Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 13

Defibrilasyon ve defibrilatörleri incelediğimizde konuya Kardiyopulmoner resültaston ve tarihçesi

şeklinde başlamamız gerektiği anlaşılmaktadır, Zira Kardiyopulmoner resültaston işleminin; ilk


uygulamaları ve sürekli geliştirilmesi sonucunda Defibrilasyon terimine ve günümüzdeki defibrilatör
cihazlarına doğru uzun bir hikayesi var.

Hastane içi ani kardiyak arrest dünya genelinde yılda 17 milyon ölümün %25'ini oluşturuyor.
Kardiyopulmoner resüsitasyon (KPR) ise hayati organların perfüzyonunu (Doku ve organlar kanla
beslenmek) sağlamak ve sürdürmek için uygulanan bir müdahale yöntemidir. Kardiyopulmoner
resültaston’un (KPR) başarısı müdahale ekibinin bilgi ve becerisi, hızlı müdahaleye başlanması,
hastanın yaş ve komorbid (iki veya daha fazla hastalığın belirli bir zaman dilimde birlikte bulunması )
hastalıkları gibi faktörlere bağlıdır.

Bazı kaynaklarda 18. yüzyılın sonlarına doğru özellikle boğulma vakalarına karşı farkındalığın da
artışıyla ekspiryum havası solutarak yeniden canlandırma ya da resüsitasyon uygulama kavramı
araştırılmaya başlanmış olduğu. Ekspiryum havasındaki havayı solutarak yapılan resüsitasyona ilişkin
ilk vaka takdimi de zehirli gaz inhale eden bir madenciyi başarıyla hayata döndüren William Tossach
tarafından 1744’te Edinburgh Tıp Derneği’nde yapıldığı, Resüsitasyon ile ilgili ilk resmi organizasyonda
1767’de Hollanda’da “Boğulmuş Kişileri Kurtarma Derneği” olarak hayata geçirilmiş olduğu söyleniyor
olsada! Bir başka kaynakta KPR uygulamalarının geçmişi milattan önceki (M.Ö.) döneme kadar
uzandığı, Eski Mısır’da, 4000 yıl kadar önce, Mısır mitolojisi tanrıçalarından İsis’in eşi Osiris’in ağzına
kendi nefesini üfleyerek iyileştirmesi papirüslerde belirtildiği anlatılıyor. Verilen bilgilerden yola
çıkarak Eski Mısırda sunni solunum, inversiyon vedaha bir çok yöntemin kullanıldığı anlaşılmaktadır.

Dikkat çeken şey, ilk uygulamalarda kalp masajı ile entübasyon (sunni solunum) bir arada
kullanılmamaktadır. Yapılan çalışmalarda solunum durması sonucu kalbi duran hastaların sollunum
sistemi desteklendiğinde kalbinde tekrar çalışmaya başladığı gözlenmektedir. Ancak bu durumda
kalbin yeniden çalışmasının nedeni uzun süre anlaşılamamıştır. En azından bilinen tarihte yani yakın
geçmişte! Sonraları solunum desteğinin yetmediği durumların olduğu anlaşılmış ve kalp masajınında
sunni solunumla birlikte yapılması gerektiği anlaşılmıştır. Benzer uygulamaların eski Türk
tabiplerincede kullanıldığı görülmektedir.

Defibrilatör Kardiyopulmoner resüsitasyon (CPR) veya daha doğru bir tanımlama


ile kardiyopulmoner serebral resüsitasyon için kullanılan bir araçtır. Bizim anladığımız şekli ile KPR
kalbin, akciğerin ve beynin yeniden canlandırılması işlemidir. KPR’nin tarihi aslında heyecan dolu bir
süreci içerir ve antik çağlardan günümüze hayatın kaynağını keşfetmekten, hayata yeni bir şans
vermeye uzanan, çok farklı inançların, felsefelerin, modern bilimin ve nihayetinde modern tıbbın
etkileyici bir kombinasyonudur.

