Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 361

SüPER GüCLERiN

ORTADOGU
MüCADELESi
1945-1973YILLARI ARASINOA MISIR EKSENİNDE
ORTADOGU'DA ABD-SOVYET RUSYA MÜCADELESİ
SÜPER GÜÇLERİN
ORTADOGU
MÜCADELESİ
1945-1973 Yılları Arasında

Mısır Ekseninde Ortadoğu' da


ABD-Sovyet Rusya Mücadelesi

r-----ı

l_�_J !!J,!.�.!
SÜPER GÜÇLERİN ORTADOGU MÜCADELESİ
1945-1973 YIL LARIARASINDA MISIR EKSENİNDE
OR TADOGU'DAABD-SOWET RUS YA MÜCADELES İ

TURGAY MURAT

Yayın Koordinatörü İDEAL KÜLTÜR YAYINCILIK


Ahmet Dündar Topkapı Mah. Kahalbaşı Sok. No:31/1
Fatih - İstanbul
Yayın Yönetmeni Tel: +90 212 528 85 41
Zeynep Yeşilova bilgi@idealkultur.com

Kültür Bakanlığı Sertifika No: 12669


Editör
Yavuz Kısa
Baskı ve Cilt
Birlik Baskı
Kapak Tasarımı
Nisbetiye Mah. Birlik Sok. No:2
Yunus Karaaslan
Levent/İstanbul

Sayfa Düzeni Tel: +90 212 269 30 00.


Adem Şenel

ISBN 1. Baskı: İstanbul, 2020


978-625-7059-01-5

Kütüphane Katalog Kartı

Murat, Turgay
Süper Güçlerin Ortadoğu Mücadelesi -- Mısır Ekseninde ABD ve Sovyet Rusya'nın
Ortadoğu Politikası (1945-1973) I Turgay Murat
360 sayfa ; 21 cm
ISBN: 978-625-7059-01-5
!. Ortadoğu'da Egemenlik Mücadelesi 2. Ortadoğu Olayları 3. 1952 Devrimi'nde
Ortadoğu ve Mısır 4. 1960 - 1973 Tarihli Ortadoğu Olayları
0562.4 ! M932
320.956 MUR

© Bu kitabın her hakkı saklıdır. Tamamen veya herhangi bir bölümü, yayınevinin
yazılı izni alınmadan basılamaz, kopyası çıkarılamaz, fotokopisi alınamaz veya
kopya anlamı taşıyabilecek hiçbir işlem yapılamaz.
SÜPER GÜÇLERİN
ORTADOGU MÜCADELESİ
1945-1973 Yılları Arasında Mısır Ekseninde
Ortadoğu' da ABD-Sovyet Rusya Mücadelesi

Turgay Murat
Dr. Öğretim üyesi Turgay Murat
1 980 yılı Elazığ doğumlu olan yazar, 2006 yılında Fırat Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı Türkiye Cumhuriyeti
Tarih Bilim Dalında Yüksek Lisansını ve 2 0 1 2 yılında ise yine aynı
enstitü ve aynı alanda Doktora öğrenimini tamamladı. 20 13 yılında
Fırat Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Türkiye
Cumhuriyeti Tarihi Anabilim Dalı kadrosuna Yardımcı Doçent ola­
rak atandı. Halen aynı üniversitede Dr. Öğretim Üyesi olarak görev
yapan yazarın Türkiye Cumhuriyeti Tarihi alanında birçok bilimsel
çalışması olmakla birlikte Ortadoğu tarihi de diğer uzmanlık alanı­
dır. Evli ve İki çocuk babası olup, İngilizce bilmektedir.
'

içi n d e kile r

Önsöz ............ :..................................................... ............................................. 1 1


Giriş .................................................................................................................. 13
Ortadoğu Tarihinde Mısır .
.......... .................................................... .. ....... . . 13

BİRİNCİ BÖLÜM
ORTADOGU'DA DEGİŞEN GÜÇ DENGESİ ..
..................... . ................ 39
1 . 1 . ABD ve Sovyet Rusya'nın Dış Politikasında Ortadoğu ........ 39
1 . 1 . 1 . ABD'nin Dış Politikasında Ortadoğu ........................ .... ... . 39
1 . 1 .2. Truman Doktrini .
.................. ................................................ .. 43
.

1 .2. Sovyet Rusya'nın Dış Politikasında Ortadoğu .


............... ........ 48
1 .2 . 1 . İran Olayları . . . . . .
.. ......... ... ............. .............. ................ .............. . 52
1 .2.2. Sovyet Rusya-Mısır İlişkisi ............ .................... ................... 57
1 .3. İsrail Devleti'nin Kuruluşu ve 1948 Arap-İsrail Savaşı ......... 59
1 . 3 . 1 . Yahudilerin Filistin'e Yerleşme Çabaları ..
........... . ...... ...... . 59
1 . 3. 1 . 1 . Birinci Dünya Savaşı Sonrasında Yahudi Meselesi
ve Balfour Deklarasyonu . . .
............... ................ ..... .................. .. . 61

5
1 .3 . 1 .2. İkinci Dünya Sava şı ve
Sonrasında Fi listin Meselesi ve Taksim Kararı .. . .. . ...... .. . . 66
.. ..

1 .3 . 1 .3. ABD 'nin Filistin Meselesine Çö züm Arayışları . . . 70 . .

1 .3 . 1 .4. Birle şmiş Milletler Filistin


Özel Komisyonu ve Taksim Kararı ....... . .. .. .. .. . .. .. ... .. ......... .. .. . 73
. .

1 . 3 . 1 .5. ABD ve Sovyet Rusya 'nın İsrail 'i Tanıma Kararı . 80


1 . 3 . 1 .6. Mısır 'ın Taksim Planına Bakışı . .................................. 83
1 .3.2. 1 948 Arap-İsrail Sava şı .......................................................... 85
1 .3.2. 1 . İsrail-Mısır Mütarekesi .................................................. 88
1 .3.2.2. Diğer Mütarekeler ........................................................... 89
1 .3.2.3. Savaşın Sonuçları ve Mısır Açısından Önemi .. .. 90 . .. .

1 .3.2.4. Sava şın Süper Güçler


Açısından Önemi ve Sonuçları ............. .................................... 9 1
1 .3.3. Ortadoğu' da Silah Ambargosu ........ .................................... 9 5
1 .4. İngilizlerin Süveyş Üssü'nde Kalma Planı:
Ortadoğu Komutanlığı. ........................................................................... 99

İKİNCİ BÖLÜM
1952 DE VRİMİ VE MlSIR'DA CE MAL ABDÜLNAS IR DÖNE Mİ ..... 109
2. 1 . Hür Subaylar Hareketi ve Mısır' da Monarşinin Y ıkılınası ..... 1 09
2.2. Necip-Nasır Gerginliği ve General Necib 'in İstifası .. .......... 1 18
2.3. Mısır Devrimi'nin İngiltere,
ABD ve Sovyetler Açısından Önemi . . . .. . . . .. . .
. . ..... ....... .. . . .
..... .... .. ... . .. 1 1 8
2.3. 1 . ABD Açısından Önemi ........................................................ 1 19
2.3.2. Sovyet Rusya Açısından Önemi .. . ...... .. .. .. ..
. .. ... ..
.... . ..... ... . 1 22
.

2.4. Ortadoğu Komutanlığı 'ndan


Bağdat Paktı 'na Giden S üreç .. . . . . .. .. .....
. .. .. .. .. .. . ...... .. . .. .. . ... .
... .. .. . ......... 1 25
2.4. 1 . ].Foster Dulles'ın Ortadoğu'yu
Ziyareti ve Süveyş Meselesi . . . .... . . . . . . . . . . . . . . . 129
....... ... .. ...... . ... .. .. ... . .. . ...

2.4.2. İngiliz-Mısır Antlaşması v e Süveyş 'in Bo şaltılması .. 1 3 5 ..

2.4.3. Kuzey Ku şağı Projesi 'nden Bağdat Paktı'na . . . . . . ........... 1 38


2.4.3. 1 . ABD 'nin Pakt Öncülüğüne Mısır 'ın Tepkisi. . . . . .... 1 40
2.4.3.3. Bağdat Paktı 'nın Ortadoğu Açısından Sonuç ları . 147 ....

6
2.4.3.4. Bağdat Paktı'nın Mısır Açısından
Önemi ve Sonuçları ..... .. . ...
...................................... .. . . ............. . . 1 47
2.4.3.5. Bağdat Paktı 'nın ABD ve
İngiltere Açısından Önemi ve Sonuçları .............................. 1 50
2.4.3.6. Bağdat Paktı 'nın Sovyetler
Açısından Önemi ve Sonuçları . . .
...... ...................... .. ..... ........ . 1 55
2.5. Bağlantısızlar Hareketi ve Bandung Konferansı . . .............. .. . 1 60
2.6. Mısır-Çek (So vyet Peyki) Silah Antlaşması ........................... 1 64
2.6 . 1 . Mısır-Çek Silah Antlaşmasının
Sonuçları ve Bölgedeki Yankıları .. . . . .
.... ................. ... ... ................ 167

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
SÜVEYŞ K RİZİ .............................................................................................. 171
3 . 1 . Nasır 'ın Asvan Baraj Projesi ve Finansman Arayışları . 171
.... .

3. 1 . 1 . Süveyş Kanalı 'nın Millileştirilmesi ................................... 1 78


3 . 1 . 1 . 1 . Kanal 'ın Millileştirilmesinin Yankıları . . .
..... .. ........ . . 1 79
3. 1 . 1 .2. Krize Çözüm Arayışları ve
Londra Konferansları . .
........... .. ................................... .. . .
.. .. ....... 181
3 . 1 .1.3. Kanal 'ın Millileştirilmesinin Sovyetler Birliği
Açısından Önemi ve Sonuçları ....................... , ............. .......... 1 89
3.1 . 1 .4. Krizin Sa vaşa Dönüşmesi: Mısır 'a üçlü Saldırı ... 191
3.1 .1.5. Üçlü Saldırı Karşısında AB D ve
Sov yet Rusya 'nın Tutumu . . ..
........... . .
............. .......................... 1 95
3 . 1 . 1 . 5. 1 . Kriz Karşısında ABD 'nin Tutumu ................... 200
3. 1 . 1 .6. Sü veyş Savaşı 'nın Sonuçları. ......................... ......... . 205
3.2. Eisenhower Doktrini .
..... ....................................................... ....... . 207
3.2.1. Eisenhower Doktrini 'nin Sonuçları .
......... ...... .......... ...... . 211
3.3. Ürdün Olayları . . . . .. .
.... ..... ... .......................... .. . ..... ........................... 217
3.4. Suriye Krizi . .
.. ................................................ ................. ................ . 221
3 . 5 . Birleşik Arap Cu ınhuriyeti (BAC) 'nin Kurulması . ........ ...... . 227
3.5. 1 . Birleşik Arap Cu ınhuriyeti-ABD ve Sovyetler ............. 229
3 . 6 . 1 958 Irak İhtilali ve Irak 'ta Monarşinin Sonu .
.... ......... .. ....... 232
3.7. Lübnan Bunalımı ve Mısır .
........................................ ................ . . 237

7
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
1960- 1973 YILLARI ARASINDA MISIR EKSENLİ ORTADOGU
O LAY LARI VE ORTADOGU 'DA SO VYET-ABD MÜCADELESİ... ... 241
4. 1 . Yemen İç Sava şı ve Nasır Faktörü ............................................. 241
4.2. Ortadoğu 'da Baas .
.......... ........................................................ ....... . 245
4.2 . 1 . Baas İdeolojisi .
........................................................... ............. 246
4.2. 1 . 1 . Suriye 'de Baas ve Nasır ne İli şkileri ....................... 247
4.2. 1 .2. Irak 'ta Baas ve Nasır İle İli şkileri ............................. 250
4.3. 1967 Arap-İsrail Sava şı ................................................................ 252
4.3. 1 . Sava ş Öncesi Ortadoğu 'da Süper Güçlerin Durumu 252 ..

4.3. 1 . 1 . Sava ş Öncesi Sovyet Rusya-Mısır İli şkileri ........... 254


4.3. 1 .2. Sava ş Öncesi ABD-Mısır İli şkileri ..................... .... . 258
4.3. 1 . 3. 1 967 Arap-İsrail Sava şı
Ön cesinde Ortadoğu 'da Genel Durum ............................ .... . 260
4.3. 1 .4. Sava ş Öncesi Arap-İsrail
Çatı şmalarının Ba şlaması . . ... .
............ ... . . ..................... ............. 262
4.3.2. 1 967 Arap-İsrail Sava şı 'nın Ba şlaması ..................... ..... . 272
4.3.2. 1 . Sava şın Sonuçları ve Çözüm Ara yı şları .. ............... 2 80
4.3.2.2. Birle şmi ş Milletler Güvenlik
Konseyi ve Barı ş Çabaları .. . ..................................................... 281
4.3.2.3. Hartum Konferansı. ................................................. .... . 283
4.3.2.4. Güvenlik Konseyi Barı ş Süreci ................................. 285
4.3.2.5. 242 Sayılı Birle şmi ş Milletler
Güvenl ik Konseyi Kararı . .
........................... ................. ............ 289
4.3.2.6. Arap Ortadoğusu Açısından Sava şın Sonuçları ..... 292
4.3.2.7. Sava şın Sovyetler Birliği ve
Mısır Açısından Sonuçları ................................................. ...... . 293
4.3.2.8. Sava şın ABD ve
Mısır İli şkileri Açısından Sonuçları . .
... . . ............. ................... 298
4.4. ABD ve Sovyetler Birliği 'nin
Bölgede Yeni Bir Sava şı Önleme Çabaları . ..................................... 299
4.4. 1 . Rogers Planı ............................................................................ 300

8
4.5. Cemal Abdülnası r'ın Ölümü ve
Mısır' da Enver Sedat Dönemi ............................................................ 308
4.5 . 1 . Enver Sedat Dönemi
Sovyetler Birliği-Mısır İlişkileri .................................................... 311
4.6. 1 973 Arap-İsrail Savaşı ................................................................. 3 1 8
4.6. 1 . Savaşın Sonuçları . .
......................... ....... ................................. 327
4.6. 1 . 1 . Savaşın Mısır-So vyet ve
Mısır- ABD İlişkileri Açısından Sonuçları .
......... .................. 328

Sonuç . .
................. ............ ..... .......................................................................... 333
Kaynakça .
................................................................ ................................... 339
Ekler ............................................................................................................... 355

9
K ı saltmalar

a.g.e Adı Geçen Eser


a.g.m Adı Geçen Makale
BAC Birleşik Arap Cumhuriyeti
BCA Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi
Bkz. Bakınız

BM Birleşmiş Milletler
c. Cilt
DKK Devrimci Komite Konseyi
FKÖ Filistin Kurtuluş Örgütü
FRUS Foreign Relations of United States
MEC Middle East Command (Ortadoğu Komutanlığı)
MEDO Middle East Defence Organization
(Ortadoğu Savunma Organizasyonu)
NATO Northem Atlantic Treaty Organization
(Kuzey Atlantik Antlaşma örgütü)
NSC National Security Council (Uluslararası
Güvenlik Konseyi)
RCC Revolution Commite Council
(Devrimci Komite Konseyi)
s. Sayı
s. Sayfa
SALT Stratejik Silahların Sınırlandırılması Görüşmeleri
SEATO South Eas
. t Atlantic Treaty Organization
(Güney Doğu Asya Antlaşma Örgütü)
SSCB Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği
UAR United Arab Republic (Mısır)
UNEF United National Emergency Force
(Birleşmiş Milletler Barış Gücü)
UNSC United Nations Security Council
(Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi)
UN TSO BM-Mütareke Gözetim Teşkilatı

10
"

O n s öz

Ortadoğu mücadelelerinin günümüzde de etkisini göster­


diği sürecin başlangıcını İkinci Dünya Savaşı sonrasında yaşa­
nan gelişmeler oluşturmuştur. İngilizlerin bölgede nüfuzunun
azalması ve bunun akabinde oluşan boşluğu doldurmaya çalı­
şan ABD ve Sovyet Rusya bloklarının mücadelesi "Soğuk Sa­
vaş" stratejisiyle sürmüştür. Bu stratejiyi belirleyen en önemli
husus da Filistin'de Yahudi Devleti'nin kurulmasıyla başlayan
süreçte, Mısır'ın Arap Ortadoğusu'nda yüklendiği liderlik mis­
yonudur. Bu liderlik Arap milliyetçiliği ekseninde Yahudilerle
ve ABD-Sovyet mücadeleleriyle devam etmiştir.

Bu eserde, ABD ve Sovyet Rusya'nın İkinci Dünya Savaşı


sonrası dönemde Arap-İsrail Savaşı'nın da yer aldığı Ortadoğu
mücadelelerini incelemeye çalıştık. Eserin birinci bölümünde;
İkinci Dünya Savaşı sonrasında ABD ve Sovyet Rusya'nın böl­
geye girişi ile Filistin topraklarında kurulan Yahudi Devleti ve
bunun Arap dünyasındaki tepkilerini ortaya koymaya çalıştık.

İkinci bölümde ise; Arap Ortadoğusu'nda bir dönüm nok­


tası teşkil eden ve Mısır Devrimi ile başlayan Cemal Abdülna­
sır dönemi Arap milliyetçiliği ile İngiltere ve ABD'nin bölgede

11
S Ü P ER G Ü Ç LERiN ORTADOCU M Ü C A D E L E S İ

Sovyetleri çevreleme politikası çerçevesinde giriştikleri sa­


vunma organizasyonları ve paktları ortaya koymaya çalıştık.
Eserin üçüncü bölümünde ise; Mısır Lideri Cemal Abdül­
nasır'ın Asvan Baraj inşaası için finans arayışlarıyla başlayan
Süveyş Kanalı'nı millileştirme kararı ve Sovyetlerle yaptığı
silah antlaşması ile Ortadoğu'da iyice belirginleşen Sovyet­
ABD mücadelesi ve sonuçları incelenirken; son bölümde ise,
Ortadoğu'da Arap-İsrail savaşları ve ABD ile Sovyetlerin bu
savaşlarda bölge devletleriyle ilişkileri ve belirginleşen silah
yardımlarını ortaya koymaya çalıştık.
Bu çalışmamda benden yardımlarını esirgemeyen ve ça­
lışmamı yönlendiren değerli hocam Sayın Prof. Dr. Ömer Os­
man Umar'a teşekkür eder, saygılarımı sunarım.

Turgay Murat
Elazığ, 2020

12
Giris '

O rtad o ğ u Tarihi n d e M ı s ı r

1. İlk Çağlarda Mısır

Dünyanın en eski kültür ve yerleşim merkezlerinden biri


olan Ortadoğu bölgesi, insanlık tarihi boyunca önemini koru­
muş ve tarih sahnesi içinde birçok mücadelenin odak noktası
olmuştur1• Ortadoğu'nun dünya politikasındaki bu tarihi rolü
Avrupa, Asya ve Afrika kıtaları arasında kültürel ve ekono­
mik bir "aracı" olmasından kaynaklanır2• Ortadoğu bölgesinde
düzenli hayat M.Ö. 6000 yılına kadar gitmektedir. Yeryüzünde
ilk yerleşik hayat burada başlamıştır. Ortadoğu'da yerleşim ilk
çağlarda coğrafi oluşumlara bağlı olarak şekillenmiştir. Nil, Fı­
rat ve Dicle gibi nehirlerin çevresinde yerleşimlerin yoğunlaş­
tığı görülmüştür. Bu yerleşim merkezlerinden biri de Ortadoğu
bölgesinin en eski uygarlıklarından olan Mısır' dır. Mısır'ın ta­
rihi M . Ö. 5000 yılına kadar dayanmaktadır. Yerleşim yeri ge­
nel olarak Nil nehrinin sağ ve sol yakasında yoğunlaşmıştır
Halis Çevik, Uluslararası Politikada Ortadoğu, Nüve Kültür Merkezi Yayınları, Kon­
ya, 2005, s. 1 3 .
2 Oral Sander, Siyasi Tarih ( 1918 - 1994), İmge Kitapevi, Ankara, 2003, s.73.

13
S Ü P E R G Ü Ç L ERi N O R TA D O G U M Ü C A D E L E S İ

ve Mısırlıların yazıyı M.ö. 3100'lü kullanmaya başladıkları bi­


linmektedir3.
Mısır, ilk dönemlerde Firavun adı verilen krallar tarafın­
dan yönetilıniştir ve son Mısır Kral'ı III . Ramses'in ölümünden
sonra Mısır Krallığı yavaş yavaş çökmüş ve nihayetinde parça­
lanmıştır. Kısa süre için ülkeyi Libyalı bir hanedan yönetmiş­
tir. Ramses'in ölümünü izleyen iki yüz yıl içinde Mısır, Del­
ta'daki kentlerde bulunan despotlar tarafından yönetilmiştir.
M.Ö. . 525 yılında büyük bir imparatorluk kuran İranlılar, Mısır'ı
işgal ederek bölgede iki bin yıllık bir yabancı yönetimini baş­
latmışlardır. İranlılar da M.Ö. 332 yılında Büyük İskender tara­
fından Mısır'dan çıkartılmışlardır. Fakat İskender'in ölümünün
ardından M.Ö. 30 yılında Mısır, Roma İmparatorluğu'na katıl­
mıştır. Mısırlılar, Yunarılı hanedanın yönetiminde kendi ülke­
lerinde ikinci sınıf vatandaş olmuşlar ve yüzyıllarca bu sınıfta
kalmışlardır. Romalıların yönetimi altında ülke, imparatorluk
başkentine önemli bir yiyecek sağlama merkezi ve Roma or­
duları için askeri üs olmuştur. Böylelikle Mısır tam anlamıyla
bir Roma sömürgesi olmuş ve halkı da sıkı bir askeri yöne­
timle ve ağır vergilerle yönetilmiştir4.

2. İslam Hakimiyetinden
Osmanlı Hakimiyetine Kadar Mısır
Arapların ikinci Halifesi Hz. Ömer (ra) döneminde Amr
ibn el-As kumandasındaki Arap orduları, 639'da Mısır'ı fethetti.
Mısır bu dönemde başkent İskenderiye'de ikamet eden bir va­
linin yönetiminde, Bizans İmparatorluğu'nun bir eyaletiydi5•
Böylece Mısır'da İslam hakimiyeti başlamıştı. Emeviler döne­
minde ise Mısır'ı yöneten vali, resmi dilin Arapça olacağını
3 Halis Çevik, a.g.e, s.24.
4 Peter Mansfıeld, Mısır İhtilali ve Nasır, (Çev: Ergün Tuncalı), Kitapçılık Ticaret, İs­
tanbul, 1 967, s. 10- 1 1 .
5 Afaf Lutfı Al-Sayyid Marsod, Mısır Tarihi ( Arapların Fethinden Bugüne), (Çev: Gül
Çağalı Güven), Tarih Vakfı, İstanbul, 2007, s . 1 .

14
ORTA D O G U TARİ H İ N D E M I S IR

ilan etmiş ve ülke kısa bir süre içinde Araplaştırılmıştır. 750 yı­
lında Emevilerin yerini Abbasiler onların yerini de 868 yılında
Mısır'da bağımsız bir hanedanlık kurmayı başaran İbni Tolun
adında bir Türk almıştı. Bir asır sonra Kuzey Batı Afrika'dan
gelen Fatimiler, ülkeyi ele geçirdiler. Fatimiler, Kahire'yi baş­
kent yaparak, mimari ve kültürel alanlarda büyük gelişmeler
kaydettiler. Fatirııilerin iki yüz yıllık yönetimleri, Mısır tarihi­
nin en parlak sayfalarını teşkil eder. Zamanla Fatirııiler de güç­
lerini kaybettiler. Selahaddin Eyyubi, 1163 yılında Fatirııi kuv­
vetlerini yenilgiye uğratarak kendini Mısır Sultanı ilan etti6•

Eyyubiler, 1250'ye kadar Mısır'a hükmettiler7• Fakat Sela­


haddin Eyyubi'nin ölümünden sonra ülke kanlı olaylara sahne
oldu ve nihayetinde Baybars duruma hakim olarak Haçlıların
kalıntılarını temizledi ve doğudan gelen Moğolları yenilgiye
uğrattı. Böylelikle Memlüklerin Yavuz Sultan Selim'in 1517
tarihindeki Ridaniye zaferine kadar sürecek olan bağımsızlık­
ları başlamış oldu. Osmanlı döneminde de Mısır'da Memlük
beyleri üç yüz yıl daha söz sahibi olmaya devam etmişlerdir.
Memlükler, Fatimiler tarafından Mısır'a getirilmiş olan Orta
Asyalı Çerkez halkıydı8 ve kısa sürede Mısır'ı dönemin en zen­
gin Müslüman devleti haline getirmişlerdir9•

3. Osmanlı Hakimiyetinden
İngiliz İşgaline Kadar Mısır
Yavuz Sultan Selim, Çaldıran savaşının ardından, Fatih dö­
neminden beri ilişkilerin bozuk olduğu Memlüklerin üzerine yü­
rümüş, 24 Ağustos 1516'da Mercidabık ve 22 Ocak 1517'de yap­
tığı Ridaniye Savaşları ile Suriye, Filistin ve Mısır'ın kapılarını

6 Peter J\!ansfield, a.g.e, s. 1 1 .


7 Afaf Lutfi Al - Sayyid Marsod, a.g.e, s. 23.
8 Peter Mansfıeld, a.g.e, s. 1 1 - 1 2.
9 Arthur Goldschmıdt JR.-Lawrence Davidson, Kısa Ortadoğu Tarihi, (Çev: Aydemir
Güler), Doruk Yayımcılık, İstanbul, 2008, s. 1 76.

15
S Ü P E R G Ü Ç L ERi N ORTA D O G U M Ü C A D E L E S İ

Osmanlı Devleti'ne açmıştır10• Osmanlı Devleti, Mısır'da Mem­


lük yönetimini sona erdirmemiş ve Mısır'da Osmanlı idaresi
kurulmuştur. Mısır toprağı, Osmanlı Sultanı'mn mülkü haline
getirilmiş, ancak fiili yönetim Memlük beylerine verilmiştir.
Memlük beyleri yerel yöneticiler olarak toprağın işlenmesin­
den vergi toplanmasına, Sultan'a bağlılık payının ödenmesine
kadar pek çok sorumluluk üstlenmişlerdir. Böylece siyasi güç
konumunu sürdürmüşlerdir. Mısır'da Memlük sistemi, Osmanlı
yönetim sistemi ile bir arada bulunmaya devam etti ve idari
yapı ihtiyaç duyulduğunda kanunnameler eliyle düzenlendi.
Ancak 18. yüzyılın sonlarına doğru Osmanlı Devleti'nin top­
rakları giderek İngiliz ve Fransız emperyalizminin askeri, kül­
türel, ekonomik ve siyasal etkilerine maruz kalmıştır. Nitekim
1797- 1799 yılları arasında Napolyon Bonapart, Mısır seferine
çıkmıştır. Napolyon liderliğinde Fransız ordusu 1798'de Mısır'a
ayak bastığında, Mısır'da halen Memlük beylerinin egemen­
liği devam etmekteydi. Fransa'mn Mısır'ı işgal girişimi İngil­
tere ile Osmanlı Devleti ve Rusya arasında bir ittifak kurul­
masına neden olmuştur11• İngiliz-Osmanlı ortak kuvvetleriyle
Fransızlar mağlup edilmiş ve bölgede denetim yeniden Osman­
lılara geçmiştir12•

Fransızların çekilmesiyle bölgede bir boşluk oluşmuştu.


Çünkü Memlük beylerinin iktidarına son verilmiş, fakat ye­
rine başka biri gelmemişti. Kısa bir düzensizlik devresinden
sonra Osmanlı Devleti'nin Fransızların kalıntılarını temizle­
mesi için gönderdiği küçük bir ordunun subaylarından olan
Kavalalı Mehmet Ali Paşa, Mısır'da yeniden kurarak Mısır va­
liliğine getirilmiştir. Bundan sonraki süreçte Kavalalı ve ailesi
147 yıl süreyle Mısır'ı yönetmişlerdir13•
10 Halis Çevik, a.g.e, s. 34.
11 Zeynep Güler, Süveyş"in Batısında Arap Milliyetçiliği (Mısır ve Nasırcılık), Yenihayat
Kütüphanesi, İstanbul, 2004, s. 25-26.
12 Afaf Lutfı Al-Sayyid Marsod, a.g.e, s. 5 1 .
13 Peter Mansfıeld, a.g.e, s. 1 2 .

16
ORTA D O G U TARİ H İ N D E M I S IR

Mehmet Ali Paşa, Mısır'ın valisi olduktan sonra silahlı


kuvvetleri baştan aşağı yeniledi. İdari yapıyı değiştirerek, bü­
rokrasi sistemini getirdi. Mehmet Ali Paşa'nın siyasal hedefi,
Osmanlı Devleti'nden bağımsızlığını kazanarak ailesi adına
Mısır'da bir hanedanlık kurmaktı. Bu amaçla ordu ve donan­
masını güçlendirdi . Bu konuda Avrupa'yı örnek aldı14• Meh­
met Ali Paşa Mısır'da elde ettiği başarıyı, askeri alanda giriştiği
reformlara borçludur. Çünkü İtalyan ve Fransız uzmanlardan
yardım görmüş ve Avrupa usulünde yetişmiş, Mısırlı asker­
lerden oluşan bir ordu ve donanma kurmuştur. Mehmet Ali
Paşa, 1831-1840 yıllarında Mısır'da iktidarını kökleştirdi. Ken­
disi ve oğulları için Osmanlı Devleti'nden giderek artan talep­
lerde bulundu. İngiltere Rusya, Avusturya ve Prusya ile anla­
şarak, OsmanlrDevleti'nin atadığı delegelerle birlikte Mehmet
Ali Paşa'ya Mısır ve Akka eyaletinirı veraseten verilmesi ama­
cıyla Londra Konferansı düzenlenmiştir. Ancak Mehmet Ali
Paşa, bu koşulları kabul etmemiş ve yapılan savaşlar sonu­
cunda Mehmet Ali Paşa, Suriye'yi iade ederek Mısır'ın ken­
disine bırakılmasını kabul etmek zorunda kalmıştır. 1841 Fer­
manı ile Mısır, gelirlerinin dörtte birini bağlı olduğu Osmanlı
Devleti'ne vergi olarak ödeyen, ordusu sınırlandırılmış, an­
cak birçok açıdan bağımsız hareket edebilen bir eyalet haline
gelmiştir. Mehmet Ali Paşa'nın ölümünden sonra Abbas Paşa,
Said Paşa ve İsmail Paşa sırasıyla Mısır'a vali olmuşlardır. Bü­
tün bu dönem boyunca Mısır'da Osmanlı Devleti ve Avrupa
devletleriyle ilişkiler açısından üç önemli olaydan söz edilebi­
lir: Mısır'a 1841 Fermanı ile verilmiş olan imtiyazların geniş­
letilmesi, Süveyş Kanalı'nın açılması ve yabancı devletlerden
borç para alınması. Mısır'ın Osmanlı Devleti'nden aldığı imti­
yazların genişletilmesi ve Süveyş Kanalı'nın açılması, Mısır'ın

14 William L. Cleveland, Modern Ortadoğu Tarihi, (Çev: Mehmet Harmancı), Agora Ki­
taplığı, İstanbul, 2008, s. 77.

17
S Ü P ER GÜÇLERİN ORTA D O G U M Ü C A D E L E S İ

ekonomik gücünün artmas ına ve Osmanlı Devleti merkezinden


kazanılan bağımsızlığın büyümesine yol açmıştır15•

Böylece Mısır, ayn bir devlet gibi hareket etmeye başla­


mıştır ki bunun en önemli örneğini Mısır'a "Hidivlik" verilme­
siyle görülmüştür. Bu unvanın verilmesinin de en önemli se­
bebi Girit isyanıdır. 1866' da Girit isyanı başlayınca İsmail Paşa
Osmanlı'ya yardım teklifinde bulunmuş ve bu yardım karşı­
lığında da Girit valiliğini istemiştir. Ancak İngiltere ve Fransa
bunu kabul etmeyince İsmail Paşa bu defa kendisine "Azizi
Mısır" unvanının verilmesini talep etmiştir. Bu istek de Os­
manlı Devleti tarafından kabul edilmemiştir. Ancak Osmanlı
Devleti, zor durumdaydı. İsmail Paşa'nın yardımından vazge­
çemezdi. Bunun üzerine Bab-ı Ali, padişah manasını da ihtiva
ettiği için İsmail Paşa'ya "Hidiv" unvanının verilmesinin ka­
bul edilmesine yönelik girişimlerde bulundu. Buna göre Hidiv
İsmail Paşa'ya Mısır'ın iç idaresi ile ilgili hususlarda yani ma­
halli, mali ve iktisadi işler için özel kanunlar yapmak hakkı
verilmiştir. Ayrıca yabancı devletlerle görüşme yapmak yet­
kisine de sahip olmuştur16•

Süveyş Kanalı'nın açılmasını izleyen yıllarda Hidiv İsmail


Paşa, bir hükümdar gibi davranarak, Mısır'ı bağımsız bir ülke
gibi yönetmeye çalışmıştır. Bu yaklaşım, İngiltere ve Fransa
gibi Avrupa devletleri tarafından olumlu karşılanmıştır. Hi­
div İsmail Paşa'nın Osmanlı Devleti'ne vermek zorunda ol­
duğu vergile r ve Mısır'da başlattığı büyük girişimlere harca­
dığı paralar Mısır'ın borçlanmasına neden olmuştur. Öyle ki
1875 yılında Mısır maliyesi iflasın eşiğine gelmiş ve aynı yılın
sonunda iflas etmiştir17•

İsmail Paşa'nın ardından Mısır Hidivliği'ne Bab-ı Ali ta­


rafından Tevfık Paşa tayin edilmiştir. Bu dönemde de İngiltere
ve Fransa'nm Mısır idaresi üzerindeki tesirleri artarak devam

ıs Zeynep Güler, a.g.e, s. 29-40.


16 Enver Ziya Kar a], Osmanlı Tarihi, C.VII, TIK Basımevi. Ankara, 1 977, s. 43.
17 Zeynep Güler, a.g.e, s. 45-49.

18
ORTA D O G U TA R İ H İ N D E M I S I R

etmiştir18• Bunun sonucunda ise idaredeki yabancı personel sa­


yısı da artmıştır. Artan vergiler, yabancıların vergi ödemediği
kapitülasyon sistemi Mısırlıların Avrupalıları hoş karşılama­
masına neden olmuştur19• Bu durum, bugün Mısır milliyetçili­
ğinin ilk kahramanı olarak tanımlanan Albay Ahmet Urabi'nin
ortaya çıkmasına yol açmıştır. Urabi, askeri lider olmasına kar­
şın, sahip olduğu konuşma gücü sayesinde Mısır ulusunu bü­
yük ölçüde etkilemeyi başarmıştı. Bu davranışları, İngilizlerin
Mısır'ı işgaline yol açmışsa da kendisi Mısır'ın yabancılar ta­
rafından yönetilmemesini isteyen ilk halk lideri olmuştur. Bu
olay 1882'de İskenderiye'de bir ayaklanmanın baş göstermesi
ile başlamış ve olaylar sonucunda elli Hristiyan öldürülınüş­
tür. Ayaklanma Urabi ve ordu tarafından bastırılmış, ancak
dış müdahale için gerekli neden yaratılmıştı. İngiliz Amirali,
Urabi Paşa'ya bir ültimatom göndererek, 11 Temmuz 1882'de
İskenderiye'yi işgal etmiştir. Bu işgal sırasında Mısır Hidivi İn­
gilizlerin yanında yer aldı ve İngiliz birlikleri Mısır milliyetçi­
lerini bozguna uğrattı. İşgalin ardından Mısır'da İngiliz yan­
lısı bir hükumet kuruldu. Urabi Paşa ve arkadaşları sürgüne
gönderildi .20 Bu işgali izleyen kırk yıl içinde birer kukla duru­
munda ülkeyi yöneten hidivlerin Mısır tarihinde hemen he­
men hiç rolleri olmadı. Ülkenin gerçek yöneticileri, perdenin
arkasında bulunan İngiliz elçileri oldular21•

4. Birinci Dünya Savaşı Sırasında


Mısır' da İngiliz Hakimiyeti
Ortadoğu toprakları emperyalist ülkeler için Birinci
Dünya Savaşı ile birlikte yalnızca bir geçit yolu olarak değil

18 Enver Ziya Kara!, a.g.e, s. 53.


19 Zeynep Güler, a.g.e, s. 5 1.
20 Fayez YousefHammadThe Resiliency OfArab Authoritarianism And The Arab-Israeli
Conjlict:The United States ' Role in The Cases OfEgypt And ]ardan, (Basılmamış Dok­
tora Tezi}, University Of Southern California, 2008, s. 1 46.
21 Peter Mansfield, a.g.e, s. 1 4-16.

19
S Ü P ER G Ü Ç L ERİ N ORTA D O G U M Ü C A D E L E S İ

petrol kaynakları açısından d a çok önemli hale gelmiştir. Bi­


rinci Dünya Savaşı sonrasında yaşanan olağanüstü dönemde
bu bölge üzerinde bir "paylaşım kavgası" sürdürüldüğü görül­
müştür. Ortadoğu ülkeleri, savaşın tarafları olan ittifak ve itilaf
güçlerinin birbirine karşı üs olarak kullanacağı stratejik alan­
lar olarak önemsenmiştir22• Bu stratejik alanların başında ise
Mısır gelir. Bilindiği gibi İngiltere, Mısır'a 1882 yılında egemen
olmuştu23• 1882'de Mısır'ın İngilizler tarafından işgali ile Mısır
ve Ortadoğu tarihinde yeni bir dönem başladı24•

1914 Ağustos'unda Birinci Dünya Savaşı başladığında


Osmanlı Devleti savaşa girmediğinden Mısır tarafsız konum­
daydı. Osmanlı Devleti, Almanya'nın yanında savaşa girme­
sinden sonra 5 Kasım 1914'te Mısır'daki İngiliz Komutanlığı,
İngiltere'nin Mısır'ın haklarını ve özgürlüklerini korumak için
savaşmakta olduğunu belirtirken aynı zamanda buralara savaş­
tan sonra kendi kendilerini yönetme hakkının da verileceğini
vaat ediyordu. Osmanlı Devleti'nin savaşa girmesiyle İngiltere
7 Kasım'da Osmanlı'nın düşman bir ülke olduğunu belirterek
Almanya'nın yanında yer almıştır. İngiltere'nin Mısır'ı ilhak
etmesi yasal değildi. Osmanlı Devleti o sırada savaşa dahil ol­
madığından ve Mısır resmen Osmanlı Devleti sınırları içinde
kabul edilmediğinden İngiltere'nin Mısır'ı ilhak etmesi müm­
kün değildi. Bu duruma bir kılıf bulmak ve Mısır'da himayeci
bir devlet olmak için İngiltere, 18 Aralık 1914'te Mısır Hıdivi
il. Abbas'ı çekilmeye zorlayarak, yerine Hüseyin Kamil'i geçir­
meyi başardı. Hüseyin Kamil Sultan unvanı almaya daha istekli
olup, Osmanlı Devleti'nden de ayrılmaya niyetliydi25• Böylece

22 Zeynep Güler, a.g.e, s. 74.


23 Rıfat Uçara!, Siyasi Tarih (1 789-1 999), Filiz Kitapevi, İstanbul, 2000, s. 547.
24 Sedat Çalışkan, Kolonizasyon Çağı'nın Sonu ve Cemal A bdünnasır, (Yüksek Lisans
Tezi), Ankara, 2006, s. 27.
25 Sabit Duman, Modern Ortadoğu 'nun Oluşumu, Doğu Kütüphanesi, İstanbul, 2010, s.
291 -292.

20
ORTA D O G U TARİ H İ N D E M I S IR

18 Aralık 1914'te Mısır üzerinde bir himaye rejimi kuruldu26•


Artık bir Osmanlı eyaleti olmaktan çıkan Mısır, İngiltere'nin
hakimiyetine girmişti27• İngiltere bu süre içinde genel sömürge
politikası çerçevesinde, Mısır' daki egemenliğini yönetenleri
yönetmek suretiyle sürdürmüştü. Ancak İngiltere'nin Mısır'a
girmesiyle bu ülkede gelişmekte olan bağımsızlık hareketi, Bi­
rinci Dünya Savaşı sırasında daha da güçlendi28•

5. Birinci Dünya Savaşı Sonrası


Mısır'da Yükselen Bağımsızlık Hareketi
Birinci Dünya Savaşı, emperyalist ülkelerin dünyayı ara­
larında yeniden paylaşması mücadelesi iken Araplar arasında
yabancı boyunduruğundan kurtulma umutlarını yeşertmişti.
Eski ve deneyimli İngiltere'nin sözlerine inanarak, yazgılarını
itilaf devletleri koalisyonuna bağlayan Arap Milliyetçileri sa­
vaştan sonra bağımsızlıklarına kavuşma hesapları yaparken,
İngiltere ve Fransa bir yandan bu sahte umutları canlı tutuyor,
öte yandan da Osmanlı Devleti'nin elindeki Arap topraklarına
el koyup aralarında paylaşmanın planlarını hazırlıyorlardı. Bu
iki ülke arasında 1916'da yapılan Sykes-Picot Antlaşmasıyla,
Osmanlı Devleti'nin de içinde yer aldığı ve başını Alınanya'nın
çektiği ittifak devletlerinin yenilgisi durumunda, Osmanlı'nın
elindeki Arap topraklarının paylaşılması üzerinde antlaşmaya
varılmıştı29•

Birinci Dünya Savaşı, Arap memleketlerinin bağımsızlık


umutlarını giderek karartsa da, sömürgeci güçlerin bu top­
raklarda başlayan milliyetçi hareketleri engellemeleri giderek
imkansız hale gelmiştir. Nitekim Arap memleketleri içerisinde

26 Türel Yılmaz. Uluslararası Politikada Ortadoğu (Birinci Dünya Savaşından 2000'e),


Akçağ Yayınevi, Ankara, 2004, s. 23.
27 Arthur Goldschmıdt JR-Lawrence Davıdson, a.g.e, s. 332.
28 Rıfat Uçara!, a.g.e, s. 547.
29 Haluk Gerger, ABD-Ortadoğu-Türkiye, Ceylan Yayınları, İstanbul, 2007, s. 22.

21
S Ü P E R c;O�'l.ERIN O R TA D O Ô U M Ü C AD E L E S İ

milliyetçi hareketin öncülüğünü Mısır üstlenmiştir. B u ba­


ğımsızlık hareketi İngilizleri bir hayli zor duruma düşürecek
ve Mısır, bağımsızlık hareketlerinde Ortadoğu'nun lider dev­
leti durumuna gelecektir. öyle ki İkinci Dünya Savaşı sonra­
sında İngiltere ve Fransa'nın yerini alacak olan ABD ve Sovyet
Rusya'nın Ortadoğu politikası, büyük ölçüde Mısır çevresinde
şekillenecektir.

Birinci Dünya Savaşı, Mısır milliyetçi hareketinin gelişimi


açısından bir dönüm noktası olmuştur. Savaş koşulları İngi­
liz yönetimine ülkeyi daha rahat kontrol edebilecek olanaklar
sağlarken, aynı koşullar ülkeyi eskisi gibi sınırsız bir özgür­
lükle yönetmelerini de zorlaştırdı. İngilizler ülkede ortaya çı­
kan milliyetçi düşünceyi ve eylemleri denetim altına alabilmek
amacıyla 1913 yılında savaşın arifesinde bir yasa çıkartarak,
yeni bir yasama meclisi kurdu. Hükumet tarafından atanan
17 üye ile halk tarafından dolaylı biçimde seçilen 66 üyeden
oluşan bu meclisin, yasaları tartışma ve önerme yetkisi bulu­
nuyordu. Ancak daha önce de belirttiğimiz gibi İngiltere, Bi­
rinci Dünya Savaşı'nın başlamasıyla Mısır'da bir himaye rejimi
oluşturmuştu. İngiltere gerçekleştirdiği değişiklik sonrasında
Mısır'da bulunan en yüksek temsilcisini Yüksek Komiserliğe
çevirmiş ve aynı zamanda Mısır Dışişleri Bakanlığını kaldıra­
rak, yetkilerini Yüksek Komiser'e aktarmıştı. Yüksek Komi­
ser olarak da Lord Allenby atandı. Allenby'nin ülkeye geli­
şinden 1936 Antlaşması'na kadar geçen yıllarda İngiltere'nin
Mısır siyaseti, kendi içinde karmaşık ilişkilere sahip üç ayak
üzerinde şekillendi: İngiliz gücü, Mısırlı siyasetçiler ve Mısır
sarayı. İngiltere'nin Mısır'daki himaye rejimi, Mısır'ın siyasal
yaşamında büyük bir değişiklik yaratmadı. Yalnızca otuz yıl­
dır devam eden rejimi resmileştirdi ve yasallaştırdı. Mısır böy­
lece Osmanlı Devleti'nden resmi olarak kopmuş oldu. Savaş
sırasında Mısır toprakları müttefık kuvvetlerin Asya-Avrupa

22
ORTA D O G U TARİ H İ N D E M I S IR

arasında geçiş ve konaklama alanı Gelibolu ve Filistin cephe­


lerinin üssü olarak kullanıldı30•

1918'deki ateşkesten sonra Mısır'da milliyetçi duygular


giderek hız kazanmaya başladı. Milliyetçilerin lideri bir dö­
nem Eğitim Bakanı olarak görev yapmış olan Saad Zağlul idi31•
Zağlul'ün 1919 yılının başlarında Mısır'ın bağımsızlığını te­
min ve İngiliz işgal kuvvetlerini Mısır'dan çıkarmak amacıyla
kurduğu Vafd Partisi, bütün Mısır'da ayaklanma ve gösteri­
lere başvurarak, İngiltere'ye karşı milliyetçi hareketi başlattı32•
Bu harekatın başlangıcının sebebi, Zağlul'ün Mısır mesele­
sini Londra'da ve daha sonra Paris Barış Konferansı'nda tem­
sil etmek için bir heyet istemesinin reddedilişi, 1919 ayaklan­
masının işareti olmuş, silahlı çatışmalar ve grevlerden ötürü
kısa bir süre için ülkede hayat feke uğramıştı. Olaylar üzerine
İngilizler, yeni bir anayasa üzerinde çalışmak amacıyla Lord
Milner'in başkanlığında bir heyeti Mısır'a göndermişler, fakat
bu heyet tüm Mısırlı politikacılar tarafından boykot edilmişti33•

Vafd Partisi'nin mücadelesi hız kazanınca, İngilizler bu du­


rumu iyileştirme yolunu tercih etmişlerdir. İngilizler, koşullar
ne olursa olsun Süveyş Kanalı'm dolayısıyla da Mısır'ı bırak­
mak niyetinde değildiler. Mısırlı milliyetçilerle bir anlaşmaya
varmak için çözüm yolları arandı. Görüşmeler ittifak konusu
nedeniyle 1920'lere ertelendi ve 1936'ya kadar da yapılmadı.
Zağlul'ün ilk savunduğu, Sudan'ın Mısır'ın ayrılmaz bir parçası
olduğuydu. Milner, Sudan konusunun görüşme dışında tutul­
masının gerektiğinin altım çiziyor, program yalnızca Mısır'la
sınırlı tutuluyordu. 19 Ocak 1899 Mısır-İngiltere Antlaşmasına
göre konu açıktı; ama Sudan konusu belli nedenlerden do­
layı tartışma konusu olmaktan çıkartılmıştı. Mısırlılar da bu­
nun tekrar gözden geçirilmesini bu antlaşma taslağında bazı

30 Zeynep Güler, a,g,e, s. 75-76.


31 Sabit Duman, a.g.e, s. 293.
32 Türel Yılmaz, a.g.e, s. 24.
33 Peter Mansfield, a.g.e, s. 19.

23
S Ü P ER GÜÇLERi N ORTA D O G U M Ü C A D E L E S İ

değişikliklere gidilmesini istiyorlardı. Milner v e Lord Curzon


bunu kabul etmelerine rağmen İngiliz kabinesi herhangi bir
düzenlemeyi reddetti. Gayriresmi görüşmeler tıkanınca Mısır
heyeti de Londra'da iki gün daha kaldıktan sonra heyetin ay­
rılması üzerine Milner, görevi bıraktı. 1921 Haziran'ında onun
görevini Lord Curzon üstlendi. Ancak Curzon başkanlığındaki
toplantılardan da bir sonuç alınamadı. İngiltere'nin Mısır'ın ba­
ğımsızlığını kabul etmesine rağmen temelde anlaşmazlık ko­
nusu, İngiltere'nin Mısır'daki askeri varlığı idi. Mısırlılar, Kanal
Bölgesi'ndeki bütün İngiliz askerinin geri çekilmesini isterken
İngiltere buna karşı çıkmaktaydı. İngiltere ihtiyaç duydukları
takdirde, Mısır'ın herhangi bir bölgesini askeri işgal serbestli­
ğini istemekteydiler. Diğer anlaşmazlık noktalarından biri de
İngiltere'nin Mısır dışişlerini kontrol etme isteğiydi. İngiltere,
Mısır'ın kendi kendisine yetecek yeterli uzmana sahip olma­
ması gerekçe göstererek, bürokratik kadrolarda İngiliz danış­
manların görev yapmasını istiyordu. Bütün bunlar görüşmeleri
çıkmaza sokmuştu. 3 Aralık 1921'de Mısırlılarla bir antlaşma
yapıldı. Allenby, Mısır Sultanı'na İngiltere'nin Mısır'daki po­
litikasını genel olarak açıklarken, Mısır'ın İngiliz imparator­
luk sisteminin uzantısının bir parçası olduğunu, Zağlul tara­
fından önderlik edilen ınilliyetçi hareketin bu politikaya sekte
vurduğunu ve İngiltere'nin temel amacının Kral Fuat'ın oto­
ritesini Mısır' da hakim kılmak olduğunu söyledi. Böylelikle
İngiltere, Mısırlı milliyetçilere karşı mücadelesinde sultanın
desteğini sağlamış olmakta buna karşılık da Fuat da tahtta ka­
labilmek için İngiliz desteğine bir bakıma bağlı kalmaktaydı.
Curzon'un barış taslağının açıklanmasıyla Zağlul tutuklana­
rak, sürgüne gönderildi. Bunun üzerine ülkede bir dizi grev­
ler ve gösteriler başladı34•

Zağlul ve öteki milliyetçi liderlerin defalarca sürgün edilme­


lerine rağmen devam eden ayaklanmalar ve düzensizliklerden

34 Sabit Duman, a.g.e, s. 300-302.

24
ORTA D O C U TARİ H İ N D E M I S IR

sonra İngiltere, tek taraflı olarak himaye rejminin son buldu­


ğunu ilan etti35• Ancak İngiltere, Mısır'ın bağımsızlığını ilan
etmekle (28 Şubat 1922) birlikte Süveyş Kanalı ve Mısır'daki
yabancıların haklarının savunmasını üzerine alıyor ve Sudan
üzerindeki kontrolünü elinde tutuyordu36• 1922 Antlaşması,
görüldüğü üzere yine İngilizlerin lehine olan bir antlaşmadır
ve İngiltere Mısır'a bağımsızlığını vermekle, Mısır'daki etki­
sini azaltmamış bilakis kontrolü yine elinde bulundurmuştur.
1935'te İtalya'nın Habeşistan'a saldırması ve 1936'da da bu
toprağı ele geçirmesi, gerek Kral Fuat'ın gerekse İngiltere'nin
durumunda değişiklik meydana getirmiştir. Habeşistan' a yer­
leşen İtalya ise Nil'in kaynaklarına egemen oluyor ve dolayı­
sıyla Mısır üzerinde bir tehlike yaratıyordu37• Bu durum İngi­
lizleri endişelendirdiği gibi, Mısır'da gizlice basılıp dağıtılan
beyanatta ise İngilizler'e "Mısır'ın İtalya veya başka bir devletin
hücumlarına uğramasından korkuyorlarsa ordularını Mısır top­
rağından çeksinler. Bize silah ve her türlü harp malzemesi ver­
sinler. Bizi, İtalyanlara hatta dünyanın bütün milletlerine karşı
durmak için yalnız bıraksınlar" deniliyordu38• Esasen İtalya
ve Almanya, Mısır ve Ortadoğu'daki Arap milliyetçilerini İn­
giltere ve Fransa'ya. karşı devamlı olarak kışkırtmaktaydılar.
1935 yılı sonunda Kral Fuat, 1923 Anayasasını tekrar yürür­
lüğe koydu ve dört ay sonrada öldü. Yerine 16 yaşındaki oğlu
1. Faruk geçti. 1936 seçimlerini Vafd Partisi ezici bir çoğunlukla
kazandı. Bu defa Vafd Partisi ile İngiltere arasında yapılan gö­
rüşmeler olumlu sonuçlar verdi ve İngiltere ile Mısır arasında
26 Ağustos 1936'da bir ittifak antlaşması imzalandı. 39 Böylece
Mısır'ın milliyetçilik eğilimleri geçici olarak yatıştı ve İngiltere
olası bir isyandan kurtuldu. İngiltere'nin Kanal bölgesinde bir
35 Peter Mansfield, a.g.e. , s. 19.
36 Türel Yılmaz, a.g.e., s. 24
37 Fahir Armaoğlu, 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi (1914-1980), C.I, Türkiye İş Bankası Kültür
Yayınları, Ankara, 1 994, s. 205.
38 BCA, Fon Kodu:030- 1 0, Kutu No:267, Dosya No:800, Belge No:12.
39 Fahir Armaoğlu, 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi (1914-1980 ), s. 205.

