Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 29

KARTAL ANADOLU İMAM HATİP LİSESİ

MECLİS SİMÜLASYONU

İçişleri Komisyonu

Çalışma Rehberi
İçindekiler;

1)Önsöz……………………………………………………………………………………………4
2)Komisyon Hakkında…………………………………………………………………………...4
3)Giriş……………………………………………………………………………………………..5
4)Nüfus Artışı…………………………………………………………………………………….5
5)Dünden Bugüne Türkiye’de Nüfus Politikaları……………………………………………...6
6)Türkiye’de Nüfus Dağılımı……………………………………………………………………8
7)İç Göç…………………………………………………………………………………………...9
8)İç Göçün Nedenleri…………………………………………………………………………….9
8.1)Eğitimde Görülen İyileşme ve İlerleme…………………………………………………10
8.2)Mevsimlik Göçler………………………………………….…………....………………...10
8.3)Doğal Afetler Dolayısıyla Yapılan Göçler………………………………………….……10
8.4)Tarımcılık Sektörüne Olan İlginin azalması……………………………………………10
8.5)Kan Davaları……………………………………………………………………………...11
8.6)Terör Olayları…………………………………………………………………………….11
9)İç Göçün Sonuçları…………………………………………………………………………...11
9.1)İşgücü ve İstihdam………………………………………………………………………..12
9.2)Hızlı ve Çarpık Kentleşme……………………………………………………………….12
9.3)Konut Sorunu ve Gecekondulaşma……………………………………………………..12
9.4)Çevre Sorunları……………………………….…………………………………………..13
10)İlgili Kanun Maddeleri……………………….……………………………………………..14
11)Konuya Giriş ve Gerekli Tanımlar…………………………………………………………14
11.1)Bireysel Silahlanma……………………………………………………………………..14
11.2)Bireysel Silahlanma ve Savunma Hakkı……………………………………………….15
11.3)Hafif Ateşli Silahlar……………………………………………………………………..15
12)Türkiye’de Yıllar İçerisinde Bireysel Silahlanma………………………………………...15
13)Dünyada Bireysel Silahlanma………………………………………………………………17
14)Kayıt Dışı Silah Sorunu……………………………………………………………………..19
15)İlgili Kanun Maddeleri……………………………………………………………………...20
16)Konuya Giriş ve Gerekli Tanımlar………………………………………………………..20
16.1)Göç……………………………………………………………………………………….21
16.2)Mülteci……………….…………………………………………………………………..21
16.3)Sığınmacı………….……………………………………………………………………..21
16.4)Düzensiz Göçmen………………………………………………………………………..21
16.5)Göçmen…………………………………………………………………………………..21
16.6)Geçici Koruma…………………………………………………………………………..22
16.7)Ayrımcılık………………………………………………………………………………..22
16.8)Ayrımcılık Yapılmaması………………………………………………………………...22
16.9)Koruma…………………………………………………………………………………..22
16.10)Entegrasyon……………………………………………………………………………22
17)Türkiye’nin Mülteci Sorunun ve Politikalarının Tarihçesi………………………………23
18)Günümüzde Türkiye’de Mülteci Politikaları……………………………………………...23
19)Uluslararası Arenada Uygulanan Mülteci Politikaları…………………………………...24
20)Mülteci Sorunun Sosyal Açıdan Etkileri…………………………………………………..24
20.1)Toplumsal Entegrasyon ve Uyum Süreçleri…………………………………………...25
20.2)Türkiye’de Halihazırda Sürdürülen Uyum Politikaları……………………………...25
21)Mülteci Sorununun Ekonomik Açıdan Etkileri…………………………………………...25
21.1)Mültecilerin Ekonomiye Katkıları……………………………………………………..26
21.2)Sosyal Yardımların Ekonomik Etkisi………………………………………………….26
22)Mültecileri Eğitim ve Sağlık Sisteminde Etkileri…………………………………………27
22.1)Eğitim Sistemi.…………………………………………………………………………..27
22.2)Sağlık Sistemi……………………………………………………………………………27
23)Mülteci Politikalarının Karşılaştığı Zorluklar…………………………………………….28
24)İlgili Kanun Maddeleri……………………………………………………………………...28
25)Kaynakça…………………………………………………………………………………….29
1.Önsöz

İçişleri Bakanından;
Saygıdeğer milletvekilleri,

Kartal Anadolu İmam Hatip Lisesi’nde öğrenim görmekte olan bir 10.sınıf öğrencisi olarak sizleri
Kartal Meclis Simülasyonu etkinliğinde görmekten onur ve mutluluk duymaktayım.İçişleri komisyonu
olarak TBMM ekosisteminde tartışacak olmanın heyecanı ve sizler tarafından sunulacak olan güçlü öneri
ve argümanları duymanın merakı içindeyim.Oturumlarımızın verimli ve keyifli geçmesini temenni ediyor,
hepiniz için güzel bir etkinlik olmasını diliyorum.

Erdem Bera EROĞLU

2.Komisyon Tanıtımı
Meclis simülasyonu bünyesindeki 8 komisyondan biri olan güncel sorunlar, münazaralar ve aktif
politikalar merkeze alınarak yapılacak istişareler sonucunda geçerli ve güçlü çözüm önerileri bulunması
hedeflenmektedir.Aktif politikaların pozitif ve negatif yönleri, oluşturulabilecek olan çözüm önerileri
konuşulacak ve sorunun olabildiğince özüne inilmeye çalışılacaktır.Delegeler içişleri komisyonunda
“Türkiye Mülteci Politikalarının Sosyal Ekonomik Alanda Etkisi”, “Türkiye’de Bireysel Silahlanma ve
Güvenlik:Mevzuatı,Sosyal Etkileri ve Düzenleyici Yaklaşımlar” ve “Türkiye’nin Nüfus Artışı ve
Demografik Büyümenin Sosyoekonomik Etkileri” olmak üzere 3 konuda münazaralar sürdürecek, olası
çözüm önerilerini masaya yatıracak ve sunulan çözüm önerileri oturum esnasında kanun tasarısı haline
getirilecektir. Hazırlanan kanun tasarısı daha sonra toplanacak olan Meclis’te tüm milletvekillerinin
önünde sunulacak ve oylamaya tabi tutulacaktır.

3.Giriş
Ülkemizde yıllardır süregelen bir konu olan nüfus sorunu, sık sık yön değiştiren ve aktif olarak
yönlendirilmesi gereken bir mevzudur. Her ülke, kendi dinamiğine göre uygun nufüs politikaları izler. Bu
politikalar nüfus artış hızını arttırmaya, azaltmaya veyahut sabitlemeye yöneliktir, döneme ve ülkelerin
kısa vadedeki genel durumlarına göre değişebilirler.Türkiye’nin aktif nüfus politikaları, belirli sosyal,
ekonomik ve siyasal sebeplerden dolayı sistematik bir düşüşte olan nüfus artış hızını arttırmaya yöneliktir.
Ülkemizde belirli dönemlerde farklı yaklaşımlar izlenmiş ve alınan sonuçlara göre nüfus konusunda yeni
yollar çizilmiştir. Örneğin Kurtuluş Savaşı döneminde dramatik bir şekilde azalan nüfus, belirli teşvik
politikaları ile hızlıca bir ivme kazanmıştır. Fakat ilerleyen yıllarda, nüfus yoğunluğundan ziyade, nüfusun
niteliğine önem verilmiş ve bu bağlamda arttırıcı politikalar yerine var olan nüfusu eğitime odaklanan
politikalar uygulanmıştır.Nüfus sorunu dün olduğu gibi, bugün de Türkiye için kritik ve aktif bir
mevzudur. Ülkemizin var olan gelişim sürecinin sağlıklı şekilde devamı için, komisyonumuzdan yetkin
bir önerge çıkacağına olan inancımız tamdır.

4.Nüfus Artışı

Türkiye nüfus politikaları yönünden iki dönemden söz etmek mümkündür. Yurdumuzda Cumhuriyetin
ilk yıllarından 1965’e kadar olan birinci devrede pronatalist politika başka bir deyişle çoğalma politikası
(nüfusu arttırıcı) izlenirken, bu tarihten sonraki ikinci devrede de antenatalist yani nüfus artış hızının
azaltılması yönünde politikalara geçilmiştir.

Birinci devrede (1923-1965) genellikle nüfusun artması yönünde kamuoyunu teşvik edici bir politika
izlenmiştir. Bahsedilen dönem Kurtuluş savaşının hemen sonrasıdır. Savaşın izleri tam olarak görülmeye
başlanmıştır. Özellikle nüfus artışını sağlayan nüfus cinslerinden birinin azalması belirgin bir sorun
olmuştur. Doğal olarak oldukça düşük olan genç iş gücü, nüfus arttırma politikalarıyla hızlıca
toparlanılmaya çalışılmıştır. Bu yıllarda nüfus üzerinde görülen sorunları daha aza indirmek için çıkarılan
Ceza Kanununa “çocuk düşürmeye veya düşürtmenin” yasak olduğu maddesi konulmuştur. 1936’da ise
bu maddeye ek olarak ”Irkın devamlılığını ve sağlığını tehlikeye düşürmek” suç olarak kabul edilmiştir.
Ayrıca çıkarılan birçok kanunla da halkın sağlığını koruyarak ölümleri azaltma hedeflenmiştir.

1945 döneminde önemli bir düşme görülmüştür. Bu düşmenin nedenleri şunlardır: 1914- 1922 savaş
yıllarında doğumların az, ölümlerin ise çok olması, 1940-1945 döneminde doğurgan çağa girecek nüfusun
azalmasına yol açmıştır. İkinci Dünya Savaşı'na rastlayan bu dönemde baba olabilecek, evlenebilecek
büyük bir erkek nüfus askere gitmek zorunda kalmıştır. Savaş yıllarının yoksunlukları, hastalıklar, ilaç
sağlanmasında ortaya çıkan sıkıntılar ölüm oranlarını artırmıştır. Buna karşılık 1945-1950 döneminde
nüfus artış hızı önemli ölçüde süratlenmiş, 1950 yılından sonra nüfusumuzun artış hızı daha da
çoğalmıştır. 1950 -1955 döneminde nüfusun fiilî artış oranının yüksek olmasında bu dönemde
yurtdışından gelen göçmen sayısının fazlalığı da rol oynamıştır. Cumhuriyetin ilk yıllarında özellikle
mübadele yolu ile gelen göçmenlerin bunda büyük bir etkisi olmuştur. Türkiye'den Avrupa'ya işçi
akımının başlaması ve yurda gelen göçmen sayısının azalması 1960-1965 döneminde nüfus artış hızını
düşüren faktörlerdendir. Uluslararası göçlerin istihdam üzerindeki etkilerden birisi de‚ ucuz iş gücünün
ortaya çıkmasıdır. Ucuz iş gücüne dayalı böyle bir göç ülkelerin nüfus politikalarını da etkilediği de bir
gerçektir.

