Professional Documents
Culture Documents
Turgut Özakman Ve Çocuk Tiyatrosu
Turgut Özakman Ve Çocuk Tiyatrosu
Turgut Özakman Ve Çocuk Tiyatrosu
ĐNÖNÜ ÜNĐVERSĐTESĐ
SOSYAL BĐLĐMLER ENSTĐTÜSÜ
TÜRKÇE EĞĐTĐMĐ ANA BĐLĐM DALI
TURGUT ÖZAKMAN’IN
ÇOCUK TĐYATROSUNA KATKISI
HAZIRLAYAN
HACER KARMIŞ
DANIŞMAN
PROF. DR. SONGÜL TAŞ
MALATYA, 2009
I
TURGUT ÖZAKMAN’IN
ÇOCUK TĐYATROSUNA KATKISI
HAZIRLAYAN
HACER KARMIŞ
DANIŞMAN
PROF. DR. SONGÜL TAŞ
ĐNÖNÜ ÜNĐVERSĐTESĐ
SOSYAL BĐLĐMLER ENSTĐTÜSÜ
TÜRKÇE EĞĐTĐMĐ ANA BĐLĐM DALI
MALATYA, 2009
II
KABUL VE ONAY
Đnönü Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğüne,
Başkan ……………………………………….
Üye …………………………………………..
Üye …………………………………………..
Üye …………………………………………..
ONAY
/ /2009
Enstitü Müdürü
III
BĐLDĐRĐM
08.10.2009
Hacer KARMIŞ
IV
ONUR SÖZÜ
Hacer KARMIŞ
V
ÖN SÖZ
Tiyatro, insanın, dünya ile olan ilişkisinin sanat marifetiyle dikkatlere sunulması
faaliyetidir. Bütün duyu organlarına seslenen tiyatro, çocukların özellikle dil ve düşünüş
eğitimi açısından son derece önemli bir türdür.
Türk edebiyatında çocuk tiyatrosu ve gençlik tiyatrosu adına fazla eser verilmemiş
olması nedeniyle, dikkatleri çocuk tiyatrosuna çekmek ve Turgut Özakman’ın çocuk ve
gençlik tiyatrosu eserleri üzerinde daha önce bir inceleme yapılmamış olması bu çalışmayı
hazırlamada etkili olmuştur. Çocuk için son derece önemli bir yere sahip olan tiyatroların,
çocuklara ne derece doğru ulaştırıldığının bilimsel bir çalışma ile saptanması; hem Türkçe
öğretimi hem de ülkemizdeki ilköğretim düzeyine seslenen kitapların oluşturulması
açısından daha sağlıklı ve bilimsel çalışmaların yapılmasına teşvik olacaktır. Çocuk tiyatrosu
da en az yetişkinler için yazılanlar kadar özenli ve dikkatli hazırlanmalıdır. Bunun için
Turgut Özakman’ın araştırmaya konu olan eserleri hem eğitim-öğretim bakımından, hem
de akademik anlamda incelenmesi gereken bir konu olarak görülmüştür.
Çalışmada temel amaç, edebî türler arasında önemli bir yere sahip olan tiyatro
türünün ışığında Turgut Özakman’ın çalışmaya konu olan eserlerinin içerik, biçim, dil ve
anlatım yönleriyle incelenmesi ve çocuk tiyatrosunun gelişmesine katkısının tartışılması
olarak belirlenmiştir. Gerek kurgusu gerek teknik özellikleri bakımından özellikle tiyatrolar,
Türkçe öğretimi için vazgeçilmez türlerdendir. Çocuk tiyatrosu eserlerinin birtakım özel
niteliklere sahip olması gerekmektedir. Çalışmada bu özel nitelikler belirlenmiş ve eserlerde
bu niteliklere uyulup uyulmadığı gösterilmiştir.
VI
doğrultusunda dil becerilerinin geliştirilmesi ile ilgili kaynaklardan yararlanılmıştır.
Çalışmada Turgut Özakman’ın yazdığı dokuz tiyatro eserinin incelenmesi bir sınırlılıktır.
Çalışmada, eserleri kaynak teşkil eden Turgut Özakman, ilk edebî çalışması öykü
türündedir. 1959 yılında çocuk ve gençlik tiyatrosu kapsamındaki eserlerini vermeye başlar.
Đlk bölümden sonra, Turgut Özakman’ın hayatı, sanatı, eserleri incelenmiş, yazarın
yazmış olduğu çocuk ve gençlik oyunları yayın tarihlerine göre biçim ve içerik, dil ve
anlatım ve vermek istediği iletiler yönünden değerlendirilmiştir. Đncelenen her eser, “Öz ve
Biçim”, “Ana Fikir”, “Olay Dizisi”, “Dekor”, “Zaman”, “Kahramanlar ve Fonksiyonları”,
“Đletiler”, “Konuşma Örgüsü ve Oyunun Dil Becerilerine Katkısı” başlıkları altında
incelenmiştir. “Kahramanlar ve Fonksiyonları” ana başlığı altında “Olağanüstü Varlıklar”,
VII
“Çocuklar”, “Yetişkinler” değerlendirilmiştir. “Konuşma Örgüsü ve Oyunun Dil
Becerilerine Katkısı” ana başlığı altında atasözleri, deyimler, ikilemeler, tekrarlar, halk
inanmaları üzerinde durulmuştur.
Bu çalışmayı, eğitim hayatım boyunca bana destek olan, tez aşamasına geçtiğim
dönemde Hakk’ın rahmetine kavuşan sevgili annem Halime Karmış’ın anısına hazırladım.
Hacer Karmış
2009 MALATYA
VIII
ÖZET VE ANAHTAR KELĐMELER
KARMIŞ, Hacer. Turgut Özakman’ın Çocuk Tiyatrosuna Katkısı, Yüksek Lisans Tezi,
Malatya, 2009.
Đlköğretim çağından erginlik yaşına kadar olan çocuklar için yapılan gösteriler çocuk
tiyatrosu olarak adlandırılır. Çocuk tiyatrosu, büyüklerin çocuklar için yaptığı tiyatroyu da,
çocukların rol aldığı çocuk oyunlarını da, okullardaki tiyatro çalışmalarını da kapsar.
Işık, ses ve sahne düzenlemesi nedeniyle görsel ve işitsel duyulara hitap etmesi
tiyatroyu kitaptan daha etkili bir eğitim aracı haline getirir. Çocuk Tiyatrosu, hitap ettiği
seyircilerine pek çok edebî türden daha fazla etki eder. Tiyatro, çocuğun ilerideki yaşamını
etkileyici düşünceleri kazandırması bakımından önemlidir. Eğitimde drama çocuğun
öğrendiği şeylerin kalıcılığını sağlar.
Dram, genel olarak tiyatro yapıtlarının konuşma düzeni için kullanılır. Dram,
sahnede oynanmak üzere konuşmalı olarak yazılmış karşıt oluşların çatışmasıyla gelişen
oyun ve halk dilinde ciddi oyun (tiyatro) olarak tanımlanabilir.
IX
Çocuğa yönelik oluşturulan tiyatro eserlerinin çağdaş düzeyde gerçekleştirilmesi,
sürdürülmesi ve seyircilerine katkı sağlayabilmesi için bazı özellikleri taşıması
gerekmektedir.
Türkiye’de millî çocuk tiyatrosunun kurulabilmesi için bir devlet politikası olarak
yapılması gereken çalışmalar ihmal edilmemelidir.
Turgut Özakman, eserlerinde hitap ettiği yaş seviyesini belirtmemiştir. 02- 03 yaş
grubundaki çocuklar, 03- 05 yaş grubundaki çocuklar, 05- 07 yaş grubundaki çocuklar, 07-
12 yaş grubundaki çocuklar, 12- 15 yaş grubundaki çocuklar dikkate alınarak tiyatrolar
hazırlanmalıdır.
Yazarın üslubu, her yaş seviyesine hitap etmektedir. Kullanılan ikileme, tekrar,
deyim, atasözü vb. içerikle uyumludur.
X
THE SUMMARY AND THE KEY WORDS
The shows that are performed from the primary education period till the adolescence
time have been called Children’s Theatre. Childen’s Theatre involves the theatre the adults
created fort he children, the children’s plays that the children take role in and the theatre
works at school as well.
Theatre becomes more effective educating means than the book as it addresses to
visual and auditory senses because of its light, sound and stage arrangement. Children’s
theatre has had more influence upon its audience than many other literary types. Theatre is
important as it would gain the child the thoughts that will effect his/her future life. In
education, drama provides the permanance of what the child has learned.
Children’s theatre includes terms that has different meanings in. One of these,
playing is the most efficient learning process for the child, that is intended for an aim or not,
practiced in accordance with rules or doesn’t conform to a rule, but in every circumstance
child takes part willingly and like it, and that is the basic of his/her physical, cognitive,
linguistic, emotional and social development as a part of real life.
Drama is usually used for the speech harmony of the theatre works. Drama can be
described as a play that has been written in dialogues to be performed on the stage and that
has improved with the conflict of opposite events and as the serious play (theatre) in
colloquial language.
XI
The theatre works that were made for the child should have some properties in order
to be performed at contemporary level, to be carried on and contribute to their audience.
In Turkey the necessary works as a state politics mustn’t be ignored for the national
children’s theatre to be able to be founded.
In his works, Turgut Ozakman hasn’t indicated the age level he addressed to.
Theatres should be prepared by considering the children of 02-03 age group, 03-05, 05-07,
07-12 and 12-15 age groups.
The children’s theatre will be more productive if the children are included in the
plays they watched and if they are asked for their own opinions in progress of the plays’
preparation and being staged. Turgut Ozakman has tried to join the children into his works
and to reach them by Epic Theatre. The most available theatre type for children is Epic. The
works of children’s theatre should be written in epic style.
Turgut Ozakman has been successful in sending positive, helpful messages in his
children and youth theatre works. The writer has given many helpful messages like love of
the nation, the language and people, kindness, the importance of studying, living planned
and to have responsibility sense. The messages have been given not in “ tabet words” but by
making felt and being digested to the plot. The author hasn’t had an aim of giving negative
messages. The negations had been given in order to add reality into work.
The writer’s style addresses to every age level. The duplication, repetition, idioms,
proverbs are harmonious with the content.
XII
ĐÇĐNDEKĐLER
KABUL VE ONAY ................................................................................................ III
BĐLDĐRĐM...............................................................................................................IV
ONUR SÖZÜ ........................................................................................................... V
ÖN SÖZ...................................................................................................................VI
ÖZET VE ANAHTAR KELĐMELER ....................................................................IX
THE SUMMARY AND THE KEY WORDS ........................................................XI
ĐÇĐNDEKĐLER..................................................................................................... XIII
KISALTMALAR .................................................................................................XVI
TABLO LĐSTESĐ .................................................................................................XVI
1. GĐRĐŞ.....................................................................................................................1
1.1. ÇOCUK TĐYATROSU VE ÇOCUK ................................................................1
1.1.1. Çocuk Tiyatrosu .........................................................................................1
1.1.1.1. Oyunun Yararları...............................................................................14
1.1.1.2. Oyun ile Drama Arasındaki Benzerlikler ..........................................14
1.1.1.3. Oyun ve Drama Arasındaki Farklılıklar ............................................15
1.1.1.4. Dramanın Đlkeleri ..............................................................................16
1.1.1.5. Dramanın Hedefleri ...........................................................................16
1.1.1.6. Dramanın Sınırlı Yönleri...................................................................17
1.1.1.7. Drama Öğretmeninde Olması Gereken Özellikler ............................17
1.1.2. Çocuk Tiyatrosu Ülkemizde Nasıl Bir Gelişme Göstermiştir? ................19
1.1.3. Öğretmenlerin Drama Etkinlikleri Sırasında Yapması Gerekenler..........22
1.1.4. Çocuk Tiyatrosunda Bulunması Gereken Özellikler................................26
1.1.5. Çocuğun Yaş Grubuna Göre Tiyatro Sınıflaması ....................................37
1.1.5.1. 02- 03 Yaş Grubundaki Çocuklar......................................................37
1.1.5.2. 03- 05 Yaş Grubundaki Çocuklar......................................................38
1.1.5.3. 05- 7 Yaş Grubundaki Çocuklar........................................................41
1.1.5.4. 7- 12 Yaş Grubundaki Çocuklar........................................................43
1.1.5.5. 12- 15 Yaş Grubundaki Çocuklar......................................................45
1.1.6. Günümüzde Eğitici Drama Uygulamalarının Önemini Artıran Gelişmeler
............................................................................................................................47
1.2. TURGUT ÖZAKMAN’IN HAYATI SANATI VE ESERLERĐ....................49
2. TURGUT ÖZAKMAN’IN ÇOCUK VE GENÇLĐK TĐYATROSU
KAPSAMINDAKĐ ESERLERĐNĐN ĐNCELENMESĐ............................................53
2.1. “HASTANE” OYUNUNUN ĐNCELENMESĐ ...............................................53
2.1.1. Öz ve Biçim..............................................................................................53
2.1.2. Ana Fikir...................................................................................................56
2.1.3. Olay Dizisi................................................................................................56
2.1.4. Dekor ........................................................................................................59
XIII
2.1.5. Zaman .......................................................................................................60
2.1.6. Kahramanlar ve Fonksiyonları .................................................................62
2.1.7. Đletiler .......................................................................................................64
2.1.8. Konuşma Örgüsü ve Oyunun Dil Becerilerine Katkısı ............................70
2.1.9. Tablo 1: Hastane Oyununun Genel Yapısı...............................................75
2.2. “KARAGÖZ’ÜN DÖNÜŞÜ” OYUNUNUN ĐNCELENMESĐ .....................77
2.2.1. Öz ve Biçim..............................................................................................77
2.2.2. Ana Fikir...................................................................................................82
2.2.3. Olay Dizisi................................................................................................83
2.2.4. Dekor ........................................................................................................86
2.2.5. Zaman .......................................................................................................87
2.2.6. Kahramanlar ve Fonksiyonları .................................................................88
2.2.7. Đletiler .......................................................................................................89
2.2.8. Konuşma Örgüsü ve Oyunun Dil Becerilerine Katkısı ............................97
2.2.9. Tablo 2: Karagöz Oyununun Genel Yapısı ............................................101
2.3. “KARDEŞ PAYI” OYUNUNUN ĐNCELENMESĐ .....................................103
2.3.1. Öz ve Biçim............................................................................................103
2.3.2. Ana Fikir.................................................................................................104
2.3.3. Olay Dizisi..............................................................................................105
2.3.4. Dekor ......................................................................................................106
2.3.5. Zaman .....................................................................................................106
2.3.6. Kahramanlar ve Fonksiyonları ...............................................................106
2.3.7. Đletiler .....................................................................................................107
2.3.8. Konuşma Örgüsü ve Oyunun Dil Becerilerine Katkısı ..........................110
2.3.9. Tablo 3: Kardeş Payı Oyununun Genel Yapısı ......................................113
2.4. “DARILMACA YOK” OYUNUNUN ĐNCELENMESĐ..............................115
2.4.1. Öz ve Biçim............................................................................................115
2.4.2. Ana Fikir.................................................................................................116
2.4.3. Olay Dizisi..............................................................................................117
2.4.4. Dekor ......................................................................................................121
2.4.5. Zaman .....................................................................................................121
2.4.6. Kahramanlar ve Fonksiyonları ...............................................................122
2.4.7. Đletiler .....................................................................................................123
2.4.8. Konuşma Örgüsü ve Oyunun Dil Becerilerine Katkısı ..........................125
2.4.9. Tablo 4: Darılmaca Yok Oyununun Genel Yapısı .................................129
2.5.“BERBERDE” OYUNUNUN ĐNCELENMESĐ............................................131
2.5.1. Öz ve Biçim............................................................................................131
2.5.2. Ana Fikir.................................................................................................132
2.5.3. Olay Dizisi..............................................................................................132
2.5.4. Dekor ......................................................................................................134
2.5.5. Zaman .....................................................................................................134
2.5.6. Kahramanlar ve Fonksiyonları ...............................................................134
2.5.7. Đletiler .....................................................................................................135
2.5.8. Konuşma Örgüsü ve Oyunun Dil Becerilerine Katkısı ..........................137
2.5.9. Tablo 5: Berberde Oyununun Genel Yapısı ...........................................140
2.6. “BEN, MĐMAR SĐNAN” OYUNUNUN ĐNCELENMESĐ ..........................141
2.6.1. Öz ve Biçim............................................................................................141
XIV
2.6.2. Ana Fikir.................................................................................................142
2.6.3. Olay Dizisi..............................................................................................143
2.6.4. Dekor ......................................................................................................150
2.6.5. Zaman .....................................................................................................151
2.6.6. Kahramanlar ve Fonksiyonları ...............................................................151
2.6.7. Đletiler .....................................................................................................151
2.6.8. Konuşma Örgüsü ve Oyunun Dil Becerilerine Katkısı ..........................154
2.6.9. Tablo 6: Ben Mimar Sinan Oyununun Genel Yapısı .............................157
2.7. “AK MASAL KARA MASAL” OYUNUNUN ĐNCELENMESĐ................158
2.7.1. Öz ve Biçim............................................................................................158
2.7.2. Ana Fikir.................................................................................................162
2.7.3. Olay Dizisi..............................................................................................162
2.7.4. Dekor ......................................................................................................168
2.7.6. Kahramanlar ve Fonksiyonları ...............................................................170
2.7.7. Đletiler .....................................................................................................173
2.7.8. Konuşma Örgüsü ve Oyunun Dil Becerilerine Katkısı ..........................183
2.7.9. Tablo 7: Ak Masal Kara Masal Oyununun Genel Yapısı ......................196
2.8. “AH ŞU GENÇLER” OYUNUNUN ĐNCELENMESĐ ................................198
2.8.1. Öz ve Biçim................................................................................................198
2.8.2. Ana Fikir.................................................................................................201
2.8.3. Olay Dizisi..............................................................................................202
2.8.4. Dekor ......................................................................................................211
2.8.5. Zaman .....................................................................................................211
2.8.6. Kahramanlar ve Fonksiyonları ...............................................................212
2.8.7. Đletiler .....................................................................................................217
2.8.8. Konuşma Örgüsü ve Oyunun Dil Becerilerine Katkısı ..........................222
2.8.9. Tablo 8: Ah Şu Gençler Oyununun Genel Yapısı ..................................226
2.9. “ŞU ÇILGIN TÜRKLER” OYUNUNUN ĐNCELENMESĐ.........................228
2.9.1. Öz ve Biçim............................................................................................228
2.9.2. Ana Fikir.................................................................................................228
2.9.3. Olay Dizisi..............................................................................................228
2.9.4. Dekor ......................................................................................................239
2.9.5. Zaman .....................................................................................................239
2.9.6. Kahramanlar ve Fonksiyonları ...............................................................242
2.9.7. Đletiler .....................................................................................................242
2.9.8. Konuşma Örgüsü ve Oyunun Dil Becerilerine Katkısı ..........................250
2.9.9. Tablo 9: Şu Çılgın Türkler Oyununun Genel Yapısı .............................255
3. TURGUT ÖZAKMAN’IN ÇOCUK TĐYATROSUNA KATKISI ..................257
3.1. Tablo 10: Đletiler Tablosu ..........................................................................265
TERĐMLER SÖZLÜĞÜ .......................................................................................269
KAYNAKÇA ........................................................................................................276
I. ĐNCELENEN KĐTAPLAR ...............................................................................276
II. YARARLANILAN KAYNAKLAR ...............................................................277
XV
KISALTMALAR
TABLO LĐSTESĐ
2.1.9. Tablo 1: Hastane Oyununun Genel Yapısı.......................................................75
2.2.9. Tablo 2: Karagöz Oyununun Genel Yapısı ....................................................101
2.3.9. Tablo 3: Kardeş Payı Oyununun Genel Yapısı ..............................................113
2.4.9. Tablo 4: Darılmaca Yok Oyununun Genel Yapısı .........................................129
2.5.9. Tablo 5: Berberde Oyununun Genel Yapısı ...................................................140
2.6.9. Tablo 6: Ben Mimar Sinan Oyununun Genel Yapısı .....................................157
2.7.9. Tablo 7: Ak Masal Kara Masal Oyununun Genel Yapısı ..............................196
2.8.9. Tablo 8: Ah Şu Gençler Oyununun Genel Yapısı ..........................................226
2.9.9. Tablo 9: Şu Çılgın Türkler Oyununun Genel Yapısı .....................................255
3.1. Tablo 10: Đletiler Tablosu ..................................................................................265
XVI
1. GĐRĐŞ
1.1. ÇOCUK TĐYATROSU VE ÇOCUK
Çocuk için edebiyattan önce oyun vardır. Çocuk, yaşayarak öğrenir (Yavuzer, 1999:
17).
Oyun çocuk için vazgeçilmezdir. Oyun, çocuğun çevreyle ilişkisini sağlar. Çocuğun
bilinci ile duygusal tecrübesi arasında bir köprü vazifesi görür. Çocuğun duygularını dışa
vurmasını sağlar. Çocuğa dinleme, eğlenme olanağı sağlar (Gönen, 2003: 29). Oyun
serbesttir ve özgürdür (Aslan, 1999: 54). Oyundan alınan zevk, oyunu ihtiyaç olarak
1
hissettirdiği ölçüde oyunun gerekliliği çocuk için emredici hale gelmektedir (Aslan, 1999:
55).
Edebiyatla tanışan çocuk, tiyatroda hem oyunu bulur hem de kendini geliştirir.
Tiyatro, konuşma ve eyleme dayanan bir gösteri sanatıdır. Tiyatro, büyükler kadar çocuklar
için de gerekli ve etkili bir sanattır:
Çocuk tiyatrosu adının, büyüklerin çocuklar için yaptığı tiyatroyu da, çocukların rol
aldığı çocuk oyunlarını da, okullardaki tiyatro çalışmalarını da kapsadığını belirten Dirim,
çocuk tiyatrosunun büyükler için yapılandan en belirgin farkının, oyunun çocuğun anlayış
gücüne uygunluğu olduğunu ifade eder. Dirim, çocuk tiyatrosunun en belirgin niteliğinin ise
eğitsel oluşu olduğunu belirtir (Dirim, 2005: 27).
Đlköğretim çağından erginlik aşına kadar olan çocuklar için yapılan gösteriler çocuk
tiyatrosu olarak adlandırılır. “Çocukların seyirci veya oyuncu konumunda oldukları çocuk
tiyatrosunun amacı, çocukları eğlendirerek eğitmek, mutlu ve dengeli bireyler yetiştirmektir”
(Dirim, 2005: 22).
Çocuk tiyatrosu “Çocuk tiyatrosu yaşamın ilk sayfasıdır; doğruyu seçme gücünü
kazandıran etkendir. Ve okulla eşdeğerdir.” sözleriyle tanımlanmıştır (Nas, 2004: 388).
Tiyatro çeşitli özelliklerine göre sınıflara ayrılır. Niteliğine göre tiyatrolar sanat
tiyatrosu, gişe- ticarî tiyatro, gençlik tiyatrosu, işçi tiyatrosu, çocuk tiyatrosu gibi bölümlenir
(Dirim, 2005: 10).
2
Çocuk tiyatroları çeşitlidir: 1-Çerçeve sahne içinde çocukların çocuklar için
hazırladıkları gösteriler; 2- Çerçeve sahne içinde çocukların yetişkinler için oynadıkları
oyunlar; 3- Yetişkin oyuncuların çocuklar için oynadığı oyunlar: a)Profesyonel oyuncuların
büyük tiyatrolarda, çok sayıda seyirci önünde oynadıkları büyük yapımlar; b) Profesyonel
oyuncuların küçük bir alan içinde çocukların arasında ve onlarla birlikte oynadıkları oyunlar;
4- Çocukların seyirci ortasında oynadıkları oyunlar; 5- Eğitmenlerin çocuklarla birlikte
geliştirdikleri oyunlar; 6- Okullarda eğitim amaçlı, çocuklarla hazırlanan oyunlar
(tiyatro.terimleri.com/Cocuk_Tiyatrosu.html).
Çocuklar için tiyatroda, çocuk dünyasına pek yaklaşılamamıştır. Bu tiyatro daha çok
çocuklara yaklaşma özleminin bir ürünüdür. Çocuklara tiyatroda olaylara çocuklar açısından
yaklaşılır. Oyunlarda çocuklar ve yetişkinler görev alırlar. Çocuk dünyasıyla geleceğe ve
güncel olaylara bakılır, yorum yapılır ve çözümler aranır. Yalnız çocukların görev aldığı
tiyatroda okul çağındaki çocuklar görev alırlar. Oyunda çocukların yaratıcı güçlerinin ortaya
çıkarılmasına çalışılır. Küçükler bu tür oyunlarda tümüyle özgürdür (Elmas, http://e-
kutuphane.egitimsen.org.tr/pdf/970.pdf :50)
Oyun oynamak çocuklar için yaşamlarındaki en değerli şeydir (Aslan, 1999: 15):
3
“Oyun, çocuğun hem etkili anlatım aracı ve dili, hem de baş uğraşı ve işidir.
Oyun çocuk için en büyük ihtiyaçtır.” (Karadağ, 2005: 23).
Bir çocuğun ruh sağlığı içinde olabilmesi ve sağlam bir kişilik yapısı geliştirebilmesi
için oyun oynayabilmesi ve sık sık başka çocuklarla birlikte bulunabilmesi son derece
önemlidir. Oyun, çocuğun en güçlü ve en doğal dürtülerinden olan saldırganlık dürtüsünü
boşaltmaya yarar (Karadağ, 2005: 24).
“Yansılama içgüdüsünün bir sonucu olan yeniden yaratış, çocuk- büyük bütün
insanların, insanın var oluşundan bu yana hoşlandıkları bir olay olmuştur. Bunun nedeni,
insanın yeniden yaratış içinde kendisini aşması, benliğinden kurtularak bir başka “Ben”
olması; günlük yaşamın ve gerçeklerin sınırlılığından kurtulmasıdır. Çocuk-tiyatro ilişkisini
bu noktadan ele alarak değerlendirmek, günlük oyunlarında çeşitli roller oynayan
çocukların da içgüdüsel olarak aynı yöneliş içinde bulunduklarını unutmamak gerekir.”
diyen Özertem, çocuğun yansılama yoluyla gerekli davranışları ve bilgileri edindiğini ve
kendini aşmaya, çevresiyle bütünleşmeye, aynı zamanda da hoşça vakit geçirmeye
yöneldiğini ifade eder (Özertem, 1979: 14- 15).
4
Tiyatro, çok boyutlu bir sanat olmasına karşın, başat ögesi söz ve düzendir. Anlatma
değil, gösterim ilkesi tiyatronun temel dayanaklarından biridir (Özdemir, 2002: 359).
“Hem tiyatro, hem oyuna, insanlar arası etkileşimin bir modeli gözüyle
bakılabilir. Yaşam ve oyundaki temel yapıların benzeşmesi ve aynı biçimde,
oyundaki etkileşim ile toplumsal gerçeklikteki etkileşimin temel yapılarının
benzeşmesi bu geçişi mümkün kılmaktadır” (Gürel vd., 2007: 153).
Işık, ses ve sahne düzenlemesi nedeniyle görsel ve işitsel duyulara hitap etmesi,
tiyatroyu kitaptan daha etkili bir eğitim aracı haline getirir (Yavuzer, 1999: 231).
Çocuk; bugünün küçüğü, yarının büyüğüdür. Sanat sevgisi ve yeteneği her şeyde
olduğu gibi çocukluktan itibaren kazanılan bir özelliktir. Bu nedenle, çocukların da bir
tiyatrolarının olması, tiyatro eserleri yoluyla sanatla tanışması ve tiyatro eserlerinde rol
alarak yeteneklerini geliştirmesi gerekmektedir.
5
Çocuk tiyatrosu veya piyeslerinde belirli bir metin olur, oyuncular tarafından bu
metin ezberlenir ve tiyatro kuralları çerçevesinde izleyicilere sunulur. Dramatizasyon bir
gösterim aracı değildir. Tiyatronun oyunculuğuna hazırlamak veya birilerini eğlendirmek
gibi bir amacı yoktur ve bazı tiyatro ögelerini kullansa da (karşılıklı konuşmalar, giysiler,
aksesuarlar vb.) amaç çocuğun gelişimini desteklemektir (Karadağ, 2004: 1).
6
geldiği, sanatın yücelten büyüsünün tadına ulaştığı bir kurumdur” (Özertem, 1979:
17).
“Tiyatro, çocuğun zihinsel gelişimi için de önemli bir araçtır. Đzleyen çocuk
bir anlamda oynayan çocuktur. O, oyunu izlerken kendi başına sentezler yaparak
yargılara varabilir. ‘Sahnede olsaydım nasıl yanıt verirdim?’ sorusunu sık sık
kendisine soran çocuk, özdeşleşme yoluyla kendi yeteneklerine ve yaratıcı
içtepilerine çıkış yolu bulabilir” (Yavuzer, 1999: 230- 231).
Çocuk tiyatrosu, çocuğa düşünerek, anlayarak okumasını öğretir (Dirim, 2005: 25).
Çocuğun bilgi edinme ve öğrenme isteği artar (Dirim, 2005: 55).
7
Çocuk tiyatrosu ve canlandırma, milli kimliğe ait duyuş ve izlenimleri pekiştirir.
Çocuk tiyatrosu ve canlandırma, karşı cinsle doğal bir iletişim kurmaya zemin hazırlar
(http://www.forumturka.net/forum/archive/index.php/t-262514.html).
Doğa ve hayvan sevgisi gibi iletiler, tiyatro eserleri yoluyla çocuklara kazandırılır.
Drama, temeli gösteri ve anlatıma dayanan tiyatro anlamına gelir. Drama, bir olayı,
oyunu, yaşantıyı, düşünceyi tiyatro tekniklerinden yararlanarak ve onları geliştirerek
canlandırmaktır. Drama, baktırarak değil, yaptırarak öğretim demektir.
Tiyatro ile drama kesin çizgilerle birbirinden ayrılır. Tiyatro bir seyirci kitlesine
yöneliktir ve seyirciler için oynanır. Dramada ise katılanların kendi yaşantıları önemlidir
(Karadağ, 2005: 45).
8
“Her ikisinin de kendisine özgü kapsamı ve sınırı vardır. Dram sanatı
tiyatro sanatının sınırlarından daha ötelere uzanırken, tiyatro sanatı da dram
sanatının sınırlarını aşar. Dram sanatı, tiyatro olgusunun kuramsal ve edebî yanını
işlerken, tiyatro sanatı, bu olgunun deneysel ve görsel- işitsel yanını kapsar” (Gürel
vd., 2007: 143).
Drama, hayatın provasıdır (Aslan, 1999: 16). Drama, oyunun gücünü eğitimde
kullanan bir alandır. Drama tüm sanat alanlarından yararlanır (Aslan, 2003: 63- 64). Drama
insanoğlunun yaşamını söz ve eylemle gösterme sanatıdır (Özdemir, 2002: 345). Drama,
çocuğun bilişsel, duyuşsal ve psikomotor becerilerin tümünü kullanmasını sağlayan bir
öğretim yöntemdir (Karadağ, 2005: 85).
“Drama diğer öğretim yöntemlerinden farklı olarak beynin hem sağ, hem de
sol yarım kürelerini işler hale getirerek daha etkili bir öğrenme ortamı oluşturur.
Dramada öğrenciler imgeleme, eleştirel düşünme gibi aktivitelerin yanında ders
konusuna yönelik bilgileri de öğrendikleri için aynı zamanda beynimizin her iki
yarım küreside işler hale gelmektedir” (Karadağ, 2005: 86).
9
1. Kendini ve vücudunun parçalarını en doğal yolla tanımasını sağlamak.
Drama, insanın yaşamı boyunca süren bir eylemdir ve insanın kafaca sağlığına
bağlıdır. Kısaca drama; “Yaşama sanatı’dır” (Karadağ, 2005: 40).
Yaratıcı dramada, o anda yaratılanlar ilk kez vardırlar ve doğrusu yanlışı yoktur.
Yaratıcı dramada hayal gücü temel ögedir. Dramada seyirci yoktur ve oyun seyirciye
oynanmaz (Dirim, 2005: 41).
10
gözleyen, tepki gösteren vd. bir varlık olmanın kendine ne tür yararlar sağladığını öğrenir
(Üstündağ, 2001: 53).
Bir şeyi öğrenmek ve öğrendiği şeyi unutmayıp günlük yaşama uyarlayabilmek için
çocukların bir nedene ihtiyacı vardır. Bu ihtiyaç eğitimde drama ile karşılanabilir (Aslan,
1999: 93). Yaratıcı drama, eğitim sürecinde oyunlarla geliştirilen bir etkinliktir ve bu özelliği
ile eğitimin yaşamsal parçasıdır (Üstündağ, 2001: 25).
11
Oyun sürecindeki ve yaşam durumundaki bireyin bireyle giriştiği her doğrudan
ilişki, etkileşim ve iletişimin bir dramatik andır ve bu dramatik anların, grup içi etkileşim
süreçleri içinde yaratılması bir eğitim çalışmasının temel yapısını teşkil eder (Karadağ, 2005:
34). Ezberci eğitim ve öğretim bireyin öğrendiklerinin ne işe yarayacağını bile anlamasına
olanak vermez. Oysa drama yöntemi, bireyin bütün öğrendiği bilgileri gelişmekte olan rolü
ile birlikte kullanmasını, hatta rolü geliştikçe kendisine gerekli olan bilgileri talep eder hale
gelip, kendi kendine ona ulaşmasını sağlar (Karadağ, 2005: 77).
Drama başarıyla uygulanırsa, çocuklara daha girişken bir yapı kazandırır (Yardımcı,
2002: 289).
“Yaratıcı oyun (drama), ana sınıfından ilköğretimin 8’inci sınıfa kadar her
kademede, ortaöğretim ve hatta üniversitelerde (Anasınıfı, sınıf, Türkçe ve Sosyal
Bilgiler öğretmenliğinde) kullanılabilecek bir öğrenme ve öğretme yöntemdir.
Amaçlar, bilişsel alanın “bilgi, kavrama, uygulama, çözümleme, bireşim” duyuşsal
alanın “değer verme, örgütleme; devinişsel alanın “duruma uydurma”
basamağından birinde olması gerekir. Bu çalışmalarla öğrenciler doyum
sağlayacağı, işbirliği yaparak öğreneceği, etkili ve empatik dinleme becerilerini
kazanacakları söylenebilir” (Güleryüz, 2002: 327).
12
Dramatizasyon çalışmaları başkasını daha iyi dinleyen bireyler yetiştirmeye
yardımcı olur (Küçükahmet, 2001:3).
Düşünce ve duygularını dil ile olduğu kadar vücut hareketleri ile paylaşmada istek
ve bunu doğallıkla yaparak kendi vücutlarını kabul etme davranışı gösterirler (Karadağ,
2005: 103). “Bedensel hareketleri daha uyumlu olur. Kaslarını hareket ettirerek zengin
araç- gereç kullanımıyla bedeni çok yönlü geliştirmeyi sağlar. Çaba harcamayı, gücünden
yararlanmayı, başladığı işi bitirmeyi ve bundan zevk almayı öğrenir” (Dirim, 2005: 55).
Yaratıcı drama birçok noktada biçimsel dramadan ayrılır. Yaratıcı dramada çocuklar
duyuşsal buluşlar yaparlar, oynarlar, tanıdık oldukları şeyleri gösterirler (Öztürk, 2002: 13).
Yaratıcı drama dört ana yol çizgisinde çocukların gereksinimlerine cevap verir:
13
1) Çocukların bireyselliklerini ve yaratıcı anlatım biçimlerini ortaya çıkarır.
Drama, çocuklar doğru veya yanlış cevapları olmayan deneyimlere eşlik
ederken, onların pozitif yönde gelişimini sağlar.
2) Paylaşılan deneyimler doğrultusunda, birlikte öğrenme ve grup çalışması için
aracılık eder.
3) Çocukların soyut durumlardan gerçek yaşam durumlarına geçişlerini sağlar.
4) Oyuncu ve seyirci olabilmeleri yönünde olanaklar üretir. Çocuklar oynarken
veya oynayan çocukları izlerken, anlık olarak durumlarını, oynayanların
problemlerini düşünmelerini sağlar (Öztürk, 2002: 13).
Dramatik gelişmenin beş adımı vardır. Birinci adımda duygu bilinci, ikinci adımda
duyguların hareketle ilgisi, üçüncü adımda karakter kazanma ve rol yapma becerisinin
gelişmesi, dördüncü adımda doğaçlama ve beşinci adımda dramatizasyon yer alır (Aslan,
1999: 37).
Her iki etkinlik de belli kurallar ölçüsünde çocukların, özgürce hareket etmesini
savunur.
14
Güven duyma, karar verme, iletişim kurma, gönüllü katılım, belirli bir zaman ve
mekânda gerçekleşme oyun ve drama arasındaki ortak noktalardır. Ayrıca drama ve oyunun
özünde eğitsellik vardır. Belli davranışların kazandırılmasında onlardan yararlanır.
Dramada belli eğitsel amaçlar, öğretmen tarafından belirlenir. Oyunda ise belli bir
amaç olması zorunluluğu yoktur ve eğitsel açıdan çocuğa pek fazla katkı sağlamaz (Dirim,
2005: 53).
Drama daha planlı olduğundan, amaçları daha önceden belirlenir. Oyun ise
kendiliğinden başlar.
Dramada öğrencilere rehberlik eden bir öğretmen vardır. Oyunda ise yönlendirici
yoktur. Yönlendirmeyi daha çok oyunculardan biri üstlenir.
Çocuk oyununda sonuç önemlidir. Buna bağlı olarak kazanmak veya kaybetmek
(yanıp, oyun dışı kalmak) söz konusudur. Drama etkinliğinde ise, sonuç değil, süreç
önemlidir. Yani, çocuğun katıldığı etkinliği mükemmel yapması değil, sürece nasıl katıldığı
önemlidir. Dramada yanlış yapma korkusu yoktur.
Drama sürecinde gözden geçirme ve tartışma yer alır. Oyunda ise gözden geçirmeye
ve tartışmaya yer verilmez.
15
sağlayabilecek kavramlaştırmalar, kategorilendirmeler, benzetmeler, ayırt etmeler için
olanak sağlayabilir (Karadağ, 2005: 50).
Eğitimde drama etkinliğinde ödül veya ceza yoluna başvurulmaz. Sözel takdir
aralıklı pekiştireç olarak verilir.
Eğitimde drama çalışmaları asla bir oyuncu eğitimi olarak düşünülmez. Drama
oyuncuları aynı zamanda izleyicilerdir. Bu çalışmalarda izleyici bulundurulmaz. Çalışmalar
sırasında özel bir mekâna ya da aksesuara ihtiyaç yoktur (Karadağ, 2005: 77).
Drama isteyen herkese açık olan, hayat boyu yararlanılabilecek bir alandır.
Katılımda gönüllülük esastır.
Her birey belirli bir yaratıcılık potansiyeli ile doğar. Uygun ortam ve koşullarda bu
potansiyel açığa çıkarılarak geliştirilebilir.
16
geliştirme yoluyla dil ve iletişim becerileri kazanma, imgeleme gücünü, duygularını ve
düşüncelerini geliştirme, başkalarını anlama ve hissetme becerilerinde gelişim (empati
kurma), farklı olay ve olgularla ilgili deneyim kazanma, problem çözme ve karşılaşılan
problemleri yeni bir bakış açısıyla inceleme, kazanılan, değiştirilen ya da düzeltilen
davranışlar hakkında bireye bilgi verme, hoşlanılmayan durum, olay ya da olgularla nasıl
başa çıkılacağını gösterme, içinde yaşanılan dünyayı daha somut olarak görmeyi sağlama,
soyut kavramları ya da yaşantıları somutlaştırma, bireyler arasındaki farklılıklara hoşgörü ile
bakabilmeyi sağlama dramanın hedefleridir (Karadağ, 2005: 78- 79).
Öğretmen, iyi bir gözlemci olmalı, bilimsel yaklaşımla öğrencilerin temel kişilik
özelliklerini analiz edebilmelidir.
17
Lider doğal ve birleştirici olmalıdır.
Öğretmenin değerleri drama sürecini her zaman etkiler, eğer yalnızca önerilirse.
Öğretmenin duruşu değer sisteminden daha önemlidir (Aslan, 1999: 88).
Metnin tartıştığı değerler, dramanın değer sistemi ve bireylerin kendi değerleri ile
öğretmenin değerleri arasından evrensel değerlere ulaşılmalıdır (Aslan, 1999: 88).
Öğretmen drama etkinliklerinin direkt içinde bulunmadığından çok iyi bir dinleyici
ve izleyici olmalıdır.
18
Drama etkinliğinin tüm sorumluluğunu üstlenen öğretmen grup üyelerinin hak ve
özgürlüklerine saygılı yapıda olmalıdır.
Hiçbir çocuğu sevmediği veya reddettiği bir rolü oynaması için zorlamamalıdır
(Gönen, 2003: 56).
Dramanın psikoloji, sosyoloji, tiyatro vb. alanlar gibi başlı başına bir alan olduğu ve
kolayca öğrenilemeyeceği kabul edilmelidir (Aslan, 1999: 87).
Yaratıcı etkinlik tiyatro yapmak değildir. Ancak öğretmeni bir tiyatro yönetmenine
benzetebiliriz. Tiyatro ve oyunculuk hakkında bilgi sahibi olması, az da olsa bu alanda bir
eğitim almış olması gereklidir (Dirim, 2005: 57).
19
II. Abdülhamit döneminde birçok çocuk oyununun yazıldığı, dergilerde
yayınlandığı görülür ve hatta II. Meşrutiyet döneminde ilkokullarda tiyatro dersleri olduğu
bilinmektedir. Ancak savaşla birlikte bu uygulama sürdürülememiştir. Cumhuriyet
döneminde ilk çocuk tiyatrosu 1935 yılında "Çocuklara Đlk Tiyatro Dersi'' oyunuyla
perdesini açmış olan Đstanbul Şehir Tiyatrosu'dur. Muhsin Ertuğrul'un çabasıyla
oluşturulan tiyatro, ilk on yıl boyunca yalnızca yerli oyunlar oynamış, müzik ve dansla
sahnelerine renk katmışlardır. 1946 yılında onları Đzmir Şehir Tiyatrosu ve 1947' de de
Ankara Devlet Konservatuvarı izledi. Devlet Tiyatroları'nda sahnelenen ilk çocuk oyunu
31 Ocak 1948' de Küçük Tiyatro' da sergilenen Mümtaz Zeki Taşkın'ın yazdığı,
müziklerini Fehmi Ege'nin hazırladığı ve Nüzhet Şenbay'ın sahneye koyduğu "Altın
Bilezik''tir. Tatbikat Sahnesi ise aynı dönemde "Büyükbabanın Pireleri'' isimli oyunu
sahneye koymuştur (http://www.gramerimiz.com/cocuk_tiyatrosu.htm çocuk tiyatrosu).
20
“Çocuk tiyatrosunun daha çok geliştiği Almanya ve Rusya örnek alınarak
1935’te Đstanbul Şehir Tiyatrosu çocuk temsillerine başladı, ilk oyun da M. Kemal
Küçük’ün yazdığı Çocuklara Tiyatro Dersi, Gülmeyen Çocuk’tu. Bu girişim büyük
ilgiyle karşılandı, tiyatro tıklım tıklım doldu, öyle ki 1938’de çocuk tiyatrolarını
artırmak için kanun tasarısı bile hazırlandı. Daha sonra 1947’de Devlet Tiyatrosu,
Đzmir Şehir Tiyatrosunda çocuk tiyatrosu bölümleri açıldı. Kimi özel tiyatrolar çocuk
oyunları oynadığı gibi Binbirgece Çocuk Tiyatrosu, Keloğlan Çocuk Tiyatrosu,
1970’te Tiyatro kürsüsü mezunlarının kurduğu Afacan Çocuk Tiyatrosu gibi özel
girişimler de görülmeye başlandı. Özellikle masallardan, dünya çocuk
romanlarından uyarlamalar yapıldı. Kemal Küçük, H. Fahri Ozansoy, Mümtaz Zeki
Taşkın, Ekrem Reşit Rey, Sabih Gözen, Ferih Egemen, Ergun Sav ve başkaları
başarılı çocuk oyunları yazdılar; Fehmi Ege, Cemal Reşit Rey, Muhittin Sadak, M.
Abut, Đlhan Usmanbaş ve başkaları bunları bestelediler. Shakespeare’in Fırtına’sı,
Barie’nin Peter Pan’ı, Maeterlinck’in Mavi Kuş’u gibi önemli oyunlar bile oynandı.
Ancak bu ödenekli tiyatrolar için bir yan iş gibi görüldü, büyük bir gereksinmeyi
karşılamadı, bu iş için ayrı bir oyuncu kadrosu sağlanamadı, iyi dramatürji
çalışmaları yapılmadı. Milli Eğitim Bakanlığı bu konuda hiçbir çaba göstermedi.
Kalıcı, sürekli bir çocuk tiyatrosunun kurulması, ayrıca okullarda tiyatronun bir
ders gibi okutulması, Batıda artık okullarda tiyatronun önemli bir eğitim aracı
olduğu gözden kaçtı. Bu alan ülkücü önderleri beklemektedir” (And, 1970: 319 -
321).
Türk tiyatrosunun batılılaşma öncesi bütün türlerinde dil, mizah yaratma, siyasal ve
toplumsal taşlama yapma ve ustalık gösterme amacına hizmet edecek şekilde renkli ve
hareketli bir öge olarak kullanılmıştır (Ünlü, 2006: 246).
Kazım Karabekir de okullar için müzikli piyesler yazmıştır (Gönen, 2003: 26).
Ülkemizde ilk kez köy enstitülerinde temsiller, piyesler, eğitim programına alınarak
uygulanır. Ancak dramanın kullanılması pek yer almaz. Yaratıcı dramanın bir yöntem olarak
kullanılmaya başlanması 1980 yıllarına rastlar. Yaratıcı drama son yıllarda okullarda ve
serbest etkinliklerde daha sık kullanılmaya başlanmıştır (Dirim, 2005: 39).
21
güncel konulardan biri durumuna gelmiş ve öneminden bu güne kadar hiçbir şey
yitirmemiştir (Elmas, http://e-kutuphane.egitimsen.org.tr/pdf/970.pdf :46)
Son birkaç yılın çocuk oyunları incelendiğinde çocuk tiyatrosu yapanların bir
bölümünün kendilerini oldukça katı bir eğiticilik görevi ile yükümlemiş oldukları görülür.
Bu görev çocukları politik açıdan bilinçlendirmektir. Sömürü, patron, ağa, emekçi hakları,
grev, direniş, bu oyunların belli başlı temalarıdır. Çocukların bu konularda aydınlatılmasına,
hatta toplum düzenindeki yanlışlara karşı tavır aldırılmasına çalışılmaktadır. Sanatın toplum
sorunları karşısında ilgisiz kalmaması ve düşünceleri özgürce ifade etmesi elbette hakkıdır
ve görevidir. Ancak bu görevi yerine getirirken çocuğun incitilmemesine, mutsuz
edilmemesine çalışmak da insanlık gereğidir.
22
Tanınmış öğrencileri rol dağıtımında kayırmamak,
Espri yapmak amacıyla bedensel kusurlardan yararlanmamak (Gürel vd., 2007: 154),
Övgüleri çocuğun kendisine değil, davranışa dönük yapmak (Yavuzer, 2004: 115),
Bilinmesi gereken tiyatro terimlerini oyun çalışmaları sırasında öğretmek (Gürel vd.,
2007: 154),
Gerçek tiyatronun dekor, kostüm vd. gibi ayrıntılardan önce, konuşma ve eyleme
dayandığı düşüncesini benimsetmek,
Metni öğrencilere okumak ve görev taksimi yapmak, daha sonra öğrencilere düşen
konuşmaların okunması sırasında denetim yapmak, gerekli düzeltmeleri genel okumanın
bitiminden sonra yapmak (Gürel vd., 2007: 155),
Metnin vermek istediği ana temayı öncelikle öğrencilere sezdirmek, böylece genel
mesajı öncelikle kavrayan öğrencinin parçaları çözmesini, onlara anlamlar kazandırmasını
kolaylaştırmak (Gürel vd., 2007: 155),
23
Öğrencilere, konuşmaya başlamadan önce düşüncelerini hazırlamaları için zaman
vermek; gerekirse not almaya teşvik etmek; ama etkinlik başladığında hazırlanmış
konuşmalar ya da notlardan yararlanmalarından öte, doğaçlamayla konuşmaları sağlamak,
Drama çalışmaları bir lider tarafından yönlendirilir. Çalışma sırasında liderin görevi
oldukça zordur. Gerekli hallerde müdahale etmek, grup dinamizmini oluşturmak,
Bu çalışmalarda çocuklara yetişkinlerin küçük bir modeli olarak değil, ayrı ruhsal
yaşantıya sahip bir varlık olarak yaklaşabilmek öğretmenlerin drama etkinlikleri
sırasında yapması gereken hususlardır (Gürel vd., 2007: 155).
Đyi bir drama ile dil eğitimi programı hazırlanırken öğretmen aşağıda belirtilen
noktalara dikkat etmelidir (Gönen, 2003: 17):
24
6. Bir nesnenin, ağırlık, uzunluk, büyüklük, küçüklük gibi boyutlarla ilgili
açıklamaları doğru kullanılmalıdır. “En büyük çocuk” yerine “En uzun boylu
çocuk” denmesi daha doğrudur (Gönen, 2003: 17).
7. Yanlışlığı ve karşıtlığı önlemek için, eğitim sırasında çocuğa yeterli açıklayıcı
bilgi verilmelidir. Örneğin, çocuğa boya kalemi verirken öğretmen, “Maviyi
ister misin?” yerine, “Mavi boya kalemini ister misin?” ifadesini kullanmalıdır
(Gönen, 2003: 18).
8. Eşleştirme etkinliklerinde, nesnelerin birbiriyle nasıl ve neye göre eşleşip neye
göre eşleşmediği çok açıkça anlatılmalı ve belirtilmelidir. Örneğin,
oyuncakları renklerine göre gruplandırırken, “Evet, bütün oyuncaklar aynı”
yerine, “Evet, bütün oyuncaklar aynı renk, hepsi de kırmızı” şeklinde ifade
kullanılmalıdır.
9. Çocuğun yanlış ifadeleri, doğruları gösterilerek düzeltilmelidir. Çocuğa “O
söylediğin yanlış” demek yerine, “Zannediyorum söylemek istediğin buydu”
denmelidir.
10. Çocuğun dili kavrayabilmesi, çoğunlukla kendini ifade edebilmesinden,
konuşmasından önce olmaktadır. Bu nedenle çocuğun düzgün ve akıcı
konuşmasında kesintiler ve tekrarlamalar olabilmektedir (örneğin kekelemek).
Ayrıca, çocuk kendini ifade için değişik yollar deneyebilmektedir. Bu
durumda çocuk anlayışla cesaretlendirilmelidir.
11. Öğretmen, dil eğitimi çalışmalarını, diğer çalışmalarla birleştirip, toplu bir
program uygulamalıdır.
12. Çocuğa, “Dinleme Becerileri”ni geliştirmesi için fırsat yaratılmalıdır ve dil
gelişimi için şarkı söyleme, şiir ve öykü okuma gibi (tekerleme,
dramatizasyon) etkinlikler yaptırılmalıdır.
13. Drama ile dil eğitim programında, şarkı söyleme, şiir ve öykü anlatma ve
oluşturma, tekerleme, müzikli oyun, dramatizasyon gibi etkinliklere yer
verilmelidir.
25
1.1.4. Çocuk Tiyatrosunda Bulunması Gereken Özellikler
Dramaya ayrılan sürenin etkinlik için yeterli olması gereklidir (Dirim, 2005: 42).
Drama etkinliğine katılanların en başta grup içi bir çalışmaya hazır olmaları,
kendilerini rahat ve güvenli duyumsamaları, yeni ve değişik şeyler keşfetmeye hazırlıklı
olmaları, gerekli ve yeterli ön koşul olarak belirlenmiştir (Karadağ, 2005: 51).
26
Metin, dekor, kostüm, makyaj, efekt, müzik ve dansta tam bir uyum olmalıdır.
Gereksiz hiçbir şey oyuna katılmamalıdır(Gürel, 1995: 136). Drama çalışmalarında
kullanılan müzik, olabildiğince duyulmamış ve içerisinde çok enstrüman ve ses barındıran
özellikte olmalıdır (Aslan, 1999: 141).
Drama etkinlikleri için seçilen alan, oyun sergilemeye uygun genişlikte olmalı,
alanda hareketleri engelleyici eşyalar bulunmamalı, alan halı ya da parke döşeli olmalı,
dışarıdan rahatsız edici sesler duyulmamalı, mekânın aydınlatma ve ısıtma koşulları elverişli
olmalı, yeri ıslak ve kaygan olmamalıdır (Dirim, 2005: 63).
Yaratıcı drama etkinliklerine katılanların, en başta grup içi bir çalışmaya hazır
olmaları, kendilerini rahat ve güvenli duyumsamaları, kendilerinde yeni ve değişik yönler
keşfetmeye hazırlıklı olması gerekmektedir (Üstündağ, 2001: 35).
Çocuk tiyatrosu bilimsel bir disiplin içinde ele alınmalıdır. Dramatik teknik ve
estetik mükemmelliğe, çocuğun dünyası, duyuş, düşünüş ve algılayış seviyesi içine
ulaşılmalıdır (Gürel, 1995: 135).
27
“Çocuk edebiyatı da çok anlamlılık, örtük ileti içerme, otoriter olmayan bir
anlatım, estetik bütünlük gibi temel yazınsal nitelikleri taşımalıdır” (Dilidüzgün’den
akt.: Nas, 2004: 36- 37).
Çocuk tiyatrosu eserleri iyi bir dille ve Türkçe bilgi ve bilincini geliştirici bir üslupla
yazılmalıdır:
Çocuk tiyatrosu eserlerinde çocuğun kendine özgü içtenliği ile anlatım dilinin
doğallığı buluşturulmalıdır (Sever, 2003: 191). Çocuğa yönelik eserlerde çocuksu biçemden
uzak durulması gerekir (Sever, 2003: 11).
Çocuk tiyatrosu eserleri, çocuğun dikkatini sürekli canlı tutacak nitelikte olmalıdır.
Renk, biçim, ses, hareket güzelliği, eğlencenin estetikliği aranan özelliklerdir. “Onlar,
başkalarının yaptıklarına yalnızca bakmakla bırakılırsa, sık sık koparlar oyundan” (Dirim,
2005: 29).
Drama doğaçlamadır. Çocuk tiyatrosu çalışmalarında ise yazılı bir metne bağlı
olarak yapılacak canlandırmalarda, vurgu ve tonlamalara dikkat etmenin yanında, metnin
içeriğine de dikkat edilmelidir. Canlandırılacak metnin içerik analizini çok iyi yapılmalıdır
(Karadağ, 2005: 96).
Çocuklar, kendileri için hazırlanmış bir tiyatro eserinin sahnelenmesinde, her türlü
ayrıntıya dikkat edilmiş olmasından mutluluk duyarlar. Bu nedenle, yazılan oyunu sahnede
canlandıran oyuncuların yetenekli olması şarttır (Yalçın, 2002: 196).
28
Çocuk edebiyatının temel sorumluluğu, çocuklara, dilin ve resmin olanaklarıyla
kurgulanmış yeni yaşantılar sunma olmalı, sunulan yaşantılardan çıkarımsalar yapma
sorumluluğu ise çocuğa bırakılmalıdır (Sever, 2003: 191).
Aşırı yoruma kaçan, nasihatçi bir tutumla, didaktik bir ögeye sahip olan tiyatro
oyunları yazılmamalıdır (Yalçın, 2002: 196).
Tiyatro yolu ile eğitilmek istenen çocuğun yaşı, anlayış gücü, ruhsal durumu,
yaşantısı, bilgi ve görgüsü, içinde bulunduğu ekonomik durum, kültürel özellikleri
bilinmelidir. Yapılan eğitimin günlük yaşamı ile uzlaşıp uzlaşmadığı, çocuğu çelişkiye
düşürüp düşürmediği araştırılmalıdır. Çocuğu aile ilişkilerinde, okul yaşamında, arkadaşları
ile ilişkisinde uyumsuzluğa götürebilecek bir eğitim, kendi içinde ne kadar haklı nedenlere
dayanırsa dayansın, ne kadar doğru düşünülmüş olursa olsun, çocuğa zarar verecektir
(http://www.halksahnesi.org/yazilar/nasilbir_cocuk_tiyatrosu/nasilbir_cocuk_tiyatrosu. ).
Epik tiyatro çocuklar için daha etkilidir. Çocuklara yönelik tiyatrolar epik tarzda
yazılmalıdır. Çocuk, kendisinin de içinde olduğunu duyumsadığı eserden daha çok zevk alır:
29
Çocuk tiyatrosu eserleri, çocuklara anlamlandıramayacağı ya da yaşama
geçiremeyeceği sorumluluklar yüklememelidir (Sever, 2003: 191).
Çocuk piyesleri çevre, yöre özelliklerine uygun olarak seçilmelidir (Dirim, 2005:
23).
Yurt sevgisi, ulusal değerler ve Türklük bilinci işlenirken evrensel değerler bir
kenara itilmemeli, ülkeler arasında düşmanlık ve öç alma duyguları körüklenmemelidir.
Yiğitlik abartılmamalı; çocuklara, yanılmaz insan, üstün insan, her şeyi bilen insan
örnekleri sunulmamalıdır. Başka bir deyişle, etiyle kemiğiyle, olumlu ve olumsuz yanlarıyla
insan tanıtılmalıdır. Çocuk, tiyatro eserlerinde, çelişkileriyle, değişen düşünce ve
duygularıyla insanı görmeli; başkalarında kendisine benzerlikler bulabilmelidir. Katı ahlak
kuralları içinde sıkışıp kalmamalı, hoşgörü ve esneklik kazanmalıdır.
Alın yazısı, yazgı gibi insanın boynunu büktüren, savaşım gücünü köstekleyen
inanışlara yer verilmemelidir. Her kitap bir dizi ahlak yargısıyla sonuçlandırılmamalıdır
(http://www.aof.anadolu.edu.tr/kitap/IOLTP/2275/unite12.pdf).
“Đyi bir çocuk kitabı, çocuğun kendisini daha iyi tanıması, gerekiyorsa
davranışlarını değiştirmesi ve kişiliğini geliştirmesi için ona kılavuzlukta bulunur”
(Şirin, 1994: 206).
30
çocuk tiyatrosundan gerekli verim alınamaz. “…konu ve karakterler, çocuğun kavram
düzeyine, yaşam deneyim ve bilgisine uygun olmalıdır” (Şirin, 1994:204).
