Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 27

Bir Sektör Olarak Eğitim

Çalışmayı ortadan kaldıran yeni bir sistem ortaya çıktı. Bu sistem yok ettiği çalışmaya sahip olmak için herkesi birbiri ile
mücadele etmeye zorlayarak en berbat tahakküm, kölelik ve sömürü biçimlerini yeniden canlandırıyor.
André Gorz, Yaşadığımız Sefalet.

• Bugün hemen bütün modern toplumlarda eğitim sistemleri ve okullar, daha


çok ekonomik kavramlarla analiz edilerek ekonomik sistemle
ilişkilendirilmekte; eğitimin ekonomik amaç, işlev ve sonuçlarına önem
verilmektedir.
• Esasen endüstrileşme sürecinde eğitimin teknik ve ekonomik işlevleri öne
çıkmış olup eğitim sistemleri, endüstri toplumunun ve ekonomik sistemin
insan gücü ihtiyacını karşılayacak şekilde düzenlenmeye çalışılmıştır.
• Böylece sanayileşme ve kalkınma sürecinde, mesleki ve teknik eğitim önem
kazanmıştır. Geleneksel açıdan kar amaçlı olmayan sosyal bir girişim ve bir
hizmet olarak görülen eğitim, giderek adeta ekonomik bir sektör olarak
görülmeye başlanmıştır.
EĞİTİMİN EKONOMİK TEMELLERİ
• Eğitimin ekonomik temellerini hem bireysel hem de toplumsal olarak açıklığa
kavuşturabilmek için «beşeri sermaye teorisi»ni bilmek önemlidir.
• Schultz (1961), 1950’lerde önemli bir sorun olarak görülen problemin çözümüne
bir katkı sunuyordu. O dönemde ekonomistler, Goldin’in (2016, s. 58) tanımladığı
gibi oldukça büyük bir sorun fark ettiler.
• İşletmeler sermayeyi arttırmalarına, işçi sayısını çoğaltmalarına ve çalışma
saatlerini uzatmaya başlasalar da üretimden istenilen faydayı elde edemiyorlardı.
Başka bir deyişle, makine ve emek girdileri, ölçülen büyümenin toplamına
eklenmiyordu o halde burada başka bir üretim faktörünün eksik olduğu ortaya
çıkıyordu.
• Schultz, eksik faktörün emeğin becerileri ve eğitimi olduğunu gösterdi yani beşerî
sermayeye vurgu yaptı.
• Beşerî sermaye kavramını teoriye dönüştüren isim olan Schultz’a (1961) göre
kişilerin emeğinin karşılığının farklı olması, onların emeğinin kalitesinin farklı
olmasına dayanmakta bu da onların elde ettiği beşerî sermayeden
kaynaklanmaktadır (Gümüş ve Şişman, 2014).
Beşerî Sermaye Kavramının TARİHSEL GELİŞİMİ

• Ülkelerin kısa sürede kalkınabilmelerinin en önemli göstergelerinden biri, o ülkedeki insanlara


