Professional Documents
Culture Documents
Ibn Rüşdde Faal Akılla Ittisal Problemi
Ibn Rüşdde Faal Akılla Ittisal Problemi
MARMARA UNivERSiTESi
SOSYAL BiLiMLER ENSTiTUSU
FELSEFE VE DiN BiLiMLERi ANABiLiM DALI
iSLAM FELSEFESi BiLiM DALI
A
iBN RU~D'DE
• • • ,... •
Akif KURTOGLU
Dam~man
Yrd. Dor;. Dr. ilhan KUTLUER
istanbul • 1995
.1
Marmara Oniversitesi
Klltllphane ve DokOmantasyon Daire Ba~kanhel
1111111111111111111111111111111111111111
T03161 .
Lo/t/ 2
~. ~0
L~5~
-.
i<;iNDEKiLER
iC;iNDEKiLER ......................................................................... 3
KISALTMALAR ....................................................................... 4
ONSOZ ...................................................................................5
GiRi~ ........................·............................................................. 8
I. BOLUM
iBN RU~D'DEN ONCEKi iSLAM FELSEFESi
GELENEGiNDE AKIL GORU~ii
A. Kindl .................................................................................. 13
B. Farabl ................................................................................. 17
c. fun Slna .............................................................................. 23
·D. ibn Bacce ............................................................................. 28
11. BOLUM
iBN Rii~D'DE AKIL
A. ibn Rii~d'iin AkllIa ilgili Eserleri.................................................. 36
B. Heyulanl Akll. ....................................................................... 41
C. Fa'al Akll. ............................................................................ 50
Ill. BOLUM
iBN RU~D'DE FA' AL AKILLA iTTisAL PROBLEMi
A. ittisal Probleminin Formiilasyonu ................................................. 58
B. fun Rii~d'e Gore lskender el-Afrodisi'nin-lttisal Problemine Yakl~lml ..... 61
c. fun Rii~d'e Gore Themistius'un ittisal Problemine Yakla~lml ................. 63
D.lbn Rii~d'iin lttisal Gorii~ii ........................................................ 65
,i
KISAL TMALAR
ONSOZ
Rushd with the Commentary of Moses Narboni, New York 1982) elde ettik.
Mrodisiyaslilskender'in De Intellectu (Fi'l-Akl) risalesine yazdlgl §erh hari~ diger
risalelerin Ibranice'den Almanca'ya a~tklaYlcl notlarla ~evrildigini ogrenince
~ah§marruzm eksik kalmamasl i~in bu eserleri Almanca'dan Sedat Umran' a terciime
ettirdik. Aynca fun Rii§d'iin Aristo'nun De Anima (KitabU'n-Nefs) sma yazdlgl
klsa ve orta §erhlerin Arap~a astllanna yeri geldik~e m iiracaat ettik. B u
~ah§marruzda fun Rii§d'iin Mrodisiyash lskender'in yukanda antlan eserine i1i§kin
§erhinin lngilizce terciimesiyle Aristo'nun De Anima'sma yazdlgl ve bugiin sadece
Latince ~evirisi mevcut biiyiik §erhine ula§amadlk. Konu hakkmda Paul S.
Christ'm The Psychology of the Active Intellect of Averroes (Philedelphia 1926)
adh doktora ~ah§maslyla Herbert A. Davidson'un Al-Farabi, A vicenna and
Averroes on Intellect (Oxford 1992) adh eserinden yararlandlk. Amlan son
~ah§manm bugiine kadar fun Rii§d hakkmda yapIlan en kapsamh ara§urma
oldugunu gordiik. Fakat Davidson'un bu ara§tlrmasl bizim tez ~all§mamlzda esas
aldlglmlz fun Rii§d'iin ittisalle ilgili Moses Narboni tarafmdan §erhedilen eserine
digerlerine gore daha az yer aylrml§tIr. Christ'in doktora ~all§masl ise antlan eserin
ktsmi Almanca ~evirisine dayandlgl i~in eksiktir. Biz Moses Narboni §erhinden
geni§ O1~iide yararlandIk. Aynca Almanca ~evirideki a~tklaYlcl notlara yeri geldik~e
miiracaat ettik. Boylece elimizden geldigi kadanyla bu ~all§mamlzda fun Rii§d'iin
ittisal problemine yakla§lmml sergilemeye ~ah§ttk. Kolayltk olsun diye Ibn
Rii§d'iin yukanda amlan eserinin tamamml Ingilizce'den Tiirk~e'ye ~evirip teze
ekledik.
Thn Rii~d'de Fa'aI Akd iIe ittisal Problemi ba§ltkll ~ah§mamlzda esas
olarak konunun epistemolojik yonii iizerinde durulmu§ ve bu baglamda ontolojik
ili§ki ye mutluluk konulanna da deginilmi§tir.
lncelememiz Giri§, U~ Boliim ye bir Ek'ten olu§maktadtr. Giri§'te Aristo'nun
aktl problemi ve ittisal ile ilgili gorii§leri klsaca ortaya konmu§ ve onun
§iirihlerinden Afrodisiyash lskender ve Themistius He tsliim Felsefesi geleneginde
Fiiriibi ye fun Sina'nm bu konudaki gorii§leri genel hatlanyla yerilmi§tir.
Birinci BOliim'de tbn Rii§d'den onceki tsHim Felsefesi geleneginde akll
gOrii§ii anahatlanyla belirtilmi§tir.
!kinci Boliim'de ibn Ru§d'de heyulani akh ve Fa'al Aktl konulan i§lenmi§tir.
U~uncu Boltim'de tbn Ru§d'un Ittisiil goru§ii ortaya konmaya ve
degerlendirilmeye ~ah§tlml§tIr.
Aynca konunun daha iyi takip edilmesi a~lsmdan tbn Ru§d'un aktl ile ilgili
yukanda antlan eserinin terciimesi ~ah§manm sonuna eklenmi§tir.
7
Akif KURTOGL U
Fatih,24.12.1995
GiRi~
Aristo De Anima adh eserinde insan akhrun i§leyi§ini anlanrken iki tilr alaldan
soz etmi~ ve bilgi fenomeninin bu iki alal arasmdaki ili~ki ile a~tklanabilecegini ileri
siirmti§tiir: "Nasll dogarun biitiiniinde her bir cins i~in biri madde (hyle) -bu her §ey
i~in olanak halindedir- biri de neden (aition) ve yapan (poietikon) -her ~eyi yapacak
olan- (ttpkt madde kar§lsmda sanat gibi) olmak iizere iki yan varsa, ruhta da (en te
psyke) bu aymmlai-m (diaphora) bulunmasl gerekir. Her §ey haline gelmeye ve bir
huy olarak (htos heksis tis) her §eyi yapmaya yetkin oIan boyle bir us (nous)
vardIr. TIpkt 1§lk gibidir bu; nitekim 1~lk da belli bir §ekiIde olanak halinde oIan
(dynarnei) renkleri etkinlik halinde (energeia) renkler haline getirir. Bu us ayndIr
(khoristos) katt§marnl§ur (arniges) ve bir §eye ugrarnaz (apathes); varhk a~lsmdan
bir etkinliktir. Nitekim etkinlik (to poioun) edilgenlikten (tou paskhontos) ilke
(arkhe) maddeden (byles) her zaman daha degerlidir."1
Goriildiigii gibi Aristo fizild aIem i~in uyguladlgl sebep teorisi ile kuvve ve
fill aynmml nefsin "kendisiyle dii§iindiigii ve bildigi"2 aktl giicii i~in de ge~erli
sayml~tlr. Buna gore insan aklmm kendine ozgii fonksiyonunu yerine getirmesi ve
i'
bunun sonucunda bilgiye ula~masl fenomeni iki sebeple a~Iklanabilir. Birincisi
maddi sebep, ikincisi akh kuvve halinden fiil haline ~lkaran fail sebeptir.
DolaYlslyla bir yandan akledilir objelerin tiimii Olmasl bakImmdan maddeye benzer
bir gorev goren bir akIl (miinfail ab!) vardlr ve diger yandan akledilir her §eyi
meydana getirmesi baktmmdan bir tiir l§lga benzer bir fail sebep (fa' aI aktl) vardlr.
Aristo'nun De Anima adh eserinde ge~en klsa ve kapah a~lklamalanndan
onun bu iki tiir abl ile ozellikle de Fa'aI Alal ile tarn olarak neyi kasdettigi ve bu
ikisi arasmdaki etkile~imi nasll anladlgl hususlan giiniimiize kadar tartl§mah
olagelmi§tir. Gnun faal akll insan nefsinin bir yonii mU yoksa insandan baglmslz
olarak varolan bir varhk ml telakki ettigi meselesi tartI§tlmaya devam edilmektedir.
tnsan aklmm bilgiye ula§masmda fail sebep olarak gorev goren faal akll
maddeden aynk bir varhk olarak tarumlayan Aristo sonradan "faal akllla ittisal"
olarak adlandmlacak ittisal meselesine sadece i§aret etmi§; ancak bu meseleyi
1. Akt., SafIet Babm, "Nous Poetikos (Intellectus Agens) Kavranu", Felsefe Dergisi, 88/3,
tstanbul 1988, s. 18-19; Aristo, On The Soul, (De Anima. TII, 5, s. 430a 10-19), tng.
~ev., J. A. Smith, (The Works of Aristotle i~inde), s. 662.
2. Aristo, a.g.e., Ill. 4. 429a 10.
.I "'~'"
9
1. Ludwig Hannes, Des Averroes Abhandlung ()ber die M(}glichkeit der Conjunction oder
()ber den Materiellen Intellekt, Onsoz, Halle 1892, s. 7.
2. Bkz., Aristo, a.g.e., Ill. 4. 429b 5-9.
3. Bkz., Davidson, a.g.e., s. 10.
4. Bkz., Davidson, a.g.e., s. 9, 260, 261. Kq., Themistius, An Arabic Translation of
Themistius Commentary on Aristoteles De Anima, edt. M.C. Lyons, Norfolk 1973, s.
195-196.
5. Bkz., Davidson, a.g.e., s.261.
6. Bkz., Themistius, a.g.e., s. 198.
11
Faal Alal kavrruTIl ve ogretisi Farabl, Thn Sma'nm felsefi sistemlerinde biiyiik
bir rol oynar. Bu iki filozof faal aklm gayn eismanl bir eevher oldugunu kabul
etmeleri yamslfa onu koznlolojik alallar hiyerar§isinde insana en yakm ay feleginin
akh olarak yorumlaml§lardlr. Boyleee insanm akltm kuvveden fiile ~tkmasmm
sebebi olan faal akla bu ontolojik ozelligiyle ayalu ve ayiistii alemleri arasmda bir
arael rolii yiiklenmi§tir. Bilkuvve insan akltna bu a§aglya dogru inen varolu§
diizeninde kozmolojik faal aktldan hemen sonra yer verilmi§tir. Faal aktl insan
aklmm idrmne konu olan suretleri ona vermesinin yamslra ay-altt alemdeki
suretleri de verir. tnsan aklmm faal aktlla ittisali sonueu nihai mutluluk halini
kazandlgml ileri siiren bu iki ftlozof faal akla insanm oliimsiizliigiinde merkezi bir
rol vermi§ler ve aynea vahy fenomenini faal aktlla ittisal ogretisi ile a~tklaml§lardlr.
Boyleee faal aktl kavraml epistemolojik ve ontolojik boyutlan yan1Slra kozmolojik.
eskatolojik ve mutluluk boyutlan kazanml§url.
~aglda aynnttlanyla ineeleneeegi Uzere Filozofumuz Thn RU§d ise bir yandan
Grek-Hellenistik felsefe muhitinin (Aristo ve onun §arihleri) ote yandan Dogu
(Farabl, tbn Slna) ve Bat! tslaml'nm (tbn Baece) yeti§tirdigi filozoflann ortaya
koydugu bUyUk birikimi mUstakil olarak kaleme aldlgl ittisal risaleleriyle
degerlendirmi§, yorumlaml§, ele§tirmi§ ve nihayet kendi gorU§iinU ortaya
koymu§tur.
"
A. KiNDi
Ebfi YusufYa'kfib b. tshak el-Kindi AbbasTIer deyrinde tercUme fa'aIiyetinin
yogunl3.§ugl ye tsHim medeniyetinin diger alanlarda oldugu gibi ilim ye dU~Unce
alanmda da ciddi ye olgun eserler ile temayUz ettigi miladt dokuzuncu yiizydda
y3.§aml~l ye "bilim ye felsefeyle ugra~an ilk miisliiman Arap olmasl dolaYlslyla ...
'Araplann Filozofu' diye anIlmayt hak etmi~"2 olan onemli bir ~ahsiyettir.
tslam Felsefesinde "akd" ile ilgili ilk miistakil te '!if eserin (Risale ji'l-Akl)
sahibi olan Kindt3 bu konudaki gorii~leri ile tslam filozoflan yamslra terciime
yoluyla Orta~ag hlristiyan skolastikleri iizerinde de onemli etkilerde bulunmu~ bir
filozoftur4.
Kindt akh "e~yaYl hakikatleri He kavrayan basit bir ceyher" olarak
tanlmlamaktadrr5 • Eski Yunan filozoflan arasmda aktl konusunda gorii~leri en ~ok
zikredilmeye deger olarak Aristo'yu ye hOCasl Eflatun'u goren Kind!, "Eflatun'un
gorii~iiniin ozii, talebesi Aristoteles'in gorii~iidUr" ~ek1inde uzla~tIrmaCl bir yorum
getirdikten sonra Aristo'nun gorii~iinii ktsa (mficez) ye nakl! (haben) olarak
anlatmaya giri~mektedir6. Filozofa gore dart ~e~it aktldan sozedilebilir7:
l-Ebedl bi1-fiil (fa'a!) aktl,
2-Nefse ait bi'l-kuyye aktl,
I. Ebii Ride bu kelimeyi "es-sani" olarak okumu§tur. Bkz., "Risille fi'l-Ald", s. 353. Keza
Ahmed Fuad el-Ehvani, bkz., Kindi, "RisaIe fi1-Ald", (Te/hls Kitiibi'n-Ne/s /i lbn Ru;d
i~nde), n§r. Ahmed Fuad el-Ehvani, s. 178. Bedevi ise "el-beyaru" §eklinde okumu§tur,
bkz., Kindi, "RisaIe fi'I-Ald", ResailU Fe/se[iyye i~inde, n§r. A. Bedevi, Bingazi
139311973, s. 1. Aynca bkz., Aristotillis [i'n-Ne/s, Giri§, (thk., A. Bedevi), s. 6.
Richard J. McCarthy ise bu kelimeyi "en-nati" olarak okumu§tur, bkz., Richard J.
McCarthy, "Al-Kindi'sTreatise on Intellect", Islamic Studies, Ill, Karachi 1964, s. 122,
130. .
2. Kindi, "RisaIe fi'I-Ald", s. 354. Benzer bir ikili aytnm i~in bkz., "Kitab fi'l-Felsefeti'l-
O1a", (Resail i~inde) ,n§r. EM Ride, s. 107. Burada da insana ait algdar duyu algdan
ve akli algllar oImak iizere ikiye aynInu§UC.
3. Kindi, a.g.e., s. 107, 154.
4. Kindi, a.g.e., s. 107; "Risille fi'l-Ald", s. 354.
5. Kindi, "Kitab fi'I-Felsefeti'I-01a", s. 107.
6. Kindi, a.g.e., s. 108.
7. Kindi, fantezi (fantasya) a<ltm verdigi bu giicii, "tek tek nesnelerin gayn maddi suretIerini
idrak eden gii~" olarak tammlamaktadrr, "Ri sale fi mabiyyeti'n-nevm ve'r-ru'ya",
(Resail i~inde), n§r. Ebu Ride, s. 295. Felsefi terimleri tammladlgl eserinde ise bu gii~
"tevebhiim olarak g~mekte ve "tahayyill" ile bir tutuImaktadlC, "Risille fi hududi'l-e§ya
ve rusfimiM", s. 167.
8. Kindi, "Kitab fi'I-Felsefeti'l-fiIa", s. 106.
9. Kindi, "Kitab fi'I-Felsefeti'I-UIa", s. 107-108.
15
§eylerl, duyulur suretler ile birlikte zihinde bir imaj olu~turmazlar; bu tiir nesneler
dogrudan akletme faaliyetine konu olurlar. Maddeye biti~meyen gayn maddt (aklt
ve manevl) ~eylerin ise asla maddt tasavvurlan yoktur ve zorunlu olarak onlann
dogrulugunu kabul ederiz2•
Kindt'ye gore, nefs alolla yani madde ve fantezi (tahayyiil) ile ili~kisi
olmayan suretler ile temasa ge~tiginde bu aklt suretler nefisle birle~ir. Boylece daha
once nefiste bilkuvve mevcut olan aklt suretler ~imdi bilfiil mevcut olmu~ olur ve
kazaOllml~ akIl (el-aklu'l-miistefad) adIOl allf. Nefis nesnelerin tiirlerini (kiilllleri)
bilen bu akh, ebedt (siirekli) fill halindeki ilk alaldan alml~tlr3. Buna gore nefis bi1-
kuvve, ilk akIl yani ebedt bilfill (fa 'al) abl ise bi'l-fiil akledici oldugu i~in, ilk alal
verici (miifid), nefis ise ahcl (miistefid) olur. Kuvve halinde bulunan her ~ey ancak
bi'l-fiil olan bir ba§ka §ey vasltaslyla fill haline ge~tigine gore, bi'l-kuvve akledici
nefis fill haline ebedt bilfill abl sayesinde ge~mektedir4.
AIdt suret nefis ile birle§ince akleden siije (nefs) ile akledilen obje (ma'kUl)
tek bir ~ey haIine gelir yani nefs a~lsIOdan alal ve ma 'kUliin bir ve ayOl ~eydir fakat
bu durum ebedi bilml alal i~in sozkonusu degildir5.
Kindt, risalenin ba§IOda slraladlgl dort ~e§it akll birbirleri ile olan ili§kilerini
de gozoniine alarak a~tklamaya ~ah§lr. Buna gore ilk abl "biitiin akledilirlerin ve
ikinci aktllann sebebi olan aklldlr"6 Kindt, daha once ilk aklIO siirekli fiil halinde
1. KinOl bu ttir nesnelere omek oIarak "renkle birlikte algIlanan ~ekli" verir. Bkz., a.g.e., s.
108. ~ekli ve bunun yan1S111l say1 ve saydanlan konu alan ilimler Kindi'nin "er-riyazat
ve et-tealim" ad1ll1 verdigi aritmetik, geometri, astronomi ve miizikten ibaret matematik
ilimlerdir. Bu ilimler ilk cevherlerle ilgili nicelik ve nitelige ait bilgilerle ug~tr. KinOl
matematik ilimleri felsefi ogrenim i~in vazge~ilmez bir on ~art sayar. Bkz., "Risrue fi
Kemmiyyeti kiitiibi ArismtaIis ve ma yuhtacu ileyhi fi tahsili'I-feIsefe", (Resdil i~inde),
n~r. EM Ride, s. 377-378.
2. Kindi, "Kimb fi'I-FeIsefeti'I-Ula", s. 108-109. Filozof bu ttir bir akli alg1ya "AIemin
otesinde ne doluluk ne de bo~Iuk yani ne bo~Iuk, ne de cisim vardtr" ifadesini omek
gosterir. Doluluk ve bo§Iuk kavramlan duyu yoluyla algtlanan ve dolaY1s1yla imajl
tasarlama giiciinde oIu~an §eyler degildir. akIl bu ttir bir htikme daha onceki onermelerin
sonucunda zorunlu olarak vam. Kindi, a.g.e., s. 109. Kindi cisme gerek duymayan ve
cisimle biti~meyen varhklan metafizik ilminin konu edindigini belirtmektedir. Bkz.,
"Risrue fi kemmiyyeti kiitiibi Aristfitruis", s. 368.
3. Kindi, "Risrue fi'I-AkI", s. 356. Metinde g~en "nev'iyyetii'I-e~ya" ifadesi miistefad akla
racidir. Kr§., "Kimb fi'I-Felsefeti'I-Ula", s. 155. Aynca bkz., McCarthy, a.g.m., s.
141, md. 9.
4. Kindi, "Risrue fi'I-AkI", s. 356. Kindi bir b~ka yerde nefsi kuvveden fiile ~lkanp bilfliI
akIl haline getiren ~eyin bizzat kiilli kavramlar (kiilliyyat) oIdugunu ifade eder. "Kiilli
kavramlar neflSte kuvveden fiile ~1kugma gore, onlar nefiste daha once kuvve halinde
bulunan miistefad akddtr. t§te nefsi kuvveden fiile ~tkaran fiil halindeki aktl bu
alaldtr." Bkz., "Kitiib fi'I-FeIsefeti'I-UIa", s. 155.
5. Kindi, "RisaIe fi'I-AkI", s. 356. Astl metnin hfuni~inde "oyleyse ilk alaI a~1S1ndan
nefiste akledilen ~y ile ilk alaI bir ve aym ~ey degildir" ifadesi vardtr. Bkz., a.g.e., s.
357, dp. 4.
6. Kindi, a.g.e., s. 357.
16
bulundugu~u ve ins an akhm kuvve halinden fiil haline ~Ikaran aklm bu oldugunu
belirttigine gore ilk aktl fa 'aI aktl olarak yorumlanabilir.
Kindrnin 1Ik Akh tammlarken sozlinii ettigi ikinci aktllar risfilenin b~mda 1Ik
Alal'dan sonra slraladlgl ii~ abldlrl. Siirekli fiil halinde bulunan 1Ik AlalIa diger
aktlIar arasmdaki bu aynm kuvve-flll kavramlanna dayanmaktadlr. 1Ik abl ins an
akhm kuvveden fIile ~Ikaran bir aktl olarak insan nefsinin dl§mdadlr. Diger aktllar
ise insan akhrun ilk hall ve sonraki ~amalanru gostermektedir.
lkinci abl ise "nefis bilfiil akletmedigi siirece kuvve halinde bulunan
akIl"dlr2• lnsan nefsinde gii~ halinde bulunan bu abl soyut kavramlan, rumelleri
veya akli suretleri idrak etme istidadl olarak da tanlmlanabilir ve Aristo'nun De
Anima'smda belirttigi "miinfail akl"a tekabiil eder.
Kindi, ii~iincii abl (miistefad abl) ile "nefsin onceden kazanml§ oldugu ve
nefiste bilfIil mevcut olan aId"l kasdetmektedir. Nefis bu aIdl diledigi zaman fIiIe
dokebilir tlpk! kfitibin diledigi zaman yaZl yazmasl gibi. <;iinkii nefs onu onceden
kazanml§ oIdugu i~in 0 nefiste yede§mi§tir ve fiiIe 9Ikmaya haZlrdlr3 . Filozof bu
aklt bir b~ka yerde "bilfril aktl" olarak da niteIemi§tir4.
Kindl'nin zfihir adml verdigi dordiincii aIda gelince 0 "nefiste bilfiil mevcut
olup, nefsin b~kaIan i~in fIiIen ortaya koydugu akll'dlr5 . Kindi ii~Uncii abI ile
dordiincii akIl arasmdaki fark! a~lklarken, ii~iincii aklm onceden nefis tarafmdan
kazamlml§ aktl oIup, nefsin onu istedigi zaman ortaya koyabilecegini bir kere daha
tekrarIar, oysa dordUncii abl i~in bu onceden kazamlml§ bilkuvve aIdm bilfiil
ortaya c;Ikmasl sozkonusudur6. Ba§ka bir deyi§Ie "fiil halinde bulunan ii~iincii
aIdm, sonuc;lanyla birlikte kendini gostermesi dordiincii ak1I tammlayan aynm
olmaktadlr. Bu durumda zfihir abla aktif aklm goriinii§ ve neticesi, kIsaca faaliyet
anmdaki hali demek miimkUndiir." Bu babmdan zfihir / beyani aklI bilfiil akIm
"ikinci kemaIi" sayIlabilir7.
1. Bkz., Cafer AI-Yasin, Feylesofiin Riiidiin el-Kind; ve el-Fiiriibi, Beyrut 1983, s. 42.
Miiellifin aynt yerde tlk Akhn nefsin baricinde olmadlgma ili~kin gorii~iine
kattlamtyoruz. Zira, Kind! bilkuvve bir §eyin kendi kendine bilmI bftle ge~tigini kabul
etmem~tir. Buna gore insan akh da dl~anda bulunan siirekli bilfiil (faal) alal sayesinde
kuvveden mle ~Ikmaktadlf. Bkz., Kind!, "Kirab fi'I-FeIsefeti'I-OIa", s. 155; "RisaIe ft'I-
AkI", s. 356.
2. Kindi. "RisaIe fi'I-AkI", s. 357.
3. Kind!, a.g.e., s. 358.
4. Bkz., Kindi. Kitiib ji'l-Felsefeti'l-Ulii, s. 155; kr~., yukanda s. 15, dp., 4.
5. Kind!, "Risftle fi'I-AkI", a.g.y.
6. Kind!, a.g.y.
7 Bkz., tIhan KutIuer, Isldm Felsefesi Tarihinde Ahldk Ilminin Te§ekkUlu,
(Yaymlanmaml~ Doktara Tezi), tstanbuIl989, s. 109.
17
B. FARABi
"lsIam'm ilk goze ~arpan mantlk~l ve metafizik~isi"l olarak tanman,
Aristo'dan sonra Muallim-i Sani2 payesine laytk gortilen Farabl, lslfim Me~~ru
felsefesinin kurucusudur3 • 0, Yeni Eflatuncu sudfir nazariyesine ls1amt bir i~erik
kazandmnak suretiyle ls1am akaidindeki yaraulma ftkri ile Aristocu ezell alem
fikrini uzIa~tlfmaya ~ah~ml~tlr4. Hirabl, geli~tirdigi sudfir teorisi ile psikoIoji,
siyaset, ahlak ve niibiivvet gorii~iinii metafizik ile birle~tirmi~tir5. Bu sistemde ay-
alu aIemi He ay-iistll aIemi arasmda bir nevi koprti roIll oynayan Fa 'al aktl teorisi
merkezi bir rol oynar.
Farabl akh "insamn zihniyle bir ~eyi idrak etmesi" ve "kendisiyle idrak
meydana gelen ~ey" olarak tammlamakta ve eskilerin buna "nutk" da dedigini
belirtmektedir6. Akll He ilgili uzun risaIesinde ise akhn altl anlamda kullanIldlgml
soylemektedir7.
1. Macit Fahrl, Islam Felsefesi Tarihi, ~v. Kasllll Turhan, tstanbul 1992, s. 103.
2. Hilmi Ziya Ulken-Klvamettin Burslan, Farabr, tstanbul 1941, s. 7.
3. Ulken, a.g.e., s. 8. "Farabi, Aristo'yu istinatgab olarak aldlgl halde, ekseriya Yeni
Eflatuncu tesirlere meyletmeye mecbur olmu§, Orta~ag'da Aristo'ya atfedilen ve
hakikatte Yeni Eflatuncu Porphyre'nin bir compilation'undan ba§ka bir §ey olmayan
Kimbu'l-Esolocya (Thwlogie) gibi eserlere dayanml§ ve bu gozle Aristo ve Eflatun'u
teIife ~1§ml§ttr. Bundan dOlaYl tsHim Felsefesi'nde Me§§fii denildigi zamanda, garpta
oldugu gibi, yalmz Aristocular degH, fakat Eflatun ve Aristo'yu mezceden ve onlan
ancak bu yollardan g~erek anlayan feylosoflar kastedilir." Bkz., a.g.e., s. 16. Bu telif~i
tavra en giizel omek Far1ibi'nin el-Cem' beyne re'yeyi'l-Hakrmeyn Eflatun el-Ilahr ve
Aristutalis adlt eseridir. Mahmut Kaya bu eserin ~evirisini "Eflatun He Aristoteles'in
Gorii§lerinin Uzla§Urtlmasl" ba§hglyla Felsefe Arkivi'nde (saYl 24, istanbuI 1984)
yaymlaml§ttr.
4. Fflrabi, Aristo'ya atfedilen "aIemin ezeliligi" gorii§iinii savunanlara kar§l Aristo'nun
eserlerinden sozkonusu iddiayt destekIemek i~in nakledilen sozleri ele alarak nakzeder ve
bu arada Esolocya kitabmdan yararlamr. Bkz., Farabi, Eflatun ile Aristoteles'in
G6rU§lerinin Uzla§tmlmasl, ~ev. Mahmut Kaya, (Felsefe Arkivi, saYI 24), tstanbul
1984, s. 243-248.
5. Bkz., Ali Durusoy, Ibn Srna Felsefesinde Insan ve Alemdeki Yeri, tstanbul1993, s. 28.
Farabi'nin bu sistematik yonii en giizeI onun Kitabu Ara Ehl el-Medine el-Fddlla adlt
eserinde goriiliir.
6. Farabi, KitdbU't-Tenbrh ala Sebili's-Sa'dde, thk. Cafer el-Yflsin, Beyrut 1987, s. 79.
7. Farabi, Risale ft'l-Akl, n§r. Maurice Bouyges, S. I, Beyrut 1983, s. 3-4. Bu risaIe
Orta~ag'da Latince'ye Kitabu'I-AkI ve'l-ma'kfil (De Intellectu et intellecto) adlyla
~vrilmi§tir. E. Gilson bu ~eviriyi "Le Texte latin Medieval du De Intellectu d' Alfarabi"
ba§hglyla "Les Sources Greco-Arabes de l' Augustinisme A vicennisant" adh uzun
makalesinde (Archives d'histoire doctrinale et litteraire du Moyen age, Appendice I (s.
108-141) ne§retmi§tir. Bkz., a.g.e., Giri§, s. XVI. Far1ibi'nin bu risaIesi Hilmi Ziya
Olken ve Ktvamettin Burslan tarafmdan Franslzca terciimesinden Tiirk~'ye ~vrilmi§tir.
Bkz., Fflrabi, "Maaniii'I-AkI (Kimb-iiI-AkI ve'l-Ma'kfil)", a.g.e. i~inde, s. 190-206. Biz
bu ~viriden yeri geldik~ yararlandtk.
18
I-Halktn "akllh" bir adamdan soz ederken anladlgl §eydir. Bu, Aristo'nun
taakkul dedigi §eye tekabill ederl.
2-KelamcIlann "bu akla uygundur, bu ayklndlr" sozU He kasdettikleri
§eydir2. Bununla herkes~e veya insanlann ~ogu tarafmdan kabul edilen onermeler
yani "me§hOrat" kastedilir.
3-Aristo'nun Kitabu'l-Burhan'da inceledigi aktldlr3. Bu da insanm kendisiyle
nazari ilimlerin prensipleri olan kUlli, dogru ve zaruri onermelerin yakinini ve
dU§iinme olmakslzm fItn ve tabu bir §ekilde kazandlgl nefs kuvvetidir. Diger bir
ifadeyle bu akIl ilk bilgileri dogu§tan ve fltn olarak kazanml§ aktldlr. !lk bilgiler Ca
priori) kIyasa ve istidlaIe dayanmayan dogrudan dogruya kabul edilmesi zorunlu
bilgilerdir. Diger bilgiler ise bu a priori bilgilere dayanrr4.
4-Aristo'nun Kitftbu'l-Ahlak'da altmcl makalede soziinii ettigi aktldlr5 • Bu
akIl, insana biitiin cinsler de dahil olmak iizere bUtiin mevzular hakkmda devamh
bir tecriibe sayesinde tercih edilmesi ya da ka~mIlmasl gereken iradi §eyler hakkmda
oncilller ve hiikiimlerin yaldnini zamanla kazandtran nefsin bir giiciidiir6.
5-Aristo'nun Kitftbu'n-Nefs'de soziinii ettigi aktldtr7 . Bu, teorik aktldtr.
6-Aristo'nun Kitftb Ma Ba' de't-Tabia' da kasdettigi aktldtr8•
Farabi'ye gore Aristo teorik akll dort farkll anlamda kullamr9 : a) Bilkuvve
akll, b) Bilfiil akll, c) Miistefad akll ve d) Fa'al aktl. Bu aktllardan ilk ii~ii insan
akhnm geli§iminde farkll a§amalan ifade eder. Fa 'aI ab1 ise insani aklI kuvveden
fiile ctIkaran a§km fill sebeptir. Simdi bu akillan slraslyla gorelim.
1. Farabi, a.g.e., s. 5.
2. Farabi, a.g.e., s. 7. Bu onenneler kelfunctlann "kesin" oldugunu iddia ettikleri ihtimali
onennelerdir. Bkz., a.g.e., s. 11-12.
3. Farabi, Risdle ft'l-Akl, s. 8; Aristotle, Posterior Analytics, (2.19.100 b ,12), tng. ~v. G.
R. G. Mure, (The Works of Aristotle i~inde), Chicago 1952, I, s. 136-137.
4. Farabi, a.g.e., s. 8-9. Farabi bir ba§ka eserinde bu akla nazari alal adlDl vennektedir.
Bkz., Fusul MUnteza 'a, thk. Fevzi M. Neccar, Beyrut 1993, s. 50.
5. Farabi, a.g.e., s. 9; Aristoteles, Nicomachean Ethics, (6.5 ve 6.6), tng. ~ev. W. D.
Ross, (The Works ofAristotle i~inde), H, s. 389. Burada sozii edilen alal ameli aktIdtr.
6. Farabi, a.g.y. Farabi bir ba§ka eserinde ameli akll §oyle tammlamaktadtr: "insana, bir~ok
§eyin tecriibesi ve duyulur §eylerin uzun uzadlya mii§ahedesi He, yaplp eUnelerinden
tercih edilmesi ve ka~lDllmasl gerekeni anlamaslDl miimkiin kIlan onciilleri kazandtran
bir gii~ (meleke) tUr. Bkz., Fusul MUnteza 'a, s. 54.
7. Aristotle, De Anima, (3.4 ve 3.5), tng. ~ev. J. A. Smith, (The Works of Aristotle
i~nde), I, s. 661-662.
8. Aristotle, Metaphysics, (Lambda, 12.7-9), tng. ~ev. W. D. Ross, (The Works of
Aristotle i~inde), I, s. 602-605.
9. Farabi, a.g.e., s. 12.
19
a) Bilkuvve AkIl:
Bu aktl "bir nevi nefsdir veya nefsin bir klsml (ciiz') ya da nefsin
kuvvetlerinden bir kuvvet (meleke) tir veyahut da zfitI, biitiin mevcutlann
mahiyetlerini ve stiretlerini maddelerinden soyutlama ve onlarm hepsini kendisi i~in
birer suret haline getirme giicii ve istidadma sahip bir §eydir."1 Klsaca, kuvve
halindeki akll insamn mutlak bilme giicii ve istidadldlr. Ffirfibl, maddelerinden
soyutlanml§ olup bilkuvve akilda birer suret haline gelen §eylere ma 'kfilfit adm!
vennektedir2. Ma 'kfiller aklm bilme faaliyetine konu olan soyut nesnelerdir.
Bu alal, mevcutlann suretlerinden kendisinde hi~birisi bulunmadlgl siirece
bilkuvve alaldlr; mevcutlann suretleri bulundugu andan itibaren biIfiil alal olmu§
01ur3• Ffirfibl bu akla "heyfilfinl aktl" ve "miinfail aktl" da demektedit4.
b) :Riltin Akd:·
Ffirfibl'ye gore bilkuvve akllda maddelerinden soyutlanan ma 'kfiller hasil
oldugunda, maddelerinden soyutlanmazdan once bilkuvve olan ma 'kfiller arttk
bilftil ma 'kfiller haline gelir yani akll suretler hfilini ahr. Bilkuvve akll ancak bu
bilfiil ma 'kfiller sayesinde bilf"til aktl 01ur5. Aktl bu a§amada dl§ dUnyada bilinebilir
olan nesneleri (ma 'kfilat) soyutlamalar yapmak sfiretiyle bilinir hIDe getirir. Bu
durumda bilfiil akll, bilftil aktl ve bilftil ma 'kfil aslmda bir ve aym §eyi ifade eder6.
Algtlanmadan once nefsin haricinde maddelerdeki suretler halinde bulunan bilkuvve
ma 'kfiller alal tarafmdan bilfiil ma 'kfiller haline getirildiginde yeni bir varhk tarzt
kazamdar; bilftil ma 'kfiller boylece mahal, zaman, vazl', nicelik, nitelik, fiil ve
infial gibi harid nesnelere i1i§en kategorilerden slynlml§ saf soyut suretler haline
gelider7.
Alal idrfik ettigi ma 'kfillere nisbetle bilfiil aktl, heniiz idrfik edemediklerine
nisbetle de bilkuvve aktldlr8.
I. Farabi, a.g.yer, s. 12. Farnbi, bie b3.§ka eserinde insanda tabu olarak lA b3.§mdan beri var
olan bu akll "makullerin tasavvurlarml (riisfim) kabul euneye istidadh maddi bie hey' et"
olarak tammlar. Bkz., Farnbi, el-MedinetU'I-Fdzlla, s. 101.
2. Farabi, a.g.e., s. 13.
3. Farabi, a.g.e., s. 15.
4. Bkz., rarabi, el-MedinetU'I-Fdzlla, s. 103.
5. Farabi, Risdle fi'l-Akl, s. 15.
6. Farabi, a.g.e., s. 16.
7. Farnbi, a.g.e., s. 17.
8. Farnbi, a.g.e., s. 18.
20
c) Miistefad Aktl:
"Bilfiil akIl, fiil halinde ma 'kfil olmalan balammdan kendisinin suretleri
olmu~ olan ma 'kfilleri aklettigi zaman, once kendisine bilfiil akll dedigimiz alal,
~imdi miistefad akIl olur."1 Miisteffid akIl bilfiil akhn fa'ID akIlla ittisID etmi~ hIDidir.
Bizfitihi bilfIil akledilir olan bilgiler miistefad akla fa'ID alalla ittisIDinde feyezan
eder. Bir ba~ka ifadeyle bu sozkonusu suretler maddelerinden tarn amen
soyutlanml§ ye boylece tarn soyut suretler haline gelmi~tir. Miistefad akIl bu
gaynmaddt suretleri kendini aklettigi tarzda yani dogrudan akleder2. Bu ~amada
soyutlamalar yapmak, kIyas ye istidlID uygulamak sozkonusu degildir.
Miistefad alal aynk suretlere meyzfi yazifesi goriir, bilfiil akla nisbetle ise
suret mesabesindedir. DolaYIslyla bilfiil abl miistefad abl i'tin bir madde ye konu
(meyzu') gibidir3• Ffirabt akhn ilk mertebesinden ba~layan ye miistefad ablda son
bulan akletme siirecinde bir alt mertebenin bir iistteki i'tin meyzu ye madde
konumunda oldugunu yurgular. Bu durumda bir iist mertebe ise bir alt mertebe i'tin
suret yazifesini gOriir. Bu durumda bilkuyye akIl, bilfril aklm maddesidir; bilfril akIl
ise bilkuyye aklm suretidir. Buradan itibaren "sfiretler maddl cismanl surete kadar
inmeye b~larlar, orad an tekrar teddcen kendilerinin iistiinde bulunan §eyden
aynlma tarzlanna gore maddeden aynlmcaya kadar yiikselmeye b~larlar4. Bu
yiikselme fa'ID akIla uI~llmcaya kadar deyam eder. KemID ye mufanklIk a'tlsmdan
bu suretler arasmda bir yarhk nizaml Yardlr. !nsani yarolu~ plamnda en iistte
miistefad akIl bulunur ye a§aglya dogru, nefsanl gU't1ere, tabiata ye dort unsfirun
sfiretlerine ye nihayet "meyzfi 'u diger meyzfi'lann en ~aglsl olan" ilk maddeye
dogru bir ini~ yardlr5.
d) Fa'il Akd:
Bu akIl ins an nefsinin dI§mda meycut bir akIldIr. Ffirfibl'ye gore Aristo'nun
Kitilbu'n-Nefs'in ii'tiincii makalesinde sozUnii ettigi fa 'al akIl, "bir maddede meycut
olmaml~ ye asla olmayacak olan aynk bir surettir" ye 0, "bilfiil abl neyinden bir
3. Ffuilbi, a.g.e., s. 22. Ffuilbi varhk mertebelerine gore siiretIer arasmda hiyerar§ik bir ini§-
~1kI§ iIi§kisi oIdugunu one siirer ve bunu sudiir teorisi ile a~lklar. tlk Sebeb (Tann)'dan
sudiir eden akilIar dokuzuncu felek olan ay feleginin aklI (fa'a! akil) ile sona erer. Fa'a!
akIl dahil bu on akIl maddeden tamamen aynk saf siiretIerdir. Fa 'a! akhn altmda insani
aklm en ust mertebesi oIan musteiad akIl buIunur. Bkz., rarabi, Kitabu's-Siyaseti'l-
Medeniyye, s. 31.
