Professional Documents
Culture Documents
Oyku Gazetesi 06
Oyku Gazetesi 06
Oyku Gazetesi 06
Anlamanın Toz, Limonata Profesörün İçinde Yılan Gibi Kıvrılarak Dokuzunu Sağdım da Birdenbire
Tek Yolu Var ve Bir Mesele Odası İlerleyebileceğimiz Bir Geçit Onuncuyu Sağamadım
Öykü Gazetesi
veveya.net
Aylık öykü gazetesi, Mart 2024
8. Yıl, Veveya'da 6. Sayı
Müphem
Nurhan Suerdem
zandıkları dövizlerle mutlu. Bunlar ğü, masanın üzerinden dalga dalga üs- mahsulü yediniz mi?”
olmasa işimiz harap diyen tatlıcıyı ha- tüme geliyor. Boğuluyorum. Çocukla- “Öğlen Mercimekli bulgur pilavı, ca-
tırlıyorum. Dışarıya taşan kahve ko- rım, ya onlara ne anlatacağım, onlar cık, akşam da yarım simit.”
kusu, suyla ıslatılan dükkân önü, bi- da mı nefessiz kalacak, nasıl anlama- Başını iki yana sallıyor.
razdan makinede sıkılıp taze meyve larını isteyeceğim tüm anlaşılmazları? “Ne içtiniz, her zaman kullandığınız
suyu olmayı bekleyen tezgâha dizili Hata yaptım belki de ertelemekte. ilaçtan başka bir ilaç kullandınız mı?”
kesilmiş portakal ve narlar, vitrinden, Boşluğun içindeyim, düşüyorum. “Hayır.”
kapı girişlerinden bakan etnik desenli Avukat yerinden kalkıp karşıma otu- “Yeni bir üzüntü, stres yaratacak
giysiler, peştamallar, havlular, hediye- ruyor. Son ümidini akşamüstü bir ki- durum oldu mu?”
likler. Bir saate kalmaz buralara adım şiyle yapacağı konuşmaya bağladığını O sırada caddeden gelen korna ses-
atılmaz olur. Mevlevihane’nin önün- söyledikten sonra, yine de umutlan- leriyle irkiliyorum. Trafik lambaları-
den geçerken kapısına yanaşıp inşal- mayın demeyi ihmal etmiyor. Bugün nın çalışmaması nedeniyle kaosa dö-
lahlarımı ipe dizen dualarımla bir süre yaşadıklarımız yarının ne olacağını nüşen trafiğe, sezonun yenileriyle do-
duruyorum. Nemden kabaran saçla- belli etmiyor mu? Ufukta göz kırpan lan vitrinlere, onlara bakmadan ge-
rımı sıkıca bastırıp tepemde topluyo- ışık kaldı mı? Boşluk her geçen gün çenlere, topladığı kâğıtların altında
rum. Galata Kulesi çevresini, merdi- biraz daha karanlık. Düşüncelerim ezilen çocuğa, köşedeki çingeneden
venlerini dolduran insan yoğunluğun- yüzüme de yansıyor herhalde. Bakış- dalya alan adama, simitçinin arabası-
dan azade, kuşluk vakti rahatlığıyla larını kaçırıyor. Yasak koyulan umut- nın camına astığı “Askıda Simit” yazı-
beni selamladığında kırmızı bölgele- larla yaşamayı öğrettiler bize, şimdi sına, SMA hastası kızı için para topla-
rim varlığını hatırlatıyor. Önce karın- sıra çocuklarda diyorum. Çok küçük- yan babaya, karınca misali oradan
calanma, sonra batma. Meydanın sa- ler… Yarın için sözleşiyoruz. “Onun oraya koşuşturan insanlara bakıyo-
ğındaki yeşil apartmana giriyorum. şansı var. Ben de sizinle gideceğim, rum. Herkes bir yere varmanın telaşı
Avukat karşılıyor beni. Gözleri gü- hiç olmazsa evde değil, orada daha içinde.
lümsemeyle tedirginlik arasında gidip yakınında olurum,” diyorum. Ufak bir “Önemli bir gelişme mi oldu, çocuk-
geliyor ya da ben öyle hissediyorum. bavul da olacak. Kitaplar, birkaç te- lar iyi mi?”
Merakla diyeceklerini bekliyorum. miz çamaşır, yiyecek. Bir de doğum Dönüp bakıyorum. Yaşanmışlar, ya-
Dün telefonda geldiğini söylediği ya- günü pastası. Beni almaya gelecek. şanmamışlar, müphemler göz pınarla-
zıyı gösteriyor. İkna edici gerekçe yok. Kitapçıdan kitapları alıp saat tam rımda sıraya giriyor. İçime atıyorum.
İptal ettik, haberiniz olsun cinsinden ikide doktora anca yetişiyorum. Ka- Tekrar sormuyor. Pencere önündeki
bir ifade. Bugüne kadar neyin doğru şıntım dayanılacak gibi değil. Kırmızı serçe havalanıyor. Çocukları, onları
dürüst bir dayanağı, açıklaması oldu kabartıları inceliyor. “Kurdeşen,” di- umutsuzluğa düşürmeden ne diyece-
ki? Yazıdan sonra ve bu sabah yap- yor. Giyiniyorum. ğimi düşünürken o reçete koçanını
tığı görüşmeleri anlatıyor. Her sözcü- “Ne yediniz dün, özellikle deniz önüne çekip ilaçları yazıyor.
Toz, Limonata
ve Bir Mesele
Ayça Erkol
Kaçış
Dilek Şimşek
Beni mi merak ettiniz? Ben bir yabancı- dı aramıza, onu çok sevdim. Beni yanından
yım. Hem kendime hem bedenime. ayırmıyor, kardeşine benziyormuşum. Bir-
Ne zamandan beri mi? Hep böyleydim. likte bir sürü şey yapıyoruz. Aynalardan
İçimde birçok kişi taşıyorum, bu bedeni ürkmemem için bir yol buldu. Yüzümü
onlarla paylaşıyorum. Konuşmalarını dinli- boyuyoruz her sabah. O gün içimdekiler-
yorum, anlattıklarına kulak veriyorum, on- den hangisi baskınsa onun istediği gibi.
ları tanımaya çalışıyorum. Kimi zaman be- Maria beni anlıyor. Bazen suskun oluyor,
denimi kullanarak ne istiyorlarsa yapmala- ne olduğunu sorduğumda özgür olmayı is-
rına izin veriyorum. Oturuyorlar, kalkıyor- tediğini söylüyor. Bu bedenimin içimdeki-
lar, dans ediyorlar, gülüyorlar… Kim ne leri eğlendiriyor, aynı şeyi istiyorlar. Ona
istiyorsa bedenimle yapıveriyor. Bazen so- söylediğimde gülüyor. Anlamadığımı söy-
murtup sağı solu izledikleri oluyor. Ben de lüyorum. Özgür olunca anlayacağımı söy-
somurtup bekliyorum. Hepsinin ortak bir lüyor Maria. Sonra yüzümü siliyor, saçımı
derdi var. Bir tek bunu anlamıyorum, öz- tararken ağlamaya başlıyor. Özgürlük bir
gürlük, diyorlar. Sürekli konuşuyorlar. Ben yandan güldürürken ötekisinden ağlatan
çok konuşmam, onları dinlerim. bir şey olmalı.
