Professional Documents
Culture Documents
Turk Atasozleri Ve Deyimler Isiginda Tur
Turk Atasozleri Ve Deyimler Isiginda Tur
IŞIĞINDA;
TÜRK SOYCULUĞU, TÜRK KAĞANLIK
SİSTEMİ,
MİLLET EGEMENLİĞİ VE TÜRK TÖRESİ
[2.1] İskitlerin çok büyük ve görkemli olan eylemlerini anlatırken kökenlerinden başlamalıyız; 2
çünkü imparatorluklarından daha az ünlü olmayan bir yükselişleri vardı; ne de kadınlarının cesur
eylemlerinden çok erkeklerinin yönetimiyle ünlüydüler. (Kadın-Erkek eşitti)
3 Erkekler Partlar ve Baktriyalıların kurucuları olduklarından , kadınlar Amazon krallığına yerleştiler
; 4 Öyle ki, erkek ve dişilerinin işlerini kıyaslayanlar için, hangi cinsin daha seçkin olduğuna karar
vermek zordur.
İskitlerin ulusu her zaman çok eski olarak kabul edildi;
5Aralarında adalet, yasaların etkisinden çok insanların karakterinde görülür.6Onlara göre hiçbir suç
hırsızlıktan daha iğrenç değildir; Başkalarının onlara göz diktiği kadar, onlar da altını ve gümüşü hor
görürler.(Maddiyatı önemsemezler,Erdemli olmak onlar için daha değerlidir)
7Onlar, meşakkatlere ve savaşlara dayanıklı bir millettir; vücut güçleri olağanüstü; Kaybetmekten
korktukları hiçbir şeye sahip çıkmazlar ve galip olduklarında şandan başka hiçbir şeye göz
dikmezler...
Açıklamak gerekirse (II, 3, 7-8):
İskit halkı hem çalışmada, hem de savaşta dirençlidir, vücudu inanılmaz derecede güçlüdür; o
kaybedilecek hiçbir seyi aramaz, galip geldiğinde ise san ve ünden başka hiçbir șey aramaz.
Keneşsiz iş görme
Akılsız düş görme
(Düşünmeden, danışmadan hareket etme)
Türk Atasözü
Han büyük olsa da kanunun altındadır, dağ yüksek olsa da güneşin altındadır.
Han biyik bolsa da zaŋ astında, taw biyik bolsa da kün astinda
Dünya Tarihinde ilk kez; Keneş adı verilen Meclis yönetim sistemi Türkler tarafından uygulanmıştır.
Türk Töresince (Türk Yasası); her Türk boyu en Bilge kişisi olan Boybeyini (Boy temsilcisini)
seçmekte, Boybeyleri ise; Boybeyleri arasından Kağan veya Hatun adı verilen en bilge yöneticilerini
seçmekteydi. Devlete ait tüm kararlar Keneş adı verilen Mecliste (Kurultayda) danışılarak oy birliği
ile alınmaktaydı. Alınan kararlar Töreye (Hukuka) uygun olmak zorundaydı. Kağan, dahi Törenin
(Hukukun) üzeninde değildi. Kağan veya Hatun başarısız olduğunda veya Töreye aykırı hareket
ettiğinde Keneş, Kağanı veya Hatun'u Kut'unu kaybettiği veya Töreye uymadığı gerekçesiyle
tahtından indirebilirdi.
Atatürk, Meclis yönetim sistemi ile eski Türk Töresinde yeralan Milli Egemenliği; yeniden tesis etti.
Bunu yaparken; Demokratik Cumhuriyet rejiminin, Türk Milletinin karakterine en uygun yönetim
sistemi olduğunu çok iyi bilmekteydi.
Yine tarihte; Din, vicdan ve ibadet özgürlüğünün sağlanması, Din ve Devlet işlerinin bir birinden
ayrılması olan Laikliği, (Halkın kendi seçtiği temsilciler vasıtasıyla Keneş/Meclis esasına dayalı
olarak uyguladığı)Demokrasi anlayışı ve Cumhuriyet yönetim şeklini, Kağan, Keneş,Töre ile yasama,
yürütme, yargı erkleri ile güçler ayrılığı ve denge denetim prensibini, Cumhurbaşkanı ve Başbakanlık
sistemi olan Kağan ile Danışman iki başlı yönetim anlayışını ilk uygulayan millet Türk Milletidir.
Yine Türk Kağanlık sistemi yönetimsel olarak; Kut, Töre, Kurultay ve Türklerin Türk soylularca
yönetilmesi olmak üzere dört temel esasa dayanmaktadır. Bu açıdan Türk Kağanının soyunun Türk
olması tek başına yeterli olmayıp Töreye uyması ve kurultayla (meclis/şura ve danışarak) karar alması
zorunludur. Kağan Töreye uymadığı takdirde (aksakallılar)meclis, Ordu merkezindeki otağın doğal
üyeleri, Kağanın Tanrı Kut'unu yitirdiği gerekçesi ile Kağanı azledebilir veya yay kirişi ile Kağanı
boğdurarak, ihtilallebaşka bir Tigin'i iktidara getirebilirdi. Nitekim Bilge Kağan'nın tahta geçişi
Aksakallı Bilge Tonyukuk'un verdiği karar neticesi Kültekin'in yaptığı ihtilal neticesi gerçekleşmiştir.
Eski Türk yönetim sistemi; boylardan boybeylerinin seçimine, seçimle gelen boybeylerininde
katıldığı büyük kurultaylarda gerek Kağanın seçilmesi, gerekse ülkenin yönetilmesi konusunda çağına
göre Dünyanın en Demokratik yönetim şekillerinden birisidir. Bu açıdan bakıldığında millet
egemenliği seçimle tecelli etmektedir.
Bunu aşağıda vereceğimiz şu örneklerdende görmek mümkündür:
Türklere ait en eski ve en kadim Destanlardanolan Uygur Harfleriyle yazılı Oğuz Kağan
Destanında Oğuz Kağan'ın boy beylerini etrafına toplayarak kırkar masalık Keneş (Meclis, Kurultay)
yaptığı, yine danışmanı olan Bilge Uluğ Türk'e bilgi danıştığı yazmaktadır. Yine Çuvaş Türklerinin en
eski destanı olan Alp Destanında da Çuvaş Türklerinin yaşadıkları Anayurttan batıya göç etmeden
önce Türk Kağanı Alp Kağan'ın boy beylerini toplayarak keneş (kurultay) yaptığı ve onlarla istişare
ettiği onlarında onayını aldığı açıkça geçmektedir.
Başkurt Türklerine ait Türklerin en eski dönemlerini anlatan Ural Batur Destanında Ural Batur
çocukları başta olmak üzere Türk milletine şu öğütlerde bulunur:
Oğullarım dinleyin size söylüyorum.
Dinle ülkem sana söylüyorum:
Er-aslan olsan da,
Batır (güçlü) bilekli doğsan da.
Ülke yürüyüp, ülke görmeyen,
Topuğuna kadar kana batmayan
(Ülkesi için savaşmayan)
Yürek batır (güçlü, bilge, cesur, yiğit, savaşçı)olamaz.
Namerde yoldaş olamayınız,
Keneşsiz (Meclissiz, kurultaysız, danışmadan, istişare etmeden) iş yapmayınız.
Oğullarım size söylüyorum:
Benim temizlediğim (size yurt kıldığım yerlerde) İnsanlara mutluluk bulunuz;
Savaş olursa, baş olup İnsanlara ülke kurunuz; Şanlı batır olunuz.
