Professional Documents
Culture Documents
Din Bu 2. Cilt (Hz. Muhammed) - Turan Dursun
Din Bu 2. Cilt (Hz. Muhammed) - Turan Dursun
Din Bu 2. Cilt (Hz. Muhammed) - Turan Dursun
Hz. Muhammed
KAYNAK<0/YAYINlARI
Youtube: Tanrı Mı Varmış
T u ran D u r su n
DİN BU-2
H z. M u ham m ed
DİN BU-2
Hz. Muhammed
ÖNSÖZ 13
M UHAM M ED 19
P E Y G A M B E R İN K A R IL A R I V E C A Rİ Y E LER İ 116
Şevde 117
 işe 117
Z eynep 118
H afsa 119
Ü m m ü H abibe 119
Ü m m ü Selem e 119
C üveyriyye 120
Safiye 121
H aris'in K ızı M eym une, H uzeym e K ızı Z eynep 122
E sm a ve A m re 122
İki Cariye: M arya ve Reyhane 122
M U H A M M E D 'İN D O K T O R L U Ğ U 123
M uham m ed'in H astalıklara B akışı 123
T ükürükle Tedavi 125
Ü fürükle Tedavi 125
Ü fürükle Tedavinin A lanına G iren H astalıklar 126
Ü fürükle Tedavi Ü creti ve M uham m ed'in Payı 126
M U H A M M E D 'İN "ŞEYTANI
D İR E Ğ E BA Ğ LA M A K TA N VA ZG EÇM ESİ" 133
"Şeytanı Yere Yatırdım, Boğuyordum " 133
C inin Şeytanın D ireğe B ağlanm ası 134
"Şeytan Z art D iye Ses Çıkararak Yellenir" 135
H E V Â ’N IN A N L A M I 141
M uham m ed'in Cinsel H ayatı/ E leştirilere Y anıtlar 141
O R U C U N K Ö K EN İ: G Ü N E ŞE TA PM A 286
Yedi Y ıldız ve 12 Burca Saygı 286
M uham m ed Peygam ber de "Sâbiî" O larak Tanınıyordu 288
"Oruç Ö ncekilere de Farzdı" 288
G üneş'e Ayarlı 289
M eksika N ere, A rabistan N ere? 290
"A rtık G irişin K anlarınıza" 290
Peygam ber'in H ayatında 8 R am azan Var 291
TE K Y O L D U A 296
Silahlı M üdahale D uası Yok m u? 297
Y alvarsınlar D iye 297
C insel B irleşm e ve A çlık 297
Erkek Ç ocuk D oğurm ak İçin 298
C üzzam a, A krep Sokm asına K arşı 299
H aset ve Vesvese 299
İSL A M IN T E M E L İN D E K İ Y A LA N LA R 309
"H adis U ydurm acılığı" 309
K im e, N asıl G üvenirsiniz? 313
Y alancıyı K ovalayanın Y alancılığı 316
C İH A D 327
I) Tanım ı 327
A - Sözlük A nlam ı 327
B - İslam da Y üklendiği A nlam ı 327
II) Süresi, K im lere Karşı O lacağı ve "H ükm "ü 328
A- Süresi 328
B- "C ihad"ın K im lere K arşı O lacağı 328
C- "C ihad"ın H ükm ü 330
III) C ihad Sırasında N eler O lur? 330
A - Ö ldürm e 330
B- Y akm a-Y ıkm a ve Yağma 335
C- Yalan, Hile, Tuzak 336
IV ) C ihadın "Fazileti" (Ü stünlüğü-Sevabı-Ö dülü) 336
D İY A N ET K U R AN IN D A B Ü Y Ü K YANLIŞ 349
O rijinal K ur'an Yok 349
İslam ın "N am us"unu K urtarm aya Soyunanlar 350
"B ayram D eğil Seyran D eğil" Sabah'a
N e O ldu da B öylesine B ir C oşkuyla O rtaya A tıldı? 351
Yaratılan "H eyecari’la, A yasofya'yı C am i Yapma G irişim leri,
D ikkatlerden U zaklaştırılm ak İsteniyor Olmasın! 351
T üm U zm anlar, Sabah’ın "Yanlış" D iye Sunduğu Ç evirinin
D oğru O lduğunu Belirtm ekte Birleşiyor 352
R âğıb'ın "M üfredat"ı 353
K ur'an'daki Çokanlam lı Sözcükleri İnceleyen K itaplar 354
T üm Tefsirler de Aynı A nlam ı Veriyor 354
A rapça Tefsirler 355
T ürkçe Tefsirler 356
A sıl K aynak Tevrat 356
S abah'ın K aynağı K im dir ve N edir? 357
Sabah'ın "G üngör M engü"sünün K ur'an K urtarıcılığı 358
Ve K ültür B akanı N am ık K em al Z eybek'in D in-İslam K urtarıcılığı 360
D iyanet İslam K urtarıcılığı İçin "Y alari'a B aşvuruyor 360
D iyanet İşleri Başkanlığı'nı,
Bu K onuda D ürüstlüğe ve T artışm aya Ç ağırıyorum 361
K U R A N IN N E D ED İĞ İ 362
"N efsi K atletm ek", K ur'an'da, H er Yerde
A dam Ö ldürm ek "A nlam ında 363
İSLA M Ö N C E Sİ D Ö N EM D E "K IZ Ç O C U K L A R IN IN
D İR İ D İRİ G Ö M Ü LD Ü Ğ Ü " YALANI 370
K ız Ç ocukları ve İslam Ö ncesi D önem 371
D İZİN 399
21 Şubat 1990 günü G enç ilçesine gitm ek üzere Bingöl'de otobüsten indim.
A rkam dan beş-altı genç daha otobüsün kapısından atlıyor ve koşarak bana g eli
yorlar.
- Siz Doğu A ğabeysiniz değil mi?
- Evet, m erhaba.
- Biz Solhan M edresesi talebeleriyiz. Sizleri çok seviyoruz. 2000'e D o ğ ru 'da
Turan D ursun’un yazılarını sürekli okuyoruz. Bizi İslam iyet ve dinler konusunda
çok ay d ın latıy o r...
Bingöl'ün Solhan ilçesindeki m edrese talebeleri İslam iyeti artık Turan Dur-
sun'dan öğreniyorlardı.
K arabük'te Sosyalist Parti yöneticisi arkadaşla görüşüyorum. D em ir-Çelik Fab-
rikası'nda işçi. Kendisi ve eşi iki yıl önce tarikat m ensubu. Turan Dursun’u okum a
ya başlıyorlar. "İslamı bilm iyorm uşuz, Turan D ursun öğretti bize" diyorlar.
T ürkiye'nin neresine gitsem , Turan D ursun'un öğrencileriyle karşılaşırım . B i
naları, salonları, kütüphanesi, kafeteryası olm ayan bir Turan D ursun Ü niversite
si var. B ir profesör ve yüzbinlerce öğrenci. D iplom a alm ak için değil, aydınlan
m ak için ders alm an b ir üniversite. Tek bir insan, bir halka öğretm enlik yapıyor.
Hiç abartm a yok bu gözlem de. Üç ciltlik D in Bu, K ulleteyn, Allah, K u ra n adlı
kitaplarının baskıları yüzbinlere ulaştı, kitapları elden ele yayılıyor, yastık altla
rına girdi, büyük bir m erak ve tutkuyla okunuyor.
İslam ın toplum um uzda bin yıllık bir tarihi var, am a insanlarım ız îslam ı da
dinleri de bilm iyor. Toplum um uzun bin yılını etkileyen bir ideoloji, aslında çok
yüzeysel tanınıyor. Toplum um uzun bilincine ancak kalıplarla, törensel davranış
biçim leriyle sokuşturulm uş b ir İslam var. Tartışılm ayan bir ideoloji öğrenilem i-
y o r da. İslam yüzyıllar boyunca feodal hâkim sınıflar içinde, ulem a arasında,
m edreselerde d ar bir çevre içinde sıkışm ış kalm ış. G eniş halk kitleleri ise, İslâ
m î o A rapça duaları anladığı kadar öğrenm iş, yani öğrenem em iş. İlginçtir, İsla-
mın halkın geniş kesim lerine b ir ideoloji olarak pom palanm ası yenidir; özellikle
son 20 yılın olayıdır. Ç ürüyen bir burjuvazi, toplum u kendi statükosuna İslami
ideoloji aracılığıyla bağlıyor. Bunun için arkada kalan bin yılın hâkim sınıfları
nın elinde olm ayan araçlara sahiptir: B asın, televizyon, radyo, okullar, Kur'an
13
Youtube: Tanrı Mı Varmış
kursları, vakıflar, İslam i ideolojiyi geçm işle karşılaştırılam ayacak ölçülerde y a
yıyorlar. B ugün tarikat ağı, toplum um uzun O sm anlı dönem inden çok geniş k e
sim lerini sarmıştır.
D aha çarpıcı gerçek ise, İslam cı eğitim in îslam ı öğretm ediğidir. İslam , 1 400
yıllık b ir gerçeklik olarak ancak İslam ın dışından öğretilebiliyor. İşte Turan D ur
sun, kendi inandığı dini bilm eyen bir toplum a, o dini öğretm eye başlam ıştır. B il
gisiz köy vaizlerinden, kasaba hocalarından, şeyhlerden, im am lardan, m üftüler
den, im am hatip okulları ve ilahiyat fakültelerinden, D iyanet İşleri'nden, tarikat
ulem asından öğrenem ediğim iz İslam ı, kendi kaynaklarından Turan D ursun ara
cılığıyla öğreniyoruz.
Turan D ursun'un İslam ulem asına iki üstünlüğü vardır. B irincisi, gerçeğe bağ
lıdır. İkincisi, İslam ı ve dinleri onlardan çok çok daha iyi bilm ektedir. İslam ule
m asının Turan D ursun'un bilgisi karşısında nasıl eziklik duygusu içinde bulun
duğu biliniyor.
B ugün insanlarım ız, Turan D ursun'u okuyarak C um huriyet D evrim i'nden
sonraki en kapsam lı A ydınlanm a olayını yaşıyorlar. Turan D ursun'un yaktığı bil
gi ışığı, tarikatların, m edreselerin, K ur’an kurslarının, dinsel kurum ve çevrelerin
derinliklerine kadar girm ektedir. D ahası bu olay, devletin dinci ideolojiyi yukar
dan aşağıya toplum a pom paladığı bir dönem de gerçekleşiyor.
20 H aziran 1986 günü C um hurbaşkanı K enan Evren'in başkanlığında, B aşba
kan Turgut Ö zal ve G enelkurm ay Başkanı N ecdet Ü ruğ, D evlet B akanı M esut
Y ılm az ve diğer üyelerinin katılım ıyla toplanan Atatürk Y üksek K um lu, Türk-İs-
lam sentezini tem el alan resm î b ir kültürün bütün m illete aşılanm asını öngören,
üzerinde "gizli" dam gası vurulm uş bir rapora kabul etm işti. (Bkz. 2 0 0 0 ’e D oğru,
sayı 4, 25-31 O cak 1987. R aporun tam m etni için bkz. Saçak, sayı 44, Eylül
1987, s.29) C IA ’nın O rtadoğu M asası Şeflerinden G raham Fuller’in Türkiye'ye
"Ilım lı İslam "ı uygun bulduğunu hatırlayacak olursak, Turan D ursun'un A ydın
lanm a hareketinin ne denli büyük güçlerin baskısını göğüslem ek durum unda o l
duğunu daha iyi görürüz.
N e var ki, halkın içinden baktığım ız zam an, içim ize um ut ve güven doluyor.
Tek bir insan bile, toplum un büyük bir ihtiyacına yanıt verdiği zam an, büyük bir
ışık oluyor. A m a o insanın bir Turan D ursun olm ası gerekli. D aha çocuk yaşlar
da m edrese rahlelerinde başlayan m üthiş b ir öğrenm e m erakı, araştırm a tutkusu,
İslam ı kendi kaynaklarından inceleyen 50 yıllık bir birikim , eşine az rastlanan
güçlü bir vicdan, yukardan dayatılan hâkim ideolojiyi sorgulam ada ve ulaştığı
gerçeği toplum a açıklam ada sarsılm az bir kararlılık ve cesaret, insanlığın aydın
lık geleceğine çok derin bir güven duygusu.
Turan Dursun'un bir hayatla edindiği bu özelliklerinin ekseninde ise, gerçek aş
kı vardır. Turan Dursun'un yüreğine bu önüne geçilmez tutkuyu işleyen, onu Ana-
14
15
Youtube: Tanrı Mı Varmış
A ncak ideoloji ve siyasetin kendisi de, belli toplum sal ilişkiler üzerinde yükse
lir, belli ilişkileri yerleştirm ek veya sürdürm ek gibi bir işlev görürler.
O rtadoğu'nun tektanrılı dinleri olan M usevilik, H ıristiyanlık ve İslam iyete
baktığım ız zam an, ortak bir payda saptıyoruz. H er üç din de, belli tarihsel d ö
nem lerde, birbirine yakın m ekânlarda, belli toplum lann sınıflara bölünm esine,
özel m ülkiyeti kurum laştırm alarına, ticaretin ve m eta ekonom isinin gelişeceği
b ir düzeni gerçekleştirm elerine yönelik ideolojik iklim i yaratm ışlardır.
M usevilik, bu ideolojik işlevi, H ıristiyanlıktan çok geri toplum sal koşullarda
üstlendi. İslam iyet ise, H ıristiyanlıktan zam an olarak altı yüzyıl sonra ortaya çık
m akla birlikte, O rtadoğu'da m eta ekonom isinin kıyısında kalan daha geri bir b ö l
genin, ticaret uygarlığına katılm asına önderlik etti.
H ıristiyanlık çok uzun bir dönem m uhalefette kaldı, ancak R om a im parator
larının benim sem esi üzerine zam anın süper devletinin ideolojisi haline geldi. İs
lam iyet ise doğuşundan çok kısa b ir zam an sonra devlet kuruluşuna önderlik et
ti ve toplum u düzenleyen bir rol oynadı.
D inlerin üzerinde yükseldiği toplum sal ilişkiler ve roller, onların ideolojik
içeriklerini de belirledi.
G ezegenim izde 8-15. yüzyıllar arasındaki yedi yüzyıla baktığım ız zam an, uy
garlığın m erkezinin İslami ideolojiyi savunan im paratorluklarda olduğunu görü
yoruz. B una karşılık, A vrupa'da kapitalizm in daha önce gelişm esi, O rtaçağ Sko
lastiğinin kendisini H ıristiyan olarak kabul eden coğrafyada yıkılm asına yol aç
tı. K apitalizm e geçişte önderliği B atı'ya kaptıran D oğu toplum ları ise, O rtaçağın
pençesinde kaldı.
H ıristiyanlığın veya İslam ın reform şansını ise, bu dinlerin ideolojik yapıları
değil, v ar oldukları toplum lann kapitalistleşm e dinam ikleri belirledi. A kdeniz'in
çevresindeki toplum lann gelişm esindeki eşitsizlik, dinlerin oynadıkları rollere,
parlayış ve sönüşlere de yansıdı.
Batı toplum larm da gelişen kapitalizm , 19. yüzyıl sonlanna doğru em peryalist
karakter kazanarak, İslam toplum lannın yaşadığı coğrafyayı da hâkim iyeti altına
aldı. B atı kapitalizm i, girdiği D oğu toplum larm da, bir yönüyle kapalı ekonom i
leri dünya ekonom isine açan b ir rol oynam akla birlikte, esas olarak o toplum lar-
da bağım sız gelişm enin filizlerini kırdı, ideolojik alanda ise İslam ı payandaladı,
aydınlanm a yönündeki her atılım ı yerli gericilikle birleşerek boğm aya yöneldi.
T ürkiye'nin K urtuluş Savaşı ve C um huriyet D evrim i, bu tabloda ezilen dün
yanın aydınlanm a yönündeki ilk güçlü atılım ıydı. B urjuvazinin önderliğindeki
bu aydınlanm a hareketi, K em alist D evrim dalgasının inişe geçm esine paralel ola
rak geri çekildi. C um huriyet burjuvazisi, kendi kurduğu ilişkilerin üzerine otur
duktan sora tutuculaştı. K apitalist sanayileşm enin insan m alzem esini yaratm aya
yönelik olan laiklik hareketi, daha 1930'lardan başlayarak kireçlenm eye ve gide
16
17
D oğu Perinçek
1 K asım 1992
18
21
Youtube: Tanrı Mı Varmış
 işe N eden Böyle Diyor?
M uham m ed'in çok karısı var. 1, 2, 3, 4, 5 ... Böyle gidiyor. Yaşlanmış olan
Şevde Bint Zem 'a'nın dışında hepsi genç, hepsi güzel. Ve hepsi de cinsel istekli.
"A dalet" olsun diye, M uham m ed'in bunlarla cinsel birleşm esi "sıra"ya konm uş
tur. S evde’nin dışında kim se, sırasını başkasına kaptırm ak istemiyor. İşte bu böy-
leyken, "ayet" geliyor; durum u değiştiriyor:
M uham m ed’in kadın seçim i, cinsel alandaki isteği, hadisteki sözcüğüyle "he-
vâ"sı, "adalet"e baskın geliyor ve "sıra" M uham m ed'in isteği doğrultusunda,
"ayet"le bozuluyor.
B uhârî ve M üslim 'in "e's-Sahîh"lerinin de içinde bulunduğu hadis kaynakla
rına göre ayet, A hzâb Suresi’nin 51. ayeti. Ve şu anlam daki sözle başlıyor:
- "(Ey M uham m edi) O nlardan (yani karılarından) dilediğini geriye bırakır, d i
lediğini öne alab ilirsin ..."
N e dem ek bu?
H adis ve yorum lara göre şu demek:
- "Ey M uham m edi A rtık nöbet, sıra zorunlu değil senin için. N öbeti, sırası
gelse bile, dilediğin karınla cinsel birleşm eyi erteleyebilir, ondan önce dilediğin
karınla yatabilirsin.”6
K âm il M iras da, D iyanet'in yayınlarından olan Tecrîd'de, A hzâb Suresi'nin
ayetleriyle ilgili tefsirlere ilişkin hadislere başlarken bu ayetin başındaki sözlere
şu anlam ı veriyor:
- "A ziz Peygam berim ! A ile m uaşeretinde kadınlarından dilediğinin nevbetini
(nöbetini) geriye bırakabilirsin, dilediğini de yanına alırsın. A ralarında nevbete
m ecbur değilsin. G eri bıraktığından yanına alm ak istediğin olursa, onu alm akta
da sana bir günah y o k tu r..."
Sözün özü:
- K ur’an'ın "Efendi Tanrı"sı (Rabb), M uham m ed'in, karılarıyla olan "cinsel
ilişki düzeni"ndeki işini kolaylaştırıyor. İlişkiyi "sıraya koym a (nöbet)" zorunlu-
ğunu kaldırıyor. "H evâ"sının seçim inde özgür olsun diye onu serbest bırakıyor.
"H angi karınla ne zam an yatm ak istersen, özgürsün, yatabilirsin!" diyor.
İşte bunun üzerine, Âişe dayanam ayıp o sözü söylüyor:
- "G örüyorum ki senin E fendi T ann'n, senin şeyinin k e y fin i..."
 işe, bu durum u daha sonra, A hzâb'm 51. ayeti gelince anladığını; 50. ayet
geldiğindeyse bunu pek anlayam adığını ve o nedenle, 50. ayette, "Peygam ber'e
6 Bkz. Âişe'nin sözünün yer aldığı, gösterilen hadis kaynakları. Ayrıca bkz. "Tefsir”ler, örneğin Tef-
siru'n-N esefi, 3/309; Fahreddin Râzî, e't-Tefsirü'l-Kebir, 25/221; Taberî, C am iü'l-B eyân, 22/20;
C elaleyn, 2/111.
22
Youtube: Tanrı Mı Varmış
kendini (hem de m ehirsiz olarak) verebilecek kadın"dan söz edilince şu tepkiyi
gösterdiğini belirtiyor:
- "O lacak şey m i? B ir kadın utanm az mı ki, kendini bir erkeğe arm ağan et
sin?"7
50. ayette, "M uham m ed'e helal" olan kadınlar sayılıyor. D iyanet’in resm î çe
virisindeki anlam ıyla ayette şöyle deniyor:
- "Ey Peygam ber! M ehirlerini verdiğin eşlerini (karılarını), A llah’ın sana ga
nim et olarak verdiği câriyeleri, seninle beraber hicret eden am canın kızlarını, h a
lalarının kızlarını, dayının kızlarını, teyzelerinin kızlarını ve Peygam ber nikâhla-
m ayı dilediği takdirde -m ü m in lerd en ayrı, sırf sana m ahsus olm ak ü z e re - kendi
sinin m ehrini Peygam ber’e hibe eden m üm in kadını alm anı helal kılm ışızdır. B ir
zorluğa uğram am an için, m üm inlerin eşleri ve câriyeleri hakkında onların üzeri
ne neyi farz kılm ış olduğum uzu bildirm iştik. A llah bağışlayandır, m erham et
edendir."
Bu çeviride, ayetteki sözlerin tam karşılığı olm ayan kesim ler var. Yani çeviri
biraz yorum lu. Ö rneğin: Ayette, herhangi bir kadının P eygam bere "m ehrini" d e
ğil; kendini arm ağan etm esinden söz ediliyor. Ayetin sonuna da karışık bir anlam
verildiği görülüyor. Böyle karışık anlam verilerek bir şeyler kurtarılm ak istenm iş
olsa gerek.
A yetin sonunu şöyle çevirm ek daha doğru olabilir:
- "İnanırlara, karıları ve sağ elleriyle sahip oldukları (câriyeleri) konusunda
n eler gerekli kıldığım ızı kuşkusuz bildik. (Sana helal olan kadınlar konusunda
anlattıklarım ız da), sana b ir güçlük olm asın diyedir. Tanrı bağışlayan ve acı
yandır."
" ... Sana bir güçlük olm asın diyedir" anlam ındaki sözler üzerinde duran F.
R âzî’nin yorum una göre, burada dem ek istenen şudur:
- "...K a d ın la r konusunda sana ayrıcalık verdi ki, daha geniş, daha kolay bir
konum da olasın da, gönlünü uğraştıracak bir şey kalm asın artık. Kadın konusun
da sorunun kalm asın da Cebrail, boşalm ış olan gönlüne indirsin ayetleri."8
F. R âzî’nin yorum una göre M uham m ed'e kadın konusunda öylesine bir ayrı
calık sağlanm ıştı ki, o bir kadını görüp de o kadına gönlü düştüğünde, kocasının
o kadını boşam ası şarttı. N eden ki ilk sıralarda vahiy alm a yönünden peygam ber
lerin işi kolay değildir. Vahiy alm aya alışıncaya dek bu böyle sürer. İşte Peygam -
ber'e kadın konusundaki ayrıcalık bu sıraya rastlar. Peygam ber vahye alışınca,
7 Bkz. aynı tefsir ve hadis kaynaklan, öm eğin Buhârî, e's-Sahîh. Kitabu Tefsiri'l-Kur'an/336; M üs
lim , hadis no. 1464; Tecrîcl, hadis no. 1721.
8 Bkz. F. Râzî, 2 5/220.
23
Youtube: Tanrı Mı Varmış
artık gözünün ilişip gönlünün düştüğü h er kadını, kocasının boşam ası ve Pey-
gambeı 'e verm esi gerekm em iştir."9
Yani açıkçası:
"Efendi Tanrı"sı, M uham m ed'in "şehvet"ini doyurm asını, kadınlara iyice d o
yup vahiy işlerine kendini yeterince verm esini istem iştir. İstem iştir ki, Peygam -
ber'i vahiyle uğraşırken bir de kadın sorunu olm asın. K adın konusunda gösterdi
ği kolaylıklar, hep bu am aca yönelik. F. R âzî'nin yorum u böyle özetlenebilir.
B undan da anlaşılıyor ki, M uham m ed'in "şehvet"i, bir başka deyişle "şeyinin
keyfi (hevâsı)" son derece önem liydi.
52. ayetin, "cariye" konusunda değilse bile, "kan" konusunda bir "sınır" getirmiş
gibi bir anlatımı göze çarpar. Bu ayetin, yine D iyanet çevirisindeki anlamı şöyle:
- "Ey M uham m edi B undan sonra, sana hiçbir kadın, cariyelerin bir yana, gü
zellikleri ne kadar hoşuna giderse gitsin; hiçbirini başka bir eşle değiştirm en h e
lal değildir. A llah her şeyi gözetm ektedir."
Bu ayetin bir "sınır" koyduğu, bu sınırlam a nedeniyle, M uham m ed'in artık o
zam anki karılarından başka bir karı alam ayacağım hükm e bağladığı belirtilir.10
Bu ayetteki "sım rlam a"nın, 50. ayette kaldırıldığı, 52. ayetin, aslında 50.
ayetten önce olduğu da savunulur.11
Tefsirlerin de yer verdiği b ir hadis, İslam dünyasında sağlam kabul edilen k i
taplarda da yer alıyor. H adise göre, A işe şöyle bir açıklam a yapıyor:
- "Peygamber, kendisine kadınlar (sınırsız olarak) helal kılınm adan ölm edi."12
M uham m ed, kim i karılarını daha çok severdi. K im ini de daha çok tutardı. En
çok tuttuğu karılarının başında A işe geliyordu. E bubekir'in kızıydı, o nedenle de
etkindi. Zam an zam an M uham m ed'e kafa tutar gibi durum ları bile olabiliyordu.
Z eki de olduğu için, birtakım ayrıcalıklar sağlayabilm işti. M uham m ed'in cinsel
ilişkilerindeki "sıra düzeni" bozulunca, k a n la r içinde en çok yararlanan o olm uş
tu. B oşam asın diye M uham m ed'in hoşnutluğunu kazanm ak isteyen yaşlı ortağı
Şevde B int Z em 'a'm n "gün"ünü (M uham m ed'le yatm a sırasını) alm ıştı. (Tec-
24
Youtube: Tanrı Mı Varmış
rîd 'deki 701 no.lu hadisin "İzah" bölüm üne bkz.) Başka "kum a"ların gününde de
M uham m ed'le yatabilirdi, M uham m ed istediğinde. K endi gününüyse, başkasına
verm ezdi. M uham m ed'in cam başka kadınla yatm ak istese bile verm ezdi günü
nü, sırasını.
 işe'nin anlattığına göre: M uham m ed'e, herhangi bir karısının gününü, sıra
sını gözetm eksizin; dilediği karısıyla dilediği zam an yatm a özgürlüğü veren
"ayet", yani A hzâb Suresi'nin 51. ayeti geldikten sonra da, M uham m ed "A işe'nin
günü"nde başka kadınla yatm ak istediğinde  işe'den "izin" alm a gereğini duyar
dı. İzin isterdi; am a  işe geri çevirirdi:
- "E ğer izin verm e, verm em e yetkim varsa verm ek istem iyorum . Tanrı E lçi
si! B ilesin ki hiçbir kim seyi sana (seninle yatm aya) yeğ tutm am ."13
K ısacası, şunu dem ek istem işti Âişe:
- "G erçekten izin verm e ya da verm em e yetkim var mı? Ö yleyse verm iyorum .
Seninle yatm ak, her şeyin üstünde gelir bana."
"H adis"ten anlaşıldığına göre, Â işe'nin bu karşı koyuşuna M uham m ed artık
ses çıkarm am ış; "Ayet var. Ayet bana istediğim zam an dilediğim karıyla yatm a
yetkisini verm iştir" dem em iş ya da diyem em işti.
B ir hadisin Türkçesi:
- "P eygam berin karıları, iki 'h iz b e ayrılm ıştı: Bir kesim de Âişe, H afsa, Sa-
fiyye ve Şevde vardı. Ö bür kesim deyse Ü m m ü Selem e ve Peygam ber’in öteki k a
rıları. M üslüm anlar, P eygam berin  işe’ye olan sevgisini biliyorlar; o nedenle de
Peygam ber'e bir arm ağanda bulunm ak isteyen biri olduğunda arm ağanını sunm a
yı geciktirir; Peygam ber  işe'nin odasına (cinsel ilişki günü için) gittiğinde su
nardı Peygam ber'e."
13 Bkz. Buhârî, e's-Sahîh, Kitabu Tefsiri'l-Kur'an/33/7; Tecrîd, hadis no. 1722; A hm ed İbn Hanbel,
M üsned, 1/220, 225.
25
Youtube: Tanrı Mı Varmış
M uham m ed A ldırm ıyor
- "A işe konusunda beni üzme! Bil ki, hiçbir kadın koynum dayken bana vahiy
gelm ez de, yalnızca o koynum da bulunduğu sırada bana vahiy gelir."
B unun üzerine Ü mm ü Selem e şöyle dedi:
"Bunun üzerine ben de dedim ki:
- Ey Tanrı Elçisi! Seni üzdüğüm için Tanrı'ya sığınıp tevbe ediyorum !"
Aynı kadınlar sonra Peygam ber'in kızı Fâtım a'ya başvurdular; onu Peygam
ber'e gönderdiler. Şöyle dem esini istediler:
- "K arıların Tanrı için senden, E bubekir’in kızı (Âişe) konusunda (kayırm ayı
bırakıp) adaletli davranm anı istiyorlar."
26
Youtube: Tanrı Mı Varmış
Karılar, Z eyneb'i Araya K oyuyorlar
Fâtım a, dönüp karılara anlattı durum u. K arılar ona, "git de bir daha söyle
Peygam ber'e!" dedilerse de, Fâtım a, P eygam ber'e bu konuda bir daha gitm eye
yanaşm adı.
Aynı karılar bu kez, Peygamber'e, Zeyneb Bint Cahş'i gönderdiler. Peygamber'in
yanında benim nasıl bir yerim (değerim) varsa, Zeyneb'in de buna benzer (yüksek)
bir yeri vardı. Zeyneb gitti, sert çıkışta bulundu Peygamber'e. Ve şöyle dedi:
- "K arıların, Ebu K uhâfe O ğlu'nun (E bubekir'in) kızı (Âişe) konusunda Tan
rı için senden adaletli davranm anı istiyorlar!"
14 Bkz. Buhârî, e's-Sahîh, Kitabu'l-Hibe 8; Tecrîd, hadis no. 1130: M üslim , e's-Sahîh, Kitabu Fadâ-
ili's-Sahâbe/83, hadis no. 2442.
27
Youtube: Tanrı Mı Varmış
- "Peygam ber benim le evlendi; BEN O SIRA D A 6 Y A ŞIN D A Y D IM ."15
Evet, bir yanda 49 yaşındaki M uham m ed, öbür yanda 6 yaşındaki Âişe. E v
leniyorlar.
M uham med'le evlendiği zam an Âişe'nin 6 yaşında olduğunun İslam dünyasın
da, tüm M üslüm anlarca kabul edilmesi zorunlu. Çünkü bunu anlatan "hadis", tartış
m asız "sağlam (sahih)" kabul edilir. Bu hadisi, İslam dünyasında en sağlam olarak
benim senegelm iş olan Buhârî'nin ve M üslim 'in "e's-Sahîh"lerinde de buluyoruz.
A nlatıldığına göre, "evlilik" gerçekleşiyor, am a yine de üç yıl kadar "zifaf"
(yani gerdeğe girm e, cinsel birleşm e olayı) gerçekleşm iyor. Bu süre geçtikten
sonra oluyor "zifaf".
 işe 9 Yaşındayken
52 Y aşındaki M uham m ed'in K oynuna Veriliyor
15 Bkz. Buhârî, e's-Sahîh, Kitabu M enâkıbi'l-Ensâr/44; Tecrîd, hadis no. 1553; M üslim . e's-Sahîh.
Kitabu'n-Nikâh/69, hadis no. 1422.
28
Youtube: Tanrı Mı Varmış
B unu, sağlam hadis kaynaklarında bulunan sağlam hadisler anlatm asa, İslam
cı kesim , "yalan, iftira" diye niteleyecektir.
- Â işe, gerdek odasında M uham m ed'le karşılaşınca -k ad ın la r tarafından tes
lim edilm iş olsa b ile - korkm uştu.
M uham m ed, M ustalıkoğulları'na karşı gece baskını için yola çıkm a hazırlığın
da. Yıl, M iladi 627. Bu sırada M uham m ed, Â işe'yi de yanına almıştır. Âişe - 9 ya
şındayken M uham m ed'in koynuna verildiği tarih, eğer H icri şevval ya da zilkade
1 / M iladi M ayıs ya da H aziran 623 is e - 13 yaşındadır daha. Aynı gece baskının
sonucunda, tutsaklar arasında güzelliğiyle göze çarpacak ve başkasına düşm üşken
alınıp M uham m ed'in koynuna verilecek olan Cüveyriyye'yle aynı yaşta. D evenin
üzerinde kapalı bir yer ("m ahm il"); Âişe de içinde. Gidilir; baskın yapılır, elde
edilecekler elde edilir ve dönüş başlar. G idiş M edine'ye doğru. D erken bir konak
yerinde biraz kalınır. G ecenin bir kesim i. Bir süre sonra kalkıp yola koyulm aya
yöneliş. Tam bu sırada bir şey olur: Âişe çişi için ya da öbür işini görm ek üzere
birlikten ayrılır. Ayrılışını haber verse olm az m ıydı? Olurdu, am a kim seye haber
verm em işti işte. Çişi ya da öbür işi olup bittikten sonra döner; am a bir terslik:
G öğsünü yokladığında kolyesini bulam az ve kopup düştüğünü anlar. Geri dönüp
gerdanlığını aram aya koyulur. O sırada Âişe devesinin üzerindeki kapalı yerinde
bulunuyor sanıldığı için, herkes habersizdir ve birlik uzaklaşıp gitmiştir. Âişe,
kolyesini bulur; ama işte o saatlerde yolda yapayalnızdır. Konaklandığı yere gelir,
orada bekler. G elsin götürsünler d iy e ... B eklerken uyku bastırır ve uyur. Ve bu sı
16 Bu fıkıh hükmünü görmek için bkz. M uhammed A li Tehanevî, Keşşafu Istılahati'I-Fünûn, 1/788.
29
Youtube: Tanrı Mı Varmış
rada M uattal oğlu Safvan arkadan gelm iş, Â işe'yi görünce de şaşırmıştır. Şaşkın
lığını anlatan sözler. Onun bu sözlerine de  işe uyanır. Safvan,  işe'yi devesine
bindirir. Yola koyuluş. En sonunda, bir konak yerinde birliğe ulaşılır. Bu sırada da
dedikodular b aşlar... Â işe'nin kendi anlattığına göre gerçek b u .17
- Â işe çişi ya da öbür türlü işi için ayrılıp giderken kim seye neden haber ver
m em işti? E ğer bunun nedeni, çocuk yaşta oluşu idiyse; bu yaşta oluşu biri tara
fından kandırılm aya da elverişli değil m iydi?
- Â işe ayrılıp giderken o denli insan içinde nasıl olm uştu da kim se görm em iş
ti? G ören olm uştuysa, dönüşü neden izlenm em işti? D öndüğü görülm edikçe,
"dönm üş; m ahm iline girm iştir!" yargısı nasıl oluşm uştu?
- H adiste belirtildiğine göre, Â işe'nin deve üzerindeki "hevdec"ini (m ahm il)
indiren, sonra yine yükleyenler ve  işe'ye "hizm et edenler" vardı. (H adise aynı
kaynaklarda bkz.) O "hevdec", dinlenm e yerinde deveden indirildiğine göre, son
ra deveye yüklenirken içinde  işe var m ı, yok m u diye niçin bakılm am ıştı? H iz
m et edenler bakabilirlerdi.
- Yine hadiste belirtildiğine göre, "hicab" yani erkeklere karşı "örtünm e, p er
de ardına geçip saklanm a" gerektiren bir ayet hükm ü bulunm adığı zam anlarda,
Safvan,  işe'yi görm üştü. (H adise, aynı kaynaklarda bkz.) Yani Safvan'la  işe
birbirlerini tanıyorlardı. Bu "tanışm a" ileri ölçülerde bir "anlaşm a"ya varm ış ola
m az m ıydı?
17 Bkz. Buhârî, e's-Sahîh, K itabu'ş-Şehâdât/15; K itabu’l-M eğâzî/34; Tecrîd, hadis no. 1151; M üs
lim , e's-Sahîh, K itabu't-Tevbe/56, hadis no. 2770.
30
H adiste, bu olaya ilişkin "vahyin gecikm esi"nden söz ediliyor. Ve M uham m ed,
karısından, yani Aişe'den ayrı kalışından doğan soruna çözüm için yakın çevresini
topluyor. B unlann içinde Ali de vardır. Ali, görüşünü şöyle dile getiriyor:
- "Ey Tanrı Elçisi! Tanrı dünyayı sana dar etm edi ya! A işe'den başka da k a
dın var, kadın çok!" (Bkz. aynı hadis.)
Ali, gerçeği öğrenm ek için A işe'nin cariyesi Berire'nin tanıklığına da başvuru
labileceğini söylüyor M uham m ed'e. M uham m ed bu tanıklığa başvurduğunda, ca
riye, "hanımı için iyilikten başka bir şey bilm ediğini" söylüyor.
M uham m ed sorup soruşturduğuna göre, belli ki adam akıllı "kuşkulu". Bu
"kuşku", onun A işe'ye söylediği, yine aynı hadiste açıklanan şu sözlerden de çok
açık biçim de anlaşılıyor:
- "Âişe! Senin hakkında bana şöyle şöyle dedikodular geldi (Safvan'la ilişki
kurduğundan söz ediliyor). E ğer bu suçu işlem edinse Tanrı seni aklayacaktır.
A m a eğer işledinse bu suçundan dolayı Tanrı'ya yönel, tevbe et! Ç ünkü bir kul,
suçunu boynuna alır ve tevbe ederse, Tanrı da onun tevbesini kabul eder."
 işe, M uham m ed'in bu sözlerine, babasının ve anasının karşılık verm elerini
ister. O nlar karşılık verm eyince de, M uham m ed'e kendisi karşılık verip sonucu
sabırla bekleyeceğini söyler.
31
O nca (hadise göre bir ay) gecikm eden sonra "vahiy" gelm iştir. H em de k i
m ine göre "10 ayet", kim ine göreyse "18 ayet" b ird e n ... (B kz. N ûr Suresi, ayet
11-20. B una göre toplam 10 ayet. A m a tefsirlerde toplam 18 ayet olduğu b elir
tilir.)18 Bu ayetler, birinci ve ikinci orijinalleri yakıldığı için M uham m ed d ö n e
m indeki biçim ini tam olarak bilem ed iğ im iz (bunun için daha sonraki yazılara
bkz.) K u r'an ’ın bugünkünde, N ûr S uresi'nde yer alıyor. Bu ayetlerde "zina"yı
kanıtlam ak için "dört tanık g österm ek g erektiği", bu gösterilm ediği zam an ifti
ra olacağı açıklandıktan (bkz. N ûr Suresi, ayet 13) sonra, ad verm eden "iftira
edenler" çok ağ ır biçim de kınanıyor.
İşte ayetlerden bir kesim (D iyanet'in resm î çevirisiyle):
- "M uham m ed'in eşine o yalanı uyduranlar, içinizden bir gürûhtur. B unu ken
diniz için kötü sanm ayın. O, sizin için hayırlı olmuştur. O kim selerden her biri
ne, kazandığı günah karşılığı, ceza vardır. İçlerinden elebaşılık yapana ise, büyük
ezab vardır. O nu işittiğiniz zam an; erkek, kadın m üm inlerin, kendiliklerinden
hüsn-ü zanda bulunup da, 'Bu apaçık b ir iftiradır!' dem eleri gerekm ez m iydi?
D ört şâhid getirm eleri gerekm ez m iydi? İşte bunlar, şâhid getirm edikçe A llah k a
tında yalancı olanlardır. A llah'ın dünyâ ve âhirette size lütuf ve m erham eti olm a
saydı o kötü sözü yaym anızdan ötürü, büyük bir azaba uğrardınız. O nu dilinize
dolam ıştınız. B ilm ediğiniz şeyleri ağzınıza alıyordunuz. O nu önem siz bir şey sa
nıyordunuz. O ysa A llah katında önem i büyüktü. O nu işittiğinizde: 'Bu konuda
konuşm am ız yakışık alm az. H âşâ, bu, büyük bir iftiradır’ dem eniz gerekm ez
m iydi?" (N ûr Suresi, ayet 11-16.)
Yine Sorular
32
33
Youtube: Tanrı Mı Varmış
"C üveyriyye”, "cariyecik" dem ek. Çok küçük yaştaydı o sırada. 13 yaşında.
A sıl adı "Berre" iken, M uham m ed'in el koym asından sonra bu adı alm ıştı.
Yıl 627. M uham m ed, M ekke'yle M edine arasında el M ureysi denen su kay
nağı kesim inde oturan M ustalıkoğulları (Benû M ustalık) kabilesine bir gece bas
kını düzenliyor. İstediği sonucu da elde ediyor. Yukarıdaki hadiste, M uham
m ed'in "savaşır durum da olanlarını” öldürttüğü anlatılıyorsa da, öldürülen yal
nızca on kadar savaşçı.22
"G anim et"ler, "tutsak"lar...
Ve tutsaklar arasında güzel C üveyriyye. M ustalıkoğulları'nm başkanı H aris’in
kızı. Şim di "cariye" durum unda. Yani alınıp satılabilir nitelikte. Tecrîd'in "m üter-
cim "i K âm il M iras'ın anlattığı gibi, "tutsaklar bölüştürülürken o da, Sâbit İbn
K ays'ın payına düşm üştür".22
N e var ki kız çok güzel. Ü stelik de soylu.
Kız, bu durum undan yararlanm ış m ıdır? Yeterli bir kanıt yok. A ncak birden,
hadiste de belirtildiği gibi, M uham m ed'in onu kendine aldığını görüyoruz. M u
ham m ed, kurtulm alığını vererek kızı alıp kendi karıları arasına katm ıştı. Ve ar
dından "zifaf"...
A rkasından, "idamlık" durum unda olan herkese "beraat".
M uham m ed H am idullah şöyle diyor:
"...B irk a ç saat sonra biz, düşm anın, M uham m ed'in (A .S.S.; en yakın dostla
rından biri haline geldiğini görm ekteyiz. ( ...) Sonunda herkes, ganim etten eline
geçen hisseyi red ve iade etm ekte tereddüd geçirm edi. İKİ Y Ü Z A İL EN İN B İR
DEN , hiç beklenm edik bir şekilde hürriyetlerine kavuşturulm aları üzerine, M us-
talık'lılar, kaybettikleri on savaşçıyı pek çabuk unuttular. Ve sonunda İslam ı k a
bul ettiler."24
Bu durum karşısında, "Ey güzel ve aşk, sen nelere kâdirsin!" dem ek yerinde
olm az mı?
M uham m ed 56 yaşındaydı o sırada. G üzel körpecik C üveyriyye'yi koynuna
alm ak için hiç zam an yitirm em işti. Suyun yanında hem en kurulan m eşin çadırın
da işini görm üştü. K arılarından  işe de o rad ay k en ... Cüveyriyye ve  işe aynı
yaştalardı. M edine'ye dönüşte de  işe'nin kolyesi ve Safvan olayı m eydana g e
lecektir. A caba, Â işe M uham m ed'den bir öç alm ak istem iş m iydi? Cüveyriyye'yi
kıskanm ış olarak..?
"K urtulm alık"lar ödenm eden ve tutsaklar daha özgürlüklerine kavuşturulm a
dan bir şey olm uştur. A nılm aya, üzerinde durulm aya değer bir şey:
22 Birçok kaynağı bir arada görm ek için bkz. L eoni Caetani, İslam Tarihi, çeviren H üseyin Cahit,
İstanbul, 1925, s . 145-146.
23 Bkz. Sahîh-i B u h ârî M uhtasarı T ecrîd-i Sarih Tercem esi, 1117 numaralı hadisin "İzah"ı.
24 Bkz. Prof. Dr. M uhamm ed Hamidullah, İslâm P e y g a m b e ri, çeviren Prof. Dr. Salih Tuğ, İstan
bul, 1980, 1/264.
34
Ebu Said el H udrî'nin anlatm asıyla "tutsaklar arasında Arab'ın en nefis kadın
ları" bulunuyordu. (Bkz. M üslim , e's-Sahîh, K itabu'n-N ikâh/125, hadis no.
1438.) Ve o baskını gerçekleştirm iş olan M üslüm anların ağızlarının suyu akıyor
du, güzel kadınları görürken. H em en yatm ak istiyorlardı. Yatmak istedikleri ka
dınlar, birer "cariye" durum una gelm iş değiller m iydi? Öyleyse M üslüm anlara
"helal "diler. G erçi M uham m ed'in, "T ann'ya ve âhiret gününe inanan bir kim se
için, kendi suyuyla (m enisiyle) başkasının tarlasını (başkasının cinsel ilişki kur
duğu kadını) sulam ası helal olm az" dediği de aktarılıyor. Ve bu arada, "Tanrı'ya
ve âhiret gününe inanan bir kim seye, başkasının m enisinden tem izlenm edikçe
(istibrâ, fıkıhçılara göre bir ay içinde olur) hiçbir tutsak kadınla cinsel ilişki k u r
m ak helal olm az" diye de eklendiği belirtiliyor.25 A m a çelişki yalnızca bu konu
da değil k i...
Ebu Said el H udrî anlatıyor:
- "Peygam berde birlikte B enû M ustalık G azası'na çıktık. Ve A rap tu tsak la
rından tu tsak lar elde ettik. O sırada k ad ın lar iştahım ızı çekti. B ekârlık çok güç
gelm işti bize o günlerde. Ve azil yapm ak istedik. İstiyorduk azil yapm ayı. A n
cak, 'P eygam ber aram ızdayken ona sorm adan nasıl azil yapacağız?' dedik ve
gidip Peygam ber'e sorduk. P eygam ber de azil yapm am akta sizin için bir sak ın
ca yoktur. (Y apabilirsiniz de, yapm aya bilirsiniz de.) A m a bilin ki, kıyam et g ü
nüne değin m eydana gelecek b ir yavru, ne o lursa olsun m eydana g elir.”26
K im ileri, "azf'in ne dem ek olduğunu bilm edikleri için bu hadisin anlam ım
tam olarak anlam am ışlardır.
"Azl" (azil), cinsel ilişki sırasında, erkeğin, m eniyi, kadının cinsel organına
boşaltm adan çekm esidir. Yani, m eniyi kadınlık organının dışına boşaltm ak.
H adiste anlatılanın özeti şu:
M üslüm anlar, ellerindeki "tutsak kadınlar"la cinsel ilişkide bulunm ak istiyor
lardı. A m a bir sorunları vardı: Ya çocukları olursa? İlişki kuracakları bu kadın
lardan çocuk olsun istem iyorlardı. Tecrîd "nıütercim "i Kâmil M iras, bu istem e
m eyi şöyle açıklıyor:
"Bu suretle (yani m eniyi dışa boşaltm ak biçim inde) esir kadınlara yaklaşm ak
istem eleri (şu yüzdendir): Y üklü (gebe) veya evlat anası kadınlar satılam azdı.
H albuki gazilerin paraya ihtiyaçları bulunduğundan satm ak istiyorladı."27
K ısacası: Tutsak kadınların ırzına geçebilirlerdi "gaziler". A m a bu işi yaptık
tan sonra da "çocuk sorunu"yla karşılaşm ak istem iyorladı. Çünkü gerektiğinde
35
Youtube: Tanrı Mı Varmış
bu tutsak kadınları satabilirlerdi. B una bir engel çıkm am alıydı. ”A zl"i bunun için
istem iş ve P eygam ber'e danışm ışlardı. Peygam ber de tem elde bu kadınların ırz
larına geçilm esinde bir sakınca görm üyordu, buna izin veriyordu. "Azl"e gelin
ce, bunda da bir sakınca bulunm adığını dolaylı olarak belirtiyordu.
M uham m ed: "Vallahi Billahi M arya ile B ir D aha Yatm ayacağım !"
- Hafsa! M ary ay ı kendim e haram etsem de ona bir daha yaklaşm asam ; bun
dan hoşnut olur m usun?
- Evet!
M uham m ed hem en ant içmiştir.
- Hafsa! A ram ızda kalsın, bunu sakın kim seye söylem e, olm az mı?
- Tamam!
N e ki, H afsa bu durum u  işe'ye anlatır.28
K im i aktarm aya göre de, M uham m ed'in M arya'yla yakalanm ası Â işe'nin
gününde olm uştur. H afsa bunu öğrenm iştir. M uham m ed ondan bu durum u
k im seye söylem em esini istem iş, bunu isterken de, "M arya'yı kendim e haram
36
B ir hadise göre, M uham m ed nerede ilgisini çeken güzel bir kadın görse, h e
m en eve gider; Z eyneb’Ie yatardı. B öylece şehvetini giderirdi.
C âbir İbn A bdullah anlatıyor:
- "Peygam ber bir kadın gördü; hem en Zeyneb'e gitti. Ki Zeyneb o sırada bir
derisini ovup işliyordu. Peygam ber hem en cinsel 'ihtiyac'ını gördü. Sonra arka
daşlarının yanm a çıktı. Ve şöyle konuştu:
- K adın, şeytan biçim inde çıkar karşıya. Ve yine şeytan biçim inde dönüp gi
der. Bu nedenle sizden herhangi biriniz bir kadın gördü m ü, hem en karısına g i
dip onunla yatsın. Çünkü bu (cinsel ilişki), o kişinin içindekini (kabaran şehveti
ni) söndürür."31
Bu hadiste açıkça ortaya çıkan şu:
- M uham m ed, karılarının dışında da b ir kadına "şehvetle" bakıyordu. Ve ilgi
sini çeken bir kadın gördüğünde "şehvete geliyor"du. Bu kim i ayetlerle de dile
getiriliyor. Ö rneğin A hzâb Suresi’nin 52. ayetinde, karı alm asına sınır getiriliyor.
Ö rneğin A hzâb Suresi'nin 52. ayetinde, karı alm asına sınır getirilirken "(başka
29 F. R âzî, 3 0 /4 1 ,4 3 .
3 0 M uhamm ed A li Sabunî, Safvetu't-Tefasir, 3/406-407.
31 M üslim , e's-Sahîh, Kitabu'n-Nikâh/9-10, hadis no. 1403; Ebu D avud, Sünen, K itabün-N ikâh/44,
hadis no. 2151; Tirm izî, Sünen, Kitab'r-Rıdâ/9, hadis no. 1158.
37
Youtube: Tanrı Mı Varmış
kadınların) güzellikleri seni im rendirse b ile ..." deniyor. Aynı hadise yer veren
G azali de, "şehvet"in önem ini ve cinsel ilişkide bulunup rahatlam anın sağladığı
yararı uzun uzun anlatıyor. Bu arada da, M uham m ed'in şehvetine ve gereksini
mini nasıl karşıladığına geniş yer veriyor.32
- M uham m ed için "kadın", erkeği her zam an baştan çıkaran bir "şehvet kabar
ta n d ı.
- M uham m ed gözünde kadın, her zam an "şeytan" görünüm ündeydi.33
- Ç ıkan bir başka sonuç da şu: M uham m ed'e göre, bir kadın, cinsel ilişki kur
m ak isteyen kocasına karşı koyam az, karşı koym am alıdır.
M uham m ed'in bunu işleyen, öğütleyen, buyuran pek çok hadisi vardır. B un
lardan iki örneği burada görelim:
- "B ir adam k an sın ı yatağına (cinsel ilişki için) çağırsa da, kadın yanaşm az
sa, o sırada cinsel ilişkide bulunm azsa ve bu yüzden kocası geceyi öfkeli-sinirli
olarak geçirse, m elekler o kadına, sabaha değin lanet ederler."34
- "B ir adam karısını cinsel ihtiyacını giderm ek için çağırdığı zam an, kadın he
m en o çağrıya uymalıdır. K adın, tandırda (fırında, ocakta) o anda iş görüyor ol
sa b ile ..." 35
Asıl konum uza gelelim:
M uham m ed'in, gördüğü yabancı kadının şehvet çekiciliği karşısında kalır
kalm az eve koşm ası ve cinsel ilişkide bulunm ak için Zeyneb'i seçm esi ilginçtir.
Z eyneb B int Cahş, M uham m ed'in oğulluğu Zeyd'in karısıdır. Z eyd'i M uham
m ed kendisine "oğul" edindiği için herkes ondan "M uham m ed'in O ğlu (Zeyd İbn
M uham m ed)" diye söz eder.
M uham m ed b ir gün, Z eyd'i görm ek için onun evine gider. Z eyd'i bulam az,
Z ey d 'in karısı Z eyneb'le karşılaşır. B irden tutulur Z eyneb’e. B ir kadına M u
h am m ed'in ilgi duym ası, o kadının başka erkeğe -b u erkek kocası da o ls a - uy
gun olm aktan çıkm ası ve dolay ısıy la M uham m ed'in olm ası gerektiği sonucunu
doğurm aktadır. Bu nedenle Z ey d durum u öğrenir öğrenm ez M uham m ed'e g i
dip konuşur:
38
Youtube: Tanrı Mı Varmış
- K arım dan ayrılm ak istiyorum .
- N eden? Seni kuşkuya düşürecek bir şey mi yaptı?
- Vallahi hayır. Beni kuşkuya düşürecek hiçbir şeyi olm adı. O nun iyilikten
başka b ir şeyini görm edim .
- Ö yleyse karını bırakm a, Tanrı’dan kork!
M uham m ed "karını bırakm a" derken, gerçekte sevdiği Z eyneb'in boşanm ası
nı istiyordu. İstiyordu ki Z eyd onu boşasın da kendisi alsın. A m a bu isteğini ve
sevgisini içinde gizliyordu.
İşte bunun üzerine, A hzâb Suresi'nin 37. ayeti gelir.36 "Tabakâtu İbn Sa'd"da
daha geniş yer alan bu aktarm ayı, doğubilim ciler ele alıp eleştiri konusu yapıyor
lar diye, gerçekleri örtm e ya da ters yüz etm e pahasına da olsa İslam ı kurtarm a
çabasına girişm iş görünenler "iftira” diye niteliyorlar. Bu öykü, yüzyıllar boyu
"hadis" kitaplarında ve tefsirlerde yer alagelm iş olduğu halde.
Şim di ayete bakalım . Ayetin anlam ı şöyle (çeviri D iyanet’in):
"Ey M uham m ed! Allah'ın nim et verdiği ve senin de nim etlendirdiğin kim seye,
'Eşini bırakm a, A llah'tan sakın!' diyor; A llah'ın açığa vuracağı şeyi içinde saklıyor
dun. İnsanlardan çekiniyordun. O ysa Allah'tan çekinm en daha uygundu. Sonunda
Zeyd, eşiyle ilgisini kestiğinde onu seninle evlendirdik. Ki, evlatlıkları eşleriyle il
gilerini kestiklerinde onlarla evlenm ek konusunda m ü'm inlere bir sorum luluk ol
m adığı bilinsin. Allah'ın buyruğu yerine gelecektir." (Ahzâb Suresi, ayet 37.)
Bu ayette anlatılanlar:
1) M uham m ed, Z eyd'e "kansını boşam am asını" söylerken içinde bir şey sak
lıyordu. Bunu da sonradan Tanrı açığa çıkaracaktı.
M uham m ed'in içinde sakladığı neydi?
Yukarıdaki öyküye göre, bu sorunun iki karşılığı olabilir:
- M uham m ed'in içinde sakladığı şey, Z eyneb'e olan aşkıyla birlikte, Z eyd'in
onu boşam ası ve kendisinin alm asına olanak sağlanm asını istem esiydi.
Yukarıdaki öyküyü "uydurm a ve iftira" diye niteleyenlerse; M uham m ed'in
içinde sakladığı ayette bildirilen şey için şu karşılığı veriyorlar:
- O nun sakladığı şey, yalnızca, Z eyd'in karısının boşanm ası ve onunla kendi
sinin evlenm esi isteğiydi.
O ysa bunlar hep iç içe şeyler. Çünkü M uham m ed Zeyneb'e tutulm uşsa, koca
sının onu boşam asını ve kendisinin alm asını istem esi doğaldı. Bu yoldaki isteği
ni gizlem esiyle aşkını da gizlem iş oluyordu.
2) M uham m ed'in içindekini gizlem esine, insanlardan korkup çekinm esine yol
açıyordu.
Peki bu korkuya, çekinm eye yol açan neydi? Yani M uham m ed, içindekini
açığa vurduğu zam an insanlann ne yapacaklarını düşünüyordu ki, onun korkusu
nu taşıyordu?
36 Bkz. Taberî, Camiü'l-Beyân, 22/10-11.
39
Youtube: Tanrı Mı Varmış
Bu soruya şu karşılık veriliyor:
- M uham m ed, oğulluğunun karısını alm aya kalkıyor diye dedikodu yapılm a
sından çekiniyordu. Çünkü gelenek, böyle bir durum a elverişli değildi. O ğullu
ğun karısıyla evlenm ek çirkin karşılanırdı.37
Ö yküye göre şu karşılık da verilebilir:
- M uham m ed, hem Zeyd'den, hem de öteki insanlardan çekiniyordu. B aşka
sının, üstelik de "oğulluğu"nun karısına göz koyduğu iç in ... B ir süre bu nedenle
durum u açığa vurm am ıştı. A m a sonra, "ayetin gelişi" sorunu çözm üştü.
3) M uham m ed'in, oğulluğundan boşanan Zeyneb'i alm ası, bu yönde herkese
bir kapı açm asına yöneliktir.
Ayette ileri sürülen gerekçe bu. Yani, herkes oğulluğunun boşanan karısıyla
rahat evlenebilsin diye M uham m ed'in Zeyneb'le evlendirildiğini açıklıyor.
Bu açıklam a karşısında da bir soru beliriyor:
- Bu evlilik olm adan da soruna çözüm getirilem ez m iydi? Ö rneğin, bir ayet
le, herkese böyle bir yola gitm enin "helal" olduğu bildirilirdi; sorun kalm azdı.
N eden bu çözüm yolu seçilm edi de, ille de M uham m ed'in Zeyneb'le evlendiril
m esi gerekli görüldü?
Bu sorunun karşılığı yok.
40
Leoni C eatani, "M uham m ed, ihtim al ki güzel Safiyye'ye göz koym uş olduğu,
zevcinden (kocasından) kurtulm ak istediği için Kinane / İbn R ebia / İbn Ebi'l-
H ukayk'ı celbetti; Ebi'l-H ukayk ailesinin m eşhur m ücevheratını teslim etm esini
iste d i..." dedikten sonra birtakım bilgiler aktarıyor. Bu bilgilere göre, gerek K i
nane, gerekse kardeşi hâzinenin yerini söylem iyorlar. A m a hâzinenin bir kesimi
sonradan bulunuyor. Ne var ki, M uham m ed tüm ünü elde etm e kararında. Başlı
yo r işkence ettirm eye.
Bu K inane, Safîyye'nin kısa bir süre önce evlendiği kocasıdır. Bir süre sonra
M uham m ed'in koynuna sokulacak olan Safîyye'nin k o cası...
C eatani, aktardığı bilgiler arasında şunları da yazıyor:
- "K inane'ye, hâzinenin bir kısm ını başka bir yere saklam ış olup olm adığını
söyletm ek için m üthiş işkenceler yapıldı. Z übeyr İbnü'l-A vvâm (sağlıklarınday-
ken cennetlik oldukları bildirilm iş on kişiden biri), Peygam ber'in em irlerini b iz
zat tatbik etti. Zavallının ağzından bir şey alam ayınca, YANAN O D U N LA R LA
G Ö Ğ SÜ N Ü D ELDİ. Ö lecek durum dayken M uham m ed İbn M eslem e'ye teslim
etti. O da biraderi M ahm ud'un intikam ını alm ak için K inane'nin istirahatına ni
hayet verdi, onu öldürdü. K inane'nin kardeşine de pek zalim ane işkenceler yapıl
dı. ( ...) İki bedbaht Yahudi terk-i hayat eder etm ez, M uham m ed kadınları celbet-
tir d i..." 39
C aetani'nin bu yazdıkları kim i İslam i kaynaklara da dayanıyor. B ununla bir
likte ne ölçüde doğru ya da doğru olanların ne kadarını içine alıyor? K esin bir
şey söylenem ez kuşkusuz. A m a şurası, İslam dünyasında en sağlam kabul edilen
kaynaklarda da yer alıyor ki; Safiyye, H ayber Savaşı'nda ve sonucunda aile üye
lerini yitirm işti. B abasını, kocasını, kocasının k ard eşin i... (K arşılaştırm alar ve
geniş bilgi için Prof. Dr. İlhan A rsel'in Şeriat ve Kadın adlı kitabına başvurm ayı
öneririm .) M üslüm anların elinde katledilm işti Safîyye'nin aile üyeleri. M uham
m ed'in b u y ru ğ u y la... A m a şim di bu Safiyye, aynı M uham m ed'in karısı yapılacak
ve yolda da koynuna sokulacak.
39 Bkz. Leoni Caetani, İslam Tarihi, çeviren H üseyin Cahid Yalçın, İstanbul, 1925, s. 123-124.
41
Youtube: Tanrı Mı Varmış
M uham m ed, Safiyye'yi D ıhye'nin E linden Alıyor
4 0 Başta Buhârî, en sağlam hadis kitaplarında da yer alan bu hadisi, Kâmil Miras'ın. çeviri ve
"İzah"ını da görm ek için bkz. Sahîh-i B uhârî M uhtasarı Tecrîd-i Sarih Tercem esi, D iyanet Ya
yınları, Ankara, 1985, c.2, s.229-310.
42
43
Youtube: Tanrı Mı Varmış
- Peygam ber, kim ileriyle de "siyasi sebepler"le evlenm işti.
B unu diyen İslam cdara şunu sorm ak gerekir: M uham m ed bir Peygam ber
idiyse, böyle "siyasi sebepler"e neden gerek duyuyordu? "Tanrı"sınm yardım ı
yeterli değil m iydi? Bu yardım yeterli değil m iydi de, bir sürü kadın topladı?
H em de bir kesim i genç, k ö rp e ... Ve bu kadınları, kim seyle evlenm eleri m üm
kün olm ayan birer "ebedî dul" olarak bıraktı kendisinden sonra. Bu kadınlar on
dan sonra kim seyle evlenem em eye hüküm lüydüler. Ç ünkü hepsi de "m üm inlerin
anaları" olarak K ur'an'a geçirilm işti. (Bkz. A hzâb Suresi, 6. ayet.) B unlardan k i
mi, Â işe, C üveyriyye gibi 18-19 yaşında "dul" kalm ışlardı. "Çocuk yaşta dullar."
İleri sürülen "siyasi sebepler" bunu da m ı gerektirm işti?
M uham m ed'in çok karı ve cariye alm asında, o dönem lerde, A raplarda geçer
li olan neydiyse oydu etken: C insel istek ve onun gereği. En azından, başta bu
geliyordu. "B ir taşla birkaç kuş vurm alar" da oluyordu kuşkusuz. A m a tem el e t
keni gözden kaçırm am ak gerekir.
İslam cılar, "Peygam berim iz nefsani arzularına göre davranm ıyordu, hanım la
rı da nefsani arzularla alınm am ıştı" diye dursunlar; ayetler, hadisler ve de gerçek
ler ortada.
44
45
Youtube: Tanrı Mı Varmış
M U H A M M ED 'İN C İN SEL HAYATI DAVASINDA
SAVUNM A*
DAVACI K.H.
SA N IK FATMA Y A ZICI-K aragüm rük
K abakulak sok. 6/3 Fatih
DAVA K O N U SU TC K 'nun 175. m addesine m uhalefet.
TARİHİ 22-28 M art 1987
İddianam ede, Bilirkişi R aporu'nda ileri sürülenler hem en hem en aynen tek
rarlanıyor. "Yazıda İslam kaynaklarına dayandığı belirtilerek Hz. M uham m ed'in
cinsel hayatı anlatılm aktadır. Yazı incelendiğinde, Hz. M uham m ed'in çok büyük
bir cinsel arzu içinde bulunduğu, bu arzusunu tatm in etm ek am acıyla birçok ca-
riyeyle yattığı (oysa 'cinsel arzusunu tatm in etm ek için birçok cariyeyle yatm ış
* 2 0 0 0 'e D o ğ r u 'nun "Hazreti M uhamm ed'in C insel Hayatı" başlıklı yazısı hakkında açılan dava
da Sorum lu Müdür Fatma Yaztcı'nm savunm asını Turan Dursun yazdı. İlk kez burada y ayım la
nıyor.
46
47
Youtube: Tanrı Mı Varmış
kim se olarak gösterilm esi, bu m addenin 3. fıkra sın ı ihlâl eder, denilm ektedir. Bu
durum a göre sanığın, TCK . 175. m addeye suçunu işlediği anlaşıldığından duruş
m ası yapılarak eylem ine uygun TCK . 175/3. m addesi gereğince tecziyesine ka
rar verilm esi iddia olunur."
N e denli "bilim sel" (!), "hukuki" (!) ve "ciddi" (!) olduğu, içerdiği yanlışlar
dan da belli olan "B ilirkişi R aporu"nu aynen tekrarlarken satır atlayan, yanlışa
yanlış katm anın ötesinde bir şey eklem eyen, böylece ne denli "incelem eye daya
lı" (!) olduğu, ne denli "kılı kırk yaran bir hukuk titizliği" (!) gösterildiğini ispat
layan ve bilirkişileri "iddia m akam ı"na alıp oturtan, tam anlam ıyla "perişan" id
dianam e böyle.
iddianam ede ve aynen tekrarladığı "Bilirkişi Raporu"nda, "yazıda şunlar var,
şunlar v a r..." denirken, yazıda yer alanların, İslam kaynaklarına uym adığı söylen
miyor. Çünkü söylenemezdi. Çünkü yazıda yer alanların tümü, başlangıçta da be
lirtildiği ve aşağıda da üzerinde durulacağı gibi, tümüyle İslamm temel kaynakla
rına dayanıyor. Eğer iddinamade ve "Bilirkişi R aporu'nda ileri sürülen, "Yazıda
yer alanlar, Peygam ber) CİN SEL SA PIK gösteriyor" yargısı doğruysa, bu m antık
la —yazı, İslâm î kaynaklarda olanları aktardığına g ö re - "temel İslami kaynaklar,
Peygam berin CİN SEL SAPIK olduğunu anlatıyor" demek gerekir. İddianam enin
ve "Bilirkişi R aporu'nun dayandığı mantık, O rtaçağda "din sapkınlığını cezalan
dırm a bahanesiyle kurulu düzeni korum a am acı için kurulan EN G İZİSYO N (inqu
isition)" m ahkem eleri m antığının bile gerisine düşmüştür. Çünkü bu m ahkem eler
de bile, suçlanan kim senin yaptıklarının, söylediklerinin, "Kutsal Kitap "a uyup uy
m adığına bakılırdı. Biri kalksaydı da Tevrat'ta yer alan Lut'un "kendi kızlarıyla yat
tığına, onları gebe bırktığına" ilişkin öyküyü (bkz. Tevrat, Tekvin, 19: 33-38) ya da
D avud Peygam ber'in "evinin dam ında gezinirken yıkanm akta olan bir güzel kadı
nı gördüğü"ne, bu kadının EVLİ, Hitti Uriya'nın karısı (Bat-Şeba) olduğu kendisi
ne söylendiği halde kadım getirtip onunla "yattığı"na (Davud'un o kadınla o sıra
daki birleşm esinden, kadının, Süleym an Peygam ber'e gebe kaldığı da anlatılır) ve
bununla da kalm ayıp, kadının kocasını -ö lm e si iç in - savaşa, cepheye gönderdiği
ne, ölm esinin sağlanm ası için cephe kom utanına m ektup yazdığına, sonuçta Hitti
U riya’yı öldürttüğüne (yani D avud'un katil de olduğuna) ilişkin öyküyü (bkz. Tev
rat, II. Samuel, 11: 1-27) ya da Süleym an Peygam ber'in "yedi yüz kansı, üç yüz de
cariyesi" olduğuna (bkz. I. Krallar, 11: 3) ya da İncilden: İsa’nın "Yeryüzüne barış
getirm eye geldim sanmayın. Ben barış değil; kılıç getirmeye geldim. Çünkü ben,
kişiyle babasının, kızla anasının, gelinle kaynanasının arasına ayrılık koym aya gel
dim " dediğine ilişkin kesim i (bkz. M atta, 10: 34-35) alıp bir yerde aynen aktarsay-
dı, ya da söyleseydi, o kim seye "Engizisyon" üyeleri: "Sen Kutsal K itaba hakaret
ediyorsun, sen Lut Peygam ber), Davud Peygam ber) CİNSEL SAPIK gösteriyor
sun, sen Süleym an Peygam ber) aşağılıyorsun, sen İsa Peygam ber) (’T anrinın Oğ-
lu'nu) gözlerden düşürm eye, küçültm eye çalışıyorsun!.." demezlerdi. Belki suçla
48
Youtube: Tanrı Mı Varmış
m ak isteciik ¡eri, cezalandırm ayı kafaya koydukları kim seyi m ahkûm etm ek için bir
şeyler uydururlardı ama, böyle dem ezlerdi. Yani "Kutsal K itap"ta olanı aynen ak
taranı, aktardı diye -b a şk a bir k ılıf u ydurm adan- "Kutsal Kitap adına" suçlam a yo
luna gitm ezlerdi. Savcılığın "İddianam e"sinde ve "iddianame"ye dönüştürdüğü
"Bilirkişi R aporu”ndaysa, "İslam" adına, Peygam ber'i adına hüküm oluşturulup
TCK . 175/3. m addesinin hükm ü diye gösterilm eye çalışılırken yazıda olanların,
K ur'an'da ve İslam dünyasının sağlam lığını kabul ettiği hadis kaynaklarının yer
verdiği hadislerde var olup olm adığına hiç m i hiç değinilmiyor. Peygam ber'in ken
disi ve arkadaşları, K ur'an'da ve hadislerde olanları yazm ayı suç sayan bu "iddiana-
me"yi ve "Bilirkişi Raporu"nu okum uş, ya da dinlem iş olsalardı, hiç kuşku yok, şa
şarlardı. Böyle olunca, Türkiye Cum huriyeti okullarında okuyup eğitim görm üş,
Türkiye Cum huriyeti üniversitelerinden "mezun" olmuş, şeriat hukuku değil, çağ
daş hukuk anlayışı verilm eye çalışılmış, şeriat hukukuna son veren A tatürk'ün hu
kukçuları olarak görev almış olan sayın Savcı ve bilirkişi üyelerinin "İslam adına
İslam ı savunur"ken, "kraldan fazla kralcı" durum una düştükleri söylenebilir.
Şim di gelelim "Bilirkişi R aporu"nun tekrarı olan "İddianam e"de, suçlanan
yazıda olduğu belirtilenlere ve İslam ın tem el kaynaklarında bulunup bulunm adı
ğına:
1- "Hz. Peygam ber'in çok büyük bir cinsel arzu içinde bulunduğu", "onda 30
erkek gücünde güç bulunup aynı günde bütün karılarını dolaştığı" ve "hepsiyle
cinsel birleşim de bulunduğu" m esajının verilm ek istendiği belirtiliyor. (İddiana
me, B ilirkişi Raporu, s .l, p aragraf 2.)
B unu yazm ak eğer İslam adına ya da hukuk yönünden bir "suç"sa, bu suç, D i
yanet İşleri B aşkanlığı'nın yayınları arasında olan Sahîh-i B uhârî M uhtasarı Tec-
rîd-i Sarîh de işlem iş bulunuyor: Bu kitaptaki 192. hadis ve A hm et N aim 'in tercü
m esi aynen şöyledir:
E nes İbn M âlik R adiyallahu A nh'den: Şöyle dem iştir: R esulullah Sallallahu
aleyhi ve sellem , gecenin yahut gündüzün bir saatinde bütün zevcat-ı tâhiratm ı
devr ederdi. B unlar da on bir ve diğer rivayette dokuz hatun idi. "Buna takat g e
tirir m iydi?" diye soran Ravi K atade'ye, "Biz aram ızda, ona, yani Resulullah
aleyhi ve sellem e otuz erkek kuvveti verilm iştir diye söyleşirdik” cevabını vermiş.
(Bkz. Belgem no: 1)
B ugünkü dille Türkçesi:
Enes İbn M âlik'ten aktarılıyor. Enes şöyle dem iştir: "Peygam ber, gecenin ya
da gündüzün bir saatinde bütün karılarını (cinsel birleşim de bulunm ak üzere)
dolaşırdı. ( ...) '(Peygam ber) buna güç yetirebilir m iydi?' diye soran Ravi K ata
de'ye (Enes İbn M âlik): 'Biz aram ızda onun için (P eygam ber için): ona otuz er
kek gücü verilm iştir diyerek aram ızda konuşurduk' cevabını vermiştir."
G örülüyor ki, bu hadiste (ki B uhârî'nin de yer verdiği hadis olm ak yönünden
son derece önem lidir) şunlar açıkça belirtiliyor:
49
Youtube: Tanrı Mı Varmış
- Peygam ber, "çok büyük bir cinsel arzu içindeydi".
- P eygam ber'de "otuz erkek gücünde güç bulunuyordu".
- Peygam ber "aynı günde bütün karılarını dolaşır ve cinsel birleşirdi".
E ğ er P eygam ber'in "kadınlarını boşu boşuna, ya da salt ziyaret için dolaştı
ğ ının anlatılm ak istendiği" ileri sürülürse, boşuna bir sav olur. Ç ünkü anlatılm ak
istenen, Peygam ber'in "cinsel birleşim den başka bir am acı" olsaydı, "P eygam
b er buna güç yetirebiliyor m uydu (nasıl güç yetiriyordu)?" diye bir soru sorul
m az ve "Biz aram ızda ona otuz erkek gücü kadar (cinsel) güç verilm iştir" cev a
bı verilm ezdi. Ç ünkü burada söz konusu olan "kuvvet", anlatılanların akışından
ve bütün "şerh"lerden (açıklam alardan) da anlaşılacağı gibi, "cinsel güç"tür.
B aşka b ir hadiste de "şehvet y er alm aktadır. A hm ed İbn H anbel'in M iisned'inde
y er alan b ir hadiste de Peygam ber'in kendisi, bir süre aralarından ayrılm asını
m erak eden arkadaşlarına aynen: "Fe vakaa fi kalbi şehvetü'n-nisâi fe eteytü
ba'ze ezvacî fe esabtuha", yani "kadınların şehveti yüreğim e düştü, onun için g i
dip k arılarım ın kim ileriyle cinsel birleşim de bulundum " dem ektedir. (Bkz. A h
m ed İbn H anbel, M üsned, c.4, s.231, Bkz. B elgem : 2)
Tem el kaynaklardan N eseî'nin S ün en 'inde ve yine A hm ed İbn H anbel'in
M ü sn ed 'inde Peygam ber'in: "H übbibe ileyye m ined'dünya e'n-nisâu ve't-tîbü"
yani "dünyada bana kadınlar ve koku sevdirildi" dediği anlatılm aktadır. (Bkz.
N eseî, Sünen, K itabu Işreti'n-N isâ/36/I, c.7, s.61; A hm ed İbn H anbel, c.3, s .128,
199, 285; Bkz. B elgem no: 3.)
K u r'an ’m kendisinde, A hzâb S uresi'nin 52. ayetinde Peygam ber'e seslenile
rek "bundan böyle artık -c a riy e lerin d ışın d a - kadınların kendisine helal olm a
yacağı ve karılarını başka karıyla da değiştirem iyeceği" bildirilirken "ve lev
a'cebeke hüsnuhunne" yani: "kadınların güzelliği seni ne denlli im rendirse de
(artık helal olm az)" denm ektedir. D em ek ki ayette de, "kadınların güzelliği"nin
P eygam ber'i çok "ilgilendirdiği" ve "im rendirdiği" ("i'câb" burada "im rendir
m e" anlam ındadır) belirtiliyor. B ütün b unlar varken: "Peygam ber'in kadınlara
ilgisi, aşırı ölçüde şehveti, düşkünlüğü yoktu" denebilir m i ve bu İslam adına
söylenebilir m i? Sonra bunu yazdı diye bir insan, bir dergi, "hukuk ad ına” suç
lanabilir mi? "B ilirkişi R aporu"nda ve onun iddia m akam ına oturtulan biçim i
olan "İddianam e"de bu yapılm aktadır. H em de "kam u” adına ve "hukukun üs-
tünlüğü"nün savunulduğu, şeriat yasasının yerine çağdaş hukukun ve yasaların
konulduğu bir ülkede. A tatürk T ürkiye'sinde.