Çocuk tiyatrosu çalışmaları oluşturulurken, talim ve terbiye kurulu ile toplum yapısı
birbirine ters düşmemelidir (Yalçın, 1985: 245). Tiyatro eserindeki kişiler, seyircinin değer
ölçülerine mutlaka cevap vermelidir( Akı, 1963: 128). Bu etkinlikler planlanırken, öncelikle
hedef ve kazanılması beklenen davranışlara ulaşabilmek için drama planı yapılmalıdır
(Aslan, 2003: 67). “Çocuklarımızı, sanat ve tiyatro yoluyla eğitirken Batı ölçütlerini değil
günümüzün koşullarını dikkate almalıyız” (Gürel vd., 2007: 148).
Çocuk tiyatrosu eserlerinde, çocuğa öğüt vermek, çocuğa mutlaka bir şeyler
öğretmek amaçlanmamalıdır. Tiyatronun birinci amacı, çocuklara sevgi, yaşama sevinci,
dayanışma gibi duygular kazandırmaktır (Nas, 2004: 391/ 393):
Ayrıca tiyatronun kurmaca bir dünyayı dolaysız olarak canlandırdığı için kitap
okumaktan daha etkili olduğu da göz önünde bulundurulmalıdır (Nas, 2004: 390).
31
Çocuk tiyatrosunda yalnızca çocuk oyuncuların oynayabileceği yönündeki yanlış
kanı giderilmeli, genç amatörlerin ve profesyonel oyuncuların çocuk tiyatrosu için
vazgeçilmez olduğu gözden kaçırılmamalıdır.
Çocuk tiyatrosu eserlerinde, hem olumlu değerler verilmeli hem de güldürü unsuru
ihmal edilmemelidir. “Oyun ve değişiklik ihtiyacı, yetişkinlerin kural dolu ve (çocuklara
göre) heyecansız dünyalarında sıkılan çocukların en önemli ihtiyaçlarından biridir” (Şirin,
1994: 209). Çocuk tiyatrosu, yuva, dostluk, arkadaşlık, komşuluk gibi soyut konuları
işlemelidir. Gülünç olaylar, tekerlemeler, şiirler vb. içeren oyunlar çocukların ilgisini daha
çok çeker (Nas, 2004: 17).
32
Çocuk tiyatrosu eserleri, çocuğu aklın ve bilimin ışığında bir yaşam felsefesi
kazanmasına yardımcı olmalıdır:
“Öyle ki çocuk bunların mucize değil, insan zekâ, emek ve sabrının bir
ürünü olduğunu anlamalı, kendisi de buna katılma arzusunu duymalıdır. Đnsanlığın
daima hayatını kolaylaştıracak gelişmelerin peşinde olduğunu sezmeli” (Şirin, 1994:
222).
Çocuk tiyatrosu yazarının gayesi, vermek istediği mesaj ve oyunun teması açık, yalın
ve kesin olmalıdır (Gürel, 1995: 135).
33
toplumsal ilişkilerdeki sorunların çözümünde en etkili yöntemin ‘iletişim’ olduğu
gerçeği sezdirilmelidir (Sever, 2003:192).
Türkiye’de millî çocuk tiyatrosunun kurulabilmesi için bir devlet politikası olarak
yapılması gereken çalışmalar şu şekilde sıralanabilir:
34
Bu komisyonlarda psikolog, pedagog ve tiyatro uzmanları bulunmalı, bu
uzmanlar çocuk tiyatrolarının oynayacağı oyun metnini inceledikten ve
oyunları gördükten sonra okullarda sergilenip sergilenmeyeceğine karar
vermelidir.
2. Çocuk tiyatrolarının kâr ve reklâm aracı olarak kullanılmasına engel
olunmalıdır.
3. Devlet Tiyatroları ve Şehir Tiyatroları gibi ödenekli tiyatrolarda Çocuk
Tiyatrosu birimleri oluşturulmalıdır.
4. “Devlet Çocuk Tiyatroları”nın kuruluşu gerçekleştirilmelidir.
5. Millî Eğitim ve Kültür Bakanlıkları, mahallî idarelerle işbirliğine giderek
yaz aylarında açık havada çocuk tiyatrosu festivalleri düzenlemelidir.
6. Çocuk tiyatrosuyla ilgili toplantılar, açık oturumlar, sempozyumlar, şenlikler
ve yarışmalar tertip edilmelidir.
11. Çocuk tiyatrosu başlı başına bir disiplin olarak ele alınmalı, hatta
Üniversitelerin tiyatro bölümlerinde ve konservatuvarlarda “Çocuk
Tiyatrosu Bölümleri” kurulmalıdır.
12. Çocuk tiyatrosu uzmanlık, titizlik isteyen bir alandır. Okul öncesi ve okul
dönemi tiyatro çalışmalarında uzmanların görevlendirilmesi sağlanmalıdır.
35
14. Konservatuarlardan ve Üniversitelerin tiyatro bölümlerinden mezun olan
gençler Anadolu’da görev yapmaya teşvik edilmeli; bu gençler Halk Eğitimi
Merkezlerinde ve okullarda çocuk oyunları sahneye koymalı; kurslar
düzenlenmelidir.
19. Maddî imkân sağlanmadığı için tanınmış Türk yazarları çocuk oyunu
yazmaya itibar etmemektedir. Yazarları çocuk tiyatrosu alanına çekmek,
yeni yazarlar yetişmesini sağlamak ve dramatik çocuk edebiyatının
geliştirilmesi için devlet tarafından düzenli aralıklarla yarışmalar
düzenlenmelidir. Bu yarışmalarda büyük ödüller konulmalıdır (Gürel; 1995:
137).
36
20. Batı’da olduğu gibi, yazarlarımız Türk klâsiklerinden, Türk masal ve
efsanelerinden istifade edebilirler; Türk klâsiklerinden muhtevası ve teması
hem dramaturjik hem de estetik ve pedagojik açıdan sağlam ve yüksek
düzeyde ve evrensel değerde eserler yaratabilirler. Türk yazarları mecâzî
anlatıma sağladığı imkânlar bakımından zengin peri masallarından da
faydalanabilirler.
21. Kukla tiyatrosu, Gölge Oyunu- Karagöz sanatçıları her türlü imkân temin
edilerek desteklenmelidir. Ortaoyunu ve Meddah, çağdaş bir form ve
muhteva ile Türk kültürüne yeniden kazandırılabilir. Millî tiyatronun olduğu
gibi millî ocuk tiyatrosunun kaynağı da geleneksel temaşa sanatlarıdır
(Gürel; 1995: 138).
Okul öncesi dönemin gelişim açısından çok önemli bir dönem olduğunu belirten
Aslan, çocukların bu dönemdeki öğrenme hızlarının çok yüksek olduğunu ifade eder. Aslan,
okul öncesi eğitimin amaçlarının çocukların bedensel, zihinsel ve duygusal gelişimlerini ve
iyi alışkanlıklar kazanmasını sağlamak, çocukları ilköğretime hazırlamak, olumsuz çevre
koşullarından ve ailelerden gelen çocuklar için ortak bir yetiştirme ortamı yaratmak,
çocukların Türkçeyi güzel ve doğru konuşmalarını sağlamak olduğunu ifade eder (Aslan,
2003: 66).
37
“Oyun, gerçek dünya ile hayal dünyası arasındaki bir köprüdür” (Yavuzer,
1999:194).
“Hiç kuşkusuz, çocuğun izlediği oyun yaşına uygun olmalıdır. 2- 7 yaş döneminin
çocuk oyunlarında hareket, taklit, güldürü, ışık ve ses düzeni ön sıraya çıkmalıdır. Çocuk,
hem oyunu izleyip keyifli dakikalar geçirmeli, eğlenmeli, hem de düşünmeli ve eğitilmelidir”
(Yardımcı, 2002: 280) şeklinde özetlenen çocuk tiyatrosunun amacını gerçekleştirmek için,
yaş gruplarının özellikleri mutlaka göz önünde bulundurulmalıdır:
Erken çocukluk yıllarında, oyun dört formda olabildiğini Ferda Öztürk belirtir.
Bunlar dramatik oyun, biçimsel olmayan drama, öykü ve yorumlamaya dayalı drama ve
yazılı dramadır. Bunlardan ilk üçü erken çocukluk dönemine ait drama şekilleridir (Öztürk,
2002: 12).
“3- 5 yaşındaki çocuklar, düşsel oyunlarıyla kendilerine zengin bir yaşam alanı
yaratırlar” diyen Karadağ, 4- 5 yaşlarında masal çağına giren çocukların, 8- 9 yaşlarına
kadar bu dönemi masallar, öyküler, fabllar, şiirler, tekerlemeler, dramatizasyon gibi çocuk
38
edebiyatı türleri ile yaşadıklarını ve düş dünyalarını zenginleştirdiklerini ifade eder(Karadağ,
2004:1).
2 ile 9 yaş arası çocukların oyun ve masal çağı içerisinde olduklarını ifade edilmiş ve
bu yaş grubu çocuklarını da 2- 5 yaş grubu çocukları ve 5- 9 yaş grubu çocukları olarak
gruplandırılmıştır:
39
Sever, 2- 4 yaşlarındaki çocuklar için kitabın en temel işlevinin, onların kavramsal
gelişim sürecine ve anlama becerisine katkı sağlaması olduğunu belirtir. Bu dönem
çocuklarının bilişsel süreçlerini işletmede kitabın önemi olduğunu ifade eder (Sever, 2003:
13).
Okul öncesi eğitimde drama çalışmalarının asıl amacı, çocukların sözlü anlatım
gücünü harekete geçirmek ve arkadaşları arasında konuşmaya alışmasını sağlamak olarak
belirtilmiştir. Bunun yanı sıra, dikkat artırma, güven duygusu edinme, sosyalleştirme,
yaratıcılık ve en önemlisi güzel sanatlara olan ilginin de bu dönemde verilen drama
çalışmalarıyla çocuğa kazandırıldığı vurgulanmıştır.
0- 5 yaş çocuklarına hitap eden oyunlarda önemli olan, çocuğun kendi hayal
dünyasını da kullanmasına imkân tanımak ve kendini oyun içinde hissetmesini sağlamaktır
(Yalçın, 2002: 198).
Bir gölge oyunu olan Karagöz’den çocukların çok hoşlanır. Bu nedenle okul öncesi
eğitimde, drama çalışmalarında, kukla ve figürlerden geniş ölçüde yararlanılması
gerekmektedir (Yardımcı, 2002: 293).
Oğuzkan, küçük çocuklar için yazılan piyeslerde iletilerin basit ve somut bir
biçimde işlenmesi gerektiğini vurgular (Oğuzkan, 2000: 292).
40
Küçük çocuklar isteklerini, ihtiyaçlarını hatta korkularını kelimelerle tam olarak
ifade etmeyi öğrenmeden önce jest ve hareketlerle bildirir. Pandomimin, çocuğun ifade
etmesi gereken duygu, ruh durumu ve ana fikir üzerinde onu düşündürmesi en büyük
faydalarından biridir. Pandomim okulöncesi ve ilkokulun birinci devresinde (6- 9 yaş)
olduğu gibi ikinci devresinde de kullanılır (Gönen vd., 2003: 54).
Çocukların ancak beş altı yaşından sonra gerçekle gerçek olmayanı ayırt edebildiğini
belirten Dirim, bu yaştaki çocuklar için masalımsı öyküler seçilmesinin uygun olacağını
ifade eder:
“5- 6 yaş grubu çocuğuna oyun, konu ve dil açısından basit ve anlaşılır
olmalıdır. Sade bir dekor, ışık ve ses düzeni içinde, konunun yalın bir biçimde
işlenmesi, çocuğun hayal gücünü geliştirmeye yardımcı olur. O nedenle, ana ve
babaların dört yaşından itibaren, çocuklarını çocuk tiyatrolarına götürmeleri
tavsiye edilmektedir” (Yardımcı, 2002: 280).
Yavuzer, 5- 6 yaş çocuğuna hitap eden bir oyunun, gerek konu, gerekse dil
açısından sade ve basit olmasının gerektiğini vurgular (Yavuzer, 1999: 232).
41
“Oyun çağındaki çocuklar, rontları ve müzikli oyunları daha çok severler. O
nedenle, bu çağın özelliğine uygun rontlar ve skeçler tercih edilmelidir” (Yardımcı,
2002: 291).
Oyun sırasında bir çocuğa ötekinden daha çok ilgi gösterilmemelidir. “Bir çocuğa
daha çok ilgi gösterdiğiniz takdirde, çocukların katılma duyguları ve kendilerine güvenleri
azalır” (Dirim, 2005: 32).
42
5- 7 yaş grubu çocukları için oyunu ilginç yapmada çıngıraklar, düdükler, trampetler
büyük rol oynar (Dirim, 2005: 33).
43
çocuklar kendilerine yakın ve kendilerinin içinde bulundukları bir oyundan
hoşlanırlar” (Yardımcı vd., 2002: 303).
7- 12 yaş grubu çocukları için hazırlanan oyunlarda baş görev onlarda güven ve
dostluk duygularını geliştirme olmalıdır (Dirim, 2005: 35).
44
1.1.5.5. 12- 15 Yaş Grubundaki Çocuklar
12- 15 yaş grubundaki çocuklar, büyüklere yönelik tiyatro ile çocuk tiyatrosu
arasındaki geçiş dönemini oluştururlar (Yalçın, 2002: 198).
Soyut işlemler dönemine geçilmesiyle kurallı oyunlar devreye girer (Karadağ, 2005:
19).
“Sekiz yıllık ilköğretim okulunun dördüncü sınıfı ile sekizinci sınıfında yer
alan çocuk, serüven (macera) çağını yaşar. Buna karşın, gerçekleri araştırmak ister,
gerçeklerin nedenlerini merak eder. Yaşına bağlı olarak hareketli konulardan
hoşlanır. O nedenle, çocukların düzeyine uygun oyunlar seçilmeli ve oynatılmalıdır”
(Yardımcı, 2002: 292).
12- 15 yaş grubu için metinli oyun ve çerçeve sahne kullanılabilir (Dirim, 2005: 36).
12- 15 yaş grubu çocukları için hazırlanan oyunların konusu kesin olmalı ve
saydamlaştırılmış bir oyun düzeni ile gerçekleştirilmelidir. “Belirgin olmayan bulanık şeyler
bu yaştakileri rahatsız eder” (Dirim, 2005: 37).
12- 15 yaş grubunda sahne üzerindeki karşıtlıklar çekicidir. “Işık- gölge, renk,
hareket, söz- konuşma ve düşünce- eylem karşıtlıkları ilginç gelir” (Dirim, 2005: 37).
12- 15 yaş grubu çocukları için hazırlanan oyunlarda, sahne üzerinde her iki cinsin
birlikte olan sahneleri, dansları ve hareketleri ilgi çeken ögedir. “Ayrıca, bu yaştakiler estetik
görünüme önem verirler. Onlara sunulan doğru olduğu kadar güzel olmalıdır. Sahne
45
üzerindeki oyun gerçekçi, hareketli, derinlikli ve estetik olmalıdır! Đlk kez bu yaş grubunda
tiyatronun sanatsal yanı da ağır basmaya başlar. Maske, makyaj, giysi, ışıklama önemli
ögeler durumuna gelir” (Dirim, 2005: 37- 38).
12- 15 yaş grubu için hazırlanan eserlerde içeriğe dikkat etmeli, adalete duygusuna
ters eserler oluşturulmamalıdır (Dirim, 2005: 38).
12- 15 yaş grubu için hazırlanan eserlerde de çocuklara karşı içtenlik olmalıdır.
“Oyun düzeni, oyunculuk ve çocukları oyuna katmada hep bu içtenlik egemen olmalıdır”
(Dirim, 2005: 38).
Çocuğun ilköğretimin son sınıfında veya lise sıralarında olduğu dönem, fikir ve
duygu çağı olarak gruplandırılmıştır:
46
Oğuzkan, ilkokul öğrencileri için yazılan piyeslerin 30 veya 45 dakikada,
ortaokullar için yazılan piyeslerin en fazla bir buçuk saatte sona ermesi gerektiğini ifade eder
(Oğuzkan, 2000: 297).
Alev Önder, toplumumuzdaki bazı gelişmelerin, günümüzde drama yolu ile eğitime
ağırlık verilmesinde etkili olduğunu belirtir. Bu gelişmeleri Önder’in çalışmasına bağlı
olarak şu şekilde özetlemek mümkündür (Önder, 2002: 39):
47
vermemeleri, duygusal etkileşimi azaltan, yer yer ortadan kaldıran başka etkenlerdir”
(Yavuzer, 1999:115).
Önder, evin dışındaki toplumda, özellikle okulda, olumlu ilişkilerin artmasının, risk
altındaki günümüz çocuklarının iyileşme yeteneğini artırabildiğini, okulda bulunan
öğrenciler arasındaki ve öğrencilerle öğretmen arasındaki ilişkilerin kalitesinin artmasını
sağlayacak yaklaşımların bu nedenle de önem kazandığını belirtir (Lindvaag ve Moen’den
akt.: Önder, 2002: 43 -44)
48
1.2. TURGUT ÖZAKMAN’IN HAYATI SANATI VE ESERLERĐ
06.03.1951 Pembe Evin Kaderi adlı oyunu Devlet Tiyatrosunda oynandı (Yön.
Haydar Ozansoy).
1956 Almanya’ya gitti, Köln Üniversitesi Tiyatro Bölümü Enstitüsü’ne devam etti.
1956/57 Tufan (Saim Alpago) Devlet Tiyatrosunda oynandı. Edebî Kurul Lektörü
(dramaturg) olarak Devlet Tiyatrosuna girdi.
1959 Hastane adlı tek perdelik oyunu Sahne Z’de (Güner Sümer); Karagöz’ün
Dönüşü adlı yine tek perdelik oyunu Đstanbul Gençlik Tiyatrosu’nda (Avni Dilligil) oynandı.
49
1960 Bonn’a Basın Ateşe Yardımcısı olarak atandı. Kanaviçe adlı oyunu Devlet
Tiyatrosunda oynandı (Ziya Demirel) (01.10.1960).
1962 Ankara Radyosu’na Söz ve Temsil Yayınları şefi olarak atandı. Ocak adlı
oyunu Ankara Devlet Tiyatrosunca (Ergin Orbey) oynandı (02.02.1962 Ankara).
1964 Bulvar adlı oyunu aynı yıl müzikal (Müzik: Bülend Arel) Dormen
Tiyatrosu’nda (Haldun Dormen); müziksiz olarak, yeni kurulan Eskişehir Đl Tiyatrosu’nda
(Ergin Orbey) oynandı. TRT Merkez Program Dairesi Başkanlığına getirildi.
“1966 Ulusal Kolej Disiplin Kurulu, Ankara Başkent Tiyatrosu’nda (F. Tartan)
oynandı.
1968 Sarıpınar 1914, AST’nda (Ergin Orbey) oynandı. Sanat Severler Derneği’nce
yılın yazarı seçildi.
1969 Radyo Notları adlı kitabı yayımlandı. Berberde adlı kısa oyunu Yeni Türk
Tiyatrosu adlı antolojide yayımlandı.
1971 Babamla Birlikte- 1971, Küçük Komedi Tiyatrosu’nda oynandı (Atila Eldem).
1978 Devlet Tiyatroları Genel Müdür Başyardımcısı oldu. Kısa bir süre sonra, sağlık
nedeniyle görevinden ayrılmak zorunda kaldı, Đzmir Güzel Sanatlar Fakültesi Tiyatro
Bölümünde öğretim görevlisi olarak çalışmaya başladı.
50
1979/80 Fehim Paşa Konağı adlı oyunuyla Đş Bankası Tiyatro Büyük Ödülünü aldı.
Oyun, 1980’de Ankara Halk Tiyatrosu (Erkan Yücel) ile Đstanbul Köşebaşı Tiyatro’nda
(Altan Erbulak) oynandı.
1981 Masal Var Masalcı Var adlı çocuk oyunu Pamukbank Gençlik Tiyatrosu’nca
oynandı (Rüştü Asyalı). Duvarların Ötesi, Sidney’de Đngilizce olarak oynandı (Ayten
Kuyulu). Sanat Kurumu ve Avni Dilligil Ödüllerini aldı.
1983 Devlet Tiyatroları Genel Müdürü oldu. Ah Şu Gençler adlı oyunu Pamukbank
Gençlik Tiyatrosu’nda (Rüştü Asyalı); Resimli Osmanlı Tarihi, AST’nda (Ergin Orbay)
oynandı. 1982/83 Đsmet Küntay Ödülünü aldı.
1984/85 Bir Şehnaz Oyun’la Enka ikincilik ödülünü aldı; oyun Ankara Sanat
Tiyatrosu’nda (Ergin Orbey) oynandı.
1986 Töre oyunu Tolga Aşkıner, Nisa Serezli Tiyatrosu’nda (T. Aşkıner) oynandı.
Bu eserde Özakman Türk mitolojisinden yararlanmıştır:
1987 Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğünden istifa etti. Deliler adlı kabare oyunu
Devekuşu Kabare Tiyatrosu’nda (Zeki Alasya) oynanmaya başladı.
1988 Ben Mimar Sinan adlı gençlik oyunu Devlet Tiyatrosu Çocuk Tiyatrosu’nda
(Kerim Afşar) oynandı. Radyo ve Televizyon Yüksek Kurul üyesi oldu.
1989 Kurtuluş Savaşını konu alan 20 bölümlük Kurtuluş adlı dizinin senaryosunu
TRT’ye teslim etti.
1990 Radyo ve Televizyon Yüksek Kurul Başkan Yardımcılığına seçildi. Bir Şehnaz
Oyun, Taşkent Devlet Tiyatrosu’nda (Yücel Erten) Özbekçe; Ah Şu Gençler, Viyana TÜ
Tiyatrosu’nda (A.G. Aleksanyan) Türkçe oynandı.
51
1991 Kurtuluş/Kemal’in Askerleri dizisinin çekimine 12 Ağustos 1991’de başlandı.
Duvarların Ötesi, Bir Şehnaz Oyun (Şekerpare adıyla), Ocak (Gurbet Kuşları adıyla
ve değiştirilerek) filme alındı. Kanaviçe, Ocak, Komşularımız, Sarıpınar 1914, Berberde,
Töre televizyon oyunu yapıldı. Öyküleri, Hisar ve Türk Dili Dergilerinde yayınlandı. DTCF
Tiyatro Bölümü’nde öğretim görevlisi olarak çalıştı.
Oyunları, yalnız ilk oynanan tiyatrolar ve yurtdışı sahneler ile birlikte belirtilmiştir.
Kurtuluş, yön. Zeki Öztan, müzik M. Sun, 20 bölümlük TV dizisi olarak TRT’de
yayınlandı (1995); Cumhuriyet, yön. Zeki Öztan, müzik M. Sun, Cumhuriyetin 75. yılı
olarak TRT’de yayımlandı (Tanzimat’tan Bugüne Edebiyatçılar Ansiklopedisi, 2001: 779).
Kurtuluş Savaşı’nı konu alan Şu Çılgın Türkler (2005) adlı belgesel romanı medyada
sürekli yer alarak, bir yıl içerisinde yaklaşık bir milyon adet basılarak en çok satan kitap
oldu.
Senaryoları şunlardır:
Keloğlan Aramızda (1972), Tuzsuz Deli Bekir (1972), Keloğlan'la Cankız (1973),
Mevlana (1973) (Ergin Orbey'le birlikte), Yatık Emine (1974) (Ömer Kavur'la birlikte, Refik
Halit Karay'ın aynı adlı romanından), Keloğlan Đz Peşinde (1975), Turhanoğlu (1975),
Kanije Kalesi (1982), Son Akın (1982), Kurtuluş (1989), Rıza Beyler (1993)
52
2. TURGUT ÖZAKMAN’IN ÇOCUK VE GENÇLĐK TĐYATROSU
KAPSAMINDAKĐ ESERLERĐNĐN ĐNCELENMESĐ
Araştırmaya Turgut Özakman’ın çocuklar ve gençler için yazdığı yedi tiyatro
eserinin incelenmesi ile başlanmıştır. Bu eserlerin sıralanışında yayın tarihleri esas
alınmıştır. Đncelenen eserlerin sayısı, bir gençlik oyunu olan “Ah Şu Gençler” in ve Turgut
Özakman’ın ünlü romanı “Şu Çılgın Türkler” in aynı adla oyunlaştırdığı eserinin de dâhil
edilmesiyle, dokuza çıkarılmıştır.
Eserlerden “Ak Masal Kara Masal” çocuk oyunu, “Ah Şu Gençler” gençlik
oyunudur. “Ben Mimar Sinan” hem tarih bilinci içermesi hem de eğitim değerlerinin
zenginliği ile okullarda tarih dersine yardımcı bir tiyatro etkinliği olarak yararlanılabilecek
özelliktedir. “Hastane”, “Karagöz’ün Dönüşü”, “Kardeş Payı”, “Darılmaca Yok” ve “Şu
Çılgın Türkler” ortaöğretim ve üstü yaş seviyesine hitap eden eserlerdir. “Şu Çılgın
Türkler” yazar tarafından, ortaöğretimde yoğun istek ve ihtiyaç olduğunu gördüğü için
oyunlaştırdığı, aynı adlı romanının adeta küçük bir özeti niteliğindeki eserdir.
2.1.1. Öz ve Biçim
Hastane adlı tek perdelik gençlik oyunu, Sahne Z’de (Güner Sümer) oynandı
(Özakman, 2006:6).
53
sergileyen dram tarzında kaleme alınmıştır. Özakman, tiyatrosunu dışavurumcu bir anlayışla
yazmıştır.
Özakman, eserinde mekândan yola çıkarak konu oluşturma ile ilgili olarak şu
hususları belirtir:
54
Olayları ve insanları sınırlı bir mekânda toplamak, çatışmanın sürmesini ve
gelişmesinin sağlar, çeşitli karakterlerden yararlanmayı kolaylaştırır, toplu
davranışlara imkân hazırlar, gerilimi yoğunlaştırır, toplumu yansıtmaya vesile
olabilir vb.” (Özakman, 2004: 107).
Kişiler, dört hasta ve fon özelliğindeki bir hasta bakıcıdır. Konu, sağlığın önemi
olduğu için hastaların kişi olarak seçilmesi uygundur. Konu, kişi seçimini yönlendirmiştir.
Eser, evrensel bir konu olan insan sağlığı çerçevesinde oluşturulduğu için, tema her
dönem ve yere, yaşanılan çağa ve hastane ortamına uygundur.
Hastane, tek bölümden oluşan bir oyundur. Kurgu başarılıdır. Kişiler, verilmek
istenen mesajı yansıtmakta başarılıdır.
Hastane özgün bir eserdir. Hastane odasında, dört hastanın günlük yaşamının
sahnelendiği eser, ayrıntıların bütünü oluşturduğunu bilen usta bir yazarın dikkatli
gözlemlerinin ve başarılı kaleminin sonucunda ortaya çıkmıştır. Büyük olaylar herkesçe
yazılabilir. Hastalıklarıyla, korkularıyla, hayalleriyle baş başa yaşayan küçük insanları
yansıtan eser, bu yönüyle özgündür. Đki saatlik bir durumu oyun haline getiren Özakman,
bazılarının ölümü beklediği, bazılarının çevrelerine neşe katarak umutla yaşama sarıldığı
hastaları başarılı bir kurgulama sonucu seyircilerle buluşturmuştur.
Eser, sahneye uygundur. Bir hastane odası dekoru, dört hasta yatağı sahnelenme için
yeterlidir.
55
Dil; sade, doğal, günlük Türkçe ve akıcı olması nedeniyle hitap ettiği seviyeye
uygundur.
Dört hasta adam, dış dünyanın, sağlığın kıymetinin anlaşılmasına katkı sağlayıcı bir
olay sergilerler. Hastalar, kendilerini bir hapishanede hissederler. Hastane köşelerinde de
olsa insan umutlarıyla yaşar ve hayata sarılır. Yaşamak güzeldir. Sağlığın kıymeti,
kaybedilmeden bilinmelidir. Đnsanlar sağlıklarını yitirse de hayatla bağlarını koparmamalıdır.
Bir hastane odasında dört hastanın yaşamından bir kesitin canlandırıldığı “Hastane”
adlı oyunda serim, bir hastanın çığlık sesi sonucu bir hasta bakıcının odaları kontrol etmek
için kapıdan başını uzatması, hastaları kontrol edip tekrar kapıyı kapaması sonrasında
hastaların kendi aralarındaki konuşmaları ile başlar. Hastalar, bu sesin ölümle pençeleşen bir
hastanın çığlığı olduğunu tahmin eder. Ölüm, hastalar için sıradan bir hadisedir.
Belirlenmiş saatler arasında yatma, sağlıklı insanların arzu ettikleri her yiyeceği
yemelerine karşın, hastaların kendi sağlık problemleri nedeniyle bunları yiyememesi gibi
hastanenin belli kuralları vardır. Bu nedenle hastalar, hastabakıcıyı gardiyana benzetirler ve
ışığı yakmak için onun uzaklaşmasını beklerler. Kendi aralarında ışığı yakmak için konuşur
ve ışığı yakarlar.
56
Aydınlık ve karanlık eserde üzerinde durulan önemli unsurlardır. Aydınlık sağlığı,
mutluluğu, özgürlüğü, hayatı temsil eder. Karanlık ise hastalığı, hapis hayatı geçirdiklerini
düşündükleri hastaneyi ve ölümü temsil eder. Karanlıktan kurtulmanın memnuniyetini
belirten ikinci hastaya üçüncü hasta, yastığının altından çıkardığı gazeteyi gösterir ve
gazetenin içerisindeki olumsuz haberleri bir cümle ile özetleyerek, dünyanın hiç de
yaşanılacak hali kalmadığını belirtir. Aslında bu bir tür teselli arayışıdır.
Birinci hasta dördüncü hastaya sigara ile ilgili şaka yapar. Üçüncü hasta da birinci
hastayla birlik olur. Bu oyuna ikinci hasta da katılır. Dördüncü hastanın yanındaymış gibi
davranarak onu oyuna getirir. Đkinci ve üçüncü hasta, dördüncü hastanın düştüğü hale çok
güler. Burada ironi bulunmaktadır. Dördüncü hastaya yapılan oyundan diğer üç hasta
haberdardır. Dördüncü hasta şakanın sonuna kadar durumun farkına varamaz. Bu kesit
ironiyi/ tersinlemeyi oluşturur. Birinci hasta vicdan azabına kapılır. Sanki bu oyunu kendisi
başlatmamış gibi ikinci ve üçüncü hastaya yüklenir. Yaptığı davranışa engel olmadıkları için
onlara kızar. Birinci hasta, dördüncü hastanın gönlünü almak amacıyla ona bir sigara uzatır
ve her gün bir tane içme hakkı olduğunu söyler. Bu söz, dördüncü hastanın günde sadece bir
sigara içmesine doktorlar tarafından izin veriliğini ve diğer üç hastanın arkadaşlarının
sağlığını düşündüğünden şaka yoluyla onu engellemeye çalıştıklarını ortaya çıkarır. Hastalar,
katastasis(Gülmece yoluyla arınma) ile ağır sağlık sorunlarının sıkıntısını atmaya çalışırlar.
Can sıkıntısını gidermek için ikinci hasta çay yapıp içme hakkında, birinci hasta içki içmek
gerektiği hakkında konuşur. Birinci hasta ile üçüncü hasta arasında üçüncünün tercih ettiği
içkinin ne olduğu hususunda bir konuşma geçer. Daha sonra üçüncü hasta uyumak istediğini,
bu nedenle arkadaşlarının sessiz olmasını söyler. Birinci ve ikinci hasta arasında hastane ve
hastabakıcılar üzerine bir konuşma geçer.
Đkinci hasta hastaneden kaçmak istediğini söyler. Üçüncü hasta ikinciye bunu hep
söylediğini ama sözlerinin lafta kaldığını hatırlatır. Aralarında kaçmayı gerçekleştirememe
nedenleri ve kaçınca yapmayı hayal ettikleri üzerine bir konuşma geçer. Üçüncü hasta, ikinci
hastaya maddi- manevi destek olur. Ona para verir ve kaçması konusunda onu yüreklendirir.
57
Đkinci hasta bunun üzerine üçüncü hastaya olan minnet duygusunu ifade eder. Aralarındaki
konuşmanın sonunda kötü bir niyet gütmeksizin dördüncü hastaya ikinci hastanın “uyuz”
demesi, dördüncü hastayı öfkelendirir. Sustalı ile ikinci hastayı kaçmaktan alıkoymaya
çalışır. Dördüncü hastayı birinci hasta oyarlar, etkisiz hale getirir ve onun elindeki sustalıyı
alır. Böylece beklenmeyen tehlike ortadan kalkar. Birinci hasta ile ikinci hasta, hastaneden
kaçma konusunda konuşurlar. Birinci hasta da ikinci hastaya kaçma konusunda serbest
olduğunu söyler. Đkinci hasta üçüncü hastaya iyi geceler diler, birinci hastanın uyarısıyla
ışığı söndürür ve kararsız durur. Üçüncünün yüreklendirmesiyle gider.
Birinci ve üçüncü hasta arasında, ikinci hastanın kaçma kararıyla ilgili kısa bir
konuşma geçer. Bu konuşmadan sonra, beklenen ama araya başka olaylar girdiği için
unutulan yan odadaki komşular, duvara vururlar. Üçüncü hasta, buna karşılık v erip
vermeyeceğini birinci hastaya sorar birinci hasta, düşüneceğini ve duvarın arkasındakini
hayal edeceğini söyler. Bu sırada ikinci hasta odadan içeri girer. Arkadaşlarına karşı
mahcuptur. Üçüncü hastanın sorusuna karşılık, ertesi sabah gideceğini söyler. Üçüncü hasta
ona kızar ve yatmasını söyler. Đkinci hasta, söyleneni yapar. Hastabakıcı geçerken odanın
kapısını kapatır ve oda zifiri karanlığa bürünür.
Serim, bir fon unsuru gibi oyun boyunca devam eder. Hastane odasının tasviri,
serimle verilir. Oyuncuların kendilerini tanıtması, aydınlık ile karanlık, arzular ile yasak
yiyecekler serimde verilir. Birinci hastanın ikinci hastaya ışığı açmasını söylemesiyle bu
bölümdeki konuşmalar başlar. Sigara ile ilgili, birinci hastanın dördüncü hastaya şaka
yapması ve diğerlerinin de bu oyuna katılmasına kadar sürer (Özakman, 1999:7).
Eserde pek çok çatışma unsuru mevcuttur. Dördüncü hasta ve diğerleri arasında
sigara yüzünden; ikinci hastanın dışarı çıkma ve hastanede tedavi olma/ arkadaşlarından
ayrılmama isteği arasında seçim yapmak zorunda kalması yüzünden; hastaların duvarın
arkasında olduklarını düşündükleri kadınlara varlıklarını duyurma ile ceza alma/hayal
kırıklığına uğrama arasında tereddüt yaşamaları nedeniyle çatışmalar mevcuttur. Dış dünya,
hayat bütün cazibesi ile karşılarında dururken, hasta oldukları için hastanede bulunmaları
gerekliliği hastalar için ciddi bir çatışma unsurudur. Hastalık ile sağlık arasında da çatışma
mevcuttur.
Hastaların kişisel hayatlarıyla, beklentileriyle düğüm gelişir. Sigara ile ilgili, birinci
hastanın dördüncü hastaya şaka yapması ve diğerlerinin de bu oyuna katılması ile düğüm
58
bölümüne geçilir. Üçüncü hastanın hastaneden kaçmayı isteyen ikinci hastaya “Git artık be.”
demesine kadar düğüm sürer (Özakman, 1999:7- 20).
Đkinci hastanın “Peki.” demesiyle çözüm bölümüne geçilir. Đkinci hastanın odayı
terk edişi, geri gelişi ile devam eder. Çözüm umuda doğru gerçekleşir. Hastabakıcının
hastaları kontrol edişi ve kapıyı kapatışı ile oyun sonuçlanır (Özakman, 1999: 20).
2.1.4. Dekor
Özakman, eğer kapalı biçim bir oyun oynanacaksa, seçilecek mekân/ların doğal
olarak gelebilecekleri, gerektikçe birlikte olabilecekleri uygun ve elverişli mekân/lar
olmasının zorunluluğunu, mekânların görsel bir çekiciliği ve özgünlüğü olmasına özen
gösterilmesi gerektiğini belirtir (Özakman, 2004: 240- 241).
“Hastane”de kapalı bir mekân dekoru mevcuttur. Olayda, arka bahçe dekoru
kullanılmaz. Olaylar karanlık bir hastane odasında geçer. Bu odadan hastaların tasviriyle
sokak bile görünmez. Bu ciddi bir ayrıntıdır. Çünkü yaşama sarılmak isteyen hastalar, hayata
açılan bir pencere olan sokağın yoksunluğundan rahatsız olurlar. Oyunda arka bahçeden de
söz edilir ama olaylar o mekânda geçmez. Dört yatak, yastıklar ve diğer yatak malzemeleri,
koridora açılan bir kapı, odanın kapısından içeri yansıyan mavi gece ışığı, gazete, sigara,
sigara paketi, sustalı bıçak, lamba, çorap, hırka, takke, cüzdan, duvar, çakmak, kibrit,
çaydanlık, ispirto ocağı belirtilen aksesuarlardır.
Duvar, dört hastanın başka insanlardan haberler almaları açısından, sustalı bıçak
gerilimi yükseltmek için verilmiştir. Bütün dekor aksesuarları, hastalar konuşmaya
başlamadan da olayın öncesini anlaşılır kılmak için kullanılmıştır.
Dekor unsurları serim unsuru olarak kullanılarak hem olay ile ilgili tanıtıcı,
açıklayıcı bilgi vermektedir hem de kişileri tanıtıcı olarak kullanılmıştır.
Özakman, giysi, makyaj, saç biçimi ve aksesuarların da oyun için önemli olduğunu
belirtir:
59
“Giysi gibi makyaj ve saç biçimi de karakterlerin kişiliğini, yaşını, mesleğini, gelir
düzeyini, tutumunu (Bektaşi bıyığı, saç-sakal biçimi vb.), varsa bedensel arızalarını, sağlık
durumunu vb. sergilemeye yarar.
Aksesuar da, dekor gibi kişilerin gelir düzeylerini, hayat tarzlarını, zevklerini, kişilik
özelliklerini serimler, görüntüyü zenginleştirir, anlamlandırır, hazırlık işlevini görür.
Dekor, hem konu ile hem de kişiler ile derin bir uyum içindedir. Kapalı ve hastalık
yüklü dekor, insanlara dış dünyanın/ doğa/ tabiat… güzelliğini düşündürür.
2.1.5. Zaman
Oyun, bir gece vakti yaşananları konu alır. Gece ile hastalık, karanlık ile hastalık
birbirini destekler. Hastaları bu unsurlar karamsarlığa götürür. Oyun başında saat 22.00’yi
biraz geçmektedir. Oyunda geçen reel zaman bir en fazla iki saattir:
60
2. Hasta: Onu geçiyor.
Oyunda birinci hasta, dördüncü hastaya pazar günü izinli olarak dışarı çıkma hayali
kurdurur. Bu da olayın hafta içi bir günde geçtiğini ispatlar:
Oyunda mevsim hakkında ipuçları vardır. Hava soğuktur. Muhtemelen olay, kış
ayları ya da ara mevsimlerde geçmektedir:
2. Hasta: Geç olmasa bir çay yapar, afiyetle içerdik” (Özakman, 1999: 10).
“2. Hasta: Eskisi de bu. Allah’ını seversen. Ben hiç yaşamadım gibi bir şey zaten.
Babamı küçük yaşta kaybettiğim için…
3. Hasta: Çok dinledik bu hikâyeyi. Şimdi bu işe bir çare bulmalı.” (Özakman, 1999:
14).
61
Yine hastaların anılarını anlatarak vakit geçirdikleri, sıcak ve samimi bir ortamı
paylaştıkları şu konuşmalarda da kendisini gösterir:
“3. Hasta: Bilgisiz! Ben bir zamanlar bir vatmanın karısı ile…
Yine yaşanılan andan önceki zaman hakkında karşılıklı konuşmalar yoluyla haberler
verilir. Serim bir fon gibi eser boyunca devam eder. 2. hastanın bir hafta önce cuma günü
elbiselerini kapıcıya verip saklattığı ortaya çıkar:
3. Hasta: Ne zaman?
Yine konuşmalar yoluyla doktorun 2. hastaya bir gün hastaneden kaçarsa öleceğini
söylediği belirtilir. Hastanın kaçamayışının nedeni de son repliklerde verilir:
“3. Hasta: Cayamıyorsun değil mi böyle sürüklenmekten? Git, insan gibi öl, korkak
herif. Bir kütük gibi yatmaktan ne bekliyorsun? Yattığın yerden sokak bile görünmüyor.
Yarın da göremeyeceksin, öbür gün de. Hiç göremeyeceksin.
Zaman, klasik oyun anlayışına uygun bir biçimde üç birlik kuralı çerçevesinde sınırlı
tutulmuştur. Hatırlamalar yoluyla genişleyen bir zaman olsa da gerçek zaman gece yarısına
doğru iki saatlik bir süre olarak değer kazanır.
Eserde dört hasta yetişkin yer alır. Hastabakıcı fon kişi özelliğindedir. Oyunun serim
bölümünde ve sonuç bölümünde odadan başını içeri uzatır ve geri çıkar. Eserde hastaların
62
isimlerine yer verilmez. Hastaların birbirlerine ismiyle hitap etmemesi ilginçtir. Bu yazarın
özel bir amaca yöneldiğini hissettirir. Eserde aynı durumda olan hastaların sahneye taşınması
planlanmıştır. Dışavurumcu isyanlar birtakım genel adı gerekli kılar. Bu empresyonist
tiyatronun özelliğidir.
Dört hastadan dördü de tipik özellikleri olan, bir yönü ile dernliği verilen karakter
uzantısı tiplerdir. Her şeye inanan saf bir insan olan dördüncü hasta, oyuna hareket getirmede
rol alır. Hastalar, kapalı mekândan kurtulup normal bir hayat yaşamak isterler. Dört hastada
da aynı sağlık sorunu bulunmaktadır. Dört hasta da aşağı yukarı aynı maddi imkânlara
sahiptir. Orta sınıf diye nitelenen gruba dâhillerdir. Aralarında dikkat çekecek kadar büyük
bir kültürel farklılık da yoktur.
Birinci hasta acelecidir ve bazen gözü pek, bazen temkinli davranır. Sevimli,
şakacı, canlı, kararsız bir delikanlıdır. Yaptığı şakalardan sonra vicdan azabı çeker. Birinci
hasta şaraptan anlar, küfürbazdır. Sigara yasağı vardır. Kadınlara karşı ilgilidir.
Đkinci hasta şakacıdır. Saftır. Đhtimalleri düşünen, temkinli biridir. Beş yıldan beri
hastanededir ve dördüncü hastanın onun için sarf ettiği sözlerden veremli olduğu anlaşılır.
Eğlenceye düşkündür. Kadınlara karşı ilgilidir. Çayı seven, hep çay yapıp içmekten
bahseden ikinci hasta, hastaneden kaçmayı hayal edip durur. Fırsat eline geçtiğinde ise
kararsız kalır ve hastaneden ayrılamaz. Çünkü hastaneden uzaklaşması hastalığı ileri
seviyede olduğundan ölümüne sebep olabilir.
Üçüncü hastanın şaka yapma konusunda birinci hastayla arası iyidir. Şakacıdır.
Üşüdüğü için kalın giysiler giyer. Đçkiden anlayan, arkadaşlarının ifadesiyle “palavracı”
birisidir. Olumsuz haberlere, olaylara duyarlıdır. Kötülükler olmasın ister. Arkadaşlarının
sağlığına karşı da duyarlıdır. Oda arkadaşlarına göre yaşça ilerlemiştir. Kadınlara karşı
ilgilidir. Hayal gücü gelişmiştir. Yardımseverdir. Uğursuzluğa inanır. Diğer üç hastaya göre
görmüş geçirmiş birisidir. Kültürel bakımdan kendini geliştirmiştir. Belirli bir hayat
felsefesine sahiptir. Hayatın doya doya yaşanması taraftarıdır.
Dördüncü hasta korkak, aptal, hantal, içine kapanık, unutkan bir tip olarak belirtilir.
Sinirlendiğinde bıçağa davranacak karakterdedir. Dolduruşa çabuk gelir. Oyunun sonlarına
doğru kendisinden beklenmeyecek şekilde saldırganlaşır. Kendisine hakaret eden ikinci
hastayı, birinci hastanın düşünmeden yaptığı bir konuşmadan etkilenerek sustalıyla tehdit
eder. Sürekli öksürmektedir. Balgam sorunu, arkadaşları tarafından konuşulan bir konudur.
63
Günde sadece bir sigara içmesine müsaade edilir. Bu da onun birinci ve ikinci hastayla aynı
hastalıkla boğuştuğunu gösterir. Kadınlar konusunda özgüveni yoktur.
2.1.7. Đletiler
2. Hasta: Ne iyi. Ben sıfırı tüketmişim. Bana yapılan kalsiyumla bir saray badana
edilirdi. Filmi gördüm. Elek gibi. Benim ciğerimi köpeğe atsan yemez. Ama bir gün
kaçacağım.”(Özakman, 1999: 12).
“3. Hasta: Bu hayatın her saniyesini yalan yanlış yaşamalı. Kapıda ölüm bekliyor
bizi.”(Özakman, 1999: 16).
64
2. Hasta: Biz alçak gönüllü insanlarız”(Özakman, 1999:8).
“3. Hasta: O zavallıcıklar da böyle bir olay için neler vermezler ki. Ölmemenin tek
yolu beklemektir. Bekleyen ölmez.” (Özakman, 1999: 15).
2. Hasta: Ne?
3. Hasta: Kalk. Ben de olsam böyle ölürüm. Al sana para.”(Özakman, 1999: 16-
17).
65
3. Hasta: Sende beni anlayacak kafa nerde?
1. Hasta: Hayır. Düşüneceğim. Elleri ateşten cayır cayır yanıyordur. Gözleri iri iri
olmuştur. Onunla buluşmak için yarını bekleyeceğim. Ama o hiç gelmeyecek. Allah rahatlık
versin.” (Özakman, 1999: 20).
“1. Hasta. Kızdırma beni. Çıkar ortaya (dördüncüyü gösterir) bu herif uyuzun
biridir diye avaz avaz bağırırım.
3. Hasta: Neden?
1. Hasta: Uyuz da onun için, ben onun yerinde olsam, şimdi seni çarşafla
boğardım.(dördüncü, 2.’ye döner.)
1. Hasta: At buraya.
3. Hasta: Acele etme bakalım.(Paketten bir tane alır, kulağının arkasına atar.)
“1. Hasta: Bence, hastalara her gece bir kadeh içki vermeli. Her derde şifadır.
66
3. Hasta: Ne gibi?
1. Hasta: Rakı.
1. Hasta: Konyak?
1. Hasta: Cin?
Sigara da hastaları ölüme yaklaştıran olumsuz bir madde olarak eserde verilir
(Özakman, 1999: 7- 8- 9- 10):
“1. Hasta: (Islık çalar, dördüncü’ye bakar. Sigara paketini uzatır)Al bir tane. Her
akşam bir tane hakkın var. Tamam mı? O kadar..
67
Devlet müesseselerinin halktan bazılarınca istismar edilmesine de yer verilerek bu
durum gözler önüne serilir. Bu hem olumlu yönde hem de olumsuz yönde insanlara ileti
verebilir:
1. Hasta: Daha nesi olsun? Ekmek elden, su gölden. Bana sigorta bakıyor.
68
2. Hasta: Bu uyuzu işte.” (Özakman, 1999: 17).
Dalga geçme davranışı olumsuz bir ileti olarak karşımıza çıkar(Özakman, 1999:8-
9).
“3. Hasta: Bir tane de bize tut evlat, babanın canına rahmet okuyalım. (dördüncü
güvenle, alayla güler) Tövbe estağfurullah… (dördüncü kibriti çakar. Bir eliyle paketin
kapağını açar. Yüzü donar) Hayrola hazret, ne oldu?
Batıl inançların oyundaki bazı kişilerce kabul edilmesi olumsuz bir ileti olarak
verilmiştir:
Şiddet, yine karşılaşılan olumsuz bir iletidir. (Özakman, 1999: 9- 18- 19).
69
“4. Hasta: (Doğrulur) Bir yere gidemezsin. Uğursuz veremli.(Elinde bir sustalı.)
4. Hasta: (Birden döner) Yat yerine. O güzel yüzüne yazık olur. (Kapıyı
kilitler.)…”(Özakman, 1999: 18).
“Özakman, ilk oyunundan son oyununa dek, oyun yazarı olarak en üstün iki özelliği
olan “çarpıcı dramatik durumlar yaratma” ve “söyleşim kotarma” ustalığını sürdürmüştür.
Sevda Şener yazarın dil kullanımı bağlamındaki erdemlerini şöyle dile getiriyor:
‘Turgut Özakman’ın bir başarısı da, oyun kişilerini, kendi kişiliklerine aykırı
düşmeden zekice konuşturabilmesidir. Yazar, sanki Türk insanının günlük hayatta edepli bir
suskunluk altında gizlediği espri gücünü keşfetmiştir.’ ”(Yüksel, 2002: 29).
70
Hastaların kadınların varlığını öğrenmeleri sonucu aralarında geçen konuşmalar, bir
komiklik unsuru oluşturur:
“1. Hasta: (Eliyle duvarı okşar) Şimdi… Şurda… Benden bir kulaç ötede bir kadın
yatıyor ha? Niye söylemedin şimdiye kadar?” (Özakman, 1999: 12).
3. Hasta: Pişmiş aşa soğuk su katma. Ciddi ciddi konuşuyoruz şurada.” (Özakman,
1999: 13).
Eserde argoya ve küfre yer verilmesi, olumsuz bir ileti olarak görülse de
inandırıcılığı sağlaması ve güldürü unsuru oluşturması bakımından önemlidir.
“başı belaya girmek, vız gelmek, dünya varmış, sağlık olsun, dile benden ne
dilersen, alçak gönüllülük, gözünü oymak, orta malı olmak, kavuk sallamak, söz dokunmak,
başa kakmak, yavaş gelmek, pişmiş söze(aşa) soğuk su katmak, eli değmemek, dört başı
bayındır(mamur) yaşamak, nalları dikmek, traşı kesmek, gözünü sevmek, kılı kıpırdamamak,
kafası bozulmak, babasının canına rahmet okumak, sözünü kesmek, istifini bozmamak, dayak
yemek, şaka yapmak, ekmek elden su gölden, sıfırı tüketmek, felekten bir gece çalmak,
anasını satmak, Allah’ını seven (tutmasın), yüzüne gözüne bulaştırmak, kısmetini kesmek,
71
kuş uçurtmamak, elini sallasa ellisi, el ayak öpmek, kılı kıpırdamamak, başına iş açılmak,
ağzının suyu akmak, hak etmek.”
“1. Hasta: Işığı aç.” (Đki defa tekrar edilmiştir.) (Özakman, 1999: 7).
“2. Hasta: Bir dakika. Bir dakika… Bir dakika dedim…”(Özakman, 1999: 10).
“2. Hasta: Karar veremiyorum.” (Đki defa tekrar edilmiştir.) (Özakman, 1999: 16).
72
“4. Hasta: Ne dedin?
“1. Hasta: … bu herif uyuzun biridir diye avaz avaz bağırırım.” (Özakman, 1999:
9).
“şunun şurası, Allah Allah, ateşe mateşe, ciddi ciddi, taksit taksit, duyar muyar, ses
mes, cayır cayır, iri iri, türlü türlü, yalan” eserdeki diğer ikilemelerdir. Đkilemeler, anlatımı
akıcı hale getirmek için kullanılmıştır.
73
yeterince yansıtılmakta, şiir dilindeki sanatlarla açıklama biçimlerine
başvurulmaktadır” (Aksan, 1999:172).
Dua ve beddualar, çocuklara dili etkili bir biçimde kullanma, dil bilinci ve zevkine
varma olanağı sağlar. Hastaların kullandıkları dua ve beddualar, genel anlamda dini inanca
sahip olduklarını, hastalıklarının sonucunda inkâra, isyana, umutsuzluğa kapılmadıklarını,
kendileriyle barışık olduklarını ve durumlarını kabullendiklerini göstermektedir:
“1. Hasta: Sağlık olsun.”(Özakman, 1999: 8), “3. Hasta: Babanın canına rahmet
okuyalım.(…) Tövbe estağfurullah.”(Özakman, 1999: 9), “3. Hasta: Hay Allah müstehakını
versin.” (Özakman, 1999: 9), “2. Hasta: Sen iyisin maşallah.” (Özakman, 1999: 12), “1.
Hasta: Allah kahretsin.” (Özakman, 1999: 13). “2. Hasta: Đyi geceler.” (Özakman, 1999:
20).
74
2.1.9. Tablo 1: Hastane Oyununun Genel Yapısı
HASTANE (1959)
Öz ve Biçim: Eser, tek perdeden oluşmaktadır. Olay, zaman, mekân birliği bulunan oyunda empresyonist
tiyatronun özellikleri de görülür. Oyun, komik konuşmalarla geliştirilen daha çok durum, kesit sergileyen
dram tarzında kaleme alınmıştır. Turgut Özakman, “Hastane” adlı oyununu, mekândan yola çıkarak
oluşturmuştur. Hastalıklarıyla, korkularıyla, hayalleriyle baş başa yaşayan küçük insanları yansıtan eser,
bu yönüyle özgündür. Hastane adlı tek perdelik gençlik oyunu, sahnelenmeye uygundur. Eser Sahne Z’de
(Güner Sümer) oynanmıştır. Kurgu başarılıdır. Kişiler, verilmek istenen mesajı yansıtmakta başarılı
görülebilirler. Dil, sade, doğal, günlük Türkçe ve akıcı olması nedeniyle hitap ettiği seviyeye uygundur.
Yer yer argoya ve küfre yer verilmesi inandırıcılığı sağlamaktadır. Konuşmalar yoluyla önceki olaylar
hakkında bilgiler verilir. Duygular ve düşünceler serbest bir şekilde konuşturma ile ortaya çıkar. Eserde
şarkı, tekerleme vb. ne yer verilmez
Ana Fikir: Yaşamak güzeldir. Hastane köşelerinde de olsa insan umutlarıyla yaşar ve hayata sarılır
Olay Dizisi: Tiyatro, tek bölümden oluşmaktadır. Bir hastane odasında dört hastanın yaşamından bir
kesitin canlandırıldığı “Hastane” adlı oyunda serim, bir fon unsuru gibi oyun boyunca devam eder.
Oyuncuların kendilerini tanıtması, aydınlık ile karanlık, arzular ile yasak yiyecekler serimde verilir.
Eserde pek çok çatışma unsuru mevcuttur. Dış dünya, hayat bütün cazibesi ile karşılarında dururken,
hasta oldukları için hastanede bulunmaları gerekliliği hastalar için ciddi bir çatışma unsurudur. Hastaların
kişisel hayatlarıyla, beklentileriyle düğüm gelişir. Üçüncü hastanın ikinciye gitmesini söylemesi ve ikinci
hastanın gidişi doruk noktadır. Đkinci hastanın geri gelişiyle sonlanır. Đkinci hastanın “Peki.” demesiyle
çözüm bölümüne geçilir. Đkinci hastanın odayı terk edişi, geri gelişi ile devam eder. Hastabakıcının
hastaları kontrol edişi ve kapıyı kapatışı ile oyun sonuçlanır.
Dekor: “Hastane”de kapalı bir mekân dekoru mevcuttur. Karanlık bir hastane odasında olaylar
gerçekleşir. Bu odadan hastaların söylediklerine göre sokak bile görünmez. Bu ciddi bir ayrıntıdır. Çünkü
yaşama sarılmak isteyen hastalar, hayata açılan bir pencere olan sokağı göremedikleri için rahatsız
olurlar. Oyunda arka bahçeden de söz edilir ama olaylar o mekânda geçmez. Duvar, dört hastanın başka
insanlardan haberler almaları açısından, sustalı bıçak gerilimi yükseltmek için verilmiştir.
Zaman: Oyunda zaman gecedir. Oyun başında saat 22.00’yi biraz geçmektedir. Oyunda geçen reel
zaman bir en fazla iki saattir. Hafta içi bir günde olay gerçekleşir. Muhtemelen olay, kış ayları ya da ara
mevsimlerde geçmektedir. Konuşmalar yoluyla geçmiş zaman hakkında da bilgiler verilir. Karşılıklı
konuşmalar, uzun süreli bir hastalık dönemi olduğuna işaret eder. Eserde zaman birliği vardır. Üç birlik
kuralı geçerlidir.
Kahramanlar: Dört hasta eserde yer alır. Hastabakıcı fon kişi özelliğindedir. Eserde hastaların isimlerine
yer verilmez. Hiçbir hastanın diğerine ismiyle hitap etmemesi ilginçtir. Çünkü aynı durumda olan bütün
hastaların sahneye taşınması planlanmıştır. Dışavurumcu isyanlar bir takım genel adı gerekli kılar. Bu
75
empresyonist tiyatronun özelliğidir. Dört hastadan dördü de tipik özellikleri olan bir yönü ile derinliği
verilen karakter uzantısı tiplerdir.
Đletiler: Temkinli davranmak gerektiği, alçakgönüllülük, şakaların dozunun kaçırılmaması gerektiği,
hastaların ziyaret edilmesi, sağlığın kıymeti, umutlu olmak, hayatın kıymeti, yardımseverlik, iyiliğin
kıymeti, hayal gücünün önemi eserdeki olumlu iletilerdir. Hakaret, dalga geçme davranışı, kötülüğe
kötülükle karşılık, düşünmeden konuşmak ya da yanlış akıl vermek, batıl inançlara inanmak, içki, sigara
kullanımı, devlet müesseselerinin istismar edilmesi, kuralsızlık, şiddet eserdeki olumsuz iletilerdir.