25
S Ü P ER G Ü Ç L ERİ N ORTA D O G U M Ü C A D E L E S İ

yirmi yıl daha İngiliz iletişim kanallarını korumasını sağlamak


için on bin birlik bulundurmasına müsade edildi. Fakat onlar
artık Mısır ordusunu kontrol edemeyeceklerdi. Mısır ordusunda
subaylık görevleri bundan böyle bütün Mısırlılara açıldı. Daha
önce bu elit grup Mısır aristokrasisi ya da Türk asıllılar tara­
fından doldurulmaktaydı40•
İngiltere ile Mısır arasında imza edilen ittifak anlaşması
münasebetiyle adli ve mali kapitülasyorıların Mısırlıların arzu­
larına göre halledilmesine karar verilmiştir41• Ancak antlaşma,
Mısır'a tam bağımsızlığını kazandırmamıştır. Nitekim bu du­
rum antlaşmanın bazı maddelerinde açıkça ortaya çıkmaktaydı.
Antlaşmanın bazı maddelerine baktığımızda: Antlaşmanın Bi­
rinci maddesi, İngiltere'nin askeri işgalinin son bulduğunu bil­
dirmektedir. Üçüncü maddede, İngiltere'nin Mısır'ın Milletler
Cemiyeti üyeliğini destekleyeceği sözü yer alır. Beşinci mad­
dede, her iki ülke başka ülkelerle bu antlaşma maddelerini ih­
lal edecek bir yaklaşımda bulunmama sözü verilmiştir. Yedinci
maddeye göre ise, savaş olasılığı halinde ya da herhangi bir ta­
raf savaşa girerse diğeri onun yardımına koşacaktır. Böyle bir
durumda Mısır, sıkıyönetim ilan etme ve sansür gibi idari ve
yasal örılemleri alacaktır. Antlaşmanın sekizinci maddesi gere­
ğince de Mısır'ın ayrılmaz bir parçası olarak görülen ve ulus­
lararası bir su geçidi olan Süveyş Kanalı'nın tüm özgürlüğü ve
geçiş güverıliğinin sağlanması amacıyla İngiliz güçlerinin Mı­
sır topraklarına yerleştirilmesi güvence altına alınmıştır. Böy­
lece Kanal Bölgesi tarif edilmekte ve buraya yerleştirilecek İn­
giliz güçlerinin 10 .000 askeri ve 400 pilotu geçmemesi karar
altına alınmaktadır. Antlaşmanın imzalanmasından yirmi yıl
sonra eğer Mısır silahlı kuvvetleri aynı görevleri yerine geti­
rebilecek durumda olursa ve İngiliz güçleri gereksiz görülürse
40 Todd P. Zimmerman, Seeds OfThe Suez Canal Crisis: United States-Egyptian Relations
From 1 950 Ta 1 955 Egypt's Ouest Far Arms, (Basılmamış Doktora Tezi). Florida Atlan­
tic University, 1992, s. 2 1 -2 2
41 BCA, F o n Kodu:030- 10, Kutu No:266, Dosya No: 798, Belge No: 2 1 .

26
ORTA D O G U TARİ H İ N D E MIS I R

ve taraflar bu konu üzerinde anlaşamazsa, sorunun Millet­


ler Cemiyeti Konseyi'ne götürülmesi öngörülmekteydi. 1936
Antlaşması'nın on birinci maddesi ise Sudan sorunuyla ilgilidir.
Burada her iki taraf başka bir antlaşma yapana kadar 1899' da
taraflar arasında imzalanmış bulunan ikili yönetim antlaşma­
sının geçerliliğini sürdüreceği belirtilmektedir. On ikinci mad­
dede, Mısır'da bulunan yabancıların mal ve can güvenliği Mı­
sır Hükumetinin sorumluluğu altında olduğu söylenmiştir. On
üçüncü madde ile de yabancıların Mısır'da yararlanmakta ol­
duğu özel yasal ayrıcalıklar son bulmaktadır. On altıncı mad­
dede, bu antlaşmanın yirmi yıl boyunca geçerli olacağı, on yıl
sonra ise tarafların antlaşma maddelerini gözden geçirilmesini
talep edebileceği belirtilmekle beraber, anlaşmazlık halinde ko­
nunun, Milletler Cemiyeti Konseyi'ne ya da her iki tarafın da
tanıdığı bir başka kişi ya da kuruma götürülecektir ifadeleri
yer almaktadır42•
Mısır'ın tam bağımsızlığı yolunda kritik bir adım olarak
kabul edilen ve yirmi yıl geçerli olacak İngiliz-Mısır Antlaş­
ması ile ülkeyi uzun yıllar denetimi altında tutan İngiliz Yük­
sek Komiseri, İngiliz Büyükelçisi adını aldı. 1936 Antlaşması,
Mısır'ın kendi kendini yönetme alanını genişletmekte İngiliz­
lerin 1882'den beri sürdürdükleri işgale son vermekteydi. An­
cak İngiliz güçleri, Süveyş Kanalı bölgesinde kalacaklardı. Bu
antlaşma ile İngiltere stratejik noktalarda varlığını ve etkisini
sürdürürken, Mısır'ın içişlerinde üstlenmiş olduğu sorumlu­
luğu terk etmekteydi43• Diğer yandan antlaşma Mısır ordu­
sunun 1924'ten beri ilk defa Sudan'a girmesine izin verirken,
İngiltere ayrıca Mısır'ın Milletler Cemiyeti'ne girmesini de
desteklemeye söz veriyordu. Mısır 26 Mayıs 1937 de Milletler
42 Zeynep Güler, a.g.e, s. 8 7.
43 Zeynep Güler, a.g.e, s. 79.

27
S Ü P ER GÜÇL ERİ N ORTA D O GU M Ü C A D E L E S İ

Cemiyeti'ne girerek bağımsız bir devlet statüsünü resmen ka­


zanrnıştır44.

6. İkinci Dünya Savaşı ve Sonrasında Mısır

Birinci Dünya Savaşı'nın galipleri ve savaş sonrası dü­


zenlemelerin mimarı olan İngiltere ve Fransa'ya karşı, mevcut
statükonun karşıtı revizyonist ülkeler konumundaki Almanya
ve İtalya'nın yönelttiği tehdit ve ortaya çıkardıkları çelişkiler,
1930'lu yılların sonuna doğru ikinci bir dünya savaşının or­
taya çıkmasına neden olmuştur. Almanya'nın 1 Eylül 1939'da
Polonya'ya saldırması üzerine de İngiltere ve Fransa'nın 3 Ey­
lül 1939'da Almanya'ya savaş açması sonucu İkinci Dünya Sa­
vaşı başlamış oldu45• İkinci Dünya Savaşı, Mısır'ı Ortadoğ;u'nun
askeri, siyasi ve ekonomik faaliyetlerinin merkezi haline getir­
rniştir46. İkinci Dünya Savaşı patlak verdiğinde İngilizler Mısır'ı
kendi ana Ortadoğu üssü olarak kullandılar. Bu İngilizler için
öylesine önerrıliydi ki 1941'de Başbakan Churchill, bir söyle­
şide Mısır'ın ve Ortadoğu'nun kaybının Büyük Britanya için
bir felaket olacağını ifade etrniştir47•
İngiltere 1939'da savaşa girdiğinde Mısır sıkıyönetim ilan
ederek ve Almanya ile diplomatik ilişkilerini keserek 1936
Antlaşması'nın hükürrılerirıi yerine getirdi48• Ancak savaş ko­
şulları Mısır ile İngiltere arasındaki gerilimi tırmandırmış ve
aralarını daha da açmıştır49. Nitekim ülkenin iktidardaki poli­
tikacıları Mısır'ı savaştan uzak tutmak istedilerse de bu müm-
44 Sabit Duman, a.g.e., s. 309.
45 Sabahattin Şen, Ortadoğu 'da İdeolojik Bunalım (Suriye Baas Partisi ve İdeolojisi), Bi­
rey Yayıncılık, İstanbul, 2004, s. 98.
46 Behçet Kemal Yeşilbursa, Ortadoğu 'da Soğuk Savaş ve Emperyalizm (lngiltere­
Amerika 'nın Ortadoğu Savunma Projeleri ve Türkiye 1 945-1 955 ) , JQ Kültür Sanat
Yayıncılık, İstanbul, 2007, s.27.
47 Robert McNamara, Britain, Nasser and the Balance ofPower in the Middle East (1 952-
1 96 7), University of lreland, London, 2003, s. 1 5 .
48 William L.Cleveland, a.g.e, s. 227.
49 Zeynep Güler, a.g.e, s. 88.

28
ORTA D O G U TARİ H İ N D E M I S IR

kün olmadı. Mihver kıskacı Ortadoğu' da kapanmaya başlayınca


İngiltere, Mısır'ı Akdeniz savunmasının merkezi yaptı50• Mısır,
Batılı müttefikler için büyük bir ordu kampına dönüştü, Kral
Faruk ve bakanları bile, 1 936 İngiliz-Mısır Antlaşması'ndan
yan çizmeye bakıyorlardı51 •

Ortadoğu ikmal merkezi v e izindeki askerlerin e n gözde


şehirleri olarak Kahire, İngiliz askeri ve sivil personeli kay­
nıyordu. Mısır'ın İngilizlerin savaşı yürütmeleri için nedenli
önemli olduğunu bilen Mihver devletleri de ülkeyi hedef al­
mışlardı. Mihver güçleri, İskenderiye Limanı' na da sürekli
hava saldırıları düzenlediler ve Mısır silahlı kuvvetleriyle si­
yasal kurumlarına sızmaya çalıştılar. Gerek bu durum ve ge­
rekse diğer savaş zamanı gelişmeleri, Mısır'ın siyasal ve eko­
nomik hayatının gidişatını etkilemişti. Enflasyon yükselmişti,
temel gıda maddeleri öylesine yetersizdi ki 1942 'de Kahire' de
ekmek ayaklanmaları başlamıştı. Politika alanında, savaşın ge­
tirdiği olaylar 1923 'ten beri Mısır'ı yönetmiş olan bütün ku­
rumları, monarşiyi, parlamenter hükumeti ve Vafd Partisi'ni
gözden düşürdü ve 1952 devrinıine kadar sürecek siyasal bir
felci başlattı. Savaşın başlangıcında, Mısır' da tanınmış bir Mih­
ver sempatizanı ve Kral Faruk'un yakın danışmanı Ali Mahir
liderliğinde bir koalisyon kabinesi işbaşındaydı. Mahir 1940 'ta
istifa edince bir dizi istikrarsız koalisyon işbaşına geçti ve bun­
lar İngiltere ile doğru ilişkiler sürdürerek, Mısır'ın gelecekteki
diplomatik seçeneklerini açık tutmaya çalıştılar. 1942 kışında
iktidardaki koalisyon dağıldı ve hükumet istifa etti52•

Ülkede, miğfer yanlısı bir kamuoyunun oluşmasını önlemek


için İngiltere, Mısır'da Vafd'ı tekrar iktidara getirerek, kendi­
lerine karşı var olan hoşnutsuzluğu gidermeye çalışmaktaydı.
Kral, perde arkasındaki Vafd'ın lideri Nahas Paşa'nın Başbakan

50 William L.Cleveland, a.g.e, s. 227.


51 Arthur Goldschmidt JR.-Lawrence Davidson, a.g.e, s. 346.
52 William L.Cleveland, a.g.e, s. 227-228.

29
S Ü P ER G Ü Ç L E R i N ORTA D O G U M Ü C A D E L E S İ

olmasına ısrarlı bir şekilde karşı çıktı. Bunun üzerine İngiltere,


Kahire'de Kral'ın sarayını kuşatarak, 4 Şubat 1942'de bölgedeki
İngiliz Elçisi Kral Faruk'a bir ültimatom vererek, ya Nahas Pa­
şayı Başbakan olarak atamasını, yapmadığı taktirde ülkeden
ayrılmasını söyledi53• 4 Şubat olayında İngiltere Sefiri Sir Miles
Lampson'nun, kullandığı taktikler İngiltere'nin Mısır'ın içiş­
lerindeki kontrolünü bir kere daha vurgulamış ve bu durum
milliyetçileri öfkelendirmişti. Ayrıca bu olay, Mısır'ın zaten za­
yıflamış olan parlamenter sisteminin de çöküşünü hızlandır­
mış oldu. Kral, aşağılanmış ve Vafd'ın gücünü kısmaya kesin­
likle karar vermişti. Buna karşılık Vafd da çıkmaza düşmüştü.
1936'da bir Vafd Hükumetinin Mısır'da İngiliz varlığının de­
vam etmesi koşuluyla bağımsızlık antlaşmasını imzalaması gibi,
parti bir kere daha milliyetçi ilkelerini terk etmeye ve siyasal
iktidar için İngiltere ile işbirliğine hazır görünmüştü. Bundan
sonraki on yıl içinde Vafd, 1942'de İngiliz tanklarının koruması
altında iktidara gelmiş olmasının sonuçlarını yaşayacaktı54•

7. Mısır Öncülüğünde Ortadoğu' da


Arap Birliği Kurma Girişimi
1942'den sonra Mısır Başbakanı Nahas Paşa, İngiliz çı­
karlarının korunması amacıyla bir Arap bloğunun kurulma­
sını isteyen İngiltere'nin desteğiyle Arap ülkelerini bir araya
getirmek için öncülük yapmıştır55. Nitekim 29 Mayıs 1941'de
İngiliz Dışişleri Bakanı Anthony Eden "Kanımca Arap ülkeleri
arasında doğal ve belirli çerçevede gelişen ekonom ik ilişkilerin
yanı sıra politik ilişkileri de geliştirmek gerekiyor. Majestelerinin
hükumeti bu konuda hazırlanacak detaylı bir plana her türlü
desteği vermeye hazırdır" şeklinde konuşmuştur56•
53 Sabit Duman. a.g.e, s. 370.
54 William L.Cleveland. a.g.e, s. 228-229.
55 Behçet Kemal Yeşilbursa, Ortadoğu 'da Soğuk Savaş ve Emperyalizm (İngiltere­
Amerika 'nın Ortadoğu Savunma Projeleri ve Türkiye 1945-1 955 ), s. 27.
56 Sabahattin Şen, a.g.e, s . 105.

30
ORTA D O (; U TARİ H İ N D E M I S IR

İngiltere'nin, Kral Faruk'a zorla kabul ettirdiği ve bunun


sonucu olarak Kral ile araları iyi olmayan Mısır Başbakanı Na­
has Paşa, Mısır'ın Arap dünyasında liderliğini öne sürmenin
Kral'a karşı kendisini öne çıkartacağını düşündü. Zaten daha
önce halifeliği Kahire'de tekrar yaratma ümitleri taşıyan Kral,
bu gerçekleşmeyince Kahire merkezli bir Arap liderliğini ha­
lifelik yerine kabul edilebilir bir ikame olarak görmeye baş­
lamıştı. Bu yüzden bütün bu faktörler Mısır'dan bir açıklama
yapılmasını zorunlu kıldı. Mısır Senatosu'na yaptığı bir konuş­
mada Nahas Paşa şu açıklamaları yaptı: ''Sayın Eden açıklamayı
yaptığında düşündüm ve başarmanın en iyi yolunun onu Arap
hükumetlerinin kendilerine bırakmak olduğu sonucuna vardım.
Diğer Arap hükumetlerine tek tek danışarak, Mısır Hükumetinin
resmi bir girişimde bulunması ve daha sonra Mısırın bu farklı
görüşleri mümkün olduğunca koordine etmesi gerektiğini düşün­
düm. Mısır, sonra Arap temsilcilerini konuyu birlikte tartışmak
üzere davet edecek. Bir antlaşmaya varılırsa Mısır, kendi ülke­
sinde Mısır Başbakanı 'nın başkanlık ettiği bir toplantı düzenle­
yecek". Bu doğrultuda Mısır Başbakanı, Irak, Suriye, Ürdün, Su­
udi Arabistan, Lübnan ve Yemen liderleriyle Arap Birliği'nin
başarı şansı ve olabilirliği hakkında bir dizi toplantı yapıldı.
Bu iki taraflı konuşmalar, 1943'ten 1944'ün ortalarına kadar
Mısır'ın liderlik rolünü üstlenmeye kararlı olduğunu vurgula­
ması ile devam etti. Arap milliyetçiliğini savunan Mısırlı söz­
cüler, Mısır tarihinin Arap köklerine vurgu yaparak bu siya­
sal girişimi entelektüel olarak meşrulaştırmaya çalıştılar. Bu
sözcülerin belki de en önde geleni ve en inançlısı olan, daha
sonra da 1945'te Arap Ligi'nin ilk genel sekreterliğini üstle­
nen Abdülrahman Azzam, "Mısırın İsa 'dan önce de bir Arap
ülkesi" olduğunu samimi bir dille ifade edecekti.
Haziran 1944'te Mısır Hükfımeti, diğer Arap hükfımetlerirıi
ve siyasal liderlerini Arap Birliği ve işbirliği konusunda
İskenderiye'de resmi olarak davet etti. Mısır, Irak, Suriye,

31
S Ü P E R G Ü Ç L E R i N ORTA D O G U M Ü C A D E L E S İ

Lübnan, Trans-Ürdün, Suudi Arabistan ve Yemen' in yanında Fi­


listinli Arapların temsilcisinin katıldığı konferans, 25 Eylül' den
8 Ekim' e kadar sürdü. Konferans sonucunda, merkezi Kahire' de
bulunacak olan Arap Ligi' nin 1945 ' te resmi olarak kurulma­
sına temel teşkil eden " İskenderiye Protokolü" formüle edildi57•
Böylece Arap devletleri delegeleri, genel bir toplantı yaparak,
Arap Birliği Arıtlaşmasını büyük bir törenle imzalamışlardır58•
Fakat Arap Birliği'ni sağlamayı amaç edinen bu kuruluş bir
süre soma tamamen Mısır'ın hakimiyetine girmiştir59• İngiltere,
Fransa'nın aleyhine etkisini arttırmayı plarılayarak, bu Arap
koordinasyonu eğilimini destekledi. Arap Birliği'nin sorunu
Arap devletlerinin sadece tek bir konuda anlaşabilmeleriydi:
Yahudilerin Filistin' de bir devlet kurmasını istemiyorlardı 60 •

Arap Birliği, Arapların problemlerinin tartışılacağı bir plat­


form olarak ortak bir Arap bilincinin gelişmesine katkıda bu­
lumnak kadar; üye devletler arasındaki ilişkileri güçlendirmek,
politikaları uyumlu hale getirmek ve bağımsızlığı korumayı da
hedeflemekteydi61 • Arıcak Arap Birliği, Suudi Arabistan ile Ür­
dün ve Irak'taki Haşimi Krallığı arasındaki kıskançlık ve gü­
vensizlik, Suriye ve Lübnan'ın cumhuriyet oluşu; Mısır' da farklı
bir hanedarılığın bulumnası ve değişik Arap ülkelerindeki ayrı
seviyelerde ilerleyen siyasi ve ekonomik gelişmeler ve buna
benzer sorunlarla karşı karşıya kalmışlardır. Mısır, Suudi Ara­
bistan ve Irak kendilerini diğer Arap ülkelerinden daha üstün
görüyor ve bir Arap milliyetçiliği hareketinde lider olmaları
gerektiğini savunuyorlardı. Bu kıskançlık devam etti ve birleş­
meyi engelledi. Arap ülkeleri sadece İsrail' e karşı duydukları
korku ve nefret konusunda birleşiyorlardı. İsrail' in kurulmasını

57 Adid Davişa, Arap Milliyetçiliği, (Çeviren: Lütfi Yalçın), Literatür Yayınları, İstanbul,
2004, s. 1 1 0- 1 1 ! .
58 Ulus Gazetesi, 2 3 Mart 1 945, s . 5.
59 Behçet Kemal Yeşilbursa, Ortadoğu 'da Soğuk Savaş ve Emperyalizm (İngiltere­
Amerika 'nın Ortadoğu Savunma Projeleri ve Türkiye 1945-1955 ) , s. 27.
60 Arthur Goldschmidt JR.-Lawrence Davidson, a.g.e, s. 348.
61 Sabahattin Şen, a.g.e, s. 106.

32
ORTA D O G U TARİ H İ N D E M I S IR

kendilerine karşı yapılmış bir haksızlık ve Batı emperyalizmi­


nin bir örneği olarak görüyorlardı. İsrail' in Filistin' de zorla ku­
rulduğuna ve Batılıların kuklası olduğuna inanıyorlardı. An­
cak İsrail'in kurulması bir başka deyişle Filistin sorunu Arap
Birliği'nin kurulmasını teşvik etti. Filistin sorununa bir çözüm
bulunamaması Arap Birliği fikrinin ve milliyetçiliğin güçlenme­
sini ve canlı kalmasını sağladı. Arap Birliği düşüncesi, 1 9 5 2 ' de
Cemal Abdülnasır tarafından tekrar ortaya atıldı. Nasır'ın hare­
keti, Arap siyasi düşüncesine göre önceliklerine nazaran yeni
bir devrim ve sosyal reform olarak kabul edildi62•

8. İkinci Dünya Savaşı'mn Sonu ve


Mısır'ın Tam Bağımsızlık Girişimi
İkinci Dünya Savaşı'nın sonunda İngiltere, Ortadoğu' da
en büyük güç olarak bölgedeki pozisyonunu Birinci Dünya
Savaşı'ndan çok daha sıkı bağlantılı olarak devam ettirdi63• İn­
giltere, Mısır'ın dış politikasında da egemen olmaya devam etti.
dzellikle de İngiliz birliklerinin Süveyş 'teki varlığı ve Sudan
meselesi, iki ülke arasında problem olmaya devam etti64• öyle
ki Kahire, İskenderiye ve Kanal Bölgesi'nde mevcut elli bin İn­
giliz birliği vardı. İngiliz askeri stratejistler savaş sonrasında
bölgenin stratejik değer bakımından çok önemli olduğunu be­
lirttiler. İngiltere'nin büyük bir güç olarak kalması için İngilte­
re' deki emperyaller, Akdeniz ve Ortadoğu'nun kontrolünü elde
tutmanın gerekli olduğunu tartışarak, Mısır üssü İngiltere' nin
geniş Ortadoğu sorumluluklarını üstlenen bir muhafız olarak
hem de Sovyetler Birliği'ne karşı atom hücumlarını yapabile­
ceği potansiyel bir hava üssü olarak, İngiliz stratejisinin önemli

62 Behçet Kemal Yeşilbursa, Ortadoğu 'da Soğuk Savaş ve Emperyalizm (lngiltere­


Amerika 'nın Ortadoğu Savunma Projeleri ve Türkiye 1 945-1 955 ), s. 28.
63 Robert Mcnamara, a.g.e, s. 16.
64 Glenn Earl Perry, United States Relations With Egypt (1951 - 1 963), Egyptian Neutra­
lism And The American Alignment Policy, (Basılmamış Doktora Tezi), University Of
Virginia, 1963, s. 18.

33
S Ü P E R G Ü Ç L E R İ N O R TA D O CU M Ü C A D E L E S İ

bir köşe taşı olarak kalınası gerektiğini ifade ettiler65• B u ko­


nuda ayrıca İngiltere, savaş sonrası Ortadoğu'da tam olarak
stratejik yapılanma konusunda zorluklar yaşıyordu. Nitekim
Kahire'deki elçilik Londra'ya bu gereklilikleri, 1943 öncesin­
deki gibi tanımlaması için baskı yapıyordu. Büyük Elçi Kille­
arn bu konuda "Negatif ve tanımlanmamış bir davranış teh­
likesi olduğunu ancak savaş sona doğru yaklaştıkça ve onun
tehlikeleri daha da azaldıkça Ortadoğu 'daki ve Yakındoğu 'daki
insanlar için biz, milli huzursuzluklar ve popüler taşkınlıklar ile
yüzleşmeliyiz 'M ifadesini kullanmıştır.
Savaş bittiği zaman Mısır her ne kadar bağımsız bir devlet
ise de fiilen İngiliz hakimiyeti altında görünmekteydi. İngiltere
ile Mısır arasında 1936 Ağustos'unda imzalanmış olan ittifak
antlaşması, İngiltere'ye Mısır limanlarını, hava meydanlarını,
ulaştırma vasıtalarını kullanma imkanını tanıyor, sadece savaş
değil, milletlerarası bir tehlike halinde sıkıyönetim ve sansür
uygulamak hakkını da veriyordu. Bu antlaşma, Avrupa'da sa­
vaş bittikten sonra Mısır için kabul edilebilir bir bağ olmak­
tan çıkmıştı. Uzakdoğu'daki dominyonlarına bağımsızlık ver­
meye başlamış olan İngiltere, Süveyş Kanalı'nın mevcudiyeti
dolayısıyla aynı anlayışı Mısır'a göstermeye hazır görünmü­
yordu. İngiltere, Mısır' dan çekilecek olursa burada bir otorite
boşluğu doğacağı ve bunun başka bir devlet tarafından dol­
durulabileceği endişesini taşıyordu. Bu sebeple Mısır'ın 1936
Antlaşması'nın ortadan kaldırılması arzusuyla ortaya çıktığı
günden itibaren İngiltere bir Ortadoğu savunma sistemi dü­
şüncesine saplanmıştı. Kendi kontrolü altında olacak bu sistem
ile Doğu Akdeniz' de nüfuzunu devam ettirme arzusundaydı.

1936 Antlaşması 20 yıl için geçerli olacaktı; ancak 1956


yılında gözden geçirilmesi mümkündü. İkinci Dünya Savaşı'nı

65 Robert Mcnamara. a.g.e, s. 1 6 .


66 Stefanie Katharine Wichhart, Intervention: Britain, Egypt And Iraq During World War
II, (Basılmamış Doktora Tezi), University of Texas, ABD, 2007, s. 367.

34
O R TA D O G U TARİ H İ N D E M I S I R

takip eden ve bağımsızlık cereyanlarının alıp yürüdüğü, eski


müstemlekelerin hür milletler camiasına katılmaya başladığı ve
üstelik güçlü müttefık ABD'nin de bu cereyanın başını çektiği
bir dönemde, İngiltere'nin şiddet siyaseti takip etmesi de düşü­
nülemezdi. Bu sebeplerle İngiltere Başbakanı Attlee, 1 945 yılı
sonunda 1 936 Antlaşması'nın gözden geçirilmesini kabul etti67•
İngiltere Hükumeti, bütün askeri güçlerini Mısır'dan
çekmeye niyetli olduğunu duyurdu. Hem Mısır'ın hem de
İngiltere'nin katılacağı birleşik bir savunma şemasının oluş­
turulması kararlaştırıldı68• 1946 yılında başlayan temaslar ve
görüşmeler o yılın Ekim ayında Mısır Başbakanı Sıtkı Paşa ile
İngiliz Dışişleri Bakanı Bevin arasında yeni bir antlaşma tasa­
rısının parafe edilmesiyle sonuçlandı. Bu tasarıya göre, İngi­
lizler; 3 1 Mart 1 947'ye kadar Kahire, İskenderiye ve Delta'daki
bütün kuvvetlerini Kanal Bölgesi'ne çekecekler; 1 Eylül 1949
tarihine kadar da Kanal Bölgesi'nden çıkıp gideceklerdi. Buna
karşılık Mısır, komşu devletlere bir saldırı halinde İngiltere
ile bir "Müşterek Savunma Konseyi" oluşturmayı ve burada,
Ortadoğu'yu tehdit eden tehlikeler konusunda hükumetlere
yapılacak tavsiyeleri müzakere etmeyi kabul etmekteydi. Ant­
laşma, Mısır'a ne İngiltere'nin yanında savaşa girmek ne de
İngiltere'ye üs vermek mecburiyeti getirmekteydi. Dolayısıyla
Mısır için daha sonra yapacağı antlaşmadan çok daha müsait
şartlar taşıyordu. Ancak Kral Faruk bu antlaşmayı beğenmeye­
rek, 26 Kasım 1946'da müzakere heyetini azletti ve Başbakan
Sıtkı Paşa da istifa etmek zorunda kaldı. Kral Faruk'u bu şe­
kilde harekete sevk eden sebep Sudan konusu idi. Sudan, kağıt
üzerinde Mısır-İngiltere ortak egüemenliği gibi görünmekle be­
raber, fiilen İngiltere'nin himayesinde idi. Kral Faruk, Sudan'ın
67 Kamuran Gürün, Dış ilişkiler ve Türk Politikası (1939.dan Gün ümüze Kadar), Ankara
Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi, Ankara, 1 983, s. 309- 310.
68 Mohamed Awad, "Egypt, Great Britain and The Sudan" The Middle East Journal,
Vol : l , No:3, July, 1 947, s. 283.

35
S Ü P E R G Ü Ç L E R İ N O RTAD O G U M Ü C A D E L E S İ

Mısır ile birleşmesini istemekteydi. İngilizler, Sudan' daki İngi­


liz Yüksek Komiserliği'nin görevine devam etmesi ve Sudan' ın
savunulması için alıninış tertiplerin sürdürülmesi şartıyla bu
ülkenin Mısırla bir hanedan birliği kurabileceğini kabul et­
mekteydi ve hazırlanan tasarıya bu şekilde bir protokol ek­
lenmişti. Sıtkı Paşa Kahire'ye dönünce yaptığı bir konuşmada;
Sudan ile Mısır' ın Mısır tahtı altında nihai şekilde birleşmiş ol­
duklarını söyleyince Attlee bunu tekzip etti. Antlaşmanın ya­
pılmamasının sebebi de bu oldu. Mısır, Temmuz 1 947'de an­
laşmazlığı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'ne götürdü.
Şikayeti hem İngiliz askerlerinin Mısır' dan çıkınayışı hem de
Mısır-Sudan birleşmesine mani oluşu idi. Tarafların görüşle­
rinde bir değişiklik olmadığı cihetle ilerleme mümkün olmu­
yordu. 1 1 Nisan 1 9 5 1 günü İngilizler yeni bir teklif yaptılar:
Kuvvetlerinin 1 956 sonunda Kanal Bölgesi'ni terk edeceklerini

fakat fevkalade bir hal vukuunda geri dönmelerine izin veri­


leceğini, mevcut üslerin çalışır halde tutulacağını ve bu mak­
satla askerler çekilince sivil teknisyenler geleceğini, bunların
çalışmasının bir Mısır-İngiliz kontrol heyeti tarafından gözle­
neceğini belirten bir anlaşmanın imzasını teklif ettiler. Mısır
bu teklifi, 24 Nisan' da reddetti69•
İngiltere'nin mutlak surette Mısır ile yapmak istediği her
antlaşmada bölgede asker bulundurma isteği yer almaktaydı.
Yani Süveyş Kanalı Bölgesi veya Ortadoğu' daki hayat sahası,
Filistin meselesinin ortaya çıkınasıyla bölgeye olan müdaha­
leyi arttırmış ve İngilizler, iki büyük güç olan ABD ve Sovyet­
ler karşısında direnmeye çalışmışsa da bunda pek de başarılı
olamamıştır. Ortadoğu, İngiltere için çok büyük bir öneme sa­
hipti. Haziran 1 946' da İngiltere Genelkurmayı bu önemi şu şe­
kilde vurgulamıştır:

69 Kamuran Gürün, a.g. e, s. 3 10-3 1 1 .

36
O R TA D O C U TA R İ H İ N D E M I S I R

1) Ortadoğu sadece İngiltere'nin güvenliği için değil, im­


paratorluğa bağlı diğer ülkeler için de önemlidir.

2) Düşmanımız Sovyetler Birliği'nin önem verdiği ve bu


ülkeden gelebilecek olası saldırılara karşı koyabilecek bölge­
deki hava üsleri muhafaza edilmeli.

3) İngiltere' nin var olan petrol stoklarının güvenliği sağ­

lanmalı.

4) İngiliz askeri gücünün kolayca yok edilemeyeceği fık­


rini Sovyetlere kabul ettirilmeli ve İngiltere'nin gerek ilişki içe­
risinde gerekse üslerinin olduğu bir bölgede saldırı ihtimaline
karşı daha güçlü bir üs kurulmalı.

Ortak Planlama Grubu'nun Mart 1949' daki raporuna göre


İngiltere'nin Ortadoğu' daki temel stratejik ihtiyaçları şunlardı:

Stratejik konuma sahip hava üssü.

Mısır' da ana üs.

İngiltere ve müttefiklerine gerekli olan Süveyş üssünü


ve Ortadoğu' daki petrol bölgelerini koruyabilmek için
başta Mısır olmak üzere bölge ülkeleriyle iyi ilişkiler.

Bu sebeple Ortadoğu ülkelerinin istikrar ve refah içinde


bulunması, dostane ilişkilerin devam etmesi, İngiltere için çok
önemliydi7 0 •

70 Behçet Kemal Yeşilbursa, Ortadoğu'da Soğuk Savaş ve Emperyalizm (İngiltere­


A merika 'nın Ortadoğu Savunma Projeleri ve Türkiye 1945-1955 }, s. 20-2 1 .

37
Birinci Bölüm

O rtad o ğ u ' d a D e ğ i ş e n Gü ç D e n g es i

1. 1. ABD ve Sovyet Rusya'nın


Dış Politikasında Ortadoğu

1. 1. 1. ABD'nin Dış Politikasında Ortadoğu

B irinci Dünya Savaşı' nın bitiminde ABD açısından


Ortadoğu'da benimsemekte olduğu açık kapı siyasetine uy­
gun olduğu, üstelik siyasi sorumluluk altına girmeyeceği için
İngiliz ve Fransız manda yönetimlerini kabullenmek ve bura­
dan maksimum ekonomik avantajı elde etmeye çalışmak, ma­
kul bir çözüm gibi görünmüştür. Dolayısıyla yeni sömürgecilik
ilişkileri Ortadoğu'ya Arap topraklarını ve halklarını bölen ve
petrol kaynaklarını sömürme olanağı yaratan gelişkin bir sis­
tem olarak girmiştir. Aynı zamanda bağımsızlık ve egemenlik
düşüncesinin içi boşaltılmış, Araplar kendi topraklarını, kay­
naklarını ve ekonomilerini kontrol edemedikleri bir konumda
yaşamak zorunda kalmışlardır71 •

Daha öncede belirttiğimiz gibi, Birinci Dünya Savaşı son­


rasında Osmanlı' nın savaştan yenik ayrılması sonucunda galip

71 Zeynep Güler, Süveyş'in Batısı nda Arap Milliyetçiliği (Mısır ve Nasırcılık), Yenihayat
Kütüphanesi, İstanbul, 2004, s. 143.

39
S Ü P E R G Ü Ç L E R l N O R TA D O GU M Ü C A D E L E S l

devletlerden İngiltere ve Fransa, Ortadoğu ülkelerini bağını­


sızlık vaatleriyle kandırmış, oyalamış ve mandater sistemlerini
uygulamaya koymuşlardır. Ancak bu iki emperyalist güç, Arap
Ortadoğusu'nda başlayan milliyetçilik duygularını bastıramamış
ve iki savaş arası dönemde artık bölgedeki hakimiyetlerini de­
vam ettiremeyeceklerini anlamış olmalıdırlar ki, İkinci Dünya
Savaşı ile birlikte oluşan iki kutuplu Doğu-Batı bloğunda gö­
revi kendilerine yakın olan süper güçlere yani ABD ve Sov­
yet Rusya'ya bırakmışlardır. Bir bakıma özellikle bu devletler,
İkinci Dünya Savaşı sorırasında çıkarlarını bölgede nasıl devam
ettirebilecekleri konusunda endişeye kapılmışlardır.
İkinci Dünya Savaşı'ndan sorıra ABD'nin Ortadoğu politi­
kası genel olarak komünizmi frenlemek olarak tasarlanmıştır.
Süpergüçler arasında büyük bir askeri karşılaşma olmaksızın
bölgedeki ticari çıkarların korunması amaçlanmıştır. ABD için
daha da önemlisi bölgenin çöl kumları altında yatan petrol re­
zervleridir. Bu yüzden ABD'nin bölgede üç temel amacı vardı:
Komünist üstünlüğünü engellemek, büyük geniş petrol kaynak­
larını korumak, Ortadoğu ve Hindistan' a giden deniz yollarını
açık tutmaktır. Bu amaçları gerçekleştirmek için ABD, iki me­
todu hayata geçirmeye çalışmıştır: Birincisi, Ortadoğu' da Mı­
sır' daki karargahlarıyla bölgesel bir savunma sistemi inşa et­
mek; ikincisi de bölgenin ekonomik gelişmesini finansal destek
sağlayarak, geliştirmektir72• ABD'nin bu amaçlarını gerçekleşti­
rebilmesi Ortadoğu ve Batı açısından kolay olmamıştır. Çünkü
bu konuda kendisine rakip olacak ve bölgedeki sürece ortak
olacak Sovyetler, iki kutuplu bir düzenin oluşumuna katkı sağ­
layacaktı. Bu amaçlarla ABD bölge için adımlar atmaya başla­
mıştır. Bu adımların başında İkinci Dünya Savaşı sonrasında,
bölgeye ilgisini gittikçe arttıran Sovyet Rusya'ya karşı tedbirler
72 Saleh Mustafa Muftah, The Injluences ofAmerican-Jsraeli Relations Upon American
-Egyptian Relations- 1 948 Through The Suez War Of 1 956, (Basılmamış Doktora Tezi),
Denver University, Denver, 1 984, s . 197.

40
O R T A D O G U ' DA D E G İ Ş E N G Ü Ç D E N G E S İ

almak gelmekteydi. B u tedbirlerin esasını Sovyetlere karşı böl­


gede kurulacak olan savunma ve birlik paktları olacaktır. Bu
girişimler ABD ve Sovyet Rusya arasındaki kontrol rekabeti,
dünyada Soğuk Savaş dönemini başlatacak ve Soğuk Savaş'ın
en önemli rekabet alanı Ortadoğu; Ortadoğu'nun en önemli
rekabet alanını ise Mısır oluşturacaktır.

İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra ABD için Ortadoğu' daki


diğer önemli stratejik mesele, bölgede devasa petrol potansi­
yelinin üzerindeki kontrolün korunmasıydı73• Çünkü savaş sı­
rasında şekillenen iki kutuplu ABD-Sovyet rekabeti bu güçleri
savaş sonrasında ihtilafa sürüklemiştir74• Nitekim ABD böl­
gedeki petrolün Batı'ya akışını ve kontrolünü sağlamak zo­
rundaydı. Bu amaçla Soğuk Savaş, Ortadoğu'ya girerken ve
ABD' nin giderek bölgede dominant Batı gücü olarak İngiltere
ve Fransa'nın yerini almasında ABD-Suudi Arabistan ilişkisi
de önemli olmuştur75•

ABD, bölgedeki gücünü artırma amacıyla 1 943'te Dahran' da,


Suudi petrol sahalarının göbeğinde askeri üs kurmaya ka­
rar verdi ve İbn Suud ile antlaşma imzaladı. 1 944- 1 946 yıl­
ları arasında kurulan ve Avrupa ile Japonya dışındaki en bü­
yük üs olan ABD Hava Kuvvetleri Üssü, hem Washington' un
Moskova ile stratejik yarışında hem de İngiltere ile ekonomik
alandaki rekabetinde ABD çıkarlarını korumak ve büyütmek
amacını taşıyordu76• Antlaşmaya göre ABD, üssü üç yıl sü­
reyle kullanacak ve daha sonra Suudi Arabistan'a devrede­
cekti. Üs, 1 946'da tamamlandı ve 1 949'da ABD'nin kullanım
hakkı bittiğinde Sovyetlerin hakim olduğu bölgeye yakınlığı
sebebiyle büyük bir önem kazandı. Bu nedenle ABD 1 949'da

73 Yevgeni Primakov, Rusların Gözüyle Ortadoğu, (Çev: Olga Tezcan), Timaş Yayınları,
İstanbul, 2009, s. 1 2 3 .
74 Gılbert Achcar, Kaynayan Ortadoğu, İthaki Yayınları, İstanbul, 2004, s. 1 7
75 Rashid Khalidi, Sowing Crisis, (The Cold War a n d American Dominance i n the Middle
East ), Beacon Press, Bostan, 2009, s. 1 7 .
76 Gılbert Achcar, a.g.e, s . 1 7 .

41
SÜPER GÜÇLERİN ORTADOGU MÜCADELESİ

antlaşmayı uzatmak istedi. Fakat ABD'nin teklifi Filistin so­


runu sebebiyle Suudi Arabistan tarafından soğuk karşılandı77•
ABD, özellikle 1 945'ten sonraki dönemde Sovyetler Birliği'niri
bölgede kontrolünü veya etkisini geliştirmesine karşı duyarlı
olmuştur. Böyle bir tehlikenin gerçek olabileceğine inandırılan
bölgedeki ülkeler de Sovyetlerin politikalarına ve kendileriyle
ilişkileri geliştirme doğrultusundaki isteklerine hep kuşkuyla
bakmışlar ve ABD'nin desteğini arar bir duruma gelmişler­
dir. ABD'nin bölgenin güvenliğini sağlama ve bunu hiçbir şe­
kilde şansa bırakmama yönündeki politikasının bu çerçevede
bir süreklilik arzettiği görülmektedir. Diğer taraftan Sovyetler
Birliği'nin İkinci Dünya Savaşı sonrasında bir güvenlik kuşağı
(cardan sanitaire) oluşturmak amacıyla komşu ülkeler üzerinde
doğrudan veya dolaylı bir biçimde baskı oluşturması ve bazı­
larını egemenliği altına alması bölge ülkelerinin kuşkularını
haklı çıkardığı gibi, ABD'nin Sovyet tehdidi inandırıcılığını
güçlendirmiştir. ABD, bu çerçevede Ortadoğu'nun ve Körfez
bölgesinin Sovyet Rusya kontrolüne geçmesine karşı gelenek­
sel İngiliz politikasının yerini alarak, bir taraftan da bölge ül­
keleriyle ilişkilerini geliştirirken, diğer taraftan tampon işlevi
gören Kuzey Kuşak (northern tier) ülkelerine askeri ve teknik
yardımlarda bulunmuştur78•
ABD ile Sovyetler Birliği arasındaki Soğuk Savaş müca­
delesi Ortadoğu'nun tamamını etkilemişse de süper güç reka­
betinin içine çekilen ilk bölge devletleri, Sovyetler Birliği'nin
komşuları Türkiye ile İran olmuştur. Sovyetler Birliği'nin ku­
şatma politikasının bir parçası olarak ABD, iki devlete de eko­
nomik ve askeri yardım sağlamıştır. 1 945'te hem Türkiye hem
İran, Sovyetler Birliği'nin egemenliklerine yönelik tehditleriyle
karşı karşıyaydılar. Nitekim Moskova, Doğu Anadolu' daki Türk
77 Behçet Kemal Yeşilbursa, Ortadoğu'da Soğuk Savaş ve Emperyalizm, (İngiltere­
Amerika 'nın Ortadoğu Savunma Projeleri ve Türkiye, 1 945- 1 955 ), IQ Kültür Sanat
Yayıncılık, İstanbul, 2007, s. 37.
78 Tayyar Arı, Irak, İran, ABD ve Petrol, Alfa Basım Yayın, İstanbul, 2007, s. 2 1 6-217.

42
O R TA D O G U ' D A D E G İ Ş E N G Ü Ç D E N G E S İ

topraklarında hak iddia etmiş ve Boğazların denetiminden pay


istemişti. İngiltere ve ABD'nin teşvikiyle Cumhurbaşkanı İnönü
Hükfuneti, Sovyet isteklerini reddetmiştir. ABD, bunu Sovyet
yayılmacılığının bir parçası olarak görmüş, Türkiye'nin stra­
tejik önemini ve o ülkeyi komünizme karşı gelişen ABD itti­
fakı içinde yer almasının uygun olacağını düşünmüştü. Ankara,
Sovyetlere karşı kendi başına direnemeyeceğini bildiğinden,
ABD'nin mali ve askeri yardımını kabul ederek, Türk toprak­
larında askeri üsler açılmasını onaylamıştır. Sovyetlerle baş­
layan İran sorunu ise Sovyetlerin İran'ın Azerbaycan vilaye­
tindeki tutumu yüzünden başladı. Savaş sona erdikten sonra
Sovyet askerleri 1 941 'de imzalanan antlaşmayı ihlal ederek,
bölgede kaldılar. ABD'nin güçlü desteğini alan İran Hükfuneti,
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'ne şikayette bulundu ve
Sovyetler Birliği 1 946 baharında askerlerini İran toprakların­
dan çekmeyi kabul etti79•

1. 1.2. Truman Doktrini

Truman Doktrini'nin temeli, ABD yöneticilerinin sürekli


ve ağır bir Sovyet tehdidi altında bulunma korkusudur. Bu
korku, savaştan sonra Avrupa'da ortaya çıkan olaylardan ve
ABD' nin bu olayları yorumlayış biçiminden doğmuştur. Böy­
lece 1 947 yılını izleyen dönemde ABD dış politikasının temel
anlayışı, komünizme karşı açılan savaş olmuştur ve bu sava­
şın çıkış noktasında da Truman Doktrini vardır8°.

Truman Doktrini, ABD Başkanı Henry Truman' ın 1 2


Mart 1 947' de kongrede yaptığı konuşmadır. Truman, Kong­
reye sunduğu raporda ABD dış politikasının esasının dünya
çapında komünizıni durdurmak ve çembere almak olduğunu
ilan etıniştir. Bu amaçla ABD, savaşın yıkıntılarını taşıyan Batı

79 William L.Cleveland, Modern Ortadoğu Tarihi, (Çev: Mehmet Harmancı), Agora Ki­
taplığı, İstanbul, 2008, s. 307.
80 Oral Sander, Siyasi Tarih ( 1 918-1 994), İmge Kitapevi, Ankara, 2003, s. 257.

43
S Ü P E R G Ü Ç L E R İ N O R TA D O GU M Ü C A D E L E S İ

Avrupa'nın güvenliğini sağlamak v e başka bölgelerde d e söz


sahibi olmak istiyordu. Savaşın sonlarında bozulmaya başlayan
ABD-Sovyetler Birliği ilişkileri Truman'ın başkan olmasıyla za­
ten su yüzüne çıkmış ve bu doktrinle iyice gerginleşmiştir81 •

Sovyetler Birliği'nin ikinci Dünya Savaşı'ndan hemen sonra


İran' dan askerlerini çekmemesinin yanı sıra, Türkiye' den bo­
ğazların ortak denetimini ve bu doğrultuda üs talep etmesi ve
Yunanistan' daki iç savaşta komünistleri desteklemesi bu dev­
letleri doğrudan Sovyet tehdidi ile karşı karşıya bırakmıştı. Do­
layısıyla İngiltere, ABD Hükfunetine Türkiye ve Yunanistan
hakkında vermiş olduğu notalar ile Batı'nın bölgedeki çıkarla­
rını koruma adına geleneksel sorumluluklarını yerine getireme­
yeceğini ve bir Sovyet saldırısının ancak etkin ABD taahhüt­
leriyle önlenebileceğini bildirmişti. Çünkü İran ve Türkiye'nin
Sovyet etkisine girmesi tüm Ortadoğu'yu doğrudan Sovyet teh­
didi ile karşı karşıya bırakabileceği gibi, Yunanistan'ın Sovyet­
lerin kontrolü altına girmesi de tüm Batı Avrupa' nın güven­
liğini tehdit eden bir durum ortaya çıkaracak ve böylece hem
Ortadoğu' da hem de Avrupa'da güç dengesi Sovyetlerin le­
hine bozulmuş olacaktı82•

ABD, gerek kendileri ve gerekse Batı açısından büyük bir


öneme sahip olan ve özellikle petrol bölgesi olması sebebiyle
Avrupa'nın ve kendilerinin büyük bağımlılık duyduğu Orta­
doğu bölgesinde savaş sonrasında zayıflayan Batı egemenli­
ğinin yerini almak, ortaya çıkan durumu kendi lehine değer­
lendirmek ve Sovyet Rusya'yı bölgeden uzak tutabilmek için
Truman Doktrini'nin uygulama alanını bu bölgeye de kaydırma
zorunluluğu duymuştur. Zira Ortadoğu bölgesinin Sovyet ege­
menliği altına girmesiyle ABD ve Batılı devletlerin petrol kay­
nakları bu devletin denetimi altına girebilir ve bu bölgede sos­
yalizm ideolojisi yayılabilirdi. Ortadoğu ve Akdeniz' de Sovyet

81 Turgay Merih, Soğuk Savaş ve Türkiye (1 945-1 960), Ebabil Yayınları, Ankara, 2006, s.

46.
82 Tayyar Arı, a.g.e, s. 239.