2- İddianam e'de ve B ilirkişi R aporu'ndaki : "Yine yazıda Peygam ber'in d ile
diği kadını alm a hakkı o ld u ğ u ...” diye başlayıp "...P eygam ber'e helal kılındı-
ğı"ya kadar olan kesim (Â işe'nin hadiste yer alan itirazı dışında) A hzâb S ure
si'nin 50. ayetinde de var. (Bkz. B elgem no: 4) "Â işe'nin karşı çıkışı ve onun üze
rine ayetin in d iğ i'n e ilişkin kesim se B uhârî'nin de yer verdiği hadiste (bkz. Bu-
hârî, K itabu Tefsiri'l-K ur'anH ) y er alm aktadır. Bu hadis, D iyanet'çe gönderilen
50
51
52
53
Youtube: Tanrı Mı Varmış
gam ber, bu cariyeyi kendisine - a n t iç e re k - haram yapm ıştı. Çünkü peygam ber
H afsa'nın gününde ve odasında bulununca H afsa kıskanm ıştı" anlam ındaki A rap
ça sözlerle konuya giriyor. Sözü edilen ayeti, M arya olayına bağlayan yorum cu
ların görüşlerini aktarıyor. (Bkz. no: 24)
G örülüyor ki ayeti, "M arya olayı"na bağlam ak, "derginin yazarının icadı" d e
ğildir. İslam ın K ur'an yorum cularınındır.
D ahası var:
B u ekteki yorum larda, olay ayrıntılarıyla yer alm am aktadır. Ayrıntıları Tabe-
rî'nin daha sonraki aktarm alarında gelecektir. Sargon Erdem 'in yazısına bu eksik
kesim in fotokopisi çekilerek eklenm iştir. İşte, ”2000'e İkibine D oğru yazarının
kurnazlık yaptığı"nı ileri süren yazı sahibinin kendi "kurnazlığı" burada. B elge
yi eksik verm ekle gerçeği dilediği gibi saptıracağı um uduna kapılıyor. D aha son
raki sayfalara bakalım :
"H adis"lerden birinin Türkçesi:
"İbn A bbas anlatıyor: H attab O ğlu Ö m er'e (H alife), (Tahrim, ayet: 4'deki) İKİ
K A D IN 'ın kim ler olduğunu sordum . Ömer: Â işe ile H afsa'dır, dedi. Olay, P ey
gam b erin , H afsa’nın gününde cinsel birleşim de bulunduğu, İbrahim 'in K ıptî
(M ısırlı) anasından kaynaklanm ıştır. H afsa P eygam beri o durum da yakalayınca
şöyle dem iştir:
- ’Ey Peygam ber! A nt içerek söylerim ki, karılarından hiçbirinin başına ben
zerini getirm ediğin b ir şeyi bana yaptın. B enim günüm de (Fİ Y EV M İ), cinsel
birleşm e sırası bendeyken (Fİ D EV R İ) ve benim yatağım da (A LÂ F İR Â Ş Î)!!!'
"B unun üzerine Peygam ber şöyle konuştu:
- 'O nu (cariyeyi) kendim e yasaklayıp bir daha ona yaklaşm azsam , bu seni se
vindirir m i?'
"H afsa şöyle dedi:
- 'Evet!'
"B unun üzerine P eygam ber o cariyeyi kendisine yasakladı. B u arada Pey
gam ber H afsa'ya şöyle dedi:
- 'Bu durum da sen de olayı kim seye söylem e!'
"H afsa olayı A işe'ye söyledi. Sonra Tanrı, onun  işe'ye haber verdiğini orta
y a çıkardı. Tanrı: 'Ey peygam ber! K anlarını sevindireceksin diye niçin kendini,
Tanrı'nm sana helal kıldığı şeyden yoksun ediyorsun?' (anlam ındaki ayeti indir
di." (Bkz. Taberî, C âm iü'l-Beyân an Tevili'l-Kur'an, c.28, s .102: belgem no: 8)
H adiste, P eyg am b erin , ayetin inm esinden sonra, "yemin keffareti" ödediği ve
cinsel birleşim de bulunm ayacağına ant içtiği cariyesi M arya'yla cinsel birleşim
de bulunm aya devam ettiği de açıklanıyor. (Bkz. Aynı belge.)
B ir başka hadisin Türkçesi:
"İbn A bbas anlatıyor: İkisi de P ey g am b erin kan sı olan H afsa ile  işe, birbir
lerini çok severlerdi. H afsa babasının evine gitm işti. B ir süre orada kalıp konuş
54
55
Youtube: Tanrı Mı Varmış
4- İddianam e'de ve Bilirkişi R aporunda; dava konusu olan yazıda, "Hz. Pey
g a m b e rin sadece kadın düşkünü olduğu izlenim inin verildiği" ileri sürülüyor.
(Bkz. İddianam e ve B ilirkişi Raporu, s .l, paragraf 3)
İslam m tem el kaynaklarında yazılı olanlardan bu "izlenim " çıkarılıyorsa, bu,
söz konusu kaynaklara yönelik bir sorundur. 2000'e D oğru dergisinin yaptığı,
yalnızca bu kaynaklardan alıp aktarm aktan ibarettir.
"P eygam berin cinsel arzularını istediği biçim de yerine getirebilm ek için bu
hedefe uygun ayetleri uydurduğu izlenim i"nin de "verilm ek istendiği" ileri sürü
lüyor. (Bkz. İddianam e ve Bilirkişi Raporu, aynı yer.)
K aynaklarını gösterdiğim iz, belgelerini ortaya koyduğum uz, tüm üyle İslam i
kaynaklarda yazılı bulunanlardan "Peygam ber'in, cinsel arzularını yerine getire
bilm ek için hedefine uygun ayetler uydurduğu izlenim i"ne varılıyorsa, bunun da
" ş e r e f i, bu izlenim i elde edenlere aittir. B ir kez daha yineleyeyim : 2000'e D oğ
ru dergisi, dava konusu yazısıyla, İslam m tem el kaynaklarında olanı, yorum suz
verm ekten öteye bir şey yapm ıyor. Bu kaynaklarda olandan, kim ne sonuç çıka
rırsa, bu, kaynaklarla sonuç çıkaran kim seleri ilgilendiren bir durum dur. Yazı
m ızda "isnat" yok, yalnızca "nakil ve ispat" var.
56
BELG E 1-A
Y. No.
Türkiye Cumhuriyeti C . No.
(Çeviri)
» ey o û l u
« t r İ B TATUAN
Resullullah (SA) gecenin yahut gündüzün bir saa
O am anSay S i t ı ı S a k ı t
N a w r K m No. I Kat t tinde bütün zevcatını (karılarını) devrederdi.
Şi»M - U unbıti (Yani dolaşıp cinsel birleşmede bulunurdu) Bunlar
T U .: 14? 88 £ 3 -1 4 1 34 S t da 11 ve diğer rivayette 9 hatun idi. "Buna Pey
136 ta tu ■ m a t «
gamber takat getirir miydi?” diye soran Kavi Ka-
tade'ye: “Bir arasızda O'na (yani Resullullah*a)
30 erkek kuvveti verilmiştir diye söyleşirdik”
cevabını vermiştir.
Tülay ÖZDEŞ V
F:
7t < \
İşaretli yerlerinin Arabasından Türkçeye yapıl
mış olan bu çevirinin dairem yeminli çevirmeni
olup Çağdaş Çeviri ve Büro Hizmetleri
Tic.Ltd.Şti.‘ni münferiden temsile yetkili adı
yukarıda yazılı kişi tarafindan yapOdaıidığını
onaylarım. <
H » S . O m » V s rş is i v*
Osj«* S«MÎ
îtte» BCtayEN.
58
___________________
jŞ i. Ldt Ui' 1İİİ iv* . \\\
*V* ^C
T
*i*f•£*”1J* (¿'V
tfS S .s
l Oui»
- [ t ] J * * ù : j ü i j
» 5 7 64 5
UÎjVT jW iJi'y»¿J$T-C»l*j\j¿» v/Wjj ( ***> )*
•[f'J <£*ij f
S ,^ ' f o ü a â ı > ¿ ú ¿ ^ r / üU
v ı ^ J i ■; > i V ^ ı ¿İV ■ ¿¿¿r ; ' - ^ ı y ı < : c j
4*t ¿¿jmîj t25 ji» y Iii ¿ ¿y * /'A-*
»
•■>**■
«S •*i <■
•>
59
Youtube: Tanrı Mı Varmış
SA H ÎH -İ B U H Â RÎ M U H TA SA RI, H A D İS 192
H5 7 64 5
¿Jîe sv\
«-•»*'
4— ;--- 1 - s--— :
* •[•] (¿yi») J* .* i
— ,-------------------
<J* ¿U y j < > > : « . ( . a t» ) û b y »
• J J .J j t* # # J f ó - ^ .J ’ j Ú t> a - - j/ # l »
. J l l j r J j J p i «_í^> V-«á JIT «íJk^á» J * a il ^ í U í ú l J ^ jí'Viiivjr' [ 1]
■íjaSa ...H» . JLal «il.t J a — 4i.^*.A o -* **. ^ y* ¿ t - t
tijlfiaíjt W ji aLá .a > L ¿ jljáa» jal C-J.'L. Jl— si
ú- jrt • v r.> ^ j ó ^ j i ja l *a>-U J L - ^ 4 ja l j» ^11 J a > .j> " fa jf*
J * jja * wl*.l . j J j U a j # # jl^ -l *1 .a » l j 5*#; wLl
VyS# j T l * a .a ¿ ijk -àa . # <ija_^» »•- . ja a ljS ^ l lj . a J a i- i ) 4 b . J ®
•JA'jl* £JJ>' j > U . j! .al .r l(jTl .ao. .4" ¿i jL»l j o l ^ a U «aa«#aá
f>- •s S * } ii3 t j f l ^ l j/«#!» j .J a j 1 < ► > / " j - • J U j _ f # a «a«*'
• M j b f s i j l» Jjl • ja J l# 4 - iS jiilfJ <»!al .a t j j a T j, JL aj
• s i* } i * i y j , J* • » -Í* • ■ » jf c '.j ¿ J i Á s 'i f S J j l s j s f jS * s fj t - j t » a / a » s tJ tÁ f
60
T ü r k iy e C u m h u r iy e ti V * W 5 ? 8 * * ......
C. No.: — ...........
(Çeviri)
I EV001U
AHMET İBEK HANBEL, El Müaned, Cilt 6 , Sayfa 108
I i KI I I N6 i
...... ;.Aişe anlatıyor. "Hiçbir gün oİnadı ki.
Peygamber (S.A) biri, tünümüzü tek tek karıları
MO T I ■ t
dolaşarak cinsel yaklaşımda bulunmamış olsun ....
T ü la y özdeş
*
Hor«. D o n e * Var«*«! V»
DoŞortl Ki«« SodoN
HoOdaa Tofeotj £âj!Kİ*tir.
61
Youtube: Tanrı Mı Varmış
A H M E D İBN H A M BEL, EL M Ü SNED , C.6
*5 7 6 4 4
(«•*)
*“ 4 ?
62
Youtube: Tanrı Mı Varmış
BELG E 2-A
T ü rk iy e C u m h u riy eti
(Çeviri)
I I T O t l I l
M O T 1 * I Abdullah bize...
Abu Sena Abdurrahman bin Mehdi,
Tülay ÖZDEŞ
H tn > . O a m g a V a r g io l v »
O a 0 » r il U t t » B aU aN
K * w « u T a h a li b e k i m * « - .
63
Youtube: Tanrı Mı Varmış
A H M ED İBN H A M BEL, EL M Ü SNED , C A
(fn)___________________________________
t» A* >1*J-LT" ■****! J-* ^
vi**-Jït* / ^j ^o* ¿'"•’■''.'«¿■-•î*■>*“*'
j»-* a j —¿ju »ı ^ı j uu. ^— —
¿lôOlÿxiKf
- « f - i.' j ur ■*** J>*—Loun^İA_/T
yA y ~ - Ü > - j . j y C 0 JV .->*tÿc.J jLjcSM*LiTİi*’ (y»
«Uâ1 ^jUâ^Uti^AÎJk
A-JÖ* J ÿ^ûJw^-wUJyiu
¿fc*ykLjÓi Vjk^JLm^JLİ^ iJ-«-. JW
•>«! ^ J+İt
#( ^ U l^4*Vr**¿4f ‘v*^
Y. No. : ............
T ü r k iy e C u m h u r iy e t i
(Çeviri)
I D O l l U
Vekili Veminli“8«»]
-- , / »,
65
•it-*'(S- -K) ü j / - u
• ••
• t*ji . (JMİ j t"-**- . W4^i *> *-¿- (j£ ij (•■•)—\ •
y : > 4jûu j î —ij* 4 ;ıyiı ’¿ > ı y'Âi.ııSj t i i j y : 3k ; Jü
• * îr* ıi ^ V. i | »*^* • ,î G* J1
¿ A d il i k » £ 4 İ~>\* o » K>7b*A»
66
^ «LhJJi wÀ*s*
* L j J1 ô < _ jb é = = > —* ^ ~\
»\1-J\i _.T>»>]A* , \
{ .,„ ., * ,>• 1 , .- î, ,* '.i I - « / . 1 *.ü »Î^,
^5-Î* 0/ I 'i"f' J>) f b V '
«> *- + + + ■ + ■ «* }
^ ^ »/* /$ «*? i »• »x # «* •■ > * -^ <*» ^ 4 * ++4 +
(J£ Jtt jfc ü^i ^ Ijjp» <]
« *" +* *,
>*> X > ✓I / S -■ > « * # -♦ * <r f. , % > - .* */X / w < < w #4
b*j»- Jli yuar bu>- JS jC» L<a»- Jli ^—*¿r (Jc ^j*^ *»^j|
• L j J l «jïlC . kJ z£ sZ5>
j** ^ ^ *y
.L iîl •
67
T ü r k iy e C u m h u r iy e t i ’I I Z Ö İ
(Çeviri)
■ıvoOıu
BUHARt,
IIKİIİNCİ KlTABU TEFSİR'İL KUR'AN: SURE-İ AHZAB 7
METİN TAYMAN
Bu alıntı şöyle de çevrilebilir:
O am *nbey S«kaı Sokak
N otor Han No. 1 Kal 1 a) "Görüyorum ki, senin Tanrın, senin Hevan (şeh
Şl*ll - latanfcul vetin, isteğin, arzun) konusunda çok hızlanıyor."
Tal. : 147 66 53-İM 04 M b) "Senin Rabbinin yalnızca senin hevan için ko
13062 76 - 1304647
şar olduğunu görüyorum.
(Çevirenin notu: Burada Arapçanın özellikle kla
sik A r a p ç a n m ve Arap edebiyatının temel kuralla
rının bir gereği olan "hasr ve kasr" yani bir şe
yi yalnızca bir şeye ve bir konuya hasretme kura
lına uymak gerekiyor.)
c) "Senin Rabbinin senin hevan için koşmasından
başka bir şey görmüyorum.
Tülay ÖZDEŞ
Beyoflu 8. Moteli
M il in 1 aym en
H arç, D am ga Varglal v a
./e k ili Y um
DaOarlI KAAN Badatl
N akdan Tahall EOlInOçtlr.
68
ljp>' m f t
İM
mE h _ . ^ /
-ffe H
>. m«9>İ4
III g f f ig f
.j Èfc
j *r*J J* ‘•^'fJ’. *-» J W *»' S J** -<L* !
j > J I a » «J C.*JI *J j / j \ M İ— J ly . s¿*C J< !
i rfjj • Uy J¿t- *.‘3CV*—¿Ç-)
w j í iÄ i- j o j j , *1 o ;
sL-L#j wJL^l V Vi»j*- <j j Lj c— 1 j
J. J\ ,j* j . ¿Fl 4>U»J »I uJÍj J
*—r j ¿ t-U j ô YT 4m» ¿ « jtA >oo j ¡
I C l ¿ jr* J jV T J . ^ - ^ J » U _ —l J O j ^ - — J t
69
J > J jí ¿ . . ¿ ú / o i t f c aijp.-
'y í '
if>jít «¿I J ¿ •\r¡»*yüitjÚ' Jfjjj ¿*'A'?J “¿í*r,'Íj'
WJU«ÍU»»'»l ) <J j ¿ j i j 'ijU y j j f c
Ü J. ú-l/ Jr'Vlj
jú y - t i j jjh i t l » j ¿ i i y l 'J J . j í ¿ j i V j ’^ ¡ j f j J *
IT »
* » Ú l i J y í ^ J t ¿ Ú í ¿ ¿ )
(J i)
70
Y. No.:
T ü r k iy e C u m h u r iy e ti
c * 6 7 6 * 0
■i y o a ı u
(Çeviri)
if mziNd
İBN MACE-
NÎKAH/57, HADİS 200
N O T ( « I
M İT İN T A T M A N
(şeyinin keyfi) için koşuyor."
O am anbay S a k tı S o k ak
N o t.) H an N o. t K at t İşaretli yerlerinin A r a p ç a s m d a n Türkçeye yapıl
$¡»11 - i a t a n M mış olan bu çevirinin münferiden temsile yetkili
bulunduğum Çağdaş Çeviri ve Büro Hizmetleri
T a t. : 1 4 7 0 0 U - 1 4 « 0 4 M
Tic.Ltd.Şti. adına tarafımdan yaptırıldığını
1 4 0 4 4 14 ■ 100 4 ( 4 )
onaylarım.
i, •
Tülay ÖZDEŞ il * 1....î0uJ
»i« D. I L y - 4*517
İşaretli yerlerinin Arapç a s m d a n Türkçeye yapıl
mış olan bu çevirinin dairem yeminli çevirmeni
olup Çağdaş Çeviri ve Büro Hizmetleri
Tic.Ltd.Şti.'ni münferiden temsile yetkili adı
yukarıda yazılı kişi tarafından yaptırıldığını
onaylarım.
otjrı.jiıı S, N q !cîİ/ -
M e t „ T-ıjİ 7?
V e k ili V if u ıu iit
ÎUs.a AyUto
71
« 5 7 64 0
ÎBE MACE, HÍXAH 5 7 , HADÎS 2 0 0
. jroc^s^ûij.itü LüîviCt
í JÍ ¿V , & tí •Jt y ♦ J*. ¿V J . £| $ rí¿: Î^H 3Ü
jl • ^*3• ¡ s í x +* İ*M»ü|,j • ^ ai- £~î.‘V*<j[ *
. *W J¿g i*J»1¿j* c-*j ^ Jjiv w* £** ^ •**'J‘Vji •^^r**
. İ.Lİ.İ \ú J ¿¿ : Jli
• •
•^> J
J t l
jW* j ^ { y». / ) •ı/*»>► ^ **i **V‘ ^
IB « MACE, « H A H 5 7 , H A B İS 200
- » 5 7 64 0
• fJ»!/’I»*: V5 jÍAJj ) vjılij i^ y ( — T •A
• j j j «-», • U-
*«—*j- j-'A Jjll: '¿¡¿tí JS . v^Hil i 0 < j Oj >^ :J'».! V> )
rf~ı ■•/*' ¿r. 'rri
73
Youtube: Tanrı Mı Varmış
İBN M A C E , N İK A H 57, H A DİS 200
* 5 7 64 0
« t >'^-1.1 (jj » J 6 . ■'Jr : ¡J& «t (¿t",!! Li » ¡Jf* . J,J : J& < Í J;| 3* »
¡2 r
•^ J j* ) •jJ Wu< u, ı J J ^ ^
T ttrk iye C u m h u r iy e ti
(Çeviri)
I E VO4 t II
AHMSD İBRH HANBBL,
• I KI Z I N 6 I EL MÜSNED, Cilt 6/134, 158 ve 261. sayfalar
M ETİM T A T M A N
İşaretli yerlerinin Arapçasından Türkçeye yapıl
O a n u n İM y S*k*ı 8okok mış olan bu çevirinin münferiden temsile yetkili
Noter H*n No. 1 Ket 1 bulunduğum çağdaş Çeviri ve Büro Hizmetleri
Şişil - lıunbut Tic.Ltd.Şti. adına tarafımdan yaptırıldığını
onaylarım.
T*!. : 147 66 A3 -144 04 M
140441» - 1004(47
Tülay ÖZDEŞ
75
* 5 7 64
(trt;
^«"^i»>*i*C.ilCU 47 U Í^ S * »W-4* 5
lli^^l t»LJ¿-¿J* *1|1—
¡¿¿■**I w J* JT
Jlíw>Jaeger U< íyW t~d!§¿U« Id jl»*
4*1ju c\¿ÍM \ ü ^ S ~ * ,J—-*4j*J y » ¿¿té
ikîJWcA*© Id
JWwftÁfc U* J0 U*0*w*-^,İCU».1t/*îi^.^uic4ö^{J-#
£/M~ !l? i¿iy¡ÿ IUÎ
\^sJ X
*& à0^
* J * J iî
vJÜ *^ ^ ^ L iiÙ ^ irU « ^ W C J !» Ü iÎ J* yCUL*r*'Jl#(i_/*Ae-Ù, f
^ İJJJİ»''jJr\yjCj\j&JS
J-*^*»Uj — *J>-/* <J«^U>l*ljW4İ-'4>^L»- ld û W ld ^ ^ JU *< U |l«M I & J*
OU 0 L Î J ^ î^ fc .4 İtj.O & J0
4» <.*1^*^yc¿r^¿At1jy id jy
U ■» j > O i —il»J'»
ÿ 'w * i* J ‘* ;JÂ''..i î,jc **x- U< dVoiae U ¡J.!^*j.'-<i'jL c
JM y.iS'j^,yip)J iS X e
¡^JAi< j* - U * İ'J - M İİJ >-jO İS 'lu lll» l^ t ii
‘ • * i < j f v / ÿ * i / ^ f C * D Jl» ii-C f A j - D Úiáus t.; “-«i*-I -Ä '¿.*J0
i 'o U j t l ' x .^ jjlc j.jijy C ^ lu
J _ rv ** — ÎJIjj*^’\tihLc ¿Al».... * ) l j ^ ^ J ^ j ’JLm r_jjLh
Ju>
76
* 5 7 64 8
(tOA)
ç j r f 9-'11 ' • - ^ ' j (J-j-‘ 1« « L ij--*a ¿ iJ j-j4 _ ¿ a j> -,> L 1 > ;J« ^ J tc /ii_r -J i;» ^ -.ií*Je «it
J l U- ut^íJH<u«M.|l(J».ALl*»>—-•i[C/}/j^— « ^ J lJ U i/- İJ *.
77
(m ) 7 64
I
If )< s \A.»»u?JW^/ ^ —•f tí«** *jí'
* ş \ VI*\c
ÜjQJ¿f j-*UT Uí tí<4#
J-^»1 )\¿/<>»«*--*</}j+¿*&? C/'<s-y^ 1JW
tr¿ * Jc ^ —,>*Jc <¿‘
J*» J-*aÍU ^ jJW
t^*4* 4»^
^ J ' s J ' w Ü W
^•><-1614»^— * 4 * U ^ V t * i
+}* J —# 4 ¿ \J ^ * £ - * T tÍ l> O L ¡ * J*
uui¿ û U - ^ r y ^ j ^ ı ^ ^
U C**«4* L* yT
(J»WVV^JU^t 4 ^*JLmji’J —-^jjr*' <UV
¿•■**f*o®^ i*>J * ú c^**>;A ^^ » cA À * j^îy C .u ^ U .-^ tí4 T
T ü r k iy e C u m h u r iy e t i c Î ^7 63 g
(Çeviri)
It VO A ku
MÜSLİM RIOA
« ( K I Z I M0 I HADİS No: 1464
M E T İM T A T M A M
İşaretli yerlerinin A r a p ç a s m d a n Türkçeye yapıl
O o m o n b e y S *k*ı S o k o k mış olan bu çevirinin münferiden temsile yetkili
N o t« H m No. I Kal t bulunduğum çağdaş Çeviri ve Büro Hizmetleri
Ş!*M - l o u n b u l Tic.Ltd.Şti. adına tarafımdan yaptırıldığını
onaylarım.
T o i.: 1 4 7 M S 3 -I4 Ş M »
13002 n ■1000*47
Tülay ÖZDEŞ
B eyoğlu K
M e n ıı "I iy m o o '
15 11
V ek ili Y eruıuli U k . i l
f i n o n A ydın T u t
79
* S ? s 3
ÇAÛRI YAYINLARI
Binbir d irek U eydaıu Sokak No. 5/1
T el.; 2 8 0 5 03 T ürbe - leU obul
80
» 5 7 63 9
vM U )
•m * ¿ ¿ 2 3 ^ 3*3 J > jî cA .
• " (»j . V ' j l ' i .»-'•*»’• -lV- • ' ■'- ,J, •,'•! ,*;.-.f -••
t>C*—^!İ<^J ûr?*~>ı y j r j ! > ***«,/<«• *V-“*
■<*>~*^**ê***£.J^~i^i *•■>' V*i**-* ! t**»/*>*/*-)cİ>
j Ü İ- S t i ? Ü Ü ■V l î ^ S j i / j (...) — * •
u?y *£ 3 > '¿I3 # £ tJİ'J. V5 Ö«Î1> CÎi' C!i Un. ^
-i’ * °**><•
V-'
81
Y. No.
T ü r k iy e C u m h u r iy e ti C. No. W ? 6JZ
(Çeviri)
ı ı v o O ı u
RAGIB’IN EL MÜFREDATI
I ( K II I M O I
Heva'nın anlamı ;
N O TI« I Nefsin şehvete eğilimi, şehvete eğilmiş olan nef
se heva denir.
Beyofla 8. Noteri
Metıu Tayu»*n
Vekil» Vemi ali feaşkutjfc
Bano Ayd»û TÜÎU9
T ü r k iy e C u m h u r iy e ti
(Çeviri)
t tVO 6 LU
F . RAZÎ, '
* • K IZ I M C I E'T-TEFSİRU1L-KEBÎR,i 43. sayfa
85
Youtube: Tanrı Mı Varmış
F. RÂ ZÎ T EFSİR İ, C.30
¡jfiL £ p i,tS ? b !Î
'İ S
'1 ŞH.
«r» j d \ ^ U l j U
{ t» ı^L 14i ) 4 y j 45
,1—*J **1J-* y-H <-Jl-*l *-*«• J y Jc *jİ ^İUİ <Jc âl <j*Uİj İ—Jlt, *
U^ıjiI ^ (^>Mİ j » ^ J » i j ) l-***- («JtojkJ_^) JU i J y J» J jJ U ¿ J i JLC 4a*>'
• « J * • » E < * y i j f < r j J * o W o jf« i¿ lii
J t -i-*-» l* > ii y -4j «ili ¿ Ï j » y İ .,^-JJ ¿Oy j * <le j l f ^1 l ü t
i j j ¿î**i J ^ " ' Vjl* j l * (l*i j * j jW »fi ( f f j5 j 1* "»l ji«i o>J ' «ÜJji ) J U
ju i i j * j t tíj Ç j ( j^ i-i ^rUiı j L j u i i * ¿ )L i jt ) i «jp- ^ oJU ♦. u L ij> ) j u
í ¿^ 1 j j i j L 4JU I o* - s j ’l j j i U LJ* * * * * - * j 1*
f > 7 ) 4 y J l ( £ j u i 4c"'^J 4İİ J ,j J ) 4 y v - b ^u<" ( J ^ l o -« J )
y f l j « J f ^ İ a î İ^ V JU ti] ıjt' L y ¿tjU f . j£ j5 " L i 4.—E J _ ji Ç ^¿J 4ıt J ^ i U
• y í i -H o* *
4M o o J r ^ l ( j f c u l 1 ¿ f J # J » j J i) J U 4 y y ü i
, - v>l-
i 245
bul
V»5l 7
87
Youtube: Tanrı Mı Varmış
B ELG E 8
y . ..............................................
(Çeviri)
*1yo t ı u
TABERÎ TEFSİRİ,
• I K I I I N C I 28. Cilt, Sayfa 101 ve 102
H arç, D am ga V argtal v a
Defter» KAft* « a d a li
N e tte n T a h tt b tttttş ttr .
l i f 0 4 U
va Peygamber'ine onların kendisine karşı dayanış
malarından ötürü "Ey Peygamber, Allah'ın sana he
« I K İZİ N C I
lal kıldığını, sırf karılarını memnun edeceksin
diye neden kendine haram kılasın........" anla
n o t ı a i mındaki ayetini indirdi.
H* îç . O n ı g ı V v ş i t l vo
DoŞodl K20* 8wMI
M 4 « YaAotl cOümtottr.
* 5 7 64 1
s T
TiTıı '
•V "
c J â
¿J*
âa )/\
ö y T »U *j
¿ ¿ ê l/J s
y . **■< t \ j ıÂ-g» i.. «u ıı
90
Youtube: Tanrı Mı Varmış
TABERÎ T EFSİR İ, 28/101-102
_j _j ___________________ y 57 64 1j
¿r' lr>*' J » í j l yi.Aw«U-j*—
jjfjrl t: JU Je^U*
Ir •“** O^^jUT4j<urj^j»íJ C. jW
4İJS kyuiJ»lU|._>_¿(luíJH_t;!t 4y j j. j¿.tJUJU v*-*Js'tj*İJU A jí
¡í-i*»ii>*(i^í,-i»^J¿> jC>*Í A ' lj- ^ v > U A ^ jS A O ^ j< Á * '1l A ,y ll JU». A — ^ l » ■ 4^*JIT,yC »i)
J -^UrAA je»-*—*A ,—,'1ilOy^l^'JU^UcJU <J»*rUIA
91
Youtube: Tanrı Mı Varmış
TA BERÎ T EFSİR İ, 28/101-102
______________________________ \'X
* 5 7 64 1
¿yu»
c-x jáSii^í L¿JVL^Ü**'^yu¿ 4yJÍ
^iû!û\î«-_>tJtÇ!jlÎA^Îjc.^^1*11 tí Jl» Lx^^i/w»*
ijL*iysU^yl^«cU»<c»i¿7
ys&<~*Jftji r U4¿l ^ J*
(STiijbiJU \j* jfV U y U*JU»w&\j
SJfCr) ^ ir--4* C£~X *jU ^L^^i-^*/*4A •j4İ»lj) i2>Uiv»¿»' (^cXi
WliilJe*Jl.tt#l«_j;(Je(At
•*'>tl J J j J..J«» óU Jt
jj*^lv/ ü- ^ 'tr llJ c'-r4^-1
C—
.„ J ^ iljU I tí
A Ut jfj V&dâUf4^tj<J^ U *iIL¿.j jisT^s^jí>Sf
Jiij m *■'■«_j l ^ ^ l y ^ j ^ s . ^ j á S ' l^îTo|* UUVkt-W^yilJi^UJ
JU j »J^İjia-jnâüİS**^_<^ U y-UiÜjc)IS-"ójy*^ Lt 1_>
•Á*wi/*JU 4»uij.»...C.<jfc. ^,1 »,A'jf ^7*"»* tí tJU b»
<¿jyjf!^J^i>'J»WUlil*
¿r*&\j»£jf. ^A {j ıj ^ j ^ 4-juİ t2 Jl# tí JÜ -Jc ^ lJU j^ lU JlW t
ûJ>(JU |í*!/Jú^j» t_il JU bj- Jií * -
'¿'Lr^-li f'
^yi>)j ¿íü£'ú^ájí/U'j ¿>/¿tj»w^ 4 -—*»** J*(ljJj»»l' 4A-t 'j ijjllf;
V'5W’4ùii*"^ijr<r>iùb A í ' i i ú S ^ j j C jl/U*j ^j--^ AJmİ4İ^>j ¿+ ¿m 4t£Á Jjí ¿
^L^wáUÚ^¿tfjjjtSjú*4CÇ> 4^^4ü^Ua-«¿^Jc-A£ yl^c-úi^^W Lí'j J>_«M£k(_rJ wíj oSí
^w iU ú lT "> ^ 411!^^^ 1Je. cfcU/Uj JíUJUjU ^w^^Jc^Uaí j ¿ (j il»-S i d^J‘
jlJ£ y Jb :c ^ Íjjji—jU* «¿t J^«yJyc^W jü^Umx j ¿
J¡yó\<^jt'')íj i*y < ^^ 4JjLuV I jaj cçf^iy»^ry«¿i
ü U U <jjé jî <J~
4¿JUt»A—-J»>ü¿U^r ^ÍÍ}iú\Ti¿i>J*!/-“^ JA 4J%->• Jítjöyy^¿
0*Ç.-0^Uy ¿
¡aassasaiiaaiiasiissaaaaa^^
92
y ^ *
T ü r k iy e C u m h u r i y e t i c tff5 7 64 7 '
(Çağdaş)
I ■ V O Ù ı u
N O T i ■ I
Ayetin nüzul sebebi olarak Kuran yorumcularının
katında en ünlü olan 1. olarak gösterdiğimizdir.
Bu da Peygamber'in Kıbti Marya'yı kendisine ya
M E T İM T A T M A M
saklamış olmasıdır. Darukutni İbni A b b a s ’tan ak
0»n*ntM y S»k»i Sokak
Noter H«n No. 1 Kat 1
tarmıştır. Sebebi nüzul olarak belirtilen 2. ise
Şi#U • İatanbui Buhari ve Müslim'de yer almaktadır. ( ............ )
Tat. : 147 66 6 3 - 1 4 « 04 M 1.sinden daha geniş bir yaygınlıkta ve yine d aya
13062T i - 1 0 0 « 4 7
nak olarak 1.sinden daha sağlamdır. Ama bu 2.si
nin sebebi nüzul olma olasılığı çok uzaktır. Bir
çok kanıt 1. rivayetin sebebi nüzul olması gerek
tiğini göstermektedir. ( ............ )
8‘i0*'u X î i û s r
HM**
H arç. O a m ç a V argial va
D adarll K J£ * lad aM
Natulotı Tatuûi Ecfalmiçtif.
93
Youtube: Tanrı Mı Varmış
SA B U N Î T EFSİR İ, B A L ŞERB ETİ, C.3
5
* j Ç « ü c ,- ^ - *
»(İLa Joİ' »
4 .Aîv A-U
¿Jü ld i'
jyU '1^
ifcLİM
«¿**1*»4U***JU*- mJj 'iC
* 5 7 647
r-« /'** *■>,»— O ') t -'
J İO J ^ O *
Jyj I < ««>• fj» J li y¿ » <<1— *£* (»' <; Olí jl ^ j j - 1 • •* »<*
ÿ » J L*y4Ui t <,k >lt i, jU i <, jU- J i J - j l «i-»-y Ifl* . U Oii* te x t »jWj j m «ut
l¿s¿if.j ^¡ly- J lyU-J : wJU, » iJş-U. ¡j* OjU» » iÿ . J lÿk*-y » *-w-
l * * y - ,/ l : l ¿ U / - f c J J l J y j U J U H ^ ^ ^ n J ^ w X á i l I j i U ! * * * > . >
LjIÎj . i-iS i J u j t«—. ^JJI JİAİ-I İ-aU>- y¿-*ji U i * y £ y |J* > '■*»-' >İİU. , ¿ y ¿ Mj J *
J f b j i j A } ij + ¿ Ol—i J * J*--¿¡ "Vi — <i)ı J j - j w -**’ îltjyW y W y b - v»,»l..«4»
. ''•i,')!! i . . J U 4 » > 1 U f> , J ^ g t ,ÿ OUI
İ iM ,» * “ » • >
T ü r k iy e C u m h u r iy e ti
I { V O û Lü
(çeviri)
I ( KI * I N C J MÜSLİM NİKAH-
69, HADİS NO: 1422
» Ot « * I
"Aişe anlatıyor. Ben 6 yaşımdayken evlendi ve ban
MİTİM TATMAM 9 yaşımdayken benimle cinsel birleşti.( ....... )
O ü iu n b a y S*k*ı 8 o ü k Ve beni Ümmüruman aldı ve ben salıncakta bulunu
Motor Han Mo. 1 Kit t yordum, arkadaşlarımla birlikteydim.(...) Serdey
Ç t f i i • I s u i K m i)
se canım çıkacaktı. Beni eve koydular. O sırada
TM.: 147M53-14ŞMSC
tasuii ■t»««? Medineli kadınlar vardı. Bana hayır, bereket se
nin üzerine olsun, uğurlu olsun dediler. (Ümmüru
man) beni onlara teslim etti. Başımı yıkadılar,
beni düzelttiler. Peygamberin benimle kuşluklama-
s m d a n başka beni korkutan bir şey yoktu."
Tülay özdeş
44517
işaretli yerlerinin A r a p ç a s m d a n Türkçeye yapıl
mış olan bu çevirinin dairem yeminli çevirmeni
olup Çağdaş Çeviri ve Büro Hizmetleri
T i c .L t d .ş t i .1nl münferiden temsile yetkili adı
yukarıda yazılı kişi tarafından yaptırıMığırtı
onayları®. ^ .
s
m ;
J.V'Ü!i
a r,
y1Ç'>
• ,
96
-Ü \.) ¿ ¿ ¿ u s- 7 652
• ■J**' ^ ^
¥.(*».! ................
T ü rk iy e C u m h u riy eti
C. Nİf:S.7-&-&-6"
(Çeviri)
I U 0 4 l.ll
BUHARI,
t t K IZ IN C I KİTABU ÎEFSÎ|l'ÎL KUR'AN,
MKNAKIBÜL ENSAR 44
M O Tt * I
Ban altı yaşında bir Kız ikan Madina'ya Geldik.
MCriN TAV M M
Dokuz yaşında bir kız ikan bani kendisine taslim
Noter Hm Ma. 1 K ıt f etti.
Şişil - Itunbul
Tel.: 14TM&S-I4IM1* İşaretli yerlerinin A r apçasmdan Türkçeye yapıl
13»«« » • İ M 4647
mış olan bu çevirinin münferiden temsile yetkili
bulunduğum Çağdaş çeviri va Büro Hizmetleri
Tic.Ltd.Şti. adına tarafımdan yaptırıldığını
onaylarım.
Tülay ÖZDEŞ
Bcyıı|lu 8
Mètm 1 »jftmeo
Vekili Veminli)
U nu A
Hm ç .Di k Ve>şM m
98
Youtube: Tanrı Mı Varmış
B U H Â R Î, KİTABU T E FSİR 'İL K U R'A N M EN A K IB U L EN SA R 44
« 5 7 €j5 6
( ir - VA ) vV i t*« ^
^l.-'l»viA'VÇVÙ ¿ 4 1i
l\' •* ' í * ;*, \ **'*. *.
4f^-J* *f- i/ V *1J'ú;*** *#* <•
¿.. íuá *;y :••>a ü-i' y ^ 'y > ^ - > y i^ - '- x - c i óo»>
•A' P j ß y^V»
j j 1«!y 14 s 1, j f ;_) ».a y ' j - 4 J^ -. V _,•».•. J*
í- .y V
99
Youtube: Tanrı Mı Varmış
B U H Â RÎ, KİTABU T E FS İR ’İL K U R AN M EN A K IB U L EN SA R 44
1 57 6 5 $
B U H A K İ,
K İT A B U T E B S İ K ' İ I K U h 'A B ’ H S iA K IB U l » ¡S A R , 44
U t - to ) yV
j - ‘- t u r >V ¿4 ¿ 4 i 'Â &
fü'u;.*A
lr¿it.tı'ı't-i-
UJH ‘i ı>
! v V - ¡ ı v -^ rUitT
İ&v T¿iTÎ-.İ
T
*İ4» j ¿*>
»«•
j ; V>i' 0?^--î4*
•
>V >-4'Iíl”fj-í
* 1 » •t
. H — a W ^ ıL * • *•!•'•• *. '. ! - i'
^If' .**/.*"• ’ , • •-ÇV^'İ Ti f ı / 3
í l / i / » * f i» j i * ^ (^ í }a r^ j - M
i4A'a <—
4 Ca*¿U-jlhtí'V j»SC-jC¿> O j^-C ií *^á '* 4 ^ íjí 4y
Uá
jí i İ4Ji ‘i ’’f - ) Í¿ “¿»Ji íO/ó
^j i/1i* >'*• i-aj_l tur Ç.-4;V«’ * .?444-1»¿iC;j , - í V-**'. i f
V^í
^ **‘, j r i ^ 4 4 f J» ^*&í ¿ i iü í ¿ i ¿ » 'A J. .-£* ¿ » .¿ í j*
¿ > * i ¿ i r ó ¿ * i i ’j J s l J i i v ’p ;* ¿ ú ' i ' j - ^ * 4 4 r j ¿
(V«*r
•■*■.*4 1/ . ;'>' : y ;'S-*~ J » i y ¿ '«.’** x '; J
Oí
100
Y. No.:
T ü r k iy e C u m h u r iy e ti
c 5 -7 -6 4 r
(Çeviri)
I H O t l ü
BUHARİ,
• ( K IZ I H O I KÎTABU TEFSİR*İL KUR'AN, ITK 13
Bcyoflu 8. Notârt..*-
M e ııo T e y re n a
Vekili Ycmıali
Haue Aydın TII
101
Youtube: Tanrı Mı Varmış
BU H Â RÎ, KİTABU T EFSİR 'İL K U R AN, ITK 13
»57 646
( >r ) yV
j> j j J c i j u ¿ b i j ¿ j t y <i*'
3. î*iar* «jAM X3 j* J.
j j ¿ á p Á j¿ * í^ Ó * ¿ '¿ ~ y ¿ ¿ f U C ^ S
102
T ü r k iy e C u m h u r iy e ti c J Î 5 7 64 3
(çeviri)
S E T O Û L U
TABAKAT-ÜL KEBÎR,
• I K i Z t Me t TABAKATÜ İBNÎ SAAD,
Sayfa 87
N O TII1
Enes bin Malik anlatıyor:........
"Hayy kızı Safiyye Duhye-til Kelbi'nin payına
METİN TATMAN
düşmüştü. Resul Allah (SAV) yedi Ars karşılığı
O am anbay S a k tı Sokak
N o t« r H â n N o . 1 K â t t satın aldı ve thn Selim’e Saf iye'yi temizleyip
Şişil - Uunout süslemesi ve kendisi için hazırlaması için ödeme
U la ! U7 &â 63 - 14İ M M yaptı..
t»*?* * vao«47
İşaretli yerlerinin A r a p ç a s m d a n Türkçeye yapıl
mış olan bu çevirinin münferiden temsile yetkili
bulunduğum Çağdaş Çeviri ve Büro Hizmetleri
Tic.Ltd.Şti. adına tarafımdan yaptırıldığını
onaylarım.
ÇAGü'S y /, V|
Tülay ÖZDEŞ
ly fa b u i
İşaretli yerlerinin A r a p ç a s ı n â a ^ m t ^ f e y e yapıl
mış olan bu çevirinin dairem yeminli çevirmeni
olup Çağdaş Çeviri ve Büro Hizmetleri
Tic.Ltd.Şti.'ni münferiden temsile yetkülı adı
yukarıda yazılı kişi tarafından yaptır t t ı ğ ı n ı
onaylarım.
ücyofiu Ö. N&îert
M cu a T « y » * e
VcKtiJ Yemi oh
H a tta Aydın Tk
Naatef* TehâM
103
Youtube: Tanrı Mı Varmış
* 5 7 64 3
104
Youtube: Tanrı Mı Varmış
•5 7 64 3
fjíí * (* L » U ¿ « * - * Uj 4 .J U * ! , ^ L,
¿i j x * ^ «ytf ^ 0M - u i * ^ ^ 3f^
» İ - , 1 *18 0 t f-*j¡: ( j j - J 1 I P - * j U<S ^rfr> o ~ ú *~X > v a~ il
V#*>» ltJ * -^ -í ráL> *w vîy—J LífjJiío ».l f.,.,> *il_,W- tJiJ'Û *e»j Î
f* 5 (¿3 i.^V¿g -VtW } U*Ua>) i
.Üt
¿ ■ ■ IC I» JS i a 'í * , ^;3Í~ İ, j j i j *w J } - » , «u*ij tii« jU j * » i p r > *
105
Youtube: Tanrı Mı Varmış
BELG E 12-B
V. m :
T ü r k iy e C u m h u r iy e t i C.*J5 7.IÜ.z'...
(Çeviri)
» E Y O <3 L U
B e y o ğ lu S . N o t t r V ^
M cıtn Tayroaa
Vekil» Y e m i n l i Htrçkı
H*s*u A yd ı n T f t Î
106
4 vt >__________ v j J U t y o '"
i«x»w «il» 3—
-j '■^'¿’iÍP' <> 3>*í*■* ^ lífj s-*.^* < } j
^ —X V^*.u»\ Ji» ^ ,C j 3 * 3J j
*W ¿*0>-j j'
J í ■» jíC L i j » U ) ^ - J c . > » j CL í. j \ jiu ^ J - .
aUHAKî,
1 ÎT ABU T g i S î h ' l L KUK'AK, «57 6<2
KL MAGAZÎ 38
(,r”A ) s_/V * vr V U j U ’y O '"
y ||q ,
T ü r k iy e C u m h u r iy e ti ğğfllA
(Çeviri)
•t VOOLü
Gazali-İHYAU ULUMİDDÎN
• 1 K1ZI MCt Kitabun Nikah, Cilt 2, Sayfa 29
MO T t ■ I
1. Kadınlarla (başka kadınlarla) düşüp kalkmak
üzüntüyü giderip kalpleri rahatlatmaz. (Erkekle
rin) kendilerine aübah (olan kadınlarla)larla is
METİNTATMAN
tirahat etmesi gerekir. Allah-ü Teala "Onlarda
O am *nb»y S«kaı Şoicafc
N H w Han No. t KM 1 kendinizi sukuna kavuşturun" demiştir. Hz.Ali
Ş i ş i l - le ta n o u ) (Allah kendisinden razı olsun) "Nefsiniz köreldi-
T o i.; 147 8 « 5 3 - 1 4 * 6 4 3« gi ve kerholduğu zaman, onu rahatlatın" demiştir.
136« n - 136« 47
Yine Hz. Ali'nin şöyle dediği rivayet edilir: "A-
kıllı kişinin üç (ayrı) saati olmalıdır: Rabbine
yalvardığı saati, kendisinin muhasebesini yaptığı
saat, yemesine ve içmesine ayırdığı saati. "îşte
bu saat (nefsini dinlendirdiği saat), 0 saatlerin
bir yardımcı saatidir. Diğer bir deyimle "Akıllı
kişinin üç saate göz dikmelidir...................
haram olmayandan zevk almak........ "
. e .*
Boyojıu ıs Noıetı- 19,
M ckü T
eri Vtkılı Yeminli
B*s*a Aydıu T ı
H arç, D om sa Vargı«) v a
GSŞsrlı KJ&t « a d a «
N a ld a n Tahali & jiı«ılfSr.
109
Youtube: Tanrı Mı Varmış
Y. Ne.:
T ü rk iye C um huriyeti C. No.:
«57 654
I H O Û L U
' ¿Yİ
ııo
Youtube: Tanrı Mı Varmış
G A Z A L Î. İHYAU U LU M İD D İN , K İTA BU N N İKAH
" W .V» —
o ' j o i l >— ^ . -*
«?~l ‘ ^ 1 *•
• ’• . TJS
A»jtlaC 1^-3^»^—
<'■>- j 1^.3^“Lwa- ^—■*A irYı\)lli
\—n\\ Y ^ - ' ü¿i»a\-~«_}v2jWL~.^'»ÍUj^íllijP4pl-.iy ■ a^|
f»^>1^.1 asj-aii*At- J ' o j ^ ı ~ j ! ‘(j*)İbMİ(^
>jtJjC ¿JbtSİîj
J ¡ j (^ ' (_ ¿ ^ ^ * íL íN 4 |.L v£ja. j»¿*~'V(<^ Vi¿y»
u t . * KJtMl t . > \ l A. u ! . • It a a • 6* * , *
^ y ^ X -» y L ._ .- _ _ , ^ .- . . . v ^ t t t
^ f W * -Ú2~“íll— '.y1•*->'J *■ jL f 'A j^ - a j
İ A ^ ' i j l i y l ı ^ ^ ^ l S C j j * * : ¿J¡UJ'ai*¿¡*V'
—»i-i!vvl—^Z-4j j ¿ y * t [^-.„^
^ Tl-v> j
7^"| i£&M*
.' i>./M j - f t <C«RA«fca>^¿» ti«1jTuîiU-j
I -»■ 4},$ « f^.’c'V * , C”**
111
Youtube: Tanrı Mı Varmış
BELG E 14
Y. N o .ı
T ü rk iye Cum huriyeti C. * 5 7 6 * 3
(çeviri)
I ( Y O<kL U
P A H R Ü D D ÎH -Î RAZİ,
I I KI * I Ne I TEFSİR, 25. Cilt, 123. Sayfa
H arç. D am ga V argtal m
Ot«orll kaç* Bwtatt
N akden TahaU Edtlm t*ttî.
112
Youtube: Tanrı Mı Varmış
*57 653
YSf . ¿1 o'ÍL-j ¿rill : J W Jÿ
^ [*> V u ^ ( W )VC
Y. No.: .............
T ürkiye Cum huriyeti c. no. * 5 . ? . . £ . $ . . S ......
(Çeviri)
BEYOĞLU
BUHARî,
S EKİ Zİ NCİ KÎTABU TEFSİR'İL KUR'AN,
HAC 81
NOTERİ
Peygamber arkadaşlarıyla birlikte Hac için teh-
lilde bulundular ve Peygamber'in ve T a l h a ' n m dı
METİN TAYMAN
şında hiçbirinin kurbanlığı yoktu. Ve Peygamber
Osmanbey Sakaı Sokak
Notor Han No. 1 Kat t arkadaşlarına Umre yapmalarını ve tavafta bulun
Şltfil - iaunbui malarını sonra da namazı kısa (seferi namaz) k ı l
Tel.: 147 86 53 • 148 04 36 malarını buyurdu. İhramdan çıkmalarını da emret
1 3 0 6 2 7 6 - 130 4 2 47
ti sadece kurbanlık yanında olanlar bunun dışında
kalacaktı. Peygamber'in arkadaşları şöyle dedi
ler: "Biz Mina'ya giderken herbirimizin zekerin
den meni damlıyordu."
Tülay ÖZDEŞ
4 5 « / !
ry KA - 44517
işaretli yerlerinin A r a p ç a s m d a n Türkçeye yapıl
mış olan bu çevirinin dairem yeminli çevirmeni
olup Çağdaş çeviri ve Büro Hizmetleri
Tic.Ltd.$ti.'ni münferiden temsile yetkili adı
yukarıda yazılı kişi tarafından yaptırıldığını
onaylarım.
r *‘ »•«HU. -. -
Veltılı Ymbu,,,
H *“ a Aydı*
1 14
*57 65 5
< A.» - A\ ) 4 \Y\ ^
t**
j. ¿ O í ' ^ Ü T Uy JÙ • j ^ li ú í¿ ¿r
/ > UXí. jÚ —
■Cj^ j-^Aı jij • * ÿ j í ^ ü i » y^i
\ ^ ^' x J i\j¿ ú J ¿ ^ . t İL ^ ¿ y ai- l> 3 ¿
jj^VÎ Ûİ>* uç ;>■»•> Jr- SİU ¿¿'jÜVt
Ä » fcar r f > s
’j^ilÇ*_i- Cjİ. wÁiyóli L’jlİ- ii_U ti3*i £_ *_>IÁjUli ¿*-“-
■jt-i jáí’i» iijU J.
'(í-i Ü '* j - ü '¿ J - t>'¿^ * V '•» •»*
'İ j - £ ft >Ü İÜ 31 ¿¿á w j ¿î1'¿Í >' r^3
Y 'jîjÇ i *7*'*¿ie j Ü ' ü j - !>)*>• İ ü
J ' - ' Ü . j 'j ,-^*.
- —y-—» # » - ¿
115
Youtube: Tanrı Mı Varmış
PE Y G A M B E R İN K A R IL A R I VE CA RİY ELERİ*
M uham m ed'in birden fazla kadınla evlenm esi M edine dönem ine ve yaşlılık
günlerine rastlar. H atice'den sonra, H icret'e kadar yalnız Z em 'a kızı Şevde ile ev
li kalm ıştır. Hatice ile evlendiği sırada kendisi 25 yaşında, o ise 40 yaşında, iki
kocadan dul kalm ış bir kadındı. 15 yıl birlikte yaşadılar. Hatice, H icret’ten 3 yıl
önce 65 yaşında öldü. Peygam ber'in hayatını evlilikler açısından birkaç dönem
de görm ek gerekir:
25 yaşm a kadar bekâr;
25-50 yaş arasında tek evlilik hayatı;
50-60 yaş arasında çok evlilik hayatı;
60 yaşından sonra hiç evlenm edi.
D iğer yapıtlarında ileri sürüldüğüne göre M uham m ed aynı anda dokuz kadın
la evli olm uş. Taberî gibi bazı tarihçiler 15 kadınla evli olduğunu söylerler. Bu
doğrulanm ış değildir. R ivayetlerden şu bilgiler çıkarılabiliyor: Z ifaf olduğu 11,
olm adığı 2 karısı olmuştur. Bunlara 2 cariyeyi de eklersek 15 eder. Prof. U lvan'a
göre "doğrusunu A llah bilir".
T aberî ve başkaları A işe'den rivayet ederler: "Peygam ber evde ne yapardı?"
diye sorulm uş. "Sizin yaptığınız gibi" dem iş; "şunu indirir, bunu kaldırır; ailele
rinin işlerini görür; etlerini doğrar, evi süpürür, uşağa yardım eder". Şöyle bir sö
zü vardır karılarını döven erkekler için: "Hem karılarını köle döver gibi döverler,
hem de utanm adan onlara sarılır yatarlar."1
A rkadaşlarından Enes anlatır: "Peygam ber 9 ya da 11 karısı varken, günün
belirli saatlerinde bütün karılarım dolaşır, hepsi ile cinsel ilişkide bulunurdu."
Enes'e sordular: "Peki, Peygam ber buna nasıl güç yetirebiliyordu?"
Enes şöyle dedi: "Biz aram ızda Peygam ber'in cinsel yönden otuz erkek gü
cünde olduğunu konuşurduk."2
M uham m ed karılarına eşit süre ayırır; aynı gece hepsini dolaşır, sıra kim dey
se onun yanında kalırdı.3
* Bu yazı. Turan Dursun'un verdiği notlara dayanarak Cem al Süreya tarafından kalem e alındı. Turan
Dursun'un notları için bkz. bu kitapta s.383.
1 İbnü Sa'd, c.8, s. 148.
2 Buhârî, T ecrid i\9 2 .
3 M üsned, c.6, s. 108.
116
Şevde
H azreti M uham m ed'in H atice'den sonra, H icret’e kadar birlikte olduğu tek ka
dın Z em 'a kızı Sevde'dir. İbnü Sa'd Tabakat adlı yapıtında, yaşlı olan Sevde'den
bir ara M uham m ed'in ayrılm ak istediğinin ileri sürüldüğünü, am a bunun doğru ol
m adığını söyler. Şevde bir tarihten sonra Peygam ber'e olan sırasını genç Âişe'ye
devrederek bir özveri gösterecektir. Böylece Âişe de iki kişilik sıra elde eder.
Âişe
E bubekir’in kızı Aişe ile evlendiği zam an kendisi 49, kız 6 yaşındaydı. Â işe
9 yaşm a gelene kadar onunla beraber olm adığı kabul edilir. Bebek oynarm ış
onunla.
 işe'nin, eşleri arasında ayrı bir yeri vardır. Zaten kendisiyle zam an içinde en
uzun süre beraber olm uş karısı da odur. O nunla ilişkisi herhangi bir basit düşkün
lük ya da anlık istek olayını her zam an aşm ıştır. M uham m ed'in, kendisinden 15
yaş büyük H atice'den (ve yine yaşlı Sevde'den) sonra, 43 yaş küçük  işe'ye bağ
lanm ası ilginçtir. H atice ile  işe arasında ise 59 yaş fark var. N erdeyse M uham
m ed'in bütün hayat süresi...
M uham m ed'in hayatında ayrı bir yeri vardır  işe'nin. Yalnız şim diki zam anı
değil, geleceği de; yalnız karı-kocalığı değil, politikayı da tem sil eder. Bir çeşit
doğal m irasçısı, M üslüm anlığın m irasçısı (Ebubekir) odur. Bundan alınırsa, Â i
şe'nin Peygam ber karşısında, dem okratik denebilecek bir söz ve eleştiri bağım
sızlığı da oluşmuştur.
 işe, A hzâb Suresi'nin 50. ayetine tepki gösterdi. B ilindiği gibi, o ayetin içe
riği şöyledir:
"M ehirlerini verdiğin eşlerini; A llah'ın sana ganim et olarak nasip ettiği cari-
yeleri; seninle birlikte göç eden am ca, hala, dayı, teyze kızlarını; seninle evlen
m ek istiyorlarsa, salt sana özgü bir durum olarak, hepsini helal kıldık. O nlar m e
hirlerini Peygam ber'e bağışlayabilirler. Bu konuda güçlük çekm eyesin diye onla
rın da üzerlerine neyi farz kıldığım ızı bildirdik; Allah bağışlayandır, acıyandır.”
 işe'nin ayet konusundaki tepkisi şu noktada olmuş: "Bir kadın kendini P ey
gam ber'e arm ağan mı ederm iş? Ne kadınlar varm ış şu dünyada!"
 işe'nin, sıra konusunda, P ey g am b erin dilediği karısının yanında daha fazla
kalm ası konusunda da soruları olm uş. N e v ar ki, tam o soruların yöneltildiği sı
rada bir ayet daha gelir: A hzâb Suresi'nin 51. ayeti. Şöyle:
1 17
Youtube: Tanrı Mı Varmış
"Ey Peygam ber, bunlardan kim i dilersen geri bırakır, dilediğini alabilirsin.
B oşadığını yeniden alm anda da bir vebal yoktur san a..."
 işe bu ayet üzerine kendini tutam am ış:
"G örüyorum ki, dem iş, senin A llah’ın yalnız senin şeyinin keyfi için koşturu
yor.”5
 işe, daha öncede de değinildiği gibi, şeri hüküm lerde çok bilgiliydi. İm am
Z erkeşi, bu hüküm lerin onda birinin  işe kanalıyla geldiğini söyler. Ayrıca, Âi-
şe'nin şiir, eski A rap tarihi, gökbilim ve tıp alanlarında derinleştiği kabul edilm iş
tir. Eşi üzerindeki etki gücü bu niteliklerinden de ileri geliyor olsa gerektir.
Zeynep
C ahş’ın kızı Esedli Z eynep'le evlenm esi bir yönden ayrıca çok ilginçtir. A rap -
larda, cahiliyye devrinde, yaygın b ir uygulam a vardı: O ğlan çocuklarını evlat
edinm e, onları özoğul gibi nesebine bağlam a, m iras v erm e... Bunun sonucu ola
rak, baba ile oğulluk birbirinin karısı ve kızını nikâhlam a hakkına sahip değildir.
Tıpkı baba-oğul hukukundaki gibi.
M uham m ed bu uygulam ayı yıktı, oğulluğu ve azadlı kölesi olan Z eyd'in k a
rısı Z eynep’le evlendi. Z eynep aynı zam anda Peygam ber'in halasının kızı. Ve za
ten, baştan, Zeyd'le evlenm ek istem em iş. Peygam ber'e bir gönül yakınlığı var.
A m a yine de onun uygun görm esi sonucu Z eyd'le evlenmiştir.
M uham m ed bir gün Zeyd'le görüşm ek için onun evine gider. Zeyd yoktur. O
sırada Zeynep içerde çam aşır yıkam aktadır. D uygular coşar. M uham m ed şu söz
leri söylem ekten kendini alam ayarak evden çıkar: "Ya m ukallibel kulum !" (Ey
kalpleri evirip çeviren A llahım , gönlüm ü çeviriverdin!)
Z eyd eve gelince Zeynep olayı ona anlatır. Zeyd, içinde karısını yitireceği g i
bi bir önseziyle Peygam ber'e koşar.
"Zeynep'i sevdinse, hem en boşayayım , sen al" der.
M uham m ed'in karşılığı:
"O nasıl söz? K arını boşam a. A llah'tan kork!"
A ncak, içten içe, boşam asını da istem ektedir. Bu istek A hzâb Suresi'nin 51.
ayetinde ortaya çıkar. (Kaynak: bu ayetle ilgili tefsirler ve Taberî tefsiri)
Zeyd, Zeynep'i boşar. Böylece A hzâb Suresi'ndeki (37. ayet) şu sözler de
açıklık kazanm ış olur: "Şim di m adem ki Zeyd onunla ilişiğini kesti; biz onu sana
eş yaptık."
Z eynep'le M uham m ed arasındaki ilişkide cinselliğin çok ağır bastığı söylene
bilir: "Bir kadın gördüğü zam an hem en eve gelir, Zeynep'le cinsel ilişkide bulu
nurdu."6
5 Kaynak: Buhârî, Tefsir/7; Tecrtd, hadis no: 1721; M üslim , Rıda/49, 50, hadis no: 1464; İbni Ma-
ce, Nikâh/57, hadis no: 200; Ahm et İbn-i Hanbel, 6 /134, 158, 261.
6 K itabün Nikâh, s .127.
118
H afsa
H icret'in 2. yılında E bubekir'in kızı A işe ile evlenen M uham m ed, bir yıl son
ra da Ö m er'in kızı H afsa'yı karıları arasına katar.
H afsa, H uzeyfe oğlu H anis'le evliydi. K ocası U hud Savaşı'nda aldığı yaralar
la daha fazla yaşayam adı. M uham m ed, dul kalan Hafsa'yı önce bir başkasıyla ev
lendirm eyi düşündü. Bu konuda E bubekir'i ve Osm an'ı yokladı; onlarda belirli
bir istek görm edi. O laydan haberli olan Ö m er çok üzülm üş gibiydi. D aha sonra,
H icret'in 3. yılında M uham m ed H afsa ile kendisi evlendi. Ö m er'in yüreğine de
su serpildi.
Ü m m ü H abibe
Ü m m ü Selem e
119
Youtube: Tanrı Mı Varmış
Peygam ber'in eşlerinin rivayet ettikleri hadis sayısının 3 bini aştığı bilinir. En
çok hadis rivayeti  işe'ye aittir (2210 hadis). Peygam ber'in karıları arasında Ü m -
m ü Selem e ondan sonra gelir: 378 hadis.
M uham m ed'in kanları iki grup oluşturm aktaydı. Birinci grupta  işe, Hafsa,
Safiye ve Şevde vardı. İkinci grubun başını Ü m m ü Seleme çekm ekteydi.
M üslüm anlar, Peygam ber'in  işe'ye karşı büyük sevgisini bildikleri için, söz
gelim i bir arm ağan vereceklerse, bunu m utlaka M uham m ed'in onunla birlikte
olacağı güne rastlatırlardı. Yaygınlık ve düzenlilik kazanan bu olayın öbür eşler
arasında dedikodulara yol açm am ası, tepkiler uyandırm am ası olanaksızdı. Ö zel
likle Ü m m ü Selem e grubundan "annelerim iz" ona, gidip durum u R esulullah'a
anlatm asını istediler: A rm ağanlar m ı sunulacak, hediyeler mi söz konusu, bu, ka
rılar arasında hiçbir ayrım gözetilm eksizin yapılm alıydı.
Ü m m ü Selem e, kendi nöbet gününde, olayı ve kum alarının dileğini Peygam -
ber'e iletti. A ncak Peygam ber'in ağzından bu konuda tek sözcük çıkm adı.
Ertesi gün öbür eşler Ü m m ü Selem e'den b ir açıklam a beklediler. O da olanı
biteni, Peygam ber'in o konuda konuşm adığını anlattı. Şöyle bir ortak karara va
rıldı: Peygam ber'den bir karşılık alıncaya kadar Ü m m ü Selem e olayı tekrar tek
rar gündem e g etirecek ...
Ü m m ü Selem e'nin üst üste yeni birkaç girişim i de sonuçsuz kaldı. R esulullah
gülüm süyordu; yine de tek sözcük alm ak olanaksızdı ağzından. Ü m m ü Selem e
m isyonu gereği sorm ası gereken sorulan sürdürdü.
Sonunda Peygam ber konuşacaktı:
"Â işe'yi söz konusu ederek beni üzm eyin. İşte söylüyorum : Vahiy, yalnız
onun günündeyken gelir bana!"
Ü m m ü Selem e şaşırm ıştı: "Seni üzdüğüm için Allah bu günahım ı bağışlasın"
dem ekle yetindi.
A m a ortaklar aynı konuda bu kez Peygam ber'in kızı Fatım a'ya başvuracaklar
dı. Fatım a babasına durum u anlattı.
"K arıların”, dedi, "A llah'ı tanık göstererek, Ebubekir'in kızı konusunda sen
den adalet diliyorlar."
Peygam ber karşılık verdi:
"Kızım, doğru söyle, sen beni seviyor m usun?"
"O nasıl söz! Nasıl sevm em ?"
"Ö yleyse benim sevdiğim i de sev!"8
C üveyriyye
120
Safiye
A htap bin H uyeyy'in kızı Safiye, H icret'in 7. yılında M uham m ed'in karıları
arasına girdi. Safiye Beni N adîr Yahudilerindendir. K ocası H ayber Savaşı'nda öl
dürülm üş; kendisi tutsak olm uştu. D ihyet'ül K elbi'nin payına düştü. A hsab tara
fından hem en Peygam ber'e yetiştirildi; Safiye öylesine dilber bir kadındı ki, an
cak R esulullah'a yakışırdı; ayn ca, kavm inin hanım efendisi olan bu kadına k e n
dinden aşağı gördüğü bir kişinin yanında cariye işlem i uygulanm asının engellen
m esi gerekirdi.
Sonuçta M uham m ed onunla ev len d i.11
Z eynep bir keresinde Safıye'ye "Yahudi kan!" diye seslenm işti. Peygam ber
bu saldırıyı cezalandırdı: bir ay Zeynep'e yaklaşm adı. Â işe'nin Safiye için "boyu
da pek kısa, yere çok yakın" dem esi üzerine de şu karşılığı vermiş: "Bir laf ettin
ki koca denizi bulandırır."12
A nlaşılıyor ki, Safıye'nin eşsiz güzelliği ve Yahudi kökenli oluşu zam an za
m an öbür ortaklann kendisine karşı birleşm elerine yol açm ış. T irm izî rivayet
eder: Â işe ve H afsa "Biz R esulullah'ın yanında Safıye'den daha değerliyiz" d e
mişler. Bu söz Safiye'nin kulağına gitm iş. Peygam ber'e söylem iş. Peygam ber'in
verdiği karşılıkta onun Yahudiliğiyle ilgili çok zarif bir im a da var: "Şöyle diye
m ez m iydin, benden nasıl daha değerli olabilirsiniz ki, eşim M uham m ed, babam
H arun, am cam M usa!" 1
B ir keresinde de P eygam ber ve Safiye sözleştiler; öbür kadınlara öm ek olsun,
hatta bir bakım a ders olsun diye, b ir ay boyunca hiç beraber olm ayacaklardı. Bu
söz tu tu ld u .13
9 Islam da Ç ok E vlilik ve Rasulullah, Prof. Abdullah U lvan, çeviri İsm ail Hakkı Sezer.
10 Kaynak: Buhârî, İtkr, 13.
11 Buhârî, El M eğazi/ 38, Asab Suresi, 30-32. ayetler; Hucurât Suresi, 11. ayet; Talak Suresi, 1. ayet.
12 Buhârî, Ebu Davud ve Tirmizî.
13 Buhârî ve M üslim; Taberî tefsirinde Tahrim Suresi.
121
Youtube: Tanrı Mı Varmış
H aris'in K ızı M eym une, H uzeym e K ızı Zeynep
Peygam ber'in son iki karısı H aris'in kızı M eym une ile H uzeym e kızı Z ey
nep'tir. M eym une ile H icret'in 7. yılında evlendi. H uzeym e kızı Zeynep'i Esedli
Z eynep'ten ayırm ak gerekir.
Peygam ber'in hayatında olay yaratan karısı İkincisidir. H uzeym e kızı Zeynep
P eygam ber 1den önce ölmüştür.
E sm a ve A m re
M uham m ed'in nikâh kıyıp da karı-koca olm adan ayrıldığı iki karısı daha var:
K indeoğulları'ndan N um an'ın kızı E sm a ve K ilab kabilesinden Zeyd'in kızı A m
re. Peygam ber, Esm a'nın, zifaf sırasında alaca illetine tutulm uş olduğunu fark e t
ti ve m ut'asını (bedelini) vererek baba evine yolladı. A m re ise daha yeni M üslü
m an olm uştu. Peygam ber'in yanm a girince onu pek istem ez birtakım tavırlar ta
kındı. O na da bedeli ödendi ve ailesine geri gönderildi.
Şem 'un kızı Marya, K ıpti kökenli ve Hıristiyandır. M uham m ed'e M ısır M ukav-
kıs'ı (piskopos) dört cariye arm ağan eder. M arya bunlardan biri. Peygam ber'in ona
karşı özel bir düşkünlüğü olduğu anlaşılıyor. Aşağıdaki olay bunu göstermekte:
M uham m ed bir gün karılarından H afsa'nın odasına girer. Odada H afsa değil,
M arya bulunm aktadır. O sırada H afsa babasının evine gitmiş. M uham m ed ve
M arya, H afsa'nın yatağında birleşirler. Tam o sırada H afsa içeri girer. M uham m ed
henüz işini bitirm emiştir. H afsa'ya biraz beklem esini söyler. Bazı açıklam alarda
bulunacaktır ona. Sonunda Hafsa kendini tutam az, şöyle konuşur: "Nasıl iştir bu?
B ir köle ile benim günüm de ve benim yatağım da birleşiyorsun?" Peygam ber ken
disine bir m üjdesi olduğunu söyler ve hem en ekler: K endisinden sonra Ebubekir,
daha sonra da babası Ö m er Halife olacaktır. N e var ki Hafsa hiç oralı olm ayacak,
tepkisini sürdürecektir. Peygam ber bu kez yem in verir: "Vallahi billahi bir daha
onunla beraber olm ayacağım , am a sen de olayı kim seye söyleme." N e var ki M u
ham m ed M arya'yı bir türlü unutam am aktadır. İm dadına bir ayet yetişir: Şu sözler
le başlayan bir ayet: "Ya M uham m ed, karıların m em nun olacak diye, helal şeyden
niçin kendini yoksun bırakırsın; A llah çok bağışlayan ve acıyandır."
Ö bür cariye R eyhane Yahudiydi. (Tahrîm Suresi, 1. ayet.)
Sözkonusu ayetin gelişi konusunda bir de bal şerbeti öyküsü ileri sürülür;
am a ayetin asıl dayanağı yukardaki öyküdür .14
14 Kaynak tefsirler: Örneğin Taberî tefsiri 28/100 öt.; F. Râzî, 29/41 öt.; Sabunî'de bal şerbeti öyküsü
nün ayetin iniş nedeni gösterildiği, ancak asıl nedenin Marya olayı olduğu vurgulanır, 3/406.
122
Sıcaklar bastırınca sağlık daha bir önem kazanır. Çeşitli hastalıklara karşı d a
ha duyarlı olunur ve önlem ler alınm aya çalışılır. Bu arada hastalıkların "tedavi"si
de önem lidir kuşkusuz. "Ö nlem "-"doktor"-"ilaç"...
H er dalda olduğu gibi, "tıp" alanında da gelişm eler olm uş ve çağım ızda ileri,
olağanüstü noktalara ulaşılmıştır. H er gün, her saat, biraz daha şaşırtıcı, um ut v e
rici gelişm eler, boyutlar sergilenm ekte.
B ir de "M uham m ed’in doktorluğu" var. Buna, hadis kitaplarında başlı başına
bir ana bölüm ayrılm ış; adına da "peygam berin doktorluğu, sağlık öğütleri, has
talıkları tedavileri, tedavi için gösterdiği yollar" dem ek olan "peygam berce tıp"
anlam ında "e't-Tıbbu’n-N ebevî” ya da "tıp kitabı (bölüm ü)" anlam ında "Kitabu't-
Tıbb" denmiştir.
Ö nce M uham m ed'in hastalıklara nasıl baktığını görelim:
M uham m ed'in öğüdüne göre, en önem li olan, "Tann'nm takdiri"dir. İslam ke
lam ındaki genel inanç doğrultusunda: "T ann'nm takdir ettiği, değişm ez."
Söz konusu olan bulaşıcı hastalıklar mı?
M uham m ed, kesin biçim de açıklıyor:
- "Lâ ad v â "... Yani; "H astalığın bulaşm ası olmaz" ya da "bulaşıcı hastalık
yo k ."1
Bu hadisin açıklam asında K âm il M iras, "Tann'nm takdirini düşünm eden,
hastalığın bulaşıcı olabileceği"ne ilişkin inancın, "C ahiliyyet (bilgisizlik)" döne
m inde, yani İslam öncesi dönem de bulunduğunu açıklıyor .2
B uhârî'nin de yer verdiği hadiste, M uham m ed'in "hastalıkta bulaşm a olmaz"
sözü üzerine bir köylü Arap'ın karşı çıktığı ve M uham m ed'ie bu Arap arasında şu
tartışm a olduğu anlatılır:
- B ulaşıcı hastalık diye bir şey yok.
1 Bkz. Buhâri, Kitabu't-Tıbb/19, 25, 43-46; Tecrîd, hadis no: 1927; M üslim , Kitabu's S elâm /l 11-
116, hadis no: 2224 -2225 ve öteki hadis kitapları.
2 Bkz. Tecrîd, hadis no: 1927, c.12, s.84.
123
Youtube: Tanrı Mı Varmış
- Nasıl olm az ey Tanrı elçisi? B ulaşıcı hastalık diye bir şey yoksa, benim
kum luktaki develerim e ne oldu? B irer geyik gibi (güzel ve sağlıklı) idiler. Sonra
uyuz develer katıldı aralarına ve develerim i de uyuz ettiler.
- Ya ilk uyuz deveye hastalık nereden geçti? K im geçirdi ? 3
M uham m ed köylü A rap'a, "Ya ilk uyuz deveye hastalığı kim geçirdi?" derken
ne dem ek istiyordu?
K âm il M iras şu karşılığı veriyor:
- "İlk uyuz hastalığına tutulan devenin bu hastalığının başkasından, başka bir
yerden geçm ediği, A llah'ın takdiriyle olduğu kuşkusuz. Senin develerine uyuz
geçm esi de Y üce A llah'ın takdiriyledir." B öyle dem ek istem iştir .4
H adisi çevirin Kâmil M iras, zorlam alı bir yorum la - tıp gerçekleri k arşısında-
durum u kurtarm aya çabalıyor. G erçekte M uham m ed'in şunu dem ek istediği belli:
- "Senin develerine uyuz hastalığı, başka develerden geçm iş olam az. Öyle ol
sa, bu hastalığın ilk görüldüğü develere nereden geçtiğini açıklayam azsın. D e
m ek ki hastalık bulaşm ayla filan değil, T ann'm n takdiriyle olmuştur."
M uham m ed'in; "H astalıklı deve sağlıklı devenin yanm a sakın yaklaştırılm a
sın" dediği de aktarılır .5
N e var ki, buradaki çelişki, hadisi aktaran Ebu H üreyre'ye anım satıldığı za
m an, Ebu H üreyre şaşırır, kızar, bocalar ve anlaşılm az sözler söyler. (Bkz. aynı
kaynaklar, aynı yerler.)
M uham m ed'in "arslandan kaçar gibi cüzzam lıdan da kaç!" dediği de aktarılır .6
Buradaki çelişkiyi giderm e çabası da görülür yorum cularda. M uham m ed böy
le bir şey söylem işse, "cüzzam "dan, "cüzzam lı"dan çok ürkm üş olmalı. K orkunç
luğu, çok eskilerden sürüp geldiği iç in ... A m a ne olursa olsun; M uham m ed'in "lâ
advâ", yani "hastalık bulaşm ası diye bir şey yok!" dediği bir gerçek. Çünkü bu,
Ebu H üreyre'den başka "sahâbi"lerden de aktarılıyor. Enes, Câbir gibi .7
Sonuç: M uham m ed'in hastalığa bakışı, en başta "Tann'm n takdiri" açısından
"hastalık bulaşm ası diye bir şey yok" ya da "bulaşıcı hastalık yok" dem esi de
bundan.