Başlangıçta nüfusu çoğaltmak için uygulanan en önemli yöntem doğum ve salgın hastalıklarla mücadele
yoluyla ölümleri azaltmak biçiminde belirmiştir. Nüfusun, siyasî, askerî ve ekonomik yönden bir güç
unsuru olduğu üzerinde önemle durulmuştur. Nüfusu artırma görüşü savunulurken, nüfusu niteliği
yönünden de geliştirmenin yararı üzerinde durulmuş, bu arada aydınlar arasında görülen geç evlenme ve
az çocuk yapma eğilimi yerilmiştir. 1960 yılında Devlet Plânlama Teşkilatı'nın kurulmasından sonra
doğum artış hızının azaltılması hususunda anlayış birliği sağlanmıştır. İktisadî ve sosyal gelişme hızını
istenilen düzeye çıkarabilmek, işsizlikle savaşabilmek ve hızlı şehirleşmenin doğurduğu sorunların
üstesinden gelebilmek için nüfus artış hızını azaltmanın bir zorunluluk olduğu ısrarla belirtilmiştir.

1965 Sonrası ülkemizde nüfus politikalarında yeni bir dönem başlamıştır. Bu dönemden sonra fazla
nüfusun bir güç olduğu şeklindeki görüşün değiştiği görülmektedir. Devlet Planlama Teşkilatı ile o
zamanın Sağlık Bakanlığı’nın yaptığı çalışmalarda “hızlı nüfus artışına bağlı olarak milli gelirin
azaldığına” dikkat çekilmiştir. “Yoksulluğa doğru yönelişin önüne geçilmesi” fikri benimsenmiştir. Artan
nüfus hızını düşürmek amacıyla 1965 yılında Nüfus Planlaması Genel Müdürlüğü kurulmuştur. Doğum
ve ölümler konusunda eğitici ve önleyici tedbirlerin arttırılması kararı benimsenmiştir. Tüm bu önleyici
ve eğitici çalışmalar rağmen, ülkemizde 1985-1990 arasında yıllık nüfus artış hızı bir önceki döneme göre
‰ 3,17 düşüş göstererek ‰ 21,71 olmuş ve artık bu dönemden sonra düşüş devam etmiştir.1982 yılında
değiştirilen Anayasa’da, Medeni Kanunda önceleri erkeklerin 17, kızların 15 olan evlenme yaşlarında
değişikliğe gidilerek 18’e yükseltilmiştir.Planlı dönem başlangıcından bu yana, kalkınma planları ile
nüfus politikasının yasallaştığı görülmektedir.

5.Dünden Bugüne Türkiye'de Nüfus Politikaları

1. Beş Yıllık Kalkınma Planında (1963- 1967)


II. Dünya Savaşı sonrası nüfus yapısında meydana gelen değişmelere bağlı olarak yol göstermesi
açısından yeni bir nüfus politikasından söz edilmektedir. Nüfus planlamasına dayalı bir nüfus politikasının
gereği sunulmuştur. Bu politika sağlık personelinin nüfus planlaması konusunda, isteyenlere bilgi
verilmesini içermektedir.
2. Beş Yıllık Kalkınma Planında (1968- 1972)
İkinci plan döneminde konuya bakış açısı değişirken aynı zamanda hükümetlerin ilgisinin azaldığı da
izlenmektedir. Ayrıca bu dönemlerde yurt dışına göçlerin artış kazanması da ülke nüfus planlamasında
etkili olmuştur.

3. Beş Yıllık Kalkınma Planında (1973- 1977)


Aile planlamasının sağlık hizmetlerinde ayrılamayacağını dolayısıyla ana ve çocuk sağlığı ile aile
planlaması hizmetlerinin birleştirilmesi gereği ortaya konmuş ve ilgili kuruluşlar arası iş birliğine önem
verilmesi kararlaştırılmıştır.

4.Beş Yıllık Kalkınma Planında (1978- 1983)


Yüksek bebek ölüm hızının ve yetersiz ana-çocuk sağlığı hizmetlerinin birer nüfus sorunu olduğu
belirtilmiştir. Ayrıca aile gereği üzerinde durulmuştur. Bu dönemde sağlık bakanlığı ideal çocuk sayısının
2 olacağını belirtmiş ise de belirgin bir aile planlaması uygulaması da dile getirilmiştir. 1983 yılında nüfus
planlamasıyla ilgili 2827 nolu Kanun yürürlüğe girmiştir.

5. Beş Yıllık Kalkınma Planında (1985- 1989)


Ülkemizde yıllık nüfus artış hızı 1985-1990 döneminde düşüşe geçmiş,bir önceki döneme göre nüfusun
demografik yapısında biraz gelişme görülse de temel ilkenin nüfus kalitesinin yükseltilmesi olduğu
belirtilmiştir. Ancak bu dönemde görülen gelişmeler kırsal yerleşmelerde sıkıntılar aynı oranda devam
etmiştir.

6. Beş Yıllık Kalkınma Planında (1990- 1994)


Nüfus artış hızını azaltmaya yönelik politika ve programların daha da etkinleştirilerek uygulanması
öngörülmüştür. Bu konuda nüfus yapısındaki değişimlerin geleceğe ışık tutması bakımından dikkatlice
takip edilmesi ve yüksek olan bebek ölümlerinin düşürülmesi hedeflenmiştir.

7. Beş Yıllık Kalkınma Planında (1996- 2000)


Hızlı nüfus artışının konut, sağlık, eğitim ve altyapıya olan ihtiyacı arttırdığı belirtilmektedir. Stratejide
nüfus artış hızını yavaşlatmak ve kalkınma hedefleriyle uyumlu bir nüfus yapısını oluşturmak temel amaç
olarak yer almıştır.

8. Beş Yıllık Kalkınma Planında (2001- 2005)


Sürdürülebilir bir kalkınmanın sağlanabilmesi için nüfus dinamikleri ve faktörleri arasındaki dengenin
her seviyedeki planlama sürecinin dikkatle işlenmesine önem verilmiştir. Anne ve çocuk sağlığını
yakından ilgilendiren doğum öncesi bakım, sağlık personeli yardımı ile doğum ve doğum sonrası bakım
ve modern aile planlaması yöntemi kullanımında artışlar görülmekle birlikte, yerleşim yerleri arasındaki
farklılıklar dikkat çekmektedir. Nüfusun ve hizmet niteliklerinin iyileştirilmesi, yaşam kalitesinin
yükseltilmesi ve bu alanlarda bölgeler ve yerleşim yerleri arasındaki farklılıkların giderilmesi temel
ilkedir.

9. Beş Yıllık Kalkınma Planında (2007- 2013)


Ülkemizin nüfus artış hızının azaltılması yönündeki politika devam etmektedir. Ülke genelinde hızlı
nüfus artışının neden olduğu olumsuzluklar azalmasına rağmen, istihdamın artırılması ve işsizliğin
azaltılması ile eğitime ilişkin sorunlar çözülememiş ve eğitim-istihdam arasındaki ilişki yeterince
kurulamamıştır. Demografik göstergelerde görülen iyileşmeler ve bu iyileşmenin Plan döneminde ve uzun
vadede devam edeceği beklentisi dolayısıyla Türkiye’nin nüfus yapısının gelişmiş ülkelerin nüfus
yapısına nispeten benzemeye başladığını söylemek mümkündür. Nüfusun yaş yapısında da önemli
değişimler beklenmektedir. 0-14 yaş grubu nüfusun bu eğilimi uzun vadede devam edecek, çalışma çağı
ve yaşlı nüfusun oranı ve sayısı ise sürekli olarak artacaktır.

6.Türkiye’de Nüfus Dağılımı

Türkiye nüfusunun en karakteristik özelliklerinden birisi de Cumhuriyet tarihi içinde kırsaldan kentsele
geçiş göstermiş olmasıdır. 21.yüzyılın başında ülke nüfusu yaklaşık 6 milyon civarında artarken, kentsel
nüfus 12 milyondan daha fazla artış göstermiştir. Kentsel nüfustaki bu artış yine Cumhuriyet tarihinde
10’ar yıllık periyotlar halinde bakıldığında 1980-1990 döneminden (13.681.344 kişi) sonra en fazla artışın
yaşandığı zaman dilimidir. Kentsel nüfus oranı 21.yüzyılın başında %64,9’dan 2010’da %76,3’e, nüfus
ise 44 milyondan (%27,8 oranında artışla) 56 milyona yükselmiştir. Başka bir şekilde söylemek gerekirse,
artık Türkiye’de her dört kişiden üçü kentlerde yaşamaktadır. Kentsel nüfusa ait bu değerin 10 önceki
durumuna göz attığımızda, 1990’da % 59 olan kentleşme oranın 2000’de %64,9’a yükseldiği, kentsel
nüfusun ise 33,7 milyondan %30,7 oranında artarak 44 milyona eriştiği ve artan miktarın da 10,3
milyondan fazla olduğu görülür (Özgür 2003:47).Türkiye’de 1985 sayımı ile kentsel nüfusun (% 53)
kırsal nüfusu geçtiği hızlı kentleşme süreci bilindiği gibi iki şekilde gerçekleşmektedir. Bunlardan
birincisi kırsal veya kasaba nitelikli yerleşmelerin kentlere dönüşmesi ile ikincisi ise mevcut kentlerin
nüfuslarının artması şeklindedir. Kentleşme, diğer boyutları ayrı tutulup demografik açıdan
değerlendirilecek olunursa, tarım toplumundan modern topluma geçişin iç göçlerle yaşandığı nüfus
birikim süreci olarak değerlendirmek mümkündür. Mekânsal olarak bu süreç, Anadolu’nun orta, kuzey ve
doğusundan batıya ve güneye doğru olan iç göçlerle gerçekleşmektedir. Sonuçta kentleşme gelişiminin
bölgesel dağılımında bir tarafta sürekli nüfus kaybederek gerileyen alanlara karşılık; diğer taraftan artan
nüfsuyla büyüyen ve metropolleşen kentsel alan ve kuşaklar ortaya çıkmıştır.

Tablo 1: 1945-2000 Dönemi Türkiye, Kır-Kent ve İstanbul Nüfusu Genel Değerlendirme


7.İç Göç
Türkiye’deki Nüfus probleminin temel nedeni iç göçtür. Türkiye’de ilk nüfus sayımı 1927’de yapılmış
olsa da göç hareketlerini bu sayımla izlemek mümkün değildir. DİE, 1975 yılından itibaren iç göçlerin
sayısal verilerini yayınlamaya başlamış ancak iç göç sayımlarının bu kadar geç bir tarihte yapılmaya
başlanması önceki göç hareketlerinin kontrolsüz ve düzensiz bir şekilde gerçekleşmiş olmasına sebep
olmuştur. 1975 yılından sonraki daimi ikametgah verilerine dayalı göçler incelendiğinde 1975 yılından
beri iller arasında yapılan göçün giderek arttığı gözlemlenmiştir. 1975-1980 döneminde göç eden nüfus
2.7 milyon iken, bu rakam 1985-1990 döneminde 4 milyonu aşmış, 1995-2000 döneminde ise 4.8
milyona yaklaşmıştır.
İç Göçler ikiye ayrılmaktadır: Kırsal alanlardan kentlere olanlar ve İl içinde il merkezine doğru olan
göçler. Nüfus hareketleri incelendiğinde İstanbul, Kocaeli gibi sanayi merkezleri ve Akdeniz, Batı
Anadolu gibi ılıman iklime sahip olan bölgeler sürekli göç alırken Karadeniz, Doğu, Güneydoğu bölgeleri
ise sürekli göç vermektedir. İl bazında yapılan göçlere bakıldığındaysa Merkez nüfusu artan illerin
tamamı Güneydoğu Anadolu bölgesinde yer almaktadır.

