Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 14

1.

Başliim mi? Es. Bi’ şii var içimde. Tam buramda. Bazen bi’ şii oluyo’ bana.
O şey büyüyo’. Dönmeye başlıyo’ içimde. Küçük, kapkara bi’ hayvan. Tırnaklı,
jilet dişli bi’ şii. Etin, midenin, baarsaan içinde— ne varsa parçalayarak, ısırıp
kopararak, eti etten kazıya kazıya çekerek bö’le! En son beynime yapışıyo’ bu.
Tırnaklarını dişlerini geçirip— ben o zaman fena, çok fena oluyo’m işte. İçimdeki
o şey oluyo’m. O şey ben oluyo’. Ö’le işte… Es. Onu falan anlat’cam size.
Annat’cak hikâyen varsa, gelir dinler dediler sizin için. İyi bi’ şii bu yaptığınız.
Ben olsam gelmem. Siki’in biri, tanımam etmem, anam değil babam değil—
neyine geleyim?! Es. Düşününce önce bi’ garip geldi ortada sik gibi dikilip böyle
konuşmak. Alışırım dedim so’ra. Alışırım. Gör’cez. Es. Bi’ şii var içimde. Tam
buramda. Uyurdu önceden. Bazen bi’ şii olurdu ama. Kötü, çok çirkin bi’ şii.
Açardı bu gözlerini o zaman. “Dokuz” ay oldu Haziran’dan şimdiye. O zaman bi’
uyandı, so’ra da uyumadı bi’ da’a. Biliyo’m, yiyip bitir’cek beni bu. Öl’cem ben,
biliyo’m. Ama dert diil. Hiç diil. Es. Bi’şii oldu, kaybettim onnarı. Dert olan bu.
Her yere baktım, hiçbi’ yerde yoktular. Kaybettim onnarı. Es. Annatçam hepsini.
Es. Başliim mi? Başliim.

Şarkı.
2.

Şunla başliim: Tevellüt 92. Ankara. Bi’ kış günü, saba’a karşı. Baba belli
diil. Üç yaşına kadar anamla kalmışım. So’ra bakamamış, yurda vermiş. Kaçıp
anamın evine sı’ınırdım başlarda. Ben sı’ındım o geri götürdü. N’apsın? Aynen.
Konuşmazdı benle. Şimdi siz nasıl susarsanız, öyle bakar susardı. So’ra bi’ gün,
on üç müyüm on dört mü, öyle bi’ şii— evde bi’ herif, anamın karnı burnunda.
Susup birlikte baktılar o gün. Çıktım, bi’ da’a da girmedim o kapıdan içeri. On
altımda da son bi’ defa kaçtım yurttan, oraya da bi’ da’a dönmedim. Es. Avzer
ben. Aslı Mustafa. Ama Avzer bilin siz. Altı sene oldu sokaktayım. Yazlar kolay.
Nere olsa kıvrılır uyursun. Kış geldi mi ama… N’apcan? Aynen. İbne bar var
Tunalı’da. Oraya giderim. Sokakta mı kaldın, kaldın mı hiç?, oraya git. Kapanma
saatine yakın dışarı çık. Bekle daalsınlar. Daalırlar. So’ra en zayıfını kolla…
çirkinini… en yaşlısını… bö’le “Bi’ kuytu bulsam en baara baara ağlayacam,” der
gibi yürüyeni… Çoktur o saatlerde. Niye? Aynen. Kestirdin mi birini gözüne?
Hemen sokul yanına. Konuşma hemen, sade yürü yanı sıra. Yürüdün mü biraz?
Yürü. “Sigaran var mı?” Verir. Verecek. “Adın ne?” Söyler. “Karnım aç, kal’cak
yer de lazım.” Susar. N’apsın? Aynen. “Ulus Hamamı’nda arkadaş var. Haftada
bir giderim. On beş günde bi’ etek, koltuk altı tıraşı. Es. Temizim.” Susar.
“Hırsızlık, çakallık da yok. Es. Eve geleyim senle. Eve götür beni.” Bi’şii demez,
yürür öyle. Sen susmaya’can. Ne gelirse söyli’cen aklına. Dinlemez o zaten.
Yüzüne bile bakmaz. Dirseene, beline dokunacan sen. Dokundun mu? Bırak
titresin, irkilip çeksin kendini. Yine dokun isteyecek. Dokunma isteyecek. Ö’le
işte. Es. Bazen sabahına koyarlar kapının önüne. Bazen bi’ hafta kalırsın. Bazen
kış geçer birinin yanında. Ö’le işte. Es. Şimdi mi? Beled’yenin binası var
Sakarya’da. Yıktılar, yeniden yaptılar. Martta başladım or’da yatıp kalkmaya.
Boştu o zamanlar. Gündüz ustalar olur, gece oldu mu iyi. Koca bina. Boş. Temiz.
Bodruma kaat çimento çuvalı taşıdım. Haşır huşur. Ama bildiğin yatak. Bi’ iki de
yoluk battaniye buldum Ayrancı’nın çöpünden. Uykum kaçardı bazen. Kalkar
dolaşırdım. Adım atsan yankı tutar koca binayı. Baara bara şarkı söylerdim
geceleri. Sesin sana geri çarpar ossaatler. Teksin ya koca binada. Gece ya so’ra.
Sesin… çarpar duvarlara… büyür… geri gelir sana…

Şarkı- kısa, bol ekolu…

İyi mi? Aynen.