Konuşma Örgüsü ve Oyunun Dil Becerilerine Katkısı: Konuşmalar sahne üzerinde verilir. Daha
önceki olaylar hakkında da bilgilere bu konuşmalar yardımıyla ulaşılır. Eserde komik açıdan geliştirilen
konuşmalar ağırlıkta olsa da ciddiyet içeren konuşmalara da yer verilir. Eserde argoya ve küfre yer
verilmesi, inandırıcılığı sağlaması ve güldürü unsuru oluşturması bakımından önemlidir. Günlük hayatı
yansıtması bakımından başarılıdır. Eserde şaka yoluyla, argo kelimelerle, günlük dilin başarılı bir
şekilde verilmesini sağlayan deyimlerle konuşmalar ilgi çekici hale getirilmiştir. Eserde kullanılan
deyimler, genellikle sağlık ve yaşam ile ilgilidir. Eserde kullanılan tekrarlarda sağlık sorunları kendisini
gösterir. Đkilemeler, anlatımı akıcı hale getirmekte kullanılmıştır. Hastaların kullandıkları dua ve
beddualar, hastalıklarının sonucunda inkâra, isyana, umutsuzluğa kapılmadıklarını, kendileriyle barışık
olduklarını ve durumlarını kabullendiklerini göstermektedir. Dış mekân ile iç mekân özgürlüğün ve
hastalığın, mecburiyetin mekânları olarak sembolleştirilmiştir. Hastalarca hastane adeta hapishane gibi,
hastabakıcı gardiyan gibi görülmektedir. Aydınlık ile karanlık da sembolleştirilmiştir. Mavi gece ışığı
umudu simgeler. Aydınlık özgürlüğü, sağlığı, hayatı; karanlık, hapis hayatını, hastalığı, karamsarlığı ve
ölümü simgeler. Çığlık sesi de ölümü simgeler.
76
2.2. “KARAGÖZ’ÜN DÖNÜŞÜ” OYUNUNUN ĐNCELENMESĐ
2.2.1. Öz ve Biçim
Karagöz’ün Dönüşü adlı oyunda olay, zaman, mekân birliği bulunur ve klasik
tiyatronun özellikleri görülür. Eserde, anlatıcı ve seyircilere sorular sorma gibi özellikler
yoktur. Oyunda, komik konuşmalarla geliştirilen olay yer alır.
Serim, düğüm, çatışma ve çözümden oluşan klasik kurguda para hırsı eleştirilir.
Metin And, gölge oyununun Türkiye’ye XVI. yüzyılda Mısır’dan geldiğini belirtir
(And, 1985: 272). Metin And, Karagöz’ün mukaddime(öndeyiş veya giriş), muhavere
77
(söyleşme), fasıl (oyunun kendisi) ve bitiş bölümlerinden oluştuğunu ifade eder(And, 1985:
311).
On yedinci yüzyılda kesin biçimini alan Karagöz, daha sonraki yüzyılda halkın en
sevdiği ve tuttuğu popüler türlerden biri haline gelmiştir (Tekerek, 2001: 19). Bunda
Karagöz’ün halkın duyguları ve düşüncelerini yansıtmasının etkisi büyüktür:
78
“Geleneksel malzememizi tanımanın ve önemsemenin gerekliliğine ve
tiyatromuzun arayış sürecinde geleneksel tiyatromuzun çağdaş tiyatroyla da buluşan
yapısal özelliklerinden yararlanarak bize özgü yeni bir deyiş, yeni bir biçem ve
giderek yeni bir bireşim oluşturmanın daha doğru bir yol olduğuna inanıyorum.
Cevdet Kudret, Karagöz’de bütün kişileri bir tek sanatçının konuşturduğunu belirtir
(Kudret, 1994: 90). Kudret, Ortaoyunu ile Karagöz’ü kıyaslar ve Karagöz’de açık-saçıklığın
daha fazla olduğunu belirtir(Kudret, 1994: 92).
79
“Karagöz ile Hacivat, ipli kukla olarak da vardır. Belki el kuklası olarak da
yapılmıştır. Ama bu ikilinin gösterisi ve tekniği perdede, gölge tiyatrosu olarak
güzeldir” (Oral, 2005: 78).
Kudret, Karagöz’ün oyunun çok kısa süren giriş bölümünden sonra meydana
girdiğini belirtir. Kudret, Karagöz’ün her entrikanın ve sürprizin içinde bulunduğunu; bilip
de bilmemezliğe, görüp de görmemezliğe anlayıp da anlamamazlığa gelerek, yalnız
Hacivat’ı değil öbür kişileri de uğraştıra uğraştıra oyunu geliştirdiğini ifade eder (Kudret,
1994: 65).
Her devrin adamı olma ve bu uğurda dil gibi en kıymetli kimlik unsurlarından bile
vazgeçme eleştirilirken, aynı zamanda seyirciyi sıkmama, sınıfta işlenen bir ders havasıyla
iletiler sunmama özelliği de eserde görülür. Hacivat, aydın kimseleri temsil ettiğinden
dilimize ve kültürümüze yabancılaşır.
80
Konuşmaların gidişatı, verilmek istenen mesaj ve bunları veren kahramanlar usta bir
kurgulamayla eserde yer alır.
Dil, sade, doğal, günlük Türkçe ve akıcı olmasıyla hitap ettiği seviyeye uygundur.
Yer yer argoya ve hakarete yer verilmesi doğaldır. Çünkü Karagöz, bu tür ifadelerle
güldürü unsuru sağlamaktadır. Karagöz, doğal ve orijinal üslubuyla esere ulaşanların ilgisini
çeker:
“KARAGÖZ Sen kendi üstüne başına bak. Önce kireç kuyusuna, sonra da katran
fıçısına düşmüş kediye benziyorsun” (Özakman, 1999: 29).
81
Karagöz, Cemal Abdi Bey tarafından ummadığı bir biçimde karşılanır. Bu durum
Karagöz’ü üzer. Karagöz, eski arkadaşının yanından içi acıyarak ayrılırken ona beddua eder:
Karagöz, çıkarken kızı “Merhaba kızım.” diyerek selamlar. Farsça bir kelime olan
“Merhaba” Allah seni korusun, esirgesin anlamındadır. Merhaba kelimesinin “Benden sana
zarar gelmez.” anlamı da vardır. Evin beyi Hacivat’a ise “Allahaısmarladık beyefendi” der
ve vedalaşır (Özakman, 1999: 33).
Halkın kullandığı günlük dille yazılan eserde, ağız taklitleri yer almaz. Eserde,
yüksek zümre olarak nitelendirilebilecek kesim de halkın dilinden farklı bir dil kullanmaz.
Eserde tarihin belli bir döneminde yaşamış olan Karagöz ve Hacivat, günümüz
hayatında sanki hiç ölmemiş, hep bir yerlerde yaşamış izlenimi verilerek seyircilerin
karşısına çıkarılır.
Eser, milli, manevi değerlerin korunmasını, geleneksel gölge oyunu olan Karagöz’ün
tanıtılmasını ve Türkçenin önemini konu alan bir oyundur. Đnsanın, maddiyatın peşine takılıp
aslını unutmaması gerektiği, eserde vurgulanır.
82
Karagöz ile uşak arasında geçen karşılıklı konuşmalarda da Türkçenin yabancı
kelimeler içerisinde boğulması eleştirilir:
KARAGÖZ (Yere oturur) Ohh çok şükür bir tanıdığa rastladım. (Uşak’a) A
hergele, a zebani, a salyangoz, söz ayağa düşmedikçe Türkçe konuşmaz mısın sen, ha?”
(Özakman, 1999: 27).
“KARAGÖZ (Yürür) Sana şuracıkta eski oyunlarımdan birini oynamak istedim ama
artık olmaz. Acırım. Para hırsı kolunu kanadını kırmış senin. Üstadımız Nasrettin’in kuşuna
dönmüşün. Dilerim insanları sevmeye mecbur ol. Sana en büyük ceza bu olur” (Özakman,
1999: 33).
Toplumda saygın bir yer edinmek gayesiyle en güzel özelliklerini, hatta isimlerini
değiştirmek sevdasına düşenler de eserde eleştirilir:
“KIZ Niye baba? Niye saklıyorsun? Yemin ederim bundan güzel bir ad olamaz.
Herkese anlatacağım. Babam diyeceğim, bir zamanlar Hacivatmış.. Hani meşhur Hacivat
var ya, o…
Eserden alıntılanan bu örneklerde de görüleceği gibi amaç daha çok güzel duygular
eşliğinde milli değerlere ve Türkçeye sahip çıkmaktır.
Karagöz’ün Dönüşü, tek bölümden oluşan bir çocuk oyunudur. Eserde, eski-yeni
çatışması çerçevesinde dil ve yaşam tarzı işlenmektedir. Karşıtlıklarla gelişen, merak
unsurunu harekete geçiren ve kişilerin konuşmalarıyla gelişen bir hayat kesiti sunulur. Para
hırsı ve her devrin adamı olma eleştirilir.
Karagöz’ün Dönüşü eserinde serim bölümü, uşak ile Karagöz arasındaki karşılıklı
konuşma ile başlar. Karagöz uşağa, beye kendisinin geldiğini haber vermesini söyler. Uşak
83
ise bu konuda kararsız kalır. Karagöz’ün geldiğini haber vermek için gider ve beye bir beyin
kendisini görmek istediğini söyler. Ret cevabını uşak Karagöz’e iletince Karagöz, özellikle
ismini Cemal Abdi Bey’e söyleyerek geldiğini söylemesini ister. Böylece eserde çatışma ve
düğüm bölümüne geçilir(s.24).Düğüm, Karagöz’ün eski günlerdeki gibi birlikte olma
isteğiyle Hacivat’ı aramasıdır.
Bir gürültü duyan evin oğlu salona gelir ve ne olduğunu sorar. Uşak bir şey
olmadığını söyler. Evin oğlu üsteler. Genci gören Karagöz, uşağa delikanlının kim olduğunu
sorar. Gencin Cemal Abdi Bey’in oğlu olduğunu öğrenince sevinen Karagöz, delikanlıyla
kucaklaşmak ister. Delikanlı, ondan uzak durur. Karagöz önce buna bir mana veremez.
Sonra delikanlıya anlayış gösterir. Delikanlının kendisini hatırlamadığını sanır. Delikanlı izin
alarak çıkar. Karagöz ile uşak tekrar konuşmaya başlar. Karagöz, uşağa yemek saatini
kaçırıp kaçırmadığını sorar. Kendisinin çok sıcak karşılanacağından emindir. Uşak yemek
saatini kaçırmadığını söyler. Evin büyüklüğünden bahseden Karagöz, Cemal Abdi’nin
zengin olup olmadığını sorar. Uşak, zengin olduğunu belirtir. Karagöz, Cemal Abdi’nin her
zaman işini bildiğini belirtir ve yengenin nasıl olduğunu sorar. Uşak “yenge” sözünden bir
şey anlamaz. Hanımefendiyi mi kastettiğini sorar. Karagöz tasdikler ve hanımefendinin hâlâ
çok konuşup konuşmadığını sorar. Uşak “Es” deyince Karagöz uşağın korktuğunu sanır ve
uşağı kendi koruması altına aldığını, uşağa kimsenin artık bir zarar veremeyeceğini söyler.
Uşak, beye bir bakmak için Karagöz’den izin ister. Karagöz izni vermez. “Şömine”yi işaret
ederek ne olduğunu, ne işe yaradığını sorar. Uşak soruları yanıtlar. Karagöz, şöminenin
aslında ocak demek olduğunu anlayınca ocağı nasıl tanıyamadığına hayıflanır. “Aplik”i,
“abajur”u, “telefon”u, “tablo”yu, “büfe”yi sırasıyla göstererek adlarını sorar ve uşak bu
soruları yanıtlar. Karagöz, daha sonra bulundukları yerin neresi olduğunu ve bu yerden
nereye çıkıldığını sorar. Uşak salonda olduklarını ve buradan “antre”ye çıkıldığını söyler.
Karagöz bir yeri işaret ederek oradan da koridora çıkıldığını uşaktan öğrenir. Karagöz,
rüyada olup olmadığından emin değildir. Bu yüzden uşağa bir tekme atar. Uşağın canının
gerçekten acıyıp acımadığını soran Karagöz’ün kendisini rüyada sanma nedeni, kendisinin
Türkçe, uşağın yabancı kelimelerle konuşmasına rağmen gayet rahat birbirlerinin
söylediklerini anlayabilmeleridir. Eski-yeni dil ve yaşam tarzı gözler önüne serilmek
istenmektedir.
Eserde, post modern yapı, eskiyi değiştirerek yeni gibi sunma, yaldızlayıp başka
şekilde sunma eleştirilir. “Antre” yerine “hal, ara salon” denilebilir ama her kelimede
olduğu gibi yabancı olanı tercih edilir. Bu sorunu uşağa anlatan Karagöz, yanlarına gelen
84
delikanlıdan beyin kendisini görmek için salona geldiğini öğrenir. Bu arada, delikanlının
giyim aksesuarlarını uşağa tek tek gösterip adlarını soran Karagöz’ün sorularını uşak bir bir
yanıtlar. En son giyim aksesuarı olarak sıra çoraba gelir. Çorap kelimesi Karagöz’ün bildiği
Türkçe bir kelimedir. Karagöz “Ohh çok şükür bir tanıdığa rastladım. (Uşağa) … söz ayağa
düşmedikçe Türkçe konuşmaz mısın sen, ha?” (Özakman, 1999: 27) diyerek yabancı
kelimelerin kullanılmasına tepki gösterir. Uşak herkesin kullandığı kelimeleri
kullanmaktadır. Karagöz aslında bu sözleriyle uşağı değil, yabancı sözler kullanma özentisi
taşıyanları eleştirmektedir. Tam bu sırada Cemal Abdi Bey gelir. Uşağa neler olduğunu
sorar. Uşak dehşet içindedir. Hiç böyle bir konukla karşılaşmamıştır.
Karagöz, eski arkadaşı Hacivat’ı görünce heyecanlanır, sevinir fakat Cemal Abdi
ona soğuk ve yabancı davranır. Karagöz, Cemal Abdi’nin kendisini tanımadığı için böyle
davrandığını sanır. Ona kendisini tanıtır. Cemal Abdi, oğlunu annesinin yanına, uşağını alt
kata göndererek Karagöz’le yalnız kalmak ister. Cemal Abdi, Karagöz’ü sorguya çeker. O
zamana kadar neler yaptığını öğrenir. Ona maddî bakımdan yardımcı olmak ister. Karagöz,
Hacivat’tan bir çıkar beklemediğini ifade eder. Hiçbir durumda altta kalmayan Karagöz,
parasız oluşunu, giysilerinin eski ve ağzının bozuk oluşunu eleştiren Hacivat’a hazır
cevaplığıyla laf yetiştirir. Karagöz, bol vaktin en büyük nakit olduğunu belirtir ve asıl garip
giyinenin yabancı etkisiyle acayip bir giyimi benimseyen Hacivat olduğunu, dilini de yine
asıl bozanın yabancı etkisinde kalan Hacivat olduğunu belirtir. Karagöz, Hacivat’ın zamana
uyum sağlamakta başarılı olduğunu belirtir. Karagöz’e göre Hacivat her devrin adamıdır.
Hacivat, günün şartlarına göre kabuk değiştirdiği ve bu uğurda dilini bile feda ettiği için,
duyarlı bir insan olan Karagöz’ün iğnelemelerine hedef olur. Karagöz ve Hacivat ikilisi
birbirlerini çok iyi tanımaktadır. Karagöz’ün çok dürüst bir insan olduğunu bilen Hacivat,
ona iş vermeyi teklif eder. Tam bu sırada Cemal Abdi’nin yani Hacivat’ın kızı salona girer.
Karagöz’ü babasıyla gören kız, ona çok candan davranır. Babasının Karagöz’le olan
arkadaşlığının tekrar başlayacağını düşünerek bunu onlarla paylaşır. Cemal Abdi’nin bu
duruma canı sıkılır. Kızına susmasını ve yukarı çıkmasını söyler. Karagöz’ün Cemal Abdi’ye
asıl adı olan Hacivat diye seslenmesi, Cemal Abdi’yi iyice sıkar. Kız, babasının geçmişinden
utanmasına mana veremez. Hacivat’ın aslında kendi babası olmasının çok gurur verici bir
şey olduğunu düşünmektedir. Bu düşünce babasının hoşuna gitmez. Onu dışarı göndermekte
ısrar eder. Karagöz duygulanmıştır.
Eserde doruk nokta, Cemal Abdi’nin kendi içinde bocalamasıdır. Daha sonra eski
hayatını devam ettirmeyi tercih edecektir. Cemal Abdi Bey, kızını, ağabeyini ve annesini
85
çağırması için gönderir. Karagöz ve Cemal Abdi Bey eski Karagöz ve Hacivat günlerinden
kalma bir samimiyetle dertleşirler. Cemal Abdi Bey, mutsuzluğundan bahseder. Karagöz ona
eskiden de mutsuz olduğunu hatırlatır. Karagöz, Hacivat’ı “asıl mutsuz eden şeyin sürekli
kılık değiştirmesi olduğunu” söyler. Hacivat diğer ismiyle Cemal Abdi bunu kabul etmez.
Karagöz’ün eski günlerdeki sıcaklığıyla arkadaşlıklarına devam etme teklifini geri çevirir.
Eserde doruk nokta, Hacivat’ın Karagöz’ün eski günlerdeki gibi birlikte olma teklifini
reddetmesidir. Zengin bir hayata alıştıkları için bu teklifi kabul edemeyeceğini söyler.
Karagöz, Hacivat’ın asıl sorununun korku olduğunu belirtir. Cemal Abdi, eski günlerdeki
gibi birlikte olma teklifini reddetmekte ısrarlıdır. Eşi ve çocukları gelmeden Karagöz’den
gitmesini ister ve Karagöz’e iş teklifini yineler. Hacivat her zamanki gibi değişmiştir ve
değişmeye devam edecektir. Ama Karagöz’ü de aynı değişime çekmek ister. Karagöz
üzgündür. Eski arkadaşı gitmiş, yerine tamamen para hırsına kapılıp kişiliğinden ödün veren
biri gelmiştir. Karagöz, Cemal Abdi’nin insanları sevmeye mecbur olmasının kendisine
verilebilecek en büyük ceza olacağını ve bunu dilediğini söyleyip salonu terk ederken genç
kız gelir ve Karagöz’e engel olmak ister. Karagöz kızla kendisinin Karagöz olmadığı, şaka
yaptığı yalanını söyler fakat kız buna inanmaz. Karagöz’ün elini öpmek ister. Karagöz kıza
“Merhaba kızım” diyerek vedalaşır. Kızın bu söz tuhafına gider. Manasını babasına sorar.
Babası belki şaka yapmak için böyle söylemiş olabileceğini söyler. Uşak, ana ve oğul salona
gelirler. Anne misafirin nerede olduğunu sorar. Kız, misafirin gittiğini söyler. Anne buna
memnun olur. Etrafın çamur olduğunu gören kadın, uşağa çamuru temizlemesini söyler ve
yemeğin hazır olduğunu öğrenince daha önce haber vermediği için uşağı azarlar.
Kadının, eşine gelenin kim olduğunu sormasıyla çözüm bölümüne geçilir. Cemal
Abdi Bey, gelenin tanıdık biri olmadığını söyleyince konuşmaya katılan kız, gelenin
Karagöz olduğunu belirtir. Anne, bir duraksamadan sonra Karagöz’ü tanımadığı yalanını
söyler. Kız, isyanla daha önce kendisine Karagöz’ü anlatan annesine bu durumu hatırlatır.
Anne kızını azarlar. Burada bir ironi yani tersinleme söz konusudur. Karagöz’ü tanıdıkları
hem izleyici hem de bazı oyuncular tarafından bilinir. Ancak, bazı oyuncular bunu bilmez,
acı bir durum ortaya çıkar. Görülen ile gerçeğin çatışması kendisini hissettirir. Cemal Abdi,
aile fertlerine yemek yemeyi teklif eder. Ertesi akşam n davetli oldukları yeri haber verir.
Anne uşağa evle ilgili talimatlar verir ve salondan ayrılırlar. Kızı, salona geri döner. Kız ve
Karagöz selamlaşırlar. Karagöz’ün gölgesi kıza el sallar ve sahnenin solundan kaybolur.
2.2.4. Dekor
86
Dekor unsuru olarak Đstanbul’un yüksek ve modern binalarla karışmış silueti verilir.
Panolar yardımıyla zengin bir salon süsü verilen sahnede perde, şömine, aplik, tablolar,
abajur, telefon, büfe salon aksesuarları olarak kullanılmıştır. Bunlar, Türkçenin yozlaştığını
belirtmek için seçilmiş aksesuarlardır.
2.2.5. Zaman
“DELĐKANLI (Eli ayağına dolaşarak) Rica ederim, siz bir saniye bekleyin burada.
Ben şimdi gelirim.
(Koşarak çıkar)
KARAGÖZ Rica ne demek? Emret be emret. Şuna bak, kavak gibi boy atmış
maşallah.. Bana bak. Yemek saatini kaçırmadım ya?
UŞAK Hayır.
87
2.2.6. Kahramanlar ve Fonksiyonları
Eserdeki kahramanlar, belirli bir görevi yerine getirmek için seçilmiştir. Eserdeki
birinci kahraman Karagöz, ikinci kahraman Hacivat olarak belirir. Uşak dengeyi sağlar.
Eserde simetri vardır. Đyi ile kötü çatışır. “Özünü koruma taraftarı olanlar”la
“başkalaşanlar” eserde verilir. Karagöz ile genç kıza karşı Cemal Abdi, delikanlı ve anne
aynı safta yer alırlar. Uşak ara yerdedir.
Karagöz, açık sözlü, Türkçe bilincine sahip, eskiye ve yeniye açık, meraklı, esprili,
doğal, içi dışı bir, sıcakkanlı, sevecen, korumacı bir kişidir. “Nevi şahsına münhasır” olarak
nitelendirilebilecek zengin mizacıyla tam bir karakterdir. Zamana direnmiş, yenilikçi-
gelenekçi bir insandır. Maddi durumu iyi olmayan Karagöz, alt gelir grubuna dâhil
oluşundan şikâyetçi değildir. Gözü ve gönlü toktur. Kıyafetleri eski püskü ve ayakları
çamurlu olan Karagöz, kendine güvenini ve saygısını daima korur. Eski Karagöz giysisi
üzerindedir. Hazırcevaplığıyla kimsenin sözlerinin altında kalmayan Karagöz, derin bir insan
sevgisine sahiptir. Merhametli olan Karagöz, kıza zarar gelsin istemez. Bu nedenle babasının
sözünü dinlemesine yardımcı olur.
Uşak, efendisinin isteklerini yerine getirir. Gururlu biri olduğu, yazar tarafından
belirtilen bir ayrıntıdır. Çekingen ve saygılıdır. Eserde ne giydiği verilmez ama uşak giysileri
giydiği tahmin edilebilir. Özünü koruyamamıştır. Daha önce Karagöz gibi sıra dışı bir
insanla karşılaşmadığı için şaşkınlık yaşar ve bunu belirtir.
Kız, sevgi doludur. Karagöz’ün, babasının eski arkadaşı olduğunu öğrenince ona
candan davranır. Karakterdir. Annesine ve babasına karşı gelen kız, doğru bildiğini
yapmaktan çekinmez. Modern giyimlidir. Kısa bir tuvalet giymiştir.
88
Delikanlı itaatkârdır. Tip özelliği gösterir. Diğer itaatkâr çocuklardan farklı bir
özelliğine eserde rastlanmaz. Cemal Abdi gibi devrin özelliklerine ayak uyduran, çıkarlarına
ters hiçbir işi yapmayan delikanlı, bu özellikleriyle babasının bir kopyasıdır. O da babası gibi
aslını inkâr eder. Karagöz’ü tanıdığı halde tanımadığını ileri süren delikanlı, kız kadar içten
ve açık sözlü değildir. Delikanlı aynı zamanda çekingendir. Genç kız, ağabeyinin Karagöz’ü
tanıdığını fakat çekindiği için salona giremediğini babasına ve Karagöz’e söyler.
Bu eserde, Cemal Abdi Bey’in oğlu genç delikanlı, kişiliksiz genç erkek tipini temsil
eder. “Kişiliksiz genç erkek tipi, aile ve toplum için bir sorun olarak ele alınmıştır. Bu tipi
yaratmış olan koşullar üzerinde durulmaz. Sadece varlıklı ailelerde babanın yasa ve ahlâk
dışı kazanılmış bir servetin şımarıklığı içinde çocuğunu iyi eğitemediği, annenin eğlenceye
ve gezmeğe düşkün olduğundan, oğlu ile ilgilenmediği belirtilir” (Şener, 1972: 83).
Anne, eşi gibi aslını inkâr etmiş, gösteriş meraklısı, soğuk, kendinden başka
kimsenin konuşmasına izin vermeyen, işi gücü davetlere, eğlencelere katılmak olan zengin
bir hanımdır. Hizmetçisini azarladığı gibi kızını da azarlar. Kızını bile dinlemek istemeyişi
ve boş konuşmasıyla ömründen bir dakika çaldığını söylemesi, Türk annelerinin o fedakâr,
candan hallerinden çok farklı bir özellikte olduğunu gösterir. Anne de karakterdir. Annenin
yaşlanma korkusu vardır. Uşağını, kızını her saçma kelimeyle ömründen bir dakika çalmakla
suçlar. Anne için dakikalar çok kıymetlidir. Yaşamak istedikleri çokken, zaman sınırlıdır ve
boş konuşmalarla geçen zaman bile, onun yaşamının çok önemli anlarını oluşturur.
Tuzsuz Bekir, Çelebi, Tiryaki, oyunda adları geçen ama rol almayan kişilerdir.
2.2.7. Đletiler
“KARAGÖZ Bu ne bu?
UŞAK Şömine.
UŞAK Yakılır.
89
KARAGÖZ Niye?
“KARAGÖZ (Bir an durur, sonra Uşak’a bir tekme atar) Acıdı mı ulan bir yerin?
“KARAGÖZ (Yere oturur) Ohh çok şükür bir tanıdığa rastladım. (Uşak’a) A
hergele, a zebani, a salyangoz, söz ayağa düşmedikçe Türkçe konuşmaz mısın sen, ha?”
(Özakman, 1999: 27).
Para hırsına kapılmak yanlıştır. Devrin adamı olmak, her şarta uygun kılıklara
bürünmek eserde sıkça eleştirilir:
Sağlam düşünen bir akıl ve temiz bir kalp insan için en değerli hazinedir:
90
“KARAGÖZ Sen benim aklım olursun, ben senin kalbin. Ben akıla muhtacım, sen
kalbe. Ne dersin?”(Özakman, 1999: 31).
UŞAK Kartınız?
KARAGÖZ Haa?
“KARAGÖZ Rica ne demek? Emret be emret. Şuna bak, kavak gibi boy atmış
maşallah.. Bana bak. Yemek saatini kaçırmadım ya?” (Özakman, 1999: 25).
Çok konuşulmamalıdır:
UŞAK Efendim?
91
KARAGÖZ Karısı canım. Ne yapıyor kocakarı?
KARAGÖZ Haa hanımefendi ya. Çenesi yine mitralyöz gibi çalışıyor mu?
KARAGÖZ Anlamadım.
KARAGÖZ Anlamazsın ya. Ulan ben senden ne isterim be? Garip kalmıştım,
çıktım geldim” (Özakman, 1999: 28/29).
KARAGÖZ Var.
92
CEMAL ABDĐ Ne?
KARAGÖZ Senin naktin varsa, ne olmuş, benim de vaktim var. Vakit nakittir.
Bozdur bozdur yaşa” (Özakman, 1999: 29).
CEMAL ABDĐ …Namuslu adamlar lazım. Yalnız eski günleri defterden silelim. Ne
gereği var? Yanımda gününü gün eder…” (Özakman, 1999: 30).
“KIZ Baba! Aaaa! Karagöz amca… (Durur, atılır) Karagöz Amca hoş geldiniz.
(Sarılır)
Çekingen olunmamalıdır:
KIZ Nasıl tanımam? Babam, affedersin baba, hep saklardı ama bir gün eski
resimlerinizi buldum. Annemi sıkıştırdım. O da her şeyi, yani sizi anlattı. Oh baba ne iyi,
yeniden buluştunuz. (Babasına sarılır) Niye bizden sakladındı sanki? Ne güzel olacak şimdi.
93
Hayatımız yeniden bir oyuna benzeyecek. Annemi çağırayım mı? Ağabeyim de görmek istir
tabii. O çekindi giremedi” (Özakman, 1999: 30).
Kanaatkâr olunmalıdır:
“KARAGÖZ Yakınlarda bir yerde, iki gözlü, bakla oda, nohut sofa bir evcik
bulsam diyorum. Ara sıra buluşur eski günleri yâd ederiz. Yani geviş getiririz.” (Özakman,
1999: 31).
KIZ Niye baba? Niye saklıyorsun? Yemin ederim bundan güzel bir ad olamaz.
Herkese anlatacağım. Babam diyeceğim, bir zamanlar Hacivatmış.. Hani meşhur Hacivat
var ya, o…” (Özakman, 1999: 31).
(Sessizlik)
94
“KARAGÖZ Gel inat etme…
CEMAL ABDĐ Olmaz. Bin güçlükle bir düzen kurmuşum, onu bozamam… Zenginim
Karagöz. Tuttuğumu koparıyorum. Çocuklarım artık bu hayata alıştı.(Susar) Keşke hiç
gelmeseydin.
CEMAL ABDĐ Olsun. Ben mutlu olmakla vakit kaybedecek adam değilim.
Đşadamıyım. Đşim var” (Özakman, 1999: 32).
CEMAL ABDĐ Olsun. Ben mutlu olmakla vakit kaybedecek adam değilim.
Đşadamıyım. Đşim var.
CEMAL ABDĐ Geç kalıyorum, işim çok. Haydi, sen artık git” (Özakman, 1999: 32).
Kişi, aile bireylerine yeterince zaman ayırmalıdır ve onları hiçbir mazeret için
ihmal etmemelidir:
“ANNE Niye haber vermiyorsun? Sus. Cevap istemem. Her saçma hareketinizle
ömrümden bir dakika çalıyorsunuz” (Özakman, 1999: 33- 34).
95
Đnsan, işini bilmeli, zamanın gerektirdiği şekilde hareket etmelidir. Eserde her
devrin adamı olmak, nabza göre şerbet vermek eleştirilmiştir:
Turgut Özakman’ın olumsuz bir ileti vermek gibi bir amacı yoktur. Ancak
komiklik oluşturabilmek için verilen bazı sözleri ve davranışları bazı çocuklar yanlış
anlayabilirler. Vurucu, kırıcı vs. unsurlar, aslında olumlu ileti vermek için kullanılmıştır.
Olumsuz davranışlar, eseri sahneye taşıyanlar tarafından iyi harmanlanarak seyirciye
verilebilir. Böylece olumsuz iletiler en aza indirilebilir.
“KARAGÖZ …Yine yalan yanlış bir laf edersen, alimallah seni ayağımın altına
alır, paspas gibi çiğnerim. Dur.. Çiğnemekle kalsam iyi. Önce ekşimiş yalak suyunda yıkar,
sonra da tokmaklarım. Dur, dur. Tokmaklasam şükret, suyunu böyle bura bura sıkarım.
Olmadı mı merdaneden geçiririm. O da mı olmadı, demirci ocağına yayarım (Soluyarak
durur)” (Özakman, 1999: 24).
Kaba güçle kişinin ağırlığını karşısındakine kabul ettirmesi olumsuz bir ileti olarak
verilmiştir:
“KARAGÖZ (Bir an durur, sonra Uşak’a bir tekme atar) Acıdı mı ulan bir yerin?
96
KARAGÖZ Kes. Demek rüyada falan değilim…” (Özakman, 1999: 27).
Đnsanların işine gelmediği zaman yalana başvurabileceği olumsuz bir ileti olarak
verilmiştir:
ANNE Sus. Cevap istemem. Her saçma kelimenizle…” (Özakman, 1999: 34).
Karagöz’ün Dönüşü, bir tiyatro eseri olduğu için baştan sona karşılıklı konuşmalar
şeklinde yazılmıştır.
Dil, doğaldır. Herkesin anlayabileceği bir Türkçe ile eser kaleme alınmıştır.
97
Konuşmalar, soru- cevap tarzındadır.
KARAGÖZ Haa hanımefendi ya. Çenesi yine mitralyöz gibi çalışıyor mu?
“KARAGÖZ Köftehor, tabii kabul etmez. Ben, bey miyim? Git Karagöz geldi de.
Yallah… (Kolundan tutar) Dur gitme. Yine yalan yanlış bir laf edersen, alimallah seni
ayağımın altına alır, paspas gibi çiğnerim. Dur.. Çiğnemekle kalsam iyi. Önce ekşimiş yalak
suyunda yıkar, sonra da tokmaklarım. Dur, dur. Tokmaklasam şükret, suyunu böyle bura
bura sıkarım. Olmadı mı merdaneden geçiririm. O da mı olmadı, demirci ocağına yayarım
(Soluyarak durur)” (Özakman, 1999: 24).
“Vakit nakittir.” eserde yer alan tek atasözüdür. Atasözü, folklor unsuru olarak
kullanılmıştır.
98
“Akla karayı seçmek, sevinçten tavana yapışmak, boy atmak, işini bilmek, kılına
dokunmak, gözünün önünde olmak, baba ocağı, gül gibi anlaşmak, gözünü sevmek, ayağa
düşmek, ağzını bozmak, gözüm çıksın, içini dökmek, dik başlı olmak, ağzına almamak, laf
ebeliği yapmak, defterden silmek, hoş geldiniz, hoş bulduk, geviş getirmek, baştan almak,
inat etmek, tuttuğunu koparmak, peşine takılmak, kolunu kanadını kırmak, yüzüne gözüne
bulaştırmak.”
“Vay Hacivat’ım vay. Vay hacı cav cav vay.” (Özakman, 1999: 28).
99
“Bilir bilmez” (Özakman, 1999: 29).
Maddi gücü ve kültürel yapıyı, Cemal Abdi Bey’in salon aksesuarları belirtir.
“Şömine”, “aplik”, “tablo”, “büfe”, “abajur”, “antre” vb. hem “zenginliği” hem de “Batılı
yaşam tarzı”nı sembolize eder. Bu kelimeler, aynı zamanda, Türk dilinin korunması ile ilgili
sözel sembollerdir. Eski püskü Karagöz elbisesi, “özünü koruma”yı, “duruluğu”,
“değerlerine sahip çıkma”yı temsil eder. Delikanlının üzerindeki giysiler, değerlerine sahip
çıkmayı temsil eder.
100
2.2.9. Tablo 2: Karagöz Oyununun Genel Yapısı
KARAGÖZ’ÜN DÖNÜŞÜ (1959)
Öz ve Biçim: Karagöz’ün Dönüşü adlı oyunla, Osmanlı Dönemi’nde yaşayan Karagöz ile Hacivat, Cumhuriyet
yıllarında Turgut Özakman’ın kalemiyle hayat bulur. Eserde klasik tiyatronun özellikleri görülür. Eserde, evrensel
tema insanların mevcut düzenden menfaat sağlamalarıdır. Karagöz’ün zaman içinde yolculuğu ve günümüze gelerek
toplumun problemlerini irdeleyişi söz konusudur. Önce Doğu taklidi, sonra Batı taklidi içinde oluş eleştirilir. Eserde
“her devrin adamı” olmak eleştirilir. Karagöz’ün Dönüşü, komedi unsurları da olan felsefi ağırlıklı bir dramdır. Eser,
sahnelenmeye uygundur. 1959 yılında Đstanbul Gençlik Tiyatrosu’nda oynanmıştır. Oyun, çocuk oyunu olarak
değerlendirilmiş olsa da ortaöğretim ve üstü bütün insanlara hitap eden bir oyun diye değerlendirilebilir. Her devrin
adamı olma ve bu uğurda dil gibi en kıymetli kimlik unsurlarından bile vazgeçme eleştirilirken, aynı zamanda
seyirciyi sıkmama, sınıfta işlenen bir ders havasıyla iletiler sunmama özelliği de eserde görülür. Karagöz’ün Dönüşü,
tek bölümden oluşan bir oyundur. Kurgu başarılıdır. Kahramanlar, verilmek istenen mesajı yansıtmak için özellikle
seçilmiş izlenimi vermektedir. Uşak diğer kahramanları dengeleyici roldedir. Karagöz ve kıza karşı Cemal Abdi Bey,
delikanlı ve anne bulunmaktadır. Đki zıt kutup, güç dengesi bakımından eşittir. Eserde yer yer argoya ve küfüre yer
verilmesi doğaldır. Çünkü Karagöz, bu tür ifadelerle güldürü unsuru sağlamaktadır. Karagöz, doğal ve orijinal
üslubuyla esere ulaşanların ilgisini çeker. Karagöz ve uşağın karşılıklı konuşmaları eseri ayakta tutan mihenk
taşlarıdır. Karagöz, ev sahibi gelene kadar uşakla konuşur ve onun aracılığıyla eserle buluşanlara mesajlar verir.
Karagöz, ilginç üslubuyla ilgi çeker. Söylediklerinin arkasında mana aranmayacak kadar açık- seçik üslubu ve orijinal
kelimeleriyle esere ulaşanların sempatisini kazanır. Halkın kullandığı günlük dille yazılan eserde, ağız taklitleri yer
almaz. Eserde, yüksek zümre olarak nitelendirilebilecek kesim de halkın dilinden farklı bir dil kullanmaz.
Ana Fikir: Eser, milli, manevi değerlerin korunmasını, geleneksel gölge oyunu olan Karagöz’ün tanıtılmasını ve
Türkçenin önemini konu alan bir oyundur. Đnsanın, maddiyatın peşine takılıp aslını unutmaması gerektiği, eserde
vurgulanır. Eserde ana düşünce, insanların para hırsına kapılarak benliklerini, insani özelliklerini terk etmemeleri
gerektiğidir
Olay Dizisi: Serim, düğüm, çatışma ve çözümden oluşan klasik kurguda para hırsı eleştirilir. Karagöz’ün Dönüşü,
tek bölümden oluşan bir çocuk oyunudur. Eserde, eski-yeni çatışması çerçevesinde dil ve yaşam tarzı işlenmektedir.
Karşıtlıklarla gelişen, merak unsurunu harekete geçiren ve kişilerin konuşmalarıyla gelişen bir hayat kesiti sunulur.
Para hırsı ve her devrin adamı olma eleştirilir
Dekor: Kapalı mekân, Özakman’ın dekor unsuru olarak kullanılmıştır. Đstanbul’un yüksek ve modern binalarla
karışmış silueti, dekor unsuru olarak verilir. Panolar yardımıyla zengin bir salon süsü verilen sahnede, Türkçenin
yozlaştığını belirtmek için çeşitli aksesuarlar kullanılmıştır. Eserdeki en önemli dekor unsuru, Karagöz’ün eski püskü
kıyafetidir. Smokin, papyon, ceket, pantolon, iskarpin, çorap em zenginliğin, hem Batılı anlayışı kabulün, kültürel
değişimin hem de Türkçenin ihmalinin simgeleri olarak eserde yer alırlar. Karagöz’ün Dönüşü eserinde, yansıma ve
ışıktan yararlanılmıştır.
Zaman: Eserin, 1959 yılında Đstanbul’da geçtiği baş kısımdaki açıklamalarda belirtilmektedir. Karagöz, akşam
yemeği zamanı geldiğini eserde belirtir. Eserde zaman birliği vardır.
Kahramanlar: Eserdeki kahramanlar, belirli bir görevi yerine getirmek için seçilmiştir. Eserdeki birinci kahraman
Karagöz, ikinci kahraman Hacivat olarak belirir. Uşak dengeyi sağlar. Eserde simetri vardır. Đyi ile kötü çatışır.
“Özünü koruma taraftarı olanlar”la “başkalaşanlar” eserde verilir. Karagöz ile genç kıza karşı Cemal Abdi,
delikanlı ve anne aynı safta yer alırlar. Uşak ara yerdedir. Karagöz, açık sözlü, Türkçe bilincine sahip, eskiye ve
yeniye açık, meraklı, esprili, doğal, içi dışı bir, sıcakkanlı, sevecen, korumacı bir kişidir. “Nevi şahsına münhasır”
olarak nitelendirilebilecek zengin mizacıyla tam bir karakterdir. Uşak, özünü koruyamamıştır. Daha önce Karagöz
101
gibi sıra dışı bir insanla karşılaşmadığı için şaşkınlık yaşar ve bunu belirtir. Cemal Abdi/Hacivat, Karagöz’ün eski
arkadaşı Hacivat, şekil değiştirmiştir. Sonradan zengin olmuş, aslını inkâr etmiş, düzene olduğu gibi boyun eğmiş ve
tam bir düzen adamı olmuş, soğuk, ciddi bir insandır. Karakter olarak çizilen Cemal Abdi, kendi içinde iniş çıkışlar
yaşar. Kız, sevgi doludur. Karakterdir. Annesine ve babasına karşı gelen kız, doğru bildiğini yapmaktan çekinmez.
Delikanlı itaatkârdır. Tip özelliği gösterir. Diğer itaatkâr çocuklardan farklı bir özelliğine eserde rastlanmaz. Anne,
kızını bile dinlemek istemeyişi ve kızının boş konuşmasıyla ömründen bir dakika çaldığını söylemesiyle, Türk
annelerinin o fedakâr, candan hallerinden çok farklı bir özellikte olduğunu gösterir. Anne karakterdir. Anne için
dakikalar çok kıymetlidir. Tuzsuz Bekir, Çelebi, Tiryaki, adları geçen ama oyunda rol almayan kişilerdir.
Đletiler: Eserde dil bilinci, para hırsına kapılmamak, sağlam düşünen bir akıl ve temiz bir kalbin insan için en değerli
hazine olduğu, iç güzelliğine önem vermek, izin almadan birisinin yanına girilmemesi, fazla ısrarcı olmamak,
misafirleri iyi ağırlamak, çok konuşmamak, zor durumda olan insanlara yardım etmek, vefalı olmak, insanlarla iyi
geçinmek, bazı değerlerin parayla ölçülemeyeceği, dürüst ve namuslu olmak, görgü kurallarına dikkat, kanaatkâr
olmak, aslını inkâr etmemek, aile sevgisi, özür dilemesini bilmek, yeri geldiğinde cesur olmak, aile bireylerine
yeterince zaman ayırmak hususlarında olumlu ileti verilmektedir. Şiddet, zamanın gerektirdiği şekilde hareket etmek,
kaba güç, yalana başvurma eserdeki olumsuz iletilerdir.
Konuşma Örgüsü ve Oyunun Dil Becerilerine Katkısı: Eserde Karagöz, renkli üslubuyla, karşılıklı konuşmalara
zenginlik katar. “Vakit nakittir.” eserde yer alan tek atasözüdür. Atasözü, folklor unsuru olarak kullanılmıştır.
Gülmece unsurunu, insan hallerini anlatmada deyimlerin etkisi vardır. Değişimi daha iyi belirtmek için ikileme ve
deyimlerden yararlanılmıştır. Konu, deyimleri ve atasözünü belirtmektedir. “Karagöz’ün Dönüşü” eserindeki
tekrarlar ve ikilemeler, kahramanlar arasındaki samimiyeti ve kahramanların yaşadıkları devrin teknolojik
gelişmişliğini yansıtması bakımından önemlidir. Maddi gücü ve kültürel yapıyı, Cemal Abdi Bey’in salon
aksesuarları belirtir. “Şömine”, “aplik”, “tablo”, “büfe”, “abajur”, “antre” vb. hem “zenginliği” hem de “Batılı
yaşam tarzı”nı sembolize eder. Bu kelimeler, aynı zamanda, Türk dilinin korunması ile ilgili sözel sembollerdir. Eski
püskü Karagöz elbisesi, “özünü koruma”yı, “duruluğu”, “değerlerine sahip çıkma”yı temsil eder. Delikanlının
üzerindeki giysiler, değerlerine sahip çıkmayı temsil eder. Gölge, eserde önemli bir sembol unsurudur. “Karagöz ve
Hacivat gerçekte günümüzde midir, yoksa hayal âleminde midir? Yaşam bir oyun mudur, yoksa insanlar birer
Karagöz’e ve Hacivat’a dönüşüp farklı amaçlar uğruna birbirleriyle çatışıyorlar mı?” vb. sorular gölge unsurunun
devreye girmesiyle zihinleri meşgul eder.
102
2.3. “KARDEŞ PAYI” OYUNUNUN ĐNCELENMESĐ
2.3.1. Öz ve Biçim
Kardeş Payı, aile içi şiddetin eleştirildiği tek bölümden oluşan bir çocuk oyunudur.
Eserde, iki temel özellik görülür. Var olan düzene karşı çıkma- başkaldırı ve yeni bir
düzen isteği bu özelliklerdir. Eserde huzursuz bir aile sergilenir.
Üç birlik kuralının görüldüğü eser, yaşamın kendisi değil ama yaşamdaki gerçekliğin
yansılaması demek olan, yansılamanın yanında canlandırmanın ve aksiyonun da bulunduğu
dram tarzında yazılmıştır.
Dramatik sanatlarda iki tür yöntemin olduğunu belirten Özakman, bunları kapalı
(benzetmeci/dramatik yöntem) ve açık (göstermeci/epik yöntem) olarak adlandırır:
“Kapalı biçimde, izleyici yokmuş gibi davranılır. Açık biçimde ise doğrudan
izleyiciye yönelinir, bir oyun seyrettiği unutturulmaz” (Özakman, 2004: 39).
Kardeş Payı, “Gençlik ve Çocuk Oyunları” başlığı altında toplanan yedi tiyatro
oyunundan birisidir. Oyun, çocuk oyunu olarak değerlendirilmiş olsa da ortaöğretim ve üstü
bütün insanlara hitap eden bir oyun diye değerlendirilebilir.
Her gün haberlerde duyulan aile içi şiddet, bu eserde konu olarak işlenir ve seyirci
bu şiddetin çocuklar üzerindeki tahribatı ile yüzleştirilir. Üstelik bu, iki çocuk tarafından
yansıtılır. Bu bakımdan eser özgündür.
Eser, çocuklar için uygun değildir. Eserdeki şiddet unsuru, çocuklara kötü örnek
olacak ve onları her açıdan olumsuz yönde etkileyecek özelliktedir:
103
“Kitaplarda, yaşamın bir gerçeği olduğu düşüncesiyle, şiddet olgusuna da yer
verilebilir. Ancak, olay kurgusunda, çocukların yaş ve gelişim özellikleri de göz önünde
bulundurularak yer verilen şiddet ögeleri, çocukları şiddete karşı neler yapması gerektiği
konusunda duyarlı kılmalı, onlarda şiddet ve kaba güce karşı bir anlayış oluşturabilmelidir.
Özellikle, çocuklara demokratik yaşamın önemi ile bireysel ve toplumsal ilişkilerdeki
sorunların çözümünde en etkili yöntemin ‘iletişim’ olduğu gerçeği sezdirilmelidir ( Sever,
2003:192).
Dil, sade, doğal ve akıcı olmasıyla hitap ettiği seviyeye uygundur. Eser, günlük
Türkçe ile yazılmıştır.
Eserin sonunda baba, anne tarafından öldürülür. Bu yemin, ikinci çocuğun annesine
olan düşkünlüğünü yansıtması yanında, içeriği de önceden sezdiricidir.
Şiddet, toplumun en büyük yapısından en küçük yapısına kadar içinde olduğu her
yeri darmadağın eden, yıpratan, insani özelliklerden uzaklaştıran olumsuz bir olgudur.
Şiddetin görüldüğü en küçük toplamsal yapı olan ailede, çocuklar üzerindeki yıkım daha
derin olmaktadır. Kardeş Payı, bu çöküşü sergilemesi ve esere ulaşanları şiddete karşı gizli
olarak uyarması bakımından oldukça önemli bir eserdir.
104
2.3.3. Olay Dizisi
Kardeş Payı adlı oyun, iki kardeşin karşılıklı konuşmaları ile şekillenir. Serim,
düğüm ve çözümden oluşan oyunda çocuklar, anne ve babalarından bahsederek ailenin
fertlerini seyirciye tanıtmış olurlar. Đki kardeşten birincisinin ikincisine ne yaptığını
sormasıyla serim bölümü başlar. Đkincisinin kardeşine ters bir yanıt vermesi ve tokat
tehdidinde bulunması ailedeki şiddet olgusu hakkında ipucu verir. Birinci çocuk, babalarının
bir tüfek aldığını söyler. Böylece düğüm bölümüne geçilir. Babalarının tüfek aldığını, ikinci
çocuk daha önceden bilmektedir ama ağabeyine söylememiştir. Đkinci çocuk, tüfeği
gördüğünü, babasının onu annesine doğru çevirdiğini ağabeyine anlatır. Birinci çocuk iki kez
“Babam şaka yapmaz.” diyerek babasının oldukça sert bir mizacı olduğunun altını çizer.
Đkinci çocuk babasının tüfeği nereye koyduğunu, tüfeği kaldırmadan önce içine fişek
sürdüğünü ağabeyine anlatır. Çocuklar tüfeğe ileride sahip olma konusunda tartışırlar. Bu
tartışma sırasında babalarının çocuklardan ikincisini dövdüğü, çocuğun tüfekle babasını
öldürmeyi bile düşündüğü ortaya çıkar:
“ĐKĐNCĐ O bana vurursa, ben de tüfeği alır onu vururum” (Özakman, 1999:
38).
Bu sözler dehşet vericidir. Đkinci çocuğun, babasına karşı hiç sevgisi yok gibidir.
Birinci çocuk kardeşini azarlar. Đki kardeş, annelerinin babalarını sevip sevmediği konusunda
tartışırlar. Bu da yine ailede sevgi ve saygı dolu bir ortamın olmadığını sergiler. Sonra sıra,
ileride tüfeğin kime kalacağı konusuna gelir. Tüm mal varlığını, kardeşine sadece tüfek
karşılığında vermeyi teklif eden birinci çocuğun teklifini ikinci çocuk reddeder.
Anlaşamazlar. Birinci çocuk, tüfeği görmeye gider. Đkinci çocuk, birinciyi babasına
gammazlama tehdidinde bulununca, birinci şaşırır. Babasının odada uyuduğunu ikinciden
öğrenen birinci çocuk, silahı görmekten vazgeçer. Babasının ertesi gün şehre gitmesini
bekleyeceğini söyler. Bu sırada iki çocuk bir silah sesi duyarlar. Babalarının tüfeği
denediğini sanan çocuklardan birincisi gidip silahı görmek ister ve gider. Birinci çocuğun bir
süre sonra elinde tüfekle sahneye dönmesiyle çözüm bölümüne geçilir. Birinci çocuk
kardeşine annesinin babasını vurduğunu haber verir. Tüfeği ikinciye vermek ister. Đkinci
çocuk, bunu kabul etmez ve kardeşine annesinin nerede olduğunu sorar. Birinci çocuk,
annesinin yatak odasında olduğunu söyler. Đkinci çocuk, annesinin yanına gideceğini söyler
ve tüfeğin birincide kalmasını ister. Birinci çocuk, bunu kabul etmez ve tüfeği yere koyar.
Birinci çocuk, tüfeğin ikisinin de olmadığını söyler. Birlikte annelerinin yanına gitmek için
hareket ederler. Tüfeği bırakıp sahneyi terk ederler.
105
2.3.4. Dekor
Olay, açık mekân dekoru olan bahçede geçer. Kapalı mekân dekorunda yer alan
yatak odası ve bu odanın içerisinde yer alan yüklük hakkında çocuklar konuşurlar ve
seyirciyi sahne dışı ile ilgili bilgilendirirler. Tüfek, eserin en önemli aksesuarıdır. Eser
boyunca ondan bahsedilir. En sonunda da görülür. Değnek ve bıçak diğer aksesuarlardır. Bu
üç nesne, eserin içeriğine çok uygundur. Silah sesi de dekor unsuru olarak kullanılmıştır.
Kendisinden bahsedilen ama görülmeyen dekor unsurları ise ev, bahçe, kavaklı, eşya,
paralar, köpek, saat, fotoğraf makinesi, dolma kalem, elektrikli tıraş makinesidir.
2.3.5. Zaman
Đki erkek kardeş, eserde yer alan çocuk kahramanlardır. Sıra dışı bir aile eserde yer
alır. Onları farklı kılan, şiddet ve cinayettir. Birinci çocuk, bahçe, kavaklık ve bir köpekleri
olduğundan ve şehir merkezinde oturmadıklarından bahseder. Aile ataerkil bir ailedir. Erkek
egemenliği çocukların düşüncelerine sinmiştir:
“BĐRĐCĐ Haklı.
Birinci çocuk, ikinciye göre iki yaş büyüktür. Đyi niyetli ve gerçekçidir. Kardeşine
düşkündür. Gammazcılıktan hoşlanmaz.
106
Đkinci çocuk, annesine çok düşkündür. Birinci çocuğun, yalan söylediği yolundaki
iddiasına “Annem ölsün..” diyerek karşılık verir. Bu da hayattaki en büyük sevgiyi ve
kıymeti annesine verdiği hakkında ipucu verir. Đkinci çocuk, babasını hiç sevmez. Şiddete
babası gibi eğilimli olan ikinci çocuk, babasından kendisine zarar gelmesi halinde, onu
öldürmeyi bile düşünür. Düşündüğü şeyi annesi gerçekleştirir.
2.3.7. Đletiler
Aile fertleri, birbirine sevgi, saygı ve şefkatle yaklaşmalıdır. Böyle olmazsa evde
huzur ve mutluluk olmaz. Eserde, çocukların karşılıklı konuşmalarından bu huzur ve
mutluluk eksikliği hissettirilir ve seyircilere bu yönde ileti verilir:
BĐRĐNCĐ Tamam, bitti değnek. Koy bıçağı cebine. Bana ver. Daha iyisi.
107
BĐRĐNCĐ Babamı?
ĐKĐNCĐ Evet.
ĐKĐNCĐ Denesene.
BĐRĐNCĐ Ahmak.
(Sessizlik)
BĐRĐNCĐ Bilmiyorum.
ĐKĐNCĐ Yükten?
108
Eserin bütününde, ailedeki huzursuzlukların çocukların ruh halini olumsuz yönde
etkilemesi ile ilgili olumlu ileti verilmektedir.
Turgut Özakman’ın olumsuz bir ileti vermek gibi bir amacı yoktur. Yazar, korku,
ölüm ve şiddetin çocuklara yönelik eserlerde kullanılmasına karşıdır:
BĐRĐNCĐ Babamı?
ĐKĐNCĐ Evet.
109
ĐKĐNCĐ Denesene.
Eserdeki aile içi şiddetin büyüklüğü çocuğu yaralayacak özellikte olduğundan eserde
olumsuz iletilerin daha ağır bastığı söylenebilir.
Kardeş Payı, bir tiyatro eseri olduğu için, baştan sona karşılıklı konuşmalara yer
verilmiştir. Đki çocuğun karşılıklı konuşmalarına eserde yer verilir.
Dil, doğaldır. Herkesin anlayabileceği bir Türkçe ile eser kaleme alınmıştır.
BĐRĐNCĐ Babamı?
110
ĐKĐNCĐ Evet.
BĐRĐNCĐ Sen hastasın. Đyi bir dayak istiyorsun” (Özakman, 1999: 38).
Eserde kullanılan konuşma örgüsü, yazarın pek çok eserinin aksine ciddi tarzda
geliştirilir. Bu konunun ciddiyetiyle paralellik arz eder.
ĐKĐNCĐ Vermeyeceğim.
“tokat yemek, ödü patlamak, elini sürmek, alay etmek, cehennemin dibi(ne gitmek),
dayak yemek” eserde kullanılan deyimlerdir. Deyimlerde, esere hâkim olan şiddet ve korku
yer almaktadır. Çocuklar şiddete maruz kalırlar, babadan korkan ev halkı, babayı evde
istememektedir.
Babanın kişiliği, aile bireyleri üzerindeki etkisi ve aile bireylerinin babaya karşı
hissettikleri, eserin başında okuyucuya bu tekrarla, adeta altı çizilerek duyurulur.
111
Birinci çocuğun sürekli tüfeği görmek için gitmek isteyişi ve ikincinin bunu
onaylaması da bir felakete hazırlama amacı güder:
Baba ölünce, tüfeğinin kime kalacağı yönündeki tartışma ilginçtir. Çocuklar, bütün
mal varlığıyla tüfek arasında kaldıklarında, tüfeği almak onlar için daha cazip gelir. Tüfek,
gücü temsil eder. Tüfek aynı zamanda, şiddeti, korkuyu ve ölümü temsil eder.
112
2.3.9. Tablo 3: Kardeş Payı Oyununun Genel Yapısı
KARDEŞ PAYI (1966)
Öz ve Biçim: Kardeş Payı, tek bölümden oluşan aile içi şiddetin eleştirildiği tek bölümden oluşan bir
çocuk oyunudur. Eserde, iki temel özellik görülür. Var olan düzene karşı çıkma- başkaldırı ve yeni bir
düzen isteği bu özelliklerdir. Eserde huzursuz bir aile sergilenir. Üç birlik kuralının görüldüğü eser,
yaşamın kendisi değil ama yaşamdaki gerçekliğin yansılaması demek olan, yansılamanın yanında
canlandırmanın ve aksiyonun da bulunduğu dram tarzında yazılmıştır. Yazar, bu eserde kapalı biçimi
kullanmıştır. Turgut Özakman, “Kardeş Payı” adlı oyununu, temadan yola çıkarak oluşturmuştur. Her
gün haberlerde duyulan aile içi şiddet, bu eserde konu olarak işlenir ve seyirci bu şiddetin çocuklar
üzerindeki tahribatı ile yüzleştirilir. Üstelik bu, iki çocuk tarafından yansıtılır. Bu bakımdan eser
özgündür. Oyun, çocuk oyunu olarak değerlendirilmiş olsa da ortaöğretim ve üstü bütün insanlara hitap
eden bir oyun diye değerlendirilebilir. Kurgu başarılı ve kahramanlar, verilmek istenen mesajı
yansıtmakta başarılıdır. “Tüfek ile ilgili konuşmalar, tüfek sesi, tüfek” bir önceki sonrakine hazırlayıcı
şekilde sırasıyla seyirciye verilir. Konuşmaların gidişatı, verilmek istenilen mesaj ve bunları veren
kahramanlar usta bir kurgulamayla eserde yer alır. Dil, sade, doğal ve akıcı olmasıyla hitap ettiği seviyeye
uygundur. Eser, günlük Türkçe ile yazılmıştır. Eserin sonunda baba, anne tarafından öldürülür. Đkinci
çocuğun yemini, annesine olan düşkünlüğünü yansıtması yanında, içeriği de önceden sezdiricidir.
Ana Fikir: Şiddet, toplumun en büyük yapısından en küçük yapısına kadar içinde olduğu her yeri
darmadağın eden, yıpratan, insani özelliklerden uzaklaştıran olumsuz bir olgudur. Şiddetin görüldüğü en
küçük toplamsal yapı olan ailede, çocuklar üzerindeki yıkım daha derin olmaktadır. Kardeş Payı, bu
çöküşü sergilemesi ve esere ulaşanları şiddete karşı gizli olarak uyarması bakımından oldukça önemli bir
eserdir. Sonu, babanın anne tarafından öldürmesi ve çocukların bu korkunç olayı normalmiş gibi
konuşmasıyla biten eser, çocuklar için uygun değildir.
