Professional Documents
Culture Documents
10.1501 Trkol - 0000000147 650174
10.1501 Trkol - 0000000147 650174
(Başlangıç Dönemi)
GlRİŞ
Konuyu daha geniş çerçevede bir kültür öğesi olarak ele alanlara
göre ise çeviri, "uyanış devirlerine yaratıcılık kudretini veren" atılımcı
bir çabadır. Hilmi Ziya (1901-1974), bu görüşünü desteklemek üzere,
her medeniyetteki büyük değişmelerin "büyük birer tercüme devri
ile" başladıklarını söyleyerek, eski Yunan uyanışının Anadolu, Fenike,
Mısır; Türk-Uygur uyanışının Hint, İran, Nesturi; islâm uyanışının
Yunan (Nesturi, Yakubî), Hint ve Rönesansm İslâm (Türk, Arap,
Acem), Yahudi, Yunan çevirileriyle gerçekleştiğini belirtir. Çevirinin
gücüne duyduğu inancı ifade etmek için "bir memlekette dil bilenlerin
1 Theodore Savory (Çev: Hâmit Dereli), Tercüme Sanatı, Milli Eğitim Basımevi,
Ankara 1961, s. 42.
162 RAMAZAN KAPLAN
2 Hilmi Ziya Ülken, Uyanış Devirlerinde Tercümenin Rolü, İstanbul 1946, s. 18-19.
Ayrıca, Lâtinlerde, Yunan medeniyeti ile karşılaşmadan önceki düşünce hayatının geriliği ve
daha sonraki çeviri faaliyetleriyle; Fransız, İngiliz, Alman ve Rus edebiyatlarında millî uyamşı
gerçekleştirmede çevirinin rolü için bkz: s. 225-236 ve 324-338.
1939 (15); Hasan Âli Ediz, "Tercümeye ve Mütercime Dair", Oluş, 1939 (18); A.Y., "Klâsikler
Üzerine", Yücel, 1947 (133); "Soruşturma", (Ahmet Cemal ve Burhan Arpad'ın cevaplan),
Türk Dili, 1978 (322).
13 İnci Enginün, "Tanzimat Sonrası Çeviriler", Tanzimat'ın 150. Yıldönümü Uluslararası
Sempozyumu (Bildiriler), Kültür Bakanlığı Milli Kütüphane Başkanlığı Yayım, Ankara 1991,
s. 433.
14 Jean Camborde, "Tercüme ve Dünya Edebiyatı", Tercüme, 1940 (3).
15 Mümtaz Turhan, Kültür Değişmeleri, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayım,
İstanbul 1951, s. 45.
16 Çevirinin kültür oluşumundaki rolü ve milli kültür açısından olumsuz etkileri için bkz:
Samim Sinanoğlu, "Tercümenin Değeri", Tercüme, 1953 (55); "Soruşturma", (Bedrettin Cömert
ve Cevat Çapan'ın cevapları), Türk Dili, 1978 (322); Gürsel Aytaç, "Milli Kültür ve Çeviri Ya-
yınlar", Edebiyat Yazdan I, Gündoğan Yayınlan, Ankara 1990, s. 119.
17 Mümtaz Turhan, Kültür Değişmeleri . . . . , s. 12.
18 Bu konudaki istek ve çabaların özellikle yoğunluk kazandığı Cumhuriyet Döne-
mi'ndeki girişimler, ayrı bir çalışmamızda ele alınacaktır.
KLÂSİKLER TARTIŞMASI 165
19 Nedim Dergisi, "Klâsik Eserler Lisânımıza Tercüme Edilmelil", 1919 (12). Ayrıca,
"devlet, tekmil iyi muharrirleri, vakitlerinin bir kısmını büyük eserlerin tercümesine hasretmeğe
mecbur etmelidir" diyerek, çeviride yetenekli yazarların ve devletin rolüne işaret eden Andre
Gide'in görüşü için bkz: İzzet Melih Devrim, "Edebi Tercüme", Tercüme, 1940 (3).
20 Baha Dürder, "Klâsikler Meselesi", Kalem, 1938 (7).
21 Hilmi Ziya Ülken, "Yeni Klâsik". İnsan Dergisi, 1941 (13).
22 Baha Dürder, "Klâsikler Meseles:. \ Kalem, 1938 (7).
23 Jean Camborde, "Tercüme ve Dünya Edebiyatı", Tercüme, 1940 (3).
24 Ismayıl Hakkı Baltacıoğlu, "Klâsikler", Yeni Adam, 1943 (420). Bu görüşlerin hareket
noktası, Baltacıoğlu'nun kaynak göstermeden kendi yazısında konu ettiği, Sadri Ertem
(1898-1943)'in, "klâsiklere ilgisiz kalınarak çağdaş milletler seviyesine çıkmanın boş bi emel"
olduğu yolundaki tezidir.
166 RAMAZAN KAPLAN
Ona göre, klâsik eserlerin yüz yüzelli yıllık eserler olması, önemsiz
sayılmaları için bir sebep olamaz. Zamanla düşüncelerin, duyguların
değiştiği, dolayısıyla eskiye rağbet olunamayacağı, Shakespeare'lerin,
Goethe'lerin, Corneüle'lerin devrinin kapandığı; çağın Zola'lar, Ric-
hepin'ler35 çağı olduğu çok söylenmiş ise de, "hükümsüz olan çocuk-
çasına sözler bin def'a tekrâr edilerek söylenseler hükmen yine aslâ
söylenmemiş demektirler".
34 Dipnotlar halinde gösterilmeyen alıntılar, daha önce künyesi verilip aym bölüm içinde
değerlendirmenin devanı ettiği yazılara aittir.
33 Klâsikler tartışmasıyla ilgili olarak hazırladığımız ve ayrıca yayınlamayı düşündüğümüz
metinlerde batı dillerindeki özel adlar, eserler ve yer adları genellikle okundukları gibi
yazılmışlardır. Burada, metinlerden yaptığımız alıntılardaki adların yazılışında yazarın imlâsı
korunacak; fakat kendi ifadelerimiz içinde geçenlerin yazılışında asıl imlâsına uyulacaktır.
KLÂSİKLER TARTIŞMASI 169
Ona göre, bizim, için "klâsiklerin devri geçmiş olmak" bir yana,
gelmemiştir bile. Klâsikler devrine henüz girmemiş olduğumuzu isbat
için de, Naci'nin klâsiklerle ilgili bir denemesini anlatır. Ahmet Mithat,
Muallim Naci'yi " 'Mes'ûd-ı Harâbâtî'likten çıkarıp bir Rasin, bir Buvalo
etmek" istemiş36 ve bunun için onu, klâsiklere yöneltmiştir. Naci,
bu ilginin sonucu olarak batı trajedilerine benzer bir trajedi örneği
ortaya koymaya çalışmış37 fakat, sırf "klâsikler devrine henüz girmemiş
olduğumuz" için başarılı olamamıştır.
