş'e tapan­
lar, gün doğum undan batım ına kadar oruç tutuyorlardı. O zam an bu ibadet nasıl
açıklanıyor? G ene bir ilahi em irle mi?

Peygam ber'in H ayatında 8 R am azan Var

570'te ya da 571'de doğdu. 632'de öldü. 40 yadında da "Tanrı'yla insanlar


arasında aracılık" görevi aldığını açıkladı. 61-62 yıllık yaşam ı ve 21-22 yıllık
"T anrının özel sözcülüğü" içinde, topu topu 8 İslam ramazanı var.
Peygam ber'in yaşam ındaki ram azanlar:
1- H icri 1 ram azan 2 - M iladi 26 Şubat 624. Oruç buyruğu
2- H icri 2 ram azan 3= M iladi 15 Şubat 625. Oruç buyruğu.
3- H icri 3 ram azan 4= M iladi 4 Şubat 626. Oruç buyruğu
4- H icri 4 ram azan 5= M iladi 24 O cak 627. O ruç buyruğu
5- H icri 5 ram azan 6= M iladi 14 O cak 628. Oruç buyruğu
6 - H icri 6 ram azan 7 - M iladi 2 O cak 629. Oruç buyruğu
7- H icri 7 ram azan 8= M iladi 22 A ra lık 630. O ruç buyruğu
8 - H icri 8 ram azan 9= M iladi 12 A ralık 631. O ruç buyruğu

Peygam ber, 53 ya da 54 yaşında oruç buyruğunu almış. 632 yılının ram azan
ayına varm adan ölmüştür. 9. ram azan orucunu yaşam adan. Bu aya daha 5.5 aya
yakın bir zam an varken. H icri 13 R ebiulevvel 11= M iladi 8 H aziran 632 günü.
G örülüyor ki M uham m ed P eygam ber'in ram azanları hem 8'i geçm iyor; hem
de kış aylarına rastlıyor. G ünler kısa.

2000'e D oğru
16 N isan 1989, yıl 3, sayı 16

291

Youtube: Tanrı Mı Varmış


İSLA M U LEM A SI Y Ü Z Y IL L A R D IR TARTIŞIYOR

C aferi, 12 İm am m ezhebinin tem el hadis kitaplarından sayılan E l Usul M in


E l Kâfi'rim Tahran'daki El M ektebe El İslam iyye tarafından yayım lanan 1. cildi­
nin beşinci baskısından, şu anda İslam âlem inin elinde bulunan resm î K ur'an'da
fazlalıklar ve eksiklikler olduğu söylenm ekte (derleyen Sıka-tul-İslam Ebi
C a'fer). M uham m ed bin Yakub bin İshak El K elini El Radayi, H icri 329 yılında
vefat etmişti.
M uham m ed B akar El Behdud ve A li E kber El Iffad isimli kişiler El K â fi'yi
düzeltip elyazm asıyla sunarlar.
A şağıda G üngören'in kitabından yaptığım ız alıntıyı aynen geçiyoruz:
( ...) Peygam berim izden sonra H alife olan Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz. O s­
man ve diğer sahabiler Kur'an'ı K erim 'i değiştirm işler, tahrif etmişler. G üya esas
K ur'an-ı K erim 'de Hz. Ali hakkında ayetler varm ış. Onları K ur'an'dan çıkarm ış­
larm ış. G erçek K ur'an'ı K erim Hz. A li'nin ve evlatlarının elinde imiş. O da 12
tm am ile birlikte kaybolm uştur. Bu im am günün birinde M ehdi olarak tekrar ge­
lecekm iş. Hakiki K ur'an-ı K erim 'i de birlikte getirecekm iş... D olayısıyla bugün
M üslüm anların elindeki K ur'an, hakiki K ur'an değilm iş.

Fatım a'nın K ur'an'ı Bizim K ur'an'ım ızm Üç M isliym iş

Ebi Yaser'den rivayet edildi:


C afer Sadık alleyhisselam -E b u A b d illah - yanlarında hepsini içinde toplayı­
cı bir K ur'an bulunduğunu, bunun sayfaları birleştirdiği takdirde Hz. Peygam -
ber'in kulacı ile 70 kulaç olduğunu söyledikten ve Cifre ait bazı şeyler anlattık­
tan sonra Hz. Fatım a'nın K ur'an'ından söz etti.
Ravi dedi:
"Fatım a M ushafı-K ur'an'ı nedir?" dedim .
C afer Sadık alleyhisselam buyurdu:
"O F atım a aleyhisselam ın m ushafı b ir K ur'an'dır, m ushaftır. O sizin
K ur'an'm ızın üç mislidir. A llaha yem in ederim ki O 'nda sizin K ur'an'm ızdan bir
h arf bile yoktur."1
C afer Sadık alleyhisselam buyurdu:
"C ebrail'in Hz. M uham m ed’e (S) getirdiği K ur'an 17 bin ayettir."2

1 78/£7 U sul Min E l K âfi, c .l , s.456.


2 E l K afi, c.2 , s.634.

292

Youtube: Tanrı Mı Varmış


Elim izdeki Kur'an-ı K erim 'in altı bin altı yüz küsur ayet-i K erim 'e olduğunu
düşünürsek ne dem ek istediği daha iyi anlaşılır. K ısacası bu, 10 bin ayetin kay­
bolduğunu, K ur'an'dan çıkarıldığını iddia etmektir.
Salim b. Selem e dedi:
"Bir adam Cafer Sadık aleyhisselama bazı şeyler okudu. Ve Kur'an'dan bazı
harfler -ş e y le r- okuduğunu duyuyordum. Fakat halkın okuduğu gibi değildir" dedi.
Ebu A bdillah -C a fe r S a d ık - aleyhisselam buyurdu:
"Bu okuyuşu bırak, halkın okuduğu gibi oku. Ta ki M ehdi kâim oluncaya,
M ehdi zuhur edinceye k a d a r... M ehdi aleyhisselam kâim olunca -a y a ğ a kalkın­
ca, durum a hâkim o lu n c a - A llahın kitabını kendi asli sınırı içinde okur ve Ali
aleyhisselam m yazdığı K ur'an’ı ortaya çıkarır."
Ve C afer Sadık aleyhisselam devam etti:
"O K ur'an'ı, Ali aleyhisselam hak kendisinden fariğ olduktan sonra yazdı ve
çıkardı. Ve halka şöyle dedi: 'A llahın M uham m ed'e indirdiği kitabı işte budur!
Ben onu iki levhada topladım , cem ettim .'"
H alk O 'na "O bizim yanım ızdaki şu toplayıcı - c â m i- dir. K ur'an ondadır. Se­
nin dediğin K ur'an'a bizim ihtiyacım ız yok!" dediler.
Bunun üzerine Ali aleyhisselam buyurdu:
"Evet, A llaha yem in ederim ki O nu -b e n d ek i gerçek K u r'an 'ı- bugünüm üz­
den sonra ebediyen görem eyeceksiniz. B enim üzerim e düşen, onu topladığım za­
m an okum anız için size haber verm ektir."3
E l K â fi'nin birinci cildinin 441. sayfasında konu başlığı şöyledir:
"Bab: K ur'an'ın hepsini im am lardan başka kim se toplam adı. İm am lar bütün
ilim leri bilirler."
E bu C afer aleyhisselam buyurdu:
"İnsanlardan hiçbir kim se, K ur'an'ı A llahın inzal eylediği -in d ird iğ i- gibi top­
ladığım iddia edem ez. Ancak iddia eden yalancı olur. Kur'an'ı A llahın indirdiği
gibi toplayan ve koruyan ancak Hz. A li aleyhisselam dır ve ondan sonra gelen
im am lardır. Ü zerlerine selam olsun."4
Ebu C afer aleyhisselam buyurdu:
"Hiç kim se K ur'an'ının ve bâtıni ile birlikte yanında bulunduğunu iddia ed e­
m ez, vasilerden -im a m la rd a n - başka!.."

Faslü'l H itab Fi İsbat-ı Tahrif-i K itab-ı R abbil Erbab

K ur'an'da eksiklik ve fazlalık bulunduğuna dair iddialar sadece E l K âfi gibi


tem el Şii kitabında değil, onlara ait daha birçok eserlerde de aynı asılsız iddialar
tekrarlanm ıştır.

3 E l K â fi, c.2 , s.633.


4 E l K âfi, c.I, s.441.

Youtube: Tanrı Mı Varmış 293


İşte bunlardan bir tanesi de Hicri 1320'de ölen M irza Hüseyin Nuri Ettabarsî'nin
kitabıdır. K itabın adı Faslü-l H itab F i İsbat-ı Tahrif-i Kiîab-ı Rabbil Erbab'dır.
Türkçesi: Allah'ın kitabının tahrif olduğunu ispat etme hakkında tafsilatlı h ita p ...
Bu kitap İran'da H icri 1389’da, 15 yıl önce basılmıştır.
Bu kitapta çeşitli asırlarda yaşam ış Şii âlim lerinin sözlerinden deliller toplayıp
K ur’an-ı K erim ’in tahrif edildiğini ispatlam aya çalışılmaktadır. K ur’an-ı Kerim'de
eksiklik ve fazlalık bulunduğunu kendince belgelerle ispatlamak istemektedir.
B aştan sona sapık, yalan ve çirkin iddialarla, K ur'an-ı K erim 'e iftiralarla do­
lu olan bu kitabın yazarı M uham m ed N uri E ttabarsî, Hicri 1320'de N ec efd e öl­
dü. C enazesini N ecefd e M eşhed'de El m urtadavi binasına, en m uhterem m evki-
ye defneylediler. Şiiler dirisine olduğu gibi, ölüsüne de büyük hürm et ve saygı
g ö ste rd ile r...
İşte K u r’an-ı K erim 'e bu derece ağır iftiralar eden M uham m ed N uri'ye Hu-
m eyni k itabında rahm et okuyor, onun adından saygı ve rahm etle söz ediyor.
Yani H üm eyni, K ur'an-ı K erim 'e en adi iftiraları yapan ve bunu alenen b ir k i­
tap ta toplayan M irza M uham m ed N uri'yi tenkit etm e, onu yalanlam a, onun d in ­
den çıktığını söylem e gibi b ir davran ışa girm esi gerekirken, ona rahm et ok u ­
m ası, onu saygı ve rahm etle anm ası, zım nen onu tasdik eylediğine işaret say ıl­
m alıdır. S adece takiyye olarak, yani E hli S ünnetin nefretini üzerine çekm em ek
için, açık verm iş olm am ak için, sükût etm ektedirler. Sükûtun ikrar ve tasdik
anlam ına geldiğini bilen ler için H um eyni ve m ollaların gerçek inançlarını k e ş­
fetm ek pek zor d e ğ ild ir...
İran İslam Cum huriyeti A nayasası'nın hazırlanışında K ur'an-ı K erim 'den ne­
den yeteri kadar kaynak gösterilm ediğini şim di daha kolay anlam aktayız.
N eden kendilerine A yetullah -A lla h ın a y e ti- sıfatını verdiklerini de şim di
d ah a iyi anlıyoruz. K ur'an-ı K erim 'deki ayet-i kerim elere ta h rif edilm iştir g ö ­
züyle bakılınca, başka türlü ayetler bulm ak ihtiyacı tabii olarak doğm uş oluyor
an la şıla n ...
K ur'an-ı K erim 'de M üslüm anlar arasında savaş yapılm am ası konusunda b ir­
çok ayet-i kerim e bulunm asına rağm en, beş yıldan beri M üslüm an Irak ile ısrar­
la savaşa devam etm esinin tem el sebebini de şim di daha iyi anlam aktayız. Ç ün­
kü onlara göre, K ur'an tahrif olm uştur, Irak da M üslüm an d e ğ ild ir...

H um eyni de K ur'an'ı K erim 'in T ahrif Edildiğini İddia Ediyor

Y üce kitabım ız K ur'an-ı K erim 'in tahrif edildiğini iddia eden, m ukaddes k ita­
bım ıza iftira eden kim selerin bu çirkin iddialarını reddetm eyen, aksine o iftiracı­
ları rahm etle anan H um eyni, üstü kapalı olarak bizzat kendisi de aynı iddialara
katılm aktadır. Evet Hum eyni K ur'an-ı K erim 'in değişm iş olduğunu, birtakım

294
Youtube: Tanrı Mı Varmış
ayet-i kerim elerin K ur'an-ı K erim 'den çıkarılm ış bulunduğunu dolaylı olarak ay­
nen iddia etm ektedir.
İm am H um eyni aynen şöyle diyor:
"A llah Resul-ü Ekrem 'i insanlar arasında hak ile hüküm versin ve hevasına
tabi olm asın diye, dünyaya Halife tayin etti. Ve Allah Resul-ü Ekrem 'e vahiy ile
insanlardan kim i kendi yerine H alife tayin edeceği kim se hakkında inzal eyledi­
ğini tebliğ eylem ek üzere. O nunla vahiy ile konuştu. Bu em rin hükm ü gereğince
em rolunana uydu. Ve Em irülm üm in A li aleyhisselam ı hilafet için tayin eyledi. O
bu göreve akrabası olduğu için veya kahram anlığından dolayı veya büyük hiz­
m etlerinden dolayı seçm edi. O sadece A llah'ın em ri olduğu için seçti."
H um eyni, E l H üküm et E l İslam iye, s.42-43.

Yayım ladığım ız metinlerin orijinalleri

c, îr .u iı î'L •.¿ ’çfc u; E ı : j i p j .’/ y i j


»lau'ı
!
jT t İ ’d ^ ¿İV : j3 î ^ 1 M -M1
, İAA¿■Âf'-i' ■j i 5 , ,ÎU ufCil ¿¡UİLÎ-: ili
L '* * , îî-
j» ı ı j ç ^ o ÛÂ : c ii ' j j *Ctlii O lf
Si y Jv

fim i a- .yüı . j u ¿ ü
y a y b f ı.4^ ^ (j y ı )
*-4* ^ M d* vE-j
^/**t»3l ^ jl ı/^ ı
y . ¿1 v V_iT IJU : ^*1 JUj , <_xTj " fy
-0_j , <ît_) 4ı ,u»«« jc ¿ı <Jjjı Ui" ^ j
Ü-u* Ij ¿ a : l j ü ! y
^ 4 ıt j Ut : JU > . O U V ¿T yi! <y
^ bi y * j t r u n < i-ut iu> y ^<u
T T r / T JVSÜ1 , y J ^ - y i .

2000'e D oğru
5 Haziran 1988, yıl 2, sayı 24

295
Youtube: Tanrı Mı Varmış
TEK YOL DUA

B aşbakan'ın sözü değil, bir hadis: "Ey Tanrı!.. Günahtan ve borç yükü altın­
da kalm aktan sana sığınırım !” M üslim ve B uhârî naklediyor bu duayı. Başba-
kan'm sözü ise şöyle: "A llah'ın yardım ıyla enflasyon düşecek." (23 M art tarihli
gazeteler.) Şu dua da B aşbakan'ın kardeşi, ekonom i işlerinden sorum lu Devlet
Bakanı Y usuf B ozkurt Ö zal'a ait: "inşallah dar boğazdan çıkılacak, inşallah hiç­
bir firm a batm ayacak, inşallah enflasyon çekilecek." 16 M art tarihli H ürriyet,
B akan'm sözlerini spot olarak veriyor. H aberin başlığı ise şöyle: "B irader Ö zal ın
U m udu Allah'ta"
"İnşallah işçiler bir m aceraya sürüklenm ez, grevi kullanm adan haklarını alır­
lar." Bu da Ç alışm a Bakanı İmren Aykut'un "grev duası" oluyor. İşçilerin yem ek
boykotu karşısında Başbakan şöyle konuşm uştu: "A llah'ın verdiği nim etler red­
dedilm ez."
G azeteci, B aşbakan'a iki T ürk sporcusunun B elçika'da m üsabaka sırasında
tekbir getirm eleri konusunu soruyor. Cevap: "Seyirciler mi tekbir getirm iş, spor­
cular m ı? Tekbir g etinnek m ahzurlu m udur?" 23 M art tarihli G üneş gazetesinin
spor sayfasında G alatasaray ve B eşiktaş'ın golcüleri Tanju ve Ali cam ide dua edi­
yorlar. Başlık: "G olcülerin gol duası."
Tercüman gazetesinin Filistinlileri ve A fganlan desteklem ek için yürüttüğü
dua kam panyasını unutm am ak gerekiyor. Yeşilay dem eğinin sigarayı bırakm a
kam panyası dolayısıyla yayım ladığı dualı yazılar geniş bir literatür oluşturuyor.
B ir de Turizm duası var. Turizm Bakanlığı'nm da katkılarıyla kurulan "Tu­
rizm G eliştirm e ve Eğitim Vakfı" T U G E V ’in M ütevelli Heyeti geçtiğim iz gün­
lerde bir vakıf duası benim sedi. B akanların, bakanlıkların ve kurum iarın bu yön­
deki dağınık çalışm aları yerine, D iyanet İşleri B aşkanlığı'nın her kurum için uy­
gun birer dua oluşturm ası gibi kestirm e bir yol niçin tutulm az, anlam ak m üm kün
değil.
E m el Saym 'ın söylediği şu ünlü "Yağdır M evlam Su" şarkısı ise, İstiklal M ar­
şım ızı gölgede bırakan bir ikinci m illî m arş haline geldi.

296
Youtube: Tanrı Mı Varmış
Silahh M üdahale D uası Yok mu?

Ekonom iden futbola, grevden turizm e, başağrısından cinselliğe kadar, dualar


toplum sal yaşam ın her alanına alabildiğine girmiş. D evletin zirvelerinden her fır­
satta duaların döküldüğü bugünkü koşullarda, 2000'e Doğru İslami kaynaklan ti­
tizlikle tarayarak dua konusunu araştırdı. Sayfalarım ızda şüphesiz "turizm du­
ası", "grev duası", "enflasyon duası" vb. yer alam ayacak. Ç ünkü İslam m ortaya
çıktığı çağda bu konular henüz gündem de yok. Silahlı m üdahale duası da yok.
A ncak, benzetm e ve yorum yoluyla yetkililer gerekli gördüklerinde yeni dualar
üretm ekte sıkıntı çekm eyecekler. Yusuf Bozkurt Özal, "bugün hep inşallah diye
konuşuyorsunuz?" diyen gazeteciye şu cevabı vermişti: "Allah'ın yardım ı olm a­
dan h içbir şey olm az."

Y alvarsınlar Diye

Ö ncelikle En'âm Suresi'nin 42 ve 43. ayetlerini hatırlam akta yarar var: "...
O nlar - yalvarsınlar d iy e - darlık ve sıkıntıya sokm uştuk. Hiç değilse onlara şid ­
detim iz geldiğinde yalvarıp yakarm alı değil m iydiler? Lâkin kalpleri katılaştı,
şeytan da yaptıklarını onlara güzel gösterdi."
D ua konusunda çeşitli kaynaklarda değişik tanım lar yer alıyor. Örneğin, Prof.
Dr. Sedat Veyis Ö rnek ilkellerdeki "dua" hakkında şunları yazıyor: "Dua, basit
haliyle yüce kudretlerin yardım ve m erham etini kazanm ak için, kişinin içinde
bulunduğu durum a göre o anki seslenişidir." A ncak bugün, devleti sarm akta olan
dua yönelişini en iyi açıklayan tanım herhalde İslam A nsiklopedisi'ndeki. Şöyle:
"K ulun, tüm um utları kırıldıktan sonra Tanrı'va sığınıp yalvarm ası ve O 'nu TEK
YARDIM CI tanım asıdır."

C insel B irleşm e ve Açlık

İbn A bbas anlatıyor: Peygam ber şunları söyledi: "Bir kim se karısıyla cinsel
birleşim de bulunacağı sırada; 'B ism illahi allahüm m e cennibni'ş şeytane ve cen-
nebi'ş-şeytane m â rezaknâ: Tanrının adıyla başlanm . Ey Tanrı! Beni şeytandan
uzaklaştır! Şeytanı da bize vereceğin şeyden (çocuktan) uzaklaştır!' derse, sonra
ikisi arasındaki olayda takdir gerçekleşirse, aralarındaki ilişkinin bir çocukla so­
nuçlanm asının yazgısı ortaya çıkarsa, o çocuğa, şeytan hiçbir zam an zarar ver­
m ez." H adis böyle söylüyor.

297
Youtube: Tanrı Mı Varmış
Cinsel birleşm e sırasında okunacak.

A çlık güncel. G iderek de güncelleşiyor. K endini asanlar, bu yüzden yıkılan


yuvalar gazete sayfalarından eksik olm uyor. H adis, H azreti M uham m ed'in bu ko­
nuda şöyle dua ettiğini söylüyor: "Allahım! açlıktan sana sığınırım; o, insanı k u ­
caklayan ne fena arkadaştır."

E rk e k Ç o cu k D o ğ u rm a k İçin

Şerhül M efatih'de buyrulm uştur ki;


- Bir kim senin hatunu yüklü iken elini zevcesinin kam ı üzerine koyup: ’BİS-
M İL L A H İL EH A D Ü S SEM A D , E L LEZİ LEM Y ELİD VE LEM Y Ü -LED , AL-
L A H Ü M M E SEM M EY TÜ M A FÎ H Â ZEL BATNÎ M U H A M M ED BİSM İ M U-
H A M M ED SA LLA LA H Ü A L E Y H İ V E SELLEM ' diye ol karındaki yüklü ço­
cuk erkek doğa dedikten sonra şu m isaller sıralanır:
K işi hatununun sağ yanm a yatsa şol haysiyet ile ki sırası arka üzere erkek
anm sağm a düşüp avret erkeğin soluna düşe.
C insel ilişki m ürad edince erkek sağ yanından kalkıp m üşaberet etse ol ilişki­
den A llah’ın izniyle erkek çocuk hasıl olur demişler.
H atun, ay halinden pâk olup gust ettiği günde ilişki vaki olsa andan oğlan h a­
sıl ola.
K ezâlik beş güne dek herhangi günde ilişki kurarsa, oğlan ola ve beşinci gün­
den sonra ta sekizinci güne dek herhangi günde ilişki vaki olursa ondan kız do­
ğar A llahın izniyle.

Youtube: Tanrı Mı Varmış


C üzzam a, Akrep Sokm asına Karşı

"Resûl-i Ekrem şöyle dua ederdi: "Ya Rabbi (bedene ârız olan) beras illetin­
den, aklın zevalinden, cüzzam dan ve kötü hastalıklardan sana sığınırım !" H asta­
ne ücretlerinin dayanılm az düzeye çıkarıldığı bugünlerde belki bu dua daha çok
dikkat çekecektir.
A slında sağlık konusunda çok dua v ar İslam da. Ö zellikle yılan ve akrep sok­
m asına karşı dualar geniş yer tutuyor. H adis, Peygam ber'in arkadaşlarından Ebu
Said el-H udri'nin akrep tarafından sokulm uş bir kabile reisini tedavi edişini an­
latır. Ebu Said tedaviyi Fatiha Suresi'ni okuyarak yapmıştır. Reis ölm ekten kur­
tulm uş, ipinden kurtulm uş hayvana dönm üştür. Başka bir hadiste, Peygam ber'in
yılan ve akrep sokm alarım okum a ve üflem e yoluyla tedavi etm eye izin verdiği
belirtiliyor.
G erçi Sayın Cum hurbaşkanı dinim izde okum a üflem e yoluyla tedavinin b u ­
lunm adığını, bunların sonradan uydurulduğunu birçok kez söylem işlerdi, ancak
yanıldıkları anlaşılıyor. H em okuyup üfleyerek tedaviye, hem de bu tedavi karşı­
lığında ücret alınm asına ilişkin birçok hadis var.
Ebu Said, kabile reisini tedavi edince, söz verilen koyun sürüsü kendisine v e­
rilir. Sürüyü aralarında paylaşm adan önce gidip durum u Peygam ber’e anlatırlar.
Peygam ber Ebu Said'e iltifatta bulunur sonra çözüm ünü açıklar: "İyi yapm ışsı­
nız. Şim di, koyunları paylaştırın. Ve sizinle birlikte bana da bir pay verin." Bu-
hârî bu hadisi aktardıktan sonra Peygam ber'in, "dua ile tedavi karşısında ücret"
alınabileceğini anlatm ak için şöyle dediğine y er veriyor: "K arşılığında ücret al­
dığınız görevlerin ücretleri içinde en haklı olanı, T ann'm n K itabı (K ur'an) karşı­
lığında aldığınız ücrettir."
G ene akrep konusunda bir hadiste Ebi H üreyre'nin şöyle anlattığı aktarılıyor:
"Peygam ber'in huzuruna akrep sokm uş biri getirilm işti. Onu görünce Peygam ber
şöyle konuştu: Eğer, yarattığı şeylerin şerrinden A llah'ın TAM O LA N K E L İM E ­
LERİ (sözleriyle, ayetlerle) sığınırım (O'na)! dem iş olsaydı, bunu akrep sokm az­
dı ya da soksa bile zarar verm ezdi."

H aset ve Vesvese

S an lığ ın okunarak iyileştirildiğini gene hadisten öğreniyoruz. "Ü m m ü Sele­


me R ediya'llâhu A nh'dan rivayete göre, Salla'llâhu aleyhi ve Sellem Ü m m ü Se-
lem e'nin odasında yüzünde sarılık eseri bulunan bir kız çocuğu görm ekte: Bu
kızcağızı okutunuz, buna nazar değm iştir, buyurm uştur." Sadece sarılık açısından
değil, sürekli kendisinin kıskam ldığm dan, m uhaliflerinin hasetten çatladığından
yakınan B aşbakan için de bu hadisin uyarıcı olacağı düşünülebilir.

299
Youtube: Tanrı Mı Varmış
H aset konusunda ayrıca bir de ayet var: "Ey M uham m edi De ki: H ased etti­
ği zam an hasedçinin şerrinden, düğüm lere nefes eden büyücülerin şerrinden,
bastırdığı zam an karanlığın şerrinden, yaratıkların şerrinden tan yerini ağartan
R abbe vesvese sorunu ise sığınırım !" (Felak Suresi) Nâs Suresi’nde ise şöyle yer
alıyor: "Ey M uham m edi De ki: İnsanlardan ve cinlerden ve insanların gönülleri­
ne vesvese veren o sinsi vesvesecinin şerrinden, insanların Tanrısı, insanların
H üküm ranı ve insanların Rabbi olan A llah'a sığınırım !"

Ç ıld ırm a y a K a rşı

SHP G enel Başkanı İnönü, geçenlerde "Özal çıldırdı" deyince, 2000'e D oğru
hadisleri araştırdı. Çünkü yoksulluktan, um arsızlıktan aklını yitirenler vardı. Ç ıl­
dıranların iyileştirilm esinde duanın oynadığı rol hadiste şöyle anlatılıyor: Temim
oym ağından Salt O ğlu H ârice'nin am cası (İlâka) Peygam ber'e gelip m üslüm an
oldu, sonra dönüp gitti. Peygam ber'den ayrıldıktan sonra gittiği yerde, bir kabi­
leye uğradı. İçlerinde zincire vurulu deli bir adam vardı. Bu adam ın ailesi gelip
H ârice'nin am casına: "Bize gelen habere göre, sizin şu sahibiniz (Peygam ber) ha­
yırlı şey getirm iş (Tann'dan). (Böyle bir kim senin inanırı olarak) sen de hastam ı­
zı tedavi edebilecek bir şey (bir dua filan) var mı?" diye sordular.
H ârice'nin am cası (yeni M üslüm an) anlatıyor: (Başvuru üzerine) ben de F ati­
ha Suresi’ni okuyarak tedavi ettim adam ı. A dam iyileşti. B ana 100 koyun verdi­
ler. Ben de Peygam ber'e gelip durum u anlattım . Peygam ber: "Yalnızca bu mu?"
ya da "B aşka bir şey söyledin mi?" dedi. Ben "Hayır!" deyince şöyle söyledi: "Al
(ye o verilenleri)! Yaşam ım a ant ile söylerim ki, batıl bir rukye karşılığında bir
şey alıp yiyen bir yana, sen kesinlikle, hak olan bir rukye (hak olan ayetleri oku­
yup üflem e) karşılığında bir şey alıp yem iş olursun!"

A ğ rıla ra K a rşı

A ğrıların giderilm esi için okunm ası gerekli duaları açıklayan hadisler var.
Ebu-Â s O ğlu O sm an, m üslüm an olduğu günden başlayıp süren, vücudunda sü­
rekli duyduğu bir ağrıdan gelip Peygam ber'e yakındı. Peygam ber de ona şunu
söyledi: "V ücudunda duyduğun ağrının yerine elini koy ve üç kez; 'Tanrı'nın
adıyla', yedi kez de, 'bulduğum u, karşılaştığım ürkünç, kötü durum ların şerrin­
den Tanrı'ya ve O 'nun gücüne sığınırım ' de!" Aynı konuda  işe'nin anlatım ına

300
Youtube: Tanrı Mı Varmış
dayanan hadisler bulunuyor. Bu hadiste ise, H azreti M uham m ed'in bizzat dua ile
ağrı tedavisi yaptığı anlatılıyor.

Felç ve Yaralanm a

"Selem e bin E kva Radiyallahü A nh'ten şöyle dediği rivayet olunm uştur: Hay-
ber günü ben baldırım dan ağırca vurulm uştum . H em en Nebi Sallâlahü A leyhi ve
Sellem e geldim . R esûlullah üç defa nefes etti. O saatte ağrı ve ıstırap hissetm e­
dim ." H adisler sadece yaralanm aların değil felcin de dua ile tedavi edilebildiği­
ni açıklıyor.

İhm alcilik

A ncak, bütün bu dua ile tedavilerde ihm alci davranm am ak, belirtilen usul ve
biçim lere sadık kalm ak gerekiyor. İşte O sm an Oğlu E bân’ın başına gelenler bu
bakım dan da öğretici oluyor. O sm an O ğlu Ebân, Peygam ber'in şöyle dediğini,
A ffan O ğlu O sm an'dan işittiğini anlatıyor: "Bir kul, her gün sabaha girerken ve
her gecenin başlangıcında üç kez şöyle derse, ona hiçbir şey zarar veremez: 'O
Tanrı'nın adıyla başlarım ki, O 'nun adıyla birlikte bulunurken, ne yerde ne de
gökte bir şey insana zarar verebilir.'"
Bu hadisi aktaran Ebân felce yakalanıyor. B ir adam , "madem ki, bu dua okun­
duğunda insana b ir kötülük gelm ez, nasıl olm uş da bu adam ın başına böyle bir
durum gelm iş" dercesine, E bân'a bakıyor şaşkın şaşkın. Ebân bunu fark edince
şöyle söylüyor: "Hadis aktardığım gibidir ve doğrudur. A m a ben felç olduğum
gün, hadiste anlatılan duayı, tanrı benim le ilgili kaderi uygulasın diye okum am ış­
tım!" Ebu D avud'daki m etinde ise hadis biraz daha farklı anlatılıyor, şöyle: "Kim
bu duayı gecenin başlangıcında üç kez okursa, sabah oluncaya dek onun başına
bir belâ gelm ez. Kim bu duayı sabahleyin üç kez okursa, akşam oluncaya dek ba­
şına bir belâ gelm ez."

Ü züntülü D urum lar

G erçi şim di enflasyon, askerî m üdahale tehlikesi, grevler vb. başka konular­
da düşünm eyi zorlaştırıyor, am a şu duayı hatırlatm ak iktidar sahipleri için yarar­
lı olabilir. H adiste belirtildiğine göre Hazreti M uham m ed şöyle dua ederdi: "İla­
hî! Fena huylar ve am ellerden, nefsanî arzulardan da Sana sığınırım ."

301
Youtube: Tanrı Mı Varmış
Zam lara karşı

"Ç ocuğum un ayakkabısı delik" ve "ay sonunu nasıl getireceğim " diye sıkm a­
yın canınızı. Ü züntülerden kurtulm ak için yapılacak dua şöyle: "İbadete layık
hiçbir ilah yoktur; ancak ezam et ve vekar sahibi Allah vardır. İbadete layık hiç­
b ir ilah yoktur: Ancak A rş-ı A 'zam sâhibi A llah vardır. İbadete layık hiçbir ilah
yoktur; ancak göklerin ve yerin sâhibi ve arş-ı kerim in m âliki A llah vardır."

K ışkırtm alar

"Allahım! K ulağım ın, gözüm ün, dilim in, kalbim in, fercim in şerrinden Sana
sığınıyorum ." ("Fercim in" sözcüğü "cinsel organım ın" anlam ına geliyor.) Bu dua
iktidardan çok basınım ız için uygun düşebilir. Bu konuda iktidar için bir dua ara­
nacaksa M ü'm inûn Suresi'nin 97. ve 98. ayetleri akla gelir. "De ki; Rabbim! Ş ey­
tanların kışkırtm alarından Sana sığınırım! Rabbim! Yanımda bulunm alarından
Sana sığınırım !"

H oroz ve M erkep

İslam da dua, yaşam ın her alanını, insanın her eylem ini kapsıyor. "Dua" söz­
cüğü K ur'an'da 20 kez geçiyor. A ynca dua niteliğinde ayetler var. Ö rneğin horoz
öttüğü veya eşek anırdığı zam an da dua okunm ası isteniyor. İlgili hadisin açıkla­
m ası K âm il M iras'da şöyle yapılıyor: "H oroz sesinin güzelliği karşısında m erkep
avazı da o derece çirkindir ve istiazeye layıktır. Ebu M usel'isfehânî'nin Tergibin-
de Ebu R âfi'den tahricine göre Resûlullah Sellâllahü ve Sellem , m erkep şeytan
görm edikçe anırm az. M erkep anırınca siz A llah tealâyı zikredin, bana da salavât
getiriniz! buyurm uştur."

Youtube: Tanrı Mı Varmış


Eşek anırmasına karşı,

H oroz öterken T ann'dan dilekte bulunulm ası öğütleniyor. D ilekte bulunm a­


nın biçim i serbest bırakılm ış. E şek anırm ası sırasında esas olarak besm ele çek ­
m ek gerekiyor. Ayrıca Felak ve N âs Sureleri okunabiliyor.

D oğal O laylarda Dua

Yeni ay (hilal) göründüğünde P ey g am b erin şöyle dua ettiği anlatılıyor:


"Ey Tanrı! Bu ayı bize uğurlu yap. İm an, esenlik ve İslam içinde bulunm ayı
kıl!"
Yel ve yağm ur karşısında okunm ası öğütlenen dualar konusu hadislerde g e­
niş yer tutuyor. Bu konudaki bir hadis Peygam ber'in karılarından  işe'nin anla­
tım ına dayanıyor. Âişe şöyle anlatıyor: "P ey gam beri, küçük dilini göreceğim
biçim de gülerken hiç görm edim . O yalnızca gülüm serdi. Peygam ber bir bulut
ya da yel gördüğünde, etkilendiği yüzünden belli olurdu. Sordum : 'Ey Tanrı E l­
çisi! H erkes bulut görünce yağm ur yağar um uduyla sevinir. O ysa sen bir bulut
gördüğünde, senin yüzünde hoşnutsuzluk belirtisi görüyorum .' A nlattı: 'Âişe!
G ördüğüm bulutun, yel (rüzgâr, fırtına) ile cezalandırılan bir toplum a (burada
am açlanan  d kavm idir) gönderilen türden olm adığına beni güvendirecek ne
güvencem var? O toplum da azâb için gönderilen bulutu gördüğünde, bu bize
yağ m u r getirecek bir buluttur' dem işti!" B ulut ve rüzgâr konusunda okunacak
dua şöyle: "O nun şerrinden Tanrı’ya sığınırım ." Ayrıca bilindiği gibi bir de yağ­
m ur duası var.
G ök gürültüsü için Peygam ber şu duayı okuyor: "Ey Tanrı! Bizi gazabınla ö l­
dürm e! Bizi azabınla yok etme! O ndan önce bize afiyet ver!" H adisler güneş ve
ay tutulm ası gibi diğer doğal olaylar için de dualara yer veriyor.

303

Youtube: Tanrı Mı Varmış


Y a t a r k e n v e Y e m e k te

Y atağa girerken ve uykudan önce dualar okunduğunu herkes bilir. Peygam -


ber'in yatağına geçtiği zam an okuduğu duanın Türkçesi şöyle: "(Tanrım !) S e ­
nin adınla ölürüm ve dirilirim !" P eygam ber uykudan kalktığında ise, "B izi ö l­
dükten sonra dirilten T anrı'yadır övgüler! (Ö bür dünyadaki) dirilişte de O 'nun
h u zurunda olunacaktır." U ykuya geçerken başka duaların da yapılabileceğini
gösteren had isler söz konusu. P eygam ber bu duaları okum anın yararını şöyle
açıklıyor: "B unu deyip uyuduktan sonra ölürsen im anlı olarak ölürsün." Y atm a­
dan önce ayrıca "nam az abdesti türünden abdest alınm ası" ve "sağ yanm a y a ­
tılm ası" öğütleniyor.
"Ham d (övgü) O Tanrı'yadır ki, bizi yedirdi, içirdi ve bizi birer m üslüm an
yaptı." Bu dua ülkem izde de yem ek duasının bir parçası olarak ünlüdür. Bu d u ­
anın A rapçası okunduktan sonra çoğu kez Türkçe olarak dilekler, dualar sunulur.
K onuklukta bulunuluyorsa ev sahibi için dua edilir, "sofrasına bereket" dilenir.
Ö te yandan hadislerden Peygam ber'e ait başka yem ek dualan da bulunuyor.

Ü rkütücü Yerler

"Girm ek" fiilinin Türkçede (tabii bütün dillerde de) çok geniş bir kullanım
alanı var: H apse girm ek, ihaleye girm ek, AT'ye girm ek, sınava girm ek, denize
g irm ek ... K orkulacak, ürkülecek birçok yere isteyerek, istem eyerek her gün gi­
rip çıktığım ız gibi, nerenin korkulacak yer olup olm adığını bilm ek de m üm kün
değil. Bu konudaki hadise göre, "K im bir yere girer de, sonra: 'Y arattıklarının
şerrinden, T ann'nın eksiksiz olan kelim eleriyle (ayetlerle) sığınırım (T anrıya)'
derse, o yerden ayrılıncaya dek, ona hiçbir şey zarar veremez!"

Karakollara ve nezarethanelere girerken okunacak.

304

Youtube: Tanrı Mı Varmış


A yak K ay m ası

Şu günlerde belki B aşbakan'ın özellikle işine yarayacaktır: "Ayağı kay d ır­


m ak" ve "ayağı kaydırılm ak" konusunda da okunacak bir dua var. Peygam -
ber'in karılarından Ü m m ü Selem e anlatıyor: "Peygam ber, benim odam dan çık ­
tığın d a her zam an, gözlerini göğe yöneltir ve: 'Ey Tanrı! Saptırm aktan ve sap­
tırılm aktan, ayağı kaydırm aktan ve ayağı kaydırılm aktan, zulm etm ekten ve
zulm edilm ekten, bilgisizce davranm aktan ve bana bilgisizce davranılm asından
Sana sığınırım . " B aşka bir hadis ise insanın evinden çıkarken okum ası gereken
duayı açıklıyor: "Bir adam evinden çıktığında: 'Tanrı'nın adıyla. T anrı'ya g ü ­
vendim . H areket ve güç, yalnızca T anrı'ya olur' derse, o kim seye 'Sen am acına
ulaştın, bol bol ve yeterli ölçüde karşılığını aldın dem ektir' denir. Ş eytanlar o n ­
dan uzaklaşır. Şeytan b ir başka şeytana şöyle der: 'D oğru yola erişip am acına
ulaşan, yeterli ölçüde karşılığını alan adam a sen ne yapabilirsin ki?!"'

— — «
- «„» ¿ • I i / jr — o -\e

¿ f i i ^ J X fi ¿ f i t g j r j ' ¿ f i i fi?

: Jı * ¿ fi j W > : J L» ££& ¿-i w-:

*:J o « 'iıl"ilj J j* - i <ûi c-îT» * Z .' r '

-.—i 4 i J _ II

Ayağı kaydırılmak istenenlerin okuyacağı dua.

"S e n in B a şın a G elen "

Şüphesiz şu hali bugünkü politik ve sosyal ortam içinde herkese çok çeşitli
çağrışım lar yaptıracak: "B elaya uğram ış birini gören kim se: 'H am dolsun O Tan-
rı'va ki senin başına getirdiği belayı benim başım a getirm edi ve beni yarattıkla­
rının birçoğundan üstün yaptı!' diye (belaya uğram ış olana duyurm adan, içinden)
söylese, o kim se yaşadığı sürece o beladan uzak kalır."

305
Youtube: Tanrı Mı Varmış
D em irel'e rastladığı zam an Turgut Ö zal'ın asker m uhtıralarıyla karşılaşm a­
m ak için bu duayı okuduğu rivayet edilm ektedir.

Ö dül İçin

D ualar sadece korunm ak için okunm uyor. Bazı dualar da var ki k arşılığ ın ­
d a sevap vaat ediliyor. B unlar daha çok, "T ann'm n birliğini", "yüceliğini" dile
g etiren, "teşbih", "ham d", "şükür", "tevbe", "istiğfar" içeren "zikirler" türünden
dualar.
B ir örnek hadis şöyle söylüyor: "Allahım ! Sen Rabbim sin, ibadete layık h iç­
b ir ilah yoktur, yalnız Sen varsın; beni Sen yarattın, şüphesiz Senin kulunum ve
gücüm yettiği kadar ezelde Sana verdiğim ahdü va'ad üzere sabitim . A llahım iş­
lediğim kusurların şerrinden Sana sığınırım . B ana ihsan buyurduğun nim etini
zât-ı uluhiyetine i'tiraf ederim . G ünahım ı da i'tiraf ederim . Binaenaleyh günahı­
m ı Sen yargılarsın! Çünkü günah yargılam ak, kim senin haddi değildir, ancak Sen
yargılarsın!"
Belli duaların ne kadar sevap ve ne kadar günahın silinm esini sağladığı da ha­
dislerde belirtiliyor. Ö rneğin, İsmail oğullarından bir köle azat etm iş olm a seva­
bıyla birlikte on sevap yazılır. O nun on günahı silinir ve o kim senin derecesi, on
basam ak yükseltilir. Ayrıca gece olana dek, şeytandan korunur o kim se. Bu söz­
leri eğer akşam söylem işse sabaha kadar korunur.

A lçakgönüllü ve G izlice

D uanın da bir adabı var. Dua, B aşbakanım ız ve bakanlarım ız gibi öyle basın
toplantılarında, m eydan m itinglerinde, televizyon ekranlarında yapılm ayacak.
A 'râf Suresi'nin 55. ayeti şöyle diyor: "Tanrınıza alçakgönüllü ve gizlice (yavaş­
ça, içinizden) yalvarın! K uşku yok ki, O sının aşanları sevmez."
En'âm Suresi'nin 63. ayetinde aynı konuya değinilir: "O’na gizli gizli yalvarır
ve yakarırsınız." Ç eşitli İslam yorum cuları bu konu üzerinde duruyor, bunlardan
İbn A bbas, "kendi duyacağın kadar bir sesle" diyor. Peygam ber'den şu söz akta­
rılıyor: "T ann’yı tam bilen kişinin dili ağırlaşır-körelir."
Sorun tabii sadece sesin yüksek veya alçak olm asından ibaret değil. K asım
K ufralı, İm am G azalî'ye dayanarak "duanın adabını" sıralıyor: Şerefli gün ve va­
kitleri gözetm ek, şerefli ve m übarek durum gözetm ek, yüzü kıbleye dönük ola­
rak dua etm ek, alçak sesle dua etm ek, duanın uyaklı olm asına özel çaba harca­
m am ak, alçakgönüllüce ve küçülerek dua etm ek, duanın kabul edileceğine ina­
narak, T ann'm n yardım ına güvenerek dua etm ek, dileği direnerek ve üç kez sun­

306

Youtube: Tanrı Mı Varmış


m ak, Tanrı'nın adıyla başlam ak, dileği ise biraz arkalara bırakm ak, tövbe ederek,
bağışlanm a dileyerek dua etm ek. B unlar duanın kabulü için gerekli görülen ku­
rallar oluyor.

Sonum uzu H ayreyle!

İktidarın m illî irade değil de, "takdiri ilahi" ile işbaşına gelip işbaşında kaldığı­
na inandığı Türkiye gibi bir Cum huriyette işlerin dua ile yürütülm eye çalışılması
işin bir yönü. D iğer yönü ise, duanın anlam ında belirtildiği gibi, korku ve um utsuz­
luk. Toplumsal yaşam a giderek egem en olm aya başlayan korku ve umutsuzluk!
Bu incelem ede beddua üzerinde de durm ak gerekiyor. Yani ilenç! İsrâ Sure-
si'nin 11. ayeti şöyle diyor: "İnsan, iyilik için dua eder olduğu gibi, kötülük için
de dua eder (ilenir). İnsan, pek ivecendir ('acûl')." F. Râzî, bu ayetin yorum u üze­
rinde dururken Peygam ber'in şöyle dediğini aktarıyor: "A ilem den cezalandırıl­
mayı haketm em iş olanlar hakkındaki bedduam ı rahm ete çevirm esini Tann'dan
istedim . Çünkü, ben de bir insanım , siz nasıl öfkelenirseniz benim de öfkeye ka­
pıldığım o lu r..." B u konudaki hadislerden diğeri şöyle: "Peygam ber, insanlarda
(burada am açlanan K ureyş'tir), ters tutum görünce şöyle dua etm işti: 'Ey Tanrı!
B unların başına, Y usuf un yedi kıtlık yılı gibi yedi yıl kıtlık getir!' H aklarında
beddua edilenleri öylesine bir kıtlık yılı yakaladı ki her şeyi silip süpürdü. O den­
li ki, diriler, ölü (leş), kokm uş et yem eye başladılar..."
B u yazı duasız bitm ez. N e diyelim ?
"A llah başım ızdan Sayın Turgut Ö zal'ı eksik etm esin."

Turizm G eliştirm e ve Eğitim Vakfı'nm D uası

Sosyal gelişm e ve yardım laşm anın en güzel örneklerini sergileyen vakıfları­


m ızın birçoğunun senetlerinde o vakfa has bir dua bulunm aktadır. A şağıda sunu­
lan "Dua" M ütevelli H eyetince benim senm iş ve vakfı tanıtacak bir kitapta yer al­
m ası karara bağlanm ıştır.
"Yarab,
"Tarih boyunca büyük devletler ve m edeniyetler kurm uş, bugüne kadar hür
ve m üstakil yaşam ış halen 'Yurtta Sulh, C ihanda Sulh' tem ennisi ile en m edeni
b ir anlayış içinde bulunan aziz ve büyük T ürk M illeti'ne bundan sonra da itibar­
lı ve şerefli bir hayat nasm *yle.
"D ünyayı insanlığa n etm ek isteyen şer kuvvetler karşısında Türk'ü d a­
im a m uzaffer kıl, elindi .isbet ilim m eşalesinden, yüreğindeki im an faziletin­
den bütün T ürklüğü ve insa dığı aydınlatm ak gücünü ve yüceliğini her zam an bü­
tün T ürk M illeti'ne nas; e_, e.

307
Youtube: Tanrı Mı Varmış
"Bu Vakfa m addi ve m anevi yardım larını esirgem em iş olanlara her türlü ha­
yırlı teşebbüslerde, başarı, özel hayatlan n d a m utluluk ve şeref nasip eyle.
"Bu Vakfın m eydana getireceği im kânlardan faydalanacak olan gençleri ken­
dilerinden esirgenm eyen fedakârlıkları takdir edecek ve büyük cedlerine layık
olacak şuurdan ve heyecandan m ahrum bırakm a.
"O nlara üstün bilgileri ve güzel ahlaklarıyla, Türk M iileti'nin D ünya'nm en
asil ve insan m illet olduğunu, yeniden bütün D ünya'ya kabul ettirm e şerefini ve
yüceliğini nasip eyle yarab b i..."