3.
Bi’ gece saba’a karşı uyudum. Uyandı’ımda ö’lendi. Sesler duydum.
Çıktım baktım Kızılay dolu. Her yer insan. Angara meydana inmiş. Annamadım
n’oluyo’. Hâlâ da ö’le pek annamış diilim. Es. Havada ateş gibi keskin bi’ koku.
Aazın burnun yanıyo’ soludukça. Bi’ baarmaya başlıyo’ herkes birden… sesten
bö’le kolundaki tüylerin titredi’ini hissediyon… Bi’ zıplamaya başlıyo’… Kızılay
titriyo’. Kanın titriyo’ damarının içinde. Çınganın biri dire’e tırmanmış mobese
yumrukluyo’. Aşaada Tunalı bebeleri onu alkışlıyo’. N’oluyo? Eline taş sopa alan
kepenk, köprü demiri dövüyo’ çat çat. Beynin patlar sesten! N’oluyo? Baktım
beled’yenin portakal arabasını devirmiş çakallar. Hayvan leşi gibi yıkılmış yolun
ortasına koca araba. N’oluyo’ lan amına koyiim?! Bi’ heyecanlandım ben bö’le!...
Kaşımdaki damar seğirmeye başladı, tıp tıp. Anarşisti, kom’nisti, ülkücüsü—
teröristi s’ora— hepsi or’da. Bardan bildiim bi’ ibneyi gördüm. Kızlı erkekli bi’
gruba yanaşmış siftiniyo’. Yanına gidiim dedim, götü başı oynadı topun
korkudan. Meydandan aralara saptım. Karanfil, Yüksel, Meşrutiyet so’ra—
Meşrutiyet bulvardan yukarıya kadar dolu. Kimsiniz amına koyiim?! Ö’le
dolaştım biraz. Biraz baktım. Durdum ö’le biraz. Bez maske, limon verdiler. Poça,
çay verdiler. Yeşil saçlı bi’ karı poşu verdi, bur’da işte. Bi’ de’işik rengi var,
fuşaymış. Kızlar, oğlanlar bö’le... yüzüne bakar sıcak sıcak… Bakmasınlar mı?
Aynen. Sormadım “N’oluyo?” diye. Bana ne amına koyiim!... Baardılar, baardım.
Zıpladılar zıpladım— zıpla! Zıpla! Elleri omzunda, belinde gezinir… Zıpla!
Zıpla! Böyle bi dokunmalar, sıkı sıkı sarılmalar, bi’ şiiler… Zıpla! Zıpla! İrkilip
kaç’cak olsan geri çeker, da’a sıkı tutarlar… çok şey bi’şii bö’le… Sormadım,
neyini sorayım? Sorulur mu hiç?... Zıpla! Zıpla! Es. Bulvara indim. Güvenpark
üst geçidinin bi’ yanı polis, bi’ yanı bunlar. Gece yolda görsen kuytuya çekip
tokatlayacaan süt bebeleri polise dikleniyo’. Gaz fişekleri sinek gibi uçuşuyo’
havada. Tısss! Durdum baktım biraz. Duramadım so’ra. Gerindi, açtı gözünü
içimde bu şey gene. Uludu kara kara. O gelince kapayacan gözünü. Teslim ol’can.
Kapadım açtım gözümü, caddedeyim. Her yan duman. Tısss! Elimde inşaat
eldiveni. Kim, hangi ara verdi? Geri atıyom gelen fişee. Her seferinde baarıp
alkışlıyo arkadakiler. Fişek dedi’im çük biçimli koca bi’ mermi. Ateş gibi yanıyo’.
N’oluyo lan?! Bi’ ara gözüm yana kaydı. Bi’ oğlan bi’ kız. “Annatcam” dedim
hani. “Her yere baktım, yoklar,” dedim. Hatırlıyon mu? Aynen. Orda gördüm
ikisini ilk. Colins’n önünde dikilmiş bana bakıyo’lar. Durdum ben de baktım. Bi’
yatıştı, duruldu içimde o şey. Niye? O’lan ufak tefek. Çocuk da’a. Üstünde siyah
gömlek, götüne siyah şort çekmiş. Sırtında kırmızı bi’ çanta. Kız da’a büyük gibi
o’landan. Dar, beyaz penye var üstünde. Altında siyah, aha burasında bi’ şort.
Acayip bi’ şii var kızda. Dua okur gibi kıpır kıpır dudakları bö’le. Pembe deniz
gözlü’ü takmış ikisi de. O’lan, gözü bende, eğildi bi’ şii dedi kıza. Kız başını
salladı. Baktılar gene. Kitlendim, ben de baktım. Alamadım gözümü. So’ra… el
salladı o’lan… bö’le... ben de salladım… bö’le… Ellerinde boya kutuları.
Döndüler bi’ şii yazmaya giriştiler duvara. Uzak ya, okuyamadım. Bi’ gaz fişee
geçti kulaamın dibinden. Tısss! So’ra bi’ tane da’a. Bi’ tane, bi’ tane, bi’ tane, bi’
tane da’a. Tısss-ısss-ısss! Göz gözü görmüyo’. Dumana kesti her yer. Boolcam
amına koyiim, soluk alamıyom. Bi’ yandan da kızla o’lanı görmeye çalışıyom.
Nası’ gör’cen?! Aynen. Çektim fuşa poşumu yüzüme, oturdum yola. Aklım
ikisinde. Gaz daalınca baktım gitmişler. Ezildi içim, bi’ kederlendim ben bö’le!
N’oluyo lan?... So’ra duvarda o yazıyı gördüm. Es. Annamadım önce. Gene
okudum. İçim bi’ tuhaf oldu benim. O gün akşama kadar bulvarda kaldım. Gittim
geldim yazıyı okudum. So’ra ne olduysa— oturdum duvarın dibine, avaz avaz
a’lamaya başladım. Es. Avzer ben. Mustafa aslı. Ama Avzer bilin siz. Bö’le
başladı işte. Annatçam hepsini.

Şarkı.

