PHRASAL VERBS LIST

Fiil Anlam Örnek

The terrorists tried to blow up the railroad

blow Patlamak, havaya station.
up uçurmak “Teröristler demiryolu istasyonunu havaya
uçurmaya çalıştılar.”

My mother brought up that little matter of

bring Bir konudan my prison record again.
up bahsetmek “Annem, o kadar da önemli olmayan sabıka
kaydımdan bahsetti.”

bring It isn't easy to bring up children nowadays.

Çocuk yetiştirmek.
up “Bu günlerde çocuk yetiştirmek kolay değil.”

They called off this afternoon's meeting

call off İptal etmek
“Öğleden sonraki toplantıyı iptal ettiler.”

Do this homework over.

do over Bir işi tekrar etmek
“Bu ödevi tekrar yap.”

Fill out this application form and mail it in.

Bir formu
fill out “Bu başvuru formunu doldur ve postala.”
doldurmak

She filled up the grocery cart with free food.

Tamamen-ağzına
fill up “Sepeti tamamen, bedava yiyecekle
kadar doldurmak
doldurdu.”

My sister found out that her husband had

been planning a surprise party for her.
find out öğrenmek
“Kız kardeşim kocasının onun için sürpriz bir
parti düzenlediğini öğrendi.”

give Birisine bir şeyi The filling station was giving away free gas.
away bedava vermek “Benzin istasyonu bedava gaz veriyordu.”

My brother borrowed my car. I have a feeling

give he's not about to give it back.
Bir şeyi geri vermek
back “Erkek kardeşim arabamı ödünç aldı.Arabayı
geri vermeyeceğini düşünüyorum.”

The students handed in their papers and left

Bir şeyi onaylamak the room.
hand in
(ödev yapmak) “Öğrenciler, ödevlerini tamamladılar ve
sınıftan çıktılar.”

She hung up the phone before she hung up

hang
Telefonu kapatmak her clothes.
up
“Kıyafetini asmadan önce telefonu kapadı.”
PHRASAL VERBS LIST
I hate to hold up the meeting, but I have to
go to the bathroom.
hold up Geciktirmek “Toplantıyı geciktirmekten hiç
hoşlanmıyorum ama lavaboya gitmem
gerekiyor.”

Three masked gunmen held up the Security

hold up Bank this afternoon.
soymak
(2) “Üç maskeli ve silahlı adam Güvenlik
Bankasını bu öğleden sonra soydular.”

You left out the part about the police chase

leave Atlamak, çıkarmak,
down.
out savsaklamak
(Polisin kovalamasıyla ilgili bölümü atladın.)

The lawyers looked over the papers carefully

before questioning the witness. (They looked
look incelemek, kontrol
them over carefully.)
over etmek
“Avukatlar tanıkları sorgulamadan önce
evrakları dikkatlice incelediler.”

You've misspelled this word again. You'd

Bir listenin içinde better look it up.
look up
aramak “Bu kelimeyi yine yanlış yazdın.Doğru
yazılımına baksan iyi olacak.”

She knew she was in trouble, so she made up

a story about going to the movies with her
make Bir hikaye veya friends.
up yalan uydurmak “Başının belada olduğunun farkındaydı bu
yüzden arkadaşlarıyla sinemaya gittiğini
uydurdu.”

He was so far away, we really couldn't make

make out what he was saying.
Duymak, algılamak
out “O kadar uzaktaydı ki onun ne söylediğini
duyamadık.”

There were three men in the line-up. She

picked out the guy she thought had stolen
pick
Seçmek her purse.
out
“Sırada üç adam vardı.Cüzdanını çaldığını
düşündüğü adamı seçti.”

The crane picked up the entire house. (Watch

pick up Bir şeyi kaldırmak them pick it up.)
“Vinç bütün evi havaya kaldırdı.”

As we drove through Paris, Francoise pointed

point Dikkat çekmek, out the major historical sites.
out belirtmek “Paris’ten arabayla geçerken, Francoise
başlıca tarihi yerlere dikkatimizi çekti.”
PHRASAL VERBS LIST
We put away money for our retirement. She
put
Saklamak put away the cereal boxes.
away
“Paramızı emekliliğimiz için saklıyoruz.”

We asked the boss to put off the meeting

until tomorrow. (Please put it off for another
put off Ertelemek day.)
“Patrondan toplantıyı yarına kadar
ertelemesini rica ettik.”

I put on a sweater and a jacket. (I put them

put on Giyinmek on quickly.)
“Bir süveter ve ceket giydim.”

