Professional Documents
Culture Documents
Klasik Mekki Medeni Yaklasimina Ihyaci B
Klasik Mekki Medeni Yaklasimina Ihyaci B
İHYÂ
I. Cilt
Editörler:
Prof. Dr. Veysel ÖZDEMİR
Dr. Öğr. Üyesi Murat GÖKALP
Dr. Öğr. Üyesi Zuhal DAĞ
Arş. Gör. Mesut ŞEN
Arş. Gör. Nisa GECEKUŞU DEMİRBAŞ
İhyâ I. Cilt
İslam ve Medeniyet Serisi: 2
Editörler:
Prof. Dr. Veysel ÖZDEMİR
Dr. Öğr. Üyesi Murat GÖKALP
Dr. Öğr. Üyesi Zuhal DAĞ
Arş. Gör. Mesut ŞEN
Arş. Gör. Nisa GECEKUŞU DEMİRBAŞ
Bu kitapta yer alan bölümlerin ilmî ve fikrî muhtevası ile dil bakımından sorumluluğu yazarlarına
aittir. Bütün yayın hakları saklıdır. Bilimsel araştırma ve tanıtım için yapılacak kısa alıntılar dışında
hiçbir yolla çoğaltılamaz.
ISBN 978-605-351-563-0
Kapak Tasarım:
Baskı Öncesi Hazırlık: Mehmet ATEŞ
meh_ates@hotmail.com
Baskı, Cilt:
Bulut Dijital Matbaa San. Tic. Ltd. Şti.
Musalla Bağları Mh. İnciköy Sk. No: 1/A
Selçuklu/KONYA
Sertifika No: 48120
www.kitapdunyasi.com.tr
bilgikitapdunyasi@gmail.com
Bu çalışmanın yayınlanmasına destek veren Elâzığ Belediye Başkanı
Sayın Şahin ŞERİFOĞULLARI’na şükranlarımızla…
TAKDİM
Medeniyetler, insanın zihni kabiliyetiyle ortaya çıkarmış olduğu maddi
ve manevi değerlerden meydana gelir. Toplumların gücü, ortaya çıkardık-
ları bu değerlerin niteliğiyle ölçülür. Zira gelişmiş toplumların özünde güç-
lü bir medeniyet tasavvuru yatar. Dolayısıyla güçlü bir medeniyet kurma
adına insanlığın ortak değer ve kazanımlarını geliştirmek hepimizin nihai
gayesi olmalıdır.
Tarihimizden devraldığımız maddi ve manevi bütün birikimlerimiz,
medeniyetimiz için büyük bir zenginlik kaynağıdır. Bilgi, hikmet ve irfanla
yoğrulan bu birikimler, gelişme ve ilerlemenin motivasyonu olmuş, kültür-
de, bilimde ve sanatta birçok eserin ortaya çıkmasına imkân sağlamıştır. Ge-
leceğimizi inşa etmedeki en büyük sorumluluğumuz, medeniyetimizin te-
mel bileşenlerini oluşturan bu mirasın etkin bir şekilde korunmasını ve ak-
tarılmasını temin etmektir.
Anadolu’daki ilk yerleşim bölgeleri arasında yer alan Harput; sahip ol-
duğu kültürel, bilimsel ve sanatsal eserleriyle bu mirasın korunduğu ve ya-
şandığı önemli medeniyet merkezlerinden biridir. Harput, ticaret yolu üze-
rinde yer alması sebebiyle çeşitli uygarlıkların buluştuğu bir kavşak nokta-
sıdır. Günümüzde Elâzığ ismini alan şehir, eğitim başta olmak üzere birçok
konuda ülkemizin en gözde şehirlerinden biri olarak varlığını sürdürmek-
tedir. Bir “Üniversite Şehri” niteliğindeki kent bugün, eğitim kurumları, tu-
ristik tesisleri, modern şehircilik anlayışıyla “Doğu'nun İncisi” sıfatını hak
etmektedir.
Şehrimizin inşa ve ihyasına katkıda bulunacak her türlü maddi ve ma-
nevi çalışmalar hiç şüphesiz tarihe, gelecek nesillere ve insanlığa bırakaca-
ğımız kalıcı eserler olacaktır. Yayınlanan bu kitap bilim, kültür ve sanat ala-
nında insanlarının istifadesine sunmak maksadıyla hazırlanmıştır. Medeni-
yetimizi ilelebet yaşatmak maksadıyla hazırlanmış olan bu kitabın şehrimi-
ze, ülkemize ve tüm insanlığa hayırlar getirmesini temenni eder, bu vesiley-
le kitabın ortaya çıkmasında emeği geçen tüm bilim insanlarına teşekkür
ederim.
Dr. Ömer TORAMAN
Elâzığ Valisi
Elazığ, Anadolu’nun en eski yerleşim bölgelerinden biri olan Harput’un
varisi konumundadır. Harput; Urartu, Hitit, Pers, Roma, Sasani, Bizans, Ar-
tuklu, Selçuklu ve Osmanlı başta olmak üzere nice medeniyetlerin hüküm
sürdüğü, farklı din ve etnik kimliklere sahip, insanların barış ve huzur içeri-
sinde yaşadıkları bir medeniyet merkezi olmuştur. Harput’ta kurulmuş
olan her medeniyet, bir önceki medeniyetin birikimi üzerine inşa edilmiştir.
Kalesi, hanları, hamamları, camileri, türbeleri ve konaklarıyla geçmişi bu-
gün de yaşatan bir açık hava müzesidir. Her dönemde maddi ve manevi
yönüyle hoşgörünün, yardımseverliğin, farklı din ve kültürlerin birlikte ya-
şanabildiği ve yaşatıldığı bir belde konumunda olan Harput, ilim, sanat,
musiki, mimari ve edebiyatıyla günümüze kadar uzanan güçlü bir medeni-
yetin temsilcisi olarak varlığını sürdürmüştür. Özellikle İslam medeniyetiy-
le tanışmasının ardından ilim ve irfan yuvası haline gelmiş, Anadolu’nun
sınırlarını aşarak bu medeniyete büyük katkılar sağlamıştır.