II
3 Bkz. Buhâri, Kitabu't-Tıbb/25; Tecrîd, hadis no: 1928; M üslim , K itabüs-Selâm /101, hadis no:
2220. Ve öteki hadis kitapları.
4 Tecrîd, Diyanet Yayınları, 1928 no.lu hadis, dipnot 1, c.12, s.86.
5 Bkz. Buhâri, Kitabu't-Tıbb/53; M üslim , K itab ü s-S elâm /104-105, hadis no: 2221.
6 Bkz. Tecrîd. hadis no: 1927.
7 Bkz. A clunî, Keşfü'l-H afa, hadis no: 3078, c.2 , s.492.
124
T ükürükle Tedavi
M uham m ed'in, birçoklarım "tükürük"le tedavi ettiği anlatılır. Böyle tedavi et
tikleri arasında, dam adı Ali de bulunm akta:
M uham m ed: Ali nerede?
Sahâbe: G özleri ağ n y o r (hasta).
M uham m ed: Bana gelsin!
Bu konuşm adan sonra Ali M uham m ed'e gelir. Ve M uham m ed, A li'nin gözle
rine tükürür; tedavi eder. Hadiste, aynen şu anlam daki sözler yer alır:
"Peygam ber A li'nin gözlerine tükürdü ve gözler hem en orada iyileşti. Ö ylesi
ne ki, gözlerde hiç ağrı bulunm am ış gibiydi ."8
Ü fürükle Tedavi
H adislerde pek çok örnek verilir. Ve iki türü vardır: Tedavide tükürüksüz üfü
rük, tükürüklü üfürük.
Tükürüksüz Üfürük
H adislere göre M uham m ed, bu yöntem le kırıkları, yaralan, kılıç yaralarını bi
le tedavi ediyordu. Yani okuyup üfürerek:
Ekva' O ğlu Selem e H ayber’de bacağından vurulur. M uham m ed'e gelir. M u
ham m ed "üç nefes" eder, yani okuyup "üç kez ü fürür”. Selem e'nin sorunu, a ğ
rısı, acısı k alm am ıştır .9
Tükürüklü Üfürük
A li'nin gözlerinin tedavisinde görüldüğü gibi pek çok olayda bu yöntem uy
gulanırdı. İlkellerde de bu tedavi yöntem i çok geçerli ve yaygındır. Prof. Dr. Ve-
yis Ö rnek şunlan yazar:
"Tükürük (ilkellerde) hastalık tedavisinde kullanılır. Tüküren kim senin m is
tik ve m ajik (büyüsel) gücünü karşısındakine geçirdiğine inanılır. Ayrıca nazar
inancının yaygın olduğu yerlerde, kötülüğü uzaklaştırıcı pratiklerde kullanılır ."10
8 Bkz. Buhârî. e ’s-Sahth, K utabui-C ihad/102, 143; Tecrîd, hadis no: 1236; M üslim , e's-Sahîh, Ki-
tabu'l-Cihâd/132, hadis no: 1807 ve öteki hadis kitapları.
9 Bkz. Buhârî, e's-Sahîh, K itabu'i-M eğâzî/38; Tecrîd, hadis no: 1611; Ebu D avud, Sünen, Kita-
bu't-Ttbb/19, hadis no; 3894 ve öteki hadis kitapları.
10 Bkz. Sedat Veyis Ö m ek, Etnoloji Sözlüğü, "Tükürük" maddesi.
125
Yukarıda da belirtildiği gibi hadislerde, bu tedavi yöntem inin pek çok olayda
kullanıldığı anlatılır.
11 Bııhârî. e's-Sahîh, Kutabu't-Tıbb/35; Tecrtd, hadis no: 1933: Müslim, e's-Sahîh, Kitabu's-Selâm/59,
hadis no: 2197 ve öteki hadis kitapları.
12 Buhârî, e's-Sahîh, Kitabu't-Tıbb/35; Tecrîd, hadis no: 1932; M üslim , e's-Sahîh, Kitabu's-Selâm/55-
5 6, hadis no: 2195 ve öteki hadis kitaplan.
13 Buhârî, e's-Sahîh, Kitabu't-Tıbb/26; Tecrîd, hadis no: 1929; M üslim , Kitabu's-Selâm /57-58, hadis
no: 2 1 9 6 ve öteki kitaplar.
14 Buhârî, e's-Sahîh, Kitabu't-Tıbb/35; Tecrîd, hadis no: 1934; M üslim , e's-Sahîh, Kitabu's-Selâm/52-
5 3 , hadis no: 2193.
15 Buhârî, e's-Sahîh, Kutabu't-Tıbb/39; Tecrîd, hadis no: 1031; M üslim , e's-Sahîh, Kitabu's-Selâm/65-
66, hadis no. 2201.
126
M uham m ed'in doktorluğu konusu öyle kolay bitm ez, am a bu yazıyla şim di
lik bitecek.
16 Buhâri, e's-Sahîh, Kitabu't-Tıbb/38; Tecrîd, hadis no: 1935; M üslim , e's-Sahîh, Kitabu’s-Se-
lâm /54, hadis no: 2194; Ebu D avud, Sünen, Kitabu't-Tıbb/19, hadis no: 3895 ve öteki hadis ki
tapları.
17 K âm il Miras, Sahîh-i B u h ârî M uhtasarı Tecrîd-i Sarih Tercem esi, 12/92, hadis no: 1935; M üs
lim , yukarıdaki hadis, 2/1724.
18 Buhârî, e's-Sahîh, Kutabu't-Tıbb/38; M üslim , e's-Sahîh, Kitabu's-Selâm /46, hadis no: 2191 ve
öteki hadisler.
127
Youtube: Tanrı Mı Varmış
Bu O sm an'da bir ağrı-acı vardır. G elip M uham m ed’e anlatır. M uham m ed de
hem en şunu söyler:
- "Elini, vücudunun o ağrıyan yerine koy ve şunları o k u ..." Üç kez "bism il
lah" dem esini, yedi kez de başka bir dua okuyup üfürm esini bildirir. 19
H adislerde, üfürük, tedavi yöntem i olarak yer aldığı gibi, hastalıklara, tehli
kelere karşı koruyucu olarak da yer alır. Ö rneğin yılan, akrep sokm alarına karşı
bir önlem diye öğütlenir. A krep sokm uş, zehirlenm iş olan birinin başvurduğu
M uham m ed, şunları söyler: "Sen yatarken şunları okuyup üfürm üş olsaydın, ak
rep seni sokm ayacaktı. Soksa da zarar verem eyecekti ."21 Ü fürük, cinlere, şeytan
lara karşı da bir önlem olarak gösterilir .22
128
2000'e D oğru
30 Temmuz 1989, yıl 3, sayı 31;
6 A ğustos 1989, yıl 3, sayı 32;
13 A ğustos 1989, yıl 3, sayı 33
23 Buhârî'de de yer alan hadis için, bkz. Diyanet Yayınları, Tecrîd-i Sarth'e, 1941 no.lu hadis.
129
M uham m ed'e göre, "CİN" ve "ŞEYTAN" da yer ve içer. Bunu anlatan birçok
hadis vardır. Bu hadisler üzerinde dururken, M üslüm an hadis yorum cular şöyle
derler:
- "C in-Şeytan, gerçek anlam da yer-içebilir. Nass (burada dem ek istenen 'ha-
dis'tir) bunu dile getirir. A kılsa bunun için 'olam az' dem ez. D em ez çünkü, cin-
şeytan da üreyen, gelişen, istem iyle hareket eden cisimli bir varlıktır ..." 1
H uzeyfe anlatıyor:
- "Yemekte, Peygam berle birlikte bulunduğum uz zam an, Peygam ber (yem e
ğe) elini uzatm aya başlam adan biz elim izi uzatm azdık. Bir kez de onunla birlik
te yem ekte hazır bulunm uştuk. B ir kız geldi; yem eğe itilir gibiydi. Elini yem eğe
uzatm aya koyuldu. H em en Peygam ber onun elini tuttu. Sonra bir köylü A rap gel
di. O da yem eğe doğru itiliyor gibiydi. O da elini uzattı; Peygam ber onun elini
de tuttu hem en. Ve şöyle konuştu: 'K uşku yok ki, Şeytan, Tanrı adı anılm adan
(besm ele çekilm eden) yem eği kendisine helâl yapar. Bu kız geldi, Tanrı adı anıl
m adan yem eyi ona helâlm ış gibi yedirm ek istedi. O nedenle kızın elini tuttum .
Sonra bu köylü Arap geldi, Şeytan ona da, Tanrı adı anılm adan yem eyi helâlm ış
gibi sunm ak istedi. Onun için onun da elini tuttum . Canım elinde olan Tanrı'ya
ant içerek söylerim ki, kızın eliyle birlikte ŞEYTANIN ELİ EL İM D E D İR ."2
Bu hadiste, "Şeytan"ın "besm elesiz" yem ek yem eğe başladığı, yem eğe gelen
kızı ve köylü A rap'ı da arkadan itip kendisi gibi besm elesiz yem eye yönelttiği,
am a M uham m ed'in buna engel olduğu ve bu arada, onların eliyle birlikte ŞE Y
TANIN ELİNİ DE YAKALAYIP elinde tuttuğu anlatılıyor.
A ncak burada bir terslik göze çarpar: Bu hadisten anlaşıldığına göre, "Ş ey
tan, insanların yiyeceklerinden" yiyor .3 O ysa, M uham m ed başka yerde "cin”le-
rin besinlerini açıklıyor: D ışkı (hayvan tersi), kem ik ve kömür. B unlar da (ke-
1 İbn M elek, M ehâriku'l-E zhâr f ı Şerhi M ejârıkı'l-E nvâr, İstanbul, 1309, 1/100.
2 M üslim , e's-Sahîh, Kutabu'l-Eşribe/102, hadis no: 2017; Ebu D avud, Sünen, Kitabu'l-Et'ıme/16,
hadis no: 3766.
3 İbn M elek, agy.
130
M uham m ed bir gün "ayakyolu"na gitm eye yönelir. Büyük abdestini yapacak
tır. Ebu H ureyre de onun arkasına düşer. M uham m ed arkasına dönüp bakm adan
seslenir ve Ebu H ureyre'yle konuşur:
- Kim o?
- Ben, Ebu Hureyre.
- T em izlenm em için bana birkaç taş bul, getir. A m a sakın kem ik, tezek g e
tirm e.
Ebu H ureyre topladığı taşları eteğine koyup götürür ve onun yanm a koyduk
tan sonra çekilir.
M uham m ed işini bitirir, taşlarla da tem izlenir. Sonra Ebu H uıeyre'nin sordu
ğu bir soruya karşılık verir:
- Ey Tanrı Elçisi! K em ik ve tezek istem edin, neden?
- Ç ünkü bunlar cinlerin yiyecekleridir. B ana N asibin cinlerinden bir K U R U L
geldi. N e G Ü ZEL C İN LER D İ bunlar! B enden yiyecek (besin m addeleri) istedi
ler. Ben de onlar için T ann'ya, uğradıkları h er kem ikte ve tezekte yiyecekleri şey
bulsunlar diye dua ettim .5
M uham m ed burada, cinlerin "hayvanları" olduğunu da, gerek kendileri, gerek
hayvanları için "besin" olarak "kem ik" ve "tezek" belirlendiğini, yani tüm ünün
bu iki şeyle beslendiklerini anlatıyor açıkça.
Yine M uham m ed, Sâbit Oğlu Ruveyfi' adında birine, kendisinden sonra y a
şarsa tüm insanlara, sakalla ilgili bir öğüdüyle birlikte şunu da duyurm asını ister:
4 M üslim , e's-Sahîh, K itabül-Eşribe/105, hadis no: 2020; Ebu Davud, Sünen, Kitabu'l-Et'ıme/20,
hadis no: 3776.
5 Buhârî, e's-Sahîh, Kutabu M enâkıbi’l-Ensâr/32; Tecrîd, hadis no: 123, 1546. Benzer şeylerin an
latıldığı bir hadis için bkz. M üslim , e's-Sahîh, K itabüs-Selât/150, hadis no: 450; Tirm izî, Sünen,
Kitabu Tefsiri’l-Kur'an/47, hadis no: 3258.
131
2000'e Doğru
29 Nisan 1990, yıl 4, sayı 16
132
A 'râf S u resin in 27. ayetinde, "ŞEY TA N "dan söz edilirken, "...S izin onları
görm eyeceğiniz yerlerden, o ve topluluğundan olanlar, sizi görürler" deniyor.
Bundan şu çıkıyor açıkça:
- Şeytan ve topluluğundan olanlar, insanları görürler.
- İnsanlarsa ne şeytanı, ne de onun topluluğundan olanları görebilirler.
"Şeytan ve topluluğu (huve ve kabiluhû)" anlatım ının kapsam ı içinde, Kur'an
yorum cuları, "cin 'leri de var görürler .1
B öyleyken, Elmalılı Hamdi Yazır, "m üfessirîn (Kur'an yorum cuları) dem iş
lerdir ki bundan, insanın şeytanı hiç görem eyeceği zannedilm em elidir..." diyor .2
O ysa, ayetteki açık anlatım nedeniyle, "K ur'an yorum cuları"nm tüm ü bu görüşü
paylaşm az .3
Fahruddin Râzî, şu nedenlerle "cin"lerin, "şeytan"ların insanlara görünm em e
si gerektiğini yazar :4
Başka kılıklara bürünerek bile olsa "cin-şeytan" insana gözükür olsa:
- İnsan örneğin karısının, çocuğunun, gerçekte "CİN" olduğunu düşünebilir.
- İnsan her gördüğü kim se için de bu sanıya (cin olduğu sanısına) kapılabilir.
- Ve böylece kim seye güven kalm az.
G elin görün ki, M uham m ed, "ŞEYTAN"ı, "CİN"i, hem de som ut bir biçim de
gördüğünü söyler.
133
Youtube: Tanrı Mı Varmış
m iyye, bu hadisin sağlam lıkta, B uhârî'nin koşullarını taşıdığını belirtir .5 Şeyta
nın "yatırılm ası", "boğulm ası" ve "dilindeki soğukluk, bu soğukluğun elde du
yulm ası", "beş duyu" içine giren, som ut durum lardır. M uham m ed'in, "şeytanı bo
ğarken onun salyasının eline bulaştığını, elinde bunu duyduğunu (hissettiğini)"
anlattığı da aktarılır .6
Aynı hadiste, M uham m ed'in "şeytanı yakaladığında, bir direğe bağiam ak is
tediğini, buna güç yetirebildiğini, am a bu tür şeylerin Süleym an Peygam ber'e ö z
gü kalm ası gerektiğini düşünüp direğe bağlam aktan vazgeçtiğini" anlattığı belir
tilir. Yine bu hadiste M uham m ed'in "...D ireğ e bağlardım ve M edine çocukları
onunla oynarlardı yoksa” dediği de aktarılır .7
Bu hadis, B uhârî'nin ve M üslim 'in e's-S a h îh le rinde de -b ira z değişikliklerle—
yer alıyor.
M üslim 'deki bir aktarm aya göre M uham m ed şöyle anlatmakta:
- "Tanrı düşm anı İblis, yüzüm ü yakm ak am acıyla, bir ateş aleviyle geldi. Bu
nedenle ben üç kez: 'Senden Tanrı'ya sığınırım !' dedim . Sonra 'Tanrı'nın tam la
netiyle seni lanetlerim !' diye ekledim . Yine üç kez. G eriye gitm edi. Yakalam ak
istedim sonra. Tanrı’ya ant içerek söylerim ki, kardeşim iz Süleym an'ın (bu tür
şeyleri yapm anın kendisine özgü kılınm asına ilişkin) isteği olm asaydı bağlana
caktı o. Ve M edine halkının çocukları onunla oynayacaklardı ."8
B ir başka aktarm aya da, B uhârî ve M üslim , birlikte şöyle yer verirler:
"Dün gece, C İN LER D EN İFRİT, nam azım ı bozdurm ak için bana ansızın sal
dırdı. Tanrı, bana, onu yakalam a olanağını verdi. Ve onu, M escid'in direklerinden
bir direğe bağlam ak istedim . Sabah olunca, tüm ünüz ona bakıp seyredesiniz di
y e ... Ne var ki, kardeşim Süleym an'ın, 'Tanrım beni bağışla, Bana, benden son
ra kim senin uluşam ayacağı bir egem enlik ver!' (Sâd Suresi, 35. ayet) biçim inde
ki sözünü anım sadım (ve onu direğe bağlam aktan vazgeçtim )."9
"C in-Şeytan" için, hadislerde başka som ut şeyler de anlatılır. Ö rneğin "Şey-
ta n 'ın "zart" diye "sesli olarak yellenm esi".
5 Takıyyuddin İbn T eym iyye, İzâhu'd-D elâle fı Um ûm i'r-Risale, Mısır, 1369, s.4 1 . Bu hadis için ay
rıca bkz. Kâmil Miras, Tecrîd-i Sarîh Ter.. 288 no.lu hadisin "İzah"mdaki 2 no.lu not.
6 A hm et İbn Hanbel, M üsned, 3/82.
7 Bkz. aynı kaynaklar.
8 M üslim , e's-Sahîh. Kitabu'l-M esâcid/40, hadis no: 542.
9 Buhârî, e's-Sahîh. Kitabu's-Selât/75; Tecrîd, hadis no: 288; M üslim , e's-Sahîh. K itabül-M esâ-
cid/39, hadis no: 541.
134
Youtube: Tanrı Mı Varmış
"Şeytan Zart D iye Ses Ç ıkararak Yellenir"
2000'e Doğru
8 N isan 1990, yıl 4, sayı 15
10 Buhârî, e's-Sahîh, Ezan/4; Tecrîd, hadis no: 360; M üslim , e's-Sahîh, K itabu's-Selât/16-19, hadis
no: 389.
11 Kâmil Miras, bu hadisin "İzahı"ndaki 2 no.lu not.
12 M üslim , e's-Sahîh, K itabu'l-Eşribe/102-106; hadis no: 2017-2020.
13 M ehâkiru 'l-E zh ârfı Şerhi M eşârıkı'l-Envâr, 1/100.
135
Youtube: Tanrı Mı Varmış
M U H A M M ED 'İN CİN ÇIK A RM A SI
7 M art 1990'da televizyonda yayım lanan "Hodri M eydan "a hodri meydan!
B ilindiği gibi M uham m ed'i "cin" çok ilgilendirm iştir. K ur’an'daki 72. sure,
"C in Suresi"dir. K endisiyle karşılaştığı anlatılan cinlerden uzun uzun söz edilir.
B aşka surelerde de "m elek-cin savaşları", "Peygam ber Süleym an" zam anında
"cin"lerin "ordu"ya "asker" olarak alınm ış oldukları, ayrıca ağır işlerde ve kimi
ustalık gerektiren alanlarda çalıştırıldıkları, kim ilerinin de "dem ir halkalara", y a
ni zincirlere v uruldukları... anlatılır.
"İnanm azlar", M uham m ed'e "m ecnûn" da dem işlerdir (bkz. Sâffât Suresi, 36.
ayet; Duhân Suresi, 14. ayet; N ûr Suresi, 51. ayet). Kur an da onun "m ecnûn" ol
m adığını duyurur (bkz. N ûr Suresi, 2. ayet; Tekvtr Suresi, 22. ayet). Öteki "pey-
g am b er'lere de inanm azların "m ecnûn" dedikleri bildirilir (bkz. H icr Suresi, 6.
ayet; Şuarâ Suresi, 27. ayet; Z âriyât Suresi, 39. ayet; Kam er Suresi, 9. ayet).
"M ecnûn", T ürkçem ize "deli" diye çevrilir. Asıl anlam ındaysa "cinlenm iş"
dem ektir. D uhân Suresi'nde, inanm azların M uham m ed'e "m uallem un m ecnûn"
dedikleri açıklanır. Bunun anlam ı "Cinlerin öğrettiği, cinlerden bilgi alm ış ki-
şi"dir. A rapçada "cin", "beş duyuya kapalı olan ruhsal varlıklar" anlam ındadır.
Bu kapsam içine, "m elekler ve şeytanlar" da girdiği için, "Her m elek bir cindir,
am a her cin, bir m elek değildir" denir. K im iyse, "m eleklerin tüm ü, birer cindir"
dem iştir. A m a genellikle (K ur an ve hadislerdeki anlatım lardan da kaynaklanm ış
olarak) şöyle inanılır; "Ruhsal varlıklar üç türlüdür: İyi olanlar. B unlar m elekler
dir. Kötüler, zararlılar. B unlar da şeytanlardır. İçlerinde iyi de kötü de bulunan
lar. B unlarsa cinlerdir ."1
D em ek ki, M uham m ed'e, "cin"lerle çok uğraştığı ve "cinlerden bilgi alma"
yoluna giden biri olarak görüldüğü için, inanm azlarınca "m ecnûn", yani "cinlen
m iş" denm iştir.
1 Bu paragraftaki bilgiler için özellik le bkz. Râğıb, el-M üfredât, "C-N-N" maddesi.
136
"Cin çıkarm a" eylem i için deli ya da saralı hasta dövülür. Kimi zam an bağla
nır, öyle dayak atılır. "Vur, ha v u r..."
H astanın dövülm esinin gerekçesi: "C inin çıkm am ak için direnm esi."
İslam dünyasının ileri gelen önem li "ulem a"sından İbn K ayyim i'l-C evziyye
(ölm. 1350), "cin"in kim i zam an "inatçı" (m ârid) olacağım , cini çıkarılacak has
tanın bunun için dövülm esi gerektiğini yazar .2 K ur'an'da da "şeytanın, cinin inat-
çılığı"ndan söz edilir (bkz. Sâffât Suresi, 7. ayet). Yine İslam ulem asından ve
önem lilerinden Takıyyuddin A hm ed İbn Teym iyye (ölm. 1328), "saralı bir hasta
dan cini çıkarm ak için, kimi zam an hastayı çok dövm ek gerekeceğini", kimi za
m an, örneğin "ayaklara vurulan sopa sayısının 300-400'ü bulduğunu" açıklar .3
- "H astanın cini çıkarılırken canı çıkarılm az mı bu denli dayakla?" diye bir
soru sorulabilir. "İslam ulem ası" bunun karşılığını da veriyor:
- "Hayır, hastanın canı çıkm az. Ç ünkü dayaklar, hastanın gövdesine vurulur
sa gerçekte o gövdeye değil, cinin gövdesine olur ve cini etkiler. Bu, birçok kim
senin önünde, deneyim lerle belirlenm iştir ."4
ibn K ayyim i'l-C evziyye, bir saralının olayında, "cin"le nasıl konuşulduğunu,
saralıdan çıkarılm ası için nasıl uğraşıldığını ve sonuçta nasıl başarıldığını bir ör
nek olarak anlatır .5 İslam dünyasında "allâm e (çok bilgili, ileri ölçüde bilgin)" di
ye nitelenen bu yazara göre, "saralı bir hastada K Ö TÜ RUH, yani CİN bulunm a
dığım savunarak tıbbi açıklam alar yapan düşünür ve doktorlar birer dinsiz ve câ
hild ir ".6 Ve Takıyyuddin İbn Teym iyye'ye göre de "cin çıkarm a, işi yapılan işle
rin en üstünü, en sevaplısıdır. Çünkü peygam berler de bu alanda uğraş verm iş
lerdir ."7
2 İbn K ayyim i'l-C evziyye, e't-Tıbbu'n-N ebevî, tahkik: Dr. Abdulmu'tî, Kahire, 1982, s .138.
3 Takıyyuddin İbn T eym iyye, İzahu'd-D elâle f i Um ûm i'r-Risâle, Mısır. 1369. s.48.
4 Takıyyuddin İbn T eym iyye, aynı yer; İbn K ayyim i'l-C evziyye, age, s. 138 ve ötekiler.
5 İbn K ayyim i'l-C evziyye, age, s. 137-139.
6 A ge, s. 136.
7 Takıyyuddin İbn T eym iyye, age, s.45.
137
Youtube: Tanrı Mı Varmış
M uham m ed'in Cin Ç ıkarm ası
8 İbn K ayyim i'l-Cevziyye, age, s. 136-137; Takıyyuddin İbn Teym iyye, age, s.45-47.
9 Ahm ed İbn Hanbel, M üsned, 4 /171, 17; Dârim î, Sünen, M ukaddime/4.
138
"İslam da boş inanç (hurafe) yoktur" derler. O ysa var olduğu bir gerçek. İşte
bir örnek: İslam da "BÜYÜ" ve "büyüyle insanların etkilenebilecekleri" inancı
var. H em de K ur'an'da ve en sağlam kabul edilen hadislerde:
B akara S u resin in 102. ayetinde, Babil'de, Hârût ve M ârût adlı iki m eleğe,
(gökten) büyüyle ilgili bir şeyler indirildiği, bu iki m eleğin "büyü öğrettikleri",
öğretilen büyüler arasında, "karıkocayı birbirinden ayıracak türden olanın da bu
lunduğu" anlatılır.
Ayetin anlam ı şöyledir:
"Süleym an'ın krallığına ilişkin olarak şeytanların söylediklerine uydular. O y
sa Süleym an kâfir olm adı. A m a şeytanlar kâfir oldular. Çünkü insanlara büyüyü
öğretiyorlardı. Ve Babil'deki iki m eleğe, H ârût ve M ârût'a indirileni. Bu iki m e
lek de, 'biz fitneyiz! kâfir olm a!' dem edikçe, kim seye (büyüyü) öğretm iyorlardı.
(İnsanlar), bu iki m elekten, K İŞİYLE K A R ISIN IN A R A SIN I AYIRAC AK LARI
TÜ R D E N (büyü) öğreniyorlardı. Onlar, T ann'nm izni olm adan kim seye zarar ve
rem ezler. K endilerine zararı olan, yararı olm ayan şeyi öğreniyorlardı. K esinlikle
bildiler ki, onu satın alanın A hirette bir payı yoktur. K arşılığında kendilerini sat
tıkları şey ne kötüdür. B ir bilebilseler." (B akara Suresi, 102. ayet.)
"B abil'de büyü öğretm enliği” yaptıkları bildirilen Hârût ve M ârût adlı iki m e
lek, büyüyü öğrettikleri herkese, "biz fitneyiz, kâfir olma!" diyorlarm ış. Yani
"uyarı"da bulunuyorlarm ış.
"Fitne"ye "sınav" anlam ı verilir. Ve buna dayandırılarak iki m eleğin "biz sı
nav olarak gönderildik" dem iş oldukları ileri sürülür. A slında "fitne", "bir şe
yin iyi kötü yönüyle ortaya ç ık m a sü d ır .1 B una göre büyü öğretm eni iki m elek,
"biz b irer gerçeğiz!" dem iş oluyorlar.
H er neyse, önem li olan, iki m eleğin, "büyü öğrettikleri"nin açıkça arılatılıyor
olm ası.
Ve öğretilen "büyü"ler arasında, "kan kocayı ayıracak türden" etkili olanının
da bulunduğunun açıklanm ası.
Bu arada, "büyünün etkisi" hangi türden olursa olsun, "Tanrı'nın dilem esi"ne
bağlanıyor. A m a bunun önem i yok. Çünkü bu, "büyü"nün resm en tanındığı ve
"etkisinin varlığının kabul edildiği" gerçeğini değiştirm iyor.
2000'e D oğru
2 Temmuz 1989, yıl 3, sayı 27
2 Buhârî, e's-Sahîh, Bed'ül-Halk/11, T ıb/47, 49: Tecrîd, hadis no. 1352. Ve öteki hadis kitapları.
3 M uhamm ed A li Sabunî, R evayiu'l-B eyân, 1/77, 80.
140
Bizim çevirim iz
"G örüyorum ki senin A llah'ın yalnızca senin şeyinin keyfini yerine getirm ek
için koşuyor ."1
* . *>iİl J J u * f i LAî» ( m ı ) — i \
İ>C 0>* ^ ür* ^ ' 1 l i J İ / j »£» " j* jjj'J !> ««iJ / 1 û » tSy^t
1 Buhârî, Tefsir/7; Tecrîd, hadis no. 1721; M üslim Rıdâ/49, 50, hadis no. 1464; İbn M âce, Nikâh/57,
hadis no. 200; Ahm ed İbn Hanbel, 6/1 3 4 , 158, 261.
2 Sahîh-i M üslim Tercüme ve Ş erh i'nin 7. cildinin 402. sayfasında Ahm ed Davudoğlu.
3 T ecrîd-i Sarih Tercem esi nin 11. cildi, 152. sayfası. Ord. Prof. Kâmil Mirâs.
141
142
2000'e D oğru
19 N isan 1987, yıl 1, sayı 16
K ur'an'daki "Tanrı", her zam anki gibi ant içerek açıklam a yapıyor:
- "And olsun ki biz, onların: 'O na (M uham m ed'e) bir insan öğretiyor kesinlik
le' dediklerini biliyoruz. Savlarını dayandırdıkları kim senin dili yabancıdır. B uy
sa (K ur'an), apaçık bir Arapça'dır." (Nahl Suresi, 103. ayet.)
B undan sonraki ayetlerde, "inanm ayanlar", korkutuluyor, "yalancı, iftiracı"
olarak niteleniyor ve "işkenceli bir ceza"yla cezalandırılacakları bildiriliyor.
Yukarıdaki ayette, M uham m ed'e öğreticilik ettiği söylenen kim senin, "Arap
olm adığı, yabancı olduğu" belirtiliyor.
-Y unanlı BEL'AM , Y A İŞ...
K im ilerine göre, M uham m ed'in öğretm eni, bir Yunanlı köleydi. B elam adın
da bir köle.
İbn A bbas anlatıyor:
"Peygam ber, M ekke'de köle olan birine öğretim de bulunuyordu. Yabancıydı.
Adi da B el'am ’dı. Peygam ber'in yanm a girişinde ve çıkışında putataparlar görü
yorlardı.' - M uham m ed'e (her şeyi) öğreten B el'am 'dır...' diye konuştular ."1
Ya da "Yaiş"ti üzerinde durulan köle. Bel'am için söylenen, Yaiş için de söyleni
yordu: "Yaiş, M uhammed'e öğretmenlik yapıyor" deniyordu .2
Ya da M uham m ed'e öğreticilik eden köle, C ebr'di .3
- Ya da Yemenli CEBR, Y ESSA R, A D D A S.
"H adram î'lerin iki genç köleleri vardı. Yemen halkından olan bu iki köleden
birinin adı Yessar, öbürünün adı C ebr'di" diye aktarılır. Bu kölelerin sahiplerinin
tanıklığı şöyle:
"Bizim iki genç kölem iz vardı. K endi dilleriyle kitaplarını okurlardı. P ey
gam ber de bunlara uğrar, durup bunları dinlerdi. İşte bunun için putataparlar,
'M uham m ed bunlardan ö ğ ren iy o r...' dediler .4
* Teori dergisinin Eylül 1991 tarihli 21. sayısında ' Muhammed'in Öğretmenleri" başlığıyla yayım
landı. Elim izdeki özgün metni yayım lıyoruz.
1 Taberî, Câm iü'l-B eyân, 14/119.
2 Bkz. age.
3 Bkz. age.
4 Taberî^ 14/119.
144
İm an Nereli?
145
Youtube: Tanrı Mı Varmış
- M uham m ed'e öğreten, İranlı Selm an'dır ya da (Selm an Fârisî).
K im ileri de, N ahl Suresi'nin 103. ayetinde sözü edilen "yabancı"nın, İranlı
Selm an olduğu görüşünde .9
Sonradan "M üslüm an" kim liğiyle ortaya çıkan ve M üslüm anlar arasında b ü
yük ün kazanan Selm an'ın, M uham m ed'le son derece sıkı bir ilişki ve işbirliği
içinde bulunduğu herkesçe biliniyor. "M üslüm an" olm ası, Selm an'a çok şey sağ
lam ıştır. En başta, özgürlüğü, yani "kölelikten kurtulm a"yı. Sonra da ünü, say
gınlığı ve m addi, m anevi çık arları...
- Ya da sözü edilen "yabancı", önce M üslüm an olup sonra İslam ı bırakan bir
"vahiy kâtibi"dir.
Bunu ileri sürenler de var .10
"Vahiy kâtib i”nin başına gelenler:
A dam önce "M üslüm an" olm uştur. Selm an gibi o da M uham m ed'le işbirliği
içindedir. A m a sonra ne olursa olur; bırakır İslam ı. Ve bir açıklam a yapar:
- "M uham m ed'e ben öğretiyordum . Ve benim öğrettiklerim K ur'an'a vahiy di
ye y azılıy o rd u ..."
Sonra adam öldü ya da öldürüldü. Ö lüsüne gelince: Bir türlü, göm üldüğü yer
de kalm ıyordu:
M uham m ed'in adam ları şunu yayıyordu:
- "Bu olay, 'Tann'nm gazabı’nm bir yansım asıdır. A dam Tanrı'yı çok öfkelen
dirdi. Şim di durum ortada. G öm ülüyor, toprak da kabul etm iyor, edem iyor, Tan-
rı'dan korkuyor. Onun için de kâfiri, m ezannın dışına fırlatıyor. 'İbret' alm ak ge
re k ..."
G erçekten de adam m ezarına göm ülüyordu; am a bir gün sonra, sabahleyin
bakılıyordu ki adam m ezarın dışında. Birkaç kez olm uştu bu.
M uham m ed'in arkadaşlarından Enes (M âlik Oğlu), çok sonra, şöyle anlata
caktır olayı: •
- "B ir adam vardı. N eccaro ğ u llan ’ndan. H ıristiyandı; M üslüm an olm uştu. B a
kara ve Al-i İm ran Surelerini okum uştu. P eygam ber’e de vahiy yazıyordu. Sonra
yeniden H ıristiyan oldu ve kaçıp H ıristiyanlara katıldı. 'Ben ne öğretip kendisi
için yazdım sa, M uham m ed yalnızca onu bilir, başka bir şey bitm ez' dem eye baş
lad ı ..." 11
Enes'in anlattığına göre, Tanrı adam a öfkelenm iş, boynunu kopararak öldür
m üş. H ıristiyanlar göm m üşler adam ı. A m a sabah bakm ışlar ölüsü ortada. Ve k e
fensiz. H ıristiyanlar, "M uham m ed ve adam ları kefenini soym uş, kendisini de iş
te böyle ortada b ırak m ışlar..." diye konuşm uşlar. A dam ı bir daha göm m üşler. Bu
kez biraz daha derince. E rtesi gün sabah yine aynı durum . Sonra aynı konuşm a
lar. Sonra yeniden ve daha derince göm m e. Sonra aynı durum ve aynı yorum lar.
146
A yetteki C ev ap
- "M uham m ed'e öğreten Tanrı değil, in san d ır..." diyenlere, ayette verilen ce
vap ne ölçüde doyurucu?
Cevap, yukarıda verilen ayetin anlam ında da görüleceği gibi şöyle:
1- M uham m ed'e öğrettiği söylenen kişi, A rap değildir, yabancı biridir.
2- K ur'an'sa apaçık bir Arapçadır.
3- Ö yleyse M uham m ed'e, sözü edilen kim se öğretm iş olamaz.
O ysa A rapçayı bilen yabancı biri de M uham m ed'e "eskilerin söylence-
si"nden, "Tevrat"tan, "Încil"den, başka "kutsal m etin"lerden birtakım "bilgiler"
verebilirdi. İleri sürülen de bu. M uham m ed, aldığı bilgileri, A rapça kalıplara d ö
küp kendi "üslubu" içinde sunm uş olam az m ıydı? K aldı ki "apaçık A rapça" diye
nitelenen K ur'an'da, Yunanca, Süryanice, İbranice, K o p tça... gibi dillerden bir
çok sözcük bulunduğunu, M üslüm an incelem eciler bile örnekleriyle yazıyor . 12
K ur'an'da bu denli değişik yabancı sözcüklerin bulunm ası da, "M uham m ed'e
yabancının (ya da yabancıların) bilgi verdiği, öğrettiği" yolundaki savı destekle
m ez mi?
M uham m ed'e bir "yabancı"nm ya da yabancıların yanında, bir ya da birkaç
A rap da öğretm iş olabilir.
- İslam için çok önem li bir kaynak "M üseylim e".
"M üseylim e", "M üslim cik" dem ektir. M üslüm anlar, onu küçüm sem ek için
böyle dem işler, ayrıca da "K ezzâb", yani "çok yalancı" dem eyi uygun görm üş
lerdir. M üslüm anların bir sövgüsüdür bu. A nlaşılıyor ki onun kendi adı "M üs-
lim "di. Bu adı taşım ış olm ası çok önem lidir. "İslam" ve "müslim" sözcüklerinin
kaynağına götürür niteliktedir.
M üslüm anlarca sövülen, aşağılanan bu kişiye, "Rahm an", "Yemame R ahm a
nı (Yemam eli Rahm an)" da deniyordu. Yani adam aslında böyle ünlüydü. Bu da
çok ilginç.
147
14 İbn İshak, Siyer, tahkik ve ta'lîk: M uhammed Hamidullah, Arapça, Konya, 1981, s.180, fıkra: 254.
15 Buhârî, e's-Sahîh, Kitabüt-Teyem m üm /6, c .l , s.89.
16 A ziz Günel, Türk Süryaniler Tarihi, Diyarbakır, 1970, s.46-48; Süyuti, el-İtkan, 1/180-184; doğu-
bilim ci Arthur Jeffery, The Foreign Vocabulary o f The Quran, Kahire, 1938, s. 12 ve ötekiler.
17 Sâbiîlik konusunda geniş bilgi için bkz. Eren Kutsuz-Turan Dursun, Saçak D ergisi, Şubat 1988,
sayı 49.
148
Teori
Eylül 1991, sayı 21
R am azanla birlikte M illi Gazete'de. yeni bir dizi başladı: M uham m ed'in İstih
barat Teşkilatı. Diziyi Ş. Ali M inaz hazırlam ış. Yazar 6. yüzyıl Arap Yarımada-
sı'nda kabileciliğin, kan davalarının ve huzursuzluğun egemen olduğu çağda, g a
rip ve saçm a sapan geleneklerin yaygın olduğunu vurguluyor; bu nedenle Pey-
gam ber'in M edine'de Site D evleti kurduğunu belirtiyor.
"Bu devleti yıkm ak Peygam ber'i bir avuç suda boğm ak isteyenler vardı. B un
lar M üslüm anlara karşı sıcak ve soğuk harbin her çeşidini uygulayarak m ücade
le veriyorlardı. Ben, rahm et Peygam beri olduğum kadar da savaş Peygam beri
yim diyen sevgili Peygam ber ise, îslam düşm anlarıyla en güzel şekilde savaşı
yordu. Peygam ber'in kurduğu İslam D evleti'nin sınırları 10 yılda 2 m ilyon kilo
m etrekareye ulaştı."
Ş. Ali M inaz şöyle devam ediyor:
"A llah'ın Resulü 23 yıllık M ekke ve M edine hayatında düşm anla, şer ve ege
m en güçlerle m ücadele etm enin en m antıklı ve en güzel örneğini veriyor."
B öylece Peygam ber haber alm a ve casusluk teşkilatını çalıştırarak, kutsal sa
vaşında çok sayıda insanın kanının dökülm esine engel oluyordu.
Bu yazı dizisinde yazar, M uham m ed'in İstihbarat T eşkilatı'nın üyelerini ta
n ıtıy o r ve "Bu üyelerin bir kısm ının hayatını heyecan ve ibretle okuyacaksınız"
diyor.
150 Mı Varmış
Youtube: Tanrı
A m r ve arkadaşı M ekke'ye yaklaştılar. Am r, arkadaşına "Selem e, şim di doğ
ru Ebu Süfyan'a gidiyoruz. İşini bitiriverelim hem en" dedi. Selem e cevap verdi:
"Amr, sabırsızlanm a. Buraya kadar gelm işken Kâbe'yi de ziyaret edelim ; İkişer
rekât nam az kılalım . Sonra işim izi h alled eriz..." Bu fikir cazip gelm işti. Doğru
K âbe'ye gittiler. Fakat Süfyan'ın oğlu M uaviye, Am r'ı tanıyınca oradan uzaklaşıp
M edine'ye dönm ek zorunda kaldılar. Yolda M ekkeli iki kişiyle karşılaştılar. O tu
rup sohbet ettiler. B unlar M ekkeliler tarafından M edine'ye gönderilen casuslardı.
A m r birini öldürdü. Ö bürünün ellerini bağlayıp M edine'ye getirdi. R esulullah'a
gidip olayı anlattı.
H icret'in 2. yılı M ekke'deki casus M edine'ye bir haber gönderdi. H aber görü
nürde pek önem li değil: "M ekkeli putperestler Şam 'a büyük bir kervan gönderi
yor." A m a haberin altında büyük bir u yan olduğu anlaşılıyordu. M ekke'deki ca
sus bu kervandan elde edilecek gelirlerle silah alınıp asker kiralanarak M üslü-
m anlara saldınlacağına işaret ediyordu. K ervan Şam 'a bu am açla gönderilm işti.
Resululiah haberi alır alm az hem en harekete geçti. Önce kervanın gözlenm esi
için iki izci görevlendirdi. Bu izciler Talha ve Said bin Zeyd idi. İki izci, kavuru
cu çöl sıcağında gece gündüz dem eden günlerce yürüdüler; sonunda kervanı ya
kaladılar. U zaktan uzağa izlem eye başladılar onu. Topladıkları bilgileri de bir h a
berciyle gizlice R esulullah'a bildirdiler. Bu kervan takibi Bedir Savaşı sırasında
İslam için sürdürülen soğuk savaşın bir parçasıydı.
Ebu Rafi ilk M üslüm an olanlardandı. M ekke'ye M ısır’dan getirilm işti. Pey-
gam ber'in am cası A bbas'ın kölesiydi. A bbas'ın im an etm ediği sıralarda evinde iki
m üm in vardı. Biri hanım ı Lübabe, öbürü bu Ebu Rafi. İkisi de gece gündüz çalı
şıyorlar, çevrelerinde İslam ın yayılm ası için m ücadele veriyorlardı. G örüp d u y
duklarını da hem en R esulullah'a iletiyorlardı. H aber alm a teşkilatının önde gelen
elem anlarıydılar.
M ekke C asusu
151
Youtube: Tanrı Mı Varmış
deler. Bedir'in öcünü m utlaka alm alıyız diyorlar. Sayıları 3 bin k ad a r..." Pey
gam ber hem en M edine'ye döndü ve gerekenler yapıldı.
Yahudi K abilesi'nin ileri gelenlerinden K a'b bin Eşref, hem zengin hem edip
ti; bu iki gücünü sürekli İslam a karşı kullanıyordu. Ö zellikle Bedir S avaşından
sonra, ateşli şiirleriyle K ureyş'lileri coşturup kışkırtıyordu. "M üslüm anlardan in
tikam alın, ben arkanızdayım " diyordu. A m a yaptıklarından M edine habersizdi.
İşte yine M ekke Casusu sahnede. H em en bir haberci kiraladı. Yahudi şairin yap
tıklarını bir bir anlatan m ektubu, R esulullah'a postaladı.
Yıl M iladi 627, aylardan O cak, M edine 10 bin kişilik düşm an ordusu tarafın
dan kuşatılm ış. A ncak m ücahitler kentin çevresine hendek kazdıkları için, bir
türlü içeri girem iyorlar. M edine'de "K ureyza oğullan" diye bilinen Y ahudiler de
kenti savunm ak için M üslüm anlarla anlaşm a yapm ışlardı. Peygam ber, onların
anlaşm ayı bozduklarını; dahası düşm anla gizlice anlaştıklarını haber aldı. D urum
çok nazik ve tehlikeliydi. D üşm an bütün gücüyle üç bin M üslüm ana saldırırken,
Yahudiler de içerden, arkadan vuracak. Tam o sırada Eşça kabilesinden biri çıka
geldi. M üslüm an olm ak istediğini bildirdi. Bu kişi Nuaym îbni M esud'du.
N uaym 'ın yapacağı iş konuşuldu ve A llah Resulü ona "Nuaym! Savaş bir çe
şit plan ve hile yapm a sanatıdır. Sen de bizim için bir hile yap bakalım " dedi. N u
aym hem en göreve başladı. İki tarafı birbirine düşürecek bir plan hazırladı. Müs-
lüm anlar için büyük bir tehlikeyi önledi.
H endek S av aşın d a M edine'nin kuşatılm ası 20 gün sürdü. D üşm anın yiyecek
sıkıntısı çektiği ve m oralinin çok bozuk olduğu haberleri geliyordu. Resulullah
bir toplantı yaptı. M üşriklerin arasına bir casus gönderm ek istedi. "Huzeyfe! Git
M ekke, M üslüm anların gözünde tütm eye başlam ıştı. Herkes doğup büyüdü
ğü o kenti özlüyordu. Sonunda Peygam ber'den buyruk çıktı: "H azırlanın, Kâbe'yi
tav af için M ekke'ye yürüyoruz."
Hicret'in 6. yılının sonlan Peygam ber 1 500 sahabeyle birlikte M ekke'ye doğru
yola çıktı. M ekkeli m üşrikler haberi almışlardı. "Ölürüz de M üslümanları kente
sokm ayız" diyorlardı. Peygam ber’in önceden M ekke'ye gönderdiği casus da, ge
rekli haberlerle geriye dönmüştü. Bu casus Bişr İbn-i Ka'b idi. Onun getirdiği ha
berler üzerine Rahm et Peygamberi, yeni strateji saptadı. Ordunun hedefini değiş
tirdi; yolun sağ yanındaki bir tepenin arkasına doğru ilerlemesini buyurdu.
Böylece Bişr, ani bir baskını ve M üslüm anların bu baskında telef olm alarını
önlem iş oldu.
H icret'in 11. yılında İslam dünyasının bazı yerlerinde yalancı peygam berler
türedi. Bunlardan biri de Yemen bölgesinin San'a kentinde oturan Esved-i An-
si'ydi. Esved tam anlam ıyla bir hokkabazdı. Z orba ve zalimdi. Soytarıca hareket
leriyle "B ana da m elekler gelip haber veriyor" gibi saçm a sapan sözleriyle, ne
gariptir ki, çeveresine adam toplam ayı da becerm işti. Ü zücü haber M edine'ye g e
lince, R esulullah hem en gerekli önlem leri aldı. Bu küstah zorbanın ortadan kal
dırılm asını buyurdu. Bunun için Firuz Bin D eylem ’i görevlendirdi. O da kendisi
ne iki yardım cı seçti. Yalancı peygam bere yaklaşm ak, m uhafızlarını aşıp onu öl
dürm ek çok güçtü. Firuz bu işi ustaca halletti. Esved'i, hanım ı Azade'ııin yardı
m ıyla yatak odasında boğarak öldürdü.
2000'e Doğru
15 M ayıs 1988, yıl 2, sayı 21
153
Youtube: Tanrı Mı Varmış
Youtube: Tanrı Mı Varmış
İS L A M IN İB A D E T K A Y N A Ğ I:
G Ü N E Ş K Ü L TÜ
Bu raporla yıllar önce tanıştım . Şim di ilk yayına sunan ve değerlendiren kişi
olm anın coşkusunu taşıyorum .
Ya Ö tekiler?
B irinci rapor, ikinci rapor, üçüncü rapor nerede? N erede dördüncüsü, beşin
cisi, akıncısı? Ve nerede yedincisi, sekizincisi, dokuzuncusu? D aha da var:
O nuncusu, on birincisi, on İkincisi, on üçüncüsü. Belki de on dördüncüden
sonrası da vardı. A m a on dördüncüye k ad ar bulunduğu kesin. Yoksa bu rapor
için "14. Rapor" den ir m iydi? Peki nerede öbürleri? "14. R apor", C um hurbaş
kanlığı arşivinde. H er nasılsa kalabilm iş. Ö bürlerinin de burada bulunm ası d o
ğaldı. D ahası gerekliydi. A m a ne bu "doğal"lık, ne de bu "gerek"liiik o rapor
ların bu arşivde bulunm asına yetm iştir. H iç değilse sorulm ası da doğal değil
m i? N erede M ayatepek'in A tatürk'e gönderdiği kesin olan öteki raporlar? E ğer
A tatürk'ün arşivine önem verilm işse, eğer bu arşivdeki belgeleri kim i eller çe
kip alm am ışsa, b unlar k im ilerinin keyfine ya da çıkarına uygun biçim de yok
edilm em işse, yağm alanm am ışsa, alınıp satılm am ışsa... N erede bu raporlar?
E vet, neredeler? Yok, yok, yok. "Var" diyen varsa, beri gelsin, açıklasın, an lat
sın. Ve aydınlatsın araştırm acıları.
"A raştırm acılar" ... Bunlar, asıl yetkilileri, tepede bulunanları ilgilendiriyor
m u dersiniz? A raştırm acılar, hele sıradan olanlar ya da sıradan görülenler, ilgili
lerin ölçülerine uyabilecekleri kesin olm ayanlar o kapıları açabilirler m i? Ö rne
ğin, A tatürk'e ait elyazm aları arşivinde bulunan, R uşeni'nin son derece önem li ki
157
O rta A sya 'd a ki ecdadım ız gibi G üneş K ültüne sâlik olan M eksika y e rlile ri
nin G üneşe tazim a yinlerini ne suretle ya pm akta oldukları ve E zan, A b dest ve
secde gibi m üslüm anlığa aid oldukları zan olunan hususatın m üslüm anlığa g ü
neş dininden girdiği ve İslam dininde vazıh bir m anası olm ayan secdenin G ü
neş K ültünde çok derin bir m anası olduğuna ve saireye dair m ühim m alum at
ve izahatı havi rapor.
En başta, böyle sunuluyor rapor.
"Güneş Kültü" deniyor.
"Kült" (Alm. kult, Fr. culte, İng. cult) nedir?
Prof. Dr. Sedat Veyis Ö rnek şöyle tanım lıyor:
"Yüce ve kutsal olarak bilinen varlıklara karşı gösterilen saygı, onlara tapınış ."1
K ısaca "tapım" denebilir.
Ö yleyse "güneş kültü", "güneş tapım ı" demektir.
Rapor, İslam m öz ibadetleri olduğu sanılan ibadetlerin, gerçekte hangi kay
naktan geldiğini örnekleri ve kanıtlarıyla sergiliyor. Bir bir..!
İlk kez yayım lanacak olan bu raporu, eksiksiz, olduğu gibi yayım lam adan ön
ce bir-iki nokta üzerinde duralım:
158
İki Yol
159
160
K ur'an'da "Sâbiîler"den söz edilir. Bunlar, "kitap ehli" arasında yer alır:
- B akara S u resin in 62., M âide Suresi'nin 69. ve Hac Suresi'nin 17. ayetlerin
d e ...
İşte B akara suresi'nin 62. ayeti:
161
162
5 M usâ İbn M eym un, D elâletu'l-H âirîn, Arapça, yayım layan Prof. Dr. Hüseyin Atay, İlahiyat Fa
kültesi Yayınları, Ankara, 1974, s.584-595.
6 İbn M eym un, aynı kitap, s.585.
7 Ayrıca bkz. İbn N edim , e l F ihrist, Arapça, Beyrut, s.442-456, Prof. Dr. Philip Hitti, Tarihu S u ri
y e ve Lübnan ve F ilistin, Arapça, s. 155 ve öt.; Dr. M uhamm ed Cabir Abdulâl, F i'l-A kâid ve'l-Ed-
yâ n , Arapça, Mısır, 1971, s.85 ve öt.; M uhamm ed Abdulmuid Han, el E satiru 'l-A rabiyye Kahle'l-
İslâm , Arapça, Kahire, 1937, s. 110 ve öt.; Prof. Dr. N eşet Çağatay, İslam Ö n cesi A rap Tarihi, İla
hiyat Fakültesi Yayınları, Ankara, 1971, s.142 ve öt.
8 Kurtubî, tefsir 1/370.
9 H idaye, Arapça, 2/290; M ecmaul'l-Enhür, Arapça, 1/267.
163
16 4
D ikkat edilm eli: Güneş bir yere geldiğinde bir nam az, bir başka yere geldi
ğinde bir başka nam az, doğm ası yaklaştığında bir nam az, battığında bir başka na
m az kılınır. Oruç da, güneş ışınları yokken (tanyeri ağarm adan önce) tutulur, gü
neş batınca bozulur. Yine oruç, hadisteki buyruğa göre, "ay görülünce (ram aza
nın başında) başlar, ay görülünce (izleyen ayın başında) bitirilir (bayram edilir)."
Ay 29 çekerse ram azan orucu 29, ay 30 çekerse ram azan orucu 30 gün olarak tu
tulur.
G üneş ve ay kültlerinde ("Sâbiîlik"te) de bu ibadetler böyledir, güneşe ve aya
göre düzenlenm iştir. Bu da, İslam daki ibadetlerin nereden kaynaklandığını çok
açık biçim de ortaya koyan kanıtlardandır.
Şu ayete bakın:
"G üneşin K aym aya-K ıpırdam aya Başlam ası Zam anı
ve N edeniyle N am aza Başla"
165
Youtube: Tanrı Mı Varmış
Ayette, bir "dülûkü'ş-şems" deyim i geçiyor. Bunun sözlük anlamı, "güneşin kı
pırdam ası (delk'ten) ve kayması"dır. Bu deyim in başında da bir "li" yer alıyor. Bu
"lâm" ile "vakit" ve "neden" bildirilir. D olayısıyla, bu "lâm" için K ur’an yorum cu
ları ve dilbilim cileri "sebep lâmı", "vakit lâmı" derler. Yani bu "lâm" ile "vakit" ve
"neden" bildirilir. Dolayısıyla, bu "lâm "dan, "nam az"lann, "hangi zam an" ve
"hangi neden"le kılınacağı bildiriliyor. Fıkıhta da bu hüküm çıkarılır. F. Râzî, bu
ayet nedeniyle, "Üçüncü M es'ele" anlam ındaki başlık altında şu bilgiyi veriyor:
Jy j f * jw( m a b ı)
O— * > V*' J - A » > v -M ^ ^ J l J y u l t ‘l ; ^ U H ¿Kj
Bu A rapça sözlerin anlam ı şudur:
"V âhidî şöyle diyor: 'Li dülûki'ş-şem si'deki lâm, ecl ve sebep (neden) lâmıdır.
B u böyledir çünkü, nam az güneşin kaym asıyla vâcib (farz) olur. Öyleyse nam az
kılana, nam azı yerine getirm esi, güneşin kaym aya başlam ası nedeniyle gerekli
(farz) olm uştur."10
H er şey çok açık değil mi?
Demek ki tem el İslam kaynaklan da, "namaz"ın, "güneşin kıpırdamasına-kay-
m aya başlamasına bağlı olarak" insanlara "buyrulduğu'nu kabul ediyor. "Güneş
K ültü"nün, yani "Güneş Tapımı"nın bunda rol oynam adığı söylenebilir mi?
O rucun "farz" olduğunu ve nasıl yerine getirilm esi gerektiğini bildiren ayet
ler, Bakara Suresi'nin 182'den 187'ye değin olan ayetleri de, oruç ibadetinde
"ay"ın ve "güneş"in rol oynadığım dile getirir niteliktedir. Ö rneğin, 185. ayette,
"sizden kim AY'a tanık olursa (ayı görürse, aya, ram azan aym a erişirse) hemen
oruç tu tsu n ..." deniyor. 187. ayetinde de orucun, "Tan yerinde ak ipliğin kara ip
likten ayırt edildiği", yani "tan yeri ağardığı" zam andan önce başlayıp, "g ec e'y e
dek süreceği, yani "güneşin batm asıyla sona ereceği" bildirilir.
Şöyle bir soru sorm ayın:
- Peki kutuplarda, gecenin ve gündüzün günlerce, aylarca sürdüğü, örneğin
altı ay gece, altı ay gündüz olduğu yerlerde oruç nasıl tutulacak?
Böyle bir soru sorm ayın, çünkü "Aklı ve bilim i dine araç yapan güruh", bir
takım yorum lara çabalam ış olsalar da, kim se bu konuda doyurucu bir cevap ve
rebilm iş değildir. Ve siz de kim seden doyurucu bir karşılık alam azsınız.
"İbadet"lerin "güneş" ve "ay"a göre düzenlendiği ve düzenleyicilerinin de
"gündüz"ün, "gece"nin o denli uzun olduğu yerlerde yaşam adıkları, öyle durum
lar olabileceğini bilem eyecekleri göz önünde tutulduğundaysa, sorunun karşılığı
kendiliğinden ortaya çıkm ış olur. "İlkel insan"lar, "Güneş Tapım ı"nın, "Ay Tapı-
m ı"nın kurucuları ve inanırları dünyanın o yörelerini, yani gündüzün ve gecenin
o denli uzun olduğu kesim lerini nereden bilebilirlerdi?
10 F. Râzî, e't-Tefsirü'l-Kebir, 21/26.
166
Youtube: Tanrı Mı Varmış
K ur'an'da, İbrâhim Peygam ber'in de "Y ıldız"a, "Ay"a ve
"G üneş"e "Tanrım" Dediği Belirtilir
En'âm Suresi'nin 76, 77 ve 78. ayetlerine göre, İbrâhim, "yıldız"ı görür, "yıl-
dız"a; "ay"ı görür, "ay"a; "güneş"i görür "güneş"e "tanrım ” der. Bu gök cisim lerin
den "güneş"i daha büyük ve daha parlak görünce, "Tanrım budur işte, bu daha bü
yüktür" diye konuşur. Ne var ki "Tanrı" dedikleri yerlerinde kalm ayıp batınca, bun
lara "Tanrı" dem ekten vazgeçer. Ö nce "yıldız"dan, sonra "ay"dan, sonra da "gü
neş "ten vazgeçer İbrâhim. A rtık bunlan "Tanrı" saymaz ve "asıl T ann"ya döner.
K ur'an, İbrâhim 'in ”Tanrı"yı nasıl arayıp bulduğunu kendince anlatırken çok
önem li bir ipucunu da açığa vuruyor: D em ek ki, İbrâhim de, süresi ne olursa ol
sun; "yıldız”a, "ay"a ve "güneş"e "Tanrım" demiştir. Sonradan "vazgeçtiği"yse
K ur'an'ın "iddia"sıdır. İstediği sonuca ulaşm ak için bu savda bulunm ası doğal.
Ayetlerin anlattıklarına bakılacak olursa, İbrâhim'in sözü edilen gök cisimlerini
"Tanrı” saym a olayı, bir gün içinde olup bitmiştir. O ysa akla, mantığa vurulursa bu
nun olabilirliği yok. İbrâhim bu gök cisim lerine, biraz düşünm eye başladığı zam an
"Tanrım" demiş olabilir. Diyelim ki erginlik çağ ında... Peki bunlara "Tanrım" de
diği "gün"den önce, "yıldız"ı, "ay"ı ve "güneş"i hiç görmemiş midir? Bu, nasıl ile
ri sürülebilir? Olay, olup bitmişse, bu bir evre içinde olmalı.
Kaldı ki, İbrâhim'in "yıldızlar"ı ve o zam anlar birer yıldız sayılan "güneş"i, "ay"ı
birer "Tann" saymaktan "vazgeçtiği"ne ilişkin değil; yıldız, ay ve güneş tapımcıla-
nnın, yani "Güneş K ültü'riün, "Ay Kültü "nün, bir başka deyişle "Sâbiîlik" dininin
inanırlarının peygamberliğini yaptığına ilişkin "kayıt"lar ve "aktarma"lar vardır.
 l-i İm rân Suresi'nin 65., 66., 67. ve 68. ayetlerinde, İbrâhim 'in "Yahudi" mi,
"H ıristiyan" mı, yoksa "m üslim" m i olduğu tartışm ası yer alıyor ve kesip atılıyor:
- "İbrâhim ne 'yahudi’ydi, ne de 'hıristiyan'dı. O, bir 'h an if ve 'm üslim 'di.”
A rdından da İbrâhim 'e en yakın olanların, M uham m ed ile inanırları olduğu
ileri sürülüyor.
G erçekten de, İbrâhim paylaşılam ayan bir "peygam ber". Ö zellikle Y ahudiler
le M üslüm anlar paylaşam ıyor. Y ahudiler de, M üslüm anlar da onu kendi "ata"la-
rı sayıyor.
Eğer sözü edilen İbrâhim tarihte yaşam ışsa, yazılanlara, araştırm alara ve ak-
tarılagelenlere bakılarak rahatlıkla şu söylenebilir:
İbrâhim , bir "sâbiî"ydi ve Sâbiîlik dininin "peygam ber" diye inandığı bir ki
şiydi.
167
Youtube: Tanrı Mı Varmış
Kur'an ve hadis yorum cularından kimileri, kim i hadisler, İbrahim'in toplumu-
nun "Sâbiî" olduğunu, am a onun, bu toplum la savaştığını, onlan "doğru yol"a ça
ğırmak ve sokmak için "peygamber" olarak gönderildiğini ileri sürerlerse de bu,
öteden beri alışılagelen bir yutturmacadır. M üslüm anların uydurmasıdır. Nice ya
lan ve uydurm alar arasında bu da sergilenir. İbrâhim ile "Sâbiîler"in ayn ve birbir
lerine "karşı" olduğu ileri sürülüp işlenir. B ununla birlikte çıkarlarının da gereği
olarak İslam ı savunm ak için kalem lerini ve olanca güçlerini kullanan M üslüm an-
lardan birçokları da, Sâbiîlerin, İbrâhim'e, "peygamber" olarak inandıklarını belirt
m ekten kendilerini alamazlar. Bunlardan, ilahiyatçı (tefsir hocası) Prof. Dr. İsmail
C errahoğlu şunlan yazar: "Sâbiîler, Âdem , İbrâhim, Musa, Yahya gibi peygam ber
lere gönderilm iş olan kitapların suretlerine sahip olduklarını söylerler..." 11 İbn
N edim 'in E l Fihrist'inde "Haniflerin" bir "kitab"mdan, öteki kitaplar gibi bu kita
bın da A rapçaya nasıl çevrildiğinden söz edilirken, "Hanifler" şöyle tanıtılıyor:
v JûH
kil ıı i* - •
fi* ' ^ 1^ /Y w f
J jn j V 1¿ ^ ,..^ .1.
dr 0**1 1 ¿ r'
11 Mayatepek'in raporundan sonra, bkz. Cerrahoğlu'nun "Kur’an-ı Kerim ve Sâbiîler" başlıklı yazı
sı, s. 111.
168
B uhârî ve M üslim 'in "e's-Sahîh"lerinde de yer alan, M uham m ed'in ilk zam an
larda, "Sâbiî" diye tanındığını açıklayan hadis anlatım larına, aktarm alarına tanık
oluyoruz:
İşte bir-iki örnek:
^ W) * - İ 'J » ) J j  .Ü l ^
- Bu parça, B uhârî'nin yer verdiği bir hadiste yer alıyor .13 Ve altı çizili yerle
rin Türkçesi şudur:
"(Peygam berin arkadaşlarından iki kişi b ir kadınla konuşuyorlar:)
- Haydi yürü gidelim! dediler.
- N ereye? diye sordu kadın.
- Tanrı'nın Elçisi'ne diye karşılık verdiler.
- H aa şu kendisine "sâbiî" denen kim seye m i? diye sordu kadın.
- Evet, işte o senin söylediğin kim seye diye karşılık verdiler."
12 Ömer Nasuhi Bilm en. K u r a n ı K e rim ’in Türkçe M eali  lisi ve Tefsiri, İstanbul, 1/63.
13 Buhârî, e ’s-Sahîh, Kitabu't Teyem m üm /6, c .l , s.89.
169
Youtube: Tanrı Mı Varmış
• ¡¿ a & c ^ 'L 3 û . > i i i a a > ‘ £ ¿ j f e =ç j i •• 4
"jfT , ı > Q lt • £ j ü . :3 S . tü > C j 2 ^ j> f c »
- Bu parçanın bulunduğu hadise, hem B uhârî, hem M üslim yer verir . 14 Türk-
çesi de şudur:
"D edim ki: 'Şimdi sen bana izin ver de ben gidip şu adam a (M uham m ed'e) bir
bakayım ' dedi. (Ebu Zerr.) Ve anlattı: 'M ekke'ye gittim. H alkından güçsüz bulup
gözüm e kestirdiğim bir kişiye yanaşıp: Şu sizin S â b iî diye çağırdığınız kim se ne
rede? diye sordum . O kişi beni (halkına) işaretle göstererek: İşte bir Sâbiî (daha)!
dedi. Bunun üzerine, vâdi halkı, kesek ve kem iklerle üzerim e üşüştü."
İlk zam anlar "M üslüm an" olanlara da "Sâbiî" deniyordu. H adislerde bir olay
aktarılır:
B irçoklarına yapıldığı gibi C ezîm e halkına da baskı yapılarak tüm ünün M üs
lüm an olm aları istenir kabileden. Baskıyı yapan, zorbalığı ve zulm üyle ünlü, Ha-
lid İbn Velid'dir. Cezîm eoğulları da ister istem ez İslam ı kabul ederler. A m a
"M üslüm an olduk" dem eyi becerem ezler de, aynı anlam a geldiğine düşünüp,
"Biz de Sâbiî olduk, Sâbiî olduk" derler. H alid'se bunu yeterli bulm az, kılıca sa
rılıp kim ilerini kılıçtan geçirir, kim ilerini de tutsak alır.
(6V - A* ) —'V 4 Si v—
t
14 Bkz. Buhârî, e's-Sahîh, Kitabu’l-M enâkıb/6, c.4, s .158-159; Tecrîd-i Sarih, hadis no. 1436; M üs
lim , e's-Sahîh, Kitabu Fedâili's-Sahabe/132, hadis no. 2 473, c.2, s.1919-1920. Hadis, M üslim'de
daha geniş yer alır. Buradaki parça, M üslim'in metninden alınmıştır.
170
15 Buhâri, e's-Sahîh, Kitabu'l-M eğazi/58, c.5, 107, B u h âri'nin başka bölümlerinde de var. Ayrıca
bkz. Tecrîd, hadis no. 1636.
171
Youtube: Tanrı Mı Varmış
K ur'an'da yer aldığı görülen tem el, anahtar sözcüklerden Süryanice olanlar
arasında şunlar da var:
"A llah", "R ahm an", "K ur'an”, "Furkan", "kitab", "melek", "insan", "Âdem ",
"H avva", N ebi (peygam ber)", "savm (oruç)", "salat (nam az, dua)", "âlem "...
Bunlar Süryani kaynaklarda belirtildiği gibi, M üslüm an yazarların, örneğin Sü-
yuti'nin ünlü kitabı el-İtkan'ı gibi kaynak kitaplarında da yer alır .16
K ur'an'daki tem el ve anahtar "inanç, ibadet sözcükleri"nin Sâbiîlik kay n ak
lı oluşu, "İslam "m yapısını oluşturan neler varsa, tüm üne yakın bir kesim inin,
kaynağını "G üneş Kültü" ağırlıklı S âbiîlik'ten aldığını ortaya koyan k anıtlar
dandır.
- Tersine, İslam Sâbiîliği etkilem iş olam az m ı? İnanç ve ibadetlerdeki benzer
liğin bundan ileri geldiği düşünülem ez mi?
B ir yutturm aca olarak bunu ileri sürm üş ve savunm uş olanlar vardır kuşku
suz. Ve olacaktır da.
A m a bu, olanaksız. Ü zerinde yeterince düşünülüp, araştırm alara, verilere de
bakılarak değerlendirm e yapılırsa, asıl kaynağın İslam olam ayacağı kolayca an
laşılır.
"Y ıldız Tapım ı", "G üneş Tapım ı", "Ay Tapımı" ve
B unlardan O luşan "Sâbiîlik", D inlerin En Eskisidir
16 A ziz G ünel, Türk S üryaniler Tarihi, Diyarbakır, 1970, s.46-48; Süyuti, el-İtkan, 1/180-184. D o-
ğubilim ci Arthur Jeffery de The F oreigen Vocahıüary o f The Qura'an adlı kitabında, Kur'an'ın
yabancı dil kaynaklarım gösterirken Süryaniceyi de gösterir. Bkz. Kahire, 1938, s. 12. Yazarın
verdiği örnekler arasında, Süryanice kaynaklı olarak K u ran a geçm iş birçok tem el sözcük görü
lür. G eniş bilgi için bu kitaptaki listelere ve çeşitli açıklamalara bkz.
172
173
Youtube: Tanrı Mı Varmış
değişm iş ya da değiştirilm iş olabilir m i? Kim ler, nasıl değiştirm iş ya da bozm uş
olabilirler? Vardıysa, aslına neden hiçbir yerde rastlanam ıyor? Y itirilm işse neden
toplum lar yitirdiklerini hiç anım sayam ıyorlar?
A yrıca şu da sorulabilir:
H icr Suresi'nin 9. ayetinde, Tanrı'ya şöyle söylettirilir:
"K uşkusuz 'zikr'i (K ur'an'ı) biz indirdik. O nu kesinlikle koruyanlar da biziz."
D em ek ki Tanrı kendi indirdiğine "sahip çıkıyor" ve onu koruyor. A nlatılan bu.
Peki öteki ”kitap"ları da indirdiğine göre, onlara niçin sahip çıkm am ış ve onları
neden korum am ış? O nlar da kendi kitabı değil miydi?! Sonra "düzeltici" olsun
diye İslam ı gönderm ek için onca yüzyıl niye beklem iş?
Tabii, "Tanrı'nın hikm etinden sorulm az" denir, konu kapatılır bu gibi durum
larda. K açm a yolu.
K uşkusuz her şeyde değişm e olur. İnançlarda, dinlerde d e ... İslam da da ol
m uştur ve olacaktır. B öyledir diye "yeni bir din" geleceğini kabul eder m i İslam?
D eğişm e ve gelişm eler olur, am a birtakım tem eller, yazılı belgeler kalır d a ... n a
sıl ki en ilkel dönem lerden, binlerce yıl öncesinden birçok ”kalıp"lar, "boş
inanç"lar bugüne dek sürüp gelmiştir. "M elek", "cin", "şeytan", "cennet", "cehen
nem ", "kader", "ecel"... türünden inançlar böyle sürüp gelm em iş midir? Bunlar,
kitlelerin tapınm a geleneklerinde, "kutsal m etiri’lerinde, "kutsal kitap"larında, şu
ya da bu kitapta, yazıda, yazıtta, yerleştiği kafalarda, dillerde yaşayıp gelm işler
d ir yazık ki. Akıl ve bilim in, "ırzına geçilm em iş" olanı, bunlara zam an zam an öl
dürücü darbeler vurm akta. A m a karanlığa karşı aydınlık yeterli değil. Şim dilik.
Ç ıkarcılar, politikacılar da, tarih boyu en etkili rol oynam ış olan bu silahı ellerin
den kaçırm ak istemiyorlar. K ullandıkça kullanıyorlar...
K ısacası, Sâbiîlikteki inançlar da, kendinden öncekilerden kaynaklanm akta.
K urum laşm ış ya da daha kurum laşm am ış olanlardan, "totem cilikken, "canlıcı-
lık"tan (anim izm ) nice yansım alar olm uştur bu dine. Çeşitli süreçler, gelişm eler,
değişm eler iç in d e ...
A m a, Yahudilik, H ıristiyanlık ve İslam gibi dinler söz konusu olunca, temel
kaynak "S âbiîlik”tir. D em ek istenen de bu, gerçek de bu.
174
175
176
- İslam a gelince. İslam ın önünde daha bol ve hazır kaynak var. Sâbiîliğin
inançlarını, ibadetlerini, tapınm a biçim lerini ve Sâbiîlik kaynaklı öteki yansım a
ları, hem doğrudan asıl kaynağından, yani Sâbiîlikten, hem de H ıristiyanlıktan,
Y ahudilikten (daha çok da bu sonuncusundan) almıştır. Başta Peygam berleri ol
m ak üzere M üslüm anlar, hem en her dalda, topladıkça toplam ışlardır bu çevreler
den. A lıp kendilerine, İslam a mal etm işlerdir. Alıp yararlandıkları kaynakları da,
ellerinden geldiğince yok etm e çabasını gösterm işlerdir. Birçok kitap, kütüphane
yakm ışlardır. H alife Ö m er'in "İskenderiye K ütüphanesi"ni nasıl yaktırdığını
anım sayın . - 7 B urada, bugün de kitap yakm a alışkanlığının, kaynak yok etm e g e
leneğinin nasıl sürdüğü açık seçik sergileniyor.
K ısacası, Sâbiîliğe, daha önceki ilkel inançlar, tapınm alar kaynaklık etmiştir.
Sâbiîlik ise, tarihin derinliklerinden taşıyıp getirdiği binlerce yıllık bu inançları,
yeni biçim ve kalıplar içinde yoğurarak ve yenilerini de ekleyerek, kendisinden
sonraki "din"lere, Yahudiliğe, H ıristiyanlığa ve M üslüm anlığa boşaltm ıştır. "G ü
neş T apım ı"ndakilerle, "Ay T apım ı"ndakiler ve başka gök cisim leri için oluştu
rulm uş tapm alarıyla b irlik te ... O rtak inanç ve tapmalarının, Yahudilik, H ıristiyan
lık ve M üslüm anlık etkisiyle Sâbiîlik dininde oluştuğu söylenem ez. Çünkü, yu
karıda da belirtildiği gibi, en eski olan ve en eski geleneğe sahip bulunan din, Sâ-
biîliktir. Sonra Tahsin M ayatepek’in raporunda da görüleceği gibi, "Güneş K ül
tü", "Ay K ültü", M eksika yerlilerinde, bu yerlilerin binlerce yıllık inanç ve iba
det geleneğinde de bulunuyor. O ralara da, Yahudilikten, H ıristiyanlık ve M üslü
m anlıktan gittiği düşünülebilir m i? Sâbiîlikle bu yerlilerin ortak inanç ve ibadet
lerini açıklam ak o denli güç değil. Çünkü Sâbiîlik dem ek, aynı zam anda "Y ıldız
K ültü”, "G üneş K ültü", "Ay Kültü" dem ektir. O rtadoğu'da, kimi A nadolu illerin
de kurum laştığı görülm ekteyse de, ileride de üzerinde durulacağı gibi bu dinin
içine aldığı kültlerin asıl yurdu buralar olm ayabilir.
27 Bu konuya ilişkin gen iş bilgi için bkz. Eren Kutsuz, "Nasıl Yakıldım?", M artı Yay'ın Tamum D e r
gisi, Kasım 1987, sayı 1, s.55-58.
177
178
.w'ju31 o W ¿ ü 1' i i
: * .» . 1
« t ^ v L İ -j ü } : <( t
-1 .w*>— M V :- Q * 3 „ y it .
“ ------- 1 I \auem am m *
179
. 1U s’ ' >
^ Z S~' J * 1 ftj* ^ ^
-ijH J j i u J i 't 4 J k H İl d .8 i J » ' û ‘ il
180
4 4 » jj—**' 4 jT ü k
i ^ ‘ i r - 4— A »*«
>->/% ) y* c r * ^ J ^ â » > 4J j ** ■•
181
Youtube: Tanrı Mı Varmış
M es'ûdî'nin burada verdiği bilgi, birçok kaynakta yer aldığı gibi, Şehresta-
ni'nin el M ilel ve'n-N ihal'inde de aynen yer alıyor.34
Ne olursa olsun, Kâbe'nin, "7 yıldız"dan biri adına yapıldığı ve tapınm aların
nice zam anlar (yüzyıllar boyu) o yıldız için olduğu üzerinde birçok tarihçi, din
tarihçisi ve araştırm acısı birleşiyor. Ve açıkça ortaya çıkıyor ki, "Kâbe", bir "sâ-
biî tapınağı"ydı başlangıçta.
