Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 131

Temel Kavramlar

Dr. Fatih KOCA


Psikolojinin Tanımı ve Amaçları

Psikolojinin Amaçları
1. Davranışın tanımlanması: Davranışın nasıl ortaya çıktığının
tanımlanmasıdır.
2. Davranışın nedenlerinin açıklanması: Davranışı ortaya çıkaran
şartların ne olduğunun belirlenmesidir
3. Davranışın kestirilmesi: Davranışın bir daha ne zaman ortaya
çıkacağının tahmin edilmesidir.
4. Davranışın kontrol edilmesi: Olumlu ise davranışın tekrarının
arttırılması, olumsuz ise davranışın azaltılmasıdır.
Davranışsal Bütünlük Psiko-analitik yaklaşım Hümanistik
Yaklaşım (Gestalt Psikolojisi) yaklaşım
Kurucusu John Watson Max Werrthermer. Kurt Sigmund Freud Kurucusu
Pavlov, Dashiel E. Kofka Lwvin Maslow
Sıkınner Rogers
Kholberg
-Koşullu refleksler -Davranışlar bir bütündür -İnsanın kişiliği, id, ego -İnsan merkezdedir
-Hayvan davranışları ve süperego olmak -İnsan bilinçli ve
üzere 3 bölümdür tercih yapan bir
incelemesi --Davranışlar doğal olarak
incelenmelidir -Bilinçaltı organizmadır
-Çocukluk dönemi -Çevre önemli değil
yaşantıları insan içten
rasyonel biçimde
kontrol edilir
Bilimsel Doğal Gözlem Olay İncelemesi İçe Bakış
- Objektiflik ilkesi -Davranışın unsurları ihmal -Bilinçaltına ağırlık -İnsanın sadece iç
- Uyarıcı - tepki Modeli edilmiştir vermesi yaşamının ele
- Bilincin, psikolojinin -Toplumsal etkileri alınması
dışında bırakılması dışarda bırakması -Çevrenin
-Geçmiş yaşantıların incelenmesi
kişilik üzerindeki etkisi
-Planlı, kontrollü deneysel -Öğrenme düşünme -Çocuk psikolojisinin -İnsanı içeriden
-Araştırmaların problem çözme gibi temel gelişmesi inceleme gibi yeni
hızlandırılması konuların anlaşılması -Rüya çözümlemeleri bir yöntemin
-İstatiksel tekniklerden serbest çağrışım gibi getirilmesi
Önemli ölçüde yararlanma tekniklerin gelişmesi
-Olay incelemesi
yönteminin gelişmesi
Bilişsel yaklaşım Yapılsal yaklaşım İşlevsel Nöro-
Yaklaşım biyolojik
Yaklaşım
Jean Piaget Wundt William James W. James
John Dewey Hebb
-Birey dünyayı zihinsel ve -Bilinç olaylarının -Davranış: yaşanan Beyin sinir sistemi
bilişsel süreçler sayesinde anlar yapısal açıdan çevreye uyumla ilgilidir
tanır çözümlenmesi

Doğal Gözlem İç Gözlem İçe Bakış, İçe Bakış,


Gözlem Gözlem

-Çocukların dünyayı anlamaları -Yalnızca bilincin -İnsan bilincinin kendine -Sinir sistemi
için gerekli bilgilerin incelenmesi değil işlevlerine ağırlık
örgütlenmesi ve gelişim vermesi
dönemlerinde
görülen değişiklerde
sınırlanması
-Düşünme süreçleri ve -Zihnin ögeleri -İnsanın çevreye -Beyin ve sinir
çocukların kavramsal arasındaki ilişkileri uyumunun hücreleri arasında
yeteneklerinde görülen saptamak için duyum, kolaylaştırılması bağlantının
değişiklerin sırasının algı, düşünce gibi incelenmesi
belirlenmesi konuların incelenmesi
-Bireylerin bilişsel
yeteneklerinin ve dünya
görüşlerinin o
Dönem içinde sınırlı olduğu
görüşünün getirilmesi
Transpersonel Yaklaşım (Ben-ötesi Psikoloji) Pozitif Psikoloji Yaklaşımı
William James, Carl Gustav Jung ve Erich Fromm Martin Seligman, Mihaly Csikszentmihalyi
gibi psikologlarda ilk örnekleri görülen bu
yaklaşımın kurucusu, Abraham Maslow’dur. Robert
Frager, Mustafa Merter (tasavvuf)
İnsanların bir bütünün (kozmoz) parçaları olduğu Psikolojideki mevcut yaklaşımların insanın olumsuz
görüşünü savunan transpersonel yaklaşımın amacı, yönleri üzerine yoğunlaşmasına bir eleştiri olarak
sezgisel ve rasyonel yaklaşımları birleştirerek, insanı doğmuştur.
daha bütüncül bir yaklaşımla açıklamaktır.
Davranışçılıktaki deney ve psikanalizdeki rüyaların Pozitif psikoloji yaklaşımını benimseyen psikologlar,
yerini meditasyon ve tefekkür teknikleri almıştır. psikolojinin özellikle dünya savaşları sonrasında ortaya
çıkan sorunlara fazlaca yoğunlaşarak genelde insanın
olumsuz yönleri üzerinde durduklarını ve hayatı
yaşamaya değer kılan özelliklerle yeterince
ilgilenmediklerini savunmaktadır.
Meditasyon ve tefekkür “ben ötesi”ne giden kral yoludur. Seligman’a göre psikoloji sadece hastalığın, zayıflığın
Transpersonel psikoloji, bütünleştirici bilinç, üst düzey ve zararın değil, gücün ve erdemin de ilmidir. Pozitif
ihtiyaçlar, doruk deneyimler, merhamet, vecd, mistik psikoloji yaklaşımı, mutluluğu ve iyi oluşu temel hedef
tecrübe, Tanrısal öz, mutluluk, huşu, kendini aşma, ruh, olarak belirler.
kozmik uyum, meditasyon, ve maneviyat gibi konuları
araştırmaktadır.
Günümüzde transpersonel psikoloji, Hint dinlerinin Erdemler ve değerler: Altı temel erdemin (hikmet,
mistik anlayışları, batılı psikoloji ve felsefi düşünceleri, cesaret, insanlık, adalet, ılımlılık, maneviyat)
şaman kültürü, kelt kültürü, Amerikan Yerli Kültürü ve geliştirilmesi son derece önemlidir. Bu yaklaşıma göre,
Tasavvuf kültüründen unsurlar taşımaktadır. hayatın sürdürülebilir olması için yardımseverlik,
diğerkamlık, affedicilik, vefa, alçakgönüllük ve
empatinin büyük önemi vardır. İrade, dışsal şartlardan
daha önemlidir.
PSİKOLOJİDE ARAŞTIRMA YÖNTEMLERİ

A. BETİMLEYİCİ • 3. Görüşme (Mülakat):


YÖNTEMLER • 4. Vaka (Örnek Olay)
• 1. Gözlem Çalışması
• a) Doğal Gözlem
• b) Sistematik Gözlem
• c) İç Gözlem (İçebakış):
• 2. Tarama Yöntemleri
• a) Test:
• b) Anket:
• B. KORELÂSYON
(İSTATİSTİK) YÖNTEM
• 1. Pozitif Korelasyon
• 2. Negatif Korelasyon
• 3. Nötr Korelasyon
Korelasyon Katsayısı
Ör: Sigara içme ile sağlık arasında arasındaki
ilişkide r = -0.75 bulunsun. Bu durum; sigara
içme davranışı arttıkça sağlık düzeyinin
düştüğünü göstermektedir.
Ör: Boy uzunluğu ile akademik başarı arasındaki
ilişki katsayısı 0.05 olsun. Bu durum; boy ile
akademik başarı arasında neredeyse hiç ilişki
olmadığını gösterir.
• C. DENEYSEL YÖNTEM
• Deney Grubu
• Kontrol Grubu
• Bağımsız Değişken
• Bağımlı Değişken
Deneysel Yöntem
* Deneysel yöntemde araştırmacı kontrol ettiği
değişkenler arasındaki neden sonuç ilişkisini inceler.
* Değişken, farklı gözlemlerde farklı değerler alabilen
özelliklerdir.
* Bağımsız değişken, neden-sonuç ilişkisi içinde neden
konumunda yer alan değişkendir.
Bağımlı değişken ise bağımsız değişkenden etkilenerek
farklı değerler alabilen değişkendir.
Kontrol değişkeni, bağımlı değişkeni etkileme ihtimali
bulunan ve kontrol edilerek bağımlı değişkeni etkilemesi
engellenen değişkendir.
*Deney grubu, bağımsız değişkenin değişikliğe
uğratıldığı gruptur.
Kontrol grubu ise bağımsız değişkenin sabit tutulduğu
gruptur.
• Coğrafya dersinde fiziki haritalardan yararlanmanın
öğrencilerin coğrafya öğrenmesindeki başarısına etkisi ölçmek
isteniyor.1. sınıf dersi düz anlatımla,2.sınıfta ise ders
haritalardan yararlanılarak anlatılmıştır.Ders sonunda
yapılan mini sınavla iki grubun öğrenme başarısı
karşılaştırılmıştır.