Büyükleri büyük ediniz,
Öğüt alıp yürüyünüz;
Küçüğü küçük ediniz, öğüt verip yürüyünüz
Dünyada ebediyyen kalacak iş.
Dünyaya güzellik veren.
Bahçeyi ebediyen bezeyen tek şey ancak iyiliktir.
Göğe de uçar iyilik.
Suda batmaz iyilik.
Ateşte yanmaz iyilik.
***
Bakurt Türkçesi ile:
Uldanm, tınlan, hizge eytem, Tınla ilim hine eytem: ir-arslan bulhan da.
Batır bilekli tıvhan da,
İlde yöröp, il kûrmey,
Tubığından kan kismey,
Yöregin batır bulalmas.
Yavızğa yuldaş bulmağız, Keneşhlz İş kılmağız, mandarım, hizge ejrtem: Min ersigen ylrzerze
Kişlge bayman tabığız; Yavza bulha, baş bulıp, Kişige koroğoz;
Danlı batır bulıgız.
Olono olo itigiz, - Keneş alıp yörögöz;
Kişini kisi itiglz, - Keneş birip yörögöz.
Donyala mengi kalır iş -Donyam matur tözögen, Bağtı mengi bizegen- Ul da bulha yakşılık.
Kükke le osor-yakşılık,
Hrvğa la batmas-yakşılık, Utka la yanmas-yakşılık,
(Başkurt Türkleri Ural Batur Destanı...)
ESKİ TÜRK TÖRESİNDE BAŞARISIZ OLAN KAĞAN'IN KUT'UNU KAYBETMESİ:
Türk Kağanları, Türk Töresine göre Kutsal insanlar, Tanrı Krallar değildi. Kağan başarılı ise
Tanrı'dan Kut aldığı varsayılır, başarısız Kağanların ise; Kut'unu yitirdiğine inanılırdı.
Kut'unu yitiren kağanlar Töre gereği bir şekilde (keneş veya ihtilal yolu ile) devrilir. Yerine daha
başarılı olacağı düşünen Kağanlar seçilir veya geçirilirdi.
Yine eski Türk Töresinde Kağan, Töreye (Kanuna) uymak zorundaydı. Kağan, Töreye uyduğu ve
başarılı olduğu sürece halk tarafından yönetim kabul görürdü. Kağan başarısız olduğunda, Töreye
uymadığında ülkeyi felakete sürüklediğinde Kağan'ın Tanrı tarafından bahşedilen Kut'unu
kaybettiğine inanılır. Kağan; boy beyleri tarafından yapılan keneş neticesi tahttan indirilir daha
başarılı bir yöneticiye biat edilir, ya da isyan sonucu Kağan öldürülür yerine daha başarılı olacağı
düşünülen liyakat sahibi birisi Kağan yapılırdı.
Örneğin; İskit Saka Türk Kağanı Skyles Grek Yunan özentisine sahip olduğu, öz İskit Saka Türk
benliğini ve kültürünü yitirdiği, İskit Saka Türk Ulusuna kötü örnek olduğu için İskit Saka Türk Boy
beylerinin düzenlediği Keneş toplantısında Kut'unu yitirdiği, Türk Töresine karşı geldiği için meclis
kararı ile tahttan indirilerek tahta küçük kardeşi Oktamasades getirilmiştir. Hun Kağanı Tanrı-Kut
Mete; başarısızlıkla ve Töreye uymamakla suçladığı Kut'unu kaybeden babası Teoman'ı yaptığı ihtilal
sonucu öldürerek Hun ülkesini kurtarmış, halkı memnun etmiş ülkeyi güçlü kılmış ülkesini maddi
refah ve zenginliğe kavuşturmuştur, yine Gök-Türk Kağanı İnel Kağan; başarısız yönetimi nedeniyle,
Boy Beyleri, Bilge Tonyukuk ve Kültegin'in ittifak halinde girişimi ile tahttan indirilmiş, yerine daha
liyakat sahibi Bilge Kağan tahta oturtulmuş Bilge Kağan Kut sahibi olmuş Gök-Türk ülkesi onun
başarılı yönetimi sayesinde güç ve zenginliğe erişmiştir.
Hazar Türk Kağanlığı ile ilgili Arap Tarihçi El Mesudi dünya tarihini konu eden Murûc ez-Zeheb ve
Ma'âdin el-Cevâhir ("Altın Bozkırlar ve Cevher Madenleri") adlı eserinde şöyle der:
"Eğer ülkede herhangi bir kuraklık olur yahut bir felaket yaşanır veya bir savașta hezimete duçar
kalınır, kısaca başlarına bir iş gelirse, zadegânlar ve halk tabakası Hazar melikine [ülke yönetiminde
söz sahibi olan Şad'lara, Beylere, Ak saçlı keneş/meclis üyelerine] müracaat ederek, "Bu hakan ve
devri bize uğursuzluk getirdi, ya onu öldür ya da ver, biz öldürelim! Derler..."
Henri de Couliboeuf de Blocqueville adlı Bir Fransız soylusu olan yazarın 1860-1861 yıllarında
on dört ay içlerinde yaşadığı Türkmenistan Türkmenleri hakkındaki gözlemlerinde şöyle demektedir:
“Türkmenler şu veya bu şahsı reis olarak seçerler ama eşitlik ve hürriyet esaslarına son derece
bağlıdırlar.
Düşmanlarına zerre kadar merhamet göstermeyen Türkmenler, birbirlerine dünyanın hiçbir
yerinde görülmeyen bir samimiyet ve karşılıklı bir anlayışla bağlıdırlar. Kabilenin reisi ile bir koyun
çobanı arasında fark yoktur. Kabilenin her ferdi umuma açık olarak yapılan toplantılara katılmak ve
orada fikrini serbestçe açıklamak hakkına sahiptir.”
"...Hive Türkmenleri dünyanın en demokrat bir budunudurlar. Gaston Richard diyor ki: 'Bu budunda
eşitlik, olgunluğun son derecesini bulmuştur. Çünkü Türkmenler'de ücretle çalıştırılan hizmetçiler
yoktur. Tutsaklarsa pek azdır. ' (...) Tekeliler'de Türkmenler sanki referandum (halkoyu) yöntemiyle
yönetilir bir cumhuriyettir. Hanın bir cumhurbaşkanı kadar bile hükmü ve sözgeçerliği yoktur. Çünkü,
maaşı ve ödeneği yoktur. Hanı seçen ve görevden alan, halk meclisidir. Gaston Richard, Mihaliof tan
aktararak ... 'Kendi isteği ile ne siyasal başkan, ne derece ayrımi kabul etmeyen bu eşitlikçi halkta
kamuoyu birden çok kadınla evlenmeyi asla uygun görmezler..."(Gökalp M. Ziya 1925/1991, Türk
Uygarlığı Tarihi, s. 131)
Bozkırda liderlere koşulsuz sadakat diye bir şey yoktu, sadece lidere eşlik etme vardı.
Beraberliğin devamı, karşılıklı güvenin gelişerek aradaki bu ince çizginin korunmasına bağlıydı. Bu
çizgi, bir nevi toplum sözleşmesidir. Bozkır toplum sözleşmesi taraflardan birinin sürekli kazandığı,
diğerinin de zarara uğradığı, Rousseu'nun tasvir ettiği türden bir toplum sözleşmesi değildir. Bu
sözleşmenin şartları kesindir, bozulduğu takdirde bedeli ağırdır.