Bunlardan sonra şu hususlar "tkrâm-ı Aklâm"da ağırlık kazanan
görüşler olarak ortaya çıkmaktadır:
1 - Klâsikler, aradan geçen bunca zamana rağmen, hâlâ değerhdir.
2 - Bizim henüz klâsik bir dönemimiz olmamıştır.
3 - Bunun için, söz gelişi şimdilik Fausf lar, Le Cıd'leı-, Andromaque'-
lar ve Romeo and JuHet'ler değerinde eserler meydana getirmemiz
mümkün değildir.
4 - Öyleyse, hiç olmazsa bunların çevirileri yapılmalıdır.
5 - Bunların benzerlerinin yazılamaması bir yana, çevirilerinden
de habersiz olmanın hiç bir gerekçesi olamaz.
Ahmet Mithat'ın bu yazısına ilk karşdık Ahmet Cevdet (1861-
1935)'ten geldi. Daha sonra onu Cenap Şehabettin (1870-1934), Necip
Asım [Yazıksız] (1861-1935), İsmail Avni(?), Hüseyin Daniş [Pedram]
(1870-1942), Ahmet Rasim (1864-1932), Hüseyin Sabri (?) ve Sait
Bey'in yazıları takip etti. Zaman zaman asıl konudan ayrdmalar
görülmekle beraber, klâsikler tartışması; klâsiklerin değeri, çevirilerine
duyulan ihtiyaç, bizde klâsik dönem bulunup bulunmadığı, klâsikleri
çeviride karşılaşılabilecek güçlükler ve çözüm yolları noktalarında
yoğunlaştı.
48 Ahmed Midhat, "Klâsikler Mes'elesi >Temhîdât' 1", Tercümâıı-ı Hakikat, 7 Eylül 1313
(19 Eylül 1897). Dipnotlarda künyesinin gösterilmesi dışında, bu yazılardan yalmzca "Tem-
hîdât 1, 2 . . . " olarak söz edilecektir. 4
bütün kavimlerin klâsik dili olmuş ve "Roman" diye bir dil andmaz
olmuştur.
Hikâye karşdığı kullanılan "roman" kelimesi de aynı asıldandır.
"Esâtizenin klâsik âsârı hâricinde harc-ı 'âlem olarak sâde ve 'âdî ve baya-
ğı mahsûlât-ı hayâliyyeye 'roman' denilip onun ehemmiyyeti ve sunûf-ı
edebiyyât miyânında tezâyüd-i i'tibârı çok sonraları jhusûle gelmiştir".
Bu bilgilerden sonra her iki kavramı tanımlamaya çalışan Ahmet
Mithat, " 'klâsik' demek her şey'in ileriye geleni öne çıkanı başa geçe-
ceği baştan baş 'addolunanı demek olup 'romantik' demek dahi her
şey'in 'âdîsi bayağısı harc-ı 'âlem olanı demektir" sonucuna varır.
Uzunca açıklamalara girişerek, bu kelimelerin Arapçadaki, "musannef"
ve "'âdı" kelimeleriyle karşdanabdeceğini söyler. "Sûret-i tasnifi
nefsü'l-emre ve erbâbmın matlûb u maksûduna ve ehlinin zevkine ka-
bûlüne muvâfık olmayan şey hadd-i zâtında tasnif edilmemiş olacağın-
dan ona 'musannef' ta'bîri zâ'id görülür. Buna liyâkat için lâzım gelen
şerâ'iti hâ'iz olur ise o zamân 'musannef' denilebdir ki işte 'klâsik'
dahi budur. ( . . . ) 'Romantik' mukabili olan 'âdî'ye gebnce: ( . . . )
'Âdi olan şeyde bir sadelik bir bayağılık dahi olur ki 'romantik'te dahi
bu hüküm vardır. ( . . . ) Bir şey 'âdi olmakla mutlakâ fenâ olması
neden lâzım gelsin. ( . . . ) 'Âdiyi dahi harc-ı 'âlem olarak yine nazar-ı
rağbete alırız. Bu hâlde 'âsâr-ı musannefe' diye âsâr-ı fevka'l-'âdeyi
kasd ederek 'âsâr-ı 'âdiyye'den dahi harc-ı 'âlem şeyleri kasd ederiz"51
sözleriyle de, klâsik ve romantik karşdığı olarak ileri sürdüğü kavram-
ların gerekçelerini açrklar.
olan ve böylece gelenek haline geJen her türlü şey için klâsik kelimesi
kullanılabilir. Kendileriyle çok ilgilenilmiş şeyler ve insanlar da bu
kelime kapsamında düşünülebilir. Söz gelişi Nasrettin Hoca gibi. Ancak,
bu onun edebî bir klâsik sayılması anlamına gelmez.
Ahmet Mithat'ın klâsikler konusundaki hemen hemen bütün düşün-
celerine olduğu kadar, klâsik kelimesiyle ilgili görüşlerine de en sert
tepki, " ' Vakit' ve 'Tarik' başmuharrirbğiyle münakaşa işinde pek
şöhret bulmuş olan ve etrafını kaleminin, fikrinin keskinliğiyle yıldırmış
olan" 56 Sait Bey'den geldi.57 Sait Bey, Ahmet Mithat'ın "bahiste
müşâteme ondan başka ser-mâye-i 'irfânı olmayanların harcıdır"58
sözünü haklı çıkarırcasına, kendi yazısına gelinceye kadar, edebî çer-
çevede ve ağırbaşlı bir biçimde devam eden tartışmanın niteliğini
değiştirmekle kalmayıp, bir bakıma sonunu da getirmiş oldu.
Sait Bey, söz gelişi Ahmet Mithat'ın çabasına benzer bir tutumla,
klâsik kelimesi üzerinde durmadan, Ahmet Mithat'ı "klâsik" sözüne
aşık olmakla (s. 10) ve klâsik kelimesini olur olmaz yerde kullanmakla
suçlar (s. 11). Asıl konuyla ilgili görüşler belirtmek yerine, daha çok
onun dışmda, şahsî saydabdecek konuları ortaya getirir. Sanki, üslûbu
ve konuya bakış açısıyla, yıllarca önce Ahmet Mithat'la aralarındaki
kavganın öcünü almak ister.59 Ahmet Mithat'ın klâsikler konusundaki
girişimini;
56 Halit Ziya Uşaklıgil, Kırk Yıl, inkılâp ve Aka Kitabevleri Yayını, istanbul 1969, s. 332.
57 Said, "Ahmed Midhat Efendi Hazretler'ne *Arizadtr", Galatât-ı Tereiimc (15. Defter),
İstanbul 1315. Bu yazıyla ilgili alıntıların sayfa numaraları, Ahmet Mithat'ın kendi cevabıyla
birlikte yayınladığı 1315 tarihli baskıya aittir.