4.
“A’lamaya başladım,” dedim ya, a’lamam ben. İnsan niye a’lar bilmem.
İçim daralır, sıkılırım çok. Gelir taş gibi bi’ aarlık çöker şurama. Tıkanır içimde
bi’ şii. O zaman şarkı söylerim biraz. Belki biraz dans ederim. İçimdeki o şeyle
konuşurum. Geçer. Geçer gibi olur. Ama a’lamam. O gün oturdum a’ladım o
duvarın dibinde. Niye? Aynen. S’ora kalktım gezindim biraz. Onnarı aradım.
İnsan uykudan uyanır. Karnı acıkır insanın. Soluk alır, gözünü kırpar. İnsan kanar
kessen. Kanamaz mı? Aynen. İnsan bunnarı niye yaparsa, aynı sebepten aradım
onları. O’lan niye baktı bana? Ne dedi kıza? O yazıyı niye yazdılar o duvara?
Onnarı aradım öyle. Es. Yüksel’e çıktım. Konur’a döndüm or’dan. Kafeler barlar
hastane olmuş hep. Kafasına götüne fişee yiyeni masalara yatırmışlar. Yürüdüm.

Yürüdükçe, içindeki “o şey”


uyanacak.

Sol gözü aşaa akmış bi’ kız gördüm. Yürüdüm. Kırılan kemii etini yırtmış
bi’ o’lan gördüm. Yürüdüm. Acı acı inleyen sokak itlerinin gözüne fıs fıs sıkanlar
gördüm. Yürüdüm. Aalayan o’lanlar, onlara sarılmış kızlar gördüm. Yürüdüm.
Dikelmiş göğü izleyen deli bi’ kadın gördüm. Yürüdüm. Kaşı patlamış, sayrılı
sayrılı titreyen bi’ ihtiyar gördüm. Yürüdüm. Yanaanın eti duvar sıvası gibi
kalkmış bi’ o’lan gördüm. Yürüdüm. Yerlerde serçe leşleri, duvar diplerinde
kıvranan kedi yavruları gördüm. Yürüdüm. S’ora onnarı gördüm—Durur.
Karanfil 1’de kitapçının önüne banklar var. Oturmuşlar birine. Onnarı gördüm.
Es. N’apçam şimdi? Es. “Buldun işte piç Mustafa, n’apçan şimdi? Aha oturmuş
bekliyo’lar amına koyiim, yürüsene hadi! Lan ibne Mustafa, döl israfı, prezervatif
yırtıı, tipine bok atsan yapışmaz Mustafa, niye durdun?! Evlat olsan eldivenle
sevilmezsin lan Mustafa, gitsene yanlarına hadi! Sikmez bile lan bunlar seni
çoğalırsın diye. Peçeteden kendi imkânlarıyla doğmuş apaçi Mustafa.” So’ra kız
döndü, bilirmiş gibi orda oldu’umu… beklermiş gibi… sanki o an or’da değilsem
başka bi’ yerde zaten olamazmışım gibi… annatabiliyom mu? Döndü, baktı bana
ö’le. Küçüldü, erik kurusu gibi büzüldü içimdeki şey o zaman, sustu. Bana baktı
kız. O’lanı dürttü so’ra, döndü o da baktı. Bi’ milyon sene falan geçti belki ö’le.
Kalkıp yanıma geldiler. Bö’le şimdi biz ne kadar yakınsak, o kadar yakınıma işte.
“Avzer,” dedi kız. “Mustafa,” dedim. Güldü, “Avzer,” dedi gene. “Mustafa,”
dedim. S’ora o’lan sokuldu, kolumu kavradı bö’le. “İyi misin?” diye sordu. Yemin
ederim öl’cem sandım ben o zaman. “iyiyim, bi’ şiim yok,” falan demek istedim;
“İyiyim amına koyiim,” dedim; “Sikilmekten korksak yarraklı dünyaya
gelmezdik— bebe!” İşte tam o zaman bin tane gaz fişee birden attılar Karanfil’e.
Süt rengi bi’ perde indi gözüme. Duman sildi, çekti aldı ikisini birden. So’ra biri
–o’lan mı?- sol elimi, diğeri –kız mı?- sağ elimi tuttu. Soramadım “Siz misiniz?”
diye. “Kapat gözünü,” diyen sesini duydum o’lanın. Kapadım. Siz de kapatın
şimdi. Işıklar kararır. Kapatın. Karanlı’ın içinde yürüyo’z şimdi. Bi’ elim o’lanın,
bi’ elim kızın elinde. Ö’le sıkı yapışmışım ki Allahı gelse ayıramaz! Hiçbi’ şii
görmüyo’m. Kızın sesini duyuyo’m tek: “Rehberler Avzer’in ellerinden tutup
güvenli karanlığa çekecekler,” diyo’. Bi’ şii annamıyo’m. “Bana mı diyon?” diye
soruyo’m genzim yana yana. Kor çi’niyom sanki, ö’le bir yanma. “Bana diyo’san
Avzer diil, Mustafa benim adım. Avzer kim amına koyiim?!” Duymuyo’ bile
beni, devam ediyo ö’le kendi kendine: “Geride kalanların çığlıkları gelecek çok
uzaklardan. Ama Rehberler kararlı olmalı. Bin yıllık kehanetin iradesiyle hareket
edecekler. Kara Ordu’nun zehirli sisi genizlerini yakacak ama durmayacaklar.
Kadim kehanet rünlerini doğrulayan kanıt, adı Avzer olan müjdelenmiş çocuk,
ellerinde şimdi.” “Rün ne amına koyiim?!” diye soruyo’m. Hemen kulaamın
dibinden tıslayarak bi’ fişek geçiyo’ o an. Kız da’a bi’ yapışıyo’ elime. “İyiyim,”
diyom fısıldar gibi. “Merdivenler!” diyo o’lanın sesi. “Sikecem merdivenini!”
dememle, küt! diye boşlu’a basıyom! Dalaam ci’erim titriyo içimde. “Mustafa?”
diyo’ o’lanın sesi. İnsanın annesi ö’le seslenir adama. A’lanmaz mı? Aynen. Biraz