Bir Hükümdar ne kadar kudretli ve ne kadar güçlü bir yönetme kabiliyetine sahip olursa olsun,
halkına karşı sert tutumda bulunmamalı, kötü muamele etmemeli ve ölçüyü kaçırmamalıdır. Bozkırda
Kağanlar ile Kara Budun arasındaki karşılıklı antlaşmanın yükümlülüğü ağırdır. Bu antlaşmanın
şahitliğini yapan, yeri göğü yaratan Tanrı'dır. Dolayısı ile kağanlar kötü yönetimlerinden dolayı
tahttan indirilirken, Tanrı'nın onlara bahşettiği Kut'un gitmesinin gerekçe gösterilmesi, bundan
kaynaklı olmalıdır. Halk bunu Tanrı'nın kendilerine verdiği yasal bir hak olarak görecek ve
kullanmaktan hiç çekinmeyecektir. (TÜRK TÖRESİ Eski Türklerde Töre Uygulamaları/H. Göktürk
Erdoğan sayfa: 113-114)
Kağan Kurultayının Gücü:
Kağanlığın güç yapısında kağan yönetici tabakanın temsilcisi olarak en yüksek mertebedeki
siyasi unvana ve siyasi gücü bağımsız olarak kullanabilme hakkına sahipti. Buna karşın, kağanın
yönelim yetkisi kendi Boy üyelerinin desteği ile sağlanabiliyordu. Boy içinde kan bağına dayalı güç
eşitliği ilkesi oldukça etkin bir role sahipti. Öncelikle kağan dâhil olmak üzere Boyun her bir üyesi
tam bir diktatörlük yetkisine sahip olamamaktaydı; Boy üyeleri topluluk olarak siyasi gücün esasını
oluşturuyordu ve öncelik baştaki kağanın yakın akrabalarında olmak üzere, her biri kağan olabilme
şansına sahipti. Bir Boy üyesinin siyasi gücü Boyun Atalarına olan kan bağının derecesine göre
değerlendiriliyordu. Ayrıca siyasi gücün bir Boya dağılmış olması tahta geçme ve tımar sistemi
üzerinde de oldukça etkiliydi. Haleflik sistemine göre ilk eşin en büyük oğlu tahtta hak iddia eden ilk
kişi olarak siyasi bir güç çatışması doğmasına sebep oluyordu. Oturmuş bir sistem
oluşturulmadığından; her kağanın ölümünden sonra hangi oğlun başa geçeceği, her seferinde bir sorun
olarak ortaya çıkıyordu. Aynı zamanda tımar sisteminden ötürü, ölen kağan ile doğrudan bir
akrabalığı bulunan Boy üyelerinin genişletilmiş hakları bu tartışmayı daha da alevlendiriyordu.
Kağanlık divanında siyasi güç anlamındaki hiyerarşi eksikliğiyani üst üste yerleşen bir güç ağı
algısının olmayışı Boy arasındaki güç dağılımının da dengeli olması anlamına geliyordu. Ayrıca kağan
divanının bağlı Boylar arasında tam anlamıyla bir üstünlük sağlamamış olması güçlerin dengeli
olduğunun başka bir örneğiydi. Bütün bunların da ötesinde dağıtılmış olan gücün işlevsel farklılıkları
da gücün tek merkezde toplanmasını engelleyen bir başka unsurdu. Kısacası kağanlık devletinde
gücün Boya yayılması, kağan için sınırlı kişisel yetkiler anlamına gelirken; çok katmanlı bir güç
sisteminin oluşturulup her koşulda işler bir şekilde yönetilmesine ve gücün merkezileştirilmesine ket
vurmaktaydı.
“Türk Soylularının/Boy Belerinin/Ulu Ak Sakallıların”nın Gücü:
İlk bakışta kağanın merkezde olduğu bu yapıda gücün kağanda toplandığı söylenebilir. Fakat
temelde Göktürk Kağanlığı, soylu ana Boylara dayanıyordu. Asıl siyasi güç, ana Boy ve ailelerden
gelen Devlet adamlarındaydı. Devlet adamlarının toplandığı kurultay, Türk soylularının yetki ve güç
dağılımı gibi önemli konuları tanışabileceği bir ortamdı. Bu soyluların her biri kendi topraklarında
bulunmaktaydı. Kurallara göre kendilerinden özellikle istenmedikçe ya da gerçekten çok önemli bir
durum olmadıkça bu soylular bir toplantı, tartışma ya da kağana saygılarını göstermek için bile olsa
başkente gelmezlerdi. Türk devlet adamlarının toplandığı divanın en temel işlevi yüce kağandan sonra
devletin devamını sağlayacak olan varisi seçmekti. Divan, kağanlığın devlet işlerinde son sözü
söyleme hakkına sahipti. Bu bağlamda kağanlığın siyasi gücü, Türk toplumunun soylular takımı
Devlet adamlarının kendilerine çıkar sağlayabilmek için toplumun değerlerinden beslenme becerisidir.
Bu siyasi etki Göktürk Kağanlığında kağan ve ailesine yakın Türk soyluları ve onların yönetimindeki
çoklu güç yapısı Kağanlığın içindeki güç savaşları ve tımar sisteminden doğmuştur. Buna karşın ister
ikili ister üçlü, isterse beşli yapı olsun; bu siyasi güç yapısı her zaman Gök-Türk Kağanlığının siyasi
yapısının en önemli özelliğine sağdık kalarak, yalnızca Aşina Boyuna ait olmuştur.
Yöneticiler Türklerin yönetici sınıfı esasen “devlet adamları” ve Boy yöneticilerinden
oluşmaktaydı. Tıpkı Çin tarihinde kaydedilen Hunlar, Avarlar, Gaoche (Tiele) halkları gibi; Türk Boy
topluluklarında da siyasi yaşamda önemli görevler üstlenen devlet adamları sınıfı bulunmaktaydı.
Yine Çin kaynaklarına göre devlet adamları sınıfı, kağanlığın ana Boyların önde gelenlerinden
oluşmaktaydı. Bu sınıfın kendine has özelliği bulunmaktaydı. Birincisi, devlet adamların yükseltilmiş
saygı duyulan durumlarıydı. Bu sınıfa doğan insanlar, doğal olarak Kağanlığın yönetim kanadında yer
alıyorlardı. Kağanlığın çıkarları bu sınıftakilerle örtüşmekteydi…Boy meclisini ellerinde tutarak Boy
toplumunun temelini geleneğe ve kendi değerlerine bağlamalarıdır. Bu sayede kendi Boy ve
kağanlarının siyasi yetkilerini kendileri düzenliyorlardı. Yönetici sınıf olarak devlet adamları oldukça
imtiyazlıydı, öncelikle devlet adamları Kağanlığın ana sorunlarını dile getirip gündemdeki konular
hakkında görüş bildirme hakkına sahiplerdi. Kağanlığın çıkarlarına ters düşen her şeyi
eleştirebilirlerdi, İllig Kağan’ın kendi döneminde Scythae’yi kağanlığın önemli meselelerinden
sorumlu olarak görevlendirmesi, devlet adamlarının tepkisini çekti ve Scythae devlet adamları
tarafından oldukça ağır şekilde itham edildi. Ayrıca, devlet adamlan önemli devlet işlerinde kağanın
hareketlerini yönlendirebiliyorlardı. MS 610 yılında Sui Hanedanlığı bir elçi heyeti göndererek Kara
Kağan’ı şimdiki Gan su eyaletindeki Dadou Bagu’da bir görüşmeye davet etti. Devlet adamlarının bu
çağrıya itiraz etmesi üzerine Kara Kağan elçi heyetini nazikçe reddederek geri göndermiştir. Bunun
dışında kağanlığın Kağan cenazeleri gibi önemli törenlerine katılıp bu toplantılan yönetmekle
görevliydiler, İllig Kağan öldüğünde Tang Hanedanlığı İmparatoru Taizong, İmparatorluk Fermanı
çıkarıp bu devlet adamlarının cenazeyi yönetmesine izin vermiştir. Bütün bunlara ek olarak devlet
adamları ölen kağan yerine kimin geçeceğini atamak gibi önemli kararlara da etki etmektelerdi.
