Professional Documents
Culture Documents
Robert AnheggerOsmanlda - Madencilik - CILT - I
Robert AnheggerOsmanlda - Madencilik - CILT - I
net/publication/356915398
CITATIONS READS
0 268
2 authors:
All content following this page was uploaded by Yahya Ciftci on 03 June 2022.
İSTANBUL, 1943
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
(İstanbul, 1943)
Ankara, 2022
1
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
İÇİNDEKİLER
İÇİNDEKİLER .............................................................................................. 2
ÇEVİRENLERİN ÖNSÖZÜ ............................................................................ 5
YAZARIN ÖNSÖZÜ ...................................................................................... 6
AÇIKLAMALAR ............................................................................................ 7
I. GİRİŞ ...................................................................................................... 8
1. Madenciliğin hukuksal temeli ve ön koşulları ...................................... 8
Şer’iat ve Madencilik: ............................................................................. 8
Madenciliğin tarihsel ön koşulları: ....................................................... 12
Devletin Madencilik Yasası: ................................................................. 14
1536 yılı madencilik yasasının çıkarılması (I numaralı yasa): ............... 17
Hüseyin Hazerfan’ın Derlemeleri (II. Yasa) ........................................... 24
1751 yılı, el yazması (III. Yasa). ............................................................ 25
2. Madenciliğin Yönetimi....................................................................... 28
Mukata’a Sistemi: ................................................................................ 28
Genel Olarak Madenciliğin Yönetimi .................................................... 31
I ve III numaralı yasalara ve DEFTER e göre devletin idaresi ................ 35
DEFTER. ............................................................................................. 41
Maden Ocağı Yazıcısı: .......................................................................... 42
Urbar’lar:............................................................................................. 42
HUTMAN: Usta Başı ............................................................................ 43
Şafar (): ............................................................................................... 45
Yarar ve mutemet adamlar, elçi. .......................................................... 46
Haddane personeli: .............................................................................. 46
Amil: ................................................................................................... 47
Maden Ocaklarının Korunması ............................................................ 49
3- 1536 () Yılı Madencilik Yasasına Göre Maden Ocaklarının İşletilmesi. 50
Bir maden ocağının açılması ve çalıştırılmaması durumunda
kaybedilmesi ....................................................................................... 50
Maden Ocaklarının Kendi Aralarındaki İlişkilerin Değerlendirilmesi ..... 54
Galeri Sürme Hakkı: ............................................................................ 54
Su Basması ve Maden Ocaklarının İklimden Etkilenmesi: .................... 55
Maden Ocağı Hisseleri ......................................................................... 55
Maden Ocakları ve Kazı Çalışmaları ..................................................... 58
2
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
3
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
4
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
ÇEVİRENLERİN ÖNSÖZÜ
Bu eser, Robert Anhegger tarafından 1943 yılında İstanbul’da basılan
“Osmanlı İmparatorluğunda Madenler Ve Madencilik” adlı kitabın Almanca
aslından bire bir çevirisidir. Çevirenler kitabın okunmasını kolaylaştırmak için
dipnotları düzenlemiş, kitabın içindeki şekilleri/çizelgeleri yeniden çizmiş,
olabildiği kadar aslına uygun bir şekilde okuyucuya aktarmaya çalışmışlardır.
Elbette böyle hacimli bir eserde hem çeviriden hem de düzenlemeden
kaynaklanan hatalar olabileceği baştan kabul edilmelidir. Özellikle, kitabın
içinde verilen ve neredeyse ayrı bir kitap kadar ayrıntı içeren Fransızca,
İtalyanca, Korsika Dilinde, İspanyolca ve Arapça, hatta Latince referansların
çevirilerinde yapılmış olası hatalar, gerektiğinde kitabın orjinaline bakılarak
yeniden ele alınıp düzeltilebilir kanısındayız.
Talat Havzoğlu,
Yahya Çiftçi.
5
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
YAZARIN ÖNSÖZÜ
Bu çalışma Türkiye’nin Avrupa yakasındaki toprakları ile sınırlıdır. Bunun
haklı bir sebebi vardır. Zira bu bölgeler hakkında Orta Çağ Alman madencilik
yasasına kadar geriye giden madencilik yasaları bulunur. Bu yasalar I.
Süleyman (Kanuni) tarafından çıkartılmıştır. Yukarıdaki sınırlandırma, bu
kapsamdaki kaynakların bulunması nedeniyledir. Burada devlet eliyle
madenciliğin yönetimi ülkenin tüm madenciliğini kapsadığından, bununla
ilişkili olarak da zaman içerisinde madenciliğin yönetimi konusunda ülkenin
Avrupa bölümü ile Asya bölümü arasında bir eşitleme olduğundan,
madenciliğin idare şekli, Anadolu için de kullanılabilir. 17. ve 18. yy’da Avrupa
kesiminden gelen kaynakların azalması da göz önüne alındığında ve bu
kitapta genel hatları ile bir değerlendirme yapıldığından, madenciliğin idaresi
konusundaki bu kurallar Anadolu için de kullanılabilir. Burada üst zaman
sınırı 19. yy’ın ilk yarısındaki reformlar ile belirlenmiştir (*).
Kaynaklar konusunda tamamen yayınlanmış olanlarla sınırlı kaldım, farklı
sorunların eşit oranda değerlendirilememesinin sebebi budur. Konuyla ilgili
olan litaratür de tamamıyla değerlendirilememiştir. Savaş (2. Dünya Savaşı)
sebebiyle Yugoslavya ve Bulgar yayınlarının sistematik bir şekilde
değerlendirilmesi de mümkün olmadı. Aynı sebepten dolayı, I. Süleyman
tarafından çıkartılan maden yasasını Alman maden yasası ile karşılaştırma
imkanı bulamadım ve maden yasasının köken sorununu net bir şekilde
açıklayamadım. Çevre şartları uygun olduğu zaman bu sorunların detaylı bir
şekilde incelenmesini kendime saklamaktayım.
Zamanın uygunsuzluğu kitabın dış biçiminde de negatif yönde etki etmiştir.
Çalışmanın buna rağmen tamamlanmasını, burada anlatabileceğimden daha
çok bir şekilde ailem, S. G. Lisie ve özellikle arkadaşım A. Tietzeye borçluyum.
Ayrıca bay Dr. Forrer’e teşekkürlerimi sunarım.
Dr. Forrer, büyük bir emekle kaynaklar bölümünü gözden geçirmiştir. Bay
Prof. H. Nabholz ve Bay Prof. Ö. L. Barkan da kaynaklar konusunda yardımcı
olmuşlardır.
İstanbul, Yaz mevsimi, 1943.
6
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
AÇIKLAMALAR
Türkçe kelimeler, Türkçe latin hafleri ile (kendine özgü isimlerin yazılışı
dışında) ve koyu renk biçiminde yazılmıştır, örn: mal, paşa gibi. Haflerin
okunuş şekli konusunda şunlara dikkat edilmelidir: c = dsch; ç = tsch; ğ =
g’nin yumuşak okunuş biçimi; ı, noktasız i’dir; J, Journal kelimesindeki j
harfinin okunuşu gibidir; s, noktasız ş’dir; noktalı s, ş’dir ve “sch” biçiminde
okunur; v, w gibi okunur; y, Jager kelimesinde J gibi okunur; z, singen
kelimesindeki s gibi okunur; A, Ayn biçimindedir ve söyleniş şeklinde göz ardı
edilebilir.
Slavca kelimeler, yani çoğunlukla özgü isimler Hırvat Latin harfleri ile
yazılmıştır: v d, w; dj, dsch; z, t gibidir. S, tsch’dan daha yumuşak bir okunuş
tarzıdır, d’yi hatırlatır; c d. z; söz konusu her üç durumda matbaa bu harflere
karşılık işaret bulamamıştır: zs (işaret ile birlikte) t gibi okunur J: t gibi; ç: t
gibi; ş: ş olarak okunur.
“a” Arapça, “b” Bulgarca, “d” ya da “dt” Almanca, “gr” Yunanca, “skr”
Serbokroatça (Sırp-Hırvat), “t” ya da “tk” Türkçe.
7
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
I. GİRİŞ
Şer’iat ve Madencilik:
Her İslam ülkesinde yasanın temeli şeriata dayanır. İnanca dayalı yasadır,
bunun son kaynağı Kur’an ve geleneklerdir. Söz konusu bu yasa, peygamberin
yazınsal ya da dilsel aktarımlarına dayalıdır ve tanrısal olup değişmezdir.
Şeriat bir birlik oluşturan hukuk değildir ve aynı zamanda, Muhammed’in ve
4 halifenin en eski hukuk pratiği ile uygunluğu gerekse de, belirli bir zaman
diliminin eseri değildir. Bu yasaların bölümleri, farklı zamanlarda şekillenmiş,
dört eşit okulun fıkıh kitaplarında (Sünni İslam: Hanifilikte, Şafilikte,
Malikilikte ve Hanbelilikte) yazılı olarak bulunmaktadır. Söz konusu bu yazılı
kayıtların oluşumundan sonra inançsal yasanın yeni oluşum dönemi
kapanmıştır. Modern hukuk anlayışında söz konusu bu fıkıh eserleri yasa
onaycısı biçiminde değildir. Bunlar farklı ya da karşıt bilgilerin de derlemesi
niteliğindedir. Müslümanların tüm yaşamlarını düzenlemek içindirler. İdare
ve devlet hukuku gibi her bir alan, pratikteki önemi çoğunlukla çok kısıtlı
olan, belirlemelerin yeterli olmadığı bir durumdadır. Müslüman hükümdarlar
daha ilk zamanlar bu nedenle inanç hukukunu kendi kanunları ile
genişletmek zorunda kalmışlardır.
Bu şekilde şeriattan belirgin bir şekilde ayrılan, bir ülkenin tüm insanları için
zorunlu olan ülke hukuku (örf, kanun) gelişim göstermiştir. Bu hukukun
geçerliliği sadece bir alanda sınırlı idi. O da: kanunun, en azından açıkça
inanç hukuku ile çelişmemesi düşüncesine dayanıyordu (1). Bu türden bir
yasa I. Süleyman’ın madencilik kanunudur. Bu bölümde bu konu
anlatılacaktır. O halde inançsal ya da şeriat hukuku ve dünyevi örf hukuku
şeklinde ve çoğu durumda birbirleri ile rekabet halinde yan yana bulunan iki
hukuk sistemi bulunuyordu.
1
Bkz. EI. S.v. Sharia ve Fıkıh, ayrıca Hammer I 1-3; Heffening 110 f.
8
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
Burada çok genel olarak bir şey söylemek gerekirse: “devlet gücünün artması
ve muktedir olması ne kadar artmış ise, dünyevi hukuk o oranda daha fazla
geçerli olmuştur” yorumunda bulunulabilir.
2 S. Örn: EI. S.v. Türkler S. 1039. Bu konu ile ilgili olan toplumsal gelişim konusuna burada
girilmeyecektir.
3 El. S.v. al Halabi.
4 A.a.O I 169; Belın 494 Nr.124,503 Nr.148,s.a. Bergstraesser 51.
5 bu arazi kategorileri vb. konusunuda metnin devamına bakınız.
6 El.s.v. Bait al-Mal.
7 Vakıflar üzerinde bulunan madencilik tesisleri buraya dahildir, örneğin Bozsica’daki (Bkz.
II. Blm. Bozsica altında Sırbistan) demir yıkama tesisleri ile karşılaştırınız). Somokov
hakkındaki anlatımlar i.d. 1555 yılındaki Kara Ahmet Paşa vakfiyesi ve Rıla dağları ile ilgili
9
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
Eski mülk sahiplerine arazi, burada detayına girilmeyecek olan belirli şartlar
altında kiraya veriliyordu. Mülteka”l-Abhur da anlatılan haraciye arazisi bu
şekilde a kategorisine dahil oluyordu; b kategorisinde ise devlet mülk sahibi
konumundadır. O halde bir mir-i arazi üzerinde keşfolunan maden, burada
bir haraciye arazisi söz konusu olduğu için bulucusuna düşmelidir. Söz
konusu bu teorik çıkarım sonucunda bir talepte bulunulamayacağı belirtilir.
Zira yönetim tarafından mir-i arazisi bağımsız bir kategori olarak kabul edilir,
yukarda anlatıldığı şekilde söz konusu kategori belirgin bir şekilde öşriye ve
haraciye arazisinden ayrılmıştır.
ferman (Ihtschiev), Rila 218. Buna karşın Çiprovcı maden ocakları Sultan’ın annesinin (valide
Sultan) hassına ait idi, Jireçek: Bulgaristan 218,416).
8 İlgili konuda Bkz. EI . s.v. Abu"s -Su"ud ve Horster
9 Barkan’ın yayınlarında Ebu s –Su ud un bir fetvasından: Tanzimat madde XIII).
10 Bkz. Polıak 50 ff.,Barkan: Toprak meselesi 235 ff., ib. İb.; tanzimat madde VI-XIV ve bu
10
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
11
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
Burada söz konusu olan bölgelerde, ayrıca Anadolu’da da mir-i arazinin çok
miktarda bulunuşu, madencilik yönetiminin tartışmasız bir şekilde devletin
elinde bulunmasını gerektirmiştir. Almanya’daki bölgelerde madencilik
yasası, toplumsal güçlerin itirazına dayalı olarak ortaya çıkarken, Osmanlı
İmparatorluğu’nun yapısı, bu şekildeki bir sorunu daha baştan ortadan
kaldırıyordu. Osmanlı’da, feodal büyük toprak sahiplerinin, ağaların otonomi
istekleri, henüz erken dönemde üstesinden gelinen bir sorundu ve bu şekilde
devletin maden ocaklarının sahibi olması konusundaki her türlü tartışmanın
zemini, ortadan kaldırılmış oluyordu. Bu nedenden dolayıdır ki, ne 1536
yılındaki madencilik yasasında, ne de daha detay düzenlemeler ve tarihi
belgelerde, toprak sahibinin hukuku herhangi bir şekilde prensiplere dayalı
bir muamele görmez.
12
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
etkilerini göstermeye devam eder (14). 16. yy’ın yasalarında söz konusu bu özel
belirlemeler yer almaktaydı.
13
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
yapılamayacak olan yeni durumlara uyum çalışmaları, önemli bir konu olan
toplam ekonomik hacimde, ekonominin farklı kollarında, çok dengesiz
gelişmeleri beraberinde getirdi.
14
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
21 Bkz. Blm IV sözlük. Bu şekilde sadakatsiz hutmanlar için Çar Stephan Duşan’ın yasa
kitabındaki soyguncularla ilgili ölüm biçimi belirlemesi örtüşmektedir (Jireçek: Sırbistan II
86; ib. II 13).
22 Bkz. Özellikle 4. Blm. Resmi gümüş dirheminin kullanımı hakkında.
15
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
23 Q. Nr. 1 a,b ve 2
24 Bkz. Blm. II. Kısım Yunanistan Sidre Kapsa başlığı altında 1700 yılından sonraki gelişmeler.
16
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
25Bkz. Blm III. Kısım 1. I numaralı yasa hakkında; krşlştrnz. Biraz önce sözü edilen konu
hakkında III. Blm’deki yasaların tercümesine Bkz.
17
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
üzerine adı geçen kişi söz konusu maden ocaklarına giderek incelemelerde
bulundu, kayda değer konuları belirledi. Maden ocakları ve Ararlar için yararlı
düzenlemeler yaptı. Bu çalışmalarını detaylı bir şekilde deftere kaydederek
Saray a gönderdi (26). Saray bu önerileri dikkate alarak ilgili kanuni
düzenlemeleri yaptı.
Bugüne kadar ki el yazması biçimindeki tek örnek olan madencilik yasası dört
bölüme ayrılmaktadır (I A B C D). Yazar, bunlardan ilk üçünün yasaya giriş
niteliğinde olduğunu ve sadece dördüncü yasanın kelimenin tam anlamıyla
madencilik yasası olarak tanımlanabileceğini belirtir (27).
26I A madde 2, 3.
27 Yasaların I, II e III devamında A, B, C, D, a, b,c vb. veya paragraflar biçiminde bölümlere
ayrılmasının çevirmen tarafından yapıldığı belirtilir.
18
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
19
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
20
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
21
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
30 Çeşitli kelimelerin kökeni konusunda bir netlik bulunmadığından burada sayılar yaklaşık
verilmiştir.
31 Bunun tam tersi olarak, a ve b’de anlatılan sorunlar, c’de bulunmamaktadır: örn. Borçlu
veya ipotek altındaki maden ocakları hakkındaki kurallar (madde 19, 68, 69).
32 Madde 89, 90 ve 105’te “ferfere”den, buna karşın madde 99 ve 100’de “perpere”den söz
22
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
23
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
Mad.3 a (36) Krşltr: I D Sh. 31, s.a. 1 B Mad. 2 (ki uzboynik anlatılır)
Mad. 3 b I D Mad. 43, Krşlt: Mad. 2
Mad. 3 c I D Mad. 3 ve 44
Mad. 3 d I D Mad. 48, Krşlt: Mad. 4
Mad. 3 e I D Mad. 6 ve 46
Mad. 3 f Krşltr: I D Mad. 7, 47 ve 50
24
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
Bu şekildeki bir yasa derlemesinin bizim için büyük bir değeri vardır. Söz
konusu bu redaksiyonun ne zaman ve kimin tarafından yazıldığının
bilinmemesi konusu, bu değeri gölgelemektedir. Elimizde bulunan bu
konudaki kayıt, el yazmasının sonundaki veriye göre 1165 (20. XI. 1751)
yılında bitirilmiştir, ancak daha öncesindeki kayıtlara dayandığı konusunda
şüphe yoktur. Rafine gümüşün ne şekilde akçe haline getirileceği
konusundaki kurallar bu duruma bir örnektir.
gün içerisinde paylaştırılması konusundadır. Belki de burada bir yazım veya okuma hatası
olabileceği belirtilir.
40 Fakat I D olarak değil; Bkz. Böl. IV, sözlüğe giriş.
41
Bkz. Böl. 4.
25
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
olmalıdır. Zira 1 okka balmumu için 9 akçalık ücret 16. yy’ın ortalarındaki bir
zamanda da çok yüksek bir değer olarak görülmektedir. Söz konusu bu
yasanın metni 9 bölüme ayrılmaktadır ve aşağıdaki başlıkları taşımaktadır
(42).
26
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
Buna karşın, B ile G bölümleri arası bir tür madencilik sözlüğü biçimindedir;
burada her bir terim ilgili konu gruplarına ayrılarak sıraya konarak
belirtilmiştir. Söz konusu bu bölüm diğer bölümlerle ilgili olarak bazı değerli,
genişletici materyallari içerir ve dilsel bakımdan çok ilginçtir.
27
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
2. Madenciliğin Yönetimi
Mukata’a Sistemi:
1498 yılı defterinden öğrenildiğine göre madencilik işleri en geç 15. yy’ın
sonunda mukataa sistemine dahil edilmiştir. 1536 yılı yasası bunu doğal bir
durum olarak gördüğünden konu üzerinde durmaz. Madencilik idaresi hem
mukataa sistemi hem de maden ocaklarının gelişimi ve işletme biçimleri ile
yakın ilişki içerisindedir. Bundan dolayı mukataa (1) yapılanmasına ve
madencilik idaresinin yapısına genel bir bakış yapmak yerinde olur. Bu
şekilde 1498 yılı defterinde, yasalarda ve kendi dönemini anlatan tarihi
belgelerde karşımıza çıkan özelliklere odaklanmış olunur ve diğer konular ise
daha ilerideki bölümlere bırakılmış olunur. O bölümlerde bu kesimdeki genel
bakış çerçevesine dahil olan konuların dışındaki dile getirilmeyen sorunlar
anlatılmıştır (2).
Ayrıca bu konuda kısa bir süre sonra bitireceğimi umduğum küçük bir araştırmam
bulunmaktadır. Bu konuda güvenilir kaynaklar yoktur, böyle de olsa, Hammer’in
anlatımlarına bkz).
2 Burada özellikle şu noktalar üzerinde durulur: gümüşün maden ocağından çıkarılmasından
madeni para haline getirilmesine kadarki süreçte kontrolü ve maden ocaklarındaki devletin
resmi gümüş politikası (bölüm 4), mu’af ve müsellem ra’aya sistemi temelinde madencilerin
maden ocağını çalıştırma yükümlülüğü, bununla bağlantılı olarak genel kapsamda
madenciliğin gelişimi (bölüm 6).
28
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
29
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
30
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
15 yy’ın ortasında ortaya çıkışından beri esası itibarıyla prensipte aynı kalmış
olan söz konusu bu sistemin dışsal özellikleri buraya kadar anlatıldığı
şekildedir. Bu konuda ilk 50-60 yıl içerisinde çok sınırlı bilgi sahibi
olduğumuz, yukarıdaki anlatımlarda göz önünde bulundurulmalıdır. Bu
şekilde 15. yy’da ve 16. yy’ın ilk onlu yıllarında “Amil” kurumu ortaya çıkar.
Bu Amil, makamını, yerini satın alma yoluyla edinmiştir ve kullanım hakkını
elde etmesi ile de aynı zamanda kiracı olarak gözükmektedir. Bu şekilde 16.
yy’ın ilk üçte birinde, görevi itibarıyla Amil’in mültezimden ayırımı çok zordur.
Nispeten kısa bir zaman içerisinde de onun yerine mültezim geçmiştir.
Mukataa yapılanmasıyla devlet, çok çeşitli objeleri bir bütünlük ve merkezi bir
şekilde kapsama imkanı bulmuştur. Gelişim süreci içerisinde söz konusu bu
sistem, devletim tüm önemli gelir kanallarını kapsamıştır. Böylece en önemli
ekonomik ve toplumsal faktör haline gelmiştir ki burada konunun derinliğine
girilememektedir.
konusu bu odaya değil, bunun yerine doğrudan Padişahlık hazinesine (Sayıştayla birlikte
etkili olacak şekilde) bağlı olma durumu akla gelmektedir. Bkz. Konyalı: Bozkır ve Bereketlü
I 904, Bkz. F. K. SU Nr. 4 v. 1215 (25. V. 1800) ve Anm. 10.)
31
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
32
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
6 Hammer II 156 f. bknz Marsıglı I 53: D” Ohseson III 376: Boue: E.T. II 36: Lybyer 171:
Hammer: GorIX 32: K. Su 85 Anm. 2 de olduğu gibi söz konusu bu oda yapılanması İstanbul
kumaş fabrikasında (hazineye ait) üretilen kumaşın satış sorunları ile de ilgilenirdi, benzer
şekilde a. A. O.86 Anm. 1 1731 yılı Belın (tk.) 84.
7 Cantemir, 217 ff.
8 Hammer, 193.)
9 Bu türden bir memura Selanik’li Mustafa tarafından değinilmektedir, 300.
10 Bunun için yukarda Anm. 5’te belirtildiği gibi, Padişahlık hazinesi tarafından yönetilen
Bozkır ve Bereketlü maden ocakları için hazine nazırı bir emin tayın ediyordu. Söz konusu
emin, Büyük Vezir tarafından yanına güvenilir bir kişinin daha verildiği bir memur idi. (a.a.
O. I 904). Hazine Emin’e, sermaye (ekonomik alanda mal kelimesine karşılık gelen Kapital)
olarak kaydı yapılan kullanım araçları da veriyordu (a. A. O. I 903, III 1180 f., Bkz. A. I 905).
11 ör. I B madde 2; M. 45 f. No. 3.
12 ör. Defter No. 4.
13 Hacı Halifa: Rumeli ve Bosna 144 f. Evliya (1556/60) V 554 Üsküp hakkında anlatımlarda
bulunur diğerlerinin yanında: “hakim de sikke nazırı görevindedir, burada, Kratovo dışarda
olmak üzere, gümüş ve demir ocaklarını kontrol görevi vardır”. Söz konusu bu kurumun, adı
geçen maden nezareti ile aynı olduğu kabul edilebilir, buradan, onun yetki alanının, en
azından o zamanlar, Kratovo’ya kadar ulaşmadığı anlaşılır. Madencilik nazırının bu görevi
yüklenmesi, 15, 16 ve kısmen 17. yy’da olduğu gibi, gümüş maden ocaklarının madencilik
hazinesi ile ilişkili olmasından anlaşılmaktadır. Bu konu hakkında diğer tüm bilgiler bölüm
6’da bulunmaktadır.
33
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
1498 yılına ait olan DEFTER, varlığını bu türden bir revizyona borçludur;
konu aşağıda anlatılacaktır. Burada şunu da eklemek yerinde olur. Her bir
maden ocağının nizamı ilgililerine bırakılmıştı, onların önerilerinin bir onay
almadan yürürlüğe girmeyeceği de doğal bir durumdu (18). Bölgedeki tüm
maden ocaklarının faaliyetlerinin kontrolü görevi verilmiş fonksiyonerlerin
üstlendikleri rol, en önemlisi idi. Söz konusu bu kontrollerin, eskiden beri her
30-40 yılda bir yapılan tahrir ile mi bağlantısı vardı ya da özel durumlar
sonucunda mı bu kontröller ortaya çıkıyordu? sorularının cevabı, bu gün
verilememektedir (19). Korıca kadısı Ömer’in görevlendirilmesi buna iyi bir
örnektir. Öyleki onun önerilerine göre 1536 yılı madencilik yasası çıkarılmıştır
(20). Her bir maden ocağı ile ilişki doğrudan ya da dolaylı olarak Kadı’nın ortak
etkisi ile gerçekleşiyordu; yersel fonksiyonerler burada sadece duruma bağlı
olarak devreye giriyorlardı.
belirtilmektedir, Bkz. M. Nr. 15,17,19,23,24; M. Nr. 24 de Hamza adında bir güherçile uzmanı
ve M. Nr 28 de Valdan adında aynı şekilde birisi belirtilmektedir).
17 Bu şekilde 2 No’lu defter Vilana Hüsam adında bir kadı dan bahseder, bu kişi önceleri
Zablana maden ocağını kontrol etmekle görevli idi, daha önceleri saltanat mimarı olan
İbrahim, Thassos’daki madenleri çıkarma işi ile ilgili olarak maden nazırı olarak
görevlendirildi (Bkz. Kynk, Nr. 39-42 )
18 Bu şekilde örneğin 1702 yılında Sidre Kapsa maden ocağı için bir nizam çalışması yapmakla
34
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
21 I A madde 3,4.
22 Bkz.böl. 5.
23 Bkz. böl. 3.
24 Bkz. böl. 6.
25 Bkz. böl 4.
26 I A madde 2.
27 Bkz. Böl. 5.
35
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
28 I A madde 9, 11.
29 I A madde 3, Bkz. A. Madde 8.
30 I A madde 12; onların var olmadığı durumlarda devran adamı, temsilci adı verilen kişilerin
36
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
olan miktarı ödemesi şeklinde idi. Söz konusu bu yazılı kayıt özellikle Emin
için büyük bir güvensizlik durumu oluşturuyordu. Ayrıca söz konusu bu
defter ile ilgili hesaplama raporları, diğer veriler ve farklı yerler ve yıllara ait
olan defterler elimizde olmadan, “burada olağanüstü bir durum var mıdır yoksa
olağan bir durum ile mi karşı karşıyayız?” sorusuna bir cevap verilemeyeceği
açıktır. Olağan bir durum olarak kabul edilmesi durumunda, Kadı’nın
mukataa nazırı olarak ilan edilmesinde bir sebep daha ortaya çıkmış olur. Zira
1536 yılından itibaren Kadı’ların Emin’lerle birlikte aynı anda hesaplama
kayıtlarını ve raporlarını göndermeleri gerekiyordu (31). Bu şekilde, merkezi
yönetime, zaman harcamadan ve büyük zahmet gerektirmeden gerçek
durumu öğrenme imkanı verilmiş oluyordu. Onların her üç yılda bir, hesap
raporlarını tekrardan incelemek, kendi yetki alanları içinde bulunan Mukataa
ve Has, Emin ve Komiser’lerinin hesaplamalarını kontrol etme
yükümlülükleri bulunuyordu. Toplanan paraları, İstanbul’a dönmekte olan
kale askerleri aracılığıyla sürekli olarak gönderme yükümlülükleri vardı (32).
Bu durum vergi toplayıcıların (amil) merkezi yönetim ile doğrudan bir ilişki
içinde olmadığı anlamına gelir. Emin, madencilik sarrafı vb. görevlilerin
merkezi yönetim ile ilişkisi, bunların Kadı’ya bağlı olmaları ile gerçekleşiyordu
(33). Yani, bu andan itibaren kadı nın üzerine büyük sorumluluk düşüyordu
(34). Bu durum I numaralı yasada, A madde 8’de bir yerde, şöyle geçmektedir:
“Bu andan itibaren maden ocaklarındaki ilerleme ve gerilemeler sizden
sorulacaktır” başka bir yerde: ise “şayet bu konuda görevinizi yapmadığınız
ortaya çıkarsa sonsuz kötülükler üzerinize olur ve bu durumda bir ceza
beklemelisiniz” (35). Maden ocaklarına zararlı olacak bir gelişim olduğunda
bunu sadece Kadı’lar değil tüm madencilik memurları bildirmek
durumundaydılar: “Şayet bir suistimal var ise bunu kadı bildirmek
durumundadır, şayet kadı nın bir suistimali bulunuyorsa bu durum emin
tarafından bildirilmelidir. Bu durumda onun raporu kabul edilir. Şayet yazıcılar
31 I A madde 3, 8.
32 I A madde 7.
33 I A madde 5, 9).
34 Kendisine hizmet etmekle görevli temsilcilerine ve hizmetçilerine kendi işlerini yükleyerek
iş bitirmek üzere bir yere göndermek kadı ya kesin kes yasaklanmıştı ( A madde 8), bu
düzenlemenin kapsamı konusuda Ebu Su ud un fetvasına bknz, Horster 86 f .
35 I A madde 11.
37
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
Kadı ve Emin’in Görevleri: Kadı statü itibarıyla Emin’in üzerinde bir konumda
bulunuyordu. Kadı’nın maden ocaklarında nazır olarak faaliyeti onun
görevlerinden sadece birini oluşturduğu için, bu konudaki ağırlık yine de emin
in üzerinde bulunuyordu. Öyleki onun tek görevi kendisinin sorumlu olduğu
maden ocaklarının yönetimi idi. Bu nedenden dolayı onların faaliyetleri
birlikte değerlendirilecektir. Onların görev alanları I ve III numaralı yasaların
çeşitli yerlerinde sınırlandırılmıştır ve şematik olarak şu şekilde anlatılabilir:
Her bir maden ocağına kimlerin dahil olduğu; kaç tane maden ocağı ve
galerinin bulunduğu; isimlerinin ne olduğu (37) hissedarların kimler olduğu
ve maden ocağında çalışma yükümlülüğü altında olanların görevlerini yapıp
yapmadıklarının kontrolü. Söz konusu bu anlatılan kimselerin ticaret ile
uğraşmaları, tarım yapmaları ya da amil olmaları yasaklanmıştı. Gerekli
görüldüğü durumlarda bir maden kazısı yapma zorunlulukları bulunuyordu.
Onları kendi aralarında birbirinin kefili yapmak bir kanundu. Üretimi artırma
amacına yönelik olarak alınan diğer tedbirler, terkedilmiş ve borçlanmış
maden ocaklarının tekrardan işletmeye alınması veyahut tamir edilmesi ve
sahibi olmayan maden ocakların ilgilenenlere verilmesi biçimindeydi (38). I D
madde 32’ye göre madencilik hisselerinin satım işlemi, Kadı’nın huzurunda
yapılması gerekiyordu. Cevherin tükenmesi nedeniyle bir ocağı terk etmek
isteyen işletmeci, bunu Kadı ve Emin’in onayı ile yapmak durumundaydı. Bu
durumda da yeni bir ocak açma yükümlülükleri bulunuyordu (39). Kadı,
görevlerine gelmeyen maden çalışanlarını uyarılmalı ve gerektiği durumda
36 Madde 41, Bkz. I A madde 6, görevlerini yerine getirmediklerinde Kadı’nın ceza ile tehdit
edildiği yasa.
37 Bkz. f d. 1860 yılında Bosna daki durum, Rousseau: Annales 613.
38 I A madde 3, 4; I C madde 1, 2: III A madde 1; Bkz. madde 40, 127; kadı veyahut emin
38
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
39
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
madde I’e göre sadece Emin, haftanın her Salı ve Cuma gününde) (48). I - D,
a yasasına göre maden ocağında her cumartesi günü “izbor” adı verilen bir
toplantı yapılırdı. Toplantıda Kadı, Emin madencilik yazıcısı, Roşt yazıcısı
(maden ocağını çöküntüye karşı koruma işinde görevli yazıcı (?)), tüm
kontrolörler, işletmeciler ve maden ocağı ile ilgili herkes toplantıda hazır
bulunurdu:
“Bunlar her maden ocağını kontrol etmekle yükümlü idiler. Kazılan her bir galeri
kaç kulaç derinliktedir, osen midir ya da galari içinde midir? Orada gözlenen
durum her nasıl ise bunu Kadı’nın defterine kayıt etmesi gerekir. Şafarların
(kontrolör) teftiş edilmesi gerekir. “Hutleute” (madende çalışanların lideri)
(Şapkalılar?) adı verilen kontrolörlerin de kontrolü gerekir. Maden ocağında
çalışanların hak ettikleri ücretleri alıp almadığı ve bu şekilde maden ocağının
çalışıp çalışmadığı kontrol edilmelidir. Maden ocaklarının tüm durumu kontrol
edilmeli, acaba su mu basmış veya başka bir zarar mı var? At ihtiyacı olan su
basmış maden ocakları için atların temin edilmesi gerekir. Maden işletmeleri ve
haddehane sahipleri bir suiistimal içinde iseler bunlar uyarılmalıdır; uyarıdan
sonra aynı durum devam ediyorsa cezalandırılmalıdırlar. Bir haftalık bir süre
içerisinde ilgili konularda bütün kontrollerin yapılması gerekir. Haftanın
başında tekrar, ki bir cumartesi günüdür, yeniden bir izbor toplantısının
yapılması gerekir. Arada bir boşluk bulunmadan bunun her hafta yapılması
gerekir ki maden ocaklarında bir zarar ziyan olmasın“ (49).
48 I A madde 3, 4.
49 I D, madde 41.
40
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
görevler ortaya çıkmıştır (50). Devamında, her türlü detayı kapsayan yazınsal
kayıt çok belirgindir. İdare bu yazınsal kayıt yoluyla güvenliği en üst noktaya
çıkarmak istemektedir. Emin ve ona ait defterin yanında yönetim Kadı’ya,
madencilik memurlarının çeşitli defterlerinin yanında özel bir defter
çıkartmıştı (51).
DEFTER.
1. Maden ocağı yazıcısının defteri (52). III numaralı yasada “kuyu defteri”
(53) olarak belirtilmektedir.
2. Roşt yazıcısının Defteri (54) (roşt yazıcısı: rost=açılan galerinin çökmesini
engelleyen destek sistemi: tahkimat) Rost defteri (55),
3. Bölüşüm Defteri” (56)
4. Çevreci defteri (Urbar) (57).