Birçokları gibi İbn H azm 'm da, sâbiîlerden, tapınaklarından, ibadetlerinden
söz ederken yazdıkları arasında şunlar da var:35
aa ________________________________________________ —
182
Youtube: Tanrı Mı Varmış
dikleri K âbe, aslında sim gesel de olsa, falanca "yıldız"a, ”G üneş"e tapınm a için
yapılıp kullanılm ıştır; o zam an "Tanrı'nın evi" (Beytullah) sayıp, oraya yönelir
ler m i? Ve bunu ülkem izin insanları bilse; yok "farz hac"dır, yok "U m re"dir d e
yip, M ekke yollarına düşerler mi, yılda m ilyarlarca lira o yollara harcanır m ı? K i
m ileri de çoluk çocuğunun yiyeceğini, varını yoğunu alıp götürür mü oralara? Ah
bir bilebilseler! A m a sayıları hızla artırılan din okullarında üretilen "din adam la
rı", ayrıca A nayasaya da sokulan "zorunlu din eğitim i (daha doğrusu İslam eğiti
mi)" buna yol verir mi? Ve de çıkarcı politikacı kesim ?..
Yukarıdaki açıklam ada, Sâbiîlikteki tapınm a biçim lerinin H indistan kesim le
rinde de bulunduğu dile getiriliyor.
Bu tapınm a biçim lerinin asıl yurdu neredir acaba?
"Bu eserlerdeki bütün İlmî hakikatler iki kısım eski tabletlerin tercüm eleri
üzerine istinad etmektedir. B unlar birçok sene evvel H indistan'da bulduğum
N aacal tabletleri ve yakın zam anlarda M eksika'da Will N iven tarafından
bulunan 2500'den fa zla büyük bir taş tablet koleksiyonlarıdır.
"Bu iki kısım aynı orijine m aliktir; zira her ikisi de M u'nun m ukaddes es
rarlı yazılarından alınmadır.
183
Youtube: Tanrı Mı Varmış
"Hilkatin hayat ve orijininin en küçük noktalanna kadar tarifi 'D öıt büyük
kozmik kuvvetin' orijin ve harekâtı, 1000'den fazla tablet bu m evzua hasredil
miş ve sonuncusu olm akla beraber haizi ehemmiye olan -K adının yaradılışı.
"M eksikadakiler, N aacaldakiler gibi, arzın bir zam anlar birçok hususlarda
bizim kine faik, tasavvuru im kânsız eski bir m edeniyete m alik ve m odem
dünyanın tanım aya yeni başladığı m ühim bazı esaslarda daha ileri olduğu
kanaatini bana m utlak surette veriyor. Bu tabletler, diğer eski vesikalarla
beraber H indistan, Babil, İran, M ısır ve Yucatan m edeniyetlerinin, ilk bü
yük m edeniyetin sönen korları olduğuna dair şayanı hayret hakikatlerin şa
hitliğini yapm aktadırlar.
"Bu kitabın ilk tabının esasını teşkil eden şark Naacal tabletleri eski insan
lara dair hayretengiz bir tarihtir.”36
"Bu izahlar, H indistan'da uzun zam anlardan beri unutulm uş olduğu halde
benim keşfettiğim m ukaddes kitabelerdeki kayıtlar başka m em leketlerdeki
birtakım tarihi kayıtlar üzerinde tahkik olunabilir. B ütün bu kaynaklar, bun
dan elli bin yıl önce 64 m ilyon nüfus barındıran bu acaip m em leketin o za
m an, bugün m edeniyetinden daha yüksek bir m edeniyete sahip olduğunu
söylem ektedir. Bunlar, anlattıkları başka şeylerin yanında, esrarengiz Mu
topraklarında ilk insanın yaradılışını da hikâye etmektedirler.
184
Youtube: Tanrı Mı Varmış
B uradaki üçüncü paragrafın bir bölüm ü, Tüfekçi'nin kitabında (bkz. s.377)
yer alm am akta.
A raştırm anın, T üfekçi'nin kitabında yer alm ayan sayfalarından bir resim:
"Bilkatin ve hâlukin sem bolü olan yedi başlı yılan Narayana 'Nara ilâhı; yana',
her şeyin hâliki, Naacals yedi yüksek idrâk; Vedanta yedi zihnî müstevi demektir."
- Bu resim deki yılanın "7 baş"ına "7 yüksek idrak (akıl, algı)" anlam ının v e
riliyor oluşu düşündürücü. Bu, eskilerin "7 yıldız" dedikleri ve içlerinde "Gü-
neş"in, "Ay”ın da bulunduğu gök cisim lerini anım satıyor. A raştırm anın "Üçüncü
Fasıl: U lûhiyet Sem bolleri ve V asıflan" başlıklı bölüm ünden (s. 150):
"U lûhiyet sem bolleri -G ü n e ş, ulûhiyetin M onotheistic sem bolü idi. M onot
heistic veya m üşterek sem bol olarak o RA tesm iye olunurdu ve M onothe
istic sem bol olm ası itibariyle ona bütün M ukaddes sem bollerin en M ukad
desi nazariyle bakılırdı.
"U lûhiyetin her bir vasfı, m üteaddit hallerde, onu temsil eden m uhtelif sem
boller haiz olduğu halde m üşterek veya M onotheistic yalnız bir sembol vardı.
Güneş
186
O rta Asya'daki ecdadım ız gibi G üneş K ü ltü n e sâlik olan M eksika yerlilerinin
G üneşe tazim ayinlerini ne suretle yapm akda oldukları ve Ezan, A bdest ve secde
gibi m üslüm anlığa a it oldukları zan olunan hususatın m üslüm anlığa G üneş d i
ninden girdiği ve İslam dininde vazıh bir m anası olm ayan Secdenin G üneş Kül-
tii'nde çok derin bir m anası olduğuna ve saireye dair m ühim m alum at ve izahatı
havi rapor.
Bu raporda kırm ızı renkli num aralarla yanlarına işaret edilen (15) adet fotog-
rafinin agrandism anları ayrıca sunulm uştur.
O rta A sya'da iken sayın ecdadım ızın binlerce sene am il oldukları G üneş Kül-
tü'nün şim alî orta ve C enubî A m erika kıtalarında İspanyol ve A nglosaksonların
dinî ve harsî nüfuz ve tesiratından uzakta yaşayan yerliler arasında ve bilhassa
M eksika'da hemen hem en aslî safiyetinde olarak m evcut ve berdevam olduğunu
buraya geldikten sonra m em nuniyetle istihbar etm iş ve ecdadım ızın öm rüm de
görm ediğim ve tarifini de kim seden işitm ediğim güneş ayinlerini burada görece
ğim den pek m em nun olarak yerlilerin yapacakları ilk güneş ayinine sabırsızlıkla
intizarda bulunm uş idim.
N ihayet bu arzu ve em elim e şu vesile ile nail oldum:
1935 senesindeki kongrelerini yapm ak üzere intihap ettikleri M eksiko şehri
ne gelm iş olan Rotary adındaki şim alî A m erika K ültür C em iyeti üyelerinden
3000 kişinin şerefine tertip edilen birtakım toplantılar ve şenlikler arasında M ek
sika H üküm eti yerli kabilelerden bazılarının rakıslarını ve bu m eyanda güneşe
tazim ayinlerini de gösterm ek için m ezkûr üyeleri Çapul Tepek parkına davet et
m iş ve hürm etkarınız da H eyeti Süfera ile birlikte meduvveıt hazır bulunarak ni
ce seneden beri m erak etm ekte olduğum güneşe tazim ayinini m ükem m elen te
m aşa ve tetkike m uvaffak olm uş idim.
B aşta ULU önderim iz olduğu halde bütün m ünevverlerim izin şiddetle alaka
sını celp edeceğinde şüphe olm ayan güneş ayininin ne suretle yapıldığı hakkın-
c /V î i .
Bu fotoğraf! Tlaşkaltek namındaki yerli kabilesine mensup on kişilik grubun güneşe tazim
ayinini icraya başlamadan evvelki vaziyetlerini göstermektedir.
Yukarıdaki fotografıde görülen toparlak şekiller güneşin tim salleri olup Tlaş-
kaltekler bu tim salleri güneşe tazim en başlarında taşım akda oldukları halde ç i
çeklerle m üzeyyen sallar içinde olarak A m erikalılarla Heyeti Siiferanın bulun
dukları T ribün önüne geldiler ve kollarını tıpkı m evlevîler gibi vecdü istiğrak ha
linde yukarıya uzatıp 2 nısfiye ve 2 kudüm refaketinde olarak 10 dakika zarfın
da vakurane bir surette deveranlar yapdılar.
Bunların aynen m evlevîler gibi birbirine dokunm am aya itina ederek dönm e
leri ve nısfiyelerin hüseyni ve hicazkârı kürdi çeşnisinde nam eler çalm aları ve
kudüm lerin de m evlevî tem posu ile çalınm ası pek ziyade hayretim i m ucib ol
m akla m evlevî ayininin bütün teferruatına kadar G üneş K ültünden alınm ış oldu
ğundan şüphem kalmadı.
Bu ayini gördükten sonra derhal M evlana Celaleddini Rumi'yi hatırlayarak
bundan 800 yıl önce H orasan'da doğm uş olan m üşarünileyhin eski zam anlarda O r
ta A sya vesair müslüm an m em leketlerindeki ilim ve tefekkür m erkezlerine İlmî
m aksadla seyahatler yapm ak itiyadında olan Arap ve Türk alim ve m ütefekkirleri
gibi orta A sya ve bilhassa H orasan'dan uzak olm ayan Hindistan ve Tibet havalisi
ne yapm ış olması muhtemel bulunan seyahatleri esnasında güneşe tazim ayinini
188
Youtube: Tanrı Mı Varmış
görm üş fakat İslamiyetin güneşe m abud veya m abudün m addî timsali sıfatile iba
det ve tazim edilmesini tecviz etm ediğini nazarı dikkate alarak Güneş Kültü'nde
ney ve kudüm refakatile güneşe m abud veya m abudun timsali sıfatı ile yapılan de
veranları, m üslüm anlığm tanıdığı A llah'a karşı yapılan bir ibadet şekline ifrağ ede
rek kurduğu m evlevî tarikatına idhal etmiş olduğu netice ve kanaatine vardım.
B urada yapılan güneş ayininde, güneş tim sallerinin tahtadan yapılm ış m ahru-
tu nakıs şeklinde m esnedler üzerine bindirilm iş olduklarını görünce O rta A s
y a’daki ayinlerde de güneş tim salinin kalın keçeden yapılm ış m esnedler, yani k ü
lahlar üzerine bindirilm iş olm asını göz önüne getirerek M evlana'nın bunları İs
lam dininin icabatm a tevfikan m esnedlik vazifesinden iskat edip m evlevî tarika
tının zahiri bir alam eti olarak kabul etm iş olduğundan şüphem kalmadı.
189
Youtube: Tanrı Mı Varmış
B rasseur de B ourbourg'un (Q uatre lettres sur el M exique) adındaki eserinin
94. sayfasında m ünderic bulunan:
(J'ai m oi-m ém e été tém oin plus d'une fois de l'im portance que les indigènes,
quichés ou cakchiquels, attachaient à l'exécution de leurs ballets nationaux et du
respect dont ils environnaient les m aîtres duTU N ou tam bour sacré, leur cédant
en toute circonstance la prem ière place, dans les festins, com m e à l’église.)
İşbu izahat üzerine, Yukatan ve G uatem ala kıtalarında yaşayan ve ırk itibariyle
M aya m illetine mensup olan Kişe ve Kakşikel kabilelerinin (Kişe kişi dem ektir)
gerek m illî rakslarında ve gerek güneşe tazim en yaptıkları ayin esnasında Tun na
m ında m ukaddes bir dünbelek kullandıkları ve bunu çalanlara karşı derin bir hör-
m et gösterdikleri hakkm daki m alum ata m uttali olduktan sonra dünbelek sözüm ü
zün başındaki "DÜN" ve Kudüm kelim esinin sonundaki DÜM lahikasının, Kişe ve
Kakşikel dillerinde m übarek dünbelek m anasına gelen TUN sözünün aynı olduğu
göze çarpm akta ve bu suretle Kudüm sözünün, hem eski Türkçede ve hem de K i
şe ve Kakşikel dillerinde m übarek m ukaddes m anasına olan "KU" ve Kişe, K akşi
kel dillerinde dünbelek anlam ında olan "TUN" yani mübarek dünbelek dem ek olan
"KUTUN" sözünden çıkm ış olduğunda şüphe kalmamaktadır.
Çapul Tepek (Aztek dilinde "Çapul" çekirge ve "Tepek" de tepe, yani çekirge
tepesi demektir. Çekirgelerin m ezruatı tahrip, yani yağm a ettiği m alum olduğun
dan eski Türklerin aslen A ztekçede çekirge anlam ında olan bu Çapul sözünün m e
cazî bir surette "yağma" m anasında kullanm ış olmaları muhtemel bulunduğunu is-
titraden arz eylerim ) parkındaki ayin esnasında Tlaşkaltek namındaki yerlilerin gü
neşe tazim en başlarında taşıdıkları güneş tim salleri yukarıdaki resimde görüldüğü
190
191
192
193
194
Teotihuakan’daki güneş ayini esnasında kös ve çirem iya çalarak ayine uzak
tan refaket eden A zteklerden b ir grubun bu fotoda görüldüğü üzere başlarında
ikişer tane beyaz burm a sarıklar taşım akta olduklarını hayretle gördükten sonra
ayinin bitm esini m üteakip yanlarına giderek tetkikatta bulundum . Bu insanlardan
her birinin başında birbirinden m üstakil olarak oturtulm uş ikişer tane beyaz bur
m a sarık bulunduğunu ve bu sarıkların gayet ince ve birçok beyaz gaytanlardan
m üteşekkil olduklarını gördükten sonra bunları ayin esnasında ne m aksatla baş
larında taşıdıklarını ve ince beyaz gaytanların bir m ana ifade edip etm ediklerini
sordum . B unlar cevaben: üstteki sarığı güneşe ve alttakini de aya tazim en başla
rında taşıdıklarını ve sarıkları teşkil eden ince gaytanların da güneş ve ayın şu
alarını tem sil ettiklerini izah etm eleri üzerine m üslüm anlarca hiçbir vazıh m ana
sı olm ayan fakat G üneş K ültü'nden derin bir m ana ifade etm ekte olan sarığın yal
nız m üslüm anlara değil, hatta m üslüm an olm ayan birtakım Hindli kavim lere ve
Siyam , K am boç, Tonkin, Tibet ve daha sair kıtalardaki insanlara G üneş K ül
tü'nden intikal etm iş olduğunda şüphem kalm adı. N itekim aşağıdaki 2 fotografi-
de görülen Suriyeli iki Arap ile Sudanlı bir A rap dervişinin G üneş K ültü'ne ait ol-
195
E w in g
Bu foto, Lands a n d Peoples namındaki İngilizce resimli eserin 3. cildinin 293. sayfasından
alınmıştır.
İşbu fotografıde, iki Suriyeli Arabın başlarında görülen ikişer tane bunna siyah
sarıklar, Teotihuakan'daki güneş ayininde kös ve çiremiye çalan Azteklerin başla
rında taşıdıkları ince beyaz gaytanlardan müteşekkil burma sarıkların aynıdır. Si
yah renkte olmaları çabuk kirlenm em eleri m aksadına müstenid olsa gerektir.
A sya ve A frika'daki birçok kavim ler gibi eski zam anlarda Yemen, Hicaz, Su
riye ve Irak A raplarının G üneş Kültü ile am il oldukları ve M uham m ed'in pek es
ki cedlerinden birinin "güneşin kulu" m anasına gelen (A bdüşşem s) adını taşım ış
olm ası ve en az 3-4 000 sene önce inşa edilm iş olan Kâbe binasının bidayeten
G üneş Kültü için kullanıldığı göz önüne getirilince yukarıdaki iki arabın 2-3 000
sene evvelki ecdadlarının salik oldukları G üneş K ültü'nde derin m anası olan bur
ma sarıkları alelade bir baş sargısı veya A raplığın zahirî bir alam eti olarak ta şı
dıklarında şüphe yoktur.
196
197
Vatiriit ÂjtrsKUKİn
* * » ü f l d t i î H- jce/ft
CSC*.' *r,İ*7AL
LA K !
B«K »9HLAVA
-K A R T A L XSN<Lm&$i
C A Ş L A K /f c S A * »
mİ
CACAS t <M PE
allbuG v i$ • .'-? ).
Af» l n K t î t
<tt aa*
OİAAf KAPLA»
7 fi8 i f X ¿ A Á 1 V A ttg j/i
H : R » ıS T A T t »>A
S^UTAfi BAHARATA-
S ;n » n
fc » .
m
^İ£.K9İ«(rO 0va*İfl»A
(T e o r i H U A t(A n )G án £ ¿ ;
PlRAM«»- yAKtfi'iüMA
/ A P * l AO C v n i f A y jsri*
ye KOS V£ Çj*£myA
ç a la # AzreKLU Jtj)
SİK G*UP.
198
Youtube: Tanrı Mı Varmış
Yukarıda A, B, C harfleriyle işaret ettiğim 3 kıta fotografıde görüldüğü veç
hile, A zteklerle Butanlıların başlarında aynı şekilde beyaz burm a sarıklar ve k u
laklıklar taşım aları ve kalkanlarında hilal şeklinin bulunm asından istidlalen Bu-
tanlılarm da A ztekler gibi G üneş ve Ay kültü ile âmil olduklarına kuvvetle ihti
mal verm ekteyim .
B ayraklarım ızda bulunan (hilal) şeklinin, M eksika yerlileri gibi O rta A sya’da
güneş ve aya tazim de bulundukları m alum olan ecdadım ız tarafından aya tazi-
m en kabul edilerek pek eski zam anlarda m illî bayraklarım ıza konulm uş olm ası
pek m uhtem eldir.
B ayrağım ızın kırm ızı renkli olm asındaki m aksad ve mana:
Bu raporum un 37. sayfasındaki izahatım dan m üsteban olacağı üzere şim di
A m erik a'd a D akota E yaletinde yaşayan ve ecdadlarından tevarüs ettikleri G ü
neş K ültü ile h âlâ âm il olan Sioux nam ındaki yerli kabileler arasında m u htelif
renkte b ayraklar kullanıldığını ve h er ren g in b irer m anası olduğu gibi kırm ızı
rengin (honneur) m anasını ifade ettiğini T he Saturday E vening P ost adındaki
resim li ve haftalık A m erikan m ecm uasının 76. sayfasındaki izahattan anlam ak -
lığım üzerine O rta A sya'da ecdadım ızın şe re f ve haysiyet m anasını tezam m un
eden kırm ızı ren g i bayrakları için intihap ve kabul etm iş olduklarına kuvvetle
ihtim al verdim .
Esasen bayrağım ızın kırm ızı olm asının sebep ve hikm etini m em leketim izde
izah edene tesadüf etm ediğim için yukarıda adı geçen m ecm uada tesadüf ettiğim
m alum at bayrağım ızın kırm ızı renkli olm asının sebep ve hikm etini izaha kâfidir
zannındayım .
199
Youtube: Tanrı Mı Varmış
K f p>ı?»mİDt
Gİines Pin*mıj>ı
200
201
Youtube: Tanrı Mı Varmış
işbu foto Lands a n d Peoples adındaki eserin 5. cildinin 84. sayfasından iktibas edilmiştir.
Kahire'ye 40 mil mesafede kâin olup 3. dinastiye mensup Senefru adındaki firavun
tarafından İnşa ettirilen 5 katlı Medum Piramidi üçte bir kısmı kuma gömülmüştür.
B ütün dünyadaki dindar M üslüm an!ar K âbe binası ile bu binanın bulunduğu
sahaya ne derecede ehem m iyet ve kudsiyet atf ediyorlar ise, bütün M eksika yer
lileri de ecdadlarından tevarüs ettikleri ananeye göre Teotihuakan Piram idlerine
ve bunların bulundukları sahaya aynı veçhile ehem m iyet ve kudsiyet atf etm ek
tedirler. H ıristiyanlığı 4 asır evvel cebren kabul etm iş olan birçok yerli kavim ler
bu m ukaddes piram itlere ve Teotihuakan nam ındaki m übarek sahaya içlerinden
hörm et ve tazim gösterm ekte berdevam dırlar.
(A ztek diline ait olan Teotihuakan sözünün m anası):
Aztekçe Teotl: Tann ve Teteo: Tanrılar demektir. Hua: var, mevcud (Anadolu
halkının bir kısmı tarafından "var" sözümüzün va şeklinde telaffuz edildiği göz önü
ne getirilince, Aztekçedeki Hua sözünün m ana ve telaffuz basımından va şeklinde
ki var sözüm üze benzemesi dikkate değer). Kan: mekân, mahal, mevki demektir.
202
Youtube: Tanrı Mı Varmış
Bu suretle (Teoti-H ua-K an) 3 kelim eden m ürekkep olup "Tanrıların bulun
dukları m ahal" veyahut "Tanrılara ibadet edilen m evki" anlam ında olduğu M ek
sika kıtasına aid Terry'se Guide To M exico adındaki İngilizce rehberin 425. say
fasında izah edilm ektedir. Bu veçhile Teotihuakan sözü m ana itibarile A rapçada
K âbe'nin diğer adı olan "Beytullah" sözüne tekabül etmektedir.
203
Youtube: Tanrı Mı Varmış
İşbu foto, G üneş piram idine 10 dakika m esafede kâin olan ve () işaret ile gös
terilen m uazzam C iutadeila ayin sahasını göstermektedir.
Tayyare ile alınm ış olan bu foto, A ztek ve diğer M eksika yerlilerinin güneşe
tazim en yaptıkları ayin sahasını daha büyükçe gösterm ektedir, () işareti güneşe
tazim ayinin yapıldığı paviyonu gösterm ektedir.
M eksika'nın yakın ve uzak havalisinden tıpkı hacca giden M üslüm anlar gibi
m ukaddes Teotihuakan sahasında toplanan yerliler burada toplu bir surette güne
şe teabbüd ettikten sonra m em leketlerine avdet etmektedirler.
ŞV
;
i. ; .
t*M#
İv
t PİİA*f*Mk*i
---
7* :
katu '
l; uh
200.000 kişiyi ferah ferah istiab edecek derecede geniş olan bu saha 160.000
m etro m urabbaı m esahai sathiyesindedir.
204
Youtube: Tanrı Mı Varmış
164 j TfivtoLO OE QUETZACCOATU - TCOTIMUACAM MEXICO.
Bu foto, yukarıda arz ettiğim cesîm ibadet sahasını 4 taraftan ihata eden 8
m etro yüksekliğinde ve 15 m etro kalınlığındaki duvarlar üzerinde 50'şer m etro
fasıla ile birbirini takip eden 3'er katdan m üteşekkil olarak 3 duvarın üzerinde
bulunan cem an 12 piram idin 4'ünü gösterm ektedir.
Bu küçük piram idlerin vaktile ne m aksatla inşa edilm iş oldukları tesbit edile
memiştir.
S f.R K v T MOStJÜE if ^
i he holitjt plarc on rarıh to Muhnn- oı ıh*' cojea oí M een e v » m\g Itci»«- MoKutuBc*! i¡ ** <-<»vcr<ı: v*» ,w!k
BWíteB. Hr tur«* =; hr »«ay», no m a ttirın -.sha- jarı **f thı- JhUrimj aıau *<>,•»» («,« <tu;v, «.»jfc w t m '(«nıvI itu K <:>j. «•ve»
**»*«« • »-•» «»<•' vulır-dMjMİ Mfurnifo in ıh«- tenttr ol Ihe dmc.« ıh«- »vhi«-. İn ıtw co»«y.<«!. «ı !«• ^ -
yan/ oı ;>» ııv>vjw »• ıh? k i i u . «*f Huly Hım*r, ;Jnr # 1 Mftvillary <11 m «hi¿h púnu khiıtt
lım-tufeı: ııı.«lviaiojfanH»i*.
Bu fotoda görüldüğü üzere M ekke’deki Kâbe binası Haremi Şerif denilen ce
sîm avlunun m erkezinde bulunm akta ve bu avlunun 4 tarafı revvaklarla m uhat
bulunm aktadır.
205
Youtube: Tanrı Mı Varmış
Tıpkı Kâbe gibi Teotihuakan sahasındaki güneşe tazim pav iyonu bu sahanın m er
kezinde olup revvaklar yerine çok uzun ve geniş duvarlarla muhat bulunmaktadır.
İsm i hatırım da kalm ayan A rapça bir eserde K âbe'nin vaktile çatısız ve pence-
resiz ve ancak bir kapudan ibaret olarak inşa edilm iş olduğunu okum uş idim.
G erek M eksika'daki G üneş m abedlerinin ve gerek Peru'daki em salinin m u
kaddes güneş ışıklarının m ebzulen girm esi m aksadı ile çatısız olarak yapılm ış ol
dukları ve K âbe'nin aynı tarzda çatısız ve penceresiz olarak pek eski zam anlarda
inşa edilm iş olduğu göz önüne getirilince K âbe'nin bidayeten G üneş K ültü'ne aid
bulunm uş bir m abed olduğunda şüphe kalm am aktadır.
m A90i>o
Bolivya ile Peru sınırları üzerinde bulunan Titikaka gölünün cenubunda kain oiup inkalar-
dan pek çok zaman önce kimler tarafından inşa edildiği maium olmayan Tiahuanako
güneş m abedinin yekpare taştan mamül kapısı.
206
B undan başka K âbe'nin duvarına İslam iyetten pek çok zam an önce konulm uş
olan ve M üslüm anlar nazarında kudsî bir m ahiyeti haiz bulunan "H acerü’l Es-
ved" nam ındaki siyah ve volkanik taş dahi G üneş K ü ltü n e aid bir iz teşkil etm ek
te ve bu küite m ühim bir m ana ifade etmektedir.
M alum olduğu üzere G üneş K ültü'nde b ilum um ateşler güneşin ziya ve h a
reketini tem sil ettikleri için takdis edilm ekte ve bilhassa arzın m erkezinden g e
lip volkan ağızlarından fışkıran ateşler daha ziyade kudsî m ahiyet haiz bu lu n
m ak ta ve bundan dolayı volkanların yeryüzüne attığı siyah taşlar diğer cins ta ş
lara tercihan piram id vesair güneş m abedlerinde kullanılm ışlardır. N itekim Te-
otihuakan G üneş ve Ay piram idlerinin cephelerinin hep bu türlü siyah volkanik
taşlard an vücuda getirilm iş olm aları da vak tile Yemen, M ısır, Suriye ve M ezo-
p o tam iy a’da o lduğu gibi H icaz k ıtasın d a da m evcut bulunm uş olan G üneş K ü l
tü zam anında H acerü'i E sved'in K âbe d uvarına konulm uş olduğunda şüphe b ı
rakm am aktadır.
H icaz'da vaktile G üneş K ültü'nün m evcudiyetini gösteren bir delil de M u-
ham m ed'in pek eski cedlerinden birinin (A bdüşşem s) yani güneşin kulu adını ta
şım ış olm asıdır. Yemen A rapları içinde de bazı m eşhur zatların da A bdüşşem s is
m ini taşım ış olm aları da H icaz gibi Y em en'de de Güneş K ültü'nün vaktile m ev
cut olduğunu gösterm ektedir.
207
Youtube: Tanrı Mı Varmış
Teotihuakan piram idi civarındaki cesîm sahada A zteklerle diğer yerli kabile
lere m ensup yürlerce kız ve delikanlılar yeşil m ısır dalları tutarak birbirinin ardı
sıra ağır hatvelerle yürüm ekte ve güneşe tazim ve şükranlarını arz ve iblağ etm ek
üzere kendi dillerinde ilahiler teganni ederek ayinin yapıldığı paviyon etrafında
ta v a f etm ekte idiler.
Bunu da gördükten sonra Kabe etrafında hacıların yaptıkları tavaf hareketi
hiçbir m ana ifade etm ediği halde burada yapılan tavafın m ahza güneşe tazim ve
şükranda bulunm ak m aksadile yapılan m anidar bir jest olduğunu anlayarak hacı
ların ne m aksadla icra ettiklerinden haberleri olm ayan tavaf hareketinin de m üs-
lüm aıılığa G üneş K ü ltü n d en girm iş olduğundan şüphem kalmadı.
Bu foto, bundan önceki fotoda ellerinde yeşil m ısır dalları tutarak ayinin ya
pıldığı paviyonun etrafında ağır hatvelerle devr eden yani tavaf eden yüzlerce
: K -
w.
208
Youtube: Tanrı Mı Varmış
Az.tek ve sair yerli kabilelere m ensup genç kız ve delikanlılardan başka daha bir
çok yerlilerin m ezkûr paviyon etrafında tav af etm ekde olduklarını gösterm ekde
ve bunun da hac zam anında m üslüm anların K âbe etrafında yapdıkları tav af yü
rüyüşünün aynı olm ası hayret ve dikkate şayan bulunm aktadır.
M ekke'de A rapların "Beytullah" yani "A llah'ın ev i” nam ını verdikleri alelade
çam ur ve taşla örülm üş 4 duvardan m üteşekkil basit bir binanın başdan aşağı ce
sim bir puşide ile örtülm esi, Türkiye, M ısır, Suriye, Irak ve H indistan gibi m uh
teşem ve zarif m abed ve binaları olan m em leketlerden hacca gelen m üslüm anla-
ra B eytullah denilen fakat hakikatte "Beytulfakir" dem eye bile layık olm ayan
Kâbe binasının basitliğini ve çıplaklığını setr etm ek m aksadile zeki bir A rap ta
rafından düşünülm üş bir tedbir olsa gerekdir. Bir m abedin çatısından tem eline
kadar örtü ile örtülm esi gibi dünyada m isline tesadüf edilm eyen bu garabetin
başka türlü izah ve tefsirine im kân yoktur zannındayım .
M üslüm anlar günde 5 vakit kıldıkları nam azlarda yere kapanarak yapdıkları
secde jestin in m anasından haberdar değillerdir. M üslüm anların secdeyi tazim
m aksadile A llahın ayaklarına kapanm ak suretile yaptıklarını tasavvura bile im
kan yoktur. Çünkü m üslüm anların tanıdıkları A llah el ve ayak ve vücuddan m ü-
nezzehdir.
H albuki şim di aşağıda arz edeceğim izahatla secdenin aslen G üneş K ültü'ne
aid bir je st olduğu ve bu kültteki derin m anasını zayi ederek m üslüm an dinine
girm iş olduğu tezahür edecektir:
Fransa'da D ijon H ukuk Fakültesi Profesörlerinden Louis Baudm 'in 1928 se
nesinde Paris'te neşr ettiği "L'Em pire Socialiste des İnka" adındaki eserinin
223'üncü sayfasında Peru yerlilerinin en eski siyasî, İçtimaî, dinî vaziyet vesaire-
si hakkında bundan 4 asır önce telifatta bulunm uş olan G arcilaso ve Las Casas
gibi nam dar m üverrihlerin eserlerinden alıp dere ettiği m ühim m alum atı bervec-
hi ati arz ediyorum :
209
Youtube: Tanrı Mı Varmış
(Sur ce chapitre des fêtes, les chroniqueurs sont inépuisables. La grande fête
du Soleil (Raym i), qui avait lieu probablem ent vers le mois de juin, ne durait pas
m oins de n eu f jours, les grans, fonctionnaire venaient à Cuzko de toutes les ré
gions de l'Em pire poury pertieiper.
Ce devait etre un fort beau spectacle que celui de touts ces indiens portant les
coiffures et insignes distinctifs de leurs tribus, se pressant autorur des m usiciens
et des danseurs couverts de peau de pum a et om ès de plum es d'oiseau ou saluant
de leurs cris enthousiastes le passage du souverain, m onté sur sa chaise en or
m assif, tout couvert d'or garnie de plum es sur la tête et un disque d'or sur la po
itrine, précédéde serviteurs portant les arm es royales et entouré d'une m ultitude
de guerrier aux vêtem ents m ulticolores.
M ais plus im pressionnante encore devait être la prem ière de toutes ces céré
m onies du Raym i: le salut au Soleil. Le m onarque, les princes et un grand nom b
re d'habitants, pieds nus, se rassam blaient avant l'aurore sur une des places de
C uzco et, au m om ent où l'astre du jo u r paraissait au delà des m ontagnes, la m ul
titude s'accroupissait et baisait les rayons lum ineux, tandis que l'Inka, levant un
vase d'or, o ff rait a boire à son père le Soleil.)
Tercemesi:
(Vaktile Peru yerlilerinin yaptıkları bayram lar hakkında m üverrihler pek çok
m alum at ve izahat verm ektedirler. A glebi ihtim al H aziran aym a doğru vuku bu
lan ve "R aym i” nam ile güneşe karşı yapılan büyük bayram 9 günden az sürm ez
idi. Bu bayram a iştirak etm ek üzere büyük m em urlar im paratorluğun her cihetin
den C uzco=K uzko şehrine gelirler idi.
K endi kabilelerine m ahsus serpuş ve alam etleri başlarında taşıyan yerlilerin
Pum a derisi iktisa etm iş ve başları kuş tüylerile süslenm iş m üzisyenlerin ve rak
kasların etrafında seğirtm eleri veyahud elbisesi serapa altın ve m ücevheratla
kaplı ve başında kuş tüylerile m üzeyyen altın taç ve göğüsünde altın plak bulu
nan H üküm darın önünde im paratorluk arm alarını taşıyan hadem eler ve yanında
m uh telif renkli elbiseler iktisa etm iş m uhariplerin refakatm da olarak m assif altın
sandalya içinde geçdiği esnada kendisini şevkli ve coşkun seslerle selam lam ala
rı çok güzel bir m anzara teşkil eder idi.
Fakat bu serem oniler içinde insanda en ziyade intiba hasıl eden, Raym i yani
güneşi selam lam ak m erasim i idi:
H üküm dar, prensler ve ehaliden m üteşekkil büyük bir heyet ayakları çıplak
olarak fecir zam anından önce K uzko m eydanlarından birinde toplanır ve dağla
rın üzerinde güneşin ilk şuaları görününce bu cem aat yere çöküp bu şuaları öper
ler ve bu esnada İnka elindeki altın kabı yukarıya kaldırarak babası olan G üneşe
içki takdim eder idi.)
210
Youtube: Tanrı Mı Varmış
İşbu tercem enin son fıkrasından anlaşıldığı veçhile İspanyollar gelm eden ev
vel G üneş Kültü ile amil olan Peru yerlilerinin başlarında H üküm darları ve
prensleri olduğu halde güneş doğm adan önce Kuzko şehrindeki m eydanlardan
birinde toplanarak güneşin ilk şuaları yere değer değm ez yere kapanıp bu şuala
rı öpm eleri m üslüm anlarca m anası bilinm eyen secdenin çok derin m anası oldu
ğunu gösterm ekte ve secdenin de m ana ve hikm etini zayi etm iş olarak m üslü-
m anlığa G üneş K ültü'nden girm iş olduğunda şüphe bırakm am aktadır.
Bu cüm leden olarak m üslüm anların her gün beş vakıtta kıldıkları sabah, öğ
len, ikindi, akşam ve yatsı nam azlarının hep güneşe göre tanzim edilm iş olm ası
da m üslüm an dinine G üneş K ültü'nden birçok hususatm girm iş olduğu hakkın-
daki kanaatim i teyid ve takviye etmektedir.
211
212
213
Youtube: Tanrı Mı Varmış
M eksiko'daki A rkeoloji M üzesi'nde A ztekler devrine aid yekpare taşdan m a
m ul bir hau t-relief in işbu fotografisinde güneşe tazim en bir A ztek'in diline sivri
bir ağaç dalını sokarak kanını akıttığı görülmektedir.
B undan başka, Aztekler, ekseriyetle (m aguey = m agey) nam ındaki nebatın
keskin dikenlerini dudaklarına veya kulak m em elerine sokarak G üneş'e tazim en
kanlarını akıtırlarm ış. B ir vakitler m em leketim izde de rifaî dervişlerinin, dil, y a
nak, kol ve bacaklanna sivri dem ir şişler sokarak kanlannı akıtm ak ve G üneş
K ültü'nde m ukaddes olan ateş parçalarını ağızlarına sokm ak suretiyle Güneş
K ültü'nde birer m anası olan jestleri yapdıkları göz önüne getirilince bu garip hu-
susatm da rifaî tarikatına G üneş K ültü'nden girm iş olduğuna hükm edilebilir.
işbu iki kıta foto Azteklerin Güneş Kültü'ne tevfikan güneşi derin ihtiramla selamladıklarını
göstermektedir.
214
Dilimli ve etrafına sarık sarılmış Aztek Üst kısmı kartal tüyleriyle süslenmiş ve
serpuşu. etrafına sarık sarılmış Aztek serpuşu.
2 15
216
217
Youtube: Tanrı Mı Varmış
B ayrağım ızın Kırm ızı Renkli O lm asının Tezam m un Ettiği M an a
Yukarıda adı geçen m ecm uanın 76. sayfasında: yağm ur duasına iştirak etm ek
üzere M ontana ve D akota eyaletlerinden gelm iş olan binden ziyade kırm ızı deri
lilerin ellerinde taşıdıkları m uhtelif renkli bayraklardan:
D üz kırm ızı renkli bayrağın = G üneş K ültü’nde honneur'ü,
Düz siyah renkli bayrağın = G üneş K ültü'nde harb ve cidali,
D üz sarı renkli bayrağın = K udsiyeti, m übarekliği,
D üz yeşil renkli bayrağın = küre-i arzı
D üz mavi renkli bayrağın = kâinatı,
D üz beyaz renkli bayrağın = elem ve ıztırabı, senbolize ettikleri hakkm daki
izahatı gördükten sonra Sioux'lar gibi vaktile G üneş K ültü'ne sâlik olan ecdadı
m ızın T ürk bayrağı için kabul ettikleri kırm ızı rengin: şeref, haysiyet, honneur
m anasını ifade ettiğini anlayarak, öteden beri m eçhulüm olan bu m uam m ayı da
halle m uvaffak olarak ziyadesile m em nun oldum.
Şim alî Am erika, Peru ve bilhassa M eksika yerlilerinin binlerce yıl önceki ec-
dadlarından tevarüs ettikleri G üneş K ültü'ne tevfikan güneşe tazim ayinlerini ne
suretle yapm akda oldukları ve G üneş K ültü'nde m evcud bulunan birçok hususa-
tm kısm en tam am en ve kısm en az çok değişm iş bir halde olarak m üslüm an dini
ne girm iş olduğu vesaire hakkm daki m alum at ve azahatı havi olan işbu 14üncü
raporum la M eksiko'da 3 seneye yakın bir zam andan beri devam eden tetkikatı-
m m nihayete erm iş olduğunu arz eyler ve bundan böyle burada fazla kalm akdan
hiçbir fayda hasıl olm ayacağı cihetle M eksika'da dil ve tarihim iz hakkında elde
ettiğim m ühim ve esaslı netayici cenubî A m erika'da bulacağım a em in olduğum
lengüistik ve istorik m alum atla itm am ve ikm al etm ekliğim zım nında elyevm
açık bulunan Rio de Janeiro M aslahatgüzarlığına tayin ve izam ım a lütuf ve ina
yet buyurm alarım derin tazim lerim le m übarek eklerini öperek Velinim etim yük
sek Ö nderim iz U lu A tam ız’dan istirham eylerim.
218
SA B İ İLER. AL-ŞA B İA , bu isim çok ayrı iki dini fırka ya delâlet eder: 1. man-
d eîler veya subbaler olup, Elcezîre'nin Yahyâ yahudi-hristiyan (vaftizci Yahya
h ristiya n la n ) fırk a sı; 2. H arrân sâbiîleri ki, uzun zam an İslâm hakim iyeti altın
da yaşam ış m üşrik bir fırk a olup, akidesi itibarı ile dikkate değer ve yetiştirm iş
olduğu âlim ler bakım ından mühimdir.
K ur'an'da üç defa yahudi ve hristiy anlar arasında "kitab ehli", ya n i vahy edil
m iş kitaba sâhip kim seler olarak gösterilen sâbiîler açık bir şekilde m andeıler-
dir. İsim ş-b -' (ibrânî) "batırmak, d a ld ırm a k” kökünden, 'a ynin düşm esi ile türe
m iş ve "vaftiz edenler, daldırm ak sûreti ile vaftiz am eliyesini yapanlar" m ânası
na gelm iş olmalıdır. Bu m enâsiki hiç tanım ayan m üşrik sâbiîler, K ıır'anin ya h u
di ve hristiyanlara gösterdiği m üsam ahadan istiâde edebilm ek için, hu ismi ihti-
yâten alm ış olabilirler
A rap m üellifleri, IV. (h .) asırdan beri, H arrân sâbiîlerinden dâim a alaka ile
çok sık bahsetm işlerdir al-Şahrastânî onlara çok uzun bir bölüm ayırm ış olup,
burada akidelerini izâh ve beyân etm ekte ve bunları rûhânî cevherleri kabul
edenler, al-rûhânîyân, bilhassa yıldızların büyük ruhlarını kabûl edenler arasına
sokmaktadır. M enşe'de, onların üstâdları olarak, iki peygam ber-feylesûf 'Azi
mlin (agathodaim on, yâni iyi d e m o n -şe y ta n ) ve H erm es’i tanır ki, bunlar sırası
ile, Şis ve Idris peygam berler ile aynı sayılır. O rpheus da onların peygam berle
rinden biridir. B unlar hakîm, m ukaddes, m uhdes olm ayan, celâl ve azam etine
219
Youtube: Tanrı Mı Varmış
ulaşılm ası im kânsız, fa k a t ruhlar vâsıtası ile kendisine yaklaşılabilen bir ya ratı
cıya inanırlar. Ruhlar cevherde, hareket ve durum da, temiz ve azizdirler. C evher
olarak, cism ânî m addelerden ve cism ânî m elekelerden m ünezzehtirler; m ekân
içinde hareketleri, zam an içinde değişm eleri yoktur. B unlar efendi, ilâh ve en
yüksek İlahî nezdinde şefâatçidirler; ruhu tem izlem ek, ihtirasları yenm ek ve ez
m ek sıîreti ile, bunlarla m ünâsebete girilir. Fiilde bunlar eşyâyı m eydana getirir,
yenileştirir ve bir halden diğer hâle değiştirirler; İlahî azâm etin kuvvetini sü flî
varlıklara doğru akıtırlar ve bunların her birini başlangıcından itibâren kem âli
ne kadar sevkederler. 7 seyyârenin idarecileri bunlardan olup, seyyareler o n la
rın m âbedleri gibidir. H er ruhıin bir m âbedi, her m âbedin bir küresi vardır ve
rûh, rûhun vücutta bulunm ası gibi, m âbedinde bulunur. Bâzan seyyârelere - b a
ba ve u n su rla ra - anne derler. İşleri bu küreleri hareket ettirm ekten, onlar vâsı
tası ile unsurlar ve m adde âlem ine de te'sir etmekten ibarettir; m ürekkebâttâki
karışm alar ve sonra cism ânî kuvvetler bundan m eydana çıkar. K üllî varlıklar
kiillî ruhlardan, ciiz'î olanlar da c ü z î ruhlardan hâsıl olur; nitekim um um iyetle
yağm urun bir m eleği, bir m üekkel rûhu ve her yağm ur dam lasının da bir m eleği
vardır. D ünya hadiselerini, rüzgârları, fırtın a ları, zelzeleleri onlar îdâre eder ve
her varlığa kuvvet ve kanunlarını onlar dağıtırlar; m evcûdiyetleri tam am en ruh
tan ibâret olup, m elekler gibidirler.
al-Şahrastânî doğrudan-doğruya m âbedler (hay â kil) denilen yıldızlara tapan
sâbiîler ile insan eli ile yapılm ış m âbedler içindeki yıldızları tem sil eden yapm a
putlara (aşhâş= şahıslar) tapanları biribirlerinden ayırmaktadır. al-D im aşkî’nin
N uhbat a l-d a h r’inde sâbiîlerin m âbedleri ve putları ile dinî m erâsim leri hakkın
da çok alâka çekici bir parça vardır; m âbedlerin şekli, basam ak sayısı süslerin
renkleri, putların maddesi, kurbanların m âhiyeti seyyârelere göre de değişiyor
du. B unlar d in î m erâsim ler tarihi bakım ından alâka çekicidir. Bu parçada ve
başka yerlerde, şüphesiz doğru olm ayan, insanların kurban edildiği ithamı var
dır. Yahudi fe y le s û f İbn M aym un ai-D im aşkî'nin bahsettiği putlara benzer putlar
gördüğünü söyler. al-Şahrâstanî ayrıca şöyle ilave etmektedir: Bütün sâbiîlerin
üç duâsı vardır. B ir ölünün cesedine tem âs ettikten sonra gusl ederler; dom uzun,
köpeğin, pençeli yırtıcı kuşların ve güvercinin eti haramdır. Sünnet yaptırm azlar;
boşanm aya ancak hâkim kararı ile m üsâade ederler ve iki kadın ile evlenm eği
kabul etmezler.
Sâbiîler önce Elcezîre'nin şim alinde yayılm ışlardı ve m erkezleri eski H ar
ran'da idi; d in î m erasim dilleri Süryânîce idi. H alîfe al-M a'm ûn onları takip ve
m ahvetm ek istedi; fa k a t fik r î m eziyetleri kendilerine m üsâm aha gösterilm esini
te'm in etti. 259 (872)'a doğru, m eşhûr Sâbit b. Kurra [b.bk.], dindaşları ile m ü
câdele ettiğinden, H aırân'da cem âatten kovuldu ve Bagdad'a gelip sâbiîliğin bir
kolunu te'sis etti. B agdad sâbiî cem âati bir m üddet sükûn içinde yaşadı; fa k a t ha
life al-Kâh'ır onları tazyik etm eğe başladı ve Sâbit'in oğlu Sinân'ı islâm iyeti ka-
220
C arre De Vaux, burada klasik İslam k ay naklan üzerinde duruyor, kim i yer
leri açıklıyor, kim i yerlerde de kendi görüşünü belirtiyor. Kabul etm ek gerekir
ki, bu yazarın konuyu kavram ası, bundan sonra sunulacak olan İlahiyatçı P rofe
221
Youtube: Tanrı Mı Varmış
sör C errahoğlu'nunkinden çok daha yeterlice. Ö bür Türkçe yazıların sahipleri-
ninkinden d e ... Örnek: Şehrestani'nin kitabındaki "heyâkil" sözcüğü "heykel"in
çoğuludur. "H eykeller" dem ektir. A m a burdaki "heykel", T ürkçem izdeki "hey
kel (taş, tunç, pişm iş toprak gibi dayanıklı m addelerden yapılm ış insan, hay
van. .. b etisi)” değildir; "tapm ak” anlam ındadır. A slı "h ek allu 'd u r ve "Yaratış"
öyküsü, "Tufan" öyküsü gibi öykü ve inançlarla birlikte, birçok sözcük gibi
A kadça yoluyla Süm erceden Yahudi ve H ıristiyan kaynaklarına geçm iştir. (Bkz.
Prof. Dr. Philip Hitti, Tarihu Suriye ve Lübnan ve Filistin, A rapça, B eyrut, 1958,
s. 149, not:2.) Sonra da İslam kaynaklarında y er almıştır. N iceleri g ib i... Carre
De Vaux, sözcüğü doğru anlam ış ve "tapınak" anlam ını verm iştir. Cerrahoğlu
ise sözcüğü Türkçedeki anlam ında düşünm üş olduğunu belli ediyor. C arre De
Vaux, "Şehrestani, doğrudan doruya m âbedler-heyâki! denilen yıldızlara tapan
Sâbiîler ile insan eliyle yapılm ış m abedler içindeki yıldızları tem sil eden yapm a
putlara tapanları birbirlerinden ayırm aktadır" diyerek doğru açıklam ada bulunu
yor. "M abedler denilen yıldızlara tapan Sâbiîler", Şehrestani'nin kitabındaki
”A shabu'1-H eyâkil’1in karşılığıdır.
B ununla birlikte C arre De Vaux'nun da, birçoklarının düştüğü bir yanlışa
düştüğü görülüyor: Yazar, K ur'an'da sözü edilen "Sâbiîler"in "Vaftizci Yahya
H ıristiyan'ları (M andéenler)" olduğu görüşüne eğilim li. B atı'daki doğubilim cile-
rin birçoğunun bu görüşü işlem elerindeki nedenin; H ıristiyanlık eğilim leri yü
zünden, Sâbiîliği H ıristiyanlıktan doğm uş ya da bu dinin etkisinde yapılanm ış
gösterm e çabasıdır. Bu yanılgı, bizim yazarlarım ızdan kim ilerini de alanı içine
sürüklem iş görünüyor. Ö rneğin O rhan H ançerlioğlu. inanç Sözlüğü'nde, Sâbi-
îlik m addesinde, bir ayraç içinde "H ıristiyan" dem iş ve böylece, Sâbiîliği, H ıris
tiyanlıktan b ir kesim diye sunm uştur. Ve "Bir H ıristiyan m ezhebi" diyor. H an
çerlioğlu bu arada bir çelişkiye düşm üştür: Aynı m addede, "K im ilerine göre de
bir Yahudi m ezhebidir. İbrâhim Peygam ber'in dinine bağlıdırlar. Ve öğretilerine
M andeizm denir" diyor. Ekliyor: "Elcezire bölgesinde yaşayanlara M andeenler,
H arran'da yaşayanlara Sâbiîler." O ysa doğubilim cilerin "Vaftizci Yahya H ıristi-
yanları" dediği kesim , "M andeenler"dir. "Vaftizci Yahya H ıristiyanları" am açla
nıy o r gerekçesiyle Sâbiîliği "bir H ıristiyan m ezhebi" diye nitelem işken, kalkıp,
bu kesim le eşanlam lı olan "M andeenler"i "Y ahudilik"ten bir kesim olarak gös
term esi çelişkidir. H ançerlioğlu bu çelişkisini, "M andeizm " m addesinde, "Yahu
dilerce sapkınlık sayılan bir Yahudi tarikatı" diyerek de gösterm iştir. Esasen b il
m ediği başka örneklerle de belli olan H ançerlioğlu'nun bu konularda yazm am a
sı gerekir. Ya da çok dikkatli olm alı.
G erçek o ki, Sâbiîlik, ne H ıristiyanlıktan ne de Yahudilikten bir koldur. "Vaf
tizci Yahya H ıristiyanları" da denen "M andeenler" ya da başkaları ele alındığın
da, bunlarda, "H ıristiyanlık"taki ve "Y ahudilik"teki inanç ve ibadet biçim lerine
tanık olunabilir. A m a bu, Sâbiîliğin, H ıristiyanlıktan ya da Yahudilikten bir kol
223
Youtube: Tanrı Mı Varmış
K U R'AN 'I K E R İM VE SÂBİÎLER
224
Youtube: Tanrı Mı Varmış
alluk eden hüküm lerini, ikinci kısım ise hakiki imana sahip olanların âhiretteki
dini ahkâm ını ifade etmektedir.
K ur'an'ı K erim in bahsettiği Sâbiîlerin kim ler olduğu hususunda gerek m üslim
gerekse gayrı m üslim miielleflerin verm iş oldukları haberler çok çeşitlidir. Biz
bunların hangi din sâliki olduğunu tetkike geçm eden evvel, A raplar indinde "Sâ-
biî" kelim esinin delalet ettiği m anâyı araştırm am ız lüzumludur.
A rap ça d a , "Sabee" kökü, "bir dinden çıkıp diğer b ir dine girm e" veya "hak
tan batıla m eyletm e"2 ya h u t E bu H ayyan (654-746/1256-1345)'nın ifadesine
göre "m eşhur bir dinden çıkıp, d iğ er b ir d ine girm eye" d e n ir} Kureyşliler, g e
rek H azreti P eygam bere, gerek sahabeye M ekke'nin m üşrik dinini kabul etm e
yip , yen i bir din olan İslam iyete girdikleri için, onlara "Sâbiî" dem işlerdi. B e
riû C ezîm e kabilesi m üslüm an oldukları zam an, İslam olduk m anasına "sa-
ba'nâ, saba'nâ" diye bağırm ışlardı,4 P eygam ber zam anında m üslüm an olan
kim selere, m üslüm an oldu m ânasına "kad sabee" diyorlardı.5 K eza Ebu Z er el-
G ıfâ rî (Ö. 3 2 /6 5 2 ) ’nin M üslüm an oluşunu bildiren haberde aynı kelim enin k u l
lanıldığı görülür.6
F akat bu "Sâbiî" kelim esinin, M üslüm anlar tarafından iyi karşılanm adığını
ve bu lafzı reddettiklerini m üşahade etm ekteyiz. Kureyş m üşrikleri, m üslüm an-
larla alay etm ek ve onları rencide etm ek için bu kelim eyi kullanıyorlardı. C em il
b. M a'm er el-Cum ahi, H azreti Ö m er (Ö. 23/644)'in m üslüm an oluşunu, Kureyşe
"Ey K ureyş bakınız, Ö m er İbnu'l-H attab S â b iî olm uş" diye bildirince, Ömer, y a
lan söylüyorsun "ben M üslüm an oldum " dem iş ve bu lafzı reddetm işti? B enû Ha-
nife reisi, Sum am e b. A sal m üslüm an olunca, ona S â biî mi oldun diye sorulm uş,
2 Fahruddin er-Râzî, M efatihü'l-G ayh, İstanbul, 1307, c.I, s.548; İbn Manzur, L isa n u î-A ra b , B e y
rut, 1374/1955, c.I, s.108; Ebu’s-Suud, İrşadu'l-Akli's-Selim , (M efatihu'l-G ayb ham işinde), c.I,
s.550; Ahm ed b. M uhamm ed el-Feyyum i, K itabu 'l-M isbah il-M u n ir, Mısır, 1316, c.I, s .152; el-
Cevheri, es-Sıhah, M ekke, 1376/1956, c.I, s.59; ez-Z ehibi, Tâcu'l-Arus, Mısır, 1306, c.I, s.86; Ebu
U beyde, M eca zu l-K u r'an , Mısır, 1374/1955, c.I, s.43; ez-Zam ahşeri, Esasu'I-Belağa, Mısır, c.II,
s.2; E l-K eşşaf, c.I, s. 109.
3 Ebu H ayyan el-endelusi, Tefsiru B ah ri’l-M uhit, M ısır, 1328, c.I, s.239.
4 L isan ıı’l-A rab, c.I, s.108; İbn Kesir, Tefsiru'l-Kur'ani’l-Azim , Mısır, 1376/1956, c.I, s.104; Ahm et
ibn H anbel, M usned, Mısır, 1313, c.III, s.492 ve c.IV, s.341; M efatihu'l-Gayb, c.I, s.549; et-Tabe-
rî, C a m iü l-B eyâ n , Mısır, 1374, c.II, s. 146; T âcu ’l-A rus, c.I, s.86; Cevat A li, Tarihu’l-A rab K ab-
le ’l-İslam , Bağdad, 1377/1957, c.V, s.368-369; E n cyclopaedia B ritannica, c.X X IX , s.790. (M aka
lem izde adı geçen İngilizce eserlerden, A sistan Esad Coşan'm yapmak lutfunda bulundukları ter-
cem e ile faydalandık. Kendilerine burada teşekkür ederiz.)
5 L isa n u ’l-A rab, c.I, s.108.
6 El-Buhârî, el-C â m iu ’s-Sahîh, Mısır, 1345, c.IV, s.221-222.
7 İbn Hacer, e l’-Isabe f i T em yizi’s-S ah abe, Mısır, 1358/1939, c.I, s.246; Mahmud Esad, Tarih-i D i
ni İslam , İstanbul, 1327-1329, c.III, s.205.
225
Youtube: Tanrı Mı Varmış
o da cevaben "hayır, fa k a t M üslüm an oldum " dem işti.8 Yukarıda zikrettiğim iz B e
rn'i Cezîrne kabilesinin, hangi hal ve şartlar altında, İslam olduk m anasına "sa
b a ’na sa b a ’na" dediklerini bilem iyoruz. O nların "saba’na" dem eleri, herhalde
eski dinim izden yeni dine m eylettik m ânasında olsa gerektir.
c- Sâbiîlerin menşei:
226
227
d - A k id e le r i:
228
21 Sâbiî fırkaları hakkında fazla malumat için bkz. ei-M ilel ve'n-Nihal, c.II, s. 116; E s-S eyyid
Abdurrazzak el-H aseni, es-Sâbiatu K adîm en ve H adisen, Mısır, 1931, s.16-22; es-Sâbiûn fi
H âdırihim ve M âdihim , s.23-27; H ak D in i K u r a n D ili, c.II, s .1757-1770.
22 M eta fih u i-G a yb , c.I, s.549; E n cyclopédie de ¡'İslam, c.IV, s.23.
23 E s-Sâbietu K adîm en ve H adisen, s.20.
229
Youtube: Tanrı Mı Varmış
4- Putlara ibadet
Şim di biraz da, haklarında en fa zla m alûm at sahibi olduğum uz H arran Sâbi-
îleri ile M andéenler üzerinde duracağız.
e- Harran Sâbiîleri:
H arran, putperest olan Süryanilerin m erkezi idi. Islâm devrinde bile burası,
ve seni diyanetle Yunan Kültürünün m erkezi olarak kalmış, orada felsefe, riyazi
ye ve astronom i tedris edilmişti. Sâbiîler hakkında, Islâm yazarlarının en çok
bahsettikleri de bunlardır. H albuki bu bölge halkının Sâbii ism ini alması M e'm un
(170-2181786-833) zam anına te sa d ü f eder 24
H arran Sâbiîleri hakkında, İbnu'n-Nedim (Ö. 385/995) şu bilgileri verm ekte
dir:25 Ebu Yusuf en-Nasrani, Fi'l-Keşfi an mezahibi'l-Har-raniyyin adlı eserinde,
zamanımızda Sâbiî diye m a ru f olan sın ıf şudur: M e'mun BizanslIlarla muharebe
için M udar26 diyarından geçerken H arrani ve Harranilerden bir grupla karşılaşır.
Onların saçları uzun ve elbiseleri başka idi. M e'mun onlara, ehli zim m et misiniz
diye sorduğunda, H arraniyiz diye cevap verirler. Bunun üzerine, Nasrani, Yahudi,
M ecusi m isiniz diye sorduğunda, hayır cevabını alınca, onlara, Kitabınız ve N ebi
niz var mıdır, sualini tevcih eder. Bu suale de müsbet bir cevap veremezler.
M e'mun, onlara, o halde siz putlara tapan zındıklarsa ız, sizi öldürmek helaldir
der. Kendilerinin cizye verdiklerini söyleyince, M e'mun, cizye, Allah'ın, Kur'an-ı
Kerim 'de gösterdiği ehli kitabdan alınır, o halde sizin yapacağınız şey, ya Kur'an-
da adı geçen ehli kitabdan birini seçecek veya ölümü tercih edeceksiniz, size dö-
nünceye kadar müsaade ediyorum dedi. Onlar saçlarını kesip, elbiselerini değiş
tirdiler, birçoğu H ristiyan oldu. B ir kısmı da müslüman oldular, pek azı da eski hal
lerinde kaldılar. D iğer bir rivayette de onlar, M e'm una "biz Sâbiîyiz, bu bir din is
midir, Kur'anda da adı geçm ektedir" dediler. M e'munuıı ölümünden sonra ekserisi
irtidat edip saçlarını uzattılar. İşte o zamandan beri kendilerine Sâbiî denir.
D em ek oluyor ki, H arran Sâbiîleri, M e'm un zam anında im tiyaz elde etm ek ve
bekalarını tem in için Sâbiîyiz dem işlerdi,27 İslâm yazarları gibi Avrupalı m üsteş
rikler de onların putperest olduğunu söylerler,28 A bdu'l-K âhir el-Bağdadi (Ö.
42911038), "Harran Sâbiîleri, dinlerini gizlerler ve onu, ancak kendilerinden
olanlara izhar ederlerdi" dem ekted ir29 E l-M es'udi (Ö. 346/957) ise "Harran S a
24 Ahm ed Emin, Fecru'l-İslam . Mısır, 1374/1955, s. 130: Duha'l-İslam , Mısır, 1357/1938, c.I, s.270.
25 İbnu'n-Nedim, el-F ilırist, s.445; bkz. E n cyclopédie d e l'lslam , c.IV, s.23; es-Sâhietıı K adîm en ve
H adisen , s.22-24.
2 6 Diyarbakır civarı.
27 E s-Sâbietu Kadîm en ve H adisen, s.22-23; es-Sâbiûn f i H âdirihim ve M âdihim , s .3 1; E n cyclopa-
ed ia o f R eligion, c.IV, s.519; E n cyclopédie de l'lslam , c.IV, s.22.
28 E n cyclopdia o f R eligion, c.IV, s.519; E n cyclopédie d e l'lslam , c.IV, s.22.
29 Abdu'l-Kâhir el-Bağdadi, el-Farku Beyne! Firak, Mısır, 1376/1948, s. 177.
230
Youtube: Tanrı Mı Varmış
bitleri, Yunanlıların avam tabakasıdır ve felsefeleri ise M iitekaddım un fe lse fe si
nin haşeviyye kısm ı olduğunu" sö y le m e k te d ir36 Ebu Bekr el-C assas (O.
3701980), "kendilerine Sâb iî adı veren bir grup vardır ki onlar H arran bölgesin
de otururlar. Putperesttirler, hiçbir peygam bere intisab ve Allahın kitabından
hiçbirini intihab etmezler, ehli kitab değillerdir. Kestikleri yenm ez ve kadınları
nikah edilm ez" demektedir.31 Bunların dua dilleri Siiryanice idi 32 İbadetleri
hakkında bize kadar ulaşan m alûm at şöyledir: "Her gün üç vakitte nam az kılar
lar. Birincisi, her rekatta üç secde ile, 8 rekattık bir nam az, güneş doğm adan ö n
ce; ikinci, her rekatta üç secde ile, beş rekat, zeval vaktinde; üçüncüsü, güneş
battıktan sonra beş rekattır. Bunlardan başka ayrıca nafile namazları da vardır.
N am az taharetle Sahih olur. O nlar 30 gün oruç tutarlar, kurban keserler. E kseri
kurban ettikleri hayvan horozdur. K urbanlarını yemezler, yakarlar. Onlar, d o
m uz, köpek, eşek, yırtıcı kuş, fa su lye, lahana, mercim ek gibi şeyleri yem ekten
m en olunmuşlardır. Sünnet olmazlar, boşanm a ancak hâkim kararile olur".33 Ibn
N edim 'in, bu hususları Harran Sâbiîlerine tahsis etm esi pek doğru olm asa gerek,
çünkü onlar, oruç âdetini terketm işlerdi. M üslüm anlarla kom şu olm alarından
dolayı, R am azanın ilk gününde oruç tutarlardı. H atta onlardan m eşhur bir zat
olan Ebû İshak, (Ö. 3841994), H alifenin zoru ile oruç tutardı denilm ektedir.3^
C arra De Vaux, M iladi X I inci asırda H arran ve Bağdat'ta, Sâbiîlerin epey
ce fa z la olduğunu, X I inci asrın ortalarından sonra, H arran Sâbiîlerinin izleri
nin kaybolm ağa başladığını söylem ekted ir33 O nlar arasında geom etri, astrono
mi, m atem atik, tarih ve tıb sahasında, m eşhur şahsiyetler yetişmiştir. M esela, Sâ-
bit b. K urra (221-2881846-901), yüksek geom etrici, örnek bir astronom , m üter
cim ve filozoftur. Sinan b. Sabit (Ö. 331/942), tabib, meteorolojisi; Ebu İshak b.
H ilal (313-384/925-994), tarihçi; el-Battani (224-3171858-929), astronom ; Ebu
C a fe r el-H âzin, m atem atikçi idi. M eşhur kim yacı, Câbir de S â biî idi. O, bazı m e
tafizik m eseleler üzerinde, tam am en Sâbiîlerin görüşüne iştirak etmiştir.36 C a'd
b. D irhem , el-cehm b. safvan-A hm ed b. H anbel'e göre, fikirlerin i sâ b iî akidesin
den almışlar, F a ra b î de onlardan istifade etm iştir.*
231
Youtube: Tanrı Mı Varmış
/ - M a n d éen ler:
Güney Irak'ta, itikad ve âdetlerile temayüz etmiş bir grup insan yaşamaktadır.
B unlar eski Sâbiî adetlerini icra ettiklerinden, asıl Sâbiîlerden oldukları kanaati
hasıl olmuştur. Bunlara "Mandéen" "Nazaréen""''1 veya "Soubba"38 diye ad verilir.
Mandéenler, Jean Babtist H ristiyanlarıdır ki, Vaftizci Yahya'ya tâbi olmuşlardır.
Buradan anlaşılıyor ki M andéenler H ristiyanlığın doğuşundan daha evvel m evcud
idi. Fakat bunlar sonradan H azreti İsa'ya da ittiba etmişlerdir. M andéenlerin Ya
hudilikten yüz çeviren bir Yahudi fırkası olduğu da söylenmektedir. Kitabı M ukad
desin tefsirinde, M andéenlerin nasıl zuhur ettiğine ve onlara verilen m uhtelif isim
lerin neler olduğuna dâir uzunca bir haber zikredilmektedir;39
Avrupalı m üsteşriklerin ekserisi, M andéenleri bir H ristiyan tarikatı olarak
gösterm ektedirler. Bu bakım dan, K ur'anda adı geçen Sâbiîler, M andéenler o la
rak gösterilirken bazıları da Sâbiîler tam am en M andéenler dem ek değildir d i
yorlar:40
C arra D e Vaux, "Arab yazarları, M andéenlerden hemen hemen bahsetmezler,
im a ile onlara temas etseler de, ayrı iki isim altında incelem em ektedirler" d e
m ektedir:41 H akikaten İslâm yazarları, onları M andéenler diye zikretmemişler,
fa k a t Betayih ve K esker Sâbiîleri diye onlardan epeyce bahsetmişlerdir. Islâm fa -
kihlerinin bazısının, Sâbiîleri ehli kitabdan addetm eleri, M andéenlerden bahset
m iş olm alarına bir delil değil midir? M esela el-C essas "Sâbiîler iki kısımdır. B i
rincisi, K esker ve Betayih nahiyesinde oturanlardır. Onların diyanetlerinin p ek
çok kısm ı N asaraya m u h a lif olm akla beraber yine N asara sınıfındandırlar. Zira
N asara fırka la rı çoktur. O nlardan M arkuniyye, Aryusiyye, M aruniyye gibi fır k a
lar, N asturiyye, M elkiyye ve Yakubiyye gibi yine N asara olan fırka la r tarafından
iyi karşılanmazlar. B u sâbiîler Yahya b. Zakeriyya'ya ve Şit'e intisab ederler. Şit'e
ve Yahya'ya a id olduğunu söyledikleri bazı kitabları vardır. N asara onlara Yu-
hannasiyye adını verir. Ebu H anifenin, ehli kitabdan sayıp, kestiklerini yem eğe
ve kadınlarile evlenm eğe m üsaade ettiği Sâbiîler işte bu grubdur" demektedir.4-
H aıran ve Betayilıdeki Sâbiîlerin, aynı m enşe’den olmadıkları onlar arasında
bir isim benzerliğinden başka bir münasebet bulunmadığı ve onlar itikad bakımın
dan da m übayenet halinde bulundukları, kaynaklarda zikredilmektedir:43
37 E. Royston Pike, D iction n aire d es R eligion s (adaptation Farançaise de Serge Hutin), Paris, 1954,
p.202.
38 E n cyclopédie d e l'Islam, c.IV, s.22; E n cyclopaedia o f R eligion an d Ethics, c.VIII, s.390.
39 E s-S â b iu n ,fi H âdirihim ve M âdihim , s.37.
4 0 E n cyclopaedia B ritannica, c.X X IX , s.790.
41 E n cyclopédie d e l'Islam, c.IV, s.1212.
4 2 Ahkam u'l-Kur'an, c.III, s.91.
43 M ürucü'z-Zeheb, c.I, s.223; es-S h a b iu n fi H âdirihim ve M âdihim , s.37-38.
232
Youtube: Tanrı Mı Varmış
M andeenler, bugün halen Irak'ın güneyinde ve İran'da yaşamaktadırlar. Irak
hüküm etinin beyanına göre, bunlar 6468 kişidir. Bunlara İrandakiler de ilave
edilirse adetleri 6597 olur.44
Şim di burada, biraz da M andeenlerin itikad ve ibadetlerinden bahsedelim ,45
/- Halik fikri:
Mandeenler, m adde âlem inden m ünezzeh, doğm am ış ve doğurm am ış ezeli ve
ebedi bir A lla h ’ın varlığına inanırlar.
2- Alemin yaratılışı:
Allah, evvela ruhani bir şahıs olan aklı evveli, sonra da m ukaddes nefislerle
dolu olarak âlem leri yarattı. A rzın yaratılışı tamam olduktan sonra, nur âlem in
den m elekler indirildi. B unlar diğer âlem lerle irtibat tem in ederler. A rz onlara
göre sâbittir. Sem a yed i tabakadan teşekkül eder. G üneş dördüncü, ay ise yed in
ci tabakadadır. B ütün kâinat, su ve ateşten m eydana gelmiştir. H er olan şey, ale
ni ve sır gibi iki asılla vücud bulur. Vücudu sırrıyi vücudu aleniye m üm taz kılar
lar. Sır âlem i gizlidir, sağlığım ızda onu m üşahede edemeyiz. Şu âlem in sakinleri
ölüm ve fen a d a n hâli değillerdir. O nlar n ur alem ine giderler. H ayır ve şerrin f a
ili insandır. Bu bakım dan Allah huzurunda m e s’uldürler.
3 - Ö lü m :
Sâbiîler, ölüm ün fe n a bulm ak için bir intikal olduğuna inanırlar. B u âlem de,
ruh çıktıktan sonra, başka bir alem olan nur âlem ine ulaşır. E ğer ruh tem iz ise
ebedi olarak bu nim et âlem inde kalır. E ğer ruh kötü olursa azaba duçar olur.
A zab, ruhu günah kirlerinden tem izlemektedir. Ruh bedenden çıkm adan evvel y a
pılan m erasim ler vardır. İtikadlarına göre ruh, tem iz bir bedenden çıkm adıkça
tem iz olam az. Bundan dolayı ruh bedenden çıkm adan vücud yıkanır ve kefenle
nir. E ğer yıkanm adan ruh çıkacak olursa, ceset necis olur, ona dokunm ak haram
dır. Ö lü arkasından ağlanm az, onlara göre h er göz yaşı dam lası, nur alem i yolu
üzerinde büyük bir nehir olup geçm esine m ani olur, insan öldükten sonra, ruhu
nu iki m elek karşılar. Bunlar, o şahsın dünyadaki am elini kontrol ederler. İyi am el
sahibi ise, nur âlem ine götürülürler, fe n a am el sahibi ise, günahlarından kurtu
luncaya kadar azaba duçar ederler.
4 4 M andeenlerin bulundukları yerler hakkında fazla malumat için bkz. es-S âbieti K adîm en ve H a
disen, s.62-63; es-Sâbiûn f i H âdırihim ve M âdihim , s. 114-115.
45 Bu husustaki malumat, Abdurrazak el-H aseni'nin, Sâbiîler hakkında yazm ış olduğu (yukarıda adı
geçen) iki eserinden istifade edilmiştir.
5- Evlilik:
E vlenm ek için hususi m erasim leri vardır. Alacakları kadınları m üsavi tutm ak
şart ile taaddüdü zevcat câiz olduğu gibi, talak da caizdir. İki kız kardeşi cem e t
m eğe m üsaade etmezler. B ir Sâbiî, S â b iî bir ana ve babadan doğm adıkça Sâbiî
sıfatını kazanam az. K anlarının karışm am ası ve neseblerinin zâyi olm am ası için
yabancılarla evlenemezler. E cnebilerle evlenenler dinlerinden çıkm ış addelirler.
Zinanın sübutu, hayız halinden yıkanm am ak, nam azı terk ve hırsızlığın sabit o l
m ası gibi dört sebeb boşanm aya cevaz verir. O nlara göre hayız m üddeti en az 3,
ortası 5, sonu 7 gündür. N ifas m üddeti ise 30 gündür Bu iki halde de erkek kadı
na yaklaşam az. K adın, bu hallerden, elbiselerde akar suya üç defa dalıp çıkm ak
la tem izlenm iş olur.
6- İtiraf:
M andeenlerde de H ristiyanlarda olduğu gibi, günahları itira f etme vardır.
F akat bu gizli bir şekilde yapılır. B uğday unundan tuzsuz ve şarapsız ham ur y a
pılır, inceltilerek tandırda pişirilir. K âhin onu takdis eder. Takdisle o ekm ek se
m avi bir kudret kazanır. Orada bulunanlara bu ekm ekten takdim edilir.
234
Youtube: Tanrı Mı Varmış
insanların bütün hareketleri onların ruhsat ve iznine bağlıdır. D in î sultanın h ü
küm sürdüğü Sâbiîlerde de, doğum dan ölüm e kadar olan her şey, kâhinler önün
de tam am olur. D in işlerine bakan kim seler 5 kısm a ayrılırlar. Bugün ise ilk üç
derece mevcuttur, 4 üncü ve 5 inci derecelere şartların ağırlığından dolayı kim
se ulaşam am aktadır. Şim diye kadar, 5 inci derece Yahya (A.S.) dan başka kim se
ye nasib olmamıştır.
9- Bayramları:
Sâbiîlere göre sene 360 gündür ve 12 aya taksim edilir Sene başlangıcı nisan
ayıdır. B unlar da, H ristiyanlar gibi, p a za r gününü takdis edip işlerini tatil eder
ler. A ğustos ayının 9 uncu günü başlayan ve 36 saat devam eden N u r m eliki bay
ram ları vardır. B u bayram larda S â b iî evinden dışarı çıkmaz. B eş gün devam
eden P unjo bayram ı, yine 3 gün devam eden küçük bayram ları vardır ki m ayıs
ayının 18 inden 21 ine kadar devam ed er Bu bayram larda kurban kesilir
235
Youtube: Tanrı Mı Varmış
a- el-K inza Rabba: Bu kitab  d em (S.A.)'e indirilmiştir. Eserin tarihi husu
sunda Sâbiîler ih tila f etmektedirler. Bu kitabdaki bahisler m ahlukatın yaratılışı
na kadar varır.
b- Yahya (S.A.')nın talim atını ihtiva eden kitab: Bıı kitab Yahya Peygam berin
hayatım ihtiva eder. Bugün elim izde m evcud olan İncillere benzer G ezegen ve
yıldızlardan da bahisler vardır.
c- Ferah kitabı: Nikah esnasında ve evlenm e m erasim lerinde kullanılan bir
ki tabdır.
d- N efisler kitabı: Cenaze m erasim i ve ölülere telkin kitabıdır. D efnin keyfi
yeti, ağlam anın haram olm asının sebebleri ve m eada aid m eselelerden bahseder
e- Z o r sefer kitabı: Bazı ruhanilerin kıssalarından bahseder
f - B urçlar hakkındaki kitab: Şahısların doğum larile alakalıdır. H er şahıs
doğduğu burca göre isim alır ve bu isim onlar indinde gizli kalır.
g- D in î neşîde ve zikirler kitabı: N am az ve diğer ibadetlerinde okudukları zi
kirleri ihtiva eder
h- insan vücudunun terkib ve teşrihinden bahseden bir kitaba da maliktirler.
B unlardan başka İçtim aî adabları ve m abedleri hakkında bilgi veren kitablara
da sahip oldukları söylenm ektedir Onlar, kitablarını yabancılara gösterm eği ha
ram sayarlar.
236
Youtube: Tanrı Mı Varmış
g- M ü slü m a n âlim lerine göre Sâbiîler:
Sâbiîlerin hangi dine m ensub olduklarına dair rivayetlerin çok çeşitli olduğu
nu yukarıda zikretmiştik. Eski müfessirlerin bu hususdaki görüşleri şöyledir: Mü-
cahid (Ö. 103/721), Haşan el-Basri (Ö. 1101728) ve İbn Ebi Necih (Ö. 1311748),
onlar M ecusilerle Yahudiler arasında bir taifedir;46 Katade ( Ö . l l 7/735) onlar m e
leklere ibadet ederler günde beş vakit namaz k ı l a r la r e l- L e y s (Ö. 175/791) ise,
onların dini Sâbiî dinine benzer, yalnız kıbleleri cenub rüzgârının estiği yerdir:48
Et-Taberî (Ö. 310/922) tefsirinde Sâbiîler hakkındaki ihtilafı üç rivayette toplam ış
tır49 "Birincisi, Sâbiîler, Yahudi ve Nasara değildirler, onların dini de yoktur veya
onlar Yahudilerle Nasara arasındadır. D iğer bir rivayette ise, onlar dinlerden bir
dine saliktirler, M usul civarında otururlar. Lâilaheillallah derler, ibadetleri, kitab-
ları ve peygam berleri yoktur, ancak tevhid kelim esini söylerler. İkincisi, Sâbiîler
meleklere idabet ederler, kıbleye teveccüh edip namaz kılarlar ve zebur okurlar.
