Professional Documents
Culture Documents
2 Immunoloji Tanıtım
2 Immunoloji Tanıtım
2 Immunoloji Tanıtım
Omurgalılar, omurgasızlar, hatta bitkiler gibi tüm çok hücreli canlılar, evrimleri sürecinde, mikro-
organizmaların yol açacağı enfeksiyonlara karşı kendilerini korumak ve zedelenmiş ya da nekroza
uğramış hücrelerden arınmak amacıyla savunma mekanizmaları geliştirmişlerdir. İlk olarak geliş-
tirdikleri savunma sistemi, organizmalarda doğal olarak var olan, mikropları ve ölü hücreleri tanı-
maya ve uzaklaştırmaya hazır durumdaki yapılardır. Bundan dolayı bu konak savunma mekanizma-
larına doğal direnç ya da doğal bağışıklık adı verilmektedir. Doğal bağışıklığı oluşturan tüm hüc-
reler ve moleküller doğal immün sistemi oluştururlar.
Doğal bağışıklık, enfeksiyonlara karşı konağın savunmasındaki ilk kritik basamağı oluşturur.
Güçlü biçimde mikroorganizmaları hedef alan bu sistem, enfeksiyonu denetlemek ve ortamdan yok
etmek için yapılanmıştır. Doğal bağışıklık yanıtı, enfeksiyon sırasında hızla mikroplarla savaşabi-
lir; buna karşın edinsel bağışıklık ise yanıtın antijen ile uyarılması gerektiğinden dolayı gecikerek
devreye girer. Çeşitli mikroorganizmaların uyardığı doğal bağışıklık yanıtı, en etkin biçimde edin-
sel bağışıklık sistemini yönlendirir. Doğal bağışıklık, ölü dokuların temizlenmesi ve onarım süreci-
nin başlamasında da anahtar katılımcıdır.
Kitabın temel bölümlerini oluşturan edinsel bağışıklığa geçmeden önce, bu bölümde doğal
bağışıklığın erken savunma yanıtlarından söz edeceğiz. Tartışma, aşağıdaki sorulara cevaplar ara-
mak üzerine odaklanacaktır.
Doğal bağışıklık, mikroorganizmaları ve hasar görmüş hücreleri nasıl tanır?
Farklı mikroorganizmalar ile savaşmak için, doğal bağışıklığın farklı yapıtaşları nasıl etkili
olur?
Doğal bağışıklık yanıtları edinsel bağışıklık yanıtını nasıl uyarır?
Şekil 2.1: Doğal ve edinsel bağışıklığın özgüllüğü ve reseptörleri. Doğal ve edinsel bağışıklığın özgüllüğü ve
reseptörlerine ait önemli özellikler kutularda bazıları gösterilen seçilmiş örneklerle özetlenmiştir. Ig: immü-
noglobülin (antikor); THR: T hücre reseptörü.
Doğal bağışıklığın başlıca iki önemli tepkisi, enflamasyon ve antiviral savunmadır. Enf-
lamasyon, enfeksiyon veya doku hasarının olduğu bölgede lökositler ve plazma proteinlerinin bi-
rikmesi ve etkinleşmesi ile karakterizedir. Bu hücreler ve proteinler beraberce, temel olarak hücre
dışı mikroorganizmaların öldürülmelerinde ve hasar görmüş dokuların uzaklaştırılmasında rol
oynarlar. Hücre-içi virüslere karşı doğal bağışıklık savunması, virüs ile enfekte hücreleri öldüren
doğal katil (NK: natural killer) hücreler ve konak hücrede viral çoğalmayı durduran tip I interfe-
ron olarak adlandırılan sitokinler aracılığı ile sağlanır.
Doğal bağışıklık aynı etkenle her karşılaşmasında benzer biçimde yanıt oluştururken;
edinsel bağışıklık, bir kez tanıştığı mikroorganizma ile sonraki karşılaşmalarında çok daha
etkili bir yanıt oluşturur. Bir başka deyişle doğal bağışıklık, yabancı ile önceki karşılaşmalarını
anımsamaz ve her karşılaşmadan sonra bazal düzeye döner; buna karşılık edinsel bağışıklık ise
mikroorganizma ile daha önceki karşılaşmasını hatırlar ve daha güçlü biçimde yanıt verir. Edinsel
immün sistemde bu olgu “immünolojik bellek” olarak anılır ve konağın savunma tepkilerinin, yi-
nelenen ve kalıcı enfeksiyonlarda oldukça etkili olduğu ve bellek aşıların nasıl çalıştığının da teme-
lini oluşturur.
Doğal bağışıklık sistemi, konak hücrede bulunmayan, buna karşın çeşitli mikroorga-
nizma sınıflarında ortak olarak paylaşılan motifleri (örgüleri) tanır. Doğal bağışıklık, kısıtlı
sayıdaki mikrobiyal molekülleri tanıyarak yanıt verecek şekilde yapılanmışken, edinsel yanıtta sı-
nırsız sayıda mikrobiyal ya da mikroorganizma dışı antijenleri tanıma özelliği bulunmaktadır. Do-
ğal bağışıklığın her yapıtaşı birçok bakteri, virüs veya mantarları tanıma özelliğine sahiptirler. Ör-
neğin fagositik hücreler, birçok bakteri türünün hücre duvarında bulunan ancak memeli hücrelerin-
de üretilmeyen lipopolisakkaritler (LPS) (bakteri endoktoksinleri olarak da bilinir) ve peptidogli-
24
Temel İmmünoloji: İmmün Sistemin İşlevleri ve Bozuklukları
kanlar için reseptörler taşırlar. Fagositik hücrelerin sahip olduğu bir diğer reseptör grubu ise bakte-
rilerin yapısındaki glikoproteinlerde yer alan, ancak memelilerde bulunmayan terminal mannoz
yapısını tanırlar. Memeli hücreleri, memeli hücrelerin sahip olmadığı ancak birçok virüste görülen
çift-zincirli ribonükleik asit (çzRNA) yapısını tanır ve yanıt verir; ayrıca yine memelilerin
DNA’sında çok sayıda bulunmayan, ancak bakteri DNA’sının yapısında yer alan metillenmemiş
CG açısından zengin oligonükleotidlere (CpG) yanıt verirler. Doğal bağışıklığı uyaran mikrobiyal
moleküllere, enfeksiyon etkenleri (patojen) üzerinde yer aldıklarından ve aynı tip mikroorganizma-
lar tarafından paylaşılması nedeniyle patojen-ilişkili moleküler motifler (PAMP: pathogen asso-
ciated molecular patterns) adı verilir. Paylaşılan bu ortak yapıları tanıma özelliğine sahip doğal
bağışıklığın reseptörlerine ise motif-tanıma reseptörleri (PRR: pattern recognition receptors)
denir.