Normal şartlar devlet adamları başa geçecek kağanı destekleme hakkına sahipti. Yabgu Kağanda bu
şekilde tahta çıkmıştır. Kağanın başarısız yada kağanlığın tehlikede olduğu kanısına kapıldıklarında
ise kağanı görevinden uzaklaştırma ve değiştirme yetkisi de devlet adamlarındaydı. Örneğin Tabar
Kağan’ın ölümü sonrasında siyası egemenlik tartışmalarında devlet adamları, önemli kişilerin seçimi
ilkesinden faydalanarak Şipdu’yu desteklemişlerdir. Göktürk Kağanlığı’nda Boy Beyleri, krallık,
lortlar ve onların akrabaları sözde yerel Boy yöneticileri grubunu oluştururlardı. Türkler tarafından ele
geçirildikten sonra da yine bu tabaka Türk yönetimine bağlı kalma şartıyla kendi topluluklarını
yönetmeye devam etmişlerdir. Bu grup da temelde Kağanlık tarafından idare edilerek kağanlığın
yönetici sınıfına dâhil edilmişlerdir. Türkler tarafından uygulanan unvan ve vergileri kabul eden bu
sınıf, kendi Boy ve sürülerini idare etmiş; sonradan Türklerin güçten düşmesiyle, bunlardan bazıları
Göktürk Kağanlığının merkez yönetiminde de yer almışlardır.
Boy Gücü/Halk Gücü:
Boy Gücü Göktürk Kağanlığı siyasi sisteminde Boy toplumunun otoritesi ve devletin siyasi gücü
tam bir zıtlık içindeydi. Bu kavramlardan ilk geleneksel değerleri ve toplum siyasetini vurgularken,
devletin siyasi gücünden bağımsız olarak Boy toplumunun gelenek, Töre ve değerlerini güçlendirmek
için çabalardı, öte yandan İkincisi mecburi iş birliğinin altını çizerek Boy topluluklarını kağanlığın
siyasi güç çatısı altında birleştirmeyi; göçebe çobanların Boy kimliğini kağanlık devletinin siyasi
kimliği ile değiştirmeyi; Boy geleneklerini kağanlık sisteminin güç iradesine dönüştürmeyi ve Boy
toplumuna egemen olmayı amaçlamaktaydı. Boylar için Türklerin siyasi gücü tartışmasız olarak
askeri ve idari dayanıklılığa bağlıydı. Askeri bakımdan, Boylar kağanlığın bir parçasıydı ve idareleri
Boy Beyleri ve Tutuk adlı görevliler tarafından yapılırdı. Mecburi iş birliği tarafında ise, Boy
toplumunun serbestliği, zaten kağanlığın siyasi gücü karşısında çok direnemezdi ve doğal olarak
Boylar soylular denetimindeki Göktürk Kağanlığının bir parçası oldular. Boyların
zorunluluklarıarasında kağanlığın iktidar sistemini koruyup sürdürmek, kağanın emir ve seferberlik
çağrılarına uymak, vergi ödeme yükümlülüğü ve de kağanlık tarafından güvenliklerinsağlanması ve
hayatta kalmalarına izin verilmesi karşılığında bir minnet göstergesi olarak askeri birlik gönderirlerdi.
Boy Beylerininsiyasi güçleri kağanlık devletinin egemen gücünün bir uzantısıydı; bu sayede Boylar
kendiliğinden kağanlık sisteminin güç çevresine girmiş olsalar da, siyasi gücün merkezinden hala
oldukça uzakta ve kağanlık tarafından denetlenip yönetilmeye ihtiyaç duymaktalardı. Bu şekilde Boy
Beyleri bir yandan Boy gücünün temsilcileri olarak arabuluculuk görevini üstlenirken; öte yandan da
Boy toplumunda kağanlığın siyasi gücünü temsil etmekteydi Kısacası Göktürk Kağanlığı’nın iktidar
yapısında halkın gücü Boy topluluğuna bağlı iken; kağanın ve ailesinin gücü ile Türk soyluları Devlet
adamlarının gücü birbirilerinden bağımsızdı. Siyasi güç kendi yönetim bölgelerinde sınırlı idari
haklara sahipken, bütün bunlar soyluların onayına ve kısıtlamalarına tabiydi. Bu sebeple kağanın
siyasi gücü kendisinin gücün merkezileşmesi için katı bir bürokratik sistem kurmasına ve tam
bağımsız bir devletin yegâne hâkimi olmasına yetmemekteydi. Aynı zamanda mecburi iş birliği ile
Boy toplumunun göreceli bağımsızlığı arasında kağanlık gücünün tam olarak tüm topluma nüfuz
etmesini engelleyecek bir açıklık da mevcuttu. Dahası, bazı konularda Kağanın kendi siyasi gücü ile
Boy Beyleri ve aile reislerinin güçleri arasında çatışan çıkarlar söz konusuydu. (Çinlilerin Gözünden
Türklerin Tarihi He Xingliang, Guo Hongzhen Kalkedon Yayınlarısayfa: 96-97-98-106-107-108-109)
Millet egemenliği ve Demokrasiyi ilk uygulayan millet Türklerdi. Türklerde her boy, boy beyini
yani yöneticisini seçer, halkın seçtiği boy beyleri ise; boy beylerinin arasından Kağanlarını seçerdi.
Alttan yukarıya doğru liyakatin esas alındığı bir sistem uygulanırdı. Bununla birlikte Kağan ise
Töreye (hukuka)uymak ve adil olmak zorundaydı. Kağanın yetkileri Törenin ve kurultayın üzerinde
değildi. Bir nevi yasama, yürütme, yargı yani güçler ayrılığı söz konusu idi.
(Türkler ve Moğollar) Kendilerini yönetmek için içlerinden sözügeçen, emrine sözle ve fiille
itaat edilen, kendisine danışılan bir kişi seçilmesi gerektiğine karar verdiler. Üçyüz altmış soyludan
yetmiş, yetmişten on üç, ve nihayet on üç kişiden üç kişi geriye kalır ki, bunların içinden Cengizhan
seçilir. Ama toplanan büyükler son kararı, halk tarafından saygı duyulan kam/şaman Tunga'nın
vermesini isterler. (Kenzü'd-Dürer, VII, S. 223)
Kağan, Kut, Töre(Hukuk), Kurultay(Meclis) On bin yıllık Türk yönetim sisteminin dört ayağıdır.
Bu ayaklardan birinin eksik olması halinde sağlıklı bir yönetim olmaz. Türkçemizde “Dört başı
mamur” sözü ile bu yönetim şekli anlatılmaktadır.