Olay Dizisi: Kardeş Payı adlı oyun, iki kardeşin karşılıklı konuşmaları ile şekillenir. Eser, serim, düğüm
ve çözümden oluşur. Eserde baba, eve getirdiği silahı, eşine doğru çevirir, tüfeğe fişek sürer, tüfeği
yüklüğe kaldırır ve sonra uyur. Eşi tüfeği alır ve kocasını vurur. Bu ilk bakışta beklenmedik, soğuk duş
etkisi yapan bir son gibi görünse de yazar, eserin başından itibaren bu sona seyircileri hazırlar.
Dekor: Olay, açık mekân dekoru olan bahçede geçer. Kapalı mekân dekorunda yer alan yatak odası ve bu
odanın içerisinde yer alan yüklük hakkında çocuklar konuşurlar. Tüfek, eserin en önemli aksesuarıdır.
Değnek ve bıçak diğer aksesuarlardır. Bu üç nesne, eserin içeriğine çok uygundur. Silah sesi de dekor
unsuru olarak kullanılmıştır. Kendisinden bahsedilen ama görülmeyen dekor unsurları ise ev, bahçe,
kavaklı, eşya, paralar, köpek, saat, fotoğraf makinesi, dolma kalem, elektrikli tıraş makinesidir.
Zaman: Eserde üç birlik kuralı vardır. Kardeş Payı, bir- iki saatlik reel zamanı kapsar. Turgut
Özakman, eserinde zaman sıçramasından yararlanmıştır. Çocuklar daha önceki zaman diliminde
yaşananlar ve o anda sahneden görülmeyen olaylarla ilgili konuşarak seyirciyi bilgilendirirler. Đkinci
çocuk, babalarının sabah tüfeği deneyişi, annesinin tepkisi hakkında konuşur. Konuşma zamanı
muhtemelen öğle veya öğleden sonradır.
113
Kahramanlar: Đki erkek kardeş, eserde yer alan kahramanlardır. Sıra dışı bir aile eserde yer alır. Onları
farklı kılan, şiddet ve cinayettir. Birinci çocuk, bahçe, kavaklık ve bir köpekleri olduğundan ve şehir
merkezinde oturmadıklarından bahseder. Aile ataerkil bir ailedir. Erkek egemenliği çocukların
düşüncelerine sinmiştir. Birinci çocuk, ikinciye göre iki yaş büyüktür. Đyi niyetli ve gerçekçidir.
Kardeşine düşkündür. Gammazcılıktan hoşlanmaz. Đkinci çocuk, annesine çok düşkündür. Bu da
hayattaki en büyük sevgiyi ve kıymeti annesine verdiği hakkında ipucu verir. Đkinci çocuk, babasını hiç
sevmez. Şiddete eğilimlidir. Eserde, kendisinden sözü edilen yetişkinler vardır. Anne ve babadan
bahseden çocuklar, ana- babaları hakkında bilgiler verirler ama eserde rol alan bir yetişkin yoktur.
Babanın sert kişiliği, aile fertlerini derinden etkiler. Annenin kişiliğinden bahsedilmez ama çocukların
ondan olumsuz bir dille bahsetmemesi, aslında iyi bir anne ve iyi bir insan olduğu yönünde bir izlenim
verir. Eserde anne, baba ve çocuk gibi genel adlar kullanılmıştır. Bu dışavurumcu/ekspresyonist akımın
etkisinin göstergesidir.
Đletiler: Çocuk eğitimine katkı sağlayacak olumlu iletiler, şöyle sıralanabilir: Aile fertleri, birbirine sevgi,
saygı ve şefkatle yaklaşmalıdır. Yalan yere yemin edilmemelidir. Đnsanlara ispiyonculuk yoluyla zarar
verilmemelidir. Eserin bütününde, ailedeki huzursuzlukların çocukların ruh halini olumsuz yönde
etkilemesi ile ilgili olumlu ileti verilmektedir. Aile içi şiddet, olumsuz bir ileti olarak değil, var olan hayat
gerçeğinden bir kesit sunmak için kullanılmıştır. Eserde yer alan hakaret unsuru da gerçekçiliği sağlamak
için verilmiştir. Fakat bu özellikler, çocuğu yaralayacak özellikte olduğundan eserde olumsuz iletilerin
daha ağır bastığı söylenebilir.
Konuşma Örgüsü ve Oyunun Dil Becerilerine Katkısı: Eserde kullanılan konuşma örgüsü, yazarın pek
çok eserinin aksine ciddi tarzda geliştirilir. Bu konunun ciddiyetiyle paralellik arz eder. Sahne dışı
aksiyonu vermede de konuşma örgüsü başarılıdır. Çocuklar, kapalı mekânda yer alan yatak odası ve bu
odanın içerisinde yer alan yüklükle ilgili konuşurlar ve seyirciyi sahne dışı ile ilgili bilgilendirirler.
Annenin babayı vurmasından haberci vasıtasıyla haberdar olunur. “tokat yemek, ödü patlamak, elini
sürmek, alay etmek, cehennemin dibi(ne gitmek), dayak yemek” eserde kullanılan deyimlerdir.
Deyimlerde, esere hâkim olan şiddet ve korku yer almaktadır. Çocuklar şiddete maruz kalırlar, babadan
korkan ev halkı, babayı evde istememektedir. Eserde kullanılan tekrarlar, bir olumsuzluğu belirtirler.
Babanın kişiliği, aile bireyleri üzerindeki etkisi ve aile bireylerinin babaya karşı hissettikleri, eserin
başında okuyucuya tekrarla, adeta altı çizilerek duyurulur. Eserde, tekrarlar amaçsız kullanılmamıştır.
Babaya duyulan nefret, şiddet, güvensizlik, kardeşler arasındaki iletişimin her safhasında hissedilir.
Tekrar ve ikilemeler bu amaçla kullanılır. Baba ölünce, tüfeğinin kime kalacağı yönündeki tartışma
ilginçtir. Çocuklar, bütün mal varlığıyla tüfek arasında kaldıklarında, tüfeği almak onlar için daha cazip
gelir. Tüfek, gücü temsil eder. Tüfek aynı zamanda, şiddeti, korkuyu ve ölümü temsil eder. Babaları,
anneleri tarafından vurulan çocuklar, tüfeği almaktan vazgeçerler. O, artık gücü temsil etmek yerine bir
suç aletidir. Tüfek, babalarının vurulmasından sonra çocuklar için ölümü ve korkuyu sembolize eden
tehlikeli bir nesnedir.
114
2.4. “DARILMACA YOK” OYUNUNUN ĐNCELENMESĐ
2.4.1. Öz ve Biçim
Darılmaca Yok, bir bölümlük oyundur. Eser, epik tiyatro anlayışıyla yazılmıştır.
Eser, her ne kadar bir bölümden oluşsa da kendi içerisinde üç bölüme ayrılabilir.
Birinci bölümde ülkemizin siyasi problemleri, ikinci bölümde spor hayatımızdaki
aksaklıklar, üçüncü bölümde ise sanat için sanat anlayışı üzerinde durulur.
Eserde beş oyuncu rol alır. Epik tiyatro anlayışıyla yazılan eserde, oyuncular
seyircilere seslenir, düşüncelerini okur ve bu düşüncelere cevap verirler:
“1969’da Özakman’ın iki kısa oyunu yayımlanır. Türk Dili dergisinin ‘Türk Kısa
Oyunları Özel Sayısı’ içinde yer alan Darılmaca Yok, birkaç tiyatro oyuncusunun, çoğu
zaman oyunun dışına çıkarak oluşturdukları ‘skeç’ boyutunda bir çalışmadır. Oyunda ‘sanat
için sanat’ anlayışı yerilir ve seyircinin ‘yapay gerilim ögeleri’ne büründürülmüş oyunlara
olan tutkunluğu eleştirilir.” (Özakman, 2002: 18- 19).
115
Eser, konu ve kişi seçimi bakımından başarılıdır. Darılmaca Yok, “Gençlik ve
Çocuk Oyunları” başlığı altında toplanan yedi tiyatro oyunundan birisidir. Oyun, gençlik
oyunu olarak değerlendirilmiş olsa da ortaöğretim ve üstü bütün insanlara hitap eden bir
oyun diye değerlendirilebilir.
Birinci oyuncu, aynı zamanda anlatıcı rolündedir. Epik tiyatro anlayışıyla yazılan
oyun boyunca, sahnelenmesi mümkün olmayan olayları, seyircilere özetler. Sonra oyun
devam eder. Seyirci ile iletişimi sağlar. Seyircinin düşünebileceği şeyleri tahmin ederek
onlara yanıt verir:
“BĐRĐNCĐ Diyeceksiniz ki, bu ne? Anlatayım: Đlginç, merak verici bir oyun
böyle başlayabilir. Oysa bizim oyunumuz böyle başlamıyor. Daha doğrusu nasıl
başlayacağımızı da pek bilmiyoruz. Amacımız şöyle herkesin beğeneceği, kimsenin
kızmayacağı bir oyun çıkarmak. Sazlı, sözlü, safalı, manzaralı, havadar, ömür, rahat bir
oyun…”(Özakman, 1999: 44).
116
“DÖRDÜNCÜ …halkın büyük sevgisiyle karşılanan Đl Başkanı, 5 bini aşkın bir
dinleyici huzurunda iç ve dış önemli sorunlara değinmiş, özetle, yuvarlak sözlerin arkasına
sığınan bencil politikacılara çatarak, demiştir ki… (2. durmadan yazar) Evet demiştir ki…
DÖRDÜNCÜ Ne yazdın?
Cengi çember
Miskü amber
Tazi tuzi
Mürekkebin kızı
Ne vakit geldin
Yazın geldim.
Eser epik tiyatro anlayışıyla yazılmıştır. Bu nedenle parçalı olaylar eser boyunca
görülür.
Birinci oyuncu, korkuyla kaçar. Yüzü terden ıslanmıştır. Birden önüne ikinci oyuncu
çıkar. Bir duraklama olur. Birinci oyuncunun kaçmak istediği her yönde üçüncü, dördüncü
ve beşinci oyuncular belirir. Birinci oyuncuyu diğerleri sıkıştırır. Birinci oyuncu pes eder ve
kaçmayacağını söyler. Diğer oyunculara yalvaran birinci oyuncu, onlara engel olamaz.
117
Üçüncü oyuncu, sustalıyı tam açtığı sırada, birinci oyuncu “tıp” der ve diğerleri durur.
Birinci oyuncu seyircilere oyuna başlama amaçlarını anlatır. Birinci oyuncu, seyircilere
arkadaşlarını ve kendisini tanıtır. Oyunun adını söyler. Böylece ilk oyunda serim başlar.
Diğer oyuncular, kendi başlarına küçük oyunlar oynarlar. Birinci oyuncu, onları toparlamak
ister. Diğer oyuncular, tekrar onu sıkıştırırlar. Birinci oyuncu, bu sefer onları gıdıklar. Diğer
oyuncular gülerler. Böylece öteki oyunculardan kurtulur. Birinci oyuncu yaptıklarının soğuk
kaçtığını söyler. Bunun nedenini de açıklar: “Ne yapalım, öyle unutmuşuz ki gülmeyi,
taklidini bile yapamıyoruz.”
118
dinlemeye başlar. Dördüncü oyuncu buna memnun olur. “Vatan, millet, Sakarya”
nutuklarından, milleti kandırmak için politika malzemesi olarak yaralandığından bahseder.
Đkinci oyuncu, bunu onaylar. Ertesi gün, gecekondulara gitmek üzere anlaşırlar. Üçüncü
oyuncu, bu oyunun çok gerçekçi olmaya başladığını belirtir. Đkinci ve üçüncü oyuncular,
kasket ve ceket giyerler. Đkinci, kendisine bıyık yapar. Beşinci oyuncu, davulu boynuna asar.
Beşinci oyuncu, vatandaşlara seslenerek başkanın mahalleye teşrifini haber verir. Birinci
oyuncu, vatandaş rolünde “Sağ olsun!” der. Beşinci oyuncu, tellal rolünde politikacının
reklâmını yapmaya devam eder. Đkinci ve üçüncü oyuncular, tellalı dinleyip ne dediğini
anlamaya çalışırlar. Dördüncü oyuncu gelir. Halkla rolündeki ikinci ve üçüncü oyuncularla
tokalaşır. Dördüncü oyuncunun, nabza göre şerbet vererek, kişilerin dünya görüşlerine göre
selamlaşmada kullandığı sözcükler de değişir. Dördüncü oyuncu, birinci oyuncuyla da
tokalaşır. Daha sonra dayanamaz, onu kucaklar ve öpüşürler. Beşinci oyuncu, politikacıya
yol verir. Birinci oyuncu merdiveni “L” gibi açar. Politikacı, balkondan konuşmasını söyler.
Birinci, ikinci, üçüncü ve beşinci oyuncular, kendi aralarında asansörlü gecekondu bulma,
politikacının şapkası, işsizlik ve politikacının Türkçe konuşmasını temenni etme konularda
konuşurlar. Politikacı nutkuna başlar. Đnsanların hoşlandığı kelimeleri tekrarlayıp durur.
Sözlerinin sonunda “ben” kelimesini bozuk plak gibi tekrar eder. Eserin doruk noktası,
söylevinin sonunda, “Oy bana, oylar bana” demesidir. Birinci, ikinci, üçüncü ve beşinci
oyuncular, kendi aralarında konuşarak bu söylevden hiçbir şey anlamadıklarını belirtirler.
Birinci oyuncu, bu konuşmayı sonlandırır. Đkinci ve üçüncü oyuncu, kasket ve ceketlerini
çıkarır. Merdiven dikilir. Beşinci oyuncu masa, üçüncü oyuncu iskemle olur. Đkinci oyuncu,
bir daktilo makinesi ile masanın başına geçip oturur. Dördüncü oyuncu, bu süre içinde donup
kalmıştır. Dördüncü oyuncu, birinci oyuncunun, fotoğrafının nefis çıktığı yönündeki
pohpohlamasıyla çözülür. Birinci oyuncuya cevap verir. Dördüncü oyuncu, ikinci oyuncuya
yazmasını söyler. Gecekondu mahallesinde yaptığı konuşmayı abartılı bir şekilde aktaran bir
yazı yazdırır. Sıra, en önemli kısım olan halka ne söylediği faslına gelince, dördüncü oyuncu,
ikinci oyuncuya ne yazdığını sorar. Đkinci oyuncu, bir tekerleme söyler. Üçüncü ve beşinci
oyuncular, buna katılırlar. Böylece çözüm bölümüne geçilir. Birinci oyuncu, yine
arkadaşlarını durdurur. Onlara dördüncü oyuncuyu soymalarını söyler. Arkadaşları,
dördüncü oyuncunun şapkasını ve boyunbağını çıkarırlar. Birinci oyuncu arkadaşlarına,
baştan almalarını, bu taklidin tutmadığını söyler. Bu oyun hakkında birinci, ikinci, üçüncü,
dördüncü ve beşinci oyuncular yorum yaparlar. Beşinci oyuncu, koltukların çilesini şimdi
anladığını belirtir. Arkadaşları, birinci oyuncuyu tekrar sıkıştırır. Birinci oyuncu “üf püfff!”
der. Bir fırtına çıkmış gibi arkadaşları açılırlar, yaklaşırlar, savrulup dağılırlar, takla atarlar
119
ve birinciye durması için yalvarırlar. Birinci oyuncu, halkın içinde bulundukları süre içinde
başkan ve kendilerinin durumunu “turist ve kılavuzlarına” benzetir. Kampanyanın sonunda
başkanın iflas ettiğini, eski önemini yitirdiğini, yalanlarına kimsenin inanmadığını, bunun
sonucunda kendilerinin umutsuzluğa sürüklendiğini, eskiden olduğu gibi yurdun geleceğini
ve kızların güneşte nar gibi kızarmış bacaklarını düşünmeye döndüklerini anlatır.
Đkinci oyuncunun yeni başkana gitmeyi teklif etmesiyle serim başlar. Bu görüşe
arkadaşları katılır. Birinci oyuncunun işaretiyle beşinci oyuncu, dik yakalı bir kazak giyer,
diğerleri eşofman. Đkinci, üçüncü ve dördüncü oyuncular, ritmik hareketlerle ısınırlar.
Beşinci oyuncunun antrenör rolünde gelmesiyle düğüm bölümüne geçilir. Kendisini tanıtır.
Sporcularından bir takım istekleri vardır. Bunlar, disiplin, terbiye, kayıtsız şartsız itaat, para
pul işlerine karışmamak, başka kulüplerden uzak durmak vb.dir. Hepsi beşinci oyuncunun
dediklerini kabul eder. Birlikte kulüp marşını söylerler. Beşinci donup kalır. Diğerleri ritmik
hareketlerle dolaşırlar. Birinci oyuncu, ilk karşılaşmaya kadar aylarca nasıl çalıştıklarını,
kurbanlık koç gibi iyi beslendiklerini, konsantre olduklarını, karşılaşmanın rakibin sahasında
olacağını anlatır. Birinci, ikinci, üçüncü ve dördüncü oyuncu, ezgisiz bir şekilde takım
marşını söyler. Beşinci oyuncu, çevreyi selamlayarak gelir. Ötekiler, ona tezahürat yaparlar.
Dördüncü oyuncu, politikacı olduğu günlerdeki sözcüklerinden birkaçını söyler. Birinci
oyuncu, bu sözlerin buraya ait olmadığını söyler. Dördüncü oyuncu, kalabalık görünce
şaşırdığını ifade eder. Bu şekilde seyircinin varlığını vurgulaması, epik tiyatronun özelliğidir.
Beşinci oyuncu, düdüğü üfler. Ses çıkmaz. Bu durumu oyuncularıyla paylaşır. Hepsi “Canın
sağ olsun!” der. Beşinci oyuncu, sporcularını sahaya sürer. Taktiklerinin ne olduğunu
sporcularının bildiğini kendilerine hatırlatır. Đkinci oyuncu, politikacının söylevindeki
nakaratı tekrarlar. Antrenör, oyuncularını bir sıraya dizer. Sporcular, ısınma koşusu yaparlar.
Beşinci oyuncu, merdivenin en üst basamağına oturur. Hakem olur. Takımların yerlerine
geçmesi için talimat verir ve karşılaşmayı başlatır. Doruk nokta, birinci oyuncunun, bir süre
sonra arkadaşların arasından ayrılmasıdır. Çok çalıştıklarını ama yenildiklerini, yenilince de
disiplinin daha da sıkılaştığını, daha iyi beslendiklerini ve daha çok konsantre olduklarını,
dualar edip kurbanlar kestiklerini ama sürekli yenildiklerini, taraftarlarının kızıp kızıştığını,
kulüp başkanının koltuğunun sallandığını, antrenörün bir basın toplantısı yaparak durumu
açıkladığını belirtir. Beşinci oyuncu, konuşmaya başlar. Sürekli yenildiklerini, hakemlerin
taraf tuttuğunu, sahaların iyi olmadığını, topun yamuk olduğunu, güneşin gözlerine geldiğini,
yerli malı düdüklerin Türk sporuna zarar verdiğini, başkanın çekilmesi gerektiğini, kulübün
renklerinin uğur getirmediği için değiştirilmesi gerektiğini, kendisinin oyuncularıyla birlikte
120
başka bir takıma geçeceğini, orada daha çok aylık alacağını söyler. Çözüm beşinci
oyuncunun kendisinin kazağını, sporcuların eşofmanlarını çıkarmasıyla gerçekleşir.
Birinci oyuncu, oyunun bitmediğini söyler. Böylece serim başlar. Eserde süreçler
söz konusudur. Yaşantı kazandırma endişesi yoktur. Beşinci oyuncu oyunun bittiğini söyler.
Üçüncü oyuncu, bu kadar gerçekçi oyunu kimsenin beğenmeyeceğini ifade eder ve bu
nedenle oyunun bitmesini ister. Birinci oyuncunun, arkadaşlarına “Deli misiniz? Tam sıra
sanata geldi, oyun bitti diyorsunuz” demesiyle düğüme geçilir. Sıranın tam ulusal tiyatro
sorunlarını nasıl çözdüklerine geldiğini ve biraz sanat yapacaklarını söyler. Diğerlerini oyuna
davet eder. Yine ortaya geçen birinci oyuncuyu diğerleri sıkıştırırlar. Birinci oyuncu
diğerlerine tükürür. Onlara “Siz nerde, sanat nerde?” demesi doruk noktayı oluşturur.
Ötekiler birinci oyuncuyu yere yatırırlar ve dövmeye başlarlar. Birinci oyuncu, yere serilip
yatar. Dördüncü oyuncu, maskaralığın bittiğini, üçüncü oyuncu da gerçekçiliğin bittiğini
söyler. Đkinci oyuncu sözlerinin ortada olduğunu, bu nedenle kimsenin darılmaması
gerektiğini “darılmaca yok!” sözüyle ifade eder. Böylece çözüme geçilir. Sürçi lisan
ettilerse seyircilerin kendilerini bağışlamasını ister ve birinci oyuncuya cezasını verdiklerini
söyler. Çekilmeleri ve milletin başını dinlemesi gerektiğini söyler. Oyuncular seyircileri
selamlarlar ve eşyalarını toplarlar. Beşinci oyuncu, birinci oyuncuyu sırtında taşır. Oyuncular
“Ey Gaziler”i söyleyerek sahneyi terk ederler.
2.4.4. Dekor
Eserde, çıplak bir sahne ya da alan dekoru kullanılır. Giyim serbesttir. Sustalı bıçak,
iki ayaklı boyacı merdiveni, iki küçük sandık, çanta ya da sepet, bir davul, şapka, röleve
şapka, lastik bağlı bir kelebek boyunbağı, baston, kartvizit, saçaklı örtü, bozuk para, sigara,
kasket, ceket, makyaj kalemi, daktilo makinesi, dik yakalı bir kazak, eşofmanlar, düdük
oyundaki aksesuarlarıdır. Oyuncular, koltuk, masa ve iskemle olurlar. Bu dekor unsurları ve
dışavurumculuk arasında bağlantı vardır.
2.4.5. Zaman
Darılmaca Yok adlı oyunda, zaman atlamalarına yer verilmiştir. Eserin reel zamanı
iki saati geçmez.
121
2.4.6. Kahramanlar ve Fonksiyonları
Darılmaca Yok adlı eserde Turgut Özakman, politikacı tipine yer vermiştir.
Dördüncü oyuncu ilk başta ensesi kalın bir politikacıyı canlandırır. “Politikacının ayırıcı
niteliği laf cambazı olması, çok konuşması, yalan söylemesidir. Yuvarlak laflar ederek halkın
sığ duyuş ve anlayış sınırını zorlamadan etkili olabilmektedir. Politikacı tipi, tüm oyunlarda
ahlak ilkelerine uymayan, durumları kendi çıkarına sömürmeyi bilen, şarlatan ve düzenci
kişi olarak tanıtılmıştır” (Şener, 1972: 91).
122
2.4.7. Đletiler
“DÖRDÜNCÜ (Masaya vurup ayağa fırlar. Masa çöker, düzelir ) Bırak onları,
onlar bizim geçim kaynağımız. Dert bitti mi, politika da biter. Ne yaparız o zaman? Şimdi
bana genç parti severler gerekli. Öyle her şeyin girdisini çıktısını araştırmayan, yani iyi aile
terbiyesi görmüş, büyük sözü dinler, kafatası sağlam, yüreği pek, kısacası vatannn, milleeeet,
Sakaryaaa… Anladın mı?”(Özakman, 1999: 49).
“BEŞĐNCĐ Yeniliyoruz. Çünkü hakemler yan tutuyor. Sahalar iyi değil! Son
oyunda top yamuktu. Güneş gözümüze giriyordu. Yerli malı düdükle sporumuz kalkınmaz!
Başkan çekilmelidir, kulübün renkleri de değişmeli. Uğur getirmiyor” (Özakman, 1999: 57).
Günü kurtarma endişesiyle değil, her zaman planlı programlı hareket edilmelidir:
DÖRDÜNCÜ Ne yazdın?
Cengi çember
123
Miskü amber
Tazi tuzi
Mürekkebin kızı
Ne vakit geldin
Yazın geldim.
“DÖRDÜNCÜ …halkın büyük sevgisiyle karşılanan Đl Başkanı, beş bini aşkın bir
dinleyici huzurunda iç ve dış önemli sorunlara değinmiş, özetle, yuvarlak …” (Özakman,
1999: 52).
Alkış, ün, para peşinden koşmak, eserde gençler için tek hedef gibi verilmiştir. Bu
uğurda dalkavukluk yapan gençlerin bu halini bazı çocuklar model alabilir.
124
2.4.8. Konuşma Örgüsü ve Oyunun Dil Becerilerine Katkısı
ÜÇÜNCÜ Ee?
DÖRDÜNCÜ Sonra?
Dil, doğaldır. Herkesin anlayabileceği bir Türkçe ile eser kaleme alınmıştır.
125
“BĐRĐNCĐ Yo, politika olsun diye söylemedim, tövbe, sanat sanat içindir!
Dünya alt üst olsa, biz gene bildiğimizden şaşmaz, hain güllerle narin bülbülün aşkını
anlatmaktan caymayız” (Özakman, 1999: 46).
Konuşma örgüsü, sadece sahnedeki aksiyonu vermekle kalmaz. Sahne dışı aksiyonu
vermede de konuşma örgüsü başarılıdır. Bu görevi birinci oyuncu gerçekleştirir:
Sağlam kafa, sağlam beden; “Sağlam kafa, sağlam vücutta bulunur” sözünün
kısaltılmış şeklidir.
Yıllarca siyasi baskıların altında ezilen insanımız “Yerin kulağı var.” atasözüyle
görüş ve düşüncülerini açıkça ifade etmesinin kendisine zarar vereceğini ifade etmiştir. Eser,
politikacıların yanlış davranışlarını eleştirdiğinden bu atasözü son derece uygundur. Saf
düşünen insanların bazen çok kurnaz insanların bile bilemeyeceği hususları bilebileceği ve
sağlam bir kafanın sağlam bir beden üzerinde bulunduğu halkın deneyip gördüğü hususlar
olarak atasözlerimiz içerisinde yerini almıştır.
126
“Ağır başlı, işini yoluna koymak, yüreği pek olmak, başıboş bırakmak, baştan
almak, günah benden gitti, başına toplamak, ağzını öpmek, dağlar yaratmak, karnı tok, sırtı
pek olmak, ekmek çarpsın, başını dinlemek, alt üst olmak, kurbanlık koç gibi beslenmek,
kafayı işlemek.”
“Oy bana, oylar bana, ey millet, oy bana, oylar bana, ey millet…” (Özakman, 1999:
51- 52).
Siyasetçi için oy toplamak çok önemli ve gereklidir. En fazla oyu alma ve iktidar
olma hırsı bu tekrarla somutlaştırılır.
Eserde, “ben” ve onun genişletilmiş şekli olan “biz” tekrarları bencilliği, çıkar
düşüncesini gözler önüne serer:
“DÖRDÜNCÜ E, en büyük, enh güzel, her şey bütün ruhumla, huzur ve refah,
mutluluk, kahraman, geleceğin, hizmet aşkı, muhabbet, sevda, sevgi, ben, ben, ben, ben, ben,
ben…”(Özakman, 1999: 51).
“BEŞĐNCĐ …Yani, ruh, yürek, huzur, sevgili, zafeer, biiz, biiiz, biiiiz…
Anlaşıldı mı? “(Özakman, 1999: 55).
127
“Ciddi ciddi, sazlı sözlü, ıvır zıvır, cumbalı cümbüşlü, alt üst, getirip getirip, içi dışı
sağlam, bir daha, girdi çıktı, ciddi ciddi, falan filan feşmekân, çok güzel, bitti bitti, iç ve dış,
aferin, kanalizasyon manalizasyon, para pul, alt üst”
Röleve şapka, lastik bağlı bir kelebek boyunbağı, baston, kartvizit, siyasileri ve gücü
sembolize eden aksesuarlardır.
Koltuk, hem iktidara geçmeyi hem de ezilen, sömürülen halkı temsil eder.
Oyuncular, siyasetçinin karşısına geçtiklerinde oturacak bir nesne olmadığından birbirlerine
koltuk olurlar. Biri koltuk vazifesini görürken diğeri onun üzerine oturur. Yorulunca yer
değişimi yaparlar. Bu, Özakman’ın bilinçli bir tercihidir. Siyasetçi koltukta değil, aslında
onu seçen halkın üzerinde oturmaktadır.
128
2.4.9. Tablo 4: Darılmaca Yok Oyununun Genel Yapısı
DARILMACA YOK (1969)
Öz ve Biçim: Darılmaca Yok, bir bölümlük oyundur. Eser, epik tiyatro anlayışıyla yazılmıştır. Eserde
beş oyuncu rol alır. Epik tiyatro anlayışıyla yazılan eserde, oyuncular seyircilere seslenir, düşüncelerini
okur ve bu düşüncelere cevap verirler. Eserde oyuncular, seyircilerin kendilerini oyuncuların yerine
koymasını engellemek için, sürekli eserin bir oyun ve kendilerinin oyuncu olduğunu vurgularlar. Eserde,
ülkemizin çıkmazları gözler önüne serilir. Sanat eserinin, halkın sorunlarına eğilmesinin, o eseri sanat
eseri olmaktan uzaklaştırmadığı Darılmaca Yok ile ortaya konulmuştur. Eser özgündür. Eser, konu ve
kişi seçimi bakımından başarılıdır. Darılmaca Yok, “Gençlik ve Çocuk Oyunları” başlığı altında toplanan
yedi tiyatro oyunundan birisidir. Oyun, gençlik oyunu olarak değerlendirilmiş olsa da ortaöğretim ve üstü
bütün insanlara hitap eden bir oyun diye değerlendirilebilir. Uyum ve kurgulama bakımından eser
başarılıdır. Kahramanlar, verilmek istenen mesajı yansıtmak için özellikle seçilmiş izlenimi vermektedir.
Kullanılan dil, sade ve akıcı Türkçedir. Dil, çocukların ve yetişkinlerin seviyesine uygundur. Birinci
oyuncu, aynı zamanda anlatıcı rolündedir. Epik tiyatro anlayışıyla yazılan oyun boyunca, sahnelenmesi
mümkün olmayan olayları, seyircilere özetler. Sonra oyun devam eder. Seyirci ile iletişimi sağlar.
Seyircinin düşünebileceği şeyleri tahmin ederek onlara yanıt verir.
Ana Fikir: Halk, sömürüldüğünün farkına varmalıdır ve buna izin vermemelidir. Kişilerin ihtirasları
uğruna başkalarını harcamaları ve bahaneler üretmeleri her alanda görülmektedir. Ciddi bir sanat
politikasının olmayışı da eserde eleştirilir. Türkiye’nin içinde bulunduğu problemlerin asıl sebebinin
plansızlık ve günü kurtarma endişesine bağlı olduğu eser boyunca vurgulanır.
Olay Dizisi: Eser epik tiyatro anlayışıyla yazılmıştır. Bu nedenle parçalı olaylar eser boyunca görülür.
Eser, her ne kadar bir bölümden oluşsa da kendi içerisinde üç bölüme ayrılabilir. Birinci bölümde
ülkemizin siyasi problemleri, ikinci bölümde spor hayatımızdaki aksaklıklar, üçüncü bölümde ise sanat
için sanat anlayışı üzerinde durulur. Her bir bölümün kendi içerisinde giriş, gelişme ve sonuç bölümleri
bulunmaktadır.
Dekor: Eserde, çıplak bir sahne ya da alan dekoru kullanılır. Giyim serbesttir. Sustalı bıçak, iki ayaklı
boyacı merdiveni, iki küçük sandık, çanta ya da sepet, bir davul, şapka, röleve şapka, lastik bağlı bir
kelebek boyunbağı, baston, kartvizit, saçaklı örtü, bozuk para, sigara, kasket, ceket, makyaj kalemi,
daktilo makinesi, dik yakalı bir kazak, eşofmanlar, düdük oyundaki aksesuarlarıdır. Oyuncular, koltuk,
masa ve iskemle olurlar. Bu dekor unsurları ve dışavurumculuk arasında bağlantı vardır.
Zaman: Darılmaca Yok adlı oyunda, zaman atlamalarına yer verilmiştir. Eserin reel zamanı iki saati
geçmez.
Kahramanlar: Eserde, birinci oyuncunun bazı davranışları diğer oyuncular üzerinde gerçek yaşamda
mümkün olmayacak etkiler yaratır. Beş oyuncu, oyundaki kahramanlardır. Ana kahraman birinci
oyuncudur. Kahramanlar, eser başında kendilerini tanıtırlar ama birbirlerine isimleriyle hitap etmezler. Bu
dışavurumcu/ekspresyonist akımın etkisinin göstergesidir. Birinci oyuncu, söylediği sözlerle arkadaşlarını
etkiler. Yaptıkları işler hakkında seyircileri bilgilendirir. Bütün oyunları başlatan birinci oyuncu, oyunları
129
hakkında seyircilere yorumda da bulunur.
Đletiler: Eserde, iktidar hırsıyla halkı aldatmak isteyenlere fırsat verilmemek, bahanelerin arkasına sığınıp
gerçekleri saklamamak, her zaman planlı programlı hareket etmek, bazı spor dallarını kolay para
kazanılacak alanlar olarak görmemek, olayları ve durumları abartmamak, gerçeklerle yüzleşmekten
korkmamak hususlarında olumlu ileti verilmektedir. Alkış, ün, para peşinden koşmak, eserde gençler için
tek hedef gibi verilmiştir. Bu uğurda dalkavukluk yapan gençlerin bu halini olumsuz bir ileti olarak bazı
çocuklar model alabilir.
Konuşma Örgüsü ve Oyunun Dil Becerilerine Katkısı: Darılmaca Yok eserinde beş oyuncu, çeşitli
rollere bürünerek karşılıklı konuşmalarla konuşma örgüsünü geliştirirler. Eserde kullanılan konuşma
örgüsü, güldürü ögesine yer vererek güldürürken düşündüren bir özelliktedir. Konuşma örgüsü, sadece
sahnedeki aksiyonu vermekle kalmaz. Sahne dışı aksiyonu vermede de konuşma örgüsü başarılıdır. Bu
görevi birinci oyuncu gerçekleştirir. Yıllarca siyasi baskıların altında ezilen insanımız “Yerin kulağı var.”
atasözüyle görüş ve düşüncülerini açıkça ifade etmesinin kendisine zarar vereceğini ifade etmiştir. Eser,
politikacıların yanlış davranışlarını eleştirdiğinden bu atasözü son derece uygundur. Eserdeki deyimler,
toplumun içinde bulunduğu ekonomik durum, inanç ve beğeniler hakkında ipucu vermektedir. Eserde
kullanılan tekrarlar, eserin içeriğini kapsayıcı özelliktedir. Siyasetçi için oy toplamak çok önemli ve
gereklidir. En fazla oyu alma ve iktidar olma hırsı tekrarla somutlaştırılır. Boşluk içinde olan gençlerin
duygu ve düşüncelerini, eserin yazıldığı dönemdeki siyasi kargaşanın, gençleri olumsuz yönde
etkilediğini tekrarlar gözler önüne sermektedir. Eserde, “ben” ve onun genişletilmiş şekli olan “biz”
tekrarları bencilliği, çıkar düşüncesini gözler önüne serer. Yuvarlak sözler söyleyen siyasetçi,
ikilemelerden yaralanır. Eserdeki ikilemeler eserin anlatmak istediğini daha çok vurgulamaya katkı
sağlamıştır. Röleve şapka, lastik bağlı bir kelebek boyunbağı, baston, kartvizit, siyasileri ve gücü
sembolize eden aksesuarlardır. Koltuk, hem iktidara geçmeyi hem de ezilen, sömürülen halkı temsil eder.
Oyuncular, siyasetçinin karşısına geçtiklerinde birbirlerine koltuk olurlar. Biri koltuk vazifesini görürken
diğeri onun üzerine oturur. Yorulunca yer değişimi yaparlar. Bu, Özakman’ın bilinçli bir tercihidir.
Siyasetçi koltukta değil, aslında onu seçen halkın üzerinde oturmaktadır.
130
2.5.“BERBERDE” OYUNUNUN ĐNCELENMESĐ
2.5.1. Öz ve Biçim
“Özakman, aynı yıl Yeni Türk Tiyatrosu Antolojisi için Berberde adlı kısa oyunu
yazar. Berberde, benzetmeci anlatımla biçimlendirilmiş bir fantezidir. Yaşamın tüm
zorluklarını gün be gün yaşayarak ‘filozoflaşmış’ berberle, yaşamın her aşamasını kendi
istenciyle düzenlediği savında olan ‘aceleci’ müşteri arasındaki söyleşimden oluşan oyunun
sonunda, müşteri o gün için planlanmış ve tamamlayacağından emin olduğu işleri yarı yolda
bırakarak berber koltuğunda kalp krizinden ölüverir. Özakman güldürürken ‘hüzün’
üretmeyi sürdürmektedir” (Özakman, 2002: 19).
Sıtkı Tekmen, Turgut Özakman’ın özgeçmişini ele alan yazısında, Berberde adlı
gençlik oyununun televizyon oyunu yapıldığını belirtir (Özakman, 2002: 7).
131
2.5.2. Ana Fikir
Hiç kimseyi hor hakir görmemek gerektiği üzerinde duran bir eserdir. Hayatta her
şey, insanların kendi istençlerine bağlı değildir. Bu nedenle insan elinden geldiği kadar
hayatını düzenlemelidir ve kendi elinde olmayan durumlar için çok fazla üzülmemelidir.
Saatin tik takları oyunun başından sonuna kadar bir serim unsuru olarak yer alır.
Berberin gazete okuyuşu ile serim başlar. Berber, okuduğu gazete haberine şaşar, üzülür,
öfkelenir. Aynada saçını tarayan çırağına bağırır. Dükkânı süpürmesini söyler. Sonra
çırağına kendisinden ibret alarak düşünmeye alışmamasını söyler. Çırağından süpürgeyi
elinden bırakmasını, kulaklarını çevirerek kendisini dinlemesini ister. Okuduğu gazete
haberini çırağına anlatır. Bu haberde Hayvanları Koruma Derneği’nin nalsız eşeğe yük
taşıtan iki çingeneyi yakalattığı belirtilmektedir. Berber, nalsız eşeğe yük taşıtan çingenelerin
de aslında çıplak ayaklı olduğunu gazetedeki resimden çıkarır. Bu traji komik bir durumdur.
Berber dükkânına bir adam girer. Böylece düğüm bölümüne geçilir Adam sakal
tıraşı olmak istediğini söyler. Berber ona “hoş geldiniz.” diyerek içeri buyur eder. Berber,
çırağından su ister. Adam, suyun ılık olmasını ister. Berber bunu tasdik eder ve adama gazete
isteyip istemediğini sorar. Adam bunu reddeder. Berber, adama başını yaslamasını söyler.
Adam, berbere dikkatli olmasını, çenesinin altında sakal döndüğünü belirtir. Berber, adamın
bir yere yetişeceğini tahmin ettiğini söyler. Adam, birçok yere yetişeceğini söyler ve berbere
fırçanın suyunu iyice sıkmasını tembihler. Berber “Emredersiniz” der. Adam berbere
gözlüğünü sağlam yere koymasını söyler.
Adam, kendi berberinin önceki hafta öldüğünü, kendi kendini tıraş etmeye çalıştığını
fakat beceremediğini söyler. Önceki berberinin “salak” olduğunu, karısının ve çocuklarının
orta yerde kalıverdiğini söyler. Adam, insanın ‘hayatını avuçlarının içinde tutması
gerektiğini’ belirtir. Berber tıraşa başlamamıştır ve adamı dinlemektedir. Adam berbere
başlamasını söyler ve saniye ile yarıştığını ifade eder. Berber, adama işini yetiştireceğini,
kaygılanmamasını söyler. Adam, berbere kızının nikâhı olduğunu, bu nedenle yetişemezse
berberin dükkânını başına yıkacağını söyler. Berber, kızını evlendirecek olan adamı tebrik
eder. Adam, yapacağı başka işleri sıralar. Çiçek yollatma, eve gitme, üstünü değiştirme bu
işlerdir. Berber hepsinin olacağını söyleyerek adamı rahatlatmaya çalışır. Adam, bu
saydıklarının elbette olacağını, bu işleri gerçekleştirmek için bir saatlik bir zamanının
132
bulunduğunu, basmakalıp dileklere çok bozulduğunu ifade eder. Adam kızını iyi
yetiştirdiğini, kızının sağlıklı ve güzel olduğunu, bundan başka daha ne özelliğe sahip
olacağını, kimseden geri kalmasın diye kızına dans dersi bile aldırdığını, kızının iki dil
bildiğini, piyano çaldığını, Çerkez tavuğu pişirdiğini anlatır. Berbere kızının yaşını tahmin
etmesini söyler. Berber bilemeyeceğini söyler. Adam tabii olarak bilemeyeceğini söyler.
Adam, kızının yaşının on sekiz olduğunu, kızını liseyi bitirtip evlendirmeye giriştirdiğini
anlatır. Adam, her şeyi önceden hesapladığını, ortağının oğlunun aklı başında, iş bilir bir
delikanlı olduğunu, evlenmeleri konusunu kendisinin açtığını ve kabul edildiğini, kızına bir
daire alıp dayayıp döşettiğini, ortağının da oğluna maaş bağlattığını belirtir. Adam, kızı ve
damadının düğün akşamı balayına Đstanbul’a gideceklerini, uçak biletlerinin hazır olduğunu,
oteldeki odalarına çiçek bile koydurduğunu söylemeyi de ihmal etmez.
Berber, kendi hayat hikâyesini anlatmaya başlar. Babasının, tıpkı adamın ölen
berberi gibi kendisi ilkokula giderken öldüğünü, annesinin kendisini işe verdiğini, anne- oğul
çalışmaya başladıklarını, gece olunca ikisinin de yorgun argın çorbalarını içip uyuduklarını,
bir gün usturayı eline aldığını, on sekiz yıldan beri berberlik yaptığını anlatır. Evlendiğini,
iki oğlunun olduğunu, birisinin çocuk felci olduğunu, ötekinin ise sağlıklı ama haylaz
olduğunu, annesinin yaşlandığını, bakıma muhtaç ve huysuz biri olduğunu, karısının bunlara
bakmak için pervane gibi dönüp durduğunu anlatır. Berber haftada bir gün rakı keyfinin
olduğunu belirtir. Buzdolabı olmayan berber, komşularından bir tabak buz aldıklarını,
köftelerini ızgarada kızartıp, radyoyu açıp eşiyle birer kadeh içtiklerini, böylece cumartesi
günlerinin hakkını verdiklerini belirtir. Berber, haftada bir gün yaşayıp yedi gün
yaşlandıklarını belirtir.
133
Adamın elinden dergi düşer. Doruk nokta burasıdır. Berber, çırağa dergiyi almasını
söyler. Adama “Uyudunuz galiba” der. Berber, işi rast giden adama ustura altında bile uyku
bastırdığını söyler ve çırağından gelip adamın yüzüne bakmasını ister. Çırağına hayat
ticaretini kârla kapatmış adamın yüzünün böyle çizgisiz olduğunu, soluk almak için bile
kımıldamadığını söyler. Çırağına sözlerini dinleyip dinlemediğini sorar. Bundan sonra hayatı
bol bahşiş gibi sıkı sıkı avuçlarında tutmasını, babasının ölmemesini, ölürse gözünü
patlatacağını, saniyelerin bile kıymetini bilmesi gerektiğini söyler. Çırak, berbere şaşkın
şaşkın bakar. Çırağına kendisine çıplak ayaklı çingeneler gibi baktığını söyleyerek, ondan
çekilmesini ister. Berber, adama eğilmesini, böylelikle yüzünü yıkayabileceğini söyler.
2.5.4. Dekor
Gösterişsiz bir berber dükkânı dekoru vardır. Duvarda büyük, yerine yakışmayan,
rakkaslı bir saat bulunmaktadır. Gazete, ayna, tarak, süpürge, su kabı, fırça, gözlük, dergi
diğer aksesuarlardır.
2.5.5. Zaman
Eserde reel zaman bir saati geçmez. Kahramanlar geriye ve ileriye yönelik zamanda
yaptıkları ve yapacakları ile ilgili bilgi verirler. Berber, çocukluk yıllarına geri bakışla o
zamandan içinde bulundukları zamana kadar süren on sekiz yıllık yaşamını özetler. Ölüm,
hiç bitmeyecekmiş gibi koşuşturma içinde olan adamı hiç beklemediği anda yakalar.
Çırak, eserdeki tek çocuktur. Hiç konuşmaz. Saçları biçim almayacak kadar dik
olan çırak, kepçe kulaklıdır. Ustasına karşı itaatkâr ve saygılıdır.
134
Berber, yoksulluk içinde yetim büyümüştür. Biri çocuk felci olan iki erkek çocuk
babasıdır. Hasta ve bakıma muhtaç olan annesi, eşi ve iki oğluyla yaşar. Merhametli ve
duyarlıdır.
Adam, zengindir. Gözlük kullanır. Tek kızını evlendirmek üzeredir. Hayatta hiç
başarısızlığa, ihanete uğramamış, işleri hep yolunda gitmiş birisidir. Kadere inanmaz. Her
başarının ya da başarısızlığın hatta ölüm zamanı tespitinin bile kişinin kendi kontrolünde
olduğuna inanan birisidir. Kendisine çok güvenir ve yaşamları kötü sürprizlere sahne olan
insanları acımasızca eleştirir ve küçük görür. Hesaplı kitaplı, planlı programlı hareket eden,
kendince yaş tahtaya basmayan birisidir. Hiç ummadığı bir şekilde, kızının düğünü için tıraş
olduğu berber koltuğunda hayata gözlerini yumar. Böylece zamana hükmedemeyen
insanlarla aynı sonu paylaşır.
2.5.7. Đletiler
“BERBER Bana bak, tepem atmış, bir de sen damarıma basma, çekil aynanın
önünden, bırak silindir geçse nafile, yatmaz o saç, bir işe yara, haydi kımılda da yeri meri
süpür” (Özakman, 1999: 61).
“BERBER …bana bak sen, anladın mı, bana bak da benim gibi hıyar olma.
Bende iş yok. Bu hayat işini çakamadım, çakana da rastlamadım.” (Özakman, 1999: 61).
135
Kişiler, kimseyi hakir görmemelidir ve insan ilişkilerinde düşünceli olmalıdır.
Başkalarını, kendi elinde olmayan nedenlerden dolayı kınamak yanlıştır:
“ADAM … Benim berber geçen hafta öldü. Sersem. Kendim tıraş olayım
dedim beceremedim. Salak. Karısı, çocukları da orta yerde kalıverdi. Yok canım, insan
hayatını avcunun içinde tutmalı”(Özakman, 1999: 62).
Fakir ile zengin arasındaki fark, sanki “bütün zenginler mutlu olur, fakirlerse
mutsuz” şeklinde verilmiştir. Bu olumsuz bir ileti olarak görülebilir.
136
2.5.8. Konuşma Örgüsü ve Oyunun Dil Becerilerine Katkısı
Dil, doğaldır. Herkesin anlayabileceği bir Türkçe ile eser kaleme alınmıştır.
137
BERBER Kapıyı aç oğlum.
“ADAM … Tanrı mutlu etsin dedin ya, ben böyle basmakalıp dileklere çok
bozulurum. Neden etmesin? Đyi yetiştirdim, sağlıklı, güzel.. Daha ne olsun? Dans dersi bile
aldırdım kimseden geri kalmasın diye. Đki dil biliyor, piyano çalıyor, çerkes tavuğu pişiriyor..
Söyle bakalım kaç yaşında olabilir?
Eserde kullanılan konuşma örgüsü, güldürü ögesine yer vermeyen bir özelliktedir:
“BERBER Güzel söylüyorsunuz ya, beni alalım ele. Babam ben daha ilkokula
giderken ölüverdi. Tıpkı sizin berber gibi. Annem çaresiz beni işe verdi. Kendi de başladı
çalışmaya. Gece oldu mu, ikimiz de yorgunluktan bitkin, çorbamızı içer içmez, küt yatağa,
leş gibi uyurduk” (Özakman, 1999: 63).
“tepesi atmak, damarına basmak, tozu dumana katmak, orta yerde kalıvermek, aklı
başında olmak, iz sürmek, işi rast gitmek, avucunun içinde tutmak.”
138
Eserde kullanılan tekrarlar, eserin içeriğini kapsayıcı özelliktedir:
“BERBER Vay vay vay vay vayyy… (Ara) Of of of of off… (Ara) Oo oo ooo
oooo yoooo…” (Özakman, 1999: 61).
“BERBER …bana bak sen, anladın mı, bana bak da benim gibi…” (Özakman,
1999: 61)
“BERBER … çorbamızı içer içmez, küt yatağa, leş gibi uyurduk” (Özakman,
1999: 63).
“BERBER … Derken ustura verdiler elime. Veriş o veriş. On sekiz yıldır bu izi
sürerim” (Özakman, 1999: 63).
“BERBER …köfteler böyle nazlı nazlı, cızır cızır pişer ki dinlemesi yemesinden
tatlı.” (Özakman, 1999: 64).
“BERBER …hayatı, bol bahşiş gibi sıkı sıkı avucunun içinde tutacaksın.”
(Özakman, 1999: 64).
139
2.5.9. Tablo 5: Berberde Oyununun Genel Yapısı
BERBERDE (1969)
Öz ve Biçim: Berberde, Aristocu anlayışla yazılmış tek bölümden oluşan bir eserdir. Oyun, gençlik
oyunu olarak değerlendirilmiş olsa da ortaöğretim ve üstü bütün insanlara hitap eden bir oyun diye
değerlendirilebilir. Uyum ve kurgulama bakımından eser başarılıdır. Kahramanlar, verilmek istenen
mesajı yansıtmak için özellikle seçilmiştir. Kullanılan dil, sade ve akıcı Türkçedir. Dil, çocukların ve
yetişkinlerin seviyesine uygundur. Perdeleme dengelidir. Konuşmalar ciddi ağırlıklıdır. Konuşmalar
felsefi mesajlar içerir.
Ana Fikir: Hiç kimseyi hor hakir görmemek gerektiği üzerinde duran bir eserdir. Đnsan elinden geldiği
kadar hayatını düzenlemelidir ve kendi elinde olmayan durumlar için çok fazla üzülmemelidir
Olay Dizisi: Eser Aristocu anlayışla yazılmıştır. Berber dükkânına gelen zengin adam, işlerinin nasıl
yolunda gittiği berbere anlatırken aniden tıraş olduğu yerde ölür.
Dekor: Eserde saat, zaman, plan ve ölüm arasında bir ilişki bulunmaktadır. Gösterişsiz bir berber dükkânı
dekoru vardır.
Zaman: Eserde reel zaman bir saati geçmez. Kahramanlar geriye ve ileriye yönelik zamanda yaptıkları ve
yapacakları ile ilgili bilgi verirler. Berber, çocukluk yıllarına geri bakışla o zamandan içinde bulundukları
zamana kadar süren on sekiz yıllık yaşamını özetler.
Kahramanlar: Çırak, eserdeki tek çocuktur. Berber ve adam yetişkin kahramanlardır. Eserdeki
başkahramanlardır.
Đletiler: Gergin olan bir insanın üstüne daha fazla gidilmemesi, hayvan ve insan haklarına dikkat, kendine
güven ve sevgi, tedbirli olmanın önemi, özenli ve dikkatli olmak, kimseyi hakir görmemek, kimseyi
kınamamak, kendi işini kendi yapmayı öğrenmek, planlı programlı yaşamak, hayatı ertelememek verilen
olumlu iletilerdir. Fakir ile zengin arasındaki farkın belirtiliş şekli, olumsuz bir ileti olarak görülebilir.
Dünyanın düzenine ayak uydurulması yönünde olumsuz ileti verilmektedir
Konuşma Örgüsü ve Oyunun Dil Becerilerine Katkısı: Eserde kullanılan konuşma örgüsü, güldürü
ögesine yer vermeyen bir özelliktedir. Deyimler, adamın mizacını, işlerinin yolunda gittiğini belirtmekte
yardımcı olur. Eserde kullanılan tekrarlar ve ikilemeler eserin içeriğini kapsayıcı özelliktedir. Eserde dua
iyi niyet göstergesi olarak kullanılmıştır. Ustura, dar gelirli berberin geçim kaynağı olarak eserde
vurgulanır.
140
2.6. “BEN, MĐMAR SĐNAN” OYUNUNUN ĐNCELENMESĐ
2.6.1. Öz ve Biçim
Ben Mimar Sinan, anlatı tarzında yazılmıştır. Eserde Mimar Sinan, hayatı ve Türk
mimarisinin şaheserlerinden olan Şehzade, Süleymaniye ve Selimiye Camilerinin yapılış
macerası hakkında seyircileri bilgilendirir. Eserleri inşa ederken yaşadığı zorlukları anlatır.
Hayatındaki prensiplerin kendisine yol gösterdiğini ifade eder.
Sıtkı Tekmen, Turgut Özakman’ın özgeçmişini ele alan yazısında, Ben Mimar
Sinan adlı gençlik oyununun 1988 yılında Devlet Çocuk ve Gençlik Tiyatrosu’nda (Kerim
Afşar) oynandığını belirtir (Özakman, 2002: 7).
“Kırkı aşkın yıldır sürdürdüğü oyun yazarlığı serüveni boyunca her türlü yeniliğe ve
değişime açık olduğunu, oyunlarını sürekli bir ‘deneme’ süreci içinde ürettiğini kanıtlamış
olan Turgut Özakman, 80’li yıllarda iki ayrı türde iki ayrı çalışma daha yapmıştır. Bu
oyunlardan biri Devekuşu Kabare Tiyatrosu için yazılmış olan Deliler adlı kabare oyunu,
öteki de Ben, Mimar Sinan adlı tek kişilik oyundur. Özakman’ın bu oyunlarında sınamış
olduğu biçimleri daha sonraki oyunlarda pekiştirip pekiştirmeyeceğini de zaman
gösterecektir” (Özakman, 2002: 29).
Eser, konu ve kişi seçimi bakımından başarılıdır. Ben Mimar Sinan, “Gençlik ve
Çocuk Oyunları” başlığı altında toplanan yedi tiyatro oyunundan birisidir. Oyun, gençlik
oyunu olarak değerlendirilmiş olsa da ortaöğretim ve üstü bütün insanlara hitap eden bir
oyun diye değerlendirilebilir.
Hem tarih bilinci kazandıran, hem de gençlere örnek alabilecekleri bir kahraman
sunması bakımından eser, çocuk ve gençler için çok uygundur:
141
Sinan’ın hayatını anlatışı, Mesci’nin tiyatroyla ilgili şu satırlarını anımsatır:
“Tiyatro sanatı, kökeni itibarıyla unutma tehlikesine karşı bir direniştir aslında:
Tiyatronun temelinde yer alan mitosların ve ritüellerin en dibinde, insanın bir yandan dünya
ve evrenle, diğer yandan da bir topluluk (veya birey) olarak kendiyle ilişki içinde
oluşturduğu kimliği yitirmeme, sonraki kuşaklara aktarabilme kaygısı yatar” (Mesci, 2006:
213).
“Üç boyutlu bir zaman içinde yaşayan insanın, geçmişin dünyasında kendisine
benzerler ve kendisiyle çatışanları bularak, benlik, kimlik ve kişiliğini yeniden inşa etmesi
daha kolay olabilir. Dengelenmiş, uyumlandırılmış bir benlik, kimlik, tarih içindeki tekâmül
şuuruna ve tarihî değerlere atıf yapan, kabullere, inanışlara, sembollere, tarihî tahkiyeli
eserlerde daha çok rastlandığı açıktır” (Şengül, 2001: 41).
Büyük eserleri ortaya koyan büyük isimler, uzun süren gayret ve çalışma sonucu
hedeflerine ulaşmıştır. Hiçbir başarı emeksiz elde edilemez. Amaç, istek ve çalışma bir araya
gelince insanın yenemeyeceği engel kalmaz.
“Ayasofya’dan daha büyük bir ibadet evi yapılabilir mi?” sorusunu devamlı olarak
kendisine yönelten Mimar Sinan, bu uğurdaki çalışmalarının sonunda amacına ulaşır.
142
2.6.3. Olay Dizisi
Mimar Sinan, seyircilere adını söyleyerek kendisini tanıtır. 29 Mayıs 1490 yılında,
Kayseri’nin Ağırnas köyünde doğduğunu, o gün Đstanbul’un fethinin 37. yıldönümü
olduğunu belirtir. Mimar Sinan, biraz öne gelir. Gençlere seslenerek 98 yıl yaşadığını ve
devlete tam 70 yıl hizmet ettiğini söyler. Gençlere hayatını ve çağını anlatmak istediğini,
gençlerin bunu ilginç bulağını umduğunu belirtir. Yavuz Sultan Selim döneminde, birkaç
yıllık bir ön eğitimden sonra, Đstanbul’daki Acemi Ocağına alınan Mimar Sinan, bu okulun
orta öğretim düzeyinde bir teknik okul olduğunu, Osmanlı ordusuna teknik eleman
yetiştirdiğini belirtir. Mimar Sinan, bu okuldaki ağırlıklı dersinin marangozluk olduğunu, bir
yandan bu sanatı öğrenmek için bıkıp usanmadan çalıştığını; bir yandan da Osmanlı
Đmparatorluğunun başkenti, büyük Đstanbul kentini tanımaya, anlamaya çalıştığını belirtir.
Đstanbul’u çok ilginç bulduğunu, özellikle Ayasofya’dan çok etkilendiğini belirten Mimar
Sinan, Ayasofya’nın Đstanbul’un fethinden sonra camiye dönüştürülmüş bir kilise olduğunu
söyler.
Mimar Sinan, bu eserin gerçekten görkemli bir kubbeye sahip olduğunu, yabancı
mimarların söylediği “Đslam uygarlığı, hiçbir yerde, Ayasofya kubbesi gibi bir kubbe
yapmayı başaramamıştır. Bu kubbe, üstünlüğümüzün kanıtıdır…” şeklindeki sözlerin
yüreğini daralttığını belirtir.
143
yakasına ulaştığını, Vezir Lütfü Paşa’nı kendisinden gölün doğu kıyısındaki durumun
öğrenilebilmesi için gemi yapmasını istediği ifade eder. Bu emri gerçekleştirmenin, pek çok
zorluğu yenmeye bağlı olduğunu belirten Mimar Sinan, hiç sızlanmadan hemen işe
koyulduğunu, her zorluğu yenerek üç gemiyi, kısa zamanda suya indirmeyi başardığını ifade
eder. Sevinç çığlıkları duyulur. Mimar Sinan, adamlarıyla gemiye bindiklerini, gölün doğu
kıyısına yaklaştıklarını, dönüşte gördüklerini Lütfü Paşaya sunduğunu belirtir. Bir süre sonra
da Van Kalesi düşer.
