Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 35

TÜRK ATASÖZLERİ VE DEYİMLER

IŞIĞINDA;
TÜRK SOYCULUĞU, TÜRK KAĞANLIK
SİSTEMİ,
MİLLET EGEMENLİĞİ VE TÜRK TÖRESİ

Türkolog-Yazar: Fatih Mehmet Yiğit


(28.01.2018)
Teneride Tengri/Kuday, telekeyde Kaan.
Gökte Tanrı yerde Kağan... (ALTAY TÜRK ATASÖZÜ)
Aşağıdaki Türk Soyculuğu ile ilgiliAtasözlerimizden anlaşılacağı üzere Türkler tarihin ilk
çağlarından itibaren boylar halinde varlıklarını sürdürmüş ve boy beyleri tarafından yönetilmiştir. Bey
kavramı da Türkçe-Bod-Boy kavramından türetilerek boyu yöneten kişi anlamında
kavramsallaştırılmıştır. Bu nedenle herhangi bir boydan birisinin boy beyi olması baba tarafından
soyca o boya mensup olmasına bağlıdır. Bu Türk Kağanlık sisteminin temel esasıdır. Çünkü soy
olmayınca boy oluşmaz boy olmayınca da bey ve kağan nihayetinde Budun (Ulus Devlet) olmaz.
Dede Korkut hikâyelerinde dua olarak geçen “Boyun boylansın, soyun soylansın”Atasözümüz buna
güzel bir örnektir.
Türk budunu (Ulus Devlet) varlığının devamını Türk milletinin töresi gereği Türk soyculuğuna
veboylar halinde yaşamalarına borçludur. Nitekim Büyük Selçuklu Devleti ve Anadolu Selçuklu
Devleti yıkıldığında Oğuz Türkmen boyları Anadolu da varlıklarını devam ettirmek için Beylikler
dönemine geçmiş Osmanlı Devleti Kayı boyu beyliği sayesinde yeniden Anadolu’daki Türk boylarını
tek bayrak ve idari yapı altında birleştirmiştir. Türklerin Türk Soyculuğu ve boyculuk geleneği
sayesinde Türk Devleti fetret devirlerinde varlığını devam etmişlerdir.
Boylar arasında evlilikler olduğunda ise kız tarafı hangi boya gelin gitti ise gerek gelin gerekse
onun çocukları o boya mensup olur soy erkek evlat üzerinden yürür. Baba bir olan erkek çocuklar
Töre gereğibey olma hakkına sahip olsalardakız evlatlar da zaruri hallerde veya şartlar
elverdiğindeTürklerde boya veya ulusa yöneticilik yapabilmektedirler.
Soyun babadan yürümesi nedeniyle başka boy erkeğinden doğan çocuğun anne bir olsa bile Türk
soyculuğuna göre bey olma hakkı yoktur. Bu nedenle Osmanlı hanedanı baba üzerinden soyunu Oğuz
Kayı Boyu ile Oğuz Kağan, Selçuklular ise Oğuz Kınık Boyu ile Oğuz Kağana dayandırmıştır.
Türk soyculuğu; Türklerin Ataerkil bir yapıya sahip olmasına ve Türklerde Atalar kültünün
oluşmasına neden olmuştur. Bu nedenle beylikler ve devlet isimleri genellikle kurucu Ata ismi ile
anılmıştır. Aydınığulları, Dulkadiroğulları, Candaroğulları, Danişmendliler, Karahanlılar,
Gazneliler,Selçuklular, Osmanlılar, Timurlular, Cengiz Kağanlığı gibi. Timur'un Cengiz Han'ın
soyundan gelmediği için “Han” unvanı yerine “Emir” unvanını kullanması ve ölünceye kadar kukla
dahi olsa, Cengiz Han soyundan birini Han olarak yanında taşıması soyculuk geleneğinden
kaynaklanmaktadır. “Soysuzdan Kağan olmaz” Türk Atasözümüz buna güzel bir örnektir.
Türkler soycudur. Buna mukabil (savaş hukuku hariç)Türklerdebaşka ulusları esir etme,
köleleştirme, sömürme, soykırıma tabi tutma, dil, din ve yaşam tarzını değiştirmegibi (batı
düşüncesiyle şekillenen) Irkçı düşünceler Türk ulusunda yer almaz. Türk tarihi bunun örnekleri ile
doludur. Hun Kağanı Mete'ye Tanhu/Şanyü (alicenap, cömert) tabiri Çin zulmünden Hunlara sığınan
Çinliler ve Taocu keşişler tarafından verilmiş, Türk Devletleri hakimiyetinde birçok etnik unsur hiçbir
baskıya maruz kalmadan özgürce varlıklarını yüzyıllarca sürdürmüşlerdir. Yine dini inanç ile ilgili
Hun Devletinde Taocu, Gök-Türk ve Uygur Devletlerinde Mani ve Budist, Hazar Kağanlığında
Musevi, Gök ğuzlarda Hristiyan, Karahanlılarla birlikte İslam inancına sahip rahip, keşiş ve din
adamları hiçbir kısıtlamaya maruz kalmadan rahatlıkla Türk yurtlarında dini ibadetlerini sürdürmüş
Selçuklu, Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyetinde bu hoşgörü muhafaza edilmiştir. Bu geleneğin devamı
din ve vicdan hürriyetinin sağlanması amacıyla laiklik ilkesi Türkiye Cumhuriyeti Devletince
benimsenmiştir. Türklerin bu engin hoşgörüsünün faydalı yönleri olmakla birlikte zararlı yönleride
olmuş Türk Budunu zayıfladığında Türk Yurdunda bulunan diğer kültürdeki etnik uluslar Türklere
baş kaldırıp Türkleri sırtından vurmuştur. Osmanlı Devleti bunun güzel bir örneğidir. Osmanlının
Kavmi Necip olarak gördüğü Müslüman Araplar, Milleti Sadıka olarak nitelendirdikleri Ermeniler
uygun anı bulduklarında ve Türk Devleti zayıfladığında Türkleri arkadan vurmaktan
çekinmemişlerdir. Ayrıca Osmanlı fethettiği Cezayir de 300 yılda halka tek kelime Türkçe
öğretememişken Fransa 70 senede Cezayir’in tamamına Fransızca öğretmeyi başarmıştır. İngilizcenin
ve İspanyolcanın dünyanın en çok konuşulan dillerinden olmasının perde arkasında sömürgeci kültür
etkisinin payı büyüktür.
Türk soyculuğuna bağlı Türklerde Ata kültürünün önemli bir yer tutması Törenin tavizsiz
uygulanması nedeniyle Türkler yönetimde her ne kadar Ataerkil bir yapıya sahip olsada Sosyal
yaşamda ise Türklerde kadın ve erkek eşittir.
Türkçe “Eş” ve “Yârim” kelimesi bu kadın erkek eşitliğini Eşit ve Yarım kelimesinden dönüşerek
ifade edilmekteydi.
“Kadın”kelimesi ise İskit/Saka Türklerinden beri Kağan eşi veya Kadın hükümdar anlamında
kullanılan “Katun” kelimesinden türetilerek “Kadın ve Hatun” şekline dönüşmüş. Yine “Hanım”
kelimesi de Moğol ve Türk hanlıklarında Han eşlerine verilen isimdir. Rivayet odur ki; birgün
Cengizhan Kurultayda eşi Börte'yi göstererek: “Ben sizin Hanınızım buda benim Hanım”demiş ve
Börtenin Han kadar Kurultayda yetki ve söz sahibi olduğunu ifade etmiştir. Yine dilimizde üçüncü
tekil şahıs zamiri (İngilizce ve Arapçanın aksine) erkeklik ve dişilik belirtmeden “O” kavramıyla ifade
edilmektedir. Buda Türklerin yaşantıda, dilde dahi kadın erkek ayrımı gözetmediğini kadın erkek
eşitliğinde gerek Avrupa gerekse Ortadoğu uluslarından daha ileri bir düzeyde olduğunu dil bilimi
açısından bize göstermektedir.
Boylar veya kağanlık hakim olduğu boy ve başka ulustan kız almak suretiyle o boya veya ülkeye
hakim olduğunu kan bağı ile tesciller bu Türklerin hakimiyet göstergesidir. Bu uygulamayı hemen
hemen tüm Türk devletleri yapmıştır. Hatta Büyük Hun Kağanı Tanrıkut Mete Çine hakim olduğunu
göstermek için Çin imparatoriçesine mektup yazıp onu kendisine Kağan eşi yapmak istemiştir.
Uygur Türkleri Göktürk Kağanlığını yıktıklarında Uygur Kağanları Göktürk hükümdarı Bilge
kağanın eşi İl-İtmiş Bilge Kağatu’nun kızları ile evlenerek Gök-Türk hâkimiyetinde bulunan Türk
boylarına evlilik bağı ile hâkimiyetlerini göstermiştir. Yine Osmanlı hanedanlarının Türk
beyliklerinden ve yabancı uluslardan eş alması bu açıdan değerlendirilebilir. Ancak bu tarz evlilikler
Türklerin daima yumuşak karnı olmuş bu uygulama ile (Hun-Göktürk ve Uygur Kağanlığında) Türk
olmayan etnik unsurlar ve Çinliler Konçuylar vasıtasıyla Türk devletlerini içeriden yıkmaya çalışmış.
Bu uygulama Devlet idaresinde zaaf yaratarak diğer Türk devletlerinde de aynı sonuçlara neden
olmuştur. Hatta bu uygulamanın en acı örneği Roma Fatihi Avrupa Hun Kağanı Atilla'nın Türk
olmayan eşi tarafından zehirlenerek öldürülmesidir.
Gerek Selçuklu gerekse Osmanlının yıkılışında yabancı soy evlilikleri ile devlete egemen olan bu
dönme ve devşirmelerin payları büyüktür. Kanuni'nin eşi (eski cariyesi Roxolena) Hürrem
Sultan'ın,oğlu II. Selimi tahta geçirmek için Kanuniye tesir ettiği ve saray entirikalarıyla Şehzade
Mustafayı boğdurttuğu, bu olay sonrası Osmanlı devletinin duraklama ve gerileme evresine girdiği
tarihi bir vakıadır. Temuçin Cengiz Kağan T ürk devletlerinin bu zaaflarını gördüğünden “Türkler
hiçbir savaşı kaybetmezdi, eğer kendi ırklarından kadınlar ile evlenselerdi” sözüyle konuyu
özetlemiştir.“Kanı bozuk olanın südü/huyu bozuk olur”“Suyu çaydan, kızı soydan al” Türk
Atasözlerimiz buna güzel bir örnektir.
Türklerde soyun babadan yürümesi boy beyliği ve kağanlık iddiasıyla ilgili olup diğer hususlarda
kadınlar Türklerde törece eşittir. Türk Kağanlık sisteminde her ne kadar yönetim erkeklerde olsa da
Kağan eşleri de Kurultay'ın ana unsuru ve kurultayda söz sahibidir. Bu da Türklerin kadınlara verdiği
önemden kaynaklanmaktadır.
İSKİT SAKA TÜRKLERİNDE; KADIN ERKEK EŞİTLİĞİ, ERDEM, ADALET VE SAVAŞÇI
ONURU:

[2.1] İskitlerin çok büyük ve görkemli olan eylemlerini anlatırken kökenlerinden başlamalıyız; 2
çünkü imparatorluklarından daha az ünlü olmayan bir yükselişleri vardı; ne de kadınlarının cesur
eylemlerinden çok erkeklerinin yönetimiyle ünlüydüler. (Kadın-Erkek eşitti)
3 Erkekler Partlar ve Baktriyalıların kurucuları olduklarından , kadınlar Amazon krallığına yerleştiler
; 4 Öyle ki, erkek ve dişilerinin işlerini kıyaslayanlar için, hangi cinsin daha seçkin olduğuna karar
vermek zordur.
İskitlerin ulusu her zaman çok eski olarak kabul edildi;
5Aralarında adalet, yasaların etkisinden çok insanların karakterinde görülür.6Onlara göre hiçbir suç
hırsızlıktan daha iğrenç değildir; Başkalarının onlara göz diktiği kadar, onlar da altını ve gümüşü hor
görürler.(Maddiyatı önemsemezler,Erdemli olmak onlar için daha değerlidir)
7Onlar, meşakkatlere ve savaşlara dayanıklı bir millettir; vücut güçleri olağanüstü; Kaybetmekten
korktukları hiçbir şeye sahip çıkmazlar ve galip olduklarında şandan başka hiçbir şeye göz
dikmezler...
Açıklamak gerekirse (II, 3, 7-8):
İskit halkı hem çalışmada, hem de savaşta dirençlidir, vücudu inanılmaz derecede güçlüdür; o
kaybedilecek hiçbir seyi aramaz, galip geldiğinde ise san ve ünden başka hiçbir șey aramaz.