58 Ahmed Midhat, Said Beyefendi Hazretlerine Cevâb, Dersaâdet 1314, s. 106.
59 Tercümân-ı Hakîkat'ın 15 Ağustos 1878 (16 Şaban 1295) tarihli sayısında, "Edebiyat"
başlığı altında; "bir edîb tarafından tanzim olunup besteleri der-dest bulunan iki şarkıdır"
sözleriyle şu şiirler yayınlanır:
(Dîger)
Beni zâr u perîşân eylesin hicrâmn isterse
Karârım alsın elden fikr-i hüsn ü âmn isterse
Sahih olsun inanmam ba'd-ezîn peymâmn isterse
Diriğ eyle gönül şimden giru ihsâmn isterse
Sıkılma gez gül eğlen her kiminle câmn isterse
Vakit gazetesinin 16 Ağustos 1878 (17 Şaban 1295) tarihli sayısında ise, "Tercümân-ı
Hakikat gazetesinde • Edebiyat' ser-levhasıyla iki şarkı mütâlâ'a ettik ki şunlardır" denilip,
yukarıdaki şarkılar verildikten sonra da, "böyle şarkılar bir 'âşık ile ma'şûka arasında şâyân-ı
te'âtî olduğundan biz bu şarkdara 'âcizâne tanzîm ettiğimiz nazireleri o zeminde tertîb eyledik"
denilerek, bu şarkılara yapılan aşağıdaki nazireleri yayınlanıyor.
• I
Şarkı-ı Âşık
Beni zencîr-bend-i 'aşkın ettin sen de Mecnûn ol
Beğenmezsen beni -var başkalarla şâd ii memnun ol
Huda'dan isterim bir şık beğe mecbûr u meftûn ol
Beni mey-nûş ettin mübtelâ-yı beng ü afyon ol
Cevâb-ı Ma'şûka
Gerçekte, İcra Cemiyeti Mümeyyizi Nâzım Bey taralından yazılmış şarkılara yapılmış
bu nazireleri, namusuna bir sataşma olarak kabul eden Ahmet Mithat, bunların Sait Bey tara-
fından yazıldığını öğrenince, onu, Basiret matbaasının yakınında tokatlayıp bastonla dövüyor.
Olayın buraya kadar olan kısmım da ayrıca "Said Bey'e Dayak" başlığı altında yazdığı yazıda
anlatıyor [Tercüınân-ı Hakikat, 17 Ağustos 1878 (18 Şaban 1295)]. Sait Bey, bunun üzerine dava
açıyor. Fakat, dostlarının araya girmesiyle mesele hallediliyor. Bkz: "Muhakeme", Tercümân-ı
Hakikat ve Vakit gazetelerinin 23 Ağustos 1878 (24 Şaban 1295) tarihli sayıları. Bu olayla ilgili
olarak Namık Kemal'in, Ahmet Mithat'a yazdığı bir mektup için bkz: Fevziye Abdullah Tansel,
Namık Kemal'in Mektupları II, Türk Tarih Kurumu Yayını, Ankara 1969, s. 222-225.
Ayrıca, Durûb-ı Emsâl Mecmû'ası yapılmasını teklif eden Sait Bey'in bu teklifi karşısına;
Ahmet Mithat'ın, klâsiklerin çevirisini çıkararak Sait Bey'in çabasını gölgelemesinin de, Sait
Bey'in üslûbunda etkili olduğu söylenebilir.
60 Ahmet Mithat'ın bu yazısı, "Said Beyefendi Hazretlerine Cevâb" adıyla, önce Terciiman-ı
Hakikat'ta yayınlanmış, daha sonra ise kitap haline getirilmiştir. Yazımızdaki sayfa numaraları,
kitabın 1314 tarihli baskısına aittir. Bkz: 57 ve 58 numaralı dipnotlar.
61 Sait Bey'in yazışma, 206 sayfa ile karşılık vermesinin gerekçesini de "şöyle bir cilde
karib söz yazmış olduğumdan dolayı hiç de isti'fâ ve i'tizâra lüzûm göremem. Ba'zan bir damla
öyle bir sûrette ihlâl-i nezâfet eder ki onu temizlemek için yüz kofa su sarfına ihtiyâç görülür"
sözleriyle açıklar. Bkz.: A.g.e. s. 205.
178 RAMAZAN KAPLAN
2 - Klâsik Eser
Ahmet Mithat, yukarıya aldığımız uzun açıklamalardan sonra,
klâsik eserlere klâsiklik niteliğini veren öğeler üzerinde durur ve "Tem-
hîdât 3"ün 64 esasını bu konudaki görüşler oluşturur. Bunların belirlen-
mesinde, büyük ölçüde batılı yazarların düşüncelerinden faydalanır.
Fransız yazarı Antoine Rivarol (1753-1801)'a göre "bir milletin
mâ-bihi'l-iftihârı olan âsâr o milletin klâsikleridir. Bunlar miyânmda
ba'zıları vardır ki yalnız bir milletin mâbihi'l-iftihârı olmakla kalmazlar.
Bütün milletlerin mâ-bihi'l-iftihârı olurlar. İşte bunlar dahi 'umûm
insâniyyetin klâsikleridir". Bir başka batılı yazar Edmond Scherer
(1815-1889) ise "her mületin terakkiyât-ı fikriyye ve lisâniyyesince
birer büyük devri" olduğunu kabul ederek bu zamanda meydana ge-
tirilen eserleri o milletin klâsikleri saymaktadır. Her iki batılı yazarm
bu sözlerini aktaran Ahmet Mithat, bu görüşlerin, klâsiklerin nitelik-
leri belirlendikten sonra " 'işte o klâsikler bunlardır' demek için" söy-
62 Said, " Bahâdır-1 Meydân-ı Ma'rifet 'Atûfetlû Ahmed Midhat Efendi Hazretlerine' Ariza-i
Cevâbiyye", Galatât-ı Tercüme (16. Defter), İstanbul 1315, s. 493-512.
63 Klâsik kelimesi hakkında, bizim çalışmamıza esas olan bu yazılardan başka, şunlar da
görülebilir: Andıe Gide (Çev: Fıtrat Atasel), "Klâsisizm", Varlık, 1945 (278-279); Cemil Meriç,
"Klâsik Dedikleri", Kırk Ambar, Ötüken Yaymevi, İstanbul 1980, s. 34-54; T.S. Eliot (Çev:
Sevim Kantarcıoğlu), "Klasik Nedir?", Edebiyat Üzerine Düşünceler, Kültür Bakanlığı Yayın-
ları, Ankara 1990, s. 160-185; Charles-Augustin Sainte-Beuve (Çev: Fehmi Baldaş), "Klâsik
Nedir''", Pazartesi Konuşmaları I, MEB Yayınları, 2. baskı, İstanbul 1990, s. 315-336 ve Tuğrul
İnal, "Klâsisizm", Türk Dili, 1981 (349).