8.İç Göçün Nedenleri


Göç hareketlerinin büyümesi bölgeler-arası gelişim farklılığından kaynaklanmaktadır. İstanbul, Kocaeli
gibi şehirler sanayileşme ile birlikte hızlı bir şekilde gelişirken Doğu’da coğrafi özelliklerden de kaynaklı
gelişim daha yavaş ilerlemektedir. Türkiye’nin doğusu ile batısı arasındaki bu dengenin bozulması refah
farkını dolayısıyla da insanların kentlere olan rağbetini arttırmıştır. Nüfus Artış Hızı ile Ekonomik
Gelişme Hızı Arası dengesizlik de göçlerin artışında önemli bir rol oynamaktadır. Kalkınma Planlarında
ekonomik gelişme sağlamak amacıyla kentsel altyapıya öncelik verilmesiyle beraber kırsal alanların arka
plana atılması insanların daha iyi bir yaşam kalitesi için kentleri tercih etmelerine sebep olmuştur.
Bunların dışında göçleri önemli boyutta etkileyen çok daha faktör bulunmaktadır. Bunlar şöyle
sıralanabilir:

8.1.Eğitimde Görülen İyileşme ve İlerleme


Eğitimde yapılan reformlarla beraber eğitim durumunun giderek düzelmesi ve eğitimin zorunlu hale
gelmesi okuma yazma oranını arttırmış ve insanların daha iyi bir eğitim kalitesi için şehirleri tercih
etmesine olanak sağlamıştır. Kırsal bölgelerde de eğitim olanağı bulunsa da nitelik bakımından kentlere
kıyasla çok geride kalmıştır. Bu durumda sadece eğitim olanağının bulunması değil verilen eğitimin
niteliği de göçleri etkilemektedir. Tarım kesiminde yaşayan ve düşük eğitimli insanların çoğu çocuklarının
onlara nazaran okumuş ve eğitimli insanlar olmalarını istemekte bu da göçleri hızlandırmaktadır.
Özellikle Yükseköğretim kurumlarının İstanbul, Ankara gibi metropol şehirlerde yoğunlaşması da
öğrencilerin bu şehirlerde toplanmasını sağlamıştır. Çoğu öğrenci ilk başlarda eğitim amaçlı bu şehirlere
gelse de yaşadıkları illerin iş imkanları ve hayat tarzı onların taleplerine cevap vermediği için geri
dönmeyi tercih etmemişlerdir. İstatistiklere göre sadece 1995-2000 yılları arasında bile yarım milyondan
fazla insan eğitim amaçlı göç etmiş, bu da eğitim amaçlı yapılan göçlerin azımsanmayacak bir sayıda
olduğunu göstermektedir.

8.2.Mevsimlik Göçler
Tarımsal faaliyetlerin yoğun olduğu yörelerde mevsimlere bağlı olarak iş gücü arz ve talebi arasındaki
açığı kapatmaya yönelik yapılan bu göçler sayesinde insanlar yıl içinde birden fazla bölgede
bulunmaktadırlar. Gittikleri yerlerin yaşam kalitesi ve ortamını gören birçok kişi kalıcı olarak orada
yaşama kararı vermekte, böylece mevsimlik göçler yerleşik göçlere dönüşmektedir.

8.3.Doğal Afetler Dolayısıyla Yapılan Göçler


Meydana gelen afetler sonucunda insanlar toplu olarak mesken imkanına erişse de birçok kişi yaşanan
afet sonrası bölgeden göç etmeyi tercih etmektedir. Özellikle depremler sonrası meydana gelen göç
dalgaları incelendiğinde bu durum net bir şekilde görülebilir. 6 Şubat 2023 depreminden 10 ilimiz ve o
illerde yaşayan 13,4 milyon insan etkilenmiş ve milyonlarca insanın zorunlu olarak farklı şehirlere göç
etmesine neden olmuştur. Depremden dolayı göç eden insanların sayısı kesin olmamakla beraber kamusal
kaynakların açıklamalarına göre 200 bin bazı tahminlere göre de 3 milyon insan yıkılan şehirlerden
ayrılmak zorunda kalmışlardır.

8.4.Tarımcılık Sektörüne Olan İlginin Azalması


,Kırsal bölgelerin tarıma dayalı ekonomik yapıya sahip olması, bu bölgelerdeki sosyo-ekonomik hayatın
ve gelişmelerin tarımın bir parçası olduğunu ortaya koymaktadır. Tarımsal faaliyetlerin yapısı ve geçimini
tarımdan sağlayanların yaşam standartlarının temel belirleyicisi olarak tarımı ön plana çıkarmaktadır.
Ancak tarımsal toprakların miras yoluyla bölünmüş olması, makineleşme ile beraber insan gücünün
işlevini büyük oranda yitirmesi tarımla uğraşan kesim için büyük oranda işsizlik problemini ortaya
çıkarmıştır. Ayrıca Tarım üretiminin doğrudan doğa olayları ile bağlantılı olması zaman zaman ürünlerin
verimsiz olmasına ve tarımcılığa olan rağbetin azalmasına yol açmıştır. Tarımcılığı bırakan ailelerin çoğu
ise büyük şehirlerde yeni iş arayışına girmiştir. Aynı zamanda Beauchemin and Schoumaker kırsal göçün
önde gelen nedenin tarıma bağlı olarak yaşanan geri kalmışlık olduğunu ileri sürmüştür.

8.5.Kan Davaları
Aile veya yakın çevreden biri öldürüldüğünde, katile veya yakınlarına karşı, ölenin yakınlarınca öç alma
duygusuyla ve misilleme şeklinde karşılıklı cinayetlerin sürdürülmesinin genel adı olan kan davası, kamu
düzen ve güvenliğinin tam sağlanamadığı geleneksel toplumlarda, bir de cezalandırma adaletinin
yeterince işlemediği ve tatminkâr olmadığı toplumlarda sıkça karşılaşılan bir olgudur. Ülkemizde Doğu ve
Güneydoğu bölgelerinde oldukça sık görülen toplumsal sorunlardan biridir. Özellikle 2005-2015 yılları
arasında kan davalarından kaynaklı meydana gelen çatışmalar yüzünden birçok aile veya ailelerin fertleri
güvenlikleri için başka şehirlere göç etmişlerdir. Günümüzde suç oranı azalmış olmasına rağmen hala
devam etmektedir.

8.6.Terör Olayları
Ülkemizde 1984’ten bu yana silahlı çatışma ile varlığını duyuran PKK gibi terör örgütleri pek çok
insanın hayatını kaybetmesine ve ülkenin milyarlarca lira ekonomik kayba uğramasına yol açmıştır. Terör
Örgütlerinin ilk yayılım gösterdiği alanlar Doğu ve Güneydoğu bölgelerindeki kırsal alanlar iken zamanla
şehir merkezlerine kadar inmişlerdir. Bu gibi örgütler halkın huzur ve düzenini alt üst etmiş, hem can hem
de mal güvenliklerini tehdit etmiştir. Bundan dolayı Doğu’daki birçok insan can ve mal güvenliklerini
sağlayabilmek için göç etmek zorunda kalmışlardır. Terör olayları toplumun huzur ve düzenine etki
etmekle kalmamıştır. Örneğin bir araştırmada terör eylemleri yüzünden yapılan göçlerin eğitim durumuna
olan etkileri incelenmiş, Çocukların %43,9’unun başarı seviyelerinde açık şekilde görülen bir gerileme
olurken %24’ü ise okulu bırakmak zorunda kalmışlardır. Aynı zamanda göç eden ailelerin maddi
durumlarına bakıldığında ise ortalamanın altında gelire sahip olan birey oranı %19,5 iken göç sonrası bu
oran %31,1’e yükselmiştir. Bunun temel sebebi göç ettikten sonra insanların çoğunun kendi mesleklerini
icra edememiş olmasıdır. İcra edebilenler de düşük ücretle çalışmaya mecbur kalmıştır. Bunun yanında
göç eden bireyler ortama adapte olmakta zorlanmış, birçoğu psikolojik sıkıntılarla mücadele etmişlerdir.

9.İç Göç’ün Sonuçları


Göçün kısa ya da uzun dönemde meydana getirdiği sorunlar, değişik bilim dallarında araştırmalara konu
olmuştur. Göçle birlikte, bir yerdeki nüfusun aktif kesimi gitmekte, daha az girişimci, daha az dinamik
kesimi kalmaktadır ve bu da net göç veren yerlerin gelişme hızlarını düşürmektedir. Kişinin yer
değiştirmesinin sadece bir üretim faktörü olarak değil aynı zamanda da bir tüketici olduğu dikkate
alınırsa, göç veren yerlerin bir pazar olarak göreli avantajlarını kaybetmekte oldukları ve bunun da
gelişmeyi bir başka yoldan etkilediği görülmektedir. Başka bir ifadeyle, gidenler geride kalanları
kaderleriyle baş başa bırakmaktadırlar.Kırsal kesimden göçlerin yeni başladığı dönemlerde iç göç kentteki
işgücü talebini karşılamakta yetersiz kalmaktadır. Kırsal kesimden göçler hızlanarak kentleşmede belli bir
yol aldıktan sonra reaksiyon hızlı olmakta, aşırı kentleşme yargısıyla ifade edilen olgu başlamaktadır.
Kırsal kesimlerdeki nüfusun kentlere gelmesi ve emeğini arz etmesi ve hatta iş bulması, bireyin kente
uyum sağlaması için yeterli olmamaktadır. Kültürel bir değişim geçirmesi, kentli yaşam kalıplarını
benimsemesi, kentin fırsatlarını değerlendirebilmesi ve kentin imkânlarından yararlanabilmesi
gerekmektedir. Bu, kısa sürede meydana gelen bir olgu değildir, birkaç nesil içinde gerçekleşmektedir. Bu
sorunların yanına kentlileşememek, ikili kent yapısı, bütünleşmemiş kentler vb. kavramları da
ekleyebiliriz. Bu konu, özellikle kent sosyolojisinin önemli konularından birini oluşturmaktadır

9.1.İşgücü ve İstihdam
Kent nüfusunun artması ile birlikte daha çok insan iş bulmak için çabalamaya başlamıştır. Ancak talebin
çok hızlı bir şekilde artması birçok insanın işsiz kalmasına sebep olmuştur. Türkiye Ağustos 2021 tarihli
Eurostat raporuna göre Avrupa'da 32 ülke arasında İspanya ve Yunanistan'ın ardından en yüksek işsizlik
oranına sahip 3. ülke konumundadır. İşsizliğin artmasının arkasında farklı sebepler bulunsa da iç göç
azımsanmayacak bir etkiye sahiptir.Ayrıca kırsal alanlardan kentlere doğru artan göç hareketlerinin
oluşturduğu emek piyasası özellikleri, kayıt dışı ekonominin gelişmesinde etkili faktörlerden biridir.
Kentlerde yoğunlaşan vasıfsız işgücü, daha az ücretle ve sosyal güvenceye sahip olmaksızın emeklerini
arz etmeye razı olmaktadırlar. İşgücü arzı arttıkça, işverenler de kayıt dışı istihdama daha çok
başvurmaktadırlar. Sanayileşmeye dayanmayan kentleşme, kırsal kesimlerden kentlere göç eden kitlelerin
kayıtdışı sektör ve marjinal sektörde istihdamına neden olmuştur. Daha çok kırsal kesimlerden gelenlerin
oluşturduğu kayıtdışı ekonomik sektör büyük kentlerin ekonomisine yön vermeye başlamıştır. Kayıt dışı
istihdamın varlığı da göçün devamlılığını sağlayan bir etken olmuştur. Türkiye genelinde istihdam edilen
26 milyon 319 bin kişiden 9 milyon 952 bin kişisinin kayıt dışı olduğu belirlenmiştir. İstihdam edilen 26
milyon kişiden neredeyse 10 milyon kişisinin kayıt dışı olması devleti, işvereni ve işçiyi dolaylı ve
dolaysız olarak olumsuz etkilemekte ve ülkenin ekonomik ve sosyal sorunlarından önemli bir tanesini
teşkil etmektedir.

