Silo - Tips 5 Dnya Su Forumu Trkye Blgesel Hazirlik Toplantilari Takin Heyelan Ve Dere Yataklarinin Korunmasi Konferansi

You might also like

Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 228

T.C.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANLIĞI


Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü
XXII. Bölge Müdürlüğü

5. DÜNYA SU FORUMU

TÜRKİYE BÖLGESEL HAZIRLIK TOPLANTILARI

TAŞKIN, HEYELAN VE DERE YATAKLARININ


KORUNMASI KONFERANSI

Bildiri Kitabı

07-08 Ağustos 2008


TRABZON

1
İletişim Adresi

DSİ XXII. Bölge Müdürlüğü

61177 Yalıncak/TRABZON

Tel: 462 334 11 00 Fax: 462 334 11 10

e-posta: dsi22forum@dsi.gov.tr

Kapak Tasarım

Hamdi ZİHNİ

Baskı
Analiz Copy Center
web:analizcopy.com e-mail:info@analizcopy.com

Kunduracılar Cad.Sultan İşhanı No:15

Tel: 462 323 28 63 TRABZON

2
T.C.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANLIĞI
DEVLET SU İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

5. DÜNYA SU FORUMU

TÜRKİYE BÖLGESEL HAZIRLIK TOPLANTILARI

Çevre Ve Orman Bakanı Prof. Dr. Veysel EROĞLU


Müsteşar Hasan Zuhuri SARIKAYA
Müsteşar Yardımcısı Mustafa ELDEMİR
Dsi Genel Müdürü Haydar KOÇAKER’in

himayelerinde ve desteklerinde gerçekleştirilmektedir.

2008
3
4
TAŞKIN, HEYELAN VE DERE YATAKLARININ KORUNMASI KONFERANSI
TRABZON

DÜZENLEYEN
DSİ XXII. Bölge Müdürlüğü

DÜZENLEME KURULU
Onursal Başkan Haydar KOÇAKER DSİ Genel Müdürü
Başkan Mehmet R. ÇITIR DSİ XXII. Bölge Müdürü
Başkan Yardımcısı Mahmut ÖZLÜ DSİ XXII. Bölge Müdür Yrd.
Konferans Sekreteryası Mustafa UZUN DSİ XXII. Bölge Müdür Yrd.

ÜYELER
Necip İBA Jeoteknik Hiz. ve YAS Şube Müdürü
Lokman TAŞKIN İşletme ve Bakım Şube Müdürü
Celal AKAÇ Etüt ve Plan Şube Müdürlüğü
Songül CEVAHİR Jeoteknik Hiz. ve YAS Şube Müdürlüğü
Raci ÇORUHLU Etüt ve Plan Şube Müdürlüğü
Hasan ÇINAR Etüt ve Plan Şube Müdürlüğü
Mustafa H. FİLİZ Etüt ve Plan Şube Müdürlüğü
İlyas ERDOĞAN Etüt ve Plan Şube Müdürlüğü
Banu BAHADIR Etüt ve Plan Şube Müdürlüğü
Celaleddin E. ŞENGÜL Etüt ve Plan Şube Müdürlüğü

BİLİM KURULU
Prof. Dr. Necati AĞIRALİOĞLU İ.T.Ü. Prof. Dr. Alemdar BAYRAKTAR K.T.Ü.
Prof. Dr. Osman BEKTAŞ G.Ü. Prof. Dr. Fikri BULUT K.T.Ü.
Prof. Dr. H. Kerem CIĞIZOĞLU İ.T.Ü. Prof. Dr. İbrahim GÜRER Gazi Ü.
Prof. Dr. Tefaruk HAKTANIR E.Ü. Prof. Dr. Mikdat KADIOĞLU İ.T.Ü.
Prof. Dr. Ercan KAHYA İ.T.Ü. Prof. Dr. Zeki KALAY K.T.Ü.
Prof. Dr. Birhat ÖNÖZ İ.T.Ü. Prof. Dr. Hızır ÖNSOY K.T.Ü.
Prof. Dr. Tülay ÖZBEK Gazi Ü. Prof. Dr. Ali Ünal ŞORMAN ODTÜ.
Prof. Dr. Reşat ULUSAY H. Ü. Prof. Dr. Tahsin YOMRALIOĞLU K.T.Ü.
Prof. Dr. Ömer YÜKSEK K.T.Ü. Doç. Dr. Hafzullah AKSOY İ.T.Ü.
Yrd. Doç. Dr. Fatma GÜLTEKİN K.T.Ü. Yrd. Doç.Dr. Fevzi KARSLI K.T.Ü.
Yrd. Doç.Dr. Murat İ. KÖMÜRCÜ K.T.Ü. Yrd. Doç.Dr. Arslan OKATAN K.T.Ü.

5.DÜNYA SU FORUMU PROGRAM KOMİTESİ ÜYELERİ


Prof. Dr. Oktay TABASARAN Genel Sekreter
Prof. Dr. Ahmet METE SAATÇİ Genel Sekreter Yardımcısı
Prof. Dr. Necati AĞIRALİOĞLU Program Komitesi Türkiye Eş Başkanı
Prof. Dr. İbrahim GÜRER Program komitesi
Prof. Dr. Doğan ALTINBİLEK Program komitesi
Hamza ÖZGÜLER Program Komitesi Türk Tarafı Odak Noktası
Çiğdem DEMİRCİOĞLU KUŞ Program Komitesi Türk Tarafı Forum Sek. İlg.

5
6
ÖNSÖZ

Doğal bir afet olan taşkın; bir akarsuyun sağanak yağışlar, kar örtüsünün ani erimesi,
mevcut barajlardan kontrolsüz su bırakılması, nehir yatak kesitlerinin yetersiz ya da
daraltılmış olması gibi nedenlerle; yatağından taşarak çevredeki arazilere, yerleşim yerlerine,
alt yapı tesislerine ve tüm canlılara zarar vermek suretiyle etki bölgesindeki doğal yaşamı
olumsuz etkileyerek normal hayatı kesintiye uğratacak ölçüde bir akış büyüklüğü
oluşturmasıdır.

Ülkemizdeki yağış değerlerine bakıldığında ülke genelinde 643mm olan yıllık yağış
ortalaması Doğu Karadeniz Bölgesinde 1019mm, bu bölgenin en yağışlı ili olan Rize ilinde
ise 1264mm 'dir. Bu yüksek yağış değerleri arazi eğiminin dikliği ve havzalardaki suların
toplanma süresinin kısa oluşu nedeniyle sık sık taşkınlara sebebiyet vermektedir. Yaşanan bu
taşkınlarda ağır maddi zararlar yanında çok sayıda can kayıpları da meydana gelmektedir.
Taşkın hadisesi yörenin coğrafik yapısından dolayı heyelanları da tetikleyebilmekte ve bunun
neticesi olarak da can ve mal kayıpları daha ürkütücü boyutlara ulaşmaktadır. Bundan tam on
yıl önce (7-8) Ağustos 1998 tarihinde Trabzon-Köprübaşı-Beşköy Beldesinde 50
vatandaşımızın hayatını kaybettiği sel ve heyelan ile yine (23-24) Temmuz 2002 tarihinde
Rize-Güneysu-Selamet Köyü ile Çayeli'nde 32 vatandaşımızın hayatını kaybetmesi ile
sonuçlanan taşkın ve heyelan hadiseleri en belirgin örneklerdir.

Bölgede yaşanmış olan bu üzücü tabloların tekrarlanmasının önüne geçebilmek için


DSİ Genel Müdürlüğü ve Bölge Müdürlüğü teşkilatı olarak son yıllarda konunun üzerine daha
bir ciddiyet ile gidilmeye başlanmıştır. Bu kapsamda büyük vadilerden başlanmak üzere,
Doğu Karadeniz Bölgesi'nde bütün dere ve nehir yataklarında havza bazında yapılmaya
başlanılan planlama çalışmaları büyük ölçüde tamamlanmış ve bu çalışmalara önemli
miktarda sağlanan ödeneklerle zikredilen bu taşkın koruma projelerinin yatırımları
gerçekleştirilmektedir. Önümüzdeki dönemde yine bu projelerden henüz hayata geçmemiş
olanlarının tamamlanabilmesi için gerekli kaynak, imkanlar ölçüsünde bu yöreye
aktarılacaktır.

Doğu Karadeniz Bölgesinin bol yağışlı ve yüksek eğimli olması bir yandan taşkın
tehlikesine açık davetiye çıkarırken bir yandan da yenilenebilir ve çevre dostu enerji kaynağı
olan hidroelektrik enerji bakımından oldukça zengin bir potansiyel içermektedir.

Bu bölgedeki beş ilin (Trabzon-Rize-Giresun-Gümüşhane-Bayburt) yıllık yağış


miktarları toplamı 15,7 milyar m3 ve enerji potansiyeli 15 milyar kWh/yıl'dır. Bu değer
ülkemiz hidroelektrik potansiyelinin %11'ine tekabül etmektedir.

Enerji Piyasası Düzenleme Kurulunca yürütülen özel sektörün enerji üretimi ile ilgili
taleplerinde son yıllarında yoğun bir artış olduğu görülmektedir. Bu bölgede; 4628 sayılı
Elektrik Piyasası Kanunu kapsamında Elektrik Piyasasında üretim faaliyetlerinde bulunmak
üzere Su Kullanım Hakkı Anlaşması imzalanmasına ilişkin usul ve esaslara göre çıkartılan

7
yönetmelik gereği 316 adet HES projesi müracaatı yapılmıştır. Bunlardan inşaat aşamasında
olanların sayısı .67 dir.

Bu ülkeyi emanet aldığımız gelecek nesillere sağlıklı ve yeterli su bırakmak istiyorsak,


elimizdeki mevcut su kaynaklarını çok iyi koruyup akılcı bir şekilde yönetmemiz ve
kullanmamız gerekmektedir.

Ülkemizde toprak ve su kaynaklarının yönetiminde, yönetim ve kullanım planlamalarının


yapılmasında, iyileştirme ve geliştirme çalışmalarında, koruma önlemlerinin belirlenmesinde
ve denetiminde birçok kurum yetkili olup kamu ağırlıklı bir yapı mevcuttur. Bu yapı, su
yönetimine ilişkin zamanında, etkin ve uygulanabilir kararların alınmasına çoğu zaman engel
olmaktadır.

Dünya genelinde su kaynakları ulusal veri tabanlarını oluşturmak, kaynak planlaması ve


tahsisi görevlerini yapmak, altyapı yatırımlarını gerçekleştirmek, ölçeği ve işlevi gereği
merkezi yönetimin görevidir. Ülkemizde de kamu yönetimi içinde merkezi yönetimin ağırlığı
söz konusu olup, merkezi yönetim-yerel yönetim işbirliği, merkezi politikaların uygulanması
aşamasında gerçekleşmektedir.

Yerüstü ve yeraltı suları, kentsel ve kırsal içme ve kullanma suyu, sulama, sanayi ihtiyacı,
enerji üretimi ve su ürünleri yetiştiriciliği ana başlıklarını kapsayan Su yönetimi konusundaki
merkezi ve yerel düzeyde yatırımcı kurum ve kuruluşlar; DSİ (Devlet Su İşleri Genel
Müdürlüğü), ÇOB (Çevre ve Orman Bakanlığı), İller Bankası ve EİEİ'dir (Elektrik İşleri Etüd
İdaresi Genel Müdürlüğü). Başlıca izleyici-denetleyici kurum ve kuruluşlar ise; TKB (Tarım
ve Köyişleri Bakanlığı), DMİ (Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü), Belediyeler, İl
Özel İdare Müdürlükleri, ÇOB, SB (Sağlık Bakanlığı), MB (Maliye Bakanlığı), DPT (Devlet
Planlama Teşkilatı), TÜİK (Türkiye İstatistik Kurumu), ÖÇKKB (Özel Çevre Koruma
Kurumu Başkanlığı) ve Üniversitelerdir.

Ülkemizde yeraltı sularının yönetimi 167 sayılı Yeraltısuyu Kanunu ile DSİ Genel
Müdürlüğü'ne bırakılmış, yerüstü su kaynaklarının yönetimi ağırlıklı olarak gerek 6200 sayılı
DSİ Umum Müdürlüğü Teşkilat ve Vazifeleri Hakkında Kanun, gerekse çok sayıda yerleşik
içtihat kararları ile yine DSİ Genel Müdürlüğü tarafından yürütülmekle birlikte farklı
kuruluşlara dağıtılmış yetkiler de bulunmaktadır.

6200 sayılı Kanun gereği özel (katma) bütçeli bir kuruluş statüsünde olan DSİ'nin katma
bütçe statüsü, 5018 sayılı Kanun gereği 2006 yılında genel bütçeye dahil edilerek son
bulmuştur. DSİ, yıllardır ağırlıklı olarak Konsolide Devlet Bütçesi'nden sağlanan finansmanla
yatırımlarını gerçekleştirmiştir. Finansmanın, DSİ yatırım harcamalarının kendine özgü
miktar ve zamanlama karakterine uyarlanmasında yaşanan zorluklar, uygulama
programlarının gerçekleştirilmesinde önemli dar boğazlar oluşturmuştur. Özellikle devlet
yatırım bütçesinin küçülmesi ve buradan DSİ ye ayrılan payın azalması sonucunda
inşaatların tamamlanma süreleri uzamakta, tesislerin ekonomiye katkısı gecikmekte
ve böylece projelerden beklenen ekonomik fayda gerçekleşememektedir. Bu yüzden
DSİ'nin yeniden katma bütçeli bir kuruluş durumuna getirilmesi ve ürettiği
hizmetlerden sağlayacağı katma gelirlerle Devlet Bütçesine olan bağımlılığının

8
azaltılması ve yatırımlarını daha rahat gerçekleştirme olanağına kavuşturulması
gerekmektedir.

18.04.2007 tarih ve 5625 sayılı "Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun" ile
1053 sayılı Kanunun adı "Belediye Teşkilatı Olan Yerleşim Yerlerine İçme, Kullanma ve
Endüstri Suyu Temini Hakkında Kanun" olarak değiştirilmiştir. Ayrıca "Kamu Yatırım
Programında yer almak şartıyla belediye teşkilatı olan yerleşim yerlerinin içme, kullanma ve
endüstri suyunun temini hizmetleri ile Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü'nün sağlık ve çevre
açısından acil tedbirler alınmasının gerekli gördüğü öncelikli atık su arıtma ile ilgili yatırım
hizmetleri için gelecek yıllara yaygın yüklenmelere girişmeye Devlet Su İşleri Genel
Müdürlüğü yetkilidir." ifadesi ile DSİ'nin bu konudaki görev, sorumluluk ve yetkilerinin
sınırları genişletilmiştir.

Günümüzde su kaynakları küresel boyutlarda önemli problemlerle karşı karşıyadır. Su kıtlığı


giderek belirgin ve yaygın bir sorun haline gelmekte, su kalitesi hemen her ülkede hızla
bozulmaktadır. Bu problemler sosyal ve ekonomik açıdan zincirleme pek çok soruna da neden
olmaktadır. En önemlisi de, yeryüzündeki ekosistemin sürdürülebilirliğinin tehdit altında
olmasıdır. 1992'de Rio de Jeneiro'da düzenlenen BM Çevre ve Kalkınma Dünya Zirvesi
sonucunda açıklanan Gündem 21 başlıklı rapor, doğal kaynakların yönetimine farklı bir bakış
açısı getirmiştir. Raporda çevre bütününün bir parçası olarak tanımlanan su kaynaklarının da,
sürdürülebilir kalkınma felsefesi içinde, havza bazında ve diğer doğal kaynaklarla birlikte
entegre biçimde yönetilmeleri gerektiği vurgulanmaktadır.

Bir akarsu havzasının entegre yaklaşımla yönetimi hedeflendiğinde öncelikle yapılması


gereken iş, havzada su kaynakları ile ihtiyaçlar açısından problemlerin tanımlanması ve buna
göre yönetimden beklenen amaçların ve tercihlerin belirlenmesidir. İkinci aşamada, havzanın
bir bütün olarak tanımlanması, fiziksel özellikleriyle birlikte sosyal, ekonomik, yasal ve idari
unsurların da ortaya konması gerekmektedir.

9. Kalkınma Planı'nda "Su kaynaklarının geliştirilmesine yönelik çalışmaların, öncelikle


havza temelinde bütüncül bir yaklaşımla ve değişen tüketim taleplerini karşılamakta esneklik
sağlayan bir şekilde planlamasını mümkün kılacak, ilgili kurumlar arasında güçlü ve yapısal
bir eşgüdüm sağlayacak şekilde yeniden düzenlenmiş kapsamlı bir mekanizma çerçevesinde
ve suyun tasarruflu kullanımı sayesinde su kaynaklarının etkin kullanımına önem ve öncelik
verilecektir" denilmektedir.

Entegre Havza Yönetimi: bir akarsu havzasındaki doğal kaynakların sürdürülebilir yönetimi
ve planlanmasının koordine edilmesi olarak tanımlanabilir. Arazi, su bitki varlığı ve diğer
doğal kaynakların yönetimindeki bu yaklaşımda havza çevresi niteliğinin arttırılması ya da
muhafazası, çeşitli fiziksel, sosyal ve ekonomik politika ve tekniklere uyum sağlanması,
seller, taşkınlar gibi doğal felaketlerin zararlı neticelerinin en aza indirilmesi, havzada
yaşayanların hayat niteliğinin arttırılması ve geliştirilmesi aranır. Havza dinamik bir yapıya
sahiptir ve sosyal, ekonomik ve bio-fiziksel sistemle bütünleşmiştir. İnsan, kentsel ve kırsal
topluluklar, ziraat ve orman, birincil ve ikincil endüstri, iletişim, hizmetler ve rek-reasyonel
tesisler havza içerisinde yer alabilir. Toprak, su ve bitki varlığının havza içerisinde ayrı ayrı
ya da birbirinden izole olarak nitelikli ve sürdürülebilir yönetimi mümkün değildir. Bu

9
kaynakların doğal dengesi arazi kullanımındaki değişikliklerle, yanlış bir yönetimle ya da
kötü planlamayla kolaylıkla bozulabilir.

Bu nedenle, farklı sektörlerin ve kaynak kullanıcıların bir arada düşünüldüğü, tehdit ve


imkânların uzun vadeli değerlendirildiği ve bir alana yapılan müdahalenin yarattığı olumlu ve
olumsuz etkilerin izlendiği en uygun ölçek havza olduğundan, doğal kaynakların yönetiminde
havza ölçeği esas alınmalıdır. Havza ölçeğinde su kaynaklarında gerek miktar gerekse nitelik
olarak meydana gelen değişikliklerin gözlenmesi, herhangi bir olumsuz durumda gerekli
tedbirlerin alınması açısından da büyük avantajlar sağlayacaktır.

Bütüncül Havza Yönetimi, değişen ve birbirleriyle rekabet eden taleplere sahip bir ortamda en
iyi su kaynağı yönetimi şekli olarak görülmektedir. Su kaynakları üzerindeki talebin giderek
artışının yanında zaman ve konuma göre bu kaynağın arzu edilen miktar ve kalitede
bulunmaması, mevcut su kaynaklarının ekonomik, çevresel ve sosyal faydalar içinde en
verimli şekilde kullanımını yani yönetimini gerekli kılmaktadır.

Bütüncül havza yönetimi anlayışı içinde güçlü bir su kaynakları yönetiminin


oluşturulabilmesi için; bu konuda teknik tecrübeye, deneyimli personele ve mevcut bir
kurumsal yapıya sahip, merkez ve yurt sathında bölge müdürlükleri düzeyinde teşkilatları
bulunan DSİ Genel Müdürlüğü'nün, faaliyetlerini daha etkin ve verimli bir şekilde
sürdürülebilmesi ve günümüzde sınırlı miktarda olan su kaynaklarının geliştirilmesi ve
ülkemizin hizmetine sunulması konusundaki idari yapılanması ve yetkilerinin arttırılması ve
tek sorumlu kuruluş haline getirilmesi gerekmektedir.

DSİ’ nin bütüncül havza yönetimi anlayışı içinde, kurumsal yapısının havza bazında
geliştirilmesi ve su yönetimi konusunda temel planlayıcı, karar verici ve denetleyici bir
kuruluş olarak sorumlu ve yetkili kılınmasıyla 21. yüzyılda ülkemizde suyun geleceği daha
sağlıklı zemine oturtulmuş olacaktır.

Prof.Dr. Veysel EROĞLU

T.C Çevre ve Orman Bakanı

10
ÖNSÖZ

Kurulduğu 1954 yılından bu yana yarım asrı aşan sürede Ülkemiz su kaynaklarını
geliştirme çalışmalarını sürdüren Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü (DSİ), öncelikli hedefini
“su kaynaklarının en etkin şekilde kullanılması” olarak tespit etmiştir. DSİ, belirlenen bu
hedefe ulaşmak için; teknik, ekonomik ve aynı zamanda çevreyle uyumlu projeler
geliştirmekte ve uygulamaktadır. Ülke nüfusunun yaklaşık %35’ini istihdam eden tarım
sektöründe sulu tarımı yaygınlaştırmak, sanayinin ihtiyaç duyduğu enerjiyi yerli hidrolik
kaynaklardan karşılamak, insanımıza AB standartlarında içme-kullanma suyu temin etmek ve
ülkemizde her yıl maddi ve manevi büyük zararlar meydana getiren taşkınlarla mücadele
etmek görevlerimiz arasındadır.

Ülkemizin teknik ve ekonomik olarak sulanabilir arazi miktarı 8,5 milyon ha olarak
hesaplanmıştır. Günümüz itibarıyla sulamaya açılan 5,13 milyon hektarlık alanın 2,93 milyon
hektarı DSİ sulama tesisleridir.

DSİ, faaliyetlerini günün gelişen teknolojilerine ayak uydurarak geliştirmektedir. Bu


sebeple, 2003 yılından itibaren sulama projelerinde, basınçlı borulu şebeke uygulamalarına
geçilmiştir. Böylece hem su tasarrufu sağlanmış hem de modern sulama sistemleri
(yağmurlama ve damla sulama) teşvik edilmiş olacaktır.

Ülkemizin, teknik ve ekonomik olarak değerlendirilebilir hidroelektrik potansiyeli,


yaklaşık olarak yıllık 130 milyar kWh hesaplanmıştır. Günümüz itibariyle Türkiye’de
hidroelektrik santraller; 13 384 MW kurulu güce ve toplam potansiyelin %36’sına karşılık
gelen 46 793 GWh yıllık ortalama üretim kapasitesine sahiptir. Hidroelektrik potansiyelin
enerjiye dönüştürülmesi sürecinde DSİ, oluşturulan 13 384 MW kurulu gücün 10 380 MW’ını
(%77) gerçekleştirerek bu alanda lider olduğunu göstermiştir. Ülkemizde kapasite bakımından
en büyük 25 adet HES’in 20 adedi DSİ tarafından inşa edilmiştir.

2007 yılı sonu itibariyle hizmete alınan 21 adet içme-kullanma suyu temini tesisiyle 26
milyon vatandaşımıza 2,7 milyar m3 içme-kullanma suyu temin edilmiştir. İnşaatı devam eden
20 adet proje tamamlandığında ise buna ilaveten, 10 milyon vatandaşımıza 1 milyar m3 içme-
kullanma suyu temin edilecektir.

Bilindiği gibi, akarsularımızın akış rejimi düzensiz bir seyir izlemektedir. Bu sebeple
meydana gelen taşkınlar, depremden sonra en fazla can ve mal kaybına sebep olan tabii afet
olarak bilinmektedir. Son 20 yılda meydana gelen taşkınlarda 396 vatandaşımız hayatını
kaybetmiş ve yaklaşık 2,5 milyar YTL’lik ekonomik kayıp meydana gelmiştir. DSİ,
kuruluşundan günümüze kadar 37’si baraj 4 364’ü taşkın tesisi olmak üzere, toplam 4 401
adet taşkın koruma tesisini hizmete alarak, 977 bin hektar alan ve bu alan içindeki bütün
yerleşim yerlerini taşkından korumuştur.

Ülkemizde “su” denildiğinde akla gelen yegâne kuruluş olan Genel Müdürlüğümüz,
Dünyada su konusunda söz sahibi seçkin kuruluşların arasında yer almak ve karar
mekanizmalarında söz sahibi olmak maksadıyla 2000 yılında Dünya Su Konseyi’ne üye
olmuştur. O tarihten bu yana ve özellikle de son yıllarda gösterdiği uluslararası performansı
ile Beşinci Dünya Su Forumunun, 2009 yılında İstanbul’da gerçekleştirilmesi sağlanmıştır.
Önceki Dünya Su Forumlarının, ev sahibi ülkelere sağladığı imkânları göz önünde
bulundurduğumuzda, Forumun ülkemiz su sektörünün daha da gelişmesine katkı sağlaması
11
kaçınılmazdır. Bu organizasyonun bir faydası da, ülkemizin uluslararası su kuruluşlarıyla olan
ilişkilerinin daha da gelişmesi; anılan kuruluşların yönetim kurullarında aktif görev alan Türk
yetkililerin sayısının giderek artması şeklinde ortaya çıkacaktır.

Forum, DSİ’nin dışa açılmasının çok açık bir göstergesidir. DSİ, Forum ile küresel
manada yeni bir misyon kazanmıştır. Diğer bir ifade ile DSİ, sadece ülke içinde su
konularının koordinasyonunu sağlayan bir kuruluş olmakla yetinmemiş, küresel su
politikalarının karar mekanizmasında yer almıştır. Böylesine Dünya çapındaki bir su
faaliyetinin düzenlenmesinde DSİ’nin merkezi rol üstlenmesi tesadüfi değildir. Çünkü DSİ,
54 yıllık bir su kültürü olan; adında “su” geçen Ülkemizdeki tek merkezi kuruluştur.

Beşinci Dünya Su Forumu bölgesel hazırlıkları sürecinde DSİ, ulusal ve uluslararası


bölgesel toplantılar yapmaktadır. DSİ öncülüğünde yapılan bu toplantılar, Beşinci Dünya Su
Forumu’nun bölgesel sürecinde ülkemizin önceki forumların ev sahibi ülkelerden farklı ve
orijinal bir yaklaşım sergilediğinin göstergesidir. Bu yaklaşımın özü, hazırlık sürecini daha
yerel düzeye yaymak şeklinde özetlenebilir. Ölçeği küçülten bu yaklaşım, yerel konuların
Forumda daha iyi temsil edilmesini sağlamaya yöneliktir. Beşinci Dünya Su Forumu
organizasyonunun en önemli başarılarından biri de bu olacaktır.

Çevre ve Orman Bakanımız Sayın Prof. Dr. Veysel EROĞLU’nun talimatıyla DSİ
Genel Müdürlüğü tarafından başlatılan ve DSİ’nin ilgili Bölge Müdürlüklerince
düzenlenmekte olan “DSİ Bölge Müdürlükleri Su Konferansları”nın gayesi; her Bölge
Müdürlüğü için özel olarak belirlenen konu başlığıyla ilgili yerel ve bölgesel paydaşları bir
araya getirmek suretiyle, Forumun tematik programının geliştirilmesine azami katkıyı
sağlamak; ilgili konu başlığında uygun bir tartışma ortamını hazırlamak ve forum haftası
sırasında Dünya su kamuoyuna aktarılabilecek sonuçlar elde etmektir. Bu anlamda, DSİ
Genel Müdürlüğü uhdesinde Bölge Müdürlüklerince düzenlenen söz konusu konferanslara
DSİ mensupları ve akademik çevrelerin katılımı yanında konuyla ilgili diğer paydaşların da
(suyla ilgili kamu kuruluşları ve yerel yönetimler, sivil toplum kuruluşları, su yöneticileri ve
su kullanıcıları gibi) en yüksek düzeyde katılımlarının sağlanması hedeflenmektedir.

Su Konferanslarını gerçekleştiren Bölge Müdürlüklerimizi bu başarılarından dolayı


kutlarım. Su konferanslarının eşgüdümünü yapan Genel Müdürlüğümüz ilgili birimlerine,
Forum Sekretaryası çalışanlarına, konferansların bilim, düzenleme ve danışma heyetine
teşekkür eder, DSİ Bölgesel Su Konferanslarının neticelerinin Kuruluşumuza ve Ülkemize
hayırlı ve uğurlu olmasını dilerim.

Haydar KOÇAKER
DSİ Genel Müdürü

12
ÖNSÖZ

Su yeryüzünde canlı hayatının devamı açısından vazgeçilmez bir unsur, endüstriyel


gelişim ve kalkınmaların ise en temel öğesidir. Tüm dünyada su kaynaklarının etkin bir
biçimde korunması geliştirilmesi, yönetilmesi ve kullanılması ile bu konuda toplumun tüm
kesimlerinde bilinç ve duyarlılığın artırılması hususu 21. yüzyılın en önemli meselelerinden
biri haline gelmiştir.

Küresel ısınma, kuraklık, iklim değişikliklerine bağlı olarak ani yağışların meydana
getirdiği taşkın ve heyelanlar dere yataklarımızın düzenlenmesini ve korunmasını zorunlu
kılmaktadır.

Ülkemizin su kaynaklarının planlanması, değerlendirilmesi ve yönetilmesinden birinci


derece sorumlu kuruluş Devlet Su İşleridir.

DSİ Genel Müdürlüğüne bağlı 25 bölgeden biri olan Bölge Müdürlüğümüz, merkezi
Trabzon'da olmak üzere Gümüşhane, Rize, Bayburt ve Giresun illerini kapsayan 25 766 km2
yüz ölçümlü sahada görev yapmaktadır. Görev alanımızda Doğu Karadeniz, Çoruh ve Yukarı
Kelkit su havzaları bulunmaktadır. Bu havzalardan Doğu Karadeniz Havzasının Bölge
Müdürlüğümüz kapsamındaki bölümü kendi içinde 17 tali havzaya ayrılmaktadır.

Ülkemizde 643 mm olan yıllık yağış ortalaması Bölgemizde 1019 mm olup su


potansiyeli 15 731 hm3 /yıldır.

Türkiye ortalamasının oldukça üzerindeki bu yağış değerleri, bölgemizde yüksek


eğimli topografya, vadi yamaçlarında ve dere yataklarındaki plansız yapılaşma, yetersiz
altyapı çalışmaları ve hatalı tarımsal uygulamalar ile bir araya geldiğinde taşkın, sel ve
heyelan biçimindeki afetler yaşanmakta, çok büyük maddi kayıplar yanında yöre insanını
derinden yaralayan can kayıplarına sebebiyet vermektedir..

Son otuz beş yılda ülkemizde yaşanan taşkınlarda 606 can kaybı meydana gelmiştir.
Bu can kayıplarının 224'ü ise Bölge Müdürlüğümüz sınırları içerisinde yaşanmıştır.

Son yıllarda Bölge Müdürlüğümüz sınırları içerisinde yaşanan taşkınlarda meydana


gelen zararların can kayıplarının en aza indirilebilmesine yönelik olarak havza bazında taşkın
koruma hamleleri başlatılmıştır. Ancak bu çalışmaların tam manasıyla amacına ulaşabilmesi
için DSİ teşkilatı yanında, alt yapı çalışmalarını yürüten diğer kurumlar ile mahalli idareler ve
yöre halkının bir anlayış birliği içinde olması hayati önem arz etmektedir.

Bölge Müdürlüğümüz kurulduğu günden itibaren, su kaynaklarının planlanması ve


değerlendirilmesi hususunda geliştirdiği projeler sonucunda, bölge dahilinde 3 adet baraj, 6
adet gölet ve 394 adet taşkın koruma tesisi ile 17 200 ha saha sulanmış; 834 GWh enerji
üretilmiş, 384 yerleşim yeri ile 11 697 ha arazi taşkınlardan korunmuştur.

13
Bölgemizin Su Kaynakları Potansiyeli oldukça yüksektir. 15 331 hm3/yıl yerüstü, 400
hm3/yıl yeraltı olmak üzere toplam 15 731 hm3/yıldır. Enerji potansiyeli ise 3907 MW Kurulu
Güç ile 14 464 GWh/yıl enerji üretilecektir. 4628 Sayılı Kanun kapsamında Bölgemizde
toplam 316 adet HES projesi müracaatı yapılmış olup bunların 19 adedinde ise bilfiil
başlanmıştır.

Tüm canlıların vazgeçilmezi olan "su" konusunda dünyada düzenlenen en önemli


organizasyon bilindiği gibi "Dünya Su Forumu" dur. 2008 yılında İstanbul'da düzenlenecek
olan 5. Dünya Su Forumu'nun ana teması "Su İçin Farklılıkların Birleştirilmesi" olarak
belirlenmiştir. Dünya Su Forumuna altlık teşkil edecek olan ve Bölge Müdürlüğümüzce "
Taşkın, Heyelan ve Dere Yataklarının Düzenlenmesi konusu başlığı altında düzenlenmiş
bulunan toplantısının gerçekleştirilmesinde katkı sağlayan üniversitemize, sivil toplum
örgütlerine, Bilim Yürütme ve Danışma Kurullarına, bildiri sahiplerine ve emeği geçen
herkese teşekkür ederim.

Mehmet Recep ÇITIR


DSİ XXII. Bölge Müdürü

14
İçindekiler

KURULLAR ................................................................................................................................................ 5
ÖNSÖZ ..................................................................................................................................................... 7
ÖNSÖZ ................................................................................................................................................... 11
ÖNSÖZ ................................................................................................................................................... 13
İÇİNDEKİLER DİZİNİ……………………………………………………………………………………………………………………….….15

DOĞU KARADENİZ HAVZASI TAŞKINLARI ÜZERİNE GENEL BİR DEĞERLENDİRME ................................ 17


ÇORUH HAVZASI’NDAKİ EKSİK AKIM VERİLERİNİN YAPAY SİNİR AĞLARI METODU İLE TAHMİN
EDİLMESİ................................................................................................................................................ 29
DOĞU KARADENİZ VE ÇORUH HAVZALARININ HİDROLOJİK VERİLERİNDE KUZEY ATLANTİK
SALINIMININ SİNYALLERİNİN ARANMASI .............................................................................................. 41
AKSU DERESİ YILLIK ORTALAMA VE ANLIK MAKSİMUM ‐ MİNİMUM AKIMLARININ OLASILIK ANALİZİ 53
TRABZON CİVARINDA 2 İSTASYONDA KAYDEDİLMİŞ YILLIK ANLIK MAKSİMUM AKIM SERİLERİNE VE 1
İSTASYONDA 14 ARDIŞIK STANDART SÜRELİ YILLIK YAĞMUR PİKLERİ SERİLERİNE TEKERRÜR
ANALİZLERİ ............................................................................................................................................ 61
DOĞU KARADENİZ HAVZASINDA OLUŞAN TAŞKINLARIN NEDENLERİ VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ .............. 73
MOCKUS METODU İLE TRABZON TAŞKINLARININ İNCELENMESİ ......................................................... 81
SOLAKLI DERESİ HAVZASI İÇİN TAŞKIN HİDROLOJİSİ ÇALIŞMALARI ...................................................... 89
SEL VE HEYELAN RİSK YÖNETİMİ ......................................................................................................... 101
SON 80 YILDA TRABZON VE ÇEVRESİNDE (DERE YATAKLARI BOYUNCA) MEYDANA GELEN SEL VE
HEYELAN OLAYLARINA GENEL BİR BAKIŞ ............................................................................................ 131
CAYBOGAZİ HAVZASİNDA HİDROLOJİK‐HİDROLİK MODEL VE CBS İLE TASKİN CALİSMASİ ................. 147
KÜTLE HAREKETLERİNİN OLUŞUMUNDA YAĞIŞIN ROLÜ .................................................................... 161
FOL DERESİ İÇİN ÖNERİLEN DÜZENLEME YAPILARININ TASARIM ESASLARI ....................................... 173
FOL DERESİ İÇİN ÖNERİLEN BİR SEL KAPANI TASARIMINDA BELİRSİZLİKLERİN İRDELENMESİ ............ 181
TAŞKINDAN KORUMA TESİSLERİNE YAPILAN MÜDAHALELER ............................................................ 191
DERE YATAKLARININ ÜZERLERİNİN KAPATILMASININ NEDEN OLDUĞU TAŞKINLARIN İNCELENMESİ 201
TAŞKIN BELİRLEMEDE UZAKTAN ALGILAMANIN KULLANIM OLANAKLARI ......................................... 207
TRABZON HEYELANLARINA GENEL BAKIŞ............................................................................................ 219

15
16
DOĞU KARADENİZ HAVZASI TAŞKINLARI ÜZERİNE GENEL BİR
DEĞERLENDİRME

Ömer YÜKSEK1 Murat KANKAL1 Hızır ÖNSOY1 M. Haluk FİLİZ2

Prof. Dr. Arş. Gör. Prof. Dr. İnş. Yük. Müh.

1
Karadeniz Teknik Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölümü 61080 Trabzon
2
DSİ 22. Bölge Müdürlüğü, Trabzon.
yuksek@ktu.edu.tr, mkankal@ktu.edu.tr, honsoy@ktu.edu.tr, mhalukfiliz@dsi.gov.tr

ÖZET

Bu çalışmada, Doğu Karadeniz Bölgesi sınırları içinde meydana gelen büyük taşkınların
sebep olduğu can ve mal kayıpları özetlenmiş, taşkınların genel bir meteorolojik ve hidrolojik
analizi yapılmış ve taşkın zararlarının zamana göre değişimi incelenmiştir. Bölgede
1955–2005 yılları arasında meydana gelen toplam 50 taşkın, 258 kişinin ölümüne ve 2008 yılı
fiyatlarıyla yaklaşık 800 milyon YTL maddi zarara sebep olmuştur. Taşkınların oluşma
tarihleri incelendiğinde, toplam 50 taşkının 37 tanesinin (toplamın %74’ü) Haziran, Temmuz
ve Ağustos aylarında meydana geldiği, bu aylardaki ölü sayısının 223 (toplamın %86’sı) ve
toplam zararın 770 milyon YTL (toplamın yaklaşık %97’si) olduğu belirlenmiştir. Taşkın
sayılarında zamana göre anlamlı bir değişim eğilimi gözlenmezken, ölü sayısı ve hasar
miktarında genel bir artış eğilimi belirlenmiştir. Bu artışın muhtemel sebepleri, doğal faktörler
ve insan faktörleri şeklinde iki grupta değerlendirilmiş; yağış şiddetlerinde herhangi bir artış
eğilimi gözlenmediğinden, taşkın zararlarının asıl sebebinin insan faktörü olduğu sonucuna
varılmıştır. Bu kapsamda, hatalı arazi kullanımı, ormansızlaştırma ve yanlış yerleşim ve
şehirleşme gibi faktörlerin önemli insani faktörler olduğu, bunun yanında bazı teknik
yanlışlıkların yapıldığı ve konu ile ilgili kurum ve kuruluşlar arasındaki koordinasyon
eksikliğinin de önemli bir problem olduğu değerlendirilmiştir.

Anahtar Kelimeler: Taşkın; Doğu Karadeniz Bölgesi; Doğal Afet.

ABSTRACT

In this study, damages and losses caused by big floods in the Eastern Black Sea Region are
summarized, general meteorological and hydrologic analysis is presented and temporal
variation of these floods is studied. In the studied area, totally 50 big floods have taken place
between 1955 and 2005, causing 258 deaths and 800 million New Turk Lira (YTL) damages.
37 out of 50 floods (74 percent) have been encountered in June, July and August, causing 223
deaths (86 percent) and 770 million YTL (97 percent) damages. There have been no
considerable variation trend the quantities of the floods; however an increasing trend is
obvious in deaths and damages. The causes of these increases are classified as natural factors
and human factors. Since no increase trend has been observed in the rainfall intensities, it has
17
been concluded that the main causes of the flood damages are related to human factors.
Wrong land usage, deforestation and wrong urbanization and settlement have been evaluated
as the most important human factors. In addition, some technical mistakes and insufficient
coordination between related institutions have been evaluated as the other factors.
Key Words: Flood, Eastern Black Sea Region, Natural Disaster

GİRİŞ

Doğal afet olarak taşkın, bir akarsuyun muhtelif nedenlerle yatağından taşarak, çevresindeki
arazilere, yerleşim yerlerine, altyapı tesislerine ve canlılara zarar vermek suretiyle, etki bölgesinde
normal sos yo-ekonomik faaliyeti kesintiye uğratacak ölçüde bir akış büyüklüğü oluşturması
olayı, şeklinde ifade edilmektedir. Dünyanın birçok bölgesinde aşırı yöresel yağışlardan veya
toplu kar erimelerinden sonra yaşanan akarsu taşkınları oldukça yaygındır. Taşkın, yaşandığı
bölgenin iklim koşullarına, jeoteknik ve topografik niteliklerine bağlı olarak gelişen bir doğal
oluşumdur. Ancak taşkın zararları, tamamen insan aktivitelerinin bir sonucu olarak meydana
gelmektedir. Risk altındaki sahalarda önceden tedbir alınmaksızın süregelen kontrolsüz kentleşme
faaliyetleri dünyanın her köşesinde taşkın afetinin en önemli sebebidir (Uşkay & Aksu, 2002).

Doğal ya da insan müdahalesi sonucu oluşan afetlerin en önemlilerinden biri olan taşkınların
temel özelliği, insanlar için hiçbir zaman tümüyle bertaraf edilemeyen, sürekli bir problem
oluşturmalarıdır. Toplumlar, yüzyıllardan beri taşkın tehdidi ile karşı karşıya kaldıklarından,
bu ekstrem olayın kontrolü amacıyla araştırma ve mücadele faaliyetlerini sürdürmüşlerdir.
Ancak günümüzde ulaşılan bilgi birikimine rağmen sorun çözümlenmiş değildir. Taşkınlar,
ülkemiz de dahil olmak üzere dünyanın pekçok yöresinde halen daha etkili olmakta, önemli
ölçüde can ve mal kaybına neden olmaktadırlar (Onuşluel & Harmancıoğlu, 2002).

Ülkemizde sel ya da bir diğer ifade ile taşkın afetleri, depremlerden sonra en büyük ekonomik
kayıplara neden olan doğal afettir. Mevcut envanter verileri itibari ile taşkınlardan
kaynaklanan ekonomik kayıp her yıl için ortalama 100.000.000 ABD dolarına ulaşmaktadır.
Buna karşın taşkınların kontrolü ve zararlarının azaltılmasına yönelik olarak genelde yapısal
önlemler bağlamında sürdürülen projeli faaliyetler için ayrılan yatırım miktarı ise yılda
ortalama 30 000 000 ABD doları civarındadır (Kılıçer & Hamza, 2002).

Doğu Karadeniz Havzası hem aldığı yağış miktarı hem de topografik yapısı nedeniyle ülkemizde
taşkınların sıklıkla görüldüğü bir havzadır. Son 1975–2005 yılları arasında havzada meydana
gelen 14 farklı taşkın ve bu taşkınlar sonucu oluşan heyelanlar nedeniyle 212 kişi hayatını
kaybetmiştir. Bu zaman diliminde ülkemiz genelinde aynı sebeple oluşan can kaybı 593’tür. Bu
rakamlar 1975–2005 yılları arasında ülkemizde yaşanan, taşkınlar sonucu oluşan can kayıplarının
%35’inin Doğu Karadeniz Havzasında yaşandığını göstermektedir (DSI, 2006).

DOĞU KARADENİZ HAVZASI’NIN ÖZELLİKLERİ

Türkiye’de en fazla yağış alan bölge olan Doğu Karadeniz Havzası’nın ortalama yağış
yüksekliği 1200 ile 1300 mm arasındadır. Havza güneyde doğu Karadeniz dağları kuzeyde ise
Karadeniz ile çevrilidir. Toplam alanı 24 077 km2 (Şekil 1) olan havza, yılda ortalama
14,9 km3 yüzeysel su potansiyeli ile Türkiye potansiyelinin % 7,9’unu sağlamaktadır. Birim
alandan sağlanan debi değeri 19,6 lt/sn/km2 olup havza, Antalya Havzası’ndan sonra 2. sırada
yer almaktadır (DSİ, 2005).

18
Topoğrafik faktörlerin etkisiyle Trabzon’un doğusundan itibaren yağışlar artmakta, doğuda
Rize, Arhavi ve Hopa’da yağışlar en yüksek seviyeye erişmektedir. Bölgenin yağış
dağılımında hakim rüzgar yönü ile yamaçların konumu ve yükseltisi en önemli etkenlerdir.
Doğu Karadeniz Havzası içinde yer alan illerin ortalama yıllık yağış yüksekliği değerleri,
Ordu 780 mm, Giresun 926 mm, Trabzon 900 mm, Rize 1264 mm, Artvin 700 mm,
Gümüşhane ise 465 mm’dir. Havzanın en doğusundaki, Arhavi İlçesi’nin yağış yüksekliği
2593 mm, Hopa İlçesi’nin yağış yüksekliği ise 2500 mm’dir.

19
Şekil 1. Doğu Karadeniz Havzası

20
DOĞU KARADENİZ HAVZASI TAŞKINLARI

Havzada 1955–2005 yılları arasında toplam 50 tane taşkın meydana gelmiştir. Bu taşkınlar
sonucunda 258 kişi hayatını kaybetmiş ve 791.022.263 YTL (2008 fiyatları ile) maddi zarar
ortaya çıkmıştır. Havzada 1955–2005 yılları arasında oluşan taşkınlarla ilgili detaylı bilgi
Tablo 1’de verilmektedir.

Doğu Karadeniz Havzası’nda 1955 yılından sonra yaşanan en büyük taşkın Gümüşhane,
Trabzon ve Giresun illerini kapsayan 20 Haziran 1990 taşkınıdır. Bu taşkın 10 farklı derenin
taşması sonucu meydana gelmiş ve 74358 da’lık bir alanı etkilemiştir. Taşkın sonucunda 57
insan hayatını kaybetmiş ve toplam 547.391.473 YTL tutarında bir maddi zarar oluşmuştur.
1955’den 2005’e kadar oluşan taşkın zararlarının yaklaşık %70’i bu olayda meydana
gelmiştir.

Tablo 2’de Havzada yaşanan en büyük hasara sebep olan 6 taşkının zararları ayrıntılı olarak
verilmiştir. 1955–1969 yılları arasında ayrıntılı taşkın verileri elde edilemediğinden, tabloda
1970–2005 yılları arasındaki ayrıntılı hasarlar toplam olarak verilmiştir. Tablodan da
görüleceği gibi, bu 6 taşkının zararları toplam zararların % 92,4’ünü oluşturmaktadır. Ayrıca,
1970–2005 yılları arasındaki veriler değerlendirildiğinde, toplam zararlar içerisinde taşınmaz
mal ve tesis zararlarının oranının %29, tarımsal zararların oranının ise %11 olduğu
görülmektedir.

1998 yılından sonra meydana gelen taşkınlarda can ve mal kayıpları açısından önemli bir artış
gözlenmektedir. Oluşan 7 farklı taşkında 108 insan hayatını kaybetmiş 186.322.151 YTL
tutarında bir zarar meydana gelmiştir. 20 Haziran 1990 tarihinde oluşan hasar dışında, taşkın
hasarlarının %75’inin son yedi yılda meydana geldiği gözükmektedir. Son senelerde yaşanan
taşkınlarda artan mal ve can kaybına dere yataklarında yapılan bilinçsiz yapılaşmanın neden
olduğu aşikârdır.

Toplam 50 taşkının 37’si yaz mevsiminde meydana gelmiştir (Şekil 2). Taşkın açısından en
kritik aylar 11 taşkının meydana geldiği Haziran, 16 taşkının meydana geldiği Temmuz ve 10
taşkının meydana geldiği Ağustos ayları olarak gözükmektedir. Bu aylarda meydana gelen
hasar 769.742.507 YTL (%97.31) , can kaybı 223 (%86) olarak belirlenmiştir. Rakamlar mal
ve can kaybının büyük bölümünün bu aylar içerisinde yaşandığını göstermektedir.

1955–2005 yılları arası 5’er yıllık dönemlere ayrılarak, taşkınların üç önemli parametresi olan
taşkın sayısı, ölü sayısı ve hasar miktarının zamana göre değişimi incelenmiştir (Şekil 3).
Buna göre, taşkın sayılarında zamana göre anlamlı bir değişim gözlenmezken, ölü sayısı ve
hasar miktarında genel bir artış eğilim belirlenmiştir.

21
Tablo 1. Doğu Karadeniz Havzası Taşkınları (1955–2005) (DSİ, 2006) (DSİ, 1998)

Can Taşkın Maddi zarar


Sıra
Tarih Taşkın İli Taşkın Yeri Taşkını yapan akarsu kolu kaybı sahası (2008 yılı)
No
(kişi) (da) YTL
1 02.09.1956 Ordu Bülbül deresi - - 1,587,884
2 19-20.05.1959 Trabzon, Rize, Tirebolu, Görele, Trabzon- Rize Aksu, Yağlı, Gelevera, Harşit, Görele,
Giresun havalisi Eynesil, Keşap, Fol, İskefiye, Kirazlı,
13 - 1,452,474
Değirmendere, Şana, Yanbolu, Karadere,
İkizdere D.
3 25.08.1959 Ordu, Giresun Ünye, Fatsa, Keşap Köprübaşı, Lahana, Ceviz, Curi, Akçay,
- - 3,943,815
Elekçi, Bolama, Ilıca, Keşap D.
4 31.12.1962 Rize Pazarköy Mah. Gönen Ç., Pazarköy D. - - 94,742
5 02.01.1963 Trabzon Oksu köyü Kuru Dere 3 - 0
6 11.06.1963 Gümüşhane Gümüşhane civarı Harşit Ç. - - 726,027
7 21.09.1963 Trabzon Akçaabat Çarşı, Hamam, Pulathane D. 2 - 484,949
8 25.06.1965 Giresun, Dereli, Camiyanı, Espiye, Aksu, Aksu, Yağlıdere, Gelevera, Aksu, Yağlıdere,
2 - 2,388,165
Trabzon Gelevera, Yağlıdere, Vakfıkebir Gelevera, Yağmur suları D.
9 05.07.1966 Ordu, Giresun Ordu, Fatsa, Bulancak, Melet, Civil, Bolman, Ilıca, Pazarsuyu,
6 - 1,837,956
İncüvez, Bulancak D.
10 17.07.1967 Ordu Fatsa Elekçi, şehriçi D. - 283,057
11 27.07.1967 Trabzon Vakfıkebir Kirazcık, Fol, Çamlık, Kurbağlı, Akhisar D. - - 178,982
12 06.08.1967 Trabzon Araklı, Sürmene, Of Küçükdere, Manahas, Saklı D. - - 80,528
13 02.09.1967 Gümüşhane Gümüşhane köyleri Harşit, Alıçlı Ç. - - 1,333,805
14 09.04.1968 Gümüşhane Gümüşhane civarı Harşit Ç. - - 188,494
15 17.07.1971 Ordu Fatsa Ilıca, Çalışlar,Yalıköy,şehriçi D. - 1256 1,607,394
16 22.06.1972 Ordu Şehir içi,Akçatepe köyleri Melet I.,Bolaman ve Turnasuyu - 4384 1,007,200
17 14.06.1973 Ordu Fatsa, Karakuş Bolaman, Elekçi, Karakuş D. - 3610 8,125,119
18 07.07.1973 Rize Kalkandere, Çayeli, Yanıkdağ İyidere, Şairler, Aşıklar D. 7 - 60,886
19 14.07.1973 Rize, Kalkandere, Güneysu, Bayburt İyidere, Taşlıdere, Masat D.
7 5293 65,235
Gümüşhane sığırcı köyü
20 01.06.1974 Rize Fındıklı Arılı D. - - 8,193

22
21 06.06.1974 Ordu Fatsa Bolaman, Elekçi D. - - 809,321
22 28.07.1974 Giresun Eynesil Oğuz, Gizgine D. - 70 69,868
23 19.08.1974 Gümüşhane Pelivantaş, Akpınar, Geçit, Kele Biyali D., Harşit Ç.
6 2780 808,769
K.
24 12.06.1975 Ordu Kayabaşı, Dedeli, Akçaova, Ordu Melet, Civil I., Akçaova, Efirli D. - 2125 72,637
25 19.05.1977 Ordu Gölköy, Fındıklı Melet, Gölköy Ç. - 1146 255,582
26 30.07.1977 Rize, Trabzon Fınd., Ardeşen, Pazar, Çayeli, Arılı, Gere Hemşin, Büyükdere, Taşlıdere,
6 3470 152,316
Rize, İyid., Tonya İyidere, Fol D.
27 03.01.1979 Ordu Aybastı Aybastı Ç. - 24 48,533
28 14.06.1981 Ordu Ünye Tabakhane D. - 200 4,008,380
29 04.09.1982 Ordu Ünye Tabakhane D. - 80 171,755
30 19.07.1983 Rize Pazar, Fındıklı Hemşin, Sümer D. 27 2573 3,615,370
31 21.07.1983 Ordu Fatsa Şerefiye, Pongurt D. - 100 505,688
32 01.07.1988 Ordu Fatsa ve civarı Elekçi, Şerefiye, Kurtuluş D. - 193 2,487,701
33 21.07.1988 Rize Ardeşen, Pazar, Çayeli Ardeşen, Hemşin, Aşıklar D. 3 61 396,286
34 01.08.1988 Ordu Ünye Tabakhane D. - 180 564,015
35 02.08.1988 Ordu Ordu civarı Civil, Melet I. - 115 105,436
36 27.04.1990 Trabzon, Maçka, Trabzon, Çaykara, Araklı, Değirmendere, Solaklı D., Karadere, Harşit
Gümüşhane, Torul, Yusufeli, Artvin, Ardanuç, Ç., Çoruh N., Bulanıkdere, Berta suyu - 158 2,291,428
Artvin Şavşat
37 20.06.1990 Trabzon, Trabzon, Maçka, Akçaabat, Değirmendere, Akçakale D., İskefiye D., Fol
Gümüşhane, Çarşıbaşı, Vakfıkebir, Tonya, D., Harşit Ç., Baltacı D., Yağlıdere, Gelevera
Giresun Şalpazarı, Doğankent, Tirebolu, D., Keşap D., Merkez D.,
57 74358 547,391,473
Yağlıdere, Espiye, Keşap,
Giresun, Gümüşhane, Torul, Of,
Balaban
38 31.07.1992 Giresun Giresun Gelevera D. - - 402,836
39 27.06.1994 Giresun Yağlıdere Yağlıdere - 1100 2,003,715
40 08.08.1994 Ordu Perşembe Efirli D. - 15 768,083
41 06.07.1995 Trabzon, Rize Çaykara, Dernekpazarı, Of, Solaklı D., Potamya D.
4 170 2,037,241
Güneysu
42 31.07.1995 Rize Güneysu, Ardeşen, Pazar, Çayeli Taşlıdere, Işıklı D., Hemşin D., Melyat-1,
5 670 4,877,014
Aşıklar D.
23
43 31.08.1995 Rize Çayeli Büyükdere, Şairler D. 2 150 5,401,762
44 07-08.08.1998 Trabzon, Rize Köprübaşı, Sürmene, Of, Hayrat, Manahos, Solaklı, Baltacı D., İyidere,
Dernekpazarı, Çaykara, 50 1365 69,991,739
Kalkandere, İyidere, İkizdere
45 11-12.11.2001 Rize Çayeli, Güneysu, Pazar, Ardeşen, Fırtına, Şairler, Aşıklar, Hemşin, Bodasarı,
10 - 13,133,507
Çamlıhemşin, Fındıklı Dolana, Işıklı, Arılı D.
46 23-24.07.2002 Rize Merkez, Güneysu, Çayeli Güneysu, Derin dere, Çepni D. 27 - 17,881,127
47 10.06.2004 Trabzon Araklı, Arsin Karadere, Yanbolu D. - - 2,534,072
48 02.08.2005 Trabzon, Rize İkizdere, Hayrat, Of, Çaykara Manahoz, Solaklı, Baltacı D. İyidere 10 - 34,000,643
49 21.08.2005 Trabzon, Rize Of, Güneysu, Çayeli, Hemşin, Solaklı, Gürgen, Şairler, Fırtına, Arılı D.,
4 - 48,544,458
Ardeşen Büyükdere
50 03.10.2005 Rize Taşlıdere, Gündoğdu D. 7 - 236,605
TOPLAM 258 105646 791,022,263

Tablo 2. Doğu Karadeniz Havzası’nda Yaşanan Büyük Taşkınların Ayrıntılı Zarar Listesi (DSİ, 2006) (DSİ, 1998)
Tarih Toplam tarımsal Taşınmaz mal Taşımacılıktak Taşınır mal Hayvan Can Diğer Toplam maddi
alan ve tesis i aksaklıklar zararları zararları kaybı zararlar zarar
ararlar
(da) 2008 yılı 2008 yılı (YTL) 2008 yılı 2008 yılı (Adet) 2008 (Kişi) 2008 yılı Cari 2008 yılı
20.06.1990 74 505 43,170,765 87,614,547 9,201,803 25,221,500 326 173,52 57 382,182, 541 547,391,4
07.08.1998 1 181 449,240 39,499,510 - - - - 50 30,042,9 6 232 69,991,73
11- - 11,395,716 1,520,117 - - - 34,779 10 182,895 - 13,133,50
23- - 13,804,664 4,042,005 - - - 34,458 27 - - 17,881,12
02.08.2005 - - 33,837,960 - - - - 10 162,683 26 125 34,000,64
21.08.2005 13,014,600 35,529,858 - - - - 4 - 37 300 48,544,45
Genel Topl. 88,356,000 225,032,616 10,524,971 30,883,386 326 69,411 232 416,980, 771,846,7
(**) : 1970 – 2005 yılları arasının genel toplamı verilmiştir.

24
Şekil 2. Aylara göre taşkın, ölü sayısı ve hasar yüzdeleri

Şekil 3. 5 yıllık aralıklar için taşkın, ölü sayısı ve hasar yüzdeleri

25
HİDROLOJİK VE METEOROLOJİK DEĞERLENDİRME

DSİ Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanan taşkın raporları incelenmiş ve 1955–2005 yılları
arasını kapsayan 50 yıllık sürede bölgede meydana gelen 50 taşkında toplam 258 kişi ölmüş
ve toplam 791.022.263 YTL (2008 fiyatları ile) hasar olmuştur. Bu taşkınlar içinden, en fazla
ölüm ve hasara yol açan 7 tanesi ile ilgili bazı veriler Tablo 3’te sunulmaktadır. Tablodaki
yağış değerleri ile ilgili olarak, taşkın günündeki günlük (24 saatlik) toplam yağış
yükseklikleri (mm) ile, ilgili istasyonda daha önce ölçülen günlük en büyük yağış
yükseklikleri verileri yardımıyla tahmin edilen tekerrür süreleri (T, yıl) verilmiştir. Özellikle
son 3 taşkına ait yağış verileri, ya ölçülememiş veya ölçüm yerleri ile taşkın alanları uzak
olduğundan tabloda yer almamaktadır. Tabloda ayrıca, taşkın anında ölçülen veya çeşitli
yollarla belirlenen taşkın anındaki su yükseklikleri yardımıyla tahmin edilen (anahtar eğrisi
uzatılarak veya ampirik formüllerle) ya da yağış-akış ilişkileri yoluyla tahmin edilen pik
debiler ile bu debilerin tekerrür süreleri de sunulmaktadır.

Tablo 3. Taşkınlarının Yağış ve Akış Değerleri (DSİ, 2006) (DSİ, 1998)


Maddi Yağış Debi
Can Taşkın
Sıra Taşkın zarar (24 saatlik) (maksimum)
Tarih kaybı sahası
No İli (2008 Yer Yağış T Dere Q T
(kişi) (da)
yılı) YTL (mm) (yıl) (m3/sn) (yıl)

Rize 27 0.5
14.07.19
1 Rize 7 5293 65,235 Çayeli 50 1 Taşlıdere 242 100
73
Of 26 0.5

Abuçağlay
Tonya 52 10 151 10
an
30.07.19 Rize, 100
2 6 3470 152,316 Ardeşen 97 2 Hemşin 535
77 Trabzon 0
Çayeli 89 2 İyidere 1200 500
100
Baltacı 432
0

Çamlıhemşi Abuçağlay
65 2 651 500
19.07.19 3,615,37 n an
3 Rize 27 2573
83 0 100
Arhavi 132 5 Hemşin 590
0

100
Esiroğlu 578
Giresun 24 1 0
Bahadırl 100
Doğankent 138 20 246
ı 0
Trabzon Kürtün 139 500 Torul 700 500
20.06.19 Gümüşha 547,391,4 100
4 57 74358 Vakfıkebir 112 10 Kürtün 2016
90 ne, 73 0
Giresun 100 100
Tonya 128 Eymür 2457
0 0
Trabzon 65 5
Derecik 194 500

26
Makide 195 500
08.08.19 69,991,7
5 Trabzon 50 1365 Yanbolu 54 5
98 39
Baltacı 95 25

Şenöz 57 5
Salarha 175 10
24.07.20 17,881,1
6 Rize 27 - Rize 4 1 Güneysu 450 500
02 27
Aşıklar 100 70
Şairler 130 100

Solaklı 30 1
02.08.20 Trabzon, 34,000,6 Hemşin 260 500
7 10 -
05 Rize 43 Hala 156 25
Fırtına 700 100

Tablodan da görüldüğü üzere, yağış değerlerinin tekerrür süreleri 0.5-1000 yıl, akış
değerlerinin tekerrür süreleri ise 5-1000 yıl arasında değişmektedir. Bazı taşkınlarda (örneğin
1 ve 3 nolu taşkınlar), küçük tekerrür süreli bir yağışın büyük tekerrür süreli bir taşkına yol
açtığı görülmektedir. Taşkına neden olan akış değerlerinin tahmin edilen tekerrür süreleri 100
ile 1000 yıl arasında değişmektedir. Bazı taşkınlarda yağış ve akış değerleri arasında tekerrür
süresi açısından büyük farklılıklar gözlenmektedir. Bu durumun en önemli iki sebebi şunlar
olarak değerlendirilmiştir: Taşkınlar Doğu Karadeniz Havzasında çoğu zaman dar bir bölgede
meydana gelmekte ve ölçüm yapılan yağış istasyonları taşkın alanını doğru bir şekilde temsil
edememektedir. Ayrıca, yağış verileri 24 saatlik toplam değerler olmasına karşılık taşkına
sebep olan yağışlar muhtemelen daha kısa sürelidir; oysa elde daha kısa süreli yağış
yükseklikleri bulunmamaktadır ve bunlara ait tekerrür süreleri tahmin edilememektedir.

SONUÇ

Doğu Karadeniz Havzası hem aldığı yağış miktarı hem de topografik yapısı nedeniyle ülkemizde
taşkınların sıklıkla görüldüğü bir havzadır. Son 1975–2005 yılları arasında havzada meydana
gelen 14 farklı taşkın ve bu taşkınlar sonucu oluşan heyelanlar nedeniyle 212 kişi hayatını
kaybetmiştir. Bu zaman diliminde ülkemiz genelinde aynı sebeple oluşan can kaybı 593’tür. Bu
rakamlar 1975–2005 yılları arasında ülkemizde yaşanan, taşkınlar sonucu oluşan can kayıplarının
%35’inin Doğu Karadeniz Havzasında yaşandığını göstermektedir.

Doğu Karadeniz Havzası’nda 1955 yılından sonra yaşanan en büyük taşkın Gümüşhane,
Trabzon ve Giresun illerini kapsayan 20 Haziran 1990 taşkınıdır. Taşkın sonucunda 57 insan
hayatını kaybetmiş ve toplam 547.391.473 YTL (%70) tutarında bir maddi zarar oluşmuştur.

1998 yılından sonra meydana gelen taşkınlarda can ve mal kayıpları açısından önemli bir artış
gözlenmektedir. Oluşan 7 farklı taşkında 108 insan hayatını kaybetmiş 186.322.151 YTL
tutarında bir zarar meydana gelmiştir. 20 Haziran 1990 tarihinde oluşan hasar dışında, taşkın
hasarlarının %75’inin son yedi yılda meydana geldiği gözükmektedir. Son senelerde yaşanan
taşkınlarda artan mal ve can kaybına dere yataklarında yapılan bilinçsiz yapılaşmanın neden
olduğu aşikârdır.

27
Toplam 50 taşkının 37’si yaz mevsiminde meydana gelmiştir. Taşkın açısından en kritik aylar
Haziran (11 taşkın), Temmuz (16 taşkın) ve Ağustos (10 taşkın) ayları olarak gözükmektedir.
Bu aylarda meydana gelen hasar 769.742.507 YTL (%97.31), can kaybı 223 (%86) olarak
belirlenmiştir.

1955–2005 yılları arası 5’er yıllık dönemlere ayrılarak, taşkınların üç önemli parametresi olan
taşkın sayısı, ölü sayısı ve hasar miktarının zamana göre değişimi incelendiğinde, taşkın
sayılarında zamana göre anlamlı bir değişim gözlenmezken, ölü sayısı ve hasar miktarında
genel bir artış eğilim belirlenmiştir.

Önemli can ve mal kaybına yol açan 7 taşkın incelendiğinde, yağış değerlerinin tekerrür
süreleri 0.5–1000 yıl, akış değerlerinin tekerrür süreleri ise 5–1000 yıl arasında
değişmektedir. Bazı taşkınlarda, küçük tekerrür süreli bir yağışın büyük tekerrür süreli bir
taşkına yol açtığı görülmektedir. Taşkına neden olan akış değerlerinin tahmin edilen tekerrür
süreleri 100 ile 1000 yıl arasında değişmektedir. Bazı taşkınlarda yağış ve akış değerleri
arasında tekerrür süresi açısından büyük farklılıklar gözlenmektedir. Bu durumun en önemli
iki sebebi şunlar olarak değerlendirilmiştir: Taşkınlar Doğu Karadeniz Havzasında çoğu
zaman dar bir bölgede meydana gelmekte ve ölçüm yapılan yağış istasyonları taşkın alanını
doğru bir şekilde temsil edememektedir. Ayrıca, yağış verileri 24 saatlik toplam değerler
olmasına karşılık taşkına sebep olan yağışlar muhtemelen daha kısa sürelidir; oysa elde daha
kısa süreli yağış yükseklikleri bulunmamaktadır ve bunlara ait tekerrür süreleri tahmin
edilememektedir.

KAYNAKLAR

DSİ. (1998). DSİ Taşkın Yıllıkları (1970–1997). Ankara.

DSİ. (2005). DSİ in Brief (1954-2005).

DSİ. (2006). Doğu Kardeniz Taşkın Raporları (1997-2005). Trabzon.

Kılıçer, Ü., & Hamza, Ö. (2002). Türkiye'de Taşkın Durumu. Türkiye Mühendislik Haberleri , 420-421-422,
142-144.

Onuşluel, G., & Harmancıoğlu, N. B. (2002). Su Kaynaklı Doğal Afet Taşkın. Türkiye Mühendislik Haberleri ,
420
421-422, 131-132.

Uşkay, S., & Aksu, S. (2002). Ülkemizde Taşkınlar, Nedenleri, Zararları ve Alınması Gereken Önlemler.
Türkiye
Mühendislik Haberleri , 420-421-422, 133-136.

28
ÇORUH HAVZASI’NDAKİ EKSİK AKIM VERİLERİNİN YAPAY SİNİR AĞLARI
METODU İLE TAHMİN EDİLMESİ

İbrahim CAN Cahit YERDELEN Ercan KAHYA


Yrd. Doç. Dr. Yrd. Doç. Dr. Doç. Dr.
Atatürk Üniversitesi Ege Üniversitesi İTÜ
Erzurum İzmir İstanbul

ÖZET

Su kaynakları sistemlerinin planlanması, projelendirilmesi ve işletilmesi için akım verilerine


ihtiyaç duyulur. Bu akım verilerinin bir kısmı ihtiyaca cevap verecek uzunlukta olmalarına
rağmen bir kısmı arzu edilen uzunlukta değildir. Akım ölçümlerindeki kesiklikler veya kayıt
altına alınmamış ölçümler akım verileri içinde boşluklar oluşturmakta ve yukarıda bahsedilen
çalışmalar bu durumdan zarar görebilmektedir. Bu nedenle eksik akım verilerinin
güvenilirliği kanıtlanmış yöntemlerle tahmin edilmesi gerekmektedir.

Bu çalışmada, Çoruh Havzası’nda 2320, 2323 ve 2325 nolu akım gözlem istasyonlarındaki
eksik akım verileri Yapay Sinir Ağları (YSA) metotu ile tahmin edilmiştir. YSA'nın eğitimi
aşamasında hatayı geriye yayma algoritmasının Levenberg-Marquardt (LM) versiyonu
kullanılmıştır. Yapılan bu tahmin işleminden sonra akım serilerinin ortalama ve varyansının
korunup korumadığı Tekrar Örnekleme (Bootstrap) tekniği ile kontrol edilmiştir. Bootstrap
metodu parametrik ve parametrik olmayan istatistik analizlerde kullanılabilen basit ve
güvenilir bir metottur. İstatistiksel hesaplamalardaki modern gelişmelere parallel olarak, bu
metot da ilerlemeler sağlanmış ve hidrolojik çalışmalarda yaygınlığı giderek artmaktadır. Söz
konusu istasyon için elde edilen araştırma sonuçları daha sonra havzadaki menba-mansap
ilişkisi de göz önünde bulundurularak diğer istasyon verileri ile birlikte değerlendirilmiştir.

Anahtar Kelimeler: Çoruh Havzası, Eksik Akım Verileri, Yapay Sinir Ağları, Bootstrap

ABSTRACT

Flow records are needed in planning, designing, and operating water resources systems. Some
records have an adequate sample length as others have not. Gaps in observations or non-
recordings jeopardize the aforementioned activities. Therefore it is necessary to estimate
missing observations using a reliable method.

In this study, missing flow records in the flow gauging stations 2320, 2323, and 2325 in
Çoruh basin were estimated by the Neural Networks (NN) methods. We used error backward
propagation of Levenberg-Marquardt (LM) version in the NN training phase. After this
estimation process, preservation of mean and variance of flow series was checked out by the
Resampling (Bootstrap) technique. This technique is simple and reliable method that can be
used in parametric and non-parametric statistical analysis. Many progresses in this technique

29
were reported parallel to modern developments in statistical approaches; thus, it becomes
more common in hydrologic studies. Results obtained for the stations were evaluated in
accordance to upstream-downstream relationships in the basin.

Key words: Çoruh Basin, Missing Flow Records, Neural Networks, Bootstrap

GİRİŞ

Elverişsiz iklim şartları veya başka nedenlerden dolayı hidrolojik zaman serilerinin
ölçümlerinin yapılamaması nedeniyle bu serilerde boşlukların oluşması, su kaynakları
sistemlerinin planlanması, projelendirilmesi ve işletilmesi gibi çalışmaların zarar görmesine
sebep olabilmektedir (Hipel ve McLeod, 1994). Bu nedenle, eksik akım verilerinin, Yapay
Sinir Ağları (YSA) gibi güvenilirliği kanıtlanmış yöntemlerle tahmin edilmesi gerekmektedir.
Eksik akım verilerinin tahmin edilmesinde YSA kullanılan çalışmalardan bazıları Khalil ve
diğ. (2001) ve Elshorbagy ve diğ. (2000) dir.

Bu çalışmanın amacı, Çoruh Havzası’nda Elektrik İşleri Etüt İdaresi (EİE) tarafından işletilen
2320, 2323 ve 2325 nolu akım gözlem istasyonlarındaki (AGİ) (Şekil 1) eksik akım verilerini
Yapay Sinir Ağları (YSA) metodu ile tahmin etmektir. Tablo 1’de görüldüğü gibi, 2320 nolu
AGİ de 1990-1992 yılları arası, 2323 nolu AGİ de 1990 yılı ve 2325 nolu AGİ de 2004 yılı
akım ölçümleri eksiktir. Eksik akım verilerinin tahmin edilmesinde, akım verisi eksik olan
AGİ ile en yüksek korelasyona sahip akım verisi tam olan başka bir AGİ nin akım verileri
kullanılmıştır. 2320 nolu AGİ deki eksik akım verilerin tahmin edilmesinde 2316 nolu AGİ
deki akım verileri, 2323 nolu AGİ deki eksik akım verilerin tahmin edilmesinde 2325 nolu
AGİ deki akım verileri ve 2325 nolu AGİ deki eksik akım verilerin tahmin edilmesinde de
2323 nolu AGİ deki akım verileri kullanılmıştır. Eksik akım verilerinin tahmin edilmesinden
sonra tarihi serinin istatistiki özelliklerinin korunup korunmadığı Tekrar Örnekleme
(Bootstrap) tekniği ile kontrol edilmiştir.

30
Şekil 1. Çoruh Havzası ve eksik akım verileri tahmin edilen akım gözlem istasyonları

Tablo 1. Eksik akımları tahmin edilen akım gözlem istasyonları


AGİ No. Yağış Alanı (km2) Yaklaşık Kot (m) Gözlem Süresi
2320 4759.2 1365 1971-2004 (1990-1992 eksik)
2325 1762 1129 1974-2004 (1990 eksik)
2323 7069.8 580 1965-2004 (2004 eksik)

Yapay Sinir Ağları

Yapay sinir ağları, insan beyninin çalışma sisteminin yapay olarak benzetimi çabalarının bir
sonucu olarak ortaya çıkmıştır. YSA giriş ve çıkışları olan kara kutular gibi düşünülebilirler.
Bu kara kutunun işlevi, matematiksel bir fonksiyonu temsil etmek şeklinde açıklanabilir.
Geleneksel programlama yöntemleri ile çözülemeyen bir dizi problem YSA ile çözüm
bulabilmektedir. Özellikle, giriş ve çıkış verileri belli, fakat bu veriler arasındaki ilişkilerin iyi
bilinmemesi durumunda YSA’nın kullanımı efektif olmaktadır (Fauset, 1994). Genellikle bir
yapay sinir ağı girdi, gizli ve çıktı tabakaları olmak üzere üç birimden oluşmaktadır. Girdi ve
çıktı tabakasında çözülecek problemdeki girdi ve çıktı sayısı kadar nöron bulunur. Gizli
tabakadaki nöron sayısının belirli bir sistematiği bulunmamaktadır. Bu tabakadaki nöron
sayısı deneme yanılma yolu ile belirlenir. Şekil 2’de tipik bir üç tabakalı YSA yapısı
görülmektedir.

31
Şekil 2. Yapay sinir ağlarının yapısı

YSA’nın eğitilmesinde genellikle hata geri yayma (back propagation) algoritması


kullanılmaktadır. Bu çalışmada, YSA'nın eğitimi aşamasında hatayı geriye yayma
algoritmasının Levenberg-Marquardt (LM) versiyonu kullanılmıştır. YSA modellerinin
oluşturulmasında MATLAB programı kullanılmıştır. Yılın her bir günü için ayrı bir YSA
modeli oluşturularak eksik debiler tahmin edilmiştir. Yani, eksik verisi olan her üç akım
gözlem istasyonunun 365 günü için ayrı ayrı 365 YSA modeli kurulmuş ve bu modeller
yardımıyla eksik veriler tahmin edilmiştir. Model seçiminde performans kriteri olarak Akaika
bilgi kriteri (Akaika Information Criteria, AIC) kullanılmıştır. Eksik akım verileri YSA ile
tahmin edildikten sonra hem eksik akım serilerinin hem de boşlukları doldurulmuş akım
serilerinin ortalama, standart sapma ve çarpıklık katsayıları Tablo 2’de, hidrografları ise
Şekil 3-11’de verilmiştir. Ayrıca aylık akımların korelasyon matrisleri Tablo 3-5’de
verilmiştir.