Doğal bağışıklığın yapıtaşlarının özelliği, mikroorganizmaların yaşamını sürdürmesi
için gerekli ve enfektivitesini oluşturan bölgelerini tanımasıdır. Bu nedenledir ki, mikroorga-
nizmanın bir mutasyona uğraması veya doğal immün sistem tarafından tanınan hedef moleküllerin
yüzeyde sergilenmemesi sonucu, mikroorganizmanın doğal dirençten kaçması olanaksızdır ve so-
nuçta bu özellik doğal bağışıklığın güçlü bir savunma sistemi olmasını sağlar. Bu yapıların işlevsel
kalıplarını yüzeylerinde taşımayan mikroorganizmalar ise konağı enfekte etme ve kolonize olma
yetilerini yitirirler. Buna karşın, lenfositlerin tanıdığı ve mikroplar için yaşamsal öneme sahip ol-
mayan antijenleri mutasyona uğratarak, mikroorganizmaların edinsel bağışıklıktan kaçabilmeleri
söz konusudur.
Doğal bağışıklık ayrıca, hasara uğramış ya da nekroze uğramış hücrelerden açığa çı-
kan molekülleri de tanır. Bu moleküllere hasar-ilişkili moleküler motifler (DAMP: damage-
associated molecular patterns) adı verilir. DAMP’lara karşı gelişen yanıtlar ile hasara uğramış hüc-
reler yok edilir ve doku onarım mekanizmaları harekete geçirilir.
Doğal bağışıklığın reseptörleri germline’da (gamet hattında) kodlanırlar ve edinsel ba-
ğışıklıkta olduğu gibi genlerin somatik rekombinasyonu ile üretilmezler. Germline evresinde
kodlanan motifleri tanıyan reseptörler, zararlı çok hücreli mikroorganizmalara karşı korunmayı
sağlamak üzere evrim geçirir. Tersine, antikorlar ve T hücre reseptörleri gibi lenfositlerin antijen
reseptörleri, söz konusu hücrelerin olgunlaşma sürecinde reseptör genlerinin rekombinasyonu so-
nucu ortaya çıkar (bkz. Bölüm 4). Genin yeniden yapılanmasında (rekombinasyon), kalıtsal germ-
line genlerinin üretebildiklerinden daha fazla, yapısal olarak farklı reseptörler oluşturabilirler; fakat
bu farklı reseptörler mikroorganizmalar için önceden belirlenen özgüllüğe sahip değildirler. Bu
nedenledir ki, edinsel bağışıklığın özgüllüğü, doğal bağışıklığınkine oranla çok daha gelişmiştir ve
kimyasal farklılığa sahip çok daha fazla sayıda yapıyı algılama özelliği taşır. Bir lenfosit havuzu-
nun tamamı, milyarlarla ifade edilen farklı antijenleri tanır; diğer bir ifade ile bu lenfositler yüzey-
lerinde her biri tek özgüllüğe sahip, bir milyar kadar antijen reseptörleri sergilemektedir. Bunun
aksine doğal bağışıklığın tüm reseptörlerinin tanıdığı mikroorganizma motiflerinin sayısı binden
azdır. Dahası, edinsel bağışıklığın reseptörleri klonal biçimde dağılım gösterirler ve her bir lenfosit
klonu (B ve T hücreler) özel bir antijen için farklı ve özgül reseptöre sahip hücrelerden oluşur. Ak-
sine, doğal bağışıklıkta ise reseptörler klonal farklılaşma göstermezler ve her bir hücre tipinin,
örneğin makrofajların, yüzeylerinde aynı ortak reseptör sergilerler. Bu özellik nedeniyle doğal ba-
ğışıklığın birçok hücresi aynı mikroorganizmayı tanımaktadır.
Doğal bağışıklık konağa (öze) karşı tepki vermez. Konağın kendi veya öz hücrelerine kar-
şı doğal bağışıklığın harekete geçmeme özelliği, hem bu sistemin sadece mikroorganizmaların ya-
pısal özelliklerine yoğunlaşmasına, hem de memeli hücrelerinin yüzeylerinde doğal bağışıklık ya-
nıtını engelleyen düzenleyici molekülleri sergilemesine bağlıdır. Edinsel bağışıklık da öz olanı,
25
Abul K. Abbas, Andrew H. Lichtman, Sahiv Pillai
26
Temel İmmünoloji: İmmün Sistemin İşlevleri ve Bozuklukları
Şekil 2.2: Doğal bağışıklık reseptörlerinin hücredeki yerleşimleri. Bazı TLR’ler ve lektinler hücre yüzeyinde;
diğer TLR’ler endozomda yer alır. Viral nükleik asit, bakteriyel peptidler ve hasar görmüş hücre ürünleri için
olan reseptörlerin bazıları sitoplazmada bulunur. NOD ve RIG ise sırasıyla, bakteriyel ve viral ürünler için
yapısal olarak homolog sitosolik reseptörler ailesinin kurucu üyelerini göstermektedir (ismin açık tanımlan-
ması tarihi olup, işlevlerini yansıtmaz). Doğal bağışıklıkta başlıca 4 hücre reseptör ailesi yer almaktadır:
TLR’ler (Toll-benzeri reseptörler); CLR’ler (C-tipi lektin reseptörleri); NLR’ler (NOD-benzeri reseptörler) ve
RLR’ler (RIG-benzeri reseptörler).
Şekil 2.3: Toll-benzeri reseptörlerinin yapıları ve özgüllükleri. Çeşitli TLR’ler mikroorganizmaların, yapısal
olarak farklı ürünlerine yanıt verir. Endozomal TLR’ler sadece nükleik asitlere yanıt verir. Tüm TLR’ler lösin-
zengini motiflerin oluşturduğu ligand-bağlama domeyinine ve sitoplazmik uyarı iletim sistemine sahiptir. çz:
çift-zincirli; tz: tek-zincirli; LPS: lipopolisakkarit; MD2: hücre yüzeyindeki TLR-4 ile ilişkili olup, TLR-4’ün
LPS’ye yanıt oluşturmasını sağlar.
27
Abul K. Abbas, Andrew H. Lichtman, Sahiv Pillai
TLR’lerin devreye girmesi ile oluşan bir dizi sinyal uyarısı sonucunda etkinleşen fagositler
ve diğer hücreler, antimikrobiyal işlevlerinde görev alan sitokinler, enzimler ve diğer proteinleri
kodlayan genlerin ifadesi için transkripsiyon faktörlerini etkin kılarlar (Şekil 2.4). TLR sinyalleri
sonunda uyarılan en önemli transkripsiyon faktörleri, farklı sitokinlerin ve endotelyal yapışma
(adezyon) moleküllerinin sergilenmesini kolaylaştıran nüklear faktör (NF-кB) ile antiviral sitokin
ve tip I interferon üretimini uyaran interferon düzenleyici faktörler (IRF: interferon regulator
factors)’dir.