MS.II.Yüzyıl Romalı Tarihçi M. Junianus Justinus (Justini Historiarum) Tarih Kitabı


Yine Gök-Türkler dönemindeki madeni paralarda Kağan eşleri ile Kağanın bir arada yer alması
bu açıdan önemlidir. Yine Kağan öldüğünde veya sefere çıktığında Kağan eşleri Kağan savaştan
dönünceye veya yeni Kağan seçilinceye kadar yöneticilik yapabilmektedir. Bununla birlikte Türklerde
zaman zaman güçlü ve kudretli kadınyöneticilerde çıkmıştır. Pers ve Medlerin en güçlü hükümdarı
Ahameniş Kralı Kirus'u bozguna uğratan İskit/Saka imparatoriçesi Tomris Katun, Ögeday Han'ın
ölümünden sonra tahta geçen Naib Töregene Hatun ya da Turakine Hatun ve 1236-1240 arasında
hüküm süren Delhi Sultanlığı'nın tek kadın hükümdarı Raziye Sultan Türk Kadın yöneticilere güzel
bir örnektir. Çin'le yapılan ilk barış antlaşmasını Mete Han'ın hatunu imzalamıştır. Ebul Gazi Bahadır
Han, Şecere-i Terakime'de, Oğuz ilinde, yedi kızın uzun yıllar beylik yaptığını anlatır ve bu kızların
isimlerini şöyle sıralar: “Boyu Uzun Burla, Barçın, Salur, Şabatı Hatun, Künin Körkli, Kerçe Buladı,
Kuğatlı Hanım. “

Keneşsiz iş görme
Akılsız düş görme
(Düşünmeden, danışmadan hareket etme)

Türk Atasözü

Han, halktan büyük değildir.


Han bulunur, halk bulunmaz

Han, halıqtan ülken emes


Han tabilar, qaraşa tabila bermes
Kazakistan Türk Atasözü

Han büyük olsa da kanunun altındadır, dağ yüksek olsa da güneşin altındadır.

Han biyik bolsa da zaŋ astında, taw biyik bolsa da kün astinda

Kazakistan Türk Atasözü


(Anlamı: Han bile Törenin/Yasanın yani Hukukun üzerinde değildir, Töreye yani hukuka uymak
zorundadır.)

Dünya Tarihinde ilk kez; Keneş adı verilen Meclis yönetim sistemi Türkler tarafından uygulanmıştır.

Türk Töresince (Türk Yasası); her Türk boyu en Bilge kişisi olan Boybeyini (Boy temsilcisini)
seçmekte, Boybeyleri ise; Boybeyleri arasından Kağan veya Hatun adı verilen en bilge yöneticilerini
seçmekteydi. Devlete ait tüm kararlar Keneş adı verilen Mecliste (Kurultayda) danışılarak oy birliği
ile alınmaktaydı. Alınan kararlar Töreye (Hukuka) uygun olmak zorundaydı. Kağan, dahi Törenin
(Hukukun) üzeninde değildi. Kağan veya Hatun başarısız olduğunda veya Töreye aykırı hareket
ettiğinde Keneş, Kağanı veya Hatun'u Kut'unu kaybettiği veya Töreye uymadığı gerekçesiyle
tahtından indirebilirdi.
Atatürk, Meclis yönetim sistemi ile eski Türk Töresinde yeralan Milli Egemenliği; yeniden tesis etti.
Bunu yaparken; Demokratik Cumhuriyet rejiminin, Türk Milletinin karakterine en uygun yönetim
sistemi olduğunu çok iyi bilmekteydi.

Yine tarihte; Din, vicdan ve ibadet özgürlüğünün sağlanması, Din ve Devlet işlerinin bir birinden
ayrılması olan Laikliği, (Halkın kendi seçtiği temsilciler vasıtasıyla Keneş/Meclis esasına dayalı
olarak uyguladığı)Demokrasi anlayışı ve Cumhuriyet yönetim şeklini, Kağan, Keneş,Töre ile yasama,
yürütme, yargı erkleri ile güçler ayrılığı ve denge denetim prensibini, Cumhurbaşkanı ve Başbakanlık
sistemi olan Kağan ile Danışman iki başlı yönetim anlayışını ilk uygulayan millet Türk Milletidir.

Yine Türk Kağanlık sistemi yönetimsel olarak; Kut, Töre, Kurultay ve Türklerin Türk soylularca
yönetilmesi olmak üzere dört temel esasa dayanmaktadır. Bu açıdan Türk Kağanının soyunun Türk
olması tek başına yeterli olmayıp Töreye uyması ve kurultayla (meclis/şura ve danışarak) karar alması
zorunludur. Kağan Töreye uymadığı takdirde (aksakallılar)meclis, Ordu merkezindeki otağın doğal
üyeleri, Kağanın Tanrı Kut'unu yitirdiği gerekçesi ile Kağanı azledebilir veya yay kirişi ile Kağanı
boğdurarak, ihtilallebaşka bir Tigin'i iktidara getirebilirdi. Nitekim Bilge Kağan'nın tahta geçişi
Aksakallı Bilge Tonyukuk'un verdiği karar neticesi Kültekin'in yaptığı ihtilal neticesi gerçekleşmiştir.
Eski Türk yönetim sistemi; boylardan boybeylerinin seçimine, seçimle gelen boybeylerininde
katıldığı büyük kurultaylarda gerek Kağanın seçilmesi, gerekse ülkenin yönetilmesi konusunda çağına
göre Dünyanın en Demokratik yönetim şekillerinden birisidir. Bu açıdan bakıldığında millet
egemenliği seçimle tecelli etmektedir.
Bunu aşağıda vereceğimiz şu örneklerdende görmek mümkündür:
Türklere ait en eski ve en kadim Destanlardanolan Uygur Harfleriyle yazılı Oğuz Kağan
Destanında Oğuz Kağan'ın boy beylerini etrafına toplayarak kırkar masalık Keneş (Meclis, Kurultay)
yaptığı, yine danışmanı olan Bilge Uluğ Türk'e bilgi danıştığı yazmaktadır. Yine Çuvaş Türklerinin en
eski destanı olan Alp Destanında da Çuvaş Türklerinin yaşadıkları Anayurttan batıya göç etmeden
önce Türk Kağanı Alp Kağan'ın boy beylerini toplayarak keneş (kurultay) yaptığı ve onlarla istişare
ettiği onlarında onayını aldığı açıkça geçmektedir.
Başkurt Türklerine ait Türklerin en eski dönemlerini anlatan Ural Batur Destanında Ural Batur
çocukları başta olmak üzere Türk milletine şu öğütlerde bulunur:
Oğullarım dinleyin size söylüyorum.
Dinle ülkem sana söylüyorum:
Er-aslan olsan da,
Batır (güçlü) bilekli doğsan da.
Ülke yürüyüp, ülke görmeyen,
Topuğuna kadar kana batmayan
(Ülkesi için savaşmayan)
Yürek batır (güçlü, bilge, cesur, yiğit, savaşçı)olamaz.
Namerde yoldaş olamayınız,
Keneşsiz (Meclissiz, kurultaysız, danışmadan, istişare etmeden) iş yapmayınız.
Oğullarım size söylüyorum:
Benim temizlediğim (size yurt kıldığım yerlerde) İnsanlara mutluluk bulunuz;
Savaş olursa, baş olup İnsanlara ülke kurunuz; Şanlı batır olunuz.
Büyükleri büyük ediniz,
Öğüt alıp yürüyünüz;
Küçüğü küçük ediniz, öğüt verip yürüyünüz
Dünyada ebediyyen kalacak iş.
Dünyaya güzellik veren.
Bahçeyi ebediyen bezeyen tek şey ancak iyiliktir.
Göğe de uçar iyilik.
Suda batmaz iyilik.
Ateşte yanmaz iyilik.

***
Bakurt Türkçesi ile:
Uldanm, tınlan, hizge eytem, Tınla ilim hine eytem: ir-arslan bulhan da.
Batır bilekli tıvhan da,
İlde yöröp, il kûrmey,
Tubığından kan kismey,
Yöregin batır bulalmas.
Yavızğa yuldaş bulmağız, Keneşhlz İş kılmağız, mandarım, hizge ejrtem: Min ersigen ylrzerze
Kişlge bayman tabığız; Yavza bulha, baş bulıp, Kişige koroğoz;
Danlı batır bulıgız.
Olono olo itigiz, - Keneş alıp yörögöz;
Kişini kisi itiglz, - Keneş birip yörögöz.
Donyala mengi kalır iş -Donyam matur tözögen, Bağtı mengi bizegen- Ul da bulha yakşılık.
Kükke le osor-yakşılık,
Hrvğa la batmas-yakşılık, Utka la yanmas-yakşılık,
(Başkurt Türkleri Ural Batur Destanı...)
ESKİ TÜRK TÖRESİNDE BAŞARISIZ OLAN KAĞAN'IN KUT'UNU KAYBETMESİ:

Türk Kağanları, Türk Töresine göre Kutsal insanlar, Tanrı Krallar değildi. Kağan başarılı ise
Tanrı'dan Kut aldığı varsayılır, başarısız Kağanların ise; Kut'unu yitirdiğine inanılırdı.
Kut'unu yitiren kağanlar Töre gereği bir şekilde (keneş veya ihtilal yolu ile) devrilir. Yerine daha
başarılı olacağı düşünen Kağanlar seçilir veya geçirilirdi.
Yine eski Türk Töresinde Kağan, Töreye (Kanuna) uymak zorundaydı. Kağan, Töreye uyduğu ve
başarılı olduğu sürece halk tarafından yönetim kabul görürdü. Kağan başarısız olduğunda, Töreye
uymadığında ülkeyi felakete sürüklediğinde Kağan'ın Tanrı tarafından bahşedilen Kut'unu
kaybettiğine inanılır. Kağan; boy beyleri tarafından yapılan keneş neticesi tahttan indirilir daha
başarılı bir yöneticiye biat edilir, ya da isyan sonucu Kağan öldürülür yerine daha başarılı olacağı
düşünülen liyakat sahibi birisi Kağan yapılırdı.

Örneğin; İskit Saka Türk Kağanı Skyles Grek Yunan özentisine sahip olduğu, öz İskit Saka Türk
benliğini ve kültürünü yitirdiği, İskit Saka Türk Ulusuna kötü örnek olduğu için İskit Saka Türk Boy
beylerinin düzenlediği Keneş toplantısında Kut'unu yitirdiği, Türk Töresine karşı geldiği için meclis
kararı ile tahttan indirilerek tahta küçük kardeşi Oktamasades getirilmiştir. Hun Kağanı Tanrı-Kut
Mete; başarısızlıkla ve Töreye uymamakla suçladığı Kut'unu kaybeden babası Teoman'ı yaptığı ihtilal
sonucu öldürerek Hun ülkesini kurtarmış, halkı memnun etmiş ülkeyi güçlü kılmış ülkesini maddi
refah ve zenginliğe kavuşturmuştur, yine Gök-Türk Kağanı İnel Kağan; başarısız yönetimi nedeniyle,
Boy Beyleri, Bilge Tonyukuk ve Kültegin'in ittifak halinde girişimi ile tahttan indirilmiş, yerine daha
liyakat sahibi Bilge Kağan tahta oturtulmuş Bilge Kağan Kut sahibi olmuş Gök-Türk ülkesi onun
başarılı yönetimi sayesinde güç ve zenginliğe erişmiştir.

Hazar Türk Kağanlığı ile ilgili Arap Tarihçi El Mesudi dünya tarihini konu eden Murûc ez-Zeheb ve
Ma'âdin el-Cevâhir ("Altın Bozkırlar ve Cevher Madenleri") adlı eserinde şöyle der:

"Eğer ülkede herhangi bir kuraklık olur yahut bir felaket yaşanır veya bir savașta hezimete duçar
kalınır, kısaca başlarına bir iş gelirse, zadegânlar ve halk tabakası Hazar melikine [ülke yönetiminde
söz sahibi olan Şad'lara, Beylere, Ak saçlı keneş/meclis üyelerine] müracaat ederek, "Bu hakan ve
devri bize uğursuzluk getirdi, ya onu öldür ya da ver, biz öldürelim! Derler..."
Henri de Couliboeuf de Blocqueville adlı Bir Fransız soylusu olan yazarın 1860-1861 yıllarında
on dört ay içlerinde yaşadığı Türkmenistan Türkmenleri hakkındaki gözlemlerinde şöyle demektedir:
“Türkmenler şu veya bu şahsı reis olarak seçerler ama eşitlik ve hürriyet esaslarına son derece
bağlıdırlar.
Düşmanlarına zerre kadar merhamet göstermeyen Türkmenler, birbirlerine dünyanın hiçbir
yerinde görülmeyen bir samimiyet ve karşılıklı bir anlayışla bağlıdırlar. Kabilenin reisi ile bir koyun
çobanı arasında fark yoktur. Kabilenin her ferdi umuma açık olarak yapılan toplantılara katılmak ve
orada fikrini serbestçe açıklamak hakkına sahiptir.”