Yararlanılan Kaynaklar
Ebu Davud İm am Gazali
Tirm izî Kâmil M iras
İbn M ace Aclunî
Sabunî İbn A rabî
C elalleddin Süyuti M ehm et Zihni
M üslim M. Hamdi Yazır
D ârîm î H ak D ini K ur'an D ili
B uhârî Dr. Alexis Carrel
İbnü’l-C evzî İslam A nsiklopedisi
Ali el K âri İbn’l-Kelbi
Seyyid A hm et Asım Veyis Örnek
F. Râzî Üm eyye İbn E bi’s-Salt

2000'e D oğru
3 N isan 1988, yıl 2, sayı ¡5

Youtube: Tanrı Mı Varmış


İSLA M IN T E M E L İN D E K İ YALANLAR

Bilindiği gibi İslam ın 4 tem eli var:


- "K itab” yani "Kur'an".
- "Sünnet" yani "hadisler".
- "İcma" yani "M uham m ed inanırlarından bir çağdaki yetkili hüküm üretici­
lerinin, ayet ya da hadisi göz önünde tutarak, bir konuda birleşm eleri, görüş b ir­
liği etm eleri".
- "K ıyas", kısacası "karşılaştırm a". Buradaki anlam ıyla da "ayette ve hadiste
bulunm ayanı, ayette ya da hadiste bulunanla karşılaştırıp hüküm çıkarm a". Biraz
daha uzun olarak; "ayette ve hadiste bulunm ayan bir konuyu, ayette ya da hadis­
te bulunan benzeriyle karşılaştırıp berikinin hükm ünü öbüründe de görm e ve ona
göre uygulam a" diye tanım lanabilir. Ayet ya da hadiste bulunduğu için örnek alı­
nan konunun hükm ü hangi nedene dayanıyorsa, ayet ve hadiste bulunm ayan ben­
zerinde de aynı nedenin bulunm ası, "kıyas" için "şart" görülür.
D em ek ki, gerçekte İslam ın "ana te m e l'i 2'dir. "Ayet (Kur'an)" ile "hadis".
Bu iki tem elde "yalan" var mı yok mu, varsa ne kadar var? Şimdi onu görelim:
Ö nce İkincisinden (”hadis"ten) başlayalım :

" H a d is U y d u rm acılığ ı"

"U ydurm a", Türkçe sözlükte: "Yalan olarak d üzm e."1 "Hadis uydurm acılı­
ğ ın d a k i "u y d u rm a'n m anlamı da budur. (Y alanabaşvurarak hadis olm ayanı ha­
dis diye gösterm e.)
H adis uzm anlarının kitaplarında bu konu için başlı başına bölüm ayrılmıştır.
K im ileri de bu konuda ayrı kitaplar yazm ışlar, uydurm a hadisleri sergilem işler­
dir. D iyanet İşleri B aşkanlığı Yayınları arasında da bu konuda kitaplar var: Yaşar
K andem ir'in M ev zû (uydurm a) H adisler adlı kitabı öm ek olarak gösterilebilir.
Dem ek ki "hadis"iere "yalan" karışm ış. K arıştığı kesin, am a ne kadar?
Bu sorunun karşılığını D iyanet Y ayınlan’ndan bir kitapta gönnek, ülkem izde­
ki okurlar için ilginç olabilir:
Yaşar K andem ir'in kitabında da yer alan bilgilerden:
- " . . .Zâhit hadisçilerin hadise olan sevgilerinden şüphe edilem ez. M aksatların­
daki sam im iyet, kâbil-i inkâr değildir. Lâkin binlerce hadis uydurm ak, onları Hz.
1 TD K Yayınlarından Türkçe Sö:!ük.

309
Youtube: Tanrı Mı Varmış
M uham m ed'e (s.a.v.) isnâd etm ek suretiyle -şüphesiz bilm eyerek- hadis ilm ini ö l­
dürm eye çalışm ışlardır."2
- "B ilhassa tergîb-terhib (özendirm e, korkutm a) m aksadıyla binlerce hadis uy­
duran âbid ve zâhid kılıklı m üslüm anlar, bu hareketi İslam a hizm et niyetiyle yap­
tıklarını ve bundan dolayı Allah'tan m ükâfat beklediklerini istedikleri kadar söy­
lesinler, şurası m uhakkaktır ki İslam a en büyük darbeyi onlar indirm işlerdir."3
- " ... B ugün hadis takdim edilen uydurm aların çoğunu 'vazza'lar (hadis uy du­
rucuları) icâd etm işlerdir. H adis uyduranların itiraflarında da görüldüğü üzere
O N B İN L E R C E SÖZ, onlar tarafından belli bir m aksadı ifade etm esi için bilfiil
ortaya konm uştur."4
- "M üslüm anları hayra ve iyi am eller yapm aya teşvik etm ek ve dinin çirkin
gördüğü kötü hareketlerden sakındırm ak m aksadıyla hadis diye uydurulm uş söz­
ler, m evzû (uydurm a) hadisler arasında hayli kabarık bir yekûn tutm aktadır."5
- "Tergîb (sevaba özendirme) için uydurulan haberlerin (hadislerin) çoğu namaz
ve oruç hakkında olm akla beraber, bunlar dışında kalan diğer ibadet nevilerini de
şum ûlü içine alan uydurmacılık hareketinde, fezâilu'l-Kur'an'a (ayet ve surelerin
okunuşlanndaki sevaplara) ayrı bir ehem m iyet verildiği âşikârdır. (...) H er sure
hakkında ay n ay n hadis uydurm aya kalkmışlardır. Bu konuda hadis uyduranlardan
biri de M eysere İbn Abdirabbih'dir. O'na: 'Kim şu sûreyi okursa bu kadar sevap ka­
zanır' şeklindeki hadisi nereden aldığı sorulmuş, o da şu karşılığı vermiştir: Halkı,
K u ra n okum aya teşvik etm ek için ben uydurdum ."6
- "Zâhidler bu m evzû (hadis uydurm a) dışında yalan söyleyebilecek insanlar
değillerdir. O nların hali, Yahya İbn Said el K attan'ın (ölm. 198/813): 'Sâlih kişi­
leri, hadiste olduğu kadar hiçbir yerde yalancı görm edik' sözünde en güzel ifade­
sini bulm uştur."7
- "Fakih Ebu Bişr A hm ed İbn M uham m ed el M ervezî (ölm. 323/934), zam a­
nında sünneti (hadisi) m uhaliflerine karşı en çok m üdafaa eden bir zât olarak bi­
linm ektedir. Bununla beraber hadis uydurm aktan çekinm em iştir."8
- "G eceleri herkesten çok nam az kıldığı, gündüzleri herkesten çok oruç tuttu­
ğu söylenen Ebu D avud Süleym an İbn A m r e'n-N eha'î (ölm. III. / IX. asr.) de bu
haline rağm en hadis uydurucusu olm aktan kurtulam am ıştır."9

2 M. Yaşar Kandemir, M evzû H adisler, Diyanet Yayınları, Ankara, 1975, s.60. Dayandığı kaynak:
Sıddîkî, H a d is E debiyatı Tarihi, s.67.
3 Kandemir, ag e, s. 193. Dayandığı kaynak İbnu'l-Cevzî, K ita b u ’T M evzuât, varak 6 b.
4 Kandemir, ag e, s .176.
5 Kandemir, ag e, s.56.
6 Kandemir, age, s.58. Dayandığı kaynaklar: Irâkî, Fethu'l-M uğîs, 1/131; A li el K ân, Şerhu N u h beti’l-
Fiker, İstanbul, 1327, s .128; Şevkânî, el F evaidu ’l-M ecm ua, s.315-317; İbnii'l-Cevzî, Kitabu'l-M ev-
zuat, varak 4 a; Zehebî, M izân, 3/222.
7 Kandemir, ag e, s.59.
8 Kandemir, age, s.59.
9 Kandemir, ag e, s.59-60.

310
Youtube: Tanrı Mı Varmış
- "Yirmi sene hiç kim seyle konuşm adan inzivada kaldığı (köşesinde ibadet et­
tiği) rivayet edilen Veheb İbn Hafs (ölm. 250/864 civarı) fazilet ve takvasına rağ­
m en hadis uydurm aktaydı."10
K onuyu kavram ak için bu kadarı yeterli.
Şu kesin olarak ortaya çıkıyor: İslam ın iki ana tem elinden biri olan "hadisler",
Y A LA N LA RLA dolu.

II

G eçen hafta Diyanet Yayınlan'ndan M. Yaşar Kandemir'in Mevzû H adisler ad­


lı kitabından alıntılar sunulmuştu. Ve görülm üştü ki, "uydurma hadisler" az değil.
"Binlercesi", İslam dinine "hizmet" am acıyla uydurulmuş. Hem de "Tanrı korku­
su" taşıyan, günahlardan titizlikle sakınmalarıyla tanınan, gece gündüz ibadet ettik­
leri dillerde destan "zahit''lerce, yani koyu, çok koyu dindar M üslüm anlarca uydu­
rulm uş. İnsanlan İslam dinine kazandırm ak ve böylece Tann'dan "sevap" elde et­
m ek düşüncesiyle... Kandemir'in kitabında da yer alan kimi açıklam alar ve örnek­
ler alınıp sunulmuştu bu konuda. Aym kitaptan yapılan alıntıda, "yalan"a başvuru­
larak uydurulan "hadis"lerin "on binler"i bulduğunun anlatıldığı da görülmüştü.
İnsanları "İslam a kazandırm a am acıyla", dince yasaklanm ış görüneni de yap­
m anın kapısı en başta "M üellefetü'l-K ulûb"la açılmıştır. "M üellefetü'l-K ulûb",
"gönülleri İslam a kazandırılm ak istenenler" anlam ında. "G önüllerine İslam gir­
m em iş ya da iyice girm em iş" olanlar. İslam a destek verm eleri istenenler. B unla­
ra "ganim et"lerden fazla pay verilm esi M uham m ed'in buyruğuyla gerçekleşi­
yo r.11 Ayrıca zengin olsalar da bunlara Z E K A T verilm esi, Tevbe Suresi'nin 60.
ayetinde hükm e bağlanıyor. Bunun, tam anlam ıyla bir "RÜŞVET" olduğunu, ün­
lü K ur'an yorum cularından Taberî bile yazıyor.12 M uham m ed, "rüşvet verene de,
alana da Tanrı lanet etsin!" d em işken13 oluyor b u .14 D em ek ki "İslam a hizm et"
için "haram " olanlar bile "mubah" sayılıyor. Bu durum da, yine "İslam a hizm et"
için "yalan"a başvurulup "hadis uydurulm ası" doğal kabul edilebilir.
N e var ki, "uydurm a hadisler"in kim i, birçok konuda olduğu gibi, "zındık"la-
rın, "dinsiz"lerin üstüne yıkılıyor.
Ü nlü hadisçi İbn H acer el-A skalanî (ölm. 1448) N uhbetü'l-F iker adlı kitabın­
da ve onu "şerh" eden (açıklam alar, notlar yazan) Ali el K âri (ölm. 1605)
"şerh"inde, birçokları gibi, en başta "dinsiz"leri ("adim u'd-din"), "zındık"ları (ze-
nâdika) suçluyorlar bu konu d a.15

10 Kandemir, ag e, s.60.
11 Buhârî, e's-Sahîh, Kitabu F arzii-H um us/15, 19; D iyanet Yayınları, Tecrîd, hadis no. 1'296, 1299-
1303; M üslim , e's-Sahîh, K itabu'z-Zekât/131-142, hadis no. 1059 -1 0 6 3 ...
12 Taberî, Cam iü'l-B eyân, 10/113.
13 Ebu Davud, K itabu'l-A kdiyye, hadis no. 3580
14 Bu konuya ilişkin daha çok bilgi için bkz. 2000'e D oğru , 22-28 Kasım 1987, s.46-47.
15 Şerhu N uhbeti'I-Fiker F i M ustalahâtı Ehli'l-Eser, İstanbul, 1327, s . 126-127.

311
Youtube: Tanrı Mı Varmış
İleri sürülüp aktarılanlardan bir kesim i şöyle:
- "D insizler-zındıklar, 14 bin hadis uydurm uştur.''16
- "M uham m ed İbn Süleym an'ın boynunu vurm asını buyurduğu (öldürttüğü)
A bdu'l-K erim İbnu'l-Evcâ, yakalandığı sırada şöyle demiştir:
- ''T an rıy a ant içerek söylerim ki, içinizde dört bin hadis uydurdum . B unlar­
la kim i şeyi haram , kim i şeyi de helâl yapıyordum ."17
Yaşar K andem ir de "İslam düşm anlarının kasıtlı olarak hadis uydurm aları"
başlığı altında aynı konuda ileri sürülen savlara yer veriyor.
Suçu "dinsizler"e yüklem ek çok kolay bir şey. Üstelik, "m ü'm inler", buna k o ­
lay inanırlar da. "Kâfirler, dinsizler, zın d ık lar..." diye girildiği zam an iş kolayla­
şır.
"K âfir ve dinsizler"in yanında, savaşılan karşı inançtaki "m ezhep' lere, "fır-
ka"lara da suç yükleniyor. Ö zellikle de "Şiîler"e. Çünkü "Sünniler' in en büyük
düşm anlan "Şiîler".
Yaşar K endem ir şunian yazıyor:
- "M u h telif fırk alar içerisinde en çok hadis uyduranların Şiiler olduğu b ilin ­
m ektedir. Z ira İranlı, B izanslı, Yahudi ve d iğer m illetlere m ensup birçok İslam
aleyhtarının koyu bir şiî ve ehl-i beyt m uhibbi (severi) olarak faaliyet göster­
m eyi durum larına daha elverişli bulm aları sebebiyle bu rakkam ların artm asın ­
da, büyük m iktarda hisseleri m e v c u ttu r..." 18
K andem ir'in kaynaklar göstererek aktardıklarına göre, "Hanifîlik, Şafiîlik"
gibi "fıkıh m ezhepleri"nin bağlılarınca da, birbirlerine karşı "hadisler uydurul­
m u ştu r".19
D üşünün, "fıkh"a "uydurm a hadisler" karışm ış. Yani "ibadel"iyle, öteki hü­
küm leriyle İslam hukuku da "uydurm a hadisler"le hastalıklı. Bu durum da işin
içinden nasıl çıkılır?
Fıkıh konularında "m ezhep"lerin birbirlerine sıkça karşı çıkışlarını herkes bilir.
Bu karşı çıkışların kimi, ”hadis"lerden kaynaklanır. Kimi, "hadisin yom m u"ndan;
kim iyse "hadisin k endisi"nden... Birinin öne sürdüğü hadisi öbürünün kabul etm e­
diği görülür. Örneğin: "A bdesf'li insanın vücudunun herhangi bir yerinden "kan çı­
kar ve çevresine yayılırsa" abdesti bozulur mu bozulmaz mı? Ya da insan ağız do­
lusu kussa bu kusma abdestini bozar mı bozm az mı? Bu durumlarda, H anefî m ez­
hebi "evet!" derken, Şafiî mezhebi "hayır" diyor. İki m ezhep de karşılıklı "hadis"
ileri sürüyor kendi görüşüne kanıt olarak. Ve birinin ileri sürdüğü "hadis”i öbürü
kabul etm iyor.20 Burada gösterilen "hadis"Ier "uydurma" olamaz mı? Ya da biri uy­

16 Şerhli Nuhheti'l-Fiker, s. 127.


17 Şerhu Nuhheti'l-Fiker, aynı yer.
18 Kandemir, M evzû H adisler, D iyanet Yayınları, s.52.
19 Kandemir. a g e, s.47-48.
20 El Merğınânî, el H idâye Şerhu'l-Bidaye 1/8 ve öteki fıkıh kitapları.

312
Youtube: Tanrı Mı Varmış
durm a olup öteki uydurm a değilse "M iislümanlar"ın "abdest" ve "ibadet"leri ne
oiur? En azından bir kesiminki bir "yalan", bir "uydurma" üstüne kurulu olmaz mı?
D ahası da var:
İslam hukukunda kim i "kural" çok geniş kapsam lı ve "genel" niteliktedir. Bu
türden kurallara "el kavâidu'l-kiilliyye (genel kurallar)" denir. Bu kuralların kim i
ayete, kim i de hadise dayandırılır. İşte bu tür hadislerden kim inin "uydurm a" ol­
duğunu düşünün. Yani bir "hadis" düşünün ki, ondan bir "genel kural" çıkarılm ış
ve "hukuk" onun üstüne kurulm uş olsun. Var m ıdır böyle hadis?
- "Evet!"
İşte örneği: "E'z-zarûrât, tubîhu'l m ahzûrât." Anlamı: "Zor durum lar, sakınca­
ları (haram ları) m ubah (sakıncasız) yapar." Bu, bir "hadis" olarak aktarılm ış ve
İslam hukukunun "genel ve tem el kurallar" ından biri yapılm ıştır.21
U ydurm a hadisleri olabildiğince toplam aya çalışm ış hadisçilerin kitaplarında
bu hadis de yer alıyor ve "uydurm a" olduğu belirtiliyor.22
"Yalan"iara dayalı "tem el"ler...

III

"Ya!an"a başvurularak "uydurulm uş" hadislerin ne denli yaygın olduğu,


"m üslüm an hadis uzm anları"m n açıklam alarında da açık seçik görülüyor. "B in­
lerce, on b in lerce..." Ü stelik her kesim e yayılm ış: "İnanç" kesim ine, "ahlâk" k e­
sim ine, "ibadet" kesim ine, türlü "hukuk" kesim ine... Kısacası: İslam m her d alı­
na yayılm ış "yalan la r, "uydurm a'lar. Çoğu da, "İslam a hizmet" denerek...

K im e, N asıl G ü v e n irsin iz ?

İki öm ek üzerinde duralım :


Kitabı, D iy an etin yayınları arasında bulunan ve daha önce de alıntılar yaptı­
ğım ız kitabın yazarı M. Yaşar K andem ir şunları yazar:
"Kıssacılar, aynı z a m a n d a -ash â b devrindeki kıssacıların h ilâfın a -A llah rıza­
sını katiyen hesaba katm ayarak, ellerine geçecek birkaç kuruş veya ziftlenecek­
leri âdî dünyalık uğruna İslam m tem ellerini dinam itlem ekten çekinm eyecek k a­
dar m enfaatperest insanlardır. A kıl alm az m asallarıyla kıssacılar, esas gayesi hal­
kı m em nun etm ek, onların keselerinden altın veya güm üş para sızdırm ak olan ef­
sane ticaretçisi durum una düştüler. Bu hedeflerine varm ak için de onlar, alelade
halka taalluk edecek hikâyelerin binlercesini uydurup Hz. Peygam ber'e (s.a.v.)
atfettiler ve o n lan dinleyicilerine anlattılar."

21 G enel kural yapıldığını görmek için bkz. Zeynu'l-Âbidin İbn İbrahim, el Eşbâh ve'n-Nezâir. M ı­
sır, 1322, s.34.
22 A li el Kârî, el Mesnû'fı H adis'il-M evdû, Kahire, 1984, s. 121, no. 182.

313
Youtube: Tanrı Mı Varmış
K andem ir çeşitli kaynaklar göstererek bunları yazdıktan sonra şöyle der:
"A hm ed İbn Hanbel (ölm. 241/855) ile Yahya İbn M a'în'in (ölm. 233/847)
karşılaştıkları kıssacının davranışı, onların m enfaatçı yönleriyle birlikte ne dere­
ce utanm az olduklarım gösterm esi bakım ından ehem m iyetlidir."
D aha sonra da birçok kaynakta gördüğüm üz bir öyküye yer verir.
Ö ykünün özeti şöyle:
- "Ünlü iki hadisçi, Ahm ed İbn H anbel’le Yahya İbn Ma'în, Bağdat'ta bir m es­
citte nam az kılmaktadırlar. O sırada öykülerini halka hadis diye yutturan biri, yine
hadis diye bir söz aktarır. Buna da, 'Bize Ahm ed İbn Hanbel ve Yahya İbn M a'în ha­
ber verdiler. Dediler k i...' diyerek başlar. Öykücü uzun uzun anlatır öyküsünü. İki
hadisçi de şaşkınlık içinde dinlerler. Sonra öykücüyü yanlarına çağırıp konuşurlar:
"Yahya- Bu anlattıklarını sana 'hadis' diye kim söyledi?
"Ö ykücü- A hm ed İbn H anbel ile Yahya İbn M a'în. B unlar söylediler.
"Yahya- Yahya İbn M a'în benim . Bu yanım daki de A hm ed İbn Hanbel. İlle de
yalan söylem ek istiyorsan, buna bizim adım ızı karıştırma!
"Ö ykücü- Yahya İbn M a'în'in ahm ak olduğunu çoktandır duyardım ; şimdi
inandım ki bu doğru. Bre ahmak! D ünyada sizden başka Yahya İbn M a'în ve A h­
m ed İbn H anbel yok m u ki bana böyle diyorsun? Bu adları taşıyan 17 kişiden ha­
dis yazm ışım dır ben!
"A hm ed İbn H anbel de kendi yüzünü koluyla kapatarak arkadaşına: 'Bırak
şunu gitsin!’ der. Ö ykücü de onlarla alay ederek oradan uzaklaşır."23
Bu aktarm a, konuyla ilgili olan hem en tüm kitaplarda var.
A m a ne ölçüde doğru?
İşte orası belli değil. A nlatılış biçim ine bakılırsa böyle bir olayın gerçekten
yaşandığı kuşkulu. Yani ünlü iki hadisçinin böyle bir durum la karşılaştıklarını
"kesin" olarak söylem ek güç. Çünkü bu iki hadisçi o zam an da tanınm ış kim se­
lerdi. Bu nedenle şu sorular akla geliyor:
- O denli tanınm ış ve ünlü oldukları halde, olayın geçtiği ileri sürülen yerde
onları tanıyan hiç kim se çıkm am ış mı? Buna nasıl inanılır?
- İki ünlü hadisçi, "hadis" gibi çok önem verdikleri konuda, hadis uydurm a­
cılarını her rastladıkları yerde rezil etm e çabasında bulundukları ileri sürülüp du­
rurken kendilerini neden savunm am ışlardır? Ö ykücünün karşısında neden yılgın­
lık gösterm işlerdir? O nu herkesin önünde rezil edecek biçim de kim liklerini n e­
den kam tlam am ışlardır?
- "U ydurm a" biçim inde de olsa işi, m esleği "hadis"le ilgili olan öykücü nasıl
olm uş da bu ünlü iki hadisçiyi görür görm ez tanım am ış? E ğer tanım ışsa, nasıl ol­
m uş da onların adını kullanarak uydurm a hadisi halka anlatabilm iş? O nların gö­
züne baka baka bunu nasıl yapabilm iş, buna nasıl cesaret edebilm iş?

23 Kandemir, M evzû H adisler, s.86.

314

Youtube: Tanrı Mı Varmış


Y ine K andem ir, aynı kitapta, Yahya İbn M a'în'den aktarılan bir söze yer v e­
rir. A ktarm aya göre bu ünlü hadisçi şöyle diyor:
- "Biz 30 ayrı tarikten (yoldan) yazm adığım ız bir hadisi rivayet etm eyiz."24
Hadis uzm anlan bilirler ki, böyle bir şey olamaz, Kandem ir de "bu ifade m üba­
lağalı dahi bulunacak o lsa..." diyor25 ve "mübalağalı" olduğunu düşünebiliyor.
"M übalağalı" olan, tam "gerçek" değildir, içinde "yalan" vardır. D em ek ki, bu ün­
lü hadisçi, en azından bu sözünü "doğru" söylemiyor, dahası "yalan" söylüyor. Bir
yerde, hem de önem li bir yerde "yalan" söyleyebilen bir kimsenin, bir başka yerde
doğru söyleyebileceğine nasıl inanılır?
B ir başka örnek üzerinde düşünelim :
"U ydurm a hadisler"i toplam ak ve uydurm acılarla savaşm ak alanında ünlü ha-
disçilerin kitaplarında yer alageldiğine göre:
- A bdulm elik İbn M ervan, yani ünlü Em evi Halifesi (halifeliği: 685-705) bir
gün, Şam halkından bilileriyle oturmaktadır. Yanındakilere sorar: "Irak halkının en
bilgini (din bilgini) kimdir?" O nlar da birinin adını verirler. Abdulm elik o bilgine
iletilm ek üzere bir mektup yazar ve Şu'bî adında bir hadisçiyle gönderir. Şu'bî, Ted-
m ür’e vardığında, orada, "Tanrı (kıyam et için) iki sur yaratm ıştır..." diye başlayıp
halka hadis anlatan biriyle karşılaşır. Şu'bî kendini tutamaz, karşı çıkar ve anlattı­
ğının uydurm a olduğunu, Tann'm n "iki" değil, yalnızca "bir sur" yarattığını söyler.
O sırada öğütçü ve çevresindekiler adam a saldırırlar. Şu'bî diyor ki:
- "Vallahi yem in ederek: 'Evet Tanrı b ir değil 30 sur yarattı!' dedim de ancak
o zam an yakam ı bıraktılar."26
B urada açıkça görülüyor ki "yalancı-uydurm acı"yla savaştığı bildirilen hadis-
çinin kendisi de, korkuyla da olsa "yalan söylüyor". Hem de "ant içerek” ve
"Tanrı, iki falan da değil, 30 sur yarattı" d iy erek ... Ö yleyse kim e, nasıl güveni­
lebilir? H angi "hadisçi"ye?

IV

K im i hadisçiler, hadis uydurm acılarıyla savaşıyor görünm üşlerdir. A m a bu


konuda ne ölçüde içtendirler? B unun karşılığını verm ek güç.
H adis uydurm acılarıyla savaşıyor görünenler, "uydurma" diye nitelediklerini
toplam ışlardır da. Bugün elim izde "uydurm a hadisler"in toplandığı kitaplar var­
dır. N e var ki bunlara ne ölçüde güvenilebilir? Bu konuda da kesin bir şey söy­
lem ek kolay değil.

2 4 Kandemir, ag e, s .131.
25 Bkz. agy.
2 6 Celaleddin Süyuti, Tahzîru'l-Havass, Beyrut, 1984, s.203-204. Ve öteki ilgili kitaplar.

315
Youtube: Tanrı Mı Varmış
Yalancıyı K ovalayanın Yalancılığı

Yalanla savaşm ak için yalandan kaçınm ak gerekir. Yani savaşanın kendisinde


de yalan bulunm am alı. G üvenilirlik için bu başta gelir.
O ysa biz neler görüyoruz?
1) En başta bakıyoruz ki "m evzûat" yani "uydurm a hadisler" ile ilgili ve bun­
ları toplam ış olan kitaplar kim i hadislere ilişkin yargılarda birbirini tutm uyor. En
azından bu var.
Yer y er alıntılar yaptığım ız, D iyanet yayınlarından K andem ir'in kitabında da
şu tür satırlar y er alabiliyor:
"H âkim 'in M üstedrek'inin zararı, Sahih (sağlam ) olm ayan hadisleri Sahih ola­
rak takdim etm esi olduğu gibi, İbnu Cevziî'nin M evzûat'mm zararı da, bunun ak­
sine, m evzû (uydurm a) olm ayan hadisi, m evzû saym asıdır."27 Bunu diyenin, ün­
lü hadisçi İbn H acer el-A skalanî (ölm . 1448) olduğu da belirtiliyor.28
Yani bir hadis uzm anına (A skalanî) göre, yine önem li hadis uzmanı olan bi­
rinin (H âkim ) kitabında (el M üstedrek) SA Ğ LA M OLMAYAN H A D İSLER,
SA Ğ LA M D İY E G Ö STERİLM İŞ; bir başka uzm an da (İbnü'l-Cevziî), uydurm a
hadisleri topladığı kitabında (K itabu'l-M evzûat), U YDU RM A O L M aY A N H A ­
D İSLERİ U Y D U RM A D İY E G Ö STER M İŞTİR . H er ikisi de son derece düşün­
dürücü.
Bu belirlem eye göre:
- "Sağlam olm ayan"a "sağlam" denirken, "uydurm a olm ayan' a da "uydurm a"
deniyor.
Yine K andem ir'in kitabına aktardıklarından;
- "Süyuti (ölm. 1505), m evzû (uydurm a) sayılm am ası icab eden üç yüz kadar
hadisin K iıabu'l Mevzûat'va. bulunduğunu söylem ektedir."29
D em ek ki "uydurm a" olan "sağlam hadis”, ayrıca "sağlam" olan da "uydurm a
hadis" diye gösierilegelm iş. Hem de ilgili uzm anların kitaplarında.
2) "Hadis avı"na çıkmış olanlar vardır. Kimi, avlayabildiği "hadis"i avlamış. K i­
m i de "uydurmuş". Bu yoldakilerin kimi de, "hadis uydurmacısı avı"nda. K ande­
m ir'in kitabında yer alan deyimiyle "sünnet koruyucusu" (bkz. s. 138), "hadislerin
m uhafızı" (bkz. s. 129), aynı kitaptaki anlatım la "avının peşini bırakm ayan azimli
avcılar g ib i..." (bkz. s. 134) uydurm a hadis üreticilerinin ardında görünm üş... A m a
hangi "avcı"nın asıl avlam ak istediği şey nedir? Orası pek belli değil. Çünkü ne
denli "Allah", "Peygamber", "sevap-günah"... dense de tanık olunagelm iştir ki, işin
içinde "çıkar" var, "itibar" var. Bu dizide, önceki haftalarda, Kandemir'in kitabın­
dan da alıntılarla örnekler sunulmuştu. Örnekler, "hadis uydurmacıları"na ilişkindi.
A m a "avcıları" durum unda görünenlerin de aynı geçerli ölçüyle, yani "çıkar, itibar
27 Yaşar Kandemir, M evzû H adisler, s. 142.
28 Kandemir'in dayanağı: Süyuti, Tedrihu’r-R âvî, 1/279.
29 Kandemir, aynı yer. Dayanağı: Süyuti'nin aynı kitabı, aynı yer.

316

Youtube: Tanrı Mı Varmış


kazanma" amacıyla yola koyulm adıklanm kesin söyletebilecek bir kanıt yok. K ısa­
cası: Bu alanda herkesin her şeyi yapabileceği ve yaptığı düşünülebilir.
3) "Hadis avcıları" kesim inde de, "hadis uydurm acılarının avcıları" görünen­
ler kesim inde de "türlü çıkarlar" m yanında "türlü eğilim ler" de, ileri sürülenler­
de etkin rol oynayagelm iştir. B ir çıkar kesim inden olan, öbür çıkar kesim ine; bir
eğilim den olan, öbür eğilim e, bir "m ezhep"ten olan, öbür "m ezhep"ten olana iyi
gözle bakm az, bakm am ıştır da. O onu, öbürü berikini karalam ıştır. Ö rneğin
"Sünnî (Ehl-i Sünnet'ten)" hadis toplayıcıları ve uzm anları, başka "fırka"lardan,
örneğin "Şiî' lerden olanları genellikle sağlam bulm am ışlardır. Dahası "karala-
m ışlar'd ır.
4) "H adislerin bekçileri" diye nitelenen ve "uydurm a hadis" üretenlerin
"av"ına çıkm ış görünen kim selerin kendileri de "yalan söz" söylem ekten kurtu­
lam am ışlardır. G erek "uydurm a olm ayan"a "uydurm adır" ya da "uydurm a olan"a
"uydurm a değildir" diyerek; gerekse hadis belirlem elerinde gerçek olam ayacak
savlar ileri sü rerek ... D aha önce öm ek sunulm uştu. Bir örnek daha:
U ydurm a hadis üretenleri avlam a yolunda görünen "hadislerin koruyucula­
rı", kim i zam an "yalancı, uydurm acı" diye yakaladıkları kim seler için şöyle d e­
m işlerdir:
- "İnsanların en yalancısı (ekzebu'n-nâs)."
- "H adis uydurm acılığında o, en son basam ak (ileyhi'l-m untehâ fi'l-vaz')."
"O, yalanın direği (hııve ruknu'l-kizb)."30
H erhangi bir kim se için bu türden sözler söylendiğinde, söylenen sözün
"abartm alı" olduğu bilinir. Yani bilinir ki, o söz " y a la n la karışıktır. Çünkü hiç
kim se "yalanın direği" olacak noktada değildir. Yine hiç kim se "hadis uydurm a­
cılığında en son basam aktadır" diye nitelenem ez. Ve hele "insanların en yalancı­
sı" sözü hiçbir insan için söylenem ez. "İnsanların en yalancısı"nın kim olduğu,
nereden ve nasıl bilinebilir?
D em ek ki "hadis uydurm acısı" olarak yakalanm ış olan kimse için "yalancı"
diyenin kendisi de yalan söyleyebiliyor. Ö yleyse, hangisi "sağlam (sahîh)", han­
gisi "çürük" ya da "uydurm a"; kesin olarak nasıl bilinebilir? İslam dünyasında bu
konuda ölçüler var kuşkusuz. Ama bunlar ne denli sağlam ? Sorun burada.

"İslam a hizm et" deniliyor, "Tanrı hoşnutluğunu kazanm ak" am acı güdülüp
"hadis uyduruluyor". K âriı-kazançlı bir yol diye görülüyor, "hadis uyduruluyor".
Yalan söylem e bir alışkanlık durum una gelm iştir, "hadis uyduruluyor." Şu neden,
bu n e d e n ... Ve sonuçta "binlerce, onbinlerce uydurulm uş hadis". M üslüm an h a ­

30 Bu sözler için bkz. Kandemir, age, s. 118.

317
Youtube: Tanrı Mı Varmış
dis uzm anlarının da belirledikleri böyle. D iyanet'in yayınlarından bir kitaptan
sunduğum uz alıntılarla da bu açık seçik görülm üştür. Bir nokta daha var: Hadis
uzm anlarından kim ine göre "uydurm a (m evzû)" olan hadis, kim ine göre hiç de
öyle değil. K arm akarışık bir durum . K im e, kim lere, ne ölçüde, nasıl güvenilece­
ği kestirilem iyor. Yalan üstüne yalan. Y alanlar dizi dizi, iç içe. O nca "yalan" için­
de, "gerçek" nasıl bulunabilir, kesin olarak nasıl bilinebilir?
M üslüm an hadisçiler, yani bu işin uzm anları, "hadis"in "sağlam "ını "çürük"
ya da "uydurm a" olanından ayırm ak için kendilerine göre yöntem belirleyip be-
nim seyegelm işlerdir. "Sağlam" diye niteledikleri hadis için, yani bir hadisin böy­
le nitelenebilm esi için koşullar koym uşlardır. Bu koşullara bakalım:
H adis uzm anlan, bir hadise "sağlam (sahîh)" diyebilm ek için üç koşul göste­
rirler:

1) A dalet

B uradaki "adalet"le anlatılm ak istenen, "güvenilirliktir" denebilir. N e var ki,


bu güvenilirlik de "özel bir güvenilirlik"tir. Çünkü bunda, "takvâ" ve "m ürüvvet"
(el m urûe) sahibi olm ak koşulu aranır. "Takvâ"nm sözlük anlam ı ”korunm a"dır.
Din dilindeki anlam ıysa, "âhirete zararlı olan şeylerden korunm a"dır. Az da ola­
bilir, çok da olabilir. En az derecesi, "Tanrı'ya ortak koşm aktan sakınıp korun-
m a"dır. E n yüksek basam ağıysa, kişinin, "gönlünü, iç dünyasını m eşgul edebile­
cek her şeyden kesip uzak tutm ası"dır. Takvâ sahibi olan kim se, T an rıy a ortak
koşm aktan uzaklaşacağı gibi, haram işlem ek, bir farzı, vacibi yerine getirm em ek
türünden kötü tutum ve davranışlarda da bulunm ayacak; ayrıca da, sapık sayılan
m ezheplerden birine bağlı olm ayacak. "Adalet" denen özel güvenilirliğin ikinci
koşulu durum undaki "m ürüvvet"e gelince: "M ürüvvet sahibi" olabilm enin ge­
rekleri de vardır: "Düşük (hasis)" sayılabilecek tutum ve davranışlardan, aşağılık
m esleklerden de uzak kalm a koşulları aranır. Çarşıda-pazarda yiyen, içen herke­
sin gelip geçtiği yolda işeyen kim se "m ürüvvet sahibi" sayılm az. Ayak takım ı du­
rum undaki kim selerle arkadaşlık etm ek, söyleşm ek, çocuklarla oyun oynam ak,
güvercinle, kuşla uğraşıp eğlenm ek, çok gülm ek de "m ürüvvet sahibi olm a"ya
aykırıdır. E ğer babadan kalm a değilse kim i "meslek"ler, "zanaat"lar da bağdaş­
m az "m ürüvvet"le. D ericilik, hacam atçılık, dokum acılık eden kim se "m ürüvvet
sahibi" olarak görülm ez. Eğer kötü karşılanıyorsa, erkek bile olsa açık baş gezen
kim se de "m ürüvvet sahibi" değildir.31

31 Bütün bunlar için bkz. Davudu'l-Karsî, Şerhun A la M etni U sûli'l-H adis L i'l-B irgivî, İstanbul,
1312, s.24-27; A li el Kârî, Şerhu Nuhbeti'l-Fiker, İstanbul, 1327, s.51 ve öt.

318

Youtube: Tanrı Mı Varmış


2) Zabt

Sözlük anlam ıyla "yakalam a, ele geçirm e, tutm a, ezberlem e" dem ek. D in d i­
linde "hadis ezberlem e ya da not alma" anlam ında kullanılır. "Râvî"de yani "ha­
dis alıp aktaran kim se"de bu gücün bulunm ası da "şart" görülür. "Hadis iyi ez-
berlenm eli, iyi not alınm alı." (Bkz. aynı kaynaklar.)
N e v ar ki, geçen haftalarda sunulan alıntılardaki örneklerde de görüldüğü gi­
bi "adalet”in içerdiği "takvâ” ve "m ürüvvet' sahibi olm ak, "hadis uydurm a"ya
engel olam am ış; tersine, kim i insanları da bu durum a sürüklem iştir. K im i "takvâ
ve m ürüvvet sahibi" kişiler, yani en koyu anlam ıyla "dindar" insanlar, "Tanrı'ya
daha çok yaklaşm ak" am acıyla, "İslam a hizm et, adam kazandırm ak" düşüncesiy­
le "hadis uydurm a" yoluna gitm işlerdir.

3) K esintisizlik

H adisi kim in kim den aldığı belirtilirken, "falanca filancadan, o da şu kişiden,


o ondan o o n d a n ... aldı” denirken, "Peygam ber"e ya da "sahabi"ye (Peygam -
ber'in arkadaşına) değin hiç kesinti olm adan gidilm esi de hadisin sağlam lığı için
şart. Sonuncu şarttır bu. (Bkz. aynı kaynaklar.)
Bu ”şart"lardan her birinin yerine gelm iş sayılm ası için gerekli görülenler
içinde öyleleri var ki, "sağlam hadis" elde etm eye yarayacağı yerde, tersine so­
nuç veriyor. Ö rneğin "takvâ" ve "m ürüvvet". K im i yerde tersine sonuç verdiği
belirtildi. B unlardan "m ürüvvet"i düşünün. "A şağılık m eslek"tendir denip "m ü­
rüvvete aykırı" sayılarak; diyelim b ir "dokum acı"dan, bir "köm ürcü"den, bir "de-
ric i”d e n ... hadis alm am ak, yani bunu gerekli görm ek büyük bir sakatlık değil
mi? "Ehli Sünnet dışı olm ak", yani "Sünnî çığır"ın dışında kalan m ezheplerden
birinden olm am ak da "adalet"in, yani "özel güvenilirliğin” koşulu sayılıyor.
(Bkz. aynı kaynaklar.) Bu da bir başka sakatlık.
K ısacası; gerçekler ortaya koyuyor ki, hadisçilerin, "sağlam hadise ulaşabil­
m e yöntem i" olarak sarılagelm iş göründükleri yöntem sağlam değil, sakat.

VI

tslam ın "iki ana tem eli"nden biri olan "hadis"e nasıl "yalan" girdiğini, hangi
boyutlarda olduğunu dile getiren bilgilerden b ir kesim ini sunm aya çalıştık. H a­
dislerin "sağlam "ım , "çürük" ve "uydurm a" olanından ayırm anın öyle kolay o l­
m adığını da gördük bir ölçüde.
H adisçilerin, b ir hadisin "uydurm a" olduğunun nasıl bilinebileceğine ilişkin
ileri sürdükleri, pek net ve "kesin ölçü" niteliğinde değildir. Hadisin "sağlam lı­

319

Youtube: Tanrı Mı Varmış


ğ ı'n a ilişkin koydukları kuralları da geçen hafta gördük; onlar da kesin sonuca
götürecek nitelikte olm aktan uzak.
"Hadis U sûlü" uzm anlarına göre, bir hadisin "uydurma" olduğu şu durum lar­
da bilinebilir:
1) H adisi uyduran, " itira f etmiştir. Yani "ikrar (suçu boynuna alm a)" vardır.
N e var ki böyle bir durum da bile hadisin "uydurm a olduğu yargısı"na kesin
olarak varılam ayacağı da kabul ediliyor uzm anlarınca.32
2) Birtakım "karineler (belirtiler, ipuçları)" hadisin "uydurm a" olduğu sonu­
cuna götürm üştür.
- H adisi aktaranın durum undan, tutum undan anlaşılm ıştır. Hadisi aktaran,
kendi durum una uygun bir şey ortaya atm a çabasındadır. Adam şu uğraş, bu uğ­
raş içindeyken hadis aktarmıştır. A dam sapık sayılan bir m ezhebe bağlıdır.
A m a bu, kesin bir ölçüt olabilir mi?
- H adis, K ur'an'ın kendisine ters düşüyordun Örneğin, "Tanrı"nın bir "cisim"
olduğunu anlatır gibidir. A nlaşılır ki, bunu aktaran, "el M ücessim e (Tanrı'nın ci­
sim olduğunu savunan)" m ezhebe bağlıdır.33
O ysa K ur’an'ın da bir dediği bir dediğini tutm uyor çoğu kez. Ayet vardır ki,
"Tanrı"nın "b e n z e fin in bulunm adığını anlatır (bkz. Şûrâ Suresi, ayet 11); ayet de
vardır ki, "Tanrı"nın "iki e fin d e n (bkz. M âide Suresi, ayet 64; Sâd Suresi, ayet
75), "yüz"ünden (pek çok ayet içinde, örneğin bkz. Bakara Suresi, ayet 115) söz
eder. Yani "TanrYmn "cisim olm adığını" anlatan ayet bulunduğu gibi "cisim ol­
duğunu" anlatan ayetler de var. H angisi "ölçü" alınacak?
- Söz konusu hadis, "mutevâtır" (sağlam lığın en üst basam ağından olan) bir
hadise aykırıdır. Ö teki türden hadislere aykırı olm ası yetm ez.34
Ne var ki, "tevâtur" basam ağına ulaşm ış (m utevâtır) hadis sayısı pek azdır.
D olayısıyla bu ölçü de pek bir şeye yaramaz.
- Söz konusu hadis, eldeki güvenilir hadis kitaplarında bulunm am aktadır.35
"G üvenilir hadis kitapları"nda bulunm ayan her hadise "uydurma" denem eye­
ceği açık.
- Söz konusu hadis, "kesin hüküm " veren "sözlü Icm a"ya aykırıdır.
Bu türden "İcma" bulm ak da kolay olm ayacağına göre, bu ölçü de işe yarar
durum da değil.
- Söz konusu hadis, açıkça "A K LA A Y K IR fd ır. Ve bu aykırılık, yorum larla
da gideri lem emektedir.
Akıl ve bilim ölçüleri başkadır; din ölçüleri başkadır. Dindeki konular akıl ve
bilim ölçülerine vurulduğunda işin içinden çıkılam az. İslam ın "âm entii"sünde

32 A li el Kâri, Şerhu Nuhbetu'l-Fiker, s .123.


33 A li el Kâri, age, s. 125.
34 A li el Kâri, aynı yerde.
35 Kandemir, M evzû H adisler, s. 179.

320

Youtube: Tanrı Mı Varmış


yer alan "im an esasları"nı ele alalım . H içbiri, akıl ve bilim ölçülerine sığmaz.
"Tanrı'ya inanç" da, "m eleklere inanç" da, "Tanrı'dan inm e kitaplara inanç" da,
"Tanrı'yla insanlar arasına girm iş görünen Peygam berlere inanç" da, "âhiret gü­
nüne inanç" da, "kadere inanç" d a ... Ö yleyse akla ve bilim e aykırılık da, hadisin
"uydurm a" olup olm adığını belirleyem ez.
Bu konuda M uham m ed'den aktarılan b ir ölçü var:
M U H A M M E D 'D E N A K TA RILA N BİR Ö LÇ Ü Y E G Ö RE, KİM İ A R K A ­
D A ŞLA R I Y ALANCIDIR, H A D İS U Y D U R M A CISID IR.
M uham m ed'in şöyle dediği aktarılır:
- "H er işittiğini aktarıyor oluşu, bir adam ın yalancılığı için yeterlidir."36
M uham m ed'in arkadaşları içinde, kendisinden "işittiğini" söyleyerek "bin"den
çok, "binlerce" hadis "rivayet" edenler vardır. Bunlara "çok rivayet edenler" anla­
m ında "müksirûn" denir. Bir Ebu Hureyre 5 374 hadis rivayet etmiştir.37 Şimdi bu
Ebu H ureyre (Peygam ber'in ileri gelen arkadaşlanndan), "Peygam ber'den her işit­
tiğini mi rivayet etmiştir?" M uham m ed'den aktarılan yukarıdaki hadise göre, bu
adam ın, bu durum uyla "yalancı" sayılması gerekiyor. Kaldı ki, bir insanın bu ka­
dar hadisi "ezberlemiş" olm ası kolay kolay düşünülem ez. Böyleyken, M uham ­
m ed'in tüm arkadaşları, aralarında hiç aynm yapılm aksızın "adaletli", yani "güve­
nilir" sayılıyor M üslüm an hadisçilerce. Yani güvenilm em esi gerekenler bile "güve­
nilir" gösteriliyor.
Ve bu durum da, hadislerden hangilerinin "uydurm a" olduğunu belirlem iş gö­
rünen "M üslüm an hadisçiler"in sözlerine, belirlem elerine güvenilebilir mi?
D em ek ki "hadis"ler alanında "yalan"dan kurtuluş yok. Ya K ur'an'dakiler? İz­
leyin lütfen.

VII

İslam m "temel iki kaynağı"ndan biri olan "sünnet"in, yani ”hadis"lerin nasıl
"uydurm a"larla, "yalan"larla dolu olduğunu, İslam m kendi kaynaklarındaki bel­
gelerle gördük. Şim di öbür tem el kaynağında, "K ur'an"da - k i İslam m birinci te­
m e lid ir- "yalan" var mı, yok m u onu göreceğiz:
M uham m ed'in "Tanrı'dan indirilmedir, Tanrı'dan gelmedir" diye sunduğu
K ur'an'a inanmayanlar, genellikle şöyle demişlerdir:
- "Bunlar, eskilerin m asalları, eskilerin uydurm alarıdır."
İnanm ayanların böyle diyerek, K ur'an'ın Tanrı'dan gelm e olduğuna inanm a­
dıkları K ur'an'da 9 yerde anlatılır. (Bkz. E n'âm Suresi, ayet 25; Enfâl Suresi, ayet
31; N ahl Suresi, ayet 24; M ü'm inûn Suresi, ayet 83; Furkan Suresi, ayet 5; Nem i

36 M üslim , e's-Sahîh, el M ukaddim e/5, hadis no. 5.


37 Dr. Subhî e's-Salih, H adis İlim leri ve H adis İstılahları, çev. M. Yaşar Kandemir, Diyanet Yayınla­
rı, Ankara, 1981, s.304.

