Professional Documents
Culture Documents
Robert Schnakenberg - Büyük Yazarların Gizli Hayatları
Robert Schnakenberg - Büyük Yazarların Gizli Hayatları
BÜYÜK YAZARLARIN
GİZLİ HAYATLARI
YAZAR: ROBERT SCH NAK ENBER G
ÇEVİRİ: D UY G U AKIN
BÜYÜK YAZARLARIN
GİZLİ HAYATLARI
ROBERT SCHNAKENRERG
ÇEVİRİ: D UYGU AKIN
ISBN: 9 7 8 -6 0 5 -8 8 9 8 1 -6 -5
Baskı: Eylül 2 0 1 0
Graphis Matbaa, İstanbul
1 0 0 Yıl M ahallesi, M atbaacılar Sitesi,
2. Cadde, No: 2 0 2 A, Bağcılar
(2 1 2 ) 6 2 9 0 6 07
Tüm hakları saklıdır. Bu kitabın tü m ünün veya içeriğinin harhangi bir bölüm ünün yayıncının
yazılı izni olmadan, fotokopi yöntemi dahil, elektronik ya da mekanik herhangi b ir yolla
çoğaltılm ası yasaktır.
LORD BYRON
18
22 Ocak 1 7 8 8 - 1 9 Nisan 1824
HONORÉ DE BALZAC
24
20 Mayıs 1 7 9 9 - 1 8 A ğ u s t o s 1850
EDGAR A LU N POE
30
19 Ocak 1 8 0 9 - 7 Ekim 1849
CHARLES DICKENS
38
7 Şu ba t 1 8 1 2 - 9 Haziran 1870
46 BRONTË KARDEŞLER
CHARLOTTE BRONTË
21 Nisan 1 816- 31 M a r t 1855
EMILY BRONTË
30 T emmuz 1 8 1 8 - 1 9 Ar al ı k 1848
ANNE BRONTË
17 Ocak 1 8 2 0 - 2 8 Mayıs 1849
61 WALT WHITMAN
31 Mayıs 1 8 1 9 - 2 6 M a r t 1892
LEO TOLSTOY
68
9 Eylül 1 8 2 8 - 2 0 Kasım 1910
EMILY DICKINSON
76
10 Ar al ı k 1 8 3 0 - 1 5 Mayıs 1886
LEWIS CARROLL
83
27 Ocak 1 8 3 2 - 1 4 Ocak 1898
97 MARK TWAIN
30 Kasi m 1 835-21 Nisan 1910
W. B. YEATS
120
13 Haziran 1 8 6 5 - 2 8 Ocak 1939
127 H. G. WELLS
21 Eylül 1 8 6 6 - 1 3 A ğ u s t o s 1946
JAMES JOYCE
155
2 Şu ba t 1 8 8 2 - 1 3 Ocak 1941
168 T. S. ELIOT
26 Eylül 1 88 8 - 4 Ocak 1965
AGATHA CHRISTIE
176
15 Eylül 1 8 9 0 - 1 2 Ocak 1976
183 J. R. R. TOLKIEN
3 Ocak 1 8 9 2 - 2 Eylül 1973
F. SCOn FITZGERALD
191
24 Eylül 1 896- 21 Ar al ı k 1940
WILLIAM FAULKNER
199
23 Eylül 1 8 9 7 - 6 T emmuz 1962
ERNEST HEMINGWAY
207
21 Temmuz 1 89 9 - 2 T emmuz 1961
WILLIAM BURROUGHS
235
5 Şu ba t 1 9 1 4 - 2 A ğ u s t o s 1997
CARSON MCCULLERS
243
19 Şubat, 1 9 1 7 - 2 9 Eyl ül, 1967
249 J. D. SALINGER
1 Ocak 1 9 1 9 - 2 7 Ocak 201 0
JACK KEROUAC
256
12 M a r t 1 922- 21 Ekim 1969
KURT VONNEGUT
263
11 Kasım 1 922-1 1 Ni san 2007
TONI MORRISON
270
18 Şubat 1931
290 EK
298 DİZİN
GİRİŞ
MİLLİYETİ:
w
ÇAĞDAŞLARI VE RAKİPLERİ:
CHRISTOPHER MARLOWE, BEN JONSON
• "3 ~esap verme zorunluluğu olmayan bir adam gibi davrandı. Bu adamı
sevmemek m üm kün mü?
1 6 1 3 ’te S tra tfo rd ’daki m alikânesine çekildiğinde Shakespeare için
işler yolunda gidiyordu. Edebi şöhret açısından o zamandan beri de yo
lunda gidiyor. Elbet böylesine mütevazı b ir aileden gelen ve pek de par
lak bir eğitim almamış olan b irin in böylesine başarılı oyunlar yazmasının
imkânsız olduğunu iddia edenler yok değil ama onlar da genellikle Samuel
Taylor Coleridge, Henry James, Charles Dickens, James Joyce ve Sör John
Gieldgud gibi kaçıklardan başkası değil. Hatta bazıları Shakespeare’ in
oyunlarını Kraliçe I. E lizabeth’ in yazdığını iddia ediyor ama 1 6 0 3 ’teki
ölüm ünden sonra yazmaya nasıl devam e ttiğ i sorusunun yanıtı bir sır ola
rak kalmayı sürdürüyor. Gerçek Shakespeare 1 6 1 6 yılına dek yaşadı ve bu
ta rih te -m uhtem elen aşırı alkol aldığı bir dönemin ardından- e lli iki gibi
(dönemi için) olgun bir yaşta hayata gözlerini yumdu.
G EYİK M U H A B B E Tİ!
Ne dersiniz, İngiltere’nin en sevilen şair ve oyun yazarı rezil b ir hırsız olabilir
mi? Popüler bir söylentiye bakılırsa 1580’lerde genç Shakespeare bir ara Sör
Thomas Lucy adlı nüfuzlu b ir yargıcın arazisinde gizlice geyik avlarken yaka
landı. Shakespeare’in ölümünden kısa süre sonra Gloucestershirelı rahip Ric-
hard Davies.oyun yazarının gençliğinde “ maalesef geyik ve tavşan çalmaya pek
W I L L I A M S H A K E S P E A R E - 13
düşkün olduğunu” ve Lucy’nin onu “ pek çok defalar dövdüğü, kimi zaman bir
yere kapattığı ve en nihayetinde kendisine de hayırlı olacak şekilde, memleke
tinden uzaklaşmasını sağladığını” yazmıştı. Nedeni her ne idiyse, Shakespeare
o dönemde gerçekten de Stradford’dan kaçarak Londra’ya gitti. Hatta daha
sonra kendisine zulmeden bu kişiden b ir m iktar intikam almış olma ihtima
li de mevcut. Windsor’un Şen Kadınları’ndaki Justice Shallow karakteri ile V.
Henry, 2. Perde’nin, Lucy’nin üstü ö rtü lü bir karikatürü olduğu söylenir.
A L S A N A V E R G İ!
I 5 9 7 ’ye gelindiğinde gününün sta n d artla rın a göre Shakespeare’in
hali vakti hayli yerindeydi. Ü s te lik refahı sü rd ü rm e k için gereken
geleneksel zengin ad am stratejisini de keşfetm işe benziyordu: vergi
kaçırm a. O za n aynı yıla a it K ra liy e tY ü k s e k H a zin e M em urlu ğ un u n
İane Kaydı’nda vergi borçlusu o la ra k görülüyordu. Borcu bundan üç
yıl sonra da ö d e n m em iş ti; 1600 ta rih li vergi kaydına göre ozanın ge
riye 13 shilling 4 pence tu ta rın d a b ir vergi borcu kalm ıştı ve aynı
k ayıtlar W in c h e s te r Piskoposu’na b irikm iş borçlardan söz ed iyo r
du. Piskoposun yetki bölgesi, L o n d ra’nın en kö tü şöhretli b o rçlu lar
cezaevini de içine alıyordu. İle ri ta rih li b elgeler Shakespeare’in -ya
da ona vekillik eden birin in- en sonunda parayı söküldüğünü o rtay a
koyuyor.
H A K İK İ S H Y L O C K
Shakespeare kendi borçlarını ödem ekte çok titiz davranmasa da, baş
kalarının ona olan borçlarını ödem elerinde hayli ısrarcıydı. Eli sıkı b ir
tefeci olan Ozan, dardaki dostlara “ bedel karşılığı” sermaye sağlama
sıyla tanınıyordu. Shakespeare’ in damat adayının babası b ir defasında,
"Bay Shakespeare ile pazarlık yapacaksan, paranı yanında evine götür.”
demişti. Shakespeare, m iktarı ne kadar küçük olursa olsun, ödenmemiş
bo rçla r yüzünden borçlularını dava etmesiyle ünlüydü. Daha da kötüsü,
korkunç derecede pinti olmasıydı. S tra tfo rd ’un yoksullan için te k kuruş
harcamamış, kıtlık dönem lerinde tahıl ve malt stokladığı için adı kötüye
çıkmıştı. Halen akademisyenler, Shakespeare’in vasiyetnamesinde yer
alan eşine yalnızca “ en iyi ikinci yatağı” bırakma yönündeki maddenin
b ir sevgi göstergesi mi, yoksa ölüm döşeğindeki b ir cim rinin son ham
lesi mi olduğunu tartışıyor.
14 • B Ü Y Ü K Y A Z A R L A R I N G İ Z L İ H A Y A T L A R I
WILL’iN OĞLU?
Gayrimeşru oğullar Shakespeare’in pek çok oyununda k ritik rol oynar.
Dolayısıyla Ozan’ın kendisinin de b ir gayrimeşru oğul babası olması sürp
riz sayılmaz. Oyun yazarımız vaktinin çoğunu Londra’da geçirir, eşi Anne
Hathaway’i çocuklara bakmak üzere S tratford’da bırakırdı. Evi ziyaret için
yola çıktığında ise O xfo rd kasabasından geçer ve burada varlıklı şarap
tüccarı John Davenant’a ait b ir handa kalırdı. Davenant’ın Jane adında çe
kici b ir karısı vardı ve söylentiye bakılırsa Jane ile Billy Shakes (ozanımız)
mercimeği fırına vermişlerdi. Jane’in oğlu -e h e m -W illiam Davenant, Şubat
I606’da doğdu. Shakespeare çocuğun vaftiz babası oldu. Ç ocuk büyüdük
çe tahm ini babasına şaşırtıcı derecede benzemeye başladı. W ill Davenant
saygın bir oyun yazarı, tiya tro müdürü ve şair oldu ve 1637’de Ingiltere
kraliyet şairi seçildi. Hatta I667’de Fırtına’nın yeni b ir uyarlaması için John
Dreyden ile işbirliği yaptı. Samuel B utler’a g öre Davenant “ Shakespeare ile
aynı anlayış içinde yazdığını düşünüyor, onun oğlu olarak adlandırılmaktan
memnun görünüyordu.” D N A testiyle sınamak mümkün olmadığından, bu
iddianın doğru olup olmadığını hiçbir zaman bilemeyeceğiz.
ÖLÜ OZAN
P te a r : i ' - rnezarını açıp kalıntılarını ceset mahzenine atmalarını
ras-e r-ır rc*< uygulamalarından biri) önlem ek isteyen Shakespeare,
ikcze - r a D ' anet koydurdu. Lanet şöyleydi:
- j güzel dost İsa’nın adına
3a~o*G gömüleni kazmaya kalkma!
i . • js c ” koruyan mübarek olsun,
I•¿r-m.erimi alan laneti bulsun,
is — ^ r~ ın la r nasıl göründüğünü anlamak için kafatasının incelenme-
s mmrz .-s.— ajımamış başyapıtlarıyla gömüldüğü söylentisinin doğrulan-
-ras =—acıyta Snakespeare kalıntılarının çıkarılmasını önerdiler.Ancak
s - c r - î re«: Ozan’ın bedduasına kafa tutm a cesaretini gösteren olmadı.
M İT İK F İK İR L E R
5"<espeare oyunlarını “ gerçekte” kimin yazdığı konusundaki bitm ek bil
mez tartışmalarla b irlikte oyun yazarımızın hayatı ve kariyerine ilişkin bir
kaç renkli m it de türedi.Varlığını ısrarla sürdüren bu efsanelerden birine
göre Shakespeare, Kral James İncili’nin yazımına katkıda bulundu. Sözüm
ona Mezmur 46’yı alır ve başlangıçtan 46, sondan 46 kelime sayarsanız
shake ve spear sözcüklerine ulaşırmışsınız. (Bunun neyi kanıtladığı ise meç
hul.) Başka bir efsaneye göre Shakespeare aslında Michelangelo Crollalan-
zo isimli [ismin İngilizcedeki karşılığı shake (savurmak) spear (kılıç)] bir
İtalyan soylusuydu ve İspanyol Engizisyonundan yakasını kurtarm ak için
yirm i d ö rt yaşında İngiltere’ye kaçmıştı.
BARNUM VE OZAN
H e r yıl milyonlarca insan Shakespeare’in doğduğu yeri ziyaret etm ek
için Stratford-upon-Avon’a akın eder. Am erikalı sirk emprezaryosu P.
T. Barnum istediğini elde edebilmiş olsaydı, Shakespeare’in doğduğu ev,
dans eden fil ile köpek suratlı oğlanın hemen yanıbaşında yer alacak
tı. 1850’lerde Barnum, söz konusu binanın perişan durumu karşısında
öyle afalladı ki (yapının b ir kısmı kasap dükkânı olarak kullanılıyordu),
A m erika’da sergilemek amacıyla binayı satın almaya girişti. Ancak o iş
lemleri gerçekleştirmeden önce durumdan utanç duyan İngiliz hükümeti
araya girdi ve mülkü ulusal anıt kategorisine aldı.
BYRON
EN ÖNEMLİ ESERLERİ:
CHILDE HAROLD’S PILGRIMAGE/
CHILDE HAROLDVN SEYAHATİ (1818),
DON JUAN (TAMAMLANMADI)
ÇAĞDAŞLARI VE RAKİPLERİ:
PERCY BYSSHE SHELLEY, JOHN KEATS,
rmmmsmm
SAMUEL TAYLOR COLERIDGE
Hakikat daima tu h a ftır,” dem işti George Gordon Noel Byron bir
a
zamanlar. “ Kurgudan da tu h a f.” Byron bu tek mısra ile bizlere,
hem bugün bile geçerli b ir gerçeği, hem de kısa, skandallarla dolu
le d o n is tik yaşamının kusursuz bir tanım ını sunm uştu.
İnsan “ Deli Jack” diye bir adamın oğlu olunca, in iş li çıkışlı bir hayat
.aşaması neredeyse kaçınılm az oluyor. Küçük George babasını yakından
:a -ım a fırsatını pek bulamadı çünkü oğlan henüz üç yaşındayken sevgili
rabacık içki yüzünden yaşamından oldu. Ne var ki Deli Jack’ in aşırılıktan
.ana mirası oğlunun genlerine değilse de, b ilin c in e sızdı. Ancak Byron'ın
zaten babasının oğlu olm aktan başka pek b ir şansı yoktu çünkü annesi
ondan nefret ediyordu. Anne yumru ayaklı olduğu için oğluna “ küçük ak
sak velet” diye hitap ediyordu ve bir defasında onu maşayla döverek öl
dürmeye kalkışm ıştı. Daha da kötüsü Byron’ ın dadısı May Gray’ in de onu
dokuz yaşında taciz e ttiğ i söyleniyordu. Byron’ ın çocukluğunda gerçekle
şen neredeyse tek iyi şey, amcasının servetini ve unvanını miras olarak
almasıydı: Rochedaleli Baron Byron. O günden sonra George Gordon, Lord
Byron olarak b ilin d i.
Byron büyüdükçe son derece yakışıklı bir adam oldu. A tle tik yapısıyla
tela fi e ttiği yumru ayağı dışında tek kusuru kilo alma e ğ ilim iyd i. T ipik on
dokuzuncu yüzyıl modasına uyarak bu yatkınlığını kendini açlığa mahkûm
etme ve bol m iktarda bağırsak gevşetici alma yöntem iyle aştı. Zaten onu
asıl besleyen şey seksti. Byron dönem inin W ilt C ham berlain’ iydi ve söyle
nene göre Venedik’te sadece bir yıl içinde 2 5 0 kadınla beraber olm uştu.
Uzun sevgili listesinde (Byron’ ı "d e li, kötü ve te h lik e li” diye tanım la
masıyla ünlü) Leydi Caroline Lamb, (1 8 1 5 ’te Leydi Byron olan) kuzeni
Anne Isabella Milbanke ve söylenene bakılırsa üvey kardeşi Augusta Leigh
vardı. Byron kendini tek bir cinsle de sınırlam am ışti; çok sayıda ve ge
n e llikle de reşit olmayan erkeklerle eşcinsel iliş k is i oldu. Kendine dostluk
etm eleri için bulundurduğu egzotik hayvanlar dışında Byron’ ın seks yap
ma konusunda ilgi alanına girmeyen canlı pek yoktu.
Sonuç olarak Byron Avrupa’ nın en ünlü çapkını olarak tanındı. Şiirsel
başarıları h içb ir zaman hakkında çıkan çılgın dedikodular kadar ilgi to p
lamadı. Hayret verici dedikoduların çoğuna göre Byron bir kafatasından
şarap içiyordu. (Bu kafatası bazen ölü bir keşişin, bazen yaşlı bir m et
resin vs. oluyordu. Bu konuda efsane gerçekle yarışıyordu.) Kocasının
kadın düşkünlüğünden bunalan Leydi Byron e vlilikle rin d en sadece bir yıl
sonra, 1 8 1 6 ’da boşanma kağıtlarını imzaladı. Bu olaydan sonra Byron
İn g ilte re ’den ayrılarak Kıta Avrupası’ na geçti ve bir daha da geri dönmedi.
Britanya halkının eleştirilerinden kaçmanın tek yolu buydu.
20 - B Ü Y Ü K YAZARLARIN GİZLİ HAYATLARI
Byron o yazı İsviçre’de, özel hekimi John Polidori ile b irlik te geçirdi.
İk ili, şair Percy Bysshe Shelley ve nişanlısı Mary Godvvin ile dost oldu.
Yağmurlu geçen bir kaç gün boyunca grup, korkunç varlıkları konu alan
hikâyeler yazarak kendisine eğlence yarattı. Mary sonraları Frankenstein
romanına dönüşecek olan öyküsüne o sırada başladı, Polidori ise “ Vam
p ir” için Byron’dan ilham aldı. Kurbanlarının kanını emen ta tlı d illi Bri-
tanyalı asilzadenin bu öyküsü ileride Bram Stoker’ in Dracula’sı üzerinde
büyük bir etki yaratacaktı.
Byron İsviçre’den İtalya’ya geçti ve burada evli bir kadınla, Kontes
Teresa G uiccioli ile bir ilişki yaşadı. 1 8 2 3 ’e dek İtalya’da kaldıktan sonra
Y unanistan’a geçti ve Yunanlıların Osm anlI’ya karşı bağımsızlık hareke
tin d e rol aldı. H içb ir askeri deneyimi olmadığı halde b irlik le rin eğitim ine
yardımcı oldu ve isyancı kuvvetlere gerekli nakdi sağladı. Byron bugün
bile Yunanlıların ulusal kahramanı sayılır.
Byron herhangi bir çatışma anı görme fırsatını bulamadan sıtmaya ya
kalandı ve 1 8 2 4 ’ ün Paskalya Pazarı’ nda yaşamını y itird i. Tüm İn g ilte re ’yi
yasa boğan ölüm ünden kısa süre sonra arkadaşlarından oluşan bir grup
Byron’ ın anılarını okumak üzere Londra'da toplandı. M etin Byron’ ın seks
maceralarının ayrıntılı tasvirleriyle doluydu ve grup bu anıların şairin bin-
bir güçlüğe göğüs gererek kazandığı “ kahram an” sıfatını zedelemesinden
endişe e tti. Anıların gün yüzü görmemesi gerektiğine karar veren dostlar
belgeleri yaktılar.
HAYVANSEVER
Byron evli kadınlar ve genç oğlanların yanı sıra hayvanlan da severdi.
Hayvan koleksiyonuna atlar, kazlar, maymunlar, bir porsuk, bir tilki, b ir pa
pağan, bir kartal, b ir karga, b ir balıkçıl, b ir şahin, b ir timsah, beş tavus kuşu,
iki A frika tavuğu ve b ir Mısır turnası dahil olmuştu. Byron Cambridge’de
öğrenciyken yatakhanede köpek bulundurma yasağına karşı küstah bir
protesto olarak evcil ayı beslemişti. Hatta mektuplarından birinde ayı dos
tunun “ üniversite hocalığı” yapmasını önerecek kadar ileri gitmişti.
Byron’ın daha bilindik evcil hayvanları da oldu. Yanında, Beppo isimli
kedisi de dahil (bu aynı zamanda b ir şiirinin de adıydı) beş kedi ile seya
hat ederdi. Byron’ın hayvan dostları arasında belki de en ünlüsü Ternöv
köpeği Boatswain’di. Köpek I808’de, beş yaşında kuduzdan öldü. Byron
“ Bir Köpeğe MezarYazısı” ndaTernöv köpeğini b ir şiirle ölümsüzleştirdi ve
kendisininkinden de büyük aile mezarında ona bir anıt diktirdi.
Leydi Byron kocasının hayvan aşkını paylaşmıyordu. Ayrılmalarının ar
dından manidar bir şekilde “ Bazı zalim karakterlerin hayvanlara düşkün
olması ve onlara şefkatli yaklaşmasının nedeni, hayvanların akıl kabiliye
tinden yoksun olması ve efendilerinin zorbalığını kınayamamasıdır” diye
yazmıştı.
B IR A K KANASIN
Byron’ın on dokuzuncu yüzyıl hatalı tıp tekniklerinin b ir sonucu olarak geli
şen otuz altı yaşındaki ölümü aslında kolaylıkla önlenebilirdi. ŞairYunanistan
kırsalında yağmurlu b ir havada yaptığı at gezintisinin ertesinde ateşlenmiş ve
doktorları tarafından ölümcül derecede kanı akıtılmıştı. D o k to rla r yüksek
ateşe neden olan şeyi “ çekip çıkarabilme” amacıyla Byron’ın şakaklarına on
iki adet sülük yapıştırdılar. Ayrıca günümüz tıp o to rite le rin ce yine çılgınlık
olarak addedilen bir diğer yöntemle, ishal başlatmak için Byron’a hintyağı
içirdiler. Sülükler, ateşten vücudu zaten halsiz düşmüş olan zavallı adamdan 2
L O R D B Y R O N - 23
-rreden fazla kan emdi. Bu şartlar altında Byron’ın İngilizce ve İtalyanca cüm-
e er haykırarak sayıklamasına şaşmalı. Büyük ihtimalle avukatını istiyordu.
Y 'm i d ö rt saatten az bir süre sonra yaşamını yitirdi.
MİLLİYETİ:
FRANSIZ
BURCU:
BOĞA
EN ÖNEMLİ ESERLERİ:
LE PERE GORIOT/GORIOT BABA (1834-35),
LA PEAU DE CHAGRIN/TILSIMLIDERÎ (1831),
LA COUSINE BETTE/KUZEN BETTE (1846)
ÇAĞDAŞLARI VE RAKİPLE Ï ï g
GUSTAVE FLAUBERT, VICTOR HUGO
“A R K A L A R I N D A N
SÖYLEDİKLERİMİZİ
SÖZÜN ÖZÜ İNSANLA RIN YÜZÜNE KARŞI
SÖYLESEYDİK, TOPLUM DİYE
BİR ŞEY O L M A Z D I."
H O N O R É D E B A L Z A C - 25
ti Derin biri d e ğ ilim ,” dem işti Honoré de Balzac bir zamanlar, “ ama
hayli g enişim .” Bu sözleriyle kendi fiziksel görünümüyle mi, yoksa
eserlerinin entelektüel çapıyla mı (ya da her ikisiyle m i) dalga ge
çiyordu bilinm ez. Ancak Balzac’ ın büyük rom ancılar arasında en şişmanı
olduğuna hiç şüphe yok. İki cılız bacağın üstüne yığılı yağ kümesinden
oluşan bir bedene ve bir metre altm ış s a n tim lik boya sahip Balzac, doy
mak bilm ez iştahı, eksantrik giyim i ve kaba saba tavırlarıyla meşhurdu.
Söylenene bakılırsa Paris’teki bir restoranda bir düzine kuzu pirzola, bir
şalgamlı ördek, bir dil balığı, iki keklik ve yüzden fazla istiridyeyi m ide
ye in d irm işti. Bu yemeğe on iki arm uttan ve çeşit çeşit ta tlı, meyve ve
körlerden oluşan bir kapanış eşlik e tm işti. Yazarın sofra adabı da mide
bulandırıcı nite likte yd i. Yemeğini doğrudan bıçağıyla alıp yer, çiğnerken
etrafa parçalar sıçratırdı. Bu durumda pek çok kişinin onu dangalak, se
vimsiz, hödük olarak görmesi pek de şaşırtıcı olmasa gerek. Doğumunda
Honoré Baissa adını alan yazar, soyadını değiştirdi ve insanları soylu oldu
ğuna inandırabilm ek için kulağa aristokrat gelen “ de” sözünü e kle tti.
insanlar onun kişisel alışkanlıkları hakkında ne düşünürse düşünsün,
Kimse Balzac’tan dünyanın en büyük rom ancılarından biri sıfatını esirge
mez. Çok c iltli önemli eseri insanlık Komedyası, Napolyon sonrası Fran
sız toplum unun pek çok katmanını yakından gözlemlemeye ayrılm ış bir
hayatın ürünüydü. Ancak yazarın asıl hedefi bu değildi. Balzac önceleri
tragedya yazarı olmak istiyordu. Ne var ki Oliver Crom well’ in yaşamını
anlatan oyunu, ancak Crom well’ in İn g iliz halkı ile iliş k is i kadar başarılı
o la b ild i. Oyunu okuyan bir üniversite profesörü, Balzac’ ın annesine oğlu
nun edebiyat dışında bir kariyer edinmesi gerektiğini söyledi.
Gözü korkmayan Balzac yoluna devam e tti. Popüler kurguda yetene
ğini deneyerek 1 8 2 2 ’de beş roman birden b itirive rd i. K itaplar muhteşem
değildi, yazarın kullandığı takm a isim de öyle... Her şeyden önce, “ Lord
R’ hoone” yazarın ilk ism inden tem belce ü re tilm iş bir anagramdı. Ancak
yine de Balzac’ ın azim konusunda takdire değer bir yanı vardı. Üstünde
keşiş cüppesi ve içtiğ i bol m iktarda kahveyle artık günün on beş saati
ni yazarak geçirmeye başlamıştı. (Balzac’ ın kullanm adığı neredeyse tek
uyarıcı tü tü n d ü . Tütünün kuvvetten düşürdüğünü düşünüyordu.) Balzac
partilere katılarak romanları için malzeme topluyordu. Bu partilerde kulak
m isafiri olduğu tek bir sohbet, çoğu zaman in sa n lık Komedyası’ nda bir
bölümü doldurmaya yetip de artıyordu.
Yirmi y ıllık bir süre içinde Balzac toplam ı on b ir bin sayfayı bulan
doksan yedi eser üretti. Bunların bazıları pornografinin sınırında gezi
nen müstehcen rom anlardı. B ir kısmı ise tam anlamıyla tu h a ftı; örneğin,
26 - B ÜY Ü K YAZARLARIN GİZLİ HAYATLARI
Norveç fiyortları arasında genç bir çifte m istisizm üzerine eğitim veren
herm afrodit bir meleğin anlatıldığı Seraphita adlı roman. Balzac’ ın k i
şisel yaşamı ama daha az tu h a ftı. Yazarın yüzlerce kadınla ilişkisi oldu
ki sefil görünümü ve hijyen konusundaki kayıtsızlığı düşünülecek olursa
bu oldukça büyük bir başarıydı. Tüm bunların yanında kazandığı bütün
parayı da harcadı. Bir aristokrat gibi yaşaması gerektiğine inanan Balzac,
bu yanılgısını mütevazı geliri ile bir tü rlü uyuşturamadı. Sonuç olarak da
borçtan hiç kurtulam adı. Hayatının ilerleyen döneminde bol m iktarda pa
rası olan PolonyalI bir soylu kadınla ilişkiye g ird i. Tam da aradığı gibi bir
fırsattı bu. Ancak dehasına vurulm uş olsa da soylu hanım bile Balzac’ ın
m üsrifliğinin serveti için ciddi bir tehlike teşkil e ttiğ in i anladı. Balzac ile
yazarın ölüm ünden yalnızca birkaç ay önce, hastalıktan acınası duruma
düştüğü bir zamanda evlendi.
Düğünden sonra Paris’e, evine dönen Balzac yokluğu sırasında sadık
hizm etçisinin aklını oynattığını gördü. "Bu ne kötü bir a la m e t!” diye, fer
yat e tti. “ Bu evden müm künü yok canlı çıkamam ben." Haksız da değildi.
Bundan birkaç ay sonra kalbi yılların aşırı tü k e tim in e ve ağır yaşamına
dayanamayarak iflas e tti. Balzac hayatının sonuna dek kurgusal dünyanın
içinde yaşamayı sürdürdü. Son sözleri in sa n lık Komedyası’ ndaki ikin ci
benliği denebilecek hekime seslenişiydi: “ B ianchon’a tez haber gönde
rin ... Beni ancak o kurtarır.”
= = = = 0 = = = =
KAHVE DEJENERASYONU
Balzac’ın edebi üretkenliğini tetikleyen şey neydi? Ne olacak, milyonlarca in
sanın şu bitm ek bilmez akşam toplantılarını atlatmasını sağlayan şey: bildiğimiz
yüksek oktanlı kahve. Gecelerini gündüzüne katan Fransız yazar, günde yak
laşık elli adet koyu T ü rk kahvesi içiyordu. Starbucks’ın olmadığı b ir çağda bu
miktarda b ir tüketim , hakiki b ir maharet gerektiriyordu. Kahvesini pişirilmiş
halde önüne getirtemediği zamanlarda yazar, Limbaugh stiline başvurarak bir
avuç çekirdeği öğütüp ağzına atıyordu.
“ Kahve benim hayatımda muazzam b ir güç kaynağı,” diye itirafta bulun
muştu Balzac.“ Üstümde muazzam etkileri olduğunu gözlemledim.” Kahvenin
cefasını da çekmedi değil. Aşırı miktarda tükettiği koyu kıvamlı kahve mide
sinde kramplara neden oluyor tansiyonunu yükseltiyor ve kalp büyümesine
yol açıyordu. Kahve zehirlenmesi, doyumsuz yaşam tarzı ile birlikte, Balzac’ın
henüz elli bir yaşında gelen erken ölümünün başlıca nedeni oldu.
H O N O R É DE B A L Z A C - 2 7
G O Z U M K O R O L S A D A ...
Balzac’ın te k içeceği kahve değildi. Kendisi aynı zam anda k a lite li çay
erbabıydı. En sevdiği çaylardan b iri ona b ir Rus devlet adam ı ta
rafından gönderilm işti (o da Çin im p aratorun d an gelen çayı çardan
alm ıştı). “ İm p a ra to rlu k to p lam a” tekniğiyle toplanan ve kervan larla
Rusya’ya götürülen bu egzotik ve pahalı çay, efsanelere konu olm uştu;
içenin kö r olacağı söyleniyordu. Balzac tah m in edileceği üzere çayı
yalnızca en yakın arkadaşları ile paylaştı. Eski dostu Laurent-Jan ka
rışım dan birkaç defa t a ttı ve her seferinde, “ Yine körlüğü göze alıyo
rum a m a ... Canı cehenneme, değiyor işte!” dedi.
AFYONU PATLAYINCA
Balzac bir gün b ir akıl hastalıkları uzmanının denetimi altında ve şair Char
les Baudelaire’in eşliğinde haşhaş denedi. Yer, Sen N e h ri’ne bakan muaz
zam b ir on yedinci yüzyıl malikânesiydi.Ancak denemenin sonucu, ortam ın
dinginliğiyle pek örtüşm edi. Afyondan etkilenmeyen Balzac beklediği gibi
zihninde “ ilahi sesler” duyamadı. Afyonla tamamen delirememenin hayal
kırıklığıyla oradan ayrıldı.
28 - BÜY Ü K YAZARLARIN GİZLİ HAYATLARI
AMERİKALI
EN ÖNEMLİ ESERLERİ:
“ THE FALL OF THE HOUSE OF USHER/USHER EVİNİN
ÇÖKÜŞÜ” f i 839), “ THE TELL-TALE HEART/
GAMMAZ YÜREK” (1843), “ THE RAVEN/KUZGUN” (1845)
“B E N İ M Z İ H N İ M D E SAAT HEP
SÖZÜN özü KASVETLİ GECEYARISINI
GÖSTERİR."
EDGAR ALLAN POE - 31
B Ü T Ü N KORKULAR
Roe’nun karanlıktan korkması boşuna değildi. Kendisi eğitimini b ir me
z a r <ta almıştı; bildiğimiz anlamıyla mezarlıkta. Poe’nun İngiltere’de gittiği
• iz okulun sınıfı mezarlığa bakıyordu. Ders kitabını bile satın almayarak
ucuza <açan okul müdürü, matematik derslerini dışarıda, ölüler arasında
*enrd Çocukların her birinden b ir mezar taşı seçmesi, sonra da ölüm
a r - Tden doğum tarihini çıkararak ölünün yaşını bulması istenirdi. Beden
oers de aynı neşeli ortam da yapılırdı. O kulun ilk günü her öğrenciye kü
çük b ir tahta kürek verilirdi. Sömestr sırasında ölen b ir cemaat üyesi varsa
çocuklar dışarı, mezar kazmaya gönderilir, böylece vücudu canlandırıcı bir
e tc n iik yaptırılmış olurlardı.
“FAKA B A S T IN ” D E D İ K U ZG UN
Poe “ Kuzgun” ile gurur duyar, onu “ gelmiş geçmiş tü m şiirlerin en iyisi”
diye ad lan dırırd ı. (Pek alçakgönüllü olduğu söylenem ezdi.) Ancak te lif
hakkı yasası konusundaki cehaletinden dolayı, bu eserden neredeyse hiç
para kazanam adı. Şiirini b astırm ak isteyen şair onu The New York Eve
nin g M irro r gazetesinde y a yım lattı. Ancak bu tercihiyle tü m te lif hakkı
korumasını yitird iğ in i bilm iyordu. Gazetede yayım landıktan sonra a r tık
herkes şiiri basma hakkına sahipti ve çoğu da bunu yapıp parayı cebe
a ttı. Poe en nihayetinde kendi baskısını yaptığında şiir o kadar çok yerde
yayım lanm ıştı ki, kimse satın alm adı.
Ş A İR LE R S ALD IR INCA
Şairler arası dalaşma kadar eğlenceli bir şey yoktur. Poe’nun baş düşmanı,
“ Hiawatha’nm Şarkısı” ve başka şiirlerin saygın yazarı H enry W adsw orth
Longfellow’du. Aradan geçen iki yüzyıla rağmen hala bilinmeyen nedenler
den dolayı Poe’nun bu şaire olan duyguları, şiirlerine ve kişiliğine olağanüstü
bir hayranlık duyma noktasından düşmanlık besleme noktasına gelmişti. Poe
I840’ta Longfellow’un son şiirine iğneleyici b ir eleştiri yazdı ve yazarı Alfred
LordTennyson’dan çalıntı yapmakla suçladı. Bu şekilde tepki alamayınca şairin
kendi şiirlerinden birini de aşırdığını iddia e tti.“ Longfellow Savaşı” adı verilen
savaş artık başlamıştı. Ancak Poe’nun şansına bu çatışma cephane israfından
başka b ir işe yaramadı. Poe, Longfellow’un eser hırsızı olduğuna dair en ufak
bir kanıt ortaya koyamadı ve N ew England şairi de genç adamın karalama
amaçlı saldırılarına yanıt vermeyi sükûnetle reddetti. Poe’nun ölümünden
sonra Longfellow onun hakkında te k kötü söz söylemediği gibi, şunları dile
getirdi: “ Eleştirilerinin sertliğini, müphem b ir yanlışlık duygusuyla tetiklenen
hassas b ir tabiatın öfkesi dışında hiçbir şeye bağlamadım.” Of!
M E Z A R TAŞIYLA DERTLER B İT M İY O R
Yaşamı boyunca Poe’nun tepesinden ayrılmayan kara bulutlar, ölümünden
sonra da onun peşini bırakmadı. Sanatçının mezarı için sipariş edilen mezar
taşının üstünden, kontrolden çıkmış b ir tren geçti. Sonuç olarak Poe, I875’te
mezarından çıkarılıp yeniden gömülene dek üstünde “ No. 80” yazılı b ir taşın
altında yattı.
ŞEREFE DOSTUM!
Poe markalı mutfak aleti pazarlamak isteyen herkesin Poe Toaster diye
bilinen müphem bir kişiyi hesaba katması gerekir. 1949’dan beri her yıl
bu bilinmez, gizemli şahsiyet, yazarın doğum günü gecesinde onun meza
rı başında beliriyor. Bu mezar ziyaretçisi Poe’nun korku öykülerindeki
karakterleri çağrıştırsa da, mezar görevlilerinin de (ve bu kişinin kimliğini
araştıran pek çok konu uzmanının) size söyleyeceği gibi kendisi aslında
etten kemikten biri. Mezar başındaki ritüel ise daima aynı. Karanlık şahıs
önce ölünün şerefine kadeh kaldırıyor, ardından da hayranlığının b ir gös
tergesi olarak yarım şişe konyak ile üç adet kırmızı gül bırakıyor. Neden
üç kırmızı gül diyeceksiniz. Bu güller, aynı yerde yatan Poe’yu, kayın
validesini ve Poe’nun eşini temsil ediyor olabilir. Neden konyak? Kimse
bilmiyor. Tüm bunlar neden? Poe’ya ve yılda b ir düzenlenen bu törenin
ciddiyetine duyulan saygıdan dolayı şimdiye kadar kimse bu şahsın yolunu
kesip de bu soruyu sormadı.
HERKES E L E Ş T İR M E N K E S İLD İ
Poe’nun edebiyat camiasını ikiye böldüğü söylenebilir. Bir yanda Fransızlar
gibi ona tanrıymışçasına saygı gösterenler var; diğer yanda ona, ya da eserleri
ne katlanamayanlar. Poe’yu beğenmeyenlerin arasında kaydadeğer olanlardan
biri T. S. Eliot. Eliot onu “ Henüz yeni yetmeliğe adım atmamış, son derece ye
tenekli birinin zekâsına sahip” şeklinde tanımlamıştı. MarkTwain b ir defasında,
“ Bana göre onun yazıları, tıpkı Jane Austen’inkiler gibi okunmaz nitelikte
(ender rastlanan türde b i r ‘te k taşla iki kuş’ vurma vakası). W. H .Auden ise
en kişisel atışı yaparak Poe’yu, “ Hayatı adeta birilerinin kucağında ağlamak
ve kedi-fare oyunu oynamakla geçmiş, erkeksilikten uzak b ir adam” olmakla
suçlamıştı.
E D G A R A L L A N P O E - 37
POE AKRABALIĞI
Karanlık edebiyatın ustasının soyundan gelen a k tö r IV. Edgar Allan Poe,
büyük-büyük amcasıyla olan akrabalığı sayesinde kariyerinde hayli mesafe
kat etti. Dördüncü Poe Monkeybone adlı film de ve Sabrina the Teenage
Witch dizisinin I999’da yayımlanan bölümlerinden birinde birinci Poe’yu
canlandırdı. Efsanevi akrabasının taklidini yapmadığı rollerde ise Sex Pup
pets ve OliverTwisted gibi film lerde çılgın serserileri ve karnaval çığırtkan
larını canlandırdı.
g ö s t e r iş l i , g ö r k e m l i , e p iz o d ik
“ YILLIK GELİR: Y İR M İ
SÖZÜN özü STERLİN. YILLIK HARCAMA:
ON D O K U Z NOKTA AL T I .
SONUÇ: MUTLULUK. ”
C H A R L E S D I C K E N S - 39
baskı” larla, kim i zaman birden çok kez yayımlamak tamamen Dickens’ ın
fikriydi ve bu fik irle r yazarı zengin bir adam yaptı. Romanlarının çok uzun
oluşu bile maddi gelire katkı sağladı. Dickens kitaplarını seri olarak ya
yım lıyor ve bölüm başına para alıyordu. Ne kadar çok bölüm yayımlanırsa,
kurnaz yazarın cebine o kadar çok para giriyordu.
Elli yılı aşkın bir süre boyunca roman ve öyküleri tu ta rlı, hatta nere
deyse olağanüstü bir biçim de m ükem m elliğini koruduysa da, Dickens’ ın
bazı iniş çıkışları oldu. Yazar 1 8 3 6 ’da saygın bir gazete editörünün kızı
olan Catherine Hogarth ile evlendi ancak Hogarth’ ın iki küçük kızkardeşi-
ne karşı kız kardeşine sıra dışı bir yakınlık duydu. Mary Hogarth 183 7 'd e ,
henüz on yedi yaşında öldüğünde Dickens kendi eşini kaybetm iş gibi tepki
gösterdi. M ary'nin saçından bir bukle kesti ve onu özel bir kutuda sakla
dı. Kızın parmağındaki yüzüklerden b irin i çıkardı ve öm rünün sonunadek
kendi parmağında taşıdı. Ölen kızın tüm g iysilerini sakladı ve ölümden
iki yıl sonra bile, arada bir çıkarıp onlara baktı. Hatta bir ara baldızıyla
aynı mezara gömülme arzusunu bile dile g e tird i. Mary’ nin hayali, yıllar
yılı D ickens’ ın peşini bırakmadı, ik ilin in arasında bir şey olup olmadığını,
olduysa da neler olduğunu bilen yok ancak Catherine ile on çocuğu m uh
tem elen olup bitenlerden pek m em nuniyet duymadı.
Dertler bununla da bitm edi. Dickens 1 8 5 8 ’de karısından ayrıldı. Bir
süre önce kendisinden yirm i yedi yaş küçük olan, on sekiz yaşındaki aktris
Ellen Ternan ile vakit geçirmeye başlamıştı. Dickens Ternan’ ı kanatları
altına aldı ve büyük olasılıkla ondan bir çocuk sahibi oldu. Ternan ise
skandaldan kaçınmak için takma isim ler altında Dickens’ ın yolculuklarına
eşlik e tti. 1 8 6 5 ’te Fransa dönüşünde b in d ikle ri tren Dover ile Londra ara
sında bir köprüden suya uçtu. Sevgilisiyle kaza yerinde görülme kaygısı
ile Dickens, kolunun altına sıkıştırdığı Dombey and Son/Dombey ve Oğlu
romanının taslağıyla oradan uzaklaştı. Kazada aldığı yaraları h içb ir za
man tam anlamıyla iyileşmeyen yazar, halk için okuma yaptığı bitm ek b il
mez turlardan da yorulmaya başladı. Dickens bir inme sonucu 9 Haziran
1 8 70'd e, tren kazasından tam beş yıl sonra yaşamını y itird i. Cenazesi (is
tem ediği halde) W estm inster K iIisesi’ ndeki Şairler Köşesi’ ne defnedildi.
D
CHARLES DIC K E N S - 41
TA K IN T I
Bob C ratchit iç karartıcı, sıkışık ortamlarda çalışmak zorunda kalmış olabilir
ama yaratıcısı için aynı şeyi söylemek zor. Dickens masa ve sandalyelerin tam
stediği şekilde düzenlenmediği b ir odada yazı yazmayı reddeden, takıntılı bi-
—ydi. Herhangi bir odadaki herhangi bir mobilyanın tam yerini hatırlayabilmek
§ 3! tuhaf bir yeteneği vardı ve odayı isteğine uygun biçimde düzenleyebil
mek için saatlerini harcardı. Birinin evinde misafir olarak kaldığında ya da bir
otele gittiğinde ilk işi, odasındaki her şeyi kendi düzenine göre yerleştirm ek
olurdu.
Dickens tahmin edileceği üzere, düzenli olma konusunda da takıntılıydı.