5. Haddehane defteri (58).
Bunların yanında madeni para defteri (59), gümüş defteri (60), Külçe (kıt’a)
defteri (61), ondalık defteri (62) de bulunmaktadır. Kratovo’da numune
yazıcısının da muhtemelen bir defter tuttuğu belirtilmelidir (63).
50 Konuyla ilgili olarak 75. Madde çok tipiktir (34. Madde’de ise daha az netlik vardır), bu
madde çatışan iki maden ocağı işletmecisinin kendi aralarında bir uzlaşmaya varması
durumunda Urbarlara bu işe karışmalarını yasaklaması şeklindedir, I-D, a, b yasası, yasanın
en muhafazakar bölümünü oluşturmuş olsa da durum böyledir.
51 I A, madde 3, 8; I B madde 12.
52 I B, madde 10, 12; D madde 41 u. M. 1498 yılı defteri Nr. 23, 31, bunun dışında sade bir
şekilde yazıcı olarak adlanmışlardır, örn: nr.24 nr. 19 ve 29 da defterleri ile birlikte potok
yazıcılarına değinilmektedir).
53 III A madde 1.
54 I B madde 11, 12; I C, madde 3.
55 III A, madde 2.
56 I C madde 3; III A madde 2.
57 Madde 21, 34, 71, 72, 73 u.m.
5812 numaralı defter.
59 A A O, Nr. 5, 6, 12; Nr 8 de alaşım ustası bir defteri ile birlikte yer almaktadır.
60 I B, madde 12.
61 12 numaralı defter.
62 III A madde 2.
63 I C, madde 4.
41
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
Maden ocağı yazıcısı, maden ocağı ile ilgili her türlü gelişimi deftere kayıt
etmek durumundaydı. 1498 yılı defterinde tekrar belirtilmiş olan bir
anlaşmazlık sonrasında merkezi yönetim, -muhtemelen bir önceki- yazıcının
sadece kendisinin şahidi olduğu olayları kayıt etmesini belirten bir kural
getirmiştir (64). Yasalarda, onun faaliyeti hakkında detaylı bilgi
bulunmamaktadır (Gümüşün pay edilmesinden madeni para haline
getirilmesine kadar geçen çeşitli evreler konusunda yazıcının etkisi, bölüm
4’te anlatılacaktır). Kayıp oranları konusundaki uzlaşmazlıklarda işletmeci,
maden ocağı yazıcısı ile hesap görmek durumundaydı (madde 19, 69). Maden
ocağı yazıcısının da izbor’da hazır bulunması gerekiyordu (65). Bu dönemde
maden ocağı yazıcısının maaşı konusunda elimizde bilgi bulunmamaktadır.
1498 yılı defterine göre “özel potok yazıcıları” da bulunmaktaydı (66).
Urbar’lar:
Urbar’lar, cevher içeren arazinin ölçülmesi (madde 4, 48), yer altında açılan
galerilerin sınırlarının belirlenmesi (bknz. madde 34, 75), özellikle galeriler
sürülürken hangi yönde ilerleneceğinin belirlenmesi şeklinde sorumlulukları
olan görevlilerdi (madde 7, 15, 64, 65, 67). Urbar’ın bu çalışmalar sırasında
42
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
kendisine cevher bulma sözü verdiği kişiler Urbar’a, “Urbar hakkı” adı verilen
bir vergi öderlerdi (madde 76). Aynı şekilde Urbar, kayıp oranlarının düzenli
bir şekilde işletmeciler tarafından ödenmesini kontrol etmekle görevli idi;
çıkacak aksaklıkları gidermek, borçlanılmış kayıp oranlarını güvence altına
almak için bir mevduat açarak, bu konuları deftere kayıt etmek
durumundaydı (madde18, 19, 32, 68, 69).
Urbar’ın defterine kayıt etttiği şahitler, şahit olarak kabul edilirlerdi (madde
75). Bu nedenlerden dolayı Urbar, maden ocaklarının çalıştırılmasında en
önemli değişiklikleri takip etmek ve defterine kayıt etmek zorundaydı; örn:
terkedilmiş maden ocaklarının (madde 52,73) tekrar işletmeye alınması ya da
bir maden ocağınının “tımar” olarak ya da “zayl” (madde 21,71,72) olarak
verilmesini defterine kayıt etmek durumundaydı. Urbar bu önemli görevi,
sadece I D a ve b yasasının en muhafazakar bölümünden almaktadır; I A B C
ve D c yasasında Urbar adı geçmemektedir. III yasada ise (Urbar ismi
belirtilerek) “maden ocağı ölçücüsü” olarak tanımlanmıştır (67). II numarılı
yasada bulunan bir deyiş Urbar’ın bu fonksiyonuna yöneliktir: “cevhere
gelindiğinde, ulaşıldığında şöyle söylenir: Urbar’a geldik” (68), yani cevheri
ölçmesi için Urbar’a haber verme zamanı geldi.
43
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
III D sözlüğü, buna karşın, aynı konuda onun hakkında biraz farklı bir
tanımda bulunmaktadır: “Hutman, madende çalışanların seçtiği birisidir;
maden ocağında şüpheli bir durum olduğunda ve Şafar ve elçilere güvenin
kaybolduğu durumlarda Hutman gönderilir. Bu durumda O, maden ocağına
girmeli, oradaki durumu tecrübe etmeli ve bir üst makama durumu bildirmelidir.
Bütünsel olarak bakıldığında o madende çalışanların hakimi konumundadır.
Maden ocağı ile ilgili olarak bir durum ortaya çıkmış ise bu durumda Hutman’a
yönelinir“ (71).
69 Bkz. madde 83-88, 103, 104, 106, 107, 112, 115, 116, 122, 123, 126, 127, 130)
70 Bkz. sadakatsizlik yapan bir tımar gözetmeninin cezalandırılması madde 38 ve böl. 1 Dipn.
23).
71 III D. s.v. Hutman; bu bağlamda, madde 122’de belirtilenlere dikkati çekmek gerekir. Söz
44
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
Şafar (73):
Her bir maden ocağı için, sade bir şekilde “şafar” ya da “zol” (74) (I C madde 1)
- aynı zamanda “jol şafar” (75) veya” kuyu şafarı” (76) - adı verilen bir maden
ocağı kontrol memuru görevlendirilirdi. Bu görevli konusunda III numaralı
yasada şu açıklama bulunmaktadır: “jol şafarı, maden ocaklarına giren ve
Arar tarafından bir ücret ile görevlendirilmiş kişidir, işçilerin nazırıdır, bir olay
olduğunda gelip her bir maden ocağındaki durumu tecrübe edinen kişidir,
edindiği tecrübeleri kadı ve emin e bildiren kişidir”. Ya da başka bir yerde
belirtildiğine göre “her gün maden ocağına girip kontrol görevi yapan, çalışan
işçilerin yerinde olup olmadığını kontrol eden kişidir”. Bu özeliklerinden dolayı
maden ocakları ile ilgili sorunlarda Hutman’larla birlikte etkili olan (madde
127, 130) şahitler biçiminde ortaya çıkarlar (madde 53). Şafar’lar
karşın belirtilen anlamda daha belirgin bir şekilde Sidre Kapsa’da , Bkz. kynk. Nr.34 v. 1711
ve 38 v. 1720)
45
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
Bir sadakatsizlik yapan Şafar’a ağır ceza verilmeli ve yerine başka biri
görevlendirilmeliydi (madde 41). Arar tarafından değil (madde 110), işletmeler
tarafından görevlendirilen Şafar’ların olması ilginçtir, ki bunlar ocak ve Çarh
Şafarı gibi madende çalışanların gözetmeni durumundadırlar (III F İ, madde
3; I B, madde 10; C, madde 5). Ayrıca III D yasasında Şerbar şeklinde bir
kelimeye değinilmektedir. Şerbar’ın görevi, maden işçilerinin ihtiyacı olan gıda
ürünlerini pazardan satın alıp, maden ocağına getirmek idi, bu yasada ilave
olarak Şafar’ın da bu şekilde isimlendirildiği belirtilir.
Haddane personeli:
46
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
Amil:
1498 yılı defterindeki veriler ile I ve III numaralı yasalar arasında (görünürde
de olsa) bir karşıtlık bulunmaktadır. Defterden elde edilen bilgiye göre Amil’ler,
belirli bir meblağ ödeme karşılığında vergileri toplama hakkını elde ediyorlardı.
Onların konumu, bu konuda imtiyaz verilen kiracıların konumu gibi, veya
onların konumuna çok yaklaşmış gibi görünmekteydi (84). Buna karşın, I
numaralı yasadaki veriler, onların bu makamları satın alma yoluyla elde
79
Bkz. daha sonraki gelişimler için böl. 6)
80
III H’da sadece şu belirtilmiştir: “miri ondalığı ve lodra vergisi alınmalıdır. Arar için hazır
bulundurulmalıdır; buna karşın I B, madde 12’de madeni para haline getirilmiş gümüşten
alınacak vergi hakkında: “Emin, dağıtılacak olan paranın onda birini alır“ denmektedir.
Bunun nasıl anlaşılması gerektiği aşağıdaki pasajda belirtilmektedir. Amil aracılığı ile Emin
vergileri toplamalıdır; yani vergileri toplama yükümlülüğü Emin’e verilmiş, fakat bu işin
teknik yönü Amil’e bırakılmıştır; bu durum I C, madde 4’te de onaylanmaktadır).
81
I C, madde 4.
82
I C, madde 5. 83.
83
Bkz. Örn. 18 No’lu defter, 19 No’lu defterde netlik yoktur
84
Ör: defter Nr. 15 ve 18; amil ve vergiler konusunda esaz olarak Bkz. No. 15,16,18,19,
29,32,33).
47
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
85 I A madde 7).
86 I A, madde 7).
87 I A, madde 7).
88 Bkz. madde 18,65, 68, 72 ve III İ, madde 2)
48
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
49
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
Sachsen maden yasası adı verilen orta çağ yasalarına yönelik olarak
Osmanlı’nın yasa yapımında maden ocağı (çah) (2) yasa yapımının merkezinde
yer alıyorlardı.
1 II ve III numaralı yasaların ışığında, aynı şekilde 1498 yılı defterine göre.
2 kayıtlar veya sözlük dizini blm ne Bkz. s.v. değinilen belge verisi olmaksızın Türkçe
termineloji kullanılmış ise aynı şekilde çah’ın kayıtlarına bakınız) ve loncalar (vark, gevark,
kivark).
3 I B, madde 2, benzer şekilde I D, c, madde 121’de de böyledir.
4 I B, madde 2.
5 I B, madde 2; III A, madde 1.
50
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
pay) (7) itibaren gelişim göstermiş olmalıdırlar. Bunun bir kalıntısı halen “I D
a, madde 37”de bulunmaktadır. Söz konusu yasada, maden ocağına dışarıdan
birinin yardımının kabul edilmesi durumunda, o maden ocağının ne kadar
üretim yapacağı belirtilir. Burada şöyle ifade edilmektedir: “maden ocağı 17
hissedarlık yapısına göre üretimde bulunmalıdır”. Maden çıkarmak için
çalışmalara başlandığında madde 20’de belirtilen şeriat şartlarını yerine
getiren şahitlerin bulunması gerekirdi. Durum böyleyken, madde 70’de o
esnada orada kim var ise onların şahitliği geçerlidir denilmektedir: “iyi ya da
kötü olsun, ister Müslüman ister olmasın herkesin şahitliği kabul görür”.
Yapılan çalışmaların durumuna göre ölçümü yapılmış ve ölçümü yapılmamış
kuyular arasında bir ayırım vardı. Çoğunlukla şürf olarak adlandırılan
ölçümü yapılmamış kuyularda yasa, madenin çıkarılma şekline bağlı olarak
daha detay bir bölümlemeye gidiyordu (8). Çalışmalar sırasında cevhere
rastlanıldığında burası Urbar ve Hutman’lar tarafından işletilebilirliği
yönünden incelenir (madde 48, bknz. diğer Madde 10; II ,madde 3-d) sonuç
pozitif olduğunda sekiz madencilik kulacı (9) büyüklüğünde bir alanın (ova,
komşu alan: biregü ovası) tahsis edildiği maden ocağının ölçüm işlemleri
başlatılırdı. Bu aşamadan sonra burasına sekizleme ya da osimlica adı
verilirdi.
Düzenli bir ölçü sisteminde her iki maden ocağı arasındaki mesafenin
birbirinden en az sekiz kulaç olması gerekiyordu (madde 6, 46; II, madde 3
e). Ölçümü yapılmış olan bir maden ocağının tekrar ölçümü yapılamazdı
(madde 62). Şayet bir maden ocağının bir kenarının ölçümü yapılmış ise daha
sonra başka bir kenarında ölçümünün yapılmasına müsaade edilmezdi
(madde 13). Maden ocağının hangi kenarının ölçüldüğü konusunda bir
anlaşmazlık ortaya çıktığında, şahitler tarafından kabul edilen kenar, doğru
kabul edilirdi (madde 14). Sadece, iki maden ocağı arasında bir anlaşmazlık
çıktığında, şahitler tarafından ölçümü yapılmış olarak kabul edilen maden
7 Kux ve Kux kesintisi adı verilen bir vergi 1488 yılına ait Bosna ile ilgili bir fermanda
belirtilmektedir (kay. Nr. 4.), fakat Zycha 238 ff. E’ye de Bkz.
8 1. Madde 43 de belirtildiği gibi içerisinden toprağın tekne ile dışarı çıkarıldığı şürf, 2.
İçerisinden toprak ve cevherin bir dolap (horn. horan) aracılığıyla dışarı çıkarıldığı şürf, bu
sade bir şekilde kuyu olarak ve madde 96 da (I D c) hodica olarak ta adlandırılır.
9 III’te, madencilikte kullanılan 3 kulaç uzunluğunda bir ölçü biriminden bahsedilir ve sejan
olarak adlandırılır.
51
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
Belirli bir yerde kazı işlemi yapmak ya da bir cevheri çıkarmak için alınan
yetki, aynı zamanda çalışma yükümlülüğünü de beraberinde getiriyordu.
Yasal sürenin bitiminden sonra, işletmede olmayan bir maden ocağının
yeniden işletmeye alınması, yasada detaylı bir şekilde belirtilmektedir. Maden
ocağı hissedarlarının hisselerini kaybetme süreleri maden ocağındaki kazı
çalışmalarına bağlı olarak değişiklik gösteriyordu: “İçerisinden toprağın el
teknesi ile dışarı çıkarıldığı kuyu, galerilerde (şürf) söz konusu bu süre üç hafta
idi (madde 2)” (11).
Fakat süre, madde 43 ve II. Yasa madde 3 b’de “üç gün” olarak
belirtilmektedir. Bu çalışmalarda bir “dolap”ın kullanılması durumunda süre
altı hafta oluyordu (madde 3, 44; II. Madde 3 c). Maden ocağının eski sahibi,
başka birisinin maden ocağında çalışmaya başladığı günde orada olursa,
madde 3’e göre en azından yarı mülkiyetini; fakat madde 43’e göre ise tüm
mülkiyetini güvence altına almış olurdu. Bir yıl ve altı haftalık bir sürenin
belirlendiği ölçümü yapılmış olan bir maden ocağında, şayet sahipleri
zamanında hazır bulunurlarsa, maden ocağının bütünü, sahiplerine kalmış
olurdu. Bunun olmaması durumunda, birbirini takip eden her üç Pazar
gününde eski loncaları haberdar edebilmek için ilan verilirdi. Bu şekilde
onlara söz konusu bu süre içerisinde sübvansiyonları ödeme imkanı verilerek
en azından yarı mülkiyetlerini koruma imkanı verilirdi (madde 4, 45). Resmi
bildirinin yapıldığı anda mülk sahipleri şehirde bulunmuyorlar ise ve
bulundukları yer, bir gün içerisinde ulaşılabilir mesfede değil ise, bu durumda
onlar bir haberci aracılığıyla bilgilendirilirlerdi (madde 45)(12). 15 günlük bir
mühlete iki yerde rastlanılmaktadır. Biri madde 120’dedir. Burada, şayet birisi
10 I D, c yasası, farklılık gösteren terminolojisi ile dikkati çekmektedir (ölçümü yapılmış olan
bir maden ocağı zakonina ve ocağın işletilmeye başlanmasına ibştina veyahut preibştina adı
veriliyordu), yasada şunlar bilinmektedir: bir hutman ın gözetiminde olan cevher yığınındaki
(havdina) ibştina (madde 104), porok ve poroy (madde 119) ve meteh adı verilen maden ocağı
(madde 128) veyahut kuyu (madde 129) çevresi).
11 43,119,121. Paragraflarda olduğu gibi II madde 3 b yasasında da üç günlük bir sürenin
madde 97 sabit bir süre belirtmezken madde 121 madde ile örtüşmektedir. Üç gün şeklindeki
aynı mühlet ibştina da porok ve poroy da da konulmuştur (madde 119).
52
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
bir çimar-yapısı, yani maden ocağında bir ahşap destek sistemi (tahkimat)
yaparsa mühlet 15 gündür. Çok daha farklı bir bağlamda, 15 günlük mühlet
madde 131’de bulunur. Yılbaşı ve Paskalya bayramından sonra söz konusu
bu süre içinde tekrar işletmeye alınmayan ocaklar ile ilgili olarak belirtilen bir
kuraldır ve yılbaşı ile paskalya bayramlarında madencilik çalışmalarına iki
haftalık ara verilmesi ile ilgilidir. Knez ve Tekliç’lerin hediyeler aldıkları
(madde 133) bu bayramlarda cevher paylaştırması da yapılırdı (bknz. blm. 5).
Hodica adı verilen bir maden ocağında (madde 96) 6 hafta ve üç günlük mühlet
büyük oranda madde 3, 44’e uymaktadır. 1 yıl 6 ay ve üç günlük mühlet ise
burada, madde 95’te, Zakonina olarak adlandırılan ölçümü yapılmış olan
maden ocağında madde 4, 45’e uymaktadır ).
53
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
Galeri açma hakkına nisbeten kısa değinilmiştir. Burada birinci derecede yer
altında açılan galeriler ile keşfolunan damarlardaki cevherin, yukardan bir
kuyu açılarak (madde 8, 80, 113, aynı zamanda bkz. madde 116) çıkartılması
işine yöneliniyordu (belirli bir büyüklüğe sahip olan tabure üzerinde oturarak
13Bkz. konu ile ilgili olarak madde 7, 15, 17, 50, 66, 67, 87, 109; madde 65 e göre amil in
mührü ile mühürlenmiş bir onay belgesi ( hüccet) gerekliydi; maden ocaklarının kendi
aralarında ilişkileri ile ilgili diğer maddeler şöyledir: madde 10, 28, 29, 33, 36, 50, 57, 74, 76;
şaybne adı verilen bir maden ocağının giriş yerinin tahrip olmuş olması özel bir durum
oluşturur ve bu konuyu madde 66 Bkz. madde 16 da belirtilmektedir. Bu durumda diğer
maden ocaklarının söz konusu bu alanda yeni bir giriş yeri açılana kadar cevher çıkarma
hakkı bulunuyordu, II madde 3 f.)
54
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
kazı çalışması yapılarak). Madde 81’e göre, ölçümü yapılmış olan bir maden
ocağı alanında sürülen galeri, cevher çıkarma hakkına sahipti. Sonrasında,
galerinin talimata göre sekiz kulaç geri çekilmesi gerekiyordu. Fakat galeri
sürülmesi sırasında henüz bir cevher bulamamış bir maden ocağı ile kesişme
olursa, ya da ölçüm esnasında maden ocağının ölçüsü, sürülen galerilere
rastlarsa, bu durumda bir cevher bulamamış maden ocağının mülkiyeti yeni
sürülen ve cevher bulan galeriye ait olmuş olur; burada söz konusu maden
ocağının loncasına, harcamalarını karşılamak üzere, sadece az bir miktar
verilir (madde 9, 49).
Başka bir yerde madencilik yapmak üzere bir maden ocağından çekilme ile
ilgili olarak hisselerin kaybı, ( sürekli çalışma yapılmasının dışında) bir maden
ocağının loncasının başka bir ocağa yardıma yöneldiklerinde de ortaya
14 Su basmasına uğramış bir ocağı kurtarmak için iki maden ocağı birden çalışmaya
başladığında, bu konuda başarılı olan hangi ekip ise kurtarıcılık ünvanı onun olmuş olurdu.
Hutman ve Mutemet gibi yetkili kişiler tarafından yapılan kontrolde de bu belirlendiğinde,
kurtarıcı ekip bir mükafat alırdı. Yani burada, kurtarılan maden ocağının kendilerine düşmesi
gibi bir durum yoktur (madde 84). Su baskınına uğramış maden ocağından birisi artık bu
ocaktan çekilmek istediğinde, bunu madde 84’e göre Sabor’un huzurunda yapması
gerekiyordu; bu türden bir maden ocağı, burasını su baskınından kurtaran kişilere düşerdi.
55
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
15 Çıkarılan cevherin bir faturasını talep ederse bu fatura karşılığı ile yetinmeli idi ve bu
durumda maden ocağında bir hissedar olamazdı.
16 Bu bağlamda burada Hutman ve Uçink hisselerinden de bahsedilir ve bunların
56
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
17 Yasalar bu durumlarda loncaları hisselerini alel acele satmamaları için bir kolaylık
sağlıyordu; madde 32’ye göre hisselerin satılması hisse sahibinin sadece ve sadece kendi
özgür iradesi ile ve bu da Kadı huzurunda olmak üzere mümkün olabiliyordu; burada
borçlanılmış olan katkı paylarının Urbar’a ödenmesi tabiki doğal bir durumdu.
18 I A, madde 4 yasasına göre Kadı’ların borca batmış maden ocakları ile ilgilenmesi görevi
57
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
19 Yasa II, madde 3 a’ya göre “ bir maden ocağını uygun olmayan bir yerinden itibaren
çalışmaya başlanması…uzboy” ( Bkz. I D madde 31, 41, 103 (preuzboyl) 111, I B madde 2
de: uzboynik) ve eski zamanlardan bu yana terk edilmiş olan bir yer: zboy.
20 Madde 23 deki sözcüğün okunmasında bir netlik bulunmamaktadır, devamında aşağı
kesimde uçen olarak yapılan ayırım burada sözü edilen uçen ile aynımıdır konusunda bir
soru işareti bulunmaktadır.
58
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
Tımar Sistemi
21 Şayet bir işletme gizli bir şekilde kazıya başlarsa, bu durumda üretim ilgisi nedeniyle diğer
işletmeler de aynı şekilde kazı işlerine katılabilirlerdi (madde 24).
22 Bu bölümde kopyasını çıkaranların veyahut yayıncının bir yanlışı nedeniyle “vark” kelimesi
“vatrok”a dönüşmüştür. Zira aynı paragraf içerisinde üç kez maden ocağı sahiplerinden
“vatrok” ve iki kez işletme “vark”den bahsedilmiştir. Bu durumu daha iyi bir şekilde açıklayan
madde 68 ve 73’e göre son paragrafta yazıcının bir hatasının olması ihtimali bulunmaktadır.
59
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
dışında onlar kendi aletleri ile çalışırlar (madde 112) (23) ve masraflarını
kendileri karşılarlardı (madde 38).
Otkup Antlaşması:
Otkup adı verilen bir anlaşma (a.a. O. bkz. otkup), işletme ve tımar
madencileri arasındaki bir sözleşmedir ve “Bu sözleşme içerisinde belirtilen
taraflar çıkarılan cevher üzerinde tekrar bir değerlendirmeye giderlerdi”
şeklinde tarif edilir.
Ucen Antlaşması:
Buna karşın “ucen”, işletme ve tımar madencileri arasında yapılan, sabit bir
ödeme karşılığında belirli bir miktarda cevher çıkarma anlaşmasıdır. Aynı
şekilde, örneğin “bir yeri bir kulaçtan on bir puy ya da daha fazlasına
genişletmek için“ yapılan anlaşmadır. Kazı işleminin başlayacağı yer
“Stuvniya” (böl. B, bkz. Stuvniya) adı verilen bir işaret ile belirlenirdi. Otkup
(madde 126’da) ve Ucen adı verilen sözleşmeler I D yasasında da belirtilmekte
olup bu yasada “uçen” (madde 23, 102, 126) olarak telaffuz edilmektedir. Bu
23Bu bağlamda borca girmiş tımar madencilerinin aletlerine işletmeler tarafından el konulup
konulamayacağı sorunu bulunmaktadır.
24 Sadece 38. Madde’de kavrulmuş cevherin işletmelere düştüğü belirtilmektedir.
60
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
Rabota:
Zayl ve Zelerbos:
Madde 21 veya madde 30’da, Tımarlığın yanında, buna benzer şekilde, zayl
veya zelerbos olarak adlandırılan anlaşma ilişkileri de belirtilmektedir.
Buradaki madde 21’de işletmeler, anlaşma yapan taraflar olarak
belirtilmektedir (26). Madde 72’de belirtilen esas olarak tımarlık eşleniği olan
şartlarda da aynı durum söz konusudur (en azından dışsal biçimine göre). Son
olarak, daha önce değinilmiş olan özel durumu hatırlamak gerekir. Şöyle ki
bir işletmeci, Hutman’ın huzurunda maden ocağını ve hisselerini kar ve
zararda yararlanma üzerine işçilerine verebilir. Ancak burada bir şart vardı:
değinilmişti; Madde 72’de belirtilen esas olarak tımarlık eşleniği olan şartlarda da aynı durum
söz konusudur (en azından dışsal biçimine göre).
61
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
27 Bu konuda I D yasasından şu maddeler verilebilir: 41, 86, 92, 94, 97, 107, 105 ve 118).
28 15 numaralı defter, Novo Brdo’da “Radovan” adı verilen bir maden ocağındaki 24 hisseden
söz etmektedir. Söz konusu bu hisseler 5000 akçalık bir meblağ karşılığında 3 yıllığına
Müslüman olmayan 3 Amil’e kiraya verilmiştir. Buradaki diğer bilgiler konuyla ilgili değildir,
bknz ayrıca Nr. 18 ve 19) . 29. Nr. 27.
29 Dipnot 27.
62
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
Yönetim, Emin’in elinde bulunuyordu. Emin, maden ocağını doğrudan bir reji
aracılığıyla çalıştırmayıp (en azından kısmen), maden ocağının
yapılandırılması yetkisini kiraya vermiş gibi görünmektedir (30).
Böyle de olsa bunun bir kazı hakkının kiraya verilmesi durumu olduğu, net
bir biçimde belirtilmemiştir. Devletle, yani Emin ile bir tür kiralama ilişkisi
içinde olan ve kiraya veren devlet görevlisinin, kendilerinden devlete düşen
üretim kotasını aldıkları üçüncü şahısların söz konusu hisseleri işletmesi
görüşü, aynı derecede olasılık dahilindedir. Emin’in hesaplamalarında
(burada Novo Brdo söz konusudur) maaşlar, Arar’ların kullandıkları atlar,
ipler vb. malzemelerin masraflar kaleminde yer alması, devlet mülkiyetinin az
veya çok oranda doğrudan emin tarafından yönetildiğini göstermektedir.
Masraf ve sürekli olarak bakım gerektiren su temini, galerilerin açılması vb.
tesislerin yapılması şeklinde, tüm madenciliğe hizmet eden tesislerin de
kısmen buraya dahil olma olasılığı, durumu daha da karmaşık hale
getirmektedir. Şayet bir tamirat söz konusu değilse (31) gider hesapları bir
inspektör tarafından kontrol edilen galeriler, Emin tarafından işletiliyor gibi
görünmektedir. Maden ocaklarındaki su tahliyesi de taşeron şirketler
aracılığıyla değil, bunun yerine doğrudan kendileri tarafından yapılıyor ve ip
ve postgah (deri çuvallar?) masrafları hesaplamalarda belirtiliyordu (32). Arar
biçimindeki (miri) maden ocaklarında zarar görmüş yerleri tamir etmeleri (33)
ve su kanallarının bakımını yapmak (34) için ustalar (meremmetçi)
görevlendiriliyordu. Söz konusu bu çalışmaları ve aynı şekilde dolap beygirleri
(35) ve işçilerinin maaşlarını emin ödüyordu (36). Bölüm 2’de de anlatıldığı gibi,
Emin’in maaşları artırma yetkisi bulunmuyordu. Bunu yapması durumunda
fazla ödenen maaş miktarını kendi cebinden karşılaması tehlikesi ile karşı
karşıya kalıyordu (37). Aynı durum, yapılan çalışmalar karşılığında hak
mülkiyetinden söz edilememesi nedeniyle, aradaki bu ilişkiye başka bir anlam veremiyorum.
36 Dipnot 25, 26, 27.
37 Bkz. Dipnoto. 25 ve 26.
63
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
64
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
Daha önceleri henüz din hukuku ile yurt dışına çıkartılması yasaklanmış olan
gümüşün (1) yurt dışına çıkarılması daha sonrasında da (15 yy’ın 20’li
yıllarında) (2) engellenmiştir. Avrupa kaynaklarına göre gümüşün dışarı
çıkarılması, II. Mehmet (1451-1481) tarafından kesin olarak yasaklanmıştır
(3). Bu durumda, özellikle de Türkiye’nin Avrupa topraklarındaki zanaatkarlık
çalışmalarında hem devleti hem de işletmeleri tatmin eden çözümlerin
bulunması gerekiyordu.
65
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
Campis’in “Governo et Entrate dell Gran Turco” adlı yazıtı, buna bir örnektir.
Onun döneminde gümüş, çok çeşitli tüccarların elinden geçmiş olsa da,
sonunda imparatorluğun diğer tüm madeni paralarını da kapsayan ve
başkentteki darphaneden başka bir anlama gelmeyen bir üst kuruma
satılması gerekiyordu. Altı Duka olarak kabul edilen bir Pfund gümüşten 7½
Duka (4) değerinde akça madeni parası elde ediliyordu ki burada %’20 lik bir
fark oluşuyordu.
4 (A.a.O. 62’de şu açıklama bulunur: Üç yıl boyunca darphanede üç yüz seksen bin duca,
yılda 120000 duca ürettikleri bilinir. Venedik baskısında altın dukalar Darphaneden her yıl
dükkân III olarak satılmaktadır ve 3000 adet basılır. Novobrodo’da en az maden bulunan
yerler Boxina Zelebrinaza, Kratavo, Priştina, Serez, Selanik ve Sofya’dır. Üç yıl boyunca çeşitli
satışlar olur, bunların hepsi üç yüz altmış bin duka eder ve her kim yılda fazladan onuncu
darienti alırsa 120000 duka daha kazanır. Nitekim, bu fazla üretimi kim satın alırsa adanan
satışları öngörür ve bu nedenle her şeyden önce onlar için madenlerin açık ceza kanun
hükmünde kararnamelerinin uygulanması gerektiğini bilir. Uada’da, tüccarların elindeki, ya
da ülkenin tüm diğer darphanelerinin üretimini içeren taban fiyatın üstüne çıkmak isteyen
ve her zaman altı dukaya bu standart poundu satın alan ve büyük bir baskı altında olan bu
sarrafların çoğu o kadar risk alırlar ki, pound başına bir buçuk dukalık kaybı bile göze alırlar.
5 Bkz. 10, 12 ve 17 numaralı defter; sarraflar hakkındadır.
66
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
1 numaralı Defter.
Gönderilen miktar 702 (10) kıt’a (gümüş külçesi), ağırlık= 813.819 dirhem.
Eksik miktar 8.138 x 13 = 10.579 d.
Toplam miktar olan 824.398 dirhem’e ulaşabilmek için eksik olan 10.579
dirhem’den gönderilen miktar = 6.477 dirhem
O halde eksik kalan miktar = 4102 dirhem’dir ve talep edilmektedir.
Talebe karşı verilen cevapta, söz konusu bu miktarın gümüşün ince işlemler
sonucu elde edilmesi (ifade olarak topraklı, toprakla karışık) esnasındaki
kayıp, olduğu belirtilmektedir. Fakat bilir kişiler tarafından yapılan kontrolde
yıllarında (1512’de tahttan indirilmiştir) Padişahlık sarayında, sayısı 300’den fazla tartı ustası
bulunuyordu; bunlar gönderilen altın ve gümüşü tartıyorlardı (Hammer: Gor II 369).
7 Bkz. metnin devamındaki anlatımlar.
8 Bkz. Örn.a.a.O. No.12, ergitme ustaları hakkında açılan dava: işlem görmüş gümüşü resmi
dirhem kullanarak kasıtlı bir şekilde tekrardan rafine edip bu şekilde büyük miktarda gümüş
kaybına sebep olmaktan dolayı açılmıştır.
9 A.a.O.No.1-6,12.
10 Metin içerisinde 732 şeklinde bir okuma veya yazım hatası vardır.
67
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
kaybın her bir kıt a için 1 dirhem olduğu belirtilir: yani toplam kayıp 702
dirhem’dir.
Bu durumda eksik miktarın 3400 dirhem olduğu ve bunu Sahib-i Ayar’ın
karşılaması gerektiği belirtilmiştir.
3 numaralı Defter.
Zablana maden ocağından 6 ay içerisinde gönderilen gümüşün tartılması
sırasında bazı kıt’alarda fazlalık, bazılarında ise eksiklik olduğu ortaya
çıkmıştır.
Maden ocağına gönderilen resmi terazi ve dirhem ölçülerine göre eksik olan
miktar toplam olarak: 849 dirhem’dir.
4 numaralı Defter.
Resmi dirhem ölçüsü Serebrenica’ya gönderilmeden önce burada “pintar” adı
verilen (bkz sözlük) bir gümüş ölçüsü kullanılmaktaydı ve 1 pintar = 1150
madencilik dirhemi’ne karşılık geliyordu. Söz konusu bu pintar’lardan dördü,
miri dirhem ile ölçüldüğünde şu sonuç ortaya çıkmıştır: pintar’ın ikisinde her
birinde 11 dirhem’lik fazlalık, pintar’ların diğer ikisinde ise her birinde 12
dirhem’lik fazlalık ortaya çıkmıştır.
68
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
5 numaralı defter.
Srebrenica’ya aittir; orada miri dirhem kullanılmaktaydı. Buradan 1,5 yıl
içerisinde gönderilen miktar:
Her 33 kıt’a’da 25 dirhem eksiklik: yani 625 dirhem. Ayrıca, ince işlemler
sonucundaki yasal kayıp (kesr-i kal) = 2223 dirhem’dir;
6 numaralı defter.
Rudnik’te de pintar olarak adlandırılan gümüş ölçü değeri kullanılıyordu. Miri
dirhem ile yapılan ölçüm sonucunda her 1200 dirhem’de 1 dirhem fazlalık
oluyordu. Bir buçuk yıl içerisinde gönderilen miktar, ağırlık olarak = 387.017
dirhem, yani 495 kıt’a şeklindeydi.
11 Metin içerisinde bunun yerine 5929 yazılmış, bu muhtemelen bir hesap hatasından veya
yazıcının dikkatsizliğinden kaynaklanabilir; burada kullanılan pintar, kontrol amacıyla
İstanbul’a gönderilmiştir.