9.2.Hızlı ve Çarpık Kentleşme


Türkiye nüfusu 1950’li yıllardan sonra kırsal alanlarda yaşanan çözülme ile birlikte hızlı bir kentleşme
sürecine girmiştir. Kırsal alanlardan kentlere doğru oluşan bu göçlere paralel olarak sanayinin
gelişememesi Türkiye’de kentleşmenin sorunlarla birlikte oluşmasına yol açmıştır. Kır kent oranlarına
bakıldığında Türkiye’de ne denli bir hızlı kentleşme yaşandığı görülmektedir. 1950 yılında kentlerdeki
nüfusun toplam nüfus içindeki payı % 25,04 iken, 2012 yılında bu oran 77,30 olarak 3 katından fazla bir
artış göstermiştir. Hızlı ve çarpık kentleşme, Türkiye toplumunda bir dizi sosyal ve kültürel sorunlara
neden olmaktadır. Kentleşmenin kültürel boyutunun ihmal edilmesi ve sosyal anlamda kentleşmenin
oluşturulamaması kültürel çarpıklığa, boşluğa ve bunalıma yol açmaktadır. Kırsal alanlardan büyük
kentlere göçen milyonlarca kişi için kırsal kültür işlevini yitirmektedir. Ancak bu kişiler kentsel kültürü de
yeterince benimseyememektedirler. Meydana gelen bu kültür boşluğu, hızla oluşan bir kuralsızlık
doğurmakta, toplumsal, ekonomik ve siyasal yaşamımızda ortaya çıkan anarşinin temeli olabilmektedir.
Özellikle aile kurumunda gerçekleşen değişim, kuşaklar arası çatışmayı meydana getirmekte ve ciddi
sorunlara yol açmaktadır.

9.3.Konut Sorunu ve Gecekondulaşma


Kırsal alanlardan kentlere göçlerin en belirgin sorunu konut alanında olmaktadır. Bir arada ve üst üste
barınılan “bekâr hanları, bekâr odaları” hariç, en önemlisi kentleri çevrelemeye başlayan gecekondulardır.
Gecekondu, Türk Dil Kurumu sözlüklerinde “belediyeden izin almadan, hemen bir gecede çatılıveren bir
yapı” olarak tanımlanmaktadır. Bu tanıma göre gecekondu, imar yasalarına tamamen aykırı olarak ilkel
yapıda, sağlık ve konfor yönünden tamamıyla yoksun, derme çatma bir yapı olarak belirtilmektedir. 1966
yılında çıkarılan Gecekondu Yasası ise gecekonduyu; imar ve yapı mevzuatına aykırı olarak, başkalarına
ait arazi ve arsalar üzerinde, arsa sahibinin rızası olmaksızın yapılmış yapılar olarak ifade etmektedir.
Konut üretiminin konut talebini karşılayamaması nedeniyle, göç edenlerin kendi çözümleriyle birlikte
gecekondu olgusu toplumsal hayatımıza ve kent literatürümüze girmeye başlamıştır. Devletin konut
sorununa müdahalesi doğrudan doğruya konut yapmak değil, tazminat ödemek ve dar gelirlileri korumak
için kira sınırlaması getirmek gibi faaliyetler biçiminde olmuştur. Planlı dönemde, kalkınma planlarında
konut sorununu çözecek önlemlerin olduğu görülmektedir. Bu dönemde öncelikler kent konutlarına ve
bunlar içinde yoksul ve dar gelirlilere yöneliktir. Konut sorunu ulusal kalkınma planlarının bir parçası
olarak yerini almış fakat dar gelirli ailelerin barınma ihtiyaçları karşılanamamış ve gecekondu alanları
artmıştır. Diğer yandan, gecekonduların devletin belirli zamanlarda sağladığı sosyal konutlardan daha
pahalı olduğu fakat gecekonduların tercih edilmesinde sosyal konut ve gecekondu arasındaki işlevsel
farkların rol oynadığı görülmektedir. Sosyal konut sadece konut işlevi görürken, gecekondulara
Türkiye’deki kentlileşme süresi içerisinde; mülkiyet, tasarruf, sosyal güvenlik, kırsal alanların değerlerini
koruma aracıları olma, tarımsal ve marjinal üretim yerleri olma vb. şeklinde işlevler yüklenmiştir.

Tablo:2

Tablo 2 incelendiğinde, Türkiye’de 1955 yılında 50 bin olan gecekondu sayısı 2011 yılı itibariyle 80 kat
bir artış göstermiştir. Aynı şekilde gecekondularda yaşayan nüfus sayıları da 1955 yılında 250 bin iken,
2011 yılında 80 kat artış göstererek 20 milyon olmuştur.

9.4.Çevre Sorunları
Çevre, insan faaliyetleri ve canlı varlıklar üzerinde hemen veya zaman içerisinde dolaylı ya da dolaysız
bir etki gösterebilecek fiziksel, kimyasal, biyolojik ve toplumsal etkenlerin belirli bir zamandaki toplamı
şeklinde tanımlanmaktadır. Çevre sorunlarını oluşturan etkenlerin başında hızlı nüfus artışı, sanayileşme
ve kentleşme gelmektedir. Bu etkenlere son yıllarda turizm de ekleyebiliriz. Çevre sorunları gürültü, su,
toprak, hava ve çevre kirliliği olarak görülmektedir. Hızlı kentleşme ile birlikte kentlerde daha çok çevre
kirlenmesi olmaktadır. Hızla büyüyen kentlerde sağlıklı ve kaliteli bir yaşam için temiz ve yeterli suyun
sağlanması, havanın kirlenmesinin engellenmesi kentsel yönetimlerin gücünü aşan finans kaynaklarına
sahip olunmasını gerekli kılmaktadır. Sağlıklı bir yaşam için gerekli olan kanalizasyon gibi hizmetlerin
sağlanamaması insanları sağlıksız çevrenin ortaya çıkardığı hastalıklarla karşı karşıya getirmektedir ve
dolaylı olayaşam süresini de etkilemektedir. Kentlerdeki hava kirliliği, gürültü kirliliği, toprak kirliliği, su
kirliliği ve çevre kirliliği insan hayatını tehdit etmekte ve oluşan bu çarpık kentleşme tarihi dokuyu ve
doğayı yok etmektedir

10.İLGİLİ KANUN MADDELERİ


Kanun maddelerinin çok uzun olmasından dolayı sadece kanun ismi ve sayısı belirtilmiştir.
5490 Nüfus Hizmetleri Kanunu
2827 Nüfus Planlaması Kanun

11.Konuya Giriş ve Gerekli Tanımlar


Günümüz dünyasında, özgürlükçü düşünceler ile gelen, sayısı ve yaygınlığı her geçen gün artan bireysel
silahlanma ülkeleri olumlu ve olumsuz şekillerde etkilemektedir.

11.1 Bireysel Silahlanma:Aynı toplum içinde yaşayan bireylerin herhangi bir ideolojiye ait olmaksızın,
ateşli silahlarla donanması “Bireysel Silahlanma” olarak tanımlanır. Bireysel silahlanmada örgütlenme
söz konusu değildir. Devletlerin birbirlerine karşı veya savunma amaçlı silahlanmaları “Bireysel
Silahlanma” kapsamında tutulmaz. Bireysel silahlanma, neredeyse her ülkeyi etkileyen bir problem
olmasının yanında, dünya genelinde gözlenen bir eğilimdir.Bireysel silahlanmanın temelinde çapı
14,5x114mm'ye kadar olan küçük ve hafif ateşli silah (Light weapons and small-arms-LWS) türleri yer
almaktadir. Bununla beraber küçük ve hafif ateşli silahların evrensel bir tanımı yapılamamaktadır. Ancak
yaygın olarak kabul edilen tanımlarından biri 1997 yılında Birleşmiş Milletler Küçük Silahlar Üzerine
Hükümet Uzmanları Paneli'nin(United Nations Panel of Governmental Experts on Small Arms)
yayınladığı rapora göre yapılmakta, küçük ateşli silah, kişisel kullanım için tasarlanmış ve bir kişi
tarafından taşınabilir ateşli silah olarak tanımlanırken; hafif silahlar, birkaç kişi veya bir mürettebat
tarafından kullanılan iki veya daha fazla kişi, bir yük hayvanı veya hafif bir araçla taşınabilir silahlar
olarak tanımlanmaktadır (United Nations General Assembly, 1999). Bireysel silahlanma, sivillerin
ideolojik amaçları dışında güvenlik ihtiyacı, sosyal, ekonomik vb. gibi nedenler doğrultusunda çeşitli
silahlar elde etmesi olarak tanımlanabilir. Yapılan bu tanımlamada, bireysel silahlanmanın temel koşulu
sivil bireylerin silahlanmasıdır. Bu kapsamda sivillerin silahlanması devlet tarafından verilen bir hakka
dayanmaktadır, kamu görevlilerinin veya güvenlikten sorumlu personelin görevleri bakımından sahip
oldukları silahlar bireysel silahlanmanın dışında değerlendirilmektedir. Bireysel silahlanma dünyanın
farklı bölgelerinde meydana gelen silahlı saldırılar sonrasında ülkelerin gündemine gelen bir sorun
alanıdır. Bireysel silahlanma devletlerin bireysel silahlanma politikalar, silah kültürleri, yasadışı silah
sektörünün hacmi ve terör örgütlerinin varlığına bağlı olarak toplum içerisinde etkisini göstermektedir.
Cinsiyet, yaş, gelir seviyesi, kırsalda veya kentte yaşama ve güvenlik algısı gibi birçok faktör bireysel
silahlanmayı etkilemektedir. Erkekler kadınlardan daha fazla silahlanırken kırsal alanlarda yaşayanlar
kentsel alanlarda yaşayanlara göre daha fazla silahlanmaktadır. Ayrıca, bireysel silahlanmanın mabedi
olan ABD'de orta yaşamların silah sahibi olma olasılığı 30 yaş altındakilere göre daha yüksek
iken,"beyazların" da "Afroamerikanlara" göre silah sahibi olma oranı iki kat fazladır. Dolayısıyla birçok
bireysel ve toplumsal faktöre dayanan bireysel silahlanma, en genel anlamda sivillerin kanuni bir hakka
dayanıp güvenlik, hobi faaliyetleri, avcılık ve spor atıcılığı gibi nedenlerle resmi yollardan silah sahibi
olması olarak tanımlanabilir.