Üçüncüsü ise, O nlar ehli kitabdırlar." Süddi (Ö. 127/744) ve İshak b. Râhuye (Ö.
238/852), Sâbiîler ehli kitabdan bir fırka d ır derken, Halil, onların dininin Nasara-
ya benzediğini s ö y le m e k te d ir S ıh a h sahibi ise, Sâbiîlerin ehli kitabdan bir cins
olduğunu zikretmektedir:51 Bazı müellifler, kendilerini Nuh (S.A.) dini üzere olduk
larını zanneden Sâbiîlerin, yanılm ış olduklarını zikrederler:52 Sâbiîlerin, Nuhun
kardeşi Sâbi b. Lâm ek'e53 veya İbrahim (S A .) devrinde yaşayan Sâbi b. M ari'ye
veya İdris (S.A.)’in torunu Sâbi'ye54 nisbet edildiğine dair rivayetler de vardır.
E z-Zam ahşeri (Ö. 538/1143), Sâbiîlerin iki sın ıf olduğunu söyler: O nlardan
bir kısm ı Zebur okur ve m eleklere ibadet ederler. D iğer kısmı ise, kitap okum az
lar, yıldızlara ibadet ederler. İşte bunlar ehli kitab değillerdir,55 El-H âzin (Ö.
741/1340) tefsirinde, onlar Yahudi ve N asara arasındadırlar, başlarının yarısını
traş ederler. Allahı tasdik edip Z ebur okuduklarını, meleklere ibadet ettiklerini,
nam az kıldıklarını ve her dinden bir şeyler alm ış olduklarını anlatır,56 K âdi Bey-
davi (Ö. 685, 691, 716/1282, 1291, 1116), "Sâbiîler, N asara ve M ecus arasında
bir kavimdir, onların m eleklere ve yıldızlara taptığı söylenir" dem ektedir,57 İbn
K esir (O, 774i1372) ise, m u h te lif rivayetleri şöyle tadad eder:5% "M ücahidden
46 el-Kurtubî, el-C âm i'li Ahkam i'l-Kur'an. Mısır, 1354-1369, c.I, s.434; M efatihu'l-G ayb, c.I, s.549.
47 M efatih u ’l-G ayb, c.I, s.549.
48 Lisanu'l-A rab. c.I, s.107.
49 Tefsiru't-Taberî, c.I, s.145-147.
50 Tefsiru'l-Kurtubî, c.I, s.434; Tefsiru b. Kesir, c.I, s .104; Tefsiru E bi H ayyan , c.I, s.239.
51 Es-Sıhah, c.I, s.59.
52 Tacu'l-Arus, c.I, s.86-87; Lusanu'l-Arab, c.I, s.107.
53 Tacu'l-Arus, c.I, s.87.
54 El-M es'udi, et-Tenbih ve'l-İşraf, Kahire, 1357/1938, s.79-80,
55 E l-K eşşaf, c.I, s.87.
56 El-H âzin, Lubabu't-Te'vil f i M aan i’t-Tenzil, İstanbul, 1317, c.I, s.52.
57 el-B eyd âvi, Envâru't-Tenzil ve Esraru't-Te'vil, İstanbul, 1296, c.I, s.86.
58 Tefsiru ibn Kesir, c.I, s.104.
237
238
Youtube: Tanrı Mı Varmış
edince, o bölgedeki Sâbiîleri küıçla H ristiyanlığa sevketm işti. B unlar zahirde
H ristiyan olm uş gibi görünm üşlerse de, hakikatte çoğu putlara ibadete devam et
mişlerdir. Sonradan İslam hakim iyeti altına giren Sâbiîleri, müslümanlar, N asa-
radan tefrik etmediler. Onlar, putlara yaptıkları ibadetleri ve itikadlarını g izli
yorlardı. Bu gizlem e işinde onlar çok m ahir kimselerdi. Onlar, çocuklarına, aklı
erm eğe başlam asından itibaren, dinlerini gizlem eleri hususunda yapılacak b ir
çok işleri ve hileleri öğretirlerdi. İsm ailiyye m ezhebi de gizliliği bunlardan alm ış
tır. Sâbiîlerin hepsinin itikadının aslı, yedi gezegeni ilah ittihaz edip taabbüd e t
m ek ve onların adına birer sanem edinmektir. Bu hususta aralarında ih tila f y o k
tur. H arran'dakilerle B etayih'dekiler arasındaki m uhalefet ancak şeriatlarındaki
bazı şeylerdedir... Zannım a göre, Ebıı H anife, Sâbiîlerden nasraniyetini izhar
edip, Incil okuyan ve bu dini din olarak kabul eden bir grubu m üşahede etti. H a l
buki ekseri fu k a h a onlardan cizye alm ayı uygun görmüyor. A ncak onların ya
m üslüm an olm alarını veya katledilm elerini isterler. O nlar ehli kitab değillerdir,
kestikleri yenm ez ve kadınlar nikah edilem ez diyorlar."
D em ek oluyor ki, Ebu H anifenin ehli kitab olarak kabul ettiği Sâbiîler Beta-
yih civarındakilerdir. E bu Yusuf ve M uham m ed ise, bu m ıntıkadakilerle, H a r
ran'dakileri a yırt etm eksizin, onların ehli kitab olm adıklarını söylemişlerdir. H a
şan el-B asri'ye göre, Sâbiîler M ecus menzilesindedir. M ücahid ise, onlar Yahu-
diler ve N asara beyninde m üşriklerdir, dem ekte ve bu fik r i el-Evzâi (88-1571707-
774) ve M âlik b. Enes (Ö. 179/795) de kabul etmektedirler. Câbir b. Z eyd (Ö. 93
veya 103/711 ve 721 )’e, Sâbiîler ehli kitab mıdır, yem ekleri ve kadınları müslüman-
lara helal olur mu? diye sorulduğunda "Evet" cevabını vermiştir.61 Ömer, onların
kestikleri ehli kitabın kestikleri gibidir derken, İbn Abbas (Ö. 681687) ise kestikle
ri yenm ez ve kadınları nikah edilmez demektedir. 62 Ebu Hanife ve Ishak, onların
kestiklerini yem ekte ve kadınlarını nikahlam akta bir beis yoktur diyorlar:63 M üca
hid, Haşan, İbn E bi Necih, onların kestikleri yenm ez demektedirler.64 Ebu Said el-
Istahri (244-3281858-940), onların kâfir olduklarına dair fe tva vermiştir:65 Ebu'l-
Aliye de onların kestikleri Ehli kitabın kestikleri gibi olduğunu söylemiştir. Fakih-
ler, Sâbiîlerin kâfir olup olmadıklarında ihtilâ f etmişlerdir.66 Bunların ekserisi,
hayvan kesme, kadın ve cizyedeki hükümleri, Nasarada olduğu gibi demişlerdir.61
Islâm âlimlerinin, daha ziyade Sâbiî kadınlarla evlenme meselesi üzerinde durm a
larının en mühim sebebi, Kur'an-ı Kerimde, m üşrik olmayan veya ehli kitab oldu
ğundan şüphe edilen kadınlarla evlenmenin m eskut geçilmiş olmasıdır:68
61 Ahkam u't-Kur'an, c.III, s.91.
62 Lübabü't-Te'vil, c.I, s.52; Bahru'l-M uhit, c.I, s.239.
63 T ef s in i İbn Kesir, c.I, s. 104; Tefsiru'l-Kıırtubî, c.I, s.434; el-K eşşaf, c.I, s.472.
64 T efsiru'l-Kıırtubî, c.I, s.434.
65 Aynı yerd e, Tefsiru İbn Kesir, c.I, s. 104; Bahru'l-M uhit, c.I, s.239.
66 Bahru'l-M uhit, c.I, s.239.
67 El-Farku Beyne'l-Fırak, s.215.
68 M ecelletu'l-M enar, c.X V I, s.510.
239
Youtube: Tanrı Mı Varmış
N etice olarak denilir ki, İslam alim lerinin, bir kısmı Sâbiîleri ehli kitab o la
rak kabul ederken, diğer bir kısmı ise, onları m üşrik addetmektedirler.
h - N etice:
240
Youtube: Tanrı Mı Varmış
teren yazarlar, N asara kelim esinin bütün H ristiyan fırka la rın a şâm il olduğunu
bilm iyorlar mı? M andeenler, K ur'an ayetlerinde geçen N asara lafzının içinde
mevcuttur. Artık, ayetlerde N asara kelim esi geçtikten sonra, Sâbiîlerin, M ande
enler olduğunu söylem ek yersizdir.
B ana göre, K ur'anı K erim in m uhatab olarak karşısına aldığı Sâbiîler, yine
K u r'a n ın ifadesinden anlaşılacağı üzere, hususi dinleri olan bir cem aattır ve
bunlar inkiraz bulmuşlardır.
***
- D enebilir ki: C errahoğlu bu yazısında, iyi bir incelem eci değilse de, iyi bir
derleyici olm uş; am a iyi bir değerlendirici olam am ıştır. Ve denebilir ki, Cerra-
hoğlu'nun değerlendirm elerindeki yetersizliği, "İslam "ı "kahram anca" savunm a
ya kendini verm iş görünm e gereğini duyuyor olm asından kaynaklanm ıştır. Yazı
sının başlarında genişçe, kim i yerlerinde de araya sokuşturarak İslam ı, İslam yö
netim ini nasıl savunuyor görüyorsunuz. İslam yönetim inde, İslam a girm esi için
kim se zorlanm azm ış, baskı yapılm azm ış! Bu propaganda böyle hep yapılır. Çok
im anlı "zevat" ya da öyle görünm ek isteyenler, gerçekler ne olursa olsun, bu p ro
paganda alanında birbirleriyle yarışırlar. O ysa K ur'an'daki "cihâd" ayetleri, ayrı
ca "kâfirlerle dost olunam ayacağı"nı, "kardeş, ana, baba, oğul, k ız ..." bile olsa
kim senin "kâfir”lerle dost olm ayı kendine hak görem eyeceğini anlatan ayetler ve
"şiddet"in, "acım asız"lığın bin bir türlüsünü yansıtan hadisler söz konusu propa
gandayı yalanlıyor olsa d a ...
C errahoğlu, Bakara ve M âide surelerinde, "S âb iîler'in de yer aldığı ayetleri
ele alırken, bu ayetteki "im an edenler (inananlar)" dem ek olan "âm enû"ya
"te'vü"li anlam verenlerin yolunu seçerek şöyle diyor: "Buradaki im an edenler
den m aksat, hakiki ve samim i m üslüm anlar olm ayıp, görünüşte m üm in hakikat
te ise m ünafık kim selerdir." O ysa böyle b ir "m aksat" güdüldüğünü anlatan hiç
b ir şey yok ayette. Ve tabii bu, özel sözcüğüyle "indî" ve "keyfî" bir yorum dur.
"M ecaz" yolu seçiliyor. O ysa, uzm anlarınca benim senen bir kuraldır ki "hakikat"
anlam ı "m üm kün"ken "mecaz" yoluna gidilem ez (sayruret edilem ez).
C errahoğlu, "taassup (bağnazlık)" yüzünden bu ayetin (M uham m ed'e inanm a
koşulu konm aksızın Yahudilere, H ıristiyanlara ve Sâbiîlere de "salih amel" yani
iyi işler işlerlerse korkulardan kurtulm a, cennete gitm e hakkını tanım ış olm ası
nedeniyle) "nesh" edildiğini, yani hükm ünün yürürlükten kaldırıldığını savunan
"m üctehidler" bulunduğundan söz eden yabancı yazarlara çatıyor. Ve şu karşılı
ğı veriyor:
"Burada şunu söylemeliyiz ki, ne eski, ne de yeni İslam âlim lerinden hiçbiri, bu
iki ayetin birbiriyle neshedilm iş olm asını ne istiyorlar ve ne de tasavvur ediyorlar.
İslam âlimleri, im an esaslarında neshin m üm kün olm adığında ittifak etmişlerdir.
İman hususundaki Kur'an'ın bir ayeti diğerini nesh değil, bilakis tasdik ed er..."
241
Youtube: Tanrı Mı Varmış
Tefsirlerdeki açıklam alarsa, C errahoğlu'nu bu "kahram anca" savunm asında
desteklem iyor, tersine yalanlıyor.
Bakara Suresi'nin 62. ayeti, İslam dini inanırlarından başkalarına cennete gir
m e olanağı tanım asın diye, Â l-i İm rân Suresi'nin 85. ayetiyle nasıl "nesh" edil
m iş sayılıyor, görelim:
E b u i-F erec Cem aluddin A bdurrah İbnü'l-C evzî'nin, Zâdu'l-M esîr F i Ilm i't-
Tefsir adlı ünlü K ur'an yorum unda, B akara Suresi'nin bu ayetiyle ilgili şu bilgi
veriliyor:
"Bu ayet, m uhkem m i (hükm ü yürürlükte mi), yoksa m ensuh mu (hükm ü yü
rürlükten kaldırılm ış m ı)? Bu konuda iki görüş var:
"B irinci görüşe göre: Ayet 'm uhkem 'dir. M ücahid ve D ahhâk bu görüştedir.
(...)
"İkinci görüşe göreyse, bu ayet, 'm ensuh'tur, 'Kim Islam dan başka bir dine is
tekli olursa onun bu isteği kabul edilm eyecektir' (Al-i İm rân Suresi, ayet 85) di
yen ayetle neshedilm iştir. Bu görüşüyse, m üfessirlerden bir cem aat (topluluk)
belirtm iştir." (Bkz. İbnü'l-Cevzî, Zadu'l-M esîr 1/92.)
Bu görüş başka tefsirlerde de, örneğin T âberî tefsirinde de yer alır. (Bkz. Ta-
berî, C em iü'l-Beyân f i Tefsirü'l-Kur'an 1/257.)
C errahoğlu bu yazısında doğru görüş de savunuyor. Ö rneğin şu gözlem ve de
ğerlendirm e doğrudur: "Fakat hakikat olan şey, onların (Sâbiîlerin) çok eski bir
diyanete sahip olmalarıdır. K ur'an'ı K erim 'in ifadesinden de anlaşıldığına göre,
Sâbiîler, hususi dinleri olan bir cem aattir. Z ira onlar, orada, m üstakil din sahip
leri olarak zikredilm işlerdir." (S. 104. Verilen num aralar İlahiyat dergisine ait.)
Bunu başka yerde de tekrarlıyor. (Ö rneğin s .llö 'd a .)
N e var ki, bir başka yerde belirttiği görüş bu görüşe ters konum da yer alıyor
ve çelişkiye düşüyor: "Sâbiîlik" için "...b ir m ezheptir" diyor (s.105). Yani bir
yandan "hususi ve m üstakil (üstelik çok eski) bir din" sayarken, öbür yandan da
"bir m ezhep" diye niteliyor.
Bir de artık iyice çürük bir sakız durum una gelen bir savı ileri sürüyor: "A nla
şılıyor ki, Sâbiîlik, esas itibarıyla m ünzel olması melhuz ve fakat zam anın geçm e
siyle m uhtelif felsefi ve siyasi tesirler altında kalarak değişikliğe uğram ış..." diyor.
Yani, Sâbiîliği de "Tanrı indirmiş" olabilir. A m a "zamanla çeşitli etkilerle bozul-
muş"tur. Peki İslam da zam anla "değişikliğe uğramamış" mıdır? Buna tabii hayır
diyecektir. İslamm "kitabının nasıl indirildiyse ve nasıl yazıldıysa harfi bile değiş
m eden sürüp geldiği" yolundaki ünlü savı ileri sürecektir. Bu sav, kitleler arasında
yankı buluyor ve tutuyor d a ... İslam ın sözü edilen "kutsal kitabı"nın orijinallerinin
birkaç kez yakıldığını, hem de bunun İslam büyükleri eliyle yapıldığını, Kur'an'ın
orijinallerinin hiçbir yerde bulunm adığını bilenlerin sayısı ne kadar ki?..
242
Dr. G ünay D üm er
(Bîrûrıî'ye Göre D inler ve İslam D ini, A nkara,
1975, D iyanet Yayınları, s.126-128.)
Sâbiîlik
Kur'an-ı K erim 'de üç yerde zikredilen Sâbiîlerin kim olduğu, tartışılan bir ko
nudur.169 İslâm öncesi A rabistan'ında böyle bir topluluk görünm üyor Bu durum
da A rabistan'ın kuzeyindeki kabile ve m illetlerin târihini incelem ek gerekm ekte
d ir
B îrûnî'nin bu konuda önem li bilgiler verdiğini görüyoruz. Konu M es'âdi, Şeh-
ristâ n î vb. bilginlerce de ele alınm ışsa da B îrûnî'nin daha tatmin edici bilgiler
verdiğini anlıyoruz.170
B îrûnî, S â b iî kelim esinin birkaç yöne çekilebileceğinin açıkça farkındaydı.
Ç ünkü Sâbiîlikle beraber onunla ilgili bir başka kelim e daha vardı: H arranilik.
Yunanlılar H ristiyan olduktan sonra eski Yunan dinindeki özellikleri kendilerin
de devam ettiren putlara tapıcı bir grup sadece A bbâsîler zam anında bu ism i
kendileri için kullanm ışlardı.171
Agathodaim on, H erm es, P ythagoras, W âlis, M âbâ, Savar ve bazı filozofları
peygam ber bilen bu grup için "H arrâni" ism i başkalarından çok daha fa zla kul-
lanılagelmiştir. A bbâsîler zam anında bu isim le isim lenm eleri 228/842'de oldu.
D aha önceleri bunlara "Veseniyye", "Hunefû", "Harrâniyye" isim leri verilm ek
teydi)172 Bîrûnî, bunlardan bazan "Sâbiî diye bilinen H arrânîler" şeklinde de
b a h se d e r}1^ F akat kıblelerinden bahsederken her ikisini kesin olarak ayırır.
H a rrâ n îler’in G üney K u tb u n u kıble edindiklerini söyler:174 Oruç ve bayram ları
ile ilgili olarak verdiği bilgiler arasında onların yıldızlara taptığından, "Belit"
dedikleri Venüs'ün M ars, Satürn, M ercury, H erm es, G üneş ve Ay'ın heykellerini
diktiklerinden bahsediyor:175 Onlar, H erm es’in kitaplarına başvuruyorlardı.
H erm es'in sistem lerinde önem li bir yeri vardı. Çünkü bazıları onun K ur'an'daki
243
Youtube: Tanrı Mı Varmış
İdr is, E ski A hid'deki Enos olduğunu, yine bazıları onun H indistan'a peygam ber
olarak gönderilm iş olan Budda (Budhasaf) olduğunu ileri sürüyorlardı .176
Yine bazı kim seler H arrânî ism ini H arrân'da oturm alarına izafe ederken d i
ğer bazıları da bu ismin Hz. İbrahim 'in kardeşi Hârân'dan geldiğini ileri sürm ek
teydiler-,177 Bîrûnî, ibn Singelâ (Syncellus)'ya dayanarak Hz. İbrahim 'in Harrâ-
nîlerle ilgisi konusunda bilgi veriyor}™ A bdu'l-M esih b. İshak el-K indî en-Nas-
rânî'den de bu konuda özetle bunların insan kurban etmekle tanındıkları, halbu
ki bunun açıkça yapılm asının m üm kün olam ayacağı, onları tevhit ehli olarak bil
dikleri, A llah'ı eksiklikten tenzih ettikleri hakkında nakilde bulunuyor;179 B unla
rın, 3 vakit nam azları olup tem iz, abdestli ve gusletm iş olarak ibadet ettiklerini,
enırolunm adıkları için sünnet olm adıklarını söylediklerini, nikah, hudut vb. hü
küm lerinde M üslüm anlarm kine yakın olduklarını ölüye dokunm akla necis olm a
gibi şeylerde Tevrat ehline benzediklerini, yıldızlar, putlar ve heykelleriyle ilgili
kurbanları bulunduğunu, bunu kâhinlerinin yönettiğini söylüyor} 80
Bunlara a it olup Şam, B aalbek, H arran ve Selem sin gibi yerlerde bulunan e s
ki ibadethanelerinin harabelerine hâlâ te sa d ü f edilm ekte olduğunu, bazı kim se
lerin hatta K abe'nin çok eski zam anlarda bunların kutsal yerlerinden olduğunu
söylediğini zikred iyo r181
B ütün bunlarla beraber H arrânîlerin gerçek Sâbiîler olm adığı, çünkü onla
rın kitaplarda "Hunefa", "Veseniyye" diye isim lendirildikleri, esas Sâbiîler'in
K uruş geri dönm elerine izin verdiğinde Babil'de kalıp kendi asli inançlarını M e
cusilik ve bazı eski B âbil dinleriyle karıştırıp, Şam 'daki Sâbiîler gibi, yeni bir din
ortaya çıkaran kim seler olduğunun da söylendiğini hatırlatıyor,18- Bunlara g ö
re Sâbiîler'in çoğu Vasıt ve M ezopotam ya bölgesinde bulunur. E n o fu n neslinden
gelirler. M etusaleh'in oğlu Sâbi'den gelir diyenler de vardır. B unlar H arrânî o l
duklarını kabul etmezler. Bazı konularda değişik uygulam aları vardır. M esela
ibadette K uzey'e dönerler (H arrânîleı 'in kıblesine z/i).183
B îrûnî, bunların yerini G üney Irak'ta gösterdiğinden bunların Sâbiîler'in ba
kiyesi olduğu kabul edilen M andeenler olduğu düşünülebilir,184
B îrûnî, "el-Kanun" adlı kitabında bunların üç çeşit oruçlarını zikredip Tu-
fa n 'la ilgili inançların Tevrat'a uyduğunu gösterm ektedir,185
***
244
Youtube: Tanrı Mı Varmış
özetini veren bu bölüm okunm aya değer. B urada, "Sâbiîler" için "nunefâ" yani
"Hanifler" de dendiğinin belirtiliyor oluşu çok önemlidir. Dem ek ki, B îrûnî de
daha sonra kollara aynlm ış olsa da Sâbiîlik dininin büyük bir çatıyı oluşturduğu
nu, bu nedenle Sâbiîlik içinde ayrı b ir çığıra yönelm iş bulunan "H anifler"in de
"Sâbiîler" adıyla söylendiğini gözlem lem işti. Bu durum da, K ur'an'da İbrahim
Peygam ber'e "H a n if' dendiğine göre, İbrahim 'in de "Sâbiî" olduğu ortaya çıkm ı
yor m u? B îrûnî'nin Sâbiîliğe ilişkin yazdıklarının buradaki özeti, "inanç" ve "iba
det" ler (özellikle nam az, abdest gusül, yani boy aptesi) yönünden de önem lidir.
245
Youtube: Tanrı Mı Varmış
E SSA B İİN E SSA B İU N
Sabie, Sâbiîn, Sâbiûn veya sâbîn ve sâbûn eski bir din veya m ezhebi m ahsu
sa m ensub bir taifeye, bir m illete isim olarak ıtlak edilir ki bu m a n a ca kelim e
nin aslı A ra b i olub olm adığı m uhtelefün fıhtir. A ra b i olduğuna göre zikrolunan
-İd* veya Sâbi m a'nâlarının birinde me'huzdur. A ra b i olm ayıb Süryani gibi d i
ğer bir lisandan m e'huz olduğuna göre ise aslı Sâbidir. Şit aleyhisselâm ın ikinci
oğlu veya İdris aleyhisselam ın oğlu olduğu iddia edilmiştir. B u ihtilafın hasılına
göre anlaşılıyor ki bunlar kendilerine sabiy demişlerdir. A rab da gerek bunlara
ve gerek m üşabihlerine sapık veya nücum perest m anasına sa b ii veya sabi ıtlak
etmişlerdir.
B unlar kimlerdir? Ve bu nasıl bir m ezheb veya dindir? K am usta: "sabiûn Nuh
aleyhisselam ın dini üzere bulunduklarını zu'm ederler ve kıbleleri nısfı nehar sı
rasında Şim al rüzgârının estiği yerdir" diyor. Tehzibde ise "sabiûn bir kavm dir ki
dinleri N esârâ dinine benzer. A ncak kıbleleri Ceııub rüzgârının estiği yerdir. Ve
N uh aleyhisselam ın dininde olduklarını söylerler. Ilh ." M üfessirînin hulâsai be
yanlarına göre bunlar Yehud ile N esârâ veya Yehud ile M ecus veya N esârâ ile
M ecus beyninde bir taifedir ki hem E hli kitab denebilecek cihetleri veya sınfı hem
de m üşrik veya putperest denecek cihetleri veya sınfı vardır. D iyanetlerinin aslı,
İdris veya Nuh aleyhisselam dini olduğu da söylenm iş, esasında M elâike veya
nücum a teabbüd ettikleri ve abedevi evsan oldukları da söylenmiştir. A nlaşılıyor
ki sâbilik esas itibariyle m ünzel olm ası m elhuz ve fa k a t mürurı zam an ile fe ls e fî
ve siyasî te'sirat altında birçok inhırafat ve tahavvülata m a'ruz olarak bir siriy-
ye t veya batınîlik iktisab etm iş eski bir mezhebdir. Ve lâekal bunları sabiei ûlâ ve
sabiei ahire olm ak üzere m ülâhaza ederek yerine göre aralarındaki m üşterek ve
m ütem ayiz cihetleri bulunabilecektir. Tarihi noktai nazarla sabiei ûlâ H indde ve
eski M ısrîlerde Süryani ve G ıldanilerde az çok bir tefavüt ile cari olm uş bir m ez
hebdir. Ve m aam afih bu m ezhebi en ziyade tem sil edenler Süryani ve G ildaniler-
dir. E ski Yunan ve Rum dinleri de bunların bir inikâsıdır. Sâbiei ahire dahi Beni
İsrail, İran, Yunan, Rom a ve saire gibi m u h telif harsler altında kalm ış olan Sü r
y a n î ve G ildanî enkazıdır ki bakıyyeleri E lcezire ve M usul taraflarındaki Naba-
tîler olmuştur. A bbasiye devrinde Yunan asârını A rabçaya tercüm e eden Sabit İb-
ni Kurre gibi fe y le s o f ve m ütercim ler bunlardan idi. J da:
"Ebülhasen Sabit ibni kurretelharranîH arran'da ikamet eden Sabieden idi. M ezhe
bine müteallik olarak rüsum ve fu ru z ve sünene dair, mevtanın tekfin'ü defnine dair
246
Youtube: Tanrı Mı Varmış
ve sabiîlerin itikadına dair, taharet ü necasete dair risaleleri vardır. Oğlu Sinan ib-
ni Sabit Hürmüsün nevamisini Arabiye nakletmiştir. Ve deniliyor ku, sabiûnun nis-
beti * adıdır. Bu da İdris aleyhisselam ın oğlu tır. llh. d i
ye mezkûrdur.
Sinabiiddin A hm ed ibni Fazlullahilom eri M esalikülebsarında [1 ] ve Ebülfida
tarihinde Ebülısalm ağribinin kitabında nakledildiğine göre "ümmeti Süryan ak-
dem ülüm em dir. Ve bunların m illetleri sabiîn milletidir. B unlar dinlerini Şit ve İd
ris aley hisse lam dan ahzettiklerini söylerler. Şite azveyledikleri bir kitabları var
dır. Buna suhufı Şit derler. Bunda kerem, şecaat, sıdk, garibe tarafdarlık gibi me-
karim ve m ehasini ahlak zikr-ü em redilm iş ve rezail zikrolunub içtinabı emrolun-
muştur. Sabiînin bir takım ibadetleri de vardır. Ezcüm le yedi vakit nam azları var
dır ki beş vakti m üslüm anlarınkine tevafuk eder. Altıncısı kuşluk yedincisi de g e
cenin tam altıncı saatindedir. N am azları niyyet ve bir de başka bir şey karıştırıl
m am ak itib a riyle m üslim an nam azına benzer. R iiku su z ve sücudsuz cenaze na
mazları da vardır. O tuz ve yirm i dokuz gün oruç da tutarlar ve savm ve ¡ıtırların
da hilâle riayet ederlerdi o suretle ki ¡ıtırlarında Şem s, ham el burcuna dahil ol
m uş bulunurdu ve gecenin ru b ’ı ahirinden kur sı Şem sin gurubuna kadar oruç tu
tarlardı ve ham sei m ütehayyire denilen kevakibin büyuti şereflerine nüzullerinde
bir takım bayram ları vardır. Ve ham sei m ütehayyire: Zuhal, M üşteri, Mirr'ıh,
Zühre, Utariddir. B eyti M ekke'ye ta'zim dahi ederler. Fakat H arran zahirinde bir
yerleri vardır ki oraya haccederler ve M ısır E hram ına da ta'zim ederler. Ve bun
ların biri Ş it ibni A dem in kabri, diğer biri Uhnuhun (İdrisin) kabri, biri de nis-
bet olundukları Sabi bini İdrisin kabri olduğu zu'mündedirler. Ve Şem sin burcu
şerefine duhulü gününe ta ’zim ederler. İbn H azm dem işti ki sabilerin m ensub ol
dukları din, edyanın en eskisi ve bir zam ana kadar D ünyada galib olanıdır. N i
hayet bir takım m uhdesat ihdas ettiler ve bunun üzerine Cenabı A llah bunlara
H azreti İbrahim i b a s buyurdu, ilh."
***
247
Youtube: Tanrı Mı Varmış
SÂBİÎLİK
M. Sadeddin Evrin
(Çağım ızın Kur'an Bilgisi,
A nkara, 1973, c.2, s.917-918.)
KISIM-II
ÇELİŞKİDEN DÖNME
85- Sâbiîlik
 dem 'den, Ş it’ten, İd ris’den (s.866) ve N uh'dan (s.772) gelen Allah'a bağlılık
yolu, O n a yürekten yönelm e yeteneği az olanlarda gittikçe dışa, som uta dönük
bir hal alm ış ve doğada (O 'nun çeşitli kudret ve yaratış belirinılerine dikkatini
verm işti. Bu eğilim, dinin m utlak birliğe yönelten niteliğinden başka türlü inanış
lara y o l açm ıştı. İşte bu eğilim K ur'an'da (Sâbiîlik) diye tanım lanır ve Arapçada
(sabe) sözcüğü böyle bir oluşum u anlatır. (En'âm /75-80) î- s
"Biz İbrahim 'e göklerin ve yerin hüküm ranlığını şöyle gösteriyorduk ki ger
çeğe erenlerden olsun: G ece karanlık basınca bir yıldız gördü: Rabbim bu imiş!
dedi. Yıldız batınca, ben öyle batanları (tanrı diye) sevm em , dedi. Sonra Ay'ı do
ğarken gördü ve R abbim bu imiş! dedi. O da ufalıp sönünce, Rabbim beni d o ğ
ruya eriştirm eseydi sapm ışlardan olurdum , dedi. Sonra güneşi doğarken gördü.
Tanrım bu imiş! bu daha büyük, dedi. F akat güneş de battı. O zaman: E y m ille
tim, A llah'a ortak koştuğunuz şeylerin hepsinden uzağım. Ben yüzüm ü gökleri ve
yeri yaratana yönelttim , ben m üşriklerden değilim , deyiverdi."
Burada ilk değinilen Venüs yıldızı B abil'de m abutların anası ve gök tanrıça
sı diye anılan lştar'dır. Sonra Ay'dan bahsedilm esi Akkad'larda güneş m abudu
nun anası Sin'i; daha sonra güneşten söz edilm esi de ona bağlanm ış m abut adı
olan Şam aş'ı hatırlatır. Nihayet, gökleri ve yeri yaratana yönelm ek suretiyle, gök
ilâhı sanılan A no ve y e r ilâhı denilen B el gibi iğreti isimlerden yüz çevirm enin
gereği belirtilir.
Suriye ve M ısır'da güneş adına kurulm uş H elliopolis kentleri güneşin zih in
lerde yarattığı etkiyi gösterir. Yem en’de Sebe Saba'lılann Süleym an P eygam ber
zam anına kadar güneşe taptıkları (N em l/24-36 ve 43-44) âyetlerinden anlaşıl
m aktadır (s.639-641).
248
- Bu yazı içinde gösterilen s.'lar, K ur'an B ilgisi adlı kitabın s. num aralarıdır.
Yazı, öteki Türkçe yazılardan biraz değişik öğeler içeriyor. Yararlanılabilir.
A ncak belirtm ek yerinde olur ki, yazıda, "din"le "akıl ve bilim "i zorlam alı yo
rum larla bağdaştırm a çabaları yer alıyor.
249
Youtube: Tanrı Mı Varmış
İB R A H İM C İ SÂ B İÎ H A N İF LE R IN BİR KİTABI
Ibn N edim
(E l Fihrist, A rapça, Beyrut, s .32-33)
- r r -
CT
jk d i J -j» U» J , jU J j
J-N (* * 1 V*)' '
■İ!J ! j wü j i J ,1* J ¿,0* *i
Jfc*J» ¿Lı>- »M J/-JI ^ LL» j! ju , «/i
crü'f U' ^ > y i o »« jV - J 4.1iyi LU
jV ¿ .-aU L .
- r r - __________
■ J ^ l, w b ^J< û - > «i»! v ~ i -o r j L
250
Youtube: Tanrı Mı Varmış
w>f) ¿JL*j
¿ " ^ Ü ^ö* 4âtj|^ w-tÎ ^ „Jm İ ’ i-VM-î’
C ^ > l' w ü V U ,y p ¿ . J . 'V ’ ^ ' ; > .
- *i>' *■»«■j «I *Uu.‘*.‘i^ l
<—i* r_-*l^>'i _• A r £ ? j t k y
>_Aa»~*-'-U.' •■J_*--’^>L _jJl3jLjJ^. M-5^ 4j U-
y* J * ^ ¿ V V 'j x * j ; Ari j-jj)1• j .i t j
1,1i jj-'i JU i*^]i »Jüt jü, V j^fJ' J W J y ju-' J t ^ .^ ..’1^ L i
Bu yazı, İbn N edim 'in, E l F ihrist adlı ünlü kaynak kitabından alınmıştır. B ö
lüm: İkinci Fen Birinci M akale:
B urada, İbn N edim bir kitaptan söz ediyor: "Çok eski nüsha bir kitapta oku
dum . M e'm un (H alife) kitaplığından alınm ışa benzer. Bu kitap SU H U F'un (pey-
251
Youtube: Tanrı Mı Varmış
gam berlere indirildiğine inanılan kitapçıklar, sayfalar) adları, sayısı (gökten) in
dirilm e (büyük kutsal) kitaplar, iletenleri (peygam berleri) aktarılıp anlatılıyor.
Ç oğu H aşevyye (yorum a karşı olan bir m ezhep) ve halk bunları doğruluyor, bun
lara inanıyorlar. Şim di ben, söz konusu kitabın, benim bu kitabım ı ilgilendiren
kesim ine yer vereceğim . O kitabın sözleriyle (m etniyle) anlatılanlardan gereksi
nim duyulup başvurulabilecek olanlar şöyle:" diye başlıyor. Sonra; "M ü'm inlerin
em iri H arun'un -sa n ırım R eşid 'in - azadlısı A bdullah İbn Selam Oğlu A hm ed di
yor ki" deyip sözü, kitabın çevirm enine bırakıyor. Bu çevirm en A bdullah İbn Se
lam O ğlu Ahm ed de şu açıklam ayı yapıyor:
"Ben bu kitabı H anifler'in kitaplarından (alıp) tercüm e etim. Hanifler, Ibra-
him ci (Ibrahim iyye) Sâbiîlerin ta kendileridir. İbrahim Peygam bere inanmışlar,
T anrının İbrahim 'e indirdiklerini ondan alıp taşımışlardır."
A hm et daha sonra "Hanifler" den, kendi deyim iyle "İbrahimci Sâbiîler"den
tercüm e ettiği kitabın "çok uzun olduğunu, gereksiz yerlerini atıp onu kısalttığı
nı" anlatıyor. Bu kısaltm ada da "K ur'an'm , hadislerin ve kitap ehlinden M üslü
m an olm uş olan A bdullah İbn Selam , Veheb İbn M ünebbih, K a'bu'l-A hbar... gi
bi kim selerin tanıklığına kanıt sayılabilecek kesimleri temel aldığını" belirtiyor.
(El Fihrist, s.32.)
A bdullah İbn Selam Oğlu A hm ed bu kitapla birlikte "SUHUF"u, Tevrat’ı, İn-
cil'i, Peygam berler (N ebiler) K itabı m da, İbraniceden, Yunancadan ve Sâbiîlerin
dilinden (Süryaniceden) A rapçaya, "harfi harfine çevirdiğini, çevirirken de, aslı
nı bozm a girişim ine yol açar kaygısıyla, yazının iyi olm asına ve süslem eye önem
verm ediğini, çevirdiği kitaba bir şey eklem ediğini, tekrarları önlem enin dışında
kitaptan bir şey de eksiltm ediğini, önce olanlardan kim ini sonraya, sonra olanlar
dan kim ini öne aldığını (takdim -tehir yaptığını)" yazıyor. Kimi örnekler vererek
bunu anlatıyor. "Sâbiîlerin dili'ne değindiği yerde: "Bu dil, bütiin kitap ehlinin
(ortak) dilidir" diyor. (El Fihrist, s.33.)
252
Youtube: Tanrı Mı Varmış
SÂ B İÎLE R İN İN A N Ç VE İB AD ETLERİ
İbn N edim
(El Fihrist, s.442-445.)
253
Youtube: Tanrı Mı Varmış
4¿»4$^ lk-y~» U <i_py>U i rk „•*'o' 4>-*»'
.».41 s* £>V ^ yk*, j4‘j jU)'j jv 'j' -'/"^' £-*i
«j-*, « J jl—
* ;L-*
- ut—
ka-ıH* Ç^|( jegJuJ iS-^) 4 ,J*Ç*k *lX$ ^>, » «j
^ur'O* *J^‘
-*^*l> ^ * j> t J » y <■ JS , t 41> *i-W wk k jl y» y * k i-
V, t Jt»y jJJt) ‘
jy^
*#JV J t ^ V jj*.,>.,. t*A^
V*. kiki- £f’vi V> •y*^*<i»W V V, »•l^-
Jİj3! V* Vi 4jM'y >.
Uj ^UJlj w
-»{-*■■*■)
¿J*y , : 4^A* Jî-’
J6 V j» , . >jp JS j 4 .^ J -' j
Bu yazının, İbn N edim 'in £ / F/Zım ninden alındığı yerde: Birinci Fen D oku
zuncu M akale:
H arran'lı, K alde'li (K eldânî) S âbiîlerin inanç ve ibadetlerine ilişkin, A hm ed
İbn e't-T ayyib'in, el K indî’den alıp aktardığı bilgileri içeriyor. Bu, başta b elirti
liyor.
254
255
256
Youtube: Tanrı Mı Varmış
dır. O niara göre kurban yenm ez, yakılır. Ve o gün (kurban kesildiği gün), tapı
naklara girilm ez. Kurban için her ay, toplanm a ve karşılam a için dört vakit belir
len m iştir..." deniyor.
Sâbiîlerin "bayram "larm a ilişkin:
- "Sâbiîlerin, 'îdu fıtr' (oruç bozm a, R am azan bayram ı) adını verdikleri bir
bayram ları vardır, 7 gündür. ( ...) Bir bayram ları da 'ahid bayram ı’dır. 25
E kim ’de. 'D oğum (yılbaşı) bayram ı' da var. 23 Araiık'ta. B ir de 27 Tem m uz'da
bayram ları var" deniyor.
Sâbiîlerin "boy abdestleri”ne (gusül) ilişkin:
- Sâbiîlerin, cinsel birleşim den sonra boy abdesti aldıkları, elbise değiştirdik
leri, bunu vazgeçilm ez gördükleri anlatılıyor. Ayrıca, aybaşılı kadına dokunduk
tan sonra da boy abdesti alm ak ve elbise değiştirm ek gerektiği inancında bulun
dukları anlatılıyor. Sonra "Aybaşılı kadının kesinlikle erkekten uzaklaşıp ayrı
kalm ası gerekir onlarca" deniyor.
Yenmesi yasak olan ve olm ayan hayvan ve bitkiler:
- "Y ırtıcı hayvanlarca parçalanm ış, kesilm em iş olan hayvanların, iki çenesin
de de dişleri olan dom uz, köpek, eşek gibi hayvanların, güvercin dışındaki pen
çeli kuşların etlerinin, baklagillerden ve sarm ısaktan başka bitkilerin yenm esini
yasaklar. K im ileri bitkileri, bitkilerden fasulyeyi, karnabaharı, lahanayı ve m er
cim eği de yenebilecekler arasına katar. K im ileri, deveyi 'm ekruh' (uğursuz) gör
m ekte çok ileri gider. (...)" deniyor.
H astalıklara karşı tutum larına ilişkin:
- "Abraş yani alaca hastalığından, cüzzam dan ve öteki bulaşıcı hastalıklardan
sakınırlar" deniyor.
"Sünnet":
- "S ünnet olm ayı bırakırlar. D oğanın yaptığının (doğal görünüm ün) üstüne
değişik b ir şey yapm azlar. (Yani doğada, d oğuşta nasılsalar öyle kalırlar)" d e
niyor.
Evlilik ve boşanm alarına ilişkin:
- "Yakın akraba olm ayanların tanıklığıyla evlenirler. Evlilikte, erkek ve kadı
nın (m ali) yüküm lülükleri eşittir. A çık bir zinayı kanıtlayan bir belge olm aksızın
boşam a yoktur. Boşanm ış olana da sonradan dönülm ez. Bir nikahta iki kadın bir
leştirilem ez. (Yani evlilik bir kadınla olur.) K adınlarla cinsel ilişki de yalnız ço
cuk isteğiyle olabilir" deniyor.
Sevap karşılığı olan ödül ve günah karşılığı olan ceza, yalnızca "ruh"a:
- "Sâbiîlere göre, sevap karşılığı olan ödül ve günah karşılığı olan ceza, yal
nızca 'ruh'a olur. Ve bu, belirli b ir zam ana ertelenem ez" deniyor.
Peygam berin nasıl olm ası gerektiği konusunda:
- "P eygam ber, ruhsal yönden bütün kınanası (aşağılık) şeylerden uzak k ala
bilm iş kişidir. B edeninde de sakatlıklar yoktur. H er tür övülesi şeylerde ek sik
257
258
İbn N edim
(El Fihrist, s.445-446)
259
Youtube: Tanrı Mı Varmış
- Yahudi m isiniz?
- Hayır!
- M ecusi m isiniz?
- Hayır.
- Sizin bir kitabınız ve peygam beriniz var mı?
- Hık m ık ...
- O zam an siz birer "zındık"sım z (dinsiz), putataparsım z, Harun R eşid dö n e
m indeki "baş (gövdesi M erkür'e benzeyen insan başı) in an ç lıla rısın ız ("asha-
bu 'r-re's")... Sizin kanlarınız helaldir. Size azınlık işlem i yapılm az.
- İyi am a biz "cizye (azınlıklardan alm an vergi)" ödüyoruz.
- Biz bu "cizye"yi, T ann'nm kitabında (K ur'an'da) sözünü ettiği dinlerin ina
nırlarından İslam a girm em iş bulunanlardan alırız. O nlarınsa kitaptan vardır ve
m üslüm anlarla bir anlaşm a olm uştur araiannda. Siz ne onlardan, ne onlardan, ne
onlardansm ız. Şim di iki yoldan birini seçm ek zorundasınız: 'Ya M üslüm an olur
sunuz, ya da T ann'nm kitabında sözünü ettiği dinlerden birine girersiniz (böyle-
ce birinci yolu tutm uş olursunuz) ya da (ikinci yolu seçip bulunduğunuz durum
da kalırsınız) sonunuza kadar hepinizi öldürürüm . Bu çıktığım 'sefer’im den dö-
nünceye dek bekleyeceğim . O zam an eğer İslam a ya da T ann'nm kitabında sözü
nü ettiği dinlerden birine sizi girm iş bulursam iyi, yoksa sizin öldürülm eniz ve
kökünüzün kazınm ası için buyruk vereceğim .
A nlatıldığına göre M e'm un gidince, o karşılaştığı kesim , yani H arranlılar kı
lıklarını düzeltirler, saçlarını kestirirler, o uzun giysilerini bırakırlar. Birçoğu
H ıristiyan olur, H ıristiyanların bağladıkları kem erden (zünnar) bağlarlar. B ir k e
sim i de M üslüm an olur. A m a bir kesim de eski durum larında kalır. Bu kesim de-
kiler bocalarlar, sıkıntı çekerler, sızlanırlar. Sonunda H arranlı bir fıkıhçı hoca,
kendilerine bir kurtuluş yolu gösterir:
- Sizin için bir kurtuluş yolu buldum . B u yolu tutarsanız, öldürülm ekten k u r
tu lu rsu n u z... der önce.
O nlar da H arun R eşid dönem inden beri bu tür am aç için kurdukları ve sıkın
tılı günler, ihtiyaçlar için hazırladıkları "B eytü-M al"lerinden (devlet hâzinesi) o
adam a çokça mal verirler. ( ...)
H ocanın gösterdiği yol şu:
- M e’m un, seferinden dönünce, ona, "Biz Sâbiîleriz" deyin. Bu ad, Yüce Tan-
rı'nın K ur'an'da andığı bir dinin adıdır. Bu dine girin, o zam an kurtulursunuz.
O nlar da öğüde uyup bu dine (Sâbiîliğe) girerler.
M e'm un'sa çıktığı o seferde, B ezendun'da (burasının şimdiki adı: Pozantı.
Tarsus'un kuzeyinde) ölür. (M e’m un, Pozantı'da 833 yılında ölm üştür.)
260
261
Youtube: Tanrı Mı Varmış
SÜRYAN TO PLU M U VE SÂBİÎLER
Zeynüddirı Ö m er Ibnü'l-Verdi
(Tetüm m etü'l-M uhlasar F i Ahbâri'l-Beşer,
Beyrut, 1 9 7 0 ,1U13-115)
V ‘ J*1
262
Youtube: Tanrı Mı Varmış
Sâbiîlerin kutsal kitapçıklarından iki kutsal kitapçık (sahife) gördüm. A m a bu iki
kutsal kitapçık, İdris'ten (İdris Peygam ber'den) aktarılm aydı. Bunlardan birinci
si, nam az-dua kitapçığıydı: O nda olanlardan kim inde şöyle deniyor:
(Ulu Tanrı) başların bağlı bulunduğu E zeli’sin (öncesiz ve sonrasızsın) Sen!
A kıl-düşünce ve gözlem alanına giren tüm varlıkların Tanrı'sısın! Ü lkelerin başı,
dünyaların çobanı, m eleklerin ve başkalarının efendisisin (Rabb). Yeryüzünü y ö
netenlerin akılları senden iner. Çünkü sen, ilk nedensin. G ücün her şeyi kapla
m ıştır. Sen, sınırı olm ayan ve algıyla ulaşılm az bir birliksin. G öklerin egem enle
rinin yöneticisisin. Işığı sürekli olan kaynakların da. Şensin, krallar kralı. Tüm iyi
olanların buyuranı. H er şeyi vahiyle, işaretle önceden bildiren. Yaratıklar senden
ürem iştir. T üm evren senin bir işaretinle düzenini bulur. Işık şendedir. H er şey
den önce gelen öncesiz neden sensin. R uhlarım ızı arıtm anı, Senin nim etine hak
kazanm ayı, şim di ve sonsuza dek bunu isteriz senden. Ey akıllarım ıza giren her
tü r kirden uzak olan açık! (Zâhir). Ve bizi tüm hastalıklardan kurtarıp iyileştir,
üzüntülerim izi sevince çevir. Yalnızca senden korunm ayı dileriz ve yalnızca sen
den korkarız. Senin işaret edilen am a kim senin senden ötürü sözle dile getirem e
yeceği yüceliğine uygun doğrultuda olm ayı başarm ayı dileriz. H erkes seninle b a
şarıya ulaşır. Tüm dünyaların um udu sensin. Ve tüm insanların yardım cısısm sen.
Bu kitapçıkta ('Sahife'de), dinim iz yönünden yüce Tama için söylenm esi doğ
ru olm ayan, O 'nun yüceliğine yaraşm ayacak türden felsefi anlatım lar da var.
İkincisi ahlak (nam us) kitapçığıydı. Bu kitapçıkta yazılı olanlardan kim i şöy
le:
İçinizden hiçbiriniz, kendisinin karşılaşm aktan hoşlanm ayacağı türden bir iş
ve davranışta bulunm asın b ir kardeşine. Sakın övünm eyin, erdem lerinizi abart
m ayın. Yalan yere Tanrı'ya andiçm eyin. E sasen Tanrı'ya andiçm eye (antiçirm e-
ye) yoğunlaşm ayın hemen. D oğru söze güvenin. Sözlerinizdeki 'evet' (gerçekten)
'evet'; 'hayır' (gerçekten) 'hayır' olsun. Yalancılara, Yüce Tanrı’ya andiçirm ekten
titizlikle sakının. Çünkü öylelerine, antlarını bozacaklarını bile bile and içirirse
niz, siz de günahta onlara ortak olursunuz. K endinizdeki bütün gücünüz, tüm giz
lilikleri bilen Tanrı'ya güvenm enizden kaynaklansın. A daleti yerine getiren bir
yargıç, iyiyi-kötüyü açık seçik diie getiren bir konuşm acı olarak o size yeter. Atıp
tutm alar ve kötü sözlerle ona buna dil uzatm ayın. Sapıklarla, yanlış yolda olan
larla anlaşm ayın, dost olm ayın. Ç ok şaka yapm ayın, çok gülm eyin, çok dediko
du yapm ayın, söz götürüp getirm eyin, çekiştirm eyin, alay etm eyin. Öfke anında
kötü söz çıkm asın sizden. Çünkü bu size onursuzluk ve eksiklik getirir. Utanç ve
eksiklik verir. Ve sizi suçlara, cezalara sürükler. Ö fkesini yenen, dilini tutan, söz
lerini, m antığını tem izleyen ve ruhunu arındıran kim se, bütün kötülükleri yener.
B ilgi-felsefe öğrenin. D indarlığı arayın. A ğırbaşlılık ve huzur kazandırın ruhunu
za. Ve ruhunuzu güzel edeplerle süsleyin. İşlerinizde doyurucu olun. İvedilik
gösterm eyin. Ö zellikle suçluyu cezalandırm ada bunu yapm ayın. İçinizden biri-
263
Youtube: Tanrı Mı Varmış
niz bir yanlış yapar, bir kötülük işlerse, hem en ondan sıyrılm aya baksın. A lışkan
lık durum una getirerek ondan kurtuluş olm az. Çünkü diyelim ki kötülük bu dün
yada gizli kaldı; öbür dünyada herkesin gözü önünde açığa çıkar, sahibi onunla
rezil olur.
İki kitapçık da çok uzundu. Tanrı daha iyisini bilir.
S âbiî’ıerin ibadetleri de vardır. K im i şöyle: Yedi vakit namaz. Beşi, bizim beş
vakit nam azım ıza denk düşüyor. A kıncısı: K uşluk nam azı. Yedinci vakit: G ece
nin altıncı saatinin bitim inde. N am azlannda niyet vardır. Nam az kılan kim se, na
m azdan başka bir şeyi ona karıştıram az. Rükıısuz, secdesiz cenaze nam azları da
vardır. O tuz gün oruç da tutarlar. Ay eksik olup da 29 çektiğinde 29 gün tutarlar.
O ruç bırakırken (bayram ederken) de, orucu tutarken (R am azana başlarken) de
Ay'a bakarlar. Ö yle olur ki, bayram olduğunda, Güneş de O ğlak burcuna girm iş
olur. G ecenin son çeyreğinde oruca başlarlar, güneşin batım ına dek sürdürürler.
Beş gezegen, (gök bilim deki) en 'şe re fli yerlerini ('beyt') aldıklarında da bayram
ları olur. Bu beş gezegen şunlar: Z ühal (Satürn), M üşteri (Jüpiter), M erih (M ars),
Zühre (Venüs) ve Utarit (M erkür). M ekke'deki B eyt’e (Kabe'ye) çok saygı göste
rirler. H arran açıklarında hac niteliğinde ziyaret ettikleri yerleri vardır. M ısır eh
ram larından birinin  dem oğlu Şit'in bir başkasının da İdris'in yani U hnuh'un, bir
başkasım nsa İdris Oğlu Sabi'nin - k i adlarını (Sâbiî adını) bundan a lırla r- m ezar
ları olduğunu söylerler. G üneş O ğlak burcuna girdiğinde bunu önem verip kutlu
yorlar. O gün süslenirler ve birbirlerine arm ağanlar verirler."
Bu yazı, İslam ın kaynağını açıkça ortaya koym uyor mu?
264
M usa ib n M ey m un
D elâletü-'l-H âfirîn, A nkara, 1974,
A l7 İlahiyat Fakültesi Yayınları, s.584-586.)
' e* .* wt»-'
V* -* ¿S*. fte '-i'r ‘fT*-“ d • V.^'1<ltİfcÜI' ,«Uİ2' j. j«ıl 1ylf «** fr£
V>J .U»t wT'jij ru.yı İJ.Ü1ayj -«'.-V1¿fc 1
■- f ‘¿s ¿ w , > ij-j, w'ı -.c^ı,
U-*»'1.• Jt ^ İ.-7 J -J-i-i!1wfXl V ,inül JİV l.'Ü .
!-»•»'> ¿i- , r>« ¿yy'U/j j i ç*
JL. .ti
tiı
.w f S* M IJ
- Bu yazı, İbn M eym un’un, D elâletü-l-H âfirîn adiı ve Prof. Dr. Hüseyin Atay
tarafından A rapça olarak yayım lanan kitabından.
İbn M eym un (1135-1205) daha önce de belirtildiği gibi, Yahudilikte son d e
rece önem li bir kişidir, bu dinin ikinci kurucusu sayılır. İbn M eym un Sâbiîlik di
ninde olanları nasıl kınam aya çalışıyor, onlarla nasıl savaşıyor; belli oluyor bu
yazısında da. Ve açıkça görülüyor ki, Sâbiîleri "Yahudilik"te gösterenler yanıl
m ışlardı.
Yazının Türkçesi şu:
"B ilindiği gibi babam ız İbrahim Peygam ber, Sâbiî toplum u içinde doğdu.
O nların inançlarına göre, 'yıldızlardan başka Tanrı yoktur.' (Sâbiılerin inançları
nın böyle olm adığı daha önceki belge ve açıklam alardan pek açık olarak anlaşı
lır. Çünkü Sâbiîler yıldızlara tapm ıyorlardı, am a tapınm aları gerçekte Tanrı'yay-
dı. Y ıldızlarsa birer sim geydi, Yahudi İbn M eym un, bunları kötülem ek için böy
le yazıyor. -E.K .) Bu bölüm de, sana, onların şimdi elim izde bulunan ve A rapça-
ya çevrilm iş olan kitaplan. eski olan tarihlerini öğrettiğim ve buralardan onların
inançlarım sana açıkladığım , onlar hakkında sana bilgi verdiğim zam an açıkça
265
Youtube: Tanrı Mı Varmış
anlayacaksın ki, onlar açıkça şu inançtadırlar: 'Tann, yıldızlardır. (Yıldızlar, bi
rer tanrıdır). Ve G üneş, en büyük tanrıdır.' Şunu da söylerler: 'Yedi yıldızın her
biri tanrıdır. A m a G üneş ile Ay, hepsinden büyüktür.' Şunu da açıkça söyler bu
lursun onları: Y üceler alem ini de, aşağı alem i de (yani gökleri de, dünyayı da)
yöneten, G üneş’tir. Aynen bu sözü söylerler. O nları, kitaplarında ve tarihlerinde,
babam ız İbrahim olayını anlatır b u lu rsu n ..."
"Bunu, Ebu Bekr İbn'i's-Sâiğ, Şerhu's-Sem â adlı kitabında anlatm ıştır; 'İşte bu
nedenledir ki, Sâbiîlerin tüm ü, evrenin kadim (öncesiz ve sonrasız) olduğuna
inanırlar. Ç ünkü onlara göre G ök, T ann'nın kendisidir. B ir de ileri sürerler ki,
 dem de, insanlardan herhangi bir kim se gibi, bir erkek ve bir dişiden olm uştur
(doğm uştur). Bununla birlikte  dem 'e büyük saygı gösterirler. Ve d erler ki, o, Ay
(Kültü) peygam beriydi. Ve Ay tapım ına çağırm ıştı (insanları). Onun toprak işle
m eye (tarım cılığa) ilişkin birtakım kitapları vardır. Yine Sâbiîler derler ki, Nuh
da b ir çiftçiydi (fellah). Ve o putataparlığı benim sem em işti. Bundan dolayı, S â
biîlerin tüm ünü, onu kınar bulursunuz. (O ysa başka aktarm alara göre, Sâbiîler,
N uh'u peygam ber kabul etm işlerdir. -E.K .) Ve derler ki, N uh. hiç puta tapm am ış-
tır. Yine kitaplarında anlatırlar ki, N uh, Tanrı’ya taptığı için dövüldü, hapse atıl
dı ve daha başka şeyler anlatırlar onunla ilgili olarak. Yine ileri sürerler ki, Şit,
babasının Ay tapım ına ilişkin görüşüne (inancına) karşı çıkm ıştı. Sâbiîler daha
birçok yalanlar uydururlar. G erçekten akıllarının eksik olduğunu ve felsefed e b ü
tün insanlardan daha geri bulunduklarını gösterir nitelikle güldürücü y a la n
lar. (İbn M eym un’un bir Yahudi olarak Sâbiîlere ne denli kızdığını bu sözler de
açıkça gösteriyor. -E.K.)"
"Bu görüşlere uygun olarak Sâbiîler, Y ILD IZLA R için putlar dikm işlerdir.
A ltından putları G üneş için, güm üşten putları da Ay iç in ... M adenleri ve iklim
leri de yıldızlara ayırm ışlardır. 'Filanca iklim filanca yıldızı tanrının' dem işlerdi.
Ve tapm aklar yapm ışlardır (yıldızlar için). Tapınaklarda da (yıldızlar adına) p u t
lar dikm işlerdir. Ve şunu ileri sürm üşlerdir ki: Yıldızların güçleri, o putlara akar.
O nedenle de p u tla r konuşurlar, anlarlar, akıllı biçim de kavrarlar ve insanlara
vahyederler. Yani putlar! Ve insanlara, yararları neyse onu bildirirler.
Ve yıldızlara bölünerek ayrılm ış olan ağaçlar konusunda da şunu söylerler: Şu
ağaç şu yıldıza özellikle ayrılır, onun için dikilir, şöyle yapılır, böyle yapılırsa, o
yıldızın ruhu, o ağaca akar ve o ağaç, insanlara uykularında vahiylerde bulunur
(bilgiler verir). Bütün bunları, senin dikkatini çektiği kitaplarında açıkça yazılı
bulursun. İste Ba'l (Fenikelilerin en büyük Tanrısı) Peygam berleri, A şterut (İştar)
P eygam berleri de bunlardır."
266
Youtube: Tanrı Mı Varmış
VE "TABERİ TEFSİRİ"NDEN
ir*-* Ç jt ^VJ'
V^3 3 J*},JU‘ t** •J1* ^
y Çj0 ¿ i U J J I * o * irf y C J y -
Ui Jü^-U» £.4*1*,/ *-
j^ L W Î j * ir f ı X * g . J ^ î ı J İ * JW £ U * y ? -4 » -d » u f c i’
“l » ^ v / * l^ - Ttİ V ^ I j i J l i j - İ A j I **<İ«JCJ» { ^ » A İ İ
J V J U v -^ j^ /* ^ -» -t i '- 1— -J'/'J
yjkİjL-~Ji ç-SjC/sA^- x^ j b J j J
JJ^İİI Ş kJSÛlJ»İ^»-i-‘U>f»J'i»J^;UilJtıi j---lljl—JWCfU-/
^ ;> / r 1(^ i i u - i - * j - ( ij , y ^ ı w j t j d L ^ r Tl^ . j • / ”".^ “ V d .A
- Sâbiîlerden söz eden bu sayfada, altı çizili yerlerde aynen şöyle deniyor:
"B aşkaları da derler ki, Sâbiîler, m eleklere taparlar, kıbleye dönüp nam az k ı
larlar."
Ebu C afer e'r-R âzî de diyor ki, "B ana yine şu bilgi ulaştı. Sâbiîier, m eleklere
taparlar, Z ebur okurlar ve kıbleye dönüp nam az kılarlar. Başkaları da dediler ki,
bunlar, kitap ehlinden bir taifedir." (Bkz. Taberî, Tefsir, 1/253.)
Bunlar, başka K ur'an yorum larında, din kitaplarında, özellikle de fıkıh kitap
larında yer alır. İncelem eciler için sayfa olduğu gibi yayınlanm ıştır.
267
Youtube: Tanrı Mı Varmış
Sonuç:
Saçak
Şubat 1988, sayı 49
T e la ş-P a n ik
a) D iyanet'in Tepkisi
D iyanet İşleri Başkam M ustafa Sait Y azıcıoğlu, H ürriyet gazetesinin deyişiy
le "eski fetvaları andıran" bir "yazılı açıklam a"da bulundu. Ve özet olarak şunu
dedi:
"B ununla nereye varılm ak isteniyor? Bu m illete yeni bir din m i bulunacaktır?
Bu m illet dinsiz m i yapılm ak isteniyor?"
Yani:
"Am an, yetişin, din elden gidiyor!"
D iyanet başka şey söyleyem ez m iydi? Y azılanlardakini ele alıp, ağır başlı ola
rak "cevaplandırm a" yoluna gidem ez m iydi?
B unu yapam azdı Diyanet. Y apacak güçte değildi. "Yaygara"nm, "gürültü"nün
ötesinde b ir şeye gücü yetem ezdi. Tarihte, benzerlerinde görülen tutum u sergile
di yalnızca.
Y azıcıoğlu'nun "açıklam ası", gazetelerde "manşet" olarak yer aldı.
B aşkan Y azıcıoğlu'nun "açıklam a" biçim ine büründürülen "telaş" yansım a
sında; yayınım ızla birlikte, karanlığa karşı olanca gücüyle savaşan, ölüm lü yaşa
m ını ölm ezliğe ulaştırıcı yapıtlarıyla herkese ışık tutan Prof. Dr. İlhan A rsel'in,
269
Youtube: Tanrı Mı Varmış
yüzyılım ızın kitabı olacak değerdeki Şeriat ve K adın adlı kitabının rol oynadığı
görülüyor.
270
271
272
274
Youtube: Tanrı Mı Varmış
çıkm ış, hangi aşam alardan geçm iş? Toplum lar, yönetim biçim leri ne olm uş, na
sıl olm uş, hangi çağlarda, hangi tarihlerde, hangi olaylar yaşanm ış? H angi ülk e
ler, hangi sınırlar içinde görülm üşler?
Bütün bunlar, "ayrıntı"lanyla, "yer" ve "zaman" gösterilerek, "açık ve seçik"
olarak anlatılıyor m u "Kur'an"da?
K ur'an'ı bilen ve aklı başında olan kim bu soruya "evet" diyebilir?
- "Evren"deki öteki "dünya"lar? Ö teki "Güneş sistem leri", öteki "galaksiler"
ve bunlardaki üyeler, oluşum lar?
K ur'an'da bunlar da anlatılıyor m u? "A çık seçik, ayrıntılı olarak" bunlarla il
gili bilgiler de veriliyor mu? "Evren"in neresinde hangi yaşam türü var, neresin
de yaşam yok; açıklanıyor mu?
Bütün bunlara da, insan, aklım "İM AN" torbasına koym adıkça "evet" diye
mez.
G erçi K ur'an'da "anlatılanlar" da var. A m a "efsaneler "de olduğu gibi. "Kıs-
sa"larınm , yani öykülerinin çoğu da, "Tevrat" kaynaklı. Tevrat'm kilerse, o toplu
m un, bu toplum un efsanelerinden alınma.
Ö rneğin "evren"in "nasıl yaratıldığı" anlatılıyor:
- "Altı günde" yaratılm ış!
T e v ra t'ta anlatılan da bu.
K ur'an'da bu birkaç kez anlatılıyor. B ir yerde, ayrıntıya bile giriliyor: Ü zeri
ne "çivi gibi" çakıldığı bildirilen "dağlar"ıyla ve içindekilerle birlikte DÜNYA,
"dört gün"de yaratılm ış. A nlaşılan "dünya"m n yaratılm ası, evrenin tüm ünün y a
ratılm asından daha zor olm uş. Çünkü, bildirildiğine göre, dünya "dört günde" y a
ratılırken, evrenin öteki kesim leri, tüm "yedi kat gök"üyle birlikte "iki günde"
yaratılm ış. Toplamı, "altı gün" ediyor.
"Altı gün" denirken ne anlatılm ak istendiği belli değil. Yine de "gün"le ilgili
başka konu nedeniyle bir açıklam a yer alıyor. A m a çelişkili. Çünkü, Tanrı katın
daki "bir gün", M eâric Suresi'nin 4. ayetine göre, bizim bildiğim iz "yıl"lardan
"elli bin yıl kadar"; Hac Suresi'nin 47. ve Secde Suresi'nin 5. ayetlerine göreyse,
yalnızca "bin yıl kadar"dır. H angisi doğru?
K ur'an'da anlatıldığına göre, "gök, direksiz durduruluyor"m uş. Ö yle yaratıl
m ış. (Bkz. R a'd Suresi, ayet 2; L okm an Suresi, ayet 10.) "Gök tavam , yeryüzüne
çökm esin diye, Tanrı, onu tutuyor"m uş. (Bkz. H ac Suresi, ayet 65.) B ununla b ir
likte, Tanrı isterse, yani kullarını cezalandırm ayı dilediğinde, "gökten bir parça
koparıp yeryüzüne düşebilir"m iş. (Bkz. T ür Suresi, ayet 44; İsrâ Suresi, ayet 92;
Şuarâ Suresi, ayet 187; Sebe' Suresi, ayet 9.)
"G ökten parça koparılıp insanların üzerine indirilm esi" ne dem ek? G el de an
la!
B ugünün insanının "İM A N "la saptırılm am ış m antığına ve bilim e sığm ası dü
şünülem eyecek türden daha ince neler anlatılıyor "Kur'an"da. "G öklerde cin-m e-
275
276
277
Youtube: Tanrı Mı Varmış
"İbrahim "in, "İslam ın kurucusu" olduğunu, bir anlam da kabul edebilirim . B ir
"Sâbiî peygam beri" olduğu ve İslam da birçok ibadetiyle "Sâbiîlik"ten kaynak
landığı için, İbrahim , "İslam ın da b ir tür kurucusu" sayılabilir. İleri sürülen "mü-
cadele"ye gelince, bu, K u r a n ı n "iddia"sıdır. A m a Yüksel ne denli ciddiye a'ımaz
görünse de, İbrahim 'in "gök cisim lerine tapındığı" yolunda da ipuçları bulun
m aktadır. Bu, derginin Şubat sayısında, uzun uzun ve örnekleriyle anlatılm ıştır.
5- Edip Y üksel, birçok ayeti de gereksiz yere gösteriyor. B unların kendisini
destekler, savını kanıtlar bir yanı yoktur. Tersine, birçoğu, bizim anlattıklarım ızı
kanıtlar niteliktedir.
S onuç
Ne tür karşı çıkılırsa çıkılsın, gerçek ortada: İslam , tüm üne yakın bir bölü
m üyle, "gök cisim lerine tapınm a"yı içine alan SÂ BİILİK 'ten kaynaklanm ıştır.
Bu kaynaktan kim ini doğrudan, kim ini de Yahudilik, H ıristiyanlık gibi dinler ara
cılığıyla almıştır. Ve kesinlikle, "vahy eseri" değildir. Yani, Tanrı, "gök"ten ve
"M uham m ed'i aracı (peygam ber) kılarak indirm iş" değildir.
Saçak*
N isan 1988, sayı 51
278
"A nd olsun ki Biz insanı süzm e çam urdan yarattık. Sonra da onu nutfe halin
de sağlam bir yere yerleştirdik. Sonra nutfeyi bir kan pıhtısı haline getirdik, der
ken o kan pıhtısını bir çiğnem lik et yaptık, bir çiğnem lik etten kem ikler yarattık,
kem iklere de et giydirdik. Ve sonra onu başka bir yaratık yaptık. Yaratanların en
güzeli olan A llah'ın şanı ne yücedir." (M ü'm inûn Suresi, 12-16. ayetler)
İslam ın kutsal kitabı K u r a n ilk insanın yaratılışım böyle anlatır. D aha birçok
surede aynı açıklam ayı okuyoruz:
"H akikat, Biz onları cıvık b ir çam urdan yarattık." (Es-Sâffât Suresi, ayet 11)
"O, insanı bardak gibi çınlayan kupkuru bir balçıktan yarattı" (Er-R ahm ân
Suresi, ayet 14.)
Sâd Suresi'nde ise, insanın yaratılışından tedirginlik duyan Ş ey ta n la A llah
tanışıyor:
"R abbin o m ünazara zam anında m eleklere dem işti ki: 'Ben m uhakkak çam ur
dan bir insan yaratacağım . A rtık onu tam am layıp içerisine de ruhum dan üfürdü-
ğüm zam an kendisi için derhal ona secdeye kapanın.' Bütün m elekler toptan sec
de etm işlerdi. İblise gelince o, büyüklük taslam ış ve kâfirlerden olm uştur. Allah:
'Ey İblis, kudretim le yarattığım a secde etm ekten seni m en eden nedir? B öbürlen
din m i? Yoksa gururlandın mı?' dedi. İblis: 'Ben ondan hayırlıyım . Beni ateşten,
onu ise çam urdan yarattın' dedi." (Sâd Suresi, 71-76. ayetler)
K ur'an'a göre  dem çam urdan yaratılm ıştır, sonra onun kaburga kem iğinden
H avva, sonra ikisinin birleşm esinden H abil ile Kabil. Öykü uzar gider.
Sıtkı dinine bağlı bir gençti. N am azım , orucunu hiç kaçırm azdı. İm am hatip
m ezunuydu. Bütün am acı daha da derinleşm ekti. Süleym aniye'nin arka sokakla
rında otururdu. Babası m anifaturacıydı. G eceleri K ur'an'ı ve hadis kitaplarını
okurdu. M eraklı bir gençti, felsefeyle ilgilenirdi. Bütün düşüncesi, M ısır'da El
E zher'de okum aktı.
279
"Kral A m onhotap III olarak betim lenen Tanrı K hnem u’yu çöm lekçi çarkında
erkek ve dişi iki insanı yaratırken görüyoruz.”
S ıtkı’nın kafasında birden şim şekler çaktı. Soluğu kabartm anın önünde aldı.
A klına K ur'an'daki sureler gelm işti. K ur'an ilk insanın çam urdan yaratıldığını
söylüyordu. İşte önündeki kabartm ada öküz başlı M ısır Tanrısı K hnem u, bir
çöm lekçi ustalığıyla çam ura biçim verip insanı yaratıyordu. Hem de K ur'an ayet
lerinin inişinden yüzyıllar öncesine ait bir kabartm aydı bu. "Allah Allah" dedi.
D üşüncelere daldı Sıtkı. A caba eski çağların, diğer uygarlıkların yaratılış öy
küleri nasıldı? "Tanrılara sorm alı" diye düşündü. Sonra kendi kendine kızdı. Ne
biçim şeyler düşünüyordu. M ısır'da öğle sıcağı ne kadar bunaltıcıydı. G evşedi.
L uksor Tapm ağı'nın loş bir köşesinde tatlı hayallere bırakm ıştı kendisini. Birden
silkelendi, araştıracaktı. Sıtkı, eski efsaneleri, m itoloji ve arkeoloji kitaplarım
topladı. D urm adan okuyor, kitap sayfalan arasından tanrıları çağınyor, onlarla
konuşuyordu.
280
"Ey yüce tanrı Zeus, in bakalım O lim pos D ağı'ndan. Yanına Prom etheus'u da
al gel bakalım ." Böyle bağırıyordu Sıtkı O lim pos D ağt'na karşı. Zeııs da şaşır
mıştı. A şağıda bir âdem oğlu kendisine em rediyordu. Olacak iş m iydi? Vardır bir
hikm eti diye düşündü Zeus. Prom etheus'u yanm a aldı. M erakla indi. Önce sen
anlat Prom etheus, anlat bakalım , insanı nasıl yarattın."
"Ey âdem oğlu, 2000 yılının adam ı, anlatayım " dedi Prom etheus. Falso ver
m em ek için iyice düşündü ve söze başladı:
"B abam Titan G iapeto, Zeus ile savaş halindeydi. A ğabeylerim M enezius ve
Atlas'ı gaddar Zeus cezalandırdı. Ben savaşa katılm am ıştım . Fakat Zeus'u da hiç
sevm edim . Çünkü evrenin dört köşesinde yaşanan acılara tatsızlıklara karşı çok
ilgisiz davranırdı Zeus. N efret ederdim ondan. Sonunda kararım ı verdim . K en
dim gibi duygulu varlıklar yaratm alıydım . G öz yaşlarım la toprağı çam ur haline
getirdim ve yoğurdum . B ir insan heykeli yaptım . Sonra bu heykele ruh verdim.
İlk ölüm lü yaratıklar oluştu böylece."
"Ey Prom etheus, neden çam uru kullandın?" diye sordu Sıtkı.
"Bilm em ki" dedi Prom etheus. 'Ben önceki tanrılardan böyle gördüm . Böyle
terbiye aldım . Ö rneğin Zeus da böyle yaratm ıştı insanı."
O nlar nereden bileceklerdi Sıtkı'nın ne düşündüğünü? K ur'an'ı okum am ışlar
dı ki? Elindeki m itoloji kitabına baktı. Prom etheus doğru söylüyordu. H ışım la
Zeus'a döndü:
"Sen anlat bakalım gaddar tanrı, sen nasıl yarattın insanı?"
"Nam lı şanlı H ephaistos'u çağırdım hem en. 'Bir parça toprak al, suyla karış
tır' dedim . 'İçine insan sesi koy, insan gücü koy. Bir varlık yap ki yüzü ölüm süz
tanrıçalara benzesin.' K oca H ephaistos, topa! tanrı hem en yaptı dediğim i. B ir kız
biçim ine soktu toprağı. Ses koydu içine. Ve Pandora adını koydu. İşte böyle ya
rattım insanı."
İyi terlem işti Sıtkı'nın karşısında Zeus. K oca Yunan tanrısı, yalan söyleyecek
değildi ya. M Ö 8. yüzyılda yazılan H esiodos destanı da aynen öyle anlatıyordu
olayı.
"Ey Zeus, insanı yaratm ak için çam urdan başka bir şey bulam adın mı?" diye
sordu Sıtkı. Ö rneğin dem irden veya taştan yaratılsa belki insanın m ayası daha
sağlam olurdu. "Bizde âdet böyîedir" dedi Zeus. "Benden önce M arduk da böy
le yaratm ıştı insanı."
S ü m e rie rd e İlk H a rç
"Peki dönün bakalım yüce dağınıza" diye em retti Sıtkı. Bu sefer aklına M ar
duk takılm ıştı. Süm er tanrısıydı M arduk. M ezopotam ya'da yaşardı. K itabına
281
Sıtkı okuyordu sürekli. Bir ara eline G ılgam ış Destanı geçti. D aha önce oku
m uştu, fakat yaratılış açısından hiç incelem em işti. "O kuyalım bakalım " dedi
kendi kendine.
B irden karşısında A ruru belirdi Sıtkı'nın. Bulunm az fırsattı. "Ey yüce Aruru"
dedi Sıtkı, "Bir incelem e yapıyorum , tüm tanrılara soruyorum , insanı nasıl yarat
tınız diye". A ruru hazırlıklıydı. M arduk’tan bilgi alm ıştı. K arşısındakinin kül yut
m ayacağını biliyordu. "En iyisi doğruyu anlatm ak" diye düşündü. Ve başladı ko
nuşm aya:
"Büyük gök tanrısı A nu -k i kendisini ben y a ra ttım - Uruk halkının ah ve fi
ganlarını dinlem işti. Beni çağırdı. 'Sen' dedi, 'beni yarattın, şim di de fikrim i ya
rat'. B unu duyar duym az, A nu'nun fikrini kalbim de yarattım . Ellerim i yıkadım .