4. Fm-abi, a.g.e., s. 22.
5. Farabi, a.g.e., s. 23; es-Siyaseti'l-Medeniyye, s. 31.
21
nev Olmasl balammdan miistefad akla ~ok benzer."~ Fa 'aI ak1l tamamen maddeden
aynkur ve daima son yetkinlik halinde mevcuttur2. Fa'aI alal, bilkuvve akll bilfiil
alal ve bilkuvve akledilirleri bilfiil ma 'kfiller haline getiren bir alaldlr. Aristo fa 'aI
akh l~lga benzetirken Hirabi daha sonra ~ok tekrarlanacak olan giine~ ornegini
verir. "Fa 'aI aklm bilkuvve .akla nisbeti giine~in goze nisbeti gibidir."3 Farabi'ye
gore nasIl ki giine§ l~lgl bilkuvve goriilebilirleri goz i~in bilfiil goriilebilir hale
sokuyorsa ve boylece bilkuvve gorebilen goz bilfiil goriir hale geliyorsa, fa 'aI alal
da bilkuvve ak1l i~in bilkuvve akledilirleri feyezamyla bilfill akledilir hale sokai" ve
boylece bilkuvve olan ak1l bilfril alal haline gelir. Farabi ~te bu bilfill bilme olayw
ger~ekle§tiren aynk akla, onun heyUlani akla olan etkisini giine§in goze yaptlgl
etkiye benzeterek fa 'aI alal adml vermektedi.t4.
Burada fa 'aI ak1l akletme olayml ge~ekle~tiren a§km sebeptir ve Farabi, fa 'aI
akll sudfir teorisindeki son abl olan ay feleginin akll ile ozde~le~tirerek biIgi olayml
kozmolojik bir ilkeye dayandmr. Bu abl esas prensibi olan ilk sebebe sudfir
yoluyla bagh oldugu i~in bilginin bir de metafizik boyutu olinu~ olur.
Farabi fa'aI akla er-Rfihu'l-Emin. Rfihu'l-Kuds adlanm da vennekte yani
vahy melegi Cebrail He ozde§le~tirmekte ve boylece fa 'aI akla melekl bir nitelik de
atfetmektedir5•
Farabi fa'aI akla bir bU§ka onemIi fonksiyon daha ylikler. Buna gore fa 'aJ. abl
inayet fiiIiyle insanm ula~masl gereken kemal (yetkinlik) mertebelerinin en
yiiksegine, yani Yiice Mutluluk'a (es-Sa 'adetU'I-Kusva) ula§unr. Bu, ins an fa 'al
akll mertebesinde iken olurl'. Boylece Farabi'nin bilgi ile mutluluk arasmda ~ok
yaktn bir bag kurar.
Farabi, vahyi ve niibiivveti "fa 'aI alal ile ittisaI" doktrini He a~Iklar. Farabl'nin
sisteminde bilginin kaynagl ile vahyin kaynagl aym ~eydir; yani Cebrail'dir. Vahy
bir insanm ula§abilecegi en iist mertebedir. PeygamberIerin yanlslra fiIozoflar da
fa 'aI alal ile ittisaI edebilirler. Fakat bu iki ittisal bir baktma birbirinden farkhdrr.
Farabi'ye gore insan akhmn en son mertebesi miisteffid alaldlr. Bilfiil aklm
sureti olan miistefad akll fa'al alal i~in madde vazifesi gorur. Bu durumda "bu
insan, kendisine fa 'al aklm hulUl ettigi insan olur"7. Bu ha! insanm nazarl ve amell
akIl giiciinde, sonra miitehayyiIe gliclinde hasIl oldugunda, bu insan "kendisine
1. Fllrabi, a.g.e., s. 24. Farabi'ye gore fa'M aklm mevcudiyeti Aristo'nun Kitdbu'n-Nefs'inde
gosterilmi§tir. Farabi, a.g.e., s. 32.
2. Fllrabi, a.g.e., s. 33.
3. Fllrabi, a.g.e., s. 25; el-MedinetU'I-Fddtla, s. 102 ve es-Siydsetu'l-Medeniyye, s. 35.
4. rarabi, el-MedinetU'I-Fddtla, s. 103; es-Siydseti'l-Medeniyye, s. 36.
5. Fllrabi, a.g.e., s. 32.
~ AbA
6 • .(""ara I, a.g.y.
7. Facibi, el-MedinetU'I-Fddtla, s. 125
22
vahy gelen insan olur ve Aziz ve Celll olan Allah ona fa 'al aklm araclhglyla vahiy
indirir."l Sonra bu vahiy kazamlml§ akd vasltaslyla miinfail akla ve sonra
miitehayyile giiciine feyezan eder. Farabt bu a§amada filozof ile peygamber
arasmda bir aymm yapar. Filozofda bu feyezan munfail akla kadar cereyan eder
yani soyut seviyede kahr. Peygamberde ise mutehayyile mertebesine kadar iner ve
somut hale gelir. Birincisinde bilgi kullller seviyesinde iken, ikincisinde hem kulll
hem de ciiz'uer seviyesindedir2•
Farabt vahye mazhar olan insanl insanhgm en yetkin mertebesine yerle§tirir
ve en yuce mutlulugu bu gibilere tahsis eder3 • Aynca yonetici olmaya laYIk olanlar
en ba§ta bu kimselerdU4.
Farabt fa 'al ablla bilfril alal arasmda bir kar§lla§tmna yapar: "Bilfiil ablda
zorunlu olarak bulunan mevcutlann tertibi fa 'a! ablda oIan tertibin tersidir." Fa 'a!
akII en miikemmel mevcutlan yani soyut suretleri akleder5. Fa 'aI akhn bu akletmesi
surekli bilfiil oldugu i~in kendisinde mevcut bu suretleri ilk maddeye kadar verir.
Bu suretler fa'a! aktlda gayrimunkasim oldugu halde maddede mtinkaslmd:rr6. .
Bu suretlerin fa 'a! akIlda kabul edilme anlammda bilkuvve mevcut degil fakat
bu suretleri maddeye idhal etme ve etkileme gucune sahip olmasl anlammda
bilkuvve mevcut oldugu soylenebilir. Fa'a! abl bu suretleri maddelere. verir ye
sonra onlan yava§ yaya§ aynk suretler halinden mustefad abl olu§ana kadar
maddeIere yakla§urmaya ~all§lr. "Boylece, insanm ceYheri yeya onu cevher kIlan
§eyle beraber insan, fa 'a! aklm ceYherine ~ok yakm hale gelir; bu ise yuce mutluluk
(es-saadetii'I-kusya) ye ba§ka bir hayat demektir; boyIece insan kendisini ceyher
kIIan bir ba§ka §ey kazanlr ye son yetkinlik haline ula§lr."7 Bu durumda, "insanm
zatl, fiili ye etkilenmesi bir ye aym §ey" olur ye boylece bir bedene ye bedendeki
nefsMi gu~lere yani cismaru aIete artIk ihtiyacl olmayacaktrr8.
Farabi, ins an nefsinin bedenden aynk olan bu halini en miikemmel yarhk
seyiyesi olarak belirtir; oysa nefsin kIYaml i~in bedene ihtiya~ gosterdigi hali onun
daha eksik varhk halidir9.
C. iBN SiNA
Farabi'den sonra tslfun me~~ai feIsefesini geli~tiren ye sistemle~tiren tbn
Sinil, "GazzlHi, Fahreddin er-Razi ye digerlerinin hlicumlanna rag men aSlrlarca
tslam feIsefesi gelenegine hakim oImu§ son derece tafsilath ye mlikemmel bir
feIsefe sistemi kuran tek filozof'tur. Aynca Orta~ag Bau dlinyasml etkileyen en
onemli tslfun ftlozoflanndandlr 1•
Thn Sina tslam dli§lincesine ~ok onemli etkilerde bulunmu§ olan bir nefs
teorisi geli~tirmi§tir. "Bu teorinin dikkate deger bir yam, dogrudan epistemolojik
meseleleri listlenmesi ye nihayette epistemolojinin otesine, kozmoloji ye metafizige
uzanmasldlr."2
Nefsi Aristo gibi "organik tabii cismin ilk kemali" kabuI eden tbn Sina,
nefsam gli~Ieri li~e aymr3 :
I-Nebati Nefs: Dogurma, bliylime, glda aIma gibi fonksiyonlan garlir.
2-Hayyani Nefs: Cliz'ileri idrak ye irade ile hareket etme melekelerine
sahiptir.
3-1nsant (nattk) Nefs: Fikri irade (ihtiyar) He oIan fiilleri yapmak, re'y He
istinbat etmek, klilli ~eyleri (umur) idrfik etmek gibi fonksiyonlan yerine getirir.
1bn Sina natlk nefsin amile ye alime (bilici) olmak lizere iki esas glice
aynldlgml ye bu ikisine birden "abI" admm yerildigini belirtir4. Diger bir ifadeyle
aktl glicli, "pratik abI" ye ''teorik aktl" oImak lizere iki klsma aynlrr.
fun Sina insani nefsin en aymcl ozelliklerinden biri oIarak "onun maddeden
tamamen mlicerred akli klilli manaIan tasayyur etmesini ye akli (klilli) bilgilerden
tasayyur ye tasdikte bulunarak bilinmeyenin bilgisine ula§masl"m gosterirs .
!usanda bunu ger~ekle§tiren teorik aktldlr.
Pratik aktl, blitlin fiillerinde beden ye bedenseI gli~Iere muhta~ oldugu halde,
teorik aktl her ne kadar bedenle ili§kisi oIsa da kendi kendine (bizatihi) yeterlidif6.
1. Fazlur Rahman, "illn Sina", ~ev. Osman Bilen, edt. M. M. ~erif, Islam DUJUncesi
Tarihi, 11., s. 99.
2. Fahri, a.g.e., s. 128.
3. illn Sina, el-Si/a, et-Tabiiyyat, IGmbu'n-Nefs, (n§r. G. C. Anawati, Sa'id Z1lyid), Kahire
1975, s. 32.
4. fun Sina, a.g.e., s. 37; en-Necat, (thk. Abdurrahman Ameyra), Beyrut 1992, 2. cuz, s.
10.
S. fun Sina, eJ-Si/d, s. 184.
6. fun Sina, a.g.e., s. 185.
24
Pratik a101 ciiz't §eylerle ilgilidir, oysa teorik: a1a.1 killli ~eylerle ilgilidir. Teorik
akhn prensipleri ilk mukaddimelerdir, pratik aklm prensipleri ise me~hurlar,
makbUller, maznunlar ve maznuna giren tevsik edilmemi~ zaYIf tecriibelerdir1•
fun Sina'ya gore "Gaynmaddi bir cevher olan ve bedenle beraber bulunan
insan nefsinin hem flzik hem de metafizik alemle ili~kisi vardlr. Nefsin, fizik otesi
3.lemle (fevk-ulvi) olan ili~kisinden "bilgiler" (ulum) dogar ... Nefsin fizik (taht,
sufli) 3.lemle olan ili~kisinden "ahlak" dogar. V arhk a~lsmdan boyle bir konuma
sahip olan nefsin fizik otesi 3.lemle ili~kilerini diizenleyen giicii "nazari", fizik
3.lemle ili§kilerini diizenleyen (tanzim) giicii ise "ameli" a101 giicii adml ahr."2
Teorik akhn esas fonksiyonu, "maddeden soyutlanml~ (miicerred) kiilli
suretlerin (ma 'kfilat) izlenimlerini kabuI etmek"tir. Fakat bu suretler bizatihi
maddeden soyut iseler, teorik: akIm yapacagl i~ bu soyut suretleri sadece kabuI
etmektir. Aksi takdirde, teorik: abl maddeden bu suretleri bir soyutlama (tecrid)
i§lemiyIe soyut hale getirir3. lbn Sina'ya gore bu soyutlama i~lemi maddi sureti
"madde ve nitelik, nicelik, yer, durum (keyf, kern, eyn, vaz') gibi maddeye ili~kin
(alaiku'l-madde, gav~iin garibe) ozelliklerinden ~ekip almakttr." Boylece bu
suretlerde maddi hi~bir ~ey kalmaz ve aklm objesi (akledilir suret) h3.line gelirler.
lbn Sina, tecridin "his si, hayali, vehmi ve akli" olmak iizere dort a~amadan
ge~tigini belirtir4'. "DI~ duyular ortak duyu yoluyla hayal giiciine, hayal giicii de
miitehayyile giiciiniin yardlffilyla abl giiciine herhangi bir ~eyin suretini verince a101
giicii bu suretten bir mana ~tkanr."5 Bu mana aklI ile kavrandlgmda (tasavvur)
ma 'kfil haline gelif6.
fun Sina teorik: aklm soyut suretleri kabul etme a~lsmdan ii~ mertebeye (h3.l)
sahip oldugunu belirtir ve bunu kuvvet kavramma bU§vurarak a~tklar7:
a) Mutlak kuvvet (istidad) halinde bulunan heyfilfini (bi'l-kuvve) a1a.1: Burada
heniiz bilfiil bir ~ey a~lga ~tkmaml~t1r. Mesela ~ocugun yazt yazmaya oIan mutlak
istidadl gibi. Bu abl, tiirii babmmdan her insanda mevcuttur. "Buna heyUlfini abl
denmesi, hi~bir sureti bulunmayan ve her suret i~in mevzu' olan ilk heyuHinm
istidadma benzetilmi~ olmasmdan dolaYldlr."8 Ktsaca bu abl "mutlak bilme giicii"
ve "ma 'kfilleri kabul etme istidadl"ndan ibarettir.
1. 11>n S~ma.
~ a.g.y.
2. Ali Durusoy, lbn Sind Felsefes;nde lnsan ve Alemdeki Yer;, tstanbul 1993, s. 125.
3.11>n Sina. eJ-Slfd, Kitiibu'n-Nefs, s. 39, 212; Necdt, s. 12.
4. Durusoy, a.g.e., s. 128.
5. Durusoy, a.g.e., s. 130.
6. Durusoy, a.g.e., s. 129.
7.11>n Sina. eJ-Slfd, Kitiibu'n-Nefs, s. 3.
8. 11>n S~ma.
~ a.g.y.
25
To.. SA A
1. lOn ma, a.g.y.
2. Durusoy, a.g.e., s. 141-142.
3. Thn Sina, a.g.e., s. 40.
4. Thn Sina, a.g.e., s. 39-40; en-Needt, s. 13.
5.Thn Sina, a.g.e., s. 40; en-Needt, a.g.y.
6. Thn Sina, a.g.e., s. 39; en-Needt, s. 12.
7. Durusoy, a.g.e., s. 142-143.
26
alal, 0 ma 'kiH sfireti bilfiil akleder ve onu bilfiil aklettigini de akleder. t~te boylece
nazarl alal i'tin hasil olan bu hale mlistefad alal denir."I
fun Sln11 bu akla mlistefad alal denmesini ~oyle a'tiliar: "Bilkuvve alal ancak
slirekli fiil halinde olan bir a101 sebebiyle fiil haline 'ttkar, bizim bilkuvve akllmIz
slirekli bilfiil akIl He ittisaIi ger'tekle~tirince hari'tten mlistefad olmu~ olan,
maddeden soyutlanmI~ suretler bu aktlda bir tilr yer tutar."2
Nefs mlistefad akIl seviyesinde "gaynmaddl cevherleri (eI-mufarak11t)
kavrayabilir, kendisini bilir ve kendisini bildigini ve b~ka ~eyleri bildigini bilebilir.
lstedigi zaman Fa'l1l Alalla ileti~ime ge'terek akll suretleri (el-ma 'kfil11t) tasavvur
edebilir ... Bu dereceye ul~mak nefs i~in bir gayedir." lnsanl nefs bu seviyeye
ylikselince "varhgm ilk ilkeleri olarak bilinen Gok Alallan ve Gok Nefslerine
benzer."3
Sonu't olarak mlistef11d alaI, insanm son yetkinligidir. Mlistef11d alal, nefsin
blitlin diger meIekelerinin hizmet ettigi nazari gli'ttlir ve 0 nihru gayedir (gl1yetli'l-
kusv11)4.
fun Sm11, kIsaca miistef11d alal terimini hem insarun akll (intellectual) seviyesi
ne olursa olsun bilfiil bilmesi hem de insarun akll geli~imi tamamlandlgmdaki bilfIil
bilmesi anIammda kullanmaktadIr. tnsan akhnm ge'tirdigi dort ~amarun fail sebebi
fa 'al aktldtrs . Herbir a~ama kuvve halinden fiil haline ge'ti~in bir sonucudur6.
Bu alaI "insanlann hepsinin i~tirak edemeyecegi son derece yiiksek (refi')
olan bir mertebedir."7 Bu alal "nliblivvetten bir bollimdlir, belki de nliblivvet
kuvvetlerinin en list derecesidir. Uygun olanl bu kuvvete "kudsl" kuvvet demektir.
Bu kuvvet insanl kuvvetlerin en list derecesidif8.
fun Sma sezgi yeteneginin en list derecesine sahip peygambederin "fa 'al alal
ile ittisal kurma hususunda", ogrenime ve tahnce (aklm soyutlamalar yapmasl)
ihtiya't duymadlgml vurgular. <;linkli "peygamberin fa 'al alal ile ittisal kurmaya
kar~l olan bu istidadI, sanki on un i'tin hasII olan ikinci bir istidad gibidir, bilakis 0
ki§i kendi nefsinden, kendiliginden her§eyi biIiyor gibidir. Bu derece (ittisal i~in
olan), bu istidad derecelerinin en yiiksegidir."1
fun Sina peygamberlerin, "nefsin son derece temiz (sat) olmasmdan dolaYl ve
akli ilkelerle §iddetli ittisillinden dolayt, sezgi baktmmdan tutu§maya (i§tial), nefsin
teyid edilmi§ (miieyyed) Olmasl miimkiin olur. Bu, nefsin her hususta fa'ill aktldan
bir §eyi kabul etmesini ve fa 'at abldaki suretlerin onun nefsinde (akhnda) irtisam
etmi§ Olmasl" anlamma gelir2.
Yukanda sozii edilen insanl aklm ger~ekle§me a§amalannm a§km sebebi
olarak fun Srna, halefi Farabl gibi Fa'ill Akh gosterir.
Fa 'al Alal insan nefsinin akll bilgiyi edinme konusunda §U baklffilardan
gereklidir3 :
I-Nefs, bilkuvve akleden (akil) bir cevher oldugundan, onu ancak "bilflil" bie
sebep kuvveden fiile ~lkarabilir. Bu da Fa'ill Alal'dlr. Soyutlama olaYl bu aklm
aydmlatmaslyla ger~ekle§ir4. Bilmek, ancak orta terimi bulmakla miimkiindiir. Ibn
Srna "orta terimi abl giiciine nefsin dl§mda bulunan bir ilkenin (mebadl) verdigini
soyler. Dii§iiniiriimiiziin soziinii ettigi bu ilke, aym zamanda nefsin varhgmm da
ilkesi olan Fa'ill AlaJ.'drr."5 Orta terime dii§iinme ve teemmiille ula§llabilecegi gibi
sezgi ile de ula§llabilir. Ibn Sina'ya gore bilmek, "dii§iince yoluyla Fa 'al Alal ile
ileti§im kurarak (ittisal) ondan bilgi almak (feyz) olduguna gore sezgi de,
dii§iinmeksizin Fa'ill Aktl ile bir ~e§it ileti§im kurmak (ittisill) olmalldrr." Ibn Sina
sezgi yeteneginin en iist basamagmda bulunan kimselerin "kudsi abl" (el-aklu'l-
kudsi) denen ancak peygamberlere ozgii bir akla sahip oldugunu ileri siirer>.
2-tbn Sina'ya gore "insan nefsi kendiliginden ne mantIgm ilkelerine (el-
ma 'kfilatu1-fila) ula§abilir ne de tiimevanmla kazandlgl bilgilerin her zaman ge~erli
olduguna giivenebilir. 0 halde abl yiiriitmenin dayandlgl ilkeleri insan nefsine
veren Fa'ill AlaI'dlr. Ciinkii ona gore duyular ve deney yoluyla kazantlan bilgiler
zorunluk i~ermez."7
3-tnsan nefsinin aklettigi kiilli (akll) suretlerle ili§kisi a~lsmdan Fa'ill Alal'a
ihtiya~ vardlr. Ciinkii bu suretler (el-m a 'kfilat) nefste veya bedende saklanml§
olamazlar. "Fa'ill A1al nefsin istegine ve ~all§masma (taleb) gore akli suretleri birer
birer ona verir (feyezan). Nefs, ondan yiiz ~evirince bilgi all§veri§i (feyezan)
kesilir. Akll sureti idrfik etmek bu §ekilde olunca idrfik edilen bir suretin ikinci kez
1. Thn Sina. a.g.e., s. 219.
2. Thn Sina. a.g.e., s. 220.
3. Durusoy, a.g.e., s. 136.
4. Durusoy, a.g.y.
5. Durusoy, a.g.e., s. 132.
6. Durusoy, a.g.e., s. 133, 135.
7. Durusoy, a.g.e., s. 138; Davidson, a.g.e., s. 88.
28
idrak: edilmesi i~in her defasmda yeniden ogrenilmesi (te'alliim) yani dii§iince
yoluyla ona yeniden ul~masl gerekmez."1
Thn Sma, Fa 'at Akla §u temel fonksiyonlan yillder2:
l-Ay-altl diinyasmm maddesinin sebebi,
2-Bitkiler, hayyanlar ve ins an dahil cisimde ortaya ~lkan tabii suretlerin
sebebi,
3-tnsan akhmn kuvveden fiile ~Ikmasmm yani akli suretleri edinmesinin
sebebi.
4-tnsani suretler (nefs) in sebebi.
Thn Sina'ya gore gokler a§agl diinyada varolanm uzak sebebidir, Fa 'at Aktl
ise yakm sebebidir3 •
Fftrabi, Risale fi'l-Akl adh eserinde Fa 'at AkIl'a dort unsurun yukansmdaki
tabii suretleri veren fail olarak gosterirken, tbn Sina Fa 'al Akh sadece ay-altl
diinyasmdaki madde ve suretin sebebi olarak gormez, onu dort unsurun ve daha
kompleks varlIklann suretlerinin sebebi olarak da goriir4.
Thn Sina Fa 'at akla Vahibu's-Suver adlm da vermektedir.
Fftrabi'ye gore miistefad akll seviyesine fa 'al akIl ile ittisat ile ul~lhr ve
insanm akli geli§iminin son ~amasldlr. tbn Sina ise fa 'at akII ile ittisali, miistefad
akla ul~manm sebebi olarak kabul eder; sonucu olarak degil. tbn Sina "miistefad
akll" terimini herhangi bir akli ~amada vuku bulabilen bilfiil bilme olarak dar
anlamda da kullanrr ye bu bakImdan Fftrabi'ye yakl~lr5.
D. iBN BACCE
Endiiliis'te yeti§en ilk tslam filozofu sayIlan tbn Bacce'nin (0. 533/1138)
felsefesinde insamn akli giicii ye geli§imi konularl onemli bir yer tu tar. Onun
sisteminde psikoloji ve bilgi teorisi ile yakmdan ilgili olan abl teorisinin ahlak:
felsefesi ve siyaset felsefesi a~lsmdan onemi ise onun birey ve toplumlann
mutlulugu konulan ile baglantlh olmasmdan kaynaklanmaktadlr. Bireysel
mutlulugun nihai noktasl ki§inin faal akIlla ittisali ile ger~ekle§ir. losan bu ittisal
haline bilgi ~amalannda yiikselerek yetkinle§mesi sayesinde ul~abilir. tbn Bacce
felsefi seruveninin sonunda olgunluk doneminde sisteminin en ozgiin yamm
I. Durusoy, a.g.e., s. 139-140; Thn Sina, a.g.e., s. 218; Davidson, a.g.e., s. 89,94.
2. Davidson, a.g.e., s. 76, 80.
3. Davidson, a.g.e., s. 77, 82.
4. Davidson, a.g.e., s. 78, 82.
5. Davidson, a.g.e., s. 103.
29
1. Bkz., Burhan Adem Koroglu, el-lnsdn fi Felsefeti lbn Bdcce, (yaymlanmaml§ yiiksek
lisans tezi), Urdiin 1993, s. 28-29.
2. Bkz., Koroglu. a.g.e., s. 29-30.
3. fun Bacce ilimleri genel olarak iki kategoriye aymr: "Tabii aIan" ve "ilahi aIan". llaIli
aIanla ilgili "el-imkan el-Hahi" terimini kullanan filozof bununla peygamberlerin
vahyini kasdetmi§tir. ''Tabii imkan" alanma giren ilimler ise insanm ancak iktisab yolu
He elde ettigi ilimlerdir. Bu ilimlerin sagladlgl bilgi duyulardan ba§laYlp akli soyutlama
a§amaIanyla son bulur. lnsanm en yiice gayesi olan nihai mutlulugu saglayan faal
akllla ittisal tabii imkan alanma girer. Bkz., Koroglu, a.g.e., s. 19.
30
suretler ile "ozel ruhant suretler" dedigi nefsin ortak duyum, hayal ve hatIrlama
gli~lerinde mevcut suretlerl.
Bu li~ nefs gliclinde kuvve-fiil ili§kisi i~inde a§ama a§ama ylikselerek aklm
idraIdne konu olan suretlere makuller veya bilgi denir. Natlk kuvvet bu bilkuvve
makulleri idrak edip onlan kuvveden fiile etlkardlgmda "001" adml ahr. Bu slirekli
kuvveden fiile geeti§ slirecinin sonunda akll yetkinle§ir ve faal akllla ittisali
geretekle§tiren mlistefad akIl denen nihat a§amaya kadar yUkselir2. !nsan boylece
ula§llabilecek en ylice yetkinlik ve mutluluk haline ula§ml§ olur.
fun Bacce tabu imkan alanma giren liet ete§it ruhant surete mukabilliet smlf
insandan sozeder. Akl1 idrilin en a§agldan en yukanya kadar geli§mi§ a§amalanna
tekabiil eden bu tasnife gore insanlar cumhfir, nuzzar ve sueda olmak lizere liet
gruba ayrilirlar:
l-Cumhfir (Slradan !nsanlar)
Bilgi mertebesinin en alt katmda yer alan insanlar !bn Bacce'ye gore
"insanlann kUlltleri bilme ve onlan elde etme yollanndan birisi ve en slradan olanl,
tabit (bi't-tab') yontemdir ki, bu etogunlugun (el-cumhfir) klilltleri bilme §ekline
tekabUl eder. Bu dUzeyde, ma'kfil, ma'kfilli oldugu §ey ile bir bagmtI ieterisinde,
yani maddt suretlere bagh olarak, "onlar araclllglyla onlardan, onlarla ve onlar ietin"
bilinir. Pratik sanatlann tamaml, bu yolla elde edilir." fun Bacce insan aklmm bu
mertebesini "heyulan1 akll" olarak da adlandmr3 •
!nsanlar bu a§amada akledilir suretleri ya da kavramlan dl§ dlinyadaki
nesnelerin heyulant suretleri araclhglyla bilebilirler. Alal makul ili§kisi bir ba§ka
deyi§le ozne slije ili§kisi her insanda aym §ekilde geretekle§mez. Her insanm farkll
algllayl§l (tasavvur) soz konusudur. Cokluk igeren ve dl§ dlinyadaki nesnelere bagh
olarak varolan akledilir suretler ki§inin ollimliyle birlikte yok olacakur. Thn Bacce
boylece heyulant aklm Ollimlli oldugunu kabul etmektedir4.
2-Nuzzar (Teorik Dli§linenler)
Bu ak1l mertebesinde olan insanlar klilltleri cumhfir gibi ozel ruhant suretler
araclhglyla bilirler. Bu bOOmdan ilk iki mertebe arasmda ozde bir fark yoktur. Bu
gruba fizik ve matematik ilimleri ile ugra§an kimseler girer5.
Teorik dli§linenler cumhfirdan §u baklmdan aynhrlar: "Slradan insanlar
nesne-kavram ili§kisinde nesneden yola etlkarken, teorik dli§linenlerde bunun tersi
sozkonusudur. Yani onlar kavramdan nesneye giderler. Bu iki durumun farklru !bn
makulleri yine ozel ruhani suretlerin araclhgl ile bildikleri i~in bir Ol~tide
hissederler. Mtistefad akIl seviyesinde olan filozoflar ise makulUn kendisini
goriirler1.
fun Bacce insanm tasavvufi yolda zikir, feyz ve mtik~efe gibi ~eylerden
mutlak hakikatlere ve ilaM ilme ve dolaylSlyla mutluluga ul~abilecegi ~ek1inde bir
iddiaYl kabul etmez ve sozkonusu tasavvufi faaIiyetlerin ortak duyum, hayal ve
hatlrlama gti~lerine ozgti oldugunu vurgulayarak sOfi bilginin mtistefad aktl
seviyesinin aytmda oldugunu, dolaYlslyla en ytice gaye olarak gortilemeyecegini
belirtir. Aynca somer Allah'! zikir ve engelleyici me~galelerden uzakla~mak
suretiyle nihai mutlulugun bilgi olmakslzm ger~ek1e~ebilecegini iddia ederler. fun
Bacce bunu kabul etmez. <;tinkti bu boyle olsaydl, insarun en yiice kabiliyetleri i~
yaramaz ve gereksiz hale gelirdi, her ttirlii bilgi edinme ve nazad hikmetin
ogrenilmesi baul olurdu. Bir ba~ka deyi~le insanm Slrf zikir ve benzeri ~eylerle
tahayytil gticti seviyesinde kalarak mutlak bilgiye ula~lp en ytice mertebelere
~tktlgml kabul ettigimiz takdirde onun aktl giicti ile donatI1ml~ olmasmm hikmetini
a~tk1ayamaytz.
Kadl Ebu'l-Velld Muhammed tbn Ahmed tbn Muhammed fun Ahmed tbn
RU~d (0. 595/1198) me~hur bir faldh ye tab!b olmasl yamslra Aristo'nun bUyUk
~fuihi olarak ozellikle Batt Orta~ag d~Uncesine biiyUk etkilerde bu1unmu~ bir Islam
filozofudur l . Thn RU~d Aristo'nun eserleri Uzerine yazdlgl ktsa (cam!, ceYami,
Latince'de compendium ya da epitome), orta (telms, Latince'de medium) ye bUyUk
(~erh, tefslr, Latince'de magnum) ~erhleriyle2 hakh oIarak son bUyUk islfun me~~ill
filozofu olarak kabuI edilmi~tir. tbn RU~d'Un, me~~~li feIsefeye orijinaI katkllan
ozellikle Aristo'nun mUbhem ye ~eli~kili gorii~lerinin yorumunda aranmahdrr. Bu
a~ldan fllozofumuzun "alal" ile ilgili yazdlgl mUstakil risaIeler ile bu konuya ili~kin
diger eserlerinde yaptlgl a~lklamalar onem arzeder. tbn RU~d'Un eserlerinin
Orta~ag'da tbranice ye Latince'ye ~eYrilmesi Batt'da yogun din! ye felsefi
tartt~malan ba~latml~ ye onun Uzerinde en ~ok tartl~tlan gorii~leri ise eskatolojik,
teolojik, ahlaId boyutlan da olan "insan akh" ye "fa 'aI aklI He ittisaI" konulan
olmu~tur. Hatta bu a~ldan Orta~ag felsefe tarihinde akll meselesinde tbn RU~d
oncesi ye sonrasl olmak Uzere iki ayn deyre kolayhkla aYlrtedilebilir. Fakat
filozofumuzun Skolastik Bat! dU~iincesinde dolaylI oIarak sebep oIdugu bu
spekiilasyon ye tart:I~ma1ar ayn bir inceleme konusu te~kil eder3•
Thn Rii~d'Un Aristo'nun De Anima adh eserine yazdlgl ktsa ~erhin giri~inde
"Nefsin CeYherinin Beyam" boliimiinde insan nefsinin [aktI deniIen] aynk yani
gayn cismani bir giicUniin bulunup-bulunmadlgl sorusunu en temel mesele olarak
ortaya koymasl, onun, Ehyani'nin de belirttigi gibi "felsefe tarihinde zihinleri uzun
mUddet me~gul eden ye Aristo yorumculannm hakkmda ihtilafa dii~tUkleri bu
meseleye merkezi bir onem yerdigini gosterir."4
I. Belli Karltga, fbn RUJd, Faslu'l-Makal (Felse/e-Din fliJkisi), tsranbuI 1992, s. 11, 15.
2. Karltga, a.g.e., s. 15, 18.
3. Bu konuda aynnuh bHgi i~in bkz., Davidson, a.g.e., s.298-314.
4.Thn Rii~d, Telhisu Kitdbi'n-Ne/s, (n~r. Ahmed Fuad el-Ehvani), aynca bkz., a.g.e., Giri~,
s. 8, 23-24. Burada Ehvani ibn Rii~d'iin sozii ge~en eserini "aynk aklm varltgmt ve
bizimle nastl ittisal ettigini ispat i~in te'lif ettigini" ve bu yiizden AlaI He ilgiIi
bOIiimiin bu te'lif eserin "en onemli ktsmt" oldugunu Heri siinnektedir. Bkz., a.g.y. ibn
Rii~d'iin bu yakI~tmt onun "psikoIojiye fizikle metafizik, nefse de fizik iiIemle
metafizik iilem arasmda bir koprii roIii yekledigini" gostermektedir. "Ciinkii soyut ve
aynk suretlerin fizigin degil metafizigin inceIeme alanma girdigini beIirtmektedir."
Bkz., Hiiseyin Sanoglu, fbn RUJd ve Fe/se/esi, (yaymlanmamt~ doktora tezi), s. 168.
35
Heyulanl alell ve Fa'al aktl konulanna ge'tmeden once Ibn RU§d'Un alel1
konusunu i§ledigi eserleri hakkmda bibliyografIk mahiyette bilgi vermeyi yararh
gorUyoruz.
1. Bkz., fun Rii§d, Telhisu Kitfibi'n-Ne/s, (n§r. Ahmed Fuad el·Ehvani), s. 66. fun Rii§d bu
sorulan yoneluneden once §unu §art ko§maktadlC: "Bit §eyin bilinmesi oncelikle 0 §eyin
mevcudiyetinin ispatlanmasl cevber ve m3hiyetinin kavranmasl, varltgmm bagh oldugu
ve varltgl ona baglt bulunan §eylerin neler oldugunun tesbit edilmesini gerektirir." fun
Rii§d aktl giicii He iIgili incelemeye bunun gozoniinde tutularak ba§lanmasl gerektigi
gorii§iindedir. Bkz., Sanoglu, a.g.e., s. 182; KC§., Aristo, De Anima, 402 a 7; fun Rii§d,
Telhisu Kitabi'n-Ne/s, tbk., Alfred L. Ivry, s. 2.
2. Bunu ara§t1f1Imasl gereken en onemli soru ve eski filozoflarm hakkmda ~ok ibtilafa
dii§tiikleri mesele olarak goren fun Rii§d bu sorunun miiteakip soru ile yakmdan alakah
oldugunu vurguluyor. Bkz., fun Rii§d, Telhisu Kitiibi'n-Nefs, (n§r. Abmed Fuad el-
Ebvani), s. 66. .
3. fun Rii§d bu son sorunun nazari aktl giiciiniin son yetkinligi (kemillii'l-aksa) ile yakmdan
aI3kasl oldugunu beliruni§tir. Bkz., fun Rii§d, Telhisu Kitfibi'n-Ne/s, (n§r. Abmed Fuad
el-Ehvanl), s. 66.
36
sonra aym ~eviri ~ok az bir degi§ildilde §U ba§hkla bastlml§ur: A verrois Tractatus
de Animae Beatitudine 1• Herbert A. Davidson bu iki versiyonun farkh yazma
nUshalanna dayandlgml ya da mUstensihlerin aym yazmaYl farkh okuduklanm
belirtmektedir2• Yukanda sozU edilen iki makale 1branice'den Latince'ye yeniden
~evrilmi§ ve Thn RU§d'Un Tehajatu't-Tehafiit'Un Latince ~evirisi olan Destructio
Destructionum ile birlikte Venedik'te 1527 Ylhnda bastlml§ur3.
Herbert A. Davidson, Latince ~evirinin 1branice metinlerden §U noktalarda
ayrtldtg1ll1 be1irtrnektedir4:
a) Latinee eser bir "girl§" bOlUmU ile astl metinlerin ~evirisine ba§lar5 •
b) Latince ~eviri ikinci makfilenin amaC1ll1 a~tklayan ba§langl~ cUmleleri yerine
bir g~i§ cUmlesi ile ba§lar.
c) Possibilitas (imkfin) ile potentia (kuvve) arasmdaki farIa a~lklayan bir ek
latince eserin ikinci bolUmtinde yer w.
d) Latince ~eviri Farabi'nin es-Siyaseru'l-Medeniyye'sinin giri§ Iasmmm ozet
~evirisi ile son bolur.
"Averrois Tractatus de Animae Beatitudine", (A Straight Path i~inde), edt. Ruth Link-
Salinger, s. 57, dp. 1.
1. Bilinen ilk bask IS! Aristo'nun eserlerinin fun Rii§d'iin §erhleriyle birlikte ne§rinin IX.
cildinde Venedik'te 1550 (Juntas) yapdml§tIr. Bugiin kullamlan baskIsl 1562 He 1574
ydlan arasmda yapdan baskIsldtr ve yakmlarda bastlml§tIr, bkz., Davidson, a.g.e., s.
57, dp. 2.
2. Davidson, a.g.e., s. 62. Davidson burada ikinci versiyonu baskIya haztrlayanm Giovanni
Bagolino oldugunu belirtmektedir.
3. Davidson, a.g.e., s. 63, dp. 25.
4. Davidson, a.g.e., s. 64-65. aynca bkz., Paul Sidney Christ, The Psychology of The
Active Intellect of Averroes, s. 34, dp. 3.
5. Bu orijinal metinde yer almayan giri§ bOliimii Samuel fun Tibbon'un kendi ~evirisine
yazdlgl giri§ ktsmmm bir adaptasyonundan ibarettir. Bkz., Davidson, a.g.e., s. 66.
6. Bkz, Christ, a.g.e., s. 34, dp. 3.
7. Christ. a.g.e., OnSQZ, s. 11 ve s. 34, dp. 3. Aynca bkz., Karltga, a.g.e., s. 49, dp. 109.
CemaIeddin el-Alevi bu ~eviriyi Renan'dan naklen ikinci makalenin ~evirisi olarak
gostenni§tir. Bkz., Alevi, a.g.e., s.27.