Şekil 2.4: Toll-benzeri reseptörlerin uyarı iletim işlevleri. TLR’ler benzer uyarı iletim düzeneğini etkinleştirir,
adaptör proteinler aracılığı ile transkripsiyon (kopyalama) faktörlerini etkinleştirir. Bu transkripsiyon faktör-
leri, enflamasyon ve antiviral savunmayı sağlayan proteinlerin üretimini tetikler. TIR: Toll-benzeri interlökin-
1 (IL-1) reseptör domeyni; NF-кB: Nüklear faktör кB.
TLR sinyal ileti yolağında ortaya çıkacak ender mutasyonların, bakteriyel pnömoni (zatürre)
başta olmak üzere, yineleyen ve ağır enfeksiyonlara neden olması, bu yolağın mikroorganizmalara
karşı konağı savunmadaki önemli rolünü vurgulamaktadır.
28
Temel İmmünoloji: İmmün Sistemin İşlevleri ve Bozuklukları
kristalleri gibi ürünleri, hücre-içi potasyum yoğunluğu değişimlerini, doku ve hücrelerde aşırı en-
dojen madde (kolesterol kristalleri, serbest yağ asitleri gibi) birikimini algılar. Bu farklı yapıları ya
da bu yapıların etkisiyle ortaya çıkacak bazı kimyasal değişimleri tanıyan NLRP-3, bir adaptör
protein ve kaspaz-1 enziminin etkisiz (pro-kaspaz-1) formu ile oligomerize olur. Birleşmeyi taki-
ben kaspaz-1 etkinleşir, IL-1 öncül yapısını parçalayarak biyolojik olarak aktif IL-1 oluşumuna
yol açar. İlerde tartışılacağı gibi, IL-1 akut enflamasyonu uyarır ve ateşi yükseltir; nitekim NLRP-3
proteinindeki pirin domeyini ismi buradan gelmektedir (Yunancada pirin: yanmak).
NLRP-3 algılayıcı, adaptör ve kaspaz-1’den oluşan NLRP-3’ün sitozolik kompleksi ise inf-
lamazom olarak adlandırılır. İnflamazom, konağın savunma mekanizması dışında bazı hastalıklar-
da da etkilidir. İnflamazom algılayıcı yapıtaşlarında işlev kazanan bazı mutasyonlar, ender görülen
ancak ağır seyreden, spontan gelişen ve denetimsiz enflamasyon ile tanımlanan otoenflamatuvar
sendromların nedenidir. IL-1 antagonistleri ise bu tip patolojilerde etkili tedavi seçeneğidir. Sık
görülen eklem hastalığı olan gut ise ürik asit kristallerinin birikimi, bu kristallerin inflamazomlarca
tanınması ve sonuçta IL-1 üretimi ile ilişkilidir. İnflamazom, kolesterol kristallerinin neden olduğu
enflamasyonun yol açtığı ateroskleroz gelişiminde ve dokularda insülin direncini oluşturan lipitle-
rin tanınması sonucu IL-1’in üretildiği şişmanlığa bağlı tip 2 diyabette rol oynamaktadır.
Şekil 2.5: İnflamazom. NLRP-3 inflamazom etkinleşmesi ile pro-interlökin-1 (pro-IL-1)’nın işlenmesi ve
etkin IL-1’e dönüşümü. Pro-IL-1’nın üretimi, çeşitli PAMP ya da DAMP’ların aracılığı ile PRR’lerin (motif-
tanıma reseptörleri) uyarısı ile tetiklenir. Biyolojik olarak etkin IL-1 üretimi ise inflamazom tarafından ger-
çekleştirilir; inflamazom yapısında NLRP-3, adaptör, kaspaz-1 gibi birkaç molekülün bulunduğuna dikkat
ediniz; sadece her birinin biri gösterilmektedir. ATP: Adenozin trifosfat; NLRP-3: NOD-benzeri reseptör aile-
si, pirin domeynine sahip 3; TLR’ler: Toll-benzeri reseptörler.
29
Abul K. Abbas, Andrew H. Lichtman, Sahiv Pillai
Özel bir NLR olan NOD-2, sitosolde yer alan bakteri peptitlerine özgüdür. NF-кB aktivas-
yonuna yol açsa da, inflamazom uyarısına neden olmaz. NOD2 genindeki bazı polimorfizmler enf-
lamatuvar barsak hastalığı ile ilintilendirilmiştir; ancak oluşum mekanizması tam olarak aydınla-
tılmamıştır. NLR ailesinin diğer üyelerine ait bilgiler oldukça kısıtlıdır.
Şekil 2-6: Doğal bağışıklıkta epitelin işlevleri. Mikropların giriş bölgesinde bulunan epitel, keratin (deride)
veya salgılanan mukus (gastrointestinal ve bronkopulmoner sistemde) ve epitel hücreleri arasındaki sıkı
bağlantılar ile fiziki bariyerleri oluşturur. Epitel, antimikrobiyal maddeler de (örneğin, defensinler ve katelisi-
dinler) üretir ve mikropları ve enfekte hücreleri öldüren lenfositleri barındırırlar.
30
Temel İmmünoloji: İmmün Sistemin İşlevleri ve Bozuklukları
Epitel hücreleri, bakterileri öldürme özelliğine sahip defensinler ve katelisidinler adı verilen
peptid yapısındaki antibiyotikler üretirler. Ek olarak, epitel tabakasında intraepitelyal lenfositler
olarak isimlendirilen ve kısıtlı çeşitliliğe sahip antijen reseptörleri taşıyan T hücreleri bulunur. Bu
hücrelerin bazıları, T lenfositlerinin çoğunda bulunan ve çok fazla çeşitliliğe sahip T hücre re-
septörlerine (THR) benzer yapıda, ancak eş olmayan iki zincir olan ve δ zincirlerinden oluşan
reseptörler taşırlar (bkz. Bölüm 4 ve Bölüm 5). Bu arada δ-T hücreleri de dahil olmak üzere, intra-
epitelyal lenfositler aynı türden mikroorganizmaların paylaştıkları lipid ve diğer yapıları tanırlar.
Epitel tabakası engelini aşmaya çalışan mikroorganizmalara karşı intraepitelyal lenfositlerin etkisi
bilinmekle beraber, özgüllükleri ve işlevleri henüz tam olarak anlaşılamamıştır.
Şekil 2.7: Nötrofil ve monosit morfolojisi. (A) Kan nötrofilinin ışık mikroskobu görüntüsünde çok loblu çe-
kirdek yapısından dolayı bu hücreler polimorfonüklear lökositler olarak isimlendirilmektedir ve soluk sitop-
lazmik granüllerin çoğu lizozomlardır. (B) Işık mikroskobunda kandaki monositin tipik at nalı şekilli çekirdeği
görülmektedir.
