Üvercinka

You might also like

Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 6

236 ÜVERCİNKA

mısralarında, şair, yanında bulunan kadının boynunu vücudunun başka kısımların­


dan ayırarak dikkate şayan bir hale getiriyor. Adeta hayatını ona bağlıyor. Dördün­
cü parçada başka sözler arasında tekrar "boyun" konusuna dönerek şöyle diyor:

Boynun diyorum boynunu benim kadar kimse değerlendiremez


İkinci parçada kadının saçlarını değerlendiriyor:
XXIII Ben böyle canlı saç görmedim ömrümde
ÜVERCİNKA Her telinin içinde ayrı bir kalp çarpıyor

Burada da bir unsura, bütünden ayrı, mübalağalı bir değer ve mana veriliyor.
"Üvercinka" şiiri son iki mısraları birbirine benzeyek sekizer mısralık beş par­ Sonuncu parçada şair, kadının kadeh tutuşlarını hatırlıyor ve:
çaya ayrılıyor. Mısra sayılarının birbirine eşit ve sonuncu mısraların birbirine ben­
zer oluşu, ona muayyen bir ahenk veriyor. Fakat bu ahenk oldukça ölçüsüzdür. Asıl yoksulluk ondan sonra başlıyor
Umumiyetle uzun nesir cümlelerini hatırlatan mısralardan sonra parça sonlarında
diye bu harekete de müstesna bir mana ve tesir atfediyor.
birdenbire kısa "Afrika dahil" (sonuncuda "Afrika hariç değil") sözlerinin tekerrürü
tuhaf bir ritm doğuruyor ve onları çarpıcı yapıyor. Eserin bütünü, bizde aleladenin, günlük hayatın, nesrin içinde adeta şiire doğru
Şiir içinde bunları hatırlatan nesirle şiir arası başka tekrarlar da var. Mesela bi­ yükselen, fakat tamamıyla şiir olmayan bir ahenk, güzellik ve aşkın doğuşu intiba­
rinci parçada şair: mı uyandırıyor. Burada ne tam bir ahenk, ne de ahenksizlik vardır. Keza ne tam
şairane bir üslup, ne de alelade bir anlatış bahis konusudur. Bu nesir ile şiir, alelade
Birden nasıl oluyor sen yüreğimi elliyorsun ile fevkalade arası hal, şairin konusu ve şairin duyuş tarzıyla ilgili gibi gözüküyor.
dedikten sonra onu değişik bir şekilde tekrar ediyor: Şiirde ön planda gelen varlık şairin sevgisidir.

Ama nasıl oluyor sen yüreğimi eller ellemez Sabahları acıktığı için haklı
Gününü kazanıp kurtardı diye güzel
İkinci parçada "yatmak" ve "saçlar", üçüncü parçada mısra sonlarında arka ar­
mısralarından onun bir işçi kız olduğunu anlıyoruz. Şair akşamüstleri onunla "Çiçek
kaya "güzel", dördüncü parçada mısra sonlarında "kurşuna diziyorlar" sözleri tek­
Pasajı'nda" kadeh kaldırıyor. Şimdi Laleli ' de bir tramvayda bulunuyorlar. Şair, sev­
rarlanıyor.
gilisini: a) uzun boynu ve güzel saçları, b) yatakta yatmasını bilmesi, c) aydınca dü­
Mısraların yapısını teşkil eden ifadelerde de şiirin bütünü ile parçaları arasında­
şünmesi, ç) hür, serbest ve cesur olması bakımından değerlendiriyor. Vücut ve ruh­
ki ikiliye benzeyen bir taraf var. Şair, konuşma dilinden gelen tabirleri kendininki­
la ilgili olan bu vasıflar, şiirin diğer kısımlarında olduğu gibi karışıktır.
lerle karıştırıyor:
Laleli ' den dünyaya doğru giden bir tramvaydayız.
Sevişmek bir kere daha yürürlüğe giriyor
Aydınca düşünmeyi biliyorsun eksik olma mısraında dikkate şayan bir mekan genişlemesine şahit oluyoruz. Bu genişleme şairin
Senin bir havan var beni asıl saran o sevgilisine karşı duyduğu aşkla ilgilidir. Sevgilisi, şairin "yüreğini eller ellemez":
Gününü kazanıp kurtardı diye
Birlikte mısralar düşürüyoruz ama iyi ama kötü Sevişmek bir kere daha yürürlüğe giriyor
Burada senin cesaretinden laf açmanın tam sırası Bütün kara parçalarında
Afrika dahil
mısralarında konuşma dilinden gelen unsurları tanımak mümkün. Bu özelliğe daha
önce Orhan Veli ve Cahit Sıtkı'nın şiirlerinde de rastlamıştık. Bunların yanı sıra şa­ Kadın, adeta bütün dünyaya açılmanın merkezi oluyor. İkinci parçanın sonunda:
ir kendisine has çarpıcı ifadeler kullanıyor:
Her telinin içinde ayrı bir kalp çarpıyor
Böylece bir kere daha boynunlayız sayılı yerlerinden Bütün kara parçalarında
En uzun boynun bu senin dayanmaya ya da umudu kesmemeye Afrika dahil
CUMHURİYET DEVRİ TÜRK ŞİİRİ 237 238 ÜVERCİNKA