Bazen aynaya baktığımda tedirgin olu- kaç kişi. Aramızdan birini seçerler, sonra Maria’ya güveniyor muyum, bilmem,
rum. Aniden bu bedene gözüm değdiğin- üst kattaki boş odalardan birine çıkarız. onunla huzurluyum ama. Size bir sır vere-
de ürperip gördüğüm yabancının kim ol- Adamlar birbirinden farklı. Çok konuşanı yim mi, geçenlerde buradan kaçmamız ge-
duğunu anlamaya çalışırım. Bir iki mimik var, hiç konuşmayanı, utananı, sarılıp uyu- rektiğini söyledi. Plan yapıyormuş. Günler-
ve hareketten sonra benim ben, bedenin mak isteyeni. Bizlerle işlerini hep bağırarak ce düşünmüş ve her şey kafasında tamam-
ise yabancı olduğunu fark ederim. Rahatla- bitiriyorlar. Bağırmayanlardan korkuyo- mış. Bir gece yarısı elimden tutacak ve ka-
yınca yüzümü yıkamaya başlarım. rum, canımı yakanlar hep onlar oluyor. To- çacakmışız. Sıkı sıkı uyardı beni, telaşlanıp
Burada mutlu muyum? Elbette, karnım katlayan, bardağı kırıp bedenime saplama- da gürültü, patırtı çıkarmayacakmışım. Çok
doyuyor, yatacak yerim var. Beni kimse ga- ya çalışan, boğazımı sıkan bile oldu. İçim- sessiz olmamız gerekiyormuş. Ayrıca kim-
ripsemez. Bedenimde yaşayan ötekileri an- dekiler o anlarda sus pus oluyor. Neden seye söylemeyecekmişim, içimdekilere bile.
lattığımda gülüp geçerler. Babamın evin- sustuklarını anlamaya çalıştıkça adamlar Plan yaptıkça Maria’nın keyfi yerine geliyor.
den kovulalı çok oldu. Üvey annemin ma- daha çok canımı yakıyor. Aptal aptal bak- O mutlu olunca ben de seviniyorum. O
rifeti. Günlerce sokaklarda yaşadım, çok aç mam onları azdırıyormuş, Ester söyledi. yüzden işte gülüyoruz. Siz sordunuz, ben
kaldım. Bir gün Ester buldu beni, buraya Bir bilseler içimden gelen seslere kulak ver- anlattım bayım. Parayı denkleştirdiğimiz
getirdi. Ester, patronun sağ kolu. En iyi işi- diğimi ama bu beden sadece bana ait değil gün trene bineceğiz. Uzaklara, çok uzaklara
nin ben olduğumu söyler, en güzelleri ben- ki. gideceğiz. Siz de fotoğrafımızı çekip duru-
mişim. Gelecekte ne mi yapacağım? Bilmiyo- yorsunuz. Bize de gönderin diyeceğim ama
Ne iş mi yapıyorum? İşim kolay. Kızlarla rum. Hayır, korkmuyorum, üstelik bu ara- belki çoktan gitmiş oluruz.
gün boyu salonda oturuyoruz. Hava karar- lar keyfim yerinde. Geçenlerde Maria katıl- İyi günler bayım, iyi günler. Planımızdan
dı mı her yaştan erkek gelir. Tek ya da bir- kimseye bahsetmeyin, olur mu?
6
Birdenbire
Gamze Efe
Çalınan Zaman
Fatma Nuran Avcı
Kum
Nis Tuğba Çelik
“Yaşadıklarım, onlarla hesaplaşabilmem, onları açıklayıp anlatabilmem için başıma geldi. Ve belki
de hayatımın gerçek amacı sadece şudur: Bedenimin, hislerimin ve düşüncelerimin yazıya dönüşmesi,
yani kavranabilir genel bir şeye dönüşmesi, varlığımın başkalarının zihninde ve hayatlarında tamamen
erimesi.”
Annie Ernaux
Profesörün Odası
Ayşenur Tanrıverdi
Bazen çok inatçı olabiliyor. İnatçı ol- keşke gelmeseydim. Neovajinamızla gelişmiş olması ile karakterizedir.
duğunu kabul etmiyor. zaten herkesten farklıyız, hâlâ neyin “Rahmi varmış,” diyor babam gözle-
İnatçılık yapma Zip. peşindesin Zip, diyorum. Beni yatıştır- rini kâğıttan kaldırmadan. “Çocuk sa-
Sesimdeki bir şey onu rahatsız ediyor. maya çalışıyor. Sadece seyirciyiz, bir hibi olabilecekmiş.”
Kaşıkla muhallebiyi karıştırıyorum. şey yapmamızı isteyen kimse yok, hem Annem poşetten çıkardığı börekleri
Bundan hoşlanmıyor. Gözleri sürekli hoşumuza gitmeyen bir şey olursa göz- babamın ve benim tabağıma koyuyor.
yasak yere kayıyor, gözlerimizi kapıyo- lerimizi kapatırsın olur biter. Mimar- Kendi tabağını boş bırakıyor, “İyi ba-
rum, görmeyince daha kolay. lıkta okuyan kızın bir saat boyunca de- ri,” diyor.
Muhallebini ye Zip. Sadece yarısını. vasa bir buz kalıbını eritmek için sade- Sonra bardaklarımıza çay dolduru-
Öbür yarısını ben yiyeceğim. ce vücudunu kullandığı o gösteriyi ha- yor. Çayı bitince, “Ameliyat günü has-
Dişlerimizin arasından, Kes şunu, di- tırlıyor musun. İlk başta onu da seyret- tanede olurum,” deyip kalkıp gidiyor.
yor, git başımdan. Notları kapatıp kir- mekte zorlanmıştın hatırlasana, diyor. Böreği boş ver, gel gidip yüzelim, di-
piklerimizi koparmaya başlıyor. Evet, buzu baştan sona yaladığı anlar- yor Zip.
Sakin ol Zip. Muhallebini yersen gös- da gözlerimizi kapamıştım ama sonra Akıp giden suyun altındaki bir şeyin
teriye gidebiliriz. alışmış, vücudunun ısısıyla eriyip kü- bizi ısıracağını, tutup aşağı, derinlere
Bunu söyler söylemez oturduğumuz çülen son buz parçasının bacaklarının çekeceğini düşündüren o tuhaf hissi
yerden fırlıyor, kantinin panosunda arasında kayboluşunu gözümüzü kırp- hatırlıyoruz. Nehrin yatağından yukarı
asılı kırmızı broşürü kapıp geliyor. madan izlemiştim. Ne finaldi ama. uzanan yosunlara değen ayaklarımızın
Broşür değişmiş, bir önceki gösteride Belki de sandığın kadar kırılgan deği- hissettiği o kaygan tedirginliği. Bir ba-
böyle değildi. Zip hayranlıkla ön sayfa- lizdir, diyor Zip. Bazen sadece biraz lığın oradan içimize girip tıkalı yolları
yı inceliyor. Bizim adam bu kez geniş zamana ihtiyaç duyuyoruz o kadar. Biz açtığını ve sonra tekrar ağzımızdan çı-
omuzlarını dışarda bırakan straplez bir ve neovajinamız. kıp nehre atladığını. Tarif edilemeyen
elbise giymiş, ağzını yırtarcasına açmış, Işıklar sönüyor, uğultu kesiliyor. Sa- bir şeyi hayal etmek zordur aslında
altında küçükten başlayıp giderek bü- londa korkunç bir çığlık yankılanıyor. ama o günü, o balığı apaçık hatırlıyo-
yüyen harflerle, Erkekler de çığlık atar, Bir an için boş bulunup ellerimle ku- ruz işte.