Türk kağanlık sisteminde Töre ve kurultay(meclis)ın etkin olarak kullanılamaması, yabancı
uluslarla yapılan evliliklerle ülke yönetiminde Türk uyruklu olmayan kadın sultanların egemen
olmasına yine Türk kağanın ölümü ile çocukları arasında meydana gelen taht kavgaları ve ülke
topraklarının çocuklar arasında paylaşılması Türk Devlet devamlılığını sağlayamamasına neden olmuş
ayrıca Töreye ve Kurultay'a uygun hareket etmeyen yöneticiler ülkeyi, liyakat gözetmeksizin,
kayırmacılık, rüşvet ve iltimas iletek adam diktatörlüğüne götürerek devleti temellerinden sarsmış
ülkede adalet duygusunun körelmesine neden olarak halkla yönetici arasındaki bağlar kopmuş ülkeye
büyük zararlar vermiştir.
Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Atatürk ve Kuvâ-yi Milliye’yi örgütleyip milli mücadeleyi
kazanan Türk ulusunun temsilcileri Osmanlı pratiğinden hareketle bu zaafları gördüğünden en doğru
tercih olan meclis yönetim sistemini 23 Nisan 1920 de getirerek egemenliği Türk halkına devretmiştir.
Bununla birlikte Atatürk Türk Devletinin Türk soylularca yönetilmesi gerektiğini: “Türk milleti,
başına geçireceği insanların kanındaki cevher-i asliye dikkat etmelidir... Kanını taşıyandan başkasına
inanma... Devlet işlerinin başına, devletin kurucusu olan kavimden başkaları geçince o devlet inkıraz
bulur. Yani millet istiklalini kaybeder. Misal mi istersiniz? İşte Abbasiler, işte Endülüs, işte
Osmanlılar! Yeni Türk Cumhuriyetinin devlet işleri başında mutlaka Türkler bulunacaktır. Türk’ten
başkasına inanmayacağız... Biricik emelim, bütün vatanseverlerin, bütün devlet ve ordu başlarının
başını millete bağlamaktır. Millet, lâyık olduğu büyük efendiliği bugün değilse yarın bütün anlam ve
genişliği ile anlayacaktır; buna eminim.”
“Adalet mülkün temelidir”, “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” sözleri ile ifade etmiştir.
Buda Türk soyculuğunun bir göstergesi olup Türkiye'nin seçimle gelen Türk soylularca, Türk
Töresi(Hukuk) ve kurultayla(meclis) yönetilmesi gerektiğini ifade etmektedir.
Türk Devlet geleneğinde; daima keneş, kurultay, divan adı verilen meclis yönetim sistemi olan
istişare şura mekanizması işletilmiştir.
Bununla birlikte yönetimde ise; tıpkı Selçuklu Kartalı misali çift başlı bir yönetim anlayışı yani
Kağan ile Danışman, Sultan/Padişah/Şah ile Vezir, Cumhurbaşkanı ile Başbakan şeklinde ikili bir
yapı mevcuttur.
Bu çift başlı yapının temel amacı karar vericinin karar verirken hata yapmasının ve yanlış karar
vermesinin engellenmesi ile ülke yöneticisinin o an için aklına gelmeyen veya karar verirken gözden
kaçırdığı başka hususlar olabileceği anlayışı ile danışılarak istişare yoluyla karar alınmasının
sağlanmasıdır.
Türkler bu yönetim anlayışını: " Akıl Akıldan üstündür....Bir El'in nesi var, iki elin sesi var....Bin
bilsen de, gene bir bilene danış...Danışan dağı aşar, danışmayan düz yolda şaşar...Uluları ululayan kut
bulur, sözlerini tutmayan ulur...Kendi başına karar versende yinede danış/Üzin bil, kişiden de sura"
Türk Atasözleri ile ifade etmişler, nesilden nesile aktarmışlardır.
Bu sebeple gerek Keneş(Meclis) üyeleri; Boy halkının seçtiği yöneticiler olan Bilge Boy
Beylerinden seçildiği gibi Başbakanlar/Danışmanlar ise Keneş üyeleri içerisindeki Bilge kişiler
arasındaki en bilgesi seçilerek bu mekanizma ile karar alınırken Devlet yönetiminde en doğru kararın
alınması ve Devlet aklının kullanılmasının sağlanması amaç edilmiştir.
Örnek vermek gerekirse: Göktürk Kağanlığındaki; İlteriş Kutluk Kağan/ Bilge Kağan ile Bilge
Danışman baş vezir Tonyukuk yönetim ilişkisi gibi....
Bu çift Başlı yönetim sistemi tek gövdeye bina edildiğinden ve aynı ülküye hizmet ettiğinden
Gök-Türk Bengü Taşlarının kitabesinde Çift Kurt/Ejder ile sembolize edilirken Selçukluda Çift Başlı
kartal motifi ile sembolize edilmiştir.
Türk Devlet Felsefesinin temel kitabı sayılan Kutadqu Biliq bu çift başlı yönetim şekli
diyalogları ile gelecekteki Türk yöneticilerine öğütler verir. Nitekim Kutadqu Biliq'de; Kün-Togdı
"Gün Doğdu" Hükümdarı yani Kağanı/Cumhurbaşkanını, Ay-Toldı "Dolunay" ise Veziri yani
Danışmanı/Başbakanı temsil eder. Bu şanlı Türk Bayrağındaki Kün-Ay/Ay-Yıldız ikilisini işaret eder.
Bu yönetim şekli tıpkı satranç oyununda olduğu gibi; büyük stratejiye uygun olarak taktik kısa
hedefler Danışman/Vezir/Başbakan eliyle ustalıkla uygulanırken/yönetilirken, stratejik hamleler ise
zihni küçük meselelerle meşgul edilmeyen berrak düşünce sahibi Kağan/Padişah/Cumhurbaşkanı
tarafından Keneşe ve Baş Danışmana danışılarak alınır...
Bu yönetim şeklinin diğer avantajları ise iş bölümü ve yönetimsel iş yükünün paylaşımının
sağlanması ile Kağanın veya Danışmanın yokluğunda Devlet yönetiminin başsız kalmasının ve devlet
yönetiminin zaafa uğramasının önüne geçilmesi yeni Kağan veya Danışman seçilinceye kadar Devlet
devamlılığının sağlanması amaçlanmaktadır.
Bu yönetim şekli On bin yıllık Türk Devlet Felsefesi ve Türk Töresinin temel esaslarındandır...
TÜRK SOYCULUĞU İLE İLGİLİ TÜRK ATASÖZLERİ
“Soyun soylansın, boyun boylansın” (Dede Korkut/Türk Dünyası)
“Soysuzdan Kral/Kağan/Asil/Padişah olmaz” (Makedonya Türkleri, Kazakistan, Azerbeycan,
Türkiye/Osmanlı dönemi Türkleri)
“Soyu birin arı birdir/Tabı birdin arı bir”(Kazakistan Türkleri)
“Soyundan/Soyuna çekmeyen soysuz olur”(KKTC ve Türkiye Türkleri)
“Soyu olmayan insan olmaz/Ugı cok kiji bolbos. (Altay Türkleri Atasözü)
Soysuz ata binse babasını tanımaz. /Asılhız atka menha, atahın tanımas (Başkurt Türkleri
Atasözü)
“Kanı bozuk olanın südü/huyu bozuk olur” Türk Dünyası Ortak)
Türk Kağanları (yöneticileri) için en büyük mutluluk Türk milletinin güçlü, zengin ve müreffeh
olması idi. Milletin zenginliği, Türk Kağanının şahsi zenginliğinden daima önce gelirdi. Ulus Millet
Bay(zengin) kılınmadan Kağan görevini layıkıyla yapmamış olurdu. Kağan'ın en büyük vazifesi
kamunun malını çalmaması, çaldırmaması, kaynakları israf etmemesi bilakis Devletin kazandığı
gelirleri halkına adil bir şekilde paylaştırması (üleştirmesi/bölüştürmesi) halkı yoksulluk içindeyken
kendinin zenginlik içinde yaşamamasıdır.