da’a sıkıyo’m elini. “Yürüyün,” diyo’m bi’ iki basamaa hızla inerek. Kızın
nabzını duyuyo’m av’cumun içinde. Kan tıpırtısı. Ölünmez mi? Aynen.
Merdivenleri inmeye başlıyo’z gözümüz kapalı. Es. Bakmıyo’nuz de mi? İyi... Es.
So’ra arkadan birilerinin koştu’unu duyuyo’m. O an annıyom n’olcaanı. İkisini
birden kendime çekip sarılıyo’m anında. Tek kolumla kavrayıp gö’süme
bastırıyom bö’le. “Korkmayın,” diyom. “Bur’dayım ben, korkmayın.” O zaman
açıyo’m gözümü işte. Benle beraber o şey de açıyo’ gözünü. Sisin içinden
aalayarak bi’ kadın çıkıyo’ önce. Gözlerini kapamış üstümüze koşuyo’. Bıraksam
devirecek bizi de. Yaklaşınca kulanın üstüne bi’ yumruk atıyom. Baaramıyo’ bile.
Devrilip yuvarlanmaya başlıyo’ merdivenlerden. So’ra liseli iki kız çıkıyo’ sisten.
Birbirlerine sarılmış kaçmaya çalışıyo’lar. Başları önde, saçları falan kapamış hep
yüzlerini. Bi’ de hızlı yürüyo’lar amına koyiim! Bi’ merdiven kalınca tutuyo’m
saçlarını ikisinin birden. Şö’le yana doğru şeedip onnarı da yolluyom
merdivenden aşşaa! “O sesler ne?” diye soruyo’ o’lan. “Avzer Kara Ordu’nun
öncü birlikleriyle çatışacak!” diyo’ kız. “Rünlerdeki kehanet şimdiden
gerçekleşmeye başladı.” Bi’ de heyecanlı amına koyiim. Gaza gelip “Anakent
kurtarıcısına kavuşacak!” diye bas bas ba’rıyo’. Sisten bez maskeli tosun bi’ o’lan
çıkıyo’ haldur huldur. Burnuna yumru’u yiyince zınk! diye kalıyo’ ama ö’le. Rün
ne amına koyiim?! Bi’ de tekme atıyo’m tosunun taşaklara, lap diye çöküyo’
oldu’u yere. “Polis var, gelmeyin!” diye baarıyo’. Bi’ tekme de suratına çakıyo’m
o zaman patatesin. Fok balı’ı gibi sırt üstü devrilip susuyo’ yarraam. Metronun
Karanfil çıkışından sesler duyuyo’m. Telsiz sesleri, kalkanlara inen cop sesleri.
Yaklaşıyo’lar. Bi’ kocakarıyla ihtiyar beliriyo’ aniden. Onnara bi’ şii yapmıyo’m
ama. Yerdeki tosuna takılıp düşüyo’lar zaten. Kocakarı a’lamaya başlıyo’. Da’a
sıkı bastırıyom o’lanla kızı gö’süme. Solukları etimde bö’le, sıcak sıcak. Geri
dönüp merdivenleri inmeye başlıyo’m. Karanfilin Mit’atpaşa girişine gelince bi’
an dönüp geri bakıyo’m. Polisler çıkıyo’ sisin içinden. Maskeleriyle, üstlerine
geçirdikleri şeylerle falan bö’le. Öndekilerden biri yerdeki kocakarıya bi’ tekme
atıyo’. Bi’ şii kopuyo’ içimde bö’le. Tutuyo’m kendimi. Belki yüz tanesi birden
inmeye başlıyo’ merdivenleri. Da’ası da arkadan geliyo’. En önde gaz silaa
ateşleyenler. Biri bizden tarafa do’rultup ateşliyo’ silaanı. Fişek, o’lanın saçlarını
yalayıp bö’le, çot diye arkamızdaki ma’azanın camına saplanıyo’. Buz gibi bi’ şii
yayılıyo’ içime. Bö’le biri kalbimi avuçlamış sıkıyo’ sanki. Ya o fişek— o fişek
ya— karanlık uyanıyo’ içimde, usul usul. Bi’ şii var içimde. Zamanını kolluyo’.
O’lan gözünü açıyo’ o zaman. Bi’ vitrindeki fişee bi’ bana bakıyo’. Dönüyo’ bi,
de polislere bakıyo’. Annıyo hemen. “Yapma,” diyo; “Kaçalım!” Fişee ateşleyen
polise kitlenmiş Karanfil’in çıkışına geriliyo’m. Uzun, zayıf, kedi gibi esnek bi’
herif. Bi’ an maskesini indirip sırıtıyo’, so’ra geri takıyo’. Ölüyo’m kahrımdan!
“Önce kızla o’lanı bırak,” diyo’ içimde bi’ ses. “Onnar güvende olsun önce.”
“Sikerim kızı da o’lanı da,” diyo’ öbür ses. “Topuna para mı saydın amına
kodumun Tunalı bebelerinin?!” Kızla o’lanı bırakacam önce. Mit’atpaşa’ya
girince sola, Kolej tarafına dönüyo’z. On metrede bi’ fişek tütüyo’ koca caddede.
Mit’atpaşa’nın altı ce’ennem bu akşam. Bu akşam cehennemin kazanları
yeryüzüne do’ru kaynıyo’. “Koşun,” diyo’m, “Kolej’e kadar durmayın!”
“Yapma!” diyo’ o’lan yine. Bi’ yandan da çekiştiriyo’ bö’le çocuk gibi. “Koş lan
amına kodumun topu!” diye gürlüyo’ içimde kabaran o şey. O’lan duruyo’.
Korkmuş ama duruyo’. Gitmeyecek! “Baarmayaydın iyiydi,” diyo’ içimdeki öbür
ses. Kız, “Kehanet rünlerinde, ‘Avzer tek başına gelmeyecek,’ yazar,” diyo. Bu
sefer baarmıyo’m. Tutuyo’m kendimi. “Karanlık ikizi de onunla birlikte
yürüyecek. Sadece Kara Ordu’yla değil, Kurtarıcı kendi gölgesiyle de savaşacak.
Rehberler bu yolu onunla birlikte yürüyecek.” Es. “Yürüyeni siksinler,” diyo’m;
“koşun amına kodumun delileri, koşun!” Fişekçi arkada kalıyo’.