69
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
12 No.19,28 ve 29; haml, esasında bir yük hayvanının yüküdür. Nr 19 a göre numunelere
dayalı olarak 1 haml gümüş cevherinden 40 dirhem, fakat Nr 29 a göre 50 dirhem gümüş elde
ediliyordu. Buna karşın Nr. 28 e göre söz konusu bu ölçü sistemi daha önceleri tam olarak
belirlenmemişti, yük hayvanına mümkün olduğu kadar çok yükleme yapılmaya çalışılıyordu.
Bu durumda daha önceleri kullanımda olan kibl (Kübel) ölçü birimi tekrardan devreye
sokuldu. Söz konusu bu anlatımlar Novo Brdo içindir, fakat prensip olarak diğer madencilik
tesisleri içinde geçerli olmuş olmalıdır (Bkz. Anm.34) Nr.18 bize ruhsat alma konusunda bilgi
vermektedir.
13 No.18.
14 No. 30. Bkz. Blm.3 Anm. 38 ve 39.
15 Bkz. Nr.8,10,12,16,17 s.a.Nr 6).
70
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
Sarraflar, gümüş arayıcısı, (kelimesel olarak gümüşü test eden, yani bir tür
gümüş kontrol memuru) olan kişinin mührünü taşıyorlardı ve gümüşü
kıt’a’lar biçiminde (muhtemelen gümüş külçeleri anlamına gelmelidir)
naklediyorlardı (16). Bunlardan III numarılı yasada, aynı şekilde, madeni para
ile ilişkili olarak bahsediliyordu (17). Öyle görünüyor ki madeni para için
görevlendirilmiş Kadı ve Emin, mührün bir zarar görüp görmediğini kontrol
ediyorlardı (18). Madeni paraların kayıt edildiği deftere, hangi sarrafın ne
miktarda gümüş gönderdiği, ayrıca madeni para basımı ile ilgili tüm veriler
kayıt ediliyordu. Ergitmehane’deki deftere de, ince işlemler için gelen
gümüşün miktarı, bunun ötesinde ince işlemler sırasında gümüş içindeki
kurşun ya da bakır miktarı, gümüşün elde edilmesi ile ilgili ayrıntılı veriler,
işlemler sonucunda elde edilen gümüş miktarı ve bu esnadaki kayıplar, yani
kısaca, ayrıntılı kontroller için gerekli olan tüm veriler kaydediliyordu.
Bundan başka, benzer şekilde, yapılması gereken görevleri belirten bir kıt’a
defterine de değinilmektedir (19). Devlet için defterin önemi, verilen
örneklerden anlaşılabilir. Ergitmehane’lerde gümüşün elde edilmesi sırasında
çıkan sorunlar, bilirkişiler tarafından (ehl-i hibre) bir ya da çok sayıdaki gümüş
örneği üzerinde yapılan çalışmalar ile açıklığa kavuşturuluyordu.
Yazınsal olarak tam kayıt altına alma, tam olarak suistimalleri önlemese de
en azından böylece bu suistimalleri kimin yaptığı bilinebiliyor ve onlardan
hesap sorulabiliyordu. Yönetimin merkezi olması nedeniyle hesap sorma
hakkı doğrudan kontrol ile görevli memurlar tarafından değil, onların bağlı
olduğu İstanbul’daki merkez tarafından yerine getiriliyordu. Eldeki defterlerin
de gösterdiği gibi çoğu durumda suçlananlardan, haklarında bir karar vermek
16 No 10,s.a. Nr;3 III İ artikel 3, burada onun fonksiyonlarına değinilmemektedir. Madeni para
basım işi ile ilgili olarak Sofya darphanesinin imtiyaz olarak verilmesi ile ilgili 1618 yılındaki
fermanda, imtiyaz sahibine bu türden bir gümüş kontrolörünü görevlendirme hakkı
verilmiştir. Söz konusu bu gümüş kontrolörününün diğer ve daha sonra çok daha önemli
olacak bir görevi daha bulunuyordu. Bu görev “yürürlükte olan madeni paraları incelemek ve
onların içerisindeki sahte olanlarını ayırmak idi” (Hammer: C.u.B. II,2 450 f.) Bu bilgi Bursa
daki bir tarihi belgeden öğrenilmiştir: emin orada söz konusu bu kurumun mukataasını kiracı
olarak almıştı (Ud.9 ekler 156 f. Sic. 272 S.137 1058 yılı (17.II.1646) s.a.IH I 104 Nr.8 (Dütu
da çevirisi yapılmış 3 Nr.41) ve Evliya Çelebi I 567.
17 A.a.O. İ artikel 3.
18 No.10.
19 Bkz. Nr.6,8,10 ve bs.nr.12.
71
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
için bir rapor talep ediliyordu (20). Gönderilen gümüşden % 12,5’lik bir vergi
kesiliyor, ayrıca bir de madeni para basımhane vergisi (resm-i darphane)
kısmen para olarak alınıyordu. Bu konuda elimdeki defterin tam olmadığını,
esas defterin bütünsel olmayan bir kopyası olduğunu belirtmem gerekir. Bu
nedenle defterde bulunan konuyla ilgili ayrıntılı veriler yeteri derecede
değerlendirilememiştir.
20 Bu konu ile iligili olarak Bkz. 6. Böl. ve II. Böl; Böl 1. Defter hakkında anlatılanlar.
21 No.16, 17.
22 No.8,9,11. No. 8’e göre Nevbet başına 174 dirhem’den 4 akça basımı yapılıyor gibi
görünüyor, yani 696 akça. Bu miktar kanunda belirlenen Turnus’tan daha azdır. Bu
durumda yasal kayıp olarak 65 dirhem ve ustaların ücreti olarak 125 dirhem, toplam 185
dirhem kayıp oluyor; yani nevbet olarak belirlenen 175 dirhem’den daha fazla bir kayıp
oluyordu.
23 No. 9 ve 11’de Ece Bey adında bir silahtardan bahsedilir. Ece Bey bu işin dışında benzer
işlerde kullanılıyordu.
72
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
13 numara. Novo Brdo’daki Madeni Para Basım Yeri Hakkında Detaylı Rapor
Ahmet Çelebi: Madeni Para kontrolörü Her kimki madeni para kontrol memuru
Nevbet (sahib i ayar) olur, ona bir nevbet verilir ve
1 o bunu bir usta tutarak ücret karşılığında
çalıştırır
Hayrettinin oğlu Mustafa Kendisi henüz küçüktür ve okumaktadır,
Nevbet Ağabeyi olan Rüstem onun nevbetini
1 çalıştırmaktadır.
Abdullah ın oğlu Ahmet İstanbul ustalarından biridir ve kendisinin
Nevbet kulu olan Hamza çalışmaktadır.
2
Edirne madeni para kontrolörü (24) Onun hocası (lala) çalışmaktadır.
Nevbet
1
Ali b. Abdi kendisi İstanbul’da öğrenim görmektedir ve
Nevbet onun hocası (lala) çalışmaktadır.
1
Hacı Yahya Abdi Söz konusu bu değinilen kişiler Sultan
Pir Pir Murat’ın döneminde (II. Murat, 1421-1451),
Nevbet Nevbet mübarek (kutsanmış), ustalardı, yaşlanmış
1 1 olduklarından (25) kendi görev
alanları ile ilgilenirlerdi, hizmetçileri
nevbetlerini çalıştırırlar.
73
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
Adı geçen ustaların Mustafa, Rüstem ve Mehmet Şah adlarında oğulları tesbit
edilmiştir. Bunlardan bazıları çekiççilik, bazısı taş delicilik (26) ve bazısı delik
açıcılık işi ile meşguldüler. Maaşlarını patronları alıyordu. Yukarıdan gelen bir
emir ile onların işlerine son verildi, yerlerine o işleri yapması için başka
çalışkan işçiler alındı.
Merkezi yönetim bu konu ile ilgili olarak bir kenar notunda “adı geçen
ustaların bu türden hizmetlileri olmaması için bir kanun yazılması gerektiğini”
belirtilir. Bu iş için ta baştan itibaren güvenilir kimselerin belirlenmesi gereği
dile getirilir. Bir ya da iki nevbetin (Turnus) padişah beratı ile madeni para
basma hakkı, belirli ailelerde ilgililerin yaşına bakılmaksızın miras yolu ile
devam edebiliyordu. Bunlar, bizim daha detay bilgi sahibi olmadığımız bir
organizasyon içerisinde toplanmışlardı. Nevbetlerini kişisel olarak
değerlendiremeyenler bu haklarını hizmetçilerine veya organizasyonun başka
üyelerine bırakıyorlardı. Bunların içerisinde iki yaşlı kişi (pir) özel bir otoriteye
sahip olmuş olmalıdır. Zira bunlar, madeni para ustası olarak henüz II. Murat
ın döneminde faaliyette idiler, yani İstanbul’un fethinden önce, bu durum söz
konusu bu organizasyonun nispeten çok eski zamanlara kadar geriye gittiğini
gösterir.
26 Bu kelimenin okunmasında bir netlik yoktur. Taşdelicilik kelime anlamı olarak “taşı delme”
işidir, delüğe sunuculuk: aynı şekildedir, her iki tanımlama madeni para basımı sırasında
detayda tanımı bilinmeyen işlerle ilgilidir.
74
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
27 Evliya’ya göre (Transl.1, 2, 190) Osman, madeni para basım ustalarının piri idi (sikkezen).
Yeni bir madeni para basım damgası hazırlanırken bu işin başında üç sufi bulunurdu.
Törensel lonca yürüyüşü esnasında da sufiler, madeni para basım ustası ve onun tayfası ile
birlikte yürürlerdi. Defter ve tahrirlerle ilgilenen memurlar organizyonu hakkında Ömer Lütfi
Barkan ın şu anlatımlarına bakınız: devlet arşivinde (defterhane) görevli söz konusu bu
memurlar bu defterlerde çalışma ve onları koruma konusunda tecrübeli idiler. Söz konusu
bu memurlar özel törenler eşliğinde kendi isimlerini bırakıp yeni isimler alırlardı (mahlas).
Defterhanenin avlusuna gömülmüş ruhani hocaları (pir) ve liderleri vardı. Bunlar kendi
aralarında ruhani bir tarikatın üyeleri gibiydiler ve kendilerine özgü gelenek görenekleri ile
birbirlerine bağlı idiler. Onlar belirli bir zaman içerisinde belirli basamakları çıktıktan sonra
liyakat sahibi olarak kabul edilirler, ancak böylece devlet arşivinde çalışmaya başlarlardı.
(Barkan: Tahrir 10 f. An. 12).
28 Bkz. II.blm. 1. Prgrf. Ve I, III. Madencilik yasalarının tercümesi. Aşağıda bu kapsamda
madencilik idaresinin fonksiyonları hakkındaki yasaların detayları göz ardı edilerek, yasaların
esası özetlenmiştir. Ayrıca konunun anlaşılması için vazgeçilmez olmayan ilginç teknik veriler
göz önüne alınmamıştır).
29 (S.w.u.)
30 I B artk. 8, s.a. I A artkl. 6 ve I C artkl. 3.
31 I A artkl. 6 ve I B artkl. 5.
32 I A artkl 6, B artkl. 5, 7, Bkz. C Artkl. 1,3,4 ve 28 Nolu defter. O halde cevher III H ve İ
artkl 1’de olduğu gibi belirli bölümlere ayrılmıyordu. I A arkl 6 de çok belirgin bir şekilde: “
cevherin bölümlere ayrılması ve tanımlanması için bir mühlet ve zaman verilmesine müsaade
yoktur” Kadı nın görevi ergitme ve yahut gümüşün ince işlemlere tabii tutulmasını
geciktirmemek idi.
33 I B artkl.7, C artkl 3.
75
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
34 Ölçüler konusunda şu bilgiler vardır: okka, kantar, elle (zira) ve klafter (kulaç), dirhem
miscal ve benzeri şekildeki yöreye özgü ağırlık ve uzunluk ölçü birimleri kullanılmadığı sürece
farklı ağırlıklar ortaya çıkmaktadır. Çeşitli kaynakların belirttiği ve terminelojide de ortaya
çıktığı gibi, Osmanlının Avrupa topraklarında madencilik yasasında oluşturduğu özelliklerdir.
1498 yılı defterinde kullanılan ölçü birimleri konusuna daha önce değinilmiş (Bkz. Üst ksm.
Anm. 11,12) ve ölçülerde bir birlikteliğin olmadığı anlaşılmıştı. Burada şu ilavenin yapılması
gerekir, Nr 29 a göre 116 haml 32 lodra yapıyordu. Bunun dışında yaygın ve farklı ağırlıklarda
olan lodra, esas gümüş ölçüsü birimi olarak bilinir. Bu III. Yasa İ madde 1 e göre 115 dirhem
ağırlığındaydı. I B madde 7 ye göre şu cevher ağırlıkları geçerlilikte idi: 1 kile (çetvirnik olarak
ta bilinir) : 4 okka; 1 kapa: 8 kadeh (kutla olarak ta bilinir; kadeh için Bkz. A. Hammer Gor V
696) ; 2 kile: 1 polovaç ve 2 polovaç ya da 4 kile: 1 haml. Krotovo için orada kullanılan
ağırlıklar için şu belirlemeler yapılmıştı: 1 kibl (Kübel): 19 okka ve 135 dirhem; 4 kibl: 1 haml
ve 3 haml: 1 hice (I C artkl 6). Kibl III. yasada (F. s.v. kibl) iki atın çektiği yük olarak
tanımlanmıştır, 14 kibl: 1 hice idi, (III A artkl 2 de buna karşın 24 idi) bu türden iki hiceden
1 parça gümüş elde ediliyordu ( III A artkl 2 F.s.v. hiçe). Uzunluk ölçüsü birimi olarak III yasa
(E s.v. sejan) 3 klafter (Kulaç) uzunluğundaki sejan ı tanımlar. Bu ölçü bu güne kadar
rastlantısal olarak sadece Anadoluda ortaya çıkartılmış olan çeki şeklindeki, gümüş ağırlığı
içindir Bkz.Anm.79. Bu türden bir ölçü birimi olarak Konyalı Bozkır ve Bereketlü de de IV.
1234 f.v. 1793 ortaya çıkmaktadır, fakat ağırlık konusunda net bir bilgi bulunmamaktadır.
Günümüzde söz konusu ölçü birimi sadece odunculukta 250 kg lık ağırlık için geçerlidir.
Redhouse, çeki yi s.v. 5 başlığı alında şöyle tanımlar: çeki, gümüş vb. için 100 dirhemlik
ağırlık ölçüsü birimidir. Collas ise odun ve taş çekisi şeklindeki ağırlık biriminin yanında 250
dirhemlik (803,015g) bir afyon çekisinden bahseder (Collas 106 ff.). kynk 1 a da demirli
kumların ağırlık ölçüsü birimi: mazun olarak geçer ve başka hiçbir yerde geçmemektedir bu
nedenlede tanımlaması yapılamamaktadır. Şayet Refik tarafından derlenen metin (II, bölüm,
1. Prgrf.) bu konuda başvuru kaynağı olarak alınırsa 1 mazun :1/6 yük. 1714 yılına ait 35
nr. lı kaynakta kil olarak adlandırılan bir cevher ağırlığı belirtilmiştir ve 360 okka lık bir
ağırlıktır.
35 I B artkl 8; C madde 3 de sadece şöyle belirtilir: “cevher olarak her ne varsa onların
76
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
Burada her Rumeli maden ocağı için bir cevher numunesinin bulundurulması
gerektiğini belirtmek gerekir. Yani her maden ocağından çıkartılan cevher için
bir örnek alınır; örnek üzerinde gümüş içeriğini belirlemek için çalışma
yapılırdı. Buna göre III. Yasada: “cevher örneğine göre kaynak alanından talep
edilecek miktar belirlenebiliyordu” (40).
Burada yani Kratovo’da olduğu gibi cevherin düzensiz yapıda olması nedeniyle
bu kural işlemediğinde, yönetimin bu durumlarda cevherin ergitilmesi ve
rafinasyonu konusunda biraz kurallardan sapması gerekiyordu (41). Cevher
Haddehane’de ergitilmeden önce tekrar tartılıyordu (42). I C yasasına göre,
Emin’in bir adamı, maden ve ergitme yazıcısı, işlemler sırasında gözetmenlik
yapıyor, bu sayede kayda girmeyen cevherin ilavesi önlenmiş oluyordu (43).
Madencilik kitabına yapılan kayıtlarla karşılaştırma sonucunda bir eksiklik
ortaya çıkıyorsa bu durumda ölçümlerin tekrarlanması gerekiyordu. Fakat bir
fazlalık ortaya çıktığında bu durum gizlice cevher ilave edilmiş şeklinde kabul
ediliyor ve maden ocağı defterindeki belirtilenden fazla olan miktar “rost
defteri”ne kayıt ediliyordu (44). Bundan sonra cevher rafinasyon işlemine
sokuluyordu. Maden işletmesi yönetim temsilcileri, dökülen cevherin kil ile
temizlenmesinden önce çalışma alanını terk edemezlerdi. Bu şekilde,
ölçülmemiş, tartılmamış cevher katkısı önlenmiş oluyordu.
Döküm işlemi sonlandığında Kadı, Emin ve Döküm Yazıcısı bir araya gelmek
zorundaydılar. Onların gözetiminde dökülen cevherden belirli bir miktar olan,
içerisine 12 kantar kurşun katılmış olan 3 hamle ayrılıyordu (45). Daha sonra
cevher ergitme fırınına, oradan ocağa aktarılıyordu. Gümüş görünmeye
başladığında Haddehane Şafarı tekrar Kadı, Emin ve Yazıcı’ya haber
77
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
“Gümüş 420 akça üzerinden ayak ölçüsüne göre 100 dirhem haline
getiriliyordu. Yani 1498 yılı defterine göre her bir dirhem (49) için 3 veya 4 akça
üzerinden bir ayak ölçüsüne göre belirlenenden miktardan daha fazla idi.
Yasada 13.000 dirhem bir nevbet, bir Turnus olarak geçmektedir. Yani
dirhem, madeni para basımında kullanılan miktarın hesaplandığı ölçü birimi
göre 3 akçaya dönüştürülüyordu. Belin’e göre alıntı. Tk 6, bknz 34. Uruc 49 ve 114’e göre
Sultan II Murat, 834 yılında (19. IX.1430 yılı) 1 lodra gümüşten (bkz Anm.34) 260 akça
bastırıyordu. III yasa İ madde 1’e göre 1 lodra 115 dirhem olarak kabul edilecek olursa 2,26
akça 1 dirheme karşılık gelir, İsmail Galip’te ise (35 ve tablo 506 f.) 3 akça 1 dirhem olarak
belirtilir.
78
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
idi. Söz konusu bu 13.000 dirhem’den madeni para basım ustaları 1498 (50)
yılı defterinde “ustadiye” olarak adlandırılan ücretlerini alıyorlardı. Bu miktar
120 dirhem kadardı. Ayrıca yasada net olmayan bir ifade biçiminde, “talebe
göre alınabilir miktar” şeklinde ifade edilen 880 dirhem’lik bir kesinti oluyordu.
Truhelka (51) düzenlemesinden, Orta Çağ Avrupa madeni para basım
yerlerinde “remedium legis” olarak adlandırılan bir dengeleme anlaşılır. Bu
şekilde madeni para basımı sırasında oluşan kayıplardan ustaları korumak
amaçlanıyordu. Söz konusu bu 880 dirhem’in içerisinde muhtemelen 65
dirhem de “harkunnar” olarak bulunuyordu. Bu miktar, gümüşün ergitilmesi
sırasındaki kayıplar için ustalara ayrılmıştı (52). Yani bu şekilde başlangıçtaki
13.000 dirhem’den geriye 12.000 dirhem (53) kalıyordu.
100 dirhem = 420 akça hesabına göre 50.400 akça (54) elde ediliyordu.
Basılmış paradan 420 akça’lık bir miktarın çıkarılması gerekiyordu ve şayet
bu miktar, önceden yazılmış olan ağırlığı veriyor ise bu miktarın İmparatorluk
kasasına (55) bağlı olan hazineye Münze: (darphane?) gönderilmesi
gerekiyordu. Bu şekildeki bir düzen batı ülkelerinde de bulunuyordu.
50 No.8.
51 Truhelka 102.
52 Bkz. 1498 yılı defteri Nr.8, s.a. Nr 7).
53 Bu miktar Novo Brdo ile ilgili Feber’in 1580 yılına ait tarihi belgesindeki miktar ile
örtüşmektedir, öyleki nevbet önceleri 12.000 dirhem ederken şimdilerde müsaadesi olmayan
bir şekilde 40 – 50.000 dirhem etmektedir (M.6 Anm.2) Aralık 1564 yılına ait diğer bir tarihi
belgeye göre Novo Brdo haddenesinde 24 usta çalışmaktaydı (M. No.9))
54 Fakat metin içerisinde 50.424’tür.
55 Yani söz konusu bu maden ocağı madeni paralarına karşın imparatorluk kasası ile
79
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
Söz konusu bu 46.180 veya 36.055 akça’dan gümüş ondalığı adı verilen
kesintinin de düşülmesi gerekir. Emin, devlet adına bu vergi kesintisini yapar.
Kalan miktar, gümüş sahipleri arasında, gönderdikleri gümüş miktarına bağlı
olarak bölüşülür (56). Ondalık kesinti dikkate alındığında bu şekilde gümüş
sahipleri 54.600 akça’lık bir nevbet’ten 41.562 veya 32.449,5 akça elde
ediyorlardı. Yani verilen gümüşün %23,88’ini veya %40,57’sini yan masraflar,
vergiler, kesintiler oluşturuyordu ve gümüş sahipleri ¾ veya 3/5 oranında
madeni para haline getirilmiş gümüşlerini geri alıyorlardı. 10.125 akça’lık fark
kısmen de olsa aşağıda anlatıldığı gibi açıklığa kavuşturulabilmektedir:
“cevher numunesinden elde edilen bilgilere göre bir kayıp ortaya çıktığında,
Emin’in hemen madeni paranın dörtte birini ve Arar ondalığını kesmesi gerekir”
(57). Bu hesap 36.855 akçe’lik bir meblağı oluşturmaktadır; o halde geride
4405 akçe’lik bir fark kalmakta olup günümüzde bu fark henüz
açıklanamamıştır.
Baştan beri beklenildiği şekilde, III numaralı yasada ortaya konanlar, prensip
olarak, I numaralı yasadakiler ile örtüşmektedir. Fakat kısmen 1498 yılı
Defteri’ni hatırlatan bazı önemli sapmalar da burada yer almaktadır. Söz
konusu bu yasanın içindekiler bölümünde vark, yani işletmeler, maden ocağı
sahibi olarak anlatılır (58) ve vatrok, madenci kişilerden cevheri satın alan ve
Haddehane’lerde işleyen (59) kişi olarak tanımlanır (60). Buna karşın, H başlığı
(61) altındaki veriler maden ocağı ve galeri sahipliğinin çoğunlukla tek bir elde
toplandığını göstermektedir. Orada, kendilerine düşen pay nisbetinde cevheri
alan işlemelerden bahsedilmektedir: “Şayet bir işletmenin kendi haddehanesi
yok ise gümüş cevherini istediği herhangi bir haddehaneye götürebilme
imkanına sahiptir”. Onun tarafından Haddehane sahibine ödenen miktar
otkoş (Bkz. sözlük dizini) olarak adlandırılır. O halde, Haddehane’lerin bir
bölümünün bir ya da birden fazla işletmenin elinde bulunduğu söylenebilir ve
Haddehane’de pay sahibi olmayan bu tür işletmelerin cevherlerini
56
I B madde 12).
57
I C madde 4).
58
III D Bkz. vark)
59
III F Bkz. vatrok; ).
60
III İ madde 1).
61
Bkz. a.A maddde 1).
80
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
81
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
65 III İ madde 1.
66 Urk. İH I 79f. No.19 v. 2. Sefer 994 (23.I.1586) Dütu da çevirisi yapılmıştır, V No. 88 ve
Galante I 99 ff. No.1, Bkz.ayrıca trhi. Blge İH I 80 f. Nr.20 aynı şekilde 994 (1586) yılında
yanlışlıkla bavancı veyahut tavancı yerine bavan veya tavan yazılmıştır.
67 İH II Nr.22 .20. zilhicce 1001 (17.IX.1593, çevirisi Galente tarafından yapılmıştır II 34 f. No.
III.
68 A a. O 62. Bu bağlamda konuyla ilgili olan 1488 yılı fermanını (kynk. No.4)
yorumlayamıyorum.
82
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
69 Bu durumun düzeltilmesi Promontorio (a.a.O 62)’nun, ülkenin diğer tüm madeni paralarını
kapsayan hazineye gümüşün gönderilme zorunluğunu anlatım ölçüsünde yapılabilir. Burada
saray içerisindeki madeni paralar kastedilmiş olmalıdır. Fakat bu durum kelime anlamı
itibarıyla değil, hesap işlerini gerektiren bir para nakli olarak anlaşılmalıdır. Zira gümüşün
önce İstanbul’a gönderilmesi ve oradan tekrar çeşitli bölgelere gönderilmesi biçimindeki
nakliyat düşüncesi anlamsız olurdu.
83
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
Madencilik, 16. yy’lın ilk üçte birlik döneminde (en azından İmparatorluğun
Avrupa bölümündeki topraklarında) bir krize girdi. Yasada açık bir şekilde,
70 Bkz. Heyd II 316 f; Zinkeisen’a göre (III 356 ff) bu durum genel olarak geçerli olan bir tedbir
idi. Böyle de olsa pratikte yabancı paranın bir engel ile karşılaşmadan sürümde olmasının
bize gösterdiği gibi kat i surette kullanılan bir tedbir değildi.
71 Bkz. devamındaki tablo.
84
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
72 I A madde 2, 3.
73 Bkz konu ile ilgili olarak bölüm 6.
74 I A madde 3, Bkz.madde 9.
85
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
75 75. Galip; Truhelka; Bukov; A. Ziya; Mon. Anc; Rev. Num.; Zambaur: Codringtonn. Söz
konusu bu genel bilgiler şu nedenlerden dolayı tam değildir. 1. Madeni para kataloglarının
tamamı elimde bulunmamaktadır ve 2. Osmanlı madeni paraları hakkında var olan
materyalin henüz bir düzenlemesi yapılmamıştır. Evliyanın şüphesiz abartılı olan iddialarına
göre onun döneminde imparatorluğun tamamında 60 darphane bulunuyordu (evliya Transl.
1,2 165; Evliya VIII 102). Bu verilerden hangisinin güvenilir olduğunu daha sonra yapılacak
olan incelemeler gösterecektir. M.E. o günlerde var olan materyallere göre madeni para basımı
ve bunların yerleri hiçbir şekilde yok olmamıştı; Bkz. anlatımların devamına)
76 Balastschev’e göre 217 ff. Söz konusu bu madeni para basım yerinin ilk madeni paraları I.
Sultan Süleyman dönemine aittir, kökeni orası olan son madeni paralar ise II. Osman ın
hükümdarlık dönemine aittir (1617-21) Wılhelmy (II, 44) buna karşın Ichtschiev ve Muschmov
a dayanarak: “henüz I. Beyazıt (1389-1403) tan itibaren Sofya nın kendi madeni parasını
basma hakkı bulunuyordu, fakat önceleri bu hakkını kullanmıyordu. İlk olarak 1520 yılında
bir madeni para basım yeri yapıldı ve sadece gümüş madeni parası basıyordu ve arada küçük
kesintilerle burada 1755 yılına kadar para basıldı”. Yazar bu verilerin bilinen diğer materyaller
86
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
ile bir karşıtlık oluşturduğunu ve “Sofya’nın kendi madeni parasını basma hakkı”na benzer
şekilde kısmen yanlış anlamalardan kaynaklanmış olabileceğini belirtir. Yazar elinde bulunan
katologlara göre ( Bkz. Anm. 74) Sofya da sadece ferman ın çıkarıldığı yılda para basıldığını
belirtir (Galip Nr. 376).
77 Büyük ekonomik krizler döneminde hep başvurulan bir tedbirdir; Bkz. ör. Hammer: Gor
87
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
Almanca “pfennig” (kuruş) kelimesinden Macar dili ve güney Slavca yolu ile
Türkçe’ye girmiştir ve Osmanlı kaynaklarında diğer bir para türüdür; bunun
17. yy’daki değeri tarafımdan bilinmemektedir (78). Konuyla ilgili olarak
şimdilik daha fazla bir şey söylenemektedir (79).
78 Söz konusu bu para türü esas olarak Macaristan ile ilgili yazılarda geçmektedir, Bkz. Fekete
L. 265. Bianchi ve Kieffer in sözlüğüne göre 150 penz 1 avusturya Dukası ediyordu (Dütu I
7 Anm.1 den alınmıştır, Belın’e göre tk. 23 16. Yy da 100 penz: 50 akça ediyordu). Bu konuda
şimdilik daha başka bir şey söylenemediği belirtilir.
79 Bu yıllarda Bursa haddanesinde özel ergitme ustaları görevlendirilmiştir, Bkz. Ud. 5 ekler
23 f. Sic. 234 s. 174: “Bursa şehrinde padişahlık darphanesinde görevli ergitme ustalarının
(kalhaneci) isimleri şöyledir (Çizelge 4.1). Adı geçen ergitme ustaları II cemazi ayından üç
ayların bitimine kadar her hafta 36 çeki gümüş verme yükümlülüğü altına girmişlerdir. II
cemazi ayının ilk üçte birlik dönemi 1030 ( 23.IV.-2.V.1621) yılında anlatım kayda
geçirilmiştir. Belirtilen miktar doğru değildir. Okumu hatasının olduğu belli olan isimler,
tarihi belgenin sadece yeni yazıda yayınlanmış olması nedeniyle düzeltilememiştir. Bu şekilde
Musi veyahut Mus yerine Musa okuması yapılmalıdır. Gümüş ölçü birimi olarak çeki
hakkında bknz. Anm.34. Gümüş ihtiyacının karşılanması sadece gümüş maden ocaklarından
değil, değeri düşük olan paranın ergitilmesi şeklindeki düzenleme, ki bu çok sık
yapılmaktadır, sonucunda da olabiliyordu. Bu şekildeki çok sayıdaki örneklerden birisi
şöyledir: değeri düşük olan paraların ergitilmesi için 20 yıl sonra bir düzenleme yapılmıştır ve
gümüşü külçe biçiminde komisere devretmek için başkentten kendisine 100 yük. Akçe
gönderilmiştir. 100 dirhem için 10 ½ gr. Lik bir ödeme yapıyordu (Ud. Türkün 9 ekler 158 ff.
Sic. 266 s. 124).
88
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
“Edirne madeni parası” şeklinde olan belirgin bir deyim, bize tımar sahibi
aracılığıyla bu şekildeki bir işletmenin tek örneği oluşturmadığını gösterir (80).
Bu durum, özellikle Küçük Asya’da 16. yy’lın ilk yarısına dayanır. Bu şekilde,
Bursa’daki Darphane 918 yılında (19.3.1512) üç yıllığına 100.000 akçe
karşılığında (81); Anadolu darphaneleri de aynı şekilde üç yıllığına 200.000
akçe karşılığında bir Amil’e verilmiştir (82). Bu konuda kesin bir karara
varabilmek için bu konudaki detaylı kaynakların yayınlanmasını beklemek
gerekmektedir. Aynı durum, daha büyük ölçüde, gümüşün maden ocakları ile
bağlantılı Darphane’lerde para haline getirilmesi sisteminden neden sapıldığı
sorusu için de geçerlidir. Yönetimin içeriden çürümüş olduğu için artık etkili
bir kontrol görevini yerine getiremediğini söylemek, bu konuda yeterli bir
açıklama değildir. Burada devletin maden ocaklarındaki gümüş politikasının
esaslarını, farklı evreleri ile birlikte inceleme denemesi ile yetinilecektir (83).
80 İstanbul’daki para basım yeri hakkında Bkz. diğerlerinin yanında şu yazarlara: Evliya-
Transl. I/2 164; Nasihatname 715 f., Bkz. a. 733; Donado da Lezze 133; Han 117; Türkçe
kronikler 140; Gerlach 77; D’ohsson III 371 f.; Prokesch I 448; Cantemir 217 ff. ; Hammer:
Gor IV 585, VII 395, IX 33; Hammer II 146; Hammer C.u.B. II 2 450; Zınkeisen III 356 ff. ;
M. Kazım 551-557; Miller 160 f. ; Lybyer 132; ayrıca IH ın farklı ciltleri bazı tarihe belgeleri
içermektedir ( s.a. Dütu VI Nr. 108) ).
81 Ud. (Türkün) 9 ekler 192 Sic. 23 s.253.
82 Bkz. a. Ud. 28 54 f. D. 244 s. 28/56 v. 924 (1518); a.a.O. 189 Sic. 23 s. 116).
83 Para ve madeni para tarihine de aynı şekilde kısaca değinilerek yetinilmiştir. Değeri düşük
89
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
madeni para basımı kötü bir şekilde yapılmakta, gümüş içeriği düşük para
basılmakta, bu ise paranın değerini düşürmektedir” (85) –bu nedenle-
darphanenin kapatılması gerekir. Burada şunu belirtmek gerekir ki madeni
para katoloğuna göre ne Tokat’ta ne de Erzurum’da bara basımı
yapılmamaktadır (86). Yönetimin önünde o halde şu seçenekler bulunuyordu:
Birincisi, kendisine doğrudan (devletin gümüş ocaklarından gümüş beşte
birliği adındaki payı) ya da özel anlaşmalarla gelen gümüşü elde etmek (87),
yani ya bunların külçeler halinde İstanbul’a gönderilmesini düzenlemek ya da
yerinde satım işlemi yaparak, elde edilen para miktarının kendisine
gönderilmesini sağlamak; ikinci olarak, gümüş sahiplerine gümüşlerini
tacirlere satma hakkını vermek; ya da, üçüncü olarak, devletin belirlediği sabit
zorunlu fiyat üzerinden gümüşü satın alma yoluyla elde etmek şeklindeydi.
Gümüş ticareti o zamana kadar geçerli olan sistem içerisinde de kesin olarak
hiçbir zaman tamamen engellenememişti, büyük bir olasılıkla da belirli
sınırlar içerisinde buna izin veriliyordu (88). Devletin yeni aldığı tedbirler,
gümüş ticaretinde beklenmeyen bir genişleme sağladı; gerçekte bu istenen bir
durum değildi. Genel olarak Nasihatname’de belirtilen esaslar geçerliydi: “Her
kimin elinde gümüş var ise onu darphaneye getirmeli ve ederini akçe olarak
almalıdır” (89). Yönetimin her defasında gümüş ticaretine izin verme
zorunluluğunun (90) üç sebebi bulunmaktadır: 1) Çoğunlukla ücra köşelerdeki
maden ocaklarından üretilen gümüşün başkente naklini sağlamak için ek
güvenlik tedbirlerinin alınması gerekiyordu. Bu ise, ülkede giderek artan ve
güvensizliğin birbirini beslediği, güvensiz bir ortamın içinde zor bir iş idi ve
85 Nasihatname 733).
86 Bilinebildiği kadarıyla Erzurum’da madeni para basımı: 982 ( 23.IV. 1574) (Galip Nr. 361;
Bukov Nr. 62); 1106 ( 22. VIII. 1694) (Galip Nr. 601 ve 602) ve Tokat’ta :1003 ( 16.IX 1594)
(Galip Nr. 411 ve 412); 1016 ( 28. IV. 1607) (Galip Nr. 443)).