Bu nedenle Türk Bilge Kağan Orhun Yazıtlarında:
“Yemedim yedirdim
Giymedim giydirdim
Aç buldum doyurdum
Çıplak buldum giydirdim
Fakir milleti zengin kıldım”demiştir.
Uygur Kağanlığına ait Karabalgasun yazıtının Çince kitabesinde Kutluk Boyla Kağanın, kuluçka
da bir tavuğun yavrularını koruduğu gibi tebasını koruduğu ve halkının üzerine titrediğinden
bahseder... Cengiz Han tarihin gördüğü en büyük topraklara hükmeden yönetici olmasına rağmen sade
giyinir, gösterişe tenezzül etmez askerleri ne yemek yerse oda aynısını yerdi. Yabancı ülkelerin
temsilcilerinin bulunduğu bir yemek davetinde herkesingümüş ve altın kaşık ve tabaklayemek
yerkenHun Kağanı Atilla'nıntahta kaşık ve tahta tabakta yemek yediği ve sadeliği tercih ettiği tarihi
vesikalarda geçmektedir. Başbuğ Atatürk vefatından bir süre önce: ”Mal ve mülk, bana ağırlık
veriyor. Bunları, soylu milletime geri vermekle büyük ferahlık duyuyorum. Zenginlikten ne çıkar;
insanın serveti, kendi manevî şahsiyetinde olmalıdır. “Diyerek mal varlığının tamamına yakınını Türk
milletine bağışlamıştır.
***
Aşina adlı bir Kök Türk beyi de maddi refahı arttırmak için halktan 10 yıl hiç vergi almamış ve
bu yüzden kendisi yoksul duruma düşmüştür.
Bazı beyler, onun bu durumunu alay konusu yapmak istemişlerdir. Fakat o “Ben ancak halkım
zengin olunca huzur duyarım” diyerek cevap vermiştir. (Prof. Dr. Salim KOCA “Eski Türklerde
Devlet Geleneği ve Teşkilat”Türkler Ansiklopedisi, C2, s. 831”)
Kırgız Türkleri Han Orba ve Boston Destanında Kağanlar halkını korur, gözetir, ihtiyacı olana
yardım ederler onlarla ilgilenir. Düşmana karşı onları koruyarak refah içinde yaşamalarını sağlarlar.
Hakas Türkleri Altın Çüs Destanında da Kağan ve yöneticiler aynı vasıfları taşımaktadır.
Gözü güzel iyi halkım
Yakasız elbise olmaz
Adaletsiz halk olmaz
Attan yaya yürümeyin
Atın güzeline binin
Elbiseden çıplak yaşamayın
Elbisenin güzelini giyin... demiştir.
Pir-i Türkistan Ahmed Yesevi Divan-ı Hikmet'inde Türk Milletine şu öğütte bulunmuştur:
Nerde görsen gönlü kırık, merhem ol
Öyle mazlum yolda kalsa, yoldaşı ol
Mahşer günü dergâhına yakın ol
Ben-benlik güden kişilerden kaçtım ben işte.
Yusuf Has Hacip Kutadgu Bilig adlı eserinde Türk devlet yöneticilerine şu öğütlerde
bulunmuştur:
Paylaştır malını insanlara, yedir içir
Mal seni harcamasın, sen onu bitir...
“[Halkın] senin üzerinde üç hakkı vardır: bunları öde ve onları zorluğa düşürme.
Bunlardan biri memleketinde gümüş temiz kalsın, onun ayarını koru. (Ülke Ekonomik gücü ile
Milli para biriminin değerini koru)
İkincisi halkı adil kanunlar ile idare et; birinin diğerine tahakküme kalkışmasına meydan verme,
onları koru. (Adaleti gözet, güçlünün güçsüzü ezmesine izin verme, halkını koru)
Üçüncüsü bütün yolları emin tut; yol kesici ve haydutların hepsini ortadan kaldır. (Asayiş, Huzur
ve Emniyeti sağla)”
“Ey kudret sahibi, sen kötülük yapma; sözünle ve hareketinle her vakit iyilik etmeye çalış.”
“Zulüm yanar ateştir, yaklaşanı yakar. Kanun ile ülke genişler (kalkınır) ve Dünya düzene girer;
zulüm ile ülke eksilir (geri kalır) ve Dünya bozulur. Zalim, zulmü ile birçok sarayları harap etmiş ve
sonunda kendisi açlıktan ölmüştür.”
“İnsan dediğin bilgili ve akıllı insandır; onun dışındakilerin hepsi de hayvan gibidir. Sen ya bilgi
bil, insan ol ve kendini yükselt yahut hayvan adını al ve insanlardan uzaklaş.”
“Bütün kör düğümler (büyük sorunlar) bilgi ile çözülür; bilgi bil, anlayışlı ol, akıl ile yaşa.”
“Ey memleketin başı, ey iktidar sahibi, sen her işte önce bilgiyi tatbik et. Her türlü işi bilgi ile
işle; her güzel iş bilgi ile meydana gelir.”
“Memleketi alan onu kılıç (güç) ile almıştır; memleketi tutan onu kalem ile tutmuştur. Bir
memleketi kılıç ile derhal ele geçirmek mümkündür; fakat kalem (Bilgi ve Adalet) olmayınca, insan
onu elinde tutamaz.”
“Kim hâkim ve bilgili (Adalet ve Bilim yolunu takip eden) bir bey olmuş ise; memleketini tanzim
etmiş ve halkı zengin olmuş; halkın zenginliğini kendisine kalkan yapmıştır.”
“Kılıç (güç)memleket zapt eder ve zafer kazanır; kalem de (Bilim ve Adalet) memleket tanzim
eder ve hazine toplar. Kılıç kan damlatırsa memleket alır; kalemden mürekkep damlarsa, altın gelir
(ülke zengin olur).”
“İbadet etmek için, önce çok bilgi edin, bilgisiz ettiğin ibadetten fayda gelmez. Bilgi ile
yapılanibadetin sevabı çoktur; bilgisiz kimse ibadet ederse, sevap kazanamaz. Bilgisizin ibadet ile
meşgul olmasından, bilgilinin uyumasının sevabı daha çoktur.”
“(Din ve Devlet işlerinin birbirinden ayrılması Laikliğin gerekliliğini anlatmakta) Din dalı ile
Dünya dalı birbirine karşıdır; ikisi birbirine yaklaşmaz, bunların yolu birbirini keser. Dinin, Dünya ile
birleştirilmesi güçtür; bu ikisi bir araya gelmez, bunu bilmek kâfidir.”
“(Liyakat ve işin ehil olana verilmesi hakkında) Devleti görmemiş olan bir kimse saadete
kavuşursa, onun tabiatı gittikçe bozulur ve memlekete felaket getirir. İdarede bulunmamış bir kimse
memleketin idaresini eline alırsa, hem eli hem de dili ile halka zulüm eder.”
“İbadeti gizli; yap, insanlar görmesin; bu sözüm bir sır idi; işte simdi açığa vurdum.”
“Eğer ibadet halkın gözü önünde yapılırsa, bu ibadet esassız ve manasız olur. Tanrıya yapılan
bütün ibadetler gizli yapılmalı ve bu örtü bugün de herkese açılmamalıdır. Tanrı sevdiği kullarını
gizlemiştir; halk bu kullar arasında onları tanıyamaz.”