Tablo 2. Eksik akım verilerinin YSA ile tahmininden sonraki ve (önceki) istatistikler
2320 2323 2325
Günlük Aylık Yıllık Günlük Aylık Yıllık Günlük Aylık Yıllık
Ortalama 28.66 28.63 28.66 33.42 33.36 33.42 7.03 7.02 7.01
(m3/s) (28.61) (28.57) (28.61) (33.31) (33.25) (33.31) (7.01) (7.00) (7.03)
Standart sapma 34.82 32.46 7.25 39.45 35.37 9.24 10.19 8.39 2.27
(m3/s) (34.96) (32.66) (7.60) (39.44) (35.32) (9.33) (10.21) (8.39) (2.30)
Çarpıklık 2.23 1.89 0.60 3.36 2.72 1.23 5.02 2.72 0.21
katsayısı (2.26) (1.94) (0.62) (3.40) (2.75 (1.26) (5.08) (2.75) (0.23)

Bootstrap Metodu

Herhangi bir veri setindeki gözlemler yeniden örneklenerek, yani gözlemlerin yerleri rasgele
değiştirilerek farklı veri setleri oluşturup, mevcut veri setinden olabildiğince fazla miktarda
bilgi alınabilmektedir. Söz konusu bu metot, 1979 yılında Bradley Efron tarafından,
geliştirilmiş ve Bootstrap (Resampling) metodu olarak adlandırılmıştır (Efron ve Tibshirani,
1993). Bootstrap metodu parametrik ve parametrik olmayan istatistik analizlerde
kullanılabilen basit ve güvenilir bir metoddur. Bootstrap metodu hakkında detaylı bilgi Efron
ve Tibshirani (1993)’den alınabilir. Bu çalışmada, eksik akım verileri YSA ile tahmin
edildikten sonra hem eksik akım serilerinin hem de boşlukları doldurulmuş akım serilerinin

32
ortalama, standart sapma ve çarpıklık katsayılarının güven aralıkları Bootstrap metodu ile
hesaplanmıştır (Tablo 6-8).

Tablo 3. 2320 nolu akım gözlem istasyonunun eksik akım verilerinin tahmininden
sonraki ve (önceki) aylık akımlarının korelasyon matrisi
Aylar Ekim Kasım Aralık Ocak Şubat Mart Nisan Mayıs Haziran Temmuz Ağustos Eylül
1.00 0.61 0.57 0.35 0.17 0.09 0.22 -0.02 0.00 -0.02 -0.01 -0.04
Ekim (1.00) (0.63) (0.60) (0.35) (0.18) (0.13) (0.24) (-0.03) (-0.01) (-0.02) (0.00) (-0.04)
1.00 0.82 0.53 0.33 0.31 0.31 0.16 0.02 0.06 0.12 0.08
Kasım (1.00) (0.82) (0.54) (0.33) (0.31) (0.31) (0.16) (0.02) (0.07) (0.12) (0.08)
1.00 0.71 0.46 0.39 0.45 0.22 0.16 0.27 0.28 0.34
Aralık (1.00) (0.72) (0.47) (0.38) (0.44) (0.23) (0.18) (0.29) (0.30) (0.35)
1.00 0.76 0.24 0.62 0.51 0.25 0.37 0.36 0.45
Ocak (1.00) (0.76) (0.24) (0.62) (0.51) (0.28) (0.39) (0.38) (0.45)
1.00 0.25 0.46 0.63 0.31 0.46 0.37 0.40
Şubat (1.00) (0.25) (0.46) (0.64) (0.34) (0.48) (0.39) (0.40)
1.00 0.34 0.24 0.25 0.15 0.19 0.13
Mart (1.00) (0.33) (0.26) (0.28) (0.17) (0.21) (0.14)
1.00 0.64 0.38 0.38 0.36 0.45
Nisan (1.00) (0.65) (0.41) (0.40) (0.38) (0.46)
1.00 0.62 0.66 0.62 0.61
Mayıs (1.00) (0.63) (0.66) (0.63) (0.61)
1.00 0.93 0.83 0.75
Haziran (1.00) (0.93) (0.83) (0.76)
1.00 0.86 0.82
Temmuz (1.00) (0.86) (0.83)
1.00 0.74
Ağustos (1.00) (0.75)
1.00
Eylül (1.00)

Tablo 4. 2323 nolu akım gözlem istasyonunun eksik akım verilerinin tahmininden
Sonraki ve (Önceki) Aylık Akımlarının Korelasyon Matrisi
Aylar Ekim Kasım Aralık Ocak Şubat Mart Nisan Mayıs Haziran Temmuz Ağustos Eylül
1.00 0.66 0.54 0.59 0.45 0.28 0.31 0.30 -0.16 -0.20 -0.09 -0.04
Ekim (1.00) (0.66) (0.54) (0.59) (0.45) (0.29) (0.31) (0.30) (-0.16) (-0.20) (-0.09) (-0.04)
1.00 0.63 0.52 0.42 0.39 0.35 0.22 -0.13 -0.16 -0.09 -0.09
Kasım (1.00) (0.63) (0.53) (0.43) (0.38) (0.35) (0.22) (-0.14) (-0.16) (-0.09) (-0.09)
1.00 0.76 0.54 0.52 0.39 0.19 -0.11 -0.05 0.04 0.01
Aralık (1.00) (0.77) (0.54) (0.53) (0.39) (0.18) (-0.11) (-0.05) (0.04) (0.01)
1.00 0.70 0.41 0.40 0.32 0.12 -0.03 0.04 0.16
Ocak (1.00) (0.70) (0.43) (0.40) (0.33) (0.12) (-0.03) (0.04) (0.16)
1.00 0.43 0.30 0.34 0.34 0.08 0.08 0.21
Şubat (1.00) (0.47) (0.30) (0.35) (0.35) (0.08) (0.08) (0.21)
1.00 0.59 0.37 0.28 0.21 0.33 0.27
Mart (1.00) (0.62) (0.36) (0.28) (0.23) (0.34) (0.27)
1.00 0.46 0.37 0.19 0.21 0.17
Nisan (1.00) (0.47) (0.37) (0.19) (0.21) (0.17)
1.00 0.65 0.49 0.63 0.55
Mayıs (1.00) (0.65) (0.49) (0.63) (0.55)

33
1.00 0.64 0.61 0.66
Haziran (1.00) (0.64) (0.61) (0.66)
1.00 0.75 0.58
Temmuz (1.00) (0.75) (0.58)
1.00 0.64
Ağustos (1.00) (0.64)
1.00
Eylül (1.00)

Tablo 5. 2325 nolu akım gözlem istasyonunun eksik akım verilerinin tahmininden
sonraki ve (önceki) aylık akımlarının korelasyon matrisi
Aylar Ekim Kasım Aralık Ocak Şubat Mart Nisan Mayıs Haziran Temmuz Ağustos Eylül
1.00 0.38 0.36 0.54 0.31 0.09 0.34 0.28 -0.01 -0.18 0.12 0.22
Ekim (1.00) (0.38) (0.36) (0.54) (0.31) (0.09) (0.35) (0.29) (-0.01) (-0.18) (0.12) (0.22)
1.00 0.85 0.36 0.47 0.50 0.47 -0.01 -0.20 -0.01 0.06 -0.08
Kasım (1.00) (0.86) (0.36) (0.48) (0.51) (0.48) (-0.01) (-0.21) (-0.02) (0.06) (-0.07)
1.00 0.57 0.52 0.52 0.38 0.16 -0.09 0.01 0.11 0.00
Aralık (1.00) (0.57) (0.52) (0.52) (0.38) (0.16) (-0.08) (0.01) (0.11) (0.00)
1.00 0.50 0.13 0.32 0.26 -0.11 -0.03 0.21 0.16
Ocak (1.00) (0.50) (0.13) (0.32) (0.26) (-0.11) (-0.03) (0.21) (0.16)
1.00 0.22 0.25 0.42 0.07 0.11 0.24 0.17
Şubat (1.00) (0.22) (0.25) (0.42) (0.07) (0.11) (0.24) (0.17)
1.00 0.24 0.20 0.08 0.10 0.11 0.16
Mart (1.00) (0.24) (0.20) (0.08) (0.10) (0.11) (0.16)
1.00 0.32 0.27 0.40 0.38 0.17
Nisan (1.00) (0.32) (0.28) (0.40) (0.39) (0.16)
1.00 0.55 0.49 0.60 0.55
Mayıs (1.00) (0.55) (0.49) (0.60) (0.55)
1.00 0.73 0.48 0.55
Haziran (1.00) (0.73) (0.48) (0.56)
1.00 0.72 0.39
Temmuz (1.00) (0.72) (0.39)
1.00 0.61
Ağustos (1.00) (0.62)
1.00
Eylül (1.00)

34
280
Ölçülen debiler Tahmin edilen debiler
260

240

220

200
Günlük Ortalama Debi (m /s)
3

180

160

140

120

100

80

60

40

20

0
1 Ekim 1970 10 Ağustos 1975 18 Haziran 1980 27 Nisan 1985 6 Mart 1990 13 Ocak 1995 22 Kasım 1999 30 Eylül 2004
Günler

Şekil 3. 2320 nolu akım gözlem istasyonuna ait günlük ortalama debiler ve tahmin
edilen debiler
180,00

Ölçülen debiler Tahmin edilen debiler


160,00

140,00

120,00
Aylık Ortalama debi (m /s)
3

100,00

80,00

60,00

40,00

20,00

0,00
Ekim 70 Ağustos 75 Haziran 80 Nisan 85 Şubat 90 Aralık 94 Ekim 99 Eylül 04
Aylar

Şekil 4. 2320 nolu akım gözlem istasyonuna ait aylık ortalama debiler ve tahmin
edilen debiler

35
50

Ölçülen debiler Tahmin edilen debiler

45

40
Yıllık Ortalama Debi (m /s)
3

35

30

25

20

15
1971 1974 1977 1980 1983 1986 1989 1992 1995 1998 2001 2004
Yıllar

Şekil 5. 2320 nolu akım gözlem istasyonuna ait yıllık ortalama debiler ve tahmin
edilen debiler

500

Ölçülen debiler Tahmin edilen debiler


450

400

350
Günlük Ortalama Debi (m3/s)

300

250

200

150

100

50

0
1 Ekim 1964 1 Ekim 1969 1 Ekim 1974 1 Ekim 1979 30 Eylül 1984 1 Ekim 1989 1 Ekim 1994 1 Ekim 1999 30 Eylül 2004
Günler

Şekil 6. 2323 nolu akım gözlem istasyonuna ait günlük ortalama debiler ve tahmin
edilen debiler

36
250

Ölçülen debiler Tahmin edilen debiler

200
Aylık Ortalama Debi (m /s)
3

150

100

50

0
Ekim 64 Eylül 69 Eylül 74 Eylül 79 Eylül 84 Eylül 89 Eylül 94 Eylül 99 Eylül 04
Aylar

Şekil 7. 2323 nolu akım gözlem istasyonuna ait aylık ortalama debiler ve tahmin
edilen debiler

65
Ölçülen debiler Tahmin edilen debiler
60

55

50
Yıllık Ortalama Debi (m /s)
3

45

40

35

30

25

20

15
1965 1968 1971 1974 1977 1980 1983 1986 1989 1992 1995 1998 2001 2004
Yıllar

Şekil 8. 2323 nolu akım gözlem istasyonuna ait yıllık ortalama debiler ve tahmin
edilen debiler

37
180

Ölçülen debiler Tahmin edilen debiler


160

140
Günlük Ortalama Debi (m /s)

120
3

100

80

60

40

20

0
1 Ekim 1973 1 Aralık 1978 31 Ocak 1984 1 Nisan 1989 1 Haziran 1994 1 Ağustos 1999 30 Eylül 2004
Günler

Şekil 9. 2325 nolu akım gözlem istasyonuna ait günlük ortalama debiler ve tahmin
edilen debiler
55
Ölçülen debiler Tahmin edilen debiler
50

45

40
Aylık Ortalama Debi (m /s)

35
3

30

25

20

15

10

0
Ekim 73 Kasım 76 Aralık 79 Ocak 83 Şubat 86 Mart 89 Nisan 92 Mayıs 95 Temmuz 98 Ağustos 01 Eylül 04
Aylar

Şekil 10. 2325 nolu akım gözlem istasyonuna ait aylık ortalama debiler ve tahmin
edilen debiler

38
12
Ölçülen debiler Tahmin edilen debiler

11

10

9
Yıllık Ortalama Debi (m /s)
3

3
1974 1976 1978 1980 1982 1984 1986 1988 1990 1992 1994 1996 1998 2000 2002 2004
Yıllar

Şekil 11. 2325 nolu akım gözlem istasyonuna ait yıllık ortalama debiler ve tahmin
edilen debiler

Tablo 6. 2320 nolu akım gözlem istasyonuna ait istatistiklerin eksik akım
verilerinin tahmininden sonraki ve (önceki) güven aralıkları (α = 0.05)
Günlük Aylık Yıllık
Ortalama 28.06 ; 29.28 25.70 ; 32.00 26.46 ; 31.24
(m3/s) (27.97 ; 29.27) (25.49 ; 32.16) (26.16 ; 31.49)
Standart sapma 34.03 ; 35.67 29.16 ; 36.17 5.69 ; 10.08
(m3/s) (34.11 ; 35.86) (29.19 ; 36.67) (5.97 ; 10.47)
Çarpıklık 2.15 ; 2.32 1.61 ; 2.22 -0.11 ; 1.72
katsayısı (2.18 ; 2.36) (1.64 ; 2.28) (-0.06 ; 1.68)

Tablo 7. 2323 nolu akım gözlem istasyonuna ait istatistiklerin eksik akım
verilerinin tahmininden sonraki ve (önceki) güven aralıkları (α = 0.05)
Günlük Aylık Yıllık
Ortalama 32.79 ; 34.07 30.46 ; 36.87 30.96 ; 36.71
(m3/s) (32.68 ; 33.98) (30.31 ; 36.75) (30.79 ; 36.64)
Standart sapma 38.20 ; 40.85 30.80 ; 41.45 7.02 ; 13.03
(m3/s) (38.15 ; 40.89) (30.67 ; 41.54) (7.05 ; 13.17)
Çarpıklık 3.20 ; 3.59 2.30 ; 3.27 0.53 ; 2.49
katsayısı (3.23 ; 3.63) (2.32 ; 3.31) (0.58 ; 2.57)

Tablo 8. 2325 nolu akım gözlem istasyonuna ait istatistiklerin eksik akım
verilerinin tahmininden sonraki ve (önceki) güven aralıkları (α = 0.05)
Günlük Aylık Yıllık
Ortalama 6.85 ; 7.23 6.26 ; 7.99 6.26 ; 7.83
(m3/s) (6.83 ; 7.21) (6.22 ; 7.97) (6.22 ; 7.84)
Standart sapma 9.64 ; 10.90 7.20 ; 9.93 1.88 ; 2.82
(m3/s) (9.64 ; 10.95) (7.17 ; 9.99) (1.92 ; 2.87)
Çarpıklık 4.43 ; 5.79 2.29 ; 3.30 -0.34 ; 0.84
katsayısı (4.49 ; 5.87) (2.31 ; 3.34) (-0.33 ; 0.88)

39
SONUÇ

Bu çalışmada, Çoruh Havzası’nda Elektrik İşleri Etüt İdaresi (EİE) tarafından işletilen 2320,
2323 ve 2325 nolu akım gözlem istasyonlarındaki eksik akım verileri YSA metodu ile tahmin
edilmiştir. Eksik akım verilerinin YSA ile tahmin edilmesinden sonra, tarihi akım serileri ile
boşlukları doldurulmuş akım serilerinin ortalama standart sapma ve çarpıklık katsayıları
karşılaştırıldıklarında tarihi akım serilerinin bu özelliklerinin korunduğu görülmektedir (Tablo
2). Yine tarihi aylık akım serileri ile boşlukları doldurulmuş aylık akım serilerinin korelasyon
matrisleri incelendiğinde, tarihi serilerin aylık akımlarının korelasyon matrisi ile boşlukları
doldurulmuş aylık akım serilerinin korelasyon matrisinin hemen hemen aynı olduğu
görülmektedir (Tablo 3-5). Gerek tarihi akım serilerinin gerekse boşlukları doldurulmuş akım
serilerinin ortalama, standart sapma ve çarpıklık katsayılarının bootstrap metodu ile
hesaplanan güven aralıklarının da hemen hemen aynı oldukları görülmektedir (Tablo 6-8).

Elde edilen bu sonuçlara dayanarak, Çoruh Havzası’nda 2320, 2323 ve 2325 nolu akım
istasyonlarındaki eksik akım verilerinin YSA metodu ile güvenilir bir şekilde tahmin edilmiş
olduğu söylenilebir.

TEŞEKKÜR

Bu araştırma tamamı TUBİTAK 107Y162 nolu projesinin kapsamında gerçekleştirilmiştir.

KAYNAKLAR

Efron B. ve Tibshirani R. J., 1993. An Introduction to the Bootstrap, Cahpman & Hall, Inc.

Elshorbagy A., Panu U. S. ve Simonovic S. P., 2000. Group-Based Estimation of Missing Hydrological Data: II.
Application to Streamflows. Hydrol. Sci. J. 45(6), 849-866.

Fauset, L., 1994. Fundamentals of Neural Networks, Prentice Hall, Englewood Clifs, NJ, USA.

Hipel, K.W. ve McLeod A.I., 1994. Time Series Modeling of Water Resources and Environmental Systems,
Elsevier, Amsterdam.

Khalil, M., Panu, U.S., Lennox, W.C., 2001. Groups and Neural Networks Based Stream Flow Data Infilling
Procedures. Journal of Hydrology 241, 153–176.

40
DOĞU KARADENİZ VE ÇORUH HAVZALARININ HİDROLOJİK VERİLERİNDE
KUZEY ATLANTİK SALINIMININ SİNYALLERİNİN ARANMASI

Şemsi Cem GÜNEY


İstanbul Teknik Üniversitesi İnşaat Fakültesi, scguney@hotmail.com

İlhan AKYÜZ
İstanbul Teknik Üniversitesi İnşaat Fakültesi, ilhana38@hotmail.com

Muharrem Fırat YILMAZ


İstanbul Teknik Üniversitesi İnşaat Fakültesi, firatyilmaz35@gmail.com

Tarkan ERDİK
İstanbul Teknik Üniversitesi İnşaat Fakültesi Hidrolik Bölümü, erdik@itu.edu.tr

Ercan KAHYA
İstanbul Teknik Üniversitesi İnşaat Fakültesi Hidrolik Bölümü, kahyae@itu.edu.tr

ÖZET

Kuzey Atlantik Salınımı (NAO) iyi bilinen atmosferik kütlenin büyük-ölçekli bir salınımıdır.
Kuzey Yarımküre atmosferinin temel değişkenlik modlarından birisi olup, özellikle kış
mevsiminde Kuzey Yarımküre iklimi üzerinde kuvvetli bir kontrole sahiptir. Dolayısıyla
NAO ülkemizin bulunduğu coğrafyanın iklim koşullarının oluşumunda önemli rol
oynamaktadır. Daha önce yapılan iklimsel ve hidrolojik çalışmalar Türkiye’deki yağış,
sıcaklık ve akım paternlerinin istatistiksel olarak önemli derecede NAO’dan etkilendiğini
göstermiştir.

Bu araştırmada, NAO’nun sinyalinin yüzeysel değişkenlerde bulunması basit ve çarpıcı bir


perspektiften ele alınması amaçlanmıştır. Bunun için Doğu Karadeniz ve Çoruh havzalarında
seçilen 6 adet akım ve 9 adet yağış gözlem istasyonunun aylık verileri kullanılarak, yıllık
devinimlerindeki NAO etkisi ile olan modulasyonlar grafiksel olarak analiz edilmiştir. Önce
Kuzey Atlantik Salınımı indeksi (NAOI) zaman serisinin elemanları, yine bu serinin standart
sapmasının belli katlarına göre elde edilen kategorilere ayrılmıştır. Daha sonra Doğu
Karadeniz ve Çoruh havzalarındaki her bir gözlem istasyonunda, pozitif ve negatif
kategorideki yıllara ait akım ve yağış verilerinin yıllık devinimleri, tüm yıllara ait olan baz
devinim ile kıyaslanarak pik değerlerdeki değişim (faz ve şiddet şeklinde) ortaya
konulmuştur. Akım verilerine kıyasla yağış verilerinin rejiminin modulasyonunda, NAO
sinyali daha belirgin olarak bulunmuştur.

Anahtar Kelimeler: Kuzey Atlantik Salınımı, Akım, Yağış, Doğu Karadeniz Havzası, Çoruh
Havzası

41
ABSTRACT

North Atlantic Oscillation (NAO) is one of well-known large-scale circulations of


atmospheric mass. It is one of the basic variability modes of North Hemisphere atmosphere
and, in particular, has strong control on North Hemisphere climate during winter season. Thus
NAO plays an important role in climate conditions in the geography where our country takes
place. Earlier hydrologic and climatological studies showed that the patterns of precipitation,
temperature, and flow in Turkey were statistically significantly affected by NAO.

In this study, the determination of NAO signals is aimed to be investigated from a simple and
striking perspective. For this, modulations of annual cycle due to NAO influences were
examined graphically using monthly observations of selected 6 flow and 8 precipitation
stations in East Black Sea and Çoruh basins. The time series of North Atlantic Oscillation
index (NAOI) was first categorized in accordance to multiples of its standard deviation. At
each gauging station in East Black Sea and Çoruh basins. annual cycles of flow and
precipitation corresponding to positive and negative category years were then compared to
that of all years, reporting changes of peak values (phase and magnitude). NAO signals
appeared to be more evident in precipitation modulation compared to flow data.

Key words: North Atlantic Oscillation, Flow, Precipitation, East Black Sea Basin, Çoruh
Basin

GİRİŞ VE AMAÇ

Kuzey Atlantik Salınımları

Kuzey Atlantik (NAO) ve Güney Atlantik (SO) Salınımlarındaki değişimlerin birçok


klimatolojik serilere olan etkileri önceki araştırmalarda gösterilmiştir (Kahya and Dracup,
1993a,b ; Kahya and Karabörk, 2001; Karabörk and Kahya, 2003 ; Karabörk et al., 2005,
2007).

NAO kısaca Kuzey kutbu ile ekvatoral bölge arasındaki normalleştirilmiş basınç farklılığı
olarak tanımlanmıştır (Hurrell 1995). Yani Kuzey kutbundaki alçak basınç ile Ekvatordaki
yüksek basınç arasındaki fark ortalamaya göre normalleştirilerek, NAO indeksi adını alan
zamana göre bir grafik elde edilir. Bu iki bölgedeki basınç farklılığının oluşturduğu rüzgarlar
kuzey yarımküredeki yağış ve akım karakteristiklerine ciddi etki yapmaktadır. Bu
değişimlerde yerel meteorolojik koşulların etkisi de göz ardı edilemez. Fakat, bazı durumlarda
NAO indeksi yerel meteorolojik koşullardan daha etkilidir (Hallett et al. 2004). NAO
indeksindeki bahsedilen alçak basınç ve yüksek basınç arasındaki fark rüzgarların özellikle
kış aylarında hangi bölgelere hareket edeceğine ve rüzgarların şiddetine etki eder. NAO
indeksinde alçak basınç baskın ise negatif, yüksek basınç baskınsa pozitif değer durumu
vardır. NAO indeksinin ülkemizdeki yağışlara da ciddi bir etkisi söz konusudur. Devlet
Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğünün yaptığı araştırmaya göre NAO indeksi ile Türkiye
yağışları arasında negatif bir ilişki vardır. NAO indeksi uzun yıllardan beri pozitif değerlerde
kalmaktadır. Bu pozitif değerlerin bölgemizdeki iklimsel değişimlere olan etkisi birçok
bilimsel inceleme vasıtasıyla ispatlanmıştır. Örnek olarak, 1980’den sonra Akdeniz
kıyılarında ortaya çıkan kurak kışların ve kış aylarında İskandinavya’daki normalden fazla
ortaya çıkan yağışların NAO ile olan ilişkisi Hurrell ve Van Loon (1997) tarafından

42
gösterilmiştir. Yine Kahya ve Kalaycı (2003) Türkiye’deki 26 havzanın 31 yıllık akım
değerleri incelenerek NAO ile olan ilişkisi ortaya koymuştur.

NAO’nun Su Kaynakları Mühendisliğindeki Önemi

İnşaat mühendisleri açısından NAO indeksinin akım ve yağış karakteristiklerine olan etkisi su
kaynakları mühendisliğinde önem kazanır. Özellikle baraj tasarımı ve planlanmasında, afet ve
sellerin tespitinde NAO indeksinin hidrolojik verilere olan etkisi önemlidir. Bu bağlamda bu
çalışmada NAO Doğu Karadeniz ve Çoruh Havzasında bulunan akım ve yağış verilerinin
yıllık döngülerine nasıl bir etki yaptığı araştırılması amaçlanmıştır.

HAVZA TANITIMLARI

Bir nehir havzası; nehrin kaynağı ve sonlandığı yer arasında kalan ve nehre su veren tüm alanı
kapsamaktadır. Bazı nehir havzaları, özellikle denize çıkışı olmayan iç bölgelerde, göllerde
ve/veya iç deltalarda sona erer. Bu havzalar, kapalı havza olarak adlandırılır. Bu nedenle,
nehir havzaları yönetsel ya da politik bölümler yerine doğal hidrolojik sınırlara dayanır ve su
kaynakları ile ekosistemlerin korunmasını ve sürdürülebilir kullanımını planlamak için en
elverişli birimlerdir. Bu bölümde çalışmada kullanılan havzaların tanıtımı kısaca yapılacaktır.

Doğu Karadeniz Havzası (22)

Doğu Karadeniz Havzası (Şekil 1a); batıda Ordu il sınırı, doğuda Gürcistan sınırı, güneyde de
Doğu Karadeniz dağ silsilesi ve kuzeyde Karadeniz’le sınırlanan Türkiye’nin kuzeydoğu
bölgesini oluşturur. Çoruh ve Aras Havzası ile birlikte, Kafkasya Ekolojik Bölgesi’nin
Türkiye kısmını oluşturur. Doğu Karadeniz Havzası, Melet Çayı, Pazar Çayı, Harşit Çayı,
Karadere, Fırtına Deresi gibi birbirine paralel olarak uzanan akarsuların alt havzalarından
oluşur. Fırtına Deresi de bu yapı içerisinde yer alan önemli alanlardan birisidir. Aynı adı
taşıyan akarsu ile onun iki ana kolu olan Hala ve Hemşin derelerini içerir. Sahip olduğu ulusal
ve uluslararası düzeyde önemli doğal alanlara ve zengin biyolojik çeşitlilik değerlerine
rağmen, Türkiye’deki diğer havzalarda olduğu gibi Doğu Karedeniz Havzası’nda da önemli
sorunlar ve tehditler mevcuttur. Özellikle, yanlış arazi kullanımı ve sürdürülebilir olmayan
uygulamalar sonucunda, bölgedeki doğal alanlar zarar görmekte ve doğal kaynaklar plansızca
kullanılarak tüketilmektedir.

Çoruh Havzası (23)

Çoruh Nehri Havzası (Şekil 1b), Türkiye´nin kuzeydoğusunda yer almaktadır. Havza 19.748
km2’lik yüzölçümü ile Türkiye yüzölçümünün % 2,53 ‘ünü kaplar. Çoruh Nehri yağış alanı
içinde; Artvin Erzurum ve Gümüşhane illerinin büyük bölümü ile Kars ve Erzincan‘ın küçük
bölümleri yer alır. Havzayı kuzeyden Doğu Karadeniz Dağları batıdan Giresun Dağları
güneyden Otlukbeli, Dumlu Kargapazarı, Güllü, Allahüekber Dağları doğudan ise Yanlızçam
Dağları ve Gürcistan sınırlar. Toplam uzunluğu 431 km olan Çoruh ülkemizin en hızlı akan
nehridir. Türkiye sınırlarını terk etmeden önceki ortalama debisi 192 m3/sn’ dir. Enerji
üretilebilecek toplam düşü ise 1.420 m’ dir. Çoruh Nehri’nin 410 km’ lik kısmı ülkemiz; 21
km’ lik kısmı ise Gürcistan sınırları içerisindedir. Bayburt ilindeki Mescit Dağları’ndan doğan
ve Gürcistan‘ın Batum ilinden Karadeniz‘e dökülen Çoruh Nehri, yılda 5,8 milyon m3 rusubat
taşımaktadır. Bu havza Türkiye’de en fazla erozyona maruz kalan havzalardan biridir. Çoruh

43
havzası 19.748 m lik drenaj sahasını içermekte olup yıllık ortalama 6,3 milyar m3 akışı vardır.
Çoruh havzası, havza bazında Türkiye'de 18 inci sırada yer almaktadır.

HESAPLAMALAR VE ÇİZELGELER

NAO İndeksi ve Ekstrem Değerlerin Bulunması

NAO indeksinin ülkemizdeki akım ve yağışlara olan etkisinin daha iyi anlaşılabilmesi için
NAO indeksi değerlerinin ekstrem değerlerin tespiti önemlidir. NAO indeksinin ekstrem
değerlerinin tespitinde NAO indeksinin kış aylarının ortalaması alınmış ardından bu ortalama
değeri için standart sapma hesaplanmıştır. Standart sapmanın hesabından sonra standart
sapma belli katları NAO indeksi üzerinde bir çizgi halinde gezdirilmiş ve böylece NAO’nun
ekstrem değerleri bulunmuştur. Bu katsayılar 1.7, 1.3, 0.7, 0.3, -0.3, -0.7, -1.3, -1.7, -2.1 dir.
Bu değerlerin standart sapma ile çarpılması ile elde edilen değerlerin üstünde ve altında kalan
NAO değerlerine ait yıllar NAO’nun ekstrem değerleri olarak kabul edilmiştir. Şekil 2’de
NAO indeksinin 1929-2007 yılları arasındaki değerleri ortalamadan olan sapmalar şeklinde
verilmiştir. Şekil 3’de ise yine aynı dönemdeki NAO indeksinin değerleri üzerinde yukarıdaki
standart sapma çizgilerini göstermektedir.

NAO-Akım ve Yağış Verileri İlişkilerinin İncelenmesi

Bu incelemeleri için 1962-2000 yılları arasındaki aylık akım ve yağış verileri kullanıldı. Önce
bu yıllara ait aylık verilerin ortalaması hesaplandı. NAO indeksinde bulunan standart
sapmanın katlarından daha büyük değerlere sahip olan yıllar seçilerek, ele alınan istasyon
verilerinde bu yıllara ait aylık ortalamalar alınmıştır. Bu katsayılar;

x <=-2,1σ; -2,1σ dan küçük değer alan yılları,


x <=-1,7σ; -1,7σ dan küçük değer alan yılları,
x <=-1,3σ; -1,3σ dan küçük değer alan yılları,
x <=-0,7σ; -0,7σ dan küçük değer alan yılları,

Şekil 1. a) Doğu Karadeniz, b) Çoruh havzaları.

x <=-0,3σ; -0,3σ dan küçük değer alan yılları

göstermekte olup, NAO’nun negatif (-) değer alan yıllarını göstermektedir.

44
Diğer taraftan,

x >= 1,7σ; 1,7σ dan küçük değer alan yılları,


x >= 1,3σ; 1,3σ dan küçük değer alan yılları,
x >= 0,7σ; 0,7σ dan küçük değer alan yılları,
x >= 0,3σ; 0,3σ dan küçük değer alan yılları

göstermekte olup, NAO’nun Pozitif (+) değer alan yıllarını göstermektedir.

Bu katsayılara ait NAO negatif (-) ve NAO pozitif (+) aylık ortalamaların değişimleri
hesaplandı ve bu hesaplanan değişimin, yıllık değişim ile olan oranları tesbit edildi. Kabul
edilen her bir standart sapma katlarına göre Negatif, Pozitif ve Yıllık Döngü değerleriyle
akım-zaman grafikleri oluşturularak kıyaslama yapılarak NAO nun yıllık akım döngüleri
üzerindeki etkileri bulunmuştur.

Bu çalışmada ilk kez “pik indeks değeri” adlandırılan boyutsuz bir büyüklük tanımlanmıştır.
Bu basit bir normalizasyon operasyonundan başka bir şey değildir. Her bir istasyonun için 3
farklı pik değer hesaplanmaktadır. NAO positif ve negatif fazlarına karşılık gelen pik
değerlerin farkı baz yıllık döngünün pik değerine bölünerek elde edilen pik indeks değeri
NAO’nun söz konusu istasyonda yıllık döngüler üzerindeki etkisinin bir ölçütüdür.

ARAŞTIRMA SONUÇLARI

Azorlar bölgesi üzerinde yerleşik dinamik subtropikal yüksek basınç ile Grönland ve İzlanda
üzerinde egemen olan orta enlem alçak basıncı arasındaki, geniş ölçekli atmosferik basınç
dalgalanması olarak tanımlanan NAO’nun, Doğu Karadeniz ve Çoruh havzalarına ait
hidrometeorolojik veriler üzerindeki etkileri bu araştırmada ele alınmıştır..

Şekil 4’de her iki havzadaki akım istasyon sonuçları topluca verilmiştir. Doğu Karadeniz
havzası akım istasyonlarının hepsinde NAO’nun yıllık döngü üzerinde dikkate değer herhangi
bir etkisi görülmemiştir. Fakat Çoruh Havzasında NAO’nun söz konusu etkisi açık bir şekilde
görülmektedir. 2304 ve 2323 nolu akım istasyonlarında her üç durumda pik değerler mayıs
ayında görünmekte olup; hesaplananpik indeks değeri bire yakın çıkmıştır. Bu da NAO’nun
bu iki istasyon üzerinde etkisinin çok belirgin olduğunu göstermektedir. Ayrıca bu ilişki
sadece, yıllık baz döngünün pik değerinin NAO ekstrem negatif fazda iken artması veya NAO
ekstrem positif fazda iken azalması şeklinde gerçekleşmiş oldugu burgulanmalıdır. Ve
herhangi bir faz-kayması gözlenmemiştir.

45
Benzer sonuçlar Doğu Karadeniz ve Çoruh havzalarındaki NAO-yağış ilişkisinin yıllık
döngüler ile irdelenmesi için Şekil 5 ve 6’da verilmiştir. Bölgedeki yerel ve topografik
etkilerden dolayı NAO’nun etkisi yağış verilerinde genelde akım verilerindeki gibi net
gözükmemektedir. Analizde kullanılan tüm akım ve yağış istasyon verilerine ait pik indeks
değeri Tablo 1 de verilmiştir. Mutlak değer olarak yüksek pik indeks değerileri Sarıkamış,
Giresun, Ordu yağış istasyonlarında gözlenmiştir.

TEŞEKKÜR

Bu araştırma TUBİTAK 107Y162 nolu projesi kapsamında gerçekleştirilmiştir

46
19

‐4,00
‐3,00
‐2,00
‐1,00
0,00
1,00
2,00
3,00
29
19
31
19
33
19
35
19
37
19
39
19
41
19
43
19
45
19
47
19
49
19
51
19
53
19
55
19
57
19
59
19
61
19
63
19
65
19
67

Şekil 3. NAO indeksinin kategorizasyonu.


19
69
19
71
19
73
19
75
19
77
19
79
19
81
19
83
19
85
19
87
Şekil 2. NAO indeksinin 1929-2007 yılları arasındaki değişimi.

19
89
19
91
19
93
19
95
19
97
19
99
20
01
20
03
20
05

47
Şekil 4. Doğu Karadeniz ve Çoruh havzalarındaki NAO-akım ilişkisinin yıllık döngüler ile
irdelenmesi.

48
Şekil 5. Doğu Karadeniz ve Çoruh havzalarındaki NAO-yağış ilişkisinin yıllık döngüler ile
irdelenmesi.

49
Şekil 6. Doğu Karadeniz ve Çoruh havzalarındaki NAO-yağış ilişkisinin yıllık döngüler ile
irdelenmesi.

Tablo 1. Yağış ve akım NAO pik indeks değerleri


Pik Pik
Yağış Akım
İndeks İndeks
İstasyonu İstasyonu
Değeri Değeri
Giresun -0,566 2213 -0,203
Ordu -0,557 2218 -0,201
Rize -0,071 2232 -0,365
Trabzon -0,302 2233 -0,068
Ardahan -0,140 2304 0,685
Bayburt -0,049 2323 0,834
Gümüşhane -0,222
Sarıkamış 0,605
S.Karahisar -0,346

50
KAYNAKLAR

Elektrik İşleri Etüd İdaresi, Hidrolojik çalışmalar, Türkiye akarsu havzaları, 2008,
http://www.eie.gov.tr/turkce/hidroloji/havzalar.html

Hallett TB., Coulson T., Pilkington JG., Clutton-Brock TH., Pemberton JM., and Grenfell BT., “Why large-scale
climate indices seem to predict ecological processes better than local weather,” Nature Vol. 430, 2004, pp 71–75.

Hurrell, J. W., “Decadal trends in the North Atlantic Oscillation: Regional temperatures and precipitation,”
Science, Vol. 269, 1995, pp 676–679

Hurrell J. W., and Van Loon H., “Decadal variations in climate associated with the North Atlantic Oscillation,”
Climatic Change, Vol. 36, 1997, pp 301-326.

Kahya E, and Dracup JA., ”US streamflows patterns in relation to the El Nino/Southern Oscillation,” Water
Resources Research, Vol. 29, 1993a, pp 2491-2503.

Kahya E, and Dracup JA.,”The Relationships between ENSO events and streamflows in California,” in “The
World at Risk: Natural Hazards and Climate Change”, edited by R. Bras, American Institute of Physics (AIP)
Conference Proceedings 277, New York, 1993b, pp 86-96.

Kahya E., and Kalaycı S., “Trend analysis of streamflow in Turkey,” Journal of Hydrology, Vol. 289, 2004, pp
128-144.

Kahya E, and Karabörk MÇ., “The analysis of El Nino and La Nina signals in streamflows of Turkey,”
International Journal of Climatology, Vol. 21: 2001, pp 1231-1250.

Karabörk MÇ, Kahya E., “The teleconnections between extreme phases of Southern Oscillation and precipitation
patterns over Turkey,” International Journal of Climatology, Vol. 23, 2003, pp 1607-1625.

Karabörk MÇ, Kahya E., and Karaca M., The influences of the Southern and North Atlantic oscillations on
climatic surface variables in Turkey. Hydrological Processes, Vol. 19, 2005, pp 1185-1211.

Karabörk MÇ, Kahya E., and Kömüşcü AÜ. “Analysis of Turkish precipitation data: Homogeneity and the
Southern Oscillation forcings on frequency distribution,” Hydrological Processes, Vol. 21 (23), 2007, pp 3203-
3210.

51
52
AKSU DERESİ YILLIK ORTALAMA VE ANLIK MAKSİMUM - MİNİMUM
AKIMLARININ OLASILIK ANALİZİ

Tahsin TONKAZ
Doç. Dr.
Harran Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarımsal Yapılar ve Sulama Bölümü, 63040 Şanlıurfa,
ttonkaz@harran.edu.tr

ÖZET

Su toplama havzalarında belirli noktalarda uzun yıllar boyunca ölçülmekte olan akım
değerleri, havza ve bölge ikliminin uzun dönemdeki karakterini yansıtır. Son yıllarda küresel
iklim değişimi ve artan nüfusa bağlı olarak havza kullanımındaki değişimler taşkınları ya da
kuraklıkları tetiklediği çeşitli araştırmalarda farklı yöntemler kullanılarak incelenmektedir. Bu
çalışmada ise, Giresun ilinde yer alan ve EİEİ tarafından işletilen 2213 nolu akım gözlem
istasyonunun 1962-2000 arasını kapsayan yıllık ortalama ve anlık maksimum - minimum
akım değerlerinin uzun yıllık karakterleri incelenmiştir. Bu amaç için, öncelikle ardışık veriler
arası iç bağımlılık otokorelasyon analizi ile test edilmiştir. Daha sonra olası gidiş bileşeni
Ardışık Mann-Kendall testi ile incelenmiştir. Son olarak olası taşkın veya kuraklığın belirli
yinelenme aralığına karşılık gelen büyüklüklerini belirlenmek için olasılık analizi
kullanılmıştır. Araştırma sonuçları, incelenen veri setinde herhangi bir gidişin ve iç
bağımlılığın olmadığını ortaya koymuştur. Olasılık analizleri ile verilere uygun olasılık
dağılımları belirlenerek standart yinelenme yılları için sentetik veriler türetilmiştir. Türetilen
veriler ile orijinal veriler kıyaslanarak taşkın ve kuraklık şiddetleri ile ilgili yorumlar
yapılmıştır.

Anahtar Kelimeler: Aksu Deresi, Yıllık Akımlar, Olasılık Analizi

ABSTRACT

Streamflows records measured some certain stations in watershed reflects long-term


characteristics of the watershed and the region. In the recent years, it was detected using
different research methods that global climatic change and land use changes related to
population growth accelerates flooding or drought events. In the present study, long-term
characteristics of annual mean and annual instantaneous maximum-minimum streamflows of
station-2213 operated by EIEI for period of 1962-2000 were analyzed. For this purpose, serial
correlation coefficients of successive data set were determined utilizing autocorrelation
analyze. After that, likely trend component of streamflows were examined with Sequential
Mann-Kendall test. Finally, probabilistic analyze were employed to find appropriate
probability distribution. Results indicated that there were no significant trend components or
serial correlation for the examination period. Synthetic data were generated using determined
probability distribution model. Generated and recorded data sets were compared and an
interpretation was made considering flood or drought magnitude.

Key Words: Aksu Stream, Annual Streamflows, Probability Analysis

53
GİRİŞ

Küresel iklim değişimleri ya da bölgesel bazda bazı iklim parametrelerinde gözlenen olası
değişimler insan yaşamını doğrudan etkilemektedir. Son yıllarda sıkça gündeme gelen bu
konu birçok akademik çalışmaya konu olmuştur ve olmaya devam edecektir. Küresel ısınma
sonucu kutup buzullarının eridiği, mevsimlerin birbirine karıştığı, sıcak kuşağın kuzeye doğru
kaydığı, yağışlarının alışıla gelmiş zaman dışında ya da ani sağanaklar şeklinde meydana
geldiği/geleceği literatürlerde belirtilmektedir. Bu değişimlerin olağan bir döngünün parçası
mı yoksa yerkürenin yok oluşunun başlangıcı mı olduğu bilim adamlarının hala tartışma
konusudur.

Küresel ısınmaya bağlı olarak, yerküreye düşecek yıllık toplam yağışın pek fazla
değişmeyeceği, ancak zaman, mekân ve büyüklük boyutunun değişeceği tahmin edilmektedir.
Oluşacak ani sağanakların taşkın ve dolayısıyla heyelanları tetikleyeceği, kurak devrelerde ise
tarımsal faaliyetlerin zarar göreceği ve su kaynakları planlayıcıları için sorun oluşturacağı
ifade edilmektedir.

Karadeniz bölgesi gibi yüksek eğime sahip alanlarda yer alan su toplama havzalarında ve
özellikle su kaynaklarının düzenlenmediği bölgelerde, ani yağışlar ayrıca bir öneme sahiptir.
Bitki örtüsüne de bağlı olarak ani sağanaklardan ve özellikle eğimli arazilerde taşkınların
ve/veya heyelanların oluşması kaçınılmazdır. Aksu deresi Doğu Karadeniz bölgesinde yer
alan eğimi yüksek ve havza üzerinde su kontrol yapısı bulunmayan konumdadır. Bölgede
arazi yapısına bağlı olarak yerleşim yerleri, sanayi tesisleri ve karayolları vadi tabanlarında ve
akarsu yatakları boyunca oluşmaktadır. Aksu deresi havzasında dere ıslahı da yeterince
yapılmadığından sık sık meydana gelen taşkınlar can ve mal kaybına neden olmasının yanında
ulaşımı da olumsuz etkileyerek Giresun il merkezinin komşu il ve ilçelerle bağlantısını
kesmektedir.

Bu çalışmada, Giresun il merkezi yakınlarında denize dökülen Aksu deresi üzerindeki 2213
nolu akım gözlem istasyonu (AGİ) yıllık ortalama, anlık maksimum-minimum akımlarının
1962-2000 yılları arasını kapsayan bölümünün karakteristiklerinin ortaya konularak olasılık
analizinin yapılması ve standart yinelenme yıllarına karşılık gelen sentetik serilerinin
türetilmesi ve yorumlanması amaçlanmıştır.

MATERYAL VE YÖNTEM

Materyal

Giresun ili Aksu deresi üzerinde bulunan ve EİEİ tarafından işletilen 2213 nolu akım gözlem
istasyonunun 1962-2000 yılları arasındaki yıllık ortalama, anlık maksimum, minimum akım
gözlem değerleri materyal olarak kullanılmıştır. Gözlem süresi boyunca eksik veri
bulunmamaktadır.

Yöntem

Tanımlayıcı İstatistikler

Gözlem serileri üzerinde detaylı analizlere geçilmeden önce bazı tanımlayıcı istatistiklerinin
hesaplanarak serinin karakteristiğinin ortaya konması önemlidir. Bu istatistiklerden, ortalama,
54
Standart sapma, Varyans, Değişim katsayısı, Basıklık katsayısı, Çarpıklık katsayısı yaygın
olarak kullanılmaktadır.
İç Bağımlılık Analizi

Gözlem serilerinde aynı zaman dilimlerinde ardışık olarak yapılan ölçüm değerleri arasında iç
bağımlılığın olmaması beklenir. Ancak küresel ısınma ya da benzeri nedenlerle kirlenen
gözlem değerlerinin özellikleri değişebilmektedir. Bu çalışmada, ardışık gözlem değerleri
arasındaki iç bağımlılık Anderson testi ile belirlenerek önemliliği ortaya konulmuştur
(Tülücü, 1996; Çetin, 1996).

Gidiş Testi

Küresel ısınma ya da bazı bölgesel değişimlerin etkisinde kalmayan istasyonlardaki gözlem


değerlerinin gidiş bileşenine sahip olmaması beklenir. Ancak, son yıllarda sıkça gündeme
gelen küresel ısınma, bölgesel kalkınma projeleri, arazi kullanımındaki değişimler ve
şehirleşme gibi harici faktörler gözlem serisini etkilemektedir. Gözlem serilerindeki olası
gidiş bileşeninin varlığı, Mann-Kendall, Ardışık Mann- Kendall, regresyon analiz vb testlerle
saptanabilmektedir. Bu çalışmada ise, olası gidişin başlangıç yılını vermesi ve dağılımdan
bağımsız parametrik olmayan testlerden biri olması nedeniyle Ardışık Mann-Kendall testi
tercih edilmiştir (Sneyers, 1990; Tonkaz, 2002).

Olasılık Analizi

Bazı ön testlerle rasgele davranış gösterdiği belirlenebilen serilerde, olasılık analizi yapılarak
uygun olasılık dağılım fonksiyonları ve parametreleri belirlenerek standart yinelenme yılları
için sentetik veriler türetilebilmekte ya da gözlem serisindeki istenen değerlerin yinelenme
yılları saptanabilmektedir. İklim verileri için Normal, Log-normal, Weibull, Log-lojistik,
Ters-Gauss, Pearson, Gumbell, Student vb olasılık dağılımları modelleri yaygın olarak
kullanılmaktadır. Seçilen modellerin serilere uygunluğu ise belirlenen olasılık düzeyinde
Kolmogorov-Smirnov testi ile saptanabilmektedir (Bayazıt ve Oğuz, 1995 ;Tülücü, 1996).

SONUÇ

Akım Serilerinin Genel Karakteristikleri

Aksu deresi üzerindeki 2213 nolu akım gözlem istasyonunun yıllık ortalama, anlık maksimum
ve minimum akım gözlem değerlerinin 1962-2000 yılları arasındaki karakteristiklerinin
belirlenerek standart yinelenme yılları için akım değerlerinin belirlenmesini amaçlayan bu
çalışmada öncelikle bazı tanımlayıcı istatistikler hesaplanarak (Tablo 1) yorumlanmıştır.
Gözlem serisinde en yüksek akım değeri 400 m3/sn ile anlık maksimumlarda 1965, en az
akım ise minimum akımlarda 0.6 m3/sn ile 1979 su yılında gözlenmiştir. Bu rakamlar istasyon
akımlarının mevsimler arasında ne kadar değişken olduğunu göstermesi bakımından
önemlidir. Ortalama ve anlık maksimum akımlarda ortalama değerlerin ortancadan daha
büyük olması sağa çarpıklığı ve dolayısıyla düşük debili akımların daha çok yaşandığını
ancak zaman zaman meydana gelen ekstrem akımların ortalama değeri yukarı çektiği
görülmektedir. Anlık minimum akımdaki sola çarpıklık ise ortalamanın ortanca değerden
daha küçük olması durumunu ortaya çıkarmıştır. Bu durum, ekstrem yüksek veya düşük
debilerin yaşanmasına neden olmuştur. Ortanca değere göre yapılan düşük/yüksek akımlı yıl
sayılarına bakıldığında ise düşük akımlı yıl sayılarının az da olsa daha fazla olduğu
görülmektedir. Gerçekte ise yaşamın sürdürebilirliği için ekstrem düşük akımların ve ekstrem
yüksek akımların daha az yaşanması istenen bir durumdur. Yüksek debili akımlar sel ve
55
heyelan gibi insan hayatını etkileyen can ve mal kayıplarına neden olmaktadır. Düşük debili
akımlar ise su kalitesini düşürerek doğal dengenin bozulmasına ve salgın hastalıkların
yaygınlaşmasına neden olmaktadır.

İç Bağımlılık Analizi Sonuçları

Gözlem serilerinin iç bağımlılık analizleri sonuçlarına göre hiçbir gözlem serisinde


istatistiksel anlamda önemli iç bağımlılık saptanmamıştır (Şekil 1). Toplam gözlem süresi 39
yıl olan seriler için 9 gecikmeye kadar olan otokorelasyon katsayıları ve % 95 güven aralıkları
şekil 1’de verilmiştir. Ortalama değerlerde iç bağımlılığın, anlık maksimum ve minimuma
göre daha düşük olduğu gözlenmiştir. Özellikle anlık minimum akımlarda (Şekil 1c) iç
bağımlılığın diğer serilere nispeten daha yüksek olması akımların azalma ya da artma
yönünde ısrarlık gösterdiğini ortaya koymaktadır.

Tablo 1. Aksu nehri 2213 nolu akım gözlem istasyonu akım gözlem değerlerinin bazı
tanımlayıcı istatistikleri
Yıllık akımlar
İstatistikler Ortalama Anlık maksimum Anlık minimum

Gözlem süresi, yıl 39 39 39


Ortalama, m3/sn 124.9 2.3 13.9
Ortanca, m3/sn 115.0 2.5 13.8
Maksimum, m3/sn 400.0 3.6 19.7
Minimum, m3/sn 44.2 0.6 8.3
Varyans, m3/sn 4892.0 0.5 5.8
Standart sapma, m3/sn 69.943 0.7 2.4
Değişim katsayısı, % 56.0 31.7 17.3
Basıklık katsayısı 5.72 -0.05 1.09
Çarpıklık katsayısı 2.08 -0.56 0.18
Düşük akımlı yıl sayısı, <= Ortalama 25 16 20
Yüksek akımlı yıl sayısı, >Ortalama 14 23 19
Düşük akımlı yıl sayısı, <= Ortanca 20 21 20
Yüksek akımlı yıl sayısı, >Ortanca 19 18 19

Gidiş Analizi Sonuçları

Ardışık Mann-Kendall testi ise gözlem serilerinde istatistiksel anlamda önemli bir azalış ya da
artış yönünde gidiş bileşimi tespit edilememiştir. Bununla birlikte, anlık minimum akımlar
diğer serilere göre daha kararlı bir karakter göstermiştir. Ortalama akımlar üst güven sınırını,
maksimum akımlar ise alt güven sınırını zorlamaya devam ekmekte olduğu görülmektedir.
Özellikle maksimum akımlarında önemsiz de olsa azalma eğiliminde olması diğer bütün
sebepler yanında arazi kullanımı ile ilişkili olduğu tahmin edilmektedir. 1980’li yıllardan
sonra tarla tarımının giderek azalması ve yerini fındık bahçelerine terk etmesi ve gübre
kullanımına bağlı olarak fındık bahçelerinin daha güçlü fiziksel yapıya kavuşmaları taşkınları
azalma yönünde tetiklediği söylenebilir. Bu durum şekil 2b’de görülen Ardışık Mann-Kendall
gidiş çizgisinin 1980’li yıllardan sonra alt güven sınırına doğru yönlenmesi ile de uyumludur.
Anlık minimum akımlar ise uzun yıllar boyunca kararlı bir özellik göstererek güven sınırları
arasında rasgele bir dalgalanma göstermiştir (Şekil 2c).

56
Olasılık Analizi Sonuçları

İç bağımlılık ve gidiş analizleri sonucu tamamen rasgele davranış gösterdikleri belirlenen


ortalama, anlık maksimum ve minimum akım serileri olasılık analizine tabi tutulmuştur.
Uygun olasılık dağılım modellerinin belirlenmesinde Kolmogorov-Smirnov uyum testi
kullanılarak her bir seri için uygun dağılım modeli belirlenmiştir (Şekil 3). Ortalama ve anlık
maksimum akımlar için log-lojistik, anlık minimum akımlar içinse Weibull olasılık dağılım
modelinin en uygun olduğu saptanmıştır. Uygun model parametreleri kullanılarak türetilen
standart yinelenme yıllarına karşılık gelen değerler Tablo 2’de verilmiştir.

57
0.4

0.2
Otokorelasyon
katsayısı

0.0

-0.2

-0.4

-0.6
1 2 3 4 5 6 7 8 9
a)

0.4

0.2
Otokorelasyon
katsayısı

0.0

-0.2

-0.4

-0.6
1 2 3 4 5 6 7 8 9
b)

0.4

0.2
Otokorelasyon
katsayısı

0.0

-0.2

-0.4

-0.6
1 2 3 4 5 6 7 8 9
Gecikme (Lag)
c)

Şekil 1. Gözlem serilerinin otokorelasyon testi sonuçları (------: %95 güven aralıkları)

58
u(ti) u'(ti) 95% Güven sınırları
3.0

2.0
Standardize değişken

1.0

0.0

-1.0

-2.0

-3.0
1962 1967 1972 1977 1982 1987 1992 1997
a)

3.0
Standardize değişken

2.0
1.0
0.0
-1.0
-2.0
-3.0
1962 1967 1972 1977 1982 1987 1992 1997
b)

3.0
Standardize değişken

2.0
1.0
0.0
-1.0
-2.0
-3.0
1962 1967 1972 1977 1982 1987 1992 1997
Yıllar
c)
Şekil 2. Gözlem serileri için Ardışık Mann-Kendall testi sonuçları

Tablo 3’te ise her bir seride gözlenen anlık maksimum ve minimum akım değerleri ile bu
değerlere karşılık gelen yinelenme yılları verilmiştir. Bulgularda en çarpıcı sonuç, 39 yıl gibi
kısa bir süreçte anlık maksimum akımlar için 222.2 yılda bir gözlenebilecek bir akımın
kaydedilmiş olmasıdır. Gözlem süresi 39 yıl olan bu analizde, yinelenme aralığı 222.2 yıl olan
bir akım değerinin kaydedilmiş olması bölgede zaman zaman yüksek debili akımların
görülebileceğini göstermektedir. Bu doğal afetlere karşın gereken dere ıslahı veya su
düzenleme yapılarının yapılması can ve mal güvenliği için büyük önem arz etmektedir. Diğer
önemli vurgulanması gereken nokta ise, anlık minimum akımlarda 100 yılda bir gözlenmesi
59
beklenen akımın henüz gözlenmemiş olması yani o şiddette bir kuraklığın henüz
yaşanmadığını ve gelecekte yaşanabileceğini belirtmektedir.

Tablo 2. Akım serilerinin uyduğu olasılık dağılım modelleri ve standart yinelenme yılları için
beklenen düşük ve yüksek akımlar
Uygun Tr (yıl)
Yıllık KS
olasılık Tr=2 Düşük akımlar (Pr[X ≤ x]) Yüksek akımlar (Pr[X>x])
akımlar hesap
dağılımı
değeri 5 10 20 50 100 5 10 20 50 100
Log-
Ortalama 0.11 13.8 12.1 11.1 10.2 9.2 8.4 15.5 16.6 17.6 18.9 19.9
lojistik
Anlık Log-
0.08 107.8 75.7 63.0 54.1 45.7 41.1 177.3 227.4 272.9 326.7 362.9
maksimum lojistik
Anlık
Weibul 0.09 2.4 1.7 1.3 1.0 0.7 0.5 3.0 3.2 3.4 3.5 3.6
minimum

Tablo 3. Gözlem serilerinin ekstrem değerleri (ve yılı) ve karşılık gelen yinelenme yılları
Düşük akım (m3/sn) Yüksek akım (m3/sn)
Yıllık
akımlar Yinelenme yılı, Yinelenme yılı,
Akım Tr Akım Tr
Ortalama 8.3 (1985) 108.7 19.7 (1967) 88.5
Anlık
44.2 (1985) 61.7 400 (1965) 222.2
maksimum
Anlık
0.6 (1979) 77.5 3.6 (1978) 175.5
minimum

KAYNAKLAR

Bayazıt, M., Oğuz, B., Mühendisler İçin İstatistik, 1995. Birsen Yayınevi. 197s.

Çetin, M., Jeoistatistiksel Yöntem ile Nokta ve Alansal Yağışların Saptanması ve Stokastik Olarak
Modellenmesi Örnek Havza Uygulamaları, Ç. Ü. Fen Bilimleri Enstitüsü, Tarımsal Yapılar ve Sulama Anabilim
Dalı, Doktora Tezi, Adana, 1996.

Sneyers, R., On the Statistical Analysis of Series of Observations, WMO Technical Note 43, World
Meteorological Organization, Geneva, 1990.

Tonkaz, T., Güneydoğu Anadolu Projesi Alanında Günlük Ortalama Sıcaklıkların Stokastik Modellenmesi ve
Ters Uzaklık Yöntemiyle Alansal Dağılımının Haritalanması. Çukurova Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü
Tarımsal Yapılar ve Sulama Anabilim Dalı, 2002.

Tülücü, K., Uygulamalı Hidroloji, Ç.Ü. Ziraat Fakültesi Yayınları No: 138, Ders Kitapları Yayın No: 43, Adana,
1996.

60
TRABZON CİVARINDA 2 İSTASYONDA KAYDEDİLMİŞ YILLIK ANLIK
MAKSİMUM AKIM SERİLERİNE VE 1 İSTASYONDA 14 ARDIŞIK STANDART
SÜRELİ YILLIK YAĞMUR PİKLERİ SERİLERİNE TEKERRÜR ANALİZLERİ

Tefaruk HAKTANIR1 , Murat ÇOBANER2, Özgür ÖZTÜRK1, Özgür KİŞİ1,


Mehmet ARDIÇLIOĞLU1, Alaattin UĞURLU3

1: Erciyes Üniversitesi Müh. Fak. İnşaat Müh. Bölümü 38039 Kayseri


2: Çukurova Üniversitesi Müh.-Mim. Fak. İnşaat Müh. Bölümü 01330 Adana
3: DMİ Genel Müdürlüğü Hidrometeoroloji Şb. Md.lüğü 06120 Ankara

ÖZET

Galyan Deresi üzerindeki 22-59 ve Altın Deresi üzerindeki 22-61 akım rasat istasyonlarında
ölçülmüş olan 24 ve 20 elemanlı yıllık anlık maksimum akım (YAMA) serilerine, ve Trabzon
yağış rasat istasyonunda ölçülmüş olan 46 elemanlı 14 ardışık standart süreli yıllık yağmur
pikleri (YYP) serilerine istatistiksel frekans analizi uygulanmıştır. YAMA serilerine, Gumbel,
3-parametreli log-normal (LN3), Pareto, genel ekstrem değerler (GED), Pearson-3 (P3), log-
Pearson-3 (LP3), log-lojistik, ve Wakeby dağılımları denenmiştir. Wakeby dışındaki
dağılımların parametreleri, momentler, maksimum-olabilirlik, olasılık-ağırlıklı-momentler, ve
kendini-belirleyen-olasılık-ağırlıklı-momentler yöntemleriyle ayrı ayrı hesaplanmaktadır. Ki-
kare ve Kolmogorov-Smirnov uygunluk testleri icra edilmektedir. 1.01 yıldan 1Milyar yıla
kadar istenen adet ve değerlerde ortalama tekerrür yıllarına sahip anlık pik debiler
hesaplanmaktadır. 106Y192 nolu Tübitak destekli araştırma projesi kapsamında, DMİ Genel
Müdürlüğünün plüviyograflı yağış rasat istasyonlarında ölçülmekte olan, 5 dakikadan 24
saate kadar, 14 adet ardışık standart süreli yıllık yağmur pikleri (YYP) serilerine uygulanacak,
ardışık frekans eğrilerinin birbirinden ıraksaması kriterini sağlayan, ayrı bir istatistiksel
frekans analiz paket programı geliştirilmiştir. Bunda, parametreleri, momentler, maksimum-
olabilirlik, olasılık-ağırlıklı-momentler, ve kendini-belirleyen-olasılık-ağırlıklı-momentler
yöntemleriyle hesaplanan, Gumbel, LN3, GED, P3, ve LP3 dağılımları alınmaktadır. 21 farklı
dağılımın YYP serilerine uygulanması sonucu, en uygun dağılıma karar verme amacıyla, Ki-
kare, Kolmogorov-Smirnov, ve olasılık çizgisi korelasyon katsayısı uygunluk testlerinin
üçünün birden ağırlıklı olarak değerlendirilmesi yapılmaktadır. Program Trabzon’daki YYP
serilerine uygulanmıştır.

Anahtar Kelimeler: Yıllık Anlık Maksimum Akımlar Ve Yıllık Yağmur Pikleri Frekans
Analizleri

ABSTRACT

Statistical frequency analyses with recorded series of annual flood peaks (AFP) of the stream-
gauging stations of 22-59 on Galyan Creek and 22-61 on Altin Creek having record lengths of
24 and 20 years, and with series of 14 standard successive-duration annual rainfall peaks
(ARP) recorded at Trabzon rain-gauging station with a record length of 46 years have been
performed. The probability distributions of Gumbel, 3-parameter log-normal (LN3), Pareto,
61
general extreme values (GEV), Pearson-3 (P3), log-Pearson-3 (LP3), log-logistic (LL), and
Wakeby are used. The parameters of these distributions, except Wakeby, are computed by the
methods of moments (MOM), maximum-likelihood (ML), probability-weighted moments
(PWM), and self-determined probability-weighted moments (SDPWM). Chi2 and
Kolmogorov-Smirnov goodness-of-fit tests are carried out. The flood peaks having average
return periods (T) of from 1.01 year up to 1Billion years are computed and tabulated. Another
computer package program which performs frequency analyses on 14 number of ARP series,
satisfying the criterion of 14 frequency curves of these sequentially-increasing rainfall
durations diverging with increasing T’s, has been developed. Here, the probability
distributions of Gumbel, LN3, GEV, P3, and LP3 are used, whose parameters are computed
by the methods of MOM, ML, PWM, and SDPWM, and an overall quantitative evaluation of
the goodness-of-fit tests of Chi2, Kolmogorov-Smirnov, and probability plot correlation
coefficient is made. This program is applied on the ARP series recorded at Trabzon.

Key Words: Frequency Analysis Of Annual Flood Peaks And Annual Rainfall Peaks

GİRİŞ

‘Yıllık anlık maksimum akım (YAMA)’ veya ‘yıllık taşkın piki (YTP)’ olarak adlandırılan
büyüklük, 365 günlük bir su yılı içinde, bir doğal akarsuyun belirli bir kesitinden geçen
debilerin en büyük değerlisidir, ve bir su yılı içindeki birçok taşkın hidrografı piklerinden en
büyük olanıdır. Yağmurlar ise 5, 10, 15, 30 dakika, 1, 2, 3, 4, 5, 6, 8, 12, 18, 24 saat olmak
üzere 14 ardışık standart sürelerde sınıflandırılmıştır. Plüviyograflı bir yağmur rasat
istasyonunda, yine bir su yılı içinde vuku bulan 5 dakika süreli yağmur derinliklerinden en
büyük olanı o yılın tr = 5-dakikalık yıllık yağmur pikidir (YYP). Teorik olarak, bir drenaj
alanının toplanma zamanı (tc) tahmin edilecek, süresi toplanma zamanına eşit (tr = tc),
yönetmeliklerin gerektirdiği ortalama tekerrür peryoduna (T’ye) sahip ekstrem yağmur
derinliği tahmin edilecek, ve sızma kayıplarından sonra, o yörede yağmur yağma hızı
karakteristiklerini yansıtan bir tasarım hiyetografı hesaplanacak, ve sonuçta bu hiyetografın
oluşturduğu taşkın hidrografı hesaplanacaktır (Örneğin: Chow vd., 1988, Bölümler: 7 ve 14;
Özdemir, 1978, Bölüm: 4.5). Küçük drenaj alanlarında, 5 dakika, 10 dakika gibi kısa süreli
YYP’leri önem arzeder, ve yağmur şiddeti sabit alınabilir. tr = 24 saat gibi uzun süreli
ekstrem yağmurların şiddeti sabit kabul edildiğinde, bu sabit şiddet süre ile çarpılarak toplam
YYP değeri hesaplanabilir, ve bu toplam yağmur, tasarım hiyetografının gerektirdiği
oranlarda yağmur süresine dağıtılabilir.

YILLIK TAŞKIN PİKLERİ FREKANS ANALİZİ

YTP’lerin ölçülmüş kaydedilmiş bir serisine uygun bir olasılık dağılımı uydurarak bunların
büyüklükleri ile küçük-kalma veya geçilme olasılıkları arasındaki nicel ilişkinin hesabı
frekans analizi olarak bilinmektedir. Bu hesap, birçok aday olasılık dağılımı, ve birçok
parametre tahmin yöntemi mevcut olduğundan, kapsamlı yöntemler ve yüklü miktarda
aritmetik işlemler gerektirdiğinden, frekans analizi bilgisayar programları yardımıyla
gerçekleştirilmektedir. Örneğin, Rao ve Hamed’in (2000) ‘Flood Frequency Analysis’ başlıklı
kitabının ekinde verilen bir MATLAB programı mevcuttur. U.S. Army Hydrologic
Engineering Center’ın geliştirmiş olduğu, sadece Log-Pearson-3 dağılımı kullanan bir
program vardır (USGS, 1982). Ülkemizde, Öztekin’in kodlamış olduğu FRANMOD adlı bir
program da vardır (Öztekin, 2006). YTP frekans analizi için bazı klasik kaynaklar bu tebliğde
listelenmiştir (Örneğin: Cunnane, 1989; Gumbel, 1958; NERC, 1975; Rao & Hamed, 2000;
USGS, 1982). Ayrıca, YTP frekans analizi için, bu tebliğin birinci yazarının son 25 yıldır
62
geliştirdiği, daha ziyade akademik araştırma amaçlı kullanılan bir program da mevcuttur
(Örneğin: Haktanır, 1982, 1990, 1991a, 1991b, 1992, 2006). Anılan program, ilgili
literatürden edinilen kanaat sonucu, bu iş için uygun olduğuna inanılan 8 farklı olasılık
dağılımının birçoğuna, dört farklı parametre tahmin yöntemi uygulanmasıyla ortaya çıkan 28
farklı dağılım modelini kapsamaktadır. Programın Trabzon civarında iki adet ARİ’nda
ölçülmüş yıllık taşkın pikleri (YTP) serilerine uygulanması, giriş dataları, ve programın
çıktıları Konferansta sunulacaktır.

YILLIK YAĞMUR PİKLERİ FREKANS ANALİZİ

YYP serileri de ekstrem hidrolojik rastgele değişkenler olduğundan, bunların frekans


analizleri YTP serilerinde kullanılan dağılımlarla yapılmaktadır (örneğin: Cunnane, 1989;
DSİ, 1990). Ülkemizde, DMİ’nin standartlaştırdığı ardışık süreli yağmur olayları, 5, 10, 15,
30 dakika, 1, 2, 3, 4, 5, 6, 8, 12, 18, 24 saat süreli olanlarıdır. Hindistan ve Bengladeş gibi
Muson yağmurlarının da hüküm sürdüğü coğrafyalarda, bu standart süreler, 24 saatten sonra
devam edip belki 7 güne kadar kesintisiz yağmur olaylarını da içerebilir.

Sürekliliğin korunumu prensibine göre, örneğin 10 dakikalık ekstrem yağmur derinliğinin


aynı T için 5 dakikalık ekstrem yağmur derinliğinden büyük olması gerekmektedir (örneğin:
Benzeden, 2001; Haktanır, 2003; Haktanır vd., 2007; Porras & Porras, 2001). Parametrelerini
momentler yöntemiyle hesaplayarak, Gumbel, log-Normal, gama gibi birkaç dağılımı
uygulayan, ve her ardışık-süreli YYP serisi için Ki-kare ve Kolmogorov-Smirnov uygunluk
testi yaparak uygun dağılımı seçen, DMİ Genel Müdürlüğünün halen kullanmakta olan
bilgisayar programı, her seriye ayrı ayrı düşünüldüğünde, hesap yöntemleri açısından makul
görünmektedir. Fakat bu program, bu çalışmada ‘ıraksaklık kriteri’ olarak adlandırılan kısıtı
kontrol etmemekte ve bazı serilerde mantıksız şiddet-süre-tekerrür eğrilerinin ortaya
çıkmasına sebebiyet verebilmektedir. Bu çalışmada bulguları gösterilecek, ve Konferans’ta da
uygulaması sunulacak olan bilgisayar programı ise bu ıraksaklık kriterini sağlayan
dağılımlardan, üç farklı uygunluk testlerinin birlikte değerlendirilmesi sonucu en iyi olarak
gözüken ilk beş adet dağılımdan istenen ile (değişken değeri) ↔ (T) ilişkisi için nümerik
tabloları ve ayrıca şiddet-süre-tekerrür eğrilerini vermektedir.

Bu bilgisayar programı 106Y192 kod nolu TÜBİTAK destekli bir araştırma projesinin ürünü
olarak geliştirilmiştir. Proje yürütücüsünün son 25 yıldır tecrübesi ve bilgi birikimi sonucu,
parametreleri, MOM, MO, OAM, ve KBOAM yöntemleriyle hesaplanan Gumbel, LN3,
GED, P3, ve LP3 olasılık dağılımları seçilmiştir. LN3 dağılımının parametreleri ayrıca
‘indirgenmiş değişkenin çarpıklık katsayısını sıfır yapan ÇK0’ yöntemiyle de
hesaplanmaktadır. Böylece toplam 21 farklı dağılım modeli ortaya çıkmaktadır. LN3, P3, ve
LP3 dağılımlarının pozitif ve negatif çarpıklıklı versiyonları bulunduğundan, GED
dağılımının da GED-2 ve GED-3 olarak adlandırılan iki farklı türü bulunduğundan, ölçülmüş
kaydedilmiş, 14 ardışık standart süreli YYP serilerinin ayrı ayrı değerlendirmelerde
hesaplanan dağılım parametrelerinin uygun biçimleri yağmur süresi tr’ye karşılık logaritmik-
logaritmik veya semi-logaritmik regrese edilerek düzenlenmekte, ve böylece ıraksaklık
kriterinin gerektirdiği özellikler sağlanmaya çalışılmaktadır. Örnek serilerdeki rakamların
boyutlarından kaynaklanan sebeplerden dolayı, regresyon düzenlemelerine rağmen bazı
istasyonlarda 21 dağılımdan bazıları ıraksaklık kriterini sağlamamaktadır. DMİ Genel
Müdürlüğünce işletilmekte olan, kayıt süresi 11 yıl ile 65 yıl arasında, toplam 253 adet
yağmur rasat istasyonunda 39 adedinde 21 dağılımın 21’i de ıraksaklık kriterini sağlarken,
ıraksaklık kriterini sağlayan 15 ve daha fazla dağılım olan istasyon adedi 204’tür (%80).

63
Iraksaklık kriterini sağlamayan dağılımlar baştan elimine edilerek, ıraksaklık kriterini
sağlayan dağılımlara 14 ardışık seriden her birinde, ayrı ayrı Ki-kare, Kolmogorov-Smirnov,
ve olasılık çizgisi korelasyon katsayısı (OÇKK) (probability plot correlation coefficient)
uygunluk testleri uygulanmaktadır. Herhangi bir istasyonda, örneğin, 21 adet dağılımdan N
adedi ıraksaklık kriterini sağlıyorsa (N ≤ 21), örneğin tr = 5 dakikalık seride Ki-kare uygunluk
testinde en küçük küçük-kalma olasılığına sahip Ki-kare istatistiği olan dağılıma N değeri,
ikinci en küçük küçük-kalma olasılığına sahip Ki-kare istatistiği olan dağılıma N – 1 değeri,
üçüncü en küçük küçük-kalma olasılığına sahip Ki-kare istatistiği olan dağılıma N – 2 değeri
verilmekte, böylece devam edilerek en büyük küçük-kalma olasılığına sahip Ki-kare istatistiği
olan dağılıma 1 değeri verilmekte, N adet dağılıma Ki-kare uygunluk testi açısından bu
şekilde not verilmektedir. 14 seriden 14 adet not toplamı en büyük olan dağılım Ki-kare
uygunluk testine göre en iyi dağılım olarak değerlendirilmektedir. Aynı yaklaşım,
Kolmogorov-Smirnov ve OÇKK uygunluk testlerinde de uygulanmaktadır. Sonuçta, bu üç
farklı uygunluk testlerinin toplam notları da toplanarak net toplam puan tablosu
oluşturulmakta, bu tabloda en büyük notu alan dağılım ‘en iyi’, ikinci en büyük notu alan
dağılım ‘ikinci iyi’ olarak değerlendirilmektedir. Bu bildiride bulguları sunulan ve
Konferansta uygulaması gösterilecek olan, özellikleri burada özetlenen bilgisayar programı
hakkında detaylı teknik bilgiler 106Y192 kod nolu TÜBİTAK ÇAYDAG projesinin 1., 2., ve
3. Gelişme Raporlarında mevcuttur.

TRABZON CİVARINDA UYGULAMALAR

Trabzon Civarında YTP Frekans Analizi Uygulamaları

DSİ Genel Müdürlüğünden Trabzon civarında ölçülmüş kaydedilmiş YTP serilerinden kayıt
süresi 20 ve 24 yıl olan 2 adedi ile Yıllık Taşkın Pikleri Frekans Analizi programı
çalıştırılmıştır. Çizelge 1’de bu YTP serilerinin öz istatistiksel bilgileri verilmektedir.
Bunların menba kısımlarında, biraz yukarıda baraj olup olmadığı tarafımızdan bilinemediği
için, bu iki istasyondaki akımların doğal akımlar olup olmadığı bilinmemektedir.