Giderek dökülen saçlarını her gün yüzlerde defa tarar, hatta te k b ir telin
.erinden oynadığını hissederse bir yemeğin ortasında tarağını cebinden çı-
karıverirdi. Dostları odadan çıktığında arkalarından durmaksızın ortalığı to p
lar, binlerinin baştan savma iş yaptığını görürse çileden çıkardı. 1842’d e A B D
başkentine yaptığı b ir ziyarette ulusun seçilmiş tem silcilerinin derbederlikleri,
özellikle de çiğnenmiş tütünü tükürürken tü kü rü k hokkasını tu ttu rm a konu
sundaki beceriksizlikleri karşısında dehşete düşmüştü. “ Ülkeyi ziyaret eden
yabancılara yerlere bakmamalarını ve yere b ir şey düşürecek olurlarsa asla
eldivensiz almamalarını şiddetle tavsiye ederim,” demişti.
MANYETİK ALANLAR
Dickens’ın düzen takıntısından da tuhaf olan yanı, batıl inançlarıydı.
Uğur getirm esi için her şeye üç defa dokunur, Cuma’yı “ şanslı gün”
sayar ve Londra’dan daima romanından birinin son bölümünün yayım
landığı gün ayrılırdı. En tuhafı da uyku alışkanlıklarıydı; yüzü Kuzey
K utbu’na bakacak şekilde uyumakta ısrar e d e rd i.“ Yüzü başka herhan
gi b ir yöne dönük olduğuna uyuyamadığını iddia ederdi,” demişti, bir
dostu. Bu tercihini açıklaması istendiğinde Dickens, “ yerküre e le k trik
akımları ve p o zitif ve negatif e le k trik ” gibi anlaşılmaz birtakım sözlerle
karşılık verm işti. Gezegenin manyetik alanına göre hizalanmanın, yaratı
cılığı beslediğine inanıyordu.
BÜYÜLE BENİ
Dickens sekiz yüz sayfalık romanlarıyla okuyucularını büyülemediği zamanlar
da, insanları Mesmerizm ile hipnotize ediyordu. Franz A nton Mesmer isimli
bir çatlak tarafından geliştirilen Mesmerizm, hastaları iyileştirmek için “ canlı
manyetizmasf’nın şifalı ışınlarından yararlanma “ ilmi’ ydi. Bu moda on do
42 - BÜY ÜK YAZARLARIN GİZLİ HAYATLARI
Anderson ziyarete gelir gelmez başına d e rt aldığını fark etti. Dickens hiç
o rta la rd a yoktu, şahsi işlerini halletm ek üzere kaçarcasına Londra’ya gitmiş
ti Misafirini ise terbiyesiz, saygısız çocuklarının eline te rk etm işti. Çocuklar
D a n im a rk a lIn ın arkasından onunla alay ediyor, misafirin ihtiyaçlarını karşıla-
-nayı reddediyor ve yüzüne karşı romanlarını kötülüyorlardı. Beş yaşındaki
Edward bile oyuna katılmış, sevilen çocuk kitabı yazarını pencereden dışarı
i n a tm a k la teh d it ediyordu. Andersen bahçede yüzüstü kapanıp hüngür hün
gür ağlayacak durum a gelmişti.
Aile onu tüketse de Andersen’in evden gitm eye niyeti yoktu. Geçen beş
-aftanın ardından hâlâ aynı yerde takılıyordu. Evine dönen ve eski “ dostun
dan” tez elden kurtulm anın hasretini çeken Dickens, “Andersen bize çok
çektiriyor,” diye yazmıştı. İstenmeyen misafir nihayet gittiğinde Dickens ai
lesi ağır eleştirileri sürdürdü. Dickens’ın kızı K ate,“ Baş belası sıskanın tekiydi
*e bir türlü gitm ek bilmedi,” yorumunu yaptı. Charles ise Andersen’in kaldığı
odaya çirkin bir not bıraktı: “ Hans Andersen bu odada beş hafta kaldı ve o
ceş hafta aileye asırlar gibi geldi.” Andersen bir daha hiç davet edilmedi.
_________________________________________________________________ k
H A N G İ C E H E N ’N E L L ’D EYİM ?
Dickens’ın bilinen te k heykeli nerededir? Yanıt: nedense Philadelphia’da.
Dickens anıtlardan öyle nefret ederdi ki, vasiyetinde heykelinin dikilme
sini yasaklamıştı. Ancak hayranlarından bazıları yine de onun heykelini
yaptılar.Aile heykeli reddedince, Kardeşlik Sevgisi Kenti’nde Clark Park’ta
heykele yer bulundu. Gerçek boyutlardaki bronz heykel, yazarı Antikacı
Dükkanı adlı kitabın sevilen kahramanı Küçük Nell ile birlikte betimler.
DICKENS-FORSTER İLİŞKİSİ
Dickens 19 7 1 ile 1974 arasında yayımlanan televizyon dizisi The Partrid
ge Family’de Chris Partridge’i canlandıran a ktö r Brian Forster’ın büyük-
büyük-büyük-büyükbabasıdır.
BRONTE KARDEŞLER
CHARLOTTE DRONTË
21 NİSAN 1 8 16-31 MART 1855
ÇAĞDAŞLARI VE RAKİPLERİ
ANNE BRONTE, EMILY BRONTE
“ YÜREĞİMİN BİTİMSİZ
PİŞMANLIKLARLA
SÖZÜNÜZÜ D A Ğ L A N M A S I N D A N S A , EN
B Ü Y Ü K BEDENSEL A C ILA R I
YAŞAMAYI TERCİH EDERİM .
EMILY BRONTE
30 TEMMUZ 1 8 1 8 -1 9 ARALIK 1848
İNGİLİZ
ASLAN
SÜSLÜ, GOTİK
D Ü R Ü S T İN S A N Y A P T IK L A R IN I S A K L A M A Z .
------
IIN N E BRONTË
17 OCAK 1 8 2 0 -2 8 MAYIS 1849
N llllf f lt İN G İL İZ
■■■■■■■■■■■■■■■■ İL
B OĞLAK
“ D İK E N D E N K O R K A N G Ü L E M E Y L E T M E S İN . ”
48 • BÜY ÜK YAZARLARIN GİZLİ HAYATLARI
D
G Ö R Ü N Ü Ş HER Ş E Y D E Ğ İL
Roman yazarı üç Bronte kardeş içinde açık arayla en çekicisi Emily’di. Bir
yetmiş boyuyla zamanı için oldukça uzundu. Hoş vücudu ve güzel yüzüy
le erkeklere çekici gelen gizemli b ir havası vardı. Kardeşi Anne de hoş bir
kızdı.Ancak C h a rlo tte ... Pek o kadar şanslı değildi. Bir buçuk m etrelik
boyu ve kuşu andıran duruşunun yanında, ileri miyobu için gözlük takar
ve kendisini oldukça sade biri olarak görürdü. Başkalarının görüşleri ise
çok daha zalimceydi. Bir partide rastladığı b ir genç onun için,“ Bu akşam
Bayan Bronte ile tanıştım ve şunu söylemeliyim ki sade diye nitelene
bilmesi için şimdikinin iki katı güzel olması gerekir,” demişti. Neyse ki
C harlotte dış görünümüyle ilgili kaygılarını yazılarına kanalize etmeyi ba
şarıyordu. Büyük edebi karakteri çirkin mürebbiye Jane Eyre’ı kendini
örn ek alarak yaratmıştı.
R E T KO LEK SİYO NU
Y ayıncılık oyununu ö ğ re n m e k C h a r lo tte B ro n te ’nin b ira z v a k tin i aldı.
İlk ro m a n ı T h e P ro fes so r/P ro fes ö r b irkaç e d itö r ta ra fın d a n g eri çev
rilm iş ti. El yazm ası ro m a n ı kendisine h e r g eri d ö n d ü rü ld ü ğ ü n d e Chan-
lo tte r e t m e k tu b u n u alm a ks ızın onu yeni b ir yayıncıya g ö n d e rird i. Ç o k
g eçm ed en ro m a n üst üste yığılı r e t m e k tu p la rıy la b ir lik te eld en ele
d olaşm aya başladı ki bu da C h a r lo tte ’ın y a z a rlık ka b iliy eti için p e k iyi
b ir re feran s o lu ş tu rm u y o rd u . P ro fe s ö rü n an cak y a za rın ö lü m ü n d e n
so n ra basılm asına şa şırm am a lı.
Ş E R E F İN İZ E B A Y A N R O B IN S O N
Ü ç kardeş içinde en iyi m ü rebb iyelik yapan A n n e B ro n të ’ydi. (H a y a lp e
rest E m ily bu işe pek uygun değildi, katı C h a rlo tte çocuklarla ilgilenm eyi
köleliğe b e n ze tm iş ti.) A n n e ’in u zm a n lık alanı ise ıslah o lm a z çocukları
yola g e tirm e k ti ve bu becerisi sayesinde ebeveynlerden bolca övgü to p
lardı. Papaz Edm und ve Lydia Robinson çifti ona öyle m in n e tta r olm uş
tu ki, A n n e ’den oğulları için b ir e ğ itm en ö nerm esini istediler. A n n e ise
b ir h ata yaparak o nlara, uyuşturucu bağım lısı, serseri kardeşi B ran w e ll’i
önerdi. Branvvell kısa süre sonra kendisinden on yedi yaş büyük Bayan
Robinson ile iki buçuk yıl süren gizli b ir ilişkiye girdi. A ld a tm a olayını
öğrenen öfkeli eş Edm und, hem B ran w ell’i, hem d e A n n e ’i işten kovdu ve
A n n e ’i “ o zeh irli yılanı ailenin bağrına so km akla” suçladı.
JA NE EYRE T E P K İS İ
C harlotte Brontë Jane Eyre’i takma isimle yazdıysa da kendi kimliğini hiç
bir zaman gizlemeye çalışmadı. Kitabı yayıncılara gönderirken editörlere şu
notu düştü:“ Gelecekte Bay C u rre r Bell’e gidecek postaları Bayan Brontë,
Haworth, Bradford, Yorkshire adresine gönderiniz, aksi takdirde mektupla
rın elime ulaşmama riski olabilir.” C harlotte ayrıca posta ücretini eklemeyi
ihmal ederek, daha sonra pul göndereceğini belirtmişti.Tahmin edileceği gibi
roman beş ayrı yayınevi tarafından reddedildi. Ancak daha sonra Londra’dan
b ir yayınevi, Smith, Elder and Co. romanı basmayı kabul etti. Romana gelen
ilk eleştiriler pek coşkulu değildi. “ C u rre r Bell atalarımızın yerleştirdiği gele
nekleri ayaklar altına almayı” arzulayan, “ cinsiyetsiz” b ir dişi olarak görüldü.
W illiam Makepeace Thackeray ilk baştan destek veren sayılı kişilerden biriydi.
C harlotte’ın nefes kesen destanı onu öyle derinden etkilem işti ki kâhyasının
önünde gözyaşlarına boğulmuştu.
HENRY DAVID THOREAU
12 TEMMUZ 1 81 7-6 MAYIS 1862
EN ÖNEMLİ ESERLERİ:
A WEEK ON THE CONCORD AND MERRIMACK RIVERS/CONCORD
VE MERRIMACK IRMAKLARINDA BİR HAFTA (1849), "CIVIL
DISOBEDIENCE”/ ‘‘SİVİL İTAATSİZLİK”^ 849), WALDEN (1854)
ÇAĞDAŞLARI VE RAKİPLERİ:
RALPH WALDO EMERSON,
NATHANIEL HAWTHORNE
B = =
TEREYAĞI SAVAŞI
Sivil itaatsizlik T hore au ailesinin kanında vardı. Büyükbaba Asa Dunbar,
I7 6 6 ’da H a rvard Ü n ive rsite si’ndeki “ BüyükTereyağı Ayaklanm ası” nın ele
başılığını yapmıştı. Ü n ive rsite yem ekhanesinde verilen yem e kle rin kali
tesizliğine sinirlenen Dunbar, özsaygısı olan h e r öğrencinin yapacağı şeyi
yaptı: B ir öğrenci ayaklanması organize e tti.“ Uyumayın, tereyağım ız b e rba t
k o k u y o r!” diye haykırdı. “ Bu yüzden yem e k yiyem iyoruz. Bize kokmayan
tereyağı v e rin !” N e yazık ki H a rvard hocaları, D u n b a r’ın amansız d ire n i
şine boyun eğmedi ve onu “ itaatsizlik günahı” yla disipline vere rek, üniver
sitenin yarısına uzaklaştırm a cezası uyguladı. Hayli g ö rke m li yü rü tü lm ü ş
olsa da, Tereyağı Ayaklanması tam b ir başarısızlıkla sonuçlanm ıştı. A nca k
ayaklanma gelecekteki H a rva rd pro te sto la rın ın önünü açtı ki 1805’te ki
Ekm ek ve Tereyağı Ayaklanması ile 1807’deki Lahana Ayaklanması da bun
ların arasındaydı.
ÇİRKİN HENRY
Anlaşılan o ki T h o re a u son derece çekici biriyd i. A nca k bunun iyi gö rün üm ü
ya da kişisel hijyeniyle b ir ilgisi yo ktu . C o n c o rd çapkınının hayli kaba saba b ir
g ö rü n ü m ü vardı. Komşusu N athaniel H a w th o rn e onu, “ Uzun burunlu, tu h a f
H E N R Y D A V I D I H O R E A U - 57
afızJı, dış g ö rün üm ün e son derece uygun saygılı ama inceliksiz taşralı ta vrı
na sahip, ç irkin m i ç irk in ” b iri o lara k ta svir etm işti. T h o re a u ge rçekten de
nadiren banyo yapar, darmadağın saçlarını nadiren tarar, giysilerini nadiren
de ğiştirirdi. Sofra adabından yoksunluğuyla nam salmıştı. O liv e r W e n d e ll H o l-
-nes onun parm aklarıyla yem e huyundan sık sık şikâyet ed e rd i.A n ca k yine de
nsanlar bu kusurları görm ezden gelirdi. “ Ç irkin liğ in in d ü rü s t ve hoşa giden
b ir yanı var ve ona gü zellikten daha ç o k yakışıyor,” diye, sözlerin i tam am la-
-'-ııştı H a w th o rn e .T h o re a u ’dan hoşlanan Louisa May A lc o tt ise şunları yazmış
tı: “ D ik k a tli bakan b iri kusurların ardında m ükem m el b ir adamı olu ştu ra n o
-nuazzam hatları görebilir.”
K E N D İN E A İ T BİR... M A N TA R
Thoreau’nun zamanının standartlarına göre özgür düşünceli olması, hiç tutucu o l
madığı anlamına gelmiyordu. 1856 sonbaharında bir gün ormanda yürürken, insan
penisi biçiminde bir mantar bulduğunda fena halde utanmıştı. “ Bunu üç bölüme
ayırmak mümkün: pileus, gövde ve kök -ya da skrotum - çünkü görünümü tam bir
fallus,” diye yazmıştı güncesine. “ H er yönüyle iğrenç bir nesne ama yine de çok
davetkâr... Görünümüyle olduğu kadar, kokusuyla da rahatsız edici. Şapkası hızla
eridi ve değdiği her şeyde kötü kokulu, yağlı ve sıvımtırak bir leke bıraktı. Bir-iki saat
içinde evde konulduğu her yeri kokuttu ve dayanılmaz bir hale getirdi. İyice havalan
dırmana dek odamda uyumaktan çekindim. İçerisi fare ölüsü gibi kokuyordu... Tabiat
bunu yaratırken ne düşünüyordu acaba?
T E R S İN E S A T IŞ R E K O R U
İş kitap satışına geldiğinde, T h o re a u ’nun pek J. K. Rowling olduğu söy
len em ezd i. Bugün kendi alanında klasik sayılan 1849 basım ı A Week on
the Concord and M errim ack Rivers/Concord ve M errim ack Irm aklarında Bir
H a fta o ka d a r az sattı ki, çocuklar T h o re a u ’nun evine g elip,“ Tek b ir a d et
bile satm ayan kitabın tu h a f yazarın a bakarlardı.” Tabii ab a rtılı b ir ifadey
di bu am a çok da yanlış d e ğ ild i.T h o re a u ’nun yayımcısı ona b ir m e ktu p
yazarak, ofiste g id erek biriken satılm am ış kitap ları ne yapacağını sor
m u ş tu .T h o re a u kalan 706 kitabı ala ra k tavan arasına kaldırdı ve evine
gelenlere satm aya çalıştı. B ir a ra şu itira fta bulundu:“ D o ku z yüz kitap lık
b ir kü tü p h an em va r ve o kitap ların yedi yüzden fazlasını ben yazdım .”
ıljılt l± ï
H E N R Y D A V I D T H O R E A U - 59
KURU Ü Z Ü M D E Y İN C E
C j t . _zı.mlCİ ekm eği seviyorsa nızT h orea u’ya te ş e k k ü r e d in .T ho rea u bu ek-
—e r ■'•ilden Pond’daki b ir e km e k yapım uygulaması sırasında icat e tti. C o n -
c = rd - -'anım ların bu icattan ç o k e tk ile n d ik le ri söylenir.
i _____________________________________________
THOREAU NADİREN BANYO YAPAR, DARMADAĞIN
: - 1_ARINI TARAMAYA ZAHMET ETMEZ, YAMALI GİYSİLER GİYERDİ.
ANCAK BUNLARIN HİÇBİRİ LOUISA MAY ALCOTT’U ONA
ÂŞIK OLMAKTAN ALIKOYAMADI.
T
■.■■I
MİLLİYETİ:
AMERİKALI
İKİZLER
EN ÖNEMLİ ESERLERİ:
LEAVES OF GRASS/ÇİMEN YAPRAKLARI (1855)
ÇAĞDAŞLARI VE RAKİPLERİ
JOHN GREENLEAF WHITTIER,
GERARD MANLEY HOPKINS
EDEBİ USLUBU:
COŞKULU, OLÇUSUZ
“R U H U NE TA TM İN E D İY O R S A
0 H A K İK A TTİR .”
( 2 - IİTİK Y A Z A R L A R I N G İ Z L İ H A Y A T L A R I
- a ra k te rin i ” g e liş tirm e kam panyası çerçe vesinde W h itm a n ’ i, K ız ıld e rili
¡şkile ri B ü ro su 'n d a ki görevinde n kovdu. W h itm a n ’ in m asasının e tra fın d a
d olanan H a rla n ’ ın e lin e Ç im en Y aprakları’ nın son baskısı g e ç m iş ti. Bu
o!ay H. L. M e n cke n ’ i y ılla r sonra şu sözleri söylem eye it t i: “ 1 8 6 5 yılın ın
g ü n le rin d e n b iri, A m e rik a ’ nın ü re ttiğ i en bü yük ş a irle dü nya nın en büyük
anm ağını biraraya g e tird i."
W h itm a n S iv il Savaş y ılla rın ın bü yük b ö lü m ü n ü W a sh in g to n ’da gö n ü l-
j h a s ta b a k ıc ılık yaparak, hasta ve yaralı a ske rle rle ilg ile n e re k g e ç ird i.
Bu arada kardeşi Jesse’yi b ir akıl hastane sin e yatırm aya da v a k it b u ld u .
1 8 6 3 ’te d iğ e r so ru n lu kardeş Andrew , otuz a ltı yaşında tü b e rkü lo zd a n
ö ld ü . A ndrew ge rid e iki ço cu k ile, h a m ile , a lk o lik b ir eş b ıra ktı. A n d re w ’un
eşi daha sonra hayat kadını o ld u . Tüm b u nlara bakınca W h itm a n ’ in sa ka t
lara y a re n lik e tm e k iste m e sin e şaşm am alı.
W h itm an savaştan sonra Ç im en Y aprakları'm gözden g e çirm e yi ve ye
nide n bastırm ayı sü rd ü rd ü . Beyzbol m a çla rın a g itti, dem okrasi üstüne
m a ka le le r yazdı ve uzun s ü re li te k iliş k is i olan , İrla n d a köke nli A m e ri
kalı tram vay ko n d ü ktö rü Peter Doyle ile iliş k is in i sü rd ü rd ü . W h itm a n ’a
1 8 7 3 ’te inm e in d i ve sol ta ra fı fe lç li ka ld ı. Şair, ka rd e şin in Cam den, New
Jersey’deki evine ta şın d ı ve b ir daha başka b ir yerde yaşam adı. V a ktin in
bü yük b ö lü m ü n ü banyo kü ve tin d e , e tra fın a su la r sıçra ta ra k ve ABD m illi
m arşı, S ivil Savaş şarkıla rı ve ç e ş itli İta lya n aryaları söyleyerek g e ç ird i.
Son y ılla rın d a soh be t etm e k ve ih tiy a rd a n fe yza lm a k isteyen -O scar W ild e
da d a h il- pek çok ün lü ziy a re tç is i o ld u . 1 8 8 8 ’de gelen ik in c i in m eyle
iyice ta k a tte n düşen W h itm a n , bu ndan d ö rt yıl sonra, o zam a nlar ile ri b ir
yaş olara k a d d e d ile n y e tm iş iki yaşında hayata g ö zle rin i yu m d u .
B
64 • BÜ Y Ü K YAZARLARIN GİZLİ HAYATLARI
BAŞKAN AŞKI
m a n , A braham L in co ln ’dan fena halde hoşlanıyordu. I8 6 5 ’te yazdı-
? ~ 0 Captain! M y Captain! / Ey Kaptan! Cânım K aptan!” adlı şiirind e
_ - c o ln ’a övg üler düzm üştü. W h itm a n İç Savaş zamanında, W ashington,
D-C-'de hastabakıcılık yaparken başkanı sık sık muhafız süva rile riyle b ir
c e sokaklarda g ö rü rd ü . Söz konusu karşılaşmaları anlattığı yazılar, uzun
boylu başkanı hayli beğendiğini açıkça o rta ya koyuyordu:
DOKUNURUM KENDİME
W h itm a n ’in sözüm ona m astürbasyon aşkı üzerine ç o k sayıda d o k to ra
tezi yazıldı. G e rçe kte n de onun (“ İçinde sıkışmış damlayı çıkarm ak için,
yüreğim in m em esini sıkarak” gibi d ize le r b ir yana) dokunm aya sık sık
gö nd erm e yapan ş iirle rin i oku yup da, A m e rik a ’nın en büyük şairinin aynı
zamanda kendini sevmeye fazlasıyla düşkün b iri olduğu sonucunu çıkar
mam ak zordur. W h itm a n ’in zamanında bu e lb e tte “ kendini istism ar” diye
tanım lanırdı. M astürbasyon, ya da tıb b i adıyla “ onanizm ” eşcinselliğe açılan
b ir kapı o lara k g ö rü lü rd ü . M astürbasyon on dokuzuncu yüzyıl beslenme
reform cusu ve graham krakerinin babası olan Sylvester G raham gibi saygın
b ir kişilik tarafından bile “ cinsel hazzın en k ö tü şekli” diye nitelenm işti.
W ILDE VE W HITM AN
Karşılaşm aları kaderd e yazılı iki büyük y a za r varsa, o n lar W a lt W h it
m an ile O scar W ild e ’di. İki eşcinsel ikon ilk kez O c a k 1882’de, W ild e ’in
W h itm a n ’i C a m d en , N e w Jersey’deki evinde ziy a re t e ttiğ i zam an tanıştı.
İrlan dalI y a za r A m e rik a lı şaire çocukken annesinin kendisine okuduğu
Çimen Yaprakları’nı ne ka d a r çok sevdiğini sô y le d i.W h itm a n b u n a ,W ild e ’ı
W A L T W H I T M A N ■ 67
ŞİŞKİN KAFA
W h itm a n fre n o lo jin in altın çağında yaşadı. F reno lo ji beynin zihinsel kapasi
te le rin i b e lirle m e k amacıyla kafatasının fiziksel ö ze llik le rin i inceleyen sözde
bilim dalıydı. Bugün şarlatan o lara k g ö rü ls e le r de on dokuzuncu yüzyıl fre-
nologları, W h itm a n da dahil pek ç o k ünlüyü cezbetm işti. Şair fre n o lo ji sa
lonlarını sık sık ziya re t etm iş, 1840’larda fre n o lo ji de rg ile rin e üye olm uştu.
H a tta I8 4 9 ’da kafasını b ir fre n o lo ji uzmanına “ oku tm u ştu.” W h itm a n ’in kel
lesi ortalam anın üstü ebatlarda, “ muazzam gelişm iş” bulunm uştu. Bu da yü k
sek düzeyde cana yakınlık, sem pati ve kendine saygı göstergesiydi. W h itm a n
“ m iskin lik,şe h ve t düşkünlüğüne y a tk ın lık ... hayvani iradenin te h like li biçim de
kendini gö sterm esi (ve) aşırı m iktard a katıksız insancıllık” alanlarında sınıfta
kalm ıştı.W h itm a n ’in bu sözde-bilim in başlıca savunucularından b iri olmasına
şaşmamalı. R apor onu b ire b ir tanım lıyordu.
AKILLARA ZARAR
O n dokuzuncu yüzyıl, sakar ia b o ra tu va r asistanlarının altın çağıydı. B ili
m in gelişim ine katkıda bulunm ak isteyen W h itm a n , beynini A m e rika n A n t-
ro p o m e tri D e rn e ğ i’ne bağışladı. A n ca k dikkatsiz teknisyenlerden b iri A k
Sakallı M u te b e r Şair’in beynini yere düşürdü ve etrafa yayılan parçaları
toparlam ayı başaramadı. Dağılan organ çöpe atıldı. O la n la r duyulunca be
yin bankası ağır b ir soruşturm adan geçti ve derneğin kayda değer beyinler
envanteri, iki yüzden on sekize indi.
LEO TOLSTOY
9 EYLÜL 182 8-20 KASIM 1910
MİLLİYETİ:
EN ÖNEMLİ ESERLERİ:
SAVAŞ VE BARIŞ ( 1865),
ANNA KARENİN A (1875)
“ HAYATTA DA T IP K I SANATTA
SÖZÜN ÖZÜ O L D U Ğ U G İ B İ TEK G EREKLİ
Ş EY H A K İK A T T İR . ’’
IE O TO L S TO Y • 69
i— -- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -
HAN’IN OĞLU
B ir zam anlar dünyayı “ te le fo n lu b ir Cengiz H an” konusunda uyaran ya
zarımız, neden söz e ttiğ in i gayet iyi b iliyo rd u . T olstoy M oğol savaşçının
soyundan geliyordu.
TAM İFŞA
O tu z d ö r t yaşındaki Tolstoy düğün gecesinde on sekiz yaşındaki yeni
gelini, dişi h iz m e tk â rla r da dahil d iğ er kadın larla olan cinsel m a c e ra
larını ayrıntısıyla an lattığı günceyi o ku m aya zo rlad ı. Besbelli yazarın
açıklık ve dürüstlü k anlayışı buydu a m a Sonya’ya göre bu b ilg iler ge
reğinden fazlaydı. Sonya ertesi gün kendi güncesine böylesi b ir “ iğ
rençliğe” m a ru z k a lm ak tan dolayı duyduğu tiksin tiyi yazdı.
SADECE ‘NYET’ DE
T olstoy’un dini dönüşüm ü kesinlikle yarı gönüllü b ir dönüşüm değildi. Et
yemeyi hayatından çıkarm anın, tu tk u la rı denetim altına almanın anahtarı o ld u
ğuna inanan yazar, katı b ir vejetaryene dönüştü ve yulaf lapası, ekm ek, sebze
çorbasından oluşan kısıtlı b ir besinle yaşamaya başladı.Tolstoy ayrıca alkol ve
tü tü n ü de bıraktı ve kendi m ülkü dahilinde yaşayan kö y lü le ri de aynısını yap
maya davet e t t i. “ İnsan N e de n Kendini U yu ştu rur?” başlıklı makalesinde, söz
konusu m addelerin h e r ikisini de insanların huzursuz vicdanlarını uyu şturm ak
için kullandıkları uyu ştu ru cu la r olara k n ite le d i:“ Hayatımızdaki tü m karışıklık
ve h e r şeyden önem lisi em besillikler, çoğu insanın içinde bulunduğu daimi
uyuşukluk halinden kaynaklanır.”
72 - B ÜY Ü K YAZARLAR IN GİZLİ HAYATLARI
O R T A K DİL
T olstoy cinsel perhizin, vejetaryenliğin ve H ristiyan anarşizm inin yanı
sıra, iletişim i kolaylaştırarak dünya üstünde barışı te şvik etm e amacıyla
g e liştirile n uluslararası yapay dil Esperanto’nun da ateşli savunucuların-
dandı. D ili ü ç -d ö rt saat içinde öğrendiğini iddia ederdi. Kendini verdiği
tü m ko n u la r gibi bu da T olstoy için kutsal b ir amaca dönüştü. “ Ç ünkü
E speranto’nun neyi tem sil e ttiğ in i bilen b iri için onu yaymaya çalışmamak
ahlaksızlık olur.”
ŞA FA K V A K Tİ ÇEKELİM SİLA H LA R I
T olstoy'u n soğuk m uam elesine m aruz kalan b ir diğer “ d o s t” da Rus ya
zar İvan Turgenyev’di. ikili uzunca b ir süre yakın d o st old u ama zamanla,
daha ç o k da T olstoy’un te rs davranışları yüzünden b irb irin d e n uzaklaştı.
Turgenyev bro n şitin d e n şikâyet ettiğ ind e duyarsız T olstoy hastalığı “ haya
li” diye nite le yerek onu başından savdı. Babalar ve Oğullar’ın yazarı daha
sonra şunları söyledi:“ Tam zıt noktalardayız. Ben çorbayı sevsem, em inim
ki T olstoy n e fre t eder. Bunun tam te rsi de geçerli.”
Son patlama b ir dostun evinde katıldıkları akşam yem eğinde yaşandı.
S ohbet keyifle devam ederken T olstoy b ir noktada Turgenyev’i kızını ye
tiş tirm e tarzından dolayı eleştirm eye başladı (kızTurgenyev’in h izm e tçile
rin de n b irin in doğurduğu gayrim eşru b ir ç o c u k tu ).“ Senin m eşru çocuğun
olsa, onu farklı eğitirdin,” dedi,Tolstoy. Ö fke le nen Turgenyev sandalyesin
den kalkarak, “ Böyle konuşmaya devam edersen, suratına toka dı yapıştı
rırım !” diye haykırdı.
A kşam yemeği geldi geçti ancak duyulan kin g id e re k güçlendi. Sonun
da T olstoy Turgenyev’i düelloya davet e tti. H a tta tabancalarını bile g e tirtti.
Edebiyatın iki devi nihayetinde karşı karşıya gelm edi ama b irb irle riy le b ir
daha konuşmamaya ka ra r verdi. “ Farklı gezegenlerdeym işiz gibi yaşaya
lım,” dedi,Turgenyev. Evlerinin yakınlığına rağmen, aynen de öyle yaptılar.
A ra la n ancak T o lsto y’un dine dönm esi ve kırdığı insanlardan (uzun b ir
liste) ö z ü r dilem esiyle düzeldi. Turgenyev T olstoy’un ö zrü n ü kabul e tti
ama ikili b irb irin e mesafeli kalmayı sürdürdü.
KÜLTLEŞEN YAZAR
stoy ilk k ü lt yazarlardan b iriydi. H a tta tam anlamıyla etrafında b ir k ü lt ya-
—r —iştı.Yaşamının sonlarına yaklaştığı sırada yazarın k ır evinin çevresine yüz
o c a r insan kam p ku ru p T o lsto y’un pe le rinine dokunm aya çalıştı.
SON SÖZ
Tolstoy hayatının sonuna de k gelenekleri reddetm eyi sürd ürd ü. Ö lü m d ö -
şeğindeyken d o stla n onu Rus O rto d o k s Kilisesi ile barışmaya zorladılarsa
da yazar bunu kabul etm ed i. “ Ö lü m gölgeli vadide bile iki a rtı iki altı e t
mez,” dedi. Bu sö zle r çoğu zaman hatalı o lara k son söz kabul edildi. A n
cak T olstoy’un g e rçek son sözleri daha e tkileyici olmasa da, daha şifreliydi:
“ Peki ama ya köylüler... K ö y lü le r nasıl ölür?”
EMILY DICKINSON
10 ARALIK 1830-15 MAYIS 1886
EN ÖNEMLİ ESERLERİ
"WILD NIGHTS! WILD NIGHTSAMHŞİ GECELER! VAHŞİ
GECELER!”(1924), “BECAUSE I COULD NOT STOP FOR DEATH/
BEN ÖLÜM İÇİN DURAMADIĞIMDAN”(A924)
ÇAĞDAŞLARI VE RAKİPLERİ:
WILLIAM CULLEN BRYANT, JOHN GREENLEAF
WHITTIER, WALT WHITMAN
“ O K U D U Ğ U M BİR KİTAP
B E D E N İ M İ H İÇ B İR A T E Ş İN
II, SÖZÜN ÖZÜ IS IT A M A Y A C A Ğ I KADAR
SOĞUTUYORSA, ONUN ŞİİR
KİTABI O L D U Ğ U N U A N L A R I M . ”
E M I L Y D I C K I N S O N - 77
BEYAZLAR İÇ İN D E K İ M U A M M A
E m ily Dickinson re sim lerd e hep solgun, zayıf, zararsız bir kadın ola
ra k görülür. O ysa onun insanları rahatsız eden b ir yanı vardı. “ Si
n irle rim i bu kadar geren b irini hiç g ö rm e d im ” d em işti, E m ily’nin
edebi konulardaki akıl hocası, onunla ilk tanıştığında. “ Bana hiç do
kunm adan bütün e n e rjim i tü k e tti. İyi ki ona yakın yaşam ıyorum .”
O ickinson’ın belki de en itici yanı, b eyazlarla dolu efsanevi gardro-
buydu. Bu tercih , P ü rite n günah anlayışına yönelik incelikli b ir yo
ru m d u ; belki de pahalı te rz ile re g itm e k için evden çıkm ak zo ru nd a
ka lm am an ın b ir yolu. N e d e n i ne olursa olsun, Dickinson apak giyim
ta rzın ı sonuna dek sürdürdü. Sonunda beyaz b ir tab u tu n içinde, be
yaz pazenden yapılm a b ir giysiyle göm üldü.
Beni sana taşıyacak, seni bana geri getirecek, tek bir öpücük, tek
bir fısıltı kopartmaya yetecek kadar uzun o tatlı, o kutsal saat...
Bütün gün bunu düşündüm Susie ve inan beni daha çok korkutan
SO - B Ü Y Ü K Y A Z A R L A R I N G İ Z L İ H A Y A T L A R I
B İL M E D İĞ İN Ş E Y H A K K IN D A Y A Z
Yazarlara daima söylenen “ bildiğin şeyi yaz” ö n erisi D ickinso n için pek geçerli
değildi. O hayatında hiç görm ed iği sahiller hakkında birkaç ş iir yazdı.
EFENDİ VE KÖLESİ
D ic k in s o n ’ın ölü m ü üzerinden geçen yüz yılı aşkın süreye karşın uzm anlar
hâlâ onun o tu zlu yaşlarının başlarında yazdığı tu tk u lu aşk m ektup la rı se ri
sinde “ Efendi” diye andığı gizem li kişinin kim liğini te s p it etm eye çalışıyor.
Söz konusu aşk do lu m ektup la rın -yaşça bü yük b ir e rk e k olduğu tahm in
edilen- alıcısını b e lirlem e işi, uzun zam andır D ickinso n şiirin in psikosek-
süel te m e lin i anlama açısından hayati ön em taşıyan b ir n o kta o lara k gö
rülüyo r. “ Sevgili Efendi” adayları arasında Philadelphialı din adamı Charles
W a d s w o rth , Springfıeldli gazete e d itö rü Samuel Bowles ve Massachusetts
Tarım Ü n ive rsite si’ nin kurucusu ve başkanı P rofe sör W illia m Sm ith C la rk
y e r alıyor.
82 - BÜY Ü K YAZARLAR IN GİZLİ HAYATLAR!
ŞEHİRLERARASI MESAJ
D ickinso n m uhtem elen sonunun yaklaştığını anlamıştı. Ö lüm ü nd en kısa süre
önce kuzenleri Louise ve Frances N o rc ro s s ’a kısa b ir mesaj g ö n d e rd i.“ K üçü k
Kuzenlerim ,” d iyord u, n o tta ,“ çağrılıyorum . Emily.” Bu iki kelim elik veda, şairin
m ezar taşına yazıldı.
EDEBİ ÜSLUBU:
COŞKULU VE KELİME OYUNLARINDAN YANA ZENGİN
“HER Ş E Y İN B İR A H L A K I
VARDIR, YETER K İ ONU SÖZÜN ÖZÜ
B U L A B İL İN . ”
84 - BİİVÛK YAZARLARIN GİZLİ HAYATLARI
■Jabberw ocky” ile “ Ayısı ve M arangoz" g ib i ş iirle rle do lu olan A lis öykü-
erı her yaştan çok sayıda insanı e ğ le n d ird i. Ç ekingen k ita p kurdu Charles
Dodgson a rtık dünyaca ü n lü çocu k kita b ı yazarı Lew is C arroll o lm u ş tu
nâlâ arada sırada yıp ra tıcı m a te m a tik te z le ri de yazm aya v a k it b u lu yo rd u ;
en ünlüsü 1 8 6 5 ’de kalem e aldığı B ir P arça cığın D in a m iğ i g ib i.)
C arroll ha yatının son y irm i yılın d a yazm aya, fo to ğ ra f çekm eye, b ir şey-
e r ic a t etm eye ve m a te m a tikse l kon ulara kafa yorm aya devam e tti. Onun
~enüz ergen liğ e varm am ış kızları konu alan po rtre fo to ğ ra fla rı biyografi
.a za rla rın ın a klın d a soru iş a re tle ri uyandırsa da, bugün zam a nının hayli
e riş in d e ça lış m a la r olara k gö rülür. C a rroll şüp he gö tü rm e z b ir e k s a n trik -
: . H iç evlenm eyerek ve y e tiş k in k a d ın la rla uzun s ü re li iliş k iy e girm eyerek
s radışı yaşam ta rzın ı sü rd ü rd ü . 1 8 9 8 ’de b ro n ş itte n ö ld ü ğ ü n d e ardında
dünyanın d ö rt b ir ya n ın d a ki yazar, m üzisyen ve ç o cu kla ra bugün b ile il-
-a m veren koca b ir sepet d o lu su re n k li kara kte rle r, tu h a f d u ru m la r ve
D irtakım sözcük oyu nları b ıra ktı.
n
- - - O BİR MUCİT - - ■
C a rro ll sadece sevim li ço cu k ö y k ü le ri ü re tm e kle kalmadı.Yazar ayrıca boş
va kitle rin d e buluşlar yapmayı seven b ir aygıt m eraklısıydı. Buluşları arasın
da b ir e le k trik li tava, yeni b ir t ü r posta havalesi, üç te k e rle k li b ir bisiklet,
da ktilo da sağ kenarları sabitlem eye yarayan b ir yön tem , ç ift tarafı yapış
kanlı b ir sabitleyici ve M em oria Technica adlı isim ve ta rih le ri anımsamaya
yarayan b ir bellek sistem i vardı.
C a rro ll ayrıca kütüphanede kolayca bulunabilm esi için kitap adını c il
din sırtına yazma fik rin i de ilk geliştiren kişiydi. O n u n ge liştirdiği ve bugün
hâlâ kullanım da olan (İngilizce) sözcü kle r arasında ise chortle (kıkırdam ak
anlamına gelen chuckle ve küçüm seyerek gülm ek anlamına gelen snort ke
lim esinin birle şim i) ile gallump ( d ö r t nala koşm ak anlamına gelen gallop
ile zafer anlamına gelen trium ph sö zcü kle rinin birle şim i) ye r alır. A yrıca
bulmaca m eraklısı olan C a rro ll, ç o k sayıda kâğıt ve m an tık oyunu ü re tti,
tavlayı g e liştird i ve Scrabble kelim e oyununun ilk örn eğ ini yarattı.
86 - BÜY ÜK YAZARLARIN GİZLİ HAYATLARI
TIBBİ MUCİZE
C a rro ll’ın p siko a ktif u yu ştu ru cu la r kullandığı söylentisi fazlasıyla ab a rtılıd ır
ama tıbbi geçm işini düşününce onu suçlamak da pek m üm kün değildir. Sizde
de ondaki gibi sıtma, sistit, bel ağrısı, çıban, egzama, eklem zarı yangısı, a rte rit,
akciğer zarı iltihabı, diyare, larenjit, b ro n şit, e rite m , vezikal katarakt, ro m a
tizm a, n ö ralji, uykusuzluk ve diş ağrısı olsa, onun gibi arada b ir ağrınızı uyuş
tu rm a k isterdiniz. C a rro ll ayrıca şiddetli k ro n ik m igrenden ve onun eşlikçisi
tu h a f sanrılardan da m u sta rip ti.T ü m bunlara ö m ü r boyu süren b ir kekemeliği,
m uh te m el b ir “ d ikka t eksikliği ve h ip e ra k tif b o zu klu k” hastalığını ve kısmi
sağırlığı da katarsanız C arrolPın afyon bağımlısı olmamasına şaşarsınız. A m a
belli m i olur, belki de bağımlısıydı.
ONU A L İS ’E SOR
“ P” ile başlayan o sözcük, ölüm ü nün üzerinden yüz yılı aşkın b ir süre
geçtiği halde Lewis C a rro ll’ın yakasını hâlâ bırakm ıyor. C a rro ll pedofıl
m iydi?Tartışm aların ardı arkası kesilmiyor.Yazarın genç kızlara özel b ir ilgi
duyduğu konusunda şüphe yok. C a rro ll yüzlerce çıplak fo to ğ ra f çekm işti
(kendisi değildi çıplak olan, kızlardı). F otoğrafların h içb iri açıkça cinselli
ği düşündürm ese de kızlardan en azından b irin in annesi, kızının başında
kim se olm adan fotoğ rafın ın çekilm esi te k lifin i ü rk ü tü c ü bularak re d d e t
m işti. C a rro ll’ın,A//s H arikalar Diyarında kitabının kahram anı A lic e Lidell ile
öze llikle yakın b ir ilişkisi vardı ve bu ilişki I8 6 3 ’te aniden b itti. A n i bitişin
nedenini bilen yo k tu . C a rro ll’ın günlüğünde bu dönem e ait sayfalar ailesi
tarafından, m uhtem elen yazarın şö h re tin i ko ru m a k için koparıldı. Yazarın
fo to ğ ra fçılık m erakı da I8 8 0 ’d e ,yin e aniden söndü.A yrıca C a rro ll g ü nlük
le rind e ö m ü r boyu taşıdığı b ir günah ve suçluluk duygusundan söz e d iyo r
du. Hangi konuda suçluluk duyduğunu hiç b e lirtm e m iş ti. Acaba fo to ğ ra f
çekm e kte n fazlasını mı yapıyordu? Yakın dönem biyograflarından bazıları
C a rro ll’ın sadece W illy W o n k a tip in d e , çocuklardan büyülenen ama onları
istism a r edecek, ya da kullanacak b ir şey yapmayan b iri olduğunu söylüyor.
Şurası kesin ki C a rro ll’ın herhangi b irin e uygunsuz yaklaştığını gösteren
h iç b ir de lil yok. G erçeği ancak Beyaz Tavşan biliyor.
L E W I S C A R R O L L - 89
KARINDEŞEN M İ?
A lis ’in e ksa n trik yaratıcısı, g e rçekte kadın düşmanı b ir seri katil miydi?
1996’da yayımlanan Jack the Ripper, Light-Hearted Friend/Karırıdeşen Jack,
Gamsız Dost adlı kitabında Richard W allace, Lewis C a rro ll’ın V ik to ry a d ö
nemi L o nd ra’sının o ünlü hayat kadını katili olduğunu öne sürüyor. K anıt
olara k da C a rro ll’ın yazılarından bazı b ö lü m le ri g ö steriyo r. Bu b ö lü m le-
'in K arındeşen’in suçlarını ayrıntısıyla anlatan anagram lar içerdiğini id-
3ia ediyor. Ö rneğ in , C a rro ll’ın “ Ja b be rw ocky/Z irge velem e” şiirinin açılış
m ısrala rı...
Twas brillig, and the slithy toves
Did gyre and gimble in the wabe
All mimsy were the borogoves,
And the mome raths outgrabe.