87 Yeni maden ocaklarının açılması esnasında, örn: Manisada Hacı Mehmet adında birisi yeni
keşfedilen bir maden ocağını işletmeyi üstlendiğinde tüm değerli metal üretimini hazineye
gönderme yükümlülüğü altına girmiştir, M. 44 Nr. 1. III. Murat döneminden (1574-95) ya da
Sıdre Kapsa ile Saray arasında yapılan bir anlaşmaya göre, madenci toplulukları belirli bir
miktar gümüşü, sabit bir fiyat üzerinden yıllık ödeme yükümlülüğü altına girmişlerdir, Bkz.
kynk. Nr. 43; bu şekilde Samakov, Samokovcuk ve Kavalla demir işletmeleri her yıl belirli bir
miktar demiri tophaneye gönderme yükümlülüğü altına girmiştir (D’ohsson III 431; Raczynskı
317).
88 Ddaha önce belirtilmiş olan Sofya darphanesi hakkındaki ferman ile de indirekt olarak
90
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
91 Bkz. konuyla ilgili olarak Volneys II, 356: "Altın çubuklar ve malzemeler. Ticaret sadece bir
an için gerçekleşti. Yahudiler tarafından değiştirilen payetleri kınayan ve yeniden
tasarlanmasını emreden ferman da Mustafa tarafından yayınlandı: Darphanenin teklif ettiği
fiyat Fransız fiyatından daha düşük olduğu için, müzakerecilerimiz daha avantajlı bir fiyat
verdi, hükümet de buna karşı çıktığını hissettirmeden bir miktar malzemeyi kıstı. Aynı
zamanda, topraktan çok sayıda gömülü altın çıktı” (s. 86).
92 M. No. 35 v. II Rebinin 2/3 1107 (28. XI.- 7. XII.1694); Bkz. Novo Brdo için Evliya Çelebi
V 583).
93 M. No. 37 v. I cemazinin 2/3 1114 (2.-12. X. 1702)),
94 M. No.38 Şaban ayının 1/3 ü 1141 senesi (2.-11.III. 1729). Emin in madenciler tarafından
etki altına alınma olasılığı dikkate alınsa bile bu durum, yönetimin başlangıçtaki niyetinden
vaz geçmek zorunda olduğu gerçeğini değiştirmemektedir. Özellikle Samokov, demir
ocaklarına yönelik paralel bir durumu, 1163 yılına ait (1750) bir belgede yinelemektedir (B.
No. 84).
95 Peysonnel ( 1754/55) II 80). "Geri çektiğimiz tüm materyalleri yalnızca Miri'ye veya vergi
makamlarına satabiliriz. … Bu, Büyük Lord'un kendisine sakladığı hak olup metalleri normal
fiyatından değerlendirerek yaklaşık %30'a kadar çıkabilir. Ancak çok fazla altın ve gümüş
kaçakçılığı yapar ve yönetim, küçük bir ücret karşılığında gözlerini kapatır".
91
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
96
IH III Nr 86 zilhicce ayının 2/3’ü 1130 (5.-14.X.1718) yılı) s.a. Hammer: Gor VII 243 f.).
97
Özellikle İran’a, Bkz. IH III Nr.85 ve 86, gümüşün yurtdışına çıkarılmasını engellemek için
nafile çabalar ile uğraşı; s.a. Hammer a.a. O. ve IH III Nr.234)
98
Hammer: Gor VII 244.
99
D’ohsson VII 371.
100
Bkz. a.M. Nr. 55 I rebi ayının 3/3 ü1147 (21. -30. VIII. 1734) senesi. Orada basılan madeni
para (henüz?) ortaya çıkartılamamıştır.
101
Bkz. M.Nr. 45 zilkade ayının 3/3 ü 1140 ( 29.VI. 8.-VII.1728) senesi ve a.a.O. 30 Anm. 1,
s.a. M. Nr. 37.
102
Söz konusu bu tabloyu daha önceki bir madencilik odası defterine göre Süleyman Sudi (UM
48) yayınlamıştır.
92
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
1143 yılı 10 cemazi II tarihinde ( 21. XII. 1730 yılı) Ergani ve Keban maden
ocaklarından gelen altın ve gümüşün değeri, miktarı ve yan masrafları ise şu
şekildedir (103) şu şekildedir.
103 Burada 1208 yılına 9.VIII. 1779) ait başka bir tablo vardır (Konyalı: Bozkır ve Bereketlü
I 1234 f.) Tablo dikkatleri üzerine çekmektedir zira, burada sadece işlem görmüş saf gümüşün
uzaklardan İstanbul’a getirilmesi söz konusu olmayıp aynı zamanda saf olmayan bir
rafinasyon gerektiren gümüşün de İstanbul’a gönderilmesi söz konusudur.
104 Bkz. örn: Hamılton (1835) 221 ff. Ve Barth (1859) 26)
105 Madeni para basımı, top dökümü vs. devlet ve ordunun bakır aynı zamanda kurşun ve
93
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
Giriş bölümünde, çok çeşitli türlerdeki ilişkiler ile bir bütünlük gösteren
yönetim sistemi tarafından kapsanması yönelimine dikkati çekme imkanı
bulmuştuk. Sürekli ve duraylı bir ilişki oluşturmanın gereği olarak, bu
konuda bir çabanın var olması gerekiyordu. Bu iş için bir esas teşkil eden 30-
40 yıl aralıklarla yapılan arazi ölçümleri (tahrir) yararlı oluyordu. Burada titiz
bir şekilde yapılan kayıtlarda, (defter) ki defterhane olarak adlandırılan devlet
arşivinde muhafaza ediliyorlardı, ra’aya’nın durumu çok detay bir şekilde
belirtiliyordu. Ö. L. BARKAN’ın Tahrir adlı eserinde bu sistem: “Yaklaşık bini
bulan bu ciltler sayesinde, her ilçe veya köydeki erkek yetişkinlerin sayısını ve
sahip oldukları arazilerin kapsamını ve değerini öğreniyoruz. Son durum,
adlarının altında yazılı özel işaretlerle gösteriliyor. Burada ayrıca her köy için,
orada uygulanan kültürlerin miktarı ve türü ve üretim ile ilgili bilgiler, tabi
oldukları çeşitli vergileri gösteren rakamlar, bağlı oldukları efendinin adları da
var” (1) şeklinde belirtilmiştir.
Kısaca anlatılacak olursa, eski geleneklere dayalı olan bu yapılanma, bir grup
insanın belirli görev ve hizmetler karşılığında, kısmen veya tamamen
vergilerden muaf tutulması, yaptıkları çalışma karşılığında ücretlendirilmesi
prensibine dayanıyordu. Bu yükümlülük çoğunlukla babadan oğula geçiyor
ve devletin defterine kayıt edilmesi gerekiyordu. Başkentteki merkezi yönetim,
çoğunlukla yerel yetkililer ya da özel komiserlerin raporlarına göre, mu’afname
olarak adlandırılan belgelerde, özel şartları belirtiyordu. Mu’af sistemi,
Avrupa literatüründe alışılagelen şekildeki tercümesinde: imtiyazlı, ya da
serbest ra’aya terimleri ile, bu kapsamdaki insanların böylece öncelikli, el
üstünde tutuldukları, kısaca imtiyazlı oldukları sistem olarak anlaşılır. Diğer
taraftan: belirli bir görev yükümlülükleri, belirli bir hizmet yükümlülükleri göz
ardı edilmiyor, fakat bu yapılanmanın ifadesinde bütünsel olarak pozitif bir
94
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
anlayış bulunuyordu. Başka bir deyişle, imtiyazlı olma konumunda idiler. Söz
konusu bu yapılanma, özellikle de Balkanlar’da fethedilmiş topraklar üzerinde
yaşayan, geri plana itilmiş halklar arasında pozitif bir etki yapmıştır. Uygun
durumlarda, o kesimlerdeki geniş alanlar, bu sistem sayesinde göreceli olarak
bir otonomi kazanmışlardır. Anlatılan bu yerler, ekonomik, kültürel ve en
sonunda kendi milletlerinin politik merkezleri biçiminde gelişim
göstermişlerdir. Buna karşın aynı tedbirler, buralardaki insanları, uygun
olmayan şartlar altında çok büyük zorunlu iş yükü altına da sokabilirdi.
Tarihte çoğu seyyah, tek yönlü olarak Osmanlı İmparatorluğu’ndaki ra’aya’nın
durumunu, büyük bir felaket tablosu olarak anlatır (2). Devletin, sosyal alanda
olduğu gibi ekonomik alanda da, ülkedeki dengesizliğin kurumlar aracılığı ile
üstesinden gelmesinde, belirtilen yapılanma önemli bir işleve sahipti. Mu’af ve
ra’aya şeklindeki yapılanma, devlete bir imkan sağlıyordu. Bu imkan, ister
müslüman olsun veya olmasın, nüfusun, hazineye büyük bir yük olmadan,
ekonomik ve aynı zamanda askeri alanda da çalışma dünyasına dahil
edilebilmesini sağlıyordu. Mu’af ve mü’sellem ra’aya şeklindeki bu
organizasyon, 1839 yılında yürürlükten kaldırılmıştır (3).
İş Gücü:
adlı çalışmasında böyle belirtilir). Söz konusu bu ilişkiler, terminoloji tanımı itibarıyla,
zorunlu çalışma kategorisine dahildir. Mu’af ve mü’sellem ra’aya sisteminin kapsadığı herkes
sadece bu şekilde zorunlu işçi olarak tanımlanabilir. Kelimenin dar anlamı itibarıyla Osmanlı
İmparatorluğu’nda elbette ki zorunlu işçi de vardı; bu şekilde küreciler ve diğer imtiyazlı
gruplar, ondalık için ambar yapmak zorundaydılar ve ondalığı bir sonraki Pazar’a kadar
nakletmek durumundaydılar; devamına Bkz.
3 Bu konu ile ilgili olarak ileride daha detay anlatımlar yapmayı düşünmekteyim ve burada
geçici olarak üzerinde çalışma yaptığım, imtiyazlı ve yükümlülüğü bulunan söz konusu
gruplardan biri olan martolos lara dikkat çekmek istiyorum (Martoloslar hakkında, Türkiyat
mecmuası VII-VIII 282-320).
95
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
fazla değildir. Madenci terimi, aynı zamanda dağdaki madende çalışan kişi,
kelimenin daha dar anlamında ise maden ocağı sahibi olarak anlaşılır (4). (bu
şekilde örneğin Anadolu daki Küre bakır maden ocaklarında) Madenci
kelimesi, sürekli olarak maden işleri ile yakın ilişki içinde olan kişi olarak
tanımlanırdı. Yani bir maden ocağı işletmecisi, maden işletmesinde herhangi
bir iş yapan bir grup (örn. çıkartılan cevheri nakledenler) esas maden ocağında
çalışanlar ya da ergitme işinde çalışanlar ile aynı kapsamdaydı. Diğer taraftan,
madende çalışanların ve işletmedeki çeşitli yardımcı işçilerin hangi toplum
katmanından geldikleri sorusu sorulduğunda, kalifiye madencilerin sadece
maden ocakların bulunduğu bölgelerden sağlandıkları, diğer işler için ise
herhangi bir yerden iş gücü temin edilebileceği cevabı verilir. Maden işleri
yapmakla yükümlü olan köylerin dışında (5), burada ilk olarak aşağıda bahis
konusu olacak olan yörükler akla gelmektedir. Bunlar, büyük ölçüde 16.
yy’da madencilik işlerine sokulmuşlardır. Balkanlar’daki bu Türk göçerler, ki
bunların organizasyonunda kayıtlarda “yörük” kelimesi geçer, 1578-1605
yıllarında devlet tarafından Rumeli maden ocakları ve top dökümhanelerinde
yardımcı işçi olarak kullanılmışlardır. Tarihi evraklarda onlardan hep şikayet
konuları bulunduğundan, faaliyetleri devleti tatmin etmemiş gibi
görünmektedir. Zira bu dönemden sonra, bu zamana kadar yayınlanmış
maden ocakları ile ilgili kaynaklarda, hiç kayıtları bulunmamaktadır ve onlar
17. yy’dan itibaren sadece askeri ve yarı askeri hizmetlerde kullanılmışlardır
(6).
kullanılması ile ilgili olarak ilk tarihi belge 1689 yılına ait m.W. Aş.Nr.135’dir. Söz konusu
belge, yörüklerin Avusturya seferine çağrılmaları ile ilgilidir.
96
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
7 Bkz. kynk. No.35. 37. Ücreti ödenen iş gücünün kullanımından bahseden kaynakların
genelinde hep, çalışma zorunluluğu ya da yükümlülüğünün söz konusu olma olasılığı vardır.
Konu tam açıklığa kavuşturulamamıştır. Bu durum devletin ilgisi ölçüsünde madencilik
sorunları ile ilgilenen kaynakların özelliklerine de yansımıştır.
8 Bkz. Belon 114-116; Hahn: incelemeler 15,41 ff. 61 ff., 82; Leake: Grece I, 275; Boue: E.T. I
350; Müller: Arnavutluk 32; Kanıtz: Zinzaren 46 f. ; Weigand 303 f. ; Cvıjıc 169; Jireçek:
Bulgaristan 193 ff. 208 ff., 463.
9 Bkz. II. Blm. 2. Kısım, Belon’un Sidre Kapsa başlığı anltındaki anlatımları.
97
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
Küreci.
Küreci’nin madende çalışan bir kişi olarak faaliyetleri onu, hukuksal olarak
diğer büyük ra’aya kitlesinden ayırmıyordu. Hukuksal yönden gerçek bir
küreci olarak (sahih) kabul edilebilmesi için bir kaydının bulunması
gerekiyordu. Mu’af ve mü’sellem ra’aya haklarından yararlanabilmek için de
bu gerekliydi. Böyle bir kayıt sahibi olduğuna dair İstanbul merkezi
yönetiminden ya bir diploma (berat) alması ya da ilgili bölge yetkililerinden bir
tezkere alması gerekiyordu. “Küreci” şeklindeki konumun kaydının
bulunduğu defterin bir kopyası ( suret-i defter) ile ya da bu konuda hukuksal
10 Bkz. kynk. Nr.2 a Vize kanunu , 1539; 2b Kanun –ı ser-i askeran-ı liva-i Çingane, 1541;
2c Kanunname-i liva-i Silistire, I. Süleyman dönemi (1520-1566); 2 d Silistire livası kanunu,
1569; Kanun-ı reayay-ı liva-i Gelibolu, 1519 (Barkan 235 ff.) madde 4; Yörükan kanunu
(a.a.O. 260 ff.) madde 7; Yörük Kanunu, 1574; ayrıca Küreci’ye bir fermanda değinilmektedir
a. d, Ahyolu Kadısı, 1571, Uzunçarşılı 264 Nr. 2’de yayınlanmıştır; Kanunname 41; Münşaat
fol. 53.
98
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
doğancı oğlu doğancı ya da küreci oğlu küreci olmayan ra ayanın, bu bahane ile daha önceki
görevlerini terk etmelerine müsaade edilmediği belirtilmektedir; Bkz. kynk. 7).
15 Yörükan kanunu (Barkan 260 ff.) madde 7; Yörük kanunu ( a.a.O 262 ff.) maddeler 10,11).
16 Bkz. Anm. 11)).
17 Bkz. Anm.11 ve kynk. Nr. 2c madde 2; Nr. 2 d madde 8).
99
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
tütün vergisi alınıyordu (19). Ancak, 1569 yılından itibaren bu vergi, diğer
yerlerde olduğu gibi 6 akçe’ye çıkarıldı (20), yani bir eşitlemeye gidilmiş oldu.
madde 4).
24 kynk, Nr. 2 a madde 7; Nr. 2 c madde 14; Nr. 2 d madde 57.
25 kynk. Nr. 2 a madde 8; 2 d madde 38).
26 kynk. Nr. 2 a madde 5.
27 kynk. Nr. 2 c madde 23.
100
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
28 Bkz. kynk. Nr. 15 miras bölüşümü hakkında, Bkz. Kanunname 41 ve Münşaat fol. 53).
29 Buna bir örnek olarak 1573 yılına ait kynk. Nr. 7 dir; Bkz. diğ. Kynklr. 1566 yılına ait 7
No’lu kynk., defterdeki kayıt tekniği hakkında çok iyi bilgiler verir.
30 kynk. Nr. 3 a, c.
101
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
dayanmadan) henüz 14. yy’da vardı ve 1839 yılında ortadan kaldırıldı (31). Söz
konusu bu araziler, diğer Mu’af ve Müsellem gruplarında bulunan ve “baştine”
olarak adlandırılan araziler gibi olmalıdır, ki bunların kullanım hakkı çoğu
durumda yükümlülüklerin yerine getirilmesine bağlı idi (32).
Yönetim çevresinden Sinan adında bir çavuş, yukarıdaki keşif üzerine, Rumeli
maden ocaklarının her birinden 2-3 madenciyi belirlemek ve gerekli tüm araç
gereçler ile Şirvan’a gitmek üzere görevlendirilmiştir (33).
Bu zamana kadar sadece tarım ile uğraşan köylü halkın, alışık olmadıkları ve
ağır madencilik işçiliğine zorlanmaları onların üzerinde büyük bir yük
oluşturuyordu. Bu durumda onların ellerindeki her türlü imkan ile buna karşı
gelmelerini yadırgamamak gerekir. Direniş en azından 18. yy’da o kadar
olağan hale gelmiş ki devlet, kendisine yeni maden ocağı açma yetkisi verilmiş
olanları, yerel halkın bu konudaki direnişine karşı uyarma yoluna gitmiştir.
Yerel halkın beklenen direnişinin onları yolundan saptırmaması ve rüşvet
almamaları için direniş gösterenlerin isimlerinin merkezi idareye bildirilip
haklarında cezai işlem yapılmasını belirtmiştir (34)
raporu ve Olivier 16 ff. Raporu. Rapor, Santorin adasındaki halkın Puzzolan toprağının
çıkarılmasını planlayan bir projeye karşı çıkışını anlatır. Bozkır’da halk 1200 (1785-86)
yıllarında ilgililere hediyeler vererek, ta ki çalışmalar tamamen duruna kadar madencilik
çalışmalarının dışında kalma yolunu bulmuştu (Belin tk. 254). Fakat daha sonrasında
102
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
Söz konusu durum daha önce de belirtildiği gibi öncelikle o zamana kadar
madencilik yönünden araştırılması yapılmamış ya da uzun zaman ihmal
edilmiş bölgeler için geçerlidir. Yeni bir bölgede, başka maden ocağı
bölgelerinden uzman madencilerin getirilmeden, bir işletmenin kurulmasının
mümkün olmadığı açıkça anlaşılmaktadır. Bir bölgede belirli bir zaman
madencilik konusunda çalışma yapıldığında, yerel halk arasında da bir
madencilik sınıfı oluşmaya başlar.
üzerlerinde baskının daha da artırılması ile, tekrar maden ocağına yazılmamaları durumunda
vergilerini ödeyemiyeceklerini açıklamışlardır (Konyalı a.a. O. 899, yılı 1204/1789). Söz
konusu bu yükümlülük a.a.O. “madenlik” olarak adlandırılır. Konu ili ilgili olarak Bkz. Ritter
9/1130 19. Yy. ın 30’lu yıllarında Tokat hakkında : “çiftçiler zorunlu hizmetlerinde valilik
vergilerinden muaftırlar, fakat Paşa’nın keyfi baskılarından muaf değildirler”. Bu nedenlerden
dolayı, daha ileride görüleceği üzere madencilerin her türlü baskılara karşı korunması en
önemli görevlerden birisi idi; Bkz. a. D Ohsson III 371 f.
103
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
Serbest işgücünde olduğu gibi, aynı şekilde, serbest yani bir yükümlülüğü
olmayan maden ocağı ve Haddehane sahipleri de vardı (36); anlatılan sistem
ile bunların nasıl bir ilişki içinde bulunduğu ise bilinememektedir. Alıntı
yapılan verilere dayanılacak olursa, maden ocaklarının çalıştırılması
yükümlülüğü, Osmanlı’nın bölgeyi fethetmesinden sonra değil, daha da
öncesine giden bir yapılanma idi. Bu dönemden kalan, I D yasasında Slavca
bir kelime olan “sabor” olarak adlandırılan maden hukuku, “zakon” (skr.
yasa) kelimesinin yanında iki kez geçmektedir (37). Yasa, payların satılması ve
satın alınması konularını (madde 107), madencilikte borçlar ve zaman aşımı
konularını (madde 93, 118, 122) ve su basan maden ocaklarını terk etme
35 III A madde 1. Burada I A madde 5 de yanlış anlaşılmalara yol açabilecek olan bir
düzenlemeye kısaca değinmek gerekir. Orada imtiyazlı olma durumu, Madencilik hassına
dahil olan kimselere, sermayeleri ölçüsünde hisselerin satılması şeklinde tanımlanır. Söz
konusu bu tanımlama madde 40 ın göz önünde bulundurulması ile doğru bir şekilde
ilişkilendirilmelidir. Söz konusu bu madde şöyle demektedir: Çalıştıranı olmayan maden ocağı
hisseleri işçilerine verilmelidir). Yani her iki durumda alınann tedbir esas olarak maden
ocağının işletmeye devamını güvence altına almak ve geliştirme amacını taşıyordu Madencilik
yönetimi işletmecilere bahsi geçen sistem esasına göre yani imtiyaz temeline dayalı olarak
maden ocaklarına iş gücü temininde bulunmaktadır. Bu özellik bile madenciliğe yazılanların
tamamının yukarda anlatıldığı gibi tipik imtiyazlı olma durumunu düşündürmez.
36 Bkz. kynk. Nr. 28,35,37; s.a. Spon II 93 ve Peyssonel II 82: " Büyük Senyör’e ödenen
104
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
105
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
üzerinde, 1572 yılında Knez atanması ile ilgilidir. Buna karşılık olarak Knez’e,
Baştine üzerinde oturan oğulları ile birlikte tüm olağanüstü vergi, keyfi vergi,
ispence, onda birlik kesinti ve devlet vergilerinden muafiyet getirilmiştir (42).
Bunların ayrıca, hizmetleri karşılığında, ister yönetim tarafından olsun isterse
emirleri altındakilerden vergi kesintisi şeklinde olsun, bir gelir elde ettikleri de
düşünülmektedir. Öz yönetim organları ve “Sabor” olarak adlandırılan maden
hukukunun gerçek önemi konusunda elimde yeterli veri bulunmamaktadır.
Verimsiz bir maden ocağına yatırım yapmak isteyen bir madencinin bunu, III
İ Madde 2’ye göre Kadı ve Emin’in aracılığı ile yapmak zorunda olduğunu
burada belirtmek gerekir. Yani bu durum, kuvvetli yersel farklılıkların
olabileceğini de göz önüne alarak, madde 84’te belirtilenlerden farklı
özelliklere işaret etmektedir. Sakazov’un görüşüne göre Kratovo halkı büyük
miktarda vergi ödeme yolu ile uzun bir süre nisbi bir bağımsızlığı güvence
altına almıştı (43).
Uroseviç, buna benzer bir düşünce ile Janjevo’daki Knez ve Gospodari’nin
madencilik gücünü ellerinde bulundurduğunu belirtmektedir (44).
Kaynaklarına ulaşamadığım bu yazarların verilerine göre Balkanlar’da eski
madencilik toplulukları ve şehirlerinin, gerçek bir otonomi oluşturmaları
mümkündür. Madencilerin materyalistik ve sosyal konumu güçlü olduğu
sürece, bu görüş ileri sürülebilir. Bu ortam Uroseviç’e göre Janjevo’da henüz
17. yy’ın ilk yarısında oluşmuştu (45).
106
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
mukata’a’lar için, 1576 yılında Nazır olarak atanması da pratikte hiç bir
değişiklik getirmedi.
1722-Skarıc: Kreşevo ve Fojnica 24-Konyalı a.a. O-M. Nr. 52 v. 1730-31; Konyalı a.a.O IV
1237ff.- blm. 6 da: diğer gelişmeler başlığı altınd; Evliya V 583; Konyalı a.a.O. I 900, 908 v.
1789-90; kynk. Nr. 44 v. 1796, Bkz. Afet 90-kynk. Nr. 38 v. 1720; konyalı a.a.O. 903, III 1180
f.-M. Nr. 35 v. 1695-96; M. Nr. 37 v. 1702-3: kynk. Nr. 38 v. 1720-Evliya VIII 100 f. ; M. Nr.
44 v. Ca 1727-28; M. Nr. 49 v. 172829-Konyalı a.a.O. I 894 ff. –Yaman; Küre Nr. 1v. 1671,
Nr. 2 v. 1673, Nr. 5 v. 1731: Konyalı a.a.O I 895 f.MNr. 13 v. 1570-71; kynk. Nr. 17 v. 1572;
107
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
Yaman Küre Nr. 1 v. 1671; id. Nr. 2 v. 1673; M. Nr. 44 v. Ca1727-28; M. Nr.49 v. 1728-29;
M. Nr. 53 v. 1733-34; M. 37 Anm. 1 v. 1735-36; Konyalı a.a. O. I 895 f. v. 1789-90; K. Su Nr.
5 v. 1807 ).
108
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
54 M. Nr. 42 v. 1725-26, Nr. 43 v. 1726-27; Yaman: Küre Nr. 9 v. 1756; kynk. Nr. 43 v. 1775:
Konyalı a. a. O. I 905 f. v. 1789-90; K. Su Nr. 4 v. 1800-01 ve. Nr. 6 v.20. IX. 1807. Bu form
madenciler için bir malikhane tımar sahibinin emrinde olmaktan daha kötü gibi
görünmemektedir. Bu durumu Sidre Kapsa örneği bize göstermektedir. Oradaki madenciler
ve maden ocağına yazılmış olan yerel halk 1775 senesinde anlatılan iyi yönetim altında
olabilmek için büyük yükümlülük altına girmişlerdir. 18.yy. başlangıcında yöredeki
madencilik çalışmalarını yeniden canlı hale getirmek için yapılan çalışmalara olağanüstü
düşmanca bir tavır takınan aynı madencilik bölgesinin yöre halkı, madencilerin öncelikli
haklarında kazanım sağlamaya çalışmıştır. Avrupalı seyyahlarında belirttiği gibi buna rağmen
1800 lü yıllarda durumu çok ta iyi değildi. Bölgedeki madenlerin tükenmesinden sonra Sıdre
Kapsa halkı büyük bir miktarda ödeme yaparak özel konumlarını korumak yoluna gittiler
(Bkz. II. Blm, Yunanistan bölümü Sidre Kapsa, 1700 yılından sonraki gelişmeler.
55 Burada şunların da belirtilmesi gerekir: Öteki bölümde anlatılacağı üzere devletin özel
işletmelere yeni keşif olunan bir maden ocağını geçici bir süreliğine işletme hakkı verdiğinde
çok net şartları bulunuyordu: onlar bu şekilde maden ocağının sahibi (mütesarrif)
olamazlardı, yani onlar çiftçilikte olduğu gibi söz konusu maden ocağını çocuklarına miras
olarak bırakma yetkisine sahip değillerdi. Bunun tersi durumlar da olabilmektedir fakat
kaynakların bu konuda tek yönlü olması nedeniyle konu hakkında çok az şey
söylenebilmektedir. Bu şekilde Bulgaristan Peştera da Sultan Süleyman ın bir fermanına göre
(hangisi ?) Eisenhammer miras yolu ile edinilmiş işletmeci bir aile konumundaydı, çıkarttığı
demir cevherinin % 20 sini (madencilik beşte birliği adı verilir) devlete vermek zorundaydı
(Zacharıieff Pelz 71 ff. Ve. Jıreçek den alıntı yaparak: Bulgaristan 450). Bir yeraltı kaynağının
mülkiyetinin bir ailenin elinde olduğunu gösteren M. Nr.61 kayıtlı bir tarihi belge
bulunmaktadır. Buna göre yeraltı kaynağı 1049 (4.V.1639) yılından 1196 ( 17.XII.1781) yılına
kadar tek ve aynı ailenin elinde bir mülkiyet olarak bulunuyordu. Söz konusu yeraltı kaynağı
Kerkut’taki bir petrol kaynağıdır. Devlet, çalışan veya çalışmayan işletmeler üzerindeki
hakkını, aynı şekilde işletme biçimi üzerindeki haklarını korumak istiyordu. Bu durum daha
öncede anlatıldığı şekilde Balkanlardaki en önemli madencilik merkezlerinde ta baştan
itibaren böyleydi. Anadolu’da en azından büyük madencilik merkezlerindeki durum başka bir
şekilde olamazdı. Burada kısaca değinilmiş olan söz konusu bu ifadeler acaba henüz 18. Yy.
dan önce kullanılmışmıydı sorusuna verilecek cevap başka yayınların incelenmesi ile
verilebilirdir. M.E. söz konusu bu terminelojide, madencilik alanında devletin güçlü ilgisi ve
tesirinin bulunduğu gerçeğinden başka bir şey söylememektedir, ki yüzyılın sonundaki
Avusturya-Türk savaşından sonraki durum yine aynı şekildeydi ( Bkz. bir sonraki blm). Bu
tahmin doğru ise bu durumda söz konusu terminelojinin var olması için Datum post quem
verilmiştir. “Evlad-ı Fatihan” olarak yeniden adlandırılan Balkan yörüklerinin
109
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
Köhler (kömürcü): .
Odun ve kömürün temini konusunda sadece III numaralı yasada bir bilgi
bulunmaktadır. Bu ise, odun ve kömür temin edenlerin ücretlerinin ödenmesi
ile ilgilidir (56). Bu konudaki diğer iki kaynak, onların vergilendirilmeleri ile
ilgilidir. Rudnik ve Srebrenica maden işletmeleri için çalışan kömürcüler,
odun kömürü elde etmek için bir yığınak yaptıklarında, fırın vergisini
Ağa’larına öderler; buna karşın, “Eflak” olarak adlandırılan göçmenler ise
vergilerini Sancak Beyi’ne öderlerdi (57). Aynı şekilde, Srebrnica için çalışma
yükümlülüğü olan Zvornik bölgesi Has’sının kömürcüleri, Miri için, Emin’e
ödeme yaparlardı. Bu ödeme, kurdukları her odun kömürü yığını için 2 akça
vergi şeklindeydi (resm-i ocak) (58).
110
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
Burada ödeme aracı olarak doğal bir vergi söz konusudur. Çiftçi yaz mevsiminde toprak
ağasına belirli bir miktardaki odun ve odun kömürünü vermek zorundaydı, bu miktar ra aya
hanesi başına 10 araba odun ve 50 okka kömür şeklindeydi. Son olarak belirtilenlerin
konunun bana göre bir onaylamaya ihtiyacı vardır. Zira her bir çiftçinin odun kömürü
ihtiyacını kendisi üretmesi olasılıklı görülmez, daha da olasılık dışı olan konu ise önce kömürü
satın almaları ve daha sonra bunu ağalarına vermeleridir)
111
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
1 Kısmen bir önceki bölümde anlatıldığı ve ön söz de belirtildiği şekilde burada 16. yy’ın
ötesindeki gelişmeleri anlatma çabasında, söz konusu bu gelişimin bazı önemli sorunlarını
ortaya çıkartmak amaçlanmıştır. Bu bağlamda, Anadolu’daki durumlarla ilgili materyallerin
değerlendirilmesi yapılamamış ya da bunlar bir kanıt olarak gösterilememiştir. Detaylı bir
anlatım, ancak Neşet Çağatay ve T.M. Yaman’dan beklenen ve yeni önemli kaynaklar ümit
edilen yayınların çıkması ile mümkün olacaktır.
2 Jireçek: maden ocakları 43 f. Siebenbürgen üzerinden Bulgaristan a gelen Sachsen’lı
araştırıcı günümüzde sönmüş olan ve daha önceleri çok canlı olan Bulgaristan’daki demircilik
endüstrisi konusunda şu önemli sonuçlara ulaşmıştır:
1. Bulgaristan’da XVI, XVII, XVIII ve XIX. yy’larda demir elde etme sistemi, demirin az
miktarda, küçük fırınlardan elde edilmesi şeklindeydi. Kullanılan fırınlar (Widni)
Steiermark’taki alışılagelen türdeki küçük fırınlar şeklindeydi.
2. Söz konusu bu fırın türü, Türkler’in bölgedeki hakimiyetinden önceki Bulgaristan
kesiminde kullanıldığını kabul edecek kadar eski değildir. Bunun tam karşıtı olarak söz
konusu fırın daha sonraları ortaya çıkmıştır.
3. Türkler’in bölgedeki hükümranlığından önce bölgeye yerleşmiş Sachsen’lı
madenciler muhtemelen su gücü ile çalışan demir dövme makinalarını bölgede kullanmışlardı
fakat Widni adı verilen küçük fırınları ve demir dövülen büyük demirhaneleri (Madani) henüz
kullanmamışlardır. Bunlar, biraz daha yeni zamanların ürünleridirler.
4. Küçük fırınlar (parçalı fırınlar) ve büyük demir dövümhaneler, ki Bulgaristan’da
günümüze kadar varlıklarını sürdürmüşlerdir, Avusturya bölgelerinden Slav madenciler
tarafından oraya getirilmişlerdir. Söz konusu bu yabancı madenciler bölgeye ikinci kez
yerleşmelerini Türkler’e borçludur.
112
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
5. Batı Slav madencileri tarafından küçük fırınlardan demir elde etme ekonomisi
muhtemelen XVI. yy’ın ikinci yarısına dayanır (Sultan Süleyman’ın hükümranlık dönemi).
5 Bkz. Jireçek: maden ocakları 43 f., 57 f.; id: Ragusa 35. Ragusan’lıların Bosna’dan çekilmesi
kynk. Nr. 4 e göre 1480 senesinde tamamlanmış gibi görünmektedir. Tek tük Ragusan’lılar
16. yy’da halen maden ocakları ilişkileri net olmayan bir şekilde belirlenebilmektedir
(Uroşevic, 194). Tacirler vb. şekilde Ragusan’lılar, bilindiği gibi Türkiye’nin Avrupa bölümünde
uzun süre büyük bir rol oynamışlardır.
6 Bkz. blm. 5. Ayrıca şu pasaja Bkz.: “burada pay sahibi olmak isteyen kimseler gelirler, adı
geçen inançsızdan (madeni keşfeden kişi), sermayeleri oranında kişi başına bir iki hisse
alırlardı, sermayeleri çoksa daha fazla hisse alırlardı” (I B madde 2).