Çizelge 1. Trabzon civarında 2 adet akım rasat istasyonunda ölçülmüş


YTP serilerinin istatistikleri
------------------------------------------------------------------------------------------
İstasyon kayıt Ortalama Varyasyon Çarpıklık
Kimliği süresi (m3/sn) katsayısı katsayısı
------------------------------------------------------------------------------------------
22-59 24 26.12 0.949 +3.97
22-61 20 41.13 0.663 +3.64

Bu istasyonlardan 22-59 nolu, Galyan Deresi üzerindeki Çiftdere ARİ’ndaki YTP serisi
Çizelge-2’de, bu giriş donesi ile elde edilen çıkış bilgilerinin bir kısmı Çizelge-3’te, bu 24
elemanlı YTP serisinin histogramı ile birlikte, frekans analizi sonucu bu seriye uygulanan 28
dağılımdan bazılarının olasılık yoğunluk fonksiyonları Şekil-1’de verilmektedir.

Çizelge 2. 22-59 nolu, Galyan Deresi üzerindeki Çiftdere ARİ’ndaki YTP serisi (m3/sn)
-----------------------------------------------------------------------------------------------------------
15.0 14.5 14.0 12.0 16.0 25.0 15.0 15.0 39.0 23.5
135.0 14.5 29.5 26.5 12.3 39.0 12.0 19.5 30.7 21.1
39.5 17.4 15.4 25.5

64
Çizelge 3. 22-59 nolu ARİ’ndaki YTP serisi ile frekans analizi çıktılarından bir kısmı

Galyan Deresi, Çiftdere, 22-59


Sample length = 24 , Qmin-obs.= 12.0 , Qmax-obs.= 135.0
Basic Statistics of the original series:
Arithm.Average= 26.12 , Stand.Devtn.= 24.80 , Skewness Coef.= 3.970
Basic Statistics of the log(e)-transformed series:
Arithm.Average= 3.0660 , Stand.Devtn.= .5483 , Skewness Coef.= 1.727

Parameters of the 3-PARAMETER LOG-NORMAL Distribution by Various Methods:


Either y=ln(x-c) or y=ln(c-x)
Skewness Stand.Dev. of y
Method: Coef.of y (a param.of LN3) b param.of LN3 c param.of LN3
LN3-M 1.6444 .57332 2.01111E+01 1.19570E+00
LN3-ML -.2702 1.34558 6.39258E+00 1.15857E+01
LN3-PM .0861 1.20957 7.32674E+00 1.11568E+01
LN3SDP .1465 1.18191 7.52340E+00 1.10526E+01
LN3-KA -.0363 1.23917 6.96616E+00 1.13363E+01
LN3CS0 .0000 1.24912 7.06807E+00 1.12872E+01

Parameters of the GUMBEL Distribution:


Method: Scale param. Location param.
Moments : 4.38077E-02 1.40319E+01
PWMs : 7.51355E-02 1.84385E+01
Maximum-Likelihood: 1.02547E-01 1.88539E+01
SDPWMs : 2.10073E-01 2.33731E+01

Parameters of the PARETO Distribution:


Method: Shape param. Loctn.param. Scale param.
Moments : -.17417 1.13061E+01 1.65336E+01
PWMs : -.41008 1.16332E+01 8.65266E+00

Parameters of the GENERAL EXTREME VALUE Distribution:


Method: Shape param. Scale param. Location param.
Moments : -.214606 1.30888E+01 1.50788E+01
PWMs : -.511869 6.10922E+00 1.63951E+01
SDPWMs : -.523924 5.95253E+00 1.63454E+01
Maximum-Likelihood: -.265643 8.74447E+00 1.87651E+01

Parameters of the PEARSON-3 and LOG-PEARSON-3 Distributions by Various


Methods:
Method: Skew Coef. Shape param. Scale param. Location param.
PEARSON3-MOMs 3.9701 2.53776E-01 4.92311E+01 1.36272E+01
PEARSON3-ML .0005 1.70204E+07 5.88223E-03 -1.00092E+05
PEARSON3-PWMs 3.4127 3.43443E-01 3.79524E+01 1.30864E+01
PEARSON3-SDPWMs 3.4127 3.43443E-01 3.79524E+01 1.30864E+01

LOGPEARSN3-MOMs 1.7274 1.34045E+00 4.73539E-01 2.43120E+00


LOGPEARSN3-ML .0011 3.50280E+06 2.86645E-04 -1.00100E+03
LOGPEARSN3-PWMs 1.5601 1.64336E+00 4.66391E-01 2.29952E+00
LOGPRSN3-SDPWMs 1.6348 1.49666E+00 4.39523E-01 2.40814E+00
LOGPSN3-ENTROPY .0000 3.38818E+10 2.97851E-06 -1.00914E+05
LOGPN3-MIX.MOMs .9423 4.50476E+00 2.67195E-01 1.86231E+00

Parameters of the LOG-LOGISTIC Distribution:


Method: Shape param. Scale param. Location param.
Moments : .243999 4.43323E+01 -2.28702E+01
PWMs : .544448 9.81003E+00 9.17651E+00
SDPWMs : .552546 9.52860E+00 9.35241E+00
Maximum-Likelihood: .874949 6.21091E+00 1.18772E+01

Parameters of the WAKEBY distribution by the method of PWMs:


m,a,b,c,d = 1.0557E+01 2.5822E+00 3.6145E+00 1.5113E+01 4.7257E-01
65
FLOOD MAGNITUDES VERSUS RETURN PERIODS GIVEN BY VARIOUS MODELS:
RETURN LN-2 LN-3 LN-3 LN-3 LN-3 LN-3 LN-3
PERIOD (MOMs) (MOMs) (MaxLik) (PWMs) (Kappnm) (CS=0) (SDPWMs)
0.10101E+01 6.0 6.5 11.9 11.6 11.7 11.7 11.5
0.20000E+01 21.5 21.3 18.0 18.5 18.3 18.4 18.6
0.50000E+01 34.0 33.8 31.4 31.4 31.1 31.5 31.4
0.10000E+02 43.3 43.1 47.4 45.7 45.4 46.3 45.3
0.50000E+02 66.2 66.5 112.9 99.0 100.1 103.2 96.3
0.10000E+03 76.8 77.5 157.9 133.3 135.8 140.5 128.7
0.10000E+04 116.8 119.5 420.4 318.9 332.0 346.8 301.2
0.10000E+05 164.8 170.8 964.3 669.6 710.3 747.2 621.1
0.10000E+07 290.6 308.1 3844.0 2312.2 2529.7 2690.2 2082.8
0.10000E+10 575.0 627.6 20459.9 10377.0 11781.8 12688.2 9028.5

RETURN GUMBEL GUMBEL GUMBEL GUMBEL PARETO PARETO


PERIOD (MOMs) (MaxLik) (PWMs) (SDPWMs) (MOMs) (PWMs)
0.10101E+01 -20.8 4.0 -1.9 16.1 11.5 11.7
0.20000E+01 22.4 22.4 23.3 25.1 23.5 18.6
0.50000E+01 48.3 33.5 38.4 30.5 42.0 31.4
0.10000E+02 65.4 40.8 48.4 34.1 58.1 44.8
0.50000E+02 103.1 56.9 70.4 41.9 104.0 95.5
0.10000E+03 119.0 63.7 79.7 45.3 128.1 130.0
0.10000E+04 171.7 86.2 110.4 56.3 232.5 349.1
0.10000E+05 224.3 108.7 141.0 67.2 388.5 912.3
0.10000E+07 329.4 153.6 202.3 89.1 969.3 6082.5
0.10000E+10 487.1 220.9 294.3 122.0 3423.2 103503.3

RETURN LLOGIST LLOGIST LLOGIST LLOGIST


PERIOD (MOMs) (MaxLik) (PWMs) (SDPWMs)
0.10101E+01 -8.4 12.0 10.0 10.1
0.20000E+01 21.5 18.1 19.0 18.9
0.50000E+01 39.3 32.8 30.0 29.8
0.10000E+02 52.9 54.3 41.6 41.4
0.50000E+02 91.7 198.9 90.8 91.2
0.10000E+03 113.2 358.0 128.9 130.1
0.10000E+04 216.2 2627.8 430.7 442.3
0.10000E+05 396.6 19641.5 1486.4 1555.3
0.10000E+07 1267.51103705.0 18137.4 19702.1
0.10000E+10 6938.7********* 779297.6 895263.9

RETURN GEV GEV GEV GEV


PERIOD (MOMs) (MaxLik) (PWMs) (SDPWMs)
0.10101E+01 -2.0 7.8 9.9 10.1
0.20000E+01 20.1 22.1 18.9 18.8
0.50000E+01 38.2 34.9 30.2 29.9
0.10000E+02 52.9 45.7 42.2 41.9
0.50000E+02 95.0 78.7 92.4 92.7
0.10000E+03 117.8 97.6 130.2 131.5
0.10000E+04 222.6 192.1 414.0 428.7
0.10000E+05 394.3 366.0 1335.8 1421.2
0.10000E+07 1136.8 1277.9 14066.3 15816.7
0.10000E+10 5162.5 8081.0 482672.8 589870.8

RETURN P-3 P-3 P-3 P-3


PERIOD (MOMs) (MaxLik) (PWMs) (SDPWMs)
0.10101E+01 13.6 -30.3 13.1 13.1
0.20000E+01 15.9 26.1 17.0 17.0
0.50000E+01 31.9 46.5 33.7 33.7
0.10000E+02 51.1 57.2 50.8 50.8
0.50000E+02 107.3 76.0 97.6 97.6
0.10000E+03 134.3 82.6 119.5 119.5
0.10000E+04 230.0 101.1 195.7 195.7

66
0.10000E+05 331.1 116.4 275.2 275.2
0.10000E+07 541.0 141.5 439.0 439.0
0.10000E+10 864.6 171.7 690.3 690.3

RETURN LP-3 LP-3 LP-3 LP-3 LP-3 LP-3 WAKEBY


PERIOD (MOMs) (MaxLik) (PWMs) (SDPWMs) (Entropy) (MixMoms) (PWMs)
0.10101E+01 11.6 6.2 10.3 11.4 6.0 8.5 10.7
0.20000E+01 18.5 21.5 18.5 18.7 21.5 19.7 18.8
0.50000E+01 30.7 33.7 32.2 30.8 34.1 33.1 30.4
0.10000E+02 44.3 42.7 47.5 43.8 43.4 45.9 42.9
0.50000E+02 100.9 64.6 112.1 96.3 66.2 89.4 94.0
0.10000E+03 143.0 74.8 160.4 134.1 76.9 116.6 131.2
0.10000E+04 448.3 112.7 515.2 395.2 116.9 267.4 393.4
0.10000E+05 1387.1 158.0 1616.0 1144.9 165.1 583.8 1171.9
0.10000E+07 13002.6 275.4 15332.7 9348.1 291.1 2569.8 10343.6
0.10000E+10 363392.8 537.6 427676.9 210632.2 575.8 21361.2 270681.2

CHI-2 GOODNESS-OF-FIT STATISTICS FOR HISTOGRAMS OF EQUAL-LENGTH SLICES


NUMBER OF SLICE DIVISIONS:
MODELS: 5 6 7 Av.Pr. Rnk Av.Chi² Rnk 60% 80% 90%
LN2-ML 6.3 96% 11.6 99% 14.4 99% 98% 25 10.8 27 N N N
GUMB-M 5.0 92% 7.4 94% 8.4 92% 93% 21 6.9 24 N N N
GUM-ML 495.9 100% 756.7 100% ***** 100% 100% 32 758.7 32 N N N
GUM-PM 41.3 100% 58.1 100% 72.8 100% 100% 30 57.4 29 N N N
GUM-SD 101.0 100% 99.1 100% 99.6 100% 100% 31 99.9 30 N N N
PAR-M 3.2 93% 5.1 92% 6.0 89% 91% 20 4.8 20 N N N
PAR-PM 2.4 87% 2.9 76% 3.7 70% 78% 10 3.0 8 N Y Y
LLOG-M 3.8 95% 5.7 94% 6.6 92% 94% 22 5.4 22 N N N
LLOGML 1.5 78% 1.8 58% 2.7 56% 64% 1 2.0 1 N Y Y
LLOGPM 2.6 89% 2.8 75% 3.6 69% 78% 9 3.0 10 N Y Y
LLOGSD 2.6 89% 2.8 75% 3.5 68% 77% 8 3.0 7 N Y Y
P3-M 2.3 87% 2.9 77% 4.3 77% 80% 14 3.2 13 N N Y
P3-ML 163.6 100% 311.5 100% 498.6 100% 100% 29 324.6 31 N N N
P3-PWM 2.8 91% 3.8 85% 5.0 83% 86% 16 3.9 16 N N Y
P3-SDP 2.8 91% 3.8 85% 5.0 83% 86% 17 3.9 17 N N Y
LP3-M 1.7 81% 3.5 83% 4.0 74% 79% 12 3.1 11 N Y Y
LP3-ML 7.2 99% 13.3 100% 17.0 100% 100% 28 12.5 28 N N N
LP3-PM 1.9 83% 3.5 83% 3.5 68% 78% 11 3.0 9 N Y Y
LP3SDP 1.7 80% 3.6 83% 4.1 75% 79% 13 3.1 12 N Y Y
LP3-NT 6.3 99% 11.6 100% 14.3 100% 99% 27 10.7 26 N N N
LP3-MM 1.8 82% 3.9 86% 3.9 73% 80% 15 3.2 14 N N Y
LN3-M 5.9 98% 9.7 99% 14.0 100% 99% 26 9.8 25 N N N
LN3-ML 3.3 93% 3.6 83% 7.5 94% 90% 19 4.8 21 N N N
LN3-PM .9 65% 2.0 62% 3.4 67% 65% 2 2.1 2 N Y Y
LN3SDP 1.6 80% 1.9 61% 3.5 68% 70% 3 2.4 3 N Y Y
LN3-KA .8 62% 1.7 58% 7.2 93% 71% 4 3.2 15 N Y Y
LN3CS0 .9 65% 1.7 58% 10.6 99% 74% 5 4.4 18 N Y Y
GEV-M 3.2 93% 4.8 91% 5.6 87% 90% 18 4.5 19 N N N
GEV-ML 5.3 98% 7.1 97% 8.3 96% 97% 23 6.9 23 N N N
GEV-PM 2.5 89% 2.8 75% 3.6 69% 77% 7 2.9 6 N Y Y
GEV-SD 2.5 89% 2.7 74% 3.5 68% 77% 6 2.9 5 N Y Y
WAKEBY 2.4 99% 2.8 99% 3.6 94% 98% 24 2.9 4 N N N

67
Çizelge-2 ve Şekil-1’den görüldüğü gibi, 22-59 nolu ARİ’da bir ölçüm, ki 20.06.1990’da
vuku bulan 135.0 m3/sn’lik anlık taşkın pikidir, diğer 23 ölümden çok büyüktür. Bu değer seri
aritmetik ortalamasından (4.4)×(standart sapma) kadar daha büyüktür. Benzer durum 22-61
nolu ARİ için de vardır. Yine 20.06.1990 tarihinde vuku bulan taşkın pik debisi (= 150.0
m3/sn) seri aritmetik ortalamasından (4.0)×(standart sapma) kadar daha büyüktür. Bu ayrık
görünen değerler, her iki serinin çarpıklık katsayılarının da epeyce büyük boyutlarda olmasına
sebep olmuştur. Aslında, 24 ve 20 elemanlı 22-59 ve 22-61 nolu ARİ’lerin serileri istatistiksel
olarak anlamlı uzunlukta değildir. Genelde, en küçük anlamlı seri uzunluğunun 30 elemanlı
olması gerektiği yaklaşımı vardır. Özdemir’e (1978) göre bu alt sınır değeri 22 elemandır.
Rasatlara devam edilerek, 10 sene kadar sonra data birikimi ile bu ayrık değerle diğerleri
arasındaki boşluk kapanarak, seri histogramı daha sürekli bir görünüm arz edebilir.

68
Trabzon Civarında YYP Frekans Analizi Uygulamaları

DMİ Genel Müdürlüğü’nün işletmekte olduğu plüviyograflı yağmur rasat istasyonlarından


Trabzon’da kaydedilmiş 14 standart ardışık süreli YYP serileri ile Yıllık Yağmur Pikleri
Frekans Analizi programı çalıştırılmıştır. Trabzon istasyonunda programın nümerik çıktısı
Çizelge-4’te, en uygun olasılık dağılımı ile elde edilen şiddet-süre-tekerrür eğrileri de Şekil-
2’de sunulmaktadır.

Çizelge 4. Trabzon meteoroloji istasyonunda kaydedilmiş 14 ardışık standart süreli YYP


serileri ile frekans analizi çıktılarından bir kısmı
DEVLET METEOROLOJİ İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
TRABZON METEOROLOJİ İSTASYONUNDA
STANDART ZAMANLARDA GÖZLENEN EN BÜYÜK YAĞIŞ DEĞERLERİ (mm)

Gözlem DAKİKA SAAT


Yılı 5 10 15 30 1 2 3 4 5 6 8 12 18 24
-----------------------------------------------------------------------------------------
2005 8.4 9.0 15.1 19.2 30.9 43.1 45.0 45.9 46.0 50.1 56.6 57.4 58.6 61.5
2004 4.5 5.7 6.6 10.4 13.7 18.0 20.6 21.6 22.4 23.9 24.6 34.9 42.3 50.0
2003 8.7 10.0 13.2 19.6 24.0 25.5 29.4 33.9 38.0 38.8 43.7 46.0 50.2 51.4
2002 9.6 17.5 22.8 24.3 25.3 31.5 32.6 32.9 32.9 33.0 33.0 37.4 52.6 53.7
2001 6.2 10.0 13.5 21.5 26.8 31.1 32.0 33.2 40.4 42.5 44.0 53.2 54.8 61.2
2000 18.7 22.7 33.6 50.3 59.4 76.7 81.7 85.9 86.3 86.3 86.4 86.4 86.4 90.0
1999 6.9 9.9 11.4 18.1 27.6 50.1 50.5 50.6 50.6 50.6 50.8 62.7 72.1 72.1
1998 7.3 9.6 11.2 16.7 26.1 29.3 31.6 33.7 36.3 38.2 38.3 48.8 53.0 53.4
1997 *
1996 6.6 10.6 11.8 12.5 13.9 14.4 16.5 17.5 18.3 18.9 21.5 27.7 34.3 45.1
1995 5.2 7.7 10.0 16.0 23.4 29.5 34.0 34.0 34.4 34.4 34.5 40.5 48.1 48.2
1994 4.1 6.2 8.8 9.9 13.6 18.8 24.3 28.7 30.1 31.0 34.1 37.9 61.0 69.5
1993 6.0 10.9 12.7 13.9 14.2 20.0 25.1 33.9 39.1 41.8 45.2 53.2 63.5 72.0
1992 5.8 10.1 14.4 17.2 17.6 17.6 17.7 17.7 17.7 28.3 33.4 41.8 55.3 56.3
1991 10.3 20.4 24.5 42.4 69.0 81.3 87.6 92.7 94.8 94.8 100.1 109.8 116.5 116.6
1990 6.9 10.9 11.9 17.3 19.9 28.2 37.5 42.9 43.0 45.5 54.9 56.5 66.3 66.5
1989 6.3 8.8 10.1 14.8 18.9 30.6 34.2 34.5 37.2 41.2 41.5 51.1 59.1 72.9
1988 9.7 13.2 14.6 16.7 19.5 22.5 32.1 34.0 34.3 34.3 34.8 34.8 47.2 61.6
1987 5.7 7.9 8.5 11.6 20.3 31.3 37.0 42.2 42.3 42.3 42.3 42.3 42.6 46.4
1986 5.1 7.9 8.3 14.1 17.7 26.0 29.7 30.8 31.8 32.1 34.7 36.0 41.3 44.5
1985 *
1984 14.6 22.6 28.5 33.8 34.4 37.3 37.4 37.5 39.2 41.0 42.0 43.2 43.2 43.2
1983 5.0 6.3 7.0 7.3 10.0 17.9 23.5 26.4 28.4 35.5 46.8 48.2 49.6 51.5
1982 7.9 11.9 14.9 18.3 20.4 26.4 27.6 31.2 31.2 31.3 31.3 41.6 49.7 53.7
1981 9.6 15.3 16.7 27.0 35.3 41.8 47.8 47.8 48.3 49.3 49.8 49.8 49.8 58.0
1980 8.7 9.8 10.6 16.6 22.5 33.5 33.6 33.9 33.9 34.4 34.5 34.5 34.5 34.5
1979 4.8 6.9 7.2 12.0 15.8 21.9 28.7 35.2 38.4 41.9 52.7 61.1 66.6 69.6
1978 *
1977 6.2 7.2 8.8 10.0 13.8 20.1 24.3 24.9 28.3 28.4 30.9 39.0 46.1 48.2
1976 7.5 13.3 14.0 15.2 15.9 16.9 21.0 21.9 27.3 28.2 28.2 30.6 34.9 58.1
1975 5.7 8.0 9.7 10.0 11.0 13.8 16.8 20.1 21.7 22.4 24.0 30.5 30.5 34.7
1974 7.5 11.5 16.3 24.4 30.0 30.7 31.0 32.0 32.0 32.2 34.5 37.0 39.1 39.1
1973 12.7 15.7 21.6 24.8 32.0 38.8 38.8 38.8 38.8 38.8 38.8 38.8 62.0 62.6
1972 6.6 9.6 13.6 18.6 22.7 26.9 28.5 29.0 29.0 29.0 29.0 36.5 37.2 39.9
1971 6.3 11.3 12.9 15.4 23.8 24.8 26.1 26.1 26.1 26.1 27.3 34.1 45.7 49.2
1970 5.2 6.5 8.7 12.5 15.4 18.2 21.6 21.6 21.9 24.6 28.2 29.5 39.7 47.7
1969 4.2 6.8 7.6 9.1 13.6 16.0 20.5 23.6 24.1 26.8 28.7 41.8 53.9 59.0
1968 5.2 7.4 8.0 10.6 11.7 15.8 20.4 24.0 25.7 27.9 30.4 31.6 44.4 44.6
1967 3.8 5.0 5.6 8.9 15.2 21.2 24.8 24.8 24.8 26.0 28.7 35.4 43.2 52.7
1966 10.0 17.0 23.0 38.0 45.2 47.2 49.8 50.2 50.3 50.3 50.3 50.3 50.3 50.3
1965 2.0 4.0 6.0 9.6 15.2 28.5 30.5 33.3 36.2 37.1 42.6 47.0 65.2 74.8
1964 4.7 7.0 8.6 10.0 12.2 12.7 14.6 15.8 21.4 23.1 24.2 25.9 35.8 36.8
1963 5.9 11.3 12.6 18.0 24.9 25.2 25.2 25.2 25.2 25.2 35.4 46.6 50.8 60.4
1962 5.7 9.5 13.1 14.7 21.2 22.8 22.8 22.8 26.5 29.9 36.4 46.7 50.8 53.5
1961 13.4 14.0 14.7 15.6 22.6 26.2 28.6 28.8 31.5 32.6 42.4 60.2 60.5 69.7
1960 5.1 7.2 8.0 9.0 16.9 19.3 22.3 24.1 24.2 24.2 24.4 30.5 47.9 48.1
1959 8.0 11.0 11.8 14.4 14.6 23.7 28.5 29.2 29.3 29.3 31.8 39.3 44.1 59.5
1958 4.8 8.2 8.7 15.7 22.2 26.4 27.7 29.2 31.6 36.4 41.8 46.8 52.8 62.6
1957 4.2 8.4 9.2 10.5 13.2 14.3 19.0 22.3 22.4 22.4 22.4 25.0 27.1 34.2

69
Serilerin DAKİKA SAAT
ist.leri 5 10 15 30 1 2 3 4 5 6 8 12 18 24
------------------------------------------------------------------------------------------
N 46 46 46 46 46 46 46 46 46 46 46 46 46 46
Ort. 7.1 10.5 12.8 17.3 22.5 28.1 31.3 33.2 34.6 36.1 39.0 44.3 51.3 56.3
Enbüy 18.7 22.7 33.6 50.3 69.0 81.3 87.6 92.7 94.8 94.8 100.1 109.8 116.5 116.6
St.S. 3.1 4.3 6.0 8.9 11.7 14.1 14.3 14.7 14.6 14.3 14.8 15.2 15.2 15.1
Var.K. .44 .41 .46 .52 .52 .50 .46 .44 .42 .40 .38 .34 .30 .27
Çar.K. 1.68 1.31 1.64 1.98 2.28 2.23 2.41 2.53 2.55 2.50 2.28 2.24 1.95 1.53
Ort.lg 1.88 2.28 2.47 2.75 3.02 3.25 3.37 3.43 3.48 3.53 3.61 3.75 3.90 4.00
S.S.lg .40 .38 .41 .43 .42 .41 .37 .36 .34 .32 .32 .29 .27 .25
Ç.K.lg .12 .29 .55 .73 .83 .75 .90 .93 .98 1.06 .88 .84 .51 .39

TRABZON METEOROLOJİ İSTASYONUNDA GÖZLENMİŞ SERİLER ÜZERİNDE


Kİ-KARE, KOLMOGOROV-SMIRNOV, ve OLASILIK POZİSYONU KORELASYON KATSAYISI (PPCC)
UYGUNLUK TESTLERİ DEĞERLENDİRMESİNE GÖRE UYGUN BULUNAN GED-KBOAM DAĞILIMI İLE
ARDIŞIK STANDART SÜRELİ YILLIK YAĞIŞLARIN YİNELENME DEĞERLERİ:

Tekerrür DAKİKA SAAT


Peryodu 5 10 15 30 1 2 3 4 5 6 8 12 18 24
------------------------------------------------------------------------------------------
2 7.2 9.5 11.0 14.2 18.1 23.1 26.6 29.4 31.8 33.8 37.4 43.1 49.6 54.8
5 9.8 13.5 15.8 20.4 25.8 32.3 36.7 40.1 43.0 45.4 49.6 56.2 63.6 69.5
10 11.9 16.6 19.6 25.4 32.0 39.7 44.8 48.8 52.1 54.9 59.6 67.0 75.2 81.7
25 14.8 21.2 25.3 32.8 41.3 50.9 57.2 62.1 66.0 69.4 75.1 83.7 93.3 100.7
50 17.4 25.2 30.1 39.2 49.4 60.8 68.2 73.8 78.4 82.4 88.9 98.8 109.6 118.0
100 20.2 29.6 35.6 46.5 58.6 72.2 80.9 87.5 92.9 97.4 105.0 116.4 128.8 138.4
200 23.4 34.6 41.7 54.8 69.2 85.3 95.6 103.4 109.7 115.0 123.8 137.1 151.4 162.4
500 28.1 42.3 51.2 67.6 85.7 105.9 118.8 128.4 136.2 142.9 153.8 170.1 187.7 201.1
1000 32.3 48.9 59.5 78.9 100.4 124.3 139.6 151.0 160.3 168.1 181.0 200.2 221.0 236.6
2000 36.9 56.5 68.9 91.8 117.3 145.6 163.7 177.3 188.3 197.6 212.9 235.7 260.2 278.8
5000 43.9 68.0 83.3 111.7 143.5 179.0 201.8 218.9 232.7 244.4 263.6 292.4 323.3 346.6
10000 50.0 78.0 95.9 129.3 166.8 209.0 236.0 256.4 272.9 286.8 309.8 344.2 381.2 409.1

TRABZON METEOROLOJİ İSTASYONU YAĞIŞ ŞİDDET-SÜRE-TEKERRÜR EĞRİLERİ


( GED-KBOAM Dağılımı ile)
1000

100
Y ağ ış Ş id d eti, (m m /saat)

10

1000 YIL
500 YIL
200 YIL
100 YIL
50 YIL
25 YIL
10 YIL
5 YIL
2 YIL

1
1 10 100 1000 10000
Yağış Süresi, (Dakika)

Şekil 2. Trabzon meteoroloji istasyonunda kaydedilmiş standart süreli YYP serileri frekans
analizinde en uygun dağılım ile şiddet-süre-tekerrür eğrileri

70
SONUÇLAR

Konuyla ilgili literatür takibi ve çalışmalar sonucu, güncel istatistik yöntemleri içeren, yıllık
taşkın pikleri (YTP) frekans analizi için ve 14 ardışık standart süreli yıllık yağmur pikleri
(YYP) frekans analizi için bilgisayar programları kodlanmıştır. Bu programlar, Trabzon
civarında, kayıt süreleri 20 ve 24 yıl olan iki YTP serisine ve 46 yıl olan bir YYP serisine
uygulanmıştır. 2 adet YTP serilerine uygulanmasında, uygunluk testlerine göre, parametreleri
OAM yöntemiyle hesaplanmış LN3, GED, ve LP3 dağılımlarının daha başarılı olduğu
kanaatine varılmıştır. Trabzon istasyondaki YYP serilerine uygulanmasında, uygunluk
testlerinin ağırlıklı sonucuna göre, parametreleri KBOAM yöntemiyle hesaplanmış GED
dağılımı en uygun dağılım olarak bulunmuştur.

TEŞEKKÜR

Bu bildiride yararlanılan bilgisayar programlarından YYP Frekans Analizi Programı,


TÜBİTAK destekli 106Y192 kod nolu araştırma projesinin ürünü olarak ortaya çıkmıştır. Bu
bildiri çalışmasında kullanılan YTP doneleri DSİ Genel Müdürlüğü tarafından, YYP doneleri
de DMİ Genel Müdürlüğü tarafından sağlanmıştır.

KAYNAKLAR

Benzeden, E. “Standart Süreli Maksimum Yağışların Frekans Analizinde Karşılaşılan Sorunlar”,


III. Ulusal Hidroloji Kongresi Bildiriler Kitabı, s: 11–18, 27–29 Haziran 2001, Dokuz Eylül Üniversitesi, İzmir.
Chow, V.T.; Maidment, D.R.; and Mays, L.W., Applied Hydrology, 1988, McGraw-Hill, N.Y.

Cunnane, C., Statistical Distributions for Flood Frequency Analysis. WMO Operational Hydrology Report
No.33, World Meteorological Organization, 1989, Geneva, Switzerland.

DSİ, Türkiye Maksimum Yağışları Frekans Atlası, Cilt I Noktasal Yağışların Frekans Atlası, DSİ Genel
Müdürlüğü, Etüd ve Plan Dairesi Başkanlığı, 1990, Ankara.

Haktanır, T., “Taşkın frekans analizi için paket program”, DSİ Teknik Bülteni, Sayı: 53, 1982, ss: 48-57.

Haktanır, T., “A few distributions compiled together for flood frequency analysis”, Tübitak, Doğa Bilim Dergisi,
Seri B, Cilt: 14, Sayı: 1, 1990, ss: 146-165.

Haktanır, T., “Statistical modelling of annual maximum flows in Turkish rivers”, Hydrological Sciences Journal,
Vol: 36, No: 4, 1991a, pp: 367-389.

Haktanır, T., “Practical computation of gamma frequency factors”, Hydrological Sciences Journal, Vol: 36, No:
6, 1991b, pp: 599-610.

Haktanır, T., “Comparison of various flood frequency distributions using annual flood peaks data of rivers in
Anatolia”, Journal of Hydrology, Vol: 136, No: 1-4, 1992, pp: 1-31.

Haktanır, T., “Divergence criteria in extreme rainfall series frequency analyses”, Hydrological Sciences Journal,
Vol: 48, No: 6, 2003, 917-937.

Haktanır, T., “Gözlenmiş Yıllık Taşkın Pikleri Örnek Serilerinin Frekans Analizi için Paket Program”, Devlet Su
İşleri Genel Müdürlüğü’nce 10-12 Mayıs 2006 tarihlerinde Ankara'da düzenlenen I.Ulusal Taşkın Sempozyumu
Tebliğler Kitabı, 2006, ss: 303-315.

Haktanır, T.; Ardıçlıoğlu, M.; Kişi, Ö.; Öztürk, Ö.; Uğurlu, A., “5 dakikadan 24 saate kadar 14 ardışık süreli
yıllık yağmur pikleri ölçülmüş serilerinin frekans analizi ve derinlik-süre-tekerrür ilişkisi”, Devlet Su İşleri

71
Genel Müdürlüğü’nce 10-14 Eylül 2007 tarihlerinde Gümüldür'de düzenlenen III. Ulusal Su Mühendisliği
Sempozyumu Bildiriler Kitabı, 2007, ss: 209-220.
Natural Environment Research Council (NERC), Flood Studies Report, Volume I, Hydrological Studies. NERC,
1975, London, UK.

Özdemir, H., Uygulamalı Taşkın Hidrolojisi, DSİ Genel Müdürlüğü Yayın no: 873, DSİ Basım ve Fotofilm
İşletme Müdürlüğü, 1978, Ankara.

Öztekin, T., A Model for Estimating the Parameters of Continuous Distributions, Ümit Ofset Matbaacılık, 2006,
Ankara.

Porras Sr., P.J. & Porras Jr., P.J., “New perspective on rainfall frequency curves”, Journal of Hydrologic
Engineering, ASCE, Vol: 6, No: 1, 2001, pp: 82–85.

Rao, A.R & Hamed, H.H., Flood Frequency Analysis. CRC Pres, 2000, Boca Raton, FA, USA.

USGS, Guidelines for Determining Flood Flow Frequency. Bulletin 17-B. Hydrology Subcommittee, USGS,
Office of Water Data Coordination, 1982.

72
DOĞU KARADENİZ HAVZASINDA OLUŞAN TAŞKINLARIN NEDENLERİ VE
ÇÖZÜM ÖNERİLERİ

Hızır Önsoy1 Murat İ. KÖMÜRCÜ1 Murat KANKAL1 Ömer YÜKSEK1 M. Haluk FİLİZ2
Prof. Dr. Yrd. Doç. Dr. Arş. Gör. Prof. Dr. İnş. Yük. Müh.
1
Karadeniz Teknik Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölümü 61080 Trabzon
2
DSİ 22. Bölge Müdürlüğü, Trabzon.
honsoy@ktu.edu.tr, mkomurcu@ktu.edu.tr, mkankal@ktu.edu.tr, yuksek@ktu.edu.tr, mhalukfiliz@dsi.gov.tr

ÖZET

Doğu Karadeniz Havzası’nda, mevcut iklim ve topografik şartlar sıkça taşkınların meydana
gelmesine neden olmaktadır. Meydana gelen bu taşkınlar önemli ölçüde can ve mal kaybıyla
sonuçlanmaktadır. 1975 ve 2005 yılları arasında meydana gelen 14 farklı taşkın ve bu
taşkınlar sonucu oluşan heyelanlar nedeniyle 212 kişi hayatını kaybetmiştir. Bu zaman
diliminde ülkemiz genelinde aynı sebeple oluşan can kaybı 593’tür. Bu rakamlar 1975-2005
yılları arasında ülkemizde yaşanan, taşkın ve heyelanlar sonucu oluşan can kayıplarının
%35’inin Doğu Karadeniz Havzası’nda yaşandığını göstermektedir.

Havzanın topografik ve meteorolojik şartları göz önüne alındığında, büyük taşkınların sıkça
meydana gelmesi sürpriz sayılmamalıdır. Ancak, burada hasarların büyük olmasının en büyük
sebebi olarak, halkın ve yöneticilerin bu durumdan habersiz gibi taşkınlara hazırlıksız
yakalanmalarına sebep olan bilinçsizlik şeklinde değerlendirilmektedir. Pek çok resmi veya
özel kişi, kurum ya da kuruluş, büyük bir taşkının meydana gelebileceği gerçeğini göz ardı
etmektedir. Bu konuda herkesi bilinçlendirmeye yönelik çalışmalara büyük bir önem
verilmelidir. Havzada meydana gelen taşkınlar nedeniyle oluşan can ve mal kaybının en aza
indirilmesi için alınabilecek başlıca önlemler halkın ve havzadaki kurum ve kuruluşların
taşkına karşı bilinçlendirilmesi ve dere yataklarında ve heyelan riski taşıyan bölgelerde
yapılaşmanın belirli planlar çerçevesinde gerçekleştirilmesi olarak gözükmektedir.

Bu çalışmada, 1955–2005 yılları arasında Doğu Karadeniz Havzası’nda meydana gelen ve


önemli derecede can ve mal kaybına neden olan taşkınlar hakkında bilgiler sunulmaktadır.
Meydana gelen taşkınların yerleri ve meydana geliş tarihleri verilmiştir. Havzada yaşanan
taşkınların temel nedenleri ve hasarlara neden olan uygulamalar araştırılmış; can ve mal
kayıplarını en aza indirebilecek muhtemel önlemler konusunda bilgi verilmiştir.

Anahtar Kelimeler: Taşkın; Doğu Karadeniz Bölgesi; Doğal Afet.

ABSTRACT

As a result of its climate and typographical properties, floods have occurred often in the Eastern
Black Sea Basin. The floods cause significant death and destruction. Between 1975 and 2005, 212
people have dead in the basin due to 14 different floods and 593 people have dead in Turkey in
the same period. It is clearly that 35 percent of flood deaths in Turkey have occurred in the
Eastern Black Sea Basin. Considering the meteorological and typographical conditions of the
73
basin, devastating floods should not be considered as a surprise. However, an important reason of
such enormous destruction is unconsciousness of people and local and official institutions which
are unaware of the fact that a big flood occur at any time. A number of official or personal people,
institution and organization have not considered such big floods to occur.

In this study, detailed information is presented about floods which cause significant death and
hazard between 1955 and 2005 in the Eastern Black Sea Basin. Areas and dates of the floods
are presented together with the deaths and hazards. The basic reasons for the floods and
applications to cause hazards are investigated and information on the probable measures to
mitigate the deaths and hazards is given.

Key Words: Flood, Eastern Black Sea Region, Natural Disaster

GİRİŞ

Doğal afet olarak taşkın, bir akarsuyun muhtelif nedenlerle yatağından taşarak, çevresindeki
arazilere, yerleşim yerlerine, altyapı tesislerine ve canlılara zarar vermek suretiyle, etki
bölgesinde normal sosyo-ekonomik faaliyeti kesintiye uğratacak ölçüde bir akış büyüklüğü
oluşturması olayı, şeklinde ifade edilmektedir. Dünyanın birçok bölgesinde aşırı yöresel
yağışlardan veya toplu kar erimelerinden sonra yaşanan akarsu taşkınları oldukça yaygındır.
Taşkın, yaşandığı bölgenin iklim koşullarına, jeoteknik ve topografik niteliklerine bağlı olarak
gelişen bir doğal oluşumdur. Ancak taşkın zararları, tamamen insan aktivitelerinin bir sonucu
olarak meydana gelmektedir. Risk altındaki sahalarda önceden tedbir alınmaksızın süregelen
kontrolsüz kentleşme faaliyetleri dünyanın her köşesinde taşkın afetinin en önemli sebebidir [1].

Türkiye’de taşkınlar, depremlerden sonra en fazla ekonomik kayıp veren doğal afettir [2].
Doğu Karadeniz Havzası hem aldığı yağış miktarı hem de topografik yapısı nedeniyle
ülkemizde taşkınların sıklıkla görüldüğü bir havzadır. 1975-2005 yılları arasında meydana
gelen 14 farklı taşkın ve bu taşkınlar sonucu oluşan heyelanlar nedeniyle 212 kişi hayatını
kaybetmiştir. Bu zaman diliminde ülkemiz genelinde aynı sebeple oluşan can kaybı 593’tür
[3]. Bu rakamlar 1975-2005 yılları arasında ülkemizde yaşanan, taşkınlar sonucu oluşan can
kayıplarının %35’inin Doğu Karadeniz Havzasında yaşandığını göstermektedir.

DOĞU KARADENİZ HAVZASININ ÖZELLİKLERİ

Türkiye’de en fazla yağış alan bölge olan Doğu Karadeniz Havzası’nın ortalama yağış
yüksekliği 1200 ile 1300 mm arasındadır. Havza güneyde doğu Karadeniz dağları kuzeyde ise
Karadeniz ile çevrilidir. Toplam alanı 24 077 km2 (Şekil 1) olan havza, yılda ortalama
14,9 km3 yüzeysel su potansiyeli ile Türkiye potansiyelinin % 7,9’unu sağlamaktadır. Birim
alandan sağlanan debi değeri 19,6 lt/sn/km2 olup havza, Antalya Havzası’ndan sonra 2. sırada
yer almaktadır [4].

Topoğrafik faktörlerin etkisiyle Trabzon’un doğusundan itibaren yağışlar artmakta, doğuda


Rize, Arhavi ve Hopa’da yağışlar en yüksek seviyeye erişmektedir. Bölgenin yağış
dağılımında hakim rüzgar yönü ile yamaçların konumu ve yükseltisi en önemli etkenlerdir.
Doğu Karadeniz Havzası içinde yer alan illerin ortalama yıllık yağış yüksekliği değerleri,
Ordu 780 mm, Giresun 926 mm, Trabzon 900 mm, Rize 1264 mm, Artvin 700 mm,
Gümüşhane ise 465 mm’dir. Havzanın en doğusundaki, Arhavi İlçesi’nin yağış yüksekliği
2593 mm, Hopa İlçesi’nin yağış yüksekliği ise 2500 mm’dir.

74
Şekil 1. Doğu Karadeniz Havzası

DOĞU KARADENİZ HAVZASI TAŞKINLARI

Havzada 1955 ile 2005 yılları arasında toplam 50 tane taşkın meydana gelmiştir. Bu taşkınlar
sonucunda 258 kişi hayatını kaybetmiş ve 791.022.263 (2008 fiyatları ile) maddi zarar ortaya
çıkmıştır. Havzada 1955–2005 yılları arasında oluşan taşkınlarla ilgili detaylı bilgi Tablo 1’de
verilmektedir.

Tablo 1. Doğu Karadeniz Havzası Taşkınları (1955-2005) [3,5]


Can Taş. Sah. Zarar YTL Can Taş. Sah. Zarar YTL
No Tarih No Tarih
Kaybı (103 m2) (2008) Kaybı (103 m2) (2008)
1 02.09.1956 - - 1,587,884 26 30.07.1977 6 3470 152,316
2 20.05.1959 13 - 1,452,474 27 03.01.1979 - 24 48,533
3 25.08.1959 - - 3,943,815 28 14.06.1981 - 200 4,008,380
4 31.12.1962 - - 94,742 29 04.09.1982 - 80 171,755
5 02.01.1963 3 - 0 30 19.07.1983 27 2573 3,615,370
6 11.06.1963 - - 726,027 31 21.07.1983 - 100 505,688
7 21.09.1963 2 - 484,949 32 01.07.1988 - 193 2,487,701
8 25.06.1965 2 - 2,388,165 33 21.07.1988 3 61 396,286
9 05.07.1966 6 - 1,837,956 34 01.08.1988 - 180 564,015
10 17.07.1967 - 283,057 35 02.08.1988 - 115 105,436
11 27.07.1967 - - 178,982 36 27.04.1990 - 158 2,291,428
12 06.08.1967 - - 80,528 37 20.06.1990 57 74 358 547,391,473
13 02.09.1967 - - 1,333,805 38 31.07.1992 - - 402,836
14 09.04.1968 - - 188,494 39 27.06.1994 - 1100 2,003,715
15 17.07.1971 - 1256 1,607,394 40 08.08.1994 - 15 768,083
16 22.06.1972 - 4384 1,007,200 41 06.07.1995 4 170 2,037,241
17 14.06.1973 - 3610 8,125,119 42 31.07.1995 5 670 4,877,014
18 07.07.1973 7 - 60,886 43 31.08.1995 2 150 5,401,762
19 14.07.1973 7 5293 65,235 44 08.08.1998 50 1365 69,991,739
20 01.06.1974 - - 8,193 45 12.11.2001 10 - 13,133,507
21 06.06.1974 - - 809,321 46 24.07.2002 27 - 17,881,127
22 28.07.1974 - 70 69,868 47 10.06.2004 - - 2,534,072
23 19.08.1974 6 2780 808,769 48 02.08.2005 10 - 34,000,643
24 12.06.1975 - 2125 72,637 49 21.08.2005 4 - 48,544,458
25 19.05.1977 - 1146 255,582 50 03.10.2005 7 - 236,605
TOTAL 258 105 646 791,022,263

75
Doğu Karadeniz Havzası’nda 1955 yılından sonra yaşanan en büyük taşkın Gümüşhane,
Trabzon ve Giresun illerini kapsayan 20 Haziran 1990 taşkınıdır. Bu taşkın 10 farklı derenin
taşması sonucu meydana gelmiş ve 74358 da’lık bir alanı etkilemiştir. Taşkın sonucunda 57
insan hayatını kaybetmiş ve toplam 547.391.473 YTL tutarında bir maddi zarar oluşmuştur.
1955’den 2005’e kadar oluşan taşkın zararlarının yaklaşık %70’inin bu olayda meydana
gelmiştir.

1998 yılından sonra meydana gelen taşkınlarda can ve mal kayıpları açısından önemli bir artış
gözlenmektedir. 20 Haziran 1990 tarihinde oluşan hasar dışında, taşkın hasarlarının %75’inin
son yedi yılda meydana geldiği gözükmektedir. Son senelerde yaşanan taşkınlarda artan mal
ve can kaybına dere yataklarında yapılan bilinçsiz yapılaşmanın neden olduğu aşikârdır
(Şekil 1).

Şekil 1. Dere Yatağına Yapılmış Bir Bina (Hayrat-Balaban Deresi)

DOĞU KARADENİZ TAŞKINLARI’NIN NEDENLERİ

Türkiye’de meydana gelen taşkınların genel olarak nedenlerini aşağıdaki koşullara bağlı
olarak ifade etmek mümkündür;

• Doğal meteorolojik koşullar: Doğal meteorolojik koşullara müdahale mümkün


olmadığından, bu konuda herhangi bir önlem alınması da söz konusu değildir. Ancak, taşkına
neden olabilecek koşulların, günümüzde mevcut gelişmiş atmosfer tahmin modelleri ve
hidrolojik tabanlı yöntemlerle tahmini yapılabilir ve taşkın riski irdelenebilir.
• Jeomorfolojik koşullar: Bu koşullar akarsu havzalarının doğal özelliklerine ilişkin olup, bu
konuda da bir müdahale genelde söz konusu değildir.
• İnsan müdahalesi ve sosyal faktörler: Hatalı arazi kullanımı, bitkilerin yok edilmesi,
ormansızlaşma, dere yataklarında usulsüz yerleşimler, erozyon, vs. gibi, temelde insan

76
müdahalesine dayanan bu olumsuz koşulların kontrolü mümkün olup, alınacak önlemlerle
taşkın zararları en aza indirgenebilir.

DSİ tarafından hazırlanan bir raporda, taşkın afetinin, tamamen insan aktivitelerinin bir
sonucu olarak meydana geldiği belirtilmiş; taşkın riski bulunan alanlarda önceden önlem
alınmaksızın süregelen kontrolsüz kentleşme faaliyetlerinin, dünyanın her yerinde taşkın
afetinin temel nedeni olduğu belirtilmiştir [6].

Geçmişteki taşkınlar, taşkın hasarlarına, su hareketlerinin büyüklüğünden ziyade, akarsu


yatakları içerisine veya olası taşkın riski taşıyan bölgelere yapılan düzensiz ve denetimsiz
yapılaşmanın neden olduğunu göstermiştir. Havzanın topografik ve meteorolojik şartları göz
önüne alındığında, büyük taşkınların sıkça meydana gelmesi sürpriz sayılmamalıdır. Ancak,
burada hasarların büyük olmasının en büyük sebebi olarak, halkın ve yöneticilerin bu
durumdan habersiz gibi taşkınlara hazırlıksız yakalanmalarına sebep olan bilinçsizlik şeklinde
değerlendirilmektedir. Pek çok resmi veya özel kişi, kurum ya da kuruluş, büyük bir taşkının
meydana gelebileceği gerçeğini göz ardı etmektedir. Bunun dışında taşkına neden olan
uygulamalar şu şekilde sıralanabilir:

Havzalarda ormanlık alanlar tahrip edilmekte ve çoğunlukla tarım arazisine


dönüştürülmektedir. Yapılan bu uygulama arazi dengesinin yanı sıra doğal yağış-akış
ilişkisini de bozmaktadır.

Heyelan olması muhtemel alanlara ve taşkın koruması yapılmayan dere yataklarına


kontrolsüzce konut ve sanat yapıları yapılmaktadır. Bu taşkına davetiye çıkaran bir
uygulamadır.

Dere tarafından taşınan malzeme akış güzergâhlarına yığılarak derenin akış koşullarını
bozmaktadır. Kontrollü bir alım gerçekleşmediği sürece taşkından etkilenen arazi alanı büyük
oranda artacaktır.

Dere yatağından kontrolsüz olarak alınan aşırı malzeme doğal akışı bozmakta ve sanat
yapılarının topuklarında oyulmalara neden olmaktadır.

Topografik ve coğrafi koşullar nedeniyle dere güzergâhı boyunca vadi tabanından devam
eden yolların dere yataklarını daraltmaktadır. Aynı zamanda açılan yollardan çıkan artık
malzemenin dere yataklarına atılması suretiyle doğal denge bozulmaktadır.

ÇÖZÜM ÖNERİLERİ

Havzada taşkın zararlarının azaltılması için yapılacak en etkin ve ekonomik çözüm, taşkın
olayı gerçekleşmeden, insan faaliyetlerini düzenleyen ve çokça yapısal unsur içermeyen
özellikte, halkın eğitiminden arazi kullanımına kadar aşağıda sıralanan tedbirlerin, bir plan ve
program dâhilinde ilgili tüm kurum ve kuruluşların ortak amaç doğrultusunda birlikte
çalışmaları olacaktır. Bu maksatla, aşağıdaki çalışmaların gerçekleştirilmesi gerekmektedir:

• Havzadaki çeşitli bölgeler için ayrı ayrı olmak üzere, çeşitli yineleme süresinde oluşması
beklenen taşkın debilerinin ve bu debilere karşılık gelen taşkın seviyelerinin belirlenmesi,
• Mevcut ve planlanan tesislerin (köprüler, yollar, duvarlar, su alma yapıları, drenaj tesisleri,
yerleşim, sanayi ve tarım alanları vb) bu taşkın seviyelerine göre risk analizinin yapılması ve
gerekli önlemlerin alınması,

77
• Bundan sonraki çeşitli yapıların planlama ve projelendirilmesinde aşamalarında taşkın
seviye bilgilerinden yararlanılması,
• Dere yataklarında ve heyelan riski taşıyan bölgelerde yapılaşmanın belirli planlar
çerçevesinde gerçekleştirilmesi
• Dere yataklarından malzeme alımının kontrollü olarak yapılması,
• Havzalarda uygulamacı kurumlar arasında koordinasyon sağlanması,
• Havzalarda arazi dengesini bozan uygulamalara son verilip heyelan riski taşıyan bölgelerde
ağaçlandırma çalışmalarının yapılması,
• Havza halkının, taşkın konusunda eğitilmesi,
• Taşkın koruma tesislerinin planlama ve projelendirilmesinde klasik yöntemlerin (duvarlar,
tahkimatlar vb) yanı sıra, modern teknolojilerden ve bilimsel yeniliklerden yararlanılarak yeni
önlemlerin (taşkın geciktirme havuzları, taşkın kanalları vb) de değerlendirilmesi.

Bundan başka, havzayı ve tüm Türkiye’yi kapsayacak şekilde yapılacak çalışmalar ve


ulaşılması planlana hedefler; kısa ve orta vadeli olarak iki ana gruba ayrılarak ayrıntılı olarak
araştırılmalı ve uygulanmalıdır.

Kısa vadeli çalışmalar kapsamında yapılacak faaliyetler şöyle özetlenebilir:

• Meteorolojik ve hidrolojik ölçüm ağlarının genişletilmesi,


• Meteorolojik ve hidrolojik araştırmalar için gerekli veri alt yapısının ve bunların
kullanımına yönelik iletişim yapısının oluşturulması,
• Uydu teknolojilerinin daha yaygın bir biçimde araştırma ve model çalışmalarına sokulması,
• İlgili personele ve uygulayıcılara taşkın konusunda eğitim verilmesi,
• Önerilen hedefler için kamu kurum ve kuruluşlarının alt yapılarının geliştirilmesi, personel
eğitiminin yapılması ve mevcut afet yönetmeliklerinin gözden geçirilmesi,
• Çiftçi, ev ve işyeri sahiplerinin taşkın sigortası yaptırmaya özendirilmesi,
• Meteoroloji ve hidroloji bilimlerindeki değişimi ve gelişimi izlemek bakımından
üniversitelerimizle daha sıkı iş birliği yapılması, bunun için mezuniyet sonrası ve meslek içi
eğitimlerin kurumlarca arttırılması,
• Meteorolojik ve hidrolojik afetler ile ilgili yaygın eğitim programlarının hazırlanması,
• Meteorolojik afetleri belirlemek ve gerekli uyarıları yapmak ile ilgili görevlerin
tanımlanması ve uygulanması kapsamında, tavsiye, gözetleme ve uyarı çalışmalarının
yapılabilmesi için Türkiye’nin alt havzalara ve nehir bölgelerine ayrılması,
• Gelişmiş ülkelerdeki hava tahminlerde olduğu gibi hava tahminlerini “Kaynak, Yer, Zaman,
Miktar ve Olasılık” belirtilerek; meteorolojik ihbarları ise “Kaynak, Tehlike, Yer, Zaman,
Büyüklük, Olasılık, ve Koruyucu Önlemler” tek tek belirtilerek verilebilecek hale getirilmesi
[6].

Orta vadeli çalışmalar kapsamında yapılacak faaliyetler de şöyle özetlenebilir:

• Havza ile ilgili verilerin istenilen ve çalışmalara uygun ölçek ve standartla sayısal olarak
saklanmasının sağlanması,
• Taşkın ile ilgili Tahmin ve Erken Uyarı Merkez’lerinin oluşturulması ile halkın
bilgilendirebilmesi ve tehlikeli bölgelerin kısa sürede boşaltabilmesi için gerekli olan sivil
savunma afet planlarının ve hazırlıklarının yapılması,
• Doğru bir şekilde ihbarların yapabilmesi, gözlenen hidro-meteorolojik verilerin akademik
seviyede bilimsel olarak değerlendirilmesi,
• Havza bazında yağmur ve kar kaplı alanların (derinlik ve kar su eşdeğerleri olarak)
saptanması, atmosferik ön tahmin modelleri ile integre edilebilecek zamansal/alansal
dağılımlı akış modellerinin oluşturulması ve havza bazında uygulanması,
78
• İklim Değişimi ve Türkiye’ye yansımaları kapsamında gerekli çalışmaların yapılması [6].

SONUÇLAR

Bu çalışmada 1955–2005 yılları arasında Doğu Karadeniz Havzası’nda meydana gelen ve


önemli derecede can ve mal kaybına neden olan taşkınlar hakkında bilgiler sunulmaktadır.
Meydana gelen 50 taşkının tarihi, ölü sayısı, taşkın alanı ve oluşan maddi hasarlar ayrıntılı bir
biçimde verilmiştir. Çalışmada ayrıca taşkınların temel nedenleri ve hasarlara neden olan
uygulamalar araştırılmış, can ve mal kayıplarının en aza indirebilecek muhtemel önlemler
konusunda bilgiler verilmiştir. Bölgede bulunan kamu kurum ve kuruluşları ile halkın taşkın
konusunda bilinçlendirilmesi başlıca önlem olarak belirlenmiştir

Doğu Karadeniz Havzası ülkenin en fazla yağış alan ve sıkça taşkınların meydana geldiği bir
bölgedir. 1995–2005 yılları arasında yaşanan taşkınlar göz önüne alındığında, taşkın nedenleri
ayrıntılı olarak incelenmesi ve alınabilecek önlemler konusunda kapsamlı projelerin
geliştirilmesi gerekliliği ortaya çıkmıştır.

Halkın ve yerel yönetimlerin taşkın konusunda bilinçlendirilerek, her an taşkın olabilecek


düşüncesi içerisinde hareket etmelerini sağlamak en önemli görev olarak gözükmektedir.

Taşkın özellikleri en iyi şekilde anlamak için bölgede, her havzayı tek tek doğru şekilde
temsil edebilecek, hidrolojik ve meteorolojik ölçüm ağlarının kurulması gerekmektedir.

KAYNAKLAR

Uşkay S., Aksu S., 2002 “ Ülkemizde Taşkınlar, Nedenleri, Zararları ve Alınması Gereken Önlemler”,
Türkiye Mühendislik Haberleri, 2002, Sayı 420-421-422 , 133-136.

Onuşluel G., Harmancıoğlu N. B., 2002, “ Su Kaynaklı Doğal Afet: Taşkın”, Türkiye Mühendislik Haberleri,
2002, Sayı 420-421-422 , 131-132.

DSİ XXII. Bölge Müdürlüğü, “Doğu Karadeniz Taşkın Raporları (1997–2005)”, Trabzon.

DSİ Genel Müdürlüğü, 2005,”DSİ In Brief (1954-2005)”,2005, Ankara.

DSİ Genel Müdürlüğü, 1998 “DSİ Taşkın Yıllıkları (1970–1997)” , Ankara, 1998.

Türkiye Ulusal Jeodezi ve Jeofizik Birliği, 2003, “Ulusal Meteorolojik-Hidrolojik Afetler Programı”, Ankara,
2003.

79
80
MOCKUS METODU İLE TRABZON TAŞKINLARININ İNCELENMESİ
M. Cihat TUNA
Arş. Gör.
Fırat Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölümü
Elazığ/TÜRKİYE
mctuna@firat.edu.tr

ÖZET
Bu çalışmada Trabzon yöresindeki akarsularda meydana gelmiş bazı taşkınlar ve ekstrem
yağışlar üzerine bir araştırma yürütülmüştür. Akım gözlem istasyonlarından elde edilen
veriler ile akarsuyun fiziki özellikleri ve havza yağış parametreleri yardımıyla mockus metodu
ile hesaplanan maksimum feyezan debileri ile kıyaslanmış ve alınabilecek önlemler hakkında
bir takım önerilerde bulunulmuştur.
Anahtar Kelimeler: Yağış, Mockus Metodu, Feyezan, Kara Dere, Fol Dere

ABSTRACT
In this study, some floods and extreme rains that occured at the rivers of Trabzon region was
investigated. Using physical properties of river and basin preciptation parameters, maximum
flood discharge was calculated by moscus method and compared to the obtained data.
Moreover, it was presented some suggestions about precautions.
Key Words: Rains, Moscus Method, Flood, Kara Dere, Fol Dere

GİRİŞ

Taşkın, heyelan, deprem ve çığ gibi doğal afetler, özellikle gelişmekte olan ülkelerde insan
hayatına ve malına büyük zararlar vermektedir. Bu doğal afetler arasında taşkınlar çok önemli
bir yer almaktadır.

Sel ve feyezan olayları Türkiye’nin özellikle kıyı kesimlerinde can ve mal kaybına sebep olan
bir tabii afet olarak ortaya çıkmaktadır. Türkiye’de şiddetli yağışların dağılımı yapıldığında
özellikle Doğu Karadeniz bölgesinde ekstrem yağışların meydana gelme olasılığının oldukça
yüksek olduğu görülmektedir. Zaten yıllık yağış miktarı yüksek olan Karadeniz bölgesi’nde
arazi eğimlerinin oldukça dik olması ve toprağın suya doymuşluğu nedeniyle gelen yağışın
büyük bir kısmı akışa geçtiğinden sel ve feyezan olayları ile sıkça karşılaşılmaktadır.
Seller, taşkınlar ve fırtınalar, genellikle çok ani oluşmaları ve yüksek tahrip gücüne sahip olmaları
nedeniyle, dünyanın birçok bölgesinde olduğu gibi ülkemizde de zaman zaman önemli boyutlarda can
ve mal kayıplarına yol açmaktadır. Bu nedenle, meteorolojik parametrelerin zamansal ve yersel
rasatlarının düzenli ve sürekli yapılması olası bir doğal afetin verebileceği zararları minimize etmek
bakımından büyük önem taşımaktadır.

81
Bir akarsu yatağındaki mevcut su miktarının, havzaya fazla yağmur yağması veya havzada
mevcut kar örtüsünün erimesinden dolayı hızla artması ve yatak çevresinde yaşayan canlılara,
arazilere, mal ve mülke zarar vermesi olayı taşkın olarak ifade edilir.

Ülkemizde özellikle Karadeniz bölgesinde taşkınlar, gündelik hayatı olumsuz etkileyen


sıklıkla can ve mal kaybına neden olan doğal afetleridir. Karadeniz Taşkınların en sık
rastlanan sebebi, kuvvetli ve uzun süreli yağıştır. Taşkınlar kar erimesi sonucu oluşan kuvvetli
akışlar veya drenaj kanallarının tıkanması sonucunda da meydana gelebilir. Günümüzde
rastlanılan en yaygın sebep ise; kuvvetli yağmur fırtınalarında drenaj sistemlerindeki
yetersizlik sonucu ana nehir kanallarının tamamen dolu olması ile meydana gelen taşmalar
sonucu oluşan sellerdir. Taşkınlar dağlık bölgelerde ise kar erimesi veya yağışla birleşen kar
suyundan meydana gelebilmektedir. Ayrıca kar yağışının da yoğun olarak yağdığı havzalarda
ısının birden bire artması sonucu kar örtüsünün erimesi de taşkınlara yol açabilmekte ve
feyezan debilerine etkimektedir. Her iki etkenin beraber meydana gelmesi ve yan kollardaki
suyun aynı anda yükselmesi en tehlikeli taşkınları oluşturmaktadır.

Trabzon Taşkınları

27/28 Nisan 1990

Trabzon iline bağlı Merkez, araklı, Of ve Gümüşhane Torul ilçelerini kapsayan taşkınlara sebep olan
yağışlar 27 Nisan 1990’da sağanak halinde başlamış ve 28 Nisan 1990 gününe kadar devam etmiştir.
Yağışın kar erime mevsimine rastlaması taşkının boyutlarını artırmıştır.

Hemen her yıl çeşitli frekansta taşkınlara maruz kalan havza, denizden 50-60 km içeriye doğru
yüksekliği 2500-3000 m yi bulan dağ silsilesi ile çevrili olup, ortalama harmonik eğim % 2-3
civarındadır. Havza kendi içinde denizden iç kısımlara doğru uzanan vadilerle yarılmıştır. Vadiler
mansapta az meyilli bir yapıya sahip iken iç kısımlara doğru gidildikçe daralmakta ve yükselmektedir.
Yurdumuzun en fazla yağış alan bölgesi olması nedeniyle havzanın denize bakan yamaçları her zaman
yeşil ve sık bitki örtüsü ile kaplıdır. Havzada hidrolojik zemin gurubu D sınıfı olarak adlandırılan ıslak
ve ağır plastik killi topraklardır. Zeminin sızma hızı 0,127 cm/saat ten azdır. Havzada taşınarak
oluşmuş alüvyal toprak fazla engebe sebebiyle fazlaca bulunmaz bu topraklara genelde vadi
tabanlarında ve sahil şeridinde rastlanır. Bunların dışında yerinde oluşmuş topraklar çoğunluktadır.

Trabzon DMİ Bölge istasyonu tarafından 28 Nisan 1990 tarihindeki toplam yağış, 18,5 mm olarak
ölçülmüştür. Bu değer maksimum yağış özelliği taşımamakla berber yağışın cephesel olması ve kar
erimesiyle birleşmesi sonucu taşkınlara sebep olmuştur. Özellikle Araklı Karadere’de etkili olan taşkın
2 adet köprü, 250 m karayolu, 2000 m istinat duvarı ve 20 dekar çayırlık alan hasar görmüştür.
Taşkınların zarar sebebiyet verdiği Trabzon Karadere üzerinde bir tanesi DSİ bir tanesi’de EİE
tarafından işletilmekte olan iki adet akım gözlem istasyonu mevcuttur. Bu istasyonlardan EİE
tarafından işletilmekte olan 2202 nolu Ağnos AGİ’de taşkınların meydana geldiği günlerdeki
maksimum eşel seviyeleri daha önce oluşturulmuş Anahtar eğrileri üzerinde işaretlendiğinde ogünkü
akımın 150 m3/s olduğu tespit edilmiştir.

Bizde akarsuyun bazı parametrelerini ve havzadaki yağış değerlerini kullanarak mockus yöntemi
yardımıyla meydana gelebilecek pik debileri hesaplayalım.

82
Tablo 1. Araklı Karadere Mockus yöntemi ile maksimum debiler
A= 595,2 km2 L= 75,3 km(Ana kol uz.) EĞRİ NO(CN) = 73

SIRA NO KOT(m) KOT FARKI(m) Li (m) S=H/L (Si)^1/2 1/(Si)^1/2


0 0 0 7530
1 28 28 7530 0,003718459 0,060979173 16,39904178
2 113 85 7530 0,011288181 0,10624585 9,412132346
3 219 106 7530 0,014077025 0,11864664 8,428388686
4 412 193 7530 0,0256308 0,160096253 6,246242394
5 577 165 7530 0,021912351 0,148028209 6,755469165
6 698 121 7530 0,016069057 0,126763785 7,888688418
7 1067 369 7530 0,049003984 0,221368435 4,517355871
8 1580 513 7530 0,06812749 0,261012433 3,831235124
9 2050 470 7530 0,062416999 0,249833942 4,002658691
10 2750 700 7530 0,0929615 0,304895863 3,279808357
S=0,019971552 (Eğim)
Saat PLV(TRABZON) 5 10 25 50 100
1 0,41 28,454 31,4511 34,8377 37,1296 39,2493
2 0,5 34,7 38,355 42,485 45,28 47,865
4 0,58 40,252 44,4918 49,2826 52,5248 55,5234
6 0,63 43,722 48,3273 53,5311 57,0528 60,3099
8 0,69 47,886 52,9299 58,6293 62,4864 66,0537
12 0,78 54,132 59,8338 66,2766 70,6368 74,6694
18 0,91 63,154 69,8061 77,3227 82,4096 87,1143
24 1 69,4 76,71 84,97 90,56 95,73
Tekerrür H yağış Sızma H akış Q pik

5 49,40586 93,94520548 7,525484629 117,499


10 54,609849 93,94520548 9,888030351 154,386
25 60,490143 93,94520548 12,81997228 200,164
50 64,469664 93,94520548 14,94508096 233,344
100 68,150187 93,94520548 17,00219635 265,462

TC = (0,00032*((L*1000)^0,77))/(S^0,385) TC = 8,21
D= 2*( Tc ) D =5,73
TP = 0,5 D + 0,6 TC TP =7,92
QP = (0,208*A)/TP QP = 15,61

Akarsu Anahtar eğrisi yardımıyla taşkın esnasında geçen debinin 150 m3/s olduğu hesaplanmıştır, bu
değer Tablo 1’de mockus yöntemiyle hesaplanan pik debilerde 5-10 yıl tekerrür aralığında
kalmaktadır.

83
19/20 Haziran 1990

Trabzon, Giresun ve Gümüşhane illerini ve çevresini kapsayan yağışlar 19 Haziran 1990’da sağanak
halinde başlamış ve 20 Haziran 1990 gününe kadar devam etmiştir. Trabzon DMİ Bölge istasyonu
tarafından 20 Nisan 1990 tarihindeki toplam yağış, 164.8 mm olarak ölçülmüştür. Bu değer 60 yıllık
periyot da ölçülmüş 10 büyük değerden biridir. Ayrıca bölgedeki mevcut istasyonların frekans atlasına
bakıldığında önceki yıllarda daha büyük yağış değerlerinin bu denli büyük bir taşkına sebep olmadığı
görülmektedir. Bunun en önemli sebebi yağışın 10000 km2’lik bir alanı etkileyen orografik bir yağış
oluşudur. Son 30 yılda bu çapta orografik özellik taşıyan bir yağış meydana gelmemiştir. Taşkınlar
sonucu can ve mal kayıplarının meydana gelmiştir. Özellikle Vakfıkebir ve Tonya’da Fol ve Kasten
derelerinin taşması sonucu 12 insanımız hayatını kaybetmiş, 1624,5 dekar tarım arazisi hasar görmüş
çok sayıda ev ve işyeri kullanılamaz hale gelmiştir. Taşkınların zarar sebebiyet verdiği Trabzon
Foldere EİE tarafından işletilmekte olan bir adet akım gözlem istasyonu mevcuttur. EİE tarafından
işletilmekte olan 2228 Nolu Bahadırlı AGİ’de taşkınların meydana geldiği günlerdeki maksimum eşel
seviyeleri daha önce oluşturulmuş anahtar eğrileri üzerinde işaretlendiğinde o günkü akımın 246 m3/s
olduğu tespit edilmiştir.
Bizde akarsuyun bazı parametrelerini ve havzadaki yağış değerlerini kullanarak mockus yöntemi
yardımıyla meydana gelebilecek pik debileri hesaplayalım.

Tablo 2. Fol Dere Mockus yöntemi ile maksimum debiler


A= 219 km2 L= 49,2 km(Ana kol uz.) EĞRİ NO(CN) = 77

SIRA NO KOT(m) KOT FARKI(m) Li (m) S=H/L (Si)^1/2 1/(Si)^1/2


0 0 0 4920
1 59 59 4920 0,01199187 0,109507397 9,131803245
2 155 96 4920 0,019512195 0,139686059 7,158910532
3 265 110 4920 0,022357724 0,149524993 6,687845148
4 442 177 4920 0,0359756 0,189672375 5,272249062
5 577 135 4920 0,027439024 0,165647289 6,036923425
6 764 187 4920 0,03800813 0,194956739 5,12934308
7 966 202 4920 0,041056911 0,202625049 4,935223971
8 1160 194 4920 0,03943089 0,198572139 5,035953211
9 1390 230 4920 0,046747967 0,216212783 4,625073442
10 1710 320 4920 0,0650407 0,255030685 3,921096785
S=0,02979385 (Eğim)
Saat PLV(TRABZON) 5 10 25 50 100
1 0,41 38,4047 45,5346 55,5632 63,8001 72,734
2 0,5 46,835 55,53 67,76 77,805 88,7
4 0,58 54,3286 64,4148 78,6016 90,2538 102,892
6 0,63 59,0121 69,9678 85,3776 98,0343 111,762
8 0,69 64,6323 76,6314 93,5088 107,3709 122,406
12 0,78 73,0626 86,6268 105,7056 121,3758 138,372
18 0,91 85,2397 101,0646 123,3232 141,6051 161,434

84
24 1 93,67 111,06 135,52 155,61 177,4
Tekerrür H yağış Sızma H akış Q pik

5 66,683673 75,87012987 20,82939538 156,962


10 79,063614 75,87012987 29,20640882 220,087
25 96,476688 75,87012987 42,05640666 316,920
50 110,778759 75,87012987 53,30381855 401,676
100 126,29106 75,87012987 66,03124511 497,584

TC = (0,00032*((L*1000)^0,77))/(S^0,385) TC = 5,074863
D= 2*( Tc ) D =4,505491
TP = 0,5 D + 0,6 TC TP =6,044918
QP = (0,208*A)/TP QP = 7,535586

EİE tarafından işletilmekte olan 2228 Nolu Bahadırlı AGİ’de Akarsu Anahtar eğrisi yardımıyla taşkın
esnasında geçen debinin 246 m3/s olduğu hesaplanmıştır, bu değer Tablo 2’de mockus yöntemiyle
hesaplanan pik debilerde 10-25 yıl tekerrür aralığında kalmaktadır.

SONUÇ VE ÖNERİLER

• Havzanın yağış parametreleri ve akarsuyun coğrafik şartlarına göre Mockus


yöntemiyle yapılan pik debi hesaplamalarına göre bu akarsularda meydana gelen
feyezan debileri Araklı Karadere’de 5-10 yıl, Tonya Fol derede ise 10-25 yıl tekerrür
aralığında kalmaktadır. Bunun anlamı aynı miktardaki yağış ve feyezan debisinin kısa
bir süre içerisinde bir daha vuku bulacağıdır. Bilimsel çalışmalar sonucunda verilerin
ortaya konduğu hatta tekrar ne zaman gerçekleşeceğini bile bildiğimiz bu taşkınlar
aslında bir tabii afet değil, ihmaller ve bilinçsizliğin meydana getirdiği bir çeşit
kazadır. Çünkü bu taşkın debilerini meydana getiren yağışlar çokta ekstrem yağış
grubuna girmemekte ve Karadeniz bölgesinde hemen her yıl tekrarlanmaktadır. Bu
taşkınlarda maalesef 12 insanımız hayatını kaybetmiş, yüzlerce milyar liralık maddi
hasar meydana gelmiştir.
• Karadeniz bölgesinde veya diğer bölgelerimizde görülen taşkın olaylarındaki maddi ve
manevi kayıpların en önemli sebeplerinden biri doğal taşkın alanlarına gerekli koruma
tedbirleri alınmadan yerleşmelerin ve sanayi tesislerinin kurulmasıdır. Ülkemizdeki
yerleşmeler çoğunlukla dağların eğim kırıklığına dönüştüğü alanlarda veya birikinti
konileri üzerinde kurulmuştur. Böylece dağlık alanda eğim fazla olduğu için hızla akıma
geçen akarsular, eğimin azaldığı bu alanlarda büyük taşkınlara neden olmaktadırlar.
• Bölge dahilinde yer alan dereler genelde rusubi karakterli derelerdir. Özellikle drenaj alanı
büyük ve iç kesimlerden gelen derelerin havzaları çıplaktır ve sağanak yağışlarda
havzalardan ana yatağa intikal eden rusubat büyük problemlere yol açmakta, doğal
yatakların dolmasına ve yeni yatakların oluşmasına sebep olmaktadır. Bu karakterli
akarsularda mümkün olduğunca çok taşkın kontrol tesisleri yapılmalı, yataklar gözetim
altında bulundurulma ve periyodik olarak yatak düzenlemeleri yapılmalıdır.
• Çıplak yamaçlarda mutlaka teraslama ve ağaçlandırma çalışmaları yapılmalıdır.
• Drenaj alanları büyük olan akarsularda mutlaka yukarı havza önlemleri alındıktan sonra
mansap tedbirlerine başlanmalıdır. Aksi takdirde mansap tarafında yapılan yapıların
emniyeti az olmakla beraber maliyetlerde oldukça fazla olacaktır.
• Karayolu inşaatlarında, eğimli arazide yol yapmanın maliyetinin yüksek olmasından
kaçınılarak yeterli koruma tedbiri alınmadan akarsu yatakları boyunca dolgu yapılması

85
taşkın zararlarının boyutlarını büyütmekte ve afet durumunda koordinasyonu
zorlaştırmaktadır.
• Köprü ve menfez gibi sınai yapıların boyutlandırılmasında mutlaka mühendisliki
çalışmaların yapılması ve gelebilecek feyezan debilerine göre teşkil edilip inşa edilmesi
gerekmektedir. Aksi takdirde bunların gelen debileri savaklayamaması sonucu barajlanma
ortaya çıkmakta ve taşkın zararları artmaktadır.
• Kanalizayon ve yağmur suyu şebekelerinin gerekli bakım ve onarımlarının düzenli bir
şekilde aksatılmadan yapılması gerekmektedir.
• DSİ tarafından hazırlanan Tüzel kişiler tarafından geliştirilen hidroelektrik santral proje
listesi’nde bu akarsular üzerinde hazırlanmış on civarı Hes projesi bulunmaktadır. Bu
Hes’lerin regülatörleri kesitleri büyütüp kabartma sağlayacağından ve akımın hızlarını
küçülteceğinden bir çeşit taşkın geciktirme yapısı olarak şüphesiz fayda sağlayacaktır.
Ancak bu HES’ler inşa edilirken doğal bitki örtüsü tahrip edilmemesine dikkat edilmeli,
tahrip edilenlerin yerine yenilerini dikilmesi ve santrale alınan suyun debisini artırmak
için çevredeki diğer küçük derelerin yataklarının ana yatağa derive edilmesine kesinlikle
izin verilmemelidir. Zira feyezan esnasında küçük dereler dahi ciddi miktarlarda akım
getirebilmektedir, gelen bu fazla akımlar mansap taraftaki yapıların güvenliğini tehlike
altına sokacaktır.
• Uygun coğrafik şartlarda havzanın menba kısımlarına su tutma kapasitesi olan barajlar
yaparak gelen feyezan debilerinin tutulup depolanması daha sonra mansap kısımda inşa
edilen hidroelektrik santrallere düzenli bir şekilde su akışının sağlanması, enerji
verimliliği açısından faydalı olacaktır.
• Matematik modeller, bilgisayar, uydu, radar gibi teknolojik gelişmelerden yararlanılarak
taşkın öngörü ve uyarı sistemleri geliştirilmelidir.
• Ulusal ölçekte hidrometeorolojik hizmetlerin birliği mutlaka sağlanmalı ve meteorolojik veri
bankası oluşturulmalıdır.