• Bağımsız Değişken: Harita


• Bağımlı Değişken: Öğrencilerin öğrenme başarısı
• Deney Grubu: Haritalardan yararlanılarak ders anlatılan grup
• Kontrol Grubu: Düz anlatımla ders anlatılan grup
• D. Gelişimsel
Yöntemler
1)Boylamsal
Yöntem
2) Kesitsel Yöntem
3) Sırasal Yöntem
YAŞAM BOYU GELİŞİM
Gelişimle İlgili Temel Kavramlar
1. Büyüme: Olgunlaşmanın alt boyutu olan büyüme,
insan gelişiminin gözlenebilir boyutudur. Boy, kilo
ve hacimdeki artış, bedensel değişimlerdir.
• Büyüme bedenin hem iç hem de dış organlarında
meydana gelir.
• Büyümenin en hızlı olduğu dönem anne karnındaki
(doğum öncesi) dönemdir. Daha sonra en hızlı olduğu
dönem bebeklik ve ergenlik dönemidir.
2.Olgunlaşma: Organizmanın temelindeki potansiyel
güçlerin görev yapabilecek düzeye ulaşmasını ifade eder.
* Vücut organlarının kendilerinden beklenen
görevleri yerine getirebilecek düzeye gelmesidir.
3.Kritik Dönem: Kritik dönem; organizmanın farklı gelişim
dönemlerinde öğrenmeye ve gelişmeye en çok eğiliminin
olduğu, istekli ve çevredeki uyarıcılara en açık ve alıcı
olduğu dönemi ifade eder.
* Söz konusu beceri ilgili dönemde kazanılmadığı
zaman, daha sonraki dönemlerde kazanılamaz veya
kazanılması çok zor. Bu tip dönemlere kritik dönem denir.
4.Deneyim(Yaşantı): Bireyin çevresi ile etkileşimi sonucunda
kazandıklarıdır.
5.Kalıtım ve Çevre: Kalıtım, bireyin genetik özelliklerini;
Döllenmeden itibaren insanın içinde yaşadığı ve etkilendiği
tüm dış uyarıcılar çevreyi meydana getirir.
* Çevresel faktörler doğum öncesi, doğum anı ve
doğum sonrası olarak toplan 3 grupta toplanır.
Çevresel Faktörlerin 3 Temel Kaynağı
a)Doğum Öncesi: Annenin beslenmesi, yaşı, kan grubu,
zararlı alışkanlıkları, geçirdiği hastalıklar, radyasyon,
ilaçlar, psikolojik sorunlar, kaza, travma v.b.
b)Doğum Anı: Erken veya geç doğum, sağlıksız ortam,
bebeğin oksijensiz kalması, kordon dolanması,
zorlanma v.b.
c)Doğum Sonrası: Beslenme, bebeklik hastalıkları,
iklim, kardeş sayısı, kazalar, eğitim, çocuk yetiştirme
tarzı, kitle iletişim araçları, ekonomik, sosyal ve
kültürel koşullar v.b.
GELİŞİM İLKELERİ
Gelişim, kalıtım ve çevre etkileşiminin bir ürünüdür.

Gelişim süreklidir ve belli aşamalarda gerçekleşir.

Gelişim nöbetleşe devam eder.

Gelişim baştan ayağa, içten dışa doğrudur.

Gelişim, genelden özele doğrudur.

Gelişimde kritik dönemler vardır.

Gelişim bir bütündür.


Gelişimde bireysel farklılıklar vardır.

Gelişimin hızı, dönemlere göre değişir.


GELİŞİM GÖREVLERİ MODELİ
(HAVİGHURST MODELİ)

Yaşam süreci içerisinde birey belli dönemlerinde


bir takım gelişim görevlerini yerine getirmek
zorundadır.

Gelişim görevleri başarıldığında bireyi mutlu


eden, ve bir sonraki dönemlerde başarıyı
kolaylaştıran , başarısız olunduğunda bireyi
mutsuz eden ve sonraki gelişim görevlerini
olumsuz etkileyen görevlerdir.
GELİŞİM GÖREVLERİ MODELİ
BEBEKLİK DÖNEMİ (0-2 YAŞ)
Nefes almayı ve emmeyi öğrenme
Doğumdan sonra fiziksel çevredeki değişikliklere uyum sağlama
Dönemin sonlarına doğru dışkı kontrolünü gerçekleştirme
Dönemin sonlarına doğru yürümeyi öğrenme
Katı yiyecek yemeyi öğrenme
Belirli zamanlarda uyanık kalmayı ve uyumayı gösterme

İLK ÇOCUKLUK DÖNEMİ (2-6) YAŞ


El göz Koordinasyonu sağlama
Öz bakım becerilerini (giyinme, yemek yeme vb.) yerine getirebilme
Okuma yazmaya hazır duruma gelme
Cinsiyet farklılıklarını öğrenme
Toplumsal kurallara dair yanlış ve doğru davranışı ayırt etmeye ve
toplumsal rolleri öğrenmeye başlama
GELİŞİM GÖREVLERİ MODELİ
SON ÇOCUKLUK DÖNEMİ (6-12) YAŞ

Zaman kavramını tanıma, okuma, yazma ve hesaplama ile ilgili üç


temel beceriyi geliştirme
Cinsiyetine uygun rolleri benimseme
Davranışlarının sorumluluğunu alabilme
Yaşıtlarıyla geçinmeyi ve kişiler arası ilişkilerini geliştirme
Yetişkinleri büyük ölçüde model alarak cinsiyetine uygun roller
geliştirme
Vicdan ve değerler sistemi geliştirme
Somut düşünmeyi öğrenme
Kişisel bağımsızlığı kazanma
GELİŞİM GÖREVLERİ MODELİ
ERGENLİK DÖNEMİ GELİŞİM GÖREVLERİ(12-18) YAŞ

Yetişkin cinsiyetinin erkek ya da kadın sosyal rolünü edinme


Aile içinde duygusal bağımsızlığını kazanma
Bedensel özelliklerini kabul edip etkili biçimde kullanma
Bir mesleğe doğru yönelme ve hazırlanma
Akran gruplarına girme
Evliliğe ve aile kurmaya hazırlanma
Kişisel değerlerine göre bir yaşam felsefesi kurma
Toplumsal görevleri yerine getirme ve toplumsal sorumluluklar almaya
istekli olma
Yaşıtlarıyla olgun ilişkiler kurabilme
GELİŞİM GÖREVLERİ MODELİ
GENÇ YETİŞKİNLİK DÖNEMİ (18-25) YAŞ

Bir işe başlama


Eş seçme
Aile kurma girişimi
Yakın ilişkiler kurabileceği arkadaşlar ve sosyal gruplar bulma
Vatandaşlık sorumluluklarını üstlenme
Ev yönetimini ve çocuk sorumluluğunu üstlenebilme

ORTA YETİŞKİNLİK DÖNEMİ (30-60) YAŞ


*Toplumsal sorumluluğa erişme.
* Ekonomik standartlara ulaşma.
* Gençlere iyi yetişkinler olması için rehberlik etme
* Boş zamanları değerlendirme.
* Orta yaşın fizyolojik değişikliklerine ayak uydurma
GELİŞİM GÖREVLERİ MODELİ
İLERİ YETİŞKİNLİK(YAŞLILIK)DÖNEMİ (60-65/..) YAŞ

* Azalan fiziksel güce ve sağlığa uyum sağlama.


* Emekliliğe ve azalan gelire uyum sağlama.
* Eş kaybına uyum sağlama.
* Yaş grubu ile yakınlık kurma.
* Toplumsal ve vatandaşlık yükümlülüklerini yerine getirme.
* Doyurucu fiziksel yaşantı düzeni oluşturma.
Duyum
• Beyinde etkilerin başlaması önce duyu organları tarafından uyarımların
alınmasıyla başlar.
• Bu anlamda öncelikle duyu organlarının genel yapısını da bilmek gerekir. Bu
bölümde görmek, işitmek ve dokunmak üzerinde durulacaktır.
Göz: Görme İşlemi
• Her duyu organın şekli, yapısı ve işlem görme biçimi birbirinden farklıdır.
Sadece belli türdeki uyarıcı veya fiziksel enerjiyi alabilirler.
• Örneğin radyo dalgalarının göz tarafından alınmama nedeni uygun dalga
boyunda yer almamalarıdır. Radyo dalgaları da güneşten gelen ışık dalgaları
gibi bir tür elektromanyetik enerji olmalarına rağmen dalga boyları farklıdır
Gözün Yapısı ve İşlevleri

1. Ters görüntü: Araba, gözün arka kısmında ters olarak görünür. Araba
gözün içinde ters olarak yansımasına rağmen beynimiz arabayı ve
gördüğümüz her şeyi doğru şekle çevirir ve dünyayı olduğu gibi
görmemizi sağlar.
2. Işık dalgaları: Işık dalgaları bir nesneye, örneğin bir arabaya çarptıktan
sonra geniş bir demet olarak geri yansır. Gözlerimiz bu geniş ışık
demetini, dar ve odaklanmış bir demete çevirmeden arabayı göremeyiz.
Gözümüzde göz merceği ve kornea dene iki yapı bulunur. Bunlar
görüntüyü tıpkıbir kamera gibi netleştirir.
3. Kornea: Arabadan yansıyan geniş ışık demeti öncelikle korneadan geçer.
Kornea gözümüzün ön kısmını kapsayan şeffaf, yuvarlak bir örtüdür. Işık
dalgaları korneadan geçerken eğimli yüzeyi dalgaları daha dar bir demet
halinde büker veya odaklar.
4. İris: İris göz bebeğini çepeçevre kuşatır. İris, göz bebeğini çevreleyen ve
göze gelen ışığı düzenleyen çember şeklinde bir kastır. Loş ışıkta iris
gevşer ve içeriye daha fazla ışık girmesine müsaade eder, bu durumda
göz bebeği büyür. Parlak ışıkta ise iris kasılır ve içeriye daha az ışık
girmesine izin verir, bu durumda göz bebeği küçülür. İris kası aynı
zamanda gözlerimize renk veren pigmenti içerir.
5. Göz merceği: ışık dalgaları kornea ve göz bebeğinden geçerek merceğe
ulaşır. Göz merceği ışık dalgalarını daha fazla bükerek ve odaklayarak
daha dar bir demet haline getiren şeffaf, oval şekilde bir yapıdır. Merceği
daha fazla veya daha az eğimli hale getirmek, ışık dalgalarının daha dar
bir demet haline getirilmesini sağlar. Bu demetin gözün arka kısmında
bulunan retina denilen bölüme yansıtılması gerekmektedir.
6. Retina: Işık dalgaları bükülüp odaklanmış olmasına rağmen iletim ancak
ışık retinaya ulaştığı anda gerçekleşir. Göz küresinin en arkasında bulunan
retina, ışığa karşı çok hassas olan hücrelerden oluşmuş, ince bir
tabakadır.Işığa duyarlı bu hücrelere fotoreseptör denir ve ışık dalgalarını
emerek iletişim işlemini başlatır.
Duymanın Aşamaları