321

Youtube: Tanrı Mı Varmış


Suresi, ayet 68; A hkâf Suresi, ayet 17; K alem Suresi, ayet 15; M utaffifîn Suresi,
ayet 13.)
K ur’an'da "kıssa" denen pek çok öykü vardır. Bunların pek çoğunu da, çok es­
ki to p lu m lan n söylencelerinden "kutsal kitaplar"a geçm iş olan "söy!ence"!er
oluşturur. K ur'an inanm azlarının, yukarıdaki sözü söylerken bu nedenle söyle­
diklerine kuşku yok.
K ur'an'ın aktardığına göre, "inanm az"lar, M uham m ed için; "yalan uyduru­
yor!" (bkz. Sebe' Suresi, ayet 8; Şûrâ Suresi, ayet 24) dem işlerdir. K ur'an, benzer
suçlam aların başka "peygam ber"ler için de yapıldığını belirtir. K am er Suresi'nin
26. ve 27. ayetlerinin D iyanet çevirisindeki anlam ları şöyle:
- "'Kitap, aram ızda ona mı verilm iş? Hayır. O pek yalancı ve şım arığın biri­
dir' dediler. Yarın kim in pek yalancı ve şım arık olduğunu bileceklerdir." "Şemûd"
toplum undan söz edilirken anlatılıyor bu.
"İnanırlar"a göreyse "Peygam ber" yalan söylem ez ve K ur'an'da da "yalan"
yoktur.
G erçekten de, K ur'an eğer "Tanrı sözü"yse, içinde, "gerçek" diye sunduğu
hiçbir şeyin "yalan" olm am ası gerekir. Bu türden bir şey yok m udur K ur'an'da?
E ğer "yoktur" denirse nasıl b ir durum un m eydana geleceğine bakalım :
K ur'an'ın her anlattığı için "gerçektir” denirse, ayetlerinde, "m ucize" olarak
"gerçekleştiği" anlatılanları da "gerçek" saym ak gerekir. Örneğin:
- "Bir adam , eşeğiyle birlikte ölm üş, yüz yıl ölü olarak kaldıktan sonra diril-
m iştir." Bakara Suresi'nin 259. ayetinde açıkça anlatılıyor bu. Ayetin anlam ı d a­
ha önceki yazılarda (bu köşede) yer almıştı.
Peki bu m üm kün m ü? Böyle bir şey olabilir mi? Bir insan, bir hayvan ölecek,
"yüz yıl" ölü olarak kalacak, sonra "dirilecek". Bunun olabileceği düşünülebilir mi?
"K esinlikle" biliyoruz ki, "bilim "in hiçbir dalı, buna "evet!" demez.
- "Param parça edilen dört kuş, parçaları alınıp dağlara konulduktan sonra, İb­
rahim 'in çağırm asıyla dirilm işler, uçarak onun yanına gelm işlerdir." Bu da aynı
surenin 260. ayetinde anlatılıyor. Yorumu m orum u yok, açık ça... "Ayet"in anlat­
tığını gerçek sayarsak, bunu da gerçek saym am ız gerekir. Ne var ki, "bilim" hiç­
b ir dalıyla buna "evet!" dem ez. Tüm bilim verileri, bu tür şeyler için "hayır!" der,
"olam az!" der.
- "İsâ, m ucize olarak ölüyü diriltm iştir."
Ayetlerde bu da anlatıldığına göre (bkz. Â l-i İm rân Suresi, ayet 49; M âide Su­
resi, ayet 110), "K ur'an'ın her anlattığı gerçektir" dendiğinde, bunun da, "gerçek­
ten olduğunu, yaşandığını" kabul etm ek gerekir. G elin görün ki, hangi dalı o lu r­
sa olsun, "bilim "in kabul edebileceği türden olm adığı ortada.
- "Nûh, toplum u içinde tam 950 yıl kalm ıştır."

322

Youtube: Tanrı Mı Varmış


K ur'an'ın Tanrı'sı "ant içerek" bunun gerçekleştiğini bildiriyor. (Bkz. A nkebût
Suresi, ayet 14.) K ur'an'ın anlatm asına göre, Nûh, en az bu kadar yıl yaşamıştır.
Yani "fazlası" bile var. O labilir m i bu?
Hiç kuşku duyulam az ki tüm bilim d allan , buna da "hayır!" der.
- "İslam öncesi dönem de, Araplar, kız çocuklarını diri diri göm üyorlardı."
Yorumculara göre, Tekvîr Suresi'nin "hangi günahtan dolayı öldürüldüğü gö­
m ülene (dişi) sorulduğu zaman" anlam ındaki 8. ve 9. ayetlerinde anlatılan budur.38
B unun da "gerçek" olam ayacağı kesin. Bu gerçek olm uş olsaydı A raplarda
"kadın” bulunm azdı. O zam an o yörede insanlar üreyem ezlerdi bile. Tersi düşü­
nülebilir m i? G erçeğe baktığım ız zam an görürüz ki, A raplarda "kadın" yokluğu
şöyle dursun, kadın çokluğu, nüfus yoğunluğu vardı. Yani "kız çocuklarının diri
diri göm üldüğü", inanırlara sürülegelm iş ve yutturulagelm iş olan bir "yalan"dan
başka bir şey değil.
Ö rnekler daha da sıralanabilir.
A m a gerek v ar mı?
Sonuç:
İslam m "ana tem elleri'n e baktığım ız zam an bir dolu "yalan" görürüz. A ncak
bir şeyi görebilm ek için "ışık" gereklidir. "K aranlık"ta bir şey görülem ez ve k o ­
lay kolay bulunam az. Ele aldığım ız konuların "ışığı" da, kaynaklar ve belgeler­
dir. B u ışık tutulduğu zam an h er şey açığa çıkar. El verir ki, ışık kaynağının önü­
ne engel konulm asın.

2000'e D oğru
20 M ayıs 1990, yıl 4, sayı 19;
27 M ayıs 1990, yıl 4, sayı 20;
3 Haziran 1990, yıl 4, sayı 21;
10 Haziran 1990, yıl 4, sayı 22;
17 Haziran 1990, yıl 4, sayı 23;
24 Haziran 1990, yıl 4, sayı 24;

Yüzyıl
5 A ğustos 1990, yıl 1, sayı 1

38 Tefsirler, örneğin, F. Râzî, e't-Tefsiru l-K ebir, 31/69.

323
Youtube: Tanrı Mı Varmış
Youtube: Tanrı Mı Varmış
İS L A M V E Ş İD D E T

Youtube: Tanrı Mı Varmış


Youtube: Tanrı Mı Varmış
CİH A D

I) TANIM I

A- S özlük Anlam ı

B ir am aca yönelik olarak olanca gücü kullanm ak. "O lanca çaba" anlam ında­
ki "cehd"den gelir.

B- İslam da Y üklendiği Anlam ı

1- "Tanrı U ğrunda Silahlı Savaş"


a) G EN EL TANIM I: Tanrı yolunda ve din uğrunda kutsal savaş. Amacı:
"İlây-ı kelim etü'llah” (T ann'nın sözünü yüceltm ek), yani ”K ur'an"ı ve hüküm le­
rini "tüm düşünce, inanç ve din"lerin "üstü"ne "çıkarm ak" ve karşı konulm az bi­
çim de egem en kılm ak". Ayet ve hadislerdeki özel anlatım ıyla "Tanrı yolunda, k â­
firlere karşı İslam ı üstün ve yenilm ez durum a getirm ek için canla ve m alla bir­
likte savaşm ak." "Tanrı yolunda savaşa, öldürm eye girişen inanırların canlarını
ve m allarını, karşılığında C EN N ET'i vererek Tanrı SATIN A LM IŞTIR." (Tevbe
Suresi, ayet 111.) Ayet ve hadislerde, çoğu yerde "cihad" bu anlam ında, yani
"Tanrı yolunda ve din uğrunda silahlı kutsal savaş" anlam ında kullanılm ıştır. Bu
anlam da kullanıldığı da açıkça belirtilm iştir.
b) İSLA M H U K U K U N D A K İ TANIM I: "Kâfirlerle savaşm ak, onları öldür­
m ek, onların elinden m allarım , m ülklerini alm ak, yağm alam ak, tapınaklarını yık­
m ak, putlarını kırm ak."1

2- Tanrı ve D in U ğrunda M anevî Savaş


"Silahlı savaş"la birlikte bu da istenir.
a) "İN SA N V E CİN ŞEY TA N LA R I"Y LA SAVAŞMAK:
H er tü r şeytanın oyununa karşı uyanık olm ak, ödün verm em ek, "şeytanı sa­
vaşta yenm eye çalışm ak".

I D âm ûd, c . l , s.494.

327
Youtube: Tanrı Mı Varmış
b) "N E F İS ”LE SAVAŞ:
D ünyanın çekicilikleriyle, "nefis arzuları"yla savaşmak.
Kim i ayetlerdeki "cihad" bu anlam larda yorum lanır.2 "Cihad"ın bu anlam ını
benim seyen daha çok, İslam gizem cileridir (tasavvufçular).

II) SÜ RESİ, K İM LERE K A R ŞI O LA C A Ğ I VE "H Ü K M ' Ü

A - Süresi

1 - G enel O larak
Peygam ber, "ü m m ef’inin "cihad"ının, "kesintisiz" olacağını ve K ıyam etin
"alâm et'derinden olan "Deccâl öldürülünceye kadar" süreceğini bildirir.3

2- Ö zel D urum larda


D evlet "cihad"a çağırır. Ç ağırılan "cihad", savaş durum una göre sürer ya da
sonuçlanır. Yani "süre", savaş durum una ve savaşanların durum larına, kararları­
na bağlıdır.

B- "Cihad" ın K im lere K arşı Olacağı

1- G enel O larak Tüm Kâfirlere Karşı


C ihad'm kim lere karşı olacağı, genel niteliğiyle kesin olarak belirlenm iştir:
H adis:
"Tek T anrı'dan başk a Tanrı b u lu n m ad ığına, M uham m ed'in de O ’nun kulu
ve P ey g am b eri (elçisi) oldu ğ u n a in anm caya, bizim kıblem ize dönünceye, k es­
tik lerim izi y iyinceye ve n am azım ızı k ılm cay a k ad ar (bütün) in san larla sav a­
şıp öldü rü şm em buyuruldu. İn san lar ne zam an ki bunları yerine getirirler, o
zam an k an ların ı (canlarını) ve m alların ı - k im i haklı nedenlerin d ış ın d a - k u r­
tarm ış olu rlar."4
K im i hadiste, yerine getirilm esi istenen koşullara, zekâtın da eklendiği görü­
lür.5

2 Râğıb, el-M üfredât, "c-h-d".


3 Ebu D avud, K itabu'l-C ihad, 4 -B a b u u n fi D evam ı'l-C ih ad. hadis no. 2484, c.3, s. 11.
4 Buhârî, Selât/28; Ebu D avud, C ih ad /104, hadis no. 2 641.
5 Buhârî, Z e k â t/l, B uhârî M uhlasar-ı Tecrîd, hadis no. 24; M üslim , İm ân/32, 36, hadis no. 20, 22.

328
Youtube: Tanrı Mı Varmış
2 - Durum larına Göre Putataparlara ve "Kitap Ehli"ne Karşı

a) M Ü SL Ü M A N L A R L A A R A L A R IN D A SA LD IR M A ZLIK A N T L A ŞM A ­
SI B U LU N M A Y A N LA RIN D U RU M U :
B u durum da olanlar, iki şeyden birini seçm ek zorundadırlar: Ya İslam ya da
ölüm . Ya İslam ı seçer, M üslüm an olarak çatının altına girerler ya da öldürülürler.
"Bunları yakalayın, nerede bulursanız öldürün." (Bakara Suresi, ayet 191; N isâ
Suresi, ayet 89, 91; Tevbe Suresi, ayet 5.)
Bu hüküm , dinden dönenler için de geçerlidir.
A rap olm ayan putataparların bu hükm ün dışında tutulm ası ve onlardan, İslâ­
mî kabul etm em eleri durum unda "cizye" (bir çeşit vergi) alınm ası yoluna gidile­
bileceği görüşü de vardır. H anefî fıkhında bu görüşün benim sendiği de görülür.6

b) M Ü SL Ü M A N L A R L A A R A L A R IN D A SA LD IRM A ZLIK A N T L A ŞM A ­
SI B U L U N A N L A R IN D U RU M U :
"A ntlaşm a”nm gereğine uyulur. A ncak bu durum , Peygam ber dönem inde, İs-
lam ın güçlenm esine değin sürm üştür. Sonrası için söz konusu değildir. (Bkz.
Tevbe Suresi, ayet 1-9.) A rada antlaşm a olan putataparlara, "yeryüzünde dolaşa­
bilm eleri için dört ay süre" verilm iştir. (Bkz. Tevbe Suresi, ayet 1.) B u süre geç­
tikten sonra, onlara karşı M üslüm anların ne yapm aları gerektiği bildirilm iştir:
"Kerede bulursanız öldürün, yakalayın, hapsedin, tüm gözetlem e yerlerinde
bekleyin yakalam ak için. E ğer tevbe ederler, nam az kılarlar ve zekât verirlerse
serbest bırakın. Tanrı bağışlayan ve acıyandır." (Tevbe Suresi, ayet 5.)

c) M Ü SL Ü M A N L A R L A A R A L A R IN D A SA LD IR M A ZLIK A N T L A ŞM A ­
SI BULUNM AYAN KİTAP EHLİ:
Bunların önlerinde üç seçenek var: Ya İslam , ya "cizye" (vergi) ya da ölüm .

d) M Ü SL Ü M A N L A R L A A R A L A R IN D A A N TLA ŞM A BU LU N A N LA R IN
D U RU M U :
"A ntlaşm a hüküm leri"ne uyulur.
N e var ki, P eygam ber dönem inde, arada "saldırm azlık antlaşm ası" bulunan
kim i kitap ehline "antlaşm a hüküm lerini bozuyorsunuz, kim ileriniz gidip şurada
burada aleyhim izde b u lu n u y o r..." denerek saldırılm ış ve çoğunluğuyla öldürül­
m üşlerdir. "Benû K urayza (K urayza O ğullan-Y ahudiler)" bunlardandır. B unlar
kılıçtan geçirilirken, Peygam ber de başlarında bulunm uş ve tüyler ürpertici du­
rum lar sergilenm iştir.7

6 D ârnâd, c . l , s.496.
7 Buhârî, K utabu'l-M eğâzî/30, Tecrid, hadis no. 1590-1591; M üslim , C ihad/64, hadis no. 1768. A y­
rıca bkz. S iyer kitapları.

32 9

Youtube: Tanrı Mı Varmış


C- "Cihad'Tn Hükm ü

Yani "cihad", "farz" mıdır, ne zam an farzdır, nasıl farzdır?

1- D üşm anın Saldırısı Söz Konusu D eğilken: "Kifayeten Farz"


B aşlangıçta, "barış" önerisi sunm ak, "kâfir"lere düşer. Sunulduğunda görüşü­
lebilir, görüşülm ez, kabul edilebilir ya da edilm ez. Bu, M üslüm anların bileceği
iştir. B an ş önerisi gelm em işse ya da kabul edilm em işse, arada bir saldırm azlık
antlaşm ası yoksa, "cihad" gereklidir. "Farz"dır. A m a bu "farz"lık, ”kifayeten"dir,
yani toplum dan bir kesim in bunu yerine getirm esi "yeterli"dir. Toplum un başın­
dakiler, gerekli "cihad"ı açarlar. G erektiğinde de güç toplarlar. İlgililer, "cihad"ı
başlatm ak ve gereğini yerine getirm ek zorundadırlar. "K âfirler' e seçenekleri
gösterm elidirler: Kâfirler, durum larına göre seçeneklerden birini kabul etm ek zo­
rundadırlar. K abul etm iyorlarsa, M üslüm an ilgililere düşen, "cihad"dır. E ğer ci­
had hiç yapılm ıyorsa, başka bir deyişle toplum "cihadsız" kalm ışsa, o toplum ,
bütünüyle "sorum lu ve suçlu"dur. Çünkü kişilere değilse bile, toplum un tüm üne
yüklenm iş olan "farz" yerine getirilm em iştir.8

2- K âfirlerin, İslam Ü lkelerinden H erhangi B ir Kesime


Saldırm aları D urum unda
Bu durum da, "cihad", herkese ayrı ayrı "farz" (aynen farz) olur. "K adm "la-
ra ve "köle"lere bile bu farz yönelir. K adın kocasının izni olm adan, kö le de
efendisinin izni olm adan bu cihada çıkabilir. Hiç kim se, İslam ca geçerli bir g e­
rekçesi olm adan bu cihadın dışında kalam az.9

III) CİH A D SIR A SIN D A N ELER OLUR?

A - Ö ldürm e

1- K im ler Öldürülür?
a) ELİ SİLA H TUTAN TÜ M E R K EK LER : "Savaşır durum da" olan herkes.
S avaşır durum da olan ve daha "aklm ı-belleğini yitirm em iş" olan "yaşlı kişi"ler
bile. "D eliler" bu hükm ün dışında tutulur. A m a "deli", savaşır durum daysa ya da
"zengin"se ya da hüküm darlık m akam ında bulunuyorsa öldürülür.
K arşı tarafta olan "yakm lar-akrabalar", aileden kişiler de öldürülür. A yetler­
de, "im an"ı bırakıp kâfirlik yolunu seçen "baba"ların, "kardeş"lerin "dost" edini-
lem eyeceği, "cihad" söz konusu olduğunda da, ”baba"ların, "oğul"larm , "kar­

8 D ürer, Arapça, Cihad, c .l , s.282; D âm âd, c .l , s.494-495.


9 D ü rer, c . l , s.282; D â m â d , c . l , s.4 9 5 -4 9 6 .

330

Youtube: Tanrı Mı Varmış


deş"lerin, "eş"lerin (karı-kocanın) ve "aşiret" (kabile) üyelerinin artık Tanrı ve
Peygam ber karşısında önem lerini yitirecekleri, bunlara karşı savaşılm ası gerek­
tiği bildirilir. (Bkz. Tevbe Suresi, ayet 23-24.) Ve hep böyle olm uştur: B aba oğu-
lu, kardeş kardeşi öldürm üştür. Yalnız İslam hukukunda bir istisna göze çarpıyor:
C ihadda karşı karşıya gelen baba-oğuldan oğul, babayı öldürm eye girişm em eli­
dir. A m a baba oğlunu öldürm eye yönelm işse, M üslüm an olan oğul artık babası­
nı öldürm e hakkını elde etmiştir. B aba M üslüm ansa kâfir olan oğlunu öldürebi­
lir. Oğul M üslüm ansa kâfir olan babayı öldürm eye atılam az, am a cihad sırasın­
da, başkasının, onu öldürm esine engel olam az, olm am ak zorundadır.10

b) K İM İ D U R U M L A R D A , ÇO C U K L A R , K A D IN LA R , K ÖRLER,
K Ö T Ü R Ü M L E R , YATALAKLAR:
B unlar genellikle öldürülm ezlerse de bunlardan savaşır durum da olan, "görüş
sahibi" olan, m al sahibi olan, yetki-hüküm darlık m akam ında olan öldürülür. 11
Peygam ber'in şöyle bir buyruğu var:
- "Putataparların yaşlılarını öldürün de, çocuklarını bırakın!"12 K urayza Ya­
hudilerinin öldürülm esi sırasında bu buyruk verilm işti. "Ç ocuklar"m "bırakılm a­
sı" isteniyordu, çünkü elde bulunan çocuklar, köleler arasında yerlerini alacak ve
işe yarayacaklardı. H epsi ele geçirilm iş "değerli mal" türündendi. Kaldı ki, o sı­
rada "yüzlerce kişi" öldürülürken M üslüm an öldürücüler adam akıllı yorulm uştu.
Ö ldürülecekler elleri bağlı, uzunca bir çukurun önünde öldürülm eye hazır bulun­
duruldukları h a ld e ... Herkes bitkin bir durum a gelm işti adam kesm ekten. (Ö ldü­
rücülerin arasında Peygam ber'in dam adı Ali de vardı. Peygam ber de başlarınday­
dı.) Bu sırada Peygam ber'e dil uzattı diye b ir de kadın öldürülm üştü. K adınların
sağ bırakılm asına hükm edildiği h a ld e ...13
G ece baskınlarında, kâfirler toptan kılıçtan geçirildiğinde, evler yakılıp yıkıldı­
ğında öldürülenler arasında "kadınlar ve çocuklar" da bulunuyordu.14
A rkadaşlarından biriyle Peygam ber arasında şöyle bir konuşm a geçiyor:
- Ey Tanrı Elçisi! Evlere yapılan gece baskınlarında putataparların kadınları,
çocukları da öldürülüyor. N e dersin?
- O nlar da öbürlerindendir (kadın ve çocukların, öbürlerinden farkı yok, öldü-
rüleb ilirler)!15

10 D ü rer, c . l , s.283-284; D âm âd, c . l , s.497.


11 D ü rer, ayn ı ye r; D âm âd, aynı yer.
12 Ebu D avud, C ihad/121, hadis no. 2670; Tirmizî, Siyer/29, hadis no. 1583.
13 Karar için bkz. Buhârî, Kitabu'l-M eğâzî/30, Tecrîd, hadis no. 1591, M üslim , Cihad/64, hadis no.
1768, Tirmizî, Siyer/29, hadis no. 1582. Söven kadının öldürülmesi olayı için bkz. Ebu Davud,
Cihad/121, hadis no. 2671.
14 Davud, Cihad/102, hadis no. 2638, Cihad/121, hadis no. 2672; İbn M ace, Cihad, hadis no. 2840;
Ahm et İbn Hanbel, 4/46; Tirmizî, Siyer/19, hadis no. 1570.
15 H adis için bkz. Ebu Davud, Cihad/121, hadis no. 2672; Tirmizî, S iyer/19, hadis no 1570.

331
Youtube: Tanrı Mı Varmış
Peygam ber böylece, b ir yandan "kadın ve çocukların öldürülm em eleri için
buyruk verirken, öbür yandan da "toplu kırım "larda bunların öldürülm esinde bir
sakınca olm adığını bildiriyor.

2- N asıl Öldürülür?
"Tanrı ve P eygam beriyle savaşanların ve yeryüzünde fe sa tlık çıkaranların ce­
zası; boğazlanarak öldürülm ek ya da asılm ak ya da el ve ayaklarının çapraz ola­
rak kesilm esi ya da bulundukları yerden sürülmeleridir. Bu onlar için dünyadaki
rezilliktir. A hiretteyse daha büyük azab hazırlanmıştır.'' (M âide Suresi, ayet 33.)
D em ek ki "boğazlam a" var, "asm a" var. D ahası "işkence" bile var. ("Ellerin
ve ayakların çapraz olarak kesilm esi", kuşkusuz bir işkencedir.) H adislerde daha
başka öldürm e biçim leri de yer alıyor: Tüm ü özetle şöyle sıralanabilir:
a) K IL IÇ L A Ö LD Ü RM E: B irden b o ğ azlay arak ... Ya da herhangi bir yere kı­
lıcı so k arak ... K eserek, p arçalayarak...
b) A SA R A K Ö LD Ü RM E.
c) İŞK E N C E Y L E Ö LD Ü RM E.
P eygam ber'in "işkence (m üsle)" yapılm am asını istediği aktarılır.16 B urada
sözü edilen "işkence"nin insanın orasını burasını örneğin burnunu, kulağım , ko­
lunu, bacağını kesm ek, gözlerini çıkarm ak türünden olduğu açıklanıyor. (Bkz.
aynı hadis, not: 3.)
İslam hukukunda da "işkence"nin yapılm am ası yolunda hüküm v ar.17
N e var ki, Peygam ber'in kendisi işkence uygulatm ışlır.

P eyg a m b er’in Yaptırdığı işkence:


O layın özeti:
U kül, U reyne kabilelerinden birkaç kişi (kim ilerinin yazdığına göre 7-8 kişi)
P eygam ber'e gelirler. M üslüm an olduklarını bildirirler. Renkleri sararm ıştır, has­
ta oldukları anlaşılm aktadır. P eygam ber deve sütü ve "deve sidiği" içirerek bun­
ları tedavi etm e yoluna gider. B ir süre sonra iyileşm işlerdir. M edine'nin havası­
nın kendilerine iyi gelm ediğini ve havası uygun bir kesim e çıkm ak istediklerini
P eygam ber'e söylerler. P eygam ber de gereksinim lerini karşılasın diye bir deve
sürüsünü, başlarındaki çobanıyla birlikte bunların buyruğuna verir. Ve develerin
bulundukları yere giderler. B ir süre, develerin sütüyle beslendikten sonra çobanı
öldürürler; develeri de alıp götürürler. O lay öğrenilir, M edine'ye, Peygam ber'e
iletilir. Peygam ber öfkelenm iştir. A dam ların yakalanm aları için buyruğunu verir,
tüm ünü yakalattırır. Suçlular Peygam ber'in huzuruna getirilirler. Ve P eygam ­
ber'in kararı:
- "Elleri ay ak lan çapraz olarak kesilsin. G özleri oyulup çıkarılsın!.."

16 Ebu D avud, C ihad/120, hadis no. 2667.


17 D ürer, c . l , s.283; D âm âd, c .l , s.497.

332

Youtube: Tanrı Mı Varmış


Peygam ber'in buyruğu uygulanır. Peygam ber'in buyruğuyla:
- Suçluların elleri ayaklan çapraz olarak kesilir.
- G özleri oyulur.
- M edine dışında, güneşin altında ateş gibi yandığı için "harre" adı verilen ye­
re götürülüp konurlar.
- Suçlular su isterler; su verilm ez.
- Z avallılar "taşlan kem irirler", "ağızlarıyla, dişleriyle toprağı kazarlar."
- Ö lünceye dek öylece bırakılırlar.
B uhârî bu hadisi yedi yerde ve dokuz yolla, M üslim bir yerde ve yedi yolla,
Ebu D avud bir yerde beş yolla, N eseî bir yerde dört yolla aktarıp yazm ıştır. B u­
nu göz önünde tutan A hm ed N aim , hadisin sağlam lığı konusunda şöyle diyor:
"- A ltı kitaptan sağlam lık derecelerine göre en sağlam ları sayılan dördünde
böyle yirm i beş yolla belirlenen, ayrıca Ebu  vâne, İbn Sa'd, Taherî, Taberânî,
A bdurrazzak, İbnü't-Talla', İbn İshak ve V âkidî gibi birçokları tarafından başka
birçok yollardan aktarılagelen bu hadis hakkında (gerçek m idir, değil m idir diye­
rek) kuşkuya kapılm ak hiçbir M üslüm an için düşünülem ez."18
G örülüyor ki, olayı A hm ed N aim 'in yazdığı gibi "altı kitabın (kütüb ü sitte)
dördü" değil, "altısı" da yazmıştır.
K im i aktarm alarda, suçluların, "çobanı, işkence yaparak öldürdükleri"nin de
eklendiği görülüyor. O nlara da bu nedenle işkence uygulandığı açıklanıyor. O y­
sa aynı hadiste şu nedenler de belirtiliyor:
- Suçlulara ayetin hükm ü uygulanm ıştır.
(Sözü edilen ayet, anlam ı yukarıda geçen, M âide Suresi'nin 33. ayetidir.)
- P eygam ber’in dam ızlık develerini alıp götürm eye yeltendikleri için bu ceza
uygulanm ıştır.
Şaşılası durum dur ki, kim i M üslüm an yazar, bu olaydaki suçlulara uygulana­
nı, "işkence" türünden saym am aktadır. Bu yazarlar arasında, Tecrîd'in "m üter­
cim "!, Profesör K âm il M iras da v ardır.19
O ysa hadisi aktaranlar da, hadise kitaplarında yer verenlere, bunun "işken­
ce" olduğunu açıkça belirtiyorlar. Yalnız, "Peygam ber işkence yapılm am asını
istediği halde kendisi nasıl işkence yapm ış olabilir?" sorusuna uygun karşılık
bulm aya çabalıyorlar. K im ileri, P eygam ber'in bu işkenceyi, "işkence edilm esini
yasaklam adan ö n ce” uygulattırdığını ileri sürüyorlar. Kimi bunun, bir "kısas"
olduğunu savunuyor. Bu görüşte olanlara göre, suçlular da, çobana işkence e t­
m işlerdir. K im ileriyse (genellikle bu görüş benim seniyor), sözkonusu olayda iş­

18 Sahîh-i B u h â rî M uhtasarı Tecrîd-i Sarih Tercem esi, c . l , hadis no. 172, not: 2.
H adisi, kaynakların bir kesim inde görm ek için bkz. Buhârî, Zekât/68, Cihad/152, Tecrîd, Vudû',
hadis no. 172; M üslim , K esâm e/9-14, hadis no. 1671; Ebu D avud, Hudûd/3, hadis no. 4 364-
4 371; Tirmizî, Ebvâbu't-Tahâre (Taharet)/55, hadis no. 72-73; N eseî, Tahrimü'd-Dem/7; İbn
M ace, H udûd/20, hadis no. 2578-2579.
19 Sahîh-i Buhârî Muhtasarı Tecrîd-i Sarîh Tercem esi, İstanbul. 1938, c.5 , s.473.

333

Youtube: Tanrı Mı Varmış


kence uygulatırken, P eygam ber'in, M âide Suresi'nin 33. ayetinin hükm ünü ye­
rine getirdiğini savunm aktadırlar. N e olursa olsun gerçek saklanam ıyor: P ey ­
gam ber, en acım asızların bile kolay kolay yapam ayacakları türden b ir işkence
uygulatm ıştır.

d) YAKARAK Ö LD Ü RM E:
H am za O ğlu M uham m ed aktarıyor: P eygam ber bir gün Ham za'yı çağırır, bir
savaş birliğinin başına kom utan olarak atar ve şu buyruğu verir:
- "Falan kişiyi bulursanız, ateşe atıp yakın!"
H am za birliğiyle birlikte yola çıkm ak üzeredir. O sırada Peygam ber H am za'yı
yine çağırır. Bu kez şöyle konuşur:
- "Falancayı bulursanız, ateşte yakın, dedim . A m a önce öldürün, sonra yakın.
Ç ünkü ateşte yakm a cezasını, yalnızca ateşi yaratan verebilir."20
Ebu Hureyre anlatıyor: "Bir gün Peygam ber bizi, bir savaş birliği olarak düş­
m ana gönderiyordu. O sırada, K ureyş'ten iki kişinin adlarım vererek: 'Bunları ya­
kaladığınızda ateşte yakın, ikisini de!..' dedi. B ir süre sonra da dönüp şöyle dedi:
"Size, onlan bulursanız ikisini de yakın, dedim ama, yakmayın. Çünkü ateşte
yakm a cezasını yalnızca Tanrı verir. Siz bu iki kişiyi yakalayın öldürün yalnızca."21
G örülüyor ki, Peygam ber'in "ateşle yakm a" konusundaki tutum u duraksam alı.
N e var ki, hadislerde anlatılanlardan anlaşıldığına göre, Peygam ber'in kim i en
yakın arkadaşları bile, "ateşte yakarak öldürm e" cezasını uygulam ışlar ve "fet-
v a”yı Peygam ber'den aldıklarını belirtm işlerdir:
Ebubekir, Peygam ber'in ölüm ünden sonra başgösteren "dinden dönm e" ("rid-
de") olayları sırasında kom utanlarına "talimat" verm iştir:
- "D aha da direnirlerse dem irle dağlayın, ateşte yakın!"22
Ve bu talim at tüyler ürpertici biçim de uygulanm ıştı: H alid ibn Velid (ölm.
642. M ekke'nin fethinden bir süre önce M üslüm an olm uştur) savaş sırasında,
"ateş çukurları" açtırm ış, yaktırdığı ateşin içine, birçok kim seyi diri diri attırıp
yaktırm ıştır. K adın da vardır bunların içinde. Bir tutsak kadına, M üslüm an olm a­
sı önerildi. K adın kabul etm edi. Ö nünde yanan ateşe atılacağı söylendi. K adın,
"Hoş geldin ölüm! Yazık ki başka kurtuluş yolum yok. O yüzden kendim i atıyo­
rum ateşe" anlam ındaki şiiri okuyarak kendini kaldırıp ateşe attı. Ve tabii cayır
cayır yandı.23
E bubekir'in "ateşte diri diri yakm a cezası"nı nasıl verebildiği sorulduğunda
Peygam ber'in bu tü r cezaya izin verdiği söylenerek karşılık verilir.

20 Ebu D avud, C ihad/122, hadis no. 2673.


21 Buhârî, Cihad/107, 149; Ebu Davud, Cihad/122, hadis no. 3674; Tirmizî, Siyer/20, hadis no. 1571.
22 Taberî, Tarih, 1/1881-1885; Leoni Caetani, İslam Tarihi, çeviren H üseyin Cahid, İstanbul, 1926,
8/276.
23 Habiş, yaprak 28-34; Caetani, aynı kitap, 8/306.

334

Youtube: Tanrı Mı Varmış


İnsanları, inançlarını bırakm ıyorlar diye, "ateş çukuru"na attırıp yaktıranlar-
dan birinin de Ali olduğu aktarılır: B uhârî'nin de yer verdiği bir hadiste, A li'nin
"bir topluluğu ateşe attırıp yaktırdığı", İbn A bbas’a söylendiğinde İbn A bbas'ın
şöyle dediği belirtilir:
- "Ben olsaydım bunu yapm azdım . Ç ünkü Peygam ber: Tanrı'nın verdiği ceza
biçim inde ceza verm eyin!' dem işti. Ben olsaydım öldürürdüm yalnızca,"24
Peygam ber'in dam adı olan Ali nereden fetva almış olabilirdi? Fetvanın kay­
nağı P eygam ber'den başkası olabilir m iydi?
Peygam ber, kim i yerleşm e bölgelerinin "yakılm ası"nı buyurm uştu.25 K uşku­
suz Peygam ber'in "yakılm ası"nı buyurduğu yerleşim yerinde "insanlar" da vardı.
Z aten İslam hukukunda da böyle durum larda, "insanları yakm a"nın "m ekruh" o l­
m adığı açıklanır.26

B- Y akm a-Y ıkm a ve Yağma

1- Evler, Mahalleler, Köyler, Kasabalar Yakılır, Yıkılır, Yağmalanır


B irçok örneği vardır bunun. P eygam ber dönem inde de, daha sonraki dönem ­
lerde d e ...
Peygam ber'in dönem inde "gece baskınları" düzenlenirdi Peygam ber'in bu y ­
ruğuyla. "Öldür, öldür!" parolalı (şiar) olarak. Sonra da yağm aya girişilirdi.27
İşte bir başka hadis:
Filistin'de "Ü bnâ (sonraları 'Y übnâ')" denen bir yerleşim yeri. Peygam ber bu­
raya bir baskın düzenliyor. B askını yapacaklara da buyruğu şöyle veriyor:
- "Sabahleyin Ü bnâ'ya (ansızın) baskın yap ve orayı yak!"
Buyruk yerine getiriliyor. Yani "Übnâ" köyü yakılıyor. İçindekilerle birlikte.28
İslam hukukunda da düşm an evlerinin yakılm ası caiz görülm üştür.29

2- Düşmanın Bulunduğu Yerdeki Ağaçlar, Ürünler Yakılır ya da Kesilir


Örnek:
Peygam ber, Benû N adîr kabilesinin hurm alıklarını yaktırm ıştı, ayrıca kestir­
m işti. H aşr Suresi’nin 5. ayetinde bu olaya kısaca değinilir. Bu ayetin, D iyanet
çevirisindeki anlam ı şöyledir: "İnkârcı kitap ehlinin yurtlarında hurm a ağaçları­
nı kesm eniz veya onları kesm eyip gövdeleri üzerinde ayakta bırakm anız A llah'ın
izniyledir. A llah, yoldan çıkanları böylece rezilliğe uğratır."

24 Buhârî, C ihad/149; Tecrîd, hadis no. 1264; N eseî, T ahrîm ıı'd-D em /\4.
25 Ebu D avud, C ihad/91, hadis no. 2616; İbn M ace, Cihad, hadis no. 2843.
26 Ebu D avud, Cihad/122, 2673 no'lu hadis, not: 2, c.3, s. 124-125.
27 Ebu Davud, C ihad/102, hadis no. 2638; İbn M ace, Cihad/30, hadis no. 2840.
28 Ebu D avud, C ihad/91, hadis no. 2616, c.3, s.88, ayrıca s. 124'teki 2 no'lu not; İbn M ace, Cihad/31,
hadis no. 2843, c.2, s.948.
2 9 Bkz. D âm âd.

335
Youtube: Tanrı Mı Varmış
Bu ayette geçm eyen "yakm a olayı", hadislerde yer alır.30
İslam hukukunda da, cihad sırasında, düşm an kesim indeki yaş ağaçların ke­
silebileceği, kesilm eden yakılabileceği hükm e bağlanm ıştır.31

C - Yalan, Hile, Ttızak

Hadis:
- "Savaş hilelidirZ"32
Yani "cihad" sırasında "her tü r yalan, aldatm a, hile, tuzak, mübahtır."
B uhârî, buna bir örnek olarak, E şref O ğlu K a'b'ın "hileyle öldürülüşü"nü gös­
teriyor.
E şref O ğlu K a'b (ölm. 625), genç b ir şairdi. Peygam ber'i ve inanırlarını eleş­
tiriyordu.
Peygam ber bir gün arkadaşlarına "bu adam ı öldürebilecek kim se var mı?" d i­
ye sordu. M uham m ed İbn M eslem e ortaya atıldı: "Ben varım !" dedi. E şref Oğlu
K a'b'ın nasıl öldürülebileceği planlandı. "Yalan"lar uyduruldu, "tuzak" hazırlan­
dı ve sonunda, bir gece, kalesinde bulunan şairin kafası kesilerek plan sonuçlan­
dırıldı. Ve baş, Peygam ber'e alınıp götürüldü.33

IV) C İH A D IN "FAZİLETİ"
(Ü STÜ N LÜ Ğ Ü -SEV A BI-Ö D Ü LÜ )

Ayetlerde, hadislerde ve yorum cuların sözlerinde, "cihad"m inanırlara neler


sağlayacağı uzun uzun anlatılır. Bu konuda bir ayetle bir hadisi anım satm ak ye-
terlidir:
Ayet:
Yukarıda değinilm işti. D iyanet'in çevirisindeki anlam ı şöyledir:
- "Allah şüphesiz, Allah yolunda savaşıp öldüren ve öldürülen m ü'm inlerin can­
larını ve mallarını -T evrat, İncil ve K ur'an'da söz verilmiş bir hak o larak - cennete
karşılık satın almıştır. Verdiği sözü, Allah'tan daha çok tutan kim vardır? Ö yleyse
yaptığınız alışverişe sevinin! Bu, büyük başarıdır." (Tevbe Suresi, ayet 111.)
Hadis:
- "Kâfirle öldüreni, Cehennem de birlikte bulunam az. "34

3 0 Buhârî, C ihad/154, Hars/6, M eğazi/14, Tesir/59/2, Tecrîd, hadis no. 1576; M üslim , C ihad/29-31,
hadis no. 1746; Ebu Davud, Cihad/91, hadis no. 2615, Tirmizî, Siyer/4, hadis no. 1552; İbn
M ace, C ihad/31, hadis no. 2845; Dârim î, Siyer/22; Ahm ed İbn Hanbel, 2/8, 52, 80.
31 D âm âd, c. 1. s.496.
32 Buhârî, C ihad/107, Tecrîd, hadis no. 1268; M üslim , hadis no. 1739; Ebu Davud, Cihad/101,
hadis no. 2636-2637; İbn M ace, Cihad/28, hadis no. 2 833, Ahm ed İbn Hanbel, 1/81. 90.
33 Buhârî, C ihad/158/1, Rehn/3. Tecrîd, hadis no. 1578; M üslim , Cihad/119, hadis no. 1801; Ebu
Davud, C ihad/169, hadis no. 2768.

336

Youtube: Tanrı Mı Varmış


Yani "kâfir" kesinlikle cehennem e gideceğine göre, onu öldüren M üslüm an
da kesinlikle cehennem e değil, cennete gidecektir. Ö yleyse, M üslüm an, "kâfir öl-
dürm e"ye bakm alıdır sürekli.

Yüzyıl
14 Ekim 1990, yıl 1, sayı 11

34 M üslim , İm aret/130-131, hadis no. 1891; Ebu Davud, Cihad/11, hadis no. 2495; N eseî, Cihad/9;
Ahm ed İbn Hanbei, 2/263, 340, 3 4 2 ...

Youtube: Tanrı Mı Varmış


İSLA M VE ŞİD D ET

Kâfirler, nerede bulunsa yaka la n m a k, öldürüim eliydi. B ozguncular ya bo­


yunlarından vurularak öldürülm ek, ya aşılm alı, ya ellerinden ayaklarından çap­
raz kesilm eli ya da sürülm eliydiler. H ıristiyan ve Yahudilerle dost olunm am alıy-
dı. Şeyhülislam fetva la rın a göre, A levilerin k a n la n helaldi. Peygam berin dört
halifesinden üçü M üslüm anların bıçaklarıyla can vermişti. Şeriatın insanlığa va­
a t ettiği barış buydu.

Olay öğrenilir. M edine'ye, P eygam ber'e haber verilir. Peygam ber öfkelenm iş­
tir. A dam ların yakalanm aları için buyruk verir, hepsini yakalattırır. Suçluları, Hz.
M uham m ed'in huzuruna getirirler. P eygam ber'in kararı kesindir:
- Elleri, ayakları çapraz olarak kesilsin. G özleri oyulup çık arılsın...
E m ir uygulanır.
Suçluların elleri, ayaklan çapraz olarak kesilir.
G özleri oyulur.
M edine dışında, güneşin altında ateş gibi yandığı için "Harre" adı verilen ye­
re götürülürler.
S uçlular su isterler, su verilm ez.
"Taşları kem irirler", "ağızlanyla, dişleriyle toprağı kazarlar".
Ö lünceye kadar öyle b ırak ılırlar.1
N edir su çlan bu ad am lann ve öncelikle kim dir bunlar? U kl veya U reyne ka-
bilelerindendirler. Peygam ber'e gelm iş M üslüm an olduklarını bildirm işlerdir.
R enkleri sarıdır, hastadırlar. Peygam ber, önce bütün sevecenliğiyle deve sütü ve
"deve sidiği" içirerek, o n lan iyileştirir. H avadar bir yere gitm ek isterler. Peygam ­
ber, bir deve sürüsü verir ve y an lan n a b ir çoban katar. "Herifler" çobanı öldürür
ve Peygam ber'in deve sürüsünü de alır götürürler.
"Peygam ber, işkenceye karşı olduğu halde, bu olayda nasıl olm uştur da işken­
ceyle öldürülm elerini em retm iştir?" Bu soru hadis kaynaklarında tartışılır. K im i-

1 Buhârî, Zekât/68, Cihad/52; Tecrîd, Vudû, hadis no. 172; M üslim , K esâm e/9-14, hadis no. 167!;E b u
Davud, Hudûd/3, hadis no. 4364-4371; Tirmizî, Ebvâbu't-Tahâre/55, hadis no. 72-73; N eseî, Tahri-
m ü'd-Dem /7; İbn M ace, Hudûd/20, hadis no. 2578-2579. Buhârî, bu hadise yedi yerde ve dokuz y ol­
la, Ebu Davud bir yerde beş yolla, N eseî bir yerde dört yolla gönderme yapmıştır.

338
Youtube: Tanrı Mı Varmış
leri, Peygam ber'in bu infazı "işkenceyi yasaklam adan önce uygulattığını" öne sü­
rerler. K im isi, uygulam anın bir "kısas" olduğunu belirtir. Çünkü su ç lu la rd a P ey ­
gam ber'in çobanına aynı işkenceyi yapm ışlardır. H âkim görüş ise Peygam ber'in
M âide Suresi'nin 33. ayetini yerine getirdiği, yani A llah'ın buyruğuna göre hü­
küm verdiği yönündedir.

ıaı

- i , I İ ^ J ü L k J L * . C + j Ç j I j ' d r * l d I j . r U L L ;

• j j ¿ i J İ j - G l » 1ye*

LdXi . jü T ¡J ÇL.t«ı,:.» . J j 1> j .

• t j . > i f- r .M 1 t* u • u*"
#,« V *> . i - , * , • , #
« 0 ^«ı>—> a— j ı.—
ı—
) ^ ’ j

T ercemes İ

Enes (b. M âlik) radiya’llâhu anh'den:


Ş öyle d e m iştir: U k l v e y a U re y n e k a b ile le rin d e n b âz ı
irim seler ( M e d in e ’ye) g eld ile r. ( T u tu ld u k la rı) m id e a ğ rısın ­
d a n (v ey a istiskâ h a s ta lığ ın d a n ) d o la y ı M e d in e ’d e ik â m e t
e tm e k istem e d ile r. R e s û l u ’ l l â h salla’ilâhtı aleyhi ve sellem
(B ey tü ’l-m â l-i M ü slim în e â id ) s ü tlü d ev e le rin b u lu n d u ğ u
y ere g id ip d ev e le rin b e r ille r in d e n v e sü tle rin d e n iç m elerin i
e m re tti. (O ra y a ) g ittile r. S ıh h a t b u lu n c a N e b i y y - i E k r e m
salla’Uâhu aleyhi ve sellem’in ç o b a n ım ö ld ü r ü p ve d ev e le rin i
ö n le rin e k a tıp g ö tü rd ü le r. Bu h a b e r sa b a h v ak ti g eld i. ( R e ­
s u l u ’İ l â h salla’ilâha aleyhi ve sellem) a r k a la r ın d a n (a d a m )
k o ştu rd u . 1 G ü n yükselin ce h e rifle ri g e tird ile r. ( R e s û l u ­
’l l â h salla’llâhu aleyhi ve sellem kısâs o la ra k ) e lle rin in , a y a k ­
la rın ın kesilm esini emr e t t i . (Bu c a n ile rin ) g ö zleri d e o y u lu p
H a r r e * (d e n ile n yere) a tıld ıla r ki (ö lü n ce y e k a d a r) su iste­
d ile r d e k e n d ile rin e su verilm ed i.*

BUHÂRÎ, TECRÎD-İ SARİHTEN "Ayaklarını kesin, gözlerini oyun"

339
Youtube: Tanrı Mı Varmış
El ve Ayakları Ç apraz Kesin

Yeryüzünde bozgunculuk yapanlar, ölüm lerden ölüm beğenm elidirler. M âide


Suresi'nin 33. ayetinde şu buyruk verilm iştir:
"Allah ve resulüyle savaşanların ve yeryüzünde bozgunculuk yapm aya çalı­
şanların cezası, ya boyunları vurularak öldürülm eleri, ya asılm aları, ya ellerinin
ayaklarının çapraz kesilm eleri ya da bulundukları yerden sürülmeleridir. Bu, on­
ların dünyada çekecekleri rezilliktir. A hirette ise onlara daha büyük azap hazır­
lanmıştır."
A radan yüzyıllar geçer. Yıl M iladî 1974. Yer Türkiye, K ırıkkale'deyiz. K am u­
oyunda M H P'nin "kom ando kam pları" diye bilinen bir kam p. İslam öğretiliyor:
"K ırıkkale'deki B ozkurt obasında din düşm anlarının beyni çıkarılır, kâfirler
telef edilir, itler boğazlanır."2
D ört yıl sonra, A ralık 1978. Ö ğreti, A llah adına M araş'ta uygulanır. K alaycı
Şah İsm ail'in baltayla kafasına vurup, beynini çıkartırlar. K ız kardeşinin ise m e­
m elerini kesip bir sürü işkenceden sonra hunharca öldürürler. Y ürükselim M a-
hallesi'nde de kadınların b ir kısm ı m em eleri kesilerek öldürülür. A ltı aylık ço ­
cuklar, ham ile kadınlar kurşunlanır. G özlere şişler sokulur. B ir kısım infazlar ise
"kol ve bacakların çapraz kesilm esiyle" yerine getirilmiştir.