Monositler, kanda mL’de 500-1.000 arasında, nötrofillerden daha az sayıda bulunurlar (Şe-
kil 2.7, B). Bu hücreler de dolaşımdaki ve dokulardaki mikroorganizmaları yutarak tahrip ederler.
Damar-dışı dokulara yerleşen monositler farklılaşarak makrofajlar adını alırlar. Nötrofillerden
farklı olarak, damar-dışı dokularda daha uzun süre yaşarlar. Aslında dolaşımdaki monositler ile
dokulardaki makrofajlar, mononüklear fagositik sistem olarak tanımlanan aynı hücre hattının iki
farklı evresidir (Şekil 2.8). (Tarihsel açıdan bu sistem retiküloendotelyal sistem olarak tanımlanmış
olsa da bu tanım hatalıdır ve kullanılmamalıdır). Sağlıklı bağ dokularında ve vücuttaki tüm organ-
larda yerleşik makrofajlar bulunmaktadır.
31
Abul K. Abbas, Andrew H. Lichtman, Sahiv Pillai
Şekil 2.8: Mononüklear fagositlerin olgunlaşma evreleri. Mononüklear fagositler kemik iliğindeki öncüller-
den köken alır. Monosit, kanda dolaşım evresidir. Dokuda, bu hücreler makrofaj haline gelir; mikroorganiz-
malar tarafından etkin kılınabilir ve farklı dokularda yerleşen özelleşmiş makrofaj hücrelerine farklılaşabilir.
MSS: merkezi sinir sistemi.
Şekil 2.9: Makrofajların etkinleşmesi ve işlevleri. Doğal bağışıklık yanıtlarında makrofajlar, mikroorganizma
ürünlerinin TLR’lere bağlanmasıyla ve bu hücrelerin enflamatuvar ve mikrobisidal işlevlerine aracılık eden
proteinlerin üretimini yönlendiren NK hücre kaynaklı interferon- (IFN-) gibi sitokinler ile etkin kılınırlar.
Hücre yüzeyindeki kompleman reseptörleri, makrofajları etkin kıldıkları gibi, kompleman ile kaplanmış mik-
roorganizmaların fagositozunu da arttırırlar [Makrofaj Fc reseptörü, IgG için (görülmüyor) antikor ile kaplı
mikroorganizmalara bağlanır ve kompleman reseptörü gibi benzer işlev gerçekleştirir]. IL: interlökin; iNOS:
uyarılabilen nitrik oksit sentetaz; TNF: tümör nekroz faktörü.
32
Temel İmmünoloji: İmmün Sistemin İşlevleri ve Bozuklukları
Makrofajlar farklı işlevlerin gerçekleştirilmesi için iki ayrı yolaktan etkin kılınırlar (Şekil
2.10): klasik yolak ve alternatif yolak. Klasik makrofaj etkinleşmesi, TLR’ler üzerinden ve doğal
ve edinsel bağışık yanıtlarda üretilen IFN- gibi bir sitokinin uyarısı ile tetiklenir. Klasik yolaktan
etkinleşen makrofajlara M1 de denir; mikroorganizmaları tahrip ederler ve enflamasyonu tetikler-
ler. Alternatif makrofaj etkinleşmesi ise güçlü TLR uyarılarının olmadığı koşulda, IL-4 ve IL-13
gibi sitokinlerin uyarısı ile ortaya çıkar; M2 adı verilen bu makrofajlar enflamasyonun denetlenme-
sinde ve doku onarımında daha önemli görünmektedir. Bu iki farklı tip makrofajın (M1 ve M2)
diğerine göre birinin aşırı oranda varlığı, konağın yanıtını değiştirebilir ve çeşitli rahatsızlıklara
neden olur. Bölüm 6’da hücresel yanıt incelenirken bu makrofaj topluluğunun işlevlerine geri dö-
neceğiz.
Burada sadece doğal bağışıklık kapsamında fagositlerin işlevlerine değinmemize rağmen,
makrofajlar sırasıyla 6. Bölüm ve 8. Bölümde değinileceği gibi, edinsel yanıtın hem hücresel hem
de hümoral yolaklarında yer alan önemli işlevsel (effektör) hücrelerdir.
Şekil 2.10: Makrofajların klasik ve alternatif yolaktan etkinleşmesi. Klasik yolaktan etkinleşen (M1) makro-
fajlar, TLR’lere bağlanan mikroorganizma ürünleri ve sitokinler, özellikle interferon- (IFN-) ile tetiklenir ve
mikrobisidal ve pro-enflamatuvar özelliktedir. Alternatif makrofaj aktivasyonu (M2) ise IL-4 ve IL-13 (belli T
hücre alt-grupları ve diğer lökösitler tarafından üretilir) tarafından uyarılır ve doku onarımı ve fibroziste
önemlidir. NO: nitrik oksit; ROS: reaktif oksijen türleri; TGF-: dönüştürücü büyüme faktörü (transforming
growth factor).
33
Abul K. Abbas, Andrew H. Lichtman, Sahiv Pillai
Şekil 2.11: Doğal katil (NK) hücrelerin işlevleri. (A) Doğal katil hücreler, hücre-içi mikroplarla enfekte olmuş
konak hücrelerini öldürmekte, bu yolla enfeksiyon kaynakları ortadan kaldırılmaktadır. (B) NK hücreler,
makrofajlar tarafından üretilen IL-2’ye yanıt vermekte ve fagosite edilmiş mikropları öldürmesi için makro-
fajları uyaran IFN- salgılamaktadır.
34
Temel İmmünoloji: İmmün Sistemin İşlevleri ve Bozuklukları
Etkin NK hücreleri, ayrıca IFN- sitokinini üretir ve salgılarlar. IFN-, makrofajları etkin kı-
larak fagosite ettikleri mikroorganizmaları daha etkili biçimde yıkmalarını sağlar. Mikroorganizma-
larla karşılaşan makrofajlar ve dendritik hücreler tarafından üretilen sitokinler, NK hücrelerinin
enfeksiyonlara karşı daha güçlü koruma yapmasını sağlarlar. NK hücrelerini etkin kılan bu sitokin-
lerden üçü: interlökin-15 (IL-15), tip I interferonlar (tip I IFN’lar) ve interlökin-12 (IL-12)’dir. IL-
15, NK hücrelerinin gelişiminde ve olgunlaşmalarında; tip I IFN’lar ve IL-12 ise NK hücrelerinin
öldürme işlevlerinin güçlendirilmesinde etkilidirler. Böylece, NK hücreleri ve makrofajlar, hücre-
içi mikroorganizmaların uzaklaştırılmasında işbirliği içinde görev yapan iki örnek hücredir. Makro-
fajlar, mikroorganizmaları yutar ve IL-12 üretirler; IL-12 ise NK hücrelerini uyararak IFN- üret-
melerine neden olur ve salınan IFN- da makrofajları etkin kılarak fagositozla yuttukları mikroor-
ganizmanın yıkımını uyarırlar. Bölüm 6’da görüleceği gibi benzer bir etkileşim döngüsü makrofaj-
lar ve T lenfositleri arasında edinsel yanıtın hücresel kolunda da söz konusudur.