64 Ahmed Midhat, "Klâsikler Mes'elesi ••Temhidât' 3", Tercüman-: Hakikat, 9 Eylül 1313
(21 Eylül 1897).
KLSİKLER TARTIŞMASI 179
65 Yazıldığı dilde klâsik olan eserle, evrensel anlamda klâsik olan eser arasındaki farklar
ve bu konudaki örnekler için bkz: T.S. Eliot (Çev: Sevim Kantarcıoğlu), "Klasik Nedir"!",
Edebiyat Üzerine Düşünceler, Kültür Bakanbğı Yayınlan, Ankara, 1990, s. 178-179.
66 Bu husus daha dar çerçevede olmak üzere, Alman filozofu Hegel (1770-1831) tarafından
"tarz-ı tahrîri mevzû'una ve hâvî olduğu fikr-i hikmeti tarz-ı tahrîrine mütenâsib olmak bir
eseri klâsikliğe nâınzed edecek ahvâldendir" biçiminde ve konuyla üslûp, üslûpla düşünce
180 RAMAZAN KAPLAN
arasındaki uygunluğu bir eserde "nefasetin şerâ'it-i esâsiyyesi" gören Fransız yazarı Ernest
Renan (1823-1892) tarafından da dile getirilmiştir.
<>7 "Klâsikler Mes'elesi 'Temhîdât' 4 " , Tercümân-ı Hakikat, 12 Eylül 1313 (24 Eylül 1897).
68 Böyle düşünmekle Abmet Mithat bir bakıma, klâsik yazarlardan bazılarının eserlerindeki
hatalara işaret etmiş olan Cenap Şehabettin'e cevap verir gibidir. Bkz: Cenâb Şehâbeddîn,
"Klâsikler Mes'elesi", Tercümân-ı Hakikat, 28 Ağustos 1313 (9 Eylül 1897).
69 Eliot bunu şöyle açıklıyor: "Klâsik bir nesrin gelişmesini, ortak bir üslûba doğru gelişme
olarak görebiliriz. ( . . . ) Klâsik bir nesirde bulduğumuz şey, gazete yazarlarının kullandıkları
çeşitten ortak bir.yazı üslûbu olmaktan ziyade, ortak bir zevktir". Bkz: "Klasik Nedir"!",
Edebiyat Üzerine Düşünceler (Çev: Sevim Kantarcıoğlu), Kültür Bakanlığı Yayınlan, Ankara
1990, s. 165.
KLÂSİKLER TARTIŞMASI 181
fakat aynı zamanda insanlık için değer taşıyan bir düşünceyi ortaya
koymuş olmalıdır.73
Abmet Mithat'ın buradaki düşünceleriyle, edebiyatın temel mese-
lelerinden birini ele aldığı açıktır. Bugün de, bir eserin güzel sayıl-
masında değişik yaklaşımlar olmakla birlikte, bunların bir noktada
birleştikleri söylenebilir. O da, edebiyat eserlerinde, farklılığın ancak
bir üslûp problemi olduğudur. Kısaca, bir eserin insanlık için anlamı
olan bir düşünce dokusu olacak, fakat buııu yeni bir estetikle ifade
etmiş olacaktır.
Ancak, Ahmet Mithat'ın "beğenilmiş" olmayı şart görmesi, üze-
rinde durulması gereken bir noktadır. Çünkü, zamanında beğenilmeyip
daha sonra beğenilen pek çok eser ve yazar vardır.74
Ahmet Mithat'ın bu yazısında üzerinde durduğu konulardan biri
de, klâsiklerin zamanla değişip değişmedikleridir. O, her şey gibi, ede-
biyatın da "tekâmül kânûnu"na bağlı olduğu, bunun sonucu olarak
klâsiklerin de bu çerçevenin dışında düşünülemeyeceği görüşündedir.
Böyle olmamış olsaydı, bir defa görülen klâsiklerden sonra "klâsiklik
kapısı kapanmış" olacak ve bir daha yeni bir klâsikle karşılaşılmaya-
caktı. Öyleyse, "klâsikler hem lâfız ya'nî lisân c:lıetinden tebeddül
ederler hem de fikir ya'nî mevzû'ları ve hikmetleri cihetinden".
Bu hususu, düin gebşmesiyle ilgili bir konu olarak ele alan Ahmet
Mithat, şöyle açıklıyor. Bazı tenkidçilerce kabul edilen bir görüşe
göre; bir dil, gelişme dönemini geçip de olgunluk dönemine ulaşmadık-
ça, o dilde klâsik sayılacak eser meydana gelmez. Bu anlayışı benim-
seyenler, "her milletin terakkiyât-ı fikriyye ve lisâniyyesince birer
büyük devri" bulunduğunu ve ancak o devirlerde meydana getirilen
eserlerin klâsik sayılabileceğini75 ileri süren Fransız tenkidçi Edmond
Scherer'in sözlerini esas almaktadırlar. Dolayısıyla, sözü edilen "büyük
73 Ahmet Mithat düşüncelerini açıklamak için, "çiftçinin beynini parlak güneşin kızgın-
lığıyla kaynatmasına karşı tarlada ekinlerin yüksekliğinden başka siper yoktur" anlamına
gelen "cümcüme-i harrâsı germî-i hûr-ı pür-nûı-un tağliyesine teâlî-i mezâri'den başka siper
yoktur" cümlesini örnek verir ve cümlenin ilk biçimi ikincisine göre daha açık olduğundan
bir değer taşımakla birlikte, beğenilecek bir düşünceye sahip olmadığı için beğenilmeyeceğini
söyler.
74 Bu konudaki görüşlerin yer aldığı bir yazı için bkz: Fuat Köprülü, "Edebiyatta Şahsiyet",
Bugünkü Edebiyat, İstanbul 1924, s. 17-28.
75 Klâsikle, bir milletin edebiyatı, toplum şartları ve medeniyeti arasındaki ilişkiler
konusunda daha geniş bilgi edinmek için bkz: Eliot, "Klasik NedirV. Edebiyat üzerine Düşün-
celer (Çev: Sevim Kantarcıoğlu), Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 1990, s. 161-162, 171.
KLÂSİKLER TARTIŞMASI 183
dır" 7 ' diyen Ahmet Cevdet, eski Yunan, Roma, Arap ve Acem ile,
batıhlardan Fransız, Alman ve İngilizlerin80 klâsik nitelikte eserleri
bulunduğunu söyler. Süleyman Çelebi, Sinan Paşa, Nef'i, Bakî Nâima.,
Cevdet Paşa ve Mualim Naci'nin eserlerini de bizim klâsiklerimiz ara-
sında sayar.