The firefighters put out the house fire before

it could spread. (They put it out quickly.)
put out Söndürmek
“İtfaiyeciler yangını, bütün evi sarmadan
söndürdüler.”

I read over the homework, but couldn't make

read any sense of it.
Dikkatli okumak
over “Ödevi dikkatli okudum ama hiçbir şey
anlamadım.”

My wife set up the living room exactly the

Düzenlemek, way she wanted it. She set it up.
set up
kurmak
“Karım sofrayı tam istediği gibi hazırladı.”

These are your instructions. Write them down

take
Not etmek before you forget.
down
“Unutmadan bu bilgileri bir yere not et.”

It was so hot that I had to take off my shirt.

take off Kıyafet çıkarmak “Hava öyle sıcaktı ki tişörtümü çıkartmak
zorunda kaldım.”

We have serious problems here. Let's talk

talk them over like adults.
tartışmak
over “Yaşadığımız ciddi problemleri tıpkı bir
yetişkin gibi tartışmalıyız.”

That's a lot of money! Don't just throw it

throw
atmak away.
away
“Pahalı bir şey o! Sakın atma.”

She tried on fifteen dresses before she found

one she liked.
try on Kıyafet denemek
“Beğendiği elbiseyi bulana kadar on beş tane
kıyafet denedi.”
PHRASAL VERBS LIST
I tried out four cars before I could find one
that pleased me.
try out denemek
“İstediğim arabayı bulana kadar dört tane
araba denedim.”

Your radio is driving me crazy! Please turn it

turn Bir şeyin sesini down.
down kısmak “Radyonun yüksek sesi beni rahatsız
ediyor.Lütfen biraz sesini kıs.”

He applied for a promotion twice this year,

turn
Reddetmek, geri but he was turned down both times.
down
çevirmek “Bu yıl iki kez terfi etmek için talepte
(2)
bulundu ama her defasında geri çevrildi.”

Grandpa couldn't hear, so he turned up his

Bir şeyin sesini hearing aid.
turn up
yükseltmek “Büyük babam duyamadığı için kulaklığının
sesini açtı.”

We turned off the lights before anyone could

turn off Elektriği kapamak see us.
“Kimse bizi görmeden ışığı söndürdük.”

It was a disgusting movie. It really turned me

turn off Mide bulandırmak,
off.
(2) tiksindirmek
“O kadar kötü filmdi ki midem bulandı.”

Turn on the CD player so we can dance.

turn on Elektriği açmak
“CD çaları açta dans edelim.”

The gang members used up all the money

and went out to rob some more banks.
use up boşaltmak
“Gangsterler bütün parayı boşalttılar ve
birkaç banka daha soymak için gittiler.”

Inseperable (ayrılmaz) Phrasal Verbs

Transitive (Geçişli)

Aşağıdaki phrasal verbs ‘ ler ile asıl eylem cümlede birlikte yer aldığı
edatlardan (veya diğer kısımlardan) ayrılamaz :"Who will look after my
estate when I'm gone" "Ben yokken evime kim bakacak?"

Fiil Anlam Örnek

The teacher called on students in the

back row.
call on Ezbere okumak (Öğretmen arka sıradaki öğrencilerin
isimlerini ezbere söyledi.)
PHRASAL VERBS LIST
The old minister continued to call on
call on his sick parishioners.
Ziyaret etmek
(2) “Eski başkan, hasta kilise cemiyeti
üyelerini ziyaret etmeye devam etti.”

I got over the flu, but I don't know if

Bir hastalığı atlatmak veya
get I'll ever get over my broken heart.
bir hayal kırıklığının
over “Nezleyi atlattım ama kırılan kalbimi
üstesinden gelmek
onarabilecek miyim, hiç bilmiyorum.”

The students went over the material

before the exam. They should have
Yeniden incelemek, gözden gone over it twice.
go over
geçirmek “Öğrenciler sınavdan önce konuları
tekrar gözden geçirdiler. İki kez
bakmalıydılar..”

They country went through most of

its coal reserves in one year. Did he
go go through all his money already?
tüketmek
through “Ülkeleri, bir yıl içinde en çok, kömür
rezervlerini tüketti.
Bütün parasını şimdiden harcadı mı?”

My mother promised to look after my

look dog while I was gone.
İlgilenmek, bakmak
after “Annem ben yokken köpeğime
bakacağına söz verdi.”

The police will look into the

look possibilities of embezzlement.
Araştırmak, incelemek
into “Polis zimmete para geçirme
olasılıklarını araştıracak.”

I ran across my old roommate at the

run college reunion.
rastlamak
across “Eski oda arkadaşımla kolej
yemeğinde karşılaştım.”