yazıyor. Babamı çığlık atarken hayal laklarımızı kapıyorum. İndir şu elleri- Yanımızdaki çift aralarında konuşu-
ediyoruz. Zip kahkahalarla gülüyor. ni, diyor Zip, duymak istiyorum. Daha yorlar. Kadın bunun şimdiye kadar
Belli ki broşür babam gibi erkekler- korkunç bir çığlıkla adam sürünerek gördüğü en büyük katarsis olduğunu
den bahsetmiyor, diyor. sahneye çıkıyor. Sürünmesine, kor- fısıldıyor. Söylediğine göre adam her
Hadi ama Zip, babam durup durur- kunç tiz çığlıklar atmasına rağmen bro- gece farklı bir balo elbisesi giyiyormuş,
ken neden çığlık atsın ki. şürdeki fotoğrafından daha yakışıklı. o kadar fantazmagorikmiş ki seyirci
Ciddileşiyor. Vajinasız bir bebeğin Çenesine bak, diyor Zip. Çığlık atarken onun sahne dışında var olduğunu unu-
babası olduğu için olabilir mesela, di- çenesi şaşılacak derecede açılıyor, yüzü tuyormuş. İnsandan çok bir illüzyon,
yor. ikiye bölünecek sonra daha küçük par- diyor. Zip duyduklarıyla zevkten dört
Broşürün altındaki adresi kontrol çalara ayrılacakmış gibi görünüyor. Ne köşe, adamı izliyor. Kadın çenesiyle
ediyor, yakınlardaki üç yıldızlı otelin demek istiyor şimdi, düştüğün yerden sahneyi gösteriyor, Dizlerinin etrafın-
toplantı salonu. kalkmak zordur, hiçbir şeyi içinde tut- daki şu katlara baksana, onu kristalde
O acayip oteli hep merak ediyordum mayacaksın falan mı. Sanat hep böyle fosilleşmiş, yüz yıllarca kaybolmayacak
zaten, diyor. Sınavı boş ver, şimdiden dolambaçlı. Böyle dolambaçlı yolları hep var olacak gibi gösteriyor öyle de-
gidip kendimize en önden bir yer tuta- sevmiyorum. Babama mesaj atıyorum. ğil mi, diyor. Belli ki kadın da sıkıcı bi-
lım. Biraz gecikeceğim, yemeğe bekleme. Zip me- ri olmak istemiyor ve oldukça yaratıcı
Burnumuzu sıkıp muhallebiyi bir çır- saja küçümser bir bakış atıyor. Her doğrusu. Söylediği hiçbir şeyi göremi-
pıda midemize indiriyor. Bak bitirdim, adımımızı haber vermek zorunda mı- yorum, bu beni geriyor. Adamın sesi
hadi gidelim. sın. kemiklerimizin içinde uğuldamaya de-
Adam çığlık atmaya devam ediyor. vam ediyor.
*** Uzun çığlıklar, kısa çığlıklar, kulağı sa- Boğazı bir lir gibi yarılmış, diyor Zip.
Otele vardığımızda salon neredeyse ğır edecek cinsten olanlar, çığlığa çok Kadının söyledikleri kadar havalı ol-
dolmuş, Zip söyleniyor. Doktor olup da benzemeyen pes inlemeler. Bazı masa da bunu söyleyebilmiş olması be-
da ne yapacağız sanki keşke köpekbalı- yerlerde çığlığı kesip hıçkırarak ağlıyor. ni memnun ediyor, belki de o kadar
ğı terbiyecisi olsak. En arka sırada, son Broşüre, Erkekler de ağlar, yazma yan- sıkıcı biri değiliz yani en azından yete-
boş sandalyelerden birine oturuyoruz. lışına düşmemişler, bravo. Bu sıkıcı rince denediğimizde. Sonuçta lir de en
Keyfi biraz yerine geliyor, kendini şim- olurdu, çığlık daha iyi bir fikir. Baba- az fantazmagorik kadar, fosil kadar il-
diden farklı hissediyormuş. Etrafıma mızı ağlarken hayal etmeye çalışmıyo- ginç bir kelime. Keyfimiz yerine geli-
bakınıyorum sıkıcı olmayan insanlar ruz bile. Olacak şey değil, diyor Zip. yor, leğen kemiğimizin üstüne yaptıra-
neye benzer. Bizden çok da farklı gö- Annem gittiğinde ağlamıştır belki, di- cağımız Satürn dövmesini düşünüyo-
rünmüyorlar, bu iyi. Zip en öndeki yorum. Hiç sanmam, diyor. Aşktan ruz. Halkasıyla güneş sisteminin en il-
mor saçlı, sırtında şeytan dövmesi olan zerre anlamıyor. ginç gezegeni.
kızı gösteriyor. Belli ki o farklı olmayı Sonra birdenbire Zip’in ilk ortaya Zip, Bu kez bir şekilde soyunma oda-
çok istiyor. Minik bir dövme, diyor çıktığı o yazı hatırlıyoruz. Nehir kena- sına girmeyi başarmalıyız, diyor. Ada-
Zip, kimsenin göremeyeceği bir yeri- rındaki küçük çay bahçesindeyiz. Zip ma harika bir çığlık atıcısı olduğunu
mize, leğen kemiğimizin hemen üstü- en az bugünkü kadar öfkeli, babamın söylemeliyiz. Sonuçta böyle çığlık atan
ne mesela. Neden olmasın, diyorum. omzunun üstünden kâğıtta yazanları kaç adam tanıyoruz. Hiç.
Uslu durursan bunu düşünebilirim. okuyor. Vajinal Agenezi, diyor. Hiç ta-
Bordo kadife perdeler iki yanda top- kılmadan bir çırpıda söyleyebiliyor bu ***
lanmış, dekoru olmayan çıplak bir sah- iki kelimeyi. Doğuştan vajina yokluğu. Zip istediklerini yaptırmakta usta,
neyi ifşalıyor. Salonda arı oğulunun Vajinanın anne karnında hiç gelişme- ona hep yeniliyorum, işte dediği gibi
tam ortasındaymış gibi bir uğultu. İn- diği durum. Bazı hastalarda tek başına kulisin önündeyiz.
sanlar konuşacak bu kadar çok şeyi ne- görülürken, bazı hastalarda ise berabe- Bu gece yeterince şey denedik Zip,
reden buluyor. Huzursuzlanıyorum, rinde rahimin yokluğu ya da anormal diyorum. Hadi artık gidelim.
|>
15
Eğer şimdi o kapıyı çalmazsan bir yaptılar. Çığlıkçı Ailenin Tuhaf Hika- rın onun hayal gücünün bir ürünü ol-
hafta ağzımıza tek bir lokma koymam, yesi.” duğunu, eğer söylediği gibi salonda
diyor. Kâğıtları dağıtmaya başlıyor, dört bi- başkaları da varsa onlara ne gördükle-
Ellerimi yumruk yapıyorum, sinirim- ze, dört kendine, üçü kapalı biri açık rinin sorulması gerektiğini söylüyo-
den ağzımdan küçük bir çığlık kaçıyor. dört de yere. Valemizle hepsini alıp sı- rum. Yaşananlara sadık kaldığını hiç
Zip buna bayılıyor, kıkırdıyor, bir çığ- rıtıyoruz. sanmıyorum Zip, senin versiyonunla
lık da o atıyor. İçeriden daha yüksek “Çığlıklarla Yaşayanlar, diye bir de ki- benimki asla tutmuyor, diyorum.