Bilinmelidir ki, şehirler tarihsel süreçte elde ettikleri medeniyet birikimi-
ni temsil eden mekânlardır. Şehirlerin kimliğini, sahip oldukları bu birikim-
ler meydana getirir. Şehirler bizim yaşam alanımız olduğu kadar kültür ve
medeniyetinizin de temsilcileridir. Dolayısıyla şehirlerin inşasını, ihyasın-
dan bağımsız düşünmek mümkün değildir. Bu sebeple idareciler olarak biz,
bir taraftan tarihsel süreçte elde ettiğimiz birikimleri koruyup yaşatmaya
çalışırken, diğer taraftan insanımızın ihtiyaçlarını karşılayacak yatırımlarla
şehrimizi inşa etmenin gayreti içerisindeyiz.
Yaşadığımız çağda modernizmin etkisiyle toplumun her bir ferdi, kendi
kültür ve medeniyetine yabancılaşmakta ve gitgide yalnızlaşmaktadır. Oysa
birlikte yaşama kültürü, İslam medeniyetinin en önemli unsurları arasında
yer almaktadır. Yüzyıllar boyu birçok medeniyetin hüküm sürdüğü bu top-
raklarda birlikte yaşama kültürünün en güzel örneğini sunan medeniyeti-
mizden aldığımız feyz ile şehrimizi yeniden inşa ve ihya etmek temel hede-
fimizdir. Dolayısıyla şehrimizin imarında medeniyet tasavvurumuzu yansı-
tan düşünce sistemini hâkim kılmamız büyük önem arz etmektedir. Hede-
fimizi gerçekleştirebilmek adına bu konuda yapılmış olan her türlü bilimsel
çalışmanın geniş etki ve farkındalık oluşturacağı muhakkaktır. Bu bağlam-
da binlerce yıllık tarih, kültür, sanat ve edebiyatıyla kadim medeniyet izle-
rini taşıyan aziz şehir Elazığ’da İslâm medeniyetinde “İHY” başlıklı ulus-
lararası bir kongrenin düzenlenmiş olması, dünyanın çeşitli bölgelerinden
ve ülkemizden çok sayıda ilim ve fikir insanlarının bir araya gelerek bildiri-
ler sunması, müzakerelerde bulunması, tanışma ve kaynaşma ortamının
oluşması bizleri mutlu etmiştir.
Ülkemizin değerlerini yaşatma, tanıtma ve geleceğe taşıma noktasında
gerek yurtiçi gerekse yurtdışından kıymetli çalışmalarıyla katkı sunan bilim
adamlarını şehrimizde ağırlamış olmaktan memnuniyet duyduğumu belir-
tir, böylesine seçkin bir eserin ortaya çıkmasında emeği geçen herkese şük-
ranlarımı sunarım.
Şahin ŞERİFOĞULLARI
Elâzığ Belediye Başkanı
9
İslâm Dininin, Kur’ân-ı Kerîm'de belirlenen ilkeleri ve Peygamber Efen-
dimizin bizzat uygulamaları ile ortaya koyduğu tecrübe üzerine kurulan
İslâm Medeniyeti, medeniyetlerin en şereflisidir. Bu medeniyetin temel he-
defi; kurucu unsuru olan insanı, ahsen-i takvim yani mükemmellik seviye-
sine ulaştırmaktır. İslâm’ın bütün öğretilerine dönemsel uygulamalar de-
meden hayatında yer verip yaşatan her Müslüman, insanlığa huzur, refah
ve saadet yayacaktır. Dolayısıyla İslâm Medeniyeti, özünü İslâm’ın temel
kaynakları olan Kur'ân ve Sünnet’ten alan Müslüman fert ve toplumların
İslâm'ı temsilleri ile ortaya koydukları bir medeniyettir. Bu medeniyet, ha-
yatın her alanına yönelik üretimini sünnetullah gereği yalnız Müslümanlara
sunmamakta; tüm insanlığa takdim etmektedir.
İslâm insanlığa getirmiş olduğu yenilikler ve bakış açısıyla; ruh, kalp,
vicdan ve aklı adeta yeniden şekillendirmiştir. Bir din ve bir medeniyet ola-
rak İslâm; Kur'an ve sünnete dayalı ilimlerin yanı sıra sosyal bilimler, fen
bilimleri, sağlık bilimleri, matematik, geometri ve diğer bütün alanlarda
vahyin ışığında ilmi verileri zenginleştirip büyük bir izzete kavuşturmuş,
İslâm inanç ve düşüncesi ile paralellik arz edecek şekilde yeniden yoğur-
muş, geliştirmiş ve insanlık hayrına ortaya konan her türlü çalışmayı yeni-
den ele alarak şekillendirmiştir.