Pişvaktiydi ve cıvılkan bursuklar
Dönenir de delginirken aluzda
Per perişük durumdaydı pasgalar,
Doroslarsa böryat bügan gürbüzda.
(Çeviri: Kutlukhan Kutlu)
H a rfle rin ye ri d e ğ iştirile re k yeniden düzenlendiğinde d ö r tlü k şu şekilde
o ku n a b iliyo r:
Bet I beat my glands til,
W ith hand-sword I slay the evil gender.
A slimey theme; borrow gloves,
And masturbate the hog more!
Bahse varım döverim erbezlerimi,
Ta ki kılıçla yok edene dek şeytani cinsi.
Rezil bir konu; ödünç al eldiveni,
Daha da mastürbasyon domuza.
D o m u z m astürbasyonunun Karındeşen Jack ile ne ilgisi olduğunu
bilen yok. A yrıca W allace da C a rro ll’ın cinayetlerin işlendiği dönem de
Londra yakınlarında bile olmadığını kabul ediyor. İşin aslı W allace’in “ de-
şifre e ttiğ in i” öne sürdüğü anagram lar hatalarla d o lu p taşıyor. A yrıca şu
ge rçek de unutulm am alı ki, anagram lar sayesinde herhangi b ir yazıyı her
hangi b ir şeye d ö n ü ş tü rm e k m üm kün. C a rro ll’ın biyografi yazarlarından
b irin in de orta ya koyduğu gibi W innie the Pooh’dan b ir cüm lenin h a rfle rin i
yeniden düzenleyerek, g e rçek Jack’in C h ris to p h e r Robin olduğunu söy
lem ek de m üm kün. T ü m bunları saymazsak, W allace’in te o ris i kapı gibi
sağlam diyebiliriz.
LOUISA MAY ALCOTT
29 KASIM 1 83 2 -6 MART 1888
BURCU:
B j|| ^ :
i
1
T
ıpkı m ü th iş rom an K ü ç ü k K a d ın la r’ tn d işi başkahram anı Jo M arch
g ib i, Louisa May A lc o tt da huysuz ve d ik başlı b iriy d i. Bu ö z e llik
leri babasını, yani ulu T ra n sa n d a n ta list guru Bronson A lc o tt’ ı çok
rahatsız e d iyo rd u . Baba, “ O hâlâ ken di d ü rtü le rin in , d is ip lin d e n yoksun
b ir k ö le s i” diye, şik â y e tte b u lu n u yo rd u . Ş ikâ ye tin e d ild iğ i dö ne m de Lo-
„ sa henüz b ir yaşında b e b e kti. B e sb e lli bu a ile d e ye tişm e k hayli çe tin
o la ca ktı.
Louisa hayatı boyunca a ile n in yüz karası olm ayı sü rd ü rd ü . Ayrıca evin
e km e ğ in i kazanan kişi de old u ki bu ik i ö z e llik biraraya g e ld iğ in d e ge-
-e llik le ortaya hayli tu ta rs ız ve z e h irli b ir kom binasyon çıkar. Bronson
A lc o tt aslında u çu k kaçık b ir ş ifa n ın re kla m ın ı yapm ak veya ü to p ik bir
.e je ta rye n ce m iy e ti kurm a k iste ye n le rin hayli işine ya ra ya b ile ce k c in ste n
b r bu da layd ı. Ayrıca biraz da ikiy ü z lü y d ü . Özel m ü lk kavram ını te kra r
te kra r ve yüksek sesle k ö tü le d iğ i halde, v a rlık lı d o s tla rın ın verd iğ i paraları
.e ücre tsiz konaklam a fırs a tla rın ı da im a kabul e tm iş ti. Sonuç o lara k aile
nep yo ksu lla şm a n ın b ir je s t g e ris in d e y d i. İşte Louisa bu noktada devreye
g r d i. Üç kız kardeşi ile e k s a n trik an ne-babasına b a k a b ilm e k iç in b ir d izi
b -b irin d e n sıkıcı işte ç a lış tı. D ikiş d ik ti, o ku ld a ders ve rd i, başkalarının
ço cu kla rın a b a k ıc ılık ya p tı. Ne var ki fa rk lı b ir hayat yaşam ak ve o hayat
nakkm da yazm ak- iç in içte n içe yanıp tu tu ş u y o rd u .
A lc o tt B o sto n ’a yaptığı b ir seyahatte ilk d e n e m e le rin d e n bazılarını
satm aya ç a lış tı. Yazılarını su n du ğu nda m ü m ta z yayıncı Jam es F ie ld s ona,
Sen ö ğ re tm e n lik işinde n vazg eçm e” d e d i. “ Yazmayı b ilm iy o rs u n .” Gözü
yılm aya n A lc o tt, sanatını g e liş tirm e y e devam e tti. S on uçta onun yazarlığı
a en in te k g e lir kaynağı h a lin e g e ld i. A. M. B arnard, A u n t Weedy, Flora
-a irfie ld , O ranth y Bluggage ve M inerva Moody ta km a a d la rıyla yazdığı
sansasyonel G o tik öyküden çok para kazandı. A slınd a Louisa May A lc o tt
sm i ta rih te kayıplara k a rış a b ilird i ama neyse ki yayıncısı 1 8 6 8 ’de ondan
*.z la r iç in b ir öykü yazm asını is te d i. Fakat ortada b ir sorun vardı: A lc o tt
ço cu kla rd a n n e fre t e d iyo rd u . “ Bu tü r şeylerden h iç haz e tm e m ” diye yaz
dı g ü n lü ğ ü n e . “ K ard eşlerim dışında kızları hiç sevm edim ya da fazla kız
ta n ım a d ım . Yine de b irlik te oyn ad ığ ım ız tu h a f o yu nlarda n ve ya şa d ıkla rı
m ızdan ilg in ç b ir şeyler ç ık a b ilir. E m in d e ğ ilim ." A lc o tt genç kızla r için
yazm ası istenen bu rom anı sonraları “ ç o c u k la r iç in e ğ le n c e lik , ö ğ re tici
y a z ıla r” diyere k, g e ç iş tire c e k ti.
Yazar K ü ç ü k K a d ın la r’ t yalnızca üç ay iç in d e yazıp b itir d i. Roman kısa
sürede başarı kazandı ve yazarını e d e b iya t dü nya sın da şöhrete kavu ştur
du. A ncak y o k s u llu k ta n a rtık k u rtu lm u ş olan a ile s in e tu h a f b iç im d e ba
ğım lı kalm ayı sü rd üre n A lc o tt, yine de e vle n m e d i. Yazarda aynı zam anda
92 - BÜY ÜK YAZARLARIN GİZLİ HAYATLARI
- • - D E H DEH! - - -
-d < o tt ele avuca sığmaz b ir çocu ktu. Ö y le ki ön ceki hayatında a t olduğu-
-» nanıyordu.Yeniden doğm ak gibi fik irle ri saçma bulan babası, A lc o tt’ın bu
-.ancından pek keyif alm ıyordu.
GRAHAM KRAKERLERİ
U ç u k kaçık fik irle ri olan te k kişi baba Bronson değildi. Eşi A b b a, g ra
ham krakerin in m ucidi D r. S ylvester G ra h a m ’ın takipçisiydi. D r. G ra
ham m eninin cinsel ilişkiyle atılm ası sonucu erk e k beyninin ve akci
ğerinin zayıfladığı teo risin e A b b a ’yı in and ırm ıştı. Belki de A b b a d ö rt
zo rlu ve acılı h am ileliğin ardından ilişkiden kaçın m ak için kendine b ir
m a z e re t arıyo rd u.
------B EN İM K A H R A M A N L A R I M -------
A lc o tt genç yaşlarında, kendisi gibi C o n c o rd , Massachusetts’te yaşayan
transandantal camianın iki ismi H e n ry David T h o re a u ve Ralph W a ld o
Em erson’dan hoşlandı. İlk aşkı kendisine (sözlük anlamıyla) kuşları b ö cekleri
öğ reten ro m a n tik doğa insanı T h o re a u ’ydu. T hore au kuşların ötü şü ve b ö
ce kle r hakkında şiir gibi konuşabilen tam b ir doğa âşığıydı. A yrıca A lc o tt için
LOU IS A MAY ALCOTT - 9 i
i _
___
___
___
___
___
___
___
___
___
___
___
___
___
__
AFYON LOUISA MAY ALCOTT'UN ROMANLARINDA
ÖNEMLİ BİR YERE SAHİPTİ; BELKİ DE GERÇEK
HAYATTA BAĞIMLISI OLDUĞU İÇİN.
1
A H B EN İM H Ü L Y A L I B AŞIM
Afyon A lc o tt’ın ro m a n la rın d a ö n e m li b ir yere sahipti; belki de gerçek
hayatta bağım lısı olduğu için. A lc o tt bu alışkanlığı ilk o la ra k d o k to ru
ona, on dokuzuncu yü zyılda hayli p o p ü ler b ir afyonlu ilaç olan afyon
ruhunu verdiğinde e d in d i.A lc o tt ilacı civa zeh irlen m esinin e tk ile rin e
karşı m ücadele verdiği yıllarda, uyuyabilm ek için kullandı. Ç o k geç
m eden ta m b ir afyon m üptelası oldu. Y azarın ta k m a isim le yazdığı
korku ro m a n la rın d ak i pek çok k a ra k te r afyonkeştir; tıp k ı 1872 ta rih li
o tob iyo grafik ro m anı A Story o f ExperiencelBir Deneyim Öyküsü’nün
k u m a r ve uyuşturucu m üptelası kadın başkahram anı gibi.
96 - BÜY ÜK YAZARLARIN GİZLİ HAYATLARI
KARANLIK TARAF
Terbiyeli ço cu k hikâyeleri fatura ları ö d ü yo rd u belki ama A lc o tt aslında p o
p ü le r kita p la r yazmayı te rc ih ed iyo rdu. Canı ne zaman gem inden k u r tu l
m ak istese A . M. Barnard takm a adını kullanarak, dönem in ta b iriy le “ kanlı
g ü m b ü rtü lü ” G o tik ö y k ü le r d ö k tü rü y o rd u . Karanlıktaki Fısıltı ve Pauline’in
Tutkusu ve Cezası gibi dehşetli isim leri olan bu kita p la r Frank Leslie’s Chim-
ney Corner dergisi de dahil, p o p ü le r bazı de rg ile rd e seri o lara k yayımla
nıyordu. Ö y k ü le rin dişi kahram anları, afyon alm ak ya da haşhaş çekm ek
gibi V ik to ry e n ö lç ü tle re g ö re “ leydiliğe yaraşmayacak” şeyler yapıyordu.
Romanlardan biri, dişi kahramanın, “ Bir yıllık özgürlük için ruhum u şeyta
na seve seve satarım !” diye haykırmasıyla başlıyordu. Küçük Kadınlardın Jo
M arch’ından duymayı asla hayal edemeyeceğimiz sözlerdi bunlar.
HAŞ HAŞŞŞŞ
Louisa May A lc o tt’ın afyon alışkanlığı masum b ir şekilde başladı çünkü yazar
ilacı tıb b i nedenlerden dolayı almıştı. A n ca k yarattığı kurm aca k a ra kte rle rin
herhangi b ir m azereti yoktu . Ö rneğ in , 1869 ta rih li kısa öyküsü “ Perilous Play/
Tehlikeli O y u n ” da canı sıkılan b ir g ru p sosyete genci haşhaş bonbonlarına yu
m uluyo rd u. 1877 basımı A M odern Mephistopheles!Modern Mefistofeles’te ise
k ö tü ka ra k te r Jasper H elw yze kendine özgü “ uyu tu cu ” suyla genç ve masum
b ir evli kadını baştan çıkarıyordu. U yutucu aslında H e lw yze ’nin kaplumbağa
kabuğu ve gümüş şeker ambalajından hazırladığı afyonlu b ir şekerlem eydi.
Şekerlem eyi alan kadın yazarın deyişiyle “ Hızla haşhaşın te tikle d iğ i şuursuz
rüya haline geçer ki o halin ne zaman geleceğini kim se b ile m e z... Alışkın
olanlardan başka.” T ıpkı Louisa May’in kendisi gibi.
MARK TWAIN
30 KASIM 1835-21 NISAN 1910
MİLLİYETİ:
AMERİKALI
BURCU:
YAY
EN ÖNEMLİ ESERLERİ:
THE ADVENTURES OF TOM SAWYER/TOM SAWYER İN MACERALARI (1876),
LIFE ON THE MISSISSIPPVMISSISSIPPI'DE YAŞAM (1883), THE ADVENTURES
OF HUCKLEBERRY FINN/HUCKLEBERRY FINN’IN MACERALARI (1884)
ÇAĞDAŞLARI VE RAKİPLERİ:
AMBROSE BIERCE, WILLIAM DEAN HOWELLS,
OSCAR WILDE
“ C E H E N N E M E G İD E N YOL
SOZUN OZU
B E L İR T E Ç L E R L E D Ö Ş E L İD İR .
98 - BÜYÜK YAZARLARIN GİZLİ HAYATLARI
D
MARK T WAIN - 101
— PURO D Ü Ş K Ü N Ü —
~<vain’in p u ro sevdiğini söylem ek, puroya olan duygularını ifade etm eye y e t
mez. Yazar sekiz yaşından, öldüğü güne de k günde y irm i ila k ırk ad et p u ro
ç ti. A rad a b ir puroyu bırakm aya ya da azaltmaya çalıştıysa da h e r defasında
başarısızlığa uğradı. “ T ü tü n içm eyi bırakm ak dünyanın en kolay işi,” dedi, b ir
rs^asında/'Benden iyi kim bilir? Şimdiye kadar bin defa bıraktım .” Yazar sık sık
ığzjnda purosuyla uyuya kalırdı.
insan Tvvain’in zenginliği ve şöh retin e sahip b irinin, en azından kaliteli b ir
şeyler içeceğini dü şün ür ama d u rum hiç de böyle değildi.Tw ain v a r olan en
-cuz, en kö tü purolardan iç e rd i.T iry a k i do stları yazarı ziyarete ge ld ikle rind e
<e-ıdilerine ucuz purodan ikra m e d ilir korkusuyla yanlarında kendi purolarını
g e tirirle rd i. N e w York VVor/d’ün m uh ab irle rind en b iri, 1902’de yaptığı rö p o rta j
da Tvvain’ in “ uzun, siyah, ölüm cü l g ö rü n ü m lü p u ro la r” içtiğinden söz etm işti.
"S ırf g ö rü n ü m le ri bile insanı y o ru m yapmaya itiyor,” de m işti,ga zeteci.“ İçle rin
den ilkinin cinayetten hüküm giym ediğine şaşıyor insan.”
gümüş n itra t e n je kte e d ere k kendi organını büyütm eye çalıştığını ama “ ban
dajı çıkardığı anda” utanç içinde kararından pişm anlık duyduğunu anlattı.
PATENT SEVDASI
Twain aygıtlara, aygıt üretm eye, satın almaya ve yatırım yapmaya bayılırdı.
Kendi dö ne m ind e “ çılgın bilim adamı” diye anılan Sırp kökenli A m erikalı
m ühendis ve m u cit N ik o la Tesla ile yakın arkadaştı. İkili, Tesla’nın labo
ratuarında bolca v a k it geçirir, b ir yandan laflar, b ir yandan da bilim sel
y e n ilik le r üstünde çalışırdı.
Twain üç ayrı icadın pa tentin i aldı: ayarlanabilen yelek askısı, yapışkanlı
albüm ve b ir tarih sel bellek o lu ştu rm a oyunu. B ir eleştirm en e g ö re oyun,
“ G e lir vergisi fo rm u ile lo ga ritm a tablosu arasında b ir şeye benziyordu.”
Ü ç icattan yalnızca yapışkanlı albüm para ge tirdi.
Başarısızlık konusunda te k suçlu Twain’in kendisiydi. Para g e tire b ile
cek ö n em li bazı fırsatları kaçırm ıştı. Evine te le fo n ta ktıra n ilk insanlardan
b iri olduğu halde A le x a n d e r G raham Bell’in icadına yatırım yapmamış,
hatlardakl parazitin yaygın kullanımı engelleyeceğine inanmıştı.
Twain aynı zamanda ilk d a k tilo kullanıcılarından da b iriydi. I8 7 4 ’te ilk
“ yazı m akine lerinde n” b irin i satın aldıktan sonra da ktilo yla yazılmış m etin
teslim eden (1883- Mississippi’de Yaşam) ilk insan olara k edebiyat ta rih in e
geçti. Bu defa icada para yatırdı; hatta tü m parasını yatırdı. N e var ki yanlış
ata oynamıştı. Servetini göm düğü d a k tilo aleti büyük b ir başarısızlık ö rn e
ği oldu. (Bu yatırım yazarı tam anlamıyla kuru ttu .Y a tırım cılarda n b iri de
Dracula/Drakula’nın yazarı Bram S to ke r’di.) Twain kısa süre sonra iflasını
ilan e tti. N ihayetinde na kit elde e tm e k için eski R em ington daktilosunu
takasta kullandı. Bu da yetm ezm iş gibi R em ington D a k tilo Şirketi ünlü
yazarla olan ilişkile rin i reklam larında kullandı; tabii yazara en ufak b ir para
ödem eden.
MARK T WAIN - 103
- - - B Ü YÜ K YAZARLAR Ç A R P IŞ IN C A - - -
Twain 1874 yılında H a rtfo rd , C o n n e c tic u t’a taşındığında, edebiyat devle
rinden b irin e kom şu düştüğünü keşfetti: Uncle Tom’s Cabin/Tom Am ca’nın
Kulübesinin yazarı ve A bra ha m L inco ln’ın A m e rika n İç Savaşı’nın kıvılcım ı
nı çaktığını söyleyerek övdüğü kadın, H a rrie t Beecher Stowe. O d ö n e m
de Twain henüz ş ö h re tin in doruğunda değildi ama Stow e A m e rik a ’nın en
ünlü kadınlarından biriydi. A n ca k Twain’in evi ç o k daha güzeldi. Muazzam
G o tik m alikânenin on do ku z odası, yedi banyosu vardı ve banyoların hep
sinde de m o d e rn çağın ha rika lar harikası sifonlu tu va le tle rd e n b u lu nuyo r
d u.Twain burada 1891 yılına dek yaşadı ama bu ta rih te n sonra serve tinin
azalmasıyla A vru p a ’ya taşınm ak zoru nd a kaldı.
K E D İS E V E R
Twain kedilere âşıktı. H a tta ilerleyen yaşlarında yazlarını geçirdiği N e w
H am pshire’da kendisine eşlik etm esi için kom şularının yavru ke d ile rin i
ödünç alırdı. “ İnsanla kedi m elezlenebilse,” dem işti, b ir defasında, “ insan
gelişme gö sterir, kedi ise geriler.”
AH BEBEK
Twain kedi yavrularını ne kadar seviyorsa, insan yavrusundan da o kadar
n e fre t e d iyo rdu; ya da n e fre t e ttiğ in i iddia ediyo rdu. B ir gün arkadaşların
dan b iri ailesine yeni katılan üyeyle hava a tıyo rd u .“ B ebekler ne harika şey
ler, değil m i Bay Clemens?” dedi, kadın.“ H iç de değil. Ben n e fre t e d iyo ru m
onla rdan” diye yanıtladı Twain ve b ir öykü anlatmaya koyuldu. Kız kardeşi
nin oğlu,Twain b ir hastalığın nekahet dönem indeyken yatağa tırm anm ış ve
onu ö p m ü ş tü .“ O gün ö lm e z de sağ kalırsam H e ro d ’a b ir anıt d iktirm e ye
ka ra r ve rd im ” diye sözü noktaladı,Twain.
- - - Y IL D IZ KAYMASI - - -
Twain yatırım da geleceği ç o k n e t görem ese de, kendi ölü m ü söz konusu
olduğunda N o stra da m us’dan farksızdı. H alley K uyrukluyıldızının görüldüğü
Kasım I8 3 5 ’de doğan Twain, yıldız yeniden döndüğünde öleceğini tahm in
e tti ve yanılm adı.“ Dünyaya Halley K uyrukluyıldızıyla b irlik te geldim,” dedi,
I9 0 9 ’da.“ Seneye H alley yine g e liyo r ve ben de onunla b irlik te gideceğim i
düşünüyorum . H alley K uyrukluyıldızıyla b irlik te gitm ezsem , hayatımın en
bü yük hüsranını yaşarım. Yüce yaratıcı şüphesiz şöyle d e m iş tir:‘İşte iki
ucube. B irlik te geldiler, b irlik te gitm eliler.’ Halley gerçekten de b ir sonraki
N isan’da dö nd ü ve Twain de e rte si gün öldü.
BİR D Ü N Y A A L B Ü M
Twain’in icatlarının hepsi de felaketle sonuçlanm adı.Aslında g e liştirdiği başarılı
fik irle rd e n biri, dünyanın d ö r t b ir yanındaki ev kadınlarına ve anı koleksiyo n
cularına ilham v e rd i.Twain I8 7 3 ’te dünyanın ilk yapışkanlı albüm ünün paten
tin i aldı. A lb ü m c ü lü k sayesinde dünyanın çeşitli y e rle rin e yaptığı seyahatlerin
anılarını b ir araya g e tird i.A yrıca bu icatla yüklüce de b ir para kazandi.Twain’in
deriden yapılma bantlı albü m leri 25.000 ad etten fazla sattı.
Ş A R K IL A R A BİR İLH A M
Şarkıcı/şarkı yazarı Jimmy B uffett, Samuel C lem ens’te n feyz almaya bayılır.
Mississippi doğum lu müzisyen şarkı sözlerin de sık sikT w a in’den alıntılar k u l
lanır. Şarkıcı, Twain’in 1897 ta rih li gezi konferansı Ekvatorun İzinde’den ilham
alarak üç şarkı yazdı. B uffett ayrıca 2004 ta rih li rom anında b ir ata “ Bay T w ain”
ism ini verdi.
OSCAR WILDE
16 EKİM 185 4-30 KASIM 1900
LANDALI
URCU
TERAZİ
EN ÖNEMLİ ESERLERİ
THE PICTURE O F DORIAN GRAY/DORtAN GRAY’İN
PORTRESİ (1891 ), THE IMPORTANCE OF BEING
EARNEST/CİDDİ OLMANIN ÖNEMİ (1895)
ÇAĞDAŞLARI VE RAKİPLERİ
GEORGE BERNARD SHAW,
QUEENSBURY MARKİSİ
“İN S A N AN C A K F A T U R A L A R IN I
Ö D E M E Y E R E K T İC A R İ
SÖZÜN OZU
S I N I F L A R I N A N IL A R IN D A
YAŞAM AYI B A Ş A R A B İL İR . ”
106 - BÜY ÜK YAZARLAR IN GİZLİ HAYATLARI
K ü ltü rlü b ir a y la k lık tır in san ın a m a c ı,” d e m iş ti, Oscar W ild e . Ha
i t
yatınd a neredeyse te k b ir gün çalışm a yara k bu sözünü k a n ıtla m a
ya koyu ld u. The W oman's W orld /K a dm m Dünyası adlı b ir de rgide
e d itö rlü k yaparak g e ç ird iğ i ik i y ıllık kısa sü re n in dışınd a efsanevi oyun
yazarı ve n ü kteda n asla gerçek b ir iş sa h ib i olm adı ve böylece ü n le n m e s i
ni sağlayan yakıcı n ü k te le rin i ü re tm e k iç in bolca va kti b u ld u .
Söz konusu n ü k te le rin çoğu, ta h m in e d ile b ile c e ğ i g ib i te m b e llik te m a
sı e tra fın a k u ru lu yd u . “ B ü tü n sabah b ir ş iirim in d ü z e ltis i üstü n d e ça lış tım
ve en sonunda b ir v irg ü l a ttım ” d e m iş ti, b ir gün. “ Ö ğleden sonra v irg ü lü
te k ra r ye rin e k o y d u m ." B ir defasında da ça lışa ca k işi, yiyecek ekm eği
olm ad ığ ın ı söyleyen b ir d ile n c iy i payladı. “ Ç alışm ak m ı!” diye, haykırdı.
“ Ne diye ça lışm a k isteyesin ki? Ekm ek ha? Ne diye ekm e k yem ek isteye-
sin ? ” (H a ksızlık e tm e y e lim , W ild e tira d ın ın sonunda zavallı adam a biraz
bo zu klu k ve rd i.)
D ünyanın en k e y ifli sofra arka d a şla rın d a n b iri olm ayı sü rd ü rd ü ğ ü sü
rece, kim se W ild e ’ in m is k in liğ in e a ld ırış e tm e d i. W iİd e ’ in e k s a n trik liğ i
a ile d e n g e liyo rd u . K en disi h a fif kaçık b ir İrla n d a lI m illiy e tç i şa ir ile onun
ye te n e k li, göz ve k u la k cerrahı kocasının çocu ğu ydu (adam öyle y e te n e k
liy d i ki, bugün b ile uygulanan b ir cerra hi kesi y ö n te m in e onun adı v e rild i).
Ne var ki a m e liya th a n e dışında W ild e ism i ta rtış m a la r y a ra tm ış tı. H a sta la
rında n b iri do ktoru anestezi e tk is i a ltın d a yke n ke n d isin e tecavüz e tm e kle
suçlaya rak m ahkem eye v e rm iş ti. D oktor davayı ka yb e tti ki bu da genç
O scar’ ın m ahkem e sa lo n la rıyla ilg ili g e le ceğine d a ir kötü b ir a la m e tti.
W ild e o ku ld a b ira z ... Nasıl desek, fa rk lıy d ı. Tüm “ e rk e k s i” spo rla rd an
kaçıyor, onun ye rine iç de korasyonla ilg ile n e re k , yata khan e odasının ç e ş it
li k ö şe le rin i tavu s kuşu tü y le ri, (en sevdiği ç iç e k olan ) za m b a kla r ve mavi
p o rse le n le rle sü slü yo rd u . Bugün e şcinse l ta c iz i diye an d ığ ım ız şeyin belki
de b ilin e n ilk m a ğ d u rla rın d a n b iriy d i. A n la tıla n la ra göre s ın ıf arkadaşları
O scar’ ın yata khan e odasını ta la n e tm iş, O scar’ ı ise m u h te m e le n eşcinsel
a k tiv ite le rin de d a h il oldu ğu “ tu h a f” d a vran ışlarınd an ö tü rü C herw ell neh
rin in su la rın a zorla b a tırm ış la rd ı. A ncak O scar’ ın o dönem de cin se l k im li
ğ in i ne şe kild e a lg ıla d ığ ı ta m olara k b ilin m iy o r. W ild e 1 8 8 4 ’te C onstance
Lloyd ile e vlen diyse de dü ğünden önce gereğinden fa zla v a k tin i g e lin lik
m od eli ü stü n d e çalışa rak g e ç ird i; bu da e v liliğ in ne d e n li geleneksel o la
cağının b ir h a b e rc is iy d i. W ild e 1 8 8 6 'd a uzun süre se v g ilis i olaca k Robert
“ R o b b ie ” Ross ile ta n ış tık ta n sonra fre n g i b u la ştırm a korku sun dan dolayı
C o nstan ce’a o n un la b ir daha seks yapm ayacağını b ild ir d i.
1 8 9 0 ’ larda ş ö h re tin i iyice p e rçin le ye n o yu nlarını üretm eye b a şla d ı
ğında W ild e a rtık d ö n e m in in sta n d a rtla rın a göre cin se l y ö n e lim in i ola-
OSCAR WILDE - 107
: c ğince açık e tm iş b iriy d i. Eğlence olsun diye işçi sın ıfın d a n “ k ira lık
r '* e k ie r le " b irlik te oluyor, bu g ö rüşm e leri "p a n te rle rle b irlik te z iy a fe t çek-
~>eye” be n ze tiyo rd u . Öte yandan b irk a ç uzun s ü re li iliş k is i de o ld u . B u n
ar- için d e en ö n e m lis i, ism i boks k u ra lla rıy la b irlik te a n ılan Q ueensbury
V a rk is i’n in oğlu Lord A lfre d D ouglas’tı. Tam b ir h o m o fo b ik olan (henüz
btı te rim ic a t e d ilm e m iş k e n ) Q ueensbury, W ild e ’ in y irm i iki yaşın daki oğ-
uyla iliş k is in i ö ğ re n d iğ in d e öfkeden çılg ın a d ö nd ü. W ild e ’ i C id d i O lm anın
û - e m i oyu nu nu n gala sın da sahneye bozuk şalgam fırla tm a k la te h d it e tti
.e oyun yazarını "o ğ la n s e v ic i” diye n ite le ye n kaba b ir k a rtv iz it b ıra ktı.
Lord A lfre d ’ in te ş v ik iy le harekete geçen W ild e, Q ue ensb ury’e iftira
s jç u n d a n dava a ç tı. W ild e davayı ka y b e tti ve bu noktadan sonra her şey
Kötüye g itti. Bu defa Q ueensbury, W ild e ’a ş id d e tli a h la k s ız lık ta n dava
a çtı. Özel b ir d e d e k tif W ild e ’ in e şcinse l d a vran ışlarına d a ir ç e ş itli ka-
'it la r ı ortaya çıkardı ve yazarın yazıları ile şahsi m e ktu p la rı ke n d isin e
Karşı d e lil o lara k k u lla n ıld ı. W ild e sonunda s u ç lu b u lu n a ra k Reading
H a p ish a n e si’ nde iki yıl ağır cezaya m ah kûm e d ild i. (Yazar yağ m ur a l
tın d a ha pishan e aracını be kle rken şu sözlerle dalgasını g e ç ti: “ K ra liçe
V ik to ry a ’ nın m a h k û m la rın a davranışı buysa, o m a h kû m la rın te k in i b ile
hak e tm iy o r d e m e k tir.” ) Bu skandal W ild e ’ in yaza rlık ka riye rin e son no k
tayı koydu ve onu b ir za m a n la r kolayca g irip çık tığ ı to p lu m s a l çevrelerde
istenm eyen kişi d u ru m u n a d ü şü rd ü .
H apishane d e n e yim i W ild e ’da ruhsal ve fiz ik s e l, ağır yara la r a çtı. Tek
kuru şu kalm ayan yazar F ransa’ya göç ederek S éb astia n M elm oth adını
aldı ve d o s tla rın ın c ö m e rtliğ iy le g e ç im in i sağladı. Ne tu h a f ki keyfeke-
der yaşama olan d ü ş k ü n lü ğ ü be lki de sonunu g e tire n şeylerden b iri o ld u .
H ü cre sin d e ka lıp uyum ak iç in yalvarınca R e a d in g ’de ki yatağından zorla
k a ld ırılıp k ilis e a yin in e ka tılm a ya zorlanan W ild e, d ü ştü ve kafa ta sın ı ç a t
la ttı. S a lıv e rilm e s in in a rd ın da n düşm eden kaynaklanan kro n ik ağ rılard an
k u rtu lm a k iç in a m e liya ta g ird i. D oktor ü n lü “ W ild e k e ş iş in i” ku lla n a ra k,
W ild e ’ in babasının ö n c ü lü k e ttiğ i b ir m a sto d e kto m i yö n te m iy le a m e liya tı
g e rç e k le ş tird i. Ne var ki b ir şeyler te rs g itti ve W ild e ö lü m c ü l b ir sereb-
ral m e n e n jite yaka la ndı. Yazar son n ü k te s in i ote l odasının ç irk in duvar
kâğıdıyla ilg ili sö yle d ikte n sonra- “ Ya ben g id e rim burad an, ya da o ” - 3 0
Kasım 1 9 0 0 ’de P a ris’te hayata g ö z le rin i yu m d u .
1 0 8 • BÜYÜ K Y AZARLARIN G İZLİ HAYATLAR!
W i l d e b ir y a rb a y ın g ü ze l k ız ı o la n ilk nişanlısı F lo re n c e B a lc o m -
b e k o n u s u n d a sıkı b ir r e k a b e t yaşadı. D ra c u la ’n ın y a z a r ı B r a m
S to k e r, W i l d e ’ in a n n e b ab as ın ı sık sık z iy a r e t e d e r d i ve L eyd i
W i l d e ’ in e d e b iy a t s a lo n u n u n d a d e m irb a ş la rın d a n b iriy d i. S to
k e r I 8 7 8 ’d e F lo re n c e ’a e v lilik t e k lif e t m e k o n u s u n d a W i l d e ’i a lt
e t t i . A n la ş ıla n F lo re n c e h a y a tın ın g e ri k a la n ın ı d ü n y a n ın e n ü n lü
v a m p ir u z m a n ın ın y a n ın d a y a ta r a k g e ç ir m e y i, eşcinsel b ir e r
k e k le aşksız b ir e v lilik y a p m a k ta n d a h a a z ü rk ü tü c ü b u lm u ş tu .
VA H Ş İ B A T I
Oscar W ild e ve “ kovboy” kavramları birbiriyle pek bağdaşmayabilir ama fra
pan İrlandalI yazar 1881-82 yılları arasında Amerikan Batısı’na yaptığı ko
nuşma turunda durumu gayet iyi idare etti. Üstünde kadife ceketi ve dantel
kolluklarıyla W ilde, Leadville, C olorado gibi şehirlerde kalabalık ve takdirkâr
OSCAR W IL DE - 1 0 9
D O R IA N G R A Y ’İN A Ğ A R A N S A Ç L A R I
Pek çok uzman yaşlanmakla baş edebilmek için doğaüstü yollara başvuran
sefahat düşkünü züppenin hikaye edildiği Dorian Gray’ın Portresi adlı W ild e
romanının, yarı otobiyografik olduğunu düşünür.W ild e ağaran saçlarını gizle
mek için gerçekten de olmadık yollara başvurmuştu. Hatta saçını boyamada
kullandığı boyalar yüzünden, kolları, yüzü, göğsü ve sırtının hayatının son on
yılı boyunca delice kaşınmasına neden olan b ir c ilt hastalığına yakalandı.
1 1 0 • BÜYÜ K Y AZARLARIN G İZ Lİ HAYATLARI
DEP P E T K İ S İ
A k tö r Johnny Depp kariyerinin başlangıcında b ir gün Paris’te W ild e ’in ö l
düğü otel odasında kaldı. H ollyw ood’un yakışıklısı ertesi sabah, “ Oscar’ı
görmedim,” dedi ama bir yandan da, “ Sabah d ö rt civarında hayaleti üstü
me abanır diye de biraz korktum doğrusu,” itirafında bulundu. W ild e ’in
hayaleti duysa mutlaka,“ Ç ok yazık, tam da benim tipimdi,” derdi.
ARTHUR CODIAN DOYLE
22 MAYIS 185 9-7 TEMMUZ 1930
İKİZLER
iJü.nwm^njiM
A STUDY İN SCARLET/KIZIL SORUŞTURMA (1 8 9 0 ), THE SIGN OF FOUR/
DÖRTLERİN İMZASI (1 8 9 0 ), THE HOUND OF THE BASKERVILLES/
BASKERVILLE LANETİ (1902), THE LOST VVORLD/KAYIP DÜNYA (1 9 1 2 )
ĞDAŞLARI VE RAKİPLER
H. G. WELLS, RUDYARD KIPLING
EDEBİ USLUBU:
GÖRKEMLİ VIKTORYEN NESİR
rthur Conan Doyle hekim olarak başarısız, göz doktoru olarak ise
:ıra km ış ve başka b ir kadına, Jean Leckie’ye âşık olm uştu. İlişki Conan
Doyle'un tüberküloz hastalığı geçiren eşine duyduğu saygıdan dolayı pla
ton ik düzeyde kaldı. Louisa’ nın ölümünden sonra ik ili 1 9 0 6 ’da evlendi.
Uluslararası şöhrete ulaştıktan sonra Conan Doyle kendisini başka
amaçlara da adadı. İki ünlü suç davasında yer alarak, hatalı suçlandığı
ma inandığı iki sanığın zorlu durum una dikkatleri çekmeye çalıştı. Ayrıca
3oer Savaşı’ nda İngiliz politikasını kuvvetle savunan bir yazıyı kaleme
aldı ve bu retorik m illiy e tç ilik eylemi sayesinde 1 9 0 2 ’de şövalyelik un-
. anını kazandı. İki defa Parlamento adayı oldu ancak başarıya ulaşama-
dı. Sonraları kendini neredeyse tamamen sp iritü a lizm inancına, ölülerle
etişim e ve perilerin varlığına adadı. Uzun süredir rasyonel çıkarım larla
işkile ndirilen bir yazar için tu h a f b ir dönüştü bu. Yeni tu tu m u yazarı
edebiyat camiasında alay konusu haline getirse de ikin ci karısına son
derece çekici geldi ve yazarın 1 9 3 0 ’daki ölüm ünden kısa süre sonra ka-
r sı bir uçak yolculuğuna çıkarak, kabinde yaptığı bir seans ile kocasıyla
etişim e geçmeye çalıştı. Göğe yakın olduğu takdirde ile tiş im in daha net
olacağını düşünm üştü.
....................... B
ON PARMAĞINDA ON MARİFET
Tam bir spor düşkünü olan Conan Doyle, kriket, golf ve kayakta son de
rece başarılıydı. Boksu bireysel sporların en yücesi olarak görürdü ve gece
geç vakitlerde, üstünde giysileriyle boks yaptığı bilinirdi. 19 14’te N ew York
ziyareti sırasında Philadelphia Athletics ile N ew Y ork Yankees arasındaki
bir beyzbol maçına gitti. Bir defasında yazar dostları J. M. Barrie (Peter
Pan’ın yaratıcısı) ve A. E.W. Mason ( The Four Feathers/Dört Cesur Arkadaş’ ın
yazarı) ile birlikte ünlüler krike t takımında oynadı. Ayrıca futbol hayranları
ona 1884 yılında Portsm outh Futbol Kulübü’nü kurduğu için teşekkür
edebilir.A.C. Smith adını kullanarak takımın ilk kalecisi de oldu.Takma isim
kullanmak zorunda kalması, söz konusu spora dönemin beyleri tarafından
verilen düşük değerin b ir göstergesiydi.
1 1 6 - BÜYÜK YAZARLARIN G İZ Lİ HAYATLARI
MASAYI T I K L A T
I. Dünya Savaşı sırasında hem oğlunu, hem de erkek kardeşini yitirm ek,
Conan D oyle’u yıktı. Hatta yazar öylesine yıkıldı ki rasyonel düşünceye
dayalı b ir yaşama sırtını dönerek Spiritüalizm kavramını, ya da ölülerle
konuşma fikrini benimsedi. Günümüzde bu tü r konuşmalar, John Edward
ve James Van Praagh gibi sözde hayalet dilinden anlayanların rehberliğinde
karşımıza çıkıyor. Ancak Conan D oyle’un döneminde seanslar ahşap bir
masanın başında gerçekleştirilirdi ve ruhlar dünyasından b ir ileti geldiğin
de bu masa havalanır, ya da tıklatılırdı. Conan D oyle’un zamanının John
Edvvard’ı ise Margaret Fox’tu. N ew York taşrasında yaşayan ve evli bir
hanım olan Fox, iki kız kardeşiyle birlikte yıllar yılı zengin ve enayi para
babalarının gözünü boyadıktan sonra, nihayetinde her şeyin b ir kandırma
ca olduğunu itira f etti. Conan Doyle onun bu itirafını kabul etmeyen sayılı
birkaç kişiden biriydi. Doyle yıllarca, kendisiyle alay edilse de, spiritüalizm
konusu üstüne yazılar yazdı ve konferanslar verdi. Bir gün N ew York Car-
negie Hall’da aynı konu üzerine konuştuğu sırada, tiz b ir ıslık sesi araya
girdi. Bunun ötelerdeki ulu varlıktan bir mesaj olduğunu düşünen Doyle,
b ir anda heyecana kapıldı. Sonra kalabalığın arasındaki ihtiyarlardan biri
sesin eskiyen işitme cihazından geldiğini itira f etti. Bunun üzerine dinle
yiciler kahkahaya boğuldu ve gazeteler de anekdotu Sherlock Holmes
yaratıcısının aklını oynattığına dair yeni b ir kanıt olarak gösterdi.
PERİLER DİYARI
Conan Doyle’un ruhlar dünyasının derinliklerine yaptığı belki de en ünlü yol
culuk, 1921 tarihinde gerçekleşti. Bu tarihte yazar The Corning o f the Fairiesl
Perilerin Gelişi’ni yayımladı. Yazıda b ir grup kanatlı minik peri ile arkadaşlık
kurduğunu iddia eden Cottingley, İngiltereli iki genç kuzen, açıkça savunulu
yordu. Kızları sözde perilerle oynarken gösteren fotoğraflarla oynandığı ba
rizdi -sonradan sahte oldukları da ortaya çıktı- ama Conan D oyle’un gönüllü
ahmaklığı b ir kez daha kanıtlanmıştı. Konu herkes tarafından unutulduktan
sonra bile yazar 1920’ler boyunca perilerin gelişini makalelerinde ve yaptığı
konuşmalarda müjdelemeye devam etti.
ARTHUR CONAN DO YIE - 1 1 9
HARRY DELİSİ
Conan Doyle hakiki psişik güçleri olduğuna inandığı gösteri sanatçısı H arry
Houdini ile beklenmedik b ir dostluk geliştirdi. İkisi de uluslararası şöhret sa
lib i kişilerdi ve ikisi de ruhlar dünyasına merak duyuyordu ama benzerlikleri
bu noktada bitiyordu. Houdini medyumlara inanmıyordu ve Conan Doyle ile
bağlantısını medyumlarla tanışıp, sahtekârlıklarını gözler önüne serme yolun
da bir fırsat olarak kullanıyordu. Conan, Doyle ise H oudini’nin illüzyonlarla
seyirciyi kandırdığına değil, gerçekten sihir yapabildiğine ikna olmuştu. İkili-
nin ilişkisi Conan D oyle’un karısının yaptığı b ir seansın ardından bozulmaya
başladı. D oyle’un karısı H oudini’nin ölmüş annesinden, hiç konuşmadığı bir
dil olan İngilizce dilinde b ir mesaj aldığını iddia etti. Bundan kısa süre sonra
Houdini, Conan D oyle’un spiritüalizm inancıyla toplum içinde dalga geçmeye
başladı.Arası bozulan ikili, birbirlerine birkaç sevimsiz mektup yazdı, sonra da
işkilerini tamamen bitirdi.
S A H T E KEMİKLER
Sherlock Holm es’un yaratıcısı tarihin en büyük aldatmacalarından birinin
ardındaki isim miydi?
A n tropolog John W in slo w 1983’te Science için yazdığı makalede bu
sonuca varmıştı. W inslow, Conan D oyle’un Piltdown Adamı kandırmaca-
sından sorumlu olduğunu öne sürdü. 19 12’de b ir çakıl ocağında bulunan
Piltdown Adamı’nın fosilleşmiş kemik kalıntıları, insansı maymun ile insan
arasındaki efsanevi “ kayıp halka” olarak kabul edilmişti.Ancak sonunda bu
“ eski çağ adamının” bir tü r orangutan olduğu anlaşıldı. Ne var ki sahteliği
ortaya çıkarmak antropologların kırk yılını aldı.
Peki, Conan Doyle neden şüpheli isim olarak anıldı? Kendisi kalıntıları
bulan am atör arkeolog Charles Dawson’un komşusu ve tanıdığıydı. Ayrıca
tuhaf şekilli kafatasları konusunda uzmanlaşmış ve kandırmacanın k ilit par
çası olan orangutan çene kemiğini bulup koymuş olabilecek b ir frenología
da arkadaştı. Conan D oyle’un yazılarında Piltdown Adamı ile ilgili ipuçları
bıraktığını söyleyenler bile oldu. Özellikle 1912 tarihli romanı The Lost
World/Kayip Dünya’ nın, fosillerin yerini belirten b ir bulmaca içerdiği iddia
edildi. Aldatmacanın nedeni olarak da suçlamayı yapanlar Conan D oyle’un
spiritüalizm saplantısına dikkat çekerek, kasıtlı b ir sahtekârlıkla oyuna ge
tirdiği bilimsel kurumların itibarını lekelemek istediğini ileri sürdüler.