B ir parça çam ur koparıp yazıya attım . Ve bu yazıda kahram an Engidu'yu yarat-
282
Ö n ce B ö cek ten , O lm a y ın c a Ç a m u rd a n
A caba uzak diyarların tanrıları da insanı çam urdan m ı yaratm ıştı? "Ç inliler il
ginçtir" diye düşündü Sıtkı. "Bir de onlara bakalım ." Kitapları okum aya devam
etti. Ç in efsaneleri bölüm ünü buldu. Tanrı Pen-gu'dan bahsediliyordu. "Pen-gu"
diye seslendi. Züm rüdü A nka'nın kanadına binerek geldi Pen-gu.
"Anlat bana yüce Pen-gu" diye sordu Sıtkı. "Sen nasıl yarattın insanı?"
"B en çok kuvvetliydim " dedi Pen-gu. "Havayı toprak ve gökyüzü olarak iki
ye böldüm . Sonra öldüm. N efesim den rüzgârlar, sesim den gök gürültüsü, gözle
rim den güneş ve ay, vücudum dan dağlar, kanım dan ırm aklar ve denizler, saçla
rım dan yıldızlar, terim den de yağm ur m eydana gelm iş. Daha sonra çürüyen be
denim de kaynaşan böceklerden insanlar oluşm uş."
"Hah" diye haykırdı Sıtkı. "İşte şim di değişik bir öykü buldum . D em ek Ç in
liler böcekten geliyorlar."
"D aha bitm edi, sabırlı o l” diye seslendi yüce Pen-gu bilge bir tavırla. Ve d e
vam etti:
"Zam anla gökyüzünün bir bölüm ü denizlere düşerek insanlığı yok etti. Bunun
üzerine Tanrıça N güho yengeç elleriyle gökyüzünü yukarıya kaldırdı, denizleri
yeniden sınırlarına itti ve çam urdan yeni b ir insan türü yarattı."
"Hayret" dedi Sıtkı. "Dem ek Çin tanrıları da insanı çam urdan yaratm ışlar.”
Pen-gu'ya teşekkür etti.
N ereye el atm ışsa önüne çam urdan yaratılış çıkm ıştı. "Evet, hepsi birbirinden
kopya çekm işti."
A caba Tevrat ne diyordu. İşte bulm uştu. Okudu:
"Ve A llah dedi: 'Suretim izde benzeyişim ize göre insan yapalım '/ Ve Allah in
sanı kendi suretinde yarattı, onu A llah'ın suretinde yarattı./ Ve Rab A llah yerin
toprağından A dam 'ı yaptı ve onun burnuna hayat nefesini üfledi ve A dam yaşa
yan can oldu./ Fakat Adam için kendisine uygun yardım cı bulunm adı./ Ve Rab
A llah A dam ’m üzerine derin bir uyku getirdi ve o uyudu ve onun kaburga kem ik-
N eden Ç a m u r
"Neden çamur" diye düşündü Sıtkı. Kim bilir belki de atalarımız, kendilerine
son derece gerekli olan, tüm ihtiyaçlarını karşılayan su ve toprağa özel bir önem
vermişlerdi. Su ve toprak birleşince çam ur oluyordu. Zaten günüm üze değin gelen
büyük efsaneler, soyut düşünce sistemleri, Dicle'nin, Fırat'ın, N il’in, İndus'un sulak
ve bol çam urlu topraklarından yeşermişti. Büyük uygarlıklar yaratan bu topraklar,
zengin efsanelere de yataklık etmişti. Bin yıllar öncesinin insanlarının su ve topra
ğa olan bu şükran borçlarım anlam am ak m üm kün değildir.
284
2000'e Doğru
3 Ocak 1988, yıl 2, sayı 54
285
Youtube: Tanrı Mı Varmış
O R U C U N K Ö K EN İ: G Ü N EŞE TAPMA
B ütün yayın organları ram azan m ünasebetiyle ilaveler veriyor. Biz de onlar
dan geri kalam azdık. O kurlarım ıza ne verebiliriz dedik. Ve orucun kökenini araş
tırdık. İşte bizim ram azan ilavem iz:
İbrahim Peygam ber, yıldızı görür, yıldıza, "Tanrım" der; Ay'ı görür, Ay'a
"Tanrım" der. G üneş'i görür, G üneş'e "Tanrım" der. Bu gökcisim lerinden Güneş'i
daha büyük ve daha parlak görünce, "İşte Tanrım budur, bu daha büyüktür" diye
konuşur. N e var ki "Tanrı" dedikleri batınca, onlara "Tanrı" dem ekten vazgeçer.
İbrahim Peygam ber önce yıldızdan, sonra Ay'dan, en sonunda da G üneş'ten vaz
geçer. K ur'an'm En'âm Suresi'nin 76, 77 ve 78. ayetleri böyle anlatır, İbrahim
Peygam ber'in "asıl Tanrı"ya dönüşünü.
286
k*- i — - j •w ¿but ’ j
287
Youtube: Tanrı Mı Varmış
M uham m et! Peygam ber de "Sâbiî" O larak Tanınıyordu
288
Youtube: Tanrı Mı Varmış
B urada sorulm ası gereken şu:
- "Putlara taptıkları" söylenen insanlar, "oruç" tutarlarken "hangi Tanrı" içm
tutuyorlardı?
Hiç kuşkusuz, yıldızlar için, en başta da "G üneş Tanrı" için. Y ıldızları ve G ü
neş'i sim geleyen ve sonraları "put" diye nitelenen sim geler önünde. Elbet, asıl
am aç da varlığına inanılan "görünm ez Tanrı’ya yaklaşm aktı. Buna K ur'an da ta
nıklık ediyor. (Bkz. Züm er Suresi, ayet 3.) "Tanrı'ya yaklaşm ak" için o zam an da
"aracılar" vardı, İslam da da vardır. İslam da olduğu gibi, o zam an da, "ibadet"îer,
en son h ed ef olarak Tanrı için yapılırdı. Oruç tutulurken de hedef, "G üneş Tan-
rı'y d ı.
B akara Suresi'nin 183. ayetinde, "O rucun daha öncekilere de farz kılındığı"
açıklanır.
- "D aha öncekiler" kim?
- D aha önceki toplumlar.
- "H angi toplum lar?"
- A raştırm alar şunu ortaya koym uştur:
"O rucun en başta gelen kaynağı, ilk kaynağı: "Güneş'e tapma"dır.
G ü n e ş 'e A yarlı
289
Dr. İsm ail C errahoğlu, İla h iya t F a kültesi D erg isi'nde yayım lanan "K ur'an'ı
K erim ve Sâbiîler" başlıklı yazısında gerçeği belirtiyor: "Tarihi kalıntılardan
elde gedilen neticelere göre oruç, eskiden beri insanlığın bir âdeti olarak görül
m ektedir. Sâbiîlerdeki orucu, İbn'u N edim 'in H arran Sâbiîlerine tahsis etm iş o l
d uğunun zikri yukarda geçm işti."2
İnsanlar, inanç uğruna aç kalm aya, şu bizi ısıtan güneş için katlanmışlar.
Yalnız O rtadoğu'da mı? G üneş'e tapm anın geçerli olduğu birçok yerde G ü
neş'e ayarlı bir oruca rastlanıyor. "M eksika nere, A rabistan nere?" denecek, am a
M eksika yerlileri içinde bile oruç var.
K em alistler, dinlerin kökenini araştırırken karşılaşıyorlar bu gerçekle; biz de
onlardan öğreniyoruz. B elgesi şu ünlü Cum hurbaşkanlığı A rşivi'nde. A rşivdeki
birçok belgenin kopyasının 2000'e D oğru kitaplığına girdiği de biliniyor. M eksi
ka M aslahatgüzârı Tahsin M ayatepek'in 1937 yılında Atatürk’e gönderdiği 14. ra
porun başlığı şöyle:
"... M üslüm anlığa ait olduğu sanılan hususların m üslüm anlığa G üneş Kül-
tü'nden gird iğ in e... dair m ühim m alûm at ve izahati havi rapor."3
Bu raporda, orucun da içinde bulunduğu "ibadet"lerin, "Güneş K ültü"nden İs
lam a girdiği, bir bir anlatılm ış.
Bakara Suresi, 187. ayeti okuyoruz. "Oruç gecesinde, kadınlarınıza cinsel yak
laşm anız size helal kılındı. O nlar sizin için giysidir, siz de onlar için giysisiniz.
Tanrı anladı ki 'nefsinize' yeniliyorsunuz." Ram azan gecelerinde, "kadınlarla cin
sel birleşm ede bulunm a y asağ ı'n a aldırm am ışlar, bu işi yapmışlardı. Aralarında
T ann'm n özel sözcüsünün, yani Peygam ber M uham m ed'in en yakın arkadaşlan da
vardı. Örneğin daha sonra halife olan Hattaboğlu Ömer. O Ö m er ki kim i sözleri,
sonradan "Tanrı tarafından birer ayet olarak onaylanmış"tır.4 Ö m er yasağı çiğner
de o yasak kaldırılm az mı? "Nitekim ", kaldırıldığım görüyoruz yasağın. Yani bu
olay üzerine Tann'm n, "durumu anladığı", yasağı kaldırdığı ve "oruç gecelerinde
kadınlannıza cinsel yaklaşm anız helal kılındı" dediği, bununla da kalm adığı, "Ar
tık şimdi girişin kadınlannıza!" diye buyurduğu bildiriliyor.5
290
Peygam ber, 53 ya da 54 yaşında oruç buyruğunu almış. 632 yılının ram azan
ayına varm adan ölmüştür. 9. ram azan orucunu yaşam adan. Bu aya daha 5.5 aya
yakın bir zam an varken. H icri 13 R ebiulevvel 11= M iladi 8 H aziran 632 günü.
G örülüyor ki M uham m ed P eygam ber'in ram azanları hem 8'i geçm iyor; hem
de kış aylarına rastlıyor. G ünler kısa.
2000'e D oğru
16 N isan 1989, yıl 3, sayı 16
291
292
Y üce kitabım ız K ur'an-ı K erim 'in tahrif edildiğini iddia eden, m ukaddes k ita
bım ıza iftira eden kim selerin bu çirkin iddialarını reddetm eyen, aksine o iftiracı
ları rahm etle anan H um eyni, üstü kapalı olarak bizzat kendisi de aynı iddialara
katılm aktadır. Evet Hum eyni K ur'an-ı K erim 'in değişm iş olduğunu, birtakım
294
Youtube: Tanrı Mı Varmış
ayet-i kerim elerin K ur'an-ı K erim 'den çıkarılm ış bulunduğunu dolaylı olarak ay
nen iddia etm ektedir.
İm am H um eyni aynen şöyle diyor:
"A llah Resul-ü Ekrem 'i insanlar arasında hak ile hüküm versin ve hevasına
tabi olm asın diye, dünyaya Halife tayin etti. Ve Allah Resul-ü Ekrem 'e vahiy ile
insanlardan kim i kendi yerine H alife tayin edeceği kim se hakkında inzal eyledi
ğini tebliğ eylem ek üzere. O nunla vahiy ile konuştu. Bu em rin hükm ü gereğince
em rolunana uydu. Ve Em irülm üm in A li aleyhisselam ı hilafet için tayin eyledi. O
bu göreve akrabası olduğu için veya kahram anlığından dolayı veya büyük hiz
m etlerinden dolayı seçm edi. O sadece A llah'ın em ri olduğu için seçti."
H um eyni, E l H üküm et E l İslam iye, s.42-43.
fim i a- .yüı . j u ¿ ü
y a y b f ı.4^ ^ (j y ı )
*-4* ^ M d* vE-j
^/**t»3l ^ jl ı/^ ı
y . ¿1 v V_iT IJU : ^*1 JUj , <_xTj " fy
-0_j , <ît_) 4ı ,u»«« jc ¿ı <Jjjı Ui" ^ j
Ü-u* Ij ¿ a : l j ü ! y
^ 4 ıt j Ut : JU > . O U V ¿T yi! <y
^ bi y * j t r u n < i-ut iu> y ^<u
T T r / T JVSÜ1 , y J ^ - y i .
2000'e D oğru
5 Haziran 1988, yıl 2, sayı 24
295
Youtube: Tanrı Mı Varmış
TEK YOL DUA
B aşbakan'ın sözü değil, bir hadis: "Ey Tanrı!.. Günahtan ve borç yükü altın
da kalm aktan sana sığınırım !” M üslim ve B uhârî naklediyor bu duayı. Başba-
kan'm sözü ise şöyle: "A llah'ın yardım ıyla enflasyon düşecek." (23 M art tarihli
gazeteler.) Şu dua da B aşbakan'ın kardeşi, ekonom i işlerinden sorum lu Devlet
Bakanı Y usuf B ozkurt Ö zal'a ait: "inşallah dar boğazdan çıkılacak, inşallah hiç
bir firm a batm ayacak, inşallah enflasyon çekilecek." 16 M art tarihli H ürriyet,
B akan'm sözlerini spot olarak veriyor. H aberin başlığı ise şöyle: "B irader Ö zal ın
U m udu Allah'ta"
"İnşallah işçiler bir m aceraya sürüklenm ez, grevi kullanm adan haklarını alır
lar." Bu da Ç alışm a Bakanı İmren Aykut'un "grev duası" oluyor. İşçilerin yem ek
boykotu karşısında Başbakan şöyle konuşm uştu: "A llah'ın verdiği nim etler red
dedilm ez."
G azeteci, B aşbakan'a iki T ürk sporcusunun B elçika'da m üsabaka sırasında
tekbir getirm eleri konusunu soruyor. Cevap: "Seyirciler mi tekbir getirm iş, spor
cular m ı? Tekbir g etinnek m ahzurlu m udur?" 23 M art tarihli G üneş gazetesinin
spor sayfasında G alatasaray ve B eşiktaş'ın golcüleri Tanju ve Ali cam ide dua edi
yorlar. Başlık: "G olcülerin gol duası."
Tercüman gazetesinin Filistinlileri ve A fganlan desteklem ek için yürüttüğü
dua kam panyasını unutm am ak gerekiyor. Yeşilay dem eğinin sigarayı bırakm a
kam panyası dolayısıyla yayım ladığı dualı yazılar geniş bir literatür oluşturuyor.
B ir de Turizm duası var. Turizm Bakanlığı'nm da katkılarıyla kurulan "Tu
rizm G eliştirm e ve Eğitim Vakfı" T U G E V ’in M ütevelli Heyeti geçtiğim iz gün
lerde bir vakıf duası benim sedi. B akanların, bakanlıkların ve kurum iarın bu yön
deki dağınık çalışm aları yerine, D iyanet İşleri B aşkanlığı'nın her kurum için uy
gun birer dua oluşturm ası gibi kestirm e bir yol niçin tutulm az, anlam ak m üm kün
değil.
E m el Saym 'ın söylediği şu ünlü "Yağdır M evlam Su" şarkısı ise, İstiklal M ar
şım ızı gölgede bırakan bir ikinci m illî m arş haline geldi.
296
Youtube: Tanrı Mı Varmış
Silahh M üdahale D uası Yok mu?
Y alvarsınlar Diye
Ö ncelikle En'âm Suresi'nin 42 ve 43. ayetlerini hatırlam akta yarar var: "...
O nlar - yalvarsınlar d iy e - darlık ve sıkıntıya sokm uştuk. Hiç değilse onlara şid
detim iz geldiğinde yalvarıp yakarm alı değil m iydiler? Lâkin kalpleri katılaştı,
şeytan da yaptıklarını onlara güzel gösterdi."
D ua konusunda çeşitli kaynaklarda değişik tanım lar yer alıyor. Örneğin, Prof.
Dr. Sedat Veyis Ö rnek ilkellerdeki "dua" hakkında şunları yazıyor: "Dua, basit
haliyle yüce kudretlerin yardım ve m erham etini kazanm ak için, kişinin içinde
bulunduğu durum a göre o anki seslenişidir." A ncak bugün, devleti sarm akta olan
dua yönelişini en iyi açıklayan tanım herhalde İslam A nsiklopedisi'ndeki. Şöyle:
"K ulun, tüm um utları kırıldıktan sonra Tanrı'va sığınıp yalvarm ası ve O 'nu TEK
YARDIM CI tanım asıdır."
İbn A bbas anlatıyor: Peygam ber şunları söyledi: "Bir kim se karısıyla cinsel
birleşim de bulunacağı sırada; 'B ism illahi allahüm m e cennibni'ş şeytane ve cen-
nebi'ş-şeytane m â rezaknâ: Tanrının adıyla başlanm . Ey Tanrı! Beni şeytandan
uzaklaştır! Şeytanı da bize vereceğin şeyden (çocuktan) uzaklaştır!' derse, sonra
ikisi arasındaki olayda takdir gerçekleşirse, aralarındaki ilişkinin bir çocukla so
nuçlanm asının yazgısı ortaya çıkarsa, o çocuğa, şeytan hiçbir zam an zarar ver
m ez." H adis böyle söylüyor.
297
Youtube: Tanrı Mı Varmış
Cinsel birleşm e sırasında okunacak.
E rk e k Ç o cu k D o ğ u rm a k İçin
"Resûl-i Ekrem şöyle dua ederdi: "Ya Rabbi (bedene ârız olan) beras illetin
den, aklın zevalinden, cüzzam dan ve kötü hastalıklardan sana sığınırım !" H asta
ne ücretlerinin dayanılm az düzeye çıkarıldığı bugünlerde belki bu dua daha çok
dikkat çekecektir.
A slında sağlık konusunda çok dua v ar İslam da. Ö zellikle yılan ve akrep sok
m asına karşı dualar geniş yer tutuyor. H adis, Peygam ber'in arkadaşlarından Ebu
Said el-H udri'nin akrep tarafından sokulm uş bir kabile reisini tedavi edişini an
latır. Ebu Said tedaviyi Fatiha Suresi'ni okuyarak yapmıştır. Reis ölm ekten kur
tulm uş, ipinden kurtulm uş hayvana dönm üştür. Başka bir hadiste, Peygam ber'in
yılan ve akrep sokm alarım okum a ve üflem e yoluyla tedavi etm eye izin verdiği
belirtiliyor.
G erçi Sayın Cum hurbaşkanı dinim izde okum a üflem e yoluyla tedavinin b u
lunm adığını, bunların sonradan uydurulduğunu birçok kez söylem işlerdi, ancak
yanıldıkları anlaşılıyor. H em okuyup üfleyerek tedaviye, hem de bu tedavi karşı
lığında ücret alınm asına ilişkin birçok hadis var.
Ebu Said, kabile reisini tedavi edince, söz verilen koyun sürüsü kendisine v e
rilir. Sürüyü aralarında paylaşm adan önce gidip durum u Peygam ber’e anlatırlar.
Peygam ber Ebu Said'e iltifatta bulunur sonra çözüm ünü açıklar: "İyi yapm ışsı
nız. Şim di, koyunları paylaştırın. Ve sizinle birlikte bana da bir pay verin." Bu-
hârî bu hadisi aktardıktan sonra Peygam ber'in, "dua ile tedavi karşısında ücret"
alınabileceğini anlatm ak için şöyle dediğine y er veriyor: "K arşılığında ücret al
dığınız görevlerin ücretleri içinde en haklı olanı, T ann'm n K itabı (K ur'an) karşı
lığında aldığınız ücrettir."
G ene akrep konusunda bir hadiste Ebi H üreyre'nin şöyle anlattığı aktarılıyor:
"Peygam ber'in huzuruna akrep sokm uş biri getirilm işti. Onu görünce Peygam ber
şöyle konuştu: Eğer, yarattığı şeylerin şerrinden A llah'ın TAM O LA N K E L İM E
LERİ (sözleriyle, ayetlerle) sığınırım (O'na)! dem iş olsaydı, bunu akrep sokm az
dı ya da soksa bile zarar verm ezdi."
H aset ve Vesvese
299
Youtube: Tanrı Mı Varmış
H aset konusunda ayrıca bir de ayet var: "Ey M uham m edi De ki: H ased etti
ği zam an hasedçinin şerrinden, düğüm lere nefes eden büyücülerin şerrinden,
bastırdığı zam an karanlığın şerrinden, yaratıkların şerrinden tan yerini ağartan
R abbe vesvese sorunu ise sığınırım !" (Felak Suresi) Nâs Suresi’nde ise şöyle yer
alıyor: "Ey M uham m edi De ki: İnsanlardan ve cinlerden ve insanların gönülleri
ne vesvese veren o sinsi vesvesecinin şerrinden, insanların Tanrısı, insanların
H üküm ranı ve insanların Rabbi olan A llah'a sığınırım !"
SHP G enel Başkanı İnönü, geçenlerde "Özal çıldırdı" deyince, 2000'e D oğru
hadisleri araştırdı. Çünkü yoksulluktan, um arsızlıktan aklını yitirenler vardı. Ç ıl
dıranların iyileştirilm esinde duanın oynadığı rol hadiste şöyle anlatılıyor: Temim
oym ağından Salt O ğlu H ârice'nin am cası (İlâka) Peygam ber'e gelip m üslüm an
oldu, sonra dönüp gitti. Peygam ber'den ayrıldıktan sonra gittiği yerde, bir kabi
leye uğradı. İçlerinde zincire vurulu deli bir adam vardı. Bu adam ın ailesi gelip
H ârice'nin am casına: "Bize gelen habere göre, sizin şu sahibiniz (Peygam ber) ha
yırlı şey getirm iş (Tann'dan). (Böyle bir kim senin inanırı olarak) sen de hastam ı
zı tedavi edebilecek bir şey (bir dua filan) var mı?" diye sordular.
H ârice'nin am cası (yeni M üslüm an) anlatıyor: (Başvuru üzerine) ben de F ati
ha Suresi’ni okuyarak tedavi ettim adam ı. A dam iyileşti. B ana 100 koyun verdi
ler. Ben de Peygam ber'e gelip durum u anlattım . Peygam ber: "Yalnızca bu mu?"
ya da "B aşka bir şey söyledin mi?" dedi. Ben "Hayır!" deyince şöyle söyledi: "Al
(ye o verilenleri)! Yaşam ım a ant ile söylerim ki, batıl bir rukye karşılığında bir
şey alıp yiyen bir yana, sen kesinlikle, hak olan bir rukye (hak olan ayetleri oku
yup üflem e) karşılığında bir şey alıp yem iş olursun!"
A ğ rıla ra K a rşı
A ğrıların giderilm esi için okunm ası gerekli duaları açıklayan hadisler var.
Ebu-Â s O ğlu O sm an, m üslüm an olduğu günden başlayıp süren, vücudunda sü
rekli duyduğu bir ağrıdan gelip Peygam ber'e yakındı. Peygam ber de ona şunu
söyledi: "V ücudunda duyduğun ağrının yerine elini koy ve üç kez; 'Tanrı'nın
adıyla', yedi kez de, 'bulduğum u, karşılaştığım ürkünç, kötü durum ların şerrin
den Tanrı'ya ve O 'nun gücüne sığınırım ' de!" Aynı konuda  işe'nin anlatım ına
300
Youtube: Tanrı Mı Varmış
dayanan hadisler bulunuyor. Bu hadiste ise, H azreti M uham m ed'in bizzat dua ile
ağrı tedavisi yaptığı anlatılıyor.
Felç ve Yaralanm a
"Selem e bin E kva Radiyallahü A nh'ten şöyle dediği rivayet olunm uştur: Hay-
ber günü ben baldırım dan ağırca vurulm uştum . H em en Nebi Sallâlahü A leyhi ve
Sellem e geldim . R esûlullah üç defa nefes etti. O saatte ağrı ve ıstırap hissetm e
dim ." H adisler sadece yaralanm aların değil felcin de dua ile tedavi edilebildiği
ni açıklıyor.
İhm alcilik
A ncak, bütün bu dua ile tedavilerde ihm alci davranm am ak, belirtilen usul ve
biçim lere sadık kalm ak gerekiyor. İşte O sm an Oğlu E bân’ın başına gelenler bu
bakım dan da öğretici oluyor. O sm an O ğlu Ebân, Peygam ber'in şöyle dediğini,
A ffan O ğlu O sm an'dan işittiğini anlatıyor: "Bir kul, her gün sabaha girerken ve
her gecenin başlangıcında üç kez şöyle derse, ona hiçbir şey zarar veremez: 'O
Tanrı'nın adıyla başlarım ki, O 'nun adıyla birlikte bulunurken, ne yerde ne de
gökte bir şey insana zarar verebilir.'"
Bu hadisi aktaran Ebân felce yakalanıyor. B ir adam , "madem ki, bu dua okun
duğunda insana b ir kötülük gelm ez, nasıl olm uş da bu adam ın başına böyle bir
durum gelm iş" dercesine, E bân'a bakıyor şaşkın şaşkın. Ebân bunu fark edince
şöyle söylüyor: "Hadis aktardığım gibidir ve doğrudur. A m a ben felç olduğum
gün, hadiste anlatılan duayı, tanrı benim le ilgili kaderi uygulasın diye okum am ış
tım!" Ebu D avud'daki m etinde ise hadis biraz daha farklı anlatılıyor, şöyle: "Kim
bu duayı gecenin başlangıcında üç kez okursa, sabah oluncaya dek onun başına
bir belâ gelm ez. Kim bu duayı sabahleyin üç kez okursa, akşam oluncaya dek ba
şına bir belâ gelm ez."
G erçi şim di enflasyon, askerî m üdahale tehlikesi, grevler vb. başka konular
da düşünm eyi zorlaştırıyor, am a şu duayı hatırlatm ak iktidar sahipleri için yarar
lı olabilir. H adiste belirtildiğine göre Hazreti M uham m ed şöyle dua ederdi: "İla
hî! Fena huylar ve am ellerden, nefsanî arzulardan da Sana sığınırım ."
301
Youtube: Tanrı Mı Varmış
Zam lara karşı
"Ç ocuğum un ayakkabısı delik" ve "ay sonunu nasıl getireceğim " diye sıkm a
yın canınızı. Ü züntülerden kurtulm ak için yapılacak dua şöyle: "İbadete layık
hiçbir ilah yoktur; ancak ezam et ve vekar sahibi Allah vardır. İbadete layık hiç
b ir ilah yoktur: Ancak A rş-ı A 'zam sâhibi A llah vardır. İbadete layık hiçbir ilah
yoktur; ancak göklerin ve yerin sâhibi ve arş-ı kerim in m âliki A llah vardır."
K ışkırtm alar
"Allahım! K ulağım ın, gözüm ün, dilim in, kalbim in, fercim in şerrinden Sana
sığınıyorum ." ("Fercim in" sözcüğü "cinsel organım ın" anlam ına geliyor.) Bu dua
iktidardan çok basınım ız için uygun düşebilir. Bu konuda iktidar için bir dua ara
nacaksa M ü'm inûn Suresi'nin 97. ve 98. ayetleri akla gelir. "De ki; Rabbim! Ş ey
tanların kışkırtm alarından Sana sığınırım! Rabbim! Yanımda bulunm alarından
Sana sığınırım !"
H oroz ve M erkep
İslam da dua, yaşam ın her alanını, insanın her eylem ini kapsıyor. "Dua" söz
cüğü K ur'an'da 20 kez geçiyor. A ynca dua niteliğinde ayetler var. Ö rneğin horoz
öttüğü veya eşek anırdığı zam an da dua okunm ası isteniyor. İlgili hadisin açıkla
m ası K âm il M iras'da şöyle yapılıyor: "H oroz sesinin güzelliği karşısında m erkep
avazı da o derece çirkindir ve istiazeye layıktır. Ebu M usel'isfehânî'nin Tergibin-
de Ebu R âfi'den tahricine göre Resûlullah Sellâllahü ve Sellem , m erkep şeytan
görm edikçe anırm az. M erkep anırınca siz A llah tealâyı zikredin, bana da salavât
getiriniz! buyurm uştur."
303
Ü rkütücü Yerler
"Girm ek" fiilinin Türkçede (tabii bütün dillerde de) çok geniş bir kullanım
alanı var: H apse girm ek, ihaleye girm ek, AT'ye girm ek, sınava girm ek, denize
g irm ek ... K orkulacak, ürkülecek birçok yere isteyerek, istem eyerek her gün gi
rip çıktığım ız gibi, nerenin korkulacak yer olup olm adığını bilm ek de m üm kün
değil. Bu konudaki hadise göre, "K im bir yere girer de, sonra: 'Y arattıklarının
şerrinden, T ann'nın eksiksiz olan kelim eleriyle (ayetlerle) sığınırım (T anrıya)'
derse, o yerden ayrılıncaya dek, ona hiçbir şey zarar veremez!"
304
— — «
- «„» ¿ • I i / jr — o -\e
¿ f i i ^ J X fi ¿ f i t g j r j ' ¿ f i i fi?
-.—i 4 i J _ II
Şüphesiz şu hali bugünkü politik ve sosyal ortam içinde herkese çok çeşitli
çağrışım lar yaptıracak: "B elaya uğram ış birini gören kim se: 'H am dolsun O Tan-
rı'va ki senin başına getirdiği belayı benim başım a getirm edi ve beni yarattıkla
rının birçoğundan üstün yaptı!' diye (belaya uğram ış olana duyurm adan, içinden)
söylese, o kim se yaşadığı sürece o beladan uzak kalır."
305
Youtube: Tanrı Mı Varmış
D em irel'e rastladığı zam an Turgut Ö zal'ın asker m uhtıralarıyla karşılaşm a
m ak için bu duayı okuduğu rivayet edilm ektedir.
Ö dül İçin
D ualar sadece korunm ak için okunm uyor. Bazı dualar da var ki k arşılığ ın
d a sevap vaat ediliyor. B unlar daha çok, "T ann'm n birliğini", "yüceliğini" dile
g etiren, "teşbih", "ham d", "şükür", "tevbe", "istiğfar" içeren "zikirler" türünden
dualar.
B ir örnek hadis şöyle söylüyor: "Allahım ! Sen Rabbim sin, ibadete layık h iç
b ir ilah yoktur, yalnız Sen varsın; beni Sen yarattın, şüphesiz Senin kulunum ve
gücüm yettiği kadar ezelde Sana verdiğim ahdü va'ad üzere sabitim . A llahım iş
lediğim kusurların şerrinden Sana sığınırım . B ana ihsan buyurduğun nim etini
zât-ı uluhiyetine i'tiraf ederim . G ünahım ı da i'tiraf ederim . Binaenaleyh günahı
m ı Sen yargılarsın! Çünkü günah yargılam ak, kim senin haddi değildir, ancak Sen
yargılarsın!"
Belli duaların ne kadar sevap ve ne kadar günahın silinm esini sağladığı da ha
dislerde belirtiliyor. Ö rneğin, İsmail oğullarından bir köle azat etm iş olm a seva
bıyla birlikte on sevap yazılır. O nun on günahı silinir ve o kim senin derecesi, on
basam ak yükseltilir. Ayrıca gece olana dek, şeytandan korunur o kim se. Bu söz
leri eğer akşam söylem işse sabaha kadar korunur.
A lçakgönüllü ve G izlice
D uanın da bir adabı var. Dua, B aşbakanım ız ve bakanlarım ız gibi öyle basın
toplantılarında, m eydan m itinglerinde, televizyon ekranlarında yapılm ayacak.
A 'râf Suresi'nin 55. ayeti şöyle diyor: "Tanrınıza alçakgönüllü ve gizlice (yavaş
ça, içinizden) yalvarın! K uşku yok ki, O sının aşanları sevmez."
En'âm Suresi'nin 63. ayetinde aynı konuya değinilir: "O’na gizli gizli yalvarır
ve yakarırsınız." Ç eşitli İslam yorum cuları bu konu üzerinde duruyor, bunlardan
İbn A bbas, "kendi duyacağın kadar bir sesle" diyor. Peygam ber'den şu söz akta
rılıyor: "T ann’yı tam bilen kişinin dili ağırlaşır-körelir."
Sorun tabii sadece sesin yüksek veya alçak olm asından ibaret değil. K asım
K ufralı, İm am G azalî'ye dayanarak "duanın adabını" sıralıyor: Şerefli gün ve va
kitleri gözetm ek, şerefli ve m übarek durum gözetm ek, yüzü kıbleye dönük ola
rak dua etm ek, alçak sesle dua etm ek, duanın uyaklı olm asına özel çaba harca
m am ak, alçakgönüllüce ve küçülerek dua etm ek, duanın kabul edileceğine ina
narak, T ann'm n yardım ına güvenerek dua etm ek, dileği direnerek ve üç kez sun
306
İktidarın m illî irade değil de, "takdiri ilahi" ile işbaşına gelip işbaşında kaldığı
na inandığı Türkiye gibi bir Cum huriyette işlerin dua ile yürütülm eye çalışılması
işin bir yönü. D iğer yönü ise, duanın anlam ında belirtildiği gibi, korku ve um utsuz
luk. Toplumsal yaşam a giderek egem en olm aya başlayan korku ve umutsuzluk!
Bu incelem ede beddua üzerinde de durm ak gerekiyor. Yani ilenç! İsrâ Sure-
si'nin 11. ayeti şöyle diyor: "İnsan, iyilik için dua eder olduğu gibi, kötülük için
de dua eder (ilenir). İnsan, pek ivecendir ('acûl')." F. Râzî, bu ayetin yorum u üze
rinde dururken Peygam ber'in şöyle dediğini aktarıyor: "A ilem den cezalandırıl
mayı haketm em iş olanlar hakkındaki bedduam ı rahm ete çevirm esini Tann'dan
istedim . Çünkü, ben de bir insanım , siz nasıl öfkelenirseniz benim de öfkeye ka
pıldığım o lu r..." B u konudaki hadislerden diğeri şöyle: "Peygam ber, insanlarda
(burada am açlanan K ureyş'tir), ters tutum görünce şöyle dua etm işti: 'Ey Tanrı!
B unların başına, Y usuf un yedi kıtlık yılı gibi yedi yıl kıtlık getir!' H aklarında
beddua edilenleri öylesine bir kıtlık yılı yakaladı ki her şeyi silip süpürdü. O den
li ki, diriler, ölü (leş), kokm uş et yem eye başladılar..."
B u yazı duasız bitm ez. N e diyelim ?
"A llah başım ızdan Sayın Turgut Ö zal'ı eksik etm esin."
307
Youtube: Tanrı Mı Varmış
"Bu Vakfa m addi ve m anevi yardım larını esirgem em iş olanlara her türlü ha
yırlı teşebbüslerde, başarı, özel hayatlan n d a m utluluk ve şeref nasip eyle.
"Bu Vakfın m eydana getireceği im kânlardan faydalanacak olan gençleri ken
dilerinden esirgenm eyen fedakârlıkları takdir edecek ve büyük cedlerine layık
olacak şuurdan ve heyecandan m ahrum bırakm a.
"O nlara üstün bilgileri ve güzel ahlaklarıyla, Türk M iileti'nin D ünya'nm en
asil ve insan m illet olduğunu, yeniden bütün D ünya'ya kabul ettirm e şerefini ve
yüceliğini nasip eyle yarab b i..."
Yararlanılan Kaynaklar
Ebu Davud İm am Gazali
Tirm izî Kâmil M iras
İbn M ace Aclunî
Sabunî İbn A rabî
C elalleddin Süyuti M ehm et Zihni
M üslim M. Hamdi Yazır
D ârîm î H ak D ini K ur'an D ili
B uhârî Dr. Alexis Carrel
İbnü’l-C evzî İslam A nsiklopedisi
Ali el K âri İbn’l-Kelbi
Seyyid A hm et Asım Veyis Örnek
F. Râzî Üm eyye İbn E bi’s-Salt
2000'e D oğru
3 N isan 1988, yıl 2, sayı ¡5
"U ydurm a", Türkçe sözlükte: "Yalan olarak d üzm e."1 "Hadis uydurm acılı
ğ ın d a k i "u y d u rm a'n m anlamı da budur. (Y alanabaşvurarak hadis olm ayanı ha
dis diye gösterm e.)
H adis uzm anlarının kitaplarında bu konu için başlı başına bölüm ayrılmıştır.
K im ileri de bu konuda ayrı kitaplar yazm ışlar, uydurm a hadisleri sergilem işler
dir. D iyanet İşleri B aşkanlığı Yayınları arasında da bu konuda kitaplar var: Yaşar
K andem ir'in M ev zû (uydurm a) H adisler adlı kitabı öm ek olarak gösterilebilir.
Dem ek ki "hadis"iere "yalan" karışm ış. K arıştığı kesin, am a ne kadar?
Bu sorunun karşılığını D iyanet Y ayınlan’ndan bir kitapta gönnek, ülkem izde
ki okurlar için ilginç olabilir:
Yaşar K andem ir'in kitabında da yer alan bilgilerden:
- " . . .Zâhit hadisçilerin hadise olan sevgilerinden şüphe edilem ez. M aksatların
daki sam im iyet, kâbil-i inkâr değildir. Lâkin binlerce hadis uydurm ak, onları Hz.
1 TD K Yayınlarından Türkçe Sö:!ük.
309
Youtube: Tanrı Mı Varmış
M uham m ed'e (s.a.v.) isnâd etm ek suretiyle -şüphesiz bilm eyerek- hadis ilm ini ö l
dürm eye çalışm ışlardır."2
- "B ilhassa tergîb-terhib (özendirm e, korkutm a) m aksadıyla binlerce hadis uy
duran âbid ve zâhid kılıklı m üslüm anlar, bu hareketi İslam a hizm et niyetiyle yap
tıklarını ve bundan dolayı Allah'tan m ükâfat beklediklerini istedikleri kadar söy
lesinler, şurası m uhakkaktır ki İslam a en büyük darbeyi onlar indirm işlerdir."3
- " ... B ugün hadis takdim edilen uydurm aların çoğunu 'vazza'lar (hadis uy du
rucuları) icâd etm işlerdir. H adis uyduranların itiraflarında da görüldüğü üzere
O N B İN L E R C E SÖZ, onlar tarafından belli bir m aksadı ifade etm esi için bilfiil
ortaya konm uştur."4
- "M üslüm anları hayra ve iyi am eller yapm aya teşvik etm ek ve dinin çirkin
gördüğü kötü hareketlerden sakındırm ak m aksadıyla hadis diye uydurulm uş söz
ler, m evzû (uydurm a) hadisler arasında hayli kabarık bir yekûn tutm aktadır."5
- "Tergîb (sevaba özendirme) için uydurulan haberlerin (hadislerin) çoğu namaz
ve oruç hakkında olm akla beraber, bunlar dışında kalan diğer ibadet nevilerini de
şum ûlü içine alan uydurmacılık hareketinde, fezâilu'l-Kur'an'a (ayet ve surelerin
okunuşlanndaki sevaplara) ayrı bir ehem m iyet verildiği âşikârdır. (...) H er sure
hakkında ay n ay n hadis uydurm aya kalkmışlardır. Bu konuda hadis uyduranlardan
biri de M eysere İbn Abdirabbih'dir. O'na: 'Kim şu sûreyi okursa bu kadar sevap ka
zanır' şeklindeki hadisi nereden aldığı sorulmuş, o da şu karşılığı vermiştir: Halkı,
K u ra n okum aya teşvik etm ek için ben uydurdum ."6
- "Zâhidler bu m evzû (hadis uydurm a) dışında yalan söyleyebilecek insanlar
değillerdir. O nların hali, Yahya İbn Said el K attan'ın (ölm. 198/813): 'Sâlih kişi
leri, hadiste olduğu kadar hiçbir yerde yalancı görm edik' sözünde en güzel ifade
sini bulm uştur."7
- "Fakih Ebu Bişr A hm ed İbn M uham m ed el M ervezî (ölm. 323/934), zam a
nında sünneti (hadisi) m uhaliflerine karşı en çok m üdafaa eden bir zât olarak bi
linm ektedir. Bununla beraber hadis uydurm aktan çekinm em iştir."8
- "G eceleri herkesten çok nam az kıldığı, gündüzleri herkesten çok oruç tuttu
ğu söylenen Ebu D avud Süleym an İbn A m r e'n-N eha'î (ölm. III. / IX. asr.) de bu
haline rağm en hadis uydurucusu olm aktan kurtulam am ıştır."9
2 M. Yaşar Kandemir, M evzû H adisler, Diyanet Yayınları, Ankara, 1975, s.60. Dayandığı kaynak:
Sıddîkî, H a d is E debiyatı Tarihi, s.67.
3 Kandemir, ag e, s. 193. Dayandığı kaynak İbnu'l-Cevzî, K ita b u ’T M evzuât, varak 6 b.
4 Kandemir, ag e, s .176.
5 Kandemir, ag e, s.56.
6 Kandemir, age, s.58. Dayandığı kaynaklar: Irâkî, Fethu'l-M uğîs, 1/131; A li el K ân, Şerhu N u h beti’l-
Fiker, İstanbul, 1327, s .128; Şevkânî, el F evaidu ’l-M ecm ua, s.315-317; İbnii'l-Cevzî, Kitabu'l-M ev-
zuat, varak 4 a; Zehebî, M izân, 3/222.
7 Kandemir, ag e, s.59.
8 Kandemir, age, s.59.
9 Kandemir, ag e, s.59-60.
310
Youtube: Tanrı Mı Varmış
- "Yirmi sene hiç kim seyle konuşm adan inzivada kaldığı (köşesinde ibadet et
tiği) rivayet edilen Veheb İbn Hafs (ölm. 250/864 civarı) fazilet ve takvasına rağ
m en hadis uydurm aktaydı."10
K onuyu kavram ak için bu kadarı yeterli.
Şu kesin olarak ortaya çıkıyor: İslam ın iki ana tem elinden biri olan "hadisler",
Y A LA N LA RLA dolu.
II
10 Kandemir, ag e, s.60.
11 Buhârî, e's-Sahîh, Kitabu F arzii-H um us/15, 19; D iyanet Yayınları, Tecrîd, hadis no. 1'296, 1299-
1303; M üslim , e's-Sahîh, K itabu'z-Zekât/131-142, hadis no. 1059 -1 0 6 3 ...
12 Taberî, Cam iü'l-B eyân, 10/113.
13 Ebu Davud, K itabu'l-A kdiyye, hadis no. 3580
14 Bu konuya ilişkin daha çok bilgi için bkz. 2000'e D oğru , 22-28 Kasım 1987, s.46-47.
15 Şerhu N uhbeti'I-Fiker F i M ustalahâtı Ehli'l-Eser, İstanbul, 1327, s . 126-127.
311
Youtube: Tanrı Mı Varmış
İleri sürülüp aktarılanlardan bir kesim i şöyle:
- "D insizler-zındıklar, 14 bin hadis uydurm uştur.''16
- "M uham m ed İbn Süleym an'ın boynunu vurm asını buyurduğu (öldürttüğü)
A bdu'l-K erim İbnu'l-Evcâ, yakalandığı sırada şöyle demiştir:
- ''T an rıy a ant içerek söylerim ki, içinizde dört bin hadis uydurdum . B unlar
la kim i şeyi haram , kim i şeyi de helâl yapıyordum ."17
Yaşar K andem ir de "İslam düşm anlarının kasıtlı olarak hadis uydurm aları"
başlığı altında aynı konuda ileri sürülen savlara yer veriyor.
Suçu "dinsizler"e yüklem ek çok kolay bir şey. Üstelik, "m ü'm inler", buna k o
lay inanırlar da. "Kâfirler, dinsizler, zın d ık lar..." diye girildiği zam an iş kolayla
şır.
"K âfir ve dinsizler"in yanında, savaşılan karşı inançtaki "m ezhep' lere, "fır-
ka"lara da suç yükleniyor. Ö zellikle de "Şiîler"e. Çünkü "Sünniler' in en büyük
düşm anlan "Şiîler".
Yaşar K endem ir şunian yazıyor:
- "M u h telif fırk alar içerisinde en çok hadis uyduranların Şiiler olduğu b ilin
m ektedir. Z ira İranlı, B izanslı, Yahudi ve d iğer m illetlere m ensup birçok İslam
aleyhtarının koyu bir şiî ve ehl-i beyt m uhibbi (severi) olarak faaliyet göster
m eyi durum larına daha elverişli bulm aları sebebiyle bu rakkam ların artm asın
da, büyük m iktarda hisseleri m e v c u ttu r..." 18
K andem ir'in kaynaklar göstererek aktardıklarına göre, "Hanifîlik, Şafiîlik"
gibi "fıkıh m ezhepleri"nin bağlılarınca da, birbirlerine karşı "hadisler uydurul
m u ştu r".19
D üşünün, "fıkh"a "uydurm a hadisler" karışm ış. Yani "ibadel"iyle, öteki hü
küm leriyle İslam hukuku da "uydurm a hadisler"le hastalıklı. Bu durum da işin
içinden nasıl çıkılır?
Fıkıh konularında "m ezhep"lerin birbirlerine sıkça karşı çıkışlarını herkes bilir.
Bu karşı çıkışların kimi, ”hadis"lerden kaynaklanır. Kimi, "hadisin yom m u"ndan;
kim iyse "hadisin k endisi"nden... Birinin öne sürdüğü hadisi öbürünün kabul etm e
diği görülür. Örneğin: "A bdesf'li insanın vücudunun herhangi bir yerinden "kan çı
kar ve çevresine yayılırsa" abdesti bozulur mu bozulmaz mı? Ya da insan ağız do
lusu kussa bu kusma abdestini bozar mı bozm az mı? Bu durumlarda, H anefî m ez
hebi "evet!" derken, Şafiî mezhebi "hayır" diyor. İki m ezhep de karşılıklı "hadis"
ileri sürüyor kendi görüşüne kanıt olarak. Ve birinin ileri sürdüğü "hadis”i öbürü
kabul etm iyor.20 Burada gösterilen "hadis"Ier "uydurma" olamaz mı? Ya da biri uy
312
Youtube: Tanrı Mı Varmış
durm a olup öteki uydurm a değilse "M iislümanlar"ın "abdest" ve "ibadet"leri ne
oiur? En azından bir kesiminki bir "yalan", bir "uydurma" üstüne kurulu olmaz mı?
D ahası da var:
İslam hukukunda kim i "kural" çok geniş kapsam lı ve "genel" niteliktedir. Bu
türden kurallara "el kavâidu'l-kiilliyye (genel kurallar)" denir. Bu kuralların kim i
ayete, kim i de hadise dayandırılır. İşte bu tür hadislerden kim inin "uydurm a" ol
duğunu düşünün. Yani bir "hadis" düşünün ki, ondan bir "genel kural" çıkarılm ış
ve "hukuk" onun üstüne kurulm uş olsun. Var m ıdır böyle hadis?
- "Evet!"
İşte örneği: "E'z-zarûrât, tubîhu'l m ahzûrât." Anlamı: "Zor durum lar, sakınca
ları (haram ları) m ubah (sakıncasız) yapar." Bu, bir "hadis" olarak aktarılm ış ve
İslam hukukunun "genel ve tem el kurallar" ından biri yapılm ıştır.21
U ydurm a hadisleri olabildiğince toplam aya çalışm ış hadisçilerin kitaplarında
bu hadis de yer alıyor ve "uydurm a" olduğu belirtiliyor.22
"Yalan"iara dayalı "tem el"ler...
III
K im e, N asıl G ü v e n irsin iz ?
21 G enel kural yapıldığını görmek için bkz. Zeynu'l-Âbidin İbn İbrahim, el Eşbâh ve'n-Nezâir. M ı
sır, 1322, s.34.
22 A li el Kârî, el Mesnû'fı H adis'il-M evdû, Kahire, 1984, s. 121, no. 182.
313
Youtube: Tanrı Mı Varmış
K andem ir çeşitli kaynaklar göstererek bunları yazdıktan sonra şöyle der:
"A hm ed İbn Hanbel (ölm. 241/855) ile Yahya İbn M a'în'in (ölm. 233/847)
karşılaştıkları kıssacının davranışı, onların m enfaatçı yönleriyle birlikte ne dere
ce utanm az olduklarım gösterm esi bakım ından ehem m iyetlidir."
D aha sonra da birçok kaynakta gördüğüm üz bir öyküye yer verir.
Ö ykünün özeti şöyle:
- "Ünlü iki hadisçi, Ahm ed İbn H anbel’le Yahya İbn Ma'în, Bağdat'ta bir m es
citte nam az kılmaktadırlar. O sırada öykülerini halka hadis diye yutturan biri, yine
hadis diye bir söz aktarır. Buna da, 'Bize Ahm ed İbn Hanbel ve Yahya İbn M a'în ha
ber verdiler. Dediler k i...' diyerek başlar. Öykücü uzun uzun anlatır öyküsünü. İki
hadisçi de şaşkınlık içinde dinlerler. Sonra öykücüyü yanlarına çağırıp konuşurlar:
"Yahya- Bu anlattıklarını sana 'hadis' diye kim söyledi?
"Ö ykücü- A hm ed İbn H anbel ile Yahya İbn M a'în. B unlar söylediler.
"Yahya- Yahya İbn M a'în benim . Bu yanım daki de A hm ed İbn Hanbel. İlle de
yalan söylem ek istiyorsan, buna bizim adım ızı karıştırma!
"Ö ykücü- Yahya İbn M a'în'in ahm ak olduğunu çoktandır duyardım ; şimdi
inandım ki bu doğru. Bre ahmak! D ünyada sizden başka Yahya İbn M a'în ve A h
m ed İbn H anbel yok m u ki bana böyle diyorsun? Bu adları taşıyan 17 kişiden ha
dis yazm ışım dır ben!
"A hm ed İbn H anbel de kendi yüzünü koluyla kapatarak arkadaşına: 'Bırak
şunu gitsin!’ der. Ö ykücü de onlarla alay ederek oradan uzaklaşır."23
Bu aktarm a, konuyla ilgili olan hem en tüm kitaplarda var.
A m a ne ölçüde doğru?
İşte orası belli değil. A nlatılış biçim ine bakılırsa böyle bir olayın gerçekten
yaşandığı kuşkulu. Yani ünlü iki hadisçinin böyle bir durum la karşılaştıklarını
"kesin" olarak söylem ek güç. Çünkü bu iki hadisçi o zam an da tanınm ış kim se
lerdi. Bu nedenle şu sorular akla geliyor:
- O denli tanınm ış ve ünlü oldukları halde, olayın geçtiği ileri sürülen yerde
onları tanıyan hiç kim se çıkm am ış mı? Buna nasıl inanılır?
- İki ünlü hadisçi, "hadis" gibi çok önem verdikleri konuda, hadis uydurm a
cılarını her rastladıkları yerde rezil etm e çabasında bulundukları ileri sürülüp du
rurken kendilerini neden savunm am ışlardır? Ö ykücünün karşısında neden yılgın
lık gösterm işlerdir? O nu herkesin önünde rezil edecek biçim de kim liklerini n e
den kam tlam am ışlardır?
- "U ydurm a" biçim inde de olsa işi, m esleği "hadis"le ilgili olan öykücü nasıl
olm uş da bu ünlü iki hadisçiyi görür görm ez tanım am ış? E ğer tanım ışsa, nasıl ol
m uş da onların adını kullanarak uydurm a hadisi halka anlatabilm iş? O nların gö
züne baka baka bunu nasıl yapabilm iş, buna nasıl cesaret edebilm iş?
314
IV
2 4 Kandemir, ag e, s .131.
25 Bkz. agy.
2 6 Celaleddin Süyuti, Tahzîru'l-Havass, Beyrut, 1984, s.203-204. Ve öteki ilgili kitaplar.
315
Youtube: Tanrı Mı Varmış
Yalancıyı K ovalayanın Yalancılığı
316
"İslam a hizm et" deniliyor, "Tanrı hoşnutluğunu kazanm ak" am acı güdülüp
"hadis uyduruluyor". K âriı-kazançlı bir yol diye görülüyor, "hadis uyduruluyor".
Yalan söylem e bir alışkanlık durum una gelm iştir, "hadis uyduruluyor." Şu neden,
bu n e d e n ... Ve sonuçta "binlerce, onbinlerce uydurulm uş hadis". M üslüm an h a
317
Youtube: Tanrı Mı Varmış
dis uzm anlarının da belirledikleri böyle. D iyanet'in yayınlarından bir kitaptan
sunduğum uz alıntılarla da bu açık seçik görülm üştür. Bir nokta daha var: Hadis
uzm anlarından kim ine göre "uydurm a (m evzû)" olan hadis, kim ine göre hiç de
öyle değil. K arm akarışık bir durum . K im e, kim lere, ne ölçüde, nasıl güvenilece
ği kestirilem iyor. Yalan üstüne yalan. Y alanlar dizi dizi, iç içe. O nca "yalan" için
de, "gerçek" nasıl bulunabilir, kesin olarak nasıl bilinebilir?
M üslüm an hadisçiler, yani bu işin uzm anları, "hadis"in "sağlam "ını "çürük"
ya da "uydurm a" olanından ayırm ak için kendilerine göre yöntem belirleyip be-
nim seyegelm işlerdir. "Sağlam" diye niteledikleri hadis için, yani bir hadisin böy
le nitelenebilm esi için koşullar koym uşlardır. Bu koşullara bakalım:
H adis uzm anlan, bir hadise "sağlam (sahîh)" diyebilm ek için üç koşul göste
rirler:
1) A dalet
31 Bütün bunlar için bkz. Davudu'l-Karsî, Şerhun A la M etni U sûli'l-H adis L i'l-B irgivî, İstanbul,
1312, s.24-27; A li el Kârî, Şerhu Nuhbeti'l-Fiker, İstanbul, 1327, s.51 ve öt.
318
Sözlük anlam ıyla "yakalam a, ele geçirm e, tutm a, ezberlem e" dem ek. D in d i
linde "hadis ezberlem e ya da not alma" anlam ında kullanılır. "Râvî"de yani "ha
dis alıp aktaran kim se"de bu gücün bulunm ası da "şart" görülür. "Hadis iyi ez-
berlenm eli, iyi not alınm alı." (Bkz. aynı kaynaklar.)
N e v ar ki, geçen haftalarda sunulan alıntılardaki örneklerde de görüldüğü gi
bi "adalet”in içerdiği "takvâ” ve "m ürüvvet' sahibi olm ak, "hadis uydurm a"ya
engel olam am ış; tersine, kim i insanları da bu durum a sürüklem iştir. K im i "takvâ
ve m ürüvvet sahibi" kişiler, yani en koyu anlam ıyla "dindar" insanlar, "Tanrı'ya
daha çok yaklaşm ak" am acıyla, "İslam a hizm et, adam kazandırm ak" düşüncesiy
le "hadis uydurm a" yoluna gitm işlerdir.
3) K esintisizlik
VI
tslam ın "iki ana tem eli"nden biri olan "hadis"e nasıl "yalan" girdiğini, hangi
boyutlarda olduğunu dile getiren bilgilerden b ir kesim ini sunm aya çalıştık. H a
dislerin "sağlam "ım , "çürük" ve "uydurm a" olanından ayırm anın öyle kolay o l
m adığını da gördük bir ölçüde.
H adisçilerin, b ir hadisin "uydurm a" olduğunun nasıl bilinebileceğine ilişkin
ileri sürdükleri, pek net ve "kesin ölçü" niteliğinde değildir. Hadisin "sağlam lı
319
320
VII
İslam m "temel iki kaynağı"ndan biri olan "sünnet"in, yani ”hadis"lerin nasıl
"uydurm a"larla, "yalan"larla dolu olduğunu, İslam m kendi kaynaklarındaki bel
gelerle gördük. Şim di öbür tem el kaynağında, "K ur'an"da - k i İslam m birinci te
m e lid ir- "yalan" var mı, yok m u onu göreceğiz:
M uham m ed'in "Tanrı'dan indirilmedir, Tanrı'dan gelmedir" diye sunduğu
K ur'an'a inanmayanlar, genellikle şöyle demişlerdir:
- "Bunlar, eskilerin m asalları, eskilerin uydurm alarıdır."
İnanm ayanların böyle diyerek, K ur'an'ın Tanrı'dan gelm e olduğuna inanm a
dıkları K ur'an'da 9 yerde anlatılır. (Bkz. E n'âm Suresi, ayet 25; Enfâl Suresi, ayet
31; N ahl Suresi, ayet 24; M ü'm inûn Suresi, ayet 83; Furkan Suresi, ayet 5; Nem i
321
322
2000'e D oğru
20 M ayıs 1990, yıl 4, sayı 19;
27 M ayıs 1990, yıl 4, sayı 20;
3 Haziran 1990, yıl 4, sayı 21;
10 Haziran 1990, yıl 4, sayı 22;
17 Haziran 1990, yıl 4, sayı 23;
24 Haziran 1990, yıl 4, sayı 24;
Yüzyıl
5 A ğustos 1990, yıl 1, sayı 1
323
Youtube: Tanrı Mı Varmış
Youtube: Tanrı Mı Varmış
İS L A M V E Ş İD D E T
I) TANIM I
A- S özlük Anlam ı
B ir am aca yönelik olarak olanca gücü kullanm ak. "O lanca çaba" anlam ında
ki "cehd"den gelir.
I D âm ûd, c . l , s.494.
327
Youtube: Tanrı Mı Varmış
b) "N E F İS ”LE SAVAŞ:
D ünyanın çekicilikleriyle, "nefis arzuları"yla savaşmak.
Kim i ayetlerdeki "cihad" bu anlam larda yorum lanır.2 "Cihad"ın bu anlam ını
benim seyen daha çok, İslam gizem cileridir (tasavvufçular).
A - Süresi
1 - G enel O larak
Peygam ber, "ü m m ef’inin "cihad"ının, "kesintisiz" olacağını ve K ıyam etin
"alâm et'derinden olan "Deccâl öldürülünceye kadar" süreceğini bildirir.3
328
Youtube: Tanrı Mı Varmış
2 - Durum larına Göre Putataparlara ve "Kitap Ehli"ne Karşı
a) M Ü SL Ü M A N L A R L A A R A L A R IN D A SA LD IR M A ZLIK A N T L A ŞM A
SI B U LU N M A Y A N LA RIN D U RU M U :
B u durum da olanlar, iki şeyden birini seçm ek zorundadırlar: Ya İslam ya da
ölüm . Ya İslam ı seçer, M üslüm an olarak çatının altına girerler ya da öldürülürler.
"Bunları yakalayın, nerede bulursanız öldürün." (Bakara Suresi, ayet 191; N isâ
Suresi, ayet 89, 91; Tevbe Suresi, ayet 5.)
Bu hüküm , dinden dönenler için de geçerlidir.
A rap olm ayan putataparların bu hükm ün dışında tutulm ası ve onlardan, İslâ
mî kabul etm em eleri durum unda "cizye" (bir çeşit vergi) alınm ası yoluna gidile
bileceği görüşü de vardır. H anefî fıkhında bu görüşün benim sendiği de görülür.6
b) M Ü SL Ü M A N L A R L A A R A L A R IN D A SA LD IRM A ZLIK A N T L A ŞM A
SI B U L U N A N L A R IN D U RU M U :
"A ntlaşm a”nm gereğine uyulur. A ncak bu durum , Peygam ber dönem inde, İs-
lam ın güçlenm esine değin sürm üştür. Sonrası için söz konusu değildir. (Bkz.
Tevbe Suresi, ayet 1-9.) A rada antlaşm a olan putataparlara, "yeryüzünde dolaşa
bilm eleri için dört ay süre" verilm iştir. (Bkz. Tevbe Suresi, ayet 1.) B u süre geç
tikten sonra, onlara karşı M üslüm anların ne yapm aları gerektiği bildirilm iştir:
"Kerede bulursanız öldürün, yakalayın, hapsedin, tüm gözetlem e yerlerinde
bekleyin yakalam ak için. E ğer tevbe ederler, nam az kılarlar ve zekât verirlerse
serbest bırakın. Tanrı bağışlayan ve acıyandır." (Tevbe Suresi, ayet 5.)
c) M Ü SL Ü M A N L A R L A A R A L A R IN D A SA LD IR M A ZLIK A N T L A ŞM A
SI BULUNM AYAN KİTAP EHLİ:
Bunların önlerinde üç seçenek var: Ya İslam , ya "cizye" (vergi) ya da ölüm .
d) M Ü SL Ü M A N L A R L A A R A L A R IN D A A N TLA ŞM A BU LU N A N LA R IN
D U RU M U :
"A ntlaşm a hüküm leri"ne uyulur.
N e var ki, P eygam ber dönem inde, arada "saldırm azlık antlaşm ası" bulunan
kim i kitap ehline "antlaşm a hüküm lerini bozuyorsunuz, kim ileriniz gidip şurada
burada aleyhim izde b u lu n u y o r..." denerek saldırılm ış ve çoğunluğuyla öldürül
m üşlerdir. "Benû K urayza (K urayza O ğullan-Y ahudiler)" bunlardandır. B unlar
kılıçtan geçirilirken, Peygam ber de başlarında bulunm uş ve tüyler ürpertici du
rum lar sergilenm iştir.7
6 D ârnâd, c . l , s.496.
7 Buhârî, K utabu'l-M eğâzî/30, Tecrid, hadis no. 1590-1591; M üslim , C ihad/64, hadis no. 1768. A y
rıca bkz. S iyer kitapları.
32 9
A - Ö ldürm e
1- K im ler Öldürülür?
a) ELİ SİLA H TUTAN TÜ M E R K EK LER : "Savaşır durum da" olan herkes.
S avaşır durum da olan ve daha "aklm ı-belleğini yitirm em iş" olan "yaşlı kişi"ler
bile. "D eliler" bu hükm ün dışında tutulur. A m a "deli", savaşır durum daysa ya da
"zengin"se ya da hüküm darlık m akam ında bulunuyorsa öldürülür.
K arşı tarafta olan "yakm lar-akrabalar", aileden kişiler de öldürülür. A yetler
de, "im an"ı bırakıp kâfirlik yolunu seçen "baba"ların, "kardeş"lerin "dost" edini-
lem eyeceği, "cihad" söz konusu olduğunda da, ”baba"ların, "oğul"larm , "kar
330
b) K İM İ D U R U M L A R D A , ÇO C U K L A R , K A D IN LA R , K ÖRLER,
K Ö T Ü R Ü M L E R , YATALAKLAR:
B unlar genellikle öldürülm ezlerse de bunlardan savaşır durum da olan, "görüş
sahibi" olan, m al sahibi olan, yetki-hüküm darlık m akam ında olan öldürülür. 11
Peygam ber'in şöyle bir buyruğu var:
- "Putataparların yaşlılarını öldürün de, çocuklarını bırakın!"12 K urayza Ya
hudilerinin öldürülm esi sırasında bu buyruk verilm işti. "Ç ocuklar"m "bırakılm a
sı" isteniyordu, çünkü elde bulunan çocuklar, köleler arasında yerlerini alacak ve
işe yarayacaklardı. H epsi ele geçirilm iş "değerli mal" türündendi. Kaldı ki, o sı
rada "yüzlerce kişi" öldürülürken M üslüm an öldürücüler adam akıllı yorulm uştu.
Ö ldürülecekler elleri bağlı, uzunca bir çukurun önünde öldürülm eye hazır bulun
duruldukları h a ld e ... Herkes bitkin bir durum a gelm işti adam kesm ekten. (Ö ldü
rücülerin arasında Peygam ber'in dam adı Ali de vardı. Peygam ber de başlarınday
dı.) Bu sırada Peygam ber'e dil uzattı diye b ir de kadın öldürülm üştü. K adınların
sağ bırakılm asına hükm edildiği h a ld e ...13
G ece baskınlarında, kâfirler toptan kılıçtan geçirildiğinde, evler yakılıp yıkıldı
ğında öldürülenler arasında "kadınlar ve çocuklar" da bulunuyordu.14
A rkadaşlarından biriyle Peygam ber arasında şöyle bir konuşm a geçiyor:
- Ey Tanrı Elçisi! Evlere yapılan gece baskınlarında putataparların kadınları,
çocukları da öldürülüyor. N e dersin?
- O nlar da öbürlerindendir (kadın ve çocukların, öbürlerinden farkı yok, öldü-
rüleb ilirler)!15
331
Youtube: Tanrı Mı Varmış
Peygam ber böylece, b ir yandan "kadın ve çocukların öldürülm em eleri için
buyruk verirken, öbür yandan da "toplu kırım "larda bunların öldürülm esinde bir
sakınca olm adığını bildiriyor.
2- N asıl Öldürülür?
"Tanrı ve P eygam beriyle savaşanların ve yeryüzünde fe sa tlık çıkaranların ce
zası; boğazlanarak öldürülm ek ya da asılm ak ya da el ve ayaklarının çapraz ola
rak kesilm esi ya da bulundukları yerden sürülmeleridir. Bu onlar için dünyadaki
rezilliktir. A hiretteyse daha büyük azab hazırlanmıştır.'' (M âide Suresi, ayet 33.)
D em ek ki "boğazlam a" var, "asm a" var. D ahası "işkence" bile var. ("Ellerin
ve ayakların çapraz olarak kesilm esi", kuşkusuz bir işkencedir.) H adislerde daha
başka öldürm e biçim leri de yer alıyor: Tüm ü özetle şöyle sıralanabilir:
a) K IL IÇ L A Ö LD Ü RM E: B irden b o ğ azlay arak ... Ya da herhangi bir yere kı
lıcı so k arak ... K eserek, p arçalayarak...
b) A SA R A K Ö LD Ü RM E.
c) İŞK E N C E Y L E Ö LD Ü RM E.
P eygam ber'in "işkence (m üsle)" yapılm am asını istediği aktarılır.16 B urada
sözü edilen "işkence"nin insanın orasını burasını örneğin burnunu, kulağım , ko
lunu, bacağını kesm ek, gözlerini çıkarm ak türünden olduğu açıklanıyor. (Bkz.
aynı hadis, not: 3.)
İslam hukukunda da "işkence"nin yapılm am ası yolunda hüküm v ar.17
N e var ki, Peygam ber'in kendisi işkence uygulatm ışlır.
332
18 Sahîh-i B u h â rî M uhtasarı Tecrîd-i Sarih Tercem esi, c . l , hadis no. 172, not: 2.
H adisi, kaynakların bir kesim inde görm ek için bkz. Buhârî, Zekât/68, Cihad/152, Tecrîd, Vudû',
hadis no. 172; M üslim , K esâm e/9-14, hadis no. 1671; Ebu D avud, Hudûd/3, hadis no. 4 364-
4 371; Tirmizî, Ebvâbu't-Tahâre (Taharet)/55, hadis no. 72-73; N eseî, Tahrimü'd-Dem/7; İbn
M ace, H udûd/20, hadis no. 2578-2579.
19 Sahîh-i Buhârî Muhtasarı Tecrîd-i Sarîh Tercem esi, İstanbul. 1938, c.5 , s.473.
333
d) YAKARAK Ö LD Ü RM E:
H am za O ğlu M uham m ed aktarıyor: P eygam ber bir gün Ham za'yı çağırır, bir
savaş birliğinin başına kom utan olarak atar ve şu buyruğu verir:
- "Falan kişiyi bulursanız, ateşe atıp yakın!"
H am za birliğiyle birlikte yola çıkm ak üzeredir. O sırada Peygam ber H am za'yı
yine çağırır. Bu kez şöyle konuşur:
- "Falancayı bulursanız, ateşte yakın, dedim . A m a önce öldürün, sonra yakın.
Ç ünkü ateşte yakm a cezasını, yalnızca ateşi yaratan verebilir."20
Ebu Hureyre anlatıyor: "Bir gün Peygam ber bizi, bir savaş birliği olarak düş
m ana gönderiyordu. O sırada, K ureyş'ten iki kişinin adlarım vererek: 'Bunları ya
kaladığınızda ateşte yakın, ikisini de!..' dedi. B ir süre sonra da dönüp şöyle dedi:
"Size, onlan bulursanız ikisini de yakın, dedim ama, yakmayın. Çünkü ateşte
yakm a cezasını yalnızca Tanrı verir. Siz bu iki kişiyi yakalayın öldürün yalnızca."21
G örülüyor ki, Peygam ber'in "ateşle yakm a" konusundaki tutum u duraksam alı.
N e var ki, hadislerde anlatılanlardan anlaşıldığına göre, Peygam ber'in kim i en
yakın arkadaşları bile, "ateşte yakarak öldürm e" cezasını uygulam ışlar ve "fet-
v a”yı Peygam ber'den aldıklarını belirtm işlerdir:
Ebubekir, Peygam ber'in ölüm ünden sonra başgösteren "dinden dönm e" ("rid-
de") olayları sırasında kom utanlarına "talimat" verm iştir:
- "D aha da direnirlerse dem irle dağlayın, ateşte yakın!"22
Ve bu talim at tüyler ürpertici biçim de uygulanm ıştı: H alid ibn Velid (ölm.
642. M ekke'nin fethinden bir süre önce M üslüm an olm uştur) savaş sırasında,
"ateş çukurları" açtırm ış, yaktırdığı ateşin içine, birçok kim seyi diri diri attırıp
yaktırm ıştır. K adın da vardır bunların içinde. Bir tutsak kadına, M üslüm an olm a
sı önerildi. K adın kabul etm edi. Ö nünde yanan ateşe atılacağı söylendi. K adın,
"Hoş geldin ölüm! Yazık ki başka kurtuluş yolum yok. O yüzden kendim i atıyo
rum ateşe" anlam ındaki şiiri okuyarak kendini kaldırıp ateşe attı. Ve tabii cayır
cayır yandı.23
E bubekir'in "ateşte diri diri yakm a cezası"nı nasıl verebildiği sorulduğunda
Peygam ber'in bu tü r cezaya izin verdiği söylenerek karşılık verilir.
334
24 Buhârî, C ihad/149; Tecrîd, hadis no. 1264; N eseî, T ahrîm ıı'd-D em /\4.
25 Ebu D avud, C ihad/91, hadis no. 2616; İbn M ace, Cihad, hadis no. 2843.
26 Ebu D avud, Cihad/122, 2673 no'lu hadis, not: 2, c.3, s. 124-125.
27 Ebu Davud, C ihad/102, hadis no. 2638; İbn M ace, Cihad/30, hadis no. 2840.
28 Ebu D avud, C ihad/91, hadis no. 2616, c.3, s.88, ayrıca s. 124'teki 2 no'lu not; İbn M ace, Cihad/31,
hadis no. 2843, c.2, s.948.
2 9 Bkz. D âm âd.
335
Youtube: Tanrı Mı Varmış
Bu ayette geçm eyen "yakm a olayı", hadislerde yer alır.30
İslam hukukunda da, cihad sırasında, düşm an kesim indeki yaş ağaçların ke
silebileceği, kesilm eden yakılabileceği hükm e bağlanm ıştır.31
Hadis:
- "Savaş hilelidirZ"32
Yani "cihad" sırasında "her tü r yalan, aldatm a, hile, tuzak, mübahtır."
B uhârî, buna bir örnek olarak, E şref O ğlu K a'b'ın "hileyle öldürülüşü"nü gös
teriyor.
E şref O ğlu K a'b (ölm. 625), genç b ir şairdi. Peygam ber'i ve inanırlarını eleş
tiriyordu.
Peygam ber bir gün arkadaşlarına "bu adam ı öldürebilecek kim se var mı?" d i
ye sordu. M uham m ed İbn M eslem e ortaya atıldı: "Ben varım !" dedi. E şref Oğlu
K a'b'ın nasıl öldürülebileceği planlandı. "Yalan"lar uyduruldu, "tuzak" hazırlan
dı ve sonunda, bir gece, kalesinde bulunan şairin kafası kesilerek plan sonuçlan
dırıldı. Ve baş, Peygam ber'e alınıp götürüldü.33
IV) C İH A D IN "FAZİLETİ"
(Ü STÜ N LÜ Ğ Ü -SEV A BI-Ö D Ü LÜ )
3 0 Buhârî, C ihad/154, Hars/6, M eğazi/14, Tesir/59/2, Tecrîd, hadis no. 1576; M üslim , C ihad/29-31,
hadis no. 1746; Ebu Davud, Cihad/91, hadis no. 2615, Tirmizî, Siyer/4, hadis no. 1552; İbn
M ace, C ihad/31, hadis no. 2845; Dârim î, Siyer/22; Ahm ed İbn Hanbel, 2/8, 52, 80.
31 D âm âd, c. 1. s.496.
32 Buhârî, C ihad/107, Tecrîd, hadis no. 1268; M üslim , hadis no. 1739; Ebu Davud, Cihad/101,
hadis no. 2636-2637; İbn M ace, Cihad/28, hadis no. 2 833, Ahm ed İbn Hanbel, 1/81. 90.
33 Buhârî, C ihad/158/1, Rehn/3. Tecrîd, hadis no. 1578; M üslim , Cihad/119, hadis no. 1801; Ebu
Davud, C ihad/169, hadis no. 2768.
336
Yüzyıl
14 Ekim 1990, yıl 1, sayı 11
34 M üslim , İm aret/130-131, hadis no. 1891; Ebu Davud, Cihad/11, hadis no. 2495; N eseî, Cihad/9;
Ahm ed İbn Hanbei, 2/263, 340, 3 4 2 ...
Olay öğrenilir. M edine'ye, P eygam ber'e haber verilir. Peygam ber öfkelenm iş
tir. A dam ların yakalanm aları için buyruk verir, hepsini yakalattırır. Suçluları, Hz.
M uham m ed'in huzuruna getirirler. P eygam ber'in kararı kesindir:
- Elleri, ayakları çapraz olarak kesilsin. G özleri oyulup çık arılsın...
E m ir uygulanır.
Suçluların elleri, ayaklan çapraz olarak kesilir.
G özleri oyulur.
M edine dışında, güneşin altında ateş gibi yandığı için "Harre" adı verilen ye
re götürülürler.
S uçlular su isterler, su verilm ez.
"Taşları kem irirler", "ağızlanyla, dişleriyle toprağı kazarlar".
Ö lünceye kadar öyle b ırak ılırlar.1
N edir su çlan bu ad am lann ve öncelikle kim dir bunlar? U kl veya U reyne ka-
bilelerindendirler. Peygam ber'e gelm iş M üslüm an olduklarını bildirm işlerdir.
R enkleri sarıdır, hastadırlar. Peygam ber, önce bütün sevecenliğiyle deve sütü ve
"deve sidiği" içirerek, o n lan iyileştirir. H avadar bir yere gitm ek isterler. Peygam
ber, bir deve sürüsü verir ve y an lan n a b ir çoban katar. "Herifler" çobanı öldürür
ve Peygam ber'in deve sürüsünü de alır götürürler.
"Peygam ber, işkenceye karşı olduğu halde, bu olayda nasıl olm uştur da işken
ceyle öldürülm elerini em retm iştir?" Bu soru hadis kaynaklarında tartışılır. K im i-
1 Buhârî, Zekât/68, Cihad/52; Tecrîd, Vudû, hadis no. 172; M üslim , K esâm e/9-14, hadis no. 167!;E b u
Davud, Hudûd/3, hadis no. 4364-4371; Tirmizî, Ebvâbu't-Tahâre/55, hadis no. 72-73; N eseî, Tahri-
m ü'd-Dem /7; İbn M ace, Hudûd/20, hadis no. 2578-2579. Buhârî, bu hadise yedi yerde ve dokuz y ol
la, Ebu Davud bir yerde beş yolla, N eseî bir yerde dört yolla gönderme yapmıştır.
338
Youtube: Tanrı Mı Varmış
leri, Peygam ber'in bu infazı "işkenceyi yasaklam adan önce uygulattığını" öne sü
rerler. K im isi, uygulam anın bir "kısas" olduğunu belirtir. Çünkü su ç lu la rd a P ey
gam ber'in çobanına aynı işkenceyi yapm ışlardır. H âkim görüş ise Peygam ber'in
M âide Suresi'nin 33. ayetini yerine getirdiği, yani A llah'ın buyruğuna göre hü
küm verdiği yönündedir.
ıaı
- i , I İ ^ J ü L k J L * . C + j Ç j I j ' d r * l d I j . r U L L ;
• j j ¿ i J İ j - G l » 1ye*
• t j . > i f- r .M 1 t* u • u*"
#,« V *> . i - , * , • , #
« 0 ^«ı>—> a— j ı.—
ı—
) ^ ’ j
T ercemes İ
339
Youtube: Tanrı Mı Varmış
El ve Ayakları Ç apraz Kesin
2 Erdoğan A slıyü ce, Türk-Metal Seydişehir Şube Başkanı, H er Yönüyle K ırıkkale, 1974.
3 Buhârî, Selât/28; Tecrîd, hadis no. 24; Ebu Davud, Cihad/104, hadis no. 2641; M üslim , İm ân/32,
hadis no. 20, 22.