daha tiz bir çığlık cevap veriyor. tabımız var,” diyor. Elindeki sinek iki- Belli ki hikâyeyi evcilleştirmemi isti-
Vay be, bunu sen de duydun mu, di- liyi gösteriyor. “Güzel ikili iki puan. yorsun, diyor. Gerçek her zaman iyi
yor Zip. Bizim için özel bir çığlık. Çok acelecisin.” bir hikâye değildir. Gerçeği bu kadar
Yoğun bir tütsü kokusuyla beraber İlk el bitince yan taraftaki kafeden umursama.
kapı ardına kadar açılıyor. Adam ba- pizza sipariş ediyor. Büyük boy Hawa- Beni ikna edebilmek için adamın an-
şında kemiklerden yapılmış bir taç, sır- ii. “Ananas ve peynirin birleşimi kulağa nesinden, albino kardeşinden bahsedi-
tında kimonosu, eşikte dikiliyor, galiba iğrenç gelse de tadı nefis,” diyor. yor, onların da en az adam kadar iyi
biraz da gülümsüyor. Onu öyle başın- Pizza gelinceye kadar kartları dağıt- çığlık attıklarından. Albino kardeşin
da kemiklerden bir taçla görünce maya devam ediyor. Hiç şanslı değil, bütün eksik cilt melaninlerine rağmen
Zip’in gelmeden önce denediği onca kâğıt sayamıyor, sürekli pişti veriyor. çok mutlu olduğundan.
tişörtün içinden köprücük kemikleri- Pizzasından büyük bir ısırık alıp ağzı Ona bu saçmalıklardan bıktığımı söy-
mizi sergileyen bu tişörtü seçtiğine se- doluyken konuşuyor. “Sen hangisisin, lüyorum. Defolup gitmesini beni rahat
viniyoruz. Kemiğe karşı kemik. Adam Ananas mı peynir mi?” bırakmasını.
kimonosunun kuşağını sıkıyor, girme- “Ananas,” diye heyecanla atılıyor Zip. Birlikte geçirdiğimiz gece hakkında
miz için kenara çekiliyor. “Peynir tabii ki,” diye mırıldanıyorum kendi senaryosunu yazmaya, bununla
Mumlar, yerde akkor halinde yanan ben. eğlenmeye devam ediyor. Güya geceye
bir kuvars, tütsü çemberi, gölgeler, en Zip adamla aramızdaki farkı kapa- başlamak için adamla birbirimize kav-
köşede devasa bir akvaryum. Zaten ne mak istiyor, yüzüne bakarak ardı ardı- rulmuş kaz ciğeri yedirmişiz, sonra
bekliyorduk ki basit, sıradan bir kulis na bir sürü yalan uyduruyor. Toros- adamın korsesini çözmüşüz. Kulağına
mi. İçeri girip odanın ortasında duru- lar’da üç bin metre yükseklikte doğdu- Neo ne demek biliyor musun diye fısıl-
yoruz. ğumuzu, babamızın öldüğünü, anne- damışız. Yeni demek, Yepyeni. Yeniyi
“Boğazın bir lir gibi yarılmış,” diyor mizin gizli bir komüne üye olduğunu, denemeliyiz demişiz.
Zip. Bu kez daha büyük bir cesaretle dört tarantulanın gururlu sahibi oldu- Evet ona dokundum, kabul. Adam
daha çok inanarak söylüyor bunu. ğumuzu anlatıyor. Adam hepsini yü- nabzını kontrol etmemi istediğinde üç
Adam sahne dışında hep fısıldamak zünde tek bir kası dahi kımıldatmadan parmağımı bileğinin iç tarafına bastır-
zorunda olduğunu söylüyor, özür dili- dinliyor, sonra kalkıp akvaryumun dım. Bir tıp öğrencisi olarak kalp atışı-
yor. Sesini korumalıymış. Fısıltısı çığ- içindeki tek balığa biraz yem atıyor. nın yerini anında tespit ettim. Nabzı
lığından daha güzel, yumuşacık ama en Balığın yüzeye doğru yüzüşünü, yem- karnımızın içinde, dilimizin ucunda,
az çığlığı kadar tehditkâr. Yeni bir gös- leri tek tek yutuşunu izliyoruz. Sonra diken diken tüylerimizde atıyordu.
teri başlıyor. bize dönüp çok eğlenceli biri olduğu- Kalbin yavaş atıyor, dedim ona. Bu
Yeşil kadife kanepeyi gösteriyor. muzu söylüyor. Fal bakmayı biliyor iyi, uzun yaşarsın. Çığlık da akciğerle-
“Otursana.” muyuz acaba. Denersek bakabiliriz, rin için harika bir egzersiz.
Fısıldadığı için olmalı, otursana, otur- öyle ya, yeterince denerse herkes gele- Otopsi oyunu adamın hoşuna gitmiş-
sana gibi gelmiyor kulağımıza. Nere- ceği birazcık da olsa görebilir. Raftan ti. Nefesi sıklaşmış, elleri her yerimiz-
deyse müstehcen, otursanadan ziyade fincanları indiren adama, Kahveye ge- de dolanmıştı. Eski yerlerimizde, yeni
soyunsana gibi. Makyaj aynasının ke- rek yok, uçacaksın, diyor Zip. Sesimiz yerlerimizde. Doktorculuktan daha
narına sıkıştırılmış bir fotoğraf dikka- Zip’in niyetlendiğinden daha heyecanlı heyecanlı bulmuştu bu oyunu. Birbiri-
timizi çekiyor. Biz fotoğrafı incelerken çıkıyor. mizin dişlerinin izini sürerek zaman
aynanın önündeki sandalyesine yerle- “Öyle mi”, diyor adam, hayal kırıklı- aşımına uğramış cesetlerimizi teşhis
şip göz kapaklarına far sürüyor. Tam ğına uğramışa benziyor. Uçmayı değil edebileceğimizi anlattım ona. Dişleri-
tersini yapması makyajını çıkarması de yerin dibine girip kıvrıla kıvrıla dün- mize çok iyi bakacağımıza dair ant iç-
gerekmez mi, gösteri bitmedi mi. yanın merkezine ilerlemek istediğini tik. Sana kapıyı açtığımda içeri böyle
Kirpiklerini kıvırırken aynadan başıy- söylüyor. “Tıpkı büyük, kalın, güçlü bir şeyi buyur ettiğimi bilmiyordum,
la fotoğrafı işaret ediyor, “Annemle bir yılan gibi.” dedi adam. Gördün mü, dedim Zip’e,
kardeşim,” diyor. “Çığlık atmayı an- Adam ertesi sabah yüksek hızlı trenle nasıl bir şey olduğumu gördün mü.
nemden öğrendim. İlk çığlığını karde- şehirden ayrılacağını söylüyor, dinlen- Ama o akşamın en tuhaf anını Zip’le
şim doğduğunda attı, inanılmaz güzel mek zorunda olduğunu. Duymazdan birbirimize hiç anlatmıyoruz. Adamın
bir çığlıktı, öylesini hiç duymamışsın- geliyoruz. Aslında denersek sabahleyin beril parlaklığındaki akvaryumdan o
dır. Çığlığından sonra, aman tanrım bir kalkıp biz de o trene binebiliriz. Şehrin tek balığı alıp gıcırdayana kadar elinde
dede doğurdum diye fısıldamıştı. Dede akşamdan kalma vızıltısını üzerimiz- beklemesini, ardından tekrar suya at-
falan doğurmamış tabii, kardeşim bir den atar, bütün yolculuğu avuçlarımızı masını, balığın orada ipek bir fular gibi
albinoymuş, sonradan öğrendik.” ezilmiş kadife koltuğa dayayarak geçi- dalgalanmasını. Balık bir süre sonra bu
Fotoğraftaki beyaz saçlı, beyaz kaşlı, rebiliriz. Hatta yaptığımız bu şeyin zulmü unutmuş olmalı ki tekrar ada-
beyaz kirpikli pembe çocuğa bakıyo- saçmalığını hiç düşünmez karşı pence- mın avucunun içine yüzmüştü. Bunu
ruz, gerçekten tüyler ürpertici. reden sabahı vagonun hareketiyle pa- üst üste defalarca yapışını şaşkınlıkla
“Annem ona da çığlık atmayı öğretti, rıldayan kusursuz bir titanyuma benze- izlemiştik. Balık tuhaf bir şekilde ne-
onun gösterileri daha çok ilgi görüyor. tebiliriz. Yeterince denediğimizde böy- hirdeki balığa benziyordu.