Mimar Sinan, Batı seferi dönüşünde, Barbaros Hayrettin Paşa’nın, Preveze’de 600
gemiden oluşan haçlı donanmasını yendiği haberinin alındığını belirtir. Sinan, Prut’ta,
bilgisi, azmi ve çalışkanlığıyla talihini yendiğini söyler.
Sinan, iki yıl sonra, 1540’da, bir Azeri Türk’ü olan Mimarbaşı Acem Ali Ağa’nın
öldüğünü, sadr-ı âzamın önerisi ve padişahın kabulüyle 50 yaşında, en görkemli dönemini
yaşayan Osmanlı Đmparatorluğuna Mimarbaşı olduğunu belirtir.
Asker ocağından ayrılmanın kendisine güç geldiğini ifade eden Mimar Sinan, her
şeyini asker ocağına borçlu olduğunu, ama yeni görevinde daha başarılı olacağını sezdiğini,
sanatını gösterebileceği çeşitli alanların önüne açılmaya başladığını, büyük bir şevkle işe
koyulduğunu belirtir. Osmanlı Đmparatorluğunda Mimarbaşı olarak, Kanuni Sultan
Süleyman, II. Selim ve III. Murat dönemlerini yaşadığını söyleyen Mimar Sinan, tarihçilerin
144
XVI. Yüzyılı, “Türk Yüzyılı” olarak adlandırdığını ifade eder. Mimar Sinan, kendi
yüzyılında şair Bâki, Fuzulî, vitray ustası Nakkaş Đbrahim, Matrakçı Nasuh, Hattat
Karahisarlı Ahmet Efendi, büyük Itrî’ni müjdecileri olan besteci Şeyh Abdülâli ve Bahram
Ağa, tarihçi Hoca Saadettin, coğrafya bilgini Seydi Ali Reis, ünlü denizci ve harita uzmanı
Piri Reis, Turgut Reis, Barbaros Hayrettin Paşa gibi önemli isimlerin yaşadığını belirtir.
Mimar Sinan, imparatorluğun büyüklüğünün 15 milyon kilometre kareye ulaştığını,
imparatorluğun gücünün doruğunda olduğunu, Osmanlı padişahı Kanuni Sultan
Süleyman’ın, Fransa kralı Frençesko’ya şöyle hitap ettiğini belirtir:
Mimar Sinan, bu görevde kaldığı 48 yıl içinde, 83 büyük cami, 50’den fazla küçük
cami, 60 medrese, 31 konak, 19 türbe, 17 imaret, 15 kemerli suyolu, 7 okul, 3 hastane, 52
han ve hamam yaptığını, hiçbirinin planının diğerine benzemediğini belirtir. Sinan, sadece
Đstanbul’a bağlanıp kalmadığını, Mekke’de, Halep’te, Şam’da, Kırım’da, Sofya’da,
Saraybosna’da, Budapeşte’de, Yunanistan’da da binalar yükselttiğini ifade eder. Birçok
Anadolu ilinde bir eseri olduğunu söyleyen Mimar Sinan, seferlere katıldığını, birçok da
öğrenci yetiştirdiğini, Đstanbul’daki Sultan Ahmet Camisinin mimarının ve Hindistan’daki
Tac Mahal türbesinin mimarının kendi öğrencisi olduğunu belirtir. Mimar Sinan, bu arada ilk
göz ağrısı ve gönül yarası olan Ayasofya’yı da onardığını, bir gün Ayasofya’yı yenecekse,
onun yerinde sapasağlam durması gerektiğini söyler.
Mimar Sinan, seyircilere üç eserinin hikâyesini anlatmak ister. 1542 yılında Kanuni
Sultan Süleyman, ünlü Estergon Kalesinin alındığı seferden neşeli bir şekilde dönerken, en
sevdiği oğlu Şehzade Mehmet’in öldüğü haberini Edirne’de alır. Mimar Sinan, padişahın
Đstanbul’a gelince kendisine oğlunun anısına bir cami yapmasını emrettiğini belirtir. Sinan,
ilk büyük eserinin bu Şehzade Camisi olduğunu söyler.
Sinan, Şehzade camisinin uygun bir zamanda temellerini attığını, burasının ilerde
Şehzadebaşı olarak anılacağını, kısa süre içinde binanın kubbelerinin yükseldiğini, iki
minaresinin boylu poslu iki civana benzediğini, caminin içinde her gece sekiz bin kandil
yanacağını, caminin beş yılda bittiğini, bu eserin kendisinin çıraklık eseri olduğunu belirtir.
145
Mimar Sinan, durmadan bina yaptığını ama bunların hiçbirinin hayalleri kadar
büyük olmadığını, bir sabah yine tezgâhının başında çalışırken, padişah tarafından
çağırtıldığını, padişahın adını taşıyacak bir cami yapmasını istediğini söyler. Sinan, Kanuni
Sultan Süleyman’ın adını taşıyacak caminin, Ayasofya’yı elbette aşması gerektiğini belirtir.
“Ama nasıl?” sorusunu kendisine soran Mimar Sinan, günlerce bu sorunun kendisini
uyutmadığını, sonunda bir karara vardığını, caminin yerini seçtiğini ve planını yaptığını
belirtir.
Mimar Sinan, 1550 yılının Haziran ayında, büyük bir törenle, caminin temelini
attıklarını, törene başta padişah olmak üzere devletin bütün ileri gelenlerinin katıldığını,
temele ilk taşı Ebussuud Efendi’nin koyduğunu, tasarladığı kubbeyi oturtmak için her biri
tek parça, dört büyük sütun gerektiğini ifade eder. Bu dev sütunların ikisinin Đstanbul’dan
temin edildiğini, üçüncüsünün Đskenderiye’den, dördüncüsünün Baalbek harabelerinden
getirtildiğini söyleyen Mimar Sinan, sütunların karadan ve denizden Đstanbul’a taşınmasının
kolay olmadığını, bir hayli zamanlarını aldığını, sonunda sütunların dikildiğini ve oynamaz,
yıkılmaz hale getirtildiğini belirtir. Sinan, kubbenin 28 metre çapında olacağını söyler.
Mimar Sinan amacına ulaştığını belirtir. Đnşaatın yapımı sırasında en ufak ayrıntıya
bile özen gösterdiğini, bu nedenle ister istemez büyük yapının yükselmesinin yavaş gittiğini
ifade eder. Ahşap kapıların en değerli sanatçılar tarafından işlendiğini, renkli ve nakışlı
camların emsalsiz birer sanat eseri olduğunu, bu camların Nakkaş Đbrahim tarafından
yapıldığını, bu camların renklerinin güneşin ve mevsimlerin ışıklarıyla değiştiğini ve
caminin içine her an başka bir manzara verdiğini, nihayet, caminin azametli kubbesini
kapattığını belirtir. Fona kubbenin resmi yansır.
146
Sinan, Đstanbul’un birdenbire çeşitli söylentilerle çalkalanmaya başladığını söyler.
Bu kadar büyük kubbenin durmasının imkânsız olduğu, kubbenin her an çökebileceği,
Mimar Sinan’ın büyük kubbe tutkusuyla delirdiği, bu nedenle işi bırakıp başka işlerle
uğraştığı yolundaki dedikodular, her kafadan bir ses tekniği ile dile getirilir. Mimar Sinan, bu
söylentiler üzerine, padişahın bir gün aniden çıkageldiğini, kendisine caminin ne zaman
biteceğini sorduğunu, kendisinin de iki ayda tamam olacağını söylediğini belirtir. Đki ay
sözüne padişah ve maiyetinin çok şaşırdığını, hatta içlerinden birinin kendisini korumak için
söze karıştığını ve “Mimar Ağa, Saadetlu Padişahın ne buyurduğunu, işittin mi? Bu bina, ne
zaman, kapısı kapanacak şekilde tamam olur? Bir daha söyle!” dediğini, kendisinin de
sözünü tekrarladığını, bunun üzerine padişahın yanındakileri şahit tuttuğunu, sonra kendisine
dönerek iki ayda cami tamam olmazsa, konuşacaklarını söylediğini anlatır. Mimar Sinan,
sonradan duyduğuna göre padişahın saraya dönünce, Hazinedar’la kendisi hakkında
konuştuğunu ifade eder. Padişah, bu konuşmada mimarın delirdiğinin açığa çıktığını,
caminin iki aylık değil daha nice yıllık işi olduğunu, mimarın başının korkusundan öyle
söylediğini Haznedar’a belirtmiştir. Padişahın, Hazinedar’dan kendisini çağırıp bir daha sual
etmesini istediğini söyleyen Mimar Sinan, kendisinin Hazinedar’a da aynı sözleri
söylediğini, iki ayda camiyi tamamlayıp tarihe namını bırakmak istediğini ifade eder.
Sinan, tam iki ay sonra, caminin ana kapısının ve öteki kapılarının kapandığını,
caminin hiçbir eksiğinin kalmadığını, inşaatın toplam 7 yıl sürdüğünü, 1557 yılının Haziran
ayında padişahın, maiyetinin ve halkın Süleymaniye Camisinin avlusuna girdiğini, kapının
altın anahtarını kendi elleriyle onlara teslim ettiğini belirtir. Sinan, insanın yapabileceğini
söylemesi, söylediğini de yapması gerektiğini ifade eder. Padişahın bu caminin kapısını
açmaya en layık kişinin kim olduğu sorusuna, padişahın maiyetinden birinin “Padişahım,
Mimar Sinan Ağa kulunuz, bir pir-i azizdir. Camiyi açmaya herkesten fazla o layıktır.”
dediğini belirten Sinan, o tarihte 67 yaşında olduğunu, heyecan içinde konuşulanları
dinlerken bir delikanlı gibi kızardığını, ellerinin titrediğini anlatır. Sinan, padişahın kendisine
dönerek, bu binayı yapan kişi olarak, kapıyı açmaya en layık kişinin kendisi olduğunu
söylediğini ve böylece camii kendisinin açtığını ifade eder.
147
Sinan, çok uzun yıllar sonra, büyük Türk şairi Yahya Kemal’in Süleymaniye’deki
bir bayram sabahını anlattığı belirtir ve o ünlü şiiri okur.
Mimar Sinan, Kanuni’nin ölümünden sonra yaşayan tek oğlu II. Selim’in tahta
geçtiğini, tarihçilerin II. Selim’i, hiç sefere çıkmadığı, içki ve eğlenceyi sevdiği için
eleştirdiğini, ama kendisi için II. Selim’in çok önemli olduğunu, bir gün kendisini huzura
çağırarak adını geleceğe taşıyacak bir cami yapmasını istediğini belirtir. II. Selim, bu binanın
inşaatı için mimar tarafından ne isteniyorsa, hepsinin yerine getirileceğini belirtir. II. Selim
caminin çok sevdiği Edirne ilinde yapılmasını ister.
148
bir caminin planının meydana geldiğini ama kubbeleri taşıyan ayaklar yüzünden, caminin
içinin sütunla dolduğunu belirtir.
Sinan, 1400 yılında yapılan Bursa Ulu Camisinin anlattığı şekilde yapıldığını ifade
eder. Fona, Bursa Ulu Camisinin içini gösteren bir resim yansır. Sinan, camideki yirmi
küçük kubbenin, yan duvarlara ve içerdeki 12 sütuna dayandığını, oysa Türk mimarlarının,
camiye gelenleri, Tanrının birliğini ve sınırsızlığını temsil eden, büyük ve tek bir kubbenin
altında toplamak istediklerini belirtir. Sinan, bu amacın kuşaktan kuşağa bir tutku halinde
geçtiğini ama mimarın, kullandığı malzeme ile bağlı olduğunu söyler. Sinan, o tarihlerde
demir ve çimento karışımı betonarme tekniğinin henüz bulunmadığını, bu yüzden bu amacın
birdenbire gerçekleşemeyeceğini ifade eder. Bu amacın, adım adım, ağır ağır gerçekleştiğini
belirten Mimar Sinan, gelişimi anlatmaya başlar.
Sinan, 1366 yılında yapılmış olan Manisa Đshak Bey Camisinin tek kubbesinin
bulunduğunu, çapının 10 metre, 30 santim olduğunu belirtir. Fona bu caminin görüntüsü
gelir. Bundan 24 yıl sonra, 1390 yılında yapılan Đznik Yeşil Camisinin de tek kubbesi
bulunduğunu, çapının 11 metre, 70 santim olduğunu söyleyen Sinan, o çağda bunun önemli
bir gelişme olduğunu ifade eder. Fona bu caminin görüntüsü gelir. 14 yıl sonra yapılan
Edirne Eski Camisinin 9 kubbesi olduğunu, her birinin 13 metre, 50 santimetre çapının
bulunduğunu belirtir. Fona bu caminin görüntüsü gelir. Kubbenin 50 santimetre daha
genişlediğini, her gelişimin temelinde, bilgi birikimi, deney ve fırsat yattığını belirten Sinan,
43 yıl sonra, 1447’de yapılan Edirne’deki Üç Şerefeli Caminin kubbesinin tek olduğunu ama
çapının 24 metreye ulaştığını ifade eder. Fona bu caminin görüntüsü gelir. Sinan, kendisinin
yaptığı Süleymaniye’nin çapının 28 metre olduğunu, bu kader çizgisini, malzemenin
elverdiği oranda, ulaşabileceği son noktaya ulaştırmak istediğini söyler. Sinan, böylece
Ayasofya’yı geçeceğini, Selimiye’nin kubbesinin çapının, 31 metre 50 santim olacağını ifade
eder. Fona, yansıyan yazıda, Ayasofya’nın kubbe çapının 30 metre, 90 santim olduğu
yazmaktadır.
Sinan, caminin yedi yıl içinde bittiğini ve 1574 yılında açıldığını, şimdi de
sapasağlam ayakta durduğunu belirtir. Fonu Selimiye Camisinin genel görüntüsü doldurur.
Bir müzik sesi, bu zaferi kutlar.
149
Sinan, sanat tarihçisi Profesör Ernst Diez’in Selimiye hakkında şöyle yazdığını
belirtir:
Mimar Sinan, kitabı tezgâha bırakır. Sinan, Selimiye’nin açıldığı gün, Osmanlı
Padişahı II. Selim’in de kubbenin alnında durup, Jusinyanos gibi bağırabileceğini, böyle
bağırmanın da tarih önünde hakkı olduğunu, II. Selim’in nesi var, nesi yoksa bu eser için
harcadığını ifade eder. Sinan, II. Selim’in böyle bağırmadığını, secdeye kapanmakla
yetindiğini, kendisinin ise o anda galiba şöyle düşündüğünü söyler:
Sahne parlak ışıkla dolar. Sinan, sözlerine yaşadığı yüzyılın çalışkan, hoşgörülü,
cömert, âdil, değerbilir, erdemli bir milletin, yani Türklerin yüzyılı olduğunu,, bu nedenle
Artemios’u yenmenin çok doğal olduğunu belirtir. Sinan, ömrünün sonunda, anılarını kaleme
aldığını, “Tezkiret-ul Bünyan” adını taşıyan bu eserinde, gayret ve çalışmasının kıyamete
kadar unutulmamasını ve yaptığı eserler yıkılsa bile yazdığı anıyı okuyanların kendisini
hatırlayıp hayır dua etmelerini ümit ettiğini ifade eder.
Mimar Sinan, gençlere hitap ederek hepsine başarılar diler. Sinan bir gölge olarak
kalır. Tezgâhın üzerine kırmızı bir ışık düşer. Final müziği girer ve perde ağır ağır kapanır.
2.6.4. Dekor
Eserde, sahnenin sol köşesinde, ayakta çalışan küçük bir çizim tezgâhı, dekor unsuru
olarak kullanılmıştır. Eserde, bütün camilerin perdeye yansıyan unsuru dekor olarak yer alır.
150
2.6.5. Zaman
Eser, 1987 yılında kaleme alınmıştır. Mimar Sinan, 29 Mayıs 1490’da doğmuş ve 98
yıl yaşamıştır. Eserde, Sinan 16. yüzyıldan günümüze gelerek bu 98 yıl içerisindeki plan ve
çalışmalarını, hayatını seyirciyle paylaşır. 1534, 1538, 1542, 1550, 1557, 1567, 1577 eserde
yer alan önemli zamanlardır.
Mimar Sinan, tek kahramandır. Sesler de ona yer yer eşlik ederler.
2.6.7. Đletiler
2. SES “Đslam uygarlığı, hiçbir yerde, Ayasofya kubbesi gibi bir kubbe yapmayı
başaramamıştır. Bu kubbe, üstünlüğümüzün kanıtıdır…”
(Çarpıcı bir müzik girer ve Ayasofya’nın görüntüsü kaybolur. Sinan, büyük bir
hışımla pergelini, tezgâha saplar. Pergelin üzerine, bir an için, kırmızı bir ışık düşer.)
MĐMAR SĐNAN Ama bizden biri bu kubbeyi yenmeli!” (Özakman, 1999: 68- 69).
151
Hiçbir başarı tek kişinin eseri değildir. Başarı, bireyin arkasında olan diğer insanların
da gayretiyle elde edilir:
“KENDĐ SESĐ Şunu bilmenizi istiyorum. Sizi, ben Mimar Sinan, tek başıma
yenmedim” (Özakman, 1999: 84).
“Yiğidi öldür ama hakkını yeme” Türk atasözünde olduğu gibi, saygı duyulması
gereken, emeği inkâr edilemeyecek insanlara, hakkını vermelidir:
152
“MĐMAR SĐNAN Öğrenim sona erince Yeniçeri Ordusunda istihkâm subayı olarak
görevlendirildim” (Özakman, 1999: 69).
“MĐMAR SĐNAN Bu belki de benim için son fırsattı” (Özakman, 1999: 81).
153
Đnsanlar, ölümünden sonra adını yaşatma gayretiyle, insanlığa ölmez eserler
bırakma amacı gütmelidir:
Dil, doğaldır. Herkesin anlayabileceği bir Türkçe ile eser kaleme alınmıştır.
154
“8. SES Bak a mimarbaşı! Zaman rüzgar gibi. Dünya ölümlü. Hayat bir
rüya. Saltanat bir cihan kavgası. Bir gün o da bitecek. Benim adıma da bir cami yapmanı
isterim. Güzel bir cami” (Özakman, 1999: 74).
Eserde, “temel atmak, dili tutulmak, söze karışmak, açığa çıkmak, yolunda gitmek”
deyimleri kullanılmıştır. Bu deyimler, eserin konusu ve ana fikriyle yakından ilişkilidir.
“MĐMAR SĐNAN …benden bir iz, bir eser vardır” (Özakman, 1999: 73).
“8. SES Benim adıma da bir cami yapmanı isterim. Güzel bir cami”
(Özakman, 1999: 74).
“MĐMAR SĐNAN Ben, Ayasofya’dan daha güzel bir cami yapmak istiyordum.
155
“MĐMAR SĐNAN …Gençler, şimdi biraz geriye dönmek, Türk mimarisinin
kader çizgisini açıklamak istiyorum. Đlgileneceğinizi sanıyorum. Türk mimarisinin temel
birimi, kubbeli kare küptür” (Özakman, 1999: 81).
“MĐMAR SĐNAN …Kısa süre içinde binanın kubbeleri, deniz dalgaları gibi
yükseldi. Đki minaresi, boylu poslu iki civana benziyordu” (Özakman, 1999: 74).
“MĐMAR SĐNAN… Bu birimleri yan yana dizerseniz, bir medrese, bir han, bir
kervansaray planı çıkar ortaya. Bu birimleri yan yana ve art arda dizerseniz…” (Özakman,
1999: 81).
“MĐMAR SĐNAN… Adım adım, ağır ağır gerçekleşecektir” (Özakman, 1999: 82).
MĐMAR SĐNAN Böyle bağırmak, tarih önünde, hakkıydı. Belki de nesi var, nesi yok,
bu esere harcamıştı. Ama bağırmadı tabii” (Özakman, 1999: 83).
156
2.6.9. Tablo 6: Ben Mimar Sinan Oyununun Genel Yapısı
BEN, MĐMAR SĐNAN (1987)
Öz ve Biçim: Ben Mimar Sinan, anlatı tarzında yazılmıştır. Sahnede oynamaya uygun olan eser, 1988
yılında Devlet Çocuk ve Gençlik Tiyatrosu’nda (Kerim Afşar) oynanmıştır. Hem tarih bilinci kazandıran,
hem de gençlere örnek alabilecekleri bir kahraman sunması bakımından eser, çocuk ve gençler için çok
uygundur. Eser, ilk ve ortaöğretim öğrencilerine tarih dersi olarak seyrettirilebilecek niteliktedir. Dil,
çocukların ve yetişkinlerin seviyesine uygundur. Perdeleme dengelidir. Eserde aksiyon anlatıyla
sağlanmıştır.
Ana Fikir: “Ayasofya’dan daha büyük bir ibadet evi yapılabilir mi?” sorusunu devamlı olarak kendisine
yönelten Mimar Sinan, bu uğurdaki çalışmalarının sonunda amacına ulaşır.
Olay Dizisi: Eserde Mimar Sinan, hayatı ve Türk mimarisinin şaheserlerinden olan Şehzade,
Süleymaniye ve Selimiye Camilerinin yapılış macerası hakkında seyircileri bilgilendirir. Eserleri inşa
ederken yaşadığı zorlukları anlatır. Hayatındaki prensiplerin kendisine yol gösterdiğini ifade eder.
Dekor: Eserde, sahnenin sol köşesinde, ayakta çalışan küçük bir çizim tezgâhı, dekor unsuru olarak
kullanılmıştır. Eserde, bütün camilerin perdeye yansıyan unsuru dekor olarak yer alır.
Zaman: Mimar Sinan, 29 Mayıs 1490’da doğmuş ve 98 yıl yaşamıştır. Eserde, Sinan 16. yüzyıldan
günümüze gelerek bu 98 yıl içerisindeki plan ve çalışmalarını, hayatını seyirciyle paylaşır. 1534, 1538,
1542, 1550, 1557, 1567, 1577 eserde yer alan önemli zamanlardır.
Kahramanlar: Mimar Sinan, tek kahramandır. Sesler de ona yer yer eşlik ederler.
Đletiler: Eserdeki en önemli ileti, Türk tarihine, Türk sanatına ve mimarisine gereken öneminin
gösterilmesi gerektiğidir. Çalışmanın önemi, hiçbir emeğin boşa gitmeyeceği, hiçbir başarının tek kişinin
eseri olmadığı, çalışmanın yaşının olmadığı, bir insanın iyi olduğu alanda uzmanlaşması gerektiği,
teknolojiyi kullanma, insanlara hakkını vermek, her işin bir zamanı olduğunu bilmek, fırsatları iyi
değerlendirmek, dedikodulardan yılmayarak doğru yoldan gitmek, insanları cesaretlendirmek, sanatta
uzmanlaşma, boş vaatler vermemek, hoşgörü, cömertlik, adil olma, erdemlilik, insanlığa ölmez eserler
bırakma amacıyla çalışma eserdeki diğer olumlu iletilerdir.
Konuşma Örgüsü ve Oyunun Dil Becerilerine Katkısı: Eser, anlatı tarzında yazılmıştır. Sinan, anlatı
sırasında sesler yoluyla soru- cevap tarzında konuşur. Eserde konuşma örgüsü, ciddi açıdan geliştirilen bir
özelliktedir.
157
2.7. “AK MASAL KARA MASAL” OYUNUNUN ĐNCELENMESĐ
2.7.1. Öz ve Biçim
Ak Masal Kara Masal, iki bölümden oluşan müzikli bir çocuk oyunudur. Đzmir
Devlet Tiyatroları’nda 2001- 2002 tarihinde bir defa oynanan oyunda, tür bakımından hem
klasik(Aristocu) hem de epik tiyatronun özellikleri görülür.
Klasik tiyatro, tiyatro ve drama sanatında kendine özgü bir norm bütünlüğüne
ulaşıldığı ve bu normların daha sonraki dönemlerin tiyatrosuna ve drama sanatına örnek
oluşturduğu evreler için kullanılan genel sanat tarihi kavramı; örneğin, antik Yunan
tiyatrosu, 16. yüzyıl Rönesans Đtalyan tiyatrosu, 17. yüzyıl klasik Fransız tiyatrosu vb.
(http://tr.wikipedia.org/wiki/Epik_tiyatro).
Klasik tiyatroda üç birlik kuralı esastır. Bunlar; zaman, yer ve olay birliğidir.
Dramatik tiyatroda olay serim, düğüm ve çözüm biçiminde anlatılır ve seyircinin ilgisi
böylece olayın sonucuna yoğunlaşır. Seyirci oyun kişilerini olduğu gibi kabul edip, olay
akışı içerisinde onların duygularıyla hareket eder. Böylece oyunun sonunda yoğun bir
duygusal boşalma ya da tatmin yaşanır. Bu durum seyircinin eleştirme ve hareket gücünü
engeller (http://tr.wikipedia.org/wiki/Epik_tiyatro).
Brecht tarafından ilk kez 1927 yılında kullanılan epik tiyatroda yazar seyircisini aktif
bir eleştirel tutum içine sokar. Epik tiyatroda konular tarihsel koşulları içinde tez-antitez
karşıtlığı yansıtılarak yani diyalektik bir görüşle incelenir. Ve sergilenen durumun ya da
düzenin değişebilirliği gösterilir. Amaç izleyicinin etkilenmesi fakat etkilenirken olayları
sorgulayıp düşünmesini sağlamaktır. Epik tiyatro seyirciyi bir gözlemci yapar, ondan yargıya
varmasını ister. Yazar bunu sağlamak için çeşitli araçlar kullanır. Oyunlar episodik olarak
158
bölümlenmiştir ve bu episodlar arasındaki neden sonuç bağı olabildiğince gevşek tutulur.
Hatta Brecht episodların başına açıklayıcı şarkılar ve notlar koyar. Bu yolla merak ögesi
olabildiğince yok edilir (http://www.iktisatoyunculari.com/senlik2002 samsun.html).
Epik anlayışta seyirci sahneye bir gözlemci gibi bakıp durumları, insanları eleştirir.
Yorumlayıcı bir düşünce içerisine girerek, bu durumu değiştirme yollarını arar. Yani
tiyatrodan duygusal yaşanmışlıklardan çok belirli bir bilinçle ayrılır.
Ak Masal Kara Masal, özgün bir eserdir ve sahnelenmeye uygundur. Đzmir Devlet
Tiyatrosu’nda 2001- 2002 tarihinde bir defa oynanmıştır.
“6 -9 yaş grubuna giren çocuklarda, henüz somut düşünce hâkimdir, zaman kavramı
da çok sınırlıdır. Bu hedefe yönelirken, soyut kavramlar çok az ya da açıklamalı olarak
kullanılmalı, cümleler kısa olmalı, ileri- geri zaman kaydırmalarından da mümkün olduğu
kadar kaçınmalıdır”( Özakman, 2004: 27 -28).
Kişiler de uygundur. Ak Masalcı iyi masalları, Kara Masalcı kötü masalları oyun
boyunca çocuklara sevdirmeye, seçtirmeye çalışır. Kazanan Ak Masalcı ve ona bu masalları
tanıtmasında yardımcı olan 1., 2. ve 3. yardımcılardır. Oyunlardaki kahramanların çocukları
eğlendirici, güldürücü özellikler vardır. Robot da bunlardan biridir. “Çocuklardan uygun
müzik eşliğinde robot, cüce, dev, hayvan yürüyüşü yapmaları, çok şişman bir insanı
canlandırmaları ya da çok sıcak bir yerde yürümeleri istenebilir” (Gönen, 2003: 57).
159
Đyiler- kötüler de dengelidir. Sonunda Kara Masalcı ve Zorba dışındaki kötüler de
iyilerden yana tavır takınırlar.
Kullanılan dil, o yaş seviyesine uygundur. Son derece sade, doğal, günlük bir dil
kullanılmıştır. Tiyatro eseri olduğu için karşılıklı konuşma şeklinde yazılan eser
sürükleyicidir. Yalnız kötü masalların savunucusu Kara Masalcı, bol miktarda hakaret
kelimesi kullanmıştır. Bu, kötü bir insanın ağzından çıkması bakımından gayet normal ve
gerçekçidir. Fakat o yaş grubu çocuğunun kulağında o tür sözlerin yer etmesi ve o tür
sözcükleri kullanmaya sevk etmesi bakımından uygun değildir.
KARA MASALCI (Art arda iki el ateş eder) Grav grav… (Jim sırtüstü, Jon
yüzükoyun düşerler. Tabancasının namlusunu üfler. Kız görünür) Tamam, sofrayı kaldır
kızım.(Madeni bir para atar. Kız, havada kapar.)
KARA MASALCI Nasıldı çocuklar? Grav, grav… Biri yazı gelecekti, biri tura.
Đşte geldiler. Daha doğrusu, gittiler(Çocuklar alkışlar. Ölüler de kalkar. Selam verirler.)”
(Özakman, 1999: 91- 94).
160
“KARA MASALCI (…) Taksit taksit bitiriyorum iblisi. Çek kılıcını Hepyek.
Bugün pupa yelken cehenneme gideceksin” (Özakman, 1999: 100).
“1.YARDIMCI Elimi cebime attım. Hani bizim kırk altın? Aman. Halimiz duman.
Döndüm bizim çocuğa. Belki ondadır diye.
AK MASALCI Durun.
AK MASALCI Durun.
Dövüşmeyi öğrettin
Sövüşmeyi öğrettin
161
Beni de rezil ettin” (Özakman, 1999: 117).
Tiyatro iki bölümden oluşmaktadır. Eserde masal bakımından birinci bölüme ağırlık
verilmiştir. Birinci bölümde beş masal bulunmaktadır. Đkinci bölüm yarışma ağırlıklıdır. Bu
bölümde bir masal ve üç yarışma bulunmaktadır.
Kara Bela, hiç görmediği bir kasabaya gidip biraz kavga çıkararak eğlenmek ister.
Atı hazırlanır. Kara Bela, ata biner ama at huysuzlanır. Duvara toslarlar. Kara Bela
bozuntuya vermez. Salona girer. Salonda Yardakçı Kız vardır. Kara Bela, iki ünlü silahşörle
karşılaşmak istediğini söyler. Yardakçı Kız, Jim ve Jon’u takdim edip sahneden uzaklaşır.
Kara Masalcı ile Jim ve Jon arasında güldürü unsuru bol bir diyalog geçer. Sonra Kara
Masalcı bunları vurur. Yardakçı Kız, Kara Masalcı’dan bahşiş alır. Kara Masalcı ve ölüler
(kalkarak) seyircilere selam verirler. Böylece masal sona erer (Özakman, 1999: 91- 94).
Dar gelirli bir ailenin çalışkan, akıllı kızı bir yandan gergef işleyip, bir yandan da
kuşuyla konuşurken, masal padişahıyla veziri kapısına gelirler. Masal padişahı, kıza bazı
sorular sorar. Kız bunları cevaplandırır. Sadece erkeklerin zeki olduğunu iddia eden vezir, bu
cevaplardan bir şey anlamaz. Padişahla saraya döndükleri zaman padişah, yalnız erkeklerin
akıllı olduğunu iddiasını vezirine hatırlatarak sorulan soruların ve verilen cevapların
anlamlarını ona sorar. Vezir bunları bilemez. Padişah, soruların ve cevapların anlamlarını
kıza sormasını söyleyerek veziri kızın evine gönderir. Kız, soruların ve cevapların
anlamlarını altın karşılığında vezire açıklar. Vezir yanlış düşüncesinden dolayı pişmanlık
duyar ve kaybettiği altınlara üzülür (Özakman, 1999: 95 -99).
162
Kara Masalcı korsan masalını anlatmaya başlar. Kılıcını yardakçılardan ister. Gümüş
kılıç bir türlü kınından çıkmaz. Tek gözlü, tek bacaklı korsan Hepyek’le karşılaşır. Onu
öldürmek istediğini söyler. Hepyek de Kara Korsan’a karşılık verir. Kılıcını çekmek için
davranan Kara Korsan, bir türlü kılıcını kınından çıkaramaz. Gülünç duruma düşer. “Sonra
devam ederim.” der. Masal da böylece biter (Özakman, 1999: 99 -100).
Ak Masalcı sözü alır. Birinci Yardımcı bir masal tekerlemesiyle Hamamcı masalını
anlatmaya başlar. Baba ile oğul, yıkanıp hamamdan çıkarlarken, Hamamcı onların yollarını
kesip hamam parası ister. Baba, nakaratlı bir şekilde oğluna parayı vermesini söyler. Oğlu
ise yine nakaratlı bir şekilde parayı kaybettiğini söyler. Bu böylece tekrar eder. Bekçi olaya
el koyar. Baba ile oğul yine aynı şeyleri tekrarlarlar. Bu nakarata Hamamcı da katılır. Bekçi
üçünü de alıp Kadı’nın huzuruna çıkarır. Kadı onlara ne dertleri olduğunu sorar. Bekçi
durumu özetler. Baba, oğul, Hamamcı nakaratı tekrar ederler. Kadı da bu duruma
şaşkınlığını nakaratlı bir şekilde ifade eder. Baba, oğul, Hamamcı, Bekçi buna nakaratla
cevap verirler. Kadı da ilk cevabını tekrarlar. Sonra Kadı’nın da dâhil olmasıyla nakaratlı
söyleyişlerini tekrarlarlar. Kadı kendisini durdurmak için çok zorlanır. Hamamcının parasını
verir. Nakarata Đkinci Yardakçı da katılır. Anlatıcı da onlara katılır. Kara Masalcı bundan
hoşnut olmaz. Onları susturur. Böylece masal biter (Özakman, 1999: 100 -103).
Kara Masalcı, bir bilimkurgu masalı anlatmaya başlar. Profesör, yıllardır üzerinde
çalıştıkları süper robot için düğmeye basar. Robot (Kara Masalcı) çalışır. Başını sağa sola
çevirir. Profesör çok sevinir. Yardımcılar da sevinçlerinden, Hamamcı masalındaki nakaratı
tekrar ederler. Buna sinirlenen Robot kızar. Doğru dürüst bir şarkı söylemelerini ister.
Robotun konuştuğunu gören Profesör, yine çok sevinir. Yardımcılar da sevinçlerinden aynı
nakaratı tekrar ederler. Robot iyice sinirlenir, tepinir. Tepindiğini gören Yardımcılar, daha da
sevinerek nakaratı tekrarlarlar. Robot kızar. Kafasındaki ampul kırmızı yanar. Profesör ve
Yardımcılar, durumdan son derece memnundur. Yardımcılar, nakaratı tekrarlarlar. Robot
yere çöker, sırtüstü uzanır. Ölmek istediğini söyler. Profesör, robotun pilinin bittiğini söyler.
Yardımcılar ağıt söyler gibi bir ses tonuyla aynı nakaratı tekrar ederler. Robot, öfkesini belli
eden son sözlerini söyler. Sahne sessizliğe bürünür. Anlatıcı, Kara Masalcı’nın Türk
masallarına yenilişini hazmedemediğinden bu duruma geldiğini söyler ve seyircilerden 15
dakika dinlenme molası ister. Perde kapanır (Özakman, 1999: 104 -105).
163
çağırdığını görür ve bunu annesine anlatır. Ana- oğul yola çıkarlar. Yolda bir dervişle
karşılaşırlar. Derviş, Keloğlan’ı uyarır ve başı derde girerse sihirli olan “fantiri fitton”
sözünü söyleyerek bu durumdan kurtulabileceğini söyler. Az gidip uz gidip saraya ana- oğul
varır. Ana, padişahtan kızını ister ve saray görevlileri tarafından dışarı atılır. Ana– oğul, bir
hana gidip dinlenmek isterler. Ak Masalcı, hancını kızı rolüne bürünür. Bu işten
vazgeçmeleri için dil döker ama onları ikna edemez. Ertesi gün Keloğlan, padişahın
huzuruna çıkar ve kızını ister. Padişah Keloğlan’ı sopa ile cezalandırır. Ceza
gerçekleştirilirken Keloğlan’ın aklına sihirli sözcükler gelir. Bunları söyler. Sopaya dokunan
herkes, sallanmaya başlar. Sallananların arasına padişah ve Kara Masalcı da eklenir.
Keloğlan, kimseye kötülük yapmaması koşuluyla padişahı ve kötü masallar anlatmaması
koşuluyla Kara Masalcı’yı sallanma halinden kurtarır. Kara Masalcı, kurtulur kurtulmaz
verdiği sözden cayar. Anlatıcı, bunu kınar ve Kara Masalcı’yı bir yarışa davet eder. Böylece
masal sona erer (Özakman, 1999: 106 -113).
Birinci yarış, şarkı yarışmasıdır. Kara Masalcı ve Yardakçılar, bir şarkı seslendirir.
Anlatıcı, yüzünü buruşturur. Bunları susturur ve sözü Ak Masalcı’ya verir. Ak Masalcı “Ali
babanın çiftliği” şarkısını yardımcılarıyla birlikte söyler. Anlatıcı memnun olur. Teşekkür
eder(Özakman, 1999: 114).
Akıl yarışmasında Kara Masalcı ilk soruyu sorar. Bu, bir tekerlemenin kelimelerinin
yer değiştirilerek söylenmesine dayanır. Tekerleme, altı defa değiştirilerek Yardımcılar ve
Ak Masalcı tarafından başarıyla söylenir. Ak Masalcı, Kara Masalcı’ya soru sorar. Kara
Masalcı, cevabı bilemez. Kara Masalcı, Ak Masalcı’ya soru sorar. Ak Masalcı, cevabı bilir.
Ak Masalcı, Kara Masalcı’ya soru sorar. Kara Masalcı, yine cevabı bilemez. Ak Masalcı,
Kara Masalcı’ya bir soru daha sorar. Kara Masalcı, yine bilemez(Özakman, 1999: 114 -117).
164
bir tekerleme söyler. Kara Masalcı ve Zorba yalnız kalırlar. Kötülük içeren bir nakaratla
sahneden uzaklaşırlar. Kalanlar mutludur. Ak Masalcı, seyircilere kötü masallardan,
kötülüklerden uzak durmalarını tavsiye eder. Anlatıcı, seyircilerin de katıldığı bir şarkı ile
oyunu sonlandırır(Özakman, 1999: 117 -118).
Birinci bölümün ilk masalı olan Kara Masalcı’nın kovboy hikâyesinde serim, Kara
Masalcı’nın Yardakçı Kız ile karşılaşmasıyla başlar(Özakman, 1999: 91- 94).
Birinci bölümde Ak Masalcı’nın anlattığı akıllı kız ile yalnız erkeklerin akıllı
olduğunu iddia eden masal padişahının veziri arasında geçen olayı anlatan masalda, kızın
evinin kapısının çalınmasına kadarki kısım serim bölümüdür (Özakman, 1999: 97- 99).
Đkinci bölümde Keloğlan masalından sonra şarkı yarışması başlar. Kara Masalcı’nın
“Ooo çok kolay” demesine kadar serim devam eder (Özakman, 1999: 114- 118).
165
Oyun boyunca Ak Masalcı ile Kara Masalcı çatışırlar. Biri masallarının iyiliğe-
güzelliğe- neşeye sevk ediciliği ile diğeri heyecan-vurdulu/kırdılı-maceracı oluşu ile
çocukları etkilemeye çalışır.
Đkinci bölümdeki şarkı yarışmasında Kara Masalcı’nın “Ooo çok kolay” demesi ile
düğüme geçilir. Akıl yarışması ile düğüm devam eder (Özakman, 1999: 114- 118).
Doruk nokta, Birinci Yardakçı’nın Kara Masalcı’yı eleştiren sözleri ile başlar ve
üstünlük Ak Masalcı’ya geçer (Özakman, 1999: 107).
Eser boyunca anlatılan masallarda çeşitli doruk noktalar vardır. Bu masalların her
birinde serim, düğüm çözüm bölümleri zincirleme bir biçimde vardır. Ardı ardına sıralanmış
166
bölümler ile seyirci çocuklar, oyunun içine katılır. Onların aklından yararlanılır. Bu
özellikler epik tiyatronun özelliklerine eserde yer verildiğinin göstergesidir.
Epik tiyatro geleneğince birbirine zincirle bağlanmış bölümler vardır. Her masalın
içinde başlangıç, gelişme, heyecan verici nokta ve sonuç vardır. Seyirci de oyuna dâhil edilir.
Seyircinin düşüncelerinden faydalanılır. Bu özellikler Ak Masal ve Kara Masal çerçevesinde
sıralanır.
Birinci bölümün ilk masalında Kara Masalcı’ya karşı gelmeyen Jim’in ve Jon’un bu
tavrı masalın doruk noktasıdır (Özakman, 1999: 91- 94).
Birinci bölümde Ak Masalcı’nın anlattığı akıllı kız ile yalnız erkeklerin akıllı
olduğunu iddia eden masal padişahının veziri arasında geçen olayı anlatan masalda, vezirin
sorduğu sorulara kızın verdiği cevaplar doruk noktayı oluşturur (Özakman, 1999: 97- 99).
Đkinci bölümdeki ilk masalda Keloğlan’a 999 sopa vurulma cezasını verdikten sonra
sihirli sözcüğü Keloğlan’ın söyleyivermesi ve Sopalı’nın olduğu yerde ahenkli bir şekilde
yaylanmaya başlaması doruk noktadır. Bu aşamadan sonra sopayı tutmak isteyen herkes aynı
şekilde yaylanmaya başlar (Özakman, 1999: 106- 114).
Đkinci bölümdeki yarışmada üçüncü yarış olan vezinli- kafiyeli söz söyleme
sırasında Kara Masalcı’nın yardakçısının sözü alması doruk noktayı oluşturur (Özakman,
1999: 114- 118).
167
Birinci bölümde, Profesörün gelmesiyle başlayan motorun bozulması ile anlatıcının
aranın geldiğini seyircileri bildirmesi çözüm bölümünü oluşturur (Özakman, 1999: 104 -
105).
Birinci bölümün ilk masalında Kara Masalcı’nın Jim ve Jon’u vurması ile çözüm
gerçekleşir (Özakman, 1999: 91- 94).
Birinci bölümde Ak Masalcı’nın anlattığı akıllı kız ile yalnız erkeklerin akıllı
olduğunu iddia eden masal padişahının veziri arasında geçen olayı anlatan masalda, vezirin
pişmanlığı, kadınların da erkekler kadar akıllı olduğunu anlaması ile çözüm gerçekleşir
(Özakman, 1999: 97- 99).
Đkinci bölümde yarışmalarda ikinci yardakçı ile birlikte Kara Masalcı’yı eleştirici
dörtlükler söylerler ve Kara Masalcı’nın “Oynamıyorum.”demesi ile çözüme geçilir
(Özakman, 1999: 114- 118).
2.7.4. Dekor
Uzun, kara sıra, paravan, kovboy şapkası, korsan şapkası, kılıç, tabanca, uzun ak
sıra, kuş, padişahın tahtı, sopa dekor unsurlarıdır.
168
Eser 1982 yılında yazılmıştır. Kara Masalcı’nın anlattığı kahramanlar hep o yıllarda
gündemde olan Zoro, Red Kid gibi isimlerdir. Yine bu dönemde gündemde olan Dallas dizisi
eserde yer alır. Çocukların güncele ilgisi çekilir. Bu eserde geçen, zamanla ilgili çocukların
dikkatini çeken isimler güncellenebilir. Selena, Bez Bebek gibi çocuk dizileri Dallas
dizisinin yerini alabilir.
Karadağ, oyuna bir müzik kaseti, ritim aletleri veya şarkı söyleyerek başlamanın
çocukların ilgisini çekeceğini ifade eder(Karadağ, 2004: 6). Ak Masal Kara Masal’da bu
özellik bulunmaktadır.
Karadağ, müzik eşliğinde canlandırılacak bir öykünün oyunu daha çekici hale
getirdiğini, katılımı arttırdığını, dikkat süresini uzattığını ve çocuklara estetik duyarlılık
kazandırdığını belirtir(Karadağ, 2004: 4).
Bu eserde ritim aleti (zil), ses efekti (kapı gıcırtısı, robot sesi), müzik kasetleri vb.
kullanılmıştır. Böylece müzik unsuru eserde başarıyla yer almıştır.
2.7.5. Zaman
Kovboy masalı 10- 15 dakikalık bir süreyi kapsar. Gündüz gerçekleşen olayda,
kovboy salona girer. Kıza, dövüşecek birileri olup olmadığını sorar. Karşısına Jim ve Jon
çıkar. Onlarla kısa bir diyalogdan sonra ikisini de vurur.
Bilimkurgu masalında yarım saatlik zaman söz konusudur. Robot çalıştırılır ve çok
geçmeden fonksiyonları sonlanır.
169
kovulunca bir handa dinlenip ertesi gün tekrar saraya giderler. Süre aşağı- yukarı iki günlük
zaman dilimidir.
Jim, Jon, Hepyek, Hamamcı, Bekçi, Baba, Oğul(1. ve 2. Yardımcı), Kadı, Prof.,
Keloğlan, Keloğlan’ın anası, Derviş, Padişah, Sopalı.
Sever, karakterleri açık ve kapalı karakterler olarak gruplandırır (Sever, 2003: 96-
97). Bu değerlendirmeye göre, eserde Ak ve Kara Masalcı’lar açık(geliştirilmiş), Ak ve Kara
Masalcı dışındaki karakterler kapalı(geliştirilmemiş) karakterlerdir. Bu karakterler, okurun
ilgisinin kahramana yönlendirilmesinde rol oynar, genellikle arka planda yer alırlar.
170
Anlatıcı epik tiyatronun özelliği olarak serim bölümünde, masalları birbirine
bağlamada ve çözüm bölümünde konuşur.
Jim, Jon, Hepyek, Profesör Kara Masalcı’nın anlattığı masallarda rol alırlar. Bunlara
verilen isimler, çocuğun ilgisini çekebilecek niteliktedir. Bu masallardan biri olan
bilimkurgu masalında Robot, Kara Masalcı’nın kendisidir.
Derviş, Keloğlan masalında yer alan olağanüstü varlıktır (Özakman, 1999: 106-
107).
“Geri dönün. Geri dönün diyorum. Öyleyse (Bağırır) estepeta! (Çocuklar donup
kalırlar)” diyen anlatıcı sihirli sözcükler diye adlandırdığı ifadelerle gerçek dünyada yeri
olmayan davranış değişikliğini gerçekleştirir(Özakman, 1999: 88).
“Hazır mıyız? Başlıyorum. (Ağır) Estepeta… mestepeta… püf!... (Çocuklar ağır ağır
sahneye yürüler) Bir daha, daha hızlı. Estepeta… mestepeta… püf! (Çocuklar hızlanırlar)
Şimdi daha hızlı. Estepeta… mestepeta… püf!!! (Çocuklar, koşarak, düşe kalka sahneye
171
çıkarlar, üst üste yığılırlar) Başardık. Teşekkür ederim. Haydi bakalım huysuzlar,
oyunbozanlar sıraya geçen. (Đtişerek sıraya geçerler) Arkadaşlar, bunlar yine mızıkçılık
ederlerse “estepeta” diye bağırın, yeter. Oldukları yerde donup kalırlar. Neden mi?
Akıllarını çalıştırmıyorlar da ondan.” (Özakman, 1999: 88)
“DERVĐŞ Hey kardeş, beni iyi dinle öyleyse. Biri seni haksız yere incitip üzerse
“fantiri fitton” diye seslen, yeter. Seyreyle gümbürtüyü o zaman. Kalın sağlıcakla”
(Özakman, 1999: 107).
PADĐŞAH Başla.
172
Ukala(Erkek) adından da anlaşılabileceği gibi ukaladır. Gerekli hiçbir şeyi bilmeyen,
yararsız her şeyi bilen bir çocuktur.
Jim, Jon, Hepyek, Hamamcı, Bekçi, Baba, Oğul(1. ve 2. Yardımcı), Kadı, Profesör
Çokbilmiş, Keloğlan, Keloğlan’ın anası, Derviş, Padişah, Sopalı yardakçı ve yardımcıların
girdikleri rollerdir.
2.7.7. Đletiler
“Estepeta!” sihirli sözcüğü çocukların yaşlarına uygun bir şekilde hayal gücünü
geliştirme bakımından olumlu özelliktedir(Özakman, 1999: 87- 88).
“Bunun adı Paslı. (Çocuğun başının sağa sola çevirir. Efekt: Gıcırtı) Ee, çalışmayan
kafa pas tutar. Ama bununki pek paslı canım.” Burada çocuğun çalışması gerektiği
belirtilmiştir (Özakman, 1999: 88).
173
Kara Masalcı bir bilimkurgu masalı anlatır: “Profesör Çokbilmiş ile iki yardımcısı,
uzun yıllar çalışarak bir süper robot yaptılar.” Burada çalışmanın sonucunda her zorluğun
yenilebildiği ifade edilmektedir (Özakman, 1999: 104).
“Bunun adı Zilli. (Kızı silkeler. Efekt: Şangırtı. Burnuna dokunur: Kapı zili.
Kulağını çeker: Çıngırak) Aç bakayım ağzını. (Kız ağzını açar. Efekt: Klakson sesi )
Kısacası kuru gürültü.” Burada boş konuşmanın ne kadar yanlış olduğu belirtilmektedir
(Özakman, 1999: 88).
“Beşincinin adı da Ukala. Gerekli hiçbir şey bilmez. Gereksiz, yararsız her şeyi
bilir. Söyle bakalım Türkiye’nin başkenti neresidir?
ANLATICI Yeter, yeter. Ama oğlum, sen bu bilgiyle sınıf değil, karşı kaldırıma
bile geçemezsin. Haksız mıyım, siz söyleyin.(…)” (Özakman, 1999: 89).
“ANLATICI (…)Ne tür masallar anlatıyor ama biliyor musunuz? Hep vurdulu
kırdılı, tekmeli tokatlı, tabancalı tüfekli, sevgisiz, acımasız masallar. Bu zavallıların niye
böyle zorba, tahta kafalı, paslı, zilli ve ukala olduğu anlaşılıyor değil mi?” (Özakman, 1999:
89) diyerek okunan kötü masalların çocukları olumsuz yönde etkileyeceği yönünde ileti
verilmiştir. Đyi yöne sevk edici kitaplar okunmalı, masallar dinlenmelidir.
Burada çocuklara kendi işlerini kendileri yapmaları konusunda olumlu bir ileti
mevcuttur.
174
“AK MASALCI Pamuk gibi yumuşak, kar gibi temiz, ana sütü gibi yararlı masallar
anlatırım.” diyerek iyi masalların çocuğun ruhunu beslediği sezdirilir (Özakman, 1999:
95).
“KARA MASALCI Baylar, bir kovboy günde bir çift adam öldürmezse, bir düzine
adam dövmezse, ne bir dergi yer veriyor ona, ne de bir filmde gösteriliyor. Ateş etmek
zorundayım.” (Özakman, 1999: 93). Burada kötü örnekleri içeren haberlere önem verilmesi
eleştirilmekte ve başarılı işler yapanların daha fazla duyurulması gerektiği konusunda
ileti verilmektedir.
Burada silahın hiçbir şekilde çözüm olmadığı yönünde olumlu ileti bulunmaktadır.
“AK MASALCI (…) Bir yandan gergef işler, bir yandan da kuşuyla konuşurmuş.”
Burada çalışkanlığın, boş oturmamanın, hayvan sevgisinin önemine değinilmiştir (Özakman,
1999: 97).
“AK MASALCI Oyun bu ya, kızla konuşan adam masal padişahıymış, yanındaki de
yalnız erkeklerin akıllı olduğunu iddia eden veziri. Saraya dönmüşler.
Kara Masalcı, Hepyek’i öldürmek için kılıcını çekmeye kalkar ama kılıç kınından
bir türlü çıkmaz. Burada kaba güce, kılıca, silaha güvenmenin ne kadar komik ve yanlış
olduğu iletilmektedir:
175
“Heh heh heh… Đşte ben de çekiyorum gümüş kılıcımı.(Çeker, çıkmaz kınından, iyice
asılır, çıkaramaz) Sabırlı ol Hepyek. Çıkmıyor bu melun kınından. (Kılıcıyla boğuşur.
Başaramaz) Çocuklar, görüyorsunuz, inadı tuttu, gümüş kılıcın. Sonra devam ederim.”
(Özakman, 1999: 100).
Bir insanın nefret ettiği şeylerin yapılması onu mutsuz eder. Bu nedenle insanların
hoşlarına gitmeyen şeyler inatlarına yapılmamalıdır:
“ROBOT Salaklar! Doğru dürüst bir şarkı söyleyin. Bu şarkıdan nefret ettiğimi
biliyorsunuz.
Robot, tepkisini gene ifade eder. Onun kızması diğerlerini sevindirir ve Robot’un
istemediği şarkıyı söylemeye devam ederler. En sonunda robot yere yığılır:
176
“ROBOT (Ağır ağır çöker, sırt üstü uzanır) Ölmek istiyorum, ölmek istiyorum…
Ölmek istiyorum…” (Özakman, 1999: 104- 105)
Gördüğü rüya üzerine padişah kızını istemeye giden Keloğlan’ın yaptığı yanlış,
gözler önüne serilir. Bir rüyaya bel bağlayarak iş yapılmaz. Sağlam gerekçelerle bir iş için
karar verilir (Özakman, 1999: 106- 107).
Sofraya buyur etme, misafirperverlik, aza kanaat etme, tok gözlülük, iyilik
yapmanın erdemi gibi özellikler benimsetilmeye çalışılır.
“AK MASALCI Bizim saf Keloğlan’la anası yola koyuldular bile. Yorulunca bir
çeşme başında mola verdiler. Bir parça ekmekle iki yumurtaları vardı. Derken bir derviş
çıkageldi.
“KELOĞLAN (Kalkar) Buyur derviş kardeş. Açsındır mutlaka. Benim iştahım yok.
Bu yumurtayı sana vereyim.
DERVĐŞ Hey kardeş, beni yi dinle öyleyse. Biri seni haksız yere incitip üzerse
‘fantiri fitton’ diye seslen, yeter. Seyreyle gümbürtüyü o zaman. Kalın sağlıcakla.
177
Seyirciyle konuşma epik tiyatronun özelliğidir. Burada hal- hatır sormanın,
yardımlaşmanın, temiz kalpli olmanın önemi üzerinde de durulmuştur.
ANA Şimdi görürsün… (Anayı bohça gibi yere bırakırlar. Uzaklaşırlar)” (Özakman,
1999: 108).
“AK MASALCI Dilimin döndüğünce anlattım, sen bir garip Keloğlan’sın, neyine
gerek senin padişah kızı, kızdıracaksın padişahı, başına bir iş gelecek diye… Ama dinlemedi
gitti” (Özakman, 1999: 109).
“AK MASALCI Çok kolay Keloğlan! Padişah hiç kimseyi küçük görmeyeceğine,
kimsenin onurunu kırmayacağına, değerini, önemini kimseye sopa zoruyla benimsetmeye
kalkışmayacağına söz verirse…” (Özakman, 1999: 112).
178
“PADĐŞAH Veriyorum. Söz veriyorum. Đki gözüm çıksın söz veriyorum” (Özakman,
1999: 112).
Burada hiç kimseyi hor görmemek, kimsenin onurunu kırmamak, kaba güce
başvurmamak gerektiği iletilmektedir.
Kara Masalcı bir daha sevgisiz, acımasız, kara masallar anlatmayacağına söz verir
ama sözünden cayar. Bu eleştirilir. Ayrıca sözde durmak ve kavgadan kaçınmak gerektiği
vurgulanmaktadır. Kaba kuvvet yerine kalemlerin yarışması gerektiği üzerinde durulur:
“ANLATICI Bana bak, önce sözünden caydın, çok ayıp ettin. Şimdi de üstünlüğünü,
padişah gibi sopa gücüyle kanıtlamaya çalışıyorsun. Çok ayıp ediyorsun. Đnsanlar dövüşmez,
yarışır. Đstiyorsan bir daha yarış. Ama bu kez sonucuna katlanacaksın. Razı mısın”
(Özakman, 1999: 113)?
“KARA MASALCI Peki, lanet olsun, ben de razıyım” (Özakman, 1999: 113- 114).
Sağduyuya, akıla
179
Tiyatro kurallarına uymak gerektiği, bu kuralların neler olduğu konusunda ileti
verilmektedir:
“Oh! Biz kurtulduk. Dileriz ki bütün çocuklar da kurtulur böyle kara masalcılardan,
kara masallardan, martavallardan. Đnsanı insana düşman eden aptallardan” (Özakman,
1999: 118).
Turgut Özakman’ın şiddete ve her türlü çirkin davranışlara karşı olmasına ve bunu
belirtmesine rağmen eserde olumsuz iletiler görülmektedir. Özellikle argo ve küfür içeren
sözler dikkat çekmektedir. Yazarın görüşlerinin aksi bir şekilde bunlara eserinde yer verişi,
esere çocukların ilgisini çekmek ve güldürü unsurunu oluşturmak şeklinde açıklanabilir.
(…)Acele edin. Yoksa elimi böyle ağzınızdan içeri sokar, sonra da midenizi, kirli bir
çorap gibi tersine çeviririm.(…) Müzik istemiyorum, pırasa yemiş yarasa sesli
herifler”(Özakman, 1999: 91).
Kaba gücün çözüm olarak kullanılması ve insanlara “horoz, keçi” gibi lakaplar
takılması olumsuz iletidir:
“ZORBA Dövüştük…
180
TAHTA KAFA Sövüştük…
PASLI Đtiştik…
KARA MASALCI Aferin horozlarım, aferin keçilerim. Dövüşen dinç olur, sövüşen
genç kalır” (Özakman, 1999: 90).
“KARA MASALCI Olmaz, olamaz. Olay çıkartırım. Rakip istemem. Silahım nerede?
Çabuk verin. Delik deşik edeyim şunu” (Özakman, 1999: 95- 96).
“(…) Şimdiye kadar hiç görmediğim bir kasabaya gidip biraz eğleneyim, yani kavga
çıkarayım diye düşündüm” (Özakman, 1999: 91).
Padişahın Keloğlan’a 999 sopa vurulmasını emretmesi de şiddet içerikli bir cezadır
(Özakman, 1999: 110).
181
“KARA MASALCI Nasıldı çocuklar? Grav, grav… Biri yazı gelecekti, biri tura. Đşte
geldiler. Daha doğrusu, gittiler(Çocuklar alkışlar. Ölüler de kalkar. Selam verirler.)”
(Özakman, 1999: 94).
“KARA MASALCI Çocuk milletine güven olmaz. (…) Şu hale baksana, sırılsıklam
salak bunlar” (Özakman, 1999: 96).
“2. YARDIMCI Ah… Bir de sana, ‘Aptal bir kaz yollasam, yolar mısın,’ dedi. Sen
de, ‘Hem de nasıl?’ demiştin. Bu ne demek oluyor?