Ahmet Mithat, klâsiklerin genellikle Avrupa'ya ait eserler olarak
anlaşılmasının yanlışlığına dikkati çeker. Her milletin klâsikleri ola-
bileceğini belirtmekle, Ahmet Cevdet'in görüşüne katılır. Fenelon
(1651-1715)'un Telemak (Telemaque, 1693 veya 1694) adb eserini klâsik
olarak kabul eder. Bugünkü anlayışlarımız çerçevesinde değerlendiril-
diğinde, hiç de klâsik bir eser niteliği göstermeyen Telemak,m, Ahmet
Mithat tarafından klâsik sayılmasını, onun oldukça geniş bir çerçeveye
yayılan anlayışına bağlamak gerekir.
metin" işi olduğunu söyler.84 Kutadgu Bilig gibi bir eserin, bir Türk
klâsiği olarak bu listelerde yer almasının da, ancak bu tür insanların
varbğı ile gerçekleşeceğine inanır. Nasrettin Hoca'yı da bizim klâsik-
lerimizden biri sayan Ahmet Mithat, birçok hikâyenin Nasrettin Hoca'ya
mal edilmesini, onun klâsik oluşunun bir göstergesi olarak görür.
Ahmet Mithat'ın, İsmail Avni'nin yazısı85 dolayısıyla üzerinde
durduğu başka bir konu da, eski ve yeni klâsikler meselesidir. Ahmet
Mithat, İsmail Avni'nin kendisi hakkında "klâsikleri (yalnızca) Fran-
sızlara hasr" etmiş olduğu gibi bir düşünceye kapıldığını, oysa böyle
bir tercihin söz konusu olmayıp, tutumunun genel bir nitelik taşıdığım
belirtir. . O, "lisânları kâğıd üzerine geçmeyen vahşîlerin bile klâsikleri"-
nden söz eden Necip Asım'ı takdirle karşıladığı gibi; her alanda her
milletin, eski ve yeni klâsiklerinin de bulunduğu görüşündedir.86 Bu
durumu, dilin gelişiminin ortaya çıkardığı bir sonuç olarak gören Ahmet
Mithat, bir milletin ilk çağlarına ait diline göre yazılmış eserleri eski
klâsik, düdeki yendikler doğrultusunda meydana getirilmiş eserleri de
yeni klâsikler diye adlandırır. Fransız edebiyatından verdiği örneklerle
bu görüşünü açıklamaya çalışır. Ona göre Racine ve Corneille'e kadar
olan dönem eski klâsikler, sonrası yeni klâsikler dönemidir. Bizde ise,
Ahmet Yesevî ile Şeyh Galip arasındaki değişim, aynı çerçevede değer-
lendirilebilir. Ahmet Mithat, başka bir yazısında da,87 "iîamza-nâme'lerin
Battal Nazi'lerin Kerem'leriıı Âşık Ömer'lerin" ait olduğu dönemi eski
klâsikler, bunlardan sonra yazılacak olanları da yeni klâsikler döneminin
eserleri olarak niteler. Eşber ve T ezer'i Türk klâsiği kabul ederek,88
kendisini, Muallim Naci'nin Islâm-ı Ömer ve ZatiTrı-nitâkayn adlı
eserlerini yeni klâsik saymakla suçlayan Hüseyin Sabri'nin bu iddiasını
reddeder. Bu açıklamalardan sonra, Ahmet Mithat'ın yeni klâsikleı diye
adlandırdığı eserlerin, bir bakıma, milletin büyük bir çoğunluğunca an-
laşılan ortak dille yazılmış eserler anlamına geldiği söylenebilir.
Hüseyin Daniş, konuyu daha dar çerçevede ele alarak, bizde
klâsiklerin bulunup bulunmadığı meselesine, "bsânımızda klâsikler
mevcûd m u ? " " sorusuyla açıklık getirmeye çalışır. Ona göre, eğer
84 "Klâsikler Mes'elesi ve Necîb Âsim Efendi", Tercümân-ı Hakikat, 2 Eylül 1313 (14
Eylül 1897).
85 "Klâsikler ve Bahsin Bencesi", Tercümân-ı Hakikat, 3 Eylül 1313 (15 Eylül 1897).
86 "Klâsikler Bahsinin Biraz Tevsî'i", Tercümân-ı Hakikat, 4 Eylül 1313 (16 Eylül 1897).
87 "Klâsikler ve Hüseyin Sabri", Tercümân-ı Hakikat, 2 Teşrin-i Evvel 1313 (14 Teşrin-i
Evvel 1897).
88 "Klâsikler", Tercümân-ı Hakikat, 29 Eylül 1313 (11 Teşrin-i Evvel 1897).
89 "İkrâm-ı Aklâm, İkdâm, 6 Eylül 1313.
KLÂSİKLER TARTIŞMASI 189
90 "Klâsikler Mes'elesi 'Temhidât' 3", Tercüman-! Hakikat, 9 Eylül 1313 (21 Eylül 1897).
91 Klâsik yazar hakkında ayrıntılı görüşlerin yer aldığı iki yazı için bkz: Charles-Augustin
Sainte-Beuve (Çev: Fehmi Baldaş), "Klâsik Nedir"!", Pazartesi Konuşmaları I, MEB Yayınlan,
2. baskı, İstanbul 1990, s. 274-275, 280, 283-285 ve Andre Gide (Çev: Fıtrat Atasel), "Klâ-
sisizm", Varlık, 1945 (278-279).
190 RAMAZAN KAPLAN
92 "Klâsikler Mes'elesi' Temhîdât' 4", Tercüınân-ı Hakikat, 12 Eylül 1313 (23 Eylül 1897).
Ahmet Mithat'ta böyle bir kanaatin oluşmasında, daha önce belirtildiği gibi, Fransız yazarı
Antoine Rivarol'ün tezinin payı vardır.
93 Bkz: Klâsikler Tartışmasında tik Adım" bölümü.
94 Ahmed Cevdet, "İkrâm-ı Aklâm", İkdâm, 25 Ağustos 1313.
95 "Klâsikler Mes'elesi", Tercümân-ı Hakikat, 28 Ağustos 1313 (9 Eylül 1897).
96 Alman edebiyatında klâsisizm ve romantizm ile başlıca temsilcileri konusunda bkz:
Gürsel Aytaç, Yeni Alman Edebiyatı Tarihi, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi
Yayınları, Ankara 1974, s. 93-126, 169-214.
K L S İ K L E R TARTIŞMASI 191
97 "Klâsikler ve Şehâbeddin Bey", Tercümâ<ı-ı Hakikat, 30 Ağustos 1313 (11 Eylül 1897).
98 Ahmet Mithat'tan farklı, fakat Cenap'ı destekleyen bir görüş için bkz: Cemil Meriç,
"Klâsik Dedikleri", Kırk Ambar, ötüken Yayınevi, İstanbul 1980, s. 39-40.
99 "Bizde Klâsik Yok mu?", Malûmât, 1 Eylül 1313 (13 Eylül 1897).
100 "İkrâm-ı Aklâm", İkdâm, 6 Eylül 1313.