Çığlık atan neredeyse şeffaf bir me- le şeyler yapabiliriz.
lek.” ***
Çekmeceden bir deste iskambil kâğı- Adamın o geceki performansını, ara-
dı çıkarıyor. Kanepeye karşımıza otu- mızda geçenleri Zip’le birbirimize de-
ruyor. “Hakkımızda bir belgesel bile falarca anlatıyoruz. Ben bütün bunla-
16
Yeni Öykü
Serap Karakuş Besi
Dokuzunu Sağdım da
Onuncuyu Sağamadım
Burcu Ünlü
muş ve Sırp milletvekiline suikast düzen- dedi. Nasılsa o teröristten çocuğum da annemin yanına gitti. Güzel kızımızı gö-
lemişti. Tabii ben bunu on gün sonra öğ- yokmuş, bir Sırp kısmetim de çıkmış. remeden…
renmiştim. O on gün bana bir asır gibi Onun yanına götürecekmiş. Beni bir kez “Anneanne bak, annem ne diyor? Sen
gelmişti. Arkadaşları evimize gelip haber daha satmasına izin vermedim ve iki ge- annemle Musli dayıma sürekli bi şarkı
getirdiğinde hayatımda ilk kez mutluluk- ce sonra Recep Bey’le Türkiye’ye gittim. söylermişsin. Sesin de pek güzelmiş, hiç
tan ağlamıştım, Recep Bey ölmemişti, Recep Bey inşaat ustasıydı. El ele verip itiraz kabul etmiyorum. Hadi, bana da
dağlarda saklanıyordu. Sonraları bazı ge- ev yapmaya başladık kendimize. Tek söyle.”
celer gizli gizli eve gelmeye başladı. “Ha- odalı, küçük bir şey. Hiç yorulmuyordum “Söyleyeyim nonam, söyleyeyim:
zırlanın Mihane, bir gece gelip götürece- onunlayken. Evimizi bitirdikten sonra Proljeće na moje rame slijeće
ğim sizi” dedi. “Nereye gideceğiz?” diye hamile olduğumu öğrendim. Çocuğu- Đurđevak zeleni
sordum. “Türkiye’ye,” dedi “gelmek zo- muz olacaktı. Recep Bey daha fazla çalış- Đurđevak zeleni
runda değilsin Mihane. Eğer, vatanım- maya başladı. O gündüzleri güneşin al- Svima osim meni.”*
dan ayrılamam ben, dersen seni zorlaya- tında taş taşırken ben evde kana kana su
mam. Ama gelmek istersen bir ömür sa- içmeye utanırdım, öyle bağlanmıştım
na arkadaş olurum. Kararını ver, birkaç ona. Mutluydum, artık bana da bahar *Bahar omzuma iniyor/ Mügeler açı-
güne geleceğim” dedi ve gitti. Ertesi gün geldi sanıyordum ki Recep Bey hastalan- yor/ Mügeler açıyor/ Ben hariç herkes
babam geldi. Recep Bey’in suikast dü- dı. Sürekli öksürüyor, öksürdükçe kan için
zenlediğini duymuş. O da bana, hazırlan, geliyordu ağzından. Çok geçmeden o da
Yankı
Zeynep Kahraman Füzün
ucundaki çocuklarını görmeğe kal- Gözlerini yumdu. İlk defa bu kadar
kışmak delilik olurdu. Elindeki çizgi- zorlanıyordu. Yaşlandığını hissetti.
lere tekrar baktı. Mağaranın en ka- Uyumak için çaba sarf etmek işken-
ranlık köşesinde darmadağın olmuş ceye dönüşmüş, onu girdap gibi içine
ailesini bir arada tutan ve sessizce ile- çekmişti. Yine de umudunu yitirme-
tişim kurmalarına sebep olan minik di, uykusuzluğu yenmek amacıyla
canlılar da olmasa aralarındaki bağ bütün gücünü sarf ediyordu. Sesler
iyice gevşeyecekti. Kış uykusunday- yaklaştıkça acele etti, acele ettikçe uy-
ken üzerlerinde gezinen böcekler sa- kusu dağıldı. Tekrar dalması imkan-
yesinde görünmez iplerle birbirleri- sızdı artık. Uyuşukluğu azalmış, sı-
ne bağlanıyorlardı. caklığı artmıştı. Kanı hareketlendikçe
Aylardır uyuyordu ama hiç dinlene- geri dönüşü olmadığını anladı.
memişti. Kadın olmak saçmalık dedi Önünde üç ihtimal vardı. Biri kurt-
içinden; erkek olmaya ne var, çıkıp ların pes edip gitmesi, diğeri de geçi-
Gözlerini güçlükle araladığında avlanacaksın sadece. Sonra da sizi di aşıp gelmeleriydi. Üçüncü ihtimali
elindeki izleri fark etti. Uzunlu kısalı ben doyuruyorum diye böbürlene- düşündü. Dirseğinin üzerinde doğ-
çizgiler kolunu da sarmıştı. Kirpikle- ceksin. Ben de doğuruyorum. Yoksa ruldu. Dizlerini kırdı. Hızlı olmaya
rini indirdi. Uyumaya devam etmesi şu koskoca dağ başında canımız sıkı- mecburdu. Nefesini tuttu. O pozis-
gerekiyordu. Henüz yaz gelmemişti. lırdı. Ömür dediğin bitmek bilmiyor. yonda bekleyemezdi. Dibindeki ka-
Her kış birkaç kez bölünürdü uyku- Uyu, uyan, ye, iç. Uyu, uyan, ye, iç. yadan destek alıp ayaklarının üzerin-
su. Bir keresinde tekrar dalamamış, Çocuklarla avunuyoruz. Ne hayat de yükseldi. Eklemleri çözülürken
haftalarca soğukla mücadele etmek ama. Dünyaya çocuk getirmek ben- acı veriyordu. Dişlerini sıktı. Çocuk-
zorunda kalmıştı. Isınmaya kalkışsa cillikten başka bir şey değil. Büyü- larına baktı. Büyüdüklerini görebili-
diğerlerini de uyandırırdı. Havalar ılı- düklerinde bizden nefret edecekler. yordu. Bulduğu çözümden memnun-
yınca uyanmalıydılar. Erken kalkar- Onlara sıcak bir yuva bile veremiyo- du ama şartlar canını yakıyordu. Al-
larsa yaz bitmeden hareketleri yavaş- ruz. Soğuktan götümüz donuyor. dığı kararın çaresizlikten değil de gö-
lar, zamanı gelmeden uyur, kışın da Uyumuyoruz da donakalıyoruz. Ne- revini tamamlamış olmanın rahatlı-
vakitsiz uyanırlardı. fes bile almıyoruz. Sonra yaz geliyor, ğından kaynaklanmasını isterdi. Ha-
Tüm bedenini saran uyuşukluğa güneş yükseliyor, buzlarımız çözülü- reketleri öyle çabuktu ki geçidin so-
rağmen kıpırdamadı. Vücut sıcaklığı yor. Kötü günler bitiyor, daha kötü nuna gelmişti bile. Tuzak olarak sıra-
ne kadar artarsa uyuması o kadar im- günler başlıyor. Acıkacaksın, çok acı- ladıkları taşları yerlerinden söktü.