Oturup soluklansın artık. Bir


sigara sarıp içsin hatta. İçmesin mi?
Aynen.

5.

Kolej’e kadar koştuk o akşam. A’metler Postaanesi’nin or’da küçük bi’


park var, durduk soluklandık biraz. Tek biz diil, başkaları da var. Tüm Kızılay’ı
daatmışlar. El ele oturduk bi’ sırada. Bildiğin el ele… Bi’ Allahın kulu dönüp
bakmadı. Konuştuk mu hatırlamıyo’m. Mutluydum, onu hatırlıyo’m tek. Es.
Bazen bi’ şii olur. Bar çıkışı… annattım ya hani. Evine götürür biri. Saba’a kadar
birini aramış. Kimse be’enmemiş, it köpek çekip yüzüne bakmamış çirkin
ibnenin. Karışmış, kararmış içi bö’le ne biçim. N’apçaanı bilemez olmuş
kendiyle. Çıkışta beni bulmuş ama. Ben— ben benim işte… ev gerek, insan
gerek… Yaşamaya ba’anesi yoktur insanın. Hiç diilse ölmemeye bi’ ba’ane gerek.
Di mi? Aynen. Es. Bi’ şii olur işte bazen. Onu kendi cinsi, seni hayat sikip atmış.
Aynı kolda iki jilet kesi’i gibi uzanırsınız yata’a. Kan birbirine karışır o saat. Sen
ona o sana akar ılık ılık. Bi’ şii olur, insan hissedersin gene. Bi’ şii olur— ö’le
işte… geçer so’ra… Es. Kızla o’lanı bulunca da bi’ şii oldu işte bana. Bekledim
geçsin diye, geçmedi. “Geçse da’a mı iyiydi?” diyo’m şimdi. Geçmedi… Es. Çok
gezdik o akşam. Bi’ yandan da haber alıyo’z sa’dan soldan. Dikmen sokaktaymış
diyo’lar. Eryaman, Batıkent so’ra. 100. Yıl yürüyüşe geçmiş, Kızılay’a iniyo’muş
güya. Tuzluçayır, Keçiören falan diye bi’ şiiler de duydum, anamadım çok. En
son biraz Kennedy’de takılıp Tunalı’ya çıktık. Kız a’açları görünce bıraktı bizi,
Ku’uluya daldı. A’açlara dokunuyo, sarılıyo’, okşuyo’ falan bu bö’le. Millet de
buna bakıyo’. Bi’ tedirgin oldum önce. Biri bi’ şii der, dalga geçer falan diye. Ters
bi’ şii görsem çökecem gırtlaklarına. Yok, kimi güldü geçti, kimi onunla a’aç
okşadı. Bi’ akıllı kalmamış koca Angara’da, iyi mi?! Aynen. Beni gösteriyo’
millete. Bakıp gülüyo’ onnar da. Bi’ sıkıldım… Ne diyo’sa artık? Rün mün işte.
E’ildi bi’ şii dedi so’ra a’açlardan birine. A’aç diyom… a’aç. Beni işaret etti, el
salladı so’ra. Tırsmadım diil şimdi Alla’ için. Ama bozuntuya da vermiyo’m.
“Neyi var?” diye soruyo’m o’lana. “Alışırsın,” diyo’. “Hep mi böyleydi?” diye
soruyo’m. “Konuşmazdı önceden,” diyo’. “Şimdi niye konuşuyo’?” diye
soruyo’m. “Seni gördü,” diyo. Beni görünce başlamış konuşmaya. Susuyomuş
hep. Tam annamıyom ama hoşuma gidiyo’. “Bi’ şii mi olmuş?” diye soruyo’m.
“Ondan mı susmuş?” Bi’ şii demiyo o’lan. “Sevgilin mi?” diye soruyo’m. Bi’ şii
demiyo’. “Bacın, akraban falan mı?” diye soruyo’m. Bi’ şii demiyo’. “Ma’alleden
falan mı tanışıyo’nuz,” diye soruyo’m. Bi’ şii demiyo’. Sormuyo’m artık. Bana
ne amına koyiim?! Aynen.

Şarkıya girecek olur,


vazgeçer.