192 RAMAZAN KAPLAN •
101 Hüseyin Daniş bu görüşüyle bir bakıma, "her milletin, batta henüz lisânları kâğıd
üzerine geçmeyen vahşîlerin bile kendilerine göre klâsikleri vardır" diyen Necip Asım'm daha
önce üzerinde durduğumuz görüşüne karşı çıkmaktadır. Bkz: "Klâsikler", Malûmât, 29 Ağustos
1313 (10 Eylül 1897).
102 "Ahmed Midhat Efendi Hazretlerine 'Arızadır", Galatât-ı Tercüme (15. Defter), İstanbul
1315, s. 19.
103 Said Beyefendi Hazretlerine Cevâlı, Dersaâdet 1314, s. 81.
KLÂSİKLER TARTIŞMASI 193
106 "Klâsikler Mes'elesi •Hüsn-i Mutlak ve Zevk-i Selim-'", Terciimân-ı Hakikat, 19 Eylül
1313 (1 Teşrin-i Evvel 1897).
107 Klâsikleri taklit konusunda, "onları anlamak, takdir etmek, içlerine nüfiız etmekle
yetinelim; yeryüzüne bir hayli geç gelen bizler hiç olmazsa benliğimizi muhafaza etmeğe çalı-
şalım" diyen batılı bir yazar, Sainte-Beuve'ün görüşleri için de bkz: "Klâsik Nedir?", Pazartesi
Konuşmaları I, MEB Yayınları, 2. baskı, İstanbul 1990, s. 334.
108 Cenap'ın buradaki görüşlerinin; ırk, çevre ve tarihî âm edebiyata yön veren faktörler
arasında sayan Hippolyte Taine (1828-1893)'in görüşleriyle olan benzerlikleri hakkında bkz:
Suut Kemal Yetkin, Estetik Doktrinler, Bilgi Yayınevi, Ankara 1972, s. 193-213; Cemil Meriç,
"Edebiyat Tarihinin Tarihi", Kırk Ambar, ötüken Yayınevi, İstanbul 1980, s. 249.
109 Cenap Şehabettin aym yazısında, yabancı eserlere karşı hayret ve takdirlerini ilân
edenleri, "snop"lukla veya ruhen yaşadığı toplumun uzağına düşmüş olmakla suçlar.
110 Tercümân-ı Hakikat, 30 Ağustos 1313 (11 Eylül 1897).
KLÂSİKLER TARTIŞMASI 195
117 "Klâsikler Bahsinin Biraz Tevsî'i", Tercümân-ı Hakîkat, 4 Eylül 1313 (16 Eylül 1897).
118 Ahmet Mithat, başka bir yazısında bu konuya biraz daha açıklık getirir: "Biz hep
İstanbullu olmak istiyoruz ( . . . ) Dînen Müslümân ve siyâseten Osmanlı olduğumuz hâlde
terakkî ve tekemmül etmek istiyoruz. Başka türlüsünü gördüğümüz misâllerden dahi anlayarak
beğenemiyoruz". Bkz: "Klâsikler ve Hüseyin Sabri", Tercümân-ı Hakikat, 2 Teşriu-i Evvel
1313 (14 Teşrin-i Evvel 1897).
119 Hüseyin Dâniş, "İkrâm-ı Aklâm", İkdâm, 6 Eylül 1313.
120 Hüseyin Daniş bu görüşleriyle, Ahmet Mithat'ın tutumuna karşı çıkmaktadır.
198 RAMAZAN KAPLAN
121 Bununla ilgili olarak Halit Ziya, Ahmet Mithat'ın kendisine "Batı edebiyatına girmek
için her şeyden önce Yunan ve Latin edebiyatından geçmek gerektiğini" söylediğini kaydediyor.
Bkz: Kırk Yıl, İnkılap ve Aka Kitabevleri Yayını, istanbul 1969, s. 606.
122 "İkrâm-ı Aklâm", İkdâm, 25 Ağustos 1313.
123 "Yine İkrâm-ı Aklâm", Tercümân-ı Hakikat, 27 Ağustos 1313 (8 Eylül 1897).
124 "Klâsikler Mes'elesi 'Temhîdât' 4", Tercümân-ı Hakikat, 12 Eylül 1313 (24 Eylül 1897).
125 "Klâsikler ve Hüseyin Sabri", Terciimân-ı Hakikat, 2 Teşrin-i Evvel 1313 (14 Teşrin-i
Evvel 1897).
KLÂSİKLER TARTIŞMASI 199
132 "Ahmed Midhat Efendi Hazretlerine 'Arızadır", Galatât-ı Tercüme (15. Defter), İstanbul
1315, s. 19.
133 "Tercüme edilecek eser, şah-eser olmadıkça nakli için ihtiyar edilen zahmet beyhude
bir emektir" diyen Ahmet Haşim'in benzer bir görüşü için bkz: "Tercüme", Oluş, 1939 (3.)
134 Ahmet Mithat'ın çeviri konusundaki görüşleri ve Halit Ziya'ya göre, Ahmet Mithat'ın
çevirilerinin niteliği konusunda, bkz: Fevziye Abdullah Tansel, "Ahmet Mithat Efendi'nin Garp
Dillerinden Tercüme Roman ve Küçük Hikâyeleri", Tercüme, 1955 (60).
135 "Bahâdır-ı Meydân-ı Ma'rifet 'Atûfetlû Ahmed Midhat Efendi Hazretlerine 'Ariza-i
Cevâbiyye", Galatât-ı Tercüme (16. Defter), İstanbul 1315, s. 497.
136 Said Beyefendi Hazretlerine Cevâb, Dersaâdet 1314, s. 31.
KLÂSİKLER TARTIŞMASI 201
2 - Çevirideki Güçlükler
.1
Klâsikler tartışmasında, klâsiklerin çevirisine duyulan ihtiyaca
bağlı olarak ortaya çıkan problemlerden biri de, klâsiklerin çevirilerinin
yapılıp yapılamayacağıdır. Klâsikleri çevirmenin mümkün olamaya-
cağını savunan Ahmet Cevdet, gerekçesini şöyle açıklar: Klâsik eser,
örnek alınmaya değer eser olduğu için, yazıldığı dilin bütün incelik ve
meziyetlerini kendinde toplamıştır. Böyle bir eserin, bu nitelikleri
korunarak başka bir dile aktarılması " 'âdetâ müstahîldir"137 Bunun
başarıyla yapıldığının, dünyada bir örneği de yoktur. Ayrıca, gazete
çeviriciliğinin bile hakkıyla yapılamadığı ülkemizde, klâsikleri çevirecek
durumda olmadığımız açıktır.