Günümüzde kaçık birkaç antropologun dışında kimse “ Piltdown kan-
dırmacasının arkasındaki isim Conan D oyle’d u r” teorisine prim vermiyor.
Ancak kimse bunun M oriarty’e yaraşır b ir plan olduğunu da inkâr etmiyor.
W. B. YEATS
13 HAZİRAN 186 5-28 OCAK 1939
İR LA N D A LI
İKİZLER
EN ÖNEMLİ ESERLERİ:
RESPONSIBILITIES/SORUMLULUKLAR (1914),
THE WILD SWANS AT COOLE/COOLE’DAKİ YABAN
KUĞULARI (1917), THE TOWER/KULE (1928)
ÇAĞDAŞLARI VE RAKİPLERİ'
JOHN MILLINGTON SYNGE, SEAN O’CASEY,
EZRA POUND
“ C İ D D İ VE G A Y R E T L İ B İR M İZ A C I
EN A Z İL G İL E N D İR E C E K İ K İ K O N U
SÖZÜN ÖZÜ
O L D U Ğ U G Ö R Ü Ş Ü N D E HÂ LÂ
I S R A R C I Y I M : S E K S VE Ö L Ü L E R . ”
W. B .Y E A TS • 1 2 1
m illia m B utler Yeats, vizyoner b ir şair ile saçmalayan bir deli olmak
arasında gidip geldi. Şair dostu Katharine Tynan, Dublin dışındaki
evine her gelişinde Yeats'in e lin i kolunu sallayıp abartılı hareket-
sr yaptığını ve ş iirle r m ırıldandığını hatırlıyordu. Onu tutuklam akla abuk
subuk konuşmasına izin vermek arasında kalan polis, Yeats’e te m kin li
yaklaşıyordu. Sonunda, "O ş iirle r bozuyor kafasını,” sonucuna varıp, şairi
rahat bıraktılar.
Yeats toplu taşım acılık araçlarında daha da bir garip davranıyordu.
Otobüste giderken durup durup transa geçiyordu. B ir yandan elleriyle
tempo tutarken, bir yandan da dosdoğru önüne bakarak sessizce m ırılda
nıyordu. Yanındakiler iyi olup olm adığını sorduğunda onları duymazdan
geliyordu. B ir defasında kızı otobüse binm iş, babasını bu erişilm ez fü j ha-
nnde bulm uş ve akıllıca davranarak onu rahatsız etmemeyi seçm işti. Oto
büs inecekleri durağa vardığında Yeats gelm iş, k lin ik te hasta karşılayan
resepsiyon İst gibi kızına, “ Buyurun, kim i görmek iste m iştin iz? ” dem işti.
“ Kafasını bozan" o şiirler, gelm iş geçmiş en iyi şiirlerden olmasa,
Yeats m uhtemelen bunak bir İrla n d a lI şair olarak anılacaktı. Ne var ki
ağırlıklı olarak o kü lt ve dünya ta rih in in döngüsel yapısına olan inancıyla
yazdığı gizem li, idiosin kra tik şiirle riyle Yeats, geç Romantik dönemden
m od e rn izm in şafağına gid e n yolu a y d ın la ttı. O olmasa İn g iliz d ili “ kor
kunç g ü ze llik” ve “ merkez dayanamaz” gibi sıradışı sözlerden ve “ gyre”
(b ir tü r spira lli girdap) gibi kelim elerden mahrum kalırdı.
Nispeten olaysız geçen gençlik yıllarının ardından Yeats’ in hayatı yir
m ilerin in başlarında hız kazandı. Şair bu yaşlarda m istisizm e merak sardı,
İrlanda politikasıyla ilgilenm eye başladı ve karşılıksız aşkın acısını ta ttı.
Ruh ikizi olarak gördüğü Maud Gonne’a on y ıllık süre içinde dört defa ev
lenme te k lif e tti. Gonne ise onu her defasında geri çevirdi. Pes eden Yeats
şansını M aud’ un kızı Iseult ile denedi. (Ise u lt o sırada yirm i iki yaşınday
dı, Yeats ise e lli iki.) Ancak yine reddedildi. A strolojik haritası yüzünden
1 917 yılında evlenmesi gerektiğine inanan Yeats, ilg is in i, kendisinin ast
roloji ve okü lt merakını paylaşan Ortaçağ uzmanı Georgie Hyde-Lees’e çe
virdi. Georgie tüm bu özelliklerine ek olarak psişik olduğunu söylüyor ara
sıra Yeats’ in m istik öteki benliği Leo A fricanus’ un ruhunu çağırıyordu.
Yazı yazmak, İrlanda meseleleri üstüne fik ir yürütm ek ve tu h a f seans
lar düzenlemek; işte olgun Yeats’ in yılları daha çok bu meşgalelerle geçti.
Şair b irbirinden tamamen fa rklı, son derece seçici iki ayrı cem iyetin
üyesiydi: İrlanda Senatosu (burada madeni para ve yargıç cüppelerinin
tasarımına yardımcı oluyordu) ve o dönemin Scientology K ilise si’ ne karşı
lık gelebilecek, İrlanda ve Büyük Britanya’ nın çe şitli yerlerinden ünlüleri
1 2 2 - BÜYÜ K Y AZARLARIN G İZ Lİ HAYATLARI
çeken “ beyaz büyü” tarikatı H erm etic Order of the Golden Davvn/Hermetik
A ltın Şafak Cemiyeti. Yeats ayrıca dönemin büyük oyun yazarlarına ev
sahipliği yapan Abbey Tiyatrosu'nun kurulmasına da yardımcı oldu. Söz
konusu yazarlara kendisi de d a h ild i; on parmağında on m arifet bir adamdı
Yeats.
Yaşamının ilerleyen yıllarında yaşayan efsane rolüne iyice alıştı. Ş iirle
ri giderek daha şahsileşti. İktidarsızlığı ve onu yenme girişim le ri hakkında
çekinmeden yazmaya başladı. Ölüm ve yaratıcı enerjiyi kaybetme konuları
da kafasını meşgul e tti. 193 9 yılında öldüğünde, ardında gelm iş geçmiş
en dokunaklı “ ihtiyar adam ” şiirlerinden bazılarını bırakm ıştı. Bu ş iirle r
den b irin in son dizeleri mezar taşına kazındı: “ Aldırm a hiç/Yaşama da,
ölüme de/Ey, atlı, geç g it.”
DOSTUMLEO
A b b o tt ve C ostello İkilisi misali, ruhlar dünyasında Yeats ile ikili oluşturan kişi,
şairin ilk defa Haziran 19 14’te Hampstead, İngiltere’deki b ir seansta “ tanıştığı”
on altıncı yüzyıl maceracısı Leo Africanus’tu.
Seansta Leo kendisini tanıtmış ve şairin kendisini tanımadığını öğrenince
gücendiğini iddia ederek sohbet etmeye başlamıştı. İlerleyen birkaç yıl içinde
ikili yakın dost oldu; tabii etten kemikten b ir insan ile öteki dünyadan bir
W. B. YEATS • 1 2 3
BAY CROWLEY
Yeats’in o k ü lt merakı onu dönemin en eksantrik doğaüstücülerinden ba
zılarıyla biraraya getirdi. Şair 1898’de H erm etik A ltın Şafak Cem iyeti’ne
katıldığında, üyeler arasında Algernon Blackwood ile A rth u r Machen’ın
yanı sıra,“ Dünyanın en kötü adamı” , ünlü hedonist ve karabüyücü Aleis-
te r C row ley de vardı.
Yeats ile C row ley birbirlerinden hiç hoşlanmadılar.Yeats C row ley’in
ya düpedüz deli, ya da ahlaksız olduğunu düşündü, C row ley ise edebi
ve sihirsel güçlerinin Yeats’te içten içe kıskançlık yarattığına inandı. Bunu
takip eden birkaç yıl içinde Yeats, “ M istik b ir dernek, çocuk-suçlulara
reform okulu görevi yapmamalıdır” gerekçesiyle C row ley’i dernekten
attırdı. Buna karşılık C row ley de Yeats’i kendisine karabüyü yapmakla
suçladı. Usta C row ley büyüyü defetmişti elbet. Ancak nihayetinde üstün
gelen Yeats oldu. C row ley dernekten atıldı ve kendi büyücülük derneğini
kurdu. Ne var ki A ltın Şafak b ir kez bölününce eski popülerliğini b ir daha
kazanamadı.
Son sözü eski büyücü söyledi. “ Benim Taşkın Çağdaşlarım” başlıklı
bir makalesinde Crowley,Yeats ile dalga geçti:“ Dizelerine hakikaten de iç
karartıcı b ir müziğin monotonluğu hakim. O m onotonluğu kıran te k şey
ise kimi zaman araya sıkışan ahenksizlik. Sanki ebedi b ir cenaze alayı geçi
yormuş da, cenaze arabasının bujileri ve egzozunda arıza varmış gibi.”
1 2 4 • BÜYÜK YAZARLARIN G İZ Lİ HAYATLARI
MUSSOLİNİ MEYLİ
Tıpkı arkadaşı Ezra Pound gibi Yeats de İtalyan faşist d ikta tö r Benito
Mussolini’nin başarılarından biraz etkilenmişti. Demokrasiye daima şüpheyle
yaklaşan Yeats, bir defasında,“ Eğitimli sınıfların despotik yönetim i, d e rtle rim i
zi sonlandıracak te k çaredir” demişti. Ancak 1930’lara dek desteğini açıkça
belli etmedi. Bu tarihlerde şair, Nazi kahverengi gömleklilerini örnek alan fa
şist hareket İrlanda Mavi G öm leklileri için üç marş yazdı. 1933’ün sonlarında
arkadaşı Olivia Shakespear’e şu coşkulu sözleri yazdı: “ Büyük sır -b ir mavi
göm lekliler konvansiyonu- artık ifşa o ld u .‘Ulusal Muhafızlar’ yeni liderlerini
faşist selamla kabul e ttile r ve yeni lider de parlamento reform unu görev bil
diğini ilan e tti... İtalya, Polonya,Almanya,sonra da belki İrlanda.” “ Parlamento
reform u” ile kastı, parlamenter hükümetin feshiydi.Yeats İrlanda senatosunda
koltuk sahibi olduğu halde bu düşünceyi destekliyordu. (Kendisinin tutarlı
olduğunu iddia eden de yok zaten.)
TEŞEKKÜRLER BABACIK!
M argot RuddockYeats’in başını fena halde döndürmüş olmalı. Çekici akt
ris sıradan ve anımsanmayacak türden şiirler yazıyordu. Ancak kendisin
den 1936’da Oxford Modern Şiir K ita b in in editörlüğünü yapması istendiğin
de Yeats, Ruddock’un tam yedi şiirini kitaba dahil etti. Bu sayı Ezra Pound
ile W. H .A uden’dan alınan şiirlerin toplamından b ir adet fazlaydı. A n to lo ji
rafa girdiği gece, babacık fazladan birkaç öpücük almış olmalı.
f
H. G. WELLS
21 EYLUL 1866-13 AĞUSTOS 1946
BURCU:
BAŞAK
EN ÖNEMLİ ESERLERİ-
THE TIME MACHINE/ZAMAN MAKİNESİ (1895),
THE WAR OF THE VVORLDS/DÜNYALAR SAVAŞI (1898),
THE INVISIBLE MAN/GÖRÜNMEZ ADAM (1897)
m AĞDAŞLARI VE RAKİPLERİ:
ARTHUR CONAN DOYLE, JOSEPH CONRAD,
HENRY JAMES
EDEBİ USLU8U:
GÖRKEMLİ, EDWARDIYEN
“NE Z A M A N B İ S İ K L E T S Ü R E N
Bİ R Y E T İ ŞK İ N GÖRS E M ,
İ N S A N I R K I N I N GELECEĞİ SÖZÜN ÖZÜ
İÇİN KARAMSARLIĞA KAPIL
MAK T A N V A Z G E Ç İ Y O R U M
1 2 8 - BÜYÜK Y AZARLARIN G İZ Lİ HAYATLARI
itie r’ in SS’ ieri İn g ilte re ’ nin Alman istilasından hemen sonra öl
tını boğmaktan ve batırm aktan başka bir şey yapabilecek bir denizaltıyı
reddediyor” dedi. Bir akşam yemeği sırasında öne sürdüğü, insan ırkının
Din yıl içinde kendi kendini yok edeceği, tü r olarak ortadan kalkacağı ve
başlangıçtaki çamur haline döneceği yolundaki ta h m in in in doğruluğunu
ise zaman gösterecek. Ancak Wells kendi mezar yazısını seçerken sanki
- ihai savunmasını da yapm ıştı: “ Lanet olsun hepinize, söylem iştim ben
size.”
= = = B = = - ■ =
SEKS MAKİNESİ
“ H içb ir zaman harika b ir âşık olmadım ben,” demişti W ells. Onu, evlilik
dışı ilişkiye girdiği sayısız kadına anlatsın. (Ya da beş gayrimeşru çocuğu
na.) Bu kısa boylu, şişman, d ökük saçlı, küçük elli ve tiz sesli entelektüel,
ileriki dönemin deyişiyle; tam b ir “ playboy” du.Ya da kendi deyişiyle “ En-
telijansiyanın D on Juan’ı” . W ells’in günümüz biyografi yazarlarından biri
de onu “ seks makinesi gibi b ir şey” diye tasvir etmiş, “ yanlış kadınlara
ölümcül b ir yakınlık duyan” akla gelmeyecek b ir çapkın olarak nitelem iş
ti. W ells’in ünlü sevgililer kadrosuna Fransız yazar O d e tte Keun, fem inist
yazar Rebecca W est, doğum kontrolün savunucusu Margaret Sanger,
Boston’dan Avrupa’ya göçen Kontes Constance Coolidge ve daha sonra
Ernest Hemingway ile evlenen sosyete arsızı, artı savaş muhabiri Martha
G ellhorn dahildi.
Peki, neydi W ells’in sırrı? Ö ncelikle hiç vicdanı yoktu. “ Canım ne isti
yorsa yaptım, böylece içimdeki cinsel dürtünün her b ir parçası kendine
b ir ifade yolu buldu,” demişti otobiyografisinde. “ Serbest aşk” ın sadık
savunucularından olan W ells, her iki eşini de aldattı ve b ir noktada fü
tursuzca böyle b ir "hakkı” olduğunu iddia e tti. (Eşlerinin de bu “ hakka”
sahip olduğuna inanıp inanmadığı ise bilinm iyor.) Böylesine arsızca bir
azgınlık çok sayıdaki âşığının gözünü pek korkutm adı. W ells yetm işli yaş
larına dek hakiki b ir hatun mıknatısı olmayı sürdürdü. Sevgililerinden biri
onun e ro tik maharetini, vücudundan yayılan balımtırak, karşı konulmaz
aromaya atfetti.
1 3 0 - BÜYÜK Y AZARLARIN G İZLİ HAYATLARI
AMBER TUTKUSU
W ells’in en olmadık ilişkilerinden biri, Londra’nın saygın ailelerinden b iri
nin serbest görüşlü kızı A m ber Reeves ile olan oynaşıydı. Kızın anne babası
W ells’in dostlarıydı ve tıpkı W ells gibi cinsel özgürlüğün ateşli savunucularıydı.
W ells’i ve eşi Am y’i ziyaretle geçirilen b ir hafta sonunun ardından şehvetli
A m ber o rta yaşlı yazarla b irlikte olmaya başladı. İlişkiye dair söylentiler yayıl
maya başladıysa da W ells bunu Am y’den saklamak için hiçbir çaba göstermedi.
İkili kısa süre sonra birlikte toplum içinde görünmeye ve Fransa’ya kaçarak
evlenme planları yapmaya başladı. (W ells’in hâlihazırdaki eşini ne yapmayı dü
şündüğü bilinmiyor.) W ells anı defterinde genç partnerinin “ cinsel konularda
ki yaratıcılığına” övgüler düzdü ve A m ber’in cinsel tuhaflıklara olan düşkün
lükte karısını gölgede bıraktığını ima etti.
Ne var ki A m ber hamile kalıp da dostlar W ells’i böylesi şartlarda ikinci
eşinden boşanma skandalini atlatamayacağı konusunda uyarınca, yeşeren gül
soldu. Ü stelikA m ber istikrarsızlıklar sergiliyordu. Bu tavırlar şüphesizWells’in
ondan karısıymış gibi karşısında el pençe divan durmasını talep etmesinden
kaynaklanıyordu. İlişkiyi d ö rt d ö rtlü k seks bile kurtaramadı. Keyfi kaçan Wells,
skandali bastırmayı ve ilişkiyi bu sayede sürdürebilmeyi üm it ederek A m ber’i
tanıdık genç bir avukatla evlenmeye razı e tti.W ells’in eşinin üstü ö rtü lü ona
yıyla ilişki gerçekten de bir süre devam etti. W ells yaraya tuz biber ekerek
ilişkiyi biraz değiştirilmiş şekliyle romana dönüştürdü. Ann Veronica adlı roman
W ells’in yayıncısı tarafından ahlaksız bulunarak reddedildikten sonra başka
bir yayınevince basıldı. 31 Aralık, I909’da A m ber Reeves, W ells’in kızı Anna-
Jane’i doğurdu. Kız gerçek babasının kimliğini 1928 yılına kadar bilmedi.
W E L L S W E L L E S İLE T A N I Ş I Y O R
Bu iki isim sonsuza dek bağlantılı olacak ama bunun te k nedeni aynı şekil
de telaffuz edilmeleri değil. O rson VVelles I938’de radyoda H. G.VVelIs’in
Dünyalar Savaş/’nı canlandırınca ülke çapında paniğe neden oldu ve o
dönemde henüz tanınmayan tiya tro yönetmeninin ismini de dünyaya du
yurdu. Bilindiği kadarıyla H. G.VVells bu radyo adaptasyonundan da, onu
izleyen olaylardan da pek memnun kalmadı ama bundan iki yıl sonra San
Antonio.Teksas’a yaptığı b ir gezi sırasında O rso n ’la tanıştığında hayli ya
tışmıştı. Wells A B D Biracılar Birliği’ne hitaben konuşmak üzere b ir kasa
baya gitmişti. Kasaba yolu üzerinde ta rif sorm ak için durdu. Tarifi aldığı
kişi ise O rson VVelles’den başkası değildi. İki adam günü b irlikte geçirdiler,
sonra da KTSA radyosundaki b ir röportajda Dünyalar Sovoşı’nı tartıştılar.
Uyumsuz çift yayında gayet iyi geçindi ve O rson H.G.’nin kendisine “ benim
küçük adaşım” diye küçümser b ir ifadeyle hitap etmesinden gocunduysa
da belli etmedi.
ŞAPKAYI VERSENE
VVells muhabbetiyle insanları dumura uğratmadığı zamanlarda, onların giysile
rini çalıyordu. Bir gece yine Cambridge’deki b ir davetten sonra eve kafasında
başka birinin şapkasıyla döndü. Şapkayı o kadar sevmişti ki, (adresi şapkanın
içinde yazan) sahibine haber verm ek kaydıyla ona el koymaya karar vermişti.
“ Şapkanı çaldım. Şapkanı çok beğendim. Şapkan bende kalacak. Şapkanın içine
her baktığımda seni düşüneceğim... Şapkanla sana şapka çıkarıyorum !”
A_________________________________________________________________
H. G. VVELLS KLASİK BİLİMKURGU YAZMADIĞI ZAMANLARDA
İLK MİNYATÜR SAVAŞ OYUNLARININ ÖNCÜLÜĞÜNÜ YAPTI.
İŞİN TUHAFI, BARIŞSEVER OLDUĞUNU İDDİA EDERDİ.
1
BU KİTABI ÇAL
1925 yılında W ells’e eser hırsızlığından dava açıldı. Florence Deeks adlı tanın
mayan Kanadalı bir yazar, W ells’in kendisine ait yayımlanmamış bir eserden
çeşitli çalıntılar yaptığını iddia etti. Sorun 1920’de, Deeks’in W ells’e ait Outline
o f HistorylDünyaTarihi adlı eserin eleştirslni okumasıyla başladı. Bu iki ciltlik ki
tap ile Deeks’in kendi dünya tarihi kitabı TheWeb o f theW orld’s Romance/Dün-
yanın Romans Ağı arasında tuhaf benzerlikler vardı. Söz konusu kitap, W ells’in
1 3 4 - BÜYÜK YAZARLARIN G İZ Lİ HAYATLARI
AİLE İÇİNDE
VVelIs’in torununun oğlu,yeniden çevrilen 2002 tarihli Zam an Mokmes/’nin
yönetm eni Simon VVelIs’dir. Film büyük büyükbabanın romanı üstüne ku
ruluydu.
GERTRUDE STEIN
3 ŞUBAT 187 4-27 TEMMUZ 1946
EN ÖNEMLİ ESERLERİ:
THREE UVES/ÜÇ YAŞAM (1909), TENDER BUTTONS/ SEVECEN
DÜĞMELER (1914), THE AUTOBIOGRAPHY OF ALICE B. TOKLAŞ/
ALICE B. TOKLAS IN OTOBİYOGRAFİSİ (1933).
DAŞLARI VE RAKİPLERİ
ERNEST HEMINGWAY, SHERWOOD ANDERSON,
VIRGINIA WOOLF
“Z E N G İ N DE O L D U M FAKI R DE.
SÖZÜN OZU
Z E N G İ N O L M A K DAHA İ Y İ .
”
1 3 6 ■ BÜYÜ K YAZARLARIN G İZ Lİ HAYATLARI
e 'e c e k şey değildi ama o ldular işte. Ç ift 1 9 3 4 ’te altı aylık bir konferans
: . 'u için New York’a geldiğinde onları Times Meydam’ nda “ Gertrude Stein
'.e # York’ta ” yazılı, dönen b ir ilan panosu karşıladı. Tıpkı pencere kena-
- nda keyifle tü yle rin i yalayan bir kedi g ib i, Stein da şöhretinin tadını çı-
• - rdı. Beyaz Saray’da Eleanor Roosevelt ile çay iç ti, Hollywood’da Charlie
Z^aplin ile partilere katıldı, b ir buji fabrikasını gezdi ve Chicago’da kendi
::e ra s ı F our S a in ts /D ö rt A z iZ in bir prodüksiyonuna g itti. Geceleri ise A li
ze ile “ küçük insanların” nasıl yaşadığını görmeye, varoşlara daldı.
Gerçi umrunda da değildi nasıl yaşadıkları. Pek çok kişi S te in ’ ın radi
ka olduğunu düşünse de o aslında gerici bir sağcıydı. “ Özgür olabilm ek
çm ... tam anlamıyla muhafazakar olmanın ne denli elzem olduğunu yaz-
n a kla b itire m e m ,” dem işti, işsizleri te m b e lle r olarak görür, Yeni Düzen’e
- arşı çıkardı. En azından b ir süreliğine, Nazi işgali altındaki Fransa’ nın
şDirlikçi Vichy hüküm etini destekledi. En yakın dostlarından biri nam
salmış Nazi iş b irlik ç is i Bernard Fay’di. Onunla A dolf H itle r’ in “ yüce nite-
K e rin i” tartıştığı bilin iyo rd u . Stein Alm anya’yı baş belası Yahudilerden
• jrta rd ığ ı için Der Führer’e Nobel Barış Ödülü verilm esi gerektiğini bile
söylem işti; kendi soyunun geçmişi düşünülürse, tu h a f bir tu tu m d u bu.
K im b ilir belki de işgalci otoritelere yağcılık yapıyordu. Stein ile Toklaş
II. Dünya Savaşı sırasında Fransız taşrasında yaşadılar ve burada, muhte-
~ıelen Vichy hüküm etinden dostlarının em irleriyle, Naziler tarafından ra-
-a t bırakıldılar. Savaş bitince ç ift Paris’e döndü. Ancak sürgünde yaşayan
sanatçıların altın devri sona erm işti ve S te in ’ ın da fazla vakti kalmamış
tı. 1946 yılında kanserden öldü. Toklas’ ın dediğine göre son sözleri her
zamanki gibi tu h a ftı Şuurunu yitirm eden önce, “ Yanıt nedir?” dem işti.
Toklaş karşılık vermeyince de b ilm iş b ilm iş gülümseyerek, “ O halde, soru
nedir?" diye eklem işti.
1 3 8 - BÜYÜK Y AZARLARIN G İZ Lİ HAYATLARI
M U H AB B ET KUŞLARI
Stein ile Toklaş birbirlerine isim takmaya ve genellikle etraflarındakilere
rahatsızlık vererek, toplum içinde sevgilerini göstermeye düşkündü. Stein
Toklas’a şen, kedicik, pisi (aynı zamanda argoda kadın cinsel organı), bebek,
kraliçe (aynı zamanda argoda eşcinsel erkek), melek, kek, ıstakoz, hatun,
Papatya ve en tuhafı da benim küçükYahudim derdi.Alice içinse G ertrude
kral, koca, kocacık, Yağ Dağı ve fattuski idi. Ç ift evin çeşitli yerlerine bir
birleri için Sevgili Sevgili anlamına gelen “ D D ” ve Senin Sevgilin anlamına
gelen “ Y D ” imzalı aşk notlan bırakırdı.
OTOMATİK YAZI
Stein’ın yazım süreci de en az yazılarının kendisi kadar formdan yoksundu.
D aktilo öğrenmeyi reddeder, elle yazmayı tercih ederdi. Çoğu zaman bir
yandan konuyla ilgisiz sohbetleri devam e ttirir, b ir yandan da akıl almaz
bir hızla- her beş dakikada yaklaşık iki sayfa- yazardı. (Üniversitedeyken
insanın bilinçsiz bir “ ikinci kişiliği” olduğu ve o kişiliğin böyle durumlarda
kendini dışa vurduğu yönünde b ir te o ri geliştirm işti.) D oldurulan sayfalar
yere dökülür, daktilocu onları toplayarak gelecek kuşaklar için daktiloya
çekerdi. Stein yazdıklarının üstünden nadiren geçerdi ve neredeyse hiçbir
zaman günde yarım saatten fazla çalışmazdı. “ O to m a tik vites” terim ine
yeni bir anlam kazandıran Stein, arada b ir de sevgili Ford arabalarından
birinin içinde yazardı.
GERTRUDE STEIN ■ 1 3 9
Ç ETREFİLLİ İLİŞ K İ
Stein ile Ernest Hemingway’in hayli karmaşık b ir ilişkisi vardı. Stein kariye-
nnin ilk yıllarında Hemingvvay’e gazetecilikten vazgeçerek kendisini tama-
—en yazmaya vermesini tavsiye etmişti. Stein yapıcı eleştiriler getirerek ve
-•emingvvay’in alâmetifarikası haline gelecek olan te k ra r unsurunu ona tanı
tarak, yazarın çabalarını şekillendirmesine yardımcı oldu. Ayrıca Hemingvvay’i
spanya’yı gezme konusunda da teşvik e tti ve genç ‘Papa/Baba’yı boğa dövü-
s.v e tanıştıran ilk kişi oldu.T üm bunlar için minnet duyan Hemingway de
Stein’dan ilk oğluna vaftiz analığı yapmasını istedi ve giderek artan nüfuzunu
ku anarak Stein’ın bazı eserlerini yayımlattı.
İkili yıllar boyu yakınlığını korudu.Ancak bu ana-oğul ilişkisinin Ödipal bir
vanı vardı. Hemingway Alice B.Toklas’ın varlığından sürekli rahatsız olmuş ve
Stein’ı sık sık “ takım değiştirip” kendisiyle b irlikte olmaya zorlamıştı. Sonrala-
'-."O n u hep becermek istedim, kendisi de bunu biliyordu” itirafında bulundu
•■e "Ç o k güzel, sağlıklı b ir duyguydu bu” dedi. Ancak belli ki Stein aynı şeyi
: üşünmüyordu. O, Baba’nın şehvetli anası olma yolundaki davetlere başarıyla
direndi.
SEVGİLİ FREDDY
The Sheltering Skyl(Türkçede) Çölde Çay'ın yazarı Paul Bowles da Stein’ın
hamilik yaptığı yazarlardan biriydi. Bowles, Stein’ın stüdyosuna 19 3 1’de
katıldı ve onun zorlamasıyla 1947’de Tanca’ya taşındı. Stein Bowles’un
göbek adı Frederic’i çok sevdi ve tanışıklıkları boyunca ona “ Freddy”
diye hitap etti.
Byron, Babette, Pepe ve Basket isimli köpekler vardı. Polype kendi dışkı-
sını yemesiyle, Byron kendi doğurduklarıyla girdiği ensest ilişkilerle, Bas
ket ise (Stein’ın ona cüm leler ile paragraflar arasındaki farkı öğretmekle
kazandırdığına inandığı) zarif nefes alıp verişiyle ünlüydü. Basket ayrıca |
her gün kükürtlü suyla yıkanırdı. O nu kurulama işinden Paul Bowles
sorumluydu. Stein Bowles’a ayrıca köpeğin tasmasını takıp evde koştur- |
ma görevini de vermişti. Kendisi ise üst kattaki pencereden, “ Daha hızlı j
Freddy, daha hızlı!” diye bağırırdı.
1 4 0 - BÜYÜ K YAZARLARIN G İZ Lİ HAYATLARI
MEZARTAŞI HATALARI
Stein’ın edebi itibarını muhafaza etm ek isteyen A lice B.Toklaş, onun pek
çok büyük yazarla b irlik te Paris’te ki ünlü Pere Lachaise Mazarlığı’ na gö
mülmesi için gerekli ayarlamaları yaptı. Ne yazık ki mezartaşı üstündeki
yazıda birkaç hata yapıldı. Stein’ın doğum yeri olan Allegheny, Penns
ylvania yanlışlıkla “ Allfghany” diye yazıldı ve ölüm ta rih i de 27 Temmuz
yerine, 29 Temmuz olarak b e lirtild i.
f
JACK LONDON
12 OCAK 1876-22 KASIM 1916
MİLLİYETİ:
AMERİKALI
OĞLAK
EN ÖNEMLİ ESERLERİ:
THE CALL OF THE WILD/VAHŞETIN ÇAĞRISI (1903),
THE SEA WOLF/DENİZ KURDU (1904), WHITE FANG/
BEYAZ DİŞ (1906)
ÇAĞDAŞLARI VE RAKİPLERİ:
FRANK NORRIS, SINCLAIR LEWIS,
THEODORE DREISER
“K İT A P Y A Z M A M IN , M U H T E Ş E M
A R A Z İM E ÜÇ YÜ Z, D Ö R T
SÖZÜN ÖZÜ Y Ü Z H E K T A R D A H A KA TM A YA
Ç A L IŞ M A K T A N BAŞKA H İÇ B İR
N E D E N İ YOK. ”
JACK LONDON - 1 4 3
it Yanımda b irileri varken canım hep içki içm ek iste rd i” dem işti,
Jack London. “ Etrafta kimse yokken de tek başıma içe rd im ." Ünü
galaksi çapında a lko likle rle dolup taşan edebiyat evreninde (akla
Ik gelenler, Edgar Allen Poe, Jack Kerouac, Dylan Thomas) Beyaz Diş ve
• ah şetirı Çağrısı gibi klasik macera öykülerinin yazarı belki de ayyaşların
*:ralıydı.
Ne çapta bir alkolik miydi? A lk o lik lik anılarını derlediği Joh n Bar-
ieycorn, İsim siz A lkolikle r b irliğ in in önerilen okuma listesinde yer alır.
_andon içkiye beş yaşında, a lko lik üvey babası onu kovayla bira almak
l.e re birahaneye gönderdiğinde başlamasıyla övünürdü. On dördüne gel-
z ğmde koca adamlar gibi içmeye başlamıştı. En azgın döneminde günde
: - litre kadar viski içer, sonucunda da sık sık kaza ge çirir ya da avarelik
• apardı. Bir defasında kafayı öyle buldu ki tökezleyip Oakland iskelesin
den denize, San Francisco K örfezi’ne düştü. Yunanlı balıkçılar tarafından
• urtarılana dek de amaçsızca sürüklendi. Japonya’da bulunduğu sırada
•endini sakeye verdi. Küçük yelkenlisini Yokohoma Lim am ’ na dem irleyip
d r hafta boyunca gece gündüz p irin ç şarabı iç ti. Sonunda polisler ona
^mandan ayrılmasını em rettiler. Zil zurna sarhoş olunca su altında nefes
alabileceğini düşünen London, polislerden kaçmak için suya daldı. Japon
y e tk ilile r kayıtlara London’ ın boğulduğunu geçirdiler ama o nasıl olduysa
teknesinin yolunu bulmayı başardı.
Edebiyat dünyasının hakiki öncülerinden olan London, güçlü ve saldır
gan, sıkı içici ve pervasız Am erikalı yazar im ajının rom antikleştirilm esine
çatkıda bulundu. O saldırgan ve maço tarzıyla örnek teşkil etmese, bir
Ernest Hemingway, bir Norman M ailer olur muydu? London kendisinden
daha az mütevazı bir geçmişe sahip -Hemingway g ib i- yazarları im rendi
ren ve örnek almaya teşvik eden türden bir hayat yaşadı. Gayrimeşru bir
çocuktu ve Oakland kıyısında yoksulluk içinde büyüdü. Kanun dışı bir işçi
sınıfı çocuğu olarak yaşadı. San Francisco Körfezi’ ndeki tica ri yataklar
dan ödüllü yumuşakçaları çalarak “ istiridye korsanlığı" yaptığı dönem de
buna da hildi. Ancak bıçkın görünüm ünün altında düşünceli bir yazarın
yüreği çarpıyordu. London kendi kendini y e tiş tirm iş ti. Tam bir kitap kurdu
olarak on beş bin kitaplık bir koleksiyona sahipti ve kitaplarına “ zanaatı
mın araçları" diye hitap ediyordu. Zanaatı ona güzel bir para kazandırdı
ve London yirm inci yüzyılın ilk ünlü yazarlarından biri oldu. Şöhret ve ona
eşlik eden maddi ödüller London’a genellikle kendi elleriyle yaptığı küçük
yelkenlisi Snark ile maceralara atılm a fırsatını sundu.
1 9 0 5 ’ten sonra London bu yolculuklara ikin ci eşi Charmian Kittredge
ile b irlikte çıktı. London’ ın “ Erkek Kadın" diye hitap e ttiğ i, kaba, tek-
1 4 4 ■ BÜYÜ K Y AZARLARIN G İZ Lİ HAYATLAR!
iifsiz, ele avuca sığmaz bir kadındı eşi. London onda sadece entelektüel
anlamda değil cinsel anlamda da aradığını bulm uştu.
Maceracı yaşam tarzı London’ ı bir yandan formda tutsa da, bir yandan
da çeşitli hastalık ve rahatsızlıklara maruz bıraktı ve bu rahatsızlıklar onu
yavaş yavaş tüketerek zamansız bir ölüme sürükledi. London y irm ile ri
nin başlarında iskorbüt hastalığından dolayı öndeki dört d işin i kaybetti.
M eksika’da çalışırken dizanteri ve p lö ritis geçirdi, Güney P asifik’te ise
sıtma. Ontong Java’ya yaptığı b ir yolculukta ise elleri şişerek norm alin iki
katı oldu ve derisi öbek öbek soyulmaya başladı. Hastalığa, denizciler ara
sında yaygın olan ve vitam in eksikliğinden kaynaklanan Pellagra teşhisi
kondu. London ayrıca böbrek taşı, rom atizma, zona, ayak bileği enfeksi
yonu, bademcik iltih a b ı, uykusuzluk, eklem zayıflığı ve üremi gibi has
talıklardan da m ustarip ti. Son hastalık 1 9 1 6 ’da, kırk yaşında London’ ın
ölüm üne neden oldu. Genel kanının aksine yazar in tih a r etm edi ama kötü
beslenme ve alkol tü ke tim in in veya ürem inin neden olduğu ağrıyı kesmek
için aldığı m orfinin dozunu kazara kaçırmasının kurbanı oldu. Yazar bu
günkü adıyla Sonoma County, K aliforniya’daki Jack London State Historié
Park’ta yatıyor.
= = = = B = ^ ^
ÖYKÜ HIRSIZI
_ r r c c - tirç o k defa eser hırsızlığıyla suçlandı. Gazetelerde yayımlanan gerçek
¿■ncjerden parçalar kullanması (o dönemde yaygın b ir uygulamaydı bu) ya da
â fk û o n u s u ve fik ri için insanlara para ödemesiyle tanınırdı. Bu insanlardan
> r oe Sinclair Lewis idi. Söylentiye göre London, İrlandalI gazeteci Frank
Kfarrîs le Amerikalı romancı Frank N o rris ’den de fik ir aşırmıştı. London her
-da kendisi ile mağdur yazarın aynı kaynaklardan yararlandığını öne sür-
rı_ S-j savunma işe yaramış olmalı ki yazar hiçbir zaman eser hırsızlığından
s_ç . bulunmadı.
SİPER AL!
_ :-d o n yazılarından b ir milyon dolar kazanan ilk Am erikalı yazardı. Aynı
r ı —anda sadık b ir sosyalistti ki bu çelişki çağdaşlarının gözünden kaçma-
dı. M ark Twain b ir defasında, “ İşçi sınıfı ko n tro lü ele geçirse, şu London
denen adam gününü g ö rü r” demişti. “ Telif ücretini alabilmek İçin milis
kuvvetlerini çağırmak zorunda kalır.”
Doğrusunu söylemek gerekirse London’ın radikalizmi biraz göster
m elikti. Kibar davetlere pazen işçi gömleğiyle gitmesiyle ünlüydü ama
gömlek öyle titizlikle yıkanmış ve ütülenmiş olurdu ki, amaçlanan etkiyi
yaratamazdı. London mektuplarını “ devrim dileğiyle,” diye imzalardı ama
böyle bir şey başlatmak için pek de çaba harcamamıştı.Yazar iki kez Sosya
list parti bayrağı altında Oakland belediye başkanlığına aday oldu. İlkinde,
1901 yılında, 245 oy aldı. Bundan d ö rt yıl sonra bu küçük rakamı 9 8 l’e
yükseltti. Ondan sonra da adaylıktan tamamen vazgeçti.
SARI HUMMA
Tüm sınıf mücadelesi ve ekonom ik adalet konuşmalarına karşın London,
özellikle de Asya halklarına karşı özel b ir horgörü besleyen, acımasız bir ırk
çıydı. 1904’te Hearst gazeteleri için Rus-Japon savaşının öyküsünü anlatmak
üzere Japonya’ya yaptığı b ir yolculukta, meslektaşlarından birine Japonlar
için,“ Cesur olabilirler ama ona bakarsanız sürü halinde saldıran Güney A m e
rika domuzlan da cesur,” demişti. Korelilerin “ tam b ir işe yaramazlık, gerçek
b ir değersizlik örneği” olduğunu yazmıştı. Ç inliler nispeten ucuz yırtmıştı.
London onları korkak olmamaları ve çalışkan tabiatları nedeniyle övmüştü.
Ancak 1904 tarihli, “ Sarı Tehlike” başlıklı mide bulandırıcı b ir makalesinde
“ kahverengi” Japonlar ile “ san” Çinlilerin günün birinde güç birliği yapması
halinde doğabilecek sonuçlara karşı uyarıda bulunmuş ve şunları yazmıştı:
JACK LONDON - 1 4 7
ŞEYTAN IN ÇIRAĞI
Tanrı korkusu olan her çocuk Jack London’ın Vahşetin Çağrısı'nın yazarı
olduğunu bilir. Ancak London satanistler arasında en çok, hiç yazmadığı
bir kitapla meşhurdur. A nton LaVey’in Şeytan Kilisesi -nedense- yıllar yılı
London’ın, 1896 tarihli M ight is RightIKudret Haklıdır adlı kitabın takma
simli yazarı “ Ragnar Redbeard” olduğunu iddia etti. Darvvinyen evrim te
orisi ile Friedrich Nietzsche’nin “ üstün insan” felsefesinin tuhaf b ir karışı
mı olan Kudret Haklıdır, London’ın p o litik görüşlerine aşina birinin ona at
fetmeyi asla düşünemeyeceği türden düşünceleri destekliyordu. Örneğin,
Güçlü daima güçsüzü amansız ve iptidai yasayla yönetmelidir.” ve “ Dünya
ırklarının o uçsuz bucaksız harman yerinde, yumuşak başlılar dövülmüş
saman gibidir.”
Bu kitap doğal olarak radikal anarşistlerin, Satanistlerin, beyaz üstün-
cülerin, Stalinistlerin ve güçlünün güçsüzü zorla boyunduruk altına aldığı
toplumsal düzenleri destekleyen diğer sistemlerin gözdesi oldu. Asyalılar
hakkında hoş görüşleri olmasa da, bunlar London’ın desteklediği düşün
celer değildi. Ragnar Redbeard’ün (Ragnar Kızılsakal) gerçek kimliği hiçbir
zaman ortaya çıkarılamamış olsa da, bugün çoğu uzman onun, radikal Yeni
ZelandalI yazar ve siyasal eylemci (ve kızıl sakallı) A rth u r Desmond oldu
ğu yönünde hemfikir.
i
r GÜNDE BİR LİTRE VİSKİ İÇMESİ, JACK LONDON’IN SAYISIZ
KAZA YAŞAMASINA NEDEN OLDU. BİR GÜN OAKLAND
RIHTIMINDA TÖKEZLEYEREK DENİZE DÜŞTÜ VE KENDİNİ
SAN FRANCİSCO KÖRFEZİ’NDE BULDU.
i
VIRGINIA WOOLF
25 OCAK 1 8 8 2 -2 8 MART 1941
MİLLİYETİ
EN ÖNEMLİ ESERLERİ:
MRS. DALLOVVAY/BAYAN DALLOWAY (1925), TO THE
LIGHTHOUSE/DENİZ FENERİ (1927), A ROOM OF
ONE’S OVVN/KENDİNE A İT BİR ODA (1929)
AGDASLARI VE RAKİPLERİ:
JAMES JOYCE, E. M. FORSTER,
KATHERINE MANSFIELD
EDEBİ ÜSLUBU:
DENEYSEL, EMPRESYONİST
“ BEN S N O P M U Y U M ?
ÖNCELİ KL E ŞU S O R U N U N
YANI TI V E R İ L M E L İ : S N O P
NEDİR?”
V I R G I N I A WOOLF - 1 4 9
n
EVCİL HAYVAN İSİMLERİ
W o o lf hayvanlara âşıktı. Gençliğinde etrafını b ir sincap, b ir ipek maymunu ve
Jacobi isimli bir fare de dahil pek çok sıradışı hayvanla çevirmişti. Çevresinde
yeterince yaban hayvanı yokmuş gibi W o o lf hayatındaki insanlara da hayvan
isimleri takardı. Kız kardeşi Vanessa için “ Yunus” ismini uygun görmüştü, kar
deşi ise ona “ Keçi” diyordu.W o o lf’un yayımlanan ilk makalesi de aile köpeği
için yazdığı ölüm ilanıydı.
V I R G I N I A WOOLF - l i t
Ç E K ELLERİNİ B Ü S TÜ M D E N
«Voolf çocukken ünlü heykeltıraş Auguste Rodin ile b ir atışma yaşadı. Bir
ro ıp arkadaşıyla sanatçının stüdyosuna yaptığı ziyarette W o o lf’a, Rodin’in
.stünü örttüğü parçalara bakmaması açıkça söylendi. H e r zamanki gibi
«.endisine getirilen kısıtlamalara meydan okuma eğiliminde olan W o o lf, ilk
ş yasaklı heykellerden birinin üstünü açmaya koyuldu. Rodin ise yanına
gelip tokadı yanağına yapıştırdı.
ŞAKACI W O O L F
Geçirdiği buhran dönem lerinin arasında W o o lf şaklabanlığa soyunup B ri
tanya Donanması’na eşek şakaları yapardı. İyi canım, sadece b ir defa yaptı.
Ama bayağı bir ses getirdi.