113
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
114
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
Söz konusu değişen şartlar, belirli bir derecede kanun ve kanun bölümlerinin
terminolojisinde yansımasını bulmaktadır. Söz konusu bu yasalar I A, B, C ve
III A, H, İ yasalarıdır ve özellikle idari sorunlar ile ilgilidir; bunlar, tek taraflı
da olsa, gerçeğe en yakın anlatımları içerir.
1536 yılı madencilik yasasının sebep olduğu kriz, anlatılan gelişmeler ile
ilişkilendirilmelidir. Yasa içerisinde, belirgin bir şekilde üretim azalmasının ve
buna bağlı olarak devlet gelirlerinin düştüğü, fakat aynı zamanda
madencilerin de fakirleştiği belirtilmektedir (14). Krizin sebepleri burada
115
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
Kanun yapıcının madenciliğe yeni bir itici güç vermek için yaptığı üç önemli
düzenleme bulunmaktadır. Bunlar:
Bölüm 4’te anlatılan Sarraf sistemindeki veriler dışında kalan tek kaynak, III.
Murat’ın hükümdarlığı döneminden kalma (1574-95) bir dökümandır ve
Manisa (18) yakınlarında keşfedilen yeni bir gümüş ocağı ile ilgilidir. Henüz 16.
yy’ın son çeyreğinde kullanıma giren Sarraf tarifi, böylece Anadolu için de
ortaya çıkmış olur. Söz konusu bu tarihi belge içerisinde (ilgili taraf yönünden
de olsa) bu sistemin belirli kötü yönlerine de dikkat çekilmiştir. Bu
dökümanda geçen ifadeler şöyledir: “Bir maden ocağı çalıştırılmaya niyet
15 Bkz. blm. 2.
16 Bkz. blm 4.
17 I A maddde 3.
18 M.44 Nr. 1.
116
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
“Bu madenler Türkiye'nin tiranlıklarından biridir, çünkü zengin bir adamı alıp
bütün mal varlığı ve ailesiyle oraya sürerler; ve yeryüzünü dışarı çıkarması
gerekir ve eğer gümüş veya altın bulursa kazanır ve eğer varlığının tamamını
kaybetmezse, ne o ne de çocukları, yaşadıkları sürece, o kulluktan asla
çıkamazlar (19). Dernschwam da (1551/53) benzer bir şekilde şunları
belirtmektedir: “Şayet Padişah maden ocağını çalıştırabilecek muhtemel birini
tanıyorsa, ötekinden alır bunu ona verir. Onun maden ocağını çalıştırıp
padişaha tüm gümüş, altın, bakır, kurşun, demir şeklindeki cevherleri hazineye
vermesi gerekir, Bu uygulama adettendir. Yani o halde hayvan getirip kesen
kasapların da bulunması gerekiyordu” (20).
19 Starine 209.
20 A.a.O. 147 f. şöyle belirtir: “ ve ötekine kim düşman ise onun ötekine maden ocağı için yük
hayvanı vb’ni temin etmesi gerekir” Bkz. a. Bernando Lorenzo (1592), Relazioni Bd. VI. seri III
cilt 2, 349: “dağlarda altın ve gümüş madenleri eksik değildir. O imparatorlukta diğer taş
ocakçılarının kendilerine getirdiği altın olduğu için küçük Türkler bunu umursuyor ve şimdi
çeşitli zorbalıklar, tahakkümler ve tehditlerle onu çıkaracak damarları buldular; böylece altın
ve gümüş bu şekilde asla eksik olamaz.
21 16. yy’dan şu tarihi belgelere bkz: Aş. Nr. 35; IH I 131 f. Nr. 31 ve 32 (son veri, Dütu
117
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
Bağlayıcı (22) tedbirler ile maden işletmelerini güvence altına almak düşüncesi,
yukarıda anlatılan her iki sistemin ortak noktasıdır. Burada devletin
doğrudan etkisi görülmez. Bu, devletin durumu düzeltmek için başvurduğu
araçlardan sadece biri olabilir; devlet aynı zamanda maden işletmelerinin
maddi durumunu 4. Bölüm’de anlatılan tedbirler ile iyileştirmeyi amaçlamış
ve işletmecilerin yoğun bir şekilde üretim yapma ilgisini canlandırmıştır (23).
Elimizde güvenilir hesaplamalar bulunamadığı sürece bu çabaların ne
derecede başarıya ulaştığı bilinemeyecektir.
hasılat 1550 yılında 90 000 dukat a düşmüştür, sonrasında ise kuvvetli bir yükseliş
göstermiştir.
25 Muderizevic 24; Truhelka 103; Bosna hükümdarları altındaki uygun olmayan durumları
anlattıktan sonra şöyle devam eder: “Süleyman’ın yasaları bu durumları daha iyi bir ifade ile
kötü durumları temelden değiştirdi…Söz konusu Padişah, maden ocağı sahiplerinin nisbeten
az masrafla çıkarttıkları gümüşü, çıkartıldığı yerde, hareketli vergi aracı olan madeni paraya
çevirme imkanını verdi. Bunun devlete iki yönlü yararı oluyordu: Bunlardan biri, maden
ağalarına, yaşamlarının maden ocağını çalıştırmaya bağlı olduğu mesajının verilmesi idi. Bu
durumun sonucunda ise, Bosna ve Balkanlar’da bulunan maden ocakları, o zamanki ilkel
orta çağ madencilik teknolojilerinin yardımıyla ulaşılabilecek olan cevher damarlarının birkaç
on yıl içerisinde tükenmesine neden oluyordu. Bu durumun devlete olan diğer yararı ise
gümüşün madeni para haline getirilmesi için artık bulunduğu yerin dışına çıkarılması
gerekmiyor, böylece gümüş ülke içinde kalıyordu. Madeni para haline getirilen gümüşlerden
alınan vergi ve özellikle de Balkan şehirlerinde ekonominin canlanması ile gümüşün iç
piyasada dolaşımından elde edilen vergiler, Süleyman’ın savaş giderlerini karşılıyordu. Söz
konusu Padişahın başarısı büyük oranda ileri görüşlü liberal para (döviz) politikasının bir
sonucudur. Liberal anlayış içerisinde Sultan Süleyman’ın döneminde, gümüş maden
ocaklarının çalıştırılmasının bir canlılık kazanması, büyük ve zengin maden ocaklarının
yanında Darphane’lerin kurulmasını da doğal olarak sonuçlamıştır.
118
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
Hazerfan, Türk tarihçiler arasında zamanını iyi bilen bir kişidir ve onun
eserleri içerisinde değerlendirmeyi bekleyen önemli istatiksel materyaller
bulunmaktadır: “Önceki hükümdarlar bu konuda (maden ocakları) ihmale
müsamaha etmediler… Ve Osmanlı topraklarındaki maden ocaklarının sayısı
belirsizdir. Cevherlerin çıkartılmasında çok yönlü zorlukların bulunması ve çok
masraf gerektirmesi nedeniyle madencilik göz ardı edilmiştir. Enerjisini hiçbir
sınırlama olmadan madencilik alanında kullanmak, devletin büyüklüğü için
önem taşır. Padişah’ın bu konuda en ufak bir ilgisi bile madenciliği
canlandıracaktır. Madencilik başka işlere benzemez. Çalışmalar sırasında ve
119
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
29 II madde 2; “Fakat uzman kişilerin sayısı azdır” tesbiti dikkate değerdir ve bu eksiklik
sadece madencilikte değil bundan başka işletme el zanaatlarında da büyük ölçüde
bulunmaktadır.
30 Bkz. II. Blm, Kopaonik, Novo Brdo ve Janjevo altında Sırbistan kesimi, burada diğer
faktörlere kısa değinilmiştir; 1688, Padişahlık orduları ilerlemeye başladıklarında
Bulgaristan’daki ünlü maden şehri Çiprovci halkı (Balkanların batısındaki eski bir Sachsen
yerleyim yeridir) önceden bir tedbir alarak Eflak (Wallachei) ve Siebenbürgen’e kaçmışlardır.
Bunların yerleşim alanı tahrip edilmiş, eski madencilik çalışmaları daha sonra devam
ettirilmemiştir ( Jirecek: Bulgaristan 218, 416).
31 Bkz. II. Blm, Sidra Kapsa altında Yunanistan.
32 Hammer: Gor VII 44; Zinkeisen VI 310 f. Söz konusu bu çalışmalar büyük Vezir Nevşehirli
İbrahim döneminde başlamıştır ve sadece maden ocakları birliğine 12802 ½ Piaster daha fazla
bir kazanç getirmiştir (Hammer a.a.O. VII 260).
33 Bkz. kynk. Nr. 28-34, 38 ve II. Blm. Yunanistan kesimindeki konu ile ilgili anlatımlar.
34 Bkz. kynk. Nr. 35,37 ve II. Blm. Sırbistan başlığındaki konu ile ilgili anlatımlar.
120
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
Burada iki olasılığı göz önünde bulundurmak gerekir: bunlar işletme ile ilgisi
olmayan eski maden ocakları ya da sahiplerinin dışardan bir yardım olmadan
işletmeye devam edemeyeceği kadar fakirleşmiş maden ocakları
biçimindedirler. Yeni keşfedilen maden ocakları da söz konusu olabilir. Her iki
durumda da geçilen aşamaların sonucu aynı olmalıdır. Madencilik yönünden
henüz incelenmesi yapılmamış olan bir bölgede keşfedilen yeni bir maden
ocağı şeklindeki ikinci olasılığa bakılacaktır. Bu konuda 16., 17., ve 18.
yüzyıllardan kalan tarihi belgeler bize bilgi sağlamaktadır (36).
Yeni bir maden ocağı bulunduğunda, buradan bir cevher numunesi alınır ve
içerisindeki cevher oranı araştırılır, böylece ocağın işletilebilirliği belirlenmiş
olurdu. Tenörün belirlenmesi, çoğunlukla İstanbul’daki Padişahlık
Haddenesi’nde yapılırdı. Bu işlem, cevherin çıkarıldığı yerde bir ön inceleme
yapılmış olsa bile, İstanbul’da yapılırdı. İmparatorluğun ücra köşelerinde yeni
bir maden ocağı bulunması şeklindeki bazı özel durumlarda, yukarıda
anlatılan karar bölge yetkililerine bırakılırdı. Bunlar madenciliğin
yapılmasında şartların uygun olup olmadığını (odun, odun kömürü, su, iş
35 Promontorio 63’e göre, Anadolu’daki en en önemli bakır madeni olan Küre, en azından
kısmen de olsa 18. yy’dakine benzer şekilde, devlet tarafından çalıştırılıyordu (Bkz. Anm. 43);
Bkz. Kürece hakkında Aşıkpaşazade 148’in anlatımları ve Cihannuma 650’nin verileri.
36 Bkz. kynk. Nr. 11 v. 1571; Nr. 19 v. 1573; M. 44 Nr.1 III. Murat ın hükümdarlığı
döneminden (1574-93); M. Nr. 33 ve 34, 1584; M. 45 f. Nr. 3, 1687/88; kynk. Nr. 58,1752;
Konyalı: Bozkır ve Bereketlü III. 1180 f. , 1789/90; Dokumentı Nr. 136, 1821.
121
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
122
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
Söz konusu bu köy halkı ve devlet tarafından çalışmaya sevk edilen diğer iş
gücü, örneğin Yörükler, kendi başlarına madencilik faaliyeti, ergitme işleri ve
rafinasyon konularında yeterli bilgiye sahip değillerdi. Bu işler için uzmanların
bulunması gerekiyordu. Bu amaçla büyük madencilik merkezlerinden
madenciler çağrılıyordu (41). Kaynaklar burada, esas maden işçileri ile
işletmede çalışanlar arasında bir ayrım yapmıyordu. Söz konusu madencilerin
mağduriyetlerin giderilmesinin ne şekilde yapıldığı konusunda, bu güne
kadarki yayınlanan kaynaklarda bir bilgi bulunmamaktadır. Bunun iki
şekilde yapıldığı düşünülebilir: Bunlar ya düzenli bir şekilde maaş alıyorlar ya
da açtıkları maden ocağınının kendileri sahip oluyorlardı. Fakat bu durumda
da onlar diğer maden iletmelerinin üstesinden geldiği sorunları (galerilerin
açılması, suyun tahliye edilmesi vb.) çözebilecek durumda değildiler.
Herhangi bir sebeple gerilemiş olan eski maden ocağı bölgelerinde durum
farklı değildi (42). Bir maden ocağının çalıştırılması kararı alındığında ve bu
konuda anlatılan ön hazırlıklar yapıldığında, Sıdre Kapsa örneğinde olduğu
gibi, “Nazır” olarak tanımlanan bir görevlinin ataması yapılırdı. Böylece, yetkili
Kadı’nın da yardımıyla, maden ocaklarında bir düzen sağlanmaya çalışılırdı.
Bunun üzerine maden ocağı “Mukata’a idaresi”ne dahil olur, veya yeni statü
verilirdi. İncelemelere dayalı olarak ve muhtemel gelir gider hasaplamalarına
dayanarak bu “Mukata’a”nın malı hesaplanır, ilk işletme yıllarındaki pratik
tecrübelerden sonra hesaplama değeri kesinlik kazanırdı. Yani, bir taraftan
Arar tarafından harcanan yıllık giderlerin miktarı ve miktarların hesaplandığı
kaynaklar belirlenir, diğer taraftan, o güne kadarki sonuçlara bakılarak,
devletin kasasına giren gelirlerin hesaplanması yapılırdı. Bu konuda bölüm 2
ile karşılaştırma yapınız.
Terkedilmiş bir maden ocağı ya da harabe haline gelmiş bir maden ocağının
tekrar işletmeye açılması, yine aynı şekilde gerçekleşiyordu. Bu durum, Sıdre
Kapsa örneğinde (II. Bölüm’de, Yunanistan başlığı altında) anlatılmıştır.
123
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
124
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
bir meblağ ödeme yaparak maden ocağını bir ömür boyu işletme hakkını
alabiliyordu. Böylece madende çalışanlar, anlatılan mültezime “eti senin
kemiği benim” anlayışında verilmiş oluyordu.
Emin, bu şartlar altında, devlet çıkarlarının temsilcisi olup Arar’a ait olan
maden işletme tesislerinin ve araçlarının işlerliğini kontrol eder, daha önceki
bölümde anlatıldığı gibi madencilerle ilgili konuları yönetirdi. Burada, Sıdre
Kapsa örneğinde anlatıldığı gibi, bu tür özelliklerin Rumeli maden ocaklarında
ne derecede geçerli olduğu bu gün bile tam olarak bilinememektedir. Bunun
yanında maden işletmesi, maden ocağı ve Haddehane sahibi aracılığıyla
çalışmalara başlıyordu. Bosna’nın demir çıkarılan bölgelerinde (45), ve
Bulgaristan’da (Samakov) (46), fakat aynı zamanda Kratovo gümüş-kurşun ve
43 Bu şekilde örnneğin Mansur adında birisine 1675 yılında Küre bakır maden ocağını, 45000
batman bakır ödeme şartıyla ve madende görevli memurların ücretlerini kendi cebinden
ödeme şartı ile çalıştırma hakkı verilmiştir. Söz konusu bu Mansur bir önceki sene bu maden
ocağının emin i konumundaydı ve bu yolla 1673 yılında aynı zamanda emin ve Tımar sahibi
oldu. Tarihi belgenin terminelojisinde bu şekilde belirtilmektedir: …Emin ve nazır olan adı
geçen kişi (Yaman: Küre Nr. 2). Küre bakır maden ocağı kısmen köleler aracılığıyla doğrudan
devlet tarafından, kısmen de Küreci adı verilen yükümlü işletmeciler aracılığıyla
çalıştırılıyordu. Söz konusu bu kürecilerde aynı şekilde maden ocaklarını köleler aracılığı ile
çalıştırıyorlar ancak bunların bulunmadığı durumlarda ücretli iş güçü kullanıyorlardı.
44 Bkz. örn: blm 4, Sofya darphanesinin tımar olarak veriliş şartları.
45 Bkz. II. Blm. Bosna başlığı altında. Kısmen demir kumundan demir elde edilmesi şeklindeki
demircilik, 15. Ve 16. Yy. lardan beri muhtemelen çok az gelişim göstermiş olan madencilik
teknolojisine Gümüş maden ocaklarına nazaran çok zorluk çıkarmıyordu. Ve yine buna
nazaran daha az devlet kontrolü altındaydı. Bu duruma özellikle de Bosna da bağımsız çalışan
işletmeler büyük bir katkı sağlamış olmalıdırlar.
46 Örneğin 1163 den ( 11. XII 1749) B. Nr. 84. Wilhelmy I, 182 ff.’ye göre, Samokov’un
125
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
bakır merkezinde (47), aynı şekilde Küçük Asya’nın önemli maden bölgeleri
olan Gümüşhane gümüş ocakları (48), Bozkır ve Bereketlü (49) ile muhtemelen
Keban ve Ergani’de de (50), ayrıca kısmi olarak Küre (51) bakır bölgesinde de
durum bu şekilde idi; Kaynaklarda söz konusu bu iki tipin birbirinden
ayrılması çoğunlukla zordur. Bunun nedeni, bunların her ikisinin de
“mukataa sistemi”ne dahil olması ve “tımar” veya “emanet” olarak verilmiş
olmalarıdır. Tımar veya Emin’in görevleri, değişen ortam şartlarına göre
farklılık gösteriyordu. Devletin kendi işletmeleri olmadığı sürece madende
çalışanların yönetilmesinde işletmenin yöneticileri geri planda kalıyorlardı ki
bu konu daha önceki bölümde anlatılmıştır. Bu şartlar altında Mültezim,
maden ocakları ve Haddehane’de çalışanları daha fazla çalışmaya zorlama
yönteminden geri durmuyordu. Zira devlete doğal ürünlerin verilmesi ya da
para olarak ödeme yükümlülüğü olan miktarın üzerindeki kazanç, kendi
kazancı oluyordu. Çoğu durumda Emin’in konumu farklı değildi. Emin’in
bağlı olduğu resmi kurum kendisinden belirli bir para miktarı ya da daha
öncesinden belirlenmiş olan cevher miktarını çıkarma yükümlülüğünü yerine
getirmesini istiyordu (52). Devletin payına düşen madendicik beşte birliği (53)
olarak adlandırılan üretimin yüzdelik oranı, yersel şartlara ve masraflardaki
2/3 oranına kadar olabilen devlet payına göre, farklı isimler alabiliyordu (54).
Bu şekilde çeşitli isimlendirmeler bulunmaktadır.
Janjevo’da çıkartılan cevherin yarısı devlete verilmek zorundaydı. Fakat bunun vergi olup
olmadığı konusunun araştıılması gerektiği belirtilir.
55 55: Barkanda : Kanun 72 madde 52, 976 (26. VI.1568); M.Nr.37; Yaman: Küre Nr.4, Rami
1115 (1703).
126
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
Tarihi belgeler belki biraz tek yönlü olarak bu konuda karşıt bir izlenim verse
de (59), bunların arasında zenginlerin de bulunduğunu belirtmek gerekir.
Fakat gerçek anlamda serbest ekonomi sermayesi, söz konusu bu küçük ve
orta işletmelerde, sadece istisnayi durumlarda ortaya çıkmış olmalıdır. Bu
gelişim, “mukataa sistemi” aracılığıyla olmuştur. Öyle ki gelişme süreci
içerisinde bu sisteme en önemli ekonomik objeler dahil edilmişti. Böylece
girişimci işletmeler, kapitalistler ve spekülatörler için madenciliğe doğrudan
katılmaları durumundaki imkanlardan çok daha farklı imkanlar ortaya
çıkmıştır.
56 Daha önce de belirtildiği gibi söz konusu bu “serbest” çalışanlar yani çalışma yükümlülüğü
olmayanlar ile olanlar arasında ilişki belirgin değildir)
57 Bu şekilde örn. Bozkır:, Bkz. Konyalı a.a.O I 905).
58 Bkz. blm. 4 s. 85 ff. Maden işletmelerinin durumu ile ilgili olarak D’ohsson’da şöyle bir
Fransızca pasaj bulunmaktadır: (Bu madenlerden üretilen Altın ve gümüş değerli metallerin
toplamı, maden arama müteahhitleri tarafından değerlerinin çok altında bir oranda vergi
makamlarına teslim etmek için tutulan müteahhitler tarafından sağlanır ve bu miktar,
Hükümdar'a %30 kâr olarak verir. Ancak, sağduyulu olanın bir kısmını işlerinden
uzaklaştırarak bu ağır koşulları telafi etmenin bir yolunu bulurlar ve maden yöneticileri bir
ikram karşılığında bu istismara gözlerini kapatırlar. Bakır madenlerinin müteahhitleri
diğerlerine göre daha avantajlı koşullarda çalışırlar; Hükümete kararlaştırılan miktarı, aslında
çok düşük olan sabit fiyattan sağladıktan sonra, geri kalanı kendi takdirlerine göre satabilirler;
ayrıca bu madenler altın ve gümüş madenlerinden daha az sömürülür. Vergi sistemi, yerin
derinliklerinden maden çıkarmayı engelliyor; taşradaki insanları, içerdiği angarya nedeniyle
herhangi bir sömürüden bile korkutuyor).
59 Konu hakkında Bkz. B. Nr. 84 (Samokov) ve M. Nr. 38 (Gümüşhane)
60 Bu şekilde örneğin Abdurrahman Paşa 1218 (23.IV.1803) yılında, aynı zamanda Karaman
eyaleti Alanya sancağı ve Bozkır madenindeki bir Emin’in yerini kendi üzerine almıştı (Oralar
artık ondan soruluyordu), (Konyalı a. a. O. II 1088), Cousınery II 141 ff (1800)’e göre maden
ocaklarını Tımar olarak alıp daha alt tımarlara veren Saray’ın ileri gelenleri de bu şekilde
yapıyordu. Bunlar, ki çoğunlukla Selanikli ağa idiler, çevredeki başka Tımar’ları ve
127
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
mültezim’lerden yeni bir maden işletmeci sınıfı ortaya çıkmıştır. Sıdre Kapsa
ve Tokat ili buna birer örnektir. Öyleki Sıdre Kapsa’da Çavuşzade ailesi
yaklaşık 70 yıl (61) ve Tokat’ta ismi belirtilmeyen bir aile 80 yıldan fazla bir
süre, buralardaki maden ocaklarını kendi çıkarlarına kullanmışlardır (62).
vermektedir. Yani Tanzimat reformları henüz etkisini göstermeden önce: “Şehre döndüğümde,
maden fırınlarını ziyaret ettim, günlük 120 Okes cevherin maden ocaklarından gün yüzüne
çıkartıldığı böyle bir yerde ziyaret edilen maden fırınları çalışmamaktaydı. Maden
ocaklarından çıkarılan cevher miktarı ve değeri ile ilgili olarak, bir önceki kuşağı ile birlikte
80 yıldır maden müdürü olan kişi kendisine şu haberleri verdi: Türkiye’deki tüm maden
ocakları devlete aittir, fakat Türkiye’deki sisteme göre ocaklar kamunun masraflarını
karşılaması ile çalıştırılmamakta, bunun yerine çok uygun şartlar altında tımar olarak
verilmektedir. Maden ocaklarından altın, gümüş ve kurşun çıkarılmaktadır. Altın ve gümüş,
karşılığında az miktarda bir ödeme yaparak devletindir. Bu değer gerçek değerin çok çok
altındadır. Öyle ki İstanbul’da Drahme’si 50 piaster olan altın için devlet 4 piaster ödeme
yapar; Drahme’si 105 para olan gümüş için devlet sadece 25 para öder. Kurşun, kendi
masraflarını karşılaması için “Müdür”de kalır. Yıllık hasılat 250-300 Drachme altın ve 30 okes
gümüş kadardır. Her biri 120 okes kurşun içermektedir, yani 3600 okes kurşun içerir, her
bir okes’in değeri 80-100 para kadardır. Müdürün diğer bir avantajı, ergitme işleri için gerekli
olan kömürü bir yükleme için 2 piaster şeklinde düşük ücret ile satın almasıdır ki bu değer
piyasa fiyatının ¼’üdür. Burada 3 okes madeni ergitmek için 100 okes’lik bir kömür
yüklemesi de ilave olarak talep edilir. Komşu köyler müdüre bu fiyat üzerinden istediği kadar
kömürü temin etmek durumundadır ve bunun karşılığında da vergi ve kesintilerden muaf
tutulmuşlardır. İşçilerin toplam sayısı 50-60 kadardır. Bunların yarısı maden ocaklarında,
diğer yarısı ise maden fırınlarında çalışırlar. Günlük olarak sadece 70 para ücret alırlar. Şehir
gerekli işçi sayısını temin etmek zorundadır. Yılın mart, nisan ve mayıs aylarınnda kömürün
yetersiz olması nedeniyle maden fırınlarında çalışma olmaz. Cevherin ergitilmesi operasyonu
6 gün sürer; ilk beş gün içerisinde kurşun ayrılır ve bundan sonra altıncı gün içerisinde
yaklaşık üç saatlik bir süre de: gümüş ve yanında az miktar altın ortaya çıkar ki kimyasal
yöntem ile ayrılırlar. Müdür hesaplamalarına göre yıllık giderler 30.346 Piaster, gelirler ise
sadece 17.700 Piaster kadardır:
128
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
Burada gelirlerin, giderlerin yarısından bir miktar fazla olduğu ortaya çıkar.
Görüldüğü gibi bu ticaret, işletmeler için faydalı bir ticaret değildir; olabilmesi
için muhtemelen çok daha fazla miktarda kurşunun elde edilmiş olması
gerekirdi. Buradan devletin başka bir yönden elde ettiği avantaj çok önemli
olmuş olmalıdır:
129
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
1
Burada Bulgaristan bir istisnadır: bkz. konuyla ilgili olarak, önsöz)
2
Jireçek: maden ocakları 42.
3
Rücker 96 f.
4
Jireçek: maden ocakları 42.
130
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
5
Starine XVII 123 (Hoffer 898’den alıntı yaparak) maden ocağının terkedilme sebebinin
belirtildiği bir bilgi bulunmamaktadır.
6 Peez de: Valilikte 345’te 989-993 (1581-86)’dan 998 (1589-80) e kadar vali konumunda olan
bir Ferhat Paşa’dan söz edilmektedir. Hammer (Gor V 272) Bosna valisi olan başka bir
Ferhat Paşa’dan bahsetmektedir; görevde bulunduğu zaman dilimi olarak muhtemel
olarak 17. yy belirtilmiş ise de bu konuda daha fazla bilgi vermemektedir.
7 Evliya (1656-60) V 438.
8 Chopin 215; Blau: Reisen 225.
9 Hoffer 898.
10Jireçek: maden ocakları 42.
11Kuripeşic 44, bknz. aynı zamanda 32 ve 42.
131
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
18. yy’ın sonlarına kadar Laşva’da dere kumlarından yıkanarak altın elde
edilmiş gibi görünmektedir. Buranın kaynak alanı olan Radovan dağlarında
altın içerikli kuvars damarları bulunmaktadır (13). Yukarıdaki bilgileri,
yayınlanmamış olan Pouquevilles el yazması kitabına dayalı olarak Chopin
anlatmaktadır ve şayet bu verileri doğru anlıyorsam Laşva’da dere
kumlarından yıkanarak altın elde edilmiş olmalıdır (14). 18. yy’ın ikinci
yarısında, Arnavut işçiler Padişah’ın müsaadesi ile Bosna’da dere
kumlarından yıkayarak altın elde edilmesi işi ile uğraşmış olmalıdırlar (15).
Ayrıca, 19. yy’ın başlangıcına kadar Vrybas’da, Batuşa ve Bistrica köylerinde
dere kumlarından yıkanarak altın elde etme çalışmaları yapılmıştır (16).
Gümüş ve Kurşun
942 (1536) yılına ait olan ve Süleyman’ın madencilik yasasının geçerli olduğu
madencilik bölgeleri belirten bir belgede Bosna adı geçmektedir (17). Bosna adı
ile eski Bosnasaray ve şimdiki Sarajevo’nun anlaşılması gerektiği açıktır.
Bununla birlikte, bugüne kadar Sarajevo’da ya da buranın yakın çevresinde
bir gümüş maden ocağının varlığı konusunda bilgi bulunmamaktadır.
Bundan dolayı Truhelka, (Bosna ile kastedilen şeyin maden değil) burada
12 Hoffer 895 f. ; Zeno 205: “Nella qual sopra ditte fiumara vedemo cavar oro a molto genti:
Fiume'nin yukarıdaki şirketlerinde birçok insanın altın çıkardığını gördük”.
13 Jireçek: maden ocakları, 42.
14 Chopin 479; Burası acaba Laşva’nın yukarı kesimindeki Zlatarina mıdır? (bknz. Hoffer 894,
897).
15 Jireçek: maden ocakları 42; Hoffer 898.
16 Prudentinus Narentanus, d.i. Fr. Luka Vladimirovic: De regno Bosnae, venet. 1788, p. I.,
132
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
973 yılında, hukuk alanına ait tarihi bir belgede (29.VII.1565) Ahmet ve Bali
Hoca adlarında iki madencilik kontrolöründen bahsedilir; onlara para
bozdurma işi ile uğraşan Luka, 83 parça işlenmemiş ham gümüş getirmiştir.
Gümüş, Kreşevo maden ocaklarından üretilmiş olup 8520 dirhem
ağırlığındadır (yaklaşık 27 kg). Söz konusu bu gümüş, burada korunmak
üzere Sarajevo’daki Hodidjed Kalesi’ne getirilmiştir (20). Bu bir madencilik
vergisi midir ki Muderizevic ve Truhelka böyle düşünmektedir? Ya da bu
gümüş, akçe basılmak üzere mi hazırlanmıştır? Bu soruların cevabı
bilinmemektedir (21). Yaygın olan görüşe göre, Osmanlı hükümdarlığı
döneminde, Srebrenica’daki madencilik çalışmaları 16. yy’ın başlangıcına
kadar az veya çok başarılı bir şekilde devam etmiş, daha sonra tamamen
durmuştur (22). Burada değinilen az sayıdaki kaynaklara bakılarak bölgedeki
söz konusu madencilik hakkında bütünsel bir değerlendirme yapma olanağı
olmasa da söz konusu belgeler, madencilik çalışmalarının, bu güne kadar
sanıldığının aksine, daha yoğun ve daha uzun süreli olduğunu bize
göstermektedir.
18 Truhelka 103 f.
19 Bkz. Blau: Seyehatler 148
20 Kynk. Nr. 9.
21 Ek bilgi olarak Bittner (384) , 1519/20, 1566/67 ve 1574/75 yıllarında gümüş madeni
parasının basıldığı Çajniçe’de maden atık yığınlarını belirlemiştir (bknz. İsmail Galip 95,
121 ve 137, s. 121’de burada basılmış olan bir altın madeni parasından da bahseder ve
Truhelka a.a. O. 105. Söz konusu bu daha önceki madencilik faaliyeti atıklarının gümüş
ya da başka metallerin atıkları mıdır sorusu belirtilmemiştir.
22 Bkz. Jireçek: maden ocakları 50. Srebrnica ve Çiçeva’nın eski atık yığınları Pogatschnig
152. f. tarafından incelenmiştir; bknz. aynı zamanda Tietze 334 ff.
133
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
Gümüş ölçü birimi olarak daha önce pintar (24) olarak adlandırılan bir ölçü
birimi kullanılıyor ve numunelerden biri mühürlenerek incelenmesi için
İstanbul’a gönderiliyordu (25). O zamanlar Srebrenica’da henüz madeni para
basımı yokmuş gibi görünmektedir; bunun yerine, gümüş Novo Brdo’ya
gönderiliyor ve orada akçe haline getiriliyordu (26). İlk olarak 926 yılında
(23.XII.1519) belgelerle ortaya konulduğu gibi, yukarıda anlatılan para basımı
da belirlenebilmektedir (27). Venedikli Thoma Contarini’nin (1528) verilerinin
muhtemel olarak kaynağı olan (28) Srebrenica’daki maden ocakları bölgesi,
1536 yılı madencilik yasasında belirtilen madencilik merkezlerinden biridir
(29). Söz konusu madencilik merkezinin önemi, 131. Madde’de, “maden şehri
halkının yiyecek ihtiyacının karşılanmasında vergi alınmaması ve maden
ocaklarında ihtiyaç duyulan ürünlerin şehre girmesinde yine vergi alınmaması”
şeklinde ifade edilmektedir (30). Büyük miktarda odun kömürü ihtiyacını
güvence altına almak için, Zvornik bölgesindeki Has Ra’aya’ları, Srebrenica ve
diğer maden ocakları için odun kömürü ihtiyacını karşılamak ile yükümlü
kılınmışlardır. Odun kömürü üretmek için köylüler, Padişah’ın topraklarında
kurulan her bir ocak için, hazineye girmek üzere Emin’e 2 akça kadar bir vergi
23 A. a. O. 62.
24 Bkz. sözlük, pintar.
25 Defter Nr. 4 ve 5.
26 Defter Nr. 12).
27 Galip 96 Nr. 249 (altın) ve Nr. 250 (gümüş); Truhelka 99 ff; Bykov Nr. 48; II. Selim ve III
Murat döneminde devam eden madeni para basımı hakkında bknz. Galib 122 Nr. 312 ve
137 Nr. 357.
28 Contarini 377.
29 I B madde 1.
30 I D madde132.
134
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
31 Kynk. Nr. 1 b.
32 Kynk. Nr. 5.
33 Kynk. Nr. 8.
34 Evliya (1656/60) V 437, 425.
35 Jireçek: maden ocakları 50.
36 Ungewitter 238.
135
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
Mano, Kljuç’ta çok bol miktarda gümüş elde edilen ocaklar hakkında
duyumları olduğunu belirtir (37). Jukiç ise Vareş’teki gümüş ocaklarından söz
eder (38).
37 GAM (1820) II 10. Söz konusu bu verilerin güvenilirliği konusunda bir soru işareti
bulunmaktadır.
38 Jukiç: Bosna (1834), Blau dan alıntı yaparak: Seyehatler 225; burada daha önceki
anlatımlar geçerlidir.
39 Hauer: Trgove 564.
40 Jireçek: maden ocakları 50, bkz.Truhelka ve Hörmann 235 ff.
41 Evliya (1656/60) V 438.
42 Conrad 224.
43 Tietze 328.
136
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
Bakır
Demir.
44 Evliya a.a.O.
45 Karabacak 199 f.
46 Jireçek a.a.O. 48.
47 Blau: Reisen (1861/72) 170, bknz. Conrad 224.
48 Boue: E.T. (1836/38) I 240.
49 Bu yerin neresi olduğu belirlenememiştir.
50 Kynk. Nr. 36.
137
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
51 Bosna maden ocaklarının “eskiden” 700.000 Piaster’den daha fazla Tımar şilini üretmiş
olabileceği belirtilir. Aynı kaynağa dayanarak, Travnikli Ali Paşa, 19. yy’ın ortalarında vergi
toplama, galeri sürme ve işletme hakkını yıllık 35.000 Piaster Tımar faizi ödeyerek edinmiş
ve galeri sürme hakkını yedi yıl boyunca olumlu bir sonuca ulaşamadan, (entelektüel iş
gücü bulunmadığından) elinde tutmuştur.