yapılan veya insanların kendilerine yaptıkları yatırımlardır (Akman, 2019). Bu yatırımlar beşerî
sermaye olarak adlandırılır.
• Kiker, 1966 yılında yazdığı «The Historical Roots of the Concept of Human Capital» adlı makalede;
beşerî sermayenin kavram olarak kullanılmasa bile Adam Smith, Jeremy Bentham ve Mill tarafından
farklı şekillerde ifade edildiğini belirtir.
• Bir insanın yeteneklerini, “sabit sermaye” olarak gören Adam Smith (1828, s. 12),
• emeğin fiziksel yönleri ile zihinsel yönleri arasında ayrım yapan Jeremy Bentham (1952, s. 53),
• insanı sadece fiziki bir sermayeden ibaret görmeyen ve insana ait bir değer olarak gören Mill (1909, s.
47),
• beşerî sermaye kavramının oluşumuna katkı veren isimlerdir.
• Beşerî sermaye teorisi, bilgi ve beceri farklılıklarının işgücü
piyasasında yer almasını açıklamaktadır. Bu teorinin temel anlayışı,
eğitimi, insanların bilgi ve becerilerine bir yatırım olarak görmesidir.
• Eğitim, işle ilgili görevlerin yapılmasında, insanları daha verimli hale
getiren becerilerle donatmaktadır. Ayrıca eğitim, insanın yenilik ve
teknolojik ilerlemeyi teşvik eden yeni fikirler üretmesine ve
uyumuna olanak sağlayan bilgi ve yeterlikleri de kapsamaktadır.
Beşerî Sermaye-EKONOMİ İLİŞKİSİ
• Bir ekonomide beşerî sermaye yatırımları, ekonomik büyüme ve kalkınma açısından büyük
öneme sahiptir (Akman, 2019).
• beşerî sermayeye yapılan yatırımlar; ekonomideki üretkenliği ve verimliliği uzun dönemde
artırmakta, kendisine yapılan yatırımın parasal değerinden daha fazla getiri sağlamaktadır
(Akman, 2019).
• Eğitimli işgücü, emek piyasasında daha az eğitimli işgücüne göre
• yüksek gelir
• meslekte daha çok hareketlilik ve
• istihdamda istikrar olmak üzere üç temel avantaj elde eder (Mincer, 1991).
• Bu anlamda beşerî sermayenin ekonomiye bilgi, yetenek ve tecrübesiyle sağladığı katkı,
emek verimliliğini artırarak ekonomik getiride artış sağlayan önemli bir faktördür.
• Dolayısıyla iyi yetişmiş insan kaynağı aracılığı ile eğitim; ülkelerin milli gelir düzeylerin
yükselmesinin ötesinde, bireysel gelir düzeyinin yükselmesi, gelir dağılımının
iyileştirilmesi ve yoksulluğun önlenmesinde önemli bir sosyal politika aracı olarak görev
almaktadır.
• Ekonomik parametreler açısından bakıldığında beşerî sermaye; bir
ülkede yaşayan tüm bireylerin bilgi, beceri, yetenek, sağlık, tutum ve
deneyimlerinin ekonomik değerinin bir ölçütüdür.
• Beşerî sermaye teorisi, insanı veya emek faktörünü üretim
fonksiyonunun bileşenlerinden sadece biri olarak görmekten ziyade
ekonomik kalkınmanın inşasında “hareketli kısım” olarak
algılamaktadır. Zira insan olmadan ne teknoloji icat edilir, ne toprak
işlenebilir ne de sermaye yatırımı yapılabilir.
Beşerî Sermaye Yatırımının Amacı