Bir başka eserde ise konu ile ilgili şu tespitte bulunulmaktadır:

"...Hive Türkmenleri dünyanın en demokrat bir budunudurlar. Gaston Richard diyor ki: 'Bu budunda
eşitlik, olgunluğun son derecesini bulmuştur. Çünkü Türkmenler'de ücretle çalıştırılan hizmetçiler
yoktur. Tutsaklarsa pek azdır. ' (...) Tekeliler'de Türkmenler sanki referandum (halkoyu) yöntemiyle
yönetilir bir cumhuriyettir. Hanın bir cumhurbaşkanı kadar bile hükmü ve sözgeçerliği yoktur. Çünkü,
maaşı ve ödeneği yoktur. Hanı seçen ve görevden alan, halk meclisidir. Gaston Richard, Mihaliof tan
aktararak ... 'Kendi isteği ile ne siyasal başkan, ne derece ayrımi kabul etmeyen bu eşitlikçi halkta
kamuoyu birden çok kadınla evlenmeyi asla uygun görmezler..."(Gökalp M. Ziya 1925/1991, Türk
Uygarlığı Tarihi, s. 131)

Bozkırda liderlere koşulsuz sadakat diye bir şey yoktu, sadece lidere eşlik etme vardı.
Beraberliğin devamı, karşılıklı güvenin gelişerek aradaki bu ince çizginin korunmasına bağlıydı. Bu
çizgi, bir nevi toplum sözleşmesidir. Bozkır toplum sözleşmesi taraflardan birinin sürekli kazandığı,
diğerinin de zarara uğradığı, Rousseu'nun tasvir ettiği türden bir toplum sözleşmesi değildir. Bu
sözleşmenin şartları kesindir, bozulduğu takdirde bedeli ağırdır.
Bir Hükümdar ne kadar kudretli ve ne kadar güçlü bir yönetme kabiliyetine sahip olursa olsun,
halkına karşı sert tutumda bulunmamalı, kötü muamele etmemeli ve ölçüyü kaçırmamalıdır. Bozkırda
Kağanlar ile Kara Budun arasındaki karşılıklı antlaşmanın yükümlülüğü ağırdır. Bu antlaşmanın
şahitliğini yapan, yeri göğü yaratan Tanrı'dır. Dolayısı ile kağanlar kötü yönetimlerinden dolayı
tahttan indirilirken, Tanrı'nın onlara bahşettiği Kut'un gitmesinin gerekçe gösterilmesi, bundan
kaynaklı olmalıdır. Halk bunu Tanrı'nın kendilerine verdiği yasal bir hak olarak görecek ve
kullanmaktan hiç çekinmeyecektir. (TÜRK TÖRESİ Eski Türklerde Töre Uygulamaları/H. Göktürk
Erdoğan sayfa: 113-114)
Kağan Kurultayının Gücü:
Kağanlığın güç yapısında kağan yönetici tabakanın temsilcisi olarak en yüksek mertebedeki
siyasi unvana ve siyasi gücü bağımsız olarak kullanabilme hakkına sahipti. Buna karşın, kağanın
yönelim yetkisi kendi Boy üyelerinin desteği ile sağlanabiliyordu. Boy içinde kan bağına dayalı güç
eşitliği ilkesi oldukça etkin bir role sahipti. Öncelikle kağan dâhil olmak üzere Boyun her bir üyesi
tam bir diktatörlük yetkisine sahip olamamaktaydı; Boy üyeleri topluluk olarak siyasi gücün esasını
oluşturuyordu ve öncelik baştaki kağanın yakın akrabalarında olmak üzere, her biri kağan olabilme
şansına sahipti. Bir Boy üyesinin siyasi gücü Boyun Atalarına olan kan bağının derecesine göre
değerlendiriliyordu. Ayrıca siyasi gücün bir Boya dağılmış olması tahta geçme ve tımar sistemi
üzerinde de oldukça etkiliydi. Haleflik sistemine göre ilk eşin en büyük oğlu tahtta hak iddia eden ilk
kişi olarak siyasi bir güç çatışması doğmasına sebep oluyordu. Oturmuş bir sistem
oluşturulmadığından; her kağanın ölümünden sonra hangi oğlun başa geçeceği, her seferinde bir sorun
olarak ortaya çıkıyordu. Aynı zamanda tımar sisteminden ötürü, ölen kağan ile doğrudan bir
akrabalığı bulunan Boy üyelerinin genişletilmiş hakları bu tartışmayı daha da alevlendiriyordu.
Kağanlık divanında siyasi güç anlamındaki hiyerarşi eksikliğiyani üst üste yerleşen bir güç ağı
algısının olmayışı Boy arasındaki güç dağılımının da dengeli olması anlamına geliyordu. Ayrıca kağan
divanının bağlı Boylar arasında tam anlamıyla bir üstünlük sağlamamış olması güçlerin dengeli
olduğunun başka bir örneğiydi. Bütün bunların da ötesinde dağıtılmış olan gücün işlevsel farklılıkları
da gücün tek merkezde toplanmasını engelleyen bir başka unsurdu. Kısacası kağanlık devletinde
gücün Boya yayılması, kağan için sınırlı kişisel yetkiler anlamına gelirken; çok katmanlı bir güç
sisteminin oluşturulup her koşulda işler bir şekilde yönetilmesine ve gücün merkezileştirilmesine ket
vurmaktaydı.
“Türk Soylularının/Boy Belerinin/Ulu Ak Sakallıların”nın Gücü:
İlk bakışta kağanın merkezde olduğu bu yapıda gücün kağanda toplandığı söylenebilir. Fakat
temelde Göktürk Kağanlığı, soylu ana Boylara dayanıyordu. Asıl siyasi güç, ana Boy ve ailelerden
gelen Devlet adamlarındaydı. Devlet adamlarının toplandığı kurultay, Türk soylularının yetki ve güç
dağılımı gibi önemli konuları tanışabileceği bir ortamdı. Bu soyluların her biri kendi topraklarında
bulunmaktaydı. Kurallara göre kendilerinden özellikle istenmedikçe ya da gerçekten çok önemli bir
durum olmadıkça bu soylular bir toplantı, tartışma ya da kağana saygılarını göstermek için bile olsa
başkente gelmezlerdi. Türk devlet adamlarının toplandığı divanın en temel işlevi yüce kağandan sonra
devletin devamını sağlayacak olan varisi seçmekti. Divan, kağanlığın devlet işlerinde son sözü
söyleme hakkına sahipti. Bu bağlamda kağanlığın siyasi gücü, Türk toplumunun soylular takımı
Devlet adamlarının kendilerine çıkar sağlayabilmek için toplumun değerlerinden beslenme becerisidir.
Bu siyasi etki Göktürk Kağanlığında kağan ve ailesine yakın Türk soyluları ve onların yönetimindeki
çoklu güç yapısı Kağanlığın içindeki güç savaşları ve tımar sisteminden doğmuştur. Buna karşın ister
ikili ister üçlü, isterse beşli yapı olsun; bu siyasi güç yapısı her zaman Gök-Türk Kağanlığının siyasi
yapısının en önemli özelliğine sağdık kalarak, yalnızca Aşina Boyuna ait olmuştur.
Yöneticiler Türklerin yönetici sınıfı esasen “devlet adamları” ve Boy yöneticilerinden
oluşmaktaydı. Tıpkı Çin tarihinde kaydedilen Hunlar, Avarlar, Gaoche (Tiele) halkları gibi; Türk Boy
topluluklarında da siyasi yaşamda önemli görevler üstlenen devlet adamları sınıfı bulunmaktaydı.
Yine Çin kaynaklarına göre devlet adamları sınıfı, kağanlığın ana Boyların önde gelenlerinden
oluşmaktaydı. Bu sınıfın kendine has özelliği bulunmaktaydı. Birincisi, devlet adamların yükseltilmiş
saygı duyulan durumlarıydı. Bu sınıfa doğan insanlar, doğal olarak Kağanlığın yönetim kanadında yer
alıyorlardı. Kağanlığın çıkarları bu sınıftakilerle örtüşmekteydi…Boy meclisini ellerinde tutarak Boy
toplumunun temelini geleneğe ve kendi değerlerine bağlamalarıdır. Bu sayede kendi Boy ve
kağanlarının siyasi yetkilerini kendileri düzenliyorlardı. Yönetici sınıf olarak devlet adamları oldukça
imtiyazlıydı, öncelikle devlet adamları Kağanlığın ana sorunlarını dile getirip gündemdeki konular
hakkında görüş bildirme hakkına sahiplerdi. Kağanlığın çıkarlarına ters düşen her şeyi
eleştirebilirlerdi, İllig Kağan’ın kendi döneminde Scythae’yi kağanlığın önemli meselelerinden
sorumlu olarak görevlendirmesi, devlet adamlarının tepkisini çekti ve Scythae devlet adamları
tarafından oldukça ağır şekilde itham edildi. Ayrıca, devlet adamlan önemli devlet işlerinde kağanın
hareketlerini yönlendirebiliyorlardı. MS 610 yılında Sui Hanedanlığı bir elçi heyeti göndererek Kara
Kağan’ı şimdiki Gan su eyaletindeki Dadou Bagu’da bir görüşmeye davet etti. Devlet adamlarının bu
çağrıya itiraz etmesi üzerine Kara Kağan elçi heyetini nazikçe reddederek geri göndermiştir. Bunun
dışında kağanlığın Kağan cenazeleri gibi önemli törenlerine katılıp bu toplantılan yönetmekle
görevliydiler, İllig Kağan öldüğünde Tang Hanedanlığı İmparatoru Taizong, İmparatorluk Fermanı
çıkarıp bu devlet adamlarının cenazeyi yönetmesine izin vermiştir. Bütün bunlara ek olarak devlet
adamları ölen kağan yerine kimin geçeceğini atamak gibi önemli kararlara da etki etmektelerdi.
Normal şartlar devlet adamları başa geçecek kağanı destekleme hakkına sahipti. Yabgu Kağanda bu
şekilde tahta çıkmıştır. Kağanın başarısız yada kağanlığın tehlikede olduğu kanısına kapıldıklarında
ise kağanı görevinden uzaklaştırma ve değiştirme yetkisi de devlet adamlarındaydı. Örneğin Tabar
Kağan’ın ölümü sonrasında siyası egemenlik tartışmalarında devlet adamları, önemli kişilerin seçimi
ilkesinden faydalanarak Şipdu’yu desteklemişlerdir. Göktürk Kağanlığı’nda Boy Beyleri, krallık,
lortlar ve onların akrabaları sözde yerel Boy yöneticileri grubunu oluştururlardı. Türkler tarafından ele
geçirildikten sonra da yine bu tabaka Türk yönetimine bağlı kalma şartıyla kendi topluluklarını
yönetmeye devam etmişlerdir. Bu grup da temelde Kağanlık tarafından idare edilerek kağanlığın
yönetici sınıfına dâhil edilmişlerdir. Türkler tarafından uygulanan unvan ve vergileri kabul eden bu
sınıf, kendi Boy ve sürülerini idare etmiş; sonradan Türklerin güçten düşmesiyle, bunlardan bazıları
Göktürk Kağanlığının merkez yönetiminde de yer almışlardır.
Boy Gücü/Halk Gücü:
Boy Gücü Göktürk Kağanlığı siyasi sisteminde Boy toplumunun otoritesi ve devletin siyasi gücü
tam bir zıtlık içindeydi. Bu kavramlardan ilk geleneksel değerleri ve toplum siyasetini vurgularken,
devletin siyasi gücünden bağımsız olarak Boy toplumunun gelenek, Töre ve değerlerini güçlendirmek
için çabalardı, öte yandan İkincisi mecburi iş birliğinin altını çizerek Boy topluluklarını kağanlığın
siyasi güç çatısı altında birleştirmeyi; göçebe çobanların Boy kimliğini kağanlık devletinin siyasi
kimliği ile değiştirmeyi; Boy geleneklerini kağanlık sisteminin güç iradesine dönüştürmeyi ve Boy
toplumuna egemen olmayı amaçlamaktaydı. Boylar için Türklerin siyasi gücü tartışmasız olarak
askeri ve idari dayanıklılığa bağlıydı. Askeri bakımdan, Boylar kağanlığın bir parçasıydı ve idareleri
Boy Beyleri ve Tutuk adlı görevliler tarafından yapılırdı. Mecburi iş birliği tarafında ise, Boy
toplumunun serbestliği, zaten kağanlığın siyasi gücü karşısında çok direnemezdi ve doğal olarak
Boylar soylular denetimindeki Göktürk Kağanlığının bir parçası oldular. Boyların
zorunluluklarıarasında kağanlığın iktidar sistemini koruyup sürdürmek, kağanın emir ve seferberlik
çağrılarına uymak, vergi ödeme yükümlülüğü ve de kağanlık tarafından güvenliklerinsağlanması ve
hayatta kalmalarına izin verilmesi karşılığında bir minnet göstergesi olarak askeri birlik gönderirlerdi.
Boy Beylerininsiyasi güçleri kağanlık devletinin egemen gücünün bir uzantısıydı; bu sayede Boylar
kendiliğinden kağanlık sisteminin güç çevresine girmiş olsalar da, siyasi gücün merkezinden hala
oldukça uzakta ve kağanlık tarafından denetlenip yönetilmeye ihtiyaç duymaktalardı. Bu şekilde Boy
Beyleri bir yandan Boy gücünün temsilcileri olarak arabuluculuk görevini üstlenirken; öte yandan da
Boy toplumunda kağanlığın siyasi gücünü temsil etmekteydi Kısacası Göktürk Kağanlığı’nın iktidar
yapısında halkın gücü Boy topluluğuna bağlı iken; kağanın ve ailesinin gücü ile Türk soyluları Devlet
adamlarının gücü birbirilerinden bağımsızdı. Siyasi güç kendi yönetim bölgelerinde sınırlı idari
haklara sahipken, bütün bunlar soyluların onayına ve kısıtlamalarına tabiydi. Bu sebeple kağanın
siyasi gücü kendisinin gücün merkezileşmesi için katı bir bürokratik sistem kurmasına ve tam
bağımsız bir devletin yegâne hâkimi olmasına yetmemekteydi. Aynı zamanda mecburi iş birliği ile
Boy toplumunun göreceli bağımsızlığı arasında kağanlık gücünün tam olarak tüm topluma nüfuz
etmesini engelleyecek bir açıklık da mevcuttu. Dahası, bazı konularda Kağanın kendi siyasi gücü ile
Boy Beyleri ve aile reislerinin güçleri arasında çatışan çıkarlar söz konusuydu. (Çinlilerin Gözünden
Türklerin Tarihi He Xingliang, Guo Hongzhen Kalkedon Yayınlarısayfa: 96-97-98-106-107-108-109)
Millet egemenliği ve Demokrasiyi ilk uygulayan millet Türklerdi. Türklerde her boy, boy beyini
yani yöneticisini seçer, halkın seçtiği boy beyleri ise; boy beylerinin arasından Kağanlarını seçerdi.
Alttan yukarıya doğru liyakatin esas alındığı bir sistem uygulanırdı. Bununla birlikte Kağan ise
Töreye (hukuka)uymak ve adil olmak zorundaydı. Kağanın yetkileri Törenin ve kurultayın üzerinde
değildi. Bir nevi yasama, yürütme, yargı yani güçler ayrılığı söz konusu idi.
(Türkler ve Moğollar) Kendilerini yönetmek için içlerinden sözügeçen, emrine sözle ve fiille
itaat edilen, kendisine danışılan bir kişi seçilmesi gerektiğine karar verdiler. Üçyüz altmış soyludan
yetmiş, yetmişten on üç, ve nihayet on üç kişiden üç kişi geriye kalır ki, bunların içinden Cengizhan
seçilir. Ama toplanan büyükler son kararı, halk tarafından saygı duyulan kam/şaman Tunga'nın
vermesini isterler. (Kenzü'd-Dürer, VII, S. 223)
Kağan, Kut, Töre(Hukuk), Kurultay(Meclis) On bin yıllık Türk yönetim sisteminin dört ayağıdır.
Bu ayaklardan birinin eksik olması halinde sağlıklı bir yönetim olmaz. Türkçemizde “Dört başı
mamur” sözü ile bu yönetim şekli anlatılmaktadır.
Türk kağanlık sisteminde Töre ve kurultay(meclis)ın etkin olarak kullanılamaması, yabancı
uluslarla yapılan evliliklerle ülke yönetiminde Türk uyruklu olmayan kadın sultanların egemen
olmasına yine Türk kağanın ölümü ile çocukları arasında meydana gelen taht kavgaları ve ülke
topraklarının çocuklar arasında paylaşılması Türk Devlet devamlılığını sağlayamamasına neden olmuş
ayrıca Töreye ve Kurultay'a uygun hareket etmeyen yöneticiler ülkeyi, liyakat gözetmeksizin,
kayırmacılık, rüşvet ve iltimas iletek adam diktatörlüğüne götürerek devleti temellerinden sarsmış
ülkede adalet duygusunun körelmesine neden olarak halkla yönetici arasındaki bağlar kopmuş ülkeye
büyük zararlar vermiştir.
Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Atatürk ve Kuvâ-yi Milliye’yi örgütleyip milli mücadeleyi
kazanan Türk ulusunun temsilcileri Osmanlı pratiğinden hareketle bu zaafları gördüğünden en doğru
tercih olan meclis yönetim sistemini 23 Nisan 1920 de getirerek egemenliği Türk halkına devretmiştir.
Bununla birlikte Atatürk Türk Devletinin Türk soylularca yönetilmesi gerektiğini: “Türk milleti,
başına geçireceği insanların kanındaki cevher-i asliye dikkat etmelidir... Kanını taşıyandan başkasına
inanma... Devlet işlerinin başına, devletin kurucusu olan kavimden başkaları geçince o devlet inkıraz
bulur. Yani millet istiklalini kaybeder. Misal mi istersiniz? İşte Abbasiler, işte Endülüs, işte
Osmanlılar! Yeni Türk Cumhuriyetinin devlet işleri başında mutlaka Türkler bulunacaktır. Türk’ten
başkasına inanmayacağız... Biricik emelim, bütün vatanseverlerin, bütün devlet ve ordu başlarının
başını millete bağlamaktır. Millet, lâyık olduğu büyük efendiliği bugün değilse yarın bütün anlam ve
genişliği ile anlayacaktır; buna eminim.”
“Adalet mülkün temelidir”, “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” sözleri ile ifade etmiştir.
Buda Türk soyculuğunun bir göstergesi olup Türkiye'nin seçimle gelen Türk soylularca, Türk
Töresi(Hukuk) ve kurultayla(meclis) yönetilmesi gerektiğini ifade etmektedir.