İslâm'ın ilk emri olan okuma sayesinde İslâm medeniyeti ilme ve oku-
maya büyük önem vererek sürekli gelişmeler göstermiştir. Allah'ın birliğine
inanmanın getirdiği toplumsal prensipler ve düzenlemeler, kısacası tevhid
inancının gölgesinde oluşan İslâm toplum ve medeniyeti kendisine bağlı
olan insanları ilkellikten medeniyete yükseltmiştir. Tevhid inancının bir ge-
reği olarak Allah'ın vahdaniyetine inanmanın en basit ve ilk adımı, evren-
deki her şeye bakıldığında, her şeyin Allah'ın varlığına delalet ettiğini kav-
ramaktır. Kur'ân'ın birçok ayetinde tabiattaki bütün olayların gözetilmesi,
mevsimlerin, gün ve gecenin nasıl meydana geldiğini, yer ve gökteki bütün
cisimlerin hareketlerini, olma ve tekrar yok olma, dünyaya gelme ve tekrar
ölmeyi, insanların yaşamakta olduğu bütün kişisel ve toplumsal yaşayışı ve
hadiseleri, çiçeklerin, ağaçların, meyvelerin, denizlerin, dağların, iklimlerin,
rüzgarların, yağmurların ve kainattaki bütün güzelliklerin düşünülmesini
ve bunlardan insanlığın yararına neticeler çıkarılmasını emretmektedir. Kı-
sacası İslâm Medeniyeti; tevhid inancının gereği olarak Müslümanların bi-
limde ve teknolojide ilerlemesini ve gelişmesini emretmektedir. Önyargı-
sız olarak İslâm araştırıldığı zaman ondaki mükemmellik kolayca görüle-
bilmektedir. Çünkü İslâm herkese merhamet ve şefkat gözüyle yaklaşmak-
tadır. Zira İslâm Medeniyeti, imanı ve ahlaki ilkeleri öne çıkarırken, adalet
ve ihsan, ahiret inancı ve kul hakkına riayet eden değerler üzerine yüksel-
miştir. İslâm Medeniyeti merhametli, şefkatli, doğru sözlü, mutedil ve den-
geli, insaflı ve sevecen, iyiliksever ve paylaşmayı bilen, başkalarının hakla-
rını koruyan bir medeniyettir. İslâm medeniyeti izzet ve şerefi imanda bul-
muş, dürüstlük ve saygıyı ilke olarak kabul etmiştir. Her türlü kötülüğü ya-
saklamış, bugünkü batının içinde bulunduğu ve bir türlü çıkamadığı ahlaki
çöküntüden insanlığın nasıl kurtulabileceğinin reçetelerini on beş asır önce-
sinden tespit etmiştir.
17-18 Ekim’de İlahiyat fakültemizin öncülüğünde üniversitemizde ger-
çekleştirilen sempozyumda, ülkemizden ve yurtdışından gelen bilim insan-
ları, İslâm Medeniyeti ve İhyâ konularında sunumlar yapmış, müzakereler-
de bulunmuştur. İslam Medeniyeti ile ilgili bu anlamlı çalışmanın üniversi-
temizde gerçekleşmiş olmasından dolayı memnuniyet duyduğumu belirt-
mek isterim. Son olarak bu bildirilerin kitaplaşmış halinin hayırlara vesile
olmasını ve ilim dünyasına zenginlik katmasını temenni ediyor, katkılar su-
nan bilim insanlarına ve çalışmanın vücuda gelmesinde emeği geçenlere te-
şekkür ediyorum.
11
SUNUŞ
Dinin muhatabı olan insanın, zaman zaman fıtratında var olan unutkan-
lık ile gaflete düştüğü, kimi zaman yakın çevresinin etkisiyle kimi zaman da
hızla gelişen iletişim ağlarıyla kültürel etkileşim neticesinde düşünce ve
inanç dünyasında menfi anlamda kırılmalar yaşadığı bilinen bir hakikattir.
Muhtemelen yaşanan bu kırılmalara paralel olarak da, kendisine göre “ma-
kul” olanı veya “zihnen ve kalben kendisini tatmin ettiğini” var saydığı dü-
şünce veya inancı, din dairesi içerisinde kabul edebilmektedir. Oysaki dine
sonradan dâhil edilmesi itibariyle “bid’at ve hurafe” olarak adlandırılmaya
daha münasip düşen bu “düşünce veya inanç yapısı”, din nokta-i nazarın-
dan “asl”ın unutulmasını veya âdeta üzerine çöken yoğun bir sis bulutu se-
bebiyle varlığının ve hakikatinin perdelenmesini intâç etmektedir. Bu ise,
bir köşede unutulduğu için tozlanmış ve bu sebeple fıtratına derc olunmuş
vazifesini yapamayan aynaya benzer. Zira ayna, karşısına geçen sureti yan-
sıtmasıyla bilinir. Tozu temizlendiğinde ise aslî hüviyeti olan yansıtma vazi-
fesini yapacağında hiç kimsenin şüphesi olmaz.
Zamanın su misali hızla akıp geçtiği dinamik bir hayat safhası içerisinde,
dine dair düşünce, inanç ve uygulamalarda da zaman zaman bir miktar
perdelenme yaşanması müşahede edilen olduğu kadar, insanoğlunun fıtra-
tıyla mütenasip olarak mümkün olandır diye de düşünülmelidir. İşte “ihyâ”
ve “tecdîd” kavramları bu merhalede devreye girmekte, “asıl”da var olup
da unutulanlara, kırılma noktalarının dayatmasıyla işlevsizmiş gibi görülen
ve dolayısıyla pasif bırakılan uygulamalara yeniden “asl”a uygun ve
“asıl”dan hareketle bir “can suyu vermeyi” ifade etmektedir.
İçinde bulunduğumuz 21. yüzyılın gelişen teknoloji ve iletişim ağlarıyla
küreselleşmeye kazandırdığı hızlı ivme, dünyayı âdeta küçük bir köy hük-
müne sokmuş ve buna bağlı olarak da kültür ve medeniyet noktalarından
etkileşim had safhalara çıkmıştır. İslâm âleminin de bu etkileşimden fazla-
sıyla nasipdâr olduğunu kabul etmek gerekir. Buna binaen, İslâmî ilimler-
den siyasete, ekonomiden hukuka velhâsılı Müslüman insan ile Allah
Teâlâ’nın razı olduğu ve Elçisi’nin tebliğ ve tebyîn ettiği din arasında sosyal
hayatta bir uyumun sağlanması elzemdir. Bunun ise değişen zaman ve an-
layışları dikkate alarak ve bir ihtiyacın gereği olarak “asl”ı tahrif etmeden
icra edilmesi olması gerekendir.
