Professional Documents
Culture Documents
Medeni̇ Hukuk Mustafa Di̇nçdemi̇r
Medeni̇ Hukuk Mustafa Di̇nçdemi̇r
MEDENİ HUKUK
Mustafa Hoca
MEDENİ HUKUK DERS NOTU
TEMEL KAVRAMLAR VE BAġLANGIÇ HÜKÜMLERĠ
Hukukun Kaynakları
Yazılı Kaynaklar: Anayasa, kanun, cumhurbaĢkanı kararnamesi, Uluslararası antlaĢmalar,
yönetmelik, genelge, içtihadı birleĢtirme kararları
Yazısız Kaynaklar: Örf ve adet hukuku
Yardımcı Kaynaklar: Ġçtihatlar ve doktrinler
Hukukun Uygulanması
Hakim, somut bir uyuĢmazlığı çözerken ilk önce yazılı kaynaklara baĢvurur ve bu kaynakların
yorumunu yapar. Kanun, sözüyle ve özüyle (ruhuyla) değindiği bütün konularda uygulanır. Kanunun
sözü (lafzı), kanunun açık metni, açıkça belirli madde ifadeleridir. Okunduğunda anlaĢılan anlamıyla
ifadenin olaya aynen uygulanması sözüyle uygulanmasıdır. Kanunun özü ise, kanunun bütününe
hakim olan ilkelere göre belirli bir kuralın taĢıdığı anlamdır. Kanunun ruhunun araĢtırılmasında,
kanunun sistemi, kanunun hazırlık çalıĢmaları, hükmün amacı ve yorumun yapıldığı zamandaki
koĢullar dikkate alınır. Mantıksal yorum yöntemi olan evleviyetle uygulama(kanunda olmayan bir
durumun hükmün içine dahil edilmesidir – haydi haydi uygulama) veya karĢıt kavram kanıtı(kanunda
yer almayan durumun kanun hükmüne dahil edilmesidir). Dolayısıyla somut uyuĢmazlığın çözümünde
esas alınan unsur yazılı kaynaklardır. Ancak hakim yazılı kaynaklarda somut olaya iliĢkin bir hüküm
bulamazsa “kanun boĢluğu” dediğimiz hal ortaya çıkar. Yani kanun boĢluğu yazılı kaynaklarda somut
uyuĢmazlığa iliĢkin yazılı ya da yazısız bir hüküm olmamasıdır. Hakim, kanun boĢluğu halinde yazısız
hukuk kurallarına(örf ve adet hukuku) baĢvurur. Hakim, kanun boĢluğu halinde örf ve adet hukukuna
baĢvurmak zorundadır. Yani bu hakimin takdirine bağlı değildir. Ancak dikkat etmek gerekir ki kamu
hukuku alanında genel olarak kanunilik ilkesi egemen olduğundan örf ve adet hukukuna kamu hukuku
alanında baĢvurulmaz. Örneğin ceza hukukunda “kanunsuz suç ve ceza olmaz” ilkesi gereğince örf ve
adet hukukuna baĢvurulmaz. Örf ve adetin hakimin dikkate alacağı hukuk kuralı haline gelebilmesi
için aĢağıdaki hususları taĢıyor olması Ģartı aranır;
• Devamlılık(maddi unsur) Örf ve adetin uzun zamandır ülkede uygulanıyor olması.
• Genel inanıĢ(manevi unsur)
• Devlet desteği(maddi müeyyide unsuru)
Yukarıdaki unsurları içeren örf ve adet kurallarını hakim dikkate almakla yükümlüdür. Eğer
bir örf ve adet hukuku kuralı belirli bir bölge ya da meslekte uygulanıyorsa özel örf ve adet hukuku;
yurt çapında uygulanıyorsa genel örf ve adet hukuku olarak nitelendirilir. Somut uyuĢmazlığa iliĢkin
yazılı ve yazısız kurallarda hüküm bulunamamasına “hukuk boĢluğu” adı verilir. Bu halde hakim
kendisi kanun koyucu olsaydı nasıl bir kural koyacak idiyse ona göre karar verir. Yani hakim hukuk
yaratır. Hakim hukuk yaratırken ya baĢka bir hükümden yararlanır ya da orijinal kural yaratır. ĠĢte
hakimin baĢka bir kanun hükmünden yararlanarak yeni bir kural yaratması yoluna kıyas adı verilir.
Hakim yarattığı bu kurala göre somut uyuĢmazlığa iliĢkin hükmünü verir. Hakimin yarattığı hukukun
genel özellikleri;
• Kanun niteliği taĢımaz.
• Kuvvetler ayrılığı prensibine aykırı değildir.
• Bağlayıcı değildir.(yalnızca hakimi görülmekte olan davayla ilgili bağlar.)
• Üst yargı denetimine tabidir.
• Kanun ve anayasanın temel ilkelerine ve özüne bağlıdır.
• Genel ve soyut kurallardır.
Hakim hukuk yaratırken yardımcı kaynaklara bakmakla yükümlü değildir. Ancak içtihatlar ve
doktrinler hakime yardımcı olma niteliğindedir. Ancak unutulmamalıdır ki hakimlerin benzer alana
iliĢkin farklı kurallar yaratıp hüküm vermesi hukuk düzeninde ikiliğe yol açabileceğinden yüksek
mahkemeler bu alanda içtihati birleĢtirme kararı alabilmektedir. Ġçtihati birleĢtirme kararları her hakim
için baĢvurulması zorunlu kaynaklardır. BaĢka bir deyiĢle bağlayıcı ve hukukun asli kaynakları
hükmündedir. Bu bakımdan yargı organının tüm hakimler için yarattığı içtihati birleĢtirme kararları
kuvvetler ayrılığı prensibinin istisnası niteliğindedir.
ÖRNEK A, arkadaĢı B’nin babasının cenazesine katılmıĢ ve cenaze masraflarının büyük kısmını, daha
sonra arkadaĢından alma düĢüncesiyle ve arkadaĢı, acılı gününde para derdiyle uğraĢmasın diyerek
karĢılamıĢtır. Ancak A, daha sonra bu parayı bir türlü alamamıĢ ve bundan dolayı dava açmıĢtır. Bu
halde ha-kim, önce yazılı kaynaklara bakar. Kanunda “kiĢinin cenaze masrafları kendi terekesinden
(mirasından) indirilir” denmektedir. O halde hakim bu hükme göre karar verecektir. Peki, kiĢinin
b. Takdir yetkisi: Hakime bir hareket alanı yaratarak, hakimin boĢluğu ya da tanımlanmayan
kavramın içini doldurmasının istenmesidir. Kanunun takdir yetkisi tanıdığı veya durumun
gereklerini ya da haklı sebepleri göz önünde tutmayı emrettiği konularda hâkim, hukuka
ve hakkaniyete göre karar verir. Buna göre hakim takdir yetkisini genel olarak üç halde
kullanabilir:
• Kanunun açıkça takdir yetkisi tanıdığı hallerde kullanılır. Örneğin, BK.m.51 de “Hakim, tazminatın
kapsamını ve ödeme biçimini, durumun gereğini ve özellikle kusurun ağırlığını göz önüne alarak
belirler” diyerek hakimin tazminata iliĢkin hükümlerde takdir yetkisini açıkça belirtmiĢtir.
• Kanunda kullanılan deyim ve kavramların açıklama eksikliği söz konusu ise hakimin takdir yetkisi
ortaya çıkar. Örneğin, BK.m.65 de “Hakkaniyet gerektiriyorsa hakim, ayırt etme gücü bulunmayan
kiĢinin verdiği zararın, tamamen veya kısmen giderilmesine karar verir” demiĢtir ancak hakkaniyetin
ne olduğunu belirtmemiĢtir. ĠĢta bu halde durumun hakkaniyet gerektirip gerektirmediğini kanun
koyucu önceden öngörememiĢ ve hakime takdir yetkisi tanımıĢtır.
• Bir diğer halse hakime hareket alanı bırakılması halinde de kural içi boĢluk vardır ve hakim takdir
yetkisine baĢvurur. Örneğin, Çek kanunu m.7 de “ Tacirin ticari iĢletmesiyle ilgili iĢ ve iĢlemlerinde,
tacir olmayan kiĢinin çek defterini kullanarak çek düzenleyen ve düzenleten kiĢi altı aydan iki yıla
kadar hapis cezasıyla cezalandırılır” diyerek durumun özelliğine göre verilen aralıkta ceza verilmesi
konusunda hakime takdir yetkisi tanımıĢtır.
Dikkat edilirse, hakimin takdir yetkisini kullanması hakimin takdirinde değil, kanun
koyucunun öngörmesine bağlıdır. Yine hakim takdir yetkisini kullanarak somut uyuĢmazlığı
kuralın(kanunun) içinde kalarak çözmektedir. KuraldıĢı boĢluktaki gibi örf ve adete yani yazılı
kaynakların dıĢına çıkmamaktadır. Ancak hakim takdir yetkisini kullanırken de tamamen serbest
değildir. Kendisine verilen hareket alanı dıĢına çıkamayacağı gibi(örneğin yukarıdaki altı ay – iki yıl
arası) hukuka ve hakkaniyete göre karar vermelidir. Ayrıca hakimin takdir yetkisi üst yargı denetimine
de tabidir.
Kural dıĢı boĢluk: Kanun koyucunun bilmeden ve istemeden bıraktığı boĢluktur. Ġki tür kural dıĢı
boĢluk hali söz konusudur.
a. Açık BoĢluk: Kanunda somut olaya uygulanacak bir hüküm olması gerekirken hükmün
olmaması halinde ortaya çıkar. Bu hal aynı zamanda bir kural dıĢı boĢluk halidir. Örneğin
boĢanma halinde velayet bırakılmayan ebeveynin ölümü halinde onun üst soyunun
torunlarıyla iliĢki kurup kuramayacağına iliĢkin kanunda düzenleme olmaması açık boĢluğa
örnektir.
HAK
Hak: Hukuk düzeni tarafından kiĢilere tanınan yetkidir. Hukuk düzeninde haklar niteliğine,
konularına, kullanım alanlarına ve amaçlarına göre çeĢitli ayrımlara tabi tutulurlar.
a. Niteliğine Göre Haklar
Nispi Haklar: Belli kiĢilere karĢı ileri sürülebilir. (Taraflar arasında ileri sürülebilir.) Örneğin: Alacak
hakkı, kira hakkı birer nispi haktır.
Mutlak Haklar: Herkese karĢı ileri sürülebilen haklardır. KiĢilerin diğer kiĢiler üzerinde ve mallar
üzerinde mutlak hakları vardır.
KiĢiler üzerindeki mutlak haklar: En belirgin örnekleri velayet ve vesayet hakkıdır. Bunun dıĢında
kural olarak bir kimsenin baĢkasının kiĢiliği üzerinde modern düzende hakları olamaz.
Mallar üzerindeki mutlak haklar:
- Gayri maddi mallar üzerinde: Fikirsel ve buluĢsal çalıĢmalar sonucu ortaya çıkan patent hakkı, telif
hakkı vb. haklardır.
- Maddi mallar üzerinde: Bu haklar ayni haklar olarak nitelendirilir ve eĢya hukuku alanında daha
detaylı incelenecektir.
r. Üçe ayrılır:
• Ġrtifak hakları: Ġntifa, sükna, üst, geçit, mecra ve kaynak, atıĢ alanı tesisi, spor alanı tesisi,
manzara kapatmama irtifakı,
• Rehin hakları TaĢınır rehni, taĢınmaz rehni (ipotek, ipotekli borç senedi, irat senedi)
• TaĢınmaz yükü.
b. Konularına Göre Haklar
Mal Varlığı Hakları (Mamelek hakları)
KiĢilik Hakları (Maddi, manevi ve ekonomik bütünlük üzerinde)
c. Kullanımlarına Göre Haklar
Devredilebilen Haklar: Genellikle parayla ölçülebilen haklardır. Bir hukuki iĢlem ya da miras yoluyla
devredilir.(Örneğin: Mülkiyet, telif ve alacak hakları.)
Devredilemeyen Haklar: KiĢiye sıkı sıkıya bağlı haklardır. (Örneğin: Evlenme, vasiyet düzenleme,
çocuğunu tanıma hakkı.) Ġstisna: Ġntifa ve sükna hakkı ayni hak olmasına rağmen devredilemeyen
haklardandır. Ġstisna: Maddi tazminat talebi murisin ölümü halinde mirasçıları tarafından açılabilir
ancak manevi tazminat talebi muris tarafından ileri sürülmedikçe mirasçıları tarafından talep edilemez
(Aynı durum boĢanma davası için de geçerlidir. BoĢanma davası muris tarafından açılmıĢsa mirasçılar
tarafından devam ettirilebilir, ancak mirasçılar muristen sonra boĢanma davası açamaz.) Ġstisna:
EĢlerden birinin akıl hastası olması, diğer eĢin zina yapması, kötü hayat sürmesi ve akıl hastası eĢinin
hayatına kast halinde bulunması durumunda, akıl hastası kiĢinin vasisi onun adına boĢanma davası
açabilir.
d. Amaçlarına Göre Haklar
- Yenilik Doğuran Haklar: Kullanılmalarıyla yeni bir hukuki durumu kuran, değiĢtiren bozan
haklardır. Kurucu,bozucu ve değiĢtirici hakları olarak üçe ayrılır
Kurucu haklar: Örneğin ; alım(iĢtira), geri alım ve kabul hakkı
Bozucu haklar: Ġstifa, azil, iptal, fesih, mirasın reddi, takas hakları.
DeğiĢtirici haklar: Kanunen sahip olunan hakkın yerine kullanılabilecek seçimlik haklardır. Örneğin:
Özürlü malın iadesi ve paranın geri alınması kanunen tanınan bir hakken, kiĢi bunun yerine malın
değiĢtirilmesi hakkını kullanabilir.
- Alelade Haklar: Hukuki açıdan kullanılıp kullanılmaması değiĢiklik yaratmayan haklardır.
Örneğin: Ġcapta bulunma , babanın çocuğuna öğüt verme hakkı.