TÜRK DEVLET FELSEFESİNDE İKİ BAŞLI YÖNETİM ANLAYIŞI:

Türk Devlet geleneğinde; daima keneş, kurultay, divan adı verilen meclis yönetim sistemi olan
istişare şura mekanizması işletilmiştir.
Bununla birlikte yönetimde ise; tıpkı Selçuklu Kartalı misali çift başlı bir yönetim anlayışı yani
Kağan ile Danışman, Sultan/Padişah/Şah ile Vezir, Cumhurbaşkanı ile Başbakan şeklinde ikili bir
yapı mevcuttur.
Bu çift başlı yapının temel amacı karar vericinin karar verirken hata yapmasının ve yanlış karar
vermesinin engellenmesi ile ülke yöneticisinin o an için aklına gelmeyen veya karar verirken gözden
kaçırdığı başka hususlar olabileceği anlayışı ile danışılarak istişare yoluyla karar alınmasının
sağlanmasıdır.
Türkler bu yönetim anlayışını: " Akıl Akıldan üstündür....Bir El'in nesi var, iki elin sesi var....Bin
bilsen de, gene bir bilene danış...Danışan dağı aşar, danışmayan düz yolda şaşar...Uluları ululayan kut
bulur, sözlerini tutmayan ulur...Kendi başına karar versende yinede danış/Üzin bil, kişiden de sura"
Türk Atasözleri ile ifade etmişler, nesilden nesile aktarmışlardır.
Bu sebeple gerek Keneş(Meclis) üyeleri; Boy halkının seçtiği yöneticiler olan Bilge Boy
Beylerinden seçildiği gibi Başbakanlar/Danışmanlar ise Keneş üyeleri içerisindeki Bilge kişiler
arasındaki en bilgesi seçilerek bu mekanizma ile karar alınırken Devlet yönetiminde en doğru kararın
alınması ve Devlet aklının kullanılmasının sağlanması amaç edilmiştir.

Örnek vermek gerekirse: Göktürk Kağanlığındaki; İlteriş Kutluk Kağan/ Bilge Kağan ile Bilge
Danışman baş vezir Tonyukuk yönetim ilişkisi gibi....
Bu çift Başlı yönetim sistemi tek gövdeye bina edildiğinden ve aynı ülküye hizmet ettiğinden
Gök-Türk Bengü Taşlarının kitabesinde Çift Kurt/Ejder ile sembolize edilirken Selçukluda Çift Başlı
kartal motifi ile sembolize edilmiştir.
Türk Devlet Felsefesinin temel kitabı sayılan Kutadqu Biliq bu çift başlı yönetim şekli
diyalogları ile gelecekteki Türk yöneticilerine öğütler verir. Nitekim Kutadqu Biliq'de; Kün-Togdı
"Gün Doğdu" Hükümdarı yani Kağanı/Cumhurbaşkanını, Ay-Toldı "Dolunay" ise Veziri yani
Danışmanı/Başbakanı temsil eder. Bu şanlı Türk Bayrağındaki Kün-Ay/Ay-Yıldız ikilisini işaret eder.
Bu yönetim şekli tıpkı satranç oyununda olduğu gibi; büyük stratejiye uygun olarak taktik kısa
hedefler Danışman/Vezir/Başbakan eliyle ustalıkla uygulanırken/yönetilirken, stratejik hamleler ise
zihni küçük meselelerle meşgul edilmeyen berrak düşünce sahibi Kağan/Padişah/Cumhurbaşkanı
tarafından Keneşe ve Baş Danışmana danışılarak alınır...
Bu yönetim şeklinin diğer avantajları ise iş bölümü ve yönetimsel iş yükünün paylaşımının
sağlanması ile Kağanın veya Danışmanın yokluğunda Devlet yönetiminin başsız kalmasının ve devlet
yönetiminin zaafa uğramasının önüne geçilmesi yeni Kağan veya Danışman seçilinceye kadar Devlet
devamlılığının sağlanması amaçlanmaktadır.
Bu yönetim şekli On bin yıllık Türk Devlet Felsefesi ve Türk Töresinin temel esaslarındandır...
TÜRK SOYCULUĞU İLE İLGİLİ TÜRK ATASÖZLERİ
“Soyun soylansın, boyun boylansın” (Dede Korkut/Türk Dünyası)
“Soysuzdan Kral/Kağan/Asil/Padişah olmaz” (Makedonya Türkleri, Kazakistan, Azerbeycan,
Türkiye/Osmanlı dönemi Türkleri)
“Soyu birin arı birdir/Tabı birdin arı bir”(Kazakistan Türkleri)
“Soyundan/Soyuna çekmeyen soysuz olur”(KKTC ve Türkiye Türkleri)
“Soyu olmayan insan olmaz/Ugı cok kiji bolbos. (Altay Türkleri Atasözü)
Soysuz ata binse babasını tanımaz. /Asılhız atka menha, atahın tanımas (Başkurt Türkleri
Atasözü)
“Kanı bozuk olanın südü/huyu bozuk olur” Türk Dünyası Ortak)

ttü. Kurt eniği yine kurt olur,


dltü. Ata oglı ataç togar.
oğzt. Kurd enüği yine kurd olur.
osml. Kurt oğlu kurt olur, gerek beyle gerek adam ile büyüsün.
alty. Börinin balazı da börü bolor.
afgn. Böri beri kök.
başk. İt koyrogan kişhende it bulır.
blgr. Çakal eniği kurt olmaz, aslı kurt gerek.
çuvş. Kaşkar surinçen kaşkarah pulat.
dbrc. Kurt balasından it bolmaz.
dlrm. Kuut encee kuut oluu.
gazr. Aslan balası aslan olar.
haks. Alıg töreenni sagıstıg it polbassın.
kary. At balası at, it balası it.
kazk. Börü balasın asırasa it bolmas.
kazr. Kurd balası gurd olar.
kbrs. Yılandan koşmar doğmaz.
kerk. Her şey öz aslına çeker.
kırm. Kurt balasından it bolmaz.
krçy. Börü balası börü bolur.
krgz. Börü balası, it bolboyt.
kşky. Kurd uşağı kurd olar.
özbk. Arslan balası arslan boladi.
tatr. Arslan balası arslan bulır.
trkm. Şir balası şir bolar.
uygr. Börinin balisi böre.

ttü. Aslını bilmeyen piçtir.