K anlarınızı ve M allarınızı K urtarm ak İstiyorsanız

P eygam ber diyor ki:


"Onlar, A llahtan başka A lla h olm adığına, M uham m ed'in O ’nun kulu ve elçisi
olduğuna inanıncaya, bizim kıblem ize dönünceye, kestiklerim izi yiyinceye ve na­
m azım ızı kılıncaya ve zekâtlarını verinceye kadar, insanlarla öldürüşm em (mu-
katele) em roldu. insanlar, bunları yerine getirdikleri zaman, benden kanlarını ve
m allarını kurtarm ış olurlar,3
Şirin Tekin henüz 17 yaşındaydı. Ç evresinde çok sevilen bir gençti. Ö ğrenci­
lerin dem okratik haklarından söz ederdi. O ruç tutm uyordu. O gün (3 M ayıs
1987) Van 100. Yıl Ü niversitesi'nin karşısındaki kahvede oturuyordu. Elli kadar
bıçaklı sopalı geldiler. "İslam ın B ekçileri"yiz diyorlardı. K endilerine "m ukatele"
em rolunduğuna inanıyorlardı. R ektör de "O nlar İslam adına dövüşürler" dem e­
m iş m iydi? Şirin Tekin, "kanını" saldırganlardan kurtaram am ıştı.

2 Erdoğan A slıyü ce, Türk-Metal Seydişehir Şube Başkanı, H er Yönüyle K ırıkkale, 1974.
3 Buhârî, Selât/28; Tecrîd, hadis no. 24; Ebu Davud, Cihad/104, hadis no. 2641; M üslim , İm ân/32,
hadis no. 20, 22.

340
Youtube: Tanrı Mı Varmış
K om ünist Ö ldürm ek Y üz Kere H icaz'a G itm ekten İyidir

M üşriklere "yeryüzünde dolaşabilm eleri için dört ay süre" verilm işti. Bu sü­
re dolduktan sonra m üm inlerin onlara ne yapacakları bildirilm işti:
"N erede bulursanız, öldürün, yakalayın, hapsedin, her gözetlem e yerinde y a­
k alam ak için bekleyin. E ğer tevbe ederler, nam az kılarlar ve zekât verirlerse ser­
best bırakın. A llah bağışlayan ve esirgeyendir." (Tevbe Suresi, ayet 5; B akara Su­
resi, ayet 191; N isâ Suresi, ayet 89, 91.)
Ve A llah uğruna verilen bu savaş kıyam ete kadar sürecekti. M üm inler, A l­
lah'ın ve İslam ın hâkim iyeti için "canla ve m alla" savaşm aya çağrılıyordu. Şeri­
at hüküm lerini bütün düşünce, inanç ve dinlerin üstüne çıkarm ak ve kayıtsız şart­
sız hâkim kılm ak için kutsal savaş "D eccal öldürülünceye kadar" son bulm aya­
caktı.4
Ş ubat 1969. Cam ilerde günlerdir cihad nam azları kılınıyor. "K om ünistlerin
kanını dökm e çağrıları" yapılıyor. 16 Şubat 1969 günü B eyazıt, D olm abahçe ve
Fındıklı cam ilerinde cihad nam azları kılındıktan sonra, topluluklar halinde Tak-
sim 'e çıkılıyor. O gün, m eydana A B D 6. F ilosu'na karşı antiem peryalist yürüyüş
yapanlar gelecek. A m erika M üslüm anın dostu mu ne? Yerde iki ölü yatıyor. T ur­
gut Aytaç ve D uran Erdoğan. Y üzlerce yaralı. G azeteler m anşet atıyor: K anlı P a ­
zar. ..
K âfirlerle ateşkes geçici olup cihad daim idir, sonuna kadar, herkes bizden
olana kadar!..
1978 yılı A ralık ayı. M araş'ı kış bastırıyor. D uvarlara, dükkânların cam larına
sloganlar yazılıyor:
"A llah için savaşa!" Ve cihada kalkılıyor. TRT, 111. ölüyü de verdikten son­
ra, yeni saptanan ölüm lerin bildirilm esini durduruyor. Bir küçük cihad denem e­
sinin resm î bilançosu böylece yarım kalıyor.
O cak 1979. Trabzon. Ü lkücü G ençlik im zalı bildiri:
"Türkiye'deki çatışm a, İslam la küfrün çatışm asıdır. Bugün Türkiye yeni bir
B edir Savaşı'nın öncesini yaşam aktadır. M üslüm anlar, cihada çağrıldığınızda ko­
şunuz. B ir kom ünisti öldürm ek, yüz kere H icaz'a gitm ekten iyidir."
9 Tem m uz 1979. Tokat'ta bir bildiri yayım lanıyor: "Allah rızası için başkoy-
duğun davadan hiçbir güç seni geri dönd ü rem eyecektir... Sesim izin ulaşam adı­
ğı yere kurşunlarım ız u laşacak tır... Ya tam susturacağız, ya kan kusturacağız."
C ihad kesintisiz devam ediyor. E rzincan, M alatya, S iv as... Ve kıyam ete ka­
d a r... Ç orum 'a da sıra gelecek.

4 Ebu D avud, Kitabu'l-Cihad. 4, Babuun fi Devam i'l-Cihad, hadis 2484, c.3, 8.11.

341
Youtube: Tanrı Mı Varmış
16 A ralık 1979. B eşiktaş vapur iskelesi yanında Barbaros Kafeterya. O turu­
yoruz. Sıcak bir söyleşi, büyük umutlar. B ir saatli bom ba patlıyor. İm za T ürk İs­
lam B irliği. Bu da A llah'ın em ri m i? B eş ölü, 22 yaralı.

Y aptığınız A lışverişe Sevinin!

"Allah şüphesiz, A llah yo lu n d a savaşıp öldüren ve öldürülen m üm inlerin


canlarını ve m allarım -T e v ra t, İncil ve K u r'an'da söz verilm iş bir hak o la ra k -
cen n et karşılığında satın alm ıştır. Verdiği sözü, A llah'tan daha çok tutan kim
vardır? Ö yleyse ya p tığ ın ız a lışverişe sevinin! Bu büyük başarıdır." (Tevbe S u ­
resi, ayet 111.)
K âfir öldüren M üslüm ana cennet m üjdelenm iştir.
2 A ralık 1978. Sivas'ta "M üslüm an G ençlik" başlığıyla bir bildiri dağıtılıyor:
"M üslüm an durm a! Hiç durm adan ilerle. Ö lüm seni şehit olarak bulsun." İm za,
M H P ... Ve M H P Davası İddianam esi, 682 cinayeti içeriyor. D em ek ki, en az 682
yurttaşım ız, bu dünyada büyük sıkıntılara, yokluklara, darlıklara katlanm ış olsa
da "A llah yolunda savaşıp öldürm ekle" güzel bir "alışveriş yaptıkları" için sevi­
nebiliyorlar.

Suçu, E leştirm ekti

E şref oğlu Ka'b, genç b ir şairdi. Peygam ber'i ve ona inananları eleştiriyordu.
Peygam ber bir gün arkadaşlanna sordu:
- Bu adam ı öldürebilecek kim se v ar mı?
M eslem e oğlu M uham m ed, ortaya atıldı:
- B en varım.
E şref oğlu K a'b nasıl öldürülecekti? Planlar yapıldı. H adis kitaplarının yazdı­
ğına göre, "yalan"lar uyduruldu, "tuzak" hazırlandı. B ir gece, kalesinde bulunan
şairin kafası kesilerek plan sonuçlandırıldı. Ve kesik baş, Peygam ber'e alınıp g ö ­
türüldü.5
Y ıllardan 1978, 79, 80. B edrettin C öm ert, A bdi İpekçi, Cavit Orhan Tütengil,
Bedri K arafakioğlu, Ü m it K aftancıoğlu, Ü m it Doğanay, Sevinç Ö zgüner, D oğan
Ö z ... B unları A llah uğruna öldürecek b ir m üm in yok m uydu? Bulundu, vardı.
Pusular kuruldu. H erkes bizden olana kadar m ukatele devam edecekti.

5 Buhârî, C ihad/15/1, Rehn/3, Tecrîd, hadis 1578; M üslim , Cihad/119, hadis 1801; Ebu Davud,
C ihad/169, hadis 2768.

342
Youtube: Tanrı Mı Varmış
K adınlar ve Ç ocuklar O nlardansa

K im ler öldürülebilirdi? "Eli silah tutan tüm erkekler öldürülebilirdi." H enüz


aklını belleğini yitirm em iş olan yaşlılar da öldürülebilirdi. A m a deliler öldürüle­
m ezdi. Bu hükm ün de istisnası vardı. E ğer deli., savaşır durum daysa, zenginse ya
da hüküm darlık m akam ındaysa öldürülürdü.
P eygam ber şöyle em retm işti:
"M üşriklerin yaşlılarını öldürün de, çocuklarını bırakın!"6
B u em ir, K urayza Y ahudilerinin öldürülm esi sırasında verilm işti. Ç ocukla­
rın bırakılm ası isteniyordu. Ç ünkü onlar ele geçirilm iş değerli ganim etlerdi,
köle yapılacaklardı. Bu katliam da, P ey gam ber'e dil uzattığı için bir kadın da öl­
dürüldü.
G ene gece baskınlarında kâfirler toptan kılıçtan geçirilirken, evler yakılıp yı­
kılırken öldürülenler arasında "kadınlar ve çocuklar" da bulunuyordu.
B unun üzerine Peygam ber'e, arkadaşlarından biri şöyle sordu:
- Ya R esulallah! Evlere yapılan gece baskınlarında m üşriklerin kadınları, ço ­
cukları da öldürülüyor ne dersin?
- O nlar da öbürlerindendir. K adın ve çocuklar da onlardandır.7
Ya "bizden" olan kadınlar, M üslüm an annelerim iz, eşlerim iz, kız kardeşleri­
m iz, arkadaşlarım ız?
O nlar erkeklerin yönetim ine boyun eğm eliydiler. E ğer uslu davranm azlarsa,
"Öğüt verin, yataklarından ayrılın, yine de yola gelm ezlerse, onları dövün" di­
yordu kutsal kitap. (N isâ Suresi, ayet 34.)
M üslüm an kadınının kısm eti de, şiddet idi.

A teşte Yakm ak A llah'a A it A m a ...

Peygam ber, ateşe atarak öldürm eyi doğru bulm uyordu.


Hz. M uham m ed, bir gün M uham m ed oğlu Ham za'yı çağırır. Onu bir savaş
birliğinin başına kom utan olarak atar ve şu buyruğu verir:
- Falan kişiyi bulursanız, ateşe atıp yakın!
H am za birliğiyle yola çıkm ak üzeredir. O sırada Peygam ber H am za'yı yine
çağırır. Bu kez şöyle konuşur:
- F alancayı bulursanız ateşte yakın, dedim . A m a önce öldürün, sonra yakın.
Ç ünkü ateşte yakm a cezasını, yalnızca ateşi yaratan verebilir."8

6 Ebu D avud, C ihad/121, hadis 2670; Tirm izî, Siyer/29, hadis 1583.
7 Ebu D avud, C ihad/102, hadis 2638; C ihad/121, hadis 2672; îbn M ace, Cihad, hadis 2840; A hm ed
İbn H anbel, 4/46; Tirmizî, S iyer/l 9. hadis 1570.
8 Ebu D avud, C ihad/122, hadis 2673.

343
Youtube: Tanrı Mı Varmış
E bu H ureyre anlatıyor. Bir gün P eygam ber bizi, bir savaş birliği olarak düş­
m ana gönderiyordu. O sırada, K ureyş'ten iki kişinin adlarını vererek şöyle dedi:
- B unları yakaladığınızda ateşte yakın, ikisini de!..
Peygam ber bir süre sonra dönüp em rini şöyle düzeltti:
- Size, onları bulursanız ikisini de yakın, dedim , am a yakm ayın. Ç ünkü ateş­
te yakm a cezasını, yalnızca A llah verir. Siz bu iki kişiyi yakalayıp öldürün yal­
nızca.9
P eygam ber'in tutum u buydu, am a O 'nu izleyen halifeleri A llah'a m ahsus olan
ateşe atm a cezasını pekâlâ uygulayabilm işlerdi. H atta bunu yaparken, icazeti
P eygam ber'den aldıklarını bile söylem işlerdi. Ebubekir, Peygam ber'in ölüm ün­
den sonra başgösteren dinden dönm e (ridde) olayları sırasında kom utanlarına şu
talim atı verm işti:
- D aha da direnirlerse dem irle dağlayın, ateşte yak ın !10
Ve bu talim at uygulanm ıştı: H alid İbn Velid, savaş sırasında, "ateş çukurları"
açtırm ış, yaktırdığı ateşin içine, birçok kim seyi diri diri attırıp yaktırm ıştı. Kadın
da vardı bunların içinde. Bir tutsak kadına, M üslüm an olm ası önerilir. K adın k a­
bul etm ez. Bunun üzerine yanan ateşe atılacağı söylenir. K adın, "Hoş geldin
ölüm! Yazık ki başka kurtuluş yolum yok. O yüzden kendim i atıyorum ateşe" an ­
lam ındaki şiirini okuyarak kendini kaldırıp ateşe atar.11
E bubekir'e "ateşte diri diri yakm a cezası"nı nasıl verdiği sorulduğunda, H ali­
fe, Peygam ber'in bu tür cezaya izin verdiğini söyler.
İnsanları, inançlarını bırakm ıyorlar diye, "ateş çukuru"na attırıp yaktıranlar-
dan birinin de Ali olduğu aktarılır: B uhârî'nin de yer verdiği bir hadiste, A li'nin
"bir topluluğu ateşe attırıp yaktırdığı" İbn A bbas'a söylendiğinde, İbn A bbas'ın
şöyle dediği belirtilir:
- Ben olsaydım bunu yapm azdım . Ç ünkü Peygam ber "T anrının verdiği bi­
çim de ceza verm eyin!" dem işti. Ben olsaydım öldürürdüm yalnızca.12
G ünlerden 14 M ayıs 1987. E dirne B eypazarı'ndayız. Ertan G ökçen adındaki
kişi, evi barkı olm adığı için b ir arabada yatıp kalkan 56 yaşındaki N ecm ettin Ye-
dikardeşler'in üzerine ispirto döküyor ve yakıyordu. Gerekçe, N ecm ettin'in R a­
m azan ayında içki içm esiydi.13

9 Buhârî, Cihad/107, 149; Ebu Davud, Cihad/122, hadis 2674; Tirmizî, S iyer/20, hadis 1571.
10 Taberî, Tarih, 1/1881-1885; Leoni Gaetani, İslâm Tarihi, çeviren H üseyin Cahid, İstanbul, 1926,
8/276.
11 Habiş, yaprak 28-34; Caetani, aynı kitap, 8/306.
12 Buhârî, Cihad/149; Tecrîd, hadis 1264; N eseî, Tahrimu'd-Dem/14.
13 G üneş, 15 M ayıs 1987.

344
Youtube: Tanrı Mı Varmış
E vlerini, A ğaçlarını Yakın!

P eygam ber'in dönem inde "gece baskınları" düzenlenirdi. Peygam ber'in em ­


riyle "Öldür, öldür!" şiarlan haykırılırdı. Sonra da yağm aya girişilirdi.14
F ilistin'de "Ü bnâ (sonraları 'Y übnâ')" denen bir yere Peygam ber bir baskın
düzenlem işti. B askını yapacaklara da şu buyruğu veriyordu:
- Sabahleyin Ü bnâ'ya (ansızın) baskın yap ve orayı yak! Ve "Übnâ" köyü y a­
kılıyordu. İçindekilerle birlik te.15
D üşm anın bulunduğu yerdeki ağaçlar, ürünler de yakılır ya da kesilirdi.
Peygam ber, Benû N adîr kabilesinin hurm alıklarını yaktırm ıştı, ayrıca kestir­
m işti. H aşr S uresi'nin 5. ayetinde bu olaya kısaca değiniliyordu: "İnkârcı kitap
ehlinin yurtlarında hurm a ağaçlarını kesm eniz veya onları kesm eyip gövdeleri
üzerinde ayakta bırakm anız, A llah'ın izniyledir. A llah, yoldan çıkanları böylece
rezilliğe uğratır."
Bu ayette geçm eyen "yakm a olayı" hadislerde yer alıyordu.16
İslam hukukunda, cihad sırasında, düşm an kesim indeki yaş ağaçların kesile­
bileceği, kesilm eden yakılabileceği hükm e bağlanm ıştı.17
Hz. Ö m er’in kılıcından kurtulam ayan ise, insanlığın büyük bir kültür hâzine­
si, İskenderiye K ütüphanesi'ydi.

Vaat E dilen G anim et

K âfirlerin yalnız kanları değil, m alları m ülkleri de h elaldi.18


Hz. M uham m ed, H icret'in 2. yılında bir K ureyş kervanını vurm ak üzere sefer
em retm em iş m iydi? B edr gazasına yol açan gelişm elerin başlangıcı, böyle bir
kervan basm a olayıydı.
B ugün Birleşm iş M illetler A nlaşm ası veya Avrupa İnsan H aklan Sözleşmesi
veya Uluslararası Helsinki Belgesi ne derse desin, fetih hakkı K ur'an'da öngörül­
müştü. Ü stelik bunun için koskoca bir sure indirilmişti. Fetih Suresi dışında Enfâl
Suresi de vardı. Ganimetler, A llah’ın ve Resulündü (Enfâl Suresi, ayet 1). A ynca
A llah M üslüm anlara "savaşta elde edecekleri birçok ganim etler vaat ediyordu".

14 Ebu D avud. C ihad/102, hadis 2638; İbn M ace, C ihad/30, hadis 2840.
15 Ebu Davud, Cihad/91, hadis 2 616, c.3 , s.88. Ayrıca s,124'teki 2 nolu not: İbn M ace, Cihad/31,
hadis no. 2 8 4 3 , c.2 , s.948.
16 Buhârî, C ihad/154, Hars/6, M eğazi/14, T esir/59/2, Tecrîd, hadis 1576; M üslim , C ihad/29-31,
hadis 1746; Ebu Davud, C ihad/91, hadis 2615; Tirm izî, Siyer/4. hadis 1552; İbn M ace, C ihad/31,
hadis 2845; Dârimi, Siyer/22; A hm ed İbn Hanbel, 2/8, 52, 80.
17 D âm âd, c. 1, s.496.
18 D â m â d , c . l , s.494.

345
Youtube: Tanrı Mı Varmış
Savaş esirleri dahi, K ıır'an hüküm lerine göre ganim et cüm lesindendi. K öleli­
ğin kaldırılm asına dair gelm iş geçm iş yasalar, böyle bir hükm ü kaldırabilir m iy­
di? M üm inlerin eline düşen kâfirler, kadın ve çocuklar dahil savaşa katılan M üs-
lüm anlar arasında bölüşülecekti. B öylece daha önce Arap kabileleri arasındaki
savaşlarda geçerli olan kurallar, İslam da da sürüp gidiyordu.
Yıl 1978. A ralık ayı, gene M araş'tayız. Cam i hoparlöründen yükselen ses
şöyle bağırıyordu: "Sizler yoksulsunuz, k âfir A leviler zengin, onların elindekiler,
siz m üm inlerin hakkıdır."

K ısas Size Farz K ılındı

İslam , yeni bir dünya nizam ı getiriyordu. Bu nizam , kuşkusuz C ahiliyye ça­
ğının anarşi ve zorbalığından daha ileriydi, belli bir uygarlaşm anın hukuki çer­
çevesi getirilm işti. İnsanlar yeni nizam a uyacaklardı. Bunun yaptırım ı, hem bu
dünyada hem de öteki dünyada en ağır cezalardı.
Bu dünyadaki cezalar, özet olarak kısasa kısastı.
B akara Suresi şöyle diyordu: "Ey inananlar, öldürm ede kısas size farz kılın­
dı. H üre hür, köleye köle, kadına kadın." (B akara Suresi, ayet 178.)
Bu şekilde kısas istem ek ölenin velisinin hakkıydı. E ğer bir M üslüm an erkek,
kâfir erkeği öldürürse, kısas uygulanm azdı. B akara Suresi, cezayı bireye değil,
eski kabile hayatının bir kalıntısı olarak topluluğa verm iş oluyordu. Ö lenin kar­
şılığında kan bedelini, öldürenin topluluğundan bir eşidi oluşturabiliyordu. Kısas
yerine bedel de ödenebilirdi. K adın M üslüm anm değeri, erkeğin yarısı kadardı.
D iğer cezalar da, yapılanın m isliyle kısastı. "Eğer bir topluluğa azap edecek­
seniz, size yapılan azabın eşiyle azabedin." N ahl Suresi'nin 126. ayetinde böyle
em rediliyordu.
K ısasa kısas uygulanarak organ kesm e türünden cezalar yanında, kırbaçla­
m ak gibi gene ezaya dayanan cezalar da vardı.
Zinanın cezası ise recm idi. Yani toprağa göm üp taşlam ak.

D eriler Piştikçe Yenilenecek

A hiret cezası ise şiddet, şiddet ve şiddetti.


A llah, "ayetlerini inkâr edenleri yakında bir ateşe sokacak, derileri piştikçe,
onların azabı tatm aları için derilerini y e n ile y e c e k ti (N isâ Suresi, ayet 56). A ltın
güm üş biriktirip, bunları A llah yolunda harcam ayanların alınları, yanları, sırtla­
rı, alevli cehennem ateşinde kızdırılan bu biriktirdikleri altın güm üşlerle dağla-
nacaktı. G ünahkârlara cehennem de kanlı, irinli sular içirilecekti. K atrandan
göm lekler giyecekler, yüzleri ateşlerde dağlanacaktı. Yardım diledikleri zam an,
onlara erim iş m aden gibi bir su verilecekti. Erim iş m aden karınlarında kaynaya-

346
Youtube: Tanrı Mı Varmış
çaktı. Tepelerinden aşağı kaynar sular dökülecekti. O nlar için dem irden gürzler
vardı. A teşten döşeklerde yatacak, cehennem de yüzüstü sürünecek, üzerlerine
ateşten örtüler örtülecekti.
K orku, korku, korku. K utsal kitap, sık sık, "Allah korkusunu" vurguluyor, fa­
kat "A llah sevgisi"ne çok az y er veriyordu. "Bu K ur'an, sizi ve ulaşılacak h e rk e ­
si korkutm ak için vahyolundu" deniyordu. (En am Suresi, ayet 19.) A llah, Pey-
gam ber'e "Bu kitap sana korkutm an, insanları da öğütlem en için indirilm iştir" di­
yordu. (A 'râf Suresi, ayet 1.) "Ey örtüsüne sarınm ış kim se, kalk ve korkut."
(M üddessir Suresi, ayet 1 ve 2). A llah'ın seslenişi buydu.

"Türkler İşkenceye Alışık"

H elsinki İzlem e (W atch) K om itesi, 1985 A ralık ayında T ürkiye'de insan


h ak ların ın zedelenm esine ilişkin bir rap o r h azırlam ıştı. Bu raporda, A nkara'd a­
ki A B D E lçiliği y etkililerinin g örüşlerine de yer veriliyordu. A m erikalılar,
"T ürklerin şiddet eğilim li b ir to p lu m o ldukları için işkenceye alışkın bulu n d u k ­
ları" kam sındaydılar. B aşbakan T urgut Ö zal, A N A P grubunda yaptığı bir k o ­
nuşm ada, "Bu bir bakım a doğrudur" d iy o rd u .19 B aşbakan'a göre "kavgacı" bir
toplum duk. "O sm anlı dönem inde cem iyetim iz hoşgörülüydü. A ncak zam an bi­
zi d ah a sert hareket eden bir toplum haline getirm işti."
T oplum um uz işkenceye gerçekten alışık m ıydı?
A nadolu halkının büyük acılar çektiği bir gerçekti. En büyük acılan ise S el­
çuklu ve O sm anlı sultanlanna borçlu olduğum uza tarih tanıklık ediyordu. Sel­
çuklu Sultanı Sancar'm yüz binlerce T ürkm eni k ın p geçirm esi, tarih sayfaların­
da duruyordu. M elik Şah da B atm îlere karşı atalannı aratm am ıştı. Yavuz Selim
ise on binlerce A levi köylüsünü kılıçtan geçiriyor ve A nadolu'yu kılıç zoruyla
Sünnileştiriyordu. C elali isyanlarını kaplayan b ir yüzyıl, Osm anlı hoşgörüsünün
başka bir sahnesiydi. K uyucu M urat Paşa, kestiği insanların kellelerini kuyulara
doldurtm akla tarihe nam salıyordu.

Dört H alifeden Ü çünü M üslüm anlar B ıçakladı

B ütün bu tarihsel olaylar bir yana, dinsel eğitim , ulaşabildiği insanlara, bir
şiddet kültürü verm işti: K orkutm alar, cehennem azapları, yanm alar, ateşlere atıl­
malar. İnsanım ız, yüzyıllar boyu günlük hayatında hacıdan hocadan, dedesinden
atasından, anasından babasından bu şiddet kültürünü alıyordu. Trenlerin cam la­
rına taş atan, sokak lam balarının fincanlarını kıran, şam piyonluğu kaybedince öf-

19 C u m h u riyet, 2 N isan 1986.

347
Youtube: Tanrı Mı Varmış
keyle, kazanınca bu kez sevinçten ortalığı yıkıp geçen insan davranışlarında, o
şiddet kültürünün bir etkisi yok m uydu? K an davası, O rta Asya kökenliydi, am a
İslam kurallarıyla da pekişm iş ve bugünlere gelm em iş m iydi?
ErzincanlI M üslüm K oca, 52 günlük oğlu M irzap'ı diri diri keserek A llah'a
kurban ediyordu. M üslüm K oca, 1962 yılında bir iftiraya uğram ıştı ve kurtulun­
ca ilk doğacak oğlunu A llah'a kurban adam ıştı. M üslüm Koca, ilham ını acaba
hangi kültürden alm aktaydı?
T ürkiye'de örülen K ur'an kursları ağı, im am hatip okulları, dinî vakıflar ve
yurtlar, acaba K ur'an ve hadislerin günüm üze ışık tutucu olduğunu yayarken,
toplum um uzda hangi geleneği, hangi kültürel m irası besliyorlardı? Ve onlara
karşı ayetlerle hadislerle cevap verm e telaşındaki "laiklerim iz" hangi ideolojik
ve kültürel zem ine kaym ışlardı?
K âfirin kam helal kılınm ıştı.
Yahudiden H ıristiyandan dost edinm eyin denm iş, O sm anlı tarihinde onlar da
"kâfir" kategorisine sokularak üzerlerine sefer edilm iş, toprakları fethedilm işti.
T ürkler de İslam ın kılıcından nasiplerini alm ışlardı. Em eviler, on yıllarca
"kâfir" T ürklerin kanını dökerek, M üslüm anlığın gereğini yapm ışlardı.
A levi kılıçtan geçirilm iş, dağlara sürülm üştü. Şeyhülislam fetvaları, A levi k a­
nm a "helaldir" diyordu.
Evet, çıkıp denebilir ki: "B ütün bunlar b a n ş içindir, herkes M üslüm an olun­
ca insanlık da sonsuz bir b a n şa ulaşacaktır."
Bu sonsuz barışa nasıl inanılacaktı k i...
Peygam ber'in dört halifesinden üçü bıçaklanarak öldürülm üştü. Ömer, O s­
m an ve Ali'yi hançerleyenler de M üslüm an değiller miydi?
İslam ın barışında kim için can güvenliği vardı, Peygam ber'in torunları bile
zehirli kılıçla öldürüldükten sonra!
2000'e D oğru
7 Haziran, 1987, yıl 1, sayı 23

Youtube: Tanrı Mı Varmış


"DİYANET KUR A N IN D A B Ü Y Ü K YANLIŞ"

8 O cak 1990 günlü Sabah gazetesinin birinci haberinin başlığı. İslam inanır­
larını heyecana boğan ya da buna yönelik b ir başlık. A ltında da iki K ur'an sayfa­
sı ve çevirisinin fotokopisi. B irinin üzerinde "doğrusu", öbürünün üzerinde "ha­
talısı" diye yazılı. "D iyanet K u r'an 'ı"... ve "büyük y an lış"... D üşünebiliyor m u­
sunuz? "D iyanet'in" bir "Kur'an'ı" olduğu ve bu "K ur'an'da" da "yanlış" hem de
"büyük yanlış" bulunduğu "haber"i duyuruluyor kam uoyuna. K am uoyu, Sabah
gazetesi sayesinde "D iyanet K ur'an'ı" diye bir "Kur'an" bulunduğunu ilk kez du­
yup öğreniyordu. Ve öğreniyordu ki bu "K ur'an'da büyük yanlış" var.
9 O cak günlü S a b a h 'ta da yine birinci haber: "K ur'an'daki H ata V ahim .” B ir
gün önceki haber de hem en altında gösteriliyor. O nuru S a b a h 'a ait bir buluş o l­
duğunu görm em iş olanlar da görüp öğrensinler d iy e ... K am uoyuna bir kez daha
duyuruluyor ki, "K ur'an'da vahim bir hata" var.

O rijinal K ur'an Yok

B ugün dünyanın hiçbir yerinde "K ur'an orijinal elyazm ası" yoktur. Birinci
"aslı" da (beze, kâğıda, hurm a dalm a, yufka taşa, deriye, kürek kem iğine, kabur­
ga kem iğine, ağaç kabuğuna yazılı olan), bundan alınıp oluşturulan İkincisi de
(H afsa'nın sandığındaki) ve bundan yararlanılarak birkaç nüsha yapılan üçüncü-
sü de bugün bulunm uyor. Birinci ve İkincisi "yakıldığı" için yok. Ü çüncüsüyse
ne "hikm et"se, bulunm ası gerekirken bulunm am akta. B ununla birlikte var göste­
rilm ekte. Bugün eldeki K ur'an, M uham m ed'in "vahy" diye yazdırdığı K ur'an'ın
ne "aynı"sıdır; ne de "tam am ı"dır. İbn Öm er, şunlan söyler:

"H içbiriniz K ur'an'ın tüm ünü elim de bulunduruyorum dem esin. B iliyor m u
ki, K ur'an'ın çoğu, yok olup g itm iş tir..." 1

N e var ki, Sabah, "K ur'an'daki vahim hata"dan söz ederken, "K ur’an"ın k en ­
disinden, "K ur'an'daki yanlışlardan, tutarsızlıklardan, çelişkilerden, akıl ve bili­
me aykırılıklardan" söz etm iyor. E debilir m i hiç? Sabah'm anlatm ak istediği baş-

1 Bkz. C elaleddin Süyuti, el-İtkan f i U lum ü’l-Kur'an, Mısır, 1978, 2/32. Ayrıntılı bilgi için bkz.
"Asıl Kur'an Yakıldı" başlıklı yazı.

349
Youtube: Tanrı Mı Varmış
ka. Bu sevgili gazete, "K ur'an"ın kendisindeki "yanlış"tan değil, D iyanet'in res­
m î çevirisinde "yanlış" bulduğu bir "anlam "dan söz etm ek istiyor. "K ur'an çevi­
risindeki yanlış" diyecek yerde, "K ur'an'daki yanlış" diyor. Yani "K ur’an"la "çe-
viri"yi ("m eal") birbirine karıştınyor. 10 O cak 1990 günlü sayısında da "D iya­
net'in Hatalı K ur'an'ını Savcı İncelem eye Aldı" başlıklı (1. sayfada) haberiyle de
bu karıştırm ayı sürdürüyor. S ürdürecektir d e ... Ve böylece, "haber" için yaptığı
"incelem e ve araştırm a"nın ne denli "ciddi" (!) olduğunu bununla da bir güzel or­
taya koyuyor.

İslam ın "N am us"unu K urtarm aya Soyunanlar

- Sabah gazetesi
- D iyanet İşleri Başkanlığı
- K ültür B akanı N am ık K em al Z eybek
- Ve "ötekiler".
"K urtarıcılar", büyük bir coşku içinde. İslam ı savunm anın c o şk u su ... Bakara
Suresi nin 191., N isa Suresi'nin 89., 91. ve Tevbe Suresi'nin 5. ayetlerinde, "inan­
m azlar" gösterilerek M üslüm anlara; "...n e re d e bulursanız orada öldürün!" buy­
ruğu verildiği, M uham m ed'in yakın arkadaşlarının da içinde bulunduğu Cemel
O layı'nda (9 A ralık 656'da) A işe kesim inden 13 bin, Ali yandaşlarından da 2 bin
kişinin İslam adına hayvan boğazlanır gibi boğazlandıkları, yani M üslüm anların
bile birbirini kırdığı ve daha nice olaylarla İslam şeriatının "kan dökücülüğü" bi­
lindiği halde; "dinim iz adam öldürün dem ez!" savıyla "kahram anca" ileri atı'm a-
nın c o şk u su ... G enç T ürkiye Cum huriyeti, lideri A tatürk, İslam şeriatını, en baş­
ta, bu şeriatın çağdışı bir hukuk anlayışı ve buna bağlı olarak kan dökücülüğü ne­
deniyle ortadan kaldırm am ış m ıydı? Şeriatın çağdışılığı, kan dökücülüğü, tem el
kitabı "K ur'an"dan değilse nereden kaynaklanıyordu? Bunları soran, araştıran
kim ? K ur'an'dakileri savunm ak, "Ş E R İA T 'ı savunm akla eşanlam lı. "Dinim iz"
denirken, anlatılm ak istenen ne? "Şeriat özlem cileri", "D EV LET"i her bir yan­
dan kuşatm ış olarak "ha geldik, ha geleceğiz!" diyorlar. Ayak sesleri duyuluyor
gibi. "Ü m m et" ve "sürü (reâyâ)" niteliğinden uzaklaştırılıp "çağdaş uygarlık dü­
z e y i n e ulaşm ası sağlansın diye "kişilikli bir toplum (ulus)" yapısına kavuşturul­
m ak istenen bir toplum da, Türkiye C um huriyeti’n d e ...
S a b a h ın çıplak bacaklarla öpüştürdüğü K ur’an'ın savunuculuğunu yapm ası
yeni değil. Zam an zam an bunu yapar. Ö rneğin 12 Tem m uz 1989 günlü sayısın­
da, "B ir K ur'an M ucizesi Daha" başlıklı bir haber yayınlam ıştı. A rka sayfada,
sayfayı kaplar b içim d e... "Prof. Dr. C evat Babuna" adlı bir adam ın, gülünç mü
gülünç savlarına dayandırm ıştı haberini. Bu derginin 30. sayısında, "Din Bilgisi"
köşesinde, gerekli karşılığı alm ıştı.

350
Youtube: Tanrı Mı Varmış
Şim diki de bir başka türlü.
Sabah İslam ı, K ur'an'ı savunm a alanındaki "ileri ham le"sini daha çok "RA-
M A Z A N "larda yapar. Ö teki gazeteler g ib i...

" B a y r a m D eğil S e y ra n D eğil" S a b a h 'a


N e O ld u d a B öylesine B ir C o şk u y la O r ta y a A tıldı?

"R am azan" olsa, bu tür şeyler için "olur, oluyor" denecek. Ya da daha rahat
olağan karşılanacak. Sabah'ın, durup dururken böylesine bir "incelem e ve araş­
tırm a" (!) girişim iyle İslam ın, K ur'an'm "nam us"unu kurtarm a "heves"i nereden
çıktı? B ir "gazetecilik" görevi m i yoksa bu? E ğer böyleyse, ortalığı "heyecan"a
boğan "haber"i için köklü bir araştırm a yapm ası gerekm ez m iydi? Ö yle bir aç­
m aza düştü ki, "yanlış" dediği "doğru"; "doğru" dediğiyse "yanlış". Sağlıklı bir
incelem e olsaydı bu olm ayacaktı.
B ilindiği gibi "nam us" Yunanca "N O M O S"tan gelm e. "Yasa", özellikle "din­
sel yasa", "kural" anlam ında. "H adis”lerde de geçen bu sözcük, "din"de son d e­
rece önem lidir. H adiste belirtilir ki, "M uham m ed'e indirilen N A M U S, M usa'ya
indirilen N A M U S'un aynı"dır.2
S a b a h 'm "h ab er'in e konu olan B akara Sııresi'nin 54. ayetinde, M usa'nın ve
İsrailoğuiları'nın m asalsı öyküsünün bir bölüm ü anlatılır. Yani sözkonusu olan,
"M usa'nın N A M U S"udur. Bunu kurtarm ak, islam da, M uham m ed'in de nam usu­
nu kurtarm a anlam ına gelir. D em ek ki, kurtarm a işini üstlenm iş görünenler, ba-
şarabilseler, "iki nam us birden" kurtarm ış olacaklar! A m a ileride de görülecektir
ki, bunu başaram am aktalar. Yani ne "Tevrat"m , ne de "Kur'an"ın anlattıklarını,
akla, bilim e, çağa uydurm a girişim leri başarılı.

Y a ra tıla n "H e y e c a n " la , A yaso fy a'y ı C a m i Y ap m a G irişim le ri,


D ik k a tle rd e n U z a k la ştırılm a k İs te n iy o r O lm asın!

K ilise olarak birinci açılışı 360'ta, yangın nedeniyle yeniden yapıldıktan sonra
ikinci açılışı 415'te, başka bir yangın (532'de) yüzünden yok olup yeniden yapılın­
ca üçüncü açılışı 537'de olan Ayasofya, "Fatih"in İstanbul'u alm asına değin K İL İ­
SE olagelmiştir. Bu tarihden 1934'e değin de, İslamın kendinden başka dinlere n a­
sıl baktığının sayılam ayacak belgelerinden biri olarak "CAMİ" diye kullanılmıştır.
Ve m odem Türkiye'nin kurucusunun eliyle de "M ÜZE" yapılıp uygarlığa arm ağan
edilmiştir. A m a İslam şeriatı ve özlem cileri için "uygarlık" ne dem ek? "İslarn"dan
başka "uygarlık" olabilir mi? Dahası başka "din" olabilir mi? Kur'an'm "Tanrı"sı
soruyor: "Tanrı'nın dininden başka bir din mi istiyorlar?" (Âl-i İm rân Suresi, ayet

2 Bkz. Buhârî, e's-Sahîk, Bed'ü'l-Vahy/3; M üslim , e's-Sahîh, K itabu'l-İm ân/252, hadis no: 160.

351
Youtube: Tanrı Mı Varmış
83.) Yani "Hiç olur mu?!" Ve açıkça duyuruyor: "Tanrı katında DİN, yalnızca İs-
lamdır." (Âl-i İm rân Suresi, ayet 19.) Yine açıkça şunu diyor: "Kimi İslam dan baş­
ka bir dine yönelirse onunki kabul edilm eyecektir..." (Al-i İm rân Suresi, ayet 85.)
A tatürk'ün Ayasofya'yı "M ÜZE" yapm asını, ŞERİAT çevreleri bir türlü sindi-
rem em işlerdir. Z am an zam an seslerini yükseltm işlerdir:
"Ayasofya, cam i olarak ibadete açılsın!" d iy e ...
Şim di daha büyük bir güç bulm uşa benziyorlar ve seslerini daha da yükselti­
yorlar. A N A P G enel Başkan Y ardım cısı G alip D em irel de, Cum huriyet'e, laikli­
ğe, A nayasa'ya bağlı kalacağına ilişkin "and"ını unutm uşçasına "Fatih tarafından
cam iye dönüştürüldü, ibadete açık kalm ası da Fatih'in vasiyetidir" diyor. (6 O cak
1990 günlü Cum huriyet.) F atih’in böyle b ir "vasiyet"te bulunm aya hakkı varm ış
gibi.
B asında yer alan haberlere göre, "Ayasofya'yı cam i yapm a girişim leri", ol­
dukça ciddi boyutlarda. "Türbanın serbest bırakılm ası"nı sağlam akla nice adım ­
lardan biri daha atılm ıştı. Şim diyse nice başka adım lar atılm ak isteniyor. "Aya-
sofya'yı cam i yapm a", sonra "çifte standart, dem okrasi, ö zg ü rlü k ..." türünden
sözlerle, kim i çağdaş kesim in de kandırılıp içine çekildiği bir güçle Türk C eza
Y asası'nın 163. m addesini kaldırtm a ve ö te si... İşte tam bu sırada, bir bakıyoruz
ki, Sabah ortaya "haber" diye gerçekten uydurm a bir sav atıyor ve seçtiği söz­
cüklerle de, haberi veriş biçim iyle de, kam uoyunu coşkulandırıyor.
Bunda, birtakım çabaların gözden kaçırılm ak istendiği düşünülürse çok mu
aşırı bir kuşkuculuk olur?
Şim di asıl konuya dönelim ve S a b a h m sözünü ettiği ayetin çevirisi yanlış m ı,
değil m i görelim :

T üm Uzm anlar, Sabah'ın "Yanlış" D iye Sunduğu Çevirinin


D oğru O lduğunu B elirtm ekte B irleşiyor

B akara Suresi'nin 54. ayetinin D iyanet çevirisindeki anlam ı şöyledir:


"M usâ, m illetine: 'Ey m illetim! B uzağıyı TANRI olarak benim sem ekle ken­
dinize yazık ettiniz. Yaradanınıza tevbe edin, tevbe etm eyenlerinizi öldürün. Bu,
yaradanm ız katında sizin için hayırlı olur. O, dâim a, tevbeîeri kabul ve m erham et
eden olduğu için tevbenizi kabul eder' dem işti."
Sabah'm haberinde üzerinde durulan nokta, "tevbe etm eyenlerinizi öldü­
rün! "dür. Sabah, bunu yanlış buluyor.
Bu söz, ayetteki "fektulû enfüseküm " sözünün karşılığı olarak yer alıyor çe­
viride.

352
Youtube: Tanrı Mı Varmış
B urada, bir "N EFS", öbürü de "KATL" olm ak üzere iki sözcük var. "N efsini­
zi katledin" dem ek.
Sorulacak soru şu:
B uradaki "NEFS" ve "KATL" sözcüklerinin anlam ı nedir?

%r r AT
o* •i«*’ ^1'i J ) Ğj * u>
^ J ^ J * o* d (ijtr (*r~»\
J ü ¿6*-* W ¿ b j l Û jy-A t J 5 ^ . J k a Jp ^
^ »IJLI O j Ç ¿ j j t t ¿ J b J İ J * ^ tJ I ¿ b Jİ> ^ 1 JU 41J : J U İ 4 r jM

Ü A \ > '> y j / h « *JI j i i W U *j • J * V ^ l ^ (fL iU jfc S İ)

ıJy t t i ^ ^ j . j ^ > W ^ t (^ û r vuıij«rjaiUL^iâî


J » « l ı «t ^1û* ^ : iL d l o-*WU*u J£ ûi
ÜA ¿jt*-. ü}f3Ü < pL J%-> o- ût o ii ll jjJak ¿ î-rJ tj-

Fahruddin-i Razi e't-Tefsiru'e-Kebir, Beyrut, 3/82,


işte 54, ayetteki gerçek.

Sabah, buradaki "nefs"i, kim i zam an Türkçede kullanılan "nefsi ıslah etm ek"
ya da "nefsi tem izlem ek" deyim lerindeki nefs" anlam ında alıyor. B aşvurduğu
"İslam bilginleri"nden (!) bu bilgiyi alm ış. B una göre ayetteki "nefs", Türkçede
kullandığım ız "nefsi yenm ek", "nefse uym ak" gibi deyim lerde hangi anlam day­
sa o anlam dadır. Buradaki "kati" de, "öldürm ek" dem ekse de, gerçek anlam ında
değil, "soğanı tuzla ezip öldürm ek"teki, "bu iş bizi öldürdü"deki, "bugünü, bu za­
m anı öldürdük"teki gibi "m ecaz" anlam ındadır.
A caba gerçekten de, bu sözcüklerin, söz konusu ayetteki anlam lan böyle m i­
dir?
B unu öğrenm ek için önce, K ur'an'daki hangi sözcüğün hangi anlam da ya da
anlam larda kullanıldığını incelem iş olan, İslam dünyasında da tam güvenilen u z­
m anların ("ulem a") kitaplarına bakalım :

R âğıb'ın "M üfredât'T

İsfahanlı Râğıb, tüm İslam dünyasında son derece önemli ve güvenilir bulunan
ünlü el-M üfredât f i Garîbi'l-Kur'an adlı, Kur'an'daki sözcükleri tek tek ele alıp an­
lamlarını verdiği kitabında, bu ayetteki "NEFS"e "KİŞİ" anlamını veriyor. "KATL"i

353
Youtube: Tanrı Mı Varmış
de "mecaz" anlamıyla değil, kendi gerçek anlamıyla alıyor. Bu durum da ayetteki
"nefsi katletmek", herkesin bildiği "adam öldürmek" anlamındadır. Râğıb, ayette
yer alan, "fektulû enfüseküm"e, "li yaktül ba'daküm ba'dan", yani "kiminiz kim ini­
zi öldürsün!" anlamını veriyor. Sonunda ayetteki sözcükleri "mecaz" anlamında kul­
lanan da bulunduğunu belirtiyor.3
Kuşkusuz her sözcüğe, diledikleri türden "mecaz" anlamlar verenler her zaman
bulunagelmiştir. "SûiT'lerin "te'vilâf'ı ünlüdür bu alanda. Ama ciddi incelemeciler,
bu "te'v iriere önem vermezler.

K ur'an'daki Çokanlam lı Sözcükleri İnceleyen K itaplar

K ur'an'da, aynı sözcük bir yerde b ir anlam da, bir başka yerde başka anlam da
yer alır. En azından böyle görülür. B unu inceleyen kitaplar da vardır. Bu konu­
daki bütün kitaplarda, B akara Suresi'nin 54. ayetindeki "N EFS"e, bir toplum da­
ki ya da bir yöredeki "halk"ı (ahali) oluşturan "birey, kişi" anlam ı veriliyor. Ve
ayetteki "fektulû enfüseküm "ün de şu anlam da olduğu belirtiliyor:
"B uzağıya tapm am ış olanlar, tapm ış olanları öldürsünler. (Ya da buzağıya
tapm am ış olanlarınız, tapm ış olanlarınızı öldürsün.)"4 Bu kitaplarda, "tüm m ü-
fessirler"in şunda birleştikleri belirtilir: "Nefs", K ur'an'da 8 anlam da yer alıyor.
4. anlam ı EHL'dir. Yani, halkı oluşturan bireyler. Bakara Suresi'nin 54. ayetinde­
ki N EFS de, bu anlam dadır."5
Yani çok açık bir biçim de, "halktan suçlu olanların öldürülm eleri"nin "buyu-
rulduğu” belirtiliyor.