• İktisadi kalkınma gerçekleştirilir,


• emek verimliliği artar,
• bilgi toplumuna geçiş sağlanır,
• Sosyo ekonomik gelişme hızlanır,
• ülkelerin refahı artar.
• Yapılan araştırmalarda; 98 ülkenin eğitim düzeyleri ile ekonomik büyümeleri
arasında pozitif bir ilişki olduğu, uzun vadede eğitim harcamalarının,
ekonomik büyüme üzerinde pozitif etkisi olduğu saptanmıştır.
• Ülkenin kalkınması ile gelir dağılımı arasında bir ilişki vardır. Gelir dağılımı
insanlık tarihinde hep bir sorun olarak var olmuştur. Bu sorun birkaç yıldan
beri varlığını çok daha fazla hissettirmiştir.
• Eğitimin hem yatırım hem de tüketim özelliği vardır. Eğitim insanın kendi
kendisine yaptığı ve uzun vadede yüksek kazanç sağladığı bir yatırımdır.
• Bill Gates'e göre de artık dünyanın neresinde olursa olsun iyi eğitimli kişilerin
hemen hemen aynı gelir seviyelerinde olmaları mümkün olacaktır.
• Gelecekte temel gösterge bilgi olacağı için bir kişinin gelir düzeyini
öğrenmek için eğitim düzeyinin ne olduğunu sormamız yeterli gelecektir.
• Bilgi üretim merkezleri olarak üniversiteler tam da bu noktada önem
kazanmaya başlamıştır. Tarihsel sürece bakıldığında üniversitelerin
araştırma, öğretim ve daha geniş topluluklarla etkileşim kurma misyonları
yoluyla kurumsal yaratılışı desteklemek gibi bazı temel fonksiyonları yerine
getirdiği görülmektedir.
• Birinci nesil üniversiteler olarak adlandırılan ve daha çok statü kazandırma
amacıyla hareket ederek bilgi aktarma fonksiyonunu gerçekleştiren ilk
üniversite Bologna üniversitesidir.
• Fakat süreç içerisinde üniversite anlayışı birçok faktöre bağlı olarak
değişikliğe uğramıştır. Örneğin küresel pazardaki değişimler ve teknolojideki
gelişmeler, dünya genelinde siyasi yapılarda, ekonomik temellerde ve
eğitimin geleneksel modellerinde değişiklik yaratmıştır. Bu kaçınılmaz
değişimlere paralel olarak birinci nesil üniversitelerden sonra
deneyimlemeye dayalı bir anlayışla araştırma odaklı olan Humbolt
Üniversiteleri ikinci nesil üniversiteler olarak ortaya çıkmıştır.
• Bilgiye dayalı ekonomi kavramı, bilginin etkin üretimi, dağıtımı ve
kullanımının yenilikçi ve rekabetçi modern ekonomileri nasıl
desteklediğinin daha iyi anlaşılmasına yardımcı olmak için ortaya
çıkmıştır. Bu durum 20.yy itibarıyla üniversitelerin iç gelişimi,
akademik yapılar üzerindeki dış etkiler ve bilgiye dayalı inovasyonun
ortaya çıkışıyla birlikte toplumun ve ekonominin yeni gereksinimleri
nedeniyle üniversitelerin rollerini de değişikliğe uğratmıştır. Üçüncü
nesil üniversite kavramı da bu değişikliğin bir gerekliliği olarak
topluma katkı boyutuyla zorunlu hale gelmiştir.
• Ve günümüzde “Sürdürülebilir Bir Geleceği Birlikte Yaratmak” vizyonundan
hareketle 4. Nesil Üniversite kavramını konuşuyoruz. Dördüncü Nesil
Üniversite, içinde bulunduğumuz çağın damgasını taşıyan çevresel
gerilimlere yanıt olarak ortaya çıkıyor.
• Üçüncü Nesil Üniversite, ekonomik büyüme için girişimci bir paradigmaya
dayandırılırken, Dördüncü Nesil üniversitelerin, geleceğin meslekleri ve
yapılanmasına uygun bazı ekstra nitelikleri vardır.
• Teknolojiyle içli dışlı olduğumuz yeni düzene uyum sağlayan vizyona ve
misyona sahiptir dördüncü nesil üniversiteler. Bunlara, “dünyada çığır
açacak çalışmalara imza atan üniversiteler” denilebilir. Teknoloji ve
inovasyon bu üniversitelerin kilit noktasıdır.
• Küreselleşme çağında yaşanan değişimler düşünüldüğünde
yükseköğretim kurumlarında söz konusu ortamların yaratılması için bu
süreçte yükseköğretim kurumlarının kilit roldeki insan kaynağı
akademisyenler, yöntemi ise girişimcilik faaliyetleridir.
• Harvard Üniversitesi Profesörü Stan Davies’ in 1990 lı yıllarda iki
önemli saptaması vardı. Bunlardan ilki:
• Geleceğin; ancak ve ancak yenilikçilik merceğinden görülebileceği;
• ikincisi ise; dijital teknolojilerin toplumları geleceğe taşıyacak yegâne
araç olduğu
• Özetle yükseköğretim kurumlarının varoluş şeklini, idari yapılarını,
müfredatını etkileyen mevcut senaryosunda, eğitim-öğretim faaliyetlerini
gerçekleştirmek, toplumdaki bireylerin gelişimini teşvik etmek, araştırma
yapmak ve elbette ki sürekli olarak bu araştırmaların kalitesini artırmak,
bilginin yayılmasını sağlamak gibi roller bulunmaktadır.
• Bunun için de yükseköğretim kurumlarındaki eğitim öğretim kalitesini
artırmak ve değişen şartlara daha kolay adapte olunmasını sağlamak için
üniversitelerin araştırma odaklı, entelektüel ve bilimsel içeriğe sahip, aynı
zamanda öğrenmeye, düşünmeye yönlendiren, yaratıcılığı besleyen
ortamlar olması gerekmektedir.
EĞİTİM-İSTİHDAM İLİŞKİSİ
• Günümüzde özellikle eğitim istihdam ilişkisi giderek önem kazanmaktadır. Piyasa
şartları istihdamın nasıl olması gerektiğine yol göstermektedir. Türkiye’de bilinçli
istihdam politikasının başlangıcı olarak planlı kalkınma dönemi gösterilmektedir.
• Türkiye’de istihdam sorununun önemli nedenleri;
• hızlı nüfus artışı,
• yetersiz gelir,
• teknolojik gelişmeler,
• bölgeler arası gelişme farklılıkları,
• eğitim politikasındaki sorunlar
• beşeri sermaye faktörü
• göçler yer almaktadır.
Beşerî sermayeyi etkileyen faktörler-Beyin Göçü