mısralarıyla şair, sevgilisiyle bütün insanlık arasında bir münasebet kuruyor. Üçün­ Azaldığını duyup duyup karanlıkta
cü parçada kadın "Afrika dahil bütün kara parçalarında": Beni ayakta tutan gözlerinin
Ellerini alıyorum sabaha kadar seviyorum
Birçok çiçek adları gibi güzel
Ellerin beyaz tekrar beyaz tekrar beyaz
En tanınmış kırmızılarla açan
Ellerinin bu kadar beyaz olmasından korkuyorum
İstasyonda tren oluyor biraz
bir varlık haline geliyor. Dördüncü parçada sevgilisi ile şairin, bütün insanlığı kap­ Ben bazen istasyonu bulamayan bir adamım
layan bir ideal ve akıbette birleştiklerini görüyoruz. Birlikte mısralar yazıyorlar ve
bir mısra daha söyleseler sanki her şey düzelecek ümidine kapılıyorlar. Fakat dün­ Gülü alıyorum yüzüme sürüyorum
yanın her yerinde onlar "sabahtan akşama kadar kurşuna diziliyorlar". Burada, bir­ Her nasılsa sokağa düşmüş
çok özellikleriyle reel bir varlık olarak gözüken kadının hüviyet değiştirerek, bir Kolumu kanadımı kırıyorum
sembol haline geldiğini görüyoruz. Sonuncu parçada onun "padişah gibi cesaret"i Bir kan oluyor bir kıyamet bir çalgı
övülüyor, fakat Çiçek Pasajı 'nda kadeh kaldırırlarken duydukları yoksulluk hissi, di­ Ve zurnanın ucunda yepyeni bir çingene4
ğer kısımlarda olduğu gibi, Afrika dahil, bütün dünyaya yayılıyor. "Gül" şiiri "Üvercinka"dan daha kısa. Beş mısralık üç parçadan ibaret. Şekil iti­
"Üvercinka" şiirinin dış ve iç yapısını merkezden muhite doğru duygu ve dü­ bariyle ondan derli toplu ve ahenkli. Üç parçada da "-yorum" eki ile biten fiillerin
şünce dalgası fışkırtan bir daireye benzetebiliriz. Bu dairenin merkezinde şairin aşık bir mısra atlayarak tekrarlanması, şiire müzikal bir karakter veriyor. İkinci parçada
olduğu işçi kız, muhitinde dünya ve insanlık vardır. Şairin, bu eserini "yatakta yat­ ikinci ve dördüncü mısralar kafiyeli olduğu gibi, dört kere tekrarlanan "beyaz" keli­
mayı bildiği kadar", "aydınca düşünmeyi de bilen" yani cinsi arzularıyla beraber mesi kuvvetli bir ahenk vücuda getiriyor. Dördüncü parçada "k" ile başlayan "kol,
Marksist temayüllerine de uyan bir kadından ilham alarak yazdığı tahmin olunabi­ kanat, kırıyorum, kan, kıyamet" kelimelerinin teşkil ettiği aliterasyonu kulak iyice
lir. Daha önce de bu iki temayülü birleştiren şairlerin eserlerini incelemiştik. Cemal hissediyor. Bu parçada şairin duyduğu ıztırap, en yüksek tona yükseliyor. "K" alite­
Süreya'nın şiirinde bir çağırışım, zihni ameliyeden daha derine giden bir taraf var. rasyonu ile parçanın traj ik muhtevası arasında bir uygunluk var. Şiir teessürden çıl­
Kadının bir dünyanın merkezi olması, onu yaratması veya değiştirmesi, insanlığın gına dönmüş bir insanın ruh halini ifade eden ironik bir aliterasyon (çingene-çalgı)