1910 yılında W oolf, Kraliyet Donanması’nın alenen aşağılanmasıyla son
sulan meşhur “ D re tn o t Şakası” nın ardındaki altı kişiden biriydi (ve içle-
-n d e ki te k kadındı). Şaka Majestelerinin Gemisi Dretnot 'un komutanını,
"Habeş” (bugünkü Etiyopya) kraliyet delegasyonunun gemiyi denetlemeye
geldiğine inandırmak üstüne kuruluydu. W o o lf ile arkadaşları sahte sakal
lar, türbanlar takıp siyah boyayla makyaj yaparak kostüm ler kiraladılar ve
şüphe uyandırmadan gemiye bindiler. Gemidekilere Svahili dilinde yazılmış
giriş kartlarını gösterdiler ve heyecanlarını belli etm ek için arada b ir “ bun-
ga bunga” diye haykırdılar. Bu sahte Afrikalılar gemiden ayrılmadan önce
bazı subayların göğsüne madalya bile taktılar. Ardından karaya dönerek
oynadıkları oyunu Britanya basınına açıkladılar. Olay deniz kuvvetleri hiye
rarşisinde bomba etkisi yarattı. Bazı gazeteler şakacıların dava edilmesini
önerdiyse de, Britanya halkı hoşgörülü davrandı, hatta Habeşlilerin “ bunga
bunga” çığlığını milli slogan olarak benimsedi.
1 5 2 - BÜYÜ K YAZARLARIN G İZ Lİ HAYATLARI
AYAKLARI Ü S TÜ N D E DURMAK
Kız kardeşi Vanessa’nın resim yaparken ayakta durmasından ilham alan
W oolf, kariyerinin geç dönemlerine dek tüm yazılarını ayakta yazdı.
VIRGINIA WOOF
Virginia W o o lf tarzı bir köpek biyografisi okum ak ister misiniz? O zaman
W o o lf’un I933’te muziplik olsun diye yazdığı tuhaf “ köpek yaşamı” kitabı
Flush'a b ir göz atın. Söz konusu “ ismi var kendi yo k” İspanyol cockeri.şair Eli
zabeth B a rrett Brow ning’e aitti. W o o lf Flush hakkındaki bilgiyi, B row ning’in
kocası R obert’a yazdığı mektuplardan edinm işti: “ K öpeklerinin tasviri beni
öyle güldürdü ki, ona hayat verm ekten kendimi alamadım,’’dedi. Kitapta sa
dık köpeciğin soyağacı en ince -kim ilerine göre acı verici- ayrıntısına kadar
verilmiş, Kartaca efsanesinden, Bask tö re le rin d e n ve Tudor ile S tuart sa
raylarından derlenen malzemeler de öyküye katılmıştı. İlginçtir ki atılgan
spanielin salladığı kuyruk, okuyucunun bam teline dokundu ve basımından
sonraki ilk altı ayda 19.000 adet satan Flush, bugüne dek W o o lf’un en çok
satan kitabı olmayı sürdürdü. New York Times kitabı “ muhteşem b ir biyogra
fik yetenek gösterisi” diye niteledi. Bu te p k ile r karşısında hüsrana uğrayan
te k kişi, daimi som urtkan W o o lf’un ta kendisiydi. Kitabın onu“ çenebaz ha-
1 5 4 • BÜYÜK YAZARLARIN G İZ Lİ HAYATLARI
KOVA
EN ÖNEMLİ ESERLERİ:
DUBUNERS/DUBÜNLİLER (1914), A PORTRAIT OF THE ARTİST AS A
YOUNG MAN/SANATÇININ BİR GENÇ ADAM OLARAK PORTRESİ (1916),
ULYSSES (1922), FINNEGANS WAKE/FINNEGAN’IN UYANIŞI (1939)
■ ĞDASLARI VE RAKİPLERİ:
WILLIAM BUTLER YEATS, SAMUEL BECKETT,
D. H. LAWRENCE
“ O K U Y U C U M D A N TEK
TALEBİ M T Ü M HAYATI NI
E S E R L E R İ M İ OKUMAYA
AD A M AS t D İR. ”
1 5 6 - B UYİIK Y AZARLARIN G İZLİ HAYATLARI
B diyerek yüce lttiğ i Joyce, dünyanın eserlerine a tfe ttiğ i önemi haklı
bulurdu. B ir gün W. B. Yeats’e “ İkim iz de yakında unutulacağız”
demiş olsa da, daha sam im i zamanlarında kendisini, Tanrı’ nın modern ro
man adına gönderdiği b ir armağan olarak görüyordu. Ölüm ünün üstünden
geçen altm ış yılı aşkın sürenin ardından bu yargıya katılm ayanların sayısı
çok azdır. (Son iki başyapıtını okumayı başaranların sayısı daha da azdır,
ama o konu ayrı.)
Joyce hali vakti yerinde, İ r l a n d a l I K atolik bir ailenin çocuğu olarak
dünyaya geldi ancak ailenin yaşam şekli sarhoş, savurgan baba yüzün
den baltalanıyordu. Babası John Joyce’ un nasıl biri olduğu sorulduğunda
James, “ M üflisin b iri” dem işti. Yine de ihtiyarın vergi tahsildarı olarak
aldığı maaş, küçük Jim m y’ i havalı bir özel okula göndermeye ve doktorluk
yolunda ilerlem esini sağlamaya yetti de arttı bile. İşte yazarlık böceği
Jim m y’ i tam da o sırada ısırdı ve babasının b irikm iş borçlarını ödeme
hayallerinin tamamı pencereden uçup g itti. Joyce 1 9 0 4 ’te Nora Barnacle
ile tanıştı ve bu kanlı canlı oda hizm etçisi ona ömür boyu eşlik e tti. Oğ
lunun Barnacle (anlamı “ kaya m idyesi” ) isim li biriyle kaçtığını öğrenen
John Joyce kısaca, “ O kadın onu asla bırakm az," dedi. (Hani kaya midyesi
gem inin gövdesine yapışır da bırakmaz ya... iyi, peki, James’ in esprileri
daha kom ikti.)
Dünyanın her yerinde sapmış K atoliklerin tem sili yüzü sayılan Joy
ce, nihayetinde kendisine kucak açan tüm kurum lara sırtını döndü; a ile
si, ülkesi, kilisesi. S a n a tçın ın B ir G enç A da m O larak P o rtre si romanının
başkahramam tarafından söylenen N on serviam (“ Hizmet etm eyeceğim ” )
sözü, yazarın da kişisel sloganı o la b ilird i. Joyce’ un D u b lin lile r adlı kısa
öyküler derlemesi yirm i iki yayıncı tarafından reddedildi ve biri ta ra fın
dan yakıldı. Yakan yayıncı kitabın ahlaka aykırı ve “ Dublin tasvirlerinde
vatanseverlikten uzak” olduğunu söylem işti. Ulysses 1 9 3 3 ’e dek ABD’de
yasaklı kaldı. Kısmen çevresindekilerin cehaletinden, kısmen de Nora ile
evlenmek zorunda kalmaksızın açıkça “ günah iç in d e ” yaşama arzusundan
dolayı Joyce hayatının büyük bir bölüm ünü Avrupa’da, Paris, Zürih ve
Trieste şehirlerinde geçirdi. Buralarda genellikle rahatsız edilm eden yazı
larını yazdı ve yaşadı... Arada bir savaşın patlak vermesi hariç.
Joyce’ un başlıca kaygısı sağlığıydı. Bozuk gözleri çocukluğundan iti
baren başına dert oldu. Şişe dibi gözlükler taktı ve miyop, glokom ve
katarakt için on bir ameliyat geçirdi. Bir noktada sol göz bebeği tamamen
alındı. Bir diğer sorun da diş ağrılarıydı. Genç bir yazar olarak geçirdiği
yoksulluk yıllarında Joyce hayatını kakaoya dayalı bir beslenme şekliyle
J AM ES JOYCE ■ 1 5 7
G Ü M B Ü R V E H AV HAV
joyce hayatı boyunca iki şeyden müthiş korktu: köpekler ve gök gürültüsü.
k fobi anlaşılabilir cinstendi. Çocukken kumsalda denize taş atarken bir
sokak köpeği onu çenesinden ısırmıştı. G ök gürlemesi korkusuna gelin
ce, o konuda teşekkürü dadısına borçluydu. Koyu b ir K atolik olan dadı,
küçük Joyce’a gök gürültüsünün Tanrı gazabının b ir göstergesi olduğunu
öğretmiş ve her şimşek gördüğünde haç çıkarıp dua etmesini istemişti.
Joyce yetişkinliğinde bile ne zaman gök gürültüsü duysa korkudan titre rd i.
Biri nedenini sorduğunda ise sadece, “ Sen K atolik İrlanda’da büyümedin,
bilmezsin,” derdi.
S A N A T Ç I N I N İ H T İ Y A R BİR
SAPIK OLAR AK PORTRESİ
Joyce’un aktif bir cinsel hayalgücü olduğunu söylemek, resmin bütününü an
latmada son derece yetersiz kalır.
Uzatmalı sevgilisi N ora Barnacle’a gönderdiği sayısız e ro tik mektuptan
birinde Joyce,“ Vücudunun pis işler yapan o iki parçası, benim için en hoş iki
parçadır,” demişti. Bir başka mektupta, “ Keşke beni tokatlasan, hatta kamçı-
lasan,” diye yazmıştı. “ Senin tarafından kamçılanmayı çok isterim, Nora, aş-
1 5 8 - BÜYÜK YAZARLARIN G İZ Lİ HAYATLAR!
ŞİK Â YE T SEANSI
Bazen edebiyat dünyasının iki efsanesi arasındaki buluşma, bizim yüksek
beklentilerim ize denk düşmez.Tıpkı Joyce’un I922’de, Fransız yazar Mar-
cel Proust ile gerçekleştirdiği buluşma gibi. O dönemde bu iki isim dünya
nın en çok alkış alan romancılarıydı. Paris’teki b ir akşam yemeği davetine
ikisi de geldiğinde, salona b ir sessizlik çöktü. İnsanlar iki dehanın pek çok
o rta k noktası olacağını farz e ttile r... Haklıydılar da. B ir park bankında
sohbet eden ihtiyarlar gibi, Joyce ile Proust hemen birbirlerine rahatsız
lıklarından yakınmaya başladılar. “ H er gün başım ağrıyor. Gözlerim de bir
felaket,” dedi, Joyce. “ Ya benim zavallı midem? N e yapacağım, bilmem ki?
Mahvediyor beni!” diye, karşılık verdi Proust. İki yazar biraz da tr ü f yemeyi
ne çok sevdiklerini konuştuktan sonra birbirlerine, birbirlerinin kitaplarını
okumadıklarını itira f ettiler. Geriye konuşacak konu kalmayınca utangaç
lığıyla ünlü Proust kapıya doğru yollandı. Joyce sohbeti devam ettirm e
ümidiyle onu arabasıyla eve götürdüyse de, işin oluru yoktu. Geçmiş Z a
manın Peşinde’nin yazarı misafirine b ir kahve bile ikram etmeden Paris’teki
dairesine girip gözden kayboldu.
J AM ES JOYCE - 1 5 9
N E S İ L FARKI
joyce’un edebiyat dünyasının bir diğer ikonuyla -W illiam ButlerYeats- ilk karşı-
aşması da tam bir felaket niteliğindeydi. Saygın İrlandalı şair, genç yazara kendini
sevdirmek için çok çalıştıysa da çabalan boşa çıktı. Hatta Joyce’un berbat şiir
lerinden bazılarını okumayı bile te klif etti ama Joyce’tan kibirli bir yanıt almakla
kaldı: “ Madem istiyorsun oku ama bana göre senin görüşün sokaktaki adamın
görüşünden daha değerli değil.” Ardından edebiyat üzerine fik ir alışverişi başla-
sı.Yeats, Honoré de Balzac’tan bahsedince Joyce ona güldü ve “ Bugün kim okur
Balzac’ı?” dedi. Sohbet konusu en sonundaYeats’in kendi çalışmalarına geldi.Ye-
sts daha deneysel bir döneme girdiğinden söz e tti.“ Ah,” dedi, Joyce,“ ne kadar
- d a kötüye gittiğinin göstergesidir o.” Sohbet sona erdiğinde Joyce oldukça
gisiz bir tavır içindeydi.“ Seninle çok geç tanıştık,” dedi,Yeats’e.“ Üstünde etki
bırakamayacağım kadar yaşlısın.” Yeats tüm bu hakaretlere kulaklarını tıkadı.
Sonraları Joyce hakkında yazarken, daha samimi davrandı: “ Böylesine Lilliput-
vari bir edebi dehayla, böylesine devasa bir kendini beğenmişliğin aynı insanda
2 iraraya geldiğini hiç görmemiştim.”
F I N N E G A N ’IN S A Ğ IR L I Ğ I
Joyceofiller arasında bilinen ismiyle The Wake/Uyanış’tan söz etmişken söy
lemeden geçmeyelim; yazarın bu ünlü ve anlaşılmaz son romanı, Samuel
Beckett’ın işitme sorunu yüzünden, daha da anlaşılmaz hale geldi. Romanı
yazdığında neredeyse k ö r olan Joyce, Beckett’a romanı dikte ettirdi. Yazım
seanslarından birinde kapı çaldı ve işitme güçlüğü olan- Beckett bunu duyma
dı. Joyce, “ İçeri g irin!” deyince, Beckett de görev duygusuyla bu sözü yazıya
geçirdi. Joyce yazıyı Beckett’a okuttuğunda ise kulağa hoş geldiğine karar ve
rerek,“ İçeri girin!” sözünü kitabın son halinde de olduğu gibi bıraktı.
FRANZ KAFKA
3 TEMMUZ 1 8 8 3 -3 HAZİRAN 1924
YENGEÇ
S senize, Kafka olmasa bir şeyi nasıl “ Kafkaesk” diye tanım layabi
lirdik? Bu soru m uhtem elen Praglı alelade bir tuhafiyecinin oğlu
oian ve yazdığı kâbusumsu roman ve öykülerle bir çağın, bir toplum un ve
evrensel bir yabancılaşma ve çaresizlik duygusunun nabzını nasıl tu ttu ğ u
nu öğrenemeden ölen yazarın aklına bile gelm em işti.
Söz konusu duyguların yeşermesine neden olan kişi, Kafka’ nın baskıcı
babasıydı. Baba oğlunu çocukluğundan itibaren, kendisi gibi bir “ şık bas
ton satıcısının” başarısıyla asla boy ölçüşemeyecek, çelim siz biri olarak
<üçümsedi. Doğrusu Franz elinden gelen çabayı gösterdi. Okulda başarı-
iydı, bar mitzvah törenini başarıyla a tla ttı ve hukuktan mezun oldu ama
sadece okuyarak ve yazarak rahatladığını genç yaşlarından itibaren keşfet-
: . Bunlar Hermann K afka’ nın önemsiz ve değersiz gördüğü uğraşlardı.
Avukatlıkta başarıyı yakalayamayan Kafka, bir de sigortacılığı denedi.
Bohemya işçi Kaza Sigortası E nstitüsü’ nde hasar müdürü olarak işe girdi
ama çalışma saatleri çok yoğun, çalışma koşulları ise boğucuydu. Kafka
vaktinin çoğunu bozuk alet ve makineleri belgelemek için kopuk, ezik
ve kesik parmaklar çizerek geçirdi. Kendisi gibi yazar dostu Max Brod’a
şöyle yazmıştı: “ Ne kadar meşgul olduğum u hayal edemezsin... insan
lar sarhoşlarmış gibi iskelelerin üstünden m akinelerin içine yuvarlanıyor,
tüm payandalar devriliyor, yapay setler çöküyor, tüm m erdivenler kayıyor,
yukarı konan her şey aşağı in¡veriyor, aşağı konan her şey b irin in ayağına
takılıyor. Ü stelik seramik fabrikalarında ellerinde dağ gibi çanak çöm lekle
harala gürele merdivenlerden inip çıkan genç kızlar da başımı ağrıtıyor.”
Kafka’nın özel yaşamı da bu kâbustan fazla bir kaçış sağlamıyor
du. Yazar düzenli olarak Prag genelevlerine gidiyor, ayrıca barmen kızlar,
garsonlar ve satış elemanlarıyla biteviye tek gecelik iliş k ile rin keyfini sü
rüyordu. Tabii buna keyif sürmek denirse. Kafka seksten tiksiniyordu ve
teşhisi konmuş bir Meryem ana/fahişe kom pleksinden m ustaripti. Karşı
sına çıkan her kadına ya bakire, ya da sürtük diye bakıyor, fiziksel ta tm i
nin ardından onlarla h içb ir alıp vereceği olmamasını istiyordu. "N o rm a l”
e vlilik hayatı fikri m idesini bulandırıyordu. “ Ç iftleşm e b irlik te olma m u t
luluğunun cezasıdır” diye yazmıştı günlüğüne.
Tüm bu kusurlarına ve bir de özgüven eksikliğine karşın Kafka bir
kaç uzun süreli ilişkiy i sürdürmeyi başardı. Ancak o kadınların herhangi
biriyle cinsel ilişkide bulunup bulunm adığı bilinm iyor. Kafka 1 9 1 2 ’de
B e rlin ’de Brod’ un evinde kalırken Felice Bauer ile tanıştı. Hanımlarda
daima başarıyla sonuçlanan bir stratejiyi ta kip ederek, kıza fiziksel yeter
sizlik duygularını döktüğü uzun m ektuplar yazdı. Bauer yazarın Yargı ve
1 6 4 - BÜYÜK YAZ ARLAR IN G İZ Lİ HAYATLARI
D önüşüm gibi bazı büyük eserlerine ilham verdi. Ayrıca Kafka’ya kendisi
ni en yakın arkadaşı Grete Bloch ile aldatma konusunda da ilham vermiş
o labilir. Bloch yıllar sonra aşk çocuğunun babasının Kafka olduğunu iddia
etti. (Bugün pek çok uzman bu iddia konusunda çekişiyor.) Felice ile ilişki
Temmuz 1 9 1 4 'te , K afka’nın Sigorta E nstitüsü’ ndeki bürosunda yaşanan
çirkin bir yüzleşmeyle son buldu. Felice burada yazarın Grete’ye yazdığı
aşk m ektuplarını sesli olarak okudu.
Kafka posta yoluyla dostu Ernst Pollak’ ın karısı Milena Jesenkâ-Pollak
ile ilişki kurdu, (insan, e-posta çağında yaşasa kim b ilir nasıl bir oyunbaz
olurdu diye düşünmeden edemiyor.) Bu ilişki 1 9 2 3 ’te Kafka'nın ısrarıyla
sona erdi. Yazar daha sonra M ilena’yı Ş ato romanındaki karakterlerden
biri için model olarak kullandı.
Kafka son olarak 1 9 2 3 ’te, Yahudi çocuk kampında, yuva öğretmeni
Dora Dymant ile tanıştı. Bu dönemde yazar ölüm cül tüberküloza yaka
lanm ıştı. Kafka’ nın yarı yaşında olup, Ortodoks PolonyalI Yahudi aileden
gelen Dora, hayatının son yılında Kafka’ya baktı, ikisi b irlik te Talm ud’ u
incelediler ve F ilis tin ’e göç ederek orada bir restoran açmayı hayal ettiler.
Dora restoranda şef, Kafka ise başgarson olacaktı. Kafka bir muhasebeci
lik işini soruşturmak için bir kibutza (ko le k tif yerleşim yeri) mektup bile
yazdı. Tüm bu planlar yazarın 1 9 2 4 ’teki ölüm üyle b irlik te yarım kaldı.
Kafka’ nın ileri yaşlara dek yaşamamasına kimse şaşırmadı. Dostları
onu tam bir hastalık hastası olarak tanırlardı. Hayatı boyunca migrenden,
uykusuzluktan, kabızlıktan, nefes darlığından, rom atizmadan, çıbandan,
lekeli c iltte n , saç dökülm esinden, göz bozukluğundan, hafif deforme ayak
başparmağından, gürültüye karşı akut hassasiyetten, daim i halsizlikten,
kaşıntıdan ve kim i hayali kim i gerçek, birçok rahatsızlıktan yakınm ıştı.
Kafka günlük jim n a stikle ve doğal şifalara dayalı bir perhizle bu has
talıkların üstesinden gelmeye çalıştı. Doğal bağırsak sökücüler ile sıkı
vejetaryen diyet de söz konusu doğal tercihlere d a hildi.
Sonradan kaygılanmak için haklı nedenleri olduğu ortaya çıktı. Kafka
191 7 yılında, m uhtemelen pastörize olmayan süt içtiğ i için , tü b e rkü lo
za yakalandı. Hayatının son yedi yılı sonu gelmez kocakarı ilaçlarının ve
hasta ciğerleri için büyük ihtiyaç duyduğu tem iz havanın arayışıyla geçti.
Ölürken masasının üstüne bıraktığı bir notla dostu Brod’a Yargı, O cakçı,
D önüşüm , Ceza S öm ü rge si ve Köy D o kto ru hariç tüm eserlerini yakma
ta lim a tını verdi. Brod ise bu isteğe uymamayı tercih e tti. Onun yerine
Dava, Ş ato ve A m e rik a ’ yı baskıya hazırlayarak hem dostunun, hem de
kendisinin edebiyat tarih in d e ki yerini garantiledi.
FRANZ KAFKA - 1 6 5
BAY E M N İY E T
Bareti Kafka mı icat etti? Y önetim profesörü Peter D ru cke r 2002 tarihli
kitabı Geleceğin ToplumundaYönetim’de böyle b ir iddiada bulunuyor. D ru c
ker, Kafka’nın Bohemya İşçi Kaza Sigortası Enstitüsü’nde çalışırken ilk sivil
koruma kaskını geliştirdiğini söylüyor. Yazarın kaskı icat mı ettiği, yoksa
kullanımını mı zorunlu kıldığı net değil. Kesin olan b ir şey varsa o da çaba
larına karşılık Kafka’ya Am erika Güvenlik Cemiyeti tarafından altın madal
ya verildiği. Söz konusu çabalar sayesinde endüstriyel felaketler azaltıldığı
gibi, bizler de varlığını bugün de sürdüren tip ik inşaat işçisi görüntüsüne
kavuşmuş olduk.
JENS VE FRANZ
Sıska bedeni ve zayıf kaslarından utanan Kafka, bugün “ negatif beden imajı”
diye adlandırdığımız bir sorunla boğuşuyordu. Günlüklerine sık sık dış gö
rünümünden ne kadar nefret ettiğini yazıyordu ki bu temaya romanlarında
da rastlanır. Charles Atlas’ın incecik plaj müdavimlerine ağırlık kaldırarak be
denlerini hacimlendirebileceklerini söylemesinden seneler önce Kafka, Dani
markalI fitness hocası Jens Peter M üller’in talimatlarıyla açık bir pencerenin
önünde vücut egzersizleri yapıyordu.Ancak deneyimli egzersiz gurusu Müller,
sağlık konusundaki önerilerini kuzeyli ırk bedeninin üstünlüğüne ilişkin ırkçı
yorum larla süsleyerek sunuyordu. Doğrusu nevrotik b ir BohemyalıYahudi’nin
ders alması için hiç uygun b ir hoca değildi bu.
Ç İ Ğ N E DE Ç İ Ğ N E
Kendini beğenmekte zorlanan Kafka, kocakarı diyetlerinin müdavimi oldu.
Söz konusu diyetler arasında Kafka’nın en çok ilgisini çekenlerden biri
Fletcherism’di. Fletcher “ Ulu Çiğneyici” diye bilinen V iktoryen bir sağlıklı
beslenme heveslisinin geliştirdiği diyetle beslenen çatlak şahsiyetti. Fletcher
her lokmanın kırk beş defa çiğnendikten sonra yutulması gerektiğini iddia
ediyordu. “ Tabiat çiğnemeyenleri cezalandıracak,” sözüne Kafka da buna yü
rekten inanıyordu. Günlüğüne yazdığı b ir yazıya göre bu geviş g e tirir gibi çiğ
nemelerden fena halde tiksinen babası, yemek masasında gazetesinin arkasına
saklanıyordu.
FRANZ KAFKA - 1 6 7
ET CİNAYETTİR
Kafka hem sağlıksal, hem de ahlaki nedenlerden dolayı sıkı b ir vejetaryendi.
(Bir koşer kasabın torunu olan Kafka’mn bu inancı, babasını oğlunun tam
bir başarısızlık örneği olduğunu düşünmeye daha da çok itti.) Bir gün bir
akvaryumdaki balığı hayranlıkla izleyen Kafka, “ Şimdi sana daha b ir iç huzu
ruyla bakabiliyorum çünkü a rtık seni yem iyorum !” dedi. Çiğ besin diyetinin
ilk taraftarlarından biri olan yazar, aynı zamanda kesim karşıtı hareketin de
bir parçasıydı.
ÇIPLAK GERÇEK
Sıkışık, karanlık iç mekânlar hakkında bunca şey yazmış biri için, Kafka açık
havaya fazlasıyla düşkündü. Ayrıca dostu Max Brod ile Prag’da uzun yürüyüş
lere çıktığı da bilinirdi. Ö te yandan zamanın modası nudist harekete de katıldı
ve “ Gençlik Pınarı” adlı b ir natürist sağlık merkezinde, giyimin tercihe bağlı
olduğu kalabalıkların arasına karıştı. Ancak kendisinin üstündekileri çıkarmış
olma olasılığı hayli düşük.Yazar hem kendisinin, hem de başkalarının çıplaklığı
konusunda son derece utangaçtı. Sağlık merkezindeki m üşteriler ona “ mayolu
adam” diye hitap ediyordu. Kaldığı yerin önünde çıplak ziyaretçiler belirdiğin
de, ya da yakındaki ormana giderken anadan doğma yanından geçtiklerinde
Kafka hoşlanmadığı sürprizlerle karşılaşıyordu.
T. S. ELIOT
26 EYLÜL 1 8 8 8 -4 OCAK 1965 | j
BURCU:
TERAZİ
■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ i
EN ÖNEMLİ ESERLERİ:
“THE LOVE SONG OF J. ALFRED PRUFROCK/J. ALFRED
PRUFROCK’UN AŞK ŞARKISI" (1915), “THE WASTE LAND/
ÇORAK ÜLKE”(Î922), FOUR QUARTETS/D0RT KUARTET (1943)
ÇAĞDAŞLARI VE RAKİPLERİ:
EZRA POUND
“Ş A İR KASTEN TEMBEL
SÖZÜN ÖZÜ O L M A L I. İNSA N EL İN D E N
G E L D İĞ İN C E A Z YAZM ALI. ”
I . S. ELIOT - 1 6 9
imse insani ü m itsizliğ in d e rin lik le rin i T. S. Eliot kadar büyük bir
PALINDROM
Ç ok şairane b ir gözlem olmasada, çağdaşı Dylan Thomas b ir keresinde “ T.S.
Elliot” ın tersten okunuşunun “ to ile ts” (İngilizce de tuvalet) kelimesine olan
aşırı yakınlığına dikkat çekmişti.
den, komedyenin kendisinin bile çoktan unuttuğu bazı replikleri söyledi. G ro-
ucho muhabbeti “ Ç orak Ülke’ ye doğru çevirmeye çalıştığındaysa, Eliot bıkkın
bıkkın gülümsedi. G roucho’nun Shakespeare ile ilgili görüşlerini de sessizlik
le karşıladı. Groucho ve “ Bayan G roucho” nun gözleri, neredeyse daha tatlı
faslına geçilmeden kapıyı aranmaya başlamıştı. “ Ç o k fazla oturmadık," dedi,
sonradan, komedyen,“ çünkü ikimiz de onun uzun b ir akşam sohbetine gönlü
yokmuş gibi hissettik. Özellikle de benimle yapılacak b ir sohbete.”
ÇAL O ŞİİRİ
Eliot’ın en ünlü şiiri “ Ç orak Ülke” nin gerçek kaynağı uzun süredir tartışma
konusu. Uzmanlar, yakın zamana dek, Eliot’ın yazdığı orijinal versiyonu göz
den geçiren Ezra Pound’un, şiirin bitmiş hali üstünde ne kadar payı olduğunu
tartışıyordu. Sonra I995’te, R obert lan Scott isimli Kanadalı b ir akademisyen,
“ Ç orak Ülke” nin hem isminin hem de bazı imgelerinin, tanınmamış Kentuck-
yli şair Madison Cawein’in eserinden aşırıldığını ileri sürdü. Kanıtlar hayli cı
lızdı ve Cavvein’in yerel tatlarla bezeli şiiri, Eliot’ın eserinden dağlar kadar
farklıydı ama yine de bu durum şairin yüce ruhlu b ir eser hırsızından öte bir
şey olmadığını iddia edenlerin ekmeğine yağ sürdü. Eliot ise bu tü r suçlama
ları beklermişçesine b ir gün şunları söylemişti: “ Toy şairler ta k lit eder, olgun
şairler çalar; kötü şairler aldıklarını bozar, iyi şairlerse güzelleştirir.”
1 7 4 - BÜYÜK Y AZ A RLASIN G İZ Lİ HAYATLARI
BROADWAY’DEN ŞEREFE!
Kaç şair, bir tanecik de olsa, Tony Ödülü kazanmış olmakla övünebilir ki?
Oysa Eliot d ö rt tane kazandı: ikisini 1950 tarihli Kokteyl Partisi adlı oyunuyla,
ikisini de ölümünden sonra, İhtiyar Opossum’un Pratik Kediler Kitabı adlı kedi
temalı şiir kitabını temel alan Cats/Kediler müzikali ile. H e r ne kadar tiya tro
snopları Rum Turn Tugger’ın Broadway’i ele geçirdiği günü esefle anıyor olsa
lar da, Eliot görebilseydi gösterinin bu uzun süreli başarısından büyük m utlu
luk duyardı. Şair tam bir müzikal fanatiğiydi. Hatta Eartha K itt’in New Faces o f
19 5 2 /1952’rıin Yeni Yüzleri müzikalindeki b ir şarkıda kendi ismini kullandığını
öğrenince, K itt’in soyunma odasına b ir buket gül göndermişti. Eliot M y Fair
Lady/Benim Tatlı M eleğim ’ in özgün Broadway prodüksiyonunu ilk kez gördü
ğünde, kaynak malzemeye karşı uzun süredir duyduğu antipatinin üstesinden
gelmiş ve “ Shaw müzikle birlikte bayağı bir geliştirilm iş” demişti.
NOBEL ŞAKASI
I948’de Nobel Ö dülü’nü almak üzere Stockholm yolculuğuna çıkan Eliot,
arada cahil b ir röportajcının söyleşi teklifini kabul etti. Hangi çalışmalarına
karşılık ödüllendirildiği sorulduğunda ise “ Entire C orpus/bütün külliyat” ya
nıtını verdi. A lık gazetecinin sorusu ise “ O ne zaman basıldı?” oldu. Eliot daha
sonra “ Entire C orpus” isminin (Corpus sözünün “ ceset” anlamına istinaden),
yazacağı ilk cinayet romanı için iyi bir isim olabileceğini söyledi.
YALNIZ ADAM
E lio t kâğıt oyunlarına çok düşkündü a m a bahislerini hep küçük tu ta r
dı. “ H iç p ara ko ym am çünkü hiç k a z a n m a m ” d em işti b ir keresinde.
En sevdiği oyu nlar poker, re m i ve m a ça kızıydı. W . H . A u d en b ir gün
onu solitaire oyununa kendini ka p tırm ış halde buldu. O n a neden vak
tini böyle an lam sız uğraşlarla harcadığını sorduğunda, E liot, “ S an ırım
ölü olm aya en yakın şey olduğu için” d iyerek yanıtladı.
AGATHA CHRISTIE
15 EYLÜL 1890
MİLLİYETİ:
İNGİLİZ
BAŞAK
EN ÖNEMLİ ESERLERİ:
THE MYSTERIOUS AFFAIR AT STYLES/STYLES'DAKİ ESRARENGİZ
OLAY (1 9 2 0 ), THE MURDER OF ROGER ACKROYD/ROGER
ACKROYD CİNAYETİ (1 9 2 6 ), MURDER ON THE ORIENT EXPRESS/
DOĞU EKSPRESİNDE CİNAYET (1934)
ÇAĞDAŞLARI VE RAKİPLERİ:
DOROTHY L. SAYERS, NGAIO MARSH,
MARGERY ALLINGHAM
“B A Ş K A L A R IN IN S E N İN İ Ç İN
SÖZÜN ÖZÜ YAPABİLECEĞİ BİR Ş E Y İ
ASLA K E N D İN Y A P M A . ”
AGATHA CH RIS TIE - 17 7
ti Akıl almaz bir sosis makinesiyim ben," dem işti, Agatha Christie
bir röportajcıya. Sözünü e ttiğ i şey -tahm inim izce- üretkenliğiydi,
eserlerinin kalitesi değil. Bu konuda zaten son sözü, yazarın iki
m ilyardan fazla kitabını satın alan okuyucular söyledi. Konu ta tlı ta tlı
öldürmeye gelince de şunu söylemeden geçm em eli; “ Suçun K raliçesi”
tek bir cana zarar vermeden, kendisini inanılmaz derecede zengin etmeyi
başardı.
Üstün yetenekli İngiliz polisiye yazarının babası Amerikalıydı. Doğumun
da Agatha Mary Clarissa M iller ismini alan yazar, sahil kasabası Torquay’da,
tam İngiliz usulü ye tiş tirild i. Söylentiye göre yazarı en çok etkileyen edebi
şahsiyetlerden biri olan Sir A rthur Conan Doyle da B askervilte L a n e ti ’ ni bu
rada yazmıştı. Agatha’nın yazma hevesini annesi teşvik etti, hatta yağmurlu
bir günde vakit geçirmesi için onu bir hikâye yazmaya ikna etti.
Agatha 1 9 1 4 ’te Kraliyet Havacılık Teşkilatı pilotu Archibald Christie
e evlendi. I. Dünya Savaşı sırasında yazar bir dispanserde çalıştı. Orada
zehirler ve insan bedeni üzerindeki etkile ri hakkındaki b ilg isin i g e liştird i.
“ Bana oynamak için şöyle güzel bir ölüm cül şişe verin, keyfime değme
y in ," dem işti. Gerçekten de rom anlarındaki cinayetlerin neredeyse yarısı
zehirlenm eyle iliş k ile n d irile b ilir.
Savaş dönüşü C hristie, hemen hemen bir buçuk yılını ilk roma
nı S ty le s ’d a k i E srarengiz O lay üstünde çalışarak geçirdi. Kitap tom bul
B elçikalı d ede ktif Hercule Poirot'yu okuyucuyla tanıştırdlysa da öyle az
sattı ki, yazarı te lifte n tek kuruş kazanamadı. Ancak bu durum altı yıl
sonra Roger A c k ro y d C in a y e ti ’ nin basılmasıyla tamamen değişti. Kitabın
dâhiyane sürprizlerle dolu konusu ve şaşırtıcı sonu ağırbaşlı polisiye jan-
rında devrim yarattı. Ok artık yaydan fırla m ıştı. C h ristie ’ nin doksan üç
kitabı, on yedi oyunu ve Mary W estmacott takma adıyla yazılmış altı aşk
romanı yayımlandı. Kitapları 103 d ile çevrildi (Shakespeare’den de faz
la). P oirot’ nun yanında yarattığı en ünlü karakterler, boyun eğmez kız
kurusu İngiliz Bayan Jane Marple, gizem li Albay Race ve önüne geçilmez
karı-koca dedektifler Tuppence ve Tommy Beresford’du.
C hristie'nin suç ve suçluyu ortaya çıkarma öyküleri kitabın sonunda
daima titiz lik le derlenip toparlanırdı ama yazarın özel hayatı o kadar derli
toplu değildi, ilk e vliliğ i 1 9 2 8 ’de, A rch ie ’ nin kendisini aldattığını öğren
mesiyle b itti. 1 9 3 0 ’da bu defa arkeolog Max Mallowan ile evlendi ve yine
aldatıldı. Ancak ç ift, e vliliğ i kırk yılı aşkın bir süre devam e ttird i. Bu dö
nemde Christie kocasına Irak ve Suriye’deki kazı çalışm alarında eşlik e tti.
Egzotik Ortadoğu mekânları, aynı dönemde yazarın kitaplarında değişmez
bir unsur halini aldı.
1 7 8 - BÜYÜK Y AZARLARIN G İZ Lİ HAYATLARI
VE PETA’N IN 1907 “Y IL IN K A D IN I
Ö D Ü L Ü ” N Ü N S A H İB İ...
Christie genç yaşlarında evde hayli becerikli olmakla g urur duyardı. O to
biyografisinde bir gün tenis ağına takılmış b ir kirpiyi kurtarabilm ek için
onu kloroform la bayılttığını yazmıştı.
K O N U Y U A Ç IK L IĞ A K A V U Ş T U R D U Ğ U N
İÇ İN TEŞEKKÜRLER
Agatha C hristie otobiyografisinde sevdiği ve sevmediği şeyleri sıraladı.
Buna göre en hoşlanmadığı şeyler arasında şunlar yer alıyordu: “ Kala
balık, insanlar arasında sıkışıp kalmak, yüksek ses, gürültü, uzatmalı ko
nuşmalar, partiler, özellikle de kokteyl partileri, sigara ve genel olarak
dumanlı şeylerin içilmesi, yemek pişirmede kullanılanlar hariç her tü r
içecek, marmelat, istiridye, ılık yemek, gri gök, kuşların ayakları, hatta bir
kuşun yarattığı hissin tamamı.” Son ve en kesin olarak da, “ Sıcak sütün
tadı ve kokusu.”
. TOLKIEN
3 OCAK 1892-2 EYLÜL 1973
MİLLİYETİ:
INGİLİZ
I AGDAŞLARI VE RAKİPLERİ:
C. S. LEWIS, W.H. AUDEN
AĞIR, MİTOPOETİK
B
HİTLER VE HOBBİT
-'obb it Almanya’da 1945 yılına dek yasaklı kaldı, bunun nedeni de yazarı
nın Nazilere yağ çekme konusundaki gönülsüzlüğüydü. Alman yayıncılar
937’de bu fantezi başyapıtının Almancasını yayımlamayı düşündü. Üçüncü
-nparatorluk’tan b ir devlet yetkilisi A ri ırktan olup olmadığını soruşturm ak
■çin Tolkien ile temasa geçti. “ Tahminimce bana Yahudi olup olmadığımı so
ruyorsunuz,” diye, karşılık verdi yazar. “ Üzülerek söylüyorum ki o yetenekli
insanların arasında hiçbir atam yok.” Bu iğneli sözler Tolkien’i Nazi o to rite le -
nnin kara listesine yerleştirdi.
1 8 6 ■ BÜYÜK YAZARLARIN G İZ Lİ HAYATLARI
C. S .: S ENİ SEVİYORUM
Tolkien kendisi gibi fantezi yazarı C. S. Lewis ile uzun süreli b ir dost
luk sürdürdü. O x fo rd ’dayken ikili “ Inklings” diye bilinen yazarlar grubu
nun kurucu üyeleriydi. G rup haftada iki kez buluşur, tütün ve bira içerek
üyelerin son eserlerini sesli okurdu. İlerleyen zaman içinde Lewis hem
alkışlanan bir yazar, hem de dindar b ir Hristiyan olarak Tolkien’e katıldı.
Tolkien Lewis’i kendi dengi;“ hem dürüst, cesur ve entelektüel -akademis
yen, şair, düşünür- hem de Yüce Tanrı yolunda sevgiyi bulmuş b iri” olarak
görüyordu.
Ancak aralarındaki güçlü bağa rağmen iki yazar birbirlerinin çalışma
larına pek yararlı olamadı.Tolkien Lewis’e Yüzüklerin Efendisi için yarat
makta olduğu b ir karakteri anlattığında, Lewis pek destekleyici konuşmadı.
“ Yine mi lanet olası bir cüce!” diye haykırdı, bıkkınlıkla.Tolkien ise Lewis’in
başyapıtı Narnia G ünlüklerini fena halde sıkıcı buluyordu.“ Nam ia'nın ve C.S.
L. eserlerinin tüm o bölümünün benim sempati alanımın dışında kalması çok
üzücü,” demişti, “ tıpkı benimkilerin onun sempatisi dışında kalması gibi.”
Y O LLA R IN C A N A VA R I
Tüm modern konforlara karşı güvensizlik besleyen Tolkien o tom obiller
den nefret ederdi ve II. Dünya Savaşı başlangıcında da araba kullanmayı
tamamen bıraktı. Doğrusu bu, komşuları için oldukça iyi b ir haberdi. Diğer
sürücüleri hiç umursamayan, son derece pervasız b ir şoför olan Tolkien,
O xfo rd ana yolunda diğer araçlara çarpmasıyla ünlüydü.“ Üstlerine b ir git
sen, hemen çil yavrusu gibi dağılırlar!” derdi, trafiğe dalarken. D urum öyle
kötü bir hal aldı kiTolkien’in karısı onunla arabaya binmeyi bıraktı.
1 8 8 - BÜYÜK YAZARLARIN G İZ Lİ HAYATLARI
HORLAMA DENETİM İ
Tolkien’in horlaması b ir ara öyle rahatsız edici b ir boyuta ulaştı ki karısı
ile sıradışı bir uyku düzeni geliştirm ek zorunda kaldılar: Karısı geceyi ya
tak odasında geçiriyordu,Tolkien ise banyoda. Uyku mekânı pek konforlu
değildi belki ama sabahleyin duş almak kolaylaşmıştı.
FRANSA NEFRETİ
Tolkien’in Gallofobisi sınır tanımaz boyuttaydı ve hayatının çok erken b ir dö
neminde başlamıştı.Yirmili yaşlarının başında çıktığı b ir Paris gezisinde Fransız
halkının “ bayağılığını, yuvarlayarak konuşmasını, tükürm esini ve ahlaksızlığım”
kınamıştı. Zamanla yalnızca Fransız yemek ve kültüründen değil, Norm an
İstilası’ndan da nefret eder oldu.Tolkien Fatih VVilliam’ın 1066’daki Britanya
fethinin, Anglosakson altın çağını sona erdirdiğine, yerine İngiliz edebiyatının
gelişimine ters düşen Avrupa etkilerini getirdiğine inanıyordu.
H A N G İ AVA?
Tolkien şöhretini yaymaya çalışan biri değildi. “ O x fo rd ’da benim adımı hiç
duymamış bir sürü insan var,” demişti, gururla. Bunu, yazar R obert Graves’in
i 964’te b ir konferans verm ek üzere üniversiteye geldiği dönemde kanıtladı.
Resepsiyonda Graves.Tolkien’i peşinde b ir gazeteci ve fotoğrafçı ordusu olan
güzel, iri göğüslü, genç b ir kadınla tanıştırdı. İkilinin birkaç dakika hoş bir
sohbet etmesinin ardından Graves, Tolkien’in kadının kim olduğu hakkında
en ufak b ir fik ri olmadığını fark etti. Yazara onun film yıldızı Ava Gardner
olduğunu söylediyse de Tolkien boş bakmayı sürdürdü. Ancak ortada b ir so
run yoktu çünkü Gardner da onun kim olduğunu bilmiyordu. İkili daha sonra
<endi yollarına g itti ve edebiyat tarihi A rth u r M iller ile Marilyn M onroe’dan
beri en uyumsuz eşleşme şansını kaçırmış oldu.
KİTABI K A P A Ğ IN A BAKARAK
DEĞERLENDİREBİLİRSİN
Tolkien Hobbit ’in 1965 tarihli Am erikan karton kapak baskısının kapak illüst
rasyonu karşısında dehşete düşmüştü. Bir aslan, iki devekuşu ve soğan biçim-
ı meyveleri olan bir ağaçtan ibaret bu donuk resmin, kitabın içeriğiyle pek
oîr ilgisi yoktu. Sinirlenen fantezi yazarı yayıncısına,“ Kapağın çirkin olduğunu
düşünüyorum,” diye yazmıştı, “ ama karton kapak baskılarda kapak resminin
asıl amacının satışı sağlamak olduğunu biliyorum ve A B D ’de neyin daha ilginç
bulunacağını benden iyi değerlendireceğinize inanıyorum. Bu yüzden de zevk
<onusunda b ir tartışmaya girmeyeceğim (açıkça söylemesem de kastettiğim
şu: renkler korkunç, harfler felaket) ama resimleme konusunda şunu sorma
dan edemeyeceğim: Hikâyeyle ne ilgisi var? N eresidir bu yer? Neden aslan ve
devekuşu? Ayrıca ön plandaki o soğanımsı pembe şeyler de nedir? Bir tü rlü
aklım almıyor, öyküyü okumuş biri (ki umarım siz onlardansınızdır) böyle bir
resmin yazarı memnun edeceğini nasıl düşünür?”