İşte bu kitapta da farklı ilim sahalarından kıymetli araştırmacılar, üze-
rinde bulundukları ilmî disiplin zaviyesinden Müslümanın şahsiyetine ve
inanç hassasiyetlerine kıvam veren unsurları “yeniden canlandırarak hayata
katabilmeyi” bir ihtiyaç olarak görmüş ve bu anlamda da reçeteler sunmuş-
lardır. Her bir çalışmada, kendi konu bütünlüğü çerçevesinde “ihyâ”ya gö-
türen süreçler tespit edilmiş, “ihyâ”nın nasıl ve ne surette işlerlik kazanabi-
leceğine dair birbirinden değerli perspektifler geliştirilmiştir.
İhya, ıslah ve tecdidle ilgili literatürde önemli bir boşluğu dolduracağına
inandığımız bu kitabın hazırlanmasında akademik çalışmalarıyla katkı sağ-
layan bütün yazarlara can-ı gönülden teşekkür ediyoruz.
Editörler
Elâzığ - 2022
İÇİNDEKİLER
TAKDİM ......................................................................................................................... 5
SUNUŞ .......................................................................................................................... 13
ÖNSÖZ.......................................................................................................................... 15
İÇİNDEKİLER .............................................................................................................. 17
GİRİŞ
İhyâ: Doğuşu ve Kavramsal Çerçevesi
Prof. Dr. Veysel ÖZDEMİR .................................................................................... 23
I. BÖLÜM
FIKIH VE İHYA
Fıkhın Şehir Medeniyeti ve İhyası
Prof. Dr. Adnan KOŞUM ........................................................................................ 29
Bir İhyâ Denemesi: Talâk Prosedürünü Yeniden Düşünmek
Dr. Öğr. Üyesi Hacer YETKİN................................................................................ 45
Klasik Fıkıh Usûlüne Eleştirel Yaklaşımlar: Sıddîk Hasan Han Örneği
Dr. Öğr. Üyesi Sümeyye ONUK DEMİRCİ ........................................................... 69
İbn Bâdîs’in İçtihat Anlayışı Özelinde Fıkıhta İhyâ ve Tecdid Çabalarının
Cezayir’deki Yansımaları
Muhammet Ali ÇAĞLAR ........................................................................................ 89
İhyâcı Karakterinin Bir Yansıması Olarak İmam Rabbânî’nin Bid’at
Anlayışı Ve Fıkıh Usûlü Açısından Tahlili
Dr. Öğr. Üyesi Fatih KARATAŞ ........................................................................... 109
II. BÖLÜM
TEFSİR VE İHYA
Meâlcilik Bir İhya Hareketi midir?
Dr. Fatih KANCA .................................................................................................. 129
Tefsirde Gâî Yorumun İmkânı ve Toplumun Maslahatı ‐Hz. Ömer’den
Ebussuûd Efendi’ye Ehlikitap Kadınlarla Evlenilmemesi Gereği‐
Dr. Bedriye YILMAZ ............................................................................................. 159
Memlükler Devletindeki İhya Hareketlerinin Tefsir İlmine Yansımaları:
Tefsire Usul Belirleme Çalışmaları
Doç. Dr. Harun SAVUT ........................................................................................ 181
Âişe Abdurrahman’dan İlmî Tefsire Eleştirel Bir Yaklaşım
Arş. Gör. Sümeyye BULUT ................................................................................... 205
Islah ve İfsâd: Kur’an’da Zıtlıklar Üzerinden Kimlik İnşasının
Ana Kavramları
Doç. Dr. Harun BEKİROĞLU............................................................................... 221
III. BÖLÜM
HADİS/SÜNNET VE İHYA
Hadis Literatüründe İhyâ Kavramı
Arş. Gör. Abdullah ÇAN........................................................................................ 243
Hz. Peygamber’in (s.a.s.) İhyâ Misyonu
Dr. Öğr. Üyesi Nizamettin ÇELİK ........................................................................ 265
Hz. Peygamber’in Söylemi ve Eylemi Örnekliğinde İhyâ ve Uygulama
İmkânı
Doç. Dr. Selahattin AYDEMİR ............................................................................. 283
Sünnete Uygun Bir Ahlak Modeli Olarak "Değer Verme" Davranışını
Hayata Taşıma Projesi
Dr. Öğr. Üyesi Sehal Deniz VARLIK .................................................................... 301
Şah Velîyyullah ed‐Dihlevî’nin (ö. 1176/1762) İhya Düşüncesinde
Hadisin Rolü ................................................................................................................327
Dr. Hasan ERYILMAZ .......................................................................................... 327
Yusuf b. Osman el‐Harpûtî’nin Nesâyih Adlı Eserinde İrşad ve Eserde
Zikredilen Rivayetler
Dr. Öğr. Üyesi İbrahim SAYLAN ......................................................................... 341
Hasan Hanefî’nin ‘Gelenek ve Yenilenme’ Eseri Bağlamında
Sünnetin Güncellenmesinin Anlamı ve İmkânı
Dr. Bilge KILIÇ ...................................................................................................... 379
Hadis ve Sünnetin Anlaşılması İle İlgili İhya Çalışmaları
(Muhammed el‐Gazzâlî ve Yusuf el‐Kardâvî Örneği)
Dr. Öğr. Üyesi Mustafa TAŞ ................................................................................. 401
IV. BÖLÜM
DİNİ HAREKETLER VE İHYA
Modern İhya Hareketleri: Fundamentalizm mi İslami Uyanış mı?