düşüncesine hakim olan "archetypal" bir mana taşır. ve imajla sona eriyor.
Eski Hint dinine göre, bütün varlıklar kadın şeklinde tasavvur olunan Parajaba­ Burada "Üvercinka"da olduğu gibi nesir veya alelade konuşmaya yaklaşan ifa­
ti 'den doğmuşlardır. ' Dünyayı doğuran annedir. Anne dünyayı hava gibi saran ruh­ deler pek dikkati çekmiyor. Şiirin üslubu ondan daha lirik, fakat yine· de bazı mısra­
tur. Dünyanın ruhu (anima mundi) imajı, Jung' a göre "soi"ya tekabül eder. O hem larda şairin şahsi ifadesi ile kaynaşan "halk" deyimlerini seçmek mümkün. "Tam or­
dış, hem iç, hem küçük, hem büyüktür.2 Cemal Süreya'nın sevgilisinde de bu vasıf­ tasında", "önünü ardını bilmemek", "ayakta tutmak", "her nasılsa", "kolunu kanadı­
ları görüyoruz.3 nı kırmak'', "bir kan bir kıyamet" deyimleri günlük dilde de kullanılan basmakalıp
"Üvercinka"da görünen özelliklerden birçoğuna, değişik şekillerde şairin diğer ifadelerdir.
eserlerinde de rastlıyoruz. Bunu belirtmek için şairin bence en güzel şiirlerinden bi­ Şiirin konusunu yine bir kadın teşkil ediyor ve bu kadın her nasılsa sokağa düş­
risi olan "Gül" adlı şiirini buraya alarak tahlil etmek istiyorum: müştür. Şair onu sembollerin en güzeli olan "gül" ve kuvvetli aşkıyla idealize ediyor
ve yüceltiyor. "Üvercinka"da dünyanın merkezi haline getirilen işçi kızla "her nasılsa
Gülün tam ortasında ağlıyorum
sokağa düşmüş" gül arasındaki benzerlik aşikardır. Şiir "Üvercinka"da sevgilisini:
Her akşam sokak ortasında öldükçe
Önümü arkamı bilmiyorum Birçok çiçek adlan gibi güzel
En tanınmış kırmızılarla açan
1 . Bk. C.G. Jung, Metamorphoses de l 'Ame et Ses Symboles, Geneve 1 953, s. 630.
2. a. e. , s. 580. mısralarıyla tavsif etmişti. Şiir muhteva bakımından dağınık olduğu için bu mecazi
3 . "Üvercinka" bir bütün olarak, şairin sosyal düşünceleri -enternasyonal Marksizm- ile cinsi ifadeler pek dikkati çekmiyordu. "Gül" şiirinde kadın ile gül arasında kurulan müna­
arzularını birleştiren bir şiirdir. Fakat temini işlerken ona hakim olan, insanlık kadar eski, şu­
uraltı bir hayal, pek çok sanat eserinde görülen "anima arcetype"idir. Sosyal düşünceler adeta
sebet, daha kesif ve şiire hakim bir sembol haline geliyor. Şairin burada da duygusu­
onun üzerine geçirilmiş gibidir. "Anima archetype"nin ideolojik sistemlerle birleşmesi hakkın­ nu ifade ederken çarpıcı "deformation"lara başvurduğunu, kuvvetli ve mübalağalı
da başka bir örnek için bk. Mehmet Kaplan, "Ziya Gökalp ve Saadet Perisi", Türkiyat Mecmu­
ası, C. XIV, 1 964; Türk Edebiyatı Üzerinde Araştırmalar !, İst. 1 976, s. 490-5 1 6. 4. Üvercinka, İstanbul 1 958, s. 6 (Zikredilen metinler bu baskıya aittir).
240 ÜVERCİNKA
CUMHURİYET DEVRİ TÜRK ŞİİRİ 239