Saba’a do’ru beled’yenin binasına soktum onnarı. Biraz da’a çuval taşıdık,
büyüttük yataa. N’apıyo’, ne konuşuyo’sak tekrar ediyo kız bu arada. “Avzer
çuvallardan çimento silkeyecek!” “Avzer Rehber bebelere pisküü verecek!”
Alışmışım artık, duymuyo’m bile. En son bütün battaniyeleri serdik çuvalların
üstüne. Örtünecek battaniye yok ama. N’apçan? “Avzer Rehberlerle koyun
koyuna uyuyacak! Kehânet öyle şeeder çünkü amına koyiim.” Aynen. Sokulup
sarıldı ikisi birden. Küçük, sıcacık elleri, incecik parmakları vardı… kıpırdamak
ne? Soluk almadım belki. Bekledim uyusunlar diye. Uyudular. Uzanıp soluklarını
saydım biraz. Kalktım, çatıya çıktım so’ra. Angara. Sabah oluyo’. Hava gaz
kokuyo’ hâlâ. Alışmışım ama. Hoşuma bile gidiyo’. “Or’da mısın?” diye
soruyo’m. Bekliyo’m, ses yok. “Gel,” diyo’m. “Or’dasın biliyo’m. Gel.” Bi’
rüzgâr esmeye başlıyo’. Annıyo’m geldiini. Diyom ki: “Gideceksin. Onnar var
artık. Senle olmaz bundan bö’le.” Susuyo’. “Annamazlar,” diyo’m bu sefer.
“Annatamam da. Nasıl annatayım amına koyiim?! Korkarlar hem senden. Senden
korkar benden kaçarlar.” Susuyo’. “Bi’ şii oluyo’,” diyom bu sefer. “Hiçbi’ şii
eskisi gibi olmayacak artık. Annıyon mu bunun ne demek oldu’unu?” Susuyo’.
Da’a da bi’ şii demiyo’m. Aşaa, ikisinin yanına iniyo’m. Birbirlerine sarılmış
uyuyo’lar. Es. İçimde hayvanım, ikisinin arasına uzanıp yatıyo’m. (Gaz fişee atan
polis ) “Avzer,” diyo’ kız uykusunda. “Ne güzel isim.” Kula’na eğilip fısıldıyo’m
ben o zaman: “Mustafa. Avzer yok. Rün yok. Mustafa var.” “Kehânet rünlerinde
yazar,” diyo’ iyice sokulup; “Avzer adını inkâr edecek.” Sarılıp iç çekiyo’. İçim
titriyo benim o zaman. Bekliyo’m iyice dalsın diye. “Avzer,” diyo’m so’ra. Eğilip
saçını öpüyo’m, gaz kokuyo’ mis gibi. Fısıldar. Avzer ben. Es. Rünlerin Avzer.

Ninni- fısıltıyla, tercihen


Kürtçe.

6.

Çok hızlı oluyo’ so’ra her şey. Ö’leye do’ru uyanıyo’m. O’lanla kız uyuyo’
hâlâ. Çıkıyo’m uyandırmadan. Fişekçi polisi arııcam. Fişekçi polisi arıyo’m.
Yüzünü görmedim ama biliyo’m; tanı’cam görür görmez. Ben diil o. Hayvanım
tanı’cak. Bulamıyo’m ama. Tam o’lanla kıza geri dön’cem, bi’ ses— “Gel! Gel!”.
Onu çaarıyo’lar. Önce kapkara bi’ nokta içimde. Bi’ zift damlası. İ’ne deli’i gibi
bi’ çift kırmızı göz. So’ra ısınıyo’, kara-kızıl bi’ duman olup kanıma, etime,
kasıma sızıyo’. Gözümü bi’ kapıyo’m, açtı’ımda bulvardayım. Yirmi kişi bi’
beled’ye otobüsünü sallıyo’z zangır zangır. Arası yok, arası kayıp. N’aptım,
n’ettim hiç bilmiyo’m. Nasıl hırslandıysam kesmiyo’ sallamak. Yerden aha şu
kadar bi’ taş söküp camlarını indirmeye başlıyo’m otobüsün. Vurdukça da’a
hırslanıyo’m, artık hiçbi’ şii eskisi gibi olmayacak, da’a bi’ sert vuruyo’m ö’leyse!
Da’a bi’ sert vuracaksın ö’leyse! Hırsımdan tekerleri dişli’cem! Niye? Aynen.
Kesmiyo’ otobüs falan. Bakıyo’m ATM dövüyo’ bi’ kısım komünüst, anarşik
falan. Elimde taş onara katılıyo’m. So’ra biri kolumu tutuyo’. Taşla bi’ tane
çakıyom bakmadan. So’ra— bö’le cansız, yavru kedi a’laması gibi bi’ ses
duyuyo’m. “Avzer,” diyo’ biri. Es. Donup kalıyo’m o zaman. Dönüp bakacam,
bakamıyom. Bakıyo’m ama. O’lan… yüzü gözü kan içinde… yerde yatıyo’... Kız
yanına çökmüş.

Oyuncu, “Avzer”deki duyguyu


istediği kadar çeşitleyebilir.

“Avzer,” diyo’. “Avzer,” diyo’. “Avzer?” diyo’. “Avzer!” diyo’. Avzer?!”


diyo’. Es. Taş— düşüyo’ elimden…

7.

O’lan iyi. Alnından kaşına inen derin bi’ yarık varmış, temizleyip diktiler.
Dinlendi biraz da. İyi oldu. Ben bakamıyo’m yüzüne. O boyuna konuşuyo’ ama.
“İyiyim, yaraklı dünyadan korksam,” falan diyo’. Ö’le de yakışmıyo ki a’zına
manyaan. Yarak ne amına koyiim?! Kız— kız susuyo’. Bakmıyo’ da bana. Hiçbi’
yere bakmıyo’. Kafası önünde yürüyo’ ö’le. Susuyo’ kız. Kurtuluş Parkı’na
iniyo’z. Çay, gözleme yiyo’z or’da. Konuşmuyo’z hiç. O’lan ödüyo’. Kartla…
sarı, altın rengi olanlardan hani… Bi’ a’aç altı bulup oturuyo’z. Kız o’lanın elini
tutup yanına uzanıyo’. E’ilip bi’ şiiler diyo’ o’lan kızın kulaana. İşkilleniyo’m mu
ne… Ben uzakta oturuyo’m biraz. Bakıyo’m. İkisinin de elleri bembeyaz. Temiz.
O’lanın tırnak araları kuru kan sade. Kendi ellerime bakıyo’m. Da’a bi’ kötü
oluyo’m. Kız uyuyo’. O’lan da susuyo’ şimdi. Darlanıyo’m sanki. A’açlara
bakıyo’m. Bi’ şii hissetmiyo’m. A’aç işte amına koyiim. Bi’ an göz göze geliyo’z
o’lanla. “Dans ediyon mu?” diye soruyo’. Şaşırıyo’m. “Etmiyo’m,” diyo’m.
“Dans etmiyo’m ben. Dansöz tipi mi var bende? Dans mı ediyoya benziyo’m?”
Ağlı’cam niyeyse. Çok gücüme gidiyo’. “Dans etmiyo’m,” diyo’m gene.
“Etmiyo’m. Şarkı da söylemiyo’m, dans da etmiyo’m ben!” “Etme,” diyo’.
“Etmiyo’m,” diyo’m. Gözüm doluyo’. Tutup kendine çekiyo’, sarılıyo’ bö’le sıkı
sıkı. Kasılıp kalıyo’m. Kokuyo’m da zaten pis pis. Ellerim de bi’ aca’ip benim.
“N’apıyon amına koyiim?” diyo’m sesim çatlaya çatlaya. “Sus,” diyo’. “Sus.”