11.2 Bireysel Silahlanma ve Savunma Hakkı:Bireysel silahlanma ve savunma hakkı ifadesiyle


anlatılmak istenen; bireylerin kendilerini korumak için hayatta kalma refleksi gösterebilmesidir. İnsanoğlu
var olduğu sürece kendisini koruma ihtiyacı duymuştur. Bireysel silahlanma ve savunma hakkı arayışı,
doğal bir insan davranışıdır. Başka bir deyişle insanlık tarihi boyunca bireyler yaşam mücadelesi vermiştir
ve hem kendilerini hem de sevdiklerini korumak için bireysel silahlanma hakkını anlamlı bulmuştur.
Yapılan çalışmalarda tüm canlıların kendilerini savunma ve hayatta kalma ihtiyacı duydukları
anlaşılmaktadır. Tüm canlılar ve özellikle insanlar, güvenlik arayışındadır. Çeşitli riskleri ve hayati
tehditleri algılayan insanlar, korunmak için silahlanmak gerektiğini düşünmüşlerdir.

11.3 Hafif Ateşli Silahlar:Bir kişi tarafından kullanılabilen tahrip gücü az olan ateşli silahlardır.Hafif
ateşli silahlar uzun namlulu ateşli silahlar ve kısa namlulu ateşli silahlar olmak üzere iki alt gruba
ayrılırlar.

12.Türkiye’de Yıllar İçerisinde Bireysel Silahlanma

Türkiye'de silah, kültürel unsurların bir parçası olarak kabul edilmektedir. Öfke ve düşmanlık
durumlarında ateşli silah kullanabildiği gibi silahlar aracılığıyla "şerefin ve namusun" korunacağı veya
eğlencenin kutlanacağı düşünülmektedir. Emniyet Genel Müdürlüğünün (EGM) yaptığı açıklamada
2014-2017 yılları arasında toplam 336.816 adet bulundurma, taşıma ve yivli av tüfeği ruhsatı verilmiştir
(Tablo 1). Son 11 yılda ruhsatlı silah sayısının azaldığı belirtilen açıklamada, toplam ruhsat sayısının
706.877 olduğu belirtilmiştir. 2014-2017 yılları arasında yivsiz av tüfeklerine verilen ruhsat sayısı ise
548.770 olduğu belirtilmiş ve toplamda 1.641.106 olarak hesaplanmıştır. Verilen ateşli silah ruhsatlarının
yıllara göre dağılımı tabloda belirtilmiştir.

Tablo-1. Emniyet Genel Müdürlüğü Tarafından Verilen Ateşli Silah Ruhsat Sayısı
İçişleri Bakanlığının yaptığı açıklamada ise 2018 Kasım ayı itibariyle toplam 273.447 silah ruhsatı
düzenlenmiştir. "2018 yılında silah ruhsatı yenilenenler de dahil olmak üzere vatandaşlara; 26.261'i silah
taşıma ruhsatı, 50.924'ü silah bulundurma ruhsatı olmak üzere toplam 77.185 silah ruhsatı verilmiştir".
Bunun yanında Jandarma sorumluluk bölgesinde 2015-2020 yılları arasında toplam 366.925 taşıma,
bulundurma, yivli ve yivsiz ateşli silah ruhsatı verilmiştir (Tablo 2).

Tablo-2. Jandarma Sorumluluk Bölgesinde 2015-2020 Yılları Arasında Verilen Ruhsat Sayısı

Türkiye'de hem Jandarma Genel Komutanlığı hem de Emniyet Genel Müdürlüğü sorumluluk bölgelerinde
verilen silah ruhsatları "6136 sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanun" ve
"2521 sayılı Avda ve Sporda Kullanılan Tüfekler, Nişan Tabancaları ve Av Bıçaklarının Yapımı, Alımı,
Satımı ve Bulundurulmasına Dair Kanun" kapsamında düzenlenmektedir. Resmî verilere göre Türkiye'de
2521 sayılı Kanun kapsamında düzenlenen yivsiz tüfek ruhsatnamesi ile verilen silahlar ön plana
çıkmaktadır. Yivsiz tüfek ruhsatnamesi kapsamında verilen silahların ucuz ve kolay erişilebilir olması
tercih edilmesinin ana sebeplerini oluşturmaktadır. Bunun yanında 6136 sayılı Kanun kapsamında verilen
silah ruhsat harçlarının yüksek olması da bireyleri 2521 sayılı Kanun kapsamında düzenlenen silahlara
yönlendirmektedir. Halkın elinde bulunan silah sayısı silahlı kuvvetlerden yaklaşık beş kat daha
fazladır.(Şekil-1)
Şekil-1. Dünyada Küçük ve Hafif Ateşli Silahların Dağılımı

13.Dünyada Bireysel Silahlanma


Yapılan bir diğer analizde de dünya genelinde dolaşımda olan 1 milyardan fazla küçük ve hafif ateşli
silahın yaklaşık olarak %85'ine sivillerin sahip olduğu değerlendirilmektedir. Dünya genelinde 2006
yılında bireylerin elinde 650 milyon küçük ve hafif ateşli silah bulunurken 2017 yılında bu sayı 857
milyona yükselmiştir.

Şekil-2. Kıtalar Açısından Sivillerin Sahip Olduğu Ateşli Silah Sayısının Nüfusa Oranı

Şekil-2'de de görüldüğü üzere bireysel silahlanmanın %54,6 ile en fazla Amerika kıtasında olduğu
görülmektedir. Ülkeler açısından incelendiğinde ise aşağıdaki ülkeler ön plana çıkmaktadır:

Tablo-3. Dünyada Sivillerin Sahip Olduğu Ateşli Silah Sayısının Nüfusa Oranı
Bireysel silahlanma verileri ile ülkelerin nüfusları oransal olarak incelendiğinde, ABD ilk sırada yer
alırken Yemen, Kanada ve Venezuela onu takip etmektedir. Çin'de ve Hindistan'da bireysel silahlanma
sayısı yüksek olmasına rağmen, nüfus yoğunluğunun fazla olmasından dolayı her yüz kişiye düşen silah
sayısında azalma görülmektedir (Tablo-3). Dünyada sivillere ait silahların %46'sı ABD'de bulunmaktadır.
Bu da ABD'yi bireysel silahlanma bağlamında diğer ülkelerle kıyaslandığında her kategoride ilk sıraya
yerleştirilmektedir. Türkiye'de ise her yüz kişinin sahip olduğu silah sayısı 15,8'dir (Tablo-3). Resmi
veriler incelendiğinde, Türkiye'de bireysel silahlanma sayısının düşük olduğu görülmektedir (Tablo-1;
Tablo-2). Ancak uluslararası kuruluşların yayımladığı raporlarda Türkiye'de bireylerin sahip olduğu silah
sayısının yüksek olduğu görülmektedir (Tablo-3). Türkiye'de bireylerin elinde bulunan ruhsatlı silahlardan
ziyade ruhsatsız silah sayısının yüksek olduğu tahmin edilmektedir. Bu da Türkiye'de bireysel silahlanma
sorununun ötesinde, kayıt dışı silahlanma sorunu olduğunu göstermektedir.
14. Kayıt Dışı Silah Sorunu

Türkiye'de kayıt dışı silahlanma kapsamında yer alan silah kaçakçılığı


incelendiğinde farklı eğilimler görülmektedir.

Tablo-4. Jandarma Sorumluluk Bölgesinde Tespit Edilen Silah ve Mühimmat


Kaçakçılığı

Tablo-4'e göre Jandarma sorumluluk bölgesinde 2017-2020 yılları arasında ele geçirilen mühimmat
sayısında düşme meydana gelirken olay, şüpheli, uzun ve kısa namlulu silah sayısında artış meydana
gelmiştir.

Polis sorumluluk bölgesinde 2015-2020 yılları arasında operasyon sayısı artarken 2020 yılında ele
geçirilen şüpheli ve silah sayısında düşüş meydana gelmiştir. Ayrıca, fabrikasyon silahların yanı sıra, el
yapımı ve ses-gaz tabancasından (kurusıkı) çevirme silahların (muaddel silah) kaçakçılığa konu olma
durumu da artmıştır. Ticaret Bakanlığının verilerine göre 2016-2020 (Aralık ayı hariç) yılları arasında
toplam yakalanan silah ve mühimmat değerinin 17.825.881 milyon TL olduğu değerlendirilmektedir.
Yasa dışı silahların bir diğer kaynağı da yasal sahiplerinden çalınan silahlardır. Sadece ABD'de her yıl
yaklaşık 380.000 silahın çalındığı değerlendirilmektedir. Avrupa'da ise yaklaşık 500.000 silahın kayıp
veya çalıntı olduğu tahmin edilmektedir. Türkiye açısından Jandarma ve Polis bölgesinde toplam 106.740
silahın kaybolduğu değerlendirilmektedir. Bilişim teknolojilerinin gelişmesiyle ortaya çıkan ağ
toplumunda birçok suç çevrim içi platformlara taşınırken küçük ve hafif ateşli silahlar, bunların parçaları
ve mühimmatlarının satışı da kolaylaşmıştır. TOR, I2P veya FreeNet gibi yazılımlar aracılığıyla giriş
yapılabilen ve ödemelerin Bitcoin veya Monero gibi kripto para birimleri üzerinden yapıldığı Dark Web
kullanımı dikkat çekmektedir. Dark Web'te yasa dışı ürünlerin satıldığı 811 liste incelendiğinde en fazla
silahların satıldığı belirlenmiştir. Dark Web'te en fazla tabancalar satılırken (%84), sırasıyla yivli (%10) ve
yivsiz tüfekler (%6) satılmaktadır. Bunlardan elde edilen yasa dışı gelirin tam olarak ölçülmesi mümkün
olmasa da aylık 80.000 dolar olduğu tahmin edilmektedir. Türkiye açısından incelediğimizde doğrudan bu
konuda bilimsel bir kaynağa ulaşılamasa da çevrimiçi siteler, bloglar ve sosyal medya araçları aracılığıyla
bireysel satıcılar ve alıcılar ön plana çıkmaktadır.Bu da dayanıklı tüketim malları olan ateşli silahların,
ikinci el olarak da uzun süre kayıt dışı silahlanmayı besleyebileceğine işaret etmektedir.Sonuç olarak
internet teknolojisinin yaygınlaşmasıyla bireylerin silah tüketiminde internet teknolojisinin etki alanının
giderek artacağı değerlendirilmektedir.

15. İlgili Kanun Maddeleri

Bireysel silahlanma Türkiye’de geniş bir yer tutsa da, hakkında direkt olarak ilgilendiren iki kanun
maddesi vardır.Bu kanunlara hakimiyet kişinin Türkiye'nin bireysel silahlanma politikalarını anlamasına
yardımcı olacaktır.