T üm Tefsirler de Aynı A nlam ı Veriyor

20. yüzyılın ünlüleri de içinde olm ak üzere, tüm ünlü "tefsir"ler, yani " K u r­
an yorum cuları", Sab a h 'm "yanlış" deyip ortalığı ayağa kaldırm aya yönelik y a­
yın yaptığı anlam ı veriyor söz konusu ayetteki sözlere. Bu "tefsir"lerin tüm ü de,
söz konusu ayette, "kişilerin öldürülm eleri" için "Tanrı"nın İsrailoğulları'na ses­
lendiğinin anlatıldığını yazm akta.
Tanrı seslenerek buyuruyor:
. .fektulû enfüseküm !"
Sözcük sözcük tam karşılığı şudur:
" ... H em en kendinizi öldürün!"

3 Bkz. el-M üfredât, "K-T-L" maddesi.


4 Abdurrahman İbnü'l-Cczvî, Nüzhetü'l-A'yüni'n-Nevâzır, Beyrut, 1985, s.596; D am ığânî, el Vücûh
ve'n-Nezâir, "Nefs"; Islâhu'l-Vücûh, "Nefs".
5 Abdurrahman tbnü'l-Cezvî, aynı yer.

354

Youtube: Tanrı Mı Varmış


"H em en", "fektulû" sözcüğündeki "fe"nin; "kendinizi", "enfüseküm "ün, "öl­
dürün" de; "fektulû"daki "uktulû"nun karşdığıdır. K ur’an yorum cuları, "hem en
kendinizi öldürün!" denirken de, şunun dem ek istenm iş olabileceğini belirtirler:
"(B uzağıya taparak suç işlediğiniz için) kendinizi öldürün! İntihar edin."
"(Ey buzağıya taparak suç işlem iş olanlar!) Haydi birbirinizi öldürün!"
"(Ey buzağıya tapm am ış olanlar ya da tevbe etm iş kişiler!) K endi halkınızı
(buzağıya tapm ış ve tevbe etm em iş olanları) öldürün!"
K ur'an yorum larında "nefsinizi ıslah edin (ya da tem izleyin)" anlam ı değil; bu
anlam lar var. D iyanet'in resm î çevirisindeki anlam da Kur'an yorum larındaki bu
anlam lara uygun. O lm ayabilirdi, am a uygun işte. Bu resm î çeviride, başka yer­
lerde bir dolu yanlış var, am a buradaki yanlış değil.
"Tefsir"lerin, "N EFS"e "KATL"e burada "mecaz" değil; gerçek (hakikat) an ­
lam larının verilerek, yukarıdaki biçim de anlam verilm esi gerektiğini yazm akta
birleştiklerini görm ek için kaynakları sunalım :

A rapça Tefsirler

1) Fahreddin Râzî, e't-Tefsirü'l-Kebir, Beyrut, 3/81-82.


İslam dünyasında herhangi bir kim se çıkıp da, "Fahreddin R âzî de kim o lu ­
yorm uş?" diyebilir mi?
2) Zem ahşerî, el-K eşşâf, K ahire, 1977, 1/69.
3) K âzî Beyzavî, 1/81.
4) Taberî, C am iu l-B eya n , Beyrut, 1972, 1/226-229.
5) İbn Kesir, B eyrut, 1966, 1/161-162.
6) C elaleyn, 1/8.
7) A bdullah İbn A hm ed e'n-N esefî, Tefsiru'n-Nesefî, İstanbul, 1/48-49.
8) M erâğî, M ısır, 1974, 1/120.
9) K urtubî, 1/342-343.
10) M uham m ed Reşid Rızâ, Tefsiru’l-Menâr, 1/319-320.
11) Â lûsî, 1/216.
12) M uham m ed Ebu's-Suûd, Tefsiru Ebi's-Suûd (İrşadu'l-A kli's-Selîm İlâ
M ezâya-l-K ur'an'il-K erim ), M ısır, 1928, 1/81-82.
13) H âzin, Lubâbu't-Te'vîl, İstanbul, 1371, 1/48.
14) Tantavî, el-C evâhir f î Tefsirü'l-K ur'an, Mısır, 1350, 1/72-73.
15) İsm ail Hakkı (B ursalı), R uhıt'l-Beyân, İstanbul, 1306, 1/93-95.
16) Ebu't-Tayyib Sıddîk, F ethu'l-B eyân, Mısır, 1300, 1/111.
17) M uham m ed A li e's-Sabunî, S a fvetu ’t-Tefâsir, 1/58.

355
Youtube: Tanrı Mı Varmış
T ü r k ç e T e f s i r le r

İslam dünyasında saygı gören (m uteber) Türkçe tefsir sayısı çok değil. En çok
tutulan, ünlü olanlar ve başvurulup bakılacak yerleri de şöyle:
1) Elm alılı H am di Yazır, H ak D in i K ur'an Dili, İstanbul, 1960, 1/354.
" ... fektulû enfüseküm "e "hem en kendinizi katlediniz" anlam ı veriliyor.
"N efsinizi öldürünüz" de yer alıyor, am a aynı anlam da. Yani "kendinizi öldürün"
anlam ında. Yani "enfüseküm "e ("nefsiniz"e) "KEND İN İZ" anlam ı verilm ekte.
2) M ehm et Vehbi, H ulasetu'l-B eyân, 1/128-129.
3) A yıntâbi M ehm et Efendi, Tefsir-i Tibyan, İstanbul, 1324, 1/39-40.
4) Ferah Efendi, Tesfir-i M evâkib, Tefsir-i T ibyan’ın kenarı, 1/30-31.
5) Ö m er N asuhi Bilm en, K u r’an-ı K erim ’in Türkçe M eâli Alisi ve Tefsiri, 1/54.
B ir de A rapçadan Türkçeye çevrilm iş olan bir "tefsir"i gösterelim : Prof. Sey-
yid K utub, f i Zılâli'l-K ur'an, çev. E m in Saraç, İ. H akkı Şengüler, B ekir K arlığa,
İstanbul, 1970, 1/148-149.
Sabah'ın "yanlış" dediği anlam ın, "yanlış" olm adığını ortaya koym ak için bu
kadar kaynak yetm ez mi?
D ahası da var.

Asıl K aynak Tevrat

Sabah tabii bunu da bilmiyor. Kur'an'ın birçok yerinin kaynağı gibi, Bakara Su-
resu'nun sözü edilen 54. ayetinin kaynağı da "TEVRAT'tır. M uham m ed'in öğret­
m enleri (bunlar arasında en çok adlarından söz edilenler, Addas, Yessar, CEB R ad­
lı kölelerdi.)6 kendisine, birçok şey gibi buradaki öyküyü de Tevrat'tan aktarm ış­
lardır. A m a eksik olarak ya da biraz değiştirerek, Tevrat'ta şöyle anlatılır:
"Ve dağdan inm ek için M usa'nın geciktiğini kavm görünce, H arun'un yanına
toplandı. O na şöyle dediler: 'B izin için ilah y a p ..." ’ (Tevrat, Çıkış, Bap 32: 1)
"Ve R ab (Efendi Tanrı), M usa'ya şöyle dedi: 'Git, aşağı in! Çünkü M ısır diya­
rından çıkardığın kavm ın bozuldu. O nlara em rettiğim yoldan çabuk saptılar;
kendileri için dökm e bir buzağı yaptılar; ona secde kıldılar, ona kurban kesti­
l e r . ( T e v r a t , Çıkış, Bap 32: 7-8.)
"Ve M usa döndü." (Tevrat, Çıkış, Bap 32: 15.)
"Ve M usa'nın öfkesi alevlendi, elinden levhaları attı..." (Tevrat, Çıkış, Bap
32: 19.)
"Ve M usa, kavm ın dizginsiz olduğunu gördü. O rdugâhın kapısında durup,
şöyle dedi: 'R ab'den yana olan bana gelsin.'

6 Bkz. F. Râzî, 24/50.

356

Youtube: Tanrı Mı Varmış


"Bütün Levi oğullan, onun yanına toplandılar. M usa onlara şöyle dedi: 'H er­
kes kılıcını beline kuşansın; ordugâhta kapıdan kapıya dolaşsın! Ve herkes ken­
di kardeşini, kendi arkadaşını, kendi kom şusunu öldürsün.'
"Levi oğullan, M usa'nın söylediği gibi yaptılar. Ve o gün kavm den 3 bin ka­
dar kişi düştü (öldü)." (Tevrat, Çıkış, Bap 32: 27-28.)
M usa, "öldürün" buyruğunu, "Rab", yani E fendi T ann'sı adına veriyordu. B a­
kara Suresi'nin 54. ayetinde anlatılan da işte bu. D em ek ki, "fektulû enfüse-
küm "ün anlam ı, S a b a h 'ın ve "bilgin"lerinin ileri sürdüğü gibi "nefsinizi ıslah
edin!" değil; "kendinizi (ya da içinizden suçlu olanları ya da tevbe etm eyenleri)
öldürün! "dür.
Kur'an yorum lanndan kiminde de, kaynağın Tevrat olduğu anlatılır.7

Sabah'm K aynağı K im dir ve Nedir?

B unca tem el kaynak varken, Sabah ne yapıyor? "N ebioğlu Yayınları" A rap-
çayı, hele K ur'an ve hadis A rapçasını bilm eyen A bdulbaki G ölpınarlı'm n uydur­
m a çevirisi, "Türkiye'nin en ünlü K ur'an tefsircisi" diye sunulan, aslında bir "tef-
sirci (m üfessir)" olm ayan H aşan Basri Çantay'ın "meal"idir.
H aşan Basri Ç antay'ın A rapçayı bilm ediği söylenem ez kuşkusuz. Türkçe "me-
al"i de genellikle, K ur'an'ın aslına bağlı kalınarak yapılm ış bir çeviridir. Bunu ka­
bul etm ek bir dürüstlük gereğidir. A m a, H aşan B asri Ç antay bu alanda bir kaynak
olam az. K im i yerde, akıl ve bilim karşısında, K ur'an'ın dediklerini "kurtarm a" ça ­
basını gösterm iş, bu çabaları gösterdiği yerlerde de, söz konusu ayette olduğu gi­
bi, zorlam alı yorum la yanlışa düşm üştür. Temel kaynaklar karşısında kesinlikle
söylenebilir ki, bu bir gerçektir.
Sabah bir de Lütfı D oğan'ı kaynak gösteriyor. D iyanet İşleri B aşkanlığı da
yaptı diye. M SP eski M illetvekili olan D oğan'ın bir kaynak olabileceği düşünüle­
bilir. G üngör M engi de, köşesinde, bu kişiyi "din bilgini" diye niteliyor. Lütfı Do-
ğan'ı ben de çok iyi tanırım . "M uhterem " b ir kişidir. K endisini "din bilginle-
ri'nden sayacağı kuşkulu. K endisini bir başvuru kaynağı sayacağı d a ... Temel
kaynaklara karşı, R âzî gibi eski "m üfessir"ler şöyle dursun; bir H am di Yazır, bir
Ö m er Nasuhi Bilm en karşısında bile "edeb" dışına çıkm ak isteyeceği de...
Sabah'm H üseyin H atem i’yi "ünlü dinbilim cisi" diye sunm ası ve bu konuda
ona başvurm ası ise kocam an bir ayıptır. Bu tü r ayıbı, başlangıçta, H atem i'yi "sol
kesim "e de "din uzm anı" olarak sunup tanıtm ış olan M urat Belge gibi "sosya-
lisf'le r yapm ıştır. Hatem i, b ir zam anlar, C um huriyet gazetesinin sütunlarında da,
kendisine başvurulan kişi olarak sık sık boy gösterirdi. O ysa bu adam , ne bir "tef­

7 Meraği, 1/120; Muhammed Reşid Rıza, Tefsirıı'l-Menâr, 1/320; Tantavî, el-Cevahir, 1/73; Ömer Na-
suhî Bilm en, Kur'an-ı Kerim'in Türkçe M eâl-i  lisi ve Tefsiri, 1/54.

357
Youtube: Tanrı Mı Varmış
sir" uzm anıdır, ne bir "hadis" uzm anıdır, ne bir "fıkıh" uzm anıdır, ne bir "ke-
lam "cıdır, ne bir "dinler tarihçisi"dir, ne de herhangi bir İslam i dalın uzm anlığı­
nı yapm ış b ir kişidir. K aynaklara nasıl inebilir bu kişi? Hangi "dil"iyle, hangi
"A rapça"sıyla? Farsçayı bildiği söylenir. Bu dili belki de iyi biliyordur. A m a
"Farsça" bu alanda yeterli mi? H atem i'nin İslam propagandacılığım üstlendiği b i­
liniyor. İran İslam Cum huriyeti A nayasası'm da Türkçeye çeviren kişi. Ü lkem iz­
de de İran’dakine benzer bir "C um huriyet" kurulm asını ister m i, bilem em . A m a
bilinen odur ki, bir "İslam şeriatçısı". K endi çağında bile insanların gereksinim ­
lerini karşılayam am ış olan şeriatı, şirin göstererek ve orasını burasını "yorum -
lar"la yam ayarak insanlarım ıza yeniden giydirm eye çabalar gibi bir durum u var.
H er n e y se ... Sabah ortalığı "velvele"ye veren "haber"inin "doğruluğu"na bu k i­
şiyi de kaynak olarak gösteriyor.

Sabah'ın "G üngör M engü"sünün K ur'an K urtarıcılığı

K ıyam et haberi verircesine inanırları ayaklandırm aya yönelik haberin yer al­
dığı 8 O cak günlü Sabah'ta, fotokopilerin b ir yanm a "Sabah D iyor ki" sütunun­
dan b ir parça konm uş: Ve altındaki başlık, "T ö v b e... Tövbe!" Bunun da altında
şu sözler: "D evlete teslim edilen hangi değer sağlam kalıyor ki, K ur'an sağlam
kalacaktı?"
G elsin de, İslam inanırları coşkuya, paniğe kapılm asın?!
Bu da, "K ur'an K urtancılığı"nın b ir biçim i.
B u yazının altında da, bu sütunda kurtarıcılığı üstlenen M engü'nün yazısının
3. sayfada olduğu belirtilip okunm ası salık veriliyor.
O kuyalım , bakalım :
"İnsanlığın yüzyıllardır yolunu aydınlatan K ur'an'ı K erim 'in..."
K ur'an "yüzyıllardır" bir "yol aydınlatm ış". Hem de "insanlığın yolunu"!!!
"... yüzbinlerce T ürkçe m eali, çok vahim bir çeviri ile halkım ızın elinde,
e v in d e ..."
"Yanlış" dediği şeyden, nasıl da içi tutuşuyor yazarım ızın!
"Bu kutsal kitap, A llah'a kulluğu, aileye saygıyı, insanlarla kardeş olm ayı em ­
reder."
N asıl da biliyor!
H oşgörülür um uduyla hem en bir ayet anlam ını (hem de Sabah'm güvenip
kaynak gösterdiği Ç antay'ın m ealinden) sunalım:
- "Ey im an edenler! Babalarınızı, kardeşlerinizi -e ğ e r küfrü (kâfirliği) sevip
onu im an üzerine tercih ed iy o rlarsa- veliler (dostlar) edinm eyin. İçinizden kim
onların velilikleri (dostluklan) altına girerse onlar, zâlim lerin ta kendileridir."
(Tevbe Suresi, ayet 23.)

358
Youtube: Tanrı Mı Varmış
G üngör M engü, görüyorsun ki, baban da, kardeşin de olsa, eğer "kâfir" sayı-
lıyorsa, yani İslam ın aradığı "inanm ışlık" yoksa, "dost edinem eyeceksin". D aha
sonraki ayette, "kâfiri ik"leri yüzünden dost edinm eleri inananlara yasaklananlar
arasında, "oğullar, eşler (kanlar, kocalar) ve oym aklar" da sayılıyor. K âfir olan
yakınlarını "dost edinm ek" şöyle dursun, bunlarla "cihad" edilm esini, sırası ge­
lince bunların öldürülm esini de istiyor Kur'an.
M engü'nün yazdıklarını okum ayı sürdürelim :
"(Bu kutsal kitap) insanlann barış ve istikrar içinde yaşam aları, ahirette de
m utlu olm aları için gerekli olan H U K U K ve ahlak kurallarını bildirir.”
B öyledir de, Türkiye C um huriyeti'nde "şeriat" ve "hukuku" niye kaldırıldı?
M engü, bilm em bilincinde m isin, tam b ir şeriatçı gibi savlar ileri sürüyorsun!
"K ur'an-ı K erim 'in sözünü ettiğim iz T ürkçe m ealinde, Bakara S u resin in 54.
ayetinde bir bölüm: 'TEV BE ET M E Y E N L E R İ Ö LD Ü R Ü N !' diye dilim ize çev­
rilm iş.
"Yani A llah'ın kullarına, insanlarla kardeş olm alarını em reden K ur'an, 'Ö L ­
D Ü R Ü N !1diye tah rif edilmiş."
L aflara bakın siz!
"Yaptığım ız araştırm a..."
"A raştırm a"yı kim yapm ış? G üngör M engü mü? O ysa benim telefonla yaptı­
ğım görüşm ede, Sabah'm A nkara'daki çalışanlarından B ülent Eskinat, bu "velve-
leli" araştırm ayı kendisinin yaptığını (10 gün bunun üzerinde durup çalıştığını)
ve haberi de kendisinin yazdığını söylem işti. Benim "peki asıl çevirm eni olan
Prof. Dr. H üseyin A tay'a niçin sorm adınız?" sorum a da "bulam adık" karşılığını
verm işti. D aha sonra gördüm ki, H üseyin A tay'ın da görüşüne en sonunda, yani
iş işten geçtikten sonra başvurulm uş. E ğer başlangıçta başvurulm uş olsaydı, söz-
konusu "skandal" haber oluşm ayacaktı.
"Yaptığım ız araştırm a, söz konusu ayette, 'TEV BE ETM EY EN LER İ Ö L D Ü ­
R Ü N "' denm ediğini, 'hem en yaradam nıza tövbe edip nefsinizi öldürün!' dendiği­
ni ortaya koydu."
"A raştırm a" sözcüğünü bir "bilim" ve "düşünce" adam ı kullansa, kuşkusuz
böyle rastgele kullanm az. B ilim ve düşünce saygısı, "araştırm a" kavram ına da
gereken önem i vererek saygılı olm aya, titizlik gösterm eye yöneltir insanı. G ün­
gör M engü'nün kalem inde, yani bu köşede ve bu konuda yer alan "araştırm a"ysa
içeriğini yitirm iş b ir kavram durum unda. "A raştırm a"ya bakın siz ki, "tem el kay­
n a k la rd a n hiçbirine, am a hiçbirine başvurulm am ış. Ve araştırm aya bakın ki, g a­
zeteyi, belki de benzerine kolay kolay rastlanam ayacak ölçüde bir "skandal"ın al­
tına sokm uş! G üngör M engü, sen bu "araştırm a"nla, bilm em hangi "gazeteciler
cem iyeti"nden "ödül" alabilirsin ancak!
M engü, kendisiyle "İslam ın nam usunu kurtarm a" işini paylaştığı halde, "D i­
yanet İşleri B aşkanlığı"na da yükleniyor, saldırdıkça saldırıyor. D iyanet'im izse

359
Youtube: Tanrı Mı Varmış
kendini savunm ak, daha doğrusu, yapılan çevirinin "yanlış olm adığını" savun­
m ak yerine, Sabah gazetesinin "yanlış" dediğine, "Evet, yanlış" diyor.

Ve K ültür Bakanı N am ık K em al Zeybek'in D in-İslam K urtarıcılığı

B akın ne dem iş B akan Zeybek:

"Dini yanlış anlatanlar kadar, dine zarar veren kim se olam az. K ur'an'ı bil­
m eyen insanlara K ur'an'm tercüm e ettirilm em esi lazım. B unu tercüm e
eden, dem ek ki N EFİS kelim esinin anlam ını bilmiyor. Binlerce kitap basıl­
m ış. Şim di, bu hata nasıl düzeltilecek? Bu tip tercüm eleri, K ur’an'ı bilm e­
yenlere yaptırm ak çok büyük hata."8

Prof. Dr. H üseyin Atay, oku bunları! Oku da Bakan Zeybek'in neler söylediği­
ni gör. Sen, ne "Kur'an"ı, ne de "NEFS" kelim esinin anlamını biliyormuşsun! Ö ğ­
renm ek istiyorsan, işte kaynak, git öğren! D ostum , sen İlahiyat Fakültesi D ekam '-
yken 1982 A nayasası'm anayasalıktan çıkaracak ölçüde çağdışı olan bir hükm ün
"ortaöğretim de zorunlu din dersleri"ni, bu anayasanın 24. m addesine konm asına
o denli katkı sağladın da ne oldu? Yeni "İslam kurtarıcıları" türedi ve şimdi, Arap-
çayı ve K ur'an'ı iyi bildiğini bildiğim seni, "cahillik"le suçluyorlar ve acım asızca
saldırıyorlar sana. Ö ğrencilerinin bulunduğu D iyanet'se, gerçeği savunm ak yeri­
ne, "doğru"yu "yanlış" gösterenlerle aynı ağzı kullanıyor. Bu çeviride "yanlış'la-
n n yok mu? Ben biliyorum ki çok. Ö rneğin K am er S uresinin 1. ayeti. Bakara Su-
resi'nin 187. ayetindeki ve başka yerlerdeki "alimallahu"iar. A m a bunları ve daha
nicelerini dilim ize yanlış çevirirken, A rapçayı ve de kaynaklan bilm ediğinden
yapm ıyordun bunlan. Buna kuşkum yok. Kur'an'ı, "akıl ve bilim ”le bağdaştırm a
çabasıyla yapıyordun. Buna da kuşkum yok. İnsanlığın yaranna olm ayan işi yapı­
yordun böylece. Şimdi bak, nasıl ve neyle suçluyor Bakan Zeybek seni?

D iyanet İslam K urtarıcılığı İçin "Yalan"a Başvuruyor

Bu D iyanet İşleri B aşkanlığı ki, m ahkem eler, "adaiet"in gerçekleşm esi için
kim i konularda, "B İLG İ"sine başvuruyor ve "bilirkişi" olarak belirliyor. İslam ı
kurtarm ak uğruna, nicelerini "m ahkûm " olm aya götüren "rap o r'la r düzenlem iş­
tir bu D iyanet.
İşte şim di bu D iyanet, yine İslam ı kurtarm ak uğruna, basm a yalan bilgi ver­
m ekten çekinm iyor. 9 O cak 1990 günlü S a b a h 'ta yer alan açıklam asında şöyle
diyor:

8 Sabah, 9 Ocak 1990.

360
Youtube: Tanrı Mı Varmış
"Ayet-i kerim ede iki defa geçen 'enfüs' kelim esi, 'nefs' kelim esinin çoğulu­
dur. 'Nefs' A rapçada, sözlük anlam ında, 'ruh, kan ve bir şeyin kendi, aynı’
anlam larında kullanılır. Bu itibarla, ayet-i kerim edeki 'N EFİSLER İN İZİ
Ö LD Ü R Ü N Ü Z' ifadesinin, sözlük anlam da, ’KÖ TÜ D U Y G U LA R IN IZI
Ö LD Ü R Ü N Ü Z' olarak anlaşılm ası m üm kün olduğu gibi, 'kendinizi öldürü­
nüz' olarak anlaşılm ası da m üm kündür."

Oysa, "nefs"e burada birinci anlam ı verm ek m üm kün değildir. Çünkü:


1) Ayetteki öykü bu anlam ı verm eye elverişli değildir.
2) Bu öykünün geldiği asıl kaynak olan Tevrat'taki anlatılan biçim i bu anla­
m a uygun değildir.
"Kötü duygularınızı öldürün" anlam ını vermeye, en başta bu iki neden engeldir.
Ve açıklam ada deniyor ki:
Bu ayet-i kerim edeki 'N EFİSLER İN İZİ Ö LD Ü R Ü N Ü Z' ifadesi de, m üfessir-
ler tarafından genel olarak 'kötü duygularınızı öldürünüz' şeklinde anlaşılm ıştır."
İşte bu "yalan". Bunun "yalan” olduğunu yukarıda sunulan "tefsirler" kesin
olarak kanıtlam akta.
B üyüğü küçüğüyle tüm "tefsirler”, D iyanet'in bu açıklam ada ileri sürdüğünün
tersini dile getiriyor.

D iyanet İşleri Başkanlığı'm ,


B u K onuda D ürüstlüğe ve T artışm aya Ç ağırıyorum

B uyursunlar, "tefsirler" ne diyorm uş, birlikte görelim . Tüm kam uoyuna du­
yurm ak istiyorum ki, birçok konuda olduğu gibi bu konuda da D iyanet gerçeği
örtüyor. Ve hem görevini, hem de kom uoyundaki "D iyanet, dinî konularda daha
iyisini bilir" biçim inde özetlenebilecek koşullanm ayı kötüye kullanıyor. E ğer bu
konuda D iyanet'in ileri sürdüğü "doğru"ysa, Râzî'nin, Zem ahşerî'nin, Beyza-
vî'nin, K urtubî'nin, Â lûsî'nin, M enar'ın, Tantavî'n.n ve ötekilerin dedikleri, yaz­
dıkları, savundukları yanlıştır. Ve eğer D iyanet'in dediği doğruysa, hem bu kay-
naktakileri, hem de Tevrat'ta yazılı olan öyküyü kazıyıp çıkarm ak gerekir. B uyur­
sunlar tartışm aya. "U lem a"larını toparlayarak gelsinler. İşte m eydan.

2000'e D oğru
14 Ocak 1990, yıl 4, sayı 3

361
Youtube: Tanrı Mı Varmış
K U R 'A N 'IN N E D ED İĞ İ

Derginin iki hafta önceki sayısında yer verilen ve Diyanet'in yalanını içeren tar­
tışm ayı okumuşsunuzdur.* Bir hafta önce de, Diyanet'in yalanını desteklercesine
kalem e alınmış bir yazı, Prof. Dr. H üseyin Hatem i'nin yazısı da mektuplar kesim in­
de yer almıştı; onu da okumuşsunuzdur. Bu yazıya bir karşılık vermek gerekiyor­
du. O nedenle, "Kur'an'daki akıl ve bilim dışılıklar" dizisini bölüp, araya girdim.
Sabah gazetesi açm ıştı tartışm ayı. 8-10 O cak 1990 günlü sayılarındaki önem ­
li "haberi"yle... B akara Suresi'nin 54. ayetindeki bir söze ilişkin D iyanet çeviri­
sinin "yanlış" olduğu savunuluyordu. H em de "kıyam et haberi" v erircesine...
O ysa D iyanet'in resm î çevirisinde nice yanlışlar vardı. G elin görün ki, buradaki
"yanlış" değil; "doğru"ydu. Bunu belirtm eye çalıştım . D ayandıklarım sa şunlardı:
- K ur'an sözcüklerinin nerede, hangi anlam lara geldiğine ilişkin uzm anların­
ca kalem e alınm ış ve İslam dünyasında yüzyıllar boyu "m uteber", yani geçerli ve
güvenilir sayılagelm iş kitaplar. (Bu konuda tem el kaynak niteliğinde bulunan 4
kitap sunulm uştu.)
- Y in e geçm işte ve bugün, İslam dünyasında güvenilir, sayılagelm iş 17 A rap­
ça "tefsir".
- T ürkiye'de, Türkçe olarak bilinen, güvenilen hem en tüm "tefsir"ler.
- V e "tefsirler"de de belirtildiği gibi, asıl kaynak olan "Tevrat”ın ilgili bölümü.
B una karşılık, "çevirinin yanlış olduğu" ileri sürülerek "K ur’an'a karşı
K ur'an'ı kurtarm a çabası" gösterilirken dayanılan neydi?
D oğu'da da, B atı'da da hiçbir biçim de "kaynak" sayılam ayacak olan bir iki
"Türkçe m eal" ve b ir iki kişi.
Bu "bir iki kişi" arasında da S a b a h 'm "Türkiye’nin ünlü dinbilim cisi ve İslam
tarihçisi" diye niteleyip sunduğu Prof. Dr. H üseyin Hatemi. H atem i, dergim izde
yayım lanan yazısında, böyle nitelenm esine karşı çıktığını, yalnızca bir "M üslü­
m an" olarak tanıtılm ak istendiğini, buna da "tanık"lannm bulunduğunu yazıyor.
"Tanık" gerekli değil; olabilir; buna bir şey dediğim iz yok. Bu arada "aklı başın­
da" olduğunu da yazıyor. B una da b ir şey diyem eyiz. B uradaki "alçakgönüllü­
lük" m üdür, övünm e m idir? Bunun da üzerinde duracak değiliz. A m a bir başka
çelişki var ki; işte, konunun özü nedeniyle üzerinde durm ak gerekir:

* Bkz. bu kitapta bir önceki yazı: "Diyanet Kur'an'mda Büyük Yanlış."

362
Youtube: Tanrı Mı Varmış
Profesörüm üz m adem ki "sadece b ir M üslüm an"dır; üstelik de "aklı başın-
da"dır; nasıl oluyor da:
1) Şim diye dek İslam dünyasında, "Kur'an dili"ni "en iyi bildikleri" kabul edi-
legelmiş olan "dilci ve yorum cu"lann (örneğin bir Râğıb'ın, bir İbnü'l-Cevzî'nin, bir
N âbıgânî'nin...) ve de en ünlü, en güvenilir "müfessir"lerin verdikleri anlamı kabul
etm eyebiliyor; dahası "yanlıştır" diyor? Örneğin bir F. Râzî'nin, bir Süyuti'nin, bir
Zem ahşerî'nin, bir Kâzî'nin, bir M erâğî'nin, bir Kurtubî'nin, bir Reşid Rızâ'nın, bir
Seyyid K utub'un... ve daha nicelerin, "usûlu't-Tefsir" kurallarını göz önünde tuta­
rak yapageldikleri "tefsir"lere karşı çıkabiliyor? Nasıl, hangi "usul" ile?
2) Yine nasıl oluyor da, "kendi reyi "ne dayanarak "K ur'an tefsir" etm eye, aye­
te anlam verm eye kalkabiliyor? H em de "tefsir" alanındaki uzm anlan, (profesö­
rüm üz lütfen hoşgörsün) güldürecek nitelikte bir "Kam us"u (K am us'un Kur'an
sözcükleri konusunda kaynak olam ayacağını çok sıradan kim seler bile bilir), bir
"A hm ediye M ezhebi"nin, şunun bunun çevirisini ya da şunun bunun "meal"ini
"KAYNAK" diye göstererek? N asıl yapıyor bunu?
3) Ayrıca nasıl oluyor da "doğru yorum için Kur'an'ı, Kur'an ile tefsir ilkesi­
ne başvurulm alıdır" türünden, gerçekten çok, am a çok büyük bir söz edebiliyor?
"K ur'an'ı K ur'an'la tefsir" ilkesi sözkonusu olunca profesörüm üze burada he­
m en anım satm ak gerekiyor: "Tefsir U sûlü (U sûlü't-Tefsir)" konusuyla ilgilenen­
ler çok iyi bilirler ki, bu ilkeyi uygulam anın "kuralları" vardır. B aşında da,
"K ur'an dili"ni, ayetlerden hangisinin "m üfessir", hangisinin "m üfesser" olabile­
ceğinin bilinm esi gelir. Ve daha nice bilgiler gereklidir. Profesörüm üz, karşılaş­
tırdığı ayetlerden, hangisinin hangisini "tefsir eder" nitelikte olduğunu nasıl bile­
biliyor? H em de "sade bir M üslüm an” olarak? Biliyorsa, lütfen söylesin. Bu k ö ­
şede yer verm eye hazırım . A m a "v u k û f'la, yerini, yurdunu (kaynağım ) göstere­
rek çıksın ortaya. Ciddi kaynaklar göstersin. Yoksa "bükülem edik el" ne yapılır;
çok iyi bilir.
Profesörüm üz, kendi nitelem esiyle "sadece bir M üslüm an" olarak, "K ur'an'ın
ne dediği"ne baksın; "kendi dediği"ne değil. B unu da istiyorsa, uzm anından öğ­
rensin. L ü tfe n ... H erkes h er konuda "bilgili" olabilir mi?
K onum uza ilişkin sözün özü: B akara Suresi, 54. ayette "(Tevbe için) kendini­
zi (ya da birbirinizi) öldürün!" deniyor.

"N efsi K atletm ek", K ur'an'da, Her Yerde


A dam Ö ldürm ek "A nlam ında

K ur’an'da, 13 yerde "nefsi katletm ek"ten söz edilir. (Bkz. Bakara Suresi, 54,
72, 85. ayetler; N isa Suresi, 29 ve 66. ayetler; M aide Suresi, 32. ayet; En'am Su­
resi, 151. ayet; İsrâ Suresi, 33. ayet; K ehf Suresi, 74. ayet; Tâ-H â Suresi, 40. ayet;

363
Youtube: Tanrı Mı Varmış
Furkan Suresi, 68. ayet; Kasas Suresi, 19 ve 33. ayetler.) Bunların tüm ünde de,
tüm "K ur’an elfâzı"na ilişkin kaynaklara ve tüm "tefsirler"e göre, "adam öldür­
m ek, cana kıym ak" anlamındadır. D iyanet çevirisinde, bunlardan birine, N isa Su-
resi'nin 29. ayetindeki "yanlış" anlam verilmiştir. İlle de "yanlış" arıyorsanız, işte
b uyurun.1 B ununla birlikte, şunu da belirtm ek gerekir: D iyanet'in resm î çevirisi­
nin sahibi sayılan Prof. Dr. H üseyin Atay, A rapçayı da, "Kur'an bilim leri"ni de,
"gerçekten bilen kişi"dir. Profesör H atem i de, D iyanet İşleri Başkanı da, bu konu­
da olsa olsa, onun öğrencisinin öğrencisi olabilir. D oğrusu bu. Atay ın konum uza
ilişkin bir küçük açıklam ası bundan önceki sayım ızda, Hatem i'nin yazısından son­
ra yer almıştı.
H atem i'ye bir şey daha: K ur'an, kendisini, tüm ayetlerde, H atem i'nin yazısın­
da ileri sürdüğünün tersine, "Tevrat"m "düzelticisi" değil; "onaylayıcısı" diye ta­
nıtır.
(K im i yerde görm ek için bkz. B akara Suresi, 41, 91, 97, 101. ayetler; N isâ
Suresi, 47. ayet; M âide Suresi, 48. ayet; E n’am Suresi, 92. a y e t...)
"B uyursunlar, tartışalım , 'ulem â’larm ı toplayıp gelsinler. İşte m e y d a n ...' d e­
m iştik. A m a "sadece bir M üslüm an" geldi. D iyanet nerede?

2000'e D oğru
28 Ocak 1990, yıl 4, sayı 5

1 Bu yanlışı görmek için örneğin bkz. F. Râzî, 10/72.

364
Youtube: Tanrı Mı Varmış
İSLA M CI N ED EN "İN T İK A M C I'D IR ?

10 Şubat 1990 günü kim i gazetelerde (örneğin C um huriyet'te), H am aney'in,


Salm an R üşdi’ye ilişkin bir açıklam ası yer aldı. Tahran R adyosu'nun yayınladığı
bir habere göre, Hamaney, eski dini lider H um eyni'nin, Rüşdi hakkında verdiği
"Ö LÜ M FE T V A S r'nın geçerli olduğunu açıklayıp yerine getirilm esini istemiştir.
Bu, "İslam cı intikam ı"nın nice örneklerinden biridir.
İslam cı, her zam an "intikam cı" olur. Bu, İslam ın özünden, K ur'an'ından, "ha-
dis"inden, tarih boyunca süregelen geleneğinden kaynaklanır. Yahudilikte oldu­
ğu g ib i...
"İntikam ", bilindiği gibi, "öç" anlam ındadır. Öfke, kin, hınç ürünüdür.
"Ö fke (gazap)" dolu, "kin" dolu bir "Tanrı" düşünebilir m isiniz? E tnoloji bi­
ze kesin olarak bildirir ki, ilkellerde bu vardır. Yine araştırm alar gösterir ki, bu
tür "Tanrı" anlayışı, ilkellerden Yahudilik kaynaklarına, başta Tevrat'a, yorum la­
rına, oradan da K ur'an'a ve İslam ın bütününe geçm iştir. K ur'an'da tam 4 kez, Tan­
rı için "zü'ntikam ", yani "intikam sahibi, intikam cı" deniyor. D iyanet'in resm î çe­
virisinde de "öcünü alır", "öç alıcı", "öç alan", "öç alabilen" anlam lan verilm iş­
tir. (Bkz. A l-i İm rân Suresi, ayet 4; M âide Suresi, ayet 95; İbrahim Suresi, ayet
47; Z üm er Suresi, ayet 37.)
Bu ayetin D iyanet'in resm î çevirisindeki anlam ı şöyledir:
"Sakın, A llah'ın peygam berlerine verdiği sözden cayacağını sanma! D oğrusu
Allah, G üçlü’dür, Öç alan'dır." (İbrahim Suresi, ayet 47.)
Bu ayet, "peygam ber"lerin de "intikam " istediklerini, "Tanrı"nın, buyruklara
karşı gelenlerden "intikam " alacağına "söz verdiğini" ve bu "sözünden de caym a-
yacağı"nı, Tanrı'nın hem "G üçlü", hem de "Öç alıcı" olduğunu açık seçik anlatı­
yor.
Secde Suresi'nin 22. ayetinde de şöyle denir:
"R abbinin ayetleri kendisine hatırlatılıp da onlardan yüz çeviren kim seden
daha zalim var m ıdır? Şüphesiz, suçlulardan öç alacağız."
"Rabb"in, yani "Efendi TanıT'nın, "suçlu"lardan, "günahlı"lardan öc alacağını
bildirdiği anlatılırken, "Biz kesinlikle, onlardan öç alacağız ya da öç alıcılarız" de­
diği, iki ayette daha anlatılmakta; Z uhruf Suresi, ayet 41; Duhân Suresi, ayet 16.

365

Youtube: Tanrı Mı Varmış


"Tann"sının "öç alıcı", "peygamber"inin "öç alıcı" diye sunulduğunu görüyoruz.
"TanrTsı, "peygamber"i öyle olu rd a, "mü'min"leri, yani "inanır"lan öyle olm az mı?
İslam cı, bunun için "intikam cı"dır işte.
"Tanrı için sevm ek, Tanrı için kin beslem ek", İslam ın tem el ilkelerinden biri­
dir. M uham m ed'in, bunu dile getiren sözlerine dayanır bu.
M uham m ed şöyle der:
"İşlerin en üstünü, Tanrı için sevm ek ve Tanrı için öfkelenip kinlenm ektir."1
B ir başka kez de M uham m ed'in şöyle dediği görülür:
"İçinizden kim bir M Ü N K ER görürse, eliyle onu değiştirsin; gücü yetm iyor­
sa diliyle onu değiştirsin. B una da gücü yetm iyorsa kalbiyle k in le n sin ..."2
Buradaki "m ünker"in anlam ı "tanınm ayan, benim senm eyen şey"dir. D em ek
ki M uham m ed, her M üslüm ana şu görevi veriyor:
M üslüm an kişi, İslam şeriatınca "tanınm ayan, benim senm eyen bir şey" mi
gördü; hem en "elini", yani "yum ruğunu" kullanacak. D iyelim ki yum ruğu yeter­
li olam adı, bununla karşı çıkam adı; "diliyle" karşısm a çıkacak. K ötüleyecek, kı­
nayacak, aleyhte propaganda yapacak. D iyelim ki ortam buna da elverişli değil.
0 zam an da "kalbiyle" yönelip "kin besleyecek".
İslam cı ortam ı elverişli bulana dek "kin besler", karşısında olduğu kim seye,
durum a, düşünceye, davranışa. Ve "intikam " için zam anını kollar. Bu, kendisine
verilm iş bir görevdir.
İslam m "TamT'sı, "intikam "ı, kim i zam an "bu dünya"da, kim i zam an da
"öbür dünya"da, yani "ahiret"te alacağını bildirir. H er ikisinde de durum korkunç
olarak bildirilir. H ele "ahiret"te "işkence" olacağı da anlatılır. "Ö lüm yok, sürek­
li işkence var." En sadist insanın bile kabul edem eyeceği türden bir "azap (işken­
ce)". B unu anlatan ayetlerle doludur Kur'an.
D em ek ki İslam m "TamT'sı, "intikam ” alırken "işkence"siz olm uyor "inti­
kam"!.
İslam cı böyle bir eğitim le eğitilmekte. Yani İslamcı da "işkence"yi doğal bulur
ve "intikam "ın doğal gereği sayar. Bu durum da İslam cıdan beklenebilecek tutum
bu doğrultudadır. Başka bir deyişle, İslam cı, "Tanrı için intikam" alacağı kim seye
"işkence" uyguladığı zam an "kutsal görev"ini yerine getirmekte olduğuna inanır.
K arşılığında, "Tann'dan sevap, m ükâfat" alacağım düşünür. C oşkulanır bundan.
M uham m ed'in "işkence"yi yasakladığını anlatan hadis de var.3 A m a, yasak­
landığı bildirilen şey, işkencenin yalnızca bir biçim idir: "M üsle" denir bu biçim e.
V ücudun kim i organlarını, özellikle de burnu, kulakları kesm ek, gözleri oym ak
anlam ında. "Yüzü düm düz etm ek."

1 Ebu D avud, Sünen, K itabüs-Sünne/3, hadis no. 4599.


2 M üslim , e's-Sahîh, Kitabu'l-İman/78, hadis no. 49; Ebu Davud, Siinen, K itabu's-Salat/248, hadis
no. 1140; Tirm izî, Sünen, Kitabu'l-Fiten/11, hadis no. 2172.
3 Buhârî, e's-Sahîh, Kitabu'l-M eğazi/30; Ebu Davud, Sünen, Kitabu'l-Cihad/120, hadis no. 2667.)

366

Youtube: Tanrı Mı Varmış


K aldı ki M uham m ed'in kendisi de "m üsle" (işkence) yaptırm ıştır.

M uham m ed'in U reynelilere Yaptırdığı İşkence

Ukl, Ureyne kabilelerinden bir kaç (7-8) kişi, M edine’ye gelmişler, biraz hasta­
lanmışlardır. Kır insanları olduğu için M edine'nin havası kendilerine yaramamıştır.
M uham m ed'e başvururlar. M uham m ed, "tedavi" için kendilerine "deve sütü" ile
"deve sidiği" içirir, sonra da "zekât develeri"nin bulunduğu yere (kırlara) gönderir.
Burada da "deve sütü" ve "deve sidiği" içeceklerdir. Kırda iyileşir adamlar. Sonra
develerin çobanım öldürürler; develeri de önlerine katıp götürürler. M uham m ed
bunu (her nasılsa) öğrenir. Onların ardından, yakalasın diye adam gönderir. Sonun­
da katil ve hırsızların tümü yakalanır. Ve M uham m ed'in verdiği ceza:
M uham m ed, yakalananların ellerini, ayaklarını kestirir; gözlerini oydurur ve
H arre denen (son derece sıcak) yere attınr. A dam lar sızlanırlar, su isterler. Su ve­
rilm ez. A dam lar taşlan kemirirler. Ve sonunda ölürler.4
M uham m ed'in uygulattığı bu korkunç işkence, M âide Suresi'nin 33. ayetine
dayandm lır. (Bkz. Aynı kaynaklar) Bu ayetin, D iyanet'in resm î çevirisindeki an­
lam ı şöyledir:
"Allah ve peygam berleriyle savaşanların ve yeryüzünde bozgunculuğa uğra­
şanların cezası: Ö ldürülm ek veya asılm ak ya h u t çapraz olarak el ve ayaklarının
kesilm esi ya da yerlerinden sürülmektir. Bu, onlara dünyada rezilliktir. O nlara
ahirette büyük azab vardır."
"İşk en ce'y i M uham m ed yaptırm ış olunca, İslam cı kişi, "insanlık dışı" bul­
m az kuşkusuz. "Haklı" bulur. B ugünkü İslam cıların üreyip yetişm elerinde en
başta rol oynayanlardan B abanzade A hm ed N aim (1872-1934)5 de olayı haklı
buluyor; savunuyor. O lay nedeniyle şöyle diyor:
"Biz m üslüm anlarca, Peygam ber'in yaptığı şey ne olursa olsun; doğrudur.
Tanrı hoşnutluğuna da u y g u n d u r.. ,"6
K ısacası: Bir şeyin "insanlık dışı" olm ası, İslam cının um urunda değildir. E l­
verir ki "İslam dışı" olm asın. "İntikanT'a, "Tanrı için işkence etm e"ye de böyle
bakar İslam cı.
Em eğin Bayrağı
3 M art 1990, yıl 3, sayı 23

4 Buhârî'nin 7 yerde ve 9 yoldan aktarıp yazdığı bu hadis için bkz. Buhârî, e ’s-Sahîh, Kitabu'z-
Zekât/68; Tecrîd, hadis 172; M üslim , e ’s-Sahîh, K itabu'l-Kesam e/9-14 hadis 1671; Ebu Davud,
Sünen, Kitabu'l-Hudûd/3, hadis 4369.
5 İsm ail Kara, Türkiye'de İslam cılık D üşüncesi, İstanbul, 1987, 1/273-308.
6 D iyanet Yayınları, Sahîh-i B uhârî M uhtasarı T ecridi Sarîh Tercem esi, 173. hadisin açıklam ası.

367
Youtube: Tanrı Mı Varmış
İSLAM İ KAVRAM LAR SÖZLÜ Ğ Ü

D âru'l-H arb:

Sözlük anlamı: Savaş yurdu.


Ö zel anlam ı: "Kâfir" bir "başkan"ın buyruğunun geçerli, "kâfir yönetim "in
egem en olduğu, M üslüm anlann güvenlikte bulunm adığı, M üslüm an olm ayanlar­
dan çekindikleri, saklanm a gereği duydukları ülkedir, yönetimdir.
İslam "fıkh"ına göre, b ir ülkenin "dâru'l-harb" sayılabilm esi için:
1- "K üfr ahkâm ı"nın, yani İslam a aykırı hüküm lerinin açık biçim de yürütülü­
yor olm ası,
2- Söz konusu ülkenin, M üslüm anlara yardım ulaşm ayacağı bir yer ve ko­
num da bulunm ası,
3- M üslüm anın M üslüm anlığı, M üslüm an olm ayanın da İslam yönetim ine
gereken yüküm lülüğü ve vergiyi ödeyip yerine getirm esi karşılığında güvenlikte
bulunduğu ortam ın yokluğu gerekir.1
"D âru'l-H arb" sayılan ülkede, CİH A D yerine, hile yoluna gitm ek, M üslüm an
olm ayanlara karşı "barış içinde birlikte yaşam ayı kabul etm iş” görünm ek gere­
kir. "D âru'l-H arb"de yaşam anın M üslüm anlar için kimi kolaylıkları vardır.

D âru'l-İslam :

Sözlük anlam ı: İslam yurdu.


Ö zel anlamı: "İslam imamı"mn, yani "M üslüm anlann hüküm darı"nın -İslam a
göre v e rd iğ i- buyruklannın yürütülüyor olduğu ülkedir, yönetimdir. K âdîhan Fete-
vâsı ve öteki fıkıh kaynaklannın belirttiğine göre, "İslam ülkesi" olarak bilinen yer­
leri, buralarda "mel'unlar" ve "şeytaniar"ın egem enliği bulunsa da, "ihtiyat yolu"
seçilerek buraların "Dâru'l-İslam" kabul edilm eleri gerekir. İslamın "tek bir hük­
mü" kalsa bile Dâru'l-İslam sayılmalıdır.2

1 K onuya ilişkin fıkıh kaynaklarını bir arada görm ek için bkz. M uhamm ed A li Tehanevî, K eşşafu
Istilahati'l-Fiinûn, 1/366.
2 Tehanevî, agy.