44
O R TA D O C U ' DA D E C i Ş E N G Ü Ç D E N G E S İ

egemenliğinin kurulması başka bir deyişle ABD v e Batılı dev­


letlerin bölgeden kovulması, gerek ekonomik ve gerekse siyasi
bakımdan ABD'nin uluslararası prestijine büyük zarar verebi­
lirdi. Daha da kötüsü Batılı devletlerin savaş sırasında çöken
sanayilerini yeniden ayağa kaldırmak olanaksızlaşabilirdi83 •

Bu amaçla Başkan Truman, 1 2 Mart 1 947'de kongrede yap­


tığı konuşmasında özgür .insanların kendi ulusal bütünlükle­
rini saldırgan hareketlere karşı korumalarına yardım etmekte
isteksiz davranıldığı takdirde, totaliter rejimlerin kendilerini
zorla empoze edeceklerini bildiriyor ve ABD 'nin politikasının
özgür insanların iç ve dış baskılara karşı desteklenmesi ol­
ması gerektiğini vurgulayarak, bu tür baskılarla karşı karşıya
olan ülkelere ekonomik ve mali yardım yapılmasının zorunlu
olduğunu işaret ediyordu. Kısacası Truman, özgür ulusların
ABD'nin desteğine ihtiyaç duyduğunu eğer ABD, bu desteği
sağlamada kararsız davranırsa dünya barışının tehlikeye dü­
şeceğini söylüyordu. Truman bu nedenle kongreden Türkiye
ve Yunanistan'a 400 milyon dolar ekonomik yardım yapılına­
sını ayrıca, bu ülkelere askeri teçhizat ve ordularını modernize
etmek için sivil ve askeri personel gönderilmesini istiyordu.
ABD, "Kuzey Kuşak" (northern tier) ülkelerine Truman Dokt­
rini çerçevesinde yapılan yardımların yanı sıra, 1 94 7' de Suudi
Arabistan ile üs ve 1 949' da Bahreyn ile liman kolaylığı öngö­
ren birer antlaşma imzaladı. Dolayısıyla Truman Doktrini'nin
ilanı ve Ortadoğu' da ABD taahhütlerinin artmasıyla birlikte,
bölgedeki İngiliz-Sovyet rekabetinin yerini artık ABD-Sovyet
rekabeti almış oluyordu. Bu arada İngilizlerin bölgeden çekil­
mesini birçok devlet memnuniyetle karşılarken, Türkiye ve
Yunanistan, ABD'yi bir yerde Sovyetlere karşı yeni bir denge
unsuru olarak görmüşlerdir84,

83 Mustafa Albayrak, "Türkiye'nin Ortadoğu Politikaları", Fırat Üniversitesi Ortadoğu


Araştırmaları Dergisi, C.III, S. 2, Elazığ, 2005,
s. 1 -65.
84 Tayyar Arı, a.g.e, s. 240.

45
S Ü P E R G Ü Ç L E R i N O R TA D O G U M Ü C A D E L E S İ

İngiltere açısından ise Truman Doktrini, İngiltere'nin iki


geleneksel nüfuz alanı olan Yunanistan ve Türkiye' nin kaybı
anlamına geliyordu. Ancak İngilizlerin Türkiye' deki etkinlik­
lerini ABD'ye kaptırmaları, onları pek endişelendirmişe benze­
miyordu. Çünkü İngiltere, Mısır' daki Süveyş Üssü ve Irak'taki
Habbaniyah ve Shaiba üsleri gibi imparatorluk savunma siste­
minin devamı için çok önemli üslerin bulunduğu ülkeler yerine
göreceli olarak önemi daha az olan Türkiye' deki etkisini yitir­
menin daha kabul edilebilir olduğunu düşünüyordu. ABD 'nin
stratejik planlamasında Ortadoğu' nun önemi artsa da, böl­
gede kapsamlı bir taahhüde girmeyi arzulamaması sebebiyle
İngiltere'nin bölgede egemen güç olarak kalma kararı, iki ülke
arasında ciddi bir anlaşmazlık yaratmadı. Bu elbette ABD 'nin
Ortadoğu' da sömürgeci anlayışla hareket eden bir İngiliz var­
lığını onayladığı anlamına gelmiyordu. ABD yönetimi kendi
ülkesinde ya da dış dünyada Avrupa devletlerinin sömürgeci
politikalarını desteklemek ve suçlanmak konusunda çok has­
sastı. O sırada İngilizler de bölgedeki nüfuzlarını sürdürmek
için Arap dünyasıyla ilişkilerini eşitlik üzerine kurmaları ge­
rektiğinin bilincindeydiler; zira Arap milliyetçiliği bölgede sa­
vaş sonrasında yükselen değerdi. Kasım 1 947'de, İngiliz ve ABD
Dışişleri Bakanlıkları ve de iki ülkenin Genelkurmay temsilci­
leri Washington' da 'Pentagon Görüşmeleri' olarak bilinen mü­
zakereler çerçevesinde bir araya geldiler. Bu müzakereler sı­
rasında İngiltere'nin Ortadoğu' daki Sovyet tehdidi karşısında
genel Batı çıkarlarının başat savunucusu olması kabul edildi.
Görüşmeler sırasında İngiltere, bölgedeki konumunu korumak
ve özellikle de bölgesel Arap devletleriyle mevcut problemle­
rini çözmek için ihtiyaç duyduğu ABD desteğini güvenceye
almıştır. İkinci Dünya Savaşı sonrasında, İngilizlerin bölge­
deki en büyük sorunu, kendilerine bölgede savunma üsleri
kurma izni veren 1 930'larda Araplarla imzalanan ikili antlaş­
maların yenilenmesi meselesiydi. Savaşı takiben bölgede güç­
lenen Arap milliyetçiliği nedeniyle 1 930'lardaki antlaşmaların

46
O RTAD O G U ' DA D E G İ Ş E N G Ü Ç D E N G E S İ

yenilenmesinde ABD desteğini almak, İngilizler için çok önem­


liydi85. Ancak dikkat edilirse Truman Doktrini, temelde Tür­
kiye ve Yunanistan'ı kapsıyordu. ABD, Ortadoğu konusunda
bölgeyi daha iyi tahlil etmek için bir süre daha İngilizlerin böl­
gede kendisinden daha etkin bir rol oynamasını istiyordu. Ni­
tekim 1 940 'ların sonlarında Truman yönetimi, İngilizlerin böl­
gede bu rolü üslenmesine sıcak bakıyordu. Ancak 1 9 5 l ' de bu
politikalar değişti. Artık ABD, Ortadoğu'da yeni bir düzen ol­
ması gerektiğini savunuyordu. 1 9 5 1 sonbaharındaki İngiliz-Mı­
sır çarpışmasından önce ABD, İngilizlerin Mısır' a karşı sert tu­
tumlarını krize temel sebep olarak gösterdiler86•

Daha öncesinde ise Ortadoğu'nun savunulmasını kendi ül­


kelerinin güvenliği için de temel görev saymaya başlayan ABD,
Pentagon görüşmelerinde İngilizlerin Mısır'daki stratejik ola­
naklarını korumasına yardımcı oldukları teminatını verdiler.
Çünkü Süveyş Üssü, konumu ve kendisine yapılan yatırımlar
açısından İngiltere için hayati bir önem taşıyordu. Ayrıca mü­
zakereler boyunca İngiltere ve ABD, Ortadoğu' da olası bir hu­
zursuzluğu ve komünist nüfuzunu engellemek için bölgedeki
ekonomik koşulların iyileştirilmesinin gerekliliği konusunda
anlaştılar. Pentagon görüşmeleri sonunda bu iki devlet resmi
bir antlaşma imzalamaksızın İngiltere'nin Ortadoğu'nun sa­
vunmasından birinci derece sorumlu olması, ABD'nin de her­
hangi bir askeri taahhüt altına girmeksizin bölgeye ekonomik
ve politik destek sağlaması konusunda uzlaşmaya vardılar. O
gün itibariyle bu askeri taahhütleri Yunanistan-Türkiye ve
İran ile sınırlı kalıyordu. ABD 'nin Ortadoğu'nun geri kalan
kısmında askeri herhangi bir taahhüde girmekten kaçınma­
sına rağmen sadece Truman Doktrini'ni ilan etme kararı bile

85 Ayşegül Sever, Soğuk Savaş Kuşatmasında Türkiye, Batı ve Ortadoğu (1 945-1 958),
Boyut Yayın Grubu, İstanbul, 1 997, s. 5 1 -52.
86 Robert McNamara, Britain, Nasser and the Balance of Power in the Middle East (1 952-
1 96 7), University of lreland, London, 2003, s. 28.

47
S Ü P E R G Ü Ç L E R İ N O RT A D O C U M Ü C A D E L E S İ

bölgeye ilişkin olarak, ABD felsefesinde başlı başına büyük bir


değişimi simgeliyordu87•

1.2. Sovyet Rusya'mn Dış Politikasında Ortadoğu

Sovyet Rusya'nın dış politikası ve ulusal güvenliği açı­


sından Ortadoğu, Üçüncü Dünya Ülkeleri arasında en önemli
bölge kabul edilmekteydi. Bölgenin petrol yatakları ve deniz
ulaşımındaki konumu Sovyetler Birliği'nin yaşamsal çıkarları
açısından her zaman stratejik bir değer taşıyordu. Ayrıca Sov­
yetler Birliği'nin İran ve Türkiye gibi Ortadoğu ülkeleri ile or­
tak sınırları paylaşması, bu ülkelerle aynı etnik köken, dil veya
dine sahip halkları içinde barındırması da bir başka önemli bo­
yuttu. Bütün bunların yanı sıra, İkinci Dünya Savaşı sonrası
ABD'nin, Sovyetler Birliği'ni Ortadoğu'da 'çevreleme politikası'
iki süper gücü bölgede karşı karşıya getirmişti. Bu nedenle So­
ğuk Savaş yıllarında Sovyet dış politikasının ana hedefi, bölge­
den nüfuzunu minimize ederek, bölge ülkelerini kontrol altına
almaya odaklanmı ştı. Bu bağlamda, Sovyetler Birliği bölgede
Batı'nın ve İsrail'in etkisini kırmak için Arap devletleriyle ya­
kın işbirliği içine girmiş, ekonomik ve siyasi desteklerini böl­
geye yöneltmiştir88•
Sovyet Rusya'nın bu girişimi ilk olarak Türkiye ve İran
üzerinden olmuştur. Ancak Türkiye-İran ve Pakistan'daki Sov­
yet karşıtı görüşler nedeniyle, Moskova'nın Ortadoğu'ya girişi
kolay olmamıştır. Arap Ortadoğusu'nda İngiltere ve Fransa'nın
etkilerinin azaldığı 1 945 sonrasında ortaya çıkan güç boşluğu,
kısmen ABD tarafından doldurulmuştu89•
87 Ayşegül Sever, a.g.e, s. 53.
88 Zeynep Dağı, "Ortadoğu Denkleminde "Büyük Güç" Rusya: Hamas Krizi ve Lübnan
Savaşı", Avrasya Dosyası, C . 1 2 , S. 2, Ankara, 2006, s. 252.
89 Oles M.Smolonsky, The Soviet Union and The Arab East Under Khrushchev, Bucknell
University, New Jersey, 1 974, s. 25.

48
O R TA D O G U ' DA D E G I Ş E N G Ü Ç D E N G E S İ

İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Ortadoğu'ya karşı Sov­


yet politikası, bölgedeki İngiliz hegemonyasına son vermektir.
Bölge için Sovyet Doktrini, 1 928'de Comiterm'in altıncı kong­
resinde şekillenmişti ve uygulanması İkinci Dünya Savaşı'nın
hemen sonrasında yer almıştı. Sovyet politikasında özgürlük
için mücadelede ulusal burjuvanın rolü ile ilgili olarak, kesin
bir doktrin çizgisi yumuşatılmıştır. Arap dünyasındaki özgür­
lük mücadelesinin komünist liderlikle başarılacağı tartışmala­
rına rağmen Sovyetler Birliği pratikte ülkesini yabancı birlik­
lerden kurtarma isteğinde olan herhangi bir Arap devletiyle
işbirliği yapmaya ve desteklemeye istekliydi90• Bu yüzden Arap
Ortadoğusu'na Sovyet girişinin birçok yolunun fırsatçılıktan zi­
yade bilinçli bir şekilde olduğu akılda tutulmalıdır ki bu konuda
şu iki faktör önemlidir: Bölgesel süreksizlik ve İngilizlerin böl­
geden çekilmesi. Nitekim Sovyetler, İkinci Dünya Savaşı'ndan
sonra İngilizler'in bölgedeki güç kaybını arttırmak için her fır­
satı değerlendirmiştir91 • dyle ki savaşın hemen ardından 1 945
Eylül' ünde Sovyet Dışişleri Bakanı Molotov, Londra' da yapı­
lan bir Dışişleri Bakanları toplantısında, İngiltere'nin Filistin
ve Mısır' dan çekilmesi karşılığında İran'ın kuzeyinden asker­
lerini tümüyle çekme teklifinde bulunmuştur92•
Ortadoğu' da Sovyet stratejisi, İkinci Dünya Savaşı'ndan
itibaren iki aşamadan geçmiştir. Bunlardan ilki 1 940'ların son­
ları ve 1 9SO'lerin başlarında Sovyet amacı bölgenin Sovyetlere
karşı bir hücum üssü olarak kullanılmasını engellemek oldu­
ğundan savunma amaçlıydı. Ama 1 960'ların ortalarına doğru
Sovyet amaçları ve Sovyet liderliği, bölgede askeri-politik ve
ekonomik etkiyi Batı'nın elinden almayı düşündüğünden ve
90 Rami Ginat, The Soviet Union and Egypt (1 945-1 955), Tel-Aviv University, Lon­
don, 1 993, s. 69.
9ı Aaron S. Klieman, Soviet Russia and the Afiddle East, The Belknap Press Of Harvard
University Press, Chicago, 1 970, s. 64.
92 Zeynep Güler, a.g.e, s. 133.

49
S Ü P E R G Ü Ç L E R İ N O R TA D O G U M Ü C A D E L E S İ

bölgede Sovyet etkisini kurmak isteğinden dolayı saldırı ola­


rak değişmiştir93•
Stalin'in 1 953'te ölümüyle Sovyetler, Ortadoğu'da iç ve
dış politikalarını değiştirmeye çalışmıştı. Ortadoğu ülkele­
riyle yeni bir esneklik geliştirmek ve böylece Arap milli hare­
ketinin ke ndisine karşı olabilecek etkilerini azaltmak istemiş­
tir. Sovyetler Birliği'nin Ortadoğu'da daha fazla insiyatif alma
çalı şmaları 1 954- ı 955 yıllarında daha da artmıştır. Bu yakla­
şım, 1 955 sonbaharında Mısır ile imzalanan silah antlaşmasıyla
zirveye ulaşmıştır94 • Ancak o zamana kadar Sovyetler Birliği,
Asya'nın ve Kuzey Afrika'nın Arapça konuşulan bölgelerinden
dışlanmı ş tı. Sovyet politikası kötü olarak kabul ediliyordu ve
komünist enternasyonali formüle edilmiş olarak eksikliği gö­
rülüyordu. Ama yine de Sovyetler Birliği, bölgede izleyici ve
savunmaya değer herhangi bir ilgiye sahip değildi ve bu böl­
geler Batılı sömürgeci güçler tarafından yönetiliyordu95•
Sovyet Rusya diplomasisinin Akdeniz' e inişinde Sovyetler,
Arapların Batı emperyalizmine duydukları köklü nefreti değer­
lendirmeyi başarmışlardır96• Bu yüzden ı 950'lerin başlarında
Sovyetler Birliği'nin Ortadoğu'ya yönelik amacı, bölgede Batı
etkisini azaltmak ve ortadan kaldırmak, bölgesel etkinliğini de
mümkün olduğunca arttırmak olmuştur. Sovyetler Birliği, Batı
karşıtı hükumetleri güçlendirmeyi bölgesel sorunlarda d�a
önce İngil i zlerin üstlendiği rolü üstlenmeyi, ABD'nin oluştur­
maya çalış t ığı pax-Amerikan'a karşı bir ağırlık oluşturmayı he­
defliyordu . Bu amaca dönük olarak dönemsel bazı avantajları
olduğu söylenmelidir: Sovyetler Birliği'nin etkinliğinde kritik
93 Robert O. Freedman, "Moscow and theArab-Israeli Conflict Since 1 967", The Arab­
Israeli Co njlict (Edit: Yehuda Lukas and Abdalla M.Battah), London, 1988, s. 265.
94 Oma Almog, Beyond Suez-The Anglo-Israeli Relationship (1956- 1 958), University of
London, USA , 1 999, s. 21
95 Adeed D awisha," The Soviet Union in the Arab World: The Liınits to Superpower
ln fluence ", The Soviet Union in the Middle East (Policies and Perspectives), (Edit: Adeed
Dawisha an d Karen Dawisha), Landon, 1982, s. 8.
96 Metin Eri ş, A merikan-Rus Emperyalizmi, Boğaziçi Yayınları, İstanbul, 1978, s. 3 1 6 .

50
O R TAD O G U ' D A D E G İ Ş E N G Ü Ç D E N G E S İ

unsur, ideolojik konumu, coğrafi yakınlığı ya da askeri gücü


değil, Batılı ülkeler bağımsızlık karşıtı pozisyon alırken, Sov­
yetler Birliği'nin destek ve borç veren güçlü bir kaynak ola­
rak görülmesidir. Sovyetler Birliği'nin bölgedeki etkinliği güç
kullanımı ya da askeri araçlarla değil, "davet" sonucu olmuş­
tur. Askeri üs talep etmeye Mısır-Suriye-Cezayir ve Yemen'e
kendi isteğiyle ticari mali ve askeri yardımda bulunan Sovyet­
ler Birliği'nin bölgede, nüfuz elde etmesi yumuşak bir süreç
içerisinde tedricen gerçekleşti. Bu yakınlaşmada uluslararası
sistemin sağladığı olanaklar kadar söz konusu ülkelerin iç di­
namikleri de etkili olmuştur. Sovyetler Birliği ile diğer üçüncü
dünya ülkelerinin karşılıklı ilişkisi her iki tarafın da yararlan­
dığı ancak tarafların birbirine tam bir güven ve inanç besle­
mediği türden bir ilişki olmuştur97
Sovyetler Birliği'nin bölge devletleriyle yardıma dayalı
böyle bir ilişki içine girmesi, başlangıçta Arap Ortadoğusu'nda
memnuniyetle karşılanmıştır. Nitekim bölgedeki İngiliz düş­
manlığı ve onun yerini alan ABD karşısında Sovyetlerin ba­
ğımsızlıkları ve yerel milliyetçi güçleri d�steklemesi, adeta Sov­
yetlerin Ortadoğu'ya davet edilmesi sonucunu doğurmuştur.
ABD ise Sovyetlerin bu politikalarına karşın Ortadoğu
devletleri üzerinde Sovyetler Birliği'nin gücünün yayılmasını,
Ortadoğu' da bloke etmeyi kendine görev saymıştır. Hiçbir Or­
tadoğu ülkesinin Sovyet Cumhuriyeti statüsüne veya daha son­
raki Stalin yıllarında bir Avrupa uydusuna girmeyeceği görü­
şünden yola çıkılarak, bu politika başarılı olarak kabul edildi.
Diğer taraftan ABD'nin büyük düzenlemesinin ne olduğunu göz
önüne alarak ve bölgede gücünü birleştirerek, kolektif bir em­
niyet sistemi için yerel milliyetçi güçlerini Sovyetler Birliği'ne
karşı yönlendirmiştir. Ancak bunda başarısız olmuştur98•
97 Zeynep Güler, a.g.e, s. 1 33- 1 34.
98 John C. Campbell, " American Search far Partners", Soviet-American Rivalry in the
Middle East, (Edil: J.C.Hurewitz), United States of America, 1 969, s. 1 98.

51
S Ü P E R G Ü Ç L E R İ N O RTAD O G U M Ü C A D E L E S İ

1.2.1. İran Olayları

Soğuk Savaşı hazırlayan olaylar arasında en önemlilerin­


den biri de savaş sonrasında İran' da ortaya çıkan gelişmeler­
dir99. İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Sovyetler Birliği, Tür­
kiye ve İran'a baskı yaparak, kendisine Ortadoğu'nun yolunu
açma düşüncesindeydi. Kasım 1 940'ta Almanya, İtalya, Ja­
ponya ve Sovyetler Birliği arasında yapılacak olan gizli ant­
laşmanın görüşmeleri sırasında Sovyet Dışişleri Bakanı Mo­
lotov, Türkiye, İran ve Irak'ı içine alan bir bölgenin Sovyetler
Birliği hakimiyetine bırakılması şartıyla hükumetinin bu ant­
laşmayı imzalayacağını söylemiştir. Savaştan sonra Sovyetler
Birliği bu hayallerini gerçekleştirme çabasına girişmiştir. Bu­
nun sonucunda Ağustos 1 94 1 ' de Sovyetler Birliği'ne askeri
malzeme sevk etmek için Sovyet ve İngiliz askerleri İran'ı iş­
gal etti1°0 • Lakin bu işgal iyi bir görüntü vermediğinden Sov­
yet Rusya ve İngiltere, 29 Ocak 1 942'de İran ile bir ittifak ant­
laşması imzaladılar. Sözde İran, bu ittifak çerçevesinde Sovyet
ve İngiliz askerlerinin topraklarında bulunmasına ve Sovyet­
lere yapılan yardımın kendi topraklarından geçirilmesine izin
vermekteydi. Yalnız ittifak antlaşmasının 5. Maddesine göre
savaşın sona erdiği tarihten itibaren altı ay içinde Sovyet ve
İngiliz askerleri İran topraklarını terk edeceklerdi1 0 1 •
İngiliz ve Sovyet askerleri İran'ı 1 94l 'den 1 946'ya kadar
işgal altında tuttular ve nüfuz alanlarına böldüler. Müttefikler
nezdinde İran'ın işgali normal bir savaş zamanı tasarrufuydu.
İran, müttefikler için çok önemli olan petrol üretiyordu. Basra
Körfezi'nde petrol üreten diğer bölgelere komşuydu ve sıkıntı
içinde olan Sovyetler Birliği'ne karadan ikınal yoluydu. İran,
99 Oral Sander, a.g.e, s. 260.
1 00 Behçet Kemal Yeşilbursa, Ortadoğu 'da Soğuk Savaş ve Emperyalizm (İngiltere­
Amerika 'n ın Ortadoğu Savunma Projeleri ve Türkiye 1 945- 1 955 ) , s. 14.
1 0 1 Fahir Armaoğlu, 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi, ( 1 9 1 4 - 1 980}, C.I, Türkiye İş Bankası Kültür
Yayınları, Ankara, 1 994, s. 424-425.

52
O R TA D O G U ' DA D E G İ Ş E N G Ü Ç D E N G E S İ

Sovyetlere dev bir ikmal yolu olınuştu102. Bir bakıma Sovyetler,


İran'ın bölgesel bütünlüğünü ve bağımsızlığını tehdit ediyordu.
İngilizler, antlaşma gereği savaştan hemen sonra İran' dan bir­
liklerini çekmişti. Ama İran petrolündeki İngiliz çıkarları yo­
ğun bir şekilde kaldı ve İngilizler, İran'ın petrolünü birlikler
ayrıldıktan çok uzun zaman sonra bile kontrol etmeye devam
etti. İran milliyetçi güçleri arasında tansiyonun yükselmesiyle
de İngilizler kendi kaynaklarını kontrol etmeye kararlıydılar.
Zira İran Başbakanı Sovyet kontrolü altına İran'ın girmesine
izin verebilirdi1°3•
Savaş 2 Eylül 1 945'te yani ]aponya'nın teslimi ile resmen
sona erdiğine göre, İran'ı boşaltma işinin de en geç 2 Mart
1 946'ya kadar tamamlanması gerekmekteydi104• Zamanı geldi­
ğinde İngiltere petrol bölgesindekiler hariç birliklerini çektiyse
de 2 Mart 1 946'da Sovyet birlikleri hala İran'ın kuzeyinde bu­
lunuyordu105. Sovyetlerde askeri birlikleri geri çekme hareketi
görülmediği gibi, Kasım 1945 'de Azerbaycan' da Cafer Pişaveri
adında komünist bir ayaklanma da çıkarıldı. Sovyet askerleri­
nin de yardımıyla Pişaveri, İran'ın komünist Tudeh Partisi üye­
leri ile birlikte 12 Aralık 1945'te Tebriz valisini indirip Muhtar
Azerbaycan Cumhuriyeti'ni ilan etti. İran Hükumeti bu ayak­
lanmayı bastırmak için Tebriz'e asker göndermek istediyse de
Sovyet askerleri bunu engellediler. Yine aynı anda Sovyetlerin
ve komünistlerin yardımı ile ,güneyde Mehabad'ta bağımsız
bir Kürt Cumhuriyeti kuruldu. Daha güneyde Abadan petrol­
leri bölgesinde de komünist Tudeh partisi, halkı tahrik ede­
rek, karışıklıklar çıkarmaktaydı. Kısacası Sovyetler, İran'ın bu
1 02 William L.Cleveland, a.g.e. s. 2 1 5 .
1 03 Warren l.Cohen, "America i n the Age of Soviet Power, ( 1 945- 1991 )", The Cambridge
History of A merican Foreign Relations, Vol. iV, Cambridge University, USA, 2008, s.
107- 108.
1 04 Fahir Armaoğlu, 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi ( 1 9 1 4- 1 980), s . 425.
1 0 5 Oral Sander, a.g.e, s. 26 1 .

53
SÜPER GÜÇLERiN ORTADOGU MÜCADELESİ

topraklarını kendi kontrolleri altında tutarak, Basra Körfezi'ne


inmeye kararlıydılar106 •
Bu teşebbüs Stalin'in, İran'ı alması anlamına gelmemekle
birlikte, bölgede Sovyet etkisini genişletme çabası olduğunu
belirginleştirmişti107 • Bunun üzerine İran Hükumeti, Sovyet­
lerin kendi içişlerine karıştığını ileri sürerek, Birleşmiş Mil­
letler Güvenlik Konseyi'nden yardım istedi. Sovyet temsilcisi
Andrei Vishinsky, İran Hükf:ımetini Azerbaycan' a gönderilmek
istenen İran kuvvetlerini durdurduğunu belirterek, Güvenlik
Konseyi'nin bu konuyu tartışmaya yetkisinin olmadığını söy­
ledi. Kendisi, Azerbaycan' da bir şey olmadığını milli otonomi
için İran'ın kuzey bölgelerindeki halkın yasal isteğini dile ge­
tirmesine yardım ettiğini belirtiyordu. Güvenlik Konseyi, Sov­
yetlerin konuyu veto edeceğini tahmin ederek, 30 Ocak 1 946' da
Sovyetler Birliği ile İran'ın ikili görüşmelerle problemi çözme­
sini önerdi. Sovyet-İran görüşmeleri, 19 Şubat ve 1 1 Mart'ta
Moskova' da yapıldı 108 •
İran'ın yeni Başbakanı Kavarn, Şubat ve Mart 1 946' da
Moskova'ya gitti. Stalin tarafından kendisine Sovyetler Birliği'nin
İran'ın sadece belirli bölgelerinden çekileceğini söyledi. Bu
durumda hem ABD ve hem de İngiltere, Moskova'yı protesto
ederek tepkilerini gösterdiler109• ABD, Sovyet Rusya'ya verdiği
notada, Sovyet Hükumetinin Azerbeycan' da işgal kuvvetle­
rini tutmakla öncelikle 29 Ocak 1 942 tarihinde Sovyet Rusya,
İngiltere ve İran arasında imzalanmı ş olan antlaşmanın met­
nine, sonra da Birleşmiş Milletler Anayasası'nın ruhuna teca­
vüz ettiği bildirilmekteydi1 10• Bu konuda İngiltere de Stalin ve
Molotof'la görüşmeler yapmıştır. Nitekim Evining Standart
106 Fahir Arm;ı.ağlu, 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi ( 1 9 1 4 - 1 980), s. 425.
107 Galia Galan, Soviet Policies in The Middle East From World War Two to Gorbachev,
Cambridge Press, 1991, s. 30.
108 Sabit Duman, Modem Ortadoğu 'nun Oluşumu, Doğu Kütüphanesi, İst anbul, 2010, s.
333.
109 Galia Galan, a.g.e, s. 30.
1 1 O Son Posta Gazetesi, 9 Mart 1 946, s. ı.

54
O R TAD O G U ' DA D E G İ Ş E N G Ü Ç D E N G E S İ

gazetesi; Stalin, Rus Hükumetinin İran'ın kuzeyindeki bütün


Rus ordularını 2 Mart'ta geri çekmek niyetinde olduğu husu­
sunda Bevin'i temin ettiğini yazmıştır 1 1 1 •

Ayrıca, ABD' deki İran Büyükelçisi'ne göre; Sovyetler, İran'a


baskı yaparak şunları kabul etmesini istemekteydi. Sovyet güç­
lerinin İran' da belli bir süre kalmasını, burada toplanan vergi­
lerin 330'nun İran Hükı1metine verilmesini, Sovyetlerin pet­
rol konusundaki isteklerinden vazgeçmelerine karşılık yeni bir
Sovyet-İran petrol şirketi kurularak, bu şirketin 35 l 'ine Sov­
yetlerin sahip olmasını talep ediyorlardı112• Bu antlaşma üze­
rine Sovyetler, Mayıs 1 946' da İran'ı tamamen boşalttı. Lakin
bu antlaşmanın İran meclisince onaylanması gerekiyordu. Bu
sebeple antlaşma açığa çıkınca İran kamuoyu, hükumetin yap­
tığı bu antlaşmaya büyük tepki gösterdi. Bilhassa İngiltere'nin
de kışkırtmasıyla Güney İran' daki kabileler hükumete karşı
cephe aldılar. Antlaşmanın onaylanması tehlikeye girince Sov­
yetler, İran' a baskı yapmaya başladı. ABD ise savaş sonrası
Sovyetlerin niyetini gördüğünden, Sovyetlerin karşısına çık­
maya karar verdi. ABD Hükı1meti, 20 Eylül 1 947 ' de yaptığı bir
açıklamada petrol antlaşmasını reddetmesinden dolayı İran'ın,
beklenmedik neticelerle karşılaşması halinde, toprak bütünlü­
ğünü koruyacağı konusunda teminat verdi113• Bunun üzerine
İran meclisi, 22 Ekim 1 94 7' de İran' da ABD etkinliğinin artma­
sına onay verirken, Kavam'ın karşı çıkması bir işe yaramadı ve
1 02 ret oyuna karşılık 2 olumlu oy ile Sovyetlerle imzalanan
petrol antlaşmasına onay vermedi. Bu karar, Moskova'yı çok
kızdırmıştı. Moskova, İran'ın bu kararının iki ülke arasındaki
ilişkileri zedeleyeceğini belirtti. İran konusu bir bakıma ABD
ile Sovyetler arasında bir rekabet alanına dönüşürken, Sovyet­
ler bu aşamada ABD ile karşı karşıya gelmekten çekindi. İran,

1 11 Son Posta Gazetesi, 1 Ocak 1 946, s . 1 .


1 1 2 Sabit Duman, a.g.e. s . 333.
1 1 3 Fahir Armaoğlu, 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi ( 1 9 1 4- 1980), s. 425-426.

55
S Ü P E R G ÜÇ L E R i N O R TA D O G U M Ü C A D E L E S İ

Batı etkisinde kalırken ABD, bölgede daha aktif bir rol alarak,
Sovyet etki alanım sınırlama yoluna gitti1 14•
ABD ile İran yakınlaşması Sovyetleri tedirgin etmiş ve Sov­
yetlerin Tahran Büyükelçisi Satçikof İran Hükfımetine bir nota
vererek, bu durumu protesto etmiş ve İran'ın ABD'nin askeri
üssü haline geldiğinden bahsederek şu hususları belirtmiştir:
1) İran ordusu Türk ordusu gibi ABD silahlarıyla silah­
landırılmakta ve bu silahlar kendisine kredi ile verilmektedir.
2) 1 947 yılının sonunda General Gro, İran ordusunu ye­
niden teşkilatlandırmak için harekete geçmiştir.
3) İran Genelkurmayı nezdinde ABD usullerine uygun bir
hususi komisyon kurulmuştur.
4) İran harp istihsalini yeniden teşkilatlandırmak için plan­
lar hazırlanmı ştır.
5) ABD'nin isteği üzerine Kume kasabasında büyük bir
hava üssü kurulmuş ve Güney İran' da yeraltı benzin depoları
vücuda getirilmiştir.
6) Son aylarda birçok ABD temsilcisi İran'a gelerek ser­
bestçe ülkede hareket edebilmektedir.
7) Tahran' da beş kışla ABD'ye tahsis edilmiştir.
Notada ayrıca ABD'nin İran'da bulunmasının Sovyetler
Birliği için bir tehlike teşkil ettiği de beyan edilmekteydi1 15•
Görüldüğü üzere Moskova'nın savaş sonrasında İran'a
yerleşme çabaları, ABD tarafından engellemniştir. Ancak Mos­
kova, Körfez Bölgesi'nin peşini bırakmaya pek de niyetli gö­
rünmüyordu. Çünkü Ortadoğu' da zayıflayan İngiliz hakimiyeti
yerini açıkça ABD'ye bırakacağından, petrol tasarrufu tama­
mıyla Batılı güçlerde kalacaktı. Bu yüzden Sovyetler dış politi­
kasında değişime gidecek ve bölgedeki bağımsızlık hareketlerini
1 14 Sabit Duman, a.g. e, s. 338.
1 1 5 BCA, Fon Kodu: 030-0 1 , Kutu No: 1 0 1 , Dosya No:626, Belge No: l .

56
O R TA D O G U ' DA D E G İ Ş E N G Ü Ç D E N G E S İ

destekleyecektir ki bunun en güzel örneğini Mısır' da, Na­


sır tarafından yapılan darbe gösterecektir. Mısır, bu konuda

Batı'yı tamamıyla karşısına alarak Sovyet desteğini kazana­


caktır ve Sovyetler yeniden Ortadoğu ile tanışacak ve ABD
ile "Soğuk Savaş" oyununu oynayacaktır tabii ki ikisi de Arap
Ortadoğusu'nu gerekçe olarak gösterecekti.

1.2.2. Sovyet Rusya-Mısır İlişkisi

İkinci Dünya Savaşı'nın ardından İngilizlerin Ortadoğu


bölgesinde hakimiyetinin zayıflamasıyla bölgede güç boşluğu
oluşmuştu. Sovyet Rusya ve ABD bölgede kuvvet kazanmak
için stratejik hamleler planlarken, İngiliztere de Ortadoğu' da
hakimiyetinin devamını sağlamak için hesaplar yapıyordu.
İngiltere, özellikle de kendisi için çok önemli olan Süveyş
Üsssü'nün bulunduğu Mısır' dan çekilmek istemiyordu. Çünkü
İngilitere'ye göre Mısır'ı kaybetmek tüm Ortadoğu'yu kaybet­
mek anlamına geliyordu. Ancak Mısır yönetimi, İngilizlerin
Süveyş Üssü'nden askerlerini çekmesi için her türlü girişimde
bulunuyordu. Bu durumdan faydalanmayı bilen Sovyetler, İn­
gilizlere karşı Mısır'ı destekleme yolunu seçince, Mısır ile iliş­
kiler başlamış ve dolayısıyla da Sovyetlerin Ortadoğu'ya girme
planları başarılı olmuştur. Sovyet-Mısır ilişkileri 1955'lere ka­
dar bir durgunluk gösterse de Mısır, Sovyetlerin Ortadoğu'ya
girmesinde önemli bir rol oynamıştır.
Sovyet Rusya ile Mısır ilişkileri ilk olarak Kahire' deki
Sovyet Rusya elçiliği aracılığıyla gerçekleştirilmiştir1 1 6 • 1 943'te
Moskova ile yasal seviyede ilişki kuran Mısır' da, Moskova'ya
ilk Mısır Elçisi Cemal Abdülrahim, Mısır Kralı Fuat tarafından
atanmıştır ve onun görevi iki ülke arasında iyi ilişkileri yumu­
şatma değil, onları bloklamaydı. Sovyet çabalarına rağmen bu
dönemde, Mısır ile ikili ilişkiler düşük seviyede kalmıştır. Sovyet
1 1 6 Rami Ginat, a.g.e, s . 8.

57
S Ü P E R G Ü Ç L E R İ N O R TA D O GU M Ü C A D E L E S İ

Rusya, Kahire ile ilişkileri geliştirmek için Dışişleri Bakanı Ab­


durrahman Sultanov'u görevlendirdi. Sultanov, bir Müslüman
ve iyi eğitilmiş bir Arap idi. Marksist-Leninist düşüncelerle İs­
lam arasındaki benzerlikleri dile getirmiştir1 17
Kral Faruk ise Nahas Hükumetinin Ekim 1944'de feshedil­
mesinin ardından Sovyetlerle olan diplomatik ilişkilere karşı
çıkıyordu. Bu yüzden 1947-1948 yılları arasında iki ülke ara­
sındaki ilişkiler bir durgunluk dönemine girmişti. Bu dönemde
Mısır'da, eski Vafdçı Mahmut Fahmi al-Nukraşi iktidardaydı.
Ağustos 1 947'de yeni Başbakan Sovyetler Birliği'nin Birleş­
miş Milletler Güvenlik Konseyi'nde, Mısır'ın taleplerini des­
teklemeye ikna etmeyi başarmış ve Mısır topraklarında İngi­
liz askerlerinin derhal geri çekilmesini istemiştir. Sovyet Rusya
hareketi, Nukraşi'nin Mısır'ı uluslararası arenadaki tarafsızlı­
ğının olasılığını düşünebileceğini ve Mısır'ın İngilizlere karşı
mücadelesinde diğer güçlerden destek arayacağını ilan etme­
sine yol açtı. Şubat 1 948'de Prag'a silah alımı için askeri bir
heyet gönderdi ve mart ayında, Mısır Hükumeti Sovyetlerle
büyük bir ticari antlaşma imzaladı. Mısır Dışişleri Bakanı Ah­
med Muhamme d Khashaba, hüklı.metinin böyle yapmasının
sebeplerini açıkladı. İngiltere ve ABD, sürekli olarak Arapların
ayırmak istedikleri için çok hata yaptılar. Temelde ABD'nin
Filistin sorununa olan tavrı ve İngiliz politikasının Mısır ve
Irak ile olan politikası buna yol açtı. Ama yine de Nahas ta­
rafından yönetilen Vafdçı bir hüklı.met Ocak 1 950' de iktidara
geldiğinde, bu iki ülke arasındaki ilişkilerde bir dönüm nok­
tasına yol açtı. Mısır'ın tarafsızlık politikası, Dışişleri Bakanı
Muhamme d Salahaddin'in çalışmalarıyla gerçekleşti ve Orta­
doğu Komutanlığı kurulması yönündeki Batı tekliflerini red­
detti. Ekim 1 9 5 1 'de, Mısır Hükumetinin kararıyla 1 936 İngi­
liz-Mısır Antlaşmasının kaldırılmasındaki en önemli güç oldu.
Sovyetler de İngiliz-Mısır Antlaşmasının sona erdirilmesinin
1 1 7 Andrej Kreutz, Russia in the Middle East (Friend or Foe?), Landon, 2007, s. 1 10.

58
O R TA D O G U ' DA D E G İ Ş E N G Ü Ç D E N G E S İ

olumlu bir sonuç olacağını açıkça ifade etmişlerdir. Mısır'ın ta­


rafsızlık politikasının bir sonucu olarak, Sovyetlerle olan iliş­
kileri önemli ölçüde gelişti, Sovyetler yeni antlaşmalar vası­
tasıyla Mısır'a silah temin etmeye hazırlanıyordu ve iki ülke
arasındaki ilişkilerin çoğu ticari antlaşmalarla sonuçlandırıldı.
Mısır' da Batılı güçlerin etkisini yok etmek için Sovyetler Bir­
liği, Batı egemenliğine karşı hareket eden tüm gruplarla işbir­
liği içine girmek istiyordu. Yani Sovyet Rusya ve Mısır ortak
bir ilgi alanına sahipti: Ortadoğu'da Batı hegemonyasının bi­
tirilmesi. Bu formül, iki ülkeyi 1 952 Temmuz Devrimi'nden
hemen sonra daha da yakınlaştırdı ve böylece, Sovyet-Mısır
balayının kökleri bu dönem içerisinde başladı ( 1 950-1 952) 1 18,

1.3. İsrail Devleti'nin Kuruluşu ve


1948 Arap-İsrail Savaşı

1.3.1. Yahudilerin Filistin'e Yerleşme Çabaları

Ortadoğu' da Yahudilerce bir devlet kurma fıkrinin ortaya


atıldığı ilk günden başlamak üzere başlangıçta Osmanlı Devleti
ile daha sonra genelde Arap ülkeleri, özelde ise Filistin halkı
ile şiddeti zaman içinde değişen ve günümüzde de devam eden
bir mücadele sürmektedir1 19,
Yahudilerin Filistin'de bir vatana sahip olma faaliyetleri,
diğer bir deyişle siyonizm120 hareketi, 1 880'li yıllarda Rusya' da
ortaya çıkan Yahudi aleyhtarlığı (anti-semitizm) karşısında
1 1 8 Rami Ginat, "Nasser and the Soviets", Rethinking Nasserism (Revolution and.Histori­
cal Memory in Modern Egypt), (Edil: Elie Podeh and Onn Winckler), University Press
of Florida, 2004, s. 232-233.
1 1 9 Selahattin İbas, "Arap-İsrail Sorunu", Ortadoğu Siyasetinde İsrail, (Der: Türel Yılmaz
ve Diğerleri), Platin, İstanbul, 2005, s. 55.
1 20 Siyonizm: Siyon sözcüğünden gelmektedir. Kudüse hakim bir tepenin adıdır. Hz. Da­
vud, Kudüs'ü başkent yaptığı zaman bu tepe Kudüs için bir sembol olmuştur. Yahu­
dilerin dünyanın dört bir tarafına dağılması ile Filistin topraklarında tekrar toplana­
rak burada bir devlet kurma amacı siyonizm olarak ifade edilmiştir. Geniş Bilgi için
Bkz. Melike Bileydi Koç, İsrail Devletinin Kuruluşu ve Bölgesel Etkileri (1948-2006),
İstanbul, 2006, s. 88-89.

59
S Ü P E R G Ü Ç L E R İ N O RTAD O G U M Ü C A D E L E S İ

Rusya' da yaşayan Yahudilerin Filistin'e göç etmek zorunda kal­


maları ile başlamış ve Fransa' da cereyan eden "Dreyfuss Olayı"
ile doruk noktasına ulaşmıştır121• Yahudiler arasında başlayan
örgütlenme faaliyetleri, siyonizmin atası kabul edilen ve siyo­
nizmi siyasal tabana oturtan Theodor Herzl ile hız kazandı.
Siyonizm öğretisini gerçekleştirmeye ve kendisini bunu ger­
çekleştirmeye adayan Herzl'i bu ülkü doğrultusunda yol al­
maya iten sebep, Yahudilere karşı sürdürülen ırkçı faaliyetler
yanında Dreyfus olayı olmuştur122•
Herzl, 1 896'da siyasal siyonizmin başarılı savunucusu
"Der Judenstaat (Yahudilerin Devleti)" adlı kitabını yazdı ve
1 897 'de İsviçre' nin Basel kentinde Birinci Uluslararasi Siyo­
nist Kongresi'ne katıldı. Konferansın sonuç belgesinde şöyle
deniyordu: Siyonizmin amacı Yahudi halkı için Filistin' de
kamu hukuku tarafından güvence altına alınan bir vatanın te­
sis edilmesidir. Kongre bu amaca ulaşmak için aşağıdaki araç­
ları öngörmektedir.
1 . Filistin'in uygun yollarla Yahudi tarım ve sanayi işçi­
leri tarafından kolonileştirilmesi
2. Bütün Yahudilerin uygun kurumlar aracılığı ile yerel ve
uluslararası düzeyde ve ilgili ülkelerin yasalarına uyum çerçe­
vesinde örgütlenmesi ve birleştirilmesi
3. Yahudi ulusal duygu ve bilincinin güçlendirilmesi ve
teşvik edilmesi
4) Siyonizmin amacının gerçek kılınması için gereksinim
duyulduğu durumda hükumet düzeyinde onay alınması için
girişimlerin başlatılması 123 •
1 2 1 Türel Yılmaz, Uluslararası Politikada Ortadoğu (Birinci Dünya Savaşından 2000 'e),
Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi, Ankara, 2004, s. 3 1 .
1 22 Melike Bileydi Koç, İsrail Devleti 'nin Kuruluşu v e Bölgesel Etkileri (1 948-2006), Güni­
zi Yayıncılık, İstanbul, 2006, s . 92.
123 Arthur Goldschınidt JR.-Lawrence Davidson, Kısa Ortadoğu Tarihi, (Çev: Aydemir
Güler), Doruk Yayımcılık, İstanbul, 2007, s. 363.

60
O R TA O O C U ' DA O E C i Ş E N G Ü Ç D E N G E S İ

Kongrede alınan kararda Filistin' de bir devlet kurma ka­


rarı, gizli tutularak yurt edinme ibaresinin kullanılmasına
dikkat edilmiştir 124• Ancak bir sorun vardı; Siyonist Kongresi
kararlarınca yurt edinilmesi düşünülen Filistin toprakları Os­
manlı Devleti'nin parçasıydı ve bunun için Osmanlıdan izin
almak gerekmekteydi. Osmanlı Devleti, Filistin'e giriş çıkışları
kontrol altında tutmaktaydı. "Kırmızı Tezkere" denilen bir izin
belgesi vardı. Yahudiler hac için Filistin'e girmeden önce bu
tezkereyi almak zorundaydılar. Yahudiler azami bir ay bu top­
raklarda kalabilirlerdi125.,
Osmanlı Devleti'nin 19. yüzyılın ortalarından itibaren yer
yer toprak kaybına uğraması, Yahudi toplumunun da gözünü
açtı. Yahudiler, ancak Osmanlı padişahından toprak koparmak
suretiyle devletlerini kurabilirlerdi 126• Bu amaçla 1 90 1 ' de II. Ab­
dülhamit ile görüşme fırsatını yakalayan Herzl127, Avrupa bor­
sasını ellerinde tutan Yahudilerin Osmanlı İmparatorluğu'nun
bütün borçlarını ödemesi karşılığında, Filistin' de bir yurt ve­
rilmesi dileğini gizli kalmak şartıyla iletmişti. Ancak Abdül­
hamit bu teklifi kabul etmemiştir. Çok geçmeden 1 908'de ilan
edilen Meşrutiyet ile birlikte azınlıklara verilen haklar, Yahudi­
lerin de işine yaramış ve özellikle 1 9 1 4 yılından sonra Yahudi­
ler bölgede yayılmak amacıyla Filistin' deki Araplardan toprak
satın alma çabalarını yoğunlaştırarak, dışarıdan göç ile Yahudi
yerleşim faaliyetlerine de hız kazandırmışlardır128•

1.3. 1. 1. Birinci Dünya Savaşı Sonrasında Yahudi


Meselesi ve Balfour Deklarasyonu
Birinci Dünya Savaşı, Siyonistler için bir dönüm noktası
olmuştur. 1 9 1 4 yılında Osmanlı Devleti'nin savaşa girmesi,
1 24 Melike Bileydi Koç, a.g.e, s. 92.
1 25 Türel Yılmaz, a.g.e, s. 32.
1 26 Ekrem Memiş, Kaynayan Kazan Ortadoğu, Çizgi Kitapevi, Konya, 2006, s. 91.
1 27 Melike Bileydi Koç, a.g.e, s. 92.
1 28 Selahattin İbas, a.g. m, s. 59.

61
S Ü P E R G Ü Ç L E R İ N ORTAD O G U M Ü C A D E L E S İ

Siyonist planlarının gerçekleşmesi yolunda politik bir ortam


sağlamıştır. Siyonistler, Filistin üzerindeki amaçlarına ulaş­
mada engel teşkil eden Osmanlı Devleti' ne karşı Almanlarla
ve İtilaf devletleriyle ilişkilere girerek, Yahudi göç yollarının
açılması ve Yahudi kolonilerinin kurulması uğrunda faaliyet­
lerini hızlandırmaya çalışmışlardır. Özellikle İngiltere, Arap­
larla temasa geçerek Osmanlı'ya karşı birlikte hareket etmeyi
sağladıktan sonra Yahudiler ile işbirliği yapmaya başlamış­
tır129. Dünya siyonist teşkilatının Herzl'in ölümünden sonra
başkanlığını üstlenen Chaim Weizmann'ın İngiltere' de önemli
bir karizması vardı. Weizmann, bir kimyacıydı ve patlayıcı
maddelerin üretiminde kullanılan sentetik asetonu bulması
ke ndisini İngiliz Hükumet çevrelerinde ön plana çıkarmıştı.
Nitekim bu nüfuzundan faydalanarak, Filistin' de bir Yahudi
devleti kurulması fikrini İngiltere'ye kabul ettirmiştir130•
İngiltere Siyonist Dernekleri Federasyon Başkanı Lord
Rothschild'in imzasıyla 18 Temmuz 1 9 1 7 ' de İngiliz Dışişleri
Bakanı Balfour'a sunulan mektupta, İngiliz Hükumetinin
Filistin'de Yahudi milleti için milli yurt prensibini tanıma­
sını, göçün serbest bırakılmasını ve Yahudi Milli Kolonizas­
yon Teşkilatı'nın kurulmasını teklif etmiştir. İngiliz Harp
Kabinesi'nin 2 Kasım 1 9 1 7' deki toplantısında onaylanan ve
İngiliz Dışişleri Bakanı Balfour'un imzasını taşıması nedeniyle
Balfour Deklarasyonu adını alan mektup, Lord Rothschild'e
gö nderilmiştir. Deklarasyonda şöyle denilmekteydi:

"Sevgili Lord Rothschild, size Majestelerinin hükumeti


adına, Yahudi-Si yonist çabaları için kabineye sunulmuş
ve ona ylanmış olan aşağıdaki sempati açıklamasını bildir­
mekten dola yı çok sevinçliyim. Majestelerinin hükumeti,
Filistin 'de Yahudi halkın ulusal yurdunun kuruluşunu dos­
tane duygularla izlemektedir ve Filistin 'de Yahudi olmayan

ı 29 Melike Bileydi Koç, a.g.e, s. 99- 1 00.


1 30 Türel Y;lmaz, a.g. e, s . 38.

62
O R TA D O G U ' DA D E G İ Ş E N G Ü Ç D E N G E S İ

toplulukların vatanda şlık v e dinsel haklarını veya diğer ül­


kelerdeki Yahudilerin haklarını ve politik durumunu zarara
uğratabilecek hiçbir şeyin meydana gelmemesi şartıyla, bu
amaca eri şilmesini te şvik etmede hiçbir gayretten kaçın­
mayacaktır. Siyonist Federasyonu bu açıklamadan haber­
dar ederseniz size müte şekkir kalırım.

Dostunuz A.W. James Balfour, 2 Kasım 1 9 1 7" 131•

Bu deklarasyon ile siyonist çabaların arkasındaki adli ze­


min vaat edilerek topraklara dönmelerini sağlayacaktı1 32•
Yahudiler bu deklarasyon sayesinde, İngiliz manda idare­
sinden faydalanarak, siyonizmin yıllardan beri amaç edindiği
Filistin' de bir devlet kurma fikrini gerçeğe dönüştürecek ka­
pıyı aralamışlardır. Batılı devletler tarafından desteklenen bu
karar ile gerçekte, Filistin sorununu oluşturacak olan Arap-Ya­
hudi çatışmalarının temeli atılıyordu. Siyonizmin ulusal amaç­
larını gerçekleştirebilmek için İngiltere'nin himayesine ihtiyaç
duymasına karşılık, İngiltere de Ortadoğu' daki iktidar taleple­
rini bir müttefık vasıtasıyla güverılik altına alarak, Arap milli­
yetçiliğini zararsız hale getirmeyi amaçlamış, bölge üzerindeki
hakimiyetini güçlendirerek aynı zamanda ekonomik gücü ve
nüfuzu olan Yahudilerin Almanya'ya kaymasını engellemeye
çalışmış, müttefikleri arasındaki birliği sürdürmeye uğraşmış­
tır. İngiltere'nin siyonizme destek vermekle garanti altına al­
dığı nokta, Yahudilerin Filistin' de Yahudi devleti kurulmasına
olan bağlılıklarının İngiltere için savaştan sonra müttefık ol­
manın sağlayacağı uzun vadeli çıkarlardır. Birinci Dünya Sa­
vaşı, İtilaf devletlerinin galibiyeti ile sonuçlanınca Yahudiler
için Filistin' de gerçekleştirmek istedikleri bağımsız bir devlet
1 3 1 Melike Bileydi Koç, a.g.e, s. 1 0 1 .
1 3 2 Harry B. Ellis, "The Arab-Israeli Conflict Today", (Edit: Georgiana Stevens), The Uni­
ted States and The Middle East, The American Assembly, Columbia University, 1 964,
s. 1 2 1 .