YARDIMCI KIZ Bana sizi yolladı ya. Sizden iyi kaz olur mu efendim.(Elini uzatır.)”
(Özakman, 1999: 98).
Burada komiklik unsuru var ama aynı zamanda kendinden büyük bir insana
saygısızca bir ifade de bulunmaktadır.
“TELLAL (…) Đyi huylu ve orta boyla padişahımızın kafası tın tın ama kolları silme
altın kızını istemeye yeltenen Keloğlan’a meydan dayağı atılacaktır.” derken maddi gücün
aklın önünde olduğu gibi bir izlenim ortaya çıkmaktadır (Özakman, 1999: 110).
“KARA MASALCI Oynamıyorum. (Ak Masalcı’ya) Senin olsun hepsi. Ben kendime
yeni müşteriler bulurum, nasıl olsa. Yürü, Zorba. Gidiyoruz” (Özakman, 1999: 118).
182
2.7.8. Konuşma Örgüsü ve Oyunun Dil Becerilerine Katkısı
Ak Masal Kara Masal, bir tiyatro eseri olduğu için baştan sona diyaloglar şeklinde
yazılmıştır.
“ANLATICI (…)Bu beş haylazın yaşadığı kente, oyun bu ya, yılda bir gün bir
masalcı çıkagelir. Ne tür masallar anlatıyor ama biliyor musunuz? Hep vurdulu kırdılı,
tekmeli tokatlı, tabancalı tüfekli, sevgisiz, acımasız masallar. Bu zavallıların niye böyle
zorba, tahta kafalı, paslı, zilli ve ukala olduğu anlaşılıyor değil mi?” diyerek seyircilerle
konuşur. Kara Masalcı’yı seyircilere önceden tanıtır (Özakman, 1999: 89).
“AK MASALCI (…) Bir yandan gergef işler, bir yandan da kuşuyla konuşurmuş”
(Özakman, 1999: 97).
“AK MASALCI Oyun bu ya, kızla konuşan adam masal padişahıymış, yanındaki de
yalnız erkeklerin akıllı olduğunu iddia eden veziri. Saraya dönmüşler.”
“KARA MASALCI (…) Profesör Çokbilmiş ile iki yardımcısı, uzun yıllar
çalışarak bir süper robot yaptılar. Uçan, yüzen, koşan, sürünen bir robot. Bu robot,
benim!(…)” (Özakman, 1999: 104)
183
Anlatıcı, diğer oyuncularla da eser boyunca konuşur:
ANLATICI Haa; sizinle biraz konuştum ya, kıskandılar” (Özakman, 1999: 87).
“AK MASALCI Evvel zaman içinde, zar zor geçinen bir ailenin çalışkan, akıllı bir
kızı varmış. Bir yandan gergef işler, bir yandan da kuşuyla konuşurmuş” (Özakman, 1999:
97).
Robot, tepkisini gene ifade eder. Onun kızması diğerlerini sevindirir ve Robot’un
istemediği şarkıyı söylemeye devam ederler. En sonunda robot yere yığılır:
184
“ROBOT (Ağır ağır çöker, sırt üstü uzanır) Ölmek istiyorum, ölmek istiyorum…
Ölmek istiyorum…” (Özakman, 1999: 104- 105)
“Çalışmayan kafa pas tutar.” diyerek “Đşleyen demir ışıldar.” atasözüne gönderme
yapılmaktadır.
Eserde, aklın değeri, kimseyi hor görmemek, kötülüğe iyilikle karşılık vermek, her
işin bir bedelle yapıldığını bilmek, haksızlık etmemek, aza kanaat etmek, kalp kırmamak,
söze sadakat vb. ile ilgili iletiler veren deyimler yer almaktadır.
Eserdeki bazı deyimlerin orijinaldir. “Deli kızın çeyiz bohçası gibi olmak” deyimi
özellikle dikkat çekicidir.
185
Eserde, tekrarlar anlatım güzelliği, komiklik, pekiştirme ve dikkati sağlamak için
kullanılmıştır.
“VE YARDAKÇILAR
186
Küt küte küt” (Özakman, 1999: 90).
“KARA MASALCI (…) (Atı ileri atılır) Dıgıdık, dıgıdık, dıgıdık, istap… Đstop
yahu…” (Özakman, 1999: 92).
“YARDIMCI KIZ Çito çito çitmaçik. (Kuş cıvıldar) Çito çito çitmaçik. (Kuş
cıvıldar)” (Özakman, 1999: 97).
“1. YARDIMCI Babası için ‘Azı çok etmeye gitti,’dedi, ne demek istedi?”
(Özakman, 1999: 97)
“1. YARDIMCI Peki, annesi için ‘Biri iki etmeye gitti’, dedi. Ne demek
istedi?” (Özakman, 1999: 98).
“2. YARDIMCI Bunu bilmeyecek ne var? Şey demek istedi? Ne demek istedi.
(Es) Çıkaramadım” (Özakman, 1999: 98).
187
“2. YARDIMCI Tak tak tak
“2. YARDIMCI Yere batsın aklım. Gitti üç altınım. Yere batsın aklım. Gitti
üç altınım”(Özakman, 1999: 99).
Bu cümleler daha sonra beş defa tekrarlanmıştır (Özakman, 1999: 101- 102).
Bu cümleler daha sonra beş defa tekrarlanmıştır (Özakman, 1999: 101- 102).
Bu tekrarlar daha sonra altı defa tekrarlanmıştır (Özakman, 1999: 101- 102- 103).
188
Ray rara ray ray ray rara ray
Ray rara ray ray ray rara ray “ (Özakman, 1999: 103).
“Tam kırk yıldır Kadı’yım, böyle de dava görmedim” (Özakman, 1999: 102).
“KADI Tam kırk yıldır Kadı’yım, böyle de dava görmedim” (Özakman, 1999: 103).
AK MASALCI Durun.
“ROBOT (Ağır ağır çöker, sırt üstü uzanır) Ölmek istiyorum. Ölmek
istiyorum… Ölmek istiyorum…” (Özakman, 1999: 105).
“ROBOT Beyinsizler… Çiki çiki çak bip bip… Hainler… Çiki çiki çak bip
bip… Mahvettiniz beni. Çiki çiki çak bip bip… Rezil ettiniz… Çiki çiki çak bip bip… Çiki
çiki çak… Çiki çiki… çiki…(Sessizlik.)” (Özakman, 1999: 105).
“ANA Padişahın kızı oğlumun rüyasına girmiş. ‘Aman anan kadın gelsin, beni
istesin…’ demiş.(...)” (Özakman, 1999: 107).
189
DERVĐŞ (…) Biri seni haksız yere incitip üzerse “Fantiri fitton” diye seslen,
yeter.(…)” (Özakman, 1999: 107).
“KELOĞLAN (…)Yok canım şeydi, dur, fantiri fitton, hah” (Özakman, 1999: 107).
PADĐŞAH Sus.
SOPALI Sus.
190
Kır belini Ali Dayı kır belini vay
Bük belini Ali Dayı bük belini vay..” (Özakman, 1999: 104).
“AK MASALCI (…) Evvel zaman içinde, zar zor geçinen bir ailenin
çalışkan, akıllı bir kızı varmış” (Özakman, 1999: 97).
“1.YARDIMCI Düştük yola, selam verdik sağa sola, vardık Kadı’nın huzuruna”
(Özakman, 1999: 102).
“ANA Ooooh, ana kızın canları çıkıyordur canım, bu koca evi silip süpürmek kolay
iş mi?(…)” (Özakman, 1999:107).
“ANA (…) Bak Allah aşkına, şu boya, şu bosa bak hanım kızım(…)” (Özakman,
1999:109).
191
Tiyatro kurallarını çocuklara sezdirmek için de ikilemelerden yararlanılmıştır:
Eserde dualar iyi karakterler tarafından, beddualar ise kötü karakter Kara Masalcı
tarafından söylenir.
Dualar şunlardır:
“ANA Şükür hiçbir derdim yoktur(…) Koç gibisin maşallah” (Özakman, 1999:
108).
Beddualar şunlardır:
192
“KARA MASALCI Lanet olsun.(…) Lanet olsun” (Özakman, 1999: 113).
“1. YARDIMCI Peki, annesi için “Biri iki etmeye gitti”, dedi. Ne demek
istedi?” (Özakman, 1999: 98).
“2. YARDIMCI Yere batsın aklım. Gitti üç altınım. Yere batsın aklım. Gitti
üç altınım” (Özakman, 1999: 99).
“DERVĐŞ Hey kardeş, beni yi dinle öyleyse. Biri seni haksız yere incitip üzerse
‘fantiri fitton’ diye seslen, yeter. Seyreyle gümbürtüyü o zaman. Kalın sağlıcakla.”
193
“1. YARDAKÇI Kara Masalcı’ya)
Dövüşmeyi öğrettin
Sövüşmeyi öğrettin
Sihirli sözcükler kullanılarak insan davranışları değiştirilir. Olağan dışı bir şekilde
sopaya dokunan herkes sallanmaya başlar. Bu sihirli sözler şunlardır:
DERVĐŞ (...) ‘fantiri fitton’ diye seslen, yeter” (Özakman, 1999: 107).
“TELLAL (…) Đyi huylu ve orta boyla padişahımızın kafası tın tın ama kolları silme
altın kızını istemeye yeltenen Keloğlan’a meydan dayağı atılacaktır.” (Özakman, 1999: 110).
Ak Masal Kara Masal adlı eserde Kara Masalcı ile çocuk tiyatrosunda başvurulan
söz kullanımlarından olan monologlara yer verilmiştir.
Eserde ak renk iyiliği, kara renk ise kötülüğü, yanlış davranışları sembolize eder. Bu
özellik, Türk mitolojisinin bir yansımasıdır:
194
“Şamanlığa bağlı boylarda şamanlar ‘ak şaman’ ve ‘kara şaman’ olmak
üzere iki türlüdür. Ak şamanlar cübbe ve külah giymez, davul taşımazlar ve sadece
iyi (aydınlık) ruhlara, gündüzleri ayin yaparlar, kanlı kurban vermezler.
195
2.7.9. Tablo 7: Ak Masal Kara Masal Oyununun Genel Yapısı
AK MASAL KARA MASAL(1982)
Öz ve Biçim: Ak Masal Kara Masal, iki bölümden oluşan müzikli bir çocuk oyunudur. Eserde, tür
bakımından hem klasik(Aristocu) hem de epik tiyatronun özellikleri görülür. Tiyatro iki bölümden
oluşmaktadır. Eserde masal bakımından birinci bölüme ağırlık verilmiştir. Birinci bölümde beş masal
bulunmaktadır. Đkinci bölüm yarışma ağırlıklıdır. Bu bölümde bir masal ve üç yarışma bulunmaktadır. Ak
Masal Kara Masal, özgün bir eserdir ve sahnelenmeye uygundur. Đzmir Devlet Tiyatrosu’nda 2001- 2002
tarihinde bir defa oynanmıştır. Konu seçimi, 5- 7 yaş için çok uygundur. Turgut Özakman, bu eserinde,
çocuklara iyi, faydalı yayınlar takip etmeleri konusunda oyun içine girerek ve söz- davranış komikliği
sağlayarak, sıkıcı olmadan öğüt vermektedir. Kişiler de uygundur. Ak Masalcı iyi masalları, Kara Masalcı
kötü masalları oyun boyunca çocuklara sevdirmeye, seçtirmeye çalışır. Đki bölümden oluşan eserde her
bölüm kendi içinde sergilenmiştir. Sahneleme/perdelemede denge vardır. Birinci bölümde beş masal,
ikinci bölümde bir masal ve üç yarışma bulunmaktadır. Bu masal ve yarışmalar birbirini dengelemektedir.
Đyiler- kötüler de dengelidir. Eserde kullanılan dil, son derece sade ve doğaldır. Tiyatro eseri olduğu için
karşılıklı konuşma şeklinde yazılan eser, sürükleyicidir. Eserde tekerlemelere, sihirli sözcüklere, küfre,
seyirciyle konuşmaya, argoya, masalcı, açıklayıcı ve öğüt verici anlatıma yer verilmiştir. Eserde aksiyon
diyalogla sağlanmıştır. Konuşturma tekrarlarla, şiirimsi sözlerle canla bir havaya sokulmuştur. Seyircilere
verilen öğütler, gülmece ve taşlama ögeleri içerisine sindirilmiştir. Oyuncular, rollerine uygun bir şekilde
iyiyi-kötüyü temsil edecek şekilde konuşturulmuştur.
Ana Fikir: Eserde, çocukların ve gençlerin tarih bilincini kazanmasını, halk kültürüne sahip çıkmasını,
gelenek-görenek ve değerlerine sahip çıkmasını sağlamak ana düşünce olarak verilmektedir.
Olay Dizisi: Eserde, serim, çatışma, düğüm, doruk nokta ve çözüm bölümlerine yer verilir. Ak masalcıyla
kara masalcı arasında eser boyunca çatışma vardır.
Dekor: Ak ve kara sıralar, eserdeki başlıca dekor unsurlarıdır. Kara sırada kötüler; ak sırada iyiler oturur.
Ak sıra iyileri, kara sıra kötüleri temsil eder.
Zaman: Eser, bir buçuk-iki saatte oynanabilecek bir süreyi kapsar.
Kahramanlar: Eserde yer alan kahramanlar, Anlatıcı, Kara Masalcı, Zorba(Erkek), Tahta Kafa(Erkek),
Paslı(Erkek), Zilli(Kız), Ukala(Erkek), 1. Yardakçı(Erkek), 2. Yardakçı(Erkek), 3. Yardakçı(Kız), Ak
Masalcı, 1. Yardımcı(Erkek), 2. Yardımcı(Erkek), 3. Yardımcı(Kız)’dır. Ak ve Kara Masalcı oyunun
başkahramanlarıdır. Anlatıcı, epik tiyatronun özelliği olarak serim bölümünde, masalları birbirine
bağlamada ve çözüm bölümünde konuşur. Eserde her bölümde masallar bulunur. Bu masallarda yardımcı
ve yardakçılar görev alırlar. Zorba(Erkek), Tahta Kafa(Erkek), Paslı(Erkek), Zilli(Kız), Ukala(Erkek), 1.
Yardakçı(Erkek), 2. Yardakçı(Erkek), 3. Yardakçı(Kız), Kara Masalcı’dan taraftır. Zorba, Tahta Kafa,
Paslı, Zilli, Ukala oyun boyunca Ak ve Kara Masalcı’nın etkileyip kendi tarafına çekmek için çalıştığı
çocuklardır. Đkinci derece kahramanlardır.
Đletiler: Eserde pek çok olumlu ileti bulunmaktadır. Hayal gücünü geliştirme, huysuzluk ve oyunbozanlık
etmeme, çocukların her söylenene sorgulamadan inanmamaları gerektiği, çalışmanın önemi, çalışmanın
196
sonucunda her zorluğun yenilebildiği, boş konuşmanın ne kadar yanlış olduğu, boş bilgilerden
kaçınmaları gerektiği, okunan kötü masalların çocukları olumsuz yönde etkileyeceği, çocukların kendi
işlerini kendileri yapmaları, iyi masalların çocuğun ruhunu beslediği, tatlı söz söylemenin insanları
etkileyeceği, başarılı işler yapanların teşvik edilmesi gerektiği, hayvan sevgisi, kadın-erkek eşitliği, kaba
güce, kılıca, silaha güvenmenin hiçbir şekilde çözüm olmadığı, kavgadan kaçınmak gerektiği, adaletli
olmanın, insanların sorunlarını iyilik yaparak çözmenin önemi, insanların hoşlarına gitmeyen şeylerin
inatlarına yapılmaması gerektiği, empati kurarak hareket etmenin önemi, sağlam gerekçelerle bir iş için
karar verilmesi gerektiği, misafirperverlik, aza kanaat etme, tok gözlülük, iyilik yapmanın erdemi, hal-
hatır sormanın, yardımlaşmanın, temiz kalpli olmanın önemi, düzenli, disiplinli hareket etmek gerektiği,
görünüşe aldanmamak, verilen öğütler tutmak gerektiği, bir toplulukta gerekli kurallara uymanın önemi,
hiç kimseyi hor görmemek gerektiği, sözde durmak gerektiği, kaba kuvvet yerine kalemlerin yarışması
gerektiği, bir yarışa girişildiğinde sonucuna katlanılmalısı gerektiği, becerikli olmanın önemi, okuyup
kendini geliştirmenin önemi, insan ilişkilerinde sevgi, sağduyu, akıl, saygı ve hoşgörünün esas teşkil
etmesi gerektiği, tiyatro seyretme kuralları eserde yer alan olumlu iletilerdir. Eserde bazı olumsuz iletiler
görülmektedir. Bunlar; insanlara lakaplar takılması, argo ifadeler, tehdit etmek, hayal ile gerçeği ayırt
edememe, şiddet ve kumar oynama, kendinden büyük bir insana saygısızlık, sınıf farklarının kesin
çizgilerle belirtilerek çocukları imkânsızlıklar ve sınırlılıklarla tanıştırma, maddi gücün aklın önünde
olduğu, mızıkçılık etme olarak sıralanabilir.
Konuşma Örgüsü ve Oyunun Dil Becerilerine Katkısı: Ak Masal Kara Masal, baştan sona çocukların
ilgisini çekebilecek diyaloglar şeklinde yazılmıştır. Esere, sahne dışından müdahale olur. Bu müdahaleler,
sahnedekilerin isteği ile gerçekleşir. Konuşmalar sahnede geçer. Eserde sahnede konuşma ve sahnede
özetleme tekniklerine başvurulmuştur. Anlatıcı epik tiyatronun özelliği gereği serim bölümünde, masalları
birbirine bağlamak için çözüm bölümünde konuşur. Konuşma örgüsünde Anlatıcı’nın görevi önemlidir.
Eserde, aklı kullanmanın ve çalışmanın önemini, zor durumda olan insanların dışlanmaması gerektiğini
belirten atasözlerine yer verilmiştir. Eserde, aklın değeri, kimseyi hor görmemek, kötülüğe iyilikle
karşılık vermek, her işin bir bedelle yapıldığını bilmek, haksızlık etmemek, aza kanaat etmek, kalp
kırmamak, söze sadakat vb. ile ilgili iletiler veren deyimler yer almaktadır. Eserdeki bazı deyimler
orijinaldir. Eserde, tekrarlar anlatım güzelliği, komiklik, pekiştirme ve dikkati sağlamak için
kullanılmıştır. Kullanılan tekrarların bazıları nakaratsı bir özellik taşır ve dinleyenlerin de bu sözlere
kendilerini kaptırmalarını sağlar. Eserde kullanılan ikilemeler, Türkçe sevgisi kazandırıcı niteliktedir.
Ayrıca tiyatro kurallarını sezdirmek için de ikilemelerden yararlanılmıştır. Eserde dualar, iyi karakterler
tarafından, beddualar ise kötü karakter olan Kara Masalcı tarafından söylenir. Ak Masal Kara Masal’da
sihirli sözcükler kullanılarak insan davranışları değiştirilir. Olağan dışı bir şekilde sopaya dokunan herkes
sallanmaya başlar. Eserde, ak renk iyiliği, kara renk ise kötülüğü, yanlış davranışları sembolize eder.
197
2.8. “AH ŞU GENÇLER” OYUNUNUN ĐNCELENMESĐ
2.8.1. Öz ve Biçim
Eser, iki perdeden oluşmaktadır. Birinci perdede yirmi üç tablo, ikinci perdede on
dört tablo yer almaktadır. Eserdeki oyunları, kişilerin birbirleriyle olan ilişkileri bakımından
aile/veli/çevre-genç, öğretim üyesi-genç, genç-genç, şeklinde sınıflandırmak mümkündür.
Eserin birinci perdesinde genç-genç ilişkilerini ele alan birinci, üçüncü, dördüncü,
yedinci, on altıncı ve yirmi üçüncü tablolardır. Eserin birinci perdesinde, ikinci, beşinci,
altıncı, sekizinci, dokuzuncu, onuncu, on birinci, on ikinci, on üçüncü, on dördüncü, on
beşinci, on yedinci ve on dokuzuncu tablolar aile/veli/çevre-genç ilişkilerini ele alır. Bu
perdedeki yirmi, yirmi bir ve yirmi ikinci oyunlar öğretmen-genç ilişkilerini ve eğitim
sorunlarını içermektedir. Kısaca birinci perdede altı oyun genç-genç, on dört oyun aile-genç,
üç oyun da öğretmen-genç ilişkilerine eğilir.
Eserde müzikal önemli bir yer tutar. “Müzikal gereğince, süpersonik ders” vb. sözler
söylenir ve seyirciler, bir sonraki sahnede ne olacağını merakla beklerler.
198
Eser, ulusal olarak popüler kültüre esir olma, değerlere önem vermeme konusunu
işler. Uluslar arası olarak sevginin her güçlüğü yeneceği, konuşarak problemlerin
aşılabileceği üzerinde durulur. Gençlerin ihtiyaç değil grup baskısı nedeniyle karşı karşıya
kaldığı çaresizlik, modanın- markanın dayatılması, nesillerin ilgi alanlarının birbirleriyle
karşıtlık oluşturması, eserin evrensel boyuttaki mesajlarıdır.
Eserden tablolar çıkartılıp ilköğretim ve orta öğretim ders kitaplarına okuma metni
olarak konulabilecek niteliktedir.
199
Ayşegül Yüksel, eseri bu yönleriyle beğendiğini belirttikten sonra, eserin iki temel
sorunu olduğunu ifade eder:
“Özakman’ın her zamanki başarılı söyleşim düzeni sürdürdüğü oyunun iki temel
sorunundan ilki, toplumumuzun gençlerinin birbirleriyle ve ‘büyük’lerle olan ilişkilerindeki
temel atışmaları yansıtmaktan çok, en güldürücü olanlarını sahneye getirmesi, ikincisi ise
birbirini izleyen tabloların tümünün eşit derecede çarpıcı olmayışıdır.” (Özakman, 2002:
22).
Eser özgündür. Sahnelenmeye uygundur. Sahneler, epik tarza uygun olarak rahat bir
şekilde dekora ağırlık verilmeden oluşturulur.
200
Oyun, gençlik oyunu olarak değerlendirilmiş olsa da ortaöğretim ve üstü bütün
insanlara hitap eden bir oyun diye değerlendirilebilir.
Ah Şu Gençler, iki bölümden oluşan bir oyundur. Birinci perdede yirmi üç, ikinci
perdede on dört tablo yer alır. Kurgu başarılıdır. Kahramanlar, verilmek istenen mesajı
yansıtmakta başarılıdır.
Dil, sade, doğal, günlük Türkçe ve akıcı olmasıyla hitap ettiği seviyeye uygundur.
“Đnsanlar, genç olduğu için mi sorundur, sorun olduğu için mi gençtir?” sorusu
eserin ana düşüncesini oluşturur.
Her şeyin başı sevgidir. Sevgidir zorlukları aşmayı sağlayan. Đnsan ilişkilerinde de
problemleri aşmak için karşılıklı sevgi, anlayış ve iyi niyet gereklidir. Bu, eser sonunda
söylenen şiirde açıkça şu şekilde verilir:
“KORO
201
Çağımıza, günümüze…
Belki de…
Ah Şu Gençler, epik tarzda yazıldığı için olay dizisinde serim, çatışma, düğüm,
çözüm klasik anlayışın gerektirdiği gibi sergilenmez. Ancak bu, Ah Şu Gençler’ de bir olay
dizisi olmadığı anlamını taşımaz. Çünkü toplam 37 tablo, gençlerin değişik şartlardaki
durumlarını zaman zaman veli gözüyle, zaman zaman öğrenci gözüyle, zaman zaman da
öğretmen gözüyle yansıtır. Kısaca, birbirine zincirlerle bağlı her tablo, epik anlayışa uygun
202
olarak bir süreci ele alır. Şiiri sağlık programı sanma ironi(tersinleme)dir. Epik tiyatro
anlayışında ilgisizlik, komik bir tersinleme -görünen ile gerçeğin karıştırılması- unsurudur.
Eser boyunca atışmaların varlığı su götürmez. Her tabloda bir süreci geliştiren
düşünüş çatışması vardır. Epik tiyatro kuralsız değil kendine mahsus kuralları olan
tiyatrodur. Serim, düğüm, çatışma ve çözüm oyuncularda saklıdır. Gençler ile çevreleri,
çevrelerindeki yetişkinler ile gençler arasındaki düşünüş, anlayış, yaşayış farkı sevimli birer
çatışma olarak verilir. 37 tablonun her bir ara düğümdür. Gençlerin yaşadıkları sorunlar ve
gençlerin bir sorun olarak görülmesi ana merkez olarak alınırsa 37 tablo düğümdür. Yeni
neslin selamlaşması, konuşması hem çatışma hem de düğümdür. Yazarın onaylamadığı
hususlar, birer çatışma unsurudur.
Her tablonun gülmece yoluyla arınmaya (katastasis) giden bir doruk noktası
mevcuttur. Klasik tiyatroda olduğu gibi oyunu sona götürmese de her tablo ciddi bir davranış
değişikliğini ve düşünce tarzını davet edici, düşündürücü, güldürücü özelliktedir. Eser, son
dönemeçle çözüme ulaşır. Klasik bir oyun olmamakla birlikte Ah Şu Gençler’ de son
tablonun ve son tabloda söylenen şiirin, oyunun bütün mesajını içerici bir çözüm olduğu
söylenebilir.
Birinci tabloda, dokuz oyuncu yer alır. Birinci oyuncu, arkadaşlarına ne yapmak
istediklerini sorar. Arkadaşları, çeşitli fikirler ileri sürerler. Çocukların bu karasızlıkları ile
çatışma başlar. Çocuklar, bu kadar enerjiyi nasıl kullanacaklardır. Dokuzuncu oyuncu,
tiyatro oynamak istediğini ifade eder. Böylece tiyatroda karar kılınır. Birinci oyuncunun bir
uvertür isteğiyle tablo kapanır. Uvertürde bir müzikal oynanması hususu üzerinde durulur.
Birinci oyuncu, nasıl bir müzikal oynayacaklarını sorar. Dokuzuncu oyuncu, gençlik
sorunlarını irdeleyen bir müzikal oynanmasını önerir. Diğer oyuncular da bu düşünceyi
onaylar. Böylece ikinci tabloya geçilir.
Đkinci tabloda, birinci oyuncu, yönetici, baba, anne, uzman ve genç rol alırlar.
Televizyonda bir açık oturum programı düzenlenir. Birinci oyuncu, diğerlerine söz verir.
Yönetici, oturumu açar. Konuklarını tanıtır. Baba, söz alarak oğluyla hiçbir sorunu
olmadığını ifade eder. Birinci oyuncu, babanın sözlerini keserek iki saat önceki baba evine
dönüş yapar. Baba, oğlunu azarlamaktadır. Birinci oyuncu, bu sahneyi sonlandırır. Yönetici
sözü anneye verir. Anne, oturumu yöneten yöneticinin çocuklarıyla hiç ilgilenmediğini
belirtir. Yönetici onu susturur ve sözü pedagoga verir. Pedagog, gençlik sorunları hakkında
çeşitli bilim adamlarının görüşlerini, seyircilerin anlamayacakları bilimsel ifadelerle aktarır.
203
Yönetici, pedagogun görüşünün ne olduğunu sorar. Uzman, kendisinin de bir kızı olduğunu,
şahsen kendisinin “illallah” dediğini ifade eder. Genç, sözü alarak kendi görüşlerini
aktarmak ister. Uzman, vaktin dolduğunu, bu nedenle gence söz vermeden programı
sonlandıracağını söyler.
Üçüncü tabloda, oyuncuların hepsi bir müzikal isterler. Birinci oyuncu, egzotik ve
süpersonik bir dansın sunulacağını ifade eder.
Dördüncü tabloda gelin ve damat düğün hatırası bir fotoğraf çektirir. Birinci oyuncu,
evliliklerin nasıl yapıldığı üzerine örnekler sunumuna geçer ve dördüncü tablo sonlanır.
Örnekler yoluyla yanlış evliliklerin sağlıklı olmadığı verilmek istenir.
Beşinci tabloda anne, kız, koro ve birinci oyuncu yer alır. Anne kızına Đbrahim adlı
çocuğun kendisini istediğini, bu çocuğun çok zengin ve hırslı olduğunu ifade eder. Kızının
damat adayının akıllı, genç, yakışıklı ve anlayışlı olup olmadığı yolundaki sorularını, anne
geçiştirir.
Altıncı tabloda, ikinci yanlış evlilik örneği sergilenir. Birinci oyuncu, oğlan babası,
kız babası oyunda rol alırlar. Oğlan babası kızı ister. Kız babası, başlık ister. Başlık
konusunda pazarlık yaparlar.
Yedinci tabloda, birinci oyuncu, anlatıcı, Ercüment ve Şaziment rol alırlar. Ercüment
ve Şaziment’in bir otobüs durağında karşılaşmaları, birbirlerine aşk olmaları ve el ele
uzaklaşmaları oyunda sergilenir.
Sekizinci tabloda, birinci oyuncu, kepli kız, Đbo, Osman Efendi ve Ecüment yer alır.
Hemşire Đbo’ya bir oğlu olduğunu, Osman Efendi’ye bir kızı olduğunu, Ercüment Beye ise
üçüzü olduğunu haber verir. Đbo, haberden memnun olur ama Osman Efendi ile Ercüment
tam tersine aldıkları haberden dolayı üzülürler.
Dokuzuncu tabloda, birinci oyuncu yanlış bina edilen evliliklerden olan çocukları
izleyeceklerini belirtir. Yedinci ve on birinci oyuncu araya girer ve bir müzik ister.
204
Onuncu tabloda, birinci oyuncu, baba, çocuk ve yedinci oyucu sahneye gelir. Birinci
oyuncu, babanın çocuğuyla yakından ilgilendiğini belirtir. Baba elinde kronometre
tutmaktadır. Çocuğuna bir cümleyi okumasını söyler. Çocuk okur. Baba memnun olur. Sonra
bir matematik sorusu sorar. Çocuk bir türlü soruyu yanıtlayamaz. En sonunda yedinci
oyuncu çocuğa cevabı fısıldar. Çocuk da babasına cevabı söyler. Baba yine memnun olur.
Sıra tarih sorusundadır. Osman Bey’in kim olduğu sorusunu, çocuk önce “Dayım”, sonra da
“fıstıklı dondurma” diye cevaplar. Baba hayal kırıklığına uğrar.
On birinci tabloda birinci oyuncu, anne ve çocuk yer alır. Anne, çocuğunu çocuk
parkına götürür. Fakat çocuğun oynamasına çeşitli nedenlerle izin vermez. Çocuk, annesinin
engellemesinden ötürü oyun oynayamadığı gibi diğer çocuklarla da kaynaşamaz. Anne,
çocuğunu eve götürürken, hayatın zorluklarına karşı evladını nasıl hazırlayacağını kara kara
düşünmektedir.
On ikinci tabloda, birinci oyuncu, baba, anne, çocuk sahnededir. Baba, oğlunu
sokağa bıraktığı için anneye kızar. Anne de babaya cevap verir. Birbirlerine ağza
alınmayacak sözler söylerler. Çocuk onları susturmak ister ve “Yeter be” der. Biraz önce
söyledikleri onca hakareti unutan baba, bu “be” sözünün ne kadar tehlikeli olduğunu,
çocuğun ahlakının bozulduğunu ifade eder. Anne de babaya katılır.
On üçüncü tabloda birinci oyuncu, ikinci baba ve Orhan yer alır. Birinci oyuncunun
sözünü sarhoş baba narasıyla keser. Đkinci baba, oğlunu çağırarak ona bira şişesini kimin
açtığını sorar. Orhan, biranın tadını merak etiğini, bu nedenle şişeyi açtığını söyler. Baba,
buna çok kızar. Çocuğuna yanlış örnek olduğunun farkında değildir. Orhan’a bir daha içki
içmemesi için tehditte bulunur.
On dördüncü tabloda birinci oyuncu, anne, çocuk ve baba yer alır. Baba, oğluna
oyuncak bir tren almıştır. Anne ile baba, çocuğa bu trenle nasıl oynayacağını göstermek için
oyun oynamaya başlarlar. Kendilerini oyuna o kadar kaptırırlar ki sanki kendileri çocuktur.
Çocuğun sabırsızlıkla trenle oynamak isteyişini baba azarlayarak cevaplar ve anneyle
oynamaya devam eder. Sonunda çocuk, anne ve babasını, uyku saatlerinin geldiği, bu
nedenle odalarına gitmeleri gerektiğini yolunda uyarır.
On beşinci tabloda, birinci oyuncu, erkek, kadın, yargıç, spiker yer alır. Birinci
oyuncu, lastiği patlamış evlilikler olduğunu ifade eder. Erkek, aşk ve şevk ile evlendiklerini
ama birinci çocukta pes ettiklerini belirtir. Kadın da eşini destekler. Koro boşandıklarını
205
söyler. Đkisi de çok mutlu olur. Kadın, çocuğu babaya vermek ister. Erkek kabul etmez.
Kadın artık çalışacağını, bu nedenle çocuğa babaannesinin bakmasını söyler. Erkek ve kadın
birbirlerini sorumsuzlukla suçlarlar. Çocuğu birbirlerine atarlar. Spiker, maç yönetir gibi
anne ve baba arasında gidip gelen çocuğun durumunu seyircilerle paylaşır. Birinci oyuncu,
bu örneğin tam tersine boşanan anne-babanın her ikisinin de istediği çocukların bulunduğunu
söyler. Bu durumu yansıtan bir örnek sahnelenir. Paylaşılamayan bez çocuk ikiye bölünür.
On altıncı tabloda, birinci oyuncu, kız, oğlan, koro, büyük oğlan ve büyük kız yer
alır. On altıncı tablo, dünün cimcimelerinin, ufaklıklarının büyüdüklerini ve davranışlarının
değiştiğini belirten bir tablodur. Traş olmak, ruj sürmek, aşk romanı okumak, topuklu
ayakkabı giymek, artık birer genç olan abla ve ağabeylerinde küçüklerin de görüp
özendikleri davranışladır.
On yedinci tabloda birinci oyuncu, kız, anne, baba ve koro yer alır. Birinci oyuncu,
yanlış örnekleri sunmaya devam edeceklerini belirtir. Kız, annesinden mutfakta iş yapmak
için izin ister ama annesi izin vermez. Dışarıya çıkmak için babasından izin ister. Bu sefer de
babası izin vermez. Sonunda kız isyan eder. Anne ve baba şaşkın bir şekilde kızlarında
anormallik baş gösterdiğini söylerler ve birbirlerine nedenini sorarlar.
On sekizinci tabloda, birinci oyuncu, birinci genç, ikinci genç, koro A, koro B,
komşu kadın, komşu adam ve üçüncü genç yer alırlar. Gençler sokakta futbol oynarlar.
Korolar tezahürat yapar. Komşu adam gençlere kızar. Komşu kadın da adamı destekler.
Komşu adam, gençleri sokaktan kovar. Gençler, adama nereye gideceklerini sorarlar. Komşu
adam gençleri bu sorudan dolayı ayıplar.
On dokuzuncu tabloda, birinci oyuncu, biri, B. biri, kızlar, koro, ikinci oyuncu,
yedinci oyuncu rol alırlar. Gençler, bir başka mahallede kendi aralarında eğlenirler. Şarkılar
söylerler. Önce bir terlik sonra da bir ayakkabı düşer önlerine. Sonunda da eski bir çizme.
Sessizlik olur. Birinci oyuncu, kendi aralarında eğlendiklerini belirtir. Ses, başka yerde
eğlenmelerini ister. Gençler, nerede eğlenebileceklerini sorarlar. Ses, bu soruya içerlenir.
Yirminci tabloda birinci oyuncu, koro, erkek öğretmen ve kadın öğretmen rol alır.
Bir sınıfta erkek öğretmen, kılkuyruk kuşu hakkında bilgi vermektedir. Birinci oyuncu çok
sıkılır. Erkek öğretmen çocuğa neden dinlemediğini sorar ve kılkuyruk kuşunun önemini
anlatmaya ve çocuğu ikna etmeye çalışmaya başlar. Birinci oyuncu, genç insanın kimi
zaman böyle ayrıntılar denizinde boğulduğunu ifade eder.
206
Yirmi birinci tabloda birinci oyuncu, kadın öğretmen, dokuzuncu oyuncu, birinci
öğrenci, ikinci öğrenci, dokuzuncu öğrenci yer alır. Kadın öğretmen, öğrencilere
oturmalarını söyler. Dokuzuncu öğrenci ayakta kalır. Saftır. Öğretmene kendisinin de oturup
oturmayacağını sorar. Öğretmen kızar ve onu dışarı atar. Birinci öğrenci, durumu izah etmek
ister. Kadın öğretmen iyice sinirlenir. Onu da atar. Đki öğrenci kendi aralarında konuşur.
Öğretmen onları da dışarı atar. Kadın öğretmen, öğrencilerinin tamamını disipline vermekle,
yakmakla, sınıfta bırakmakla tehdit eder ve onları sınıftan kovar. Dokuzuncu öğrenci,
kendisinin de çıkması gerekip gerekmediğini sorar. Kadın öğretmen onu da kovar.
Öğrencisiz sınıfa ders anlatmaya başlar.
Yirmi ikinci tabloda, birinci oyuncu, koro ve deli genç yer alır. Birinci oyuncu, lise
eğitimini tamamlayıp üniversite kapısına gelen gençlerin durumuna geçileceğini belirtir.
Genç pijamalıdır. Üniversiteye kadarki hayat hikâyesini anlatır. Dört defa üniversite sınavına
girer. Bu girişleri hep başarısızlıkla sonuçlanır. Genç, doktor olmak isterken sonunda delirip
doktorluk olduğunu ifade eder. Şapkasını ister. Bir huni uzatırlar. Huniyi başına koyar ve bir
yana geçip oturur.
Yirmi üçüncü tabloda birinci oyuncu söz alır ve ikinci bölümde gençlerin kendilerini
eleştireceğini belirtir. On beş dakikalık mola verilir.
Birinci tabloda birinci oyuncu, erkek, kız ve sekizinci oyuncu rol alırlar. Bu tabloda
bir kız ve erkek, argo sözcüklerle birbirleriyle konuşurlar. Bu argo, dinleyenleri rahatsız
edici boyuttadır. Genç, büyüklerin gözünde böyle mi göründüklerini sorar. Sekizinci oyuncu
hayret eder.
Đkinci tabloda birinci oyuncu, baba, Tezcan, anne, büyük anne, ağabey, doktor yer
alır. Bu tabloda baba, kızı Tezcan’dan bir bardak su ister. Kızı şikâyet eder. Suyu getirmez.
Öfler, püfler. Anne, bulaşığa yardım etmesini ister. Tezcan, yine itiraz eder. Büyük anne
dikiş dikmektedir. Tezcan’dan sökük olan önlüğünü getirmesini, sökük önlükle gezmemesini
ister. Kız yine öfler. Ağabeyi saati sorar. Tezcan yine isyan eder. Saati söylemez. Baba,
kızlarının ismini iyi ki Tezcan koyduklarını, ya yanlışlıkla Nazlı koysalardı ne olacağını
sorar. Kız bu sözlere de kızar. Birinci oyuncu, doktora kızın çocuk felci olup olmadığını
sorar. Doktor Tezcan’ın turp gibi olduğunu söyler. Birinci oyuncu, kızı çağırır. Kız gelmez.
207
Üçüncü tabloda birinci oyuncu, delikanlı, anne, konuşmacı, baba, Semra, Hala ve
Doktor yer alır.
Birinci oyuncu, çok hareketli bir gencin hayatının sergileneceğini söyler. Delikanlı,
annesinden erik ister. Televizyonda konuşmacı şiir okumaktadır. Delikanlı, programı sağlık
programı sanır. Bu tersinlemeyi içerir. Babasına teybi tamire verip vermediğini sorar. Teybin
tamirden gelmediğini öğrenince babasına akıl verir. Annesinden eriği sorar. Kız kardeşinden
gazete ister. Halası istediği suyu getirmiştir. Haladan süveterini de ister. Anneden tuz ister.
Gencin sorumsuzluğu bir çatışma unsuru oluşmasına neden olur. Baba, delikanlıya tuzu da
kendisinin kalkıp almasını söyler. Delikanlı bu söze içerlenir. Kalkıp öfkeyle çıkar. Birinci
oyuncu, doktorun bu durum karşısındaki görüşünü sorar. Doktor sinirlenmiştir. Soru
cevaplamak istemez. Baba, olanlar karşısında dayanıklıdır. Doktor kadar sinirlenmez.
Dördüncü tabloda, birinci oyuncu, kız, baba, anne ve doktor yer alır. Bu tabloda
genç kız babasından “Konvers” marka lastik pabuç ister. Baba, dar gelirli bir memurdur.
Koversin alım gücünü aşan bir pabuç olduğunu öğrenince, kızını bu istekten vazgeçirmeye
çabalar. Kız, bütün arkadaşlarında bu marka pabuç olduğunu, bu nedenle bu pabuçlardan
mutlaka istediğini belirtir. Çaresiz kalan baba, iki ay sonra o marka pabucu alacak parayı
denkleştirir ve kızına ayakkabıyı alır ve eve getirir. Anne ve baba, kızlarının mutlu olacağını
sanır. Ayakkabıyı gören kız, soğuk bir tavırla Konvers’in modasının geçtiğini, “Nayk”ın
moda olduğunu söyler. Baba isyan eder. Birinci oyuncu, sözü doktora verir. Doktor, iyice
sinirlenmiştir.
Bu tabloda derslerine karşı ilgisiz bir delikanlı sahnededir. Anne, oğlunu ertesi gün
sınavı olduğunu söyleyerek uyarır. Delikanlı umursamaz. Annesi üsteler ama delikanlı
aldırmaz. Altı ay sonra, ikinci kez sınıfta kaldığını gösteren bir belgeyle babasının karşısına
geçer. Delikanlı, babasına abuk sabuk bahanelerle sınıfta kalışını açıklamak ister. Anne,
oğlunu daha önce uyardığını ifade eder. Anneye isyan eden delikanlı, gururuyla kimseyi
oynatmayacağını belirtir. Doktor bey, anormal sesler çıkarmaktadır. Çıldırmak üzeredir.
Altıncı tabloda, birinci oyuncu, üçüncü oyuncu ve koro rol alır. Bu tabloda Orhan
Veli’nin “Anlatamıyorum” adlı şiiri şarkı şeklinde seslendirilir.
208
Yedinci tabloda, birinci oyuncu, birinci genç, ikinci genç, üçüncü genç, doktor,
dördüncü genç, Tezcan, küçük kız ve koro görev alırlar.
Gençler sokakta futbol oynamaktadır. Sürekli argo sözcükler sarf ederler. Birinci
oyuncu, gençlerin neden bu kadar centilmen(?) olduklarını doktor bey konuşursa, ona sorup
anlamak ister. Doktor çok sinirlidir.
Onuncu tabloda birinci oyuncu, üç kız, üç erkek, doktor ve yedinci oyuncu rol
alırlar. Birinci oyuncu, yarışmayı açar. Üç kız ve üç erkek, yerlerini alır. Birinci oyuncu, ilk
soruyu kızlara yöneltir. Kızlar, soruyu bilemez. Erkekler güler. Erkeklerin ilk sorusu gelir.
Bilemezler. Kızlar güler. Kızların ikinci sorusu da doğru yanıtlanamaz. Bu sefer, erkekler
daha hafif gülerler. Erkeklerin ikinci sorusu da doğru yanıtlanmaz. Kızlar da daha hafif
gülerler. Üçüncü sorulara geçilir. Üçüncü sorular da bilinmez. Dördüncü sorulara geçilir.
Dördüncü sorular da bilinmez. Doktor en sonunda bayılır.
On birinci tabloda birinci oyuncu ve işveren yer alır. Bu tabloda iş arayan bir genç
bir kuruma başvurur. Delikanlı adama iş istediğini, işsizliğin canına tak ettiğini söyler.
Adam, nasıl bir iş istediğini sorar. Genç, şartlarını sıralamaya başlar. Öyle şartlar öne sürer
ki bunların tamamının karşılandığı bir iş bulunmamaktadır. Adam özür dileyerek gence
uygun bir işlerinin olmadığını söyler. Genç çok şaşırır, isyan eder.
209
Birinci oyuncu, bir genç kızın ve erkeğin kendi kafa seslerini seyircilere takdim
eder. Genç kız, arkadaşının annesinin ne kadar şık, kendilerinin evinin ne kadar sönük
olduğunu; delikanlı ise arkadaşının günde ne kadar çok harçlık aldığını, bir arabaları bile
olmadığını düşünmektedir. Birinci oyuncu, şimdi böyle düşünen gençlerin birkaç yıl sonra
ne diyeceklerini tahmin ettiğini belirtir. Genç kız ve delikanlı, ailelerinin kendileri için
yaptığı fedakârlıkların farkına varmıştır.
On ikinci tabloda, birinci oyuncu, anne, deli genç ve doktor yer alır.
Bu tabloda bir anne söz alır. Hayat hikâyesini anlatır. Ailesi, çocukları için evde
nasıl çalışıp didindiğini, bir gün nüfus sayımına gelen memurun ev kadını yerine meslek
olarak işsiz yazması sonucu kendisinin feleğinin şaştığını ve deli bayrağını çektiğini anlatır.
Deli genç, anneye de bir huni verir. Anne, doktor beyle deli gencin arasına oturur.
On üçüncü tabloda, birinci oyuncu, biri, öteki, baba, spiker, deli genç, doktor ve
anne görev alır. Birinci oyuncu, şimdiye kadar üç fire verdiklerini ifade eder. Birinci oyuncu,
babaların durumuna da bakılacağını söyler. Spiker, maçı anlatmaya başlar. Baba kalecidir.
Bakkal, kasap, manav, ev sahibi, çocuklar, eş, kitapçı, yoğurtçu, eczacı, doktor, tamirci,
tuhafiyeci vb. listesi uzayan rakiplerin isteklerine, tutkularına, kaprislerine, ihtiyaçlarına ve
taleplerine karşı durmak için kararlıdır.
Müzikle birlikte baba ile rakiplerin boks-güreş-karate karışımı slow motion maçı
başlar. Baba yıkılır. Doğrulur. Tekrar direnir. Baba yine yere serilir. Tekrar ayağa fırlar.
Tekrar mücadeleye girişir. Spiker artık bu heyecana dayanamaz. Bayılır. Baba koşar. Spikeri
kaldırır. Spiker de delirir. Deli genç, spikere huni verir. Spiker, deliler köşesine gider.
On dördüncü tabloda, birinci oyuncu müzikalin sonuna geldiklerini ifade eder. Biraz
daha devam edilirse, hepsinin merkez stüdyolarını boylayacağını belirtir ve deliler köşesini
gösterir. Deliler sevinç çığlığı atarlar. Birinci oyuncu sözü toparlamak ister. Oyun bitmeden
delerlin akıllılara bir gösteri sunmak istediğini belirtir.
Dört deli, sahne ortasında sevinçle bir araya gelir. Baba, kara kara düşünen oğlunun
nesi olduğunu öğrenmek için anneyi aracı yapar. Annenin çabası boşa gider. Çocuk,
sorununu paylaşmadığı gibi anne ve dolayısıyla babasına ters davranır. Đki arada bir derede
kalan anne de arabuluculuk etmekten vazgeçer. Sözcü deli anne, baba ve oğlun konuşmaları
gerektiğini, ancak konuşarak anlaşabileceklerini belirtir. Ana deli bu söylenenlerin
210
anlayanlar için yeterli olduğunu belirtir. Birinci oyuncu ve koro, her şeyin başının sevgi
olduğunu ve her sorunun sevgiyle aşılacağını ifade eder.
2.8.4. Dekor
Huni, Konvers marka lastik pabuç, doktor önlüğü, hemşire kepi, kronometre, ağzı
açık bira şişesi, oyuncuk tren, bez çocuk, top, terlik, ayakkabı, çizme, pijama, tavla, gazete,
resimli roman, karne, iki sıra veya masa, sandalyeler dekor unsurlarıdır.
Epik tiyatroda dekor, klasik yapıdaki gibi gerçeklik duygusu verecek kusursuz bir
yapı değil, yabancılaştırma unsuru olarak kullanılmalıdır. Oyun gereği, bir-iki malzeme ile
durumun canlandırılmak istendiği öne çıkarılmalıdır. Çoğu zaman sınıfta, odada,
mahkemede, alışveriş merkezinde kapalı mekân dekoru, sadece futbol oynanırken açık
mekân dekoru kullanılır. Temsili olarak yabancılaştırmanın esas olduğu, düşünüş tarzı
oluşturan anlayışıyla dekor verilir.
Karadağ, müzik eşliğinde canlandırılacak bir öykünün oyunu daha çekici hale
getirdiğini, katılımı arttırdığını, dikkat süresini uzattığını ve çocuklara estetik duyarlılık
kazandırdığını belirtir(Karadağ, 2004: 4). Ah Şu Gençler oyunu, bu unsur bakımından
zengindir. Eserde bol bol müzikallere yer verilmiştir.
2.8.5. Zaman
Aslında epik tiyatro bir zaman tiyatrosudur. Süreçler, yani anlar, kesitler,
yabancılaştırma, oyunlaştırma unsuruyla iç içe başlatılıp bitirilir. Ah Şu Gençler’ de
zamanda atlama, zamanda özetleme, anlatıcı vasıtasıyla kullanılan unsurlardır. Birinci
oyuncu, yer yer “Aradan şu kadar zaman geçti” diyerek, evlenen gençlerin çocuk sahibi
olmasını (bir hastane ortamında) zamanda atlayış cümlesiyle verir. Yine aynı şekilde bugün
211
böyle konuşan genç kızın ve erkeğin bir süre sonra ne söyleyebileceğini tahmin
edebiliyordur. Akıldan geçenlerin konuşturulması yöntemi kullanılır.
Göstermeci tiyatro aktüel zamanda gelişir. Bu zaman, yazarın öne çıkarmak istediği
parçacıklar şeklinde sunulur.
Birinci perde, ikinci tabloda zamanda geriye dönüş yapılarak iki saat öncesine, baba
evine gidilmiştir.
On altıncı tabloda, birinci oyuncu, çocuk kahraman olan kız, oğlan, koro, büyük
oğlan ve büyük kız yer alır. Küçükler büyür ve davranışları değişir. Kardeşleri de abla ve
ağabeylerini taklit etmek ister.
Gençler, bazen öğrenci, bazen top oynayıcı, bazen eğlenen; yetişkinler ve çok az da
olsa çocuklar(treni alınıp oynanan çocuk) eserde yer alır.
212
Yazar, burada gençler ile yetişkinler arasındaki farkın iletişimsizliği, gençlere
hoşgörü ile bakmanın ise iletişimi getireceğini vurgular. Yetişkinler, genç oldukları zamanı
hatırlamalı ve gençler de içinde bulundukları zamanla önceki neslin tavrını dikkate almalıdır.
Birinci oyuncu, bütün tablolarda yer alır. Oyunu sürükler. Birinci oyuncu, devamlı
sorular sorar. Bu, epik tiyatronun temel direği olan yabancılaştırmadan başka bir şey
değildir.
Đkinci tabloda, birinci oyuncu, yönetici, baba, anne, uzman ve genç rol alırlar. Baba,
dürüst değildir. Uzman, açık sözlüdür.
Üçüncü tabloda, oyuncuların hepsi bir müzikal isterler. Birinci, ikinci, üçüncü,
dördüncü, beşinci, dokuzuncu ve onuncu oyuncular dans ederler. Hepsi genç ve enerji
doludur.
Beşinci tabloda anne, kız, koro ve birinci oyuncu yer alır. Anne bilinçsizdir.
Zenginliğe önem verir. Kız, akla ve iyi niyete önem verir ama evleneceği kişide bu
özelliklerin bulunup bulunmadığını fazla irdelemez.
Altıncı tabloda, birinci oyuncu, oğlan babası, kız babası oyunda rol alırlar. Başlık
parası verilir ve kıza sorulmadan evlenmesine karar verilir. Bu tablodaki oyuncular, köy
kültürüne sahiptir.
Yedinci tabloda, birinci oyuncu, anlatıcı, Ercüment ve Şaziment rol alırlar. Ercüment
ve Şaziment, sorgulamadan, birbirlerini fazla tanımadan, sadece duygularına kapılarak
evlenirler. Duygusal kişilerdir.
Sekizinci tabloda, birinci oyuncu, kepli kız, Đbo, Osman Efendi ve Ecüment yer alır.
Osman Efendi, kadınların ikinci sınıf insan olarak görüldüğü bir kültürden olduğu için kız
çocuğu olmasına üzülür. Ercüment ise şehirli, memur sınıfına mensup olduğundan üçüz
haberine üzülür. Üç çocuğu büyütmek hiç kolay değildir.
Onuncu tabloda, birinci oyuncu, baba, çocuk ve yedinci oyucu sahneye gelir. Baba,
çocuğunu olduğu gibi kabul etmez. Oğlunun gücünün sınırlarını tahmin etmez. Baba,
213
çocuğunun bir dahi olmasını ister ve ona aşırı derecede yüklenir. Bunun sonucunda hem
kendisini hem de oğlunu bunaltır.
On birinci tabloda birinci oyuncu, anne ve çocuk yer alır. Anne, aşırı derecede
korumacıdır. Bu nedenle çocuğunun çocukluğunu yaşamasına, insanları ve hayatı tanımasına
izin vermez. Sonra da çocuğunu hayata nasıl hazırlayacağını kara kara düşünür.
On ikinci tabloda, birinci oyuncu, baba, anne, çocuk sahnededir. Baba da anne de
ağzı bozuk kimselerdir. Çocuklarının yanında ağza alınmayacak laflar söylerler. Kendilerinin
kötü örnek teşkil ettiğinin farkında bile değillerdir. Çocuklarının en ufak sözünde bile kusur
ararlar.
On üçüncü tabloda birinci oyuncu, ikinci baba ve Orhan yer alır. Baba sarhoştur. O
da çocuğuna kötü örnek olduğunun farkında değildir.
On dördüncü tabloda birinci oyuncu, anne, çocuk ve baba yer alır. Anne ile baba
tıpkı bir çocuk ruhuna sahiptir. Oyun oynamaya kendilerini kaptırırlar ve çocuklarından uslu
uslu kendilerini seyretmesini isterler.
On beşinci tabloda, birinci oyuncu, erkek, kadın, yargıç, spiker yer alır. Aşk ve şevk,
evlilikten sonra eşler arasında bitmiştir. Ayrılmak ve kendi hayatlarını yaşamak isterler.
Çocuklarının sorumluluğunu birbirlerinin üzerine atarlar. Đsteklerini yaptırmak ister ve bu
uğurda çocuklarının yıpranmasından kaçınmazlar.
Bunun tersine paylaşılmayan, bu nedenle de ezilen, iki arada bir derede kalan
çocuklar da bu tabloda seyirciyle paylaşılır. Anne ve baba, çocuğu sahiplenir, diğer
ebeveynde hiçbir hak kabul etmezler. Bu iki örnekteki anne ve babalar bencildir.
On altıncı tabloda, birinci oyuncu, kız, oğlan, koro, büyük oğlan ve büyük kız yer
alır. Küçükler büyür ve davranışları değişir. Kardeşleri de abla ve ağabeylerini taklit etmek
ister.
On yedinci tabloda birinci oyuncu, kız, anne, baba ve koro yer alır. Genç kız,
kendisine meşgul olacak bir iş arar ama anne ve babası onu engelleyip durur. Kızlarının ders
çalışmak dışında bir şeyler yapmak ihtiyacını anlamaktan acizdirler. Bu da kızlarının
bunalması sonucunu doğurur.
214
On sekizinci tabloda, birinci oyuncu, birinci genç, ikinci genç, koro A, koro B,
komşu kadın, komşu adam ve üçüncü genç yer alırlar. Komşu kadın ve adam anlayışsızdır.
Kendilerini gençlerin yerine koymazlar. Soru sormalarını bile saygısızlık olarak algılarlar.
On dokuzuncu tabloda, birinci oyuncu, biri, B. biri, kızlar, koro, ikinci oyuncu,
yedinci oyuncu rol alırlar. Gençlerin, bir başka mahallede kendi aralarında eğlenmeleri yine
bir kusur gibi görülür. Burada yine anlayışsız yetişkinler ve eğlenme hakları ellerinden
alınan gençler vardır.
Yirminci tabloda birinci oyuncu, koro, erkek öğretmen ve kadın öğretmen rol alır.
Öğretmen, ayrıntılarla gençleri boğar. Duygularını saklayamayan öğrenciyi de güzellikle
ikna etmeye çalışır. Öğretmen kötü niyetli değildir ama sıkıcıdır.
Yirmi birinci tabloda birinci oyuncu, kadın öğretmen, dokuzuncu oyuncu, birinci
öğrenci, ikinci öğrenci, dokuzuncu öğrenci yer alır. Dokuzuncu öğrenci saftır. Birinci
öğrenci, yardımseverdir. Kadın öğretmen sinirli, alıngan ve tahammülsüzdür.
Yirmi ikinci tabloda, birinci oyuncu, koro ve deli genç yer alır. Genç deli,
üniversiteyi kazanabilecek akademik yeterlilikte olmamasına rağmen, çevresinin desteğini
arkasına alarak zorlaya zorlaya ancak liseyi bitirmiştir. Üniversiteyi dört kez sınava
girmesine rağmen kazanamaz ve sonunda çıldırır.
Đkinci perde, birinci tabloda birinci oyuncu, erkek, kız ve sekizinci oyuncu rol alırlar.
Kız ve erkek, kulak tırmalayıcı argo sözcüklerle dolu bir Türkçeyle konuşurlar. Đnsani
ilişkileri laubalidir. Sekizinci oyuncu hayret eder.
Đkinci tabloda birinci oyuncu, baba, Tezcan, anne, büyük anne, ağabey, doktor yer
alır. Tezcan, isminin tersine çok tembel ve üşengeç bir genç kızdır. Ailenin diğer üyeleri,
onun bu durumundan muzdariptir.
Üçüncü tabloda birinci oyuncu, delikanlı, anne, konuşmacı, baba, Semra, Hala ve
Doktor yer alır. Delikanlı, ailenin diğer bireylerine emirler yağdırır. Kendisine söylenen en
ufak bir uyarıyı bile kendisine yapılmış bir hakaret olarak algılar. Delikanlının kültürlü ve
bilgili olduğu da söylenemez.
215
Dördüncü tabloda, birinci oyuncu, kız, baba, anne ve doktor yer alır. Dar gelirli bir
ailenin kızı olmasına rağmen, aile ekonomisini zorlayan isteklerde bulunan genç kız, anne ve
babasının çabasını, kendisi için yaptıkları fedakârlığı göremez.