1)6136 sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanun

2)2521 sayılı Avda ve Sporda Kullanılan Tüfekler, Nişan Tabancaları ve Av Bıçaklarının Yapımı, Alımı,
Satımı ve Bulundurulmasına Dair Kanun

16.Konuya Giriş ve Gerekli Tanımlar

Günümüz dünyasında, siyasi çatışmalar ve beraberinde gelen, sayısı her geçen gün artan aktif savaşlar
nedeniyle artan mülteci sayısı, birçok ülkeyi sosyal, ekonomik ve politik açıdan derinlemesine
etkilemektedir. Türkiye, özellikle 2011 yılından itibaren Suriye'deki iç savaşın ardından gelen büyük
mülteci dalgasıyla karşı karşıya kalmıştır.Komisyonumuzda masaya yatıracak olduğumuz ilk konu olarak
seçtiğimiz Türkiye'nin süregelmekte olan mülteci sorunu, güncelliğini korumaktadır. Çoğu durumda
olduğu gibi bu durumda da aktif çatışmalar durmuş olsada savaşın bıraktığı ekonomik, psikolojik vb.
etkiler savaş bölgesinde oluşabilecek olan olası bir yaşamı neredeyse imkansız kılmaktadır.Uluslararası
arenada oluşturulacak olan yardım fonları vb. ekonomik desteklerle oluşturulan güvenli alanlar, sınır
bölgesine kurulan yerleşim yerleri mülteciler için yabancı bir ülke harici tek yaşam olasılığıdır.

Öncelikle, "mülteci" terimi genellikle ulusal sınırların dışında yaşayan ve zorlu koşullardan kaçan
bireyleri ifade eder. Türkiye özelinde Suriyeli mülteciler yoğunluktadır.2011'de başlayan iç savaş
sonrasında, günümüze kadar Suriye'den Türkiyeye göçler devam etmektedir.

Sosyal ve ekonomik alanlardaki etkileri anlamak için, mülteci politikalarının kamuoyundaki yansımaları
öncelikli olarak incelenmelidir.Entegrasyon süreçlerinin işleyişleri, bu noktada desteklenmesi gereken
kısımlar üzerinde düşünülmelidir.Sosyal alandaki etkilerinde entegrasyon çok kritiktir.Mültecilerin iş
gücü, ekonomiye direk ve dolaylı olarak etkileri rehberin sonraki bölümlerinde açıklanmıştır.

Konuyla alakalı tanımların detaylı bilinmesi, tartışmaların verimli geçmesi ve çözüm sürecinin
kolaylaşması adına oldukça önemlidir.Konumuz çerçevesinde bilinmesi gereken bazı terimler bunlardır;

16.1 Göç: Uluslararası bir sınırı geçerek veya bir devlet içinde yer değiştirmek. Süresi, yapısı ve nedeni
ne olursa olsun insanların yer değiştirdiği nüfus hareketleridir.

16.2 Mülteci: Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR)’nin tüzüğündeki kriterlere
uygun olan ve Mültecilerin Hukuki Statüsüne İlişkin 1951 Sözleşmesi veya 1967 Protokolüne taraf olan
bir ülkede bulunup bulunmaması veya bu hukuki belgeler uyarınca ev sahibi ülke tarafından mülteci
olarak tanınıp tanınmaması fark etmeksizin Yüksek Komiserlik tarafından sağlanan Birleşmiş Milletler
korumasından yararlanmaya hak kazanan kişi.1951 tarihli BM Mültecilerin Hukuki Statüsüne İlişkin
Sözleşme ve 1967 tarihli Mültecilerin Statüsüne İlişkin Protokol kapsamında mülteci olarak tanınmayan
ve vatandaşı oldukları ülkeye, vatandaşlıkları yoksa mutat ikamet ülkesine, dönemeyen veya geçerli kabul
edilen sebeplerle dönmek istemeyen kişiler.

16.3 Sığınmacı: İlgili ulusal ya da uluslararası belgeler çerçevesinde bir ülkeye mülteci olarak kabul
edilmek isteyen ve mültecilik statüsüne ilişkin yaptıkları başvurunun sonucunu bekleyen kişiler. Olumsuz
bir karar çıkması sonucunda bu kişiler ülkeyi terk etmek zorundadırlar ve eğer kendilerine insani ya da
diğer gerekçeler nedeniyle ülkede kalma izni verilmemişse bu kişiler ülkede düzensiz bir durumda
bulunan herhangi bir yabancı gibi sınır dışı edilebilirler.

16.4 Düzensiz Göçmen: Yasadışı giriş veya vizenin geçerlilik tarihinin sona ermesi yüzünden transit
veya ev sahibi ülkede hukuki statüden yoksun kişi. Bu terim, bir ülkeye giriş kurallarını ihlal eden
mülteciler ve ev sahibi ülkede kalma izni bulunmayan diğer kişiler için geçerlidir (ayrıca
gizli/yasadışı/kayıtdışı göçmen veya düzensiz durumdaki göçmen olarak anılmaktadır).

16.5 Göçmen: Uluslararası düzeyde genel kabul gören bir göçmen tanımı bulunmamaktadır. Göçmen
teriminin, “kişisel rahatlık” amacıyla ve dışarıdan herhangi bir zorlama unsuru olmaksızın ilgili kişinin
hür iradesiyle göç etmeye karar verdiği durumları kapsadığı kabul edilmektedir. Dolayısıyla bu terim,
hem maddi ve sosyal durumlarını iyileştirmek hem de kendileri veya ailelerinin gelecekten beklentilerini
arttırmak için başka bir ülkeye veya bölgeye göç eden kişi ve aile fertlerini kapsamaktadır.

16.6 Geçici Koruma: Menşe ülkelerine dönemeyen üçüncü ülke kişilerinden kaynaklanan kitlesel bir
akının meydana gelmesi ya da derhal meydana gelebilecek olması durumunda bu kişilere acil ve geçici
koruma sağlamak amacıyla sağlanan istisnai özellikteki prosedürdür.

16.7 Ayrımcılık: Lehine olunan ve aleyhine olunan arasında hiçbir makul ayrımın yapılamadığı bir
durumda, herkese eşit davranmama. Ayrımcılık, “ırk, cinsiyet, dil, ya da din” açılarından ya da
‘ayrımcılığın her türü, örneğin ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasi ya da başka düşünce, ulusal ya da
toplumsal köken, mülkiyet ya da diğer statüler’ (Madde 2, 1948 İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi)
açısından yasaklanmıştır.
16.8 Ayrımcılık Yapılmaması: İnsanların sadece belirli bir kategoriye it olmalarından dolayı kendilerine
olumsuz bir şekilde ayrımcılık yapılmasını reddetme. Devletler hukuku ayrımcılık yapılmasını
yasaklamaktadır. Örneğin, 1966 Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme’nin 26. Maddesi
uyarınca: “Herkes hukuk önünde eşittir ve hiçbir ayrım yapılmaksızın hukukun sağladığı korumadan eşit
olarak yararlanma hakkına sahiptir." Bu bağlamda, hukuk, her türlü ayrımcılığı yasaklar ve ırk, renk,
cinsiyet, dil, din, siyasi veya başka görüş, ulusal ve toplumsal köken, mülkiyet, doğum veya başka bir
statü nedeniyle yapılan ayrımcılığa karşı eşit ve etkili koruma sağlamayı garanti eder.

16.9 Koruma: İlgili hukuk dallarının (İnsan Hakları Hukuku, Uluslararası İnsancıl Hukuku, Göç Hukuku
ve Mülteci Hukuku) ruhu ve lafzına uygun olarak bireysel haklara saygı gösterilmesini sağlamak
amacıyla gerçekleştirilen bütün faaliyetler.

16.10 Entegrasyon: Göçmenlerin hem birey hem de grup olarak toplumun bir parçası kabul edildiği
süreç. Kabul eden toplumların göçmenleri kabul etmeleri için gerekenler ülkelere göre farklılık
göstermektedir. Entegrasyon, sadece tek bir grubun sorumluluğunda değildir. Hem göçmenlerin kendisi,
hem de ev sahibi devlet, kurumlar ve toplumlar entegrasyondan sorumludur.

Elbette, mülteciler ile ilgili yorum yaparken konu ile ilgili hukuk, konuları ve kavramları bilmek kadar
önemli olan bir başka nokta ise kendi bakış açılarımızı ve ön yargılarımızı da değerlendirme içine
alabilmektir. Bir anlamda bireysel olarak yetkinliğimizin farkında olmamız gerekir.Komisyon içerisinde
yapıcı tartışmalar sürdürülmesi, özellikle mülteci sorunu gibi hassas bir gündem maddesinde kritik bir
önem arz etmektedir.Hem komisyonumuz özelinde hem etkinlik genelinde, konu veya bağlam
farketmeksizin, nefret söylemi veya kırıcı söylemler kabul edilemez.

Komisyonumuz çerçevesinde Türkiye'nin mülteci politikalarının sosyal ekonomik alanlara olan etkilerini
anlamak ve bu bağlamda ortaya çıkan zorlukları ve fırsatları değerlendirmek bu tartışmadaki temel
amacımızdır.
17. Türkiye’nin Mülteci Sorununun ve Politikalarının Tarihçesi

Türkiye'deki mülteci politikaları zaman içinde değişmiş ve gelişmiştir.Bahsedilen süreç, çoğunlukla


Türkiye özelinde Suriye savaşının başlamasından sonraki zaman dilimine (2011-günümüz) odaklanır.Bu
süreç içerisinde uygulanan politikalar özellikle Suriyeli mültecilerin yoğun olarak ülkeye gelmesiyle
birlikte daha karmaşık hale gelmiştir.Konumuz önceki politikaları incelemeyi ve yeni politikalar bulmayı
hedeflediği için genel bir bakış sağlamak adına önemli mülteci politikalarının kısa bir özeti aşağıdadır;

1. Geçici Koruma Dönemi (2011-günümüz):


a. Suriye'deki iç savaşın başlamasıyla birlikte Türkiye, Suriyeli mültecilere yönelik geçici
koruma politikası benimsemiştir.
b. Bu politika, mültecilere geçici bir statü sağlamakta ve temel ihtiyaçlarını karşılamayı
amaçlamaktadır.
c. Mültecilere eğitim, sağlık hizmetleri ve barınma gibi temel olanaklar sunulmaktadır.
2. Çalışma İzni ve İstihdam Programları (2016-günümüz):
a. 2016'da Türkiye, Suriyeli mültecilere çalışma izni verilmesi politikasını benimsemiştir.
b. İstihdam programları aracılığıyla mültecilerin belirli sektörlerde çalışmaları teşvik
edilmektedir.
3. Eğitim Politikaları (2011-günümüz):
a. Türkiye, Suriyeli mülteci çocuklar için eğitim imkanları sağlamak amacıyla çeşitli
projeleri hayata geçirmiştir.
b. Mülteci çocuklar, Türk okullarında eğitim alma hakkına sahiptir.
4. Sağlık Hizmetleri (2011-günümüz):
a. Suriyeli mültecilere acil sağlık hizmetleri ücretsiz olarak sunulmaktadır.
b. Kronik hastalıklar ve uzun vadeli sağlık ihtiyaçları da karşılanmaya çalışılmaktadır.
5. İnsani Yardım ve Barınma (2011-günümüz):
a. Türkiye, mültecilere insani yardım ve barınma sağlamak adına kamplar ve geçici barınma
alanları oluşturmuştur.
b. Bu alanlar, mültecilere temel ihtiyaçlarını karşılamaları için destek sunmaktadır.