Milattan sonra 1000’li yıllarda İbn-i Sina ilk trakeal entübasyon denemesini gerçekleştirmiştir. Ki
buda kabul edilmiş bir yöntemdir. Belçika’lı anatomist Andreas Vesalius’un 28 yaşında yazdığı (1540
yılında yayımlanan) ‘De Fabrica Humani Corporis’ isimli kitabında soluk borusuna bir tüp
yerleştirilmesi (trakeotomi) ve bu sayede akciğerlerin genişlemesinin sağlanabileceği ve hastanın
daha rahat nefes alabileceği belirtilmiştir. Bu sayede ventilasyonun kardiyak fonksiyonlar açısından
önemi ispatlanmış ve İbni Sina’nın hastanın nefes alabilmesi için boğaza boru yerleştirme yöntemi
doğrulanmıştır.

1667 yılında Robert Hooke, köpekleri kullanarak kalp ve akciğerlerin hareketlerinin birbirinden
bağımsız olduğunu ama çalışmalarında birbirlerine bağımlı olduklarını belirtmiştir. Hooker aynı
zamanda, nefes almak için temiz havanın önemini oksijenin keşfinden 100 yıl önce vurgulanmıştır.
18. yüzyılın sonlarına doğru özellikle boğulma vakalarına karşı farkındalığın da artışıyla ekspiryum
havası solutarak yeniden canlandırma ya da resüsitasyon uygulama kavramı araştırılmaya
başlanmıştır. 18. yüzyılda resüsitasyonda yapay hava yolu oluşturulmasında da öncü gelişmeler
olmuştur. Örneğin 1763’de doğum uzmanı William Smellie apneik yeni doğanları entübe ederek bir
çığır açmıştır. Resüsitasyon için ekspiryum havasını solutmakla başlayan süreç bir boyutta
yapay/mekanik ventilasyon yaklaşımını da doğurmuştur. 1776’da köpeklerde körük kullanarak
yaptığı resüsitasyon çalışmaları ile ünlü doktor John Hunter da kalp durmasını takiben 10 dakika
içerisinde yapay ventilasyon başlatılırsa, anoksik arrestten sonra kalbin yeniden çalışabileceğini
göstermiştir. 18. yüzyılın sonlarında resüsitasyonda körükle ventilasyon yöntemi, ekspiryum havası ile
solutma yöntemine tercih edilir olmuş, hatta Londra’da “Thames” nehri boyunca boğulma
vakalarında hemen kullanılmak üzere özel “resüsitasyon setleri” yerleştirilmiştir

Dikkat çeken şey, ilk uygulamalarda kalp masajı ile entübasyon (sunni solunum) bir arada
kullanılmamaktadır. Yapılan çalışmalarda solunum durması sonucu kalbi duran hastaların sollunum
sistemi desteklendiğinde kalbinde tekrar çalışmaya başladığı gözlenmektedir. Ancak bu durumda
kalbin yeniden çalışmasının nedeni uzun süre anlaşılamamıştır. En azından bilinen tarihte yani yakın
geçmişte! Sonraları solunum desteğinin yetmediği durumların olduğu anlaşılmış ve kalp masajınında
sunni solunumla birlikte yapılması gerektiği anlaşılmıştır.

Defibrilasyon nedir?

VF e sahip kalbe bir elektriksel şok vermek ve anormal ritmi normal ritme çevirmek için EN ÖNEMLİ
ŞEY YAŞAMI KURTARMAK- mümkün olan en kısa zamanda VF ‘i durdurmak ve kalbin efektif kan
pompalanmasını sağlamaktır. Ventriküler fibrilasyon (VF) en önemli kardiyak arrest ritmidir.
Ventriküller aniden 500 vuru/dakikaya varan hızda kasılmaya çabalar. Hızlı ve düzensiz elektriksel
aktivite ventrikülleri senkronize şekilde kasılamayacak duruma getirerek ani kardiyak output kaybına
yol açar. titreşen bir “şey” halini alır.

. 1960 yılında Bernard Lown ilk doğru akım (DC) defibrilatörünü tanıttı.

. 1965-J. Frank Pantridge Hastane öncesi kullanılmak üzere ambulansın içine portable defibrilatör
yerleştirdi.

