Roma İmparatorluğu M.Ö 753 yılında ki kuruluşundan M.S 1453 senesinde ki yıkılışı süresince modern insanın oluşmasında ve inkişaf edebilmesinde büyük rol oynamıştır. İtalya Yarımadası’nda ortaya çıkmış, bölgenin jeopolitik konumundan faydalanarak Akdeniz’de genişlemiş, nihayetinde merkezini İstanbul’a taşımış ve doğu ve batı olarak ikiye ayrılmıştır. Daha sonraki dönem tarihçilerinin “Byzantium” dediği Doğu Roma İmparatorluğu; Hristiyanlığı yaymak, batı ve doğu kültürlerinin birleştirmek, orta çağda ki devlet sınırlarının belirlenmesi, hatta belki de Türklerin Anadolu’da ki yerinin oluşmasında önemli rol oynamıştır. Büyük Roma İmparatorluğunun devamı niteliğinde olan Bizans İmparatorluğu bin yıldan uzun bir süre varlığını sürdürmüş ve bu yönleriyle tarihe olumlu ve olumsuz pek çok katkıda bulunmuştur. Bu gibi yönleriyle Bizans diyarı her dönem tarihçileri için paha biçilmez bir değere sahiptir. Peki, Bizans nedir ve ne değildir? Bizans tarihinin kavramsal bir bakış açısıyla açıklanması ve yorumlanması gerekirse onu, bir dünya devleti olan Roma’dan ayrı tefekkür etmek tarihinin deklare edilmesinde yanlışlıklar ortaya çıkarır. Roma M.Ö 700’lerde kurulan ve hızla gelişen, üç kıtanın da tarihine yön veren, yaşadığı otantik, kendine özgü yaşamıyla, çağdaşları ve bizler için her zaman ihtişamın, görkemin sembolü olarak anılan bir devlet ise Bizans bu niteliklerden ayrı düşünülemez. Fakat bu düşünce Bizans’ı, saltık ve nezih “Roma” görkemine denk olamayacak yaftasına sürüklemektedir. Bizans Roma’dan fazlasıdır. Roma’yı pek çok alanda geliştirmiş ve ileri seviyeye çıkarmıştır. Mevcudiyetini bin yıldan uzun bir süre devam ettirmeyi başaran bu devlet kültürel anlamda Roma’nın temel ideallerini, benimsediği yeni din ve doğunun irfanı ile bütünleştirerek kendine özgü bir kültür oluşturmuştur. Varlığı süresince tarihin determinist yönünden ötürü klasik Avrupa’nın orta çağ devlet teşkilatını benimsemiş ve bunu geliştirmiştir. Bu sentez kültür ve imparatorluk yönetimiyle sınırlı değildir. Paganizmde ki bazı geleneklerin Hristiyanlıkla bütünleştirilmesi, sanat eserleri, mimari yapıları gibi Roma üslubu ile yapılan çoğu şeye Bizans kimliği kazandırılmıştır. Kısacası Bizans hem Roma’nın devamı niteliğini taşıyan, kültür, sosyal yapı gibi özelliklerde benzerlik gösteren, hem de Roma’dan ayrı görülebilecek müstakil bir imparatorluktur. Fakat Bizans Roma’nın zayıfladığı dönemlerde ortaya çıkmış, imparatorluğun tekrarı olmaktan öteye gidememiş, ibdailik kazanamamış replika bir Orta Çağ imparatorluğu değildir. Hristiyanlık ve Konstantinopolis Bizans’la bütünleşmiş kelimelerdir. Hristiyanlık bir bakıma yıpranmış Roma’ya dinamik bir dayanak kazandırmak için kabul edilmiştir. İmparator Maxentius’u Milvian Köprüsü Savaşı’nda yenen I. Konstantin başarısını kristogram ile tescillemiş ve yapacağı bu dini devrimi müjdelemiştir. Hristiyanlığın bugün en çok mensubu olan din olmasının sebebi önce Büyük Roma daha sonra Bizans gibi görkemli imparatorlukların resmi dini olarak kabul edilmesidir. Konstantin’in Hristiyanlığı kabulünden sonra ülke yönetimi Roma’dan yapılamıyor ve güven sağlanamıyordu. Bunun üzerine Konstantin yoğun bir imar çalışmasına girdi ve kısa sürede Konstantinopolis’i ikinci merkez olarak kutsadı. Nihayetinde 395 yılında İmparator I. Thedosius öldü ve Roma İmparatorluğu resmi olarak Doğu ve Batı olarak ikiye ayrıldı. Bu ayrılış ileride Latin Batı, Yunan Doğu ve Ortodoks, Katolik ayrımlarının yapılmasının temel başlangıcıdır sayılmalıdır. Hatta günümüzün klasik “Avrupa Yaşantısı” İmparator Konstantin’in başkenti Konstantinopolis’e taşıması, Hristiyanlığın resmi din yapılması ile diğer bütün dinlerin yasaklanması, toplumsal hayatın bu ölçüde değişmesi ve halk üzerinde ki etkisi gibi hadiseler sonucu oluştuğunu söyleyebiliriz. Bu gibi pek çok nedenle “Nova Roma” daima Anadolu’da derin izler bırakan, orta çağdan yeni çağa arkasında bıraktığı sayısız eseriyle, Anadolu ve Avrupa’yı bizlere en iyi şekilde aktaran hem sabık hem modern, gayri mahdut ve ihtişamlı bir imparatorluk olarak kalacaktır.