• Ülkelerin beşerî sermaye stoklarını etkileyen faktörlerden biri de beyin


göçüdür (Akman, 2019).
• İnsanın kendini geliştirip uzmanlık yaptığı alanlarda iş bulamayıp
verimli olamamasıyla birlikte verimli olabileceği başka ülkelere
gitmesine beyin göçü diyebiliriz (Akman, 2019).
• Beyin göçü genellikle az gelişmiş ülkelerden gelişmiş ülkelere olur.
Bunun sebebi ise daha iyi şartların sunulmasıdır (Eser ve Ekiz-
Gökmen, 2009).
BEYİN GÖÇÜ SEBEPLERİ

• 1-Ekonomik sebepler
• 2-Ülkedeki Bilimsel ve Akademik Koşulların Yetersizliği
• 3-Hedef Ülkedeki Yüksek Bilimsel ve Teknolojik Koşullar
• 4-İstihdam alanlarının kısıtlı olması
• Türkiye‟den yurtdışına giden beyin göçü oranlarına bakıldığında Bu
kurum tarafından verilen daha önceki yıllara özgü rakamlara göre, 2016
yılında Türkiye’ den Hollanda’ ya beyin göçü kapsamında gidenlerin sayısı
540 kişi iken, 2017 yılında bu rakam 780‟e çıkmıştır. Dolayısıyla beyin
göçünün her geçen sene arttığını söylemek mümkündür (BBC, 2019).
• 2018 yılında Türkiye’den Hollanda’ya “beyin göçü” kapsamında başvuru
yapan toplam 1020 akademisyen ve yüksek eğitimli kişi vardır (BBC,
2019).
• Yalnızca akademisyenler değil, özel sektörde çalışan iş adamı ve
girişimcilerin de yurtdışındaki yüksek hayat standartlarından
yararlanmak istedikleri ve şirketlerini yurtdışına taşıdıkları görülmüştür.
• 2015-2018 yılları arasında içlerinde teknopark ve teknokentlerde yer
alan yetenekli girişimcilerin de bulunduğu 13,000 girişimci şirketlerini
taşıyarak beyin göçüne sebep olmuşlardır (UFUK 2020 Programı,
2018).
• 2016 yılında ülkesinden ayrılan Türk milyoner sayısı 6 bin olurken,
2017 yılında bu sayı 12 bini bulmuştur. 2016 yılı milyoner göçü
araştırmasında 5. sırada yer alan Türkiye, 2017‟de 3. ülke konumuna
yükselmiştir (T24, 2018).
• Merkezi Güney Afrika olan New World Wealth‟in yayınladığı
“Milyoner Göçü 2018” adlı raporunda, nüfusa ve milyoner sayısına
oranla en çok yurtdışına göç veren ülke Türkiye olmuştur.
• Eğitim bazında incelendiğinde, Yüksek Öğretim Kurulu (YÖK) tarafından
yayınlanan istatistiklere göre 24 bini Almanya‟da, 15 bini ABD‟de
olmak üzere toplam 50 binden fazla Türk öğrenci yurtdışında eğitim
görmektedir.
• Bunun dışında eğitimlerini tamamlayıp Türkiye‟ye geri
dönmeyenlerin, yani kalıcı beyin göçü oranı ise yaklaşık %30‟dur
(UFUK, 2020).
• İngiliz İçişleri Bakanlığı‟nın verilerine göre ise, 2016‟nın Haziran ayında
öğrencilere verilen kısa dönemli vizelerde % 28 oranında bir artış
yaşanmış, bu artışın % 40‟ı, yani 3448 kişi Türkiye vatandaşlarından
gelen başvurulardan kaynaklanmıştır (Financial Times, 2016).
• 2015 yılında yaklaşık 45.000 öğrenci eğitim amacıyla yurtdışına
gitmiştir. Bunlara “Work and Travel” gibi çalışıp para kazanılabilecek
programlar ve “dil okulları” gibi faaliyetler de eklendiğinde toplam
öğrenci sayısı 87.000‟i bulmaktadır (Financial Times, 2016).
• NE YAPILMALI?
1-Araştırma ile tespit
Önlemlerin başında, beyin göçünün parçası olmuş veya olmayı düşünen
okullu ve nitelikli çalışan kitleleri üstünde yapılan araştırma ve anketler
sayesinde göçün sebeplerini iyice belirlemek bulunur.
2-Şartların İyileştirilmesi
Göç sebepleri üstüne yapılan araştırmalar sonrası, genelde beyin göçünün
en büyük sebepleri arasında gösterilen geçim sıkıntısı ve verimsiz çalışma
ortamı gibi sorunlar tespit edilir.
Teşvikler, zamlar, spesifik sektörlere yatırımlar ve yeni çalışma ortamlarıyla
tesislerin yaratılması gibi önlemler alınır.
Böylece gitmeyi düşünen nitelikli insan gücünün ülkede kalmaya ikna
olması beklenir.
3-Yurt Dışı Eğitim Fırsatları
Gelişmiş ülkelerde önce eğitim alıp sonra temelli oralarda kalmayı
düşünen nitelikli insanlar için, ana vatanları tarafından yaratılacak yurt
dışı eğitim olanakları beyin göçünü önlemede önemli bir yöntemdir.
Bizzat doğup büyüdükleri ülkenin teşviği ve desteğiyle gelişmiş
ülkelerde eğitim gören nitelikli çalışanlar, döndüklerinde de ülkelerinin
maddi manevi desteğini göreceklerini bilerek, zaman zaman da bir
minnet borcu hissiyle ülkelerine dönüp mesleklerini icra edebilirler.
Beyin Göçü Nasıl Tersine Çevrilir?
Muhtemel beyin göçünü önleyip nitelikli çalışanları ülkede tutmanın
yanında, artık çoktan göçmüş ve dönmeyi düşünmeyen ya da dönmek
isteyip çekinceleri olan insanları ülkeye geri çekmek amacıyla çeşitli
çalışmalar yürütülür. Gittikçe popülerleşen bu çalışmalara
“tersine beyin göçü” adı verilir.
1-Göç Etmiş İnsan Gücü Üstüne Araştırma
Beyin göçünün yaşanmadan önlenmesine yönelik yöntemlerle benzerlikler
taşıyan “tersine beyin göçü” yöntemleri de göç etmiş insanlarla yapılan
görüşme ve araştırmalarla göç sebepleri, dönmeye olan istek ve dönmeye dair
çekinceler tespit edilir.
2-Ekonomik ve Siyasi İyileştirmeler
Ülkelerinden göç etmiş ve geri dönmeyi düşünmeyen veya dönmeye çekinen
insanların en büyük korkuları başında gelen yaşam standartlarının düşmesi
ihtimali ve göç veren ülkelerin yaygın bir özelliği olan siyasi belirsizlik, tersine
beyin göçü çalışmalarında başa çıkılacak ilk sorunlardır.