. 1979-Otomatik Eksternal Defibrilator(OED) : İlk yapılan OED lerin hastane öncesi ortamda
kullanılabileceği fikri ortaya çıktı.

. 1990‘ların başında bifazik defibrilasyon kullanılmaya başlandı.

DEFİBRİLATÖRLER

Monofazik Defibrilatör

. Şok dalgasını bir yönde gönderir.

. Elektrik akımı bir elektrottan diğerine akar.

. Bu dalga şeklinin etkili olması için hastaya, yüksek seviyeli bir şok dalgası uygulanması gerekir.

. Yüksek seviyeli şok dalgasının, hastanın göğsünü yakma gibi istenmeyen yan etkileri vardır.
Bifazik Defibrilatör

. Elektrik enerjisinin boşalmasından sonra pozitif yönde sonra negatif yönde olmak üzere iki yönlü
akım verir.

. Yani elektrik akımını iki yöne de iletir.

. Birinci fazda, akım monofazik defibrilatörde olduğu gibi, bir elektrottan diğerine akar.

. İkinci fazda ise akım, ters yönde akmaya başlar.

. Bifazik dalgaların monofazik dalgalara göre daha az enerji ile başarılı defibrilasyon sağladığı ve daha
az zararlı olduğu görülmüştür.

. Daha az enerji kullanımı ile aynı sonuca ulaşılabildiği için yanık gibi istenmeyen yan etkiler azalmıştır.

DEFİBRİLATÖRÜN BÖLÜMLERİ

. GÜÇ KAYNAĞI

Defibrilatörler elektrik şebekesi ile besleniyor olsalar dahi batarya ile çalışırlar, bundan dolayı batarya
daima dolu olmalıdır.
. ANAKART

Sensörler, Monitör, Yazıcı ve en önemli kısmı olan elektrotların, Defibrilatör çalışma algoritmasına
bağlı olarak kontrolününü yapar.

. SENSÖRLER (RİTİM,PO2…)

. MONİTÖR

Kalbin elektriksel aktivitesini algılar. Ayrıca PO2, uygulanan joul vb. gösterir

. YAZICI

Defibrilasyon sonrasında otomatik olarak kayıt yapan, uygulanan enerji miktarı, tarih, saat vb.
bilgileri kayıt altına alan bölümdür. Hafızalıdır ve EKG alınabilmesini sağlar. EKG eletrotları da takılı
olursa farklı derivasyonlarda EKG kaydı alınabilir.

. ELEKTROT

Kapasitörün deşarj edilmesiyle elektrik enerjisini hastaya iletilmek için kullanılan iki adet iletken
elektrot bulunur.

DEFİBRİLATÖRÜN ÇALIŞMA PRENSİBİ

Kalbi fibrilasyona uğrayan ya da yeni duran hastalara defibrilatör cihazı ile dışarıdan bir etki uygulanır.
Şok halinde gelen bu enerji dalgası ile kalbin yeniden normal ritmini kazanması sağlanır. Defibrilatör
cihazı ile kalbin normal dışı atımları durdurularak sağlıklı pozisyona geçilir.

Günümüzde kullanılan defibrilatör cihazları CPU kontrollü yapısı ile karşımıza çıkıyor. CPU kontrollü
defibrilatör cihazları aşağıdaki bölmelerden oluşur;
Defibrilatörler, yaklaşık 3000 voltluk bir potansiyel fark uygularlar. Bu, kulağa muazzam gelse de, bu
elektrik potansiyeli 1 saniyenin 1000'de birinden daha kısa süre için uygulanır. Buna rağmen bu
sürede geçen akım, 100 Wattlık bir ampulü 23 saniye boyunca yakabilir. Yine de bu tür bir uygulama,
neredeyse hiçbir zaman hastayı yay gibi gerip, göğsünü havaya fırlatırcasına hoplatmaz. Eğer ki
pedallar yerleştirilmesi gereken noktalara yerleştirilirse, kaslar bu şoktan oldukça az etkilenirler ve bu
nedenle pek kasılmazlar. Kaslar kasılmadığında, göğüs yukarı doğru fırlayamaz. Sadece kötü veya
isabetsiz yerleştirildiğinde ve bazı özel durumlarda kaslar da şiddetle uyarılır. Bu zamanlarda bile,
sadece sert bir titreme görülür, hasta yay şeklini almaz, göğüs yukarı fırlamaz.