Şekil 1. Feyezanın Karayolunda oluşturduğu tahribat

86
Şekil 2. Feyezanın sahip olduğu yıkıcı güç

Şekil 3. Taşkın esnasında yerleşim yerleri

Şekil 4. Taşkın sonrası yerleşim yerleri

87
KAYNAKLAR

DSİ, Türkiye Akarsu Havzaları Maksimum Akımlar Frekans Analizi, Ankara, 1994.

DSİ, Türkiye akarsu Havzaları Taşkın Yıllığı, Ankara,1990-1994

AKYOL İ.H., Türkiye’de Akarsu Sistemleri ve Rejimleri, T. Coğr.Derg, Sayı: IX-X, 32 sayfa

TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası, Trabzon, Of-Sürmene,Köprübaşı,Çaykara,Hayrat İlçelerinde Meydana


Gelen Su Taşkınları ile İlgili Jeolojik İnceleme Raporu,Trabzon,8 sayfa

88
SOLAKLI DERESİ HAVZASI İÇİN TAŞKIN HİDROLOJİSİ ÇALIŞMALARI

Dr. Filiz Özer Malkoç1, Mehmet Yıldız1 ve Dr. Yüksel Malkoç1

1:EİEİ Genel Müdürlüğü


Hidrolik Etütler Dairesi Başkanlığı
Eskişehir Yolu 7.km – ANKARA
e-mail:fmalkoc@eie.gov.tr
Tel:0312-2955217

ÖZET

Bir akarsu üzerinde yapılacak tesisin planlama, projelendirme, inşaat ve işletme safhalarında
bilinmesi gereken hidrolojik karakteristikler içerisinde en önemli yere sahip olanı muhtemel
maksimum taşkındır. Bu karakteristik; havzada hidrolojik ve meteorolojik şartların
oluşturabileceği en büyük taşkındır. Taşkın hidrolojisi çalışmalarında ise önemli olan,
muhtemel en büyük taşkınların en doğru şekilde tahmin edilmesi ve planlanan yapıda
istenilen emniyetin en ekonomik şekilde sağlanmasıdır. Bu çalışmada, bir çok kez can ve
mala zarar veren taşkınların meydana geldiği Doğu Karadeniz Bölgesi’nde yer alan Solaklı
Deresi üzerinde tesis edilme olasılığı olan bir baraj ve regülatörün projelendirmesinde gerekli
olan taşkın hidrolojisi çalışmaları ortaya konulmuştur. Bu amaçla proje yerinde meydana
gelebilecek muhtemel maksimum taşkının tüm bileşenleri (yağmur+kar+baz) çeşitli
yöntemlere göre incelenmiş ve sonuçları çalışmada ayrıntılı olarak verilmiştir.

Anahtar Kelimeler: Solaklı Deresi, Muhtemel Maksimum Yağış, Maksimum Kar Erime
Akımı, Sentetik Yöntem, Muhtemel Maksimum Taşkın.

ABSTRACT

Probable maximum flood is the most important hydrological parameter among the others
related to the floods of the basin at planning, project, building and operating phases of a
scheme to be set up at a certain location of a river. This flood is the biggest flood that would
be caused by the meteorological an hydrological conditions. The most important study of
flood hydrology is to estimate the probable flood accurately and obtain the required safety in
the most economical way. As a result, in this study, for a probable dam and a regulatory
project in the river of Solaklı located at the eastern black sea region in which there are lots of
floods that causes deaths and damages, necessary studies of flood hydrology have been
introduced. Therefore, all components of the probable maximum flood that will be created in
89
the project area are investigated according to various methods and estimations with
conclusions are given in detail in this paper.

Key Words: Solaklı River, Probable Maximum Precipitation, Maximum Snowmelt Flow,
Synthetic Method, Probable Maximum Flood.
GİRİŞ

Barajların projelendirmesinde sıra ile hidrolojik, hidrolik ve yapısal tasarım aşamaları


birbirini izler. Dünyada yıkılan barajların %90’ının yıkılma nedeni hidrolojik tasarım
aşamasındaki eksik ve yanlışlardandır. Barajların taşkın kontrol ve derivasyon yapıları için
toplam yatırımın ortalama üçte biri oranında harcama yapılmaktadır. Baraj yıkılmalarının
yaklaşık üçte birinin taşkın anında suyun barajın kretinden aşarak meydana gelmesi nedeniyle
barajların taşkınlara karşı korunması, gerek proje mühendislerinin gerekse işletenlerin konusu
haline gelmiştir (Önöz, 2007). Taşkınların büyüklüğü ve frekansı, su yapılarının
boyutlandırılması için önemlidir. Taşkınlar, mühendislik hidrolojisinin en karmaşık
problemlerini oluştururlar. Bu nedenle planlanan su yapılarının güvenilir bir şekilde
yapılabilmesi için proje taşkınlarının doğru belirlenmesi gerekir. Gelecekte oluşabilecek
taşkınların büyüklüğü ve frekansı, oluşan taşkın gözlemlerine dayanarak tahmin edilmeye
çalışılır (Malkoç, 2000). Güvenilir taşkın tahminlerinin yapılabilmesi için yeterli ölçüde
verinin bulunmadığı durumlarda, Bölgesel Taşkın Frekans Analizi ve Çoklu Regresyon
Analizi gibi yöntemler kullanılabilir (Tekin, 2007). Şiddetli yağış ve/veya kar erimesinden
oluşan ve akarsu yatağında taşma gösteren akışa taşkın denir. Akarsuyun belli bir kesitindeki
taşkın debilerinin zamanla değişimini gösteren grafiğe taşkın hidrografı adı verilir. Taşkın
hidrografı eğrisi ile zaman ekseni arasındaki alan taşkın sırasında kesitten geçen suyun
hacmini verir. Bir barajın dolu savağı, batardosu gibi kısımları projelendirilirken sadece
taşkının en büyük debisini bilmek yeterli değil, taşkının zamanla değişimi ve dolayısıyla
hacmi de belirlenmelidir. Bunun için taşkın hidrograflarının bilinmesi gerekir. Bu konuda
kullanılan hidrograflar genellikle iki ana kısma ayrılabilir:

1. Muhtemel maksimum taşkın hidrografı,


2. Belirli frekanslı taşkın hidrografı.

Muhtemel maksimum taşkın, bir havzada hidrolojik ve meteorolojik şartlarının


oluşturabileceği en büyük taşkındır. Baraj üzerinden aşacak sular aşağıda can kaybı ve büyük
hasar meydana getirecekse, muhtemel maksimum taşkın projeye esas alınır. Taşkın frekansı
en az bir yıldan daha fazla olan belirli bir tekrarlanma sıklığı ile anılan taşkın hidrograflarına
belirli frekanslı taşkın hidrografı denir. Bunlar 2, 5, 10, 25, 50, 100 ve 500 yıllık taşkın
hidrografları olabilir (Ağıralioğlu, 2004).

Türkiyede çoğu akarsuda kış taşkınları yağmurdan, ilkbahar taşkınları ise kar erimesinden
meydana gelmektedir. Taşkın kontrolü önlemlerinin etkinliği taşkın hakkındaki mevcut
verilerin güvenilirliğine son derece bağımlıdır. Bu nedenle havzanın taşkın karakteristikleri
hakkındaki bilginin artırılması, ya da belirsizliğin azaltılması, taşkın kontrolü konusunda
atılacak en önemli adımlardan biridir (Malkoç, 2001).

Sonuç olarak bu çalışmada; bir çok kez can ve mala zarar veren taşkınların meydana geldiği
Doğu Karadeniz Bölgesi’nde yer alan Solaklı Deresi’nde olabilecek bir baraj ve regülatörün;
gövde, dip savak, dolu savak ve çevirme yapıları gibi kısımlarının projelendirmesinde gerekli
olan taşkın hidrolojisi çalışmaları esas alınmıştır. Bunun için proje yerinde meydana
gelebilecek muhtemel maksimum taşkının tüm bileşenleri (yağmur+kar+baz) çeşitli
yöntemlere göre incelenmiş ve hesaplamalar ile sonuçları aşağıda ayrıntılı olarak verilmiştir.
90
PROJE YERİNİN TANITILMASI

Tesis edilme olasılığı bulunan projeler (Ballıca regülatörü ve barajı) Türkiye’nin Doğu
Karadeniz Bölgesi’ndeki Solaklı Deresi üzerinde yer alır. Regülatör ve baraj aks yeri Şekil 1
ve Şekil 2’deki haritada gösterildiği gibi Çaykara İlçesi’nin mansabında bulunmaktadır.

Şekil 1. Proje Yeri Hidrometeorolojik Ağ Haritası

Şekil 2. Proje Yeri Yağış Alanı Ve Thiessen Çokgenleri


91
Ballıca baraj yerinin talveg kotu 60m, regülatörünün talveg kotu 95 m’dir. Proje yerlerinin
yağış alanları sırasıyla, 729.2 km2 ile 703.2 km2dir. Proje yerleri, bölgedeki meteoroloji
istasyonları, Solaklı Deresi üzerinde bulunan Akarsu Gözlem İstasyon (AGİ)’ları, Meteoroloji
İstasyon (Mİ)’ları ve proje yerinin belirtildiği hidrometeorolojik ağ haritası Şekil 1’de
gösterilmiştir. Proje yerleri yağış alanlarının ve thiessen çokgenlerinin çizildiği harita ise
Şekil 2’de verilmiştir. Bu bölgede yer alan akarsuların ilk kaynakları yüksek yaylalarda
pınarlarla başlar ve akarsu yatakları boyunca karışan verimli diğer kaynaklar da katılarak
bollaşır. Her mevsim bol yağış alması yaz aylarında bile bu bölge akarsularının verimli
olmasını sağlar.

İKLİM VE BİTKİ ÖRTÜSÜ

Solaklı Deresi havzasının bulunduğu Doğu Karadeniz Bölgesi’nde iklim yapısı bakımından
genel olarak, kıyı kuşağında Karadeniz iklim esasları ve iç bölgelere doğru gidildikçe karasal
iklim etkilerinin arttığı bir yapı hakimdir ve bütün bu özellikler bölgeye ait lokal etkiler içerir.
Yıllık ortalama yağışın önemli bir bölümü denize yakın istasyonlarda sonbahar mevsiminde
düşerken, denizden uzaktaki istasyonlarda ise ilkbahar mevsiminde de sonbahar mevsimi
kadar yağış düşmektedir. En az yağışlı aylar genelde Temmuz ve Ağustos aylarıdır. Kış ve
ilkbahar aylarında havza alanına düşen yağışlar genellikle kar ve yağmur şeklindedir ve yağış
alanlarında biriken kar örtüsü uzun süre alan üzerinde kalmamaktadır. Bölgede yağış ve
rutubet koşulu genelde yüksektir ve mevkinin, yönün, yağışların bir sonucu olarak bu
bölgenin havası serindir. Doğu Karadeniz bölgesini Of-Çaykara çizgisiyle doğu ve batı
bölümü olarak ikiye ayrılırsa, batı bölümünde yılın her bölümü yağış görülür ve en fazla yağış
Ekim-Kasım aylarındadır. Bu bölümde yıllık toplam yağış 436 mm (Gümüşhane) ile 1299
mm (Giresun) arasında değişir ve ortalaması 853 mm’dir. Bu bölümün ortalama sıcaklığı
17.9°C’dir. Doğu bölümünde ise yine yılın her mevsimi yağış görülür ve en fazla yağış ekim
ayında olurken, en az yağışta Mayıs’ta görülür. Bu doğu bölümünde yıllık toplam yağış 2069
mm (Hopa) ile 2378 mm (Rize) arasında değişir ve ortalaması 2224 mm’dir. Bu bölümün
sıcaklık ortalaması 16.1°C’dir.

Bölgede bitki örtüsünde en önemli yapı ormandır. Doğu Karadeniz bölgesinde ormanlar
geniş alanlar üzerine yayılmıştır. Yapıyı tüm Karadeniz bölgesiyle birlikte düşünürsek
Türkiye’de yalnızca burası ormanlıktır dedirtecek niteliktedir. Orman yetişme şartlarının en
esaslısı olan nem ve sıcaklık, bu bölgede noksansız ve dengeli bir surette gerçekleşmiştir . Bu
bölgenin ormanlarını oluşturan ağaçların karakteristik yönü, bunların çoğunun yayvan
yapraklı oluşudur; kayın, gürgen, meşe, kestane, ıhlamur, şimşir, çınar, dağ kavağı, dişbudak,
karaağaç, kızılağaç, iğne yapraklılardan; sarıçam, köknar, ladin, karaçam, birazda ardıç, ve
daha az olarak kızılçam bulunur. Bunlar, kıyıya yakın ve 1000 m’ye kadar çıkabilen fundalar
dışında Karadeniz Bölgesi ormanlarının esasını teşkil eder. 1500 m’den yukarıya doğru türler
azalmaya başlar. Yine Türkiye’de sarı çiçekli orman gülünün 3000 m’ye kadar ulaştığı tek yer
bu bölgedir (Yıldız, 2000).

TAŞKINLAR

Genel

Solaklı Deresi havzasında bulunan Ballıca regülatörü yağış alanı 703.2 km2’dir. Bu yağış
alanında Karadeniz ikliminin özellikleri hüküm sürer: Şöyleki; Doğu Karadeniz Bölgesi’nde
iklim yapısı bakımından genel olarak, kıyı kuşağında Karadeniz iklim esasları ve iç bölgelere
doğru gidildikçe karasal iklim etkilerinin arttığı bir yapı hakimdir ve bütün bu özellikler
92
bölgeye ait lokal etkiler içerir. Gözlenmiş tarihi fırtınaların oluşumunda Kuzeyli sistemler
etkili olur. Yıllık ortalama yağışın önemli bir bölümü denize yakın bölümde sonbahar
mevsiminde düşerken, denizden uzaklaştıkça ilkbahar mevsiminde de sonbahar mevsimindeki
kadar yağış düşmektedir. En az yağışlı aylar Temmuz ve Ağustos aylarıdır. Sonuç olarak,
yağışlar bu bölgede boldur ve toprak nem bakımından doygun vaziyettedir. Bu yüzdendir ki
yörede meydana gelen yağışlar direkt akışa geçtiklerinden sık sık taşkınlara sebep olmakta ve
büyük hasarlar meydana gelmektedir.

“Türkiye’de Kritik Yağış Süreleri ve Proje Sağanak Süresinin Seçimi” adlı DSİ yayınında da
bu yağış alanı için 18-24 saat arasında değişen kritik yağış süreleri verilmektedir (DSİ, 1968).

PROJENİN REGÜLATÖR OLMASI DURUMUNDA TAŞKINLAR

Pik Debi Tekerrür Analizleri

Regülatör yerinin çeşitli tekerrürlü taşkın pik debi değerleri; AGİ’lerin yıllık en büyük pik
debi değerleri kullanılarak “Bölgesel Taşkın Frekans Analiz Yöntemi” ile hesaplanmıştır.
Bölgesel Taşkın Frekans Analiz Yöntemi tekerrür çalışmaları Tablo 1’de, Yağış Alanı-Q2.33
Grafiği ise Şekil 3’te verilmiştir. Ballıca Regülatör yeri yağış alanı için hesaplanan çeşitli
tekerrürlü taşkın pik debi değerleri aşağıdaki tabloda verilmiştir:

Tablo 1. Ballıca Regülatörü Yeri Yağış Alanının Tekerrür Taşkın Pik Debi Değerleri (m3/s)
REGÜLATÖR YAĞIŞ ALANI = 703.2 km2
BTFA 100.4 110.0 152.7 202.0 295.1 402.8 565.8

PROJENİN BARAJ OLMASI DURUMUNDA TAŞKINLAR

Frekans Faktörü (Hershfield) Yöntemi ile Muhtemel Maksimum Yağış (MMY) Hesabı

Elde yeterli DMİ verisi bulunmaması nedeniyle 1984 öncesi fırtınalar “Fiziksel Yöntemle
Muhtemel Maksimum Yağış (MMY) Hesabı” dahil edilemediğinden, bu yöntemle MMY
hesabı yapılamamıştır. Bu nedenle, Tablo 2’de verilen ve meteoroloji istasyonlarının gözlem
periyodlarında gözlemlenmiş 24 saatlik maksimum yağış değerleri kullanılarak, istatistiksel
yöntemle MMY’nin hesaplanmasına gidilmiştir. Şekil 2’de görüldüğü üzere, Thiessen
yöntemine göre çizilen ve hesaplanan proje yağış alanını temsil eden meteoroloji
istasyonlarının oranları aşağıda verilmiştir:

Tablo 2. MMY değerleri ve Thiessen oranları.


Mİ Y. Alanı Thiessen Oranları N(MMY) T.O*MMY YADK(24 SAAT) A(MMY)
Uzungöl 245.4 0.337 193.70 65.18 0.884 57.62
Of 30.6 0.042 294.36 12.35 0.884 10.92
Çaykara 230.2 0.316 168.27 53.12 0.884 46.96
Köknar 209.4 0.287 227.76 65.40 0.884 57.82
Küçükdere 3.9 0.005 207.76 1.11 0.884 0.98
Sarımeşe 9.7 0.013 149.31 1.99 0.884 1.76
Toplam = 729.2 1.000 199.16 MMY(BARAJ)= 176.06

Bu hesaplama için kullanılan Hershfield bağıntısı için gerekli olan ortalama (Xort) ve standart
sapma (Xstd) değerleri Tablo 2’deki her bir Mİ’nin gözlem periyodundaki yağış
değerlerinden hesaplanmıştır. Bunun Xort ve Xstd değerlerinin yine aynı periyod için gözlem
periyodunun uzunluğuna göre yapılan düzeltmeleri herbir meteoroloji istasyonu için
hesaplanmıştır.
93
1000
Q2.33 (m 3/s)

Q2.33=110 m3/s

100
22-52(2203)

2233 22-44
22-68
22-34

22-07 22-57
22-05 2234
YA=703.2 km2
22-66

10
10 100 YAĞIŞ ALANI (km 2) 1000

Şekil 3. Yağış Alanı - Q2.33 Bölgesel Taşkın Zarf Eğrisi

94
Xmax = Xort + Km* Xstd (1)

olarak verilmektedir. Kullanılan Mİ’lerin 24 saatlik yıllık maksimum yağış değerlerinin


ortalamasına göre Km değerleri bulunmuştur. Tüm değerler bağıntıda yerine konduğunda
hesaplanan X max, günlük yağış düzeltme faktörü 1.13 ile çarpılarak herbir Mİ’nin noktasal
24 saatlik MMY’si hesaplanmıştır. Bulunan bu noktasal MMY değerleri, WMO tarafından
hesaplanmış yağış alan dağılımı grafiğinden, 24 saatlik proje alanı yağış alansal dağılım
katsayısı 0.884 olarak bulunmuş ve çarpılmıştır. Böylece alansal MMY değerleri
hesaplanmış, proje yağış alanı MMY= 176.06 mm olarak bulunmuş ve tüm sonuçlar Tablo
2’de verilmiştir. Gözlenmiş taşkın hidrograflarının analiz edilmesi sonucunda yağış alanının
yağış-akış eğri numarası 86 olarak hesaplanmıştır. Baraj yerleri için bulunan 6’şar saatlik
yağış blokları ile 86 no’lu eğri kullanılarak, akış blokları elde edilmiş ve sonuçları aşağıdaki
Tablo 3’te verilmiştir.

Tablo 3. Efektif Akış Bloklarının Hesap Tablosu.


zaman(saat) 6 12 18 24
Düzeltilm iş Yağış 176.06
zaman % 0.25 0.50 0.75 1.00
yagıs % 0.53 0.75 0.90 1.00
yağış 92.78 131.34 158.45 176.06
Akıs(m m) 56.75 92.12 117.76 134.61
Akıs blokları(farklar) 56.75 35.37 25.64 16.85
sızma kontr 3.33 4.85 5.91 6.61

Birim Hidrograf

Baraj yerinin birim hidrografı yağış alanı büyüklüğünün uygunluğuna göre Snyder Yöntemi
kullanılarak çalışılmıştır. Baraj yeri yağış alanı, fırtına yağışının alansal dağılım ve yan
kolların büyüklükleri dikkate alınarak, kritik yağış süresine uygun olarak 6 saat-1cm’lik birim
hidrograf ile çalışılmıştır. Bu birim hidrografın çıkartılmasında kullanılan karakteristik
değerler aşağıdaki Tablo 4’te verilmiştir.

Tablo 4. Snyder Birim Hidrografının hesabı için gerekli veriler.


2
Y a ğ ış A la n ı (k m )= 7 2 9 .2 T R (s a a t)= 6
L (k m )= 5 5 .6 C t= 1 .3 5
L c (k m ) = 2 8 .8 C p = 0 .7

Muhtemel Maksimum Yağmurun Akış Hidrografı (MMY)

Baraj yerinin MMY akış hidrograflarının hesaplanması için, baraj yerlerinin hesaplanmış
birim hidrografları yukarıda verilmiş olan akış blokları ile çarpılarak akış hidrograflarına
dönüştürülmüştür.

Maksimum Kar Erime Akım Hesabı

Solaklı havzası içerinde ve çevresinde hiç bir kar gözlem istasyonu olmadığı için maksimum
kar erime oranı “derece-gün” yöntemi ile hesaplanamamıştır. Bu çalışmada maksimum kar
erime akımı hesaplarında; yakın havza olması sebebi ile “Çoruh N. Parhal Kolu Altıparmak
Barajı Mühendislik Hidrolojisi Raporu” çalışmasında elde edilmiş olan kar erime oranı (0,151
cm/°C-gün) kullanılmıştır (EİE, 2000).

95
Baraj yerlerinin maksimum kar erime hidrografları hesabında, yağış alanı kar erime başlangıç
kotu daha önce bölgede yapılan arazi çalışmalarınının izlenimleri ile 1750 m olarak alınmıştır.
1750 m kot üzerinde kalan Şekil 4’te verilen kot-alan eğrisi kullanılarak, 352.8 km2
bulunmuştur. Bu alanın ortalama kotu 2250 m olarak hesaplanmıştır. Of meteoroloji
istasyonunun (10 m) uzatılan günlük ortalama sıcaklıklarından 15 günlük sıcaklık dizayn
paterni oluşturulmuş ve sıcaklık değişme oranı ile sıcaklıklar baraj yerlerinin kar örtü alanı
ortalama kotlarına taşınmıştır.

Sonuç olarak Şekil 4’te verilmiş olan kot-alan eğrisi de kullanılarak, baraj yerlerinin
maksimum kar erime hesapları yapılmış ve aşağıda verilmiştir.

Tablo 5. Baraj yeri Maksimum kar erime akımı hesap tablosu.

B A L L IC A B A R A J Y E R İ
Sıcaklık dizayn Paterni

Ortalama Kotunda

Günlük Kar Erime


Sıcaklık x 0.151
Kar Erime Alanı

Günlük Erime
Sıcaklık

Hacmi

Debisi
Gün

3 3
°C °C c m /° C -g ü n hm m /s n
1 1 7 .5 1 .8 0 .3 1 .0 1 1 .2
2 1 8 .2 2 .5 0 .4 1 .3 1 5 .3
3 1 8 .7 3 .0 0 .5 1 .6 1 8 .6
4 1 9 .1 3 .5 0 .5 1 .8 2 1 .4
5 1 9 .8 4 .1 0 .6 2 .2 2 5 .4
6 2 0 .0 4 .3 0 .7 2 .3 2 6 .8
7 2 1 .4 5 .7 0 .9 3 .0 3 5 .2
8 2 3 .1 7 .4 1 .1 4 .0 4 5 .8
9 2 1 .7 6 .0 0 .9 3 .2 3 7 .1
10 2 0 .3 4 .6 0 .7 2 .5 2 8 .6
11 1 9 .9 4 .2 0 .6 2 .3 2 6 .2
12 1 9 .7 4 .1 0 .6 2 .2 2 5 .0
13 1 9 .0 3 .3 0 .5 1 .8 2 0 .5
14 1 8 .3 2 .6 0 .4 1 .4 1 6 .2
15 1 8 .0 2 .3 0 .4 1 .2 1 4 .3

96
Maksimum Baz Akım Debisi

22-52 nolu Akarsu Gözlem İstasyonu (AGİ)’nın gözlem periyodu içerisinde meydana gelen
anlık pik debi değerlerinin gözlendiği ayların (Nisan-Mayıs-Haziran) aylık ortalama akımları
ayrı ayrı çıkartılarak, bunların yıllara göre ortalamaları hesaplanmıştır. 22-52 nolu AGİ için
bu ortalamaların en büyüğü olan 1988 yılı değeri baz akım debisi olarak kabul edilmiştir. Bu
debi değeri yağış alanı oranı ile baraj yerine taşınarak, baraj yeri için maksimum baz akım
debisi 61.92 m³/s olarak hesaplanmıştır.

SONUÇ VE ÖNERİLER

Solaklı Deresi üzerinde tasarlanan projelendirme çalışmalarında, ekonomik koşullar ve proje


emniyeti göz önüne alınarak, regülatör alternatifi için “Bölgesel Taşkın Frekans Analizi” ile
hesaplanan; Tablo 1’de ve yukarıda verilmiş olan çeşitli tekerrürlü taşkın piklerinin
kullanılması en uygun çözüm olarak önerilmektedir.

Yapının baraj olarak peojelendirilmesi durumunda ise, hesaplanan dolusavak proje giriş
hidrografı muhtemel maksimum yağmurun (MMY) akış hidrografı, maksimum kar erime
hidrografı ve maksimum baz akımı debisinin süperpozisyonundan elde edilmiştir.
Hidrograflar süperpoze edilirken pik debileri çakıştırılmıştır. Baraj yeri olması durumunda
önerilen dolusavak proje giriş hidrografı Şekil 5’de gösterilmiştir.

Sonuç olarak Doğu Karadeniz bölgesi gibi küçük ölçekte iklimsel özellikleri (özellikle yağış
miktarı dağılımı) topoğrafyaya bağlı olarak çok değişen bir bölgede, daha sağlıklı taşkın
hidrolojisi çalışmaları yapmak için, daha sık hidrometeorolojik veri ağı oluşturulmalıdır. Bu
nedenle bölgede mevcut olan meteoroloji ve akım gözlem istasyonlarının işletilmesine devam
edilmesiyle birlikte, mevcutlara yeni istasyonlar eklenmelidir. Böylelikle, belli kabuller ve
katsayılara bağlı olan sentetik yöntemler yerine; bölgenin topoğrafik, iklimsel ve hidrolojik
verilerinin birlikte kullanıldığı, bölgeye ait daha gerçekçi ve güvenilir sonuçlar veren
“Fiziksel Yöntem”in kullanılması daha doğru olacaktır.

97
4000

Kot-Elevation , m
Kot Ara Alan Toplam Alan
3500 m km 2 km 2
60-500 60.3 729.2
500-1000 121.5 668.9
1000-1500 127.7 547.4
3000 1500-2000 133.8 419.7
2000-2500 217.8 285.9
2500-3000 61.1 68.1
3000-3376 7.0 7
2500

Ortalama Kot :1600m.


2000

1500

1000

500

0
0 50 100 150 200 250 300 350 400 450 500 550 600 650 700 750
Alan-Area, km 2
Şekil 4. Ballıca Baraj Yeri Yağış Alanı Kot-Alan Eğrisi

98
1200
3
Qpik = 1127.7 m /s

Debi (m /s)
3
DOLUSAVAK PROJE GİRİŞ HİDROGRAFI ORDİNATLARI
ZAMAN ORDİNAT ZAMAN ORDİNAT
1000 GÜN SAAT m 3/s GÜN SAAT m 3 /s
1 12 73.1 9 12 290.5
2 12 77.2 10 12 111.6
3 12 80.4 11 12 98.2 Baz Akım + Kar Erime + Yağmur Hid.
4 12 82.6 12 12 86.1
5 12 85.2 13 12 80.8
800
6 12 90.4 14 12 77.8
7 12 97.1 15 12 76.1
8 (pik) 14 1127.7

600

Baz Akım + Kar Erime Akımı Hid.

400

200

3
Baz Akımı = 61.9 m /s
0
Zaman (saat)
0 50 100 150 200 250 300 350

Şekil 5. Ballıca Barajı Yeri Muhtemel Maksimum Taşkın Debi (Dolusavak Proje Giriş) Hidrografı

99
KAYNAKLAR

Ağıralioğlu, N., Baraj Planlama ve Tasarımı, Cilt 1, Su Vakfı Yayınları, İstanbul, 2004, 246s.

DSİ, Taşkınlar Hidrolojisi, T.C. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü Etüd ve
Plan Dairesi, Ankara, 1968.

EİE, Çoruh Nehri - Parhal Kolu Altıparmak Barajı Mühendislik Hidrolojisi Raporu, EİEİ Genel Müdürlüğü,
Yayın:20-13, Ankara, 2000.

Malkoç, F., Ürgenç, B., Malkoç, Y., Turan, A.V., Karasu Nehri Üzerinde Planlanan Kemah Barajı İçin Taşkın
Hidrolojisi Çalışmaları, III. Ulusal Temiz Enerji Sempozyumu, İstanbul, 2000, 527s.

Malkoç, F., Ürgenç, B., Gürbüz, A., Muhtemel Maksimum Taşkın (MMT) Hesabı ve Altıparmak Barajı için
Uygulaması, III. Ulusal Hidroloji Kongresi Bildiriler Kitabı, 27-29 Haziran 2001, İzmir, 377s.

Önöz, B., Özcan, E., Anlık Pik Akımlarının Hesabı, V. Ulusal Hidroloji Kongresi, 5-7 Eylül 2007, Ankara, 209
s.

Tekin, M., Topaloğlu, F., Özgül, M., Hanay, A., Aras Havzası Akarsularında Bölgesel Taşkın Frekans Analizi
ve Çoklu Regresyon Yöntemleriyle Anlık Maksimum Akım Tahmini, V. Ulusal Hidroloji Kongresi, 5-7 Eylül
2007, Ankara, 219 s.

Yıldız, M. ve Malkoç, Y., Türkiye Akarsu Havzaları ve Hidrolojik Kuraklık Analizi, EİEİ Genel Müdürlüğü,
Ankara, 2000, 237s.

100
SEL VE HEYELAN RİSK YÖNETİMİ

Prof. Dr. Mikdat KADIOĞLU


İstanbul Teknik Üniversitesi Meteoroloji Mühendisliği ve
Afet Yönetim Uyg-Ar Merkezi, 34469, Maslak, İstanbul.
kadioglu@itu.edu.tr

ÖZET

Seller ve heyelanlar, neden oldukları afetler ile birçok yaşamı tehlikeye atıp ağır ekonomik
kayıplara yol açarak toplumlarda büyük facialara/üzüntülere yol açar. Bunlar doğal olaylardır
fakat doğru önlemlerle oluşma ihtimalleri ve yaratacakları etkiler azaltılabilir. Ekonomik ve
sosyal zararları yanında sel ve heyelanlar ciddi çevresel sonuçlar da doğurabilir. Örneğin,
büyük miktarda toksik, vb. kimyasalların bulunduğu tesisleri sel basabilir veya sulak alanlar
yok olabilir. Gelecekte Türkiye’de de büyük bir sel ve heyelan yaşanarak daha fazla can kaybı
ve ekonomik zarar görülmesi muhtemeldir. Gelecekteki olası sel ve heyelanın oluşturduğu
riskler hakkında öncelikle daha fazla bilgiye ihtiyaç vardır. Küresel iklim değişimi, arazi
kullanımındaki değişimler gibi birçok faktör sel ve heyelan riskinin gelecekte nasıl olacağını
ve bu risklerin ne kadar iyi yönetilebileceğini etkileyecektir.

Sel ve heyelanın etkileri, binalarda ve alt yapı sistemlerinde neden olduğu problemlerden,
yerleşim yerlerinin tümüyle yıkımından, ekonomik gelişmenin engellenmesine kadar
değişebilmektedir. Eskiden sel ve heyelan riskini belirlemeye yönelik çalışmalar, ya
problemin bileşenlerini ayrı olarak ele alıyordu, ya da bu konuyu sadece tek bir disiplin
çerçevesinde tanımlamaktaydı. Sel ve heyelandan kaynaklanacak yıkım ve zararı azaltma
yaklaşımları günümüzde belirgin bir şekilde değişmiştir. Dünya genelinde, bu afetlerden
korunma stratejisi yerine bu afetlere karşı risk yönetimine geçilmektedir. Yine de bu
yaklaşımdaki başarı, gelişmiş koruma ve uyarı sistemleri ile daha iyi afet acil durum
planlaması, vb. afet yönetim çalışmalarının bir arada yürütülmesine bağlıdır.

Temel yaklaşımdaki bu değişim küresel iklim değişimine bağlı olarak artan sel ve heyelan
tahminindeki belirsizliklere de yansıyacaktır. Bu afetlere karşı korunma önlemlerini artırma,
alt yapı ve toplumu bu afetlere karşı güçlendirmeye devam etmek iklim değişimi ve sosyo
ekonomik gelişmelerin arttığı bir dönemde daha zor olacaktır. Bütün bu nedenlerden dolayı
bu makale, algılama ve afet yönetimi için bütünleşik afet risk yönetimi yaklaşımlarının
geliştirilmesi aracılığıyla sel ve heyelan tehlikelerine ve bunların riskine kısa bir bakış
içermektedir. Bu kapsamda sel ve heyelanlar için yapılması gereken risk yönetimi çalışmaları
ana hatları ile ele alınmıştır.

Anahtar Kelimeler: Seller, Heyelanlar, Risk Yönetimi, Afet Yönetimi.

101
ABSTRACT

Catastrophic floods and landslides endanger lives and cause human tragedy as well as heavy
economic losses. These are natural phenomena but through the right measures we can reduce
their likelihood and limit their impacts. In addition to economic and social damage, floods and
landslides can have severe environmental consequences, for example when installations
holding large quantities of toxic chemicals are inundated or wetland areas destroyed. The
coming decades are likely to see a higher flood and landslide risk in Turkey and greater
economic damage. More information are needed on future flood and landslide risk. Many
factors impact on what future flood and landslide risk might look like, including changing
land use patterns, climate change and how well flood and landslide risk is currently being
managed.

Impacts of floods and landslides range from site destruction, through problems for the
maintenance of buildings and infrastructure, to an impediment for economic development.
Previous attempts to address flood and landslide risk have either treated components of the
problem in isolation or characterized the wider issue from just a single discipline perspective.
Approaches to limit disruption and damage from flooding and landslide have changed
significantly in recent years. Worldwide, there has been a significant move from a strategy of
flood and landslide defense to one of flood and landslide risk management. However, the
success of this approach depends on integrating: enhanced defenses and warning systems with
improved understanding of the river system and landslides and better governance, emergency
planning and disaster management actions.

This change in approach reflects the future uncertainties in flood and landslide prediction
arising from climate change and recognition that continuing to rely on raising and
strengthening defenses against flooding is no longer tenable in an era of climate change and
socio-economic development. Therefore, this paper takes a holistic and brief view of flood
and landslide hazard and risk through the development of integrated disaster risk management
approaches to analysis, perception and disaster management.

Key Words: Floods, Landslides, Risk Management, Disaster Management.

GİRİŞ

Dünyada süre gelen doğa olayları, yaşamı önemli ölçüde etkilediğinde doğal afet olarak
nitelendirilir. Örneğin, kuraklık, çölleşme, su seviye yükselmeleri, heyelan, çığ ve seller,
orman yangınları, tarımsal zararlılar, vb. hava şartları ile yakından ilişkisi olan doğal
afetlerdir. Yağışlar, şiddetli yerel fırtınalar, tropikal fırtınalar, fırtına kabarması, şiddetli kış
şartları, kırağı, don, vb. ise hava şartları tarafından direk olarak oluşturulan afetlerdir.
Meteorolojik şartlar ile doğrudan ve dolaylı olarak ilişkili olan doğal afetlerin tümü,
meteorolojik afetler veya meteoroloji karakterli doğal afet olarak bilinir. Sel ve kuraklık,
hidrolojik veya hidro-meteorolojik afetler olarak da adlandırılabilir (Kadıoğlu, 2008).

Dünya genelinde ki doğal afetler ele alınınca, 31 çeşit doğal afetin 28 tanesini meteorolojik
afetlerin oluşturduğu görülür. Doğal afetlerin çeşitleri ve önem sıraları ülkeden ülkeye de
değişmektedir. Örneğin, Akdeniz Bölgesinde doğal afetler kuraklık, seller, orman yangınları,

102
heyelan, dolu fırtınaları, çığlar, donlardır. Ülkemizde ise en sık görülen meteoroloji karakterli
doğal afetler ise dolu, sel, taşkın, don, orman yangınları, kuraklık, şiddetli yağış, şiddetli
rüzgâr, yıldırım, çığ, kar ve fırtınalardır. Dünya Meteoroloji Örgütü’ne (WMO) göre sadece
1980'li yıllarda dünyada 700,000 kişi meteorolojik afetlerden dolayı hayatını kaybetmiştir
(MMO, 1999).

Küresel iklim değişiminden dolayı son yıllarda sadece tropiklerde ki fırtınaların sayısı ve
şiddetinde artış yok; Türkiye gibi tropiklerin dışındaki ülkelerde de şiddetlenen gök gürültülü
sağanak yağışlardan dolayı, şehirlerdeki ani sellerin sayısı ve şiddetinde de artışlar var. Artık
deprem, sel, vb. tehlikeler, hızla artan çarpık yerleşim bölgelerinde daha fazla afete
dönüşebiliyor. Bir hesaba göre 1990-2000 arasında meydana gelen doğal afetlerin sayısının,
1900-1940 yıllarında meydana gelenlerden 7 kat daha fazla. Yani, insanlık afetlere karşı 7 kat
savunmasız ve bir o kadar da doğaya karşı saygısız hale gelmiş. Artık deprem, sel vb.
tehlikeler, hızla artan çarpık yerleşim bölgelerinde, bilimsel uyarıları ve afet yönetimini
ciddiye almayan ülkelerde daha fazla afete dönüşebiliyor.

Böylece, sel ve heyelanlar dâhil olmak üzere hidro-meteorolojik afetler özellikle son yıllarda
giderek artan bir şiddette ve sıklıkta meydana gelmekte. Günümüzde sanayileşme, yanlış
seçilen yerleşim bölgeleri, doğanın tahrip edilmesi gibi insan aktiviteleri bu tür afetlerin
etkilerini arttırmasına veya yenilerinin ortaya çıkmasına neden olabilmekte. Önümüzdeki
yıllarda küresel iklim değişimi ve ülkemizde artan çarpık şehirleşmeden dolayı, (kuraklık,
heyelan, ani seller ve deniz su seviye yükselmesi gibi) hidro-meteorolojik afetlerde ve kentsel
yerleşimlerimizde riskleri arttıran tali tehlikelerde önemli artışlar beklenmekte.

Maalesef ülkemizde, örneğin sel tahmini için gerekli olan yağışı DMİ, akışa geçen yağışı ise
DSİ ölçmektedir. Benzer şekilde, çığ tahmini için gerekli olan bilgiler DMİ, EİEİ ve DSİ gibi
kurum ve kuruluşlar tarafından ölçülmektedir. Türkiye’de meteorolojik gözlemler DMİ, DSİ,
EİEİ, vb. gibi ayrı kamu kurum ve kuruluşları tarafından yapılıyor olması büyük kaynak israfı
ile birlikte sel, heyelan, çığ ve kuraklı gözetleme ve uyarılarının ülkemizde gerektiği gibi
yapılamamasına neden oluyor.

Benzer şekilde, afet ve acil durum yönetimin ülkemizdeki hâlihazır yapısında birden çok
kurumun sorumlu olması, buna karşın kimi sorumluluk ve görev alanlarının ise sahipsiz
olması uygulamada sık yetki ve sorumluluk karmaşası ile karşı karşıya kalınmasına da neden
olmaktadır. Bu sorun, ancak ülkemizde afet ve acil durum yönetimine ilişkin tüm işlevlerin
bir elden ve eşgüdümlü olarak yönetilmesi ile ortadan kaldırılabilecektir.

Bu nedenlerden dolayı, bilimsel ve bütünleşik afet yönetim sistemi ilkelerine uygun olarak,
ülkemizdeki afetlerle ilgili yeniden yapılanmada sadece deprem tehlikesine odaklanmayıp
mutlaka tüm afetlerin ikincil etkilerinin de birlikte ele alınması gerekmektedir. Çünkü
ülkemizde depremler beraber kuraklık, sel, kar fırtınaları ve çığlar gibi birçok hidro-
meteorolojik afet, gelişmiş ülkelere nazaran, çok daha fazla insan ve ekonomik kayıplara
neden olmaktadır. Artık yaşanan maddi ve manevi kayıplar, her toplumun ve her kurumun bu
afetler karşısında zarar kayıp ve azaltma çalışmalarına daha çok önem vermesini
gerektirmektedir.

Afet Yönetiminde, afetlere/acil durumlara hazırlık ve onların olası zarar/risklerinin


azaltılmasına risk yönetimi; afetler/acil durumlardan sonra müdahale etme ve iyileştirme gibi
çalışmalarının tümüne ise kriz yönetimi denilir. Bu nedenle, öncelikle hidro-meteorolojik
tehlikelerin göz önüne alınmasını, zarar azaltma çalışmaları başta olmak üzere afet yönetimin

103
dört evresine yönelik çalışmaların yapılmasını, bu çalışmalara herkesin katılımını ve tüm
kaynaklardan yararlanmayı hedeflemeliyiz. Bu nedenlerden dolayı, bu makalede daha çok
sele odaklanarak hidrolojik afetlerin risk yönetiminin ana hatları ele alınmıştır.

HİDRO-METEOROLOJİK AFETLER

Normal iklim şartlarında bile iklimin değişken karakteri, kuraklıklara veya sellere neden
olmaktadır. Diğer bir deyişle ülkemizde suyun fazlası sel ve heyelan; azı ise kuraklık gibi
önemli afetlere neden olmaktadır. Bu afetler yarı kurak iklim bölgesinde yer alan ülkemizde
sosyo-ekonomik yaşantımızı da çok olumsuz bir şekilde etkileyebilmektedir. Sel ve heyelan
birer doğa kanunudur. Atmosfer hareketliliği, meteorolojik sistem ve hidrolojik çevrim içinde
bazı bölgelerin kimi zaman sulak kimi zaman kurak periyotlar yaşaması ve eğimli arazide
birken kar kütlelerinin tetiklendiğinde kayması doğaldır. Önemli olan ülkemizde sel ve
heyelan izlemek, önemsemek ve zamanında önlem alabilmektir. Sel ve heyelan genellikle
“fırtınalar” ile birlikte görülür. Diğer bir deyişle, topografik yapıya göre daha çok ve hızlı
değişebilen meteorolojik şartlar bu afetlerin oluşumunda en önemli rolü oynar.

Seller

Sel: Suların bulunduğu yerde yükselerek veya başka bir yerden gelip genellikle kuru olan
yüzeyleri kaplamasına denir.

Sel Afeti: Sel sularının fiziksel, ekonomik ve sosyal kayıplara neden olup, normal yaşamı ve
insan faaliyetlerini durdurarak veya kesintiye uğratarak, olumsuz bir şekilde etkileyen ve
yerel imkânlar ile baş edilemeyen durumlardır.

Aslında, “Daha önce burada hiç sel olmadı” denmemeli. Dünya üzerinde yağmurlar yağmaya
başladığından beri (çöller, el değmemiş ormanlar dâhil) dünyanın her tarafında seller
olmaktadır (Şekil 1). Örneğin, Milattan Önce 3200 yılında Fırat Nehri taşarak bugün Irak
olarak adlandırılan Ur şehrini 2,4 metrelik bir çamurla kaplamıştı. 27 Temmuz 1301 tarihinde
Sakarya Nehri taşmıştı. 20 Eylül 1563 yılında İstanbul’da büyük su baskını yaşanmıştı…

Şekil 1. Sel riskinin algılanmasında toplum genellikle tehlikeyi küçümser. Bu nedenle sel
haritaları vb. çalışmalara halkın katılımı esastır (JICA, 2007).

104
Dünyanın birçok yerinde olduğu gibi Türkiye'de de peş peşe gelen şiddetli sağanaklar veya
uzun süren hafif yağışlar sonucu oluşan taşkınlar ile birlikte sık sık seller görülebilmekte ve
bunlardan dolayı büyük can ve ekonomik kayıplarımız olmaktadır. 21 Mayıs 1998 Batı
Karadeniz, 23 Mayıs 1998 Hatay selleri Türkiye’de oluşan ilk seller değildir ve sonuncusu da
olmayacaklardır. Daha önceleri de, örneğin,18-20 Haziran 1990’da Trabzon, 16-17 Mayıs
1991’de Doğu Anadolu, 25-26 Ağustos 1982’de Anakara, 1994’de Marmaris, 1995 İkitelli,
Senirkent, Rize ve 4 Kasım 1995’de İzmir’de korkunç sel felaketlerini yaşamıştık. Sadece
1995 sellerinde 150 kişiyi kaybettik (Şekil 2).

Şekil 2. Afet İşleri Genel Müdürlüğü’ne göre ülkemizde yaşanan sel zararlarının illere göre
dağılımı.

Hidro-meteorolojik çalışmalarda, yağış istasyonlarına ait şiddet-süre-tekerrür eğrilerinden 2, 5,


10, 25, 50, 100, 500 yıllık en büyük günlük yağış değerleri bulunur. Havza için bu yıllar için
sel hidrografları ile birlikte sel su seviyeleri hesaplanır. Ama bunlar için elde 100 ya da 500
yıllık verinin olması gerekmez. Halk arasındaki kafa karışıklığı “100-yıllık sel”in, 100 yılda
bir olan sel olarak düşünülmesinden de kaynaklanıyor. Bunun doğrusu, “bir yılda sel oluşma
ihtimali yüzde 1 veya daha büyük olan sel”dir (Şekil 3).

105
Şekil 3. Yağış tekerrürlerine göre sel yatağı, sel tehlike sınırı ve sel tehlike bölgesini şematik
gösterimi.

Bu nedenlerden dolayı, “Bu bölgede sel olmaz. Olsa da burada olmaz. Burada olsa da bana bir
şey olmaz!” asla denmemeli (Şekil 1). Özellikle ani seller, 6 saat içinde dağ ve çöller dâhil,
her yerde olabilir. Örneğin, Mekke’de Kâbe bile defalarca ani sel sularının altında kalmış.
Türkiye’de bu afetin adına taşkın, feyezan veya şişmiş su diyenler de olur. Gerçekte seller
oluşum sürelerine göre literatürde aldığı isimler şöyledir:

Oluşma süreleri bakımından seller:

1. Yavaş Gelişen Seller (Slow-Onset Floods), bir hafta veya daha uzun bir süre içinde
oluşabilir,
2. Hızlı Gelişen Seller (Rapid-Onset Floods), bir-iki günde içinde oluşabilir,
3. Ani Seller (Flash Floods), 6 saat içinde oluşabilir. Ani seller, çöller dâhil dünyanın her
yerinde görülür.

Şekil 4. Sağanak yağışlar ile ani sellere neden olabilen konvektif fırtınaların başlangıç,
olgunluk
ve bitiş aşamaları.

Akdeniz bölgesinde yağışlı dönemle kurak dönemler arasındaki farklar oldukça fazladır. Hem
yıl içinde ve hem de yıllar arası dönemlerde oldukça düzensiz bir dağılım gösteren şiddetli

106
yağışlar, yıkıcı sellere neden olabilmektedir. Akdeniz kıyı bölgesi nehir havzalarında bu
şiddetli yağışların neden olduğu seller sıklıkla görülen ve ekonomik açıdan en çok zarar veren
doğal afetlerdendir. Akdeniz kıyı şeridinde, "flash flood" olarak adlandırılan ani seller
konvektif yağışlar nedeniyle de oldukça sık yaşanan olaylar olarak kabul edilir (Şekil 4).

Türkiye’de meteorolojinin ve yerel yönetimlerin sahip çıkmadığı için tüm sellerin adı ”taşkın”
olmuş. Ama her sel bir taşkın değildir! Yani sel olması için mutlaka bir derenin veya akarsuyun
taşması gerekmez. Oluşum yerlerine göre seller literatürde;

1. Dere ve Nehir Selleri (Taşkınlar),


2. Dağlık Alan (Kuru Vadi) Selleri,
3. Şehir Selleri,
4. Kıyı Selleri ve
5. Baraj Selleri

gibi beşe ayrılır. Fakat mevzuatımız ve istatistiklerimizde tüm seller yoktur, sadece taşkın
vardır.

Dere ve Nehir Selleri

Nehirler boyunca sellerin oluşması doğaldır ve bu hayatın vazgeçilmez bir parçasıdır. Bazı
nehir selleri mevsimsel olarak kış ve ilkbahar yağışlarının erittiği kar sularının nehirleri
doldurması ile oluşur. Dere ve nehirlerin su seviyeleri, yağmurlu fırtınalarda hızla yükselebilir
ve ani seller yağmur kesilmesinden önce başlayıp yağmur kesilmesinden sonra da devam
edebilir. Bir yerdeki sel şartlarını tespit etmek ile oraya sel dalgasının ulaşması arasında çok
az bir zaman vardır. Mal ve can güvenliğinin sağlanabilmesi için çok süratli tedbirlerin
alınması lazımdır.

Havzanın bütününü ele alarak taşkın zararlarının azaltılması doğrultusunda inşa edilen barajlar
ile yağışlı sezonlarda oluşan yüksek akımlar depolanarak, taşkınların pik dönemlerinde
barajlardan mansaba kontrollü su bırakmak (veya hiç bırakmamak suretiyle) mansapta oluşacak
yüksek akımların can ve mal kayıplarına neden olması önlemektedir. Fakat Türkiye'de nehir, göl
ve deniz su seviyeleri tahmin edilememektedir. Diğer bir deyişle, hiç kurum ve kuruluşumuzun
resmen böyle bir görevi yoktur. Örneğin, ABD Meteoroloji Genel Müdürlüğü Nehir Tahmin
Merkezi ABD içinde “3 saat içinde neresi ne kadar yağış alırsa sel olur” diye Sel Tehdit Haritası
hazırlamaktadır.

Özetle taşkın tahmini için bilinmesi gereken belli başlı parametreler şunlardır:
1. Nehir ve nehirleri besleyen derelerde ne kadar su var?
2. Son zamanlarda nehrin su toplama havzasına ne kadar yağış düştü ve ne kadar daha yağış
düşmesi bekleniyor?
3. Yağan yağmurun, eğer varsa, ne kadar karın erimesine neden olabileceği?
4. Toprağın nemi ve toprağın ne kadar daha suyu sızdıracağı?

Dağlık Alan Selleri

Şiddetli yağışlı fırtınalar kuru su kanallarını veya küçük çayları, gürül gürül akan tehlikeli sel
sularına dönüştürdüğü zamanlarda dağlık alanlarda ve dağlık alanlara yakın yerlerde de ani
seller oluşur. Örneğin Arizona’daki kuru vadilerde ani sellerin 58 saniyede gelişebildiği tespit
edilmiştir.

107
Şehir Selleri

Şehir selleri, şehir içindeki her türlü arazide oluşabilir. Özellikle binalar, yollar ve otomobiller
için parklar inşa edilmesiyle doğal bitki örtüsü yok edilmiş şehirsel alanlarda yağışın toprağa
sızması mümkün değildir ve bu nedenle ani seller sık sık oluşmaktadır. Şehirleşme yüzeysel
akışı doğal yüzeylere göre 2 ila 6 kat daha arttırır. Mazgallar bu suları hemen tahliye edemez
ve kısa bir süre içinde caddelerimiz ve sokaklarımız derelere dönüşebilir. Böylece caddeler
nehirlere, binaların bodrum katları da birer ölüm tuzağı kapalı yüzme havuzlarına benzer.

Sonuç olarak son yıllarda şehirlerimizde yüzlerce su baskını yaşanıyor. Sağanak yağışlarda
cadde ve sokaklarımız hemen derelere dönüşebiliyor. Yollarda ve araçlarında mahsur kalanlar
pis sel sularına girmek zorunda kalıyor. Evi veya işyeri sular altında kalanlar ise bir yandan
eşyalarını kurtarmaya çalışırken, diğer yandan da kirli ve tehlikeli sel sularını dışarı atmaya
çalışıyor.

Son yıllarda küresel iklim değişimi ile birlikte sağanak yağışların şiddetinde artışlar olduğu
kesin. Küresel iklim değişimi ile birlikte Türkiye’de de artması beklenen önemli problem ve
afetlerden biri de şehirlerdeki ani sellerdir. Şehirlerde sellerin artmasının nedenlerinden biri
de sel yataklarına yanlış bir şekilde dolgu, bina, vb. şeylerin zamanla yapılmasıdır (Şekil 5).
Böylece eskiden sel su seviyesi dikkate alınarak yapılan yerleşim birimleri de sel ve/ya dere
yatağına yanlış bir şekilde müdahale edildiği için günümüzde daha fazla sellere maruz
kalmaktadır.

Böylece küresel ısınma, ülkemizdeki plansız yerleşimler, plansız-yetersiz alt yapı, vb.
nedeniyle, sayısı ve şiddeti her gün artan şehir selleri ile yüzleşmeye devam edeceğiz. Bu
nedenle, Şehir İmar, Metropoliten Alan Nazım, vb. gibi planların ve alt yapının sağlıklı bir
şekilde yapılabilmesi için ilgili Bakanlıklarımızda ve Belediyelerimizde Meteoroloji
Mühendisleri de bulundurulmalıdır. Ülkemizde yanlış bir şekilde zannedildiği gibi
meteoroloji sadece hava tahmini veya sağanak yağış uyarısı yapmaz. Meteorolojinin bir de
“mühendislik” yönü vardır.

Şekil 5. Eski sel yataklarına uygun olarak inşa edilmiş yerleşim birimleri, sel yataklarına
dolgu
vb. yapılması gibi müdahaleler sonucu oluşan, yeni sel yatağında tehlike altına
girmektedir.

Kıyı Selleri

Tropikal fırtınalar ve tayfunlar veya kıyıdan uzakta deniz/okyanusta bulunan kuvvetli alçak
basınç sistemlerinin, neden olduğu fırtına kabarması ile deniz/okyanus sularını kara içlerine

108
sürükleyerek önemli sellere neden olabilir. Benzer şekilde göllerin su seviyesinde herhangi bir
nedenle görülen yükselme, göl kıyılarında suyun taşması sonucunda sellere neden olur.

Barajlar

Büyük barajlar deprem, vb. olaylar sonucu patlarsa çok büyük ve tehlikeli sellere neden
olabilirler. Barajlar insan yapısı olduğundan, baraj selleri insan kaynaklı bir afet olarak da
görülür. Bunun yanı sıra, ülkemizde büzlerle yapılan köprü ve menfezler ile birlikte dere
yataklarındaki kalıntılar veya yamaçlarda oluşan heyelanlarla daralan kesitleri nedeniyle
derelerde oluşan göletler birer baraj gibi görev görüp, aşırı yağışlarda patlayarak büyük sellere
neden olabilir. En tehlikeli seller barajların çökmesi sonucu oluşanlardır.

Sellerin oluşması doğaldır. Fakat ülkemizde yıllardır tekrarlanan bu doğal afetler için risk
yönetimi yeterli ölçüde uygulanamamış olması şuan ortaya çokta doğal olmayan bir durum
çıkartmakta.

HEYELANLAR

Heyelanlar, kaya, toprak veya diğer doğa kalıntılarının yer çekimi etkisiyle yamaç aşağıya kaymasıyla oluşur. Bu
kaymalara, depremler, yangınlarla bitki örtüsünün tahribatı, insanların yer yüzeyinde yaptığı değişiklikler,
volkan patlamaları, aşırı yağışlar ve deniz dalgaları neden olabilir. Yamaçlarda oluşan çatlaklar, eğilen ağaçlar,
direkler ve duvarlar, kaya ve toprağın aşağı doğru yavaşça kayması bir heyelana dair uyarı işaretleridir.
Bunların oluşumunda yağışlar, hazırlayıcı bir rol oynar. Fakat asıl heyelan kütlesi, su ile
hamurlaşmış halde değildir. Kuru bir kütle halinde, fakat kaymaya uygun bir zemin üzerinde
yer değiştirmiştir. Bu tip heyelanlar ülkemizin dağlık ve yağışlı bölgelerinde sık sık oluşurlar.
Bu heyelanların en büyük olanları, genellikle bol yağışlı ve dik eğimli sahalarda, özellikle
kuvvetle yarılmış, nemli ve litoloji bakımından da elverişli olan Kuzey Anadolu dağlık
alanında oluşmuştur. Örneğin Geyve, Ayancık, Sinop çevresi, Maçka, Of-Sürmene ve
Trabzon-Sera heyelanları bunların başlıcalarındandır (Şekil 6).

109
Şekil 6. Afet İşleri Genel Müdürlüğü’ne göre ülkemizde yaşanan heyelan sayılarının illere
göre
dağılımı.

Heyelanlar

Oluşumunda su, hazırlayıcı bir rol oynar. Fakat asıl heyelan kütlesi, su ile hamurlaşmış hâlde
değildir. Suyun etkisiyle, kayganlaşan zemin üzerinde kuru bir kütle hâlinde yer değiştirir.
Göçmeler: Yamaçların alt kısımlarının akarsular, dalgalar gibi etkenler tarafından fazlaca
aşındırılması sonucunda üst tabakanın göçmesi şeklinde oluşmaktadır.

Toprak Kaymaları

Su ile doygun hâle gelen ve bu şekilde kayganlaşan yüzeysel topraklarının yer aldığı
yamaçlarda oluşur. Çamur akıntısı, çamur ve diğer kalıntıların nehir gibi akmasıdır. Şiddetli
yağışlar veya hızlı kar erimesi sonucu biriken suyun hızla harekete geçmesiyle bu akıntılar
oluşmaktadır.

Heyelanlar ve çamur akıntıları;


• Geniş bir alanda zarara neden olabilir.
• Binalara ve evlere de zarar verebilir.
• Elektrik hatlarını koparabilir; su, gaz ve kanalizasyon borularını kırabilir.
• Kara ve demir yollarında büyük zararlara yol açabilir.
• Yanlış arazi kullanımından da kaynaklanabilir.
• Daha önce oluştukları yerde tekrar oluşabilir.
• Şiddetli yağış veya karın erimesi ile ilişkili olarak da meydana gelebilir.

Şekil 7’de bir kısmı gösterilen heyelana uygun yerler şunlardır:


• Eskiden heyelan görülen yerler
• Çatlaklar, çökme ve kabarma görülen yamaçlar
• Dolgu alanları
• Yeni kaynak sularının çıktığı yerler
• Eğik ağaç, çit, direk ve duvarların bulunduğu yerler
• Kapıları ve pencerelerinde sıkışma görülen evler
• Kırılan su ve kanalizasyon borularının bulunduğu yerler
• Toprak, bahçe duvarı, dış merdivenlerin uzaklaştığı evler.

Şekil 7. Heyelana dair arazide bulunan veya tespit edilebilen işaretler.

110
KAYIP, ZARAR AZALTMA VE ÖNLEME

Ülkemizde bugüne kadar yapılan afet çalışmaları yakından incelendiğinde, gayretlerimizin


çoğunu afetlerden sonraki “müdahale etme” aşamasına yöneltmiş olduğumuz görülmektedir.
Oysa "Afet Yönetimi" sadece insanları enkaz altından kurtarmak, yangın söndürmek veya sel
sularından insanları tahliye etmek, vb. müdahale çalışmalarını yapmak değildir. Aksine
modern afet yönetimi önceliği (müdahale çalışmalarına duyulabilecek ihtiyacı minimize
edebilmek için) insanları olası tehlikelerden korumak ve mevcut riskleri afetler olmadan çok
önce azaltmaya yöneliktir.

Sel ve heyelan gibi hidro-meteorolojik tehlikeler ve onların etkileri sonucu oluşacak can ve
mal kaybından kaynaklanacak zararları uzun dönemde azaltmak veya ortadan kaldırmak için
yapılan ve sürekliliği olan çalışmalara kayıp ve zarar azaltma çalışmaları denir. Bu aşama
zarar azaltmayı içerdiği için, afet ve acil durum planı yürürlüğe girmeden önce veya sonra
oluşturulabilir. Bu kapsamdaki çalışmalar şöyle sıralanabilir; büyük tehlike içeren alanlarda
bölgeleme, yapılaşma ve imar yönetmelikleri, heyelan, sel ve diğer tehlikeli durumlarla ilgili
verilerin toplanıp, hangi bölgenin yerleşme için uygun olduğunun belirlenmesi, acil
durumlarda barınaklar açılması veya afet sonrası geçici barınma birimlerinin
konumlandırılması. Zarar azaltma, aynı zamanda, işyerlerini ve halkı almaları gereken basit
önlemler konusunda eğitmek, böylece kayıp ve yaralanmaları eğitim ile de azaltmayı amaçlar.

Maalesef Türkiye’de bugün ne hava şartlarını, ne iklimi, ne de nehirlerimizdeki ne de


göllerimizdeki su seviyelerini takip edip sele, “sel” demek, onları izlemek ve önceden haber
vermekle resmen görevli herhangi bir kurum veya kuruluşumuz bulunmamaktadır. 1937
yılında kurulan DMİ Genel Müdürlüğü’nü ve 3127 sayılı Teşkilat ve Görevleri Hakkındaki
Kanunda, “... hava ve deniz seferlerini korumak ve memleketin hava hadiseleriyle ilgili
haberleri vermektir.” denilirken 8/11/1986 tarihli ve 3254 sayılı kanunla yanlış bir şekilde
değiştirilen DMİ Teşkilat ve Görevleri Hakkındaki Kanunda artık sadece “... meteorolojik
destek ...”den bahsedilmektedir. 3254 sayılı kanunda belirlenen, amaç ve görevleri arasında
sel ile birlikte fırtına, kuraklık, don, dolu, vb. gibi 28 adet meteorolojik afet ile ilgili tek bir
kelime bile yoktur. Bununla beraber 1954 yılı ve 6200 sayılı DSİ Teşkilat ve Görevleri
Hakkındaki Kanunda ise sadece “Taşkınlara karşı koruma yapıları inşa etmek” yer
almaktadır.

Maalesef, ülkemizde hala sel tahmini için gerekli olan, yağış miktarını DMİ, akışa geçen
yağış miktarını ise DSİ gibi farklı kurumlar ölçmektedir. Diğer bir deyişle, Türkiye’de
meteorolojik gözlemler DMİ, DSİ, EİEİ ve Köy Hizmetleri gibi ayrı ayrı kamu kurumları
tarafından yapılıyor. Bu dağınık yapı büyük kaynak israfı ile birlikte sel vb. gözetleme ve
uyarılarının ülkemizde yapılamamasına neden oluyor. Hâlbuki ülkemizde havza ölçeğinde
toprağın nem durumunu, kar örtüsünü, fırtınanın etkili olma süresini, yağmış ve yağacak olan
yağışın miktarlarını vb. belirleyip tahmin eden ve nehirdeki akışı ve yükselmeleri sayısal
modeller ile bir bütün içinde sürekli olarak takip edip sel ihbarlarını yapacak şekilde
donatılmış ve görevlendirilmiş bir teknik kurum olmalıdır.

Bu konuda yoğun çalışmalar yapan DSİ’nin Taşkından Korunma Talimatında sadece;

• Taşkın alanlarının tespit ve ilanı (4373 sayılı yasa kapsamına alınması),


• Taşkın tesisi olan veya olmayan yerlerde yapılacak işler,
• Bölge taşkın planının yapılması
esasları belirtilmiştir.

111
Bu tasarı kapsamına giren yapısal projeleri; taşkın anında suları taşkın riski taşıyan alandan
uzakta tutmaya yönelik akarsu yatağı düzeltme ve düzenlemeleri, taşkın duvarı, sedde,
derivasyon kanalı ve şehir yağmursuyu boşaltım sistemleri gibi koruma amaçlı tesisleri içerenler
ve sel kapanları ile barajlar gibi suyun akış rejimini düzenleyen tesisleri içeren kontrol yapıları
şeklinde iki grup içinde değerlendirmek gerekmektedir.

Böylece, DSİ zarar azaltma çalışması olarak, 578 adet baraj ve gölet vb. su yapıları inşa
ederek ülkemizdeki akarsu sellerinin sayısını önemli ölçüde azaltmıştır. Bununla birlikte, DSİ
Taşkın Yıllıkları incelediğinde Türkiye genelinde 1956–97 yılları arası onar yıllık dönemlere
göre nehirlere bağlı olan sel sayısı azalırken, ölüm sayısı ve maddi zararlar hızla artıyor.
Diğer bir deyişle, dere yataklarına müdahale ve yerleşimler barajların getirdiği yararlardan
daha fazla zarar veriyor (Şekil 8).

Ülkemizde de eskiden, örneğin, yağan yağmur ve erimiş kar akımları su toplama alanlarına
herhangi bir müdahale ve afete neden olmaksızın serbestçe akıp gidebiliyordu. Günümüzde
ise, çoğalan nüfusun, çarpık şehirleşmenin ve kırsal kesimdeki bilinçsiz yerleşimin sonucu
olarak aşırı yağış, sel, heyelan vb. doğa olaylarına daha fazla maruz kalmaktayız.

Böylece DSİ gibi kurum ve kuruluşlarımız akarsu havzaları içinde büyüyen yerleşimlerden,
açılan yeni yollar ve kurulan yeni tesislerden, elverişsiz tarım yöntemleri ile toprakların
yoğun bir şekilde kullanılmasından, akarsu ve derelerin yatakları içinde veya mücavirindeki
taşkın riski taşıyan alanların iskâna açılmasından, daha önce inşa edilmiş taşkın tesislerinin
üzerlerinin kapatılmasından, açık mecraların kapalı mecralara dönüştürülmesinden, vb. birçok
şeyden haklı olarak şikâyetçidir. Ayrıca bazı yerlerde selden koruma tesislerine, yerel
yönetimler ve vatandaşlar yeterince sahip çıkmıyor. Bütün bunların sonucunda da zamanla
dolan akarsu yatakları şiddetli yağışlarda tıkanıp taşarak daha büyük boyutlarda sel zararlarına
neden olmakta…

112
Şekil 8. DSİ Taşkın Yıllıklarına göre Türkiye genelinde 1956-97 yılları arası onar yıllık
periyotlara göre oluşan sel ve ölü sayıları ile birlikte maddi zararların değişimi.

Dere yatakları içindeki her türlü yapı, muhtemel bir taşkında doğrudan zarar görecek olmasının
yanı sıra taşkın yatağının diğer kesimlerinde de akış şartlarını bozarak normal koşullarda
beklenmeyen zararlara neden olmakta. Açık mecraların kapalı mecralar haline dönüştürülmesi
ise her yıl periyodik olarak yapılması gereken bakım-onarım hizmetlerinin yapılmasını imkânsız

113
hale getirmekte. Bunun sonucunda zamanla dolan mecralar şiddetli yağışlarda tıkanıp taşarak
daha büyük boyutlarda zararlara neden olmaktadır. Bu nedenlerden dolayı, DSİ Genel
Müdürlüğü’nün girişimleri sonucunda, dere üstlerinin kapatılmaması hususunda İçişleri
Bakanlığı’nın 22.09.1988 tarih ve 24467 sayılı ve 03.08.1994 tarih ve 5496 sayılı yazıları ile tüm
Valiliklere gerekli talimat verilmiştir. Bunlar ile beraber taşkından koruma, vb. su yapıları halk
tarafından yeterince korumamaktadır, çünkü bu tesislerin ne işe yaradığı hususu onlara yeterince
anlatılamamış ve yeterli bilinç oluşturulamamıştır.

Bu noktada Belediye Başkanlarımızın da önemli tespitleri var: Örneğin, “Dere yataklarının


ıslahı DSİ’nin görevi olmasına rağmen makine (teknik donanım) yetersizliğinden dolayı dere
yataklarında biriken rüsubatın zamanında yatak dışına çıkarılması sağlanamıyor, ya da dere
içinde yatak düzenlenmesi yapılamıyor. Bir genelgeyle Karayolu Köprülerine membaından
1000 m (yukarıdan), aşağıdan 750 m yaklaşmak, biriken rüsubatı kod fazlalığı olsa bile dere
yatağı dışına çıkarmak yasaklandı. Bu nedenle köprü ayakları arasında biriken rüsubat suyun
geçişini engelleyeceğinden yerleşim yerini taşkın sonucu su basma tehlikesi kaçınılmaz.”
Yani ülkemizde literatürde olmayan, bir de “bürokratik sel” tehlikesinden bahsediliyor.

Can ve ekonomik zarar azaltma önlemleri uzun dönemde afet kayıplarını azaltmak için
önemlidir. Ancak, zarar azaltma çalışmaları, tehlikelere açık bölgelerde heyelan veya sel
sonrası, tekrar tekrar yeniden yapılanma kısır döngüsünü ortadan kaldırabilir. Bir acil durum
veya afet sonrası, bu konudaki duyarlılık artmışken, daha güvenli yerleşim birimleri
oluşturmak daha kolay olabilir. Bunun için de önceden zarar azaltma planlarının da
hazırlanması gerekmektedir.

Romalılardan beri insanlar özellikle seller ile mücadele etmek için barajlar ve su bentleri inşa
etme yoluna gitmiştir. Fakat 1950’li yıllardan sonra selden korunma kavramı önemli ölçüde
değişmiştir. Büyük-küçük her nehre bir baraj yapılamayacağı gibi artık sellerin sadece nehirler
ile ilişkili olmadığı da görülmüştür. Bu nedenle, gelişmiş ülkelerde gelişmiş hidro-meteorolojik
gözlem ağları, meteoroloji radarı, otomatik akım ve yağış istasyonları ve hidro-meteorolojik
modeller ile doğru ve erken nehir su seviye (yani sel, taşkın) tahmini ve uyarıları ile can ve mal
kayıpları en aza indirgenmiştir.

ABD’de ki sel ile ilgili reformların tarihçesi 1890 yılında ABD Kongresi Sel Tahmini ve
Uyarısı için Federal Sorumlulukları belirlemesi ile başlar. Amerika’da, “1917 ve 1936’da
çıkartılan Sel Kontrol Kanunları seller ile sadece (baraj, set, vb.ni inşa ederek) yapısal
önlemler ile mücadele edilmektedir. Bunun da (sel yataklarına yerleşim-sel-sel kurbanlarına
yardım-baraj inşası-sel yataklarına daha fazla yerleşim şeklinde) bir yıkım-yara sarma
sarmalından çıkılması amaçlanmıştır. Bu cevrimi kırmak üzere Romalılardan beri seller ile
mücadele edebilmek için sadece barajlar ve su bentleri inşa edilme anlayışı 1940’lı yıllardan
sonra “selden korunma” kavramına dönüştürülmüştür. Böylece, 1966 Ağustos ayında ABD
Meclisi 465 Sayılı Yasa ile "Sel, Tanrı'nın; Sel Afeti ise insanların eseridir..." (Flooding is an act
of God; Flood damages are act of man...) anlayışı ile sel zararlarını azaltabilmek için “Sel
Yataklarının Yönetimi” anlayışı yürürlüğe konmuştur.

Bunun için ülkemizde de öncelikle örneğin, ABD’de olduğu gibi sel, çığ ve heyelan yatakları
önceden belirlenerek risk haritaları hazırlanmalı... Bu yataklar asla imara açılmamalı; yanlışlıkla
imara açılmış olan bölgeler yerleşim birimlerinde arındırılmalıdır. Heyelan, çığ ve sel yataklarına
ve tehlike bölgeleri müdahale edilmemeli.

114
Bunun için, örnek alınabilecek FEMA’nın uyguladığı temel kurallar, yapısal ve yapısal olmayan
çözüm yöntemlerinin bazıları şunlardır:

• Su havzasındaki inşa faaliyetlerinin hiç biri, 100-yıllık sel suyu seviyesinde artışa neden
olamamalı.
• Sele maruz binalar güçlendirilmeli.
• Sel yataklarına yapılmış binalardaki asansörler, acil durumlarda Temel Sel Seviyesinin
üzerindeki katta duracak şekilde ayarlanmalı.
• Sel yatakları binalardan arındırılıp yeşil alana dönüştürülmeli.
• Temel Sel (ya da su basman) seviyesinin altında kalan yerlerde kullanılacak olan inşaat
malzemeleri sel sularının verebileceği zararlara karşı dayanıklı olmalı.
• Her hangi bir yeniden inşa, düzeltme veya ilave gibi çalışmalar binanın piyasa değerinin
%50'sine eşit veya daha fazla ise, bu önemli bir hasar veya geliştirme olarak
değerlendirilmeli.
• Bina sel haritalamasından önce yapılmışsa bu önemli tamir veya geliştirmeyi yapılırken
binanın tümüyle sel yataklarını yönetme ve diğer yeni yönetmeliklere uydurulmalı.
• Zemine tamamen oturan binaların altlarında, etraflarındaki tahribatı engellemek ve
hidrostatik kuvvetleri dengelemek için boşluklar açılmalı.
• Kanalizasyonun geri basmasına karşı check-valve konulmalı,
• Evlerin tümüyle, elektrik tesisatının, doğal gaz ve elektrik sayaçlarının, su ısıtıcılarının
Temel Sel Seviyesinin üzerine yükseltilmeli.
• Su setleri yerinde inşa edilmeli.
• Set oluşturmak için malzemeler rastgele ve olduğu gibi ortalığa dökülmemeli.
• Set oluşunca sel sularının nereye gideceği de mutlaka ayrıntılı bir şekilde düşünülmeli.
• Sürekli sel riski yaşayan yerler de güvenli yerlere taşınmalı.
• Sel yatakları yerleşime açılmadan önce park ve bahçelere dönüştürülmeli...