altn. Aslin saklagan haramzade. /Sobak soyun tanımas.
oğzt. Haramzâde oğuldan halâlzâde gul yeğdir, osml. Aslını saklayan haramzâdedir.
ahsk. Soylu soyuni yuturmez, soyuni yütüren soysuzdur.
balk. Asimi saklayan haramzadedir.
dbrc. Aslın caşırgan aramzade.
kazr. Eslin itiren bicdir. /Eslini itiren haramzadadır.
kbrs. Soyundan çekmeyen soysuz olur.
kırm. Aslın saklağan haramzadedir.
kşky. Aslını itiren haramzadedir.
trkm. Aslına tartmadık oğlan haramzada.
ttü. Baba olmayan ata kadrini bilmez,
altn. Ata bolmagan ata kadirin bilmes.
afgn. Balam balan bolgondo bilesin.
ahsk. Ana-baba olanda ana-baba kedrini bilirsün.
gazr. Ata ana ol, ata ana kadrin bil.
kazk. Ata-ananın kadirin, balalı bolğanda bilersin.
kazr. Ata olmayan ata, ana olmayan ana kadrini bilmez.
kırm. Ana-baba kadrini balan olğan son bilersin.
krçy. Atası bolmagan atanı hayırın bilmez.
krgz. Ata-enenin kadirin balaluu bolson bileersin.
kşky. Ata olmayan ata kadrini bilmez.
kumk. Balalı hadirin balalı bolganda biler.
özbk. Ata bolmay, ata kadirin bilmas.
tatr. Ata bulmagan, ata kedirin bilmes.
trkm. Ata bolmadık ata gadrini bilmez.
uygr. Ata bolmigan ata kedrini bilmes.
ttü. Bin bilsen de, gene bir bilene danış,
oğzt. İvecek olma bin tanış bir işle,
osml. Ne geder bilürsen, bir bilüre tanış. /Bin bilsen de yine bir bilene sor.
ahsk. Yüz bilsen de bir bilenden sor.
dbrc. Bin bilsen de gene bir bilgeni men tanış,
gazr. Min bilsen bir bilenden heber al.
kazr. Min bilen olsan, bir bilenden soruş.
kbrs. Bin bilsen de gene bir bilene danış,
kırm. Bin bilsen de gene bir bilgenge danış,
krçy. Bile tursan da sora tur.
trkm. Mün bilsen de bir bilene geneş.
ttü. Danışan dağı aşar, danışmayan düz yolda şaşar.
altn. Tanışkan tavm aşkan tanışmagan tüz uvada colın şaşkan.
oğzt. Tanışıglu tağ aşar. /Danışıkla dağ aşılur. /Danışıklı belen aşar.
osml. Danışan dağı aşar, danışmayan düzde yolun şaşar.
balk. Danışan daai aşar, danışmaan düz yolda şaar.
blgr. Danışan dağı aşmış, danışmayan yolu şaşırmış.
dbrc. Sorasafl tavm da tabarsın, soramasan tüz colda da adaşırsın.
dlrm. Danışan dâı aşmış, danışmayan yolu şaşîmış.
gazr. Çoh bilen çoh danuşan olur,
kazk. Kenesti is kelise berer, kenessiz is keri keter.
kazr. Soruşan dağları aşar, soruşmayan düzde coşar.
krçy. Birikmelik tavnu taşm kaltırır.
kşky. Danışıklı söz dağlardan aşar.
uygr. Sorigan tag aşar, sorimigan bag.
trkm. Geneşdarın bolmasa, al da telpeğin bilen geneş. uygr. Bökünni aldınga koyup oylap bak.
ttü. Uluları ululayan kut bulur, sözlerini tutmayan ulur,
dltü. Uluğni uluglasa, kut bolur.
kpçk. Ulugluk ol degül kim ululamı yaramas lafz birlen yâd kılgay. / Her kim ulularga söker tili
bilen öz kanın töker. altn. Ulunu ululagan kut tabar.
çağt. Ulıgm uluglasa kut bolur.
oğzt. Ulılar sözin dinlemeyen uluyı kalur.
osml. Ulu söz dinlemeyen, uluya kalır,
ahsk. Böyügün sözüni tutmiyan uluya-uluya kalur.
balk. Ulu sözü dinleyen, yüce daa aşar,
blgr. Uluyu dinlemeyen ulur kalır,
çuvş. Vattisem kalani ahal mar sav.
dlrm. Uluyu dinlemeyen ulü kail,
haks. Uluglar sözini tutpannı hayıgdan hıya tastidir.
kazk. Ulı sözde uyat jok. /Ülkendi kürmettesen, kut bolar. kbrs. Ulu sözünü tutmayan uluya kalır,
kırm. Kart öğütün tutmagan kartaygaşı olmaz,
krçy. Kartlanı sözü akılm közü, krgz. Karının sözün kapka sal.
özbk. Adam kariyalamin yaşini hurmatlasa, bahtli boladi. tatr. Olılamm süzin totmasan,
olaygançı igilik kürmessin. trkm. Ulının diyenini etmedik uvlar. (Türk Dünyası Ortak Atasözleri
Sözlüğü/ Prof. Dr. Özkul Çobanoğlu/Atatürk Kültür Merkezi Yayınları)
“BALIK BAŞTAN KOKAR”
TÜRK ATASÖZÜNÜN ETİMOLOJİK KÖKENİ VE ANLAMI:

Türk Kağanları (yöneticileri) için en büyük mutluluk Türk milletinin güçlü, zengin ve müreffeh
olması idi. Milletin zenginliği, Türk Kağanının şahsi zenginliğinden daima önce gelirdi. Ulus Millet
Bay(zengin) kılınmadan Kağan görevini layıkıyla yapmamış olurdu. Kağan'ın en büyük vazifesi
kamunun malını çalmaması, çaldırmaması, kaynakları israf etmemesi bilakis Devletin kazandığı
gelirleri halkına adil bir şekilde paylaştırması (üleştirmesi/bölüştürmesi) halkı yoksulluk içindeyken
kendinin zenginlik içinde yaşamamasıdır.
Bu nedenle Türk Bilge Kağan Orhun Yazıtlarında:
“Yemedim yedirdim
Giymedim giydirdim
Aç buldum doyurdum
Çıplak buldum giydirdim
Fakir milleti zengin kıldım”demiştir.
Uygur Kağanlığına ait Karabalgasun yazıtının Çince kitabesinde Kutluk Boyla Kağanın, kuluçka
da bir tavuğun yavrularını koruduğu gibi tebasını koruduğu ve halkının üzerine titrediğinden
bahseder... Cengiz Han tarihin gördüğü en büyük topraklara hükmeden yönetici olmasına rağmen sade
giyinir, gösterişe tenezzül etmez askerleri ne yemek yerse oda aynısını yerdi. Yabancı ülkelerin
temsilcilerinin bulunduğu bir yemek davetinde herkesingümüş ve altın kaşık ve tabaklayemek
yerkenHun Kağanı Atilla'nıntahta kaşık ve tahta tabakta yemek yediği ve sadeliği tercih ettiği tarihi
vesikalarda geçmektedir. Başbuğ Atatürk vefatından bir süre önce: ”Mal ve mülk, bana ağırlık
veriyor. Bunları, soylu milletime geri vermekle büyük ferahlık duyuyorum. Zenginlikten ne çıkar;
insanın serveti, kendi manevî şahsiyetinde olmalıdır. “Diyerek mal varlığının tamamına yakınını Türk
milletine bağışlamıştır.

***
Aşina adlı bir Kök Türk beyi de maddi refahı arttırmak için halktan 10 yıl hiç vergi almamış ve
bu yüzden kendisi yoksul duruma düşmüştür.
Bazı beyler, onun bu durumunu alay konusu yapmak istemişlerdir. Fakat o “Ben ancak halkım
zengin olunca huzur duyarım” diyerek cevap vermiştir. (Prof. Dr. Salim KOCA “Eski Türklerde
Devlet Geleneği ve Teşkilat”Türkler Ansiklopedisi, C2, s. 831”)
Kırgız Türkleri Han Orba ve Boston Destanında Kağanlar halkını korur, gözetir, ihtiyacı olana
yardım ederler onlarla ilgilenir. Düşmana karşı onları koruyarak refah içinde yaşamalarını sağlarlar.

Yenisey Kırgız Türklerine ait Han Orba destanında:


Bahadır Kara Han tüm halkıyla
Yıllardır birlikte yaşamaktadır.
Hiç kimseyi yaya yürütmedi
Hiç birini aç bırakıp susatmadı
Tüm Halkı hayvanlı kıldı
Hiç biri ben fazlayım demedi
Hepsi acı çekmeden yaşıyor
Kara Han'ın yurdunda onu sevmeyen kişi yoktur, denmektedir.

Boston Destanında Kağan şöyle Buyruk vermektedir:


Halkımın içinde fakir kalmasın
Zulüm gören fakire hayvan paylaştırıp verin
Giyimi olmayan baldırı çıplaklar
Altın gümüş alsınlar,
Pazara gitsinler
Giyim satın alsınlar
Sevinip dursunlar
Diye buyruğunu söyleyin
***
Halkının değeri şunda
Yetim-Dula rastlasa
İyi muamele edip onu kolladı
Yoksulluğu olmadı
Halkını iyi idare etti
Halkı özgür yaşadı
Kaygı kahır çekmedi.
Yayılıp yurdu gelişti
Kaygıyı bilmedi
Bahtlı halk diye tanındı...
(Kırgız Türkleri Boston Destanı)

Hakas Türkleri Altın Çüs Destanında da Kağan ve yöneticiler aynı vasıfları taşımaktadır.
Gözü güzel iyi halkım
Yakasız elbise olmaz
Adaletsiz halk olmaz
Attan yaya yürümeyin
Atın güzeline binin
Elbiseden çıplak yaşamayın
Elbisenin güzelini giyin... demiştir.
Pir-i Türkistan Ahmed Yesevi Divan-ı Hikmet'inde Türk Milletine şu öğütte bulunmuştur:
Nerde görsen gönlü kırık, merhem ol
Öyle mazlum yolda kalsa, yoldaşı ol
Mahşer günü dergâhına yakın ol
Ben-benlik güden kişilerden kaçtım ben işte.

Akıllı isen gariplerin gönlünü avla;


Mustafa gibi ülkeyi gezip yetim ara;
Dünyaya tapan soysuzlardan yüz çevir;
Yüz çevirip, deniz olup taştım işte.

Yusuf Has Hacip Kutadgu Bilig adlı eserinde Türk devlet yöneticilerine şu öğütlerde
bulunmuştur:
Paylaştır malını insanlara, yedir içir
Mal seni harcamasın, sen onu bitir...

“[Halkın] senin üzerinde üç hakkı vardır: bunları öde ve onları zorluğa düşürme.
Bunlardan biri memleketinde gümüş temiz kalsın, onun ayarını koru. (Ülke Ekonomik gücü ile
Milli para biriminin değerini koru)
İkincisi halkı adil kanunlar ile idare et; birinin diğerine tahakküme kalkışmasına meydan verme,
onları koru. (Adaleti gözet, güçlünün güçsüzü ezmesine izin verme, halkını koru)
Üçüncüsü bütün yolları emin tut; yol kesici ve haydutların hepsini ortadan kaldır. (Asayiş, Huzur
ve Emniyeti sağla)”
“Ey kudret sahibi, sen kötülük yapma; sözünle ve hareketinle her vakit iyilik etmeye çalış.”

“Zulüm yanar ateştir, yaklaşanı yakar. Kanun ile ülke genişler (kalkınır) ve Dünya düzene girer;
zulüm ile ülke eksilir (geri kalır) ve Dünya bozulur. Zalim, zulmü ile birçok sarayları harap etmiş ve
sonunda kendisi açlıktan ölmüştür.”
“İnsan dediğin bilgili ve akıllı insandır; onun dışındakilerin hepsi de hayvan gibidir. Sen ya bilgi
bil, insan ol ve kendini yükselt yahut hayvan adını al ve insanlardan uzaklaş.”
“Bütün kör düğümler (büyük sorunlar) bilgi ile çözülür; bilgi bil, anlayışlı ol, akıl ile yaşa.”
“Ey memleketin başı, ey iktidar sahibi, sen her işte önce bilgiyi tatbik et. Her türlü işi bilgi ile
işle; her güzel iş bilgi ile meydana gelir.”
“Memleketi alan onu kılıç (güç) ile almıştır; memleketi tutan onu kalem ile tutmuştur. Bir
memleketi kılıç ile derhal ele geçirmek mümkündür; fakat kalem (Bilgi ve Adalet) olmayınca, insan
onu elinde tutamaz.”
“Kim hâkim ve bilgili (Adalet ve Bilim yolunu takip eden) bir bey olmuş ise; memleketini tanzim
etmiş ve halkı zengin olmuş; halkın zenginliğini kendisine kalkan yapmıştır.”
“Kılıç (güç)memleket zapt eder ve zafer kazanır; kalem de (Bilim ve Adalet) memleket tanzim
eder ve hazine toplar. Kılıç kan damlatırsa memleket alır; kalemden mürekkep damlarsa, altın gelir
(ülke zengin olur).”
“İbadet etmek için, önce çok bilgi edin, bilgisiz ettiğin ibadetten fayda gelmez. Bilgi ile
yapılanibadetin sevabı çoktur; bilgisiz kimse ibadet ederse, sevap kazanamaz. Bilgisizin ibadet ile
meşgul olmasından, bilgilinin uyumasının sevabı daha çoktur.”
“(Din ve Devlet işlerinin birbirinden ayrılması Laikliğin gerekliliğini anlatmakta) Din dalı ile
Dünya dalı birbirine karşıdır; ikisi birbirine yaklaşmaz, bunların yolu birbirini keser. Dinin, Dünya ile
birleştirilmesi güçtür; bu ikisi bir araya gelmez, bunu bilmek kâfidir.”
“(Liyakat ve işin ehil olana verilmesi hakkında) Devleti görmemiş olan bir kimse saadete
kavuşursa, onun tabiatı gittikçe bozulur ve memlekete felaket getirir. İdarede bulunmamış bir kimse
memleketin idaresini eline alırsa, hem eli hem de dili ile halka zulüm eder.”
“İbadeti gizli; yap, insanlar görmesin; bu sözüm bir sır idi; işte simdi açığa vurdum.”
“Eğer ibadet halkın gözü önünde yapılırsa, bu ibadet esassız ve manasız olur. Tanrıya yapılan
bütün ibadetler gizli yapılmalı ve bu örtü bugün de herkese açılmamalıdır. Tanrı sevdiği kullarını
gizlemiştir; halk bu kullar arasında onları tanıyamaz.”
Memleket tutmak için çok asker ve ordu lazımdır.
Askeri beslemek için de çok mal (tavar) ve servete ihtiyaç vardır.
Bu malı elde etmek için halkın zengin olması gerektir.
Halkın zengin olmasın için de, doğru kanunlar (töre) konulmalıdır.
“Balık Baştan kokar” Atasözünde yer alan “Balık” Kelimesi Hun Türklerinde ülke yönetim
merkezine/şehir devletine verilen addır. Asya Hun Devleti bu merkeze “Beşbalık” şehir devleti, Uygur
Kağanlığı“Hanbalık” Cengizhan Kağanlığı ise “Ordubalık” demiştir. Atasözünde anlatılmak istenen
Ülkedeki bozulmanın ve yozlaşmanın yönetim merkezinden yani yöneticilerden başlayacağı ve tüm
topluma yukarıdan aşağıya doğru yayılacağı anlatılmaktadır. Bu Atasözü Türk Dünyasının en eski ve
en yaygın atasözlerindendir.