• Dış kulak: Kulağın kendine özgü bir şeklinin olması ve kafamızın


dışında bulunmasının tek sebebi ses dalgalarını doğru biçimde
toplamaktır. Yani ses dalgaları dış kulak tarafından toplanır. Dış kulak,
üç ana yapıdan oluşur: kulak kepçesi, işitme kanalı ve kulak zarı. Kulak
kepçesi, başın iki yanında kafanın yan taraflarında çıkıntı yapan oval
şeklinde bir yapıdır. Kulak kepçesinin işlevi ses dalgalarını toplayarak
işitme kanalı denilen uzun ve dar bir kanala göndermektir.
• Orta kulak: Orta kulak bir radyo yükselticisi görevi görür. Titreşimleri
alır ve daha yüksek hale getirir. Orta kulak, her iki ucu bir zarla kapalı
olan kemikli bir boşluktur. Bu iki zar birbirine üç küçük kemik ile
bağlanır.
• İç kulak: İç kulak, kemikli boşluklardan ibaret olan iki yapıyı barındırır:
duyma işini gerçekleştiren salyangoz ve dengeden sorumlu
olan vestibüler sistemi. İç kulakta bulunan salyangoz, salyangozu
andıran bükümlü ve kemikli bir dış yüzeye sahiptir
DUYUM VE ALGI

• Uyarıcı: Organizmayı etkileyen tüm iç ve dış faktörler uyarıcı olarak


adlandırılır.
• Uyarım: Uyarım ise, uyarıcıların duyu organlarını harekete geçirmesini
açıklar.
• Duyum: Organizmanın iç ve dış çevreden gelen uyarıcıları duyu organı
aracılığı ile alıp sinirsel enerji haline dönüştürmesi sürecine duyum
denir.
• Duyum eşiği (Mutlak eşik): Duyu organlarının bir uyarıcıyı almaya ya
da almamaya başladığı sınırdır.
• Sesberi ya da infrasound olarak nitelendirilen ses frekansları, 20 Hz
den az olurlar. Böylece insan kulağının duyamayacağı kadar düşük,
fakat hava basıncı değişiklikleriyle oluşan ses dalga frekanslarından
daha yüksektirler. Hayvanlar, insanların duyamadığı ses frekanslarını
bile algılayabilirler. Örneğin fillerin ayağında çok alçak frekansları
algılayan doğal alıcılar vardır.
• Duyum eşiğinin alt ve üst eşik olmak üzere iki türü bulunmaktadır:
• Alt eşik: Bireyin belli bir uyarıcıyı belli belirsiz almaya başladığı en
düşük şiddettir.
• Üst eşik: Duyu organlarının bir uyarıcıyı duyumsamasının kaybolduğu
en yüksek şiddettir.
• Farklılaşma eşiği: Bir uyarıcıda fark edilebilen, en küçük şiddet
değişmesidir. Yani, aynı türden iki uyarıcıda şiddet farkının ayırt
edildiği ilk noktadır.
Algı ve Algıya İlişkin Kavramlar

• Algı nesne ya da olayların beyinde işlenerek anlamlı bütünler haline


getirilmesi sürecine denir.
• Nesne ya da olayların, özellikleriyle ve çevrelerindeki diğer nesne ve
olaylarla olan ilişkileriyle birlikte kavranması sürecidir.
• Bireyin yüksek ses nedeniyle korkması bir duyumdur (Burada ses
uyarıcı, sesin kulaklarda titreşim başlatması uyarım, korkunun
beyinde oluşması ise duyumdur). Yüksek sesin bir trafik kazasından
kaynaklandığını bireyin anlaması algıdır.
Duyum vs Algı
• Duyumda, organizma tek tek uyarıcıları alır; oysa algıda bu uyarıcılar,
bir nesne ya da olayda birleştirilerek kavranır.
• Duyumda, uyarıcı kaynak tanınmaz, algıda uyarıcı kaynak tanınır.
• Duyum, algının ön koşuludur. Duyum olmadan algı olmaz.
• Algıda Seçicilik : Organizmanın, çevresinde bulunan çok sayıda uyarıcı nesne, ya
da olaydan, bir ya da birkaçına dikkatini yöneltmesine algıda seçicilik denir. Algıda
seçiciliği etkileyen birçok iç ve dış neden vardır. Dış etkenler :
• Uyarıcının şiddeti ve büyüklüğü: Yolda çok büyük bir kamyon dikkat çeker. Yemek masasında
yanmış bir ekmek dikkatimizi çeker. Basketbol maçında en uzun boylu birey dikkat çeker.
• Aşırı zıtlık(Karşıtlık): Cenazede siyah giyinmiş insanlar arasında beyaz kıyafetli birisi dikkat
çeker.
• Hareketlilik: Otoparkta duran arabaların yanında hareket eden araba dikkat çeker. İstiklal
marşında herkes hazır ol pozisyonunda dururken koşan bir çocuk dikkat çeker.
• Süreklilik: Sınıfta sürekli parmak kaldıran çocuk dikkat çeker. Sürekli yayınlanan bir reklam
dikkat çeker.
• Tuhaflık (Alışılmışın dışında uyarıcılar): Üç ayaklı bir hayvan dikkat çeker. Beş boynuzlu koyun
dikkat çeker. Sekiz tekerlekli bir otomobil dikkat çeker.
• Tanışıklık: Arkadaşımızın sesi kalabalıkta dikkat çeker. Bildiğimiz bir araba markası fuarda
dikkatimizi çeker
• İç faktöre tamamen bireye özgü nedenlerden dolayı algının
farklılaşmasını açıklar. Bu faktörlerden bazıları şunlardır:
➢Beklenti: Örneğin bir üründe indirim bekleyen bireyi internette üründe
indirim olduğunu hemen fark etmesi bu duruma bir örnektir.
➢İlgi: Sinema filmlerine ilgi duyan biri televizyonda öncelikle film kanallarına
bakacaktır.
➢Gereksinim: Ayakkabıya ihtiyaç duyan biri AVM’lerde en fazla ayakkabı
mağazalarının önünde oyalanacaktır
Algıda Organizasyon
• a) Şekil (figür) - Zemin (fon) Algısı
• Benzerlik ilişkisi
• Yakınlık İlişkisi
• Devamlılık (Süreklilik) İlişkisi
• Tamamlama (Kapalılık) İlişkisi
Algı Yanılmaları
• a) İllüzyon (Yanılsama): Gerçekte var olan bir
dış uyarıcının olduğundan farklı algılanmasıdır.
• b) Halüsinasyon (Sanrı): Ortada bir uyarıcı
yokken kişinin bir şeyler algıladığını
sanmasıdır. Yani gerçekte var olmayan bir
uyarıcının varmışçasına algılanmasıdır.
• Panzo İllüzyonu : Şekilde görüldüğü gibi birbirine yatay çizgiler aynı
büyüklükte olduğu halde, sayfanın yukarı kısmında bulunan çizgi,
sayfanın alt kısmında kalan çizgiden daha uzun görünüyor. Panzo
yanılması, uzaklık algılamasında birbiriyle mekanda kesişen çizgileri bir
referans, karşılaştırma birimi olarak ortaya çıkarmıştır.
• Muller-Lyer Yanılması : En iyi bilinen görsel yanılma, Muller-Lyler
yanılmasıdır. Çizgiler aynı olmasına rağmen açık olan çizgiler daha
büyük görünür.
• Yön Yanılsaması : Şekilde birbirine paralel olan yedi çizgi bulunuyor.
Oysa bunlar birbirini kesecekmiş gibi görünüyor. Bu da yöne ilişkin bir
algı yanılmasıdır. Alışkanlık ve geçmiş deneyimler, bu görsel
yanılmaları oluşturmada etkilidir. Duyu organlarının özellikleri, fiziksel
nedenler ve çevresel koşullar da bu yanılmaları doğurabilir. Renk
zıtlıkları ve geometrik yanılmalar gibi fiziksel faktörden, giyimde, ev
döşemede, iç ve dış mimarlıkta yararlanılmaktadır.
• Alan Yanılsaması : Ortadaki yuvarlak her iki şekilde de aynı
büyüklükte olduğu halde, küçük daireler arasında yer alan sağdaki
yuvarlağa göre daha büyük görünür. Bunun sebebi etraftaki küçük ve
büyük dairelerin referans noktası olarak alınmasıdır.
• Bükülme Yanılsaması : Şekilde dikey kesen çizgiler eğik
görünmektedir. Bunun nedeni alt taraftaki kıvrımlı çizgilerin referans
noktası olarak kabul edilmesidir.
• Derinlik algısı da seçicilik, değişmezlik ve örgütlenme gibi bir algı
özelliğidir. Gözümüzün ağ tabakası yukarı-aşağı, sağ-sol olmak üzere
sadece iki boyut görme yeteneğine sahiptir. Buna rağmen, nesnelerin
derinlik boyutu olarak adlandırdığımız üçüncü bir boyutu da
değerlendirebiliyoruz. Derinlik boyutunu algılayabilmemiz ışığın geliş
açısına bağlı olarak ortaya çıkan gölgeler, nesnelerin görünüş
netliklerindeki farklılıklar, nesnelerin iki gözün ağ tabakalarına düşen
imgelerinin farklı olması ve benzeri ipuçlarının beynimiz tarafından
değerlendirilmesi sayesinde mümkün olmaktadır
• Göreli Yükseklik: Yüksek olan nesnelerin kendilerinden daha alçak
olan nesnelerden daha uzaktaymış gibi görünmeleri, derinlik algısına
katkıda bulunan bir başka monoküler ipucudur.
• Hareket paralaksı: Bir manzaranın önünden geçerken, bize yakın olan
nesneler, daha uzaktaki nesnelere kıyasla gözümüzün önünden daha
hızlı geçer. Bir arabayla seyahat ederken bize yakın olan elektrik
direklerinin uzaktaki ağaçlara göre yakınımızdan daha hızlı geçtiğini
görürüz.
• Doğrusal Perspektif: Büyüklüklerini bildiğimiz nesneler uzaktayken
birbirlerine olduklarından daha yakın görünürler. Örneğin, bir
demiryoluna baktığımızda raylar giderek birbirlerine yaklaşıp bir
noktada kesiyormuş gibi görünür. Doğrusal perspektif adı verilen bu
olay da derinlik algısına katkıda bulunmaktadır
ZEKA
• İnsanın zekasını oluşturan temel özellikler insana kalıtım yoluyla geçer.
• Zeka çevreyle etkileşerek yeteneğe dönüşür.
• İnsanın çevreyle etkileşimini, onun bilişsel örüntüsünün düzeyi belirler.
• Zekayı ölçmek için bağlı yetenekleri ölçmek gerekir.
• Zeka yaşamın ilk on yılında bğyğk gelişme gösterir (En hızlı gelişme ilk iki yılda
olur).
• Zeka gelişiminin en üst düzeyine 14-18 yaş aralığında varılır.
• 30 yaşından sonra yeni bir şeyler öğrenme gücü azalır. Ancak öğrenilen bilgiler
kaybolmaz, tam tersine deneyime dayalı bilgiden dolayı, bilgiyi kullanma
becerisi artar.
• İlk zeka testi “Alfred Binet” ve “Theodore Simon” Fransız okullarında özel
eğitime ihtiyaç duyan öğrencileri tespit etmek için kullanılmıştır.
• Daha sonra “Lewis Terman” tarafından geliştirilmiş ve “Stanford-Binet” Zeka
Testi olarak kullanılmaya başlamıştır.
• 1917 yılında ABD’de Robert Yerkes Ordu Alfa-Beta Testlerini geliştirmiştir (Alfa
okuma yazma bilenler, Beta okuma yazma bilmeyenler içindir).
• 1955 yılında David Weschler (WAIS-WISCR) zeka testlerini diğer zeka testlerini
kısıtlı bularak geliştirmiştir.
,
Duygusal Gelişim Dönemleri
Jennis Zeman