Memleket tutmak için çok asker ve ordu lazımdır.
Askeri beslemek için de çok mal (tavar) ve servete ihtiyaç vardır.
Bu malı elde etmek için halkın zengin olması gerektir.
Halkın zengin olmasın için de, doğru kanunlar (töre) konulmalıdır.
“Balık Baştan kokar” Atasözünde yer alan “Balık” Kelimesi Hun Türklerinde ülke yönetim
merkezine/şehir devletine verilen addır. Asya Hun Devleti bu merkeze “Beşbalık” şehir devleti, Uygur
Kağanlığı“Hanbalık” Cengizhan Kağanlığı ise “Ordubalık” demiştir. Atasözünde anlatılmak istenen
Ülkedeki bozulmanın ve yozlaşmanın yönetim merkezinden yani yöneticilerden başlayacağı ve tüm
topluma yukarıdan aşağıya doğru yayılacağı anlatılmaktadır. Bu Atasözü Türk Dünyasının en eski ve
en yaygın atasözlerindendir.
Sümerlere ait üzerinde Gök-Çarkı tamgası ve Tanrı katındaki 8 cenneti sembolize eden balık
resimleri
“[Halkın] senin üzerinde üç hakkı vardır: bunları öde ve onları zorluğa düşürme.
Bunlardan biri memleketinde gümüş temiz kalsın, onun ayarını koru. (Ülke ekonomik gücü ile
Milli para biriminin değerini koru)
İkincisi halkı adil kanunlar ile idare et; birinin diğerine tahakküme kalkışmasına meydan verme,
onları koru. (Adaleti gözet, güçlünün güçsüzü ezmesine izin verme, halkını koru)
Üçüncüsü bütün yolları emin tut; yol kesici ve haydutların hepsini ortadan kaldır. (Asayiş, Huzur
ve Emniyeti sağla)”(1)
“Ey kudret sahibi, sen kötülük yapma; sözünle ve hareketinle her vakit iyilik etmeye çalış.” (2)
”Zulüm yanar ateştir, yaklaşanı yakar. Kanun ile ülke genişler (kalkınır) ve Dünya düzene girer;
zulüm ile ülke eksilir (geri kalır) ve Dünya bozulur. Zalim, zulmü ile birçok sarayları harap etmiş ve
sonunda kendisi açlıktan ölmüştür.” (3)
“İnsan dediğin bilgili ve akıllı insandır; onun dışındakilerin hepsi de hayvan gibidir. Sen ya bilgi
bil, insan ol ve kendini yükselt yahut hayvan adını al ve insanlardan uzaklaş.” (4)
”Bütün kör düğümler (büyük sorunlar) bilgi ile çözülür; bilgi bil, anlayışlı ol, akıl ile yaşa. “(5)
“Ey memleketin başı, ey iktidar sahibi, sen her işte önce bilgiyi tatbik et. Her türlü işi bilgi ile
işle; her güzel iş bilgi ile meydana gelir.”(6)
“Memleketi alan onu kılıç (güç) ile almıştır; memleketi tutan onu kalem ile tutmuştur. Bir
memleketi kılıç ile derhal ele geçirmek mümkündür; fakat kalem (Bilgi ve Adalet) olmayınca, insan
onu elinde tutamaz.” (7)
“Kim hâkim ve bilgili (Adalet ve Bilim yolunu takip eden) bir bey olmuş ise; memleketini tanzim
etmiş ve halkı zengin olmuş; halkın zenginliğini kendisine kalkan yapmıştır.” (8)
”Kılıç (güç)memleket zapt eder ve zafer kazanır; kalem de (Bilim ve Adalet) memleket tanzim
eder ve hazine toplar. Kılıç kan damlatırsa memleket alır; kalemden mürekkep damlarsa, altın gelir
(ülke zengin olur).”(9)
“İbadet etmek için, önce çok bilgi edin, bilgisiz ettiğin ibadetten fayda gelmez. Bilgi ile yapılan
ibadetin sevabı çoktur; bilgisiz kimse ibadet ederse, sevap kazanamaz. Bilgisizin ibadet ile meşgul
olmasından, bilgilinin uyumasının sevabı daha çoktur.” (10)
“(Din ve Devlet işlerinin birbirinden ayrılması Laikliğin gerekliliğini anlatmakta) Din dalı ile
Dünya dalı birbirine karşıdır; ikisi birbirine yaklaşmaz, bunların yolu birbirini keser. Dinin, Dünya ile
birleştirilmesi güçtür; bu ikisi bir araya gelmez, bunu bilmek kâfidir.” (11)
“(Liyakat ve işin ehil olana verilmesi hakkında) Devleti görmemiş olan bir kimse saadete
kavuşursa, onun tabiatı gittikçe bozulur ve memlekete felaket getirir. İdarede bulunmamış bir kimse
memleketin idaresini eline alırsa, hem eli hem de dili ile halka zulüm eder.” (12)
“İbadeti gizli; yap, insanlar görmesin; bu sözüm bir sır idi; işte simdi açığa vurdum.” (13)
“Eğer ibadet halkın gözü önünde yapılırsa, bu ibadet esassız ve manasız olur. Tanrıya yapılan
bütün ibadetler gizli yapılmalı ve bu örtü bugün de herkese açılmamalıdır. Tanrı sevdiği kullarını
gizlemiştir; halk bu kullar arasında onları tanıyamaz.” (14)*
*XI. Yüzyılda yaşayan Türk Bilge (Filozof) Yusuf Has Hacib'in Kutadgu Bilig adlı eserinin
Türkolog Resid Rahmeti Arat çevirisindeki beyit numaraları:
1-5574-5577
2-5088
3-2032ve2034-2035.
4-3165 ve 6611
5-3168
6-5252-5253
7-2425-2426 Ayrıca (219, 224, 252, 281, 303, 1781, 1968, 2720)
8-254 ve 256
9-2714-2715
10-3216 ve 3224-3225
11-5311-5312
12-5757-5758
13-3235
14-3918-3920
Xaytıp daşı da ytıXşlllX beriliptir bizgô, ki barça ari bitik/ilmi anın üçün tüzdüldr; ki adômilôrni
yazıytan tartkaylar; ol türlü Töril bitigi caht etôr tıymaga yamanlarnı u egrildmi. (TB, 28)
Biliklik kerakyaryuçulargaxaysı ki Tenrigd yaraşır. Zerayarşuyarmax Teşrinindir; oldur könü
yaryuçu. (TB, 31)Tiyişlidir yaryuçuga, ki bitikçi, uslu, ayıllı bolgay, da ari bitikldrnin küçün
yaXŞI bilgdy, da barça addmilikni igi, bilgay, ki yaryunu toyru etkdy. Tiyişlidir yaryuçularga, ki
l'aıaları bild tügal bolgay, da aylı u axıllı u saxt bolgay, bolmagay ki törani atjlamıytn, kimsôgd
eksiklik etkdy. (TB, 31)
Z-inçi, yaryuçılar atını berdi Tetjri addmildrgd, ki yaryu etiniz kônülilk bild öksüzgii u tulga.
(TB, 29)
A yaryunı ayamaga bolmastır kimesdgd, iş uçuna toytamıyın, tügôllônmtyin yaryu bila. Da bitik
yazı/sa korol 'ga, yaryudan kerdk bir möhür voytmoj bolgay, bir ketxoyalıxnıf
*Töre Bitiqi: XVI.Yüzyılda Batı Ukrayna da bulunan Kıpçak Türkçesiyle yazılmış yasa kitabıdır.