63
S Ü P E R G Ü Ç L E R İ N O RTAD O G U M Ü C A D E L E S İ

kurma idealinin önü açılacak, böylelikle gerekli olan çalışma­


lar hızla sürdürülecektir 133•
İngiltere, Balfour Deklerasyonu ile Ortadoğu' da meydana
gelecek olayların da fitilini bu şekilde ateşlemiştir. Osmanlı
Devleti' ne karşı yaptıkları hatanın bedelini ödeyen Araplar ise
bağımsızlık vaadiyle kandırıldıklarını ergeç anlamışlardır; an­
cak iş işten geçmiştir. Şimdi topraklarında Müslüman olmayan
bir topluluğun varlığıyla mücadele edeceklerdi ve bu da gü­
nümüzde dahi devam eden Arap-İsrail savaşlarım başlatacaktı.
Bu savaşlar da bazı devletlerin bölgeye girmesini kolaylaştıra­
cak ve bu devletler bölgedeki çatışmaları silah satışlarıyla daha
da tırmandırarak petrolün batıya akışım kolaylaştıracaktı. So­
nuçta İngilizler, Birinci Dünya Savaşı'nın sonunda Filistin top­
raklarında İngiliz Manda yönetimi kurmuşlardır.
İngiltere "mandater" devlet olarak Filistin politikasını açık­
lığa kavuşturmak amacıyla, 3 Haziran 1 922' de Dünya Siyo­
nist Teşkilatı'na bir "açıklama" gönderdi. Bu açıklama ile Bal­
four Deklarasyonu'nun ne olduğu ve ne olmadığı belirtildikten
sonra şurılar dile getirildi:
1 . Yahudilere bir ''Yahudi Filistin" yaratma yetkisi veril­
mediği, Yahudiler için sadece bir "yurt" oluşturulmasının söz
konusu olduğu;
2. Filistin' de Araplarla Yahudilerin birlikte yaşayacağı;
3. İngiltere Hükfunetine sadece Dünya Siyonist Teşkilatı'nın
muhatap olacağı, Filistin' deki diğer Yahudi kuruluşların Filis­
tin yönetimini İngiliz makamları ile paylaşmasının söz ko­
nusu olmayacağı;
4) Filistin' de yaşayan herkesin Filistin vatandaşı olduğu;
5) Yahudilerin de Filistin' de sadece bir "toplum" teşkil ettiği;
1 33 Melike Bileydi Koç. a.g.e, s. 102.

64
O R TA D O C U ' D A D E C i Ş E N G Ü Ç D E N G E S İ

6) Yahudilerin Filistin'e göçlerinin bu ülkenin ekonomik


kapasitesine bağlı olacağı;
İngiltere'nin yaptığı bu açıklamanın ardından Milletler
Cemiyeti Konseyi 24 Temmuz 1922' de 28 maddelik bir karar
alarak, Filistin' deki İngiliz manda yönetiminin esaslarını be­
lirledi. Kararda, Balfour Deklerasyonu desteklenerek İngiltere
Hükfımetinin 3 Haziran 1 922 tarihli açıklaması hemen hemen
aynen benimsendi. İngiltere, Filistin' de manda yönetimini şu
esasa dayandırmak istedi: Filistin' de Araplarla Yahudiler ara­
sında bir işbirliği kurarak manda yönetimini geliştirmek ve
Filistin'i bağımsız bir devlet olarak hazırlamak134• Bu karardan
sonra ABD, 3 Aralık 1 924'te İngiltere ile imzaladığı bir ant­
laşma ile İngiltere'nin Filistin üzerindeki mandasını t anımış
ve ABD vatandaşları için Filistin' de birtakım haklar kabul et­
tirmiştir. Fakat bu antlaşmanın en mühim tarafı 7. Maddesi­
dir. Çünkü bu maddeye göre İngiltere'nin manda yönetiminde
yapacağı değişiklik, ABD'nin onayına tabi tutuluyordu. ABD
bundan sonra bu maddeye dayanarak, Filistin' deki bütün geliş­
melerle yakından ilgilenip söz sahibi olacaktır. Bu madde, bir
bakıma Filistin' in kaderi ile ABD arasında sıkı bir bağ kurmuş
olmaktaydı. İngiltere, şimdiye kadar elde ettiği antlaşmalarla
Filistin üzerinde hukuki ve meşru bir kontrole sahip olmakla
beraber, Ortadoğu'nun iki ülkesi İngiltere için ciddi problem
teşkil edecektir. Bunlardan biri Mısır' daki bağımsızlık hare­
keti, diğeri de Filistin' deki Arap-Yahudi çatışmalarıdır. Filistin
Araplarının daha ilk günden bu durumu ve tehlikeyi gördük­
leri söylenebilir. Filistin Arapları, Balfour Deklarasyonu'nun
ne demek olduğunu daha İngiliz manda idaresi başlar başla­
maz anladıkları için ilk günden itibaren direnmeye geçmişler­
dir. Bu ise, günümüze kadar süren bir Arap-Yahudi çatışma­
sının başlangıcını teşkil etmiştir. Denilebilir ki, iki savaş arası
dönemde ( 1 9 1 9 - 1 939) Filistin meselesinin esasını, Yahudilerin
1 34 Türel Yılmaz, a.g.e, s. 40-4 1 .

65
S Ü P E R G Ü Ç L E R İ N O R TA D O G U M Ü C A D E L E S İ

Balfour Deklarasyonu'nu gerçekte daha sağlam hale getirme


ve bir "yurt" kurmanın ötesinde bir "devlet" kurma çabaları,
buna karşılık da Arapların da bu deklarasyonu etkisiz kılma,
bu belgeyi sıfıra indirme ve Yahudilerin değil devlet kurmala­
rına bir yurt dahi kurmalarına imkan vermeme çabaları teş­
kil eder. Bu sebeple Yahudiler bu dönemde Filistin'e mümkün
olduğu kadar fazla Yahudi göçü sağlamaya çalışırken Araplar
da bir yandan bu göçleri engellemeye, öte yandan da, Filistin
nüfusunun büyük çoğunluğunun Arap olmasını göz önünde
tutarak, Filistin' de "Bağımsız bir Arap Devleti"nin kurulması
için çaba harcamışlardır135•

1.3.1.2. İkinci Dünya Savaşı ve


Sonrasında Filistin Meselesi ve Taksim Kararı
İkinci Dünya Savaşı, Araplara, İngiltere'ye karşı baskı ku-
rarak kendilerini İngiliz emperyalizminden ve Siyonist baskı­
dan kurtaracağını ümit ettikleri Almanya ile ittifak yapma fır­
satı vermiştir. Arap liderleri, Nisan 1 936' da bir araya gelerek
Filistinli Arapların Yahudilere karşı mücadelesinde önderlik
edecek bir Arap Yüksek Komitesini kurmuşlardır. Komitenin
uyarısıyla başlayan genel grev, ulusal bir ayaklanmaya dönüş­
müştür. Bu gelişmeler karşısında endişeye kapılan İngiltere, Fi­
listin limanlarının stratejik önemi bakımından Ağustos 1936'da
Mısır ile ittifak antlaşması yaparken, diğer taraftan Arapları
sakinleştirecek bir çözüm yolu olarak bölgede incelemeler ya­
pıp rapor hazırlayacak bir heyet oluşturmuştur. Lord William
Robert Peel başkanlığında kurulan heyetin 1 937' de Filistin' de
yaptığı incelemeler sonucunda hazırladığı raporda, Araplar ile
Yahudilerin ortak bir devlet içinde yaşamalarının mümkün ol­
madığı vurgulanarak Filistinli Araplar ile Yahudiler arasındaki
çözümün taksim planının uygulanması halinde sağlanacağı
1 3 5 Fahir Armaoğlu, Filistin Meselesi ve Arap-İsrail Savaşları ( 1 948- 1 988), İş Bankası Kül­
tür Yayınları, Ankara, 1 989, s. 37-38.

66
O R TAD O G U ' DA D E G İ Ş E N G Ü Ç D E N G E S İ

bildirilmiştir. Rapora göre Filistin' de kurulacak olan Arap ve


Yahudi devletlerinin İngiltere'nin 1 932'de Irak ile yaptığı ant­
laşma gibi İngiltere'ye bağlı kalması, Kudüs kutsal bir bölge
olduğu için İngiliz manda yönetimine verilmesi öngörülmüş­
tür. Ancak rapor her iki tarafta da tepkiyle karşılanmıştır. Ya­
hudiler, Balfour Bildirisi'ne uyulmamasına ve Araplara bağım­
sızlık verilmesine itiraz etmişler, Ürdün topraklarının da dahil
edildiği tarihi Filistin olarak adlandırılan bölgenin tamamında
Yahudi yurdunun kurulmasını savunurlarken, Araplar ise Ya­
hudi yurdu kurulması fikrine ve toprakların bölünmesi kara­
rına şiddetle karşı çıkmışlardır. Bu rapor sonrasında, daha da
şiddetlenen Arap ayaklanması ile Araplar binlerce, Yahudiler
ve İngilizler ise yüzlerce kayıp vermiştir136•
Yahudilerin Balfour Bildirisiyle gelişen taahhütleri zede­
lediği için, Filistinliler ise kendi bağımsızlıklarını gölgeleyecek
şekilde toprakları ikiye bölündüğü için bu plana karşı çıkma­
ları sıkıntıları bir kat daha arttırınca137 İngiltere, Araplarla Ya­
hudileri uzlaştırmak için Londra' da bir ''Yuvarlak Masa" top­
lantısı düzenlemeye karar verdi. Londra Konferansı, 7 Şubat
1939' da başlayıp 17 Mart 1 939' da sona ermiştir. Konferansa
sadece Filistin Araplarının temsilcileri değil; Mısır, Irak, Su­
udi Arabistan, Yemen ve Ürdün delegeleri de katılmışlardır138•
Bu toplantıda Araplar, Yahudilerle aynı masada oturmayı
reddettmeleri nedeniyle İngiliz Hükumeti, görüşmeleri ayrı
ayrı yapmıştır. Arap tarafının Filistin' de Yahudi Devleti' nin
kurulmasından vazgeçilmesi, Yahudi göçünün ve toprak alı­
mının durdurulması ve Filistin' de Arap bağımsızlığının tanın­
masını şart koştuğu toplantıda; Yahudi tarafı, manda rejiminin
devam etmesini, Yahudi göçünün engellenmemesini ve Ya­
hudi yurdu kurulması politikasının öne sürmüştür. İki tarafın
1 36 Melike Bileydi Koç, a.g.e, s. 1 1 1 .
1 3 7 M . Lütfullah Karaman, Uluslararası İlişkiler Çıkmazında Filistin Sorunu, İz Yayıncılık,
İstanbul, 1 99 1 , s. 36.
138 Fahir Armaoğlu, Filistin Meselesi ve Arap- İsrail Savaşları ( 1 948- 1 988}, s. 57.

67
S Ü P E R GÜÇLERİN ORTADOGU MÜCADELESİ

uzlaşmasının mümkün olmadığı Londra Konferansı, bir netice


alınamadan sona ermiştir. Bunun üzerine İngiltere, Alınan teh­
likesine karşın Arapların desteğine ihtiyaç duyması sebebiyle
kendisi bir çözüm planı hazırlama kararı almıştır. İngiltere Sö­
mürgeler Bakanı, Malcolm MacDonald tarafından1 39 "MacDo­
nald Beyaz Kitabı" adıyla 17 Mayıs 1 939' da resmi bir belge ile
açıklandı. Buna göre İngiltere on yıl içinde Filistin' e bağım­
sızlık verecek, yani bağımsız bir "Filistin Devleti" kurulacaktı.
Ayrıca gerek Yahudilerin ve gerekse Arapların Filistin yöne­
timine katkıları artan şekilde sağlanacaktı. Ayrıca bu belge ile
İngiltere beş yıl içinde yetmiş beş bin Yahudi'nin Filistin'e göç
etmesine izin verecekti140 •
MacDonald'ın Beyaz Kitabı, Araplar tarafından tepkiyle
karşılandı. Buna Yahudiler de tepki gösterdiler. Daha bu belge
açıklanmadan önce sömürgeler bakanlığındaki bir memur, bu
belgeyi Dr. Weizmann'a ulaştırmıştır. Belgeyi okuyan Weiz­
mann, küplere binmiş ve Bakan MacDonald'ın yüzüne karşı
onu "ihanetle" itham etmiştir. MacDonald kitabının ne Arap­
ları ne de Yahudileri tatmin etmemiş olması, Arap-Yahudi
çatışmalarını yeniden şiddetlendirmiştir. Fakat İkinci Dünya
Savaşı'nın çıkmasıyla birlikte Filistin'de durum sakinleşirken
gelişmelerin mahiyeti de değişmeye başlamıştır1 4 1 •
İkinci Dünya Savaşı içinde Filistin meselesinin birkaç özel­
liği vardır. Bunlardan birincisi Arapların durumudur. Burada
da göze çarpan birinci nokta, Arapların bölünmüşlüğü, ikinci
nokta, lidersizlik ve üçüncü nokta da Arapların Mihver dev­
letlerini daha doğrusu Nazi Alınanyasını desteklemesidir142 •
İkinci Dünya Savaşı sırasında İngiltere'nin Almanya ile
savaşa tutuşmasından dolayı Filistin üzerindeki otoritesinin
1 39 Melike Bileydi Koç, a.g.e, s. 1 1 2 .
1 40 Türel Yılmaz, a.g.e, s. 46.
1 4 1 Süleyman Özmen, Ortadoğu 'da Etnik, Dini Çatışmalar ve İsrail, IQ Kültür Sanat Ya­
yıncılık, İstanbul, 2002, s. 1 59 - 1 60.
1 42 Fahir Armaoğlu, Filistin Meselesi ve Arap- lsrail Savaşları, ( 1 948-1988), s. 60.

68
O R TAD O G U ' DA D E G İ Ş E N G Ü Ç D E N G E S İ

zayıflamasından faydalanan Yahudiler, Filistin'e kaçak Yahudi


göçüne hız vermişlerdir. Ayrıca Yahudiler, Arapların durumla­
rından ve İngilizlerin de savaşın içinde olmalarından faydala­
narak Yahudi göçleriyle Yahudilerin toprak satın almalarının
serbest bırakılması için İngiltere'ye baskı yapmaya başladılar.
Yahudiler, söz konusu faaliyetlerde bulunurlarken diğer yan­
dan da siyasi mücadele hazırlıklarını da devam ettirmişler­
dir. 9- 1 1 Mayıs 1 942 tarihleri arasında New York'ta Biltmore
Oteli'nde, Dünya Siyonist Teşkilatı olağanüstü bir kongre top­
ladı. Kongre sonunda "Biltmore Programı" adını alan bir belge
yayınlandı. Özetle, Filistin' de Yahudilerin çoğunluğuna daya­
nan bir Yahudi devletinin kurulmasını öngören belgede şu hu­
suslar yer almaktaydı:
L Balfour Deklarasyonu'nun ilk amacına uygun olarak
yürütülmesi ve mandanın Yahudi halkının Filistin ile olan ta­
rihi bağlarını tanıması;
2. 1 939 Mayıs ayında İngiliz Hükumetince kabul edilen
MacDonald Beyaz Kitabı'nın kesinlikle reddedildiği ve bunun
hiçbir geçerliliği olmadığı;
3. Filistin kapılarının açılması, Filistin'e göç sorumluluğu­
nun Yahudi bürosuna tanınması;
4. Ülkenin inşası, sahipsiz ve tarıma açılmamış toprakla­
rın kalkındırılması için gerekli yetkinin de Yahudi bürosuna
verilmesi;
Biltmore Kongresi'nde alınan kararlara göre, eğer bu yetki­
ler Yahudi topluma verilirse, "ancak ve ancak o zaman Yahudi
halka yapılan eski haksızlık düzeltilmiş olacaktır"143,

143 Türel Yılmaz, a.g.e, s . 48-49.

69
S Ü P E R G Ü Ç L E R İ N O R TA D O G U M Ü C A D E L E S İ

1.3.1.3. ABD'nin Filistin Meselesine Çözüm Arayışları

Biltmore kararları içinde 5 milyondan fazla Musevi yaşayan


ABD tarafından da desteklenmekteydi. Hatta Potsdam Konfe­
ransı sırasında Truman, yüz bin Alman mültecisi Musevi' nin
Filistin'e kabul edilmesini İngilizlerden istemişti. Bu talebin İn­
giliz Hükfımetince reddedilişi Musevilerde şok etkisi yaratmış­
tır. Filistin' de Musevilerin mücadeleye geçişi bu ret ile başlar.
Bir taraftan tedhiş harekatı başlarken, bir taraftan da Muse­
viler gemilerle Filistin sahiline yığılmaya başladılar. Haganah
ve Palmach yer altı örgütleri ortaya çıktı. Asıl terör örgütleri
ise Irgun Sevai Leumi ile Stern Gong idi. Haziran 1 946' da İn­
gilizler, Yahudilere karşı büyük bir tutuklama hareketine giri­
şince, bunun karşılığı temmuz ayında Kudüs'teki King David
Oteli'nin havaya uçurulması oldu. İngilizler kurtuluş çaresini
ABD 'yi işin içine sokmakla buldular. ABD, mademki Avru­
pa' daki yersiz yurtsuz Musevilerle ilgileniyordu, öyleyse bu ko­
nuda belli bir mesuliyeti de yüklenmeliydi. Başkan Truman, bu
yöndeki bir talep üzerine Avrupa Musevilerinin durumunu in­
celemek üzere, müşterek bir ABD-İngiliz araştırma komisyonu
kurulmasını kabul etti144• İngiliz-ABD soruşturma komitesi, 1 2
üyeden oluşmuştur. Bunlardan 6 ' sı İngiliz, 6 ' sı da ABD'li idi145•

Komisyon, incelemeleri neticesinde 20 Nisan 1 946' da ra­


porunu tamamladı ve ne ABD'yi ve ne de İngiltere'yi tatmin
eden bu raporun ana hatları şu şekildeydi: 146

1 . Avrupa'daki Yahudi mültecilerinden ilk elden yüz bin


kişi Filistin' e yerleştirilecek.

2. Filistin' de toprağın satılması, kiralanması ve kullanı­


mında ırk, toplum ve din farkının gözetilmemesi, yani, Yahu­
dilere toprak satışı yasağı kaldırılacak.

144 Kamuran Gürün, Dış İlişkiler ve Türk Politikası (1 939'dan Günümüze Kadar), Ankara
Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi, Ankara, 1983, s. 298-299.
1 45 Georges Moussa Dıb, The Arab Block in the United Nations, Amsterdam, 1956, s. 3 1 .
1 46 Türel Yılmaz, a.g.e, s . 54.

70
O R TA D O C U ' D A D E C i Ş E N G Ü Ç D E N G E S İ

3. Filistin' d e Araplar Yahudilere; Yahudiler d e Araplara


egemen olmayacak ve Filistin ne bir Arap ne de bir Yahudi
devleti olacaktır.

4. Birleşmiş Milletler vesayet rejiminin işlemesine kadar,


Filistin İngiltere'nin yönetiminde kalacaktır.

İngiliz-ABD komitesinin raporuna ilk tepki İngiltere' den


geldi. Öte yandan, İngiliz basını da ABD 'ye ateş püskürürken,
İngiltere'nin tutumu dolayısıyla özellikle Dışişleri Bakanı Bevin
aleyhine ABD kamuoyunda ve bu ülkede yaşayan Yahudiler
arasında büyük tepkiler ortaya çıkmıştır. Arap hükumetleri ise,
raporun bilhassa yüz bin Yahudi'nin Filistin'e göçünü öngör­
mesi ve bir de Yahudilerin toprak satın almalarının serbest bı­
rakılmasına şiddetle karşı çıktılar. Arapların tepkisi ABD'yi de
hedef aldı. Araplar, Filistin meselesinde ABD'nin hiçbir yetki­
sinin bulunmadığını söylediler. Hatta Suriye' de Buldan' da yap­
tıkları toplantıda alınan gizli bir karara göre Anglo-Amerikan
raporu tatbik edilecek olursa, İngiltere ve ABD 'nin bölgedeki
ekonomik menfaatlerine karşı boykot yapılacaktı. Diğer taraf­
tan Anglo-Amerikan raporu, yüz bin Yahudi'nin Filistin'e göç
etmesini tavsiye ettiği halde, raporun diğer kısımları Yahudi­
lerin tepkisine sebep oldu. Ben-Gurion'a göre bu rapor, 1 939
Beyaz Kitabı'nın bir başka şekli idi. Siyonizmin yok edilmesini
meşrulaştıran "Utanç Verici" bir belge idi. Yahudi Devleti'nin
kurulması yerine Filistin' de İngiliz askeri yönetimini devam et­
tirmeyi öngörüyordu. Bu tepkilere karşılık ABD kamuoyu da
Yahudiler için bir şeyler yapılmasını istiyordu. Halbuki İngiltere
ile ortak bir hareketin mümkün olamayacağı da İngiltere'nin
tepkisinden görülmekteydi. Bu sebeple Başkan Truman, yüz
bin Yahudi'yi Filistin'e yerleştirmek için ABD'nin tek başına
harekete geçmesini düşündüyse de böyle bir teşebbüs için as­
keri kuvvet kullanmanın gerekli olduğu anlaşıldı. ABD askerinin
Filistin' de kullanılması ihtimaline de ABD Genelkurmayı karşı
çıktı. Çürıkü ABD askerinin, Filistin'e girmesi bütün Ortadoğu'yu

71
S Ü P E R G Ü C,' L EH I N O R T A D O G U M Ü C A D E L E S İ

karıştırabilir ve bu da Arapların tepkisi dolayısıyla da Sovyet


Rusya'nın Ortadoğu'ya girmesi neticesini verebilirdi147•
ABD ve İngiltere arasında oluşturulan bu ortak komisyon
da işe yaramamıştır. Ancak burada dikkatimizi çeken en önemli
nokta şudur: İngiltere'nin bu işi tek başına yapamayacağıdır ve
bu yüzden de ABD'yi işin içine çekmeye çalışmış ve bunu da
başarmıştır. ABD ise Filistin'e Yahudi göçüne izin verilmesi ko­
nusundaki kararlığı ta o zamandan beri Yahudilerin ABD yö­
netiminde etkili olduğunu bize göstermektedir. Araplar ise, İn­
giliz-ABD ortak çözümüne karşı çıkmışlardır. Ancak komünist
kötülükten kaynaklanan şeylerden uzak olarak, temelde İngiliz
emperyalizminin ve ABD'nin kendi ülkelerindeki siyonizmi ge­
liştirme sonuçlarıyla çarpışır buldular. 1946 yılının sonlarından
itibaren Arap kamuoyu, ABD'ye karşı düşmanca değildi. Hatta
bundan sonra ABD'nin Filistin politikası daha etkili olmasına
rağmen Araplar, ABD'ye sırtlarını dönmemiştir148 •
Arapların, "komünizm"i tehlike olarak görmeleri ve on­
dan uzak durmaya çalışmaları isabetli bir karar gibi görünse
de Filistin'de, Yahudi Devleti'nin kurulmasıyla birlikte yönle­
rini Sovyetlere çevirmişlerdir, hatta Sovyetlerin İsrail'i tanıyan
ilk devletlerden biri olmasına rağmen. Bu durum da Sovyetleri
adeta Ortadoğu'ya çekmiş, ABD ve İsrail'e karşı Arapların ko­
ruyucusu yapmıştır.
İngiliz-ABD araştırma komitesinin raporu hiçbir taraftan iti­
bar görmeyince149, 31 Temmuz 1 946 günü, İngiltere bölgesel bir
otonomi planını açıkladı. Başkan Truman, bu planla ilgilenme­
yeceğini belirtti. İngilizler buna rağmen planın tatbikini müza­
kere için 10 Eylül 1 946 günü Londra' da bir konferans tertip etti­
ler. Bu toplantıya ne Filistinli Araplar ne de Museviler katıldı1 50 •
1 47 Fahir Armaoğlu, Filistin Meselesi ve Arap- İsrail Savaşları, ( 1 948- 1 988), s. 78-79.
1 48 Mohammed Shafı Agwani, The United States and the Arab World (1 945-1 952), (Çev:
A.H.Hourani), Institute Of Islamic Studies Muslim University, 1955, s. 1 1 2 - 1 13.
1 49 Türel Yılmaz, a.g.e, s. 55.
1 50 Kamuran Gürün, a.g.e, s. 300.

72
O R TAD O C U ' DA D E C i Ş E N G Ü Ç D E N G E S İ

Bunun üzerine İngiliz kabinesi 6 Şubat'ta, Bevin Planı adını


alan yeni bir plan kabul etti. Buna göre, Filistin beş yıl içinde
bağımsızlığa hazırlanacaktı. Bu süre içinde Filistin toprakları,
Arap ve Yahudi çoğunluğa dayanan "kantonlara" bölünecekti.
Kantonlar geniş özerkliğe sahip olacak ve kantonlardaki Arap
ve Yahudi azınlıklar da yönetime katılacaktı. Yani özerk eya­
letler sisteminde olduğu gibi, kantonlarda bir Arap Yahudi iş­
birliği öngörülmekteydi. Diğer taraftan Bevin Planı'na göre,
Filistin'e ayda 4000 Yahudi'nin göçüne izin verilmek suretiyle
iki yılda 96000 Yahudi mülteci kabul edilecekti. Yahudiler 1 0
Şubat'ta kendilerine sunulan Bevin Planı'nı kabul etmeyerek,
taksim üzerinde ısrar ettiler. Bevin Planı, 12 Şubat'ta Araplara
da sunulunca onlar da kabul etmediler. Araplar, tek bir bağım­
sız Filistin devletinin kurulmasında ısrarlı idiler ve bu istekleri
kabul edilmez ise, İngiltere'nin Filistin meselesini Birleşmiş
Milletler'e götürmesini istediler. Yahudiler ise buna karşıydı­
lar. Çünkü Birleşmiş Milletler' de bir sürü devlet işin içine ka­
rışacaktı. Bunun üzerine İngiliz kabinesi, 18 Şubat 1 94 7' de hiç­
bir teklif yapmaksızın Filistin Meselesi'ni, Birleşmiş Milletler'e
götürme kararı aldı 15 1 •

1.3. 1.4. Birleşmiş Milletler Filistin


Özel Komisyonu ve Taksim Kararı
İkinci Dünya Savaşı'nın sonlarına doğru Filistin idaresi, bir
yanda sürekli artan insan göçü diğer tarafta bölgede hızla tır­
manan çatışmalar nedeniyle İngiliz Hükfımeti için başa çıkılmaz
bir sorun olmuştur. Aşırı boyutlara ulaşan yönetim problem­
leri, sorunun uluslararası hale gelmesine neden olmuş ve İngiliz
Hükumeti sorunu 1 946 yılında, bir soruşturma komitesine dev­
retmiştir. Bu komitenin çalışmalarının çözümsüzlükle son bul­
masından sonra hükumet bir adım daha atarak, 18 Şubat 1 947
1 5 1 Fahir Armaoğlu, Filistin Meselesi ve Arap-İsrail Savaşları ( 1 948-1 988}, s. 83.

73
S Ü P E R G Ü Ç L E R i N O R TA D O G U M Ü C AD E L E S İ

tarihinde Filistin' de otuz yıldır devam eden sorumluluğunu bir


tarafa bırakıp aşağıdaki açıklamayı yapmıştır: "Majestelerinin
Hükumeti. . . Barıştınlamaz bir ilkeler çelişkisi ile karşı karşıya
kaldı. Filistin 'de yaklaşık 1.200.000 Arap ve 600.000 Yahudi var­
dır. Yahudiler için esas hedef, Filistin 'in herhangi bir kesiminde
Yahudi egemenliğini sağlayana kadar direnmektir. . . Bu şartlar al­
tında hem Araplar hem de Yahudiler tarafından önerilen çözüm­
leri kabul edemeyeceğimize, ya da kendimizin üreteceği bir çö­
zümü uygulamaya koyamayacağımıza karar verdik. Bizim için
açık olan yegane yolun sorunu Birleşmiş Milletlerin hükmüne tes­
lim etmek olduğuna karar verdik. " Filistin sorunu, bu açıklama­
nın yapıldığı tarihten sonra uluslararası alanda Birleşmiş Mil­

letler çerçevesinde ele alınmaya başlanmıştır 152•


1 930-1 946 yılları arasında Filistin' deki Arap ve Yahudi nü­
fusu sayısı tabloda belirtilmiştir.

Etnik Gruplara Göre Filistin Nüfusu, 193 1- 1946

Arap 3 Yahudi 3 D iğerleri 3 Rakamlar

1 93 1 864,806 82 174. 139 19 18.269 2 1 ,057,601


1 936 983,244 71 382,857 28 22,75 1 2 1 ,388,852
1 941 1 , 1 23,168 68 489,830 30 26,758 2 1 ,639,756
1 946 1 , 3 1 0,866 67 599,922 31 3 1 ,562 2 1 ,942,350

(William L. Cleveland, Modem Ortadoğu Tarihi, s. 282)

İngiltere 2 Nisan 1 947'de Birleşmiş Milletler'e resmen baş­


vurarak, Filistin meselesinin Genel Kurul'un gündemine alınma­
sını, Genel Kurul'un bu konu için özel bir oturum yapmasını,
meseleyi incelemek üzere özel bir komite kurmasını ve mese­
lenin Genel Kurul'un sonbahardaki normal toplantısında ele
alınmasını istedi. İngiltere'nin isteği üzerine1 53 Genel Kurul ilk
oturumunu, 28 Nisan 1 94 7' de yaptı. Bu toplantıda İngiltere'nin
1 5 2 Bülent Aras, Filistin-İsrail Barış Süreci ve Türkiye, Bağlam, İstanbul, 1 997, s. 1 5-16.
1 5 3 Fahir Armaoğlu, Filistin Meselesi ve Arap-İsrail Savaşları ( 1 948- 1 988), s. 84.

74
O R TAD O G U ' DA D E G i Ş E N G Ü Ç D E N G E S İ

Genel Kurul'a bazı tavsiyeler vermesi gerekiyordu. Gelecek­


teki Filistin Hükumeti ile ilgili Brleşmiş Milletler, Mısır-lrak­
Lübnan-Suudi Arabistan ve Suriye' deki Arap delegeleri; Filistin
üzerindeki mandanın kaldırılmasını ve Filistin'in bağımsızlı­
ğını talep ettiler. Buna ilaveten de aynı oturumda bir ajanda
oluşturuldu. Filistin meselesiyle ilgili özel bir komite oluştu­
rulması birinci madde idi. Arap delegeleri aşağıdaki şartlar al­
tında taleplerini belirttiler.
Önce Birleşmiş Milletler, Filistin'e kendi devletini kurma­
sını ve kendi kendini yönetmesini hak etmiş halklara veril­
mesini istedi. İkinci olarak, manda altında olan Araplara ba­
ğımsızlıkları verilmeliydi. Üçüncüsü de Filistin' in bağımsızlığı
bölgesel olarak, 25 yıl önce Milletler Cemiyetince kabul edil­
mişti ve bu bağımsızlığın temeli de manda temelliydi154• Buna
karşılık, Yahudiler de Filistin' de kendi bağımsız devletlerinin
kurulması için Birleşmiş Milletleri etkilemeye yönelik faali­
yetlerini sürdürmüşlerdir. Arapların önerileri, 21 aleyhte, 20
lehte ve 13 çekimser oyla reddedilerek Filistin halkının kendi
geleceğini belirleme hakkı elinden alınmış oldu. Bunu üze­
rine Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, Filistin sorununun çö­
zümü için bir komite kurulması kararı almıştır155• Genel Ku­
rul, 15 Mayıs' ta, 7 oya karşı 45 oyla Birleşmiş Milletler Filistin
Özel Komitesi (United Nations Special Comittee on Palestine­
UNSCOP)'nin kurulmasına, bu komitenin 1 1 üyeden oluşma­
sına ve komitenin raporunu en geç 1 Eylül 1 947'de sunma­
sına karar vermiştir156•
11 üyeden oluşan Birleşmiş Milletler Filistin Özel Komitesi,
haziran ayında Kudüs'e gelerek 1 6 Haziran' da ilk toplantısını
yapıp, Arap ve Yahudi liderlerle görüşmek için çeşitli girişim­
lerde bulundu. Yahudi liderlerin aksine, Arap liderler Komite
1 54 Georges Moussa Dib, a.g.e, s. 37-38.
1 55 Melike Bileydi Koç, a.g.e, s. 1 1 6- 1 1 7.
l 5 6 Fahir Armaoğlu, Filistin Meselesi ve Arap-İsrail Savaşları ( 1 948-1 988}. s. 84.

75
S Ü P E R G Ü Ç L E R İ N O R TA D O G U M Ü C A D E L E S İ

ile görüşmeyi reddettiler. Ancak Komite, Arap ülkelerinden Mı­


sır, Irak, Lübnan, Suudi Arabistan ve Suriye'nin temsilcileriyle
23 Temmuz' da Beyrut'ta ve 25 Temmuz'da da Ürdün temsil­
cisiyle, Amman' da görüşmeye muvaffak oldu. Ayrıca bunlara
ek olarak, Filistin'in yerli halkıyla da çeşitli temaslarda bulu­
nuldu. Görüşmeler sırasında Araplar, Filistin' de bağımsız bir
Arap devleti kurulmasını veya Yahudi göçünün durdurulması
konusundaki isteklerini komiteye bildirdiler. Diğer taraftan Ya­
hudi liderler bir an bile ara vermeden Birleşmiş Milletler Filis­
tin Ozel Komitesi ile teşrik-i mesai yaparak Filistin konusunda
Komiteye kendi tezlerini kabul ettirmek için çalışmaktaydılar.
Görüşmeler sırasında Yahudi liderler kendi tezlerini destekle­
yecek şekilde Filistin tarihi hakkında komiteyi bilgilendirir­
ken, siyonizmin amaç ve hedeflerini dile getirerek holokost
(soykırım) hakkında da komiteye gerekli bilgileri vermek su­
retiyle, onları ikna etmek için ellerinden gelen bütün çabayı
sarf ediyorlardı. Golda Meir, bu durumu hatıralarında şu söz­
lerle anlatmaktadır: "Komitenin 1 1 üyesiyle çoğu zaman bera­
ber oldum. Onların Filistin hakkındaki bilgilerinin azlığı beni
dehşete düşürdü. Bunun üzerine mümkün olduğu kadar süratli
bir şekilde Filistin tarihi ve siyonizm hakkında onları bilgilen­
dirdik. Sonunda Filistin konusundaki tartışmanın sebebini ve
bizim niçin Holokost'tan arta kalan Yahudileri Filistin'e getir­
mek için uğraştığımızı anlamaya başladılar': Bu şekilde komite
ile temaslarını devam eden Siyonist liderler onları etkilemeye
muvaffak olmuşlardır. Siyonistler, doğrudan Filistin' in taksi­
mini istemekteydiler 1 5 7 •

Siyonist liderler komiteyi etkilemişlerdi, ancak komite


üyelerine baktığımızda hemen hemen hepsi de ABD tarafın­
dan ikna edilmişti bile. Golda Meir' in yukarıdaki sözleri b ir
bakıma komite üyelerini etkilemedir ve bunu da başarmıştır.

1 57 Süleyman Özmen. a.g.e, s. 163- 164.

76
O R TA D O G U ' DA D E G İ Ş E N G Ü Ç D E N G E S İ

Nitekim Siyonistlerin Filistin için çalışmaları Holokost'tan çok


daha önceleriydi. Çünkü 19. yüzyılda ortaya çıkmış siyonizm
hareketince benimsenen ana gaye "Ey İsrail! Senin toprakların
Nil'den Fırat'a kadar uzanmaktadır" sözüyle ifade edilmiştir.1 5 8
Komisyonun çalışmaları sonunda, hazırlanan Filistin ra­
poru, 1 Eylül 1 947'de Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri'ne
teslim edilmişti. Bu raporda, komisyon üyelerini oy birliğiyle
benimsenen bir ilkeler demeti, oy çokluğuyla kabul edilen bir
"çoğunluk planı" ve birkaç üyenin desteklediği diğer bir "azın­
lık planı" yer alıyordu1 5 9
Komitede desteklenen çoğunluk planına göre Filistin; Arap
devleti, Yahudi devleti ve Kudüs bölgesi olınak üzere üçe tak­
sim edilmekteydi (Bkz. Ek-1). Arap ve Yahudi devletleri, 1 Eylül
1947 tarihinden itibaren iki yıllık bir geçiş döneminden sonra
bağımsız olacaklardı. Ayrıca bu iki devlet arasında bir ekono­
mik birlik mevcut olacaktı. Komite, Arap ve Yahudi devletle­
rine verilecek toprakların sınırları ile Kudüs bölgesinin sınırla­
rıru da çizmiştir. Kudüs şehri, Birleşmiş Milletlerin vesayetine
veriliyordu. Raporun çizdiği sınırlara göre Arap devletlerinin
yüzölçümü 4.476 mil kare olup Filistin toprakları 342.88'ini,
Yahudi devletinin yüzölçümü ise 5.893 mil kare olup Filistin
topraklarının 356.47'sini teşkil etmekteydi160•
Azınlık raporuna göre de Filistin, Araplar ve Yahudiler
arasında taksim edilmekteydi. Ancak, raporun öngördüğü
Kudüs'ün başkent olduğu bağımsız Arap ve Yahudi devletle­
rinden meydana gelen bağımsız bir Filistin Federal Devleti idi.
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda 29 Kasım 1947'de yapılan
ı 58 Raşid el-Gannuşi, Filistin Sorunu ve FKÖ, (Türkçesi: Lütfullah Bender), Bir Yayıncılık,
İstanbul,1 988, s. 74.
1 59 Celalettin Yavuz, "Filistin'de Arap-İsrail Çatışmasının Kökeni-Yahudi Yerleşmeci­
liği", Onbirinci Askeri Ta rih Sempozyumu Bildirileri 11 (04-05 Nisan 2007-İstanbul),
Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı, Ankara, 2008, s. 1 53- 1 90.
1 60 Fahir Armaoğlu, Filistin Meselesi ve Arap-İsrail Savaşları, ( 1 948-1 988), s. 85-86.

77
S Ü P E R G Ü Ç L E R İ N O R TA D O G U M Ü C A D E L E S İ

oylamada Çoğunluk raporu 1 3 ret 1 0 çekimser oya karşılık 33


oyla 1 8 1 sayılı karar olarak kabul edildi16 1 •

Taksim kararı, Yahudi Ajansı tarafından kabul edilmesine


rağmen planın çerçevesi, sınırlar ve göç gibi konularda Yahu­
diler için tatmin edici olmamıştır. Araplar için ise planın kabul
edilmesi mevcut çerçevesi ile mümkün görünmüyordu. Filis­
tinliler ve Arap devletleri planı özü itibariyle Birleşmiş Mil­
letler şartı ve hükümlerine aykırı olarak değerlendiriyorlardı.
Nitekim Taksim Planı'nı toptan reddederek, planın kendile­
rine hukuki bir sorumluluk yüklemesine karşı olmaya çalış­
mışlardır. Taksim kararından sonra ilk gelişme şiddetin hızla
tırmanması olmuştur162•

Araplar bu planın uygulanmasını durdurmak için gere­


kirse savaşacaklarını ilan etmişlerdir. Plandan sonraki gün
olan 30 Kasım 1 947 ' de bölünmenin başlamasını önlemek için
Filistin' de genel bir Arap grevi ilan edildi. Hemen hemen bü­
tün şehirlerde şiddet hareketleri başladı. Manda yönetimi al­
tında devam eden Arap-Yahudi çatışması, Birleşmiş Milletler
kararlarıyla daha çözümsüz hale getirilmiştir163• Bunun yanında
İngilizler bölgede manda yönetimini sona erdirme kararı al­
mıştı ve 15 Mayıs'ta Filistin' de yönetimi boşaltacaktı ve bu du­
rum sadece birkaç hafta sürecekti164• Bu açıklama ile İngilizler,
Filistin'i sorunlu halde terk ederek iki toplum arasında kalıcı
çözüm yolu bulmak yerine, geride nefreti temellendirdiği ça­
tışmaların arttığı bir bölge bırakmıştır165•

İngiliz manda yönetimi sonuna yaklaşırken çatışmalar daha


da şiddetlenmeye başladı. Nisan 1 948 ' de Yahudilerin aşırı Ir­
gun ve Stern grupları, Deir Yassin adlı bir Arap köyünü yerle

161 Türel Yılmaz, a.g.e, s. 57.


162 Bülent Aras, a.g.e, s. 20.
163 Melike Bileydi Koç, a.g.e, s. 1 20.
1 64Daniel Mandel, H. V. Evatt, And The Establishment OfIsrael (The Undercover Zionist),
Melbourne, 2003, s. 1 6 4
165 Melike Bileydi Koç, a.g.e, s. 1 20.

78
O R TA D O G U ' DA D E G İ Ş E N G Ü Ç D E N G E S İ

bir ettiler v e h alkının çoğunu öldürdüler. B e n Gurion olayı


nefretle karşıladıysa da Deir Yassin katliamı, Filistinlilerin da­
valarının haklı bir gerekçesi ve evsiz kalanların simgesi duru­
muna geldi. Yurtsuz kalan Filistinliler, en yakın Arap devlet­
lerine sığındılar 1 66•

Arap-Yahudi çatışmaları boyunca İngiliz yönetimi, düzeni


sağlamak adına fazla bir gayret sarf etmeyerek kendi çekili­
şinin hazırlıkları üzerinde yoğunlaştı. 14 Mayıs 1 948'de kar­
gaşanın tam ortasında sonuncu İngiliz Yüksek Komiseri Ge­
neral Alan Cunningham, Hayfa' dan sessizce ayrıldı 1 67• Bunun
üzerine Filistin' deki İngiliz manda yönetiminin sona ermesin­
den birkaç saat önce, Tel-Aviv' de toplanan Yahudi Milli Kon­
seyi, yayınladığı bir deklarasyonla İsrail Devleti'nin kuruldu­
ğunu ilan etti. (Bkz: Ek-il) Deklarasyon, "Eretz Israel yani İsrail
ülkesi, Yahudi milletinin doğduğu yerdir ve Yahudi milleti ilk
defa burada millet olmuştur" diye başlıyor ve ''Biz İsrail ülke­
sindeki, Yahudi toplumun ve Siyonist hareketinin temsilcisi olan
halk konseyinin yöneticileri olarak. . . Tabii ve tarihi hakkımızı
kullanarak. . . Eretz Israel'de, bundan sonra İsrail Devleti olarak
tanınacak olan Yahudi Devleti'nin kurulduğunu ilan ediyoruz "
demekteydi. Deklarasyonda ayrıca Birleşmiş Milletler' den üye­
liğe kabul isteniyor, İsrail Devleti içinde kalacak olan Arapla­
rın tam ve eşit vatandaşlık haklarına sahip olacağı belirtiliyor
ve Arap ülkeleriyle de barış ve iyi komşuluk münasebetlerinin
kurulması arzusu vurgulanıyordu. Bağımsızlığın ilanı ile bir­
likte Ben-Gurion başkanlığında 13 kişilik bir kabine kuruldu.
Geçici İsrail Hükfuneti adını alan bu kabinede Ben-Gurion, Sa­
vunma Bakanlığını da üzerine almıştı 1 68 •

ı 66 Oral Sander, a.g.e, s. 299.


ı r,7 William L.Cleveland, a.g.e, s. 295.
1 6 8 Fahir Armaoğlu, Filistin Meselesi ve Arap-İsrail Savaşları ( 1 948-1 988), s. 93.

79
S Ü P E R G Ü Ç L E R İ N O R TA D O C U M Ü C A D E L E S İ

1.3.1.5. AB D ve Sovyet Rusya'nın İsrail'i Tanıma Karan

Filistin'in Birleşmiş Milletler tarafından taksim kararı,


Ortadoğu' da çatışmaları durduracağı yerde çatışmaların fiti­
lini ateşlemiştir. Taksim kararında ABD ve Sovyetler, İsrail'in
lehine oy kullanmışlardır. ABD dış politikasında Yahudile­
rin önemli bir faktör olması, 20'li yılların başına kadar git­
mektedir. ABD Kongresi, 1 922' de aldığı bir kararla Balfour
Deklarasyonu'na olan desteğini ortaya koymuştu. Daha o za­
mandan itibaren Siyonist lobiden ve kamuoyundan etkilene­
rek karar veren kongre ile Yahudileri ve siyonizmi destekle­
menin bölgedeki ABD çıkarlarına zarar vereceğini düşünen
Dışişleri, Savunma ve hatta ABD istihbarat birimleri arasında
farklılıklar olduğu gözlenmiştir. ABD, iki yıl sonra 1 924'te İn­
giltere ile yaptığı bir antlaşma ile Balfour Deklarasyonu' nun
uygulanmasına müdahale hakkı elde etmiştir169•
1 945 'ten itibaren ABD'liler Filistin sorununda rahatsızlık
duyan gözlemciler olmuşlardır. Ancak bu politika süreklilik gös­
termemiştir170. Roosevelt 12 Nisan 1 945'te ölmüş yerine Henry
Truman geçmiştir. Truman, başkan olur olamaz kongre üye­
leri, hahamlar, diplomatlar başkanı kendi görüşlerine göre bil­
gilendirmek için harekete geçmişlerdir. Ancak Dışişleri Bakan­
lığı Truman'ı uyararak Yahudilere fazla ileri giden beyanlarda
bulunmamasını istemiştir. Bu uyarıya rağmen savaşın sonunda
ortaya çıkan göçmenler meselesi Truman'ı, giderek Siyonist
davasının içine çekmeye başlamıştır. Hatta Truman, İngiltere
Başbakanı Attlee'ye bir mektup yazarak yüz bin Yahudi'nin
Filistin'e kabulünü istemiştir. Ancak Attlee, bunun Filistin' de
Arap-Yahudi çatışmalarını şiddetlendireceği ve böylesine toplu
169 Tayyar An, a.g.e, s . 220.
1 70 Steven L. Spiegel, "American Middle East Policy Since the Six Day War", The Arab­
Israeli Conjlict (Two Decades ofChange), (Edil: Yehuda Lukas and Abdalla M. Battalı),
Landon, 1 988, s. 1 99-2 1 6.

80
OR TAD O G U ' DA D E G İ Ş E N G Ü Ç D E N G E S İ

bir göçü Filistin'in ekonomik kaynaklarının kaldıramayacağını


belirterek reddetmiştir17 1 •

Filistin konusunu malum sebepler dolayısıyla Birleşmiş


Milletler' e getirmekle konuyu uluslararası alana taşımış olan
İngiltere, kısa bir sürede Filistin'i terk etmek istemekteydi. Tak­
sim kararı kabul edilince, Sovyetler Birliği temsilcisi iki ayrı Ya­
hudi-Arap devletinin oluşturulmasını savunurken, buna karşı
çıkılması halinde, hükumetinin de taksimi destekleyeceğini bil­
dirdi. ABD ise; ilk başlarda kesin bir tavır ortaya koymamış
olmakla beraber, Başkan Truman taksim planına olumlu bak­
maktaydı. Fakat Dışişleri yetkilileri ve Amerikan petrol şirket­
leri, taksim planına açıkça karşı çıktılar. Özellikle bu şirket­
ler plan aleyhine açıkça cephe alarak böyle bir planın Arap
devletlerini küstüreceğini dile getirdiler. Çünkü daha 1 94 7 yı­
lında Amerikan petrol şirketleri, Ortadoğu petrol arzının 342
gibi yüksek bir oranın işletme hakkına sahip bulunuyorlardı.
Bundan dolayı Arapları küstürmek işlerine gelmezdi. Başkanın
düşünceleri ise daha başkaydı. İkinci Dünya Savaşı sonunda
ABD' deki Yahudilerin nüfusu beş milyona ulaşmış, güçlü bir
lobi oluşturmuş ve Beyaz Saray'ı etkileyecek faaliyetler içeri­
sine girmişlerdir. Taksim üzerinde tartışmalar yapılırken Be­
yaz Saray' a ve kongreye telgraf ve mektuplar yağmaya baş­
lamıştı. Başkan Truman, Yahudilerin yoğun desteğini almak
suretiyle başkanlık koltuğuna oturmaya muvaffak olmasın­
dan dolayı taksime sıcak bakmaktaydı. Bu şartlar altında tak­
simi destekleyeceğini açıklayan Truman, daha sonra yaptığı
konuşmada, hiçbir etki altında kalmadan sadece Nazi zulmün­
den kurtulan savaş kurbanlarını kurtarmak için taksime destek
verdiğini açıklamıştı 17 2 • Ancak Başkan Truman, bu sözünün ak­
sine hatıralarında taksimle ilgili şunları ifade eder: ''Birleşmiş
Milletler, o dönemde öyle bir baskı altındaydı ki, daha önce hiç
171 Türel Yılmaz, a.g.e, s . 53-54.
1 7 2 Süleyman özmen, a.g.e, 1 6 7 - 1 68 .

81
S Ü P E R G Ü Ç L E R İ N O R TA D O G U M Ü C A D E L E S İ

böyle şiddetli baskıya maruz kalmamıştır. Aynı şekilde Beyaz


Saray'ın durumu da BM' den daha iyi değildi. Fakat her şeye
rağmen Siyonistler, bununla yetinmeyip bazı ülkelere de baskı
yapıp BM'de gerekli oyları sağlamıştı173. "
Ancak ABD, bir fikir değişikliği yapmış ve taksimin yürü­
meyeceğini gördüğünden Başkan Truman, 25 Mart'ta Filistin'in
Birleşmiş Milletler' in geçici olarak vesayeti altına konulmasını
teklif etmiştir. ABD bu konuda 47 maddelik bir vesayet ant­
laşma tasarısı da hazırladı. ABD'nin Filistin için vesayet tek­
lifi Genel Kurul' da tartışmalara sebep oldu. İngiltere ve Fransa,
ABD'nin bu fikir değişikliğini desteklemedikleri gibi Yahudiler
de kıyameti kopardılar. Araplar ise 29 Kasım 1 947 tarihli taksim
kararını yürürlükten kaldırdığı takdirde vesayet teklifini kabul
edebileceklerini bildirdiler. Sovyetler ise, Filistin için Birleşmiş
Milletler vesayet rejimini ileri sürmekle ABD'yi "taksimi öldür­
mekle" ve Filistin'i bir ABD veya bir Anglo-ABD üssü haline
getirmek istemekle itham ettiler. Bu arada nedenlerini daha
önce de belirttiğimiz üzere İngiltere, Filistin' de manda yöne­
timine son vereceğini açıklamış ve "manda" son gürılerini ya­
şarken Ben-Gurion başkanlığında İsrail devleti ilan edilmişti.
İsrail'in bağımsızlık ilanından tam 1 1 dakika sonra Başkan Tru­
man, İsrail Geçici Hükumetinin de facto tanıdığını basın sek­
reteri vasıtasıyla basına açıklıyordu174•
ABD'yi iki gün sonra Sovyetler takip etti ve 17 Mayıs'ta
İsrail'i tanıdı175• Kasım 1 947'de Birleşmiş Milletler'in taksim
planını destekleyen Sovyetler Birliği'nin 1 948 Mayıs'ında
İsrail'i yeni bir devlet olarak tanıması, Arap dünyasında ko­
münist partiler için yıkıcı sonuçlar doğurmuştur176• Kısacası
173 Faiz Türkkan, Filistin Sorunu ve Ortadoğu (191 7- 1 96 7), Nüve Matbaası, Ankara, 1973,
s. 53.
1 74 Fahir Arrnaoğlu, Filistin Meselesi ve Arap- İsrail Savaşları, ( 1 948-1 988), s. 92-94.
175 Süleyman Özrnen, a.g.e, s. 194.
176 Joe Stork, "The Soviet Union, The Greal Powers and Iraq'', The Iraqi Revolution of
1 958, (Edit: Robert A. Fernea and Wm. Roger Louis), New York, 1 99 1 , s. 9 5 - 1 0 5 .