368

Youtube: Tanrı Mı Varmış


"Dâru'1-İslam" sayılan yerde C İH A D söz konusudur. Çünkü M üslüm anların
gücü vardır. M üslüm anlar kâfirlerden çekinm e gereğini duym azlar, "Dâru'l-
H arb"deyken M üslüm anlara tanınm ış olan birçok kolaylık artık geçerli değildir.
B ununla birlikte her "D âru'l-İslam " sayılan ülkenin M üslüm an için durum u aynı
olm adığı için M üslüm anlar "durum a göre" tutum gösterirler.

M üm âşat:

Sözlük anlam ı: "Yürüm ek" dem ek olan "m eşy"den gelir. "B irlikte yürüm ek"
dem ektir.
Ö zel anlam ı: "Barış içinde birlikte yürüm e"dir. G erekli güç elde edilinceye
dek bu yol seçilir. İslam ın ilk dönem lerinde, "M ekke dönem i"nde bu yol seçil­
miştir. B undan sonra "saldırı" ve "cihad" aşam ası gelir. Bu kavram , İslam "ke-
lâm "ında da sıkça kullanılır.

Takiyye:

Sözlük anlam ı: "Korunm a."


Ö zel anlam ı: M üslüm an olm ayanlara karşı "korunm ak" için, "olduğundan
başka tür görünm e"dir. B ir başka deyişle, "olduğu gibi görünm em ek, göründüğü
gibi olm am ak"tır. M üslüm an gerekli gücü elde edinceye dek bu yola başvurur.
Sünni kesim için "farz" değilse de, Şiiler bu yola başvurm ayı "farz" sayarlar.

Hud'a:

K ur'an'da da türevlerinin geçtiği görülen bu sözcük, "hile" dem ektir. Kur'an'a


göre, "m ünafık"lar, yani "dıştan M üslüm an görünen kâfir"ler "hud'a" (hile) y a­
parlar, Tanrı da onlara karşı "hud'a" (hile) yapar. (Bkz. Nisâ, ayet 142.) Tanrı'yı
"hile yapar" gösterm em ek için, D iyanet'in resm î çevirisinde sözcüğe kendi anla­
mı verilm ez.
M uham m ed, kâfirlerle savaşılırken uygulanacak yöntem i belirtirken, "Harb
hud'adır", yani "savaş hiledir, savaşta hile yolu geçerlidir" der. G üvenilir hadis
kaynaklarında, B uhârî ve M üslim 'de de bu hadis yer alır.3
İster "D âru'l-H arb", ister "D âru'l-İslam " sayılsın, İslam, tüm dünyayı bir "sa­
vaş alanı" sayar ve inanırlarına "hile"yi öğütler. Yani "hud'a" her zam an, yeri gel­
dikçe geçerlidir.

2000'e D oğru
11 M art 1990, yıl 4, sayı 11

3 Buhârî, Kitabu'l-Cihad/157; M üslim , K itabu'l-Cihad/17-18, hadis n o.1739, 1740.

369
Youtube: Tanrı Mı Varmış
İSLA M Ö N C E Sİ D Ö N EM D E
"K IZ ÇO C U K L A R IN IN D İRİ D İRİ G Ö M Ü LD Ü Ğ Ü " YALANI

Tekvîr Suresi'nin 8. ve 9. ayetlerinde bir değinm e. Bu ayetleri, H am di Yazır,


biraz duygusal olarak, dilim ize şöyle çevirir:
"Ve o diri göm ülen, hangi günahla öldürüldü? Sorulduğu vakit."1
D iyanet’in resm î çevirisinde de ayetlerin anlam ı şöyle:
- "K ız çocuğunun, hangi suçtan öldürüldüğü kendisine sorulduğu zam an."
İslam ın "kadm "a nasıl "üstün yer ve değer verdiği"ni anlatan İslam cılar, iki­
de b ir de şöyle derler:
"C ahiliyye (İslam öncesi) dönem inde, kadına değer verilm ediği için, kız ço­
cukları diri diri göm ülürdü. İslam gelince, kadına üstün yerini verdi ve kız ço ­
cuklarını diri diri göm m e geleneğini de ortadan kald ırd ı..."
B ir kez İslam şeriatı, "kadına üstün yeri verdiği"nden, "kadın haklan"ndan
söz edem ez. Edem ez çünkü:
1- K ur'an'ındaki "kadın"la ilgili ayetler, hep kadının zararına, kadını küçültü­
cü doğrultudadır. Ö m ek:
- B akara Suresi'nin 228. ayetinde: "Erkeklerin, kadınların zararına, onlardan
üstünlüğü (derece) vardır" deniyor.
- K ur'an'm "Tanrı"sı, hep "eril" sözcüklerle ("huvella-hu..." gibi) anlatılır.
Sözcükler, bu "Tann"nın "erkekliği"ni anlatır niteliktedir. O nun için de "er-
kek"lerin "üstün" ve "kadın"ların "aşağı (dahası aşağılık)" görülm esi doğaldır.
- "Erkek"lerin "derece"lerinin, "kadınların zararına" olacak biçim de "üstün"
olduğunu anlatan "ayet"le ne dem ek istendiğine ilişkin "tefsir"lerin, "fıkıh"ların
yazdıkları, gerçeği çarpıcı biçim de sergiler.
Ö rneğin Fahruddin Râzî şöyle der: "Erkeklerin derece üstünlükleri. Erkeklerin
kadınlara karşı birçok üstünlükleri vardır. Birincisi: Erkek, akıl yönünden üstün­
dür. İkincisi: Diyette (öldürm e olayındaki kurtulm alıkta) erkeğin üstünlüğü vardır.
(K adın için ödenecek diyet, erkek için ödenecek diyetin yansı kadardır.) Ü çüncü-
sü: M iras konulannda erkeğin üstünlüğü vardır. Dördüncüsü: Devlet başkanı ve

1 E lm alılı H am di Yazır, H ak D in i Kur'an D ili, 8/5593.

370

Youtube: Tanrı Mı Varmış


kadı (yargıç) olm aya elverişlilikte ve tanıklıkta erkeğin üstünlüğü vardır. B eşinci­
si: Erkek, kadının (karısının) üstüne evlenebilir, cariye alabilirken kadının böyle
bir hakkı yoktur. K ocasının üstüne evlenem ez, kocanın cariye alıp kullanm ası tü­
ründen köle alıp kullanam az. A kıncısı: K ocanın m irastaki payı, kadının m irastaki
payından çoktur. Yedincisi: Koca, karısını boşayabilir, boşadıktan sonra da dönüş
yapabilir. K ocasının bu eylem i, kadın istem ese de gerçekleşir. K adınsa, kocasını
boşayam az. B oşandıktan sonra da, dönüş yap am az... Sekizincisi: G anim ette, er­
keğin payı, kadının payından çoktur. Erkeğin kadına karşı üstünlüğü böylece o r­
taya çıkınca, kadın, erkeğin elinde güçsüz bir tutsak g ib id ir.. ,"2
Ö teki tefsirlerde de benzer açıklam alar yer alır ve kim inde, kadına karşı erke­
ğin daha başka ayrıcalıkları sıralanır.3
H içbir hukuk sistem inde, ilkel hukuklarda bile olm ayan bir şey var. N isâ Su-
resi'nin 34. ayetinde, karılarının kendilerine başkaldıracaklarına ilişkin kuşkuya,
kaygıya düşen kocalara şu yol gösterilm ekte: "O kadınları dövün!" O rtada "suç"
olm adan "ceza" verilm esi, hangi hukuk sistem inde bulunabilir? "Onları d ö ­
vün! "deki ilkellik de ay rı...
Kur'an'daki "kadın"lann zararına olan "hüküm"leri sıralam aya buradaki yeri­
miz el verm ez. M irasta oğlana 2, kıza 1 pay verilmesi eleştirilirken İslamcılar, İs­
lam öncesi dönem de, "kadm"a bu kadar da pay verilmediğini, kadının, m irasta he­
m en hiçbir hakkı olm adığım ileri sürürler. Bunun, "gerçek"le hiçbir ilgisi yoktur.
Kur'an da, hadisler de, "kadın"a "yeni hak"lar verme şöyle dursun, İslam öncesi
haklarının birçoğunu da elinden alm ıştır kadının. Bu ayrı bir yazı konusu olabilir.
2- "H adis"lerde, "kadın" son derece aşağılanır. H or görülen şeylerle bir tutu­
lur, uğursuz görülür. Bu konudaki hadisleri genişçe görm ek için, her bir kitabıy­
la karanlığın belini kıran ve aydınlara, bilim adam larına örnek olan Prof. Dr. İl­
han A rsel'in K adın ve Şeriat adlı kitabı m utlaka okunm alıdır. Bu kitapta kaynak­
lar da açık seçik gösterilm iştir. K itabın sonunda bir de indeks vardır ve konular,
kolaylıkla bulunabilir.

K ız Ç ocukları ve İslam Ö ncesi D önem

Şim di gelelim "kız çocuklarının, İslam öncesi dönem de diri diri göm üldükle­
ri" yalanına:
B öyle bir şey gerçek olam az, çünkü:
1- K ız çocuklarının neden "diri diri göm üldükleri", Kur'an yorum larında, h a­
dislerde anlatılırken değişik ve çelişkili "neden"ler ileri sürülüyor:

2 F. Râzî, e't-Tefsirü'l-Kebir, 6/95.


3 Taberî, Câm iü'l B eyân, 2/275-276; İbn Kesir, 1/271; Şevkâni, F eth u ’l-Kadir, 1/237; K asım i, M eh-
sinu't-te'vM I, 3/585; Tefsiru'l-M erâğî, 2/167. A yrıca bkz. Dr. Kâm il M ûsâ, K âm usu'l-M er'e
D erece, Beyrut, 1987, s .15/26.

371
Youtube: Tanrı Mı Varmış
- Kız çocukları, "yoksulluk yüzünden diri diri göm ülüyordu."
- Kız çocukları, "ailelerine leke sayıldığı için diri diri göm ülüyordu."
- K ız çocukları, "m eleklere katılsınlar diye diri diri göm ülüyordu." Çünkü
M elekler de Tanrı'nm kızları diye niteleniyordu.
"T efsir'lerde yer alan "neden"ler böyle.4
Sonuncu nedenin kom ikliği ortada. Çelişkisi de. D üşünün "M elek"lere "Tan-
rı'nın kızlan" diye inanılıyor olacak, hem de kız çocuğu, "ailesi için leke" sayı­
lacak. "M elek" son derece "kutsal bir varlık" görüldüğüne göre, kız çocuğu aile­
si için "leke, utanç verici" olam az. Tersine, son derece "övünç kaynağı" sayılm a­
sı gerekir kızın. Ayrıca, "m eleklere katılsınlar" diye diri diri göm m eye niye ge­
rek görülsün? B unun için "ölm ek" ille de gerekli görülüyorduysa "diri diri topra­
ğa göm m ek" niye? "Ö lm e"nin başka türlüsü yok m uydu? T üyler ürpertici cina­
yet niçindi?
2- İleri sürülen "neden"lerin "gerçek" olduğu varsayılm ış olsa, "kız çocuğu
diri diri göm m e" geleneğinin çok yaygın olduğunu düşünm ek gerekir. "K ız"ın ai­
lesi yoksulsa, "yoksulluk"tan; zenginse "âr (leke, kınam a, konusu)" olm asından;
ayrıca "m eleklere katılsın" diye; yani her durum da uğrayacağı sonuç aynı: Diri
diri göm ülm ek. Bu "gerçek" olsaydı, A raplarda "kız" kalır m ıydı? Ve "kadın"
olur m uydu?
O ysa belgeler ortaya koyuyor ki, A raplarda "kadın çokluğu" vardı.
3- "K ız çocuklarının diri diri nasıl göm üldükleri"ni de tefsirler değişik biçim ­
de anlatm akta:
- " ...K ız çocuğu 6 yaşına gelince, adam karısına: 'haydi bunu tem izle, süsle,
hısım larına gezm eye götüreceğim ' derdi. O ysa çölde bir kuyu kazm ıştır onun
için. K ızı alıp oraya götürür; 'bak şunun içine!' der; sonra da arkasından iterek ço­
cuğu o çukura düşürür ve üzerine toprağı döküp yığardı."
- "Ya da gebe karısının doğum günü yaklaştığında, koca bir kuyu kazardı. A ğ­
rısı tutunca kadın o kuyunun başına giderdi, kız doğurursa içine atardı kuyu­
nun."5
A raplarda, hem de "yaygın biçim de" yaşandığı ileri sürülen bu olayların oldu­
ğu apaçık yalan. Ne bir baba, ne de bir anne burada ileri sürüleni yapar. Bu tür şe­
yin olm ası, insan doğasına aykırı olduğu gibi, hayvanlarda bile görülm ez. İlkel­
lerde, "çocukların Tanrılara kurban edildikleri"ni biliyoruz. A m a, Araplar, o sıra­
larda, "ilkellik" dönem ini çoktan gerilerde bırakm ışlardı. İslam dönem inden daha
ileri bir uygarlığa sahiptiler. Bunun tersine, yalanlar uydurulm uş olsa d a ... Kaldı
ki burada söz konusu olan "Tanrı'ya kurban” da değil. A ktarm alarda da bu ileri sü-

4 Râzî, 31/69.
5 Bkz. Tefsirler, örneğin Arapçalardan F. R âzî, 31/69; Türkçelerden Hamdı Yazır, H ak D in i K u r’an
D ili, 8 /5 6 0 3 , 5604.

372

Youtube: Tanrı Mı Varmış


rülmüyor. Yani "kız çocuklarının, Tanrılara kurban etm ek için diri diri göm üldük-
leri"nden söz edilmiyor. Böyle bir şey, yani "çocuğu Tanrı'ya kurban etm e" de
hangi dönem de ve nerede yaşanm ış olursa olsun; "çok yaygın" değil, tek tük olur­
du. "Tann'ya kurban etme" durum u da söz konusu olm ayınca, işin mantığı büsbü­
tün ortadan kalkıyor. "Kız çocuklarının yoksulluk için, ya da leke sayıldığı iç in ...
diri diri göm üldüklerini" ileri sürm ek ve bunu kabul etmek, "annelik, babalık" ne
dem ek; bilmem ektir. Ayrıca "insari'ı, insanın doğasını tanımamaktır. İnsanlar, ile­
ri sürülen türden şeyi yapm ış olsalardı, türlerini sürdürem ezlerdi.
4- A raplarda, "kız çocuklarını diri diri göm m e" geleneği bulunsaydı, İslam
öncesinin Arap şairlerinin şiirlerinde de dile getirilirdi. H em de yaygın olarak yer
alırdı şiirlerde. O ysa bu yok.
Tefsirler, Ferezdak'ın iki dizesi üzerinde durur. Ne var ki, tefsirlerde bu iki d i­
ze de hep aynı sözcüklerden oluşm uyor. İki dize de değişik biçim de yer alıyor.6
D izeierin değişik olm ası göz önünde tutulursa, sonradan uydurulduğu bile
düşünülebilir. Kaldı ki Ferezdak'ın olduğu ileri sürülen bu iki dize, bize "kız ço ­
cuklarının diri diri göm üldüklerini" açık açık anlatıyor. Kim i tefsirde yer alan b i­
çim inde dizeler şu anlamda:
-"B izden öyle kim se çıkm ıştır ki VÂİDAT'ı önlem iş ve VEÎD'i diriltm iştir de
artık kim se V EÎD olm am ıştır." (Bkz. F. Râzi ve Hamdi Yazır.)
H am di Yazır, "V Â İD A T 'a, "çocuklarını göm en vaideler (anneler)" anlam ını
veriyor. Sözcüğün kökü olan "ve’d" eğer "göm m e"yse, "nasıl bir göm m e"dir; b e­
lirtilm iyor. H. Yazır da yalnızca "göm m e" anlam ını veriyor; "diri diri göm m e"
dem iyor. Varsayalım ki buradaki "göm m e", tefsirlerde anlatılan türden "diri diri
göm m e"dir; o zam an dizelerdeki "VÂİDAT" niye? Bu sözcük, "çocuklarını diri
diri göm en anneler" dem ekse, tefsirlerde anlatılana uymuyor. Çünkü tefsirlerde,
"kız çocuklarını diri diri göm en"in "anneler" değil; "babalar" olduğu anlatılıyor.
B ir başka terslik de şu: Tüm tefsirlerdeki biçim lerinde, dizelerde "göm üleri'i an­
latm ak için "veîd" sözcüğü yer alıyor. "Veîd" ise eril (erkeğe ait) bir sözcüktür.
A nlatılan eğer "kız çocuğun diri diri göm ülm esi"yse niye dişili olan "veîde" ya
da ayetteki gibi "me'ûde" yer alm ıyor? Yani şiirde, "göm üleri'in "dişi" değil; "er­
kek" olduğu anlatılıyor. Bundan, "kız çocuklarının diri diri göm üldükleri" anla­
m ı çıkarılabilir m i? Elbette ki hayır.
M uham m ed'in şöyle bir hadisi var:
- "V âid de, m ev'ûde de cehennem dedir."7
Sözcükleri, İslam dünyasındaki anlam ıyla dilim ize çevirelim:

6 Karşılaştırarak bkz. Arapçalardan Taberî, Câm iü'l-B eyân, 30/46; F. Râzî, 31769; Türkçelerden
Hamdi Yazır, H ak D in i Kur'an D ili, 8/5604.
7 Ebu D avud. Sünen, K itabu's-Sünnel/18, hadis no. 4717.

373
Youtube: Tanrı Mı Varmış
- "Kız çocuğunu diri diri göm en de, diri diri göm ülen kız çocuğu da cehen­
nem dedir." "A dalet anlayışı"na bakın siz!
- "K ız çocuğunu diri diri göm en kim senin CEH E N N EM E gitm esini anladık.
A m a o zavallı kız çocuğunun cehennem de işi ne, o niye cezalandırılıyor?" diye
sorabilirsiniz. "Kız çocuğunun, zulm e uğram ış olanın ve de kadının hakkı İslam -
da böyle m i korunuyor? diye de ekleyebilirsiniz. A m a bu alanda kafa yorm aya
gerek yok. N asıl olsa hepsi bir "yalan" üstüne kurulu.

Sosyalist Birlik
M art 1990, sayı 11

374

Youtube: Tanrı Mı Varmış


İSL A M C IL A R IN A K SO Y ’U
Y A RG ILA D IĞ IN A EM İN İM

- Sayın Turan D ursun son olayla ilgili olarak sizin de görüşlerinizi alabilir
m iyiz?
- Turan D ursun: M uam m er Aksoy, A tatürkçü D üşünce D em eği'ni kurm uştu.
Bu d em ek, T ürk-İslam sentezcilerine, İlim Yaym a C em iyeti, A ydınlar O cağı g i­
bi İslam cı kesim e karşı, laikliği savunm ak am acındaydı. B undan dolayı M uam ­
m er A ksoy'un İslam cı kesim ler tarafından yargı konusu yapıldığına kesinlikle
em inim . Ve birçokları "163. m adde kaldırılsın" derken M uam m er A ksoy, "H a­
yır. 163. m adde kaldırılam az. Bu T ürkiye'nin laikliğine en büyük tuzaktır" d iy e­
rek sesini olabildiğince yükseltm iştir. H atta bana anlattı bir keresinde. İlhan Sel-
çuk'u ikna etm eye çalışm ış, başaram ayınca üzüntüyle "Bu kuşak şeriatın ne d e­
m ek olduğunu bilm iyor. İslam ı, düşünce inanç özgürlüğü sanm a yanılgısı için­
deler" dem işti. Ö zetlersek, M uam m er A ksoy, İslam cı kesim in hedef alabileceği
bir kişiydi.

Zam anlam a

Zam anlam a da çok iyi yapılm ış. A zerbaycan olaylarının doruğa çıktığı bir za­
m anda işlendi bu cinayet. İslam cı kesim , gelecek tepkiyi hesaba katarak bu za­
m anlam ayı yapm ıştır. İslam cı duyguların kabardığı an seçilmiştir.
İslam m kendisi baştan sona terör m ekanizm asıdır. İslam ın bu m ekanizm ası
içinde bağım sızlık da yaşam az. M uam m er Aksoy bağım sızlıkçı olduğu için İsla­
m m genel stratejisi yönünden onun seçilm esi isabetlidir.

M üm aşat'tan C ihad'a

İslam aşam alar belirlem iştir. Ö nce m üm aşat aşam ası vardır. Yani İslam ina­
nanlarına "biz güçleninceye kadar b an ş içinde birlikte yürüyeceksiniz" der. M u-
ham m ed'in ilk zam anlarında bu yapılm ıştır. K öprüler atıldıktan sonra kıran kıra­
na bir savaş olmuştur.
İslam bundan sonra cihad dönem ine, yani doğrudan vurm a, saldırm a, kırm a,
öldürm e aşam asına geçer. Fakat bu aşam alar ülkelere ve şartlara göre değişir.

375
Youtube: Tanrı Mı Varmış
D ünyada m üm aşat aşam asını bırakan ülkeler vardır. Türkiye'de m üm aşat şim di­
ye dek bırakılm am ıştır. T ürkiye'nin kendine özgü bir yapısı vardır. Laiklik, İslam
için çok önem li bir engeldir. Laik ortam içinde İslam cılar ancak m üm aşat yolu­
nu seçebilirlerdi. Sizinle konuşurken dem okrat olur, çağdaş olur am a yine de fır­
sat kollar, sırası gelince ortaya çıkar, yapacağını yapar.

İslam cılar E konom ik Tabana O turdu

Yalnızca Türkiye değil dünya insanları bir İslam sorunuyla karşı karşıyadır.
19. yüzyıla kadar İslam cılar bir cem aat niteliğinde değillerdi. Sonra bu cem a­
at ekonom ik tabana kavuşm uştur. H em de çok güçlü.

Suudi A rabistan, İran, Libya

- Bu ekonom ik taban nedir?


- Turan D ursun: B unlar vakıflar. İslam ekonom ik kuruluşlara dayanır. Bu
ekonom ik yapıya kim i devletler de güç verm iştir. M esela bir Suudi A rabistan,
K addafi. İslam a Çağrı C em iyeti'nin m erkezi Libya'da. Bu cem iyetin yaptığı har­
cam alara baktığınız zam an şaşar kalırsınız. Burada, senin ülkende, Y ıldız Sara-
yı'nda birçok kongreleri İslam a Ç ağrı C em iyeti finanse etmiştir. D ünyanın dört
bir yanından gelen uzm anların m asraflarını karşılıyor, bildiriler, broşürler bası­
yor. D üşünülem eyecek kadar çok geniş bir harcam ayı üstleniyor. O bırakıyor,
R abıtat-ül A lem -ül İslam i alıyor. O nun da finansörü İran. B ir ayağı da Pakis­
tan'da. E konom ik durum u kötü olan Pakistan bu örgüte güç veriyor. R abitat-ül
A lem -ül İslam ise, Suudi A rabistan'dan destekleniyor. Çok ilginçtir bunların bir
kısm ı Şii, b ir kısm ı Sünnidir. A m a burada fark ortadan kalkıyor. G eçenlerde K e­
m al K açar Şiiler için "O nlar M üslüm an değillerdir" derken, Tayyar A ltıkulaç İs­
lam cıların tem silcisi olarak "Hayır, Şii ve Sünni hepsi birdir" dedi. Bu bilinçli
olarak yapılıyor.

A ksoy'u Ö ldürm e K ararını D ünya İslam C em aati Aldı

İlim Yayma C em iyeti'ne gittiğiniz zam an orada çeşitli İslam i kesim lerin bir
karışım ını görürsünüz. Liderleri orada hep var. A lt kesim de Süleym ancısı, N ur­
cusuna karşıdır. Ü st kesim de liderleri kol koladır. Birlikte kararlar alırlar, strate­
jile ri saptarlar. T ürkiye'de laiklik nedeniyle kendilerine özgü bir yapılanm a içine
girm işlerdir. M üm aşatı kullanm ışlardır. V urm adan kırm adan yana olm am ışlar.
"Laiklik dinsizlik değildir. İslam da düşünce özgürlüğü vardır. İslam akıl dinidir.
K im senin hakkına dokunm az" biçim inde sergilem eye çalışılm ışlardır.

376
Youtube: Tanrı Mı Varmış
İslam ın en çok korktuğu şey, M arksizm , kom ünizm değil, laikliktir. M uam ­
m er A ksoy'un da tem silciliğini, savunusunu yaptığı laikliktir.

- Türkiye'de m üm aşatı kullanıyorlar dediniz. Bir cihad durum u ortaya çıka­


cak m ı?
- Turan D ursun: M uam m er A ksoy'un öldürülm esi İslam Cem aatinin dünya
çapında aldığı kararın bir parçasıdır. B urada m üm aşatı kullananlar bunu örtbas
etm eye çalışacaklardır.

"Türkiye Dar-ul H arb mi?"


D ünya İslam Cem aati Türkiye'de cihad dönem ini başlatm ak istiyor. Bunların
kendi aralarında yayınları, kullandıkları bir iletişim dili vardır. Bu dili sol aydın­
lar anlam az. M esela size deseler ki, "Türkiye'de M üslüm anlar harbi m idir, değii
m idir?" veya "Türkiye Dar-ul H arb m idir?" diye sorsalar anlam azsınız. Süley­
m ancılar, T ürkiye'nin Dar-ul H arb olduğunu, İslam hâkim iyeti olm adığını, bu ne­
denle düzenle uyuşulabileceğini savunur. İnsanlar harbidir, tutuklanm ış durum ­
dadır. A m a diğerleri cihadı savunur.
Şu anda D iyanet Y aym lan'nı okuyan kaç tane aydınım ız vardır? Bir örnek v e­
reyim , alın A nglikan Kilisesine C evap adlı kitabı, orada "dünyada tek adaletli dü­
zen şeriat düzenidir" deniyor. Şeriat düzenini açık açık savunan bir resm î kuru­
luş. D evlet bütçesinden para alan bu kuruluş, kendisini bunu söyleyecek güçte
görüyor. N iye? B ir D iyanet Vakfı var, hüküm etler kuracak, hüküm etler devirecek
m addi güce sahip. Onun yanında Al B araka'sı var, Faisal Finans'ı var. B öyle bir
durum a gelince cihad yapabilirim diyorlar. H atta hutbelerde, vaazlarda bunlar
söyleniyor. C am ilere gitsin aydınlar her cum a günü. H acı Bayram C am isin d en
yayılan konuşm alara bakın. B urada cihad naraları atılıyor.

İslam cılar K ullanan D urum a Geçti

M uam m er A ksoy'un öldürülm esinde genel terörün dışında bir özellik vardır.
U luslararası ekonom ik güce erişm iş olan İslam cemaati artık kullanılır durum da
değil, kullanan durum dadır.
B ence M uam m er A ksoy'un öldürülm esini uluslararası İslam cem aati yapm ış­
tır, yaptırm ıştır.

İran R adyosu'nun Ö lüm L istesinde Âksoy Vardı

- B ugüne kadar insanları h e d e f alan böyle tutumları olm uş mudur?


- Turan D ursun: K uşkusuz. İran R adyosu, Salm an Rüşdi olayında A ziz N e­
sin, Yaşar K em al, M uam m er A ksoy ve benim adım ı vererek "Bunlar öldürülm e-
lidir" dedi.

377
Youtube: Tanrı Mı Varmış
- İlhan A rsel var m ıydı?
- Turan D ursun: İlhan A rsel için C em alettin K aplan fetva verdi. Bu M uham -
m ed'in izlediği yöntem e de uygun bir yöntem .

- İslam cem aatinin uluslararası bağlantıları var mıdır?


- Turan D ursun: B unlan dünya içindeki etkin güçlerden soyutlam ak m üm kün
değildir. B unların kendilerine özgü bir yapıları vardır. 1931 yılında New York’ta
D inler K ongresi'nde alm an kararda, dünyanın neresinde, hangi din güçlüyse ora­
da, o dini desteklem e kararı alındı. Fakat bazı gelişm eler sonunda İslam ın ayrı
bir güç olarak ortaya çıktığı görüldü. Çünkü İslam ın bütün dinleri bir kenara iten
özelliği var. K ur’an’ıyla İslam "Tanrı katında İslam dan başka din ve yönetim yok­
tur" diyor. K im i İslam gruplan da birtakım zam anlar koym uşlardı. M esela N ur­
cular 1990-92 yıllarını İslam ın dünyada egem enliği için eylem yapm a yılları ola­
rak ilan etm işlerdir. Fakat şim di çok örgütlü bir İslam cem aati olduğu için, alı­
nan üst düzey kararlar birbirlerinden haberli olarak alınır.

- B aşıbozuk bir davranış olm az mı?


- Turan D ursun: Hayır, kesinlik olam az. Yapamazlar. Yaptıkları zam an çok
zor durum a düşerler. H edef seçilm em iş b ir kim seyi kim se öldürem ez.

- Ya bu provokasyon "irticaya" karşı bir harekâta yol açar ve ordu kuvvetle­


rini kendi üstlerine çeker ve bunun altında kalırlarsa, bu da bir hesap değil mi?
- Turan D ursun: Terör resm î devletin işine gelm ez. Bugün devletteki İslam ­
cılar hüküm etten daha güçlüdür.

H atm ehacegan'da Valiler, Jandarm a K om utanları

- Ordu da var.
- Turan D ursun: Z aten İslam cılar ondan çekiniyor. Fakat ordunun ne kadarı­
nı İslam cılar ele geçirm iştir. Bu bilinm iyor. "Türk Silahlı K uvvetleri de bizdedir"
diyorlar. İlginç bir şey söyleyeyim : İslam aydınlan toplanıp, kongreler yapar, bir
tane çağdaş gazeteci yok. İstanbul'da birtakım toplantılar yapılır, hiç kim senin
haberi bile olm az. G idin H atm ehaceganlara perşem be günleri bir tarikat toplan­
tısıdır, zam an zam an vali yardım cısı, jandarm a kom utanı bulunm uştur. Zeyrekli
M ehm et Efendi, şim di yaşam ıyor, halifeleri var. Yaşadığı zam an bir yanında Er­
bakan, öbür yanında Türkeş oturuyordu. O rada asker var, em niyetten kim seler
var. B öyle b ir yapı içinde açık açık "geliyoruz" diyorlar.

E vren'in İlahiyatçı Yaveri

A k-D oğuş dergisini alın bakın, tüyler ürpertici m esajlar var. Şeyh Sait'in A ta­
türk'e karşı fetvasını yayım lam ışlardır.

378

Youtube: Tanrı Mı Varmış


A tatürk'ü sevim siz durum a getirm eyi de başarm ışlardır. Bunu en başta K enan
E vren yapm ıştır. Evren'e gelen b ir m ektuba tanık oldum. Kendi sınıf arkadaşı al­
bay A rapça yazılm ış bir m ektubu bana çevirtti. İstanbul'dan yazılan m ektupta
E vren'e İslam cem aatinin dışına çıkarsa başarılı olam ayacağı anlatılıyordu. H eli­
kopter kazasında ölen b ir yaveri vardı. İlahiyatçıydı ve birçok şeyi o yaptırıyor­
du. D in derslerini zorunlu kılan A nayasa'nın 24. m addesini onlar koydurdular.
Yani İslam cem aati T ürkiye'yi ele geçirm ek için ne gerekiyorsa onu yapagelm iş-
ler, k urum lannı ona göre oluşturm uşlardı. Sıra korkutm alara gelmiştir. M uam ­
m er A ksoy'un ölüm ü laik güçlere gözdağı verm e am acını taşıdığı gibi uluslara­
rası cihad hareketinin bir parçasıdır.

K aab'm Planlı Ö ldürülüşü

- İslam başlı başına bir terör örgütüdür dediniz. Bunun İslam ın köklerinde
kaynağı vur mı?
- Turan D ursun: İslam a evet dem ek, inanç özgürlüğüne değil, teröre evet d e­
mektir.
İslam dünyasında toplu ateşle yakm alara tanık olunur. Ebubekir dönem inde
ateş havuzları açılm ıştır. M uham m ed yakılm ası buyruğunu vermiştir. D ikkat çe­
ken kim seleri öldürerek diğerlerine gözdağı verm e yöntem i baştan beri vardır.
M uham m ed'i şiirleriyle eleştiren genç şair Eşrefoğlu K aab ortadan kaldırıldı.
B öylece hem K aab'm etkisi önlendi, hem de M uham m ed'i eleştirm enin cezası
gösterilm iş oldu. B irisi kendi başına gidip K aab'ı öldürseydi M uham m ed onu ce­
zalandırırdı. H er şey kararla olur, bu gelenek süregelm iştir. K aab'ı öldürm e göre­
vini ona kolay yaklaşabilecek süt kardeşi M eslem e oğlu M uham m ed alıyor.
M uham m ed tek tek kişilerin öldürülm esini em ir verdiği gibi, toplu kıyım lara
da karar aldırabiliyordu. K ureyzeoğulları öylesine kırılm ıştır ki, sabahtan akşa­
m a k adar kafalar kesilm iştir.
M uam m er A ksoy'un öldürülm esiyle İslam şeriatının ayak seslerini duyar gi­
biyim . A ydınlarım ız aynı aym azlıkta kalm am alı. 163. m adde kaldırılırsa, laik
devlet laikliğe aykırılığı serbest bırakm ış olur. Buna M eclis'in gücü yetm ez.

"Seçilm iş H edeflerin İlki"

- Ç ok ilginç, seçilm iş h e d e f deyim ini kullandınız.


- Turan D ursun: Bence bu olay başka seçilm iş hedeflerin ilkidir. Seçilm iş he­
d e f olduktan sonra bir İslam cı için yapılam ayacak şey olm aktan çıkar. Tevbe Su-
resi'ne bakacak olursanız, annenizi, babanızı, kardeşinizi bir tarafa, A llah'ı ve

379
Youtube: Tanrı Mı Varmış
peygam berleri b ir tarafa koyar. A ilenizden biri seçildikten sonra sizin göreviniz
gidip onu öldürm ektir. H atta benim babam a söylediler, o da laf olsun diye, "Şe­
riat bunu em reder" dedi.
Bu cinayetlerin arkası gelecektir. B unlara karşı olan resm î güçlere destek ol­
m ak gerekir.

İstanbul'un İkinci Fethi!

- A m a bunların devleti ele geçirdiğini söylüyorsunuz.


- Turan D ursun: D evletin laik kesim iyle ittifak yapılabilir. Bugün iktidarda
olanlar, başbakan dahil şeriat gelsin istem ezler, çünkü işlerine gelm ez. Fakat kul­
lanılm aktan da geri kalm azlar. B unu dindar gözükerek yaparlar. Öte yandan İs-
lam dan, kendilerini tasfiye edeceği için tedirginlik duyarlar.
E ğer bir darbe olursa 12 M art ve 12 Eylül'den farklı olacağı konusunda Talat
Bey'e katılıyorum . Belki 27 M ayıs çizgisine daha yakın bir darbe olacaktır. İs­
lam cılar ne kadar orduda çalışm a yapm ış olurlarsa olsunlar, ordudaki dinam izm i
tam olarak ellerine geçirm iş olam azlar. İleride bu durum değişebilir. H er kesim e
yatırım lar yapıyorlar. Benim önerim bunlara karşı kim savaşıyorsa onlarla güç-
birliği yapm ak yönünde.
Aydın kesim , İslam cılara karşı olanlar, İslam cı kesim in küçük büyük tüm top­
lantılarını izlem eli. O toplantılar izlendiği zam an yapılacak analizler, çözüm yol­
ları çok daha gerçekçi olacak.
Türkiye Cum huriyeti'nin bir bakanının K ur'an Tercüm eleri K ongresi'nde, "Bu
toplantı yeri olarak fetih şehri olduğu için İstanbul seçildi. Burada inşallah ikin­
ci bir fetih olacak, o zam an İslam hayatın bütün alanlarım kaplayacaktır" dediği­
ne ürpererek tanık oldum . O rada bir tek laik gazeteci yoktu.

- Turgut Ö zal suikastı ile bir paralellik kurulabilir mi?


- Turan D ursun: Ben M uam m er A ksoy olayını yepyeni bir bütünün parçası
olarak görüyorum . İlk amaç göz korkutm adır. İkincisi de, bu bir provadır.

2000'e D oğru
4 Şubat 1990, yıl 4, sayı 6

380
Youtube: Tanrı Mı Varmış
İSLA M D A İŞK EN CE*

İslam da, suçlu görülenler için h er aşam ada "işkence" olduğu kesin. İşkence
bulunm adığını savunanlar, İslam ı çağdaş insana sevimli gösterm e çabasında
olanlardır.
İşkencenin M uham m ed dönem indeki bir biçim inin adı "m esüle"dir. Bu da
"el, kol kesm e"nin yanında özellikle "göz oym a (suçlunun diri diri gözlerinin
oyulup çıkarılm ası)" biçim inde uygulanır. B uhârî ve M üslim 'in de e 's-S a h îh le -
rinde y er v erdikleri hadiste çok açık biçim de anlatılır ki, bu işkence biçim ini
M uham m ed'in kendisi de yapm ıştır. U reyne kabilesinden suçlulara yapm ıştır
bunu. A ncak bu işkence biçim inin yapılm am ası gerektiği de hadislerde var. İs­
lam ulem ası arasında bu işkence b içim inin y ürürlükten kaldırıldığı görüşünü
savunanlar var. M âide Suresi'nin 33. ayetiyle yürürlükten kaldırıldığını (m en-
suh olduğunu) ileri sürerler. Bu ayette şöyle denir: "Tanrı ve P eygam ber'iyle
savaşanların ve yeryüzünde b o zg unculuğa u ğraşanların cezası öldürülm eleri ya
d a asılm aları ya da çapraz olarak el ve ayaklarının kesilm esi ya da sürülm ele­
rid ir..." G örüldüğü gibi burada "göz oym a" yoktur. İşkencenin bu biçim inin
M âide S uresi'nin 33. ayetiyle ortadan k ald ırıld ığım ileri sürenlerse "ulem a"nm
tüm ü değil, b ir k esim id ir.1
İslam da işkencenin bulunduğu kesin. Çünkü sözü edilen ayette bile işkence var.
"El ve ayakların çapraz olarak kesilmesi" işkencedir. N ûr Suresi'nin ayetlerinde
suçlulara "80 değnek" (4. ayet), "100 değnek" (2. ayet) cezalan var. B ir insana "80
değnek, 100 değnek" vurmak, ona işkence etm ek değil de nedir? İslam fıkhında
"ta'zir" cezası var. Kadı, karşısına suçlu ya da sanık olarak çıkan kim seye bu ceza­
yı verebilir. Bu ceza sözle yerine getirilebileceği gibi sopayla da, örneğin 20-30
değnek vurarak da yerine getirilebilir. Bu, İslam hukukunda açıkça belirtilir.
A hzâb Suresi'nin "inanan erkek ve kadınlara, işlem edikleri bir şey yüzünden
eza edenler kesin olarak iftira ve apaçık bir günah yüklenm işlerdir" anlam ındaki
ayet, K ur'an'm işkenceyi yasakladığına kanıt olarak ileri sürülüyor. O ysa bu ayet­
teki "eza" eğer "işkence" dem ekse, o zam an suçsuzlara değilse de "suçlulara iş­
kence" edilebileceği anlatılm ış oluyor ayette.

* Turan Dursun bu notu, D oğu Perinçek'in ricası üzerine Taner Akçam'm araştırmasına yardımcı
olm ak için yazmıştır.
1 Ebubekir M uham m ed H em zani, el-İtibâr, H um us, 1966, s. 197.

381

Youtube: Tanrı Mı Varmış


K urtubî tefsirindeki yorum a göre: B ir önceki ayette, Tanrı'ya ve peygam beri­
ne "eza" her durum için yasaklanıyor. Bu ayetteyse inanan erkek ve kadınlara
"eza", yalnızca '"haksızca durum " için yasaklanıyor. Çünkü birinci "eza", her du­
rum da "haksız" olur. İkinci "eza"ysa haklı da olabilir -b u yasaklanm ıyor-; hak­
sız da olabilir -y asak lan an b u -.2 D em ek oluyor ki, eğer "eza"ya "işkence" anla­
m ı verirsek, inanan erkek ve kadınların "inananlan"na bile, "haklı" gerekçeyle
"işkence" edilebilir ayete göre. "İnanm ayanlar"aysa "eza" serbesttir. Ç ünkü her
durum da haklı gerekçesi vardır. H içbir gerekçe olm asa bile, "im ansızlık” gerek­
çesi vardır.
”D ayak"tan başlayarak türlüsü vardır "işkence"nin İslam da.
İslam ın Tanrısı, Yahudilikteki Tanrı gibi "gerektiği"nde "işkence" eder. Bu
d ünyada da, "öbür dünya"da da. Bu dünyadaki, "göksel felaketler" olm adığı za­
m an insanlar aracılığıyla yaptırdığını bildirir. "Ö bür dünya"daysa "melek"ler,
"zebani"ler aracılığıyla. "C ehennem "de...
M uham m ed'in yaşam ındaki tek tek olaylar, "tepki" biçim inde olanları bile ör­
nek olarak alınır ve "genel yasa" olarak uygulanır. M uham m ed'in uygulam aların­
daysa "işkence", son derece bol.

2 Kurtubî, 14/238.

382

Youtube: Tanrı Mı Varmış


TU R A N D U R SU N ’U N Ç A L IŞM A N O TLA RI*

K adın ve Araplar

Kitabu Nikâh birçok salih kişiler bir iki kişiyle yetinm eyerek çok evlilik yapar­
lardı. A ynca özellikle soğfılerin (İslam gizemcileri) kadınlara çok düşkünlüğü var­
dı. Çok az yiyip içtikleri halde, evlilikleri ve cinsel birleşimleri çok fazla olurdu.
C üneyt Bağdadi (çok ünlü gizem ci) "Yemeye içm eye ne denli ihtiyacım var­
sa, cinsel birleşim e de o denli ihtiyaç duyarım ." (s.27)
M uham m ed bir kadın gördüğü zam an hem en eve gelir. Zeynep'le cinsel bir­
leşim de bulunurdu, (s.27)
Şeytan, insanın kan dam arlarından bile yol bulup kalbine gelebilir. Ve araç
olarak da kadını kullanır, (s.27)
Peygam ber'in arkadaşı İbn Ömer, en zahitlerindendi. (D ünyadan el etek çek­
m iş) öyleyken iftarını cinsel birleşim le yapardı (yem eden içm eden önce).
Ve çoğu kez akşam nam azını kılm adan önce cinsel birleşim de bulunurdu.
(s.27) A llah'a kendini verebilm ek için. R am azan ayında gecenin sonlarına doğru,
her gece üç cariyesiyle yatardı. B urada G azali "Şehvetin A rap toplum unun m iza­
cında çok baskın olduğunu söylüyor, (s.28) O nedenle de A raplar'da diğer top-
lum lardan daha çok evlilik görüldüğünü anlatıyor. Ve yine o nedenle cariye ile
birleşm enin m übah olduğunu belirtiyor.
B ir genç İbn A bbas'a gelir. C insel istekle dolu olduğunu söyler. E liyle kendi
kendini doyurm anın günah olup olm adığını sorar. İbn A bbas'ta bunu yapm am a­
sını hiç değilse bir cariye bulup onunla nikâhlanm asını söyler.
(Not: Kendi cariyesi olursa nikâha gerek yok.)
Peygam ber'in dam adı A li'nin Fatm a öldükten hem en arkasından daha yedi
gün geçm eden evlendiği yazılır. A li'nin oğlu H aşan 200 kadından fazla evlilik
kurm uştu. Çoğu kez dört kadın birden boşayıp tekrar dört kadın almıştı.
P eygam ber Hasan'ı huyca da yapıca da kendisine çok benzetiyor, (s.28)
Ü nlü M uhire İbni-şube 80 tane kadın alm ıştı. B ir hadiste bir haç sırasında
Peygam ber "Hadi ihram dan çıkın ve kadınlarınızla cinsel birleşim de bulunun
buyruğunu verm iştir.

* Bu metinler, Turan Dursun'un 2000'e D oğru dergisinde çıkan çeşitli yazılarının ön çalışmalarıdır.
O kuyucunun ilgisini çekeceğini düşünerek yayım lıyoruz. (Kaynak Yayınları’nın notu.)

383
Youtube: Tanrı Mı Varmış
P eygam ber'in arkadaşlarından C abir anlatıyor: "Biz M ina'ya giderken Z eker­
lerim izden m eniler dam lıyordu."
K aynak: B uhârî, H aç/81, U m re/6, S irket/27, M üslüm /H aç/141, hadis
n o /l 216.
N eşeyi M enasik/77, İbni M eca M enasik/77, hadis no/2980,
A hm et İbni Hanbel M üsnet cilt 3, sayfa 317-366.
 işe kendini tutam adı:
- "G örüyorum ki senin A llah'ın yalnızca senin şeyinin keyfini yerine getirm ek
için koşuyor." (Kaynak: Buhârî, Tefsir/7; Tecrîd, hadis no: 1721; M üslim , Rı-
dâ/49-50, hadis no: 1464; İbn M ace, N ikah/57, hadis: 200; Ahm ed İbn H anbel,
6/134, 158, 261.)
P eygam ber'e dilediği kadım alm a yetkisi verilm işti. K im i kadınlarda "kendi­
lerini Peygam ber'e arm ağan" ediyordu. Bu kadınlardan konuşulurken Âişe:
"D ünyada ne kadınlar varmış. Hiç kadın da Peygam ber'e kendini arm ağan eder
m iym iş?" diye konuştu. N e var ki hem en ayet gelm işti. "Kendini Peygam ber'e
arm ağan eden kadınların özel durum larından söz edilm iş ve Peygam ber'e bu k a­
dınları 'm ehirsiz alma' yetkisi verilm işti." Â hzab S uresinin 50. ayeti.
- M ehirlerini verdiğin eşlerini A llah'ın sana ganim et olarak nasip ettiği cari-
yeleri seninle birlikte göç eden am canın kızlarını, halalarının kızlarını, dayının
kızlarını, teyzelerinin kızlarını Peygam berde nikâhlaıım ayı istediği takdirde di­
ğer inananlardan ayrı olarak sırf sana ait olm ak üzere kendisinin m ehrini Pey­
gam ber'e bağışlayan inanan kadını helal kıldık. B ir güçlüğe uğram am an için ina­
nanların eşleri ve cariyeleri hakkında onların da üzerine neyi farz kılınış olduğu­
m uzu bildirdik. Allah bağışlayandır. M erham et edendir.
Peygam ber dilediği kadınla değil de, günü-nöbeti kadınla birlikte oluyor, bin­
leşiyordu. Bunu istem eyerek yapıyordu. (K aynak: A hm ed İbn H anbel, el M üs-
ned, c.6, s. 108.)
A m a kim i karısına ayrıcalık yapm a gereğini de duyuyordu. Kimi karılarına
da ötekilerden daha çok değer veriyordu. "G özde karıları" vardı. "Sırası gelen
karıyla değil de, istediği karıyla birleşm ek, Peygam ber'in işine geldiği gibi Âi-
şe'nin de işine gelirdi. N eden ki, Â işe, Peygam ber'in "gözdelerinin" başında g e ­
liyordu. G erek kişiliği, gerekse E bubekir'in kızı olm ası nedeniyle. A m a Peygam ­
ber ya başka gözdesiyle birleşirse. Â işe'yi olsa olsa bu düşündürürdü.
P eygam ber "sıraya uym a zorunluluğunun kaldırılıp kendisine tam yetki veril­
m esini istiyordu. Canı ne zam an hangi karısıyla birleşm ek istiyorsa, bunu yapa­
bilsin. Peygam ber bunu ancak bir ayetle gerçekleştirebilirdi. Âhzab Suresi nin
51. ayeti im dadına yetişti.
Ey M uham m ed, bunlardan kim i dilersen geri bırakır, dilediğini alabilirsin.
Boşadığını tekrar alm anda da sana bir vebal yoktur. Bu onların gözlerinin aydın

384

Youtube: Tanrı Mı Varmış


olm asından tasalanm am alarını hepsine verdiğin şeylere razı olm anı daha iyi te ­
m in eder. A llah gönüllerinde olanı bilir. A llah bilendir, azap etm ede de acele et­
mez.
B uhârî’nin ve M üslim 'in de yer verdiği hadise göre, aslında, bu ayete şu anla­
m ı verm ek gerekir:
"Ey M uham m edi K arılarından dilediğinin sırasını geciktirebilir, dilediğinin
sırasını öne alabilirsin. (Yani cinsel birleşim de dilediğin karm a öncelik verebilir­
sin !)..."
M uham m ed'e, söz konusu yetki verilince, A işe, ne yapıp etm iş, herkesten çok
sıra ve ayrıcalık alm ayı başarm ıştı. P eygam ber’e, arm ağanlar bile, "Âişe'rıin
gününde" gelir olm uştu. Ve de giderek gelişen kızılca kıyam et kopm uştu karılar
arasında.