kansızlaşırdı. Derinlerden gelen uğul- kacaksın, daha çok acıkacaksın, yiye- Geçtikten sonra aynı şekilde yerleş-
tuları duymamaya çalıştı. Yabani hay- cek arayıp bulamayınca vereceksin tirdi. Korkusunu azaltmak için şarkı
vanlar kokularını almış olmalıydı. Bu kocana gazı. Aslan kocam, kaplan söylemeye başladı. Ailesi uğruna ca-
kuytuda bulunmaları mümkün değil- kocam, hadi git avlan, yakala getir nını feda edecekti. Hem sofradan bir
di. Sesler yükseldi. Bir an önce uyu- rızkımızı. O da daha çok kabaracak. boğazın eksilmesi fena olmazdı.
malıydı. Stresi arttıkça ısısı artıyordu. Ben ben ben diye dolanacak ortalık- Sesleri dinledi. İki ayrı ton geliyor-
Git gide uyuması zorlaşacak, kokusu ta. Genlerine işleyecek kibri. İleride du kulağına. İkisine de yeterdi. Ma-
daha da yayılacaktı. nefret edecekler erkeklerden. Kimse ğaranın ağzına doğru yöneldi.
Göz kapaklarını kaldırdı. Karanlık eski çağlarda neler yaşandığını bilme-
olsa da kocasının yüzü seçiliyordu. yecek.
Kim bilir kaçıncı rüyasındaydı. Ayak
19
En İyi Arkadaşlık
Bunu Gerektirir
Hande Çiğdemoğlu
Ne güzel bir gecesin sen öyle!
Herkes masum, her şey sabaha çıkacakmış gibi…
Ömrümün sonuna kadar yanında ka- saçları vardı. Buklelerini açarsak saçı- ler. Annesine ne kadar kızsa da henüz
labilir, içine pek giremesem de kema- nın beline geleceğine dair iddiaya gi- lisedeyken o da içmeye başlamıştı.
nıyla yaşadığı masalı izleyebilirdim. rerdik. Kumral saçlarının arasında sa- Yemekle çok arası yoktu ama meze
Evlilik için çabucak hazırlandık. rı, kahverengi renkler seçerdim. Tıpkı dedin mi gözleri parlardı. En çok rakı
Annemler biricik kızlarının mürüvve- gözlerinin içindeki yeşil, mavi, kah- severdi çünkü. Bir can eriğini ya da
tinin özensiz ve haddinden fazla sa- verengi, sarı benekleri seçtiğim gibi. bir paket sigarayı meze yaptığını bili-
deliğinden rahatsızdı. Israrcı davra- Burnu ise iri gözleri ve ince dudakları rim. Bu yüzden ona Arnavut ciğeri,
nırlarsa huysuz damatlarının işi boza- arasında kaybolurdu. Sahiden yemeyi dereotlu basmati, şakşuka, tarator,
cağından korktukları için seslerini çı- sevmezdi Nilay. Sıska ve solgun bir humus, sevdiği ne varsa yaptım. Ve
karmadılar. Anneannemin deyimiyle çocuktu. Bu yüzden annem onun zeytinyağlı kereviz. İlk defa bizim ev-
zemheri soğukların son gününde sa- beslenmesine en az benimki kadar de yemişti. Mutfaklarında köfte ve
de bir nikâhla evlendik. Hayatımın en özen gösterdi. İlikli kemik suları kay- makarna dışında pek bir şey pişmedi-
güzel günüydü. Üstelik bu yaptığımı nattığında, aldığı balık yağı, polen gi- ğinden yeni bir yemek gördüğünde
ne kadar saçma bulsa da Nilay sözü- bi şeyleri ikiye böldüğünde bunları telaşlanır, tatmaya cesaret edemezdi.
nü tutmuş, nikâh şahidim olmak için annesine verir, kızına yedirmesi için Ama annemin tatlı otoritesi karşısın-
ta Amerika’dan kalkıp gelmişti. Öyle tembihlerdi. Benim irileştiğimi, onun da çaresizdi. Ona ön ayak olmak için
mutluydum ki! Yanımda âşık oldu- aynı oranda büyümediğini görünce aram olmadığı hâlde seviyor gibi yap-
ğum adam, karşımda en iyi arkada- üzülürdü. Sık sık yemeğe çağırırdı mıştım. Annem öyle tembihlemese
şım. Tıpkı geçen gece, birlikte otur- Nilay’ı. Benim iştahım yerinde, onun de yapardım. Nilay sağlıklı olsun, Ni-
duğumuz o yemek masasındaki gibi. annesi de kızını göndermeye dünden lay mutlu olsun, Nilay hep benim en
hevesli olsa da annem beni bahane iyi arkadaşım olsun. Nilay o gün sof-
Nilay, nikâh için birkaç günlüğüne ederdi. “Gelsin ayol, bizimki Nilay rada yediğimiz yemeği çok sevdi, o
gelmişti. Bu yüzden onları bir araya olmadan yemem diye tutturuyor. sevince ben de sevdim. Annemden
getirme fırsatım olmadı. Hakan’ın ne Hem yerler hem derslerini yaparlar. adam akıllı öğrendiğim tek yemek sa-
kadar harika bir adam olduğunu, Sen de yat dinlen komşum.” Sonra yılabilir zeytinyağlı kereviz. Üniversi-
onunla evlenerek ne kadar doğru bir bize çaktırmadan baş parmağını ağzı- tede birlikte kaldığımız öğrenci evin-
karar verdiğimi ispat edememiştim. na götürür gibi yapar “Ama gözünü de bile yaptım.