Baş Tamgası ve Balık motifli Gök renkli Türk çini Tabak

Sümerlere ait üzerinde Gök-Çarkı tamgası ve Tanrı katındaki 8 cenneti sembolize eden balık
resimleri

TÜRK DÜNYASI ORTAK ATASÖZÜ:


tttt. Balık baştan kokar.
altn. Balik bastan sasir.
oğzt. Balık başından yıyır.
osml. Balık başdan kokar.
afgn. Balıktı başınnan tut.
alty. Balık başman cıdır.
balk. Balık baştan kokar.
başk. Balık baştan serey.
blgr. Balık baştan kokar.
çuvş. Pula pusençen seret.
dbrc. Balık baştan sasır.
dlrm. Balık baştan kokaa.
gagz. Balık kafadan koker.
haks. Palıh pazınan pasti çıstanidir.
kary. Balık başından sasır.
kazk. Balık bastan sasıydı.
kazr. Balık başından iylener, camış ayağından.
kbrs. Balıg başdan kokar.
kerk. Baliğ baştan kohar.
kırm. Balık baştan sasır.
kklp. Balık basman şiriydi.
krçy. Çabak çirişe başından çiriydi.
krgz. Balık başman sasıyt.
kumk. Balık başından çirir.
özbk. Balıg başidan sasiydi.
trkm. Balık kellesinden porsar.
tuva. Balık başından çıdıır.
urml. Balıh başından sası,
uygr. Belik beşidin çiriydu.
yakt. Balık töbötütten sagalaan sıtıyar. / Bil bahıttan sıtıyar. (Türk Dünyası Ortak Atasözleri
Sözlüğü/ Prof. Dr. Özkul Çobanoğlu/Atatürk Kültür Merkezi Yayınları)
“ÜLKEDEN GEÇİLİR TÖREDEN GEÇİLMEZ”
TÜRK ATASÖZÜNÜN ETİMOLOJİK KÖKENİ VE ANLAMI:
Töre, Türk örf ve geleneklerinin kesin hükümleri birliğidir. Orhun kitabelerinde töresiz bir devlet
veya topluluk olamayacağı belirtilmiştir. Bundan hareketle eski Türklerde kanunsuz veya hükümdarın
şahsî iradesine bağlı bir yönetim şekli olmamıştır. Dolayısıyla kağanlar emirlerini, yargıçlar
kararlarını Töreye göre vermişlerdir. Yani halk doğrudan doğruya töre’nin himayesindedir.
Türkçü Sosyolog Ziya Gökalp Türk kelimesinin Töre kelimesinden türediğini söyleyerek Türk
kelimesinin anlamını Töreli olarak açıklamıştır.
Gök-Türk yazıtlarında Töre (kanun/yasa) kavramı İl/El (vatan/ülke) kavramı ile daima yan yana
kullanılmıştır:
“Yedi yüz er olup ilsizleşmiş, kağansızlaşmış milleti, cariye olmuş, kul olmuş milleti, Türk
töresini bırakmış milleti, ecdadımın töresince yaratmış, yetiştirmiş”.
“İli tutup töreyi düzenlemiş”.
“Üstte mavi gök, altta yağız yer kılındıkta, ikisi arasında insanoğlu kılınmış. İnsanoğlunun
üzerine ecdadım Bumin Kağan, İstemi Kağan oturmuş. Oturarak Türk milletinin ilini, töresini
tutuvermiş, düzenleyivermiş”.
“Babam kağan öylece ili, töreyi kazanıp, uçup gitmiş”.
“Türk, Oğuz beyleri, milleti, işitin: Üstte gök basmasa, altta yer delinmese, Türk milleti, ilini,
töreni kim bozabilecekti? ”
“Töreyi kazanıp, küçük kardeşim Kül Tigin kendisi öylece vefat etti”.
Yine törenin önemini ifade etmesi bakımından Divanü Lûgati’t-Türk’de geçen ifadeler oldukça
dikkate değerdir. Nitekim bu ifadelerden birinde devlet gitse dahi törenin bakî olduğu
vurgulanmaktadır. Buna göre vilâyet (devlet) terk edilir ama töre terk edilemez: “El kaldı törü
kalmas”Türklere göre Ülkeyi Töre yani hukuk sistemi ayakta tutar. Zira Töre (hukuk) olmazsa Ülke
dağılır. Bu sebeple Yusuf Has Hacib Kutadgu Bilig kitabında Töre'nin yani adalet kavramının
önemini şu beyitle anlatmıştır: Adalet göğün direğidir. Bu direk bozulursa gök yerinde duramaz”.
Türk Ulusunu Türk yapan kurallar Kutadgubilig'de şöyle belirtilmiştir: 1- Konilik (hukuk ve hak),
2-Uzluk (iyilik ve faydacılık), 3- Tüzlük (eşitlik), 4- Kişilik (insanlık ve sevgi).
Yine Yusuf Has Hacib Kutadgu Biligde şöyle demiştir:
“Töre'nin tabiatı Güneş gibidir, küçülmez, daima bir ve bütündür, parlaklığı aynıdır. Adaleti
eksilmez, ortadan kaybolmaz. Herkese aynı muameleyi yapar. Töre'nin girdiği memleket baştan ayağa
kayalık dahi olsa nizama girer. Töre, kendisinden bir şey eksilmeden, herkese nasip verir; güneş gibi
sabittir. İyi veya kötü herkese yumuşakça davranır. Töre güneşi ancak adaletle sabitlenir, parlaklığını
adaletten alır “
Bu il tutguka köp er at sü kerek/Er at tutgukaneng tavar tü kerek
Bu neng alguka bir kerek bay budun/Budun baylıkınga törü tüz kodun
Bularda biri kalsa törti kalur/Bu törti yime kalsa beglik ulur
Memleket tutmak için çok asker ve ordu lazımdır.
Askeri beslemek için de çok mal (tavar) ve servete ihtiyaç vardır.
Bu malı elde etmek için halkın zengin olması gerektir.
Halkın zengin olmasın için de, doğru kanunlar (töre) konulmalıdır.
Türk Filozof Farabi adalet ve Törenin önemini şu sözlerle ifade etmiştir: Sevginin kurduğu
devleti adalet devam ettirir. TopIum sevgi ile kaynaşır, adaIetIe yaşar, dürüst çaIışmakIa ayakta kaIır.
Emir Timur Töre (adalet ve hukukun) gerekliliğini şu sözlerle ifade etmiştir: Tecrübelerim bana
gösterdi ki, hukuka bağlı olmayan bir hükümet uzun müddet ayakta kalamaz. Böyle hükümetler çıplak
olup, kendini gören herkese karşı gözlerini yere diken ve kimsenin yanında hürmet ve itibarı olmayan
birine benzerler. Hatta böyle bir hükümet, tavanı, kapısı, avlu duvarları olmayan ve her önüne gelenin
içeriye daldığı bir eve de benzetilebilir. (EMİR TİMUR /Tüzükat-ı Timur Kitabı)
Orhan Gazi Adaletin önemini şöyle ifade eder: ”Adaletin en kötüsü geç tecelli edenidir. Sonunda
hüküm isabetli olsa da, geciken adalet zulümdür.”
Sultan II. Beyazıt oğlu Yavuz Sultan Selim'eTöre ve adaletle ilgili şu sözleri söylemiştir:
Adaletten ayrılma, acizlere ve biçarelere karşı merhametli ol. Kimsesizlere şefkat göster, herkesin
sana ram olmasını istiyorsan ulemaya çok saygı göster, zaruret olmadıkça kimseye sert davranma.
Yine Fatih Sultan Mehmed Han Törenin (hukuk ve adaletin) Devletin varlığı için zaruriyetini su
sözlerle ifade etmiştir: Aklı öldürürsen, ahlak da ölür. Akıl ve ahlak öldüğünde millet bölünür.
Kadı’yı satın aldığın gün adalet ölür. Adaleti öldürdüğün gün Devlet de ölür.
Atatürk: ”Güçlünün karşısında zayıf kimse sesi titremeden konuşamıyorsa o toplumda
medeniyetten söz edemeyiz... Adalet Mülkün Temelidir. “Diyerek toplumun ve Devletin ancak
Adaletle ayakta durabileceğini ifade etmiştir.
Oğuz Kağan'a Dünya hakimiyetini sağlayan Osmanlı Devletinin 600 sene ayakta durmasını ve üç
kıtaya hakim olmasının ana etkeni bu adalet sistemidir. Ertuğrul Gazi ve Şeyh Edebali Osman Gaziye
öğüt verirken bu nedenle “Bizim davamız kuru Cihangirlik davası değildir. Bizim davamız Aleme
nizam verme davasıdır... İnsanı yaşat ki Devlet yaşasın” demiştir. Bu nedenle Osmanlılar bu sisteme
“Nizam-ı Alem” demiştir. Adalet mekanizmasının bozulması rüşvet ve adam kayırmacılığın artması,
ehil olanların iş başına geçmemesi, sosyal adaletin gözetilmemesi teba(halk) üzerinde hoşnutsuzluğa
neden olmuş iç ve dış isyanlar neticesi Devlet zayıflayarak ülke kısa sürede parçalanmıştır. Bu
sebeple Cumhuriyetimizin kurucusu Atatürk: “Adalet Mülkün Temelidir” diyerek Devlet sisteminin
ancak adaletle mümkün olacağını ve ayakta kalacağını belirtmiştir. Bu sebeple Töre (adalet) Türkler
için daima Ülke'den önce gelir. Töre olmazsa ülke yıkılır.
KUTADGU BİLİG'DEN ÜLKE YÖNETİCİLERİNE (TÜRK DEVLET
ADAMLARINA) ÖĞÜTLER:

Ugan ol könü çın törü birgüçi


Törümiş kamug halkka yetrü küçi,

“TANRI; KÂDİRDİR, ÂDİLDİR, GERÇEK TÖREYİ KOYAN O’DUR, YARATTIĞI BÜTÜN


MAHLÛKLARA GÜCÜ YETER”
“Bu kök tirgüki ol könilik Törü”
“ADÂLETE DAYANAN TÖRE, BU GÖKYÜZÜNÜN DİREĞİDİR”
Türk Bilge Yusuf Has Hacib
(3192/3463 Beyitler/ (Kutatgu Bilig)

“[Halkın] senin üzerinde üç hakkı vardır: bunları öde ve onları zorluğa düşürme.
Bunlardan biri memleketinde gümüş temiz kalsın, onun ayarını koru. (Ülke ekonomik gücü ile
Milli para biriminin değerini koru)
İkincisi halkı adil kanunlar ile idare et; birinin diğerine tahakküme kalkışmasına meydan verme,
onları koru. (Adaleti gözet, güçlünün güçsüzü ezmesine izin verme, halkını koru)
Üçüncüsü bütün yolları emin tut; yol kesici ve haydutların hepsini ortadan kaldır. (Asayiş, Huzur
ve Emniyeti sağla)”(1)
“Ey kudret sahibi, sen kötülük yapma; sözünle ve hareketinle her vakit iyilik etmeye çalış.” (2)
”Zulüm yanar ateştir, yaklaşanı yakar. Kanun ile ülke genişler (kalkınır) ve Dünya düzene girer;
zulüm ile ülke eksilir (geri kalır) ve Dünya bozulur. Zalim, zulmü ile birçok sarayları harap etmiş ve
sonunda kendisi açlıktan ölmüştür.” (3)
“İnsan dediğin bilgili ve akıllı insandır; onun dışındakilerin hepsi de hayvan gibidir. Sen ya bilgi
bil, insan ol ve kendini yükselt yahut hayvan adını al ve insanlardan uzaklaş.” (4)
”Bütün kör düğümler (büyük sorunlar) bilgi ile çözülür; bilgi bil, anlayışlı ol, akıl ile yaşa. “(5)
“Ey memleketin başı, ey iktidar sahibi, sen her işte önce bilgiyi tatbik et. Her türlü işi bilgi ile
işle; her güzel iş bilgi ile meydana gelir.”(6)
“Memleketi alan onu kılıç (güç) ile almıştır; memleketi tutan onu kalem ile tutmuştur. Bir
memleketi kılıç ile derhal ele geçirmek mümkündür; fakat kalem (Bilgi ve Adalet) olmayınca, insan
onu elinde tutamaz.” (7)
“Kim hâkim ve bilgili (Adalet ve Bilim yolunu takip eden) bir bey olmuş ise; memleketini tanzim
etmiş ve halkı zengin olmuş; halkın zenginliğini kendisine kalkan yapmıştır.” (8)
”Kılıç (güç)memleket zapt eder ve zafer kazanır; kalem de (Bilim ve Adalet) memleket tanzim
eder ve hazine toplar. Kılıç kan damlatırsa memleket alır; kalemden mürekkep damlarsa, altın gelir
(ülke zengin olur).”(9)
“İbadet etmek için, önce çok bilgi edin, bilgisiz ettiğin ibadetten fayda gelmez. Bilgi ile yapılan
ibadetin sevabı çoktur; bilgisiz kimse ibadet ederse, sevap kazanamaz. Bilgisizin ibadet ile meşgul
olmasından, bilgilinin uyumasının sevabı daha çoktur.” (10)
“(Din ve Devlet işlerinin birbirinden ayrılması Laikliğin gerekliliğini anlatmakta) Din dalı ile
Dünya dalı birbirine karşıdır; ikisi birbirine yaklaşmaz, bunların yolu birbirini keser. Dinin, Dünya ile
birleştirilmesi güçtür; bu ikisi bir araya gelmez, bunu bilmek kâfidir.” (11)
“(Liyakat ve işin ehil olana verilmesi hakkında) Devleti görmemiş olan bir kimse saadete
kavuşursa, onun tabiatı gittikçe bozulur ve memlekete felaket getirir. İdarede bulunmamış bir kimse
memleketin idaresini eline alırsa, hem eli hem de dili ile halka zulüm eder.” (12)
“İbadeti gizli; yap, insanlar görmesin; bu sözüm bir sır idi; işte simdi açığa vurdum.” (13)
“Eğer ibadet halkın gözü önünde yapılırsa, bu ibadet esassız ve manasız olur. Tanrıya yapılan
bütün ibadetler gizli yapılmalı ve bu örtü bugün de herkese açılmamalıdır. Tanrı sevdiği kullarını
gizlemiştir; halk bu kullar arasında onları tanıyamaz.” (14)*
*XI. Yüzyılda yaşayan Türk Bilge (Filozof) Yusuf Has Hacib'in Kutadgu Bilig adlı eserinin
Türkolog Resid Rahmeti Arat çevirisindeki beyit numaraları:
1-5574-5577
2-5088
3-2032ve2034-2035.
4-3165 ve 6611
5-3168
6-5252-5253
7-2425-2426 Ayrıca (219, 224, 252, 281, 303, 1781, 1968, 2720)
8-254 ve 256
9-2714-2715
10-3216 ve 3224-3225
11-5311-5312
12-5757-5758
13-3235
14-3918-3920

