Anne Hakki

You might also like

Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 6

ANNE HAKKI

‫َب‬ ِ ِ ِ ‫ك أ اََّل تَ ْعبُ ُدوا إِاَّل إِ اَّيهُ َوِِبل َْوالِ َديْ ِن إِ ْح‬
ََ ‫س ااًن إ اما يَ ْب لُغَ ان ع ْن َد َك الْك‬ َ َ ُّ‫ضى َرب‬َ َ‫َوق‬
ٍّ ‫أَح ُد ُُهَا أَو كِ ََل ُُهَا فَ ََل تَ ُقل ََلما أ‬
‫ُف َوََّل تَ ْن َه ْر ُُهَا َوقُ ْل ََلَُما قَ ْواَّل َك ِرمياا‬ َُ ْ ْ َ
“Rabbin şöyle buyurdu: Allah'tan başkasına ibadet
etmeyin. Anneye ve babaya güzel muamele edin. Şayet
onlardan her ikisi veya birisi yaşlanmış olarak senin
yanında bulunursa, sakın onlara hizmetten yüksünme,
"öff!" bile deme, onları azarlama, onlara tatlı ve gönül
alıcı sözler söyle.” (İsra, 23)
Muhterem Müslümanlar! Hutbemiz, Anne hakkı ile
ilgilidir.
Asrımızda pek çok yerde anne, evdeki saygınlığını
kaybetmiş, evdeki fertler tarafından hafife alınır hale
gelmiştir.
Hutbemizin başında okuduğumuz ayette Allah,
kendisine ibadet ü taati emreder. Bana kul olmada
katkısız, safi ve halis olacaksınız ve sonra da anne ve
babanıza ihsanda bulunacaksınız. Bu, Allah'ın kesin
hükmüdür. Onlara karşı ‘öf’ bile demeyeceksiniz der.
Nasıl ki; Cahiliye Devri’nde kadın her şeyini kaybetmiş,
bugün de maalesef pek çok çevrede, hatta İslâmî
muhitlerde dahi anne artık, ‘annelik’ rolünü kaybetme
tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştır.
Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyan Lokman Suresi 14.
ayetinde bu hususta bizi uyararak şöyle buyurur:

1
‫ي اَ ِن‬ ِ ِ ِ ِ ‫وو ا‬
َ ‫سا َن بَِوال َديْهۚ ََحَلَْتهُ اُُّمهُ َو ْهناا َع ٰلى َو ْه ٍّن َوف‬
ِ ْ ‫صالُهُ يف َع َام‬ َ ْ‫ص ْي نَا ْاَّلن‬ ََ
ُ‫يل ال َْمصي‬ ‫كۚ اِ َا‬َ ْ‫ا ْش ُك ْر يل َولَِوالِ َدي‬
Biz insana, annesine babasına iyi davranmasını
emrettik. Zira annesi onu nice zahmetlerle karnında
taşımıştır. Sütten kesilmesi de iki yıl kadar sürmüştür.
İnsana buyurduk ki: "Hem Bana hem de annene babana
şükret, unutma ki sonunda Bana döneceksiniz."
Allah, bunları demek suretiyle anneye, babaya
karşı itaati emrediyor.
Bir sahabinin Allah Resûlü ’ne sorusu meseleyi
daha iyi anlamamıza yardımcı olmaktadır:
‫ص َحابَِة‬
‫ااس ِِبُ ْس ِن ال ا‬ ِ ‫ول‬
ِ ‫هللا َم ْن اَ َح ُّق الن‬ َ ‫“ ََّي َر ُس‬Ya Resûlallah!
İnsanların hangisiyle daha iyi geçineyim, ona iyilikte
bulunayım?” deyince, Allah Resûlü, “Annene.” buyurur.
Sahabi ikinci kez sorar: “Sonra kimdir Yâ Resulallah?”
Allah Resûlü ikinci defa, “Annendir.” buyurur. Sahabi
üçüncü defa, “Sonra kimdir?” diye sorunca Allah Resûlü
yine, “Annendir.” buyurur. Allah Resûlü dördüncü defada
“ebûke” buyurur. “Babana karşı da aynı şeyi
yapacaksın.” Der. (Buhari, edep 2)
Keza diğer bir hadis-i şerifte Allah Resûlü şöyle
ِ ‫ت اَقْ َد ِام ْاَّلُام َه‬
buyurur: ‫ات‬ َ ْ‫“ اجلَناةُ ََت‬Cennet, annelerin ayakları
altındadır.” (Nesai, cihad 6) Cahiliye devrinde ayaklar
altında olan anne, Allah Resûlü’nün nazarında göklere
çıkmış, melek mertebesine yükselmiştir.
2
Evet, anne, Kur'an ve İslam sayesinde beklediği
hürmeti bulmuş, lâyık olduğu mevkii elde etmiş, bir
kadın efendi haline gelmiştir.
Annenin hukuku İslam’da çok mühimdir:
Risaletmeâb Efendimiz bir gün mescitte
otururlarken içeriye biri girer ve şöyle der, “Ya
Resûlallah! Falan zat, ruhunu teslim etmek üzeredir,
fakat bir türlü ruhunu Allah’a teslim edememektedir.” Bu
zat, Resûl-i Ekrem’in, sağında solunda sık sık gördüğü,
alabildiğine cesur, alabildiğine mert, alabildiğine
hareketli, alabildiğine sadık bir sahabiydi. Allah Resûlü,
çok hassas, çok duyarlı olduğundan bunun gibi
hâdiselere dayanamazdı. Bu nedenle ilk önce kendisi
gitmek istemedi. Önce Hazreti Ebu Bekir’i, sonra Hazreti
Ömer'i gönderdi. Onlar gittiler, geldiler, “İlle de Sen!”
diye Allah Resûlü’ne ısrar ettiler.
Allah Resûlü’nün bir daveti reddettiği, kabul
etmediği, davete icabet etmediği asla vaki değildi. Kalktı,
o zatı ziyarete gitti. Tahkik etti, araştırdı soruşturdu; zatın
babası yoktu ancak annesi hayattaydı. Bir borcu olup
olmadığını sordu. Bu kişi mescide gelir, safların içinde
namazını kılar, gerektiğinde orduyla beraber cihada
katılırdı. Ama şimdi dilinin tutulması, can verdiği
hengâmda ‘Lâ ilâhe illallah’ diyememesi… Bunun bir
sebebi olmalıydı.
Mesele etraflıca araştırılınca nihayet annesi şunları
söyledi: “Yâ Resûlallah, içimden atamadığım bir ukde bir
3
kırgınlık var. Bir türlü atamıyorum onu. Bir meselede
hanımıyla aramızda bir şey oldu, hanımını bana tercih
etti, benim gönlümü kırdı. Ne kadar kendimi zorladım
onu affetmeye ama davranışlarım hep yapmacık oldu.
Gönlümden gele gele affedemedim onu. Hâlâ da içimde
bir ukde var.”
Bu sözleri duyan Allah Resûlü, onlara hem bir ders
vermek hem de annenin hislerini galeyana getirerek,
oğlunu gönlünden gele gele affettirmek istiyordu. Şöyle
buyurdu: “Bu hâliyle giderse Cenab-ı Hak, buna azap
edecek. Siz odun getirinde, bari onu burada yakalım.
Belki Allah, bu yanmasına mukabil âhirette bir daha onu
yakmaz.” İşte o zaman kadının içindeki o ukde de silindi.
Yerinden fırladı: “Yâ Resûlallah! Gönlümün oğluma karşı
yumuşadığını hissediyorum. Artık gönlümde bir ukde
yoktur. Bütün haklarımı helal ediyorum.” dedi.
Anne, sözlerini bitirmiş veya bitirmemişti ki, can
çekişmekte olan sahabinin “Lâ ilâhe illallah
Muhammedun Resûlullah” diyen son sesi duyuluverdi.
(Beyhakî, Şu'abü'l-İman, c. 6, s. 197, 198)
Bu hadisenin bize mesajı; anneye isyan
edildiğinden ötürü insanın, son nefesinde “Allah”
diyemiyor olmasıdır. Hayatımıza çok şey kazandıran
büyük Zatlardan biri konuyla alâkalı diyor ki:
“Kardeşlerimden bazılarının rızkında bir bolluk, bir
genişlik görüyordum, sebebini anlayamıyordum. Daha
sonra bunun hikmetini anladım. Onlar anne ve
4
babalarına çok itaat ediyorlar. Anne ve babaya itaat,
annenin hukukuna riayet sayesinde, Allah, rızıklarına
bereket ihsan ediyor.” (Bediüzzaman Said Nursî, 21.
Mektub.)
Değerli Müminler!
Bunlar tecrübelerle sabit hakikatlerdir. Bunlar,
Resûl-i Ekrem'in hidayet edalı ifadelerinde olan ve
meydana gelen gerçeklerdir. Bunlar, Kur’ân-ı Mu’cizü’l-
Beyan’ın ifadesinde yerini alan hususlardır. Yüzlerce
hadis-i şerif, anneye hürmet hakikatini insanlara
anlatmaktadır. Şairlerimizde, şiirlerinde bu mevzuyu
ilmek ilmek örmektedirler. Hutbemizi bu şiirlerden
biriyle bitirelim.
Anne inleyen bir ney, anne hicrandan yumak,
Gözleri buğulu, nemli ve her zaman zâr zâr.. (Ağlayan,
inleyen)
Kaderidir annenin ocaklar gibi yanmak,
Hep hüzünle eser onun ikliminde rüzgâr.
Sînesi sımsıcak, çehresi de îmâlıdır,
İkliminde ne büyülü râyihalar eser.!
Duyguyla süzülmüş gözleri hep hummâlıdır,
Altın şakaklarında sarı güller gibi ter…
Rahmet-zahmet iç içe; bilmez geçen zamanı:
Fark etmez yazı, kışı ve rengârenk bahârı,
Tül tül gurûbu, şafakların söktüğü ânı;

5
Her zaman duman dumandır o nazlı efkârı..
Çok olsa da elemi, şekvâsı işitilmez,
Bir Eyyûb sabrıyla göğüsler en olmazları;
Onda ızdırap bitmez, acılar dinmek bilmez,
Sönmeyen bir azimle aşar aşılmazları. (Fethullah Gülen. Kırık
Mızrap.)
Cenab-ı Vacibü’l-Vücud ve Tekaddes Hazretleri,
kalplerimizde, anne ve babaya hürmet ve saygı hissini
yaratsın. Bizleri bu hususta duyarlı, hassas, annesine
babasına itaatkâr eylesin.

Kaynak: Gönül Nağmeleri HUTBELER kitabından alınmıştır.

You might also like