NK hücrelerinin etkinleşmesi, etkinleştirici ve baskılayıcı reseptörlerin kenetlenmesi
arasındaki dengeye bağlıdır (Şekil 2.12). Etkinleştirici reseptörler, virüslerce ya da hücre-içi
bakteriler ile enfekte olmuş hücrelerin yüzeylerinde beliren tipik yüzey moleküllerini, ya da malign
değişime uğrayan ve DNA hasarı sonucu stres aşamasına geçmiş stresli hücreleri tanırlar. Sonuçta
NK hücreleri, hücre-içi mikroorganizmalarca enfekte edilmiş hücreleri ya da onarılmayacak oranda
hasar görmüş hücreleri veya tümör hücrelerini yok ederler. En iyi tanımlanmış NK hücre etkinleşti-
rici reseptör ise NKG2D’dir; Sınıf I ana doku-uyumluluk (MHC-I) proteinlerini anımsatan mole-
külleri ve çeşitli hücre stres mekanizmalarına yanıt olarak yüzeyde beliren molekülleri tanır.
Bir diğer etkinleştirici reseptör CD16’dır ve hücrelere bağlanan IgG moleküllerine özgündür.
Antikor ile kaplı hücrelerin tanınması ise bu hücrelerin ölümü ile sonuçlanır; bu mekanizma anti-
kor-bağımlı hücresel sitotoksisite (ADCC: antibody-dependent cellular cytotoxicity) olarak ta-
nımlanır. NK hücreleri, ADCC’nin başlıca aracılarındandır (mediyatörlerinden). Bu mekanizma
Bölüm 8’de ele alınan antikor-aracılı bağışık yanıt kısmında anlatılmıştır. NK hücrelerinin etkin-
leştirici reseptörleri, sitoplazmik uzantılarında sinyal iletiminde önemli olan alt-ünitler taşırlar:
immünoreseptör tirozin-bazlı etkinleştirici motifler (ITAM’ler). Lenfosit antijen reseptörüne bağlı
uyarı yolağı moleküllerinin alt-ünitelerinde de var olan ITAM’lar, reseptörleri etkinleştiren ligand-
lar ile birleştiğinde, tirozin artıkları fosforilize olurlar. Fosforile olan ITAM’lar, sitoplazmik protein
tirozin kinazlara bağlanıp onların etkinleşmesine neden olurlar ve bu enzimler fosforilize olur ve
farklı ileti yolaklarının diğer maddelerinin etkinleşmesine yol açar; sonuçta sitotoksik granüllerin
hücre dışına geçişi ve IFN- üretimi gerçekleşir.
Etkinleştirici reseptörlerce oluşturulacak uyarı iletisini durduran NK hücrelerinin bas-
kılayıcı reseptörleri, tüm sağlıklı çekirdekli hücrelerin yüzeyinde bulunan öz MHC-I molekül-
lerine özgüldür. Böylece MHC-I taşıyan sağlıklı hücreler, NK hücrelerinin etkisinden ko-
runmuş olur (Bölüm 3’de MHC moleküllerinin T lenfositlerine peptid yapısındaki antijenleri
sunmadaki rolleri anlatılmıştır).
NK hücrelerinin iki ana inhibitör reseptör ailesi bulunmaktadır: Ig molekülleri ile benzer ya-
pıya sahip olmaları nedeniyle katil hücre immünoglobülin benzeri reseptörler (KIR’lar) olarak
tanımlanan grup (bkz. Bölüm 4) ve CD94 adı verilen protein ile NKG2 adı verilen lektin alt-
birimi taşıyan reseptörlerdir. Her iki inhibitör reseptör ailesi de sitoplazmik domeyinlerinde im-
münoreseptör tirozin-bazlı baskılayıcı motif (ITIM) olarak tanımlanan yapısal motifler taşırlar.
Bu reseptörler, MHC-I moleküllerine bağlandıklarında ise tirozin bölgelerinin fosforlanması ger-
çekleşir. Fosforlanan ITIM’ler, sitoplazmik protein tirozin fosfatazlara bağlanır ve etkinleşmesini
kolaylaştırır. Bu fosfatazlar ise çeşitli sinyalizasyon moleküllerinin tirozin bölgelerinden fosfat
gruplarının ayrılmasını sağlarlar; böylece ITAM’ların işlevini bozar ve NK hücrelerinin etkinleşti-
35
Abul K. Abbas, Andrew H. Lichtman, Sahiv Pillai
rici reseptörleri üzerinden harekete geçecek olan etkinleşmesi durdurulur. Bu nedenle, NK hücrele-
rinin baskılayıcı reseptörleri sağlıklı konak hücre yüzeyindeki öz MHC molekülleri ile ilişki kurar
ise NK hücreleri devre dışı kalmaktadır (bkz. Şekil 2.12).
Şekil 2.12: Doğal katil hücrelerin etkinleştirici ve baskılayıcı reseptörleri. (A) Sağlıklı konak hücreleri yüzey-
lerinde baskılayıcı (inhibitör) reseptörler tarafından tanınan öz sınıf I ana doku uyumluluk (MHC-I) molekülü
taşırlar, böylece NK hücreleri normal konak hücresine saldırmaz. Sağlıklı hücrelerin ise NK hücrelerini etkin-
leştiren reseptörler için ligand taşıyabileceği (gösterilmiş) veya taşıyamayacağına dikkat ediniz; ancak NK
hücrelerinin saldırısına uğramazlar çünkü inhibitör reseptörler ile kenetlenmiştir. (B) Enfekte hücreler ise NK
hücrelerinin etkinleştirici reseptörlerinin kenetleneceği ligandları yüzeylerinde taşırlar (sıklıkla yüksek dü-
zeyde). Ancak, bu enfekte hücrelerde NK hücresinin baskılayıcı reseptörlerinin kenetleneceği hücre yüzeyin-
deki MHC-I sunumunun azalması nedeniyle NK hücresi etkinleşirler. Sonuçta enfekte hücreler öldürülür.
36
Temel İmmünoloji: İmmün Sistemin İşlevleri ve Bozuklukları
kanında dolaşan IgM yapısındaki antikorların büyük kısmı doğal antikorlardır; birçok bakterinin
duvar yapısında yer alan karbonhidratlara özgüllük gösteren bu antikorlar B-1 hücrelerinin ürünle-
ridirler. Bir diğer B lenfosit tipi olan marjinal bölge B hücreleri ise dalak ve diğer organların
lenfoid foliküllerinin ucunda yer alırlar ve kan yoluyla alınmış polisakkarit açısından zengin mik-
roorganizmalara karşı hızlı antikor yanıtında görev alırlar.