38
I. Ludwig Hannes, Des Averroes Abhandlung Ober die Moglichkeit der Conjunction Oder
Ober den Materiellen Intellekt, Halle 1892, s. 20, dp. 1; G. C. Anawati, MUellefdt lbn
RU§d, s. 102.
2. Hannes, a.g.e., Giri§, s. 11; Anawati, a.g.e., s. 102'de bu ba§hkIann Arap~anm §oyle
vermektedir: Kitdb ji'l-akl el-HeyU/dni ya daft lmkiini'l-ittisdl.
3. Almanca ~evirisi Ludwig Hannes tarafmdan 1892 yIlmda Halle'de Des Averroes
Abhandlung: Ober die Moglichkeit der Conjunction oder: Ober den Materiellen Intellekt
adtyla basIlml§tIr. Bu eser ~viriye esas te§kil eden tbranice metin ve Almanca bir giri§
bOliimii ile birlikte ~eviri ile ilgili a~tklaYlcl notlan i~rmektedir.
4 lngiIizce ~eviri Kalman P. Bland tarafmdan The Epistle on the Possibility of
Conjunction with the Active Intellect by Ibn Rushd with the Commentary of Moses
Narboni adl ile New York'ta 1982 yIlmda Thranice metin, giri§ ve a~tkIaYlcl notlarla
birlikte basllm1§ur.
5. Hannes, a.g.e., s. 14.
6. Bkz, Alevi, a.g.e., s. 28.
7. Davidson, a.g.e., s. 264, dp. 32.
8. Bu ~eviri Averroes' Commentary on the De Intellectu Attributed to Alexander ad! ile
Schlomo Pines Jubilee Volume I (Jerusalem 1988)'de s. 205-217 araslOda
ne§redilmi§tir. Bkz., Davidson, a.g.y.
39
1. Bkz., Anawati, a.g.e., s. 172-174. ibn Rii§d bunun dl§mda Aristo'nun el-Burhan, es-
Semdi't-Tabii, es-Semd ve'l-Alem, Md ba'de't-tabi'a adh eserlerine de 3 tip §erh
yazm1§ttr, bkz., Macit Fahrl, Islam Felsefesi Tarihi, ~v. KaslID Turhan, s. 245.
2. Ara~ metnin Telhlsu Kitiibi'n-Nefs ba§ltgl aIttnda iifi: basktSl vardtr. Resiiillbn RUJd
ifi:inde yer aIan ilk basktSl Haydarabad'da 1947' de, nusha farkIanru belirten ikinci basktsl
Ahmed Fuad el-Ehvanl tarafmdan Telhis KitiibU'n-Nefs ba§hglyla Kahire'de 1950'de,
ufi:uncu basktSl ise S. Gornez NogaIes tarafmdan Madrid'de 1985'de yapllml§ttr. S.
Gornez NogaIes bu eserin ispanyolca fi:evirisini La Psic%gia de Averroes ba§hglyla
1987'de yaymlaml§ttr. Bkz., Davidson, a.g.e., s. 262, dp. 19; AIevi, a.g.e., s. 53, dp.
8. fun Ru§d'un bu eseri ktsa §erh olmasma ragrnen yanh§hkla orta §erhlerine ozgii
ba§hk olan "Telhis" ba§hglyla basllmt§ttr. AIevi bu esere e/-Muhtasar fi'n-Nefs adml
vermektedir. Bkz., AIevi, a.g.e., s. 52-55.
3. Davidson, a.g.e., s. 262.
4. Davidson, a.g.e., s. 265-266. Davidson burada "aklI" ile iIgiIi bOltimde yedi ayn yerde
sonradan ekIenmi§ pasajlann rnevcudiyetinden hareketle bu dart farkll versiyonu §ayle
belirlerni§tir:
a) Madrid niishasl (BibI. Nat., 37): TUrn ekleri haizdir. Ehvani'nin ne§rinin dayandlgl
iki yazma niishadan biri budur.
b) ibranice nusha: Bir pasaj harifi: Madrid niishasl ile aymdtr.
c) Haydarabad basklSmm dayandlgl nUsha: Madrid ve tbranice nushalannda yer alan iki
pasaj yoktur.
d) Ehvani'nin ne§rinde kuIIandlgl Kahire niishasl (Sultaniye 4196): Madrid ve ibranice
niishalannda ekIerdenyalmzca biri rnevcuttur. Fakat diger versiyonlarda mevcut olmayan
bir pasajl haizdir.
~u halde Ehvani'nin ne§ri Thn Ru§d'Un ftkir degi§ikligini en iyi yansltmaktadtr.
5. Bu iki niisha §unlardtr: a) Paris BibI. Nat. ibranice MS, 1009; b) italya Modena, furanice
MS. 13. Bkz., Davidson, a.g.e., s. 262, dp. 21; Karltga, a.g.e., s.40, dp. 24.
6. Davidson, a.g.e., s. 262-263. Latince fi:evirisi Musa Tibbon'un yapttgl Thranice ~viriden
yapllml§ttr. Vatikan Latin, 455'de bir niishasl bulunrnaktadtr. Bkz., Anawati, a.g.e., s.
173; Karhga, a.g.e., s. 48, dp. 107.
40
1. fun Rii§d,Telhlsu KitdbU'n-Nefs, thk., Alfred L. Ivry, Kahire 1994. Bu ne§irle ilgili daha
fazla bilgi i~in bkz., a.g.e., Arap~a Giri§.
2. fun Rii§d, a.g.e., lng. Giri§, s. 10, 13.
3. Bkz., fun Rii§d, a.g.e., lng. Giri§, s. 7 ve 18, dp. 2.
4. Bkz., fun Rii§d, a.g.e., lng. Giri§, s. 7; Davidson, a.g.e., s. 299.
5. Rkz., fun Rii§d, a.g.e., lng. Giri§, s. 14.
6. Bkz., Alevi, a.g.e., s. 108. Bu notlan Cemaleddin el-Alevi furanice harflerden Arap~a'ya
aktarml§tIr. Pas'ta bulunan lbn Rii§d Ara§tlrma Merkezi (Centre Des Etudes
Averroistes) tarafmdan bu notlarm $ezerdtUn min $erhi Kitabi'n-Nefs" ad1yla
yaymlanacagl bildirilmi§tir. Bkz., lbn Rii§d, ez-Zaruriji Usuli'l-Flkh, thk., Cemaleddin
el- Alevi, s. 6.
7. Bkz., Anawati, a.g.e., s. 172.
8. Davidson, a.g.e., s. 300.
9. An awati,
. a.g.y.
10. Anawati, a.g.e., s. 290,293.
41
tabiatlanru koruyarak oldugu gibi kabulettigine gore" akhn kendisinin "herhangi bir
suretle kan~maIm~ bir gii~ Olmasl gerekir."l
Thn Rii~d maddi akhn tabiau geregi biitiin akledilir suretleri alglladlgml ye bu
hususun apa~tk bir ~ey oldugunu belirttikten2 sonra maddi aklm cismani bir surette
bir gii~ olamayacagml dort delille ispatlamaya ~ah~lr; yani bu gii~ "zorunlu olarak
bedende mevcut bir gii~ degildir, bedende yaytlml~ ye onun boliinebilir olmasl gibi
boliinebilir degildir; ne duyu gii~lerinin tiiriine gore bedenin icrinde yaytlml~trr ve ne
de onlann boliinmesi gibi bir yandan boliinebilirdir."3 Klsaca maddi akIl
gaynmiinfail, kan~lmslz ye cismani surette olmayan, tersine cismani ~eylerden
aynk tiirden bir gii~tiir ye bu babmlardan duyulardan farkhdlr. Simdi bu dort ispau
srraslyla gorelim:
1. Maddl abl bedende duyu tiiriinden idrak eden bir gii~
olaydl, 0 zaman
ancak suretlerin bir tiiriinii idrfik ederdi, ~iinkii belirli dayanaklar ancak belirli
suretleri kabul ederler.
2. 0 bedende [belli bir surete sahip idrfik edici] bir gii~ olaydl, bu takdirde
kendisine ozgii [uygun] olan bedenin 0 suretini kabul edemezdi, yani idrak
edemezdi4•
3. Bedende mevcut bu gii~ bedenle birlikte belirli bir suret olaydl, bu takdirde
kendi kendini akledemeyecekti, criinkii idrfik eden maddi suretler, yani duyulur
suretler kendi kendilerini idrak edemez ye onlann mahiyetinin gm sebebi kendileri
dl~mdaki diger tiirden nesneleri idrfik etmek i~indir.
1. Hercz, a.g.e., s. 12; kr§., Aristo, De Anima, 429 a 20; Thn Rii§d, a.g.y., l2·14.
2. Hercz, a.g.y.
3. Hercz, a.g.e., s. 13; Thn Rii§d, a.g.e., s. 122, 14; 123, 1; kr§., Bland, a.g.e., s.23.
4. Thn Rii§d, a.g.e., s. 122, 14; 123, 3. Kr§., Hercz, a.g.e., s. 14. Thn Rii§d burada
Theophrast gibi ilk me§§ai yorumcularm maddi akh bu istidadm dayanagl oIarak
gordillderini ileri stirmektedir.
5. Hercz, a.g.y.
6. Hercz., a.g.e., s. 17.
7. Hercz, a.g.e., s. 20; Thn Rii§d, a.g.e., s. 123, 6.
g. Bkz., Aristo, De Anima, Ill, 4. 429a 24.
9. Hercz, a.g.e., s. 14·22.
10. Hercz, a.g.e., s. 14. Latince (De Anima beat.),deki metinde Theophrast yerine
Themisti~s'un ad! ge~ektedir. Hercz Thn Rti§d'tin bu iki Me§§ai filozofun maddi akIa
iIi§kin gOrU§Ierinin tamamen aym oIdugu kanaatinde oIdugunu ileri siirerek furanice ve
Latince matinleri g~erIi kabuI etmi§tir. Bkz., a.g.y., dp. 24.
11 . Hercz, a.g.e., s. 14·15.
.
44
bilkuvve aynk cevher ya da boyle bir cevherde mevcut bir imkfin ve istidat olarak
kabul ettiklerini anhyoruz 1• lbn Rli§d buradan hareketle maddi aklm tabiatml
tabiatm ilk maddeye olan nisbetine benzetir, yani "bu aklm alglladlgl §eye olan
nisbeti, 0 suretin maddesine olan nisbeti gibidir; her ne kadar maddenin
mevcudiyeti bilkuvve olsa da onun suretine olan nisbeti dikkate ahmr. Sozkonusu
§arihler nihayet cevherin mevcudiyetinin sadece bilkuvve oldugunu kabul
ettiklerinden, Aristo onun olu§-bozulu§a mbi oldugunu soylememi§tir, ~linkli ilk
madde konusunda a~lkllga kavu§tugu lizere bilkuvve olan §ey olu§maz ve yok
0Imaz."2
Thn Rli§d ikinci bir. gorli§ olarak lskender el-Afrodisi'yi klsaca inceler.
"tskender' e gore nefsin bu ktsmmm tabiau nefste mevcut olan [akli] istidattan ba§ka
bir §ey degildir. lskender [bunu] Aristo'nun maddi akh yaZlyl kabul eden bir
levhada mevcut olan istidatla kar§Ila§tIrdlgl i~in soylemi§tir."3 Aristo mlinfail aklt
yaZlyt kabul eden levhamn kendisine benzetmesine kar§lhk tskender bunu kendine
gore tashih etmi§ ve maddi aklt boyle bir levhada mevcut istidatla kar§t1a§trrml§ur4.
tskender' e gore srrf istidat olan maddi abl ta§IYlclsmm yok olmaslyla yok olur yani
maddi akll olu§-bozulu§a tfibi bir istidattlr. lskender, bu istidadm ta§IYlclslmn
nefsten ba§kasl olmadlgl gorli§line sahip oldugundan dolaYI, bu istidadm nefsin
diger istidatlarl gibi nefsin olu§umuyla birlikte olu§tugu sonucunu ~tkarml§tlf.
Nitekim Aristo'nun ilkelerinden anla§tldlgllizere maddi aktl Slrf istidattlr."5 Clinkli
"maddi aktl mevcut [nesnelerin] suretlerini kabul eden bir cevher olaydl, [0 zaman]
da akledilir suretler tek ba§ma varolu§unu slirdliren mevcudatla aym §ey olacaktI,
eger 0 tek ba§ma varolu§unu slirdiiren mevcudattan biri olaydl, 0 zaman maddi aktl
duyulur §eylerin suretlerinden biri olacaktI ve kendi mahiyetini bilmeyecekti."6
Burada lbn Rii§d maddi aklm aynk bir cevher olmasl durumunda zorunlu olarak
bilfiil olacagml ve bunun sonucunda da idrfik fonksiyonunu yerine getiremeyecegini
kasdetmektedir7 .
1bn Rii~d maddi akh cins olarak suretlere dahil eder; ~iinkii "bu akhn
tabiatmdan onun akledilir suretlerin mahiyetinden ba~ka bir ~eyi i~ermedigi
an1a§lhr, zira bu olmakslzm akledilir suretler zatlanm bilemeyeceklerdi, ~iinkii
[boyle] bir ~ey [yani duyulur suret] kendine [ozgii] zanm bilmez."l Thn Rii~d bu
gOrii§le ilgili ele~tirilerini ba§ka eserlerinde zikrettigini soylemektedie2 .
fun Rii§d Aristo'nun maddi aklm Slrf istidat olup olmadlgma ili§kin a~lk bir
~ey soylemedigini zikrettikten sonra Aristo'nun bir yandan maddi aklm miinfail
oldugunu, diger yandan onun [bedenden] ayrlk oldugunu belirttigi i~in onun
sozlerinin iki ~kilde yorumlanmaya miisait oldugunu belirtir:
"Aristo aynk olmakla §unu kasdetmi~ olabilir: Maddi akll bedende mevcut [ve
bedene yayIlml§] bie gil~ degildir ve [dolaylSlyla] bedenin par~alara boliinmesi gibi
bOltinebilir degildir, her ne kadar onun nefsin araclhglyla bedenle zorunlu bir
ili§kisi olsa da Aristo da bu arada maddi aklm tamamen [maddeden] aynk oldugunu
anlamaktadlr."3 1bn Rii§d bunun kendiliginden anla§lhr bir ~ey olmadlgml daha
once belirttigini soyler, '\:ilnkil daha once Fizika'nm sekizinci kitabmda ilk ayclk
meleke boliimiinde maddi aklm cismin bOliinmesi gibi bOliinebilir olmadlgl ve de
madde ile kan§ml~ olmadtgl a~1klanmI§t1r."4
fun Rii§d Aristo'nun ortaya koydugu bu gii~liigii De Anima octa ~rhinde ele
almaktadlr: Aristo bir yandan makullerin kabuliiniin (et-tasavvur bi'l-akl) bir tilr
"infial" oldugunu ileri siirerken, diger yandan heyulani aklm "basit" ya da "gayn
rnaddi" oldugunu ve "infiale ugramadIgml" kabul etti. 1nfiale ugrayan bir ~ey ise
maddi bir mevzuda mevcut ve onun bir par~aSl olduguna gore bu iki onermenin
ikisini bieden kabul etmemiz halinde heyulani aklm faaliyetini a~tklayamaYlz5. AkIl
gayn maddi ise nasII infiale ugrar? Abl bilfiil oldugunda 0 makul mtidiir, degil
midir? AkIl zanm diger ~eylerin akledilir suretleri ile aklederse iki durumdan biri
sozkonusudur: Ya e§yanm hepsi bilfril aktldlr ve makuldiir ya da 0 bilkuvve aktldIr
veya kendisinde bilkuvve akII olan bir ~ey mevcuttur. Bu durumda akII onu
soyutladlgmda kendisinde bie mana hasIl olur ve aktl soyutlamadan once 0 bilkuvve
makul iken §imdi bilfril makul olUl-6.
Thn RU§d birinci soruyu (§ekk) §U §ekilde 't0zUme kavu§turuyor l : AkIlla ilgili
kullamlan "infial" diger §eylerde sozkonusu olan "infial" teriminden daha geni§ bir
anlamdadlr. ~Unkli aktlda infialin manasl ne kabul eden §eyde ne de kabul edilen
§eyde asla bir tagayylir olmakslzm· sadece salt kabuldlir. B u kabule ait mevzu ile
ilgili olarak §U kabul edilemez: "0, herhangi bir §ey degildir, 0 ancak makullerin
kabulli ile ilgili Slrf istidatttr." Bu durumda akletme slireci akledilir suretlerin
kabullinden ibaret olmu§ oluyor. Zira, akli istidat, maddi bir ta§lylCl ile kan§ml§
degildir. ~Unkii makulli kabul eden §ey "Slrf istidatur" ve istidattan ba§ka "bir §ey"
degildir; ger'tekten aktl i'tin bir maddi ta§lylCI sozkonusu olmadlgma gore, onda
"hi'tbir degi§me (tagayylir)" meydana gelmez2.Thn Rii§d maddi aklm makuller ile
yetkinle§meden once bilfiil §eylerden biri olmadlgml Aristo'nun yazl levhasl
omegini vererek anlanr. 0, Aristo'nun dedigi gibi, levhada yaZlyl kabul i~in mevcut
olan istidat gibidir. Orada da istidadm tagayyUril vuku bulmaz ve "levhamn
yiizeyindeki istidat nasll levha ile kan§maml§ ise" ve "levhanm yazlyl kabulU"
dolaytslyla istidatta hi~bir "infial" meydana getirmez ise, oyle de akli istidat beden
ile kan§tk degildir ve akletme slirecinde infial ve tagayyilre ugramaz3•
Thn Rli§d'e gore ikinci gU~IUk (§ekk) §oyle 90zlimlenir: "Akhn kendi kendini
(zat) tasavvur etmesi makulleri tasavvur edi§ tarzl lizere" olsa da sUje-obje ili§kisi
a9lsmdan aralannda bir fark vardlr: "Mevcut §eyleri (umfir) tasavvur etmesi
baktmmda aktlda tasavvur edilen §ey tasavvur edenden ba§kadlr." Burada sUje ve
obje ayn varhklardlr. "Zaum tasavvur etmesi baktmmdan aktlda tasavvur edilen ile
tasavvur edilen bir ve aym §eydir", yani siije burada obje ile aym §ey olmu§tur. Thn
Rli§dher ild durumda tasavvur eden §eyin abl oldugunu vurgular. Ve yukanda
belirtilen siije-obje ili§kisinden yola 9tkarak nazar! bilgi (ilm) ile bilinen §ey ile bir
ve aym §ey oldugunu ile siirer. Bir ba§ka deyi§le idrftk eden ve edilen §eyin "her
ikisi de bilgidir." lbn RU§d Aristo'nun ileri siirdiigU "akll ve makulUn birligi"·
doktrininin "her yonden tarn olarak aynk aktllarda" sozkonusu oldugunu kabul
eder. Bizim akllffilzda alal ve makul birligi "arazi' bir birlik gibidir. Aklm kendisi
dl§ardaki varhklann akledilir suretlerinden ba§ka bir §ey olmadlgma gore aktl kendi
kendini bu akledilir suretler ile akleder. Zlra, aklm kendisi, kendi dl§mdaki §eyleri
akletmeyen ayrtk aktllardaki durumun tersine, kendi dl§mdaki §eylerin akledilir
objelerinden ote bir §ey degildir.
lbn RU§d bir ba§ka eserinde yukanda ozetledigimiz argiimanda4 vanlan
sonucu yani maddi aklm slrf bir istidat oldugu §eklindeki gOrii§iin lskender'in
teviline gore Aristo'nun miinfail akII anIaYl§l oldugunu vurguIar1 ve miiteakip iki
sayfahk bOliimde 2 tskender'in bu gorii§iinii diger yorumcuIann (Themistius)
gori.i§Ieri He birlikte inceIer ve §u sonuca vanr: "HeyuIani abI bizde mevcut
istidattan ve bu istidada muttasIl akIldan miirekkeb bir §eydir. Onunla [bu istidatla]
muttasIl olarak 0 bir babma bir "muste'add" abldlr, bilfiil bir abl degildir ve bu
istidatla muttasIl olmamak suretiyle 0 bir baktma bir bilfiil akIldlr ve bu abl bizatihi
faal akIldlr."3
tbn Rii§d maddi akla i1i§kin bu gorii§le tskender ve Themistius'un
gori.i§lerinin ~eli§kili yonlerini gidermek i~in uzla§tlrml§ ve maddi akh birle§ik bir
§ey olarak yorumlaml§ur.
Simdi tbn Rii§d'iin bu maddi akIl gOri.i§iine nasIl vardlgml gorelim.
tskender'in kar§lsmda yer alan ve Themistius'un temsil ettigi ekole mensup
yorumcular Aristo'nun heyulani aklm "bedenle kan§maml§" olmasl gerektigi
ifadesinden §unu anladllar4: "0, aynk bir cevherde mevcut istidatttr." <;iinkii.
"heyulani aklIn bir cevher olmasl gerekir." fun Rii§d Themistius'un bu gori.i§iiniin
gerek~esini §U §ekilde anlatmaktadlr: tskender' e gore "salt bir istidat" olan
"bilkuvve akhn mevzuu, nefsin ciizlerinden ba§ka bir cins ya da nefsin biitiiniidiir."
Nefs, bedenin sureti oldugu i~in, "istidadm kendisi cevher ya da bir §eyin ciizii
degildir, tersine 0 maddenin lahIklanndan bir lahlkttr" ve dolaYlslyla "maddi bir
§eyin par<;asldlr." Bu durumda akli istidat maddenin aynml (fasl) olduguna gore
istidadm ba§ka bir cinste mevcut mevzuda ve cinste bulunmasl miimkiin degildir."
Bir ba§ka deyi§le "makulii kabul etmeye istidadl olan §eyin abl olmaSl gerekir."
Heyulani aklm bedenle kan§maml§ oldugu kabul edildigine gore, akli istidadm
"aynk bir cevherde mevcut istidat" olmaslIazim gelir. iskender'in iddia ettigi gibi,
bedende mevcut salt bir istidat degildir. Yani, akli istidat fiziki alana degil gayn
maddi yani aynk varolu§ alaruna dahil edilmelidir.
fun Rii§d Themistius'un maddi abl anlaYl§lmn sakmcah (§eni) bir yoniinii
ele§tirmeden edemez. Maddi akh aynk yani gayn maddi bir cevherde mevcut bir
istidat olarak yorumlamak, tarn bir fiU halinde olmayan tersine "istidat ve kuvve
halinde" bulunan "bir gayn maddi cevher"in kabulii gibi <;irkin bir duruma (emrun
§eniun) yol a~ar. Fakat Aristo'nun ilkelerinden biri "kuvve hali maddi nesneIerin bir
laZlffildrr." Buna gore gayn maddi cevherler bilkuvve olarak mevcut degildir5.
tkinci bir sakmca da §udur: Bilkuvve aklm bu §ekilde bir yorumu insam bir
bU§ka ilkeyi ihlaIe sevkeder: Maddi alal gayn rnaddi ise ya da gayn rnaddi bir §eyde
rnevcut ise ve dolaYlslyla ezell (OlUrnsUz) bir cevher ise "aklm ilk yetkinligi" de
"ezeli" olrnu§ olur. Ilk yetkinligin fiil hfili olan "ikinci" (son) yetkinlik "olu§-
bozulu§a" rabi olur. Zirfi, insamn kazandlgl rnakuller olu§ur ve sonra oliirnle yok
olur. Ezeli bir varhk kendi yetkinligini (fiilini) bozulu§a tfibi bir §ey olarak elde
etrni§ olur ki bu ilke dl§l bir dururndur. Ciinkii "ins an ilk yetkinligi ile olu§-
bozulu§a tfibi olduguna gore, bu yetkinligin de olu§-bozulu§a tfibi olrnasl
zorunludur."l
Yukanda belirtilen gii9liikler dikkate ahndlgmda §U ortaya 91krnaktadlr:
"Maddi aktl bir yonden Iskender'in ileri siirdiigii gibi, rnaddi suretlerden soyut bir
istidattlr, diger yonden ise bu istidatla rniiltebis aynk bir cevherdir", Ibn Rii§d
bununla §unu kasteder: "Insanda rnevcut olan bu istidat insanla ittisal etrnesi
baktmmdan bu aynk alala (cevher) kattlan bir §eydir, bu, yorurnculann zannettigi
gibi bu istidat bu aynk cevherin tabiatmda rnevcut bir §ey degildir ve iskender'in
zannettigi gibi salt istidat degildir."2
Ibn Rii§d bu istidHil sonucunda rnaddi aklm "birle§ik" bir §ey oldugu
gOrii§iine ula§ml§tIr: "Heyulani aktl bizde rnevcut istidattan ve bu istidada rnuttasll
aktldan rniirekkeb bir §eydir. Onunla [bu istidatla] rnuttastl olarak 0 bir baktrna bir
"rnuste'add" aklldlr, bilfiil bir aktl degildir ve bu istidatla rnuttastl olrnarnak
suretiyle 0 bir baktma bir bilfril aktldtr ve bu aktl bizutihi faal aktldlr."3
Thn Rii§d'iin Themistius'un yukanda ifade edilen gorii§iinii kabul ederken,
tskender'in gOrii§i.inii de dikkate aldlgml goriiyoruz. Bir ba§ka deyi§le heyulani alal
bir yonden istidattlr, bir yonden ise bu istidatla ittisal etrni§ olan bir §eydir. Ibn
Rii§d burada Thernistius'un yaptIgI gibi aleli istidadl "bu aynk aklm tabiatmda
mevcut bir §ey" olarak kabul etmez. GorUldiigU gibi tbn Rii§d lskender ve
Themistius'un rnaddi aktl gOrii§lerini kIsrnen benirnsernekte ve kabul ettigi ktslffilan
bir araya getirmek (cem ') suretiyle bir senteze ula§rnakla kalrnaYlp, ula§ttgl bu
gorii§iin Aristo'nun gorii§ii oldugunu iddia etmektedir4 . lbn Rii§d maddi aklm
tabiatml Aristo'nun ilkelerine gore inceledigi i9in bu iddiada bulunrnaktadtr.
Thn RU§d Thernistius ve tskender'in gorU§lerinin Aristo'nun ilkelerine uygun
olan yorurnlanm birle§tirmek suretiyle her iki gorii§iin tek bU§lannayken sozkonusu
olan gii9liiklerinden kurtulunmu§ olacagml Heri siirrnektedir. Thernistius'un
"cevherinde bir istidadm rnevcut oldugu gayn maddi bir §eyi kabul etme
c. FA'AL AKIL
1. Bkz., yukanda s. 8.
2. Bkz., Aristo, De Anima, Ill, 5. 430a 22-25. "insan akbm kuvveden fiile t;:1karan faal
alaldtr" §eklindeki bu at;:Iklama Aristo'nun me§hur "kuvve halinde olan bir §ey daha
once fiil halinde olan bir §ey tarafmdan fiil haline ge~irilir" prensibine dayantr. Bu
prensip i~in bkz., Aristo, Metaphysics, 9.8. 1049b 24.
3. Bkz., Davidson, a.g.e., s. 13.
4. Bkz., Davidson, a.g.e., s. 14.
51
1. Bkz., fun Rti§<!, "Makille Hel yettasil" (Telhis Kitabfi'n-NeJs i~inde), n§r. Ahmed Fuad
el-Ehvani, s. 119.
2. Bland, a.g.e., s. 86.
3. Bland, a.g.e., s. 111.
4. Bland, a.g.e., s.40.
5. Bland, a.g.e., s.45.
53
itibaren miindemi9 oldugunu ima eder gibidir ve bu balamdan Themistius ile aym
gorii~ii payl~maktadlr. lbn Rii~d faal aktl ile heyulani insan akh arasmdaki ili~kiyi
madde ve suret arasmdaki ili~kiye benzettigi i9in bu iki akh tek bir akll olarak da
yorurnlaml~tJ.r: "Heyularu aktl bizde rnevcut istidattan ve bu istidatta rnuttasll aktldan
miirekkeb bir ~eydir. Onunla [bu istidatla] muttasIl olarak 0 bir baklma bir
"miiste'add" akIldlr, bilfiil bir abl degildir ve bu istidatla muttasIl olrnamak
suretiyle 0 bie baktrna bir bilfiil aktldlr ve bu aktl bizatihi faal aklldIr."! Diger bie
pasajda filozof ~u degedendirmeyi yapar: "Alalda bu iki aynrn (fasl) mevcuttur,
bununla faal bir aktl ile rniinfail bir akh kastediyorum; bizde her makulii kabul
etmesi baklmmdan akll olan bir akll vardlr ve her rnakulii meydana getirme
baktrnmdan bir aktl vardlr."2 Faal aklm etkisi Aristo'nun yaptlgl gibi l~Ik analojisi
ile anlatthr: "Ve bu aklm makullere gore hali bir yonden renklere gore l~lgm hali
gibidir, ttpkll~lgm renkleri once bilkuvve iken bilfril renkler haline getirmesi gibi ve
o kendisiyle renklerin kabul edildigi mananm aslml verir ki 0 da goriiniir blrna
(i~f§.f) dlr. Aym ~ekilde rnakullerin filili ve onlart yaratan bu alal heyulani akla
kendisiyle makullerin kabul edildigi manaYI verir. Dernek istiyorum ki 0 heyulani
akla daha once a9IklIga kav~tugu iizere goze gore goriiniir kIlman bir ~ey verir3••••
Faal akla nisbetle kendi durumu giine~e nisbetle bilkuvve renklerin dururnu gibi
olan. objeler tahayyiil giiciindeki ferdi (~ahsi) rnanalardlr, yani akll onlan bilkuvve
rnakuller olduktan sonra bilfiil rnakuller haline getirir."4 Faal aklm tabiatml lbn
Rii~d ~oyle anlaur: "Bir baktrna bizirn suretirniz olan ve diger bir balarna rnakulleri
bilfiil hale getiren bu aklm tabiatmdan ~urasl ar;lkur ki 0 aynktlr ve ne husule gelir
ne de yok olur. Bu boyledir r;iinkii failin rnefUlden iistiin olrnasl ve [sOd] ilkenin
maddeden iistiin olrnasl her zarnan zorunludur. Akll ve bu aklm rnakulii bizatihi
birdir, zira kendisi dl~mda bir ~eyi akletrnez ... Burada [ay-altl diinyasmda]
bilkuvve aklm bir ~ahlsta ternporal (zarnansal)onceligi zorunlu olsa da, mutlak
anlarnda bilfiil [yani faal] akll bilkuvve [aktl] dan onceligin iki anlamlyla (temporal
ve sebepsel) once gelir. Bizirn son suretirniz [rnakul] olan bu faal abl, bazen
akledetve bazen akletrnez degildir, 0 ne bir keresinde rnevcut ne bir ba~ka zaman
mevcuttur. Tersine gerr;ekten 0 zevale ugrarnaz ve ugrarnayacakur ve bu nedenle
. bedenden aynldlgmda 0 kesinlikle Olrnez."5 Faal aklm bu diinyada insanla ittisali
esnasmda ve insamn 6liirniinden sonra akletrnesi ile ilgili olarak lbn Rii~d ~u
1. fun Rti§d, Telhlsu Kitilbi'n-Nefs, thk. Alfred L. Ivry, s. 124, 10-12. fun Rti§d bu
birle§ik aktl gorti§tintin Themistius tarafmdan ileri stirtildtigtinti a~lklaml§ur. Bkz.,
a.g.e., s. 130, 15; 131, 1.
2. fun Rti§d, a.g.e., s. 129, 7-9.
3. fun Rti§d, a.g.e., s. 129, 9-13.
4. fun Rti§d, a.g.e., s. 129, 16; 130, 1.
5. fun Rti§d, a.g.e., s. 130,2-5,7-10.
54
akllla ittisali esnasmda oIur. Bu ikinci etki ile bilmeleke aktl yok olur ve insan
akhmn nihai ittisali heyulant abl ile faal abl arasmda bir idrlik ve varolu§ ittisali
tarzmda vuku bulur1• Faal abl yetkinlik baktmmdan heyulan'i aklm suretidir. lbn
Rii§d onu insan akhnm son sureti olarak tammlaml§tlr. "Bizdeki bilkuvve aklm
kuvveden fiile gec;tmesine sebep olmasl baktmmdan faal aktl sanki heyulani' abldan
ayn gibidir" ve "Faal abl, bu baktmdan bizim suretimizdir." DolaYlslyla Faal aklm
"fonksiyonu ve heyulani' ablla ittisali fliilin eseri ile ittisaIinden c;tok suretin madde
ile ittisali gibidir. Fail He eseri arasmdaki bilinen fliilin dl§anda olmasldlr, fakat
burada harici' hic;tbir f1ii1 yoktur."2 Heyulani' akilla faal aktl arasmdaki ili§ki heyulani'
aklm kuvvedden fiile c;tlkmasl anlammda harici' bir muharrik ile i1i§kisini
gerektirmez. Ciinkii faal abl fail olmasmm yamsrra heyularu akhn sureti oldugu ic;tin
ittisal esnasmda faal aklm etkisi heyulani' aklm dahilinde olur. Ibn Rii§d bu durumu
vurgulamak ic;tin Themistius ve tskender'in benzetmelerinden soz eder.
Themistius Faal abl ile heyulani' aktI arasmdaki i1i§kiyi "kile nisbetle kili
i§Ieyen c;tomlekc;tiye" benzetmi~tir; yani kili i§leyen 90mIek9i suret verici giiciiyle
kilin bizzat ic;tinde miindemic;ttir. Aristo'nun hareket ettiren ile hareket ettirilenin ayn
olmasma ili§kin kurah burada ihllil edilmemi§tir. Ciinkii faal abl hareket ettiren,
heyulant aktl ise hareket ettirilen konumundadlr. Ittisal ile bu ikisi maddenin suret
ile birle§mesi gibi birle~irler ve tek bir varhk haline gelirler3.
tskender el-Mrodisi ise bu iki abl arasmdaki ili§kiyi "ate§in suretinin yanan
bir nesneye olan nisbetine" benzetmi§tir. Ate§ nasII etkiledigi nesneye suretini verir
veboylece yanabilir tabiattaki nesneyi kendi suretine biiriindiiriirse, faal abl da ayru
§ekilde heyulani' akIa etki ederek onu kendi suretiyle birle§en bir suret haline
biiriind iiriir4 .
Faal abl heyulani' aklm sureti olmasl baktmmdan heyulani' aklm yetkinligi
olduguna gore, heyulani' aktlda faal aklm suretine ula§acak tarzda bir hareket soz
konusudur. Yani faal aktl heyulani' aklm gayesi olmu~ olur. Ittisal esnasmda
bilmeleke aktl ortadan kayboldugu i9in heyularu aktlda yetkinligin ortaya 9lkmasma
bizzat faal akll sebep olur ve ittisal sonucunda heyulani' akhn ula§tlgl yetkinlik
zorunlu olarak faal aklm kendisi olmu§ 01ur5.
Yukandaki ac;tlklamalardan anla§tldlgl iizere faal abl heyularu akhn bilflll aktl
haline gelmesinde f1ii1 siili ve gai sebep olarak rol oynar.
iBN RU~D'DE
FA'AL AKILLA iTTisAL PROBLEMi
58
§ekilde ifade etmi§tir 1: Aristo "lnsan akhmn bizzat aynk hale gelmeden aynk
varhklan algIlamasmm mtimktin olup olmadlgl §eklinde meseleyi ortaya
koyarken"2, 1bn Rti§d "heyulanl aklm fa 'al akhn da i~inde bulundugu ayrIk
suretleri algIlamasmm mtimktin olup olmadlgl" §eklinde meseleyi ifade etmektedir.
1ttisal probleminin anahatlanyla kavranmasml kolayla§urmak i~in orijinal
Arap~a ifadeyi ve herbir unsurla ilgili tilli sorulan belirterek yazahm:
Hel yettasilu bi'l-akWl-heyulanf el-akla'l-fa 'at ve have maltebisan bi'l-cism?
4 1 3
. 2
1) a) Heyularu aklm ontolojik konumu nedir? Maddl bir cevher mi yoksa bir
varoIU§ tarzI yani istidad ml? Hadis mi? Ezell (Oltimstiz) mi?
b) Heyulani aklm epistemoIojik konumu nedir? NeIeri idrak edebilir?
2) Heyulanl aklm bedenIe biti§mi§ oImasl onun cismanl olmasml gerektirir
mi? Gerektirmez ise bu durum heyularn akIm aynk hille gelmesine mani mi?
3) Fa 'al aklm ontolojik konumu nedir? Fa'ill abl bizim nefsimizde mi yoksa
nefsimizin dl§mda mldlr? Nefsin dl§mda ise a) GokseI abI mi?, b) Tannsal abI
ml?, c) Tann ml?
4) a) Heyularu insan aklmm fa 'al akIa nisbeti nedir?
b) Bu iki abl arasmda ittisal mtimktin mtidtir ve eger mtimktinse bu nasII
vuku buIur? Hadis bir akll ezell olan bir akIl idrak edebilir mi? c) Heyulanl abl bu·
ittis1il neticesinde nasIl bir epistemolojik ve ontolojik ~amaya ula§Ir?
Thn Rti§d'tin "ittisal" ile ilgili yazdlgl mtistakil risaleleri iki grupta incelemek
isabetli olacaktlr. Birinci gruba "Mak1ile fi lttisali'l-Akli'l-Mtifarik bi'I-tnsan",
"MakaIe Saniye fi lttisaIi'l-Akli'l-Mufarik bi'l-1nsan" adh risaIeler ile rbn Rti§d'tin
oglununkaleme aldlgl "Hel Yettasilu bi'I-Akli'l-HeyuIanl el-Aklu'l-Fa'aI ve htive
mtiltebistin bi'l-cism" adh ris1ile girmektedir. ikinci grub a ise "Kitab fi'l-Fahs hel
ytimkinu el-aklti'l-lezi fina ve htive'l-mtisemma bi'l-heyularu en ya'kile's-suvera'l-
muIankati bi 1ihirihi" adh uzun ris1ile dahil edilebilir. Bu aynm "ittisal" meselesini
tarumIama ve ele alma a~lsmdan yapIlmI§ur3. Adl ge~en son ris1ile diger risfilelerden .
Duyular AkIl
1. Kabul edici (algllaYlcl) Duyu gticti yani duyu Heyularil AkIl
bir gti~ orgaru
2. Kabul edilen Duyum yani duyulur Heyulani alalda olu~an
(algIlanan) ~ey, ya da ~eyden duyum yoluyla akledilir suretler yani
suret duyu gtictine ula~an mana bilmeleke ya da
ya da imaj NazadAkIl
Nefsin dl~mdaki bilfiil Akll kuvveden fiile
3. Muharrik (fail) sebeb mevcut olan duyulur ~y ~lkaran ayrllc akll yani
yani mahsus Fa'fil AkIl
dl~mda fiil halinde bulunan alal haline gelmeye muktedir oldugu kabul edilirse, bu
takdirde maddi akhn zamanla aynk alal tarafmdan yetkin hale getirilmesi gerekir."