340
Youtube: Tanrı Mı Varmış
K om ünist Ö ldürm ek Y üz Kere H icaz'a G itm ekten İyidir
M üşriklere "yeryüzünde dolaşabilm eleri için dört ay süre" verilm işti. Bu sü
re dolduktan sonra m üm inlerin onlara ne yapacakları bildirilm işti:
"N erede bulursanız, öldürün, yakalayın, hapsedin, her gözetlem e yerinde y a
k alam ak için bekleyin. E ğer tevbe ederler, nam az kılarlar ve zekât verirlerse ser
best bırakın. A llah bağışlayan ve esirgeyendir." (Tevbe Suresi, ayet 5; B akara Su
resi, ayet 191; N isâ Suresi, ayet 89, 91.)
Ve A llah uğruna verilen bu savaş kıyam ete kadar sürecekti. M üm inler, A l
lah'ın ve İslam ın hâkim iyeti için "canla ve m alla" savaşm aya çağrılıyordu. Şeri
at hüküm lerini bütün düşünce, inanç ve dinlerin üstüne çıkarm ak ve kayıtsız şart
sız hâkim kılm ak için kutsal savaş "D eccal öldürülünceye kadar" son bulm aya
caktı.4
Ş ubat 1969. Cam ilerde günlerdir cihad nam azları kılınıyor. "K om ünistlerin
kanını dökm e çağrıları" yapılıyor. 16 Şubat 1969 günü B eyazıt, D olm abahçe ve
Fındıklı cam ilerinde cihad nam azları kılındıktan sonra, topluluklar halinde Tak-
sim 'e çıkılıyor. O gün, m eydana A B D 6. F ilosu'na karşı antiem peryalist yürüyüş
yapanlar gelecek. A m erika M üslüm anın dostu mu ne? Yerde iki ölü yatıyor. T ur
gut Aytaç ve D uran Erdoğan. Y üzlerce yaralı. G azeteler m anşet atıyor: K anlı P a
zar. ..
K âfirlerle ateşkes geçici olup cihad daim idir, sonuna kadar, herkes bizden
olana kadar!..
1978 yılı A ralık ayı. M araş'ı kış bastırıyor. D uvarlara, dükkânların cam larına
sloganlar yazılıyor:
"A llah için savaşa!" Ve cihada kalkılıyor. TRT, 111. ölüyü de verdikten son
ra, yeni saptanan ölüm lerin bildirilm esini durduruyor. Bir küçük cihad denem e
sinin resm î bilançosu böylece yarım kalıyor.
O cak 1979. Trabzon. Ü lkücü G ençlik im zalı bildiri:
"Türkiye'deki çatışm a, İslam la küfrün çatışm asıdır. Bugün Türkiye yeni bir
B edir Savaşı'nın öncesini yaşam aktadır. M üslüm anlar, cihada çağrıldığınızda ko
şunuz. B ir kom ünisti öldürm ek, yüz kere H icaz'a gitm ekten iyidir."
9 Tem m uz 1979. Tokat'ta bir bildiri yayım lanıyor: "Allah rızası için başkoy-
duğun davadan hiçbir güç seni geri dönd ü rem eyecektir... Sesim izin ulaşam adı
ğı yere kurşunlarım ız u laşacak tır... Ya tam susturacağız, ya kan kusturacağız."
C ihad kesintisiz devam ediyor. E rzincan, M alatya, S iv as... Ve kıyam ete ka
d a r... Ç orum 'a da sıra gelecek.
4 Ebu D avud, Kitabu'l-Cihad. 4, Babuun fi Devam i'l-Cihad, hadis 2484, c.3, 8.11.
341
Youtube: Tanrı Mı Varmış
16 A ralık 1979. B eşiktaş vapur iskelesi yanında Barbaros Kafeterya. O turu
yoruz. Sıcak bir söyleşi, büyük umutlar. B ir saatli bom ba patlıyor. İm za T ürk İs
lam B irliği. Bu da A llah'ın em ri m i? B eş ölü, 22 yaralı.
E şref oğlu Ka'b, genç b ir şairdi. Peygam ber'i ve ona inananları eleştiriyordu.
Peygam ber bir gün arkadaşlanna sordu:
- Bu adam ı öldürebilecek kim se v ar mı?
M eslem e oğlu M uham m ed, ortaya atıldı:
- B en varım.
E şref oğlu K a'b nasıl öldürülecekti? Planlar yapıldı. H adis kitaplarının yazdı
ğına göre, "yalan"lar uyduruldu, "tuzak" hazırlandı. B ir gece, kalesinde bulunan
şairin kafası kesilerek plan sonuçlandırıldı. Ve kesik baş, Peygam ber'e alınıp g ö
türüldü.5
Y ıllardan 1978, 79, 80. B edrettin C öm ert, A bdi İpekçi, Cavit Orhan Tütengil,
Bedri K arafakioğlu, Ü m it K aftancıoğlu, Ü m it Doğanay, Sevinç Ö zgüner, D oğan
Ö z ... B unları A llah uğruna öldürecek b ir m üm in yok m uydu? Bulundu, vardı.
Pusular kuruldu. H erkes bizden olana kadar m ukatele devam edecekti.
5 Buhârî, C ihad/15/1, Rehn/3, Tecrîd, hadis 1578; M üslim , Cihad/119, hadis 1801; Ebu Davud,
C ihad/169, hadis 2768.
342
Youtube: Tanrı Mı Varmış
K adınlar ve Ç ocuklar O nlardansa
6 Ebu D avud, C ihad/121, hadis 2670; Tirm izî, Siyer/29, hadis 1583.
7 Ebu D avud, C ihad/102, hadis 2638; C ihad/121, hadis 2672; îbn M ace, Cihad, hadis 2840; A hm ed
İbn H anbel, 4/46; Tirmizî, S iyer/l 9. hadis 1570.
8 Ebu D avud, C ihad/122, hadis 2673.
343
Youtube: Tanrı Mı Varmış
E bu H ureyre anlatıyor. Bir gün P eygam ber bizi, bir savaş birliği olarak düş
m ana gönderiyordu. O sırada, K ureyş'ten iki kişinin adlarını vererek şöyle dedi:
- B unları yakaladığınızda ateşte yakın, ikisini de!..
Peygam ber bir süre sonra dönüp em rini şöyle düzeltti:
- Size, onları bulursanız ikisini de yakın, dedim , am a yakm ayın. Ç ünkü ateş
te yakm a cezasını, yalnızca A llah verir. Siz bu iki kişiyi yakalayıp öldürün yal
nızca.9
P eygam ber'in tutum u buydu, am a O 'nu izleyen halifeleri A llah'a m ahsus olan
ateşe atm a cezasını pekâlâ uygulayabilm işlerdi. H atta bunu yaparken, icazeti
P eygam ber'den aldıklarını bile söylem işlerdi. Ebubekir, Peygam ber'in ölüm ün
den sonra başgösteren dinden dönm e (ridde) olayları sırasında kom utanlarına şu
talim atı verm işti:
- D aha da direnirlerse dem irle dağlayın, ateşte yak ın !10
Ve bu talim at uygulanm ıştı: H alid İbn Velid, savaş sırasında, "ateş çukurları"
açtırm ış, yaktırdığı ateşin içine, birçok kim seyi diri diri attırıp yaktırm ıştı. Kadın
da vardı bunların içinde. Bir tutsak kadına, M üslüm an olm ası önerilir. K adın k a
bul etm ez. Bunun üzerine yanan ateşe atılacağı söylenir. K adın, "Hoş geldin
ölüm! Yazık ki başka kurtuluş yolum yok. O yüzden kendim i atıyorum ateşe" an
lam ındaki şiirini okuyarak kendini kaldırıp ateşe atar.11
E bubekir'e "ateşte diri diri yakm a cezası"nı nasıl verdiği sorulduğunda, H ali
fe, Peygam ber'in bu tür cezaya izin verdiğini söyler.
İnsanları, inançlarını bırakm ıyorlar diye, "ateş çukuru"na attırıp yaktıranlar-
dan birinin de Ali olduğu aktarılır: B uhârî'nin de yer verdiği bir hadiste, A li'nin
"bir topluluğu ateşe attırıp yaktırdığı" İbn A bbas'a söylendiğinde, İbn A bbas'ın
şöyle dediği belirtilir:
- Ben olsaydım bunu yapm azdım . Ç ünkü Peygam ber "T anrının verdiği bi
çim de ceza verm eyin!" dem işti. Ben olsaydım öldürürdüm yalnızca.12
G ünlerden 14 M ayıs 1987. E dirne B eypazarı'ndayız. Ertan G ökçen adındaki
kişi, evi barkı olm adığı için b ir arabada yatıp kalkan 56 yaşındaki N ecm ettin Ye-
dikardeşler'in üzerine ispirto döküyor ve yakıyordu. Gerekçe, N ecm ettin'in R a
m azan ayında içki içm esiydi.13
9 Buhârî, Cihad/107, 149; Ebu Davud, Cihad/122, hadis 2674; Tirmizî, S iyer/20, hadis 1571.
10 Taberî, Tarih, 1/1881-1885; Leoni Gaetani, İslâm Tarihi, çeviren H üseyin Cahid, İstanbul, 1926,
8/276.
11 Habiş, yaprak 28-34; Caetani, aynı kitap, 8/306.
12 Buhârî, Cihad/149; Tecrîd, hadis 1264; N eseî, Tahrimu'd-Dem/14.
13 G üneş, 15 M ayıs 1987.
344
Youtube: Tanrı Mı Varmış
E vlerini, A ğaçlarını Yakın!
14 Ebu D avud. C ihad/102, hadis 2638; İbn M ace, C ihad/30, hadis 2840.
15 Ebu Davud, Cihad/91, hadis 2 616, c.3 , s.88. Ayrıca s,124'teki 2 nolu not: İbn M ace, Cihad/31,
hadis no. 2 8 4 3 , c.2 , s.948.
16 Buhârî, C ihad/154, Hars/6, M eğazi/14, T esir/59/2, Tecrîd, hadis 1576; M üslim , C ihad/29-31,
hadis 1746; Ebu Davud, C ihad/91, hadis 2615; Tirm izî, Siyer/4. hadis 1552; İbn M ace, C ihad/31,
hadis 2845; Dârimi, Siyer/22; A hm ed İbn Hanbel, 2/8, 52, 80.
17 D âm âd, c. 1, s.496.
18 D â m â d , c . l , s.494.
345
Youtube: Tanrı Mı Varmış
Savaş esirleri dahi, K ıır'an hüküm lerine göre ganim et cüm lesindendi. K öleli
ğin kaldırılm asına dair gelm iş geçm iş yasalar, böyle bir hükm ü kaldırabilir m iy
di? M üm inlerin eline düşen kâfirler, kadın ve çocuklar dahil savaşa katılan M üs-
lüm anlar arasında bölüşülecekti. B öylece daha önce Arap kabileleri arasındaki
savaşlarda geçerli olan kurallar, İslam da da sürüp gidiyordu.
Yıl 1978. A ralık ayı, gene M araş'tayız. Cam i hoparlöründen yükselen ses
şöyle bağırıyordu: "Sizler yoksulsunuz, k âfir A leviler zengin, onların elindekiler,
siz m üm inlerin hakkıdır."
İslam , yeni bir dünya nizam ı getiriyordu. Bu nizam , kuşkusuz C ahiliyye ça
ğının anarşi ve zorbalığından daha ileriydi, belli bir uygarlaşm anın hukuki çer
çevesi getirilm işti. İnsanlar yeni nizam a uyacaklardı. Bunun yaptırım ı, hem bu
dünyada hem de öteki dünyada en ağır cezalardı.
Bu dünyadaki cezalar, özet olarak kısasa kısastı.
B akara Suresi şöyle diyordu: "Ey inananlar, öldürm ede kısas size farz kılın
dı. H üre hür, köleye köle, kadına kadın." (B akara Suresi, ayet 178.)
Bu şekilde kısas istem ek ölenin velisinin hakkıydı. E ğer bir M üslüm an erkek,
kâfir erkeği öldürürse, kısas uygulanm azdı. B akara Suresi, cezayı bireye değil,
eski kabile hayatının bir kalıntısı olarak topluluğa verm iş oluyordu. Ö lenin kar
şılığında kan bedelini, öldürenin topluluğundan bir eşidi oluşturabiliyordu. Kısas
yerine bedel de ödenebilirdi. K adın M üslüm anm değeri, erkeğin yarısı kadardı.
D iğer cezalar da, yapılanın m isliyle kısastı. "Eğer bir topluluğa azap edecek
seniz, size yapılan azabın eşiyle azabedin." N ahl Suresi'nin 126. ayetinde böyle
em rediliyordu.
K ısasa kısas uygulanarak organ kesm e türünden cezalar yanında, kırbaçla
m ak gibi gene ezaya dayanan cezalar da vardı.
Zinanın cezası ise recm idi. Yani toprağa göm üp taşlam ak.
346
Youtube: Tanrı Mı Varmış
çaktı. Tepelerinden aşağı kaynar sular dökülecekti. O nlar için dem irden gürzler
vardı. A teşten döşeklerde yatacak, cehennem de yüzüstü sürünecek, üzerlerine
ateşten örtüler örtülecekti.
K orku, korku, korku. K utsal kitap, sık sık, "Allah korkusunu" vurguluyor, fa
kat "A llah sevgisi"ne çok az y er veriyordu. "Bu K ur'an, sizi ve ulaşılacak h e rk e
si korkutm ak için vahyolundu" deniyordu. (En am Suresi, ayet 19.) A llah, Pey-
gam ber'e "Bu kitap sana korkutm an, insanları da öğütlem en için indirilm iştir" di
yordu. (A 'râf Suresi, ayet 1.) "Ey örtüsüne sarınm ış kim se, kalk ve korkut."
(M üddessir Suresi, ayet 1 ve 2). A llah'ın seslenişi buydu.
B ütün bu tarihsel olaylar bir yana, dinsel eğitim , ulaşabildiği insanlara, bir
şiddet kültürü verm işti: K orkutm alar, cehennem azapları, yanm alar, ateşlere atıl
malar. İnsanım ız, yüzyıllar boyu günlük hayatında hacıdan hocadan, dedesinden
atasından, anasından babasından bu şiddet kültürünü alıyordu. Trenlerin cam la
rına taş atan, sokak lam balarının fincanlarını kıran, şam piyonluğu kaybedince öf-
347
Youtube: Tanrı Mı Varmış
keyle, kazanınca bu kez sevinçten ortalığı yıkıp geçen insan davranışlarında, o
şiddet kültürünün bir etkisi yok m uydu? K an davası, O rta Asya kökenliydi, am a
İslam kurallarıyla da pekişm iş ve bugünlere gelm em iş m iydi?
ErzincanlI M üslüm K oca, 52 günlük oğlu M irzap'ı diri diri keserek A llah'a
kurban ediyordu. M üslüm K oca, 1962 yılında bir iftiraya uğram ıştı ve kurtulun
ca ilk doğacak oğlunu A llah'a kurban adam ıştı. M üslüm Koca, ilham ını acaba
hangi kültürden alm aktaydı?
T ürkiye'de örülen K ur'an kursları ağı, im am hatip okulları, dinî vakıflar ve
yurtlar, acaba K ur'an ve hadislerin günüm üze ışık tutucu olduğunu yayarken,
toplum um uzda hangi geleneği, hangi kültürel m irası besliyorlardı? Ve onlara
karşı ayetlerle hadislerle cevap verm e telaşındaki "laiklerim iz" hangi ideolojik
ve kültürel zem ine kaym ışlardı?
K âfirin kam helal kılınm ıştı.
Yahudiden H ıristiyandan dost edinm eyin denm iş, O sm anlı tarihinde onlar da
"kâfir" kategorisine sokularak üzerlerine sefer edilm iş, toprakları fethedilm işti.
T ürkler de İslam ın kılıcından nasiplerini alm ışlardı. Em eviler, on yıllarca
"kâfir" T ürklerin kanını dökerek, M üslüm anlığın gereğini yapm ışlardı.
A levi kılıçtan geçirilm iş, dağlara sürülm üştü. Şeyhülislam fetvaları, A levi k a
nm a "helaldir" diyordu.
Evet, çıkıp denebilir ki: "B ütün bunlar b a n ş içindir, herkes M üslüm an olun
ca insanlık da sonsuz bir b a n şa ulaşacaktır."
Bu sonsuz barışa nasıl inanılacaktı k i...
Peygam ber'in dört halifesinden üçü bıçaklanarak öldürülm üştü. Ömer, O s
m an ve Ali'yi hançerleyenler de M üslüm an değiller miydi?
İslam ın barışında kim için can güvenliği vardı, Peygam ber'in torunları bile
zehirli kılıçla öldürüldükten sonra!
2000'e D oğru
7 Haziran, 1987, yıl 1, sayı 23
8 O cak 1990 günlü Sabah gazetesinin birinci haberinin başlığı. İslam inanır
larını heyecana boğan ya da buna yönelik b ir başlık. A ltında da iki K ur'an sayfa
sı ve çevirisinin fotokopisi. B irinin üzerinde "doğrusu", öbürünün üzerinde "ha
talısı" diye yazılı. "D iyanet K u r'an 'ı"... ve "büyük y an lış"... D üşünebiliyor m u
sunuz? "D iyanet'in" bir "Kur'an'ı" olduğu ve bu "K ur'an'da" da "yanlış" hem de
"büyük yanlış" bulunduğu "haber"i duyuruluyor kam uoyuna. K am uoyu, Sabah
gazetesi sayesinde "D iyanet K ur'an'ı" diye bir "Kur'an" bulunduğunu ilk kez du
yup öğreniyordu. Ve öğreniyordu ki bu "K ur'an'da büyük yanlış" var.
9 O cak günlü S a b a h 'ta da yine birinci haber: "K ur'an'daki H ata V ahim .” B ir
gün önceki haber de hem en altında gösteriliyor. O nuru S a b a h 'a ait bir buluş o l
duğunu görm em iş olanlar da görüp öğrensinler d iy e ... K am uoyuna bir kez daha
duyuruluyor ki, "K ur'an'da vahim bir hata" var.
B ugün dünyanın hiçbir yerinde "K ur'an orijinal elyazm ası" yoktur. Birinci
"aslı" da (beze, kâğıda, hurm a dalm a, yufka taşa, deriye, kürek kem iğine, kabur
ga kem iğine, ağaç kabuğuna yazılı olan), bundan alınıp oluşturulan İkincisi de
(H afsa'nın sandığındaki) ve bundan yararlanılarak birkaç nüsha yapılan üçüncü-
sü de bugün bulunm uyor. Birinci ve İkincisi "yakıldığı" için yok. Ü çüncüsüyse
ne "hikm et"se, bulunm ası gerekirken bulunm am akta. B ununla birlikte var göste
rilm ekte. Bugün eldeki K ur'an, M uham m ed'in "vahy" diye yazdırdığı K ur'an'ın
ne "aynı"sıdır; ne de "tam am ı"dır. İbn Öm er, şunlan söyler:
"H içbiriniz K ur'an'ın tüm ünü elim de bulunduruyorum dem esin. B iliyor m u
ki, K ur'an'ın çoğu, yok olup g itm iş tir..." 1
N e var ki, Sabah, "K ur'an'daki vahim hata"dan söz ederken, "K ur’an"ın k en
disinden, "K ur'an'daki yanlışlardan, tutarsızlıklardan, çelişkilerden, akıl ve bili
me aykırılıklardan" söz etm iyor. E debilir m i hiç? Sabah'm anlatm ak istediği baş-
1 Bkz. C elaleddin Süyuti, el-İtkan f i U lum ü’l-Kur'an, Mısır, 1978, 2/32. Ayrıntılı bilgi için bkz.
"Asıl Kur'an Yakıldı" başlıklı yazı.
349
Youtube: Tanrı Mı Varmış
ka. Bu sevgili gazete, "K ur'an"ın kendisindeki "yanlış"tan değil, D iyanet'in res
m î çevirisinde "yanlış" bulduğu bir "anlam "dan söz etm ek istiyor. "K ur'an çevi
risindeki yanlış" diyecek yerde, "K ur'an'daki yanlış" diyor. Yani "K ur’an"la "çe-
viri"yi ("m eal") birbirine karıştınyor. 10 O cak 1990 günlü sayısında da "D iya
net'in Hatalı K ur'an'ını Savcı İncelem eye Aldı" başlıklı (1. sayfada) haberiyle de
bu karıştırm ayı sürdürüyor. S ürdürecektir d e ... Ve böylece, "haber" için yaptığı
"incelem e ve araştırm a"nın ne denli "ciddi" (!) olduğunu bununla da bir güzel or
taya koyuyor.
- Sabah gazetesi
- D iyanet İşleri Başkanlığı
- K ültür B akanı N am ık K em al Z eybek
- Ve "ötekiler".
"K urtarıcılar", büyük bir coşku içinde. İslam ı savunm anın c o şk u su ... Bakara
Suresi nin 191., N isa Suresi'nin 89., 91. ve Tevbe Suresi'nin 5. ayetlerinde, "inan
m azlar" gösterilerek M üslüm anlara; "...n e re d e bulursanız orada öldürün!" buy
ruğu verildiği, M uham m ed'in yakın arkadaşlarının da içinde bulunduğu Cemel
O layı'nda (9 A ralık 656'da) A işe kesim inden 13 bin, Ali yandaşlarından da 2 bin
kişinin İslam adına hayvan boğazlanır gibi boğazlandıkları, yani M üslüm anların
bile birbirini kırdığı ve daha nice olaylarla İslam şeriatının "kan dökücülüğü" bi
lindiği halde; "dinim iz adam öldürün dem ez!" savıyla "kahram anca" ileri atı'm a-
nın c o şk u su ... G enç T ürkiye Cum huriyeti, lideri A tatürk, İslam şeriatını, en baş
ta, bu şeriatın çağdışı bir hukuk anlayışı ve buna bağlı olarak kan dökücülüğü ne
deniyle ortadan kaldırm am ış m ıydı? Şeriatın çağdışılığı, kan dökücülüğü, tem el
kitabı "K ur'an"dan değilse nereden kaynaklanıyordu? Bunları soran, araştıran
kim ? K ur'an'dakileri savunm ak, "Ş E R İA T 'ı savunm akla eşanlam lı. "Dinim iz"
denirken, anlatılm ak istenen ne? "Şeriat özlem cileri", "D EV LET"i her bir yan
dan kuşatm ış olarak "ha geldik, ha geleceğiz!" diyorlar. Ayak sesleri duyuluyor
gibi. "Ü m m et" ve "sürü (reâyâ)" niteliğinden uzaklaştırılıp "çağdaş uygarlık dü
z e y i n e ulaşm ası sağlansın diye "kişilikli bir toplum (ulus)" yapısına kavuşturul
m ak istenen bir toplum da, Türkiye C um huriyeti’n d e ...
S a b a h ın çıplak bacaklarla öpüştürdüğü K ur’an'ın savunuculuğunu yapm ası
yeni değil. Zam an zam an bunu yapar. Ö rneğin 12 Tem m uz 1989 günlü sayısın
da, "B ir K ur'an M ucizesi Daha" başlıklı bir haber yayınlam ıştı. A rka sayfada,
sayfayı kaplar b içim d e... "Prof. Dr. C evat Babuna" adlı bir adam ın, gülünç mü
gülünç savlarına dayandırm ıştı haberini. Bu derginin 30. sayısında, "Din Bilgisi"
köşesinde, gerekli karşılığı alm ıştı.
350
Youtube: Tanrı Mı Varmış
Şim diki de bir başka türlü.
Sabah İslam ı, K ur'an'ı savunm a alanındaki "ileri ham le"sini daha çok "RA-
M A Z A N "larda yapar. Ö teki gazeteler g ib i...
"R am azan" olsa, bu tür şeyler için "olur, oluyor" denecek. Ya da daha rahat
olağan karşılanacak. Sabah'ın, durup dururken böylesine bir "incelem e ve araş
tırm a" (!) girişim iyle İslam ın, K ur'an'm "nam us"unu kurtarm a "heves"i nereden
çıktı? B ir "gazetecilik" görevi m i yoksa bu? E ğer böyleyse, ortalığı "heyecan"a
boğan "haber"i için köklü bir araştırm a yapm ası gerekm ez m iydi? Ö yle bir aç
m aza düştü ki, "yanlış" dediği "doğru"; "doğru" dediğiyse "yanlış". Sağlıklı bir
incelem e olsaydı bu olm ayacaktı.
B ilindiği gibi "nam us" Yunanca "N O M O S"tan gelm e. "Yasa", özellikle "din
sel yasa", "kural" anlam ında. "H adis”lerde de geçen bu sözcük, "din"de son d e
rece önem lidir. H adiste belirtilir ki, "M uham m ed'e indirilen N A M U S, M usa'ya
indirilen N A M U S'un aynı"dır.2
S a b a h 'm "h ab er'in e konu olan B akara Sııresi'nin 54. ayetinde, M usa'nın ve
İsrailoğuiları'nın m asalsı öyküsünün bir bölüm ü anlatılır. Yani sözkonusu olan,
"M usa'nın N A M U S"udur. Bunu kurtarm ak, islam da, M uham m ed'in de nam usu
nu kurtarm a anlam ına gelir. D em ek ki, kurtarm a işini üstlenm iş görünenler, ba-
şarabilseler, "iki nam us birden" kurtarm ış olacaklar! A m a ileride de görülecektir
ki, bunu başaram am aktalar. Yani ne "Tevrat"m , ne de "Kur'an"ın anlattıklarını,
akla, bilim e, çağa uydurm a girişim leri başarılı.
K ilise olarak birinci açılışı 360'ta, yangın nedeniyle yeniden yapıldıktan sonra
ikinci açılışı 415'te, başka bir yangın (532'de) yüzünden yok olup yeniden yapılın
ca üçüncü açılışı 537'de olan Ayasofya, "Fatih"in İstanbul'u alm asına değin K İL İ
SE olagelmiştir. Bu tarihden 1934'e değin de, İslamın kendinden başka dinlere n a
sıl baktığının sayılam ayacak belgelerinden biri olarak "CAMİ" diye kullanılmıştır.
Ve m odem Türkiye'nin kurucusunun eliyle de "M ÜZE" yapılıp uygarlığa arm ağan
edilmiştir. A m a İslam şeriatı ve özlem cileri için "uygarlık" ne dem ek? "İslarn"dan
başka "uygarlık" olabilir mi? Dahası başka "din" olabilir mi? Kur'an'm "Tanrı"sı
soruyor: "Tanrı'nın dininden başka bir din mi istiyorlar?" (Âl-i İm rân Suresi, ayet
2 Bkz. Buhârî, e's-Sahîk, Bed'ü'l-Vahy/3; M üslim , e's-Sahîh, K itabu'l-İm ân/252, hadis no: 160.
351
Youtube: Tanrı Mı Varmış
83.) Yani "Hiç olur mu?!" Ve açıkça duyuruyor: "Tanrı katında DİN, yalnızca İs-
lamdır." (Âl-i İm rân Suresi, ayet 19.) Yine açıkça şunu diyor: "Kimi İslam dan baş
ka bir dine yönelirse onunki kabul edilm eyecektir..." (Al-i İm rân Suresi, ayet 85.)
A tatürk'ün Ayasofya'yı "M ÜZE" yapm asını, ŞERİAT çevreleri bir türlü sindi-
rem em işlerdir. Z am an zam an seslerini yükseltm işlerdir:
"Ayasofya, cam i olarak ibadete açılsın!" d iy e ...
Şim di daha büyük bir güç bulm uşa benziyorlar ve seslerini daha da yükselti
yorlar. A N A P G enel Başkan Y ardım cısı G alip D em irel de, Cum huriyet'e, laikli
ğe, A nayasa'ya bağlı kalacağına ilişkin "and"ını unutm uşçasına "Fatih tarafından
cam iye dönüştürüldü, ibadete açık kalm ası da Fatih'in vasiyetidir" diyor. (6 O cak
1990 günlü Cum huriyet.) F atih’in böyle b ir "vasiyet"te bulunm aya hakkı varm ış
gibi.
B asında yer alan haberlere göre, "Ayasofya'yı cam i yapm a girişim leri", ol
dukça ciddi boyutlarda. "Türbanın serbest bırakılm ası"nı sağlam akla nice adım
lardan biri daha atılm ıştı. Şim diyse nice başka adım lar atılm ak isteniyor. "Aya-
sofya'yı cam i yapm a", sonra "çifte standart, dem okrasi, ö zg ü rlü k ..." türünden
sözlerle, kim i çağdaş kesim in de kandırılıp içine çekildiği bir güçle Türk C eza
Y asası'nın 163. m addesini kaldırtm a ve ö te si... İşte tam bu sırada, bir bakıyoruz
ki, Sabah ortaya "haber" diye gerçekten uydurm a bir sav atıyor ve seçtiği söz
cüklerle de, haberi veriş biçim iyle de, kam uoyunu coşkulandırıyor.
Bunda, birtakım çabaların gözden kaçırılm ak istendiği düşünülürse çok mu
aşırı bir kuşkuculuk olur?
Şim di asıl konuya dönelim ve S a b a h m sözünü ettiği ayetin çevirisi yanlış m ı,
değil m i görelim :
352
Youtube: Tanrı Mı Varmış
B urada, bir "N EFS", öbürü de "KATL" olm ak üzere iki sözcük var. "N efsini
zi katledin" dem ek.
Sorulacak soru şu:
B uradaki "NEFS" ve "KATL" sözcüklerinin anlam ı nedir?
%r r AT
o* •i«*’ ^1'i J ) Ğj * u>
^ J ^ J * o* d (ijtr (*r~»\
J ü ¿6*-* W ¿ b j l Û jy-A t J 5 ^ . J k a Jp ^
^ »IJLI O j Ç ¿ j j t t ¿ J b J İ J * ^ tJ I ¿ b Jİ> ^ 1 JU 41J : J U İ 4 r jM
Sabah, buradaki "nefs"i, kim i zam an Türkçede kullanılan "nefsi ıslah etm ek"
ya da "nefsi tem izlem ek" deyim lerindeki nefs" anlam ında alıyor. B aşvurduğu
"İslam bilginleri"nden (!) bu bilgiyi alm ış. B una göre ayetteki "nefs", Türkçede
kullandığım ız "nefsi yenm ek", "nefse uym ak" gibi deyim lerde hangi anlam day
sa o anlam dadır. Buradaki "kati" de, "öldürm ek" dem ekse de, gerçek anlam ında
değil, "soğanı tuzla ezip öldürm ek"teki, "bu iş bizi öldürdü"deki, "bugünü, bu za
m anı öldürdük"teki gibi "m ecaz" anlam ındadır.
A caba gerçekten de, bu sözcüklerin, söz konusu ayetteki anlam lan böyle m i
dir?
B unu öğrenm ek için önce, K ur'an'daki hangi sözcüğün hangi anlam da ya da
anlam larda kullanıldığını incelem iş olan, İslam dünyasında da tam güvenilen u z
m anların ("ulem a") kitaplarına bakalım :
İsfahanlı Râğıb, tüm İslam dünyasında son derece önemli ve güvenilir bulunan
ünlü el-M üfredât f i Garîbi'l-Kur'an adlı, Kur'an'daki sözcükleri tek tek ele alıp an
lamlarını verdiği kitabında, bu ayetteki "NEFS"e "KİŞİ" anlamını veriyor. "KATL"i
353
Youtube: Tanrı Mı Varmış
de "mecaz" anlamıyla değil, kendi gerçek anlamıyla alıyor. Bu durum da ayetteki
"nefsi katletmek", herkesin bildiği "adam öldürmek" anlamındadır. Râğıb, ayette
yer alan, "fektulû enfüseküm"e, "li yaktül ba'daküm ba'dan", yani "kiminiz kim ini
zi öldürsün!" anlamını veriyor. Sonunda ayetteki sözcükleri "mecaz" anlamında kul
lanan da bulunduğunu belirtiyor.3
Kuşkusuz her sözcüğe, diledikleri türden "mecaz" anlamlar verenler her zaman
bulunagelmiştir. "SûiT'lerin "te'vilâf'ı ünlüdür bu alanda. Ama ciddi incelemeciler,
bu "te'v iriere önem vermezler.
K ur'an'da, aynı sözcük bir yerde b ir anlam da, bir başka yerde başka anlam da
yer alır. En azından böyle görülür. B unu inceleyen kitaplar da vardır. Bu konu
daki bütün kitaplarda, B akara Suresi'nin 54. ayetindeki "N EFS"e, bir toplum da
ki ya da bir yöredeki "halk"ı (ahali) oluşturan "birey, kişi" anlam ı veriliyor. Ve
ayetteki "fektulû enfüseküm "ün de şu anlam da olduğu belirtiliyor:
"B uzağıya tapm am ış olanlar, tapm ış olanları öldürsünler. (Ya da buzağıya
tapm am ış olanlarınız, tapm ış olanlarınızı öldürsün.)"4 Bu kitaplarda, "tüm m ü-
fessirler"in şunda birleştikleri belirtilir: "Nefs", K ur'an'da 8 anlam da yer alıyor.
4. anlam ı EHL'dir. Yani, halkı oluşturan bireyler. Bakara Suresi'nin 54. ayetinde
ki N EFS de, bu anlam dadır."5
Yani çok açık bir biçim de, "halktan suçlu olanların öldürülm eleri"nin "buyu-
rulduğu” belirtiliyor.
20. yüzyılın ünlüleri de içinde olm ak üzere, tüm ünlü "tefsir"ler, yani " K u r
an yorum cuları", Sab a h 'm "yanlış" deyip ortalığı ayağa kaldırm aya yönelik y a
yın yaptığı anlam ı veriyor söz konusu ayetteki sözlere. Bu "tefsir"lerin tüm ü de,
söz konusu ayette, "kişilerin öldürülm eleri" için "Tanrı"nın İsrailoğulları'na ses
lendiğinin anlatıldığını yazm akta.
Tanrı seslenerek buyuruyor:
. .fektulû enfüseküm !"
Sözcük sözcük tam karşılığı şudur:
" ... H em en kendinizi öldürün!"
354
A rapça Tefsirler
355
Youtube: Tanrı Mı Varmış
T ü r k ç e T e f s i r le r
İslam dünyasında saygı gören (m uteber) Türkçe tefsir sayısı çok değil. En çok
tutulan, ünlü olanlar ve başvurulup bakılacak yerleri de şöyle:
1) Elm alılı H am di Yazır, H ak D in i K ur'an Dili, İstanbul, 1960, 1/354.
" ... fektulû enfüseküm "e "hem en kendinizi katlediniz" anlam ı veriliyor.
"N efsinizi öldürünüz" de yer alıyor, am a aynı anlam da. Yani "kendinizi öldürün"
anlam ında. Yani "enfüseküm "e ("nefsiniz"e) "KEND İN İZ" anlam ı verilm ekte.
2) M ehm et Vehbi, H ulasetu'l-B eyân, 1/128-129.
3) A yıntâbi M ehm et Efendi, Tefsir-i Tibyan, İstanbul, 1324, 1/39-40.
4) Ferah Efendi, Tesfir-i M evâkib, Tefsir-i T ibyan’ın kenarı, 1/30-31.
5) Ö m er N asuhi Bilm en, K u r’an-ı K erim ’in Türkçe M eâli Alisi ve Tefsiri, 1/54.
B ir de A rapçadan Türkçeye çevrilm iş olan bir "tefsir"i gösterelim : Prof. Sey-
yid K utub, f i Zılâli'l-K ur'an, çev. E m in Saraç, İ. H akkı Şengüler, B ekir K arlığa,
İstanbul, 1970, 1/148-149.
Sabah'ın "yanlış" dediği anlam ın, "yanlış" olm adığını ortaya koym ak için bu
kadar kaynak yetm ez mi?
D ahası da var.
Sabah tabii bunu da bilmiyor. Kur'an'ın birçok yerinin kaynağı gibi, Bakara Su-
resu'nun sözü edilen 54. ayetinin kaynağı da "TEVRAT'tır. M uham m ed'in öğret
m enleri (bunlar arasında en çok adlarından söz edilenler, Addas, Yessar, CEB R ad
lı kölelerdi.)6 kendisine, birçok şey gibi buradaki öyküyü de Tevrat'tan aktarm ış
lardır. A m a eksik olarak ya da biraz değiştirerek, Tevrat'ta şöyle anlatılır:
"Ve dağdan inm ek için M usa'nın geciktiğini kavm görünce, H arun'un yanına
toplandı. O na şöyle dediler: 'B izin için ilah y a p ..." ’ (Tevrat, Çıkış, Bap 32: 1)
"Ve R ab (Efendi Tanrı), M usa'ya şöyle dedi: 'Git, aşağı in! Çünkü M ısır diya
rından çıkardığın kavm ın bozuldu. O nlara em rettiğim yoldan çabuk saptılar;
kendileri için dökm e bir buzağı yaptılar; ona secde kıldılar, ona kurban kesti
l e r . ( T e v r a t , Çıkış, Bap 32: 7-8.)
"Ve M usa döndü." (Tevrat, Çıkış, Bap 32: 15.)
"Ve M usa'nın öfkesi alevlendi, elinden levhaları attı..." (Tevrat, Çıkış, Bap
32: 19.)
"Ve M usa, kavm ın dizginsiz olduğunu gördü. O rdugâhın kapısında durup,
şöyle dedi: 'R ab'den yana olan bana gelsin.'
356
B unca tem el kaynak varken, Sabah ne yapıyor? "N ebioğlu Yayınları" A rap-
çayı, hele K ur'an ve hadis A rapçasını bilm eyen A bdulbaki G ölpınarlı'm n uydur
m a çevirisi, "Türkiye'nin en ünlü K ur'an tefsircisi" diye sunulan, aslında bir "tef-
sirci (m üfessir)" olm ayan H aşan Basri Çantay'ın "meal"idir.
H aşan Basri Ç antay'ın A rapçayı bilm ediği söylenem ez kuşkusuz. Türkçe "me-
al"i de genellikle, K ur'an'ın aslına bağlı kalınarak yapılm ış bir çeviridir. Bunu ka
bul etm ek bir dürüstlük gereğidir. A m a, H aşan B asri Ç antay bu alanda bir kaynak
olam az. K im i yerde, akıl ve bilim karşısında, K ur'an'ın dediklerini "kurtarm a" ça
basını gösterm iş, bu çabaları gösterdiği yerlerde de, söz konusu ayette olduğu gi
bi, zorlam alı yorum la yanlışa düşm üştür. Temel kaynaklar karşısında kesinlikle
söylenebilir ki, bu bir gerçektir.
Sabah bir de Lütfı D oğan'ı kaynak gösteriyor. D iyanet İşleri B aşkanlığı da
yaptı diye. M SP eski M illetvekili olan D oğan'ın bir kaynak olabileceği düşünüle
bilir. G üngör M engi de, köşesinde, bu kişiyi "din bilgini" diye niteliyor. Lütfı Do-
ğan'ı ben de çok iyi tanırım . "M uhterem " b ir kişidir. K endisini "din bilginle-
ri'nden sayacağı kuşkulu. K endisini bir başvuru kaynağı sayacağı d a ... Temel
kaynaklara karşı, R âzî gibi eski "m üfessir"ler şöyle dursun; bir H am di Yazır, bir
Ö m er Nasuhi Bilm en karşısında bile "edeb" dışına çıkm ak isteyeceği de...
Sabah'm H üseyin H atem i’yi "ünlü dinbilim cisi" diye sunm ası ve bu konuda
ona başvurm ası ise kocam an bir ayıptır. Bu tü r ayıbı, başlangıçta, H atem i'yi "sol
kesim "e de "din uzm anı" olarak sunup tanıtm ış olan M urat Belge gibi "sosya-
lisf'le r yapm ıştır. Hatem i, b ir zam anlar, C um huriyet gazetesinin sütunlarında da,
kendisine başvurulan kişi olarak sık sık boy gösterirdi. O ysa bu adam , ne bir "tef
7 Meraği, 1/120; Muhammed Reşid Rıza, Tefsirıı'l-Menâr, 1/320; Tantavî, el-Cevahir, 1/73; Ömer Na-
suhî Bilm en, Kur'an-ı Kerim'in Türkçe M eâl-i  lisi ve Tefsiri, 1/54.
357
Youtube: Tanrı Mı Varmış
sir" uzm anıdır, ne bir "hadis" uzm anıdır, ne bir "fıkıh" uzm anıdır, ne bir "ke-
lam "cıdır, ne bir "dinler tarihçisi"dir, ne de herhangi bir İslam i dalın uzm anlığı
nı yapm ış b ir kişidir. K aynaklara nasıl inebilir bu kişi? Hangi "dil"iyle, hangi
"A rapça"sıyla? Farsçayı bildiği söylenir. Bu dili belki de iyi biliyordur. A m a
"Farsça" bu alanda yeterli mi? H atem i'nin İslam propagandacılığım üstlendiği b i
liniyor. İran İslam Cum huriyeti A nayasası'm da Türkçeye çeviren kişi. Ü lkem iz
de de İran’dakine benzer bir "C um huriyet" kurulm asını ister m i, bilem em . A m a
bilinen odur ki, bir "İslam şeriatçısı". K endi çağında bile insanların gereksinim
lerini karşılayam am ış olan şeriatı, şirin göstererek ve orasını burasını "yorum -
lar"la yam ayarak insanlarım ıza yeniden giydirm eye çabalar gibi bir durum u var.
H er n e y se ... Sabah ortalığı "velvele"ye veren "haber"inin "doğruluğu"na bu k i
şiyi de kaynak olarak gösteriyor.
K ıyam et haberi verircesine inanırları ayaklandırm aya yönelik haberin yer al
dığı 8 O cak günlü Sabah'ta, fotokopilerin b ir yanm a "Sabah D iyor ki" sütunun
dan b ir parça konm uş: Ve altındaki başlık, "T ö v b e... Tövbe!" Bunun da altında
şu sözler: "D evlete teslim edilen hangi değer sağlam kalıyor ki, K ur'an sağlam
kalacaktı?"
G elsin de, İslam inanırları coşkuya, paniğe kapılm asın?!
Bu da, "K ur'an K urtancılığı"nın b ir biçim i.
B u yazının altında da, bu sütunda kurtarıcılığı üstlenen M engü'nün yazısının
3. sayfada olduğu belirtilip okunm ası salık veriliyor.
O kuyalım , bakalım :
"İnsanlığın yüzyıllardır yolunu aydınlatan K ur'an'ı K erim 'in..."
K ur'an "yüzyıllardır" bir "yol aydınlatm ış". Hem de "insanlığın yolunu"!!!
"... yüzbinlerce T ürkçe m eali, çok vahim bir çeviri ile halkım ızın elinde,
e v in d e ..."
"Yanlış" dediği şeyden, nasıl da içi tutuşuyor yazarım ızın!
"Bu kutsal kitap, A llah'a kulluğu, aileye saygıyı, insanlarla kardeş olm ayı em
reder."
N asıl da biliyor!
H oşgörülür um uduyla hem en bir ayet anlam ını (hem de Sabah'm güvenip
kaynak gösterdiği Ç antay'ın m ealinden) sunalım:
- "Ey im an edenler! Babalarınızı, kardeşlerinizi -e ğ e r küfrü (kâfirliği) sevip
onu im an üzerine tercih ed iy o rlarsa- veliler (dostlar) edinm eyin. İçinizden kim
onların velilikleri (dostluklan) altına girerse onlar, zâlim lerin ta kendileridir."
(Tevbe Suresi, ayet 23.)
358
Youtube: Tanrı Mı Varmış
G üngör M engü, görüyorsun ki, baban da, kardeşin de olsa, eğer "kâfir" sayı-
lıyorsa, yani İslam ın aradığı "inanm ışlık" yoksa, "dost edinem eyeceksin". D aha
sonraki ayette, "kâfiri ik"leri yüzünden dost edinm eleri inananlara yasaklananlar
arasında, "oğullar, eşler (kanlar, kocalar) ve oym aklar" da sayılıyor. K âfir olan
yakınlarını "dost edinm ek" şöyle dursun, bunlarla "cihad" edilm esini, sırası ge
lince bunların öldürülm esini de istiyor Kur'an.
M engü'nün yazdıklarını okum ayı sürdürelim :
"(Bu kutsal kitap) insanlann barış ve istikrar içinde yaşam aları, ahirette de
m utlu olm aları için gerekli olan H U K U K ve ahlak kurallarını bildirir.”
B öyledir de, Türkiye C um huriyeti'nde "şeriat" ve "hukuku" niye kaldırıldı?
M engü, bilm em bilincinde m isin, tam b ir şeriatçı gibi savlar ileri sürüyorsun!
"K ur'an-ı K erim 'in sözünü ettiğim iz T ürkçe m ealinde, Bakara S u resin in 54.
ayetinde bir bölüm: 'TEV BE ET M E Y E N L E R İ Ö LD Ü R Ü N !' diye dilim ize çev
rilm iş.
"Yani A llah'ın kullarına, insanlarla kardeş olm alarını em reden K ur'an, 'Ö L
D Ü R Ü N !1diye tah rif edilmiş."
L aflara bakın siz!
"Yaptığım ız araştırm a..."
"A raştırm a"yı kim yapm ış? G üngör M engü mü? O ysa benim telefonla yaptı
ğım görüşm ede, Sabah'm A nkara'daki çalışanlarından B ülent Eskinat, bu "velve-
leli" araştırm ayı kendisinin yaptığını (10 gün bunun üzerinde durup çalıştığını)
ve haberi de kendisinin yazdığını söylem işti. Benim "peki asıl çevirm eni olan
Prof. Dr. H üseyin A tay'a niçin sorm adınız?" sorum a da "bulam adık" karşılığını
verm işti. D aha sonra gördüm ki, H üseyin A tay'ın da görüşüne en sonunda, yani
iş işten geçtikten sonra başvurulm uş. E ğer başlangıçta başvurulm uş olsaydı, söz-
konusu "skandal" haber oluşm ayacaktı.
"Yaptığım ız araştırm a, söz konusu ayette, 'TEV BE ETM EY EN LER İ Ö L D Ü
R Ü N "' denm ediğini, 'hem en yaradam nıza tövbe edip nefsinizi öldürün!' dendiği
ni ortaya koydu."
"A raştırm a" sözcüğünü bir "bilim" ve "düşünce" adam ı kullansa, kuşkusuz
böyle rastgele kullanm az. B ilim ve düşünce saygısı, "araştırm a" kavram ına da
gereken önem i vererek saygılı olm aya, titizlik gösterm eye yöneltir insanı. G ün
gör M engü'nün kalem inde, yani bu köşede ve bu konuda yer alan "araştırm a"ysa
içeriğini yitirm iş b ir kavram durum unda. "A raştırm a"ya bakın siz ki, "tem el kay
n a k la rd a n hiçbirine, am a hiçbirine başvurulm am ış. Ve araştırm aya bakın ki, g a
zeteyi, belki de benzerine kolay kolay rastlanam ayacak ölçüde bir "skandal"ın al
tına sokm uş! G üngör M engü, sen bu "araştırm a"nla, bilm em hangi "gazeteciler
cem iyeti"nden "ödül" alabilirsin ancak!
M engü, kendisiyle "İslam ın nam usunu kurtarm a" işini paylaştığı halde, "D i
yanet İşleri B aşkanlığı"na da yükleniyor, saldırdıkça saldırıyor. D iyanet'im izse
359
Youtube: Tanrı Mı Varmış
kendini savunm ak, daha doğrusu, yapılan çevirinin "yanlış olm adığını" savun
m ak yerine, Sabah gazetesinin "yanlış" dediğine, "Evet, yanlış" diyor.
"Dini yanlış anlatanlar kadar, dine zarar veren kim se olam az. K ur'an'ı bil
m eyen insanlara K ur'an'm tercüm e ettirilm em esi lazım. B unu tercüm e
eden, dem ek ki N EFİS kelim esinin anlam ını bilmiyor. Binlerce kitap basıl
m ış. Şim di, bu hata nasıl düzeltilecek? Bu tip tercüm eleri, K ur’an'ı bilm e
yenlere yaptırm ak çok büyük hata."8
Prof. Dr. H üseyin Atay, oku bunları! Oku da Bakan Zeybek'in neler söylediği
ni gör. Sen, ne "Kur'an"ı, ne de "NEFS" kelim esinin anlamını biliyormuşsun! Ö ğ
renm ek istiyorsan, işte kaynak, git öğren! D ostum , sen İlahiyat Fakültesi D ekam '-
yken 1982 A nayasası'm anayasalıktan çıkaracak ölçüde çağdışı olan bir hükm ün
"ortaöğretim de zorunlu din dersleri"ni, bu anayasanın 24. m addesine konm asına
o denli katkı sağladın da ne oldu? Yeni "İslam kurtarıcıları" türedi ve şimdi, Arap-
çayı ve K ur'an'ı iyi bildiğini bildiğim seni, "cahillik"le suçluyorlar ve acım asızca
saldırıyorlar sana. Ö ğrencilerinin bulunduğu D iyanet'se, gerçeği savunm ak yeri
ne, "doğru"yu "yanlış" gösterenlerle aynı ağzı kullanıyor. Bu çeviride "yanlış'la-
n n yok mu? Ben biliyorum ki çok. Ö rneğin K am er S uresinin 1. ayeti. Bakara Su-
resi'nin 187. ayetindeki ve başka yerlerdeki "alimallahu"iar. A m a bunları ve daha
nicelerini dilim ize yanlış çevirirken, A rapçayı ve de kaynaklan bilm ediğinden
yapm ıyordun bunlan. Buna kuşkum yok. Kur'an'ı, "akıl ve bilim ”le bağdaştırm a
çabasıyla yapıyordun. Buna da kuşkum yok. İnsanlığın yaranna olm ayan işi yapı
yordun böylece. Şimdi bak, nasıl ve neyle suçluyor Bakan Zeybek seni?
Bu D iyanet İşleri B aşkanlığı ki, m ahkem eler, "adaiet"in gerçekleşm esi için
kim i konularda, "B İLG İ"sine başvuruyor ve "bilirkişi" olarak belirliyor. İslam ı
kurtarm ak uğruna, nicelerini "m ahkûm " olm aya götüren "rap o r'la r düzenlem iş
tir bu D iyanet.
İşte şim di bu D iyanet, yine İslam ı kurtarm ak uğruna, basm a yalan bilgi ver
m ekten çekinm iyor. 9 O cak 1990 günlü S a b a h 'ta yer alan açıklam asında şöyle
diyor:
360
Youtube: Tanrı Mı Varmış
"Ayet-i kerim ede iki defa geçen 'enfüs' kelim esi, 'nefs' kelim esinin çoğulu
dur. 'Nefs' A rapçada, sözlük anlam ında, 'ruh, kan ve bir şeyin kendi, aynı’
anlam larında kullanılır. Bu itibarla, ayet-i kerim edeki 'N EFİSLER İN İZİ
Ö LD Ü R Ü N Ü Z' ifadesinin, sözlük anlam da, ’KÖ TÜ D U Y G U LA R IN IZI
Ö LD Ü R Ü N Ü Z' olarak anlaşılm ası m üm kün olduğu gibi, 'kendinizi öldürü
nüz' olarak anlaşılm ası da m üm kündür."
B uyursunlar, "tefsirler" ne diyorm uş, birlikte görelim . Tüm kam uoyuna du
yurm ak istiyorum ki, birçok konuda olduğu gibi bu konuda da D iyanet gerçeği
örtüyor. Ve hem görevini, hem de kom uoyundaki "D iyanet, dinî konularda daha
iyisini bilir" biçim inde özetlenebilecek koşullanm ayı kötüye kullanıyor. E ğer bu
konuda D iyanet'in ileri sürdüğü "doğru"ysa, Râzî'nin, Zem ahşerî'nin, Beyza-
vî'nin, K urtubî'nin, Â lûsî'nin, M enar'ın, Tantavî'n.n ve ötekilerin dedikleri, yaz
dıkları, savundukları yanlıştır. Ve eğer D iyanet'in dediği doğruysa, hem bu kay-
naktakileri, hem de Tevrat'ta yazılı olan öyküyü kazıyıp çıkarm ak gerekir. B uyur
sunlar tartışm aya. "U lem a"larını toparlayarak gelsinler. İşte m eydan.
2000'e D oğru
14 Ocak 1990, yıl 4, sayı 3
361
Youtube: Tanrı Mı Varmış
K U R 'A N 'IN N E D ED İĞ İ
Derginin iki hafta önceki sayısında yer verilen ve Diyanet'in yalanını içeren tar
tışm ayı okumuşsunuzdur.* Bir hafta önce de, Diyanet'in yalanını desteklercesine
kalem e alınmış bir yazı, Prof. Dr. H üseyin Hatem i'nin yazısı da mektuplar kesim in
de yer almıştı; onu da okumuşsunuzdur. Bu yazıya bir karşılık vermek gerekiyor
du. O nedenle, "Kur'an'daki akıl ve bilim dışılıklar" dizisini bölüp, araya girdim.
Sabah gazetesi açm ıştı tartışm ayı. 8-10 O cak 1990 günlü sayılarındaki önem
li "haberi"yle... B akara Suresi'nin 54. ayetindeki bir söze ilişkin D iyanet çeviri
sinin "yanlış" olduğu savunuluyordu. H em de "kıyam et haberi" v erircesine...
O ysa D iyanet'in resm î çevirisinde nice yanlışlar vardı. G elin görün ki, buradaki
"yanlış" değil; "doğru"ydu. Bunu belirtm eye çalıştım . D ayandıklarım sa şunlardı:
- K ur'an sözcüklerinin nerede, hangi anlam lara geldiğine ilişkin uzm anların
ca kalem e alınm ış ve İslam dünyasında yüzyıllar boyu "m uteber", yani geçerli ve
güvenilir sayılagelm iş kitaplar. (Bu konuda tem el kaynak niteliğinde bulunan 4
kitap sunulm uştu.)
- Y in e geçm işte ve bugün, İslam dünyasında güvenilir, sayılagelm iş 17 A rap
ça "tefsir".
- T ürkiye'de, Türkçe olarak bilinen, güvenilen hem en tüm "tefsir"ler.
- V e "tefsirler"de de belirtildiği gibi, asıl kaynak olan "Tevrat”ın ilgili bölümü.
B una karşılık, "çevirinin yanlış olduğu" ileri sürülerek "K ur’an'a karşı
K ur'an'ı kurtarm a çabası" gösterilirken dayanılan neydi?
D oğu'da da, B atı'da da hiçbir biçim de "kaynak" sayılam ayacak olan bir iki
"Türkçe m eal" ve b ir iki kişi.
Bu "bir iki kişi" arasında da S a b a h 'm "Türkiye’nin ünlü dinbilim cisi ve İslam
tarihçisi" diye niteleyip sunduğu Prof. Dr. H üseyin Hatemi. H atem i, dergim izde
yayım lanan yazısında, böyle nitelenm esine karşı çıktığını, yalnızca bir "M üslü
m an" olarak tanıtılm ak istendiğini, buna da "tanık"lannm bulunduğunu yazıyor.
"Tanık" gerekli değil; olabilir; buna bir şey dediğim iz yok. Bu arada "aklı başın
da" olduğunu da yazıyor. B una da b ir şey diyem eyiz. B uradaki "alçakgönüllü
lük" m üdür, övünm e m idir? Bunun da üzerinde duracak değiliz. A m a bir başka
çelişki var ki; işte, konunun özü nedeniyle üzerinde durm ak gerekir:
362
Youtube: Tanrı Mı Varmış
Profesörüm üz m adem ki "sadece b ir M üslüm an"dır; üstelik de "aklı başın-
da"dır; nasıl oluyor da:
1) Şim diye dek İslam dünyasında, "Kur'an dili"ni "en iyi bildikleri" kabul edi-
legelmiş olan "dilci ve yorum cu"lann (örneğin bir Râğıb'ın, bir İbnü'l-Cevzî'nin, bir
N âbıgânî'nin...) ve de en ünlü, en güvenilir "müfessir"lerin verdikleri anlamı kabul
etm eyebiliyor; dahası "yanlıştır" diyor? Örneğin bir F. Râzî'nin, bir Süyuti'nin, bir
Zem ahşerî'nin, bir Kâzî'nin, bir M erâğî'nin, bir Kurtubî'nin, bir Reşid Rızâ'nın, bir
Seyyid K utub'un... ve daha nicelerin, "usûlu't-Tefsir" kurallarını göz önünde tuta
rak yapageldikleri "tefsir"lere karşı çıkabiliyor? Nasıl, hangi "usul" ile?
2) Yine nasıl oluyor da, "kendi reyi "ne dayanarak "K ur'an tefsir" etm eye, aye
te anlam verm eye kalkabiliyor? H em de "tefsir" alanındaki uzm anlan, (profesö
rüm üz lütfen hoşgörsün) güldürecek nitelikte bir "Kam us"u (K am us'un Kur'an
sözcükleri konusunda kaynak olam ayacağını çok sıradan kim seler bile bilir), bir
"A hm ediye M ezhebi"nin, şunun bunun çevirisini ya da şunun bunun "meal"ini
"KAYNAK" diye göstererek? N asıl yapıyor bunu?
3) Ayrıca nasıl oluyor da "doğru yorum için Kur'an'ı, Kur'an ile tefsir ilkesi
ne başvurulm alıdır" türünden, gerçekten çok, am a çok büyük bir söz edebiliyor?
"K ur'an'ı K ur'an'la tefsir" ilkesi sözkonusu olunca profesörüm üze burada he
m en anım satm ak gerekiyor: "Tefsir U sûlü (U sûlü't-Tefsir)" konusuyla ilgilenen
ler çok iyi bilirler ki, bu ilkeyi uygulam anın "kuralları" vardır. B aşında da,
"K ur'an dili"ni, ayetlerden hangisinin "m üfessir", hangisinin "m üfesser" olabile
ceğinin bilinm esi gelir. Ve daha nice bilgiler gereklidir. Profesörüm üz, karşılaş
tırdığı ayetlerden, hangisinin hangisini "tefsir eder" nitelikte olduğunu nasıl bile
biliyor? H em de "sade bir M üslüm an” olarak? Biliyorsa, lütfen söylesin. Bu k ö
şede yer verm eye hazırım . A m a "v u k û f'la, yerini, yurdunu (kaynağım ) göstere
rek çıksın ortaya. Ciddi kaynaklar göstersin. Yoksa "bükülem edik el" ne yapılır;
çok iyi bilir.
Profesörüm üz, kendi nitelem esiyle "sadece bir M üslüm an" olarak, "K ur'an'ın
ne dediği"ne baksın; "kendi dediği"ne değil. B unu da istiyorsa, uzm anından öğ
rensin. L ü tfe n ... H erkes h er konuda "bilgili" olabilir mi?
K onum uza ilişkin sözün özü: B akara Suresi, 54. ayette "(Tevbe için) kendini
zi (ya da birbirinizi) öldürün!" deniyor.
K ur’an'da, 13 yerde "nefsi katletm ek"ten söz edilir. (Bkz. Bakara Suresi, 54,
72, 85. ayetler; N isa Suresi, 29 ve 66. ayetler; M aide Suresi, 32. ayet; En'am Su
resi, 151. ayet; İsrâ Suresi, 33. ayet; K ehf Suresi, 74. ayet; Tâ-H â Suresi, 40. ayet;
363
Youtube: Tanrı Mı Varmış
Furkan Suresi, 68. ayet; Kasas Suresi, 19 ve 33. ayetler.) Bunların tüm ünde de,
tüm "K ur’an elfâzı"na ilişkin kaynaklara ve tüm "tefsirler"e göre, "adam öldür
m ek, cana kıym ak" anlamındadır. D iyanet çevirisinde, bunlardan birine, N isa Su-
resi'nin 29. ayetindeki "yanlış" anlam verilmiştir. İlle de "yanlış" arıyorsanız, işte
b uyurun.1 B ununla birlikte, şunu da belirtm ek gerekir: D iyanet'in resm î çevirisi
nin sahibi sayılan Prof. Dr. H üseyin Atay, A rapçayı da, "Kur'an bilim leri"ni de,
"gerçekten bilen kişi"dir. Profesör H atem i de, D iyanet İşleri Başkanı da, bu konu
da olsa olsa, onun öğrencisinin öğrencisi olabilir. D oğrusu bu. Atay ın konum uza
ilişkin bir küçük açıklam ası bundan önceki sayım ızda, Hatem i'nin yazısından son
ra yer almıştı.
H atem i'ye bir şey daha: K ur'an, kendisini, tüm ayetlerde, H atem i'nin yazısın
da ileri sürdüğünün tersine, "Tevrat"m "düzelticisi" değil; "onaylayıcısı" diye ta
nıtır.
(K im i yerde görm ek için bkz. B akara Suresi, 41, 91, 97, 101. ayetler; N isâ
Suresi, 47. ayet; M âide Suresi, 48. ayet; E n’am Suresi, 92. a y e t...)
"B uyursunlar, tartışalım , 'ulem â’larm ı toplayıp gelsinler. İşte m e y d a n ...' d e
m iştik. A m a "sadece bir M üslüm an" geldi. D iyanet nerede?
2000'e D oğru
28 Ocak 1990, yıl 4, sayı 5
364
Youtube: Tanrı Mı Varmış
İSLA M CI N ED EN "İN T İK A M C I'D IR ?
365
366
Ukl, Ureyne kabilelerinden bir kaç (7-8) kişi, M edine’ye gelmişler, biraz hasta
lanmışlardır. Kır insanları olduğu için M edine'nin havası kendilerine yaramamıştır.
M uham m ed'e başvururlar. M uham m ed, "tedavi" için kendilerine "deve sütü" ile
"deve sidiği" içirir, sonra da "zekât develeri"nin bulunduğu yere (kırlara) gönderir.
Burada da "deve sütü" ve "deve sidiği" içeceklerdir. Kırda iyileşir adamlar. Sonra
develerin çobanım öldürürler; develeri de önlerine katıp götürürler. M uham m ed
bunu (her nasılsa) öğrenir. Onların ardından, yakalasın diye adam gönderir. Sonun
da katil ve hırsızların tümü yakalanır. Ve M uham m ed'in verdiği ceza:
M uham m ed, yakalananların ellerini, ayaklarını kestirir; gözlerini oydurur ve
H arre denen (son derece sıcak) yere attınr. A dam lar sızlanırlar, su isterler. Su ve
rilm ez. A dam lar taşlan kemirirler. Ve sonunda ölürler.4
M uham m ed'in uygulattığı bu korkunç işkence, M âide Suresi'nin 33. ayetine
dayandm lır. (Bkz. Aynı kaynaklar) Bu ayetin, D iyanet'in resm î çevirisindeki an
lam ı şöyledir:
"Allah ve peygam berleriyle savaşanların ve yeryüzünde bozgunculuğa uğra
şanların cezası: Ö ldürülm ek veya asılm ak ya h u t çapraz olarak el ve ayaklarının
kesilm esi ya da yerlerinden sürülmektir. Bu, onlara dünyada rezilliktir. O nlara
ahirette büyük azab vardır."
"İşk en ce'y i M uham m ed yaptırm ış olunca, İslam cı kişi, "insanlık dışı" bul
m az kuşkusuz. "Haklı" bulur. B ugünkü İslam cıların üreyip yetişm elerinde en
başta rol oynayanlardan B abanzade A hm ed N aim (1872-1934)5 de olayı haklı
buluyor; savunuyor. O lay nedeniyle şöyle diyor:
"Biz m üslüm anlarca, Peygam ber'in yaptığı şey ne olursa olsun; doğrudur.
Tanrı hoşnutluğuna da u y g u n d u r.. ,"6
K ısacası: Bir şeyin "insanlık dışı" olm ası, İslam cının um urunda değildir. E l
verir ki "İslam dışı" olm asın. "İntikanT'a, "Tanrı için işkence etm e"ye de böyle
bakar İslam cı.
Em eğin Bayrağı
3 M art 1990, yıl 3, sayı 23
4 Buhârî'nin 7 yerde ve 9 yoldan aktarıp yazdığı bu hadis için bkz. Buhârî, e ’s-Sahîh, Kitabu'z-
Zekât/68; Tecrîd, hadis 172; M üslim , e ’s-Sahîh, K itabu'l-Kesam e/9-14 hadis 1671; Ebu Davud,
Sünen, Kitabu'l-Hudûd/3, hadis 4369.
5 İsm ail Kara, Türkiye'de İslam cılık D üşüncesi, İstanbul, 1987, 1/273-308.
6 D iyanet Yayınları, Sahîh-i B uhârî M uhtasarı T ecridi Sarîh Tercem esi, 173. hadisin açıklam ası.
367
Youtube: Tanrı Mı Varmış
İSLAM İ KAVRAM LAR SÖZLÜ Ğ Ü
D âru'l-H arb:
D âru'l-İslam :
1 K onuya ilişkin fıkıh kaynaklarını bir arada görm ek için bkz. M uhamm ed A li Tehanevî, K eşşafu
Istilahati'l-Fiinûn, 1/366.
2 Tehanevî, agy.
368
M üm âşat:
Sözlük anlam ı: "Yürüm ek" dem ek olan "m eşy"den gelir. "B irlikte yürüm ek"
dem ektir.
Ö zel anlam ı: "Barış içinde birlikte yürüm e"dir. G erekli güç elde edilinceye
dek bu yol seçilir. İslam ın ilk dönem lerinde, "M ekke dönem i"nde bu yol seçil
miştir. B undan sonra "saldırı" ve "cihad" aşam ası gelir. Bu kavram , İslam "ke-
lâm "ında da sıkça kullanılır.
Takiyye:
Hud'a:
2000'e D oğru
11 M art 1990, yıl 4, sayı 11
369
Youtube: Tanrı Mı Varmış
İSLA M Ö N C E Sİ D Ö N EM D E
"K IZ ÇO C U K L A R IN IN D İRİ D İRİ G Ö M Ü LD Ü Ğ Ü " YALANI
370
Şim di gelelim "kız çocuklarının, İslam öncesi dönem de diri diri göm üldükle
ri" yalanına:
B öyle bir şey gerçek olam az, çünkü:
1- K ız çocuklarının neden "diri diri göm üldükleri", Kur'an yorum larında, h a
dislerde anlatılırken değişik ve çelişkili "neden"ler ileri sürülüyor:
371
Youtube: Tanrı Mı Varmış
- Kız çocukları, "yoksulluk yüzünden diri diri göm ülüyordu."
- Kız çocukları, "ailelerine leke sayıldığı için diri diri göm ülüyordu."
- K ız çocukları, "m eleklere katılsınlar diye diri diri göm ülüyordu." Çünkü
M elekler de Tanrı'nm kızları diye niteleniyordu.
"T efsir'lerde yer alan "neden"ler böyle.4
Sonuncu nedenin kom ikliği ortada. Çelişkisi de. D üşünün "M elek"lere "Tan-
rı'nın kızlan" diye inanılıyor olacak, hem de kız çocuğu, "ailesi için leke" sayı
lacak. "M elek" son derece "kutsal bir varlık" görüldüğüne göre, kız çocuğu aile
si için "leke, utanç verici" olam az. Tersine, son derece "övünç kaynağı" sayılm a
sı gerekir kızın. Ayrıca, "m eleklere katılsınlar" diye diri diri göm m eye niye ge
rek görülsün? B unun için "ölm ek" ille de gerekli görülüyorduysa "diri diri topra
ğa göm m ek" niye? "Ö lm e"nin başka türlüsü yok m uydu? T üyler ürpertici cina
yet niçindi?
2- İleri sürülen "neden"lerin "gerçek" olduğu varsayılm ış olsa, "kız çocuğu
diri diri göm m e" geleneğinin çok yaygın olduğunu düşünm ek gerekir. "K ız"ın ai
lesi yoksulsa, "yoksulluk"tan; zenginse "âr (leke, kınam a, konusu)" olm asından;
ayrıca "m eleklere katılsın" diye; yani her durum da uğrayacağı sonuç aynı: Diri
diri göm ülm ek. Bu "gerçek" olsaydı, A raplarda "kız" kalır m ıydı? Ve "kadın"
olur m uydu?
O ysa belgeler ortaya koyuyor ki, A raplarda "kadın çokluğu" vardı.
3- "K ız çocuklarının diri diri nasıl göm üldükleri"ni de tefsirler değişik biçim
de anlatm akta:
- " ...K ız çocuğu 6 yaşına gelince, adam karısına: 'haydi bunu tem izle, süsle,
hısım larına gezm eye götüreceğim ' derdi. O ysa çölde bir kuyu kazm ıştır onun
için. K ızı alıp oraya götürür; 'bak şunun içine!' der; sonra da arkasından iterek ço
cuğu o çukura düşürür ve üzerine toprağı döküp yığardı."
- "Ya da gebe karısının doğum günü yaklaştığında, koca bir kuyu kazardı. A ğ
rısı tutunca kadın o kuyunun başına giderdi, kız doğurursa içine atardı kuyu
nun."5
A raplarda, hem de "yaygın biçim de" yaşandığı ileri sürülen bu olayların oldu
ğu apaçık yalan. Ne bir baba, ne de bir anne burada ileri sürüleni yapar. Bu tür şe
yin olm ası, insan doğasına aykırı olduğu gibi, hayvanlarda bile görülm ez. İlkel
lerde, "çocukların Tanrılara kurban edildikleri"ni biliyoruz. A m a, Araplar, o sıra
larda, "ilkellik" dönem ini çoktan gerilerde bırakm ışlardı. İslam dönem inden daha
ileri bir uygarlığa sahiptiler. Bunun tersine, yalanlar uydurulm uş olsa d a ... Kaldı
ki burada söz konusu olan "Tanrı'ya kurban” da değil. A ktarm alarda da bu ileri sü-
4 Râzî, 31/69.
5 Bkz. Tefsirler, örneğin Arapçalardan F. R âzî, 31/69; Türkçelerden Hamdı Yazır, H ak D in i K u r’an
D ili, 8 /5 6 0 3 , 5604.
372
6 Karşılaştırarak bkz. Arapçalardan Taberî, Câm iü'l-B eyân, 30/46; F. Râzî, 31769; Türkçelerden
Hamdi Yazır, H ak D in i Kur'an D ili, 8/5604.
7 Ebu D avud. Sünen, K itabu's-Sünnel/18, hadis no. 4717.
373
Youtube: Tanrı Mı Varmış
- "Kız çocuğunu diri diri göm en de, diri diri göm ülen kız çocuğu da cehen
nem dedir." "A dalet anlayışı"na bakın siz!
- "K ız çocuğunu diri diri göm en kim senin CEH E N N EM E gitm esini anladık.
A m a o zavallı kız çocuğunun cehennem de işi ne, o niye cezalandırılıyor?" diye
sorabilirsiniz. "Kız çocuğunun, zulm e uğram ış olanın ve de kadının hakkı İslam -
da böyle m i korunuyor? diye de ekleyebilirsiniz. A m a bu alanda kafa yorm aya
gerek yok. N asıl olsa hepsi bir "yalan" üstüne kurulu.
Sosyalist Birlik
M art 1990, sayı 11
374
- Sayın Turan D ursun son olayla ilgili olarak sizin de görüşlerinizi alabilir
m iyiz?
- Turan D ursun: M uam m er Aksoy, A tatürkçü D üşünce D em eği'ni kurm uştu.
Bu d em ek, T ürk-İslam sentezcilerine, İlim Yaym a C em iyeti, A ydınlar O cağı g i
bi İslam cı kesim e karşı, laikliği savunm ak am acındaydı. B undan dolayı M uam
m er A ksoy'un İslam cı kesim ler tarafından yargı konusu yapıldığına kesinlikle
em inim . Ve birçokları "163. m adde kaldırılsın" derken M uam m er A ksoy, "H a
yır. 163. m adde kaldırılam az. Bu T ürkiye'nin laikliğine en büyük tuzaktır" d iy e
rek sesini olabildiğince yükseltm iştir. H atta bana anlattı bir keresinde. İlhan Sel-
çuk'u ikna etm eye çalışm ış, başaram ayınca üzüntüyle "Bu kuşak şeriatın ne d e
m ek olduğunu bilm iyor. İslam ı, düşünce inanç özgürlüğü sanm a yanılgısı için
deler" dem işti. Ö zetlersek, M uam m er A ksoy, İslam cı kesim in hedef alabileceği
bir kişiydi.
Zam anlam a
Zam anlam a da çok iyi yapılm ış. A zerbaycan olaylarının doruğa çıktığı bir za
m anda işlendi bu cinayet. İslam cı kesim , gelecek tepkiyi hesaba katarak bu za
m anlam ayı yapm ıştır. İslam cı duyguların kabardığı an seçilmiştir.
İslam m kendisi baştan sona terör m ekanizm asıdır. İslam ın bu m ekanizm ası
içinde bağım sızlık da yaşam az. M uam m er Aksoy bağım sızlıkçı olduğu için İsla
m m genel stratejisi yönünden onun seçilm esi isabetlidir.
M üm aşat'tan C ihad'a
İslam aşam alar belirlem iştir. Ö nce m üm aşat aşam ası vardır. Yani İslam ina
nanlarına "biz güçleninceye kadar b an ş içinde birlikte yürüyeceksiniz" der. M u-
ham m ed'in ilk zam anlarında bu yapılm ıştır. K öprüler atıldıktan sonra kıran kıra
na bir savaş olmuştur.
İslam bundan sonra cihad dönem ine, yani doğrudan vurm a, saldırm a, kırm a,
öldürm e aşam asına geçer. Fakat bu aşam alar ülkelere ve şartlara göre değişir.
375
Youtube: Tanrı Mı Varmış
D ünyada m üm aşat aşam asını bırakan ülkeler vardır. Türkiye'de m üm aşat şim di
ye dek bırakılm am ıştır. T ürkiye'nin kendine özgü bir yapısı vardır. Laiklik, İslam
için çok önem li bir engeldir. Laik ortam içinde İslam cılar ancak m üm aşat yolu
nu seçebilirlerdi. Sizinle konuşurken dem okrat olur, çağdaş olur am a yine de fır
sat kollar, sırası gelince ortaya çıkar, yapacağını yapar.
Yalnızca Türkiye değil dünya insanları bir İslam sorunuyla karşı karşıyadır.
19. yüzyıla kadar İslam cılar bir cem aat niteliğinde değillerdi. Sonra bu cem a
at ekonom ik tabana kavuşm uştur. H em de çok güçlü.
İlim Yayma C em iyeti'ne gittiğiniz zam an orada çeşitli İslam i kesim lerin bir
karışım ını görürsünüz. Liderleri orada hep var. A lt kesim de Süleym ancısı, N ur
cusuna karşıdır. Ü st kesim de liderleri kol koladır. Birlikte kararlar alırlar, strate
jile ri saptarlar. T ürkiye'de laiklik nedeniyle kendilerine özgü bir yapılanm a içine
girm işlerdir. M üm aşatı kullanm ışlardır. V urm adan kırm adan yana olm am ışlar.
"Laiklik dinsizlik değildir. İslam da düşünce özgürlüğü vardır. İslam akıl dinidir.
K im senin hakkına dokunm az" biçim inde sergilem eye çalışılm ışlardır.
376
Youtube: Tanrı Mı Varmış
İslam ın en çok korktuğu şey, M arksizm , kom ünizm değil, laikliktir. M uam
m er A ksoy'un da tem silciliğini, savunusunu yaptığı laikliktir.
M uam m er A ksoy'un öldürülm esinde genel terörün dışında bir özellik vardır.
U luslararası ekonom ik güce erişm iş olan İslam cemaati artık kullanılır durum da
değil, kullanan durum dadır.
B ence M uam m er A ksoy'un öldürülm esini uluslararası İslam cem aati yapm ış
tır, yaptırm ıştır.
377
Youtube: Tanrı Mı Varmış
- İlhan A rsel var m ıydı?
- Turan D ursun: İlhan A rsel için C em alettin K aplan fetva verdi. Bu M uham -
m ed'in izlediği yöntem e de uygun bir yöntem .
- Ordu da var.