Sonuçta bu lenfosit topluluğu, aslında edinsel bağışıklıklara özgü (örnek, antikor üretimi)
yanıt oluşturmakta, fakat doğal bağışıklık özelliklerine de sahiptirler (süratli yanıt, antijen tanıma
çeşitliliğinde kısıtlılık).
37
Abul K. Abbas, Andrew H. Lichtman, Sahiv Pillai
ii. Başta C5a ve C3a olmak üzere, sistemin bazı proteolitik ara-ürünleri, lökositler için (özellikle
nötrofiller ve monositler için) kimyasal çekicidirler (kemo-atraktan); böylece kompleman et-
kinleşmesinin olduğu bölgeye lökositlerin yığılmasını (enflamasyon) kolaylaştırırlar.
iii. Kompleman sisteminin etkinleşmesi, mikroorganizmanın hücre membranı içine girerek zar
geçirgenliğini bozan ve mikroorganizmanın ya ozmotik olarak erimesine veya apoptozuna
neden olan, bir polimerik protein bileşeninin oluşumu ile sonuçlanır. Kompleman sisteminin
etkinleşmesi ve işlevsel özellikleri ile ilgili ayrıntılar, Bölüm 8’de hümoral bağışıklığın iş-
levsel mekanizmaları kapsamında ele alınmıştır.
Şekil 2.13: Kompleman aktivasyon yolakları. Kompleman sisteminin etkinleşmesi, hepsi de C3b yapımına
(erken evre) yol açan üç farklı yolak ile oluşmaktadır. C3b, kompleman etkinleşmesinin geç evresini başlatır;
C5b, C6, C7, C8 ve C9’dan oluşan ve ince-duvarlı mikropların eriyip yok olmasına neden olan membran saldı-
rı bileşimi (MAC) olarak adlandırılan çoklu-protein bileşeninin oluşumunu sağlar. Kompleman etkinleşmesi
sonucu açığa çıkan peptidler, enflamasyonu başlatan C3a ve C5a’dır. Farklı aşamalarda üretilen proteinlerin
ana işlevleri gösterilmiştir. Kompleman sisteminin etkinleşmesi ve işlevlerin düzenlenmesi ise Bölüm 8’de
detaylı olarak tartışılmıştır.
38
Temel İmmünoloji: İmmün Sistemin İşlevleri ve Bozuklukları
için reseptör taşıyan makrofajlarca fagosite edilmelerini sağlar. CRP, ayrıca klasik kompleman
yolağının proteinlerini etkinleştirebilir.
Bu plazma proteinlerinin dolaşımdaki düzeyleri enfeksiyonu takiben süratle artış gösterir. Bu
koruyucu yanıt, enfeksiyona karşı akut-faz yanıtı olarak adlandırılır.
39
Abul K. Abbas, Andrew H. Lichtman, Sahiv Pillai
Şekil 2.14: Doğal bağışıklığın sitokinleri. (A) Mikroplara yanıt oluşturan dendritik hücre ve makrofajlar,
enflamasyonu (lökosit birikimi) uyaran sitokinleri üretirler ve NK hücreleri, makrofajları etkin kılan interfe-
ron- (IFN-) üretmesi için uyarırlar. (B) Doğal immünitenin ana sitokinlerinin bazı önemli özellikleri liste-
lenmiştir. IFN- ve TNF-’nın hem doğal hem de edinsel bağışıklıkta rol alan sitokinler oluşuna dikkat ediniz
(bkz. Bölüm 5). TNF ismi, LPS ile uyarılan bir sitokinin farede tümörleri öldürmesi deneyinden kaynaklanmış-
tır. Bugün adı geçen etkinin TNF ile uyarılan ve tümör kan damarlarında enflamasyonda görülen reaksiyonun
abartılı şekli olarak yorumlanabilen tromboz oluşumu nedeniyle geliştiğini bilmekteyiz. “İnterferon” ismi ise
bu sitokinlerin viral enfeksiyonlarda devreye girmesi nedeniyle oluşmuştur. IFN-, tip I IFN’lar ile karşılaştı-
rıldığında zayıf bir antiviral sitokindir. MHC: Ana doku uyumluluk bileşeni.
40
Temel İmmünoloji: İmmün Sistemin İşlevleri ve Bozuklukları
2.4.1. Enflamasyon
Enflamasyon, enfeksiyon ve doku hasarı olan bölgelere konak savunmasına aracılık eden madde-
leri dolaşan hücreler ve proteinleri hızla ulaştıran bir doku tepkisidir (Şekil 2.15). Enflamas-
yon süreci farklı aşamalardan oluşur: (i) hücrelerin birikimi ve damarlardan plazma proteinlerinin
sızması, (ii) mikroorganizmaların ve ölü artıkların fagositler tarafından yakalanıp yutulması ve bu
güçlü zararlı maddelerin yok edilmesi.
Şekil 2.15: Akut enflamatuvar yanıt. Mikroorganizma ürünleri ve hasar gören konak hücrelerine yanıt ola-
rak makrofajlar, dendritik hücreler (gösterilmemiştir), mast hücreleri ve dokulardaki diğer hücreler, sitokin-
ler ve diğer aracı maddeleri üretirler. Bu aracı maddeler, damarların geçirgenliğini arttırır ve dokulara plaz-
ma proteinlerinin (örnek, kompleman proteinleri) geçmelerini sağlar ve lökositleri ise kandan çıkıp, lökosit-
lerin mikroorganizmaları zedelediği, zarar görmüş hücreleri temizlediği ve daha fazla enflamasyon ve onar-
mayı kolaylaştırdığı dokulara doğru gitmeye yönlendirir.
41
Abul K. Abbas, Andrew H. Lichtman, Sahiv Pillai
dokulara geçişi birkaç aşamalı bir süreçtir: başlangıçta lökositler endotel hücrelerine gevşek yapı-
şırlar, bunu daha sıkı yapışma izler ve daha sonra hücrelerin endotel aralığından geçerek göç eder-
ler (Şekil 2.16).
Enfeksiyon etkeni bir mikroorganizma, eğer epiteli geçip subendoteliyal dokulara girer ise
buradaki doku makrofajları ve diğer hücreler etkeni tanırlar ve sitokin üreterek yanıt verirler. Bu
sitokinlerden ikisi, TNF ve IL-1, enfeksiyon bölgesinin yakınındaki damarların endoteline etki
ederler ve hücrelerden selektin ailesinden iki yapışma molekülü olan E-selektin ve P-selektinin
(selektin deyimi bu moleküllerin karbonhidrat ya da lektin bağlayan seçicilik özelliğine işaret et-
mektedir) süratle hücre yüzeyinde belirmesini sağlarlar. Dolaşımdaki nötrofiller ve monositler ise
yüzeylerinde, gevşek biçimde selektinlere bağlanan karbonhidrat taşırlar. Nötrofiller, endotele bu
şekilde bağlanmaya çalışır ancak, kan akımı yapışmayı engeller, daha sonra yeniden bağlanma ve
çözülme sürer ve sonuçta lökositler endotel yüzeyinde yuvarlanmaya başlar.