Yazar şikâyetine karşılık b ir yanıt alamadı. Bunu takiben telefona sarılan
Tolkien ressam hakkındaki itirazlarını tekrarladığında, yayıncı temsilcisinden
şu yanıtı aldı:“ İyi de adamın kitabı okuyacak vakti olmadı ki.”
1 9 0 - BÜYÜK Y AZARLARIN G İZ Lİ HAYATLARI
DİL POLİSİ
Tahmin edeceğiniz gibi -b ir filolog olan- Tolkien’in, dil söz konusu oldu
ğunda kendine has görüşleri vardı. Bir defasında “ cellar d o o r/k ile r kapısı”
sözlerinin İngiliz dilindeki en güzel tamlama olduğunu söylemişti. Ayrıca
neyi sevmediğini de iyi biliyordu. Amerikan İngilizcesi konusunda şunları
söylemişti: “ İngilizcenin kirli süngerle sıvanmış hali.”
AL SANA VERGİ!
Tolkien cimriliğiyle ünlüydü. Posta pulu ve jilete kadar, harcadığı her pe
ninin hesabını tutardı. Özellikle de konu vergi olduğunda iyice pintileşir-
di. Britanya hükümeti yeni süpersonik jeti finanse edebilmek için kamu
fonundan yararlanma planını açıkladığında, Tolkien çileden çıktı ve gelir
vergisi form unun üstüne şu sözleri karaladı:“ C oncorde’a benden te k peni
işlemez!”
F. SCOTT FITZGERALD
24 EYLÜL 1 8 9 6 -2 1 ARALIK 1940
MİLLİYETİ:
AMERİKALI
mTERAZİ
m
EN ÖNEMLİ ESERLERİ:
THE GREAT GATSBY/MUHTEŞEM GATSBY(1925),
TENDER IS THE NIGHT/MÜŞFİKTİ GECE (1934)
AĞDAŞLARI VE RAKİPLERİ
ERNEST HEMINGWAY, WILLIAM FAULKNER,
NATHANIEL WEST
ES3BBH
KIVRAK, AÇIK VE İNCE NÜKTELİ
“ ÖNCE S İ Z BİR İÇ K İ
A L I R S I N I Z , SONRA İÇ K İ
BİR İ Ç K İ A L IR , SONRA DA
İÇ K İ S İ Z İ A L I R . ”
1 9 2 - BÜYÜK YAZARLARIN G İZ Lİ HAYATLARI
"ep borçlu kaldı. Zelda’ nın durum u da ondan iyi değildi. Uzunca b ir süre
eksantrik bir k iş ilik olarak algılanan Zelda’ya (Ring Lardner onu “ o rijin a
le " diye n ite le m işti) 1 9 3 0 ’da şizofreni teşhisi kondu. Zelda hayatının
geri kalanını çeşitli hastanelere girip çıkarak geçirdi ve 1947 yılında akıl
-astanesinde çıkan bir yangın sonucu korkunç bir şekilde öldü.
Büyük Buhran’ ın Caz Çağı’ nı sonlandırmasıyla b irlik te Fitzgerald para
kazanmak için yapması gereken şeyi yaptı ve Hollyvvood’a g itti. Ne var ki
; yalog, yetenekli olduğu konulardan biri değildi ve senaryoları üzerinde
ça ıştığı birkaç film de fazla beğenilm edi. Fitzgerald iki haftasını R üzgâr
G ib i G e çti ’ nin yeniden yazılan senaryosu üstünde çalışarak geçirdi ama
n e tn e fazla zarar vermesine fırsa t kalmadan kovuldu. Bu arada kendisine
..eni bir sevgili buldu; dedikodu yazarı Sheilah Graham. Graham alkolizm
.e umarsızlığa doğru giden çöküş sürecinde yazarın yanından hiç ayrıI-
-ıa d ı.
Ağustos 1 9 4 0 ’da Fitzgerald son te lif hakkı ücretini aldı. Tüm kitapla-
— n toplam satış adedi kırktı. Yazara “ ödenecek tu ta r” ise 1 3 ,1 3 dolar.
suz kalan ama nihayet havaya giren yazar kendisini son ve yarım kalan
't~ ıa n ı, The Love o f the L a st Tycoon/Son H ü k ü m d a rın A ş k ı’na adadı. 21
- rairk, 1 9 4 0 ’ta yazmaya ara vermiş, çikolatasını yiyip gazetede Prince-
:dîi futbol takım ıyla ilg ili b ir makale okuyordu ki, bir dizi kalp krizinin
î-rın d a n gelen son krizle Graham’ in evinde yere yığılıp oracıkta öldü.
D cüğünde ism ine kayıtlı 7 0 6 doları vardı ve bunun da 6 1 3 ,2 5 doları
rs-a ze masraflarına g itti. Neyse ki yazar vasiyetine, olabilecek “ en ucuz
:enazeyi” istediğine dair bir not düşm üştü.
D
AYAK MERAKLISI
-rczgerald’ın ciddi bir ayak fetişi vardı ve ayakla seksi ilişkilendirme eğilimi he
nüz çocukken başlamıştı.Yazar hayatı boyunca insanların kendisini ayakkabısız
görmesine izin vermedi. Zihninde bunu, kendi çıplaklığıyla özdeşleştiriyordu.
Yüzmek onun için söz konusu bile değildi; kumsalda dahi çorap ve ayakkabı
gryerdi. “ Kendi ayaklarının görüntüsü onda utanç ve dehşet duygusu yara
tıyor,” demişti, I924’te b ir röportajcısı. Ancak konu kadın ayağı olduğunda
Fitzgerald tam b ir kaçıktı. Bir hayat kadınına, kadın ayağının kendisini daima
heyecanlandırdığını söylemiş ve kadının ayağını okşamayı b ir sevişme ritüeline
1 9 4 - BÜYÜK Y AZARLARIN G İZ Lİ HAYATLARI
HAÇ İŞARETİ
Fitzgerald ilk kez Caz Çağı’nda popülerlik kazanan bulmacaların pek hay
ranı değildi. Am erika’nın bulmaca tutkusunu, ulusu pençesine alan “ yaygın
nevroz” un b ir emaresi olarak görüyordu.
Ü S TÜ M E GELME
Fitzgerald’ın Ernest Hemingway ile (bkz. sayfa 207) uzun ve karmaşık bir
ilişkisi oldu. Ö zetlem ek gerekirse, Fitzgerald Hemingway’a karşı kibardı
ama Hemingway ona b ir pislik gibi davranıyordu. Fitzgerald toplum içinde
karşı saldırıya geçmekten sakınsa da, yakın çevresiyle birlikteyken gerçek
hislerini dile getiriyordu.“ (Hemingway) hep el uzatmaya hazırdır,” demişti,
bir gün, “ kendinden yukarıdakilere.” Zelda’nınsa kocasının baş rakibi hak-
kındaki düşünceleri daha olumsuzdu. Hemingway ona göre, “ Boğa güre
şinden ve zırva sözlerden öte b ir şey” değildi.
1 9 6 • BD y UK YAZARLARIN G İZ Lİ HAYATLARI
PARTİSEVERLER
D iddy’den onyıllarca önce, Lindsay Lohan’dan çok çok önce, Scott ve Zel-
da Fitzgerald ünlülerin verdiği partilerin kral ve kraliçesiydi. Ç ift, sıradışı
davranışları ve sarhoşluklarıyla misafirleri afallatırdı. Hollyvvood’un önemli
şahsiyetlerinden Samuel G oldw yn’in verdiği b ir partide ikili davet edilme
diği halde evin ön kapısına geldi ve d ö rt ayak üstünde havlamaya başladı.
Bu gösteriye rağmen b ir şekilde partiye kabul edildiklerinde Zelda hemen
üst kata sıvışarak G oldw yn’in lüks banyosunda yıkandı. Başka b ir gün -bu
defa davet edildikleri- b ir partiye gelirken “ Olduğun gibi gel” sözünü cid
diye alıp, pijamalarıyla te şrif ettiler. Ancak Zelda’nın pijaması üstünde uzun
süre kalmadı. Birkaç te k attıktan sonra Zelda pijamayı tamamen çıkardı ve
çıplak dans etmeye başladı.Teşhircilik onun repertuarının değişmez parça
larından biriydi.Yine ciddi b ir edebiyat toplantısında öyle sıkılmıştı ki pan
tolonunu çıkarıp orada toplanmış olan kalabalığa fırlattı. Yayıncı W illiam
Rudolph Hearst’ü San Simeon’daki malikânesinde görmeye gittiklerinde,
Scott da havaya girerek Zelda’nın sütyenini alıp Hearts’ün bahçesindeki
çıplak heykellerden birine taktı. Eşek şakası düşkünü çift, başka bazı za
manlarda da ateşle oynadı. Henüz nakitten yana sıkıntılı olmadığı günlerde
Scott sigarasını 5 dolarlık banknotlarla yakmasıyla ünlüydü. Zelda ise şık
bir sahil kasabasında verilen b ir partiye itfaiyeyi çağırmıştı. İtfaiye gelip de
yangının yerini sorduğunda Zelda kalbini işaret etti. Fitzgeraldların belki
de en yaratıcı şakası, aktris Lois M oran’in evsahipliği yaptığı b ir partide
yaptıkları şakaydı. Scott parti davetlilerini te k te k dolaşarak saat ve mü
cevherlerini topladı. Sonra da mutfağa kaçarak topladıklarını, içinde doma
tes çorbası olan tencerede kaynattı. Hmmm, harika.
VE SON
Fitzgerald’ın cenazesi, hüzünlü, acıklı b ir manzaraydı. İşi baştan savan leva-
zımatçı, yanakları gereğinden fazla renklendirince, cenazeye gelenlerden
birinin deyişiyle Fitzgerald,“ Reyon şefi ile mum manken karışımı” bir şeye
benzemişti. Cenaze yemeğine daha çok meraklılar ve öylesine takılmaya
gelenlerden oluşan küçük b ir kalabalık katıldı. İşin tuhafı Fitzgerald’ın sayılı
yakın arkadaşlarından biri ve Day o f the Locust/Çekirgenin Günü’ nün yazarı
Nathaniel West, cenazeye gelirken yolda geçirdiği araba kazasında hayatını
kaybetti. Cenazede boy gösteren edebiyat camiası isimlerinden biri, ze
hir dilli D o ro thy Parker’dı. Fitzgerald’ın feci makyajlı cenazesine bakarak,
“ Zavallı hergele!” dedi. Ç ok az insan bu sözün Muhteşem Gatsby’den alın
tı olduğunu fark etti. İnsanlar muhtemelen Parker’ın Amerikan edebiyat
camiasının o rta k duygularını dile getirdiğini düşündü. Ö lüm sonrası son
hakaret Ernest Hemingway’den geldi. Hemingway sözünü sakınmadığı anı
kitabı A Moveable Feastl(Türkçede) Paris Bir Şenliktir’in birkaç sayfasını ayır
dığı Fitzgerald’ı, iktidarsız, özgüvensiz bir soytarı olarak resmetti.
WILLIAM FAULKNER
25 EYLÜL 1 8 9 7 -6 TEMMUZ 1962
ı p n e
MİLLİYETİ:
AMERİKALI
^
lif
jiip
TERAZİ
EN ÖNEMLİ ESERLERİ:
Sbst)
THE SOUND AND THE FURY/SES VE ÖFKE (1929),
LIGHT IN AUGUST/AĞUSTOS IŞIĞI ( 1932), ABSALOM,
ABSALOMl/ABŞALOM, ABŞALOM! (1936)
m AĞDAŞLARI VE RAKİPLERİ
ERNEST HEMINGWAY, F. SCOTT FITZGERALD,
JOHN DOS PASSOS
EDEBİ USLUBU:
BİLİNÇ AKIŞININ GÜNEY GOTİĞİYLE
BULUŞMASI
“G E Ç M İŞ ASLA Ö LM EZ.
SÖZÜN ÖZÜ
HATTA G EÇM E Z B İ L E . ”
2 0 0 - BÜYÜK YAZARLARIN G İZ Lİ HAYATLARI
zas dı. Üçüncü romanı S artoris, hayali Yoknapatawpha Bölgesi’ nde geçen
: * re ş iik setin ilkiyd i. Faulkner’ ın m em leketini tem sil eden bu mekân,
3û»'ük ustanın en unutulm az portrelerini resm ettiği bir tuval görevini
göraü: Ses ve Ö fke (1 9 2 9 ), D öşeğim de Ö lürken (1 9 3 0 ), Ağustos Işığı
1932) ve A bşo lo m , A b ş o lo m ! (1 9 3 6 ). Güney Gotik atmosferi ile Joyce-
yen bilinç-akışının özgün bir karışımı olan Faulkner romanları, edebiyat
: =~ asından alkış aldıysa da maddi açıdan fazla bir getiri sağlamadı.
Faulkner bu eksikliği telafi etmek için yüzünü H ollywood’a döndü ve
1 r - O ’ ların büyük bölümünü senaryo yazarlığı yaparak geçirdi. Ücret iyiydi
i .azar yıldızlarla düşüp kalkıyor, sert içki ve e v lilik dışı seks özlem lerini
i çerebiliyordu. Ancak Faulkner stüdyo yöneticilerine hesap vermekten
-■ rret ediyor, yeteneğini ikin ci sın ıf film le r ve burbonla boşa harcıyormuş
- ssine kapılıyordu.
"Bazen tek bir tretm an ya da senaryo daha yazarsam, yazar olarak
sa- ; p olduğum tüm gücü yitirecekm işim gibi hissediyorum ” dem işti,
~e:reslerinden birine. Ayrıca şöyle bir itira fta da bulunm uştu: “ Tek bir
- a - m i içtiğim de kendim i daha bir büyük, daha akıllı, daha uzun boylu
-sse diyorum . İkinciyi içtiğim de kendim i kusursuz hissediyorum. Ondan
K -ra s ın ı içtiğim de, aşk olsun beni tu ta n a ." İçki ve alem ler yazarın sağ-
i ' etkilemeye başladı ve sonunda eserleri de e tkile n di. Romanlarının
tesi düşse de Faulkner, iki Pulitzer ve edebiyat dalında bir Nobel Ödü-
: kazanmayı başardı. Nobel’ i alırken yaptığı konuşma -ki bazıları o ko-
-.ş m a n ın sarhoş yapıldığını düşünür- insanlık ta rih in in en belagatli görüş
: cirgesi olarak övgüler aldı.
6 Temmuz 1 9 6 2 ’de, Oxford’daki ç iftliğ in in yakınlarında attan düşü
şünden birkaç hafta sonra, Faulkner hastane yatağında kalp krizinden
: dü. New York Tim es’ da yayımlanan ölüm ilanı, yazarın “ Cinayet, teca-
ıûz, ensest, intihar, aç gözlülük ve genel olarak ahlak bozukluğuyla olan
ta kın tısı” ndan dem vursa da, Faulkner bugün Amerikan rom ancılığında
en yaratıcı üslup sahibi yazarlardan biri ve gösterişli konularıyla zamanı
nın yıllarca ötesinde bir yazar olarak anılır.
2 0 2 ■ BÜYÜK YA Z ARLAR IN G İZ Lİ HAYATLARI
BAK POSTACI
Faulkner’ın tutunmayı başardığı sayılı işlerden biri, 1921 ile 1924 arasında
sürdürdüğü, Mississippi Üniversitesi postane müdürlüğü işiydi. Bıkkın, ki
birli deha, tahmin edileceği gibi tam bir çekilmezlik örneğiydi. Müşterilere
(tamamen görmezden gelmediği zamanlarda) kaba davranıyor, sorum lu
luklarına aldırış etm iyordu. İş gününün büyük bölümünü yazı yazarak ve
m em ur olarak işe aldığı kafadar dostlarıyla kâğıt oynayarak geçiriyordu.
Defalarca mektupları çöpe atarken yakalanmıştı. Bir posta denetçisi onu
soruşturm ak üzere atanınca Faulkner istifa etmeye razı oldu. Daha son
ra deneyimini şöyle özetledi: “ Eminim para konusunda hayatım boyunca
insanların gözünün içine bakmayı sürdüreceğim ama şükür ki pul almak
için elinde iki senti olan her hergelenin gözünün içine bakmak zorunda
değilim artık.”
S A V A Ş T A NE Y A P T I N ?
Kendi kuşağından pek çok yazar gibi Faulkner da kendisini savaş alanında ka
nıtlama özlemiyle yanıp tutuşuyordu. Ne var ki ABD ordusuna yazılma girişim
leri, küçük cüssesi yüzünden sonuçsuz kaldı. Gözü yılmayan Faulkner, Kanada’da
Kraliyet Hava Kuvvetleri’ne katıldı. Hatta kendisini daha aristokrat göstere
bilmek için (Madonna bu işleri moda haline getirmeden çok önce) Britanya
aksanıyla konuşmaya ve soyadını fazladan ‘u’ harfi ile yazmaya başladı.
Ne yazık ki I. Dünya Savaşı, Harbiyeli Faulkner uçuş öncesi eğitimini ta-
mamlayamadan sona erdi.Yazar A ralık 19 18’de hiç savaş göremeden O xford'a
döndü. Ancak bu durum savaş görmüş gibi davranmasına engel olmadı. Küs
kün, hüsrana uğramış b ir gazi olma fik ri karşısında büyülenen Faulkner, kasa
bada Kraliyet Hava Kuvvetleri üniformasıyla dolaşmaya, herkese Avrupa’nın
üstünde uçarken yaşadığı savaş maceralarını anlatmaya başladı. Hatta kafata
W IL L I A M FAULKNER - 2 0 3
FA U LK N ER VE M ICKEY
^ J k n e r birkaç yılını Hollyvvood’da Büyük Uyku ve Sahip OlmakYa Da Olma-
mak gibi klasik film lerin (ve de Denizaltı Devriyesi ve Tanrı Benim Ko-pilotum gibi
<ayda değmez film lerin) senaryosunu yazarak geçirdi. Ancak iş ona kalsa Istim-
:o tW illie ’ye bilinç-akışı tekniğiyle devam film i çekebilirdi.Yazar şehre geldiğinde
MGM Hikâye Departmanı’nın müdürüne, sadece haber film leri ve Mickey Mo-
_se çizgi film leri yazabilecek niteliklere sahip olduğunu söylemişti.
takım elbiseyi çok sevmiş olmalı ki ödülü aldıktan sonra kıyafeti geri verm e
yi reddetti. Editörü Bennet C e rf’e şöyle dedi: “ A rtık içini doldurup salona
mı koyarım, gelip görenlerden para mı alırım, yoksa başkalarına mı kiralarım
bilm iyorum ama o takım elbiseyi istiyorum.” C e rf isteğe karşı koyamadı ve
hesabı Random House’a (yayınevi) yazdırarak elbiseyi yazara verdi.
NERDESİN BE FAULKNER?
Faulkner A m erika’nın en büyük yazarlarından biri olarak dünyanın d ö rt
b ir yanındaki okuyucuların hayal dünyasında yaşamayı sürdürüyor. A n
cak Joel ve Ethan Coen kardeşlerin film leri sayesinde ölümünden sonra
enteresan bir sinematik yaşamı da oldu. Bizlere Büyük Lebom ki ve Fargo
gibi klasikleri sunan yazar/yönetmen ikili Coenler, film lerinde Faulkner’a
muzip gönderm eler yapmayı sever. Örneğin, 1987 tarihli Raising Arizonel
Arizona’yı Büyütmek filminde John Goodman ile W illiam Forsythe’in oy
nadığı kaçak mahkûmların adı Gale ve Evelle Snoats’dur. Bu isimler bir
çok Faulkner öyküsünde geçen Snopes kardeşlere b ir göndermedir.Yine
C oenlerin Nerdesin Be BiraderP'deki Vernon W aldrip karakteri, Faulkner’ın
kısa öyküsü, “ Seni Unutursam, Kudüs” deki aynı isimli karaktere denk dü
şer. Daha da dikkat çekicisi, 1991 tarihli Barton Firik filmindeki (Frasier’ ın
John Mahoney’sinin oynadığı) W . P. Mayhevv karakteri, apaçık Faulkner üs
tüne kuruludur. Tıpkı Faulkner gibi Mayhevv da, dahi b ir Güneyli roman
cıdan kendini H ollyw ood’a satan öfkeli b ir alkoliğe dönüşür ve stüdyo
çalışanlarından biriyle ilişki sürdürür.
ERNEST HEMINGWAY
21 TEMMUZ 1 8 9 9 -2 TEMMUZ 1961
Æ■ ■ m i l / A i l
AMERİKALI
BURC m
YENGEÇ
EN ÖNEMLİ ESERLERİ:
THE SUN A LSO RISES/GÜNEŞ DE DOĞAR (1926), A FAREWELL
TO ARMS/SİLAHLARA VEDA (1929), FOR WHOM THE
BELL TOLLS /Ç ANLAR KİMİN İÇİN ÇALIYOR (1940),
THE OLD M AN AND THE SEA/YAŞLI ADAM VE D EN İZ (A952)
ÇAĞDAŞLARI VE RAKİPLER mm
WILLIAM FAULKNER, F. SCOTT FITZGERALD,
JOHN DOS PASSOS, GERTRUDE STEIN
EDEBİ USLUBU:
OZLU, YALIN, SADE
“S A R H O Ş K E N Y APARIM
D E D İ Ğ İ N Ş E Y İ D A İM A
A Y IK K EN YAP. BÖYLECE SÖZÜN ÖZÜ
Ç E N E N İ KAPALI T U T M A Y I
Ö Ğ R E N İR S İN . ’’
2 0 8 - BÜYÜ K YAZARLARIN G İZ Lİ HAYATLARI
şlDhe içindeki FBI şefi J. Edgar Hoover’a- meydan okuyarak Küba kıyısı
■: arında Alman denizaltısı avına çıktı. K im ileri bu serüvenin sadece
• 5 *a y ı çekip balık avlamak için bir mazeret olduğunu iddia eder; tıpkı
:a ıa ileri tarihte Paris'in kurtarılm asında yer alma g irişim le rin in de, Ritz
- : t e l barını şereflendirm ek için bir mazeret olduğuna inanmaları gibi.
Ne olursa olsun Hemingway, her zamanki gibi orada, hareketin bağrında
ıklu ğ u n u iddia edebilecek durum daydı.
Kendisi dünya çapında şöhret olmayı sürdürse de, Hemingway’ in ede-
: ürünleri savaş sonrası yıllarda düşüş gösterdi. 1 9 4 0 ’daki Ç a nla r K im in
: n Çalıyor "dan sonra önemli bir roman yazmadı. V aktinin çoğunu kendi
i-sanesini cilalayarak ve basında meslektaşlarına saldırm ak kaydıyla on-
a -a hesaplaşarak geçirdi. Hemingway özel hayatında edebiyat dalında
\o b e l Ö dülü’ nü alamamış olmanın öfkesini yaşıyordu. 1 9 5 2 ta rih li kısa
-;~ıam Yaşlı A da m ve Deniz ona yalnızca bu ödülü değil, aynı zamanda
3 . itze r’ i de kazandırdığında nasıl sevindiğini tahm in etmek zor değil.
3e!ki de Baba’nın tankında hala biraz benzini vardı.
Ancak ne yazık ki bu geç geri dönüş bile Hemingway’ i yaşamı bo-
■ -nca kendisine m usallat olan iletten kurtaramadı: depresyon. Hayatının
son on yılında yazarın zaten karanlık olan ruh hali, bir dizi sağlık kriziyle
rah a da karardı. Hemingway her defasında ciddi iç yaralar alarak iki uçak
«azası a tla ttı. Bir yangında yine ağır yara aldı. A lkolizm kaynaklı tansiyon
,e karaciğer sorunları yaşamaya başladı ve hafızasının büyük bölüm ünü
s en bir elektroşok terapisi gördü. Son günlerinde kendi hayatına son
«ermesini önlemek için yazara sürekli sa kin le ştirici verildi. Hatta karısı
V a ry onun silahlarını Ketchum , Idaho’daki evlerinin bodrumuna k ilitle d i,
'«e yazık ki ü m itsizlik içindeki Hemingway anahtarları buldu ve 2 Temmuz
1961 sabahı bir ç ifte liy i şakağına dayayarak hayatına son verdi. Bir za-
-a n la r, “ insan yok e d ile b ilir ama yenilgiye uğratılam az” diyen bu adam,
sonunda kendisini yok etmeyi başardı.
2 1 0 ■ BÜYÜK YAZARLARIN G İZ Lİ HAYATLARI
ANA KUZUSU
Hemingway yetişkinliğinde erkeksi meziyetlerin abidesi gibiydi. Dolayısıyla
hayatına küçük bir kız olarak başlamış olması insana şaşırtıcı gelebilir.Yaza
rın eksantrik annesi büyük kızı Marceline’e eşlik edecek b ir kız çocuğunu
öyle çok istiyordu ki, küçük Ernest’a kız giysileri giydirdi, saçına kız saçı
kesimi yaptırdı ve komşularına onu “ kızı” Ernestine olarak tanıttı.
TUHAF ÇİFT
Ernest Hemingway ile F. Scott Fitzgerald, y itik neslin Oscar ve Felix’iydi. A ra
larında üç yaş fark olan iki yazar, edebiyat tarihinin en sıradışı dostluklarından
birini yaşadı. Hemingway arsız, kabadayı tavırlı ve özgüvenliydi. Fitzgerald ise
özgüvensiz, yapmacık, biraz da züppeydi. Ancak yine de b ir süreliğine ikilinin
içtiği su ayrı gitmedi ve halkın zihninde hep birbirleriyle bağlantılı kaldılar.
İkili ilk kez I925’te, Paris’in şahane isimli Dingo Bar’ında tanıştı. Heming
way o sırada henüz yirm i beş yaşında, tanınmamış biriydi. Fitzgerald ise ondan
üç yaş büyüktü, Muhteşem Gatsby’si yeni yayımlanmıştı ve edebiyat dünyası
nın yıldızı olma yolunda sağlam adımlarla ilerliyordu.Yine de ikili kısa sürede
candan dost oldu. Hatta aralarında şaşırtıcı derecede samimi b ir ilişki gelişti.
Söylenene göre Fitzgerald’ın eşi Zelda, kocasının cinsel organının boyutuyla
dalga geçtiğinde, Hemingway dostunu donanımının yeterliliği konusunda te
min etm ek için hemen banyoda bir teftiş yapmıştı. Sonra da, “ Gayet iyisin,”
demişti, Fitzgerald’a.“ Tamamsın. H içbir terslik yok sende.”
Bu tü r yürek ısıtan anlara karşın, ikilinin arası 1926’dan sonra açılmaya
başladı. Uzaklaşma kısmen kıskançlıktan kaynaklanıyordu. Hemingway’in yıl
dızı yükselirken, Fitzgerald uzun, yavaş ve dik b ir sanatsal düşüşe geçmişti.
Ayrıca Hemingway basında eski dostuyla dalga geçmek gibi sevimsiz b ir huy
da geliştirm işti. Güneş De Doğar’da Fitzgerald’ın üstü kapalı, nahoş b ir kari
katürünü yaratmış ve “ Kilim anjaro’nun Karları” isimli kısa öyküsünde ona
ismen saldırarak, Fitzgerald’ı kendisiyle artık dalga geçmemesi için yalvar
mak zorunda bırakmıştı. Hemingway bir süreliğine ısrara boyun eğdi ama
sonradan son sözü söyleyen kişi olma fırsatının cazibesine dayanamadı.Yazar
Fitzgerald’ın ölümünden çok zaman sonra bile eski akıl hocasına anı kitabı
Paris Bir Şenliktir’de son b ir defa çamur atarak Muhteşem Gatsby’nin yazarını
kaçık, iktidarsız b ir korkak olarak resmetti.
ERNEST H E M IN G W A Y - 2 1 1
OĞUL DA DEĞİŞİR
Hemingway’in en küçük oğlu Gregory, otobiyografisini yazacak kadar uzun
yaşasaydı, kitabın ismini Fil Avcısından Teşhirciye koyabilirdi. Hemingway’in da
ima gözdesi olan Gregory, Baba’nın maço tavırlarını paylaşıyordu ve A frika
safarisinde on sekiz fili öldürmüş keskin b ir nişancıydı. Ancak b ir yandan tra-
2 1 2 - BÜYÜK YA ZARLARIN G İZ Lİ HAYATLARI
vesti olarak yaşayan oğul, gerçekte çifte hayat sürdürüyordu (Hemingway bir
gün onu, üvey annesinin naylon çoraplarını denerken yakalamıştı). G regory
sonunda cinsiyet değiştirme ameliyatı oldu. İsmini “ G loria” olarak değiştiren
Gregory, manik-depresyondan kaynaklanan şuur kayıpları yaşadı ve birkaç
defa polislere saldırmaktan tutuklandı. Bu tü r vukuatlardan sonuncusu Eylül
2 00l ’de,aşırı içki alan G regory/G loria’nın Key, Biscyane, Florida sokaklarında
çıplak dolaşırken görülmesiyle yaşandı. Polis onu teşhirden tutuklarken, o da
çiçekli b ir külotu üstüne geçirmeye çalışıyordu. Bundan altı gün sonra kalp
krizi geçirerek Miami-Dade Kadınlar Gözaltı Merkezi’ndeki hücresinde öldü.
Yine bir Hemingway’in, yine aynı şekilde, yavaş yavaş uçuruma sürüklen
mesini açıklayabilen yok. G regory’nin kendisinin de bir röportajında dediği
gibi,“ Seven, hükmeden ve temelde iyi niyetli babalarda, insanı çıldırmaya götü
ren şey nedir acaba?” Bu sorunun yanıtını hiçbir zaman öğrenemeyebiliriz.
POHPOHLAMANIN EN S A M İM İ ŞEKLİ
C entu ry City, Kaliforniya’daki H a rry’s Bar & American G rill (Hemingway’in
gözde İtalyan barlarından birinin A B D ’deki b ir kopyası) her yıl Uluslara
rası Hemigway Yarışması, ya da daha iyi bilinen ismiyle Kötü Hemingway
Yarışmasfnın sponsorluğunu yapıyor. Yarışmacılardan yazarın üslubunun
parodisini yapan, te k sayfalık özgün b ir yazı yazmaları isteniyor. Yazıda ev
sahipliği yapan restorana iltifat niteliğinde b ir gönderme de yapılması ge
rekiyor. Toplanıp bir kitaba dönüştürülen son yazıların başlıkları şöyle: “ A
Farewell to Lunch (Öğle Yemeğine Veda)” , “ The Snooze o f Kilimanjaro
(Kilim anjaro’nun H orultu la rı” , “ The O ld Man and the Seal (Yaşlı Adam ve
Fok)” ve b ir Hemingway-Monica Lewinsky buluşması klasiği olan “ Across
the Potomac and into H e r Pants (Potomac’ın Ötesinde Kızın Çamaşırının
İçinde).Yarışmanın büyük ödülü İtalya, Floransa’daki gerçek H a rry’s Bar’a
tüm masraflar dahil b ir gezi. Baba, b ir yerlerde gülümsüyor olmalı.
AYIM RAND
2 ŞUBAT 1 9 0 5 -6 MART 1982
KOVA
EN ÖNEMLİ ESERLERİ:
WE THE LIVING/YAŞAMAK İSTİYORUM (1936),
THE FOUNTAINHEAD/HAYATIN KAYNAĞI(Î943),
ATLAS SHRUGGED/ATLAS SİLKİNDİ (1957)
ÇAĞDAŞLARI VE RAKİPLERİ:
LILLIAN HELMAN, HOWARD FAST
EDEBİ USLUBU:
CİDDİ, NUTUK ÇEKMEYE MEYİLLİ
□ nakit verelim ; ABD doları onun için neredeyse kutsal bir nes
neydi.) Çok mütevazı bir ortamdan çıkıp kendi felsefi hareketini
oluşturm ayı ve yirm inci yüzyılın en çok okunan, en yaygın beğeni gören
yazarlarından biri olmayı başardı. B illie Jean K ing’den Alan Greenspan’a
dek başarılı insanlar, devlet adamları onun ta kip çisi oldu. Üstüne üstlük
yarım yüzyılı aşkın bir süre aynı tu h a f saç s tilin i korudu; bu bile kendi
başına bir başarıdır.
Alisa Zinovievna Rosenbaum ism iyle, Sovyetler B irliğ i öncesi Rusya’da
dünyaya gelen Rand, 19 2 6 yılında ABD’ye göç e tti. New York’a Hollywood
üzerinden geçiş yaptı. Hollywood’da Cecil B. D eM ille’ in d in i destanı K in g
o f K in g s /K ra lla rın K ra lı’ nda rol aldıktan sonra RKO film şirke tin in kostüm
departm anının başına dek yükseldi. Komünizm karşıtlığından aldığı il
hamla önce senaryolar, ardından da önce-ben te m e lli, radikal bireyci fe l
sefesini yansıtan rom anlar yazmaya başladı. Yazarın 1 9 4 3 ’te yayımlanan
The F o u n ta in h e a d /H a ya tırı Kaynağı adlı kitabıyla b irlik te Howard Roark
(üstü kapalı Frank Lloyd W right) isim li o to rite r mimar, bir kahramana
dönüştü ve Rand’ ın bugün Objektivizm diye bilinen düşünce okulunun
ta kip çile ri oluşmaya başladı.
Rand 1 9 4 7 ’de isim vermek için değil ama H ollywood’ un Sovyetler
B irliğ i’ ndeki yaşamı po zitif resm edişini ihbar etmek için Amerikancı Ol
mayan Faaliyetler K om itesi’ nin (HUAC) karşısına çıktı. Rand, sevgilisi/ta
kipçisi Nathaniel Branden’ ın 1 9 5 0 ve 1 9 6 0 ’ larda yaydığı felsefi hareke
tin (kim ilerine göre tarika tın ) merkezini oluşturan "yılm ak bilm ez eleştirel
k iş ilik ” rolünü severek benim sedi. Başyapıtı A tla s S h ru g g e d /A tla s S ilk in d i
ise 1 9 5 7 ’de yazarın “ rasyonel egoizm in” önde gelen savunucusu olarak
şöhretini daha da perçinledi. Bunu televizyonda çıktığı çok sayıdaki kav
galı, çekişm eli tartışm a programları izledi.
Edebi kurum ların h içb ir zaman hayranlık beslem ediği Rand, yayıncı
ve eleştirm enlerden sık sık darbe aldı. B ir yayıncı H a yatın K aynağı’ nı
şu notla reddetti: “ Kötü yazılmış, kahramanı ise sevim siz.” Başka bir
yayıncı şunu söyledi: “ Keşke bu tü r b ir kitabın okuyucusu olsa. Ama yok.
Satmaz b u .” A tla s S ilk in d i “ satılam az ve yayım lanam az” n ite lik te bir
kitap olarak görüldü. The N a tio n a l R e view için bin sayfalık romanın eleş
tiris in i yazan W hittaker Chambers (evet, o W hittaker Chambers) kitabın
"dikta toryal to n u n u ” yererek şunları ekledi: “ Ömrüm boyunca okuduğum
h iç b ir kitapta böylesine baskın bir küstahlık tonunun, böylesine aman
sızca sürdürüldüğünü görm edim . Ç ığırtkanlığının sonu yok. D ogm atizm i
nin cazibesi yok.”
AYN RAND - 2 1 7
Dogmatizm bir yana Ayn Rand’ in halkın pek görm ediği yumuşak bir
• anı vardı. Pul ve akik taşı koleksiyonu yapardı. Tam bir S cra b b le (keli-
~ıe oyunu) hastasıydı. Yanında kimse yokken gram ofonunu sonuna kadar
açar, “ çakırkeyif göz kırpm alar” diye adlandırdığı, “ Mairzy Doats" ve " I t ’s
a Long Long Way to Tipperary” gibi yirm in ci yüzyılın popüler şarkılarını
çalardı. Hatta eline baton alıp, döne döne dans e ttiğ i ve çalan m üzi
ğe şeflik yaptığı bile olurdu. Tabiata hiç ilgi duymazdı ama -yıldızlara
çakmaktan nefret e ttiğ in i söylerdi- gökdelen gibi insan yapımı nesneler
çarşısında büyülenirdi. “ New York’ un gökdelenlerle bezeli silu e tin i bir
«ez olsun görebilm ek için, dünyanın en muhteşem günbatım ından vaz
geçerim ” derdi. “ Böyle bir şey savaş te h d id i altında olsa, kendim i şehrin
Istün e, havalara atar, bu binaları bedenim le korurdum .”
insan acaba Aaron S p e llin g ’ in evi hakkında da aynı şeyi hisseder m iydi
d :ye düşünmeden edemiyor. Phil Donahue ile 1 9 8 0 ’de yaptığı b ir röpor
tajda Rand, televizyon dizisi C harH e'nin M e le k le r in i çok sevdiğini itira f
e tti. 1 9 7 0 ’ lerin bu popüler dizisi için şunları söyledi: “ Günümüzün tek
'om a ntik televizyon dizisi o. imkânsız şeyler yapan üç güzel kızı anlatıyor.
Diziyi ilginç kılan da zaten; yapılanların imkânsız olması. Gerçek hayat
denen şeyden daha iyi olan üç genç kızı gösteriyor bu d iz i.”
Ayn Rand’ in kendi gerçek hayatı 6 Mart 1 9 8 2 ’de, kalp yetm ezliğin
den sona erdi. Rand Valhalla, New York’taki Kensico Mezarlığı’ nda, caz
:'Kestra şefi Tommy Dorsey’ in bir mezar ötesinde yatıyor.
n
BU İSİM DE NELER SAKLI?
5eki,Alisa Zinovievna Rosenbaum nasıl Ayn Rand oldu? Sanıldığı gibi yazarın
gözde daktilo markasının isminden esinlenerek değil. Remington-Rand dakti-
io şirketi Rand’in isim değiştirdiği 1926 yılında, henüz ortada yoktu. O yüzden
de bu markadan ilham almış olması mümkün değil. K im ileri Rand’in ismini
Güney A frika’nın para birim inden aldığını düşünse de bu te o riyi de destek
k e n b ir delil mevcut değil. En olası açıklama, İngilizcedeki rand sözcüğünün
»-azarın anadili Rusça’nın K iril alfabesiyle yazılışının, Rosenbaum sözcüğünü
çok andırıyor olması. Ayn’a gelince, o da Rand’in hayran olduğu Fin yazarın
ilk ismi.
2 1 8 ■ BÜYÜK Y AZARLARIN G İZ Lİ HAYATLARI
H A P IM NEREDE?
Rand yirm i sekiz yaşından yetm işlerinin ortasına dek diyet ilacı Dexedrine ile
-nasıl desek- uzun süreli bir ilişki yaşadı. Dextroam phetam ine adlı güçlü uya
rıcıyı içeren bu kilo verdici hap, televizyonda gençleri speed bağımlısı olma
nın tehlikelerine karşı uyaran programlarda sık sık gösteriliyordu. Söylenene
göre Rand, kırk yılı aşkın bir süre boyunca her gün bu küçük yeşil haplardan
yuttu...Ta ki do ktoru ‘d u r’ diyene kadar. Doğrusu bu durum Rand’ın ruh ha
lindeki iniş çıkışları ve öfke patlamalarını gayet güzel açıklıyor.
PULUN FELSEFESİ
Rand, yeşil haplarla enerji patlaması yaşamadığı zamanlarda kendisini diğer
hobisine verirdi: pul koleksiyonu. Bu sevdaya ilk kez çocukluğunda yakalanmış,
altmışlı yaşlarında geri dönmüştü.Yazar tip ik Randiyen üslubuyla bu hobisinin
felsefi tem ellerini 1971 tarihli ve “ Pul Koleksiyonu Yapmayı Neden Seviyo
rum?” başlıklı makalesinde açıkladı.
GEL O Y N A YA LIM
Rand’de yardımcılarını cezbetme eğilimi vardı ve bunların içinde en sadık
olanı da, Kanadalı üniversite öğrencisi Nathan Blumenthal’dı. Blumenthal
dönüşümlü olarak yazarın himaye ettiği genç, entelektüel varisi ve şahsi ar
zularının karşılayıcısı oldu. İkili ilk kez I950’de, o sırada on dokuz yaşında
olan Blumenthal’ın Rand’e b ir hayran mektubu yazmasının ardından tanıştı.
Ünlü yazar Blumenthal’ı şaşırtarak onu Manhattan’daki evine,“ K o le ktif” adı
nı verdiği felsefe seanslarından birine davet etti. (Yakında kendisini Nathaniel
Branden olarak yeniden stilize edecek olan) Blumenthal, kısa sürede Rand’in
yakın çevresine kendini sevdirmeyi başardı. Hatta Rand onun düğününde baş
nedimelik yaptı. 1955’e gelindiğinde ikilinin ilişkisi fiziksel boyuta geçti. Rand o
sırada elli yaşındaydı, Branden ise yirm i beş. Rand böbürlenerek arkadaşlarına,
yazmakta zorlandığı zamanlarda kendine gelebilmek için Branden ile haftada
iki kez seks yapması gerektiğini söylüyordu.
Peki, eşler bu özel duruma nasıl tepki verdi? Rand’in kocası Frank
O ’C o nnor halinden memnun gibiydi. Branden’ın eşi birkaç yıl sabrettikten
sonra (Rand ona önceden kocasıyla oynaşacağını haber verme inceliğini gös
term işti) kocasından boşandı. Branden O bjektivist vizyonerle olan yakınlı
ğından yararlanarak Nathaniel Branden Enstitüsü’nü kurdu. Burası Rand’in
bencillik tem elli öğretisini yaymaya adanmış b ir düşünce kuruluşuydu. Ancak
AYN RAND - 2 1 9
GOLDVVATER K IZ I
Rand genellikle muhafazakârlıkla ilişkilendirilir ama şahsi görüşleri kolay
ca sınıflandırılacak türden değildir.Yazar çoğunlukla Cum huriyetçi başkan
adaylarını desteklese de I932’de Franklin Delano Roosevelt’e oy verdi
(gerçi sonra pişman oldu) ve 1980’de Ronald Reagan’ı desteklemeyi red
detti. (Onun “ kapitalizm ve din karışımı” nı kınamış, ona “ en kötü türden
muhafazakârlığın temsilcisi” demişti.) Rand’in siyasi felsefesine en yakın
aday, Cum huriyetçi partinin aykırı ismi, Arizonalı Barry Goldvvater’dı.
I964’te Objectivist Newsletter'da Goldvvater’ı destekleyen Rand, şunları
yazdı: “ İçinde bulunduğumuz çağ gibi ahlaki çöküşün yaşandığı çağlarda,
dünyanın her yanında sırf iktidar sahibi olmak adına iktidarın peşine düşen
insanlar liderliğe yükselir ve ardı ardına ülkeleri yok ederler. Barry Gold-
vvater iktidar hırsından tamamen uzak b ir insan... D ikta tö rlü kle rle yıkıma
uğramış b ir dünyada bu tü r b ir adayı görmezden gelmeyi göze alabilir
miyiz?” Görünüşe göre alabiliyormuşuz. Rand’in arka çıkmasına karşın
Goldvvater başkanlık seçimini kaybederek koltuğu on beş milyondan fazla
oyla Lyndon Johnson’a kaptırdı.
AYN RAND - 2 2 1
A________________________________________________
1
TENİS BAĞLANTISI
Rand, rockçı Neal Peart.ABD Merkez Bankası eski başkanı Alan Greenspan
ve eski İngiliz başbakanı Margaret Thatcher gibi birbirinden farklı kişilikle
ri cezbetmenin yanı sıra, çok sayıda efsane kadın tenisçinin de bam teline
dokunmuşa benziyor. Billie Jean King, Chris Evert ve Martina Navratilova,
Rand’in romanlarının hayatlarındaki etkisi hakkında çok şey söylediler. En
sevdiği kitap sorulduğunda Navratilova Hayatın Kaynağı'nı seçti ve bu kitabın
kendisine “ en iyiye ulaşmaya çalışmanın ve popüler gidişata ters düşse bile
inanç ve ideallerine bağlı kalmanın” önemini öğrettiğini söyledi. King ise At
las Silkiniyordun 1970’lerde kariyerinin yön değiştirmesine yardımcı olduğunu
iddia etti.