0-6 aylar
• Gülme ve kahkaha ilk duygusal tepkilerdir.
• Kahkaha 2-3. aylarda başlar. Bilişsel olarak
uyuşmazlıkları fark etmesiyle olur.
• 6 -10. haftalar arasında Sosyal gülme görülür.

7-12 aylar
Korku, tiksinti ve kızgınlıklar ağlama ile ifade
edilmeye başlar.
1-2 yaşlar
• Utanma ve gurur duygularını ifade ederler. Öğrenilmiştir.
• Yetişkinlerin bu duyguların gelişimine katkısı vardır.
• Kültürel değerlere göre şekillenir.
• Duygusal denetim* gelişir
• 0-1 yaş duygusal denetimlerini anne babalar sağlar
• 1-2 yaş Dili kullanma ve ifade etme becerileri ile duygu denetim becerileri
gelişir.
3-6 yaşlar
• Ebeveynler olumsuz duygusal durumlarla baş etmelerine yardımcı olurlar.
• Duygusal ifadelerini kültürel değerlere göre ifade etmeyi öğrenirler. (Duygusal
gösterme kuralları)
• Yerine göre gerçek duygularını saklayıp sosyal durumun gerektirdiği gibi
davranabilir.
• Saldırganlık ve kızgınlık tepkileri öğrenilebilir. Akranlarına karşı kullanılır.
• Başkalarının duygusal durumlarını anlamaya başlar
• Tekrarlanan durumlarla kendi teorilerini oluşturur.
Duygusal gösterme kuralları denir

• 3-6 yaşlar okul öncesi dönem

4. Yaşta çocuklar duygusal ifadelerini , kültürel değerlerin gerektirdiği


sosyal göstergelere göre değiştirme becerisi kazanırlar bu duruma
• Sosyalleştirici rol ebeveynlerin
• Sosyal kurallar içselleştirilir.
• Daha karmaşık duyguları anlamaya başlarlar.
• Haksızlığın oluşturduğu muhtemel duyguları tahmin edebilme.
Duygusal Zeka
• DuygularıAlgılama: Duygusal zekanın ilk basamağı duyguların doğru şekilde
algılanmasıdır. Bu algılama sözel mesajların yanı sıra beden dili ya da yüz ifadeleri
gibi sözsüz mesajlarıda içermektedir.
• DuygularıKullanma: İkinci aşama düşünme ve bilinçli davranma için duyguları
kullanmadır. Duygular bizim hangi konuya öncelik vermemiz gerektiğini anlamaya
yardımcı olur. Biz de böylece ilk olarak bizi duygusal olarak etkileyen olaylara tepki
veririz.
• DuygularıAnlama: Duygular birçok anlam taşır. Eğer bir birey öfkelenirse karşıdaki
kişi bu duygunun nedenini yorumlamaya çalışır. Eğer patronunuz size kızmışsa
bunun anlamı ya iş yapma biçiminizden memnun değildir ya işe gelirken kaza
yapmıştır ya da evde eşiyle kavga etmiştir.
• DuygularıYönetme: Bireyin duygularını tanıdıkta sonra onları kontrol edebilmesi
de gerekir. Örneğin öfkelendiğinde bunu uygun bir dille ifade etmeli ya da üzgün
olduğunda hayattaki her şeye küsmemeli.
Biyolojik Ritim ve Uyku
• Açlık, susama, doğum, ölüm, ihtiyarlık, sağlıkla ilgili konular, solunum,
boşaltım gibi olayların hepsi biyolojik ritimlerle ilişkilidir. Temel olarak
üç biyo-ritim vardır: Bunlar; infradiyen, ultradiyen ve sirkadiyen
ritimdir.
• Ultradiyen : Bir günde birden fazla döngüsü olan ritimlerdir. Örneğin rüyalar
bir ultradiyen ritimdir. Kan akımı, metabolizma ve bazı hormonların
salgılanması bir ultradiyen ritimdir. Bunun dışında görme ve işitme sistemleri,
kalp hızı, solunum sayısı, yeme-içme, idrar çıkarma, dışkılama bu kapsamda
yer alır.
• Sirkadiyen: 24 saatlik süre içinde takip eden ritimler biyolojik ritimler
olarak adlandırılır. İnsanın en belirgin sirkadiyen ritmi uyku ve
uyanıklığın ritmik değişimidir. Erişkin bir insan günde ortalama 16 saat
uyanıkken 8 saat uykudadır. Bunun dışında vücut metabolizma hızı da
gün boyunca değişir. Vücut ısısının 24 saatlik ritmi, genellikle öğleden
sonra pik yapar ve uykunun ortasından 1-2 saat sonra en düşük
düzeye iner. Örneğin kazalar daha çok 16.00’a doğru yoğunlaşır.
• İfradiyen: Bir günden daha yavaş süren ritimlerdir. Bu ritim aylık ve
yıllık olmak üzere ikiye ayrılır. Kadınların aylık adet döngüsü bu
ritimlerden aylık olanın en klasik örneğidir. Hayvanlarda gözlenen göç
ve kış uykusu yıllık ritimler içinde yer alır.
Güdülenme ve Motivasyon
• Davranışı ortaya çıkaran yani organizmayı harekete geçiren her türlü
faktör “güdü” olarak adlandırılmaktadır. Fizyolojik temelli güdülere ise
“dürtü” adı verilir.
• Bazı davranışlar içgüdüsel ve otomatik tabiatlıdırlar.
• Davranışlar psikolojik ve fizyolojik dengenin korunması için önemlidir
(Homeostasiz).
• Güdülenmede hiyerarşi vardır. Birey kendisi için öncelikli ihtiyaçları
karşılamadan sonraki ihtiyaçlara yönelmez.
• İhtiyaç-dürtü-güdü-davranış
İçgüdü kuramı
• İçgüdü, canlının hatta o canlının ait olduğu tüm türün yaşamını
sürdürmesine yardımcı olacak uyum sağlayıcı davranışların genetik olarak
kodlanmış şeklidir. Yani türe özgü davranışlar olarak da açıklanabilir. Bu
kuram özellikle hayvan davranışlarının açıklanmasında etkilidir.
• İçgüdü kuramı özellikle hayvanlarda geçerli olan bir görüştür. Bu durumun
örneği belgesellerde görülebilir. Hayvanlar kendi bölgelerine giren aynı tür
ya da başka tür canlı gördüklerinde bölgelerini korumak için harekete
geçerler. Bu içgüdüsel bir davranıştır. Ya da ördek yavruları doğal olarak bir
süre sonra suyla buluşmak isterler.
• Bazı içgüdüler; topluluk içinde yaşama, saldırganlık, analık, yuva yapma, kış
uykusuna yatma vb. davranışları içerir.
Dürtü Azaltma Kuramı
• Organizma yaşamını sürdürmek için gerekli olan su gibi bir madde ya
da uyku gibi bir koşuldan mahrum bırakılmışsa, organizmanın bu
durumu ihtiyaç kavramı ile açıklanır (Yani bu kurama göre davranış
fizyolojik bir ihtiyaç ile başlar). İhtiyaç hali organizmayı gergin bir
duruma sokar, organizma harekete hazırdır; organizmanın bu
durumuna dürtü hali adı verilir.
• Bu gergin hal, organizmayı gereksinmesini giderme yönünde harekete
geçirmeye teşvik eder.
• Gereksinme giderildikten sonra organizmanın gerginliği azalır ve
organizma normal hale geçer.
Optimal Düzeyde Uyarılma Kuramı
• Bu kurama göre bireyler belli uyarılma düzeyinde kalmayı tercih
ederler.
• Örneğin bazen insanlar yüksek sesli bir diskoda müzik dinlemek için
büyük bir istek duyarlar. Bu durumu içgüdü ya da dürtü kuramıyla
açıklayamayız.
• Çünkü insanlarda yüksek sesle müzik isteği olarak adlandırılacak bir
içgüdü ya da dürtü bulunmamaktadır.
• Fakat insanlar sürekli sessiz ortamda kalsalar, hareketli ortama gitmek
isterler ya da çok gürültülü ortamlarda sesli ortamlara çıkmak isterler.
Sürekli karanlıkta durmak isterse aydınlığa çıkmak ister. Bu anlamda
belli bir düzeyde uyarılma ararlar.
Özendirici Uyarıcı Kuramı
• Bazı davranışlar biyolojik temeli olmadan, çevredeki uyarıcılardan
etkilenerek ortaya çıkar. Aç olunmadığı halde yemekten sonra verilen
çikolata ya da kahve bireye çekici gelir. Çocuğun yeni bir oyuncağı
kurcalaması, yeni bir cep telefonuna ihtiyacımız olmasa da onu satın
almak istemek uzun bir yol yürümek bu kapsamda yer alan
davranışlardır. Özendirici uyarıcılar çevremizde bulunan, organizmayı
belli bir davranış için harekete geçiren eşya ya da olaylardır.
Bilişsel Güdüleyici Faktörler Kuramı
• Bireyin olayları nasıl yorumladığı davranışını şekillendirir. Birey diğer
insanları bir tehdit olarak algılarsa kendini onlardan uzak tutmaya
çalışır. Eğer otobüste birey başkasının ayağına kaza ile bastığını anlarsa
problem yaşanmaz. Fakat karşıdaki bireyin bunu bilinçli yaptığını
düşünürse o zaman sert tepki verebilir.
BELLEK VE HATIRLAMA
• Zihnin yaşam boyunca öğrendiklerini,
saklaması (depolaması) ve gerektiğinde
yeniden canlandırması yeteneğine bellek
denir. Bellek kazanımların korunmasını
sağlayan bilişsel bir süreçtir.
BELLEĞİN AŞAMALARI
• 1. Kodlama
• 2. Depolama
• 3. Geri Çağırma (Belleğe yerleştirme) (Belleğe
saklama) (Hatırlama)
• BELLEK ÇEŞİTLERİ
• 1. Duyusal bellek (Duyusal kayıt)
• 2. Kısa süreli bellek ve Çalışma belleği
• 3. Uzun süreli bellek
• Uzun süreli bellek; açık bellek (bildirilen bellek) ve
örtük (bildirilemeyen) bellek diye ikiye ayrılır.
• a) Açık (bildirilen) bellek: Kişinin bilincinde
olduğu ve başkalarına da bildirebildiği bilgileri
içerir. Açık bellek anısal ve anlamsal diye iki ayrılır.
• Anısal bellek; belirli yer ve zamandaki anılara
ilişkin bilgileri içeren bellektir. Mesela; 1 yıl önce
gittiğiniz Trabzonspor-Fenerbahçe maçına
arkadaşınızın gelememiş olduğu anısı.
• Anlamsal bellek; anlamların, kavramların
belleğidir. Mesela; TC kuruluş tarihi, Karadeniz
bölgesinde mevsimin nasıl olduğu bilgisi
Bilginin Alınması, İşlenmesi ve Anlamın Oluşturulması (Öğrenme) Süreci