Carlos ran into his English professor

in the hallway.
run into Karşılaşmak, rast gelmek
“Carlos İngilizce profesörüyle
koridorda karşılaştı.”

My second son seems to take after

take
benzemek his mother.
after
“Ortanca oğlum annesine benziyor.”

It seemed strange to see my old boss

wait on tables.
wait on Servis yapmak
“Eski patronumu masalara servis
yaparken görmek çok tuhaftı.”
PHRASAL VERBS LIST

Üç Kelimeden Oluşan Phrasal Verbs (Geçişli)

Aşağıdaki phrasal verbs ‘ ler de üç kısım göreceksiniz : "My brother dropped

out of school before he could graduate." “ Erkek kardeşim mezun olamadan
okulu bıraktı.”

Fiil Anlam Örnek

I was talking to Mom on the phone when the

operator broke in on our call.
break in Bir sohbeti
on bölmek
“Operatör konuşmamızı kestiği zaman
telefonda annemle konuşuyordum.”

After our month-long trip, it was time to catch

up with the neighbors and the news around
catch up town.
Yakın olmak
with “Aylar süren yolculuğumuzdan sonra,
komşulara ve kasaba çevresine yakın olup
onlardan haber almanın vakti gelmişti.”

The boys promised to check up on the

condition of the summer house from time to
check up İncelemek,
time.
on kontrol etmek
“Çocuklar yazlığa zaman, zaman bakmak için
söz verdiler.”

After years of giving nothing, the old

parishioner was able to come up with a
come up thousand-dollar donation.
Bağışta bulunmak
with “Eski kilise cemiyeti üyesi bin dolarlık bir
bağış yaptı. Yıllardır hiçbir bağışta
bulunmamıştı.”

We tried to cut down on the money we were

cut down Kesmek, spending on entertainment.
on azaltmak “Eğlenceye harcadığımız parayı azaltmaya
çalıştık.”

I hope none of my students drop out of school

drop out this semester.
Sınıfta kalmak
of “Umarım öğrencilerimin hiç biri bu sömestr
sınıfta kalmaz.”

I found it very hard to get along with my

get
brother when we were young.
along İyi anlaşmak
“Erkek kardeşimle anlaşmak, küçükken daha
with
zordu.”

Janik cheated on the exam and then tried to

get away Bir işten get away with it.
with sıyrılmak “Janik sınavda kopya çektiği halde bu işten
sıyrılmaya çalıştı.”

The citizens tried to get rid of their corrupt

get rid of kurtulmak
mayor in the recent election.
PHRASAL VERBS LIST
“Vatandaşlar son seçimlerde fırsatçı belediye
başkanından kurtulmaya çalıştı.”

get When will you ever get through with that

through bitirmek program?
with “Bu programı ne zaman bitiriceksin?”

keep up It's hard to keep up with the Joneses when

Geri kalmamak
with you lose your job!

I always look forward to the beginning of a

look
Dört gözle new semester.
forward
beklemek “Yeni sömestrin başlamasını her zaman dört
to
gözle beklerim.”

It's typical of a jingoistic country that the

citizens look down on their geographical
look Hor görmek,
neighbors.
down on küçümsemek
Komşularını, tipik ırkçı ülke vatandaşları
küçümserler.

We were going to look in on my brother-in-

look in Birini ziyaret law, but he wasn't home.
on etmek “Kayınbiraderimi ziyaret edecektik ama evde
yoktu.”

Good instructors will look out for early signs

look out Önce davranmak, of failure in their students
for tahmin etmek “İyi eğitimciler öğrencilerinin yapacakları
hataları önceden görürler.”

First-graders really look up to their teachers.

look up
Saygı göstermek “Eski nesil, öğretmenlerine gerçekten saygı
to
gösterirler.”

Make sure of the student's identity before you

make Doğrulamak, let him into the classroom.
sure of emin olmak “Öğrencilerinizi sınıfa almadan önce,
kimliklerinin doğru olduğundan emin olun.”

The teacher had to put up with a great deal of

put up Hoşgörü nonsense from the new students.
with göstermek “Öğretmen yeni öğrencilerin bütün
saçmalıklarını hoş görmek zorunda kaldı.”

The runners ran out of energy before the end

run out of the race.
tükenmek
of “Koşucuların dirençleri, yarışın sonuna
gelmeden tükenmişti.”