Ahmet Cevdet, Prusyalı mareşal ve askerî tarih yazarı Goltz
(1843-1916)'un, üç yazar tarafından Fransızcaya çevirisi yapılan
Millet-i Müsellaha çevirisini örnek göstererek, aynı başarısızlığın bizim
için de söz konusu olduğunu belirtir. Örnek olarak Nef'i'nin:
Âferîn ey rüzgârın şeh-süvâr-ı saf-deri
'Arşa as şimden giru tîğ-i süreyyâ-cevheri
Tîğine nola yemîn eylerse rûh-ı Murtazâ
Bir gazâ ettin ki lıoşnûd eyledin Peygamberi
manzumesi, Fransızcaya çevrilmeye çalışılırsa, Türkçede kazandığı
anlam, söyleyiş ve duyuş güzelliğinin tamamen ortadan kalkacağını
söyler. Bu görüşleriyle Ahmet Cevdet'in, çeviri işini, bir dil problemi
olarak gördüğü açıktır. Ona göre, başardı bir çevirinin ilk şartlarından
biri, aralarında yakınlık bulunan diller arasında çeviri yapdmasıdır.138
Buradan hareketle, söz gelişi, Almanca ile İngilizce arasında yapdacak
bir çevirinin başarı derecesiyle; bu dillerden Türkçeye veya Türkçeden
137 "İkrâm-ı Aklâm", İkdâm, 25 Ağustos 1313. Ayrıca, Sait Bey'in yazısında da bir prob-
lem olarak görülen bu durum hakkında bkz: "Ahmed Midhat Efendi Hazretlerine 'Arızadır",
Galatât-ı Tercüme (15. Defter), istanbul 1315, s. 18-19.
138 Aym ve farklı kültürlere ait diller arasındaki çevirinin kolay ve güç tarafları hakkındaki
görüşler için bkz: Reşat Nuri Darago, "Çeviri Üzerine", Türk Dili, 1961 (112) ve Gürsel Aytaç,
"Edebiyat Çevirileri ve Akademik Çalışmalar Üzerine", Edebiyat Yazıları I, Gündoğan Yayınlan,
Ankara 1990, s. 112.
202 RAMAZAN KAPLAN
139 Bu durum, Sait Bey'in yazısında da üzerinde durulan bir husustur. Bkz: "Ahmed Midhat
Efendi Hazretlerine 'Arızadır", Galatât-ı Tercüme (15. Defter), İstanbul 1315. s. 21-24.
140 "Klâsikler Bahsinin Biraz TevsVi" Tercümân-ı Hakîkat, 4 Eylül 1313 (16 Eylül 1897).
141 Deyimlerin çevirisindeki güçlükler ve yapılması gerekenler için bkz: A.F. Tytler (Çev:
Erol Güney), "Tercümenin Prensipleri Hakkında Bir Deneme", Tercüme, 1941 (8).
142 Yine yukarıdaki yazısmda, Ahmet Mithat'a göre çevirisi yapılamayacak eserler, de-
kadantizm anlayışıyla yazdmış eserlerdir. Nergisflerin, Nef'îlerin dilini, millete yapılmış bir
hainlik olarak gören ve "klâsik değil dekadan lisânı" olarak niteleyen Ahmet Mithat, bu dile
ve bu dilden Avrupa dillerine çeviri yapılamayacağım belirtir. Bu görüşünün, ağır bir suçlama
olacağını düşünerek de, onlara "olsa olsa fikren klâsik" denilebileceğini ve bunların da Osman-
lıcaya çevirisinin gerektiğini söyler.
143 Dilin gelişmesiyle toplum yapısı arasındaki, ilişki için bkz: T.S. Eliot (Çev: Sevim
Kaııtarcıoğlu), "Klâsik Nedir", Edebiyat Üzerine Düşünceler, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara
1990, s. 166.
144 "Yine İkrâm-ı Aklâm", Tercümân-ı Hakikat, 27 Ağustos 1313 (8 Eylül 1897).
145 "İkrâm-ı Aklâm", İkdâm, 6 Eylül 1313.
KLÂSİKLER TARTIŞMASI 203
çıkan Necip Asım, böyle söylediği balde, daba önce Hüseyin Daniş'in,
bazı eserleri Türkçeye çevirmeye çalıştığını ve klâsiklerin Türkçeye
çevirisinin mümkün olduğunu belirtir.146
Klâsikler meselesini, "bir kavmin ahlâkına, medeniyyetine 'â'id
nice mesâ'ili intâc ve halletmeğe müsta'id ve müsâ'id" 147 bir konu
olarak gören Hüseyin Sabri ise, daha önce sözünü ettiğimiz kendine
özgü anlayışı ile, klâsiklerin çevirisinin mümkün olduğu inancındadır.
Ona gör,e asıl güçlük, çeviri yapılacak dillerin gelişmiş dönemlerine
ait eserlerin çevirisindedir. Ahmet Mithat'ın çevirisini istediği eserler
ise, dilce gelişmemiş dönemlerin eseıleri oldukları için, çevrilmeleri
mümkündür.
bilir: Harfi harfine çevirmek (metne bağlı çeviri) veya anlamı vermeyi
(serbest çeviri) amaçlayarak çevirmek. Çevrilecek metne sadık
kabnarak yapılan çevirilerden152 amaç, metnin yazıldığı dile ait özellikle-
rin bilinmesidir. Bu tür çevirilerin sakıncalarım gösteren Ahmet Mithat;
bu sakıncalar bir dereceye kadar ortadan kaldırılsa bde, bu yolun
fazla yararlı olmayacağını söyleyerek,153 ikinci çeviri yolunu benim-
ser. Ahmet Cevdet'in, Nef'î'nin beyitlerinin çevirisi dolayısıyla işaret
ettiği çeviri güçlüğü, çeviriden de önce metnin kendisinden gelen bir
engeldir. Böyle, anlaşdması güç metinlerin çevirisinde de, metne sadık
çeviri yolunun hiç bir yararı olamaz. Bunların anlaşdması için, "şerhler
haşiyeler dahi" yapılmalıdır. Hammer (1774-1856)'in Hafız Dîvânı'nı
çevirdiği veya Arapça ve Farsça bazı klâsik eserlerin çevirisinde de aynı
yolun denendiği gibi. Böyle olunca, klâsik eserlerin nesir halindeki çevi-
rderinde bde imkânsızhklar söz konusu iken, manzum olarak çevirmeye
kalkanlar "şâyeste-i merhamettirler". Ahmet Mithat, öteki yazılarında
da aşağı yukarı bu görüşleri savundu ve bunlara ek olarak, çevirisi ya-
pılacak eserin, yazddığı dildeki aslından çevrilmesi gerektiğini belirtti.154
Klâsik eserler arasında çevirileri en zor olanların, edebî nitelik
taşıyan155 manzum ve mensur eserler olduğunu ifade eden Necip
Asım'a göre de, manzum klâsikleri yine manzum olarak çevirmek
imkânsızdır.156 Nesir halinde çevirilerinin yapılması daha uygun bir
yoldur. Mensur klâsiklerin bir kısmında, amaç yalmzca bdgi edinmek
olduğu için fazla bir güçlük yoktur. O da, Ahmet Mithat gibi, çevirinin
asıl dilden yapılmasının önemini vurgular157 ve başka dillerdeki çeviri-
152 Metne bağlı çevirinin sakıncaları ve bu konuda değişik görüşler için bkz: Nurettin
Artam, "Tercüme ve Tercümelere Dair", Varhk, 1937 (89); Erol Güney, "Rusya'da Tercüme",
Tercüme, 1940 (2); Orhan Burian, "Tercüme ve Bizim İçin Mânası Üzerine", Ülkü, 1944 (75);
Theodore Savory (Çev: Hâmit Dereli), Tercüme Sanatı, Milli Eğitim Basımevi, Ankara 1961,
s. 37, 40; Orhan Suda, "Çeviri Kadın Gibidir", Dost, 1961 (42); George Rohde (Çev: Nur Türet-
ken), "Çeviri Üstüne", Güney, 1970 (36); Akşit Göktürk, "Yazınsal Çeviride Metin-Ötesi Anlam
İlişkileri", Türk Dili, 1978 (322); Mehmet H. Doğan, "Serbest Çeviri Üzerine", Türk Dili, 1978
(322); "Soruşturma", (Sevgi Sanh'mn cevabı), Türk Dili, 1978 (322).