“HAYAT Ü M İ T S İ Z L İ Ğ İ N ÖTE
SOZUN OZU
YANINDA B A Ş L A R . ”
J E A N - P A U L SASTRE - 2 2 3
büyük yandaş buldu. P olitik olarak sola kayan ve kendisini Fransız Ko
m ünist partiye yakın konum landıran Sartre, üçüncü dünya özgürleşme
hareketlerinin lafını esirgemez bir savunucusu oldu. Eskilerin “ kişisel
olan siyasidir” sözünü kanıtlam ak istercesine, 1 9 6 5 ’te kendisine Arlette
Elkaim isim li Cezayirli b ir metres bile edindi ve sonradan gizlice onu evlat
edindi. (G ariptir 1 9 8 0 ’deki ölüm ünden sonra Sartre’ ın malları üstünde
hak sahibi olan kişi de Beauvoir değil, E lka im 'd i.) Sartre 1 9 6 0 ’ lar boyun
ca düzenli olarak eser üretti ancak 1 9 7 3 ’te körlük baskın çıkınca yazmayı
bıraktı. Son yılları büyük oranda alkol, tü tü n ve am fetam in ağırlıklı yaşam
tarzından kaynaklanan hastalıklarla boğuşarak geçti.
Dünya üstündeki günleri giderek azalan Sartre, ateizme karşı yaşam
boyu sürdürdüğü sadakati gözden geçirmeye başladı. 1 9 8 0 yılının ilk ay
larında, yakın dostu Benny Levy ile yaptığı bir röportajda Tanrı'nın varlığı
konusunda yeniden düşünmeye başladığını itira f e tti. “ Kendim i bir tesa
düfün ürünü, evrende b ir toz parçası olarak değil, beklenen, hazırlanan,
önceden tasarlanan, kısacası yalnızca Yaratıcı tarafından buraya konmuş
biri olarak düşünüyorum. Bu tür, bir yaratan el fikri de akla Tanrı’yı g e tiri
yor,” dedi. İnsan ölm ekte olan bir adamı son saatlerinde böylesi bir üm idi
dile getirdiği için mazur g ö rebilir ama Sartre daha da soru işaretleri uyan
dıran bir konuşmasında kendi felsefesinden neredeyse tamamen döndü.
"Ü m itsizlikte n bolca söz e ttim ama saçm alıktan başka bir şey değil o ”
dedi, Levy’e. “ Söz ettim çünkü konuşulan şey oydu; moda oydu... Ben
şahsen üm itsizliğ i hiç tecrübe etm edim ve hiç de kendime ait bir özellik
olarak görm edim .”
Sartre’ ın bu “ Kusura bakmayın m ille t, ben sadece sizinle kafa b ulu
yordum ” itira fı karşısında çok sayıdaki ta k ip ç is in in cesaretini yitire ce ğ in
den korkan de Beauvoir çabucak yaşlı sevgilisinin fik ir d e ğ işikliğ in i tekzip
ederek, bunu “ bir bunaklık eylem i” olarak niteledi. Sartre gerçekten de
hayatının sonuna gelm işti ve 15 Nisan 1 9 8 0 ’de uykusunda, kim b ilir
nerelere gitm ek üzere hayata gözlerini yum du. Cenaze töreninde Paris
sokaklarında e lli bin k iş ilik b ir kalabalık vardı.
J E A N -P A U L SARTRE - 2 2 5
H İÇ L İĞ İN Ş E R E FİN E !
Kaldırım kafelerinde oturm uş sohbet eden Fransız entelektüeller imge
si, daha çok Sartre’a borçlu olduğumuz b ir tiplemedir. Sartre şöhretinin
dorukta olduğu dönemde uzatmalı sevgilisi Simone de Beauvoir ile ve
varoluşçu yakın çevresinden diğer kişilerle hoşbeş ederken sık sık gö
rülürdü. Doğruyu söylemek gerekirse eğlenen grup etrafa karşı pek de
saygılı davranmazdı. İçki kadehlerini her dolduruşlarında var oluşun tuhaf
lığına kadeh kaldırırlardı. Bir gün gürültüleri iyice artınca üst katta oturan
bir kadın pencereden sarkarak onlardan seslerini kısmalarını istedi. Buna
karşılık Sartre ile dostları daha da fazla gürültü yapmaya başladı.
İyice öfkelenen kadın önce gözden kayboldu, sonra da elinde b ir kova
dışkıyla geri döndü. Kovayı pencereden aşağı, Sartre ile arkadaşlarının üs
tüne boşalttı. Kadın mı isabet ettirem edi,yoksa rüzgâr mı ters yönden esti
bilinmez ama kovadan boşalanlar hedefi şaşırarak restorandan çıkmakta
olan başka bir müşterinin üstüne döküldü. Bu olayın felsefelerinin b ir ka
nıtı olduğuna ikna olan varoluşçular, hemen evrenin anlamsızlığına kadeh
kaldırmaya geri döndüler.
UÇMUŞ BU ADAM
Psikedelik” ve “ Sartre” sözcükleri kulağa tuhaf bir kombinasyon gibi gelebilir
ama kabul edelim ki adam zamanının çok ötesindeydi.Tim othy Leary’nin zi-
nin üzerinde etki yaratan maddeleri 1960’ların karşı-kültüründe moda haline
dönüştürmesinden çok önce, yani 1930’larda, Sartre bu maddelerle deneyler
yapıyordu. Kendi deyişiyle “ Kafasındaki kemikleri kırmayı” ve hayalgücünün
kilidini açmayı aklına koyan Sartre, ilk olarak 1935’te, dost edindiği b ir tıp
öğrencisinin gözetimi altında meskalin aldı. İlk başlarda maddenin etkileri o l
dukça hafifti ancak birkaç gün sonra Sartre giderek daha asap bozucu sanrılar
deneyimlemeye başladı. Bunlardan birinde dev bir ıstakoz tarafından kovalanı
yordu. Ayrıca orangutanlar, baykuş suratlı b ir saat kadranı, dişlerini gıcırdatan
evler de görmüştü.Tuhaf imgeler yıl boyu Sartre’ın yakasını bırakmadı.Yazar
2 2 6 - BÜYÜK YAZARLARIN G İZ L İ HAYATLARI
TERÖR DEYİNCE
Sartre’ın radikal p o litik düşüncesi onu bazı tartışmalı isimlerle ilişkiye itti.
Yazar I960’ta Fidel Castro ve E rnesto“ Che” Guevara ile devrim sohbetleri
yapmak üzere Küba’ya gitti. G ördüklerinden öyle etkilendi ki, Che’yi “ çağı
mızın en bütünlüklü insanı” ilan etti. 1972 Münih O lim piyatlarında Filistinli
te rö ris tle r on bir İsrailli atleti öldürdüğünde Sartre, te rö rizm in “ korkunç bir
silah” olduğunu “ ama baskı altındaki yoksulların elinde başka silah olmadığı
nı” söyleyerek, eyleme b ir anlamda destek verdi. Ayrıca “ Münih saldırısının
Fransız basını ve halkın b ir kesimi tarafından kabul edilemez b ir skandal” ola
rak nitelendirilmesinin, asıl b ir skandal olduğunu dile getirdi. Sartre I974’te,
ünlü Baader-Meinhof çetesinin lideri Andreas Baader’i,Almanya, S tuttgart’taki
Stammheim Hapishanesi’nde ziyaret etti. Sonraları Baader’i,“ inanılmaz dere
cede aptal” ve “ aşağılığın te ki” diye nitelese de, ziyaretin hemen sonrasında
Alman televizyonuna çıkarak “ siyasi tutukluların” haklarını korum ak üzere
uluslararası b ir komitenin oluşturulması gerektiğini savundu. (Baader’in suç
ları arasında çok sayıda banka soygunu ve Frankfurt’taki b ir mağazanın havaya
uçurulması yer alıyordu.)
Ç A P K IN L IK DA VAR
Ç ekicilikten uzak görünümüne rağmen Sartre, sigara söndürüp yakar gibi
metres değiştirirdi. Hatta Simone de Beauvoir tifodan hastanede yatarken,
genç ve güzel Brezilyalı bir gazeteciye asılmaya çalışmıştı. Sadakatsizlikleri
ni haklı gösterm ek için ilişkilerini mastürbasyona benzetir ve partnerlerinin
yanında zevkin doruğuna ulaşmayı reddederdi (hamileliği önlemek gibi bir
nedenle değil, karşısındakini gereksiz samimiyetten yoksun bırakmak için).
NE B U LU R S A N T Ü T T Ü R
Fransız Direnişi’ne yardım etm ek için fazla bir şey yapmamış olabilir ama
Sartre, Nazi istilasının en azından b ir yönüne itiraz etmişti. Savaş dönemi
tütün kıtlığı, Sartre’ın günde iki paketlik alışkanlığını ciddi b ir sekteye uğrattı.
Hatta uyanık düşünürün kafelerde yerden izm arit toplayıp, tütününü piposu
na doldurduğu bile görülmüştü. Sartre’ın nikotin aşkı öyle güçlüydü ki, sınıfta
öğrencilerinin sigara içmesine izin verirdi. Sigarayı ancak d o k to rla r dolaşım
sorununu gidermek için bacaklarını kesmekle te h d it ettiklerinde bıraktı.
4 EYLÜL 1 9 0 8 -2 8 KASIM 1960
AMERİKALI
■■■■
BURCU
BAŞAK
EN ÖNEMLİ ESERLERİ:
NATIVE SONA/ATAN EVLADI (1940),
BLACK BOY/KARA ÇOCUK (1945)
EDEBİ USLUBU:
YALIN, DOLAYSIZ VE GUÇLU
“İ N S A N I EKMEĞE OLAN
A Ç L IK KADAR, K E N D İ N İ SOZUN OZU
ORTAYA KOYMA A Ç L IĞ I DA
Ö L D Ü R E B İL İR
. 230 BÜYÜK Y AZARLARIN G İZ Lİ HAYATLARI
r « Bir balyoz gibi g e ld i,” dem işti, ta rih çi John Henrik Clarke, Ric-
■ hard W right için. “ Dağdan inme, eli balyozlu bir dev gibi geldi ve
I balyozla yazar gibi yazdı.”
Kuşaklarca Am erikalı lise öğrencisi W right’ ı, onuncu sınıf İn g iliz
ce dersi okuma listesine B la c k Boy/Kara Ç ocuk’ u koyan balyoz olarak
tanır. Oysa W right’ in edebi şöhreti, daha eski kitabı N a tive Son/Vatan
Evladı ile bir avuç makale ve kısa öykünün tem elleri üzerinde yükselir.
W right’ in modern Amerikan edebiyatının devleriyle pek çok ortak noktası
vardı. Tıpkı Hemingway gibi o da sürgünde yaşıyordu. Tıpkı Faulkner gibi
M ississippiliydi (ve tuhaftır, o da postanede çalışm ıştı). Ancak W right’ in
radikal siyasi inançları ve te n in in rengi onun bu iki efsanenin eriştiği
konuma erişm esini engelledi. Yazar hayatının büyük bölüm ünü şapkasını
asabileceği bir ülke arayarak ve F B I’ ın bir adım önünde olmaya çalışarak
geçirdi.
Yazarak ün kazanan ilk A frikalı-A m erikalılardan biri olan W right, Jim
Crow Güneyi'nde büyüdü ki burada kütüphane kartı sahibi olmak bile
beyazlar camiasında bir siyahı şüpheli haline getiriyordu. Ancak o yine
de bir yolunu bulup kart çıkarttı ve edebiyat dünyasından ilk idolü H.
L. M encken’ in eserlerine giriş yaptı. Gözleri M ississippi, N atchez’ in öte
sindeki fırsatlara açıldığında W right reşit olur olmaz kasabadan ayrıla
rak Chicago’ya yerleşti. Burada on yıl boyunca Güney Yakası’ ndaki bir
postanede çalıştı ve küçük edebiyat dergilerine beğeniyle karşılanan bir
dizi hikâye ve ş iir yazdı. Giderek artan p re stijin in bir işareti olarak New
York’daki Schomburg Zenci (Negro) Edebiyat ve Sanat Koleksiyonu’ nca
1 9 3 9 ’ un “ öne çıkan on iki Zencisinden (Negro)” biri olarak adlandırıldı.
Vatan E vla d ı'n \n 1 9 4 0 ’daki basımı W rig h t’ in yaratıcı ve tica ri alanda
çıkış yapmasını sağladı. Kazara beyaz bir kadını öldüren ve karşılığın
da korkunç bir bedel ödeyen Bigger (Büyük) Thomas isim li "kaba saba
Zenci” yi anlatan roman, W right’ ı neredeyse tek bir gecede ikon sta tü
süne yükseltti; üstelik sadece siyahlar arasında da değil. Genel kabulün
en üstün göstergesi olarak Vatan Evladı Ayın Kitabı K u lü b ü ’ nce seçilen
Afrikalı-A m erikalı bir yazar tarafından yazılmış ilk eser oldu. (Doğrusu
nu söylemek gerekirse kulübün ağırbaşlı yönetim kurulu yazara, romanın
ırksal konulara ağırlık veren bazı bölüm lerini ç ıka rttırd ı.) Bir zamanların
postane memuru sadece birkaç ay içinde A m erika’ nın en zengin ve önde
gelen Siyahî yazarı olm uştu.
Yazar aynı zamanda kom ünist de oldu. Solcu hareketin revaçta o l
duğu Büyük Buhran’ ın en ağır döneminde popülerlik kazanan bu geçiş,
W right’a öm rünün sonuna kadar zorluk yaşatacak ve yazarın devlet yet-
RICH ARD W R IG H T - 2 3 1
B
2 3 2 - B ÜYÜ K YAZARLARIN G İZ L İ HAYATLARI
___________________________________________________
HOLLYW OOD T E K L İF L E R İ
Vatan Evladı yayımlandığı andan itibaren H ollyw ood prodüktörlerinin ilgisini
çekti. W rig h t ise romanının beyazperdeye uyarlanması fikrine uzun süre di
rendi. Büyük Thomas’ın tra jik öyküsü kalabalık seyirci kitlesine hitap etmek
üzere yumuşatıldığında, mesajın kaybolacağından korkuyordu. Ayrıca öykü
de büyük değişiklikler yapılmasından da çekiniyordu ki haksız da sayılmazdı.
I947’de MGM p rodüktörü Joseph Fields, Büyük Thomas’ı ve romanın tüm
diğer Afrikalı-Am erikalı karakterlerini beyaz olarak “ yeniden hayal etm e”
fikriyle W rig h t’a geldi. Fields’in versiyonunda Thomas beyaz bir etnik azın
lık grubunun üyesi olacak ve bir PolonyalI, bir İtalyan, bir siyah ve birYahu-
dinin yanı sıra bir işe başvuracaktı. Bu düşünce ile dehşete düşen W rig h t,
H ollyw ood’dan tamamen vazgeçerek Avrupalı yönetmenlerden gelen teklif
leri değerlendirmeye başladı.
Yazar sonunda aradığı adamı buldu; Fransız film yapımcısı Pierre Che-
nal. Chenal romana sadık kalmayı kabul e tti ama b ir şartla; başkahramanı
W rig h t’in kendisi oynayacaktı. H içbir oyunculuk deneyimi olmayan kırk ya
şındaki bir adama on dokuz yaşındaki birinin rolünü oynatmak, bu düşük büt-
2 3 4 - BÜYÜK Y AZARLARIN G İZ Lİ HAYATLAR!
BÖYLE D O S TU M O L S U N ...
W rig h t Paris’te yaşarken, kendisinden on d ö rt yaş küçük, geleceği parlak
Afrikalı-Amerikalı yazar James Baldwin’i kanatları altına aldı. Henüz hiçbir
eseri yayımlanmamış olan Baldwin, deneyimli yazardan öneri ve ilham almak
istedi.W right ise ona bolca vakit ayırdı ve akıl verdi.Ancak ne yazık ki kimse
Baldwin’e minnettarlığın bu anlaşmanın bir parçası olduğunu söylememişti.
Baldwin’in Paris’e yerleştikten sonra yazdığı ilk yazılardan biri, çağdaş siyah
edebiyatında “ protest” romancılık geleneğine saldıran bir makale oldu. Sal
dırının ana hedefi neydi dersiniz? Vatan Evladı. Yazıdan hayli incinen W right,
Baldwin’i asla affetmedi.
H A İK U S E V D A S I
W rig h t haiku sevdasına yakalandı.Yazar hayatının son on yılında, Fransa’da
yaşadığı dönemde, d ö rt binden fazla üç mısralık kısa ve öz şiirlerden yazdı
ve bunlara “ örüm cek ağları” adını verdi. Şiirler yazarın ölümünden sonra
derlenerek yayımlandı.
W ILLIAM BURROUGHS
AMERİKALI
BURC
KOVA
EN ÖNEMLİ ESERLERİ:
JUNKIE/CANKİ (1953),
NAKED LUNCH/ÇIPLAK ŞÖLEN (1959)
ÇAĞDAŞLARI VE RAKİPLERİ:
JACK KEROUAC, ALLEN GINSBERG
EDEBİ USLUBU:
PARÇALARA AYRILIP ZAMAN ZAMAN YENİDEN
BİRARAYA GETİRİLEN PARANOYAK DÜŞÜNCELER
“İN S A N AB D ’DE YA S A P K IN
OLUR, YA DA S I K I N T I D A N SÖZÜN ÖZÜ
GEBERİR . ”
Mİ ■
2 3 6 - BÜYÜK YAZ ARLAR IN G İZ Lİ HAYATLARI
geçirdi. Yazar yeniyetm elik yaşında New Mexico’daki pahalı özel okulun
dan, fareleri uyuşturmada kullanılan kloral hidrat kullanım ı yüzünden
a tıldı. 1 9 5 0 ’ lerde birkaç ayını Güney A m erika’da yage denen m is tik bir
psikedelik b itk in in arayışıyla geçirdi. Hatta başyapıtı N a ked L u n ch /Ç ıp la k
Şölen için aldığı 3 0 0 0 dolarlık avansı eroin satın alm ak için kullandı.
Burroughs eroinin yanı sıra s ih irli mantar, marihuana, haşhaş ve morfin;
yani kolayda ne varsa kullandı. Alışkanlığından kurtulm ak için, Dr. John
Yerbury Dent’ in ünlü apomorfin tedavisi de dahil, pek çok yöntem denedi
ama hiçbiri işe yaramadı. Yazar en sonunda uyuşturucuyu ucuza ve/veya
yasal olarak alabileceği yerlerde yaşamaya başladı ve bağım lılık deneyim
lerini yazılarına taşıdı.
Uyuşturucu kullanım ına ve eşcinsel yaşam s tilin e duyulan tepki,
Burroughs’u sansür ve diğer kamusal e le ştirile r için kolay bir hedef ha
line g e tirdi. 1 9 6 2 ’de Ç ıplak Şölen ABD ’deki son büyük m üstehcenlik
davasının hedefi oldu ve kitap Massachusetts Eyaleti tarafından müs
tehcen bulundu. Karar, Allen Ginsberg, Normal M ailer ve başka birçok
kişinin kitap lehine ifade verdikleri sansasyonel bir duruşmanın ardından
verildi. Karar daha sonra tem yiz mahkemesinde iptal e d ild i. Burroughs
1 9 7 0 ’ lerde -kısmen şapka konusunda zevk sahibi oluşu yüzünden- kü lt
konumuna eriştiyse de, edebiyat camiası tarafından h iç b ir zaman tam an-
amıyla kucaklanm adı. Amerikan Sanat ve Edebiyat A kadem isi’ ne ancak
1 9 8 3 ’te, Ginsberg’ in başını çektiği uzun bir lobi çalışmasının ardından
alındı. Burroughs daha çok rock yıldızlarının dostluğunu tercih ediyordu;
Lou Reed, David Bowie ve Patti Sm ith çok sayıdaki hayranından birkaçıy
dı. 1 9 7 0 ’ lerin büyük bölüm ünü New York’ta Stüdyo 5 4 ekibiyle hoşbeş
ederek geçiren Burroughs, 1 9 8 3 ’te Kansas, Lawrence’a taşındı ve son
on dört yılını uyuşturucunun yarattığı sis perdesinin ardında yaşayarak
geçirdi. 1 9 9 7 ’de, seksen üç gibi akıl almaz bir yaşta kalp krizinden ö ldü
ğünde, kendinden daha genç ve kimyasala daha az düşkün Beat yoldaşları
Kerouac ile Ginsberg’ten sırasıyla yirm i sekiz yıl ve dört ay daha fazla
yaşamıştı.
= = S = =
BİR DEFADAN SONRA GERİ DÖNÜŞ YOK
Burroughs’un eroin bağımlılığı oldukça güçlü ve tüketici nitelikteydi. Bir defa
sında mal alabilmek için daktilosunu satmış, elle yazmaya çalışarak üretkenliği
ne büyük b ir darbe vurmuştu. Bir başka zaman b ir yıl boyunca banyo yapmak
ve çamaşır değişmekten vazgeçtiğini itira f etmişti. Bu yaşam stili dostlarına
2 3 8 ■ BÜYÜK YAZARLARIN G İZ Lİ HAYATLAR!
A N LA T B A K A LIM NE OLDU?
Eşini öldürm ek pek çok yazar -ve çoğu insan- için kariyer sonlandırıcı b ir hata
olabilir ama Burroughs için durum farklı oldu. 19 5 1’de Meksika’daki evlerinde
keyifli vakit geçirmekte olan Burroughs ile karısı Joan, misafirlerini bir “ W illi
am Teli” gösterisi ile eğlendirmeye karar verdiler. Joan kafasının üstüne ayaklı
b ir içki bardağı koydu, Burroughs da .38 kalibrelik tabancasıyla nişan aldı.
(Kafası duman olmuş bir eroin bağımlısının titre k bir Benzedrine bağımlısını
hedef tahtası olarak kullanmasının doğurabileceği tehlikeler kimsenin aklına
gelmemiş olmalı.) Burroughs hedefi fena halde şaştı ve beyni parçalanan Joan,
oracıkta öldü. Parti bitmişti. Meksika’da k ritik birkaç kişiye verilen rüşvetle
rin de eşlik ettiği karmaşık yasal işlemlerin ardından ülkeden kaçmasına izin
verilen Burroughs, gıyaben cinayetten hüküm giydi. İki yıl tecilli mahkûmiyet
aldı. Başka birinin vicdan azabından kahrolacağı bu durumda Burroughs işe iyi
tarafından bakmayı tercih etti. “Joan’un ölümü olmasa asla yazar olamayaca
ğım şeklinde korkunç bir sonuca, ister istemez varmış durumdayım,” sözlerini
kaleme aldı. “Joan’un ölümü beni istilacıyla, Ç irkin Ruh’la temasa geçirdi ve
yolum u,öm ür boyu süren bir mücadeleye doğru kırdı.O yoldan çıkışım ancak
ve ancak yazmakla mümkündü.”
Y E M E K İÇ İN TE Ş E K K Ü R L E R , JA C K
Burroughs’un en u n u tu lm az eserinin ism i, ed eb iyat ta rih in in en çar
pıcı isim lerinden b iriy d i: Naked LunchlÇıplakYemek (T ü rk ç e d e Ç ıp la k
Şölen). Bu konuda teşekkü rü Jack K erouac’a borçluyuz. Burroughs ilk
başta ro m an ın a, p ek çok bölü m ü nü yazdığı Tanca’daki “ in te rn atio n al
zone/uluslararası bölge” sözüne istinaden İnterzone ism ini koymayı
düşünüyordu. D a h a sonra çok daha d ik ka t çekici olan Naked Lust/Çıp-
lak Şehvet'i seçti. Kerouac, Burroughs’u Fas’tak i sığınağında ziy a re t
e ttiğ i b ir gün ro m a n ı gördü ve ism ini yanlışlıkla "Naked Lunch/Çıplak
(öğle)Yemek” diye okudu. Bu h a ta B urroughs’un öyle kom iğine g itti ki
ism i kullanm aya k a ra r verdi... Böylece edebiyatın klasiklerinden biri
doğm uş oldu.
W IL L I A M BUR RO UG HS - 2 3 9
X E N U ’YA EREC EĞ İM
Zihin kontrolüyle takıntılı b ir yazar olarak Scientology’e geçiş yapması pek
îkla yatkın gelmese de Burroughs, 1960’ların sonlarında bilimkurgu yazarı
L Ron Hubbard’ın uzaylı tem eline dayalı inanç sisteminin ateşli üyelerinden
; ri oldu. Scientology’i “ gerçek b ir iletişim bilim i” olarak adlandıran B urro
ughs, o sırada yaşadığı Londra’nın d ö rt b ir yanında sistemin tanıtımını yaptı.
Hatta Scientology üstatları üstünde sergilenen son derece yorucu b ir cin
sel ve kriminal “ güvenlik ko n tro lü ” olan Joburg’ü de deneyimledi. Burroughs
; rkaç ay sonra Scientology’den ayrılma kararı aldı ve şunları söyledi:“ Scien
tology b ir din olana dek benim için yararlıydı. Ancak din benim hiçbir işime
»•aramaz. Din denen şey sadece şu kontrol müptelası triplerden biridir, ki
-epim iz onsuz yapabiliriz.”
GRUP ÜYESİ
Aykırı kişiliği ve radikal estetik tekniğiyle Burroughs’un rock müzik dünyasıyla
çoğal b ir yakınlığı vardı. Bugün pek çoklarının bildiği gibi Steely Dan müzik
grubu ismini Çıplak Şölen’de geçen devasa plastik dildo “ Yokohamalı III. Steely
Dan” den almıştı. Heavy m etal te rim i de Burroughs’a aittir. Bu söz, yazarın The
Soft Machine/Yumuşak M akine ve Nova Express romanlarında bağımlılık yara
tan uyuşturucular için bir m etafor olarak kullanılır.
Burroughs hayatının ilerleyen dönemlerinde birkaç rock müzik perfor-
mansçısıyla işbirliğine dayalı yakın ilişkiler geliştirdi, ki bunlar arasında Tom
vVaits, N ick Cave ve Throbbing G ristle’ın Genesis P-Orridge'ı da vardı. H at
ta dostu K u rt Cobain ondan Nirvana’nın “ Heart-Shaped Box/Kalp Biçimli
Kutu” şarkısının klibinde İsa olarak görünmesini bile istedi. Ancak Burroughs
2 4 1 - l O r ü K YAZARLARIN G İZ Lİ HAYATLARI
teklifi geri çevirdi. Buna karşılık I992’de Cobain ile b irlikte “ The PriestThey
Called Him/Rahip D ediler Ona” isimli b ir EP kaydı yaptı.
Burroughs’un işbirliği yaptığı, düşünce şekline daha yakın kişilerden biri,
Chicago çıkışlı “ endüstriyel” metal grubu M inistry’nin lideri Al Jourgensen’di.
Burroughs ile Jourgensen eroin tutkusunu paylaşıyordu ve en az b ir defa bir-
likte eroin almışlardı. Jourgensen yazarla aralarındaki unutulmaz eroin sean
sından sonra şunları söyledi:“ Burroughs bu gezegende yaşamıyor. Sohbetimiz
daha çok onun petunya bahçesindeki rakunların defedilmesi üstüne kuruluy
du. Sonunda rakunlara metadon verme kararını aldık. Bu sayede hayvanlar
yavaşlayınca, Bili de .38’liğini çıkarıp onları korkutabildi.” İkili, bahçeyi basan
hayvan sorununu hallettikten sonra işe koyuldu. Burroughs M inistry’nin “Just
O ne Fix/Tek BirVuruş” adlı şarkısının konuşmalı bölümüne misafir oldu.
programın müzisyen konuğu “ Süper Ü şütük” Rick James ile Eddie Murphy ve
Joe Piscopo’nun başını çektiği program ekibi, durumu toparlayıp, programı
normale döndürdüler.
B IÇ A K S IR T I
Kartal gözlü izleyiciler Ridley Scott’un 1982 yapımı bilimkurgu karafilm
klasiği Blade Runnerl(Türkçede) Bıçak Sırtı’ nın jeneriğinde Burroughs’un
adının geçtiğini fark etmiş olabilirler. Filmin ismi o sıralarda aynı adlı bir
senaryoyu elden ele dolaştıran Çıplak Şölen'in yazarına b ir selam niteliğin
deydi. Ancak senaryo isminin ne Scott’un film iyle, ne de film in temel aldığı
Philip K. D ick romanı Do Androids Dream o f Electric Sheep/Androidler Rü
yalarında Elektrikli Koyun M u Görür? kitabıyla b ir ilgisi vardı. Burroughs’un
öyküsü Blade Runners adlı genç kaçakçı grubunu anlatıyordu. G rup gizli
polis tarafından yönetilen faşist b ir gelecekte, A m erika’da doktorlara ya
saklı cerrahi aletleri sağlıyordu.
CARSON MCCULLERS
AMERİKALI
BURÇ
KOVA
EN ÖNEMLİ ESERLERİ’
THE HEART IS A LONELY HUNTER/YALN1Z BİR AVCIDIR YÜREK (1940),
REFLECTIONS İN A GOLDEN EYE/ALTIN GÖZDE YANSIMALAR (1941),
THE MEMBER OF THE VVEDDING/DÜĞÜNÜN BİR ÜYESİ (1946)
AĞOAŞLARI VE RAKİPLERİ:
FLANNERY O’CONNOR, EUDORE WELTY,
HARPER LEE
EDEBİ ÜSLUBU:
GÜNEYLİ TOPLUMUN UYUM SAĞLAYAMAYANLARINA AİT TUHAF
YAŞAMLARIN AKICI, LİRİK BİR DÜZYAZIYLA BURUK İFADESİ
CARSON VE KONTES
McCullers’ın, A nton Çehov, Fyodor Dostoyevski, Turgenyev ve Leo Tolstoy
gibi Rus yazarlara özel b ir ilgisi vardı. Ö te yandan bu yazarların akrabaları
na toplu taşımacılık araçlarında rastlamak gibi b ir de becerisi vardı. Bir gün
annesiyle birlikte otobüsle N ew York’a giderken gösterişli b ir Rus hanımla
sohbete daldılar. Anne McCullers, kızının edebi maharetini saymakla b itire
mezken, kadın kendi babasının da yazar olduğunu söyledi. Kadının adı mı ney
di? Kontes Tolstoy.
-----H A YD İ M A R IL Y N , H A YD İ B L IX E N !-------
McCullers edebiyat tarihinin en “ keşke duvarında böcek olsaydım” tipindeki
yemek davetlerinden birinde A rth u r Miller, Marilyn Monroe ve (daha çok Out
o f Africa/(Türkçede) Benim A frikam 'ın yazarı Isak Dinesen diye bilinen) Baro
nes Karen Blixen-Finecke’nin olduğu bir grubu ağırladı. Seçkin şahsiyet Bli-
xen, Amerikan Sanat ve Edebiyat Akademisi’nde bir konuşma yapmak üzere
A B D ’ye yeni gelmişti ve yakında gösterime girecek olan Some Like İt H o tl
Bazıları Sıcak Sever filminin bomba yıldızı ile tanışmak için yanıp tutuşuyordu.
Edebiyat dünyasında şöhretle geçen yılları içinde hayli etkileyici bir po rtfö y
oluşturmuş olan McCullers, bu arzuyu 5 Şubat, 1959’da gerçekleştirdi.
Ortaya oldukça tuhaf görünümlü bir dö rtlü çıkmıştı. Gözlüklü, entelek
tüel M iller iki oyununun arasındaki bir dönemdeydi ve Amerikancı Olmayan
Faaliyetler Komitesi’nin karşısına çıkmayı reddedişinden dolayı federal hükü
mete karşı mahkemede verdiği mücadeleden toparlanma aşamasındaydı.Yak-
laşık iki yıldır eşi olan Monroe ise şöhretinin doruğundaydı ve kendisini yak
laşık üç yıl sonraki ölümüne götürecek olan duygusal dengesizliğin işaretlerini
göstermeye başlamıştı. Monroe partiye göğüs dekolteli siyah dar bir elbiseyle
geldi. McCullers her zamanki gibi fiziksel ve zihinsel açıdan perişan haldeydi.
Vücuduna inen inmeler bedeninin sol tarafı hariç her yerini felçli bırakmıştı.
Yetmiş d ö rt yaşındaki Blixen ise grubun en yaşlı, saygın kişisiydi. Ancak pek
çok açıdan en kötü durumda olan da oydu. Gençliğini çoktan geride bırakmış
2 4 8 - BÜYÜK Y AZARLARIN G İZ Lİ HAYATLARI
VAR O L M A N IN D A Y A N IL M A Z B E Y A Z L IĞ I
McCullers hayatının ilerleyen dönemlerinde beyaz rengi takıntı haline
getirdi. Emily D ickinson’ın ruhunu yaşattığını düşünen yazar, bembeyaz
elbiseler ve bluzlar giymeye başladı ve dostlarına odalarını beyazlarla de
kore etm elerini tavsiye etti. Hatta sadece beyaz gecelik ve tenis ayakkabısı
giyerek röp o rta jla r verdi.
. SALINGER
1 OCAK 1 9 1 9 -2 7 OCAK 2010
EN ÖNEMLİ ESERLER
THE CATCHER İN THE RYE/ÇAVDAR TARLASINDA
ÇOCUKLAR (1951), FRANNY AND
ZOOEY/FRANNY VE ZOOEY (1961)
ÇAĞDAŞLARI VE RAKİPLERİ:
JOHN CHEEVER, JOSEPH HELLER,
CARSON MCCULLERS
“ Y A Y IM L A M A M A K T A SÜZÜN ö zü
M U H T E Ş E M B İR H U Z U R VAR. "
2 5 0 - B ÜYÜ K YAZARLARIN G İZ Lİ HAYATLARI
>. büyüleyen adamın, aslında kendi idrarını içen ve Hollywood film le rin in
: zdiği eski moda ırksal stereotiplere tutunan somurtkan bir kuralcı olduğu
>:.leniyordu. “ Babama göre İspanyolca konuşan herkes ya Porto Rikolu bir
:î~ıaşırcı kadındır ya da Marx Kardeşler film indeki dişsiz, sırıtkan çingene
t p erdendir” diyordu Margaret. Margaret siyahî bir adamla nişanlandığında
Sa inger çileden çıkmış, siyahî bir müzisyenle evlenen kadının başına gelen
*e aketleri anlatan eski bir film i örnek vererek kızını uyarmıştı.
Salinger’ ın inzivaya çekildiği sığınağı New H am pshire'daydı. Söyle-
-ene göre bu malikânede içi, tam am lanm ış ya da tam am lanm akta olan
• tapiarla dolu birkaç oda büyüklüğünde kasalar vardı. Yazar arada bir
•eni romanının çıkacağı haberini salar ama durmadan fik ir d e ğ iştirird i.
E sirle rin in film haklarını vermeyi inatla reddetti ve kendi izni olmaksızın
■az an birkaç uyarlamanın da önünü kesti. Yakın zamanda vefat eden
.-zarın , ölüm ünün ardından da herhangi bir hikayesinin film in in çekilm e-
s ni önlemek için vasiyetnamesine özel b ir madde koyduğu söyleniyor.
Yazar film den gelecek paraya h içb ir zaman ihtiyaç duymadı. Çavdar
'a b a s ın d a Ç o cu kla r her yıl 2 5 0 .0 0 0 adet satmayı sürdürerek, dünyanın
dört bir yanındaki sorunlu gençlere ilham verdi. Kaderin kötü b ir oyunu
sonucu Salinger’ ın en önem li eseri aynı zamanda aklını y itirm iş münze-
. ¡erin ve suikastçılığa öykünenlerin kutsal kitabı oldu. A ralık 1 9 8 0 ’de
_onn Lennon’ ı vuran suikastçı Mark David Chapman’ ın elinde eskim iş
bir Çavdar T arlasında Ç o cu kla r kitabı vardı. Chapman daha sonra cinayet
o n u s u n d a Holden C aulfield’den ilham aldığını söyleyecekti. Hollywood
-e zaman bir karakteri çılgın biri gibi göstermek istese, kütüphanesine
Çavdar Tarlası'n\n bir kopyasını yerleştirir; tıpkı K o m p lo Teorisi’ nde Mel
Gibson’a yaptığı gib i. Indie rockçılar Too Much Joy, 1991 yapımı şarkl
arında, “ Çavdar Tarlasında Çocuklar*\ seven insanlardan korkarım ben”
dem işti. Onları suçlayabilir miyiz?
n
AÇIK DENİZDE EĞLENCE
Dünyanın en ünlü münzevisi b ir zamanlar anim atörlerin kralıydı. Salinger
19 4 l ’de, varlıklı kimseleri Batı H in t Adalarfna götüren lüks İsveç yolcu
gemisi H. M. S. Kungsholm’de eğlence işleri müdürü olarak görev yapmıştı.
Bu deneyimini daha sonra b ir okyanus yolcu gemisinde geçen “ Teddy” adlı
kısa öyküsüne aktardı.
2 5 2 - BÜYÜK YAZARLARIN G İZ Lİ HAYATLARI
OONATİK
Salinger yirm ili yaşlarının başlarında oyun yazarı Eugene O ’N eiIl’in kızı
O ona O ’Neill ile birlikte oldu. Salinger iyi b ir çift olduklarını düşünüyordu
ama ne olduysa kendini Şarlo tarafından ekarte edilmiş buldu. Charlie
Chaplin araya girmiş, genç Oona’nın ayaklarını yerden kesmişti. Ç ift arala
rındaki otuz altı yaş farka rağmen kısa süre sonra evlendi. Öfkeye kapılan
Salinger, O ona’ya, hayalinde canlandırdığı (Oona-Chaplin) düğün gecesini
çirkin ayrıntılarla betimleyen ağır, haşin bir mektup yazdı.
BİR N A Z İ’YLE E V L E N D İM
Kendinden n e fre t eden Yahudi konusu açılınca, Salinger’ı a tla m a m a k ge
rekir. Y a za r Yahudi geçm işinden d a im a rah atsızlık duym uş ve bu özelliğ i
ni kurgusal ya ra tıların ın pek çoğuna a k ta rm ış tı. N e v a r ki Salinger, ta rih
te b ilerek ve isteyerek b ir N a zi ile evlenm iş belki de te k Yahudi’ydi. Olay,
II. D ünya Savaşı’nın son aylarında, Salinger’ın işgal altınd aki A lm a n y a ’da
karşı-istih barat görevi yaptığı d ö n em d e yaşandı. A lt düzey bazı N a z i gö
revlilerini sorgulam akla g örevlendirilen Salinger, o nlardan birin e, kısaca
Sylvia (ya da S alinger’ın deyişiyle “ Saliva/Salya” ) diye bilinen b ir kadına,
âşık oldu. Lafını esirg em ez b ir Yahudi düşm anı olan Sylvia, Salinger’ın
A m e rik a ’daki akrab aları tarafınd an pek de coşkuyla karşılanm adı. Sade
ce birkaç ay süren evliliğin ardından Sylvia arkasına bakm ad an anavata
nına döndü.
O LM A D I BU İS İM
The Catcher in the Rye 1951 yılında Ayın Kitabı Kulübü tarafından seçildi
ğinde, organizasyonun seçkin e d itö rle r kurulu kitabın tuhaf ismiyle sorun
yaşadı. Kulüp başkanı ismin değiştirilmesini isteyince Salinger soğuk b ir ta
vırla teklifi reddetti ve “ Holden Caulfield böyle b ir şeyi istemezdi,” dedi.
Ç IL G IN HOMEOPAT
Salinger’ın alternatif tıp alanından benimsediği tek perhiz yöntem i idrar
içmek değildi.Yazar aynı zamanda Scientology, homeopati, akupunktur ve
Hristiyan Bilimi ile de ilgileniyordu. Ayrıca metal yansıtıcılarla donatılmış
ev yapımı yatay dayanakları kullanarak, cildi koyu b ir ton alana dek gü
neşleniyordu. Bir ara yaptığı m akrobiyotik perhiz yüzünden rengi hortlak
yeşiline döndü. Ailesine bakılırsa ağzı da fena haide kokuyordu.
A lte rn a tif tıp yöntem lerini kendi üstünde uygulamak Salinger’a yet
medi. Çocuklarından biri hasta olduğunda yazar küplere biniyor, onları iyi
leştirecek hom eopatik tedaviyi bulana dek durmayı reddediyordu. Böyle
zamanlarda alternatif tıp kitaplarına bakarak saatlerini geçiriyor, basit bir
nezle için kusursuz b ir tedavi arıyordu.
Konu akapunktur olduğunda “ D o k to r” Salinger daha da tuhaf bir
• enterne başvuruyordu. Geleneksel iğnelerden uzak duran yazar, (IKEA
—obilyalarını birarada tutan) küt tahta çivileri tercih ediyordu. Sonuç ise
20 çekmekten öte b ir şey olmuyordu. Kızı Margaret bu hissi “ Deriye, ucu
«törelmiş kurşun kalem batırmaya” benzetmişti. Salinger oğlu Matthevv’un
-ezlesini, bu sihirli çivilerinden birini çocuğun serçe parmak kemiklerine
r - ır a r a k iyileştirmeye çalışmıştı. Oğlan acıyla çığlık attıysa da, babası hiç
so'lni bozmadı. Sadece,“ Sen, annen ve kız kardeşin, hayatımda gördüğüm,
ağn eşiği en düşük insanlarsınız,” diye, çıkıştı. “ Duyan da etine şarapnel
saplandı sanır!” İki çocuğun hastalıklarını sevgili babalarından saklamala-
nna şaşırmamalı.
GEVELEMENİN GÜCÜ
Salinger’ın spritüel yaşamı Baskin-Robbins tü rü b ir şeydi. Yazar Yahudi doğ
muş, Zen Budizmini.Vedantik Hinduizmi, hatta Karizm atik Hristiyanlığı dene
mişti. N ew Y ork’taki Karizm atik ibadet evinden son derece etkilenen Salinger,
N ew Hampshire’daki evine döndüğünde, söz konusu dinin uygulamalarından
biri olan bilinmez b ir dilde konuşma pratiğini benimsemişti. Kızı onu bah
çedeki eğreti bronzlaşma köşesinde, Kutsal Ruh’un gücünü temsil ettiğine
inanılan antik m istik dile ait sözcükleri huşu içinde tekrarlarken bulmuştu.
KAHRAMANIM BENİM
Salinger’ın oğlu a ktö r M atthew Salinger, Marvel Com ics’in gişede hız
la çöküp soluğu video raflarında alan 1990 yapımı b ir filminde, süper-
vatansever süperkahraman Kaptan Am erika’yı canlandırdı.
JACK KEROUAC
EN ÖNEMLİ ESERLERİ:
ON THE ROAD/YOLDA (1957), THE DHARMA BUMS/
(TÜRKÇEDE) ZEN KAÇIKLARI (1958)
EDEBİ ÜSLUBU:
ARAYA MİSTİK İÇGÖRÜLERİN SERPİŞTİRİLDİĞİ
LOGOREİK, DAĞINIK SÖZLER
Ömür boyu a lko likliğ i sürdüren Kerouac, hayatının son on yılını ken
dinden geçene dek içerek geçirdi. Ü retkenliği de giderek azaldı. Birkaç
defa ev değiştirdi ve her seferinde annesi ona eşlik e tti. Bu süre içinde
kendini K atolikliğe iyice adadı. 21 Ekim 1 9 6 9 ’da, elinde kâğıt kalemiyle,
şidde tli iç kanamadan öldü.
D
SAĞIN ADAMI
Daha radikal Beatnikler, hareketin kurucu babasının b ir muhafazakâr o l
duğunu bilseler, dehşete düşerlerdi. Dindar b ir K atolik olan Kerouac, hip
pilerden nefret eder,Vietnam Savaşı’nı desteklerdi.Altmışlarda katıldığı bir
partide birisi omzuna Amerikan bayrağı sarınca Kerouac bayrağı katlayıp
kaldırmıştı.Yazar ayrıca National Review dergisinin kurucusu ve sağcı yazar
W illiam F. Buckley’i de en yakın dostları arasında sayardı.
NE M İ İÇ E R İM ? T H U N D E R B IR D !
Kerouac yaşamı boyunca alkolikti.Tercih ettiği içki ise, çulsuz şarapçıların
hayat kaynağı olan alkolle kuvvetlendirilmiş ucuz şarap T hunderbird’dü.