Dr. Öğr. Üyesi Ayhan ERCÜMENT .................................................................... 435
Türkistan Cedit Hareketini Etkileyen Dış ve İç Faktörlerin
Değerlendirilmesi
Doç. Dr. İzzetullah ZEKİ ....................................................................................... 465
Dini İhya Hareketleri Bağlamında el‐Hidaye Hareketi ve Mehmed
Hanciç’in Görüşleri
Dr. Öğr. Üyesi Zefir ADEMİ ................................................................................ 481
Sünnî Gelenekte Bir Mehdicî Hareket: Muhammed b. Tûmert el‐Mehdî
ve Muvahhidîn Hareketi Örneği
Dr. Öğr. Üyesi Fatih SANCILI .............................................................................. 503
Manevî İhyâ Aklının Oluşumunda Millî Şuur Etkisi
(Müridizm Hareketi’nde İmamlar ve Nakşbendî Şeyhleri
Arasındaki Tartışmalar)
Dr. İbrahim EROL.................................................................................................. 529
İmam‐ı Rabbanî’nin Tasavvufa Dâhil Edilmeye Çalışılan Bid’atlara
Karşı Sünneti İhyâ Mücadelesi
Doç. Dr. Yüksel GÖZTEPE ................................................................................... 551
Klasik Mekkî‐Medenî Yaklaşımına İhyâcı Bir Tenkit Örneği: Mahmûd
Muhammed Tâhâ (1910‐1985) ve “İslâm’ın İkinci Mesajı”
Dr. Öğr. Üyesi Ayşenur FİDAN ........................................................................... 575
19
KLASİK MEKKÎ‐MEDENÎ YAKLAŞIMINA İHYÂCI
BİR TENKİT ÖRNEĞİ: MAHMÛD MUHAMMED TÂHÂ
(1910‐1985) VE “İSLÂM’IN İKİNCİ MESAJI”
kara 219. Ayet de tam olarak bu sosyalizme temel teşkil etmektedir. Ayette
ﻚ َﻣﺎذَا ﻳُ ِﻨﻔ ُﻘﻮ َن
َ َ َوﻳَ ْﺴﺄَﻟُﻮﻧifadesinden sonra ﻗُ ْﻞ اﻟ َْﻌ ْﻔ َﻮbuyrulmaktadır.11 Tâhâ’ya göre ayet-
teki اﻟ َْﻌ ْﻔ َﻮifadesinden kasıt, insanın acil olarak gereksinim duymadığı her
şeydir.12 Bunun için Tâhâ’nın düşünü kurduğu İslami düzende birey; otur-
duğu ev, kullandığı araba dışında hiçbir şeyi mülk edinmemelidir. O, hayal
ettiği bu düzeni yeryüzünde gerçekleşeceğine inandığı cennetin bir temsili
olarak görür ve felsefesinden çokça etkilendiği Marx’ın bu hedefi düşlediği
halde buna erişemediğini söyler. Tâhâ’ya göre bu hedefe müslimler toplu-
mu erişecek, bu da İslam’ın gerçekleştireceği komünizm olacaktır.13
Tâhâ’nın müslimler toplumu olarak isimlendirdiği kitle “İslam’ın ikinci me-
sajı”nı ihya etme hedefinde olan muhayyel erdemli toplumdur.
Onun ihya felsefesinin temeli, İslam’ın sünnet ile yeniden diriltilmesi
teması üzerine kuruludur. O, İslam’ın şeriat düzeyinde hukuksal emirler ve
nehiylerle değil, insanların eğitilmesi yoluyla sünnetin yaşatılmasıyla ihya
olacağını savunmaktadır. Bu anlamda Rasulullah’ın “İslam garip olarak
başlamıştır ve başladığı hale geri dönecektir. Ne mutlu gariplere” şeklinde-
ki sözünü ve sahabenin bu söz üzerine Rasule sorduğu “O garipler kimdir
Ey Allah’ın Rasulü?” sorusunun cevabını eserlerinde sık sık hatırlatmakta-
dır. Hadiste, Rasulün sahabeye yanıtı: “Sünnetim terk edildikten sonra onu
ihya edenler” şeklindedir.14 Bu hadis, Tâhâ’nın ihya düşüncesinin temeli,
diğer yandan tarihselciliğinin de göstergesidir. Çünkü ona göre şeriatın bit-
tiği, dinin başladığı alan sünnetten geçmektedir. Sünnet şeriatı kapsamakta,
hatta onun da ötesinde bulunmaktadır. Tâhâ’ya göre sünnet bir metodoloji-
nin adıdır ve şeriatın üstünde bir durumdur.15 Görüldüğü üzere Tâhâ, ken-
disinden asırlar önce Yahya b. Ebî Kesir (ö. 129/746) ile başlayıp İbn Kutey-
be (ö. 276/889),16 Ahmed b. Hanbel (ö. 241/855)17 ve Evzâî (ö. 157/774)18
gibi pek çok müellifin kaleminde yer bulan ﺎض َﻋﻠَﻰ ٍ ﺎب ﺑَِﻘ ِ ِ ِ ِ
ُ َﺲ اﻟْﻜﺘ
َ َوﻟَْﻴ،اﻟ ﱡﺴﻨﱠﺔُ ﻗَﺎﺿﻴَﺔٌ َﻋﻠَﻰ اﻟْﻜﺘَﺎب
اﻟ ﱡﺴﻨ ِﱠﺔifadesine, gelenekte yer alan yorumların aksine din ve şeriat ayrımının
izahı için başvurmaktadır. Şeriat, dinin, sıradan insanlar için, onların anla-
yış seviyelerine uygun olarak gelmiş biçimidir.19 Müellif din ve şeriat ayrı-
mını Al-i İmran 103. Ayet ile Lokman 22. Ayete dayandırmaktadır:
ルَﺻﺒَ ْﺤﺘُ ْﻢ ﺑِﻨِ ْﻌ َﻤﺘِ ِﻪ إِ ْﺧ َﻮ ًا ِﲨﻴﻌﺎ وَﻻ ﺗَـ َﻔﱠﺮﻗُﻮا واذْ ُﻛﺮوا ﻧِﻌﻤﺔَ ﱠ ِ ِﺼﻤﻮا ِﲝﺒ ِﻞ ﱠ ِ
ْ ﲔ ﻗُـﻠُﻮﺑِ ُﻜ ْﻢ ﻓَﺄ َ اﻪﻠﻟ َﻋﻠَْﻴ ُﻜ ْﻢ إِ ْذ ُﻛْﻨـﺘُ ْﻢ أ َْﻋ َﺪاءً ﻓَﺄَﻟﱠ
َ َْﻒ ﺑ َْ ُ َ َ ً َ اﻪﻠﻟ َْ ُ ََو ْاﻋﺘ
ﺗِِﻪ ﻟَ َﻌﻠﱠ ُﻜ ْﻢ َْﺘَ ُﺪو َنレآ ِ
َ اﻪﻠﻟُ ﻟَ ُﻜ ْﻢ
ﲔ ﱠ َ َوُﻛْﻨـﺘُ ْﻢ َﻋﻠَﻰ َﺷ َﻔﺎ ُﺣ ْﻔَﺮةٍ ِﻣ ْﻦ اﻟﻨﱠﺎ ِر ﻓَﺄَﻧْـ َﻘ َﺬ ُﻛ ْﻢ ِﻣْﻨـ َﻬﺎ َﻛ َﺬﻟ
ُ َِّﻚ ﻳـُﺒ
Al-i İmran 3/103
sela, Menar ekolünün aksine28 o, şûrayı dinin aslî bir ilkesi olarak görme-
mektedir. Menar ekolü şûrayı, demokrasiden üst ve asli bir sistem olarak
görmektedir. Ona göre şûra sistemi ancak ikincil bir ilke olabilir. Çünkü
Şûra demokrasi demek değildir. Şûra ancak toplumu demokrasiye hazırla-
yan bir ön geçiş olabilir.29 Bu da Tâhâ’nın demokrasiyi ve sosyalizmi erdem-
li toplumun nihai noktası olarak gördüğünü ortaya koyar niteliktedir. O,
şurayı, bütün bir süreç içinde asıl olan demokrasiye hazırlığın bir aşaması
olarak görmektedir.