82
O R TA D O G U ' D A D E G İ Ş E N G Ü Ç D E N G E S İ

artık roller yavaş yavaş belirmeye, taşlar yerine oturmaktaydı.


Artık Ortadoğu' da süper güçlerin desteklediği bir İsrail doğ­
muştur. Her iki süper güç de 1 947'de Birleşmiş Milleler Ge­
nel Kurulu'nda Filistin' deki 355 Yahudi azınlığın ülkeye katı­
lımı için oy verdiler. Her ikisi de 15 Mayıs 1 948' deki kararla
sonuçlanan yeni Yahudi Devlet'inin bağımsızlığını tanımada
yarıştılar ve her ikisi de savaş sırasında İsrail'e silah yardı­
mında bulundular, Birkaç ay içerisinde İsrail'in oluşturulma­
sına destek veren Sovyet Rusya, siyonizm karşıtı yaklaşımın­
dan vazgeçti. İngiltere'nin Arap müşterileri, Trans-Ürdün, Irak
ve Mısır dahil olmak üzere Sovyet Rusya'nın Yahudi bir dev­
letle kendini birleştirmesi gibi yanlış bir inancı anlamış gibi
görünmediğini düşünmüşlerdir177• Sovyetler Birliği'nin bu şe­
kilde davranmasının sebebi, Ortadoğu politikalarından kay­
naklanmaktaydı. Sovyetler Birliği'ne göre, İngiltere bölgeden
uzaklaştırılmalı ve burada bir boşluk yaratılmalıydı. Bu boş­
luğu da ancak kendisi doldurabilirdi1 78•

1.3. 1.6. Mısır'ın Taksim Planına Bakışı

Mısır' da Filistin sorununa ilgi 1 920'lerde başlamış, an­


cak Mısır kamuoyunda ve iç siyasetinde esas olarak 1 930 ve
1 940'larda bir sorun haline gelmiştir. 20'lerin başlarında Mısır'ın
bağımsızlığına ilişkin kaygılar ve düşünceler yaygındır. Dola­
yısıyla 1 920'ler boyunca Filistin'e olan ilgi ancak bir olay or­
taya çıktığında uyanmaktaydı. 30'larda Filistin'e Yahudi göçü
hızlanarak sürmekte ve bu gelişme Araplar arasında tepkile­
rin büyümesine neden olmaktadır. Uluslararası toplulukta gi­
derek Filistin' de bir Yahudi devleti kurulması düşüncesi ol­
gunlaşırken, Mısır' da işgalci İngiltere'ye ve Yahudilere karşı
tepki büyümekteydi1 79 Aslında Mısırlıların Filistin'e Yahudi

1 7 7 Rashid Khalidi, Sowing Crisis (The Cold War and American Dominance in the Middle
East), Beacon Press, Baston, l\\assachussets, ABD, 2009, s. 24-25.
1 78 Türel Yılmaz, a.g.e, s. 57-58.
1 79 Zeynep Güler, a.g.e, s. 103.

83
S Ü P E R G Ü Ç L E R İ N O R TA D O G U M Ü C A D E L E S İ

göçüyle p e k d e ilgileri olmamıştır. Çünkü kendi bağımsızlık


sorunlarıyla uğraşmışlardır. Ancak İsrail Devleti'nin ilanıyla
birlikte sorun tüm Arap Ortadoğu' sunu ilgilendirmiş ve özel­
likle Arap-İsrail savaşlarında İsrail'e karşı Mısır, Arap öncülü­
ğünü üstlenmeye çalışmıştır.

Mısırlıların tepkilerinin duygusal boyutunun yanında po­


litik, ekonomik ve jeostratejik yönleri de vardı. İşadamları, Ya­
hudilerin üstünlüğünün en sonunda bir Yahudi Devleti'nin ku­
rulmasına yol açacağından kaygılanıyorlardı. Böyle bir devlet
fiziksel bir engel teşkil ederek, Mısır'ın Yakındoğu piyasalarıyla
ticari ilişkilerini engelleyen ekonomik bir tehdit olabilirdi. Mı­
sırlı tanınmış bir işadamına göre "Eğer, Filistin 'de siyonizm ku­
rulursa onun zararı yalnız Filistin ile sınırlı kalmaz. Bu akım,
bütün komşu ülkelerin ekonomilerine, endüstrilerine, ticaretlerine
ve bağımsızlıklarına sınırlar koyarak, onların kaderini etkileye­
cek biçimde yayılır': Ekonomik sorunların ötesinde Mısır'ın je­
ostratejik anlamda daha büyük kaygısı vardı. Gerilim ve krizle­
rin kronik bir çalkantıya dönüşmesi ve yabancı müdahalesine
davetiye çıkarması durumunda, bir Yahudi Devleti'nin katali­
zör görevi üstlenebileceği hissedilir. Üstelik sürekli göç baskısı,
kaçınılmaz olarak Yahudi Devleti' ni, Arapların topraklarında
daha da genişlemeye itecekti ve daha fazla Arap, evinden ve
kazancından olacaktı. Bu yüzden Yahudi problemi, Filistin ile
sınırlandırılamazdı ve sınırlandırılmayacaktı. Bu durum Arap
ve İslam dünyası için bir problemdi ve Yahudi Devleti'nin ku­
rulması halinde de problem olmaya devam edecekti. Bu kor­
kular aynı zamanda etkili bir liberal siyasal figür olan Mısır'ın
öncü entelektüellerinden olan Muhammed Hüseyin Haykal
tarafından kısaca dile getirilmiştir. Haykal' a göre, Filistin' deki
durumun ö zellikle İngiltere' nin ülkeyi bölme planı uygula­
maya koyulursa, Mısır'ın geleceği üzerinde zararlı etkileri ola­
caktı 180. Arap devletleri bu konuda Yahudi Devleti' ne karşı bir-

1 80 Adid Davişa, Arap Milliyetçiliği (Zaferden Umutsuzluğa), (Çev: Lütfi Yalçın), Litera­
tür Yayınları, İstanbul, 2004, s. 1 0 1 .

84
O R TA D O G U ' D A D E G İ Ş E N G Ü Ç D E N G E S İ

likler oluşturmuşlarsa da artık İsrail devleti, Filistin için değil


tüm Arap Ortadoğusu'nun sorunu olmuştur.

1.3.2. 1948 Arap-İsrail Savaşı

İngiltere'nin 14 Mayıs 1 948'de Filistin üzerindeki manda


yönetiminin sona ermesinden birkaç saat önce İsrail Devleti'nin
kuruluşu, Musevi Ulusal Konseyi tarafından ilan edilmiş ve
bağımsız İsrail'in tüm Yahudilerin vatanı olduğu açıklanmış­
tır. Bu deklarasyon sonrasında İsrail Devleti'rıin varlığını ka­
bul etmeyen Mısır, Ürdün, Suriye, Lübnan ve Irak birlikleri
üç yönden Filistin topraklarına girerek Birinci Arap-İsrail sa­
vaşlarını başlatmışlardır181• Bu savaşta Arap kuvvetleri seksen
bin kadardı. İsrail ise bu savaşa ortalama altmış bin kişilik bir
kuvvetle katıldı 1 8 2 •

15-22 Mayıs günleri arasında Mısır kuvvetleri önce Gazze'yi


ve sonra da Birüssebi'yi ele geçirdi. Ürdün kuvvetleri ise Şe­
ria nehri üzerindeki Allenby köprüsünü aşıp, Jericho'ya doğru
ilerledi. Bir başka Ürdün kuvveti de Galilee Gölü istikametinde
harekete geçti. Fakat savaşın asıl yoğunluğu, Kudüs üzerinde
olmuştur. Ürdün kuvvetleri, 20 Mayıs 'ta Eski Kudüs denen ve
nüfusun çoğunluğunu Arapların teşkil ettiği Doğu Kudüs' e
hemen hemen hakim oldu. Doğu Kudüs'teki Yahudi mevzileri
çok güç duruma girmiş bulunuyordu183• Bu arada Mısır uçak­
ları da Tel-Aviv üzerine saldırıda bulundu. 22-29 Mayıs ara­
sındaki çarpışmaların yoğurtluk noktası yine Kudüs olmuştur.
1 - 1 1 Haziran arasındaki üçüncü hafta içinde Filistin'in birçok
yerinde Arap ve İsrail kuvvetleri arasında çarpışmalar devam
ederken, hava üstünlüğü de İsrail'e geçmiştir184• Birinci Arap-İs-

1 8 1 Melike Bileydi Koç, a.g.e, s. 1 2 5 .


1 82 Muzaffer Erendi!, Çağdaş Ortadoğu Olayları, Genelkurmay Basımevi, Ankara, 1992,
s. 74.
1 8 3 Fahir Armaoğlu, Filistin Meselesi ve Arap-İsrail Savaşları ( 1 948- 1 988), s . 95.
184 Süleyman Özmen, a.g.e, s. 196.

85
S Ü P E R G Ü Ç L E R İ N ORTA D O G U M Ü C A D E L E S İ

rail Savaşı, Araplar için tam bir hezimet olmuştur. Yahudiler; Mı­
sır, Suriye ve Lübnan'ı yenmeleri ile birçok toprağa sahip oldular.
1 0 Haziran 1 948'de 30 günlük bir ateşkes sağlandı. Ancak çatış­
malar, 1 948 yılı sonlarına kadar devam etti185•

Arap-İsrail çatışması nedeniyle ateşkes kararı alan Birleş­


miş Milletler, İsveçli Kont Bernadotte'u taraflar arasında arabu­
luculuk yapmak üzere görevlendirmiştir. Bu karar somasında
Filistin' e giden Birleşmiş Milletler aracısı Bemadotte, yaptığı gö­
rüşme ve incelemelerden soma taraflara bir plan sunmuştur. Bu
plan ile sınırlarda yeni ayarlamalar yapılarak 1 947 tarihli taksim
kararını değiştiren bir antlaşma sunuluyordu. Planda öne sürü­
len 'tekliflere göre; Kudüs'ün tamamı ile güneydeki Necef, Arap
devletine; Batı Galilee'nin tamamı da Yahudi Devleti'ne verile­
cekti. Hayfa, serbest liman, Ludd Havaalanı serbest bölge ilan
edilecek, diğer topraklar 29 Kasım 1 94 7 tarihli karardaki gibi ka­
lacaktı. Plan sınırlarla ilgili sorunlar yanında Yahudi göçünün kı­
sıtlanması ve en önemlisi, topraklarından ayrılmak zorunda bı­
rakılan Filistinli mültecilerin geri dönüşünün sağlanması gibi
konuları da içermekteydi. Berenadotte, bu plan dahilinde taraf­

lara çözümü gerekli olan sorunları şu şekilde sıralamıştır: Arap­


ların İsrail Devleti'ni tanıma şartlarının ne olduğu, Yahudilerin
devlet sınırlarında önemli değişiklik yapmaya razı olup olmaya­
cakları ve Yahudiler ile Arapların ateşkesin uzatılmasını kabul
edip etmeyecekleri idi. Ancak taraflar Birleşmiş Milletler aracı­
s ının planını kabul etmemişlerdi; Araplar, Filistin sorununu sa­
vaş ile çözümlemeye karar vermişler, buna karşın Yahudiler de
40 yaşından aşağı erkek ve 18-25 yaş arasındaki kadınların si­
lahaltına alınması kararını uygulamaya koymuşlardı186•

İsrailliler de BM arabulucusu, Bemadotte'nın planından


pek memnun değildirler. Bemadotte, 1 7 Eylül'de Kudü s ' te
arabasıyla dolaşırken "Stern" üyelerinin elindeki bir barikatta

1 8 5 Türel Yılmaz, a.g.e, s. 59.


1 8 6 Melike Bileydi Koç, a.g. e, s. 126- 127.

86
O R TA D O G U ' DA D E G İ Ş E N G Ü Ç D E N G E S İ

durdurularak makineli tüfekle taranmıştır187• Bütün bunlar olur­


ken, Ekim ayı ortalarından itibaren Filistin'de çarpışmalar ye­
niden başladı. Çarpışmalar, bilhassa Güney Filistin'de Necef
bölgesinde İsrail ile Mısır kuvvetleri arasında idi. İki taraf kuv­
vetleri arasında sokak sokak yapılan muharebelerden sonra İs­
rail kuvvetleri Kudüs'ün 54 mil güneyindeki Birüssebi'yi, Mı­
sırlılardan almaya muvaffak oldular. Bir kısım İsrail kuvvetleri
de Gazze yakınlarına kadar ilerlemeye muvaffak oldu. Bu du­
rum üzerine Güvenlik Konseyi, 19 Ekim'de tarafları ateşkese
uymaya çağıran bir karar aldı. İsrail ve Araplar, 22 Ekim' de
bu çağrıyı kabul ettiklerini bildirdiler. Fakat bu bildirimlere
rağmen İsrail ile Mısır kuvvetleri arasında çarpışmalar kesil­
medi. İsrail, Birüssebi'yi aldığı sırada, Al- Falluj a'da bir Mısır
tugayını da muhasara etmişti. Mısır tugayı uzun süre muha­
saraya dayandı. İsrail kuvvetleri ise 23 Aralık'ta Mısır cephe­
sinin sağ kanadını arkadan çevirdi ve 26 Aralık'tan itibaren
de Mısır kuvvetlerinin yığınak merkezi olan Gazze, Han Yu­
nus ve Rafa'yı birbirinden ayırarak derinlemesine bir şekilde
Sina Yarımadası'ndan içeri girdi. Mısır için bu sonuç, iç karı­
şıklıklara neden olan bir hezimetti. Cephedeki başarısızlıklar
üzerine, 4 Aralık'tan itibaren üniversite öğrencileri gösteri­
lere başlamışlardı. Bu gösterilerin Müslüman Kardeşler Ör­
gütü tarafından kışkırtıldığı kanaati vardı. Bu sebeple Başkan
Nukraşi Paşa, 8 Aralık 1 948' de yayırıladığı bir bildiride, beş
yüz bin kadar üyesi olduğu bilinen Şeyh Hasan el- Benna li­
derliğindeki Müslüman Kardeşler Örgütü'nün bütün teşkilatı­
nın kapatıldığını ve bütün mallarına el konulduğunu açıkladı.
Ne var ki Nukraşi Paşa, Müslüman Kardeşler üyesi olan, Ab­
dülhamit Ahmet Hasan tarafından 28 Aralık 1 948 günü öldü­
rüldü. Müslüman Kardeşlerin lideri, Şeyh Hasan el- Benna da
13 Şubat 1 949 günü Kahire' de öldürüldü188•

1 8 7 Ali Öner, Dünden Bugüne Filistin, Ekin Yayınları, İstanbul, 2006, s. 65.
1 88 Fahir Armaoğlu, Filistin Meselesi ve Arap-İsrail Savaşları, ( 1 948-1 988), s. 99-100.

87
S Ü P E R G Ü Ç L E R İ N O R TA D O G U M Ü C A D E L E S İ

Mısır'ı n içeride ve dışarıda karşılaştığı b u kötü durum üze­


rine İngiltere, Mısır ile arasında mevcut 26 Ağustos 1 936 itti­
fakına dayanarak, İsrail'den derhal Mısır topraklarından çık­
masını istedi. Aksi halde kendisinin de müdahale edeceğini
bildirdi. İsrail, İngiltere'nin bu baskı ve tehdidine boyun eğ­
mek zorunda kaldı. Diğer taraftan yeni Mısır Başbakanı İbra­
him Abdülhadi, 6 Ocak 1 949' da Birleşmiş Milletler arabulu­
cusuna başvurarak, ülkesinin ateşkesi kayıtsız şartsız kabul
ettiğini ve Birleşmiş Milletler gözetiminde İsrail ile mütareke
için doğrudan doğruya görüşmelere hazır olduğunu bildirdi. Bu
sırada bütün Güney Filistin, İsrail' in kontrolü altına girmişti18 9•

1.3.2. 1. İsrail-Mısır Mütarekesi

İsrail-Mısır mütareke görüşmeleri, 12 Ocak 1 949' da Rodos'ta


Birleşmiş Milletler arabulucusu Ralph Bunche'ın gözetiminde
başladı. 42 gün süren müzakerelerden sonra, 12 maddelik İs­
rail-Mısır "Genel Mütareke Antlaşması" 24 Şubat 1949 ' da im­
zalandı. Bu mütareke antlaşmasına göre taraflar, bu mütareke
süresince hiçbir siyasi ve askeri avantaj sağlamamaya çalışa­
caklar. Karada, havada ve denizde hiçbir saldırgan harekette
bulunmayacakları gibi bu antlaşmanın hükürrıleri, tarafların
Filistin meselesinin müstakbel çözümü ile ilgili tutumlarına
hiçbir şekilde tesir etmeyecek ve mütareke çizgisi de taraflar
arasındaki siyasi sınır ve toprak sınırı olarak telakki edilme­
yecektir. Mütarekenin bu hükümleri, diğer Arap devletleriyle
imzalanan bütün mütareke antlaşmalarında da yer almıştır 1 90•

Bu mütareke ile üzerinde anlaşılan temel konular; Gazze


şeridindeki Mısır'ın askeri idaresiydi ve Mısır'ın kuşatılmış
Negev'den birliklerini çekmesiydi. Mısır'ın Gazze şeridini işgali,
yaklaşık üç yüz bin Filistinliyi Mısır idaresine bıraktı. Bundan

1 8 9 Süleyman Özmen. a.g.e, s. 202-203.


1 90 Fahir Armaoğlu, Filistin Meselesi ve Arap-!srai/ Savaşları, ( 1 948-1988), s. 101.

88
O R TA D O G U ' DA D E G İ Ş E N G Ü Ç D E N G E S İ

dolayı Mısırhlar, mülteciler sorununun çözümüne hazırlandılar.


Alternatif çözümler ise, Suriye ve Irak gibi Arap ülkelerine fazla
olan göçmenlerin yerleşmesiydi. Mısır HükCımeti, Gazze'nin ta­
mamını topraklarına katmayı düşünüyordu. Daha sonra ise Mı­
sırhlar, İsrail'in Negev'deki kontrolünü tanıdılar. Mart 1949'da İs­
railliler, Mısır tepkisinden çekinmeden Negev'in güney kısmından
Akabe Körfezi'ne doğru birliklerini ilerlettiler191• Mısır ise, 1 947
Aralığında İsrail gemilerine uyguladığı ambargoyu daha da şid­
detlendirmişti. Ancak Eylül 1 950' de Birleşmiş Milletler Güven­
lik Konseyi, Mısır'ın ambargoyu sonlandırmasını talep etti192•

1.3.2.2. Diğer Mütarekeler

İkinci Mütareke, 23 Mart 1 949 tarihinde Lübnan ile İsrail


arasında imzalanan antlaşma ile İsrail-Lübnan sınırı, Eski Lüb­
nan-İsrail sınırı alarak kalıyor ve bu sınır askersiz hale getirili­
yordu. Üçüncü antlaşma Ürdün ile İsrail arasında imzalanmış­
tır. Bu antlaşma ile Batı Şeria, Ürdün'ün kontrolüne geçiyordu.
Kudüs, kuzeydoğu-güneybatı istikametinde bir çizgi ile ikiye
ayrılıyor; Batı Kudüs (Yeni Kudüs) İsrail tarafına, Doğu Kudüs
(Eski Kudüs) ise Ürdün tarafına dahil oluyordu. Savaş sonra­
sında son olarak imzalanan antlaşma, İsrail-Suriye arasında
olmuştur. 20 Temmuz 1 949' da imzalanan antlaşma ile İsrail­
Suriye sınırı hemen hemen eski Suriye-Filistin sınırı olarak
kalmış ve her iki taraf için hassas olan üç bölge askersiz hale
getirilmiş, askerden arındırılmış şerit hariç, bütün Galilee böl­
gesi İsrail'e kalmıştır. Bu arada İsrail ile savaşan diğer devlet­
lerden Irak ve Suudi Arabistan, İsrail ile sınırdaş olmadıkları
için antlaşma yapmamışlardır193 •

1 9 1 !lan Pappe, The Making of The Arab-Israe/i Conjlict (1947- 1 951), I.B.Tauris; Revised
edition, New York, 1 992, s. 178.
1 92 Eitan Barak, "On The Power of tacil Understandings Israel, Egypt and Suez Canal ",
The Middle East ]ournal, Vol:58, No:3, Summer, 2004, s. 82.
193 Melike Bileydi Koç, a.g.e, s. 130.

89
S Ü P E R G Ü Ç L E R İ N O R TA D O G U M Ü C A D E L E S İ

1.3.2.3. Savaşın Sonuçları ve Mısır Açısından Önemi

Araplarla Siyonistler arasında meydana gelen 1 948 Sa­


vaşı, özellikle bölgede bulunan Arap ülkeleri için ilk silahlı
çatışma niteliği taşır. Nitekim bu ülkeler bağımsızlığını yeni
kazarımış ve hala ordularının çekirdek kısmını oluşturma sü­
recindeydiler. Buna rağmen bu savaşa katılarak Filistin dava­
sına destek verdiler194.

Bu mütareke antlaşmaları ile Filistin meselesi bir barışa


kavuşmuyor, ama Birinci Arap-İsrail Savaşı sona ermiş oluyordu.
Şüphesiz bu savaşın en kazançlısı İsrail idi195.

İsrail, daha önceki topraklarını üçte bir oranında büyütmek


avantajını elde etti196. Böylece İsrail, bölgedeki varlığını da meşru­
laştırmıştı. İsrail, savaşı takip eden iki yıl içerisinde nüfusunu göç
yoluyla iki katına çıkarmıştır. İsrail' in amacı, Filistinli mültecilerin
boşalttıkları toprakları, Yahudi nüfusu ile doldurarak, Araplara geri
dönüş iınkfuıı bırakmamak olmuştur. Kutsal şehir Kudüs'e Ürdün
ve İsrail ortak olmuş, Filistin'in geri kalan sınırları da Ürdün ve
Mısır arasında paylaşılmıştır. Böylece Birleşmiş Milletler'in kabul
ettiği taksim planı ile öngörülen Filistin Arap Devleti, bölünerek
ortadan kaldırılmıştır. ABD ve Sovyetler Birliği'nin desteği ile İs­
rail197 Birleşmiş Milletler taksim kararında kendisine verilen top­
rakların çok ötesini elde etmekle kalmamış, 1 l Mayıs 1 949' da
Birleşmiş Milletler üyeliğine 37 lehte 12 aleyhte ve 90 çekim­
ser oy ile kabul edilmiştir198.

Arap-İsrail savaşları sonucunda imzalanan ate şkesler,


Ortadoğu' da yeni savaşların habercisi olmuştur. Özellikle bu
s avaşın ortaya çıkardığı ve günümüze kadar çözümlenememiş,

1 94 Beşşar Caferi, es-Siyasetü 'l-hariciyyeti 's-Suriyye:1 946- 1 982, Dımaşk: Daru Tallas,
1987, s. 92.
1 9 5 Fahir Armaoğlu, Filistin Meselesi ve Arap-İsrail Savaşları, ( 1 948- 1988), s. 104.
196 Genel Kurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı, Arap-İsrail Harpleri ve Bu
Harplerden Alınacak Dersler, Ankara, 1979, s. 10.
1 9 7 Melike Bileydi Koç, a.g.e, s. 132.
1 9 8 Ali Öner, a.g.e, s. 6 6 .

90
O R T A D O G U ' DA D E G İ Ş E N G Ü Ç D E N G E S İ

"mülteciler" ve "Kudüs" meseleleridir199• Filistin' d e yaşanan bu


ilk yenilgi, Araplar arasında kendi rejimlerini ve zayıf yönle­
rini eleştirdikleri bir kutuplaşma ve radikalleşme eğilimi do­
ğurmuştur. Savaş, 1 9 5 2 yılında Mısır' da Hür Subayların ikti­
darı ele geçirmesinin nedenleri arasında yer alır. Nasır, Filistin
sorunu ile ilgili şunları söyledi: ''Filistin 'de savaşıyorduk, ama
düşüncelerimiz Mısır üzerinde yoğunlaşmıştı. Mermi/erimiz düş­
man siperlerine yönelmişti. Ama yüreklerimiz aç kurtların utan­
mazca yağmaladığı, uzak anavatanımız üzerinde uçmaktaydı200•
Filistin 'deki Arap halklarını korumak için Filistin 'e giren Arap
orduları, emperyalizmin düşük bir fiyat karşılığında satın aldığı
uşaklardan birinin yüksek komutası altında bulunuyordu. Hatta
bu yüksek komutanlık altındaki askeri hareketler bir İngiliz su­
bayının elinde bulunuyordu; O da Filistin 'de, Yahudi Devleti 'nin
kurulmasına esas olan Balfour Deklarasyonu 'nu, Siyonist hare­
kete peşkeş çeken aynı politikacılardan emir alıyordu. " Bu ifa­
deler, Arapların bu savaşta ne kadar küçük düşürüldüklerini
anlatmaktadır2 0 1 •

Bu savaş sırasında Mısır ordusunun zayıflığı, dağınıklığı


ve moral bozukluğu Nasır ve arkadaşları ile Mısır toplumunda
rejimden hoşnutsuzluk duyan geniş kesimlerde, 1 952 hareke­
tini tetikleyen bir rol oynamıştır. Mısır ordusu içinde 1 944 ve
1 945 yıllarında başlamış bulunan darbe hazırlıkları, Filistin sa­
vaşı sonrasında, özellikle 1 949 baharından sonra hız kazanmış
ve örgütlenme genişlemiştir 2 0 2 •

1.3.2.4. Savaşın Süper Güçler


Açısından Önemi ve Sonuçları
Daha önceden de belirttiğimiz üzere, Ben-Gurion başkanlı­
ğında İsrail Devleti'nin ilanıyla birlikte Arap devletleri Filistin'e

1 99 Türel Yılmaz, a.g. e, s . 6 1 .


200 Zeynep Güler, a.g.e, s. 104- 105.
20 l Ali Öner, a.g. e, s. 64.
202 Zeynep Güler, a.g.e, s. 106.

91
S Ü P E R G Ü Ç L E R İ N O R TA D O G U M Ü C A D E L E S İ

ginniş ve AB D ile Sovyet Rusya, peş peşe yeni Yahudi Devleti'ni


tanımıştı. Böylece, günümüzde dahi devam edecek olan Arap­
İsrail savaşlarının ilki 1 948 Arap-İsrail Savaşı da başlamış oldu.
Aslında ABD ve Sovyet Rusya'yı, gerçek sebeplerini gizleyerek
Ortadoğu'yu, kontrol altında tutma girişimlerinin ilk adımı bu
savaştır. Nitekim ABD'nin tek amacı petrol, Sovyet Rusya'nın
amacı da ihtiyacı olmasa bile bu petrolü kontrol altında tut­
maktır. Arıcak bu ilk savaşta, her iki süper güç de aynı tarafta
yer aldılar ve her iki taraf da silah sevkiyatıyla ileride bölge­
deki konumlarını garanti altına aldılar. Savaşın başlamasıyla
Filistin kıyılarını ablukaya alan ABD ve İngiltere, silah sevki­
yatını engellemek için tedbirler almışlarsa da Yahudiler, hava
desteği ile Fransa' dan ve Sovyet Bloğu Çekoslovakya' dan si­
lah temin etmeyi sürdürmüşlerdir. Dolayısıyla silah ambargosu
sadece Arapların aleyhine işleyen bir tedbir olarak kalmıştır.
Bunun üzerine ABD, Filistin'e silah gönderme yasağını kaldı­
rarak hem Yahudilere hem de Araplara silah satışının önünü
açmıştır. İngiltere, Arap devletleriyle mevcut antlaşmalar ge­
reğince bu devletlere silah teslimatına devam etmiş, Sovyetler
Birliği ise İngiltere'nin karşı kutbunda yer alıp Yahudilere si­
lah temin etme olanağını kullanmıştır. İsrail ise ABD'yi zorla­
yarak başta İngiltere olmak üzere Batı Avrupa Devletleri'nin
İsrail'i tanımasını mümkün hale getirmeye çalışırken Araplar
savaşı bir an önce sonlandırıp, İsrail Devleti'nin başka devlet­
lerce tanınmasını önlemeyi planlamışlardır2°3•

Sovyetler ve müttefiklerinin 1 948'de İsrail'e arka çıkma­


ları politikalarının asıl nedenleri ise şunlardır: 1. Ortadoğu' daki
İngiliz etkisini zayıflatma arzusu, 2. Yeni Yahudi Devleti'nin,
sosyalizmi hatta komünizmi benimseyeceği umudu, 3. "Feo­
dal" ve "Burjuva" Arap rejimlerini itibarsızlaştırmaya duyduk­
ları ihtiyaç204•

203 Melike Bileydi Koç, a.g. e, s. 125-1 26.


204 Arthur Goldschmidt JR.-Lawrence Davidson. a.g.e, s . 386.

92
O RTAD O G U ' DA D E G i Ş E N G Ü Ç D E N G E S İ

Ruslar, komünizmin Araplar arasında daha güç yayılaca­


ğını bildikleri için Yahudilere yakın bir politikanın yürütülmesi
gerekliliğine inanmışlardır. İngiltere, Filistin manda yöneti­
mini terk etmesi sonrasında bile Ortadoğu' daki tarihi rolün­
den ve bölgenin gerekliliğinden asla vazgeçmeyerek, bölgenin
özellikle Rusya'nın hakimiyeti altına girmesine engel olmayı
amaçlamıştır205 • Hatta savaş sonunda Earnest Bevin, "Zama­
nın İngiltere 'nin Ortadoğu çözümüne bir fırsat olduğuna " inanı­
yordu. Mısır-Irak-Ürdün diğer bir deyişle, Filistin dışındaki her
şeyde, İngiliz etkisinin devam edebileceğini umut ediyordu206•

Petrolün hayati değerini göz önünde bulunduran ABD ise


kilit noktalar ve petrol güzergahları üzerindeki Rus planlarına
engel olmaya çalışıyordu. ABD, aynı zamanda ülkesinde bu­
lunan yaklaşık üç milyon Yahudi vatandaşın seçimlerde oy
kullanacak olması nedeniyle Yahudi çıkarlarını da kollaması
gerekliliğinin farkındaydı. İsrail D evleti'nin varlığını orta­
dan kaldırma niyetiyle hareket eden Araplar, İsrail ordusuna
karşı üstünlük elde edemedikleri gibi önemli toprak kayıpla­
rına da uğramışlardır. 1 1 Haziran 1 948 'de Birleşmiş Milletler
Güvenlik Konseyi'nin aracılığı ile 30 günlük ateşkes sağlan­
mış ve bu arada da Polonya, Uruguay, Çekoslovakya, Yugos­
lavya, Macaristan, Romanya, Finlandiya ve Güney Afrika İs­
rail Devleti'ni tanıma kararı almıştır. İsrail Devleti'ni tanıyan
devletlerin Sovyet Rusya bloğuna dahil ülkeler olması dikkat
çekicidir207 Aslında, 1 5 Mayıs 1 948'de İsrail' in Arap orduları
karşısında kazandığı zaferde Sovyet askeri yardımı belirleyici
bir rol oynamıştır. Stalin'i İsrail 'i desteklemeye, Khrushçev'i
ise SO'li yılların ortalarında bu ittifakı reddetmeye iten ne­
denler aynıydı. Bir dönem Yahudi ajansının temsilciliğini ya-

205 Melike Bileydi Koç, a.g.e, s. 132.


206 Wm. Roger Lois. The British Empire in the Middle East, (1 945-1 951), (Arab Nationa­
lism, The United States and Post War Imperialism), Oxford University Press, Oxford,
1984, s. 105.
207 Melike Bileydi Koç, a.g.e, s. 126-132.

93
SÜPER GÜÇLERİN ORTADOGU M Ü CADELESi

pıp Birleşmiş Milletler' e ülkesini tanıttıktan sonra, uzun süre


İsrail Dışişleri Bakanlığı yapan Abba Eban, bu nedeni şöyle
özetliyordu: "J 948 'de Moskova, İngilizlerin Filistin toprakların­
dan çıkışının en iyi güvencesi olmamız nedeniyle bizi destekledi.
İngilizler ve müttefiklerine karşı, Arapların da aynı tutumu be­
nimsemesi, daha sonraları Rusların Arap taraftarı bir tavrı be­
nimsemesini beraberinde getirdi ''2°8•
Abba Eban'ın bu sözleri her şeyi kanıtlamaktadır. Nite­
kim ABD'nin, bu savaşta Sovyetler kadar aktif olmamasının
en önemli sebebi petroldür. Yani Araplarla ters düşmemek­
tir. Buna karşılık Sovyetlerin yeterli enerji kaynakları vardır
ve sürekli olarak petrol üretimi artmaktadır. Ama yine de bu
Sovyetlerin Ortadoğu' dan petrol ithal etme ihtiyacını ortadan
kaldırmaz. Hem giderek büyüyen ihtiyacı karşılamak hem de
Sovyetler Birliği tarafındaki Avrupalı tüketicilerin ihtiyaçla­
rını karşılamak içindir. Ddiğer bir amaç da daha önceden be­
lirttiğimiz gibi ABD'yi bölgede kontrol altında tutmaktır. So­
nuç olarak Sovyetler, Arap-İsrail çatışmasında pozisyonunu
aşağıdaki prensiplere dayandırmaktadır:

1 . Çatışmanın içine çekilen halkların çıkarları üzerinde

bir birliktelik temeline dayanan Arap-İsrail yerleşmesine ih­


tiyaç vardır.

2. Filistin halkına kendi kendini idare etme (self-determi­


nation) hakkını garanti etmek, Filistin probleminin çözümü
için önemlidir. Böylelikle ulusal bir devlet yaratılmış olacak­
tır. Bu devlet olmaksızın Sovyetler Birliği bir Arap- İsrail ant­
laşmasının imkansız olacağına inanmaktadır.

3. Ortadoğu' da tüm devletlere var olma hakkı vardır.

208 Alain Gresh-Dominique Vida!, Ortadoğu (Mezopotamya "dan Körfez Savaşına),(Çev:


Hamdi Türe), Alan Yayıncılık, İstanbul, 1 99 1 , s. 103.

94
O R T A D O G U ' DA D E G İ Ş E N G Ü Ç D E N G E S İ

4. Arap-İsrail antlaşmasının bir bölümü olarak bölgedeki


tüm devletler için bir stabilite ve güvenlik sistemi sağlama ih­
tiyacı vardır.

Bu prensipler, birbirine bağımlı ve bağımsız Sovyet çıkar­


larından türemiştir. Global ve bölgesel, politik ve askeri, eko­
nomik ve ideolojik prensiplerden ortaya çıkmıştır209•

1.3.3. Ortadoğu'da Silah Ambargosu

1 948- 1 949 Arap-İsrail Savaşı, Ortadoğu'ya yeni bir mü­


cadele unsuru getirmiştir. Araplarla Yahudiler arasındaki mü­
cadele ve Arapların yeni kurulan İsrail Devleti'ni ortadan kal­
dırmak istemeleri bölgede yeni bir çatışma ve huzursuzluk
unsuru ortaya çıkarınca, İngiltere'nin Ortadoğu' dan çıkmama
niyeti daha da pekişmişti2 10•

Bu sebeple, 1 948 Arap-İsrail Savaşı'ndan sonra üç büyük


devlet, yani ABD, İngiltere ve Fransa, Ortadoğu'daki dengelerin
çok hassas hale geldiğini gördüler. Özellikle de savaştan sonra
Arapların ilk fırsatta bir intikam savaşına gireceği açık olarak
görülmekteydi. Bu ise Ortadoğu' da her an barışın bozulması ve
yeni krizlerin ortaya çıkışı demek olacaktı. ABD, İngiltere ve
Fransa her iki taraf da silahlanmadıkça, söz konusu ülkelerin
bir çatışmayı göze alamayacaklarını düşünmüşlerdi. Batı'nın
silah verip vermemesi, Ortadoğu' da barış düzeninin korunması
bakımından hayati bir noktaydı. İşte Ortadoğu bölgesine uy­
gulanmak istenen silah ambargosunun mantığı buydu2I 1 . Bu
amaçla ABD, İngiltere ve Fransa üçlü deklarasyonu yayınladı.
Böylelikle bu deklarasyon sınırları garanti altına almak ve sta­
bil bir hale getirmek için bölgedeki silahların bloke edilmesini

209 Evgeni M. Primakov, "Soviet Policy Toward the Arab-Israeli Conflict", The Middle
East (Teen Years After Camp David), (Edil: William B.Quandt), Washington D.C,
1 988, s. 388.
210 Fahir Armaoğlu, Filistin Meselesi ve Arap-İsrail Savaşları, (1948-1 988), s. 1 92.
2 1 1 Türel Yılmaz, a.g. e, s. 65.

95
S Ü P E R G Ü Ç L E R İ N O R TA D O G U M Ü C A D E L E S İ

sağlayacaktı212• Yani amaç, Ortadoğu' daki yerel güçlere silah


satışını sınırlamaktı. Özellikle de Mısır-Irak ve İsrail'e213•

Üçlü Deklarasyon ismiyle yayınlanan belge, şu esasları


ihtiva etmekteydi:

Üç devlet, Arap ülkeleri ile İsrail'e ancak iç güvenlik­


lerinin veya meşru savunmalarının gerektirdiği kadar
silah satacaklardır.

Üç devlet, Arap ülkeleri ile İsrail arasında bir silah­


lanma yarışının karşısındadırlar.

Arap ülkeleri ile İsrail'e silah satılırken bu silahların


saldırgan amaçla kullanılmayacağına dair, kendilerin­
den taahh ütte bulunmalarını isteyeceklerdir.

Üç devlet, barış ve istikrarın kurulması ve devamı ta­


raftarı olduklarından sınırları veya mütareke çizgisini
ihlal eden herhangi bir devlete karşı, Birleşmiş Mil­
letler çerçevesinde veya onun dışındaki gereken ted­
birleri derhal alacaklardır.

Bu üç Batılı devletin Ortadoğu barışını bu şekilde Birleşmiş


Milletler dışında bir deklarasyonla garanti etmelerinin sebebi,
o sıralarda çok görülen Sovyet vetosundan yakalarını kurtar­
mak istemeleriydi. Fakat bu taktik ters netice verecek bir ma­
hiyette idi. Zira Sovyet Rusya böyle bir deklarasyonun ve do­
layısıyla böyle bir taahhüdün dışında kaldığı için Ortadoğu'ya
silah sevk etmekte de elleri serbest kalıyordu214•

Nitekim Sovyetlerin 1 95 5 ' teki Mısır ile silah antlaşması


silah temininin tekelinde, Batı tekelinin sonu olduğunun işa­
retini verdi. O zamandan itibaren Sovyet bloğu ülkeleri te­
mel silah sağlayıcıları olmuşlardır. Doğrudan bir sonuç olarak

2 1 2 Charles L.Robertson, International Politics Since World War II: A Short History, Ar­
monk, New York, 1 966, s. 2 1 1 .
2 1 3 Geoffrey Kemp, "Strategy and Arms Levels", Soviet-American Rivalry i n the Middle
East, (Edit: J.C. Hurewitz), Landon, 1 969, s. 3 1 .
2 1 4 Fahir Armaoğlu, Filistin Meselesi v e Arap-lsrail Savaşları, ( 1 948- 1 988), s. 1 29.

96
O R TA D O G U ' DA D E G İ Ş E N G Ü Ç D E N G E S İ

Ortadoğu'ya kısa süreli silah ihracatının kısıtlanmasının temel


sorunu, gelişen amaçlar ve büyük güçlerin politikalarıyla kar­
maşıklaşmıştı215. Nitekim kısıtlamalara rağmen Rusya'nın böyle
bir deklarasyona katılmaması, onu silah sevkinde serbest bı­
raktırmıştır ki 1 950'lerin sonlarına doğru Ruslar, Mısır-Irak ve
Suriye'ye silah transferinde geniş bir program izliyorlardı216.
Halbuki Başkan Eisenhower' a göre, üç Batılı devlet iki tarafa
verilen silahların dengeli olmasına dikkat ederken, bu ülkele­
rin silah almak için komünistlere dönmesini de engellemeye
çalışacaklardı217• Ama bu deklarasyon, Birleşmiş Milletler çer­
çevesi içinde değil, üç devlet arasında yayınlanmıştır. Birleş­
miş Milletler çerçevesinde imzalayarak, ambargoyu daha et­
kin hale getirmeyi düşünmüşlerdir. Çünkü bu esaslar, ancak
Güvenlik Konseyi'nden geçerse zorunlu olabilirdi. Fakat o dö­
nemde Sovyetler Birliği'nin veto etme ihtimali çok yüksek ol­
duğu için böyle bir kararı, Güvenlik Konseyi'nden geçirmek
oldukça zordu. Bu nedenle üç devlet Sovyet vetosundan kur­
tulmak için söz konusu deklarasyon, Birleşmiş Milletler dışında
kendi aralarında yapmayı tercih etmişlerdi2 18•

Yayınlanan bu üçlü deklarasyona ilk tepki İsrail' den geldi.


İsrail Başbakanı, İsrail parlamentosu önünde 31 Mayıs 1 950
günü yaptığı konuşmada, İsrail'in bu deklarasyonu memnu­
niyetle karşıladığını, İsrail ve Araplar arasında silahlanma ya­
rışının önlenmesini desteklediklerin bildirmekle beraber, bu
ambargonun tek taraflı işlediğini, çünkü İsrail'e silah satışı ya­
saklanırken, Arap ülkelerinin silah almakta olduğunu söyledi.
Arap Ligi Konseyi de 1 2 Haziran 1 950'de yaptığı toplantısın­
dan sonra 2 1 Haziran' da yayınladığı bildiride, üçlü deklaras­
yon için şu hususları belirtmekteydi:

215 Aaron S. Klieman, a.g.e, s . 39.


216 Steven L. Spiegel, a.g. m, s . 200.
217 Fahir Armaoğlu, Filistin Meselesi ve Arap-İsrail Savaşları, ( 1 948-1 988), s. 1 29.
218 Türel Yılmaz, a.g.e, s. 66.

97
S Ü P E R G Ü Ç L E R İ N ORTA D O GU M Ü C A D E L E S İ

Arap devletleri, barışın korunmasında herkesten fazla


isteklidirler.

Arap devletleri silah alıyorsa, bu münhasıran meşru


amaçlarına yöneliktir ve Arap Ligi de Birleşmiş Mil­
letler Antlaşması'nın 5 2 . Maddesi çerçevesinde üye­
lerinin güvenliğinden sorumludur

Her devletin meşru savunma ve güvenliği için sağla­


dığı silah miktarı, onun nüfusuna, yüzölçümüne ve
sınırların uzunluğu ile çeşitliliğine bağlıdır.

Ortadoğu' da barışın korunması ve devamı, Birleşmiş


Milletler kararlarının tatbiki ile mümkündür.

Sınırların ve mütarekenin korunması hususunda, üç


devletin deklarasyonda müdahale konusunda yaptık­
ları uyarıyı Arap Ligi de desteklemekteydi2 19•

Aynı toplanhda, Arap devletleri 1 7 Haziran'da İsrail' e karşı


bir askeri ittifak anl amına gelen "Arap Birliği Devletleri Ortak
Savunma ve İşbirliği Antlaşması" da imzalamışlardır. Bu ant­
laşma, aynı zamanda Üçlü Deklarasyon'un silah ambargosuna
karşı başka bir cevabıdır 220 •

Üçlü Deklarasyon ile Ortadoğu'nun önemli güçlerine si­


lah satışının sınırlanması meselesi, aslında İngiltere'nin bölge
kontrolünü kaybetme kaygısından kaynaklanmıştır. Bu dev­
letler ABD, İngiltere ve Fransa bu deklarasyonla ne Araplara
ne de İsrail'e sırtlarını çevirmek istememişlerdir. Ama kural­
ları da kendileri bozmuşlardır, hem Araplara hem de İsrail' e el
altından silah satışına devam etmişlerdir ve bundaki en büyük
etki, Sovyetlerin bölgede serbest bırakılmasıydı. Silah satışı bü­
yük güçlerin bölgede kalmaları için devam etmeliydi. Belki de
ABD, Sovyet Rusya'yı bilerek bu deklarasyonun dışında tuttu
ki kendi silah satışının önünü açabilsin.

2 1 9 Fahir Armaoğlu, Filistin Meselesi ve Arap-lsrai/ Savaşları, ( 1 948- 1 988), s. 129- 130.
220 Türel Yılmaz, a.g.e, s. 68.

98
ORTAD O G U ' D A D E G I Ş E N G Ü Ç D E N G E S İ

1.4. İngilizlerin Süveyş Üssü'nde Kalma Planı:


Ortadoğu Komutanlığı
Ortadoğu Komutanlığı kurulması fikri, doğrudan doğruya
İngiltere'nin İkinci Dünya Savaşı sonrasının değişen uluslara­
rası şartlarında Ortadoğu' dan çekilmesinin zorunlu olduğunu
anlaması fakat bölgeden çekilirken de stratejik değeri dolayı­
sıyla Ortadoğu' daki üslerini daha az tepki uyandıracak bir bi­
çimde korumak isteğinin bir sonucudur221 • Özellikle de Süveyş
Kanalı'ndan çıkmak istemeyişidir.

İngiltere, Mısır'ı 1 88 2 ' de işgal etmişti. 1 9 1 4 Aralık ayında


da Mısır üzerinde himaye tesis etmişti. Osmanlı Devleti'nin Ka­
nal Cephesi'ni açması üzerine de buraya asker yığmıştı. Savaş­
tan sonra İngiltere, Mısır' a 1 92 2 ' de sözde bağımsızlık vermekle
beraber, buradan askerini çekmemiş ve bu konudaki müzake­
reler de 1 936 'ya kadar devam etmişti. Sonunda, 26 Ağustos
1 9 3 6 ' da imzalanan bir antlaşma ile İngiltere Mısır'dan çekil­
meyi iki şartla kabul etti:

1 . İngiltere ile Mısır arasında ittifak bağları kuruluyordu.


Yani Mısır bir saldırıya uğrarsa İngiltere, Mısır'a tekrar asker
sokabilecekti.

2. Süveyş Kanalı'nda İngiltere'nin belirli bir miktarda kara


ve hava kuvveti bulunacaktı.

Nitekim Haziran 1 940 'da İtalya, İkinci Dünya Savaşı'na


katılıp, Libya' dan Mısır' a saldırıya geçince İngiltere, Mısır' a
iki yüz bin kişilik bir kuvvet sevk etmiş ve bu suretle 1 943
yazına kadar sürecek olan Kuzey Afrika muharebeleri başla­
mıştı. Savaşın hemen sona ermesinden itibaren Mısır Hükfuneti,
İngiltere' den Mısır' daki kuvvetlerini geri çekmesini istedi. 1 945
yılı sonlarında başlayan İngiliz-Mısır görüşmeleri çeşitli kriz­
lerden geçerek, 1 954 Ekim' ine kadar sürecekti. Görüşmelerin

2 2 1 Ömer E. Kürkçüoğlu, Türkiye 'nin Arap Ortadoğu 'suna Karşı Politikası, Barış Kitap,
Ankara, 1972, s. 33.

99
S Ü P E R G Ü Ç L E R İ N ORTA D O G U M Ü C A D E L E S İ

bu kadar uzamasının ve krizin sebebi, savaştan sonra Doğu­


Batı mücadelesinin başlaması ve 1 946- 1 947 yıllarında Sovyet
Rusya'nın İran, Türkiye ve Yunanistan'ı kendi kontrolüne al­
mak suretiyle güneye, Akdeniz ve Ortadoğu'ya sarkmak iste­
mesidir. Bu durumda İngiltere, Mısır ve özellikle Süveyş gibi
stratejik noktalardan çekilmeyi tehlikeli bulmuş ve Süveyş'te
kalmanın yollarını aramaya başlamıştır. Mısır ise İngiltere'nin
hem Mısır topraklarından hem de Süveyş'ten çekilmesini isti­
yordu. İşin gerçeği şuydu ki İngiltere, esasında Ortadoğu' dan
çekilmek istemiyordu222•
Bu amaçla İngiltere, Ortadoğu' da birleşik bir komutan­
lık kurmak suretiyle Süveyş'teki varlığının devamı için ça­
lışmaktaydı223 . Ancak, başlangıçta ABD Dışişleri Başkanlığı
Ortadoğu'da bölgesel bir savunma paktına sıcak bakrnamıştı224.
Çünkü ABD, kurulacak olan bu paktın Nasır'ı yabancılaştıra­
cağı ve gelecekteki Arap-İsrail uzlaşması için büyük bir ortak
olacağı endişesi taşıyordu. ABD yönetimi ayrıca kendilerinin
de pakta girmelerinden endişeliydi; nitekim İsrail de benzer bir
güvenlik garantisi talep edebilirdi. Bu da ABD Hükumetinin
bir Arap-İsrail uzlaşısı öncesi istemediği bir durumdu225• Ay­
rıca Mart 1 950' de Kahire' de toplanan ABD'nin Ortadoğu' daki
misyon şefleri Kasım 1 949' da İstanbul' da aldıkları kararı teyit
ederek, ABD'nin Ortadoğu'da bir bölgesel paktın kurulmasını
istemediğini ve destek vermeyeceğini tekrar dile getirmişlerdir.
Buna rağmen İngiliz Dışişleri Bakanlığı ve Genel Kurmay Baş­
kanlığı, özellikle Mısır ile olan Süveyş Kanalı Üssü sorununu
çözmek için Ortadoğu' da bir bölgesel savunma paktının po­
tansiyel gücünü ciddi olarak düşünmeye başlamıştı. 1 950'nin
başında Mısır, İngiliz askerlerinin Süveyş Kanalı Üssünü bo-
222 Fahir Armaoğlu, Filistin Meselesi ve Arap-İsrail Savaşları, ( 1 948- 1 988), s. 1 9 1 - 192.
223 Ömer E. Kürkçüoğlu, a.g.e, s.34.
224 Behçet Kemal Yeşilbursa, Ortadoğu 'da Soğuk Savaş ve Emperyalizm (İngiltere­
Amerika 'nın Ortadoğu Savunma Projeleri ve Türkiye 1 945-1 955 ), s. 26-27.
225 Oma Almog, Beyond Suez-The Anglo-Jsraeli Relationship (1 956-1 958), s. 23

1 00
O R TA D O G U ' D A D E G İ Ş E N G Ü Ç D E N G E S İ

şaltmaları konusundaki isteğini yenilediler. İngilizler ise bunu


kabul edilemez bir istek olarak gördüler. Çünkü Mısır' daki
üsleri ve askeri güçlerinin varlığı sadece İngiltere için değil
müttefikleri için de stratejik bir zorunluluktu. İngiltere, Mısır
Hükumetine bu durumu kabul ettirmenin yollarını arıyordu.
Mısır'a uluslararası bir yaklaşımla, "Müttefik Ordu Komutan­
lığı" adı altında Batılı devletlerle (İngiltere-ABD ve Fransa) eşit
haklara sahip bir ortaklık teklif etmeyi düşünüyordu. Böylece
Mısır' da İngiliz askerinden ziyade, Mısır'ın da eşit şartlarda da­
hil edildiği Müttefık Ortadoğu Komutanlığı'na bağlı askerler
olacaktı226• Nitekim bir askeri pakt kurulur ve buna Arap ül­
kelerinin de katılımı sağlanırsa öncelikle Batı'nın askeri var­
lığı korunmuş olacaktı227•

Mayıs 1950'de İngiliz, Fransız ve ABD Dışişleri Bakanları'nın


katıldığı üçlü Londra zirvesinde, İngiliz Dışişleri Bakanlığı
Ortadoğu' da bir savunma paktı yönündeki düşüncesini açık­
layarak, NATO modelinde Türkiye, Mısır, Avustralya, Yeni Ze­
landa ve Güney Afrika gibi İngiliz sömürgesindeki Cumhuri­
yetleri de içine alan bir Ortadoğu savunma paktının İngiltere
tarafından kurulmak istendiğini belirtti. Bu, "Ortadoğu Komu­
tanlığı" kurulması yönünde atılmış önemli bir adımdı.