Özetle, seller ile mücadelede, akarsu yatağını düzeltme ve düzenleme, sel kontrol setleri ve
barajları, duvarları ve derivasyon kanalları, yağmur suyu drenaj sistemi, binaların taşınması,
yükseltilmesi, vb. gibi sadece yapısal ve mühendislik yaklaşımlarını uygulamak yetmez.
Bütün bunların yanı sıra, sel yatağı ve heyelan zonları/kamulaştırma/yasalar, rölekasyon, özel
kullanım ve yapı izinleri, nehirlere ait sulak alanların geri verilmesi, afet yönetimi ve sigorta
gibi yapısal olmayan yöntemlerin de gerektiği gibi kullanılması şart.

HAZIRLIK

Planlama, eğitim ve tatbikatlar ile hidro-meteorolojik tehlikelere karşı hazırlıklı olma,


müdahale etmeye ve hayatı normalleştirmeye dönük iyileştirme için etkin bir afet ve acil
durum yönetimi çalışmalarına hazırlık denir.

Çoğu kez heyelan ve sel gibi afet veya acil durumlar ani şekilde ortaya çıktığından o an etkin
bir çözüm bulmak zordur. Bir idari birim, ancak daha önceden hazırlanmış önlemlerle, acil
durum yönetimi sorumluluklarını yerine getirebilir. Koruyucu planlama ve hazırlık, problem
ortaya çıkmadan önce yapılmalıdır, tümüyle bu süreç “hazırlıklı olma” olarak tanımlanır.

115
Hazırlıklı olma önlemleri bir defaya mahsus olarak düşünülmemelidir. Hazırlıklı olma
konusunda temel unsur, idari birimin, afet ve acil durum yönetimi konusundaki farklı
yükümlülüklerinin bağlantısını sağlayacak planların geliştirilmesidir.

Hazırlıklı olma, acil durum/afet halinde yetki ve sorumlulukların belirlenmesi ve destek


kaynaklarının düzenlenmesini de içerir. Tüm yönetimler acil durum/afet yönetimi görevleri
için görevliler belirlemeli, belirlenen görevlerin yerine getirebilmesi için gerekli olan
personel, donanım ve diğer kaynaklar da tanımlanmalıdır. Ekipman ve donanımların bakımı,
tahmin ve erken uyarı sistemlerinin kullanımı, personelin eğitimi ve diğer aktiviteler sürekli
olarak güncellenmeli ve tekrarlanmalıdır.

Sellerde ölümlerin çoğunu, gelişmiş ülkelerde otomobillerinin içinde sürüklenenler;


Türkiye’de ise sel yataklarına yerleşmiş ve sel için gerektiği gibi uyarılmayan insanlar
oluşturur. Ülkemizde seller ile ilgili yeterince istatistikî bilgi mevcut değil. Ama örneğin,
Amerika Birleşik Devletleri’nde her yıl ortalama olarak 140 kişi sellerden ölmektedir. Çünkü
15 cm (yani bir karış) yüksekliğindeki sel suyu insanları sürükleyip götürebilir. 60 cm’lık su
ise otomobilde insanın hayatını kaybetmesine neden olabilir. 60 cm’lik su, otomobilin
ağırlığını 1,5 ton azaltabilmektedir. Bu nedenle, sel suları ile alsa temas edilmemeli ve sel
sularına hiçbir şekilde girilmemeli.

Amerika Birleşik Devletleri’nde ölümlerin yarısı otomobillerin içinde olmaktadır. Çünkü

• Suyun 28 dm3’lük hacmi, 30 kg ağırlığındadır ve bir saat içinde 10 ila 20 km yol alabilir.
• Otomobil su içine girdiğinde, suyun momentumu otomobile transfer edilir. Her 30 cm’lik
su yükselmesi araca etkiyen 250 kg’lık yanal bir kuvvete neden olur.
• En önemli faktör suyun kaldırma kuvvetidir. Her 30 cm’lik su yükselmesinde, otomobil
750 kg’lık suyun yerini alır. Diğer bir deyişle her 30 cm’lik su yüksekliği için otomobilin
ağırlığı 750 kg azalmaktadır.
• Böylece 60 cm’lik su birçok otomobili sürükleyebilmektedir.

Böylece selden, heyelandan ve çığdan korunmanın yolları:

1. Sel yataklarına ve heyelan bölgelerime yerleşmemek,


2. Meteorolojik sel ve çığ gözetleme ve uyarılarına anında uymak.
3. Görünüşe aldanmayarak dibi, görülmeyen hiç bir sel suyuna yürüyerek veya otomobil
ile girmemek,
4. Sel yataklarına ve heyelan bölgelerine tehlikeli günlerde gitmemek.
5. Yakın bir yerde sel veya heyelan oluşumunun görüldüğü veya duyulduğu an hemen
daha yüksek güvenli yerlere tırmanmak ve/veya kaçmak gibi özetlenebilir.

Sel sularına girmeyin çünkü

• Sadece 15 cm yüksekliğindeki bir sel suyu bile ayaklarınızı yerden kesebilir.


• Otomobiller diz seviyesine kadar yükselmiş, yani 60 cm’lik, bir sel suyu tarafından
sürüklenebilir. Otomobilinizin etrafında sel suları yükseliyorsa otomobili hemen terk
edip yüksek yerlere kaçın...
• Sel suları ile temas etmek de tehlikelidir!

116
Sel suları kanalizasyon, kimyasal maddeler vb birçok tehlikeli madde ile temas etmiş olabilir. Sel
sularıyla temas eden malzemeleri (çok gerekliyse) çamaşır suyu vb. ile iyicene temizlemeden
kullanmayın!

Artık her gök gürültüsü duyulduğunda ve şiddetli yağmur tahmininde sel ve heyelan
afetlerini, her kar yağışında çığları başta bürokrasi olmak üzere herkes hatırlamalı. Sel,
heyelan ve çığa karşı alınan önlemler, hazırlıklar ve planlar gözden geçirilmeli. Ölen ölüp,
kalan kaldıktan sonra kriz masaları kurmak ve afet bölgesine giderek halkın acısını paylaşmak
gibi popülist eylemler ile yetinilmemeli.

TAHMİN VE ERKEN UYARI

Modern toplumların doğru hava tahminine olan gereksiniminin giderek artmaktadır. Hava
tahmini, meteoroloji mühendislerinin sokağa çıkmak isteyen insandan, uçağını kaldırmak
isteyen pilota kadar hayatın her safhasında insanlara sunduğu en önemli üründür. Aynı zamanda,
havayolları ve meyve yetiştiricileri gibi çeşitli endüstri kolları da, ağırlıklı olarak doğru hava
tahminine muhtaçtırlar. Buna ek olarak; bina, baca, vb. yapısal dizayn ve birçok endüstriyel
etkinlikler de atmosferik parametrelere göre belirlenmelidir…

Bütün bunlara rağmen, ülkemizde hava tahmini, hava tahmini başarı değerlendirilmesi, haftalık
ve mevsimlik gibi uzun vadeli tahminler ve meteorolojik uyarılar konusunda önemli bir
uygulama ve bilgi eksikliği bulunmaktadır.

Günümüzde, “tahmin ve erken uyarı sistemlerinin mevcut olmaması ya da doğru dürüst


çalıştırılamaması sonucu” selde can vermek kabul edilebilir bir şey değil. Çünkü
meteorolojinin birinci amacı, ülkede can ve mal güvenliğine katkıda bulunmaktır. Meteoroloji
karakterli afetleri, deprem gibi diğer doğal afetlerden ayıran en önemli özellik, “Önceden
Tahmin Edilerek Erken Uyarılarının Yapılabilmesi"dir. Bu özellikten yararlanarak, gelişmiş
ülkelerin afet yönetim programlarının bir parçası olan meteorolojik tahmin ve erken uyarı,
planlama ve eğitim ile kayıplarında önemli azalmalar sağlanmıştır (Şekil 9 ve 10).

Meteorolojide erken uyarı ise üç adımda yapılır. Birinci adım kısa vadeli hava tahminidir. Bu
tahmin, 12-24 saat öncesinde şehir ölçeğinde yapılır. Tahminlerde kaynak, yer, zaman, miktar
ve olasılık verilir (Şekil 11). İkinci adım (takip) gözetleme veya izlemedir. 2 ila 6 saat önce
kasaba/köy ölçeğinde, yani noktasal yapılır (Şekil 12). Tahminde verilen bilgilere ilave olarak
gözetlenen meteorolojik afetin olası şiddeti ve ona karşı halkın alması gereken önlemleri
içerir. Meteorolojik uyarı ve ihbarlar gözetlenen meteorolojik afetin bir kaç dakika öncesinde
30-60 dakika için mahalle veya sokak ölçeğinde yapılır. İhbarların içeriği gözetleme ile
aynıdır, fakat hemen eyleme geçilmesini ister.

117
Şekil 9. Meteorolojik erken uyarının üç önemli aşaması ve bunların tanımları.

Hangi konuda olursa olsun, sadece “Kaynak, Yer, Zaman, Miktar ve Olasılık” gibi net ve
nicel büyüklükler belirten kestirimlere tahmin denilir. Bir andaki hava durumundan
faydalanarak, atmosferin ilerideki nicel durumunu belirlemeye de kısaca hava tahmini denir
(Şekil 9). Ülkemizde olduğu gibi gerçekte hava tahminleri tek tip ve üç gün ile sınırlı değildir.
Gelişmiş ülkelerde beş farklı periyot için halka sunulan hava tahminleri şunlardır:

0-12 Saatlik (çok kısa vadeli tahminler): Önemli ve yararlı niceliklerin öngörüsü yapılar.
Tahminde (nereye, ne zaman, ne kadar, ne olasılıkla gibi) alansal ve zamansal detaylar verilir.
Küçük ve kısa süreli yerel fırtınalar belirlenebilir. Cepheler ve büyük miktardaki yağışlar gibi
olaylar 6 ile 12 saat arasında öngörülür. Kuvvetli dikey rüzgârlar ve düzensiz yağışlar ise birkaç
saat içerisinde öngörülebilir. Bu tahminler meteorolojik afetlerde ve karla mücadele de çok
önemlidir.

12-72 Saatlik (kısa vadeli tahminler): Orta enlemlerdeki hava sistemlerinin oluşumu ve
gelişimi, sıcaklık, yağış miktarı, bulutluluk ve hava kalitesindeki gelişmeler bu periyotta
öngörülür. Ayrıca, şiddetli fırtınaların meydana geleceği alanlar ise 24 saatlik bir süre zarfında
öngörülür.

118
Şekil 10. Meteorolojik tahmin, gözetleme ve erken uyarı alanlarının şematik gösterimi.

3-7 Günlük (orta vadeli tahminler): Büyük ölçekli hava sirkülâsyonları, fırtınalar ve soğuk
hava dalgaları birkaç gün öncesinden belirlenebilir. Bu periyotta ortalama sıcaklık ve yağışın
normalinden olan sapmaları da tahmin edilir.

14 Günlük (uzun vadeli tahminler): Bu periyoda ortalama sıcaklıklar tahmin edilebilir.


Ayrıca günlük ortalama sıcaklık ve yağışın normalinden olan sapmaları da tahmin edilir.

Aylık ve Mevsimlik Tahminler: Aylık ve mevsimsel sıcaklık ortalamaları ve bunların mevsim


normallerine göre durumu belirlenir. Enerji, turizm ve tarım sektörü için önemlidir.

Ülke olarak, üyesi olduğumuz Avrupa Orta Vadeli Hava Tahmini Merkezinin (European
Center of Medium Range Forecast, ECMWF) ürünlerine aşırı ölçüde bağımlıyız. Bu nedenle,
Türkiye’de dışarıdan alınan tahminlere göre şehirlerimiz için yeterli ölçüde nicel bilgiler
içermeyen ve sadece 3-günlük olan hava tahmini bültenleri hazırlanabilmektedir.

Hava tahmini doğruluğu, hava tahmini becerisiyle ölçülür. Örneğin, Urfa'da yazın günlük
hava tahmini yaptığınızı varsayın. Bugün yağış olmuyor ve sizin tahmininiz yarın için de
'yağış yok' diyor. Ertesi günü yağmur yağmadığını varsayın. Doğru bir hava tahmini yaptınız
ama bunu yaparken hiçbir beceri gösterdiniz mi? Yazın Urfa'da yağmur yağması ihtimalinin
de çok az olduğunu zaten biliyoruz; Günden güne yağmur yağmaması iyi bir şans. Bir hava
tahmininde, beceri gösterebilmek için verilen bölgede sadece aktüel bir havadan (sürekli) ya
da normal havadan (iklimden) daha fazlası olmalıdır. Bundan dolayı 'Urfa'da ölçülebilen
miktarda yağış olmayacak' şeklindeki açıklamalar doğru olacaktır. Fakat yazın hangi günlerin
yağışlı olmayacağı değil; yağışlı olacağının tahmini için bir beceriye ihtiyaç vardır.

119
Hava tahmini başarısını (beceriyi) değerlendirmek için değişik metotlar vardır. Bunlarda
birinde puanlama golf oyununda olduğu gibi düşük kötü puanlar daha iyidir. Eğer sıcaklık
tahmininiz 10 derece, fakat gözlenen 7 derece ise, tahmininizden 3 kötü puan alırsınız. Yağış
tahmininde puanlama, verilen yağış miktarı ve yağış ihtimalinin yüzdesine dayanır. Eğer sizin
tahmininiz doğru yağış miktarı kategorisinde ise hiç kötü puan almazsınız. Farklı her bir
kategori için 5 kötü puan alırsınız. Tüm başarı değerlendirme yöntemlerinde, yağış
tahminindeki başarı tahmin edilen yağış miktarına göre hesaplanır. Tahminlerde metrekareye
düşecek yağış miktarı verilmezse yağış tahmini yapılmamış demektir. Maalesef ülkemizde
her zamanki gibi ancak yağan yağıp ıslanan ıslandıktan sonra yağış miktarları söylenebiliyor.

Ülkemizin yer aldığı orta enlemlerde, genellikle ilkbaharın sonları ve yaz mevsiminin başlarında
hareketli siklonlar ve onlara bağlı olarak geniş stratiform tipi bulutların neden olduğu (konvektif
olmayan) kararlı yağışların yerini, daha küçük ölçekli hava hareketleri ile karakterize edilen,
derin konvektif bulutların oluşturduğu konvektif yağışlar alır (Şekil 4). Siklonlar ile birlikte
cephe sistemlerinin hareketlerini ve oluşturdukları yağışı tahmin etmek, yerel şartların
oluşturduğu sağanaklardan çok daha kolaydır. Uygulamada, orta vadeli sayısal hava tahmin
modellerinin sahip olduğu gridler arasında kalarak, modeller tarafından "görülemeyen" küçük
ölçekli konvektif yağışların tahmini, ancak ve ancak daha önceki fırtına ve sellere neden olmuş
benzer olayların çok ayrıntılı analizlerinden elde edilmiş ipuçlarıyla mümkündür. Diğer bir
deyişle, sel tahmini için bilimsel araştırmalar hayati önem taşır.

Ani sel tahmininde öncelikle gelecekteki hava durumu ve bu hava durumuna bağlı olarak
gelişecek olan yağış miktarının bilinmesi önemlidir. Bu nedenle Türkiye’de sağlıklı “Nicel
Yağış Tahmini” (Quantitative Precipitation Forecast, QPF) yapabilen Türkiye şartlarına
adapte edilmiş, gelişmiş hidrostatik olmayan bir “yerel nümerik model” kullanılmalıdır. Böyle
bir model ile 1-3 gün öncesinden noktasal yağış miktarları ve dolayısı ile sel alanları sağlıklı
bir şekilde belirlenebilir. Böylece 1-3 gün öncesinde muhtemelen sel olabilecek bölgeler
tespit edilerek halka “Sel Gözetleme/İzleme” ihbarları yapılabilir (Şekil 10).

Sel gözetlemeleri yapılan alanlara, yağış halinde yaklaşan bulutlardan düşebilecek su miktarı
meteoroloji radarları ile tespit edilerek, en fazla bir saat öncesinden “Sel Uyarıları” yapmak
mümkündür. Sel uyarılarında meteorolojik radarlar Nicel Yağış Tahminlerinden sonra
devreye girer. Ayrıca meteorolojik radarlardan iyi bir verim alınabilmesi için tüm ülkenin
meteoroloji radarlarının kapsamına alınması gerekir. Böylece harita üzerinde, hava
sistemlerinin neden olduğu, yağışın hareket yönü ve şiddetinin gidişatı görülüp takip edilebilir

ECMWF’in Türkiye için tahmin üreten nümerik modelleri, sahip oldukları büyük grid mesafeleri
nedeni ile ani sellerin tahmininde yetersiz kalırlar. Bunun için ülkemizde hep "aniden başlayan
kar, ya da sağanak yağış” gibi ifadeler kullanılır. Ayrıca, meteoroloji literatüründe yağışın,
“etkili” ve “etkisiz” diye bir sınıflandırması yoktur. Bunun için Türkiye şartlarını çok iyi temsil
eden küçük ölçekli konvektif yağışları tahmin edebilecek kadar küçük grid mesafeli, hidrostatik
olmayan bir yerel modele ihtiyaç vardır.

Ayrıca ülkemizin ECMWF’den temin ettiği gündelik hava tahminlerdeki hatalar, meteorolojik
gözlemlerdeki eksiklik ve hatalar, sayısal modellerin sayısal noktaları arasındaki büyük
mesafeler, sayısal hesaplardaki küsurat yuvarlamaları, modellerin atmosferi ve atmosferdeki
fiziksel olayları temsil etmedeki yetersizliği, Türkiye’nin bu modellerin hesap alanının
kıyısında bulunması ve atmosferin kaotik yapısından kaynaklanabilmektedir.

120
Sık sık sağanak yağış ve fırtınalar ile ağaçlar yerlerinden sökülüp, otomobillerin sürüklendiği,
kanalizasyonların taştığı, birçok ev ve işyerini su bastığı ve yaraları sarmak için büyük
gayretler gösterildiği, özellikle Karadeniz Bölgesinde yaşayanlar sel ve sel afetinin
farkındadır. Karadeniz Bölgesi, gerek büyük yağış miktarı, gerekse topografyasının dağlık,
engebeli oluşu ve eğimin fazlalığı ile karakterize edilebilir. Bu nedenlerden dolayı bölgede
yağışlar, hızla yüzey akışına geçerek kısa sürede sellere sebep olmakta. Bütün bunlara
rağmen, Karadeniz Bölgesinde günümüzde hala yağış ağırlıklı olarak klasik gözlem ağı ile
tespit edilmekte. Bu yağış istasyonları, tamamı yerleşim merkezlerinde konuşlandırıldığından,
yağış havzalarını temsil etmekten çok uzaktır. Genellikle meteoroloji sellerden sonra ölçülen
yağış miktarlarını, halka bildirebilmektedir. Ama sellerde örneğin, Trabzon Rize arasına
düşen yağışın miktarını doğru dürüst söyleyememekteler.

Şu an bölgede hizmet veren az sayıdaki yağış istasyonun verileri de gerçek zaman aralığında
merkeze aktarılamamakta. Yine dere ve nehirlerdeki suyun debilerini ölçmek için bölgede
işletilen birçok Akım Gözlem İstasyonları gereksiz nedenlerle kapatılmış. Bu nedenlerden
dolayı, selleri önceden tespit edip kamuyu bilgilendirecek Sayısal Taşkın Modellerini de
içeren Erken Uyarı sistemleri mevcut değil. Öncelikle ve çoktan İzmir, Antalya, Adana,
Trabzon ve Rize gibi illerimiz meteoroloji radarlarının kapsamına da alınması gerekirdi.

METEOROLOJİK İHBARLAR VE ERKEN UYARI

Ani sel gibi meteorolojik karakterli doğal afetlere karşı alınacak önlemler şüphesiz sınırlıdır.
ABD ve Japonya gibi bu alanda teknolojileri gelişmiş ve imkânları geniş ülkelerde bile fırtınalar
önemli hasara neden olabiliyor ve can kaybına yol açabiliyor. Ancak Türkiye'de görüntülü ve
yazılı basın tarafından sadece bu ülkelerde fırtına sırasında ve sonrasında ortaya çıkan yıkıma ait
manzaralar gösteriliyor. Gelişmiş ülkelerde fırtına öncesi halka yapılan fırtına uyarısı ve
hazırlıklardan pek haberdar olamıyoruz. Şayet bu uyarı ve hazırlıklar yapılmasaydı okyanuslara
açık ve Türkiye'den çok daha şiddetli fırtınalarla karşı karşıya kalan bu ülkelerde can kaybı daha
büyük olurdu.

Türkiye’deki sel ve taşkınlarda sel yataklarında olmaması gereken gecekondu veya modern
binalar daha çok zarar görüyor ve oralardaki gecekondularda yaşayan vatandaşlarımız can
kaybına uğruyorlar. Bununla birlikte, büyük kentlerimizde, normal hava şartlarında dahi
güçlükle yürütülen sosyo-ekonomik faaliyetler, kötü hava şartlarında, büyük ölçüde
aksamaktadır. Önceden halkın gerçek anlamda uyarılmaması ve yetkililerin
bilgilendirilmemesinden dolayı da, az bir kayıpla normale dönüş mümkün olamamaktadır.
Bunun en büyük nedenlerinden biri, Türkiye'de meteorolojik karakterli doğal afetlere karşı
erken uyarı ile mücadele edilemeyişidir.

Sel ve çığ gibi meteorolojik afetlerin “Önceden Tahmin Edilerek Erken Uyarılarının
Yapılabilmesi", deprem vb. diğer doğal afetlerden onları farklı kılan tek ve en önemli
özelliktir. Bu özellikten yararlanarak, gelişmiş ülkelerin afet yönetim programlarının bir
parçası olan meteorolojik tahmin ve erken uyarı ile can kayıplarında önemli azalmalar ve
ekonomik zararlarda da önemli düşüşler sağlanmıştır.

Örneğin, gelişmiş ülkelerde doğru arazi kullanım politikaları, hidro-meteorolojik gözlem


ağları, meteoroloji radarı, otomatik akım ve yağış istasyonları ve hidro-meteorolojik modeller

121
ile doğru ve erken nehir/göl/deniz su seviye tahminleri ve uyarıları ile can ve mal kayıpları en
aza indirgenebilmiştir.

Türkiye’de sel ihbarı “yağışlar yer yer etkili olacak" şeklinde kamuoyu aşırı yağışlar konusunda
bilgilendirilmek suretiyle yapılmaya çalışılıyor. Ülkemizde sel nedeniyle hayatını
kaybedenlerin sayısı artıyor, ama biz hala “Sağanak ve gökgürültülü sağanak şeklinde
görülecek yağışların; … çevrelerinde etkili olması beklendiğinden yaşanabilecek olumsuz
şartlara karşı (sel, su baskını, dolu, heyelan vb.) ilgililerin ve vatandaşların tedbirli olması
gerekmektedir.” demekten öteye gidemiyoruz.

Şekil 11. Afetlerde halka yönelik erken uyarı işlemlerinde kullanılabilecek medya araçları ve
diğerleri.

Böylece, Türkiye'de meteorolojik karakterli doğal afetlere karşı gelişmiş ülkelerde olduğu gibi
tahmin, erken uyarı (Şekil 11), planlama ve eğitim ile etkin bir şekilde mücadele
edilemeyişinden dolayı büyük kentlerimizde, normal hava şartlarında dahi güçlükle yürütülen
sosyo-ekonomik faaliyetler, kötü hava şartlarında büyük ölçüde aksamaktadır. Önceden halkın
gerçek anlamda uyarılamaması ve yetkililerin bilgilendirilememesinden dolayı da, az bir
kayıpla normale dönüşler kısa bir süre içinde mümkün olamamaktadır.

Gelişmiş ülkelerde halk genellikle sel ve çığ uyarılarında paniğe kapılma yerine, sel veya çığ
oluşumu doğrulanana kadar tedbir almada gereğinden daha yavaş davranır (Şekil 1). Fakat
örneğin, derelerin su seviyesi şiddetli yağışların başlamasından 1 saat sonra veya daha kısa bir
süre içinde beklenenden çok daha hızlı bir şekilde yükselebilir, (ani sel). Özellikle ani
sellerde, dere ve nehirlerin aşağı kısımlarındaki halkın uyarılması ve oradan boşaltılması için
en fazla bir saatlik bir süre vardır. Bu yüzden varsa buralara yerleşmiş insanlar, muhtemel bir
selde bölgeyi en geç bir saat içinde boşaltabilmeleri için hazır olmalıdır.

122
Yine gelişmiş ülkelerdeki gibi ülkemizde de gerektiğinde, 2-aşamalı ve yerel ani sel ve fırtına
ihbarları ve tavsiyeleri sırasıyla “Sel İzleme” (izleme alanında veya yakınında sel oluşma
ihtimali var, hazırlıklı ol!) ve “Sel Uyarısı” (uyarı alanında sel şuan oluşuyor veya oluşması
an meselesi, derhal önlem al!) şeklinde insanlarımız uyarılamıyor. Benzer şekilde tehlike
bölgelerinde, en geç bir saat içinde boşaltabilecek şekilde gerekli olan Sivil Savunma ve/veya
İl/İlçe Afet Acil Yardım Planları ve hazırlıkları da yapılamıyor.

Bu nedenle, gelişmiş ülkelerde sel, çığ, vb. için ihbarları iki aşamalı yapılır:

1. Tehlikeli hava şartlarından birini doğurmaya uygun hava durumlarında tehlikenin adı fırtına
ise fırtına, sel ise sel, çığ ise çığ gibi verilerek büyük bir alan için, örneğin İstanbul’dan
Antalya’ya kadarlık bir alan için, "Sel İzlemesi"'nin (Flash Flood Watch) yapıldığı halka
yazılı, görüntülü ve sözlü medya ile belirli aralıklar ile duyurulur. Şekil 12’de gösterildiği
gibi sel gözetleme alanı bir kutu ile harita üzerinde gösterilir.
2. Böylece 1 ila 7 saat arasında bu alanda sel olması ihtimalinin kuvvetli olduğu (yaklaşık
olarak 65,000 km2’lik bir alan) hakkında bilgilendirilmiş olan insanlar artık gece uykularında
gafil avlanmazlar. Böylece birinci aşamada büyük bir alanın meteoroloji tarafından Sel
İzlemesine alındığı ilan edilir. Sel izlemesine alınmış olan alan içerisinde sel tehlikesine
maruz insanların bulundukları yerden daha güvenli bir yere kısa sürede kaçabilmek için
zamanları vardır.
3. Sel uyarısına hazır bir şekilde beklendiği zaman sel uyarısı yapıldığında dere yatakları
gibi sel tehlikesine maruz bölgeler anında terk edilebilir. Sel izleme alanına dağılmış
gönüllü ve resmi görevli gözcüler bulundukları mevkide tehlikenin başlangıcını tespit ettiği
an Fırtına Tahmin Merkezi tarafından sadece o nehir ve dere yatağının aşağı kısımlarında
yaşayanlar için görüntülü ve sözlü medya ile sürekli "Sel Uyarısı" (Flash Flood Warning)
yapılır. Ayrıca meteoroloji, meteoroloji radyosu ve yerel yönetimler de sivil savunma
sirenleri ile halkı uyarır (Şekil 11).

Böylece 1. Aşamada, Sel İzlemesine alınmış alan içerinde sel tehlikesine maruz insanlar
bulundukları yeren daha güvenli bir yere birkaç dakika içinde kaçabilmek için, 2. Aşamada
verilebilecek olan Sel Uyarısını hazır bir şekilde bekler. Sel uyarısı yapıldığında dere
yatakları gibi sel tehlikesine maruz bölgeler anında terk edilebilir.

Ani sel tahmininde öncelikle gelecekteki hava durumu ve bu hava durumuna bağlı olarak
gelişecek olan yağışın bilinmesi önemlidir. Sadece aşırı yağışlara neden olabilecek hava
sistemlerinin geliştiği ve bu nedenle de sel ihtimalinin bulunduğu yerler Sel İzlemesine alınır.
Sel İzlemesindeki yerlerde nehir kıyılarında nehirlerin su seviyesini eşel, vb. ile gözleyen
gözcüler (Şekil 12) veya nehirlerin su seviyesini otomatik bir şekilde ölçen aletler selin
başlangıcını anında haber verir. Sel başlangıcı tespit edilen nehrin yatağı çevresinde sivil
savunma sirenleri halka Sel Uyarısında bulunur (Şekil 11).

Tahmine ve erken uyarıların yararlı olabilmesi için tahliye planları ve eğitimleri büyük önem
kazanmaktadır. Örneğin, 17 Ağustos, 1969’da Tayfun Camille’de bir gurup genç tayfun
tehlikesine ve tahliye emrine aldırmaz ve “tayfun partisi” yapmaya karar verir. Ne de olsa, bir
otelin üçüncü katında kendilerini güvende hissetmektedirler. Fakat bir an için sel sularında
yüzen bir bayanın pencerelerinin önünden el sallayıp “imdat” diye bağırarak geçtiğini görünce
işin ciddiyetini anlarlar.

Sel, vb.ine yönelik erken uyarı için ülkemizde de kapalı olsa bile uyarı verildiğinde
kendiliğinden açılıp meteorolojik ihbarları veren özel meteoroloji radyolarına ihtiyaç var.

123
Bilindiği gibi ülkemizde müzik ve hava durumu yayını yapan bir meteoroloji radyosu var.
Bununla birlikte ABD’de NOAA “Ulusal Meteoroloji Teşkilatının Sesi” olarak ülke sathına
yayılmış 450’nın üzerinde meteoroloji radyosu gün boyunca 24 saat kesintisiz hava tahmini,
meteorolojik ihbarlar ve diğer bilgileri halka ulaştırmakta. ABD’de Meteoroloji Radyosunun
yayınları 5 dakikada bir tekrarlanır ve yayınlanan hava tahminleri bir ila üç saat arasında bir
periyotla yenilenir. Şiddetli bir hava olayı oluştuğunda rutin yayın kesilerek dinleyiciye
bulunduğu alanda gelişen fırtına hakkında bilgi verilerek, meteorolojik izleme ve uyarılar
yapılır. Meteorolojik uyarı verildiğinde, meteoroloji radyosu vericisinin bulunduğu 65 km’lik
alanda özel hava radyoları (kapalı olsalar bile) özel bir ses tonu ile sinyal verir. 1994 Palm
pazar günü, Alabama Kilisesinde bir hortum nedeniyle 20 kişiden fazla insanın ölmesi ABD
Başkan Yardımcısı Al Gore’un hava radyolarının, (yangın) duman detektörleri kadar
yaygınlaştırılması için kanun tasarısı hazırlamasına neden olmuştur. Gore’un tasarısından
sonra, devlet daireleri ve sanayi kuruluşları, özel işletmeler birer hava radyosu ile donatıldı.
Arkwright Mutual Sigorta şirketi müşterilerine 10,000 adet hava radyosu dağıtmıştır.

Önceden sel izleme uyarısı ile bilgilendirilmiş insanlar bu tehlikeye karşı hazırlıklı olduklarından
paniğe kapılmadan çok önceden tehlike bölgesinden uzaklaşabilirler. Gelişmiş ülkelerde halk
genellikle meteorolojik sel uyarılarında paniğe kapılma yerine, sel oluşumu doğrulanana
kadar tedbir almada gereğinden daha yavaş davrandığı gözlenmiştir (Şekil 1). Son zamanlarda
ülkemizde en küçük ihtimalde bile “yağış” hatta “aşırı yağışlar bekliyoruz” şeklinde yapılan
tahminler ve uyarılar hava tahmincisini kendisini garantiye alma endişesinden
kaynaklanmaktadır. Genellikle insanlar güneşli bir gün için yağış tahmini yapılmasına
aldırmazlar. Bununla birlikte yağışlı bir gün için güneşli şeklinde yanlış tahmin yapılması
kamuoyunun hemen dikkatini çeker. Amerikalıların “Boy Who Cry for Wolf sendromu”
(Yalancı Çoban Sendromu) dedikleri bu olay bir müddet sonra doğru da olsa yapılacak olan
“şiddetli yağış” uyarılarının kulak arkası edilmesine neden olacaktır.

Aşırı yağışlara neden olabilecek hava sistemlerinin geliştiği ve bu nedenle de sel ihtimalinin
bulunduğu yerler Sel İzlemesine alınır. Sel İzlemesindeki yerlerde nehir kıyılarında, nehirlerin
su seviyesini gözleyen gözcüler veya nehirlerin su seviyesini otomatik bir şekilde ölçen aletler
selin başlangıcını anında haber verir. Sel başlangıcı tespit edilen nehirin yatağı çevresinde
sivil savunma sirenleri halka Sel uyarısında bulunur (Şekil 11). Barajlar ve tam olarak kontrol
edilemeyen büyük nehirlerde görülen (ani olmayan) sellerin tahmini ise günler öncesinden
mümkündür. ABD Ulusal Meteoroloji Teşkilatı nehir ve göl su seviyelerini de rutin bir şekilde
tahmin etmektedir.

Gelişmiş ülkelerde meteoroloji istasyonları bulundukları havzadaki selleri tahmin etmek ve


gerekli uyarıları direkt olarak halka yapmakla yükümlüdür. Benzer şekilde sel, çığ, vb. için
tahminlerin yapılabilmesi için ülkemiz de nehir bölgelerine (ya da su havzalarına) ayrılmalı ve
DMİ’nin bu bölgelerdeki istasyonları nehirlerin su seviyelerini de sürekli olarak tahmin
ederek, sel tehlikesini hiç bir bürokratik işleme de ihtiyaç duymadan uygun bir şekilde halka
duyurabilmelidir.

Türkiye'de meteoroloji istasyonları da hava bazında kurulmalı. Su, toprak ve hava durumu havza
bazında değerlendirilip sel tahminleri yapılmalıdır. Seller her zaman yağmur yağan yerlerde
görülmez. Tüm gün boyunca günlük-güneşlik olan bir yer, kilometrelerce öteden gelen sel
suları tarafından tahrip edilebilir. Bu nedenle meteorolojik ihbarlara günlük-güneşlik günlerde
de kulak kabartılmalıdır.

124
Şiddetli fırtınalar ve bunlar ile birlikte oluşan hortum, dolu, yıkıcı rüzgârları, ani selleri ve
yıldırımı anlamak, tespit etmek ve öngörmek, Ulusal Şiddetli Fırtınalar Laboratuarları, Ulusal
Meteoroloji Teşkilatları ve üniversitelerin Meteoroloji ve/ya Atmosfer Bilimleri Bölümlerinin
görevi, kuruluş ve varlıklarının belli başlı nedenidir. Ulusal meteoroloji teşkilatlarının birinci
vazifesi zararlı hava şartlarının neden olduğu can kaybını azaltmaktır. Bu nedenle, örneğin,
ABD Ulusal Meteoroloji Teşkilatı, Şiddetli Yerel Fırtına, Sel, Ani Sel, Şiddetli Kar, Tipi ve
Kuvvetli Rüzgâr Gözlem ve Uyarılarını bir kamu kuruluşu olarak tek başına yapar.

ABD ve İngiltere’dekine benzer şekilde tüm dünyada yağışların sele neden olup olamayacağını
tahmin edebilecek kuruluş Ulusal Meteoroloji Teşkilatıdır. Bunun için yurt dışındaki ulusal
meteoroloji teşkilatları, örneğin, bulut içerisindeki yağışa dönüşebilir su miktarını
hesaplayabilen, geçmişteki selleri analiz edebilen, modern sinoptik-dinamik yöntemler yanında
mezo-ölçekte hava analizi yapabilen elemanlar ile donatılmıştır. Benzer bir şekilde, ülkemizde
meteorolojinin görevleri, çalışanlarda aranan meslek standartları, istasyonların yerleri ve alt
yapısı ona göre düzenlenmelidir.

Dünyada olduğu gibi tüm meteorolojik karakterli doğal afetlere karşı erken uyarı sistemleri
kurmak ve işletmek Türkiye’de de tek başına Devlet Meteoroloji İşlerimizin görevi olmalıdır.
Bunun için meteoroloji teşkilatımız gerekli elemanlar ve teknoloji ile donatılmalı ve bu işi
yapabilecek şekilde bir an önce reorganize olmadır.

Sel Gözetleme ve Sel Uyarısını yapabilmek için, gözlenen meteorolojik özelliklerin neye
işaret ettiği ancak daha önceki sellere ait bilgilerin bilimsel olarak değerlendirilmesiyle
mümkündür. Bu nedenle sel ve fırtına tahmini için önceki sellerin ayrıntılı meteorolojik
etütlerinin yapılması ve benzer olayların tekrarında onları çok önceden teşhis edebilmekte
kullanılacak ipuçlarının belirlenmesi gerekir. Bunun için daha önceleri Türkiye'de sel ve
taşkınlara neden olan yağmur fırtınalarına ait hava sistemleri sürekli ve bilimsel araştırmalara
tabi tutulmalıdır.

Bütün bunlar gerçekleşene kadar, Türkiye’de yerel yönetimler sık sık taşan akarsuları "sel
gözcüleri" ve bir eşel yardımıyla takip edebilir (Şekil 12). Akarsuyun bir kısmında su seviyesi
hızla yükseldiği durumlarda derenin aşağı kısımlarındaki insanlar tahliye edilmelidir. Sel, vb.,
afetlerde geçici barınak olarak kullanılabilmeleri için okullar, mutlaka güvenli yerlere sağlam
inşa edilmelidir...

125
Şekil 12. Halk arasından seçilmiş “sel gözcüleri”nin akarsulara yerleştirilmiş eşeller üzerinde
su
seviyesinin ne anlama geldiğini belirlemesine yönelik bir örnek.

SONUÇ

Türkiye orta enlemlerde sel ve heyelan tehlikesine açık bir ülkedir. Fakat daha çok kriz
merkezleri, kriz masaları, vb. gibi afet sonrasına yönelik kriz yönetimi ile bu afetler ile
mücadele etmeye çalışmaktadır. Sonuç olarak Türkiye'de meteoroloji karakterli veya hidro-
meteorolojik olaylar sık sık birer afete, dönüşerek gelişmiş ülkelere nazaran çok daha fazla
insan ve ekonomik kayıplara neden olması ile birlikte, geçerli çözümler de
geliştirilememektedir. Bu nedenle, modern afet yönetimi sistemi dâhilinde, sel ve heyelan için
Kayıp ve Zarar Azaltma, Hazırlık, Tahmin ve Erken Uyarı, Afetler ve Etki Analizi gibi afet
öncesi korumaya yönelik olan çalışmalara öncelik vermeliyiz. Diğer bir değişle, sel ve
heyelan ile mücadelede Türkiye risk yönetimine geçmelidir.

Ülkemizde de eskiden, örneğin, yağan yağmur ve erimiş kar akımları su toplama alanlarına
herhangi bir müdahale ve afete neden olmaksızın serbestçe akıp gidebiliyordu. Günümüzde
ise, çoğalan nüfusun, çarpık sanayileşme ve şehirleşmenin ve kırsal kesimdeki bilinçsiz
yerleşimin sonucu olarak aşırı yağış, sel, heyelan vb. doğa olaylarına daha fazla maruz
kalmaktayız. Maalesef ÇED raporlarına meteorolojik bilgiler birer dolgu malzemesi olarak
konulmakta, bu konunda meteorolojik etütler ve yorumlar uzmanlarınca yapılmamaktadır.
Böylece, birçok vatandaşımız plansız ve birçok tehlikeye dikkat etmeksizin imara ve tarıma
açılan sel ve çığ yataklarına yerleşmiştir. Sonuç olarak, bir doğa kanunu olan sel gibi,
meteorolojik olayların afetlere dönüşmesi özellikle son yıllarda giderek artan bir şiddette ve
sıklıkta meydana gelmektedir. Bu nedenlerden dolayı;

Türkiye’de şiddetli yağışların sel ve heyelan afetine dönüşmesi risk yönetimi ve şehir
planlaması ile engellenmeli: Bilindiği gibi ülkemizde şehir vb. yerleşim yerlerinin
seçiminde, yerleşim kararlarının alınmasında ve şehir planlamasında meteorolojik şartlar da

126
yeterince göz önüne alınmamaktadır. Sel ve çığ yataklarına yerleşmiş birçok vatandaşımız
hiçbir uyarı, vb. olmadan hayatını kaybetmiş ve kaybetmektedir. Artık ülkemizde, şehir
planlamaları, sanayi ve yerleşim bölgelerinin seçimi, vb. problemlerin disiplinler arası
çalışmaları gerektirdiği bilincine varılmalı ve gerekli meteorolojik etütler de zorunlu
tutulmalıdır. Küresel iklim değişimi, ülkemizdeki plansız yerleşimler, yetersiz alt yapı, vb.
nedeniyle, sayısı ve şiddeti her gün artan seller ile yüzleşmekteyiz. Artık ülkemizde sel, vb.
ile mücadele de sadece yapısal ve mühendislik yaklaşımlarını uygulamak yetmez. Bütün
bunların yanı sıra, sel yatağı zonları/kamulaştırma/yasalar, rölekasyon ve yeniden iskân etme,
özel kullanım ve yapı izinleri, nehirlere ait sulak alanların geri verilmesi, afet yönetimi ve sel
sigorta gibi yapısal olmayan yöntemlerin de gerektiği gibi kullanılması şart.

Bunun için de akarsu havzaları içinde büyüyen yerleşimler, açılan yeni yollar ve kurulan yeni
tesisler, elverişsiz tarım yöntemleri ile toprakların yoğun bir şekilde kullanılması, akarsu ve
derelerin yatakları içinde veya mücavirindeki taşkın riski taşıyan alanların iskâna açılması,
daha önce inşa edilmiş taşkın tesislerinin üzerlerinin kapatılması, açık mecraların kapalı
mecralara dönüştürülmesi sonucunda büyük boyutlarda sel zararlarına neden olunması
engellenmeli. Heyelan, sel ve çığ yataklarındaki yerleşimler de en kısa zamanda daha uygun
yerlere taşınarak zarar/riskler ortadan kaldırılmalı. Bundan sonra, şehirlerin imar, vb. planlar
hazırlanıp yenilenirken, sel ve heyelan yatakları ayrıntılı bir şekilde belirlenip buralarda
yapılaşmaya kesinlikle izin verilmemelidir.

Ülkemizdeki meteorolojik tahmin ve erken uyarı hizmetleri Dünya standartlarına


çıkartılmalı: Erken uyarı, vatandaşlarımızın tehlikelere karşı, zamanında ve gerektiği gibi
davranmalarına imkân tanıyacak şekilde yapılmalı. Yerleşim yoğunluğu ve nüfus artması ile
seller sonucunda meskûn bölgelerde misli görülmemiş zararlar meydana gelmekte. Yerel
idarecilerin bu konuda doğru kararlar alabilmesi için, o yerin meteoroloji, hidroloji,
topografya, morfoloji, bitki örtüsü vb. gibi faktörleri de hesaba alarak, değişik sürelerde
ortaya çıkabilecek yağış şiddetlerinden yararlanarak gelecekteki sel veya taşkınlardan, sel
yataklarında ortaya çıkabilecek yüzeysel su derinliklerinin önceden belirlenip bildirilmesi
gerekmekte. Bu nedenle, sel, vb. meteorolojik afetlerin belirlemesi, izlemesi ve gerekli
uyarıların yapılabilmesi için öncelikle gelişmiş ülkelerde olduğu gibi hava tahminlerini
“Kaynak, Yer, Zaman, Miktar ve Olasılık” belirtilerek; meteorolojik ihbarlar ise “Kaynak,
Tehlike, Yer, Zaman, Büyüklük, Olasılık ve Koruyucu Önlemler” tek tek belirtilerek
verilebilmesi için gerekli olan düzenlemeler acilen yapılmalı. Kapalı olsa bile tehlike anında
verilen meteorolojik uyarıları otomatik olarak açılıp yayın yaparak duyuran özel el
radyolarının ülkemizde de kullanıma girmesi sağlanmalı.

Ayrıca;
1. Türkiye’de, hidrolojik ve meteorolojik hizmetler bir an önce tek bir çatı altında toplanmalı
hava, su, iklim ve afet hizmetlerinde köklü bir reforma gidilmelidir. Bunun için de
öncelikle, ülkemizde havza ölçeğinde toprağın nem durumunu, kar örtüsünü, fırtınanın
etkili olma süresini, yağmış ve yağacak olan yağışın miktarlarını vb. belirleyip tahmin
eden ve nehirdeki akışı ve değişimleri sayısal modeller ile bir bütün içinde sürekli olarak
takip edip sel, heyelan, çığ ve kuraklık ihbarlarını yapacak şekilde donatılmış ve
görevlendirilmiş, “Hidrometeoroloji Enstitüsü” gibi bir teknik kurum oluşturulmalı.
2. Hidrometeoroloji Enstitüsü, “Türkiye geneli, Türk Hava Sahası ve Denizlerinde can ve
mal güvenliğini sağlar ve ulusal ekonomiyi kuvvetlendirmek için meteorolojik, hidrolojik
(su) ve iklimle ilgili tahminler ve uyarılarda bulunur; meteorolojik, hidrolojik ve iklim
verilerini ve veri tabanlarından üretilen bilgileri kamu ve özel sektöre ait kurum ve

127
kuruluşlar, kamuoyu, özel ve tüzel şahısların kullanımına sunar.” şeklinde
görevlendirilmeli ve organize edilmelidir.

3. Doğru bir şekilde ihbarlar yapabilmek için, gözlenen meteorolojik özelliklerin neye işaret
ettiği ancak daha önceki afetlere ait bilgilerin akademik seviyede bilimsel olarak
değerlendirilmesiyle mümkündür. Sağlıklı bilimsel çalışmalar yapılabilmesi için de
gerçek anlamda bir kurum-üniversite işbirliği şarttır. Ayrıca, ülkemizde bir “Fırtına Veri
Tabanı” oluşturup bilimsel çalışmalarda kullanılacak olan tüm verileri üniversitelere
ücretsiz olarak sunup bilimsel çalışmalar teşvik edilmelidir.

4. Eğitim, afetlerle mücadelenin ve afet zararlarını azaltmanın temel unsurudur. Özellikle


ülkemizde hazırlık ve zarar azaltma evresinde eğitim ile ilgili faaliyetler denildiğinde,
operasyonel unsurlar, özellikle arama kurtarma grupları ile ilgili faaliyetler ve bu
grupların sertifikalı hale getirilmesi düşünülmektedir. Bu anlamda yalnız müdahaleye
yönelik ekiplerin eğitimi değil, (depremde olduğu gibi) hidro-meteorolojik afetler öncesi,
anı ve sonrasında yapılması gerekenler konusunda da sürekli olarak halkın eğitilmesi
gerekir. Ayrıca, ilk ve orta öğretim ders kitaplarındaki hidro-meteorolojik afetler ile ilgili
bilgilerin bu işin uzmanlarınca, doğru ve yeterli bir şekilde verilmesi gerekmektedir.

5. Ayrıca, şehirlerin İmar Planları hazırlanıp yenilenirken, heyelan bölgeleri, sel ve çığ
yatakları hidro-meteorolojik analiz ve modeller ile ayrıntılı bir şekilde belirlenip buralarda
yapılaşmaya kesinlikle izin verilmemelidir.

KAYNAKLAR

Ahrens, C.D., 1988: Meteorology Today: An Introduction to Weather, Climate and the Environment, 3rd edition, St.
Paul: West Publishing Company, p. 581.

Akman, N., İskender, H., Kadıoğlu, M., Kapdaşlı, I., Ural, D., 2001: Gönüllü Kaynakların Geliştirilmesi, ITÜ
Afet Yönetim Merkezi Yayınları, İTÜ Press, İstanbul.

Akman, N., Ural, D., 2001: Afete Dirençli Toplum Oluşturma Seferberliği, İTÜ Afet Yönetim Merkezi Yayınları,
İTÜ Press, İstanbul.

AMS Policy Statment – Weather Analysis and Forecasting, 1998:


http://www.ametsoc.org/POLICY/statewaf.html
Borhan, Y. ve Kadıoğlu, M., 1998: Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerindeki Çığların Sinoptik Analizi. Tr.
J. of Engineering and Environmental Science, 22, 345-352.

IPCC, 2001: The Global Climate of the 21st Century WG I (Science) Summary for Policy-Makers, Third
Assessment Report.

İbrahim, G., 2004: “Hidrolojik Afetler Kapsamında Türkiye’de Kar ve Çığ Afetlerinin Tahmini ve Erken
Uyarılması Konusunda Yapılan Çalışmalar”, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 22 Mart 2004 Dünya Su Günü
Hidrolojik Afetler Panel Konuşması.

Kadıoğlu, M., 2005: Afete Hazırlık Eğitim Çalışmaları, 3. İstanbul ve Deprem Sempozyumu, s. 229-250.
TMMOB İnşaat Müh. Odası İstanbul Şubesi, 9-10 Haziran 2005, İTÜ Mustafa Kemal Amfisi, İstanbul.
Kadıoğlu, M., 2005: Afete Hazırlık ve Afet Bilinci Eğitiminde Verilen Mesajların Standardizasyonu. Deprem
Sempozyumu Kocaeli 2005, 23-25 Mart, 2005. Kocaeli Üniversitesi, Veziroğlu Kampusu Yer ve Uzay Bilimleri
Araştırma Merkezi.

128
Kadıoğlu, M., 2006: Afetler Konusunda Kamuoyunun Bilinçlendirilmesi ve Eğitim; Kadıoğlu, M. ve Özdamar,
E., eds., 2. baskı, "Afet Yönetiminin Temel İlkeleri" içinde; s. 67-80, JICA Türkiye Ofisi Yayınları No: 1,
Ankara.

Kadıoğlu, M., 2006: Kurum ve Kuruluşlar için Afet Acil Yardım Planı; Kadıoğlu, M. ve Özdamar, E., eds., 2.
baskı, "Afet Yönetiminin Temel İlkeleri" içinde; s. 101-108, JICA Türkiye Ofisi Yayınları No: 1, Ankara.

Kadıoğlu, M. (Editör), 2001: Kuraklık Kıranı. Güncel Yayıncılık, İstanbul, 128.s.

Kadıoğlu, M., 2001: Küresel İklim Değişimi ve Türkiye:Bildiğiniz Havaların Sonu, Güncel Yayıncılık, 3.ü
Baskı, İstanbul.

Kadıoğlu, M., 2006: Afetler Konusunda Kamuoyunun Bilinçlendirilmesi ve Eğitim; Kadıoğlu, M. ve Özdamar,
E., eds., 2. baskı, "Afet Yönetiminin Temel İlkeleri" içinde; s. 67-80, JICA Türkiye Ofisi Yayınları No: 1,
Ankara.

Kadıoğlu, M., 2008: Sel, Heyelan ve Çığ için Risk Yönetimi, Kadıoğlu, M. ve Özdamar, E., eds., "Afet
Zararlarını Azaltmanın İlkeleri", JICA Türkiye Ofisi Yayınları No: 2, Ankara.

Kadıoğlu, M., İ. Gürkaynak, H.A., Poydak, 2004: KIZILAY ile Güvenli Yaşamı Öğreniyorum – Öğrenci Kitabı,
Türkiye Kızılay Derneği, Ankara, ISBN-975-92079-1-5.

Kadıoğlu, M., İ. Helvacıoğlu, N. Okay, A. Tezer, L. Trabzon, H. Türkoğlu, Y.S. Ünal, R. Yiğiter, 2005: Okullar
İçin Afet Yönetimi ve Acil Yardım Planı Kılavuzu, Mayıs-2005, İTÜ Afet Yönetim Merkezi Yayınları, İTÜ
Pres.

Kadıoğlu, M., İskender, H., 2001: Acil Durumlarda Basın ve Halkla İlişkilerin İlkeleri, İTÜ Afet Yönetim
Merkezi-İTÜ Press Yayınları, İstanbul.

MMO, 1999: Meteorolojik Karakterli Doğal Afetler ve Meteorolojik Önlemeler Raporu, TMMOB Meteoroloji
Mühendisleri Odası. 61 s.

Seval Sözen ve Filiz Piroğlu, 1999: Acil Durum Yöneticileri için Zarar Azaltma Yöntemleri, İTÜ Afet Yönetim
Merkezi Yayınları, İTÜ Press.

Şener, S. M., Tezer, A., Kadıoğlu, M., Helvacıoğlu, İ., Trabzon, L., 2002: Ulusal Acil Durum Yönetimi Modeli,
İTÜ Afet Yönetim Merkezi Yayınları, İTÜ Press, İstanbul.

Türkoğlu, H., Yiğiter, R., 2001: Acil Durum Planlaması, İTÜ Afet Yönetim Merkezi Yayınları, İTÜ Press,
İstanbul.
Weather Analysis and Forecasting, Summary,
http://wps.prenhall.com/esm_lutgens_atmosphere_9/0,7475,632338-,00.html

129
130
SON 80 YILDA TRABZON VE ÇEVRESİNDE (DERE YATAKLARI BOYUNCA)
MEYDANA GELEN SEL VE HEYELAN OLAYLARINA GENEL BİR BAKIŞ

Dr. Lütfi ALTINKAYNAK


Jeoloji Yüksek Mühendisi
Bayındırlık ve İskan İl Müdürlüğü, TRABZON
e-mail: dr_lutfi@hotmail.com

ÖZET

Doğu Karadeniz Bölgesi'nde son zamanlarda meydana gelen seller ve heyelanlar çok sayıda
can kaybına ve ekonomik kayıplara neden olmaktadır.

Tarihsel kayıtlar dikkate alındığında sadece Trabzon, Rize ve Gümüşhane illerinde 1927-2007
yılları arasında meydana gelen sel ve heyelan olaylarında yaklaşık 442 kişi hayatını
kaybetmiştir.

Can kayıpları ve maddi kayıp oluşturan bu seller ve heyelanlar yörenin afet yönünden nedenli
kritik bir konumda olduğunu ortaya koymaktadır.
Bu kapsamda bölgeye ait fotoğraflar ve tarihsel verilerin arazi çalışmalarıyla birlikte
değerlendirilmesiyle son yıllarda Trabzon ve civarındaki bazı ana ve tali dere yatakları
boyunca meydana gelen tarihsel seller ve heyelanlardan bahsedilecek ve konu hakkında bilgi
verilecektir.

Anahtar Kelimeler: Heyelan, Sel, Dere Yatağı

ABSTRACT

Floods and landslides have caused a large number of casualties and huge economic loses
occured in the region of Black Sea in recent years.

With respect to historical records, aproximately 442 people died in floods and landslides
disaster only in Trabzon, Rize and Gümüşhane cities between 1927-2007.

Beside a large number of casualties and economic loses, these floods and landslides have
caused this region to be in a critical position.

İn this paper, the floods and landslides occured along some major and small stream beds in
around the area of Trabzon with the aid of areal photographs, historical data and the data
obtained through fieldwork will be discussed.

Key Words: Landslide, Flood, River Bed

131
GİRİŞ

Trabzon’unda içerisinde bulunduğu Doğu Karadeniz Bölgesi’nde seller ve heyelanlar başta


gelen doğal afet olaylarını oluşturmaktadır. Bu afet olaylarının meydana gelmesinde başta
bölgenin oldukça yağışlı ve topoğrafyasının da oldukça engebeli olmasının etkisi büyüktür.
Bu çalışmada Trabzon ve çevresinde özellikle dere yatakları boyunca son 80 yılda meydana
gelen sel ve heyelan olaylarının bahsedilerek; bu sel ve heyelan olaylarının mevcut drenaj
ağı ile olan ilişkisinden söz edilecektir.

Bu kapsamda başta Afet İşleri Genel Müdürlüğü (AİGM), Devlet Su işleri Genel Müdürlüğü
(DSİGM), Maden Tetkik Arama Genel Müdürlüğü (MTAGM) ve Trabzon Bayındırlık İskan
İl Müdürlüğü gibi değişik kurumlardan derlenen bilgiler ile birlikte Trabzon ve çevresinde
özellikle dere yatakları boyunca meydana gelen seller ve heyelanlarda yapılan gözlemler,
çekilen arazi resimleri ve daha sonra yapılan büro çalışmaları ile birlikte genel bir
değerlendirme yapılarak konu hakkında bilgi verilecektir.

BÖLGENİN TANITIMI

Trabzon’un da içersinde bulunduğu Doğu Karadeniz Havzası Türkiye’nin kuzeydoğu


kesiminde 40o50‫׳‬- 41o34‫ ׳‬kuzey enlemleri ile 36o43‫׳‬- 41o35‫ ׳‬doğu boylamları arasında
yer almaktadır. Bölgenin kuzeyini Karadeniz, güneyini ise Doğu Karadeniz dağları
sınırlamaktadır.

Hemen her yıl taşkınlara ve heyelanlara maruz kalan Doğu Karadeniz havzası denizden 50-
60 km. içeriye doğru havza sınırında yüksekliği 2500 – 3000 m. yi bulan dağ silsilesi ile
çevrilidir.

Havza kendi içinde denizden iç kısımlara doğru uzanan vadilerle yarılmıştır. Vadiler
mansapta az eğimli iken menbaya doğru meyil daha fazla artarak yamaç eğimi 60o ye kadar
çıkmaktadır. Havzanın orta kesimlerinde eğim 70-80o yi bulmaktadır.

Doğu Karadeniz havzasında toprak yapısında sarı-kırmızı veya gri-kahverengi montmorillonit


ağırlıklı kaygan ve geçirimsiz killer hakimdir. Bu özellik suların emilmemesi nedeni ile
yüzeysel akışı hızlandırmaktadır. Jeolojik olarak ta; bölgemizde zaten oldukça kalın bir
alterasyon tabakası varlığının bulunması aşırı yağış almanın da etkisi ile hareketlenmeye,
akmaya ve erozyona yardımcı olmaktadır. Bu da sel ve heyelanların artmasına sebebiyet
vermektedir.

Yurdumuzun en fazla yağış alan bölgesi olması nedeni ile havzanın denize bakan yamaçları
her zaman yeşil, gür bir doğal örtüye sahiptir.

İklim genellikle Karadeniz’in tesiri altında olup, kışları yumuşak ve yağmurlu, yazları ılıman
ve nispeten yağışlıdır. Havzanın iç kısımlarına doğru, bilhassa Gümüşhane dolaylarında
denizin tesiri azaldığından yağış çok düşmekte ve doğal örtü genellikle mevsimlik çayırlara
dönüşmektedir. Orman varlığı bakımından da yurdumuzun en zengin bölgesidir.

132
TARİHSEL SELLER VE HEYELANLAR

Doğu Karadeniz Bölgesi’nde aşırı yağışlardan ve kısa zaman aralıkları ile tekrarlanan ve
devam eden sel, toprak kaymaları ve heyelanlar son zamanlarda büyük ölçüde can ve mal
kayıplarına neden olmaktadır. Köprübaşı ilçesi Beşköy Beldesi’nde 7-8 Ağustos 1998
tarihinde meydana gelen selde 47 kişi hayatını kaybetmiştir. 19-20 Haziran 1990 günleri
Giresun, Gümüşhane ve Trabzon’u etkileyen taşkın ve toprak kaymaları 60’a yakın insanın
ölümüne, bir o kadar da insanın kaybolmasına neden olmuştur. 23 Haziran 1988’ de de
Maçka’nın Çatak köyünde meydana gelen heyelanda 64 yurttaşımız toprak altında kalarak
yaşamını yitirmiştir. 1959 Mayısında Çaykara’da meydana gelen sel Şahinkaya, Ulucami ve
Kabataş köylerinin toprak altında kalmasına ve yüzlerce dönüm arazinin coğrafik yapısının
değişimine neden olmuştur. Daha eskilere uzandığımız vakit 1929 yılında 5-8 Temmuz
tarihlerinde Of ve Sürmene’de meydana gelen taşkın ve heyelanlarda da 146 kişinin öldüğü
tarihsel kayıtlardan anlaşılmıştır. Tarihsel kayıtlar dikkate alındığında şu ana kadar Trabzon,
Rize ve Gümüşhane illerinde 1927 ile 2007 tarihleri arasında meydana gelen sel ve
heyelanlarda milyonlarca liralık maddi hasarın yanında toplam 442 kişinin hayatını kaybettiği
anlaşılmaktadır. Aşağıdaki tabloda bu illerde meydana gelen doğal afetlerin (sel ve heyelan)
yılı, yeri, afetin nedeni ve bu afetlerdeki ölü sayısı hakkında bilgi verilmektedir (Tablo 1).

Tablo 1. Trabzon, Rize ve Gümüşhane illerinde son 80 yılda meydana gelen ve can kayıbıyla
sonuçlanan tüm sel ve heyelan olayları.

Yıl Yer Nedeni Ölü sayısı


1927 Trabzon (Sürmene) Heyelan 3 kişi
1929 Trabzon (Sürmene-Of - Bölümlü) Heyelan 146 kişi
1929 Sürmene (Ormanseven) Heyelan 3 kişi
1958 Trabzon (Yomra/Kıratlı) Sel 1 kişi
1968-1969 Trabzon (Sürmene/Yeniay) Sel 1 kişi
1983 Merkez/ Esentepe Heyelan 4 kişi
1987 Trabzon (Yomra/Kıratlı) Heyelan 3 kişi
1988 Trabzon (Çatak) Heyelan 64 kişi
1990 Trabzon (Akçaabat,Vakfıkebir) Sel 53 kişi (14’ü kayıp)
1998 Trabzon (Beşköy) Sel 47 kişi
2004 Trabzon (Sürmene) Sel ve heyelan 1 kişi
2005 Trabzon (Çaykara, Of) Sel ve heyelan 9 kişi (2’si kayıp)
2005 Trabzon (Hayrat) Sel ve heyelan 1 kişi
2007 Trabzon (Vakfıkebir/Deregözü) Lokal heyelan 2 kişi
1949 Çayeli (Merdivenli) Heyelan 8 kişi
1979-1980 Fındıklı (Kanlıdere) Heyelan 5 kişi
1981 Rize (Pazar) Sel 27 kişi
1982 Rize (İkizdere) Kaya düşmesi 8 kişi
1983 Fındıklı Sel 4 kişi
2001 Rize (Güneysu, Çamlıhemşin) Sel ve heyelan 10 kişi
2002 Rize (Güneysu, Çayeli) Sel ve heyelan 32 kişi
2005 Rize (Pazar, Fındıklı) Sel ve heyelan 7 kişi
1989 Gümüşhane (Kürtün/Süme) Heyelan 3 kişi
TOPLAM: 442 kişi

133
Can kayıplarının yanında milyonlarca liralık maddi kayıp oluşturan bu taşkınlar ve heyelanlar
yörenin afet yönünden nedenli kritik bir konumda olduğunu ortaya koymaktadır. Bunların
dışında irili ufaklı sık sık yenilenen diğer yıllardaki taşkınlar ve heyelanlarda bölgeye zarar
vermiştir. Son zamanlarda ise tablodan da anlaşılacağı üzere sel ve heyelanlara bağlı olarak
meydana gelen afet olaylarında ise bir artış olduğu gözlenmektedir. Bu artışa yardımcı olan
en büyük faktörlerden birisi akarsu yataklarının düzenlenmemiş olması, tahkim edilmemesi,
taşkın koruna önlemlerine yönelik çalışmaların yeterince yapılmamış olmasıdır. Yapılan
tespitler çeşitli büyüklüklerdeki bütün akarsu yataklarında akışı denetim altına alacak, suyun
mecrasında akışını sağlayacak önlemlerin yeterince alınmamış olduğu yönündedir.

SELLER

Yerel iklim değişiklikleri ve çevresel bozulmalarla yakından ilgili olan su baskınlarının


büyüklükleri ve sıklıkları bölgeden bölgeye farklılık göstermektedir. Genel olarak nehir tipi
su baskınlarının tekrarlanma aralıkları 50 ile 100 yıl gibi uzun sürelerdir (şekil 1). Bu tür su
baskınları, genellikle önlenebilen ve zararları, tahmin ve erken uyarı sistemleri, uygun alan
kullanım kararları, mühendislik önlemleri ve halkın bilgilendirilmesi ve bilinçlendirilmesi
faaliyetleri ile azaltılabilen olaylardır. Yerel meteorolojik şartlar, topografya, bitki örtüsü,
sağanak yağışların oluşturduğu ani su baskınlarının yıkıcı etkilere yol açmasında önemli rol
almaktadır. Özellikle, kurak bölgelerdeki yetersiz bitki örtüsü ve dik meyiller ani su
baskınlarının hızını artırmakta ve insan can ve malları üzerinde yıkıcı etkilere yol
açabilmektedir.

Yukarıdaki bu ana nedenlere ilave olarak, hatalı insan faaliyetleri de, su baskınlarının önemli
bir nedenidir. Şehirsel alanlarda, şehir yerleşme planları hazırlanırken, yörenin meteorolojik
ve hidrojeolojik şartlarını dikkate alan, uygun alan kullanım kararlarının ve yöreye uygun
inşaat tekniklerinin uygulanması su baskını risklerinin azaltılmasında önemli araçlardır.
160
140
120
100
80
60
40
20
0

Şekil 1. Türkiye’de akarsu tipi su baskınlarının yıllara göre dağılımı (DSİ).

Doğal olarak şehirlerin gelişmesiyle, birçok alan, binalar ve yollarla kaplanmakta ve arazinin
yağmur sularını emme kapasitesi azalmakta ve yağmurların akış hızı artmaktadır. Şehirlerin
yağmur suyu drenaj sistemlerinin yetersizliği veya hiç olmaması, ani su baskınları riskini
artırmaktadır. Şehir planlaması aşamasında arazinin yanlış kullanımı, yetersiz yağmur suyu
drenaj sistemleri, son yıllarda İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Bursa, Gaziantep, Hatay,
Mersin gibi büyük illerde yaşanan ve önceden tahmin edilemeyen, ani su baskınları riskinin
sürekli artmasına yol açmıştır. Küresel iklim değişiklikleri de, beklenmeyen su baskınlarının

134
bir diğer nedenidir. Bu değişimler yağışların zamanları, süreleri, şiddetleri, yağan yağmur
miktarları ve havza üzerindeki etkileri açılarından doğru tahmin edilememektedir.

Türkiye’de geçmiş yıllarda meydana gelmiş olan su baskınları ile ilgili istatistiksel veriler,
1955-2007 yılları arasındaki dönem için Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünce (DSİGM),
toplanmakta ve yıllıklar halinde yayımlanmaktadır. Bu istatistiklere göre, ülkede, su
baskınları nedeniyle bu güne kadar, 1235 kişi hayatını kaybetmiş ve 61,000 konut yıkılmış
veya kullanılmaz hale gelmiştir. Yine bu istatistiklere göre, Türkiye’de en sık taşkın
tehlikesine maruz olan 15 il arasında İzmir 1. sırada, Rize 2. sırada, Trabzon ise beşinci sırada
yer almaktadır. (Tablo 2). Trabzon ve çevresinde 1952-2006 tarihleri arasında meydana gelen
doğal afet olayları içerisinde ise seller % 2 gibi bir oran teşkil etmektedir (şekil 5). Ancak son
yıllarda Trabzon ve çevresinde meydana gelen hem sel olaylarında hem de bu sel
olaylarındaki can kayıplarında bir artış olduğu gözlenmektedir. (Tablo 1 ).

Tablo 2. Türkiye’de en çok taşkın tehlikesine maruz iller (1955-2007).

Sel Drenaj Ağı İlişkisi

Trabzon ve çevresinde meydana gelen sel afetleri genellikle vadilerdeki suların taşması ve
mecrasına sığmaması şeklinde gözlenmektedir. 1990’ da meydana gelen sel afeti ve 1998’ de
meydana gelen Köprübaşı Beşköy sel afeti gibi. Ancak zaman zaman aşırı lokal yağışlar
sonucu suların taşmasının yanında meydana gelen yamaç sellenmelerine de rastlamak
mümkündür. 2005 yılında Çaykara ve Of çevresinde ve 2007 yılında Arsin Fındıklı Beldesi
çevresinde meydana gelen seller gibi. Böyle seller belirli bir havzaya beklenenin çok üstünde
yağmur düşmesi ya da mevcut karların aşırı şekilde erimesi halinde gerçekleşmektedir.

135
HEYELANLAR

Türkiye'de can kaybı ile sonuçlanan doğal afetlerin %19’unu heyelanlar oluşturmaktadır. Bu
oran, heyelanların verdiği zararlar açısından depremlerden sonra 2. sırada yer almasına neden
olmaktadır. (Ildır, 1995). Afet işleri Genel Müdürlüğü’nün 1950-2004 yılları arasında yapmış
olduğu heyelan etütleri neticesinde meydana gelen heyelan olay sayısının ilçelere göre
dağılımı (şekil 2)’ de verilmiştir. Bu şekilden de anlaşılacağı üzere; Türkiye’de heyelanlar,
başta Karadeniz Bölgesi olmak üzere, İç ve Doğu Anadolu Bölgelerinde, sıkça meydana gelen
doğal afet olaylarını oluşturmaktadır. Heyelanlara etki eden başlıca doğal etmenler; iklim
özellikleri, yağışlar, jeolojik yapı, arazinin topografyası ve bitki örtüsü olarak sıralanabilir.
Bunların dışında, heyelan olaylarının gelişmesinde etkin olan, doğal olmayan nedenlerde
mevcuttur ve bazı hallerde heyelanların oluşmasına doğal etmenlerden daha fazla katkıda
bulunmaktadırlar.
Bunlar arasında;
• Göçlerin yol açtığı hızlı nüfus artışları,
• Şehirsel alanlarda, dik meyil ve yamaçlar üzerinde yoğunlaşan kaçak yapılaşmalar,
• Şehirsel alanlarda doğal tehlikeleri dikkate alan yeterli düzeyde arazi kullanım kararlarının
ve planlarının bulunmayışı,
• Yerleşme ve yapılaşmaların denetim eksiklikleri,
• Yol inşaatları,
sayılabilir.

Şekil 2. Türkiye’deki heyelan olaylarının ilçelere göre dağılımı (1950-2004) (AİGM)

1958-2000 yılları arasındaki dönemde, Türkiye’de olmuş veya muhtemel heyelanlardan 4250
yerleşme birimi etkilenmiş ve bu olaylar sonucunda 197 kişi hayatını kaybetmiştir. Afet İşleri
Genel Müdürlüğünün arşiv bilgilerine göre, bu dönemde, 63,000 konut yer değiştirerek, daha
güvenli yerlere taşınmıştır. Türkiye’de heyelan tehlikesi ve riski en yüksek olan üç il,
Trabzon, Kastamonu ve Zonguldak olup, Türkiye’de heyelan tehlikesi en yüksek olan 15 il
aşağıdaki tabloda özetlenmiştir (Tablo 3). Bu tabloda Trabzon ilimiz 1. sırada yer almaktadır.

136
Tablo 3. En çok heyelan tehlikesine maruz iller (1955-2007).

TRABZON HEYELANLARI

Trabzon ilinde başta heyelan olmak üzere su baskını, çığ, kaya düşmesi gibi (meteorolojik
kaynaklı ve tetikli) afetler çoğunlukla gözlenmektedir.

Heyelan Drenaj Ağı İlişkisi

Trabzon ilindeki en gelişmiş vadiler batıda güney kuzey yönünde uzanan Foldere vadisi,
güneybatı-kuzeydoğu doğrultulu Değirmendere vadisi, güneybatı-kuzeydoğu doğrultulu
Karadere vadisi ve daha doğuda kuzey-güney doğrultusunda uzanan Solaklı deresi vadisi belli
başlı vadiler olup, bunlardan başka batıdan doğuya doğru İskefiye, Kalanima (Söğütlü),
Yomra, Yanbolu,
Küçükdere ve daha
doğudaki Baltacı
deresi vadileri de
diğer önemli
vadilerdir. Ayrıca
bunların dışında
daha küçük
vadilerde mevcuttur.
Bu vadilerin her biri
kendi içinde bir
havza oluşturmakta
olup, bu havzalar
Trabzon ili havza
sınırları haritasında
gösterilmiştir (şekil
3).

Şekil 3. Trabzon ili havza sınırları haritası (Harita ve Kadastro Müh. Od. CIS Kongresi, 2007)

137
Bu vadiler boyunca meydana gelen seller ve heyelanlar ile meydana geldiği yerleşim birimleri
ve de mevcut drenaj ağları birlikte yorumlandığında; meydana gelen sel ve heyelanların bu
drenaj ağları ile yakın bir ilişkisinin olduğu ortaya çıkmaktadır (şekil 4).

Şekil 4: Trabzon ilinde olmuş ve olması muhtemel afetlerin dağılım haritası ve mevcut drenaj
ağı (AİGM, 2006)

Yukarıdaki haritadaki afetler nedeniyle nakline karar verilen konut sayılarının afet türüne göre
dağılım grafiğinde de görüleceği üzere, en çok nakil kararı verilen afet türünün % 87’lik
oranla heyelanların ilk sırada olduğu görülmektedir (şekil 5).

Şekil 5: Trabzon ili genelinde muhtemel ve meydana gelen afetler nedeniyle nakline karar
verilen konut sayılarının afet türüne göre dağılım grafiği (AİGM, 2006).

138
Trabzon ili genelinde son 50 yılda meydana gelen heyelanlardan etkilenen yerleşim
birimlerinin dağılımını gösteren heyelan yoğunluk haritasına bakıldığında; iklim, bitki örtüsü,
insan etkisi (kontrolsüz kazılar, yarmalar, yol vs), morfolojik, jeolojik ve topoğrafik yapının
da etkisiyle heyelanların derin vadiler boyunca meydana geldiği; heyelan yoğunluk haritası
ile mevcut drenaj ağı karşılaştırıldığında; drenaj ağının sıklaştığı yerlerde heyelan
yoğunluğunun arttığı, seyrekleştiği yerlerde ise azaldığı görülmektedir. (şekil 6).

Şekil 6. Trabzon ili genelinde son 50 yılda meydana gelen heyelanlardan etkilenen yerleşim
birimlerinin dağılımını gösteren heyelan yoğunluk haritası ve drenaj ağı (AİGM,
2006).

Heyelanlardan etkilenen yerleşim birimlerinin dağılımını gösteren 3 boyutlu görünümde de


heyelan olaylarının meydana geldiği yerleşim yerleri genellikle yukarıda bahsedilen vadilerde
yada bu vadilerin yamaçlarında bulunmaktadır. Dolayısıyla heyelanların meydana geldiği
yerler ile akarsu şebekesi arasında yine bariz bir ilişki söz konusudur. (şekil 7).

Şekil 7. Trabzon ili genelinde son 50 yılda meydana gelen heyelanlardan etkilenen yerleşim
birimlerinin dağılımını gösteren 3 boyutlu görünüm. (AİGM, 2006).

139
Ayrıca 1/500.000 ölçekli heyelan envanter haritasında meydana gelen heyelanların genellikle
yine bu vadiler boyunca yoğunlaştığı görülmektedir. Yine bu haritaya göre meydana gelen
heyelanlar; derinliği 5 m. den fazla olan aktif kayma ve akmalar, derinliği 5 m. fazla olan
ancak aktif olmayan heyelanlar ve derinliği 5 m. den az olan aktif krip (yavaş akma)
şeklindeki akmalar ile gelişigüzel yüzeysel akmalardan meydana gelmektedir (şekil 8).