Hakların Kazanılması
Hakkın kazanılması hukuki olay, hukuki fiil, ya da hukuki iĢlem yoluyla olur. Hakkın kazanılmasında
iyi niyet (subjektif iyi niyet) ilkesi geçerlidir. Ġyi niyet “bir hakkın kazanılmasındaki engeli bilmemek”
anlamına gelir.
A B C
Ödünç SatıĢ
Örneğin A ve B kiĢileri arasında bir ariyet(kullanım ödüncü) akdi yapılmıĢ olsun B, elinde
bulundurduğu ve A’ya ait olan bu taĢınırı, C’ye satmıĢ olsun. C’nin mülkiyeti kazanmasındaki engel
taĢınır eĢyanın B’ye ait olmamasıdır. Eğer C taĢınır eĢyayı B’nin sanıyorsa iyiniyetlidir. Eğer C,
durumu biliyor veya eĢyanın B’ye ait olmadığını biliyorsa C kötüniyetlidir. C eğer iyi niyetliyse malın
mülkiyetini teslimle kazanır. Ancak iyi niyetli değilse C, mülkiyeti hiçbir zaman kazanamaz. Ġyiniyetli
C’nin teslimden sonra eĢyanın asıl sahibini öğrenmesi kazandığı hakkı kaybetmesine yol açmaz.
- Sahibinin elinden rızası dıĢında çıkan taĢınır eĢyada: Sahibinin elinden rızası dıĢında çıkan
eĢyayı teslim alan iyiniyetli de olsa teslimle mülkiyeti kazanamaz. Ancak kiĢi iyiniyetliyse
davasız aralıksız 5 yıl zilyetliğinde bulundurursa 5. yılın sonunda mülkiyeti kazanır. Ancak
burada iyiniyet, kazandırıcı zaman aĢımı süresince önemlidir. Örneğin;
A B C
B A’ya ait malı bulmuĢ SatıĢ .
Örneğin B, A’nın düĢürdüğü ya da kaybettiği bir malı bulmuĢ olsun. (B, A’dan bu malı çalmıĢ
da olabilir.) B, elinde bulundurduğu ve A’ya ait olan bu malı, C’ye bizzat satmıĢ ve teslim etmiĢ olsun.
C eğer iyi niyetliyse(yani malın A’ya ait olduğunu bilmiyorsa) malı 5 yıl boyunca davasız aralıksız
iyiniyetli elinde bulundurursa C malın mülkiyetini kazanır. Ancak C iyi niyetli değilse, mülkiyeti
hiçbir zaman kazanamaz. Bu halde zamanaĢımı süresi dolup dolmadığına bakılmaksızın A, malı geri
almak için C’ye karĢı taĢınır davası açabilir. Çünkü kötüniyetli zilyet için hak kazanımı zamanaĢımıyla
olmaz. C, B’ye karĢı zararını tazmin için iyi niyetli olmak koĢuluyla dava açabilir. Bunun yanında
Eğer C iyiniyetli olarak bu eĢyayı 2 yıl elinde bulundurduktan sonra D’ye satsaydı ve D’de iyiniyetli
olsaydı bu halde D’nin mülkiyeti kazanması için 3 yıl yeterli olurdu çünkü iyiniyet süreleri araya
kötüniyetli kiĢi girmedikçe kazandırıcı zamanaĢımı için birbirine eklenir.
Sahibinin elinden rızası dıĢında çıkan eĢyaya iliĢkin hükümlerde iki isitisnai durum mevcuttur.
Öncelikle, sahibinin elinden rızası dıĢında çıkan eĢyayı çarĢı, pazar, mağaza arttırma vb. yerden alan
kiĢi iyiniyetli olsa da teslimle mülkiyeti kazanamaz, ancak ödediği bedel kendisine ödenmedikçe
eĢyayı iade etmekten kaçınabilir. A’nın saatini çalan B, saati C’ye çarĢı,Pazar,mağaza veya arttırmada
satarsa, C kötü niyetli ise, A taĢınır davası açtığı takdirde her durumda, yani kendisine malın bedeli
ödenmese dahi malı A’ya iade etmek zorundadır. Ancak C iyi niyetli ise, A taĢınır davasıyla malın
kendisine iadesini istediğinde (5 yıl içinde), ödediği bedel kedisine A tarafından verilmek koĢuluyla
malı iade etmek zorundadır. A, 5 yıl süreyle taĢınır davası açmazsa ve C de malı iyi niyetli edinmiĢ ve
5 yıl boyunca elinde tutmuĢsa saatin mülkiyetini kazanır. Bu halde bedel ödense de C saati iade
etmekten kaçınabilir. C kötü niyetliyse hiçbir zaman saatin mülkiyetini kazanamaz.
Not: Para ve hamiline yazılı senedi sahibinin elinden rızası dıĢında çıksa dahi iyiniyetli teslim alan
teslimle ayni hakkı kazanır.
KĠġĠLER HUKUKU
Hak ve borçlara sahip olabilen varlıklara hukuki anlamda kiĢi denir. KiĢiler, gerçek kiĢiler ve
tüzel kiĢiler olarak ikiye ayrılırlar.
Gerçek KiĢiler (Ġnsanlar)
Tüzel KiĢiler (Belli bir amaç için bir araya gelmiĢ kiĢi ya da mal toplulukları)
GERÇEK KĠġĠLER
KiĢilik BaĢlangıcı
KiĢilik baĢlangıcı tam ve sağ doğumla olur. Tam doğum, ana rahminden çocuğun tam olarak
ayrılması olarak nitelendirilirken, sağ doğum, bir kez dahi olsa nefes almak(bir an bile olsa yaĢam
belirtisi göstermek) manasına gelir. Doğum olayı, doğumun meydana geldiği andan itibaren bir ay
içerisinde nüfusa bildirilir.
KiĢiliğin Sona Ermesi
KiĢiliğin sona ermesi kural olarak beyin ölümünün gerçekleĢmesi ile olur. 10 gün içerisinde
ölüm olayı nüfusa bildirilmelidir. KiĢiliğin ölüm yoluyla değil (ölümü kanıtlayacak cesedin
bulunmaması durumunda ) istisnai yollarla sona ermesi Ģu durumlarda olur,
DĠKKAT: Ölüm karinesi sonucu nüfusa ölüm kaydının düĢmesi halinde hüküm ve sonuçlar nüfusa
ölüm kaydının düĢmesinden itibaren değil, olayın gerçekleĢtiği an dikkate alınarak düzenlenir.
Örneğin mirasçılar, olay anı dikkate alınarak tespit edilir.
Peki hakkında ölüm karinesi sonucu ölümüne hükmedilen kiĢi bunun aksini iddia ediyor ve
ölmedim diyerek ortaya çıkıyorsa ne olacaktır? ĠĢte bu halde önce kiĢi yaĢadığını ispat etmek için
Cumhuriyet Savcılığına baĢvurur. Bunun yanında durum ispat edilirse, ölüm tüm hüküm ve
sonuçlarıyla ortadan kalkar. Mirasçılar, sebepsiz zenginleĢme hükümlerine göre aldıklarını iadeyle
yükümlü olurlar. Ġyiniyetli mirasçılar ellerinde kalanı, kötüniyetli mirasçılar tamamını vermekle
yükümlü olurlar. Varsa kiĢinin evliliği hiç bitmemiĢ kabul edilecektir. Peki kiĢinin eĢi ikinci kez
evlenmiĢse ne olacaktır? ĠĢte bu halde eĢin yapmıĢ olduğu evlilik ikinci evlilik hükmünde olacağından
butlanla geçersiz olacaktır. Çünkü ölüm tüm hükümleriyle ortadan kalkıyorsa, bitirdiği evlilikte
bitmemiĢ sayılacak ve sanki evli kiĢinin yapmıĢ olduğu ikinci evlilik hali varmıĢ kabul edilecektir.
Tekrar etmek gerekirse hakkında ölüm karinesi hükmedilen kiĢiye iliĢkin halin aksi ispat edilirse eĢin
yaptığı evlilik ikinci evlilik olarak butlanla hükümsüz olacaktır.
Gaiplik Karinesi
Ölüm tehlikesi içinde kaybolan veya kendisinden uzun zamandan beri haber alınamayan bir
kimsenin ölümü hakkında kuvvetli olasılık varsa, hakları bu ölüme bağlı olanların baĢvurusu üzerine
mahkeme bu kiĢinin gaipliğine karar verebilir. Gaiplik kararının istenebilmesi için, ölüm tehlikesinin
üzerinden en az bir yıl veya son haber tarihinin üzerinden en az beĢ yıl geçmiĢ olması gerekir.
Dolayısıyla gaiplik baĢvurusu mahkeme tarafından ancak baĢvuru üzerine alınabilir. Ayrıca bu
baĢvuru için belirli bir süre geçmiĢ olması ve süre içinde kiĢinin varlığına iliĢkin hiçbir emarenin
NOT: Hazine de gaiplik kararı için mahkemeye baĢvurabilir ancak onun baĢvurusu asli değil talidir. Yani
ancak ilgililer baĢvuruda bulunmazsa hazine baĢvuruda bulunabilir. Hazinenin gaiplik kararı alınması amacıyla
baĢvurabilmesi için;
• Gaip ardında malvarlığı bırakmıĢ veya birinin mirasçısı olmuĢsa ve
• Malvarlığı resmen idare edilmekteyse ve(idare tarafından)
• Resmen idare en az 10 yıl sürmeli veya gaip bu süreç içinde 100 yaĢını doldurmuĢ olmalı.
Gaiplik kararı için yetkili mahkeme, kiĢinin Türkiye'deki son yerleĢim yeri; eğer Türkiye'de
hiç yerleĢmemiĢse nüfus sicilinde kayıtlı olduğu yer; böyle bir kayıt da yoksa anasının veya babasının
kayıtlı bulunduğu yer mahkemesidir. Mahkeme, gaipliğine karar verilecek kiĢi hakkında bilgisi
bulunan kimseleri, belirli bir sürede bilgi vermeleri için usulüne göre yapılan ilânla çağırır. Bu süre,
ilk ilânın yapıldığı günden baĢlayarak en az altı aydır. Ġlândan sonuç alınamazsa, mahkeme gaipliğe
karar verir ve ölüme bağlı haklar, aynen gaibin ölümü ispatlanmıĢ gibi kullanılır.
Hakkında gaiplik kararı verilmiĢ bir kimsenin mirasçıları veya mirasında hak sahibi olan
kiĢiler, tereke malları kendilerine teslim edilmeden önce bu malları ileride ortaya çıkabilecek üstün
hak sahiplerine veya gaibin kendisine geri vereceklerine iliĢkin güvence göstermek zorundadırlar. Bu
güvence, ölüm tehlikesi içinde kaybolma durumunda beĢ yıl, uzun zamandan beri haber alınamama
durumunda onbeĢ yıl ve her hâlde en çok gaibin yüz yaĢına varmasına kadar geçecek süre için
gösterilir. BeĢ yıl, tereke mallarının tesliminden; onbeĢ yıl, son haber tarihinden baĢlayarak
hesaplanır.
ÖRNEK: A, 1.1.2010 tarihinde Ġç savaĢı olan bir ülkede çatıĢmada kalmıĢ ve bu olay içinde
kaybolmuĢtur. Gaiplik kararı için mirasçılar en erken 1 yıl sonra yani 1.1.2011 tarihinde mahkemeye
baĢvurabilirler. Mahkeme il ilanı bu tarihte verse en az altı sonra da ikinci ilanı verse ve ikinci ilanı
verdiği gün hiç beklemeksizin gaipliğe hükmetse, gaipliğe hükmedilecek en erken tarih
1.7.2011’dir.(Gaiplik kararı olaydan itibaren en erken 1.5 yıl sonra alınabilir. Çünkü baĢvuru süresi
olan bir yıldan sonra kanun koyucu en az 6 ay arayla iki ilan verilmesi gerekir diye belirtmiĢ ancak
ikinci ilandan sonrası için bir süre belirtmemiĢtir.) Bu halde tereke 1.7.2011 tarihinde teslim
edildiğinden 1.7.2016 tarihine kadar mirasçılar teminat karĢılığı mirasa sahip olacaklardır.
ÖRNEK: A, 1.1.2010 tarihinde Almanya’ya gitmiĢ ve bir daha kendisinden haber alınamamıĢtır.
A’nın gaipliği için mahkemeye en erken baĢvuru tarihi 1.1.2015 ve Gaiplik kararı en erken 1.7.2015
tarihinde alınacaktır. Tereke mirasçılara en erken 1.7.2015’te teslim edilse de teminat süresi
1.1.2010’dan itibaren baĢlayacak ve 1.1.2025 tarihinde sona erecektir.
Gaiplik kararı kiĢinin evliliğini kendiliğinden sona erdirmez. Gaibin eĢinin gaiplik kararı için
yapılan baĢvuruyla birlikte veya ayrıca evliliğin feshi için baĢvuru yapması gerekir. Aksi halde gaibin
evliliği devam eder. Ancak her iki örnekte de gaip olanın yaĢı bu süreçte 100 yaĢı bulursa, o halde
teminat süreleri kendiliğinden geçersiz olacaktır.
Gaiplik kararı ölüm tehlikesinin gerçekleĢtiği veya son haberin alındığı günden baĢlayarak
hüküm doğurur. Yani terekenin dağıtımında mirasçılar gaiplik hükmünün alındığı tarih itibariyle değil
olayın gerçekleĢtiği veya son haber alındığı tarih esas alınarak belirlenmelidir.
Gaipliğine karar verilecek kiĢi, ilân süresi dolmadan ortaya çıkar veya kendisinden haber
alınırsa ya da öldüğü tarih tespit edilirse gaiplik istemi düĢer. Peki hakkında gaiplik kararı verilen kiĢi
dönerse dağıtılan tereke ne olacak veya eĢi evlenmiĢse ne olacaktır? Hakkında gaipliğe hükmedilen
kiĢi, teminat süresi içinde dönmüĢse, teminatı üzerinden terekesinin iadesini isteyecektir. Eğer teminat
süresi dolduktan sonra dönerse, iyiniyetli mirasçılardan ellerinde kalanı, kötüniyetli mirasçılardan
aldıkları terekenin tamamını isteyecektir. Burada zilyetliğin iadesi hükümleri uygulanır.
KiĢinin kayıp olduğuna dair karinedir. KiĢinin ölmüĢ olduğuna dair karinedir.