Sanki elektrik şoku vermek, düzensiz bir ritmi düzene sokuyor ve kalbi tekrar çalıştırıyor gibi
anlatılmaktadır. Halbuki olan, tam tersidir: bu devasa elektrik şoku, kalbi ani bir şekilde asistole (kalp
durması haline) sokar. Ancak beyin ve kalbin kendi sinir ağı, tekrar elektrik atımları ürettiği için, bu
anlık kalp durmasından sonra tekrar eski ritminde, normal şekilde çalışır (şok işe yararsa tabii). Yani
şokun temel amacı, kalbi normal ritmine sokmak değil, kalbi anlık olarak durdurmaktır. Kalbi normal
ritmine sokan, zaten kalbin kendi elektriksel atım mekanizmasıdır.

KARDİYOVERSİYON

Özellikle yapısal kalp hastalığı olanlarda, kardiyoversiyon sonrası nadiren pulmoner ödem gelişebilir.
defibrilasyondan farklı olan bir uygulamadır. Defibrilasyon ile kardiyoversiyon arasındaki en önemli
fark defibrilasyon işleminin “asenkron”, kardiyoversiyon işleminin ise “senkronize” olarak
yapılmasıdır.

PEDİATRİK HASTALARDA DEFİBRİLASYON

Çocuk ve bebeklerde (Pediatrik hastalarda) monofazik yada bifazik dalga formuna sahip manuel yahut
otomatik eksternal defibrilatörler (AED-OED) ile defibrilasyon uygulanabilir. Pediatrik
hastalarda otomatik eksternal defibrilatörler kullanılacak ise bu defibrilatörler çocuklarda kardiyak
arrest ritimlerini tanıyabilmeli ve enerji seçimi aşamasında kolayca çocuklara yönelik enerji
düzeylerini ayarlayabilmelidir. Pediatrik defibrilasyon uygulamasında monofazik veya bifazik
defibrilatörler ile 2 J/kg ila 4 J / kg enerji düzeyini başlangıç dozu olarak kullanmak makuldür (Class
IIa, LOE C-LD), ancak öğretimi kolaylaştırmak için başlangıç dozu olarak 2 J/kg düşünülebilir. (Class IIb,
LOE C-EO). Refrakter VF için dozu 4 J/kg’a yükseltmek mantıklıdır. (Class IIa, LOE C-LD) Sonraki enerji
seviyeleri için, 4 J/kg dozu makul olabilir. 10J/kg veya yetişkin maksimum defibrilasyon dozunu
geçmeyecek şekilde enerji seviyesinin arttırılması düşünülebilir. (Class IIb, LOE C-LD)

ÇİFT ARDIŞIK DEFİBRİLASYON

(Double sequential defibrillation – DSD) inatçı ventrikül fibrilasyonu (refrakter VF) ve inatçı nabızsız
ventriküler taşikardi durumlarında başvurulabilecek bir yöntem olarak göze çarpmaktadır.
Bildiğimiz gibi hastane öncesi dönemde Ventrikül fibrilasyonu (VF) ve nabızsız ventriküler taşikardi
(nVT) durumlarında defibrilasyon işlemi spontan dolaşımın geri dönmesinde son derece önemli bir
tedavidir. Hastanın ventrikül fibrilasyonu (VF) yada nabızsız ventriküler taşikardi (nVT) safhasında
yakalandığı durumlarda erken defibrilasyon işlemi spontan dolaşımın geri dönmesinde ve nörolojik
olarak sağkalımın sağlanması açısından çok önemlidir.
Ancak bazı durumlarda defalarca defibrilasyon uygulaması, etkin CPR uygulanması ve uygun
antiaritmik tedavisi uygulanmasına rağmen ventrikül fibrilasyonunu (VF) ve nabızsız ventriküler
taşikardiyi (nVT) sonlanlandırmada yada sinüs ritmine döndürmekte başarısız olabiliyor. Bu nedenle
Amerika Birleşik Devletlerinde bazı eyaletlerde ve Kanada da “Çift ardışık defibrilasyon” (Double
sequential defibrillation – DSD) KKM onayı ile uygulanabilmekte.