ABD Dışişleri, bunun zamansız ve uygulanmaz olduğunu


ve Ortadoğu'daki sorumluluğun İngiltere'ye ait olduğunu dü­
şünüyordu. ABD'nin Avrupa başta olmak üzere dünyanın di­
ğer bölgelerindeki yükümlülükleri nedeniyle böyle bir projeye
destek veremeyeceğini ve İngiltere'nin bu konudaki çalışmala­
rını ne engelleyeceğini ne de destekleyeceğini dile getirdi. Fakat
25 Mayıs 'ta yayınlanan ve Üçlü Deklarasyon (Tripartite Decla­
ration) olarak bilinen deklarasyonla ABD, İngiltere ve Fransa;
İsrail ve Arap devletleri arasındaki sınırların korunacağını ve

226 Behçet Kemal Yeşilbursa, Ortadoğu'da Soğuk Savaş ve Emperyalizm (İngiltere­


Amerika 'nın Ortadoğu Savunma Projeleri ve Türkiye 1 945-1 955 ). s. 26-27.
227 Haluk Gerger, ABD-Ortadoğu-Türkiye, Ceylan Yayınları, İstanbul, 2007, s. 6 1 .

101
S Ü P E R G Ü Ç L E R İ N O R TA D O C U M Ü C A D E L E S İ

her iki taraftaki silah stoklarının kontrol edileceğini açıkladılar.


Bu deklarasyon, İsrail ve Arap devletleri arasındaki silahlanma
yarışını ·pek etkilememesine rağmen bu, Batılı devletlerin Or­
tadoğu' daki ilk ortak çalışmalarıydı. ABD ilk defa açıkça Or­
tadoğu ile ilgili olaylarda İngiltere ile konsültasyon yapacağını
gösterdi. Fakat ABD Genelkurmayı, ABD'nin Ortadoğu' da ya­
pılacak askeri girişimlere katılmasına karşı idi. Bunun ABD'nin
savunma çıkarlarına uygun olmadığını ve ülkenin diğer so­
rumluluklarının yerine getirilmesini zorlaştıracağını düşünü­
yordu. Ayrıca ABD 'nin, Ortadoğu' da yayılmasının muhtemel
bir takım seri olayların başlangıcı olarak görülmesi gerekti­
ğini belirtti. Buna karşılık İngiliz Genelkurmayı, Ortadoğu' da
Sovyet saldırısına karşı bir çeşit çok taraflı bir savunma pak­
tının gerekli olduğunu düşünüyordu. 1 950 Haziran'ında, İm­
paratorluk Genelkurmay Başkanı Mareşal Sir William Slim,
Süveyş Kanalı Üssü'nün geleceği ile ilgili olarak, İngiltere ile
Mısır arasındaki karşılıklı görüşmeleri tekrar başlatmak ama­
cıyla Mısır Hükumetine bir Ortadoğu Komutanlığı kurulma­
sını teklif etmek üzere Mısır' a gitmiştir. Ancak daha önceden
de belirttiğimiz üzere, İngiltere'nin Süveyş üssünden askerle­
rini tamamıyla çekmediği sürece Mısır' ın herhangi bir antlaş­
maya veya bir savunma ortaklığına girmeyeceği belirtilmişti.
Haziran 1 950'de Kore Savaşı'nın patlak vermesi, ABD'li politi­
kacıların Ortadoğu'yu Sovyet saldırısına karşı İngiltere'nin tek
başına koruyabileceği konusundaki güvenlerini boşa çıkardı.
ABD Ortadoğu' da kolektif bir savunma yapılması gerektiğini
kabul edip,' İngiltere'nin Sovyet saldırılarına karşı tek başına
karşı koyamayacağını görmüştür22 8 •

Nihayetinde, İngiltere'nin bu fikrini ABD de destekledi.


Üçüncü Batılı büyük devlet olan Fransa da Ortadoğu ile ilgili 2 5
Mayıs 1 950 tarihli deklarasyon ile b u iki devlete katıldı. ABD,
İngiltere ve Fransa Ortadoğu Komutanlığı fikrinin önderliğini

228 Behçet Kemal Yeşilbursa, a.g.e, s. 27-29.

1 02
O R TA D O G U ' DA D E G I Ş E N G Ü Ç D E N G E S İ

yaparlarken yanlarına Türkiye'yi d e aldılar. Çünkü Türkiye


gücü ve coğrafi yeri dolayısıyla bölgenin savunması için ge­
rekli olduğu gibi Ortadoğulu ve Müslüman bir ülke olarak Or­
tadoğu Komutanlığı proj esini tamamen 'Batı damgası' taşı­
masını da önleyebilecekti. İngiltere ve müttefikleri, Ortadoğu
Komutanlığı'nın kurulmasında Mısır'a özel bir önem veriyor­
lardı. Çünkü Mısır, Süveyş 'e ve merkezi Kahire olan Arap bir­
liği içinde hakim role sahip olması ile bu projenin önemli bir
parçasıydı. Dolayısıyla Mısır'ın kazanılması gerekiyordu. Ka­
hire, kabul ettiği taktirde diğer Arap ülkeleri de Mısır'ı izleye­
bilirdi22 9. Nitekim ABD Dışişleri Bakanı Dean Acheson' a göre,
Mısır'ın böyle bir savunma organizasyonuna katılmasının sağ­
lanması, Ortadoğu'nun bir bütün olarak komünizme karşı sa­
vunulmasını güçlendirecekti2 30,

12 Ekim 1 9 5 ı ' de ABD, İngiltere, Fransa ve Türkiye resmi


olarak Mısır'ın Ortadoğu Komutanlığı'na katılması için tek­
lifte bulundu. Bu teklifte eğer Mısır, Ortadoğu Komutanlığı
için işbirliği yapmaya hazır ise, Majestelerinin (İngiltere'nin)
Mısır' dan güçlerinin geri çekilmesinde antlaşmaya istekli ol­
duğu ileri sürülmüştür2 3 1 • Ayrıca teklifte, "Mısır'ın hür dün­
yaya dahil olduğu ve dolayısıyla gerek kendisinin ve gerekse
Ortadoğu'nun savunmasının diğer demokratik ülkeler için de
aynı derecede önem taşıdığı" belirtildikten sonra, "Mısır' ın
ve Ortadoğu' daki diğer ülkelerin dışarıdan gelecek bir saldı­
rıya karşı savunulmasının ancak bütün ilgili devletlerin işbir­
liği ile sağlanabileceği" ileri sürülüyordu. Ortak teklifte ayrıca,
"Mısır' ın savunmasının ancak, Ortadoğu bölgesinin etkili bir
şekilde savunulmasına ve bunun bitişik bölgelerin savunulma­
sıyla ahenkli olarak yürütülmesine bağlı olduğu" ifade edili­
yordu. Mısır, Ortadoğu Komutanlığı'na diğer kurucu üyelerle

229 Ömer E. Kürkçüoğlu, a.g.e, s. 34-35.


230 Saleh Mustafa Muftah, a.g.e, s. 1 39.
231 Mohammed Shafi Agwani, a.g.e, s. 1 2 1 .

1 03
S Ü P E R G Ü Ç L E R İ N O R TA D O G U M Ü C A D E L E S İ

e şit ortaklık halinde katılmaya çağrılıyordu232• Ancak Nah­


has Paşa'mn Mısır Hükumeti, Ortadoğu' da Savunma Organi­
zasyonu ortaya çıkmasında Batılı güçlerin teklifini reddetti233•

Tekliften iki gün sonra, Mısır Yabancı Dışişleri Bakam


Selahattin Paşa da hükumetinin bu önerileri veya İngiltere ve
Mısır arasındaki farklılıklarla ilgili herhangi bir öneriyi dü­
şünmeyeceklerini öne sürerek Mısır ve Sudan' da İngiliz işga­
linin devam ettiğini belirtmiştir. Bu dört güç önerisinin Mısır
tarafının doğrudan doğruya reddi, Washington ve Londra' da
tepkiyle karşılandı. Bevin Hükumeti, bundan sonra gelecek
adımın ne olacağı konusunda müttefiklerle birlikte bir gö­
rüşme yapma kararı aldı. Washington' da Devlet Sekreteri Bay
Acheson'a göre, Mısır bağımsızlığını ve birliğinin İngiliz kon­
septini güçlendiriyor gibi görünüyordu. Bundan dolayı bu dört
güç önerisini referans göstererek şunları belirtti: ''Bu teklifler,
bölgedeki özel problemlerin gözden geçirilmesiyle en yoğun du­
rumlardan sonra, Ortadoğu 'nun güvenliği ve refahı ile ilgilenen
milletler tarafından formüle edilmiştir. " Özgür dünyanın özgür
ülkeleriyle birleşmeye olan bu davet çabaları, Mısır'ın birliği
ve bağımsızlığıyla ilgili tüm ısrarlara karşı agresyondan arın­
dırma çabalarına yönlendirmekti234•

Mısır, İngiliz tekliflerinin hepsinde, Mısır'ın yeniden işgitl


edilmesi arzusunun yattığından şüphe etmekteydi ve Başba­
kan Nahas Paşa, 15 Ekim 1 95 1 günü 1 936 Antlaşmasının fes­
hedilıniş olduğunu ve Sudan ile Mısır'ın birleştiğini ilan etti235•

Mısır Hükumetinin gerek Mısır' da ve gerekse diğer Arap


ülkelerinde destek gösterileriyle karşılanan red kararı, Or­
tadoğu Komutanlığı proj esine öldürücü darbe oldu. Aslında
bu sonuç, beklenmeyen bir gelişme sayılmamalıydı. Çünkü

232 Ömer E. Kürkçüoğlu, a.g.e, s. 35.


233 William Sands, "Middle East Background", The United States and the Middle East,
(Edil: Georgiana G. Stevens), Columbia University, 1 964, s. 23.
234 Mohammed Shafı Agwani, a.g.e, s. 122.
235 Kamuran Gürün, a.g.e, s. 3 1 1 .

1 04
O R TA D O G U ' DA D E Ô İ Ş E N G Ü Ç D E N G E S İ

Süveyş'te İngiltere'ye bile tahammülü olmayan Mısır milliyet­


çilerinin, teklif edilen proje gerçekleştirildiği takdirde, başka
ülkelerin ve bu arada diğer iki büyük Batılı devletin 'varlığı'nı
da kabullenmesi gerekiyordu. Yani bir bölgesel savunma kuru­
luşunun çerçevesinde Süveyş üssü 'uluslararası' hale getirilmiş
olacaktı. Kahire'nin ise buna göz yumması mümkün değildi236•
Mısır'ın bu tavrı, hem bütün Arap aleminde sevinçle kar­
şılanmıştı hem de öteki Arap ülkelerindeki pakt muhalefe­
tini yüreklendirmiş, güçlendirmişti. Bu dönem, Mısır' da öyle
bir dönemdi ki herhangi bir iktidarın Batı' dan gelen böyle bir
teklifi kabul etmesi olanaksızdı. Tam tersine İngiltere'ye karşı
nefret duygusu besleyen toplum, iktidardan İngiliz üslerinin
kapatılmasını, İngiliz askeri ve sivil personelinin ülkeden ko­
vulmasını, İngilizlerce işletilen Süveyş Kanalı'nın millileştiril­
mesini talep ediyordu. Hatta muhalif gruplar tarafından Ka­
nal bölgesinde İngiliz kuvvetlerine karşı silahlı eylemler bile
düzenlenmekteydi. Elbette Mısır topraklarının bir bölümü, fi­
ilen eski sömürgeci güçler tarafından işgal altında tutulurken
ve bir başka Arap toprağı Filistin, Batılıların destekleriyle Si­
yonist devlet tarafından ele geçirilmiş, milyonun üzerinde in­
san, kamplarda sefalet içinde yaşamak zorunda bırakılmışken,
Mısır Hükumetinin bu güçler safında Soğuk Savaş saldırısı
içinde yer alması ve söz konusu işgalleri meşrulaştırıp kalıcı­
laştırması beklenemezdi. Arapların düşmanı batıdaydı ve on­
lardan Batıyla birleşip, düşmanları olınayan Sovyetler Birliği'ne
karşı askeri pakt kurmaları bekleniyordu. Bunun Mısır' da ya
da Arap dünyasında işbirlikçiler dışında kabul görmesi, elbette
söz konusu değildi. Mısır' daki toplumsal muhalefetin önde ge­
len sesi komünistlerdi. Mısırlı ilerici ve demokratlarda, Sovyet­
ler Birliği' ne yaygın bir sempati söz konusu idi. Hatta Batı sö­
mürgeciliğini asıl düşman görenler açısından, Sovyetler Birliği
236 Ömer E. Kürkçüoğlu, a.g.e. s. 36.

1 05
S Ü P E R G Ü Ç L E R İ N O R TA D O G U M Ü C A D E L E S İ

güçlü ve güvenilir bir dost olarak kabul ediliyordu237• Nitekim


Sovyetler Birliği, 24 Kasım 1951 'de ABD, İngiltere ve Fransa' dan
başka Türkiye'ye de verdiği notada, Ortadoğu Komutanlığı'nın
saldırgan bir nitelik taşıdığını, Sovyet sınırından uzak olma­
yan bir bölgede "yeni saldırgan planlara" göz yummayacağını
söyleyerek dört ülkeyi, "Kuzey Atlantik Bloğu'nun saldırgan
tedbirleri"ni gerçekleştirmek üzere, Ortadoğu Komutanlığı'nı
tasarlamakla suçluyordu238•
İngiltere, ABD, Fransa ve Türkiye Mısır'ın Ortadoğu Ko­
mutanlığı teklifini reddetmesini ve 1 936 Antlaşması ile 1899
antlaşmasını feshetmesini kabul etmediler. İngiltere, Mısır'ın bu
tutumunun kanuna aykırı ve geçerliliği olmadığını, 1 936 Ant­
laşmasının tek taraflı feshetme yetkisi vermediğini beyan etti.
Bu arada Acheson, ABD'nin Ortadoğu'daki misyon şeflerine
gönderdiği mektupta, Mısır'ın Ortadoğu Komutanlığı teklifini
reddetmesinin adı geçen komutanlığın kurulmasını engelleme­
yeceğini ve ABD'nin Mısır'ın tutumunun kanuna aykırı oldu­
ğundan İngiltere'nin Mısır'daki konumunu desteklemeye de­
vam edeceğini belirtti. Mısır'ın reddetmesine rağmen239 ABD,
İngiltere, Fransa ve Türkiye Hükumetleri 1 O Kasım 1 9 5 1 ' de,
Ortadoğu Komutanlığıyla ilgili olarak ortak bir bildiri yayın­
ladılar. Bildiride, "Ortadoğu'nun savunmasının hür dünya için
zorunlu olduğu" ve "Dış saldırılara karşı korunmasının ancak
bütün ilgili devletlerin işbirliği ile mümkün olacağı" belirtil­
dikten sonra, Ortadoğu Komutanlığı'nın bölgenin savunma­
sına yönelen işbirliğinin merkez teşkil edeceğini ve "bölgenin
kendi içinde ortaya çıkacak sorunlara ve uyuşmazlıklara mü­
dahale edilmeyeceğini" ileri sürülüyordu240•
Fakat deklarasyon Mısır' da hiçbir etki yapmadı. Ortadoğu
Komutanlığı düşüncesi, kağıt üzerinde kaldı ve uygulanabilirliğinin
237 Haluk Gerger, a.g.e, s. 66-67.
238 Ömer E. Kürkçüoğ;lu, a.g.e, s. 50.
239 Behçet Kemal Yeşilbursa, a.g.e, s . 56-57.
240 Ömer E. Kürkçüoğ;lu, a.g. e, s. 46.

106
ORTAD O G U ' DA D E G İ Ş E N G Ü Ç D E N G E S İ

imkansız olduğu anlaşıldı. Bu arada İngiltere'nin Mısır'daki


durumu gittikçe kötüleşiyordu. Aralık 195ı 'de ABD Dışişleri
Bakanlığı, İngiltere'nin Ortadoğu'daki kontrolünü yavaş yavaş
kaybettiğinin farkına vardı ve ABD'nin yeni bir Ortadoğu po­
litikası geliştirerek bölgede daha aktif bir rol oynaması gerek­
tiğine karar verdi241• Çünkü ABD'ye göre, Ortadoğu Komu­
tanlığı (MEC)'nın kurulması için İngiliz-Mısır uzlaşmasının
gerekli olduğu ve Mısırsız bir organizasyona Arap devletleri­
nin de katılmayacakları görüşündeydiler242.
İngiltere Nisan 1 952'de, Ortadoğu Komutanlığı'nın ku­
rucu üyeliğine Irak'ın alınmasının ittifakın kuzey kanadında
Türkiye ile kuvvetli bir savunma hattının oluşturacağı fik­
rini ortaya attı. Ayrıca 1 8 Haziran 1 952' de kurulacak örgü­
tün isminin komutanlık yerine 'Ortadoğu Savunma Organi­
zasyonu' (MEDO-Middle East Defence Organization)" olarak
değiştirilmesini teklif etti. ABD bu teklifi kabul etti. Bu sefer,
MEDO'nun merkezinin Mısır yerine Kıbrıs olması kararlaştı­
rıldı243. Bu arada, 23 Temmuz 1 952'de Mısır' da askeri bir darbe
gerçekleştirildi ve ulusalcı hür subaylar, General Muhamme d
Necib önderliğinde iktidara el koydular244.
Mısır' da ihtilal olunca, yeni yönetimle Ortadoğu Savunma
Antlaşmasının belki daha kolay yapılabileceği düşüncesi hem
ABD' de hem de İngiltere' de doğmuştu245•
İhtilalden hemen sonra yönetim, kamuoyuna Batı ile olan
ilişkisini ve bu ilişkinin devamı için bir takım koşullar talep
edildiğirıi açıkladı. 18 Eylül 1 952'de Muhammed Necib, Kahi­
re' deki ABD elçisi Jefferson Caffery' e bir mesaj götürdü. Bu­
rada, yeni rejimin tamamen ABD'yi destekleme mesajı vardı
ve komünizme karşı değiştirilemez bir muhalefette olduklarını
241 Behçet Kemal Yeşilbursa, a.g.e, s. 5 8 .
2 4 2 Mustafa Bilgin, Britain And Turkey In The Middle East, Tauris Academic Studies,
Newyork, 2007, s. 182.
243 Sayim Türkman, ABD, Ortadoğu ve Türkiye, Nobel Yayınları, Ankara, 2007, s. 228.
244 Haluk Gerger, a. g.e, s. 70.
245 Kamuran Gürün, a.g.e, s. 3 1 3.

1 07
S Ü P E R G Ü Ç L E R İ N ORTA D O G U M Ü C A D E L E S İ

bildiriyorlardı. 1 9 Eylül' de ABD Devlet Sekreteri Dean Ache­


son, Başkan Truman'a Caffery'nin dikkate değer bir etki geliş­
tirmiş olduğunu ve Mısır'ı Ortadoğu Savunma Organizasyonu
(MEDO)'na sokabileceğini söyledi. İngiliz etkisinin tamamıyla
düşmesinin Mısır' da bir boşluk yaratacağı, ABD tarafından tah­
min edilmişti. Askeri kaynaklar, Mısır halkına ABD'nin vere­
bileceği şartları yaratma dileğinde idi. Ama bu gelişme, eğer
ABD Mısır'a silah temin eder ve finansal olarak Mısır'ı des­
teklerse ortaya çıkabilirdi. Ama yine de ABD-Mısır balayı pa­
muk ipliğine bağlıydı. Özgür Subayların ABD'yi Mısır' a askeri
ve ekonomik yardım teminini kanıtlamaya ikna etmeleri başa­
rıya ulaşmadı. Zira Truman, bunu reddettiğini açıkladı. Askeri
araçların, Mısır' a satılınasının İsrail ve diğer Arap ülkelerinde
benzer bir yardım için bir baskı oluşturacağını söyledi. Aynı
zamanda, İngiltere'nin birliklerini geri çekeceğini reddetmesi
Mısır yöneticilerini ikmal ve ithal için başka kaynaklar ara­
maya yöneltti246• Kısacası önceki yönetim gibi yenisi de İngi­
lizlerle söz konusu antlaşmayı yenilemeyi reddetti247•

246 Rami Ginat, "Nasser and the Soviets", Rethinking Nasserism (Revolution and Histori­
cal Memory inModem Egypt), (Edil: Elie Podeh and Onn Winckler), Florida Univer­
sity, 2004, s. 233-234.
247 Ayşegül Sever, a.g.e, s. 100.
1 08
İkinci Bölüm

1 9 5 2 D evri m i ve M ı s ı ( d a
C e m al Abd ü l n as ı r D ön e m i

2.1. Hür Subaylar Hareketi ve


Mısır' da Monarşinin Yıkılması
1 948-49 Savaşı'nda Beş Arap Devleti'nin İsrail'e saldırısına
rağmen, 75.000 kişilik düzenli bir askeri kuvvete sahip bulu­
nan İsrail' in muharebelerde Arap ordularını perişan etmesi ve
Arapların ağır yenilgileri, Arap dünyasında milliyetçilik duy­
gularının uyanmasına sebep olmuştur. Yenilgi, Arapları silke­
lemiş ve uyandırmıştır. Fakat bu milli duygular başlangıçta
herhangi bir fikri ve sistemli bir muhtevaya dayanmaktan zi­
yade, intikamcılığın başıboş tepkisi şeklinde ortaya çıkmıştır.
Arap milliyetçiliğinin bir fikri sisteme sahip olması, ilkeleri ve
amaçları ile bir bütünlük kazanması, Mısır' da monarşiyi devi­
ren askeri darbe ve onun lideri Yarbay Cemal Abdülnasır ile
mümkün olmuştur248•
248 Fahir Armaoğlu, Filistin Meselesi ve Arap-İsrail Savaşları, (1 948 - 1 988}, Türkiye İş
Bankası Kültür Yayınları, Ankara, 1 989, s. 1 2 1 .

1 09
SÜPER G Ü Ç L E R İ N ORTAD OGU MÜCADELESİ

Filistin' de yaşanan bu ilk yenilgi Araplar arasında kendi


rejimlerini -ve zayıf yönlerini eleştirdikleri bir kutuplaşma ve
radikalleşme eğiliıni doğurmuştur. Nasır bu amaçla, Filistin so­
runu ile ilgili olarak şunu söyler; ''Filistin 'de savaşıyorduk, ama
düşüncelerimiz Mısır üzerinde yoğunlaşmıştı. Mermi/erimiz düş­
man siperlerine yönelmişti, ama yüreklerimiz aç kurtların utan­
mazca yağmaladığı uzak anavatanımız üzerinde uçmaktaydı. "
Filistin sorunu Ortadoğu'ya ilişkin tüm siyasal tartışmalarda
bir katalizör, bir çarpan etkisine sahiptir. Ortadoğu' da Filis­
tin sorununa bakış, partilerde bölünmeler yaratmıştır. 1 948-
49 Arap-İsrail Savaşı'nda uğranılan yenilgi Mısır, Suriye ve
Irak'ta ordunun rolünün güçlenmesine, Arap ınilliyetçiliğinin
yeni bir biçimde şekillenmesine neden olan bir dönüm noktası
oluşturur249• Bu yüzden diyebiliriz ki, Mısır' da Hür Subaylar
hareketinin ve monarşinin yıkılmasının en önemli çıkış nok­
tası Arap-İsrail savaşıydı. Bu sadece Mısırla sınırlı bir hare­
ket veya ihtilal olmamış diğer Arap ülkelerinde de paralel etki
göstermiştir. Mısır' da ortaya çıkan bu askeri cunta darbesi gü­
nümüze kadar Mısır' daki hakimgücün ordunun elinde olması
sonucunu doğurmuştur. Mısır'ın kaderini değiştirecek ihtila­
lin başlangıcını, Yarbay Cemal Abdülnasır'ın öncülüğündeki
Hür Subayların teşkilatlanması ise şu şekilde gerçekleşıniştir.
Daha öncede belirttiğimiz üzere Özgür Subaylar teşkilatının
kurucusu Cemal Abdülnasır' dır. Nasır, ordunun ve memleketin
içinde bulunduğu durumdan memnun olmayan genç subay­
ları içine alan bir teşkilat kurmaya başladı. Nasır, başlangıçta
Vafd partisine ilgi göstermiştir. Çünkü o devirde, Mısır'ın en
sevilen, en kuvvetli ve İngiliz emperyalizmine karşı en cesur
mücadeleyi veren bu parti idi. Nasır, bundan sonra da Müslü­
man Kardeşler Birliği'ne intisap etmiştir250•
249 Zeynep Güler, Süveyş 'in Batısında Arap Milliyetçiliği, (Mısır ve Nasırcılık), Yenihayat
Kütüphanesi, İstanbul, 2004, s. 104- 105.
250 Ahmet Abu-el Felh, Mısır lhtilalinin iç Y üzü ve Nasır, (Çeviren: Nusret Kuruoğlu),
Rektur Yayınları, İstanbul, 1 965, s. 235.

1 10
1 9 5 2 D E V R İ M İ VE M I S I R D A C E M A L A B D Ü L N A S I R D O N E M İ

Müslüman Kardeşler örgütü Mısır' d a 1 928- 1 92 9 ' d a Ha­


san al-Banna adında bir öğretmen tarafından İsmailiye'de ku­
rulmuştur. 1 940 ve 1 950'lerde büyük bir güç kazanan Müslü­
man Kardeşler örgütü İslam'ın bir yaşam biçimi olarak yeniden
yaygınlaştırılmasını, bunun ulusal sınırları aşacak ve tüm Müs­
lüman toplumunu kapsayacak bir biçimde yapılması gerekti­
ğini savunuyordu. Örgüt sonradan çeşitli suikastlara girişmiş
ve son olarak da 1 948 yılında Başbakan Nukraşi Paşa'yı öldür­
müştür. 12 Şubat 1 949'da Hasan al-Banna da bir suikasta kur­
ban gitmiş ve sonuçta örgüt yasaklanmıştır. Örgüt üzerindeki
yasak, 1 950'de kısmen Nisan 1 95 l 'de ise tamamen kaldırılmış­
tır. Müslüman Kardeşler, Hür Subayların iktidarı almalarında
da etkili olmuştur. Ancak devrimden kısa bir süre sonra Müs­
lüman Kardeşler, Özgür Subaylara sert eleştiriler yöneltmeye
tı. İslami ilkelere dayanan teokratik bir devlet yapısı kurulması
gerektiğini düşünen Kardeşler, bu düşüncelerini hükfunet üze­
rinde bir baskı unsuru olarak kullanmıştır. Ekim 1 9 54'te örgüt
bir parti olduğu gerekçesiyle yasadışı ilan edilir ve sonuçta 26
Ekim 1 954'te Nasır'a karşı düzenlenen bir suikast girişimi son­
rasında Müslüman Kardeşler yöneticileri tutuklanır ve bazıları
idam edilir25 1 • Nasır, Müslüman Kardeşler teşkilatının ardından,
komünistlerin gizli faaliyette bulunmak imkanlarından istifade
için onlarla da işbirliği yapmıştır252 •

Filistin Savaşı, "özgür Subaylar" için acı fakat değerli ve


olgunlaştırıcı bir tecrübe oldu. Savaşa katılabilen Mısır kuv­
vetlerinin hepsi on bin idi. Ancak herkesin aklı fikri Mısır' da
idi. Nitekim, Albay Ahmed Abdülaziz'in Ağustos 1 948 ' de as­
kerlerine söylemiş olduğu "Gerçek savaşın Mısır'da olduğunu
unutmayınız" sözleri dikkat çekicidir. Ekim ayından Mısır-İs­
rail ateşkes antlaşmasının imzalandığı Ocak 1 949'a kadar, Mı­
sır seferi kuvvetlerinin üçte biri Gazze'nin Kuzeydoğusundaki

25 1 Zeynep Güler, a.g. e, s. 91-95.


252 Ahmet Abu-el Feth, a.g.e, s .235.

111
SÜPER t; O Ç l. E R I N l l R T A J J O t. U M Ü C A D E L E S İ

Faluga'da İsrail kuvvetleri tarafından sarılı olarak kalmış ve


Binbaşı Abdülnasır, İsraillilerin sızmasını önleyen karşı hü­
cumlar yaparak askeri alanda ününü kazanmıştır253.
Ordu, Filistin' deki yenilginin, monarşinin yolsuzlukları ve
yeteneksizlikleri ile İngiliz emperyalizminin, Mısır toplumu ve
siyaseti üzerindeki zayıflatıcı etkisinin ispatı olduğu görüşün­
deydi254. Savaştan sağ çıkan "özgür Subaylar" tekrar Kahire' de
toplanmaya başladılar ve daha sonra birkaç ufak değişiklikle
İhtilal Konseyi olan bir icra komitesi kurdular. 1 950 yılında
Cemal Abdülnasır, resmen komitenin başkanı seçildi; fakat bu
çok gizli bir sır olarak kaldı. Özgür Subaylar, bu sırada 1 954 ya
da 1 955 yıllarında harekete geçmeyi planlıyorlardı. Bu arada
Nasır'ın yönetiminde, Halit Muhittin tarafından yazılan ünlü
çoğaltılmış bildiriler, el altından orduya ve halka dağıtılmaya
başlandı. Böylece hareketin varlığından herkes haberdar oldu;
fakat liderlerin adları hiçbir zaman ortaya çıkmadı255.
1950'ye gelindiğinde, seçimler yapılmış ve Mısır Parlanıentosu'nda
yine çoğunluğu elde eden ve 1952' de Ocak ayına kadar hükfunette
bulunan Vafd partisinin boğazına kadar suistimallerin içine gir­
mesi, İngiliz-Mısır Süveyş antlaşmazlığının giderek şiddetlen­
mesi, Vafd ile Kral Faruk'un çatışmaları ve siyasi istikrarsız­
lıkların ülkeyi gittikçe artan karışıklıkların içine atması, Hür
Subayların darbe kararlılıklarını her gün daha da kesinleştir­
mişti256. Fakat Kral Faruk, Hür Subaylar Komitesi'nin varlığın­
dan haberdar idi257. Bu atmosfer içinde Kral Faruk'un yaptığı
bir hata daha bardağı taşıran son damla oldu. 1951 Ekim'in­
den itibaren Süveyş Kanalı bölgesinde İngilizlere karşı tedhiş
253 Peter Mansfield, Mısır İhtilali ve Nasır, (Çev: Ergün Tuncalı). Kitapçılık Ticaret, İs­
tanbul, 1967, s. 3 1 .
2 5 4 Adid Davişa, Arap Milliyetçiliği (Zaferden Umutsuzluğa), (Çev: Lütfi Yalçın), Litera-
tür Yayınlan, İstanbul, 2004, s. 1 20.
255 Peter Mansfield, a.g.e, s. 32.
256 Fahir Armaoğlu, Filistin Meselesi ve Arap- lsrail Savaşları, ( 1 948-1 988), s. 122.
257 Mahmut Dikerdem, Ortadoğu 'da Devrim Yılları (Bir Büyükelçinin Anıları), İstanbul
Matbaası, İstanbul, 1977, s. 43.

112
1 9 5 2 D E V R İ M İ VE M I S I R D A C E M A L A B D Ü L N A S I R D Ö N E M İ

ve saldırılar başladı. İngilizlerle Mısırlılar arasındaki bu çatış­


malar şiddetini arttırarak devam etmiştir258•
Gerginlik tırmanmaktaydı ve Mısır milliyetçileri monar­
şinin yok edilmesi için baskıda bulunuyorlardı. Kral Faruk te­
laşa kapılırken, kapalı kapılar ardında yapılan konuşmalar ne
Süveyş'in kaderi ne de Sudan'ın geleceği üzerinde herhangi bir
çözüm getirmedi ki, burada hem İngiltere hem Mısır, Nil' in su­
larını kontrol için manevralar yapıyordu. Daha sonra 8 Ekim
1951 'de Zağlul'un eski Vafd Partisi tarafından idare edilen Baş­
bakan Mustafa Nahas, 1936 İngiliz-Mısır Antlaşması'nı feshetti
ve derhal İngilizlerin Süveyş'ten çekilmesini istedi ve farkına
varmadan devrimin meşalesini yaktı. Milliyetçi gruplar, Süveyş
boyunca İngilizlere karşı savaşa başlamışlardı. Hatta bu olaylar
üzerine Winston Churchill, Eden'e öfkeyle bağırarak ''Eğer bur­
numuza kadar girerlerse, onların başına Yahudileri getirir ve on­
ları lağıma gömeriz " demiştir. İngiltere'nin Süveyş'ten asla çe­
kilmeyeceği üzerine Mısır' da bu kriz daha da derinleşmiştir259•
25 ve 26 Ocak 1952 günlerinde İngiliz askerleri, İsmailiye' de
Mısır karakollarına saldırınca, Kahire' de halk İngiliz mağaza­
larına saldırıp, bu mağazaları yağma ve tahrip etti. Bu olayla­
rın arkasında, Vafd Partisi olduğunu gören Kral Faruk, Nahas
Paşa Hükfunetini azletti ve yeni kabineyi kurmada Ali Mahir
Paşa'yı görevlendirdi260• İngilizlere karşı çıkan bu olaylarda halk,
Rusya ile antlaşma yapılsın diye eylemlerde bulunmuştur. Hatta
Vafd Partililerden biri, halka hitaben yaptığı konuşmada Rusya
ile anlaşma yapacaklarını söylemiştir261 • Fakat Ali Mahir Paşa
Hükumeti, beş haftadan fazla dayanamadı ve 1 Mart 1 952' de
istifa etti. Kral ise 2 Mart'ta Ahmet Hilali Paşa'yı Başbakan ola­
rak atadı. Ancak Kral Faruk, 28 Haziran' da Hilali Paşa'yı da
258 Fahir Armaoğlu, Filistin Meselesi ve Arap-İsrail Savaşları, ( 1 948-1 988), s. 122.
259 Douglas Little, American Orientalism (The United States and the Middle East Since
1 945), The University of North Carolina, 2008, s. 1 6 3 - 1 64.
260 Fahir Armaoğlu, Filistin Meselesi ve Arap-İsrail Savaşları, ( 1 948- 1 988), s. 123.
261 Hürriyet Gazetesi, 28 Ocak 1 952, s. 1.

113
S Ü P E R G Ü Ç L E R İ N O R TA D O G U M Ü C A D E L E S İ

Başbakanlıktan azletti. Bu sırada İngiltere'nin Dışişleri Bakanı


olan Anthony Eden, ''Hilali Paşa 'nın düşürülmesi, Mısırda mo­
narşinin sona ermesinin başlangıcı olmuştur" dedi262•
Bu arada Nasır, ihtilal zamanı gelince lider olarak hare­
ket edecekti, harekete içerde ve dışarıda ağırlık ve saygı vere­
cek üst rütbeli bir subaya ihtiyaçları olacağının farkındaydı.
Bu kişiyi, Filistin savaşında büyük bir cesaretle çarpışan Or­
general Muhamme d Necib' in şahsında buldular. Necib örgüte
girdi ve Ocak 1952' de resmen komitenin başkanı seçildi. Kral
Faruk, onun ordu içindeki etkisinden korkar ve hoşlanmazdı.
Bu sebeple Necib, Ocak 1952' de kendi muhalefetine rağmen
Subaylar Kulubü Komitesi'nin başkanı seçilince çok kızdı. Öz­
gür Subaylar, ordu içindeki güçlerini göstermekte olup artık
açıkça saraya karşı kafa tutuyorlardı. Özellikle Vafdist politi­
kası, Ocak 1 952' de Kahire'nin yakılmasına yol açınca artık sivil
politikanın son günlerini yaşamakta olduğu ortaya çıktı. İhti­
lal tarihi olarak 5 Ağustos kararlaştırılmıştı. Fakat Özgür Su­
baylar 20 Temmuz' da, Kral'ın, Sırrı Ömer'i Savaş Bakanlığı'na
atamaya karar verdiği ve bundan sonra da Özgür Subayların
on dördünü tevkif ettireceği haberini alarak tarihi daha öne
almak zorunda kaldılar263•
23 Temmuz sabahının ilk saatlerinde General Necib li­
derliğindeki Mısır Silahlı Kuvvetleri, Kahire'nin kontrolünü
ele geçirdi ve polis de subayların emrine itaat etti. General
Necib, saat 07.00' de Kahire radyosunda yayınladığı beyan­
namesinde, "Mısır son zamanlarda çok güç bir dönemden geç­
miştir. Büyük suistimaller ve hükumet istikrarsızlığı olmuştur
ve bunlar ordu üzerinde büyük tesir yapmıştır. Rüşvetçiler, Fi­
listin savaşındaki hezimetimize sebep oldular. Hainler, Filistin
262 Fahir Armaoğlu, Filistin Meselesi ve Arap- İsrail Savaşları, ( 1 948-1 988), s. 123.
263 Peter Mansfield, a.g.e, s. 32-35

1 14
1 9 5 2 D E V R İ M İ VE M I S I R D A C E M A L A B D Ü L N A S I R D O N E M İ

savaşından sonrada orduyu sabote etmeye çalışmışlardır" diye­


rek ihtilalin Filistin savaşı ile ne derece yakından bağlantılı ol­
duğunu vurguluyordu264•
İhtilalin ardından, Başbakanlığa Ali Mahir Paşa atanmış­
tır. General Necib, Kral Faruk'un nezdine gönderdiği temsilcisi
vasıtasıyla isteklerini bildirmiş ve bu istekleri Kral Faruk tara­
fından kabul edilmiştir. Muhammet Necib Paşa, Kral Faruk'tan
şu taleplerde bulunmuştur:
1 . Kabine Ali Mahir Paşa tarafından teşkil olunacaktır.
2. Kendisinin Başkomutanlığı kabul edilecektir.
3. Yüksek rütbeli subaylar arasında yapacağı tasfiye tas­
dik olunacaktır.
4. Muhalif oldukları için ordudan atılan subaylar eski va­
zifelerine geri dönebileceklerdir.
Muhammet Necib Paşa'nın temsilcisi bu talepler ka­
bul edilmediği taktirde, kendi emri altında olan kuvvetle­
rin İskenderiye'yi işgal edeceklerini ve bundan doğacak her
türlü mesuliyetin Kral'a ait olacağını bildirmiştir. Diğer taraf­
tan bir basın toplantısı yapan General Necib, şunları söyle­
ıniştir: ''Memlekette meşruti durumu muhafaza edeceğimizden,
halk ve bütün siyasi partiler emin olmalıdırlar. Hükumet şeklini
asla değiştirecek değiliz. Sadece devlet işlerini salahiyetsiz kişi­
lerin elinden almış bulunuyoruz. Politika ile katiyen alakamız
yoktur. Biz nizam ve asayişi tesis etmek için bu hareketi yaptık.
Hükumet kurulduktan sonra, askerlerin işgal ettikleri ve nezaret
altına aldıkları yerlerden çekilmeleri için emir vereceğim. " Di­
ğer taraftan General Necib, Subaylar Kulübü'nde kararlaştırı­
lan hükumet darbesini Kral Faruk'un öğreneceğini nazarı iti­
bara alarak hareketini çabuklaştırmıştır. Umuıniyetle hükfımet
darbesine katılan subaylar, İngiliz taraftarı bulunmaktadırlar.
Bu yüzden Ortadoğu Komutanlığı meselesinde Mısır'ın güçlük
264 Fahir Armaoğlu, Filistin Meselesi ve Arap-İsrail Savaşları, ( 1 948-1 988), s. 124.

1 15
S Ü P E R G Ü Ç L E R İ N O R TA D O GU M Ü C A D E L E S İ

çıkarmayacağı samlmaktadır265• Nitekim El-Mısri gazetesinin


bildirdiğine göre, Ali Mahir Paşa Hükfımeti dahili ıslahatların
hemen ardından Ortadoğu müdafaa planının ele alınacağını
bildirmiştir. Gazetenin ilave ettiğine göre, bu mevzuda yeni
Mısır Hükfımetinin takip edeceği hatt-ı hareket henüz açık­
lanmamıştır. Gazete, Ortadoğu müdafaa planının müzakere­
lerinden evvel Ali Mahir Paşa'mn İngiltere, ABD, Türkiye ve
Fransa elçileri ile görüşeceğini de ilave etmektedir266•
Darbenin ardından, Kral Faruk tahttan feragat ettirile­
rek ülkeyi terk etmiştir. Böylece asıl güç odağını Albay Cemal
Abdülnasır'ın oluşturduğu yeni rejimle birlikte, Ortadoğu'daki
bütün gelişmeleri derinden etkileyecek, hatta belirleyecek bir
dönemin de temelleri atılmış oldu. Artık Mısır'ın, Arap al.eminin,
Ortadoğu'nun ve bölgeyle ilgili uluslararası politikanın seyrini
Mısır devrimi ve Nasır tayin edecekti267•
Darbenin lideri halkın gözünde General Necib'ti. Ancak
asıl lider daha sonradan ortaya çıkacaktı ki bu da Nasır idi. Ge­
neral Necib bir bakıma kukla idi. Kralın ülkeyi terk etmesin­
den sonra, hükfımette geniş tasfiyeler yapılırken, Genel Sekre­
ter Fuad Seraceddin Paşa olmak üzere, Vafd Partisi'nin bütün
liderleri de tutuklandı. Ağustos ayından itibaren bütün siyasi
partilerden kendi içlerinde tasfiye yapmaları istenirken, basına
da ağır baskılar yöneltildi. Başta Vafd olmak üzere bütün si­
yasi partiler bu baskılara karşı koyunca Cunta, siyasi parti li­
derlerinden 50 kadarını tutukladı. Bunun üzerine Başbakan Ali
Mahir Paşa, 7 Eylül 1 952'de istifa etti. General Necib, başba­
kanlığı da kendi üzerine aldı. Ağustos ve eylül aylarında hem
sivil sektörde hem de ordu da tutuklama ve tasfiyeler devam
etti, ne var ki Hür Subaylar darbeyi yaptıkları zaman, 1 953 yılı
başında seçimlerin yapılacağını vaat etmişlerdi. Şimdi halk ve
265 Milliyet Gazetesi, 25 Temmuz 1 952, s. 1 -7.
266 Milliyet Gazetesi, 26 Temmuz 1 952, s. 7.
267 Haluk Gerger, ABD-Ortadoğu-Türkiye, Ceylan Yayınları, İstanbul, 2007, s. 70.

1 16
1 9 5 2 D E V R İ M İ VE M I S I R DA C E M A L A B D Ü L N A S I R D Ö N E M İ

siyasiler seçimi beklemekteydiler. Özellikle Müslüman Kardeş­


ler, Cunta üzerinde aleni baskıya geçerek, Kur'an'ın devlet yö­
netiminin hukuki temelleri olarak kabul edilmesini istemeye
başladılar. Bunun üzerine askeri yönetim, 14 Kasım' da yayın­
ladığı bir kararname ile General Necib'e 23 Temmuz 1 952'den
23 Ocak 1 953'e kadar olan altı aylık dönem için olağanüstü
yetkiler verdi. 1953 Ocak ayından itibaren cuntacılar ile ordu
içindeki muhalifler arasında mücadele başladı. 16 Ocak günü,
hükumeti devirmeye teşebbüs ettikleri ithamı ile 25 subay tu­
tuklandı. Aynı gün bütün siyasi partiler de kapatıldı268• Nasır'ın
liderliğinde, hükumetin icra kurulu olarak görev yapacak bir
Devrim Komuta Konseyi (DKK) kuruldu269
Devrim Konseyi, 18 Haziran 1 953'te Mısır'da Krallık re­
jiminin sona erdiğini ve Cumhuriyetin kurulduğunu ilan etti.
General Necib, Cumhurbaşkanı oldu. Arkasından yapılan yeni
düzenlemelerle Nasır, Başbakan Yardımcısı ve İçişleri Bakanı
olurken, Cuntanın diğer üyeleri de çeşitli bakanlıklara getirildi­
ler270. Yeni kabinede Vafd Partisi'ne mensup hiçbir Bakan yoktu.
Müslüman Kardeşler Cemiyeti'ne mensup bir bakan vardı271•
Devrimci Komite Konseyi'nin başlıca rakibi ülkenin en
popüler siyasal örgütü olan Müslüman Kardeşler'di. 1 952 dar­
besi sırasında Hür Subayların pek çoğu Müslüman Kardeş­
lerle yakın bağlar içindeydi ve her ikisinin de sonunda diğe­
rini kontrol etmeyi umduğu bir dönemde iki örgüt arasında
kısmi işbirliği yapılıyordu. Ancak ikisi bir arada var olamaz­
lardı. Müslüman Kardeşler'in bir üyesi 1 954'te Nasır' a suikast
düzenlemeye kalkışınca Devrimci Komite Konseyi'nin eline
bir fırsat geçmiş oldu. Devrimci Komite Konseyi, Müslüman
268 Fahir Armaoğlu, a.g.e, s. 126.
269 William L. Cleveland, Modern Ortadoğu Tarihi, (Çev: Mehmet Harmancı), Agora Ki­
taplığı, İstanbul, 2008, s . 339.
270 Fahir Armaoğlu, Filistin Meselesi ve Arap- İsrail Savaşları, ( 1 948- 1 988), s. 127.
271 Ayın Tarihi, No:226, Ankara, Eylül, 1 952, s. 2 1 9.

1 17
S Ü P E R G Ü Ç L E R İ N O R TA D O GU M Ü C A D E L E S İ

Kardeşleri yasadışı ilan etti, liderlerinden altısını idam etti. Bin­


lerce üyesini de hapse attı272•

2.2. Necip-Nasır Gerginliği ve General Necib'in İstifası

Mısır devriminin ardından, Hür Subaylar göstermelik de


olsa komuta liderliğini bu dönemde çok sevilen General Necib'e
bırakmışlardı. Ancak göstermelik General, Necib bu konumu
oldukça benimsemişti. Necib artık kendini Mısır'ın tek kurtarı­
cısı olarak görüyordu273• 1954'ün başlarında, Necib ile Nasır'ın
arasındaki iktidar mücadelesi iyice açığa çıkmaya başlamıştı.
Necib, kararlaştırılan Cumhurbaşkanı olacağı yerde popüler
bir kişi haline geldi ve devrimin yönü hakkında çoğunlukla
Nasır'ınkinden farklı olan görüşleri dile getirmeye başladı.
Ancak Nasır, hareketin kontrolünü elinden bırakmamaya ka­
rarlıydı. Necib'e karşı açık ve gizli bir mücadele başlattı. 1 954
Kasım ayında Necib, Müslüman Kardeşleri desteklemekle suç­
landı. 1984'te ölümüne kadar evinde tutuldu. Darbeden iki yıl
sonra Nasır, mevcut sivil güç merkezlerini dağıtmış, ordudaki
muhtemel rakiplerini temizlemiş ve Mısır içinde hakim siya­
sal güç olarak yerini pekiştirmişti274•

2.3. Mısır Devrimi'nin İngiltere,


ABD ve Sovyetler Açısından Önemi
1 952 Mısır devrimi ve akabinde Hür Subaylar iktidarı, sa­
dece Mısır'ın geleceğini değil tüm Ortadoğu'nun kaderini et­
kileyecek gelişmeleri de beraberinde getirmiştir. Batılı güçler
için Mısır Devrimi, umut verici bir gelişme olarak görülmüştü.
''N'itekim bundan önceki dönemde İngiltere ve ABD tarafın­
dan Ortadoğu'da Sovyetleri çevreleme amaçlı, Mısır merkezli
2 7 2 William L. Cleveland, a.g.e, s. 341.
273 Peter Mansfıeld, a.g. e, s. 3 7 .
274 William L. Cleveland, a.g.e, s. 341.

1 18
1 9 5 2 D E V R İ M İ VE M I S I R D A C E M A L A B D Ü L N A S I R D Ö N E M İ

bir Ortadoğu Komutanlığı fikri öne sürülmüş, ancak Mısır


Hükumeti, İngilizler Süveyş'ten tamamıyla çekilmedikçe ve
Mısırla Sudan birleşmedikçe böyle bir teklifi kabul etmeyece­
ğini bildirmiştir. Bu yüzden ortaya çıkan askeri darbe, ABD ve
özellikle İngilizler tarafından, Ortadoğu Komutanlığı'nın yeni­
den gözden geçirilmesi ümidini doğurmuştur.

2.3. 1. ABD Açısından Önemi

İhtilal başlamadan iki gün önce, Abdülnasır' ın emri ile


İngiltere'ye haber verilmişti. ABD askeri ataşesi David Evans,
Hür Subaylar temsilcisi Ali Sabri' den ihtilal haberini alırken
şöyle söylemişti: "Komünist değilseniz harekete geçin o zaman. "
Evans'ın söylediği gibi, ABD'nin Ortadoğu ile ittifak istemesi
Sovyetler Birliği'nin bölgeye sızmasını ve yerli komünist par­
tilerin büyümesini engelleme amaçlıydı. ABD ve İngiltere tem­
silcilerine Hür Subayların bilhassa harekete geçince nereye ka­
dar gidebilecekleri söylenmemişti. Belki de İngiltere, bunun
Kraliyet rejimine baskı yaparak toplumun demokratikleşme­
sine doğru itmesini amaçlayan bir hareket olduğunu sanmıştı.
Fakat Kahire' deki CIA ajanı Miles Copeland, ABD'nin tüm ih­
tilal hazırlıklarından haberdar olduklarını, hatta Abdülnasır'ın
bu konuda onlara danıştığını ve ona "yeşil ışık" yaktıklarını be­
yan etmişti. Diğer CIA temsilcisi, Kermit Roosevelt, ABD Baş­
kanı Theodore Roosevelt'in torunu, subaylar iktidara geldik­
ten sonra onlarla hemen temas kurmuştu2 75 •

İhtilalin hemen ardından Faruk rejiminin kaldırılması,


Washington' da belli belirsiz bir rahatlıkla karşılanmıştır. 1 950'nin
başında Truman ve Eisenhower yönetimleri Batı dünyası için
Ortadoğu'nun petrolünün gelişmekte olan önemiyle bölgede
Sovyet genişlemesinden korkuyorlardı. Bu konuda 1 956 ' da

275 Yevgeni Primakov, (Rusya Federasyonu Eski Başbakanı), Rusların Gözüyle Ortadoi{u,
(Çev: Olga Tezcan), Timaş Yayınları, İstanbul, 2009, s. 39-40.