Bitiq: Eski Türk inanç sisteminde Türkler kutsal kitaplarına Bitiq demekteydiler...
ÇENGÎZ’ÎN BİLGİLERİ
Çengiz’in Yasasına ait olduğu ileri sürülmüş ve yukarıda gösterilmiş maddelerden başka bize
Çengiz’in Devlet idaresi ile ilgili bazı mühim vecizeleri de vasıl olmuştur. Çengiz’in Devlet idaresine
dair vecizelerine menbalar Bilig ismini veriyorlar. Çengiz bilgilerinin mühimleri şunlardır:
1) Ancak, her yılın başında ve sonunda, bizim fikirlerimizi dinlemeye gelen, dinledikten sonra
evlerine dönen Tümen başı, Binbaşı, yüzbaşı ve onbaşıları askere kumanda edebilirler. Gelmedikleri
için bizim fikirlerimizi dinlememiş olanlar suya düşmüş taşyahut kamış araşma atılmış ve kaybolmuş
ok gibidirler. Bu gibi adamlar askere riyaset edemezler.
2) Evini idare etmesini bilen, bir eyaleti de iyi idare eder. On kişiyi gereği gibi teşkil eden, bin
kişiye, hatta tümene kumanda edebilir, onları da teşkil edebilir.
3) Kendi evini temiz tutmasını bilen, bir eyaleti de hırsızlardan temizleyebilir.
4) On kişiyi idare edemeyen bey ailesi ile beraber suçlu telâkki olunur. Onun yerine onun on eri
arasından biri on başı seçilir. Beceriksiz yüzbaşılar, binbaşılar ve tümenbaşıları hakkında da aynı
suretle hareket olunur.
5) Kendinden yüksek olanın yanına giden, mafevki birşey sormadıkça hiç bir şey söylememelidir.
Ancak mafevki bir şey sorduğu zaman suale göre cevap vermelidir.
6) Kumanda edecek yüksek beyler ve bütün askerler av zamanında olduğu gibi harp zamanında
da hepsi isim ve şöhretlerini bilmelidirler, harpte hepsi Tanrıya dua ederek, sadakatle (harp ederek)
kendi isimlerini süslesinler, ta ki ebedî Tanrı sayesinde dünyanın dört cihetini fetih mümkün olsun.
7) Nefer halk içinde iken buzağı gibi uslu ve sakin olmalıdır. Savaş zamanında ise avda bağırarak
işe başlayan aç doğan (şahin) gibi olmalıdır.
8) Her işte ihtiyatlı olmak gerektir.
9) Askere kumanda eden kendisi açlık ve susuzluğu tatmış tecrübeli adam olmadılar.
Askerlerinin yolda açlık ve susuzluktan ıstırap çekmesine, hayvanlarında zayıflamasına müsaade
etmemelidir.
10)Asker reisi olan beyler erkek çocuklarına ok atmayı, ata binmeği öğretmeli, bu sanatlara
alıştırmalı ve onları cesur olarak yetiştirmeğe çalışmalıdır.
11)Bizim sülâleden her hangi birisi yasa esaslarına mugayir hareket ederse, birinci defasında onu
sözle öğütlemelidir. İkinci defa yasayı ihlâl ederse, uzun nutukla onu iknaa çalışmalı. Üçüncü defa
olarak yasayı ihlâl eden sülâleme mensup şahsı Balcıyun Kulcur denilen mahalle sürmelidir. Orada
bir müddet kalıp döndükten sonra, o aklım başına toplar; şayet bundan sonra dahi o kendisini ıslah
edemez ise, onu zincire vurarak hapse atmalıdır. Eğer hapisten çıktıktan sonra uslanmış olursa, âlâ.
Aksi takdirde bütün akrabaları toplanarak bir meclis kursunlar ve danıştıktan sonra bu suçluya karşı
ne gibi tedbir almak icabedeceğine karar versinler.
12)Tümen başı, binbaşı, yüzbaşıların hepsi askerlerini her zaman savaşa hazır halde
bulundurmalıdırlar. Seferberlik fermanı gelir gelmez, gece ise gündüzü beklemeksizin ata
binmelidirler.
13)Benden sonra gelen Hanlar ve onların büyük beyleri ve asker reisleri yasaya mutlak surette
riayet etmezlerse Devlet sarsılır, sonra büsbütün mahvolur. O zaman Çengiz’i ararlar, (fakat)
bulamazlar.
K a y n a k :
1-Tahiru’l-Mevlevî, 2011: 70/ Lamb, 2011: 197
2-Ord. Prof. SADRİ MAKSUDİ ARSAL/Türk Hukuk Tarihi/İst. Ün. Hukuk Fak. Yayını/1947 – S.
167 - 177
TÖRE HUKUKUNA ÖRNEK-2
SELÇUKLU SULTANI ALAEDDİN'İN OSMAN GAZİYE VERDİĞİ BERAT
(TERCÜME ÖZETİ)
Bismillâhirrâhmanirrahîm
Dua ve medh ü sena...
Buyruk:
Her kesime karşı Adaletle muamelede bulun.
Peygamberlerin varisleri sayılan âlim kişilere tam bir lütuf ve şefkatle önem ver. Onlarla ilgilen
âlimlerin hatırını kırmaktan sakın, ilme ve ilim adamlarına çok önem ver. Onlardan maddi ve manevi
desteğini hiçbir zaman esirgeme, zira âlimler sayesinde din ve devletin yücelir. İnsanların mutluluğu
en büyük düşman olan cehâletin yok edilmesi ile mümkündür.
Savaş zamanında kahramanca mücadele et. Barış zamanında ise dil, din ve ırk ayırımı
gözetmeksizin merhamet ve adaletle muamele et.
Etrafında bulundurduğun danışmanlarından isâbetli görüşleri ve üstün idrâksahibi kişilerle
istişâre ettikten sonra alınan kararın ifasının sebebi Allâh rızası, resûlüne tabi oluşunun gereği bilip,
din gayretiyle gece gündüz çalışarak başarıyı sağla ve bu şiârı aslâ ihmal etme.
Vatanı, milleti, devleti ve dinî değerlerini savunmak ve savaşmak zorunda olupşehit ya da gazi
olan kimselere saygı göster. Onlardan geriye kalan yetim ve dul aile fertlerine şefkatle muamelede
bulun. Haklarını eksiksiz vermeyi ihmal etme. Unutma; Allah yolunda malları ve canlarıyla gayret
edenlerin dereceleri, diğer insanlardan daha üstündür.
Vatan toprağının ekili ve verimli hale getirilmesi için gece gündüz çalışmaya devam et.
Yapılan her işi Allâh rızası için yap zira verilen nimetlere karşı bir şükran borcu olduğunu aslâ
unutma. *
*Hoca Sadeddin Efendi, Münşeât ve Mükâtabât-ı Sultaniye, Koyunoğlu Kütüphanesi Demirbaş
nr. 13435 (Bu el yazması Münşeât mecmuasının metin transkripsiyonu, Dr. Abdurrahman Daş’ın
“Osmanlılarda Münşeât Geleneği, Haca Sadeddin Efendi’nin Hayatı, Eserleri ve Münşeâtı, Ankara,
2003 “adlı doktora tezine ek olarakverilmiştir. ; Müstakil YazmaNüshasıiçinDemirbaş nr. 13473