153 Bu yolla Gülistan'ı çeviren bir Osmanlı yazanmn niçin başarısız olduğu hakkında,
Ahmet Mithat'm görüşleri için bkz: Said Beyefendi Hazretlerine Cevâb, Dersaâdet 1314, s. 94-96.
154 "Klâsikler Mes'elesi ve Necîb Âsim Efendi", Tercümân-ı Hakikat, 2 Eylül 1313 (14
Eylül 1897).
155 Edebî nitelikli eserlerin çevirisinde uyulması gereken şartlar için bkz: İzzet Melih
Devrim, "Edebî Tercüme", Tercüme, 1940 (3).
156 "Klâsikler", Malûmât, 29 Ağustos 1313 (10 Eylül 1897).
157 Çevirinin asıl dilden yapılmasının önemi ve ikinci dilden yapılan çevirilerde düşülen
hatalar konusunda bkz: Hiisameddin Bozok, "Yanlış Bir Tercüme Yolu", Servet-i F ü n u n -
Uyamş, 1939 (2233); Bedrettin Tuncel, "Tercüme Meselesi", Tercüme, 1940 (1) ve S. Ali, "İkinci
Dilden Tercüme Meselesi ve Bir Misal", Tercüme, 1940 (6).
KLÂSİKLER TARTIŞMASI 205
lerle karşılaştırıhrsa daha güzel bir çeviri elde eddeceğini söyler. Türk-
çeye yapdan çevirderde dört ayrı tutumun varlığından söz eden Necip
Asım, bunları şöyle sıralar:
1 - Söz ve anlam sanatlarım çeviride olduğu gibi korumak.
2 - Anlam sanatlarını korumak.
3 - Bir sayfa veya makaleyi okuyarak anlamını vermek (serbest
çeviri).
4 - Taklit etmek.158
Ona göre, bunlar arasında ikincisi, birtakım şartlara uymak kay-
dıyla, klâsiklerin Türkçeye çevirisinde uygun bir yoldur.
Ahmet Mithat'ın aksine, manzum eserlerin nesir halinde çeviri-
lerinin acayip olacağını159 savunan Sait Bey ise, bu konuda bazı örnekler
verir. Sait Bey'e göre, şiirden, şairlikten gerçekten anlayan kimseler;
şiir çevirilerinin güçlüğünü bildiklerinden kolay kolay bu işe giriş-
mezler.160 Sait Bey, bir deneme olmak üzere, Corneille'in bir dörtlü-
ğünün çevirisini teklif eder. Buradaki güçlüğü dikkate alarak, daha
büyük çaptaki klâsiklerin çevirisinin ne sonuç vereceğinin tahmin
edilebileceğini behrtir. Böyle düşünmesine rağmen, Sait Bey'in, "bir
veya iki şâ'irimizin tercümelerinde bir dereceye kadar letâfet ve şive-
mize muvâfakat görülebdeceğini" (s. 16) söylemiş olması da, bu işin
bütünüyle imkânsız olmadığım gösterir.
Çeviri işinde, çeviricinin rolüne161 gelince: Çeviri yapacakların
her iki dilde yetkili, "ma'lûmât-ı kâmile" sahibi olmaları gerektiği162
158 Buradaki taklidin, daha önce geçen "örnek alınarak yeni bir eser meydana getirme" an-
lamındaki taklitle bir ilgisi yoktur. Necip Asım, bu tür çeviriye örnek olarak Telemak'ı gösteriyor.
159 " Bahâdır-ı Meydân-ı Ma'rifet 'Alûfetlû Ahmed Midhat Efendi Hazretlerine 'Arîza-i
Cevâbiyye", Galatât-ı Tercüme (16. Defter), İstanbul 1315, s. 499.
160 "Ahmed Midhat Efendi Hazretlerine • Arızadır", Galatât-ı Tercüme (15. Defter), istanbul
1315, s. 14-15.
161 Çeviride, çeviricinin rolü, iyi bir çeviricide bulunması gereken nitelikler konusunda
şu yazılara bakılabilir: Hasan Âli Ediz, "Tercümeye ve Mütercime Dair", Oluş, 1939 (18); Bed-
rettin Tuncel, "Tercüme Meselesi", Tercüme, 1940 (1); Theodore Savory (Çev: Hâmit Dereli),
Tercüme Sanatı, Milli Eğitim Basımevi, Ankara 1961, s. 16; Osman Türkay, "Çevirmenin Özgür-
lüğü", Varlık, 1965 (649).
162 Çeviricinin, kendi diliyle birlikte çevireceği metnin dili ve edebiyatım da iyi bilmesi
gerektiği konusunda bkz: Erol Güney, "Rusya'da Tercüme", Tercüme, 1940 (2); Orhan Burian,
"Tercümeciliğimiz", Yücel, 1941 (79); Thedore Savory (Çev: Hâmit Dereli), Tercüme Sanatı,
Milli Eğitim Basımevi, Ankara 1961, s. 22-23; George Rohde (Çev: Nur Türelken), "Çeviri
Üstüne", Güney, 1970 (36); Akşit Göktürk, "Yazınsal Çeviride Metin-ötesi Anlam İlişkileri"
Türk Dili, 1978 (322); Mehmet H. Doğan, "Serbest Çeviri t zerine", Türk Dili, 1978 (322); Gürsel
Aytaç, "Edebi Tercüme Problemi", Edebiyat Yazılan I, Gündoğan Yayınlan, Ankara 1990,
s. 133.
206 RAMAZAN KAPLAN
SONUÇ