Gözlerin durur mu onlar da gidiyorlar. Gitsinler


ifadeler kullandığını görüyoruz. "Üvercinka"da şairin dikkatini üzerinde toplayan
Oysa ben senin gözlerinsiz edemem bilirsin (s. 1 3)
unsurlar, kadının uzun boynu ile saçları idi. "Gül" şiirinde ön planda gelen uzuvlar,
gözler ile ellerdir. İkinci parçada "eller" dört kere tekrarlanan beyaz sıfatı ve şaire tel­ Memeler:
kin ettiği güzellik korkusu ile son derece dikkati çeken bir özellik haline geliyor.
Cemal Süreya diğer şiirlerinde de kadın vücuduna ait bazı uzuvları müstakil, Yüzünün bitip vücudunun başladığı yerde
mübalağalı ve çarpıcı bir şekilde tasvir eder. Memelerin vardı memelerin kahramandı sonra
"Önceleyin" başlıklı şiirinde şöyle diyor: Sonrası iyilik güzellik (s. 1 4)

Önce bir ellerin vardı yalnızlığımla benim aramda "San" şiirinde bacaklar:
Sonra birden kapılar açılıverdi ardına kadar
Seni kucağıma alıyorum
Sonra yüzün onun ardından gözlerin dudakların
Tarifsiz uzuyor bacakların (s. 5)
Sonra her şey çıkıp geldi (s. 8)
"İngiliz" şiirinde ağız:
"Güzelleme" başlıklı şiirinde, sevgilisinin bütün vücudunu adeta şairane bir fiz­
yolojik tahlile tabi tutuyor: Çünkü ne zaman ağzından öpecek olsam
Hele bu ağız onun kendi ağzıysa
Bak bunlar ellerin senin bunlar ayakların Kocaman bir gül yer alıyor arkamızda
Bunlar o kadar güzel ki artık o kadar olur Zulme karşı (s. 20)
Bunlar da saçların işte akşamdan çözülü
Bak bu sensin çocuğum enine boynuna "Balzamin" şiirinde kirpik:
Bu da yatak olduğuna göre altımızdaki
Sabahlara kadar koynumda yatmışsın Sen el kadar bir kadınsındır
Bak bende yalan yok vallahi billahi Sabahlara kadar beyaz ve kirpikli (s. 36)
Sen o kadar güzelsin ki artık o kadar olur
"Bun" şiirinde yine gözler:
İşe bak sen gözlerin de hurda Gözleri göz değil gözistan (2 kere) (s. 54)
Gözlerinin ucu da hurda yaşamaya alışık
İyi ki hurda yoksa ben ne yapardım "Aslan Heykelleri"nde göz, boyun ve bacaklar:
Bak_çocuğum kolların işte çıplak işte
Bak gizlisi saklısı kalmadı günümüzün Bir senin gözlerin var zaten daha yok
Gözlerin sabahın sekizinde bana açık Ya bu başını alıp gidiş boynundaki
Ne günah işlediysek yarı yarıya Modigliani oğlu modigliani
Bir uçtan bir uca bacaklarının aslan heykelleri (s. 40)
Sen asıl bunlara bak bunlar dudakların
Bunların konuşması olur öpülmesi olur Bütün bu örneklerde kadın vücuduna ait bazı uzuvlar çarpıcı, dikkati çekici bir
Seni usulca öpmüştüm ilk öptüğümde hale getiriliyorlar. Cemal Süreya'nın şiirlerinde seksüel duygu çok kuvvetlidir. Ka­
Vapurdaydık vapur kıyıdan gidiyordu dın vücuduna ait uzuvlara müstakil ve mübalağalı bir değer vererek çarpıcı hale ge­
Üç kulaç öteden İstanbul gidiyordu tirmesi bundan dolayıdır. Bununla beraber, yukarıda geçen Modigliani adından da
Hemen yanımızdan balıklar gidiyordu (s. 1 0- 1 1 ) anlaşılabileceği üzere, şairin kadın vücudunun muhtelif kısımlarını "deformation"a
tabi tutarak mübalağalı bir şekilde tasvir etmesinde, modem resim ve heykelin de te­
"Aşk" şiirinde gözler: siri olduğu muhakkaktır. "TK" başlıklı şiirinde Cemal Süreya, bu "deformation"u,
bir "transformation" haline sokacak kadar ileri giderek, kadın ile at arasında bir mü­
Şimdi sen kalkıp gidiyorsun. Git.
nasebet kurar:
CUMHURİYET DEVRİ TÜRK ŞİİRİ 24 1 242 ÜVERCİNKA