Beşinci tabloda, birinci oyuncu, anne, delikanlı ve baba yer alır. Delikanlı tembel bir
öğrencidir. Annesinin uyarılarını dikkate almaz. Sınıfta kalışının suçunu başkalarına atar.
Suç ve eleştiri kabul etmez.
Altıncı tabloda, birinci oyuncu, üçüncü oyuncu ve koro rol alır. Şiir sevgisi
vurgulanır.
Yedinci tabloda, birinci oyuncu, birinci genç, ikinci genç, üçüncü genç, doktor,
dördüncü genç, Tezcan, küçük kız ve koro görev alırlar. Argo sözcükler ve kaba davranışlara
sahip gençler eleştirilir. Doktor çok sinirlenmiştir.
Onuncu tabloda birinci oyuncu, üç kız, üç erkek, doktor ve yedinci oyuncu rol
alırlar. Birinci oyuncu, yarışmayı açar. Kız öğrenciler de erkek öğrenciler de sanat, tarih ve
kültüre ilişkin soruları bilemezler. Onların bu konulardaki bilgi düzeyleri çok düşüktür.
On birinci tabloda birinci oyuncu ve işveren yer alır. Genç gerçekçi değildir. Đşveren
kibar ve sabırlıdır.
Birinci oyuncu, bir genç kızın ve erkeğin kendi kafa seslerini seyircilere takdim
eder. Ailelerinin fedakârlıklarının farkına gençler sonradan varır.
On ikinci tabloda, birinci oyuncu, anne, deli genç ve doktor yer alır. Anne fedakâr,
çalışkan, sabırlı ve yaptıklarının takdir edilmesini isteten bir hanımdır. Didinip durmasının
karşılıksız kaldığını görünce bir gün çıldırır.
216
On üçüncü tabloda, birinci oyuncu, biri, öteki, baba, spiker, deli genç, doktor ve
anne görev alır. Baba, her zorluğa göğüs gerer. Bu tempoyu seyirciyle paylaşan spiker, bu
tempoya dayanıklı değildir.
On dördüncü tabloda, baba, anne ve delikanlı aile içi iletişim sorunu yaşarlar. Sözcü
deli, özümü bulmuştur. O, karamsar bir insan değildir. Her sorunun sevgiyle aşılabileceğini
belirtir.
2.8.7. Đletiler
“ANNE Efendim, ben, her şeyin açık açık konuşulmasından yanayım. Her zaman
doğruyu söylerim. Şimdi de öyle yapacağım” (Özakman, 2002: 36).
Bir konuda ders vermek için, önce kişinin kendisi o konuda yeterli olmalıdır:
217
“ANNE Aman zaman dinlemem, çocukları biz komşular büyüttük. Đçki, kumar
bunlarda, ikide bir darılıp barışma bunlarda… Đnsanın böyle bir açık oturumu yönetebilmesi
için en azından…” (Özakman, 2002: 36- 37).
“1. OYUNCU Ne dersiniz, acaba Bayan Nebiş’le Bay Đbo’nun, Osman Efendi ile
Acar Kızın, Ercü ile Şazimend’in çocukları nasıl büyürler? Bilgili, bilinçli, fedakâr ana
babalara selam olsun. Biz bu tür sakat, şaşkın evliliklerden olan çocukları izleyeceğiz”
(Özakman, 2002: 39- 43).
“BABA Bravoooo. Benim aslan oğlum.. Dahi oğlum. Bu gün bir kere birin kaç
ettiğini 36 saniyede bildin. Müthiş bir gelişme bu… Herkes bir dâhinin babası diyecek bana.
Çok yakında. Aman beni mahçup etme. Şimdi tarih sorularına geçiyorum. Hazır mısın?”
(Özakman, 2002: 43- 44).
“ANNE …Hah, haydi oyna güzelim.. Rahat rahat… Oğlum, hayır, kum havuzu yok.
Bana söz vermiştin.. Çöp batar, kazıklı humma olursun. En iyisi, biz yine evimize gidelim,
çok oynadın.. Ben bu çocuğu hayatın zorluklarına nasıl alıştıracağım, bilmem ki…”
(Özakman, 2002: 44- 45).
218
“…
BABA Cadı.
ANNE Hortlak.
ANNE Dur be çocuk” (Özakman, 2002: 44- 45/ 47- 48- 49).
BABA Sen bırak. (Çocuk ikiye bölünür)” (Özakman, 2002: 49- 50).
“K. ADAM Hadi bakalım, toplayın pılınızı, pırtınızı, yallah başka yere.
219
GENÇLER Nereye?
“DELĐKANLI Haydi bir bardak su getir.. Soğuk olsun ama.. Büyük bardakla.
Anneeee, tuzu unutma.
DELĐKANLI Anlamadım.
220
“DELĐKANLI Allah, Allah… Ne olmuş yani çalışsınlar biraz. Đşleyen demir
ışıldar… Yuvarlanan taş yosun tutmaz.. Tembele iş buyur, sana akıl öğretsin..
DELĐKANLI Durursam şerefsizim (Öfke ile çıkar)” (Özakman, 2002: 64- 65).
“BABA Aman kızım, sen bu pabuçları giyince, yüz metreyi on saniyenin altında
koşacaksan, helal olsun, boğazımızdan keser alırız. Niye istiyorsun sen bu pabuçları?
KIZ Filiz’in var, Şeniz’in var, Yeliz’in var… Hale’nin var, Jale’nin var, Lale’nin
var…
BABA Bizim de harcımız var, borcumuz var, kiramız var… Ama peki alacağım!”
(Özakman, 2002: 66- 67).
“DELĐKANLI …Top yuvarlaktır, sınıfta kalmak da var, geçmek de… Ben kaldım,
şansım tutmadı.
1. GENÇ Kooş..
221
“1. ÖĞRENCĐ Yoktu öğretmenim, babam balkondan düşünce, buna çok üzülen
annem kalp krizi geçirdi, kardeşimin de heyecandan dili tutuldu, halamın da…
Turgut Özakman’ın olumsuz bir ileti vermek gibi bir amacı yoktur. Eserde yer
alan hakaret unsuru ve argo gerçekçiliği sağlamak için verilmiştir.
Ah Şu Gençler, bir tiyatro eseri olduğu için, baştan sona karşılıklı konuşmalar
şeklinde yazılmıştır. On oyuncunun ve çeşitli rollerdeki diğer oyuncuların karşılıklı
konuşmalarına eserde yer verilir.
Eser, epik tiyatro tarzında yazıldığı için, konuşmalar, seyircileri düşünmeye davet
edicidir.
Dil, doğaldır. Herkesin anlayabileceği bir Türkçe ile eser kaleme alınmıştır.
222
Konuşmalar, soru- cevap tarzındadır:
“OSMAN EFENDĐ Neeey! Lan hatun, bu muydu acarlığın? Biz senin için üç yüz
elli bin kayme saydıkdı. Ben şimdi bubamın yüzüne nasıl bakarım” (Özakman, 2002: 42).
“SPĐKER Top şimdi annede… Maç hızlı başladı. Annedan nefis bir smaç!
Ooooo baba topu çok iyi karşıladı. Servis sırası şimdi babada. Baba annenin bir bşluğunu
arıyor…” (Özakman, 2002: 50).
“ANNE Yanımızdaki apartmanda oturuyor. Üç çocukları var, üçü de, iki elim yanıma
gelsin, sokakta büyüdüler.
ANNE Aman zaman dinlemem, çocukları biz komşular büyüttük. Đçki, kumar
bunlarda, ikide bir darılıp barışma, kavga, gürültü bunlarda…” (Özakman, 2002: 36- 37).
223
“Yuvarlanan taş yosun tutmaz.”
“akıl öğretmek, sıfırı tüketmek, bundan iyisi can sağlığı, ışık tutmak, çene yormak,
neşesini bulmak, kafası bozulmak, dünyayı gözü görmemek, pes etmek, alt üst etmek, yüz
karası olmak, boş durmak, cana yetmek, kafa dengi olmak, başına buyruk olmak, dünyanın
kaç bucak olduğunu anlamak, gözü kararmak, feleği şaşmak, hapı yutmak, yüz-göz olmak,
sözü toparlamak”
“Tiyatro” (Özakman, 2002: 33), “BĐRĐNCĐ OYUNCU Bir dakika, bir dakika!”
(Özakman, 2002: 33), “Müzikal!” (Özakman, 2002: 34), “gel gel” (Özakman, 2002: 67),
“hayır, hayır, hayır” (Özakman, 2002: 67), “Yuh ulan be yahu” (Özakman, 2002: 69- 70),
“yeter, yeter, yeter” (Özakman, 2002: 80), “vay vay vay” (Özakman, 2002: 80), “olamaz,
olamaz, olamaz” (Özakman, 2002: 80), “yoo, yoo, yoo, kalkıyor, kalkıyor” (Özakman, 2002:
80).
“ANNE Efendim, ben, her şeyin açık açık konuşulmasından yanayım.” (Özakman,
2002: 36).
224
“süklüm- püklüm olmak, canlı- kanlı olmak, terli terli, rahat rahat, dikkat dikkat,
yapa yapa, pılınızı pırtınızı, gide-gele, basa basa, saçma sapan, durup dururken, sağ-selim,
abur cubur, ıvır zıvır, vızır vızır, fasa-fiso” Bu ikilemeler aksiyon ögesi içermektedir. Bu
aksiyon esere hâkimdir.
Eserde, şehirli ağzı kullanılmıştır. Birinci perde, sekizinci tabloda köy ağzı
kullanılmıştır.
225
2.8.9. Tablo 8: Ah Şu Gençler Oyununun Genel Yapısı
AH ŞU GENÇLER (1983)
Öz ve Biçim: Ah Şu Gençler, iki perdeden oluşmaktadır. Birinci perdede yirmi üç tablo, ikinci perdede on dört tablo
yer almaktadır. Eserdeki oyunları, kişilerin birbirleriyle olan ilişkileri bakımından aile/veli/çevre-genç, öğretim üyesi-
genç, genç-genç, şeklinde sınıflandırmak mümkündür. Eserin tamamında genç-genç ilişkilerine on bir oyunda, aile-
genç ilişkilerine yirmi iki oyunda, öğretmen-genç ilişkilerine dört oyunda yer verilmiştir. Eser, Pamukbank Gençlik
Tiyatrosu’nda oynanmıştır. Ah Şu Gençler, epik tiyatro tarzında yazılmıştır. Eser, komediye yakın bir özelliktedir.
Her tabloda, anlık süreçler dile getirilmiştir. Eser, ulusal olarak popüler kültüre esir olma, değerlere önem vermeme
konusunu işler. Uluslar arası olarak sevginin her güçlüğü yeneceği, konuşarak problemlerin aşılabileceği üzerinde
durulur. Gençlerin ihtiyaç değil grup baskısı nedeniyle karşı karşıya kaldığı çaresizlik, modanın- markanın
dayatılması, nesillerin ilgi alanlarının birbirleriyle karşıtlık oluşturması, eserin evrensel boyuttaki mesajlarıdır. Eser
özgündür. Sahnelenmeye uygundur. Sahneler, epik tarza uygun olarak rahat bir şekilde dekora ağırlık verilmeden
oluşturulur. Oyun, gençlik oyunu olarak değerlendirilmiş olsa da ortaöğretim ve üstü bütün insanlara hitap eden bir
oyun diye değerlendirilebilir. Ah Şu Gençler, iki bölümden oluşan bir oyundur. Birinci perdede yirmi üç, ikinci
perdede on dört tablo yer alır. Kurgu başarılıdır. Kahramanlar, verilmek istenen mesajı yansıtmakta başarılıdır. Dil,
sade, doğal, günlük Türkçe ve akıcı olmasıyla hitap ettiği seviyeye uygundur.
Ana Fikir: “Đnsanlar, genç olduğu için mi sorundur, sorun olduğu için mi gençtir?” sorusu eserin ana düşüncesini
oluşturur.
Olay Dizisi: Ah Şu Gençler, epik tarzda yazıldığı için olay dizisinde serim, çatışma, düğüm, çözüm klasik anlayışın
gerektirdiği gibi sergilenmez. Toplam 37 tablo, gençlerin değişik şartlardaki durumlarını zaman zaman veli gözüyle,
zaman zaman öğrenci gözüyle, zaman zaman da öğretmen gözüyle yansıtır. 37 tablonun her bir ara düğümdür.
Yazarın onaylamadığı hususlar, birer çatışma unsurudur. Her tablonun gülmece yoluyla arınmaya (katastasis) giden
bir doruk noktası mevcuttur. Eser, son dönemeçle çözüme ulaşır.
Dekor: Dekor, olayların sahnesi durumundadır. Epik tarz süreci esas aldığı ve insanlara oyun seyrettiğini
hissettirmek istediği için dekor derme çatma bir araya getirilmişlik hissi verir. Ah Şu Gençler’ de yükselti ve bir-iki
kostüm ile canlandırma yapıldığı duygusu verilir. 37 tablodan her biri, var olan durumu ortaya koyabilmek için
kullanılan malzemelerdir. Her birinin bir sembolik değeri vardır. Her biri bir eleştiriyi gerçekleştirmekte kullanılır.
Huni, Konvers marka lastik pabuç, doktor önlüğü, hemşire kepi, kronometre, ağzı açık bira şişesi, oyuncuk tren, bez
çocuk, top, terlik, ayakkabı, çizme, pijama, tavla, gazete, resimli roman, karne, iki sıra veya masa, sandalyeler dekor
aksesuarlarını oluşturur. Çoğu zaman sınıfta, odada, mahkemede, alışveriş merkezinde kapalı mekân dekoru, sadece
futbol oynanırken açık mekân dekoru kullanılır. Temsili olarak yabancılaştırmanın esas olduğu, düşünüş tarzı
oluşturan anlayışıyla dekor verilir.
Zaman: Ah Şu Gençler’ de zamanda atlama, zamanda özetleme, anlatıcı vasıtasıyla kullanılan unsurlardır. Birinci
perde, ikinci tabloda zamanda geriye dönüş yapılarak iki saat öncesine, baba evine gidilmiştir. Birinci oyuncu, yer yer
“Aradan şu kadar zaman geçti” diyerek, evlenen gençlerin çocuk sahibi olmasını (bir hastane ortamında) zamanda
atlayış cümlesiyle verir. Yine aynı şekilde bugün böyle konuşan genç kızın ve erkeğin bir süre sonra ne
söyleyebileceğini tahmin edebiliyordur. Akıldan geçenlerin konuşturulması yöntemi kullanılır. Epik tiyatroda
“Dünün cimcimeleri büyüdüler” şeklinde zaman akışı vurgulanır ve aslında zamanın bu anların toplamından başka
bir şey olmadığı gerçeğine de vurgu olur. Eserin reel zamanı iki saattir.
Kahramanlar: Eserde genel sorunlar verildiğinden dokuz oyuncu vardır. Kişiler belli sayıda tutulmuş ve özel
isimlerle anılmamıştır. Epik tiyatro gereği özdeşleştirmeyi ortadan kaldırmak için, oyuncular her tabloda bir başka
göreve bürünürler. Üç farklı kahraman, dokuz oyuncu üzerinden seyircilere sunulur. Gençler, bazen öğrenci, bazen
226
top oynayıcı, bazen eğlenen; yetişkinler ve çok az da olsa çocuklar(treni alınıp oynanan çocuk) eserde yer alır.
Yetişkinler, veli-öğretmen-spiker-sunucu olarak yer alırlar. Üçüncü grupta yetişkinlerin ve gençlerin tavrı karşısında
delirenler bulunmaktadır.
Đletiler: Eserdeki iletiler, yalnızca çocuklara ve gençlere değil, yetişkinlere de yöneliktir. Çocuk ve genç eğitimi
açısından eleştirel bakışın hayatı güzelleştirmenin temeli olduğu eserde verilmektedir. Eser, çocuklara ve gençlere,
kendilerine, ailelerine ve çevrelerine daha güzeli, daha iyiyi arayıcı tarzda eleştirici bakış kazandırır. Her tabloda
eleştirilen her davranışın arkasında ideal olan vardır. Ah Şu Gençler’ de demokrasi bilincine sahip olmak, dürüst
olmak, bir konuda ders vermek için önce kişinin kendisini o konuda yetiştirmesi gerektiği, açık bir dil kullanmanın
anlaşılırlıktaki önemi, evlilik gibi ciddi konularda iyice ölçüp biçerek karar vermek gerektiği, kimseden
yapabileceğinden fazlasını beklememek gerektiği, hayatın en güzel yaşayarak öğrenilebileceği, annenin ve babanın
çocuğa örnek olan en önemli kişiler olduğu, çocukların oyun oynama haklarının gasp edilmemesi, boşanmalardan en
fazla etkilenen taraftın çocuklar olduğu, bu nedenle boşanan büyüklerin daha hassas davranması gerektiği, gençlerin
ve çocukların boş vakitlerini yararlı ve zevkli bir şekilde geçirebilecekleri etkinliklerin bulunması, çocuklara ve
gençlere bazı konularda daha anlayışlı ve sabırlı davranılması, öğrencilerin, gereksiz bilgilerle dersten
soğutulmaması, dile ve kültüre gereken önemin verilmesi, büyüklere karşı saygılı olunması ve onlara hizmet
etmekten üşenilmemesi, kendi işini yapmanın önemi, bencil ve alıngan olmamak, eleştiriye açık olmak, kendini
düzeltmenin önemi, sorumsuzluktan kaçınmak, çocukların ve gençlerin, ailelerinin alım güçlerini zorlamaması,
sorumluluğu zamanında yerine getirmenin faydaları, insan ilişkilerinde nezaket, yalanın sadece söyleyeni kandırdığı,
beklentilerin gerçekçi olması, yapılan iyilik ve fedakârlıkların unutulmaması, her sorunun, konuşularak ve sevgiyle
aşılabileceği hususlarında olumlu iletiler verilmektedir.
Konuşma Örgüsü ve Oyunun Dil Becerilerine Katkısı: On oyuncunun ve çeşitli rollerdeki diğer oyuncuların
karşılıklı konuşmalarına Ah Şu Gençler’de yer verilir. Konuşmalar, seyircileri düşünmeye davet edicidir. Her insan
kendisini ve çevresini somutlaştırıcı tarzda konuşur. Yeni yetişmekte olan gençler, yetişkinlerin benimsediği tarzda,
popüler kültürün etkisiyle farklı konuşur ve davranırlar. Yazar, farklı durum ve konuşmalarda gençlerin
konuşmalarını ustalıkla yakalar. Bütün eleştiri, konuşmaların arkasında gizlidir. Şiirler, şarkılar, deyimler, atasözleri,
çok renkli bir konuşma, zaman zaman gülmecenin arkasından yansıyan düşünce cümleleri yer alır. Konuşma örgüsü,
sahnedeki aksiyonu ve sahne dışı aksiyonu vermede başarılıdır. Eserde kullanılan atasözleri, gençlerin sorunlarının
işlendiği bir oyun için uygundur. Çalışma vurgusu ve tembellerin kimseyle anlaşamayacağı bu atasözlerinde
verilmiştir. Eserde kullanılan deyimler, içerikle bağlantılıdır. Deyimler, önemli tablolarda geçmektedir. Eserde yer
alan tekrarlar, karşılıklı konuşma, hareket, mücadele içermektedir. Eserdeki ikilemeler aksiyon ögesi içermektedir.
Bu aksiyon esere hâkimdir. Eserde kullanılan dua, samimiyet ifadesi taşır. Eserde, şehirli ağzı kullanılmıştır. Birinci
perde, sekizinci tabloda köy ağzı kullanılmıştır. Huni, deliliğin sembolü olarak eserde kullanılmıştır.
227
2.9. “ŞU ÇILGIN TÜRKLER” OYUNUNUN ĐNCELENMESĐ
2.9.1. Öz ve Biçim
Oyun, ilk kez 13 Mart 2006’da Atatürk’ün Harp Okulu’na girişinin yıldönümünde,
Kara Harp Okulu’nda sergilenmiştir (Özakman, 2006: 63).
Şu Çılgın Türkler, tek bölümden oluşan bir oyundur. Kurgu başarılı ve kahramanlar,
verilmek istenen mesajı yansıtmakta başarılıdır. Konuşmaların gidişatı, verilmek istenilen
mesaj ve bunları veren kahramanlar usta bir kurgulamayla eserde yer alır.
Dil, sade, doğal ve akıcı olmasıyla hitap ettiği seviyeye uygundur. Eser, günlük
Türkçe ile yazılmıştır.
Bağımsızlık aşkı engel tanımaz. Hiçbir emel, vatanın üstünde değildir. Đmkânsız
denilen, gerçekleşmesine mucize gözüyle bakılan hedeflere, insanın isteği ve çabasının
sonucu ulaşılabilir.
Birinci anlatıcı sözü alarak, “Kasım 1918” der. Đkinci anlatıcı, bu tarihin Đstanbul’un
işgal edilmeye başlandığı gün olduğunu söyler. Birinci anlatıcı, emperyalist devletlerin
dünyayı paylaşmakta anlaşamayınca Birinci Dünya Savaşı’nın başladığını, Osmanlı
228
Devleti’nin Đngiltere, Fransa, Rusya, Đtalya ve ABD’ye karşı Almanya’nın yanında yer alıp
yenildiğini, Mondros Ateşkes Anlaşmasını imzaladığını belirtir. Đkinci anlatıcı galip gelen
emperyalistlerin, Türkleri Avrupa’dan, Asya’ya atmaya kararlı olduklarını ifade eder.
Koro, milleti temsil eder. Korodakilerin başları öne eğiktir ve yenilginin acısı içinde
koro inler. Birinci anlatıcı işgal kuvvetleri tarafından ordunun dağıtıldığını, silahların
toplanmayla başlandığını, donanmanın Haliç’e, uçakların depoya hapsedildiğini, haberleşme
sistemine ve demiryollarına el konduğunu söyler. Đkinci anlatıcı, Đstanbul yönetiminin
yenilgiyi kabullendiğini, haksız işgal ve parçalanmaya karşı çıkacak gücünün ve cesaretinin
olmadığını belirtir. Birinci anlatıcı aydınların çoğunun bu işgale seyirci kaldığını belirtir.
Đkinci anlatıcı, dört yıl cephelerde ölümle, cephe gerisinde yoksullukla boğuşan halkın
yorgun düştüğünü belirtir. Birinci Anlatıcı, bu bitik hale bakan galiplerin ciddi bir tepkiyle
karşılaşmadan Türkiye’yi kolayca paylaşıp parçalayacaklarını sandıklarını ifade eder. Birinci
anlatıcı, daha işgalin haftası dolmadan Đstanbul gazetelerine Kadıköylü kadınların imzalı bir
bildiri gönderdiklerini söyler. Korodan bir kız çıkar ve milli hak ve namuslarını koruyacak
kimse yoksa kendilerinin bu işi üstlenmeye hazır olduklarını belirtir. Đkinci anlatıcı,
işgalcilerin, korkakların ve işbirlikçilerin bu tepkinin anlamını kavramadıklarını söyler.
Đkinci anlatıcı işgalcilerin yağma ve zorbaya giriştiklerini anlatır. Birinci anlatıcı, 1918
yılının Aralık ayında, Dörtyol’un Karakise köylülerinin Fransız askerlerini ve Ermeni
çapulcularını köye sokmadıklarını, zorla girmek istemeleri üzerine Mehmet Çavuş’un öne
çıktığını belirtir. Đkinci anlatıcı ilk zorba işgalciyi Mehmet Çavuş’un devirdiğini belirtir.
Đkinci anlatıcı, Kara Hasan’ın işgalcilerle mücadele için Çukurova’da, Teğmen Hamdi’nin
Pontusçu Rum Çeteleriyle mücadele için Samsun’da dağa çıktığını ifade eder. Birinci
Anlatıcı, işgalcilerin Ateşkes Anlaşmasını pervasızca çiğneyerek, Musul’u, Trakya’yı,
Çanakkale’yi, Adana’yı, Mersin’i, Đkinci Anlatıcı Urfa’yı, Maraş’ı, Antep’i, Konya’yı,
Eskişehir’i, Birinci Anlatıcı, Samsun’u, Kars’ı, Zonguldak’ı, Antalya’yı, Muğla’yı işgale
giriştiklerini söyler. Birinci Anlatıcı, Đngilizlerin önerisiyle Đzmir’i Yunanlılara verdiğini
belirtir. Birinci anlatıcı, Metropolit Hrisostomos’un 14 Mayıs gecesi Aya Fotini kilisesinde
Đzmir Rumlarına, savaşı dört yıl daha uzatacak olan rezil bir haber verdiğini söyler. Birinci
erkek Hrisostomos’u temsil eder. Arkadaki yükseltinin ilk basamağına çıkar ve Yunan
ordusunun ertesi gün Đzmir’e çıkacağını duyurur. Birinci anlatıcı, gece Đzmir telgrafçılarının,
sabaha kadar çalışarak Đzmir’in Yunanlılarca işgal edileceğini bütün telgraf merkezlerine
duyurduklarını belirtir. Đkinci anlatıcı, o gecenin Türklerin en uzun gecesi olduğunu ifade
eder.
229
Birinci anlatıcı, birinci Yunan tümeninin 15 Mayıs 1919 sabahı Đzmir’e çıktığını
söyler. Birinci anlatıcı, Gazeteci Hasan Tahsin’in Vali Konağı’nın yanında beklediğini
söyler.
Birinci kız, Hasan Tahsin’in Yunan birliğinin önüne yürüyen bayraktarı alnından
vurduğunu söyler. Silah sesi duyulur. Sahne kan kırmızı ışıkla dolar. Hasan Tahsin’i temsil
eden Korist, koroya karışıp arkaya geçer. Işık ağır ağır normalleşir.
Đkinci anlatıcı, Đstanbul yönetimini temsil eder. Đkinci anlatıcı, Yunanlıların kendi
kararlarıyla değil, galiplerin kararıyla Đzmir’e çıktığını, şu halde Yunanlılara silahla karşı
gelmenin doğru olmayacağını söyler. Đkinci erkek, itirazlar üzerine birden sertleşerek kim
direnişe yeltenirse onu padişaha ve devlete isyan etmiş sayacaklarını söyler.
Birinci anlatıcı, halkın, ırzını, namusunu, canını, vatanını korumak için silaha
sarıldığını ifade eder. Birinci kız, yer yer çetelerin belirmeye başladığını söyler. Đkinci
anlatıcı, bu çeteleri birleştirerek büyük bir başa gerek olduğunu ifade eder. Birinci anlatıcı,
ünü Çanakkale Savaşlarında parlamış genç bir komutan olan M. Kemal Paşa’nın Doğu’da
bozulduğu iddia edilen asayişi düzeltmek göreviyle 3. Ordu Komutanlığına atandığını
belirtir. Đkinci anlatıcı, M. Kemal Paşa’nın 19 Mayıs 1919 günü Samsun’a ayak bastığını
ifade eder. Birinci anlatıcı, M. Kemal Paşa’nın milleti işgale tepki göstermeye, sonra da
zulme ve haksızlığa karşı direnmeye çağırdığını ifade eder. Üçüncü erkek, M. Kemal Paşa’yı
temsil eder. Çok sade bir oyunla oynar bu rolü. Bağırmadan, vakarla “Ya istiklal, ya ölüm!”
der. Birinci anlatıcı, milletin bu seste aradığı kararlılığı ve ümidi, bu sesin sahibinde de
özlemlerinin temsilcisini bulduğunu belirtir.
Birinci anlatıcı, birinci kız ve ikinci anlatıcı, Kuva-yı Milliye ruhunun ne demek
olduğunu belirtirler.
Birinci anlatıcı, bu emsalsiz ruhun dalga dalga bütün yurda yayıldığını, bütün
yurtsever insanlarımızı kucakladığını belirtir. Đkinci anlatıcı, M. Kemal Paşa’nın Đngilizlerin
baskısıyla görevden alınınca, askerlikten istifa ettiğini belirtir. Đkinci anlatıcı M. Kemal
Paşa’nın Heyet-i Temsiliye Başkanı seçildiğini ifade eder. Birinci anlatıcı Erzurum’u Sivas
230
Kongresi’nin izlediğini söyler. Đkinci anlatıcı, M. Kemal Paşa’nın 1919 sonunda Milli
Mücadele’nin lideri olarak Ankara’ya geldiğini, büyük coşkuyla karşılandığını ifade eder.
Dördüncü erkek, Milli Mücadele’ye karşı olan iç ve dış anlayışı temsil eder. Bütün
cihanın kuvvetine karşı millî bir hareket yaratmanın çocukça bir hayal olduğunu söyler ve
güler. Dördüncü erkek, Gazeteci Ali Kemal rolünde “Avrupa ile başa çıkmayı yüzyıllardır
Asya’nın hangi milleti başardı ki biz başarabilelim?” sorusunu yöneltir. Dördüncü erkek,
Osmanlı yazarı olan Refi Cevat Ulunay rolünde, istiklal diye bağıranların kötü niyetli
olduklarını, Türklerin kendi güçleriyle adam olamayacağını, Đngilizlerin elimizden tutarak
bizi kurtaracağını söyler.
231
Korodan biri Harbiye Nazırı olur, öne çıkar. Koronun erkekleri Nazırın yanında,
karşısında, saygıyla yer alırlar.
Yüzbaşı Faruk, korodan biridir, arkadan öne gelir, Nazıra selam verir, saygıyla
durur. Omuzlarında sırf bu sahne için iki apulet bulunmaktadır. Kendisini tanıtır.
Karşısındaki nazır, yumuşak bir sesle önceki akşam Beyoğlu’nda Đngiliz inzibat subayı
Teğmen Miller’i selamlamadığının doğru olup olmadığını sorar. Yüzbaşı Faruk,
selamlamadığını söyler. Nazır, görmediği için mi selamlamadığını sorar. Yüzbaşı gördüğünü
söyler. Nazır, öyleyse niçin selamlamadığını sorar. Yüzbaşı askerlik töresince teğmenin
kendisinden düşük rütbede olduğunu, bu nedenle onun kendisini selamlaması gerektiğini
ifade eder. Nazır, savaşta yenildikleri için galip devletlerin haklarını kullandıklarını, Đngiliz
Komutanlığının bu olayı sabah protesto ettiğini, mesele çıkarılacak zaman olmadığını,
hemen o teğmeni bularak Yüzbaşı Faruk’un özür dilemesi gerektiğini söyler. Yüzbaşı Faruk
nazırın kendisini de dinlemesini ister. Nazır, bıkkın bir şekilde kabul eder. Yüzbaşı Faruk,
Balkan Savaşında teğmen, Çanakkale’de üsteğmen, Suriye cephesinde yüzbaşı olduğunu, bu
rütbeleri tek başına savaşarak almadığını, her rütbesinde binlerce şehidin ve gazinin hakkı
olduğunu, onların hakkını korumanın da kendisinin namus borcu olduğunu söyler. Nazırın
kendisini affetmesini, özür dileyemeyeceğini belirtir. Nazır sinirlenir. Yüzbaşının
anlamadığını, kendisinin bunu emrettiğini söyler. Yüzbaşı anladığını belirtir. Sağ eliyle sol,
sol eliyle sağ apoletini söker ve Nazıra verir. Buyurmasını, artık emirlerini dinlemek zorunda
olmadığını söyler. Yüzbaşı, saygıyla döner, arkaya doğru gider. Erkek Koristler ellerini
alınlarına götürerek, saygıyla yüzbaşıya selam dururlar.
Đkinci anlatıcı, 23 Nisan 1920’de Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açıldığını ifade
eder. Birinci anlatıcı, başkanlığı M. Kemal Paşa’nın seçildiğini, ilk hükümetin kurulduğunu
söyler. Đkinci anlatıcı, Đstanbul yönetiminin durumu korumak, Kuva-yı Milliye ruhunu
öldürmek, Milli Mücadeleyi söndürmek için elinden geleni yaptığını ifade eder. Birinci
anlatıcı, Ankara’nın yalnız emperyalistlerle değil, yüzyılların birikiminin ürünü olan gafil,
232
cahil, bağnaz ve hainlerden oluşan kara kuvvetle de mücadele etmek, bu uğursuz anlayışı da
yenmek zorunda olduğunu ifade eder.
Birinci kız Halide Edip rolünde kendisini dinleyen Türk kadınlarına seslenir ve
onları milletinin şerefini ve namusunu canından aziz bilen bu yoksul orduya yardıma çağırır.
Korist kızlar sıraya geçip hayali masanın önünden geçerler, para ya da takılarını
masanın üzerine bırakırlar. Birinci anlatıcı, masanın üzerinin parayla dolu olduğunu, yanında
para olmayanların yüzüklerini, küpelerini, bileziklerini masaya bıraktıklarını ifade eder.
Gözleri görmeyen yaşlı, yoksul bir hanım, zor günler için sakladığı paraya Türk ordusunun
daha çok ihtiyacı olduğunu anladığını belirterek, bu parayı Halide Hanım’ın almasını ve
orduya vermesini ister. Đkinci anlatıcı söz alarak kadının elinde bir lira bulunduğunu söyler.
Birinci kız, Halide Edip rolünde bu anne sayesinde bir kere daha kurtulacaklarına iman
ettiğini ifade eder.
233
Đkinci anlatıcı, Đnönü mevzilerinde damla damla kurulmakta olan yeni Türk
ordusuyla Yunanlıların ilk kez karşılaştıklarını dile getirir. Đkinci anlatıcı, ordunun şaşılacak
kadar yoksul olduğunu söyler. Birinci kız, ama ordunun Kuva-yı Milliye ruhu ile
donatıldığını belirtir. Birinci anlatıcı, milli ordunun dipçiği, küreği, dişi, tırnağı, çıplak
yumruğu ile dövüştüğünü ve Yunan’ı püskürttüğünü belirtir. Đkinci anlatıcı, bu başarının
etkisinin büyük olduğunu ifade eder. Birinci anlatıcı, meclisin anayasa tasarısını kabul
ettiğini dile getirir. Đkinci anlatıcı, anayasa tasarısındaki bir hükmün saltanatçıları hayli
telaşlandırdığını ifade eder. Birinci kız, bu düşüncenin “Egemenlik milletindir!” sözü
olduğunu söyler. Đkinci anlatıcı, silahını konuşturan Ankara’nın Sevr’in bir daha
görüşüleceği Londra Konferansı’na çağrıldığını, böylece galip devletlerin Ankara’nın
varlığını resmen kabul etmiş olduklarını ifade eder. Birinci anlatıcı, Türk-Sovyet Dostluk
Antlaşması’nın imzalandığını söyler. Birinci kadın, silah ve mühimmat yardımının
başladığını belirtir.
Đkinci anlatıcı, milli donanmanın birkaç küçük gemi ve büyükçe bir motordan ibaret
olduğunu, gözü pek denizcilerin bu minik donanmayla ikmal görevini olağanüstü başarıyla
yerine getireceklerini dile getirir. Birinci kız, Anadolu limanlarına getirilen malzemeyi,
kağnıcı kadınların Ankara’ya taşımaya koyulduklarını ifade eder. Birinci anlatıcı, bu
mücadelenin her cephesinin ayrı bir destan olduğunu söyler. Birinci anlatıcı, Yunanlıların
mart ayının sonunda bir daha taarruza geçtiklerini söyler. Birinci kız, Yunanlıların Đnönü’de
ikinci kez yenildiklerini belirtir. Birinci anlatıcı, Đsmet Paşa’nın zaferi bildiren telgrafının
önce Ankara’yı, sonra Türkiye’yi ayağa kaldırdığını ifade eder. Đngiliz Başbakanı rolündeki
beşinci erkek, öne çıkar ve sözü alır. Böyle bir yenilginin mümkün olamayacağını, kendisine
zafer sözü verildiğini ifade eder. O kadar güvendiği Yunan ordusunun üç ay içinde yoksul
bir orduya ikinci kez yenildiğini, bunun olamayacağını, bu çılgın Türkleri ezip bitirmek
zorunda olduklarını, yoksa uyrukları altında olan bütün Müslümanların bağımsızlık hevesine
kapılacağını dile getirir. Birinci anlatıcı Yunan hükümetinin yeniden harekete geçmek için
büyük bir hazırlığa giriştiğini belirtir. Birinci erkek büyük bir gururla Yunan tarihinin en
büyük ordusunu kurduklarını söyler. Đkinci anlatıcı, çok güçlenmiş Yunan ordusunun 1921
Temmuzunda Afyon ve Kütahya’ya doğru taarruza geçtiğini belirtir. Birinci anlatıcı, Türk
ordusunun bu kez insanca iki kat, silahça dört kat üstün düşmanla boğuştuğunu ifade eder.
Đkinci anlatıcı, aradaki farkı Türk ordusunun ustalığının ve kahramanlığının kapattığını dile
getirir. Birinci kız, beşinci gün büyük bir talihsizlik olduğunu söyler. Birinci anlatıcı,
Dördüncü Tümenin yiğit komutanı Yarbay Nazım Bey ve karargâhının ateş hattına geldiğini
ifade eder. Đkinci anlatıcı, Yarbay Nazım Bey ve karargâhının başak gibi biçilip toprağa
234
düştüğünü söyler. Birinci anlatıcı, cephenin bir noktadan yarıldığını belirtir. Đkinci anlatıcı,
Đsmet paşanın orduyu daha güvenli bir hatta çektiğini ama tutunmanın çok güçleştiğini ifade
eder. Birinci anlatıcı, orduya sızmış ajanların, bozguncuların, padişahçıların askeri kaçmaya
teşvik ettiklerini dile getirir. Đkinci anlatıcı ordunun eridiğini söyler. Birinci anlatıcı, Mustafa
Kemal Paşa’nın acı haberi, Öğretmenler Kongresinde aldığını belirtir. Đkinci anlatıcı, haberi
kendisine yaveri Salih Bozok’un ağlayarak verdiğini söyler. Mustafa Kemal Paşa’yı temsil
eden erkek, ertesi günkü kongreye birkaç kadın öğretmenin de katılacağını söyler. Bunu
duyan bazı milletvekillerinin kadın öğretmenlerin katılımına karşı çıktıklarını ifade eden
Mustafa Kemal Paşa, bu çağ dışı kafalar yüzünden kötü durumda olduklarını belirtir. Yoksa
kurtulmak mümkün olsa bile ileride yine ayaklar altında kalınacağını söyleyen Mustafa
Kemal Paşa, donup kalmış bu kafa değiştirilemezse, Türk milletinin yine Türk milletinin
rahat rahat sömürüleceğini, bugün emperyalistlerin yaptırılamadıklarını ileride yine
yaptırmaya çalışacaklarını ifade eder. Đsmet Paşa rolünde üçüncü erkek, söz alır. Orduyu
Sakarya gerisine kadar çekebileceklerini ifade eder.
Birinci kız, gazi ordunun içi kan ağlayarak göç kollarıyla birlikte geri çekildiğini dile
getirir. Birinci anlatıcı, meclisin milleti içinde bulunulan çıkmazdan kurtarması için dehasına
güvendiği Mustafa Kemal Paşa’yı Başkomutanlığa getirdiğini ifade eder. Üçüncü erkek sözü
alarak, düşmanı yurdun bağrında boğacaklarını ifade eder. Đkinci anlatıcı, art arda on emir
yayımlandığını söyler. Birinci anlatıcı, milletin başkomutana güvendiğini, ne istediyse
hepsini yoksul ordunun ayağına serdiğini belirtir. Birinci kız, eli silah tutan kim varsa, genç
ihtiyar, istiklal ve namus bayrağının altına koştuğunu ifade eder. Đkinci anlatıcı, ilk kez
süvarilerin kılıçlarının olduğunu belirtir. Birinci anlatıcı, Başkomutan Mustafa Kemal
Paşa’nın cepheye hareket etmeden önce Ankara’daki subay talimgâhını ziyaret ettiğini, yeni
mezun olan gencecik subaylara seslendiğini ifade eder.
Erkek Koristler öne çıkar, düzen içinde ve esas duruşta durular. Üçüncü erkek,
Atatürk rolündedir. Mustafa Kemal, subay adaylarına, ne çocuklukları bildiklerini, ne
gençliklerini yaşadıklarını, birkaç gün sonra da çok sert bir savaşa katılacaklarını, gerekirse
canlarını feda edeceklerini söyler. Mustafa Kemal Paşa, subay adaylarına bilmeleri gereken
bir husus olduğunu ifade eder ve gelecek nesillerin bu fedakârlıklar sayesinde, medeni
âlemde, eşit haklara sahip, bağımsız bir milletin fikri hür, vicdanı hür çocukları olarak
yaşayacaklarını, bu konuda kendilerine söz verdiğini belirtir. Đkinci anlatıcı, bu gençlerin
çoğunun Sakarya’da şehit olacağını ifade eder.
235
Birinci kız, kağnı kollarının, toplanan her şeyi düşmandan önce Sakarya’ya
yetiştirmek için yola çıktığını söyler. Birinci anlatıcı, yola düşenlerin Sakarya’da atına yem,
silahına mermi, yarasına sargı bekleyen Mehmet’in anası, bacası, yavuklusu olduğunu
belirtir. Đkinci kız korist, hain düşmanın sevgiden ve hasretten daha hızlı yürüyemeyeceğini
dile getirir. Koro, düşmandan önce Sakarya’da olacaklarını söyler. Birinci kız, sevgiyle
kanatlanmış uzun kağnı kollarının dağları aşarak, cepheye düşmandan önce yetiştiklerini
belirtir. Birinci anlatıcı, Mustafa Kemal Paşa’nın Sakarya’da uygulanacak yeni yöntemi
açıkladığını söyler. Üçüncü anlatıcı “Savunma hattı yoktur, savunma alanı vardır. O alan
bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı vatandaş kanıyla ıslanmadıkça, terk olunamaz.”
der.
Birinci kız, vatan toprağının, adım adım, karış karış savunulacağını söyler. Đkinci
anlatıcı, hiçbir birliğin, emirsiz, izinsiz geri çekilmeyeceğini ifade eder. Birinci kız, bu
savaşın Türk tarihinin en önemli, en hayati savaşı olduğunu belirtir. Birinci anlatıcı, çünkü
Sakarya’da tam bağımsızlık ile emperyalizmin savaşacağını vurgular. Birinci anlatıcı,
Sakarya’nın Türk’ün ölüm-kalım savaşı olduğunu ifade eder. Birinci kız, bu savaşın niteliği
ve anlamıyla hiçbir savaşa benzemeyen, hiçbir savaşla mukayese edilemeyecek bir savaş
olduğunu belirtir. Đkinci anlatıcı, askerce iki misli, silahça beş misli, uçakça on misli güçlü
olan düşmanın 23 Ağustos sabahı tüm cephe boyunca taarruza geçtiğini söyler.
Birinci kız, düşmanın çok sert bir savunmaya çattığını belirtir. Birinci anlatıcı,
düşmanın karşısında, bir karış toprak, bir kel tepecik için bin askeri ölmeye hazır bir ordunun
durduğunu ifade eder. Đkinci anlatıcı, milleti yaşasın diye, kimi er, kimi subay, bütün
Mehmetçiklerin ölüme yürüdüğünü söyler. Đkinci anlatıcı, düşman ordusunun eridikçe
eridiğini belirtir. Birinci erkek, düşman Başkomutanı General Papulas rolünde ordunun üçte
birinin eridiğini, daha on beş kilometre bile ilerleyemediklerini söyler. Birinci kız, ikmal
yollarını körleten Türk süvarileri yüzünden düşman ordusunun açlığı da tanıdığını belirtir.
Đkinci anlatıcı, benzinsizlikten ambulansları öküzlerin çektiğini ifade eder. Birinci anlatıcı
durumun olgunlaştığını, artık taarruz sırasının Türk ordusuna geldiğini, 10 Eylül 1921
Cumartesi günü sabahı Türk’ün karşı taarruza geçtiğini dile getirir. Birinci kız, Yunan
ordusunun ancak iki gün dayanabildiğini, sonra çözülüp çekilmeye başladığını belirtir.
Đkinci anlatıcı, yirmi iki gün ve yirmi iki gece süren kanlı Sakarya Meydan
Savaşı’nın Türk zaferiyle sona erdiğini belirtir. Birinci kız, sonucun 13 Eylül 1921 günü saat
11.33’te bir bildiri ile millete ve dünyaya ilan edildiğini ifade eder. Birinci erkek, yoksul
236
Anadolu’nun üç yüz yıllık suskunluğunu ve ezikliğini yırtarak, bütün cihana ta can evinden,
sevinçten ağlayarak haykırdığını belirtir. Birinci kız, Türkiye’de ve mazlum ülkelerde zafer
şenliklerinin başladığını dile getirir. Birinci anlatıcı, Ankara’nın tarihe karışıp gideceğini
sanan emperyalizmin derin bir şaşkınlık içinde olduğunu ifade eder. Birinci erkek, sözü alır
ve bu çılgın Türklerin bütün hesaplarını alt üst ettiğini söyler. Đkinci anlatıcı, yarı arıya
erimiş Yunan ordusunun, taarruz azmini ve cesaretini kaybetmiş bir halde çıkış hattına geri
döndüğünü belirtir.
Đkinci anlatıcı, artık geride tek ve son cephe kaldığını, bunun da batıdaki Đngiliz
destekli Yunan cephesi olduğunu ifade eder. Birinci anlatıcı şimdi Türk zamanı olduğunu
söyler. Đkinci anlatıcı, ordunun büyük bir gizlilik içinde taarruz hazırlıklarına başladığını
belirtir. Birinci anlatıcı, ordunun pek çok güçlüğü aşarak insan, silah, uçak ve araç
bakımından takviye edildiğini ifade eder. Birinci anlatıcı, Yunan ordusu Başkomutanlığına
getirilen Hacianesti’nin, kibirli ve gösterişçi bir asker olduğunu, cepheyi teftiş ettiğini ve
özellikle Afyon çevresindeki tepeler zincirindeki tahkimatı çok beğendiğini ifade eder.
Birinci kız, aylarca Türk halkı ve esirlerinin çalıştırılarak bu kalenin hazırlandığını söyler.
Birinci anlatıcı, Türk planının esasının, işte bu yıkılmaz sanılan cepheyi yarmak, düşman
ordusunun Đzmir’le bağlantısını keserek, çevirip imha etmek olduğunu dile getirir. Đkinci
anlatıcı, planın başarılı olması için yüz binden fazla insanın, binlerce süvarinin, on binlerce
arabanın büyük bir gizlilik içinde Afyon güneyinde toplanması gerektiğini ifade eder. Birinci
anlatıcı, Batı Cephesi Komutanlığı’nın bu işi, büyük bir başarıyla gerçekleştireceğini belirtir.
Dördüncü erkek, teslimiyetçi yazar Ali Kemal rolünde, sözü alarak, galip devletlerin
kararlarına karşı gelmek yerine, boyun eğmek gerektiğini ifade eder. Đkinci anlatıcı, büyük
zaferin bu yüreksiz, kişiliksiz, şerefsiz, kirli anlayışı da denize dökeceğini dile getirir. Birinci
anlatıcı, başkomutanın Ankara’da ordu komutanlarıyla son bir toplantı yaparak taarruz
emrini verdiğini belirtir. Đkinci anlatıcı, 25 Ağustos akşamı ordunun cepheye yanaşıp savaş
düzeni aldığını söyler. Birici anlatıcı, ordunun birlikte namaz kılıp helalleştiklerini ifade
eder.
237
Đkinci anlatıcı, bir Anadolu kadını olan Gül Hanım’ın birlikleri gezdiğini ve
askerlere seslendiğini belirtir. Gül Hanım, şimdi bunca kadının hakkını, erkek olmanın
bedelini ödeme zamanının geldiğini, eğer ordu kardeşleri kurtulmadan dönerlerse, Türk
kadınlarının kendilerine haklarını helal etmeyeceklerini bilmelerini söyler. Đçlerinden biri
bağırarak kurtarmadan dönmeyeceklerini söyler. Đkinci anlatıcı, askerlerin heyecandan
titrediğini, subayların şevk içindeki askeri zor zapt ettiğini belirtir.
Birinci anlatıcı, Türk süvarilerinin 9 Eylül günü Đzmir’e girdiğini ifade eder. Đkinci
anlatıcı, acı günlerin sona erdiğini, vatanın geri geldiğini belirtir. Birinci anlatıcı, 11 Ekim’de
Mudanya Mütareke Anlaşması’nın imzalandığını ifade eder. Đkinci anlatıcı, Yunanistan’ın alt
üst olduğunu, Kral Konstantin’in tahtı bırakıp kaçmak zorunda kaldığını belirtir. Birinci
anlatıcı, Đngiltere Başbakanı Lloyd George’nin iktidardan düştüğünü ifade eder. Đkinci
anlatıcı, Trakya’nın Tük görevlilere teslim olduğunu söyler. Birinci anlatıcı, Ankara’nın
barış görüşmeleri için Lozan’a davet edildiğini dile getirir. Birinci kız, TBMM’nin 1922
günü saltanatı kaldırdığını, çağdışı olmuş bu rejimin ebediyen sona erdiğini belirtir. Birinci
anlatıcı, sonrasının ise bir başka destan olduğunu söyler. Birinci kız, Lozan, Cumhuriyet,
Ankara’nın başkent olması, devrimler, Montrö, Hatay’ın geri dönmesi gibi yenilikler
olduğunu dile getirir. Đkinci anlatıcı, saygın, gelişen, çağdaş, aydınlık, güçlü, onurlu, gururlu
bir Türkiye’nin oluştuğunu belirtir.
Birinci anlatıcı, Türk halkına tertemiz bir vatan, yepyeni bir devlet, apaydınlık bir
gelecek hediye etmiş olan o yürekli, kararlı, yurtsever çılgın Türkleri, o altın kuşağı, başta
Atatürk olmak üzere kadın erkek, köylü şehirli, zengin fakir, sivil asker ataları, nineleri,
hepsini, tükenmez bir minnet ve rahmetle andıklarını ifade eder.
238
2.9.4. Dekor
Salon ve sahne karanlıktır. Banttan martı çığlıkları duyulur. Koro hiçbir dönemi
yansıtmayan koyuca renk giysiler giymiştir. Sahne gerisinde siyah fon perdesi, yanlarda
siyah panolar bulunmaktadır. Sahnenin geri planında, Koronun gerektikçe yararlanacağı
çeşitli basamaklardan oluşan bir yükselti yer almaktadır.
2.9.5. Zaman
Eserde zaman Đstiklal Savaşı yıllarını içerir. Eserin sonunda, kurtuluştan sonra
Türkiye’de olan değişiklikler hakkında, anlatıcılar aracılığıyla özetle bilgi verilir. Eserde,
Kasım 1918’de zaman başlar. Đkinci anlatıcı, bu tarihin Đstanbul’un işgal edilmeye başlandığı
gün olduğunu söyler. Birinci anlatıcı sözü alarak, Osmanlı Devleti’nin Đngiltere, Fransa,
Rusya, Đtalya ve ABD’ye karşı Almanya’nın yanında yer alıp yenildiğini, Mondros Ateşkes
Anlaşmasını imzaladığını belirtir. Đkinci anlatıcı galip gelen emperyalistlerin işgale
başladıklarını belirtir. Birinci anlatıcı, daha işgalin haftası dolmadan Đstanbul gazetelerine
Kadıköylü kadınların bir bildiriyle olayı protesto ettiklerini ifade eder.
Birinci kız, Barış Konferansının da yapabileceği en kötü şeyi yaptığını ifade eder.
Birinci anlatıcı, Đngilizlerin önerisiyle Đzmir’i Yunanlılara verilmesi üzerine Metropolit
Hrisostomos’un 14 Mayıs gecesi Aya Fotini kilisesinde Đzmir Rumlarına, savaşı dört yıl daha
uzatacak olan rezil bir haber verdiğini söyler.
Birinci anlatıcı, birinci Yunan tümeninin 15 Mayıs 1919 sabahı Đzmir’e çıktığını
söyler.
Birinci anlatıcı, o uğursuz gün Đzmir’de Yunanlıların ve Rumların, kadın, çocuk ayırt
etmeden binden fazla Türk’ü öldürdüğünü, Đkinci anlatıcı, böylece Rumlarla Türkler
arasında süren bin yıllık barışın bozulduğunu söyler.
239
Birinci anlatıcı, Đstanbul’un bir-iki gün bocaladıktan sonra bir karara vardığını
söyler.
Birinci anlatıcı, ünü Çanakkale Savaşlarında parlamış genç bir komutan olan M.
Kemal Paşa’nın Doğu’da bozulduğu iddia edilen asayişi düzeltmek göreviyle 3. Ordu
Komutanlığına atandığını belirtir. Đkinci anlatıcı, M. Kemal Paşa’nın 19 Mayıs 1919 günü
Samsun’a ayak bastığını ifade eder.
Đkinci anlatıcı, M. Kemal Paşa’nın 1919 sonunda Milli Mücadele’nin lideri olarak
Ankara’ya geldiğini, büyük coşkuyla karşılandığını ifade eder.
Đkinci anlatıcı, silahını konuşturan Ankara’nın Sevr’in bir daha görüşüleceği Londra
Konferansı’na çağrıldığını, böylece galip devletlerin Ankara’nın varlığını resmen kabul
etmiş olduklarını ifade eder. Birinci anlatıcı, Türk-Sovyet Dostluk Antlaşması’nın
imzalandığını söyler. Birinci kadın, silah ve mühimmat yardımının başladığını belirtir.
Birinci anlatıcı, Yunanlıların mart ayının sonunda bir daha taarruza geçtiklerini
söyler. Birinci kız, Yunanlıların Đnönü’de ikinci kez yenildiklerini belirtir.
Đkinci anlatıcı, Đsmet paşanın II. Đnönü Savaşı’nda orduyu daha güvenli bir hatta
çektiğini ama tutunmanın çok güçleştiğini ifade eder. Birinci anlatıcı, orduya sızmış
ajanların, bozguncuların, padişahçıların askeri kaçmaya teşvik ettiklerini dile getirir. Đkinci
240
anlatıcı ordunun eridiğini söyler. Birinci anlatıcı, Mustafa Kemal Paşa’nın acı haberi,
Öğretmenler Kongresinde yapacağı konuşmayı hazırlarken aldığını belirtir. Đkinci anlatıcı,
haberi kendisine ağlayarak verenin yaveri Salih Bozok olduğunu belirtir.
Birinci anlatıcı, Sakarya’nın Türk’ün ölüm-kalım savaşı olduğunu ifade eder. Đkinci
anlatıcı, askerce iki misli, silahça beş misli, uçakça on misli güçlü olan düşmanın 23 Ağustos
sabahı tüm cephe boyunca taarruza geçtiğini söyler.
Đkinci anlatıcı, 22 gün ve 22 gece süren kanlı Sakarya Meydan Savaşı’nın Türk
zaferiyle sona erdiğini belirtir. Birinci anlatıcı, Türk milletinin ölümün kıyısından
döndüğünü söyler. Birinci kız, sonucun 13 Eylül 1921 günü saat 11.33’te bir bildiri ile
millete ve dünyaya ilan edildiğini ifade eder. Birinci erkek, yoksul Anadolu’nun üç yüz yıllık
suskunluğunu ve ezikliğini yırtarak, bütün cihana ta can evinden, sevinçten ağlayarak
haykırdığını belirtir.
Đkinci anlatıcı, 25 Ağustos akşamı ordunun cepheye yanaşıp savaş düzeni aldığını
söyler.
241
başladığını ifade eder. Đkinci anlatıcı, o kadar güvenilen, övülen, yıkılmaz sanılan Yunan
cephesinin 27 Ağustos günün öğleye doğru Türk ordusu tarafından delindiğini ifade eder.
Đkinci anlatıcı, kaçabilenlerin de iki gün içinde yakalanıp esir edildiklerini belirtir.
Birinci anlatıcı, Türk süvarilerinin 9 Eylül günü nal şakırtıları, bayrağına hasret
halkın sevinç çığlıkları ve sala sesleri arasında Đzmir’e girdiğini ifade eder. Birinci kız,
sonrasının bir masal gibi olduğunu söyler. Đkinci anlatıcı, acı günlerin sona erdiğini, vatanın
geri geldiğini belirtir. Birinci anlatıcı, 11 Ekim’de Mudanya Mütareke Anlaşması’nın
imzalandığını ifade eder.
Birinci anlatıcı, Ankara’nın barış görüşmeleri için Lozan’a davet edildiğini dile
getirir. Birinci kız, TBMM’nin 1922 günü saltanatı kaldırdığını, çağdışı olmuş bu köhne
rejimin ebediyen sona erdiğini belirtir. Birinci anlatıcı, sonrasının ise bir başka destan
olduğunu söyler. Birinci kız, Lozan, Cumhuriyet, Ankara’nın başkent olması, devrimler,
Montrö, Hatay’ın geri dönmesi gibi yenilikler olduğunu dile getirir.
Birinci anlatıcı, ikinci anlatıcı, birinci kız ve koro eserde yer alan yetişkinlerdir.
Koro, erkek ve bayan koristlerden oluşmaktadır. Bunlar, yer yer rol alırlar. Kadıköylü Türk
kadınları, Mehmet Çavuş, Metropolit Hrisostomos, Đzmirli Rumlar, Gazeteci Hasan Tahsin,
Đstanbul yönetimini temsil edenler, Türk milletinin temsil edenler, Şebinkarahisarlıları temsil
eden kişi, Gazeteci Ali Kemal, Osmanlı yazarı Refi Cevat Ulunay, emperyalistleri temsil
eden kişi ve ona yaltaklanan işbirlikçi, Mustafa Kemal Paşa, Yüzbaşı Faruk, Harbiye Nazırı,
Türk askerleri, Divitli Eşref Hoca, Balıkesir Mutasarrıfı Anzavur Ahmet, isyancı Delibaş
Mehmet’in tellalı, Adliye Nazırı Ali Rüştü Efendi, Sultan Vahdettin, Halide Edip, çamaşırcı
yaşlı kadın, Đngiliz Başbakanı Lloyd George, Yunan Başkomutanı Hacianesti, Yunan
hükümeti temsilcisi, Salih Bozok, kağnıcı kadınlar ve kızlar, Harbiyeli subay adayları,
Yunan Başkomutanı General Papulas, bir Anadolu kadını olan Gül Hanım, Yunan
Başkomutanı General Trikupis koroda yer alanların rol alarak konuşturduğu isimlerdir.
2.9.7. Đletiler
Yurt sevgisi, bütün sevgiler üzerindedir. Vatanı yine vatanın sahibi olan halkın/
milletin azim ve kararlılığı kurtaracaktır:
242
“ĐKĐNCĐ ANLATICI (Mırıltı üzerine konuşur.) Biriken öfke ve acılar ile ümit,
güven, iman, namus, akıl, onur, yurt sevgisinin birleşip kaynaştı, Kuva-yı Milliye ruhunu
yarattı” (Özakman, 2006: 23).