NOT: Hem ölüm karinesi hem birlikte ölüm karinesi hem de gaiplik aksi ispat edilebilir karinelerdir.
Yani adi karinelerdir.
Hak Ehliyeti
Hak ehliyeti, haklara sahip olabilme ve borçlanabilme iktidarını kapsar. Yani hak ehliyeti
kiĢinin iĢlem/eylem yapabilmesini değil bir hakka sahip olabilme yeterliliğine iliĢkindir. Hak ehliyeti,
tam ve sağ doğmak Ģartıyla ana rahmine düĢmeyle baĢlar. Yani cenin bile hak ehliyetine sahiptir.
Örneğin cenin, mirasçı olabilmektedir. Bu bakımdan herkes hak ehliyetine sahiptir ve kiĢilerin hak
ehliyetine sahip olabilmesinde bir farklılık öngörülmemektedir. Örneğin üç yaĢındaki bir çocuğun ana
ve babası ölmüĢtür ve çocuğa bir ticari iĢletme miras olarak kalmıĢtır. ĠĢte çocuk ticari iĢletmenin
sahibi olabilir ancak çocuk bu ticari iĢletmeyi iĢletemez. Çünkü çocuğun bu iĢletmeyi iĢletebilmesi
için iĢlem – eylem ehliyetine sahip olabilmesi gerekir ki buna fiil ehliyeti denir.
Fiil Ehliyeti
KiĢinin haklarını kullanabilme, kendi iĢlem ve eylemleriyle hak sahibi olma ve borçlanabilme
iktidarıdır. Yani hak ehliyetinden farklı olarak pasif değil aktif bir ehliyettir. Bir kiĢinin fiil ehliyetine
sahip olabilmesi için üç Ģartı taĢıması gereklidir;
• Ayırt etme gücüne sahip olmak (Mümeyyiz olma – Temyiz Kudretine Sahip Olma): KiĢinin
makul surette hareket edebilme yeteneğidir. KiĢinin yaĢı akıl zayıflığı, sarhoĢluğu, akıl hastalığı gibi
durumlar ayırt etme gücünü etkiler. Ayırt etme gücüne sahip olmanın belirli bir yaĢı doldurmuĢ olma
Ģartı yoktur. Örneğin sekiz yaĢındaki bir çocuk milyonlarca lira değerindeki bir iĢletmeye iliĢkin karar
alırken ayırt etme gücü yoktur ancak aynı çocuk bakkaldan Ģeker satın alırken ne yaptığının
ayırdımında olabilir. Yine her akıl hastasının yaptığı iĢlemde ayırt etme gücü yoktur diyemeyiz.
Örneğin psikopatlık bir akıl hastalığıdır. Ancak psikopat yaptığı satıĢ sözleĢmesinde ayırt etme gücüne
sahip olabilir. Kısacası ayırt etme gücüne sahip olmak, orta zekalı makul bir kiĢi gibi hareket edebilme
halidir.
• Erginlik: KiĢilerin fiil ehliyetine sahip olabilmeleri için belirli bir olgunluğa eriĢmeleri gerekir. ĠĢte
kiĢilerin iĢlem yapabilmek için eriĢtikleri olgunluk hali erginlik olarak nitelendirilir. Türkiye’de
normal erginlik 18 yaĢın doldurulmasıyla kazanılır. Bu halde 18 yaĢını dolduranın velayeti veya varsa
Ayırt etme gücünü geçici olarak kaybeden kiĢi(alkol, tiner, uyuĢturucu vb. nedenle), bu sırada
verdiği zararları gidermekle yükümlüdür. Ancak, ayırt etme gücünü kaybetmede kusuru olmadığını
ispat ederse, sorumluluktan kurtulur.
ÖRNEK: Bir miktar uyuĢturucu kullandığı için ayırt etme gücünü geçici kaybeden A, bu sırada B’nin
arabasına zarar vermiĢse, zarardan hakkaniyet gerektirmese de kusurlu olarak sorumlu olur. Ancak A,
kendi rızası dıĢında ayırt etme gücünü yitirdiğini(örneğin kendisini bağlayıp zorla uyuĢturucuyu
damardan baĢkasının enjekte ettiğini) ispat ederse bu zarardan dolayı sorumluluktan kurtulabilir.
c) Sınırlı Ehliyetsizler
Ayırt etme gücü olan ancak ergin olmayan veya kısıtlanmıĢ kiĢiler sınırlı ehliyetsizdir. Dikkat
edilirse ehliyetsiz sınıfında olanlar, fiil ehliyetinin Ģartlarına tam sahip olmayanlardır. Ayırt etme gücü
olmayanlar tam ehliyetsizdir. Ayrıt etme gücü olan ancak fiil ehliyetinin diğer Ģartlarında eksiklik
taĢıyanlar ise sınırlı ehliyetsizdir.
Sınırlı ehliyetsizlerin hukuki iĢlem yapabilmeleri için öngörülen temel kurallar aĢağıdaki
gibidir;
Kendilerini borç altına sokan iĢlemleri ancak yasal temsilcilerinin izniyle yapabilirler. Sınırlı
ehliyetsizin kendilerini borç altına sokan iĢlemleri yasal temsilcisinin izni/icazeti olmadan yapması
halinde iĢlem askıda geçersiz kabul edilir. Bu halde yasal temsilci icazet verirse iĢlem geçerli;
vermezse iĢlem baĢtan itibaren geçersiz olacaktır.
ÖRNEK: 17 yaĢındaki A, bilgisayar satın almak için tam ehliyetli B ile sözleĢme yaptığında iĢlemin
geçerli olması için A’nın yasal temsilcisinin iĢleme icazet vermesi gerekir. B ise iĢleme bağlıdır ve
iĢlemin geçersizliğini ileri süremez.
NOT: Sınırlı ehliyetsizin yaptığı iĢlemler yasal temsilci icazetiyle geçerli hale getirilebilir. Dikkat
ediniz iĢlem icazet verilinceye kadar geçersizdir. Bu bakımdan, sınırlı ehliyetsizin kendisini borç altına
sokan iĢlemini yasal temsilci iptal edebilir ifadesi yanlıĢ olacaktır çünkü iĢlem zaten icazet verilinceye
kadar geçerli değildir.
Kendilerine sıkı sıkıya bağlı hakları tek baĢlarına kullanabilirler. Ancak evlenme, isim
değiĢikliği talebi, niĢanlanma, evlilik dıĢı doğan çocuğu tanıma, evlat edinilmeyi kabul, miras
sözleĢmesi kiĢiye sıkı sıkıya bağlı haklar olmasına rağmen ancak yasal temsilci rızasıyla
kullanılabilirler.
NOT: Sınırlı ehliyetsizler vasiyetnameyi tek baĢlarına yapabilirler ancak miras sözleĢmesini
yapabilmek için yasal temsilcilerinin rızasına ihtiyaçları vardır.
Ergin olmayan küçükler, velilerinin rızasıyla ayrı yaĢıyor ve çalıĢıyorsa, ana babasının
borçlarına zarar vermemek kaydıyla kazançları üzerinde diledikleri tasarrufta bulunabilirler.
Bir meslek ya da sanatın yürütülmesi için kendilerine bırakılan mallarla ilgili diledikleri
tasarrufta bulunabilirler. Velayet altındakilerin bu yetkiyi kullanmasını yasal temsilcinin rızasıyla
mümkünken, vesayet altındaki kiĢiler için vesayet makamının izni gereklidir.
ÖRNEK: 17 yaĢındaki A’ya babası mobilya atölyesi açmıĢsa, çocuk bu atölyeyle ilgili iĢlemleri tek
baĢına yapabilir.
Sınırlı ehliyetsizlerin haksız fiil ehliyetleri tamdır. Yani haksız fiillerinden dolayı
sorumludurlar.
d) Sınırlı Ehliyetliler
Fiil ehliyetinin Ģartlarına sahip olmakla birlikte kısıtlanmayı gerektirecek kadar ağır durumu
olmadığından kısıtlanmamıĢ ancak tedbir amaçlı kendisine bazı iĢlemlerini yaparken onayı gerekli
olan yasal danıĢman atananlar ve evli kiĢiler sınırlı ehliyetli sayılırlar. Bu kiĢiler için ehliyetlilik
esastır, ehliyetsizlik istisnadır. Örneğin evli kiĢiler, kısıtlı değildir, dolayısıyla kendilerini borç altına
sokan iĢlemleri tek baĢlarına yapabilirler. Örneğin evli bir kiĢi araba satın alırken iĢlemin geçerliliği
için eĢinin rızasını alması gerekli değildir. Ancak bazı iĢlemler de evli kiĢiler ya eĢinin rızasını alması
gerektiğinden ya da birlikte hareket etme yükümlülükleri olduğundan sınırlı ehliyetli sınıfında yer
alırlar.
ÖRNEK: Evli kiĢiler aĢağıdaki örnek iĢlemlerde eĢinin rızası gerekir veya eĢiyle birlikte hareket etme
yükümlülüğü vardır;
• Kefil olma (Ticari kefalet hariç)
• Evlat edinme - edinilme
• Aile konutuyla ilgili iĢlem yapma
• EĢlerin birbirleriyle paylı malik olması halinde pay devri
Kendilerine yasal danıĢman atananlar da sınırlı ehliyetli sınıfında yer alırlar. Bir kiĢiye yasal
danıĢman atanmasının sebebi; kiĢinin kısıtlanmasını gerektirecek kadar ağır durumunun olmaması
ancak tedbir amacıyla kanunda sayılan bazı iĢlerin yapılmasında tedbir onay alınacak bir kiĢinin
atanmasıdır. Örneğin savurganlığı nedeniyle bir kiĢi kısıtlanırsa, bu kiĢi sınırlı ehliyetsiz olacaktır ve
kendisini borç altına sokan iĢlemlerinin geçerliliği yasal temsilcisinin onayına bağlı olacaktır. Ancak
kiĢiye yasal danıĢman atanırsa, kiĢi kısıtlanmayacak ancak aĢağıdaki iĢlemleri için yasal danıĢmanının
iznini alması gerekecektir;
• Dava açma ve sulh olma,
• TaĢınmazların alımı, satımı, rehnedilmesi ve bunlar üzerinde baĢka bir aynî hak kurulması,
• Kıymetli evrakın alımı, satımı ve rehnedilmesi,
• Olağan yönetim sınırları dıĢında kalan yapı iĢleri,
• Ödünç verme ve alma,
• Ana parayı alma,
NOT: Köklerden yalnızca biri üzerinden hısımlık varsa(örneğin ana bir baba ayrı kardeĢler arasında
veya tersi) yarım kan hısımlığı ortaya çıkar.
ÖRNEK:
• Bir kiĢinin ana babasıyla olan hısımlığı 1. dereceden üst soy kan hısımlığıdır.
• Bir kiĢinin çocuklarıyla hısımlığı 1. dereceden alt soy kan hısımlığıdır.
• Bir kiĢinin torunlarıyla hısımlığı 2. dereceden altsoy kan hısımlığıdır.
• Bir kiĢinin kardeĢiyle olan hısımlığı 2. dereceden yan soy kan hısımlığıdır.
• Bir kiĢinin kardeĢinin çocuğuyla hısımlığı 3. dereceden yan soy kan hısmlığıdır. Dikkat ediniz
yeğeniniz sizin altsuyunuz değil kardeĢinizin alt soyudur. Sizin içinse ortak kök olan babanızdan olan
kök altıdır. Yani sizin yan soyunuzdur.
• Bir kiĢinin büyük annesi – büyük babasıyla hısımlığı 2. dereceden üst soy kan hısımlığıdır.
• Bir kiĢinin teyzesi, halası, amcası, dayısıyla olan hısımlığı 3. dereceden yansoy kan hısımlığıdır.
• Bir kiĢinin teyzesinin, halasının, dayısının, amcasının çocuklarıyla(kuzen) hısımlığı 4. dereceden yan
soy kan hısımlığıdır.
Evlenmeyle oluĢan hısımlık ise kayın hısımlığıdır. Ancak evlenmeyle eĢler arasında hısımlık
oluĢmaz. Yalnızca eĢler birbirlerinin hısımlarının aynı dereceden kayın hısımları olurlar. Örneğin bir
kiĢinin eĢinin teyzesiyle hısımlığı 3. dereceden yan soy kayın hısımlığıdır. Evlilik iliĢkisi sona erse
bile kayın hısımlığı sona ermez. Ancak evliliğin sona ermesinden sonra yeni evlilikten doğan
çocuklarla eski kan hısımları arasında hısımlık iliĢkisi kurulmaz.
ÖRNEK: A ile B boĢanmıĢ ve daha sonra B’nin C adında bir çocuğu olmuĢsa, C ile A arasında ve
A’nın hısımları arasında bir hısımlık iliĢkisi kurulmaz.
NOT: Evlenme boĢanma, butlan vb. sebeplerle sona erse bile kayın hısımlığı sona ermez.
Evlat edinme ise mahkeme kararıyla oluĢan yapay hısımlıktır. Evlat edinmeyle yalnızca evlat
edinenle evlatlık arasında hısımlık iliĢkisi kurulur. Ancak evlatlıkla evlat edinen birbirlerinin
hısımlarının hısımı olmazlar. Örneğin evlatlıkla evlat edinenin çocukları arasında veya evlat edinenle
evlat edinenin ana – babası arasında hısımlık iliĢkisi kurulmaz. Bununla birlikte evlat edinmeyle
evlatlığın kan hısımlığı bozulmaz. Evlat edinmeden doğan hısımlığın birkaç özel düzenlemesi vardır;
• Evlatlık evlat edinenin mirasçısıdır. Ancak evlat edinen evlatlığının mirasçısı değildir. Aynı zamanda
evlatlığın altsoyu evlat edinenin hısımı değil ancak mirasçısıdır.
• Evlatlıkla evlat edinen ve bunlardan biri ile diğerinin altsoyu ve eĢi arasında evlenme yasağı vardır.
AD(ĠSĠM)
KiĢinin diğer kiĢilerden ayrılmasını sağlayan, onu tanıtmaya yarayan araca isim denir. KiĢinin
adı, velayet kaldırılsa bile ana-babası tarafından birlikte konulur. Babası belli olmayan çocuğun adını
annesi koyar. Çocuğun ne annesi ne de babası belli değilse çocuğun ismi nüfus idaresi tarafından
konulur. Evlatlık küçük ise evlat edinen evlatlığa yeni isim koyma hakkına sahiptir.