- Turan D ursun: Z aten İslam cılar ondan çekiniyor. Fakat ordunun ne kadarı
nı İslam cılar ele geçirm iştir. Bu bilinm iyor. "Türk Silahlı K uvvetleri de bizdedir"
diyorlar. İlginç bir şey söyleyeyim : İslam aydınlan toplanıp, kongreler yapar, bir
tane çağdaş gazeteci yok. İstanbul'da birtakım toplantılar yapılır, hiç kim senin
haberi bile olm az. G idin H atm ehaceganlara perşem be günleri bir tarikat toplan
tısıdır, zam an zam an vali yardım cısı, jandarm a kom utanı bulunm uştur. Zeyrekli
M ehm et Efendi, şim di yaşam ıyor, halifeleri var. Yaşadığı zam an bir yanında Er
bakan, öbür yanında Türkeş oturuyordu. O rada asker var, em niyetten kim seler
var. B öyle b ir yapı içinde açık açık "geliyoruz" diyorlar.
A k-D oğuş dergisini alın bakın, tüyler ürpertici m esajlar var. Şeyh Sait'in A ta
türk'e karşı fetvasını yayım lam ışlardır.
378
- İslam başlı başına bir terör örgütüdür dediniz. Bunun İslam ın köklerinde
kaynağı vur mı?
- Turan D ursun: İslam a evet dem ek, inanç özgürlüğüne değil, teröre evet d e
mektir.
İslam dünyasında toplu ateşle yakm alara tanık olunur. Ebubekir dönem inde
ateş havuzları açılm ıştır. M uham m ed yakılm ası buyruğunu vermiştir. D ikkat çe
ken kim seleri öldürerek diğerlerine gözdağı verm e yöntem i baştan beri vardır.
M uham m ed'i şiirleriyle eleştiren genç şair Eşrefoğlu K aab ortadan kaldırıldı.
B öylece hem K aab'm etkisi önlendi, hem de M uham m ed'i eleştirm enin cezası
gösterilm iş oldu. B irisi kendi başına gidip K aab'ı öldürseydi M uham m ed onu ce
zalandırırdı. H er şey kararla olur, bu gelenek süregelm iştir. K aab'ı öldürm e göre
vini ona kolay yaklaşabilecek süt kardeşi M eslem e oğlu M uham m ed alıyor.
M uham m ed tek tek kişilerin öldürülm esini em ir verdiği gibi, toplu kıyım lara
da karar aldırabiliyordu. K ureyzeoğulları öylesine kırılm ıştır ki, sabahtan akşa
m a k adar kafalar kesilm iştir.
M uam m er A ksoy'un öldürülm esiyle İslam şeriatının ayak seslerini duyar gi
biyim . A ydınlarım ız aynı aym azlıkta kalm am alı. 163. m adde kaldırılırsa, laik
devlet laikliğe aykırılığı serbest bırakm ış olur. Buna M eclis'in gücü yetm ez.
379
Youtube: Tanrı Mı Varmış
peygam berleri b ir tarafa koyar. A ilenizden biri seçildikten sonra sizin göreviniz
gidip onu öldürm ektir. H atta benim babam a söylediler, o da laf olsun diye, "Şe
riat bunu em reder" dedi.
Bu cinayetlerin arkası gelecektir. B unlara karşı olan resm î güçlere destek ol
m ak gerekir.
2000'e D oğru
4 Şubat 1990, yıl 4, sayı 6
380
Youtube: Tanrı Mı Varmış
İSLA M D A İŞK EN CE*
İslam da, suçlu görülenler için h er aşam ada "işkence" olduğu kesin. İşkence
bulunm adığını savunanlar, İslam ı çağdaş insana sevimli gösterm e çabasında
olanlardır.
İşkencenin M uham m ed dönem indeki bir biçim inin adı "m esüle"dir. Bu da
"el, kol kesm e"nin yanında özellikle "göz oym a (suçlunun diri diri gözlerinin
oyulup çıkarılm ası)" biçim inde uygulanır. B uhârî ve M üslim 'in de e 's-S a h îh le -
rinde y er v erdikleri hadiste çok açık biçim de anlatılır ki, bu işkence biçim ini
M uham m ed'in kendisi de yapm ıştır. U reyne kabilesinden suçlulara yapm ıştır
bunu. A ncak bu işkence biçim inin yapılm am ası gerektiği de hadislerde var. İs
lam ulem ası arasında bu işkence b içim inin y ürürlükten kaldırıldığı görüşünü
savunanlar var. M âide Suresi'nin 33. ayetiyle yürürlükten kaldırıldığını (m en-
suh olduğunu) ileri sürerler. Bu ayette şöyle denir: "Tanrı ve P eygam ber'iyle
savaşanların ve yeryüzünde b o zg unculuğa u ğraşanların cezası öldürülm eleri ya
d a asılm aları ya da çapraz olarak el ve ayaklarının kesilm esi ya da sürülm ele
rid ir..." G örüldüğü gibi burada "göz oym a" yoktur. İşkencenin bu biçim inin
M âide S uresi'nin 33. ayetiyle ortadan k ald ırıld ığım ileri sürenlerse "ulem a"nm
tüm ü değil, b ir k esim id ir.1
İslam da işkencenin bulunduğu kesin. Çünkü sözü edilen ayette bile işkence var.
"El ve ayakların çapraz olarak kesilmesi" işkencedir. N ûr Suresi'nin ayetlerinde
suçlulara "80 değnek" (4. ayet), "100 değnek" (2. ayet) cezalan var. B ir insana "80
değnek, 100 değnek" vurmak, ona işkence etm ek değil de nedir? İslam fıkhında
"ta'zir" cezası var. Kadı, karşısına suçlu ya da sanık olarak çıkan kim seye bu ceza
yı verebilir. Bu ceza sözle yerine getirilebileceği gibi sopayla da, örneğin 20-30
değnek vurarak da yerine getirilebilir. Bu, İslam hukukunda açıkça belirtilir.
A hzâb Suresi'nin "inanan erkek ve kadınlara, işlem edikleri bir şey yüzünden
eza edenler kesin olarak iftira ve apaçık bir günah yüklenm işlerdir" anlam ındaki
ayet, K ur'an'm işkenceyi yasakladığına kanıt olarak ileri sürülüyor. O ysa bu ayet
teki "eza" eğer "işkence" dem ekse, o zam an suçsuzlara değilse de "suçlulara iş
kence" edilebileceği anlatılm ış oluyor ayette.
* Turan Dursun bu notu, D oğu Perinçek'in ricası üzerine Taner Akçam'm araştırmasına yardımcı
olm ak için yazmıştır.
1 Ebubekir M uham m ed H em zani, el-İtibâr, H um us, 1966, s. 197.
381
2 Kurtubî, 14/238.
382
K adın ve Araplar
Kitabu Nikâh birçok salih kişiler bir iki kişiyle yetinm eyerek çok evlilik yapar
lardı. A ynca özellikle soğfılerin (İslam gizemcileri) kadınlara çok düşkünlüğü var
dı. Çok az yiyip içtikleri halde, evlilikleri ve cinsel birleşimleri çok fazla olurdu.
C üneyt Bağdadi (çok ünlü gizem ci) "Yemeye içm eye ne denli ihtiyacım var
sa, cinsel birleşim e de o denli ihtiyaç duyarım ." (s.27)
M uham m ed bir kadın gördüğü zam an hem en eve gelir. Zeynep'le cinsel bir
leşim de bulunurdu, (s.27)
Şeytan, insanın kan dam arlarından bile yol bulup kalbine gelebilir. Ve araç
olarak da kadını kullanır, (s.27)
Peygam ber'in arkadaşı İbn Ömer, en zahitlerindendi. (D ünyadan el etek çek
m iş) öyleyken iftarını cinsel birleşim le yapardı (yem eden içm eden önce).
Ve çoğu kez akşam nam azını kılm adan önce cinsel birleşim de bulunurdu.
(s.27) A llah'a kendini verebilm ek için. R am azan ayında gecenin sonlarına doğru,
her gece üç cariyesiyle yatardı. B urada G azali "Şehvetin A rap toplum unun m iza
cında çok baskın olduğunu söylüyor, (s.28) O nedenle de A raplar'da diğer top-
lum lardan daha çok evlilik görüldüğünü anlatıyor. Ve yine o nedenle cariye ile
birleşm enin m übah olduğunu belirtiyor.
B ir genç İbn A bbas'a gelir. C insel istekle dolu olduğunu söyler. E liyle kendi
kendini doyurm anın günah olup olm adığını sorar. İbn A bbas'ta bunu yapm am a
sını hiç değilse bir cariye bulup onunla nikâhlanm asını söyler.
(Not: Kendi cariyesi olursa nikâha gerek yok.)
Peygam ber'in dam adı A li'nin Fatm a öldükten hem en arkasından daha yedi
gün geçm eden evlendiği yazılır. A li'nin oğlu H aşan 200 kadından fazla evlilik
kurm uştu. Çoğu kez dört kadın birden boşayıp tekrar dört kadın almıştı.
P eygam ber Hasan'ı huyca da yapıca da kendisine çok benzetiyor, (s.28)
Ü nlü M uhire İbni-şube 80 tane kadın alm ıştı. B ir hadiste bir haç sırasında
Peygam ber "Hadi ihram dan çıkın ve kadınlarınızla cinsel birleşim de bulunun
buyruğunu verm iştir.
* Bu metinler, Turan Dursun'un 2000'e D oğru dergisinde çıkan çeşitli yazılarının ön çalışmalarıdır.
O kuyucunun ilgisini çekeceğini düşünerek yayım lıyoruz. (Kaynak Yayınları’nın notu.)
383
Youtube: Tanrı Mı Varmış
P eygam ber'in arkadaşlarından C abir anlatıyor: "Biz M ina'ya giderken Z eker
lerim izden m eniler dam lıyordu."
K aynak: B uhârî, H aç/81, U m re/6, S irket/27, M üslüm /H aç/141, hadis
n o /l 216.
N eşeyi M enasik/77, İbni M eca M enasik/77, hadis no/2980,
A hm et İbni Hanbel M üsnet cilt 3, sayfa 317-366.
 işe kendini tutam adı:
- "G örüyorum ki senin A llah'ın yalnızca senin şeyinin keyfini yerine getirm ek
için koşuyor." (Kaynak: Buhârî, Tefsir/7; Tecrîd, hadis no: 1721; M üslim , Rı-
dâ/49-50, hadis no: 1464; İbn M ace, N ikah/57, hadis: 200; Ahm ed İbn H anbel,
6/134, 158, 261.)
P eygam ber'e dilediği kadım alm a yetkisi verilm işti. K im i kadınlarda "kendi
lerini Peygam ber'e arm ağan" ediyordu. Bu kadınlardan konuşulurken Âişe:
"D ünyada ne kadınlar varmış. Hiç kadın da Peygam ber'e kendini arm ağan eder
m iym iş?" diye konuştu. N e var ki hem en ayet gelm işti. "Kendini Peygam ber'e
arm ağan eden kadınların özel durum larından söz edilm iş ve Peygam ber'e bu k a
dınları 'm ehirsiz alma' yetkisi verilm işti." Â hzab S uresinin 50. ayeti.
- M ehirlerini verdiğin eşlerini A llah'ın sana ganim et olarak nasip ettiği cari-
yeleri seninle birlikte göç eden am canın kızlarını, halalarının kızlarını, dayının
kızlarını, teyzelerinin kızlarını Peygam berde nikâhlaıım ayı istediği takdirde di
ğer inananlardan ayrı olarak sırf sana ait olm ak üzere kendisinin m ehrini Pey
gam ber'e bağışlayan inanan kadını helal kıldık. B ir güçlüğe uğram am an için ina
nanların eşleri ve cariyeleri hakkında onların da üzerine neyi farz kılınış olduğu
m uzu bildirdik. Allah bağışlayandır. M erham et edendir.
Peygam ber dilediği kadınla değil de, günü-nöbeti kadınla birlikte oluyor, bin
leşiyordu. Bunu istem eyerek yapıyordu. (K aynak: A hm ed İbn H anbel, el M üs-
ned, c.6, s. 108.)
A m a kim i karısına ayrıcalık yapm a gereğini de duyuyordu. Kimi karılarına
da ötekilerden daha çok değer veriyordu. "G özde karıları" vardı. "Sırası gelen
karıyla değil de, istediği karıyla birleşm ek, Peygam ber'in işine geldiği gibi Âi-
şe'nin de işine gelirdi. N eden ki, Â işe, Peygam ber'in "gözdelerinin" başında g e
liyordu. G erek kişiliği, gerekse E bubekir'in kızı olm ası nedeniyle. A m a Peygam
ber ya başka gözdesiyle birleşirse. Â işe'yi olsa olsa bu düşündürürdü.
P eygam ber "sıraya uym a zorunluluğunun kaldırılıp kendisine tam yetki veril
m esini istiyordu. Canı ne zam an hangi karısıyla birleşm ek istiyorsa, bunu yapa
bilsin. Peygam ber bunu ancak bir ayetle gerçekleştirebilirdi. Âhzab Suresi nin
51. ayeti im dadına yetişti.
Ey M uham m ed, bunlardan kim i dilersen geri bırakır, dilediğini alabilirsin.
Boşadığını tekrar alm anda da sana bir vebal yoktur. Bu onların gözlerinin aydın
384
A d a le t İ s te r iz
Peygam ber kanları ikiye ayrılm ıştı. Bir grupta Âişe, H afsa, Safiye, Şevde, d i
ğer grubun başını da Ü m m ü Selem e ve diğer karıları bulunuyordu. M üslüm anlar
Peygam ber'in  işe'ye olan sevgilerini bildikleri için, bir arm ağan verecekleri za
m an  işe'nin nöbetine rastlatırlardı.
Bu olay dedikodulara yol açm ıştı. Ö zellikle Üm m ü Selem e'nin grubunda.
Ü m m ü Selem e'den bu durum u Peygam ber'e açm asını istediler. K endilerine hak
sızlık yapıldığını, Peygam ber'in kim ne arm ağan edecekse karılarını ayırt etm e
den sunm alarını istediler.
Ü m m ü Selem e de durum u Peygam ber'e iletti. Fakat Peygam ber hiç karşılık
verm edi.
Ü m m ü Selem e Peygam ber'in tutum unu kadınlara anlattı. K adınlar Ü m m ü Se
lem e'den cevap verinceye kadar konuşm asını söylediler.
Ümm ü Selem e iletti. Bu kez Peygam ber: "Âişe'yi konu yaparak beni üzm e
yin. Ç ünkü bana vahiy yalnızca onun günündeyken gelir" dedi.
Bu kez Ü m m ü Selem e, "Seni üzdüğüm için A llah'tan günahım ı bağışlam ası
nı dilerim " dedi.
Ç aresiz kalan kadınlar bu defa da Peygam ber'in kızı Fatım a'ya başvurdular.
- Senin k an ların A llah'ı öne sürerek, Ebu B ekir'in kızı konusunda senden ada
let istiyorlar.
- K ızım beni seviyor m usun?
- Evet.
385
Youtube: Tanrı Mı Varmış
- Ö yleyse benim sevdiğim i de sev.
B unun üzerine Fatm a durum u kadınlara aktardı. Ve vazgeçm elerini söyledi.
Peygam ber'in karıları vazgeçm ediler. A m a ortaklar Cahş kızı Zeynep'i araya
koydular. Z eynep Peygam ber'e A işe hakkında çok ağır konuşarak "K arıların Ebu
K uafe'nin (küçüm sendiği zam an söylenen hitap) kızı konusunda senden adalet
istiyorlar" dedi.
Ve sesini alabildiğine yükseltti. Bu sırada Peygam ber'in yanında A işe vardı
ve gülüm ser durum daydı. Peygam ber ses çıkarm adı. Â işe'nin karşılık verm esini
bekledi. A işe Zeynep'e gereken cevabı verip susturdu. Ve Peygam ber A işe'yi
över nitelikte "Ya gördün m ü işte. B u Ebu B ekir'in kızıdır." (Kaynak: B uhârî, Hi-
be/8, Tecrîd, 1130.)
E vet Ebubekir'in kızıydı Aişe. O nun için de Peygam ber'in ilgisini çekiyordu.
Ve hem en evlilik! O ysa A işe daha 6 yaşındaydı. K endisiyse 49. A radaki fark 43.
A işe Peygam ber'in evine, oyuncaklarının da bulunduğu salıncağından alınarak
götürülm üştü.
"B en altı yaşında bir kız iken Peygam ber beni akd ü nikah e y lem işti... Bir
gün ben arkadaşlarım la beraber salıncakta oynarken, annem Ümmü Rum an bana
doğru geldi ve beni çağırdı. Ben de yanına geldim . N e yapacağım ı bilm iyordum .
A nnem elim i tuttu, götürüp evin kapısının önünde beni durdurdu. Yorgunluktan
kaba kaba soluyordum . Sonunda soluğum biraz yatıştı. Annem biraz su aldı,
yüzüm ü başım ı sıvazladı. Sonra beni eve koydu. Evde M edineli birtakım kadın
lar bulunuyordu. Beni hayır ve bereket üzerine geldin diyerek alkışladılar. A n
nem beni bu kadınlara teslim etti.
İbnü Sa'd, Tabakat adlı yapıtında, yaşlı olan Sevde'den bir ara M uham m ed'in
ayrılm ak istediğinin ileri sürüldüğünü, am a bunun doğru olm adığını söyler. Şev
de bir tarihten sonra sırasını genç A işe’ye devrederek bir özveri gösterecektir.
B öylece A işe de, iki kişilik sıra elde edecektir.
M uham m ed'in birden fazla kadınla evlenm esi M edine dönem ine ve yaşlılık
günlerine rastlar. H atice'den sonra H icret'e kadar, yalnız Zem 'a kızı Şevde ile ev
li kalm ıştır. Peygam ber H atice ile evlendiği sırada kendisi yirm ibeş yaşında, o ise
kırk yaşında iki kocadan dul kalm ış bir kadındır. Onbeş yıl birlikte yaşadılar. H a
tice, H icret'ten üç yıl önce altm ışbeş yaşında öldü. Peygam ber'in hayatını evli
likler açısından birçok dönem de görm ek gerekir.
25 yaşına kadar bekâr;
25-50 yaş arasında tek evlilik hayatı;
50-60 yaş arasında çok evlilik hayatı;
60 yaşından sonra hiç evlenm edi.
386
387
M uham m ed bir gün Zeyd'i aram ak üzere onun evine gider fakat Z eyd'i bula
m az. Evde Z eyd'in güzel karısı Cahş kızı Z eynep vardır. Ç am aşır yıkam aktadır.
Y orgunluktan terlem ekte yüzü pem beleşm iştir ve yarı çıplak olduğu için güzelli
ği daha da çarpıcı bir durum a gelm işti. Peygam ber bu durum u görünce coşkuya
kapılır. D ualarda hocaları cem aati am in dedirttikleri dualardan olan "Ya m ukal-
libel kulum " diye bir ses çıkarır. "Ey kalpleri evirip çeviren tanrım gönlüm ü çe
viri verdin" der ve dönüp gider. Z eyd eve gelince Z eynep durum u anlatır. Zeyd,
Zeynep'in evden gideceğini düşünerek kaygıya kapılır ve Peygam ber'e koşar:
- Zeynep'i sevdinse ben boşayım . B oşayınca sen al.
- O da ne dem ek karını boşam a A llah'tan kork.
Bu konuşm a geçer am a M uham m ed içinden keşke boşasa da alsam der. M u
ham m ed bu isteğini A saf Suresi'nin 37. ayetinde ortaya çıkarır.
Kaynak: Bu ayetle ilgili tefsirler ve T aberî tefsiri.
P eygam ber'in k an ları iki gruba aynlm ıştı. B ir grupta  işe, Hafsa, Safiye,
Şevde vardı. D iğer grubun başında da Ü m m ü Selem e ve diğer karıları bulunu
yordu. M üslüm anlar Peygam ber'in  işe'ye olan sevgilerini bildikleri için bir ar
m ağan verecekleri zam an A işe'nin nöbetine rastlatırlardı. Bu olay Peygam ber'in
388
389
Youtube: Tanrı Mı Varmış
m asından tasalanm amalarını hepsine verdiğin şeylere razı olmanı daha iyi temin
eder. A llah gönüllerinde olanı bilir. A llah bilendir, azap etmede de acele etmez.
Ayeti görünce Âişe şöyle konuşur. "G örüyorum ki senin A llah'ın yalnızca se
nin şeyinin keyfini yerine getirm ek için koşuyor."
Kaynak: Buhârî, Tefsir/7, Tecrîd, H adis No: 1721, M üslim , R ıda/49, 50 H a
dis No: 1464, İbni M ace, N ikâh/57 H adis No: 200, A hm et İbn-i Hanbel 6/134,
158, 261.
Benû M ustalık K abilesi'ne M üslüm anlar baskın yaparlar, kim ilerini öldürür
ler, kadın ve çocukları da tutsak olarak alırlar bu kadınların yakınlan kurtarm ak
için kurtulm alık verm e başvurusunda bulunurlar tam o sırada ağızlannın suyu
akan A raplar koşup gelirler Peygam ber'e kadınlarla yatm ak istediklerini söyler
ler ve Peygam ber izin verir.
C üveyriye (C ariyecik) çok güzel bir kız 13 yaşında, Peygam ber bunu alır yi
ne vahiy ile. Cüveyriye çok akıllı bir kızdır. Peygam berde konuşurken bir P ey
gam ber karısının, akrabalarının tutsak olm asının hiç de akıllıca olm adığını söy
ler ve 700 kişilik kabilesini azad ettirir.
K aynak: B uhârî, İtkr/13.
Safîye
H ayber Savaşı'ndan elde edilen tutsaklar arasında idi. Ö nce D ihyetu'l Kelbi
onu aldı fakat Peygam ber'e gidip Safıye'nin çok güzel olduğunu ancak Peygam
ber'e layık olabileceğini söylediler. Sonuçta Peygam ber onu da alıp karılarının
arasına kattı.
K aynak: B uhârî, El M agazi/38, H ucûrat 11, Talak 1. ayet.
Felak Suresi'nin 3. ayetinde: Peygam ber'in en önem li arkadaşı İbn A bbas şu
anlam ı veriyor. "Ey M uham m ed kalkm ış durum da olan s ... şerrinden de Felak'ın
rabbına sığınırım de."
K aynak: G azali'den İhyau U lum iddin, s.27.
390
Youtube: Tanrı Mı Varmış
N edenin biri şu:
Peygam ber'e dilediği kadını alm a yetkisi verilm işti. Kimi kadınlar da "ken
dilerini Peygam ber'e arm ağan" ediyordu. Bu kadınlardan konuşulurken Âişe:
"D ünyada ne kadınlar varmış. Hiç kadın da Peygam ber'e kendini arm ağan eder
m iym iş?" diye konuşm uştu. N e var ki âyet gelm iş (A hzâb Suresi’nin 50. ayeti),
"kendini Peygam ber'e arm ağan eden kadınlar" ın özel durum larından söz edilm iş
ve Peygam ber'e, bu kadınlan, "m ehirsiz alm a" yetkisi verilm işti. (50. Ayet bura
ya girecek.)
B ir de şu var:
Peygam ber dilediği kadınla değil de, günü-nöbeti gelen kadınla birlikte olu
yor, birleşiyordu. Z orunlu olarak yapıyordu bunu. (Kaynak: A hm ed İbn H anbel,
el M üsned, c.6, s. 108.) A m a kim i kadına ayrıcalık yapm a gereğini de duyuyor
du. Kim i kadınlara ötekilerden daha çok değer veriyordu. "Gözde karılar"ı var
dı. "Sırası gelen k an "y la değil de, istediği karıyla birleşm ek, Peygam ber'in işine
geldiği gibi A işe'nin de işine gelirdi. N eden ki, Âişe, Peygam ber'in "gözde"leri-
nin başında geliyordu. G erek kişiliği, gerekse Ebubekir'in kızı olm ası nedeniyle.
A m a Peygam ber y a başka gözdesiyle birleşirse. Âişe'yi olsa olsa bu düşündüre
bilirdi.
P eygam ber "sıraya uym a" zorunluğunun kaldırılıp kendisine tam yetki veril
m esini istiyordu. İstiyordu ki, ne zam an, hangi k arn ıy la cam birleşm ek istiyorsa,
bunu yapabilsin. İşte bu isteği doğrultusunda, Âhzab Suresi'nin 51. ayeti im dadı
na kavuştu. Âişe: "G örüyorum ki senin A llah'ın senin..." sözünü söylerken bir de -
bu olayı düşünüyordu.
51. ayetin anlam ı: (B uraya 51. ayetin anlam ı girecek.)
B uhâri'nin ve M üslim 'in de y er verdiği hadise göre, aslında, bu ayete şu anla
m ı verm ek gerekir:
"Ey M uham m edi K anlarından dilediğinin sırasını geciktirebilir, dilediğinin
sırasını öne alabilirsin. (Yani cinsel birleşim de dilediğin karına öncelik verebilir
sin !)..."
M ulıam m ed'e söz konusu yetki verilince, Âişe, ne yapıp etm iş, herkesten da
ha çok sıra ve ayrıcalık alm ayı başarm ıştı. Peygam ber'e, arm ağanlar bile, "Âi-
şe'nin gününde" gelir olm uştu. Ve de giderek gelişen kızılca kıyam et kopm uştu
karılar arasında:
-"A dalet isteriz!"
B uhâri'nin de içinde bulunduğu hadisçilerin yer verdikleri bir hadis:
" ..." (B uraya P eygam ber’in kanlarını anlatan hadis konlacak.)
391
Youtube: Tanrı Mı Varmış
"Altı Yaşında Evlendi"
Evet E bubekir'in kızıydı Âişe. O nun için de Peygam ber'in ilgisini çekiyordu.
Ve hem en evlilik! O ysa  işe daha 6 yaşındaydı. K endisiyse 49. A radaki fark: 43.
"Â işe, Peygam ber'in evine, oyuncaklarının da bulunduğu salıncağından alınarak
götürülm üştü" (....) "Z ifa fla rıy sa , -aktarıldığına göre- evlenm elerinden üç yıl
sonra gerçekleşm işti, Âişe dokuz yaşındayken.
K arıları
3 92
Youtube: Tanrı Mı Varmış
K aynak: Tefsirler, örneğin Taberî tefsiri, 28/100 öt; F. Razi 29/41 öt.; Sâbûni
S afvetu’t Tefasir, 3/406 öt; Sâbûni de Bal şerbeti öyküsünü ayete iniş nedeni ola
rak gösterildiğini ancak bunun iniş nedeni olam ayacağı asıl iniş nedeni M arya
olayı olduğu yazılı 3/406.
M uham m ed bir gün Zeyd'i aram ak üzere onun evine gider. Fakat Zeyd'i bu
lam az. E vde Z eyd'in güzel karısı C ahş kızı Z eynep vardır. Ç am aşır yıkam akta
dır. Y orgunluktan, terlem ekten yüzü pem beleşm iştir. Ve yarı çıplak da olduğu
için güzelliği daha da çarpıcı bir durum a gelm işti. Peygam ber bu durum u görün
ce coşkuya kapılır. D ualarda hocaları cem aati am in dedirttikleri dualardan olan
Ya m ukallibel kulum diye bir ses çıkarır. Ey kalpleri evirip çeviren Tanrım .
G önlüm ü çeviri verdin der. Ve dönüp gider. Z eyd eve gelince Z eynep durum u
an latır Z eyd Z eynep'in evden gideceğini düşünerek kaygıya kapılır ve Peygam -
ber'e koşar.
- Zeynep'i sevdinse ben boşayınca sen al.
- O da ne dem ek karını boşam a A llah'tan kork.
Bu konuşm a geçer am a M uham m ed içinden keşke boşasa da alsam der. M u
ham m ed bu isteğini Tanrı A saf Suresi'nin 37. ayetinde ortaya çıkarır.
K aynak: Bu ayetle ilgili tefsirler ve T aberî tefsiri.
"Ya m ukallibel kulum !" (Ey kalpleri evirip çeviren A llahım , gönlüm ü çeviri
verdi!) H azreti M uham m ed
A raplar'da, cahiliyye devrinde yaygın b ir uygulam a vardı; oğlan çocuklarını
elvat edinm e, onları öz oğul gibi nesebine bağlam a, m iras v erm e... Bunun sonu
cu olarak, baba ile oğulluk birbirinin karısını, kızını nikâhlam a hakkına sahip de
ğildi. Tıpkı baba-oğul hukukundaki gibi.
B ir gün M uham m ed oğulluğu ve azadlı kölesi Z eyd'in karısı Zeynep'e (ayrı
ca halasının kızı) tutulu verdi. Ö yleyse uzun süredir uygulanan bu âdet (sadece
kendisi için) kalkm ak zorundaydı. Tabii ki A llah’in izniyle...
A hzap Suresi'nin 50. ayeti şöyle der: "M ehirlerini verdiğin eşlerini, A llah'ın
sana ganim et olarak nasip ettiği cariyeleri, seninle birlikte göç eden am canın kız
larını, halalarının kızlarını, dayının kızlarını, teyzelerinin kızlarını ve Peygam
b e rle nikâhlanm ayı istediği takdirde, diğer inananlardan ayrı olarak sırf sana
m ahsus olm ak üzere kendisinin m ehrini Peygam ber'e bağışlayan, inanan kadını
alm anı helal kıldım . B ir güçlüğe uğram am an için inananların eşleri ve cariyeleri
hakkında o n lan n d a üzerine neyi farz kılm ış olduğum uzu bildirdik. A llah bağış
layandır, m erham et edendir."
( ...) M uham m ed henüz işini bitirm em iştir. H afsa'ya biraz beklem esini söyler;
bazı açıklam alarda bulunacaktır ona. Sonunda H afsa kendini tutam az. Şöyle ko
nuşur: "N asıl iştir bu? B ir köle ile benim günüm de ve benim yatağım da birleşi-
yorsun?" Peygam ber kendisine bir m üjdesi olduğunu söyler ve hem en ekler:
K endisinden sonra Ebubekir, daha sonra babası Ö m er halife olacaktır. N e var ki
H afsa hiç de oralı olm ayacak tepkisini sürdürecektir. Peygam ber bu kez yem in
eder: "Vallahi billahi bir daha onunla beraber olm ayacağım am a sen de olayı
kim seye söylem e." Ne var ki M uham m ed M arya'yı bir türlü unutam az. O nunla
yeniden ilişki kurm a isteği duyar. H em en bir ayetle bu sorun da çözülür. Ayet şu
sözlerle başlar: "Ya M uham m ed kanlarını m em nun edeceksin diye niçin kendini
helal olan şeyden yoksun bırakırsın; A llah çok bağışlayan ve acıyandır." (K ay
nak: Tahrim Suresi, 1. ayet.)
Söz konusu ayetin gelişi konusunda bir de bal şerbeti öyküsü ileri sürülür.
A m a ayetin asıl dayanağı yukarıdaki öyküdür. (Kaynak: Taberî tefsiri, 28/100
öt.; F. Razi, 29/41 öt.; Sabuni de bal şerbeti öyküsünün ayetin iniş nedeni göste
rildiğini; ancak asıl nedenin M arya olayı olduğu vurgulanır. 3/406.)
İşte söylüyorum : Vahiy, yalnız onun günündeyken gelir bana."
M ahzum oğulları'ndan Ü m m ü Selem e H ind de, kocası U beydullah bin Cahş
el-E sedi ile birlikte H abeşistan'a gitm işti. K ocası U hud Savaşı'ndan sonra öldü.
Peygam ber, M edine'ye dönen Ü m m ü Selem e'ye şöyle buyurdu:
"A llah'a yalvar, felaketine karşılık seni ödüllendirsin; ondan daha iyi bir eş
versin sana."
Sonra da ona evlenm e teklifinde bulundu.
394
395
Youtube: Tanrı Mı Varmış
ya koydular. Z eynep Âişe hakkında çok ağır konuşarak "K arıların Ebu Kuha-
fe'nin (küçüm sendiği zam an söylenen hitap) kızı konusunda senden adalet isti
yorlar" dedi ve sesini alabildiğine yükseltti. Bu sırada Âişe de vardı ve gülüm ser
durum daydı. Peygam ber sesini çıkartm adı. Â işe’nin karşılık verm esini bekledi.
 işe Z eynep'e gereken karşılığı verip susturdu. Ve Peygam ber  işe'yi över nite
likte "Ya gördün m ü işte bu Ebubekir'in kızıdır." (Kaynak: Buhârî, H ibe/8, Tec-
rîd, 1130)
"Sabit'e vereceğini ödeyeyim seni ben alayım ."
Peygam ber Kureyş'in ileri gelenlerinden Haris'in kızı Cüveyre ile Hicret'in 5.
yılında evlendi. M ustalik Savaşı'nda ailesinin üyeleri ile birlikte tutsak düşen
Cüveyriye 13 yaşında dünya güzeli bir kızdı. Peygam berle görüşme isteğinde
bulundu. Tutsak olarak, Sabit bin Kays'ın payına düştüğünü; azad olabilm ek için
onunla anlaşm ış bulunduğunu; bu konuda kendisine kolaylık gösterilm esini diledi.
P ey g am b erin ona şöyle dediği yazılm ıştır:
"Daha iyi bir teklifim var."
"N edir ya Resulullah?"
"Sabit'e vereceğini ödeyeyim ; seni ben alayım ."
(C üveyriye sevincinden uçarak):
"Tamam, ya Resulullah, kabul!"
(K aynak: İslam da Ç ok E vlilik ve R esulullah, Prof. A bdullah Ulvan; Çev: İs
mail Hakkı Sezer.)
N ikâhtan hem en sonra M üslüm anların ellerindeki bütün Beni M ustalik tut
sakları (700 kişi) salıverildi. (Kaynak: Buhârî, İtkr, 13)
"Yahudi Karı!" diye seslendi.
A htap bin H uyeyy'in kızı Safiye, H icret'in 7. yılında M uham m ed'in karıları
arasına girdi. Safiye Beni N adir Yahudileri'ndendir. Kocası H ayber Savaşı'nda
öldürülm üş; kendisi tutsak olm uştu. D ihyet'ül K elbi'nin payına düştü. A hsab
tarafından hem en Peygam ber'e yetiştirildi; Safiye öylesine dilber bir kadındı ki
ancak R esulullah'a yakışırdı; ayrıca kavm inin hanım efendisi olan bu kadına ken
disinden aşağı gördüğü bir kişinin yanında cariye işlem i uygulanm asının engel
lenm esi gerekirdi. Sonuçta M uham m ed onunla evlendi. (K aynak: B uhârî, El
M agazi/38; A hzap 30-32; H ucurat 11; Talak 1. ayet)
Zeynep bir keresinde Safiye'ye "Yahudi karı!" diye seslenm işti. Peygam ber
bu saldırıyı cezalandırdı: B ir ay Z eynep'e yaklaşm adı. Â işe'nin Safiye için "boyu
da pek kısa, yere çok yakın" dem esi üzerine de şu karşılığı verm iş: "Ö yle bir laf
ettin ki koca denizi bulandırır." (Kaynak: B uhârî, Ebu Davud ve Tirm izî)
A nlaşılıyor ki Safiye'nin eşsiz güzelliği ve Yahudi kökenli oluşu zam an
zam an öbür ortakların kendisine karşı birleşm elerine yol açm ış. Tirm izî rivayet
eder: Âişe ve H afsa "Biz R esulullah'ın yanında Safiye'den daha değerliyiz"
396
Youtube: Tanrı Mı Varmış
dem işler. Bu söz Safiye'nin kulağına gitm iş. Peygam ber'e söylem iş. Peygam -
ber'in verdiği karşılıkta onun Yahudiliğiyle ilgili çok zarif bir im a da var: "Şöy
le diyem ez m iydin, benden nasıl daha değerli olabilirsiniz ki, eşim M uham m ed,
babam H arun, am cam M usa!"
B ir keresinde de Peygam ber ve Safiye sözleştiler; öbür kadınlara örnek olsun,
hatta b ir bakım a ders olsun diye bir ay boyunca hiç beraber olm ayacaklardı. Bu
söz tutuldu. (Kaynak: Buhârî ve M üslim ; Taberî tefrişinde Tahrim Suresi.)
Z ifaf gecesi E sm a'nın alaca illetine yakalandığını fark etti ve bedelini vererek
baba evine yolladı.
M uham m ed'in nikâh kıyıp da karı-koca olm adan ayrıldığı iki karısı daha var:
K indeoğulları'ndan N um an'ın kızı E sm a ve K ilab kabilesinden Z eyd'in kızı Am -
re. Peygam ber bir gün E sm a'nın zifaf sırasında alaca illetine tutulm uş olduğunu
fark etti ve M ut'asını (bedelini) vererek baba evine yolladı. A m re ise daha yeni
M üslüm an olm uştu. P ey g am b erin yanm a girince onu pek istem ez tavırlar
takınınca ona da bedeli ödendi ve ailesine geri gönderildi.
E bu Süfyan'ın kızı Ü m m ü H abibe R am le ile ise H icret’in 7. yılında evlendi.
Ü m m ü H abibe kocası U beydullah bin C ahş el Esedi ile birlikte M üslüm an ol
m uştu. D aha sonra H abeşistan'a gittiler. K ocası orA da din değiştirip H ıristiyan
olunca ondan ayrıldı. Peygam ber H abeşistan K ralı N ecaşi'ye haber göndererek
Ü m m ü H abibe'yi istedi. N ecaşi, kadına R esulullah'ın yerine 400 dinar m ehir ve
birçok değerli hediye verdi. M uham m ed, Ü m m ü H abibe M edine'ye gelince
onunla evlendi. Bu akrabalık bağı E bu Süfyan'ı duygulandırm ıştı, bir yıl sonra o
da M üslüm an olacaktı.
P ey g am b erin son iki k an sı H a risin kızı M eym une ile H uzeym e kızı Z ey
nep'tir. M eym une ile de H icret'in 7. yılında evlendi. H uzeym e kızı Zeynep'i
E sed'li Z eynep'ten ayırm ak gerekir. P ey g am b erin hayatında olay yaratan kansı
İkincisidir. H uzeym e kızı Z eynep P eygam ber'den önce ölmüştür.
397
Youtube: Tanrı Mı Varmış
Youtube: Tanrı Mı Varmış
d iz in
399
Youtube: Tanrı Mı Varmış
Ali Ekber El Iffad, 292. Arsel, İlhan (Prof. Dr.), 41, 43, 269,
Ali el K ân, 308, 311. 371, 378.
Âl-i İmrân Suresi, 322, 365. Artemis, 176.
Ali, Hz., 31, 44, 125, 292, 293, 295, Aruru, 282.
331, 335, 344, 348, 350, 383. Aryusiyye, 232.
al-Kâhir, 220. Ashabu'r-re's, 260.
Alman okulu, 173. Asım, Seyyid Ahmet, 308.
al-Mas'ûdî, 221. Askalanî (İbnu Haceri'l Askalanî), 311,
al-Şahrastânî, 219-221. 316.
Altıkulaç, Tayyar, 376. Aşterut (İştar) Peygamberleri, 266.
Âlûsî, 355, 361. Aşûre, 288.
Amerika Kültür Cemiyeti, 187. Atatürk, Mustafa Kemal, 49, 50, 157-
Amerikalılar, 188, 347. 160, 183, 187, 268, 270, 290, 350,
Amerikan, 183, - mecmuası, 199. 352, 378, 379.
Amonhotap III, 280, 284. Atatürk'ün Okuduğu Kitaplar, 183.
Atatürkçü Düşünce Demeği, 375.
Amr b. Ümmeye, 150.
Atatürkçü, 183.
Amre, 122, 397.
Atay, Hüseyin (Prof. Dr.), 265, 359,
Anadolu Mitolojisi, 172.
360, 364.
Anadolu, 136, 176, 177, 259, - halkı,
Ateş, Bünyamin, 141-143.
202, 347.
Atlas, 281.
ANAP, 347, 352.
Aton, 249.
Anayasa, 183, 294, 352, 358, 360, 379.
Attis, 175, 176.
Anglikan Kilisesine Cevap, 377.
Aurellianus, 175.
Anglosaksonlar, 187.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, 345.
Animizm (canlıcılık), 174.
Ay tapımı, 182, 266
Anıtkabir, 183.
Aydın, 159, 160, 268, 371, 375, 377-
Ankara, 183, 243, 248, 265, 347, 359.
379, - kesim, 380.
Ano, 248.
Aydınlar Ocağı, 375.
Arabistan, 243, 276, 289, 290, 376. Ayin, 158, 187,189-192,194, 195, 197,
Aramice, 171, 285, 288. 199, 203, 2 0 4 ,2 1 5 ,2 1 8 , 268.
Arap Yarımadası, 150. Aymtâbi Mehmet Efendi, 356.
Arap, - derviş, 195,197, - dili, 247, -1ar, Aymara, 192.
44, 118, 196, 197, 207, 209, 225, Aytaç, Turgut, 341.
240, 276, 285, 323, 372, 373, 383, Azade, 153.
390, 393. Âzer, 226.
Arapça, 54, 136, 143, 144, 147, 166, Azerbaycan, 375.
168, 177, 203, 206, 219, 222, 225, Azimun, 219, 226, 255.
248, 250, 252, 255, 262, 265, 277, Aztek, 190, 192-199, 202, 204, 208,
304, 355-358, 360-362, 364, 379. 209,211-215.
Aristo, 258. Aztekçe, 190, 202.
400
Youtube: Tanrı Mı Varmış
Ba'l Peygamberleri, 266. Beytullah, 183,203, 209.
Baalbek, 244. Beytü-Mal, 260.
Babanzade Ahmed Naim, 367. Beyzavî, 355, 361.
Babil, 139, 176, 184, 244, 248, 249. Bezendun, 260.
Bagdad, 220, 221. Bilim, 159, 160, 183, 249, 264, 276,
Bağdat, 231, 314. 320-323, 357, 359, 360, 362, 364,
Bakara Suresi, 40, 139, 148, 161, 166, 371.
224, 240, 242, 247, 273, 277, 289, Bilimsel, 48.
290, 320, 322, 329, 341, 346, 350- Bilmen, Ömer Nasuhi, 169, 356, 357.
352, 354, 357, 359, 360, 362-364, Bin Mesleme, 152.
370. Birleşmiş Milletler Anlaşması, 345.
Bâkire Meryem, 176. Bîrûnî, 243-245.
Barbaros Kafeterya, 342. Bîrûnî'ye Göre Dinler ve İslam Dini, 243.
Basra Körfezi, 227, 249. Bişr İbn-i Ka'b, 153.
Başak tapmağı, 181. Blachére, Régis, 240.
Batı Anadolu, 176. Bolivya, 192.
Batı, 160, 172, 176. Book o f Religions and Philosophical
Batmîler, 246, 247. Sect, 243.
Baudın, Louis (Dijon Hukuk Fakültesi Bourbourg, Brasseur (de Bourbourg,
Profesörü), 209. Brasseur), 211, 214.
Bedir Savaşı, 151. Bousquet, G.H., 227.
Bedrettin Cömert, 342. Bozkurt, Mahmut Esat, 159.
Bedri Karafakioğlu, 342. Brandt, W„ 221.
Bekir Karlığa, 356. Buda, 182.
Bektaşiler, 215. Budda (Budhasaf), 244.
Bel, 248. Buhârî, 336, 344, 369, 381, 384-387,
Bel'am, 144, 149. 389, 390, 392, 396, 397.
Belçika, 296. Burçlar hakkmdaki kitap, 236.
Benû Cezîme, 225, 226. Burma, 183.
Benû Hanife, 225. Bursah, 355.
Benû Kaynuka, 43. Butan Maharacasi, 197.
Benû Kurayza, 43, 329. Butanli, 198, 199.
Benû Mustalık, 33-35, 390. Büyücü, 127, 137, 140, 300.
Benû Nadîr, 40, 42, 43, 335, 345.
Beşiktaş (Spor Kulubü), 296. Ca'd b. Dirhem, 231.
Beşiktaş vapur iskelesi, 342. Ca'fer el-Hâzin, 231.
Betayih, 227 Câbir (Geber), 221.
Beyazıt, 341. Câbir b. Zeyd, 239.
Beypazarı, 344. Câbir, 124.
Beyrut, 222, 250, 262, 355. Cafer Sadık alleyhisselam, 292.
401
Youtube: Tanrı Mı Varmış
Caferi, 292. Ciutadella, 203, 204.
Cahiliyye çağı, 346. Cizye, 230, 239, 260, 329.
Cahiliyyet dönemi, 123. Cosmographie, 221.
Cahit Beğenç, 172, 176. Cumhurbaşkanlığı Arşivi, 290.
Cambridge, 221. Cumhuriyet gazetesi, 357.
Camii, 136, 164, 178, 296, 341, 346, Cumhuriyet, 160, 270, 307.
351, 352, 377. Cureton, 221.
Cannon Ball, 217. Cuzco (Kuzko), 210.
Cariye, 23, 24, 31, 34-37,42-44,46-48, Cünub, 234, 235.
50, 52-55, 116, 117, 121, 122, 371, Cybele Ana (Kibele), 175, 176.
383, 384, 387, 389, 392, 393, 396.
Carrel, Alexis (Dr.), 308. Çağımızın Kur'an Bilgisi, 248.
Câsiye Suresi, 142. Çapul Tepek, 187, 190, 192.
Cebr, 144, 149, 356. Çinliler, 283.
Cebrail, 23, 140, 292. Çoktanrı, 249.
Cedi burcu, 234. Çorum, 341.
Cehennem, 174, 255, 337, 346, 347, Dahhâk, 242.
373, 374, 382.
Dakota Eyaleti, 199, 217, 218.
Celaleyn, 355.
Dâru'l-Harb, 368, 369.
Celalî isyanları, 347.
de Goeje, 221.
Cemil b. M a'mer el-Cumahi, 225.
de Vaux, B. Canne, 219.
Cemiü'l-Beyân f i Tefsirul-Kur'an, 242. Deccal, 341.
Cenabı Hak, 240.
Delâletü-l-Hâfirîn, 265.
Cenaze namazı, 164.
Der İslam, 221.
Cennet, 41, 174, 184, 272, 284, 327, Derviş, 195, 197, 213, 214.
342.
Devlet, 160, 172, 260, 296, 307, 328,
Cerrahoğlu, İsmail (Prof. Dr.), 168,
350, 370, 376-379.
222, 224, 241, 242, 290.
Dicle, 282, 284.
Cezîme, 170, 225, 226.
Dictionnare de la langue Nahuatl, 211.
Cezîmeoğulları, 170, 171.
Die Entstehung der manichaischen R e
Cezireyi, 238.
ligion ıınd des Erlösungsmystriums,
Churchward, Colonel James, 185, 215.
221 .
Chwolson, D., 221. Die Mandaer, 221.
Cihad, 327, 328, 330, 331, 336, 341,
D ie M andaische Religion, 221.
345, 359, 369, 375, 377, 379. D ie Ssahier und der Ssahismus, 221.
Cin çıkarma, 137, 138.
Dihyet'ül Kelbi, 121, 390, 396.
Cin Suresi, 136.
Dijon Hukuk Fakültesi, 209.
Cinci, 137.
Din Yok Milliyet Var, 158.
Cinler, 132, 136, 276, 300. Dindaş, 220, 221.
Çiremiya, 193, 195.
Dinden dönme, 334, 344.
402
403
Youtube: Tanrı Mı Varmış
el-Evzâi, 239. Fatiha Suresi, 126, 299, 300.
El-Hâzin, 231,237. Fatıma, 120, 292, 385, 395.
el-Kanun, 244. Felak Suresi, 140, 300, 390.
el-Kinza Rabba, 236. Felsefe Sözlüğü, 175.
el-Leys, 237. Fenikeliler, 266.
El-Mes'udi, 226, 230. Ferah Efendi, 356.
Elohim, 285.
Ferezdak, 373.
Emevi, 315, -1er, 348.
Fethu'l-Beyân, 355.
En'âm Suresi, 148, 167, 274, 286, 297,
Fetih Suresi, 345.
306, 321,347.
Fi'l-Keşfi an mezahibi'l-Har-raniyyin,
Enes (Malik Oğlu), 45, 49, 116, 124,
126, 146, 239, 387, 392. 230.
Enfâl Suresi, 321, 345. Fidye, 151.
Engidu, 282, 283, 284. Fıkıh, 145, 166, 273, 277, 312, 358,
Enos, 244. 370.
Enuma-eliş Destanı, 282, 284. Filistin, 335, 345.
Erbakan, Necmettin, 378. Firuz Bin Deylem, 153.
Er-Rahmân Suresi, 279. Fitne, 139, 239.
Erzincan, 341. Furkan Suresi, 142, 148, 321, 364.
Eşça kabilesi, 152.
Eski Ahid, 244. Garcilaso, 209.
Esma, 122, 397. Gezegenler, 176, 229, 273.
Eşref Oğlu Ka’b bkz. Ka’b bin Eşref. Gıldaniler, 246.
Es-Sâffât Suresi, 279, 285. Gılgamış Destanı, 149, 282, 283, 284.
Eş-Şehristani, 226, 228. Giapeto, Titan, 281.
Esved-i Ansi, 153. Gökçen, Ertan, 344.
et-Tıbbu'n-Nebevî, 138. Guatemala, 190, 211, 214.
Evren, Kenan, 379. Gusül, 245, 257.
Evrin, M. Sadeddin, 248.
Günah,22, 32, 120, 158, 233, 234, 257,
Excelsior gazetesi, 212.
263, 296, 306, 316, 323, 381, 383.
Ezan, 135, 158, 187, 211, 234, 268.
Güneş gazetesi, 296
Fadullah el Ümerî, 162. Güneş kültü, 157, 158, 163, 166, 167,
Fahruddin Râzî, 133, 162, 370. 171, 172, 175, 176, 177, 179, 187,
Farabî, 231. 189, 192-197, 199, 205, 206- 209,
Farsça, 142, 358. 211, 212, 214-219, 223, 268, 290.
Farz, 23, 117, 164, 166, 183, 234, 255, Güneş Tapımı, 158, 161, 163, 166, 172,
256, 286, 288, 289, 330, 346, 369, 177, 179, 182, 186.
384, 389, 393. Güneş, 158, 162-167, 172, 173, 175,
Faslü-l Hitab Fi İsbat-ı Tahrif-i Kitab-ı 176, 180, 181, 183, 185-196, 198-
Rabbil Erbab, 294.
204, 206-208, 210-215, 217, 218,
404
Youtube: Tanrı Mı Varmış
231, 233, 234, 243, 248, 249, 255, Haşan el-Basri, 237, 239.
256, 264, 266, 274, 275, 283, 286- Haşeviyye, 231.
291,303, 333, 338. Haşr Suresi, 40, 335, 345.
Güney Anadolu, 176. Hatemi, Hüseyin, 357, 362, 364.
Hatmehacegan, 378.
Habeşçe, 277. Hattaboğlu Ömer, 290.
Habeşistan, 119, 394, 397. Hayber, 40, 42, 125, 153, 301, - Kasa
Habil, 279. bası, 40, - Savaşı, 40, 41, 121, 390,
Hac, 396, - Seferi, 43.
Hacc Suresi, 148, 161, 162, 178, 224, Helal, 23, 24,35, 3 7 ,4 0 ,4 7 ,5 0 ,5 2 , 53,
240, 273, 275. 54, 117, 122, 128, 230, 235, 239,
Hacı Bayram Camii, 377. 260, 290, 338, 345, 348.
Hadis kitapları, 123, 124, 145, 271, Helenizm, 171.
279, 292, 320, 342. Helliopolis, 248.
Hadramî, 144. H elsinki İzlem e (Watch) Kom itesi,
Hak Dini K uran Dili, 246, 308, 356. 347.
Halid İbn Velid, 170, 171, 334, 344. Hendek Savaşı, 152, 153.
Hâlik, 233. Hephaistos, 281, 284.
Hamaney, 365. Hermes, 219, 226, 243, 258.
Hamd, 304, 306. Hesiodos destanı, 281, 284.
Hevâ, 2 1 ,22, 24, 4 5 ,5 1 , 142.
Hamza, 334, 343.
Hıristiyan, 119, 122, 146, 179, 222,
Hançerlioğlu, Orhan, 222.
259, 338, 397, -1ar, 146, 161, 162,
Hanefi, 163, -1er, 168.
222, 241, 286, -lık, 148, 161, 162,
Hanif, 148. 167, 168, 226, 286.
174-177, 202, 222, 268, 273, 274,
Hanifeoğullan, 148.
278.
Hanifılik, 312.
Hicaz, 196, 206, 207, 341.
Haram, 37, 53-55, 182, 220, 233, 234,
Hicr Suresi, 136, 174.
236, 311-313,318.
Hicret, 2 3 ,4 3 , 116, 117, 119-122, 151,
Haremi Şerif, 205
153, 345, 386, 396, 397.
Hârice (Salt Oğlu), 128, 300. Hilâl b. Muhassin, 221.
Harrân Sâbiîleri, 226, 230, 231, 234, Hillebrant, 173.
240, 259, 290. Hindistan, 183, 184, 188, 189, 197,
Harran, 222, 227, 231, 232, 238, 239, 209, 244, -lılar, 182.
244, 247, 261, 264. Hindli kavimler, 195.
Harranîlik, 243. Horasan, 188.
Harre, 333, 338, 367. Hud'a, 369.
Hârun er-Reşid (Halife), 226. Hulasetu'l-Beyân, 356.
Harun, Reşid, 260. Humeyni, 294, 295, 365.
Hârût, 139. Hunefû, 243.
405
Youtube: Tanrı Mı Varmış
Hurafe, 138-140. Icma, 309, 320.
Hürriyet gazetesi, 269, 296. İdris Peygamber, 219, 226, 237, 244,
Huvaytıb, 145. 246-248, 255, 262-264.
Huzeyfe, 130, 152, 153. İlim Yayma Cemiyeti, 375, 376.
Hyad'lar, 175. İmam Gazalî, 38, 44, 306, 308.
İman, 1 4 5 ,2 2 8 ,2 4 1 ,2 7 2 ,2 7 5 .
Ilâka, 128. inanç Sözlüğü, 222.
Irak Arapları, 196. İncil, 48, 147, 149, 236, 238, 239, 252,
İbadet, 166, 183, 211, 231, 274, 276, 285, 336, 342.
302. İndus, 284.
İblis, 134, 279. İnkalar, 206, 212.
İbn Abbas, 44, 54, 144, 151, 239, 246, İpekçi, Abdi, 342.
İran İslam Cum huriyeti A nayasası,
259, 297, 306, 335, 344, 383, 390.
İbn Arabî, 308. 294, 358.
İbn Batuta, 229. İran Radyosu, 377.
İran, 144, 149, 184, 227, 233, 246, 294,
İbn Ebi Necih, 237, 238, 239.
İbn Hazm, 162, 173, 182, 226, 247, 376, 377.
İsa, Hz., 48, 175, 176, 200, 216, 232,
286, 287.
İbn İshak, 333. 238, 285.
İsfahanlı Râğıb, 21, 142, 353, 354, 363.
İbn Kesir, 53, 237, 355.
İshak b. Râhuye, 237.
İbn Kuteybe, 179.
İbn Maymûn al-Dimaşkî, 220. İsis Ana, 176.
İbn N edim ,168, 176, 231, 250, 251, İskenderiye Kütüphanesi, 177, 345.
253, 254, 259, 286. İslam Ansiklopedisi, 297, 308.
İbn Ömer, 383. İslam aydınları, 378.
İslam Cum huriyeti Anayasası, 294,
İbn Sa'd, 333.
İbn Teymiyye, 133, 137. 358.
İbn Vahşîya, 221. İslam Devleti, 150, 224, 238.
İbn Zeyd, 27, 38-40, 118, 122, 151, İslam hukuku, 29, 238, 271, 312, 313,
327, 331, 332, 335, 336, 345, 381.
238, 388, 393, 394.
İslam öncesi dönem, 123, 179, 323, 371.
İbn'l-Kelbi, 308.
İslam propagandacısı, 173.
İbnu Cevziî, 316.
İslama Çağrı Cemiyeti, 376.
İbnu'n-Nedim, 226, 230.
İslamın hâkimiyeti, 341.
İbnü't-Talla', 333.
İbrahim Suresi, 365. İslamiyet, 189, 207, 211, 225, 285.
İbrahim, Hz„ 148, 168, 226, 228, 235, İsmailiyye, 239.
237, 244, 245, 247, 248, 249, 265, İspanyollar, 200, 201, 203, 211, 212,
266, 277, 278, 286, 322. 214, 215.
İbrahimiyye, 168, 252, 286. İsrâ Suresi, 165, 275, 307, 363.
İstanbul, 351,378-380.
İbranice, 147,178, 252, 277.
406
Youtube: Tanrı Mı Varmış
İşkence, 41, 332, 347, 366, 367, 381. Katade, 49, 179, 237, 238.
İstiklal Marşı, 296. Kâzî Beyzâvî, 361.
İştarA na, 176. Kehf Suresi, 131,363.
İzis, 175. Keldaniler, 227, 228.
Kemalistler, 290.
Jüpiter, 264, - ibadeti, 176, - Tapınağı,
Kesker Sâbiîleri, 232.
181.
Keyf Suresi, 142.
Ka'bu'l-Ahbar, 252. Kıble, 182, 237, 243, 244, 246, 255,
Kaab (Eşrefoğlu Kaab), 379. 267, 306, 328, 340.
Ka'b bin Eşref, 152, 336, 342, 379. Kırıkkale, 340.
Kâbe, 151, 153, 164, 180-183, 196, Kısas, 333, 339, 346.
202, 203, 205-209, 268, 286, 287. Kıyam, 234.
Kabil, 279. Kıyamet, 35, 315, 328, 341, 358, 362,
Kaçar, Kemal, 376. 385, 391.
Kad sabee, 225. Kıyas, 271, 309.
Kaddafi, 376. Kız çocukları, 323, 370-373.
Kader, 174, 321. Kibele Ana, bkz. Cybele Ana.
Kâdi Beydavi, 237. Kindeoğulları, 122, 397.
Kadın, 21- 29, 31, 32, 35-38,41-44, 47, Kingu, 282, 284.
4 8 ,5 0 ,5 1 ,5 3 , 56, 116-119, 121, 138, Kişe kabilesi, 190.
140-142, 163, 173, 184, 186, 220, Kişua, 192.
231, 232, 234-236, 239, 257, 270, Kitâb almilâl va ‘l-nihal, 221.
283, 284, 288, 290, 323, 330-332, Kitap ehli, 40, 161-163, 178, 252, 267,
334, 340, 343, 344, 346, 370-372, 268, 329, 335, 345.
374, 381-388, 390-393, 395-397. Komünizm, 377.
Kâfir, 33, 139, 146, 163, 239, 241, 279, Koptça, 147.
312,327,328,330,331,336-338,340- Köle, 118, 122, 144, 145, 149, 151,
343, 345, 346, 348, 359, 368, 369. 270, 306, 330, 331, 343, 356, 371,
Kaftancıoğlu, Ümit, 342. 387, 388, 392-394, -lik, 146, 346
Kahire, 201. Kur'an Tercümeleri Kongresi, 380.
Kakşikel kabilesi, 189, 190. Kur'an-ı Kerim, 230, 239, 243, 292-
Kalaycı Şah İsmail, 340. 295, 356, 359.
Kaideliler (Kıldâniler), 163. Kurban, 164, 175, 182, 220, 231, 235,
Kalem Suresi, 322. ' 244, 256, 257, 268, 286, 348, 356,
372, 373.
Kamboç, 195.
Kureyş, 120, 151, 152, 171, 225, 288,
Kamer Suresi, 136, 322, 360.
307, 334, 344, 345, 396.
Kandemir, Yaşar, 309, 311-313.
Kureyş, 120, 151, 225, 288, 307, 334,
Kaplan, Cemalettin, 378.
344, 345, 396, - putataparları, 171, -
Kasas Suresi, 142, 364.
liler, 152, 225.
Kasım Kufralı, 306.
407
Youtube: Tanrı Mı Varmış
Kureyza oğullan, 152. Maruniyye, 232.
Kurre, 246, 259. Mârût, 139.
Kurtubî, 53, 179, 361, 363, 382. Maya, 190, 216.
Kuruş, 244. Me'mun, 230, 251, 259, 260, 261.
Kuyucu M urat Paşa, 347. Meâric Suresi, 275
Kuzey Kutbu, 255. Mecûsiler (Zerdüştçüler), 162.
Medeni Kanun, 159.
L'Empire Socialiste des Inka, 209.
Medum Piramidi, 201, 202.
Laiklik, 352, 375-377, 379.
Mehdi, 292, 293.
Lands and Peoples, 192, 196.
Mehren, A.F.,
Las Casas, 209.
Mekke, 34, 144, 145, 149, 150-153,
Le Koran Analysé, 227.
170, 171, 182, 183, 205, 209, 225,
Lebib (Asam Oğlu), 140.
247, 264, 287, 288, 334, 369, -liler,
Leibzig, 221.
148-151, 178, 179.
Leiden, 221.
Mekruh, 257, 335.
Levi oğulları, 357.
M eksiko Arkeoloji Müzesi, 214.
Libya, 376.
Meksiko, 157, 187, 193, 201, 212, 214,
Lisanu'l-Arab, 273.
2 15,216,218.
Lokman Suresi, 275.
Melek, 38, 136, 139, 140, 148, 153,
London, 221.
162, 172, 174, 186, 220, 229, 233,
Luksor Tapmağı, 279, 280, 284.
237, 238, 263, 267, 273, 275, 279,
Lübabe, 151.
288, 321,372, 382.
Mâbâ, 243. Melik Şah, 347.
Mâide Suresi, 161, 224, 240, 273, 277, Melkiyye, 232.
320, 322, 332, 333, 334, 339, 340, Menar, 361.
364, 365, 367, 381. M enezius, 281.
M ajik (büyüsel) güç, 125. Merâğî, 363.
Malatya, 341. Mercury, 243.
Mâlik b. Enes, bkz. Enes. Merih (Mars), 181, 264.
Mandaische Schriften, 221. M erkür (Utarit), 176, 181, 249, 260,
Mandéen, 232, 234, -1er (Vaftizci Yah 264.
ya Hıristiyanları), 222, 227, 230, M eryem Suresi, 176, 276.
232-234, 236, 240, 241, 244. Meryem, 176, 276.
Mandeîler, 219, 221. Mes'ûdî, 180-182, 243, 287.
Mandeizm, 222. Mescid, 134, 150, 164, 178, 179.
Maraş, 340, 341, 346. Meşhed, 294.
Marduk, 281,282. Mesihçilik, 175.
M arksizm, 377. M etusaleh, 244.
Markuniyye, 232. M evlana Celaleddini Rumi, 188, 189,
Mars, 176, 181,243,264. 199, 249, 268.
408
409
Youtube: Tanrı Mı Varmış
Nahua, 215. Orta Asya, 158,183,187-189, 199, 348.
Namaz, 133-135, 150, 151, 164-166, Ortadoğu, 148, 177, 285, 286, 290.
172, 178, 182, 209, 211, 231, 234, Oruç, 165, 212, 234, 243, 264, 277,
236-238, 244, 245, 247, 255, 256, 288-291, 340.
263, 264, 267, 268, 271, 274, 277, Osman (Ebu-Âs Oğlu), 127, 128, 300.
279, 286, 289, 304, 310, 314, 328, Osman (Halife), 147.
329, 340, 341, 383. Osman, Hz., 292.
Narayana, 185. Osmanlı, 347, 348.
Nasara, 224, 227, 232, 237-241. Oziris (Osiris), 175.
Nesin, Aziz, 377.
Nasraniler, 224. Ömer İbnu’l-Hattab Sâbiî, 225.
Nasturiyye, 232. Ömek, Sedat Veyis (Prof. Dr.), 125,
Nazar, 125, 126, 299. 158, 297, 308.
Nâziât Suresi, 142. Öz, Doğan, 342.
Nazoreen, 232. Özal, Yusuf Bozkuıt (Devlet Bakanı),
Nebi (Peygamber), 172. 296, 297.
Neccaroğulları, 146. Özgüner, Sevinç, 342.
Necef, 294. Özgür düşünce, 160.
Necm Suresi, 142.
Pakistan, 376.
Nefisler kitabı, 236.
Paksu, Mehmet, 141-143.
Nefs, 255, 353, 354, 356, 361, 363.
Nemi Suresi, 321. Pandora, 281.
Neseî, 50, 133, 333. Paris, 209, 211.
New York, 378. Pasifik Okyanusu, 184, 215.
Ngüho (Tanrıça), 283, 284. Pedersen, 221.
Nisâ Suresi, 27, 142, 148, 277, 329, Pen-gu, 283.
341, 343, 346, 364, 371. Peru, 192, 206, 209-212, 218.
Niven, Will, 183. Pisac (Pizak), 206.
Nuaym İbn Mesud, 152. Pozantı, 260.
Nuh Peygamber, 162, 169, 226, 237, Prinches (doktor), 249
246, 248, 266. Prometheus, 281, 284.
Nuh Tufanı, 149. Punjo bayramı, 235.
Nuhbat al-dahr, 220. Put, 163, 180, 182, 186, 220, 222, 230,
Nuhbetul-Fiker, 311. 238, 239, 243, 270, 272, 273, 277,
Nûr Suresi, 32, 136, 381. 289, 327, -ataparlar, 144, 145, 171,
Nurcular, 378. 178, 260, 288, 329, 331,-ataparlık,
162, 186, 266, 273, -perestler, 151,
Oahaka eyaleti, 191. 230, 231,238, 246.
Oğlak burcu, 264. Pythagoras, 243.
Olimpos Dağı, 281.
Orion, 175. Quetzalkoatl, 211.
410
Youtube: Tanrı Mı Varmış
Ra’d Suresi, 275. Salim b. Seleme, 293.
Rahman, 147, 148, 172, 276, 288. Saluta, 178.
Rakka, 221. Sankhuniaton, 282.
Ramazan, 150, 182, 231,264, 287,290, Saraç, Emin, 356.
291, 344, 351, 383, - Bayramı, 257, Sarık, 195-199, 215.
268. Satürn (Zühâl), 176, 180, 181, 243,
Reyhane, 122. 264, 287.
Ridde, 334, 344. Savar, 243.
Rifai dervişleri, 213. Savm (oruç), 172, 247, 276, 277, 288.
Rio de Janeiro, 218. Savmaa, 178, 179.
Roma, 227, 246, - evrenselciliği, 175. Schaeder, H.H., 221.
R otary (A m erika Kültür Cem iyeti), Scheftelowitz, F., 221.
187. Sebe' Suresi, 275, 322.
Ruhu'l-Beyân, 355. Secde Suresi, 275, 365.
Rum, 246, 259, -1ar, 238. Secde, 158, 164, 187, 195, 209, 211,
Rûm Suresi, 274. 231, 234, 255, 256, 264, 279, 285,
Ruşeni, 157. 356.
Ruveyfi' (Sâbit Oğlu), 131. Selçuk, İlhan, 375.
Rükû, 164, 194, 195, 234, 247, 264. Selçuklu sultanları, 347.
Rüşdi, Salman, 365, 377. Selemsin, 244.
Selman Fârisî, 146.
Saba, 248.
Senefru, 202.
Sabah gazetesi, 349-354, 356-360, 362.
Serapis kültü, 175.
Sabeit, 227.
Sevap, 161, 257, 306, 310, 311, 316,
Sâbi b. Lâmek, 237.
366.
Sâbiîler, 161-163, 168, 169, 171, 173,
Seyyid Kutub (Prof.), 356.
175, 179-182, 220, 222, 224-244,
Sıka-tul-İslam, 292.
252, 254-267, 272, 273, 277, 286,
Sieche, 173.
287, 290.
Simeon, Remi, 211.
Sâbiîlik, 148, 161-165, 167, 172-174,
Sinabüddin Ahmed İbni Fazlullahilo-
176-179, 182, 183, 219, 222, 223,
meri Mesalikülebsar, 247.
227, 228, 242-245, 248, 260, 261,
Sinan oğlu Sâabit, 162, 220, 221, 231,
265, 268, 273, 274, 278, 286, 288.
247, 259.
Sabit İbni Kurra, 220, 221, 231.
Sioux Yerli Kabilesi, 217.
Saçak, 270, 274, 288.
Site Devleti, 150.
Sâd Suresi, 134, 142, 279, 285, 320.
Siyam, 195, 277.
Sadudin Teftazâni, 255.
Solon, 255.
Safvetu't-Tefâsir, 355.
Soubba, 232.
Said bin Zeyd, 151.
Sudanlı, 195, 197.
Salat (namaz, dua), 172, 277, 288.
Suhuf, 226, 251, 252, 262.
411
Youtube: Tanrı Mı Varmış
Suriye, 175, 195, 196, 207, 209, 248. Tahsin Mayatepek, 157-160, 163, 177,
Süddi, 237, 238. 180, 183,218, 223,268, 290.
Süleyman Peygamber, 48,134,136,139, Takıyyuddin Ahmed İbn Teymiyye,
248. 133, 137.
Süleymaniye, 279. Takvâ, 318, 319.
Sümer, 2 8 1 ,2 8 2 ,-ler, 281,284. Talat Bey, 380.
Sünni, 369, 376, -ler, 312. Talha, 151.
Süryani, 172, 246, 247, 262, 277, -ler, Tammuz, 176.
171, 227. Tantavî, 355, 361.
Süyuti, 172, 179, 277, 308, 316, 363. Tapmak. 164, 175, 178-182, 222, 257,
266, 287, 327.
Şafiîlik, 312. Tarsus, 260.
Şam, 151,238, 244,315. Tavaf, 153, 205, 208, 209.
Şamaş, 248. Taylor, 173.
Şemûd toplumu, 322. Te'vilu Müşkili'l-Kur'an, 179.
Şengüler, İ. Hakkı, 356. Tedmür, 315.
Şerhül Mefatih, 298. Tefsir-i Tibyan, 356.
Şeriat, 341, 350, 377, 380. Tefsiru Ebi's-Suûd (İrşadu'l-akli’s-Se-
Şeriat ve Kadın, 41, 43, 270. lîm İlâ M ezâya-l-Kur'an'il-Kerim),
Şeyh Sait, 378. 355.
Şeyhülislam, 338, 348. Tefsiru'n-Nesefî, 355.
Şeytan, 130, 131, 133-135, 279, 297, Tektanrı, 186, 291, -cı, 186, 249.
383, -1ar, 302, 305, 327. Tekvîr Suresi, 136, 323, 370.
Şiî, 312, 317. Telvih, 255.
Şiiler, 294, 312, 369, 376. Temim kabilesi, 128.
Şis, 219, 226, 255. Temim oymağı, 300.
Şit, 226, 232, 246-248, 255, 262, 264, Temizlik, 129.
266. Teotihuakan, 195, 196, 199, 201-206, -
Şu'bî, 315. Piramidi, 193, 197, 200-202, 207, 208.
Tercüman gazetesi, 269, 296.
Tâ'i, 221. Terör, 375.
Ta'zir, 381. Tetümmetul-M uhtasar Fi Ahbâri’l-Be-
Taberânî, 333. şer, 262.
Taberî, 53-55, 116, 118, 237, 242, 267, Tevbe Suresi, 311, 327, 329, 331, 336,
311, 355, 387, 388, 393, 394, 397. 342, 350, 358, 379.
Tâ-Hâ Suresi, 142, 363. Tevbe, 26, 31, 32, 306, 341, 352, 355,
Taharet, 164, 231, 234, 247, 256. 357, 359, 363.
Taherî, 333. Tevhit, 244, 258.
Tahran Radyosu, 365. The Sabians (Acab-nâma), 221.
Tahran, 292. The Saturday Evening Post, 199, 217.
412
Youtube: Tanrı Mı Varmış
Tibet, 188, 189, 195. Ümeyye İbn Ebi's-Salt, 308.
Ticaret kervanları, 150. Ümmü Seleme, 25, 26, 28, 42, 119,
Tirmizî, 121, 308, 396. 120, 299, 305, 385, 388, 389, 394,
Titikaka, 206, 212. 395.
Tlaşkaltekler, 188-190, 192, 199.
Tokat, 341. Vâcib, 166, 234, 235.
Tollan, 211. Vaftiz, 219, 222, 227
Tonkin, 195. Vaftizci Yahya H ıristiyanları (Man-
Totemcilik, 174. deenler), 219, 222, 232.
Tövbe, 307, 359. Vâhidî, 166.
Trabzon, 341. Vâkidî, 333.
TRT, 341. Van 100. Yıl Üniversitesi, 340.
Tufan, 222, 244. Vasıt, 244
TUGEV (Turizm Geliştirme ve Eğitim Vedanta, 185.
Vakfı), 296. Vehb b. Münebbih, 238.
Turgut Özal (Başbakan), 306. Vehbi, Mehmet, 356.
Turizm Bakanlığı, 296. Veheb İbn Hafs, 311.
Tüfekçi, Gürbüz, 183. Veheb İbn Münebbih, 252.
Türk İslam Birliği, 342. Veîd, 373.
Türk İslam sentezi, 160. Venüs Tapmağı, bkz. Zühre Tapınağı.
Türk Medeni Kanunu, 159. Venüs, bkz. Zühre.
Türk milleti, 307, 308. Veseniyye, 243, 244
Türk Silahlı Kuvvetleri, 378. Veted'l-meşrik, 256.
Türk toplumu, 160, 163. Vetedü vasati's-semâ, 256.
Türk-İslam sentezcileri, 375. Vetedü'l-mağrib, 256.
Türkmen, 347. Voltaire, 175.
Tütengil, Cavit Orhan, 342.
Wâlis, 243.
Tzatzitepetl, 211.
Yahudi, 40, 41, 122, 149, 152, 167,
Uhnuh, 247, 264.
174, 178, 179, 219, 220,222,224,
Uhruc duası, 136, 137.
226, 227, 232, 237, 240,260,266,
Ullikumi, 282.
312, 348, 396, -1er, 40, 42, 43,121,
Uluslararası Helsinki Belgesi, 345.
153, 162, 167, 175, 224,227,230,
Ureyne kabilesi, 381.
237, 238, 239, 241, 249,286,329,
Uruk, 282.
331, 338, 343, 396, -lik,148,152,
Utarid, 247.
161-163, 174, 175, 177, 212, 222,
Uydurma hadis, 271, 309, 311-317.
223, 232, 261, 265, 268, 273, 274,
Übnâ, 335, 345. 278, 365, 382, 397.
Üfürük, 125-128. Yahya b. Zakeriyya, 232.
Ülkücü Gençlik, 341. Yahya İbn Said el Kattan. 310.
413
Youtube: Tanrı Mı Varmış
Yaiş, 144, 149. Yurtta sulh, cihanda sulh, 307.
Yakubiyye, 232. Yüksel, Edip, 270-274, 276-278.
Yaratılış, 233, 279, 280, 282-284. Yürükselim mahallesi, 340.
Yaşar Kemal, 377.
Zâdu'l-Mesîr Fi İlmi't-Tefsir, 242.
Yavuz Selim, 347.
Zebani, 382.
Yazıcıoğlu, Mustafa Sait (Diyanet İşleri
Başkam), 269. Zebur, 237, 238, 267.
Zemahşerî, 355, 361, 363.
Yedikardeşler, Necmettin, 344.
Zerdüştçüler (Mecûsiler), 162.
Yehova, 285.
Zervan Kuyusu, 140.
Yemen, 145, 153, 196, 207, 248, -
Zeus, 281, 282.
Arapları, 207, -li, 145, - halkı, 144.
Zeybek, Namık Kemal, 350, 360.
Yeni Nesil, 141-143.
Zeynüddin Ömer İbnü'l-Verdi, 262.
Yeşilay, 296.
Zeyrekli Mehmet Efendi, 378.
Yessar, 144, 149, 356.
Zındık, 230, 240, 260, 311, 312.
Yıldız Sarayı, 376.
Yıldız tapımı, 148, 161, 172, 186. Zihni, Mehmet, 308.
Zor sefer kitabı, 236.
Yucatan medeniyeti, 184.
Yuhannasiyye, 232. Zuhruf Suresi, 365.
Zühâl, bkz. Satürn.
Yukatan, 190, 232.
Zühre (Venüs) tapınağı, 181.
Yunan, 175, 227, 243, 246, -ca, 145,
Zühre (Venüs), 176, 181,243,247,248,
171, 252, 351, - düşüncesi, 175, -
kültürü, 230, -lı, 144, 145, -1ar, 231, 264.
243, Eski -, 246. Zümer Suresi, 186, 289, 365.
Zümrüdü Anka, 283.
414
Youtube: Tanrı Mı Varmış
TURAN DURSUN TURAN DURSUN
Allah Kur’an