Çift Ardışık Defibrilasyon Nasıl Yapılır?

Bu amaçla yapışkan pedlere sahip iki adet (ikiside bifazik yada monofazik olmalı) defibrilatör
kullanılmakta. Defibrilatörlerin bir tanesinin pedleri sternum-apex (anterior-apex) olarak, ikinci
defibrilatörün pedleri ise anterio-poseteriör yerleşim olarak yerleştirilmektedir. İki defibrilatör de
aynı enerji düzeyi ile şarj edilerek (genellikle maximum enerji) eş zamanlı olarak defibrilasyon işlemi
uygulanmaktadır. Bu uygulamada pedlerin birbirine temas etmemesi gerekmektedir.

OTOMATİK EXTERNAL DEFİBRİLATÖR (OED)


OED, bir defibrilatör türüdür ve defibrilatörler kalbe şok uygulaması yapmaya yarayan cihazlardır.

OED, ani kalp durması sırasında göğse yapıştırılan pedler (elektrotlar) vasıtası ile kalbe şok verilmesini
sağlayan hafif, kullanımı kolay ve taşınabilir bir cihazdır.

Otomatik

Eksternal Defibrilatör

Nasıl Kullanılır?

OED / AED otomatik defibrilatör cihazı tek kullanımlık pedlerin hastanın çıplak göğüs üzerine
yapıştırılır. Ardından cihazın hasta kalp ritmini (EKG) analiz etmesi beklenir ve cihaz defibrilasyon
(şok) tavsiye ediyorsa cihaz yarı otomatik ise “defibrilasyon” butonuna basarak; tam otomatik ise
cihazın kendi kendine uygulaması ile gerçekleşir.

Otomatik Eksternal Defibrilatör cihazını kimler kullanabilir?

Otomatik eksternal defibrilatör cihazı, tıbbi eğitimi olmayan sadece ilk yardım eğitim bilgisine sahip
olan herkesin kullanabileceği şekilde tasarlanmıştır. Otomatik defibrilatör kullanıcıyı görsel ve sesli
komutlar ile yönlendirir ve yardımcı olur. Dünyada ambulans olay yerine ulaşma süresi ortalama10 –
12 dakikadır ve bu süre zarfında her geçen dakika çok önemlidir. Ani kalp durması geçiren bir
kişinin AED ve CPR olmadan 10 dakika sonra hayatta kalma şansı çok düşüktür.