Atlarla. Uzun bacaklı evrensel atlar Şiirin bazen doğrulan kalkındırması bundandır. Eşkıyaların tüfeklerini türkülerine
Bunlarla gelişiyor sevdamız anlatılmaz çapraz asmaları bundandır. Jandarmanın daima düz yazıda kalacağı bundandır."(5)
Çocuklarla, kuşlarla, ağaçlarla. Burada tekrarlanan "çatışma" kelimesi ve kavramı, Freud ve Marx'tan gelir.
Büyüyen, uçan, dal budak salan. Şair, şiiri tabiat (doğa) ile birleştirerek töreye (ahlak, kanun ve nizama) karşı çıkarı­
Yalnız aşkta raslanan o seçkin nokta. yor. Töreleri "yüzde elli kişioğlunun doğal gereksinmelerinin biçimlenmesi", "yüz­
de elli de belli bir insan grubunun gücünü kullanarak" topluma kabul ettirmesiyle
Sen kadınsın ya büsbütün soyunuyorsun
Sana vergi, atılacak her şeyi kolayca çıkarıp atmak izah ediyor . . .
Öptüğün gibi dünyanın bütün adamlarını bu arada beni Yukarıdaki paragrafta orijinal olan nokta, nesir ile şiir arasında öteden beri var­
lığı kabul edilen farkın psikolojik ve sosyal bir temele oturtulmasıdır. Nesir aklı, oto­
Uzanıp öpüyorsun ya atlan çırılçıplak riteyi; şiir tabiatı, içgüdüyü, isyanı temsil ediyor. Nesir j andarma, şiir eşkıya oluyor.
Ne oluyorsa işte o zaman oluyor. Böylece Cemal Süreya da, Türkiye' deki birçok Marksistler gibi toplumun kurulu ni­
zamının, j andarmanın değil, eşkıyanın tarafını tutuyor. Cemal Süreya bu j andarma­
Sen ağzını ilave edince atlara
eşkıya tezadını Anadolu intibalarını gerçeküstücü bir üslupla anlattığı "Göçebe" ad­
Birdenbire oluyor bu, şaşırıyoruz
lı şiirinde de kullanmıştır:
Korkunç bir güzellik halkların havasında
Birden ötesine geçiyoruz varmak istediğimizin
Ay kana kana batıyor
Ayır ayırabilirsen hangimiz kadın, hangimiz erkek (s. 5 1 -52)
Eşkıyalar gecenin yangınını izliyorlar uzakta
Vermiş olduğumuz örneklerde görüldüğü üzere, Cemal Süreya varlıkları çok Kargapazarı dağlarını dolaşan yaşlı ve öfkeli bir otobüsteyim
cesur, bazen izahı imkansız bir şekilde değiştiriyor. Bu bakımdan, onunla, şiiri bir
Jandarma daima nesirde kalacaktır.
"görüntüler" oyunu haline getiren Oktay Rifat arasında bir benzerlik vardır. Yalnız
Eşkıyalar silahlarını çapraz astıkça türkülerine
Cemal Süreya, şiirlerinde, gerçekler alemi ile ilgisini tamamıyla koparmaz ve he­ Ve bu dağlar böyle eşkıya güzelliğini taşıdıkça
men hemen her şiirinde oldukça belirli hakim bir duyguya bağlı kalır.
"Üvercinka" şairinin şiirlerinde ele aldığı konular cinsi cephesi fazla kuvvetli Patronunun kansını zimmetine geçirip
aşk duygusu ile sosyal temlerdir. Bunlar yirminci yüzyılda bütün dünya edebiyatına Amasya' dan Kars 'a kaçmakta olan bir sayman yardımcısıyla
derinden tesir eden Freud ile Marx 'tan gelir. Bu iki fikir adamının insana bakış tarz­ Alevilikten konuşuyoruz uzun süre.(6)
ları, metodlan ve gayeleri birbirinden çok ayn olmakla beraber bir noktada birleşir­
ler: Yüzyıllardan beri devam edegelen kurulu nizam ve kaidelere isyan. Freud, ruhi Cemal Süreya şiirin yasaklara karşı koyma yönünü ve sürrealizm ile Marksizm
buhranları cinsi içgüdüler ve ahlaki kıymetler arasındaki çatışma ile izah eder. Dik­ arasındaki münasebeti Papirus adlı dergide çıkan "Şiir Anayasaya Aykırıdır" başlık­
katini fertten ziyade topluma çeviren Marx, alt tabaka ile üst tabaka, idare edilenler­ lı makalesinde şöyle belirtiyor:
le idare edenler, proleterya ile kapitalistler arasında bir mücadele bulunduğu vakı­ "Baudelaire bir şeye zıttı. Rimbaud ise hiçbir şey ile bağlantılı değildi. Sürre­
asını ortaya koyar. Modem sanatkarlar, bilhassa sürrealistler, sanatkarın basmakalıp­ alistler çıkışlarını Rimbaud'yu kök alan bir revolution kavramına şartlamışlardı.
ları kıran yaratıcı hamlesi ile Freud ve Marx'ın fikirleri arasında bir benzerlik bul­ Dünyanın değiştirilmesi planında Karl Marx'ı, hayatın değiştirilmesi planında Art­
muşlar ve muhtelif derecelerde onların görüşlerini benimsemişlerdir. hur Rimbaud'yu izliyorlardı."?
Cemal Süreyya'nın şiir görüşünde bu düşüncelerin tesiri vardır. O birçok yazı­
larında bu fikirleri benimsemiş ve müdafaa etmiştir. Yeni İnsan dergisinde çıkan bir 5 . Aralık 1 963, s. 9. Türkiye' de Marksistlerin Köroğlu'nu benimsemeleri bu yüzdendir. Pertev
Naili Boratav, Köroğlu ve etrafındaki çeteyi ideal bir cumhuriyetin kurucuları gibi görür. Bk.
makalesinde şöyle diyor:
Halk Hikıiyeleri ve Halk Hikıiyeciliği, Ankara 1 946.
"Şiir insanın evren ve dünya içinde insan ve eşya karşısında kendini ayn bir de­ İlhan Berk, Köroğlu'nu aynı duygularla yüceltir. Bk. Köroğlu, Ankara 1 955. Orhan Veli de
nemesidir. Törelerden daha doğaldır. Törelerle çatışma içindedir bu yüzden. Sanatın "Destan Gibi" adlı şiirinde Köroğlu'na bu bakımdan değer verir. Bk. Bütün Şiirleri, İstanbul
töreleriyle çatışır, kentin töreleriyle çatışır. Şiirin, düz yazının töreleriyle çatışır, her 1 95 1 , s. 85-86.
6. Yeni İnsan, C. 1, s. 9- 1 0 , Eylül 1 963.
şeyin töreleriyle çatışır. Töre yüzde elli kişioğlunun doğal gereksinmelerinin biçim­ Marksist yazarlar İslamiyetin daha kaideci ve yasakçı bir mezhebi olan Sünniliğe karşı, daha
lenmesi ise, yüzde elli de, belli bir insan grubunun gücünü kullanarak, çıkarını kolla­ serbest bir hüviyet taşıyan Aleviliği tutarlar.
yarak topluma kabul ettirdiğidir. Şiirle törenin çatışması doğa ile törenin çatışmasıdır. 7. Mayıs 1 96 1 .
CUMHURİYET DEVRİ TÜRK ŞİİRİ 243 244 ÜVERCİNKA