Su halde "maddi aktl zamanla bilfiil aktl olur." Bu, fun Rii~d'e gore zorunlu olarak
~lkanlmasl gereken bir sonu~tur. tbn Rii~d bu noktada !skender'in fi'l-akl adh
risalesinden motamot ~u sozleri aktarmaktadlr: "Eger bilkuvve aktl yetkinle~irse, 0
akledilir suretleri idrak eder, ~iinkii nastl yiiriimek istidadl insanda dogumundan
itibaren mevcutsa, zamanla ve bu istidat yiiriimenin meydana gelmesi sayesinde
yetkinle~ip, fiil haline gecterse aym ~ekilde alal yetkinle~tiginde tabiatt geregi
akledilir olan ~eyleri idrak eder ye duyulur suretleri bizzatakledilir suretler ha line
getirir."l
tbn Rii~d bu onciillerden son ikisinin burhani onciiller oldugunu fakat birinci
onciiliin irdelenmesi gerektigini belirtir. Aristo her ne kadar Kitabii'n-Nefs'de
"maddi aklt kuvve halinden fiil haline gectiren bilftil bir akhn var oldugunu" acttkhga
kavu~turmu~sa da ''kendisinin maddi akla olan nisbeti, flil halindeki duyulur suretin
bilkuvve duyuya olan nisbeti gibi olan" bu aklm "harictte mevcut" olup olmadlgl
ispatlanml§ degildir2.
tbn Rii~d'e gore duyulur suretler nefsin dl§mdadlr, oysa akledilir suretler
nefstedir ve bundan "Eflatun'un zannetmi~ oldugu gibi, bu akledilir suretlerin aynk
suretler olmasl gerektigi gibi bir sonuc"a vanlamaz. C;iinkii "akll nefs nazari
kavramlann tammlyla belirlenir", oysa duyuda "bunun aksi sozkonusudur" yani
duyu duyuma konu olan nesnelerle belirlenmez3.
. Yukanda !bn Rii~d'iin Etlatun'un adlnI vererek yapttgl ele~tiri idealar
teorisinin bir ele~tirisidir. Bu ele§tiri daha geni§ bir §ekilde birinci risalede yer ahr.
Buna gore "bilmeleke akla ait olan akledilir suretler", "bilkuvve bilgilerdir."4 tbn
Rii§d "genel [kavramlar], nefsin dl~mda mevcut degilseler, nasIl dogru olabilirler?"
sorusunun, Eflatun'u suretlerin [idelerin] kabuliine gotiirdiigiinii tesbit ettikten
sonra kendisi bu soruya ~u cevabl verir5 :
"Bilkuvve genel bilgiler nefsin dl~mda bilkuvve olarak mevcut olan ~eylerdir
ve bir ~eyin aym cins ictinde bilkuvve oldugu her tiiriin, aym cins i~inde bilfiil hale
donii~mesi ashnda bilinen bir ~eydir." fun Rii§d buradan hareketle ~u sonuca ula~lr:
1. Hercz, a.g.e., s. 35. Kq., J. Finnegan, Texte Arabe du Peri Nou d'Alexandre
d'Aphrodise, s. 191, (T.G. 110.32-111.1); Schroeder, a.g.e., s. 53 (110, 31). fun
Rti§d'tin ogIu bu almtlYl §oyle aktarmaktadlf: "Nasd ki ~ocukta bulunan bu gti~
sonunda "ytiriime" ha1ini al1rsa, aym §ekiIde heyulani akllda bulunan bu gti~ de sonunda
aynk akh akledecek hale gelir." Bkz., tbn Rti§d, "Makllie Hel YettasiI", (Telhtsu
Kitdbi'n-Nejs i~inde), O§r. Ahmed Fuad eI-Ehvani, s. 124.
2. Hercz, a.g.e., s. 48-49.
3. Hercz, a.g.e., s. 50.
4. Hercz, a.g.e., s. 40.
5. Hercz, a.g.e., s. 42-43.
63
"Eger [bu yiizden] akledilir suretler bilkuYYe bilgiler olarak ye kuYYe halunden fiil
haline dogru hareket edecek §ekilde meycutsalar zorunlu olarak bilfiil hale
donii§iirler." Bu sonu~ 1skender'in ii~iincii onciiliine tekabiil eder.
fun Rii§d Themistius'un ins an aklmm Fa'al akIlla ittisali imkanma ili§kin
ispatml iki ayn §ekilde aktarml§ur. Aslma daha sadlk olan §ekli §oyledir1: "Eger
bizdeki akIl bizatihi aktl olmayan §eyi alglhyorsa bizatihi aktl olan §eyi daha ~ok
algllayacaktlr (akledecektir)."2 1nsan akh heyulanl suretleri maddelerinden
soyutlayarak: aklettigine gore, madde ile hi~bir ili§kisi olmayan aynk suretleri haydi
haydi akletmesi gerekir. Bir ba§ka deyi§le insan akll tabiatt geregi ancak soyut
suretleri idrfik ediyorsa, onun bizatihi soyut olan aynk suretleri akletmesi tabiatma
daha ~ok uygundur.
Themistius'un ittisalin imkamm a~tklayan ikinci izah tarzl siijeden ~ok obje
iizerinde yogunla§ml§t1r3: "Eger duyulur suretler bir taraftan aynk aktl tarafmdan
akledilir suretler haline getirilmi§se ye abl mahiyetine benzer olan [soyut] bir §ey
meydana getirirse, bu durumda aynk aktl kendisi tarafmdan akledilir hale getirilen
§eyden daha ~ok akledilir bir §ey olmalldrr."4 Faal Aktl heyulanl ye nefsanl suretler
a§amalarmdan ge~erek insan aklmm idrfikine hazrr hale gelen suretleri akledilir suret
haline getiren ak:lldlr. Bilkuyye akledilir suretleri bilfiil haline gec;iren bu fail aktl
diger §eylerin akledilirliginin sebebi olarak kendi ceyherinde meycut olan §eye
benzer. bir §eyi insan aklma yerdigine gore, bizatihi akledilir suret olmasl
baktmmdan maddelerinden soyutlanarak aklm idrfikine konu olan §eylere nazaran
daha ~ok akledilir bir §ey olmalldlr.
gore tiim insanlar aynk faal akh terna§a edernese de gerekli §artlan yerine getiren bir
lasun insanlar bu ittisal haline ula§abilir.
fun Rii§d Kirab ft' 1-Fahsi hel yiimkinu e l-Aklu' l-led fina ve hiive' l-miisemma
bi'l-heyulani en ya' kzle' s-suvera' l-mujarakati bi ahirihi adh risiilesinde ittisal
problemini diger risfilelerde g~en benzer ifadelerle ortaya koyuyor: "Bu makalenin
maksach bizdeki heyUlani [akII] denilen aklm sonunda1 aynk suretleri akletrnesinin
miimkiin olup olrnadlgml ara§urmakur."2
Yukanda belirttigirniz gibiJ, ibn Rii§d ittisal problernini Aristoteles'in ortaya
koydugundan daha farkh bie tarzda ifade etrni§tir4: Aristo insan aklmm bizzat aynk
hale gelmeden aynk nesneleri akletrnesinin rniirnkiin olup olrnadlgl rneselesini
ortaya koyarken, fun Rii§d heyUlani aklm faal aklm da dahil oldugu aynk suretleri
akletrnesinin rniimkUn olup olrnadlgl §eklinde problerni ifade etrnektedir5.
fun Rii§d Aristo'nun Kitabu'n-Nefs'de "heyulanl aklm" herhangi bir suret
tarafmdan yetkinle§tirilrnemi§ "rnutlak bir istidad" oldugunu ortaya koydugunu Heri
siirrnekte 6 ve ittisal problerninin felsefi incelernesine bu gori.i§i.i esas alarak
1. Hannes' e gore Thn Rii§d bu sozciikle maddl aklm g~irdigi geli§im siireci sonucunda ye
akledilir suretleri kazanmaslyla miistefad ya da miiktesebalal haIine Ula§Ugl zamanl
anlamaktadlf. Maddl aklm bu geli§im "sonunda" faal akllla ittisaI eunesi -§ayet ittisaI
miimkiin ise- sozkonusu olabiIir. Bkz., Hannes, a.g.e., s. 19, dp. 4; kr§., Bland, a.g.e.,
s.40.
2. Bland, a.g.e., s. 23.
3. Bkz., yukanda s. 59.
4. Bkz., Hannes, a.g.e., s. 20, dp. l.
5. ibn Rii§d Telhisu Kitdbi'n-Nefs'de Aristo'nun De Anima'smda ittisaI problemini ileri
siirdiigii pasajl (Ill, 7, 431 b 17) §erhederken meseIeyi §oyle ifade euni§tir: "B izdeki aklm
bizde meycudiyetini siirdiiriirken aynk akillan (el-umfir el-mufaraka) akletmesi miimkiin
miidiir, yaksa bu ancak: bedenden aynldlgmda (tecerriid) ffil miimkiin aIur? .. Aristo bu
meseleyi ara§t1rmaYl yaad euni§tir, fakat bu kanuda bize bir §ey ula§maml§tlf." Bkz.,
Thn Rii§d, Telhisu Kitdbi'n-Nefs, thk. Alfred L. Iyry, s. 135-136. Iyry, Thn Rii§d'iin De
Anima biiyiik §erhinde bu hususta Themistius, iskender, Farabl ye ibn Bacce'nin
gOrU§lerinin de tartJ§masml iI;:eren geni§ bir a~lklamasl oIdugunu biIdiriyor. Bkz., Thn
Rii§d, a.g.e., s. 179, dp. 73.
6. Bland, a.g.e., s. 23. Hannes'in Hercz'in yukanda adl ge~en eserinde yaymIadlgl Thranice
metin (s. 4), den aImtJIadtgl pasaj bunu §oyle a~tkIamak:tadlr: "Heyulanl alal her §eyden
once biitiin suretleri kabul etmek istidadma sahip oldugundan, a muhakkak ki suretsiz
almak zarundadlf, yani a kabul ettigi ya da kabul edebilecegi §eyden tamamen armml§
alan saIt bir istidattlr. Bkz., Hannes, a.g.e., s. 20, dp. 2. Narbani bunu §oyle
yarumIaml§tlf: Bilkuyye aktl adl da yerilen heyfilfinl alaI... saIt bir istidattlf, a ne
tabudir ne de imtiza~ etmi§tir ye maddede ne gomiilmii§ (ingimas) ne de yer kaplaml§tlf
(imtidM) ye maddl bir surete ne kan§ffil§ ne de maddl suretlere bOliinmii§tiir (inktsam)
66
ba~lamaktadlf; yani meselenin esasmm salt bir istidat olarak tammlanan heyulani
aklm tabiau ile ilgili ara~tlrmamn sonucu ortaya konup 90ziilebilecegine i~aret
etmektedir. Narboni bunu birinci mesele olarak yorumlaml~tlrl. Thn Rii~d daha
once inceledigimiz ittisal risalelerinde Aristo'nun De Anima'smda konu ile ilgili
gorii~lerini irdelerken yeri geldiginde lskender ve Themistius'un gorii~lerine
b~vurdugu daha detayh bir alal yiiriitme sergiledigi halde 2 burada heyulani akhn
salt bir istidat oldugu sonucuna bsa bir argiimanla ul~ml§ur3.
Thn Rii§d heyulani aklm salt bir istidat oldugunu §u sebeplere dayanduarak
ispatlar: "Heyulani akIl bir suret tarafmdan yetkinle§tirilmi§ olaydl, bu suret a) Y3:
onun nesnelerin suretlerini kabul etmesini engellerdi ya da b) kabul etmesi halinde
bu suretleri degi§tirirdi."4 Bu iki alternatifin de heyulani abl i9in sozkonusu
olmadlgml kabul eden lbn Rii§d §U onemli soruyu ortaya atar: "Suretlerden
tamamen annml~ bir istidat olan bu [akli] istidat" hfidis midir, degil midir?5 Narboni
bunu "ikinci mesele" olarak ele almakta ve birinci mesele ile baglanuh oldugunu
belirtmektedif6.
lbn Rii§d'iin ittisal probleminin 90ziimiine "salt (mutlak) bir istidat olan
heyulani abl hadis midir degl1 midir" sorusunu ortaya atarak ba§lamasl onun diger
risalelerinde takip ettigi yontemden farkh bir §ekilde meseleyi ele aldlgml gosterir.
Hannes'e gore bu soru 90k onemlidir. <;iinkii heyulani, nefsi ve [nazari] akledilir
suretlerle 1 aynk suretler arasmda §U fark Vardlr: "Aynk suretler ezelldir, diger
suretler ise farudir." Oyleyse meseleyi §u sorularla a~abiliriz:
l-1Ikin nazari makul [fanl] suretleri akleden heyulanl akll, aynk [ezell]
suretleri de akledebilir mi?
2-Heyularu akll aynk suretlerle ittisaI edebilir mi?
3-Buna gore heyularu aklm aynk faal akllla ittisali imkfuI dahilinde midir?
Hannes'e gore bu son sorunun ~oziimiinde "ilk adlm", dogal olarak bu
istidadm tabiatt ile onun madde ve suretle olan ili§kisinin tarn olarak incelenmesidir.
Aynca bu istidadm ezell mi, hfidis mi oldugu problemi irdelenmelidir. Goriildilgil
gibi bu iki mesele Narboni'nin birinci ve ikinci mesele olarak tammladlgl
meselelerdir.
Hannes burada Orta~ag felsefesinde ibn Ril§d'iin de dikkate aldlgl §U ilkeden
soz etmektedir: "Hadis bir §ey ezell olarnaz." Oyleyse bu ilkeye gore "maddl aklm
faal akllla ittisali ilkinin de ezell Olmasl halinde ancak miimktindiir."2
tbn Rii§d bu ikinci meseleyi ara§tmrken i§e suretler ile karl§Ik istidatlar
ilzerine a~lklamalar yaparak ba§lamakta ve bu tiir istidatlann hadis oldugunu
wrgularnaktadrr. Akl1 istidat suretler ile karI§lk olmadlgma gore burada iki altematif
sozkonusudur: Boyle bir istidat ya a) mevcudiyeti daima bir dayanagm varhgma
bagh olan bir istidatur ya da b) 0 bir dayanak ile kan§lk olmayan bir istidattlr.
Birinci altematifte "dayanagm hfidis oldugu kabul edilirse istidadm da hfidis
oldugu sonucu zorunlu olarak ~lkar." Akll istidadm maddl bir dayanagm ya da
1a§lYlcmm varolu§una bagh olmasl halinde bu sozkonusudur3• tkinci altematifte fun
Ril§d "akll istidadm maddesi ile dayanagm suretini kabul eden maddenin bir ve aym
§ey olmadlglm" kasdetmi§tir4. Durum boyle olunca akll istidat ile dayanagl birbirini
engellemezler5.
. 1. Thn Rti§d nefsi suretlerle bedenle kan§tk olmayan akledilir suretler arasmdaki etkile§imi
· ve farla idrak ve varolu§ a~1S1ndan ayn bir bQltimde incelemi§tir. Bkz, Bland, a.g.e., 11.
BOltim (s. 26-29).
2. Hannes, a.g.e., s. 22, dp. 2.
3. Bu, iskender el-Afrodisi'nin gorti§tidtir. 0 heyfilfuli akIm beden unsurlannm kendine ozgti
· bir kan§lDll sonucu oIu§tugunu ve hadis olan nefsin diger klslDlIan gibi bedenin yok
olmaslyIa birlikte yok olacagml Heri stirmti§ttir. Bkz., Hannes, a.g.e., s. 23, dp. 2 ..
4. Bland, a.g.e., s. 23. Narboni ikinci alternatifi §oyIe yorumIamaktadlr: Thn Rti§d "~tinkti
· karl§lmm tabiau boyledir" diyerek [istidat ve dayanagmm] maddesinin bir ve aym
oldugunu kasdetmi§tir. Bu nedenIe bir dayanakla kan§tk oIan §ey, bir suretle kan§tk
, [yani hMis] kabul ediIir. Bkz., a.g.e., s. 26. Hannes bu aImtlya ek bir a~tkIama
yapID1§tIr: "Yani akli istidadm dayanagl nefsi suretlerin dayanaglyIa aym oIamaz, aksi
halde 0 varolu§una gore sadece bir dayanaga tiibi olmayacaku, tersine dolayh oIarak
olu§an (hMis) nefsi suretlerle de kan§ml§ oIacaktl ve buna gore ezeIi oIamayacakU."
Bkz., Hannes, a.g.e., s. 24, dp. 2.
5. Bkz., Bland, a.g.e., s. 26.
68
tbn Rii~d heyuHini insan aklmm konusu olan akledilir suretlerin hayali
suretler ile olan baglantlsml ve aklm bu baglantl ile aynk suretleri idrak ettigini
gostennek i~in once bir dayanakta mevcut olan farkll nefsi gU9lerin birbirine olan
ili~kisini inceler ve sonra nefsi suretlerin yetkinle~me tarzlanm Aristo'nun ilk ve
ikinci (son) yetkinlik kavramml geni~ bir ~ekilde uygulayarak a~Iklarl. fun Rii~d'iin
burada asIl amaCl akhn hayali suretlerle biri ontolojik ve digeri alglsal
(epistemolojik) olmak iizere iki tilr ittisfile girdigini a~Iklamak ve sonra aklm son
suretinin faal aklm sureti ile ili~kisini (nisbet) irdeleyerek "faal abl ile ittisal"in
miimkiin olup olmadlgml ve ~ayet miimkiinse bunun nasll vuku buldugunu (yani
hangi tiir ittisalin sozkonusu oldugunu) ara~tlnnaktlr2. tbn Rii~d faal akIlla ittisaI
irnkfuunda insanlann farkllhklarmm hangi konularda oldugunu inceler ve son olarak
nihai ge~ek mutluluk olarak niteledigi bu ittisal haline ula§manm nasll oldugunu
dini terimleri de referans vererek anlatIr ve bununla da risfilesini bitirir. tbn Rii~d'e
gore ittisaIin imkfuum "dogru bir ~eki1de anlamak i~in bu metoddan daha uygun bir
metod yoktur."3 tbn Rii~d bu konuda Aristo ve me~§ai filozoflann gorii~iiniin "en
dogru gorii~" olarak kabul edilebilecegini vurgular4. Bununla birlikte ittisal
meselesini bu ~er~evede inceleme yolunu a~an tbn Rii§d' diir ve bu yonUyle
orijinaldir. Aynca akhn kabul eden ve fiUe ~Ikaran siijelerini ayn~tlnnasl onun
bilme problemindeki en biiyiik katkISl saYllmaktadrr5.
Simdi nefsi suretlerin kendi aralannda etkile§imi ile nefsi suretlerden sayIlan
hayall suretler ile akledilir suretler arasmdaki etkile~imi varolu§ ve idrak babmmdan
fun R~d'iin kar~Il~tlnnah bir tarzda nasIl inceledigini gorelim.
"Nefsin farkh gii~leri" fonksiyonlan baklmmdan ~okluk gosterse de
dayanaklan itibariyle birdie<>. Tabii ISI tiim nefsi gii~lerin yakm dayanagldlr ve
biitiin nefsi t~lr7. Besleyici gii~ten ba~layarak abl giiciine kadar yiikselen nefsi
suretler hiyerar§isinde herbir nefs! gii't kendine ozgii bir dayanaga sahiptir1 ve
bunlann hepsini bir arada bir biitiin i'tinde tutan tek bir nefs vardlr2•
fun Rii§d'e gore nefsin bir alt giicii bir iistteki giiciin ta§lYlclSl vazifesi goriir:
"Besleyici gii't duyu giiciiniin ve duyu giicii de hayal giiciiniin ta§lYlclsldlr."3 Bu
gii't1er "bir dayanakta" yani "besleyici nefsi ta§lyan tabillslda" mevcudiyetlerini
siirdiirdiikleri i'tin4 "zorunlu olarak baZl suretler birbirlerini kabul edici giice ula§an
suretin sahip oldugu istidadm kart§lml oramnda engeller."5 Bu s6zkonusu
"kan§lm" degi§imi (tagayyiir) zorunlu blar ve dolaylSIyla "nefs! suretler birbirlerini
belli bir ol'tiide engellerler."6 fun Rii§d duyu giicii ile hayal giicii arasmda bu a'tIdan
bir kar§lla§t1rma yapar: "Bir kimsenin bir §eyi aym zamanda hem tahayyiil etmesi
hem de hissetmesi imkllnsIzdlr, z!rll duyu giicii faal iken hayal giicii fiil halinden
'tok kuvve haline daha yaktn oldugu i'tin duyu giiciiniin hayal giiciine gore yetkin
olmasl zordur. Bu nedenle hayal giicii, duyular faal olmadlgl zaman daha iyi
i§ler."7 lbn Rii§d burada "nefs! gii't1erin istidatlan" arasmdaki bu ili§kinin "akl!
giiciin istidadmm ta§lylclsma olan ili§kisi"nde sozkonusu olmadlgml ileri siirerek,
rislllenin ba§mda ortaya koydugu "akl! istidat bir dayanak ile kan§tk ve dolaYlslyla
hlldis bir istidat mIdIr degil midir?" sorusuna cevap bulmaya 'tah§maktadlr. Buna
gore akll giiciin istidadmm ta§IYlclsma olan ili§kisi nefs! gii't1erin istidadlan arasmda
vllki "kart§lm" ili§kisi degildir 8 ."Nefs! gii't1erin istidadlart" bir ta§lYlclda
"birbirleriyle kart§maml§ olsaydl" 0 zaman "nefs! gii'tlerin tiimiiniin birbirini
degi§tirmeksizin bir tek ta§lYlclda son yetkinlik halinde bulunmalan miimkiin
olurdu."9 Madd! akllda bagh oldugu dayanak ile bir kan§lm ili§kisi soz konusu
1. Bland, a.g.e., s. 27 .
. 2. Bland, a.g.e., s. 29. fun Rii§d, Eflatun' un ileri silrdiigti "nefsin bOlilnebilirligi" gOrii§tine
. Aristo'yu takip ederek kar§l 'i:lkm1§ ve "nefsin birligi" doktrinini kabul etrni§tir. Kq.
Aristo, De Anima, I, 5, 411b 5. Aynca bkz., Hannes, a.g.e., s. 24, dp. 3.
3. Bland, a.g.e., s. 26.
4. Bland, a.g.e., s. 29 .
. 5 .. Bland, a.g.e. s. 26. Hannes'in bununla ilgili a~lldamasl §oyledir: "Farkh olan ve bir
ta§lYIClda var olan suretlerin birbirlerini "engelledikleri" kuvvet (§iddet),· yani etkilerinde
birbirlerini ihlaI etrneleri herbir suretin bilkuvve olarak onceki istidadm ta§lylClSl ile
karl§IDl§ oldugu dereceye yani ta§lYlclsmm heyfiHismm istidadml i~erdigi dereceye
tekabtil eder." Hannes, a.g.e., s. 27, dp. 2.
6. Bland, a.g.e., s. 26-27.
7. Bland, a.g.e., s. 27.
8. Bkz., Bland, a.g.e., s. 27, 30.
9. Bland, a.g.e., s. 27. Bu pasajm bir a~lklamasl §oyledir: "Nefsi gii~ler" bir karl§lID
ili§kisi i~inde olmaYlp "birbirinden tamamlyla baglIDslz olsalardl, bu takdirde hepsi
aym zamanda tarn bir fill (energia) i~inde bulunabilirlerdi ... ki ger~ekte bu imkans1ZdIr."
Bkz., Hannes, a.g.e., s. 28, dp. 1.
70
olamaz. Aksi halde alal fonksiyonunu yerine getirmezdi yani akledilir suretleri
oldugu gibi idrfik edemezdi ve dolaYlslyla yetkinle§mesi miimkiin olmazdl l .
Thn Rii§d nefsl suretlerin birbirlerini biri ontolojik ve digeri alglsal olmak
iizere iki tarzda yetkinle§tirdilderini ileri siirmekte ve bu ili§kiyi akledilir suretlere
uygulayarak maddl aklm faal alalla ili§kisini, faal akhn da dahil oldugu aynk
akledilir suretlerin birbirleriyle olan ili§kisini gozoniinde tutarak incelemektedir.
Nefsl suretlerin bir hiyerar§i i~inde birbirlerinin varolu§unu yetkinle§tirdigini
a~lklayan Ibn Rii§d, §imdi bu yetkinle§menin idrfik edici nefsl gii~ler arasmda
sozkonusu olup olmadlgml incelemektedir. Nefsl suretlerin birbirlerini idr3.k
bakImmdan yetkinle§tirmeleri, yetkinle§en suretin kendini yetkinle§tiren sureti idrfik
etmesi ile vuku bulur2. Yetkin hale gelmi§ bulunan suret kendini yetkinle§tiren
eksik suretten sonra meydana gelir ve sayesinde yetkinle§tigi eksik suret olmakslzm
mevcudiyetini siirdiiremez, tlpkI suretin maddede olan mevcudiyeti ve yetkinligi
gibi. Bu ontolojik bakImdan yetkinlik ili§kisi idrfik balammdan da ge~erlidir. Eksik
suretler bir iist suret tarafmdan idrfik edilerek daha ~ok oviilmeye layIk bir idr3.k
derecesine yiikseltilmek suretiyle daha yetkin hIDe gelirler3•
Buna gore hayal giicii, "ortak duyuda bulunan duyulur suretler" ta.rafmdan
yetkinle§tirilir ve bu balamdan "yetkinle§tirilen hayall suretlerin, zorunlu olarak
kendilerini yetkin hIDe getiren duyulur suretleri idr3.k etmesi gerekir, upkI duyulann
sayesinde yetkinle§tikleri duyulurlan idrfik etmesi gibi."4
Thn Rii§d nefsl suretler arasmda sozkonusu bu ili§kiyi bilfiil ya da bilmeleke
akIl ile onun ta§IYICISI olan hayall suretler arasmdaki ili§kiye uygular. "bilfiil akIl"
da aym §ekilde kendine gore eksik bir varolu§a sahip olan "hayall suretler
tarafmdan yetkinle§tirilir." Ibn Rii§d bilfiil aklm hayall suretleri idrak etmek
suretiyle Aristo'nun De Anima' smda belirtildigi gibi5 onlan akledilir suretler haline
getirip daha yetkin bir varolu§a yiikseltmesine ragmen bunun boyle oldugunu
vurgular6 • Zlra "eksik suretlerin yetkinlikte ve varolu§ta daha tarn olan suretler
I. Kq., yukanda s. 41. Aristo'nun yelkinligin ya da fiilin (energia) iki Uiriinii ayut etmesi
ile ilgili olarak bkz., Aristo, De Anima, I, I, 4I2a 9. "Buna gore nazari inceleme ve
deney ile zaten derin bilgiyi kendine mill. etmi~ olan insan akh yine de ilk yelkinlik ya
da energia durumunda bilgiyi hemen yeniden iiretmez, ama kazamlan bilgiyi hatrrlayan
(dii~iinen) ve onu degerlendiren alal son yetkinlik (flil) durumundadrr." Bkz., Rannes,
a.g.y.
2. Bland, a.g.e., s. 27.
3. Bland, a.g.e., s. 30-31.
4. Bland, a.g.e., s.27.
5. Aristo, De Anima, Ill, 7, 43Ia 1.
6. Bland, a.g.e., s. 27-28. Rannes bu pasajl ~oyle yorumlaml~tlf: "A~agl (eksik) suret daha
yiiksek suretin varolu~ ~artIdrr. Bundan nefsi suretlerin birbirlerini tamamladlgl sonucu
~Ikar, bilkisel nefs, yani biiyiime ve beslenme giiciine biitiin canhlar her ne kadar daha
yiiksek nefsi gii~lerle yetenekIi kIlmmasalar da sahiptirler, buna kar~l duyu giicii
71
. beslenme giicii olmakslzm, hayal giicii de, beslenme ve duyu giicii olmakslzm; nihayet
aktl, beslenme giicii, duyu giicii ve bayal giicii olmakslzm var olamaz. Buna gore eksik
suret ona en yakm yiiksek suretin varolu§ §artIdrr, eksik suret bu sonuncusunu olumlu.
varolu§una dogru tamamlar. Bunun aksine daba yiiksek suret daba eksik (a§aglda) olan
sureti yetkinle§tirir, yiinkii yiiksek suret eksik sureti 0 faaliyetin geryekle§mesiyle artIk
kendi bakImmdan varolu§un daba yiiksek bir a§amasma tekrar yiikseltir, yani idriiki ve
akletmesi olyusunde yetkinle§tirir. Eksik suret §u balde daba yuksek sureti olumlu
varolu§u iyinde yetkinle§tirir, ate yandan daba yUksek suret eksik sureti tedrici varolu§u
iyinde yetkinle§tirir." Bkz., Hannes, a.g.e., s. 31, dp. 2.
1. Bland, a.g.e., s. 28. Narboni burada §U yorumu yapml§trr: "Eksik suretler sadece
varolu§ta yetkinle§tirilmez, aym zamanda daba tarn olan sure tIer tarafmdan mertebe
baklffimdan yiikseltilir, tlpkl maddenin suretteki statiisugibi. B u, kendi varolu§
seviyesinde yiikseltilmemi§ olan daba yuksek surete nisbetle farkll bir durumdur ...
Yetkinle§tiren suretler idrak ettiginde, onlarm eksik suretleri sadece varolu§ seviyesinde
yetkinle§tirmesi yeterli degildir, tersine onlar idrak baklmmdan da yetkinle§tirilirler."
Bkz., a.g.e., s. 31.
2. Bland, a.g.e., s. 28, 31.
72
duyu giiciiniin idrakine konu olmalan gibi 1. tbn Rii§d akll ve hissi idrakin her ikisi
ic;in de "tema§a" ve "gorme" deyimlerini kullanml§ur2•
Akli giic; hayall suretlerle bir kan§lm ili§kisi ic;inde olmadlgmdan akledilir
suretlerle hayall suretler arasmda hic;bir engelleme vuku bulmaz. Bununla birlikte
hayali suretler akledilir suretlerin varolu§ §artldlr, tlpkl duyu giicii ile nefsin
dl§mdaki duyulur suretler arasmdaki ili§kide oldugu gibi. Yani duyu gticii nefsin
dl§mdaki duyulur suretlerle ve duyusal bedenle kan§maml§ oldugu ic;in duyusal
(sensory) suretlerle onlann yetkinlik bakImmdan ta§lYlcIlan olan duyulur suretler
arasmda asla bir engelleme olmaz. Aym §ekilde akledilir suretlerle hayali suretler
arasmda bir engelleme yoktur3 • tbn RU§d' e gore bunun nedeni ta§lYlcIlann
c;oklugudur yani kan§lmm yoklugundan dolaYl bir engelleme sozkonusu degildir.
Ak1l istidat gerc;ekte hayali suretler tarafmdan t~mmadlgl ic;in iki suret ayru anda bir
ta§lYlclda bulunmazlar. Zira akledilir suretleri kabul etme istidadl olan heyularu akII
kan§Ik olmadlgl ictin, birbirlerini yetkinle§tiren akledilir ve hayali suretlerin "bir ve
ayru ta§lytclda olmalan durumu" tlpla duyulur suretler ile duyumlanan nesnelerdeki
suretler arasmda i1i§kide oldugu gibi 4 , bu suretlerin aralannda bir fonksiyon
engellemesi olmakslzm bir varolu§ ili§kisi ic;inde olmalanndan kaynaklanmaktadlr.
ma, hayall suretler akledilir suretlerin ancak msbi anlamda ta§lYlclsldlr5•
Thn Rii§d'Un idrak edici nefsi suretlerin birbirlerini yetkinle§tirme tarzlanru
irdelemesinin asIl amaCl heyulani aklm hayall suretlerle baglantISml aC;lkhga
kavu§turmak ve Aristo'nun da maksadma uygun olarak insan aklmm bu baglantI ile
ayrIk suretleri idrak ettigini gostermektir. Zira ancak bu metodla aklm nazari
ilimlerde yiikselip yetkin hale gelen son suretinin Fa'aI akIl ile nisbetini yani ittisillin
imkamm aC;lklayabiliriz ve "bu metoddan daha uygun hic;bir metod yoktur."6\
Burada lbn Rii§d'iin insan aklmm faal akllla nihai yani dogrudan dogruya olan
ittisaIini kasdettigi anla§Ihyor.
fun Rii§d aynk akledilir suretlerin birbirleri ile Upkl nefs! suretlerde oldugu
gibi alglsal ve ontolojik baktmdan iki tiir ittisal ili§kisi ic;inde oldugunu belirtir.
Nefs! suretlerde alglSal yetkinlik eksik suretin daha yUksek suret tarafmdan idrak
edilmek suretiyle yetkinle§tirilmesi anlamma gelirken, ontolojik yetkinlikte
yiikselerek yetkinle§en yiiksek suretin daha eksik suret tarafmdan yetkinle§mesi
sozkonusudur. Sonuc; olarak nefs! suretlerde bu iki ittisal aym degildir. Aynk
akledilir suretlerde ise bu iki tilr ittisfil ya da yetkinlik aym §eydir, yani "idrakin ozii
(nefs) varolu§un ozii ile, varolu§un ozii idrmn ozii ile aymdlr." Daha a§agl (eksik)
suretin varolu§ta yiikselerek yetkinle§en suret tarafmdan idrfiki onun varolu§unun
ve oziiniin asIl sebebidir. Aklm esas fonksiyonu akledilir suretleri idrfik etmek
olduguna gore, onda varolu§un ozii idraktir. Bu nedenle idrak ittisalinin kendisi
varolu§ ittisfilidir1.
Aynk akledilir suretler hiyerar§isindeki ontolojik baklmdan herbir suretin bir
alt sureti yetkinle§tirmesi sozkonusu iken, bir aIt suretin kendine en yakm bir ust
sureti yetkinle§tirmesinden sozedilemez. Nefs! suretlerde ise bunun tersi bir durum
vmdir.
lbn Rii§d bu konuda ileri siiriilen bir itirazl tartl§lr. Aynk suretler nefs!
suretlerden §U bakImdan farklIdlr: "Ontolojik baklmdan eksik suretler ontolojik
olarak daha yetkin suretler tarafmdan yetkin hale getirilirler2 , oysa ontolojik
bakImdan daha yetkin suretler ontolojik olarak daha eksik suretlerle yetkin hale
getirilmez." fun Rii§d aynk suretler kategorisindeki yetkin suretlerin eksik suretleri
idrfik etmesi halinde daha az yetkin h~ile geleceginden eksik suretleri idrak
etmedigini, dolaYlslyla eksik suretleri yetkinle§tirmedigi §eklinde bir itirazl tartl§lr.
° "Her ne kadar eksik suretler kendilerini daha yiiksek suretler sayesinde
yetkinle§tiriyorlarsa da yUksek suretler eksik suretleri yetkin hale getirmezler." lbn
° Rii§d bu gorii§e kar§l c;tkar. iddia edilen durum ancak "yetkin suretlerin eksik
sureti, ikincinin varolu§ tarzmda tasavvur ettigi kabul edilirse" sozkonusudur,
° "yetkinsuret eksik sureti tasavvur etmesiyle eksik suretin daha yetkin bir ontolojik
1. Bland, a.g.e., s. 37-38. Buna gore, "ayrtk suretler kategorisindeki eksik suretIer daha
ytiksek olan suretIerin varolu§ §aru degiIdir." Bkz., Hannes, a.g.e., s. 40, dp. 1.
2; Narboni birinci §lkIa iIgiIi olarak §u yorumu yapml§tlr: Aynk suretlerde ontolojik
baktmdan eksik suretlerin daha yetkin sure tier tarafmdan yetkinle§tirilmesi, eksik
suretIerin varolu§ ve idrakinin yetkin hale gelmi§ sure tier tarafmdan eksik suretIerin
beIIi bir idrakine gore yetkin suretlerin varolu§unda yetkinle§tirilmesi anlamma gelir.
Bu bakundan fun RU§d'Un ifadesinin tersine bu durumda "varolu§un oziiniin idrakin ozii"
oldugu Heri siiriilmii§tiir. lbn Rii§d'e gore suretIerin idrak edHdiklerinde kazanml§
oldukIarl varolu§a gore oviilmeye daha laytk bir varolu§a ula§tlkIan durum dl§mda
varolu§ ittisali He idrak ittisali aym §eydir. Bkz., Bland, a.g.e., s. 39.
75
mevkiyi yani bizzat tasavvurun ffiiline ozgii ontolojik mevkiyi elde ettigi kabul
edilirse", bu sozkonusu iddia ge~erli degildir. Su halde, "yetkin suretin eksik sureti
tasavvur ettigini" iddia etmek, "yetkin sure tin ontolojik olarak daha yetkin hale
gelmesi" durumunda dogru olur1. tbn Rii§d buradan hareketle ilk sebebin biitiin
mevcudao oviilmeye en layIk bir tarzda tasavvur ettigi sonucuna varml§trr2.
Ibn Rii§d yukanda amlan on tartl§madan sonra esas konuya giri§ yapar.
Yetkinle§en akhn suretinin sonunda faal aklm sureti He ittisali miimkiin miidiir?
Sayet miimkiinse hangi tiir bir ittisal burada soz konusudur? Burada once ittisalin
imkfuu ve sonra ittisalin tarZl meselesi tartI§llmaya a~llml§tIr. Son soru He yetkin
hale gelen aklm suretinin Faal Alalla eksik suretin yetkin bir suretle ittisalinde
sozkonusu iki ittisalin hangi tiiriinde ve suretin suret ile ittisali kategorisinin hangi
tarzmda ittisal ettigi incelenmektedir. Bir ba§ka deyi§le, bu ittisal "eksik suretin
ontolojik olarak yetkin suret tarafmdan yetkinle§tigi tarzda ml, yoksa eksik suretin
ontolojik olarak daha yetkin surete yiikseldigi tarzda ml vuku bulur? Birinci §Ikta
mertebe olarak ontolojik balamdan eksik olan suretin ontolojik balamdan yetkin
olan suret tarafmdan yetkinle§tirildigi tarz sozkonusudur. Bu tarz maddenin suretle
olan ittisali tarzldlr ve mertebe olarak idrfik ittisaline yiikselmeden vuku bulan bir
varolu§ ittisalidir. ikinci §Ikta idrfik ittisali kastedilmi§tir3 •
1. Bland, a.g.e., s. 37-38, 39. Narboni'nin bu pasaja i1i~kin a~tldamasl ~oyledir: "Buna
gore aynk suretlerin tabiau nefsi suretlerden ancak eksik suretlerin tisttin suretlerin
varolu~unu yetkinle~tirmemeleri hususunda farkltdtr. Bununla birlikte eksik suretler
goksel suretleri idrfik ederler. Bu tisttin suretlerin eksik suretlerin idrfik baklmmdan
yetkinle~tirmedigi anlamma gelmez. Ustiin suretler i~in de idrfik varolu~un oztidiir.
Ciinkti onlar eksik suretlerin oviilmeye daha laytk bir sureti idrfik eden bir varolu~
ul3§masma sebep oIurlar." Bkz., a.g.e., s. 39-40.
2. Bland, a.g.e., s. 38. fun Rii~d "Allah'm ilmi" konusunda Faslu'l-Makdl adh eserine "ek"
olarak "Damime" ba~hkh bir risale kaleme aldlgl gibi, bu meseleyi Tehd/UtU't-
Teha/Ut'te tarU~ml~ttr. Bkz., a.g.e., n~r., Maurice Bouyges, S. I., 13, tartl~ma, s. 460-
468.
3. Bland, a.g.e~, s. 40-42. Narboni bu konuda ek bir a~tklamayapma ihtiyacl bisseuni~tir:
"~unu bilmelisin ki daha ytiksek suret eksik sureti alglladlgmda, ilki ger~ekte idrfik
.baktmmdan daha yiiksek suret olma haline ytikselir, upla nefsi suretlerde oldugu gibi ve
eksik suret daha ytiksek sureti alglladlgmda, 0 da sanki bu yonde ger~ekte idrfik
. baktmmdan daha yiiksek suret olma haline ytikselir, Upkl aynk suretlerde oIdugu gibi.