MODERN BİR KORUYUCU MELEK

Dronlar sadece alışverişlerinizi hızlıca elde etmek ya da kamerayla sizi çekmek amacıyla değil, aynı
zamanda defibrilatörler taşıyarak, kalp atışının durması halinde hayat kurtarıcı olarak da görev
alabilirler. Hastane dışında meydana gelen kalp durması vakalarında yaklaşık on kişiden sadece birisi
hayatta kalmayı başarabiliyor. Bir gözlemcinin kalp masajı uygulaması şansınızı artırır, ancak kalbi
yeniden çalıştırabilmek için defibrilatörden gelen bir şokun çabuk uygulanması gerekmektedir.
İsveç’teki Karolinska Enstitüsü’nden Jacob Hollenberg ve arkadaşları acil bir durum esnasında
defibrilatörleri ambulansın getirdiğinden daha çabuk getirmek için dronların kullanılıp
kullanılamayacağını merak ediyorlardı. Norrtälje'deki bir itfaiyeye konuşlandırılmış bir drona,
Stockholm yakınlarındaki kırsal bir bölgede defibrilatör taktılar ve son sekiz yılda 10 kilometre karelik
alan içerisinde gerçekleşen kalp durması vakalarının olduğu yerlere gönderdiler. Yapılan 18 seferde,
dronun gönderilmesinden acil durum mahalline varışına kadar geçen ortalama süre 5 dakika 21
saniyeydi. Gerçek bir acil durum anında, ambulansın sevk süresi ise 22 dakikaydı. Hollenberg, eğer
süreyi birkaç dakika bile düşürebilmeyi başarırlarsa, yüzlerce hayatın kurtulacağını söylüyor.
Hollenberg’in ekibi, dronların esas acil durum anlarında sevkini hazırlayarak acil servislerle ortaklaşa
çalışıyor ve sonuçların iyileşip iyileşmediğini test ediyor. Ayrıca Hollenberg şöyle ekliyor: “Umarım ki
bir iki yıl içinde projeyi tamamlamış olacak ve hizmet vermeye başlayacağız”. Aynı zamanda
Stockholm, Londra ve diğer şehirler, birisinin kalbinin durması halinde civardaki CPR eğitimli kişileri
uyaran mobil uygulamayı da test etmekte. Hollenberg’in ekibi aynı zamanda dronların boğulan kişileri
aramakta kullanmayı da deniyor. Hollenberg, “Dronların tıbbi acil durum vakalarında kullanım
olasılığının muazzam bir şey olduğuna ikna olmuş durumdayım” diyor. İngiltere Ulusal Sağlık Servisi
(NHS) kimyasal, biyolojik ya da nükleer malzemeleri içeren tıbbi acil durumlarla uğraşan tehlikeli alan
yanıt ekiplerine yardımcı olmak için dronları kullanmayı planlıyor. Ayrıca, National Ambulance
Resilience Unit'den Christian Cooper, nakil için kan ve organlar sağlamak için drone teknolojileri
kullanma imkânına da dikkat çekiyor.

KALP PİLLERİ
Kalp pili, kalp kasına elektriksel uyarılar ileterek anormal kalp ritmini düzenlemek için genellikle
göğsün sol tarafına, köprücük kemiğinin hemen altına yerleştirilen küçük bir cihazdır. Anormal kalp
ritmiyle ilişkili semptomların hafifletilmesine yardımcı olur ve hastanın aktif yaşam tarzına devam
etmesini sağlar. Kalp pili, karmaşık devresine rağmen genellikle bir kibrit kutusundan daha küçüktür
ve 20-50 gram ağırlığındadır. Kutu, damarlardan kalbin farklı bölgelerine giden en fazla üç kabloya
bağlıdır. Göğüs dokusu genellikle cihazın dışarıdan görünmemesini sağlasa da kalp pili bir yumru
olarak fark edilebilir. Resimde geçmiş yıllardan günümüze kadar üretilen pilleri görmektesiniz.
Teknolojik ilerlemeler sayesinde pillerin hem donanımlarında hem de hacimsel olarak görüntülerinde
belirgin ilerlemeler kaydedilmiştir. Son üretilen piller ilk üretilen pillerin neredeyse 1/10 hacminde ve
ağırlığındadırKalp pilleri, “jeneratör” ve “elektrot” olmak üzere iki ana kısımdan oluşur. Jeneratör,
kalp pilinin ana kasasıdır ve ihtiyaç olan enerjiyi sağlarken; elektrodlar ya da kablolar kalp pili
jeneratörü ile kalbin etkileşimini ve haberleşmesini sağlar. Kalp pillerinde pilin çeşidine göre bir veya
birden fazla elektrot bulunabilir.

GELECEĞİN KALP PİLLERİ

Sağladığı tüm avantajlara rağmen bu mucize cihazların bir dezavantajı vardır. Bu cihazlar ihtiyaç
duydukları enerjiyi sağladıkları bir bataryaya sahiptir. Bu bataryanın ömrü, devreye girme sıklığına
bağlı olarak 5-12 yıl arasında değişir. Batarya, ömrünü tamamladığında bir cerrahi işlemle kalp pilinin
değiştirilmesi gerekir.

Kendi Enerjisini Üreten Kalp Pilleri Mümkün mü ?