Cemal Süreya'nın Batılı yazarlardan aldığı ve benimsediği bu fikirlerde haklı Son çağ sanatı üzerinde bu akımın muazzam tesiri olmuştur. Hayrete şayan taraf, sa­
olan bir taraf vardır. Yaratıcı olan bir şair, basmakalıpları reddeder. Her toplum müş­ natkarların şuuraltına indikleri zaman, orada Jung'un eserlerinde geniş olarak ortaya
terek kıymetler ve müesseselere dayandığına göre, şairin var olabilmesi için ona koyduğu insanlığın en eski mitlerini ve archetype ' lerini bulmalarıdır. Bizde Fazıl
"karşı koyması" tabiidir. "Şair iyi bir vatandaş mıdır?" diye soran Alain, bu soruya Hüsnü Dağlarca ile Asaf Halet Çelebi'nin de aynı unsurları bulduklarını görmüştük.
"hayır" cevabını verir. En eski çağlardan beri şair, başkalarından farklı bir insan ola­ Marksizm ile sürrealizm arasında münasebet kurmaya gelince, bunun sathi ve
rak görülmüştür. Şair, daha mizacı ve hassasiyet tarzı ile çevresinden ayrılır. Bunu geçici bir münasebet olduğuna kaniim. Marksizm akılcı ve sistemcidir. Sürrealizm
bilen Ziya Paşa, yıllarca önce şairi tasvir ederken şöyle demişti: ise insan muhayyilesinin mutlak hürriyetine taraftardır. Tatbikatta Marksizm, insan­
lık tarihinin en korkunç polis ve jandarma rejimini doğurmuştur. Bolşevik Rusya'nın
Şair şair doğar anadan modem sanat cereyanlarını, bu arada sürrealizmi demirperde arkasına sokmamaya
Asarı görünür iptidadan çalışması, sürrealizm ile Marksizm arasındaki derin ayrılığı gösteren en büyük de­
Şair dahi tıfl iken ıyandır lildir. Cemal Süreya'nın da kurucuları arasında bulunduğu "İkinci Yeni" hareketi,
İrfilnına meşrebi nişandır
Türk Marksistleri tarafından da iyi karşılanmamıştır. Asım Bezirci Dönem dergisin­
Her tarz u edası laubali
de yazdığı bir makalede bu akımın bir çıkmaza girdiğini belirterek şöyle diyor:
Bir başka revişte cümle hali
"İkinci Yeni -aralarında Uyar' ın da bulunduğu iki üç temsilci dışında- çokluk
Başlar o zamandan ihtilafa
Evza-ı umum ile hilafa sorumsuz, kaçak bir şiirdi. İnsanımıza ve onun gerçeklerine sırt çevirmişti; özü hor
Çün hür olarak gelir vücUda görmüş, hatta ara sıra atmış kendini özün getirmediği karıştırmalara (synestesia), de­
Güçdür koma şairi kuy-Uda ğiştirimlere (deformation), biçim oyunlarına vermişti. Bu veriş, aşırılaştığı zaman,
Çokluk anı bağlamaz akaid şiiri ' sözcük salatası'na çeviriyordu. Anlam geriye itilmiş, kapalılık baş tacı edilmiş­
Teshir edemez anı fevaid. 8 ti. Gelenekle, çevreyle bağlar kesilmiş, okurlar umursanmaz olmuştu. Sonunda, şiir
hayattan, kütleden, tarihten, düşünceden kopmuş, soyutlaşarak bazı şairlerde bir çe­
Şairi daha ziyade toplumun emrinde bir insan olarak düşünen Namık Kemal, şit "biçim otuzbiri" durumuna varmıştı. Üstelik, bu durum acemi ve taklitçi ellerde
Tahrib-i Harabat' da bu sözlerinden dolayı Paşa'ya çatmıştır. iyice yozlaşmış, kalıplaşmış, mekanik bir işlem haline gelmişti." 1 1