A d a le t İ s te r iz

Peygam ber kanları ikiye ayrılm ıştı. Bir grupta Âişe, H afsa, Safiye, Şevde, d i­
ğer grubun başını da Ü m m ü Selem e ve diğer karıları bulunuyordu. M üslüm anlar
Peygam ber'in  işe'ye olan sevgilerini bildikleri için, bir arm ağan verecekleri za­
m an  işe'nin nöbetine rastlatırlardı.
Bu olay dedikodulara yol açm ıştı. Ö zellikle Üm m ü Selem e'nin grubunda.
Ü m m ü Selem e'den bu durum u Peygam ber'e açm asını istediler. K endilerine hak­
sızlık yapıldığını, Peygam ber'in kim ne arm ağan edecekse karılarını ayırt etm e­
den sunm alarını istediler.
Ü m m ü Selem e de durum u Peygam ber'e iletti. Fakat Peygam ber hiç karşılık
verm edi.
Ü m m ü Selem e Peygam ber'in tutum unu kadınlara anlattı. K adınlar Ü m m ü Se­
lem e'den cevap verinceye kadar konuşm asını söylediler.

Bana Vahiy  işe'nin G ününde G elir

Ümm ü Selem e iletti. Bu kez Peygam ber: "Âişe'yi konu yaparak beni üzm e­
yin. Ç ünkü bana vahiy yalnızca onun günündeyken gelir" dedi.
Bu kez Ü m m ü Selem e, "Seni üzdüğüm için A llah'tan günahım ı bağışlam ası­
nı dilerim " dedi.
Ç aresiz kalan kadınlar bu defa da Peygam ber'in kızı Fatım a'ya başvurdular.
- Senin k an ların A llah'ı öne sürerek, Ebu B ekir'in kızı konusunda senden ada­
let istiyorlar.
- K ızım beni seviyor m usun?
- Evet.

385
Youtube: Tanrı Mı Varmış
- Ö yleyse benim sevdiğim i de sev.
B unun üzerine Fatm a durum u kadınlara aktardı. Ve vazgeçm elerini söyledi.
Peygam ber'in karıları vazgeçm ediler. A m a ortaklar Cahş kızı Zeynep'i araya
koydular. Z eynep Peygam ber'e A işe hakkında çok ağır konuşarak "K arıların Ebu
K uafe'nin (küçüm sendiği zam an söylenen hitap) kızı konusunda senden adalet
istiyorlar" dedi.
Ve sesini alabildiğine yükseltti. Bu sırada Peygam ber'in yanında A işe vardı
ve gülüm ser durum daydı. Peygam ber ses çıkarm adı. Â işe'nin karşılık verm esini
bekledi. A işe Zeynep'e gereken cevabı verip susturdu. Ve Peygam ber A işe'yi
över nitelikte "Ya gördün m ü işte. B u Ebu B ekir'in kızıdır." (Kaynak: B uhârî, Hi-
be/8, Tecrîd, 1130.)

Altı Yaşında Evlendi!

E vet Ebubekir'in kızıydı Aişe. O nun için de Peygam ber'in ilgisini çekiyordu.
Ve hem en evlilik! O ysa A işe daha 6 yaşındaydı. K endisiyse 49. A radaki fark 43.
A işe Peygam ber'in evine, oyuncaklarının da bulunduğu salıncağından alınarak
götürülm üştü.
"B en altı yaşında bir kız iken Peygam ber beni akd ü nikah e y lem işti... Bir
gün ben arkadaşlarım la beraber salıncakta oynarken, annem Ümmü Rum an bana
doğru geldi ve beni çağırdı. Ben de yanına geldim . N e yapacağım ı bilm iyordum .
A nnem elim i tuttu, götürüp evin kapısının önünde beni durdurdu. Yorgunluktan
kaba kaba soluyordum . Sonunda soluğum biraz yatıştı. Annem biraz su aldı,
yüzüm ü başım ı sıvazladı. Sonra beni eve koydu. Evde M edineli birtakım kadın­
lar bulunuyordu. Beni hayır ve bereket üzerine geldin diyerek alkışladılar. A n­
nem beni bu kadınlara teslim etti.
İbnü Sa'd, Tabakat adlı yapıtında, yaşlı olan Sevde'den bir ara M uham m ed'in
ayrılm ak istediğinin ileri sürüldüğünü, am a bunun doğru olm adığını söyler. Şev­
de bir tarihten sonra sırasını genç A işe’ye devrederek bir özveri gösterecektir.
B öylece A işe de, iki kişilik sıra elde edecektir.
M uham m ed'in birden fazla kadınla evlenm esi M edine dönem ine ve yaşlılık
günlerine rastlar. H atice'den sonra H icret'e kadar, yalnız Zem 'a kızı Şevde ile ev­
li kalm ıştır. Peygam ber H atice ile evlendiği sırada kendisi yirm ibeş yaşında, o ise
kırk yaşında iki kocadan dul kalm ış bir kadındır. Onbeş yıl birlikte yaşadılar. H a­
tice, H icret'ten üç yıl önce altm ışbeş yaşında öldü. Peygam ber'in hayatını evli­
likler açısından birçok dönem de görm ek gerekir.
25 yaşına kadar bekâr;
25-50 yaş arasında tek evlilik hayatı;
50-60 yaş arasında çok evlilik hayatı;
60 yaşından sonra hiç evlenm edi.

386

Youtube: Tanrı Mı Varmış


D iğer yapıtlarda ileri sürüldüğüne göre M uham m ed aynı anda dokuz kadınla
evli olm uş. Taberî gibi bazı tarihçiler onbeş kadınla evli olduğunu söylerler. Bu
doğrulanm ış değildir. R ivayetlerden şu bilgiler çıkarılabiliyor: Z ifaf olduğu 11,
olm adığı iki karısı olmuştur. B unlara iki cariyeyi de eklersek on beş eder. Prof.
U lvan'a göre "doğrusunu A llah bilir".
Taberî ve başkaları A işe'den rivayet ederler: Peygam ber evde ne yapardı d i­
ye sorulm uş. "Sizin yaptığınız gibi" dem iş. "Şunu indirir, bunu kaldırır; aileleri­
nin işlerini görür, etlerini doğrar, evi süpürür, uşağa yardım eder." Şöyle bir sözü
vardır kanlarını döven erkek için: "H em k a n la n n ı köle döver gibi döverler, hem
de utanm adan onlara sarılır yatarlar." (K aynak: İbnü Sa’d, c.8, s. 148.)
A rdaşlanndan Enes anlatır: "Peygam ber dokuz ya da onbir karısı varken,
günün belirli saatlerinde bütün karılarını dolaşır, hepsi ile cinsel ilişkide bulunur­
du."
E nes'e sordular: "Peki buna nasıl güç yetirebiliyordu?"
E nes şöyle dedi: "Biz aram ızda Peygam ber'in cinsel yönden otuz erkek
gücünde olduğunu konuşurduk." (K aynak: Buhârî, Tecridi 192.)
Y olcular çıkm ak istediğinde aralarında kura çeker hangisi çıkm ışsa, onunla
giderdi. Hac için ise hepsini yanında götürürdü. (Kaynak: İbnü Sa'd, Tabakat)

P eygam ber'in K arıları ve C ariyeleri

Peygam ber'in arkadaşlarından E nes anlatıyor. "Peygam ber dokuz ya da onbir


karısı varken günün belirli saatlerinde bütün kadınlarını dolaşır. H epsi ile cinsel
birleşim de bulunurdu. Enes'e soruldu. Peki P eygam ber buna nasıl güç yetirebili­
yordu?
Enes cevap verdi. "Biz aram ızda Peygam ber'in cinsel yönden otuz erkek gü­
cünde olduğunu konuşurduk." (Kaynak: Buhârî, Tecrid No: 192) Peygam ber Âi-
şe ile evlendikleri zam an kendisi 49, Â işe altı yaşında idi. Âişe dokuz yaşında
iken cinsel birleşim de bulundular. 623
M uham m ed ve M arya (M ısır m ukavkıs piskopos) tarafından dört cariye ar­
m ağan edilir. M arya bunlardan biri. M uham m ed'in M arya'ya düşkünlüğü var.
P eygam ber bir gün karılarından Ö m er'in kızı H afsa ile cinsel birleşim de bulun­
m ak üzere H afsa'nın odasına girer birleşm eye tam hazır durum dadır. Fakat Haf-
sa'nın odasında onun yerine M arya'yı bulur. H afsa da babasının evine gitm iştir.
M uham m ed M arya'yı alıp H afsa'nın yatağında birleşir. Tam o sırada H afsa içeri
girer. M uham m ed daha işini bitirm em iştir. H afsa'ya biraz beklem esini söyler. İşi­

387

Youtube: Tanrı Mı Varmış


ni bitirdikten sonra H afsa'ya döner. Boynu bükük H afsa "Bu ne biçim şey bir k ö ­
le kadını, hele benim günüm de ve benim yatağım da yapıyorsun" dedi. Pe gam-
ber kendisine bir m üjdesi olduğunu kendisinden sonra Ebu B ekir'in ve bab tsınm
(Ö m er'in) halife olacağım söylerse de konu bu olm adığı için H afsa tepkisini sür­
dürür.
M uham m ed bu kez ant içer "vallahi billahi bir daha onunla yatm ayacağım
am a ne olur kim seye söylem e" der H afsa da gider. Ne var ki sonra M uham m ed
dayanam az M arya'yla yeniden ilişki kurm a isteğini duyar A llah im dadına ayet
gönderir. Ayet şöyle başlar:
"Ey peygam ber karılarını m em nun edeceksin diye niçin kendini helal olan
şeyden m ahsun bırakıyorsun. A llah çok bağışlayan ve acıyandır." (Tahrim S ure­
si, ayet 1.)
Bu ayetin geliş nedeni olarak bir de bal şerbeti öyküsü ileri sürülse de benim ­
senen iniş nedeni yukarıdaki öykü.
Kaynak: Tefsirler, örneğin Taberî tefsiri 28/100 öt; F. Razi 29/41 Öt Sabuni
Safvetu't-tefasir 3/406 öt.
Sabuni'de bal şerbeti öyküsünü ayete iniş nedeni olarak gösterildiğini ancak
bunun iniş nedeni olam ayacağı asıl iniş nedeninin M arya olayı olduğu yazılır.
3/406

M uham m ed-Z eynep

M uham m ed bir gün Zeyd'i aram ak üzere onun evine gider fakat Z eyd'i bula­
m az. Evde Z eyd'in güzel karısı Cahş kızı Z eynep vardır. Ç am aşır yıkam aktadır.
Y orgunluktan terlem ekte yüzü pem beleşm iştir ve yarı çıplak olduğu için güzelli­
ği daha da çarpıcı bir durum a gelm işti. Peygam ber bu durum u görünce coşkuya
kapılır. D ualarda hocaları cem aati am in dedirttikleri dualardan olan "Ya m ukal-
libel kulum " diye bir ses çıkarır. "Ey kalpleri evirip çeviren tanrım gönlüm ü çe­
viri verdin" der ve dönüp gider. Z eyd eve gelince Z eynep durum u anlatır. Zeyd,
Zeynep'in evden gideceğini düşünerek kaygıya kapılır ve Peygam ber'e koşar:
- Zeynep'i sevdinse ben boşayım . B oşayınca sen al.
- O da ne dem ek karını boşam a A llah'tan kork.
Bu konuşm a geçer am a M uham m ed içinden keşke boşasa da alsam der. M u ­
ham m ed bu isteğini A saf Suresi'nin 37. ayetinde ortaya çıkarır.
Kaynak: Bu ayetle ilgili tefsirler ve T aberî tefsiri.
P eygam ber'in k an ları iki gruba aynlm ıştı. B ir grupta  işe, Hafsa, Safiye,
Şevde vardı. D iğer grubun başında da Ü m m ü Selem e ve diğer karıları bulunu­
yordu. M üslüm anlar Peygam ber'in  işe'ye olan sevgilerini bildikleri için bir ar­
m ağan verecekleri zam an A işe'nin nöbetine rastlatırlardı. Bu olay Peygam ber'in

388

Youtube: Tanrı Mı Varmış


karıları arasında dedikodulara yol açm ıştı. Ö zellikle Ü m m ü Selem e'nin grubu­
nun kadınları Ü m m ü Selem e'nin Peygam ber'e bu durum u anlatm asını, haksızlık
olduğunu söylem esini, peygam berin kim ne arm ağan edecekse kadınları ayırt et­
m eden sunm alarını istem esini söylem işlerdi. Peygam ber'e Ü m m ü Selem e nöbe­
tinde anlattı fakat Peygam ber hiçbir karşılık verm edi. K adınlar sordular. Üm m ü
Selem e de durum u anlattı. K adınlar P eygam ber cevap verinceye kadar konuşm a­
sını söylediler.
Ü m m ü Selem e bir kez daha Peygam ber'e durum u iletti. Peygam ber yine kar­
şılık verm edi. K adınlar yine iletm esini söylediler. Bu kez Peygam ber "Âişe'yi
konu yaparak beni üzm eyin. Ç ünkü bana vahiy yalnızca onun günündeyken g e­
lir" dedi.
Bu kez Ü m m ü Selem e "Seni üzdüğüm için A llah'tan günahım ı bağışlam asını
dilerim " dedi. K adınlar Peygam ber'in kızı Fatm a'ya başvurdular.
- Senin karıların T ann'yı öne sürerek, Ebu B ekir'in kızı konusunda senden
adalet istiyorlar.
- K ızım beni seviyor m usun?
- Evet.
- Ö yleyse, benim sevdiğim i de sev.
B unun üzerine Fatm a durum u kadınlara aktardı. Ve vazgeçm elerini söyledi.
Fakat vazgeçm ediler. C ahş kızı Zeynep'i araya koydular. Zeynep Peygam ber'e
 işe hakkında çok ağır konuşarak "K anların Ebu K uafe'nin kızı  işe konusun­
da senden adalet istiyorlar" dedi ve sesini alabildiğine yükseltti. Bu sırada Âişe
vardı ve gülüm ser durum daydı. P eygam ber ses çıkarm adı. Â işe'nin karşılık ver­
m esini bekledi. Â işe Z eynep’e gereken karşılığı verip susturdu. Ve Peygam ber
 işe'yi över nitelikte "Y a... gördünm ü işte. Bu Ebu B ekir'in kızıdır."
Kaynak: Buhârî, H ibe/8, Tecrîd/1130.
A hzâb 50. ayet: M ehirlerini verdiğin eşlerini, A llah'ın sana ganim et olarak
nasip ettiği cariyeleri, seninle birlikte göç eden am canın kızlarını, halalarının kız­
larını, dayının kızlarını, teyzelerinin kızlarını Peygam berle nikâhlanm ayı istedi­
ği takdirde, diğer inananlardan ayrı olarak sırf sana ait olm ak üzere, kendisinin
m ehrini P eygam ber'e bağışlayan inanan kadını helal kıldık. B ir güçlüğe uğram a­
m an için inananların eşleri ve cariyeleri hakkında onlarında üzerine neyi farz kıl­
m ış olduğum uzu bildirdik. A llah bağışlayandır. M erham et edendir.
 işe b ir buna tepki göstererek bir kadın Peygam ber'e kendini arm ağan eder
m i im iş ne kadınlar varm ış dünyada diye konuşur. Bir de Peygam ber'in kadınla­
rın nöbetlerinde dilediklerinin yanında daha fazla kalm am ası söz konusudur.
Tam bu sırada bir ayet gelir A hzâb Suresi’nin 51. ayeti.
Ey M uham m edi Bunlardan kimi dilersen geri bırakır, dilediğini alabilirsin. Bo­
şandığını tekrar alm anda da sana bir vebal yoktur. Bu onların gözlerinin aydın ol­

389
Youtube: Tanrı Mı Varmış
m asından tasalanm amalarını hepsine verdiğin şeylere razı olmanı daha iyi temin
eder. A llah gönüllerinde olanı bilir. A llah bilendir, azap etmede de acele etmez.
Ayeti görünce Âişe şöyle konuşur. "G örüyorum ki senin A llah'ın yalnızca se­
nin şeyinin keyfini yerine getirm ek için koşuyor."
Kaynak: Buhârî, Tefsir/7, Tecrîd, H adis No: 1721, M üslim , R ıda/49, 50 H a­
dis No: 1464, İbni M ace, N ikâh/57 H adis No: 200, A hm et İbn-i Hanbel 6/134,
158, 261.
Benû M ustalık K abilesi'ne M üslüm anlar baskın yaparlar, kim ilerini öldürür­
ler, kadın ve çocukları da tutsak olarak alırlar bu kadınların yakınlan kurtarm ak
için kurtulm alık verm e başvurusunda bulunurlar tam o sırada ağızlannın suyu
akan A raplar koşup gelirler Peygam ber'e kadınlarla yatm ak istediklerini söyler­
ler ve Peygam ber izin verir.
C üveyriye (C ariyecik) çok güzel bir kız 13 yaşında, Peygam ber bunu alır yi­
ne vahiy ile. Cüveyriye çok akıllı bir kızdır. Peygam berde konuşurken bir P ey­
gam ber karısının, akrabalarının tutsak olm asının hiç de akıllıca olm adığını söy­
ler ve 700 kişilik kabilesini azad ettirir.
K aynak: B uhârî, İtkr/13.

Safîye

H ayber Savaşı'ndan elde edilen tutsaklar arasında idi. Ö nce D ihyetu'l Kelbi
onu aldı fakat Peygam ber'e gidip Safıye'nin çok güzel olduğunu ancak Peygam ­
ber'e layık olabileceğini söylediler. Sonuçta Peygam ber onu da alıp karılarının
arasına kattı.
K aynak: B uhârî, El M agazi/38, H ucûrat 11, Talak 1. ayet.
Felak Suresi'nin 3. ayetinde: Peygam ber'in en önem li arkadaşı İbn A bbas şu
anlam ı veriyor. "Ey M uham m ed kalkm ış durum da olan s ... şerrinden de Felak'ın
rabbına sığınırım de."
K aynak: G azali'den İhyau U lum iddin, s.27.

 işe kendini tutam adı:


-"G örüyorum ki senin A llah'ın, yalnızca senin şeyinin keyfini
yerine getirm ek için koşuyor." (Kaynak: Buhârî, Tefsir/7; Tecrîd, hadis no:
1721; M üslim , R ıdâ'/49-50, hadis no: 1464; İbn M ace, N ikâh/57, hadis no: 200;
A hm ed İbn H anbel, 6/134, 158, 261.)
N eden böyle diyordu Âişe?

390
Youtube: Tanrı Mı Varmış
N edenin biri şu:
Peygam ber'e dilediği kadını alm a yetkisi verilm işti. Kimi kadınlar da "ken­
dilerini Peygam ber'e arm ağan" ediyordu. Bu kadınlardan konuşulurken Âişe:
"D ünyada ne kadınlar varmış. Hiç kadın da Peygam ber'e kendini arm ağan eder
m iym iş?" diye konuşm uştu. N e var ki âyet gelm iş (A hzâb Suresi’nin 50. ayeti),
"kendini Peygam ber'e arm ağan eden kadınlar" ın özel durum larından söz edilm iş
ve Peygam ber'e, bu kadınlan, "m ehirsiz alm a" yetkisi verilm işti. (50. Ayet bura­
ya girecek.)
B ir de şu var:
Peygam ber dilediği kadınla değil de, günü-nöbeti gelen kadınla birlikte olu­
yor, birleşiyordu. Z orunlu olarak yapıyordu bunu. (Kaynak: A hm ed İbn H anbel,
el M üsned, c.6, s. 108.) A m a kim i kadına ayrıcalık yapm a gereğini de duyuyor­
du. Kim i kadınlara ötekilerden daha çok değer veriyordu. "Gözde karılar"ı var­
dı. "Sırası gelen k an "y la değil de, istediği karıyla birleşm ek, Peygam ber'in işine
geldiği gibi A işe'nin de işine gelirdi. N eden ki, Âişe, Peygam ber'in "gözde"leri-
nin başında geliyordu. G erek kişiliği, gerekse Ebubekir'in kızı olm ası nedeniyle.
A m a Peygam ber y a başka gözdesiyle birleşirse. Âişe'yi olsa olsa bu düşündüre­
bilirdi.
P eygam ber "sıraya uym a" zorunluğunun kaldırılıp kendisine tam yetki veril­
m esini istiyordu. İstiyordu ki, ne zam an, hangi k arn ıy la cam birleşm ek istiyorsa,
bunu yapabilsin. İşte bu isteği doğrultusunda, Âhzab Suresi'nin 51. ayeti im dadı­
na kavuştu. Âişe: "G örüyorum ki senin A llah'ın senin..." sözünü söylerken bir de -
bu olayı düşünüyordu.
51. ayetin anlam ı: (B uraya 51. ayetin anlam ı girecek.)
B uhâri'nin ve M üslim 'in de y er verdiği hadise göre, aslında, bu ayete şu anla­
m ı verm ek gerekir:
"Ey M uham m edi K anlarından dilediğinin sırasını geciktirebilir, dilediğinin
sırasını öne alabilirsin. (Yani cinsel birleşim de dilediğin karına öncelik verebilir­
sin !)..."
M ulıam m ed'e söz konusu yetki verilince, Âişe, ne yapıp etm iş, herkesten da­
ha çok sıra ve ayrıcalık alm ayı başarm ıştı. Peygam ber'e, arm ağanlar bile, "Âi-
şe'nin gününde" gelir olm uştu. Ve de giderek gelişen kızılca kıyam et kopm uştu
karılar arasında:
-"A dalet isteriz!"
B uhâri'nin de içinde bulunduğu hadisçilerin yer verdikleri bir hadis:
" ..." (B uraya P eygam ber’in kanlarını anlatan hadis konlacak.)

391
Youtube: Tanrı Mı Varmış
"Altı Yaşında Evlendi"

Evet E bubekir'in kızıydı Âişe. O nun için de Peygam ber'in ilgisini çekiyordu.
Ve hem en evlilik! O ysa  işe daha 6 yaşındaydı. K endisiyse 49. A radaki fark: 43.
"Â işe, Peygam ber'in evine, oyuncaklarının da bulunduğu salıncağından alınarak
götürülm üştü" (....) "Z ifa fla rıy sa , -aktarıldığına göre- evlenm elerinden üç yıl
sonra gerçekleşm işti, Âişe dokuz yaşındayken.

K arıları

Peygam ber'in arkadaşlanndan Enes anlatıyor. "Peygam ber 9 ya da 11 karısı


varken bir günün belirli saatlerinde bütün kadınlarını dolaşır. H epsi ile cinsel bir­
leşim de bulunurdu." Enes'e soruldu.
Peki Peygam ber buna nasıl gücünü yetirebiliyordu?
Enes cevap verdi.
"Biz aram ızda Peygam ber'in cinsel yönden 30 erkek gücünde olduğunu ko­
nuşurduk." (Kaynak: Buhârî, Tecrîd, hadis no: 192.)
 işe'nin yaşı: M uham m ed  işe ile Peygam ber 49  işe 6 yaşında evleniyor 9
yaşında cinsel birleşim de bulunuyor.623
M uham m ed ve M arya (M ısır m ukavkıs: Piskopos) tarafından dört cariye ar­
m ağan edilir. M arya bunlardan biri. M uham m ed'in M arya'ya düşkünlüğü var.
M uham m ed b ir gün karılarından Ö m er'in kızı H afsa ile cinsel birleşim de bulun­
m ak üzere H afsa'nın odasına girer. B irleşm eye tam hazır durum dadır, fakat Haf-
za'nın odasında onun yerine M arya'yı bulur. H afsa da babasının evine gitm iştir.
M uham m ed M arya'yı alıp H afza’nın yatağına alarak birleşir. Tam o sırada H af­
sa içeri girer. M uham m ed daha işini b itirm em iştir H afsa'ya biraz beklem esini
söyler. İşini bitirdikten sonra H afsa’y a döner, boynu bükük H afsa "Bu ne biçim
şey bir köle kadını hele benim günüm de ve benim yatağım da yapıyorsun.” P ey ­
gam ber kendisine b ir m üjdesi olduğunu kendisinden sonra E bubekir'in ve baba­
sının (Ö m er'in) halife olacağını söylerse de konu bu olm adığı için H afsa tepki­
sini sürdürür.
M uham m ed bu kez ant içer "vallahi billahi bir daha onunla yatm ayacağım
am a ne olur kim seye söylem e der." H afsa'da gider  işe'ye söyler. N e var ki son­
ra M uham m ed dayanam az M arya'yla yeniden ilişki kurm a isteğini duyar. Allah
im dadına ayet gönderir. Ayet şöyle başlar:
"Ey Peygam ber kanlarını m em nun edeceksin diye niçin kendini helal olan
şeyden kendini m ahrum bırakıyorsun. A llah çok bağışlayan ve acıyandır." (Tah-
rim Suresi, ayet 1.)
Bu ayetin geliş nedeni olarak b ir de bal şerbeti öyküsü ileri sürülse de benim ­
senen iniş nedeni yukarıdaki öykü.

3 92
Youtube: Tanrı Mı Varmış
K aynak: Tefsirler, örneğin Taberî tefsiri, 28/100 öt; F. Razi 29/41 öt.; Sâbûni
S afvetu’t Tefasir, 3/406 öt; Sâbûni de Bal şerbeti öyküsünü ayete iniş nedeni ola­
rak gösterildiğini ancak bunun iniş nedeni olam ayacağı asıl iniş nedeni M arya
olayı olduğu yazılı 3/406.

M uham m ed-Z eynep

M uham m ed bir gün Zeyd'i aram ak üzere onun evine gider. Fakat Zeyd'i bu­
lam az. E vde Z eyd'in güzel karısı C ahş kızı Z eynep vardır. Ç am aşır yıkam akta­
dır. Y orgunluktan, terlem ekten yüzü pem beleşm iştir. Ve yarı çıplak da olduğu
için güzelliği daha da çarpıcı bir durum a gelm işti. Peygam ber bu durum u görün­
ce coşkuya kapılır. D ualarda hocaları cem aati am in dedirttikleri dualardan olan
Ya m ukallibel kulum diye bir ses çıkarır. Ey kalpleri evirip çeviren Tanrım .
G önlüm ü çeviri verdin der. Ve dönüp gider. Z eyd eve gelince Z eynep durum u
an latır Z eyd Z eynep'in evden gideceğini düşünerek kaygıya kapılır ve Peygam -
ber'e koşar.
- Zeynep'i sevdinse ben boşayınca sen al.
- O da ne dem ek karını boşam a A llah'tan kork.
Bu konuşm a geçer am a M uham m ed içinden keşke boşasa da alsam der. M u­
ham m ed bu isteğini Tanrı A saf Suresi'nin 37. ayetinde ortaya çıkarır.
K aynak: Bu ayetle ilgili tefsirler ve T aberî tefsiri.

"Ya m ukallibel kulum !" (Ey kalpleri evirip çeviren A llahım , gönlüm ü çeviri­
verdi!) H azreti M uham m ed
A raplar'da, cahiliyye devrinde yaygın b ir uygulam a vardı; oğlan çocuklarını
elvat edinm e, onları öz oğul gibi nesebine bağlam a, m iras v erm e... Bunun sonu­
cu olarak, baba ile oğulluk birbirinin karısını, kızını nikâhlam a hakkına sahip de­
ğildi. Tıpkı baba-oğul hukukundaki gibi.
B ir gün M uham m ed oğulluğu ve azadlı kölesi Z eyd'in karısı Zeynep'e (ayrı­
ca halasının kızı) tutulu verdi. Ö yleyse uzun süredir uygulanan bu âdet (sadece
kendisi için) kalkm ak zorundaydı. Tabii ki A llah’in izniyle...
A hzap Suresi'nin 50. ayeti şöyle der: "M ehirlerini verdiğin eşlerini, A llah'ın
sana ganim et olarak nasip ettiği cariyeleri, seninle birlikte göç eden am canın kız­
larını, halalarının kızlarını, dayının kızlarını, teyzelerinin kızlarını ve Peygam ­
b e rle nikâhlanm ayı istediği takdirde, diğer inananlardan ayrı olarak sırf sana
m ahsus olm ak üzere kendisinin m ehrini Peygam ber'e bağışlayan, inanan kadını
alm anı helal kıldım . B ir güçlüğe uğram am an için inananların eşleri ve cariyeleri
hakkında o n lan n d a üzerine neyi farz kılm ış olduğum uzu bildirdik. A llah bağış­
layandır, m erham et edendir."

Youtube: Tanrı Mı Varmış


M uham m ed bir gün Z eyd'le görüşm ek için onun evine gider. Zeyd yoktur. O
sırada Z eynep içerde çam aşır yıkam aktadır. Y orgunluktan ve terlem ekten yüzü
pem beleşm iş ve yarı çıplak olduğu için güzelliği daha da çarpıcı hale gelm işti.
Peygam ber bu durum u görünce coşkuya kapılır. Şu sözleri söylem ekten kendini
alam ayarak evden çıkar. "Ya m ukallibel kulum! (Ey kalpleri evirip çeviren A lla­
hım , gönlüm ü çeviriverdin!)
Zeyd eve gelince Z eynep olayı ona anlatır. Zeyd içinde karısını yitireceği gi­
bi bir önseziyle P ey g am b ere koşar.
"Zeynep'i sevdinse, hem en boşayayım sen al" der.
M uham m ed'in karşılığı:
"O nasıl söz? K arını boşam a, A llah'tan kork!”
A ncak, içten içe, boşanm asını da istem ektedir. Bir süre sonra, Zeyd, Zeynp'i
boşar. Bu boşanm anın arkasından Peygam ber Zeynep'le evlenir. Bu evliliği m eş­
ru kılm anın tek yolu A llah tarafından gelecek bir ayettir.

( ...) M uham m ed henüz işini bitirm em iştir. H afsa'ya biraz beklem esini söyler;
bazı açıklam alarda bulunacaktır ona. Sonunda H afsa kendini tutam az. Şöyle ko­
nuşur: "N asıl iştir bu? B ir köle ile benim günüm de ve benim yatağım da birleşi-
yorsun?" Peygam ber kendisine bir m üjdesi olduğunu söyler ve hem en ekler:
K endisinden sonra Ebubekir, daha sonra babası Ö m er halife olacaktır. N e var ki
H afsa hiç de oralı olm ayacak tepkisini sürdürecektir. Peygam ber bu kez yem in
eder: "Vallahi billahi bir daha onunla beraber olm ayacağım am a sen de olayı
kim seye söylem e." Ne var ki M uham m ed M arya'yı bir türlü unutam az. O nunla
yeniden ilişki kurm a isteği duyar. H em en bir ayetle bu sorun da çözülür. Ayet şu
sözlerle başlar: "Ya M uham m ed kanlarını m em nun edeceksin diye niçin kendini
helal olan şeyden yoksun bırakırsın; A llah çok bağışlayan ve acıyandır." (K ay­
nak: Tahrim Suresi, 1. ayet.)
Söz konusu ayetin gelişi konusunda bir de bal şerbeti öyküsü ileri sürülür.
A m a ayetin asıl dayanağı yukarıdaki öyküdür. (Kaynak: Taberî tefsiri, 28/100
öt.; F. Razi, 29/41 öt.; Sabuni de bal şerbeti öyküsünün ayetin iniş nedeni göste­
rildiğini; ancak asıl nedenin M arya olayı olduğu vurgulanır. 3/406.)
İşte söylüyorum : Vahiy, yalnız onun günündeyken gelir bana."
M ahzum oğulları'ndan Ü m m ü Selem e H ind de, kocası U beydullah bin Cahş
el-E sedi ile birlikte H abeşistan'a gitm işti. K ocası U hud Savaşı'ndan sonra öldü.
Peygam ber, M edine'ye dönen Ü m m ü Selem e'ye şöyle buyurdu:
"A llah'a yalvar, felaketine karşılık seni ödüllendirsin; ondan daha iyi bir eş
versin sana."
Sonra da ona evlenm e teklifinde bulundu.

394

Youtube: Tanrı Mı Varmış


K adın, yaşlı ve kıskanç olduğunu, yetim çocukları bulunduğunu söyleyerek
özür dilem eye kalkınca, Peygam ber, kendisinin daha yaşlı olduğunu; A llah'ın o
kıskançlık duygusunu m utlaka gidereceğini; yetim lere gelince, onlar için hiç m e ­
rak etm em esini, onların A llah'a ve R esulü'ne kaldığını söyledi.
E vlenm e gerçekleşti.
Peygam ber'in eşlerinin rivayet ettikleri hadis sayısının üç bini aştığı bilinir.
En çok hadis rivayeti A işe'ye aittir. (2210 hadis.) Peygam ber'in kan ları arasında
Ü m m ü Selem e ondan sonra gelir: 378 hadis.
M uham m ed'in karıları iki grup oluşturm aktaydı. B irinci grupta A işe, H afsa,
Safiye ve Şevde vardı. İkinci grubun başım Ü m m ü Selem e çekm ekteydi. M üslü-
m anlar, Peygam ber'in  işe'ye karşı büyük sevgisini bildikleri için sözgelim i bir
arm ağan vereceklerse, bunu m utlaka M uham m ed'in onunla birlikte olacağı güne
rastlatırlardı. Yaygınlık ve düzenlilik kazanan bu olayı öbür eşler arasında dedi­
kodulara yol açm am ası, tepkiler uyandırm am ası olanaksızdı. Ö zellikle Üm m ü
Selem e grubundan "annelerim iz", ona, gidip durum u R esulullah'a anlatm asını is­
tediler: A rm ağanlar m ı sunulacak, hediyeler m i söz konusu, bu, karılar arasında
h içbir ayrım gözetilm eksizin yapılm alıydı.
Ü m m ü Selem e kendi nöbet gününde, olayı ve kum alarının dileğini Peygam -
ber'e iletti. A ncak Peygam ber'in ağzından bu konuda tek sözcük çıkm adı.
E rtesi gün öbür eşler Ü m m ü Selem e'den bir açıklam a beklediler. O rada olanı
biteni, Peygam ber'in o konuda konuşm adığını anlattı. Şöyle bir ortak karara v a­
rıldı. Peygam ber'den bir karşılık alıncaya kadar Ü m m ü Selem e olayı tekrar tek­
rar gündem e g etirecek ...
Ü m m ü Selem e’nin üst üste yeni birkaç girişim i de sonuçsuz kaldı. R esulullah
gülüm süyordu; yine de tek sözcük alm ak olanaksızdı ağzından. Ü m m ü Selem e
m isyonu gereği sorm ası gereken soruları sürdürdü.
Sonunda P eygam ber konuşacaktı:
"Â işe’yi söz konusu ederek beni üzm eyin. İşte söylüyorum : Vahiy, yalnız
onun günündeyken gelir bana!"
Ü m m ü Selem e şaşırm ıştı; "Seni üzdüğüm için Allah bu günahım ı bağışlasın"
dem ekle yetindi.
A m a ortaklar aynı konuda bu kez Peygam ber'in kızı Fatım a'ya başvuracaklar­
dı. Fatım a babasına durum u anlattı.
"K arıların, dedi, A llah'ı tanık göstererek, Ebubekir'in kızı konusunda senden
adalet diliyorlar."
P eygam ber karşılık verdi:
"K ızım doğru söyle sen beni seviyor m usun?"
"O nasıl söz! N asıl sevm em ?"
"Ö yleyse benim sevdiğim i de sev!" B unun üzerine Fatım a durum u kadınlara
aktardı ve vazgeçm elerini söyledi. Fakat vazgeçm ediler. Cahş kızı Z eynep'i ara­

395
Youtube: Tanrı Mı Varmış
ya koydular. Z eynep Âişe hakkında çok ağır konuşarak "K arıların Ebu Kuha-
fe'nin (küçüm sendiği zam an söylenen hitap) kızı konusunda senden adalet isti­
yorlar" dedi ve sesini alabildiğine yükseltti. Bu sırada Âişe de vardı ve gülüm ser
durum daydı. Peygam ber sesini çıkartm adı. Â işe’nin karşılık verm esini bekledi.
 işe Z eynep'e gereken karşılığı verip susturdu. Ve Peygam ber  işe'yi över nite­
likte "Ya gördün m ü işte bu Ebubekir'in kızıdır." (Kaynak: Buhârî, H ibe/8, Tec-
rîd, 1130)
"Sabit'e vereceğini ödeyeyim seni ben alayım ."
Peygam ber Kureyş'in ileri gelenlerinden Haris'in kızı Cüveyre ile Hicret'in 5.
yılında evlendi. M ustalik Savaşı'nda ailesinin üyeleri ile birlikte tutsak düşen
Cüveyriye 13 yaşında dünya güzeli bir kızdı. Peygam berle görüşme isteğinde
bulundu. Tutsak olarak, Sabit bin Kays'ın payına düştüğünü; azad olabilm ek için
onunla anlaşm ış bulunduğunu; bu konuda kendisine kolaylık gösterilm esini diledi.
P ey g am b erin ona şöyle dediği yazılm ıştır:
"Daha iyi bir teklifim var."
"N edir ya Resulullah?"
"Sabit'e vereceğini ödeyeyim ; seni ben alayım ."
(C üveyriye sevincinden uçarak):
"Tamam, ya Resulullah, kabul!"
(K aynak: İslam da Ç ok E vlilik ve R esulullah, Prof. A bdullah Ulvan; Çev: İs­
mail Hakkı Sezer.)
N ikâhtan hem en sonra M üslüm anların ellerindeki bütün Beni M ustalik tut­
sakları (700 kişi) salıverildi. (Kaynak: Buhârî, İtkr, 13)
"Yahudi Karı!" diye seslendi.
A htap bin H uyeyy'in kızı Safiye, H icret'in 7. yılında M uham m ed'in karıları
arasına girdi. Safiye Beni N adir Yahudileri'ndendir. Kocası H ayber Savaşı'nda
öldürülm üş; kendisi tutsak olm uştu. D ihyet'ül K elbi'nin payına düştü. A hsab
tarafından hem en Peygam ber'e yetiştirildi; Safiye öylesine dilber bir kadındı ki
ancak R esulullah'a yakışırdı; ayrıca kavm inin hanım efendisi olan bu kadına ken­
disinden aşağı gördüğü bir kişinin yanında cariye işlem i uygulanm asının engel­
lenm esi gerekirdi. Sonuçta M uham m ed onunla evlendi. (K aynak: B uhârî, El
M agazi/38; A hzap 30-32; H ucurat 11; Talak 1. ayet)
Zeynep bir keresinde Safiye'ye "Yahudi karı!" diye seslenm işti. Peygam ber
bu saldırıyı cezalandırdı: B ir ay Z eynep'e yaklaşm adı. Â işe'nin Safiye için "boyu
da pek kısa, yere çok yakın" dem esi üzerine de şu karşılığı verm iş: "Ö yle bir laf
ettin ki koca denizi bulandırır." (Kaynak: B uhârî, Ebu Davud ve Tirm izî)
A nlaşılıyor ki Safiye'nin eşsiz güzelliği ve Yahudi kökenli oluşu zam an
zam an öbür ortakların kendisine karşı birleşm elerine yol açm ış. Tirm izî rivayet
eder: Âişe ve H afsa "Biz R esulullah'ın yanında Safiye'den daha değerliyiz"

396
Youtube: Tanrı Mı Varmış
dem işler. Bu söz Safiye'nin kulağına gitm iş. Peygam ber'e söylem iş. Peygam -
ber'in verdiği karşılıkta onun Yahudiliğiyle ilgili çok zarif bir im a da var: "Şöy­
le diyem ez m iydin, benden nasıl daha değerli olabilirsiniz ki, eşim M uham m ed,
babam H arun, am cam M usa!"
B ir keresinde de Peygam ber ve Safiye sözleştiler; öbür kadınlara örnek olsun,
hatta b ir bakım a ders olsun diye bir ay boyunca hiç beraber olm ayacaklardı. Bu
söz tutuldu. (Kaynak: Buhârî ve M üslim ; Taberî tefrişinde Tahrim Suresi.)
Z ifaf gecesi E sm a'nın alaca illetine yakalandığını fark etti ve bedelini vererek
baba evine yolladı.
M uham m ed'in nikâh kıyıp da karı-koca olm adan ayrıldığı iki karısı daha var:
K indeoğulları'ndan N um an'ın kızı E sm a ve K ilab kabilesinden Z eyd'in kızı Am -
re. Peygam ber bir gün E sm a'nın zifaf sırasında alaca illetine tutulm uş olduğunu
fark etti ve M ut'asını (bedelini) vererek baba evine yolladı. A m re ise daha yeni
M üslüm an olm uştu. P ey g am b erin yanm a girince onu pek istem ez tavırlar
takınınca ona da bedeli ödendi ve ailesine geri gönderildi.
E bu Süfyan'ın kızı Ü m m ü H abibe R am le ile ise H icret’in 7. yılında evlendi.
Ü m m ü H abibe kocası U beydullah bin C ahş el Esedi ile birlikte M üslüm an ol­
m uştu. D aha sonra H abeşistan'a gittiler. K ocası orA da din değiştirip H ıristiyan
olunca ondan ayrıldı. Peygam ber H abeşistan K ralı N ecaşi'ye haber göndererek
Ü m m ü H abibe'yi istedi. N ecaşi, kadına R esulullah'ın yerine 400 dinar m ehir ve
birçok değerli hediye verdi. M uham m ed, Ü m m ü H abibe M edine'ye gelince
onunla evlendi. Bu akrabalık bağı E bu Süfyan'ı duygulandırm ıştı, bir yıl sonra o
da M üslüm an olacaktı.
P ey g am b erin son iki k an sı H a risin kızı M eym une ile H uzeym e kızı Z ey­
nep'tir. M eym une ile de H icret'in 7. yılında evlendi. H uzeym e kızı Zeynep'i
E sed'li Z eynep'ten ayırm ak gerekir. P ey g am b erin hayatında olay yaratan kansı
İkincisidir. H uzeym e kızı Z eynep P eygam ber'den önce ölmüştür.

397
Youtube: Tanrı Mı Varmış
Youtube: Tanrı Mı Varmış
d iz in

12 Eylül, 380. Âdem, Hz., 168, 173, 226, 234-236,


12 İmam mezhebi, 292. 248, 262, 264, 266, 279, 284, 288.
12 Mart, 380. Adn (cennet) bahçesi, 184.
2000'e Doğru, 46, 53, 56, 290, 297, Adonis, 176.
300. Afganlar, 296.
27 Mayıs, 380. Afrika, 196.
6 . Filo, 341. Agathodaimon, 219, 243, 255.
Ahiret, 346, - günü, 161, 224, 249.
A'râf Suresi, 40, 133, 142, 276, 306,
Ahlak, 247, 255, 262, 263, 268, 308,
347.
359.
ABD Elçiliği, 347
Ahmed İbn e't-Tayyib, 254.
ABD, 341
Ahmed İbn Hanbel, 50, 128, 314, 384,
Abdest, 131, 158, 164, 187, 211, 212,
390, 391.
234, 244, 245, 256, 257, 268, 286,
Ahmed Nairn, 333, 367.
304, 312, 313.
Ahmet (Abelullah İbn Selâm oğlu),
Abdu'l-Kerim İbnu'l-Evcâ, 312.
168.
Abdulbaki Gölpınarlı, 357.
Ahtap bin Huyeyy, 121, 396.
Abdullah (Ebu Serh Oğlu Sa'd Oğlu
Ahzâb Suresi, 22, 25, 36, 37, 39, 44,
Abdullah) (Mısır Valisi), 147.
5 0 ,5 1 , 117, 118, 381,389, 391.
Abdullah İbn Ahmed e'n-Nesefî, 355.
Akadça, 222.
Abdullah İbn Mes'ud, 132, 276, 277.
Ak-Doğuş, 378.
Abdullah İbn Selam Oğlu Ahmed, 252.
Akıl, 130, 138, 149,159, 160, 174, 185,
Abdulmelik İbn Mervan (Emevi H ali­
217, 249, 255, 263, 266, 320, 321,
fesi), 315.
349, 357, 360, 362, 370, 376, 390.
Abdüşşems, 196, 207.
Akkad, 248.
Abelullah İbn Selâm, 168.
Aksoy, Muammer, 375-377, 379, 380.
Abû Ca'far al-Hâzin, 221.
Al Baraka, 377.
Abû İshâk b. Hilâl al-Şâbî, 221.
al-Battânî (Albategnus), 221.
Aclunî, 308.
al-Dimaşkî, 220, 221.
Adalet, 318, 319, 321, 360, 374, 377,
Alevi, 347, 348, -1er, 338, 346.
385, 386, 389, 392, 395, 396.
al-Falahat al-nabatîya, 221.
Addas, 144, 145, 149, 356.

399
Youtube: Tanrı Mı Varmış
Ali Ekber El Iffad, 292. Arsel, İlhan (Prof. Dr.), 41, 43, 269,
Ali el K ân, 308, 311. 371, 378.
Âl-i İmrân Suresi, 322, 365. Artemis, 176.
Ali, Hz., 31, 44, 125, 292, 293, 295, Aruru, 282.
331, 335, 344, 348, 350, 383. Aryusiyye, 232.
al-Kâhir, 220. Ashabu'r-re's, 260.
Alman okulu, 173. Asım, Seyyid Ahmet, 308.
al-Mas'ûdî, 221. Askalanî (İbnu Haceri'l Askalanî), 311,
al-Şahrastânî, 219-221. 316.
Altıkulaç, Tayyar, 376. Aşterut (İştar) Peygamberleri, 266.
Âlûsî, 355, 361. Aşûre, 288.
Amerika Kültür Cemiyeti, 187. Atatürk, Mustafa Kemal, 49, 50, 157-
Amerikalılar, 188, 347. 160, 183, 187, 268, 270, 290, 350,
Amerikan, 183, - mecmuası, 199. 352, 378, 379.
Amonhotap III, 280, 284. Atatürk'ün Okuduğu Kitaplar, 183.
Atatürkçü Düşünce Demeği, 375.
Amr b. Ümmeye, 150.
Atatürkçü, 183.
Amre, 122, 397.
Atay, Hüseyin (Prof. Dr.), 265, 359,
Anadolu Mitolojisi, 172.
360, 364.
Anadolu, 136, 176, 177, 259, - halkı,
Ateş, Bünyamin, 141-143.
202, 347.
Atlas, 281.
ANAP, 347, 352.
Aton, 249.
Anayasa, 183, 294, 352, 358, 360, 379.
Attis, 175, 176.
Anglikan Kilisesine Cevap, 377.
Aurellianus, 175.
Anglosaksonlar, 187.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, 345.
Animizm (canlıcılık), 174.
Ay tapımı, 182, 266
Anıtkabir, 183.
Aydın, 159, 160, 268, 371, 375, 377-
Ankara, 183, 243, 248, 265, 347, 359.
379, - kesim, 380.
Ano, 248.
Aydınlar Ocağı, 375.
Arabistan, 243, 276, 289, 290, 376. Ayin, 158, 187,189-192,194, 195, 197,
Aramice, 171, 285, 288. 199, 203, 2 0 4 ,2 1 5 ,2 1 8 , 268.
Arap Yarımadası, 150. Aymtâbi Mehmet Efendi, 356.
Arap, - derviş, 195,197, - dili, 247, -1ar, Aymara, 192.
44, 118, 196, 197, 207, 209, 225, Aytaç, Turgut, 341.
240, 276, 285, 323, 372, 373, 383, Azade, 153.
390, 393. Âzer, 226.
Arapça, 54, 136, 143, 144, 147, 166, Azerbaycan, 375.
168, 177, 203, 206, 219, 222, 225, Azimun, 219, 226, 255.
248, 250, 252, 255, 262, 265, 277, Aztek, 190, 192-199, 202, 204, 208,
304, 355-358, 360-362, 364, 379. 209,211-215.
Aristo, 258. Aztekçe, 190, 202.