1 19
S Ü P E R G Ü Ç L E R İ N O R TA D O Ô U M Ü C A D E L E S İ

ABD'nin Mısır Elçisi ve Dışişleri Sorumlusu Riamond Here, "Bu


dönemde kendimizi geriye atmak zor" demiştir. Gerçekten de
ABD'de belirgin bir düşmanlık korkusu vardı ve Ortadoğu'da
fiziksel olarak aktif bir Rus işgali söz konusuydu. Rusların bu
sıcak çöl kumları üzerinde, Rus çizmelerini işitebilirdiniz. Al­
gılanan Sovyet tehdidine karşı ABD'nin güçlü, sabit ve sem­
patik bir Mısır Hükumetine ihtiyacı vardı. Çünkü Mısır dev­
rimi öncesinde ne güçlü ve ne de sabit olmuştu. Özellikle de
Batı ilişkilerine karşı sempatik olmamıştı276•
Ancak ihtilalden sonra, Mısır' daki ABD elçisinin önemi
artmıştır. Yeni Mısır liderleri, ABD'ye olan sempatilerini gizle­
mediler. Aslında komünizme karşı çıktıkları için ve İngiltere'yi
hem sevmedikleri hem de rahatsız oldukları için ABD onların
favori seçenekleri oldu. İhtilalden sonra, kamuya Batı ile olan
ilişkilerini açıkladılar ve bazı koşulları olacağını söylemişler­
dir. 18 Eylül 1 952' de Muhamme d Necib, Kahire Elçisi Jeffer­
son Caffery'e bir mesaj götürdü ve bu mesajda yeni rejimin
tamamen ABD'yi destekleyen mesajı vardı ve komünizme
karşı değiştirilemez bir muhalefette olduklarını bildiriyordu277•
Bu amaçla ABD'nin Kahire Elçisi Jefferson Caffery, çabucak
yakın ilişkiler kurmuştur. General Necib ve alt grup subay­
larla da Cemal Abdülnasır tarafından yönetilen grupla ilişki­
ler kurdu ki, bu da Necib'in gölgesinde gerçek bir güç göste­
risiydi. 1 952 Ağustos'unun başlarında Caffery, iyimser olarak
Washington'da yeni Mısır rejiminin Batı potansiyeline yakın
olduğunu ve her geçen gün bu konuda yeni gelişmelerin ya­
şandığını rapor etti278•
276 William L. Burns, Economic A id and American Policy Toward Egypt, (1 955-1 981),
State University of New York Press, Albany New York, 1 985, s. 1 1
277 Rami Ginat, "Nasser and the Soviets", Rethinking Nasserism (Revolution and Histori­
cal Memory in Modem Egypt), (Edit: Elie Podeh and Onn Winckler), Florida Univer­
sity, 2004, s. 233.
278 William L. Burns, a.g.e, s. 1 1 - 12.

120
1 9 5 2 D E V R İ M İ VE M I S I R D A C E M A L A B D Ü L N A S I R D Ö N E M İ

ABD, İngiliz etkisinin Mısır'da tamamen düşmesiyle bu­


nun Mısır' da bir boşluk oluşturacağını tahmin etmişti. Ancak
ABD'nin bu boşluğu doldurması, eğer ABD, Mısır'a silah te­
min eder ve Mısır'ı finansal olarak desteklerse ortaya çıkabi­
lirdi. Ama yine de ABD-Mısır balayı pamuk ipliğine bağlıydı.
Serbest Subayların ABD'yi Mısır'a askeri ve ekonomik yar­
dım temini kanıtlamaya ikna etmeleri başarıya ulaşmamıştır.
Truman yönetimi bunu reddetmiştir. Sebep olarak da, askeri
ekipmanın Mısır' a satılınasının İsrail ve diğer Arap ülkelerinde
benzer bir yardım için baskı oluşturacağı gösterilmiştir279. Di­
ğer bir sebep de Süveyş Kanalı üssündeki İngiliz askeri birlik­
lerinin varlığı konusunda İngiltere ile yaşanan anlaşmazlık­
lardır280 . Görülüyor ki Mısır, ihtilalden sonra yönünü ABD'ye
çevirmiştir. ABD bu dönemde bize göre bir denge kurma pe­
şindedir. Çünkü hala bölgede İngiliz etkisi tam olarak bitme­
mişti ve Stalin yönetiminin ihtilale bakışı ılımlı değildi. ABD
bu konuda büyük bir hata yapmıştır. Çünkü ileriki bölüm­
lerde göreceğimiz üzere, İngilizlerin peşinden giderek, Mısır'ı
bir savunma organizasyonunun içine çekme peşindedir. An­
cak Mısır'ın Nasır'ı, bu emperyalist oyunu anlamış ve direkt
olarak yönünü Sovyetlere çevirmiştir. Truman yönetiminin ar­
dından başa gelen Eisenhower yönetimi, Nasır milliyetçiliği­
nin sadece Mısır'ı değil bütün Arap Ortadoğusu'nu nasıl sar­
dığının farkına varmış olmalıydı ki, Mısır ile ilişkileri düzeltme
yoluna gitmişti. Ama iş işten geçmişti artık, nitekim Sovyetler
artık Ortadoğu'ya girmişti ve onu bölgeden çıkarmak mümkün
olmayacaktı. Sovyetlerin Ortadoğu'ya girişi Mısır tarafından
sağlanmı ştır. Ayrıca incelediğimiz bazı kaynaklardan edindi­
ğimiz bilgilere göre Sovyetlerin Ortadoğu'ya girmesinde ta­
mamıyla ABD'nin 1 952- 1 956 dönemlerinde izlediği Ortadoğu
politikası etkili olmuştur.
279 Rami Ginat, a.g. m, s. 233.
280 \!artin Benjamin Malin, Entrepreneurial Statecraft: Egypt And The Superpowers,
(1 952- 1 96 7), (Basılmamış Doktora Tezi), Columbia University, 1995, s. 62.

121
S Ü P E R G Ü Ç L E R İ N ORTA D O G U M Ü C A D E L E S İ

2.3.2. Sovyet Rusya Açısından Önemi

Mısır devrimine kadar Sovyetler Birliği, Mısır' da Batılı


güçlerin etkisini yok etmek için Batı egemenliğine karşı ha­
reket eden tüm gruplarla işbirliği içine girmek istiyordu. Yani
bu dönemde Sovyetler ve Mısır, ortak bir ilgi alanına sahipti.
Ortadoğu' da Batı hegomanyasının bitirilmesi formülü, iki ül­
keyi 1952 Temmuz döneminden hemen sonra daha da yakın­
laştırmıştır ve denilebilir ki, Sovyet-Mısır balayının kökleri bu
dönem içerisinde başlamıştır (1 950- 1952)281• Yani 1 952 Tem­
muz'unda Kral Faruk'un tahttan indirilmesine kadar bu iki
ülke arasında herhangi bir dramatik gelişme yaşanmamıştır282 •
Ancak 1 952 yılının Ocak ayında Vafd'ın çöküşüyle, Sovyet-Mı­
sır ilişkilerinde bir kuşku ve bozukluklar ortaya çıktı. Temmuz
Devrimi, Sovyetler tarafından Batı'ya karşı Mısır'a başka bir
güç getirme teşebbüsü olarak algılanacaktır. Mısır Hükumeti,
Batı'nın görüşlerine hizmet edecekti. Sovyetler, ABD ve Ser­
best Subaylar arasında bir bağlantı olacağına inanıyorlardı
ki, bu olay bölgede ABD etkisini güçlendirecek ve böylelikle
Batı'nın askeri müttefıkliğinde Mısır'ın da dahil edilmesi umu­
dunu arttıracaktı283 •

Stalin'in ölümüne kadar Sovyetler, Özgür Subayları Ba­


tılı güçlerin parmağı altında olan tepkiciler grubu ve burjuva
milliyetçileri olarak nitelendirmişlerdir284• Moskova, özünde
onları ABD aj anı olarak görüyordu285• Sovyet propagandası
Abdülnasır' ı bir faşist diktatör olarak isimlendiriyordu ki ani­
den vatansever bir milliyetçi lider olmuştu. Halkının hakla­
rını emperyalistlere karşı koruyan vatansever milliyetçi lider
olmuştu. Aslında Arap Milliyetçiliği'ni Ortadoğu'ya girişin bir

2 8 1 Rami Ginat, a.g. m, s. 233-234.


282 Oles M. Smolonsky, The Soviet Union and The Arap East Under Khrushçev, Bucknell
University Press, 1974, s. 23.
283 Rami Ginat, a.g.e, s. 233.
284 William L. Burns, a.g.e, s. 28.
285 Andrej Kreutz, Russia in The Middle East (Friend or Foe) London, 2007, s. 1 1 0.

122
1 9 5 2 D E V R İ J\! İ VE M I S I RDA C E M A L A B D Ü L N A S I R D Ö N E M İ

yolu olarak kullanma kararları, Stalin' den sonra Sovyet lider­


lerini bu akımın tüm unsurları destekleyen bir çizgi izlemeye
yönlendirdi. Çünkü Mısır, Ortadoğu'yu organize etmede, Batı
girişimlerini bloke etmede en iyi araçtı ve Abdülnasır da Arap
milliyetçi dünyasını Sovyetlerin çıkarına hizmet ettirebilecek
bir ilham ve sembol olduğunu gördüler286•
Sovyetlerin Mısır'ın yeni rejimine karşı değişen bu politi­
kası, birçok faktörle açıklanabilir. Stalin'in ölümü, üçüncü dün­
yaya karşı Sovyet yabancı politikasının yeniden gözden geçi­
rilmesi, burjuva milliyetçi rejimlerini desteklemek ve onların
müttefık olmayan politikaları Arap dünyasındaki ilişkileri or­
taya koydu ve yeni bir ışık saçtı. Dahası, Khrushçev'in barış­
çıl bir birliktelik politikası (barış içinde bir arada yaşama) ki
bu, Stalin'in dış politikası sonrasında oluşmuştur287•
Yeni rejimin Sovyetlere bakış açısına baktığımızda ise Al­
bay Cemal Abdülnasır, ne bir Sovyet ne de bir komünist sem­
patizanıydı ve Mısır politikasında Batı müdahalesine karşı çıkı­
yordu. Onun temel amacı, güçlü bir Mısır ordusu ve bir devlet
yapısı oluşturmaktı288• Mısır'ın yeni rejimi komünizme karşı
düşmanlığını ilan etmesine rağmen, birçok komünist lideri
serbest bıraktı. Üstelik bu liderler, bu özgürlüğün kendilerine
bir avantaj sağlamayacağını da biliyorlardı. Temmuz darbesine
verdikleri cevap, yeni bir politik siyasi partinin kurulmasıydı.
Bu yeni politik projenin yazarı, Fati el-Rami idi. Mısır'daki yeni
durumla ilgili komünizmin alternatif bir yönetim olarak görül­
mesi, öte yandan ordunun "kutsal hareketi"nin savunulması
gibi çelişkili yaklaşımlarıyla yeni rejimin savunucusu olarak
görüldü. 1952'nin sonlarında başlayan komünizm ve komünist­
lere karşı resmi kampanya devam etti ve Mısır güvenlik güç­
leri tarafından sert önlemler alındı. 1 953 yılında Mart ayında
286 John C. Campbell, Defense of The Middle East, New York, 1 960, s. 2 1 1 - 2 1 2 .
2 8 7 Galia Galan, Soviet Policies i n The Middle East From World War Two t a Gorbachev,
Cambridge Press, 1991, s. 44.
288 Andrej Kreutz, a.g.e, s . 1 10.

1 23
S Ü P E R G Ü Ç L E R İ N O RTA D O C U M Ü C A D E L E S İ

Mısır ordusunun istihbarat bölümü G- 2, Kahire' deki Mısır Ko­


münist Partisi'nin temel hücrelerini açığa çıkardı ve yirmiden
fazla kişi tutuklandı. 1953 Temmuz'unda Nasır, komünist ak­
tiviteden suçlanan insanların sorgulanması için özel bir askeri
birimin kurulduğunu duyurdu. Dahası komünist aktivitenin
kriminal bir suç olarak kabul eden Mısır kanunlarına daya­
narak, bütün aktif komünistleri parmaklıkların arkasına gön­
derme operasyonunun bir başlangıcını temsil ettiğini söyledi289•
Bu konuda ABD Büyükelçisi Abdülkami Rapim, yaptığı
konuşmada Ortadoğu halkının bugün içinde bulunduğu du­
rumdan kurtulması için ABD'nin daha faal bir rol oynaması­
nın gerektiğini belirtmiştir: "Şayet Birleşik Amerika bu yolda
harekete geçmezse Ortadoğu 'da komünizm hakim olacaktır. Hint
Okyanusu 'ndan Afrika kıyılarına ve Arap çöllerine kadar hakim
olan siyasal hava çok gergindir. Bunun farkında olan komünist­
ler, bugünkü durumdan istifadeye her an hazır bulunmaktadır­
lar. Ortadoğu 'da Avrupalı kuwetlerin müstemleke siyasetine son
verilmedikçe bu bölge daimi bir ihtilaf halinde kalacaktır. Or­
tadoğu halkının m üstemleke siyasetine açtığı savaşta Birleşik
A merika daha faal bir rol oynamalıdır. ''29o
Nasır, 1 962 Haziran'ında Sunday Times'a 1 952 Temmuz
Devrimi'nin versiyonunu komünizme yaklaşan motifler ola­
rak açıkladı: "Benim ilk yıllarımda, komünist partiye katılmak
için değişik fırsatlarım oldu. Ama yine de Marksist doktrini in­
celedim ve Lenin 'in çalışmalarını sempatiyle okudum. İki temel
engelle karşılaştım. Bunların asla üstesinden gelinemeyeceğini
anladım. Önce komünizm, kendi varlığı içerisinde ateisttir ve her
zaman ben samimi bir Müslüman olmuşumdur ve biz dışarıdan
yardım alarak Allah'a sığınırız. O bizi her zaman kaderim izle
izler, iyi bir Müslüman olmak, hem de iyi bir komünist olmak
289 Rami Ginat, The Soviet Union and Egypt (1 945- 1 955), Tel-Aviv University, 1 993, s.
42-43.
290 Ulus Gazetesi, 1 0 Aralık ı952, s. 3.

1 24
1 9 5 2 DEVRİMİ V E MISI RDA CEMAL A B D Ü L N A S I R DONEMİ

imkansızdır. İkincisi anladım ki, komünizm, Moskova 'nın mer­


kezi komünist partilerin belirli kaynaklarından ortaya çıkmış­
tır ki ben bunu asla kabul edemezdim ve planlamıyorum. Be­
nim gücümde olduğu halde, benim ülkemin bir daha herhangi
bir bloğun ve devletin kontrolü altına girmesini istemiyorum. •ım.
Cemal Abdülnasır, artık ülkesinin bir Batı veya Doğu bloğuna
girmesini istemiyordu. Onun düşüncesi, Arap Ortadoğusu'nu
bir arada tutabilmek ve bunun da liderliğini yapmaktır. Nasır
ülkesini geliştirmek ve güçlü bir devlet olabilmek amacıyla,
Batı ittifakını değil, ancak yardımını bekliyordu. İngiltere'nin
Süveyş'ten tamamıyla çekilmesinin tam bağımsızlığın bir ge­
rekçesi olduğunu düşünen Nasır, ihtilalden sonra Mısır'ın ağır­
lıklı diplomasisini bu konuya çevirmiştir.

2.4. Ortadoğu Komutanlığı'ndan


Bağdat Paktı'na Giden Süreç
Daha önceki bölümde de belirttiğimiz üzere, İngilizler
Ortadoğu' da ve en önemlisi Süveyş'te kalmanın yolu olarak
Mısır merkezli bir Ortadoğu Savunma Örgütü fikrini sunmuş
ancak, Mısır Kralı Faruk, İngilizlerin Süveyş'ten çekilmesini ve
Mısır ile Sudan'ın birleşmesi şartını ileri sürmüştür. Başta ABD,
başta sıcak bakmadığı İngilizlerin bu fikrine bölgede azalan İn­
giliz nüfuzu ve Sovyet tehlikesi sebebiyle olumlu yaklaşmak zo­
runda kalmışlardır. Mısır' da ihtilal olunca, yeni yönetimle Or­
tadoğu S avunma antlaşmasının belki daha kolay yapılabileceği
düşüncesi hem ABD' de ve hem de İngiltere'de doğmuştur292•
Hür Subaylar Hareketi, gerçekten de ABD ve İngilizleri
umutlandırmıştı. İngiltere'nin Mısır'a yeniden askeri malzeme
satışını kabul etmesi, Mısır ordusu personelinin İngiltere' de
291 Rami Ginat, a.g.e, s. 237.
292 Kamuran Gürün, Dış İlişkiler ve Türk Politikası (1939'dan Günümüze Kadar), Ankara
Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi, Ankara, 1983, s. 3 1 3 .

125
S Ü P E R G Ü Ç L E R İ N O R TA D O G U M Ü C AD E L E S İ

eğitim görmelerini ileri sürmesi, bu yolda atılmış müspet bir


adım olarak kabul edilmiştir. ABD'ye gelince, Washington'un
arzusu, Ortadoğu' da muhtemel Sovyet tecavüzüne karşı koy­
mak için sağlam bir savunma sisteminin kurulduğunu görmek­
tir. Mısır'ın iç durumu istikrar bulur bulmaz ABD'nin Mısır'a
iktisadi ve sosyal yardımlar yapmaya başlayacağı iddia edil­
mekteydi293.
ABD'nin endişesi, tamamıyla Süveyş bölgesinde Mısır'ın
İngilizleri tasfiye sorunudur. Nitekim 1 952 Şubat'ında ortaya
çıkan İngiltere-Mısır buhranı sırasında General Eisenhower,
Mısır Kralı Faruk'tan Süveyş Kanalı'nın Rusların eline düşme­
mesi için imkansız addedilen fedakarlıkların yapılmasını rica
etmiştir. Eisenhower tarafından Kral Faruk'a gönderilen mek­
tupta şöyle denilmekteydi: "Süveyş Kanalı bütün dünya için
hayati bir yoldur. Doğu ve Batı bu ana yola hakim olmak için
mücadele halindedir. Süveyş Kanalı o kadar önemlidir ki Rusla­
rın eline düşmemesi için imkansız olan şeyleri bile yapmak la­
zımdır. Süveyş, barış isteyen bütün milletler ve Batı için hayati
önem taşımaktadır. Halen Mısırlılar arasında görülen milli his­
lerin canlılığını hafifletebilecek bir çare bulmak lazımdır. Bu,
Süveyş Kanalı 'nın müdafaası için zaruridir''294•
Diğer taraftan, Mısır'daki yeni yönetim de bazı şartlar kar­
şılığında, Batı'nın müttefıkliğine katılacağı sinyalini vermişti.
Nitekim işbaşına gelen yeni Mısır Hükfuneti 10 Eylül' de Kahi­
re' deki ABD Büyükelçisi'ne ekonomik ve askeri yardım veril­
mesi durumunda Ortadoğu Savunma Organizasyonu' na katıl­
maya istekli olduğunu söylemişti295• Bunun üzerine Başkanlık
görevini Eisenhower'a devretmeden dört gün önce Henry Tru­
man, Temsilciler Meclisi Dış ilişkiler Komitesi Başkanı'na gizli
bir mektup yazarak Mısır'a askeri ve ekonomik yardım yapıl-
293 Milliyet Gazetesi, 25 Ağustos 1 952, s. 7.
294 Ayın Tarihi, No:229, Ankara, Aralık, 1952.
295 Behçet Kemal Yeşilbursa, İngiltere ve Amerika 'nın Ortadoğu Savunma Projeleri ve
Türkiye (1 950-1 954), Bizim Büro Basımevi, Ankara, 2000, s. 7 5 .

1 26
1 9 5 2 D E V R İ M İ VE M I S I R D A C E M A L A B D Ü L N A S I R D Ö N E M İ

masına karar verdiğini bildirmiş ve bunun nedenlerini şöyle


açıklamıştır: ''Bu yardımın iki a macı söz konusudur. B irin­
cisi, Mısır'ın Ortadoğu savunmasında yer almasının ve Süveyş
Kanalı 'nın kritik bir sorun olan savunulmasına ilişkin çözümün
alt yapısını oluşturmak ve ikincisi, Ortadoğu savunmasının dü­
zenlenmesinde aktif bir rol oynayabilmesi için Mısır'ın kapa­
sitesinin güçlendirilmesi ''296• Mısır'ın, ABD ' den yardım tekli­
finde ise ABD'nin yorumu şöyledir: Birleşik Krallık ve ABD
Hükumetleri General Necib'in Mısır'daki Hükumetinin Batılı
güçleri desteklemede iyi bir fırsat olduğunu ve bölgedeki genel
savunma için durum sadece Mısır'la değil giderek diğer Orta­
doğu ülkeleriyle de mümkündür. General Necib, bir ABD el­
çisine Kahire'de 10 Kasım 1 952 tarihinde yaptığı konuşmada
kendi hükfımetinin, Mısır'ın Ortadoğu Savunma Paktı'na Ba­
tılı güçlerle girecek bir sistem içerisine girmede istekli oldu­
ğunu belirtmiş ve şart olarak da İngilizlerin Kanal Bölgesi'ni
boşaltma problemine bir çözüm bulunması şartı ile askeri ve
ekonomik yardım için ABD' den resmi talepte bulunacağını be­
lirtmiştir. Böylece General Necib, Kahire' deki toplantıda Bir­
leşik Krallık ve ABD elçilerine acil bir yardıma ihtiyacı oldu­
ğunu belirterek ABD ' den askeri ve ekonomik yardımın yanı
sıra birçok taleplerde bulunmuştur. ABD ise General Necib' in
yardım talebine acil bir cevap vererek generalin güvenini sür­
dürmesi gerektiğini belirtmiştir. Gelecek birkaç ay içerisinde
ekonomik, yardımın savunma problemini çözmesi mümkün gibi
görünmediğinden ABD, sadece askeri bir yardım talebinin ileri
sürüldüğünü söyledi. Bu şartlar altında ABD Hükfımeti, Mı­
sır silahlarına ve askeri cihazlarına yaklaşık on milyon dolar
yardımı mümkün kıldı. Ancak bu silahlar, Kanal Bölgesi'nde
İngiliz birliklerine karşı kullanılmayacaktı. ABD 'nin bundan
sonraki yardımının yapısı ve durumu, Mısır'ın gelecekte gös­
tereceği performansına bağlı olacağı söylendi. Ayrıca, ABD'nin

296 Haluk Gerger, a.g.e, s. 70- 7 1 .

127
S Ü P E R G Ü Ç L E R İ N O R TA D O G U M Ü C A D E L E S İ

Kahire Büyükelçisi Caffery'e Süveyş Kanalı Üssü'nün boşaltıl­


ması için ABD, Mısır'ın isteğini sempatiyle karşılar. Mısır'ın
kendi bölgesinde komünist hücumlara karşı koyması yeterli
değildir. 20. yüzyılda savaş, kesin olarak savunma, yaptırım
ve planlar gerektirecekti297 .

Caffery aynı zamanda Arapların Ortadoğu Savunma


Organizasyonu'nu kabul ya da reddetmede Mısır'ın kilit ko­
numda olduğuna inanıyordu. Caffery, İngiltere birliklerini
Mısır'dan tahliye etmeyi kabul etmedikçe Mısır'ın Ortadoğu Sa­
vunma Organizasyonu'na İngiltere ile birlikte katılmayacağını
belirtti298. ABD Dışişleri Bakarılığı 5 Kasım 1 952'de İngiltere'ye
bir nota vererek, ABD Hükumetinin Ortadoğu Savunma Orga­
nizasyonu (MEDO)'nun kurulması konusunda yaklaşımda bu­
lunulacak kilit ülke olarak Irak'ı değil Mısır'ı gördüğünü bil­
dirdi. Notada ayrıca, ABD'nin inancına göre, Mısır ile İngiltere
arasındaki sorunlar çözümlenmedikçe diğer Arap ülkelerinin
hiçbiri bir Ortadoğu Savunma örgütüne katılmayı düşünme­
yecekti299. Ancak ABD ve İngiltere, Mısır'ın Ortadoğu müda­
faasında yer almayacağına dair tam kanaate vardıklarında sa­
vunma projelerini başka bölgeye kaydıracaklardı ve bunda da
Dulles'ın görüşü ağır basacaktı300•

Ortadoğu Savunma Örgütü, bu şekilde çıkmazda iken,


ABD' de Başkan Eisenhower başkanlığında yeni bir Cumhuri­
yetçi yönetim işbaşına gelmişti. 20 Ocak 1 953'te görevi devral­
masının hemen ardından Eisenhower yönetimi, Ortadoğu'ya
karşı yeni bir strateji biçimlendirmeye başladı. Yeni yönetim,
Mısır'ın Ortadoğu Savunması için hala kilit konumda oldu­
ğuna inanıyordu; fakat Kahire, Süveyş Kanalı Üssü üzerindeki

297 FRUS (Foreign Relations of United States), 1952-1954, Vol.IX, Par! II, s. 1 946-2059.
298 Behçet Kemal Yeşilbursa, lngiltere ve A merika 'nın Ortadoğu Savunma Projeleri ve
Türkiye (1 950-1 954), s. 77.
299 George McGhee, (Amerika Eski Büyükelçisi), ABD-Türkiye-NA TO-Ortadoğu, (Çev:
Belkıs Çorakçı), Bilgi Yayınevi, İstanbul, 1992, s. 244.
300 Aliyyüddin Hilal, Emerika ve'l-vahdetü 'l-Arabiyye:1945- 1 986, Beyrut:Merkezu
Dirasati'l-Vahdeti'l-Arabiyye, 1 989, s. 1 1 7.

128
1 9 5 2 D E V R İ M İ VE M I S I R D A C E M A L A B D Ü L N AS I R D Ö N E M İ

İngiliz-Mısır tartışması çözülene kadar Ortadoğu Savunma


Organizasyonu'na katılmayı düşünmeyecekti3° 1 •
İngilizlerin öncülük ettiği savunma planlarının Sovyetler
karşısında bölgedeki güvenlik boşluğunu dolduramaması, yeni
yönetimi endişelendiriyordu. Bu nedenle Sovyetlerin söz ko­
nusu durumdan yararlanmalarını önlemek ve Bah'nın bölgedeki
çıkarlarını korumak için Eisenhower yönetimi bölgede sağlam
bir savunma organizasyonu kurmaya karar verdi3°2• Kuzey­
doğu kuşağı stratejik bağlantı kavramı, Dwight Eisenhower'ın
Washington' da 1952 seçiminden sonra daha çok destek kazandı
ve yeni devlet sekreteri John Poster Dulles'in 1 953 Mayıs'ında
Ortadoğu'ya bir gezisi oldu303•

2.4. 1. J.Foster Dulles'ın Ortadoğu'yu


Ziyareti ve Süveyş Meselesi
Ortadoğu' da potansiyel bir Sovyet tehdidi, ABD politika­
sında yeni bir dönemin oluşmasına yol açmıştır304• Bu amaçla
bölgedeki durumu bizzat incelemek ve alternatif bir çözüm
belirlemek üzere Dulles, kapsamlı bir Ortadoğu ve Güney
Asya gezisine çıktı. Geziye çıkmadan iki gün önce Dulles,
Churchill'den ABD'nin Mısır'a askeri yardım vermeyi gecik­
tirmesini isteyen kişisel bir mesaj aldı. Dulles İngiltere'nin is­
teğini, ABD'nin Ortadoğu politikasını engellemeyi ve Mısır'la
pazarlık masasında konumlarını zayıflatmayı amaçlayan bir
politikanın parçası olarak değerlendirdi3°5•
301 Behçet Kemal Yeşilbursa, İngiltere ve Amerika 'nın Ortadoğu Savunma Projeleri ve
Türkiye (1950- 1 954), s. 85.
302 Ayşegül Sever, Soğuk Savaş Kuşatmasında Türkiye, Batı ve Ortadoğu (1945- 1 958),
Boyut Yayın Grubu, İstanbul , 1 997, s. 107.
303 Stephen Blackwell, BritishMilitary İntervention and the Struggle Far ]ardan (King
Hussein, Nosser andthe Middle East Crisis, 1 955- 1 958), Routledge, New York, 2009, s.
21.
304 Oma Almog, Britain, Israel and the United States (1 955-1 958) (Beyond Suez), Univer­
sity of London, London, 2003, s. 10.
305 Behçet Kemal Yeşilbursa, İngiltere ve Amerika 'nın Ortadoğu Savunma Projeleri ve
Türkiye (1 950-1 954), s. 9 1 .

129
S Ü P E R G Ü Ç L E R İ N O R TA D O C U M Ü C A D E L E S İ

Dulles, 1 1 Mayıs 1 953'te Kahire'ye vardı306• İlk olarak Dı­


şişleri Bakanı Mahmud Fevzi ile görüştü. Fevzi, '1ngiliz silahlı
güçleri ve İngilizlerce de denetlenen kişiler ülkemizde olduğu sü­
rece, Mısır'da barış ya da yapıcı çalışmalar olamaz " dedi. Mısır
Dışişleri Bakanı ise "Mısır egemenliğinin ihlali olarak gördüğü
bir durumu kabul edemez " diyerek Ortadoğu Savunma Örgütü
projesinin gündem dışı olduğunu belirtti. Bakan, İngilizlerin üs­
ler konusunda dayatması sürdüğü sürece bir antlaşma umudu­
nun olmadığını da söyledi. Temel s orunun Mısır'ın egemenliği
sorunu olduğunu belirten Mısır Dışişleri Bakanı, Filistin soru­
nunun da önemli bir engel olarak ortada durduğunu, İsrail'in
sadece Filistin'i değil, Arap dünyasını da böldüğünü anlattı.
Dulles, aynı gün akşamı da Necible görüşmelerde bulundu307

İngiltere'nin patron köle ilişkisinde olduğundan ısrar eden


Başbakan Necib ile üç saatlik bir toplantı yapılmış ve Necib,
Rusların dostları olmadığını vurgulamıştır. Ertesi gün Devrimci
Komite Konseyi'nin sözcüsü Nasır ile Dulles karşılaştığında or­
tam iyice gerginleşmişti. ABD'nin Mısır' ı özgür görmek iste­
diğini söyleyen Dulles, Sovyetlerin Mısır'ın özgürlüğünde İn­
gilizlerden daha büyük bir tehdit olduğunu söyledi. Nasır ise
Devrimci Komite Konseyi ve Mısır halkının İngiliz etkisinin ta­
mamıyla ortadan kaldırılmasını arzuladığını belirtmiştir. Dulles
ve Nasır, o gece, ABD elçiliğindeki akşam yemeğinde jeopo­
litik tartışmalarını özetlediler. Dulles'ı etkileyen Ortadoğu'da
Rus etkisinin rahatsızlığı karşılığında, Nasır Sovyet baskısı­
nın değil, İngiliz emperyalizminin bölgedeki en büyük teh­
like olduğu konusunda ısrar etti. Nasır: "Sömürgecilik şimdi
oynanıyor ve maç iki takım arasında komünizm ve milliyetçi­
lik. Oynamakta ısrar ederseniz, oyunu diğerleri içinde mahve­
dersiniz" demiştir308• Hatta Nasır'a yakınlı&ı ile bilinen gaze-
306 Douglas Little, a.g.e, s. 166.
307 Haluk Gerger, a.g.e, s. 75.
308 Douglas Little, a.g.e, s. 166.

1 30
1 9 5 2 D E V R İ M İ VE M I S I R D A C E M A L A B D Ü L N A S I R D Ö N E M İ

teci Muhammed Hasaneyn Heykal ise bir kitabında Nasır'ın


Dulles'a şunları da söylediğini belirtmektedir: "Ben halkıma,
buradaki İngilizlerin statülerinin bir bayrak değişikliğiyle işgal
kuvvetlerinden ortak kuvvet haline geçeceğini söylersem, alay
ederler benimle bana karşı duydukları inanç kaybolur, yer altı
örgütleri ortaya çıkarak halkın güvenini kazanır. Ben halkıma
milliyetçilik yolunu göstermekten vazgeçersem, onu komünist­
ler ele alır. Sözünü ettiğiniz paktlara katılmam, halkımın ciddi­
yetim hakkında şüphe etmesinden başka işe yaramaz. Buradan
90 km. ötede Süveyş Kanal'ında elinde tabancası pusuda bekle­
yen bir katile önem vermeyip, sınırlarımızdan 7.500 km. ötede
bıçak taşıyan birisinden çekindiğimi onlara nasıl söyleyebilirim?
Halk önce özgürlüğünü kazanmalı, sonra onu korumak için ça­
lışmalıdır. Serbestçe ve kendi isteğimizle olmadığı sürece henüz
ne pakttan ne de başka güvenlik tedbirlerinden bahsedecek du­
rumdayız " demiştir30 9.
Dulles, Mısır' da yaptığı görüşmelerde ayrıca Süveyş Ant­
laşması yapılır yapılmaz Mısır' a ABD askeri destek sözü ver­
mişti. Mısır lideriyle yaptığı konuşmalardan sonra Dulles,
açıkça Mısır Hükumetinin Ortadoğu' da Batılı savunma plan­
larıyla birliktelik sağlamaya hazır olmadığını da anlamıştı3 10 •
Dolayısıyla yeni yönetim politikalarının komünist tehdidine
dayalı olabileceğini düşünüyordu31 1. Dulles, İngilizlerin böl­
gede popüler olmadığının farkına vardı ve Birleşik Devletle­
rin eski emperyalist güçle bağlantısından sakınmasını istedi.
Aynı zamanda Birleşik Devletlerin İngilizlerin Mısır'a sınırsız
desteğini sonlandırmasının gerekliliği yönünde karar verdi.
Süveyş Kanalı'nın statüsü üzerinde İngilizlerden uzlaşma is­
tedi312. Zira Mısır halkı, Nasır'ın Dulles'a da söylediği gibi, "Beş
309 Haluk Gerger, a.g.e, s. 77.
310 William ]. Burns, a.g.e, s. 15.
311 John B. Alterman, "American Aid to Egypt in the 1 950' s:From Hope to Hostility, The
Middle East]ournal, Vol:52, No: l , Winter, 1 998, s. 54.
312 Oma Almog, a.g.e, s. 10.

131
S Ü P E R G Ü Ç L E R İ N O R TA D O GU M Ü C A D E L E S İ

bin mil uzaktaki Sovyetlerden" gelecek tehditlerden kaygı duy­


muyordu. Bunun yerine Süveyş Kanalı'nın İngilizler tarafın­
dan işgalinin sadece Mısır'ın istikrarına değil, aynı zamanda
ülkenin askeri liderlerinin meşruluğuna ve olası kalıcılığına
karşı asıl tehdidi oluşturduğuna inanıyorlardı. Bölgedeki diğer
devletlerin özellikle Irak, Ürdün ve Lübnan' ın büyük bir ola­
sılıkla böyle bir ittifaka katılacağını ve bu ülkelerin katılma­
sıyla Suriye' nin kuşatılacağını, hatta belki de katılınaları için
zorlanacağını da düşünüyorlardı. Bu durum, kaçınılınaz olarak
Mısır'ın bölgede siyasal ve stratejik olarak soyutlanmasına se­
bep olacaktı. Mısırlı liderlere göre Dulles'ın geri çevrilmesi ye­
terli değildi. Arap devletlerinin böyle bir ittifaka girmesi aktif
bir biçimde engellenmeye çalışılmalıydı313. Sonuçta, Dulles'ın
bu gezisi başarısızlıkla sonuçlandı denilebilir. Dulles , gezisinde
ilk olarak Mısır' a gitmişti ve Mısır' a Ortadoğu' da gelişmenin
gücüne bir anahtar olacağı umuduyla bakmıştı. Aynca Dulles,
General Necib'i Mısır'da güçlü bir adam olarak görmüyordu.
Sadece, Devrimci Komuta Konseyi (Revolutionary Command
Council-RCC) onun arkasındaydı ve gerçek gücü temsil edi­
yorlardı314.

Dulles , Mayıs 'ın sonunda ülkesine geri döndü ve üssünü


ikaz etti:''ABD, Süveyş üzerinde bir İngiliz-Mısır Antlaşma­
sına yaklaşmadıkça Nasır'zn oyunun kurallarını değiştirdiği iz­
lenimi oluşuyor. " Dulles, 1 Haziran' da Eisenhower' a Devrimci
Komuta Konseyi'nin dört askeri üyesinin gerçek gücü temsil
ettiğini söyledi. Necib'in üç hafta sonra başkanlığa yükseltil­
mesi ve Başbakan olarak Nasır'ın anında tayini, Mısır devri­
minin bir kavşakta olduğunu kanıtladı. Necib, ülkedeki her ya­
bancının atılmasını isteyen bir pozisyondaydı. Eisenhower, 6
Temmuz' da İngiltere Başbakanı Churchill'i Süveyş üssünden
er veya geç çıkması için uyardı. 1 953 sonları sırasında Süveyş

3 1 3 Adid Davişa, a.g.e, s. 127.


314 FRUS, 1 952- 1 954, Yol. IX, Part !, s. 380.

132
1 9 5 2 D E V R İ M İ VE M I S I R D A C E M A L A B D Ü L N A S I R D Ö N E M İ

üzerinde İngiltere-Mısır görüşmesi bir antlaşmaya doğru yak­


laşırken Necib ve Nasır kendi gösterileri için hazırlık yapıyor­
lardı. Necib, RCC'nin gücünü çevreleyerek kendi otoritesini
arttırarak askeri idareye son vermek için çağrı yaptı. Ancak
Nasır, bunun farkına vardı ve Necib 25 Şubat 1954'te istifa etti.
Bu durum politik krize sebep olunca, Devrimci Komite Kon­
seyi (RCC) tereddütlü olarak, Mart'ın başlarında Necib'in ye­
niden başa geçmesine izin verdi315•
Ancak Nasır, 1 954 Ekiın'inde İskenderiye'de başarısız
bir suikast girişiminin hedefi olduktan sonra zaferini vurgu­
ladı ki bu da ona Müslüman Kardeşleri parçalamada yardımcı
oldu ve olayı Necib'e bağladı. Mısır liderine yapılan suikast
başarısız olmuş ve daha sonra Hassan Youhami, olayı yönet­
mede CIA'nin yardım ettiğine ve Nasır'ın konuşmasından he­
men önce Nasır' a kurşungeçirmez yelek sağladığını iddia etti.
CIA'nın Necib üzerindeki işbirliği, kısmen İngilizlerin Süveyş'i
boşaltmasındaki Nasır'ın gizli teklifinin sonucuna bağlıydı. Bu
antlaşmanın imzalanması, ABD-Mısır ilişkilerinde tansiyonun
düşmesine sebep oldu. Ne yazık ki bu etki geçiciydi. Çünkü bu
antlaşma, Nasır'ın ABD'nin ona bazı askeri yardım sözü olduğu
içindi3 1 6• Kahire Elçisi Caffery, Nasır için 3 1 Mart 1 954'teki ya­
zısında İngilizler ile antlaşma yapabilecek yeterince gücü ve
cesareti olan Mısır'daki tek adamdır ifadesini kullanmıştır3 1 7•
Nitekim Nasır da bu konuda istekliydi. Temmuz ihtilalinden
bir yıl sonra Times dergisine gönderdiği mektubunda Kanal
bölgesindeki anlaşmazlıklardan bahsederek, Ortadoğu ve Batı
için memnun edici bir anlaşma arzusunda olduğunu söyle­
miştir. Nasır'ın bu mektubu, İngilizlerle bozulan müzakerele­
rin sonrasında Mısır'ın pozisyonuna açıklık getirmeyi hedefli­
yordu. Çünkü Mısır, Süveyş Kanalı problemini sona erdirmek
3 1 5 Douglas Little, a.g.e, s. 166-167.
3 1 6 Laura M. James, Nasser A t War, Palgrave Macmillan, New York. 2006. s. 6-7.
3 1 7 William ]. Burns, a.g.e, s. 1 5 - 1 6 .

133
S Ü P E R G Ü Ç L E R İ N ORTAD OGU M Ü C A D E L E S İ

istiyordu ve bu konuda endişeliydi. Mısır ABD baskısını İn­


giltere üzerinde kullanarak, İngilizlerin Kanal' dan çekilmesini
istiyordu ve bu yüzden de ABD'ye arabuluculuk teklif ederek,
Londra ve Mısır Hükumeti arasındaki müzakerelerin ilerleme­
sini istiyordu. ABD ise Mısır'ın bu politikasına karşı daha es­
nekti ve amacı Mısır'ı Batı savunma ittifakı konusunda cesa­
retlendirmekti318.
Sonuçta ABD'nin de desteğiyle Nasır ,İngilizlerle antlaşma
konusunda mutabık kaldı ve bunda Eisenhower yönetiminin
oldukça büyük baskısı oldu. 27 Temmuz 1 954'te ABD ve İngi­
liz temsilcileri, İngiltere'nin Kanal' dan çekilmesini sağlayan bir
antlaşmayı başlattılar319. Antlaşmaya göre, Süveyş Kanalı böl­
gesindeki İngiliz kuvvetlerinin tahliyesi 20 ay sürecektir. Ant­
laşma gereğince, İngiliz kuvvetlerinin dörder aylık beş devrede
tahliyesi kararlaştırılmıştır. İngiliz birlikleri çekildikçe, bunla­
rın yerini Kanal Bölgesi Mısır kumandanlığı alacaktır. Bu böl­
gedeki altı büyük hava meydanı Mısır kuvvetlerine teslim edi­
lecektir. Ancak İngiltere Hariciye Müsteşarı Anthony Nuttiung
ve Mısır Hariciye Vekili Mahmut Fevzi iki memleket arasında
imzalanacak olan Süveyş Kanal antlaşması mevzuunda, ihtilaflı
noktaların halledilmeye çalışıldığını belirtmiştir. İngiliz birlik­
lerinin Kanal Bölgesi'nden çekilmesi için aşağıdaki iki nokta­
nın halledilmesi lazımdı:
1) Kanal Bölgesi' ne İngiliz birlikleri için gönderilecek mal­
lardan gümrük vergisi alınıp alınmaması,
2) Süveyş-Kahire arasında İngiltere'nin malı olan petrol
borularının kime ait sayılacağı320 .
İhtilafların çözülmesiyle birlikte Süveyş antlaşması im­
zalanmıştır. Süveyş Antlaşmasının sonuçlanmasıyla ABD'nin
3 1 8 Janet Ahner Rubinoff, .Nasser's Policy of Positive Neutrality, ( Basılmamış Doktora
Tezi), University of Chicago, 1 968, s. 57-59.
319 William J. Burns, a.g.e, s. 1 5 - 1 6 .
3 2 0 Ayın Tarihi, N o : 25 1 , Ankara, Ekim, 1 954, s. 295-296.

134
1 9 5 2 D E V R İ M İ V E M I S I RDA C E M A L A B D Ü L N A S I R D Ö N E M İ

Mısır Elçisi Caffery, 2 Ağustos'ta Mısır Dışişleri Bakanı Mahmud


Fevzi'ye 20 milyon dolarlık askeri yardım teklifi sunmuştur321•

2.4.2. İngiliz-Mısır Antlaşması ve Süveyş'in Boşalb.lınası


Necib yönetiminin devrilmesiyle Nasır'ın tam olarak ik­
tidarı ele almasının ardından ABD, Nasır'la ilişkilerini geliş­
tirme yoluna gitmiş ve karşılıklı ilişkiler, ABD'nin askeri ve
ekonomik yardım sözleriyle daha da gelişmişti. Mayıs 1 953'te
Dulles 'in yeni bir savunma organizasyonu için Ortadoğu ge­
zisine çıkmasıyla, bölgedeki durumun hassasiyeti daha da art­
mıştı. Nitekim Dulles, İngilizlerin Süveyş Üssü'nde kaldığı sü­
rece herhangi bir savunma organizasyonunun kurulamayacağını
anlamış ve bu konuda İngilizlere baskı yapmıştır. Bu çabalar
sonunda, 1 9 Ekim 1 954'te İngiltere ile Mısır arasında bir ant­
laşmaya varılmıştır. Bu antlaşma gereğince, İngiliz kuvvetleri
antlaşmanın imzasını izleyen yedi ay içinde Süveyş'teki üsler­
den çekileceklerdi. Ancak İngiltere, yedi yıllık bir süre içinde
eğer "Yabancı bir kuvvet" tarafından Arap Birliği üyelerinden
birine ya da Türkiye'ye saldırı yaparsa buraları yeniden işgal
etme yetkisini koruyacak, fakat tehlike biter bitmez buradarı çe­
kilecekti. Yine bu süre içinde resmi üniforma taşımayan İngiliz
teknisyenleri, üslerin bakımı için bölgede kalma hakkını koru­
yacaklardı. Antlaşmada, Süveyş Kanalı'nın Mısır'ın bir parçası
olacağı ve Kanal' dan geçiş serbestliğini sağlayan 1 888 Antlaş­
masına tarafların riayete devam edecekleri öngörülüyordu322•
Bu antlaşmada, İngiliz güçlerinin Kanal Bölgesi'nin güven­
liği için herhangi bir tarihte geri dönebilme konusunda anlaş­
maları Müslüman Kardeşleri oldukça kızdırmıştır. Müslüman
Kardeşler, bu antlaşmayı Mısır Milliyetçiliğine bir ihanet olarak
3 2 1 William ]. Burns, a.g.e, s. 1 5 - 1 6 .
3 2 2 Mehmet Gönlübol v e Diğerleri, Olaylarla Türk Dış Politikası, ( 1 9 1 9- 1 973), Ankara
Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi, Ankara, 1 974, s. 299-300.

135
S Ü P E R G Ü Ç L E R İ N O R TA D O GU M Ü C A D E L E S İ

değerlendirmişlerdir323• Bunun üzerine Kahire radyosu, Mısır


Başvekili Cemal Abdülnasır tarafından irad edilen bir nutkun
metnini yayınlamıştır. Mısır Başvekili bu nutkunda; Müslü­
man Kardeşleri, komünistleri, Siyonistleri ve eski rejim poli­
tikacılarını Süveyş Kanalı'nın tahliyesi hakkında İngiltere ile
yapılan antlaşmaya sırf bugünkü rejimi devirmek için muha­
lefet etınekle itham eylemiştir. Albay Abdülnasır, Müslüman
Kardeşlerin iktidarı ele geçirmeyi hedef tuttuklarını, komü­
nistlerin ise memlekette anarşi çıkarmayı arzu ettiklerini Si­
yonistlerin de hükümlerini daha iyi icra ettirmek için mem­
leketi zayıflatmak istediklerini söylemiş ve müteakiben Mısır
halkına hitap ederek onları, bu düşmanlar tarafından teşeb­
büs edilecek suikastleri akim bıraktırmaya ve İngiltere ile va­
rılan antlaşmaya müzaharette bulunmaya davet etmiştir. Al­
bay Abdülnasır, İngiliz-Mısır antlaşmasının tasdiki tarihinden
itibaren geçecek yedi senelik müddetin ardından Süveyş Kanal
Üssü'nün yüzde yüz Mısır'a ait olacağını söylemiş ve nutkunu
bitirirken, başında bulunduğu hükumetin rejim düşmanlarına
karşı şiddetle mücadele edeceğini ilave etmiştir324• Bu boşaltına
antlaşması, belki de İngilizlerin iyi niyetini göstermişti. Bun­
dan sonra Batı karşıtı bir eğilim oluştu. İngilizlerin Irak'la ve
daha sonra Türkiye ile antlaşma yapması ve bunun da Bağ­
dat Paktı'na dönüşmesi, Mısır'ın öfkesini arttırdı ve Arap da­
vasına bir ihanet olarak duyuruldu325•
İngilizlerin Süveyş'i boşaltma kararı, Mısır ve ABD arasın­
daki ilişki için önemli bir göstergeydi. Komünizmle olan mü­
cadelesinde emperyalist güçleri kendi tarafına çekmesi bakı­
mından Nasır, ABD desteğiyle ilgileniyordu. Nasır, ABD'nin
sadece oyalandığına inandığını kadrosundan birine söyle ifade
etmiştir: "ABD 'nin bize yardım edeceğine inanma. " Nasır'ın bu
323 Douglas Little, a.g.e, s. 167.
324 Ayın Tarihi, No: 249, Ankara, Ağustos,1 954, s. 228-229.
325 William Sands, 'Middle East Background", The United States and the Middle East
(Edit: Georgiana G.Stevens), Columbia University, 1 964, s. 24.

1 36
1 9 5 2 D E V R İ M İ VE M I S I R D A C E M A L A B D Ü L N A S I R D Ö N E M İ

uyarısına göre, ABD ve müttefiki İngiltere'nin bir planı vardı


ve onlar bu planı uygulamaya kararlıydılar. 1954'ün başlarında
Washington'un yeni elçisi, Ahmet Hüseyin'e İngilizlerin Süveyş'i
boşaltmasından sonra ABD'nin desteğini kazanmaya odaklan­
masını söyledi. Ama yine de bu durumu şikayet etmeye devam
etti. Çünkü ABD, her zaman İngiltere taraftarıdır dedi. Özel­
likle ABD'nin Mısır'a silah temin etmemesi açısından İngiliz
baskısına boyun eğdiği görülüyordu326• Yine de ABD, Yarbay
Nasır'ın diktatörlük rejimini ve onun totaliter bünyesini ka­
bul etmekle beraber Kahire' deki bazı ABD'li memurlar, parla­
menter bir idareye avdet edildiği taktirde, Süveyş Kanalı me­
selesi üzerinde bir antlaşma ihtimalinin ortadan kalkmasından
korkmaktadırlar. Batı ittifakı çerçevesi dahilinde alınmak üzere
Ortadoğu' da kolektif bir emniyet sisteminin tesisinde Mısır'ın,
önderliği ele alacağına dair gizli bir vaad mevcuttu327•
1 954 Antlaşması, hiç şüphesiz İngiltere'nin dolayısıyla Ba­
tılıların Ortadoğu' daki durumunu askeri bakımdan önemli bi­
çimde sarsıyordu. Ancak bunu yaparken Batılılar, Mısır'ın Ku­
zey Kuşağı'nda kurulacak savunma düzenine kendi isteğiyle
katılacağını umuyorlardı. Başkan Nasır, görüşmeler sırasında
Batılıların bu ümidini destekleyen bazı davranışlarda bulun­
duğu halde, bu konuda hiçbir kesin sorumluluk altına girmemiş­
tir. Nasır, sonradan bu davranışlarıyla anlatmak istediği şeyin
Batı ile bir ortak savunma örgütü kurmak değil Arap Birliği'ni
kuvvetlendirmek olduğunu ileri sürmüştür. İngilizler Mısır ant­
laşmasını imzaladıktan sonra, Batılı devletler Mısır'la kendi
aralarında yeni bir işbirliği döneminin açıldığını sanmışlardır.
Bununla beraber Nasır, bu işbirliğinden yalnızca ekonomik iş­
birliğini kabul ederek ABD askeri yardımını, ülkesine yabancı
nüfuzunu da getireceğini ileri sürerek reddetmiştir. Bundan
sonra, Mısır'la Batı'nın arasını açan olaylar birbirini izlemiştir.
'.l26 Laura M. James, a.g.e, s. 6.
327 BCA, Fon Kodu:030-0 1 , Kutu No:S, Dosya No:27, Belge No:23.