2. İslam’ın İkinci Mesajı Teorisi ve Tâhâ’nın Neshe Yüklediği Yeni Anlam
2.1. Birinci ve İkinci Mesaj Ayrımına Sebep Olan İkmal Anlayışı
Tâhâ, Mekkî ve Medenî ayetleri aslî ayetler ve ikincil ayetler olarak ayır-
maktadır. Kur'ân’ın ahkama taalluk eden pek çok ayeti Tâhâ’ya göre ikincil
ayet statüsündedir. Söz gelimi zekat, dinin aslî bir ilkesi değildir ve bütü-
nüyle kapitalist bir uygulamadır. Zekatın amacı insanları nihai aşama olan
sosyalizmin getireceği koşulsuz paylaşıma hazırlamaktır.30 Yani Tâhâ, zekat
emrini şartların gerektirdiği zorunlu bir geçiş evresi olarak görmektedir.
Yine cihad, kölelik, kadın-erkek arasındaki eşitsizlik, çok eşlilik, boşanma,
örtünme ve haremlik-selamlık meseleleri de Tâhâ’ya göre İslam’ın asılların-
dan değil, şartlar gereği teklif edilen fer’î hükümlerindendir. Yukarıdaki
başlıkta da ifade ettiğimiz gibi müellif, bu ve benzeri hükümleri şeriat ola-
rak, İslam’ın aslından kabul ettiği noktaları da din olarak isimlendirmekte-
dir.31 O, Rasulullah’ın söz ve eylemlerini de bu şekilde ayırmaktadır. Buna
göre, Rasulün, muhataplarına dini tebliğ etmek için onların şartlarını ve se-
viyelerini dikkate alarak ortaya koyduğu söylemleri/eylemleri şeriattır. Fa-
kat bunun dışındakiler hakiki anlamda sünnettir.32 Daha önce de ifade edil-
diği gibi, zaten Tâhâ, sünneti de din ile eşitlemektedir.
Onun benzer bir ayrımı da İslam ve imana dairdir. Vahyin Mekkî dö-
nemi İslam’ı, Medenî dönemi imanı temsil etmektedir. Mekkî dönemde
muhataplar İslam’a çağrılmış fakat İslam’ı anlayacak ve yaşayacak kriter-
lerden yoksun oldukları, yani Mekkî mesajları anlamaktan yoksun oldukları
28 Ekolün şûrâ sistemine verdiği ehemmiyete dair bk. Reşid Rıza, Tefsîru’l-Menâr (Kahire: el-
Hey’etü’l-Mısriyyetü’l-âmme li’l-kitâb, 1990), IV/37.