Tabiat ile örf ve adet arasındaki tezat, romantiklerden beri ileriye sürülen bir fi­ Başlangıçta Marksizm ile sürrealizm arasında köprü kurmaya çalışan Cemal
kirdir. Tanzimat devrinde Abdülhak Hamid bu görüşün en kuvvetli temsilcilerinden Süreya, sonradan biçimi ve sanatkarın şahsiyetini müdafaa eden yazılar yazdı. "Bi­
biri olmuştur. Cemal Süreya gibi şiir ile tabiatı birleştiren Hamid de Sahra adlı şiir çimi Anlamak" adlı makalesinde komünist şair Maikovski hakkında söylediği şu
kitabından itibaren bir sunilikler sistemi olarak gördüğü Belde 'ye karşı, tabiatı ve ta­ cümleler dikkate şayandır:
biiliği müdafaa etmiştir.9 Onda bu fikir en kuvvetli ifadesini Finten piyesinde bulur. "En özcü şairlerden biri olan Maiakovski bile sosyal sefaletlerini şiirsel bir form­
Bu eser tabiatın vahşi kuvvetlerini temsil eden Finten ile İngiliz sosyetesi arasında­ la vermeseydi ne olacaktı. Kendisi fazla jambon yiyen bir politikacıdan başka bir şey
ki çatışmaya dayanır. Tabiatın felsefesini yapan Dr. Thomas ' ın burjuva kıymetlerini olmayacak, mısraları da sadece bir takım sosyal siparişler olarak kalacaktı. Demek ki
temsil eden Lady Dick'e karşı söylediği şu sözlerde bu çatışma kuvvetle ifade olun­ şu var: Biçimden hiç vazgeçilemiyor, şimdiye kadar vazgeçen de görülmemiş." 1 2
muştur: Türk Dili dergisinde yeni şairleri tenkit ederken yazdığı şu satırlar da, Cemal
"Adet ne derse desin, ahlak ne yaparsa yapsın, mehafil-i ülfet saçlarını yolup Süreya'nın Marksizm de dahil, peşin veya basmakalıp fikirlerden hareket eden sa­
kiliseler ne kadar feryad u figan ederlerse etsinler, tabiat, her kuvvete galib, herkese nata taraftar olmadığını gösteriyor:
hakim olan tabiat sizin mahdumunuzla o kadını evlendirmiş."ıo "Şair bir kuramdan bir fikirden çıkmaz, şiirini az çok belli ya da iyice belli bir
Cemal Süreya'nın sürrealizmi bir nevi tabiata dönüş olarak göstermesi de doğ­ konu ile kurmaz değil. Ancak benim demem azıcık başka. Sözünü ettiğim arkadaş­
rudur. Bilindiği gibi sürrealizm dış baskıyı temsil eden akla ve şuura karşı, insanın lar sanki şiirin nasıl yazılacağına ilişkin bir kuramdan çıkıyorlar, bir tekniğin kenar
içindeki gayri şuur kuvvetlerini serbest çağrışım yoluyla ortaya koyma teşebbüsüdür. olanaklarını zenginleştirmek durumunda kalıyorlar. Bu da olabilir demiyorlar, bu
budur diyorlar. Özgür değiller. Küçük bir sokakta rastlantı umuyorlar. Ve elbet her­
8. Harabat, "Mukaddime'', İstanbul 1 29 1 , s. 1 1 . kes sadece birbirine rastlıyor. Biçim, belli bir eksenin çevresinde yeni, küçük ola-
9 : Bk. Mehmet Kaplan, "Tabiat Karşısında Abdülhak Hamid 1-II", Türk Dili ve Edebiyatı
Dergisi, C. 3, nr. 3-4, 1 949, s. 333-349. Makalenin il. kısmı için, a. e. , C. iV, nr. 3, 1 95 1 , s. 1 67-
1 87; Türk Edebiyatı Üzerinde Araştırmalar I, İst. 1 976, s. 3 1 4-3 3 1 . 1 1 . "İkinci Eski Çıkmazı", Dönem, Mart 1 964.
1 0. İstanbul 1 3 34, s . 1 5 . 12. Pazar Postası, 1 Eylül 1 957.
CUMHURİYET DEVRİ TÜRK ŞİİRİ 245