Bu nedenle, daha alt (~agl) suretler daima idrIDe baktmmdan daha ytiksek suretIerle, daha
ytiksek suretler tarafmdan idrfikte yetkinle~tikleri ol~tide ittisal ederler. Ve nefsi
. suretlerde daha ~agl suretlerin daha ytiksek suretleri idriik edememesi dl~mda aralannda
bi~bir fark yoktur ve daha ~agl suretIerin idrfikini kuvveden fiile ~lkaran ytiksek
suretIerin idrfikidir ve daha 3§agl suretIeri yetkinle~tiren ytiksek suretIerdir. Oysa aynk
suretIer i~in, 3§agl suretIer ger~ekte Yaraucl'lanm akleder ve ber ne kadar yiiksek
suretlerin idrfiki daha a~agl suretlerin idrfikini yiiksek suretlerin a~agl suretleri
yetkinle~tirmeleri baktmmdan kuvveden fiile ~tkanrsa da, ytiksek suretlerin kendileri
yine de a~agl suretler vasltaslyla yetkinle~irler ve idrfik seviyelerinde ~u anlamda
ytikseltilirler: Ytiksek suretlerin kendilerinden yukarlda oIan suretleri idrfik ettigi,
dolaYlslyla ovtilmeye daha laYlk olan sureti idrfik eden bir varolu~a ula~uklan kabul
edilir." Bkz., Bland, a.g.e., s. 42.
76
fun Rii§d biitiin suretlerin ilk suretten maddedeki son surete indigini belirterek
mevcudatta ontolojik bir hiyerar§i oldugunu vurgulaml§tlrl. llk suret ile mutlak
yetkin ve oviilmeye en ~ok laytk suret olan Tann, son suret ile ilk maddede ilk
olarak karar kllan suret yani cismani suret kastedilmi§tir2 • Suretler ilk suretten
~ama ~ama inerIer ve Q'ndan uzakl~ttk~a derece ve yetkinlikleri azahr. Bu ini§
biitiin suretler arasmda en az yetkin olan cismani surete kadar devam eder3.
fun Rii§d suretlerin maddedeki son suretten ilk surete yiikselmesinin
sebebinin onlann kendilerinde mevcut eksikligin yetkinle§tirilmesi i~in i§tiyak
ta§lmalanna baglar4. Ciinkii, "suretlerin mahiyetinden onlann heyuHini suretten,
heyuHini suretlerin sonuncusu olan insan aklma yiikseldikleri daha once ortaya
~tkml§ttr." Acaba bu yiikselmenin bir sonraki a§amasl soz konusu olabilir mi? Yani
"heyuHlni insan aklmm kendisine en yakm aynk suret olan Faal akla yiikselmesi
miimkiin miidiir? Yani insan akll Faal Aktlla idrilk baklmmdan ittisal edebilir mi?
Bu soru onemlidir; ~iinkii, "aktl bu ittisal sayesinde bir baktma ezeIT, gayn cismani
varhklardan biri haline gelir." Ve bunun sonucunda insan nihai ger~ek mutluluk
haline ula§lr. Goriildiigii gibi burada heyulani aklm Faal alalla ittisalinin miimkiin
olmaSl i~in heyuHini aklm ezeIT olmaSl §art ko§ulmaktadlr. Ciinkii "hfidis bir §ey
ezell olamaz"5 ve "ezell bir kuvvet ancak ebedi olan bir §eyi kabul eder."6 fun
R~d ittisalin imkantru bu ilkeleri goz oniinde tutarak ispatlamaya ~all§maktadlr.
fun Rii§d yukanda ortaya koydugu soruyu yani heyulani ins an aklmm Faal
aktla yiikselme imkfimm bir ispat (burhan) ile a~tkmaya giri§ir ve bunun i~in iki
onerme ileri siirer7:
1. Bland, a.g.e., s. 40. Thn Ru§d'un suretlerin ontolojik hiyerar§isi ile ilgili goru§u ir;in
bkz., yukanda s. 85, dp. 5; kr§., Fa:rfibi, Risa/e fi'l-Akl, n§r. Maurice Bouyges, s. 23
(yukanda s. 20).
2. Bland, a.g.e., s. 42. Cisrnani suretle ilgili olarak bkz., Aristotle, On Generation and
Corruption (De Generatione et Corruptione, 1I, 1, 329 a 24-35), ing. rrev. H. H.
Joachim, (The Works of Aristotle ir;inde), Chicago 1952, s. 429 ..
3. Bkz., Hannes, s. 43, dp. 1.
.4. Bland, a.g.e., s. 40. A§agl suretlerin yetkinle§rnek irrin ula§rnaya r;all§t1klan daha yuksek
suretlere olan i§tiyakma ili§kin doktrin Aristocu bir doktrindir. Bkz., Aristo,
Metaphysics, XII, 7.
5. Bkz., yukanda s. 67.
6. Bkz., Bland, a.g.e., s. 74. ibn RU§d bu rneseleyi VIII. Bolurn'de (s. 50-51)
incelernektedir.
7. Bkz., Bland, a.g.e., s. 40-41. Narboni birinci onermeyi ar;tklarken dordiincii bOlurne (s.
86) bir gonderme yapar. Buna gore Thn Rii§d nazari a"kledilir suretleri kabul etmek irrin
.hayall suretlerle ittisale imkful veren alttnCl bir istidattan sonra nazari akledilir suretlerle
ittisal edecek yedinci bir istidadm rnevcudiyetini kabul eder. insan aklmda rnevcut bu
son istidat "suretin varolu§u irrin bir §art te§kil etmez, tersine suret Upkl goksel
cisimlerde oldugu gibi bu istidadm varolu§u ir;in bir §art te§kil eder." Narboni buradan
hareketle birinci onermede sozkonusu ittisalin bir idrfik ittisali oldugunu ileri
77
Birinci ispat:
l-Bilrneleke akIl Faal akIlla suretin ta§IYICISI ile ittisali tarzmda yani t~lylcmm
varolu§u ve yetkinle§mesi i~in §art olan bir varolu§ ittisali bi~iminde ittisal eder.
2-Bu ittisal idrake ait bir ittisaldir. Yani burada aynk akll bilmeleke akhn
idrm i~in bir §art te§kil eder. ara, "akhn [bir ba§ka] aktlla ittisali ikisinden birinin
digerini idrak etmesini ya da ikisinden her birinin digerini kar§lhkh olarak idrak
etmesini gerektirir." B urada vuku bulan ittisfil, "yetkinle§tirilenin kendisini
yetkinle§tireni idrak etmesiyle ortaya ~tkan yetkinlikten ibaret bir ittisfil"dir ve bu
yiizden "idrak" ile ozde§tir."l lbn Rii§d'e gore yarolu§ ittisali ile idrak ittisali
"akllda ayn §eyler degildir" ye aksi halde insan akhmn Faal aktlla ittisalini ve
sonuncuda vuku bulan yetkinligini a~tk1ayamaYlz. A1aldaki varolu§ ve idrak tarzlan
bu yiizden aym §eydir. Fakat bu ancak "ittisal eden suretlerin aynk olmalan
halinde" sozkonusudur. Yani, ittisale giren yiiksek suretle daha a§agl suretin her·
ikisi de ayrtkur. lttisal eden taraflardan biri "ezelf' ye digeri "olu§ ve bozulu§a tfibi"
ise ikincinin "varolu§u idrak ile ozde§ degildir." Bilmeleke akIl olu§ ve bozulu§a
tfibi olduguna gore, onun yarolu§ ittisfili idrak ittisali ile ozde§ degildir; dolaYlslyla
bilmeIeke akhn faal akllla bir idrak ittisali i~inde ittisal etmesi miimkiin olamaz.
Zira, "insan akh Faal AlalIa sadece [kendi ba§ma meycudiyetini stirdiiren] bir yarhk
olarak ittisal ederse, 0 zaman insan aklmm bir tasavvur (idrak) ittisali i~inde ittisal
etmesi imkanSIZdlr." lnsan akll hem ayn bir varhk olmasl hem de akll olmaSl
slfanyla Faal akIl ile ittisal ederse, yani hem varolu§ ittisali hem de idrak ittisali
sozkonusu ise, 0 zaman "bizdeki aklm abl olmak slianyla, [bize en yakm olan] ilk
akllla [Faal Alell] ittisal etmesi kesinlikle miimktin olur, oyle ki 0 heyOlani
varolu§tan ezeIl varolu§a ytikselir."2
fun Rti§d burada hadis olarak tammladlgl bilmeleke aklm faal ablla ittisali
konusunda bir zorluga i§aret etmektedir. Aynk akledilir suretlerde ontolojik ve
alglsal ittisal aym iken, nefsl suretlerde bu durum sozkonusu· degildir. Aynk
akledilir suretler kategorisinde nefsl suretlerdekinin tersine eksik bir suret ancak
siirmii§ttir. Ona gore suretin maddedeki ittisali istidadm varolu§unda bir §art te§kil ettigi
i~n fun Rii§d burada bir varolu§ ittisalinden SQZ etmi§tir. Bkz., a.g.e., s. 86.
I. Bland, a.g.e., s. 41. Narboni'nin bu konudaki a~Iklamasl §oyledir: Aktllar arasmda vuku
bulan ittisalin ozii "yetkinle§tirilenin kendisinin yetkinle§tireni idrfik etmesiyle ortaya
~tkan yetkinliktir" yani bu ittisal yetkinle§tirmeyi ger~ekle§tiren raili idrfik ile VukU
bulur ki burada yetkinle§tirilene bu yetkinIigi bah§eden §ey idrfiktir. Bu yiizden bu
ittisal sadece varolu§ ittisali degildir, aym zamanda bir idrfik ittisalidir. Bkz., a.g.e., s.
44.
2. Bland, a.g.e., s. 41. fun Rii§d burada hfidis olan bilmeleke akhn filozoflarm ilkesine gore
ezeli olamayaca~ll1 ileri siirerek ittisaIin imkfuuna kar§l yaptlan itirazl ileriki bOliimde
~iiriitmeye ~l§acakt1t.
78
daha yliksek bir suret tarafmdan ontolojik olarak yetkinle§tirilir. Bilmeleke alalda
varolu~ ve idrllk aym olmadlgma gore, once onun faal akIlla bir varolu~ ittisali
i~inde ittisal ettigi ispatlanmalI, sonra idrak: ittisalinin ispatma ge~ilmelidir. Her iki
ittisalin mtimktin oldugu ispatlamrsa heyulfinl akhn ezell bir varolu~a ytikseldigi
kabul edilebilir, bir ba§ka deyi§le Faal Alalla ittisalin imkfim ispatlanabilir.
Faal akhn "ba§langl~tan itibaren bir varolu~ ittisali i~inde" yani "suretin
ta§lytClSl ile olan ittisali tarzmda" bizimle ittisal ettigi gorU§ti, "Aristo'nun Kitfibu'n-
Nefs'inde belirtilmi~1 ve btittin yorumcular tarafmdan kabul edilmi~ bir §eydir."
fun Rti~d bunu ~oyle a~lklamaktadrr: Bizde heyulfinl alal denilen istidatla, akledilir
suretleri tasavvur ve tasdik ile, "tIpkI bir ~eyi sureti araciliglyla ba§ka bir §ey kIlmak
gibi", ol~turan iki kIslm mevcuttur2.
Akll istidat "insam olu~ ve bozulu~a tfibi bir varhk kIlan suret" yani "ilk
yetkinlik" olarak tammlandlgma gore, "bizdeki bilkuvve aklrn kuvveden fiile
ge~mesine sebep olmasl balammdan Faal alal sanki heyfilfinl alaldan ayn gibidir"
ve "Faal AkIl, bu baklmdan bizim suretimizdir." Heyulfinl akll He faal akIl
arasmdaki ittisal ve etki Cfril) "ffiilin eseri ile ittisalinden ~ok suretin madde ile ittisali
gibidir."3 Fakat burada onemli bir fark soz konusudur. "Fail ile eseri arasmdaki
bilinen aynm failin dl§anda olmasldrr, fakat burada harid hic;bir filil yoktur."4 Faal
alal heyulanl aklI kuvveden fiile r;lkaran muharrik olarak sanki dl§anda gibidir ve
"heyulfinl aklm mahiyetinin dl~mda bir §ey olarak var olur, yani heyulfinl akIlla aym
§ey degildir." Bir §ey kendi kendini meydana getiremeyecegine gore, "bir §eye etki
eden etkilenen §eyin dl~mdadlr." Fakat bu durum burada sozkonusu degildir,
"~tinkti faal akIl etkileme zamanl esnasmda gerc;ekte dl§ta degildir" ve bu ytizden bu
ittisal etkileme ttirtinden bir ittisal degildir5.
Thn Rti§d Faal Aklm heyulanl akla olan nisbeti hususunda Themistius ve
lskender'in benzetmelerini aktarlr. Themistius'a gore Faal Aklm heyulfinl akla
nisbeti, "kile nisbetle kili i§leyen r;omlekr;iye" benzetilebilir; yani kili i§leyen
~omlek~i suret verici gUctiyle kilin bizzat i~inde mtindemi~tir1. lbn Rti~d bu
benzetmeyi vermekle, "Faal aklm heyulfini aklm muharrik olarak heyulani akhn
dl~mda degil, tersine icrinde etki ettigini" vurgulaml§tlr. Fakat yukanda belirtildigi
gibi bu iki alal aym §ey degildir, cr-tinkti "Aristoteles'e gore kendi kendini hareket
ettiren §eyde hareket ettiren hareket ettirilenden aynlmahdlr." fun Rti§d burada bu
ilkeye uymaktadlr. Her ne kadar Faal Alal ile heyulfini alal arasmdaki ittisrui daha
crok suretin madde ile ittisaline benzetiyorsa da "faal abl yine de hareket ettirendir,
heyuHini abl ise hareket ettirilendir." Joseph ben Schem-Tob'a gore lbn Rti§d
"hareket ettiren hareket ettirilenle birle§mi§ oldugu" gorU§tindedir. <;tinkti "faal aktl
heyulani aklm dahilinde zaten etki etmektedir, oyle ki buna gore ittisal daha crok
hareket ettiren suretle hareket ettirilen madde arasmda cereyan etmektedir."2
lskender, Faal Aklm heyulfini akla nisbetini, "ate§in suretinin yanan bir
nesneye olan nisbetine" benzetmi§tir3 . Nastl ate~ etki ettigi nesneye suretini
vermekle onu kendi suretine bUrtindtirUyorsa faal aktl da ayru §ekilde heyuHini akla
etki ederek onu kendi suretiyle birle§en bir suret haline btirUndtirUr4.
lbn Rti§d burada §U sonuca ula§ml§ur: "Faal Aktl heyulfini akllla 0
mevcudiyetini stirdUrdUgti stirece, idrfik ili§kisi icrinde degil, bir varolu§ ili§kisi
icrinde ittisal eden bir surettir. Bu nedenle bilfiil denilen aktl var olmaya devam ettigi
stirece, Faal Aklm suretini idrfik edemeyiz. Ve 0, bizdeki varolu§ sebebi tabii ve
ihtiyad olan [bilfiil] alaldlr."5 Bilmeleke akll araclhglylabizim faal aklm astl
gercrekligini idrfik edemeyi§imiz bilmeleke aklm hfidis ve hentiz yetkinle§memi§ bir
akll olu§undan dolaYldlr. Bilmeleke aklm bizdeki varolu§ sebebi bizim heyulfini
tabiatlmlZ ve onun kendisine eksiklikler ve cismfini zevklerincazibesi ili§en bir
bedenle birlikte varolu§undan dolaYldrr.
fun Rti§d'e gore bilmeleke aktl "kendisinde hicrbir kuvve hali kalmakslzm
nihai yetkinligine ula§tlgmda, onun ile FaalAlaI arasmda bir ba~ka ittisal meydana
gelmelidir. Zira, eksik bir §eyin yetkin bir §eyle ittisali yetkin bir §eyinbir ba§ka
yetkin· §eyle ittisalinden farklldlr."6 Bu ittisal yukanda belirtildigi tizere nazad
akledilirlere ozgti bir istidadm mevcudiyetinden dolaYl sozkonusudur7 . Bilmeleke
alalda kuvve hali ne kadar mevcut ise, 0 oranda daha az yetkindir ve bu baktmdan
nihai ittisalin gecikmesine sebep te§kil eder. "Faal aklm varolu§ ittisali onun
eksikligi deyam eden bir alalIa [heyulani alal] olan ittisali ile aym ise", iki tiir ittisal
sozkonusu oldugu i~in bu dururnda "onun ikinci ittisali bir idrak: ye tasayyur ittisali
ohnahdrr."l
tbn Rii§d yukanda biri eksik suretin yetkin suretle ittisali, digeri yetkin
suretin bir ba§ka yetkin suretle ittisali olrnak iizere nazari akledilir suretlerle ilgili
olarak sozii edilen her iki ittisalin yalmzca yarolu§ ittisalleri oldugu §eklinde bir
itirUZl kabul etmez ye §oyle kar§l ~Ikar: "Biz kesinlikle ilk ittisalin akledilir suretleri
olu§turrna fonksiyonu ta§ldlgml biliyoruz. tkincisine, daha yetkin olan ittisale
gelince, bu tiir ittisalin zorunlu olarak ilkinden daha iyi olan bir fonksiyona sahip
Ohnasl gerekir. 0 fonksiyon da Faal Aklm bilrneleke alal tarafmdan tasavvurundan
bU§ka bir §ey degildir."2
Thn Rii§d birinci ispatI bitirdikten sonra bilrneleke aklm Faal akIlla bir idrak
ittisfili i~inde ittisaI ettigini gosteren bU§ka bir ispat ileri siirmektedir.
ikinci ispat:
Thn Rii§d'e gore akledilir suretler i~in sozkonusu olan idrak: ittisali ya "nefsi
suretlerde oldugu gibi, daha a§agl [eksik] suretlerin daha yUksek suretler tarafmdan
idrilinin bir sonucu olarak" ya da "akledilir suretlerin birbiriyle ittisalinde oldugu
gibi daha yUksek suretlerin daha U§agl suretler tarafmdan idrakinin bir sonucu
olarak. ortaya ~Ikar."3 Bu iki ittisal idrak: ittisali kapsarnma girer. "Herhaliikarda
U§agl suretler daha yiiksek suretler tarafmdan bir idrak: [ittisali] yetkinle§tirmesi
i~inde yetkinle§tirilir, zirfi a§agl suretler daha yUksek suretlere gore idrak ederler,
ister.nefsi suretlerin tarzmdan sonraki tarn donii§rne halinde olsun, isterse aynk
.suretlerin tarzmdan sonra onlann arzuladlgl nesneleri olan daha yiiksek suretlere
1. Bland, a.g.y. Narboni'ye gore iki tiirlii varolu§ ittisali vardtr: "0 ya varolu§un
yetkinle§tirildigi bir ittisaldir yani suretin maddedeki ittisali ki 0 mutlak anlamda bir
varolu§ ittisalidir ya da varolu§' seviyesinin yetkinle§tirildigi bir ittisaldir, yani
madden in suretteki ittisali ve eksik suretin daha yiiksek bir suretle ittisali kategorisi. Bu
sonuncu tiir ittisale baglanu bakmllndan -varolu§ ittisali denmesi gerekir, bununla bir
idrak ittisaline yillcselmeksizin vuku bulan varolu§ ittisalini kastediyorum; zira 0 zaman
denilebilir ki eksik suret daha yiiksek suretle bir idriik ittisali ic;:inde ittisal eder... tdrak
ittisaIi mutlak anlamda kendisiyle eksik suretin ittisal ettigi bir ittisale isnad edilir... ve
o aym zamanda daha a§agl suretin ovgiiye daha laYlk idriike yiikselmesini saglayan
ittisalde yetkin tarafm ittisiline isnad edilir." Bkz., a.g.e., s. 47-48 .
.2. Bland. a.g.e., s. 46. Josepb ben Schem-Tob'un bu pasajla ilgili yorumu §udur: "Burada
sona eren ibn Rii§d'iin ilk ispau esasmda §udur: Faal Akhn ins an akh ile ittisali
varolu§a gore ispatlanml§tlf, c;:iinkii faal aklm etkisi sayesinde akledilir suretler meydana
getirilir. Bunlar faal aklm siirekli etkisiyle yetkin hale gelirler oyle ki sonunda her iki
aklm ittisalinin daha yiiksek bir ittisal olmasl gerekir. Ama §imdi varolu§a gore
ittisalden ba§ka, daha yetkin olan idriike gore de daha yetkin olan bir tiir ittisal daha
vardlf, buna gore insan akll sonunda Faal Akh idriik etmek mecburiyetindedir." Bkz.,
Hannes, a.g.e., s. 51, dp. 1.
3. Bland, a.g.e., s. 48.
81
gore olsun; bu durumda onlar yiikselirler ye gergekten daha 90k idrfik eder hfile
gelirler."1
"Faal Akhn bilmeleke alalIa bir idrfik ittisali i9inde ittisali imkfinslzdlr." Zira
Faal Akhn bilmeleke akh bilmeleke aklm kendisi bu idrfikin yukuundan sonra
meycudiyetini siirdiiremediginden idrfik edemez. Bilmeleke alal hadis oldugu i9in
bir idrak ittisaIinden soz edilemez. <;linkU Faal Aktl bilmeleke akh idrfik ederse, Thn
R~d'iin belirttigi gibi "hadis bir idrfik ezeli bir ~eyde meydana gelir ki boyle bir ~y
imkansIZdtr." Bu durumda geriye sadece ~u alternatifkalrr: "tdrfike atfedilen ittisfil",
aynk Faal Akhn bilmeleke alal tarafmdan idrfik edilmesi" demektir. Narboni bunu
§oyle a9tk1amaktadrr: "Bilmeleke aktl Faal Alalla ittisal eder ye Faal Aktl tarafmdan
yetkinle§tirilir. Bilmeleke Aklm idrfik balammdan yetkinle~tirilme tarzl Faal Akll
idrfik ettiginde yuku bulur. Zira, 0 zaman bilmeleke alal eksik bir suret halinden
daha yetkin bir suret haline yiikselir, dolaYlslyla idrfik baktmmdan daha gergek bir
suret haline gelir."2
lbn Rii§d yukarlda ortaya koydugu meseleyle ilgili baZI itirazlara ceyap
yermeye giri~ir.
Thn Rii~d heyulfini aklm Faal Alalla ittisalinin imkfinma kar~l ileri siiriilen bir
itirazl 9ii~iitmeye giri§ir. tbn Rii§d bu itirazl Farabi'nin Nikomakos Ahlilkl
§erhindeki gorii~ii ile paralelIik kurarak ondordiincii bOliimde bir ba§ka a9ldan
ceyaplaml§tIr3. Heyulfini akhn hadis oldugu kabul edilirse onun faal akh idrfik ettigi
iddiasl ispatlanamaz. "Nasll ezeli aklm hadis bir akh idrfik etmesiyanh§sa, olu§ ye
bozulu~a tabi bir ~eyin ezeli bir akh idrfik etmesi de 0 kadar imkanslzdlr." Daha
once belirttigimiz gibi bu iddia "hadis bir §ey ezeli olamaz" ilkesi geregi ileri
siirlilmii~ bir iddiadlr ye Thn Rii§d buna kar§l 9lkarak 9iirlitmeye 9all~lr.
Thn Rii§d' e gore yukanda sozii edilen iddia "bilmeleke aklm ittisal arunda Faal
Alal tarafmdan annmasl slrasmda meycudiyetini siirdiirmii§ olmaSI halinde ancak
ileri siiriilebilir, 9iinkii bu durumda "ezeli olmayan bir §eyin" yani bilmeleke akhn
"ezeli bir ~ey haline gelmesi" soz konusu olurdu. DolaYlslyla "hadis bir §ey ezeli
olamaz" ilkesi geregi hakh olarak ittisalin imkanma kar§i91kt1abilir. Oysa boyle
mahzurlu bir durum burada gegerli degildir. Zira, "Faal Akll bilmeleke akh
yiikselttiginde ikincisi 0 zaman tamamen bozulmaya ugrar ye yok olur. Oysa, Faal
1. Bland, a.g.e., s. 48-49. Narboni burada bir ek a~lklamada bulunmu~tur: uBH ki daha
~agl suretler aynk suretlerin durumunda oldugu gibi kendiIerine idrfik ittisllli He ittisaI
eden daha yiiksek suretleri idrfik etseler de fun Rii~d'iin gorii~ii ~udur: Daha yiiksek
suretler ~agl suretleri idrfik ederler ve ozleri He aym olan ve ovgiiye daha laytk bir
idrakin 1ft kendisi olan varolu~lanru bah~ederler. Bu anlamda ~agl sureUer daha yiiksek
suretlerle bir varolu~ ve idrfik ittisaIi i~inde ittislll ederlerken, yiiksek suretler ~agl
suretleri yetkinle~tirirler."
2. Bland, a.g.e., s. 48, 49.
3. Bkz., Bland, a.g.e., s. 50, 85; kr§., Hercz, a.g.e., s. 27-28, 46, 53.
82
AlaI tiim suretleri kabuI eden bir istidat ve mutlak imkful oIan heyuHinl alalla ittis3.l
eder."1 Narboni tbn Rii§d'iin heyuHinl akhn tUrn suretleri ister ezell olsun ister
hfidis olsun kabuI edici bir istidat olarak gordUgUnii beIirtir. Nitekim tbn Rii§d
ileride2 geli§tirdigi argiimanla ezell kuvvetin ezell oImayan bir §eyi kabuI ettigini
a~tldamak suretiyle ezeIl olmayan kuvvetin ezeIl bir cevheri kabuI etme imkfulml
ispatlaml§ur3•
lbn Rii§d bilmeIeke aklm faal alalla ittisalinde ortaya ~tkan bilmeleke aktldaki
yiikseImenin faaI alaldan ortaya ~tkan ikinci bir etki ile yok oldugunu belirtir. Faal
akhn bilmeleke alalda kendilerine kuvve hali kan§ml§ oIan suretleri tarn bir ftil
haline ge~irmesinden sonra bilmeleke alaIda "bu yUkseIme yok oIur ve bilmeleke
aklm suretini ortadan kaldmr ve geride sadece heyuIfull alal kallr."4 Bu durumda
ittis3.l heyuIfiru alal ile faal aktl arasmda vuku buIur. Burada heyuHinl aklm bu tarn
fiil haline yiikselmesiyle sozkonusu oIan ittisfiI yetkinle§tirilmi§ bir mevcudun
yetkin bir mevcutla ittis~Ui demek oIur. fun Rii§d heyulfini aklm ontolojik olarak
konumunu §oyle belirtir: "HeyuHini abl Faal Akh 0 anda bozuImaya ugramakslzm
ya da bir cevherden ba§ka bir cevhere -yani bozuIabilir bir cevherden ezell bir
cevhere- donii§meksizin idrak eder. Zira, heyuUinl akIl bilmeIeke aklm tersine hi~bir
surete sahip degildir, ~iinkU ilk sebep bu slfatla vardlr, bu sureti [FaaI Akh] kabul
etmeye en ~ok istidadl oIan odur."s
tbn Rii§d ikinci bir itirazl §oyle belirtir: "Nigin FaaI Aklm tasavvurunu
ba§IangWtan oIu§turmuyoruz, zirfi kavramlann [bilmeleke abl tarafmdan] gereksiz
yere olu§turuImasl diye bir zorunluluk yoktur."6 Bu itiraz ittisal anmda bilmeleke
aklm faaI akhn ikinci bir etkisi sonucu yok oldugu §eklinde !bn Rii§d'iin
a~Iklamasma kar§l ileri sUrtiIebilecek bir itirazdrr. <;UnkU nihai ittisalde heyulani aktl
mevcudiyetini siirdiirtiyorsa, 0 zaman faal akIlla heyulfinl aklI arasmda var oIan
bilmeIeke abI a§amasma ihtiya~ ve zorunIuIuk olmamasl gerekir.
lbn -Rii§d bu itiraza Faal Aklm ittisal siirecinde icrfi ettigi iki etkiyi a~Iklayarak
kar§lhk verir. Birinci etki heyulfinl aktlda akledilir suretlerin mevcudiyetinde ortaya
~lkar. Bu durumda akledilir suretlerin heyulfinl akla van§l yani olu§umu
1. Bland, a.g.y.
2. Bkz., Bland, a.g.e., s. 72-73.
3. Bland, a.g.e., s. 51.
4. Bland, a.g.y.; Hannes, a.g.e., s. 53, dp. 1. Narboni bilmeleke akhn yok olmaslyla ortada
Faal Aklm kendisinden balika bir mevcut kalmadlgml Heri siirerek Faal Akhn kendi
kendini etkiledigini ve dolaYlslyla kendini kabul ettigini belirtir. "Kabul eden ~eyin
kabul edilen ~eyle birlikte kalmasl §arttIr. Bu nedenle Faal Ak1l kendini idriik eder. Faal
Akhn fiiliyle suretini kendisine vermesi baknnmdan arazi olarak fiil haline g~meye,
dolaYlslyla buaynk sureti kabul etmeye miistaid olan bu istidat bizimle biti§iktir."
Bland, ag.y.
5. Bland, a.g.e., s. 50.
6. Bland, a.g.e., s. 50.
83
U~iincii ispat:
Yukanda ittisalin ikinci a~amasmda Faal aklm etkisiyle bilmeleke aklm yok
oldugunu ve geride sadece tiim akledilir suretleri kabul etme istidadl ve imkam
olarak: tammlanan heyulant aklm kaldlglm ve ikinci ittisalin heyulfint akilla Faal akIl
arasmda cereyan ettigini belirtmi~tik. Bu ittisal sonucunda vaki "yiikselme" ya da
"safla~ma" ile "her iki aklm yani heyulant akhn ve Faal aklm tabiatl" yetkin birhale
. gelir. Suretler mevcudatln yetkinligi olduguna gore3, bu durumda heyulant akIl Faal
aklm sure tine bilriiniir. Bu iki akIl arasmdaki etkile~imde heyulani abl akledilir
suretlere soyutlama ile ula~maya ~abalarken, Faal akll busuretleri heyulani akla
vererek onlann "heyulani akIlda ortaya ~lkmasma sebep olur." Bunun sonricunda
heyulani akll akledilir suretlere ula~arak onlan kazanml~ ve idrfiketmi~ halegelir;
dolaYlslyla "Faal akIl, heyulani aklm heyulani suretlerin tabiatmdanakledilir
. suretlerin tabiatma yiikselmesine yol a~ar."4 lbnRii~d burada faal aklm heyulant
akIldaki bilkuvve akledilir suretleri bilfiil hale sokarak heyulani akh kuvveden fiile
~lkaran sebep oldugunu belirtir. Faal abl heyulant aklm sureti olma anlammda
yetkinligi olduguna gore bu durumda heyulant akhn fail ve sun sebebi olmu§ olur.
fun Rti§d bu yUzden faal aklm etkisini ate§in etkisine benzetir. Ate§ tabiah geregi
nasIl "yanabilir bir cisme yakla§tlgmda 0 cismi yakar ve onu kendi tabiatma
dondtirtirse" faal akII da aym §ekilde bilmeleke akh yetkinle§tirerek tarn fiil haline
sokmak suretiyle ortadan kalkmasma, dolaYlslyla heyulant akhn kendi suretine
bUrtinmesine sebep olur. Heyulant akIl boylece faal akh kabul yani idrak etmi§
olur1.
Faal akIl heyulant akIlda yetkinligin ortaya 'tIkmasma bizzat sebep olur, ma
Faal Akhn "akledilir suretin heyulanl akIlda ortaya 'tIkmasma yol altacak ozUnden
ba§ka hi'tbir §ey mevcut olmadlgl" i'tin "heyulanl akIl zorunlu olarak Faal akIl
tarafmdan yiikseltilir ve yetkin hale getirilir. Bu ytikselmede bilmeleke akII yok
oldugu iltin heyularu aklm ula§ugl yetkinlik zorunlu olarak Faal aklm kendisi olmu§
olur2. Heyulanl akII bu anlarnda kendi yetkinligi olan Faal akla yoneldigi i'tin, faal
abl heyularu aklm sun ve fail sebebi olmasmm yamsrra gal sebebi de olmu§ olur.
fun Rti§d "Faal Abl ile bilmeleke akIl arasmda mutavasslt bir tabiat" §eklinde
tammlanan mtistefad abl a§arnasl diye ayn bir a§ama kabul etmez. Zira, "aracl bir
tabiat mevcut olsaydl, onun zorunlu olarak ozel bir fonksiyona sahip olmasllazim
gelirdi." Bu fonksiyon ya da faaliyet "bilmeleke akh hareket ettirici fail sebebin
kendi cevherini harekete ge'tirmesi anlammda aynk suretlerinkine benzer bir
varolu§a" yani bu araCl aklm varolu§una yUkseltmek ise, bu "Faal Aklm
fonksiyonudur." Ba§ka bir deyi§le bu araCl aklm heyulani akla nisbeti Faal AklmkI
ile·aym olur. Heyulanl abl tarafmdan nihai olarak idrak edilen §ey Faal Abldlr3.
"Ger'tekten Faal Abl, heyulanl akll kendisinden ba§ka hiltbir surete dogru hareket
ettirmez ... <;Unkti biz heyulant aklm hareketinin gayesininFaal aklm tasavvuru'
oldugunu biliyoruz."
,tbn Rti§d heyulanl akll ile Faal Akll arasmdaki ili§kiyi goksel cisimlerin
(felekler) aynk akIllarla ili§kisine benzetir. Bu bakImdan "Mtistefad akII ile Faal
Akhn ... hir ve aym dayanakta bulunmalan" gerekir. Zaten Faal Akll heyulanl akll
hareket ettirmesi anlammda "fa'ill" olarak nitelenmi§tir ve Faal Abl, heyulanl akIl
feleklerin aynk abllan tasavvur ettigi tarzda faal aklm tasavvurunu olu§turdugunda
heyulant akI1la ittisal ettigi i~in "miistefad" adlm allrl. tbn Rii~d "heyulfint aktl
herhangi bir surete sahip olmadlgl i~in", onun He goksel cisimlerin nefisleri
arasmda ~ok yaktn bir benzerlik kurar. C;iinkii, goksel cisimlerdeki nefsin tabiatmda
sadece "goksel cisimlerin 0 aynk sureti idrfik etmeleri esnasmda kabul etme"
baktmmdan "hareket i~tiyakt" sozkonusu iken, heyulanl aktlda aym ~ekilde Faal
Akh idrfik ederken kabul ve birle~me anlammda harekete i~tiyak sozkonusudur2•
Thn Rii~d burada bir aymml da vurgular: "Goksel cisimler i~in idrfik ezelldir,
oysa insan olu~ ve bozulu~a tfibi bir varhkttr."3 C;Unkii goksel cisimlerin aynk
aktUm idrlli kesintiye ugramaz, hep bilfiildir, oysa insan akh aynk akledilir
suretleri kabul etmeden once bilkuvvedir, onlan kabul ettikten sonra ancak bilfiil
hale ge~er. Bu baktmdan goksel cisimlerin idrfiki ezell iken, insan aklmm idrfiki
olu~ ve bozulu§a ugrar.
Thn Rii~d onbirinci bOliimde "aklm ken dine ozgii fonksiyonunu" akledilir
suretlerle i1i§kisi baktmmdan inceleyerek, heyularu aklm aynk Faal AlalIa bir idrfik
ittisali i~inde ittisal etmesinin miimkiin oldugunu ispatlaml§tlf.
Dordiincii ispat:
Thn Rii§d ins an aklmm esas fonksiyonunu "arazl olarak ~ok olan §eyi ozde bir
ktlmak" oIarak tammIar4. AlaI (el-kuvvetii'n-nfiuka) ile tasavvurda "suretlerin
heyuladan tecrid edilmesi" sozkonusudur. Heyulanl suretler5 fizild nesnelerden
I. Bkz., Bland, a.g.e., s. 53, 54. Narboni §u a~tklamaYl yapml§Uf: "Burada hareket ettirici
hareket ettirilen tarafmdan kendisine dogru hareket edilecek bir i§tiyak objesi vazifesi
gOriir. Hareket ettiriciye kendisine nisbetle ve kendisinin akledilir suret olarak i§tiyak
objesi oImasma nisbetle "Aynk Akd" am verilir. Harekete sebebiyet vermesi ve i§tiyak
baklmmdan 0 "nefs" adml W. Zira i§tiyak objesi i§tiyak eden §eydir, Upkl akledilir
suretin akleden bir §ey OImasl gibi. Harekete sebebiyet verme ve i§tiyak duyma nefsin
kendine ozgu faaliyetini olu§turur." Bkz., a.g.e., s. 54. Narboni konu ile baglanuh
olarak fun Rii§d'iin feleklerle ilgili a~lklamasml onun "MakaIe fi Cevheri'l-Felek" adh
risaIesinin terciimesinden almu yaparak vermi§ ve klsmen §erhetmi§tir. Bkz., a.g.e., s.
55-58. fun Ru§d'iin anllan risillesi ile felekler konusunda yazdlgl diger risaIe ve par~ar
furanice'ye Ma'amar be-'Esem ha-Galgal, Latince'yeDe Substantia Orbis adl ile
~evriImi§tir. eserin Arap~a ash kaYlpUf. ibranice ve Latince §erhleri yapdan bu eser
ingilizce' ye bir giri§ ve a~lklaYlcl notlarla birlikte ibranice metin de eklenerek Arthur
Hyman tarafmdan ~vrilmi§tir (Averroes' De Substanlia Orbis, Cambridge, 1986).
2. Bland, a.g.e., s. 53, 58-59.
3. Bland, a.g.e., s. 53.
4. Bland, a.g.e., s. 68. Davidson'a gore fun Rii§d bu onermeyi fun Bacce'den alml§Uf. Zira
fun Rii§d bu risaIede ge~n argiimanm bir benzerini De Anima klsa §erhinde (Telhisu
Kitabi'n-Ne!s, n§r., Ahmed Fuad el-Ehvani, s. 91-94) zikretmi§tir. Bkz., Davidson,
a.g.e., s. 327, dp.49.
5. ilk maddeden ba§layarak insan aklma kadar yiikselen a§amalan gosteren heyulani suretler
esas itibariyle insan nefsinin dl§mda mevcut tabii nesnelerin suretleri He nefsi suretler
oImak iizere iki esas kategoriye aynlabilir. ibn Rii§d fizik illeme ait varltklan §u §ekUde
stralamt§l1r:
86
farkh insan tabiatlanna uygun ba~ka imajlardan sonra soyutlama yaparlar ve aym
akledilir surete ula~lrlarl.
Heyulanl akd imajlar ile baglantlsmdan dolaYl soz konusu olan "bu arazl
~okluk halinden" kurtulmalldlr. HeyuHinl aklm arazl ~oklugun bu son halinden
annmaSl "zatl olanm araz halinde bulunan ~eyden tasarlanmasl ile olur."2
Narboni'ye gore tanlffilar (tasavvur) ile onermeler (tasdik:) bir ba~ka deyi~le "nazad
akledilir suretler" de bu ~okluk hali rnevcuttur. Heyulanl akII Faal Akh ~okluktan
annml§ basit, tek bir bilgi (suret) ile idrfik edince ancak bu ~okluk halinden
kurtulur. tnsan akhmn hayall suretlerle baglantlsmdan dolaYl bir ~okluk hali
sozkonusudur. Oysa aynk aklllarda boyle bir durum olrnadlgl i\!in bir ~okluk
halinden soz edilemez3 •
Heyulanl aklm Faal akll idrfik etmesi ile "bireysellik: insan dti§tincesinden
kaybolur ve btittin insan akIllan aym seviyedeki diger akIllann kavradlgl aym ~eyi
kavrarlar. Onlann hepsi herhangi bir irnajla hi~bir baglantlSl olrnadlgl i\!in, tbn
Rti§d'tin Faal AIdm binefsihi vfiki kavrarnmdan ba~ka bir~ey olrnadlgml farzettigi
tek bir dti§tincede birle~irler."4 Boylece insan akh soyutlamanm en tist seviyesinde
ula§ugl bu a§arna ile aynk akillar gibi basit ve tarn ku~atlcl bir akletme haline ula~rr.
tbn Rti~d buradan ~u sonuca vanr: "Suretin kendisi a~arnalara sahiptir.