BĐRĐNCĐ KIZ Vatanı ana gibi, yar gibi, bebe gibi sevmek demektir.
ĐKĐNCĐ ANLATICI Milleti insanca yaşasın diye ölmeye gönüllü olmak demektir.
243
En iyi yönetim şekli cumhuriyettir:
ĐKĐNCĐ ANLATICI tetiğe bastı. (Silah sesi) Đlk zorba işgalciyi devirdi.
244
(Mehmet Çavuş’u temsil eden Korist yerine döner. Koro olup biteni dikkatle,
heyecanla izlemektedir.)
Bir kişi, temsil ettiği diğer insanların da adını, şerefini düşünerek hareket etmelidir:
YÜZBAŞI FARUK Anladım efendim. (Sağ eliyle sol, sol eliyle sağ apoletini
söker, Nazıra verir.) Buyurun. Artık emirlerinizi dinlemek zorunda değilim.
(Saygıyla döner, arkaya doğru gider. Erkek Koristler ellerini alınlarına götürerek,
saygıyla yüzbaşıya selam dururlar. Önce biri selam verecek, sonra ötekiler ardı ardına
katılacaklardır.)” (Özakman, 2006: 31).
Eserde aile sevgisi yer alır. Aile bireylerine saygı ve sevgi gösterilmelidir.
Akrabaların hatırları sorulmalı, gönülleri alınmalıdır:
“BĐRĐNCĐ KIZ Başkomutan bir ağustos akşamı, annesinin elini öpüp duasını alarak
gizlice Ankara’dan ayrıldı” (Özakman, 2006: 50).
245
“KORODAN BĐR KIZ (Korodan ayrılmadan) Milletin ırzını, namusunu, canını,
onurunu korumayan devlete devlet, hükümete hükümet mi denir?” (Özakman, 2006: 22).
Din konusundaki bilgisizlikler, dini alet edenlere imkân sağlar. Bu nedenle dikkatli
olunmalıdır:
246
“DÖRDÜNCÜ ERKEK Kim milliyetçilerle birlikte Yunan’a karşı giderse kâfirdir”
(Özakman, 2006: 31).
“BĐRĐNCĐ KIZ …Sizleri milletin şerefini ve namusunu canından aziz bilen bu yoksul
orduya yardıma çağırıyorum” (Özakman, 2006: 34).
YAŞLI KADIN (Sol koluyla yarı sarılır.) Çamaşırcılık yaparak geçiniyorum. (Sağ
elini gösterir.) Bunu zor günüm için saklamıştım. Ama sözlerinden anladım ki ordumuz
benden daha zordaymış. (Sağ elini açar. Đçinde madeni bir para vardır. Gururla) Al bunu
kızım. Ordumuza ver.
BĐRĐNCĐ KIZ (Sarılır) Ah anam. Bir kere daha iman ettim, kurtulacağız.
247
ÜÇÜNCÜ ERKEK (Bağırmadan, kararı bir sesle) Düşmanı yurdumuzun
bağrında boğacağız” (Özakman, 2006: 42).
“BĐRĐNCĐ KIZ Milli hak ve namusumuzu koruyacak hükümet ve erkek yoksa biz
varız!” (Özakman, 2006: 17).
Her işin başı sevgidir. Sevgiyle yapılan iş, daha iyi sonuç verir:
ĐKĐNCĐ KIZ KORĐST Hain düşman sevgiden tez, hasretten hızlı yürüyemez.
248
Türk milleti için emeği geçen insanlar, hiçbir zaman unutulmamalıdır ve minnetle
anılmalıdır:
“BĐRĐNCĐ ANLATICI Bize tertemiz bir vatan, yepyeni bir devlet, apaydınlık bir
gelecek hediye etmiş olan o yürekli, kararlı, yurtsever çılgın Türkleri, o altın kuşağı, başta
Atatürk olmak üzere kadın erkek, köylü şehirli, zengin fakir, sivil asker atalarımızı,
ninelerimizi, hepsini, tükenmez bir minnet ve rahmetle anıyoruz” (Özakman, 2006: 53).
Eserde olumsuz ileti bulunmamaktadır. Ancak eserde belirtilen bir yaşanmış olay,
böyle bir şey amaçlanmasa da bazı çocukları ve gençleri olumsuz olarak etkileyebilir:
249
BĐRĐNCĐ KIZ Mesela Bolu’da hastanede ağır yaralı olarak yatan bir teğmeni zorla
hastaneden aldılar, ip bağlayarak sokaklarda sürükleye sürükleye öldürdüler. Sonra da
sevinç naraları attılar.
Şu Çılgın Türkler, baştan sona karşılıklı konuşmalara dayanan anlatı tarzında bir
eserdir.
KORO (Hayal kırıklığı ve öfke ile) Yazıklar olsun!” (Özakman, 2006: 21).
Dil, doğaldır. Herkesin anlayabileceği bir Türkçe ile eser kaleme alınmıştır.
BĐRĐNCĐ ANLATICI Yazık ki hayır, aksine çok kızdı” (Özakman, 2006: 30).
“ÜÇÜNCÜ ERKEK ( M. Kemal Paşa’yı temsil ediyor. Çok sade bir oyunla oynar
bu rolü. Bağırmadan, vakarla) Ya istiklal, ya ölüm!” (Özakman, 2006: 23).
250
Eserde kullanılan konuşma örgüsü, yazarın pek çok eserinin aksine ciddi tarzda
geliştirilir.
ĐKĐNCĐ ANLATICI Yunanistan alt üst olur, Kral Konstantin tahtını bırakıp
kaçmak zorunda kalır.
“el koymak yorgun düşmek, hafife almak, gözünü, kulağını çevirmek, ayak basmak,
başa çıkmak, adam olmak, elinden tutmak, meydan okumak, ölümü hiçe saymak, hizaya
getirmek, kan dökmek, sorun çıkarmak, olayı kapatmak, ayak uydurmak, boşa gitmek, içi kan
ağlamak, eşiğine gelmek, hevese kapılmak, söz vermek, ayağına sermek, yola düşmek, canını
dar atmak, alt üst etmek, ruhu bile duymamak, alnı açık olmak.”
251
Türk milleti, işgalci ve yardakçılarıyla kendisinin zayıf durumuyla kıyaslanmayacak bir
şekilde başa çıkmaktadır. Bazı hainler, Đngilizlerin Türk milletinin elinden tutacağını,
Türk milletinin kendi gücüyle adam olamayacağını söyler. Bütün iç ve dış düşmanlardan
yılmayan Türkler, dünyayı dize getirmiş olan emperyalizme meydan okurlar. Gizli örgütler
kurup ölümü hiçe sayarak cepheye silah ve cephane kaçırırlar. Đşgalciler, Türkleri hizaya
getirmek için kan dökerek Đstanbul’u işgal ederler. Bu arada bağımsızlık ruhunu gizlemek
ve düşmanlarla sorun çıkmasını engellemek isteyenler, bu büyük mücadeleyi belirten bazı
olayları kapatmak isterler. Bağımsızlık mücadelesinin önderi Mustafa Kemal, mücadelenin
zaferle neticeleneceğinden emindir. Zaferden sonra, tekrar yıkımın eşiğine gelmemek için
ilerlemiş uygarlıklara ayak uydurmak amacını ifade eder. Bu gerçekleşmezse bütün
emekler boşa gidecektir. Savaşlar, bir biri ardınca yapılır. Đkinci Đnönü Savaşı’ndaki yenilgi,
ordunun içi kan ağlayarak geri çekilmesine neden olur ama Türk milleti ve ordusu bağımsız
mücadeleden yılmaz. Đstiklal mücadelesinin başarıyla sürdürülmesi, bütün dünyada
sömürgeleri olan Đngilizleri korkutur. Çünkü o sömürgelerin de bağımsızlık hevesine
kapılacaklarını tahmin ederler. Mustafa Kemal, halkına tam bağımsızlık için söz verir.
Halk yoksul ordusunu savaşlara hazırlamak için elindeki imkânları ordunun ayağına serer.
Kağnıcı kadınlar, ordunun ihtiyacı olan ne varsa cepheye taşımak için yola düşerler. Türk
ordusu, Sakarya Savaşı’nda galip gelir. Yunan kuvvetleri, Sakarya Nehri’nin batısına
canlarını dar atarlar. Türkler, emperyalistlerin bütün planlarını alt üst ederler. Türkler,
Yunanlıların ve Đngilizlerin ruhu bile duymadan taarruz için gece yürüyüşleri ile hedefe
yaklaşırlar. Büyük taarruz, başarıyla neticelenir. Türk milleti, on yıl içerisinde gerçekleşen
her savaştan alnı açık çıkmıştır.
252
BĐRĐ (Bağırır.) Kurtarmadan dönmeyeceğiz!” (Özakman, 2006: 51).
Bu tekrarlar, eserin özü hakkında pek çok ipucu içermektedir. Türk milleti, düşmanı
yurdunu işgal etmemesi için uyarır. Milli Mücadele, yurdu düşmandan kurtarmak için
yapılır. Đstiklal için verilen direniş düşmanların ve hainlerin keyfini kaçırır. Silah, tehdit ve
entrikalarla bu direnişi durdurmaya çalışırlar. Türk halkı da yaz demeden kış demeden Milli
Mücadele için çalışır.
“BĐRĐNCĐ KIZ Küçük çoban ateşleri gibi yer yer çeteler belirmeye başladı”
(Özakman, 2006: 16).
“BĐRĐNCĐ ANLATICI Bu emsalsiz ruh dalga dalga bütün yurda yayıldı, bütün
yurtsever insanlarımızı kucakladı” (Özakman, 2006: 16).
“bir-iki, sürükleye sürükleye, damla damla, rahat rahat, yarı yarıya, adım adım,
karış karış ölüm-kalım” eserde kullanılan diğer ikilemelerdir. Eserde kullanılan ikilemeler,
anlatmak istenenleri pekiştirmede oldukça etkilidir.
253
“ÜÇÜNCÜ ERKEK Yunan ordusu, bizim yapmamız gereken görevi yapıyor,
milliyetçileri cezalandırıyor. Yunan ordusunun başarısı için dua ediniz” (Özakman, 2006:
32).
“ĐKĐNCĐ ANLATICI Bir Anadolu kadını, Gül Hanım, birlikleri geziyor, askerlere
şöyle sesleniyordu:
BĐRĐNCĐ KIZ Asker kardeşlerim! Hiç yakınmadan silahınıza cephane, size ekmek
taşıdık. Yüksünmeden siperlerinizi kazıdık. Ateş altında suyunuzu yetiştirdik. Yolunuza
saçımızı serdik. Şimdi bunca kadının hakkını, erkek olmanın bedelini ödeme zamanıdır. Eğer
kardeşlerinizi kurtulmadan dönerseniz, bilin ki hakkımızı helal etmeyeceğiz” (Özakman,
2006: 51).
“BĐRĐNCĐ ANLATICI Birinci Yunan tümeni 15 Mayıs 1919 sabahı Đzmir’e çıktı.
KORO yumruklar öfkeyle ileri uzanır; acıyla, içten, yüksek, yakıcı bir sesle
Hayııırrr!
(Hasan Tahsin’i temsil eden erkek Korodan ayrılıp ileri çıkmıştır, sahnenin yanına
doğru döner ve hayali tabancasını ileri uzatır.)
(Silah sesi. Sahne kan kırmızı ışıkla dolar. Hasan Tahsin’i temsil eden Korist,
koroya karışıp arkaya geçer. Işık ağır ağır normalleşir.)” (Özakman, 2006: 20).
254
2.9.9. Tablo 9: Şu Çılgın Türkler Oyununun Genel Yapısı
ŞU ÇILGIN TÜRKLER (2006)
Öz ve Biçim: Şu Çılgın Türkler, bir bölümlük oyundur. Eserin önsözünde Turgut Özakman, bu oyunun
söze dayalı bir oyun türü olduğunu, bu nedenle ‘dramatik anlatı’ diye tanımlanmasının doğru olacağını
ifade eder. Özakman, eserin önsözünde Şu Çılgın Türkler adlı ses getiren romanının oyunlaştırılmasını
birçok eğitimcinin istediğini, bu ihtiyaç üzerine 2006 yılında Şu Çılgın Türkler oyununu, okullar için
kaleme aldığını belirtir. Eser, sahnelenmeye uygundur. Oyun, ilk kez 13 Mart 2006’da Atatürk’ün Harp
Okulu’na girişinin yıldönümünde, Kara Harp Okulu’nda sergilenmiştir. Oyun, gençlik oyunu olarak
değerlendirilmiş olsa da ortaöğretim ve üstü bütün insanlara hitap eden bir oyun diye değerlendirilebilir.
Şu Çılgın Türkler, tek bölümden oluşan bir oyundur. Kurgu başarılı ve kahramanlar, verilmek istenen
mesajı yansıtmakta başarılıdır. Konuşmaların gidişatı, verilmek istenilen mesaj ve bunları veren
kahramanlar usta bir kurgulamayla eserde yer alır. Dil, sade, doğal ve akıcı olmasıyla hitap ettiği seviyeye
uygundur. Eser, günlük Türkçe ile yazılmıştır.
Ana Fikir: Bağımsızlık aşkı engel tanımaz. Hiçbir emel, vatanın üstünde değildir. Đmkânsız denilen,
gerçekleşmesine mucize gözüyle bakılan hedeflere, insanın isteği ve çabasının sonucu ulaşılabilir.
Olay Dizisi: Eserde Đstanbul’un Đngilizler tarafından 1918’de işgalinden başlayarak saygın, gelişen,
çağdaş, aydınlık, güçlü, onurlu, gururlu bir Türkiye’nin oluşmasına kadar geçen süredeki mücadele,
dramatik anlatı ile seyirciye sunulmuştur.
Dekor: Salon ve sahne karanlıktır. Koro hiçbir dönemi yansıtmayan koyuca renk giysiler giymiştir.
Sahne gerisinde siyah fon perdesi, yanlarda siyah panolar bulunmaktadır. Sahnenin geri planında,
Koronun gerektikçe yararlanacağı çeşitli basamaklardan oluşan bir yükselti yer almaktadır.
Zaman: Eserde zaman Đstiklal Savaşı yıllarını içerir. 1918’de Đstanbul’un işgali ile başlayan gelişmeler,
1939’da Hatay’ın ana yurda katılmasına kadar sürer.
Kahramanlar: Birinci anlatıcı, ikinci anlatıcı, birinci kız ve koro eserde yer alır. Koro, erkek ve bayan
koristlerden oluşmaktadır. Bunlar, yer yer rol alırlar.
Đletiler: Eserde yurt sevgisi, çağa ayak uydurmak, önyargıyla hareket etmemek, cumhuriyetin değeri, tam
bağımsızlık, ümidi kaybetmemek, birlik ve beraberliğin önemi, bir kişinin, temsil ettiği diğer insanların
da adını, şerefini düşünerek hareket etmesi gerektiği, aile sevgisi, aile bireylerine saygı ve sevgi, hal-
hatır sorma, devletin görevlerini yerine getirmesi gerektiği, başarının adım adım elde edildiği, sömürünün
kabul edilmemesi, fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür bireyler olmak, dini alet edenlere aldanmama,
yardımın önemi, verilen sözü tutma, bilinçli ve yürekli olmak, kararlı olmak, kendini beğenmeme, zulme
ve haksızlığa boyun eğmeme, sevginin önemi, Türk milleti için emeği geçen insanları unutmama, sade bir
üslubun önemi, başarısızlıkların alınyazısı gibi kabullenilmemesi, her işin bir sırası olduğu, gizliliğin
bazen başarının anahtarı olduğu hususlarında olumlu ileti verilmektedir. Eserde olumsuz ileti
bulunmamaktadır. Ancak eserde vatan hainlerinin milli mücadeleye katılanlara yaptıkları zulümler,
çocuklar için olumsuzluk içerebilir.
Konuşma Örgüsü ve Oyunun Dil Becerilerine Katkısı: Eserde kullanılan konuşma örgüsü, yazarın pek
255
çok eserinin aksine ciddi tarzda geliştirilir. Bu, konunun ciddiyetiyle paralellik arz eder. Eserdeki
deyimler eserin içeriğiyle derinden bağlantılıdır. Türk milleti yıllar süren savaşlardan bıkıp usanmış, artık
yorgun düşmüştür. Đşgalciler, Anadolu’yu paylaşıp, bütün stratejik noktalara el koymuşlardır.
Đşgalciler, Birinci Dünya Savaşı’nda Almanya yenildiği için yenik sayılan Türk milletini hafife alırlar
ama tam bağımsızlık aşkıyla, Türk milleti kurtuluş mücadelesine başlar. Mustafa Kemal, Bu mücadeleyi
Anadolu’dan yönetmek için Samsun’a ayak basar. Tüm dünya gözünü kulağını çevirerek bu
mücadeleyi takip eder. Türk milleti, işgalci ve yardakçılarıyla kendisinin zayıf durumuyla
kıyaslanmayacak bir şekilde başa çıkmaktadır. Bazı hainler, Đngilizlerin Türk milletinin elinden
tutacağını, Türk milletinin kendi gücüyle adam olamayacağını söyler. Bütün iç ve dış düşmanlardan
yılmayan Türkler, dünyayı dize getirmiş olan emperyalizme meydan okurlar. Gizli örgütler kurup
ölümü hiçe sayarak cepheye silah ve cephane kaçırırlar. Đşgalciler, Türkleri hizaya getirmek için kan
dökerek Đstanbul’u işgal ederler. Bu arada bağımsızlık ruhunu gizlemek ve düşmanlarla sorun çıkmasını
engellemek isteyenler, bu büyük mücadeleyi belirten bazı olayları kapatmak isterler. Bağımsızlık
mücadelesinin önderi Mustafa Kemal, mücadelenin zaferle neticeleneceğinden emindir. Zaferden sonra,
tekrar yıkımın eşiğine gelmemek için ilerlemiş uygarlıklara ayak uydurmak amacını ifade eder. Bu
gerçekleşmezse bütün emekler boşa gidecektir. Savaşlar, bir biri ardınca yapılır. Đkinci Đnönü
Savaşı’ndaki yenilgi, ordunun içi kan ağlayarak geri çekilmesine neden olur ama Türk milleti ve ordusu
bağımsız mücadeleden yılmaz. Đstiklal mücadelesinin başarıyla sürdürülmesi, bütün dünyada sömürgeleri
olan Đngilizleri korkutur. Çünkü o sömürgelerin de bağımsızlık hevesine kapılacaklarını tahmin ederler.
Mustafa Kemal, halkına tam bağımsızlık için söz verir. Halk yoksul ordusunu savaşlara hazırlamak için
elindeki imkânları ordunun ayağına serer. Kağnıcı kadınlar, ordunun ihtiyacı olan ne varsa cepheye
taşımak için yola düşerler. Türk ordusu, Sakarya Savaşı’nda galip gelir. Yunan kuvvetleri, Sakarya
Nehri’nin batısına canlarını dar atarlar. Türkler, emperyalistlerin bütün planlarını alt üst ederler.
Türkler, Yunanlıların ve Đngilizlerin ruhu bile duymadan taarruz için gece yürüyüşleri ile hedefe
yaklaşırlar. Büyük taarruz, başarıyla neticelenir. Türk milleti, on yıl içerisinde gerçekleşen her savaştan
alnı açık çıkmıştır. Eserde kullanılan tekrarlar, halkın inancını ve kararlılığını göstermesi bakımından
önemlidir. Tekrarlar, eserin özü hakkında pek çok ipucu içermektedir. Türk milleti, düşmanı yurdunu
işgal etmemesi için uyarır. Milli Mücadele, yurdu düşmandan kurtarmak için yapılır. Đstiklal için verilen
direniş düşmanların ve hainlerin keyfini kaçırır. Silah, tehdit ve entrikalarla bu direnişi durdurmaya
çalışırlar. Türk halkı da yaz demeden kış demeden Milli Mücadele için çalışır. Eserde kullanılan
ikilemeler, anlatmak istenenleri pekiştirmede oldukça etkilidir. Eserde kullanılan dualar, bağımsızlık
inancını pekiştirmektedir. Bayrak, bağımsızlığın sembolü olarak eserde yer alır. Şu Çılgın Türkler, Türk
milletinin kurtuluş mücadelesinin sembolize edildiği bir eserdir. Eserin tamamına bağımsızlık aşkı ve yurt
sevgisi sinmiştir.
256
3. TURGUT ÖZAKMAN’IN ÇOCUK TĐYATROSUNA KATKISI
Çocuk Tiyatrosu’nun çocuk eğitimi açısından öneminin araştırıldığı ve Turgut
Özakman’ın çocuklar ve gençler için yazdığı dokuz tiyatro eserinin biçim ve içerik
bakımından incelendiği, verilmek istenen iletilerle, bu iletilerin çocuk eğitimi açısından
taşıdığı önem üzerinde durulan bu çalışmada, genel olarak birtakım sonuçlara ulaşmak
mümkündür.
Olay, zaman, mekân birliği bulunan Hastane adlı oyunda empresyonist tiyatronun
özellikleri de görülür. Tiyatro, tek bölümden oluşmaktadır. Hastane’de konu hastalıklarıyla,
korkularıyla, hayalleriyle baş başa yaşayan küçük insanlarının yaşamlarıdır.
Hastane’de kapalı bir mekân dekoru mevcuttur. Karanlık bir hastane odasında
olaylar gerçekleşir. Yaşama sarılmak isteyen hastalar, hayata açılan bir pencere olan sokağı
göremedikleri için rahatsız olurlar.
257
Oyunda zaman gecedir. Oyunda geçen reel zaman bir- iki saattir. Konuşmalar
yoluyla geçmiş zaman hakkında da bilgiler verilir. Karşılıklı konuşmalar, uzun süreli bir
hastalık dönemi olduğuna işaret eder. Eserde zaman birliği vardır. Üç birlik kuralı geçerlidir.
Dört hasta kahraman eserde yer alır. Hastabakıcı fon kişi özelliğindedir. Eserde
hastaların isimlerine yer verilmez. Bu empresyonist tiyatronun özelliğidir. Dört hastadan
dördü de tipik özellikleri olan bir yönü ile derinliği verilen karakter uzantısı tiplerdir.
Eserde kullanılan deyimler, genellikle sağlık ve yaşam ile ilgilidir. Eserde kullanılan
tekrarlarda sağlık sorunları kendisini gösterir. Hastaların kullandıkları dua ve beddualar,
hastalıklarının sonucunda inkâra, isyana, umutsuzluğa kapılmadıklarını, kendileriyle barışık
olduklarını ve durumlarını kabullendiklerini göstermektedir.
Eserdeki birinci kahraman Karagöz, ikinci kahraman Hacivat olarak belirir. Uşak
dengeyi sağlar. Eserde simetri vardır. Đyi ile kötü çatışır. Eserde, “Özünü koruma taraftarı
olanlar” la “başkalaşanlar” karşılaştırılır. Karagöz ile genç kıza karşı Cemal Abdi, delikanlı
ve anne aynı safta yer alırlar. Uşak ara yerdedir.
258
Karagöz, “Nevi şahsına münhasır” olarak nitelendirilebilecek zengin mizacıyla tam
bir karakterdir. Kız, sevgi doludur. Karakterdir. Delikanlı itaatkârdır. Tip özelliği gösterir.
Anne, karakterdir. Tuzsuz Bekir, Çelebi, Tiryaki, adları geçen ama oyunda rol almayan
kişilerdir.
Maddi gücü ve kültürel yapıyı, Cemal Abdi Bey’in salon aksesuarları belirtir. Eski
püskü Karagöz elbisesi, “özünü koruma”yı, “duruluğu”, “değerlerine sahip çıkma”yı
temsil eder. Delikanlının üzerindeki giysiler, değerlerine sahip çıkamayışı simgeler.
Kardeş Payı, aile içi şiddetin eleştirildiği tek bölümden oluşan bir çocuk oyunudur.
Eserde, iki temel özellik görülür: Var olan düzene karşı çıkma- başkaldırı ve yeni bir düzen
isteği. Eserde huzursuz bir aile sergilenir.
Üç birlik kuralının görüldüğü eser, yaşamın kendisi değil ama yaşamdaki gerçekliğin
yansılaması demek olan, yansılamanın yanında canlandırmanın ve aksiyonun da bulunduğu
dram tarzında yazılmıştır.
Şiddetin görüldüğü en küçük toplamsal yapı olan ailede, çocuklar üzerindeki yıkım
daha derin olmaktadır. Kardeş Payı, bu çöküşü sergilemesi ve esere ulaşanları şiddete karşı
gizli olarak uyarması bakımından oldukça önemli bir eserdir.
Kardeş Payı adlı oyun, iki kardeşin karşılıklı konuşmaları ile şekillenir. Eser, serim,
düğüm ve çözümden oluşur. Olay, açık mekân dekoru olan bahçede geçer. Eserde üç birlik
kuralı vardır.
259
Kardeş Payı, bir- iki saatlik reel zamanı kapsar. Turgut Özakman, eserinde zaman
sıçramasından da yararlanmıştır.
Đki erkek kardeş, eserde yer alan kahramanlardır. Sıra dışı bir aile eserde yer alır.
Onları farklı kılan, şiddet ve cinayettir. Eserde anne, baba ve çocuk gibi genel adlar
kullanılmıştır. Bu dışavurumcu/ekspresyonist akımın etkisinin göstergesidir.
Eserde kullanılan konuşma örgüsü, yazarın pek çok eserinin aksine ciddi tarzda
geliştirilir. Bu konunun ciddiyetiyle paralellik arz eder. Deyimlerde, esere hâkim olan şiddet
ve korku yer almaktadır. Çocuklar şiddete maruz kalırlar, babadan korkan ev halkı, babayı
evde istememektedir. Eserde, tekrarlar amaçsız kullanılmamıştır. Babaya duyulan nefret,
şiddet, güvensizlik, kardeşler arasındaki iletişimin her safhasında hissedilir. Tekrar ve
ikilemeler bu amaçla kullanılır.
Tüfek, gücü temsil eder. Tüfek aynı zamanda, şiddeti, korkuyu ve ölümü temsil eder.
Tüfek, babalarının vurulmasından sonra çocuklar için ölümü ve korkuyu sembolize eden
tehlikeli bir nesnedir.
Darılmaca Yok, bir bölümlük oyundur. Eser, epik tiyatro anlayışıyla yazılmıştır.
Eserde, ülkemizin çıkmazları gözler önüne serilir.
Eser, her ne kadar bir bölümden oluşsa da kendi içerisinde üç bölüme ayrılabilir.
Birinci bölümde ülkemizin siyasi problemleri, ikinci bölümde spor hayatımızdaki
aksaklıklar, üçüncü bölümde ise sanat için sanat anlayışı üzerinde durulur.
Eserde, çıplak bir sahne ya da alan dekoru kullanılır. Giyim serbesttir. Oyuncular,
koltuk, masa ve iskemle olurlar. Bu dekor unsurları ve dışavurumculuk arasında bağlantı
vardır.
260
Darılmaca Yok adlı oyunda, zaman atlamalarına yer verilmiştir. Eserin reel zamanı
iki saati geçmez.
Birinci oyuncu, aynı zamanda anlatıcı rolündedir. Eserde, birinci oyuncunun bazı
davranışları diğer oyuncular üzerinde gerçek yaşamda mümkün olmayacak etkiler yaratır.
Kahramanlar, birbirlerine isimleriyle hitap etmezler. Birinci oyuncu, söylediği sözlerle
arkadaşlarını etkiler. Yaptıkları işler hakkında seyircileri bilgilendirir.
Berberde, Aristocu anlayışla yazılmış tek bölümden oluşan bir eserdir. Serim,
düğüm, doruk nokta ve çözüm eserde yer alır. Konuşmalar ciddi ağırlıklıdır. Konuşmalar
felsefi mesajlar içerir.
Eserde saat, zaman, plan ve ölüm arasında bir ilişki bulunmaktadır. Gösterişsiz bir
berber dükkânı dekoru vardır.
Eserde reel zaman bir saati geçmez. Kahramanlar geriye ve ileriye yönelik zamanda
yaptıkları ve yapacakları ile ilgili bilgi verirler. Berber on sekiz yıllık yaşamını özetler.
Hayvan ve insan haklarına dikkat, kendi işini kendi yapmayı öğrenmek, planlı
programlı yaşamak, hayatı ertelememek vb. verilen olumlu iletilerdir. Ustura, dar gelirli
berberin geçim kaynağı olarak eserde vurgulanır.
261
Ben Mimar Sinan, anlatı tarzında yazılmıştır. Eser, ilk ve ortaöğretim öğrencilerine
tarih dersinde veya sanat tarihi, edebiyat tarihi için seyrettirilebilecek niteliktedir.
“Ayasofya’dan daha büyük bir ibadet evi yapılabilir mi?” sorusunu devamlı olarak
kendisine yönelten Mimar Sinan, bu uğurdaki çalışmalarının sonunda amacına ulaşır.
Eserde, sahnenin sol köşesinde, ayakta çalışan küçük bir çizim tezgâhı, dekor unsuru
olarak kullanılmıştır. Eserde, bütün camilerin perdeye yansıyan unsuru dekor olarak yer alır.
Eserde, Sinan 16. yüzyıldan günümüze gelerek bu 98 yıllık yaşamı içerisindeki plan ve
çalışmalarını, hayatını seyirciyle paylaşır. Mimar Sinan, tek kahramandır. Sesler de ona yer
yer eşlik ederler.
Ak Masal Kara Masal, iki bölümden oluşan müzikli bir çocuk oyunudur. Eserde, tür
bakımından hem klasik (Aristocu) hem de epik tiyatronun özellikleri görülür.
Eserde birinci bölümde masallara ağırlık verilmiştir. Birinci bölümde beş masal
bulunmaktadır. Đkinci bölüm yarışma ağırlıklıdır. Bu bölümde bir masal ve üç yarışma
bulunmaktadır.
Konu seçimi 5- 7 yaş için çok uygundur. Eserde, çocukların ve gençlerin tarih
bilincini kazanmasını, halk kültürüne sahip çıkmasını, gelenek-görenek ve değerlerine sahip
çıkmasını sağlamak ana düşünce olarak verilmektedir.
Ak ve kara sıralar, eserdeki başlıca dekor unsurlarıdır. Kara sırada kötüler; ak sırada
iyiler oturur. Ak sıra iyileri, kara sıra kötüleri temsil eder.
262
Eserde sahnede konuşma ve sahnede özetleme tekniklerine başvurulmuştur. Anlatıcı
epik tiyatronun özelliği gereği serim bölümünde, masalları birbirine bağlamak için çözüm
bölümünde konuşur.
Eserde, ak renk iyiliği, kara renk ise kötülüğü, yanlış davranışları sembolize eder.
Ah Şu Gençler, epik tiyatro tarzında yazılmıştır. Eser, ulusal olarak popüler kültüre
esir olma, değerlere önem vermeme konusunu işler. Uluslar arası olarak sevginin her
güçlüğü yeneceği, konuşarak problemlerin aşılabileceği üzerinde durulur. Gençlerin ihtiyaç
değil grup baskısı nedeniyle karşı karşıya kaldığı çaresizlik, modanın- markanın dayatılması,
nesillerin ilgi alanlarının birbirleriyle karşıtlık oluşturması, eserin evrensel boyuttaki
mesajlarıdır.
“Đnsanlar, genç olduğu için mi sorundur, sorun olduğu için mi gençtir?” sorusu
eserin ana düşüncesini oluşturur. Toplam 37 tablo, gençlerin değişik şartlardaki durumlarını
zaman zaman veli gözüyle, zaman zaman öğrenci gözüyle, zaman zaman da öğretmen
gözüyle yansıtır.
Dekor, derme çatma bir araya getirilmişlik hissi verir. Çoğu zaman sınıfta, odada,
mahkemede, alışveriş merkezinde kapalı mekân dekoru, sadece futbol oynanırken açık
mekân dekoru kullanılır. Temsili olarak yabancılaştırmanın etkisiyle oluşturulan dekora yer
verilmiştir.
263
Eserde genel sorunlar verildiğinden dokuz oyuncu vardır. Kişiler belli sayıda
tutulmuş ve özel isimlerle anılmamıştır. Gençler, bazen öğrenci, bazen top oynayıcı, bazen
eğlenen; yetişkinler ve çok az da olsa çocuklar(treni alınıp oynanan çocuk) eserde yer alır.
Yetişkinler, veli-öğretmen-spiker-sunucu olarak yer alırlar. Üçüncü grupta yetişkinlerin ve
gençlerin tavrı karşısında delirenler bulunmaktadır.
Eserde kullanılan atasözleri, gençlerin sorunlarının işlendiği bir oyun için uygundur.
Çalışma vurgusu ve tembellerin kimseyle anlaşamayacağı bu atasözlerinde verilmiştir.
Eserde, şehirli ağzı kullanılmıştır. Birinci perde, sekizinci tabloda köy ağzı kullanılmıştır.
Huni, deliliğin sembolü olarak eserde kullanılmıştır.
Bağımsızlık aşkı engel tanımaz. Hiçbir emel, vatanın üstünde değildir. Đmkânsız
denilen, gerçekleşmesine mucize gözüyle bakılan hedeflere, insanın isteği ve çabasının
sonucu ulaşılabilir.
Eserde zaman Đstiklal Savaşı yıllarını içerir. 1918’de Đstanbul’un işgali ile başlayan
gelişmeler, 1939’da Hatay’ın ana yurda katılmasına kadar sürer.
Birinci anlatıcı, ikinci anlatıcı, birinci kız ve koro eserde yer alır. Koro, erkek ve
bayan koristlerden oluşmaktadır. Bunlar, yer yer rol alırlar.
264
Şu Çılgın Türkler, Türk milletinin kurtuluş mücadelesinin sembolize edildiği bir
eserdir. Eserin tamamına bağımsızlık aşkı ve yurt sevgisi sinmiştir. Eserlerde sembollere
ustaca yer verilmiştir.
Đncelenen eserlerden hareketle, çocuk ve gençlik tiyatrosu için en uygun tarzın epik
tiyatro olduğu sonucuna varılmıştır.
Đnsanların iç güzelliğine değer vermek: KARAGÖZ’ÜN Devlet müesseselerinin istismar edilmesine müsaade
DÖNÜŞÜ etmemek: HASTANE
Alçakgönüllülük: HASTANE Ümitli olmak: HASTANE, ŞU ÇILGIN TÜRKLER
265
Vefalı olmak: KARAGÖZ’ÜN DÖNÜŞÜ, AH ŞU Bazı değerlerin parayla ölçülemeyeceğini bilmek:
GENÇLER, ŞU ÇILGIN TÜRKLER KARAGÖZ’ÜN DÖNÜŞÜ
Dürüst ve namuslu olmak: KARAGÖZ’ÜN DÖNÜŞÜ Girişken olmak: KARAGÖZ’ÜN DÖNÜŞÜ
Görgü kurallarına dikkat etmek: KARAGÖZ’ÜN Aile sevgisi: KARAGÖZ’ÜN DÖNÜŞÜ, ŞU ÇILGIN
TÜRKLER
DÖNÜŞÜ
Aslını inkâr etmemek: KARAGÖZ’ÜN DÖNÜŞÜ Kanaatkâr olmak: KARAGÖZ’ÜN DÖNÜŞÜ
Özür dilemesini bilmek, hatayı kabul edebilmek: Hayatını ertelememek: KARAGÖZ’ÜN DÖNÜŞÜ,
KARAGÖZ’ÜN DÖNÜŞÜ, DARILMACA YOK BERBERDE
Cesur olmak: KARAGÖZ’ÜN DÖNÜŞÜ, ŞU ÇILGIN Nabza göre şerbet vermemek: KARAGÖZ’ÜN
TÜRKLER DÖNÜŞÜ
Sevginin önemi: KARDEŞ PAYI, AK MASAL KARA Saygının önemi: KARDEŞ PAYI, AK MASAL KARA
MASAL, ŞU ÇILGIN TÜRKLER, AH ŞU GENÇLER MASAL, AH ŞU GENÇLER
Halkı aldatmak isteyenlere fırsat vermemek: Ailedeki huzursuzlukları çocuklara yansıtmamak:
DARILMACA YOK KARDEŞ PAYI
Huzur ve mutluluğun önemi: KARDEŞ PAYI Şefkatli olmak: KARDEŞ PAYI
Đspiyonculuk yoluyla zarar vermemek: KARDEŞ PAYI Kolay para peşine düşmemek: DARILMACA YOK
Olayları ve durumları abartmamak: DARILMACA YOK Gergin olan bir insanın üstüne gitmemek: BERBERDE
Özenli ve dikkatli olmak: BERBERDE, BEN, MĐMAR Kimseyi hakir görmemek: BERBERDE, AK MASAL
SĐNAN KARA MASAL
Düzenli disiplinli yaşamak: DARILMACA YOK, Kendi işini yapmak, sorumluluklarını yapmak:
BERBERDE, AK MASAL KARA MASAL BERBERDE, AK MASAL KARA MASAL, AH ŞU
GENÇLER
Türk tarihine, Türk sanatına ve mimarisine gereken Çalışmanın önemi: BEN, MĐMAR SĐNAN, AK MASAL
önemi göstermek: BEN, MĐMAR SĐNAN KARA MASAL, AK MASAL KARA MASAL
Hiçbir emeğin boşa gitmeyeceğini bilmek: BEN, Çalışmanın yaşı yoktur: BEN, MĐMAR SĐNAN
MĐMAR SĐNAN
Başarının grup çalışmasını gerektirdiğini bilmek: BEN, Hangi alanda iyiyse, o alanda uzmanlaşmak: BEN,
MĐMAR SĐNAN MĐMAR SĐNAN
Teknolojiyi kullanmak: BEN, MĐMAR SĐNAN, ŞU Đmkânları zorlayarak en iyisini yapmaya çalışmak: BEN,
ÇILGIN TÜRKLER MĐMAR SĐNAN
266
Emeği inkâr edilemeyecek insanlara hakkını vermek: Her işin bir zamanı olduğunu bilmek: BEN, MĐMAR
BEN, MĐMAR SĐNAN SĐNAN
Başarıya adım adım ulaşılacağını bilmek: BEN, MĐMAR Hayatta karşılaşılan fırsatları iyi değerlendirmek: BEN,
SĐNAN, ŞU ÇILGIN TÜRKLER MĐMAR SĐNAN
Đnsanları iyi işlerde teşvik etmek: BEN, MĐMAR SĐNAN Dedikodulardan yılmamak: BEN, MĐMAR SĐNAN
Hoşgörülü olmak: BEN, MĐMAR SĐNAN, AK MASAL Adil olmak: BEN, MĐMAR SĐNAN, AK MASAL KARA
KARA MASAL MASAL
Cömertlik: BEN, MĐMAR SĐNAN Değerbilirlik: BEN, MĐMAR SĐNAN
Erdemlilik: BEN, MĐMAR SĐNAN Đnsanlığa ölmez eserler bırakmak: BEN, MĐMAR SĐNAN
Boş bilgilerden kaçınmak: AK MASAL KARA MASAL Selamlaşmak/sosyalleşmek: AK MASAL KARA MASAL
Kadın-erkek eşitliği: AK MASAL KARA MASAL Tatlı söz söylemek: AK MASAL KARA MASAL
Kaba güce güvenmenin komik ve yanlış olduğunu Başarılı işler yapanların daha fazla duyurulmasını
bilmek: AK MASAL KARA MASAL sağlamak: AK MASAL KARA MASAL
Bazı hizmetlerin para karşılığı yapıldığını bilmek: AK Sağlam gerekçelerle bir iş için karar vermek: AK MASAL
MASAL KARA MASAL KARA MASAL
Empati kurmak: AK MASAL KARA MASAL Sağduyunun önemi: AK MASAL KARA MASAL
Aza kanaat etmek: AK MASAL KARA MASAL Đnatçı olmamak: AK MASAL KARA MASAL
Hal- hatır sormak: AK MASAL KARA MASAL Tok gözlülük: AK MASAL KARA MASAL
Ummadık taşın baş yarabileceğini bilmek: AK MASAL Đnsanlara doğruları söylemek, onları uyarmak: AK
KARA MASAL MASAL KARA MASAL
Verilen öğütleri tutmak: AK MASAL KARA MASAL Görünüşe aldanmamak AK MASAL KARA
Sözünde durmak, tutulamayacak vaatte bulunmamak: Bir toplulukta gerekli kurallara uymak: AK MASAL
BEN, MĐMAR SĐNAN, AK MASAL KARA MASAL, ŞU KARA MASAL
ÇILGIN TÜRKLER
Bir yarışa girişildiğinde sonucuna katlanmak: AK Kavgadan kaçınmak ve kaba kuvvet yerine kalemleri
MASAL KARA MASAL yarıştırmak: AK MASAL KARA MASAL
Okuyup kendini geliştirmek: AK MASAL KARA Bir konuda ders vermek için, önce yeterli olmak: AH ŞU
MASAL GENÇLER
Dürüst olmak: AH ŞU GENÇLER Demokrasi bilinci: AH ŞU GENÇLER
Đyice ölçüp biçerek karar vermek: AH ŞU GENÇLER Becerikli olmak: AK MASAL KARA MASAL
267
Anlayışlı ve sabırlı davranmak AH ŞU GENÇLER Hayatı yaşayarak öğrenmek: AH ŞU GENÇLER
Fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür bireyler olmak: ŞU Temsil ettiği diğer insanların da düşünerek hareket
ÇILGIN TÜRKLER etmek: ŞU ÇILGIN TÜRKLER
Sömürüyü ret etmek: ŞU ÇILGIN TÜRKLER Eleştiriye açık olmak: AH ŞU GENÇLER
OLUMSUZ ĐLETĐLER
Hakaret: HASTANE, KARDEŞ PAYI, lAK MASAL Maddi güce akıldan daha çok önem vermek: AK MASAL
KARA MASAL KARA MASAL
Dalga geçmek: HASTANE Tehdit etmek: AK MASAL KARA MASAL
Fakir ile zengin arasındaki fark: BERBERDE Dünyanın düzenine ayak uydurmak: BERBERDE
Yalana başvurmak: KARAGÖZ’ÜN DÖNÜŞÜ Korku: KARDEŞ PAYI
Kendinden büyük bir insana saygısızca bir ifadede Çocukların hayatlarını imkânsızlıklar ve sınırlılıklarla
bulunmak: AK MASAL KARA MASAL çevrelemek: AK MASAL KARA MASAL
Kuralların gereksizliği: HASTANE Mızıkçılık etmek: AK MASAL KARA MASAL
268
TERĐMLER SÖZLÜĞÜ
Aksesuar: Sahnede kullanılan eşya demektir.
Bağımsız Dramatizasyon: Sözsüz oyunların ve öykünmelerin gelişmiş bir şeklidir. Bir grup
çocuğun konuya sıkı sıkıya bağlı kalmadan kendi hayal güçlerine göre bir öyküyü, bir yaşam
durumunu, bir şiiri veya birbirine bağlı olaylar dizisini canlandırması bu türün temel
özelliğidir.
Benzetmeci Tiyatro: (Đluzyon tiyatrosu) Seyirciyi duygusal açıdan sahnede olan bitene
kaptıran ve baş oyun kişileriyle özdeşleştiren yanılsamacı tiyatro.
Biçem: Sanatçının, görüş, duyuş, anlayış ve anlatıştaki özelliği ya da bir türün, bir çağın
kendine özgü anlatış biçimi.
269
Çözüm: Bir oyunun gelişimi içinde düğümlerin çözülmeye başladığı kesim.
Dekor: Sahneye konulan eserin geçtiği yerin çağın özelliklerini belirleyen çeşitli ögelerin
koltuk, dolap, aksesuar, perde vs. bütünü, tekste uygun mekânı yaratmak.
Diyalog: Karşılıklı konuşma, iki veya daha çok kimsenin karşılıklı konuşmaları.
Dram: 1. Lirik ve epik yanında üçüncü bir edebiyat türü. Genel olarak tiyatro yapıtlarının
konuşma düzeni için kullanılır. 2. Sahnede oynanmak üzere konuşmalı olarak yazılmış karşıt
oluşların çatışmasıyla gelişen oyun. 3. Halk dilinde ciddi oyun.
Dramatik: 1. Dramla, yani oyun türüyle ilgili olan. 2. Oyun türü ile kesin ilgisi olmadan,
içinde gerilim, çatışma, zengin olaylar, karşıtlıklar bulunan herhangi bir yapıt ya da olay. 3.
Zaman ve konu bakımından gerilimli ve bölümlü yoğunluğu olan bir yapıt türü.
Dramatik Oyun: Temel olarak öykünmeye (taklit) dayanır. Çocuğun kendiliğinden ortaya
çıkardığı, yapılandırılmamış çocuk oyunlarıdır. Yönergesiz hayali oyundur.
Doğaçlama: Yazılı bir konuya dayanmadan içe doğduğu gibi canlandırarak oynama ve
konuşmadır.
Doruk Nokta: Bir oyunun gelişiminde kesin dönüm ya da değişme noktası. Kişilerin ön
planda olduğu oyunlarda baş oyun kişisinin, olayların ön planda olduğu oyunlarda ana olayın
yönelişindeki kesin dönüm noktası.
270
Düğüm: Dramatik çatışmanın boyutlanıp geliştirildiği, olayın ya da olaylar dizisinin
izleyicinin merakını kamçılayacak bir durum aldığı bölüm. Genellikle yapıtın ortalarını
kuşatır.
Efekt: Oynanan eserin gerekli yerlerinde sahne arkasından verilen gürültü (rüzgâr sesleri,
fırtına, gök gürültüsü…) ve sesler (otomobil, araba, silâh, çığlık…) demektir.
Epik Tiyatro: Yirminci yüzyılın bir oyun türüdür. Bu tiyatronun temeli, temsil sırasını,
seyrederken büyülenmesini önlemektir. Yani seyirciye temsilde gördüğü şeyin gerçek bir
oyun olduğunu sık sık anımsatarak daldığı tiyatro düşünden ayırmaktadır. Bunu sağlamak
için olayın akışı sık sık kesilerek ara yerlere tekerlemeler, olayı açıklayıcı bölümler konur.
Yaratıcısı Bertold Brecht’tir.
Gezici Tiyatro: Belli bir yeri olmayıp, özel araçlarla dolaşarak oyunlar sergileyen topluluk.
Gölge Oyunu: Geride ışıkla aydınlatılmış bir perde arkasında hareket ettirilen resimlerin
gölgelerinden yararlanılarak oynatılan oyun.
Gölge oyunu: Geriden ışıkla aydınlatılmış bir perde arkasında hareket ettirilen resimlerin
gölgelerinden yararlanılarak oynatılan oyun.
271
Güldürü: Đnsanların, olayların, durumların gülünç yönlerini belirten sahne eseri, komedi,
fars.
Isınma Çalışmaları: Dramatik etkinliklerde yer alan egzersizler genelde, belirgin bir beceri
üzerinde kısa süreli olarak uygulanan sözlü uygulamalardır.
Işıklandırma: Işıklandırmak işi, aydınlatma. Sahnedeki oyuna uygun, oyun ışığı yapmak.
Đleti (ana düşünce): Yazarın okurla paylaşmak istediği asıl düşüncedir. Öğretici metinlerde,
yazarın savunduğu, vermek istediği düşünce biçiminde de tanımlanabilir.
Đletişim: Duygu ve düşüncelerin söz, yazı, görüntü ve hareket aracılığı ile başkalarına
aktarılmasıdır.
Karakter: Kişileştirme işleminde derinlemesine ele alınan oyun kişisi; Kendine özgü
nitelikler içinde ruhsal gelişimi olan oyun kişisi. Karakterin dış görünüşleri ötesinde anlamı
sağlayan çok yönlü bir iç yaşamı vardır.
Katharsis: Temizleme. Aristo poesisi kımmî konferans kavramı. Aristo burada trajedinin
etki amacı olarak seyircide uyandırılan heyecanın, merhametin (acındırmak) ve korkunun
(ürkünmek) “temizliğini” belirlemiştir. Yer, her zaman değişik olmuştur. Arıtma olarak
heyecanların temizliği, seyircide temizlik değil, aksine denkleyici olarak oyunda temizlik.
Brecht, Katharsis’te epik, yabancılaştırma tiyatrosuna zıt kavramı görmüştür ki bu yüzden
bunu “Aristo’sal olmayan” diye tanımlamıştır. Katharsis, onun için bir duygu kaynamasının
sonucudur. Aristo için bu daha ziyade şiddetli ve ani heyecanların boşaltma yoluyla ıslahı
için tıbbi bir kavramdı.
Konuşma Örgüsü: (Diyalog düzeni) Oyunun gelişiminde asal görevi olan, kişiler arasındaki
konuşmanın tümü. Konuşma örgüsü bir oyunun olay dizisini ileri götürmek, oyun kişilerini
nitelendirmek ve çatışmaları ortaya çıkartmada önemli bir araçtır.
Kostüm: Kostüm veya giysi, oyundaki oyuncuların rollerine uygun giydikleri kıyafettir.
Melodram: Yunan trajedilerinde koro başı ile bir oyuncu arasında geçen şarkılı diyalog.
272
Mimesis: Benzetme. Öykünme. Platon bunu sözlük anlamıyla kullanmış, Aristoteles dram
sanatı konusunda bu terimi “yeniden yaratma” ve “yansılama” anlamıyla yorumlamıştır.
Tiyatro sanatının temel ilkelerinden biridir.
Mitos: Đnsanın kendine, doğaya, evrene, ölüme ve yaşama dair temel sorunlarına ilk yanıt
arayışlarıdır.
Müzik: Duygu ve düşünceleri tek sesli veya çok sesli olarak anlatma sanatı, musiki.
Oyun: Tiyatro veya sinemada sanatçının rolünü yorumlama biçimi. Belli kuralları olan
eğlence. Tüm yetilerin uygunluğu, eğilimlerin uyumu, duyguların özgürlüğü. Oyun, belli bir
amaca yönelik olan ya da olmayan, kurallı ya da kuralsız gerçekleştirilebilen, fakat her
durumda çocuğun isteyerek ve hoşlanarak yer aldığı, fiziksel, bilişsel, dil, duygusal ve sosyal
gelişiminin temeli olan, gerçek hayatın bir parçası ve çocuk için en etkin öğrenme sürecidir.
Parmak Oyunu: Oldukça yalın bir dramatizasyon türüdür. Şiir ve manzum öykücüklerin
parmak hareketleriyle canlandırılması biçiminde kendini gösterir.
Psikodrama: Bazı iç çatışmaları olan bireyin bazı rollerde oynama yoluyla duygusal
sorunlarını çözebilme tekniği. Bir grup psikoterapisidir.
273
Sahne düzeni: Sahnedeki ışık ve dekor ve efekti düzenleme işi.
Sahne: Oyuncuların oynama alanı. Seyirci bölümünün yanında tiyatronun ikinci ana
bölümüdür. Üst tarafında üst sahne, alt tarafında da alt sahne bulunur. Yan ve arka sahneler
dekorların ön hazırlıklarına, oyuna hazır hale getirilmelerine hizmet eder. Sahne, öne doğru
pertay veya mimari olarak bölünmüş bir ön sahne ile sınırlandırılmıştır. Pertay çerçevesi ile
orkestra çukurlukları veya ilk seyirci koltukları sırası arasındaki alana ön sahne adı verilir.
Serim: Kişilerin kimliklerinin belirlendiği, olayla ilgili yanlarının ortaya çıktığı, daha
açıkçası konunun niteliklerin gösterildiği bölüm. Yapıtın baş tarafında yer alır.
Sonuç (çözüm): Olay ya da olaylar dizisinin bir sonuca ulaşması, izleyicinin kafasında
uyanan soruların yanıtlarını bulması bu bölümde gerçekleşir.
Sunucu: Radyoda, televizyonda, bir eğlence yerinde programı sunan, açıklayan kimse
(takdimci).
Tema: Bir konunun bir düşünceyi belirtmek için işlenmesi, temayı ortaya çıkarır. Bir yaptın
ana düşüncesine egen olan anlamı. Asal düşünce.
Tip: Đnsanlığa özgü ortak bir niteliğin sivriltilmiş bir biçimde tek kişide toplanması olgusuna
tipleştirme, böyle kişilere de tip denir.
Tiyatro: Konuşma ve eyleme dayanan bir gösteri sanatı. Tiyatro, topluma, dünyaya, evrene,
en önemlisi de insana doğru bir yolculuktur.
Vodvil: Hareketli, eğlenceli bir konuya dayanan şarkılara da yer verilen hafif güldürü.
274
Yaratıcı Drama: “Öğretme”nin oyun haline getirilmesidir. Doğaçlama, rol oynama vb.
tiyatro ya da drama tekniklerinden yararlanılarak, bir grup çalışması içinde, bireylerin bir
yaşantıyı, bir olayı, bir fikri, bir eğitim ünitesini, kimi zaman da bir soyut kavramı ya da
davranışı, eski bilişsel örüntülerin yeniden düzenlenmesi yoluyla ve gözlem, deneyim, duygu
ve yaşantıların gözden geçirildiği “oyunsu” süreçlerde anlamlandırması, canlandırması.
Yaratıcı Dramatizasyon: Bir hikâyenin, bir manzum eserin veya bir olayın büyük bir
serbestlik içinde çocukların hayal gücüne dayanarak canlandırılması.
275
KAYNAKÇA
I. ĐNCELENEN KĐTAPLAR
ÖZAKMAN, Turgut (1999), Toplu Oyunları 3 Ak Masal Kara Masal, Đstanbul: Mitos
Boyut Yayınları.
ÖZAKMAN, Turgut (1999), Toplu Oyunları 3 Ben, Mimar Sinan, Đstanbul: Mitos Boyut
Yayınları.
ÖZAKMAN, Turgut (1999), Toplu Oyunları 3 Darılmaca Yok, Đstanbul: Mitos Boyut
Yayınları.
ÖZAKMAN, Turgut (1999), Toplu Oyunları 3 Kardeş Payı, Đstanbul: Mitos Boyut
Yayınları.
ÖZAKMAN, Turgut (2006), Şu Çılgın Türkler Oyun, Ankara: Bilgi Yayınevi, Ankara.
276
II. YARARLANILAN KAYNAKLAR
AKI, Niyazi (1963), XIX. Yüzyıl Türk Tiyatrosu Tarihi, Erzurum: Atatürk Üniversitesi
Yayınları.
AKSAN, Doğan, (2001), Türkiye Türkçesinin Dünü, Bugünü, Yarını, Ankara: Bilgi
Yayınevi.
AKSARI, Safire (2005), Đlköğretimde Günlük Ders Planlarında Yöntem Olarak Drama
Önerileri, Ankara: Nobel Yayın Dağıtım.
AKSARI, Safire (2005), Okul Öncesinde Drama ve Drama Yoluyla Sanat Eğitimi
Deneysel Uygulamalar, Ankara: Nobel Yayın Dağıtım.
AND, Metin (1970), 100 Soruda Türk Tiyatrosu Tarihi, Đstanbul: Gerçek Yayınevi.
ASLAN, Naci (1999), Türkiye Birinci Drama Liderleri Buluşması, Ankara: Fersa
Matbaacılık.
277
ASLAN, Naci (2003), Türkiye Beşinci Drama Liderleri Buluşması, Ankara: Oluşum
Tiyatrosu ve Drama Atölyesi Yayınları.
DĐRĐM, Aygören (2005), Okul Öncesi Eğitiminde Yaratıcı Drama, Đstanbul: Esin
Yayınevi.
278
http://ansiklopedi.turkcebilgi.com/%C3%87ocuk_tiyatrolar%C4%B1
http://e-kutuphane.egitimsen.org.tr/pdf/970.pdf
http://www.aof.anadolu.edu.tr/kitap/IOLTP/2275/unite12.pdf
http://www.edebik.com/yazar.php?sayfa=ayrinti&yazar_id=11 - 11k
http://www.forumturka.net/forum/archive/index.php/t-262514.html
http://www.halksahnesi.org/yazilar/nasilbir_cocuk_tiyatrosu/nasilbir_cocuk_tiyatrosu.
http://www.tiyatro.terimleri.com/cocuk_tiyatrosu.html
http://www.turkceciler.com/yazarlar/turgut_ozakman.html
IŞIK, Đhsan (2007), Resimli ve Metin Örnekli Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları
Ansiklopedisi, 7.
LÜLE, Esra (2005), Đlköğretim 6., 7. ve 8. Sınıf Türkçe Ders Kitaplarında Türkçe Ve
Hikâye Öğretimi, Malatya: Đnönü Üniversitesi Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi.
MESCĐ, Ayşe Emel (2006), Tiyatroda Düş Zamanı, Đstanbul: Cumhuriyet Kitapları.
279
NAS, Recep (2004), Örneklerle Çocuk Edebiyatı, Bursa: Ezgi Kitabevi Yayınları.
NUTKU, Özdemir (1983), Dram Sanatı, Đzmir: Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar
Fakültesi Yayınları.
ÖNDER, Alev (2002), Yaşayarak Öğrenme Đçin Eğitici Drama, Kuramsal Temellerle
Uygulama Teknikleri ve Örnekleri, Đstanbul: Epsilon Yayıncılık Hizmetleri Tic. San.
Ltd. Şti.
ÖZAKMAN, Turgut (2004), Oyun ve Senaryo Yazma Tekniği, Ankara: Bilgi Yayınevi.
ÖZTÜRK, Ferda (2002), Okul Öncesi Dönem Müzik Eğitiminde Drama, Ankara: Ya-pa
Yayıncılık.
ŞENER, Sevda (1972), Çağdaş Türk Tiyatrosunda Đnsan, Ankara: Ankara Üniversitesi
Dil Tarih Coğrafya Fakültesi Yayınları.
ŞENER, Sevda, Cumhuriyetin 75. Yılında Türk Tiyatrosu, Türkiye Đş Bankası Kültür
Yayınları.
ŞENGÜL, Abdullah (2001), Türk Drama Geleneği ve Tarihî Oyunlarımız, Ankara: T.C.
Afyon Kocatepe Üniversitesi Yayınları.
ŞĐRĐN, Mustafa Ruhi (1994), 99 Soruda Çocuk Edebiyatı, Đstanbul: Çocuk Vakfı
Yayınları.
280
Tanzimat’tan Bugüne Edebiyatçılar Ansiklopedisi, Cilt II, K-Z, Yapı Kredi Yayınları, 1.
Baskı, Đstanbul, 2001, s. 778.
Türk Dil Kurumu (2005), Đmla Kılavuzu, Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları.
YALÇIN, Alemdar (1985), II. Meşrutiyet’te Tiyatro Edebiyatı Tarihi, Ankara: Gazi
Üniversitesi Basın- Yayın Yüksekokulu Matbaası.
YAVUZER, Haluk (2004), Eğitim ve Gelişim Özellikleriyle Okul Çağı Çocuğu, Đstanbul:
Remzi Kitabevi.
281