Şekil 2.16: Kan lökositlerinin enfeksiyon bölgesine göçündeki olaylar dizisi. Enfeksiyon bölgesinde mikro-
organizmalar ile karşılaşan makrofajlar, dendritik hücreler ve diğer hücreler, TNF ve IL-1 gibi sitokinleri üre-
tirler. TNF ve IL-1 gibi sitokinler ise yakın venüllerdeki endotel hücrelerini yüzeylerinde selektin ve integrin
ligandları üretmeleri ve kemokin salgılamaları için etkin kılarlar. Selektinler, kan nötrofillerinin endotele zayıf
şekilde bağlanarak yuvarlanmalarını sağlarken; integrinler ise nötrofillerin sıkı bağlanmalarından sorumlu-
dur. Kemokinler ise nötrofilleri etkin kılar ve bu hücrelerin endotelden geçerek enfeksiyon bölgesine göç
etmelerini sağlar. Kan monositleri ve etkin T lenfositleri de enfeksiyon bölgesine göç ederken aynı mekaniz-
mayı kullanırlar.
Lökositler, yüzeylerinde integrinler adı verilen bir başka yapışma molekülleri taşırlar, çünkü
hücre-iskelet değişiminde dış kaynaklı uyarıları toplarlar. İntegrinler, etkin olmayan lökositlerin
yüzeyinde düşük affiniteli olarak bulunur. Enfeksiyon bölgesinde ise doku makrofajları ve endotel
hücreleri, endoteldeki hücrelerin luminal yüzeylerindeki glikoproteinlere bağlanan kemokinleri
üretirler; böylece endotel yüzeyinde yuvarlanmakta olan lökositlere yüksek yoğunlukta sunulurlar.
Aynı kemokinler, lökosit integrinlerinin endotel yüzeyindeki integrin ligandlarına olan affinitelerini
arttırırlar. Aynı zamanda TNF ve IL-1 endotele etki ederek, integrin ligandlarının sayısında artışa
yol açarlar. İntegrinlerin ligandlarına sıkıca bağlanmaları, endotel üzerinde lökositlerin yuvarlan-
masına son verir. Lökositlerin hücre-iskeleti yeniden yapılanır ve hücreler endotel yüzeyinden
ayrılır ve yayılırlar. Kemokinler ayrıca, bakteri ürünleri ve kompleman etkinleşmesi sonunda orta-
ya çıkacak ürünlerin etkisine benzer biçimde, lökositlerin hareketliliğini uyarırlar. Sonuçta lökosit-
42
Temel İmmünoloji: İmmün Sistemin İşlevleri ve Bozuklukları
ler damar boyunca, endotel hücreleri arasından ve bu kemoatraktan maddelerin yoğunluğuna göre
enfeksiyon bölgesine göç etmeye başlarlar.
Selektinlerin aracılık ettiği yuvarlanma, kemokin-bağımlı olan integrin-aracılı sıkı bağlanma
ve kemokinlerce yönlendirilen hareketlenme süreci, enfeksiyon başlangıcından sonraki dakikalar
içinde kan lökositlerinin damar dışındaki enfeksiyon bölgesine göç etmelerini sağlar. (Bölüm 6’da
tartışılacağı gibi, benzer olaylar dizisi etkinleşen T lenfositlerinin enfeksiyon bölgesine göçü için
de geçerlidir). İntegrin ve selektin ligandlarında kalıtsal eksiklikler lökositlerin enfeksiyon bölgesi-
ne göç etmesinde aksaklıklara yol açar ve böylece enfeksiyona duyarlıkta artışa neden olur. Bu
bozukluklar lökosit yapışma (adezyon) yetersizliği (LAD: leukocyte adhesion deficiency) olarak
isimlendirilir.
Mikrobiyal ürünler ve TNF gibi enflamatuvar sitokinler, kapiller damarlarda geçirgenliği ar-
tırır; böylece antikorlar ve kompleman sistemi proteinleri gibi dolaşımdaki proteinlerin damar dışı-
na çıkarak enfeksiyon bölgesine geçmelerine izin verir. Bu proteinler fagositlerle birlikte saldırgan
etkenlerin yıkımında işbirliği yaparlar. Bazı enfeksiyonlarda eozinofiller gibi, nötrofil ve makrofaj
dışı lökositler, enfeksiyon bölgesinde yığılır ve patojenlere karşı savunmada rol alırlar.
43
Abul K. Abbas, Andrew H. Lichtman, Sahiv Pillai
ve ROS, konak dokularına zarar verebilir. İşte bu durum, enflamasyon normal koşullarda konağın
enfeksiyona karşı koruyucu bir yanıtı iken doku hasarına da yol açabildiğinin göstergesidir.
Fagosit oksidaz enziminin kalıtsal eksikliği, kronik granülomatoz hastalık (CGD: chronic
granulomatous disease) adı verilen immün yetersizliğin nedenidir. CGD hastalarında, fagositler
hücre içine aldıkları mikroorganizmaları yok edemezler; bu durumda konak, enfeksiyonu sınırla-
mak için makrofajları ve lenfositleri çağırır ve mikroorganizmaları çevreleyen bu tip hücrelerin
birikimi ile birlikte granüloma adı verilen yapı oluşur.
44
Temel İmmünoloji: İmmün Sistemin İşlevleri ve Bozuklukları
Şekil 2.18: Tip 1 IFN’lerin antiviral etkinliği. IFN- ve IFN- gibi tip 1 IFN’lar, hücre-içi TLR uyarıları ve diğer
viral RNA’ları algılayanların uyarısı ile virüs ile enfekte hücrede üretilirler. Tip 1 IFN, henüz enfekte olmamış
komşu hücrelerin reseptörlerine bağlanır ve viral protein sentezini baskılama, viral RNA parçalanmasını
arttırma ve hücre yüzeyinde viral gen belirlemesini ve virion oluşumunu baskılama gibi viral çoğalmanın
farklı basamaklarına müdahale eden çeşitli enzimlerin yüzeyde belirmesini tetikleyen iletim yolağını etkin-
leştirir. Tip 1 interferonlar, enfekte hücrelerin yüzeyindeki reseptörlere de bağlanırlar ve STL-aracılı öldür-
meye (gösterilmemiştir) hücrelerin duyarlılığını arttıran gen ürünlerinin yüzeyde belirmesini tetikler.