52 Evliya V 509; burada Kozara Planina daki cevherler söz konusu olabilir, bknz. Jukic Blau
227’den alıntı yaparak.
53 Bkz. kynk. Nr. 25, 1593; kynk. Nr. 26, 1605; Hammer: Gor VI 630 ve IX 536 f. Nr. 2446;
Atanaskoviç (1850 lerde) 82 ve Rousseau (1865) 609 f. Banjaluka da demir çıkartılan
ocaklara değinmektedir.
54 Jukiç (1831) Blau’dan alıntı olarak: Reisen 227; Boue: E. T. (1836/38) I 239 ve II 40; i.d.:
It. II 242 f. ; id.; Rouuten 33 f. ; Atanaskovic (1865) 71; Ungewitter 239; Draganchich (1869)
269; Mojsisovics (1879) 246; Poech: maden ocakları 4777; Katzer: demir cevheri 113.
55 Kalenin yeri belirlenememiştir.
138
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
Aynı şekilde, Kamengrad kazasında gülle dökmeciliği ile bağlantılı olan diğer
bir maden ocağının açılması 981 (1573/74) yılına ait çok net olmayan tarihi
bir belgeden öğrenilmektedir (57): Burada kazı çalışmaları için dış şartlar
uygun olmasına rağmen madende çalışacak işçilerin temininde zorluklarla
karşılaşılmıştır. Burada dökülen 430 gülle, Banja Luka’ya nakledilebilmiş olsa
da Payitaht, ne Bosna valisinin ne de Sarajevo kadısının görevlerini yerine
getiremediklerini tesbit etmek zorunda kalmıştır. Zira bunlar, yeni maden
ocağı çevresinde yaşayan halkın ne maden ocağında çalışabilecek durumda
ne de bu konuda yeterince istekli olmamaları nedeniyle, madende çalışacak
işçileri Pazar yöresinden temin etmişlerdi. Bu iki lokasyon arasındaki
mesafenin büyük olması nedeniyle sorunlar ortaya çıkmış olması gerekir
ancak bu konunun detayına girilmeyecektir. Burada görev yapan her iki
sorumluya da, maden işletmesinin durmasının nedeninin kendi ihmalleri
olduğu uyarısı yapılmış ve üretime devam edilmesi için onlardan gerekli
tedbirleri almaları istenmiştir (58).
139
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
göre 19. yy’daki isyanlar sırasındaki savaşlar ile Hristiyanlar tarafından tahrip
edilmiştir (63).
Bihac dolayındaki maden ocakları 19. yy’da iyi kalitedeki demiri ile ünlenmişti
(65). Burası, çok önemli bir madencilik bölgesinin merkezi olan Fojnica ve
Kreşevo’da bulunuyordu (66). Mojsisovics, buradan itibaren kuzeybatı
yönünde uzanan cevher bakımından zengin bölgeyi “Bosna cevher dağları”
(maden dağları) olarak tanımlıyordu. Söz konusu bu maden dağlarının
kuzeydoğu sınırı olarak Kljuc, Varcar Vakuf (Mrkonjic Grad), Jezero, Jajce,
Travnik, Buşovaca, Kiseljak lokasyonları belirtiliyordu. Araştırıcı, maden
dağlarının güneybatı sınırındaki büyük yerleşim alanları içerisinde Bugojno,
63 Mojsisovics 240.
64 Jukic, Blau’dan alıntı yaparak: Reisen 227 ve Anm. 54’te belirtilen literatür.
65 Roskiewicz (1865) 71.
66 Boue: E.T. 81836/38) II 39; id. It. II 231; Atanaskovıc 82; Blau: Reisen (1861/72) 147;
Conrad 225; Mojsısovıcs 21 ff. Jıreçek: madencilik 49; Poech: madencilik 480; Olivier
312.
140
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
Sebesic dolayında çok iyi kalitede demir üretiliyordu. Buradaki düzenli işletme
altmışlı yıllarda bitse de, 1870’lere kadar bu cevheri bulmak için yeni kazı
çalışmaları yapılmıştır (72). Fojnica, Kreşevo ve bu dolaylarda madencilik
faaliyetleri olağanüstü yoğunluktaydı; 15. yy’da özellikle Ragusan’lılar bu
çalışmalara büyük oranda katılıyorlardı (73).Türk hükümranlığının ilk
zamanları olan 1481 yıllarına kadar bölgede, Fojnica’da bir Ragusan kolonisi
67 Mojsisovics 219.
68 Soranzio (1597) Hijv.
69 Bu şekilde Hoffer, Travnik’deki maden fırını kalıntılarından bahsetmektedir. Ayrıca
Vlenica’da çökmüş kuyulardan bahseder; Zlatni Potok’tan yukarılara kadar Komar
dolayında vadide demir atıklarından bahseder (Hoffer 891, ff.).
70 Peez’e göre: Vali 346 1167’de Koca Hacı Mehmet iken, Hacı Ahmet Paşa (Köprülüzade H.
Ahmet) 1164 ve 1171’den 1177’ye kadar valilik makamındadır. Hammer’e göre: Gor VIII
153 Köprülüzade Ahmet’in 1165 senesinde Bosna valiliği onaylandı.
71 Muderizevic 24.
72 Conad 226 f.
73 Bkz. Anm. 66 da refere edilen yazarlar; Blau: Reisen 166,168,172 ve özellikle skarıc:
Kreşevo ve Fojnica 23 ff. ; id.; Kreşevo 73 ff; bknz. aynı zamanda Zsuljıc; Majdan 115 ff.
141
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
142
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
77 A.a.O. 23 ff.
78 Blau: Reisen 48 ff. 68; bknz. aynı zamanda Atanaskovic; Kreşevo 77.
79 Skarıc; Kreşevo ve Fojnica 26 ff.
80 Burada işgal öncesindeki son yıllardan kalan bazı veriler bulunmaktadır: 1286 ( 13. IV.
1869) yılında Fojnica maden ocaklarının 38.000 gr olan vergilerini toplama hakkı 1288 (III.
1871) yılında 36.000 gr’a satılmıştır. Fojnica, Kreşevo ve Busovaça demir ocakları devlete,
1295 ( 5.I. 1898) yılının ilk on ayında, yani Bosna ve Hersek’in Avusturya tarafından
işgalinden önce, 7036,5 okka demir sağlıyordu. O zamanlar Fojnica ve Busovaça’de 1 okka
143
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
Sutjeka kilisesi arşivlerinden elde edilen bir veriye göre, Yakup Paşa (81) 1486
yılında Vareş’de (82) demir endüstrisini kurmuştur. Dubostica demir
işçilerinin, Türkler’in yurtlarını tahrip etmesi sonucunda Vareş’e yerleştikleri
düşünülmektedir (83). Sözü edilen bölgedeki (84) madencilik yerlerinden
kaliteli demiri ile ünlü olan Borovica özellikle belirtilmelidir (85) ki buradaki
cevherler, 16. yy’da keşfedilmiştir. Nitekim Sarajevo Şeriat Mahkemesi’nin 959
(25.XII.1551) yılına ait olan bir sicilinde, Borovica adında yeni bir maden
ocağına değinilmektedir (86); günümüzde aynı isimdeki yerleşim birimi ile
yukarıda anlatılan yerin aynı olması gerektiği düşüncesindeyim.
Vareş’deki maden ocakları ile de ilgili olan 1769, 1770,1775 ve 1776 yıllarına
ait kayıtlar, daha önce başka konularla ilintili olarak anlatılmıştı (87).
Madenciliğin en fazla gelişim gösterdiği dönemde, burada 30-40 tane
madencilik tesisi var olmuş olmalıdır (88). Geçmiş yüzyılın 60’lı yıllarında,
Vareş’in dar madencilik bölgesindeki Şaksidol’de bulunan maden
ocaklarından on tanesinde demir cevheri üretiliyordu ve çıkarılan cevher,
Vareş’in içinde ve dolayında bulunan 26 adet Haddehane’de ergitiliyordu.
Bunlardan sadece çok az bir kısmı aynı anda işler halde tutulabiliyordu çünkü
su gücü ile çalışan demir dövme düzenekleri ve körükler için yeterli miktarda
su gücü yoktu. Ergitme ve demir dövme işleri, Haddehane sahiplerinin kendi
aralarında kararlaştırdıkları bir sıralamaya göre, sırayla, dönüşümlü olarak
yapılıyordu (89).
demir 115 para, Kreşevo’da ise 144 para ediyordu (Muderizevic 25 f. 9. Diğer değer ölçü
verileri güvenilir olmadığından belirtilmemiştir).
81 Peez de: s. 344’de vali olarak 888 (1492) yılında bir Yakup’tan söz edilir, muhtemelen Yakup
Paşa kastediliyor olmalıdır; adı geçen kişi Bosna’da başarılı bir savaş vermesinden sonra
Rumeli Steiermark ve Kroatya Beylerbeyliğine atanmıştır (Hammer: Gor II 307).
82 Poesch: Bosna 6
83 Schematismus almae missionariae provinciae Bosnae Argentinae pro anno 1864 Blau da:
Reisen 209.
84 Bkz. Conrad 225 f. ve Tietze 321 f.
85 Rousseau: Annales 609; Conrad 226.
86 Muderizevic 22 f.
87 Bkz. s. 143.
88 Franziskaner Franjo Franjkovic’in tarihi belli olmayan verilerine göre Poesch de: Bosna 23;
Bkz. aynı zamanda Ungewitter 238, Roskiewicz 124; Tietze 321 f. ; Jukic’e göre (Blau:
Reisen 225) Vareş’de ayrıca altın, gümüş, bakır ve kükürt ocakları bulunmuş olmalıdır.
89 Conrad 225 f. ; Atanaskovic 82 f.; Bkz. aynı zamanda Muderizevic 26’nın verileri: Vareş
maden ocakları tarafından kendisine 1293 (1876) yılının mayıs ayında verilmiş olan
madencilik memuru Mehmet Efendi’nin kimliği: 2235 okka demir-çubuk, 360 okka fırın
kapısı biçimindeki demir, 55 okka demir levha ekmek pişirmek için, 50 okka tava ve 35
144
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
okka çelik, toplam 2736 okka. Aynı yılın Kasım ayında 1938 okka işlem görmemiş ve 265
okka işlem görmüş demir (çatı demirleri ve fırın kapakları şeklinde) vergi olarak ödenmiştir.
Söz konusu bu maden ocaklarının vergi kayıtlarından, sahiplerinin Hristiyan olduğu
anlaşılmaktadır. Vareş’teki diğer bir maden ocağı, Müslüman olan Abdullah Sıdkı ya ait
idi; aynı yılın Ağustos ayında vergi olarak: 1586 okka demir çubuk, 245 okka fırın kapağı
biçiminde demir, 11 okka tava demir 246 Melezs (?), 7 kürek ve bunlardan başka nakit
olarak 199 gr. verilmiştir.
90 Gam (1820) II 22.
91 Katzer: Demir cevheri 143.
92 Hersek de 1866 ve 1867 yıllarında Roma-katolik topluluğunun iki lokasyon kaydına göre,
Blau da basılmıştır: Reisen 199, 206.
93 Peez 44, yaşı belli olmayan çökmüş bir maden ocağının kuyusunu keşfetmiştir.
145
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
2. SIRBİSTAN
Altın:
Gümüş ve Kurşun.
16. yy’da en üst seviyesine ulaşan (7) gümüş üretimi ile bağlantılı olarak,
kurşun da elde ediliyordu. Dernschwam, Majdan Kuçanja gibi Sırbistan’daki
maden ocaklarından olduğu kadar aynı zamanda Bosna’daki Srebrenica’dan
da getirilen kurşunu “Raczenpley” (Sırbistan kurşunu) olarak
146
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
8 Dernschwam (1555) 254: “Ist solh pley und also gestalltet, wie die herrn Fugger vor zeitten
zw Offen kauft, in New sol furen lassen, das man Raczenpley genannt , zum saigern nicht
getocht hat İst zw hart und klingt nutte”)
9 Jirecek: Maden ocakları 48; id.; St. U. G. II 44.
10 Dernscwam 258; Bkz. a.w.u. Dernschwam’ın Majdan Kujanca hakkındaki anlatımları.
11 Boue: It. II 21; Andre I 23 f.; Abel 66 f.
12 Bkz. kynk. Nr. 6.
13 Bkz. kynk Nr. 12, 1572.
14 Boue: E.T. (1836/38) I 238 f., bknz. Ungewitter 538, Zvornik altında.
147
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
148
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
Rudnik kazasında, elimde bulunan haritalar üzerinde yeri belli olmayan Baç
ya da Bac lokasyonunda bir maden ocağından bahsedilmektedir; burası
büyük bir ihtimalle Majdan olabilir. 1572 yılında, söz konusu bu maden
ocağının ihtiyaçlarını karşılamak üzere, çevresinde 92 köy bulunuyordu.
Temsilcisi olarak bir knez bulunuyor ve hizmetleri karşılığında kendisine bir
baştine verilmişti; bu knez, oğulları ile birlikte her türlü vergi ve kesintiden
büyük oranda muaf tutulmuştu. Yükümlülük altındaki köylerin ra’aya’sını
kontrol görevinin yanında, maden ocağını koruyan primkür’lerin kontrolü
görevini de yürütüyordu. Yaz aylarında onların yerine martolos’lar da kısmi
olarak ocakların korunması görevini üstleniyorlardı. İmtiyazlı, yani sıradan
ra’aya olarak kaydedilmemiş birlik üyelerinin her biri, kafa vergisi, onda birlik
ve koyun vergisi bedeli olarak Emin’e 150 akça ödeme yaparlarken, onların
lideri olan yüzbaşı, vergi ve kesintilerden tamamen muaf tutulmuştu. Emin,
söz konusu bu para ile yönetim masraflarını karşılamak ve bir miktar tasarruf
ederek Padişahlık Hazinesi’ne göndermek durumundaydı (23). Liva
Semendere’nin martolos ve primkür hizmeti 6 ay sürüyordu; buradaki
maden ocaklarında görevli yörüklerin durumu da aynı idi. Bu şekilde, örneğin
14. VI. 1574 tarihinde işe başlamaları gereken Na’ldöken yörükleri işe geç
gelmişlerdi. Yörükler 1-2 ay sonra, gerekli onayı beklemeden işten kaytarma
yoluna gitmişlerdir (24). Rudnik ocakları ve ocakların kapanması konusunda
başka bilgi bulunmamaktadır. Bu bölgenin merkezi konumunda olan küçük
Rudnik şehri, hemen hemen tamamen Türkler’in oturduğu bir bölge idi ve
Sırp bağımsızlık savaşında tamamen tahrip edildi (25).
149
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
yüksek bir dağın üzerinden vadiye gelinir, orada her yerde dere kumlarından
yıkanarak altın ve gümüş elde etme tesisleri bulunmaktadır” (26).
ediyordu”.
150
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
Henüz o zamanlar Trepçe’de Türkler’e ait bir mahalle bulunuyordu (30); iki yıl
sonra da Trepçe’de bir Türk “zeccha”sının bulunduğu bilinmektedir (31). Böyle
de olsa Trepçe, Priştina’ya benzer şekilde despot bir yer olarak bilinir (32).
Trepçe ilk olarak 1455 yılında tamamıyla Türkler’in eline geçer. Ragusa’lılar
15. yy süresince madencilikten el çekerler. Zira gümüş ve kurşunun yurt
dışına çıkarılması yasağı nedeniyle bu alanda çalışmak ekonomikliğini
yitirmişti. Böyle de olsa burada, tüm Kopaonik bölgesinde olduğu gibi,
madencilik devam etmiştir. Trepçe’de 1610 yılındaki gümüş madenciliğini
araştıran Bizzi, bu görüşü onaylamaktadır: “In cuesto luoco ancora vi e gran
quantita di minere di argento” (Bu yerde hala çok miktarda gümüş madeni
var)(33). 1685 yılında burada “lavoratori christiani” (Hristiyan işçiler)
bulunuyordu (34). Bölgenin yöneticisi olarak bu dönemde İbrahim Paşa’nın adı
geçmekteydi ki kendisi 1000 (1688) yılındaki Avusturya işgaline kadar burada
kazı çalışmaları yaptırmıştı (35). Kraliyetin bölgeye girmesi, Kopaonik’deki
madencilik çalışmalarına ağır bir darbe vurmuş gibi görünmektedir. O
zamanki teknik olanaklarla ulaşılabilecek konumdaki cevherlerin tükenmesi,
iç politik durumların kötüleşmesi, özellikle de silahlı Arnavut çobanların göç
hareketleri, madencilik endüstrisinin durumunu kötüleştirmişti. Fakat 1690
yılında Sırp kraliyetinin büyük geri çekiliş hareketi başladıktan sonra
madencilik bölgeleri çöktü, demir dövme tesisleri kapandı, maden ocakları
tahrip oldu (36).
29 Bkz. s. 156 f.
30 Jireçek: St.u.G. IV 10.
31 Jireçek: St.u. G. IV, XIV Anm. 3.
32 Bkz. Anm. 30.
33 Bizzi in Starine XI 124; Jireçek: St. U.G. I 67 Anm. 7.
34 Theiner, Mon. Slav. I 221 Jıreçek den alıntı yaparak: Maden ocakları 54 Anm. 175.
35 Kynk. Nr. 35.
36 Jireçek Thalloczy da I 87 ff. ; bknz. Cvijic 133.
151
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
152
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
153
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
30 yıl sonra, devlet maden ocağını tekrar canlandırmak için Markos’un oğlu
Miloş ve bu konuda bilgi sahibi diğer bazı kişileri, bilgisine başvurmak üzere
davet etmiştir. Onların bu konudaki raporu yazıya döküldükten sonra Vuçitrn
Naibi bir komisyon ile birlikte yerinde gözlem yapmak üzere maden ocağına
geldiler: Galerinin çökmesini engelleyen destek tahrip olduğundan, ocağı
çökmüş halde buldular. İlk açılan galerinin girişinden su çıkışı oluyordu,
ikinci galeri de aynı durumdaydı. Naib bu şekilde maden ocağının yeniden
canlandırılması için çok büyük masrafların yapılması gerektiğini belirtmiştir.
13. Cemazi II 1126 (26.VI.1714) yılında Vuçitrn Kadısı ve yukarda adı geçen
Ebubekir’e bir emir gönderilir. Emirde, Trebçe’de, yukarıda anlatılan
durumdaki şartlardan öğrenildiği haliyle, çalışmalara hemen başlanılması
belirtiliyordu. Anlatılan bu konu 1128 yılının 17. Muharreminde (27.XII.1715)
Sultan’ın onayına sunuldu (47). Söz konusu çabaların başarılı olduğu
söylenemez (48).
154
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
Kopaonik bölgesinde demir çıkarılmasının 19. yy’a kadar devam ettiği açıktır.
Son olarak, Novi Pazar Paşası’na ait olan Samokovska Reka’daki maden
ocakları 1875 yılındaki ayaklanmalarda tahrip edildi (49).
155
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
1455 yılında Novo Brdo, 40 günlük bir çatışmadan sonra Türkler’e teslim
edilmek zorunda kalmıştır. Türkler burada bir Osmanlı kolonisi kurdular. Bu
süreçte yerli halkın yeri değiştirilmiş olup sadece madencilerin burada
kalmalarına izin verilmiştir. Fetihten hemen sonra Ragusa kolonisi de
dağılmıştır. 1466 yılında “Sachsen kilisesi” camiye dönüştürülmüş olup Nisan
1497’de yerel halkın arta kalan kesimi de İstanbul’a göç ettirilmiş, bu
gelişmeler sonucunda da bölgedeki madencilik çökmüş olmalıdır (54).
52 Bkz. s. 151.
53 Jireçek: St. U. G. IV 7 f.
54 Hammer: Gor I 448; Jıreçek: Sırbistan II 202 f.; id.; maden ocakları 56
55 Bkz. Galip H ff. ; M. Nr. 9, 1564/65, kaynak Novo Brdo daki sahte madeni paralar ile
ilgilidir.
56 Jacobo de Promontorio De Campis 62.
156
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
157
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
seyyahı olan Evliya Çelebi’nin anlatımlarına göre söz konusu bu şehrin halkı
(detaylı tanımlamalar olmaksızın) kesinti ve vergilerden muaf tutulmuştu ve
başlarında darphanenin dahil olduğu “gümüş hanelerinin” idarecisi olan
“Gümüşhane Emini” bulunuyordu. Kendisine bağlı 100 kişi ile birlikte
çalışan Selanikli Yahya, idareci görevinde idi ve onun yanında Mahir Efendi
adında bir yazıcı bulunuyordu. “üç kol kalınlığında” cevher damarlarının
bulunduğu ocaklarda mahkumlar çalışıyor, çıkarılan gümüşü yönetime
iletiyorlardı. Emin, satış işlerini kontrol ediyor ve hazine için fiyat belirlemesi
yapıyordu. Şehirliler çok zengindiler. Gümüşhane Emini’nin yanında Novo
Brdo kazasını yöneten bir Hakim de bulunuyordu (60).
15. (63) (156) ve 16. yy’larda çalışır halde olduğu bilinen Janjevo’daki maden
ocakları, 17. yy’da işletilmeye devam etmiştir (64). Belirtilen yerdeki maden
ocaklarının durumu, Novo Brdo ve Balkanlar’daki diğer önemli madencilik
şehirlerindekiler ile prensipte aynı olmuş olmalıdır. Madenciler, bölgede belirli
158
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
Günümüzde ortadan kalkmış olan ve Kosoviç ismi ile aynı olan küçük bir şehir
biçimindeki Kosovo, madencilerin yaşadığı bir şehirdi. Madencilik faaliyetleri
burada 1500 yılından itibaren bilinmekteydi (69). Hahn, bu yerin konumunu
belirlemeye çalışmıştır: “Janjevo’nun eski kilisesinin yanında bulunan taşlar,
Janjevo’nun güneyinde bir saatlik mesafede bulunan eski bir şehrin
kalıntılarından toplanarak getirilmiştir. Bu yer, Basilowitsch olarak adlandırılır,
Kosnitza Rjeka nın yanında bulunur. Bu harabelerin ovaya ismini veren eski
Kossowa şehrinin kalıntıları olması muhtemeldir. Zira Hacı Kalfa (s. 144’de)
159
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
okunduğunda anlaşılmaktadır: “bu konuda esas zengin materyali bulmak mümkün olmasa
da… ve başarılı bir araştırma yapabilmek için henüz uygun verilerin bulunmamasına rağmen
Novo Brdo maden ocaklarının zenginliği hakkındaki tarihi verileri dikkate alarak kendisini
bu konu ile görevlendirenlere söz konusu bu çökmüş maden ocaklarının tam olarak incelenip
tekrardan işletilmeye açılması önerisinde bulundum … Ancak pozitif dayanakların olmayışı
ve bu konuda masrafların çok olması nedeniyle söz konusu bu önemli işe bu günü kadar
başlanamamıştır”).
75 Uroşeviç 192.
76 Boue: It. 348 ve özellikle Hahn: Belgrad 84 f. Janjevo köyünde eski büyük bir şehrin
160
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
Göçten sonra geri kalan halk, isim olarak Janjevo’daki Katolik Sırplar, pirinç
metali dökümcülüğü işine yöneldiler; bu gelişme, tarihteki madencilik
faaliyetlerinin hatırlanması olarak yorumlanır. Bu girişim de, Avrupa ile
rekabet edemeyince ağır hasar almış ve hemen hemen tamamen ortadan
kalkmıştır (78). Tetovo’dan (Kalkandelen) iki saat uzaklıkta bulunan Şar
Planina’da gelişim süreci hakkında bilgi bulunmayan eski gümüş ocaklarının
varlığı belirtilmektedir. 19. yy’ın başında buralar terkedilmiştir. Kalkandelen
Paşası, kendisinden bu konu hakkında bilgi istendiğinde bir cevap
verememiştir. Bunun üzerine İstanbul’da bir komisyon oluşturulmuş,
komisyon askeri güç ile desteklenmiş ve bölgedeki maden ocaklarını arama
faaliyeti yapmıştır. Bu heyet maden ocaklarını bulmuş olsa da madenlerdeki
galerilerin çökmüş olduğu ve herhangi bir üretim faaliyetinin bulunmadığını
saptamışlardır (79). 17. yy’da Ohrida’da gümüş ocakları bulunuyordu (80) ki
Strumica’da gümüş ocaklarına değinen Boue (81) halen 1836-38 yıllarında
Ohrida’daki gümüş ocaklarının varlığına dair duyumlar aldığını belirtmiştir.
Ayrıca, Ljubata dağlarında kurşun ocaklarının varlığı da bilinmektedir (82).
Dağlık bir alan içerisinde bulunan Kratovo şehri, önemli bir madencilik
bölgesinin merkezi konumunda idi. Şehir varlığını ve önemini sadece
77 Hofmann 592.
78 Uroşeviç 192 ff. Şu sayısal verileri belirtir: 1906 yılında üretimde 50 kişi, satış
işlemlerinde 250 kişi çalışmaktaydı. Dünya savaşından sonra bu sayılar 20 ve 50’ye
düştü; bknz. Hofmann 591; Jireçek: maden ocakları 57 ve Jireçek : ST. U. G. II 16).
79 Grisebach (1835) II 281 f.; Bkz. Bdue: E.T. (1836/38) I 241 ff.
80 Hacı Halifa: Rumeli ve Bosna (1650) 140; Bkz. Douelter 110; Evliya (1667/70) VIII 742 f.
81 Boue; E.T. I 240 ff.
82 Jireçek: Bulgaristan 217, 480; Doelter 88.
161
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
83 Alman madencilerin ne zaman göç ettikleri bilinmemektedir. Yöredeki çiftçiler 1890 yılına
kadar “Utman” (bknz. hutman kelimesi altında sözlük dizini) kelimesini biliyorlardı
84 Cvijic 103 ff.: " Kosovo da ve buranın çevresinde eski ve yeni madencilik tetislerinin çok
sayıda kalıntıları bulunur.
85 Cvijic 104)
86 Jireçek: Maden ocakları 67 Anm. 188: id.; St u. G. I 68. Jireçek, Ragusa kaynaklarında
Kratovo ile ilgili verileri maalesef belirtmemiştir.
87 Hammer: Gor I 217; Löwenklau (1570 lerde) 205; bknz. a. Boue: E.T. II 240 ff.; Kanitz:
Sırbistan III 486; Doelter 95 f.
88 Jireçek: maden ocakları 57.
89 De Promontorio 62.
90 Galip 66.
162
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
91 Kumlardan yıkayarak demir elde edilen bölge olan Kriva Palanka ile Kratovo maden ocağı
bölgesi örtüşmektedir.
92 I A madde 1.
93 I C madde 4, 5, 6.
94 Chenau (1547) Blau’dan alıntı yaparak (Seyahatlar 59).
95 Starine (1878) X 209: "Adese'den daha geniş olan Morava nehrini orman içinde soldaki
yoldan görebileceğiniz yüksek ve heybetli bir dağda, kalesi ve Sangiaccato'su ile Cratova
şehrini bırakarak geçiyoruz ve bu şehir düştü. Burada bulunan altın ve gümüş madenleri
sayesinde burada devlet büyüklerinin harcadıkları madeni paralar basılıyor; çuvallara
konan, tüm Türkiye'nin en güzel derin uykularıdır. Bu topraklar yılda 70 bin duka altını
büyük Türk'e (Padişaha) veriyor ve bu madenler Türkiye'nin tiranlıklarından biridir. Zengin
bir adamı alıp tüm mal varlığı ve ailesiyle birlikte orduya götürüyor, burada ocaktan madeni
çıkarması gerekir ve eğer gümüş veya altın bulursa kazanır. Tüm varlığını kaybetmediği
sürece hiçbir zaman o veya çocukları ömür boyu bu kölelikten kurtulamazlar”.
96 Kynk. Nr. 45.
163
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
164
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
18. yy’ın sonlarına kadar çalışmaların halen özel kişiler aracılığıyla devam
ettiğini 1. Şevval 1210 (9.IV.1796) tarihli bir belge göstermektedir. Söz konusu
belgeye göre, Kratovo maden ocaklarının temsilci ve yöneticisi olan Mehmet
İslam, tüccarlara 524 ½ okkalık, 20 barlık kurşunu ve 102 ½ okkalık büyük
bir bar kurşunu serbestçe satabilme müsaadesi vermiştir. Söz konusu bu
kurşunun kaynağı, şehrin kenarında yer alan (varoş) ve Hristiyan’ların
oturduğu Popen Mladen mahallesidir. Burası, Kratovo bölgesindeki ocakların
en büyüğünün bulunduğu maden ocağı idi. Kratovo’dan çıkartılan kurşun
ergitilir, külçe haline getirilir ve tüccarlara satılırdı. Öyle ki bunlara Osmanlı
İmparatorluğu içerisinde serbestçe ticaret yapma hakkı verilmişti (106). 1820
yılında maden valisi, üçüncü derecedeki bir paşanın rütbesinde işlev
görüyordu (107). Madenciliğin gerilemesi ile yöre halkının büyük bir bölümü
göç etmek zorunda kaldı. 1836 yılında şehir çökmüş bir görünümde
bulunuyordu “Des restes d’anciens edifices en Pierre, des mosguees en ruine
et des fontaines attestent gue c’est une cite fort anciennne” (Eski taş binaların
a cause des fonderies de plomb: Kratova’da Kurşun dökümhaneleri yüzünden tüm ormanlar
çoktan ortadan kayboldu”.
105 Cvijic 110.
106 Bknz. kynk. Nr. 42
107 Gam II 125 ff..
165
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
kalıntıları, yıkık camiler ve çeşmeler, şehrin çok eski bir şehir olduğunu
kanıtlıyor) (108).
Bakır:
Demir:
cilt 20/21, 1176-77) ve F. Rohnstock: Selanik ve arka bahçesi (Wartenberg 1886) 143).
112 Boue: E.T. (1836/38) I 240 ff.
166
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
Kısa süren Avusturya işgali (1719-39) sırasında bölgede bakır üretimi yeniden
başlamış, Avusturya’nın geri çekilmesinden sonra da bu üretim birkaç on yıl
daha devam etmiştir. Bu konuda Kanitz şöyle yazmaktadır: “1739 yılında
bölge, tekrar Türkler’in eline geçtiğinde maden ocaklarında çalışmalar uzun
sürmedi, Koça ihtilalinde (1791) de bu ocaklar tamamen tahrip edildiler”(117).
Buna rağmen, bölgedeki madencilik çalışmalarının hiçbir zaman tamamen
duraksamadığı görüşündeyim. Bunun nedeni, bu konuda Mano’nun (1820)
anlatımlarıdır.
116 Bknz. Doelters’in bu konudaki şu açıklamaları ( a.a.O. 39): “demir ve kükürt cevheri
bakımından hiç tartışmasız bir şekilde büyük rezervlere sahip olan Maidanpek, bu kadar bu
konuda yüzümüzü az güldüren sonuçlar vermiştir; Daha önceki dönemlerde bunun böyle
olmadağı dile getirilir”.
117 Kanitz: Sırbistan I 214.
118 Gam II 29 f.
167
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
168
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
169
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
Klisura’da 1835 yılında bir demir ergitme tesisi aktif durumdaydı, burada on
Bulgar çalışmaktaydı. Ergitme tesislerine demir, yerleşim alanının batısındaki
dağlarda bulunan demir yıkama tesislerinden getiriliyordu (127).
125 Bir zamanlar yerleşim alanı bulunan Şapsko Rudare (Cvijic 126 tarafından
değinilmektedir): “bunlardan birisi Vrlij deresi boyunca yer alan Peşter’dir; diğeri ise Sv. Ilja
kiliseninin bir zamanlar bulunduğu yerin yakınındaki Koşarişte’dedir. Bu yerleşim
alanlarının her ikisi de çok eskiye dayanır. Zira yöre halkı buraların sadece ve sadece
madencilik yerleşim alanları olduğunu bilmektedir. Burasının Kratovo’da yapılan
çalışmalara ait atıkların bulunduğu yer olması da olasıdır” anlatımında bulunulur.
126 Jireçek: Bulgaristan 480.
127 Boue: It. (1836/38) I 341; E.T. 37 f. da. Demir elde edilmesi konusunda şunları
anlatmaktadır: “çok küçük kristaller halinde talkşistler içinde bulunan demiroksit, üzerinde
çoğunlukla kalın bir humus örtüsü bulunur. Cevheri şistlerin içerisinden çıkartıp alabilmek
için birçok yerde söz konusu kayalıkların üzerinden su akıtılır, böylece yapay bir dere
oluşturup kendisine bir yatak kazması sağlanmış olur. Çok bol miktarda bulunduğu
düşünülen su, dağların yüksek kesimlerinden gelir, bu suyun üzerine küçük savaklar
yapılarak bir miktarı biriktirilir, gölcükler oluşturulur. Su eğik düzlemi yüzlerce ayak
uzunluğunda bir mesafede kat eder, zemin üzerinde oyuklar açar, eğik düzlem ne kadar
sarp ise o oranda güçlü bir şekilde su akıntısı olur. Su şistlerin içerisiden bir miktar cevheri
170
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
17. yy’da “balta ve silah”ları ile ünlenmiş olan (128) Vlasina’nın eski demir
arazisinden Crkna’ya kadar olan kesimi (129), araştırıcı Kanitz anlatmaktadır:
“Türklerin döneminde burada güçlü ama ilkel bir demir endüstrisi vardı. Yöre halkı
manyetit içerikli kumlardan demir elde edilmesi işi ile uğraşıyorlardı. Ancak bunların
ücretleri çok düşüktü. Kuluçar (Froner) 500 okkalık (yaklaşık 625 kg) cevheri üretim
havuzuna almak ve Zaguzsane, Masurica, Mrka Poljana ve diğer yerlerdeki
Haddehane’lere göndermek için gerekli 25 günlük çalışma sonucunda sadece 15
Drahmi alıyordu. Hüseyin Paşa, 1850 yılında buradaki 25 adet küçük Haddehane’den
yılda 1300 kg ham demir elde etmiş ve böylece önemli bir miktarda kazanç sağlamış
olmalıdır. Türkler’in ve Arnavutlar’ın bölgeden geri çekilmesinden sonra Vlasina’da
demircilik duraksamıştır. Bölgede her yerde terkedilmiş olan madencilik çalışmalarının
izleri ile karşılaşılır. Çemernik’in batı akarsu kolunun hemen yakın çevresindeki
Gavarnica’da, terkedilmiş Vignje tesisleri gözlenir; buranın doğusundaki yukarıya
giden sarp yolu takip ettiğimizde de kırmızı renkli, demir içerikli arazi gözlenir. Burası,
engebeli bir yapıdadır. Teskova’da “Kozlica” adı verilen yatak, yöredeki en ünlü cevher
yatağıdır. Cevherlerin yıkanması için yörede eski bir su kanalının varlığı belirlenmiştir;
bunun yanında, cevherin taşınması için taş döşeli bir yol da bulunmaktadır. Tüm bu
bulgular, eski bir madencilik faaliyetine işaret etmektedir. Çayır çimenlik olan Popova
Cuka üzerindeki demir içerikli arazi batı yönünde Leskova Planina’ya kadar 15 km
devam eder” (130).
bünyesine alır, bunun dışında kenar kesimden işçiler suyun içine cevherli kayaç bloklarını
atarlar, böylece cevher miktarı zenginleştirilmiş olur. Bu şekilde mineralin çökerek
toplanabileceği sabit yerler oluşmamaktadır. Cevherin birikebileceği oyukların oluşumu ve
cevherin ağırlığına göre çökelimi suyun akışına bırakılmıştır. Bu şekilde elde edilen cevherin,
koyu sarı renkli suyu olan derenin, dağın eteklerindeki doğal yatağında biriktirdiğinden,
daha az olduğu belirtilmektedir. Elde edilen materyal çok küçük üçgen biçimindeki kapta
Klisura’da tekrar yıkanır. Ergitme fırınları Klisura vadisinde, Vrlska Reka vadisinde ve Eğri
Palankanın doğusunda bulunan diğer bir lokasyonda bulunmaktadır”. Bunu takiben
ergitme işlemlerinin anlatımı yapılmaktadır.