DAVRANIŞ

Duyusal Kısa Süreli Uzun Süreli


Kayıt Bellek Bellek
▪Dikkat ▪Anlamlı
Kodlama
▪Algı (Seçici)
1. Anısal
Hatırlama
2. Anlamsal
3. İşlemsel
• Hatırlama, öğrenilmiş olan bilgilerin bellekte
saklanıp bilinçli olarak yeniden
canlandırılmasıdır. Tanıma ise, daha önceden
öğrenilenlerle yeniden karşılaşıldığında onların
farkına varılmasıdır. Hatırlama ile öğrenilenler
yeniden canlandırılırken, tanıma ile
öğrenilenlerin farkına varılır.
• Unutma, önceden öğrenilen bilgilerin bellekte
saklanamaması yani silinmesi durumuna denir.
• 1. Unutmanın nedenleri (kolaylaştıran nedenler)
• a) Bilgilerin kullanılmaması: Kullanılmayan veya
tekrar edilmeyen bilgiler zaman içinde
unutulurlar.
• b) Aradan geçen zaman: Unutma başlangıçta çok
hızlı, giderek yavaşlayan bir süreci izler.
• c) Bastırma yüzünden silinme: Benliği rahatsız
eden şeyler bilinçaltına itilerek unutulur (Bu
ayrıca savunma mekanizmasıdır). Mesela; bir
kişinin gitmek istemediği bir randevunun saatini
unutması.
• ç) Organik etkenler nedeniyle unutma: Ölen
beyin hücrelerinin kendini yenileyememesi,
beyinde hücre kaybının olması unutmaya sebep
olabilir. Ayrıca amnezi, yaşlılık, frengi, tümör,
ateşli hastalıklar, alkol, uyuşturucu, sigara
unutmaya neden olmaktadır.
• d) Ket vurma: Öğrenilen bilgilerin birbirini
etkileyerek unutturmasıdır (bozucu etki
yapmasıdır).
• Geriye ket vurma: Yeni öğrenilen bilgilerin
eskilerini unutturmasıdır.
• İleriye ket vurma: Eski bilgilerin yeni bilgileri
unutturması veya hatırlamasını güçleştirmesidir.
Unutmayı azaltan, hatırlamayı artıran etkenler
• a) Öğrenmenin tam veya iyi düzeyde yapılması
• b) Öğrenilen malzemenin anlamlı ve hoşa
gitmesi
• c) Öğrenmeden sonra tekrar ve uygulama
yapılması
• d) Öğrenmeden sonra zihnin kapalı tutulması
ve dinlenilmesi (uyku gibi)
• e) Öğrenilenlerin sık sık kullanılması
PROBLEM ÇÖZME
• Bilgilerin amaca ulaşmak için kullanılması,
karşılaşılan sorunları, engelleri aşma sürecidir.
• Problem çözme yolları şunlardır:
• 1. Öfke ve saldırganlık
• 2. Deneme ve yanılma
• 3. Mekanik çözüm (ezberci çözüm): Bu
stratejide birey daha önce işe yaramış olan bir
çözümü, yeni karşılaştığı problemin
çözümünde de kullanır.
• 4. Düşünerek problem çözme
• a) Hazırlık dönemi
• b) Kuluçka dönemi
• c) Aydınlanma ya da kavrayış dönemi
• ç) Değerlendirme
Düşünme biçimleri
• Tümevarımsal: • Tümdengelimsel:
Tek tek özel durumlardan yola Genel bir yargıdan hareketle tek
çıkarak genel bir yargıya ulaşma tek özel durumlara ilişkin
şeklinde işleyen akıl yürütme çıkarımda bulunma
Düşünme biçimleri
• Hipotetik düşünme: insanların • Analoji(andırma):
karşılaştıkları bir sorunun İki durum arasındaki ortak bir
görünen boyutlarının ötesine özellikten yola çıkarak bilinen bir
geçip olası çözüm yollarını benzerlikten bilinmeyen
düşünebilmesi durumu özelliklerin bilinmesini sağlayan
• Örn.: robotların insanların düşünme yöntemine
işlerini görmesinin yararı-zararı
ne olabilirdi
Düşünme biçimleri
• Göreceli düşünme: kişiye, yere, • Bütünleştirici düşünme: bir
zamana göre değişen kavramları problemin birden çok alt faktörü
tam olarak anlayıp açıklama barındıracağını düşünüp
hepsinin birlikte alınarak
problemin çözülmesidir.
• Faktörlerin birleştirilmesi ve
birbirinden soyutlanmasında
• Metabiliş ve içebakış: bireyin • Zaman perspektifi kazanma:
kendisinin be başkalarının düşünceleri Ergenin geçmiş, bugün ve gelecek
ve kullandıkları stratejiler üzerinde bağlantısını kurabilmesine denir. 7
düşünebilmesi kişinin kendisinin nasıl yaşındaki bir çocuk 10 yıl sonra
düşündüğünü düşünmesi güçlü ve nerede olacağı sorusuna gerçekçi
zayıf yönlerini keşfetmesi
bir yanıt veremez. 15 yaşındaki bir
genç ise, geçmişteki başarı
durumunu, şimdiki koşullarını ve
gelecekteki olası gelişmeleri göz
önünde bulundurarak daha
gerçekçi bir olasılık ileri sürecektir.
Yansıtıcı Düşünme: Öğrenci aktif olarak katıldığı eğitim ortamından kendi
deneyimleriyle bilgiler edinmeli, bu bilgileri paylaşmalı ve yeni etkileşimlerine
aktarmalıdır. Öğrenilenleri bu düşünme becerisi ile yeni durumlarda kullanabilmesi
sağlanır. Geçmiş yaşantılardan ders çıkarma söz konusudur.