45
Abul K. Abbas, Andrew H. Lichtman, Sahiv Pillai
Şekil 2.19: Mikropların bağışıklık sisteminden kaçışı. Tabloda, mikropların bağışıklık sistemine karşı direnç
ve bu sistemden kaçış yollarına ait seçilmiş örnekler gösterilmiştir. LPS: Lipopolisakkarit.
46
Temel İmmünoloji: İmmün Sistemin İşlevleri ve Bozuklukları
leşmesi bölümünde ayrıntıları ile ele alınmıştır (bkz. Bölüm 5 ve Bölüm 7). Burada, doğal bağışık
yanıt sürecinde ortaya çıkan ikincil uyarıya, iki örnek verilecektir.
Şekil 2.20: Lenfosit etkinleşmesi için iki-uyarı gereksinimi. Lenfositler tarafından antijenin tanınması, lenfo-
sitlerin etkinleşmesi için uyarı-1 sağlar iken mikroorganizmalara veya mikrobun yapıtaşlarına karşı doğal
immün yanıt sırasında üretilen maddeler ise uyarı-2’yi oluşturur. Bu görselde, lenfosit T veya B hücresi olabi-
lir. T hücresi için ana ikincil uyarı eş-uyaran olarak adlandırılır, çünkü hücreleri uyarmak için antijen ile birlik-
te işlev yaparlar; ikincil uyarının doğası daha sonraki bölümlerde tarif edilecektir.
47
Abul K. Abbas, Andrew H. Lichtman, Sahiv Pillai
ğışıklık mekanizmalarını uyarırken, daha sonra bunlar da enfeksiyöz patojenlere karşı en iyi müca-
deleyi verecek edinsel bağışıklık yanıtını harekete geçireceklerdir.
ÖZET
Tüm çok hücreli canlılar, enfeksiyonlara karşı, doğal bağışıklık olarak tanımlanan içsel (int-
rensik) savunma mekanizmalarına sahiptirler.
Mikroorganizmalara karşı gelişen ancak, mikroorganizma dışındaki yapılara karşı gelişme-
yen doğal bağışıklık yanıtı, farklı mikroorganizma sınıflarında bulunan yapılara özgüdür;
buna germline’da kodlanan reseptörler aracılık eder ve yineleyen mikroorganizma karşılaş-
malarında farklılık göstermez.
Birçok hücrenin plazma membranlarının üzerinde ve endozomu içinde beliren Toll-benzeri
reseptörler (TLR’ler), bakteri hücre duvarı yapıtaşları ve viral nükleik asitler gibi farklı mik-
roorganizma yapılarını tanıyan doğal bağışıklık reseptörleridir. NLR ailesinden bazı resep-
törler ise mikroorganizmaları, hasar görmüş hücre ürünlerini ve diğer bazı maddeleri tanırlar;
enflamazom adı verilen bir sitozolik çoklu-protein bileşeni üzerinden uyarı iletisi yaparak
pro-enflamatuvar bir sitokin olan interlökin-1 (IL-1) salınımım uyarırlar.
Doğal bağışıklığın başlıca yapıtaşları: epitel tabakası, fagositler, dendritik hücreler, doğal ka-
til hücreler, sitokinler ve kompleman sistemi proteinlerini içeren plazma proteinleridir.
Epitel tabakası mikroorganizmalara karşı fiziksel bariyer oluşturur, antibiyotik üreterek ve
taşıdığı lenfositler ile enfeksiyonu önleyebilir.
Başlıca fagositik hücreler nötrofiller ve monosit/makrofajlar çeşitli reseptörler ile kenet-
lenerek etkinleştiği, enfeksiyon bölgesine gelerek biriken kan hücreleridir. Etkinleşen makro-
fajlar, mikroorganizmaları ve ölü hücreleri yok ederler ve enfekte dokuların onarımını başla-
tırlar; bu işlev farklı makrofaj toplulukları tarafından gerçekleştirilir.
NK hücreleri, hücre-içi mikroorganizmalarla enfekte olmuş konak hücreleri yıkıma uğratır
ve makrofajları etkinleştirerek yuttuğu mikroorganizmaları öldürmelerini sağlayan IFN- si-
tokinini üretirler.
Kompleman sistemi, bazı mikroorganizmalar ve antikorlarla karşılaştığında (edinsel bağışık-
lığın hümoral kolu) birbiri ardına etkinleşen bir protein ailesidir. Kompleman proteinleri, fa-
gositozu kolaylaştırmak için mikroorganizmaları sararlar (opsonizasyon), enflamasyonu uya-
rırlar ve mikroorganizmaların eriyip (liziz) yok olmasına neden olurlar.
Doğal bağışıklığın sitokinleri, enflamasyonu uyarırlar (TNF, IL-1, kemokinler), NK hücrele-
rini etkin kılarlar (IL-12), makrofajları etkin kılarlar (IFN-) ve viral enfeksiyonları engeller-
ler (tip 1 IFN).
Enflamasyon, enfeksiyon bölgesinde fagositlerin birikmesi ve TNF ve IL-1 sitokinleri tara-
fından uyarılan endotelyal adezyon moleküllerine bağlanması ve kemokinler, kompleman
ara-ürünleri ve bakteriyal peptidleri içeren çözünür kemo-atraktanlara yanıt vermesi sonucu
gelişen doku hasarından oluşur. Bu evreyi, mikroorganizmaların ve hasar gören hücrelerin,
fagositik hücreler tarafından yutulması ve yıkıma uğratılma süreci izler.
Antiviral savunma, viral çoğalmayı baskılayan tip I IFN’lar ve enfekte hücreleri öldüren NK
hücreleri tarafından sağlanır.
Doğal bağışıklık yanıtı, enfeksiyonlara karşı savunmanın ilk aşamasını oluşturmasının yanı
48
Temel İmmünoloji: İmmün Sistemin İşlevleri ve Bozuklukları
SORULAR
1. Doğal bağışıklığın özgüllüğü edinsel bağışıklığın özgüllüğünden nasıl ayırt edilir?
2. Doğal bağışıklık tarafından tanınan mikrobiyal maddelere örnekler veriniz ve bu maddeler için
olan reseptörler nelerdir?
3. İnflamazom nedir ve nasıl uyarılır?
4. Derinin epitel tabakası mikroorganizmaların girişini nasıl engeller?
5. Fagositik hücreler mikroorganizmaları nasıl yutarlar ve öldürürler?
6. Enfekte hücrelerin NK hücreleri tarafından tanınmasında MHC moleküllerinin rolleri nelerdir
ve bu tanımanın fizyolojik önemi nedir?
7. Enfeksiyonlarla mücadelede TNF, IL-12 ve tip 1 IFN gibi sitokinlerin rolleri nelerdir?
8. Doğal bağışık yanıtı, edinsel bağışıklığı nasıl arttırır?
49
Abul K. Abbas, Andrew H. Lichtman, Sahiv Pillai
50