128 Haci Halifa: Rumeli ve Bosna (1650) 94: “Olassina’nın ünlü demir cevherleri buradadır”.
129 Kanitz: Sirbistan II 272.
130 Kanitz: Sırbistan II 296 f.
131 Hahn: Belgrad 43.
132 Bkz. Jireçek: Bulgaristan 217.
171
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
3. ARNAVUTLUK
Altın ve Gümüş.
Venedik arşivlerinde bulunan 1591 yılına ait tarihi bir belgede, Arnavutluk’ta
üç adet gümüş ocağının bulunduğu belirtilmektedir. Bunlar Fandi (Dukadin
arazisinde), Bulgari’de (Miriditin bölgesinde), ve ob Lesh dağlarında (Alessio)
bulunmaktaydı. Bunlardan birinde altın da bulunuyordu (2).
Demir:
Ahmet Refik tarafından yayınlanan tarihi bir belgede, tam olarak yeri
belirtilmeksizin, Dukagin sancağında bir demir maden ocağının varlığından
söz edilmektedir. Oradaki gülle dökümhanesine Ovçepolje yörüklerinden 94
kişi tahsis (nevbet) edilmişti fakat bunlar oradaki işin üstesinden
gelemiyorlardı. Bu nedenle 981 yılının 15. Muharreminde ( 18.V.1573) işlerin
yapılabilmesi için ilave bir iş gücü tahsisi yapılmıştır (3). Ayrıca Evliya Çelebi
de (1667/70) Kanina’daki üretimlerin içerisinde demirden söz etmektedir (4).
Bu kayıtlar, yörede söz konusu cevherin çıkarıldığını göstermektedir.
Asfalt:
1 Osmanlı döneminde bakır çıkarılması ile ilgili olarak net veriler bulunmamaktadır: Çerpık
dağında bir bakır ocağının (günümüzdeki Puka bakır ocağından fazla uzakta olmayan bir
lokasyon) henüz orta çağda Sırp hükümdarlığı döneminde işletilmiş olması gerekir.
Yüzyılın sonuna kadar bu konuda başka bilgi bulunmamaktadır. 1900 yılında Dervişay
halkı söz konusu bu bakır ocağını primitif bir şekilde patlayıcı madde kullanmadan
çalıştırmıştır. Böyle de olsa birkaç yıllık kısa bir süre içerisinde Skutari’de 100 kg üzerinde
bir satış yapılmış olmalıdır. Zira araştırıcı Frech (Arnavutluk 633 f. ) söz konusu bu
çalışmaların, bu konuda daha detay bilgiler vermeksizin, 1890’lı yılların başında
başladığını belirtmektedir.
2 Jireçek: Maden ocakları 42 f. ; Doelter 110.
3 Bkz. kynk. Nr. 18.
4 Evliya VIII 707.
5 Gam (1821) II 70; Boue: E.T. (1836/38) I 181, II 35 f. ; Patsch 98; Doelter 110; Nowack 15
ve içinde belirtilen literatür. Nowack’ın asfalt çıkartılmasını (I 39f., 57) yerel halk
172
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
aracılığıyla gözleme imkanı bulduğu Pahtosa’daki asfalt ocakları daha önceleri işletiliyor
muydu sorusunun cevabı bilinmemektedir.
6 Hammer: I 324 f.
7 Evliya VIII 701, bknz. aynı zamanda Hacı Halifa: Rumeli ve Bosna (1650) 132.
8 Müller: Madencilik 699, 1835’lerde asfalt çıkartılma işinin önceleri Eflak halkı tarafından
yapıldığını belirtmektedir. Janina’da konsolos olan Hahn ise (Studien 61 f.), bu konuda
Eflak’ların kullanıldığının net olduğunu belirtir).
9 Pouquevılle (1805/09) I 271 ff..
10 H..G II 56.
173
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
Evliya Çelebi’nin belirttiğine göre, henüz 17. yy’da Avrupa’ya ihraç edilen
asfalt, Arnavutluk’un günümüzde de önemli bir ihraç ürünüdür (14). Asfalt,
1845 yılında iki çeşidi ile piyasada bulunuyordu. Araştırıcı Hahn, bloklar
biçimindeki “Pegola grossa” çeşidi ile döküntülerden iki kat daha pahalı olan
“Pegola sottile” çeşidini belirtmektedir. Belirtilen her iki çeşidin her birinden
300.000 venedik litresi elde ediliyordu. Birinci kalitenin yarısı Venedik ve
Trieste’ye gönderiliyor, diğer yarısı Levante ve Neapel’e gönderiliyordu. İkinci
kalite ürün ise Trieste’ye gönderiliyodu (15).
11 Hahn: Araştırmalar 61 f.
12 Lehnert 450, 456
13 Barozzi I 353, bknz aynı zamanda Quirini (1676) a.a.O II 165’de ve Morossini (1680) a.a.O
II 225’de: “Dalla Vallona e dell isola di Metelino provveduti essendo di pegole gli Arsenali, ne
riuscendo pero questa privvigione della piu perfetta qualita per la scarsa cognizione di chi la
raccoglie non solo, ma per le molte fraudi de commandanti” (Vallona ve Metelino adasından,
Arsenallere yığınla (asfalt) sağlandı, ancak en mükemmel kalitenin bu ayrıcalığı, sadece
onu toplayanların bilgi eksikliğinden değil, aynı zamanda birçok komutan sahtekarlığı
nedeniyle de başarılı oldu).
14 Evliya VIII 701, 707; Wheler (1676) I 41; Pouquevılle (1805/09) I 271 ff.; Gam (1820) 70 ;
Lehnert (1860) 449 Baldacci 798)
15 Hahn: Araştırmalar 61 f.
174
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
4. YUNANİSTAN
Altın:
Henüz 1715 yılında bir miktar altının çıkartıldığı Sidre Kapsa madencilik
bölgesinin dışında, 16. yy’da Pangaion Oros’daki Pravion’da da, altın
çıkarılıyordu. Bundan başka, Yunanistan’da altın çıkartıldığını gösteren iki
kaynak daha bulunmaktadır. 1422 yılında araştırıcı Venier, Morea’da
(Peloponnes) (1) çıkartılan madenler arasında altını da belirtmektedir; iki
yüzyıl sonra İtalyan Giovanni Fantion Minotta, Fransa’daki IV. Heinrich’e,
Maina yakınlarında (2) iki tane “di gran valuta” (çok değerli) altın maden
ocağının bulunduğunu haber verir. Bu bilgilerin ne kadar güvenilir olduğu
sorusunun ucu açıktır.
1 Heyd II 82
2 Zinkeisen III 869
3 Evliya (1667/70) VIII 552.
4 Pouqueville (1805/09) II 375
175
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
1720/21 yıllarına ait bazı belgeler, Thassos Adası’nda çok eskiden beri bilinen
gümüş madenciliğinin tekrar canlandırılması için denemeler yapıldığını
5 Tschihatscheff f.; Mines 720 ff. Net olmayan şu veriler bulunmaktadır: Strumon bölgesinde
Yahudiler yönetimin haberi olmadan dere kumlarından yıkayarak altın elde etmişler ve
yaklaşık 300 okkalık bir miktarı gizlice Siebenbürgen’e götürmüşler, yeni çiftçi adı verilen
çingenelere satmak istemişlerdir. Avusturya hükümetinin müsaadesi ile dere kumlarından
yıkayarak altın elde etme işi ile uğraşan ve elde ettikleri altını Avusturya devletine verme
yükümlülüğü olan o kesimdeki çingeneler, Makedonya’dan kaçak yolla gelen altını, kendi
çalışmalarının ürünü biçiminde göstererek, Avusturya devletine vermişlerdir
6 Boue: E. T. (1836/38) I 242; Douelter 101; Struck 543, Bkz. aynı zamanda 535. 1900’lerde
yerel halk sadece yan işler biçiminde altın elde etme işi ile uğraşıyordu, artık bu konuda bir
işletmeden söz edilemiyordu. Çok basit yıkama tesisleri ile elde edilen günlük kazanç miktarı
bir kişi için ortalama 3-5 piaster kadardı, en fazla 10 piaster kadar olabiliyordu. Altın
yıkayıcıların sayısının görece yüksek olması, tüm Kruşova bölgesindeki yıllık miktarın
yaklaşık 10.000 piaster olmasını sağlıyordu. Kilkis’e getirilen yıllık altın miktarı ise 120 kg
kadardı. Verilen sayılar kaba tahminlere dayalıdır ve dikkatlice değerlendirilmesi gerekir.
7 De Promentorio de Campis 62.
8 Evliya VIII 129.
9 Bu yıllarda bakır para da basılmıştır, Revue Num. 307.
10 İsmail Galip 27 Nr. 31; Ahmet Ziya 45; İ. Galip 27 Nr. 32, 33 Nr. 51; Mon. Anc. Nr. 523-26;
Ahmet Ziya 45; İ. Galip 38 Nr. 64, 45 f. Nr. 90, 91,93; Ahmet Ziya 46; İ. Galip 46 Nr. 92, 65
Nr. 140-143; Mon. Anc. Nr. 565; Truhelka 99 ff. ; İ. Galip 118 f. Nr. 304-305, 135 Nr. 348.
Bknz. aynı zamanda Bukov Nr. 12, 21 ve 26.
176
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
177
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
Araştırıcı Venier, 1422 yılında kurşuna (Pb) değinir (13) ve 18. yy’ın sonunda
Morea’daki özel bir kurşun imtiyazı (14), diğer güvenilir kaynaklar olmaksızın,
Peloponnes’deki kurşun ocakları ve kurşunun çıkarılması konusunda bir
değerlendirme yapma olanağı vermemektedir.
Sidre Kapsa, 16. yy’ın ilk yarısında Osmanlı’nın Balkan toprakları üzerindeki
en önemli madencilik bölgesi idi. 1536 yılındaki madencilik yasası (20) ve
11 Bknz. yazınsal kayıt: Taşoz Tarihçesi (Thassos adasının tarihi hakkında kısa bir anlatım)
Musa Kazım’ın anlatımları, Toem II 1260-72, Hristiyan ve Müslümanların olumlu
yaklaşımlarından ve adadaki yerel, belirli bir öz yönetimden bahseder.
12 Bkz. kynk. Nr. 39,40,41,42.
13 Heyd II 282.
14 Scrofanı (1794/95) III 103.
15 Wheler II 547 f.
16 Türkçe kaynaklarda Sıdrekapsa, Sıdrekapısı ve Sıdretısı olarak geçmektedir. Avrupalı
kaynaklaklarda ise çoğunlukla Siderokapsa olarak geçmektedir.
17 Bkz. Paulys’un klasik orta çağ bilimi Real- Encyklopaedie, yeni gözden geçirilmiş biçimi
v.G. Wissowa III (Stuttgart) tarafından yayınlanmıştır 2069 ff. , s.v. Chalkidike.
18 De Campis 62.
19 Altın ve gümüş madeni paraları, bkz. Ahmet Ziya 48; İsmail Galip 39 ff. Nr. 220-228;
Truhelka 99 ff.
20 I B madde 1.
178
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
179
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
kazancı hesaba katılmadan aylık 18.000 duka kadar olmalıdır (21, 22).
Belon’dan sadece bir kaç yıl sonra Türkiye’ye seyahat eden (1550) ve diğer bir
Fransız olan Nicolas Nicolai şu kayıtları tutmuştur: “bu çevrede Syderocapsa
adı verilen yerde çok verimli altın maden ocakları bulunmaktadır. Padişah
buradan çok bol miktarda hazinesine gelir sağlamaktadır” (23). Daha sonraki
on yıllarda, 974 (19.VII.1566) ve 986 (10.III.1578) yıllarında Sidre Kapsa’da
basılan madeni paraların da gösterdiği gibi buradaki altın üretim çalışmaları
devam etmiştir (24). Bir yıl sonra, o zamanki Selanik Kadısı, çok miktarda
madeni para basım yükümlülüğünü yerine getirmesi için uyarılmış, yani
üretimi artırmak ve mümkün olan en kısa süre içerisinde o zamana kadar
basılmış olan akçeleri İstanbul’a göndermek için uyarılmıştır (25).
Leuenclaw’a göre o zamanlar Akçe’nin iki türü bulunuyordu: ”bir kısmı biraz
büyükçe, sıradan olanları ise küçük akçe biçimindeydi. Büyük olanlarına
Siderocapsia adı veriliyordu. Öteki Siderocapsa idi. Siderocapsa, Thasso’nun
yukarısında bulunan Athos ya da kutsal dağ yakınında bulunan bir şehirdir.
Orada altın ve gümüş şeklinde her iki maden ocağı da bulunmaktadır. Oralarda
büyük boyutta olan Aspra madeni parası basılır ve şehrin ismine uygun olarak
Siderocapsia olarak adlandırılır. Orada, Sultan’ın hazinesine göndermek ve
kendi kazançları için sadece Sultan’ın adamları görevlidir. Sultan da askerlerin
ve hizmetkarlarının ücretlerini bu şekilde karşılamaktadır. Küçük olan Aspra’lar
Sultan’a gönderilemez, bunun için Padişah’a borçlu kalınmış olur” (26).
21 Krşltr: Brüch: Chalcidice 5 f.; (söz konusu bu maden ocakları) kullanılan paranın yıllık 30-
40.000 Duca’lık bir bölümünü sağlamaktadır. Belirtilen kesimdeki madenciliğin en üst
gelişim aşamasına eriştiği dönemde orada 5-600 fırın ve 6000 işçi çalışmış olmalıdır.
Nizvoro da günümüze kadar (1873 yılı) bu şekilde halkın ağzında korunarak kalmış bir
deyiş oluşmuştur. Orada fiili olarak 6000 işgücünün bulunduğu şeklindeki geçmişten
günümüze aktarılan bilgi kabul edilecek olursa ve o zamanki paranın değeri ve işgücü
başına sadece 50 kr. dikkate alınarak bir hesaplama yapılırsa (diğer ilavelerle birlikte) bu
durumda 219.000 Duca’lık bir miktar elde edilir. Söz konusu giderlerin çıkarılan cevher
ile karşılanması dikkate alındığında, oradan çıkarılan cevherin 40.000 Duca’lık değerden
daha fazla, yani 259 000 e ilave olarak 40 000 Ducatlık, toplamında 25. 000 Ducatlık
cevherin yeryüzüne çıkartılmış olması gerektiği anlaşılır. Bu hesaplama ne kadar
gerçekçidir sorusunun cevabı daha ileri bölüme bırakılmıştır”).
22 Belon 44-47, 50 f. Araştırıcının Sidre Kapsa hakkındaki verileri bu anlatımların son
99 ff.
25 Bkz. kynk. Nr. 25.
26 Leuenclaw: Türk Hist. 176
180
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
16. yy’ın ikinci yarısı ve 17. yy’ın ilk yarısı için maden işletme ve üretimi
hakkında daha ayrıntılı bilgiler bulunmamaktadır. Buradaki ocakların
çalışmaya devam ettiği, burada 1003 (16. IX. 1594) yılında basılan bir madeni
para göstermektedir (27). Bunun dışında, başka bir İngiliz seyyah olan
Sandy’nin (seyahat 1610) notları (28) ve Hacı Halifa’nın Rumeli ve Bosna (1650)
adlı eserinin Sidre Kapsa bölümünde, diğer anlatımların yanında: “Yakınlarda
gümüş ocakları olduğu için burada bir Haddehane bulunmaktadır. Bir camisi
vardır, iki hamamı ve küçük bir pazar yeri bulunur. Havası ve suyu iyidir.
Maden ocakları büyük sarp dağın güney yamacında bulunmaktadır. Dağ
ormanlıktır, buradan elde edilen odunlar madencilikte gerekli olan alet ve
destek yapımında kullanılır” şeklinde anlatımlar vardır (29). Evliya Çelebi,
1656/60 yıllarında kaçan bir kölenin aranmasında Sidre Kapsa’ya değinirken,
yukarda belirtilen ormandan bahsetmektedir. Orman devlet malı idi ve devasa
ağaçları bulunuyordu; kesim yapmak yasaklanmıştı zira ağaçlar, maden
ocaklarına tahsis edilmişti. Seyyah’ın anlatımlarına göre Sidre Kapsa şirin bir
şehir idi; büyük, küçük camileri vardı, bir medresesi, tekkesi ve okulu, çeşitli
güzel hanları ve iki hamamı bulunuyordu. Pazar yeri de vardı, halk içinde çok
zengin olanları bulunuyordu. Burada adaleti sağlama görevinin Gümüşhane
Emini’nin elinde bulunması, önemli bir konu idi. Bu dönemde başka yerlerde
olduğu gibi, işletmelerdeki çalışma imkanları değişikliğe uğramış gibi
görünmektedir. Aşağıda verilen metni doğru anlamışsam, bu metinden küçük
işletmelerin yerini imtiyaz sahiplerinin aldığı ve tüm işletmeyi yönettikleri
sonucu çıkmaktadır: “bu dönemde söz konusu Gümüşhane, yıllık 10-11 kantar
gümüş kazancı olan ve büyük Vezirin Kethüdası olan Ebulhayr’ın malıdır”.
Evliya Çelebi’ye göre IV Murat’ın hükümdarlığı döneminde halen Sidre
Kapsa’da madeni para basımı yapılıyor olmalıdır. Bu basım işlemi, İbrahim’in
hükümdarlığı döneminde (1640-48) Kara Mustafa Paşa tarafından
durdurulana kadar devam etmiştir (30).
181
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
182
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
eski bir gümrükçü olan Selanikli Hüseyin Çavuşzade’yi nazır olarak atamış ve
kendisinden Sidre Kapsa maden ocakları için bir “nizam” hazırlamasını
istemiştir. Hüseyin ile birlikte Selanikli Çavuşzade ailesi üyelerinden birisi bu
şekilde ilk defa ortaya çıkarak, sonrasındaki yetmiş yıl içerisinde Sidre Kapsa
makata’ası ile ilişkili olmuştur. Elimizde bulunan mektuba göre Selanik
Kadısı, 1114 yılının I. Rebinin 20. gününde (14.VIII.1702) bölgeye Hüseyin’in
atanması bilgisini alır ve ona çalışmalarında destek olması istenir. Aynı yılın
II. Rebinin 18’inde (11.IX.1702) benzer bir yazı gelmiştir. Bir sonraki yılın I.
Rebisi’nin 2’sinde (16.VII.1703) Hüseyin’e, kendisinin önerileri üzerine, sekiz
Emir hazırlandığı bildirilmiştir. Kendisinden, raporlarının devamının istendiği
bildirilmiştir. Aynı zamanda Selanik Kadısı’na bir emir gönderilmiş, Sidre
Kapsa maden ocakları ile ilgilenmesi ve bu konuda Nazır Hüseyin’e her türlü
konuda yardımcı olması uyarısında bulunulmuştur (34).
183
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
184
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
1702 den 1720 yılına kadarki süreç için, nazır ve anlaşma şartları hakkında
aşağıdaki özetleme tabloları hazırlanmıştır (37, 38, 39, 40).
37 II. Cemazi’nin ilk üçte birinde, 1126 (24,-23. VI. 1713) yılına ait bu tarihi bir fermana göre,
küçük Ahmet olarak adı geçen Ahmet Ağa ve bu şekilde 1128 yılı Nazırı ile aynı kişi olan
Ahmet Ağa, yaşamında yanlışa saptığı için Lemnos a sürülmeli idi. Fakat bu karar
uygulanmamış, sonrasındaki 2 yılda Ahmet Ağa tekrar nazır olarak atanmıştır (IH III 49
Nr. 71.
38 Paul Lucas 1715 yılında Selanikten Kavala’ya yaptığı seyehatte şunları anlatmaktadır: “O
zamanlar kendisine dağların altında bu madenden dolu olarak bulunduğu söylenmiştir,
buradan uzakta olmayan bir yerde bir altın madeni varmış, burasını büyük Sultan kiraya
vermişti. Seyyah’ın kendisi buranın madencileri ile görüşme yapmıştır” (Lucas 33).
39 A.a.O 238’de nazır olarak bir “Ahmet Efendizade Ali Efendi”den bahsedilmektedir; yazar
bunun muhtemelen bir yazım hatası olabileceğini belirtir.
40 S. Q. Nr. 33
41 Burada kısmen yazıcılardan kısmen de bu sayıların çözümünü yapanlardan
kaynaklanabilecek olan çeşitli hesap hataları ve net olmayan durumların göz önünde
bulundurulması gerekir.
185
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
186
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
187
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
188
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
2. Madenciler ve madencilik ile bağlantılı olan yöredeki köy halkı her yıl
25.315 gr. (279.780 a.)’lık kira miktarını ödeme yükümlülü altındadır.
3. Ayrıca bir yıl içerisinde üç taksit halinde Çavuşzade Ahmet’in mukata’ayı
malikhane olarak edindiği miktara ilave olarak 10.000 gr. (1.200.000 a.)
Payitaht hazinesine geri ödeme yükümlülüğü altına girilmiştir.
4. Yıllık 400 o. gümüşü okkası 80 gr.’dan (9.600 a.) ve 500 kantar kurşunu
Miri fiyat üzerinden Payitaht hazinesine gönderme yükümlülüğü altına
girilmiştir.
42
Kynk. Nr. 41
189
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
43
Hawkins 395.
44
Cousinery II 141 ff. Bknz. I 6, s. 127.
190
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
45
Walpole 227 f.
46
Leake: Greece III 160 ff.
47
Urquhart: Geist des Orients (doğunun ruhu), II 79 ff.
191
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
192
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
193
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
Siderokapsa dağlarında madeni eriten beş yüz ila altı yüz fırın bulunmaktadır.
Her fırın kendi özel ustasına sahiptir ve onu kendi hesabına çalıştırır. Madeni
topraktan kazıyan ve dağda ateş yakan işçiler Almanların damarlarda iz
sürmek için kullandıkları Latince “Virga divina” denilen Caduceus’u
kullanmasalar da yaptıkları çalışmalar sonucunda madeni bulduklarına göre,
işi tesadüfe bırakmadıkları ortadadır ve bir sorun bulunmamaktadır.
Pirit veya markazit cevher türleri, cevherin rengârenk olmasına neden olur.
Cevheri eritmeden içerisindeki altın veya saf gümüş elde edilemez. Eğer krizokol
ve kobalt yoksa, kömür kullanmak gerekmez. Bu madenlerde flor da yoktur. Bu
madenlerde Almaigne (?) dışındaki metaller çıkartılır.
Metal işçileri arasında kurulan düzen ve mantık diğer ülkelerde olduğu gibi
burada da iyidir. Güçlü su kaynağı sayesinde gümüşü altından ayıran kişi
Hristiyan bir Ermenidir. Siderokapsa’da madencilik alanında kullandıkları
isimler Yunanca ve Türkçe değildir. Yukarıda bahsi geçen madenler hakkında
düşünmeye başlayan Almanlar, buranın sakinlerine hem Bulgarların hem de
Türklerin elinde tuttukları toprakları ve maden aletlerini isimlendirmeyi
öğrettiler. Buradaki dükkanlar Almanya’dakilerden farklıdır. Dükkânların
ışıkları Pazar günü bir çalışma yapılmadığından dolayı Pazartesi’den başlayıp
Cuma akşamına kadar yakılmaktadır ve bu alışılageldik bir durumdur.
Tüm ergitme fırınları dere boyunca dizilidir: Çünkü ateşi besleyen körüğün çarkı
su gücü ile döndürülmektedir. Çarkın (dolabın) üzerinde yedi tane kova kanalı
bulunmaktadır. Suyun gücü Pianize, Amerikanvari ve üçüncü olarak ta
“Kıbrısvari” biçiminde adlandırılır. Doğu kesimden gelenlere “Rochets Isvots”
denir. Piritlerin ergitildiği fırınlar küçük olup sadece çıta ve ahşap çerçevelerle
desteklenmiştir. Ergitme fırını geniştir ve evin ortasına konumlanmıştır. Ayrıca
arkadan sağlam bir duvar ile güçlendirilmiştir. Ön tarafta zayıf çitler vardır ve
bunlar Cuma akşamı kırılır: bunun amacı, bu şekilde küçük tonozlu hale getirip
eriyen madenin üzerine alev vermek yerine, eski adı “Spodos” olan bir duman
veya beyaz buhar oluşturarak metal buharını bacadan dışarı vermektir.
Sıradan Yunanlılar ona “papel” derler: diğerleri ise ona “papula” derler ki bunun
hiçbir kullanımı yoktur, aralarında hiçbir ilişki de yoktur. Aynı yerde
yukarıdakilerden biraz daha beyaz olan Pomfolix de bulunur: Bunların hem
194
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
Ergitme fırınlarının körükleri düz, burunları yere dönük olup fırının arkasına
konumlandırılmışlardır. Su gücüyle çalışan bir dolaba bağlanmış ve körüğü inip
kalkarak çalıştıran mekanik kollar evin dışına uzanır şekildedir. Körüğü
çalıştıran iki haç şeklindeki sekiz kol dolabın ortasında birleşecek şekilde
konumlandırılmıştır. İlk dört kol körüğü çalıştırır diğer dört kol ise sürekli
kullanılmaz, çünkü bunlar kurşunu gümüşten ayıran diğer körükleri
çalıştırmaya ayrılmıştır.
Yukarıdaki baca veya fırının geniş bir ağzı vardır; bu ağzın içinden hem cevher
hem de cevheri ergitmek için kullanılan kömür beslenir. Ergitme fırınında iki
küçük açıklık vardır. Bunlardan birisi fırının altında ergitilmiş madenin içinden
aktığı aşağıdaki açıklıktır. Ergitme fırının diğer savağı ise o taraftan esen
rüzgârın fırına alınması için düzenlenmiş, kıvrımı olan bacanın ortasında ve
biraz daha yukarı kesimde yer alır. Belirtilen ikinci savak, ateşin nefes alması
ile ilgilidir ve dışardan gelen havayı kontrol eden bir kapak şeklindedir.
Saplama açıklığı her zaman yukarıda yer alır, bu açıklık, fırına giden küçük bir
açıklıktır.
195
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
cüruf daha sonra kurşun elde etmek için yeniden eritilir. Basılacak paranın
içerisinden bundan ne kadar az olursa o kadar iyi olur. Latinler gümüş içeren
cürufa Scoria adını verdiler; bu cüruf metal işçilerinin işe yaramaz olarak
gördükleri “para boku”dur. Yunanlılar buna kabaca “Le schen” diyorlar: bu
terim Almanların onlara öğrettiği söyleyiş tarzıdır (löschen, yani söndürmekten
geliyor olmalıdır). Galena’yı tavlamak yani kavurmak/kalsine etmek
istediklerinde bunu biraz ufaladıktan sonra hazırlanmış kömür ateşi üzerinde
ve odunun üzerinde deniyorlar. Aksi takdirde mermer taşı kadar sert olan
Galena’lar eğer fırından çıkarılmazlarsa katılaşırlar (ve fırını bloke ederler).
Böylece bol odun ve odun kömürü kullanılarak bir Galena yatağı yapılır, Galena
da fırınlardan birine konur, renge değişince ateş harlanır ve ergitilir.
196
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
oraya buraya dağılmış olan maden ocakları, bacalar ve tüm ergitme fırınları
açıkça görülebilmektedir.
197
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
birlikte eritilerek top güllesi yapımına çok uygun olacağına ve onları büyük
ölçüde değiştireceğine ve masraflardan büyük ölçüde tasarruf edileceğine
eminiz. Bize çok büyük zarar vermiş gibi göründüğünden oradaki araziyi
kimseye anlatmak istemeseniz bile bu madenin dağın her yerinde bulunduğu
düşünülürse, bunun iki milyon pound edeceği kolayca anlaşılabilir ve sadece
madenlerin tüketildiği kısım değil, aynı zamanda burada uzun süreli madencilik
faaliyetinin yapılması nedeni ile de yörede madenler tüketilmiştir. Madenlerin
eski adını duymadığımız için başka bir şekilde adlandırmayı da bilmiyorduk:
Madenci olan Yunanlılara eski maden adlarının yalnızca çok azı korunarak
kalmıştır.
Madencilik şirketlerinde balon sıyırıcısı olarak çalışan biri ile görüşmeye gittik
ancak efendisin yanından ayrılıp çok uzun sure onun yanına dönmediği için bu
kişi efendisini terk etmek zorunda kaldı. Bu balon oldukça çok metal içeriyordu
çünkü Latinlerin “Daemon Metallicus” dedikleri metalik bir ruhu vardı. Ve
bilindiği kadarıyla altın boynuzlu bir keçi görünümündeki adamlar yukarda
bahsedilen savağa “Hyratits Cabron” adını verdiler: ve dağa çok yakın olan
Piavits denilen köyün üzerinde Rotas adlı bir dere bulunur. Ama bu metalik
şeytan o kadar hoştu ki kimse oraya birlikte gitmek istemedi. Korku onları içeri
girmekten alıkoymadı: çünkü daha başka metal şeytanlarının da olduğu ancak
bunların herhangi bir sıkıntı yaratmadıkları ifade edildi. İşçilerin madenlerde
çalışmalarına yardım eden başkaları da vardı.
Madencilik için kullanılan makinalar her zaman tek yönlü değildir: makinalar
taşıyıcı zeminin içinde bazen o kadar alçak ve derin kesimlerde yer alırlar ki
onları hareket ettirmek için iki at gerekli olur. Ancak vagon yerin derinliklerinde
olmadığında onu taşımak için sadece dört adam yeterli olmaktadır. Ayrıca
maden bazen yeşil damarı takip eder şekildedir. Eskiden madeni eriten metal
işçileri fırının etrafını sarmakta büyük zorluk çekiyorlardı, özellikle de fırının
ortasında körükten esen rüzgârın bıraktığı ateş çok büyük bir sorun
oluşturuyordu. Burada çalışan işçiler sık sık uykuya daldıkları için bazen metal
cürufu savağı tıkıyor bu nedenle de her seferinde bu işçiler görevlerinden
uzaklaştırılmak zorunda kalınıyordu. Ancak günlerden bir gün yoldan geçen bir
yabancı söz konusu büyük sorunu gidermek için onlara bir deneyimini aktardı
198
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
ancak ne yazık ki akıllıca davranıp öğrenmek yerine bedel ödemeyi tercih ettiler.
Oysa yabancı bu deneyimini aktarmak için onlardan para istemeyi akıl etseydi
bu bilgi için altı bin escus vermeye kolayca ikna olabilirdiler: söz konusu bu
deneyim bilgisi yukarda da anlatıldığı gibi, ergitme fırınının Cuma akşamı
açılması ve ardından aşağıdaki ocağın yeniden açılması şeklindedir. Bu sırada
fırın ve ortam soğur. Fırının ön kesimi yeniden işlem gördüğünde kömürü
potanın dibine doğru gitmeye zorlar. Daha sonra bu kömür üzerine bir tabaka
daha cevher eklenir, sonra bir miktar kömür serpilir ve baca dolu olduğu sürece
ikisi de eklenmeye devam edilir. Oysa burada bunu neredeyse her gün baştan
yapıyorlar ve sonra hemen kömür ateşini yakıyor ve suyun çarkın üzerinden
akmasına izin veriyorlar. Bu çark döndükçe ateşin patlamasına neden oluyor
bu da kömürün yanmasını zorlaştırıyor ve bu ateş yavaş yavaş tükenerek
madeni eritiyor. Böylece üfleç gece gündüz çalışır ve kömür yandıkça ve damar
tükendikçe rüzgâr tünelinin tıkanmaması için küçük parçalara ayrılmış beyaz
bir taş ile içerideki fırın temizlenir. Bu taş çeşitli milletlere göre iki şekilde
adlandırılan ve ateşi canlandıran bir çakıldır. Sırplar, Bulgarlar, Vallaklar ve
Türkler ona “Varovitticos” veya “Varovitniços” ya da başka bir Yunan adı olan
“Assvest” veya “Asvest” diyorlar. Yukarıda sözü edilen cenevar taş budur: ve
metal ergitilirken deliğe tapa yapılıp yapılmadığına bağlı olarak günde üç ya da
dört kez bacaya atılması gerekir.
199
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
Demir.
52 Belon (1546/49) 100; Hacı Halifa: Rumeli ve Bosna (1650) 71: “ Kavalla… yakınında
bulunan maden ocakları ile ilgili olan bir hukuki durum”.
53 Christoforo Valier (1616): Barozzi I, 270 içinde: il ferro che abbisogna viene portato da certo
loco nella Grecia poco lontano di Salonichi, ove si ritrovano le miniere d'esso, e poi lavorato
a Constantinopoli in piron, chiodarie ed altro che occore; ho pero veduto al mio tempo
esservi qualche strettezza, che ritardava il lavoro, ne d'ancore poterono cosi facilmente
provvedersi. Giambattista Donado (1684) in Barozzi II 337: (Arsenal) restano provveduti
dalle miniere di ferro di Salonichi; D’Ohson III 431)((Arsenal) gerekli olan demir, Selanik'ten
çok uzak olmayan bir yerden Yunanistan'a getiriliyor, burada madenler toplanıyor ve daha
sonra Konstantinopolis'te pilon, çiviler ve daha pek çok eşyada işleniyordu; ama benim
zamanımda işi geciktiren ve bu kadar kolay sağlanamayacak bir sıkışıklık olduğunu
gördüm. Giambattista Donado (1684) Barozzi II 337'de: (Arsenal) Selanik demir
madenlerinden arta kalanlar. D’Ohson III 431.
200
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
54 Kynk. Nr. 17
55 Sadece yaz mevsiminde çalışan başkentin ve Banja Luka’nın gülle dökümhaneleri ihtiyacı
karşılayamadığından dolayı yukarda belirtilen yerdeki gülle dökümhanesi kurulmuştur.
56 Raşit II 395; Hammer: Gor VI 630.
57 Lucas (1714) 22: “Pravessa, yüce padişahın barut ve bomba üretimi yaptığı büyük alandır”.
58 IH III Nr. 217: İstanbul Mahmut Paşa da 1168 senesinin Muharrem ayında (X.1754) , bir
kütüphane ve bir medresenin yapımı için 8000 okka demir sipariş edilmiştir; IH III 191
Anm. 1; başkentteki Laleli camii nin yapımı için 1173 yılının Receb ayında ( II. 1760)
Pravişte ye demir siparişinde bulunulmuştur.