Gelişmiş ülkelerin özgürlükçü ve adaletli yaşamına alışmış insanların,


dönecekleri yurtlarında da aynı özgürlük ve adalet ortamını bulmaları yanında,
yaptıkları işin maddi manevi değer gördüğünü, teşvikler ve eğitim sistemiyle
desteklendiğini görmeleri, tersine beyin göçü çalışmalarını başarıya ulaştıracak
en büyük etmenlerdir.
EĞİTİM VERİMLİLİK İLİŞKİSİ
Eğitim verimlilik üzerinde iki şekilde etkide bulunmaktadır;
1-teknolojik gelişmeye ve verimli kazançlara dönüşen bilimsel bilginin
gelişimine olanak sağlaması,
2-çalışanların nitelik ve yeteneklerinin artmasına yardımcı olarak,
onların yeni iş süreçlerine uyumunu kolaylaştırmasıdır.
• EĞİTİMİN YATIRIM VE TÜKETİM ÖZELLİĞİ

• Günümüzde bütün ülkeler; işgücünün verimliliğini arttırmak, sağlık ve


beslenmeyi geliştirmek, gelir dağılımını düzeltmek, doğurganlığı
azaltmak ve gelecek kuşakların eğitim olanaklarını arttırmak için
eğitime yatırım yapmaktadırlar.
EĞİTİMDE FİNANSMAN
Bir toplumda eğitimi finanse etmek için kullanılan finansman modeli üç
şekilde değerlendirilmektedir:
1-Eğitim olanaklarının ne ölçüde sunulabildiği,
2-Eğitim için ayrılan kaynakların etkin dağılımı,
3-Eğitim için ayrılan kaynakların eşitlikçi ve hakkaniyete uygun olarak
dağıtımıdır.

You might also like