K A R A D E N İ Z

TİP AKTİVİTE DERİNLİK (M)


Kayma Aktif >5
Akma Aktif >5
Kayma Aktif değil > 5
Krip Aktif <5
Akma ÖLÇEK: 1/ 500.000

Şekil 8. Türkiye heyelan envanter haritası Trabzon paftasında Trabzon ve çevresinde


meydana gelen heyelanlar (MTA, 2007).

Potansiyel heyelan haritasında da yine heyelan riski yüksek olan yerlerde drenaj ağının
yoğunlaştığı görülmektedir (şekil 9). Dolayısıyla heyelan olan veya olma riskinin yüksek
olduğu yerlerde drenaj ağı yoğunluğunun arttığı, heyelan olma riskinin azaldığı yerlerde ise
drenaj ağı yoğunluğunun azaldığı söylenebilir. Bu kapsamda, Trabzon ve çevresinde meydana
gelen doğal afetlerin % 87’sini oluşturan heyelanların (şekil 5) mevcut drenaj ağı ile sıkı bir
ilişkisinin bulunduğunu söylemek yanlış olmaz.

140
Şekil 9. Trabzon ili potansiyel heyelan haritası ve mevcut drenaj ağı

Heyelan-Drenaj Ağı Ve Jeoloji İlişkisi

Trabzon ili genelinde yerleşim birimlerinde meydana gelen heyelanlar, 1/500.000 ölçekli
sayısal jeoloji haritası üzerine mevcut drenaj ağı ile birlikte aktarılmıştır (şekil 10).

Şekil 10. Trabzon ilinde meydana gelen heyelanların jeoloji-drenaj ağı ile olan ilişkisi
(AİGM,2006).

141
Son 50 yılda meydana gelen heyelan olaylarının % 79 oranında Üst Kretase (K2vs) ve Orta-
Üst Eosen yaşlı (e2-3) volkano-tortul seriler içerisinde meydana geldiği ve meydana gelen bu
heyelanların yine mevcut drenaj ağı ile yakın bir ilişkisinin olduğu tespit edilmiştir (şekil 10).

Değişik jeolojik birimler içerisinde son 50 yılda meydana gelen heyelanların dağılım
yüzdeleri ise aşağıdaki şekilde verilmiştir (şekil 11).

K2vs: Üst Kretase yaşlı Volkano-tortul birimler


e2-3: Orta-Üst Eosen yaşlı Volkano-tortul birimler
k2pn: Üst Kretase- Paleosen yaşlı kırıntılılar ve karbonatlar
Gama6-7: Paleosen yaşlı plütonik kayaçlar
J1-2: Alt –Orta Jura kırıntılılar ve karbonatlar
pl: Pliyosen yaşlı ayrılmamış karasal kırıntılılar
q: Kuvaterner ayrılmamış birimler
Jsk1: Üst Jura-Alt Kretase yaşlı neritik kireçtaşları.

Şekil 11. Jeolojik birimler içerisinde meydana gelen heyelanların % dağılım grafiği (AİGM,
2006)

Üst Kretase ve Eosen yaşlı volkano-tortul birimler içerisinde meydana gelen heyelanlar; genel
olarak bu birimlerin ayrışması sonucu oluşan ve kalınlığı değişken olan rezidüel zon
içerisinde gelişmiştir. Paleosen yaşlı plütonik kayaçlar içerisinde meydana gelen heyelanlar
ise granitoidlerin ayrışarak granitoid arenasına dönüştüğü ve değişken kalınlığa sahip birim
içerisinde meydana geldiği tespit edilmiştir. Ayrıca vadi yamaçlarında gözlenen
heyelanlarında yamaç molozu birimleri içerisinde dere oyulmaları, topoğrafik eğim ve bitki
örtüsünün de etkisiyle meydana geldiği belirlenmiştir.

İl genelinde son 80 yılda meydana gelen sel ve heyelanların (şekil 12) birkaç yerleşim birimi
haricinde (Sera gölü, Maçka Çatak, Of Bölümlü ve Çaykara Ulucami heyelanları) genel
olarak kayma dairesinin derin olmadığı, sığ yüzeysel kayma ve akmalar şeklinde olduğu rapor
ve harita incelemelerinden anlaşılmıştır (şekil 7). Bu tespit, inceleme alanında meydana gelen

142
heyelanların genel olarak ayrışmış rezidüel volkano-tortul malzeme içerisinde yüzeysel
olarak geliştiği fikrini desteklemektedir.

Trabzon-Değirmendere Nemlioğlu Köprüsü, Trabzon- Köprübaşı-Beşköy seli, 7-8 Ağustos


22 Haziran, 1990. 1998.

Trabzon –Arsin- Fındıklı seli, 10 Haziran Trabzon- Çaykara- Yeşilalan köyü heyelanı,
2004 2005

Yomra- Kıratlı Köyü- Heyelanı, 1987 Trabzon -


Maçka-Çatak heyelanı 23 Haziran 1988

Şekil 12. Trabzon ili genelinde değişik zamanlarda


meydan gelen sel ve heyelanlardan değişik görünümler.

143
SONUÇ VE ÖNERİLER

Hazırlanmakta olan Trabzon İli Afet Durum Raporu’nun bir bölümünü oluşturan bu çalışma
ile ana hatlarıyla şu sonuçlara varılmıştır:

1- Trabzon’un da içerisinde bulunduğu Doğu Karadeniz Bölgesinin başta gelen doğal


afetleri olan sel ve heyelanlar milyonlarca liralık maddi hasarın yanında önemli
ölçüde de can kayıplarına sebebiyet vermektedir. Yapılan bu çalışma ile resmi
olmayan sonuçlara göre 1927-2007 tarihleri arasındaki son 80 yılda meydana gelen sel
ve heyelan afetlerinde sadece Trabzon, Rize ve Gümüşhane illerinde 442 kişinin
hayatını kaybettiği anlaşılmaktadır.
2- Son zamanlarda Trabzon ve çevresinde meydana gelen sel olaylarındaki artış hem dere
yatakları boyunca yapılaşmanın artmış olmasından, hem de mevcut dere yataklarının
ıslahının yeterince yapılmamış olmasından kaynaklanmaktadır. Bunun yanında dere
yatakları boyunca talveg kotunun altına inilerek yapılan kum, çakıl alımları ve dere
yataklarına dökülen kazı malzemeleri de (yol, tünel, bina temellerinden çıkarılan
malzeme) meydana gelen sellerdeki hasarın artmasında tetikleyici görevi yapmaktadır.
3- Trabzon’unda içerisinde bulunduğu Doğu Karadeniz havzasında toprak yapısında sarı
kırmızı veya gri kahverengi montmorillonit ağırlıklı kaygan ve geçirimsiz killer
hakimdir. Bu özellik suların emilmemesi nedeni ile yüzeysel akışı hızlandırmaktadır.
Bu da bölgede meydana gelen sel ve heyelanların artmasına sebebiyet vermektedir. Bu
nedenle yöredeki sel ve heyelanların önlenmesinde drenaj çalışmalarına ağırlık
verilmesi gerekmektedir.
4- Meydana gelen bu sel ve heyelan olaylarının mevcut drenaj ağı ile yakın bir ilgisinin
olduğu anlaşılmıştır. Öyle ki; gerek afet dağılım haritasında, gerek yerleşim yerlerinin
bulunduğu heyelan yoğunluk haritasında, gerek heyelanlardan etkilenen yerleşim
birimlerinin dağılımını gösteren 3 boyutlu görünümde, gerek heyelan envanter
haritasında, ve gerekse potansiyel heyelan haritasında bu ilgi daha belirgin olarak
izlenmektedir. Dolayısıyla mevcut akarsu şebekesinin sel ve heyelan olaylarının
meydana gelmesinde bariz etkisinin olduğu tartışılmazdır.
5- Trabzon il genelinde son 50 yılda meydana gelen afetlerin genel dağılımına
bakıldığında; derin vadiler boyunca, iklim, bitki örtüsü, insan etkisi (kontrolsüz
kazılar, yarmalar, yol vs) morfolojik, jeolojik ve topoğrafik yapının da etkisi ile
heyelan olaylarının geliştiği, daha güneye doğru ve rakımın arttığı kesimlerde ise çığ
ve kaya düşmesi olaylarının daha çok gözlendiği tespit edilmiştir. Örneğin; Acısu,
Değirmendere, Solaklı deresi boyunca gözlenen heyelanlar yaklaşık 1000 metreye
kadar olan rakımlarda, derin vadi yamaçlarında meydana gelirken; bu rakımdan daha
güneyde kalan kısımlarda özellikle 1500 m. rakımından daha sonra heyelanlı yerleşim
birimlerine rastlanmamaktadır. Bu durum başta bölgedeki akarsu havzalarının orta
kesimlerindeki topoğrafik eğimin oldukça yüksek olmasından (ortalama 70-80
derece) kaynaklanmaktadır.
6- 1/500.000 ölçekli Trabzon heyelan envanter haritasında Trabzon ve çevresinde
meydana gelen heyelanların derinliği 5 m. den fazla olan aktif kayma ve akmalar,
derinliği 5m. fazla olan ancak aktif olmayan heyelanlar ve derinliği 5 m. den az olan
aktif krip (yavaş akma) şeklindeki akmalar ile gelişigüzel yüzeysel akmalardan
meydana geldiği; meydana gelen bu heyelanların birkaç yerleşim birimi haricinde
(Sera gölü, Maçka-Çatak, Of-Bölümlü ve Çaykara-Ulucami heyelanları) kayma

144
dairesinin derin olmadığı, sığ yüzeysel kayma ve akmalar şeklinde olduğu
anlaşılmıştır.
7- Trabzon il genelinde meydana gelen heyelanlardan etkilenen yerleşim birimlerinin
dağılımını gösteren heyelan yoğunluk haritası ile mevcut drenaj ağı
karşılaştırıldığında; iklim, bitki örtüsü, insan etkisi (kontrolsüz kazılar, yarmalar, yol
v.s.), morfolojik, jeolojik ve topoğrafik yapının da etkisi ile meydan gelen
heyelanların bu derin vadiler boyunca yoğunlaştığı ve heyelanlardan etkilenen
yerleşim birimleri ile mevcut drenaj ağı arasında yakın bir ilginin olduğu
anlaşılmaktadır.
8- Heyelan- drenaj ağı-jeoloji haritası birlikte incelendiğinde Üst Kretase ve Eosen yaşlı
volkano-tortul seri içerisinde meydana gelen heyelanların bu birimlerin ayrışması ile
oluşan ve kalınlığı değişken olan rezidüel zon içerisinde geliştiği; Paleosen yaşlı
plutonik kayaçlar içerisinde meydana gelen heyelanların ise granitoyidlerin ayrışarak
granitoyid arenasına dönüşmesi sonucu oluştuğu anlaşılmıştır. Bu birimler içerisinde
meydana gelen heyelanlar başta ayrışan bu malzemelerin akarsular tarafından
oyulmasıyla, topoğrafik eğim ve bitki örtüsünün de etkisiyle ve zaman zaman bu
yamaçlarda insanlar tarafından yapılan kontrolsüz kazılarla mevcut malzemenin
duraylılığını kaybetmesiyle meydana gelmektedir. Ayrıca vadi yamaçlarında gözlenen
heyelanların da yamaç molozu birimleri içerisinde yine başta dere oyulmaları,
topoğrafik eğim ve bitki örtüsünün etkisi ve kontrolsüz kazılarla meydana geldiği
anlaşılmıştır. Bu durum duraylılığını kaybeden ayrışan ve gevşek olan bir malzemenin
akarsular tarafından taşınmasının daha kolay olmasının bir sonucudur.
9- Verilerin standart hale getirilmesi ve sürekliliğinin sağlanması yapılacak çalışmaların
doğruluğunu ve etkinliğini artıracağından hazırlanacak olan Afet Durum Raporları’nın
daha profesyonel bir hale getirilmesi ve sürekli güncel tutulması için gerekli
çalışmalar yapılmalı, ilgili birimler için ihtiyaç duyulan donanım ve ekipmanlar
sağlanmalıdır.

TEŞEKKÜR

Yazar katkılarından dolayı başta Trabzon Bayındırlık İl Müdürlüğü İmar ve Afet İşleri Şubesi
teknik elemanlarına ve Müdürlükteki diğer personele, Afet İşleri genel Müdürlüğü (AİGM)
teknik elemanlarına, Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü (MTAGM) teknik
elemanlarına, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü (DSİGM) teknik elemanlarına teşekkür eder.

KAYNAKLAR

Bayındırlık ve İskan Bakanlığı – Trabzon Bayındırlık İskan İl Müdürlüğü arşivi.

Ergünay, O., TMMOB Afet Sempozyumu, Türkiye’nin Afet Profili, Afet işleri Genel
Müdürlüğü, Gazi Üniversitesi Deprem Araştırma Merkezi, 5-7 Aralık 2007, Ankara

1990 yılı Haziran ayında Trabzon ve Çevresinde Meydana gelen Sel ve Taşkınlara Sebep
olan Yağış Fırtınasına ait Hidrometeorolojik Rapor, DMİ.

1990 yılı Haziran ayı Trabzon Taşkını ile ilgili Rapor, DSİ Trabzon Bölgesi.

1. Heyelan Sempozyumu, bildiriler kitabı, Jeoloji Mühendisleri Odası 30 Kasım-2

145
Aralık 2006, Trabzon. Ildır, B., 1995, (AİGM adına), İkinci heyelan sempozyumu, Sapanca,
Sakarya.

1/500.000 Ölçekli Heyelan Envanter Haritası – Trabzon Paftası, MTA Özel yayın serisi: 9,
Ankara 2007.

Tarhan, F., 1991, Doğu Karadeniz Heyelanlarına Genel Bir Bakış. 1. heyelan Sempozyumu
Bildiriler Kitabı. Shf. 38. Trabzon

Taşkınların Hesabında Müşterek Yol, DSİ, 1971.

Taşkınlar Hidrolojisi Seminer Notları, 1979, Oymapınar.

Trabzon ve Yöresi 20 Haziran 1990 sel Felaketi Sempozyumu, bildiriler kitabı, 22-24
Kasım 1990, Trabzon.

Yavuz H., Trabzon- Of- Sürmene – Köprübaşı- Çaykara – Hayrat ilçelerinde meydana
gelen su taşkınları ile ilgili jeolojik inceleme raporu (JMO dergisi).

146
CAYBOGAZİ HAVZASİNDA HİDROLOJİK-HİDROLİK MODEL VE CBS İLE
TASKİN CALİSMASİ

Dr. Nurünnisa Usul


ODTÜ, İnşaat Müh. Böl., 06531, Ankara
e-posta: nurusul@metu.edu.tr

ÖZET

Taşkınlar sebep oldukları can ve mal kayıpları bakımından bütün dünyada olduğu gibi
Türkiye’de de doğal afetlerin başında yer almaktadır. Dolayısıyla diğer afetlere olduğu gibi
taşkınlara da hazırlıklı olunmalıdır. Ayrıca taşkınlarda önceden tahmin yapmak mümkündür.
Dolayısıyla bir an önce bütün Türkiye için taşkın risk haritalarının ve erken uyarı
sistemlerinin hazırlanması gerekir. Taşkın analizleri klasik yöntemlerle, devlet kuruluşları ve
özel sektördeki mühendislerce zaten yıllardır yapılmaktadır. Bu yöntemlere coğrafi bilgi
sistemlerinin entegre edilmesi ise çalışmaları daha kapsamlı yapmakta ve ilave olarak
sonuçları bilhassa teknik olmayan kişilerin daha kolay anlıyabileceği bir şekilde görsel hale
de getirmektedir. Bu bildiride Çayboğazı Havza’sında yapılan bir çalışma örnek olarak
verilmektedir.

Anahtar kelimeler: Taşkın analizi, Coğrafi Bilgi Sistemleri, Hidrolojik ve hidrolik modeller,
Çayboğazı Havzası

ABSTRACT

Floods, just like they are in the World, are at the head of the natural disasters with respect to
the losses they cause as human life and economic, in Turkey also. Therefore, we need to be
ready for them as well as for the other disasters. It is also possible to predict the floods. For
this reason, flood risk maps and early warning systems should be prepared as soon as possible
for whole Turkey. Classical ways of flood analyses are already being made by the engineers
in the government institutions and private sector for years. The integration of geographical
information systems to these, makes the works more through with a larger content, and in
addition provides outputs in visual format, which would be easily understood by non technical
people. In this paper an example from a work on Çayboğazı Basin is provided.

Key Words: Flood Analysis, Geographical Information Systems, Hydrologic And Hydraulic
Models, Çayboğazı Basin.

GİRİŞ

Tüm dünyada taşkınlar sebep oldukları maddi ve manevi kayıplar bakımından doğal afetlerin
başında gelmektedirler. Ülkemiz için de durum aynıdır, hatta verdikleri zarar açısından
taşkınlar yine ülkemiz için büyük felaketler doğuran depremlerle başa baş gitmektedirler.
Dolayısıyla tıpkı depremler için olduğu gibi taşkınlar için de hazırlıklı olunmalıdır. Üstelik
depremlerden farklı olarak taşkınlarda önceden haber verme ve hazırlanma imkânı da
mevcuttur. Zira taşkınlar, büyük sağanaklar ve hızlı kar erimeleri gibi sebeplerle meydana
gelmektedir. Bu olaylar için ise tahmin yapılabilir ve taşkına sebep olan olayla onu takip

147
edecek taşkın arasında geçen zaman hazırlanmaya fırsat verir. Taşkın olmadan çok önce
yapılacak çalışmalarla nerelerin su altında kalacağı belirlendiği takdirde gelmekte olan taşkın
için hazırlık yapmak çok daha kolay olur.

Klasik yöntemlerle yapılan taşkın analizleri, devlet kuruluşları ve özel sektördeki elemanlarca
zaten yıllardan beri yapılagelmektedir. Ancak bu yöntemlere Coğrafi Bilgi Sistemleri (CBS)
tekniklerinin ilavesi ve modellerle entegrasyonu, çalışmaları, hem daha kapsamlı yapmakta,
hem daha fazla deneme-sınama yapma imkânı vermekte, hem de sonuçların daha anlaşılır ve
görsel olarak ifade edilebilir hale getirilmesini sağlamaktadır. Bu durum, sonuçların teknik
kökenli olmayan kişilere, bilhassa bu özellikteki karar vericilere anlatılması sırasında çok
yararlı olmaktadır.

COĞRAFİ BİLGİ SİSTEMLERİ (CBS)

Coğrafi Bilgi Sistemleri son yıllarda büyük bir hızla gelişmekte ve kullanılmaktadır. Bunda,
bilgisayar teknolojisindeki hızlı gelişme ve donanım-yazılım fiyatlarının düşmesinin yanında
günümüzde çok fazla mekânsal veri toplanmasının da büyük rolü olmuştur. CBS teknolojisi
sayesinde, bu verilerin birbirleriyle ilişkilendirilebilmeleri, küresel, ülkesel ve bölgesel çok
değişik tipteki problemlerin çözümünde kullanılabilmeleri sağlanmıştır.

Pek çok tanımı bulunan CBS kısaca, “yeryüzündeki mekânsal bazlı bilgilerin toplanması,
saklanması, kontrolü, işlenmesi, analizi ve görüntülenmesi için kullanılan, bilgisayar
donanım, yazılım ve kullanıcılarından meydana gelen sistemler” şeklinde tarif edilebilir
(Aronoff, 1991). CBS verileri, coğrafi (mekânsal, grafik) özellik ve öznitelik (coğrafi
olmayan, grafik olmayan) olarak iki özelliğe sahiptirler.

CBS’nin Bileşenleri

CBS’nin donanım, yazılım, veri ve insan olmak üzere dört ana elemanı vardır. Bunlardan
donanımla yazılım en kolay elde edilenleridir. CBS geliştiricileri coğrafi verilerin toplanma,
haritalanma ve analizlerinde kullanılabilecek ve hemen her tür uygulayıcının işini görecek
şekilde yazılım paketleri hazırlayıp piyasaya sunmaktadırlar. Bunlara ilave olarak hidrolojik
analizler gibi özel problemleri çözmek için hazırlanan uygulama paketleri de vardır.

Bir CBS için veri en önemli kısımdır. Coğrafi veri ise toplanması, depolanması ve işletimi
hem zaman alıcı hem de en pahalı olan veridir. Grafik veri harita bilgilerinin, bilgisayarın
kullanabileceği sayısal formdaki şeklidir. Öznitelik verisi ise grafik elemanların kalite ve
kantite bilgisidir.

Herhangi bir CBS uygulamasını başlatabilmek için en azından belli bir miktar sayısal veriye
ihtiyaç vardır. Dolayısıyla eldeki kağıt ve benzeri malzemelerdeki haritaların
sayısallaştırılması ve bunların doğru ve güncel durumda saklanmaları gerekir. Ayrıca değişim,
düzeltme ve ekleme yapma hakkı sadece yetkililerde bulunmalı ve verinin güvenirliği
sağlanmalıdır.

CBS’nin son ve en önemli elemanı insan yani kullanıcıdır. Özellikle bu iş için yetiştirilmiş, ne
yaptığını, niçin ve nasıl yaptığını bilmeyen insanlarla her konuda olduğu gibi CBS
teknolojisinden yararlanmada da bir fayda beklenemez.

148
CBS’nin Kullanım Alanları

CBS teknolojileri günümüzde, hemen her dalda kullanılmaktadır. Bununla beraber, hemen
bütün verileri mekânsal olan yer bilimleri dalları CBS’nin en önemli uygulama alanlarıdır.
Bunların başında gelen hidroloji dalında ise çalışmalar diğer uygulama alanlarına kıyasla
biraz daha zor olmaktadır. Zira hidrolojide değişkenler yalnız mekânsal olarak değil zamanla
da değişmektedirler. Dolayısıyla hidrolojideki CBS uygulamalarında doğrudan işlemler
yanında CBS teknikleri ile başka matematiksel modellerin entegrasyonu gerekmektedir.

CBS’ nin Su Kaynakları Mühendisliği ve Hidroloji konularında muhtemel kullanım alanları


şunlar olabilir:
- Nehir havzası yönetimi,
- Erozyon-sedimantasyon tahmin, kontrol ve korunması işlemleri,
- İçmesuyu, atıksu ve kentsel yağmur suyu şebekesi tasarım ve yönetimi,
- Baraj yeri seçimi, kot-alan-hacim eğrilerinin çıkarılması, rezervuar hacim
hesaplaması, rezervuar işletmesi,
- Su kalitesi modellemesi, gözlenmesi ve yönetimi,
- Yeraltı suyu gözlenmesi ve modellemesi,
- Taşkın kontrol ve tahmini, taşkın haritalarının hazırlanması,
- Su kaynakları planlaması ve yönetimi,
- Sulanabilir alanların belirlenmesi, rekolte tahmini, kanal güzergâhı bulunması,
- Toprak sınıflandırılması,
- Havza için sayısal yükselti modelinin çıkarılması,
- Havzanın sınırının oluşturulması ve karakteristiklerinin çıkarılması,
- Değişik hidrolojik modellerin CBS yazılımlarıyla bağlanarak çalıştırılması.

MODEL YAKLAŞIMI

Dünya’da şimdiye kadar basit/karmaşık birçok hidrolojik/hidrolik model geliştirilmiş ve


mevcut verilere ve proje amaçlarına bağlı olarak kullanılmaktadır. Son yıllarda veri toplama
ve bilgi değerlendirme teknolojisindeki Uzaktan Algılama (UA) ve CBS gibi yeni gelişmeler
model çalışmalarında yeni ilerlemeler getirmiştir. Bu tekniklerin kullanılmasıyla, incelenen ve
modellenmesi gereken süreçlerin hem alan ve hem de zaman bazındaki değişimlerinin daha
gerçekçi anlamda benzeştirilmeleri mümkün olmaktadır. Şimdiye kadar ise genellikle
mekânsal değişimleri gözardı edilerek değişkenlerin havza bazında ortalamaları ile işlemler
yapılmakta idi.

Hidrolojik ve hidrolik süreçlerin modellenmesi yanında, modellerin ayarlanması ve


doğruluklarının sağlanması da önemlidir. Model yapmak ve geliştirmek uzun zaman, emek ve
ihtisas isteyen bir konudur ve ilave olarak mevcut veri kaynağı çok önemlidir. Model
çalışmalarında üç tip veriye ihtiyaç duyulur, bunlar: girdi, ayarlama ve doğrulama verileridir.

Model uygulamalarında takip edilecek adımlar sırası ile

a. Verilerin toplanması ve işlenmesi


b. Verilerin zaman ve alan bazında analizleri
c. Girdi dosyalarının hazırlanması
d. Modelin kullanımı ve benzeştirme (simulation) değerleri
e. Model değişkenlerinin saptanması ve parametrelerin ayarlanması (calibration)

149
f. Modelin doğruluğunun sağlanması (verification)
g. Ön tahmin ve gerçek bazlı çıktıların üretilmesi olarak sayılabilir.

Bu adımların bir kısmında CBS ve UA gibi ileri teknoloji tekniklerinden yararlanılabilir.

Bir araştırma kapsamında belirtilen işlerin yapılabilmesi amacıyla yararlanılabilecek modeller


çok iyi araştırılmalıdır. Zira, modellemede en önemli bileşen daha önce de belirtildiği gibi
kullanılan verilerdir. Türkiye’deki veri durumu, bu modellerin, hazırlandıkları ülkelerdeki
veri durumları ile büyük farklılıklar göstermektedir. Bundan dolayıdır ki pek çok hidrolojik
modelin Türkiye’deki havzalara uygulanması mümkün olmamakta veya birçok kabul
yapılmasını ve/veya parametre değeri/lerinin tahmin edilmesini gerektirmektedir. Ayrıca,
hidrolojik ve hidrolik modellerin CBS ile beraberce kullanılması amaçlandığında, uygun
modellerin seçiminde bu sistemler ile entegre edilerek kullanılabilme özelliklerinin bulunması
da dikkate alınması gerek diğer bir faktördür.

TAŞKIN ÇALIŞMALARINDA TAKİP EDİLECEK YOL

Taşkın analizlerinde takip edilen adımlar çok özet olarak şöyle sıralanabilir: veri toplanması
ve havzanın sayısal analizlerinin yapılması, verilerdeki eksiklerin tamamlanması ve istatistik
analizler, havzanın birim hidrografının bulunması, hidrolojik model ve taşkın hidrografının
bulunması, hidrolik model çalışmaları ve taşkın risk haritaları çıkarılması. Bu adımların
hemen hepsinde CBS teknikleri kullanılabilir.

Veri Toplanması ve Havzanın Sayısal Analizlerinin Yapılması

Bütün hidrolojik çalışmalarda, araştırma yapılacak alanı tanımak ve ilgili havza ve civarında
gözlemi yapılmış hidrometeorolojik verileri toplamakla işe başlanılır. Yeni çalışmalarda CBS
de kullanılacağı için, havza karakteristiklerinin (topoğrafya, jeoloji, bitki örtüsü ve arazi
kullanımı gibi bilgilerin) de bilgisayar ortamında elde edilmesi gerekmektedir. Bunun için
hidrometeorolojik verilere ek olarak havzanın diğer bilgileri de toplanmalı ve bilgisayar
ortamına (sayısal ortama) girilmelidir. Buna ek olarak bütün mekânsal verilerin uygun ve
özellikle aynı koordinat sistemine oturtulması da çok önemlidir. Şekil 1’de örnek bir havzanın
Türkiye’deki konumu CBS ortamında gösterilmektedir (Baga, 1999). Şekil 2’de aynı havza
için arazi kullanım durumu verilmektedir.

Fethiye

Şekil 1. Çayboğazı Havzası’nın Türkiye’deki konumu

150
Şekil 2. Çayboğazı Havzası’nın arazi kullanım haritası

CBS tekniklerinin en önemli özellikleri, bir alanın topografik durumunu gösterebilmek ve


onunla ilgili çalışmalar yapabilmek için çok uygun olmalarıdır. Bu işlemler genellikle arazi
modelleri ile yapılırlar. Değişik arazi modelleri mevcuttur ve bunlardan en önemlileri
Üçgenlenmiş Düzensiz Ağ (ÜDA, İngilizcesi TIN) ile Sayısal Yükseklik Modelidir (SYM,
İngilizcesi DEM).

CBS’ye koymak için, topografik haritalardaki su yolları ve üzerlerinde elle geçirilen havza
sınırı çeşitli yöntemlerle sayısallaştırılabilir. Ancak havza sınırı bulunması ve su yolları
çıkarılması CBS yazılımları tarafından eşyükselti eğrileri bilgisi veya SYM’den yararlanılarak
otomatik olarak da yapılabilmektedir. Zaten CBS’nin önemli yararlarından biri de budur. Bu
işlemin mantığı, küçük karelere bölünen alanda, suyun herhangi bir kareden etrafındaki en
düşük seviyeli kareye doğru akacağı gerçeğine dayanır (Meijerink ve diğerleri, 1994). Böyle
ilerlerken akarsu ağı da yavaş yavaş ortaya çıkar. Daha sonra, havza çıkış noktası veya
herhangi bir kesit düşünüldüğünde adım adım geriye doğru gidilerek akım yoğunluğu bulunur
(Şekil 3) ve sonunda suyunu o kareye akıtan bütün kareler yani havza ve dolayısıyla sınırı
elde edilmiş olur. Şekil 4’de verilen örnekte, bu yolla SYM’nden elde edilen Sohu Havzası üç
boyutlu olarak akarsu ağıyla birlikte görülmektedir (Demir, 2001).

Şekil 3. Akım yoğunluğunun çıkarılması

151
Sayısal yükseklik modeli elde edildikten sonra, onu kullanarak havzaya ait pekçok
karakteristik de bulunabilir. Bunlardan en önemlileri: eğim ve bakı haritaları, alan-yükselti
eğrisi ve akarsu profilleridir. CBS ortamında akarsu en kesiti ve profili çıkartılmasına bir
örnek Şekil 5’de Çayboğazı Nehri için (Baga, 1999) verilmiştir. Bu nehirde kesit alınan yerler
Şekil 6’da kesitlerden örnekler de Şekil 7’de verilmiştir.

Şekil 4. Sohu Havzası için CBS ile bulunan havza sınırı ve akarsu ağı

Çayboğazı Nehri’nin
mansabının eşyükselti haritası

Enkesit çıkartılması

80,000
70,000
60,000
Elevation (m)

50,000
40,000
30,000
20,000
10,000
0,000
0,000 1,000 2,000 3,000 4,000 5,000 6,000 7,000 8,000 9,000 10,000

Distance fromDSI-Station ( m)

Profil çıkartılması

Şekil 5. SYM’den kesit ve profil çıkarılması (Çayboğazı Nehri)

152
Şekil 6. Çayboğazı Nehri’nde kesit alınan yerler

Şekil 7. Çayboğazı Nehri için SYM’den çıkarılan kesit örnekleri

153
Ayrıca, havzanın toprak özellikleri ve arazi kullanım haritaları da sayısal ortama
konulduğunda, CBS’de üstüste çakıştırma yöntemi ve ilgili tablolar (ASCE, 1996)
kullanılarak havzada eğri numarasının değişimi (Şekil 8) ve havzayı temsil eden eğri
numarası (CN) da bulunabilir.

Şekil 8. Çayboğazı Havzası’nın eğri numarası değerleri

Verilerdeki Eksiklerin Tamamlanması Ve İstatistik Analizler

Bilindiği gibi, bir havza ve civarındaki istasyonlarda gözlenen hidrometeorolojik verilerin


toplandıkları süreler farklı olabildiği gibi, toplanma süreleri boyunca da devamlı
olmayabilirler. Dolayısıyla gözlem süresi farklılıklarının ve eksik veri problemlerinin
halledilmesi ve ayrıca, havzayı temsil eden değerlerin bulunması gerekmektedir. Bu işlemler
istatistiksel analizlerle yapılır. Bu bildirinin konusu istatistik analizler olmadığı için burada bu
konulara değinilmemiştir.

Havzanın Birim Hidrografının Bulunması

Hidrolik yapıların projelendirilebilmeleri için tasarım debilerinin bulunması gerekir. Bu işlem


için takip edilen yollardan birisi de ilgili havzanın birim hidrografını bulup, bu hidrografı
kullanarak havza için bulunan belli frekanslı (25, 50 ve 100 yıllık gibi) etkili bir yağıştan
meydana gelecek taşkın hidrografını çıkarmaktır. Yağış-akış gözlemi yapılan havzalar için
birim hidrograf gözlenmiş sağanak ve onların doğurduğu taşkın hidrograflarından
çıkartılmaktadır. Verisi olmayan havzalar için ise sentetik yollarla birim hidrograf çıkartma
teknikleri bulunmaktadır (Usul, 2005). Bunlardan Clark metodu (Clark, 1945), sahip olduğu
esneklikden dolayı CBS teknolojilerinin uygulanmasına en müsait olanıdır. Bu teknikte,
havzanın yağış-akış ilişkisi havzaya ait üç parametrenin hesaplanmasına dayanmaktadır. Bu
parametreler sırasıyla: toplanma zamanı (Tc), hazne öteleme katsayısı (R) ve havzanın zaman-

154
alan dağılım histogramıdır. Böyle bir işlemin örneği Usul ve Yılmaz (2002)’ın çalışmasında
bulunabilir.

Hidrolojik Model ve Taşkın Hidrografının Bulunması

Havzanın birim hidrografı bulunduktan sonra elde bulunan verilere ve çalışmanın amaçlarına
göre seçilecek bir hidrolojik modeli kullanarak taşkın hidrografları bulunup, diğer yollarla
bulunanlarla karşılaştırmalar yapılıp, hidrolik analizlerde kullanılacak belli frekanslı taşkın
hidrograflarına karar verilir.

Örnek bir taşkın çalışmasında (Usul ve diğerleri, 2002), hidrolojik ve hidrolik modelleri bir
paket olarak veren MIKE 11 programı seçilmiştir. MIKE 11 modeli, Danimarka Hidrolik
Enstitüsü (DHI) tarafından hazırlanmış nehir içerisindeki akımlar, su kalitesi ve sediment
taşınımı ile ilgili simülasyonlar yapabilen bir programdır (DHI, 2000a). Model ileri
programlama teknolojisi ile yazılmış ve matematiksel formülasyonlar kullanarak
çalışmaktadır. Bunlardan, MIKE 11 NAM modülünden hidrolojik çalışmalar için, havzanın
yağış - akış ilişkisini tahmin etmekte yararlanılmıştır. Bunun için havza althavzalara
bölünmüş, herbirinin hidrografı ayrı ayrı bulunarak öteleme yapılmış ve sonuçta çalışmanın
hidrolik analiz kısmında kullanılmak üzere, istenilen frekanslar için taşkın hidrografları elde
edilmiştir (Şekil 9).

Bir başka çalışmada (Baga, 1999) ise model uygulayabilmek için yeterli veri bulunamadığı
için hidrolik analiz kısmında kullanılacak taşkın hidrografı DSİ’den temin edilmiştir. Basit bir
şekilde üçgen olarak kabul edilen bu hidroraf Şekil 10’da verilmiştir.
[m^3/s ]
Time Se rie s of Discharge
900.0

850.0
100 yıllık taşkın hidrografı
800.0

750.0 50 yıllık taşkın hidrografı


700.0

650.0 25 yıllık taşkın hidrografı


600.0

550.0 91 yılı taşkın hidrografı


500.0

450.0

400.0

350.0

300.0

250.0

200.0

150.0

100.0

50.0

0.0
00:00:00 00:00:00 00:00:00 00:00:00 00:00:00 00:00:00 00:00:00
4-7-1991 5-7-1991 6-7-1991 7-7-1991 8-7-1991 9-7-1991 10-7-1991

Şekil 9. Farklı frekanslar için taşkın hidrografları (Ulus Havzası)

155
300
) 250 Qpeak
c
e 200
/s
3 150
m
( 100
Q
50
0
0 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20
Time (hr)

Şekil 10. Çayboğazı Nehri için taşkın hidrografı

Hidrolik Model Çalışmaları

Taşkın hidrografları bulunduktan sonraki adım hidrolik model çalışmalarıdır. Su yollarında ve


çevrelerindeki sel yataklarında, su basma alanlarının ve su derinliklerinin bulunması gibi
hidrolik analizler için geliştirilen çeşitli hidrolik model tipleri bulunmaktadır. Bunlardan bir
kısmı CBS ile entegre edilerek çalışabilecek hale getirilmiş veya yazılan arayüzlerle bu işlem
sağlanmıştır. Bu tip modellerden en çok kullanılan bir tanesi Danimarka Hidrolik
Enstitüsü’nün hazırladığı MIKE 11 model serisinin hidrodinamik (HD) modülü, diğeri de
Amerikan Hidrolojik Mühendislik Merkezi’nin (HEC) HEC-RAS modelidir.

Her iki model için de havzanın topoğrafyası ve bilhassa akarsu boyunca sel yataklarını da
kapsayan en kesitler gerekmektedir. Kesitleri elde etmenin en iyi yolu arazide gerçek kesit
çıkarmaksa da her zaman ve istenilen sıklıkla araziden kesit almak mümkün olmayabilir.
Böyle durumlarda, yukarıda da bahsedildiği ve örneklerin verildiği gibi, sayısal arazi
modelinden kesit çıkartılabilir. Bazan arazide çıkarılan kesitle SYM’den çıkarılan kesit
arasında farklar olmaktadır. Bu durum genellikle SYM’nin elde edildiği topografik haritanın
ölçeğinden kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla böyle işlemler için mümkün olan en büyük
ölçekli haritalar kullanılmalıdır.

MIKE 11 HD (Hidrodinamik ) Modeli

MIKE 11 modelinin Hidrodinamik (HD) modülü sonlu farklar yöntemi ile çalışarak
nehirlerde durağan olmayan (unsteady) akım hallerini çözebilmektedir (DHI, 2000a). HD
modülü yerel akım koşullarına uyarlanan sayısal yöntemler ile hem sel hem de nehir
rejimlerindeki akımları modelleyebilmektedir. Model çözüm sistemi, dikey homojen akım
koşullarının yeraldığı hem dik hem de düşük eğimli nehirlerde uygulanabilmektedir.

MIKE 11 HD modülünde süreklilik ve momentum denklemleri şu veriler kullanılarak


çözülmektedir; havza, nehir ve taşkın alanlarının topoğrafyası (kesit verileri, nehir kolları orta
noktalarının X ve Y koordinatları), hidrolik veri (sSu yükseklikleri ve debi hidrografları,
anahtar eğrileri, büyük taşkınlar için pik debide su yükseklikleri) ve son olarak arazide ve
nehir yatağında yapılan değişiklikler.

156
Model, araziden alınan ve SYM’nden çıkartılan kesitlerle akarsu kollarında ve sel
yataklarında su yüksekliklerini hesaplamaktadır. Bu işleme bir örnek Şekil 11’de Çayboğazı
Nehri için (Baga, 1999) verilmiştir.

Seviye
[m] Water Level - 1-4-1999 03:37
70.0

65.0

60.0

55.0

50.0

45.0
40.0

35.0

30.0

25.0 Taban seviyesi ve yatak


20.0 yanları

15.0
Max. Su yüksekliği
10.0
5.0

0.0

-5.0

-10.0

-15.0
0.0 1000.0 2000.0 3000.0 4000.0 5000.0 6000.0 7000.0 8000.0
[m]
Şekil 11. Çayboğazı Nehri boyunca su seviyeleri Sahilden mesafe

Daha sonra, yine MIKE 11 modelleme sistemi için yazılmış ve MIKE 11 HD modülü
sonuçlarını kullanarak çalışan CBS tabanlı bir program olan MIKE 11 GIS (DHI, 2000b)
programı kullanılarak taşkın haritaları çıkartılmaktadır. MIKE 11 GIS programında taşkın
haritaları herhangi bir saat ve gün için çıkartılabilmektedir.
Örnek çalışmada SYM’den alınan kesitlerle yapılan 100 yıllık taşkın simülasyonu sonucunda
elde edilen taşkın haritası Şekil 12’de gösterilmiştir. Suyun en derin olduğu kısmın ayrıntısı
da Şekil 13’de verilmiştir.

157
Şekil 13. Su altında kalan bolgenin ayrıntısı

Şekil 12. 100 yıllık taşkında su altında


kalan alanlar

SONUÇLAR

Taşkınlar meydana gelmesi önlenemeyecek doğal hadiselerdir. Ancak onların afet haline
gelmesinin sebebi, yanlış yerlere ve tedbir almadan yerleşen, sel yataklarını işgal eden
kişilerdir. O halde harekete geçmek ve yanlışlarımızı düzeltmek, bu afetin doğuracağı
zararları önlemek veya en aza indirmek için tek çare olarak görülmektedir.

Taşkın çalışmaları da bütün diğer hidrolojik çalışmalar gibi veri toplanmasıyla başladığı ve
çalışma sonuçlarının güvenirliği her şeyden daha önemli olarak verilerin yeterliliği,
sürekliliği, doğruluğu ve güncelliğine dayandığı için bu konuya çok önem verilmelidir. İyi
kalitede veri toplanması ve bunun için gerekli bütün altyapının hazırlanması Türkiye için
hayati önem taşımaktadır. Verilerle ilgili diğer önemli bir husus da, Türkiye’de verilerin farklı
kuruluşlarca toplanıp farklı şekillerde saklanmasıdır. Artık bu işe bir son verilip, bütün
hidrometeorolojik verilerin mekânsal bazlı ulusal bir veritabanına konulması ve tel elden
idare edilmesi gerekmektedir.

158
Değişik yerleşim bölgelerinde su kaynaklarının planlaması (nehir rehabilitasyonu, sedde
yapılması, vb.) açısından dikkate alınacak tedbirlere ilave olarak, taşkına hasasiyet gösteren
alanlar için ek önlemlerin alınması gerekmektedir. Ülkemizde uygulamaya başlatılan doğal
afet sigortası kapsamında sadece depreme karşı sigortalama yeterli değildir. Taşkın açısından
riskli alanlarda yaşayan veya mal sahibi olan kişilerin de taşıdıkları risk oranında sigorta
yaptırmaları zorunlu kılınmalıdır. Ancak bu sayede afetlerden dolayı oluşan can ve mal
kayıplarının azalması sağlanabilecektir.

Taşkın çalışmaları genellikle taşkın alanlarının belirlenmesini içermektedir. Belirli bir taşkın
debisi için elde edilen bu alan, kesin sınırlarla belirlenmekte ve tüm alanın bu taşkın sırasında
kesin olarak su altında kalacağı kabul edilmektedir. Oysaki taşkın çalışmalarında, kullanılan
verilere, metoda ve bilgisayar programlarına bağlı olarak elde edilen sonuçlarda belirsizlik de
bulunmaktadır. Klasik taşkın çalışmlarına ilave olarak, uygulanan yöntem ve kullanılan
verideki belirsizliğin incelenmesi bu çalışmalara yeni bir bakış açısı kazandıracak ve acil
eylem yönetiminden sigortacılığa kadar pek çok alanda kullanılabilecektir (Yılmaz, 2003).

Türkiye de taşkınlardan nasibini yeterince aldığına göre en kısa zamanda bütün ülkenin taşkın
risk haritalarının çıkarılması ve buna dayalı erken uyarı sistemlerinin hazırlanması gerekir.
Görüldüğü gibi bu işlemler için son teknolojiler çok yararlı olmaktadır ve bu bilgi birikimi
ülkemizde mevcuttur. Yeter ki bu bilgiler paylaşılsın ve bir araya gelinip çalışılsın.

KAYNAKLAR

Aronoff, S., 1991: “Geographic Information Systems: A Management Perspective”, WDL Publ., Canada.

ASCE, 1996: American Society of Civil Engineers Hydrology Handbook, 2nd Edition, ASCE, U.S.A.

Baga, İ., 1999: Coupling of Numerical Modeling and GIS in Flood Analysis, Çayboğazı Stream Case, M.S.
Thesis, METU, Civil Eng. Dept., Ankara.

Clark, C.D., 1945: Storage and the Unit Hydrograph, ASCE Transactions, 110, pp. 1419-1446.

Demir, H., 2001: An Application of Rainfall-Runoff on Sohu Basin, M.S. Thesis, METU, Dept. of Geodetic and
Geographic Inform. Tech., Ankara.

DHI, 2000a: MIKE 11 User & Reference Manual, Danish Hydraulic Institute, Denmark.

DHI, 2000b: MIKE 11 GIS 2000b User Manual, Danish Hydraulic Institute, Denmark.

Meijerink, A.M.J., de Brouwer, H.A.M., Mannaerts, C.M., and Valenzuela, C.R., 1994: “Introduction to the Use
of Geographical Information Systems for Practical Hydrology”, UNESCO, Internl. Hyd. Prog., ITC, Publ.
No:23, Netherlands.

Usul, N., 2005: Engineering Hydrology (2nd Ed.), METU Press, Ankara.

Usul, N. and Yılmaz, M., 2002: Estimation of IUH with Clark’s Technique in GIS, 22. Annual ESRI Internl.
User Conf., Paper on CD and Internet, San Diego, USA.

Usul, N., Şorman, Ü., Akyürek, Z., Turan, B. ve Yılmaz, M., 2002: Coğrafi Bilgi Sistemleri (CBS) ve Hidrolojik
– Hidrolik Model Entegrasyonu ile Taşkın Analizi Pilot Projesi, Kesin Rapor, ODTÜ, Ankara.

Yılmaz, M., 2003: A Methodology for Digital Elevation Model Uncertainty Evaluation: Uncertainty Propagation
in Flood Inundation Modeling, M.S. Thesis, METU, Civil Eng. Dept., Ankara.

159
160
KÜTLE HAREKETLERİNİN OLUŞUMUNDA YAĞIŞIN ROLÜ

Hakan ERSOY, Fikri BULUT


Yrd. Doç. Dr., Prof. Dr.
Karadeniz Teknik Üniversitesi, Jeoloji Mühendisliği Bölümü, 61080, Trabzon, Türkiye
blavetirra@hotmail.com, fbulut@ktu.edu.tr

ÖZET

Doğu Karadeniz Bölümü kıyı illeri, yılda 1500 mm’nin üstünde yağış almaktadır. Bununla
birlikte topografik koşulların ve bitki örtüsünün elverişli şartlar sağlaması ve çarpık kentleşme
bir çok doğal felaketi de beraberinde getirmektedir. Özellikle taşkınlar ve buna bağlı olarak
gelişen heyelanlar bölgenin en önemli çevre felaketlerinin başında gelmektedir.

Bu çalışmada heyelan ve taşkınların oluşum koşulları irdelenmiş ve Doğu Karadeniz


Bölümü’nde taşkın ve heyelan ilişkisi araştırılmıştır.

Elde edilen veriler ışığında, bölgede gelişen heyelanların büyük bir kısmının taşkın periyotlarıyla
ilişkili olduğu sonucuna varılmıştır.

Anahtar Kelimeler Doğu Karadeniz, Heyelan, Taşkın

ABSTRACT

Yearly precipitation is more than 1500 mm in the coastal cities of the Eastern Black Sea Region.
Thus, due to the suitable topographical condution, vegetation and irregular urbanization have
caused most of natural disasters. Especially, floods, and related mass movements are the one of
the most important environmental diseasters.

In this study, the formation condutions of mass movements and floods were investigated, and
relationship between landslides and floods was found out.

Considering to the results, the most of occurred landslides in the region are related to the
significant flood periods.

Key Words: Eastern Black Sea, Landslide, Flood

GİRİŞ

Kütle hareketi zemin, kaya veya yapay dolgu malzemesinden oluşan bir yamacın yerçekimi,
eğim, su ve benzeri diğer kuvvetlerin etkisiyle aşağı doğru kütlesel hareketi olarak
tanımlanabilir. Bu tanım daha da genişletilirse heyelan, yerel jeolojik, hidrolojik, jeomorfolojik
koşulların ürünü olarak bitki örtüsü, arazi kullanımı ve insan aktiviteleri tarafından etkilenen,
yağış ve sismik aktivitelerin sıklığı ve şiddeti tarafından kontrol edilen yapay veya doğal şev
duraysızlığı olarak ta tanımlanabilir (Soeters ve Van Westen, 1996).

161
Yüksek eğim, litoloji, suya doygunluk ve tektonik yapı gibi faktörler kütle hareketlerinin
oluşmasında önemli rol oynasa da, heyelanlar yağışlı veya zeminin ıslak olduğu mevsimlerde
çok daha fazla meydana gelirler. Şiddetli veya devamlı yağmurlar yahut karların erimesi,
kayaların içine bol miktarda suyun sızmasına olanak verir. Bunun sonucunda plastisite ve likidite
sınırlarına erişilir ve herhangi bir nedenle oluşan sarsıntı sonucunda heyelan meydana gelir. Su,
ayrıca içsel sürtünme açısını küçülterek, ağırlığı arttırarak ve sürtünmeyi azaltarak heyelanı
kolaylaştırır.

Özellikle nehirler boyunca sellerin oluşması doğaldır. Bazı nehir selleri mevsimsel olarak
ilkbahar yağışlarının erittiği kar sularının nehirleri doldurması ile oluşur. Dere ve nehirlerin su
seviyeleri, yağmurlu fırtınalarda da hızla yükselebilir ve seller yağmur kesilmesinden önce
başlayabilir. Bununla birlikte heyelanların mevsimlere göre dağılımları incelendiğinde, kütle
hareketlerinin ilkbahar aylarında yoğunlaşması, kütle hareketlerinin aşırı yağış sonucunda
gelişen sellerle ilişkili olduğu sonucunu göstermektedir.

KÜTLE HAREKETLERİ

Yamaç dengesinin bozulması kütle hareketinin en önemli nedenidir. Şekil 1’de yamaç üzerinde
etkili olan kuvvetler görülmektedir. Kaymayı sağlayan kuvvetlerin, kaymayı engelleyen
kuvvetlerden büyük olması koşulunda kütle hareketi meydana gelmektedir.

YERÇEKİMİ GÜCÜ

Tane
MAKASLAMA KUVVETİ

Taneler
arası
kohezyon
İçsel
sürtünme
açısı Eğime paralel gelişen yer çekimine
bağlı kuvvetlerin bileşeni
Şekil 1. Yamaç üzerinde etkili olan kuvvetler
Aşağıda kütle hareketlerinin oluşmasına neden olan faktörler detaylı olarak incelenmiştir.

Yüksek Eğim

Eğimin fazla olduğu sahalarda heyelan riski artmaktadır. Bazı bölgelerde fay yamaçları dik
eğimlerin oluşmasına neden olarak heyelanları kolaylaştırır. Bunun yanı sıra kanal, yol ve maden
kazılarından çıkan malzemelerin denge açısına erişmiş bulunan yamaçlar üzerine bırakılması
heyelan oluşumuna neden olan koşulları hazırlar.

Yamaç eğimleri, kolaylıkla bozunan şeyl ve volkanik tüf gibi litolojik birimlerde yataya yakın
iken, sert ve sağlam kayalarda düşeye yakın olabilir. Yamaç eğimleri, kayacın bozunma
(weathering) ve parçalanmasına (fragmentation) bağlıdır. Duraylılık özellikle kayaç tabaka
162
eğimlerinin yamaç eğimine az çok paralel olduğu yerlerde azalır. Bu durumdaki kayaçlarda,
tabaka arası yüzeyler, ya yüzeyin iki tarafındaki malzemenin mineral içerik farkı ve/veya bu iki
malzemenin suyu tutma farkı nedeniyle özellikle duraysızlık oluştururlar.

Suya Doygunluk

Heyelanlar yağışlı veya zeminin ıslak olduğu mevsimlerde daha fazla meydana gelirler. Şiddetli
veya devamlı yağmurlar yahut karların erimesi, kayaların içine bol miktarda suyun sızmasına
olanak verir. Bunun sonucunda plastisite ve likidite sınırlarına erişilir ve herhangi bir nedenle
oluşan sarsıntı sonucunda heyelan meydana gelir. Su, ayrıca içsel sürtünme açısını küçülterek,
ağırlığı arttırarak ve sürtünmeyi azaltarak heyelanı kolaylaştırır.Tutturulmuş malzemelerin kütle
hareketleri genellikle su içeriğinin ve yamaç eğimlerinin artmasına ve/veya bitki örtüsünün
kalkmasına bağlı olarak gelişir. Yer altı su tablası altında kalan kısımda, gözenekler su ile
dolunca, bu su, taneler arasında yağ gibi bir rol oynar, ve taneleri birbirleri üzerinde kaymalarını
kolaylaştırır (Şekil 2). Bu bazen bir kil tabakasına suyun girmesi, kili şişirmesi ve kilin
üzerindeki malzeme ile beraber kaymasına neden olur. Bazen de su basıncı (boşluk suyu basıncı)
o kadar yüksek değerlere ulaşır ki, kayaç tanelerini birbirlerinden uzaklaştırır ve kaydırır. Bu
durumda malzeme, bir akışkan gibi akar.

Şekil 2. Suya doygun olmayan bir alanda boşlukların arası su ve hava ile doludur (a), suya
doygun bir alanda ise bu boşlukları su doldurur.

Litoloji

Plastisite, likidite sınırları malzemenin yapısına sıkı bir şekilde bağlıdır. Çeşitli kil türlerinde
plastisite birbirine yakın ancak likidite değerleri birbirinden çok farklıdır. Çeşitli litolojik
birimlerde az ya da çok kil vardır. Bunun oranı ve türü heyelan olayını arttıran ya da azaltan yani
heyelanların yayılış alanlarını belirleyen başlıca faktörlerden birisidir. Bu nedenle killi
formasyonların, fliş, marn ve tüf gibi kayaçların yaygın olduğu sahalarda kütle hareketleri çok
fazla görülür. Buna karşılık kalker ve bazalt gibi kayalarda ise seyrek görülmektedir.

Pekişmemiş ve tutturulmamış malzemelerden oluşan bir yığının -örnegin bir kum yığınının-
dogal koşullarda kendi kendini duraylı olarak tuttugu bir açı vardır (angle of repose: doğal yığın
açısı, DYA). Herhangi bir yamacın (şevin) açısı, bu açıdan fazla ise, şevin duraylılığı kaybolur.
Şevi oluşturan malzemeler, şev duraylı hale gelene kadar hareket ederler (doğal yığın açısında
olan bir kum kütlesi üzerine kum döküldügünde oldugu gibi). Bu dogal açı, malzemelerin tane

163
boyu ve şekli ile degişir (Şekil 3). Daha büyük, yassı ve köşeli taneler, daha yüksek DYA larda
duraylıdırlar. Kumla yapılan modellerde, ıslak kumun kendini daha yüksek açılarda tuttugunu
görülmüştür. Dolayısı ile, bir miktar su malzeme tanelerini bir arada tutar.

İnce taneli kum Kuru kum

Kaba taneli kum Nemli kum

Köşeli çakıl Suya doygun

Şekil 3. Pekişmemiş malzemelerde görülen doğal yığın açıları ve bunun su içeriğiyle değişimi

Pekişmiş malzemelerle, üzeri bitki örtüsü ile kaplı topraklar, tutturulmamış olanlara nazaran
daha yüksek açılarda dogal duraylılıklarını korurlar. Bu tür malzemelerin tanelerini birada tutan
kuvvetler, kohezyon, adhezyon, baglanma (bir çimento ile) ve bitki köklerinin tutma
kuvvetleridir. Kohezyon, aynı türden olan malzeme tanelerini bir arada tutar. Adhezyon ise,
degişik türde malzeme tanelerini bir arada tutan kuvvettir. Zayıf bir çimentolanma bile, malzeme
DYA'sını arttırır. Tüm bu kuvvetlere, "içsel sürtünme" (internal friction) adı verilir. Bu olgunun
büyük değerler ulaştığı kayaçların taneleri, bir kum yığınındaki taneler kadar hareket etmeye
serbest değildir.. Eğer bu tür kayaçlar hareket ederlerse, hareketleri kütle yer değiştirmesi
şeklinde olur.

Yapısal Unsurlar

Tektonik yapı ile heyelan arasında çok sıkı bir ilişki vardır. Tabakaların yamaç eğimine paralel
olarak dalmaları heyelanları kolaylaştırır. Özellikle tabakalar arasında killi bir seviyenin varlığı
önemli rol oynar. Kar veya yağmur sularının toprağa sızması sonucunda plastik veya likit hale
geçen kil tabakasının üzerindeki kütleler çekim gücüne uyarak aşağıya doğru kayabilirler.
Kayaların tektonik faaliyetlerin etkisiyle derin ve sık bir şekilde parçalanmış olması da heyelanı
kolaylaştıran koşullar arasında sayılabilir.

Tablo 1’de kütle hareketlerinin oluşmasında etkili olan faktörler farklı şartlar için verilmiştir.

164
Tablo 1. Kütle hareketlerinin oluşmasında etkili olan faktörler

Kütle Hareketlerinin Oluşmasına Neden Olan Faktörler


Yamaç Malzeme Yamaç Su İçeriği Hareket Olasılığı
Türü Eğimi
Gevşek kum veya Orta Kuru Kazı ile yamaç eğimi artmazsa duraylı
kumlu silt Islak Malzeme suya doygunsa akabilir
Kum, silt ve topraktan Orta Kuru Kazı ile yamaç eğimi artmazsa duraylı
oluşan malzeme Islak Heyelan, kayma veya akmaya eğilimli
Yüksek Kuru Geçici olarak duraylı
Islak Kayma veya akmaya aşırı eğilimli
Çatlaklı ve ayrışmış Orta-Yüksek Kuru veya Kaya düşmesi veya kayma olabilir
kaya Islak
Sağlam kaya Orta Kuru veya Duraylı
Islak
Yüksek Kuru veya Kaya düşmesi veya kayma olabilir
Islak

TAŞKINLAR

Sel veya taşkın, suyun doğal ya da yapay yatağından taşarak tehlikeye neden olan doğal bir
afettir. Bazı seller birkaç gün içerisinde meydana gelir. Fakat seylaplar (ani sel) birkaç dakika
içerisinde suların kabarmasına neden olurlar.

Selin en sık rastlanan sebebi kuvvetli ve uzun süreli yağıştır. Seller kar erimesi sonucu oluşan
kuvvetli akışlar veya drenaj kanallarının tıkanması sonucunda da meydana gelebilir. Günümüzde
rastlanılan en yaygın sebep ise; kuvvetli yağmur fırtınalarında drenaj sistemlerindeki yetersizlik
sonucu ana nehir kanallarının tamamen dolu olması ile meydana gelen taşmalar sonucu oluşan
sellerdir. Dağlık bölgelerde ise seller kar erimesi veya yağışla birleşen kar suyundan meydana
gelir. Çok nadir olarak da barajların çökmesi ve taşmasından kaynaklanan sellere
rastlanılmaktadır.

Akarsuların su taşıma miktarı değişkenlik gösterir. Bazen uzun süre yağış olmayan veya az yağış
alan bir alanda akışlar yavaşlar bazen de aynı alanda yağışlı bir periyotta güçlü akışlar olabilir.
Sellerin miktarındaki değişkenlik yağışın yoğunluğuna, yağış miktarına, kar erime oranına
ve/veya diğer faktörlere bağlıdır.

İki akarsu havzası arasındaki yağış toplamı veya toplama alanındaki depolama miktarı sel
potansiyelinde önemli rol oynar. Deprem felaketinin aksine su baskınlarını gerek meteorolojik
bulgular gerekse baskın bölgelerinden bugüne kadar elde edilen istatistikler ve gözlemler
sayesinde önceden saptamak mümkün olabilir

Taşkınlara Neden Olan Faktörler

Sele en çok nehir yataklarından taşmalar sonucu rastlanır. Ani ve kuvvetli yağışlar ve kar erimesi
sonucu taşmalar oluşmaktadır. Nehir yataklarına gelen suyun sele dönüşmesine yatakların amacı
dışında kullanılması da çok etkili olmaktadır. Günümüzde çarpık kentleşme sonucu dere
yataklarının gecekondulaşma bölgesi haline gelmesi, ağaçlandırılması, doldurulması veya nehir

165
yataklarının değiştirilmesi sonucu her yıl ülkemizde büyük mal ve hatta can kayıplarına
rastlanmaktadır.

Dağlık alanlarda yağış ve tepelerdeki karın erimesi sonucu dere yatakları taşıyamayacağı
miktarda su ile dolar ve ani seller oluşur. Özellikle dağ eteklerindeki yerleşim yerleri için
heyelan tehlikesi de yaratan bu seller oldukça tehlikeli olmaktadır.

Taşkın Çeşitleri

Taşkınlar oluşma süreleri bakımından ikiye ayrılır: ani seller (6 saat içinde bile oluşabilir) ve
seller (bir hafta veya daha uzun bir süre içinde oluşabilir).

Seller oluşma yerleri bakımından dörde ayrılır.

Dere ve Nehir Selleri

Nehirler boyunca sellerin oluşması doğaldır ve hayatın vazgeçilmez bir parçasıdır. Bazı nehir
selleri mevsimsel olarak kış ve ilkbahar yağışlarının erittiği kar sularının nehirleri doldurması ile
oluşur. Dere ve nehirlerin su seviyeleri, yağmurlu fırtınalarda da hızla yükselebilir ve ani seller
yağmur kesilmesinden önce başlayabilir. Bir yerdeki sel şartlarını tespit etmek ile oraya sel
dalgasının ulaşması arasında çok az bir zaman vardır. Mal ve can güvenliğinin sağlanabilmesi
için çok süratli tedbirlerin alınması lazımdır.

Dağlık Alan Selleri

Şiddetli yağışlı fırtınalar kuru su kanallarını veya küçük çayları, gürül gürül akan tehlikeli sel
sularına dönüştürdüğü zamanlarda dağlık alanlarda ve dağlık alanlara yakın yerlerde de ani seller
oluşur. Örneğin Arizona’daki kuru vadilerde ani sellerin 58 saniyede gelişebildiği tespit
edilmişdir.

Şehir Selleri

Şehir selleri, şehir içindeki her türlü arazide oluşabilir. Özellikle binalar, yollar ve otomobiller
için parklar inşaa edilmesiyle doğal bitki örtüsü yok edilmiş şehirsel alanlarda yağışın toprağa
sızması mümkün değildir ve bu nedenle ani seller sık sık oluşmaktadır. Şehirleşme yüzeysel
akışı doğal yüzeylere göre 2 ila 6 kat daha arttırır. Caddeler nehirlere, binaların bodrum katları
da ölüm tuzağı kapalı yüzme havuzlarına dönüşebilir!

Kıyı Selleri

Tropikal fırtınalar ve kıyıdan uzakta deniz/okyanusta bulunan kuvvetli alçak basınç sistemleri,
neden olduğu fırtına kabarması sebebiyle deniz/okyanus sularını kara içlerine sürükleyerek
önemli sellere neden olabilir. Benzer şekilde göllerin su seviyesinde herhangi bir nedenle
görülen yükselme, göl kıyılarında suyun taşması sonucunda sellere neden olur

166
TAŞKIN-HEYELAN İLİŞKİSİ

Yeryüzü şeklini değiştiren doğal olaylardan bir kısmı da kütle hareketleridir. Çeşitli nedenlerden
dolayı geniş veya dar bir arazi parçasının hissedilir bir şekilde yer değiştirmesine kütle hareketi
denir. Bunu da serbest yüzeyli ve serbest yüzeysiz olmak üzere iki türlü tanımlamak
mümkündür. Heyelan jeolojide aşınmanın bir basamağı olup ayrışan malzemelerin gravite etkisi
ile şekil ve yer değiştirmesidir. Yer değiştirme her zaman hareket haline geçmiş olan kütlenin
daha düşük bir potansiyel enerjiye sahip olmasıyla sonuçlanır.

Heyelanların oluşum mekanizması incelendiğinde, eğim, su içeriğinin artması, litolojik koşullar


gibi etmenlerin heyelan oluşturmak için uygun koşulları oluşturduğu, genel olarak topukta
yapılan kazıların, yapay sarsıntıların ve akarsu oymalarının ise heyelan gelişimde etkili olan
kriterler olduğu dikkat çekmektedir. Şekilde 4’te doğal halde duraylı olan bir bölgede insan
kaynaklı kazı çalışmaları ile gelişen bir heyelanın kesiti görülmektedir.

Şekil 4. Doğal halde duraylı olan bir bölgede insan kaynaklı kazı çalışmaları ile gelişen bir
heyelan, duraylı yamaç (a), insan mühahelesiyle yapılan kazı (b) ve gelişen kütle hareketi (c)

Şekil 4’de görülen durum çoğu zaman doğal olarak gelişen ve aşırı yağışlardan sonra oluşan
taşkınların, akarsu yatağını aşarak heyelan potansiyeli taşıyan yamaçlarda heyelan topuk kısmını
kazıması sonucu da gelişmektedir.
Bu durum Şekil 5’te görülmektedir.

167
Şekil 5. Doğal halde duraylı olan yamaçta (a), aşırı yağışlardan sonra topuğunun oyulması
sonucunda gelişen heyelan

Şiddetli veya devamlı yağmurlar yahut karların erimesi, kayaların içine bol miktarda suyun
sızmasına olanak verir. Bunun sonucunda plastisite ve likidite sınırlarına erişilir ve herhangi bir
nedenle oluşan sarsıntı sonucunda heyelan meydana gelir. Su, ayrıca içsel sürtünme açısını
küçülterek, ağırlığı arttırarak ve sürtünmeyi azaltarak heyelanı kolaylaştırır.

Bununla birlikte özellikle jeolojik yapının yamaç dışına eğimli olması, aşırı yağışlarla birlikte su
içeriğinin artması ve yamaç topuğunun taşkın suları ile oyulması kütle hareketinin gelişmesi için
en uygun zemini oluşturmaktadır (Şekil 6).

Şekil 6. Tabaka eğimlerinin yamaca paralel/yamaç dışına olması durumunda aşırı yağışlar
sonucunda akarsuyun yamaç topuğunu oyması sonucunda gelişen kayma

TRABZON İLİ’NDE TAŞKINLAR ve HEYELANLAR

168
Trabzon, heyelan ve sel olaylarının Türkiye’de en çok yaşandığı Doğu Karadeniz Bölümü’nde
yer alır (Şekil 7).

65 4

3 1
2
7

9 10

Şekil 7. Heyelan olayları noktasal yoğunluk haritası (rengin koyulaşması heyelanların daha
yoğun olduğu bölgelerdir) (Gökçe vd., 2006)

Bu bölgede sel ve heyelan olaylarının sık bir şekilde yaşanmasında bölgenin sahip olduğu iklim,
toprak, bitki örtüsü ve jeolojik ve jeomorfolojik özellikleri önemli etkiye sahiptir.

Sahada heyelan ve sel olaylarının ilkbahar sonları ve yaz başları ile sonbahar dönemlerinde
meydana gelmesi bu olaylar üzerinde iklimin çok önemli etkileri olduğunu göstermektedir.
Çünkü ilkbahar sonları ve yaz başları sıcaklıkların artmasıyla kar erimelerinin hızlandığı ve kış
aylarında bu sahalarda başlayan cephe hareketlerinin ve yağışlarının devam ettiği dönemdir.
Sonbahar mevsimi ise bu sahada yağışların en fazla düştüğü dönemdir.

Bu bölge topraklarının ince taneli (kil, mil gibi) malzemelerden oluşmuş olması sahada
heyelanların yaşanmasında etkilidir. Bu tür toprakların gözenek boyutları küçüktür. Ayrıca bu tür
topraklar bünyelerinde su tutabilmektedir. Toprak yağış ve kar erimesi nedeniyle bünyesine su
alarak suya doygun hale gelir. Su alarak şişen toprak taneleri zaten küçük boyutlu olan
gözenekleri kapatır ve yeraltına su sızmasını önleyerek suyun yüzeysel akış yapmasına neden
olur. Yağışların devamında suya doygun olan zemin fazla suyu bünyesinde tutamayarak kendi
ağırlığı ve yer çekimi etkisiyle eğim aşağı kayma hareketiyle heyelan yaşanmasına neden olur.

Heyelan oluşumunda sahanın yüksek değerde eğime sahip olması da etkilidir. Fazla eğimli
arazilerde yer çekiminin de etkisiyle toprak kütleleri daha rahat ve hızlı bir şekilde kayma
hareketi yapabilmektedir.

Heyelan sahalarında uzun ve geniş köklü bitkilerin olmaması toprak kütlelerinin daha rahat
hareket etmesine neden olmaktadır. Heyelan sahalarının çay bahçeleri ve çayırlık gibi araziler
olması bunun kanıtıdır. Araziyi oluşturan kayaç tabakalarının eğime paralel bir şekilde uzanması
heyelanı artırıcı bir özelliktir. Ancak tabakaların eğime dik bir şekilde uzanması kütlelerin
hareketini zorlaştırır ve heyelan olasılığını azaltır.

169
Ayrıca araziyi oluşturan unsurların denge açılarının herhangi bir nedenle aşılması durumlarında
heyelanlar meydana gelebilir. Bu nedenlerden bir tanesi karayolu yapımında dirençli kayalardan
oluşan sahalarda kayaları parçalamada patlayıcı madde kullanılmasıdır. Patlama sonucunda
arazide meydana gelen sarsıntı ile arazinin dengesi bozulmakta ve kaymalar yaşanmaktadır.

Aşırı ve sürekli yağışların etkili olduğu zamanlarda dar olan dere yatakları fazla suyu içinde
barındıramamaktadır ve fazla su yataktan taşmaktadır. Bu şekilde oluşan sel-taşkın olaylarıyla
çevre alçak yerler ve yerleşimler su baskınlarına maruz kalmakta ve zarar görmektedir.

Nitekim 1 temmuz 2006 tarihinde Sürmene ve çevre sahalarda etkili olan sağanak yağışlar
sonucunda Sürmene’de Zarha deresinin taşmasıyla Zarha mevkii sel sularının altında kalıp zarar
görmüştür. Bölgede 5-7 Temmuz 1929 tarihinde 40 saat süre ile yağan yağmurlar Of, Sürmene
ve Çaykara’da sellere neden olmuştur. Bu sel sonucunda 146 kişi hayatını kaybetmiştir.
Hafızalarda halen canlılığını koruyan 1998-Beşköy heyelanı-seli bölgede yaşanan büyük
afetlerden biridir. Bu sel sonucunda 47 kişi yaşamını kaybetmiştir.

Şekil 8’de ülkemize ait sel ve heyelan tehlike haritaları görülmektedir. Bu haritalardan ise taşkın
ve heyelanların bir bütün halinde düşünülmesi gerekliliği ortaya çıkmaktadır.

Şekil 8. Türkiye’ye ait sel ve heyelan tehlike haritaları (Kadıoğlu, 2006)

SONUÇLAR

170
Doğu Karadeniz Bölümü’nün jeolojik, topoğrafik, tektonik yapısı ve iklimsel özellikleri
nedeniyle çok sayıda afet olayının (taşkın ve heyelanlar) meydana geldiği ve bu olaylar
neticesinde yüzlerce vatandaşımızın yaşamını yitirdiği, çok sayıda vatandaşımızın yaralandığı,
önemli miktarda tarım arazisinin zarar gördüğü bilinmektedir.

Son 50 yıl içerisinde, olmuş veya olması muhtemel heyelan ve taşkınlar sebebiyle nakline karar
verilen konut sayısının en fazla olduğu il Trabzon’dur. Meydana gelen afetlerin genel
dağılımına bakıldığında; derin vadiler boyunca, iklim, bitki örtüsü, insan etkisi (kontrolsüz
kazılar, yarmalar, yol vs) morfolojik, jeolojik ve topoğrafik yapının da etkisiyle heyelan
olaylarının geliştiği özellikle bu heyelanların şiddetli yağışlarla birlikte gelişen taşkınlarla ilişkili
olduğu sonucuna varılmıştır.

KAYNAKLAR

Gökçe, O., Demir, A., Özden, Ş., 2006, Türkiye’de Heyelanlı Yerleşim Birimlerinin Dağılımı ve CBS Ortamındaki
Sorgulanması, 1. Heyelan Sempozyumu Bildiriler Kitabı, Sayfa 24-40, Trabzon

Kadıoğlu, M., 2006, Heyelan ve Sel Risk Yönetimi, 1. Heyelan Sempozyumu Bildiriler Kitabı, Sayfa 88-94,
Trabzon

Soeters R., Van Westen C.J.,1996. Slope Instability Recognition, Analysis and Zonation, In: Turner, A. K. and
Schuster, R. L. (eds), Landslides, investigation and mitigation, Transportation Research Board, National Research
Council, Special Report 247, National Academy Press, Washington DC, USA, pp 129–177.

171
172
FOL DERESİ İÇİN ÖNERİLEN DÜZENLEME YAPILARININ TASARIM ESASLARI

A. Melih Yanmaz
Prof. Dr.
Orta Doğu Teknik Üniversitesi
Ankara
myanz@metu.edu.tr

ÖZET

Fol deresi havzası çıkışında bulunan Vakfıkebir ilçesi, havzada yaşanan büyük ve ani taşkın
problemlerinden olumsuz olarak etkilenmektedir. Bu dönemlerde, maddi hasar ve can kaybına
ilave olarak hasar gören köprüler ve dereye yakın yollar nedeniyle ulaşımın aksaması söz konusu
olmaktadır. Bu nedenle, havzada taşkın etkilerini azaltıcı bir dizi yapısal önlem alınması bir
zorunluluk olarak değerlendirilmektedir. Bu bildiride, yöre şartlarına uygun ve ekonomik olan
akarsu düzenleme çalışmalarını tespit edebilmek amacıyla yapılan hidrolojik ve hidrolik
çalışmalardan bahsedilecektir. Hidrolojik çalışmalar; maksimum yıllık akımların frekans analizi,
taşkın risk haritasının çıkarılması ve tasarım için optimum dönüş aralığının hesaplanmasını
kapsamaktadır. Fol deresinin düzenleme gerektiren ilgili uzunluğu boyunca su yüzü profillerinin
hesaplanması ise hidrolik çalışmaların özünü oluşturmaktadır. Bu çalışmalar kapsamında su yüzü
profilleri ve yersel topografik verinin kullanımıyla, yapılması önerilen değişik şev düzenleme
sistemlerinin çeşitli kombinasyonları için hidro-ekonomik analizler gerçekleştirilmiştir.

Anahtar Kelimeler: Akarsu, Taşkın, Şev Koruma Yapısı, Hidro-ekonomik Analiz

ABSTRACT

Town of Vakfıkebir, which is situated at the outlet of the Fol Creek basin, is adversely affected
by big flash floods. In addition to damage and loss of lives, there exist deficiencies in local
transportation system due to failure of bridges and roads adjacent to the creek. For this reason, it
is believed that a number of flood mitigation facilities should be implemented in the region. This
paper deals with the description of various hydrologic and hydraulic studies carried out to
determine the most suitable and economic training facility, which is compatible to the local
conditions. Hydrologic studies consist of frequency analysis of annual flood series, development
of flood risk map and determination of optimum return period of design flood. Computation of
water surface profile along the reach to be trained forms the basis for hydraulic studies. To
propose relevant training facility, hydro-economic analyses were conducted for various
combinations of these facilities using the local topographic data and the results of the water
surface profile computations.