400
Youtube: Tanrı Mı Varmış
Ba'l Peygamberleri, 266. Beytullah, 183,203, 209.
Baalbek, 244. Beytü-Mal, 260.
Babanzade Ahmed Naim, 367. Beyzavî, 355, 361.
Babil, 139, 176, 184, 244, 248, 249. Bezendun, 260.
Bagdad, 220, 221. Bilim, 159, 160, 183, 249, 264, 276,
Bağdat, 231, 314. 320-323, 357, 359, 360, 362, 364,
Bakara Suresi, 40, 139, 148, 161, 166, 371.
224, 240, 242, 247, 273, 277, 289, Bilimsel, 48.
290, 320, 322, 329, 341, 346, 350- Bilmen, Ömer Nasuhi, 169, 356, 357.
352, 354, 357, 359, 360, 362-364, Bin Mesleme, 152.
370. Birleşmiş Milletler Anlaşması, 345.
Bâkire Meryem, 176. Bîrûnî, 243-245.
Barbaros Kafeterya, 342. Bîrûnî'ye Göre Dinler ve İslam Dini, 243.
Basra Körfezi, 227, 249. Bişr İbn-i Ka'b, 153.
Başak tapmağı, 181. Blachére, Régis, 240.
Batı Anadolu, 176. Bolivya, 192.
Batı, 160, 172, 176. Book o f Religions and Philosophical
Batmîler, 246, 247. Sect, 243.
Baudın, Louis (Dijon Hukuk Fakültesi Bourbourg, Brasseur (de Bourbourg,
Profesörü), 209. Brasseur), 211, 214.
Bedir Savaşı, 151. Bousquet, G.H., 227.
Bedrettin Cömert, 342. Bozkurt, Mahmut Esat, 159.
Bedri Karafakioğlu, 342. Brandt, W„ 221.
Bekir Karlığa, 356. Buda, 182.
Bektaşiler, 215. Budda (Budhasaf), 244.
Bel, 248. Buhârî, 336, 344, 369, 381, 384-387,
Bel'am, 144, 149. 389, 390, 392, 396, 397.
Belçika, 296. Burçlar hakkmdaki kitap, 236.
Benû Cezîme, 225, 226. Burma, 183.
Benû Hanife, 225. Bursah, 355.
Benû Kaynuka, 43. Butan Maharacasi, 197.
Benû Kurayza, 43, 329. Butanli, 198, 199.
Benû Mustalık, 33-35, 390. Büyücü, 127, 137, 140, 300.
Benû Nadîr, 40, 42, 43, 335, 345.
Beşiktaş (Spor Kulubü), 296. Ca'd b. Dirhem, 231.
Beşiktaş vapur iskelesi, 342. Ca'fer el-Hâzin, 231.
Betayih, 227 Câbir (Geber), 221.
Beyazıt, 341. Câbir b. Zeyd, 239.
Beypazarı, 344. Câbir, 124.
Beyrut, 222, 250, 262, 355. Cafer Sadık alleyhisselam, 292.

401
Youtube: Tanrı Mı Varmış
Caferi, 292. Ciutadella, 203, 204.
Cahiliyye çağı, 346. Cizye, 230, 239, 260, 329.
Cahiliyyet dönemi, 123. Cosmographie, 221.
Cahit Beğenç, 172, 176. Cumhurbaşkanlığı Arşivi, 290.
Cambridge, 221. Cumhuriyet gazetesi, 357.
Camii, 136, 164, 178, 296, 341, 346, Cumhuriyet, 160, 270, 307.
351, 352, 377. Cureton, 221.
Cannon Ball, 217. Cuzco (Kuzko), 210.
Cariye, 23, 24, 31, 34-37,42-44,46-48, Cünub, 234, 235.
50, 52-55, 116, 117, 121, 122, 371, Cybele Ana (Kibele), 175, 176.
383, 384, 387, 389, 392, 393, 396.
Carrel, Alexis (Dr.), 308. Çağımızın Kur'an Bilgisi, 248.
Câsiye Suresi, 142. Çapul Tepek, 187, 190, 192.
Cebr, 144, 149, 356. Çinliler, 283.
Cebrail, 23, 140, 292. Çoktanrı, 249.
Cedi burcu, 234. Çorum, 341.
Cehennem, 174, 255, 337, 346, 347, Dahhâk, 242.
373, 374, 382.
Dakota Eyaleti, 199, 217, 218.
Celaleyn, 355.
Dâru'l-Harb, 368, 369.
Celalî isyanları, 347.
de Goeje, 221.
Cemil b. M a'mer el-Cumahi, 225.
de Vaux, B. Canne, 219.
Cemiü'l-Beyân f i Tefsirul-Kur'an, 242. Deccal, 341.
Cenabı Hak, 240.
Delâletü-l-Hâfirîn, 265.
Cenaze namazı, 164.
Der İslam, 221.
Cennet, 41, 174, 184, 272, 284, 327, Derviş, 195, 197, 213, 214.
342.
Devlet, 160, 172, 260, 296, 307, 328,
Cerrahoğlu, İsmail (Prof. Dr.), 168,
350, 370, 376-379.
222, 224, 241, 242, 290.
Dicle, 282, 284.
Cezîme, 170, 225, 226.
Dictionnare de la langue Nahuatl, 211.
Cezîmeoğulları, 170, 171.
Die Entstehung der manichaischen R e­
Cezireyi, 238.
ligion ıınd des Erlösungsmystriums,
Churchward, Colonel James, 185, 215.
221 .
Chwolson, D., 221. Die Mandaer, 221.
Cihad, 327, 328, 330, 331, 336, 341,
D ie M andaische Religion, 221.
345, 359, 369, 375, 377, 379. D ie Ssahier und der Ssahismus, 221.
Cin çıkarma, 137, 138.
Dihyet'ül Kelbi, 121, 390, 396.
Cin Suresi, 136.
Dijon Hukuk Fakültesi, 209.
Cinci, 137.
Din Yok Milliyet Var, 158.
Cinler, 132, 136, 276, 300. Dindaş, 220, 221.
Çiremiya, 193, 195.
Dinden dönme, 334, 344.

402

Youtube: Tanrı Mı Varmış


Dinî neşîde ve zikirler kitabı, 236. Ebu Râfi, 151, 153, 302.
Dinler Kongresi, 378. Ebu Said el-Hudri, 299.
Diyanet İşleri Başkanlığı, 53, 309, 350, Ebu Said el-Istahri, 239.
357. Ebu Serh, 147.
Diyanet Vakfı, 53, 55, 377. Ebu Süfyan, 119, 150, 151, 397.
Diyâr-Muzar, 221. Ebu Yusuf en-Nasrani, 230.
Doğan, Lütfi, 357. Ebu Yusuf Yeşu el Katim!, 259.
Doğanay, Ümit, 342. Ebu Zer el-Gıfârî, 225.
Doğu, 160, 362, - mistisizmi, 175. Ebu Zerr, 170.
Doktor, 123, 124, 127, 129, 137, 138, Ebu'l-Âliye, 238, 239.
249. Ebu'l-Ferec Cemaluddin Abdurrah İb-
Dolmabahçe, 341. nü'l-Cevzî, 242.
Dua, 127, 128, 131, 136, 140, 164, 172, Ebu'l-Ferec, 228.
231, 258, 263, 277, 296-303, 304, Ebu'l-Hasen el-Kerhi, 238.
306, 307. Ebu't-Tayyib Sıddîk, 355.
Duhân Suresi, 136, 365. Ebubekir, Hz., 292, 334, 344, 394.
Duran, Erdoğan, 341. Ebülfida, 247.
Dümer, Günay (Dr.), 243. Ebülısalmağribi, 247.
Dünya İslam Cemaati, 376, 377. Ecel, 174.
Edime, 344.
e't-Tefsiru'l-Kebir, 53.
Efendi, 356, 357, 365, 378.
e't-Tıbbu'n Nebevî, 124.
Efsaneler, 160, 275, 279, 284.
Ea, 282, 284.
Ehl-ibeyt, 312.
Ebân (Osman Oğlu), 301.
Ehli kitap, 238.
Ebi Ca'fer, 292.
Ehli Sünnet, 294, 319.
Ebu Abdillah, 292, 293.
Ekva', 125.
Ebu As, 300.
El Ezher, 279.
Ebu Âvâne, 333.
El Fasl, 287.
Ebu Bekr el Cassas, 231, 238.
El Fihrist, 168, 176, 250, 251, 252,
Ebu Bekr İbn'i's-Sâiğ, 266.
254, 259, 286.
Ebu Bişr Ahmed İbn M uhammed el
E l Hükümet El Islamiye, 295.
Mervezî, 310.
El Kâfi, 292, 293.
Ebu Cafer e'r-Râzî, 267.
el Kindî, 254.
Ebu Davud Süleyman İbn Amr e'n-Ne-
El Mektebe El İslamiyye, 292.
ha’î, 310.
el M ilel ve'n-Nihal, 182.
Ebu Hanife, 163, 232, 238, 239, 268.
el Mücessime, 320.
Ebu Hayyan, 225, 238.
el Müstedrek, 316.
Ebu Hureyre, 124, 131, 321, 334, 344.
el-Battani, 231.
Ebu İshak b. Hilal, 231.
el-cehm b. safvan-Ahmed b. Hanbele,
Ebu Musel'isfehânî, 302.
231.

403
Youtube: Tanrı Mı Varmış
el-Evzâi, 239. Fatiha Suresi, 126, 299, 300.
El-Hâzin, 231,237. Fatıma, 120, 292, 385, 395.
el-Kanun, 244. Felak Suresi, 140, 300, 390.
el-Kinza Rabba, 236. Felsefe Sözlüğü, 175.
el-Leys, 237. Fenikeliler, 266.
El-Mes'udi, 226, 230. Ferah Efendi, 356.
Elohim, 285.
Ferezdak, 373.
Emevi, 315, -1er, 348.
Fethu'l-Beyân, 355.
En'âm Suresi, 148, 167, 274, 286, 297,
Fetih Suresi, 345.
306, 321,347.
Fi'l-Keşfi an mezahibi'l-Har-raniyyin,
Enes (Malik Oğlu), 45, 49, 116, 124,
126, 146, 239, 387, 392. 230.
Enfâl Suresi, 321, 345. Fidye, 151.
Engidu, 282, 283, 284. Fıkıh, 145, 166, 273, 277, 312, 358,
Enos, 244. 370.
Enuma-eliş Destanı, 282, 284. Filistin, 335, 345.
Erbakan, Necmettin, 378. Firuz Bin Deylem, 153.
Er-Rahmân Suresi, 279. Fitne, 139, 239.
Erzincan, 341. Furkan Suresi, 142, 148, 321, 364.
Eşça kabilesi, 152.
Eski Ahid, 244. Garcilaso, 209.
Esma, 122, 397. Gezegenler, 176, 229, 273.
Eşref Oğlu Ka’b bkz. Ka’b bin Eşref. Gıldaniler, 246.
Es-Sâffât Suresi, 279, 285. Gılgamış Destanı, 149, 282, 283, 284.
Eş-Şehristani, 226, 228. Giapeto, Titan, 281.
Esved-i Ansi, 153. Gökçen, Ertan, 344.
et-Tıbbu'n-Nebevî, 138. Guatemala, 190, 211, 214.
Evren, Kenan, 379. Gusül, 245, 257.
Evrin, M. Sadeddin, 248.
Günah,22, 32, 120, 158, 233, 234, 257,
Excelsior gazetesi, 212.
263, 296, 306, 316, 323, 381, 383.
Ezan, 135, 158, 187, 211, 234, 268.
Güneş gazetesi, 296
Fadullah el Ümerî, 162. Güneş kültü, 157, 158, 163, 166, 167,
Fahruddin Râzî, 133, 162, 370. 171, 172, 175, 176, 177, 179, 187,
Farabî, 231. 189, 192-197, 199, 205, 206- 209,
Farsça, 142, 358. 211, 212, 214-219, 223, 268, 290.
Farz, 23, 117, 164, 166, 183, 234, 255, Güneş Tapımı, 158, 161, 163, 166, 172,
256, 286, 288, 289, 330, 346, 369, 177, 179, 182, 186.
384, 389, 393. Güneş, 158, 162-167, 172, 173, 175,
Faslü-l Hitab Fi İsbat-ı Tahrif-i Kitab-ı 176, 180, 181, 183, 185-196, 198-
Rabbil Erbab, 294.
204, 206-208, 210-215, 217, 218,

404
Youtube: Tanrı Mı Varmış
231, 233, 234, 243, 248, 249, 255, Haşan el-Basri, 237, 239.
256, 264, 266, 274, 275, 283, 286- Haşeviyye, 231.
291,303, 333, 338. Haşr Suresi, 40, 335, 345.
Güney Anadolu, 176. Hatemi, Hüseyin, 357, 362, 364.
Hatmehacegan, 378.
Habeşçe, 277. Hattaboğlu Ömer, 290.
Habeşistan, 119, 394, 397. Hayber, 40, 42, 125, 153, 301, - Kasa­
Habil, 279. bası, 40, - Savaşı, 40, 41, 121, 390,
Hac, 396, - Seferi, 43.
Hacc Suresi, 148, 161, 162, 178, 224, Helal, 23, 24,35, 3 7 ,4 0 ,4 7 ,5 0 ,5 2 , 53,
240, 273, 275. 54, 117, 122, 128, 230, 235, 239,
Hacı Bayram Camii, 377. 260, 290, 338, 345, 348.
Hadis kitapları, 123, 124, 145, 271, Helenizm, 171.
279, 292, 320, 342. Helliopolis, 248.
Hadramî, 144. H elsinki İzlem e (Watch) Kom itesi,
Hak Dini K uran Dili, 246, 308, 356. 347.
Halid İbn Velid, 170, 171, 334, 344. Hendek Savaşı, 152, 153.
Hâlik, 233. Hephaistos, 281, 284.
Hamaney, 365. Hermes, 219, 226, 243, 258.
Hamd, 304, 306. Hesiodos destanı, 281, 284.
Hevâ, 2 1 ,22, 24, 4 5 ,5 1 , 142.
Hamza, 334, 343.
Hıristiyan, 119, 122, 146, 179, 222,
Hançerlioğlu, Orhan, 222.
259, 338, 397, -1ar, 146, 161, 162,
Hanefi, 163, -1er, 168.
222, 241, 286, -lık, 148, 161, 162,
Hanif, 148. 167, 168, 226, 286.
174-177, 202, 222, 268, 273, 274,
Hanifeoğullan, 148.
278.
Hanifılik, 312.
Hicaz, 196, 206, 207, 341.
Haram, 37, 53-55, 182, 220, 233, 234,
Hicr Suresi, 136, 174.
236, 311-313,318.
Hicret, 2 3 ,4 3 , 116, 117, 119-122, 151,
Haremi Şerif, 205
153, 345, 386, 396, 397.
Hârice (Salt Oğlu), 128, 300. Hilâl b. Muhassin, 221.
Harrân Sâbiîleri, 226, 230, 231, 234, Hillebrant, 173.
240, 259, 290. Hindistan, 183, 184, 188, 189, 197,
Harran, 222, 227, 231, 232, 238, 239, 209, 244, -lılar, 182.
244, 247, 261, 264. Hindli kavimler, 195.
Harranîlik, 243. Horasan, 188.
Harre, 333, 338, 367. Hud'a, 369.
Hârun er-Reşid (Halife), 226. Hulasetu'l-Beyân, 356.
Harun, Reşid, 260. Humeyni, 294, 295, 365.
Hârût, 139. Hunefû, 243.

405
Youtube: Tanrı Mı Varmış
Hurafe, 138-140. Icma, 309, 320.
Hürriyet gazetesi, 269, 296. İdris Peygamber, 219, 226, 237, 244,
Huvaytıb, 145. 246-248, 255, 262-264.
Huzeyfe, 130, 152, 153. İlim Yayma Cemiyeti, 375, 376.
Hyad'lar, 175. İmam Gazalî, 38, 44, 306, 308.
İman, 1 4 5 ,2 2 8 ,2 4 1 ,2 7 2 ,2 7 5 .
Ilâka, 128. inanç Sözlüğü, 222.
Irak Arapları, 196. İncil, 48, 147, 149, 236, 238, 239, 252,
İbadet, 166, 183, 211, 231, 274, 276, 285, 336, 342.
302. İndus, 284.
İblis, 134, 279. İnkalar, 206, 212.
İbn Abbas, 44, 54, 144, 151, 239, 246, İpekçi, Abdi, 342.
İran İslam Cum huriyeti A nayasası,
259, 297, 306, 335, 344, 383, 390.
İbn Arabî, 308. 294, 358.
İbn Batuta, 229. İran Radyosu, 377.
İran, 144, 149, 184, 227, 233, 246, 294,
İbn Ebi Necih, 237, 238, 239.
İbn Hazm, 162, 173, 182, 226, 247, 376, 377.
İsa, Hz., 48, 175, 176, 200, 216, 232,
286, 287.
İbn İshak, 333. 238, 285.
İsfahanlı Râğıb, 21, 142, 353, 354, 363.
İbn Kesir, 53, 237, 355.
İshak b. Râhuye, 237.
İbn Kuteybe, 179.
İbn Maymûn al-Dimaşkî, 220. İsis Ana, 176.
İbn N edim ,168, 176, 231, 250, 251, İskenderiye Kütüphanesi, 177, 345.
253, 254, 259, 286. İslam Ansiklopedisi, 297, 308.
İbn Ömer, 383. İslam aydınları, 378.
İslam Cum huriyeti Anayasası, 294,
İbn Sa'd, 333.
İbn Teymiyye, 133, 137. 358.
İbn Vahşîya, 221. İslam Devleti, 150, 224, 238.
İbn Zeyd, 27, 38-40, 118, 122, 151, İslam hukuku, 29, 238, 271, 312, 313,
327, 331, 332, 335, 336, 345, 381.
238, 388, 393, 394.
İslam öncesi dönem, 123, 179, 323, 371.
İbn'l-Kelbi, 308.
İslam propagandacısı, 173.
İbnu Cevziî, 316.
İslama Çağrı Cemiyeti, 376.
İbnu'n-Nedim, 226, 230.
İslamın hâkimiyeti, 341.
İbnü't-Talla', 333.
İbrahim Suresi, 365. İslamiyet, 189, 207, 211, 225, 285.
İbrahim, Hz„ 148, 168, 226, 228, 235, İsmailiyye, 239.
237, 244, 245, 247, 248, 249, 265, İspanyollar, 200, 201, 203, 211, 212,
266, 277, 278, 286, 322. 214, 215.
İbrahimiyye, 168, 252, 286. İsrâ Suresi, 165, 275, 307, 363.
İstanbul, 351,378-380.
İbranice, 147,178, 252, 277.

406
Youtube: Tanrı Mı Varmış
İşkence, 41, 332, 347, 366, 367, 381. Katade, 49, 179, 237, 238.
İstiklal Marşı, 296. Kâzî Beyzâvî, 361.
İştarA na, 176. Kehf Suresi, 131,363.
İzis, 175. Keldaniler, 227, 228.
Kemalistler, 290.
Jüpiter, 264, - ibadeti, 176, - Tapınağı,
Kesker Sâbiîleri, 232.
181.
Keyf Suresi, 142.
Ka'bu'l-Ahbar, 252. Kıble, 182, 237, 243, 244, 246, 255,
Kaab (Eşrefoğlu Kaab), 379. 267, 306, 328, 340.
Ka'b bin Eşref, 152, 336, 342, 379. Kırıkkale, 340.
Kâbe, 151, 153, 164, 180-183, 196, Kısas, 333, 339, 346.
202, 203, 205-209, 268, 286, 287. Kıyam, 234.
Kabil, 279. Kıyamet, 35, 315, 328, 341, 358, 362,
Kaçar, Kemal, 376. 385, 391.
Kad sabee, 225. Kıyas, 271, 309.
Kaddafi, 376. Kız çocukları, 323, 370-373.
Kader, 174, 321. Kibele Ana, bkz. Cybele Ana.
Kâdi Beydavi, 237. Kindeoğulları, 122, 397.
Kadın, 21- 29, 31, 32, 35-38,41-44, 47, Kingu, 282, 284.
4 8 ,5 0 ,5 1 ,5 3 , 56, 116-119, 121, 138, Kişe kabilesi, 190.
140-142, 163, 173, 184, 186, 220, Kişua, 192.
231, 232, 234-236, 239, 257, 270, Kitâb almilâl va ‘l-nihal, 221.
283, 284, 288, 290, 323, 330-332, Kitap ehli, 40, 161-163, 178, 252, 267,
334, 340, 343, 344, 346, 370-372, 268, 329, 335, 345.
374, 381-388, 390-393, 395-397. Komünizm, 377.
Kâfir, 33, 139, 146, 163, 239, 241, 279, Koptça, 147.
312,327,328,330,331,336-338,340- Köle, 118, 122, 144, 145, 149, 151,
343, 345, 346, 348, 359, 368, 369. 270, 306, 330, 331, 343, 356, 371,
Kaftancıoğlu, Ümit, 342. 387, 388, 392-394, -lik, 146, 346
Kahire, 201. Kur'an Tercümeleri Kongresi, 380.
Kakşikel kabilesi, 189, 190. Kur'an-ı Kerim, 230, 239, 243, 292-
Kalaycı Şah İsmail, 340. 295, 356, 359.
Kaideliler (Kıldâniler), 163. Kurban, 164, 175, 182, 220, 231, 235,
Kalem Suresi, 322. ' 244, 256, 257, 268, 286, 348, 356,
372, 373.
Kamboç, 195.
Kureyş, 120, 151, 152, 171, 225, 288,
Kamer Suresi, 136, 322, 360.
307, 334, 344, 345, 396.
Kandemir, Yaşar, 309, 311-313.
Kureyş, 120, 151, 225, 288, 307, 334,
Kaplan, Cemalettin, 378.
344, 345, 396, - putataparları, 171, -
Kasas Suresi, 142, 364.
liler, 152, 225.
Kasım Kufralı, 306.

407
Youtube: Tanrı Mı Varmış
Kureyza oğullan, 152. Maruniyye, 232.
Kurre, 246, 259. Mârût, 139.
Kurtubî, 53, 179, 361, 363, 382. Maya, 190, 216.
Kuruş, 244. Me'mun, 230, 251, 259, 260, 261.
Kuyucu M urat Paşa, 347. Meâric Suresi, 275
Kuzey Kutbu, 255. Mecûsiler (Zerdüştçüler), 162.
Medeni Kanun, 159.
L'Empire Socialiste des Inka, 209.
Medum Piramidi, 201, 202.
Laiklik, 352, 375-377, 379.
Mehdi, 292, 293.
Lands and Peoples, 192, 196.
Mehren, A.F.,
Las Casas, 209.
Mekke, 34, 144, 145, 149, 150-153,
Le Koran Analysé, 227.
170, 171, 182, 183, 205, 209, 225,
Lebib (Asam Oğlu), 140.
247, 264, 287, 288, 334, 369, -liler,
Leibzig, 221.
148-151, 178, 179.
Leiden, 221.
Mekruh, 257, 335.
Levi oğulları, 357.
M eksiko Arkeoloji Müzesi, 214.
Libya, 376.
Meksiko, 157, 187, 193, 201, 212, 214,
Lisanu'l-Arab, 273.
2 15,216,218.
Lokman Suresi, 275.
Melek, 38, 136, 139, 140, 148, 153,
London, 221.
162, 172, 174, 186, 220, 229, 233,
Luksor Tapmağı, 279, 280, 284.
237, 238, 263, 267, 273, 275, 279,
Lübabe, 151.
288, 321,372, 382.
Mâbâ, 243. Melik Şah, 347.
Mâide Suresi, 161, 224, 240, 273, 277, Melkiyye, 232.
320, 322, 332, 333, 334, 339, 340, Menar, 361.
364, 365, 367, 381. M enezius, 281.
M ajik (büyüsel) güç, 125. Merâğî, 363.
Malatya, 341. Mercury, 243.
Mâlik b. Enes, bkz. Enes. Merih (Mars), 181, 264.
Mandaische Schriften, 221. M erkür (Utarit), 176, 181, 249, 260,
Mandéen, 232, 234, -1er (Vaftizci Yah­ 264.
ya Hıristiyanları), 222, 227, 230, M eryem Suresi, 176, 276.
232-234, 236, 240, 241, 244. Meryem, 176, 276.
Mandeîler, 219, 221. Mes'ûdî, 180-182, 243, 287.
Mandeizm, 222. Mescid, 134, 150, 164, 178, 179.
Maraş, 340, 341, 346. Meşhed, 294.
Marduk, 281,282. Mesihçilik, 175.
M arksizm, 377. M etusaleh, 244.
Markuniyye, 232. M evlana Celaleddini Rumi, 188, 189,
Mars, 176, 181,243,264. 199, 249, 268.

408

Youtube: Tanrı Mı Varmış


Mevlevîler, 188, 189, 193, 194. Muhammed'in, Hz. doktorluğu, 123,
Mevzû Hadisler, 311. 124, 127, 129, 138.
Meymune, 122, 397. Murûc, 221.
M ezopotamya, 207, 227, 244, 281. Musa İbn Meymun, 163, 223, 265, 266.
MHP, 340, 342. Musa Peygamber, 168, 224, 235, 351,
M ısır Fâtımîleri, 221. 356, 357, 397.
Mısır, 36, 122, 147, 151, 176, 184, 200, Musevi toplumu, 152
201, 207, 209 247-249, 264, 279, Museviler, 214.
280, 284, 356, 387, 392. Mushaf, 276, 277, 292.
Mikâil, 140. Musul, 237, 246.
Miller, Max, 173. Mutaffifîn Suresi, 322.
Milli Eğitim Bakanlığı, 172. Mü'minûn Suresi, 279, 284, 302, 321.
Milli Gazete, 150. Mücahid, 237, 238, 239, 242.
Miras, Kâmil, 22, 34, 35, 40, 42, 123, Müddessir Suresi, 347.
124, 302, 308, 333. Müellefetü'l-Kulûb, 311.
Mirrih, 247. Müksirûn, 321.
Mirza Hüseyin Nuri Ettabarsî, 294. Mümaşat, 272, 375, 376, 377.
Mistisizm, 175. Münker, 366.
M ithra, 175. Münzel (gökten inme), 173, 227, 229,
Montana, 218. 242, 246.
Montet, Edouard, 227. Mürucu'z Zehep, 287.
Mu Kıtası, 183, 215. Mürüvvet, 318, 319.
Muaviye (Süfyan Oğlu), 151. Müseylime, 147, 148.
Mudar, 230. Müsle, bkz. işkence.
Muhammed (Hamza Oğlu), 334, 343. Müslim, 22, 28, 35, 52, 134, 147, 148,
M uhammed (Mesleme Oğlu), 41, 152, 167, 169, 170, 286, 296, 308, 333,
336, 342, 379. 369, 381, 384, 385, 390, 391, 397.
Müslüm Koca, 348.
Muhammed Ali e's-Sabunî, 37,308, 355.
Müşrikler, 151, 152,224,240,246,248,
Muhammed al-Şahrastânî, 219,220,221.
341,343.
M uhammed Bakar El Behdud, 292.
Müstedrek, 316.
Muhammed bin Yakub bin El Kelini El
Mütekaddimun felsefesi, 231.
Radayi, 292.
M utî (Halife), 221.
Muhammed Ebu's-Suûd, 355.
M uhammed eş-Şeybani, 238. Naacal tabletleri, 183, 184.
M uhammed Hamidullah, 34, 227. Nabatîler, 246.
Muhammed İbn Mesleme, 41, 152, Nadr (Hars Oğlu), 146.
336, 342, 379. Naga, 183.
M uhammed İbn Süleyman, 312. Nahl Suresi, 144, 146, 148, 274, 321,
Muhammed Reşid Rızâ, 355, 363. 346.

409
Youtube: Tanrı Mı Varmış
Nahua, 215. Orta Asya, 158,183,187-189, 199, 348.
Namaz, 133-135, 150, 151, 164-166, Ortadoğu, 148, 177, 285, 286, 290.
172, 178, 182, 209, 211, 231, 234, Oruç, 165, 212, 234, 243, 264, 277,
236-238, 244, 245, 247, 255, 256, 288-291, 340.
263, 264, 267, 268, 271, 274, 277, Osman (Ebu-Âs Oğlu), 127, 128, 300.
279, 286, 289, 304, 310, 314, 328, Osman (Halife), 147.
329, 340, 341, 383. Osman, Hz., 292.
Narayana, 185. Osmanlı, 347, 348.
Nasara, 224, 227, 232, 237-241. Oziris (Osiris), 175.
Nesin, Aziz, 377.
Nasraniler, 224. Ömer İbnu’l-Hattab Sâbiî, 225.
Nasturiyye, 232. Ömek, Sedat Veyis (Prof. Dr.), 125,
Nazar, 125, 126, 299. 158, 297, 308.
Nâziât Suresi, 142. Öz, Doğan, 342.
Nazoreen, 232. Özal, Yusuf Bozkuıt (Devlet Bakanı),
Nebi (Peygamber), 172. 296, 297.
Neccaroğulları, 146. Özgüner, Sevinç, 342.
Necef, 294. Özgür düşünce, 160.
Necm Suresi, 142.
Pakistan, 376.
Nefisler kitabı, 236.
Paksu, Mehmet, 141-143.
Nefs, 255, 353, 354, 356, 361, 363.
Nemi Suresi, 321. Pandora, 281.
Neseî, 50, 133, 333. Paris, 209, 211.
New York, 378. Pasifik Okyanusu, 184, 215.
Ngüho (Tanrıça), 283, 284. Pedersen, 221.
Nisâ Suresi, 27, 142, 148, 277, 329, Pen-gu, 283.
341, 343, 346, 364, 371. Peru, 192, 206, 209-212, 218.
Niven, Will, 183. Pisac (Pizak), 206.
Nuaym İbn Mesud, 152. Pozantı, 260.
Nuh Peygamber, 162, 169, 226, 237, Prinches (doktor), 249
246, 248, 266. Prometheus, 281, 284.
Nuh Tufanı, 149. Punjo bayramı, 235.
Nuhbat al-dahr, 220. Put, 163, 180, 182, 186, 220, 222, 230,
Nuhbetul-Fiker, 311. 238, 239, 243, 270, 272, 273, 277,
Nûr Suresi, 32, 136, 381. 289, 327, -ataparlar, 144, 145, 171,
Nurcular, 378. 178, 260, 288, 329, 331,-ataparlık,
162, 186, 266, 273, -perestler, 151,
Oahaka eyaleti, 191. 230, 231,238, 246.
Oğlak burcu, 264. Pythagoras, 243.
Olimpos Dağı, 281.
Orion, 175. Quetzalkoatl, 211.

410
Youtube: Tanrı Mı Varmış
Ra’d Suresi, 275. Salim b. Seleme, 293.
Rahman, 147, 148, 172, 276, 288. Saluta, 178.
Rakka, 221. Sankhuniaton, 282.
Ramazan, 150, 182, 231,264, 287,290, Saraç, Emin, 356.
291, 344, 351, 383, - Bayramı, 257, Sarık, 195-199, 215.
268. Satürn (Zühâl), 176, 180, 181, 243,
Reyhane, 122. 264, 287.
Ridde, 334, 344. Savar, 243.
Rifai dervişleri, 213. Savm (oruç), 172, 247, 276, 277, 288.
Rio de Janeiro, 218. Savmaa, 178, 179.
Roma, 227, 246, - evrenselciliği, 175. Schaeder, H.H., 221.
R otary (A m erika Kültür Cem iyeti), Scheftelowitz, F., 221.
187. Sebe' Suresi, 275, 322.
Ruhu'l-Beyân, 355. Secde Suresi, 275, 365.
Rum, 246, 259, -1ar, 238. Secde, 158, 164, 187, 195, 209, 211,
Rûm Suresi, 274. 231, 234, 255, 256, 264, 279, 285,
Ruşeni, 157. 356.
Ruveyfi' (Sâbit Oğlu), 131. Selçuk, İlhan, 375.
Rükû, 164, 194, 195, 234, 247, 264. Selçuklu sultanları, 347.
Rüşdi, Salman, 365, 377. Selemsin, 244.
Selman Fârisî, 146.
Saba, 248.
Senefru, 202.
Sabah gazetesi, 349-354, 356-360, 362.
Serapis kültü, 175.
Sabeit, 227.
Sevap, 161, 257, 306, 310, 311, 316,
Sâbi b. Lâmek, 237.
366.
Sâbiîler, 161-163, 168, 169, 171, 173,
Seyyid Kutub (Prof.), 356.
175, 179-182, 220, 222, 224-244,
Sıka-tul-İslam, 292.
252, 254-267, 272, 273, 277, 286,
Sieche, 173.
287, 290.
Simeon, Remi, 211.
Sâbiîlik, 148, 161-165, 167, 172-174,
Sinabüddin Ahmed İbni Fazlullahilo-
176-179, 182, 183, 219, 222, 223,
meri Mesalikülebsar, 247.
227, 228, 242-245, 248, 260, 261,
Sinan oğlu Sâabit, 162, 220, 221, 231,
265, 268, 273, 274, 278, 286, 288.
247, 259.
Sabit İbni Kurra, 220, 221, 231.
Sioux Yerli Kabilesi, 217.
Saçak, 270, 274, 288.
Site Devleti, 150.
Sâd Suresi, 134, 142, 279, 285, 320.
Siyam, 195, 277.
Sadudin Teftazâni, 255.
Solon, 255.
Safvetu't-Tefâsir, 355.
Soubba, 232.
Said bin Zeyd, 151.
Sudanlı, 195, 197.
Salat (namaz, dua), 172, 277, 288.
Suhuf, 226, 251, 252, 262.

411
Youtube: Tanrı Mı Varmış
Suriye, 175, 195, 196, 207, 209, 248. Tahsin Mayatepek, 157-160, 163, 177,
Süddi, 237, 238. 180, 183,218, 223,268, 290.
Süleyman Peygamber, 48,134,136,139, Takıyyuddin Ahmed İbn Teymiyye,
248. 133, 137.
Süleymaniye, 279. Takvâ, 318, 319.
Sümer, 2 8 1 ,2 8 2 ,-ler, 281,284. Talat Bey, 380.
Sünni, 369, 376, -ler, 312. Talha, 151.
Süryani, 172, 246, 247, 262, 277, -ler, Tammuz, 176.
171, 227. Tantavî, 355, 361.
Süyuti, 172, 179, 277, 308, 316, 363. Tapmak. 164, 175, 178-182, 222, 257,
266, 287, 327.
Şafiîlik, 312. Tarsus, 260.
Şam, 151,238, 244,315. Tavaf, 153, 205, 208, 209.
Şamaş, 248. Taylor, 173.
Şemûd toplumu, 322. Te'vilu Müşkili'l-Kur'an, 179.
Şengüler, İ. Hakkı, 356. Tedmür, 315.
Şerhül Mefatih, 298. Tefsir-i Tibyan, 356.
Şeriat, 341, 350, 377, 380. Tefsiru Ebi's-Suûd (İrşadu'l-akli’s-Se-
Şeriat ve Kadın, 41, 43, 270. lîm İlâ M ezâya-l-Kur'an'il-Kerim),
Şeyh Sait, 378. 355.
Şeyhülislam, 338, 348. Tefsiru'n-Nesefî, 355.
Şeytan, 130, 131, 133-135, 279, 297, Tektanrı, 186, 291, -cı, 186, 249.
383, -1ar, 302, 305, 327. Tekvîr Suresi, 136, 323, 370.
Şiî, 312, 317. Telvih, 255.
Şiiler, 294, 312, 369, 376. Temim kabilesi, 128.
Şis, 219, 226, 255. Temim oymağı, 300.
Şit, 226, 232, 246-248, 255, 262, 264, Temizlik, 129.
266. Teotihuakan, 195, 196, 199, 201-206, -
Şu'bî, 315. Piramidi, 193, 197, 200-202, 207, 208.
Tercüman gazetesi, 269, 296.
Tâ'i, 221. Terör, 375.
Ta'zir, 381. Tetümmetul-M uhtasar Fi Ahbâri’l-Be-
Taberânî, 333. şer, 262.
Taberî, 53-55, 116, 118, 237, 242, 267, Tevbe Suresi, 311, 327, 329, 331, 336,
311, 355, 387, 388, 393, 394, 397. 342, 350, 358, 379.
Tâ-Hâ Suresi, 142, 363. Tevbe, 26, 31, 32, 306, 341, 352, 355,
Taharet, 164, 231, 234, 247, 256. 357, 359, 363.
Taherî, 333. Tevhit, 244, 258.
Tahran Radyosu, 365. The Sabians (Acab-nâma), 221.
Tahran, 292. The Saturday Evening Post, 199, 217.

412
Youtube: Tanrı Mı Varmış
Tibet, 188, 189, 195. Ümeyye İbn Ebi's-Salt, 308.
Ticaret kervanları, 150. Ümmü Seleme, 25, 26, 28, 42, 119,
Tirmizî, 121, 308, 396. 120, 299, 305, 385, 388, 389, 394,
Titikaka, 206, 212. 395.
Tlaşkaltekler, 188-190, 192, 199.
Tokat, 341. Vâcib, 166, 234, 235.
Tollan, 211. Vaftiz, 219, 222, 227
Tonkin, 195. Vaftizci Yahya H ıristiyanları (Man-
Totemcilik, 174. deenler), 219, 222, 232.
Tövbe, 307, 359. Vâhidî, 166.
Trabzon, 341. Vâkidî, 333.
TRT, 341. Van 100. Yıl Üniversitesi, 340.
Tufan, 222, 244. Vasıt, 244
TUGEV (Turizm Geliştirme ve Eğitim Vedanta, 185.
Vakfı), 296. Vehb b. Münebbih, 238.
Turgut Özal (Başbakan), 306. Vehbi, Mehmet, 356.
Turizm Bakanlığı, 296. Veheb İbn Hafs, 311.
Tüfekçi, Gürbüz, 183. Veheb İbn Münebbih, 252.
Türk İslam Birliği, 342. Veîd, 373.
Türk İslam sentezi, 160. Venüs Tapmağı, bkz. Zühre Tapınağı.
Türk Medeni Kanunu, 159. Venüs, bkz. Zühre.
Türk milleti, 307, 308. Veseniyye, 243, 244
Türk Silahlı Kuvvetleri, 378. Veted'l-meşrik, 256.
Türk toplumu, 160, 163. Vetedü vasati's-semâ, 256.
Türk-İslam sentezcileri, 375. Vetedü'l-mağrib, 256.
Türkmen, 347. Voltaire, 175.
Tütengil, Cavit Orhan, 342.
Wâlis, 243.
Tzatzitepetl, 211.
Yahudi, 40, 41, 122, 149, 152, 167,
Uhnuh, 247, 264.
174, 178, 179, 219, 220,222,224,
Uhruc duası, 136, 137.
226, 227, 232, 237, 240,260,266,
Ullikumi, 282.
312, 348, 396, -1er, 40, 42, 43,121,
Uluslararası Helsinki Belgesi, 345.
153, 162, 167, 175, 224,227,230,
Ureyne kabilesi, 381.
237, 238, 239, 241, 249,286,329,
Uruk, 282.
331, 338, 343, 396, -lik,148,152,
Utarid, 247.
161-163, 174, 175, 177, 212, 222,
Uydurma hadis, 271, 309, 311-317.
223, 232, 261, 265, 268, 273, 274,
Übnâ, 335, 345. 278, 365, 382, 397.
Üfürük, 125-128. Yahya b. Zakeriyya, 232.
Ülkücü Gençlik, 341. Yahya İbn Said el Kattan. 310.

413
Youtube: Tanrı Mı Varmış
Yaiş, 144, 149. Yurtta sulh, cihanda sulh, 307.
Yakubiyye, 232. Yüksel, Edip, 270-274, 276-278.
Yaratılış, 233, 279, 280, 282-284. Yürükselim mahallesi, 340.
Yaşar Kemal, 377.
Zâdu'l-Mesîr Fi İlmi't-Tefsir, 242.
Yavuz Selim, 347.
Zebani, 382.
Yazıcıoğlu, Mustafa Sait (Diyanet İşleri
Başkam), 269. Zebur, 237, 238, 267.
Zemahşerî, 355, 361, 363.
Yedikardeşler, Necmettin, 344.
Zerdüştçüler (Mecûsiler), 162.
Yehova, 285.
Zervan Kuyusu, 140.
Yemen, 145, 153, 196, 207, 248, -
Zeus, 281, 282.
Arapları, 207, -li, 145, - halkı, 144.
Zeybek, Namık Kemal, 350, 360.
Yeni Nesil, 141-143.
Zeynüddin Ömer İbnü'l-Verdi, 262.
Yeşilay, 296.
Zeyrekli Mehmet Efendi, 378.
Yessar, 144, 149, 356.
Zındık, 230, 240, 260, 311, 312.
Yıldız Sarayı, 376.
Yıldız tapımı, 148, 161, 172, 186. Zihni, Mehmet, 308.
Zor sefer kitabı, 236.
Yucatan medeniyeti, 184.
Yuhannasiyye, 232. Zuhruf Suresi, 365.
Zühâl, bkz. Satürn.
Yukatan, 190, 232.
Zühre (Venüs) tapınağı, 181.
Yunan, 175, 227, 243, 246, -ca, 145,
Zühre (Venüs), 176, 181,243,247,248,
171, 252, 351, - düşüncesi, 175, -
kültürü, 230, -lı, 144, 145, -1ar, 231, 264.
243, Eski -, 246. Zümer Suresi, 186, 289, 365.
Zümrüdü Anka, 283.

414
Youtube: Tanrı Mı Varmış
TURAN DURSUN TURAN DURSUN
Allah Kur’an

Kaynak Yayınları Turan Dursun'un Kuran Ansiklopedisinin en çok ilgi gören


"Allah", "Dua" ve "Kur'an" maddelerini üç ayn kitap halinde okuyucuya sunuyor.
Dursun bu kitaplarda Allah, Kur'an ve dua kelimelerinin anlamlan ve kökenleri,
Allah'a tanrı denip denemeyeceği, Kur'an'm nasıl derlendiği, İslam'a göre duanın
biçimi ve çeşitleri gibi herkes tarafından merak edilen konular üzerinde duruyor.

Turan Dursun'un Prof. Dr. İlhan Arsel'le tanış­

JURAN DURSUN ması 1977 yılına rastlar. Arsel'in Amerika'ya git­


mesiyle iki dost arasındaki ilişki kesintiye uğrar.
İlhan ArsePe Arsel ve Dursun'un yazışmalan 1987 sonunda
Mektuplar başlar ve Turan Dursun'un öldürüldüğü 4 Eylül
1990’a kadar sürer. Öyle ki, kara haberden birkaç
gün sonra, Turan Dursun'un 30 Ağustos 1990 ta­
rihli mektubu ulaşır İlhan Arsel'e...
İki kitap olarak hazırladığımız mektuplarda,
aydınlanma mücadelesinin iki bayrağı arasındaki
sarsılmaz dostluğu, şeriatın karanlığına karşı
mücadele azmini okuyacaksınız.
Arsel ve Dursun'un mektupları, iki yazarın
günlük yaşamlarından kısa ve uzun vadeli prog­
ramlarına, sevinçlerinden hüzünlerine, "din" ve
"Tanrı" konusundaki görüşlerine kadar, birçok
konuyu içeriyor.
Bu kitap, Turan Dursun'un İlhan Arsel'e yazdığı 40 mektubu ve ek olarak bir yazı­
yı içeriyor. İlhan Arsel'in Turan Dursun'a Mektupları nda ise, 51 mektup ve ek olarak
dokuz yazı yer alıyor.
Turan Dursun'un Ilhan Arsel'e M ektupları’nı okuna sunuyoruz.

Youtube: Tanrı Mı Varmış


Prof. Dr. İlhan Arsel, bu kitabında, İs­
lam Peygamberi konusunu, bizzat kendisi­
İLHAN ARSEL nin sözleriyle ve Kur'an, hadis gibi temel
Muhammed’e Göre İslam kaynaklarından aktararak ele alıyor.

“Muhammed” Bu temel kaynaklarda yer alan Muham-


med'in kendini övücü ve yüceltici sözleri­
ni eleştirel aklın ışığında tartışıyor.
Kitapta yer alan bazı konu başlıkları
şunlardır:
İslam Dünyası M uham m ed'i, Onun
Kendi Tanımına Göre Değerlendirip Yü­
celtir; Yüce Görünme ve Övünme Takti­
ğinin Altında Yatan Amaç: İnsanlara Baş
Eğdirtmek!; Alçakgönüllü ("Tevazu İnsa­
nı") Olduğu Söylenen M uham m ed,
"Övünmekten" ve "Övülmekten" Hoşla­
nır: Hem de Hoşlanmazmış Gibi Görüne­
rek; Övünürken ve Kendisini Yüceltirken,
İnsanları Aşağılayıcı ve Ezik Kılıcı, Hatta
Benlik Duygusundan Uzaklaştırıcı Tutum
ve Davranışlara Yönelir; Muhammed,
Kendisini Yüce Niteliklerle Tanımlama Arzusunun Sınırsızlığı İçerisinde Tanrısal
Kertede ya da Tanrı'ya Eş Güçte ve Değerde Görünme Yollarına Başvurur; Tanrı
(Melekleriyle Birlikte) Muhammed’e "Salât ve Selâm" Ediyor; Tanrısal Kertede ve
Yücelikte Görünmek İçin Muhammed'in Başvurduğu Diğer Bazı U suller...

Şeriat ve Kadın, şeriatın kadına yönelik


emirlerini ve tavrını eleştirirken günümüz
insanına, kadınların çağımızda alması ge­ İlhan Arsel
reken yeri hatırlatmaktadır. Arsel, İslamın ŞERİAT VE KADIN
kadını aklen ve dinen eksik, şeytani bir
yaratık olarak tasvir ettiğini kanıtlarıyla
beraber ortaya koymaktadır. Arsel'in nes­
nelliği ve araştırmacılığı, konuyla ilgile­
nenlere ışık tutmaktadır.
İlhan Arsel bu dev yapıtında İslamın
dünyaya bakışını bir tabu olmaktan çıkar­
tarak meseleleri aklın ışığında incele­
mektedir. Aydınlanma Savaşçısı Turan
Dursun da bu özelliklerinden dolayı Şeri­
at ve Kadın'ı bütün okuyuculara tavsiye
ediyordu.

Youtube: Tanrı Mı Varmış


Youtube: Tanrı Mı Varmış
Youtube: Tanrı Mı Varmış

You might also like