Türkiye'deki mülteci politikalarının ana hatlarını kısaca bu şekilde.

18. Günümüzde Türkiye’de Uygulanan Mülteci Politikaları


Türkiye'nin mülteci sorunu, 2011 yılında Suriye'deki iç savaşın patlak vermesiyle birlikte ciddi bir boyut
kazandı. Bu dönemde, milyonlarca Suriyeli, ülkelerini terk ederek Türkiye'ye sığındı. Türkiye, sınırlarını
açarak insani bir yardım çabası gösterdi ve Suriyeli mültecilere geçici koruma statüsü tanıdı. Zaman
içinde, bu mülteci nüfusu Türkiye'nin sosyal, ekonomik ve kültürel dokusunda gözle görülür etkiler
yarattı.Bu noktada Türkiye, mülteci sorununa çözüm bulma ve mültecileri topluma entegre etme
potikalarının uygulanmasını öncelemeye başladı.Bu süreç, Türkiye'nin önündeki süreçteki olası mülteci
politikalarını şekillendirirken, aynı zamanda mültecilerle birlikte yaşayan halkın dinamikleri de oldukça
fazla etkilendi.Yine bu olayların bir sonucu olarak mültecilere yönelik kamuoyu desteği büyük ölçüde
azalmıştır.
19. Uluslararası Arenada Uygulanan Mülteci Politikaları

Milyonlarca insan savaşlar, çatışmalar, ve doğal afetler gibi sebeplerden dolayı kendi ülkelerinden
uzaklaşmaya mecbur kalmaktadır.Bu durum çerçevesinde BM Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNCHR)
ve diğer uluslararası kuruluşların sayısı artmış ve harekete geçmelerine olan kritik ihtiyaç oldukça
çoğalmıştır.Mülteciler, genellikle mülteci kamplarında barınırlar veya yeni ülkelerde kendilerine bir hayat
kurmaya çalışırlar. Uluslararası toplum, mültecilerin temel haklarını koruma ve onları topluma entegre
etme konusunda belirli çabalar gösterse de Türkiye gibi Ortadoğu ülkelerinin eylemlerinin yanında bu
çabalar göze çarpmamaktadır.Zaman içinde mülteci krizleriyle başa çıkma konusundaki küresel işbirliği
ve çözümleri geliştirmeye yönelik çabalar artırılmaya çalışılmaktadır.Uyguladıkları politikalar, genelde
küresel veya bölge bazındaki organizasyonlarla işbirliği içinde yürütülmektedir.
Bu politikalardan bazıları;
1. BM Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNCHR):
a. UNHCR, dünya genelindeki mültecilere koruma sağlamak ve mülteci sorunlarına
çözümler bulmak amacıyla faaliyet gösteren bir BM ajansıdır.
b. Kamuoyunu bilgilendirmek, mülteci haklarını korumak ve insani yardım sağlamak gibi
görevleri vardır.
2. Cenevre Mülteciler Sözleşmesi:
a. 1951 tarihli bu sözleşme, mültecilere uluslararası koruma sağlar ve mültecilere tanınan
hakları belirler.
b. Sözleşme, mülteci tanımını ve mültecilere sağlanan temel hakları içermektedir.
3. Mülteci Statüsü ve Asistanlık Programları:
a. Birçok ülke, sığınmacılara mülteci statüsü tanıyarak uluslararası koruma sağlamaktadır.
b. Mültecilere yönelik yardım programları, barınma, eğitim ve sağlık hizmetleri gibi
alanlarda destek sunmayı amaçlar.
4. Avrupa Birliği Mülteci Politikaları:
a. AB, ortak bir mülteci ve göç politikası oluşturmayı amaçlayan çeşitli girişimlerde
bulunmuştur.
b. Ortak sığınma sistemini güçlendirmek, sığınmacıların adil dağılımını sağlamak gibi
hedefleri içerir.
5. Ülke Tabanlı Politikalar:
a. Birçok ülke, kendi mülteci politikalarını belirleyerek sığınmacıların entegrasyonunu ve
korunmasını yönetir.
b. Bu politikalar, mültecilere iş bulma, eğitim ve sağlık hizmetleri gibi temel olanaklar
sağlamayı içerir.

Bu politikalar uluslararası düzeyde mülteci korumasına yönelik genel politikalardır.Daha detaylı


incelendiğinde her ülkenin kendi benzersiz politika ve yaklaşımları bulunmaktadır.

20.Mülteci Sorununun Sosyal Açıdan Etkileri


1. Toplumsal entegrasyon ve uyum süreçleri
Türkiye'deki mülteci sorunu, sosyal açıdan oldukça geniş bir etki yaratmıştır.Bir çok noktada
özellikle Suriyeli mültecilerin yoğunluğu, ülkedeki sosyal dinamikleri önemli ölçüde etkilemiştir.
İşgücü piyasasında rekabet artarken, mültecilerle yerel halk arasında işsizlik endişeleri ortaya
çıkmıştır. Ancak, bu süreç aynı zamanda Türk toplumunun çeşitliliğini artırmış, kültürel alışverişi
teşvik etmiş ve girişimcilik gibi alanlarda yeni fırsatlar doğurmuştur. Mülteci çocukların eğitime
erişimindeki zorluklar ve sağlık sistemine olan talepteki artış gibi faktörler, yerel sosyal
hizmetlere ek bir yük getirmiştir. Türkiye, bu zorluklara karşı insani yardım çabalarını
sürdürmekte, mültecileri topluma entegre etmeye yönelik programları güçlendirmekte ve
uluslararası toplumla işbirliği yaparak çözümler aramaktadır. Bu süreç, Türkiye'nin mülteci
sorunuyla mücadelesinde hem zorlukları aşma hem de sosyal fırsatları değerlendirme çabalarını
içermektedir.Bu, ülkedeki sosyal dinamikleri önemli ölçüde etkilemiştir. İşgücü piyasasında
rekabet artarken, belirli sektörlerde işsizlik endişeleri ortaya çıkmıştır. Bu süreçte aynı zamanda
girişimcilik gibi alanlarda yeni fırsatlar doğmuştur.Ayrıca mültecilerin sosyal alandaki etkilerinde
genelde negatif yönler üzerine odaklanılsa da sosyolojik açıdan bakıldığında faydalı noktalar da
görülmektedir.Mülteci çocukların eğitime erişimindeki zorluklar ve sağlık sistemine olan
talepteki artış gibi faktörler, yerel sosyal hizmetlere ek bir yük getirmiştir. Kamuoyu genel olarak
bu zorluklara karşı insani yardım çabalarını sürdürmektedir.Bu sırada mültecileri topluma entegre
etmeye yönelik programlar güçlendirilmekte ve uluslararası toplumla işbirliği yaparak çözümler
aranmaktadır. Bu süreç, Türkiye'nin mülteci sorunuyla mücadelesinde hem zorlukları aşma hem
de sosyal fırsatları değerlendirme çabalarını içermektedir.Bahsedildiği gibi genelde negatif
yönlere odaklanılsa da, mültecilerin varlığının halihazırda sağladığı pozitif yönlere de
odaklanılması ve bu yönler üzerine güçlendirilme çalışmaları yapılması sosyolojik açıdan
entegreyi kolaylaştıracaktır.
2. Türkiye’de halihazırda sürdürülen uyum politikaları
Türkiye'deki mültecilerin toplumsal entegrasyon süreci, mülteci sürecinde karşılaşılan önemli
sorunlardan biridir. Özellikle Suriyeli mültecilerin yoğunluğu, Türk toplumu ile mülteciler
arasında kültürel alışverişi tetiklemiş ve birbiriyle ilişki içerisinde bir yaşam ortamının oluşumuna
zemin hazırlamıştır. Bu noktada, bu iletişimin sağlıklı yürümesi üzerinde yapılacak olan
tartışmalar uyumla ilgili oluşacak olası çözümlerin kalitesini arttırcaktır.Türkiye, mültecilere
eğitim, sağlık hizmetleri ve iş olanakları sağlama konusunda çeşitli projeler yürüterek
entegrasyon sürecine destek olmaktadır. Ancak, dil bariyerleri, eğitim olanaklarındaki
sınırlamalar ve istihdamda yaşanan zorluklar gibi sıkıntılı durumlar yaşanmaktadır.Yine çözümün
etkili olması adına tartışmalarda bu sıkıntılı durumların en aza indirilmesi hedeflenerek çalışmalar
sürdürülmelidir.Toplumun farklı kesimlerinde gerçekleştirilen entegrasyon çabaları, hem
mültecilerin hem de yerel halkın birbirlerini anlamasını, işbirliği yapmasını ve birlikte yaşamasını
hedeflemektedir. Türkiye, mültecilerin toplumsal entegrasyonunu destekleyerek, hem ulusal hem
de uluslararası düzeyde bir model oluşturma yolunda önemli adımlar atmaktadır.Komisyon
özelinde, oluşması olası yeni entegrasyon politikaları, çözüm önerilerinde oldukça kritik bir yeri
tutmaktadır.

21.Mülteci Sorununun Ekonomik Açıdan Etkileri


1. Mültecilerin ekonomiye katkıları

Mülteciler, Türkiye ekonomisine bir çok şekilde katkıda bulunmuşlardır.Bu katkılardan bazıları:
a. İstihdam ve İşgücü Piyasası:
i. Suriyeli mülteciler, özellikle tarım, inşaat, tekstil gibi sektörlerde çalışarak
Türkiye'nin işgücü piyasasına katkıda bulunmuşlardır.
ii. Mülteciler, belirli sektörlerdeki işgücü ihtiyacını karşılayarak yerel ekonomiye
dinamizm katmışlardır.
b. Girişimcilik ve Küçük İşletmeler:
i. Bazı mülteciler, kendi işlerini kurarak girişimciliğe yönelmişlerdir. Bu, yerel
ekonominin çeşitlenmesine ve küçük işletmelerin oluşmasına katkı sağlamıştır.
c. Tüketim ve Pazar Büyüklüğü:
i. Mültecilerin ülkede bulunması, tüketim talebini artırmış ve çeşitli sektörlerdeki
işletmelerin pazar büyüklüğünü genişletmiştir.
d. İnşaat ve Altyapı Projeleri:
i. Suriyeli mülteciler, inşaat sektöründe önemli bir işgücü kaynağı olmuş ve
ülkedeki altyapı projelerine katkıda bulunmuşlardır.
e. Kültürel Çeşitlilik ve Yenilik:
i. Mültecilerin ülkeye getirdiği kültürel çeşitlilik, kreatif endüstrilere ve turizme
olumlu etkilerde bulunmuştur. Yabancı kültürlerin getirdiği yenilikler, ekonomik
açıdan bir değer katabilir.

Ancak, ekonomik katkılarla birlikte, mültecilerin işgücü piyasasındaki rekabeti, dil ve eğitim engelleri
gibi zorluklar da yaşanmaktadır. Bu nedenle, mültecilerin ekonomiye etkin bir şekilde katılabilmesi için
destekleyici politikalar ve programlar önemlidir.Çözüm yolları üzerine yapılacak olan istişarelerde, bu
noktalara odaklanmak çözümün etki seviyesini arttıracaktır.