Maddede bir a§arna, akllffilzda bir a~arna ve Faal Akllda bir a~arna5, akledilir suret
tarafmdan son iki a~arnaya arazl bir halden dolaYl ula~lhr, oysa FaalAklI tabiatl
geregi asla hi~bir \!okluga sahip degildir."6 Daha once belirtildigi gibi, heyulanl
akIlda sozkonusu bu \!okluk hali insanlarmtabiatlan, ya~adlgl zarnan ve duyu
idrakleri bakImmdan gosterdigi farkhhklara gore belli bir tUr sureti farkll irnajlara
dayanarak farkll bir ~ekilde tasavvur etrnelerinden kaynaklanrnaktadlr. Bu ytizden
akledilir suretlerde bir ~okluk hali ortaya ~lkar, oysa Faal abl i<;in herhangi .bir
<;okluk halinden sozedilemez7.
- Heyulanl aklm hayall suretlere ait ~okluk ili§kisinden kurtulrna imkfuunI
a\!lkhga kavu~turduktan sonra lbn Rti~d ~u soruyu sorar: Akledilir suret
soyutlarnanm en Ust seviyesinde her insan i<;in "bir ve aym halde ortaya \!lktlgma
gore",bu dururn ya da imkun "ne zarnan ve nasul vuku bulur?"8 Bu imkun yukanda
belirtildigi gibi heyulanl aklm Faal AIdl idrfik etrnesi ile vuku bulur ve ~okluk hali
de naZarl akledilir suretlere sahip bilmeleke akIl i~in sozkonusu olduguna gore, bu
imkan bilmeleke aklm mahvmdan sonra heyuHlnt akhn Faal Akh idraki ile ortaya
~lkar. Nitekim fun RU§dde nazari incelemede iki a§amaYI birbirinden aylrt etrni§tir.
lIk a§amada akledilir suretlerin olu§turulmasl sozkonusudur. "[Bir suretin]
~okluktan soyutlama haline ancak olu§an akledilir suretlerin tabiatma sahip bir §eyle
[alalla] ula§llacagl ve naZarl incelemenin ilk a§amasl esnasmda [akledilir suretler]
Uzerinde teemmUl ederek senin kUmyi kavramam saglayan §ey ile ula§llacagl
dikkate almmahdlr, bununla tUmevanm He fertleri kapsayan tasavvur ve tasdiki
kastediyorum." tlk a§amada bilmeleke alal akledilir suretleri kazarur, ikinci a§amada
ise tUmevanm yolu ile soyutlamamn son a§amaSl olan kUm suret ya da kUm
kavrama ula§ll1r. Narboni bu nihai soyutlama halini "ittisfil" olarak nitelemi§tir; "bu
halin nazarl akledilir suretlere nisbeti, tasavvur ve tasdikin kapsadlgl fertlere nisbeti
gibidir. Tasavvur ve tasdik nasll tek tek fertlerden tUmevanm yolu ile kavramlann
olu§masl ve bunlann birle§tirilmesi sonucu vuku buluyorsa, Faal AkIlla ittisal ve
~okluktan soyutlama hali nazari akledilir suretlerin mevcudiyeti ve
yetkinle§tirilmesinden sonra vuku bulur1.
fun RU§d onikinci bolUmde heyulani aklm Faal Akh idrfik edecek tabiata sahip
olmasmm imkanslzhgml ileri siirenlere kar§l bunun zorunlu olarak mUmkUn
oldugunu ispatlaml§ur2.
Be~inci ispat:
fun RU§d §U onerme ile konuya girer: "Heyulani aklm aynk olan bir §eyi
idrfik etmesi imkanSlZ olsayd, bu ancak heyulani aklm cisimde bulunan bir
kuvvetten ~ok cisim ile beraber bulunan bir kuvvet oldugu ic;in imkanslz olurdu."3
Her iki durumda da heyulani aklm Faal Akh iddikinin imkanslzhgl ileri
sUrUlmU§tUr. lbn RU§d once heyulani aklm cisimle beraber bir kuvvet oldugunu
yani bedenle bir varolu§ ili§kisi ic;inde oldugunu ac;tklar, sonra onun aynk suretleri
1. fun Rti§d arazi ~okluk baIinden kurtulmu§ tarn soyut akIedilir suretIere ozgti nitelikleri
§u §ekilde belirtmi§tir: .
a) Nefsin dt§mda bilfril yarhklan yoktur,
b) Akledilir suretIer (kavramlar) maddeden ye ferdiyetten uzak olduklanndan onlann
idriiki, hem bir kaYram i~erisinde sonsuz saYldan ferdin idrfik edilmi§ Olmasl
anlammda, hem de kapsamma giren ye onu algIlayan fertlerin degi§mesine kar§lhk
kendilerinin stireklilik gostermesi anlammda, sonsuzdur.
c) Akli idrfikde akIeden (alol) He akIedilen (makul) §ey tlpkI aynk akIllarda oldugu
gibi ayrudtr. Duyu idrfikinde ise stije ye obje ozde§liginden sozedilemez.
d) Akledilir suretlerin idrfikinde infiill sozkonusu degildir. Bu ytizden nefs! gti~lerin
tersine alCII gticti ya§hhkla birlikte artar. Aynca alCII gti~lti bir akledilir sureti
algIladlgmda daba zayu bir sureti daba kolay algdar. Duyularda bunun tersi bir
durum yfikidir (bkz., ilm Rti§d, a.g.e., s. 75-78; Sanoglu, a.g.e., s. 215).
2. Bland, a.g.e., s. 74.
3. Bland, a.g.e., s. 72.
89
kabul etmesinin mUmkUn oldugunu ispatlar. Burada "cisim ile beraber bir gUc;" ile
"cisimde bir gUc;" kavramlan arasmdaki aynm "varolu§ ili§kisi" ile "kan§lm ili§kisi"
arasmdaki aymmm bir ba§ka §ekilde belirtilmesidir. Heyulanl aklm hayall suretler
ile baglannsmm bir kan§lm ili§kisi, yani bedende bulunan bir gUc; tarzmda
olmadlgl, tersine bir varolu§ ili§kisi yani bedenle beraber bulunan bir gUc; tarzmda
oldugu daha once ispat edilmi§tir. Oyleyse heyulanl aklm bedenle bir varolu§
ili§kisi ic;inde oldugu hususu c;UrUtUldUgU takdirde, heyulanl aklm Faal Akh idrilk
etmesinin imkanslZhgl kabul edilebilirl.
fun RU§d "cisimdeki her kuvvetin belli bir sureti kabul ettigini", "basit
cisimleri" ve mUrekkeb cisimler"deki durumu ornek gostererek vurgular. Bedende
mevcut bir gUc; olan duyu gUcU sadece gortilebilir nesneleri idrfik eder. Diger duyu
gUc;lerinin de kendilerine ozgU belli tUrde idrfik nesneleri vardlr. Heyulanl alal tUrn
akledilir suretleri kabul ettigine gore bedende bulunan bir gUc; olamaz, aksi takdirde
belli bir tUr sureti kabul etmesi gerekirdi. Bu durumda heyulanl abl bedenle birlikte
bulunan bir gUc;tUr2• tbn RU§d'e gore aristo KitfibU'n-Nefs'te bunu belirtmi§ ve
aynca "heyulanl aklm aynk suretleri idrfik edip edemeyecegi" meselesini ileri
sUrmU§tUr: "DU§Uncelerimiz sonunda bizim 0 soyut (aynk) varhklardan birini
nicelikten yoksun olsa bile dU§Unmemizin mUmkUn olup olmadlgma dayanrr."3
fun RU§d heyulanl aklm "bedenle birlikte bulunan bir gUc;" oldugu ic;in Faal
Akh idrilk etmesinin mUmkUn oldugunu kuvvetlerin tabiutlID genel olarak ac;Iklamak
. ve onlan iki tUre aYlrmak suretiyle gosterir4 : "tki tUr kabul edici kuvvetin
bulundugu daha once belirtilmi§tir. Kabul edilen §eyin varolu§unu sUrdUrmesi ic;in
bir §art te§kil eden kuvvetler[e ili§kin bir tUr mevcuttur], bununla sureti
kastediyorum. Bu olu§ ve bozulu§a tabi cisimlere ait kuvvetlerin tabiatldlr, bununla
mUrekkeb cisimlerin tabiutmda mevcut ve suretlerden yoksun olmayan kuvvetleri
. kastediyorum."5 Kabul edilen§ey, meselfi duyulur suretlerin mevcudiyeti hayal
gUcU tarafmdan hayall suretlere donU§meleri bakImmdan hayallsuretlerin zorunlu
bir §artldlr. Kabul eden gUc;te kabul edip de etkilenmesi ileortaya <;Ikan suretekar§lt '
. bir suret mevcut oldugu i<;in bu ttir kuvvetler olu§ ve bozulu§a tabidir. Zlra,
dayanaklarda mUndemi<; suretlere uygun olarak onlarda mevcut kuvvet tUrleri
vardlr. Bu kuvvetler kabul edilen suretlerin varhgl i<;in bir §art te§kil eder6 •
fun Rti~d ikinci ttir kabul edici kuvvetleri ~oyle a9Iklar: Bu tilr kuvvetler
"kabul edilen ~eyin var olmasl i9in bir ~art olu~turmayan kabul edici kuvvetIerden
ibarettir. Bu, metafizik ilminde a91klandlgl tizere aynk aklllara ili~kin goksel
cisimlerin tabiaudrr."l
fun Rti~d bu iki ttir kabul edici kuvvet arasmdaki fark! vurgulamak i9in once
birinci tilr kuvveti bir kere daha 'tammlar ve sonra aynk akIllarla ilgili goksel
cisimlerdeki durumu heyulani insan aklmdaki duruma benzetir: "Zorunlu olarak
kabul edilen ~eyin varolu~unu stirdtirmesi i9in bir ~art te~kil eden kuvvet,
kendisinin kabul edilen §eydeki faaliyeti kabul eden §eyde kendisinden once var
olan bir degi~ime tfibi kuvvettir." Narboni'ye gore bu durum etkilenen §eyin, olu~
bozulu~a tabi ~eylerin tarzmda etkilenmesi ile ortaya 9Ikan surete kar~lt bir surete
sahip oldugu zaman sozkonusudur. "Zirfi onun etkilenmesi oyle gorUntiyor ki on un
kar~lt sureti yok ettigi esnadaki degi§im ve kar§ltIann donti~timtinden ibarettir.
Bozulma zorunluluk geregi bir degi§imdir."2
tbn Rti~d goksel cisimlerin degi~ime ugramadlgl ve dolaYlslyla olu~ ve
bozul~a mbi olmadlglm kabul ettigi i9in3 ," goksel cisimlerin suretlerinin kendilerini
yetkin hale getiren kuvvetIerden once gelmemesinin sebebi" olarak §U a91klamada
bulunur, bu "onlarda bu suretlerin ortaya 9Ikmasmdan yani kabul edene is abet eden
bir degi~im OlmakslZll [suretlerin] kabultinden ba§ka bir §ey degildir."4
Goksel cisimlerin olu§-bozulu§a ugramadIklanndan kabul ettikleri suretler
sonucu birinci ttir kabul edici kuvvetler gibi, "yorgunluk ve bitkinlige" maruz
kalmadlgm15 ileri stiren tbn Rti§d §u sonuca vanr: "Heyulani aklm aynk suretleri
kabul etmesinin mtimktin oldugu hususu kasinlikle zorunlu bir sonu9tur." Narboni
bunun gerekgesini §oyle a9Iklar: "Aynk suretlerin tabiau oyledir ki heyulani akIl bu
suretlerin varolu§u i9in bir §art olu§turmayan bir kuvvetle onlan kabul eder ve
onlan kabul eden kuvvet bunu kuvvetin dayanagma bir degi§im is abet etmeyecek
bir§ekilde yapar. Bu slfat ittisal vuku buldugunda heyulani aklla aym §ekilde
atfedilir."6
Heyulanl abl dayanagl olan hayall suretlerle bir cismanl dayanakta bulunan
nefsl gli~lerarasmda sozkonusu olan kan§lm ili§kisi i~inde oladlgl i~in cisimdeki
kuvvetler gibi belli tlir bir sureti kabul etmez, dolaYlslyla onda suretlerin
kabuliinden dolaYl ne bir degi§me ne de etkilenme sonucu kar§lt bir suret meydana
gelir. Heyulanl alal ile aynk suretler arasmdaki ili§ki hayall suretlerin heyularu alal
tarafmdan kabulii ile akledilir suretlere donli§mesinde sozkonusu olan bir varolu§
ili§kisi gibi degildir. Zira hayall suretler akledilir suretlerin varolu§ §artI oldugu
halde heyulanl alal aynk alallann varolu§ §artI degildir. Bu nedenle heyulanl alal
aynk suretleri kabul ettiginde kendisinde upb felek nefislerinde oldugu gibi tarn bir
fiil hali sozkonusu oldugu i~in bir yorgunluk ve bitkinlik soz konusu olmadlgl gibi
kar§lt suretlerde olan bir olu§-bozulu§ da olmaz.
lbn Rli§d bu noktada §u iddiaYl dile getirir: "B undan, heyulanl akhn
varolu§unun nazari akledilir suretlerin varolu§u i~in bir §art olu§turmamasl laZlm
gelir." Heyulanl.aklm nazan akledilir suretlerin varhgmm bir §artl oldugu hususu
daha once ispatlanml§ olduguna gore l bu iddiaya §oyle kar§lhk verilebilir:
"Heyulanl alal nazari akledilir suretleri kabul ettigi anda ne etkilenmeye ne de
degi§ime maruz kalmadlgl nisbette nazari akledilir suretlerin varolu§u i~in bir §art
olu§turmaz. Bunanla birlikte nazad akledilir suretlerin mevcudiyetinin §arta bagh
olu§u, daha ~ok olu§ ve bozulu§a tabi olmalanndandlr ve etkilenmeye maruz
kalmayan bir kuvvet tarafmdan yetkinle§melerinden dolaYl degildir."2
I. Bkz., yukanda s. 82-83. ilm Rii~d kabul edilen nesnenin kabul edici kuvvette bir
degi~ime yol a~acak tarzdaki bir etkile~imin, kabul edilen nesnenin varhgmm bir ~aru
olan ve ondan once gelen kabul edici kuvvet sozkonusu oldugunda ortaya 9ikugmt ileri
siirmii~tiir. Narboni etkilenmenin oldugu kuvvette yetkinhale gelen nesnenin donii~iime
. ugradtgmt vurgular ve heyulani aklm kendisinin ve dayanagmm degi~meye ugramadtgt
i~in etkilenmedigini kabul eden ibn Rii~d'e kar~t ~u itirazda bulunur: Degi~en §eyin
. yoksunluga ugrayacak §ekilde degi§mesi sebebiyle dayanak bir §ey olmadan
yetkinle§meden onceki gib kalrrsa yetkinle~me miimkiindiir. Bundan zorunlu olarak §u
laztmgelir: Heyulani alal nazari akledilir suretlerin varhgt i~in' bir ·§art olu§turmaz,
upla ayrlk suretlerin varhgt i~in bir §art olu§turmadlgl gibi.
. Narboni kendi itirazma ibn Rii~d adma §u cevabt verir: "Bu durum [nazari akledilir
suretlere v3ki degi§im] kabul edici gii~le degil, akledilir suretle ilgili olarak vuku bulur.
Bu nedenle ... heyulani aktlda nazari akledilir suretlerin kuvveden fiile g~irilmeleri
dt§mda bir degi§me ve etkilenme ortaya ~1kmaz. Bu etkilenme kar§tt suretin bozulmast
§eklindeki ger~ek etkilenme olan degi§me ve kar§ltlann donii~iimii gibi bir etkilenme
degildir. Bu tamamen basit suretlerin tarzmda olur, her ne kadar homojen cisimlerin
suretlerinin kendilerinde karar ktldlklan basit suretlere vfiki olan tarzda topyekiin bir
bozulma olmasa da. Bkz., Bland, a.g.e., s. 78.
2. Bland, a.g.e., s. 73. Narboni'ye gore ibn Rii§d §u gOrU§tedir: Nazari akledilir suretlerin
§artlt varolu~u etkilenmeye maruz kalmayan bir kuvvet tarafmdan ontolojik olarak
yetkinle§melerinden dolaYl degildir. Zira etkilenmeyen bir kuvvet, kendisi
etkilenmeksizin kabul etmesi baklmmdan kabul edilen §eyin varolu§u i~in ikincinin
varolu§u kuvvetin degi§mesine tabi olmadtgmdan bir §art olu§turmaz. Aynca bu
sebepten dolayt kuvvetin kendisi kabul edilen §eyden once gelir. DolaYlSlyla §urast
a~tkur ki bu kuvvet ne oncelikli olarak ne de zau olarak nazari akledilir suretlerin
92
varolu§u i~in bir §art te§kil etmez. Nazari makullerin varolu§u i~in bir §arun sozkonusu
Olmasl onlarm olu§an ve bozulan nesnelerin makulleri olmaSl baklmmdan daha ~ok bir
arazdan dolaYldrr, onlar bu sebeple kabul edilen §eyin kendisi kabul edici kuvvetten once
gelmez, ~iinkii kabul edilen §ey kendisinden once gelen kuvvet tarafmdan degi§ime mbi
degildir. Fakat kabul edici kuvvet, tabiau ancak kendisinden once gelen bu kuvvette
olu§masml gerektiren kabul edilen §eye nisbetle oncedir. Bu nedenle her ne kadar bu
kuvvet kabul edilen §eye nisbetle arazi olarak once gelse de 0 yine de yetkinliginde on
bir degi§im oImakslzm mevcut oldugu i~in ger~ek bir oncelik anlanunda ondan once
gelir. Bkz., a.g.e., s. 79.
1. Bland, a.g.e., s. 73.
2. Bland, a.g.e., s. 79-80.
3. Bland, a.g.e., s. 74.
93
suretleri kabul ederler. Nazari akledilir sure tIer Faal Akll tarafmdan
yetkinle~tirildiginde tarn bir fiil haline ger;erler ve bu ilk ittisalin sonunda bilrneleke
aklm ortadan kalkrnasmdan sonra heyulani akll Faal Akll ile ittisal ettiginde bu
suretler birlik ve soyutlarna seviyelerinde yiikselir ve tarn soyut suretler haline
gelirler. Boylece heyularu alal aynk suretleri kabul etrni~ olur.
fun R~d oniir;iincii boliirnde heyulani aklm kendisinde nicelik hili rniinderni~
oldugu halde nicelikten tarn amen yoksun olan aynk suretleri idrfik edip
ederneyecegini a~1klarl. Bu, heyularu aklm Faal Ak1l ile bir idrfik ittisali i~inde ittisal
ettigine dair bir b~ka ispattlr.
Altmcl ispat:
fun Rii~d bu boliirnde Aristo'nun "heyularu aklm nicelikten yoksun bir varhgl
akletmesinin rniirnkiin olup olrnadlgl" ~eklinde ortaya koydugu rneseleyi2 , yani
ittisalin imkaru. rneselesini Aristo'nun ifade ettigi ~err;eve ir;inde kalarak inceler.
Heyulani akhn bir kan~lrn ili~kisi ile ittisal etrnedigi ir;in nicelikten yoksun
Olmasl geregi, nicelikten tarnarnen yoksun suretleri idrfik edebilecegini Heri siiren
tbn Rii~d yine de heyulani akhn tarnarnen nicelikten yoksun olrnadlgl
gorii~iindedir3 .
Heyulani aklm varhgl suretleri akledecek ~ekilde nicelikten yoksun bir ~ey
olrnahdlr. Fakat onu nicelikten yoksun kllan ~ey on un niceliklere ·bagh suretleri
idrak edecek bir ~ey olrnasldlr."4 Narboni'ye gore ibn Rii~d burada heyulani akhn
nicelik halinde olrnadlgml, tersine nicelik hali ile rniindernir; oldugunu
kasdetrni~tir5. Bir ba~ka deyi~le heyulani akII duyular gibi bedende bulunan bir gii~
olmadlgl ir;in ve tUrn akledilir suretleri akledecek bir tabiatta oldugu ir;in, rnadde ve
rnaddi~ylerden uzak, dolaYlslyla "nicelikten yoksun bir ~ey olmalldrr." Fakat nihai
soyutlama ve ittisal haline ula~ana kadar heyulani aklm nicelikten tarnarnen yoksun
suretleri idrfik etrnesinden sozedilernez; Bu heyulani akllda rnevcut akledilir
suretlerinhayali suretlerle i1i~kisinin tarn olarak kesilrnernesinden dolaYldrr. Zaten
tbn Rii~d'e gore "bu nedenle, tarnarnen nicelikten yoksun olan bir ~eyin nicelik
halindeki suretleri idrak etrnesi irnkfinslzdlr." Fakat heyulani akhn nicelikten
tarnarnen yoksun olrnarnasl onun nicelikten tarn amen yoksun olan aynk suretleri
idrak: ederneyecegi anlarnma gelrnez. "Nicelikten yoksun sure tIer" yani akIl
tarafmdan nicelikten soyutlanrnl~ suretler "gergekten tamarnen kendisi nicelikten
yoksun olsun ya da olrnasm suretlerden soyutlayan bir ~ey vasltaslyla idrak:
edilir."1
Nicelikten yoksun suretlerin ancak kendisi tamamen nicelikten yoksun bir fail
tarafmdan idraIc edilecegi ~eklinde bir ~art ko~rna "goksel cisirnler konusunda bizi
geli~kiye d~iiriir." Zira, "aynk [suretlerin] tasavvurunu olu~turan rnelekeler, nefsin
varhgmI soyutlama yaprnak suretiyle algIladIklan i9in, nicelikler ile rniinderni9tir."2
Gayn cisrnam varhklar yani aynk alallarm tasavvurunda nicelikten soyutlama
diye bir ~art yoktur. Nicelikten tamamen yoksun olrnayan heyulani akIlda ise
nicelikten soyutlama sozkonusudur, fakat bu onun aynk akIllan tasavvur etrnesini
imkanslZ kIlmaz.
fun Rii~d "heyulani akhn ta~lYlclslyla goksel cisrnin goksel kuvvetle olan
il~kisi gibi bir i1i~ki i9inde olup olmadlgl" rneselesini tart1~lr. "Bu iki i1i~kinin farkh
oldugunu yani goksel cisrnin niceligi i9indeki goksel kuvvetin i1i§kisinin bizirn
niceligimiz ile rniinderni9 heyulani aklm i1i~kisine benzernedigini iddia eden birisine
~u soylenebilir: Bunun sebebi ~dur: Heyulani aklm hayal glicli ile olan ili§kisi
nicelige baghdlr, oysa burada [ay-alu alerninde] rnevcut hi9bir sureti idrak:
etmernelerinden dolaYl goksel cisimlerin -Aristo'nun kabul ettigi lizere- hi9bir hayal
giicii yoktur."3
Heyulani aklm hayali suretlerle olan ili~kisinden dolaYl nicelikten tamarnen
· yoksun olmamasl, heyulani aklm ta§lylclsl olan hayal glicii He birlikte olrnasmdan
dolaYldlf4. lbn Rii~d Aristo'nun aynk akIllarla ilgili rnliphern gorii~iinti
· yorurnlarken goksel cisrnin tahayylil giiciine sahip oldugu ~eklindeki ibn Sina'nm
· gorii~iinli kabul etrnez. Ona gore goksel cisrnin duyu giicii ya dahayal giiciine
ihtiyacl yoktur5• "Goksel cisimler" nazari akledilir suretler olrnalan baktrnmdan
"buradarnevcut hi9bir sureti" idrfik etrnezler, dolaYlslyla hayal gliciine de ihtiya9lan
·.yoktur.Goksel cisirnlerle nazari akledilir suretler arasmda "bir ve aym rnertebede"
olan varolu~ ve idrak ittisali sozkonusu olsaydl ancak 0 zaman "onun zorunlu
olarak burada mevcut olan sureti idrak etmesi lazlm gelirdi." Bu boyle olmadlgma
gore bizimle goksel cismin akletmesi arasmda bir fark vardlfl.
Thn RU~d bu noktada Thn Slnfi'nm gorU~UnU aktanr. "lbn Slnfi'nm gorU~iine
gore, bu gU~lUk ~oyle giderilir, zlrfi ona gore goksel cisimler ger~ekten hayal
gUciine sahiptir ve hayall suretlerin duyulardan ge~mesi ~art degildir, ~iinkii bir~ok
hayvanlar tabiatt geregi duyulardan kaynaklanmayan bir~ok hayall suretlere
sahiptir, meseHi bir~ok hayvan arslandan [daha once] onu hig gormedikleri halde
ka~arlar."
Thn RU~d bu gorU§e kar~l ~Ikar: "Nicelik halindeki akhmlzla olan bu iki ittisal
vuku buldugunda, ilk ittisal, bir dayanakda herhangi bir suretle karl§makslzm
bulunmasl bakImmdan nefsl kuvvetlerin goksel cisimlerle ittisali gibidir."2 Burada
iki tiir ittisal ile varolu§ ve idrfik ittisalleri kastedilmi§tir. Mutlak bir varolu§
ittisalinde yetkin suretin eksik suretle bir varolu§ ittisali yamslra eksik suretin yetkin
suret tarafmdan mertebe ve idrak bakImmdan yiikseltilmesi de sozkonusudur. Bu
nedenle, eksik suret yetkin suretle bir idrak ittisali i~inde ittisal eder. Heyulanl akt1
ta§IYICISl ile bir kan§lm ili§kisi i~inde olmadlgmdan maddesi ile sureti kabul eden
maddesi bir ve aym §ey degildir, ~Unkii heyulanl akll bir cismanl dayanakta ittisal
etmez, tersine bir cismanl dayanak ile ittisal eder3 •
tkinci tiir ittisale gelince, bu "heyulanl aklm hayal giiciine sahip varhklarla
ittisalidir ki, onlardan [hayall suretleri] kabul etmesi ile onlar kiillilere donii§iir." Bir
ba§ka deyi§le hayall suretler yani imajlar soyut kii1lller haline donii§iirler, boylece
. makuller haline gelirler. lbn Rii§d'e gore, "heyulanl aklm nicelikli suretleri idr~
. etmesi i~in bir §art te§kil eden ittisal nicelik halindeki buittisaldir, ilk ittisal degildir.
Zidi, heyulanl aklm aynk suretleri idrak ettiginde tabiatl goksel cisimlerin. tabiau
gibiolur." tkinci ittisalde heyulanl akII nicelikten tamamen yoksun aynk suretleri
idrUk edecek hale gelmi§tir ve nicelikli suretler olan .hayall suretlerle ili§kisinden
. tamamen uzak bir haldedir. Heyulanl aklm hem nicelikli suretleri hem de nicelikten
tamamen yoksun suretleri idrfik etmesi i~in kendisinde. nicelik halihin bulunmasl
§arttl~. "Heyulanl aklm heniiz nicelikten yoksun olmadlgl her an nicelikli bir akla
ihtiyacl vardlr. <;iinkii ancak nicelikli olan, bir zamanlar nicelikli olanla ittisal
edecektir. Bunun tersi boyle degildir. Demek istiyorum ki nicelikli olmayam idrak
eden fmlin kendisinin nicelikli olmasl zorunlu degildir."l Burada tersi durumla
aynk alallan akleden felek nefisleri kastedilmi~tir.
fun RU~d sekizinci bOlUmde olu~-bozulu~a tabi bir aklm ezell bir akh idrfik
edemeyecegi ~eklinde bir itiraZl nihai ittisal slrasmda bilmeleke aklm yok olup
geride tUm akledilir suretleri kabul eden bir istidad ve mutlak imkan olan heyulanl
aklm kaldlgml, dolaYlslyla "hadis bir ~ey ezeli hale gelmez" ~eklindeki Aristocu
ilkenin ihHU edilmedigini acttklayarak kar~llarnl~ ve ittisalin imkanml ispatlarnl~ttr2.
Bu itirazt ileri sUren ki~inin Farabi oldugunu ondordUncU bolUmde ogreniyoruz.
Burada sozkonusu itiraz bir ba~ka a~ldan dile getirilmi~tir ve tbn RU~d'Un
deyimiyle bu, ittisalin imkfinma kar~l "ileri sUrUlebilecek en kuvvetli itiraz"dlr.
Farabl Aristo'nun Nikomakos AhlfikI adh eserine yazdlgl ~erhte insan aklmm
Fa'ID Akilla ittisali imkamm reddetmi~ ve gerekcte olarak da "tek bir istidat olan"
heyularu aklm "tabiatt geregi" "iki farkll ~eyi hem de tarn amen farkll ~eyleri" yani
hem "heyularu nesnelerden soyutlanan akledilir suretleri" hem de "gayn maddl yani
aynk aktllann dolayslz akledilir suretleri"ni kabul edemeyecegini ileri sUrmU~tUr.
Bir b~ka deyi~le "olu~-bozulu~a tabi nesnelere ait akledilir suretleri kabul eden bir
istidat aym zamanda "aynk suretleri" kabul edemez3 • Bu nedenle "Farabl
Nikomakos AhlfikI ~erhinde insanm biricik yetkinliginin nazari bilimlerden ibaret
oldugu"nu iddia etmi~ ve "insamn aynk varltk haline ge~tigine dair sozUn olu~ ve
bozulu~a tfibi olan ~eyin ezell olamayacagml" one sUrerek "bir kocakan masalt"
oldugunu soylemi~tir4.
fun RU~d sozkonusu itiraza ~u cevabl verir: "Bizim nefs-i nattkamlzda bir ilk
ve bir de ikinci olmak Uzere iki [ayn] istidad vardlr.lIk hayall suretIerle tlpkt yazt
levhasmdaki istidadm levhamnkendisine olan nisbeti gibi ittisal eder. Bu istidat,
kabul ettigi nazari akledilir suretlerin varolu~u ictin bir ~arttlr."5 1Ik istidat dogu~tan
bUtUn insanlarda mevcuttur. tbn RU~d heyulani aklm hayali suretIerle ili~kisini
anlatmak ictin, Aristo' nun yazllevhasl ornegini kullanml~tlr. NasIl yazllevhasmm
yUzeyinde mevcut istidat yazllevhasl nekan~lk degilse ya da onun ictine gomUlmU~
degilse, heyulani aktl da ayni ~ekilde hayall suretlerle bir kan~lm ili~kisi i~inde
degildir. Tlpkl yazl levhasmm kendisinin yazlyl kabul ederken bir degi~irn
ge~irrnernesi gibi, heyulani akll da nazad aklediiir suretleri kabul ederken bir
degi§irne ugramaz. Akledilir suretleri kabul eden bir istidat olan heyulani akhn
varolu~u §arth bir ~ekilde hayall suretlere bagh ise de nazari akledilir suretlerin
varolu~unun bir §artldrr, bu suretlerin kabulUnUn bir ~aru degildirl.
lbn RU§d heyulani aktlda rnevcut ilk istidatla nazari akledilir suretlerin
olu~urnunu kasdetrni§tir. Bu ittisal sayesinde rnaddi nesnelerden soyutlanrnl§
suretler sonunda heyulani akIl tarafmdan kabul edilir ve boylece nazari akledilir
suretlere ula§tlml~ olur.
Nefs-i natIkmTIlzda rnevcut "ikinci istidat" ise "bizde yetkinle~tiginde nazari'
aklm suretlerine ittisal edecek olan istidattlr, zidi 0, rnaddesinde ortaya ~tkan bir
suretin rnaku1i.ine benzer ki bu dururndan ilk istidattan ba§ka, 0 sureti yetkinle§tiren
ikinci bir istidadm bu suretle ittisal edecegi a~tktlr."2 Bu istidat insanda akli
geli§irninin sonunda yani tUrn felsefi ilirnlerde yetkinlik kazandlktan sonra ortaya
~lkar3.
Heyulani aktlda nazan akledilir suretlerin kazanllrnasl dernek olan ilk istidat
tek ba§ma insamn akll yetkinligi i~in yeterli degildir. Nazad akledilir suretleri
yetkinle§tiren ve onlarl tarn soyut suretler haline getirecek ikinci bir istidadm
rnevcudiyeti zorunludur. ibn RU§d bunu a§arna kaydederek yUkselen "gm suretler"
kavraml ile a~tklar. Daha once zikredildigi gibi4 suretler ilk rnaddeden ba§layarak
a§arnalardan ge~erler. insanda bu a§arnalann hepsi gori.i1Ur. Besleyici nefse ula~an
cisrnani suretler donU§Urn ge~irerek beslenrne 'fonksiyonunu yerine getirir. Bir
ba§ka deyi§le besleyici nefs kendi tabiatma uygun bu suretlerle ittisal eder. Bu dort
unsur ve hornojen nesnelerden sonraki U~UncU a§arna oldugu i~in ibn RU§d
besleyici nefsi U~UncU istidat olarak nitelerni§tir. Sonra duyulur suretleri ve hayali
suretleri kabul eden dordUncU ve be§inci istidatlar sozkonusudur. "Nazari akledilir
suretleri kabul etrnek i~in altmcl bir istidat hayall suretlerle ittisal eder."5 Bu
heyulanl aklm yukanda sozU edilen ilk istidadldlr. Suretlerin kendilerine en yakIn
surete yUkselrne i§tiyakl ta~ldlgml kabul eden lbn RU§d' e gore nazari akledilir
suretlerin tarn olarak yetkinle§rneleri i~in "yedinci bir istidadm" heyulani akIlda
olu§an "nazari akledilir suretlerle ittisal etmesi zorunlu bir sonu~tur."6 .Suretlerin bu
olur." lbn RU§d bunu kabul etmez. Fakat yine de "Fa'al Alal ba§langl~tan itibaren
gat bir sebep olarak harekete yol a~maz." Fa'al Alal goksel cisimlere ait hareket
ettiricilerde oldugu gibi tek bir ferdin hareket ettiricisi degildir. Bu a~ldan diger
aynk suretlerden aynhr. Fa'al AkIl tek bir tUrden yani ins an tiiriinden bir~ok fert ile
birliktedirl. Fa'al AkII insan aklml kuvve halinden fril haline ge~innesi baklrnmdan
tUrn insanlarda etkisini gosterir ve bu ozelliginden dolayl diger aynk suretler gibi
tek bir ferde ait ohnaYlp tek bir tUre ozgUdUr.
fun RU§d Fa'al Aklm diger aynk akIllardan tek bir tiire ait olrna ozelligiyle
aynldlglm ileri sUrmekle birlikte, onun heyulani aklm kuvveden fiile ~Ikmasmda gat
bir sebep olarak rol oynadlgml kabul eder. Bu baklrndan Fa'a! Akll diger aynk
suretlere benzer bir fonksiyon icra eder2.
fun RU§d yukarlda Heri sUriilen argUman ile Faal Aklm insan akhm "ozU
geregi hareket ettirdigi" sonucuna yarn.
lbn RU§d U~UncU bOlUmde kIsaca degindigi akll istidadm son yetkinligi
konusunu onuncu bolUmde tekrar ele ahr ve "insanlann" aynk akledilir suretleri
idrak etrnesini, bir ba§ka deyi§le Fa'al AkIlla ittisal etmesini mUmkUn kIlan "bu
[yetkinlige ula§ma] imkamnda §U U~ konudaki farkhhklanndan dolaYl aynldIklmm"
ileri sUrer3 : l-Kazamlan yetkinlik4, 2-Heyulanl aklm gUcU5 ve 3-heyulant akh
degi§tirecek suretlerden uzak tutan yetenek6•
. fun RU§d heyulanl abl ile hayalgUcU arasmda yakm bir ili§ki gordUgU i~in
akll yetkinlik bakImmdan aralarmdaki etkile§imi U~UncU boliimde i§lemi§tir.
1. Bkz., Bland, a.g.e., s. 86. Narboni aynk bit cevher olan Fa'al Akhn kendisinin basit bit
. . varhk oldugunu, insan fertlerinin akli istidatIan He ittisal eUnesi bakmundan ise 'tokluk
gosterdigini belirtir. Bkz., a.g.e., s. 88.
2. Bland, a.g.e., s. 86.
3. Bland, a.g.e., s. 59.
4. Narboni'ye gore ibn Rii§d "kazamlan yetkinlik" He rasyonel tasavvurlann yetkinligini
kasdeUni§tir. Bu "kazanllml§ akledilir suretler" anlamma de gelir ve biz onlart
"tanlmlar" ve "burhani ispatlar" araclhglyla ve genellikleilimleri ve nazari makulleri
inceleyerek kazanmz. Bkz., Bland, a.g.e., s. 60.
5. Narboni bunun "heyulani aklm tabu durumu bakmllndanen ba§mdan beri sahip oldugu
yetkinlik" oldugunu a'tlklar ve yetkinligin de "hayal giiciinii, tabii durumu baklmmdan
ba§langl'ttan itibaren sahip oldugu yetkinlige tiibi oldugunu belirtir. Zit1i, hayal giicii
hayall suretlerin, dolaYlslyla heyulani aklm ta§lYIClSl vazifesi gorlir. Bkz., Bland, a.g.y.
6. Narboni'ye gore ibn Rii§d bu yetenek ile ilahi yardlm denilen "yiikselme ve safla§ma"Yl
kasdeuni§tir. Cismani zevkler ile ge~ici heveslerin pe§inden gidenler buna ula§amaz. Bu
Zlmnen ahl1iki faziletlerin yetkinligi de demektir. Nitekim ibn Rii§d bu hususu
onbe§inci bOliimde dini amellerin onemini de belirterek a~lklaml§tlr. Bkz., Bland,
a.g.e., s. 60·61.
100
Buna gore "hayal gticti akla ozgti tasdik fiilini btiytik Ol~tide engeller, meseHi
on un evrenin dl~mda ne bir bo~luk ne de bir doluluk vardlr ~eklindeki tasdiki 1
gibi." Burada hayal gtictintin tasavvurunun aklm dogrulamasl (tasdik) ya da
yanh~lamasl sozkonusudur. "Alal varolu~unda kendini bu faaliyete yani hayal
gtictintin uzak:la~tmlmasl ve silinmesi faaliyetine oranla yetkin hale getirmeye
muktedir ise, 0 zaman bu faaliyetle e~ zamanh olarak, ~tiphesiz aynk suretleri idrfik
edecektir." Alal dti~tince faaliyeti sonucunda hayal gtictintin hatalanm dtizeltme
yetenegine sahiptir. Bu yetenegi daha geli~mi~ insanlann "daha yetkin bir akla sahip
olduklanm goriiyoruz."2 "Bir insanm bilgisi ve bilgeligi (hikmet) buna gore hayal
gtictintin hatall suretleri yerine dogru akll suretlerin ge9irilmesine ne denli gayret
gosterirse, 0 derece dogal olarak daha yetkin hale gelir."3 lnsanda bu yetkinlik
nazari ilimlerle me~gul olmak ve ilaM ilim olarak tammlanan Metafizik ilmine
yUkselmek suretiyle ortaya 91kar. Narboni Matematik ilimlerin bu yetkinlige
ula~mada klsmen bir yardlml olsa da aklm aynk suretleri idrakinde rol
oynamadIklanm belirtir.
fun Rti~d nazari inceleme ile i~e b~layan bir90k kimsenin, "aynk varlIklann
mevcudiyeti ~oyle dursun maddenin mevcudiyetinde bile tasdike ula~malanmn
mtimktin olmadlgl" ~klinde bir gozlemini belirtif4.
fun Rti~d Faslu'I-MakaL adh eserinde nazari ilimler ve felsefi konular tizerine
incelemeler yapan kimselerin dti~ttigti yetersizligi ~u sebeplere dayandmr: "Ki~inin
fltratmda eksiklik veya konuya bakl§ml (ve degerlendirme usfiltinti) kotti
dtizenlemesi veya arzulannm kendine baskm gelmesi veya kendisinin 0 konuyu
1. Bland, a.g.e., s. 36. Bland, Aristo'nun buna benzer bir ibareyi De Caelo 1,9, 279a 12'de
zikrettigini belirtir. Bkz., a.g.e., s. 117, dp. 3. Kindi bu omegi Ilk Fe/sete (Jzerine adh
eserinde tekrarlaml§ ye izah etmi~tir. Bkz., Kindi, Resdil. n§r. Ebfi Ride, s. 109-110.