Üzerinde durmadım. O da tıpkı be- seveyim biraz az şey yap. Gözlerinin Babam arkadaşlığımızdan pek mem-
nim ona yaptığım gibi benim anlat- altı hepten çöktü.” nun değildi. Özellikle lise zamanları-
tıklarımla yetinecek, bir karar verdiy- Zamanla Nilay’ın annesinin bu dün- mızda. “Bu kız bizimkine kötü örnek
sem mutlaka bildiğim bir şey olduğu- yada tutkun olduğu tek şeyi ben de oluyor” la başlayan ve annemin nok-
nu düşünecek, beni onaylayacaktı. öğrendim. Annem pek istemese de tasıyla biten tartışmalarına pek çok
En azından öyle ummuştum. Çünkü bazen bir şey almak için birlikte evle- kez şahit olmuştum. Hareketli ve ba-
en iyi arkadaşlık bunu gerektirirdi. rine giderdik. Kapıdan içeri girerken şına buyruktu Nilay. İçinde belki de
En iyi arkadaşlık neydi? Nilay neden yüzümüze duman ve ispirto karışımı sadece benim bildiğim o huzursuz
en iyi arkadaşımdı? Bunca yıl bunu bir koku çarpardı. Büfede, mutfakta girdaba kapılmamak için sürekli baş-
hiç düşünmeden yol aldım. Çünkü hatta annesinin yatak odasında bile ka bir şeyin peşinde koşardı. Bir sene
Nilay, kendimi bildim bileli vardı. Ki- şişeler vardı. Çeşit çeşit, renk renk şi- resimle ilgilenir, gece gündüz desen
mi yanımda, kimi karşımda ama hep şeler. Kanepede hep bir battaniye, çizer, boyaları kağıda akıtır, kalemle-
vardı. Onunla öyle çok şey paylaşmış- radyoda gece gündüz çalan şarkılar. rin ucunu tüketirdi. Diğer sene ens-
tım ki... Hayatlarımızın köşe başların- Aslında renkli bir evdi ama Nilay biz- trüman çalmaya heves eder, ondan
da birbirimizin varlığını hissetmeye de kalmayı severdi. Koca kız olması- da çabucak sıkılır bu kez kendi söyle-
alışkındık. Aslında birbirimize ben- na rağmen geceleri korkar, bazen uy- meye başlardı. Ama en çok dans et-
zemiyorduk. Karakterlerimiz, hayata kusunda “baba” diye sayıklardı. meyi severdi. İnce bedeni, müzikle
hatta arkadaşlığa bakış açılarımız bile Babası çok uzaklarda çalışıyormuş, birleştiğinde kendini de dünyayı da
çok farklıydı. Çocukken değil şimdi- onu hiç görmedik. Çok sonraları ka- unuturdu. Üniversiteye başladığımız
lerde tanışsak arkadaş olur muyduk fayı çektiği bir gün ağlayarak anlat- sene, ilk işi fakültenin dans kulübüne
bilmem. mıştı. İkisine de şaşırmıştım. Nilay katılmak olmuştu. Zaten Amerika’da
Annesiyle birlikte bizim apartmana ne sarhoş olur ne ağlardı ama o gün da kalmasına ön ayak olan şey, orada
taşındıkları zamanı hatırlıyorum. He- öyle denk gelmiş olmalı. Bizim apart- içine girdiği topluluktu. Hatta bir
nüz okula gitmiyordum. Bir kardeşim mana taşınmadan hemen bir gece ön- dans okuluna kaydolmak için iki iş
yoktu, apartmanda da başka çocuk. ce, babası eşyalarını bir valize sığdır- yaptığını biliyorum. Onunla nasıl gu-
Oyuncak bebeklerimden sonra ilk mış. Annesi uyuyormuş o sıra. Gel- rur duymuştum. Belki de hayatında
defa bir arkadaşım olacaktı. Çabucak miş usulca kızını öpmüş. “Güzel kı- ilk kez bir şey için bu kadar çabalamış
kaynaştık. Annesinin bazı rahatsızlık- zım” demiş. “Merak etme gelece- ve diğer her şey gibi çabucak sıkılma-
ları vardı. Tam bilmiyordum o za- ğim.” Ama yanağına düşen damladan mıştı.
manlar. Kapıya gelir “Müşerref Ha- -belki bunu o uyduruyordu- babası-
nımcığım, benim migren tuttu gene. nın bir daha dönmeyeceğini anlamış. İşte o akşam yanımda hayat arkada-
Müsaitsen Nilay size gelebilir mi? Bir Ona hiç kızmamış. Haklıymış aslın- şım, karşımda en iyi arkadaşım keyif-
şey de yediremedim, belki senin kızla da, annesi gibi bir fecaate çok bile da- le oturduk masaya. Çok mutluydum.
birlikte yer,” diye kızı içeri ittirirdi. yanmış. Sadece merak ediyormuş. Biraz da tedirgin. Evleneceğim za-
Sonraları Nilay kendi gelmeye başla- “Ya çok mutlu bir hayatı oldu bizden manki tartışmamız, nikâhtan sonra
dı. Elinde, içinde birkaç oyuncak ve sonra ya da bir yerlerde ölüp kaldı. bir daha hiç açılmamıştı. Kimi zaman
bir takım da pijama olan bir poşet. Yoksa mutlaka gelirdi. Geleceğim de- usulen “Kocacığın nasıl gelin ha-
Poşeti görünce sevinirdim. Yaşasın, mişti.” nım?” der, sıradan yanıtlarımı geçişti-
Nilay bizde kalacak! Nilay’ın en sevdiği yemekleri hazır- rip sıkça değiştirdiği sevgililerini an-
Arkadaşım öyle güzeldi ki... Oyun- lamıştım o akşam için. Oralarda bula- latmaya koyulurdu. Ona göre hayatım
cak bebeklerimden bile güzel. Benim madığı, kendisinin de yapmaya üşen- sıradan ve renksizdi.
aksime bembeyaz bir teni, kıvırcık diği yemekler. Daha doğrusu meze- Hakan ise Nilay hakkında daha çok
|>
21
şey biliyordu. Özellikle genç yaşta benim pek dâhil olamadığım koyu bir ğım kokuyu o an duysaydım, ayakta
kurduğu bu hayatı cesur buluyor, ba- sohbet vardı. İkisi de sanatçıydı. İki- da duramazdım sanırım. Çünkü bu
zen de imrendiğini itiraf ediyordu. sinin de ruhunda çalkantılar vardı, kokuyu da tanıyordum. Âşık oldu-
Hatta bir defasında “Biz de gidelim, ikisi de her yeni günün bir yenilik ge- ğum ve sekiz senedir aynı yastığa baş
daha yolun başındayız,” demişti. El- tirmesi gerektiğine inanıyordu. Hele koyduğum adamdan yükselen, önce-
bette onaylamamıştım. Kurulu bir şimdiye kadar yaptıklarından ve ha- leri nefes gibi ciğerlerime doldurdu-
düzenimiz, üstünü bir kalemde çize- yallerinden bahsetmeye başlayınca, ğum, sonraları gittikçe nadirleşen o
meyeceğimiz emeklerimiz vardı. O sanki sadece birbirlerinin sığdığı bir koku. Bir çam ormanındaki gece ko-
akşam kendi özlemimi gidermeyi bir fanusa girdiler. Biraz sıkılmıştım ama kusu.