2. Sosyal yardımların ekonomik etkisi

Türkiye’de mültecilere yönelik sosyal yardımlar, ekonomik açıdan bir sürü etki yaratır.Bunlar:

a. Temel İhtiyaçların Karşılanması:


i. Sosyal yardımlar, mültecilere temel ihtiyaçlarını karşılama imkanı tanır. Bu,
mültecilerin yaşam standartlarını yükseltir ve toplum içinde daha sağlıklı bir
şekilde var olmalarına yardımcı olur.
b. Sosyal Güvenlik ve İstikrar:
i. Mültecilere sağlanan sosyal yardımlar, ekonomik istikrarlarını artırabilir ve onları
sosyal güvenlik ağının bir parçası haline getirebilir. Bu da mültecilerin topluma
daha etkin bir şekilde entegre olmalarına yardımcı olabilir.
c. Yerel Ekonomik Canlanma:
i. Mültecilere yönelik yapılan sosyal yardımlar, yerel ekonomilere doğrudan bir
katkı sağlar. Mülteciler, bu yardımlar aracılığıyla yerel işletmelerden mal ve
hizmet satın alarak ekonomik döngüyü canlandırabilirler.
d. İnsan Kaynakları ve İstihdam Piyasası:
i.Mültecilere sağlanan yardımlar, onların eğitim ve istihdam olanaklarına erişimini
artırabilir. Bu, mültecilerin işgücü piyasasına katkıda bulunmalarına olanak tanır
ve ekonomik büyümeyi destekleyebilir.
e. Toplumsal Uyum ve Dayanışma:
i. Sosyal yardımlar, mültecilerle yerel toplum arasında bir dayanışma ve uyum
atmosferi oluşturarabilir. Bu, mültecilerin topluma entegrasyonunu
kolaylaştırabilir.

Ancak, sosyal yardımların etkin bir şekilde yönetilmesi ve sürdürülebilir bir şekilde devam ettirilmesi
sürecin sağlıklı ilerlemesi açısından oldukça önemlidir. Ayrıca, bu yardımların ekonomik etkilerini
bütünen değerlendirmek için sosyal yardımların kaynağı (uluslararası fonlar, hazine vs.) incelenmelidir.

22.Mültecilerin Eğitim ve Sağlık Sisteminde Etkileri


Mültecilerin Türkiye'deki eğitim ve sağlık sistemine etkileri şu şekilde özetlenebilir:

Eğitim Sistemi:
1. Artan Öğrenci Sayısı:Suriyeli mültecilerin Türkiye'ye gelmesiyle birlikte, özellikle sınır bölgelerindeki
okullarda öğrenci sayısında artış yaşanmıştır.

2. Eğitim Altyapısı Zorlukları:Yoğun öğrenci sayısı, okullardaki sınıf mevcutlarını ve fiziki altyapıyı
zorlamış, eğitim kalitesi üzerinde bazı zorluklara neden olmuştur.

3. Entegrasyon Programları:Türkiye, Suriyeli mülteci çocuklar için entegrasyon programları yürüterek, dil
öğrenimi ve uyum süreçlerini destekleyen önlemler almıştır.

Görüldüğü üzere, yukarıdaki maddeler birbirinden bağımsız değildir.Genelde hepsinin temelinde


yatmakta olan ana sorun altyapı yetersizliğinden kaynaklanmaktadır.Bu noktada, çözüm önerisi sürecinde
altyapı güçlendirme çalışmalarına odaklanmak sağlıklı sonuçlar doğurabilir.

Sağlık Sistemi:
1. Sağlık Hizmetine Artan Talep:Mültecilerin Türkiye'ye gelmesi, sağlık sistemine ek bir talep getirmiştir.
Özellikle kamplarda ve mülteci yoğunluğu olan bölgelerde sağlık hizmetleri daha fazla kullanılmaktadır.

2. Acil Sağlık Hizmetleri:Türkiye, Suriyeli mültecilere acil sağlık hizmetleri ücretsiz olarak sunmaktadır.
Ancak, kronik hastalıklar ve uzun vadeli sağlık ihtiyaçları yönetilmesi gereken zorlukları beraberinde
getirmiştir.

3. Sağlık Sistemine Entegrasyon:Türkiye, mültecilerin sağlık sistemine etkin bir şekilde entegre
olmalarını sağlamak adına çeşitli programlar yürütmektedir.

Bu etkiler, mültecilerin eğitim ve sağlık sistemine olan talepleri ve bu taleplerle başa çıkma çabaları
üzerindeki genel etkileri yansıtmaktadır. Türkiye, mültecilerle ilgili bu alanlardaki zorlukları ele alırken,
aynı zamanda mültecilerin topluma uyum sağlamasını ve bu sistemlerden en iyi şekilde faydalanmasını
desteklemeye odaklanmaktadır, bu çalışmalar güçlendirilerek rutin şekilde devam edilmeli, ayrıca
halihazırda var olan politikalara ek yenilikler getirilmelidir.

23. Mülteci Politikalarının Karşılaştığı Zorluklar

Türkiye’de mülteci politikalarının karşılaştığı zorluklar bu politikaların sağlıklı işleyişine oldukça zarar
vermektedir. Bu zorlukların başında kamuoyu tepkisini büyük oranda yönlendiren medya, yalan haber ve
provokasyon vardır

Türkiye'de mülteci politikalarının karşılaştığı zorluklar bu politikaların sağlıklı işleyişine oldukça zarar
vermektedir . Bu zorlukların başında kamuoyu tepkisini büyük oranda yönlendiren medya kuruluşlarının,
etkilerini yanlış kullanmasının doğurduğu sonuçlar vardır.Yalan haber ve provakasyonlar, kamuoyunu
yanlış yönlendirmekte ve toplumun huzurunu bozmaktadır.Büyük çabalarla ve uzun süreçler sonucunda
varılan entegrasyon sürecinin başarılı olma ihtimali, medyanın yanlış kullanımı nedeyiyle oldukça
azalmaktadır.Yerel toplumdaki algı ve kabul, mülteci politikalarının uygulanmasında karşılaşılan en
büyük sorunlardan biridir.Yine medyanın yanlış yönlendirmelerinin etkisinin büyük olduğu bu konu,
toplumsal uyumu oldukça zorlaştırmaktadır.Mülteci nüfusunun çok fazla olması, ekonomik etkilerinin (iş
gücü, işsizlik endişesi) fazla olması, dil ve kültürel farklılıklar ve güvenlik endişeleri, toplum içindeki
uyum sürecini çok yavaşlatmakta ve güven bağlarını zedelemektedir.Politikaların uygulanmasının
önündeki zorluklar, kısaca bu şekilde denilebilir.

24. İlgili Kanun Maddeleri

Mülteci konusu, oldukça geniş ve aktif bir konu olduğundan dolayı, çok fazla kanun maddesi
bulunmaktadır.Bunların hepsinin çalışma rehberinde bulunmasının verimi düşüreceğini düşündüğümden
dolayı, incelenmesi gereken bazı yönetmelik ve kanunları aşağıda belirteceğim;
1-) Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu Uygulanmasına İlişkin Yönetmelik
Türkiye’deki yabancıların durumunu düzenleyen temel kanundur.
2-)Geçici Koruma Yönetmeliği
3-)Çalışma İzinleri Hakkında Yönetmelik
4-)Sosyal Yardımlar ve Çalışma İzinlerine Yönelik Yönetmelik
5-)Eğitim ve Öğrenim Hizmetleri İçin Geçici Koruma Yönetmeliği

Bu kanunlar ve yönetmelikler Türkiye’deki mültecilerle ilgili politikalarınn temelini oluşturur.


25. Kaynakça

https://www.unhcr.org/tr/wp-content/uploads/sites/14/2017/02/frequently_asked_questions.pdf
https://www.fao.org/3/cc2343en/cc2343en.pdf
https://aal-mun.weebly.com/uploads/1/0/3/9/103989400/unhcr_study_guide.pdf
https://turkiyemultecikonseyi.org/uploads/Belgeler/Protection_IP_Turkey_case_study_WEB.pdf
https://www.ilo.org/wcmsp5/groups/public/---europe/---ro-geneva/---ilo-ankara/documents/publication/wc
ms_734370.pdf
https://tr.boell.org/tr/2022/09/20/goc-politikalari-turkiyedeki-multeciler-ve-2023-secimleri?amp
https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2016/03/20160317-11.htm
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/355090
https://dergipark.org.tr/tr/pub/yyusbed/issue/43786/537730
http://nek.istanbul.edu.tr:4444/ekos/TEZ/ET000472.pdf
https://www.tuicakademi.org/egitim-entegrasyonu-suriyeli-siginmacilarin-turkiyedeki-egitimi-ve-egitimd
e-karsilasilan-sorunlar/
https://www.google.com.tr/search?q=m%C3%BCltecilere+yap%C4%B1lan+sosyal+yard%C4%B1mlar%
C4%B1n+etkileri&ie=UTF-8&oe=UTF-8&hl=en-us&client=safari
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/405909
https://www.tesev.org.tr/wp-content/uploads/rapor_Suriyeli_Siginmacilarin_Turkiyeye_Etkileri.pdf
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/405909
https://dergipark.org.tr/tr/pub/bsbd/issue/34559/338950
https://www.indyturk.com/node/533801/d%C3%BCnya/d%C3%BCnyadaki-m%C3%BClteci-politikalar
%C4%B1-hangi-%C3%BClke-ne-kadar-ki%C5%9Fiyi-nas%C4%B1l-al%C4%B1yor
https://birikimdergisi.com/guncel/10682/turkiyenin-goc-politikalari-mevcut-durum-ve-gelecek
https://www.google.com.tr/search?q=t%C3%BCrkiyedeki+aktif+m%C3%BClteci.politikalar%C4%B1&i
e
=UTF-8&oe=UTF-8&hl=en-us&client=safari#ip=1
https://umut.org.tr/umut-vakfi-turkiye-silahli-siddet-haritasi-2022/
https://www.hukukihaber.net/siddet-ve-atesli-silahlar-violence-and-firearms
https://www.ecfr.gov/current/title-22/chapter-I/subchapter-M/part-121
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/2576007
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/8634
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/1123380
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/217356
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/9293,
https://www-fikriyat-com.cdn.ampproject.org/v/s/www.fikriyat.com/ilahiyat/islam-ilmihali/2019/02/28/ka
n-davasi-nedir-kan-davasi-ne-zaman-ortaya-cikti-islamda-kan-davasinin-hukmu-nedir-hukukta-kan-davas
inin-hukmu-nedir/amp?amp_gsa=1&amp_js_v=a9&usqp=mq331AQIUAKwASCAAgM%3D#amp_tf=%
251%24s%20adl%C4%B1%20kaynaktan&aoh=17004276125316&csi=1&referrer=https%3A%2F%2Fw
ww.google.com&ampshare=https%3A%2F%2Fwww.fikriyat.com%2Filahiyat%2Fislam-ilmihali%2F201
9%2F02%2F28%2Fkan-davasi-nedir-kan-davasi-ne-zaman-ortaya-cikti-islamda-kan-davasinin-hukmu-ne
dir-hukukta-kan-davasinin-hukmu-nedir
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/537622

You might also like