KiĢi ismini değiĢtirmek istiyorsa asliye hukuk mahkemesine baĢvurur ancak mahkeme bu
taleple bağlı değildir, takdir yetkisini kullanır.
Ad değiĢmekle kiĢisel durum değiĢmez. Adın değiĢtirilmesinden zarar gören kimse, bunu
öğrendiği günden baĢlayarak bir yıl içinde değiĢtirme kararının kaldırılmasını dava edebilir.
Bir kimsenin belirli bir iĢ veya faaliyette bulunduğu sırada asıl ismi yerine kullandığı ada
müstear ad denir. Üçüncü kiĢiler tarafından kiĢiyi anmak amacıyla konulan ada ise lakap denir. Hem
müstear ad (takma ad) hem de lakap kiĢilik hakları kapsamında tıpkı isim gibi koruma altındadır.
SOYĠSĠM
Evlilik içinde doğan veya evlilik sona erdikten sonra üçyüz gün içinde doğan çocuk
ailenin(babanın) soyadını taĢır. Baba belli değilse annenin soyadını taĢır. Ancak burada kanun koyucu
evlilik dıĢı doğan çocuğun ananın soyadını taĢıyacağına dair hükmü Anayasa Mahkemesi kararıyla
iptal edilmiĢtir. Ana babası belli olmayan çocuğun soyismi nüfus idaresince verilir.
Kadın, evlenmekle kocasının soyadını alır; ancak evlendirme memuruna veya daha sonra
nüfus idaresine yapacağı yazılı baĢvuruyla kocasının soyadı önünde önceki soyadını da kullanabilir.
Daha önce iki soyadı kullanan kadın, bu haktan sadece bir soyadı için yararlanabilir. BoĢanma halinde
kadının kocanın soy ismini kullanması ancak kadının menfaati varsa ve kadının soyismi
kullanmasında kocanın itirazı yoksa mümkündür.
Evlâtlık küçük ise evlât edinenin soyadını alır. Evlât edinen isterse çocuğa yeni bir ad
verebilir. Ergin olan evlâtlık, evlât edinilme sırasında dilerse evlât edinenin soyadını alabilir.
Soyisim değiĢikliği ancak hakimden istenebilir. Burada hakimin takdir yetkisi önemlidir. Tam
ehliyetli ve sınırlı ehliyetliler kendileri, sınırlı ehliyetsizler de yasal temsilcilerinin rızasıyla
isim/soyisim değiĢikliği davası açabilirler. Evlilik birliği devam ediyorken kadın soyadı değiĢikliği
talep edemez. Ayrıca evlilik birliği içinde doğan çocuk ergin oluncaya kadar soyadı değiĢikliğine
iliĢkin davayı açamaz. Evli erkeğin soyadı değiĢirse eĢinin soy ismi ve ergin olmayan çocuklarının da
soyismi kendiliğinden değiĢir.
Adın ve soyadın değiĢtirilmesiyle kiĢisel durum değiĢmez. Soyadın değiĢtirilmesinden zarar
gören kimse, bunu öğrendiği günden baĢlayarak bir yıl içinde değiĢtirme kararının kaldırılmasını dava
edebilir.
NOT: Medeni Kanunda doğum kütüğü ve ölüm kütüğü düzenlenmiĢtir. Bunun yanında nüfus
kanununda yer alan diğer kütükler de mevcuttur. Nüfus kütüğündeki bilgilerin aksi ispatlanıncaya
kadar doğru olduğu kabul edilir. Olağan değiĢiklikler dıĢındakiler ancak mahkeme kararıyla
değiĢtirilir. Örneğin evlenme halinde kadının soyismi mahkeme kararı olmaksızın değiĢir ancak
kiĢinin adını değiĢtirmek istemesi ancak mahkeme kararıyla olur. Yurt dıĢında bulunan Türk
Temsilciliklerine nüfus memurluğu yetkisi CumhurbaĢkanlığı’nın kararıyla verilir.
CĠNSĠYET DEĞĠġTĠRME
Cinsiyetini değiĢtirmek isteyen kimse, Ģahsen baĢvuruda bulunarak mahkemece cinsiyet değiĢikliğine
izin verilmesini isteyebilir. Ancak, iznin verilebilmesi için, istem sahibinin onsekiz yaĢını doldurmuĢ
NOT: BeĢ adet aynı amaçlı derneğin bir araya gelmesiyle federasyon kurulur. Üç tane aynı amaçlı
federasyonun bir araya gelmesi halindeyse konfederasyon kurulur. Federasyon ve konfederasyonların
ayrı tüzel kiĢilikleri vardır.
Derneğin Tüzel KiĢilik Kazanması
Dernekler, kuruluĢ bildirimini, dernek tüzüğünü ve gerekli belgeleri yerleĢim yerinin
bulunduğu yerin en büyük mülkî amirine verdikleri anda tüzel kiĢilik kazanırlar. KuruluĢ bildiriminin
içeriği ve gerekli belgelerin nelerden ibaret olduğu, yönetmelikte gösterilir. KuruluĢ bildirimi ve
belgelerin doğruluğu ile dernek tüzüğü, en büyük mülkî amir tarafından altmıĢ gün içinde dosya
üzerinden incelenir.
KuruluĢ bildiriminde, tüzükte ve kurucuların hukukî durumlarında kanuna aykırılık veya
noksanlık tespit edildiği takdirde bunların giderilmesi veya tamamlanması derhâl kuruculardan istenir.
Bu istemin tebliğinden baĢlayarak otuz gün içinde belirtilen noksanlık tamamlanmaz ve kanuna
aykırılık giderilmezse; en büyük mülkî amir, yetkili asliye hukuk mahkemesinde derneğin feshi
konusunda dava açması için durumu Cumhuriyet savcılığına bildirir. Cumhuriyet savcısı mahkemeden
derneğin faaliyetinin durdurulmasına karar verilmesini de isteyebilir. KuruluĢ bildiriminde, tüzükte ve
belgelerde kanuna aykırılık veya noksanlık bulunmaz ya da bu aykırılık veya noksanlık belirli sürede
giderilmiĢ bulunursa; keyfiyet derhâl derneğe yazıyla bildirilir ve dernek, dernekler kütüğüne
kaydedilir.
Her derneğin bir tüzüğü bulunur. Dernek tüzüğünde derneğin adı, amacı gelir kaynakları,
üyelik koĢulları, organları ve örgütü ile geçici yönetim kurulunun gösterilmesi zorunludur. Dernek
tüzüğü, kanunun emredici hükümlerine aykırı olamaz. Dernek tüzüğünde düzenlenmemiĢ konularda
kanun hükümleri uygulanır.
NOT: Dernek tüzüğünde,”yerleĢim yeri, kurucuları” ibaresinin bulunma zorunluluğu, 4/11/2004 tarihli
kararla kanun metninden çıkarılmıĢtır.
AĠLE HUKUKU
NĠġANLANMA
NiĢanlanma, evlenme vaadiyle olur. Buna göre iki kimsenin karĢılıklı olarak iradelerinin
evlenme konusunda uyuĢması sonucu niĢanlanma iliĢkisi doğar. Ülkemizde aynı cinsiyetten kiĢilerin
niĢanlanmaları mümkün değildir. Burada önemli konu niĢanlanma iliĢkisi içine gireceklerin bu
iradelerini zımni olarak da ortaya koyabilmeleridir. Ancak iradenin tek yönlü olarak ortaya konması
niĢanlanmanın hüküm ve sonuçlarını doğurmaz. KiĢiler sözlü veya davranıĢlarıyla niĢanlanma
iradelerini ortaya koyabilirler.
Evlilik iliĢkisinin kurulabilmesi için niĢanlılık durumunun varlığı zorunludur. Yani kiĢilerin
evlendirme görevlisi önüne çıkma iradesi konusunda anlaĢmaları gerekir ki evlenebilsinler. ĠĢte bu
aĢamadan itibaren niĢanlılık hükümleri uygulanır.
EVLENME
Kanunda evlenmenin bir tanımı verilmese de doktrinde kabul edilen görüĢe göre evlilik ayrı
cinse mensup kiĢilerin tam ve sürekli bir hayat ortaklığı kurmak üzere hukukun aradığı koĢullara
uygun olarak birleĢmeleridir. Bu birliktelik bir sözleĢmedir ki, hukukumuzda evliliğin bir müessese
değil, akit olduğu görüĢü hakimdir.
Evliliğin ġartları
•Maddi KoĢullar: Evlenmenin maddi koĢulları evlenme ehliyetinin olması ve evlenme engelinin
bulunmamasıdır.
- Evlenme Ehliyeti
DĠKKAT: Mahkemece ergin kılınmıĢ bir kiĢinin 17 yaĢını doldurması halinde yasal temsilcisinin
iznine ihtiyaç duymaz, çünkü artık velayet veya vesayet altında olmadığından yasal temsilcisi yoktur.
Buna karĢılık mahkemece ergin kılınan kiĢi 16 yaĢını doldurmuĢ ve evlenmek istiyorsa dahi hakim
iznini almalıdır. 15 yaĢını doldurmuĢ bir erginin(mahkemece ergin kılınmıĢ) evlenebilmesi ise
mümkün değildir.
NOT: Ayırt etme gücü olmayanlar yasal temsilcilerinin rızası olsa bile evlenme iĢlemi yapamazlar.
Evlenme Engelinin Bulunmaması: Evlenme engeli olanlar kural olarak evlenemezler. Evlenme
engelleri kesin evlenme engeli ve kesin olmayan evlenme engeli olarak ortaya çıkar. Kesin evlenme
engelleri;
- Hısımlık: Kanunda belirtilen bazı hısımların evlenmeleri yasaktır. Buna göre; AĢağıdaki
kimseler arasında evlenme yasaktır:
• Üstsoy ile altsoy arasında; kardeĢler arasında; amca, dayı, hala ve teyze ile yeğenleri arasında,
• Kayın hısımlığı meydana getirmiĢ olan evlilik sona ermiĢ olsa bile, eĢlerden biri ile diğerinin
üstsoyu veya altsoyu arasında.
• Evlât edinen ile evlâtlığın veya bunlardan biri ile diğerinin altsoyu ve eĢi arasında.
- Mevcut Evlilik: Mevcut evlilik varken ikinci kez evlenilemez. Evlenmek isteyen kiĢi eski
evliliğinin bittiğini ispatla yükümlüdür. Her nasıl olmuĢsa kiĢi evliyken yeni bir evlilik
yapmıĢsa yapılan evlilik butlanla hükümsüz olur. Ancak evliyken yeniden evlenen bir
kimsenin önceki evliliği mutlak butlan kararı verilmeden önce sona ermiĢse ve ikinci
evlenmede diğer eĢ iyiniyetli ise, bu evlenmenin butlanına karar verilemez.
ÖRNEK: A, 1990 yılında resmi evlendirme görevlisi önünde yapılan törenle B ile evlenmiĢtir. A,
2008 yılında mevcut evliliği sona ermemiĢken her nasılsa K ile evlenmiĢse, K ile yapılan evlilik
butlanla hükümsüzdür. Ancak eğer K, A ile evlendiği esnada A’nın evli olduğunu
bilmiyorsa(iyiniyetliyse) ve A ile K’nin evliliğinin geçersizliği tespit edilmeden önce B ölmüĢse A ile
K’nin evliliği geçeçrli kabul edilir.
- Akıl Hastalığı: Akıl hastalığı olanlar ve bunun evlenme engeli olduğu sağlık raporuyla tespit
edilenler evlenemezler.
Yukarıdaki haller kesin evlenme engelleridir. Bu haller dıĢında kesin olmayan evlenme engelleri de
mevcuttur. Bu hallerde evlilik baĢvurusunun reddedilmesi gerekir ancak evlilik bu engele rağmen
kurulmuĢsa da geçersiz olmayacaktır. Kesin olmayan evlenme engelleri;
- Kadın Ġçin Ġddet (Bekleme) Süresi: Evlilik sona ermiĢse, kadın, evliliğin sona ermesinden
baĢlayarak üçyüz gün geçmedikçe evlenemez. Doğurmakla süre biter. Kadının önceki
evliliğinden gebe olmadığının anlaĢılması veya evliliği sona eren eĢlerin yeniden birbiriyle
evlenmek istemeleri hâllerinde mahkeme bu süreyi kaldırır. Genel itibariyle soy karıĢıklığını
engellemek için böyle bir süre öngörülmüĢtür. Ancak her nasılsa kadın bu süre içinde baĢka
bir erkekle evlenmiĢse dahi o evlilik geçersiz sayılmayacaktır.
- Hastalık: Medeni kanunda akıl hastalığı evlenme engeli olarak sayılırken diğer hastalıklardan
bahsedilmemektedir. Ancak Umumi Hıfzısıhha Kanununda bel soğukluğu, frengi, cüzam gibi
hastalıkları olanların evlenemeyecekleri belirtilmiĢtir. Ancak bu durumda olanların evlense
dahi evlilikleri geçersiz olmayacaktır.
Yukarıdaki haller hakimin ayrıca karara bağlaması gerekmeyen boĢanma sonuçlarıdır. Bunun
yanında hakim boĢanmayla ilgili bazı durumları re’sen düzenlemek zorundadır. Hakim çocukların
durumunu re’sen düzenlemek zorundadır. Bu konuda ana babanın değil çocuğun menfaati öncelikli
kriter olmalıdır. Bu anlamda velayet bırakılmayan eĢin iĢtirak nafakasına hükmedebilir. Bu ödeme
irat(gelir) Ģeklinde olabilir. Zaman içinde hakimin durum ve Ģartların değiĢmesi nedeniyle bunu da
değiĢtirebilir.
Hakim ayrıca talep üzerine maddi ve manevi tazminata ve nafakaya hükmedebilir. Mevcut veya
beklenen menfaatleri boĢanma yüzünden zedelenen kusursuz veya daha az kusurlu taraf, kusurlu
taraftan uygun bir maddî tazminat isteyebilir. Dolayısıyla maddi tazminat isteyebilmenin Ģartları;
• BoĢanmada kusuru daha az olan veya kusursuz olan taraf maddi tazminat isteyebilir,
• Tazminat ödeyecek taraf kusurlu olmalı
• Tazminat isteyenin zararının boĢanma yüzünden doğması gereklidir.