naklar kazanıyor. Amma bir öz gelişimi bulamıyoruz. Bence şiirimiz için bu büyük
bir sakınca.
Yine geçen ay andığım, sözünü alacağım Sartre' ın: "Şiir kelimeleri birer sim­
ge, birer işaret gibi değil birer eşya gibi ele alıyor." Çünkü şairin evreni dilidir. Bu
evren içinde her şair kendi izlenimlerini, yorumlarını, psikolojik konumlarını kendi­
si getirecektir. Her şair dilin tadını ayn çıkaracak. Öte yandan şiir en kolay bir ya­
şantı anlatsın, en somut bir ilişkiyi göstersin, yine de geride evren içinde kişioğlu­
nun durumunu tartışan felsefi bir yön taşıyacaktır. Onun yapısından, karşılaştığı ge­
reklerin bitişiği şeylerden geliyor bu. Ancak şair kişi kendinden çıkacak dilin içinde
kendi reflekslerine rahat, çok özgür bir devinme olanağı kazandıracak ki gerçekleş­
sin oyunda. Diyeceğim, şair için kişilik her şeydir." 1 3
Cemal Süreya'nın burada ileri sürdüğü fikirlere tamamıyla iştirak ediyorum.
Gerçekten de bir şairin gerek çağdaşları, gerek gelecek nesiller yanında bir değer ka­
zanabilmesi için muhakkak surette "hürriyet" ve "şahsiyet" sahibi olması lazımdır.
Muhteva, şekil veya üslup bakımından "yeni" ve "başka" bir şey getirmeyen bir ya­
zar, taklitçilikten öteye gidemez. Böyle birisine "yaratıcı" vasfını veremeyiz.
Yalnız bunun için "Üvercinka" şairinin, daha önce zikretmiş olduğumuz yazı­
larında söylediği gibi, muayyen bir ideolojiyi benimsemesine ihtiyaç yoktur. Hatta
böyle bir durum, şairi basmakalıp bir hayat görüşünü ve maksadı benimsemeye ve
bunlarla birlikte onlara uygun vasıtaları kullanmaya sevkedeceğinden tehlikelidir
de.
"İkinci Yeni" akımının en kuvvetli temsilcilerinden olan Cemal Süreya, başka­
larına da tesir eden orij inal şiirler yazmış, fakat henüz Orhan Veli, Cahit Sıtkı gibi,
geniş okuyucu kütlesi tarafından sevilen eserler vücuda getirememiştir. Cumhuriyet
devri Türk şiirinde bugün için onun değeri "orijinal denemeler" yapmış bir şair ol­
maktan ibarettir.

1 3 . Türk Dili, nr. 148, Ocak 1 964, s. 265 .

You might also like