59 Jireçek: Bulgaristan 217; Ivanoff 80 haritası üzerinde Pravişte’de Samakov (demir dövme
çekici) yerleşim alanını belirtir, buranın ismi daha önceleri yapılan madencilik faaliyetini
hatırlatmaktadır; Kavalla’dan tophaneye demir gönderilmesi Rraczynski 317 tarafından
belirtilmiş olsa da bu veriler daha önceki roporlardan alınmış gibi görünmektedir (bkz. s.
85 Anm. 87); bknz. Bdue; E.T. I 242.
201
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
Alunit: Şap
60 Jireçek: Bulgaristan 216 f.; id.; St. Ve G. II 44: Serres ve Nevrekop arasındaki Trılısıon
(Terleş) demir madeni ocaklarından.
61 Ivanoff (1792) II 202; Gam (1820) 113.
62 Cvijic 334
63 Tournefort (1700-02) I 155 f; Olıvıer (1792) 213 ff.
64 Wheler (1676) I 79; Tournefort (1702/02) I 180
65 Heyd II 286, 565 ff.
66 Belon 110 ff.
202
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
Taş (cevher), maden ocağından güçlükle çıkarılır ve çok sert olduğu için ancak
büyük çekiç ve keski darbeleri ile kırılarak üretilebilir. Sonra kim bu cevheri
kireç ya da alçı yapmak isterse, pişirmesi gerekir. Ve odun temini için verilmesi
gereken emirler sayesinde taşın madenden daha uzağa taşınması gerekmez;
işçiler bu kavurma işini madeni çıkarttıkları yerde yaparlar. Bunun nedeni, her
birinin burada kendi küçük kulübesinin, küçük evinin var olması olup bunların
içinde üç ya da dört odun çukuru bulunmaktadır. İşte Alunit (şap), gördüğümüz
bu şekilde üretilmektedir. Parça cevherden üretilen şap yığılır, düzenli olarak
karıştırılarak fırın sıvası gibi alevlenir ve kavrulur, çünkü içerdiği alünit’in
bileşimindeki uçucu maddelerin çoğu bu kavurma sırasında buharlaşacaktır.
Çok sert kayalar bile bu esnada toz haline gelir. Sert cevher sadece alevin
pembesi altında ateş şiddeti değişime uğramadığı sürece kendi bütünlüğü
içinde kalır; gece olduğunda havanın gazabının etkisi altında birkaç gün
kaldıktan sonra ya da yağmurlu bir gün sonrasında küle dönüşür.
203
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
Yaklaşık 125 yıl sonra, bir Türk seyyahı olan Evliya, Şabçılar’ı ziyaret eder.
Anlatımları şöyledir: “Bir dağın dibinde bulunan Şapçılar’da 1 Cami, 2 Han ve
200 tane çatısı kiremitli hane bulunur. Tüm olağanüstü vergilerden mu’af
tutulmuş olan ve imtiyaz sahibi olan Müslüman ve Müslüman olmayan ra’aya,
Şap üretiminde bulunur ve üretimini başlarında bulunan kontrolöre verirler.
Burası 8 yük a’lık bir Tımar’dır (67).
Söz konusu 125 yıl içerisinde işletme biçiminde ne derecede bir değişiklik
olmuştur? Bu sorunun cevabı yukardaki her iki rapordan da yeterli açıklıkta
öğrenilememekte, zira iş yükümlülüğü ve özel işletmelerin çalışmaya katılması
gibi konuların ayrımı yapılamamaktatır (68). Genel olarak Miri (Arar) şap
teriminin Evliya Çelebi’nin üzerinde bıraktığı etki, aradaki dönemde özel
işletmelerin her türlü payının ortadan kaldırıldığı ve Şap’ın sadece devlet için
rezerve edildiği şeklindedir. Konu ile ilgili daha sonraki veriler şap üretiminin
19. yy’ın ortalarına kadar devam ettiğini gösterir (69).
204
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
«Nous ne fusmes que deux iours en chemin, venants de Saloni chi aux minieres de Siderocapsa en
Macedoine, qui est celle place anciennement nommée Chrysites: maintenant est un village d'aus si
grand revenu au Turc, pour la grande quantité de l'or et de l'argent qu'on y fait, que la plus grande ville
de toute Turquie: et toutesfois n'a pas long temps qu'on a commencé de nouveau à tirer la mine pour
faire l'or et l'argent. Le village estoit au paravant mal basty,mais maintenant il semble à une ville.
Siderocapsa est entre vallées au pied d'un mont assis dessus un haut au pendant d'une montagne,
laquelle ne sçaurions mieux compa rer, qu'à la ville de loachimstal au pays de Bohesme, nommée en
Latin, Vallis loachimica. Les metaux que lon tire à Siderocapsa, sont cause que les hommes qui tirent
la mine, se soyent rengez lá, et l'ayent rendue plus peuplée. Ils y ont fait de tres beaux iardins et
vergers, et y a de l'eau par tout qui rend les iardinages beaucoup plus commodes: et sur tout les vignes
qui sont aux environs, sont fort bien cultivées. Ceux qui habitent aux minie res de Siderocapsa, sont
gents ramassez, et usent de langage different, comme Esclavon, Bulgare, Grec, Albanois.
Siderocapsa est situé en Macedoine ioignant Servie... Les ou vriers metallaires, qui y besongnent
maintenant, sont pour la plus part de nation Bulgare. Les paysans des villages circon voisins, qui
viennent au marché, sont Chrestiens, et parlent la langue Servienne et Greque. Les luifs en cas pareil
y sont si bien multipliez, qu'ils ont fait que la langue Espagnolle y est quasi commune: et parlants les
uns aux autres, ne parlent autre langage. Nous arrestasmes quelque peu plus long temps à Side
rocapsa, pour regarder les mines, et aussi qu'avions desir de sçavoir la maniere comment l'or est tiré
hors de sa veine.
Les minieres de Siderocapsa rendent une moult grande som me d'or et d'argent à l'Empereur des Turcs:
car ce que le grand Turc reçoit chaque mois de sa part, sans en ce comprendre le gaing des ouvriers,
monte à la somme de dixhuict mille ducats par mois, quelque fois trente mille, quelque fois plus,
quelque fois moins. Les rentiers nous ont dit n'avoir souvenance qu'elles ayent moins rapporté depuis
quinze ans, que de neuf à dix mille ducats par mois, pour le droict dudict grand seigneur. Les me taux
y sont affinez par le labeur tant des Albanois, Grecs, luifs, Vallaques, Cercasses, et Serviens, que de
Turcs. Il y a de cinq à six cents fourneaux espars par les montagnes de Siderocapsa, qui fondent
ordinairement la mine: et n'y a fourneau qui n'ait ses particuliers maistres, qui y font besongner à leurs
despens. Les ouvriers qui beschent la mine dedens terre, et qui tirent à mont, n'ont point l'usage de
Caducée, qui en Latin est nommé Virga divina, dont les Almans usent en espiant les veines: mais sans
autre sort ne calculation suyvent selon ce qu'ils ont trouvé en beschant. Les especes de Pyritez, ou
Marcasitez, y sont de diver ses couleurs. Ils ne trouvent point d'or ne d'argent tout pur, sans avoir esté
fondu. Il n'y a point de Chrysocolla, ne de Cobaltum; et ne se servent point de charbon de terre. Il n'y
a aucunes flueurs en leurs mines. Ils font l'excoction des metaux autrement qu'en Almaigne.
L'ordonnance et raison faite entre les metallaires y est bien observée comme es autres pays: et celuy
qui departot l'argent d'avec l'or, par la vertu de l'eau forte, estoit Chrestien Armenien. Les noms dont
ils usent pour le iourdhuy à Sidero capsa en exprimant les choses metalliques, ne sont pas Grecs, ne
Tures: car les Almans qui commencerent nouvellement à be songner aux susdictes mines, ont enseigné
aux habitants à nom mer les choses metalliques es terres et instruments des minieres, en Alman, que
les estrangers tant Bulgaires que Turcs ont re tenu. Les boutiques sont differentes à celles d'Almaigne.
Ils ont coustume de besongner toute la sepmaine, commençants le Lun dy, et finissants le Vendredy
au soir, d'autant que les luifs ne font rien le Samedy. Toutes les cheminées ou fourneaux, sont faites
le long des ruisseaux: Car il faut que la roue qui esleue les soufflets, soit virée par la force de l'eau. Il y
a sept ruis seaux qui font tourner lesdictes roues. Les ruisseaux se nom ment ainsi comme s'ensuit. Le
205
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
premier Pianize, l'autre Amerpach, l'autre Kyprich. Ceux de la partie d'orient s'appellent Rochets Isvotz.
Les Fourneaux ou lon fond les Pyrites, sont de petite estoffe, et sont seulement couverts de merrain
et de membrures de bois, en forme d'appantis. Les cheminées sont larges, et sont assises au milieu de
la maison, renforcées de forte massonerie par le derriere, mais par le devant sont de legiere closture,
qu'ils rompent le vendredy au soir: car estant ainsi faites quel que peu voutées, reçoyvent une fumée
ou suye blanche, an ciennement nommée Spodos, au lieu ou donne la flamme en fondant la mine:
laquelle suye s'attache à la cheminée, en s'exhalant de la vapeur du metal. Le vulgaire des Grecs la
nomme Papel: les autres la nomment Papula, de laquelle ils n'ont point d'usage, et n'est en aucune
estimation entre eux. Lon y trouve aussi du Pompholix, qui est quelque peu plus blanche que la
susdicte: et qui vouldroit en recueillir, tant de lune que de l'autre, lon en trouveroit facilement dix
livres toutes les sepmaines es cheminées des fourneaux. Les soufflets de la boutique sont tout droits,
ayant le nez contre terre, au fond de la cheminée.
Ils sont eslevez et abbaissez des bras qu'une roue envoye, qui est tournée hors de la maison par la
force de l'eau. La roue a deux croisées, qui font huit bras, fichez par milieu au tra vers. Les quatre
premiers bras pressent les soufflets, et les au tres quatre ne servent pas continuellement: car ils sont
dediez à faire souffler des autres soufflets, qui separent le plomb d'avec l'argent. La susdicte cheminée
ou fourneau a une grande bouche, par laquelle on iecte le charbon et la mine pour fondre, ores de
l'un, ores de l'autre. Et y a deux petits pertuis en la cheminée. L'un est en bas contre terre, par ou
s'escoule la mine fondue: l'autre pertuis est quelque peu plus haut au milieu de la chemi née qui est le
spiracle du vent qui sort par là: et le feu ayant affaire de s'exhaler, prend l'air par celuy pertuis. La
matiere qui sort par le pertuis d'embas, devalle avec son excrement, qui tous iours est au dessus, et
faut qu'on l'oste continuellement de dessus le metal qui est au fond, en un petit pertuis ioignant le
fourneau. Et pour autant que les excrements, qui sont les plus legiers, sont inutiles, les ouvriers les
ostent peu à peu, et les iectent: car en se refroidissant font une crouste sur le metal, qu'ils ostent avec
une verge de fer: mais l'or et l'argent et le plomb qui sont mes lez, et sont plus pesants, se tiennent au
fond. La maniere de se parer le plomb d'avec l'argent, est faite non par la force du feu de charbon,
mais seulement à la flamme de feu de gros bois, qu'on souffle violentement. Il faut pour tel affaire que
les souf flets soyent couchez d'autre maniere que les premiers: car les dessusdictes sont droicts,
soutenuz sur le nez: et ceux qui sont pour separer le plomb, sont couchez obliques, soufflez par mes
me moyen par la force de l'eau, et elevez de quatre bras, comme avons dit. Le plomp, qui sort ainsi
soufflé à la flamme du bois, est different à celuy qui est fondu avec le charbon, et ne semble pas estre
plomb, mais plustost excrement de metal. Le vulgaire de Grecs l'appelle Molini, qui n'est autre chose
que plomb en corps de Lytharge, qu'on appelle Molibdena: laquelle puis apres est refondue pour en
faire le plomb. Et d'autant que l'argent en se ra mieux purifié, d'autant en sera il plus fin. Les Latins ont
nom mé l'excrement de l'argent Scoria, c'est ce qu'on dit en parolle deshonneste, merde d'argent,
laquelle les metallaires iectent comme chose du tout inutile. Les Grecs l'appellent vulgairement Le
schen: et toutefois c'est une diction que les Almans leur ont appris. Quand ils veulent recuire la Galene,
c'est à dire en faire l'excoction, apres qu'ils l'ont quelque peu comminuée, ils la iec tent dessus du feu
de charbon et du bois, qu'ils ont là fait en la place. Leur Galene estant dure comme pierre de Marbre,
se roit autrement forte à la fournaise, s'ils n'en faisoyent excoction. Ils la mettent avec beaucoup de
bois et du charbon, faisants un lit de Galene, et consequemment mestent les uns parmy les autres, et
y mettent le feu, iusques à ce qu'elle ait changé de couleur: puis la mettent fondre en la cheminée.
Le grand Turc a fait expressement commander que l'or et l'argent de Siderocapsa soit purifié et affiné
fidelement, ainsi qu'il faut. Desia avons dit comment lon a accoustumé de sepa rer le plomb d'avec l'or
et l'argent: mais ils il n'y a pas grandes cerimonies en separant l'or d'avec l'argent. Cela est fait tant
206
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
seulement par la vertu de l'eau forte, dont un Armenien en a la charge, lequel apres qu'il a party
l'argent d'avec l'or, il le fait batre en lames de forme quarrée d'un pied de large, et deux pieds de long,
et de lespoisseur du dos d'un rasoir. Lesquelles il met en un vaisseau bien proprement pour les
saupouldrer, faisant premierement un lict d'une pouldre composée du sel, d'alun de glas, et de tuile
broyée, mettant un carreau d'or des sus un lit de ladicte mixture, puis le couvrant de pouldre, et
mettant un autre carreau par dessus, puis apres couvrant ainsi consequemment et envelopant les
lames d'or de ladicte mixture et mettant toutes les lames les unes sur les autre ensemblement, et
arrousées de vinaigre. Puis apres avec la force de feu fait de charbon, sont laissées calciner et affiner
tout un iour artificiel iusques à tant que l'or soit bien purifié, et duquel en apres sont forgez les ducats:
lesquels ia parfaits sont portez à Constantinople...
Avant partir de Siderocapsa, montasmes dessus la som mité de la plus haute montagne voisine: nous
vismes tout à clair l'isle de Lemnos, et le mont Athos, qui sont dedens la mer Mediteranée. Puis
regardants vers terre ferme de Macedoine, veoyons un pays inegal et montueux, qui dure tant que la
veue se peut estendre en loing. D'avantage veoyons deux lacs, qui ne sont qu'à demie petite iournée
de là. Outre ce on pouvoit ai sément discerner le pays des minieres, et les cheminées, et tous les
fourneaux, qui sont espars çà et là par les susdictes mon tagnes, tant de costé d'orient que d'occident.
En apres veoyons les deux rivages du pied du mont Athos, de la part ou il est conioinct à la Macedoine:
et semble il à le voir de loing, qu'il ait bien peu de distance: mais estants lá, trouvasmes qu'il y a plus
d'un demy quart de lieue de largeur. La plus grande par tie des arbres qui sont sauvages par les
montagnes, sont Hais tres, que les Grecs nomment Ostrie, Fouteaux, qu'ils nomment Oxie, Chesnes,
Chastaigniers. Les cultivez des iardins, sont Poiriers, Pommiers, Amandiers, Noiers, Oliviers, Cerisiers.
Le commencement de ce village de Siderocapsa a esté de toute antiquité en estre, qui avoit defailli
quelque temps: mais depuis, douze ou quinze ans il s'est grandement augmenté...
Les Pyrites, ou Marquasites de Siderocapsa ont changé leur nom Grec à un estranger: car il n'ya celuy
des habitants, quel qu'il soit, estranger ou Grec, qui ne les nomme Ruda. Les autres disent Quitz ou
Ritz à la maniere des Almans. Et est l'excrement que les Latins nomment Scoria, les metallaires, tant
Serviens, Bulgares, Albanois, luifz, Turcs, que Grecs la nom ment du nom Alman Schlakna. Il y a encores
une autre espece d'excrement different à Schlaken: et n'y a celuy qui ne le sçache nommer Lesken, qui
est plus pesant que Schlaken. Ce nom nous semble plustost estre Alman que Grec: qui est une escume
et legiere, comme est l'escume d'un metal: car il est tiré nageant par dessus la mine de l'or et l'argent
fondue, et est iecté hors de la maison. Car quelque part qu'on fonde le metal, on ne s'en sert non plus
que d'un excrement inutile. Mais le Lesken, ou Leskena, est bien fort pesant, et sert d'avantage que le
Schlaken: car les Almans et Bohemes s'en servent à mes ler avec les autres metaux. Et comme le
Stimmi, que les Latins nomment Antimonium, est un metal commun, ressemblant au Lesken,
provenant de mesme maniere, et mesme matiere, et quasi semblable en toutes sortes, et fait des
Pyrites d'or et d'argent, servant grandement aux fondeurs de cloches, et aux potiers d'estain, et
principalement à ceux qui font les mirouers, et aux fondeurs de lettres: tout ainsi le susdit Lesken
pourroit bien servir meslé avec autres choses. Mais il n'est trouvé per sonne à Siderocapsa qui le vueille
faire servir: et toutefois som mes certains qu'il seroit fort propre à fondre avec du fer pour faire des
boulets d'artillerie: et les amenderoit grandement, et espargneroit beaucoup de la despense. Si est‐ce
que ne le vou lusmes dire à personne de ce pays lá, d'autant qu'il nous sem bleroit avoir fait un grand
mal: veu mesmement qu'il y en a une si grande quantité par tous les endroicts de la montagne, qu'on
en trouveroit facilement deux milions de livres. Et non pas seulement la part ou lon fond maintenant
les minieres, mais aussi ou elles ont este fondues le temps passé en divers lieux de ladicte montagne.
207
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
Nous ne l'avons sceu nommer autrement, n'ayants point entendu son nom ancien: car les Grecs qui
sont par les minieres, ne retiennent que le bien peu des noms anciens. Nous allasmes expressement
regarder dedens l'un des spi racles des minieres, qui avoit n'a pas long temps esté d'un moult grand
revenu à son maistre, qui estoit luif: mais avoit esté contraint de l'abandonner, combien qu'il fut
abondant en metal: car il avoit un esprit metallique, que les Latins nomment Daemon Metallicus. Et
pour autant qu'il se monstra souven tes fois aux hommes en la forme d'une Chevre portant les cor nes
d'or, ils nommerent le pertuis susdit Hyarits cabron: et es toit au dessus du village qui s'appelle Piavits,
en la montagne bien pres du ruisseau nommé Rotas. Mais ce diable metallique estoit si mal plaisant,
que nul n'y vouloit aller n'en compagnie, ne seulet. La peur ou frayeur les engardoit pas d'y entrer: car
il y a encor d'autres diables metalliques: es mesmement nous fut dit qu'ils ne faisoyent point de
nuisance. Il y en avoit d'au tres qui aidoyent aux ouvries à travailler es mines. Les machines dont ils se
servent à tirer la mine, ne sont pas tousiours d'une façon: Car quelque fois la veine est si basse et
profonde en terre qu'il faut deux chevaux à les virer. Mais quand la mine n'est pas profonde en terre,
il suffist de quatre hommes à la mener. Aussi quelque fois la miniere est tirée à veine descou verte. Il
fut un temps que les metallaires fondants la mine avo yent grand peine entour leurs fourneaux,
d'autant que le per tuis qui est au milieu du fourneau, par ou le vent des soufflets a issue, s'estoupoit
sans cesse, tellement que l'excrement du metal bouchoit le pertuis et leur convenoit chasque fois
laisser leur besongne. Mais un iour, en passant quelque estranger leur enseigna une experience pour
remedier à ceste grande discom modité: lequel ils n'estimerent pas sage de leur avoir enseignée sans
qu'il leur coustast rien. Car s'il eust eu l'advis de leur demander argent, ils se sussent facilement cotisez
à luy donner six mille escus, leur faisant voir l'experience: qui est telle, que (comme avons dit que la
cheminée est defaite le vendredy au soir, et en aprés refaite le lundy ensuyvant: auquel temps le
fourneau et la place sont refroidiz) quand le devant de la che minée est refait, ils iectent force charbon
au fond du fourneau: puis iectent dessus un liet de veine, puis un lict de charbon, et ainsi mettent de
l'un et de l'autre, tant que la cheminée soit pleine. Cela font ils tousiours pour la premiere fois, et puis
a pres allument le feu au charbon, et laissent escouler l'eau dessus la roue, laquelle en tournant fait
souffler le feu, qui n'arreste guere à allumer le charbon: et petit à petit en se consummant et diminuant
fait fondre la mine. La soufflerie dure ainsi iour et nuit sans cesse: et comme le charbon se brusle et la
veine se fond, ils iectent dedens le fourneau d'une pierre blanche rompue à petits morceaux, affin que
le pertuis du vent ne se bouche. Ceste pierre est reluysante et graveleuse qu'ils nomment en deux
sortes selon diverses nations. Car les Serviens, Bulgares, Vallaques, et Turcs la nomment Varovitticos,
ou Varovitnicos, ou bien d'un autre nom Grec, Assvest, ou bien Asvest. Ceste est la pierre, que leur
monstra celuy duquel avons parlé cy dessus: et faut qu'ils en iectent en la cheminée trois ou quatre
fois le iour, plus ou moins selon que le metal fait de closture au pertuis en se fon dant, par lequel le
vent a son issue. Il y a un village au dessus de Siderocapsa situé sur la sommité de la montagne au costé
du Soleil levant, nommé Piavits, qui est moult discommode: aussi est il seulement fait de petites
maisonnettes couvertes de Limandes et de merrain. Lábas au pied de la montagne, il y a un autre grand
village nommé Seriné. Estants sur le mont, trou vasmes de grands monceaux de Scoria ou Schlaken au
dessus de Piavits. Et pource qu'il est loing des ruisseaux, avions con ceu une doute, à sçavoir si au
temps passé lon s'aidoit de vent au lieu d'eau pour souffler la mine: Car ainsi que considerions qu'il n'y
avoit aucun ruisseau, et qu'il n'estoit rien plus vray qu'on y eust fondu du metal, pensasmes qu'on
n'avoit point l'usage de sçavoir adapter les roues qui sont maintenant virées à force d'eau pour faire
souffler les metaux en fondant la mine: mais qu'on agitoit les soufflets par le labeur des hommes. Tou
tesfois sçachant que les anciens avoyent grande commodité de tirer et parfaire les metaux, en
fondoyent en grande quantité. Il y a plus de six mil hommes besongnants ordinairement es mines de
Syderocapsa: et pour autant que le village de Seri né est quasi ioignant la mer, et que les fourneaux en
sont plus pres, les ouvriers viennent lá se pourveoir de vivres: et aussi que les barques qui sont au port,
les y apportent de toutes parts. Apres qu'on a fondu toute la sepmaine, et qu'on a rendu le metal, et
208
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
separé le plomb de l'or et argent, et que l'or et l'argent sont bien purifiez: alors il ne reste sinon à les
partir par l'eau forte. Et encor que l'or soit net, si est‐ce qu'il est pu rifié encore une autre fois, et affiné
à la maniere qu'avons dic te: et de lá il est iecté en lingots, et puis tiré en verges longues de deux ou
trois toises de longueur, rondes, et grosses comme le doigt. Puis on les signe de petites coches, à fin
de les tail ler par petites rouelles du poix d'un ducat: car elles sont ainsi mises par petits morceux avec
un ciseau, et marteau: et puis a pres on les applatist davantage en les pesant à la balance. Et sont
coingnées, et sellées en ducats en ce lieu mesmes, puis por tées à Constantinople.
209
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
5. TRAKYA
Trakya, yani günümüz Türkiye’sinin Avrupa yakasındaki bölümü, İstanbul ve
çevresi de dâhil edilerek tanımlanmıştır ve madencilik konusunda daha az ilgi
çekicidir.
Altın:
Evliya Çelebi’nin belirttiği gibi Boğaz’da, Sarıyer yükseltisi doğu kesiminde yer
alan bir mağarada bulunan altın cevherleşmesi Bizanslılar ve Türkler
tarafından çalıştırılmıştır. I. Ahmet döneminde (1603/17) defterdar Ahmet
Ekmekçizade (1612 yılında görevinden alınmıştır), altın ocağını ekonomik
olmadığı için kapattırmıştır (1).
Demir:
1 Evliya ( 1631/32) I 71
2 Jireçek: Bulgaristan 23; Doelter 79; Sadi 78 f. , 98
3 Bkz. Kynk. Nr. 1a ve burada anlatılanlar
4 Sadi 78 f tarihi belge Nr. 220 ( İH III) bu yer ile ilgilidir. Sözü edilen kaynakta buradan şu
şekilde söz edilir: “Rum ilinde Samokov kadısı”. M. II. Nr. 7’de ise şöyle okuma yapılır: “Hala
Vize sancağında Samokovcuk nam mahalde”. Yanlışlığa düşülmemesi için söz konusu bu
yer, Samokovcuk olarak belirtilmiştir. Bulgaristan’ın önemli madencilik şehri olan Samokov
(Samakov) ismi aynen korunarak kalmıştır.
5 D Ohsson III 431, bkz. Aynı zamanda Bailo Alviso Contarini’nin Relation u, Barozzi I 352
6 Bknz. Kynk Nr. 27
7 Dokumenti Nr. 127, yılı 1821: dökümü yapılmış olan top güllelerinin hemen İstanbul’a
gönderilmesi; Nr. 136, yılı 1824: yeni keşif olunan cevherli kumların çalıştırılabilmesi için
210
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
Bakır:
Samakovcuk’tan işçi talebinde bulunulmuştur; Nr. 194, yılı 1827: burada en modern
özelliklere göre kurulan S.’deki tesisler söz konusudur. Burada üretilen ay-yıldız
türündeki demirin başkentteki incelemeleri çok iyi sonuç vermiştir; Nr. 261, yılı 1831,
büyük demir miktarlarının Samakovcuk’tan İğneada’ya ve oradan İstanbul’a nakli ile
ilgilidir; Nr. 453, yılı 1839, aynı şekilde, Samakocvuk demirleri ile ilgilidir
8 Dernschwam 147
9 Viyana devlet arşivi Turcica, Kufstein’ın Relationu, Ekler, Blatt 87
10 A.a.O.317
11 Boue: E.T.II 39
12 Diez II 473.
13 Sadi a.a.O. İlave olarak, Tschihatscheff’in (C.u.B. 476 ff.) belirttiği gibi, Büyük Ada’da (
Prinkipo) demir üretimine değinilmelidir. Söz konusu yerdeki demir üretimi kısa bir süre
faaliyet göstermiştir, zira Cvijic (a.a.O 337) 1890 yılında burada terk edilmiş bir maden
ocağının sadece izlerini gözleyebilmiştir. Evliya’ya göre (1, 70 f.) İstanbul Galatasaray’da
bir demir maden ocağı bulunuyordu. Buradan yapılan demir üretimi “İstanbul-demiri”
olarak bilinirdi. Adı geçen Türk seyyahı söz konusu demir maden ocağını Ayasofya’nın
(Hagia Sophia) efsanevi mimarı ile ilişkilendirmektedir. Bizans fatihi II. Mehmet, bu maden
ocağını kılıç yapımı için kullanmıştır. Evliya Çelebi’nin yaşam döneminde söz konusu
demir maden ocağının varlığı unutulmuştur.
14
White: Türken II 268, bu yazardan sonra Ungewitter 33.
15 Tschihatscheff C.u.B. 452 ff.
211
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
1
Truhelka (Glasnik 94-118; Num. 3-11) yasanın I B bölümünü daha sonra yeniden
Serbokroatça’ya çevirmiştir
212
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
103, 103’teki eşlenik olan el yazması ile, ki bana belirtilen bu eserden Dr. A.
Tietze tarafından bir suret çıkartılmıştır, bu suret ile yukarda belirtilen
fotokopinin karşılaştırılması yapılabilmektedir). Yazının belirgin oluşu net
şekilde okunmasını kolaylaştırır, belirtilen metin dördüncü bölümde
bulunmaktadır.
III Numaralı Madencilik Yasası ( bknz. girişteki 1. Blm), Prof. Vladislav Skaric
tarafından Sırbistan kraliyet akademisinin anma yazılarında (Spomenik
Srpska Kraljeva Akademija) LXXIX 62 (Beograd 1936) 3 ile 24. sayfalar
arasında Türkçe ve Sırbokroatça çevirisi biçiminde yayınlanmıştır. El yazması
hakkında Skarıc (a.a. O. 5 f.) şunları anlatmaktadır: “Saraybosna ülke
müzesinde 1328 numara altında Farsça-Türkçe bir sözlük bulunmaktadır;
kenar kesiminde 6 sayfalık ve aradaki bir sayfada iki farklı el tarafından
yazılmış kayıtlar bulunmaktadır. Bunlardan biri pirinç ekimi ile (kanunname-i
çeltik) ilgili bir yasadır, öteki ise anlatılan metindir”. 1165 (20.XI.1751) yılında
bitirilmiş olan bir kopyasına göre Skaric isabetli bir tahminde bulunarak
eserin daha önceki belgelere dayandığını söyler. Öyle ki söz konusu bu daha
önceki belgelerin, “bir madencilik bölgesinde görevli bir kadı tarafından, ya da
bir kadı için, derlenmiş metinler olmalıdır” tahmininde bulunulur. Söz konusu
bu yasanın dokuz bölümünden ilki ve son ikisi siyah renkli, diğer altısı ise
kırmızı mürekkep ile yazılmıştır. Açıklaması yapılan terminolojilerin her biri
birbirinden siyah çizgi ile ayrılmıştır. Ayrıca eser içerisinde bir galeri, bir
turnica ve maden ocağının tavan kesiminin “Obere Sohle” (gorni jol) kesitleri
bulunmaktadır. Skaric, eserin biçimi, sıra sayısı ve yazısı konularında bilgi
vermemekte, sadece giriş bölümünün sonunda yazı hakkında bir
değerlendirme yaparak yazının belirgin olmadığını söyler. Skaric’in kendisi
tarafından da belirtilen bu zorluklara ek olarak çok sayıdaki yazım hatası da
göz önüne alındığında bu düzeltmede de bir tıbkıbasımın bulunmayışı
üzücüdür. Söz konusu bu yasa içerisinde bulunan ve sayısı yüzseksenbeş’ten
fazla olan mesleki terimlerin doğru bir şekilde okunması, ancak bu tıbkıbasım
ile mümkün olacaktır. Söz konusu bu yasaların içeriği ile ilgili olarak giriş
bölümüne, yasaların dili konusunda ise sözlük dizinine bakılması tavsiye
olunur.
213
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
2 Genel olarak tarihi belgelerin yayınlanması ile ilgili olarak bknz. Körösi Csoma Archivum
1939’da Fekete’nin yayınları, Belleten V 20 (1941) 607-616’deki Türkçe çevirisine göre
refere edilmektedir.
214
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
İlave olarak, burada Defter adı verilen kayda da değinmek gerekir. Defter’in
önemi ve içeriği konusunda giriş bölümünde (bknz. 2, 3 ve 4) gerekli
anlatımlar yapılmıştı. İstanbul devlet arşivindeki (baş vekalet arşivi) el
yazmaları Neşet Çağatay tarafından bulunmuş ve araştırıcı bunların birer
kopyasını çıkartmıştır. Adı geçen araştırıcı, övgüye değer bir şekilde, benim
için bunların büyük bir bölümünün kopyasının çıkartılmasına müsaade
etmiştir. Bu işler için Tahir Alangu beye teşekkürlerimi sunmak isterim. Fakat
bana belirtilen el yazmalarının son üçte birlik bölümünün kopyasının
çıkarılması imkanı verilmedi ve büyük bir acele ile çıkarılan kopyaların
tekrardan kontrol imkanını da bulamadım. Neşet Çağatay beyle yapılan sözlü
görüşmelere göre el yazması, 15. yy’ın son yıllarına aittir. Elimde bulunan el
yazması bölümü (Nr. 34) için en geç zaman belirlemesi 1498 yılıdır. Yer yer
kullanılan Türkçe kaynaklar konusunda Evliya Çelebi’den de bahsedilmelidir.
Evliya’nın anlatımları çok önemlidir fakat bu anlatımlar dikkatlice
değerlendirilmelidir, zira anlatımlarında hayal gücü yüksektir.
3 Bkz. konu ile ilgili olarak Anhegger tarafından verilen örnekler: İznik 7 (169) Anm. 2,3,4; 9
(171) Anm. 4,5,7; 10 (172) Anm. 2,3; 13 (175) Anm. 2,3,4 . bu kaynakların
değerlendirilmesine göre, çeşitli yerlerde yayınlanmış olan tarihi belgelerin metinleri sadece
kelime boyutunda değil içerisindeki cümlelerin tamamının birbirinden farklı olması
şeklindedir.
215
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
Söz konusu seyyahların en önemsiz olan raporlarında bile ilginç olan verilerin
bulunmasını yukardaki anlayış engellememektedir. Buna rağmen, elimizde
bulanabildiği ölçüde, söz konusu bu seyahat incelemelerinin, burada olduğu
gibi özel bir konuyu incelerken, bunlara aylarca zaman harcayıp sonunda çok
kıt bir bilgi elde edilmesinin yerinde olup olmadığını sormak gerekir. Çok
çeşitli olan seyehat raporlarının çok detay bir incelemeye tabi tutulması, bu
seyehat raporlarının birbirleri ile ilişkisinin ve değerinin ortaya çıkartılması
çok gerekli ve acil bir konudur. Bu konuda yapılacak çalışmada seyahat
güzergahlarının belirtilmesi, bunların kısa içeriklerinin ortaya konması,
başlıklar ya da sadeleştirilmiş bir içindekiler bölümünün hazırlanması,
kısacası tüm önemli olanları sade bir şekilde okuyucuya aktarabilen bir özet
yapılması gerekmektedir.
216
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
4 Burada verilen kısa genel bilgiler çerçevesinde bu çalışmada zaten anlatılmış olan
Osmanlının eski balkan topraklarındaki madencilik ile ilgili belgeleri göz önüne
alınmamıştır. Buna ilave olarak çeşitli dergilerde ve derlemelerdeki detay tarihi belgeler de
göz önüne alınmamıştır.
217
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MADENLER VE MADENCİLİK: Robert Anhegger , 1943.
Çevirenler: Talat Havzoğlu & Yahya Çiftçi
Çok sayıdaki özel yayınlar ve dergiler içinde yer alan ve çok çeşitli dillerde
yazılmış olan konuyla ilgili literatürü tamamıyla değerlendirebilmek mümkün
olmamıştır. Bu kapsamın dışında olan kaynaklar, “Değinilen Belgeler”
bölümünde verilmiştir.
218