Yaratıcı Düşünme: Bireyin yeni, farklı, orijinal, özgün (sentez düzeyi), ayrıştırıcı
düşünme, alternatifli düşünme ve ürünler ortaya koymasıdır. Özneldir. Hazırlık,
kuluçka, aydınlanma ve değerlendirme olmak üzere 4 aşamadan oluşur.

Eleştirel Düşünme: Eleştirel düşünce sorgulayan bir yaklaşımla olayları ve durumları


ele alma irdeleyici bir bakış açısıyla yorum yapma ve karar verme becerilerini içerir.
Gerçeği bize aktırıldığı şekliyle olduğu gibi değil, nesnel bir şekilde, akıl yürüterek
algılama sürecidir.

Analitik Düşünme: Bir bütündeki her bir parçanın analiz edilerek bütünle/sistemle
ilişkilerinin incelendiği düşünce becerisidir. Analitik düşünce, analiz becerisi ile
ilişkilidir.

Metabilişsel düşünme: En kısa tanımıyla, kişinin kendi düşünme süreçlerinin farkında


olması ve bu süreçleri kontrol edebilmesi anlamına gelir. Bireyin kendi bilişsel
süreçlerinin nasıl işlediğini anlayarak bu süreçleri denetim altına alabileceği ve daha
nitelikli bir öğrenme için bu süreçleri yeniden düzenleyerek daha etkili bir biçimde
Tümevarımsal Düşünme: Özelden genele ya da olaylardan yasalara geçiş şeklindeki,
akıl yürütmedir. Özel gözlemlerden genel bir sonuca ulaşılmıştır. Somut işlemler
döneminde kazanılmaya başlanır
Tümdengelimsel Düşünme: Genelden özele ya da yasalardan olaylara geçiş şeklindeki
akıl yürütmedir. Kıyas, tümdengelimin en mükemmel şekli olarak kabul edilir. Bu
nedenle, klasik mantık akıl yürütmede esas olarak kıyası almıştır. Soyut işlemler
döneminde kazanılır
Analojik Düşünme: Bir olguyu bir olguya benzetmek aralarında çağrışım kurmak
demektir. Bilinen bir kavramdan hareketle bilinmeyenin öğrenilmesi. Özelden Özele
Akıl Yürütme
Iraksak Düşünme: Ortak düşünceden hareketle farklı düşüncelere ulaşabilmeye dayalı
bir düşünme becerisidir. Iraksak düşünenler tepkisel, engellenmemiş ve rahat olurlar.
Problem çözmede ıraksak düşünce kullanılır.
Yakınsak Düşünme: farklı düşüncelerin dayandığı ortak düşünceleri bulmaya dayalı
düşünme becerisidir. Yakınsak düşünenler ihtiyatlı ve duygusal açıdan tutuktur.
Lateral Düşünme: Kişilerin sorunlara farklı yönlerden bakabilmeyi ve geniş
düşünebilmeyi öğrenmelerini sağlamayı amaçlayan düşünme biçimidir. Lateral
düşünce, klasik düşünce kalıplarının dışına çıkmaktır. Herkesin sahip olduğu verileri
farklı şekillerde işleyip ayrıcalıklı sonuçlar çıkarmaktır. Bu düşünme biçimine uygun
kullanılabilecek teknikler altı ayakkabılı uygulama, altı şapkalı düşünme ve altı değer
madalyası olarak sayılabilir.
Dönüşümsel Düşünme: Öğrenen bir olayı çözümlemede geçmiş olayları ve durumları
zihinde kurgulayarak sonuçlar elde etmeyi başarabilir. Daha önce yaşanmış bir olayı
kafasında canlandırıp anlatabilir. Somut işlemler döneminin bir özelliğidir. Dönüşümsel
düşünme zamanla ilgili perspektifin kazanılmasıdır. Bu özelliği kazanan bireyler geçmiş
bugün ve gelecek arasında bağlantı kurabilirler. Yani geriye ve ileriye doğru
düşünebilirler.

Bütünleştirmeci(Kombinasyonel) Düşünme: Bir problemin alt problemlere ayrıldığı


durumlarda birden fazla çözümün birleştirilerek çözümlenmesi işidir. Ergen, bir
problemin çok sayıda alt problemi içerdiğini dolayısıyla çok sayıda çözüm yolunun
birleştirilebileceğini kavrar. Soyut işlemler döneminde geliştirilir.

Hipotetik Düşünme: Günlük hayatta veya eğitim öğretimde karşılaşılan bir sorunu
çözmek için olası çözüm yolları geliştirip bunları belirli bir düzene göre yapmayı
sağlayan düşünme sürecidir. Eğer …. ve …. olursa …. olur şeklinde genel bir cümle
yapısıyla ifade edilir. Hipotetik düşünmede sorunun görünen boyutlarının ötesine geçip
çözüme ilişkin yollar belirlenmesi söz konusudur.
Global Düşünme: Temeli, öğrenmeyi kolaylaştırmak için harita çizmeye dayanmaktır.
Öğrenmemiz gereken bilgilerin haritalaştırılması esastır. Zihin haritaları, kavram
haritaları vb.

Refleksif Düşünme: Kendini gözlem ve analiz konusu olarak alan öznenin tutumudur.
Refleksivite, kendi hakkında, kendi üzerine düşünen, kendisini bir obje gibi ele alıp
bakabilen bir öznenin durumunu ifade eder.

Omnipotent Düşünme: Ergenlik dönemindeki bireyin, her işin üstesinden gelebilecek


güçte olduğunu düşünmesi. Ergen, her şeyi halledebileceği kanısındadır. Ona göre
hayat aslında büyüklerin anlattığı kadar zor değildir.”Bana bişey olmaz” düşüncesi
hâkimdir. Ergenler hayal âlemine dalıp gelecekte gerçekleştirebilecekleri şeyleri
düşünürler. Düşünmekle de kalmayıp bu hayalleri gerçekleştirebilecek enerjiyle dolu
olduklarına, hayatın aslında büyüklerin abarttığından daha kolay olduğuna inanırlar.

İkonik Düşünme: Çocuğun işlem öncesinde hayalindeki sembollerle düşünmesi.


BRUNER
• EYLEMSEL DÖNEM 0-3 DUYU-MOTOR
Kasları yoğun kullanır(Kas etkin dönem). Bu dönemde çocuğun
öğrenmesi nesnelerle doğrudan ilişki kurarak gerçekleşir. Nesnelerin
anlamı onlarla ne yaptığına bağlıdır.
Kullanılan kodlamalar diğer dönemlerde de kullanılır

• İMGESEL DÖNEM 3-11 İŞLEM ÖNCESİ +SOMUT


İŞLEMLER
İmgeleştirme ‘’gibi leştirme’’ nesneleri direk kullanmadan zihninde
canlandırarak işlem yapabilir. Şema oluşturma görsel uzamsal zeka

• SEMBOLİK DÖNEM 11 + SOYUT İŞLEMLER


Sembol kodları yoğun kullanılır
Kısa cümle derin anlam(atasözü ve deyimlerin anlamlarının kullanımı)
Formülizasyon
Bruner’in Zihinsel Gelişim Kuramı Eylemsel Dönem Vygotsky’nin Zihinsel Gelişim Kuramı Çocuğun bilişsel
Eylemsel Dönem (0-2 yaş) gelişimi ailesi ve sosyal çevresinden aldığı sosyal desteğe
Bu dönemde çocuk nesnelerle doğrudan yapmış olduğu etkileşim bağlıdır. Bu nedenle çocuk yetişkin ilişkisi son derece önemlidir.
sonucunda zihinsel gelişimini sağlamaktadır yani yaparak yaşayarak
Sosyal etkileşim için en önemli unsurun dil olduğunu
öğrenir. söylemektedir.
İmgesel Dönem (2-12 yaş) Psikolojik süreçler kültür tarafından biçimlendirilir. Öğrenciler
Nesnelerle doğrudan ilişki kurmaksızın, nesnelerin zihinde birbirleriyle işbirliği içinde olmalıdır. Öğretmenler, öğrencileri
oluşturulabilen imgeleriyle işlemler yapabilir.
çalışmalarında aşırı derece de bağımsız bırakmamalıdır.
Sembolik Dönem (13 yaş ve üzeri)
Çocuk sembolleri kullanarak bir şeyi ifade edebilme yeteneğini Nesne, olay ya da kişilerle birinci elden deneyim son derece
kazanır. önemlidir.