My oldest sister took care of us younger

take care İlgilenmek, children after Mom died.
of sorumlu olmak “Ablam, annem öldükten sonra bize, daha
küçük çocuklara baktı.”

talk back Kaba bir şekilde The star player talked back to the coach and
to cevap vermek was thrown off the team.

think Yad etmek, I often think back on my childhood with great

PHRASAL VERBS LIST
back on anmak pleasure.
“Çocukluğumu sık, sık büyük bir mutlulukla
anarım.”

Her husband walked out on her and their

walk out Terk etmek,
three children.
on başından atmak
“Kocası onu ve üç çocuğunu terketti.”

Intransitive (Geçişsiz) Phrasal Verbs

Aşağıdaki phrasal verbs ‘ ler nesne almazlar. "Once you leave home, you can
never really go back again." “Evden bir kez ayrılırsan, bir daha asla geri
dönemezsin.”

Fiil Anlam Örnek

That old Jeep had a tendency to break down

just when I needed it the most.
break down bozulmak
“Eski cipim, ona en ihtiyacım olduğu
zamanda bozuldu.”

Popular songs seem to catch on in California

first and then spread eastward.
catch on tutmak
“Popüler şarkılar önce California da tutar
daha sonra doğuya doğru yayılır.”

Father promised that we would never come

back to this horrible place.
come back Geri dönmek
“Babam, bu berbat yere bir daha
dönmeyeceğimize söz verdi.”

They tried to come in through the back door,

but it was locked.
come in girmek
“Arka kapıdan girmeyi denediler ama kapı
kilitliydi.”

He was hit on the head very hard, but after

Şuuru yerine several minutes, he started to come to again.
come to
gelmek “Kafasını çok kötü çarptı ama birkaç dakika
sonra bilinci yerine gelmeye başladı.”

The children promised to come over, but they

never do.
come over Ziyaret etmek
“Çocuklar ziyaret edeceklerine söz verdiler
ama hiç gelmiyorlar.”

We used to just drop by, but they were never

Habersiz home, so we stopped doing that.
drop by
ziyaret etmek “Eskiden habersiz uğrardık ama onları hiç
evde bulamazdık bu yüzden artık gitmiyoruz.”

When we visited Paris, we loved eating out in

Yemek
the sidewalk cafes.
eat out için dışarıya
“Paris’e gittiğimizde kaldırım kafelerinde
çıkmak
yemek yemeye bayılırdık.”
PHRASAL VERBS LIST
Uncle Heine didn't have much money, but he
always seemed to get by without borrowing
money from relatives.
Hayatını
get by
sürdürmek
“Heine amcanın çok fazla parası yoktu ama o,
akrabalarından borç almadan da her zaman
hayatını sürdürürdü.”

Grandmother tried to get up, but the couch

was too low, and she couldn't make it on her
own.
get up kalkmak
"Büyükannem ayağa kalkmaya çalıştı ama
kanepe çok alçak olduğu için kendi başına
kalkamadı."

It's hard to imagine that we will ever go back

to Lithuania.
go back Geri dönmek
“Litvanya’ya bir daha geri dönemeyeceğimizi
düşünmek çok zor.”

He would finish one Dickens novel and then

just go on to the next.
go on Devam etmek
“Dickens romanının birini bitirir, hemen bir
sonrakine devam ederdi.”

The cops heard all the noise and stopped to

Olmak, see what was going on.
go on (2) meydana
gelmek “Polisler bütün gürültüyü duydu ve neler
olduğuna bakmak için durdu.”

Charles grew up to be a lot like his father.

grow up büyümek
“Charles tıpkı babası gibi olmak için büyüdü.”

The judge warned the stalker to keep away

from his victim's home.
keep away Uzak durmak
“Yargıç, suçluyu kurbanın evinden uzak
durması için ikaz etti.”

He tried to keep on singing long after his

keep on voice was ruined.
(with Devam etmek
gerund) “Sesini iyice kaybetmeye başladıktan sonra
bile şarkı söylemeye devam etmeye çalıştı.”

He had drunk too much; he passed out on the

sidewalk outside the bar.
pass out bayılmak
“Öyle çok içmişti ki barın önündeki kaldırıma
düşüp bayıldı.”

Whenever he sat down at the piano, we knew

Gösteriş he was going to show off.
show off
yapmak “Piyanonun başına ne zaman otursa, gösteriş
yapacağını bilirdik.”

Varmak, Day after day, Efrain showed up for class

show up
ortaya çıkmak twenty minutes late.
PHRASAL VERBS LIST
(Efrain ardı ardına derse yirmi dakika geç
kalıyordu.)

I woke up when the rooster crowed.

wake up Uyanmak
“Horoz öttüğünde uyandım.”