(Derleme ve Açıklama: Fatih Mehmet Yiğit)

TÜRK DÜNYASI ORTAK ATASÖZÜ


ttü. Ülkeden geçilir, töreden geçilmez.
dltü. İl kalır törü kalmas.
altn. El kalsa da töre kalmas.
oğzt. İl ilden ayruksı olmaz töresi ayruk olur.
kazk. Avru kalsa da, edet kalmas. (Türk Dünyası Ortak Atasözleri Sözlüğü/ Prof. Dr. Özkul
Çobanoğlu/Atatürk Kültür Merkezi Yayınları)
(TÜRKLERİN KUTSAL YASA KİTABI)
TÖRE BİTİGİ DEN BUYRUKLAR:
Tekrar bize iyilik bahşedilmiştir ki bütün mukaddes kitapları (yazıları) bunun için yazdılar ki
insanları günahtan alıkoyacaklar, Töre Bitigi bu şekilde kötülere ve eğrilere mani olmaya gayret eder.
Yargıçlara, Tanrı'ya yakışır bir şekilde bilgi gerekir. Zira hüküm vermek Tanrı'ya mahsustur.
Odur adil yargıç.
Yargıcın okumuş yazmış, aklıselim biri olması ve dini yazıların gücünü iyi bilmesi ve insan
fıtratını iyi bilmesi gerekir ki doğru hüküm versin. Yargıçların yaşlarınında kemale erişmesi ve akıllı,
dikkatli olması gerekir. Kanunları anlamadan bilmeden kimseye zarar vermemesi gerekir.
İkincisi, Tanrı, insanlara yargıçlar adını verdi ki, öksüze ve dula adaletle hüküm veriniz. (Burada
dul ve öksüz tabiri toplumun en zayıf kısmını ifade için kullanılmıştır. Yani en güçsüzün güçlü olanlar
karşısında hakkını ancak adalet sağlamalıdır.)
Kimse için hukuku kısıtlamak olmaz, iş bitmeden, tamamlanmadan mahkeme ile. Ve yazı yazılsa
krala, mahkemeden bir mühür voytun olacak, bir de yargıcın. (Yani Yargıya intikal eden konularda
Kağan dahi yargının onayı olmadan hüküm veremez. Kağan dahi Töreden/Yasadan üstün değildir.)

Xaytıp daşı da ytıXşlllX beriliptir bizgô, ki barça ari bitik/ilmi anın üçün tüzdüldr; ki adômilôrni
yazıytan tartkaylar; ol türlü Töril bitigi caht etôr tıymaga yamanlarnı u egrildmi. (TB, 28)
Biliklik kerakyaryuçulargaxaysı ki Tenrigd yaraşır. Zerayarşuyarmax Teşrinindir; oldur könü
yaryuçu. (TB, 31)Tiyişlidir yaryuçuga, ki bitikçi, uslu, ayıllı bolgay, da ari bitikldrnin küçün
yaXŞI bilgdy, da barça addmilikni igi, bilgay, ki yaryunu toyru etkdy. Tiyişlidir yaryuçularga, ki
l'aıaları bild tügal bolgay, da aylı u axıllı u saxt bolgay, bolmagay ki törani atjlamıytn, kimsôgd
eksiklik etkdy. (TB, 31)
Z-inçi, yaryuçılar atını berdi Tetjri addmildrgd, ki yaryu etiniz kônülilk bild öksüzgii u tulga.
(TB, 29)
A yaryunı ayamaga bolmastır kimesdgd, iş uçuna toytamıyın, tügôllônmtyin yaryu bila. Da bitik
yazı/sa korol 'ga, yaryudan kerdk bir möhür voytmoj bolgay, bir ketxoyalıxnıf
*Töre Bitiqi: XVI.Yüzyılda Batı Ukrayna da bulunan Kıpçak Türkçesiyle yazılmış yasa kitabıdır.
Bitiq: Eski Türk inanç sisteminde Türkler kutsal kitaplarına Bitiq demekteydiler...

TÖRE HUKUKUNA ÖRNEK-1

CENGİZ HAN YASALARI


“Yeri ve göğü yaratan, ölümü, hayatı, serveti, fakirliği istediği gibi dağıtan, her şey de mutlaka
hükmünü yürüten bir tek Tanrı’nın varlığına iman etmenizi emrederim.”
CENGİZ HAN
Cezaî maddeler:
1) Evli olsun, bekâr olsun gayri meşru münasebette bulunan, idam cezasına mahkûm olur.
2) Keza livata cürümünü işleyen de ölüm cezası ile cezalandırılır.
3) Kasten yalan söyleyen, sihirbazlıkla uğraşan yahut başkasının hareketlerini tecessüs eden,
kavga etmekte olan iki şahıs arasına girerek onlardan birine yardım edenlerin cezası da ölümdür.
4) Suya yahut küpe su döken (işeyen) keza ölüme mahkûm olur.
5) Üç defa başkalarından mal alıp, üç defa iflâs eden de üçüncü defa iflâstan sonra ölüm cezası
ile cezalandırılır.
6) Bir harp esirine, esir edenin müsaadesi olmaksızın yiyecek veya giyim veren de ölüme
mahkûm olur.
7) Kaçan bir esiri veya harp tutsağını eline geçirip de sahibine iade etmeyen dahi ölümle
cezalandırılır.
8) Bir hayvanı kesmek isteyen, onun ayaklarınıbağlayıp karnını yardıktan sonra yüreğini elile
sıkarak öldürmelidir. Ancak bu tarzda öldürülen hayvanın eti yenilebilir.
9) Savaş zamanında ve yahut çekilme esnasında birinin yükünün veyahut yükünden yay gibi
herhangi bir nesnenin düştüğünü gören, arkadan gelen atlı derhal atından inerek o şeyi kaldırmalı ve
sahibine teslim etmelidir. Atından inmeyen, inip düşen şeyi aldıktan sonra o şeyi sahibine iade
etmeyen ölüm cezası ile cezalandırılır
İçtimai hayata ve Devlet idaresine dair maddeler.
10) Çengiz Han Ehli Beyt Ali bin Ebutalip ahfadına herhangi bir şekilde vergi veya rüsum
mükellefiyeti yükletilmesini zemmetmiştir. Keza fukaradan, Kur’an’ı hıfzetmiş olanlardan,
fakihlerden, tabiplerden, Ulemadan, hayatlarını ibadete hasretmiş zahitlerden, müezzinlerden, ölüleri
yıkayanlardan da vergi veya rüsum alınmasını menetmiştir.
11) Çengiz Han, hiç birini diğerine tercih etmeksizin bütün dinlere hürmet edilmesini
emretmiştir. Böyle hareket etmeyi Allah makbul hareket telâkki etmiştir.
12) Başkası tarafından sonulmuş bir yemeği, bu yemekten evvelâ sunan kendisi yemedikçe,
yememeyi emretmiştir. Sunan emir, sunulmuş esir olsa dahi bu kanun caridir. Yemek zamanında hazır
bulunan bir adamın önünde ona yemeğe davet etmeksizin yemeği menetmiştir. Bir kimsenin
arkadaşlarından fazla doymasını (yemesini), yemek sofrası, yemek tabağı ve ateşin üzerinden
atlayarak geçmeyi de menetmiştir.
13) Yemek yemekte olan adamlar yanından geçen adam derhal attan inmeli, yemek yiyenlerin
müsaadesini almaksızın yemeğe oturmalı, yemek yiyenler de buna mâni olmamalıdır.
14) Çengiz suya el sokmamayı menetmiş, su almak için bir kap kullanmayı emretmiştir.
15) Bir defa giyilmiş, eskimiş bir elbiseyi yıkayıp tekrar giymeyi da menetmiştir.
16) Çengiz herhangi bir şeyi necis telâkki etmeyi menetmiştir. Mevcut şeyler arasında (mahiyeti
itibarile) necis olan şeyler olmadığını söylemiştir.
17) O dinî mezheplerden birini tercih etmeyi, kelimeleri onlara şiddet, kuvvet vererek telâffuz
etmeyi, hükümdara veyahut herhangi bir adama hitap edildiği zaman lâkap ve unvanlar kullanmayı
menetmiştir. Muhatabın ismini söylemekle iktifa etmeyi emretmiştir.
18) Çengiz ahfadına bir savaşa başlayacakları zaman neferleri ve onların silâhlarını bizzat teftiş
etmeyi, neferlere lâzım olan bütün şeyleri temin etmeyi ve iğneden ipliğe kadar her şeyin mevcut
olduğuna tespit etmeyi emretmiştir. Eğer neferlerden birinin bir şeyi eksik ise bunun için o neferi
cezalandırmalıdır.
19) Erler savaşa iştirak ettikleri zaman erkeklerin gördükleri işleri kadınlar ifa etmelidir.
20) Çengiz seferden dönmüş askerlere hükümdar lehine bazı mükellefiyetler yükletilmiştir.
21) Her sene başında askerler kızlarını hükümdara takdim etmelidir. Ta ki O, kendisi ve oğullan
için kızlar arasından zevceler seçebilsin.
22) Askerlerin reisi olarak Cengiz emirler (generaller) tayin etmiştir ve Binbaşı, Yüzbaşı ve
Onbaşılık rütbeleri ihdas etmiştir.
23) Çengiz suçlu bir hareket işleyenin, kendisi en büyük general olsa dahi, kendisini
cezalandırmak için hükümdar tarafından gönderilmiş memurun (Bu memur en mütevazı bir memur
olsa dahi) emrine itaat etmesini, onun önünde yükünme (Eğilerek ve diz çökerek hürmet izhar etme)
sini onun hükümdarın emrini (bu emir idamdan ibaret olsa dahi) yerine getirmesine mâni olmamasını
kanun kılmıştır (emretmiştir).
24) Çengiz generallerin hükümdardan başka birine müracaat etmelerini menetmiştir. Eğer bir
general hükümdardan başka birine müracaat ederse idam cezası ile cezalandırılır. Müsaadesiz
kendisine gösterilmiş vazife yerini değiştiren de aynı ceza ile cezalandırılır.
25) Yasa daimî posta teşkilâtı yapılmasını emretmiştir, ta ki devlet içinde olup biten vak’alar
hakkında seri bir surette malûmat almak mümkün olsun.
26) Çengiz, Yasa kanunlarına riayet edilmesine nezaret etmek vazifesini oğlu Çagatay’a
yükletmiştir. Bu yirmi altı madde Mısırlı Arab müelliflerinden El-Markizî’nln El-Hitat adlı eserinden
alınmıştır.
Bu maddelerden başka diğer kaynaklarda da Çengiz yasasına ait esaslar olarak gösterilmiş
hukuki mahiyette esaslara tesadüf olunmaktadır. Bunlar cümlesinden olarak şunları gösterebiliriz:
27) Vazifesini ihmal eden asker, sürgün avı esnasında avı kaçıran avcı dayak cezası ile, bazan da
ölümle cezalandırılır.
28) Ölüm cezasına lâyık olan Diyet vererek ölüm cezasından kurtulabilir.
29) Bir kimsenin elinde çalınmış at bulunduğu takdirde bu kimse atı sahibine iade etmeğe ve
bundan başka, at sahibine ceza olarak dokuz at vermece mecburdur. Eğer çalan bu malî cezayı
ödeyecek durumda değilse, bunun yerine çocuklarını vermeğe mecbur edilir. Çocukları da yoksa
kendisi idam cezası ile cezalandırılır
30) Ayağı ile bir askerî kumandanın ikametgâhının eşiğine basan ölüm cezası ile cezalandırılır.
31) Çengiz Yasası yalan söylemeyi, hırsızlığı, zinayı, gayri meşru münasebeti menediyordu.
32) Yasaya göre kimse kimseyi tahkir etmemelidir. Tahkir edilen tahkiri unutmalıdır.
33) İhtiyari ile teslim olan ülke ve şehirlere ve bu şehirlerin ahalisine zarar iras edilmemelidir,
34) Her türlü mabetlere hürmet etmelidir. Bütün dinlerin ruhanî reisleri her türlü vergi ve
mükellefiyetlerden muaf tutulmalıdır.
35) İçkiden büsbütün vazgeçemeyen ayda üç defa sarhoş olabilir. Üç defadan fazla sarhoş olan
suçludur. Ayda ancak iki defa sarhoş olmak daha iyidir. Ayda ancak bir defa sarhoş olan övülmeye
lâyıktır. Hiç içmemek hepsinden iyidir. Amma bu gibi bir adamı nerede bulacaksın? Eğer bulunursa o
adam hürmete şayandır.
Çengiz yasasının medenî hukuka dair ahkâmı hakkında kaynaklarda fazla malûmat yoktur,
Ancak şu esaslara işaretler vardır:
36) Cariyelerden doğan çocuklar meşru çocuk addolunurlar ve nikâhlı zevceden doğan çocuklar
gibi babalarının mirasından hisse alırlar.
37) Miras şu şekilde taksim olunur: Yaşlan büyük olanlar daha genç olanlardan fazla hisse alırlar
en küçük oğul babası evinde kalır. Çocukların derecesi analarının derecesi ile tayin olunur.
Kadınlardan biri, başkalarından evvel nikâhlanmış olanı, bazen babasının soyu çok ünlü bir soy olanı
«baş kadın» telâkki olunur.