Bruner, Vygotsky Ve Gagne’nın


Zihinsel Gelişim Kuramı

Gagne’nin Zihinsel Gelişim Kuramı


Çocuk dünyaya gelirken verilecek olan her şeyi almaya hazır halde gelir. Tüm bilgilerin
kaynağı deneyimdir.
Zihinsel gelişim aşamalarla olur. Bu aşamalar:
oİşaret öğrenme: uyarıcıların farkına varma
oUyarıcı davranım ilişkisi öğrenme otur deyince oturması gibi
oZincirleme: birbirine bağlı etkinliklerin öğrenilmesi
oSözel bağ kurma: sözcükler ile anlamları arasında bağ kurma
oAyırt etmeyi öğrenme: farklı uyarıcılara farklı tepki verme
oKavram öğrenme: birbiriyle ortak özelliği olan uyarıcıları gruplama
oİlke öğrenme: bilimsel kanunların yolların formüllerin öğrenilmesi
oProblem çözümü: kanun ve ilkelerle problem çözme.
11.02.2020
15
Bağlanma Gelişim Evreleri
Birinci bağlanma evresi 0-3ay(Rastgele tepkiler)
Herkese benzer tepkiler verir rastgele
İnsan sesi ve yüzüne duyarlıdır. Özellikle aşina olduklarına
Sosyal gülücük ortaya çıkar
İkinci bağlanma evresi 3-6ay (Tanıdık kişilere odaklanma)
Sosyal tepkileri seçici olur, tanıdıklarının yanında rahat yabancıları fark eder
onlardan korkar
Üçüncü bağlanma evresi 6ay-3 yaş (Aktif yakınlık arama)
Ayrılma kaygısı yaşamaya başlar, bakıcıyı güvenli üs olarak görür ve çevreyi
keşfetmeye çalışır. Farklı tepkiler verir
Dördüncü bağlanma evresi 3- yaş (Ortaklık davranışı )
Bakıcının plan ve niyetlerini hesaba katabilir ve niçin onu yalnız bıraktığına dair
yordama yapabilir. Ayrılık uzun süreli değilse yeniden sıcak bağ kurulabilir uzun
süreli ise bütün insanlardan ümit kesme durumu söz konusudur. Yetişkinlik
yıllarında bile başka kişilere derin bağlanmalar oluşturamaması tehlikesi doğar.
Bu tip kişiler başkalarını kendi amaçlarını gerçekleştirmek için kullanır.
JONN BOWLBY BAĞLANMA KURAMI
• Bağlanma : Bebekler ile anneleri(bakıcıları) arasında
kurulan özel ’’bağ’’ (attacment) olduğunu bu ‘’bağ’’ ın
çocukları koruduğunu annelerin bebeklerin ihtiyaçlarını
anlayabildiklerini ifade etmiştir.
• Bireylerin kendileri ve çevreleriyle ilişkilerini,
davranışlarının ürünleri hakkında onlara fikir verecek
İçsel bir çalışma modeli oluşturmalarını sağlar ve
tutarlılık gösterir
• Bu modeller davranışların yönetilmesi için kurallar
sistemi sağlar
• Bağlanma figürlerinin muhtemel tepkileri tahmin edilir.
• Yaşamın ilk birkaç ayı içinde geliştirilebilir.
 Bebek için dış dünyayı algılamada dokunma
duyusu çok önemlidir anne kaygı giderici
olmalıdır.
 Doğumdan hemen sonraki dönem kritiktir.
 Bebeğin parmak tutma, gülümseme, tepki
vermesi sağlıklı bağlanma belirtisidir.
 ‘’Ağlama’’, ‘’protesto’’, ‘’keder havası’’
İçsel Çalışma Modeli
• İlk bağlanma ilişkisi ile kendisine sosyal ilişkilerinde
kullanabileceği bir model oluşturur.
• Deneyimlerle içselleştirilir ve kararlı bir bilinçdışı varlık
haline gelir
• İlk aylarda gelişir. Davranışların yönetilmesi için kurallar
bütünü sağlar
• Dinamiktir. Bağlanma figürü değişirse değişir.
• Figürlerin muhtemel tepkileri tahmin edilir.
BAĞLANMA BİÇİMLERİ,TÜRLERİ(STİLLERİ)

• Güvenli Bağlanma
• Güvensiz Çelişkili( saplantılı, dirençli, ikircikli)
Bağlanma
• Güvensiz Kaçınan(kaçınmacı) Bağlanma
• Güvensiz (dağınık, düzensiz) organize olmamış
Karı-koca öğretmen olan bir çiftin Melek adında bir kızları vardır. Mesleki
yaşantılarından dolayı işe giderken kızları Melek’i babaannesine bırakmak
zorunda kalırlar. Anne babası meleği babaannesine her bıraktıklarında
Melek’in arkalarından ağladığını, gitmemeleri için çırpındığını görürler. Melek
babaannesine bırakıldığında anne babasının kendini terk edeceği, yalnız
kalacağı korkusuna kapılır.
Melek’in babaannesine bırakıldığında davranış değişikliği
göstermesinin temel nedeni aşağıdakilerden hangisidir?

A) Ayrılık kaygısı
B) Güvensiz bağlanma
C) Karasızlık
D) Güvenli bağlanma
E) Kaçınmalı bağlanma
• Güvenli Bağlanan çocuklar ihtiyaçları zamanında
karşılanan çocuklardır. Güven duygusu geliştirmiştir.
• Anneden bir süreliğine ayrı kalma konusunda sıkıntı
çıkarmaz.
• Anne döndüğünde olumlu tepkiler verir.
Çelişkili Bağlanan çocuklar ihtiyaçları tutarsız
karşılanan çocuklardır.
• Annenin bacağına yapışır
• Annelerinden kolay kolay ayrılamazlar
• Ayrıldıktan ve tekrar buluştuktan sonra yaşadıkları
kaygının şiddetine göre olumlu olumsuz tepkiler
verebilir.
Kaçınan Bağlanan çocuklar yeteri kadar
bakılmadığı için kendi başına kalan çocuklardır.

• Anneden ayrıldığında ya da buluştuğunda


tepkisiz kalır.
• Tek başına kalmak ister
• Diğer insanlardan ve yakın duygusal ilişkilerden
uzak durur.
Bebeklik ve çocukluk dönemlerinin duygusal gelişimiyle ilgili aşağıdaki
ifadelerden hangisi yanlıştır?
A) Bebekler acı, haz gibi duyumları hissetme potansiyeli ile dünyaya gelirler.

B) Bebeklerin ilk bir yıl içindeki bağlanmaları duygusal gelişimin bir parçasıdır.

C) Bebeklerin bağlanma ve bunun sonucu olarak ayrılık kaygısı geliştirebilmeleri


için nesne sürekliliğini şarttır.

D) Kayıtsız bağlanma tarzına sahip bebekler anneleri döndüğünde çok mutlu


olurlar.

E) Güvenli bağlanan bebeklerde de ayrılık kaygısı olabilir.


Örgütlenmemiş (Düzensiz-dağınık) bağlanma:

Çeşidinde ise çocuk bakıcıdan korkmaktadır, bakıcı


çocuk için ilgisiz ve korkutucudur. Fakat ihtiyaçları
doğrultusunda korktuğu kişiye bağlanmak ister. Bu
sebepten dolayı çocuk sürekli bakıcıyı gözlemler ve
alakasız ve beklenmedik duygular sergilerler. Afallamış
davranışlar karmaşa ve endişe gözlenir.
Annesi bakıcıya bıraktığı zaman umursamaz tavırlar
gösteren, anne geri döndüğünde ise anneye
karşı olumlu bir enerji ve sevinç göstermeyen
bebeklerin bağlanma stili aşağıdakilerden hangisi
ile ilgilidir?

A) Güvenlik
B) Kayıtsız
C) İkircikli
D) Belirsiz
E) Korkulu
Bazı anne-babalar çocuklarıyla ilgilenmekten
çok, kendileri ile ilgilenirler. Belki kendi psikolojik
sorunlarından, belki de kendi rahatlarını düşündüklerinden
çocuğa emek ve zaman harcamaktan kaçınırlar. Çocukla en az
zamanı geçirerek, kendi işlerine odaklanırlar. Bu tür anne baba
tutumları "ilgisiz" olarak tanımlanır.
İlgisiz anne-baba tutumlarının çocukta ne tür
bağlanma stili gelişmesinin nedeni olduğu düşünülebilir?

A) Kaçınan bağlanma B) Güvenli bağlanma

C) Kaygılı bağlanma D) Belirsiz bağlanma

E) İpotekli bağlanma
SOSYAL BECERİLER
• Kişinin diğerleriyle daha güçlü bir etkileşim kurması ve sosyal olarak
kabul görmeyen davranışlardan kaçınmasına olanak veren sosyal
olarak
kabul gören öğrenilmiş davranışlardır.

sosyal yeterlilik ve sosyal beceri farkı?


Sosyal beceri eksikliği(kusurları)
1. Kazanım Bozukluğu:
Öğrenmedikleri için sosyal beceriyi
sergileyemez performans gösteremez
2. Problemli Davranışın Ön Plana Çıktığı Kazanım
Bozukluğu:
3. Performans Bozukluğu:
- Öğrenir fakat davranışa dökmeyi seçmez
4. Davranışların Engellediği Performans Bozuklukları
: problemli davranış Problem davranışları daha baskın
çıkar.
Sosyal Becerilere Etki Eden Risk Faktörleri

• Bireysel
• Ailesel ve toplumsal
• Okulla ilişki risk faktörü
Sosyalleşemeyi etkileyen faktörler
• Yeterli gelişim düzeyi
• Olgunlaşma
• Benlik duygusu
• Empati
Sosyalleşme Sürecini Etkileyen Faktörler(sosyal
güçler)
• Ailenin çocuk yetiştirme tutumları
• Annelerin çalışması (çalışan anneler, bakıcılar)
• Çocuk eğitiminde babanın rolü
• Boşanma (okul öncesi kendini sorumlu tutma, bağımlı
olma, onay bekleme, girişimcilikte azalma, korku,
regresyon)
• Kardeş ilişkileri
• Arkadaş ilişkileri
• Oyun
Prososyal Davranışlar
• Olumlu kişiler arası ilişkileri ifade eder
Diğer insanların mutluluğu ve yararına yapılan davranışlara denir
Empati
İşbirliği
Paylaşma
Öz denetim
CEVAP: A
CEVAP: C
Yatay ve dikey ilişki ?