2. Bland, a.g.e., s. 36.
. 3. Bkz., Hannes, a.g.e., s. 37, dp. 1; kr§., Aristo, De Anima, Ill, 3, 428a 11 ye 16. Josepb
. ben Sehem-Tob'un yorumu §oyJedir: "insanlar ne kadar !rok bayal gii!rlerinin agma
°
taktlml§larsa aktllan oranda daha zaYlf bale gelir ye inee (latif) §eylerin, ozellikle akli
°
ye tannsal konulann dogru olarak tasayvurundan derece daha !rok uzakla§lflar. Zira
bunlar bayal giieiine aykm (ters) dii§er. Bu sebepten bir kimse ne kadar !rok bayal
giieiiniin suretlerinde derinle§mekten ["tebdilinden"] uzakla§lfsa ye ne denli daha
kuvvetle onlann mahvolmasma[yonelir] ise, onun akll 0 derece daha !rok geli§mi§tir ve
°
yetkinle§mi§tir, felsefeye denli istidath [yakun] drr, ama insan bu faaliyete yani bayal
giieiiniin mahyma olan yetenegi, bilimlere ozellikle tabiatl ve Tann'Yl [konu edinen]
bilimlere ozen gosterirse elde eder, !riinkii incelemelerinin ekserisi bayal giieiiniin
tasavvurundan uzaktrr, ineelemeleri hayal giiciiniin tasuvvuruna dayanan matematik
[bilimlerin]de durum bunun aksidir, bu arada akIl ma 'kfilii (dogru sureti) soyutlamak
i!rin bayal giiciiniin sureti iizerine teemmiilde bulunur." Bkz., Hannes, a.g.y.
4. Bland, a.g.e.• s. 36.
101
1. Bkz., fun Rti§d, Faslu'l-Makdl (Felsete-Din m;kisi. Arapc;a metin ye terciime), c;ey.
Bekir Karhga, s. 72-73.
2, Bkz., Bland, a.g.e., s. 69.
3. Bkz., fun Rti§d, el-Ke;t an Minhdci'l-Edille, (Felsete-Din fli;kileri-fhn Ra;d ic;inde), c;ey.
SiiIeyman UIudag, tstanbul 1985, s. 213-214; k.r§., a.g.y.. dp. 8.
4. Bkz., Hercz, a.g.e., s. 28-29; k.r§., Bland, a.g.e., s. 103, 108.
5. Bkz., yukanda s. 99-100.
6. Bland, a.g.e.• s. 103.
',~ - !
102
engelledigini ve nihayet hayali suretlerin insan aklm tasdikinde onu hataya sevkedici
bir rol oynayabilecegini daha once belirtilmi§ti. ibn RU§d buradan hareketle insanm
duyulur ve hayali suretlerden uzakla§tlgl oranda akli yetkinlige ula§acagml belirtir.
"Bu, blitlin tutkulan ve hayvani nefse ait duyulur suretleri terk etrnek suretiyle ve
akledilir suretler ile, ozellikle de ilk Suret' e i§tiyak ve a§km glicli ile vuku
bulacaktlr." lnsan nefsinin diger tUrn suretleri aklm son yetkinligi olan "bu surete
ula§rnak i~in" bir aracldrrl.
lbn Rli§d bu nihai rnutluluk haline ula§an "annml§ kimseler" arasmda
"Sokrat" ve ondan once gelen "se~kin ki§ileri" sayar. B u rnlistesna kimseler bu
gaye ugruna "inzivaYl ve insanoglundan uzakla§rnayt ve daima yalmz ba§ma olmayt
yeglediler. Bunun sonucu olarak gonlil listadlan, ilk Suret'e suf zlihd ile
zikrolunan suretleri teernrnlil etrnek i~in tarn feragat ederek idrfik ile ula§llacagma
inanmaya ba§laddar."2 Burada tlk Suret'ten maksat Tann'dlr. Narboni, tbn
Tufeyl'in Hayy b. Yakzan adh eserinde insamn lIk Suret'i idrfik etmesinin mlirnklin
oldugu tezinin i§lendigini belirtir3 . tbn RU§d yukanda sozlinli ettigi armml~
kirnseleri takip edenleri ~oyle anlatlr: Onlar "Allah'l zikretrnek ve Aklllar olarak
bahsedilen ruhani (rnanevi) alerni hatlrlama Seriat tarafmdan belirlendigi i<;in, bu
faaliyetlere yapl~rnanm bu rnutluluga ula§rnada bUyUk bir etkisi" oldugunu kabul
ettiler ve "bu nedenle, onlar nefsin diger tUrn suretlerden vazge~mesi yamslra bu
ameller ile bu rnutluluga ula§Ilacagml zannettiler."4
fun Rli~d Seriatm ernrettigi arneller arasmda "narnaZl" "Allah'l arimak ve
kotlilliklerden yliz <;evirmek" hususunda "etkiliolrna baklrnmdan blitUn fiillerin en
mlikernmeli" sayar. Kur'an-l Kenrn'den ilgili ayetleri bumidelil olarak getiren5 fun
Rli~d ~u sonuca vanr: "Allah'l a'nrnak, rnutluluga ula§rnamn sebebidir ve bu
nedenle zikir diger her §eyden daha iyi oldugu belirtilrnek suretiyle Seriatimizde <;ok
ovlilrnli~tlir.Bu boyle olunca, bu mutluluga ula§rnamn yolu, Allah'l anrnaYl"
gerektiren ameli ve onu engelleyen tlim suretlerin bilgi halini terketmenin yamslra
ogrenimi gerektirir."
lnsanlar bu dUnyada bedene bagmih olarak ya~arnalan geregi vuku bulan
"nefsi suretlerin §erefli akledilir suretleri engelledigini" anhyanca insanm nihai
mutlulugunun slirekli olrnasmm ancak nefsin "bu bedenden aynlrnasl" ile mUrnkUn
oldugunu kabul ettiler, "zira, nefis bedenden. aynldlgmda, duyulur suretlerin
tlirnlinden kurtulur, bunun lizerine nefis suretlerin teernrnlilUnli yetkinle~tirir." fun
1. Bland, a.g.y.
2. Bland, a.g.e., s. 103-104.
3. Bland, a.g.e., s. 106.
4. Bland, a.g.e., s. 104.
5. Bkz., Bland, a.g.y.
103
1. Bland, a.g.y.
2. Bland, a.g.e., s. 105.
104
1. Bland, a.g.e., s. 109; kr~., ibn Rii~d, Averroes Commentary on Plato's Republic, ed. E.
I. 1. Rosenthal, Cambridge 1956, s. 203, 281, dp. XVI.lO.
2. Bland, a.g.y.
3. Bland, a.g.y.
SONU<;
"Fa'al Alallle tttisal Problemi"nde ti¥ temel unsur vardlr. 1. Heyulani alal, 2.
Faal alal, 3. 1ttisal. fun Rti§d ittisal problemini Aristo'nun maksadma uygun olarak
¥ozmek i¥in kaleme aldlgl eserlerinde bu ti¥ unsuru Aristo'nun onde gelen
§arihlerinden Afrodisiyash tskender ve Themistius'un gorti§lerini gozontinde
bulundurarak tartl§ml§ ve nihayet kendi gorti§lerini terctimesini tez ¥all§mamlzm
sonundaki "EK" bOltimde verdigimiz eserinde detayh bir §ekilde sunmu§tur.
tbn Rti§d heyulani akla ili§kin gorti§tinde tskender ve Themistius'un
gorti§lerinin ¥eli§kili yonlerini gidermek i¥in uzla§t1rml§ ve heyulani akh birle§ik
(mtirekkeb) bir varhk olarak yorumlaml§ur. Buna gore heyulani alal tskender'in
ileri stirdUgti gibi bir yandan salt bir istidattlr, ote yandan Themistius'un ileri
stirdtigti gibi bu istidatla ittisal etmi§ olan bir §eydir. 1nsan akl1 bu istidatla muttasll
olarak bir balama mUstead (istidad kazanml§) bir alaldrr, bilfril bir alal degildir. Ve
bu istidatla muttasll olmamak suretiyle 0 bir baklma bilfril bir aklldrr. Bu bilfiil akla
tbn RU§d Fa' al Akll adlm vermektedir. tbn RU§d bu eklektik akIl gorti§tiniin
. Aristo'nun gOrii§ii oldugunu iddia etmi§tir. Filozofumuz Aristo'nun ilkelerini takip
ettigi i¥in dogal olarak kendi gorii§iiyle Aristo'nun gorti§ti arasmda paralellik
kurmu§tur.
Alalda biri makulleri olu§turan ve digeri kabul eden olmak Uzere iki ayn
istidadm bulundugunu ileri siiren fun Rti§d'e gore makulleri kabul etme baklmmdan
bu' akll "mUnfail akll" ad1ill w; makulleri olu§turma a¥lsmdan ise "Fa'al Alal" adml
.". ahr. Bu iki alal bizatihi tek bir §eydir ve aralarmda madde ve suret ili§kisine benzer
bir ili§ki vardlr.
Bir yandan Fa'al aklm insan aklmda miindemi¥ oldugunu belirten tbn Rii§d
insanttiriine ozgii ve aynk varolu§ mertebesinde bulunan a§km bir Fa'al Akhn
varhgmdan sozetmektedir. fun RU§d bu Fa'al Akll ne lskender'in yaptlgl gibi Ilk
Sebeple ozde§le§tirir ne de Farabi ve lbn Sina'nm yapugl gibi 1lk Alal'dan sudfir
yoluyla ¥lkan ay feleginin akllyla bir tu tar. Bu baklmdan Themistius ile uyu§an
filozofumuza gore Fa'at Aklm insan nefsine olu§umundan itibaren dahil olan bir
yonti vardlr. Fa'al AkII bu yonUyle bilkuvve bir cevher olan heyulani insan akllyla
bir varolu§ ittisali i¥indedir. tnsan akll kuvve halinden fiil haline Fa'al Aklm bu
etkisiyle ¥Ikar. Boylece insan bilmeleke akll seviyesinde nazari makulleri kazarur.
107
fun RU§d ittisal problemini inceIemeye ve ispata ge~meden once nefsl gU~ler
arasmdaki etkile§imi ve hayall suretler ile heyulanl aktl arasmdaki ili§kiyi
kar§lla§tIrmah bir §ekilde incelemi§tir. Buna gore gerek nefsl suretler (duyulur ve
hayall suretler) arasmda gerekse akledilir suretlerle hayall suretler ve aynk akledilir
suretler arasmda iki tUr ittisal vardlr. tlki ontolojik ittisaldir. ikincisi ise alglsal
(metafizikl) ittisaldir. Bu iki ittisal nefsl suretlerde ayn iken aktl seviyesinde
aymdlr. Filozofumuzun bu detayh on tartl§madan maksadl heyulanl aklm hayall
suretlerle baglantlslm a~lkhga kavu§turmak ve Aristo'nun da maksadma uygun
olarak insan akhrun bu baglann ile Fa'ID Akhn da dahiI oldugu aynk suretleri idr§.k
etmesinin mtimkUn oldugunu gostermektir.
Fa'ID AlalIa nihat ittisal i~in ins an akllrun yetkinle§mesi ve tarn bir flil haline
ula§masl §arttlr. Ancak 0 zaman heyulanl aktl kendisine en yakm aynk suret yani
Fa'al Alal ile ontolojik ve alglSal ittisallerin her ikisinin bir arada oldugu bir ittisal
haline, nihat ger~ek mutluluk haline u1a§abilir.
fun RU§d Fa'ID alalIa ittisalin imkaruru karutlamak Uzere aln kamt ileri sUrmU§
ve bu kamtlarda daha once tartI§tlgl suretler arasmda vaki iki tUr yetkinlik (ittisal)
ili§kisini gozonUnde bulundurmu§tur. Bu, yetkinle§en aklm suretiyle Fa'ID Aklm
sureti arasmda ittisalin tarzl ile yakmdan ilgili bir meseledir. Fa'ru. Aklm iki tUr etkisi
vardlr. !lki nazarl makullerin olu§turulmasl sUrecindeki etkisidir. Bu, bilmeleke aktl
ileFa'al Aktl arasmda suretin ta§IYlclSI ile olan ittisali tarzmda bir ontolojik
ittisaldir. tkinci etki bilmeleke aklm yetkinIe§mesi ve tarn bir fiil haline ula§tIgl
zaman vuku bulur. Bti esnadaoIu§-bozulu§a tfibi bilmeleke aktl ortadan kalkar ve
ittisal heyuIanl alal ile Fa'al Akll arasmda vuku bulur. Metafizikl olarak da
nitelenebilecek oIan bu nihru ittisal alglsal ve aym zamanda ontolojik bir ittisaldir.
tbn RU§d'Un ittisal problemine getirdigi bu aynm onun Fa'al Akllla ittisalin
imkanml ispat sadedinde orijinal bir yonUnU te§kil eder.
fun RU§d'Un ortaya koydugu ispatlarda dikkati ~eken diger bir §ey heyulanl
aklm"beden ile birlikte" bulunan bir gU~ oldugudur. Heyulanl alal dayanagl olan
hayall suretlerle bir kan§lm i1i§kisi i~inde olmadlgmdan bedende bulunan gU~ler
gibi belli bir tUr sureti kabul etmez, dolaYlslyla kendisinde akledilir suretlerin .
kabulUnden dolaYl bir degi§im ve etkilenme vuku bulmaz. Bu ozelligiyle felek
... nefislerine benzeyen insan akh Fa'a! Aklt idrlik edebilecek bir tabiata sahiptir.
fun RU§dFa'ID Aklm heyulanl akh kuvveden fiile~Ikanrken ne tUr bir sebep
olarak etkide bulundugu meselesini de tartl§ml§ ve sonu~ olarak Fa'ID Aklm insan
akllrun fan, suri ve gal sebebi oldugunu vurgulaml§tIr.
Filozofumuz me§§al gelenege uygun olarak ahl§.kl yetkinlik ile nazari
yetkinligin her ikisini de Fa'ID AkII He ittisal i~in gerekli gormU§ ve Slrf ahllikl
yetkinlige onem veren sufileri bu yonden ele§tirmi§tir. Ahlakl yetkinlik a~lsmdan
108
namaz, zikir ye oru9 gibi dint amellerin onemini yurgulaml§ur. Dikkati geken diger
bir husus ise tbn Rii§d'iin nihat ittisal ye mutluluga ula§mak i9in toplumdan
uzakla§llmasl §eklinde bir gorii§ii kabul etmemesidir.
Ktsaca Thn Rii§d me§§a1 gelenegi takip ederek insan aklmm aynk Fa'al A1a.lla
ittisal edebilecegini kabul etmi§ ye getirmi§ oldugu teorik katktlarla bu ittisalin
imkam ye tarzl konusunda ozgiin a9lklamalarda bulunmu§tur. Filozofun akIl
problemi ye ittisal konusundaki gorii§leri, onun Aristo §fuihi olarak Orta9ag Batl
diinyasmda yogun tartl§malara yol a9ml§ onemli bir yanml te§kil eder. Ciinkii bu
problemin tez 9all§mamlzda aglrhkh olarak ele aldlglmlz epistemolojik boyutu
yanlSlra eskatolojik, teolojik, ahHild ve mutluluk boyutlan vardrr.
109
EK
ibn Rii§d'iin
"Kitab fi'l-fahs hel yiimkinii el-aklii'l-lezl fina ve hiive'l-
miisemma bi'l-heyiilanl en ya'kiIe's-suvera'l-mufarakati bi ahirihi"
Adh Arap~a Ash KaYlp Eserinin
ingilizce'den Tiirk~e'ye <;evirisi
110
BOLUM BiR
(s. 23)* -Mtimtaz Klldt Ebil'l-Velld lbn Rti§d dedi ki; Bu makalenin maksadl
bizdeki heyularu [alal] denilen aklm sonunda aynk (mufarak) silretleri akletmesinin
mtimktin olup olmadlgml ara§tmnakur. Bu, Aristoteles'inbize (Kitftbti'n-Nefs)'de
incelemeyi vaad ettigi meseledir 1• Biz heyulant (maddt) aklm herhangi bir silret
tarafmdan yetkinle§tirilmemi§' mutlak bir istidad oldugunun Kitabti'n-Nefs'de daha
once belirtildigini soyltiyoruz. Ztra, heyillant aktl bir sfiret tarafmdan
yetkinle~tirilmi§ olsaydl, bu sfiret ya onun nesnelerin sfiretlerini kabul etmesini
engellerdi ya da kabul etmesi halinde bu sfiretleri degi§tirirdi. Bu boyle olunca,
bizim ilk once kan§tk olmayan, tersine sfiretlerden tamamen annml§ bir istidad olan
bu istidadm hftdis olup olmadlgml ara§trrmamlz gerekir.
-Ctinkti sfiretler ile kan§tk olan istidadm hftdis oldugu a~tkt1r; bununla
sfiretlerin karar ktlmasl i~in dayanaklarda ortaya ~tkan istidadlan kastediyorum.
Bununla birlikte bizim incelememiz, sfiretler ile kan§lk olmayan istidad ile ilgilidir.
Fakat boyle bir istidad ya mevcudiyeti dairna bir dayanagm (mevzfi ') varltgma bagh
olan bir istidaddlr ve bu dayanagm hiidis oldugu farzedilirse istidadm da hadis
oldugu sonucu zorunlu olarak ~tkar; ya da 0, bir dayanak ile kan§tk olmayan bir
istidaddrr; demek istiyorum ki onun maddesi ile dayanagm sfiretini kabul eden
madde bir ve aym §ey degildir, ~tinkti kan§lmm tabiatl boyledir. Bu nedenle, biz
burada bu nitelige sahip bir dayanagm soz konusu olup olmadlgml inceleyelim.
BOLUM iKi
(s. 26) Biz diyoruz ki; nefsin farkh gti~lerinin bir dayanakda bulundugu,
fakat fonksiyonlanmn ~ok oldugu hususu daha once a~lkhga kavu§mu§tur.
Besleyici gti~, meseIa, hassase nefsinin (duyu gticti) ve duyu gticti de hayal
gtictintin ta§lYlclsldlr. Fakat, bu gti~ler bir dayanakda bulunduklan i~in, zorunlu
olarak baZl sfiretlerin birbiderini kabul edici gtice ula§an sfiretin sahip oldugu
istidadm kan§lml oramnda engelleyecegi sonucu ~tkar. Fakat, ta§IYlclda mevcut
olan nefst gti~lere ait istidatlann hepsi [birbiri ile] tamamen kan§ml§ olsaydl, bir
§eyin ta§lylclya olan ili§kisinde bir ttidti, sfirete olan ili§kisinde ise bir ba§ka ttirlti
var olmasl imkanslz olurdu, tlpkl bir §eyin oziinde aym zamanda SlCak ve soguk
olmasmm imkanslz olmasl gibi. Nefsi gii9lerin istidadlan arasmdaki ili§ki, (s. 27)
akli giiciin istidadmm ta§lYlclsma olan ili§kisi gibi olsaydl, -yani [bir ta§lYlclda]
birbirleriyle kan§maml§ olsaydl- 0 zaman nefsi gii9lerin tiimiiniin, birbirini
degi§tirmeksizin bir tek ta§lYlclda son yetkinlik halinde bulunmalan miimkiin
olurdu. Fakat, besleyici nefiste duyulur suretin vuku bulmasl, degi§menin bir90k
hallerinden biri gibi besleyici nefiste belli bir etkilenme olu§turur, buna gore
zorunlu olarak §U sonu9 ortaya 9tkmaktadlr: Duyulur suretlerin kabul edilmesine
ozgii istidad besleyici nefs ile kan§lmdan uzak degildir. Ne de bu istidad, besleyici
nefisle tabii sfiretlerin birbiri ile kan§lffil tarzmda kart§ml§tlr. Degi§imi zorunlu ktlan
bu kan§lmdan dolaYl, nefsi suretler birbirlerini belli bir 0l9iide engellerler. Bu
nedenle, bir kimsenin bir §eyi aym zamanda hem tahayyill etmesi hem de hissetmesi
imkanslzdlr, zira, duyu giicii faal iken, hayal giicii fiil halinden 90k kuvve haline
daha yakm oldugu i9in duyu giiciiniin hayal giiciine gore yetkin olmasl zordur. Bu
nedenle, hayal giicii, duyular faal olmadlgl zaman daha iyi i§ler. Bu genellikle
riiyalarda vuku bulan kehanet (clairvoyant) ve peygamberlik mucizelerinin
sebebidir. Bu nedenle eskiler [ilk filozoflar] ona "kutsal hastahk" [sar'a] derlerdi.
t§te bu sebepten dolaYl duyu giicii ayn [ozel] bir ta§lylclyl, yani beyni ve
sinirleri gerektirir, oysa hayal giicii kendi ta§lYlclsml ye miifekkire ve haftza gii9leri
ise [ba§ka bir ta§lYlclYl] gerektirir, her ne kadarnefsi gii9lerin hepsi kendi
tabiatlannm ilkesinde bir ye aym ta§lylclya yani kalbe bagh olsalar da; -bununla
nefsi gii9lerin fonksiyonlanmn onlan ta§lyan suretden kaynaklanan bir engele dii9ar
olmadan bedende kendilerine ozgii olarak bulunan cismani ta§lYlclda tamamen
ortaya 9tkmasm1 kastediyorum.
-Bundan, nefsi sfiretlerin birbirlerini[n yarolu§unu] yetkin hale getirdigi
. kesinlikle a9lkhga kayu§mu§tur. Aynca, idrfikeden nefsi suretlerin, kendilerini
·yetkinle§tiren sureti idrak etmeleri sayesinde yetkinle§tikleri de ortaya 9tkm1§
. bulunmaktadlr. Bu demektir ki hayal giicii ortak duyuda bulunan duyuhir suretler
, tarafmdan yetkinle§tirildigi i9in, yetkinle§tirilenhayali suretlerin zorunlu olarak
kendilerini yetkin hale getiren duyulur suretleri idrak etmeleri gerekir, tlpkl
duyulann sayesinde yetkinle§tikleri duyulurlarl idrfik etmesi gibi. Aym §ekilde
'ortaya9tkmaktadlr ki, bilfiil aktl, hayali suretler. tarafmdan yetkinle§tirilir, (s. 28)
her ne kadar hayali suretler bilfiil aklm ta§lylClSl olarak vazife gorse de hayall
. suretleri idrfik etmek sfiretiyle bilftil 001 hayali suretlere daha yetkin bir varolu§ yani
-Kitabu'n-Nefs'de a9tkhga kavu§tugu iizere- hayali suretlerin akledilir suretler
haline gelmelerini bah§etmi§ olsa bile. Zira eksik suretlerin yetkinlikte ve var olu§ta
daha tarn olan suretler tarafmdan yetkinle§meleri, upkt maddenin suret tarafmdan
yetkinle§mesi gibi miimkiindiir; oyle ise yetkin suret eksik suretin, eksiklikten
112
yetkinlige dogru yiikselmesine eksik suret tarafmdan yol a~masl bakImmdan daha
da yetkin kIhmr, bununla eksik sureti idrfik eden sureti kastediyorum. Bunun bir
omegi duyu giiciiniin hayal giicii tarafmdan, ta§lylcmm kendi sureti tarafmdan
yetkinle§mesi tarzmda yetkinle§mesidir, oysa hayal giicii, duyulur suretin duyu
a§amasmdan daha §erefli bir a§amaya -yani miitehayyile- yiikselmesine sebep
oldugunda, duyulur suret tarafmdan yetkinle§tirilir. Akledilir suretlerin hayall
sfiretlerle i1i§kisi §imdi a~Ikhga kavu§acaktu: Hayall sfiretler akledilir suretlerin
yetkinlik bakImmdan ta§lYlclSl olarak vazife goriir, tlpkl duyu giiciiniin hayali
sfiretler tarafmdan yetkinle§tirilmesinde oldugu gibi. Akli gii~, hayall suretlerin
hayal alamndan akIl alanma yiikselmesine yol a~masl bakImmdan hayali sfiretler
tarafmdan yetkinle§tirilir.
Hayali sfiretlerin akledilir suretlerin ta§lYlclSl oldugu ortaya ~IktIgma gore,
akledilir sfiretleri kabul etme giicii, yani heyulfini akll denilen akll, zorunlu olarak
hayali suretlerle bir imtizac (kan§lm) ili§kisi i~inde degil, bir var olu§ ili§kisi i~inde
ittisal etmelidir. Bu gii~, hayali suretlerle bu iki [i1i§ki] tarzmda ittisal ettigine gore,
yani hayali suretler -tlpkl duyu ve duyulurlar arasmdaki ili§kide oldugu gibi-
heyulani aklm ta§lylClSl ve onu dii§iinen ve tema§a eden bir §ey gibi olduguna gore
§u ortaya ~Ikmaktadlr: Hayali suretler olu§ ve bozulu§a tfibi ise, 0 zaman nazari
(speculative) akledilir suretler de olu§ ve bozulu§a ugrar. Fakat akll gii~ hayali
sfiretlerle kan§maml§ oldugundan, akledilir sure tIer ile hayall suretler arasmda asla
hi~bir engelleme vuku bulmaz. Bununla birlikte hayali sfiretlerin var olu§u, akledilir
sfiretlerin var olu§unun gerekli bir §arudlr, upkI duyu giicii ile nefsin dl§mdaki
duyulur sfiretler arasmdaki ili§kide oldugu gibi, demek istiyorum ki, hayali suretler
ile akledilir suretler arasmda asla bir engelleme vaki olmaz. Bu onlann
ta§lYlcIlannm ~oklugundan dolaYldlr, (s. 29) bununla iki suretin [aym anda] bir
ta§lYlclda bulunamayacaglm kastediyorum.
-[Ak1i] istidad kan§Ik olmadlgl i~in, [suretlerin] bir ve aym tU§l)'lClda olmalan
durumu, suretlerin bazlsmm var olu§unun bir engellemeye yol a~makslzm diger
suretlerin var olu§una bagh olmasl ile alakalldrr; upkI birbirini yetkinle§tiren [hayali
ve akledilir] sfiretler arasmdaki ili§kide oldugu gibi, duyulur suretler He
duyumlanan nesnelerdeki suretler arasmdaki ili§kide oldugu ve bitkisel giiciin sureti
ile besleyici giiciin sureti arasmdaki ili§kide.oldugu gibi. Ve i§te bu sebepten
dolaYldlr ki, suretler nefsin tabiatmdan ortaya ~lktlgl iizere bir ta§lYlclda
bulunduktan sonra sonunda iki farkh tU§lYlclda ortaya ~Ikarlar.
-Ne Oalen ne de ondan once Eflatun ve Hipokrat, bu konuyu dogru bir
§ekilde anlamadtklan i~in, insanlar nefsl gii~lerin ayn olduklanm zannettiler.
113
BOLUM U<;
(s. 36) Simdi akledilir sfiretlerin hayali sfiretler ile baglantlsmm zorunlulugu
ortaya ~lkml§tIr, zaten Aristo ba§langWtan itibaren bu sozli edilen baglantl ile aklrn
aynk suretleri idraIc ettigini ispatlamaYl ama~laml§tIr. Bu nedenle, hayal glicli akla
ozgli tasdik fiilini bliyUk ol~lide engeller, mesela onun "evrenin dl§Inda ne bir
bo§luk (hala) ne de bir doluluk (meHl) vardlr" §eklindeki tasdiki gibi. Bu konuda,
alal hayal gliclinlin sfiretini nefisten uzakla§tIrmaya ve silmeye ~ah§lr. Simdi eger
alal varolu§unda kendini bu faaliyete, yani hayal gliclinlin uzakla§unlmasl ve
silinmesi faaliyetine oranIa yetkin hale getirmeye muktedir ise, 0 zaman bu faaliyetle
e§ zamanh olarak, alal, §liphesiz aynk sfiretleri idrfik edecektir. Ger~ekten biz, bu
faaliyette blinye (mizac) balammdan daha kuvvetli olan insanlann daha yetkin bir
alala sahip olduklanm gorliyoruz. Ve insanda bu faaliyet nazari bilimlerle me§gul
olmak ve bilimlerden [hep daha yliksek] bilimlere dogru ylikselmek suretiyle ortaya
~lkar. Oyle ki biz, nazarl dli§linceye yeni ba§layan bir~ok kimse biliriz ki, aynk
yarhklann mevcudiyeti §oyle dursun maddi varolu§ta bile tasdike ula§malan
mlimklin olmaml§trr.
BOLUM DORT
(s. 37) -tdraIc eden suretlerin birbirlerini iki yetkinlik tarzmda- alglsal
yetkinlik ye ontolojik yetkinlik- yetkinle§tirdilderini tesbit ettikten sonra, akhn son
suretinin Faal Akll'm sfireti ile ili§kisini (nisbetini) incelemeye ba§layahm.
Ba§langl~tan beri a~Ik1amaYl tasarladlglmlz §eyi2 dogru bir §ekilde anlamak i~in, bu
metoddan daha uygun hi~bir metod yoktur. tlk once, nefsi gti~ler ile ilgili olarak,
belirtilen §eyin yamslra aynk akledilirlerin suretleri ile ilgili olarak belirtilen §eyi
hatrrlayaltm. Ve daha once aynk akledilirlerinsuretleri ile ilgili ortaya ~lkan husus
busuretlerin birbiri ile bir var olu§ ittisaIi ye biridrfik ittisfili i~inde ittisal ettigi ye
idrilin ozlinlin varolu§un ozli [ile] vevarolu§un oztinlin idriikin ozli [ile aym]
oldugudur. Nefsi suretlere ili§kin olarak iki tlir ittisalin mevcut oldugu a~Ik11ga
kavu§mu§tur; yani mlitehayyile nefsi hassase [nefsi] ile, mtitehayyile nefsinin
. ta§lylClSl olmasl baklmmdan, bir var olu§ ittisali i~inde ittisal eder, ve hassase
[ilefsi], mlitehayyile [nefsi] ile, hassase nefsini idraIcetmesi baktmrndanittisal eder.
-Fakat bunda, nefsi sfiretler aynk sfiretlerden farkhhk gosterir, demek
istiyorum ki; ontolojik bakImdan eksik suretler, ontolojik olarak daha yetkin
suretlerle yetkin hale getirilirler, oysa ontolojik baklmdan daha yetkin suretler
ontolojik olarak daha eksik suretlerle yetkin hale getirilmez, (s. 38) zira bazl
kimseler, boyle bir durumda yetkin suretin eksik hale gelecegini zannettiler. Eger
yetkin suretin eksik sureti, ikincinin var olu~ tarzmda tasavvur ettigi kabul edilirse
bu elbette zorunlu olarak Hizlm gelir. Fakat yetkin suretin eksik sureti tasavvur
etmesiyle eksik suretin daha yetkin bir ontolojik mevkiyi -yani bizzat tasavvurun
failine ozgii ontoIojik mevkiyi- eIde ettigi kabul edilirse, 0 zaman daha yetkin
suretin eksik sureti tasavvur ettigini, -~ayet yetkin suret ontolojik olarak daha yetkin
hale gelmi§Se- iddia etmek dogru olur ki i~te bu bizzat yetkinlik sfuetidir.
-Ve ben bunu anlamaya ba~ladlglmda, llk AlaI'm kendi oziinden biitiin var
olanIan tasavvur ettigini anladlm. Bu, var olanlarca sahip olunan en ~erefli var
olu~un Q'nun oziindeki varolu~ olmasmdan dolaYldlr.
BOLUM BE~
(s. 40) Birbirini idrak eden ve birbiriyle ittisal eden ve birbirini yetkin hlUe
getiren gerek heyulant gerekse aynk olan sfiretlerle ilgili biitiin bu konulan tesbit
ettikten ve onlann hangi bakImlardan benzer ya da farkh oldukIanm act1khga
kavu~turduktan sonra, ilkonce, olgunl~an aklm sfiretinin sonunda Faal Aklm sfireti
ile ittisaI edip etmeyecegini incelemeye b~layahm. Ve ~ayed ittisaI ederse; iki ittisaI
tarzmm hangisinde [ittisal eder]? Ke~ke bunu bilseydim; demek istiyorum ki [bu
ittisal] "eksik sfiretin ontolojik olarak yetkin sfiret tarafmdan yetkinle~tigi tarzda ml,
yoksa eksik sfiretin ontolojik olarak daha yetkin sfirete yiikseldigi tarzda ml vuku
bulur?" Biz biliyoruz ki sfiretler ilk sfiretten maddedeki son surete inerler. Ve ben,
~u hususta belirsizlik ictindeyim: Suretlerin kendilerinde mevcut eksikligin
yetkinle~tirilmesi ictin bir i~tiyaklan ml var ki onlar maddedeki son suretten ilk
surete yiikselmektedirler? Sayet bu miimkiin ise, daha iyi olur. Ciinkii suretlerin
miihiyetinden, onlann heyulfint sfiretten, heyulant silretlerin sonuncusu olan ins an
aklma yiikseldikleri daha once ortaya ctIkml~tlr. Simdi [asll] mesele heyulant ins an
aklmm [kendisine] en yakm aynk silrete [Faal Alal] ytikselmesinin miimktin olup
olmadlgldlr. Sayet bu miimktin ise, bu mutluluk demek olur; ztra abI, bu ittisal
sayesinde bir bakIma ezeIT, gayn cismaru varhklardan biri haline gelir.
.-Bu actIklama, once den ifade ettigimiz gibi, iki onerme iizerine kurulmu~tur:
llki bilmeleke aklm Faal Alalla suretin, silretin ta~lylclsl ile ittisali [varolu~ ittisali]
bictiminde ittisal etmesidir; ikincisi ise bu ittisalin (s. 41) idriike ait bir ittisal
olmasldlr, ilia aklm [bir b~ka] akIlla ittisali ikisinden birinin digerini idriik etmesini
ya da ikisinden herbirinin digerini kar~lhkh olarak idriik etmesini gerektirir. Bu,
burada vuku bulan ittisalin, yetkinle~tirilenin kendisini yetkinle~tireni idraki
etmesiyle ortaya ctIkan yetkinlikten ibaret bir ittisal olmaSl ytiziindendir ki bu da
idriikle ozde~tir. Bu boyle olmasaydl, ne ittisal ne de yetkinle~me vuku bulurdu,
zira, aklm [bir ba~ka] akIlla idriik ttirtinden bir ittisalden ziyade bir var olu~ ittisali
115
i~inde ittisal etmesi dogru degildir, ~tinkti bu iki tilr ittisal alalda ayn ~eyler degildir;
. bununla alaldaki varolu~un oztintin, idrfikin ozti ile aym oldugunu kastediyorum.
Fakat bu [~e~it] ittisal a~lk~a, ittisal eden taraflann [suretlerin] aynk [gayn maddI]
olmalan halinde ortaya ~lkan ittisaldir. Fakat ikisinden biri ezell ve digeri olu~ ve
bozulu§a tabi ise, olu~ ve bozulu§a ugrayanm varolu§u idrak ile aym (ozde§)
degildir.
-Ke§ke ben ittisal vuku buldugunda, bu ittisalin aynk aklm mevcudiyetini
siirdiiren bir varhk olmasl balammdan ml yoksa onun bir akIl olmaSI balammdan
mt cereyan edip etmedigini bilebilseydim; zIra, ins an akh Faal AkllIa sadece 0
[kendi ba§ma mevcudiyetini siirdtiren] bir varhk oldugu i~in ittisal ederse, 0 zaman
insan akhnm bir tasavvur (idrak) ittisali i~inde ittisal etmesi imkanslzdlr. Fakat 0,
her iki ~e§it ittisal ile birarada Faal AkIlla ittisal ederse, 0 zaman bizdeki aklm akII
olmak slfauyla, ilk alalia [paaI AkII] ittisal etmesi kesinlikle mtimktin olur, oyle ki 0
heyularu var oIu§tan ezelI varolu~a ytikselir.
BOLUM ALTI
(s. 45) Diyoruz ki: Faal abl ba§langl~tan itibaren bir varolu§ ittisali i~inde
bizimle ittisal eder, bununla sfiretin, suretin ta§IYlclSI ile oIan ittisalini
kastediyorum. Bu daha once Kitabti'n-Nefs'te belirti1mi~ ve btittin yorumcular
tarafmdan kabul edilmi~ bir §eydir, zIra bizde akhn iki klsmmm varoldugu orada
zaten ac;IklIga kavu§mu§tur [yani biri heyfilanI abl denilen bSlmdlr ve diger] bir
bSlm ise, akledilir suretleri tasavvur ve tasdik ile olu§turur, tIpkl bir §eyi sureti
araclhglyla ba~ka bir §ey kllmak gibi. Bu, nazart kavramlara ozgtidiir, oysa
aksiyomlar tecrtibe ile kazaruhr, zIra hakikat onlardamevcuttur. Simdi Faal AkIl, bu
balamdan, bizim suretimizdir; fakat insarun olu~ ve. bozulu~a tabi bir varlIk blan
suret, -ilk yetkinlik (entelechy) demek istiyorum -bizdeki bilkuvve akhn kuvveden
fiile ge~mesine sebep olmasl baklmmdan, faal akll sanki heyulanl akIldan ayn
gibidir, Fonksiyonu ve onunla ittisali ffiilin eseri ile ittisalinden ~ok suretin madde
ile ittisali gibidir (s. 46). Fail ile eseri arasmdakibilinen aynm frulin dl~anda
olmasldlr, fakat burada harid hi~bir fail yoktur.
Fakat FaalAk1m heyulanl akla olan niSbeti, Themistius'un kitabmda belirttigi
gibi, [kile nisbetle] kili i§leyen ~omlek~iye ve iskender (el-AfrodisI) tarafmdan
yapIlan benzetmede oldugu gibi, ate§in suretinin yanan bir nesneye olan nisbetine
benzetilebilir. Bu boyle olunca, Faal AkII heyulanl akIlla idrak ili§kisi i~inde degil
de heyulanI alaI mevcudiyetini stirdtirdtigti stirece, bir varolu§ ili§kisi i~inde ittisal
eden bir surettir. Bu nedenle, bilfiil denilen akIl var olmaya devam ettigi stirece Faal
Akhn suretini idrak edemeyiz. Ve 0, bizdeki varolu~ sebebi tabiI ve ihtiyart oIan
[bilfiil] akIldlr. Bununla birlikte, bizde ortaya ~lkan bu abl nihal yetkinlige
116
kendisinde hi~bir kuvve hali kalrnakstzm ula§tlgt zarnan, kesinlikle onun ile Faal
Aktl arasmda bir ba§ka ittisal rneydana gelrnelidir -zira eksik bir §eyin yetkin bir
§eyle ittisali yetkin bir §eyin [bir ba§ka] yetkin bir §eyle ittisalinden farkhdtr. Ve
eger sadece varolu§ ittisali ve idrak ittisali var ise ve Faal Aklm varolu§ ittisali onun
eksikligi devam eden bir aktlla [rnaddi aktl] olan ittisali ile aym ise, 0 zaman onun
ikinci ittisali bir idrak ve tasavvur ittisali olmaltdtr.