Key Words: River, Flood, Bank Protection Facility, Hydro-economic Analysis

173
GİRİŞ

Akarsularda katı madde taşınımı ve birikimi çeşitli problemlere yol açmaktadır. Bu nedenle,
sadece taşkın gibi yüksek akımlarda değil, düşük akımlarda da akarsu dengesi araştırılmalıdır.
Akarsuyun geometrik özellikleri ve taban malzemesi cinsine bağlı olarak uzun dönemlerdeki
olası morfolojik değişimleri de ayrıca çalışılmalıdır. Az gelişmiş veya gelişmekte olan ülkelerde
doğa korunması bilincinin tam yerleşmemiş olması nedeniyle insan kaynaklı problemlerin de
akarsu dengesini olumsuz etkilediği bir gerçektir. Yatağında rahatlıkla yer alamayan akımın
bilhassa taşkın dönemlerinde çevrede çok olumsuz etkiler yarattığı yaşanan çeşitli olaylarla
ortaya çıkmaktadır. Bu nedenlerden ötürü akarsu düzenlemeleri önem kazanmaktadır. Her
havzanın hidrolojik, topografik ve jeolojik özellikleri farklılıklar gösterdiği için akarsu
düzenleme projelerinde mümkün olduğunca tip proje uygulamasından kaçınılmalıdır. Detaylı
arazi incelemeleri, yersel gözlemler ve havzanın yağış-akış rejiminin irdelenmesiyle yöre
şartlarına uyumlu ve ekonomik çözümler bulunması yoluna gidilmelidir. Bu bağlamda, sadece
yapısal açıdan güvenli ve ekonomik çözüm bulmakla kalmamalı, üretilen tasarımın çevre
estetiğiyle ve ekolojik sistemle de uyumlu olmasına özen gösterilmelidir. Bilhassa kırsal
alanlarda yer alan düzenleme yapılarının mevcut durumları belirli zaman aralıklarında gözden
geçirilmeli, raporlar düzenlenmeli ve problemi çözmeye yönelik uygulamaya geçilmelidir.
Ülkemizde hidrolik yapıların periyodik olarak izlenmesi ve kayıt tutularak durum tespit
çalışmalarının zamana bağımlı olarak yürütülmesinin önemi bir kez daha vurgulanmalıdır
(Yanmaz ve diğerleri, 2007).

Bu bildiride, sadece şev koruma yapıları üzerinde durulacak ve Fol deresi çıkışına yakın akarsu
bölümündeki akımların frekans analizi gerçekleştirilecektir. Bulunan pik akım değerleriyle
akımın yersel değişimi incelenecek ve önerilen yapı tipleri, yapısal, hidrolojik ve ekonomik
faktörler ışığında incelenecektir.

ÇALIŞMA BÖLGESİ

Bu bildiride, Fol Deresi çıkışına yakın bölgelerdeki şev düzenleme yapıları üzerinde
durulacaktır. Doğu Karadeniz bölgesi ülkemizin en yoğun yağış alan bölgesi olup, ayrıca toprak
kayması problemlerinin yaşanması nedeniyle taşkınlar esnasında sadece yataktan değil,
yamaçlardan da fazla miktarda katı madde taşınmaktadır. Havzanın ana akarsu koluna bakan
yamaçları dik olduğundan uzun süreli yağışlarda doygun zemin, akışı kolaylıkla başlatmaktadır.
Bu nedenle, havza zaman zaman şiddetli taşkınlara maruz kalmakta ve çıkışta bulunan
Vakfıkebir ilçe merkezinde önemli hasarlara yol açmaktadır. Dere kenarında sol sahilde yer alan
yol, taşkının şevleri yıkması sonucunda ciddi hasar görmektedir. 1990 yılı haziran ayındaki
büyük taşkında yol yıkılması nedeniyle ulaşım aksamıştır. Yol hasarları onarılmış olmasına
rağmen, şiddetli taşkınların müteakip yıllarda da oluşması nedeniyle şev koruma yapılarının
tasarımı ve inşa edilmesi önem kazanmıştır. Havza çıkışında EİE tarafından işletilen bir akım
gözlem istasyonu bulunmaktadır. Havza alanı ve ana akarsu kolu uzunluğu sırasıyla yaklaşık 220
km2 ve 44 km’dir (Yanmaz ve Bilen, 2000). Akım gözlem istasyonunun yıllık pik akım serisine
bir frekans analizi uygulanarak çeşitli dönüş aralıklarındaki pik debiler, Qp, hesaplanmıştır. Bu
bağlamda, Bilen (1999), Hosking tarafından geliştirilmiş olan bir programı
(http://lib.stat.cmu.edu/general/lmoment) kullanarak bu analizi gerçekleştirmiştir. Bu program,
olasılık yoğunluk fonksiyonlarının (oyf) parametrelerini L-momentler yöntemiyle
hesaplamaktadır. Bu çalışmada, Gamma (G), Genel Exkstrem Dağılımı (GEV), Genel Normal
(GN), Ekstrem Değer Tip 1 (EV1), Normal (N), Pearson Tip III (PE3), Genel Pareto (GPA),

174
Genel Lojistik (GL), Kappa (KAP), Wakeby (WAK), 2-Parametreli Log-normal (LN2) ve log-
Pearson Tip III (LPT3) fonksiyonlarına uygunluk testi yapılmıştır. Beş parametreli Wakeby
dağılımı, noktasal tahminlerde diğer dağılımlara oranla daha iyi sonuçlar verdiğinden (WMO,
1989), bu çalışmadaki hidrolik hesaplar bu dağılım sonuçlarına göre yapılacaktır. Şekil 1’de
anılan dağılımların frekans analizi gösterilmektedir. Bu şekilden de görüldüğü gibi dönüş aralığı,
Tr, arttıkça dağılım fonksiyonlarının değerleri birbirlerinden uzaklaşmaktadır. Ayrıca Wakeby
dağılımının diğer dağılımların ortalaması şeklinde değiştiği de gözlenmektedir.

Şekil 1. Frekans analizi

HİDRO-EKONOMİK ANALİZ

Hidro-ekonomik analizde bölgede oluşacak hasar maliyetlerinin su derinliğine göre değişimi


bilinmelidir. Havzada bu kapsamda bir çalışma daha once Coşkun (1994) ve Yanmaz ve Coşkun
(1995) tarafından gerçekleştirilmiş olup, bu bildiride de kullanılacaktır. Coşkun (1994), yapmış
olduğu yersel gözlemlerle ve kullanıldığı ilçe ve arazi kullanım haritaları yardımıyla taşkından
kaynaklanacak hasar maliyetlerinin su derinliğine göre değişimini belirlemiştir. Bölgenin
özelliklerine göre taşkından etkilenecek hasar maliyet kalemleri; tarımsal hasar (Da), yapısal
hasar (Ds), alt yapı tesisleri hasarı (Dis), özel mülkiyet hasarı (Dp) ve tahmini diğer hasarlar (Des)
şeklindedir. Bu hasarların akım derinliğine göre değişimi Şekil 2’de sunulmaktadır. Yanmaz ve
Bilen (2000) düzenleme gereken akarsu bölümü için iki farklı tipte şev koruma yapısı
seçeneklerini çalışmışlardır. Bu bağlamda; birinci grupta ağırlık tipi duvar, ikinci grupta ise şev
kaplaması tipindeki koruyucu yapılar ele alınmıştır. Birinci grupta beton/betonarme, harçlı taşlı
ve tabya tipi duvarlar; ikinci grupta ise riprap kaplama, tabya plakası ve canlı iksa yöntemleri
düşünülmüştür. Bölgede kullanılanacak olan en uygun koruma yapısının seçiminde dış etkenlere
olan direnç, yersel doğal yapıyla uygunluk ve bakım ve onarım gereksinimleri göz önüne
alınmaktadır. Beton duvarların taşkınlara karşı yüksek mukavemeti olmasına karşın, gerekli

175
topuk koruması yapılmaması durumunda devrilme tehlikesi bulunmaktadır. Ayrıca bakım ve
onarım maliyetleri de yüksektir. Tel kafesler içine taş doldurulmasıyla oluşan tabya duvarlar
taşkın etkilerine karşı beton duvarlar gibi dayanıklı olup, ayrıca şev yüzeyine rahatlıkla
uygulanacak esnekliktedir.

Şekil 2. Hasar maliyetlerinin su derinliğiyle değişimi

Paslanmaya karşı galvanizli telden yapılması önerilen tabyalarda tel kopması sonucu arzu edilen
direnç seviyesi düşebilir. Bu nedenle, belirli aralıklarla bakım ve onarımları gerçekleştirilmelidir.
Canlı iksa yöntemleri, nispeten daha düşük kayma gerilmesi olan akarsularda uygun olup,
çevreye uyumlu düzenlemelerdir. Yanmaz ve Bilen (2000) çok seçenekli bir dizi ekonomik
analiz gerçekleştirmişlerdir. Bu bildiride, sadece yerleşim yerinde 5758 m uzunluğunda ve
gerekli topuk korumalı beton duvar, daha üst bölümlerde ise arazinin korunması için 2105 m
uzunluğunda sedde yapılması seçeneği sunulacaktır.

Sedde yapımı için bölgede rahatlıkla bulunan CH tipi killi toprak kullanılması önerilmiştir.
Boşluk suyu basıncının zamanla azalması sonucu emniyet açısından en kritik durum hemen
yapım sonrası durumdur. Bu nedenle, doygun toprak durumu için emniyet analizi
gerçekleştirilmiş ve kohezyon değeri olarak 103 kN/m2 alınmıştır. Sedde yanal eğimleri 1
düşey:1.5 yatay olarak alınmıştır. Çeşitli sedde yüksekliği seçenekleri çalışılmış ve şev stabilitesi
açısından bir problem olmadığı gözlenmiştir. Yanmaz ve Bilen (2000) tarafından gerçekleştirilen
çalışmada 16 farklı kombinasyon denenmiş olmasına karşın, bu bildiride beton duvar seçeneği
için yapılmış olan hidro-ekonomik analiz sunulacaktır. Bu analizde, yapı ekonomik ömrü 50 yıl
olarak kabul edilmiş ve faiz oranı %7 olarak alınmıştır. Analiz sonuçları Tablo 1’de
sunulmaktadır. Bu tabloda, birinci kolonda dönüş aralıkları, Tr, verilmektedir. Pik debinin
herhangi bir yılda erişilmesi ve aşılması olasılığı P=1/Tr olmaktadır. Ardışık iki dönüş aralığı
arasındaki aşılma olasılığı farkının, ΔP, hesaplanması gerekmektedir. Frekans analizinden
hesaplanan pik debiler ikinci kolonda, bu debilere karşı gelen akım derinlikleri, y, ise akım
gözlem istasyonunun anahtar eğrisinden bulunmuştur. Akım derinliğine hava payının eklenmiş
olduğu y′ derinliği dördüncü kolondadır. Akım derinliklerine karşı gelen toplam hasar
maliyetleri Şekil 2’den bulunmaktadır. Altıncı kolonda sunulan ardışık beklenen hasar, D′,
ardışık iki dönüş aralığı arasındaki ortalama hasar maliyetinin ΔP değeriyle çarpımından

176
bulunmaktadır. Bu maliyetlerin toplamı yıllık ortalama hasar maliyetini vermektedir. Hasar risk
maliyeti, Dr, toplam hasar risk maliyetinden ardışık beklenen maliyetlerin çıkarılmasıyla elde
edilmektedir. Yıllık yatırım maliyeti, Da, yıllık bakım onarım maliyeti, Ddm, ile yatırım
maliyetinin kapitali kurtarma faktörüyle çarpımının toplamına eşittir. Yıllık toplam maliyet, DT,
ise hasar risk maliyetiyle yıllık yatırım maliyetinin toplamından bulunmuştur. Yıllık toplam
maliyetin dönüş aralığıyla değişimi Şekil 3’te sunulmaktadır. Bu şekilden de görüldüğü gibi bu
düzenleme yapısı için optimum dönüş aralığı 200 yıl olarak bulunmuştur.

Tablo 1. Beton duvar seçeneği için yapılmış hidro-ekonomik analiz

Tr Qp y y′ Hasar D′ Dr Dc Ddm Da
maliyeti
(yıl) (m3/s) (m) (m) ($) ($/yıl) ($/yıl) ($) ($/yıl) ($/yıl)
(1) (2) (3) (4) (5) (6) (7) (8) (9) (10)
1 1 814 866 1
2 56.68 1.90 2.53 1 796 410 449 102 1 365 764 2 174 175 6 287 163 828
5 93.3 2.32 3.06 2 725 881 678 344 687 420 2 743 240 6 945 205 720
10 117.26 2.57 3.37 3 312 566 301 922 385 498 3 187 130 7 273 238 212
25 145.19 2.84 3.68 3 932 767 217 360 168 138 3 645 876 7 613 271 792
50 163.83 3.01 3.88 4 329 606 82 624 85 514 3 935 976 7 827 293 027
60 168.4 3.04 3.93 4 432 399 14 603 70 911 4 006 664 7 879 298 201
70 172.17 3.08 3.96 4 528 422 10 668 60 243 4 058 012 7 917 301 960
80 175.37 3.11 4.00 4 605 364 8 155 52 088 4 106 576 7 953 305 515
90 178.14 3.14 4.02 4 694 402 6 458 45 630 4 156 114 7 985 309 136
100 180.56 3.16 4.05 4 735 704 5 239 40 391 4 200 465 8 012 312 378
150 189.53 3.24 4.14 4 974 294 16 183 24 208 4 368 194 8 118 324 636
200 195.58 3.29 4.19 5 103 942 8 399 15 809 4 475 537 8 185 332 481
300 203.67 3.35 4.27 5 261 029 8 637 7 172 4 618 634 8 274 342 940
400 209.07 3.40 4.32 5 407 061 4 445 2 727 4 710 737 8 332 349 671
500 213.11 3.44 4.35 5 499 487 2 727 1 4 776 688 8 373 354 491

Şekil 3. Yıllık toplam maliyetin dönüş aralığıyla değişimi

Akarsu şev koruma duvarlarının başlangıç ve bitiş noktaları bölgedeki problemli kısımlar
gözetilerek belirlenmiştir. Bu aşamada Yanmaz ve Coşkun (1995) tarafından geliştirilen ve

177
kinematik dalga yayılması prensibine dayanan taşkın risk haritasından da yararlanılmıştır.
Çalışma bölgesindeki akarsu eğrilik oranının 1.14 olması nedeniyle akarsu güzergahının planda
doğrusal olduğu kabul edilmiş ve çeşitli dönüş aralıklarına karşı gelen pik debiler kullanılarak
hesaplanan su yüzü profillerinde bir boyutlu akımlarda kullanılan HEC-RAS yazılımı (HEC-
RAS, 1998) kullanılmıştır. Düzenleme güzergahının başında ve sonundaki yaklaşık talveg kotları
sırasıyla +20 ve +50 m, değerlerindedir. Çalışma güzergahında Bilen (1999) tarafından 39 adet
akarsu en-kesiti çıkarılmıştır. Manning pürüzlülük katsayıları yersel gözlemlere dayanarak kabul
edilmiştir. Bu bağlamda, akarsu ana yatağı için 0.033, sol ve sağ sahil taşkın yatakları için ise
0+000 km ve 1+237 km arasında 0.089; 1+237 km ve 4+123 km arasında ise 0.069 değerleri
alınmıştır. Su yüzü hesaplarıyla ilgili daha ayrıntılı bilgi, Bilen (1999) tarafından sunulmaktadır.
Ayrıca, bu programın çıktıları kullanılarak havza çıkışının yeni bir taşkın risk haritası
geliştirilmiştir (Yanmaz ve Bilen, 2000). Hidro-ekonomik analizde kullanılmak üzere güzergah
boyunca kullanılacak akım derinlikleri için ağırlıklı ortalama alınmıştır. Tablo 2’de, optimum
dönüş aralığı için beton duvarın değişik boyutlarının emniyet ve maliyet açılarından
değerlendirmesi yapılmıştır. Bu tabloda FSs, FSo, FSf, ve σ sırasıyla kayma, devrilme, alttan
kaldırma emniyet faktörleri ve zemin gerilmesidir. Önerilen beton duvarın en kesiti ve kullanılan
değişkenler ise Şekil 4’te sunulmaktadır.

b2
h5
h3
STS
h2 2
H 1

h4
b1 b3 b4

h1

B
Şekil 4. Tipik beton duvar en-kesiti (Ölçeksiz)

Tablo 2. Beton duvarın değişik boyutları için emniyet analizleri ve toplam maliyetleri

b1 b2 b4 B h1 H FSs FSo FSf σmax σmin Maliyet


(m) (m) (m) (m) (m) (m) (kN/m2) (kN/m2) ($/m)
(1) (2) (3) (4) (5) (6) (7) (8) (9) (10) (11) (12)
0.30 0.50 0.40 3.20 0.45 4.45 1.32 2.32 3.39 33.13 48.29 533.34
0.30 0.50 0.45 3.25 0.45 4.45 1.31 2.33 3.35 30.53 49.42 534.94
0.30 0.50 0.50 3.30 0.45 4.45 1.31 2.35 3.31 28.07 50.46 536.55
0.30 0.50 0.55 3.35 0.45 4.45 1.31 2.36 3.27 25.74 51.40 538.16
0.20 0.55 0.30 3.05 0.45 4.45 1.30 2.26 3.48 38.83 45.60 538.66
0.30 0.50 0.60 3.40 0.45 4.45 1.31 2.37 3.23 23.53 52.27 539.77
0.20 0.55 0.35 3.10 0.45 4.45 1.30 2.28 3.44 35.87 46.96 540.27
0.30 0.50 0.35 3.15 0.50 4.50 1.32 2.26 3.40 38.04 46.11 540.63
0.30 0.50 0.40 3.20 0.50 4.50 1.32 2.28 3.36 35.24 47.39 542.36
0.30 0.50 0.45 3.25 0.50 4.50 1.31 2.29 3.32 32.59 48.56 544.10

Yöresel şartlar yerinde değerlendirilerek toprağın kuru ve ıslak özgül ağırlıkları sırasıyla 18 ve
20 kN/m3, içsel sürtünme açısı ise 30° olarak alınmıştır. Betonun özgül ağırlığı 22 kN/m3,

178
yapıyla zemin arasındaki sürtünme katsayısı ise 0.55 olarak alınmıştır (Yanmaz ve Bilen, 2000).
En kritik yükleme durumu için taşkından hemen sonraki durum düşünülmüş ve Şekil 4’te
sunulan yeraltı su tablası seviyesinin (STS), akarsu su kotundan 50 cm yukarıda olduğu
varsayılmıştır. Çeşitli duvar seçeneklerinde emniyet faktörlerinin ve zemin gerilmelerinin
değerleri hesaplanmıştır. Bu analizde bazı değerler sabit alınmış (b3=2.0 m, h2=4.0 m, h3=2.0
m, h4=1.0 m and h5=0.5 m), ve diğer büyüklüklerin değişiminin emniyet seviyelerine etkileri
incelenmiştir (Bkz. Tablo 2). Ekonomik analizde kullanılan birim fiyatlar ve detaylar Bilen ve
Yanmaz (1999) kaynağında sunulmaktadır. Tablo 2’nin birinci satırında sunulan boyutların en
düşük maliyeti verdiği ve emniyetli olduğu gözlenmektedir.

SONUÇLAR

Bu bildiride, zaman zaman önemli taşkınlara maruz kalan Fol Deresi çıkışı için dere şev
düzenleme yapılarının seçiminde ve tasarımında yer alan hidrolojik parametreler gözden
geçirilmiştir. Bu bağlamda, havza çıkışında bulunan bir akım gözlem istasyonun yıllık pik akım
serisi kullanılarak bir frekans analizi yapılmıştır. Wakeby dağılımının uygun olduğu kabulüyle
elde edilen pik debilerden tasarım debisinin seçimi için bir hidro-ekonomik analiz
gerçekleştirilmiştir. Bu analiz sonucunda yılık toplam maliyeti en aza indiren optimum dönüş
aralığı 200 yıl olarak tespit edilmiştir. Bu debinin akarsu güzergahında yaratacağı akım
derinliklerinin tespitinde HEC-RAS yazılımı kullanılmıştır. Çalışılan akarsu parçası planda
hemen hemen düz olarak kabul edilebileceğinden bu yazılımın kullanılması uygundur. Havzanın
yersel koşullarına uygun olarak şev koruma yapısı için beton duvar veya tabya duvar
düşünülmüş ve bu bildiride sadece beton duvar için yapılmış olan hidro-ekonomik analiz
sunulmuştur. Ayrıca beton duvarın çeşitli değişken büyüklüklerinin emniyet ve maliyet
açılarından irdelendiği bir çalışma da yapılmıştır. Yerleşim yerleri için beton duvar önerilirken,
daha üst kotlardaki kırsal bölgeler için sedde yapılarak arazinin taşkın etkilerinden korunması
düşünülmüştür. Önerilen beton duvar seçeneği kayma, devrilme ve alttan kaldırma eğilimlerine
karşı emniyetli bulunmuştur. Ayrıca seddelerde şev kayması problemi olmayacağı anlaşılmıştır.
Bu bildiride de vurgulandığı gibi akarsu düzenlemelerinde yapının ekonomik ömrü süresince
olabildiğince sağlam ve düşük bakım maliyeti getirecek şekilde tasarlanabilmesi için havza
hidrolojisinin yeterince dikkate alınması gereklidir. Bu bağlamda, tasarımdaki belirsizlikler
azalacağından hasar ve onarım maliyetleri de düşecek ve böylece daha gerçekçi ve ekonomik
tasarımlar elde edilmiş olacaktır. Ancak düzenleme yapılarının tasarımında çevreye ve doğal
ekolojik sisteme olan uyum da ele alınmalıdır.

KAYNAKLAR

Bilen, S. “Investigation of Design Criteria for Riverbank Protection Facilities”, Master Thesis, Department of Civil
engineering, Middle East Technical University, Ankara, 1999, 233 p.

Coşkun, F. “Investigation of Hydrologic and Hydraulic Design Criteria of Bridges”, Master Thesis, Department of Civil
engineering, Middle East Technical University, Ankara, 1994, 199 p.

HEC-RAS (User’s Manual: Version 2.2). US Army Corps of Engineers, Hydrologic Engineering Center, Davis,
California, 1998.

WMO (World Meteorological Organization). “Statistical Distribution for Flood Frequency Analysis”, Operational
Hydrology Report No:33, WMO No:718, Secretariat of the World Meteorological Organization, Geneva, 1989.

Yanmaz, A.M. and Coşkun, F. “Hydrological Aspects of Bridge Design: Case Study,” Journal of Irrigation and
Drainage Engineering, ASCE, Vol. 121, No. 6, 1995, pp. 411-418.

179
Yanmaz, A. M., and Bilen, S. “Selection of Optimum Riverbank Stabilization Facility”, Proceedings of 4th International
Conference on Hydroscience and Engineering Conference, Seoul, Korea, 2000.

Yanmaz, A.M., Caner, A., and Berk, A. “Renovation of a Safety-Inspection Methodology for River Bridges”, Journal
of Performance of Constructed Facilities, ASCE, Vol.21, No:5, 2007, pp. 382-389.

180
FOL DERESİ İÇİN ÖNERİLEN BİR SEL KAPANI TASARIMINDA
BELİRSİZLİKLERİN İRDELENMESİ

Elçin Kentel, A. Melih Yanmaz


Öğr. Gör. Dr., Prof. Dr.
ODTÜ İnşaat Mühendisliği Bölümü
Ankara, Türkiye
ekentel@metu.edu.tr, myanz@metu.edu.tr

ÖZET
Doğu Karadeniz Bölgesinin tipik özelliklerini gösteren Fol Deresi havzasında yaşanan taşkın
olayları nedeniyle pek çok hasar meydana gelmiştir. Bu bağlamda, köprü ve yol hasarlarına ilave
olarak Vakfıkebir ilçe merkezinde su basması nedeniyle oluşan çeşitli problemler de yaşanmakta
ve günlük hayat olumsuz etkilenmektedir. Doğu Karadeniz bölgesindeki yerleşim alanlarının
topografik ve jeolojik kısıtlamalar nedeniyle belli yerlerde yoğunlaşması nedeniyle, yerleşim
alanlarının taşkına karşı etkin korunmaları büyük önem kazanmaktadır. Bu nedenle, çeşitli
yapısal önlemlerle akarsu düzenleme ve taşkın geciktirme çalışmalarına önem verilmelidir.
Akarsuyun akım iletme kapasitesini artırmak ve dengesini korumak amacıyla yapılması önerilen
düzenleme yapılarına ilave olarak Vakfıkebir ilçe merkezinin membaında uygun bir aksta bir sel
kapanı yapılması önerilmektedir. Deterministik yaklaşımlarda sel kapanı tasarımını doğrudan
etkileyen hidrolojik büyüklükler sabit tasarım değerleri olarak alınmaktadır. Halbuki hidrolojik
olaylar doğaları gereği rasgele nitelikte olduğundan, bu büyüklüklerin olası değişimlerinin göz
önüne alınması daha gerçekçi sonuçlar vermektedir. Bu bildiride, yapımı önerilen sel kapanı
tasarımında hidrolojik değişkenler rasgele büyüklükler olarak ele alınmış ve bu büyüklüklerin
istatistiksel özellikleri kullanılarak tasarıma olan etkileri araştırılmıştır. Bu kapsamda, hazne su
seviyesi ve giriş hidrografı parametrelerinin olasılık dağılımları ve değişim katsayıları
kullanılarak bir dizi analiz gerçekleştirilerek haznenin su tutma potansiyeli ve mansaba
bırakılacak olası akımların mertebeleri incelenmiştir.

Anahtar Kelimeler: Taşkın Ötelemesi, Sel Kapanı, Hidrolojik Belirsizlikler, Monte Carlo
Analizi

ABSTRACT

Fol Creek basin, which represents typical characteristics of Eastern Black Sea region, is subject
to frequent floods and these floods cause considerable damage in the region. In addition to
bridge and highway damages, several other problems have also been observed in the town of
Vakfıkebir due to inundation that had adverse impacts on daily life. Inland settlement in Eastern
Black Sea region is concentrated on restricted locations due to topographical and geological
limitations. Therefore, protection of such populated locations against floods is of utmost
importance. Various structural mitigation measures, including river training facilities need to be
implemented. In order to increase the flow carrying capacity of the creek and provide the desired
stability, construction of some structural measures is proposed. In addition to these facilities, a
flood detention dam, at an appropriate axis upstream of Vakfıkebir, is also suggested. In
traditional deterministic approaches, hydrological parameters that impact the design of flood

181
detention dams are treated as constant values. However, hydrological processes are naturally
random and variations in hydrological parameters need to be considered to achieve more realistic
results in the design of the proposed dam. In this study, various hydrological parameters that
influence the design of this dam are treated as random variables and impact of the associated
uncertainties on the design is investigated. More specifically, initial water surface elevation in
the reservoir and various parameters of the inflow hydrograph are modeled as random variables.
Series of analyses are then conducted to investigate the effect of these uncertainties on the flood
accommodation potential and outflow of the flood detention dam.

Key Words: Flood Routing, Flood Detention Dam, Hydrologic Uncertainties, Monte Carlo
Analysis

GİRİŞ

Hazne taşkın öteleme analizleri depolama yapılarının tasarımında ve yüksek akımlardaki hazne
işletiminde kullanılmaktadır. Klasik yaklaşımda taşkın ötelemesi, deterministik yöntemlerle
yapılmakta ve olayı etkileyen parametrelerin olası değişimleri dikkate alınmamaktadır. Ancak
hidrolojik büyüklükler rasgele özellikte olduğundan belirsizlikler içermektedir. Bu
belirsizliklerin analizlere dahil edilmesi daha gerçekçi sonuçlar vermektedir. Dolayısıyla
doğaları gereği rasgele nitelikte olan hidrolojik parametrelerin olasılık yoğunluk fonksiyonlarıyla
(OYF) ifade edilmesi gerekmektedir.

Taşkınlara karşı alınacak tüm önlemler hidrolojik belirsizlikleri dikkate alarak yapılacak detaylı
hazne taşkın ötelemesi ve taşkın riski analizlerine göre alınmalıdır (Apel ve diğerleri, 2004).
Belirsizlikleri istatistiksel yöntemler kullanarak analize dahil eden çalışmalar, su
mühendisliğinde son yıllarda uygulama alanı bulmuştur. Bu bağlamda, güvenilirlik analizi ve
diğer olasılık bazlı analizler, hidrolik modellerde ve karar verme mekanizmalarında kullanımları
hızla artan önemli yöntemler olmuştur (Johnson, 1996). Olasılık bazlı yöntemlerin
kullanılabilmesi için öncelikle model parametrelerindeki belirsizliklerin bilinmesi gereklidir.
Daha sonra model parametrelerindeki bu belirsizliklerin model çıktılarına etkileri
hesaplanmalıdır. Hidrolik parametrelerdeki belirsizliklerin su yapılarının tasarımı ve işletimine
etkileri son yıllarda pek çok araştırmacı tarafından incelenmiştir. Hidrolojik ve hidrolik
parametrelerdeki belirsizliklerin su kaynakları sistemlerinin tasarım ve işletimine olan etkileri
pek çok araştırmacı tarafından incelenmiştir. Bu tip çalışmalardan bazıları Johnson (1992),
Johnson ve Ayyub (1992), Zhao ve diğerleri (1997), Bowles ve diğerleri (1999), Yanmaz (2000),
Yanmaz ve Çiçekdağ (2001), Kuo ve diğerleri (2007), Yanmaz ve Günindi (2008) ve Kentel ve
Yanmaz (2008) kaynaklarında bulunabilir. Bu çalışmalarda, belirsizlikler çeşitli yöntemler
kullanılarak güvenilirlik ve risk değerlendirmesi çalışmalarına dahil edilmiştir.

Literatürdeki istatistiksel rezervuar ötelemesi çalışmaları ise oldukça sınırlıdır. Yanmaz ve


Günindi (2006) ve Yanmaz ve Günindi (2008), çeşitli hidrolojik parametreleri rasgele
değişkenler şeklinde ifade ederek rezervuar ötelemesi çalışması gerçekleştirmiştir. Anılan
çalışmalarda Fol Deresi Havzası pilot çalışma sahası olarak seçilmiştir. Detaylı belirsizlik ve
güvenilirlik analizlerinin yapıldığı bu çalışmanın sonucunda önerilen sel kapanı tasarımında
haznedeki ilk su seviyesindeki belirsizliklerin ayrıca daha detaylı irdelenmesi gerektiği
vurgulanmıştır.

Haznedeki ilk su seviyesinin yanı sıra bir takım hidrolojik parametrelerde de doğal olarak
belirsizlikler bulunmaktadır. Örneğin giriş hidrografının matematiksel olarak ifade edilmesinde
t
kullanılan akış katsayısı ( C ) ve giriş hidrografının pik debisine erişme zamanı da ( p ) rasgele

182
değişkenler olarak ifade edilebilecek parametrelerdir. Bu çalışmada, ilk su seviyesine ek olarak
yukarıda sayılan hidrolojik parametreler de rasgele değişkenler olarak kabul edilecek ve Monte
Carlo benzeşimleri yapılarak hazne ötelemesi gerçekleştirilecektir.

Yöntem – Hazne Ötelemesi

Hazne giriş hidrografının bilindiği durumlarda çıkış debisi hazne taşkın ötelemesi yapılarak
bulunabilir. Hazne ötelemesi Yanmaz (2006)’da ayrıntılı olarak açıklanmıştır. Hazne
ötelemesine aşağıdaki süreklilik denklemi kullanılarak başlanabilir:

dS
= I (t ) − Q (t ) (1)
dt

burada t zaman, S haznedeki depolama hacmi, dS / dt depolanan miktardaki zamansal değişim,


I (t ) ve Q (t ) sırasıyla giriş ve çıkış debileridir. Hem depolama hem de çıkış debisi
bilinmediğinden çıkış debisinin zamana bağlı değişiminin hesaplanabilmesi için ilave bir
denkleme daha ihtiyaç vardır. Haznedeki diferansiyel depolama ( dS ) şu şekilde yazılabilir:

dS = A( h ) dh (2)

burada A ( h ) , h seviyesindeki yüzey alanı, dh differansiyel derinliktir. Haznenin seviye-alan-


hacim eğrilerinden yararlanılarak A ( h ) için regresyonla matematiksel bir bağıntı yazılabilir.
Çıkış debisi, dip savak ve dolusavak için geçerli olan hidrolik denklemler kullanılarak h ’nin bir
fonksiyonu olarak ifade edilebilir:

dh I (t ) − Q (t )
= = f ( h, t ) (3)
dt A( h)

burada dh / dt derinliğin zamana bağlı değişimidir.

Dip savak ve dolusavak ile haznenin suyunun mansaba iletilebildiği bir baraj için çıkış debisinin
hesaplanmasında haznedeki su seviyesinin dolusavağın kret yüksekliğinden düşük olduğu
durumlarda sadece dip savaktan salınan su debisi, haznedeki su seviyesinin dolusavağın kret
kotundan yüksek olduğu durumlarda ise hem dip savak hem de dolusavaktan salınan su
debilerinin toplamının kullanılması gerekir. Dolusavak ve dip savaktan salınabilecek su debileri
enerjinin korunumu kanunu ve diğer ilgili hidrolik denklemler kullanılarak matematiksel olarak
ifade edilebilir. I (t ), Q ( h ) ve A( h ) için matematiksel ifadeler Denklem (3)’de yerine
konulduğunda birinci derece doğrusal olmayan bir differansiyel denklem elde edilir. Bu denklem
Runge-Kutta, sonlu farklar, sonlu elemanlar veya Euler yöntemleri gibi sayısal çözümleme
yöntemleri kullanılarak çözülebilir. Bu çalışmada, Euler yöntemi kullanılacaktır. Euler sayısal
çözümü şu şekilde ifade edilebilir:

hn+1 ≅ hn + Δt × f (tn , hn ) (4)

burada hn , tn anındaki; hn +1 ise tn + Δt anındaki su seviyesi, Δ t ise differansiyel zaman


aralığıdır.

183
Sel kapanı tasarımında kullanılan bağıntılar aşağıda özetle sunulmuştur. Daha detaylı bilgi
sunulan kaynaklardan elde edilebilir
⎡⎛ t ⎞
3 .5
⎛ ⎛ t ⎞ ⎞⎤
I (t ) = CiA ⎢⎜ ⎟ exp ⎜ − 3.5⎜ − 1⎟ ⎟ ⎥ (5)
⎢⎜⎝ t p ⎟



⎜t
⎝ p
⎟ ⎟⎥
⎠ ⎠⎦

⎧0.0 h≤K
⎪ (6)
Q(h) = ⎨1.873h 0.5 K < h < hs

⎩− 2.98h + 106.8h − 1100h + 3490 h ≥ hs
3 2

A( h ) = 25 h 3 − 120 h 2 + 5600 h (7)

burada K ve hs sırasıyla yükseltici boru giriş kotu ve dolusavağın kret yüksekliğidir (bakınız
Şekil 1).
hs
hm

dolusavak
K

Dip savak

Şekil 1. Sel kapanı ve haznesinin şeması

Daha önce de belirtildiği gibi hazne ötelemesi çalışmalarında kullanılan pek çok hidrolojik
parametre doğaları gereği belirsizlikler içermektedir. Bu çalışmada, haznedeki ilk su seviyesi
( h0 ), akış katsayısı, ( C ) ve giriş hidrografının pik debisine erişme zamanı ( t p ) Monte Carlo
analizi kullanılarak rasgele değişkenler olarak modelleneceklerdir.

Bu çalışmanın hedefi ilerideki bir zaman, tf, için su yüzeyi yüksekliğinin, ht , olasılık yoğunluk
f

fonksiyonunu hesaplamaktır. Bunun için aşağıdaki Monte Carlo yöntemi kullanılacaktır:

1. Adım. Toplam Monte Carlo iterasyon sayısını, N, belirle.


2. Adım. Hedef zamanı, tf, belirle.
3. Adım. h0 , C ve t p ’nin muhtemel olasılık yoğunluk fonksiyonlarını belirle.
4. Adım. h0 , C ve t p için herbirinin muhtemel yoğunluk fonksiyonlarından birer değer
örnekle.
5. Adım. Denklem (4)ü kullanarak t= tf olana kadar ht değerlerini hesapla.
6. Eğer N’ye ulaşılmadıysa, 4. Adıma geri dön.

184
ANALİZLER VE SONUÇLAR

Monte Carlo (MC) analizi ile gerçekleştirilen hazne ötelemesinde kullanılan değişkenlerin
değerleri Tablo 1’de verilmiştir. Bu çalışmada, tüm MC analizlerinde toplam 20,000 iterasyon
kullanılmıştır. Her bir rasgele değişkendeki belirsizliklerin su yüzeyi yüksekliğine, ht , etkileri
f

tek tek analiz edilmiştir. Daha sonra her üç rasgele değişkenin ht ’ye topluca etkisi, farklı
f

diferansiyel zaman aralıklarının ve farklı değişim katsayısı, cov, değerlerinin etkileri de


incelenmiştir. Bu çalışmaların sonuçları aşağıda verilmiştir.

Tablo 1. MC Analizinde Kullanılan Girdiler


Değişken Cinsi MYF µ cov
K (m) Deterministik - 2.0 -
hs (m) Deterministik - 8.0 -
A (km2) Deterministik - 7.0 -
i (mm/saat) Deterministik - 86 -
h0 (m) Rasgele Normal dağılım 5.0 0.2
C (-) Rasgele Normal dağılım 0.6 0.2
tp (saat) Rasgele Normal dağılım 1.0 0.2

Öncelikle seçilen her bir rasgele parametrenin ( h0 , C , ve t p ) ileriki bir zamanda su yüzeyi
yüksekliğindeki, ht , etkisini anlamak amacıyla MC analizi rasgele parametrelerin her biri için
f

tek tek uygulanmıştır. Daha sonra tüm rasgele parametrelerin olasılık yoğunluk dağılımları
kullanılarak MC analizleri gerçekleştirilmiştir. MC analizleri sonucunda elde edilen
ht dağılımları kullanılarak her bir tf için ortalama bir su yüzeyi yükseklikleri hesaplanmıştır.
f

Ortalama su yüzeyi yüksekliklerinin zamana göre değişimi Şekil 2’de gösterilmiştir. Ortalama su
yüzeyi yüksekliklerinde oluşan farklılıkların daha kolayca görülebilmesi için 50-90 dakika
arasındaki su yüzeyi yükseklikleri Şekil 3’de ayrıca sunulmuştur.

10

8
h (m)

h rasgele
7
C rastege
6 tp rasgele
deterministic
5
her üçü rasgele
4
0 20 40 60 80 100 120 140 160
zaman (dakika)
Şekil 2. Su yüzeyi yüksekliği ortalamalarının zaman göre değişimi, ∆t=10 dakika

185
9.5

9.1

8.7
h (m)

h rasgele
C rastege
8.3
tp rasgele
7.9 deterministic
her üçü rasgele
7.5
50 55 60 65 70 75 80 85 90
zaman (dakika)

Şekil 3. Su yüzeyi yüksekliği ortalamalarının 50-90 dakika arasındaki zaman göre değişimi,
∆t=10 dakika

Şekil 2’de sadece ortalama su yüzeyi yükseklikleri grafik halinde verilmektedir. Ortalama su
yüzeyi yükseklikleri, her bir zaman için hesaplanan su yüzeyi yüksekligi yoğunluk dağılımları
kullanılarak hesaplanmıştır. Örneğin, ∆t=10 dakika için ve Tablo 1’de verilen h0 , C , ve t p ’nin
olasılık yoğunluk dağılımları kullanılarak 20 dakika sonunda hesaplanan ht ’nin frekans f

dağılımı Şekil 4’de verilmiştir.

350
300
250
frekans

200
150
100
50
0
1.30

2.00

2.70

3.40

4.10

4.80

5.50

6.20

6.90

7.60

h (m)

Şekil 4. 20 dakika sonundaki su yüzeyi yüksekliğinin frekans dağılımı – h0 , C , ve t p rasgele


(tüm cov değerleri 0.2) ve ∆t=10 dakika

186
Diferansiyel zaman aralığının ht ’nin frekans dağılımına olan etkilerini incelemek amacıyla
f

Tablo 1’de verilen tüm girdi parametreleri aynı tutularak sadece ∆t=5 dakika kullanılarak ht ’nin f

frekans dağılımı yeniden hesaplanmış ve Şekil 5’de verilmiştir.


350
300
250
frekans

200
150
100
50
0
1.59

2.27

2.95

3.63

4.32

5.00

5.68

6.37

7.05

7.73
h (m)

Şekil 5. 20 dakika sonundaki su yüzeyi yüksekliğinin frekans dağılımı – h0 , C , ve t p rasgele


(tüm cov değerleri 0,2) ve ∆t=5 dakika

Şekil 4 ve 5’den görüleceği üzere ∆t=5 ve 10 dakika için elde edilen ht ’nin frekans dağılımları f

birbirine benzemektedir. Ortalama su yüzeyi yüksekliği ∆t=5 ve 10 dakika için sırasıyla 5.02 m
ve 4.93 m olarak hesaplanmıştır. Bu fark 20 dakika sonundaki su yüksekliğini hesaplayabilmek
için Euler formülünün ∆t=5 dakika için dört kez ∆t=10 dakika için ise sadece iki kez
kullanılması gerekmesinden kaynaklanmaktadır. Ayrıca her bir MC analizinde olasılık yoğunluk
dağılımlarından örneklenen h0 , C , ve t p değerlerindeki farklılıklar da bunun bir diğer
nedenidir.

Rasgele parametrelerdeki belirsizliklerin ht üzerindeki etkisini araştırmak amacıyla Tablo 1’de


f

h0 , C , ve t p için verilen cov değerlerinin iki katları ve ∆t=10 dakika kullanılarak 20 dakika
sonunda ht ’nin frekans dağılımı hesaplanmış ve Şekil 6’da sunulmuştur.
f

3000

2500

2000
frekans

1500

1000

500

0
104.73

117.78
13.39

26.44

39.49

52.53

65.58

78.63

91.68
0.34

h (m)

Şekil 6. 20 dakika sonundaki su yüzeyi yüksekliğinin frekans dağılımı – h0 , C , ve t p rasgele


(tüm cov değerleri 0.4) ve ∆t=10 dakika

187
Şekil 5 ve 6 karşılaştırıldığında her iki frekans grafiğinin şekillerinin birbirine benzediği, ancak
cov değerleri 0.2 alındığında 20 dakika sonunda oluşacak su yüzeyi yüksekliklerinin yaklaşık 1.5
ile 8 m arasında; cov değerleri 0.4 alındığında ise 0 ile 120 m arasında değiştiği görülmektedir.
Su yüzeyi yüksekliği için hesaplanan 100 m mertebesindeki çok yüksek değerler gerçekçi
değildir. Bu durum, girdi değişkenleri için normal dağılım kullanılmasından kaynaklanmaktadır.
Su yüzeyi yüksekliklerinin aralığı her iki durum için çok farklı olmasına rağmen, ortalama su
yüzeyi yükseklikleri cov 0.2 ve 0.4 için sırasıyla 4.93 m ve 5.11 m’dir. Rasgele parametrelerin
cov değerlerinin iki kat artırılması bu parametrelerdeki belirsizliklerin artırılması anlamına
gelmektedir. Dolayısıyla MC Analizleri esnasında h0 , C , ve t p için seçilen örnekler daha geniş
aralıklardan gelmektedir ve bu da daha geniş ht aralığına neden olmaktadır. Ancak ortalama su
f

yüzeyi yüksekliklerinden de anlaşılacağı gibi girdi değişkenlerindeki belirsizliklerin artması


ileriki zamanda oluşabilecek olası su yüzeyi yüksekliklerinin aralığının artmasına neden olsa da
ortalama değeri çok fazla etkilememektedir.

SONUÇLAR

Gerçekleştirilen analizlerden de görüleceği üzere taşkın ötelemesi çalışmalarında hidrolojik


belirsizlikleri modele dahil etmek önem taşımaktadır. Bu çalışmada haznedeki ilk su seviyesi
( h0 ), akış katsayısı, ( C ) ve giriş hidrografının pik debisine erişme zamanı ( t p ) Monte Carlo
analizi kullanılarak rastgele değişkenler olarak modellenmiştir ve ileriki zamanlarda oluşacak su
yüzeyi yüksekliklerinin olası dağılımları hesaplanmıştır. Deterministik yöntemler yerine
istatistiksel yöntemler kullanılarak oluşması muhtemel su yüksekliklerinin belirlenmesi hidrolik
yapıların daha güvenli bir şekilde tasarlanmalarına yardımcı olacaktır. Bu çalışmada
gerçekleştirilen analizler ancak bir ön çalışma niteliğindedir. Hidrolik yapıların daha gerçekci ve
güvenli bir şekilde tasarlanabilmeri için buna benzer daha ayrıntılı çalışmaların yerel koşullar
dikkate alınarak gerçekleştirilmesi gerekmektedir.

KAYNAKLAR

Apel, H., Thieken, A. H., Merz, B., and Blöschl, G., “Flood risk assessment and associated uncertainties,” Natural
Hazards and Earth System Sciences, Vol. 4, 2004, pp 295-308.

Bowles, D. S., Anderson, L. R., Evelyn, J. B., Glover, T. F., Van Dorpe, D. M., “Alamo Dam Demonstration Risk
Assessment,” Proceedings of the Australian Committee on Large Dams (ANCOLD) Annual Meeting, Jindabyne,
New South Wales, Australia, November 1999.

Johnson, P. A., “Reliability-based pier scour engineering,” Journal of Hydraulic Engineering, Vol. 118 (10), 1992,
pp 1344-1358.

Johnson, P. A., “Uncertainty of Hydraulic Parameters,” Journal of Hydraulic Engineering, Vol. 122 (2), 1996, pp
112-114.

Johnson, P. A., and Ayyub, B. M., “Assessment of time-variant bridge reliability due to pier scour,” Journal of
Hydraulic Engineering, Vol. 118 (6), 1992, pp 887-903.

Kentel, E., and Yanmaz, A.M., “Impact of Hydrologic Uncertainties in Reservoir Routing,” BALWOIS 2008
Conference, Ohrid, Macedonia, May 27-31 2008.

188
Kuo, J.-T., Yen, B.-C., Hus, Y.-C, and Lin, H.-F., “Risk Analysis for Dam Overtopping- Feitsui Reservoir as a Case
Study,” Journal of Hydraulic Engineering, Vol. 133 (8), 2007, pp 955-963.

Yanmaz, A. M., “Overtopping risk assessment in river diversion facility design,” Canadian Journal of Civil
Engineering, Vol. 27 (2), 2000, pp 319-326.

Yanmaz, A. M., and Cicekdag O., “Composite reliability model for local scour around cylindrical bridge piers,”
Canadian Journal of Civil Engineering, Vol. 28 (3), 2001, pp 520-535.

Yanmaz, A. M., and Gunindi, E., “Probabilistic Assessment of Overtopping Reliability of a Dam,” Proceedings of
International Conference on Water Observation and Information System for Decision Support, Ohrid, Macedonia,
2006.

Yanmaz, A.M., and Günindi, E., “Assessment of Overtopping Reliability and Benefits of a Flood Detention Dam”,
Canadian Journal of Civil Engineering, (Basım aşamasında).

Zhao, B., Tung, Y.-K., Yeh, K.-C., and Yang, J.-C., “Reliability analysis of hydraulic structures considering unit
hydrograph uncertainty,” Stochastic hydrology and hydraulics, Vol. 11, 1997, pp 33-50.

189
190
TAŞKINDAN KORUMA TESİSLERİNE YAPILAN MÜDAHALELER

Ahmet ŞEREN E.Argun BARAN


Ziraat Mühendisi/Sayısal Yönt. Uzm. Ziraat Mühendisi/Kamu Yönetimi Uzm.
Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü
İşletme ve Bakım Dairesi Başkanlığı İşletme ve Bakım Dairesi Başkanlığı
06100 Yücetepe / ANKARA / TÜRKİYE 06100 Yücetepe / ANKARA / TÜRKİYE
aseren@dsi.gov.tr eabaran@dsi.gov.tr

Seyit AKSU
İnşaat Mühendisi
Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü
İşletme ve Bakım Dairesi Başkanlığı
06100 Yücetepe / ANKARA / TÜRKİYE
seyita@dsi.gov.tr

ÖZET

Taşkınlar; doğal bir afet olarak görülmekle birlikte, sadece şehir içinde insan yaşamını etkilemesi
nedeniyle önem kazanmakta ve sonuçları bakımından sadece can ve mal kayıpları dikkate
alınmaktadır. Can ve mal kayıplarının yanında, doğal yapıya da zarar veren taşkınlar, toprağın
yok oluş sürecini hızlandırmakta, flora ve faunaya zarar vermektedir.

Konu bu derece önemli olmasına rağmen, diğer kurumlar ve yerel yönetimler, taşkın yönetimi
konusunda, sorumlulukları yokmuş gibi davranmaktadır. Taşkından koruma tesislerine, yerel
yönetimler ve vatandaşlarca yeterince sahip çıkılmaması ve 4373 ve 7269 sayılı Kanun
hükümlerine rağmen her türlü müdahalede bulunulması nedeniyle taşkınların çevreye, doğaya ve
insanlara verdiği zararın boyutları da artmaktadır.

Anahtar Kelimeler : Taşkın, Taşkından Korunma, Müdahale.

ABSTRACT

Flood is the natural formation in nature’s own vicious circle however human interference
converts it to a disaster. Local authorities, other organizations and people should be in
cooperation and take measures for the protection and sustainability of flood control structures in
the flood risk areas. Otherwise, natural structures will be suffered and vanishing process of soil,
flora and fauna will be accelerated.

Local authorities rather than other organizations do not take any responsibilities and pass this
burden on DSİ. Flood protection structures have been suffered by frequent interference in spite
of strict legislation. Eventually, incidence of flood damages has been increased.

Key Words : Flood, Protection From The Flood, Human Interference.

191
GİRİŞ

Taşkınlar; doğal bir afet olarak görülmekle birlikte, sadece şehir içinde insan yaşamını etkilemesi
nedeniyle önem kazanmakta ve sonuçları bakımından sadece can ve mal kayıpları dikkate
alınmaktadır. Can ve mal kayıplarının yanında, doğal yapıya da zarar veren taşkınlar, toprağın
yok oluş sürecini hızlandırmakta, flora ve faunaya zarar vermektedir. Bu da ülkece sahip olunan
gen kaynakları ile doğal zenginliklerin yok olması anlamına gelmektedir.

Konu bu derece önemli olmasına rağmen, diğer kurumlar ve yerel yönetimler, taşkın yönetimi
konusunda, sorumlulukları yokmuş gibi davranmaktadır. Deniz kenarında olan kentlerimizin
yağmur suyu deşarjlarının olmaması veya yetersiz olması nedeniyle yerleşim yelerinin sular
içinde kalması, bunun en basit örneklerindendir. Hatalı kentsel yerleşim yanında, taşkın alanı
olarak ilan edilmiş alanların tarım vb. nedenlerle kullanılması şeklindeki müdahaleler de taşkın
zararlarının artmasına neden olmaktadır.

DSİ Genel Müdürlüğünün taşkınların önlenmesi ve zararlarının azaltılmasıyla ilgili faaliyetleri


6200 sayılı DSİ Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Vazifeleri Hakkında Kanun (1953)’unda
tanımlanan görev ve sorumluluklar çerçevesinde, genelde yapısal önlemler içeren projeli
faaliyetler şeklinde sürdürülmektedir. Ayrıca 4373 sayılı Taşkın Sulara Ve Su Baskınlarına Karşı
Korunma Kanunu (1943) ve 7269 sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak
Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanun (1959)’da ifade edilen hükümler doğrultusunda
taşkın afetinin her sürecinde yapılması gereken çalışmaları ve önlemleri içermektedir. Bunun
yanı sıra büyük havzaların ıslahının söz konusu olduğu hallerde ilgili kuruluşlarla işbirliği
yapılmaktadır. Ayrıca, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu (2004)’nun taşkın ve taşkından koruma
tesislerine ilişkin maddeleri uygulamada göz önünde bulundurulması gerekmektedir.

DSİ Genel Müdürlüğü tarafından; ülkemizde taşkınların önlenmesi ve zararlarının azaltılmasına


yönelik yapısal unsur içeren projeli faaliyetleri, taşkın koruma ve kontrol ihtiyacını akarsu
havzasının bütününde ve diğer su developmanı gerektiren ihtiyaçlarla birlikte ele alan çok
maksatlı Büyük Su İşleri Projeleri ile ivediliği nedeniyle taşkından koruma ihtiyacını akarsu
havzasının sınırlı bir bölümünde ele alan Küçük Su İşleri Projeleri oluşturmaktadır.

TAŞKINDAN KORUMA TESİSLERİNE VE TAŞKIN SAHALARINA YAPILAN


MÜDAHALE TÜRLERİ

Büyük ve Küçük Su İşleri Projeleri kapsamında inşa edilen taşkından koruma tesisleri ile 4373
sayılı Kanun kapsamına alınarak taşkın alanı ilan edilen sahalara, -ne yazık ki- gerek
vatandaşlarca gerekse yerel yönetimlerce farklı bakış açılarıyla yaklaşılması sonucu, tesislere
yapılan masraflar ve emekler boşa gitmekte, taşkının çevreye, doğaya ve insanlara verdiği
zararın boyutları da artmaktadır. Yukarı havzada yapılan ıslah çalışmaları kapsamında yapılan
ağaçlandırmalar ise, yakacak temini maksadıyla ve otlatma nedeniyle zarar görmektedir. Bu
durum erozyonu hızlandırdığı gibi yamaçlardan akan suyun ve malzemenin çoğalmasına da
neden olmaktadır.

Ülkemizde yağan katastrofal pik yağışlar veya karların ani erimesi sonucu oluşan taşkınlar
özellikle yerleşim yerlerinde can ve mal kayıplarına, tarım alanlarında büyük zararlara sebep
olmaktadır. Bu taşkınların nedenleri incelendiğinde gerçek kişilerce, kamu ve özel tüzel
kişiliklerce;

192
1. 6200 sayılı Yasa çerçevesinde Kuruluşumuzca inşa edilen kıyı duvarı, sedde,
mahmuz gibi mevcut koruma yapılarına zarar verilmesi,

2. Kuruluşumuzun görüşü alınmadan akarsu ve dere yatakları içerisinde yatak


stabilizesini bozacak, kıyı oyulmalarına sebep olacak şekilde kum, çakıl ve stabilize ocağı
açılması veya bu tür malzemenin izinsiz ve rastgele şekilde alınması,

3. Özellikle yerleşim yerleri içerisinden geçen dere yatakları ve taşkından koruma


maksatlı yapıların kesitlerinin çeşitli kurum ve kişilerce;

a. kanalizasyon şebekesi döşenmesi,


b. bent ve dolgu yapılması,
c. kaçak inşaat atıkları, molozlar, sanayi ve evsel atıkların atılması,
d. hatalı köprü inşaatları,
e. ağaç dikilmesi ya da yapılaşma gibi sebeplerle daraltılması,

4. Üstlerinin kapatılarak cami, konut, hizmet binası, motel, fabrika, ahır, okul,
alışveriş yeri, lokanta, açık hava tiyatrosu veya otopark alanına dönüştürülmesi şeklinde
yerleşime açılmasının olduğu görülür. Bu durum akarsu yatağı içerisinde suyun kabarmasına ve
akım rejiminin değişmesine, gelen malzemenin bir yerde birikerek veya takılarak suyun yatakta
akışına engel olmaktadır.

Ayrıca son yıllarda yukarı havzaların zorlanması sonucunda tarım alanları ve yerleşim
alanlarında ortaya çıkan taşkın olaylarına zamanında müdahale edecek ve gerekli önlemleri
alacak yapı oluşturulamadığı için zararlar yüksek boyutlarda olmuştur.

Akarsu havzalarında gerçekleştirilen taşkın koruma tesisleri; yukarı havzalarda erozyondan


koruma, bitki örtüsü ve arazi kullanımı iyileştirilmesi faaliyetleri ile birlikte yürütülmelidir.
Erozyon yönünden aktif olan havzalarda su yapıları kısa zamanda rusubat ile dolmakta ve
fonksiyonlarını yitirmektedir. Ayrıca kırsal yörelerde yer alan ve Bakanlar Kurulunca 4373 sayılı
Kanun kapsamına alınarak taşkın alanı ilan edilen yerler tarım alanı ya da yerleşim amaçlı olarak
veya diğer maksatlarla kullanılmaktadır.

DSİ tarafından inşa edilen taşkın koruma tesislerinin bir kısmı, bu tesisten yararlanan belediye
veya köy tüzel kişiliklerine devredilmiştir. Devri yapılmış bu tesislerin bakım onarımı devralan
tüzel kişilikler tarafından yapılmaktadır. Ancak bazı tesislerde söz konusu bakım onarımın
yeterince yapılmadığı, gereken titizliğin gösterilmediği görülmektedir. Bu da tesisin
fonksiyonunu yitirmesine veya yok olmasına sebep olmakta, sonuçta taşkın zararlarının artması
kaçınılmaz olmaktadır.

Özetlemek gerekirse; taşkından koruma tesislerine, yerel yönetimler ve vatandaşlarca yeterince


sahip çıkılmamış ve 4373 ve 7269 sayılı Kanun hükümlerine rağmen her türlü müdahalede
bulunulmuştur. Bu bakımdan taşkın tesislerinin plan, proje, inşaat ve bakım-onarımında yerel
yönetimlerin ve tesisin hizmet alanında kalacak yerleşim birimlerinde yaşayanların katılımları
sağlanmalıdır. Bu katılımı devletin görevi olarak algılamak ve devletin bu konuda faaliyetler
yürütmesini beklemek doğru olmayıp, sivil toplum kuruluşlarının ve bireylerin bu konuda daha
hassas olması gerekmektedir.

193
SONUÇ VE ÖNERİLER

Taşkından koruma amaçlı yapılan yapılarda ve taşkın alanı olarak ilan edilen yerlerde yerel
yönetimlerin ve diğer kurum ve kişilerin birtakım kurallara uyması ve önlemleri alması
gerekmektedir. Ancak bu şekilde taşkınların verdiği zararlar en az düzeyde zararla atlatılabilmesi
mümkündür. Aksi takdirde sadece can ve mal kaybına neden olmayacak doğal yapıya da zarar
verecektir. Bu durumda ortaya çıkan zararın giderilmesi çok güç olacak veya hemen hiç
olmayabilecektir. Bu amaçla alınması gerekli önlemler şu şekilde sıralanabilir:

• Büyükşehir ve diğer belediye sınırları içerisinde yer alan dere yataklarının büyük
çoğunluğu, yağış alanlarının tamamı imar planlarında, kentsel kullanım için planlandığından söz
konusu mecralardaki akışların dere ıslah projeleri yerine, şehir yağmursuyu projesi kapsamında
değerlendirilmesi, yağmur suyu deşarj projelerinin gerçekleştirilmesi,

• Taşkın riski taşıyan alanlardaki alt yapı standartlarını ve yapılaşmayı düzenleyen mevzuatın
uygulamada gözlenen ihtiyaçlar doğrultusunda yenilenmesi,

• Taşkın tesislerinin plan, proje, inşaat ve bakım onarımlarına yerel yönetimlerin ve


yararlananların katılımının sağlanması ile

• 09.09.2006 tarih ve 26284 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 2006/27
sayılı Başbakanlık Dere Yatakları ve Taşkınlar Genelgesinde yer alan;

1- İl, ilçe ve belde gibi büyük ve orta ölçekli planlı yerleşim yerleri ile mevzii planlara göre
yapılan küçük ölçekteki her türlü yerleşim birimlerine ait imar planlarının düzenlenmesi
esnasında Devlet Su İşleri (DSİ) Genel Müdürlüğünün tedbir ve tavsiyelerine titizlikle
uyulacaktır.

2- Çeşitli kullanım alanları oluşturmak maksadıyla derelerin üzerleri, zaruri hallere münhasır
olmak üzere Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünün izni alındıktan sonra gerçekleştirilecek
işlemler hariç, kesinlikle kapatılmayacaktır. Bunun dışında dere yataklarında gerçekleştirilecek
her türlü yapılar ilgili kurum veya kuruluşlarca onaylı bir projeye dayandırılacaktır.

3- Dere yatakları üzerine her ne sebeple olursa olsun yapılacak köprü ve menfez gibi sanat
yapıları ile dere yatakları üzerinden veya sınırından geçirilecek enerji nakil hattı, yol, petrol-
doğal gaz boru hattı, telefon hattı, içme suyu ve kanalizasyon hatları vb. çeşitli kuruluşlarca
değişik maksatlı yapıların inşa edilmeden önce DSİ’nin ilgili Bölge Müdürlüklerinden mutlak
surette görüş alınacak ve yapılacak tesislerin bu görüşe uygun olarak inşası sağlanacaktır.

4- Kamu Kurum ve Kuruluşlarınca, köprü altındaki su akış kesitinin daraltılmasına sebebiyet


veren ve su akışını engelleyen yapılar yapılmayacaktır. Özel ve tüzel kişilerce yapılmak ve
yaptırılmak istenen bu tür yapılara da kesinlikle izin ve ruhsat verilmeyecektir. İlgili kurumlarca
yapılan denetimler neticesinde su akış kesitinin daralmasına sebebiyet verdiği tespit edilen
yapılar, imar mevzuatına göre mülki amirlerin sorumluluğunda yetkili belediye veya özel idare
tarafından derhal kaldırılacaktır.

5- Dere yatağından alınacak malzeme yerleri, köprüye göre tercihen memba tarafında olacak ve
hiçbir şekilde köprüye 750 m’den daha yakın mesafede olmayacaktır. Malzemenin alınması,
derenin akış rejimini ve akış doğrultusunu değiştirmeyecek şekilde olacaktır. Mansap tarafından

194
malzeme alınması durumunda malzeme alınan yerle köprüye olan mesafesi, yatağın topografik,
hidrolik ve taban malzemesi koşullarına göre tespit edilecek ve bu mesafe hiçbir zaman 1000
m’den daha yakın olmayacaktır. Orijinal talveg hattının muhafaza edilmesi şartıyla ruhsat
verilecek, kum-çakıl işletmeleri bu esasa göre denetlenecek, aksi davranışta bulunanların
ruhsatları iptal edilecektir.

6- Dere ıslah çalışmaları esnasında, Kamu Kurum ve Kuruluşlarının sorumluluğundaki yapıların


(yol, köprü ve benzeri) zarar görmemesi için ilgili Kuruluşların koordinasyonu sağlanarak
gerekli tedbirler alınacaktır.

7- Karayolları Genel Müdürlüğü’nün sorumluluğundaki bölgelerde İlgili Kuruluşlarca yapılacak


olan yol ve sanat yapılarının projeleri için Karayolları Bölge Müdürlüklerinden görüş alınacak ve
mezkûr Genel Müdürlük standartlarına uygun olarak yapılacaktır.

8- Yol çalışmaları sırasında arazinin düşük kotlarında suyun akışını sağlamak, aynı zamanda alt
yapı tesislerinin inşasına imkan tanımak için ilgili kurumların, DSİ’nin görüşleri doğrultusunda
yeterli miktarlarda menfez yapmaları sağlanacaktır.

9- Dere yatağı içinde veya dere yatağına bitişik alanlarda yapılan kum, çakıl ve stabilize
malzeme ocağı işletme faaliyetleri, DSİ’nin görüşleri doğrultusunda yapılacaktır. Usule aykırı
uygulamalarda ocakların izinleri, ruhsat veren idarelerce iptal edilecektir.

10- Pek çok yörede, hafriyat, molozlar, çeşitli atıklar düzensiz bir şekilde yollara, havzalara ve
dere yataklarına boşaltılmaktadır. Boşaltılan katı atıklarla dolan derelerin yatak kapasiteleri
fevkalade azaldığından taşkın riski çok büyük ölçüde artmaktadır. Dere yataklarına her türlü atık
malzemenin dökülmesi, mülki amirler ve/veya mahalli idareler marifetiyle sürekli kontrol altında
tutulmak suretiyle önlenecektir.

11- Akarsu yatakları içerisinde oluşan ve dere yatağı kesitini daraltarak veya mevcut sanat
yapılarının tıkanmalarına neden olarak taşkınlara ve muhtemel taşkının boyutunun artmasına
sebep olan ağaçlar ilgili idarece temizlenecektir.

12- Ana dere güzergâhlarında öngörülen bu tedbirler, yan dereler için de aynen uygulanacaktır.

13- 4373 sayılı “Taşkın Sulara ve Su Baskınlarına Karşı Korunma Kanunu” içinde lüzumlu
görülen tedbirler alınacak ve yasaklanan faaliyetlerin önlenmesi takip edilecektir.

14- Kadastro çalışmaları sırasında, dere yataklarında tabii akışa imkan verecek ve kendiliğinden
oluşmuş dere yatağı kesiti tescil dışı bırakılarak, derenin tabii akışına tahsis edilecektir. Dere
yatak genişliğinin tespitinde DSİ’nin bilgisi ve görüşü doğrultusunda uygulama
gerçekleştirilecektir. Kadastro çalışması tamamlanmış olan sahalarda münferit tescil müracaatları
halinde de aynı usul ve esaslar uygulanacaktır.

195
Fotoğraf 1. Kars ili Bülbül deresi (2008)
(Yatak içerisinden boru geçirilerek kesitin daraltılması)

Fotoğraf 2. Kars ili Bülbül deresi (2008)


(Kanalizasyon hattının dere yatağı içerisinden geçirilmesi)

196
Fotoğraf 3. Aydın ili Söke ilçesi Kemalpaşa deresi (2003)

Fotoğraf 4. Adana ili Hanna çayı (2003)


(Yatak içersine bahçe duvarı yapılması)

197
Fotoğraf 5. Burdur İli Gölhisar İlçesi şehir içi dereleri (2003)

Fotoğraf 6. Burdur İli Çeltikçi İlçesi Bağsaray şehiriçi deresi (2003)


(Dere yatağı üzerine konut inşası)

198
Fotoğraf 7. Adana İli Ceyhan nehri (2003)
(Kum – çakıl ocağı işletmesi)

Fotoğraf 8. Konya Doğanhisar Ali çayı


(Dere yatağı üzerinde çay bahçesi)

199
Fotoğraf 9. Rize ili İyidere (2002)
(Dere yatağı üzerine imalathane inşası)

KAYNAKLAR

Anonim, Taşkından Korunma, Kurutma ve Tabii Afetler İle İlgili Kararnameler (1943-1980), Devlet Su İşleri Genel
Müdürlüğü İşletme ve Bakım Dairesi Başkanlığı Yayınları, Ankara / TÜRKİYE, 1985, 117 sayfa.

Anonim, DSİ Taşkından Korunma Talimatı (2. Baskı), Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü İşletme ve Bakım Dairesi
Başkanlığı Yayınları, Ankara / TÜRKİYE, 2007, 52 sayfa.

6200 sayılı DSİ Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Vazifeleri Hakkında Kanun, 25.12.1953 tarih ve 8592 Sayılı Resmi
Gazete.

7269 Sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanun,
25.10.1959 tarih ve 10213 Sayılı Resmi Gazete.

4373 sayılı Taşkın Sulara Ve Su Baskınlarına Karşı Korunma Kanunu, 21.01.1943 tarih ve 5310 sayılı Resmi
Gazete.

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu, 12.10.2004 tarih ve 25611 sayılı Resmi Gazete.

2006/27 sayılı Başbakanlık Dere Yatakları ve Taşkınlar Genelgesi.

200
DERE YATAKLARININ ÜZERLERİNİN KAPATILMASININ NEDEN OLDUĞU
TAŞKINLARIN İNCELENMESİ

Ö. Faruk DURSUN
DSİ 9. Bölge Müdürlüğü, Etüd ve Plan Şube Müdürlüğü
ELAZIĞ
ofaruk_dursun@dsi.gov.tr

ÖZET

Bu çalışmada, taşkın kanallarının kesitleri irdelenmiş ve üzerlerinin kapatılması durumunda


oluşacak taşkın problemleri ortaya konulmaya çalışılmıştır. Özellikle, 4 Mayıs 2007 günü Elazığ
İl merkezinde aşırı sağanak ve etkili dolu yağışının ardından meydana gelen taşkın olayı
incelenmiştir. Bu taşkın neticesinde, Zübeyde Hanım Caddesi ile Sürsürü Mahallesi Çay
Sokak’ta çok sayıda konut, sel baskınlarına maruz kalmıştır. Bu çalışmada, meskûn bölgede
oluşan bu taşkının nedenleri incelenmiş ve yorumlanmıştır. Çalışma neticesinde, taşkından zarar
gören mahallelerin içinden geçen dere yataklarının, dairesel kesitli betonarme menfez içine
alınarak kapalı mecralar haline dönüştürüldüğü anlaşılmıştır. Ayrıca, dere yatağının mansaba
doğru olan kısmında ise kapalı kesitin daraltıldığı tespit edilmiştir. Her iki hatalı uygulama
neticesinde şiddetli yağışlarla birlikte daralan ve kapalı olan kesit nedeniyle aşırı basınca
dayanamayan menfez tahrip olmuştur. Bu noktadan sonra ise, sel sularının yüzeye çıktığı ve
birçok bölgenin zarar görmesine neden olduğu sonucuna varılmıştır.

Anahtar Kelimeler: Taşkın, Dere, Kondüvi, Kentsel Bölge, Menfez

Abstract: In this study, cross sections of flood channels were investigated and if upper part of
the channel was closed by anyway then problems of flood can be occurred. The extremely
rainfall and hail in Elazığ city center at 4th May 2007 caused the flood and this event was
investigated in the paper. In this event, a lot of houses in Zübeyde Hanım Main Street and
Sürsürü Street, Çay Avenue were damaged from this flood. In this study, reasons of the flood at
urban regions were investigated and interpreted. As a result of this study, flow in the creek beds
in the urban regions was passed with a circular cross section conduit and they were taken in a
culvert. In addition to this, it was showed that cross section of the culvert at the downstream part
was narrowed too. In conclusion, it is thought that these wrong applications and extreme rainfall
and hail caused the damage at the culvert walls. After that, flood could not pass in the culvert, so
flood water passed out from the culvert and, many urban areas submerged and damaged.

Key Words: Flood, Creek, Conduit, Urban Area, Culvert

GİRİŞ

Gelişen tüm ülkelerde olduğu gibi ülkemizin de gelişmesine paralel olarak yerleşim birimlerinde
özellikle de şehir merkezlerinde yeni imar alanlarına hızla ihtiyaç duyulmaktadır. Yeni imar
alanları oluşturulurken, her türlü alt ve üst yapı tesislerinin gelecek yıllardaki ihtiyaçlar da göz
önünde bulundurularak planlanması modern bir şehircilik anlayışının gereğidir. Ancak
uygulamada birçok farklı etkenlere bağlı olarak çeşitli sorunlarla karşılaşılmaktadır. Özellikle

201
imar alanları oluşturulurken, dere yataklarının mevcut yatak genişliklerinin daraltılması,
üzerlerinin kapatılarak kapalı kesitler haline dönüştürülmesi ve hatta dere yataklarının tamamen
işgal edilmesi ile sanıldığı gibi fayda sağlanamamakta aksine, bazen telafisi çok zor olan veya
mümkün olmayan sorunlara davetiye çıkarılmaktadır.

Taşkın; akarsu yatağındaki debinin hızla artması ve neticede yatak civarındaki arazilere,
mülklere ve bölgede yaşayan insanlara zarar vermesi, sel ise; dik eğimli yukarı havzalarda
şiddetli ve sürekli yağışlarla birlikte oluşan ve taşkın sularına oranla daha büyük hız ve kinetik
enerji ile dere mecralarında akarak beraberinde rüsubat sürükleyen akımlar olarak tariflenir
(Balcı ve diğeri,1987). Bu çalışmada 4 Mayıs 2007 günü Elazığ il merkezinde, aşırı sağanak
yağış ve ardından başlayan etkili dolu yağışı neticesinde meydana gelen taşkın olayı ve nedenleri
incelenmiştir. Elazığ il merkezini kapsayan 1958 yılı ve 2005 yılı basımlı haritalar incelenmiş ve
taşkın yaşanan dere yatağının doğal yapısına zamanla yapılmış olan müdahaleler ortaya
koyulmaya çalışılmıştır. Dere yataklarına yapılmış olan müdahaleler taşkın sularının doğal
mecrasında akmasını engellediği gibi akış rejimlerinin de değişmesine neden olmuştur. Sonuçta
önceden tahmin edilmesi mümkün olmayan bir taşkın olayı yaşanmış, bazı vatandaşlar can kaybı
tehlikesi geçirmiş, çok sayıda konut ve araç taşkından etkilenmiştir.

TAŞKIN OLAYININ NEDENLERİ

Elazığ şehrinin üzerinde kurulmuş bulunduğu Elazığ Ovası, Güneybatı-Kuzeydoğu


doğrultusunda uzanmaktadır. Şehrin ortalama kotu 950–1100 m arasında yer almakta olup,
Elazığ Ovasının yüzölçümü yaklaşık olarak 35 km2 dir. Elazığ Ovası'nın kuzeyinde, 1250–1650
m ler arasında Harput Platosu bulunmaktadır. Bir aşınım yüzeyine karşılık gelen bu plato alanı,
faylanarak yükselirken çarpılmış ve güneye doğru eğimlenmiştir (Akkan,1972). İl merkezinin
yaklaşık eğimi % 4 civarındadır. Elazığ il merkezinde yıllık ortalama yağış miktarı yaklaşık
olarak 427 mm olup, ortalama rakım 1067 m dir.

0 1000 2000 m 0 1000 2000 m


ÖLÇEK ÖLÇEK
(a) (b)

Şekil 1. Elazığ İl merkezine ait 1958 yılı ve 2005 yılı basımlı haritalar ve taşkın yaşanan dere
yatağının eski ve yeni durumu

202
Yukarıdaki şekilde Elazığ İl merkezine ait 1958 yılı ve 2005 yılı basımlı 1/50 000 ölçekli
topoğrafik haritalar verilmiştir. Elazığ il merkezinin taşkınlardan korunması amacıyla Devlet Su
İşleri (DSİ) 9. Bölge Müdürlüğü tarafından 1956 yılında “Elazığ Şehir İçi Dereleri Planlama
Raporu” adıyla bir rapor hazırlanmış ve 1957–1964 yılları arasında bu rapor uygulanmıştır. Bu
rapor kapsamında il merkezinin kuzeyinde doğu-batı istikametinde iki adet kuşaklama kanalı
inşa edilmiş, dere havzalarında ağaçlandırma ve erozyon ve rüsubat kontrolu çalışmaları
yapılmıştır. DSİ tarafından inşa edilmiş olan ve işlevlerini halen yerine getirebilen iki adet
kuşaklama kanalından Batı kuşaklama kanalı, Şekil 1(a)’da görülmektedir.

Şekil 1(b)’de Elazığ İlinin 1958 yılındaki topoğrafik durumu ve taşkın yaşanan dere yatağının
doğal durumu görülmektedir. Bu şekilden, 1950’li yıllarda derenin doğal yatağına herhangi bir
müdahale yapılmadığı anlaşılmaktadır. Ancak zamanla şehir merkezinin genişlemesiyle yeni
imar alanları oluşmuş ve bazı Kamu Kurum ve Kuruluşlarınca söz konusu dere yatağının
yaklaşık olarak 3300 m lik kısmının üzeri kapatılmıştır (Şekil 1(a)). Ayrıca aynı şekilden
görüleceği üzere dere yatakları kapalı kesitli olarak birleştirilmiştir. Bu hatalı uygulamalar ile
birlikte bir de, şekilde II rakamıyla yeri gösterilen noktada 2,5 m olan menfez çapı 2 m ye
düşürülmüştür. Tüm bu uygulamalar, 1988 ve 1994 yıllarında İçişleri Bakanlığı ve 2006 yılında
ise Başbakanlık tarafından yayımlanmış olan Genelgeler ile yasaklanmış uygulamalardır.