kenara koyup onları kaynaştırmak is- Nilay’ın olduğu yerlerde manzarayı Uzun uzun Nilay’a baktım. Çocuk-
tiyordum. Böylece Nilay’la aramızda dışarıdan izlemeye alışkındım. Bu luğumuza, geçmişimize, en iyi arka-
adı konulmamış bu buz dağı eriye- evin, bu sofranın benim alanım ol- daşlığımıza… Tabağımdaki son lok-
cekti. ması bunu değiştirmiyordu. madan paketteki son sigaraya, en sev-
Daha sofraya yerleşmeden tedirgin- Hakan, insanların içinde kemanını diğim bebekten en iyi yazan kalemi-
liğim tümüyle kaybolmuş aksine içimi eline almazdı. O, onun için özel bir me, sahip olduğum tek inci kolyeden
coşkun bir sevinç kaplamıştı. Çünkü yol arkadaşıydı. Bestelerini kendine ilk maaşımla aldığım o parfüme kadar
Hakan ve Nilay sanki yıllardır tanışan saklar, çok ısrar edersem bazen kısa ona verdiğim, onunla paylaştığım
iki arkadaş gibi ahenkliydi. Masamız bölümler çalardı. Ondan müzik iste- şeylere baktım. Küçük, büyük, an-
gittikçe şenleniyor, kadehlerin biri yen çok samimi dostlarına hatta aile- lamlı, anlamsız onlarca, yüzlerce, bin-
doluyor biri boşalıyordu. Çocukluk sine bile “Bir yazara haydi al eline ka- lerce şey. Hatta annemin sevgisi, ba-
anılarımız, ilk gençlik maceralarımız lemi bir şeyler yaz denmiyorsa bana bamın güveni, yatağım, odam, evim,
kahkahalarla havada uçuşuyordu. Ta- da kemanınla bir şeyler çal denilme- hayatım. Hayatım…
bii ki Nilay’ın o şıkırtılı sesi ve can- sin. Çok isteyen konserlerimize gele-
landırmalarıyla. Ben alışkındım ama bilir” derdi. Sanırım bu konuda ilk Hakan’ın konseri bitmiş, masaya
Hakan, Nilay’ın ağzına bir şeyler atıp, kez birini kırmayacaktı. dönmüştü. “Hayatım neden kapıda
“Şunu hatırlıyor musun?” la başlayan Nilay, Hakan’ın bu hassasiyetinden duruyorsun? Gelsene,” dedi. “Ha ge-
anlatımını hayranlıkla izliyordu. Ha- habersiz gülümseyerek teşekkür et- lirken buz da getirir misin?” Gülüm-
kan’ın donuk hatta kibirli duruşun- miş, gecenin sonunda ona bir kaç seyerek onayladım. Bir süre sonra
dan eser kalmamıştı. Zaten öyle gü- dans figürü öğreteceğine söz vermiş- kalbimde cayır cayır yanan bir kor ve
zeldi ki Nilay. Ağzından tek bir keli- ti. Bense şaşkındım. Çünkü uzun za- elimdeki buz tabağıyla masaya dön-
me çıkmasa da karşısına geçip saat- mandır uğraştığı bestesinin tamamını düm. Koyu ve eğlenceli bir sohbetin
lerce izlenebilirdi. Saçları güneş renk- ilk kez çalıyordu Hakan. Gözlerini içindeydiler. Yüzleri, gözleri, kalpleri
leriyle parlamış, bukleleri mavi, pem- kapamış, başını bir sevgilinin omuzu- ışıl ışıl parlıyordu. Hayat arkadaşım
be renklerle canlanmıştı. Yıllar yüzü- na dayar gibi kemanına dayamıştı. ve en iyi arkadaşım! Arkadaşlık…
nün güzelliğini yerli yerine yerleştir- Her yay çekişi sanki onu dünyadan Demek bu suda herkes kendi elbise-
mişti. Gözleri artık sanki daha yeşil, daha da koparıyordu, sadece ara sıra siyle yıkanıyordu. Kimileri için ise el-
yanakları daha pembeydi. Ben ne ka- gözlerini açıp Nilay’ın pırıltılı yüzüne bise üzerinden çıkarılabilir hatta de-
dar sevmesem de kalkık kaşlarının bi- bakıyordu. Onu konserlerinde bile ğiştirilebilirdi.
rinde parlayan taş ve burnunun kena- böyle görmemiştim. Nilay ise keyifle Bazen ihtimal ile yaşanmışlık, kalp
rındaki hızma ona çok yakışmıştı. ezgileri dinliyordu. Sona bıraktığı -en sözlüğünde aynı anlama gelir. Tüm
Hâlâ incecikti. Askılı rengarenk otan- sevdiği yiyeceklere böyle yapardı- hücrelerimde hissediyordum ki nehir
tik elbisesinin üstüne salaş bir hırka zeytinyağlı kerevizden ağzına aldığı ormana akacak, orman yeşil gecesin-
giymiş; boynuna, bileklerine ipli, lokmaları yavaşça çeviriyor, yutku- de onu saklayacaktı. Buna engel ola-
boncuklu bir sürü şey dolamıştı. Bir nurken gözlerini kapatıyordu. İçim- mazdım. Olmazdım da. Hakan’ın ya-
hippi gibi giyinip Sindirella kadar gü- den “Beğendin mi Nilaycım?” demek nağına bir öpücük kondurup Nilay’ın
zel olmak. İşte bu sadece Nilay’ın ya- geldi ama ne müziği bölmek ne de yanına oturdum. Başımı çıplak om-
pacağı bir şeydi. Gerçi Hakan da her masaya tekrar oturmak için Hakan’ın zuna dayadım. Hakan gözümden çe-
zamankinden yakışıklıydı sanki. Sıkça önünden geçmek istedim. Elimde ye- neme süzülen gözyaşını fark etmedi,
giydiği boğazlı krem rengi kazağı ve nilediğim servis tabaklarıyla salon ka- aynı yaş Nilay’ın ateş tenine düşüp
hâkî pantolonu bu akşam ona daha pısının önünde kala kalmıştım. buharlaştı. Hakan başka bir kitabın
da yakışmıştı. Belki de neşe insanı Hayat arkadaşımın hazine sandığın- hikâyesiydi, o anlık rafa kaldırdım.
güzelleştiriyordu. dan çıkardığı bestesini dinlerken, en Şimdi elimde daha eski, daha tutkun
Ben? Ben nasıl görünüyordum bil- iyi arkadaşımın ona yaptığım yemeği bir kitap vardı. En iyi arkadaşım! En
mem. Mutfak telaşı uzun sürmüştü, keyifle yemesini izliyordum. Huzur- iyi arkadaşını kaybetmek, geçmişini
dilediğim gibi hazırlanamamıştım. luydum. Ta ki Nilay’ın boynundaki et kaybetmekti. Onu kaybedecek miy-
Son zamanlarda belirgin bir hâl alan beniyle oynamaya başladığını görene dim? Bunu bilmiyordum ama “olacak
göbeğimi kapatan uzun siyah kazak, kadar. En yakın arkadaşlık ne entere- bitecek”, “olan biten” hâline gelme-
bol bir kot pantolonu ve diplerinden san şeydi. Birlikte ne kadar çok şey den ve bu herkesin sırtında bir yük
çıkan beyazları gizlemek için taktığım yaşadıysan o kadar çok tanıyordun olmadan bir şey yapmalıydım.
saç bantıyla, onların neşelerini izleye- birbirini. Ben de Nilay’ı tanırdım. O akşam hayatımın en hızlı kararını
rek dinginleşen bir anne gibiydim. Boynundakinle ancak içindeki o kızıl verdim. Nehir, ormana yürümeden
Nilay’ı hiç bu kadar iştahlı, Hakan’ı nehir çağlamaya başladığında oynar- ben ormandan çıkacaktım ve bundan
dolaylı da olsa benimle ilgili bir konu dı. Önüne geçemediği ve geçmeyece- sonra bir daha asla zeytinyağlı kere-
karşısında bu kadar ilgili hiç görme- ği o nehir. Şimdiye kadar aksi yaşan- viz yemeyecektim.
miştim. Mutluydum. mamıştı. Elimdeki tabaklar şiddetli
Ben sıkça masadan kalkıyor, sofrada bir depremle sarsıldı. Başımın üstün-
eksilen şeyleri tamamlıyordum. Bi- deki mutluluk haresi ise o dakika en-
zim anılar sonunda bitmişti. Şimdi kaz altında kalmıştı zaten. Birazdan
ikisinin arasında daha anlamlı ama Hakan’ın yanından geçerken duyaca-
22
Müjganlar Bilir
Vildan Külahlı Tanış
Boşluk
Esin Kıroğlu
YAŞASIN
8
MART
İSTANBUL
SÖZLEŞMESİ
YAŞATIR
BIJÎ
8'ê
ADARê