Dansa başlar; yavaş, ağır…


durur.

8.

Bi’ şii kalmadı, bit’çek şimdi. O akşam üstü o’lana bi’ dolu şey annatıyom
ben. Annemi, yurdu, or’da olan şeyleri, sokaa falan annatıyo’m. Dinniyo’. Kız da
uyanıyo’ arada. “Çeteydik biz,” diyo’m. “Yurttan kaçan başka o’lanlar falan.
So’ra işe, hapse falan girdi hepsi. Evlendi. Bi’ ben kaldım.” Bunnarı diyo’m. Ama
“Hiçbi’ şeyi bırakamam ben,” diyemiyo’m. “İnsannarı bırakamam,” diyemiyo’m.
“Birine iki çift laf etsem ba’lanıyo’m,” diyemiyo’m. “Herkes bıraktı, apaçilik bile
bi’ bana kaldı,” diyemiyo’m. Başka şeyler de var. Onnarla ilgili. Onnarı hiç
diyemiyo’m. İlk kez kendimi annatıyo’m o akşam. İçimi döküyo’m. Oldu’u
kadar. Dinniyo’lar. Kız bırakıyo’ o’lanın elini, yanıma geliyo’. Bö’le emekleye
emekleye. Elimi tutup dizime yatıyo’. “Avzer rehberlere bir şarkı söyleyecek,”
diyo’. “Köpeen olsun şarkı, gülüm,” diyo’m. “Avzer dans etmeyi de ö’retecek
size.” Ağlıcam mı ne? Tam a’zımı açıp şarkıya giriim diyo’m— Celal Bayar
Bulvarı’na takılıyo’ bakışım. Ben ö’le dalmış annatırken karışmış bulvar. Kızılay
oldu’u gibi aşaaya inmiş. Yolu kapamış, polisle çatışıyo’lar. Fişek atmaya
başlıyo’ polis. Tek bulvara da diil, parka da. Aklım bi’ gün öncesine, elinde fişek
silaayla sisin içinde o polise gidip geliyo’. İçimden bi’ sarsıyo o şey gene. Bi’
titriyom tepeden tırna’a. Karanlıkta çatır çatır yanarak uçan fişeklere bakıyo’z.
Savaş filmi sa’nesi falan gibi oluyo’ park amına koyiim. Fişeen biri altında
oturdu’umuz a’aca çarpıp önümüze düşüyo’. Kalkıp götüm götüm bulvara
koşmaya başlıyo’z. “Sola,” diyo’ o’lan; “Polis var o tarafta.” Dinnemiyo’m.
“Herkes Kurtuluş Metrosu’na doğru kaçtı,” diyo’. Dinnemiyo’m. “Mustafa,
çıkamayız or’dan,” diyo’. Dinnemiyo’m. Bi’ şii, çekiyo beni bulvara do’ru.
Parktan çıkıp Celal Bayar’a giriyo’z. Metro’dan tarafa bi’ toma iki de akrep
geçiyo’ önümüzden. Sisin içinde iki aca’ip hayvan. Yüz metre ilerimizde duruyo’
akrep. “Yanımda kalın,” diyo’m o’lanla kıza. Duman birikiyo’, yutup siliyo’ her
şeyi. Öl’cekler öksürmekten. Ben iyiyim. Bi’ şeyim yok benim. İyiyim ben.
Akrebin tepe kapaa açılıyo’. Kalbim deli gibi çarpmaya başlıyo’ o saat. O’lanı
duyuyo’m bi’ kez da’a, “Avzer,” diyo’ gene. Yenik gibi sesi bu defa. Bıkkın gibi.
Vazgeçmiş gibi. Sarı kartı geliyo’ gözümün önüne. Temiz elleri geliyo’. İkisinin
de derisinde masal gibi bi’ ışıltı var. O geliyo’. Takılmıyo’m. Yarı beline kadar
bi’ gölge çıkıyo’ akrebin kapaandan dışarı. Solu’um hızlanıyo’. İçimdeki hayvan
kokusunu alıyo’ fişekçinin. Tanıyo’ onu. Uzun, ince, kedi gibi esnek bi’ hareket.
İçimde duyuyo’m n’apsa. Bedeni bedenimde sanki herifin. Kolunu kolumda,
bacaanı bacaamda hissediyom. N’apsa bende yapıyo sanki, ö’le aca’ip bi’ şii işte!
Derin. Elinde fişek silaa atlıyo akrebin tepesinden lap diye yere. Birbirimize
bakıyo’z. Yaklaşmaya başlıyo’m. Nişan alıp bekliyo’. Biliyo’m, sırıtıyo’
maskenin ardında. Ben de sırıtıyo’m. İlk fişee ateşliyo’. Parmaklarımın ucuna
sürtünüp geçiyo’. Durmuyo’, bi’ tane da’a ateşliyo’. Fişek sol şakaamı kesip
geçiyo’ bu sefer. Sırıtış büyüyo’ a’zımda, bi’ deli kahka’asına dönüşüyo’.
Gürlüyo’ içimdeki bi’ şii: “Avzeeer! Geceyi üstünüze yıkmaya geldi! Artık hiçbi’
şii eskisi gibi olmayacak.”