4 Mayıs 2007 günü saat 15:30 civarında başlayan etkili sağanak yağış ve ardından yaklaşık 20
dakika süreyle devam eden ve zaman zaman ceviz büyüklüğüne ulaşan dolu yağışı neticesinde
Elazığ il merkezinde taşkın olayı meydana gelmiştir. Yaşanan taşkın olayının birden fazla nedeni
vardır ve bu nedenler aşağıda maddeler halinde verilmiştir.

• Yağmur ve dolu yağışı kısa zaman dilimi içinde ve oldukça etkili miktarda meydana
gelmiştir.

• Şehir merkezinde yüzey sularının drenajını sağlayacak meskun bölge drenajı şebekesi
bulunmamaktadır. Yüzey suları belirli noktalardan kanalizasyon şebekesine aktarılmaktadır.

• Şekil 1(a)’da I rakamıyla yeri gösterilen kapalı kesit girişinden menfezin içine giren
inşaat kalıpları, ağaç dalları ve diğer sürüntü malzemelerinin, aynı şekilde II rakamıyla yeri
belirtilen menfez kesitinin daraltıldığı noktada biriktiği ve kesiti daralttığı tespit edilmiştir. Bu
noktada biriken sular menfez kesitinin içini tamamen doldurmuştur. Dolayısıyla menfez içinde
basınçlı akım meydana gelmiş ve bu noktadan itibaren taşkın suları menfez içinde membaya
doğru birikmeye başlamıştır. Bir yandan biriken suların oluşturduğu basınç, diğer yandan da
menfez içindeki akımın oluşturduğu basınç, II rakamıyla gösterilmiş olan kısımda menfezin
tahrip olmasına neden olmuştur. Menfez tahrip olunca da taşkın suları bu noktadan yüzeye
basınçla çıkmış ve Zübeyde Hanım Caddesi ile Çay Sokak’ta su baskınlarının yaşanmasına yol
açmıştır.

TAŞKIN OLAYININ SONUÇLARI

4 Mayıs 2007 günü toplam iki saat süreyle yağmur ve dolu yağışının ardından yaşanan taşkın
olayında 4 kişi evlerinde mahsur kalmış ve can kaybı tehlikesi yaşamıştır. Ayrıca en az 40 konut
su baskınlarına maruz kalmış, birçok motorlu araç sele kapılmak suretiyle sürüklenmiş ve maddi
zarara uğramıştır. Kanalizasyon sistemi de sel suları ile dolmuş ve rögarlardan yüzeye
kanalizasyon suları çıkmıştır. Bu da sağlık açısından olumsuz sonuçlar meydana getirmiş ve
salgın hastalık riski yaşanmıştır. Taşkın sonrası sel baskınlarına maruz kalan konutlarda, cadde
ve sokaklarda uzun süren temizlik çalışmaları yapılmak zorunda kalınmıştır.

203
Aşağıda verilen Şekil 2 (a)’da dolu yağışı ve Şekil 2 (b)’de yaklaşık iki saatlik süre sonrasında
Zübeyde Hanım Caddesinde biriken sular görülmektedir. Çok kısa bir süre içerisinde yol ve
kaldırımlar sular altında kalmıştır. Bu durum drenaj alt yapısının yetersizliğini ortaya
koymaktadır. Şekil 3 (a)’da ceviz büyüklüğüne ulaşan dolu taneleri, Şekil 3 (b) ve Şekil 3 (c)’de
ise, yaşanan taşkın olayının boyutları ve kurtarma çalışmaları görülmektedir.

(a) (b)

Şekil 2. Dolu yağışının başlangıcında ve 2 saat sonrasında aynı yerden çekilmiş görüntüler

(a)

(b) (c)
Şekil 3. Yağan dolu tanelerinden ve yaşanan taşkın olayından görüntüler

204
ALINABİLECEK ÖNLEMLER

Yaşanmış olan bu taşkın olayının benzeri Elazığ şehir merkezinde 1997 yılında da yaşanmış
olup, olayın sonrasında bazı Kamu Kurum ve Kuruluşlarınca alınması gereken önlemler
hususunda toplantılar düzenlenmiş ve kararlar alınmıştır. Alınmış olan bu kararlar kısmen
uygulanmıştır. Ancak 2007 yılında yine taşkın olayı yaşanması problemin tekrar ve daha detaylı
olarak incelenmesi gerektiği sonucunu ortaya çıkarmaktadır. İkinci bölümde izah edildiği gibi
üzeri kapatılmış olan dere yatağı her zaman için taşkın riski oluşturmaktadır. Çünkü dere
yatakları kapalı mecralar haline dönüştürüldükleri zaman, bakım ve temizlik çalışmalarının
yapılmasının imkanı kalmamakta ve kapalı kesitte kesit daralmaları veya kesitin tamamen
tıkanması gibi olumsuz sonuçlar meydana gelebilmektedir. Sorunun kalıcı olarak çözüme
kavuşturulabilinmesi için üzeri kapatılmış olan dere yataklarının tekrar doğal haline
dönüştürülmesi ve aşağıda gösterilmiş olan enkesitler göz önünde bulundurularak modern
şehircilik anlayışına uygun estetik görünüme sahip taşkın kanalları inşa edilmelidir. Ayrıca halen
şehir kanalizasyon sisteminin bir kısmı bu kapalı kesitli menfeze deşarj edilmektedir. Bu ise;
kapalı kesitin son bulduğu Şekil 1(a)’da III rakamıyla yeri gösterilen kısımdan sonraki yerleşim
birimleri için sağlık açısından bir tehdit oluşturmaktadır. Dolayısıyla dere yatağı güzergahı
yeniden açık mecra haline dönüştürülürken kanalizasyon bağlantıları da değiştirilerek çevre
sağlığı açısından mevcut olan olumsuzluklar giderilmelidir.

Aşağıda dere yataklarında oluşturulabilecek bazı taşkın kanalları tip enkesitleri verilmiştir.

Maksimum Su seviyesi
Maksimum Su seviyesi Demir Korkuluk Duvar Korkuluk
m
1

Yamuk Kesit Dİkdörtgen Kesit

(b)
(a)

Depo
Maksimum Su seviyesi Maksimum Su seviyesi
Normal Su seviyesi

Seddeli Yamuk Kesit


Parabolik Kesit

(c) (d)

Şekil 4. Taşkın kanalları için tip kesitler

205
SONUÇLAR VE ÖNERİLER

4 Mayıs 2007 tarihinde Elazığ il merkezinde yaşanan taşkın olayından aşağıda belirtilen sonuçlar
elde edilmiş ve önerilerde bulunulmuştur.

1- Elazığ il merkezinden geçene dere yatağı, üzeri kapatılarak kapalı mecra haline
dönüştürüldüğü için şiddetli bir yağışla birlikte taşkın meydana gelmiştir.

2- 4 Mayıs 2007 günü yaşanmış olan bu taşkın olayında, 40 adet konut ve çok sayıda taşıt
maddi zarara uğramıştır.

3- Dere yataklarına yapılacak her türlü tesis ve yapı için ilgili uzman Kuruluş olan DSİ’nin
görüşü alınmalıdır. Zaten bu husus, sonuncusu 2006 yılında çıkarılmış olan genelgelerde de
önemle belirtilmiştir.

4- Dere yatakları ve taşkın tesislerinin bakım ve temizlik çalışmaları düzenli bir şekilde
yapılmalıdır. Dere yataklarına çöp, moloz vs malzemenin dökülmemesi için sorumlu Kurum ve
Kuruluşlarca denetimler yapılmalıdır.

5- Dere yatakları, kesinlikle kapalı mecralar haline dönüştürülmemelidir. Bu durum taşkın


tesisinin bakım ve temizlik çalışmalarını imkansız hale getirmektedir.

6- Özellikle şehir merkezleri olmak üzere imara açılacak her sahanın alt yapısı yeterli
kapasiteye sahip ve işlevsel olmalıdır. Yağmur suyu drenajı ile kanalizasyon sistemi ayrık
sistemler olarak inşa edilmelidir.

7- Elazığ il merkezinde yaşanan bu taşkın olayının tekrar yaşanmaması için üzeri kapatılan
dere yatağının üzeri açılarak Şekil 4’te örnek olarak belirtilen enkesitlerde taşkın kanalları inşa
edilmelidir.

KAYNAKLAR

AKKAN, E., “Elazığ ve Keban Barajı Çevresinde Coğrafya Araştırmaları” Coğrafya Araş. Dergisi: 5-6, Ankara
1972, s.175-214

Balcı A.N. ve Öztan Y., Sel Kontrolu, 113, Karadeniz Üniversitesi Basımevi, Trabzon 1987, s. 172

Başbakanlık Genelgesi, “Dere Yatakları ve Taşkınlar”, Resmi Gazete Sayı:26284, Ankara 2006

Çeçen K., Hidrolik Cilt II (Açık Kanallar), İTÜ İnşaat Fakültesi Matbaası, 1232, İstanbul 1982, s. 26-27

DSİ , Küçük Su İşleri Semineri, DSİ Basımevi, Ankara 1983

DSİ, Arşiv Kayıtları, DSİ IX. Bölge Müdürlüğü, Elazığ.

206
TAŞKIN BELİRLEMEDE UZAKTAN ALGILAMANIN KULLANIM OLANAKLARI

Bekir S. KARATAŞ Erhan AKKUZU Gökhan ÇAMOĞLU


Dr., Zir.Yük.Müh. Dr., Zir.Yük.Müh. Zir.Yük.Müh.
İl Özel İdaresi Altyapı İşl. Dai. Ege Üniversitesi Ziraat Fak. Ege Üniversitesi Ziraat Fak.
Bşk. Tar. Hiz. Müd., Tar.Yap. ve Sul. Böl., Tar.Yap. ve Sul. Böl.,
Çınarlı-İzmir Bornova-İzmir Bornova-İzmir
bekir.karatas@ege.edu.tr erhan.akkuzu@ege.edu.tr camoglu@comu.edu.tr

ÖZET

Taşkınlar, her yıl dünyanın bir çok bölgesini etkileyen başlıca felaketlerdendir. Bu sadece doğal
kaynaklara ve çevreye değil; aynı zamanda sağlık, ekonomi ve can kaybına da neden olan, tüm
nehir ve doğal drenaj sistemlerinde meydana gelebilen kaçınılmaz doğal bir fenomendir.

Taşkından etkilenen bölgelerin alansal ve zamansal dağılımının analizi, taşkını azaltmada


oldukça etkilidir. Taşkın koşullarında su kütlelerinin hızlı hareket etmesi ve yanına
yaklaşılamaması nedeniyle, genellikle taşkınla ilgili bilgilerin geleneksel ölçüm teknikleriyle
üretilmesini zorlaştırmaktadır. Uzaktan algılamadaki (UA) gelişmeler, büyük alanların taşkın
haritalamasını oldukça kolaylaştırmıştır. UA verilerinin sinoptik ve tekrarlanabilir yapısı, geniş
alanlarda su kütlelerinin izlenmesine izin vermektedir. UA, taşkın alanlarının boyutlarını izlemek
ve ölçmek, etkin kurtarma çalışmalarını yürütmek ve etkilenen arazi ve alt yapının nicel
ölçümlerini sağlamak için kullanılmaktadır.

Bu çalışma, öncelikle taşkınların belirlenmesinde UA’nın kullanım olanaklarını ortaya


koymaktadır. Bunun yanında, araştırmacılara UA’nın taşkın belirlemede kullanımındaki
gelişmelerle ilgili temel bilgiler sunmaktadır.

Anahtar Kelimeler: Uzaktan Algılama, Taşkın, NOAA

ABSTRACT

Floods are the major disaster, affecting many regions around the world year after year. It is an
inevitable natural phenomena occurring from time to time in all rivers and natural drainage
system, which not only damages natural resources and environment, but also causes the loss of
lives, economy and health.

The analysis of spatial extent and temporal pattern of flood-inundated areas is of prime
importance for mitigation of floods. Often information on flood is difficult to produce using
traditional survey techniques because water bodies can be fast moving as in floods or may be
inaccessible. With the development of remote sensing (RS) techniques, flood mapping for large

207
areas can be done easily. The synoptic, repetitive nature of satellite remotely sensed data have
allowed monitoring of water bodies over large regions of land. RS techniques are used to measure
and monitor the areal extent of the flooded areas, to efficiently target rescue efforts and to
provide quantifiable estimates of the amount of land and infrastructure affected.

The paper first presents usage possibilities of RS on determination of flood. The second part of
the paper provides researches background information on the developments in the field of RS
applicable to flood determination.

Key Words: Remote Sensing, Flood, NOAA

GİRİŞ

Küresel ısınma, kirlenme, ozon tabakasının delinmesi, iklim değişikliği gibi nedenlerden dolayı,
günümüzde doğal afet riski artmıştır. Bu afetler, ekonomik, sosyal ve çevresel etkiler açısından
büyük zararlara neden olmaktadır (Yıldırım, 2002). Tüm nehir ve doğal drenaj sistemlerinde
meydana gelebilen taşkınlar, her yıl dünyanın bir çok bölgesini etkileyen başlıca doğal
afetlerdendir (Jain vd., 2006). Taşkınlar, daha çok insanların yoğunlaştığı yerleşim merkezleri ile
tarımsal alanlarda meydana gelmektedir. Buralardaki akarsular, aşırı ve ani yağışlar, taşkın
oluşturarak, önemli boyutta can, mal ve ürün kaybına neden olmaktadır. Bu yüzden, taşkın
alanlarının belirlenmesi, sellerin izlenmesi ve incelenmesi oldukça önemlidir (Demirkesen,
2007).

Taşkın tehlikelerini azaltmada, yapısal olmayan yöntemler, yapısal yöntemlerden (baraj, ark vb.)
çok daha ekonomiktir. Bunların başında modern tahminleme yöntemleri gelmektedir (Jain vd.,
2006). Bazı taşkın parametrelerini belirlemek için gerekli bilgiler (yağış şiddeti, kar erimesi, akış
yönü ve hızı, arazi kullanımı, toprak tipi, topoğrafya vb.), uydu görüntülerinden
sağlanabilmektedir. Genellikle büyük alanları kaplayan taşkınların, doğru ve hızlı tespiti ve
analizi, günümüzde radar veya optik uydular ile hava fotoğraflarının kullanıldığı, uzaktan
algılama (UA) teknikleriyle yapılabilmektedir (Yıldırım, 2002).

UA ile çok kısa sürede güvenilir ve ekonomik bilgi elde edilebilmekte, yapılacak çalışmalar ve
alınacak önlemler planlanabilmektedir (Tunay ve Ateşoğlu, 2004). Doğal afetlerde UA verileri;
afet öncesi zarar azaltmaya yönelik olarak, tehlike ve risk haritalaması, planlama ve afet
senaryolarının hazırlanması; afet anında, erken hasar tespiti, kriz yönetimi, lojistik destek,
kurtarma çalışmaları için alternatiflerin belirlenmesi, mevcut tehlikenin izlenmesi ve
haritalanması; afet sonrasında ise hasar tespiti, yeni yerleşim yerlerinin belirlenmesi ve tehlikenin
izlenmesiyle sivil savunma ekiplerine destek çalışmalarında kullanılmaktadır (Tekin vd., 2007).
UA verileriyle taşkın hasarının (can ve mal kaybı) belirlenebilmesi için alanla ilgili daha önce
oluşturulmuş sayısal veri tabanının oluşturulması gerekmektedir. Böylece, taşkından hemen sonra
taşkından etkilenen insan ve alanlar kısa sürede belirlenerek, hasar tespit çalışmaları
yapılabilmektedir (Özdemir, 2007).

Taşkın alanlarının zamansal ve alansal dağılım analizi, su baskınlarının azaltılması için oldukça
önemlidir. Taşkın anında, su kütlelerinin hızlı hareket etmesi ve yanına yaklaşılamaması
nedeniyle, taşkınla ilgili bilgilerin geleneksel yöntemlerle elde edilmesi zordur. UA verilerinin
sinoptik, tekrarlanabilir yapısı, geniş alanlarda su kütlelerinin izlenmesine izin vermektedir. UA
teknikleri, taşkın alanlarının boyutlarını izleme ve ölçmede, etkin kurtarma çalışmalarında ve
etkilenen arazi ve alt yapıyı belirlemede kullanılmaktadır (Jain vd., 2006).

208
Bu çalışmada, öncelikle taşkınların belirlenmesinde, UA tekniğinin kullanım olanaklarını ortaya
konulmuştur. Ayrıca, bu konuda yapılan bazı çalışmalara yer verilmiş ve araştırmacılara UA’nın
taşkın belirlemede kullanımındaki gelişmelerle ilgili temel bilgi ve yaklaşımlar sunulmuştur.

YAPILAN ÇALIŞMALAR

Şorman ve Doğanoğlu (2001), Batı Karadeniz Bölgesi’nde 20-21 Mayıs 1998 tarihlerinde
meydana gelen taşkından etkilenen alanların belirlenmesinde, UA ve coğrafi bilgi sistemini
(CBS) kullanmışlardır. Çalışmada 7 Mayıs 1998 (taşkın öncesi) ve 25 Mayıs 1998 (taşkın
sonrası) iki adet NOAA-AVHRR-14 uydu görüntüsü kullanılmıştır. Kontrollü sınıflandırılan
uydu görüntülerinden yararlanılarak, çıkan sonuçlar değerlendirilmiş ve taşkın alanları
belirlenmiştir

Tunay ve Ateşoğlu (2004), 1992 ve 2000 tarihli Landsat 5 TM uydu verilerini kullanarak, Bartın
Çay’ını oluşturan iki ana dere olan Kozcağız ve Ulus Çayı taşkın sahalarındaki değişimlerin
analizi yapmışlardır. Her iki taşkın sahasının 1992-2000 tarihleri arasındaki toplam değişim
miktarı, 78.91 ha olarak bulunmuştur. Uydu verileri üzerinden elde edilen bilgilerin CBS
ortamında analizleri yapılmış, ortaya çıkan sonuçlar doğrultusunda meydana gelen değişimlerin
boyutu belirlenmiştir. Yine aynı yörede, Turoğlu (2005), meydana gelen sel ve taşkınların sıklık
ve şiddetini etkileyen coğrafi faktörleri, CBS, UA ve arazi çalışmaları ile analiz etmiştir.
Çalışmada, farklı tarihlere ait Landsat 5 TM ve Landsat ETM görüntüleri ile Bartın şehir
merkezine ait 1944 ve 1998 yıllarına ait hava fotoğrafları kullanılmıştır.

Tekeli vd. (2005), Fırat Nehri’nin, yukarı kısmındaki Karasu havzasında yaptıkları bir çalışmada;
500 m çözünürlüğe sahip MODIS uydusundan elde edilen günlük kar örtüsü haritalarını, 2002-03
kışı için yeryüzü bilgileriyle karşılaştırmışlardır. Yüzeydeki karın varlığı, 2002-03 ve 2003-04
kışları için 19 noktada yapılan ölçümlerden elde edilmiştir. Kar sezonunda yerinde yapılan
ölçümlerle uydu görüntülerinden elde edilen kar haritaları karşılaştırıldığında, % 62-82 arasında
yer alan bir doğrulukla ölçümlerin yapıldığı belirlenmiştir. MODIS ve yer ölçüm verileri
arasındaki uyuşmazlığın ana nedenlerinin; karla kaplı alanların ve arazi yüzeyi haritalarının
kenarlarında sıklıkla görülen MODIS bulut maskelemesinin mevcut versiyonu ve alandaki
yüksek bulutlanma sıklığı olduğu ifade edilmiştir. Çalışmadan elde edilen sonuçlar, MODIS’ten
elde edilen kar örtüsü değerlerinin, Türkiye havzalarında kar erimesi-yüzey akışın tahmin
edilmesi ve simülasyonunda kullanılabileceğini göstermiştir.

Imhof vd. (1987), Landsat-Multispectral Scanner (MSS) ile birlikte L-band radar verisi
kullanılarak, aşağı Ganges Nehri boyunca oluşan taşkın sınırlarını haritalamışlardır.

Winsnet vd. (1974), taşkın izlemede NOAA-AVHRR verilerini kullanılabileceğini


göstermişlerdir. Cao vd. (1987), taşkın öncesi ve taşkın sonrası NOAA uydusuna ait 3 bandı
karşılaştırarak Liaohe Nehri taşkınını incelemişlerdir. Xiao ve Chen (1987), Songhua Nehir
havzasında, NOAA uydusunun band 1 ve band 2 arasındaki görüntü farklarının kullanarak,
meydana gelen taşkının boyutlarını belirlemeyi başarmışlardır. Barton ve Bathols (1989),
1988’deki Darling Nehir taşkınını belirlemede, AVHRR band 4’ten gece sıcaklık görüntüsünü
kullanmışlardır. Islam ve Kimiteru (2000), NOAA-AVHRR verilerini kullanarak, Bangladeş’teki
taşkın tehlikesini değerlendirmişlerdir. Taşkından etkilenen alanları doğru olarak belirlemek için
“su” ve “su olmayan” şeklinde sınıflandırılan taşkın alanları ile kurak sezon boyunca alınan
görüntüler çakıştırılmıştır.

209
Karabulut (2002), ABD’nin orta batı bölgesinde Missouri eyaletinin St. Louis ile St. Charles
şehirleri arasında yer alan ve taşkın yapan Missouri Nehri’nde meydana gelen selleri incelediği
bir çalışmada, 1988 (sel öncesi) ve 1993 (sel zamanı) Landsat TM verilerini kullanmıştır.
Aritmetik işlem, gri ton (ikili maskeleme) ve kontrolsüz sınıflama teknikleriyle görüntüler
işlenerek, sel felaketine maruz alanlar tespit edilmiştir. Çalışmada, yakın kızıl ötesi (NIR)
bandına ait verilerin kara ve su kütlesi ayrımında en doğru sonuçları verdiğini göstermiştir.
Ayrıca, bu teknikle, taşkınların izlenme ve incelenmesinin mümkün olacağını ifade etmiştir.

Knebl vd. (2005), Amerika’nın Texas eyaletinde San Antonio Nehir havzasında test edilen
bölgesel ölçekli bir taşkın modelini kullandıkları çalışmalarında; yeni nesil radarlara dayalı yağış
tahmini (NEXRAD), CBS ve hidrolojik modeli (HEC-HMS/RAS) birlikte kullanmışlardır.
Taşkından birkaç gün sonraya ait Landsat TM görüntüleri kullanılarak, taşkından etkilenen ve
etkilenmeyen alanları belirlemişlerdir. Geliştirilen modelin şehir, ülke ve bölge ölçekli taşkın
çalışmalarında kullanılabileceği ortaya konulmuştur.

Son yıllarda HYDROTEL (Fortin vd., 2001), CASC2D (Downer vd., 2002) vb. gibi UA ve CBS
ile uyumlu hidrolojik modeller geliştirilmiş veya güncellenmiştir. Liu ve De Smedt (2005),
Belçika’da Brüksel’in kuzey doğusunda yer alan Barebeek havzasında test edilen alansal
dağılımlı bir hidrolojik modelle (WetSpa) ekstrem taşkın karakteristiklerini belirlemek için
gerekli parametreler olan, arazi kullanımı ve toprak örtüsü parametrelerini, UA ile elde
etmişlerdir. Modelle elde edilen akım sonuçları, arazide ölçülen değerlerle karşılaştırılmıştır.
Çalışma sonucunda; UA verilerinin kullanıldığı bu model, taşkınlar üzerinde arazi kullanımı,
toprak örtüsü ve topoğrafyanın etkisini analiz etmede ve kompleks arazilerde taşkın tahmininde
oldukça kullanışlı bulunmuştur.

French vd. (2006), Güney Kaliforniya’nın Antilop vadisindeki Rosamond Gölü taşkınını
belirlemek için eşik yağış uygunluğunu test ettikleri bir çalışmada; toprak tipi, bitki cinsi ve
yoğunluğuna dayalı, yükselti sınırını belirlemek ve havza sınırlarını çizmek için UA’yı
kullanmışlardır. NOAA uydularından elde edilen iklim verileri ile Landsat 4 ve 5 TM uydu
görüntüleri, kış yağışları ile taşkın arasındaki ilişkiyi incelemek için kullanılmıştır. Daha sonra,
eşik yağış, uydu görüntülerinin elde edildiği zamansal çözünürlük içinde meydana gelen
yağışlarla karşılaştırılmıştır. Çalışmada geliştirilen yaklaşımın, taşkın sıklığı ve süresini
tahminlemede kullanılabileceği gösterilmiştir.

Jain vd. (2006), her yıl taşan ve Hindistan’ın kuzey doğusundaki Myanmar ve Bangladeş ile sınırı
olan Assam eyaletinden geçen Brahmputra Nehri’nin taşmasından etkilenen alanların
haritalanmasında NOAA-AVHRR verilerini kullanmışlardır. Çalışmada, arazi ve suyun spektral
özelliklerine dayalı bir su tespit yöntemi kullanılmıştır. Bulutsuz günler için oluşturulan
taşkınların maksimum alansal genişliğiyle ilgili haritaların, taşkın zararı hakkında oldukça
öğretici olduğu ifade edilmiştir. Araştırma sonucunda; alanın yaklaşık % 25-30’unun taşkından
etkilendiğini belirlemişlerdir. Ayrıca, bu tür çalışmaların taşkın durumunu değerlendirmede
kullanılabileceğini ifade etmişlerdir.

Billa vd. (2006), Malezya’da yaptıkları bir çalışmada, taşkın erken uyarısı için geliştirilmiş bir
hidrolojik modele girdi olan, yağış yoğunluğunu belirlemek için NOAA uydu görüntülerini
kullandılar. Çalışmada bulut yüksekliğini belirlemek için termal bandlar kullanılmıştır. Sonuçlar,
bölgesel ölçekte bulut parlaklık sıcaklığına dayalı yağış yoğunluğunun belirlenmesi için umut
verici bulunmuştur. Gerçek zamanlı elde edilebilen ve yüksek zamansal çözünürlüğe, otomatik
kalibrasyon ve geometrik düzeltmelere sahip NOAA verisi kullanmanın, kısa dönemli
hidrometeorolojik tahminlerde büyük bir avantaj sağladığı ortaya konulmuştur. Bu verilerden
elde edilen bulut bilgilerinin, gerçek zamanlı olarak işlenebileceğini ifade etmişlerdir. Ayrıca
taşkınla ilgili ve potansiyel taşkına duyarlı havzaların belirlendiği hidrometeorolojik çalışmalar

210
için önemli olan, bulut tipi, bulut üstü sıcaklığı ve bulutluluk oranının izlenmesinde de
kullanılabileceğini ifade etmişlerdir.

Özdemir (2007), Hindistan’ın Orissa eyaletindeki, Mahanadi akarsuyu ve kollarını kapsayan


çalışmasında; 2003 yılında meydana gelen ve 55 gün (27 Ağustos-20 Ekim) süren bir taşkını
incelemiştir. Taşkında 67 kişinin hayatını kaybettiği, 3 milyon kişinin evsiz kaldığı, 117900 km2
alanın etkilendiği ve 55 milyon dolarlık zarar meydana geldiği ifade edilmiştir. Çalışmada, taşkın
sırası ve sonrası için Radarsat-1, taşkın öncesi akarsu yatağının belirlenmesi için Landsat ETM ve
IRS Pan uydu görüntüleri kullanılmıştır.

Udnæs vd. (2007), Norveç’te yaptıkları bir çalışmada; HBV modeliyle bahar taşkın tahminini
geliştirmek için uydu destekli karla kaplı alanların (SCA) gözlemlenebilirliğini araştırdılar.
Çalışmada, SCA hidrolojik modeli, HBV’nin kalibrasyonu ve onaylanması için kullanılmıştır.
Bunun için baharda ve yazın eriyen karlar nedeniyle her yıl taşkın meydana gelen on test havzası
seçilmiştir. Çalışma sonucunda; radar (Envisat ASAR) ve optik uydulardan (NOAA-AVHRR ve
Terra MODIS) alınan SCA, oldukça farklı bulunmuştur. AVHRR verileri, yalnızca 1995-2004
dönemi için HBV modelinin güncellenmesi ve kalibrasyon işlemlerinde; MODIS ve ASAR
verileri 2004 yılı için kontrol amacıyla kullanılmıştır. Çalışmadan elde edilen sonuçlar,
ASAR’dan elde edilen SCA’nın, MODIS ve AVHRR’den elde edilenlerden oldukça farklı
olduğunu göstermiştir.

UZAKTAN ALGILAMA TEKNİĞİ

Uzaktan algılama, elektromanyetik radyasyonu kullanarak, yeryüzü özelliklerinin tanımlanması,


bunların jeo-biyofiziksel özelliklerinin (Navalgund vd., 2007) fiziksel temas olmaksızın
görüntülenmesi ve değerlendirilmesi olarak tanımlanabilir. Mutlak 0oK üzerindeki
sıcaklıklardaki tüm cisimler genellikle görünür bölge dışında elektromanyetik enerji yayarlar. Bu
yüzden, yayılan enerjinin büyük bölümü çıplak gözle görülemez. Elektromanyetik ışınım bir
cisme çarptığında, bunun bir kısmı yansır ve dağılır, bir kısmı iletilir, kalan bölüm ise cisim
tarafından soğurulur (Kirişçi vd., 1999). Elektromanyetik spektrumun belli bir band genişliğinde
yansıyan ve dağılan elektromanyetik ışınım, UA platformlarındaki algılayıcı düzenekler
tarafından ölçülür (Ambast vd., 2002). Bu ışınım, suyun sedimantasyon seviyesine, toprağın nem
içeriğine ve bitki pigmentleri gibi bir çok özelliğe göre değişmektedir (Richards ve Jia, 2005).
Spektral, alansal, zamansal ve radyometrik çözünürlükler nesne ayrımını kolaylaştıran uydu
algılayıcılarının temel özellikleridir. UA, tarım, orman, arazi kullanımı, kırsal gelişim, jeoloji,
çevre, kıyı bölgesi, denizcilik kaynakları, kar ve buzul, felaket izleme ve etkilerini azaltma,
altyapı geliştirme vb. gibi bir çok alanda kullanılmaktadır (Navalgund vd., 2007).

UA uydularının en önemli özelliği geniş yeryüzü alanlarını, belli zaman aralıklarıyla sürekli ve
çok bandlı tarayarak, sayısal veri olarak kaydetmesidir. Uydu verileri, çok kısa aralıklarla, ilgili
alanlarının sürekli gözlenebilmesinde, çok değerli bilgiler taşır (Yıldırım, 2002). Ayrıca UA, elde
edilen verilerin genellikle geleneksel yöntemlere göre daha objektif ve doğru olması; arazi
yüzeyine ilişkin verilerin mekansal değişimi hakkında detaylı ve açıklayıcı bilgi sağlaması;
sistematik bir şekilde elde edilen verilerin farklı zaman ve alanlar için karşılaştırmayı mümkün
kılması; tüm bu verilerin CBS aracılığıyla alansal gösterimiyle daha kolay anlaşılabilmesi
(Bastiaanssen ve Bos, 1999); elde edilen verilerin birleştirilerek büyük alanları kapsayabilmesi
veya çok küçük ölçeklere kadar ayrılabilmesi gibi avantajlara sahiptir (Bastiaanssen vd., 2000).

UA tekniğinin tüm bu avantajlarının yanı sıra bazı kısıtları da söz konusudur. UA ile elde edilen
bilgiler, gözlenen arazi yüzeyindeki koşulların nedenlerini açıklamaz; yalnızca gözlenen alanla

211
ilgili etkileri gösterir. Yüksek alansal çözünürlükteki görüntüler bulutluluk nedeniyle çok sık
elde edilemeyebilir. Bazı uydu verileri günlük olarak elde edilebilmesine rağmen, alansal
çözünürlükleri düşüktür (örneğin; NOAA, 1.1 km) (Bastiaanssen vd., 2001). Sürdürülebilirlik
yönünden verilerin dağıtımı ve uyduların dönüş periyodu sorun oluşturabilmektedir. Vidal ve
Baqri (1995), bir uydunun dönüş periyodunun 15-30 gün arasında değiştiğini ve yüksek
çözünürlükteki uydu görüntülerinin sipariş tarihinden itibaren 15 günden daha erken
dağıtılamayacağını ifade etmişlerdir. Satın alınacak uydu görüntü fiyatlarının gelişmekte olan
ülkeler için yüksek olması da sorun oluşturmaktadır (Bastiaanssen ve Bos, 1999). Bu görüntüleri
işlemek için gerekli yazılım ve donanımların bir çok gelişmekte olan ülke için yüksek olması ve
uzman insan eksikliği diğer kısıtlar olarak sayılabilir (Bastiaanssen vd., 2000).

Uydu Görüntülerinin İşlenmesi

Uydu görüntülerinin işlenmesinin ilk aşaması; amaca uygun uydu algılayıcısı, görüntü ve obje
büyüklüğü, çalışılacak konu, çalışmanın ayrıntı düzeyi ve zamanının seçilmesidir. Bunun
yanında, UA ile belirlenen yeryüzü parametrelerinin sağlıklı olarak elde edilmesi için en uygun
atmosfer koşulları gözetilmek zorundadır. Bunun için uydu görüntüsü bulutsuz bir günde
alınmalıdır. Aksi takdirde tamamen bulutlu veya kısmen bulutlu bir atmosfer koşulunda alınacak
görüntüden yeryüzüne ilişkin sağlıklı veri elde etmek mümkün olamamaktadır. Buna rağmen her
görüntüde, yeryüzünde oluşan ışınımı doğru olarak belirleyebilmek için atmosferik düzeltme
yapılmalıdır (Ambast vd., 2002). Daha sonra yapılacak işlemler ise Altınbaş vd. (2001)’ye göre
sırasıyla aşağıda özetlenmiştir:

9 Çalışma alanına ait standart topoğrafik haritalardan yararlanılarak, yol, yerleşim alanı,
ırmak, göl, kıyı vb. gibi bilinen ve gerekli olan nesneler sayısallaştırılarak, bir altlık harita
oluşturulur.

9 Uydu görüntüsünün, çekim esnasında ortaya çıkan görüntü uzaması, sürüklenmesi vb.
nedenlerle her köşesinde aynı ölçeğe sahip olmaması ve kuzey yönünün gerçek kuzeyden
uzaklaşmış olarak algılanması nedeniyle, sayısal altlık harita kullanılarak, geometrik düzeltmesi
(rektifikasyon) yapılır ve koordinatlandırılması sağlanır.

9 Rektifiye edilmiş uydu görüntüsü, çalışılacak nesnesinin özelliğine göre gerekli band
kombinasyonları yapılarak renklendirilir ve istenilen yansıma verisi kullanılır hale getirilir. Daha
sonra, nesnelerin ayrıntılı olarak vurgulanması için uydu görüntüleri zenginleştirilir. Bunun için
yansıma değerlerinin frekans dağılım eğrisinin 0-255 arasında çan eğrisi oluşturacak şekilde
yayılması sağlanır.

9 Görüntüler arazi çalışmaları için hazır hale getirilerek, test alanları seçilir. Arazi
çalışmaları süresince yeryüzü nesnelerinin uydu görüntüsündeki yerleri, görülme renkleri ve
yansıma aralıkları saptanır. Küresel konumlama sistemi (GPS) alıcıları kullanılarak test
alanlarının koordinatları belirlenir ve uydu görüntülerindeki yerleri kesinleştirilir.

9 Uydu görüntüsü, kontrollü (supervised) veya kontrolsüz (unsupervised) yöntemlerle


sınıflandırılır. Kontrolsüz sınıflandırmada, sadece piksellerin yansıma değerlerine göre sınıfların
sayısını belirlenir. Kontrollü sınıflandırmada ise, araştırılan nesnelere ait bilinen yansıma
değerlerine göre sınıflandırma aralıkları oluşturulur. Bunun için mutlaka çalışma alanı hakkında
yeterli bilgi birikimine sahip olunması gerekir.

9 Daha önce sayısallaştırılmış olan altlık haritalar, sınıflandırılmış görüntü üzerine


çakıştırılır. Elde edilen veriler kenar bilgilerine (lejant) ilave edilerek sonuç haritası oluşturulur.
Üretilen bu veriler ışığında araştırma sonuçları değerlendirilip, yorumlanır.

212
UA İLE TAŞKIN BELİRLEME

Taşkın öncesi, taşkın anı ve sonrasında uydu görüntülerinden yararlanarak, afetin etkisi hızlı bir
şekilde ortaya konabilir. Böylece, yapılan analizler, daha sonra meydana gelebilecek afetlere
karşı hazırlıklı olma ve önlem alma açısından da yol gösterici olabilir. Taşkınların meydana
geldiği anda bulutlu atmosferik koşulların hakim olma olasılığının yüksek olmasından dolayı,
bulut örtüsünden etkilenmeyecek radar görüntüleri kullanılmalıdır. Yüksek çözünürlüklü optik
uydu görüntüleriyle, taşkın öncesinde alana ait veri tabanları oluşturulabilir. Farklı zamanlı uydu
görüntüleriyle de taşkın alanlarında suyun zamansal hareketliliği izlenebilir (Özdemir, 2007).

NIR bandı verileri (0.76-0.90 μm) su kütleleri ile karaların birbirlerinden ayrılmasında oldukça
kullanışlıdır. Bunun nedeni, NIR dalga boyundaki ışınların tamamına yakını su tarafından
tutulurken, aksine kara yüzeyi tarafından bu dalga boyutundaki ışınların büyük çoğunluğu geri
yansıtılmaktadır. Bu özellikten yararlanarak, taşkın alanlarının doğru olarak belirlenmesi
mümkün olabilmektedir. Son yıllarda bir çok araştırıcı özellikle Landsat TM 4. ve MSS 7.
bandları ile SPOT uydusunun 3. bandını su kütleleri ile ilgili çalışmalarda kullanarak, olumlu
sonuçlar elde etmişlerdir (Karabulut, 2002). Bir çok çalışmada genellikle kızıl ötesi (IR)
bandlarla sahip Landsat (TM ve MSS), IRS ya da SPOT uyduları, basit sınıflandırma işlemleri
kullanılarak, su kütlelerinin boyutlarını belirlemede kullanılmıştır (Wang vd., 2002; Frazier ve
Page, 2000). Ancak, büyük alanlar için yüksek çözünürlüklü bu uydulardan elde edilen iki farklı
tarihte, bir kaç görüntü gereklidir. Bu da genellikle, ekonomik ve uygulanabilir değildir. Oysa,
NOAA-AVHRR algılayıcıları, bölgesel ya da küresel ölçekte çalışmalar için uygun boyutta ve
zamansal çözünürlükte veri sağlayabilmektedir. Yüksek zamansal çözünürlükte, bulutsuz veri
yakalama olasılığı da yükselmektedir. Özellikle de NOAA-16 ve 17 uyduları birlikte
kullanıldığında zamansal çözünürlük iki katına çıkmakta ve bulutsuz veri yakalama şansı çok
daha yükselmektedir (Jain vd., 2006). Buna rağmen, NOAA görüntülerinin alansal
çözünürlüğünün (1.1x1.1 km) düşük olması nedeniyle, daha sağlıklı analizlerin zorunlu olduğu
durumlarda alansal çözünürlüğü daha yüksek olan uydu (Landsat, SPOT, vb.) görüntüleri
kullanılmalıdır (Şorman ve Doğanoğlu, 2001).

Dalga boyları ile su arasında ilişki her bir Landsat TM bandı karşılaştırılarak görülebilir. Band
1’de su beyaz/grinin çeşitli tonlarında görülür. Buna rağmen band 1, yüzey suyu ile toprak
nemini çok iyi ayırt edememektedir. Band 7’de su, siyah spektral yansımalar ile ayırt
edilmektedir. Oysa, toprak nemi koyu gri ve kuru toprak hemen hemen beyazdır. Bu da, görünür
dalga boylarının (0.4-0.7 μm) yüzey suyuna nüfuz ettiğini ve NIR ve kısa dalgalı kızıl ötesi
(SWIR) (0.7-2.35 μm) elektromanyetik enerjinin ise yüzey suyu tarafından absorplandığını
göstermektedir. Görünür dalga boyu aralığını algılayan bandlarla, elektromanyetik enerjinin sığ
sulara nüfuz etmesi ve dipteki toprağın sınırdaki toprağa benzer yansımalar göstermesinden
dolayı, kıyı şeridinin belirlenmesi zordur. Ancak, kıyı şeridi IR bandlarla (4, 5 ve 7) net olarak
belirlenebilir. Çünkü; bu dalga boyları su tarafından absorbe edilir ve toprak tarafından yansıtılır.
Bu yüzden, bu tür çalışmalarda NIR ve SWIR bandlar kullanılmalıdır (French vd., 2006). Taşkın
belirleme de sıklıkla kullanılan Landsat 4 ve 5 TM uydularına ait, her bir bandın spektral ve
alansal çözünürlükleri ile kullanım alanlarına ilişkin bilgiler Çizelge 1’de verilmiştir.

213
Çizelge 1. Landsat 4 ve 5 TM uydularına ait bazı özellikler (French vd., 2006).

Frekans Çözünürlük
Band Spektral band Kullanımı
(μm) (m)
1 Mavi 0.45–0.52 30 Vejetasyondan toprağı ayırt etme
2 Yeşil 0.53–0.60 30 En yüksek vejetasyon ve bitki canlılığını belirleme
3 Kırmızı 0.63–0.69 30 Vejetasyon eğimlerini ayırt etme
4 Yakın kızıl ötesi 0.76–0.90 30 Biomas içeriği ve kıyı şeridi belirleme
5 Kısa dalgalı kızıl ötesi 1.55–1.75 30 Toprak nem içeriğini ayırt etme
6 Termal kızıl ötesi 10.4–12.5 120 Termal haritalama ve toprak nemi tahminleme
7 Kısa dalgalı kızıl ötesi 2.08–2.35 30 Su, kıyı şeridi ve kil içeriğini belirleme

Aktif sitemler olan radar algılayıcılar, optik algılayıcılardan farklı olarak bulut ve orman
örtüsünden etkilenmezler. Ayrıca pürüzsüz su yüzeyleri radar dalgalarına karşı gösterdikleri
speküler yansımadan dolayı sinyaller antene geri dönmezler. Bu yüzden, radar görüntülerde
durgun su yüzeyleri siyah görünür (Lillesand vd., 2004). Bu özellikten dolayı, radar görüntüleri,
taşkın alanlarının belirlenmesinde en çok tercih edilen görüntülerdir (Özdemir, 2007).

Bir havzadaki karın varlığı, yüzeyde depolanan ve gelecekte yüzey akışı için varolan nemi
oldukça etkilemektedir. Bu yüzden mevsimlik kar örtüsünün izlenmesi, klimatoloji,
hidrometeoroloji, su kullanımı ve kontrolü, hidroloji ve taşkın tahmini gibi amaçlar için son
derece önemlidir (Tekeli vd., 2005). MODIS görüntülerinden karla kaplı alan haritalarının elde
edilmesi için kullanılan yaklaşım; kar yansımasının görünür dalga boylarında (0.5-0.7 μm)
yüksek ve kısa dalgalı IR (1-4 μm) dalga boylarında düşük olmasına dayalıdır. MODIS kar
haritalama algoritması, NDSI (normalized difference snow index) ve eşik değeri dikkate alır
(Hall vd., 2002). Karlı kaplı alanlara ait piksellerin karsız olanlardan ayrılmasında aşağıdaki
eşitlik kullanılmaktadır (Tekeli vd., 2005):

NDSI=(MODISB4-MODISB6)/(MODISB4+MODISB6) (1)

Eşitlikte; MODISB4 ve MODISB6, sırasıyla band 4 ve band 6’ya ait yansıma değerlerini
göstermektedir. Noktadan piksel boyutuna yükseltilen ölçeklendirme ve sınırlı alansal örtü, bu tür
çalışmaları engellemektedir. Bu yüzden yüksek çözünürlüklü uydu görüntüleriyle yapılacak
karşılaştırmalarla MODIS kar örtüsü haritalarının onaylanması gerekmektedir. Kar örtüsü
çalışmaları, taşkınların önlenmesi için biriken karın erimesinin modellenmesini kapsamaktadır.
Bu yüzden, kar örtüsü hakkında hızlı ve doğru bilgi, su kaynaklarının işletimi ve/veya
simülasyonu için çok önemlidir (Tekeli vd., 2005).

SONUÇ VE ÖNERİLER

Taşkınlar, insan hayatı ve onu hayatta tutan çevresel faktörler için en kötü ve en riskli doğal
afetlerden birisidir. Taşkınların önceden tahmin edilebilmesi, haritalanması, modellenmesi;
başarılı bir planlama, sivil koruma ve erken uyarı için oldukça önemlidir.

Uydu görüntüleri afet yönetiminin her safhasında etkin olarak kullanılan veriler olup, bir çok
ülkede taşkın zararlarının azaltılmasında kullanılmaktadır. UA teknikleri ile belirlenebilen, su
havzalarının potansiyel risk bölgeleri, akış yönü, tehdit altındaki bölgeler, yağış durumu ve
214
zamanları gibi faktörlerle ilgili risk analizleriyle, gelecekteki taşkınlara karşı önlem alınabilir.
Taşkın sonrasında ise, UA ile taşkın alanlarının görüntüsüne hızla ulaşabilme ve taşkın
haritasının hazırlanabilmesiyle, taşkınlardan etkilenenler için zamanında, güvenilir ve doğru
yardım ile kurtarma çalışmaları yapılabilir.

UA, taşkın alanlarının hasar tespitinde ve taşkın ovası planlama stratejilerinin geliştirilmesinde
çok önemli bilgiler sağlayabilmektedir. UA teknikleri ile sele maruz kalabilecek alanlarla ilgili,
yerel, bölgesel ve küresel düzeyde planlamalar için, hızlı, ucuz ve etkin veri sağlanabilir.

CBS destekli uydu görüntülerinin doğal afet çalışmalarında kullanımı gerek afet öncesi, gerek
afet anı ve gerekse de afet sonrasında karar verici ve uygulayıcı mekanizmaya çok önemli
faydalar getirmektedir. Bu yüzden, UA ve CBS’den yararlanılarak erken uyarı sistemleri süratle
geliştirilmeli ve uygulamaya konulmalıdır.

Uzaktan algılamanın doğal afet çalışmalarında kullanımını artırmak için ilgili kurumların, gerekli
teknik alt yapıyı sağlamaları ve eleman eğitimine önem vermeleri gerekmektedir.

KAYNAKLAR
Altınbaş, Ü., Kurucu, Y. ve Bolca, M., 2001, Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Toprak Bölümü Uzaktan Algılama
ve
Coğrafi Bilgi Sistemi, Ebiltem Uydu Lab., Ebiltem Yayınları, No:6, Ege Üni. Matbaası, Bornova-İzmir.

Ambast, S.K , Keshari, A.K. and Gosain, A.K., 2002, “Satellite Remote Sensing to Support Management of
Irrigation Systems: Concepts and Approaches”, Irrigation and Drainage, 51:25-39.

Barton, I.J. and Bathols, J.M., 1989, “Monitoring Floods with AVHRR”, Remote Sensing of Environment, 30:89-
94.
Bastiaanssen, W.G.M. and Bos, M.G., 1999, “Irrigation performance indicators based on remotely sensed data: a
review of literature”, Irrigation and Drainage Systems 13:291-311.

Bastiaanssen, W.G.M; D.J. Molden and I.W.Makin. 2000. “Remote Sensing for Irrigated Agriculture: Examples
from Research and Possible Applications”, Agricultural Water Management 46:137-155.

Bastiaanssen, W.G.M., Brito, R.A.L., Bos, M.G., Souza, R.A., Cavalcanti, E.B. and Bakker, M.M., 2001, “Low
Cost
Satellite Data for Monthly Irrigation Performance Monitoring: Benchmarks from Nilo Coelho, Brazil”, Irrigation
and
Drainage Systems, 15: 53-79.

Billa, L., Mansor, S., Mahmud, A.R. and Ghazali, A.H., 2006, “Modelling rainfall intensity from NOAA AVHRR
data for operational flood forecasting in Malaysia”, International J. of Remote Sensing, 27(23):5225–5234.

Cao S, Dong W and Xiao, Q., 1987, “Applying meteorological satellite imagery to monitor Laohe River flood”,
Remote Sensing Information, 12–16.

Demirkesen, A.C., 2007, “Günümüzde Uzaktan Algılama Uygulamalarına Genel Bir Bakış”, TMMOB Harita ve
Kadastro Mühendisleri Odası 11. Türkiye Harita Bilimsel ve Teknik Kurultayı, 2-6 Nisan, Ankara.

Downer, C.W., Ogden, F.L., Martin, W., and Harmon, R.S., 2002, “Theory, development, and applicability of the
surface water hydrological model CASC2D”, Hydrol. Process., 16:255-275.

Fortin, J.P., Turcotte, R., Massicotte, S., Moussa, R., Fitzback, J., and Villeneuve, J.P., 2001, “A distributed
watershed model compatible with remote sensing and GIS data, I: Description of the model”, J. Hydrol. Eng. 6:91
99.

215
Frazier P and Page, K., 2000, “Water body detection and delineation with Landsat TM data”, Photogrametric
Engineering and Remote Sensing, 66(12): 1461-1467.

French, R.H., Miller, J.J., Dettling, C. and Carr, J.R., 2006, “Use of remotely sensed data to estimate the flow of
water to a playa lake”, Journal of Hydrology, 325:67-81.

Hall, D.K., Riggs, G.A., Salomonson, V.V., DiGirolamo, N. E. and Bayr, K.J., 2002, “MODIS snow cover
products”, Remote Sensing of Environment, 83:181-194.

Imhof, M.L., Vermillion, C., Story, M.H., Choudhury, A.M., Gafoor, A. and Polycon, F., 1987, “Monsoon Flood
Boundary Delineation and Damage Assessment Using Space Borne Imaging Radar and Landsat Data” Photogramm.
Engng. Rem. Sens., 53:405-413.

Islam, M. and Kimiteru, S., 2000, “Flood hazard assessment in Bangladesh using NOAA AVHRR data with GIS”,
Hydrological Processes, 14:605–620.

Jain, S.K., Saraf, A.K., Goswami, A. and Ahmad, T., 2006, “Flood inundation mapping using NOAA AVHRR
data”,
Water Resource Management, (20):949-959.

Karabulut, M., 2002, “Uzaktan Algılama Yöntemlerini Kullanarak Sellerin İzlenmesi ve İncelenmesi”, 2. Coğrafi
Bilgi Sistemleri Bilişim Günleri, 30-31 Ekim, Fatih Üniversitesi, İstanbul.

Kirişçi, V., Keskin, M., Say, S.M. ve Keskin, S.G., 1999, Hassas Uygulamalı Tarım Teknolojisi. Nobel Yayın
Dağıtım Ltd. Şti., Ankara,Yayın no:88, 186s.

Knebl, M.R., Yang, Z.L., Hutchison, K. and Maidment, D.R., 2005, “Regional scale flood modeling using
NEXRAD
rainfall, GIS, and HEC-HMS/RAS: a case study for the San Antonio River Basin Summer 2002 storm event”,
Journal of Environmental Management (75):325-336.

Lillesand, T.M., Kiefer, R.W. and Chipman, J.W., 2004, Remote Sensing and Image Interpretation, 5th Edition, John
Wiley&Sons Ltd., 763 p.

Liu, Y.B. and De Smedt, F., 2005, “Flood Modeling for Complex Terrain Using GIS and Remote Sensed
Information”, Water Resources Management, (19): 605–624.
Navalgund, R.R., Jayaraman, V. and Roy, P.S., 2007, “Remote sensing applications: An overview”, Current
Science,
Vol. 93, No. 12:1747-1766.

Özdemir, H., 2007, “Taşkın Alanlarının Belirlenmesinde Farklı Tarihli ve Farklı Çözünürlüklü Uydu Görüntülerinin
Kullanımı: 2003 Mahanadi Taşkınları Örneği (Orissa-Hindistan)”, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi
Coğrafya
Bölümü Coğrafya Dergisi, (15):25-42.

Richards, J.A. and Jia, X., 2005, Remote Sensing Digital Image Analysis, An Introduction, 4th Edition, Heildelgerg,
Springer-Verlag, 439p.

Şorman, A.U. and Doğanoğlu, V., 2001, “Determination of Flood Inundated Areas Using RS Techniques in the
Western Black Sea Region of Turkey”, Turk J. Engin. Environ. Sci., TÜBİTAK, 25:379-389.

Tekeli, A.E, Akyürek, Z., Arda, A., Şorman, A.A, Şensoy, A. and Şorman, A.Ü, 2005, “Using MODIS snow cover
maps in modeling snowmelt runoff process in the eastern part of Turkey”, Remote Sensing of Environment 97:216
230.

Tekin, B.M., Nurlu, M., Özsaraç, V., Kuterdem, N. K. ve Aksoy, N., 2007, “Doğal Afetlerde Uydu Görüntülerinin
Kullanımı ve International Charter Space and Major Disasters”, TMMOB Harita ve Kadastro Mühendisleri Odası
Ulusal Coğrafi Bilgi Sistemleri Kongresi, 30 Ekim-02 Kasım, KTÜ, Trabzon.

Tunay, M. ve Ateşoğlu, A., 2004, “Bartın İli Taşkın Sahalarındaki Değişimin Uzaktan Algılama Verileriyle
İncelenmesi”, Süleyman Demirel Üniversitesi Orman Fakültesi Dergisi, A(2):60-72.

216
Turoğlu, H., 2005, “Bartın’da Meydana Gelen Sel ve Taşkınlara Ait Zarar Azaltma ve Önleme Önerileri”, Türkiye
Kuvaterner Sempozyumu, İTÜ Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü, İstanbul, 2-5 Haziran, 104-110

Udnæs, H.C., Alfnes, E. and Andreassen, L.M., 2007, “Improving runoff modelling using satellite-derived snow
covered area?”, Nordic Hydrology 38(1):21–32.

Vidal, A. and Baqri, A., 1995, “Management of Large Irrigation Project in Morocco, Use of Remote Sensing
Techniques in Irrigation and Drainage Water Reports 4”, FAO, Rome, Italy, 99-105.

Wang, Y., Colby J.D. and Mulcahy, K.A., 2002, “An efficient method for mapping flood extent in a coastal flood
plain using Landsat TM and DEM data”, Int. J. of Remote Sensing, 23(18):3681–3696.

Winsnet, D.R., McGinnis, D.F. and Pritchard, J.A., 1974, “Mapping of the 1973 Mississippi river floods by NOAA-
2
satellite”, Water Resources Bulletin 10:1040–1049.

Xiao, Q. and Chen, W., 1987, “Songhua River monitoring with metrological satellite imagery”, Remote Sensing
Information, 37-41.

Yıldırım, H., 2002, “Envisat Uydu Verisi Desteği Kazanmış “Türkiye’de Envisat Uydu Verileri İle Taşkınların
Takibi” MAM Projesinin Tanıtımı”, URSI (Union Radio Science Internatiıonal)-Türkiye’2002, I. Ulusal Kongresi
18-20 Eylül, İTÜ.

217
218
TRABZON HEYELANLARINA GENEL BAKIŞ

Ahmet DEMİR, Oktay GÖKÇE, Dr. Şenay ÖZDEN


Ayhan IŞIK, Ayhan ÇİFTÇİ
Bayındırlık ve İskan Bakanlığı, Afet İşleri Genel Müdürlüğü, Afet Etüt ve Hasar Tespit
Dairesi, ANKARA

ÖZET

Afet İşleri Genel Müdürlüğünün 1950-2008 yıllarına ait verilerine göre Trabzon’ da ki afetler
ve özelliklede heyelanlar zamansal ve mekansal dağılım esasına göre irdelenmiştir. Trabzon
ilinde toplam 330 yerleşim birimi değişik afet olaylarına maruz kalmış ve 4520 adet konutun
nakline karar verilmiştir. Yerleşim birimlerinin 306’ sında 1137 heyelan olayına karşılık 3954
adet konutun nakline karar verilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Trabzon, Heyelan, Afetzede, Afet Olayı

ABSTRACT
The disaster events and especially landslides in Trabzon province were examined according to
the General Directorate of Disaster Affairs data at 1950 - 2008. As total, 330 settlement units and
4520 disaster victims were affected by different disaster events like landslides, floods, snow
avalanches etc. during this period. 306 settlement units and were affected directly by landslides,
3954 buildings were damaged and 1137 individual landslide event occurred during this period.

Key Words: Trabzon, Landslide, Disaster victim, Disaster Event

GİRİŞ
Ülkemiz coğrafi konumu, jeolojik ve topoğrafik yapısı ve sahip olduğu iklim özellikleri nedeni
ile büyük can ve mal kaybına yol açan doğal afetlerle sık sık karşılaşan ülkeler arasında
bulunmaktadır. Son 60 yıllık istatistiklere bakıldığında; doğal afetlerin ülkemizde neden olduğu
doğrudan ve dolaylı ekonomik kayıpların, Gayri Safi Milli Hasılamızın %3-4’ü oranında olduğu
görülmektedir (1).
Afet İşleri Genel Müdürlüğü (AİGM) kuruluş amaç ve görevleri dahilinde, kurulduğu ilk günden
bu yana ülkemizde meydana gelmiş yada gelmesi muhtemel afet olaylarını yerinde
incelemektedir.
Afet Etüt ve Hasar Tespit Daire Başkanlığı’nca yürütülmekte olan bu çalışmalar sonucunda
büyük bir arşiv oluşmuştur. Arşivde, ülkemizdeki çeşitli yerleşim birimlerine ait yaklaşık 35.000
afet etüt raporu bulunmaktadır.

219
Söz konusu raporlar; afet olayının gerçekleştiği yer ile ilgili coğrafik konum bilgileri, jeolojik
durumu özetleyen bilgiler, nakline karar verilmiş konut sayısı, afetzede isim listesi, afetin türü ve
durumu, afete maruz bölge kararı alınacak alanın sınırları gibi bilgileri içinde barındırmaktadır.
Söz konusu arşivi oluşturan afet etüt raporlarından, gerekli veriler, “Afet Bilgi Envanteri Projesi”
kapsamında, veritabanına aktarılmıştır. Coğrafi Bilgi Sisteminde (CBS) analiz edilmiştir.
Yapılan sorgulamalarda heyelanlar, afetler türleri bakımından % 43 olay sayısı ve % 22 afetzede
sayısı ile depremlerden sonra ikinci sırada yer almaktadır (Şekil1). Son 50 yılda meydana gelen
toplam heyelan olay sayısı 13746 olup etkilenen yada zarar gören konut sayısı ise toplam 65817
dir.

ÇOKLU
TASNİF
AFETLER*
7%
EDİLMEMİŞLE ÇOKLU TASNİF
R EDİLMEMİŞL
4%
ÇIĞAFETLER* ER
ÇIĞ 6%
2% 0%
DİĞER 2% DİĞER HEYELAN
AFETLER AFETLER 23%
4% 3%
HEY ELAN
43%
KAYA
DEPREM DÜŞMESİ
18% 7%

DEPREM SU BASKINI
SU BASKINI KAYA 51% 8%
13% DÜŞMES İ
9%

Şekil 1. Afet türlerinin dağılımı (a) afet olay sayısına göre, (b) toplam afetzede sayısına göre.

Türkiye genelinde toplam yerleşim birimi sayısının 35.570 olduğu dikkate alındığında
(veritabanımızda kayıtlı yerleşim birimi sayısı) 5.008 yerleşim birimi yani % 14, 08’ i
heyelanlardan etkilenmiştir.
Türkiye’de heyelanlı yerleşim birimleri, özellikle Doğu Karadeniz bölgesinde (Trabzon ve Rize
civarı), Orta ve Batı Karadeniz Bölgesinde (Karabük, Bartın, Zonguldak ve Kastamonu
civarında) ve aktif fay ve fay zonları boyunca yoğunlaşmaktadır. Heyelan yoğunluğu Özellikle
Doğu Karadeniz bölgesinde (Trabzon ve Rize civarı), Orta ve Batı Karadeniz Bölgesinde
(Karabük, Bartın, Zonguldak ve Kastamonu civarında) gözlenmektedir (2).

220
Şekil 2. Heyelan afetine uğramış yerleşim birimlerinin mekansal dağılımı.

İller içerisinde Trabzon, 1137 olay ile en fazla heyelan olayına maruz kalan ilimizdir. Daha
sonra, sırasıyla Rize’ de 1081 olay, Kastamonu’da 585 olay, ve Erzurum’da 488 olay meydana
gelmiştir. En düşük olay sayısı Kırklareli’nde olup bu sayı 3’tür (Şekil 3).
Meydana gelen veya gelmesi muhtemel heyelan olaylarına karşılık nakline karar verilen konut
sayıları incelendiğinde Trabzon, Malatya ve Ankara illeri heyelanlardan en fazla etkilenen
illerdir (Şekil 4.)

IL L E R D E H E YE L AN
O L A Y S A Y IS I
1 .0 0 0 to 1 .2 0 0 ( 2 )
500 to 1 .0 0 0 ( 1 )
400 to 5 0 0 ( 3 )
300 to 4 0 0 ( 1 0 )
200 to 3 0 0 ( 7 )
100 to 2 0 0 ( 1 6 )
75 to 1 0 0 ( 7 )
50 to 75 (8)
25 to 50 (12)
1 to 25 (15)

Şekil 3. Heyelan olay sayılarının illere göre dağılımı.

221
HEY ELA N A FETZEDELERI
ILLERE GORE DA GILIM
2.500 to 4.320 (3)
1.000 to 2.500 (20)
250 to 1.000 (32)
100 to 250 (16)
1 to 100 (9)
all others (1)

Şekil 4. Heyelanlardan etkilenen afetzede sayısının illere göre dağılımı

TRABZON HEYELANLARININ GENEL DEĞERLENDİRMESİ

Trabzon ilinde 1952-2008 yılları arasında olmuş ve olması muhtemel doğal afetlerin, afet türüne
göre dağılımı incelendiğinde olay sayısı açısından % 81 ve afetzede sayısı açısından ise % 82’lik
oranla heyelanlar ilk sırada yer almıştır (Şekil 5 a-b).

Şekil 5- a Trabzon’ daki afet türlerinin olay Şekil 5-b Trabzon’ daki afet türlerinin afetzede
sayılarına göre dağılımı sayılarına göre dağılımı

Trabzon ili genelinde olmuş veya olması muhtemel afetlerin afet türüne göre dağılım haritası
incelendiğinde heyelanlı yerleşim birimlerinin oldukça fazla alanlar kapladığı söylenebilir (Şekil
6 a ). Trabzon ili genelinde son 50 yılda meydana gelen afetlerin genel dağılımına bakıldığında;
derin vadiler boyunca, iklim, bitki örtüsü, insan etkisi (kontrolsüz kazılar, yarmalar, yol vs)
morfolojik, jeolojik ve topoğrafik yapının da etkisiyle heyelan olaylarının geliştiği, daha güneye
doğru ve rakımın arttığı kesimlerde ise çığ ve kaya düşmesi olaylarının daha çok gözlendiği
belirlenmiştir (Şekil 6 b ).

222
Şekil 6 a. Trabzon ilinde afet türlerinin dağılım haritası

Şekil 6 b. Trabzon ilindeki heyelanlı yerleşim birimlerinin 3 boyutlu görüntüsü.

İlçeler bazında yapılan değerlendirmeye gore nakline karar verilen konut sayılarına gore
heyelanlardan en fazla etkilenen ilçe MAÇKA’ dır. Nakline karar verilen konut sayısı 615’ dir.
Maçka’ dan sonra sırasıyla Düzköy 521 ve Akçaabat 455 konut sayıları ile heyelanlardan
etkilenen ilçeler arasında yer almıştır (Şekil 7a- 7 b ve Tablo 1.).

223
C
CCA
A
ARRRS S
S IIIB
B
BAA
ASS
S III
B
B
BEE
ESS
S IIIK
K
KDD
DUU
UZZ
ZUU
U
V
V A
VA
AKK
KFF
FIIIK
K
KEE
EBB
BIIIR
R
R

A
A
AKK
KCC
CAA
AAA
ABB
BAA
ATT
T

M
M
MEE
ERR
RKK
KEE
EZZ
Z O
O
OFF
F
S
S
SAA
ALL
LPP
PAA
AZZ
ZAA
ARR
RIII D
D
DUU
UZZ
ZKK
KOO
OYY
Y
T
T
TOO
ONN
NYY
YAA
A A
A
ARR
RSS
S IIIN
N
N S
S
SUU
URR
RMM
MEE
ENN
NEE
E
Y
Y
YOO
OMM
MRR
RAA
A

A
A
ARR
RAA
AKK
KLL
LIII D
D
DEE
ERR
RNN
NEE
EKK
KPP
PAA
AZZ
ZAA
ARR H
RIII H
HAA
AYY
YRR
RAA
ATT
T

M
M
MAA
ACC
CKK
KAA
A
K
K
KOO
OPP
PRR
RUU
UBB
BAA
ASS
S III

C
C
CAA
AYY
YKK
KAA
ARR
RAA
A

N A K L İN E K A R A R V ER İL EN K O N U T S A Y IL A R IN IN
İL Ç EL ER E G Ö R E D A Ğ IL IM I
500 - 615 (2)
300 - 500 (5)
100 - 300 (4)
10 - 100 (6)
1 - 10 (1)

Şekil 7 a. İlçelere göre afetzede dağılım haritası

Tablo 1. İlçelere göre afetzede sayısı


AFETZEDE
İLÇE SAYISI
BESIKDUZU 3
ARSIN 11
SALPAZARI 42
DERNEKPAZARI 64
SURMENE 65
VAKFIKEBIR 68
CARSIBASI 98
KOPRUBASI 102
HAYRAT 129
YOMRA 176
OF 190
TONYA 309
ARAKLI 337
MERKEZ 348
CAYKARA 421
AKCAABAT 455
Şekil 7 b. İlçelere göre afetzede dağılım grafiği
DUZKOY 521
MACKA 615
TOPLAM 3954

Yıllar açısından yapılan değerlendirmede 1990,1989 ve 1963 yıllarında Trabzon ilinde ki


heyelan olayları nedeniyle nakline karar verilen konut sayılarının diğer yıllara oranla daha fazla
olduğu tespit edilmişir ( Şekil 8 ).

224
Şekil 8. Trabzon ilinde heyelanlar nedeniyle nakil sayılarının yıllara göre dağılımı

HEYELAN- JEOLOJİ İLİŞKİSİ:

Trabzon ili genelinde yerleşim birimlerinde meydana gelen heyelan olayları, 1/500 000 ölçekli
sayısal jeoloji haritasının üzerine aktarıldığında, heyelan olaylarının %78 oranında Üst Kretase
ve Orta - Üst Eosen yaşlı volkano-tortul seriler içerisinde meydana geldiği tespit edilmiştir.(Şekil
9.).

Şekil 9 a . Trabzon ili genelinde meydana gelen heyelanların jeoloji ile olan ilişkisini gösteren harita

Jeolojik birimler içerisinde meydana gelen heyelanların dağılım yüzdeleri ise aşağıdaki şekilde
verilmiştir (Şekil 9 b.).

225
Şekil 9 b . Trabzon ili genelinde meydana gelen heyelanların jeoloji ile olan ilişki dağılımı (% olarak):
(k2vs: Üst Kretase yaşlı Volkano-sedimanter birimler, e2-3: Orta Üst Eosen Volkano-sedimanter birimler, k2pn:Üst
Kretase Paleosen yaşlı kırıntılılar ve karbonatlar, Gama6-7:Paleosen yaşlı plütonik kayaçlar, J1-2: Alt-Orta Jura
kırıntılılar ve karbonatlar, pl: Pliyosen yaşlı ayrılmamış karasal krıntılılar, q :Kuvaterner ayrılmamış kuvaterner,
Jsk1: Üst Jura Alt Kretase yaşlı neritik kireçtaşları.)

Üst Kretase ve Eosen yaşlı Volkanosedimanter birimler içerisinde meydana gelen heyelanlar;
genel olarak bu birimlerin ayrışması sonucu oluşan ve kalınlığı değişken olan rezidüel zon
içerisinde gelişmiştir. Paleosen yaşlı plütonik kayaçlar içerisinde meydana gelen heyelanların ise
(özellikle Çaykara ilçesinin güney kesimlerinde örneğin Taşören Beldesinde ) granitlerin
ayrışarak granit arenasına dönüştüğü ve değişken kalınlığa sahip birim içerisinde meydana
geldiği tespit edilmiştir. Ayrıca vadi yamaçlarında gözlenen heyelanların da yamaç molozu
birimleri içerisinde dere oyulmaları, topoğrafik eğim ve bitki örtüsünün de etkisiyle meydana
geldiği belirlenmiştir.
İl genelinde meydana gelen heyelanların birkaç yerleşim birimi haricinde ( Sera gölü, Maçka
Çatak, Of Bölümlü ve Çaykara Ulucami heyelanları ) genel olarak kayma dairesinin derin
olmadığı, sığ, yüzeysel kayma ve akmalar şeklinde olduğu rapor incelemelerinden tespit
edilmiştir. Bu tespit, inceleme alanındaki heyelanların genel olarak ayrışmış rezidüel volkano-
sedimanter malzeme içerisinde geliştiği bilgisini desteklemektedir.

TRABZON İLİ GENELİNDE MEYDANA GELEN KÜTLESEL VE EN ÇOK CAN


KAYBINA SEBEBİYET VEREN HEYELANLAR

Trabzon ili genelinde meydana gelen kütlesel ve en çok can kaybına sebebiyet veren heyelanlar
sırasıyla;
1- 1929 yılında solaklı vadisinde Of ilçesi Bölümlü köyü ve Çaykara ilçesi Ulucamii köylerinde
meydana gelen heyelan olaylarında toplam 146 kişinin ölümüne sebebiyet vermiştir (1).
2- 21.02.1950 yılında Akçaabat ilçesi Yıldızlı Beldesinde meydana gelen heyelan olayı kaya
ortamında (aglomera tüfit) gelişmiş düzlemsel kayma tipindedir. Söz konusu heyelan olayının
öncesinde gerekli tahliye işlemlerinin yapılmasından dolayı can kaybı olmamıştır. Kayan
malzemenin Sera deresi vadisini tıkaması sonucu ortalama 20 metre derinliğinde yaklaşık
200.000 m2 yüz ölçüme sahip bir heyelan gölü oluşmuştur. Sera heyelanı, esas aynada gözlenen
ve blok düşmesi şeklinde gelişen şev bozulmaları dışında günümüzde stabil halde gözükmektedir
(3).
3- 1988 yılında şiddetli yağışlara bağlı olarak Maçka ilçesi Çatak köyünde meydana gelen
heyelan olayında 65 kişi yaşamını yitirmiş ve büyük oranda maddi hasarlara sebebiyet vermiştir.

226
4- Beşköy Beldesinde 7-8 Ağustos 1998 tarihleri arasında yağan aşırı yağışlar sonucu eski ve
kendi içerisinde duraylı olan heyelan kütlesinin harekete geçmesi sonucunda 47 vatandaş
hayatını kaybetmiştir (4).

Trabzon ilinde meydana gelen heyelan olayı nedeniyle tek raporda en fazla nakil kararı;
Çaykara ilçesi Ulucami köyünün tamamı 1963 tarihinde neticesinde 210 hanenin ( köyün
tamamı) Hatay ili Kırıkhan ilçesine nakil edilmiştir. Ancak yerleşim yeri bazında heyelan afeti
nedeniyle en fazla nakilin 285 konut ile Düzköy ilçesi Çayırbağı Beldesinde olduğu tespit
edilmiştir.
Trabzon ili merkez ve ilçeleri ile bu ilçelere bağlı belde ve köylerde, 1952-2006 yılları arasında
toplam 330 yerleşim biriminde çeşitli afet olayları meydana gelmiş olup, bu afet olayları
sonucunda Afet İşleri Genel Müdürlüğü teknik elemanlarınca toplam 1180 adet jeolojik etüt
raporu düzenlenmiştir.
Jeolojik etüt raporları neticesinde toplam 4520 konutun nakline karar verilmiştir. ( Bu
konutlardan 488 konutun vatandaşların kendi imkanları ile nakline, 4032 konutun ise
Bakanlığımızca nakline karar verilmiştir.)
Söz konusu afet olaylarının meydana geldiği 330 yerleşim biriminden 306’sında heyelan
olayları meydana gelmiştir. Meydana gelen heyelan olayları nedeniyle nakline karar verilen
konut sayısı 3954’ dür.

SONUÇ VE ÖNERİLER :

ABEP projesi kapsamında, heyelanların ülke genelinde mekansal ve zamansal dağılımını ortaya
koyan bu çalışmada depremlerden sonra en önemli afet türünün heyelanlar olduğu belirlenmiştir.
Heyelanlardan en fazla etkilenen il Trabzon’dur. Afetzede sayısı açısından Ankara, Malatya,
Erzurum, Çorum ve Karabük illeri de heyelanlardan önemli derecede etkilenmiştir.

Afet verilerinin analizinde gerekli olan sayısal jeolojik, topoğrafik, toprak, jeomorfolojik,
iklim, bitki örtüsü, arazi kullanımı vb. diğer altlıkların ivedilikle temin edilmesi, gerek yürütülen
projelerin gerekse Afet İsleri Genel Müdürlüğü’ nün rutin görevlerinin daha sağlıklı yürütülmesi
ve yorumlanmasına katkıda bulanacağı düşünülmektedir.
Tarım Arazilerinin Uygunluk Sınıfına göre kullanımının sağlanması afetlerden bu alanların
etkilenmelerini azaltacaktır.
Verilerin standart hale getirilmesi ve sürekliliğinin sağlanması, yapılacak çalışmaların
doğruluğunu ve etkinliğini artıracaktır. Bu yüzden Afet Bilgi Envanterinin daha profesyonel bir
hale getirilmesi ve sürekli güncel tutulması için gerekli çalışmalar yapılmalıdır

KAYNAKLAR

AİGM .2001. Afet İşleri Genel Müdürlüğü Eğitim – Haber – Bilim Dergisi, 2001. Sayı 1.
Gökçe O, A. Demir, Özden Ş., “Türkiye’de Heyelanlı Yerleşim Birimlerinin Dağılımı ve CBS Ortamında
Sorgulanması”. 1. Heyelan Sempozyumu. 30 Kasım 2006. Trabzon 2006

TARHAN, F. (1991) Doğu Karadeniz Heyelanlarına Genel Bir Bakış, Türkiye 1.Ulusal Heyelan Sempozyumu
Bildiriler syf 38 , Trabzon

YAVUZ H. Trabzon Of-Sürmene Köprübaşı –Çaykara-Hayrat İlçelerinden Meydana Gelen Su Taşkınları İle
İlgili Jeolojik İnceleme Raporu (JMO Dergisi)

227
228

You might also like