MUCİT SERSERİ
Kerouac’in en büyük romanı Yolda olabilir ama en büyük icadı kesinlikle Fan
tezi Beyzbol Ligi’ydi. Çevrim içi fantezi ve “ Rôtisserie” ligleri A m erika’da bir
çılgınlığa dönüşmeden çok önce Beat’lerin babası dizin kartlarıyla ve renkli
kâğıttan bloknotlarla işin yolunu bulmuştu.
Kerouac söz konusu ligi 1930’ların ortasında, Massachusetts, Lowell’da
geçen çocukluk yıllarında icat e tti ve yetişkinliğinde de güncelerinde ona yer
verdi. Dolayısıyla bu uğraşı hayatı boyunca sürdürme olasılığı hayli yüksek.
Oyun, ka rt kullanımı ve istatistikleriyle 1960’larda moda olan S trat-o-M atic’i
andırıyordu ama Kerouac’in versiyonu çok daha incelikli ve karmaşıktı. A ltı
hayali takımdan oluşan ligde H om er Landry, Charley C uster ve Luis Terce-
rero gibi hayali oyuncuların yanısıra, Pancho Villa ve Lou Gehrig gibi gerçek
hayattan karakterler de yer alıyordu. Kerouac kendisini Pittsburgh Plymouths
diye bilinen takımın antrenörü yapmıştı.
JACK KEROUAC - 259
Y O LD A VE Â LEM D E
: 33'de, yani edebiyat alanında kazandığı en büyük zaferin tadı henüz da-
-ığ-ndayken Kerouac annesiyle b irlikte N o rth p o rt’ta bir eve taşındı. Long
i.snd N o rth Shore’da küçük b ir liman kasabasıydı burası. Kasaba sakinleri
<erouac’i hâlâ sevgiyle anar; kasabanın sarhoşu olarak. Kerouac sık sık çıplak
îv 2x ya da terlikle zil zurna sarhoş halde, metal bir alışveriş arabasını çekişti-
-erek yoldan geçerken görülürdü.Tabii satın alacağı te k erzak içkiydi. Kıtlığa
r.şm e ihtimaline karşı b ir çantada b ir şişe Canadian Club bulundururdu. Da-
r ~ ğı gecelerin sabahında, kasabada bir o yana, b ir bu yana sürüklenen metal
- a '< e t arabasının içinde uyur halde bulunurdu.
Kerouac’in mesken tuttuğu diğer yerler arasında mahalle barı ve gün o r-
zxs siestaları için kendisine sığınak yaptığı içki dükkânı vardı. Ayrıca kasaba
• .Tuphanesine de sıkça gider ama içeri girmeyi reddederek kütüphane gö-
~e■ erinin kitapları dışarı, kendisine getirm elerini isterdi. Bahçesinin çimlerini
- ; Kesmemesi ve nadiren b ir yere gideceği tuttuğunda otostop yapmasıyla
Tam salmıştı. Ancak geceleri genellikle evde o turup fantezi beyzbol kartla-
rryta oynar veya iki makaralı teybinde ilahiler çalardı. Arada bir hayranları
c-unla tanışmak için bir saatlik mesafedeki NevvYork’tan gelirlerdi. Giderek
ı-ta n şöhretiyle ne yapacağını bilemeyen Kerouac, ziyaretçilerini sarhoş edip,
N o rth Shore’un te rk edilmiş konaklarında “ vahşi” gezintilere çıkarırdı.
Kerouac I964’de N o rth p o rt’tan ayrılarak St. Petersburg, Florida’ya gitti,
vasabadaki son gecesini içki içerek, alem yaparak ve Mel Torme şarkılarına
eşlik ederek geçirdi. Daha sonra birkaç mil ötedeki b ir tarlada uyurken bu-
kundu.
268 - BÜYÜK YAZARLARIN GİZLİ HAYATLARI
KAPTA N O NA HAYRAN
Jack Sparrovv’un Jack Kerouac hayranı olduğu kimin aklına gelirdi? A k
tö r Johnny Depp 19 9 1’de Kerouac mirasının tem silcilerinden 50.000 do
lar karşılığında eşya satın aldı. Aldıkları arasında 15.000 dolar değerinde
bir yağmurluk, 10.000 dolar değerinde b ir valiz, 5000 dolar değerinde
eski bir seyahat çantası, 2000 dolar değerinde b ir kazak (umarız arada
yıkanmıştır), 3000 dolar değerinde bir şapka (yağmurluk o lu r da şapkası
olmaz mı?), 10.000 dolar değerinde tü v it b ir ceket ve 5000 dolar değerin
de Kerouac’ten Neal Cassady’e yazılmış b ir mektup vardı. Ayrıca b ir içki
dükkânına yazılıp iptal edilmiş 350 dolar değerinde b ir çek.
İNANDIRICILIKTAN YOKSUN
Daima hipster modasının peşinde olan o rta düzey giyim perakendecisi The
Gap, 1990’ların başında Beat temalı b ir reklam kampanyası başlattı. Kampan
yanın posterlerinde Kerouac dimi kumaştan b ir pantolon ile gündelik bir
gömlek giymişti ve reklamın sloganı da “ Kerouac Haki G iyerdi” idi. Yazarın
birçok radikal hayranı, ölümünden sonra ona yakıştırılan bu imaj karşısında
küplere bindi. (The Gap’in akraba markası Banana Republic de aynı sıralarda
70 dolara “ Kerouac Pilot C eketi” satıyordu.) Chicago’da olayı protesto e t
mek için bir grup şair, reklamın parodisini yapan “ H itle r Haki G iyerdi” slogan-
lı, Nazi diktatörün resmini taşıyan b ir poster hazırladı. Rüzgârlı Şehir’deki Gap
mağazalarına bu posterlerden yüzlercesi gizlice bırakıldı. Görünüşe bakılırsa
Beatlere seneler sonra bile dokunmaya gelmiyordu.
KURT VONNEGUT
11 KASIM 1 9 22 -1 1 NİSAN 2007
AİLENİZ İ GERÇEKTEN
HÜSRANA UĞRATMAK
SÖZÜN ÖZÜ
■
İSTİYORSANIZ VE EŞCİNSEL
OLACAK CESARETİNİZ
DE YOKSA SANATÇI OLUN. ” ■
264 - BÜYÜK YAZARLARIN GİZLİ HAYATLARI
urt Vonnegut kariyerinin başlarında B ilim kurgu e tik e tli bir dosya
ALABALIK AVI
V o n n eg u t’ın en ünlü k a ra k te ri, n iteliksiz b ilim ku rg u yazarı Kilgore
T ro u t, genel h a tla rıy la saygın b ilim ku rg u yazarı T h e o d o r S tu rg eo n ’ı
te m e l ala ra k yazılm ıştı. Stu rg eo n birkaç kısa öykü ile ödüllü ro m an
More Then Humanlİnsandan Ö te ’nin yazarıydı. M eraklısın a söyleyelim
S tu rg eo n ’ın gerçek adı Edw ard H a m ilto n W a ld o ’ydu.
IŞ IK L A R , K A M E R A ... K U R T!
Vonnegut iki romanının sinema uyarlamasında rol aldı. Yazar M other N ightl
Gece Ana’ nın 1996 tarihli uyarlaması “ Sad Man on the Street/Sokaktaki H ü
zünlü AdaırT’da çok kısa göründü. 1999 tarihli Breakfast o f Champions/Şampi-
yonların Kahvaltısı’ nda ise reklam yönetmeni olarak rol yaptı.Vonnegut 1986
tarihli Rodney Dangerfield komedisi School/Okula Dönüş’te görece daha bü
yük bir rol alarak kendisini oynamış, Dangerfield’in budala Th o rn to n Melon
karakterine dönem ödevinde yardımcı olmuştu. Ödevin konusu mu? K u rt
Vonnegut.
K U R T VE JER R Y, İK İN C İ BÖ LÜM
»onnegut’ın kızı bir zamanlar tabloid tele-m uhabiri Geraldo Rivera ile
evliydi. B irliktelik yalnızca d ö rt yıl sürdü ve pek de m utlu geçmedi. Rivera,
Edith B ucket“ Pie” Vonnegut’ı te k ra r te k ra r aldattı ve bu arada kızın baba-
sının sonsuz düşmanlığını kazandı.Vonnegut röportajlarda eski damadın
dan söz ederken daima ona gerçek ismi olan “Jerry” ile hitap ederdi.
BU A D AM D A N ARABA SATI
A L IR M IY D IN I
/onnegut, kendisinin de söylediği gibi, “ ABD'deki ilk Saab satıcıların
san b iri” ydi. Hatta işi 1970’lerde batana dek, Massachusetts, W est
îsrnstable’daki Saab Cape C o d ’ın sahibi ve müdürü olmuştu. Ancak yazar
ş:nde son derece mutsuzdu. Gerçi 1973 tarihli, yarı-otobiyografık romanı
Şampiyonların Kahvaltısı’ndaki dengesiz Pontiac satıcısı Dwayne H oover
•¿dar kendini kaybedecek noktaya gelmedi ama onun yerine -“ berbat”
• eya “ şehirli züppelerin kanosu” diye nitelediği- İsveç yapımı arabaları kö-
eyerek, m üşterilerini kaçırdı.Vonnegut edebiyat dalında Nobel Ödülü
îiamamasını hep Saab’la aleni b ir biçimde dalga geçişine bağladı.
A Ç IK S Ö Z L Ü L Ü Ğ Ü N B Ö YLESİ
Vonnegut 1990’da, Washington D.C.’deki Ulusal Hava ve Uzay Müzesi’nde
yaptığı bir konuşmada tüm kariyerini 25.000 ila 250.000 arası sivilin ölümüyle
sonuçlanan Dresden bombardımanına borçlu olduğunu itira f e tti.“ Bu akşam
alacağım ücreti de sayarsak, ceset başına beş dolar kazandım,” dedi.
____________________________________________________________ i
EN ÖNEMLİ ESERLERİ:
THE BLUEST EYE/EN MAVİ GÖZ (1970),
SONG OF SOLOMON/SÜLEYMAN’IN ŞARKISI (1977),
BELOVED/SEVİLEN (1987)
ÇAĞDAŞLARI VE RAKİPLERİ:
ALICE WALKER, MAYA ANGELOU
■ “ GERÇEKTEN OKUMAK
İSTEDİĞİNİZ AMA HENÜZ
SÖZÜN ÖZÜ YAZILMAMIŞ BİR KİTAP
VARSA, ONU SİZ
YAZMALISINIZ. ”
TONI M ORRISON - 271
T Wofford lehim lediği her metal parçasının ek yerine ism inin baş
harflerini gururla mühürleyen bir kaynakçıydı. Küçük Toni -o za-
—anlar Chloe diye b ilin iyo rd u - o harfleri kim senin görmeyeceğini söyle
diğinde, babası, “ Evet, ama ben orada olduklarını b ileceğim ” dem işti,
¿nnesi Ramah W offord'in da ondan geri kalır yanı yoktu. Kendisi bir za-
—anlar Başkan Franklin D. Roosevelt'e bir m ektup yazarak, hüküm etin
3 Iy ü k Buhran döneminde dağıttığı unun kalitesinden yakınm ıştı. Eksant-
r k mi? Belki. Ama W offordlar kendilerini fark ettirm eyi b ild i, tıpkı dört
çocuklarından İkincisi, Chloe Ardelia gibi.
W offordlarin tek derdi çürük un değildi. Bir kere, fena halde yoksuldu
lar. George, Ohio, Lorain’ in çelikhanelerinde te r dökerken, Ramah da bir
.naparkın tuvaletinde havlu takdim ederek iki yakayı biraraya getirmeye
çalışıyordu. A ile Chloe’ nin çocukluğu boyunca en az altı ev değiştirdi,
-a tta 4 dolarlık kirayı ödeyemedikleri bir dönemde, ev sahibi evlerini
•aktı. Çelik im alat kasabasında yaşayan W offordlar her zaman “ beyaz
ların altında ya da yanında” oturm uşlardı. Bu şartlar George W offord’ in
Deyazlara karşı buruk öfkesini daha da besledi. Yakın çevrede ırkçılığı
• şkırtanlardan biri de Chloe’ nin çılgın ninesiydi. Nine, Chloe gibi açık
;e n li siyahları “ saflıktan uzak” diye nitelerdi. Morrison sonradan, “ Ninem
: zim ‘ kurcalandığım ızı’ düşünüyordu” itira fın d a bulundu. Ancak M orri
son h içb ir zaman bu tu h a f önyargılara prim vermedi.
Chloe Wofford on iki yaşında K atolikliğe geçti. Vaftiz adı olarak ken
dine Anthony’ i seçti, arkadaşları ise ona kısaca Toni dediler. İnsanların
C 'io e ism ini asla doğru te la ffu z edem eyeceklerini düşünen yazar, Toni
sm ini kullanmaya başladı. ( “ M orrison” u ise Jamaika doğumlu m im ar Ha-
rold Morrison ile yaptığı kısa e v liliğ in ardından ism ine ekledi.) Henüz kü
çük yaştan itibaren okumaya meraklı olan Toni, pek çok yazarın yanı sıra
_eo Tolstoy ile Jane A usten’ ın eserlerini d evirm işti. 1 9 4 9 ’da A m erika’da
s >ahların en p re stijli okulu Howard Ü niversitesi’ne kaydolması kimseyi
şaşırtmadı.
Okuldan mezun olup Cornell Ü niversitesi’ nde master yapan Morrison,
ngilizce dersi vermek üzere Howard’a döndü. Öğrencileri arasında gele
ceğin siyah radikallerinden Stokely Carmichael da vardı. Morrison onu,
'İnsa nın daima sınıfında olmasını istediği türden b ir öğrenciydi; a kıllı,
cuyarlı, kom ik ve biraz da kendi b ild iğ in i okuyan” diye tanım lam ıştı. Evii-
k ve öğretm enlik kariyeri M orrison’ ı ta tm in etm edi. Bunun üzerine yazar,
-ocasını terk ederek Random House’da e d itörlük işine başladı. Burada
-eredeyse yirm i yıl kaldı ve bir yandan da yazarlık kariyerini ile rle tti.
272 ■ BÜYÜK YAZARLARIN G İZLİ HAYATLARI
ŞU BİZİM KARABÜYÜ
Toni M orrison’ın eserlerinde doğaüstü unsurlara bolca rastlanır ki bunun
da açık b ir nedeni vardır: M orrison bu konuda inançlıdır.“ Siyahlar büyüye
^anır,” demişti yazar, b ir röportajında. Hayaletlere inanıp inanmadığı so-
'Jduğunda ise,“ Evet, inanıyorum tabii. Siz mikroplara inanıyor musunuz?
Hayaletler bizim kü ltü r mirasımızın b ir parçasıdır,” demişti. M orrison ço
cukluğunda ailesinin “ doğaüstü yaşamla iç içe” olduğunu iddia etti. Hatta
büyükannesi lotoda ikramiye kazanacak sayıları bulmasına yardımcı olmak
c n M orrison’a özel b ir “ rüya de fte ri” tutturm uştu. M orrison, ruhlara
-ancı olmasaydı,“ Bilimle alakası olmayan şeyleri açıklayabilmek için sözde
bilimsel verilere bağımlı” kalacağını söylemişti.
A YRICA C H R IS N O TH DA Ç O K Y A K IŞ IK L I
M orrison uzun süredir devam eden televizyon dizisi Law and Order 'in fa
natik hayranlarından biri. Dizideki ceza yargılama yöntem inin “ Tatminkâr
: r kefaret yapısına hafiften müdahil olma” duygusu uyandırdığını söyle-
—işti. Dizinin başrol karakteri Lennie Briscoe olsa, bu kadar güzel ifade
edemezdi herhalde.
BEYAZ KORKUSU
Şu an tuhaf görünebilir ama b ir ara M orrison kim ileri tarafından tehlikeli bir
-adikal olarak görülüyordu. Hatta Random House’daki arkadaşları bile ondan
o r k a r gibiydi. M orrison b ir kitabın basımı için Harlem ’de parti planladığında,
•îyınevinin pazarlama bölümü endişeye kapılmıştı. Yönetim , yayımladığı şir-
<et içi bildirilerle çalışanları siyahların mahallesinde toplanmanın tehlikelerine
Karşı uyardı. Nihayetinde etkinliğe Random House’dan sadece iki kişi katıldı,
^arti bittiğinde o iki kişi bunun hayatlarında katıldıkları en güzel parti oldu-
274 ■ BÜYÜK YAZARLARIN G İZLİ HAYATLARI
ğunu söyledi. Daha da iyisi, söz konusu tartışmalı parti televizyon haberlerine
konu oldu ve kitap M orrison’ın beklemediği kadar ilgi gördü.
M orrison ayrıca The GreatestlEn Büyük adlı otobiyografisi 1976’da yayım
lanan dünya ağır sıklet şampiyonu Muhammed A li için imza günü ayarlamaya
çalıştığında da direnişle karşılaştı. NevvYork’un tüm büyük mağaza zincirleri,
isyan ve yağmalama korkusuyla etkinliğe ev sahipliği yapmayı reddetti. M or
rison sonunda bir mağazayı; E.J. K orvette’s’i imza günü için tavlamayı başardı.
Endişeleri gidermek için güvenlik amacıyla N ation o f İslam’ı ücret karşılığı
görevlendirdi. Etkinlik imza almaya gelen iki bin kişiyi memnun ederek ve
kaygı içindeki beyazları şaşırtarak sorunsuz gerçekleştirildi.
SİYAH BİRADER
M orrison I998’de, The New Yorker’a yazdığı b ir makalede Bili C lin to n ’ı
Am erika’nın “ ilk siyah başkam” ilan edince, ciddi bir yaygara koptu. “ Be
yaz tenine rağmen,” diyordu, M orrison, “ C linton çocuklarımızın yaşadığı
süre içinde seçilebilecek herhangi siyahî birinden daha siyah... Kendisi
siyahilikle bağdaştırılan hemen her klişeyi bünyesinde barındırıyor; ailesi
te k ebeveynli, ortam ı yoksul, işçi sınıfından, saksafon çalan, McDonald’s
ve fast food seven Arkansaslı b ir oğlan.” Bu arada söylemeden geçmeye
lim, siyahî C linton düşüncesi, aslında komedyen Chris Rock’un ürünüydü.
Rock, M orrison’ın bu tartışmalı ifadesinden iki yıl önce stand-up komedi
lerinde C lin ton’dan “ siyahî başkan” diye söz ediyordu.
NOBEL MOBEL
Stockholm’ü boşverin siz. Gerçekten onurlandırılacaksanız asıl Passaic’ten
bir telefon alırsınız. M orrison 2007’de N ew Jersey Şöhretler Salonu orga-
nizasyonunca ölüm süzleştirilecekler listesindeki isimlerden biriydi. 1986
şampiyonu N ew York Giants’ın hücum oyuncusu Başkan Bart Oates’e
göre organizasyon,“ Topluma ve dünyaya değerli katkılarda bulunan” N ew
Jersey sakinlerini onurlandırmaktadır. M orrison ile b irlikte onurlandırı-
lanlar arasında sinema sektörünün ünlülerinden Bud A bbott, milyarder
yayıncı Malcolm Forbes ve aya ayak basan ikinci adam Buzz A ldrin de yer
alıyordu.
SYLVIA PLATH
27 EKİM 1 932-11 ŞUBAT 1963
MİLLİYETİ:
AMERİKALI
AKREP
EN ÖNEMLİ ESERLERİ:
THE COLOSSUS/DEV (1960),
THE BELL JAR/SIRÇA FANUS (1963),
ARIEUARİEL (1965)
ĞDAŞLARI VE RAKİPLERİ:
TED HUGHES, ANNE SEXTON, ROBERT LOWELL,
W. S. MERWIN
EDEBİ USLUBU:
ACIMASIZCA DURUST, GIZDOKUMCU,
SUÇLAYICI
“ YARATICILIĞIN EN
BÜYÜK DÜŞMANI
m SÖZÜN ÖZÜ
KENDİNDEN ŞÜPHE
ETMEKTİR. ”
■
278 - BÜYÜK YAZARLARIN G İZLİ HAYATLARI
n.=...*.....
BÖYLE BİR ZEK Â
Plath’in okulda üstün başarı sergilemesine ve uyum sağlamakta bunca
zorlanmasına şaşırmamalı. Kendisi genellikle içinde bulunduğu ortam daki
en zeki insandı. I944’te çözdüğü b ir IQ testine göre 166 gibi, dahi seviye
sinde b ir puana sahipti.
YAŞAYAN B İL İR
Plath İngiltere’de bolca vakit geçirmiş olsa da, İngiliz erkeklerinden pek
etkilenmişe benzemiyordu. Güncesinde onları, b ir grup “ solgun, nevrotik
eşcinsel” diye tanımladı.
Ö LÜ O Z A N L A R DERNEĞİ
; -:n Londra’da, bir zamanlar en sevdiği şair W. B.Yeats’in oturduğu daire-
ntihar etti. Oysa Yeats’in dairesine taşınmayı olumlu b ir işaret olarak
görmüştü.
ARI V IZ V IZ V IZ
=lsTh'in babası O tto Emil Plath, yani şairin ünlü şiiri “ Baba” da şiddetle suçla-
: r “ H e rr D o k to r” gerçekten de b ir hekimdi ama şiirlerdeki gibi zalim bir
Siazi değildi. Boston Üniversitesi’nde biyoloji ve Almanca profesörlüğü yapan
O tto Plath, saygın bir etim olog ve Yabanarıları ve Yaşamları adlı kitabın da ya-
ra-ydı. Gerçekten buyurgan ve duygusal anlamda mesafeli biri olsa da H e rr
D o k to r en büyük hatasını muhtemelen kişisel hijyen alanında yapmıştı. O tto
Rattı I940’da iltihap toplayan ayak parmağının tedavi edilmesini reddetti ve
•ı~ası kangren olunca yaşamını yitirdi.
THOMAS PYNCHON
8 MAYIS 1937
EN ÖNEMLİ ESERLERİ:
V (1963), GRAVITY’S RAINBOW/YERÇEKİMİNİN
GÖKKUŞAĞI (1973)
ÇAĞDAŞLARI VE RAKİPLERİ:
DON DELILLO, JORGE LUIS BORGES,
DONALD BARTHELME
OMI
AFORIZMALI, BİLGİLİ, ANLAŞILMASI ZOR-
TIPKI KENDİSİ GİBİ
I “ DÜNYADAKİ TÜM
SÖZÜN ÖZÜ ÇATLAKLAR BENİM
DALGABOYUMDADIR. ”
THOMAS PYNCHON - 285
P r - c 'o n ' 1 9 3 3 ’te, Teksas, Waco yakınındaki bir evde yanarak yok olan
3 - ta r kat Branch Davidians ile ilişkilendiriyor. Hatta açıkgöz gazeteci
lersen b iri, m ünzeviliğiyle ünlü yazarın aslında m ünzeviliğiyle ünlü b ir
z i~ ‘ £ ..azar olduğunu söylüyor: J. D. Salinger. (Pynchon’ ın buna yanıtı?
* saca. “ Fena değil. Denemeye devam .” ) Pynchon’ ın Harper Lee oldu-
i- ‘ Z 'ln d e k i iddialar ise tamamen asılsız, çünkü ortada böyle bir iddia
fo k .
^ n c h o n fotoğraflanmayı reddetse, röportaj vermese ve halk içine he-
— hemen hiç çıkmasa da, kendisinin bir münzevi olmadığı konusunda
srarcı. Bu te rim in “ gazeteciler tarafından g e liş tirilm iş bir şifre sözü” ol-
ı . ğ jn u söylüyor. Çünkü “ Gazeteciler b irin in kendileriyle konuşmak iste-
—e-riğine inanam azlar.” Pynchon’ ın mevcut fotoğraflarının çoğu “ Adım
~ -:-n a s Pynchon ve fotoğraflanm ak istem iyorum ” sözlerinin muhtemelen
re * fazla ağırlık taşımadığı, yazarın bahriyeli dönemine ait. Pynchon deniz
• -.-.etlerin de oldukça iyi vakit geçirm iş olm alı çünkü bütün eserlerinde
: . " d a n söz ediyor. Peki, orada tam olarak hangi görevi yaptı? Onu bilen
>:* -iz m e t s icil kayıtları -kim ile rin e göre yazarın isteğiyle- esrarengiz bir
: : ~ z e ortadan kayboldu.
Tchon’ ın geride kâğıt belge bıraktığı bir yer varsa o da Cornell
. - .e's te s i’ydi. Yazar burada kendisinden beklenmeyecek kadar sakin bir
S & e rc k hayatı sürdürdü. Sınıf arkadaşlarından biri onu şöyle anlatm ış-
- ‘ S jre k li bir şeyler okurdu. Hani eğlence olsun diye m atem atik kitabı
■ n a n tip le r vardır ya, işte öyle... Güne öğlen birde spagetti ve alkolsüz
çece« e başlar, sabah üçe kadar okur ve ç a lışırd ı.” Pynchon, makarna-
s r * e sabahı etm ediği zamanlarda L o lita ’ nın yazarı V ladim ir Nabokov’ un
s e rs e m e giriyordu. İkili b irb iriyle pek kaynaşamadı. Pynchon ağır Rus
m szr .Özünden Nabokov’ un söylediği tek kelim eyi anlamıyordu; Nabo-
*cm ise ^ n c h o n ’ un varlığından bile haberdar değildi. Y ıllar sonra Nabo-
■o* P *nchon’a ders verdiğini hatırlayamadı ama karısı onun kendine özgü
: ~zz _ î:d u , biraz b itiş ik el yazısını anımsadı.
P*-Kt>on üniversiteden sonra kısa süre Boeing Corporation için teknik
« ..aptı ve şirket bültenleri için “ karadan havaya füze g ü ve n liğ i”
in»ajSw"da makaleler derledi. Bu iş, yeteneği açısından vakit kaybı ama
s e r - * - 'jm s a l kom plolar hakkında paranoyak söylemlerle dolu kurguları
i a ç s - c a n iyi b ir kazançtı. Pynchon boş vakitlerinde de ilk romanı ^ y i yaz-
286 - BÜYÜK YAZARLARIN G İZLİ HAYATLARI
n
AYKIRI BÜYÜKBABA
Yerçekiminin Gökkuşağı'ndan yüzyıllar önce, yine b ir Pynchon ailesi üyesi, ma
halli denetçilerle sorun yaşadı. Thomas Pynchon’ın atası W illiam Pynchon,
Avrupa kökenli ilk Amerikalılardan biriydi. M ayflower 'in karaya varışından
sadece on yıl sonra, I630’da İngiltere’den göç etmiş, romancı Nathaniel
H aw thorne’un büyük-büyük-büyük-büyükbabası W illiam H athorne ile aynı
filoda gelmişti. W illiam Pynchon daha sonra Massachusetts Bay kolonisinin
THOMAS PYNCHON ■ 287
Y E R Ç E K İM İN İN D İLD O S U
' • 'c h o n ’ın yeğeni porno film yapımcısı Tristan Taorm ino’dur. Kendisi House
y'Ass/Kıç Evi ve The Ultim ate Guide to Anal Sex for W omen/Kadmlar İçin Anal
Se<s Rehberi gibi porno klasiklerinin yönetmeni. Wesleyan mezunu ve Village
•oce'un seks konularını ele alan köşe yazarı, aynı zamanda el kameralarının
cullanımı alanında b ir öncü olarak görülür. Bu kameralar porno yıldızlarına
o rbirlerini yönetmen direktifi olmadan filme çekme olanağını sunar. Ayrıca
-Tem et üzerinden satış yapan b ir seks oyuncakları mağazasının da sahibi
»an Taormino, amcasını da D V D ’lerine katma yolunda büyük planlar yapı
yor. ‘Bence b ir sonraki film im e yorum yapması muhteşem olurdu,” demişti
Taormino, 2006’da New York Post’ a. Pynchon’ın bu performansını d ö rt gözle
Demeyen uzmanlar, yazar yeğeninin film lerinden birini izleyene dek nefeslerini
tjtm a k zorunda.“ Şimdiye kadar benden film istemedi, ben de ona gönderme-
d ı a " itirafında bulundu,Taormino. Gelecekte işbirliği doğurabilecek benzer-
Bderi de hemen arkasından ekledi:“ İkimiz de yazarız ve bence o, genel olarak
zj~ aop kültürüne merak duyuyor.”
ÖDÜLÜMÜ SEN AL
1970’lerin başları ödülünüzü almak için yerinize başkasını gönderdiğiniz za-
—anların altın çağıydı. 1973’te Marlon Brando The Godfather/Baba için verilen
Axademi Ö dülü’nü almaya sahte Kızılderili, Sacheen Littlefather’ı (gerçek adı:
'la ria Cruz) göndermişti. Ertesi yıl Pynchon bu oyunu daha da ileri götüre-
-ek Yerçekiminin Gökkuşağı’ na verilen Ulusal Kitap Ö dülü’nü almaya, yalancı
K adem ik “ Profesör” Irw in C orey’i gönderdi. Kendisini “ Dünyanın en üst yet
288 - BÜYÜK YAZARLARIN G İZLİ HAYATLARI
kilisi” ilan eden Brooklyn doğumlu stand-up komedyeni, ödül kabul konuşma
sında Pynchon’dan “ Richard Python” diye söz e tti ve Truman Capote’ye, Sov
yet devlet adamı Leonid Brejnev’e ve “ A BD başkan vekili” H enry Kissinger’a
teşekkür etti. İpe sapa gelmez hitabın sonunda 1970’lerin törenlerinin bir
diğer vazgeçilmezi -çıplak koşan b iri- N ew York Alice Tully Salonu’nu boydan
boya geçti. New York Times ertesi gün bu tuhaf olayın “ Bazılarını kahkahaya
boğduğunu, bazılarını ise hayrete düşürdüğünü” yazdı. Eh, son üç Pynchon
romanının yarattığı etki de böyle b ir şeydi.
EK
TUHAF İŞLER
Langston Hughes kom ilik yapardı. Hatta şöhreti, şairVachel Lindsay’in ma
sasını temizlediği bir akşam yakaladı. Şiirlerinden birkaçını çorba ile birlikte
masaya bıraktı. Lindsay şiirleri sevdi ve gerisi herkesçe malum.
jack Kerouac, yani bir kuşağa “ yollara çıkma” ilhamı veren adam, b ir zamanlar
gerçekten de yollara çıktı; benzin istasyonu görevlisi olarak.
Elizabeth Barret Browning’in Flush isimli kızıl İspanyol cockeri vardı. Flush
daha sonra Virginia W o o lf’un yazdığı bir “ biyografî” nin konusu oldu. Browning
köpeğin anısına “ Flush’a” isimli bir şiir yazdı, hatta hastalandığı dönemlerde vakit
geçirebilmek için köpeğine masa üstü oyunlar oynamayı öğretmeye bile çalıştı.
Köpek âşığı George Eliot bir defasında b ir kitabı için aldığı avansın tamamını
bir pug cinsi köpeğe harcadı.
Mark Twain kedilere isim verme konusunda Baba’yı gölgede bırakıyordu. Çe
şitli zamanlarda edindiği evcil hayvanların isimleri şöyleydi: Appolinaris, Be
elzebub, Blatherskite (Saçmaiftihar), Buffalo Bill, Satan (Şeytan), Sin (Günah),
Sour Mash (Ekşi Püre),Tammany ve Zoroaster.
Edebiyat dünyasının en büyük kediseveri ise T. S. Eliot idi. Kendisi kediler hak
kında koca b ir nükteli şiir kitabı yazdı ve bu kitap “ ya seversin ya nefret eder
sin” diye tanımlanabilecek Cats/Kediler müzikaline esin kaynağı oldu. Eliot’ın
kedileri arasında bir RumTumTugger yoktu ama birTantom ile, bir N o illy Prat
(D öküntülü Kıç), bir Wiscus, b ir Pettipaws (Minipençe) ve b ir de George
Pushdragon vardı.
T h o m a s C a rly le -J o h n S t u a r t M ili
Büyük V iktoryen deneme yazarı ile onun kanatları altına aldığı düşünür, as
lında yakın arkadaştı. Ancak Mili akıl hocasının boyunduruğu altında kalmak
tan gocunmaya başladı. Cariyle okkalı Fransız D evrim tarihi kitabının özgün
metnini M ill’e ödünç verdiğinde Mili tem izlikçi hanıma kitabı ateşe atmasını
söyledi. Bu Carlyle’ın elindeki te k kopyaydı. Gözü yılmayan İskoç, o turup tüm
kitabı baştan yazdı ama çirkin hareketinden dolayı M ill’i asla affetmedi.
EK • 293
L illia n H e llm a n -M a r y M c C a r t h y
la m a n a Mary McCarthy, 1980’de çıktığı The Dick Cavett Show'da nefret ettiği
> j - - iz an Lillian Hellman için, “ Onun yazdığı her kelime yalan.‘Ve’lere ve
* e n ' z n kadar,” demişti. Buna karşılık Hellman ona, karalama ithamıyla 2,2
- «er colarlık tazminat talep ettiği bir dava açtı.Yazarların bu buruk öfkesi
31 • orcesine dayanıyordu. İkili Sarah Lawrence College’daki b ir şiir semi
nerin de ilenen çatışmıştı.
G e r t r u d e S te in -E r n e s t H e m in g w a y
D n ta m ki yoldan çıkmış bir akıl hocası/öğrenci ilişkisiydi. İlk başlarda Stein’ın
- e — r * ',ay için övgüden başka sözü y o k tu ... Ta ki Hemingway’in yıldızı onu
gñee emeye başlayana dek. Stein b ir gün, Hemingway’in kitaplarından biri için
* e— 3o u bir eleştiri yazınca silahlar çekildi.“ Baba” ise anı kitabı A Moveable
=k s : -rçede) Paris Bir Şenliktir’de Stein’ın Alice B.Toklaş ile seks yaşamını
a r a f i sökmekten çekinmedi.
G o r e V id a l- N o r m a n M a ile r
*trner-ka nın seçkin söz ustası olma arzusundaki iki bencil yazar arasında uzun
■ ¡re á r *er eden düşmanlık, N e w Y o rk ’taki lüks b ir akşam yemeği davetinde
■ o rJi -oktasına ulaştı. Burada N orm an Mailer Vidal’ı kavgaya davet etti ve Vi
sa aeplö vermeyince de suratına içki fırlattı. İstifini hiç bozmayan Vidal sadece,
“5 - . s ı daha N orm an için kelimeler kifayetsiz kaldı” dedi. İkili ayrıca The Dick
S"OH^dan önce birbirine girdi ve sahne arkasında birbirlerine to k a t ve
«as ı s . Ardından da yayında unutulmaz b ir söz savaşı yaşandı. Mailer Vidal’a:
r~cs ektüel nehirleri kirletiyorsun” dedi. Vidal ise, “ Sende tiksindiğim şey,
rnæ*T :2 duyduğun aşk” dedi.
V la d im ir N a b o k o v -E d m u n d W ils o n
_ u c r - n yazarı ile saygın eleştirmen b ir zamanlar can ciğer dosttu. B irb irle ri
ne “ *c odya” ve “ Bunny” takma isimleriyle başlayan m ektuplar yazarlardı.An-
za> »V son Nabokov’un Puşkin romanı Eugene Onegin çevirisini eleştirince,
acsc .«. tehlikeye girdi. Söylentiye göre W ilson Lolita 'yı da pek sevmemişti ki
m n <- doya’nın tepesinin tasını attırdı.
M a r io V a rg a s L lo s a -G a b rie l G a rc ia M á r q u e z
976 •' inin bir akşamı, Mexico C ity ’deki b ir film açılışında Vargas Llosa onlar-
- s r fin gözleri önünde Garcia Márquez’i yumruklayıverdi. Aldığı sağ yum-
m e a ‘■larquez’in gözüne kan oturdu. Olaya şahit olanlar “ neden acaba?” diye
294 ■ BÜYÜK YAZARLARIN G İZLİ HAYATLARI
T o m W o lf e - N o r m a n M a i l e r jo h n Ir v in g ve John U p d ik e
W o lfe ’un romanı A Man in Full/Eksiksiz Adam I998’de basıldığında, çağdaş üç
roman ustası kitabın zırva olduğu konusunda ağız birliği yaptılar. Bu durum
beyaz takım elbiseli Yeni Gazetecilik öncüsünün tepesini attırdı. W olfe üçlüyü
b ir Kanada televizyon kanalında “ Üç Yardakçı” diye niteledi ve eleştirilerinin
kıskançlıktan kaynaklandığını iddia etti. “ Herkesin -kendilerinin bile- benden
bahsediyor olması gururlarına dokundu herhalde” dedi.
Amerikalı bir yayıncı George O rw e ll’in romanı Hayvan Ç iftliğ i nin temasını
pek kavrayamamıştı. Adam kitabı şu notla geri gönderdi:“ A B D ’de hayvan öy
küsü satmak imkânsızdır.”
EK ■ 295
Ayn Rand nispeten yakayı ucuz kurtardı. Cüsseli romanı Atlas Silkindi sadece
‘satılamaz ve yayımlanamaz” nitelikte bulundu.W illiam Faulkner’ın aldığı yanıt
ise daha sertti. Bir e d itö r yazarın 19 3 1 tarihli (genç b ir kadının mısır koçanıyla
tecavüze uğrayışını hikaye eden sansasyonel) romanı Sanctuary/Sığınak için şu
notu yazmıştı:“ Bunu basamam ben. İkimiz de hapse gireriz!”
Oscar W ilde: “ Duvar kâğıdımla ölümüne bir düelloya girdik. Buradan ya ben
giderim, ya da o.”
Eugene 0 ’Neill:“ 0 te l odasında doğdu -ve Allah kahretsin- otel odasında öldü.”
DylanThomas:“ Az önce on sekiz tane sek viski içtim. Sanırım bu bir re ko r...
O tuz dokuz yılda başardığım te k şey bu oldu.”
298 ■ BÜYÜK YAZARLARIN G İZLİ HAYATLARI
natçının Bir Genç Adam Olarak Portresi, Savage Holiday/Vahşi Tatil, 231
155, 156 Sayers, Dorothy L., 176
Pound, Ezra, 120, 124, 126, 142, 168, 171 - Sayre, Zelda, 192. Ayrıca bkz. Fitzgerald, Zel-
72, 208 da
Pritchett, V. S., 169 Schm ich, Mary, 268
Professor, The/Profesör, 49, 51 Schweitzer, Albert, 223
Proust, Marcel, 158 Scott, Ridley, 242
Prudhomme, Sully, 71 Scott, Robert Ian, 172
Prufrock, J. Alfred, 171 Scott, Sir Walter, 114
Pugh, Madelyn, 266 Sea Wolf, The/Deniz Kurdu, 135
Puşkin, Aleksandr, 69 Seraphita, 26
Pynchon, Thomas, 77, 263, 272, 284 -89 Sexton, Anne, 280
Pynchon, W illiam , 286 Shakespeare, W illiam , 8, 10-17
Shaw, George Bernard, 105
Q Shelley, Mary, 20
Quiney, Thomas, 16 Shelley, Percy Bysshe, 18, 20
Sheltering Sky, The/Çölde Çay, 145
R Sign of Four, The/Dörtlerin imzası, 113
Raising Arizona/Arizona'yı Büyütmek, 206 Simpsons, The, 286
Rand, Ayn, 215-21 Sirens of Titan/Titan’in Sirenleri, 266
"Raven, The/Kunduz,” 30, 33 Slaughterhouse-Five/Mezbaha No. 5, 263,
Reagan, Ronald, 62, 219 264, 265
Redbeard, Ragnar, 140 Sm ith, Lula Carson, 244. Ayrıca bkz. McCul
Reed, Lou, 237 lers, Carson
Reeves, Amber, 130 Smith, Marguerite Waters, 244
Reflections in a Golden Eye/Altm Gözde Yansı Smith, Patti, 237
malar, 243, 248 Snow, C. P., 131
Reich, Wilhelm, 253 Soft Machine, The/Yumuşak Makine, 239
Remembrance of Things Past/Geçmiş Zamanın Soldier’s Pay/Askerin Ücreti, 200
Peşinde, 158 Song of Solomon/Süleyman'ın Şarkısı, 270
Responsibilities/Sorumluluklar, 120 Sound and the Fury, The/Ses ve Öfke, 199,
Return of the King, The/Kralın Dönüşü, 183 201
Richard III, 14 Spaulding, Jeffrey T., 171
Rilke, Rainer Maria, 162 Spelling, Aaron, 217
Rivera, Geraldo, 267 Spenser, Edmund, 23
Robbins, Am y Catherine, 128 Stein, Gertrude, 135-41, 207, 208, 231
Robinson, Edmund, 51 Steve Allen Show, The, 257
Robinson, Lydia, 51 Stoker, Bram, 20, 102, 108
Rock, Chris, 276 Stoker, The, 165
Rockefeller, John D., 236 Stowe, Harriet Beecher, 103
Rodin, Auguste, 151 Strand, The, 114, 116
Romeo and Juliet/Romeo ve Juliet, 10 Study in Scarlet, A/Kızıl Soruşturma, 113,
Room of One's Own, A/Kendine A it Bir Oda, 114, 116
148 Sturgeon, Theodore, 266
Roosevelt, Eleanor, 143 Sun Also Rises, The/Güneş De Doğar, 207,
Roosevelt, Franklin D., 219 208, 210, 211
Rose, Charlie, 272 Synge, John Millington, 120
Rosenbaum, Alisa Zinovievna, 216, 217.
Ayrıca bkz. Rand, Ayn T
Ross, Robert “ Robbie,” 106 Taormino, Tristan, 287
Roughing It, 98 Tell-Tale Heart, The/Gammaz Yürek, 30
Ruddock, Margot, 124, 126 Ten Little Indians/On Küçük K ızılderili, 179
Tenant of W ildfell Hall, The/Şatodaki Kadın,
S 47, 49
Sackville-West, Vita, 149-50 Tender Buttons/Sevecen Düğmeler, 141
Salinger, J. D., 77, 24 9 -5 5 , 285 Tender Is the Night/Müşfikti Gece, 191, 192
Salinger, Margaret, 250, 252 Tennyson, Alfred Lord, 34
Salinger, Matthew, 253, 254 Ternan, Ellen, 40, 42
Salinger, Sylvia, 252 Tesla, Nikola, 102
Sanger, Margaret, 129 Thackeray, William Makepeace, 38, 49, 149
Sartoris, 200 Thatcher, Margaret, 221
Sartre, Jean-Paul, 22 2 -2 8 , 231 This Side of Paradise/Cennetin Bu Yakası,
Saturday Night Live, 240 192, 194
304 - BÜYÜK YAZARLARIN G İZLİ HAYATLARI
W Z
Wadsworth, Charles, 80 Zedong, Mao, 184
Waits, Tom, 239 Zola, £mile, 71
Walden, 54, 55, 60
Waldo, Edward Hamilton, 266
Walker, Alice, 270
Wallace, Richard, 89
War and Peace/Savaş ve Barış, 68, 69, 70,
74
War of the Worlds, The/Dünyalar Savaşı, 127,
128, 131
Waste Land, The/Çorak Ülke, 168, 169, 171,
172
Web of the World's Romance, The/Dünyanın
Romans Ağı, 134
Week on the Concord and Merrimack Rivers,
Concord ve Merrimack Irmaklarında Bir
Hafta, 54, 57
Welles, Orson, 131
William Shakespeare’den Leo Tolstoy’a
dek pek çok yazarın sıradışı ve sansür
süz bir profilini sunan Büyük Yazarların
Gizli Hayatları, lise öğretmeninizin sor
maya korktuğu tüm zorlu soruları ele
alıyor: Nedir Lewis Carroll’un şu küçük
kızlarla meselesi? J. D. Salinger gerçek
ten kendi idrarını mı içerdi? Lord Byron
kaç kadınla -ve erkekle- yattı? Ayn Rand
neden Charlie’nin Melekleri’ne bayılırdı?
Klasik edebiyat okulda hiç bu kadar eğ
lenceli olmamıştı!
ROBERT
Treasury of Historical
çok sayıda kitabın
New York’ta yaşar.
jn n o
www .dom ingo.com .tr 9 7 8 6 0 5 8 "8 9 8 1 6 5