BoĢanmaya sebep olan olaylar yüzünden kiĢilik hakkı saldırıya uğrayan taraf, kusurlu olan
diğer taraftan manevî tazminat olarak uygun miktarda bir para ödenmesini isteyebilir. Buna göre
manevi tazminat istemek için aĢağıdaki Ģartların mevcudiyeti aranır;
• KiĢinin kiĢilik hakkı saldırıya uğramalıdır,
• Diğer tarafın kusuru boĢanmaya sebep olmalıdır.
• KiĢinin manevi zararı olmalıdır.
DĠKKAT: BoĢanmada kusuru olan eĢ manevi tazminat talebinde bulunamaz. Ancak boĢanmada daha
az kusurlu olan maddi tazminat talebinde bulunabilir. Bunun yanında manevi tazminatın talep
miktarından daha fazla bir miktarda tazminata hükmedilmez.
Nafaka: BoĢanma yüzünden yoksulluğa düĢecek taraf, kusuru daha ağır olmamak koĢuluyla geçimi
için diğer taraftan malî gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilir. Nafaka yükümlüsünün kusuru
aranmaz. Kusuru daha az olan tarafın nafaka ödenmesine hükmedilmez. Ancak her iki eĢ de
kusursuzsa nafakaya hükmedilebilir.
Maddi tazminat ve nafakanın düzenli aralıklarla, irat Ģeklinde ödenmesi mümkünken manevi
tazminat irat, yani gelir Ģeklinde ödenemez.
DĠKKAT: Manevi tazminat irat – gelir Ģeklinde ödenemez.
Bazı hallerde irat kesilebilir. Bu haller aĢağıdaki gibidir;
• Ġrat alacaklısı veya borçlusu ölmüĢse
• Ġrat alacaklısının yoksulluğu ortadan kalkmıĢsa
• Ġrat alacaklısı yeniden evlenmiĢse
• Ġrat alacaklısı haysiyetsiz hayat sürüyorsa
• Ġrat alacaklısı fiilen evliymiĢ gibi yaĢıyorsa
Evlât edinme kararı, evlât edinenin oturma yeri; birlikte evlât edinmede eĢlerden birinin
oturma yeri mahkemesince verilir. Mahkeme kararıyla birlikte evlâtlık iliĢkisi kurulmuĢ olur. Dikkat
ediniz bakım yükümlülüğü süreci veya sonrasında değil mahkeme karar verdiği an evlatlık iliĢkisi
kurulur.
Evlât edinme baĢvurusundan sonra evlât edinenin ölümü veya ayırt etme gücünü kaybetmesi,
diğer koĢullar bundan etkilenmediği takdirde evlât edinmeye engel olmaz.
BaĢvurudan sonra küçük ergin olursa, koĢulları daha önceden yerine getirilmiĢ olmak kaydıyla
küçüklerin evlât edinilmesine iliĢkin hükümler uygulanır.
Evlât edinmeye, ancak esaslı sayılan her türlü durum ve koĢulların kapsamlı biçimde
araĢtırılmasından, evlât edinen ile edinilenin dinlenmelerinden ve gerektiğinde uzmanların görüĢünün
alınmasından sonra karar verilir. AraĢtırmada özellikle evlât edinen ile edinilenin kiĢiliği ve sağlığı,
karĢılıklı iliĢkileri, ekonomik durumları, evlât edinenin eğitme yeteneği, evlât edinmeye yönelten
sebepler ve aile iliĢkileri ile bakım iliĢkilerindeki geliĢmelerin açıklığa kavuĢturulması gerekir.
Evlât edinenin altsoyu varsa, onların evlât edinme ile ilgili tavır ve düĢünceleri de
değerlendirilir. Ancak dikkat ediniz evlat edinenin alt soyunun olması evlat edinmesine engel değildir.
Ayrıca evlat edinenin alt soyunun karĢı çıkması da tek baĢına evlat edinmeye engel teĢkil etmeyebilir.
Yasal sebep bulunmaksızın rıza alınmamıĢsa, rızası alınması gereken kiĢiler, küçüğün
menfaati bunun sonucunda ağır biçimde zedelenmeyecekse, hâkimden evlâtlık iliĢkisinin
kaldırılmasını isteyebilirler.
MĠRAS HUKUKU
Miras Hukukunun Temel Kavramları
• Miras(Tereke) : KiĢiliği son bulan kiĢinin, hayattayken sahip olduğu malvarlığı, kiĢiliği son
bulduğunda tereke adını alır. Ancak ölenin malvarlığı ve tereke tamamen aynı anlamada gelmez.
Çünkü intifa ve sükna hakkı kiĢinin hayattayken malvarlığı içinde yer alırken bunlar ölümle birlikte
mirasçılara devrolmayacağından tereke içerisinde yer almazlar. Bu açıdan ayni haklar mirasçılara
intikal olur ancak intifa ve sükna bunun istisnasıdır. Borçlar hukukuna ait hak ve borçlar da mirasçıya
intikal eder ancak vekalet, kira, hizmet, ariyet ve komisyon istisnasıdır. Her ne kadar kira mirasçıya
intikal etmese de murisin(ölen kiĢinin) ölümüyle tarafı olduğu katmülkiyeti kirası sözleĢmesi ailesi
üzerinden devam eder. Zilyetlik ve fikri haklar da(telif, patent gibi) tereke ile intikal eder.
Terekenin kapsamına borç ve alacaklar dahildir. KiĢilere yalnızca borç veya yalnızca alacak ve haklar
intikal etmez.
• Muris(Miras bırakan): KiĢiliğinin son bulmasıyla malvarlığının akıbeti düzenlenen kiĢidir. Eğer kiĢi
ölümünden sonra malvarlığına iliĢkin bir düzenleme yapmıĢsa vasiyet eden olarak da nitelendirilebilir.
• Mirasçı: Miras bırakanın ölümü ile malvarlığının intikal ettiği kiĢiye denir.
• Halefiyet: Bir kimsenin ölümü ile terekesi üzerinde hak sahibi olanlar ve sorumlular; yani mirasçılar
murisin halefidir. Daha açık bir deyiĢle murisin yerine geçen kiĢiye halef denir. Kural olarak
terekedeki borç ve alacaklar bütün olarak mirasçılara initkal olur. Buna külli halefiyet adı verilir. Külli
halefler, murisin mirasına hiçbir iĢlem yapmaksızın ölüm anından itibaren sahip olurlar. Birden fazla
külli halefin olması halinde bunlar terekeye elbirliğiyle malik olurlar. Ayrıca tüm malvarlıklarıyla
terekenin borçlarından müteselsil sorumludurlar.
ÖRNEK: M öldüğünde oğlu A ve kızı B hayattadır. M’nin terekesinin aktifinde 90 TL, pasifinde(borç)
ise 60 TL vardır ve S bu borcun alacaklıs;ıdır. Buna göre baĢka mirasçı olmadığından aynı zümredeki
A ve B eĢit miktarda pay alma hakkına sahiptirler. A ve B külli halef olduklarından, iç iliĢkide borçtan
30 TL’lik paylarla sorumlu görünseler de S, alacağı için takibe giriĢtiğinde ister A’dan ister B’den 60
TL’nin tamamını talep edebilir. Hatta A ve B’nin aktif 90 TL’yi paylaĢmaları da bir farklılık
yaratmayacaktır. Her ikisi de borçlardan müteselsil sorumlu olacaklar. Ġç iliĢkideki paylarından
fazlasını öderlerse, fazlası için(bu örnekte 30 TL’den fazlası) diğerine rücu edebilirler.
Külli halefiyette müteselsil sorumluluk halinin iki istisnası vardır;
• Devlet, tereke borçlarından kendisine intikal eden mallarla sınırlı olarak sorumludur. Yani bir
kimsenin ölümü sonrası aktifinde 30 TL, pasifinde 50 TL terekesi varsa ve devlet mirasçıysa, devlet
tüm mirasçılara karĢı ancak 30 TL’lik kısım için sorumludur.
• Terekenin resmi tasfiyesi istenmiĢse, mirasçılar murisin tasfiyesinden arta kalan borçlarsa bu
borçlardan sorumlu olmazlar.
NOT: Yasal mirasçılar ve atanmıĢ mirasçılar külli haleftir.
Mirasçıların yalnızca kendilerine kalan malların borçlarından yalnızca kendilerine kalan mallar kadar
sorumlu olmalarına ise cüzi halefiyet hali denir. Belirli mal vasiyeti alacaklıları cüzi haleftirler.
MĠRASÇILAR
A) Yasal Mirasçılar
Kanun koyucu tarafından belirlenen mirasçılardır. Yasal mirasçılar belirlenirken zümre sistemi esas
alınır.
Birinci zümre mirasçılar murisin altsoyudur.
Ġkinci zümre mirasçılar murisin ana babası ve onların altsoyudur.
Üçüncü zümre mirasçılar ise murisin büyük ana – büyükbabası ve onların altosyudur.
ÖRNEK: X, öldüğünde annesi A ve Babası B ile KardeĢi K hayattadır. Bu halde X’in mirasının yarısı
A’ya yarısı da annesi B’ye kalır. Ancak B, X’den önce ölmüĢ olsaydı, mirasın yarısını A alırdı diğer
yarısını da babasının payından K alırdı. Ancak hem B hem de K, X’den önce ölmüĢ olsaydı mirasın
tamamı anne A’ya kalırdı.
• KiĢi kayın hısımlarının mirasçısı değildir. Örneğin X öldüğünde kızı K ile kendisinden önce ölen
oğlu P’nin eĢi E hayattaysa bile mirasın tamamını K alır.
• Evlâtlık ve altsoyu, evlât edinene kan hısımı gibi mirasçı olurlar. Evlâtlığın kendi ailesindeki
mirasçılığı da devam eder. Evlât edinen ve hısımları, evlâtlığa mirasçı olmazlar. Buna göre evlatlık
hem kan hısımlarının hem de kendisini evlat edinenlerin mirasçısı olur. Ancak evlatlık kendisini evlat
edinenin hısımlarının mirasçısı olamaz. Örneğin X öldüğünde, kendisinden önce ölen kızının oğlu O
ile yine aynı kızının evlatlığı E hayattadır. Bu halde mirasın tamamı O’ya kalır. Çünkü evlatlık
kendisini evlat edinenlerin hısımlarının mirasçısı değildir.
• Devletin mirasçılığı ise diğerlerinden farklıdır. Bir kiĢinin hiç mirasçısı kalmamıĢsa tüm değerleri
devlete intikal eder. Devlet kendine kalan değerlerle mirasçı olur. KiĢinin dördüncü zümre mirasçısı
yoktur. Üçüncü zümrede de hiç mirasçısı yoksa ve kiĢinin eĢi yoksa veya tüm mirasçılar mirası
reddederse devlet mirasçı olur.
Sağ Kalan EĢin Mirasçılığı
Sağ kalan eĢ herhangi bir zümreye dahil değildir. ġöyle ki eĢ her zümreyle birlikte mirasçıdır.
Ancak bu zümrelerde kimse kalmamıĢsa eĢ mirasın tamamını alır. EĢin birlikte mirasçı oldukları ve
miras oranları:
• Miras bırakanın altsoyu ile birlikte mirasçı olursa, mirasın dörtte biri,
• Miras bırakanın ana ve baba zümresi ile birlikte mirasçı olursa, mirasın yarısı,
• Miras bırakanın büyük ana ve büyük babaları ve onların çocukları ile birlikte mirasçı
olursa, mirasın dörtte üçü, bunlar da yoksa mirasın tamamı eĢe kalır.
NOT: EĢin son birlikte mirasçı olacağı kiĢi murisin amcası, halası, dayısı,teyzesidir. EĢ bunların
çocuklarıyla birlikte mirasçı olmaz. Örneğin X öldüğünde hayatta yalnızca teyzesinin kızı P varsa tüm
mirası P alır. Ancak X öldüğünde hayatta eĢi E ve X’in teyzesinin kızı P hayattaysa tüm mirası eĢ E
alır.
ÖRNEK: X ölmüĢtür. X’in eĢi E, annesi A ve kardeĢi K hayattadır. Bu halde birinci zümre mirasçı
olmadığından eĢ ikinci zümreyle birlikte mirasçıdır ve dolayısıyla mirasın yarısını alır. Kalan
terekenin yarısını anne alırken, yarısını da kardeĢ K alır. Yani;
EġYA HUKUKU
EĢya: Bir Ģeyin eĢya olabilmesi için belirli Ģartların tamamını bir arada taĢıması lazımdır. Bu Ģartlar:
- Üzerinde bireysel hakimiyet kurulabilen
- Cismani (Ġstisna: Enerji, cismani varlık olmasa da eĢya niteliğindedir.)
- Ġktisadi bir değeri olan
- Sınırlanabilen (Örneğin, ĢiĢe su eĢyadır ancak kontrol edilemeyen akarsu eĢya değildir.)
EĢyanın Türleri
1. Tüketilebilir eĢya - Tüketilemez eĢya
Bir eĢyadan tüketmek veya elden çıkartmak suretiyle yararlanabiliniyorsa tüketilebilen
eĢyadır. Buna karĢılık belirli bir süre tüketilmeksizin kullanılabiliyorsa tüketilemeyen eĢyadır. Bu
tanım bakımından kiĢinin subjektif ve objektif değerlendirmesi de dikkate alınmalıdır. Örneğin kıyafet
bizim için tüketilmez eĢya iken, mağaza için elinden çıkartma amacıyla olduğundan tüketilebilen
eĢyadır. Ancak objektif değerlendirme esasında eĢyanın tüketilebilirliği esas alındığından sorularda
eĢyanın tüketilebilirliği esas alınmalıdır.