29 Tâhâ, er-Risâletü’s-sâniye mine’l-İslâm, 187, 188.
30 A.mlf., er-Risâletü’s-sâniye mine’l-İslâm, 188.
31 A.mlf., er-Risâletü’s-sâniye mine’l-İslâm, 142-161.
32 A.mlf., er-Risâletü’s-sâniye mine’l-İslâm, 9.
582 Ayşenur Fidan
almakta fakat Mekkî ayetlerde daha çok rastlanan “Ey insanlar” hitabı bü-
tün insanları hedef almaktadır.44 İlk etapta klasik Mekkî-Medeni ayrımın-
dan farksız gibi gözüken bu tasnif “Ey İman Edenler” hitabının muhatabı
olan müminler toplumunu, İslam’ı şartları ve kapasiteleri gereği ancak ib-
tidâen yaşayabilen bir topluluk olarak görmektedir. Müslimler topluluğu
ise Mekke dönemindeki ayetlere gönülden teslim olanlardır. Tam da bun-
dan dolayı daha önce de zikredildiği gibi o, Mekke’den sonra yaşanan Me-
denî dönemi İslam’ın zirvesinden imân seviyesine iniş olarak görmekte-
dir.45 Tâhâ bu şekilde İslam’a imandan daha geniş ve tarihüstü geçerliliği
olan bir anlam yüklemiş olmakta, dinin “Medine’deki 7. Asır ahkamı”ndan
ibaret olmadığı teorisini Mekke’deki inanç ve ahlak temelli ayetlere dayana-
rak tesis etmektedir.46 Bu sebeple de onun teorisinde 7. Asrın imkanları nis-
petinde ortaya konulan Medine’deki ahkam ağırlıklı ayetler İslam’ın birinci
mesajını ifade etmektedir. İkinci mesaj olan Mekkî ayetler ise 7. Asrın üstü-
ne çıkan evrensel ayetler olduğundan, onları gereğince yaşayacak olan, son-
radan gelecek müslimler toplumudur. Tâhâ bu ayrımı ise ashabın müminler
olarak vasıflandığı ve gelecekteki Müslümanlara atıfta bulunulan hadislere
dayandırmaktadır.47
Tâhâ, Kur'ân’ın asla nihâî olarak tefsir edilemeyeceğini, İslam’ın ise asla
son bulmayacağını ifade etmektedir. Şeriat ve din ayrımını temellendirirken
kullandığı اﻟْﻌُ ْﺮَوةve َﺣْﺒﻞmetaforları da bu eksende düşünülebilir. Nihayetinde
ona göre vahiy, insan ile Allah arasındaki bir iptir. İpin ucu ezelî ve ebedî
olduğu sürece tefsir son bulmayacaktır. Onun bu kanaati de yine ikmal an-
layışı sebebiyledir. O, Kur'ân’da yer alan ilerlemenin sonsuzluğa doğru yani
ebedî olduğunu düşünmektedir. Bunun sebebi de insanoğluna nihai mü-
kemmellik olarak Allah’ın gösterilmiş olmasıdır. İnsan sürekli bir şekilde
Allah’taki mükemmelliğe doğru yol almaktadır.48 Tâhâ’ya göre Rasulullah
her iki mesajın da elçisi olmasına rağmen birinci mesajı yani Medenî ayetle-
ri ayrıntılarıyla tefsir etmiş fakat ikinci mesajı yani Mekkî ayetleri yalnızca
temel yönlerinden tefsir etmiştir. Tâhâ’ya göre ikinci mesajın detaylı tefsiri
için Kur'ân’ın yeni bir yorum anlayışına ihtiyaç vardır. Bu yorum anlayışı
nin ciddî bir yeri vardır. Bu felsefenin de etkisiyle onun zihnindeki aşamalı
ikmal ancak toplumsal aşamalılık olarak kendini gösterebilmektedir.
Tâhâ’ya göre din, piramidal bir yapıya sahiptir ve piramidin zirvesi Al-
lah, tabanı ise insanoğludur. Tıpkı اﻟْﻌُ ْﺮَوةve َﺣْﺒﻞmetaforunda olduğu gibi, pi-
ramidin zirvesinden tabanına uzanan ip, 7. Asırda insanlığın kapasitesine
ve istidadına doğru bir iniş sergilemiştir. Şimdi ise insanlık, piramidin taba-
nından tepesine doğru sürekli bir evrim halindedir.60 Tam da bundan dola-
yı Tâhâ, piramidin zirvesine ya da ipin kaynağına bu asrın insanının diğer
nesillere nazaran daha yakın olduğunu düşünmektedir.61 Tâhâ bu denkle-
mi, İslam’ın önceki dinlerin hükümlerini neshetmesi konusunda da kul-
lanmaktadır. Mesela o, Musa (a.s.) dönemindeki muhatapları oldukça ilkel
ve orman yaşam alanının zihin dünyasından kurtulamamış bir kitle olarak
görmektedir. Bu sebeple ilâhî hitap onlara ancak bir ilke olarak adaleti gös-
terebilmiştir. Fakat Kur'ân’a muhatap olan kitle daha gelişmiş bir topluluk
olduğundan kısas zikredilmiş fakat ilaveten affetme gibi yüce bir aşama
teşvik edilmiştir.62 Tâhâ’nın teorisindeki boşluklardan bir diğeri de burası-
dır. Tâhâ, benimsediği ilerlemeci tarih felsefesinin etkisiyle asırlar geçtikçe
insanoğlunun vahiyle ilişkisinin daha anlaşılır ve sağlıklı düzeye eriştiğini
düşünmektedir. Yani onun zihninde insanlığın ilerlemesi dini anlama ve
yaşama kapasitesinin de ilerlediği anlamına gelmektedir.63 Peki durum ger-
çekten Tâhâ’nın tasavvur ettiği gibi midir? Bugün, Tâhâ’nın ümitli olduğu
20. Asrın üzerinden bir asır daha geçmiş bulunmakta, sosyologlar ve antro-
pologlar insanlığın günden güne ilerlediği, her şeyin eskisinden daha mü-
kemmele evrilerek yol aldığı düşüncesini tekrar gözden geçirmektedir.64
Sonuç ve Değerlendirme
Bir tarihi tecrübenin ve aktivizmin sonucu olan hiçbir fikir, masa başı
tetkik ve tenkitlere reva görülmemelidir. Çünkü bu fikirler, nihayetinde tec-
rübî bilgi mesabesindedir. Bu açıdan bir hareketin neticesi olan fikirler has-
sas değerlendirmeler gerektirir. Tâhâ’nın fikirleri, onun yıllar süren müca-
delesindeki tecrübî bilgilerinin sonuçlarıdır. Fikirleri rahatça eleştirmek, o
had, kapitalist bir uygulama olarak gördüğü zekat, çok eşlilik ve boşanma
gibi ahkamın da ikmalini henüz tamamlamamış 7. Asırdaki insanların me-
seleleri olduğunu düşünmektedir. Halbuki bunların her biri, içinde bulun-
dukları topluma ait kültürel formlardır ve o toplumun gelişmişlik düzeyini
göstermemektedir. Kaldı ki bugün antropoloji ve sosyoloji Tâhâ’nın ilkellik-
le özdeşleştirdiği çok eşlilik ya da insan kurban etme gibi meseleleri sorgu-
lanamaz kültürel formlar olarak görmektedir. Bu gibi örfsel eylemlerin ge-
lişmişlik düzeyi için birer kriter olarak görülüp görülemeyeceği yavaş yavaş
göreceli bir hale gelmekte, “ilerlemeci tarih anlayışı” ve “evrimsel insan
zihni” tasavvuru sarsılmaktadır. Şüphesiz onun, bilhassa Medenî ayetler-
deki ahkamı 7. Asırla sınırlı tutma yaklaşımı Fazlur Rahman’ın tarihselliğiy-
le oldukça irtibatlıdır. Fakat Tâhâ’nın aksine Fazlur Rahman bu teorisini,
insanlığın gelişimi üzerine tesis etmemektedir.