ÇENGÎZ’ÎN BİLGİLERİ
Çengiz’in Yasasına ait olduğu ileri sürülmüş ve yukarıda gösterilmiş maddelerden başka bize
Çengiz’in Devlet idaresi ile ilgili bazı mühim vecizeleri de vasıl olmuştur. Çengiz’in Devlet idaresine
dair vecizelerine menbalar Bilig ismini veriyorlar. Çengiz bilgilerinin mühimleri şunlardır:
1) Ancak, her yılın başında ve sonunda, bizim fikirlerimizi dinlemeye gelen, dinledikten sonra
evlerine dönen Tümen başı, Binbaşı, yüzbaşı ve onbaşıları askere kumanda edebilirler. Gelmedikleri
için bizim fikirlerimizi dinlememiş olanlar suya düşmüş taşyahut kamış araşma atılmış ve kaybolmuş
ok gibidirler. Bu gibi adamlar askere riyaset edemezler.
2) Evini idare etmesini bilen, bir eyaleti de iyi idare eder. On kişiyi gereği gibi teşkil eden, bin
kişiye, hatta tümene kumanda edebilir, onları da teşkil edebilir.
3) Kendi evini temiz tutmasını bilen, bir eyaleti de hırsızlardan temizleyebilir.
4) On kişiyi idare edemeyen bey ailesi ile beraber suçlu telâkki olunur. Onun yerine onun on eri
arasından biri on başı seçilir. Beceriksiz yüzbaşılar, binbaşılar ve tümenbaşıları hakkında da aynı
suretle hareket olunur.
5) Kendinden yüksek olanın yanına giden, mafevki birşey sormadıkça hiç bir şey söylememelidir.
Ancak mafevki bir şey sorduğu zaman suale göre cevap vermelidir.
6) Kumanda edecek yüksek beyler ve bütün askerler av zamanında olduğu gibi harp zamanında
da hepsi isim ve şöhretlerini bilmelidirler, harpte hepsi Tanrıya dua ederek, sadakatle (harp ederek)
kendi isimlerini süslesinler, ta ki ebedî Tanrı sayesinde dünyanın dört cihetini fetih mümkün olsun.
7) Nefer halk içinde iken buzağı gibi uslu ve sakin olmalıdır. Savaş zamanında ise avda bağırarak
işe başlayan aç doğan (şahin) gibi olmalıdır.
8) Her işte ihtiyatlı olmak gerektir.
9) Askere kumanda eden kendisi açlık ve susuzluğu tatmış tecrübeli adam olmadılar.
Askerlerinin yolda açlık ve susuzluktan ıstırap çekmesine, hayvanlarında zayıflamasına müsaade
etmemelidir.
10)Asker reisi olan beyler erkek çocuklarına ok atmayı, ata binmeği öğretmeli, bu sanatlara
alıştırmalı ve onları cesur olarak yetiştirmeğe çalışmalıdır.
11)Bizim sülâleden her hangi birisi yasa esaslarına mugayir hareket ederse, birinci defasında onu
sözle öğütlemelidir. İkinci defa yasayı ihlâl ederse, uzun nutukla onu iknaa çalışmalı. Üçüncü defa
olarak yasayı ihlâl eden sülâleme mensup şahsı Balcıyun Kulcur denilen mahalle sürmelidir. Orada
bir müddet kalıp döndükten sonra, o aklım başına toplar; şayet bundan sonra dahi o kendisini ıslah
edemez ise, onu zincire vurarak hapse atmalıdır. Eğer hapisten çıktıktan sonra uslanmış olursa, âlâ.
Aksi takdirde bütün akrabaları toplanarak bir meclis kursunlar ve danıştıktan sonra bu suçluya karşı
ne gibi tedbir almak icabedeceğine karar versinler.
12)Tümen başı, binbaşı, yüzbaşıların hepsi askerlerini her zaman savaşa hazır halde
bulundurmalıdırlar. Seferberlik fermanı gelir gelmez, gece ise gündüzü beklemeksizin ata
binmelidirler.
13)Benden sonra gelen Hanlar ve onların büyük beyleri ve asker reisleri yasaya mutlak surette
riayet etmezlerse Devlet sarsılır, sonra büsbütün mahvolur. O zaman Çengiz’i ararlar, (fakat)
bulamazlar.
K a y n a k :
1-Tahiru’l-Mevlevî, 2011: 70/ Lamb, 2011: 197
2-Ord. Prof. SADRİ MAKSUDİ ARSAL/Türk Hukuk Tarihi/İst. Ün. Hukuk Fak. Yayını/1947 – S.
167 - 177
TÖRE HUKUKUNA ÖRNEK-2
SELÇUKLU SULTANI ALAEDDİN'İN OSMAN GAZİYE VERDİĞİ BERAT
(TERCÜME ÖZETİ)
Bismillâhirrâhmanirrahîm
Dua ve medh ü sena...

Buyruk:
Her kesime karşı Adaletle muamelede bulun.

Zengin-fakir, âlim-cahil, idari merkeze uzak-yakın, yerli-misâfir ayrımını yapmayıp, hakkın


yerinde icrası için toplumun bütün kesimlerini bir ve eşit tut.
Davaları görülürken maddi gücü, makamı, rütbesi yüksek olandan yana taraftutma, haksız
kişidenhaklı olan kimsenin hakkını alıp sahibine iade et.
Halkın refahı, devletin güçlü olması için her zaman gayretle çalışmaya devam et.
Bütün işlerde istişareye önem ver, istişareden vaz geçme.
Her türlü hizmet ve makamı ehli olanlara teslim et. Beceriksiz kişileri iş başına asla getirme, bu
konuda adam kayırma ve bu tür görevlendirmeler için asla zamanı geçirmeden yerine getir.

Peygamberlerin varisleri sayılan âlim kişilere tam bir lütuf ve şefkatle önem ver. Onlarla ilgilen
âlimlerin hatırını kırmaktan sakın, ilme ve ilim adamlarına çok önem ver. Onlardan maddi ve manevi
desteğini hiçbir zaman esirgeme, zira âlimler sayesinde din ve devletin yücelir. İnsanların mutluluğu
en büyük düşman olan cehâletin yok edilmesi ile mümkündür.
Savaş zamanında kahramanca mücadele et. Barış zamanında ise dil, din ve ırk ayırımı
gözetmeksizin merhamet ve adaletle muamele et.
Etrafında bulundurduğun danışmanlarından isâbetli görüşleri ve üstün idrâksahibi kişilerle
istişâre ettikten sonra alınan kararın ifasının sebebi Allâh rızası, resûlüne tabi oluşunun gereği bilip,
din gayretiyle gece gündüz çalışarak başarıyı sağla ve bu şiârı aslâ ihmal etme.
Vatanı, milleti, devleti ve dinî değerlerini savunmak ve savaşmak zorunda olupşehit ya da gazi
olan kimselere saygı göster. Onlardan geriye kalan yetim ve dul aile fertlerine şefkatle muamelede
bulun. Haklarını eksiksiz vermeyi ihmal etme. Unutma; Allah yolunda malları ve canlarıyla gayret
edenlerin dereceleri, diğer insanlardan daha üstündür.
Vatan toprağının ekili ve verimli hale getirilmesi için gece gündüz çalışmaya devam et.
Yapılan her işi Allâh rızası için yap zira verilen nimetlere karşı bir şükran borcu olduğunu aslâ
unutma. *
*Hoca Sadeddin Efendi, Münşeât ve Mükâtabât-ı Sultaniye, Koyunoğlu Kütüphanesi Demirbaş
nr. 13435 (Bu el yazması Münşeât mecmuasının metin transkripsiyonu, Dr. Abdurrahman Daş’ın
“Osmanlılarda Münşeât Geleneği, Haca Sadeddin Efendi’nin Hayatı, Eserleri ve Münşeâtı, Ankara,
2003 “adlı doktora tezine ek olarakverilmiştir. ; Müstakil YazmaNüshasıiçinDemirbaş nr. 13473

Tercüme Özeti: FATİH MEHMET YİĞİT


TÖRE HUKUKUNA ÖRNEK-3
Büyük Kazak-Türk Kağanı Tevke Han'ın (1678-1718)Kadim Türk Bozkır Töresinden esinlenerek
uyguladığı Yedi Yargısı/Yedi Yasası (Töresi):
1- Türk Ülkesine (Eline) ihanet eden öldürülür.
2- Türk halkının çıkarlarını satan ve Devlete zarar verenler öldürülür.
3-Haksız yere masum bir insanı öldüren, öldürülür.
4-Zina eden ve evlilik yasasını ihlal eden, evlenmek vaadiyle aldatan, zorla tecavüz eden, cinsel
saldırıda bulunan öldürülür.
5-Bozkırda bir başkasına ait atı veya bir malı çalan öldürülür.
6-Bir kavga sırasında veya yanlışlıkla bir başka birini yaralayan veya bir başkasına zarar veren
zararı ölçüsünde bedel öder.
7-Eğer bu zarar bir başkasının adını lekelediyse veya itibarına zarar verdiyse bu ceza 10 kat daha
fazla olmalıdır.

Tercüme Özeti: FATİH MEHMET YİĞİT

Türk Hun Savaşçısı

(Çinli komutan Ho-Tsun'un Çin prensine hitaben yazdığı mektuptan alıntı)


Kafesinden kaçmış birer kartal gibi, hiç yorulmamış ve aç kurtlar gibi, amansız bir Sayan dağı
fırtınası gibi geldiler üstümüze prensim. Son askeriniz de orada can verdiğinde ve son bayrak da
toprağa düştüğünde, onlar hiç arkalarına bakmadan ve sanki hiç savaşmamış gibi sürdüler atlarını
bozkıra. Prensim soruyorsunuz nasıl durdurabiliriz diye? Efendim, onlar (TÜRKLER)
DURDURULAMAZLAR."
(Hun-Türk) Yasalarına göre, kılıcını (kınından) bir ch'ih (yak. 27 cm) kadar çeken öldürülür. (Burada
silahı ile halkı korkutan, silahı ile zorbalık yapan bir nevi günümüzün mafyası gibi insanları
kastetmekte) Soygunculuk yapanların bütün malına ve mülküne el konur. Suçu küçük olanların (küçük
hırsızların) ayak bilekleri arabayla ezilerek kırılır. Büyük suç işleyenler (Büyük hırsızlar, kamunun
malını çalanlar, gereksiz yere adam öldürenler, cinsel istismar da bulunanlar) ise öldürülür. Diğer
küçük suçlarda en uzun hapis cezası on günü geçmez. Bütün bir ülkede mahkûmlar birkaç kişiden
fazla değildir.
(Tarihçinin Kayıtları'na (Shi ji) ye göre Hunlar / Pulat Otkan Sayfa:68)
Türkolog : Fatih Mehmet YİĞİT

You might also like