2.TaĢınır eĢya - TaĢınmaz eĢya
Özünde herhangi bir değiĢiklik olmaksızın bir yerden baĢka bir yere nakledilebilen varlıklar
taĢınır eĢyadır. TaĢınmazlar ise Medeni kanunda açıkça belirtilmiĢtir. Buna göre;
• Arazi,
• Kat mülkiyetine konu olan bağımsız bölümler,
• TaĢınmaz üzerinde kurulan sürekli ve bağımsız ayni haklar
Burada dikkat edilmesi gereken husus binalar ve ağaçların taĢınır veya taĢınmaz olarak
nitelendirilip-nitelendirilemeyeceğidir. Ağaçlar ve binalar, arazinin üzerindeki bina, ağaç ve bitkilerin
arazinin bütünleyici parçası olması nedeniyle ayrı eĢya olarak kabul edilemez. Bunun yanında ağaçlar
taĢınır niteliğine de sahip değildir çünkü ağaçlar baĢka yere taĢınırken özünde zarar görmektedir.
Dikkat edilmesi gereken bir diğer husussa hakkın eĢya olarak nitelendirilmesidir. Gerçekten en
az 30 yıllığına kurulmuĢ olan(sürekli) devredilebilir ayni haklar taĢınmazın hükümlerine tabi
olduğundan taĢınmaz olarak nitelendirilir. Ayni haklar kısmında daha detaylı inceleyeceğiz.
3. Misli EĢya – Gayri Misli EĢya
Sayı, tartı,ölçü vb. ile belirlenebilen eĢyalar misli eĢyadır. Buna karĢılık ferden belirlenmesi
gereken eĢyalar gayrimisli eĢyadır. Burada dikkat edilmesi gereken taĢınmazlar her halde gayrimisli
eĢyadır.
4. Basit (yalın) eĢya - BirleĢik eĢya - EĢya birliği:
Yalın, tek baĢına var olan, ayırt edilemez bir bütünlük arz eden Ģey basit eĢya, birden çok yalın
Ģeyin ayrılmaz bir biçimde birleĢmesinden meydana gelen, ancak onu meydana getiren Ģeylerden ayrı
bir varlığı olan Ģey ise bileĢik eĢyadır.
Birden çok eĢyanın bağımsızlıklarını yitirmeksizin bir amaç için bir araya gelmesiyle oluĢan
eĢyaya ise eĢya birliği denir. EĢya birliğinde astlık üstlük iliĢkisi yoktur. Örneğin bir gümüĢ parçası
basit eĢya, altın gümüĢ karıĢımı küpe bileĢik eĢya, bir çift küpe eĢya birliğidir.
5. Bölünebilen EĢya – Bölünemeyen EĢya
EĢyanın vasfında ayrılma olmaksızın parçalara ayrılabilen eĢya bölünebilir, ayrılamayan
eĢyalar ise bölünemeyen eĢyadır. KumaĢ, sıvı vb. unsurlar bölünebilen, televizyon, araba ise
bölünemeyen eĢyaya örnektir.
6. Kamu Malları – Özel Mallar
Üzerinde özel mülkiyet olmayan, kamunun ortaklaĢa yararlandığı ve kamu hizmetine
özgülenen eĢyalar kamu malıdır. Bunlar kamuya tahsis edilebilir. Örneğin okul binaları, hastaneler
kamu malıdır. Ancak bazı kamu malları vardır ki bunlar üzerinde özel mülkiyet kurulamaz. Ormanlar,
sahiller, madenler, yer altı suları, tarıma elveriĢsiz dağlar, buzullar tahsis iĢlemine gerek olmaksızın
kamu malıdır.
EĢya hukuku genel olarak üç bölümde düzenlenmiĢtir. Bunlar; Zilyetlik, Tapu Sicili ve Ayni
Haklardır.
1.ZĠLYETLĠK
Zilyetlik: EĢya üzerindeki fiili hakimiyet halidir. Bir eĢya üzerinde zilyet olabilmenin Ģartları:
- Fiili hakimiyet: EĢya üzerindeki fiili hakimiyet halinin doğrudan veya dolaylı olarak
yararlanabilme halidir. ġüphesiz fiili hakimiyette dikkat edilmesi gereken önemli iki nokta devamlılık
iradesi ve hakimiyetin baĢkasının üzerinden de devam edebilmesidir. ġöyle ki A sahibi olduğu kitabı
elinde bulundururken veya arabasında bulundururken de kitabın zilyedidir. Ancak A, kitapçının
rafından aldığı kitabın zilyedi değildir, çünkü hakimiyetin devamlılığı iradesini göstermemiĢtir. Ayrıca
Aslen Kazanma: EĢya üzerinde daha önce mevcut bir zilyetliğe dayanmaksızın zilyetliğin
kazanımıdır. Tek taraflı fiille gerçekleĢir. Öreğin;
- Sahipsiz eĢyanın zilyetliğinin kazanımı,
- Hırsız, gasp eden ve benzerinin zilyetliği,
- Sınırlı ayni hakka veya kiĢisel hakka zilyetliği dayanan kiĢinin daha sonra malik sıfatıyla
zilyetliğini ileri sürerse, zilyetliği aslen kazanmıĢ sayılır. Örneğin A, bisikletini B’ye kiraya vermiĢtir.
B daha sonra bisikletin kendisine ait olduğunu iddia ederse Malik sıfatıyla zilyetliği aslen kazanmıĢtır.
Devren Kazanma: Bir kiĢi kendi zilyetliğini baĢkasına iĢlem sonucu devrederse, devredilen
kiĢi zilyetliği devren kazanır. Zilyetliğin devren kazanılması teslimle ya da teslimsiz kazanım Ģeklinde
karĢımıza çıkabilir.
a. Teslimle Kazanma
Zilyetlik, Ģeyin veya Ģey üzerinde hâkimiyeti sağlayacak araçların, edinene teslimi veya
edinenin önceki zilyedin rızasıyla Ģey üzerinde hâkimiyeti kullanacak duruma gelmesi hâlinde
devredilmiĢ olur. Yani eĢyanın zilyedi, eĢyanın doğrudan fiili hakimiyetini devrederek ve teslim
ederek zilyetliği devretmektedir. Bu açıdan teslimli devir üç Ģekilde incelenir;
• Malın teslimi yoluyla: EĢyayı teslim halinde zilyetlik devrolur. Örneğin A, kalemini B’ye
satarsa B kalemin zilyetliğini teslim anında kazanır.
• EĢyayı temsil eden araçların teslimi: EĢya üzerindeki hakimiyet kullanmaya yarayan
araçların teslimi eĢyanın zilyetliğinin devri anlamına gelir. Örneğin Otomobilini B’ye satan A’nın
• Hak iddiasına dayanmayan Üstün hak iddiasına dayanan • Mülkiyet devam ettikçe dava
zilyetlik davasıdır. zilyetlik davasıdır. açılabilir.
• Gasbı öğrenmeden itibaren 2 ay Ġyiniyetli zilyede karĢı, eĢyanın Mülkiyet devam ettiği sürece
ve her halde 1 yıl içinde açılabilir. elinden çıkmasından itibaren 5 yıl açılabildiğinden zamanaĢımına tabi
içinde dava açılmalıdır. Kötü değildir.
niyetli zilyede karĢı süreyle sınırlı
değildir.
ÖRNEK:
Zilyetlik Karineleri
Mülkiyet Karinesi: “TaĢınırın zilyedi onun maliki sayılır. Önceki zilyetler de kendi
zilyetlikleri süresince o malın maliki sayılırlar.” Ancak bu karineler adi karinedir. Hem dolaylı hem de
dolaysız zilyetler mülkiyet karinesinden yararlanabilir. Ancak dolaylı zilyedin mülkiyet karinesinden
yararlanabilmesi için dolaysız zilyedin bunu kabul etmesi gereklidir. Örneğin A, saatini B’ye ödünç
olarak verdiğinde B, A’nın malik olduğunu tanıyorsa A’da mülkiyet karinesinden yararlanabilir.
Ancak B, “bu saatin sahibi benim” dediğinde A’nın zilyetliği yok olmuĢtur.
Fer’i Zilyet Lehine Karine : TaĢınıra bir sınırlı aynî hak veya kiĢisel hak iddiasıyla zilyet
bulunan kimsenin iddia ettiği hakkın varlığı karine olarak kabul edilir. Ancak, zilyet bu karineyi Ģeyi
kendisine vermiĢ olan kiĢiye karĢı ileri süremez. Örneğin A, kitabını B’ye ödünç verdiğinde B kitabın
aksi ispatlanıncaya kadar Ģahsi hakkın(ödünç hakkının) sahibidir ancak bu hakkını A’ya karĢı ileri
TAPU SĠCĠLĠ
Tapu Sicili: TaĢınmazlara iliĢkin kaydın tutulduğu sicildir.
- Arazi,
- Kat mülkiyetine konu olan bağımsız bölümler (daire)
- TaĢınmaz üzerindeki sürekli (30 yıl) ve bağımsız haklar (devredilir nitelikte)
Ana Siciller:
- Tapu kütüğü sicili: TaĢınmaz üzerindeki ayni hakları gösteren temel defterlerdir. Ayni
haklar tapu kütüğü defterine tescille doğar.
- Kat mülkiyeti kütüğü sicili: Kat mülkiyetine konu olan bağımsız bölümler için tutulan
sicildir.
- Yevmiye Defteri (ĠĢlem Kaydı Defteri) : Tapu kütüğünde yapılan iĢlemlerin kayıt
altına alındığı defterdir. Günlük tutulur ve her sene birden baĢlayarak numaralandırılır.
Tapuda yapılan taĢınmaza iliĢkin uyuĢmazlıkta yevmiye defteri kayıtları esas alınır.
- Plan Defteri: Bir taĢınmazın kütüğe kaydı belirlenmesinde resmi bir ölçüme dayanan
plan esas alınır.
Yardımcı Siciller:
- Aziller Sicili: Vekaleti kaldırılanların kaydının tutulduğu sicildir.
- Düzeltmeler Sicili: Tapu sicilindeki düzeltme kayıtlarının olduğu sicildir.
- Kamu Orta Malları Sicili: Mera, yaylak, kısĢlak,otlak, harman ve panayır yerleri gibi
kamunun yararına tahsis edilen ortak malların hangi köy veya belediyeye ait olduğu
kamu orta malları sicillerine kaydedilir.
- -Tapu Envanter Defteri
Kadastrosuz Yerlerde Tutulan Defterler:
- Zabıt Defteri: Tapuda kayıtlı olmayan taĢınmazların ilçe esasına göre ve kronolojik
sıra kaydına göre tutulur.
- Kat Mülkiyeti Zabıt Defteri: Kadastrosuz yerlerde kat mülkiyeti esasına göre tutulur.
- Ġpotek Kayıt Defteri: Zabıt defteri tutulan yerlerdeki ipotek kayıtlarının tutulduğu
defterdir.
- Fihrist Defteri: Kadastrosuz yerlerde mal sahipleri sicili görevi görür.
Tapu Siciline Hakim Olan Ġlkeler:
● TaĢınmaza ayrı sayfa açılması ilkesi: Her taĢınmaz için tapuda ayrı sayfa açılır.
● Aleniyet ilkesi (Kamuya açıklık ilkesi): Tapu sicili herkese açıktır. Ġlgisini inanılır kılan
herkes, tapu kütüğündeki ilgili sayfanın ve belgelerin tapu memuru önünde kendisine
Burada dikkat edilmesi gereken baĢka bir husus da acaba B taĢınmazı C’ye satmasaydı da
ölseydi mirasçısı olan D iyiniyetliyse mülkiyeti kazanır mıydı? Cevabımız hayır olacaktır. Çünkü
sicile güvenle hak kazanacak kiĢi üçüncü kiĢi olmalıdır ki bu kural külli halefler(mirasçı) için geçerli
değildir. Çünkü D adına tescil yapılsa bile burada sicile güvenden değil kanundan dolayı(mirasta
halefiyet hali) tescil söz konusudur. Ancak D, iyiniyetli üçüncü bir kiĢiye satarsa, satın alan kiĢi
tescille mülkiyeti kazanır.
- Üçüncü kiĢinin iyiniyetli olması gereklidir: Üçüncü kiĢi kötüniyetliyse adına yapılan tescille
mülkiyeti kazanamayacağı gibi zamanaĢımıyla da kazanamaz. Örneğin yukarıdaki örnekte C,
kötüniyetli olsaydı mülkiyeti hiç birzaman kazanamazdı.
- Kazanılan hak ayni hak olmalıdır: Sicile güven ilkesi yalnızca ayni haklar için geçerlidir,
Ģahsi haklar da kiĢi iyiniyetli olsa bile hakkı kazanamaz. Örneğin A’nın taĢınmazını S sahte bir
vekaletnameyle B’ye satmıĢ ve B adına tescil ettirmiĢtir. B ise taĢınmazı iyiniyetli C’ye kiraye verirse,
kira Ģahsi bir hak olduğundan C bu hakkı kazanamaz. Hatta kira, C adına Ģerh verilmiĢ olsa bile C kira
hakkını A’ya karĢı ileri süremez.
- Üçüncü kiĢi sicildeki yolsuz kayda güvenmiĢ olmalıdır: Sicildeki kaydın yapılmasına
dayanak yaratan belge plan vb. tüm unsurlar incelendiğinde kiĢinin bunlara güvenmiĢ olması ve
kötüniyetini yaratacak bir halin olmaması gerekir. Keza sahte vekaletname ile yapılan iĢlemde kiĢi
vekaletnameye güvenir ancak bu yolla bir hak kaydı olamaz.
- Tasarruf yetkisi dıĢındaki diğer geçerlilik unsurları mevcut olmalıdır: KiĢinin tasarruf yetkisi
dıĢında kalan ve iĢlemin geçerliliğini etkileyecek unsurları olmalıdır. Örneğin kiĢi ayırt etme gücü
yokken tapuda iĢlem yapmıĢsa bu iĢlemde sicile güven ilkesi uygulanmaz.