Onun “İslam’ın ikinci mesajı” teorisinin temelinde de yine ilerlemeci ta-
rih felsefesi yer almaktadır. Çünkü Tâhâ, Kur’ân’ın ilk muhataplarını iste-
nen zihnî gelişmişlik düzeyine henüz varamamış kişiler olarak görmektedir.
Bundan dolayı Mekkî ve Medenî ayetleri ikmâlî bir sıraya koymakta, onun
yeni tasnifinde nüzul sıralaması tersine dönmektedir. Tâhâ’ya göre Mekkî
ayetler ilk ve aslında nihâî İslam iken gelişmişlik düzeyi yeterli olan muha-
taplar bulunmadığından vahyin ikinci yarısında yani Medine’de, ilâhî hi-
tapta bir iniş yöntemi uygulanmıştır. Dolayısıyla sıralama itibariyle ikmale
daha yakın olması gereken Medenî ayetler bu vasfı taşımamakta ve ancak
İslam’ın ibtidâî formunu temsil etmektedir. Bunun için de Medine, ikmâlî
sırada birinci mesaj, Mekke ise ikinci mesaj olmaktadır. Mekke İslam’ın aslî
formunu temsil etmekte, Medine ise şartlar olgunlaştığında geçerliliği sona
erebilecek hükümler barındırmaktadır. Açıktır ki Tâhâ bu teziyle, hem ted-
rici göz ardı etme hem de toplumları homojen yapılar olarak varsayma aç-
mazına girmektedir. “İlk nazil olan Mekkî ayetler muhataplara ağır gelince
Medine’de seviyelerine uygun ayetler inzal edildi” şeklindeki mantalite
Mekke’deki 12 yılı, vahiy ve inşa süreçleri açısından etkisiz kılmaktadır. Bu
ise nazil olan ayeti, apaçık muhatapsız bırakmak demektir. Zaten Tâhâ da
Mekkî ayetlerin, nüzul döneminde “henüz mevcut olmayan müslimler top-
lumu”na hitap ettiği iddiasındadır. Yani aslında o, bu teziyle, ortamında
Mekkî ayetlerin muhatapsız kaldığının farkındadır hatta tam olarak bunu
iddia etmektedir. Ayrıca bu yaklaşım, şartları ve muhatapları dikkate alma-
yı Mekkî dönemdeki tecrübeleriyle öğrenen bir Allah tasavvuru ortaya çı-
İhyâ I. Cilt 591
Kaynakça
Fidan, Ayşenur. Kur'ân Dilinde Mekkî ve Medenî Ayetlerin Bütünlüğü. İstanbul: Kitâbî Ya-
yınları, 2022.
Haviland. William A. vd. Kültürel Antropoloji, çev. Hüsamettin İnaç-Seda Çiftçi. İstanbul:
Kaknüs Yayınları, 2002.
İbn Kuteybe, Ebû Muhammed Abdullah b. Müslim. Tevilu Muhtelifi’l-hadis. y.y.: el- Mek-
tebetü’l-İslâmî, 1999.
Kıranşal, Abdülaziz. İslâmî Solun Müfessiri, Mahmut Muhammed Tâhâ ve İslam’ın İkinci Me-
sajı. İstanbul: Tezkire Yayınları, 2015.
Rıza, Reşid. Tefsiru’l-Menar. 4. Cilt. Kahire: el-Hey’etü’l-Mısriyyetü’l-âmme li’l-kitâb, 1990.
es-Sıbâî, Mustafa. İştirâkiyyetu’l-İslâm. Dımeşk: Dâru’l-kavmiyye, 1960.
eş-Şâtıbî, Ebû İshak İbrahim b. Mûsa. el-Muvâfakât. 4. Cilt. Huber: Dâru İbn Affân, 1997.
Tâhâ, Mahmûd Muhammed. er-Risâletü’s-sâniye mine’l-İslâm. y.y., 3.basım, 1969.
Tâhâ, Mahmûd Muhammed. İslam’ın İkinci Mesajı, çev. Haydar Aslan. İstanbul: Ayrıntı
Yayınları, 2011.
el-Fikratü’l-cumhûriyye. Erişim 28 Ağustos 2022. https://www.alfikra.org/page_vi-
ew_a.php?page_id=1
el-Fikratü’l-cumhûriyye, “es-Sünnetü hiye’r-risâletü’s-sâniye”. Erişim 28 Ağustos 2022.
https://www.alfikra.org/chapter_view_a.php?book_id=10&chapter_id=3
el-Fikratü’l-cumhûriyye,“el-Urvetu’l-vüskâ”. Erişim 28 Ağustos 2022. https://www.al-
fikra.org/chapter_view_a.php?book_id=10&chapter_id=3
el-Fikratü’l-cumhûriyye, “es-Sünnetü leyset hâssaten bi’n-nebiyy”. Erişim 28 Ağustos
2022. https://www.alfikra.org/chapter_view_a.php?book_id=10&chapter_id=3
The New York Times. “Sudan Publicly Hangs an Old Opposition Leader”. (19 Ocak
1985), 1. https://www.nytimes.com/1985/01/19/world/sudan-publicly-hangs-
an-old-opposition-leader.html
Alper, Ömer Mahir. “Mahmûd Muhammed Tâhâ”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklope-
disi. Erişim 28 Ağustos 2022. https://islamansiklopedisi.org.tr/mahmud-mu-
hammed-Tâhâ