Son ittisalin ilkine gore daha tarn (yetkin] bir ittisal olmast dl§mda, her iki
ittisalin yalmzca varolu§ ittisalleri olduguna dair bir itiraz ileri siiriilemez. Bu itiraza
§oyle kar§thk veririz: Biz kesinlikle ilk ittisalin akledilir suretleri olu§turma
fonksiyonu ta§ldlgml biliyoruz. lkincisine, daha yetkin olan ittisale gelince, bu tiir
ittisalin zorunlu olarak ilkinden daha iyi olan bir fonksiyona sahip olmasl gerekir. 0
fonksiyon da, Faal Aklm bilmeleke abl tarafmdan tasavvurundan ba§ka bir §ey
degildir.
BOLUM YEDi
(s. 48) Birbirini idrak eden nefsi sOretlerin ittisalinin rnahiyeti ile ilgili olarak,
iki tiir ittisalin -varolu§ ittisali ve idrfik ittisali- sozkonusu oldugu a~lkhga
kavu§mu§tur. Simdi buna akledilir sOretlerin ula§mast ~ok daha uygundur. tdrfik
ittisali ya nefst sOretlerde oldugu gibi, daha a§agl [eksik] sfiretlerin daha yiiksek
suretler tarafmdan idrakinin bir sonucu olarak ya da akledilir sOretlerin birbiriyle
ittisalinde oldugu gibi, daha yiiksek suretlerin daha a§agl [eksik] suretler tarafmdan
idrakinin bir sonucu olarak ortaya ~tkar.
.·-Faal Aklm bilfiil akllla bir idrak ittisali i~inde ittisal etrnesi, bu idrak daha
once var olmadlgl i~in irnkanstz olduguna gore- boyle bir durumda yeni bir idrak
ezell bir §eyde ortaya ~tkar ve bu ise rnantoo olarak irnkanslzdlr- bu durumda geriye
sadece idrake atfedilen ittisalin, ayrtk Faal Aklm bilfiil aktl tarafmdan idrak edilmesi
altematifi kaltr.
BOLUM SEKiz
(s. 50) Eger [bir kimse] §U iddiayt ileri siirerse: "Nasll ezell aklm hfidis bir
."aklr idrak etrnesi yanh§sa, olu§ ve bozulu§a tabi bir §eyin ebedi bir akll idrak etmesi
de 0 kadar irnkanslzdlr." biz §oyle cevap veririz: Ancak bilfiil ak!l, ittisal amnda
Faal Aktl tarafmdan annmas! slfasmda mevcudiyetini siirdiirmii§ olsayd!, ezeli
, olmayan bir §eyin ezelt hale gelmesi zorunlu olarak lazlm gelirdi. Fakat Faal Aktl
bilfiil akh yiikselttiginde, ikincisi 0 zaman tarn amen bozulrnaya ugrar ve yok olur.
Oysa, ilki [Faal Aktl] tiim sOretleri kabul eden bir istidad ve rnutlak imkan olan
heyulani aktlla ittisal eder. Sirndi bilfiil aktlla ittisalinde Faal Aktl'dan yetkinle§rne
117
arnnda zorunlu olarak ortaya ~lkan etki, bilfiil akhn ytikseltilmesidir. Fakat 0 suada
Faul Alaldan zorunlu olarak ortaya ~lkan etkinin onceki etkiden farkh oldugu zaten
ortaya ~l1crm~tlr. Ve bu yUzden, [bu] yUkselme yok olur ve bilfiil aklm suretini
ortadan kuldmr ve geride sadece heyulanl alal kalir. HeyOlfinl a1al Faal Akh 0 anda
bozulmaya ugramakslZln ya da bir cevherden b~ka bir cevhere -yani bozulabilir bir
cevherden ebedl bir cevhere- donU~meksizin idral< eder. Zlra, heyulanl ala.l hi~bir
surete sahip degildir, ~UnkU ilk sebep bu slfatla vardlr, bu sureti [Faal Akh] kabul
etmeye en ~ok istidadl olan odur.
-Ye eger [bir kimse] ~u itirazl ileri sUrerse: "Ni~in Faul Aklm tasavvurunu
ba~langl~tan itibaren olu~turmuyoruz, zira kavramlann [bilfiil akll tarafmdan]
gereksiz yere olu~turulmasl diye bir zorunluluk yoktur." Soyle cevap veririz: Faal
Aklm heyulanl ala.lla ittisali esnasmda iki farkll fonksiyonu icra ettigini onceden
ifade ettik. Bunlardan biri heyulanl a1al mevcudiyetini sUrdUrdUgU sUrece, heyulanl
aklm var olu~u, yani akledilir suretlerin ondaki mevcudiyeti yetkinle~medigi sUrece
etkisini gosterir; digeri ise bilfiil olunca, yani akll Faal Akla dogru yUkseltmek
sfiretiyle etkisini gosterir. Ve bu faaliyet onun i~in mUmkUn olsaydl; ne bilfiil ala.l
meydana gelirdi, ne de onun i~in bir ~art te~kil ederdi. Fakat bu aklm ilk
yetkinligine ait dUzeyde varolu~u, (s. 51) [son yetkinlikteki] bu varolu~un ~artl olur
ki artlk bundan sonra bir arada var olmazlar. Zlra daha kuvvetli suret daha zaYlf
suretin ortadan kalkmasml icap ettirmektedir; upkI duyugUcUnUnvarolu~unun
kendisinden sonra artlk hi~bir duyulur suretin kalmadlgl hayal gUcUnUn varolu~unu .
gerektirdigini belirttigimiz gibi.
BOLUM DOKUZ
. (s. 52) Bu yUkselmenin her iki aklm yani heyulanl aklm ve Faal Aklm
tabiahm yetkinle~tirdigi kesinlik kazanml~tlr, zlrabir mevcut yetkinle~tirildigi
'zamanbu duruma ula~ml~ olur. Simdi heyulanl aklm yolukendi yetkinligine yani
suretineyonelmesidir, oysa Faal Aklm yolu, suretin hey-filan! akllda ortaya
'; 9lkmasma sebep olmasldlr; dolaYlslyla Faal AkII, heyGlanl aklm heyulanlsuretlerin .
: tabiatmdan akledilir suretlerin tabiatma yUkselmesine yol a~ar. Ve bu ger~ekle~me
(kuvveden fiile ~lkma) bu iki aklm tabiatmdan zorunlu olarak ortaya ~iktlgl i~in,
-Upkl ate~in tabiatmm yanabilir bir cisme yakla~ugmda 0 cismi yakmasl ve onu
kendi tabiatma dondUrmesi gibi-, bilmeleke akhn Faal Akll tarafmdan
yetkinle~tirilmesi de Faal Aklm tabiatmdan veheyulanl aklm. tabiatmdan
kaynaklanan bir sonu9tur.
-Heyulanl akla gelince, 0, ~Uphesiz, kendi yetkinligine yonelir, oysa Faal
AkII bu yetkinligin, bir akledilir suret olmasl baklmmdan ve akledilir suretin
heyOlanl ala.lda ortaya 91kmasma yol a9acak ozUnden ba~ka hi9bir ~ey mevcut
118
BOLUM ON
(s~ 59) tnsanlarm bu [yetkinlige ula§ma] imkamnda §U li9 konudaki
farkhhklanndan dolaYl aynldIklanm bilmelisin: ilki kazamlan yetkinlik; ikincisi
heyulani aklm glicli ve li9linclisli onu [heyulani akll] degi§tirecek sfiretlerden uzak
tutan yetenektir. Ogrenimsiz bir kimse tarafmdan bu [yetkinlik haline] ula§llmaslmn
mlimklin Qlup olmadlgl meselesi, dikkatli bir ara§tlrmayl gerektiren bir meseledir.
Bilfiilaktl bu halde bozulmaya ugradlgl ve yok oldugu zaman, nefsin diger gli9leri
. de yok olur. Zira, suretlerin etkile§imi ferdlerin etkile§imi ile ilgili soyledigimiz §eye
benzer; yani daha kuvvetli suret daha zaylf sureti engeller. Allah Tebareke ve TeaIa
bundan·dolaYl "... sen Beni goremezsin ama §u daga bak, eger 0 yerinde kahrsa sen
de Benigoreceksin. Rabbi 0 daga tecelli edince, onu yede bir etti ve Musa da
baygm dli§tli." (Araf 7/143) buyurarak bunu ima etti. Ve Musa, onlann huzurunda
vuku bulan gok glirlemelerini ve yer sarsllmasml, onlara Ollim ve yok olma [hali]
malum lahnana kadar idrilk etti. Bununla hakikati ve sadece Allah'm (celle ve sena)
var oldugunu ve blitlin var olanlan Q'nun meydana getirdigini anladllar. i§te bu
tevhiddir.
119
-Ye bu, Mesih (Hz.lsa), hakkmda onun Allah'm oglu oldugunu ve ulfihiyetin
bir kadmdan ~tktlgml ve ulfihiyetin Mesih'i doguran Hz. Meryem'in rahmine
girdigini soyleyerek daHilete dti§enlere kar§l yoneltilmi§tir. Bununla ilgili olarak §U
kamu getiriyorlar: (s. 60) Onlar sembolik olarak diyorlar ki ulfihiyet Baba'dan, upla
ate§in sahip oldugu alevlerin birisiyle bir~ok aglr nesnelerin yanmasl gibi, intikal
eder. Onlann nihai maksadl budur.
-Nefsi suretler birbirini, kuvvetli suretin daha zaYlf sureti ortadan
kaldumasmm bir sonucu olarak ve yetkinlik halinde mevcudiyetini siirdiiren suretin
digerini zaYlflatmasmm bir sonucu olarak yetkinle§tirdiginde, ayrtk sfiretlere benzer
bir suretin ortaya \!lkacagml bilmelisin. Bu nedenle, ayrtk Alallann herbirinin iki
fonksiyona sahip oldugunu goriiyoruz, ilk [Alal]dan siidlr olan bir fonksiyon, yani
giinltik tasavvur ve herbirini belirleyen bir fonksiyon. Zira ilk [AkIl]m tasavvurunu
olu§turan aynk Alallann fiili bu ilk fonksiyonun kendisidir, ...... 3 oysa aynk
akIllann ozii olarak tasavvur ettigimiz §eye mukabil, onlan belirleyen fonksiyon
yani her bir akla ozgii olan goksel maddenin hareketi mevcuttur. Bu, filozoflann
"llk felege en yakm olan daha yava§ hareket eder" §eklindeki kurahnm anlamldrr.
BOLUM ONBiR
(s; 68) Biz yine biliyoruz ki aklm kendine ozgti fonksiyonu, arazi olarak \!ok
olan §eyi ozde bir lalmaktlr. Zira, akledilir sfiretlerin tabiatmdan §U a~Ikur·ki
akledilir suretler arazi olarak ~ok oldugu halde ozde birdir. Ve aklm akledilir
suretlerin varhgml bir olarak kavradlgl dogru ise ve tabiatlanna uygun ise ve eger
aklmfonksiyonu arazi olarak ~ok olan §eyi ozdebir kIlma ise, 0 zaman ab I,
ger~ekten, akledilir suretin arazi halden ~I1ap zatl. haline donti§mesine sebep olan
§eydir. Simdi bizden kaynaklanan akledilir suretin tabiatmdan onun kesinlikle araz
~okluguna maruz kaldlgl da a~tktIr. Ve bu, benim akledilir sureti senin imajlanndan
. ve tabit bir §ekilde davranan biitiin insanlarm imajlarmdan farkh olarak
tasarladlglmdan dolaYldlr.
-Simdi heyulani aklm, fonksiyonuna oldugu kadar kendisine de is abet eden
bu [arazi] ~okluk hlllinden kurtulmasl gereklidir. Uu, ger~ekten, zati olanm araz
hilinde bulunan §eyden tasarlanmasl ile olur. (s. 69}Bundan ortaya ~lkmaktadlr ki,
. suretinkendisi a§amalara sahiptir; maddede bira§uma (mertebe); akllmlzda bir
a§ama ve Faal Alal'da bir U§ama -akledilir suret tarafmdan son iki a§amaya arazt bir
halden dolaYl ula§lhr, oysa Faal Alal, tabiau geregi asla hi\!bir \!okluga sahip
degildir'. Ke§ke Faal Aklm aynk varolu§ta a§amalara sahip olup olmadlgml da
bilseydim. Ztra 0, bu tUr a§amalara sahip olmasaydl, acaba aynk aklllar hangi
balamdan iistUn olurlardl?
Bu imkan4 daha once ac;Ikhga kavu§tuguna gore ve 0 suret olarak kesinlikle
benim iC;in ye senin ic;in bir ve aym halde ortaya c;lktlgma gore, bunun ne zaman ve
nasIl Yuku buldugunu ara§urallm. Diyoruz ki; §u husus goz onUnde tutulmahdlf:
[Bir suret] c;okluktan soyutlanma haIine ancak, olu§an akledilirlerin tabiatma sahip
bir ~eyle [akllla] ula~lr ve nazaIi incelemenin ilk a~amaSl esnasmda [akledilir
suretler] iizerinde teemmiil ederek ki~inin kiilllyi kavramasml saglayan ~ey ile
[ul~lr], bununla tUmevanm ile fertleri kapsayan tasavvur ve tasdiki kastediyorum.
Oyle goriinUyor ki, yetkin surete ili~kin tiimevanma en c;ok benzeyen fonksiyon,
ferdleri ya da onlarm c;ogunu yetkinle§tiren fonksiyondur.
Bu nedenle nazaIi aklm yetkinligi, bu tasavvurun §artlanndan biridir. Ve bu
tiimevanrnda bazl insanlann digerlerine gore bir iistiinliige sahip olrnasl ve dogru
olarak kabul edilen fakat dogru olmayan kar~lt sonuc;lara tUmevanmla vanlmasl
konu dl~ldlr. Onceden gerekli nazart bilimler olmakslzm bu bilme haline [ittisaI]
ula~maya c;ah~an bir kimsenin hataya dU§mesi bundan kaynaklamr, tlpkl birc;ok
"zeki" kirnselerin, sfifilerin ve bu ilmin ogrenimsiz edinilebilecegini ve bundan daha
c;ok §~llacak bir §ekilde bu ilme ruhani varl1klann makullerinden ozellikle de aklm
makullerinden [ula§llabilecegini] zanneden birc;ok [sfifinin] ba§ma geldigi gibi.
BOLUM ONiKi
(s.- 72) Biz yine diyoruz ki, heyulant aklm aynk olan bir §eyi idrfik etmesi
imkanslz olsaydl, bu ancak heyfiHint aklm cisimde bulunan bir kuvvetten c;ok cisim
ile'beraber bulunan bir kuvvet oldugu ic;in imkanslz olurdu. Bu nedenle, cisimdeki
her kuvvetin, belli bir sureti kabul ettigi daha once belirtilmi§tir.Biz bunil basit
cisimlerde ye miirekkep cisimlerde gorUyoruz. Bundan dolaYl, AristoKitllba'n-
Nefs'de §u sozU zikretmi§tir: "DU§iincelerimiz sonunda «bizim o··soyut (aynk)
varhklardan birini nicelikten yoksun olsa biledU§iinmernizin miimkiin olup
olmadlgl»na dayamr."
Diyoruz ki: iki tUr kabul edici kuvvetin bulUlidugu daha once belirtilmi§tir.
oKabul edilen §eyin varolu§unu sUrdUrmesi ic;in bir §<lrt te§kil eden kuvvetler[e
i1i§kin bir tUr mevcuttur], bununla sureti kastediyorum. Bu, olu~ ve bozulu§a tabi
cisimlere ait kuvvetlerin tabiaudlr, bununla miirekkeb cisimlerin tabiatmda mevcut
veosuretlerden yoksun olmayan kuvvetleri kastediyorum. ikinci. tUre gelince, 0,
okabul edilen §eyin var olmasl ic;in bir §art olu§turrnayan kabul edici kuvvetlerden
-Ye birisi §unu iddia etse: Belki de goksel cisimlerin 0 varhklan [aynk a1a1lar]
akletme tafZ1 0 §ekildedir ki goksel cisimleri ezell olmalan hasebiyle, kabul edilen
§ey tarafmdan etkilenmeye maruz kalmadlklan i9in orada varhklanm siirdiirmezler.
Biz ona §oyle kar§lhk veririz: "Ezell niteliglyle ezell olan bir §ey ancak ezell bir
kuvvet tarafmdan kabul edilir, §u halde ezell kuvvet sadece ezell olan bir §eyi kabul
eder." Bu zorunlu sonu9 apa9Ikur. Zira eger insan niteligiyle insan gUlerse, 0
zaman, gUlen §ey insanla ozde§ olurdu. Ve eger ezell kuvvet sadece ezell olan bir
§eyi kabul ederse, 0 zaman ilk maddenin kendisi ezelf oldugu i9in, h5.dis bir §eyi
kabul etmez. Su halde, hadis bir kuvvetin hem ezell bir §eyi hem de ezell olmayan
bir §eyi kabul etmesi laZlm gelirdi. Bununla birlikte, ezell olmayan bir §ey
tarafmdan kabul edilme, bir etkilenme olu§turur.... 5 -ya da onlar cismanf sfiretlerle
ilgili heyulanl aklm durumunda oldugu gibi etkilenmeye ugramasalar da,
etkilenmeye maruz kalan kabul edilmi§ bir §eyle birle§irler. Fakat, ezell olan bir §eyi
kabul eden kuvvet, aralannda goksel nefislerin sfiretleri de olan gayn cismanl
suretlere ili§kin heyulanl aklm durumunda oldugu gibi, kabulii etkilenmeye yol
a9mayan kuvvettir.
BOLUM ONUC;
(s. 81) Bundan ba§ka, Aristo'nun bu konuda zikrettigi gorii§iinii yani onun
"Dii§Uncelerimiz sonunda, 'heyularu aklm nicelikten yoksun bir varhgl akletmesinin
miimkiin olup olmadlgma dayamr'" soziinii incelememiz gerekir. Diyoruz ki:
Heyfil5.nl Aklm varhgl suretleri akledecek §ekilde nicelikten yoksun bir §ey
olmahdlr. Fakat, onu nicelikten yoksun kIlan §ey, onun niceliklere bagh suretleri
idrak edecek bir §ey olmasldlr. Bu nedenle, tamamen nicelikten yoksun olan bit
§eyin nicelikli suretleri idrak etmesi imkanslzdrr. Heyfilanl a1a1[niceliktentamamenl
yoksunolrnadlgl halde nicelik halindeki sfiretleri idrak eden §eye ili§kin §artlara ne
619iidebaghdlr? ke§ke bunu bilseydim, aym-§ekilde acaba, tamamen nicelikten
yoksunsuretleri idrak eden §eyin tamamen nicelikten yoksun ·olmasl §art mldlr,
yoksa degil midir? Bununla birlikte, nicelikten yoksun sfiretler gergekten, tamamen
kendisi· nicelikten yoksun olsun ya da olmasm _suretlerden soyutlayan bir §ey
vasltaslyla idrak edilir.
-Simdi diyoruz ki onlar nicelikten yoksun suretleri idrak ederken idrakin
- failinin asla bir nicelige sahip olmamaslm §art ko§arsak, 0 zaman bu goksel cisimler
- konusunda bizi geJi§kiye dii§iiriir. Zlra, aynk [suretlerin] tasavvurunu olu§turan
melekelerde, nefsin varhgml soyutlama yapmak suretiyle algdadlklan i9in,
nicelikler ile miindemi9tir. Ve nicelikten soyutlama, gayn cismanf varlIklann
tasavvuru ile ilgili bir §art olmadlgl i~in, 0 zaman kesinliIde heyulant aklm kendisi
nicelikten yoksun olmasa bile, onlan tasavvur etmesinin, miimkiin oldugu hususu
[itiraz kabul etmez olarak] kalIr ... 6 bizim i~in niceliIdi goksel kuvvetlerin ili§kisi
ili§kisiz bir tarzda olacakur.
(s. 82) Ve bu iki ili§kinin farkh oldugunu -yani goksel cismin niceligi i~indeki
goksel kuvvetin ili§kisinin bizim niceligimiz ile miindemi~ heyulant aklm ili§kisine
benzemedigini- iddia eden birisine §u soylenebilir: Bunun sebebi §udur: Heyfilfint
aklm hayal giicii ile olan ili§kisi nicelige baghdrr, oysa burada mevcut hi~bir sfireti
idrfik etmemelerinden dolaYl goksel cisimlerin, -Aristo'nun kabul ettigi iizere- hi~bir
hayal giicii yoktur. Ve 0, bir §ekilde suretlerle ittisill etmi§ olsaydl ([iki tiir] ili§kinin
bir ve ayru mertebede olmasml kastediyorum), onun zorunlu olarak burada mevcut
olam idrfik etmesi Hizlm gelirdi. Elbette, tbn Stna'mn gorii§iine gore, bu gii~liik
§oyle giderilir; zira ona gore, goksel cisimler ger~ekten hayal giiciine sahiptir ve
hayalt sfiretlerin duyulardan ge~mesi §art degildir, ~iinkii bir~ok hayvanlar tabiau
geregi duyulardan kaynaklanmayan bir~ok hayall sfiretlere sahiptir, mesela, bir~ok
hayvan arslandan [daha once] onu hi~ gonnedikleri halde ka~arlar.
Bu [gii~liige] cevap olarak diyoruz ki, risillemizde (makalemizde) onceden
ifade edildigi iizere, nicelik halindeki akllmlzla olan bu iki ittisal vuku buldugunda,
ilk ittisaI, bir dayanakta hi~bir sfiretle kan§makslzm bulunmasl baklmmdan nefst
kuvvetlerin goksel cisimlerle ittisali gibidir, oysa ikinci ittisal onun, hayal giiciine
.sahip varhklarla ittisalidir, ki, onlardan [hayalt suretleri] kabul etmesi ile onlar
kiillTIere doni.i§iir. Bu nedenIe, heyfilfint aklm nicelikli suretleri idrfik etmesi i~in bir
, §art te§kil eden ittisill nicelik halindeki bu ittisaldir, ilk ittisal'degildir. Ztra, heyfiHlnt
akhri aynk sfiretleri idrfik ettiginde tabiau goksel cisimIerin tabiatl gibi olurdu. Fakat
'genellikle, on un heniiz nicelikten yoksun olmadlgl her an nicelikli bir aklla ihtiyacl
vardlr. Ciinkii ancak nicelikli oIan, bir zamanlar nicelikli olanla ittisal edecektir.
Bunun tersi boyle degildir. Demek istiyorumki, nicelikli olmayam idrfik eden frulin .
kendisinin nicelikli olmasl zorunlu degildir.
Veben zannediyorum ki, Aristo'nun vaad ettigibu tiic. incelemedir. Ve 0, bu
meseleyi ele alan metodlar arasmda bidciktir.
BOLUM ONDORT
, (s. 85) -Bu konuda iled siiriilebilecek en kuvvetli itiraz §udur: Bizatihi tek bir
, [istidat] olan bu istidat tabiatl geregi iki farIdl §eyi hem de tarn amen farIdl §eyleri
kabul edemez. Bu, aynk suretlerin kabul edicisi olarak farz edilmesi halinde
istidadm, heyulant, akledilir suretleri kabul etme fonksiyonudur. Ztdi, burada aynk
suretleri kabul eden bir istidad mevcut olsaydl, bu istidadm olu~ ve bozulu~a tabi
nesnelere ait akledilirleri kabul eden istidada oranla aym istidad oldugu beyan
edilirdi. t~te, Ebfi Nasr (el-Farabl)'l "Nikomakos Ahlak"l ~erhinde insamn biricik
yetkinliginin nazari bilimlerden ibaret oldugunu iddia etmeye sevkeden ~ey buydu.
o aynca insanm aynk varhk haline ge~tigine dair soztin, olu~ ve bozulu~a tfibi olan
§ey ebedi olamayacagl i~in, "bir kocakan masah" oldugunu ifade etti.
-Buna verilecek cevab ~udur: Bizim nefs-i natlkamlzda bir ilk ve bir de ikinci
olmak tizere iki [ayn] istidad vardlr. llki hayall suretlerle tlpkl yazl levhasmdaki
istidadm levhanm kendisine olan nisbeti gibi ittisal eder. Bu istidad kabul ettigi
nazari akledilirlerin varolu§u i~in bir §arttlr. Simdi ikinci istidad, bizde
yetkinle§tiginde nazari aklm sfiretlerine ittisal edecek olan istidaddlr, zldi 0,
maddesinde ortaya ~lkan bir sfiretin makultine benzer ki bu durumdan, ilk
istidaddan ba§ka, 0 sureti yetkinle~tiren ikinci bir istidadm bu suretle ittisal edecegi
a~lktlr. Gal sfiretlerimizle ilgili durum da boyle olmah. Demek oluyor ki, upkl
unsurlann suretlerinin ilk maddeye gelmesi gibi, homojen (mtitecanis) nesnelerin
sfiretIerini kabul etmek i~in ikinci bir istidad bu suretlerle ittisal eder ve tlpkl
homojen nesnelerin suretlerinin kuvveden fiile ~lkmalan gibi, besleyici nefsi kabul
etmek i~in, ti~tincti bir istidad suretlerle ittisal eder ve besleyici nefse ula~lhnca
duyulur suretleri kabul etmek i~in dordtincti bir istidad ittisal eder ve hayaIT suretleri
kabul etmek i~in be§inci bir istidad duyulur suretlerle ittisal eder ve nazan akledilir
suretleri kabul etmek i~in altmcl bir istidad (s. 86) hayali suretlerle ittisal eder;
·demek ki yedinci bir suretin kabul edilmesi i~in yedinci bir istidadm naZarl akledilir
suretlerle ittisal etmesi zorunlu bir sonu~tur. Simdi bunun sonsuzakadardevam
: . edemeyecegi a~lktIr. 0 zorunlu olarak suretin yarolu~u i~in bir §artte§kil etmeyen,
. . aksine suretin tlpkl goksel cisimlerde oldugu. gibi, .istidadm varolu§u i~in bir §art
.' te§kil ettigi bir sureti kabul etmeye ozgti istidadla sona ermelidir. Hu istidadl sadece
· suretler degil fakat basit cisimler de elde ederler, zira su topragm yetkinligidir, hava
suyun, ate§ havamn, goksel madde ate~in veaynk suretlergoksel maddenin
yetkinligidir.
-Bu kamttan, nazad abl yetkinle~tiginde kabul edicinin kendi tabiau
ytiztinden, bir sfiretin olu§masl gerektigi hususua~lkhga kayu§tu' -aksi takdirde
· istidad gereksiz- ye milin tabiatmdan dolaYl bir olurdu- ya da bukonuda hi~bir
· tabiata sahip olmaz dolaYlslyla gereksiz olurdu. Bu ne den le 0, bu risaIede once den
·ifade edildigi tizere, zorunlu olarak faaliyeti ozti ile 'aym olacak ~ekilde hareket eder.
· Aynca nazaIi aklm araclhgl olmadan [Fa'aI] Aklm dogrudan dogruya bize
gorunmesinden ba~ka yuku bulacak hi~bir §ey yoktur, zlra bu ilk ortaya ~lkl§t1r ve
bu ttir bir hareketin en ~ok aynk aklllara uygun dti§ttigti a~lktlr. Zlra aynk aklllar
gal sebeb olmalan geregi hareket ettirirler, oysa diger tUm hareket ettiriciler gal
125
sebeb olmalan geregi hareket ettirmezler, aksine sadece fail sebeb olma geregi
hareket ettirirler ki bu durumda hareket ettirilen hareket ettirenden daha ~ereflidir;
oysa hareket ettiricinin yetkinligi hareket ettirilen yiiziindendir. Simdi Faal Aktl
kendi ozii geregi harekete yol a~mayacaksa, 0 zaman Faal Akhn hareket ettirdigi
~ey, Faal AkIl'dan daha ~erefli olur. Bununla birlikte, Faal Aklm mertebesi goksel
cisimlere ait iki hareket ettiricinin mertebesinden daha a~aglda oldugu i~in, Faal
Aklm, b~langl~tan itibaren, gal bir sebeb olarak harekete yol a~maz. Ne de Faal
Aklm bir ferdden ibaret bir ~eyin, goksel cisme ait hareket ettiricinin yaptIgI gibi,
hareketine hi~ yol a~maz, aksine ancak tek bir tiir olamn, yani insamn [hareketine
yol a~ar]. Bununla birlikte, aynk akIllann ba~langl~tan itibaren bu akla bah~ettigi
~ey, yani on un bilfiil gal bir sebeb olmasl geregi harekete yol a~maSI sonunda
imkfinSlZ degildir.
(s. 87) -Sen bu Failin bizi, ozii geregi hareket ettirdigini anlamaya
b~ladlgmda, 0 zaman filozofun "Nikomakos Ahlakl"ndaki soziinii anlamaya
b~layacaksm. tnsan Oliimlii olsa da kendi ozii geregi miimkiin olam kayramahdlr,
yoksa ceYheri Oliimle yok olacakIr. Bundan dolaYl, hi~ kimsenin kendi nefsinde
oliimlii olan kimseyi tahklr etmeye hakkI yoktur, zlra 0 kimsede, ebedl hakikatle
yakm dostlugu kabul edebilecek ye ebedl hakikate ula~ma yetenegi ile yenilenmeyi
. elde edebilecek bir par~a meycuttur. Bu sebepten, On un "Ve ben insanm kusurlarml
-ebedl hakikate ula~ma yetenegindeki eksiklik dolaYlslyla sahip oldugu kusurlan-
if~a etmeyecegim"7 sozii ne kadar da iyidir
-Simdi bizdeki ilk hareket ettiricinin ozii geregi zorunlu olarak harekete yol
a~tIgl kesinlikle aglkhga kayu~tu. Ve Fizik'te ye Kitabii'n-Ne!s'de filozoflar
tarafmdan i~lenmi~ burhani delillere a~ina olan ye filozoflann burhani delillerini
kabul eden kimseler bu burhanlan giiriitmek igin burhanlar getirmek ~oyle dursun
zorunlu olarak bu burhanlan kabul etmelidirler ya da as la ilimle ilgili hi~bir iddiada
bulunmamahdrrlar.
:'Bu kamt hitabl ise de, 0 insam yine de tatmin ediyor, Upkl Allah Tealll'mn
"Mii'min HiikUmlerde artl~la te'yid edilir" buyurdugu gibi.
BOLUM ONBE~
(s. 103) -tnsanm bu duruma, yani mutluluga, kendisi Oliimlii oldugu igin
degil, aksine ancak sayesinde Oliimsiiz oldugu slfat ye suret yiiziinden, zorunlu
olarak sahip oldugu hususu daha once belirtildigine gore bu mutluluga ula~ma yolu
nedir? Diyoruz ki [Faal] AkIla ula~ma yolu, me~~ai bilgeler tarafmdan yazllana
uygun olarak ogrenim ye nazari incelemedir. Zlra, onlann meycfidat hakkmda
gorii~ii en dogru gorii~ olarak kabul edilebilir. Ve nefsl sfiretlerin birbirini, bir ve
aym dayanakta varolmalan yiiziinden engelledikleri onceden belirtildigine gore bu
dayanagl bu sureti elde etmeye ~ah~mak i~in biitiin sfiretleri [kaldlrmak suretiyle]
yetkinle~tirmek gerekir. Bu btitiin tutkulan ve hayvanl nefse ait duyulur suretleri
terk etmek suretiyle ve akledilir suretler ile, ozellikle de tlk Surete i~tiyak ve ~km
giicii ile vuku bulacakur. Ve nefsin biitiin sfiretlerden yetkinligi bu surete ula~mak
i~in istendigi i~in ... 8 gereklidir, ~iinkii nefs tarafmdan bir suretin bu suret ile
kazanllmasl imkanslzdlr. Peygamber Allah TeaIa'dan ~oyle bahseder: "Ben dostun
dostla ...... sevinirim".
-Bu, armml~ kimseler ve Sokrat ve digerleri gibi onlardan once gelen
se~kinler (havas) tarafmdan ula~Ilan hftldir. Onlar inzivaYl ve insanoglundan
uzakla~maYl ve daima yalmz ba~ma olmayl yeglediler. (s. 104) Bunun sonucu
olarak goni.il iistadlan, (s. 104) 1lk Surete slrf ziihd ile ve zikrolunan suretleri
teemmiil etmek i~in tarn feragat ederek idrak ile ula~llacagma inanmaya ba~ladllar.
Ve Allah'l zikretme ve AkIllar olarak bahsedilen rfihftnl (manevl) aIemi haurlama
Seriat tarafrndan belirlendigi i~in bu faaliyetlere yapl~mamn, bu mutluluga ula~mada
biiyiik bir etkisi vardlr. Bu nedenle, onlar nefsin diger tiim suretlerden vazge~mesi
yamsrra bu ameller ile bu mutluluga ul~Ilacagrnl zannettiler.
-Namaz, bize Allah'l anmak ve kotiiliiklerden yiiz ~evirmek i~in farz
ktlmdlgmdan dolaYl, bu hususta etkili olma baklmmdan biitiin fiillerin en
mUkemmelidir. Buna Allah Tealft'nm ~u kavliyle i~aret edilir: "Kim Allah'l ayakta
iken ... anarsa." (Al-i lmran 3/190) ki bu ~u demektir; oyle ki Beni onlarrn
vasltaslyla anacaksrn ve Q'nun ~ukavli: "Muhakkakki namaz hayaslzhktan ve
fenahktan ahkor, Allah'l anmak ne biiyiik ~eydir." (Ankebfit 29/44). Allah Tefila
demek istiyor ki bir kimse i~in Allah'! anmak,~irkin ve gayr-i me~rfi ~eyi
yapmaktan kendisini ahkoymasmdan daha biiyiikbir farzdlr. Ve Allah Tealfi
"Allah'l unuttular, bu yiizden Allah da onlan unuttu." (Tevbe 9/68) buyurmak
. suretiyle bunun zlddma i~aret etti, ~iinkii Allah'lanmak; mutluluga ula~manm
sebebidir ve bu nedenle zikir diger her ~eyden daha jyi oldugu belirtilmek suretiyle
~eriatimizde ~ok oviiliir. Bu boyle olunca, bu mutluluga ula~mamn yolu, Allah'l
anmaYl gerektiren ameli ve onu engelleyen tUrn suretlerin bilgi halini terketmenin
yanlSlra ogrenimi gerektirir.
-Ve insanlar, tecriibe ile, diger nefsl sfiretlerin ~erefli, ak!edilir suretleri
engelledigini anlamaya ba~laymca, nefsin mutlulugunun bu bedenden aynlmakla
meydana gelecegini zannettiler, zlra, nefis bedenden aynldlgmda, duyulur suretlerin
tiimiinden kurtulur, bunun iizerine nefis, akledilir suretlerin teemmiiliinii
BOL UM ONAL TI
(s; 108) Biitiin bunlar9 anlattlglmlz gibi olduguna gore, mutluluga tek ba§ma
ogrenimle ya da tek ba§ma amelle ulu§Ilamayacagl, ancak her ikisi birlikte olursa
mutluluga ula§I1acagl ye mutluluga sadece bu huyatta ula§Ilabilecegi ye hayatIan bu
yarolu§ halinde iken sona eren kimselerin, yok olma emri nefs ie;in ozellikle
heyulanl akll ie;in son derece sert bir emir oldugu i9in, kesinlikle hie; bitmeyen bir
yokluk haline ya da hie; bitmeyen elem haline girecekleri hususu ae;Ikhga kavu§tu .
.-Bu istidadm yetkinligini olu§turan §eyle bilkuyye [bir ceyher] olarak ittisal
ettigi ortaya e;Ikl1gma gore, onun sadece bir istidad olmadlgl, tersine kuYYe halinde
bir abl olmasl bakImmdan, mutluluga maruz bir ceyher oldugu samlabilir. Simdi
kuvve halindeki bir §ey, varolu§unda, kuvve hali ile mutlak yoksunluk arasmdaki
bir araclya benzer. Bu nedenle Themistius onun sanki akledilirlerin bir par~asl
oldugu goru§lindeydi. Ve eger bu boyle olsaydl, kuvve halindeki bir cevher ne
olu§a ne de bozulu§a tfibi oldugu i~in ezeli olurdu. Diger kimseler bu kuvve halinin
"maddede kan§tk olan §eyden ak1t kazanacagl gOri.i§line sahip oldular. Onlar bilginin
hattrlama oldugunu sanan kimselerdir. Durum ne olursa olsun, bu mutlulugun
varolu§ imkfull hakkmda hi~bir §liphe yoktur, zira ger~ekten mutluluk, bir~ok
yorumcunun tasavvur ettigine uygun olarak kazamlml§ bilgi ezelf ise vardtr. Simdi,
ezelf olan bir §ey ezeli olan bir §eyi kavradlgl i~in, bunda bir hata ve bir sa~maltk
sozkonusu degildir. Bu a~tklama tarZl, konuyu klsaca anlatmaYl ongormemize
ragmen, maksadtmlZ i~in yeterlidir.
-Ve yine burada bir itiraz ileri siiriilebilir. Clinkii iddia edilebilir ki, bu
risaIeden mutluluga ula§an birinin tedbirinin mlinzevinin (mlitevahhid) tedbiri
oldugu ortaya ~tkmaktadlr. Fakat insamn bu mutluluga toplumun bir pare;asl olarak
ula§acagl hususu siyaset ilminde daha once ifade edildi. Bunun cevabl: Bu
toplumda mutluluga ula§maya engel olacak bir §eyin varolmasl baklmmdan bu
dogrudur. Tersine, toplum bu mutluluga ula§llmasma yardlmcl olmak i~in var
olduguna gore, bu toplumda var olan her §ey mutluluga ula§mak ic;in bir yardtmdtr.
Bundan dolaYl, Eflatun biiylik filozoflann ya§lthga ula§mca devlet yonetiminden
kurtulduklanna:. sonra faal hayattan e;ekildiklerine ve [Faal] Alal iizerinde teemmiil
etmek ie;in ozglir olarak "Mutlulann Adaclgma" gittiklerine inandl. Bununla birlikte,
bu kendini soyudarnadururnlannda insanoglunun [zorunlu ihtiyac;lanmJ terketrnesi
irnkanSlZdlr. B u nedenle, bir kirnse insanlarla ili§kisinden dolaYl, mutluluga
ula§masml engelleyen suretleri kazanacakur. Ebfi Bekr ibn el-Saigh bu topraklarda
miitevahhidin tedbiri ie;in bir diizen kurrnaya onceden e;ah§tl. Fakat, kitabl ekSik ve
listelik amacmtn da kavranrnasl zordur. Biz ba§ka bir yerde onun arnacma i§aret
. ettik, e;linkii 0 hie; kimsenin urnrnadlgl garib bir §ekilde bu tedbirden bahsetrni§tir.
BiBLiYOGRAFYA
This work may be used in accordance with the terms of the Creative Commons license
or other rights statement, as indicated in the copyright statement or in the metadata
associated with this work. Unless otherwise specified in the copyright statement
or the metadata, all rights are reserved by the copyright holder.
ProQuest LLC
789 East Eisenhower Parkway
P.O. Box 1346
Ann Arbor, MI 48106 - 1346 USA