Ancak belirli hallerde sicile güven ilkesi uygulanmaz. Güven ilkesinin uygulanmadığı bazı
haller;
- Çifte tapu: Bir taĢınmaza tapu kütüğünde birden çok sayfa açılmıĢsa çifte tapu hali söz
konusudur. Bu halde sicile güven ilkesi uygulanmaz. Hangi kayıt doğruysa o kayıt uygulanır. Örneğin,
A’nın taĢınmazı iki kez tapuda kaydedilmiĢse ve A taĢınmazı önce B’ye satmıĢ ve tescil ettirmiĢ ve
Not: Olağan ZamanaĢımıyla Kazanım: Özel mülkiyete konu olan(kamu malı niteliği
taĢımayan) bir taĢınmazın yolsuz tescile güvenerek davasız ve aralıksız iyiniyetli olarak 10 yıl
boyunca malik sıfatıyla zilyedi olan süre sonunda mülkiyeti kazanır. O halde olağan
zamanaĢımıyla taĢınmaz mülkiyeti kazanmanın Ģartları;
❖ TaĢınmaz tapuda kayıtlı – özel mülkiyete tabi olmalı
❖ Yolsuz tescile güven olmalı
❖ Tapuda malik gözüken kiĢi malik sıfatıyla zilyet olmalı
❖ Davasız – aralıksız 10 yıl iyiniyetli olarak zilyetliğin sürdürülmesi gereklidir.
Örneğin, M’nin taĢınmazını S, sahte bir vekaletname ile B’ye satmıĢ ve B adına tescil
ettirmiĢse, iyiniyetli B, tapu kaydına değil de sahte vekalete güvendiğinden tescille değil,
ancak iyiniyetliyse davasız ararlıksız 10 yıl malik sıfatıyla zilyetliğinde bulundurursa
mülkiyeti kazanabilir. Ancak bu süre içinde M sicilin düzeltilmesini talep edebilir.
AYNĠ HAKLAR
Maddi mallar üzerinde herkese karĢı ileri sürülebilen haklara ayni hak denir. Bu açıdan
hakkın ayni hak olması, mutlak hak olması, eĢya üzerinde doğrudan hakimiyet sağlaması ve
ancak eĢya üzerinde kurulabilir.
- Ayni Hakka Egemen Olan Ġlkeler:
❖ Belirlilik ilkesi:Ayni hak ancak ferden belirli, mevcut bir eĢya üzerinde
kurulur. Kural olarak ayni hak eĢyanın bütününü kapsar. Yani eĢyanın
kısımları üzerinde ayrı ayni hak kurulamaz. Örneğin evin kısımları üzerinde
ayrı ayrı mülkiyet oluĢturulamaz ve ya arazinin bir kısmında yol aolarak ayrı
geçit hak kurulamaz.
❖ Aleniyet (açıklık) ilkesi: TaĢınırlarda zilyetlik, taĢınmazlarda tapu kütüğüne
tescil ile sağlanır.Dolayısıyla hiç kimse eĢya üzerindeki ayni hakkı bilmediğini
ileri süremez.
❖ Sınırlı sayıda olma ve tipe bağlılık ilkesi: Ayni hakların kurulması belirli bir
Ģekle bağlıdır. TaĢınırlarda teslim ve taĢınmazlarda tescil ile kurulur. Buna
göre A, saatini B’ye satmıĢ ancak teslim etmemiĢtir. Bu halde taraflar satıĢ
sözleĢmesi yapmıĢ olsalar bile mülkiyet hakkı halen A’nındır. Çünkü B
yalnızca sözleĢmeden dolayı alacak hakkı kazanmıĢtır, henüz eĢya teslim
edilmediğinden mülkiyeti –ayni hakkı- kazanamamıĢtır. Dolayısıyla A, eĢyayı
B’ye teslim etmeden C’ye satar ve teslim ederse dahi B, eĢyayı C’den talep
edemez. Çünkü alacak hakkı nisbi hak olduğundan yalnızca sözleĢmenin
tarafları arasında hüküm ifade eder. Bu durumda B, sözleĢmeye aykırı
davranan A’dan zararının tazmini için tazminat talep edebilir.
Ayni haklar kanunla sayılanlarla sınırlıdır. Mülkiyet hakkı ve sınırlı ayni haklar(Ġrtifak
hakları, taĢınmaz yükü ve rehin hakları) ayni hakları oluĢturur.
❖ ZamanaĢımı ve hak düĢürücü süreye tabi olmama: Bir kiĢi ayni hakkı kendi
rızası olmadığı sürece kaybetmez, bunun istisnası ayni hakkın baĢka biri
tarafından zamanaĢımı ile kazanılmasıdır.
❖ Güvenin Korunması Ġlkesi: TaĢınır ve taĢınmaz eĢyada güvenin korunması
yoluyla ayni hak kazanılabilir. Emin sıfatıyla zilyetten iyiniyetli olarak taĢınır
eĢyayı teslim alan ayni hakkı kazanır. Örneğin A kalemini B’ye ödünç olarak
vermiĢ, B’de kalem üzerinde yararlanması için iyiniyetli C lehine intifa hakkı
kurmuĢtur(veya rehin ya da mülkiyet) Bu halde, emin sıfatıyla zilyetten alan C
intifa hakkını kazanır. MalikM, iyiniyetli C’nin intifasına katlanmak
zorundadır, doğan zararını B’den talep edebilir.
Mülkiyetin Kapsamı
Bütünleyici eĢya (mütemmim cüz): Bütünleyici parça, yerel âdetlere göre asıl Ģeyin temel
unsuru olan ve o Ģey yok edilmedikçe, zarara uğratılmadıkça veya yapısı değiĢtirilmedikçe
ondan ayrılmasına olanak bulunmayan parçadır. EĢyaya haricen ve dahilen özgülenmiĢ,
eĢyadan ayrı ayni hak kurulmayan unsurdur. (örneğin evin çatısı, arabanın motoru...) Bir Ģeyin
bütünleyici parça sayılması için aranan unsurlar:
❖ DıĢ Bağlılık Unsuru: Bütünleyici parça ile eĢya arasında dıĢarıdan görülen bir bağlılık
olmalıdır. Bu bağın neyle sağlandığı önemli değildir; önemli olan dıĢarıdan tek eĢya
olarak algılanabilmesidir. Zaten kanunda, o Ģey yok edilmedikçe, zarara
uğratılmadıkça veya yapısı değiĢmedikçe eĢyadan ayrılması mümkün olmayan unsur
derken, bu dıĢ bağlılık ve tek eĢya olma unsurundan söz edilmektedir.
❖ Ġç Bağlılık Unsuru: Bütünleyici parça ile eĢya arasında amaçsal ve iĢlevsel olarak sıkı
bir bağlantı olmalıdır. Bunun yanında ancak bütünleyici parça ile bir bütün olarak
ekonomik iĢlev görmelidir. Burada dikkat edilecek husus ekonomik iĢlevi unsurlar
takılmadan oluĢmasa da eĢyanın bütünleyici parçası olma niteliği yok olmaz. Bazı
hallerde eĢyanın bütünleyici parça olmasını belirlerken yerel örf ve adetler dikkate
alınır. Örneğin Antalya’daki bir yazlığın güneĢ enerji sistemi yapının bütünleyici
parçası sayılırken, Ardahan’da eklenti niteliğinde olacaktır.
Bazı hallerde ise eĢyanın bütünleyici parça vasfı taĢıyıp taĢımadığına bakılmaksızın kanunen
bütünleyici parça sayılabilir;
- Yapılar ve dikili bitkiler: Mülkiyet hakkının kapsamına yasal sınırlamalar saklı kalmak
kaydıyla yapılar, bitkiler ve hatta kaynaklar da arazinin bütünleyici parçası niteliğindedir.
Bu durum “ Üst alta tabidir” ilkesinin sonucudur. Ancak arazi üzerindeki taĢınırlar ve
taĢkın yapı haliyle bağımsız ve sürekli olarak kurulmuĢ olan üst hakkı, arazinin
üzerindeki bitki ve yapıların arazinin bütünleyici parçası olma halinin istisnasıdır.
• Yapının Arazinin Mülkiyetine Tabi Olmasının Ġstisnaları
❖ Üst hakkı
❖ Mecra hakkı
❖ TaĢkın yapı: Üst hakkı ve mecra hakkına sınırlı ayni haklar kısmında
değineceğimiz için Ģimdi değinmedik. TaĢkın yapı ise bir kimsenin yaptığı
yapının bır kısmının(örneğin balkon-temel vb.) yandaki araziye taĢması halinde
ortaya çıkar. Bir yapının baĢkasına ait araziye taĢırılan kısmı, eğer yapıyı yapan
malik taĢırılan arazi üzerinde bir irtifak hakkına sahip bulunuyorsa, ona ait
NOT: TaĢkın yapı arazinin üstündekinin arazinin malikine ait olması halinin istisnasıdır.
Buna karĢılık, haksız yapı arazinin bütünleyici parçasıdır.
- Doğal Ürünler: Doğal ürünler de eĢyanın bütünleyici parçasıdır. Bir Ģeyin maliki, onun
ürünlerinin de maliki olur. Ürünler, dönemsel olarak elde edilen doğal veya hukukî
ürünler ile bir Ģeyin özgülendiği amaca göre âdetler gereği ondan elde edilmesi uygun
görülen diğer verimlerdir. Doğal ürünler asıl Ģeyden ayrılıncaya kadar onun bütünleyici
parçasıdır. Buna göre örneğin ağaç kiminse meyvesi de onundur veya tavuk kiminse
yumurtası da onundur. Ayrıca koyunun yünü kırpılmadıkça bütünleyici parça,
kırpıldıktan sonra bağımsız eĢya niteliğindedir. Ancak koyun kiminse, kırpılan yünler de
onundur. Ancak dikkat edilmesi gereken husus doğal ürün üzerinde ayrı Ģahsi hak
kurulabilir veya taahhüt iĢlemi yapılabilir ancak ayni hak kurulamaz, tasarruf iĢlemi
yapılamaz. Doğal ürünler, eĢyadan ayrılınca bağımsız eĢya olurlar ancak eĢyanın
malikine ait olurlar.Ayrıca icra iflas kanunu da henüz yetiĢmemiĢ ürünlerin haczine
olanak sağlamıĢtır.
NOT: Bütünleyici parça olmanın en önemli unsuru, eĢya üzerinde ayrı bütünleyici parça
üzerinde ayrı ayni hak kurulamamasıdır. Bu durum bir bakıma “Bütünleyici parça eĢyanın
kaderine tabidir” Ģeklinde tanımlanabilir.
Eklenti (teferruat): Ayrılabilen, çıkarılabilen ve eĢyanın kullanımına veya yerel adete göre
eĢyaya özgülenmiĢ unsurlardır. Eklenti, asıl Ģey malikinin anlaĢılabilen arzusuna veya yerel
âdetlere göre, iĢletilmesi, korunması veya yarar sağlaması için asıl Ģeye sürekli olarak
özgülenen ve kullanılmasında birleĢtirme, takma veya baĢka bir biçimde asıl Ģeye bağlı
kılınan taĢınır maldır. Eklenti, asıl Ģeyden geçici olarak ayrılmakla bu niteliğini kaybetmez.
Asıl Ģeye zilyet olan kimsenin sadece geçici olarak kullanması veya tüketmesi için özgülenen
ya da asıl Ģeyin özel niteliği ile herhangi bir iliĢkisi bulunmadan sadece korunmak, satılmak
veya kiraya verilmek üzere onunla birleĢtirilen Ģeyler eklenti sayılmaz. Eklenti üzerinde ayrı
ayni hak kurulabilir ve eklentinin mutlaka taĢınır olması gerekir. (örneğin televizyonun
kumandası, ayakkabının bağcığı, arazideki çardak...) Ancak dikkat edilmelidir ki eklentinin
maliki aksi belirtilmedikçe eĢyanın malikidir. Yani hem bütünleyici parça hem de eklenti eĢya
nın kaderine tabidir. Bu durum bütünleyici parça için emredici, eklenti içinse tamamlayıcıdır.
Örneğin A’nın üzerinde bir evi ve bahçesinde çardağı olan arazisi üzerinde B lehine ipotek
kurmuĢsa;
❖ Ġpoteğin kapsamına ev dâhildir ve evin ipoteğin kapsamına alındığının sözleĢmeyle
belirtilmesine gerek yoktur. Ayrıca arazi üzerindeki ev, arazinin bütünleyici parçası
olduğundan rehnin dıĢında bırakılması söz konusu değildir.
❖ Arazi üzerindeki çardak yapı veya bitki olmadığından taĢınır hükmündedir ve
eklentidir. Çardağın ipoteğin kapsamına dahil edilmesi için sözleĢmede ayrıca
belirtilmesine gerek yoktur çünkü eklenti de eĢya üzerindeki ayni hakka tabidir, ancak
çardak sözleĢmede belirterek rehnin kapsamı dıĢında bırakılabilir.
Mülkiyet ÇeĢitleri
A)Hak Sahibinin BelirleniĢ ġekline Göre Mülkiyet
a) KiĢiye Bağlı Mülkiyet: Bir veya birden çok kiĢiye bağlanan mülkiyet Ģeklindedir.
Doğrudan kiĢilere bağlanmıĢtır.
b) EĢyaya Bağlı Mülkiyet: Bir taĢınmaz mülkiyetinin baĢka taĢınmaz mülkiyetine
bağlanması halinde ortaya çıkar. TaĢınırlarda söz konusu olmaz. Örneğin bir sitenin
ortak yüzme havuzu varsa, o havuzun mülkiyeti her bir daireye bağlanmıĢ olabilir.
Daire(kat mülkiyetine konu bağımsız bölüm) sahipleri havuz üzerindeki haklarını
ayrıca devredemez çünkü havuzun mülkiyeti kiĢiye değil daireye bağlanmıĢtır. Ancak
yararlanma hakkı daire sahibine aittir.
B) KiĢi Sayısına Göre Mülkiyet
a) Ferdi Mülkiyet: EĢya üzerinde bir kiĢinin mülkiyet hakkının olması halinde ortaya çıkar.
b) Birlikte Mülkiyet:
EĢya üzerinde bir veya birden çok kiĢinin mülkiyet hakkına sahip olması halinde karĢımıza
çıkar. Birlikte mülkiyet paylı(müĢterek) mülkiyet ve elbirliğiyle(iĢtirak halinde) mülkiyet
olarak karĢımıza çıkar.
Paylı mülkiyette ortaklar tasarruf nisaplarını değiĢtirebilir, hatta bunu her yeni malike
karĢı ileri sürebilmek için tapuya Ģerh verebilirler.