Müzik girer yavaş yavaş.

O zaman bi’ gerilip tırsıyo’ herif. Eli ayaana dolaşıyo’. Biliyo’m; gülmüyo’
artık. Da’a bi’ hızlanıyo’m. O’lanın bi’ şii diyişi yırtıyo’ bi’ an sisi. Boolcak gibi
bi’ ses. Annamıyo’m ne dedi’ini. Otuz metre var aramda fişekçiyle. Elleri titriyo’.
Son bi’ kere da’a ateşliyo silaa, bu sefer görmüyo’m bile fişee. Yirmi metre.
Gözlerini seçiyo’m şimdi herifin. On beş metre. Bi’ iki adım geriliyo’. Sisin içinde
bi’ fişeem şimdi ben. On metre. Kızın çı’lıını duyuyo’m. Es. Sanki canını
alıyo’lar, ö’le bi’ çı’lık. Es. Kalıyo’m taş gibi oldu’um yerde. Es. Fişekçi hemen
önümde. Bi’ iki adım atsam— atamıyo’m. “Yürü amına kodumun malı, yürü!
Başlarına bi’ şii mi geldi sanıyo’n? Kaçtılar lan senden döl israfı, çoktan
atlamışlardır bi’ taksiye! Duymadım diyo’ bi’ de sikik, “Biz gidiyo’z demedi mi
lan o’lan?!” “Çıılık attı kız,” diyo’m. “Beni çaarıyo’lar!” Dönüyo’m geri; duman
sade. Ö’le yoonlaşmış ki gölgem vuruyo’ gazın üstüne. Başka bi’ şii görünmüyo’.
Koşmaya başlıyo’m geldi’im yöne do’ru. Unutuyo’m hep fişekçiyi falan. Süt gibi
bi’ körlük. Yoklar. Arıyo’m, baarıyo’m. Yoklar. Kaybediyo’m onnarı. Her yere
bakıyo’m. Yoklar. Bi’ gölgem bi’ ben bu sisin içinde. Yoklar. Adlarını bile
bilmiyo’m. Ne sormuşum ne söylemişler. Ne diye çaarcam şimdi ben onnarı?
Nası’ seslencem? OOOOO’LAAAAAN?! KIIIIIIIIIIIIIIZ?!

Müzik yükselir. Dans etmeye başlar


Avzer. ‘Tektonik’ bir dans fakat daha
ifadeci; Avzer’in içinde bulunduğu durumu
teatral bir biçimde dışa vuran ‘dramatik’
bir dans olmalı.

9.

So’ra polisler buluyo’ beni sisin içinde. Onu yirmisi üstüme atlayıp
yakalıyo’. Tutmuyo’lar ama içerde. Biraz dövüp sabaana salıyo’lar. Neyimi
tutsun, n’apsınlar benle? Aynen. Annamıyo’lar bile n’apıyo’m orda. Ben de bi’
şii demiyo’m. Fişekçi de onnarla. Ama gelmiyo’ hiç yakınıma. Bi’ şii de
söylemiyo’. Uzaktan bakıyo’ sade. So’ra dolaşmaya başlıyo’m işte ben.
Angara’nın girip çıkmadı’ım yeri kalmıyo’. Onnarı arıyo’m. Önce Kızılay
boşalıyo’. So’ra Kennedy. So’ra Ku’ulu. Dikmen, Batıkent falan so’ra. ODTÜ’de
bi’ şiiler oluyo bi’ ara. Oraya da gidiyo’m. En son günnerce Tuzluçeşme. So’ra
orda da kimseler kalmıyo’. Angara boşalıyo’. Es. Her yere bakıyo’m, hiçbi’ yerde
yoklar. Bu/O yaz ö’le geçiyo’. Kış geliyo’. İnsannar inmiyo’ artık meydannara.
Herkes evinde. Herkesin bi’ evi var. Bi’ Avzer sokaklarda. Onnarı arıyo’.
Annatabiliyo’m mu? Ner’de küçük bi’ olay şimdi, oraya koşuyo’m hemen.
Herkese onnarı soruyo’m. Kimse tanımıyo’. Kimse görmemiş. O zaman ben,
delirmişim de hayal görmüşüm gibi oluyo’m. Es. Şimdi bekliyo’m ben, o şey gene
başlasın diye. İnsannar gene gelsin diye. Bi’ şii olsun, kızla o’lan geri dönsün
diye. Bekliyo’m şimdi ben. Ö’le işte…

Sessizlik.

Son bi’ şii da’a var. Bazen Kızılay’a iniyo’m gecenin bi’ yarısı. Boş.
Kimseler yok. Ama bi’ şii kalmış sanki orda. Binnerce soluk, binnerce ses duyar
gibi oluyo’m bazen. Gözümü yumup dinneyince haykırışları duyar gibi oluyo’m.
Fişek seslerini, siren seslerini falan duyar gibi oluyo’m. Havayı titreten bi’ şii
vardı, o neyse onu duyar gibi oluyo’m. A’aca, çimene, topra’a— Güven Park’ın
itine kedisine sinmiş gaz kokusunu çekiyo’m içime. So’ra yatıyom sırt üstü
çimennerin üstüne. Gözümü kapıyo’m. O zaman işte, ben, her şeyi yeniden yaşar
gibi oluyo’m…

Gözünü kapar.

Siz de duyuyo’nuz mu?

Çok derinden gelen direniş


sesleri. Işık yavaş yavaş
kararır.

You might also like