CEVAP: E
Arkadaşlık
Robert Salman
ilişkileri
0-6
Fiziksel ve coğrafi faktörlerin etkisi ile
Ben merkezci , kendi yaş, cinsiyet ve enerjisine benzer, hayali
arkadaş
7-9
Başkalarının duygularını fark eder, kendi cinsinden arkadaş seçer,
çabuk etkilenir
9-11
Güven gelişir ve birbirlerine yardım ederler
12+
Başkalarına bakış acısı geliştirir ve ona göre devam eder
Cinsel Gelişim :Bireyin cinsel olarak olgunlaşması; kendi cinsel kimliğini
benimseyerek buna uygun davranması ve hissetmesi; cinsel dürtülerini
denetim altına alabilmesi ya da uygun yollarla doyurabilmesi ve haz
alması; cinsellikle ilgili karşılaştığı sorunları çözebilme bilgi ve becerisine
sahip olmasına cinsel gelişim denir.
• Döllenme ile başlar ölümle son bulur.
Cinsel Gelişim ile İlgili Temel Kavramlar
Cinsellik :Cinsellik (sexuality) insanın erilliğini, dişiliğini gösteren
kalıtsal özellikleri ile öğrenilmiş cinsel davranışlardan oluşan bütüne
denir
Cinsiyet :Cinsiyet, üreme ve cinselliğin biyolojik yönünü ifade eder.
Dişi ve erkek olma durumu.
CinseI Kimlik :Kişinin biyolojik cinsiyetinden bağımsız olarak
kendisini kadın ya da erkek olarak algılamasıdır. Çoğu kişide cinsel
kimlikle biyolojik cinsiyet özelliklerinin uyumlu olduğu görülür.
sağlıklı bir cinsel kimlik gelişiminde; cinsel kimlik, kişinin
cinsiyetinden haberdar olması, cinsiyetine uygun davranışlar
göstermesi ve bundan mutluluk duymasıdır.
Cinsel Rol :Toplumun erkeğe ve kadına uygun görerek tanımladığı
davranış biçimleridir
Cinsel olgunluk: üreme olgunluğuna ulaşma ve ahlaki kurallara
uygun davranma
Cinsel Gelişimi Etkileyen Temel Faktörler
Temelleri biyolojik özelliklerden alır kalıtım ve çevre etkisi ile devam
eder
Döllenme ile başlar
Anne baba tutumları
Ailenin diğer bireyleri
Arkadaş
Okul ortamı
Öğretmenler
Alınan eğitimler
Toplumdaki bakış açıları ve kültür
Teknoloji
Zaman gibi birçok faktörden etkilenerek yaşam boyu devam eder.
ÖĞRENME KURAMLARI
(SOSYAL VE DAVRANIŞCI KURAMLAR )

• Çocuk hem kendi cinsiyetinin hem de çevresindeki insanların cinsiyetlerinin


farkına vardığı ikinci yaşın sonlarında çevresindeki farklı cinsiyete sahip kişilere,
özellikle anne ve babasının davranışlarına dikkat eder, dikkat ettiği bu davranışları
belleğinde tutar ve daha sonra bu davranışları uygular yanı taklit eder. Çevre ise
kız çocuğun annenin, erkek çocuğun da babanın davranışlarını model alarak,
gözlemleyip taklit ettiği cinsiyete uygun bu davranışları doğrudan ya da dolaylı
olarak pekiştirir.
• Böylece anne baba başlangıçta çocuğun cinsel kimliğinin gelişmesinde çocuğa
model olurlar
Bilişsel Gelişim Kuranıma Göre Cinsel Gelişim

Lawrence Kohlberg
1.Temel Cinsellik Kişiliği (Basic Gender îdentity): Çocukların kadın ve
erkek arasındaki fiziksel farkları görüp aralarında fiziksel farklılıklar
olduğumu kavramaları ve bunun sonucunda kendilerinin de kız veya
erkek olduklarını anlamalarıdır.
2-Cinsel Sabitlik (Gender Stability); Çocukların, cinsiyetlerinin her
zaman ayın kalacağım ve erkek veya kadın olarak büyüyeceklerini
anlamalarıdır.
3-Cinsel Korunum (Gender Constancy-Conservation): Çocukların,
insanlann saç stili, giyim, faaliyet gibi yüzeysel birtakım değişiklikler
yapsalar bile cinsiyetlerinin aynı kalacağım anlamalarıdır. Örneğin; bir
kadın saçım kısacık kestirse de kadın olarak kalacaktır. Bir erkek etek
giyse de erkek olarak kalacaktır.
Çocukla Cinsel Konular Paylaşılırken Anne-Baba ve Öğretmenlerin İletişim
Biçimleri Nasıl Olmalıdır?
• Ortam:Rahat, gürültüsüz ve sakin bir ortamda konuşulmalıdır.
• Ses Tonu ve Konuşma Hızı: Konuşma savunucu, azarlayıcı, suçlayıcı, ge-
çiştirici, utandırıcı ya da 'utanılan' mesajı verecek bir ses tonu yerine günlük,
normal bir ses tonunda ve hızında olmalıdır.
• Yüz İfadesi ve Beden Dili: Çocukların cinsellikle ilgili soruları karşısında şok
olmuş, şaşırmış, rahatsız olmuş yüz ifadesi olmamalıdır. Konular paylaşılırken
çocuğun göz seviyesinde ve göz teması kurularak konuşulmalıdır. Gözü kaçır-
mak, başka şeylerle ilgilenmek, dışarı bakmak, kağıt karalamak vs.
konuşulmaması gereken bir konu mesajı verecektir.
• Başlangıç Cümlesi: Konuşmaya çocuğu doğrulayıcı, yüreklendirici cümlelerle
başlanması onun yeni sorular sormasını destekleyecektir. "Nerden bulursun
bu soruları?, Kafan başka şeylere işlemez mi?" vb. cümleler kullanılmamalıdır.
Bu tür cümlelerin ardından doğru bilgi verilse bile çocuk cinsellikle ilgili yanlış
mesajlar alacaktır. "Ben de senin yaşındayken aynı şeyleri merak etmiştim",
Doğrusu iyi bir soru" gibi cümlelerle başlanmalıdır.
• Sınırlılıklar: Anne - baba ve öğretmen her soruyu bilmeye bilir. Bu durumda
Bunu Den de bilmiyorum, ama cevabını en kısa zamanda öğrenip sana söyle-
yeceğim" denmeli ve bu yapılmalıdır. Çocuk soruyu kime sorduysa o
yanıtlanmalıdır
Cinsel Eğitimin İlkeleri
1-Çocukların cinsellikle ilgili sorularına cevap vermeyi reddetmemeli, gerekli bilgiler çocuğun
cinsel gelişim evrelerine göre ve zamanı geldikçe verilmelidir.
2-Çocukların sordukları sorular ve aldıkları yanıtların anlamı yaş dönemlerine göre
değişmektedir. Yanıtlar 3 yaşında başka 5 yaşında başka anlamlar içerir. Ayrıca çocuk hazır
olmadığı soruları pek sormaz
3-Çocuğun cinsellik ve üreme konusunda sorduğu soruları "yalın" ancak "doğru" ve "yeterli"
olarak cevaplandırmalıdır.
4-Cinsel eğitim çocukların yaşına, büyüme ve gelişme sürecine göre aşamalı olarak
çocukların anlayabileceği düzeyde verilmeli, her şeyi öğretmeye kalkışmamalı, çocukların
soru sormalarını beklemelidir. Sorulmayan ayrıntılara girilmemelidir.
5-Cinsel eğitim herkes tarafından verilmemeli, aile de öncelikle anne- baba ile hala, dayı,
teyze ve amca gibi yetişkinler ve okullarda belirli ve uyumlu öğretmen ve danışmanlar
tarafından verilmelidir.
6-Cinsel eğitim yönünden aile içinde bazı önlemler alınması gereklidir
7-Çocuğun zamanından önce daha erken yaşta cinsel konularda uyarılmaması için çocuğun
ayrı bir odası olmalı, anne-babası ile birlikte aynı adayı veya yatağı paylaşmamalıdır.
8-Cinsel organların uyarılmaması için çocuğa fazla dar çamaşır veya elbiseler
9-Çocuklar, birikmiş enerjilerini uygun şekilde harcamaları için, türlü spor ve oyunlara
alıştınimalıdır. Böylece çocuk kendi cinselliği üzerinde yoğunlaşamaz, beden ve ruh sağlığı ile
cinsel eğitim normal bir gelişime ulaşır. Çocuğun fazla enerjisini doğal olarak harcayabileceği
spor ve oyun en iyi "koruyucu önlemler” olarak bilinmektedir.
10-Çocuğun kendi kendine cinsel doyum sağlaması demek olan mastürbasyon” zararlı bir
yöntem olarak algılanmamalıdır. Çocukta pek çok faktöre bağlı olarak ortaya çıkan
mastürbasyon doğal bir olaydır. Sıklık yönünden aşırı düzeyde değilse çocuk doğal akışına
bırakılmalı, toplumsal ve sağlık açısından istenmeyen bir davranış olarak suçlanmamalıdır.
11-Cinsel gelişimin yoğunlaştığı ergenlik öncesi dönemde çocukta olacak cinsel ve bedensel
gelişmeler hakkında çocuğa bilgi verilmelidir.
12-Okulda çocuklar sadece soyut derslerle değil; biriken cinsel enerjileri spor, müzik, resim
gibi çeşitli uyarıcılarla zenginleştirilmeli ve enerjileri kanalize edilmelidir.
13-Ailede ve okulda çocukların gördükleri yayınların, resimlerin ve filmlerin duygusuz ve
sağlıksız olmamasına, iki cinsin karşılıklı sevgisine vesavgısına dayalı insancıl nitelikler
taşımasına dikkat edilmelidir.
14-Kız ve erkek arkadaşlığının dürüstlük, karşılıklı saygı ve sevginin bir sentezi olması ve
bunun önemi konusunda anne babalar kendi yaşantıları ile çocuklara iyi bir örnek olmalıdır

You might also like