Paylı mülkiyetten doğan veya paylı malı ilgilendiren yönetim giderleri, vergiler ve
diğer yükümlülükler, aksine bir hüküm bulunmadıkça, paydaĢlar tarafından payları oranında
Her paydaĢ kendi payını satabilir, Satamaz, rehnedemez, haciz ise ortaklık tasfiye
rehnedebilir ve haczettirebilir. edildikten sonra borçlu ortağa düĢecek paya
konulabilir.
Malikler arasındaki birlik mülkiyetle Malikler arasında birlik mülkiyet doğmadan önce
birlikte doğar. vardır.
Birden çok kiĢi mülkiyetin bir payına Tek mülkiyete bütün paydaĢlar sahiptir.
sahiptir.
PaydaĢlardan her biri olağan yönetim Her türlü iĢi ancak birlikte yapabilirler.
iĢlerini tek baĢlarına yapabilirler.
PaydaĢlardan bir tanesi malın tamamını satarsa PaydaĢlardan biri malın tamamını satarsa hırsızlık
emniyeti suistimal suçunu iĢlemiĢ olur. Bu suçunu iĢlemiĢ olur. Bu bağlamda
bağlamda, değerlendirildiğinde paydaĢtan değerlendirildiğinde elbirliği hâlinde maliklerin
taĢınırı satın alan kiĢi bu taĢınırı teslim aldığı birinden taĢınır Ģeyi teslim alan kiĢi teslim aldığı
anda malik sıfatını kazanır. andan itibaren 5 yıl sonra malik olur.
Sorumluluk paylar oranındadır. Sorumluluk müteselsildir.
Taşınır Mülkiyeti:
NOT: Su, rüzgâr, çığ veya diğer doğal güçlerin etkisiyle veya rastlantı sonucunda taĢınır
mallar veya hayvanlar kimin egemenlik alanına girerse, o kimse kaybolan eĢyayı bulanın
haklarına sahip ve yükümlülüklerine tâbi olur. BaĢkasının kovanına göçen arı oğulu, bir bedel
ödenmesi gerekmeksizin kovan malikinin olur.
DĠKKAT: EĢya üzerinde zilyetliğin hükmen teslim yoluyla kazanımı halinde mülkiyette
teslimsiz olarak kazanılmıĢ sayılır. Bir taĢınırın mülkiyetini nakleden kimse özel bir hukukî
iliĢkiye dayanarak o Ģeyin zilyetliğini korursa, mülkiyet teslimsiz geçmiĢ olur. Ancak, bu
iĢlem üçüncü kiĢileri zarara sokmak veya taĢınır rehni kurallarından kurtulmak için
yapılmıĢsa, mülkiyetin nakli sonuç doğurmaz. Örneğin A, telefonunu B’ye satmak için B ile
sözleĢme yapmıĢ ancak A, yeni bir telefon alıncaya kadar telefonun kendisinde kalmasına dair
B ile ödünç sözleĢmesi yapmıĢsa mülkiyet hükmen teslim yoluyla B’ye devrolur.
Böyle bir amaç güdülüp güdülmediğini hâkim takdir eder.
Dikkat edilmesi gereken bir diğer hususta mülkiyet devredenin devre iliĢkin hukuki
iĢlem ehliyetine sahip olmasıdır. Örneğin ayırt etme gücü olmayan A’dan telefonu satın alan
B teslim anında telefonun zilyedi olur ancak telefonun mülkiyetini kazanamaz. Çünkü A, ayırt
etme gücüne sahip olmadığından yaptığı iĢlem geçerli olmayacaktır, B iyiniyetli olsa bile
mülkiyeti devren ve teslimle değil ancak olağan zamanaĢımı(5 yıl) yoluyla kazanacaktır.
Sınırlı ayni hakların esas özelliği, mülkiyet gibi ayni hakkın sağladığı tüm kullanma,
yararlanma ve tasarruf yetkilerini değil de yalnızca bunlardan bir ya da birkaçını barındırması
ve herkese karĢı bu hakların ileri sürülmesini sağlamasıdır. Örneğin sükna(oturma) hakkı
- İntifa hakkı
Sahibine eĢyadan yararlanma, kullanma, eĢyayı yönetme imkanı sağlayan haktır. Bu anlamda
hak sahibine eĢya üzerinde tam yararlanma sağlar. Bu nedenle eĢya üzerinde kurulan en geniĢ
hak sağlayan irtifak hakkıdır.
NOT: Ġntifa konusu taĢınır malın kullanımı tüketime bağlı ise bu durumda mülkiyet intifa
hakkı sahibine geçer ve intifa hakkı sahibi bunları mislen iade yükümlülüğü altına girer.
Ġntifa hakkı sahibi, zararın kendi kusurundan ileri gelmediğini ispat etmedikçe, malın
yok olmasından veya değerinin azalmasından sorumludur. Ġntifa hakkı sahibi, yararlanması
için gerekli olmadığı hâlde tükettiği Ģeyleri tazmin etmekle yükümlüdür.
Ġntifa hakkı sahibi, malın olağan kullanılması sonucunda meydana gelen değer azalmalarından
sorumlu değildir. Ġntifa hakkı sahibi, yükümlü olmadığı hâlde yaptığı giderler, yenilemeler ve
eklemeler için, hak sona erdiğinde, vekâletsiz iĢ görme hükümleri uyarınca tazminat
isteyebilir. Malikin tazminat vermekten kaçınması hâlinde intifa hakkı sahibi, yaptığı
eklemeleri, malı eski hâline getirmek kaydıyla söküp alabilir.
Sükna (oturma) hakkı: TaĢınmaz üzerinde tescille kurulur. Sükna hakkının kiĢinin Ģahsına
kurulduğu açıkça belli değilse sükna hakkı sahibi ailesiyle birlikte oturabilirancak bu hakkı
baĢkasıyla birlikte kullanamaz. Sükna hakkı ancak kiĢi lehine kurulabilir. EĢya lehine sükna
hakkı kurulamaz. Gerçek kiĢi olan hak sahibinin ömrü boyunca kurulur. Tüzel kiĢi lehine
sükna hakkı kurulamaz. Ne sükna hakkı ne de sükna hakkına konu olan eĢyanın kullanım
hakkı devredilmez, miras yoluyla intikal etmez. Binanın bir bölümü üzerinde oturma hakkına
sahip olan kimse, ortaklaĢa kullanmaya özgülenen yerlerden de yararlanabilir. Oturma hakkı,
binanın veya bir bölümünün tamamından yararlanma yetkisi veriyorsa; bina veya bölümün
muhafazası ve olağan bakımı için gerekli onarım ve yenileme giderleri, oturma hakkı sahibine
aittir. Oturma hakkı sahibi bina veya onun bir bölümünü malik ile birlikte kullanıyorsa, bakım
ve onarım giderleri malike ait olur.
ÖRNEK: Tuğla fabrikası olan A, tuğla yapımı için gerekli olan toprağı elde etmek için B ile
bir anlaĢma yaparak, B’nin taĢınmazından kendisine belirli aralıklarla toprak vermesi üzerine
anlaĢması halinde ortaya çıkabilir. Ya da A’nın meyve bahçesi vardır ve B, meyve suyu
fabrikası sahibi olarak A’nın yıllık 20 ton meyve vermesi karĢılığında A’nın arazisi üzerinde
taĢınmaz yükü kurulmasını talep edebilir. Bu halde A, meyvelerini kime satacağının
düĢüncesinin derdinden kurtulur; B’de meyveleri nereden alacağı düĢüncesinden kurtulur. ĠĢte
bu halde, B, meyvelerin kendisine verilmemesi halinde bu taĢınmazın satıĢını yapabilme
üzerinden kendisine güvence sağlamıĢ olur.
3) Rehin Hakları
Rehin, hak sahibine bir alacak yerine getirilmediği takdirde rehnedileni paraya
çevirterek bundan alacağını tahsil etmek yetkisi veren ve herkese karĢı ileri sürülebilen bir
haktır. Asıl alacağa bağlı olduğundan rehin hakkı fer’i bir haktır.
a) Taşınmaz Rehni:
Alacağa güvence sağlamak amacıyla taĢınmaz üzerinde kurulur. TaĢınmaz rehnine
hakim olan ilkeler:
❖ Belirlilik ilkesi: Konuda (eĢya) ve miktarda (rehin bedeli) belli olmalıdır.
Ancak burada dikkat edilmesi gereken temel unsur, ipoteğin tapudaki tescil
miktarı belirli olmak zorundayken, borç miktarının belli olmasına ya da borcun
var olmasına ipotek tescil edilirken gerek yoktur. ġöyle ki, A’nın 10 tane
dairesi ve çeĢitli arazileri vardır. ĠĢadamı A, bankadan sürekli kredi
kullanmakta ve bu krediler için sürekli belge vb. iĢlerle uğraĢmaktadır. A, bu
iĢlerle uğraĢmak istemediğinden, Bankaya dönem boyunca çekebileceği
krediler karĢılığında daireleri üzerinde her bir daire için 200.000 TL’lik ipotek
tescil ettirmek istediğini belirtmiĢ; böylece kredi talep ettiğinde iĢlemler için
uğraĢmasına gerek olmayacağını düĢünmüĢtür. Banka’da öneriyi kabul etmiĢ
ve taĢınmazlar üzerinde banka lehine ipotek tescil ettirilmiĢtir. Dikkat ediniz,
A’nın hali hazırda bankaya hiç borcu yoktur ancak, tapuda taĢınmazları
üzerinde ipotek tescili vardır. Burada kurulan ipotek geçerlidir. Yani kiĢinin
hiç borcu olmasa veya borç miktarı belirli olmasa da ipotek tescil edilebilir.
Peki, Banka lehine ipotek tescil edilmiĢ bu taĢınmazları sattırabilir mi? Bir
kiĢinin lehine ipotekli taĢınmazı paraya çevirtebilmesi için alacağını ispat
etmesi gereklidir. Yani ipoteğin varlığı alacağın varlığına karine teĢkil etmez.
Bu nedenle alacaklı alacağını ispat etmedikçe taĢınmaz paraya çevrilemez,
eğer bu ispat edilip taĢınmaz paraya çevrildiğinde ise alacaklı ancak alacak
miktarını alabilir, ipoteğin tapudaki tescil miktarını değil. Ancak eĢya belirli
olmalıdır.
❖ Aleniyet(Kamuya Açıklık) Ġlkesi: TaĢınmaz rehni tapu kütüğüne tescille doğar.
Dolayısıyla hiç kimse rehni bilmediğini ileri süremez.
❖ Teminat(Güvence) Ġlkesi: Ġpoetek alacaklısının güvencesi kapsamına;
- Asıl eĢya,
- Bütünleyici parça ve
- Üçüncü kiĢilere ait olmayan ve aksi öngörülmedikçe eklentiler
- Sigorta tazminatı,
- KamulaĢtırma bedeli
- Borcun muaccel olmasından itibaren iĢleyen taĢınmazın kira alacakları
girmektedir.
Örneğin A, taĢınmazı üzerinde B lehine aldığı 50.000 TL borcu temin etmek amacıyla ipotek
kurmuĢtur. Ancak A’nın taĢınmazı idare tarafından baraj altında kalacağı için kamulaĢtırılırsa,
kamulaĢtırma bedelinden önce B, alacak miktarını alır, kalan kısım olursa arazi maliki A alır.
Ayrıca dikkat edilmesi gereken bir diğer husus, bütünleyici parçalar rehnin kapsamı dıĢında
bırakılamaz. Ancak eklentiler rehnin kapsamı dıĢında bırakılabilir. Ancak eklentiye iliĢkin
rehin sözleĢmesi ve tapuda ayrıca bir düzenleme yapılamamıĢsa, eklenti rehnin
kapsamına/güvencesine tabidir.
❖ Sabit dereceler Ġlkesi: Aynı taĢınmaz üzerinde birden çok rehin olması halinde
alacakların sırası sabit dereceler ilkesine göre belirlenir. Buna göre tapu
kütüğünde taĢınmaz derecelere ayrılır ve derecelerin sınırları belirlenerek, bu
dereceler üzerinde rehin kurulur. Üst derecede olan önce tatmin edilir. Dikkat
Soru: X, 50.000 TL’lik borcu için A lehine 50.000 TL’lik 2. derecede, taşınmazı üzerinde
rehin kurmuştur. Daha sonra kardeşi K’nin B’ye olan 60.000 TL’lik borcu için aynı
taşınmaz üzerinde B lehine 1. derecede 70.000 TL’lik ipotek kurmuştur. Borçlar
ödenmediğinden A’nın alacağı 90.000 TL ve B’nin alacağı 80.000 TL olmuştur. Taşınmaz
140. 000 TL’ye satılmıştır. Buna göre A ve B’nin alacağı nasıl dağıtılır ve X taşınmazın
paraya çevrilmesini engellemek için ipotekleri kaldırmak isterse kime ne kadar ödemede
bulunmak zorundadır?
Çözüm 1) B, 70.000 TL alır ve alacağının kalanı olan 10.000 TL’yi K’ye baĢvurarak takip
eder. A da 70.000 Tl alır ve 20.000 TL’lik kalan alacağı için X’e baĢvurarak talep eder.
Çözüm 2) X, B’ye 70.000 ve A’ya 90.000 TL ödeyerek taĢınmaz üzerindeki ipoteği
kaldırabilir.
Not: Ġpoteğin varlığı alacağın varlığına karine teĢkil etmez. Yani, alacaklı rehnin paraya
çevrilmesi yoluyla takibe (RPÇYT) baĢvurmak için alacağını ispat etmelidir.
2) İpotekli Borç Senedi:
- Kıymetli evraktır.
- Rehnin senede bağlanmasıdır.
- Ġpoteğe konu olan borç ve RPÇYT hakkı senede bağlanır. Bu senet tapudaki ipotek bedeli
kadar kurulabilir.
- ġahsi sorumluğu sona erdirmez.
- Ġpotekli borç senedi ile taĢınmaz rehni kurmak, Türk hukuk sisteminde düzenlenmemiĢ
bir yöntemdir.
3) İrat Senedi:
- Kıymetli evraktır.
- Rehnin senede bağlanmasıdır.
- Bir Ģey yapma ya da verme borcunu para cinsinden senede bağlama halidir.