Amerikalı ve Çinli bilim insanları tarafından, batarya yerine, kalp atışlarının oluşturduğu kinetik
enerjiyi, elektrik enerjisine dönüştüren bir tıbbi cihaz geliştirildi ve bu çalışmanın sonuçları
Nature Communications dergisinde yayınlandı. Simbiyotik kalp pili (symbiotic cardiac pace ) olarak
adlandırılan bu yeni cihazın, domuzlar üzerinde yapılan testleri başarılı oldu. Test için domuz
kullanılmasının nedeni, insan kalbine boyut ve fizyoloji olarak en yakın kalbe sahip olmalarıydı.
Domuzun kalp atışlarından sağlanan enerji, kalp pilinin (pacemaker) çalışmasına yetecek düzeyde
bulundu. Simbiyotik kalp pilleri üç bölümden oluşuyor:

Enerji toplama ünitesi (iTENG),

güç yönetimi ünitesi ve

sinyal oluşturma ünitesi.

Triboelektrik nanojeneratör (iTENG) kalbin hareketinden oluşan kinetik enerjiyi toplayarak elektrik
enerjisine dönüştürür. Ortaya çıkan elektrik enerjisi, sinyal oluşturma ünitesinin, kalbi uyaran
sinyaller üretmesini sağlar. Yapılan testlerde, her bir kardiyak hareket döngüsünden toplanan
enerjinin (0,495 mikrojoule), insan kalbinin sinyal oluşturması için gerekli eşik enerjisinden (0,377
mikrojoule) daha yüksek olduğu gözlendi. Ayrıca domuzlar üzerinde gerçekleşen deneylerde, cihaz,
bozulmuş olan sinüs ritmini normale çevirmeyi başardı.

INVAMED'den kalp sağlığında "önemli" adım

Solunum kontrollü kalp pili ve ICD (İmplante edilebilen kardiyoverter defibrilatör ) teknolojileri,
yapay zeka ile birleştirilerek tıp dünyasının hizmetine sunuldu. INVAMED açıklamasına göre,
solunum kontrollü kalp pili, hasta fizyolojisine hassas bir şekilde yanıt verebilen yapay zeka
algoritmalarıyla destekleniyor. Böylece real-time solunum hızı ve derinliği değişimlerine dayanarak
kalbin elektriksel aktivitesi optimize ediliyor. Bu yenilikçi yaklaşım, enerji verimliliği ve kardiyak
performansın artırılmasını sağlıyor. ICD teknolojisi, potansiyel yaşam tehdidi oluşturan ventriküler
aritmileri anında tespit edip müdahalede bulunma kapasitesine sahip olmakla birlikte doktorların
spesifik tedavi protokolleri oluşturmalarını kolaylaştıran geliştirilebilir zeka özelliğiyle donatıldı.
Kaynaklar

1) Turkish Journal of RESUSCITATION Anış ARIBOĞAN Yazarın ORCID Kimliği: A.A.0000-0002-4419-


5693

2) Kardiyopulmoner resüsitasyon uygulamalarının tarihsel süreci Ufuk KAYA, Nida AYDIN, Kerem
YILDIZ https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/1884221

3) Yoğun Bakım Hemşireliği Dergisi 2023;27(2):109-117 Yaşam için Mavi Kod Sistemi Emrah
KANDEMİR , Fatma AZİZOĞLU , Banu TERZİ

4) ATUDER https://file.atuder.org.tr › fileUpload


5) https://www.resusitasyon.com/wp-content/uploads/2016/01/defibrilator

6)2015 American Heart Association Guidelines for Cardiopulmonary Resuscitation and Emergency
Cardiovascular Care – Part 12: Pediatric Advanced Life Support 4.8 Defibrillation

7)https://eccguidelines.heart.org/index.php/circulation/cpr-ecc-guidelines- 2/part-12-
pediatric-advanced-life-support/#

8) https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/422719

9) Sağlık Bakanlığı OED eğitim videosu

10) https://metsismedikal.com/otomatik-defibrilator/

11) NewScientist, Defibrillator drones could save lives before ambulance arrives,
https://www.newscientist.com/article/2134473-defibrillator-drones-could-save-lives-before-
ambulance-arrives/

12) https://metingursurer.com/blog/gelecegin-kalp-pilleri.html

13) https://www.aa.com.tr/tr/sirkethaberleri/saglik/invamedden-kalp-sagliginda-onemli-
adim/683235

You might also like