137
S Ü P E R G Ü Ç L E R i N O R T A J l O ("; l J M O C A D E L E S İ

Bu olayları söyle sıralayabiliriz: Mısır'ın Bağdat Paktı'na karşı


giriştiği diplomasi ve propaganda saldırısı, Birleşik Amerika'nın
Nasır tarafından istenilen askeri yardımı kendi şartıyla vermek
istemekte ısrar etmesi ve Kahire'nin bunun üzerine Sovyetler
Birliği'nden askeri yardım almaya başlaması328•
Gerçekten de Nasır, Batı'yı şaşırtmıştı. Nasır'ın amacı,
Arap birliğini kurmaktı ve bu konuda, kim olursa olsun Batı
veya Sovyetler, hiçbir emperyalist devleti istemiyordu. Ancak
ileride göreceğimiz üzere, savunma organizasyonlarına karşı
Nasır'ın tepkisi, ABD'nin Irak'ı ön plana çıkarması sonucunu
doğuracak ve bu da Nasır'ın birlik projesini etkileyecektir.

2.4.3. Kuzey Kuşağı Projesi'nden Bağdat Paktı'na

Sovyet tehdidine karşı Ortadoğu' da İngiliz inisiyatifleri­


nin ve Truman yönetiminin oldukça yetersiz kalmasıyla Eisen­
hower ve Dulles, bölgede büyük Batı partneri olarak ABD'nin
rolünü kurmak için 1953'ün başında iktidara geldiler. Başlan­
gıçta, bölgesel savunma programını daha agresif bir şekilde
izleyerek amaçlarına ulaşabileceklerine inanıyorlardı. Ama
Mısır'ın Cemal Abdülnasır'ı Mayıs'ın ortalarında, Arapların
Ortadoğu Savunma Organizasyonu'nda olmasını istemedi­
ler. Ortadoğu gezisinin ardından geri döndüğünde, İngilizle­
rin yönettiği Ortadoğu NATO'su sadece Türkiye'nin ilgilen­
diğini rapor eden Dulles, 1 Haziran 1953 'te Eisenhower'a eski
Ortadoğu Savunma Organizasyonu (MEDO) kavramının bit­
tiğini bildirdi ve ona diğer halkların katkısıyla savunma için
yeni bir kavramı tavsiye etti329•
Dulles ' in edindiği izlenimleri şu üç nokta çerçevesinde
toplamak mümkündür:
328 Mehmet Gönlübol ve diğerleri, a.g.e, s. 300.
329 Douglas Little, a.g.e, s. 127-128.

138
1 9 5 2 D E V R İ M İ VE M I S I R D A C E M A L A B D Ü L N A S I R D Ö N E M İ

1 . Bölgesel bir savunma teşkilatı kaynağını her şeyden


önce, bölge halkları ve hükfunetlerinin isteğinden almalıdır.
2. Ortadoğu halkları ve hükumetleri kendilerini doğru­
dan doğruya bir Batılı savunma örgütüne bağlamak isteme­
mektedirler.
3. Kuzey Kuşak (Northern Tier) devletleri, Sovyet tehlike­
sinden endişe duymaktadırlar330 •
Dulles bu görüşlerini, Ankara ziyaretinin sonunda, New
York Times'ın kendisi ile yaptığı bir röportajda, Ortadoğu Sa­
vunması konusunda "Kuzey Hattı" kavramı olarak açıkladı.
Dulles, Ortadoğu'ya yönelik Sovyet baskılarının ve saldırı teh­
ditlerinin devam ettiğini kabul ediyordu. "Kuzey Hattı" ülke­
leri (SCCB'ye sınır oluşturan ülkeler) Sovyet tehdidini en iyi
anlayan ülkeler oldukları için, bu konuda bu ülkelerin bir şey­
ler yapmaları beklenebilirdi33'.
Bu amaçla Dulles, Türk-İran ve Irak devletlerinin Kuzey
Kuşağı ile işbirliğine dayalı Ortadoğu'nun savunması için yeni
bir konsept ileri sürmüştür. Şubat 1 952 'de Yunanistan ve Tür­
kiye NATO'ya katılmıştı. Bu da, organizasyonun etkisini ilk
kez Balkanlara uzatmasını ve boğaz sularını korumayı müm­
kün kıldı. Türkiye'nin NATO'ya katılımı özellikle önemliydi.
Çünkü Rusya' nın tek sıcak su üzerindeki limanı, Karadeniz' den
çıkışları kontrol ediyordu ve Kafkasların petrol yatakları üze­
rindeki hava hücumlarına üs temin ediyordu. Türkiye önem­
liydi çünkü Ortadoğu için ileriye dönük bir savunma strate­
jisinin geliştirebilme olasılığı vardı332• Nitekim öylede oldu.
Dulles'un 25-27 Mayıs'ta Ankara'ya yaptığı ziyaret sırasında
bu konu üzerinde durulmuş ve Türk Hükfuneti ABD Dışişleri
Bakanı'na bu konudaki görüşlerini bildiren bir memorandum
vermiştir. Türkiye'nin bir Ortadoğu Savunma Teşkilatı'nın
330 Mehmet Gönlübol ve diğerleri, a.g.e, s. 270.
331 George Mcghee, a.g.e, s. 260-261.
3 3 2 Oma Almog, a.g.e, s. 10.

139
S Ü P E R G Ü Ç L E R İ N O R TA D O G U M Ü C A D E L E S İ

liderliğini üstlenmeye istekli görünmesinden sonra, sıra buna


katılacak devletleri bulmaya gelmiştir333•

2.4.3. 1. ABD'nin Pakt Öncülüğüne Mısır'ın Tepkisi

Kuzey Kuşağı devletlerle NATO, SEATO ve bunların ta­


mamlayıcısı olarak görülen Kuzey Kuşağı veya sonradan Bağ­
dat Paktı'nın girişimcisi şüphesiz ABD idi. Bölgede zayıflayan
İngiliz hakimiyeti sonucunda, İngilizlerin bu işi beceremeye­
ceğini anlayan ABD, bu savunma ittifakı için öncelikli olarak,
Necib iktidarını düşürmüş ve Nasır'ı iktidara getirmiştir. Bun­
dan sonra ise, İngilizlere Süveyş üzerinden çekilmeleri konu­
sunda baskı yapmış ve bunda da başarılı olmuştur. İngiliz-Mı­
sır Antlaşmasından sonra, Mısır' a askeri ve ekonomik yardım
paketi bile hazırlanmıştır. Ancak şimdi de ABD'nin karşısına,
Nasır'ın Arap Milliyetçiliği kozu çıkınıştır. Sömürgeci devlet­
ler, milliyetçiliği hiçbir zaman birleştirici olarak değil, aksine
bölmek amaçlı kullanmışlardır. Bu durumda, Nasır öncülü­
ğündeki "Arap Milliyetçiliği Tezi" ABD'nin işine gelmemiştir.
Nasır'ın milliyetçilik tezi Arap Ortadoğusu'nda gün geçtikçe
kabul görürken, ABD ise, onları değil Sovyetleri nasıl dışarıda
tutarım hesaplarını yapmış ve Mısır'ın karşısına Arap liderliği
için Irak'ın Nuri Said'i çıkarmıştır.
Daha sonra, Ortadoğu Savunma Örgütü için ikili antlaş­
malar imzalanmadan Nasır, ABD'nin bu girişimini şu sözle­
riyle açıklamıştır: "Antlaşmalar ve müttefiklikler temel olarak
dış güçlerin ilgilerine hizmet etmiştir ve bundan dolayı bu du­
rum, çoğu Arap tarafından Batı egemenliğinden kurtulma ola­
rak düşünülmüştür. " Bölgesel savunma meselesi, yakın olarak
Mısırlı liderlerin düşünceleriyle ilgiliydi. Bölgesel savunma,
Kahire'nin Arap dünyasında liderliği gibi Filistin'in problem­
leri de Mısırlı liderleri de ilgilendirirdi. Oysaki Washington,
333 Mehmet Gönlübol ve Diğerleri, a.g.e, s. 270.

1 40
1 9 5 2 D E V R İ M İ VE M I S I R DA C E M A L A B D Ü L N A S ! R D Ö N E M İ

olayı bir Sovyet hücumu ve diğer müdahalelere karşı güçlü


bir pozisyon yaratma eğilimindeydi ve buna Arap-İsrail düş­
manlığı da dahildir. Bunun geçmişinde çoğu Arap devletleri
özellikle de Mısır, temel olarak olası bir İsrail hücumunu de­
fetmek için düzenlenmiş bölgesel bir savunma (Arap-savunma)
planını kurmayla ilgilenmişlerdir. Ne olursa olsun Nasır, İkinci
Dünya Savaşı'nın durumunda olduğu gibi, farkına varmıştır ki
Batı, Ortadoğu'yu koruyacaktır ve onun stratejik pozisyonunu
ve doğal kaynakları dolayısıyla da bu hayatidir. Herhangi bir
savunma organizasyonuna bağlı olsun ya da olmasın bunlara
yardımcı olacaktır. Dahası, Batılı güçlerin Arap dünyasındaki
liderlik için Mısır'ın ana rakibi olan Irak'ı cesaretlendirmesi
ve Ortadoğu' da önerilen Arap müttefikliğine katılması, sadece
Nasır'ın bu pakta karşı olduğu kararını desteklemiştir334• Ay­
rıca Nasır, U.S News And World Report, adlı haftalık Ameri­
kan dergisine verdiği bir beyanatta şöyle demektedir: "Arap­
lar, büyük Batılı devletlerin katıldığı bir pakta bir Ortadoğu
Savunma Paktı 'na iştirak etmeyeceklerdir. Çünkü biz böyle bir
teşkilatı şekil değiştirmiş bir çeşit sömürgecilik sayıyoruz': Baş­
vekil Abdülnasır, ABD Dışişleri Vekili Dulles'ı da Ortadoğu'da
büyük devletlerden birinin iştiraki ile kurulacak bir savunma
sisteminin Araplar ve hür dünyanın diğer memeleketleri için
zararlı olacağını, çünkü bunun böyle bir birlik aleyhinde bir
cereyan uyandırmak için komünistlere imkan vermek demek
olacağını söylemiştir335•

Nasır'ın tepkisinden de anlaşılacağı üzere, ABD bölgedeki


potansiyel gücü için, Arap milliyetçiliğini bölme yoluna git­
miş ve bu tuzağa da Irak düşmüştür. Şimdi ise ABD, Ortadoğu
Arap ülkelerini bu girişime katılıp destek vermeleri için askeri
ve ekonomik yardım misyonunu üstlenmiştir ki, Türkiye
bu konuda, Pakt 'ın liderliğine soyunmuştur. Nihayet 1 954
334 Oles M. Smolonsky, a.g.e, s. 26.
335 Ayın Tarihi, No: 249, Ankara, Ağustos, 1 954, s. 229.

141
S Ü P E R G Ü Ç L E R İ N O R TA D O G U M Ü C A D E LE S İ

Temmuz' unda "Yakın v e Ortadoğu' da Genel ABD Politika­


ları" başlıklı bir Ulusal Güvenlik Raporu da 'Kuzey Kuşağı'
proj esinin bölgeye özgü ve B atılıların görünmeyeceği bir
askeri örgütlenmenin günün koşullarında en doğru strateji
olacağını belirtmekteydi. Raporda ayrıca İngiltere 'nin artık
bölgedeki eski gücünün kalmadığından hareketle ABD 'nin
İngiliz askeri olanaklarından yararlanmayı sürdürmekle bir­
likte, gerektiğinde yalnız ya da Türkiye gibi başka ülkelerle
davranması gerektiği de vurgulanıyordu. Bununla birlikte
İngiltere-Mısır ve Arap-İsrail sorunları çözülmeden Arap­
ları hemen bir askeri organizasyon içine almanın mümkün
olmadığının anlaşılması dolayısıyla, öncelikle Türkiye-İran
ve Pakistan'ı içine alan bir pakt için çalışılması öneriliyordu.
Yeni koşullar içerisindeki ABD siyasetini belirleyen 1 954 yı­
lındaki Milli Güvenlik Konseyi Raporu'nda genel amaçlar
arasında şunlar vardı:

1. B ölge deki kaynaklar, stratej ik imkanlar ve geçiş hak­


larının ABD ve müttefiklerine açık tutulması ve bu olanak­
ların Sovyet bloğuna kapalı tutulması,

2. Bölge de iç komünist güçlere karşı dayanıklı ve komü­


nist saldırıya direnmeyi kabul e den güvenilir, dost ve sağ­
lam hükumetlerin egemen olması,

3. Bölgede düzen için Araplar-İsrail arasındaki temel so­


runların çözülme si,

4. Arap kamuoyundaki ABD aleyhtarı eğilimin geri çev­


rilme si,

5. Bölgede Sovyet etkisinin artmasının engellenmesi336•


Bu raporla birlikte ABD, ikili antlaşmalara Irak ve İran'ı
da almak isteyerek bir anlamda Mısır'ı dışlamıştı.

336 Haluk Gerger, a.g.e, s. 83-85.

142
1 9 5 2 D E V R İ M İ VE M I S I R D A C E M A L A B D Ü L N A S I R D Ö N E M İ

2.4.3.2. İkili Antlaşmaların İmzalanması

Dulles, Ortadoğu gezisinin ardından edindiği izlenimleri


Washington'a döndükten kısa bir süre sonra uygulama ala­
nına koymak için teşebbüse geçmiştir. Bölgenin en güçlü dev­
leti olması ve bütün kuvvetlerinin NATO emrinde bulunması
nedeniyle, Ortadoğu' da kurulacak yeni teşkilatın temel taşı
ancak Türkiye olabilirdi. Nitekim, Dulles 'in 25-27 Mayıs 'ta
Ankara'ya yaptığı ziyaret sırasında bu konu üzerinde durul­
muş ve Türk Hükumeti ABD Dışişleri Bakanı' na bu konudaki
görüşlerini bildiren bir memorandum vermiştir. Türkiye'nin bir
Ortadoğu savunma teşkilatının liderliğini yüklenmeye istekli
görünmesinden sonra, buna katılacak devletleri bulmaya gel­
ıniştir. Başlangıçta buna ilk istekli devlet Pakistan olmuştur.
Pakistan, doğrudan doğruya bir Sovyet tehlikesiyle karşı kar­
şıya değildi; fakat Keşmir sorunu yüzünden Hindistan ile iliş­
kileri kötüydü ve bu yüzden savunmasını güçlendirmek için
kendisini Batılı devletlere bağlamak istiyordu. Pakistan'ın Or­
tadoğu Savunma Düzenine katılmak kararını alması, kendine
ya da Ortadoğu'ya yöneltilecek bir Sovyet tehlikesi korkusun­
dan çok, bu yüzden olmuştur337

2 Nisan 1 954'te Türkiye ve Pakistan dostluk ve işbirliği


antlaşması imzaladılar. Bu suretle kurulacak Pakt'ın "Kuzey
Kuşağı" mensubu iki üyesi zincirin ilk halkasını meydana ge­
tirmiş oluyorlardı. Ancak şunu da belirtmek gerekiyor ki, hem
Pakistan hem de Türkiye, Ortadoğu'nun Arap olmayan kuşa­
ğına mensuptur. Ortadoğu' da kurulacak olan bir paktın başarılı
olabilmesi için, bölgedeki Arap ülkelerini de içine alması ge­
rekmekteydi. Bölgenin Arap ülkeleri arasında Batı ve özellikle
de İngiltere ile olan ilişkileri en iyi olan ülke Irak'tı338• İngiliz
Hükfımeti de Irak'ın Arap liderliğine Nasır'a karşı bir alternatif

:137 Mehmet Gönlübol ve Diğerleri, a.g.e, s. 270.


·133 Türel Yılmaz, Uluslararası Politikada Ortadoğu (Birinci Dünya Savaşından 2000'e)
Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi, Ankara, 2004, s . 87

1 43
S Ü P E R G Ü Ç L E R İ N O R TA D O C U M Ü C A D E L E S i

olmasından dolayı sıcak bakıyordu. Nuri Said'in pozisyonu ve


Bağdat Paktı'nı geliştirmek için İngiliz Hükumeti, Ürdün'ün de
pakta katılmasını istiyordu. İngiltere, Ürdün' deki Nasır yanlı­
larının ülkede daha büyük bir güç elde etme isteğinin farkın­
daydı ve bu yüzden Ürdün'ün Mısır'ın bir uydu devleti haline
gelmesinden de endişe duyuyordu339• Ancak Irak açısından ba­
kıldığında, Türkiye ve dolayısıyla da Batı ile ittifaka girmeye
karar vermek kolay olmamıştır. Çünkü Batı tarafından öngö­
rülen ve teşvik edilen bir bölgesel savunma teşkilatına girmek,
Araplara göre İsrail' in statükosunu kabul etmekten farksızdır.
Bu durumda Irak'ın Arap ülkeleri ile ilişkileri bozulacağı gibi,
aynı zamanda kendi içinde de muhalefetle karşılaşması müm­
kündür. Buna rağmen Irak, Ortadoğu' da Batı ile işbirliği yap­
mayı tercih ederek, 1 954 Nisan ayından itibaren ABD' den as­
keri yardım almaya başladı340•
Bu askeri yardım, Irak'ın Türk-Pakistan Paktı'na katılma
yolunda bir adım sayılabilirdi. Nuri Said, 1 954 Eylül' ünde
Genç Kral Faysal ile birlikte Londra'ya gitmişti. Yola çıkarken
17 Eylül' de yaptığı bir açıklamada "Arap ülkelerinin savunul­
ması için Batılılarla işbirliği kaçınılmazdır. Arapların bu işbir­
liği için ileri sürdüğü tek koşul Kanal ve Filistin sorunlarının
A raplann istekleri doğrultusunda çözüme kavuşturulmasıdır"
demişti. Nuri Said, Londra' da İngiliz Hükumeti ile pakt me­
selesini ve ona bağlı olarak İngilizlerin Irak'taki Habbania ve
Şabia hava üsleri konusunda görüş alışverişinde bulunmuştu.
Bu arada Kanal Üssü' nün geleceği konusundaki İngiltere-Mısır
görüşmeleri de ilerliyordu. Nuri Said, durumun Nasır'ın Irak'a
karşı tutumunu az çok olumlu biçimde etkileyeceği umudun­
daydı. Nuri Said, Londra temasları sonunda Irak'a dönerken
İstanbul'a uğramış ve 9- 1 8 Ekim' de Menderes ile görüşmelerde
339 Oma Almog, Beyond Suez- The Anglo- Israeli Relationship (1 956- 1 958), s. 26
340 Türel Yılmaz, a.g.e, s. 87.

1 44
1 9 5 2 D E V R İ M İ V E M I S I RD A C E M A L A B D Ü L N A S I R D Ö N E M İ

bulunmuştur. İstanbul görüşmelerinde Nuri Said'in konuşma­


larında üzerinde durduğu konular şunlardır:

a. Sovyetler Birliği ile işbirliği yapmak komünizm ve


Rus tehlikesine yol açabilir.

b. Tarafsızlık yeterince güçlü olmadıkça zordur.

c. Demokrasi dünyası ile işbirliğinin gerçekleştirilme­


sine ise Kanal uyuşmazlığı ve İsrail sorunu engel ol­
maktadır.

Ancak yakında imzalanacak olan İngiliz-Mısır anlaşması


ile Kanal sorunu çözüme kavuşmuş olacaktır. İsrail sorununa
gelince Araplar, İsrail tehlikesini Sovyet tehlikesinden daha
yakın görüyorlardı341 •

Türkiye ile Irak'ın b u şekilde görüşmeleri ve Irak'ın bir sa­


vunma organizasyonuna sıcak bakması, Nasır'ı öfkelendirmiş­
tir. Oyle ki Türkiye ile Irak arasında bir savunma antlaşmasının
yapılacağının açıklanması üzerine, en büyük tepki Mısır' dan
gelmiştir. Mısır Hükumeti ile Arap Birliği Savunma Paktı'nı im­
zalayan devletlerin başbakanları arasında 22 Ocak'ta Kahire'de
toplantı yapılarak Türk-Irak Antlaşmasının Arap Birliği'ne in­
dirdiği büyük darbenin görüşülmesi teklif edilmiştir. 22 Ocak'ta
Kahire' deki toplantıya, hasta olduğunu ileri süren Başbakan Nuri
Said dışında, bütün Arap Başbakanları katılmıştır. Irak'ı toplan­
tıda, Irak Başbakan Yardımcısı Fazıl Cemali temsil etmiştir. Fazıl
Cemali, 27 Ocak'ta Mısır basınına verdiği demeçte "Hür devlet­
lerin Birleşmiş Milletler antlaşması prensiplerine ve bugünkü şart­
lar altında tarafsızlığın imkansız" olduğunu söylemiştir. Aynı bi­
çimde konferansın 27 Ocak'ta yaphğı toplantısında Cemali, Irak'ın
Türkiye ile pakt imzalamak konusunda ısrarlı olduğunu açıkla­
mıştır. Bunun üzerine Mısır temsilcisi, konferans sona ermeden
önce eğer Irak bu konuda ısrar ederse Mısır'ın da kesin karar­
lar alacağını söylemiştir. Mısır basınında belirtildiğine göre, bu

341 İsmail Soysal, " 1 955 Bağdat Paktı", Belleten, C.LV, S. 2 1 2 , Ankara, 1 99 1 , s. 1 94.

1 45
S Ü P E R G Ü Ç L E R İ N O R TA D O C U M Ü C A D E L E S İ

kararlar Mısır'ın Arap Birliği Ortak Savunma Paktı'ndan çe­


kilmesi ve birleşik bir Arap ordusu kurulması yolundaki tekli­
fınigeri alması şeklinde olacaktı. Bu konuda Mısır ile Irak ara­
sında çıkan görüş ayrılıklarının giderilmesi için özel temaslar
yapılması için bir süre konferansa ara verilmiş, ancak bu süre
içinde de görüşleri uzlaştırmak mümkün olmamıştır. Bunun
üzerine Mısır, 3 Şubat'ta yeniden toplanan konferansa Arap
Devletlerinin Arap Birliği dışında bulunan ülkelerle savunma
antlaşmaları yapmamaları yolunda bir teklif getirmiş fakat bu
defa da Suriye, Lübnan ve Ürdün bu teklife katılmamışlardır.
Konferans, 6 Şubat'ta hiçbir karar alınmadan dağılmıştır342•
Mısır Hükfııneti, Bağdat görüşmelerinin hiçbir müspet so­
nuca varmadan muvaffakiyetsizlikle neticelenmesi üzerine, ta­
kip edilecek olan politikayı müzakere etmiştir. Bu toplantıda
Başvekil Cemal Abdülnasır Irak ve Türkiye ile bir güvenlik
paktı imzalamakta ısrar ettiği taktirde, Mısır'ın takınacağı ha­
reket tarzını izah etmiştir. Mısır basınına göre bu taktirde Mı­
sır, Araplararası müşterek güvenlik paktının feshinin talep ede­
cek ve İsrail'e karşı yeni bir müdafaa antlaşmasının meydana
getirilmesine çalışacaktır. Bu antlaşma sistemi, Arap olmayan
herhangi bir devletle ittifakın aleyhinde olan bütün Arap me­
meleketlerine teklif edilecektir343•
Bütün bu baskılara Irak Hükumeti, mukavemet etmiş ve
Türkiye ile Irak arasındaki karşılıklı işbirliği antlaşması 24 Şu­
bat 1 955'te Bağdat' ta imzalanmıştır344• Nisan ayında pakta İn­
giltere de dahil edilmiştir. Türkiye ile imzaladığı antlaşmayla
yolu açanlardan olan Pakistan eylül ayında, İran ise ekim
ayında pakta katılmıştır345• Özellikle de İran'ın pakta katılma­
sını İngiltere istemekteydi. Çünkü İran'ın üyeliği Ortadoğu sa­
vunma sistemini çalıştıracaktı. İran Sovyetlere komşuydu ve
342 Mehmet Gönlübol ve Diğerleri, a.g.e, s. 277.
343 Ayın Tarihi, No:255, Ankara, Şubat, 1 955, s . 393.
344 Mehmet Gönlübol ve Diğerleri, a.g.e, s. 277.
345 Haluk Gerger, a.g.e, s. 9 1 .

146
1 9 5 2 D E V R İ M İ VE M I S I R D A C E M A L A B D Ü L N A S I R D Ö N E M İ

Sovyetlerin eline düşerse, daha büyük bir komünist baskısı


Afganistan ve Pakistan üzerinde olabilirdi. Ayrıca Sovyetlerin
Kuzey Irak, Kuveyt, Suudi Arabistan, Umman ve Bahreyn' deki
petrolleri tehtid etmesine olanak sağlayacaktı346• ABD ise 1 957
Haziran'ında paktın askeri komitesine üye oldu347•

2.4.3.3. Bağdat Paktı'nın Ortadoğu Açısından Sonuçları

Bağdat Paktı'nın oluşumu ve büyümesi ABD diplomasisi­


nin sonuçları olarak kabul edildi. Bağdat Paktı, NATO ile SE­
ATO arasındaki açığı kapatıyordu. Sovyet tehditlerini redde­
derek Sovyet emperyalizmine karşı bir engel oluşturmuştu348•
Bağdat Paktı'nın amacı, özellikle bölge devletlerini ortak bir
örgüt içinde toplamaktı. Ancak beklenenin tam tersi olmuştur.
Bağdat Paktı, birleştirici olmaktan ziyade, parçalayıcı bir so­
nuç yarattı. Pakta, Irak dışında hiçbir Arap ülkesi katılmadı349•

2.4.3.4. Bağdat Paktı'mn


Mısır Açısından Önemi ve Sonuçları
Daha önceden de belirttiğimiz üzere, Ortadoğu' da bir sa­
vunma bloğu oluşturma fikri İngilizlerin bölgede hatta özel­
likle Süveyş'te kalması üzerine yoğunlaştırılmışken, daha sonra
ise bu durum, bölgede Sovyet tehdidinin algılanması üzerine
yoğunlaştırılmıştı. İngiliz öncülüğünde kurulması planlanan
MEC (Ortadoğu Komutanlığı-Middle East Command), daha
sonra MEDO (Ortadoğu Savunma Organizasyonu-Middle East
Defence Organization) başarılı olamayınca ABD, yeni bir olu­
şum için durumu ele almış ve Dulles'in Ortadoğu gezisinin
ardından Türkiye'nin öncülüğünde, Arap Ortadoğusu'nun da
346 Oma A!ınog, Beyond Suez-The Anglo- Israeli Rela tionship (1 956- 1 958), s. 27
347 Fahir Armaoğlu, ''.Amerikan Belgeleri ile Ortadoğu Komutanlığı'ndan Bağdat Paktı­
na"( l 9 5 ! - 1 955), Belleten, C.LIX, S. 224, Ankara, 1 995, s. 235.
348 John C. Campbell, a.g.e, s. 6 1 .
349 Türel Yılmaz, a.g.e, s . 89.

1 47
S Ü P E R G Ü Ç L E R İ N O R TA D O G U M Ü C A D E L E S İ

katılımıyla bir Kuzey Setti Kuşağı (Sovyetlere Karşı) kurulması


planlanmıştı. ABD ve İngilizler için, Türkiye ve Arap Ortado­
ğusu bir tarafa Mısır'ın bu oluşumda yer alması çok önem­
liydi350. Nitekim Türkiye, Mısır'ın güvenini kazanmak için her
türlü girişimde bulunuyordu. Mısır'ın Bağdat Paktı'na katıla­
rak diğer Arap devletleri üzerinde büyük etki yaratacağı ddü­
şünülmüştü351 . Ancak bu sıralarda Mısır öncülüğünde Arap
Birliği' ni oluşturmaya çalışan Nasır, bu düşüncenin tamamıyla
Batı'nın bölgede varlığını korumak amacıyla yapmış olduğu
emperyalist bir girişimden öteye gidemeyeceğini anlamış ve
şiddetle bu oluşum ve oluşuna ön ayak olanlara karşı çıkmıştır.

İlk olarak Türkiye-Pakistan antlaşması bu paktın ön aya­


ğını oluşturmuşken Türk-Irak işbirliği adı altında kurulan Bağ­
dat Paktı, Nasır'ı adeta çıldırtmıştı. Türkiye ile Irak'ın böyle bir
ittifak için harekete geçmeleri, Başkan Nasır'ın kendi liderliği
altında gerçekleştirmek istediği Arap bloğunu engelleyici ve
daha da önemlisi Mısır'ın liderliğini köstekleyici nitelikteydi.
Bunun için Mısır'ın tepkisi sert oldu352• Nitekim Mısır Milli İs­
tihbarat Bakanı Salah Salim, ''Türkiye ile Irak bu antlaşmayı
imzaladıkları anda Mısır, Araplararası Güvenlik Paktı' ndan
çıkacağını"353 ve üye devletlerin başka devletlerle her türlü it­
tifak yapmasını meneden yeni bir askeri pakt hazırlayıp, Arap
devletlerine bunu imzalamalarını teklif edeceğini bildirmiştir354.
Paktın imzalanmasından sonra Nasır, yeni bir Arap birliği için
girişimde bulunmuş ve bunu öncelikle Suriye ve Suudi Ara­
bistan ile gerçekleştirmek istemiştir. Bu şekilde Nasır'ın amacı,

350 Fahir Armaoğlu, 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi (1914-1 980), C .I, Türkiye İş Bankası Kültür
Yayınları, Ankara, 1994, s. 526.
351 Subhi Nazım Tevfik, Halfe şimali 'l-atlasi ve halfe Bağdadfi vesaiki'/- mümesseliyyati'd­
diblumasiyyeti'l-Irakıyye fi Ankara ve İstanbul: 1 945- 1 957, Bağdad: Beytü ' l -Hikme ,
2002, s. 289.
352 Fahir Armaoğlu, 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi (1 914- 1 980), s. 526.
353 Halkçı Gazetesi, 28 Şubat 1 955, s. 3.
354 BCA, Fon Kodu: 030-0 1 , Kutu No:35, Dosya No: 2 1 5 , Belge No:2.

1 48
1 9 5 2 D E V R İ M İ VE l\I I S I R D A C E M A L A B D Ü L N A S I R D Ö N E M İ

Irak'ı izole etmek v e Mısır liderliği altında Arap pozisyonunu


Batılı güçlere karşı birleştirmek olmuştur355.

20 Ekim 1 955'te Mısır ile Suriye arasında ve 27 Ekim 1955'te


Mısır ile Suudi Arabistan arasında savunma işbirliği antlaşma­
ları imzalandı. Bu örgütlenmeye Yemen de katıldı ve 2 1 Ni­
san 1 956 yılında Mısır, Suudi Arabistan ve Yemen arasında sa­
vunma işbirliği antlaşmaları imzalandı. Bu suretle Kuzey Seddi

Bloğu'na karşı Ortadoğu' da bir karşı blok, Mısır -Suriye-Su­


udi Arabistan ve Yemen bloğu ortaya çıkmış oluyordu. Lübnan
ve Ürdün bu iki bloğun dışında kalmanın daha doğrusu Nasır
bloğuna katılmamış olmanın cezasını bundan sonra, Suriye ve
Mısır'ın kışkırtmalarıyla hareketlenen iç karışıklıklarla ödeye­
ceklerdir356. Ancak Mısır-Suriye ve Suudi Arabistan arasında
imzalanan bu savunma antlaşması, Suriye halkı "Vatan hain­
lerini istemiyoruz" sloganlarıyla Mısır ile yapılan antlaşmayı
protesto etmişlerdir35 7 . Bu protestolara rağmen artık bloklar
kurulmuştu ve bu durum, ABD ve İngilizleri oldukça endişe­
lendirecekti. Bunun sebebi ise, Mısır'ın karşısına Irak'ın çıka­
rılmasıydı. Mısır, Irak'ı pakta katılmakla Arap birliğine karşı
çıkan bir ihanetçi olarak duyurdu ve Nuri Said'e tepki göste­
rilmesi için elinden geleni yaptı358.

Nitekim bu yıl yani 1 95 5 yılı savaşın temellerinin atıl­


dığı yıldı ve Mısır'ın bütün düşmanları ile olan ilişkileri ani­
den keskin bir şekilde bozuldu. Bunu tetikleyen ilk olay ise
Türkiye ve Irak tarafından imzalanan Bağdat Paktı idi. Nasır
bu paktın İngilizler tarafından yöneltilen bir savunma antlaş­
ması olduğuna, diğer Arap ülkelerini içine alacağına ve aynı
zamanda da Mısır'ı dışlayacağına inanıyordu. Nasır önceki İn­
giliz antlaşmasını hatırlatarak, paktı aldatıcı bir görünüş altında

355 Behçet Kemal Yeşilbursa, The Baghdad Pact (Anglo-A merican Defence Policies in the
Middle East), 1 950- 1 959, Routledge, Landon, 2005, s. 9 1 .
3 5 6 Fahir Arrnaoğlu, a.g. m, s. 235.
357 Halkçı Gazetesi, 1 5 Mart 1955, s. L
358 John C. Carnpbell, a.g.e, s. 54.

1 49
S Ü P E R G Ü Ç L E R İ N O R TA D O G U M Ü C A D E L E S İ

İngiltere'nin sömürgeci varlığını yenileyen bir vasıta olarak


görüyordu. Bu gerginlikler, Antony Eden'in 1 95 5 Şubat'ında
Kahire' deki İngiliz Büyükelçiliği akşam yemeğinde gündeme
geldi. İngiliz Dışişleri Bakanı, Nasır' a Bağdat Paktı' na karşı düş­
manca muamele etmemesini önerdi. Ancak Mısır lideri bu öneri
karşısında gülerek "Ama bu bir suç" cevabıyla karşılık verdi.
Bağdat Paktı'nın Mısır' daki derin huzursuzluğu diğer taraf­
tan Arap bölgelerinin yapısıyla açıklanabilir. Ortadoğu' da bir
Sovyetler Birliği'ne karşı savunma antlaşmasının varlığı, Mı­
sır başkanını kendi içinde rahatsız etmemiştir. Ama yine de
bunun Bağdat lehinde, Kahire karşıtı bir girişim olduğundan
şüphelendi. Nasır ve Irak lideri Nuri Said, hem Arap meşrui­
yeti hem de Batı desteği için doğrudan rekabet içindeydiler ve
aralarındaki ilişkiler kaçınılmaz bir şekilde bozulmuştu. Mısır
gazeteleri tamamıyla Nuri Said'e karşı suçlamalarla doluydu.
Nitekim Nuri Said bir konuşmasında ''Ben artık sizlerden deği­
lim Siyonist oldum, artık Araplarla hiçbir ilişkim yoktur" demiş­
tir359. Nasır'ın Bağdat Paktı'na karşı bu sert tutumu, sonradan
kendi lehine sonuçlanacaktır. Nitekim Bağdat Paktı, Nasır'ı bir
anda Arap aleminin lideri haline getirmekteydi360.

2.4.3.5. Bağdat Paktı'mn ABD ve


İngiltere Açısından Önemi ve Sonuçları
ABD 'nin öncülüğünde, İngiltere'nin de yardımıyla böl­
gede, Sovyetler Birliği' ni çevreleyen müttefık bölgeler ile bir
ağ kurmak için bir savunma örgütüne ihtiyaç vardı. Bu ör­
gütlerin ilki Bağdat Paktı idi. Bu bölgesel pakt, büyük ölçüde
Irak' a bağlıydı ve Sovyetlerin genişlemesini engelleyecek şe­
kilde düzenlenmişti361 .

3 5 9 Laura M . James, a.g.e, s . 1 0 - 1 2 .


3 6 0 Kamuran Gürün, a.g.e, s. 3 1 5.
3 6 1 Galia Galan, a.g.e, s. 45.

150
1 9 5 2 D E V R İ M İ VE M I S I R D A C E M A L A B D Ü L N A S I R D Ö N E M İ

ABD v e İngiltere için paktın oluşumunda şüphesizdir ki


Mısır çok önemliydi, ancak İngilizlerle Mısır arasındaki Süveyş
sorunu buna engeldi. 1 954'te imzalanan antlaşma ile İngiliz­
lerin Süveyş'i boşaltma kararı, ABD 'yi sorunun çözümü ko­
nusunda oldukça umutlandırmıştı. Böylece Sudan ve Mısır'ın
ilişkileri yoluna girdiğinde İngiltere ve ABD, Abdülnasır'ın sa­
vunma işbirliği konusunda mantıklı bir yol uygulayabilecek­
lerdi. Özellikle Mısır'ın müttefikliği kabul etmesiyle artık Kuzey
Kuşağı'nın şekilleneceğini planlıyorlardı362• Nitekim ABD'nin
en büyük korkusu, Nasır'ın Kuzey Kuşağı'na katılmaması idi.
Bu yüzden ABD 'nin öncüsü olmasına rağmen, pakta katıl­
mamasının en büyük sebeplerinden biri de buydu. Diğeri ise
ABD, Nasır ' ı gelecek Arap-İsrail yerleşimi için temel part­
ner olarak görüyordu. Dolayısıyla ABD, bu pakta girmesi ha­
linde İsrail'in de benzer güvenlik garantisi isteyebileceğinden
kaygılıydı. Nitekim ABD bir Arap-İsrail antlaşmasına garanti
vermeye istekli değildi. Doğrudan bir ABD yaptırımının yok­
sunluğu, Kuzey Kuşağı'nın kurulmasında İngiltere'nin yol gös­
termesini ve onu kendi ihtiyaçlarına göre düzenlemesine yol
açtı. İngilizler, Kuzey Kuşağı konusunda başta istekli değillerdi.
Ama bir süre sonra potansiyel avantajlarını görmeye başladı­
lar. Hem ABD hem İngiltere'nin Kuzey Kuşağı'nı destekleme­
lerine rağmen pakta farklı nedenlerle yaklaşmışlardır. ABDliler
paktı bölgedeki Sovyet genişlemesine karşı bir savunma ola­
rak görürken, İngilizler ise doğu antlaşmaları yaptırımları için
bir şemsiye gibi gördüler. İngiltere'ye göre Kuzey Kuşağı kon­
septi, bölgedeki varlığını yeniden tanımlayabileceği bir çerçe­
veyi sağlayan avantajlara sahipti. 1 954 yılında bu koşullar ka­
bul edilebilirdi, zira Süveyş Kanalı Antlaşması ve Irak ile 1 930
Savunma Antlaşması'nın yeniden görüşülmesi gündemdeydi.
Eylül 1 954'te Mısır ile başarısız bir görüşmeden sonra Irak Baş­
bakanı Nuri Said, 1 9 5 7 ' de antlaşmanın sona ermesi nedeniyle

362 John C. Campbell, a.g.e, s. 67.

151
S Ü P E R G Ü Ç L E R İ N O R TA D O GU M Ü C A D E L E S İ

İngiliz-Irak Antlaşmasını önerdi. Nuri Said'in politikası Sov­


yetler Birliği'nden lrak'a gelen tehdidi güçlü bir görüşle ka­
rekterize ediyordu. Aynı zamanda İngiltere'nin Irak'a destek
sağlamaya hazır tek büyük güç olduğunu fark ettiğinden, İngil­
tere ile birliktelik taraftarıydı. İngilizler, Nuri Said'in şartlarına
mutabık kaldılar. Özellikle de böyle bir diplomasi için Kuzey
Kuşağı'nın faydalı bir şemsiye sağlayacağına inandılar. Bu ge­
lişme İngilizlere, bölgesel kolektif güvenlik organizasyonu için
Irak ile yeni bir savunma bağlantısı düzenlemesine yol açtı363•
Bağdat Paktı'nın imzalanmasından kısa bir süre sonra, İn­
giltere de bu oluşum içerisinde yer aldı. İngiltere'yi bu pakta
iten temel neden, 1936'da Irak'la imzalanan antlaşmanın 1957
yılında süresinin dolacak olmasıydı. Bundan dolayı, bölgede et­
kinliğini kaybetmek istemeyen İngiltere, 4 Nisan 1 955'te Bağdat
Paktı'nın resmi üyesi oldu. İngiltere'nin Bağdat Paktı'na üye
olması, Sovyetler Birliği'nin büyük tepkisine neden olmuştur.
Sovyet Dışişleri Bakanlığı bu paktı, ABD ve İngiltere'nin böl­
geyi kendi egemenlikleri altına alma amacına dönük bir olu­
şum olarak görmüş ve "Türk-Irak ittifakının kurulması ile ku­
rucular, Irak 'ın diğer Arap ülkelerinden ayrılmasını başararak
bu ülkeler arasındaki gerginliği arttırmışlardır. Bu durum böl­
gedeki ülkeler arasında anlaşmazlık çıkarmayı a maçlayan ve
kendi stratejik menfaatlerine uygun fırsatlar bekleyen ülkele­
rin çıkarlarına hizmet edecektir" şeklinde değerlendirmiştir364•
İngiltere'nin pakta katılması, paktın niteliğine önemli
bir değişiklik getirmiştir. Başlangıçta bu paktın hazırlanması
ve imzalanması geniş ölçüde ABD teşebbüsü ve liderliğiyle
mümkün olduğu halde, bundan sonra pakta fiilen katılması
sebebiyle İngiltere liderliği ele geçirmiştir. Süveyş'teki üslerin
363 Oma Almog, a.g.e, s. 1 0 - 1 2 .
364 Fahri Yetim, "Soğuk Savaş Dönemi Türkiye'nin Güvenlik Stratejileri Bağlamında
Bağdat Paktı ve Türk Dış Politikasına Etkileri", Onbirinci Askeri Tarih Sempozyumu
Bildirileri II, Genel Kurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı Yayınları, An­
kara, 2008, s. 248.

152
1 9 5 2 D E V R İ M İ VE M I S I R D A C E M A L A B D Ü L N A S I R D Ö N E M İ

terk edilmesinden sonra İngiltere Ortadoğu' daki özellikle de


Basra Körfezi'ndeki çıkarlarını, bu arada ekonomisi için hayati
önemde olan akaryakıtını ancak Bağdat Paktı ve Irak'la yap­
tığı ikili antlaşma sayesinde sağlamak ve korumak imkfuuna
sahip olabilecekti365•

İngiltere'nin Bağdat Paktı'na dahil etmek istediği başka bir


devlet İran' dı, çünkü onun üyeliği Ortadoğu Savunma sistem­
lerinin avantajı için çalışacaktı. Sovyet bölgesine yakın olan
İran, eğer Sovyetlerin eline düşerse, o zaman Afganistan ve
Pakistan üzerine daha büyük komünist baskı yüklenirdi. İla­
veten bu Sovyetler Birliği'nin Kuzey Irak, Kuveyt, Umman ve
Bahreyn petrolünü tehdit etmesini mümkün kılacaktı. İran' dan
Ortadoğu'nun Arap ülkeleri ile Sovyet iletişimleri direkt ola­
caktı ve boğazlar aracılığıyla iletişimi ikmal veya yerleştirmiş
olacaktı sonuçta, 1955 Ekim'in de bir Türk delegesinin Tahran'ı
ziyaretinin ardından Şah, pakta katılmaya karar vermişti366•

İngiltere'nin Bağdat Paktı'na resmen katılması, Mısır'ın


haklılığını ortaya çıkarıyordu. Çünkü Nasır'a göre bu pakt,
Batı emperyalizminin S ovyet tehdidine karşı bölgedeki çı­
karlarını korumaya yönelik bir kalkandan başka bir şey de­
ğildi. Öyle ki, Ortadoğu İngilizler çıkarları için oldukça önem­
liydi. Yoksa Mısır, Suriye, Irak ve diğer Ortadoğu devletleri
İngilizler için çok da önemli değildi. 1955 ortalarına gelindi­
ğinde ABD politikası hala tereddütteydi. Bu durum, bölgede
ABD ' den daha güçlü yatırımlar arzu eden İngilizleri hayal kı­
rıklığına uğrattı. Dulles, Bağdat Paktı'nın temelde önemli ol­
madığına inanıyordu. Çünkü Sovyetler Birliği'ne karşı kolek­
tif bir s avunma için bir aracı olmadığını biliyordu. Dulles'in
isteksizliği, sadece İngilizlerle olan taktik antlaşmazlığı değil,
bölgedeki İngiliz stratejisiyle olan anlaşmazlık temelde görülen
sebepti. ABD, paktın içinde Nasır'ın güçlü çıkışının tamamıyla

365 Mehmet Gönlübol ve Diğerleri, a.g.e, s. 283.


366 Oma Almog, a.g.e, s. 13.

153
S Ü P E R G Ü Ç L E R İ N O R TA D O CU M Ü C A D E L E S İ

farkında idi. Eisenhower'ın Ortadoğu özel elçisi Robert Ander­


son ile yapılan görüşmede Nasır, Bağdat Paktı'nı izlediğini ve
Hükfunetinin paktın Mısır'ı tecrit etmek için düzenlenen bir
komplo olarak gördüğünü söyledi. Nasır'a göre pakt, bölge­
sel bir savunma antlaşması olmaktan öte politik bir felsefeydi.
Aynı şekilde Arap dünyası ve dış güçler arasındaki bu paktın
arzu edilir olmaktan öte, bölgede ideolojik faktörleri ve temel
güç olarak Irak'ı güçlendirildiğini belirtti. Bağdat Paktı'nın olu­
şumu hakkında Nasır'ın görüşü ihmal edilemezdi, çünkü Arap
dünyasındaki bölünmelerin olasılığı, bölgenin güvenliğini güç­
lendirmekten ziyade zayıflatacaktı ve belki de Sovyetlerin ge­
nişlemesi için bir yol açacaktı. Bundan dolayı, Batı ve Nasır
arasındaki herhangi bir anlaşmazlığı en aza indirmek ve onu
ikna edecek başlangıç politikalarını düzenlemek gerekiyordu.
Buna ulaşabilmek için de yardım teklifleri yapmak veya onun
Arap dünyasındaki etkisinin ötesine gitmek gerekliydi. Aynı
zamanda, Ortadoğu' daki politikalarda temel problemlerin biri
olan Arap-İsrail çatışmasını çözmek gerekiyordu. Bu çatışma
durdurulmadan Batı ile tam bir bölgesel birleşmeye ulaşmak
mümkün olmayacaktı ve Sovyetler, halen avantaj lı olduğu
alanları genişletecekti367•

Sonuçta ABD, Mısır'ın gücünün farkındaydı. Aslında


Irak'ın pakta katılması İngilizlerin işine geliyordu, ancak İn­
gilizler bunun sonradan kendi aleyhinde oluşacağının farkına
varamıyorlardı. Nitekim ABD'nin tereddütü de buydu, yani ke­
sin ayrılıklar yaratmamaktı. öyle anlaşılıyor ki Dulles Mısır,
Suudi Arabistan, Suriye, Lübnan ve Ürdün gibi Arap devletle­
rinin pakta karşı olumsuz veya çekingen tutumlarını görmüş,
ABD pakta katılırsa onların Sovyetler Birliği'nin yaklaşmasın­
dan ya da Sovyetlerin kışkırtmasıyla Arap petrolü üzerinde
ABD'ye zorluklar çıkarmasından çekinmişti. Şimdilik paktın dı­
şında kalırsa, ileride Arap-İsrail sorunu çözüme bağlandığında

367 Orna Almog, a.g.e, s. 1 3 - 1 4.

1 54
1 9 5 2 D E V R İ M İ VE l\I I S I R D A C E M A L A B D Ü L N A S I R D O N E M İ

belki b u Arap ülkeleri d e pakta çekilebilirdi. Bundan başka,


İsrail Hükumetinin ve ABD ' deki siyonist çevrelerin İsrail' in
yalnızlığa itildiğini ileri sürerek baskı girişimleri de söz ko­
nusu olabilirdi368•

Sonuçta ABD'nin Pakt 'a direkt katılmaması, Bağdat Paktı


taraftarları olan Türkiye-Irak-İran ve Pakistan'ın Sovyetlerden
endişe duymalarına sebep olmuş ve bu ülkeler Washington' dan
daha ciddi adımlar atması talebinde bulunmuşlardır369

2 .4.3.6. Bağdat Paktı'mn Sovyetler


Açısından Önemi ve Sonuçları
Bağdat Paktı ve bundan önceki Sovyetleri Ortadoğu' da
adeta çembere alma organizasyonları işe yaramamış ve İn­
gilizlerin yapamadığı bu savunma organizatörlüğünü bizzat
ABD üstlenmişti. Bilindiği üzere komünist tehdit Ortadoğu'ya
girerken, Moskova'nın İsrail'i tanıma kararı ve 1 948 Arap-İs­
rail Savaşı'nda İsrail'e silah satışı, Sovyetlere karşı Arap düş­
manlığını daha da arttırmıştı. Ancak, Sovyetlerin bu politikası
1 953 Stalin'in ölümünden sonra değişmiştir.

1 9 5 2 Aralık ayında Sovyetler Birliği, Arap-İsrail görüşme­


lerindeki pozisyonlarını değiştirdiler ve Birleşmiş Milletler Ge­
nel Meclisi'nde teklife karşı oy kullandılar. Ama yine de Sov­
yetler Birliği'nin davranışında ve Mısır'a karşı tutumundaki
gerçek değişiklik daha sonra gerçekleşmiştir. 1 953'ün sonla­
rında ve 1 954 Ocak ayında Mısır Savunma Bakanı, Sovyetler
Birliği'ne uzun süreli bir ziyarette bulunmuştur. Sovyetlerin,
Pro-Arap Politikası ve politika değişikliği birçok sebepten kay­
naklanmaktaydı. bu sebeplerin başında Khrushçev'in barışçıl

368 İsmail Soysal. a.g. m, s. 204.


369 Thomas A. Bryson, Aliikiitü 'd-diblumasiyyeti'l-Emerikiyye maa 'ş-Şarki 'l-Evsat 1 784-
1 975, Dımaşk, Terceme: Dfıru Tallas, 1985, s. 504.

155
S Ü P E R G Ü Ç L E R İ N O R TA D O C U M Ü C A D E L E S İ

bir birliktelik politikası ve üçüncü dünyaya karşı Sovyet dış


politikasının yeniden gözden geçirilmesi etkili olmuştur370•

Moskova'nın Stalin sonrası başta gelen hedeflerinden birisi


de ABD ve İngiltere'nin anlaşma durumunu bozmaktı. Moskova
son yıllarda, üçüncü dünyada yeni bir ilgi alanı oluşturmuştu.
1 953'ten bu yana belirgin bir Afganistan askeri ve ekonomik
yardımı yapmış sonra da Suriye ile bunu silah antlaşması ile
sonuçlandırmıştı. Ayrıca Sovyetler, 1 955 'teki Bağdat Paktı ile
ilgili olarak, ABD 'nin altıncı filosunun Akdeniz' deki varlığını
tehdit olarak görmüştü371•

Sovyetlere karşı düzenlenen en önemli girişim olarak bi­


linen Bağdat Paktı, sonradan tam tersine dönmüştür. Krem­
lin, Bağdat Paktı'nı Sovyet güvenliğine karşı bir tehdit ola­
rak algılarken; Arap Milliyetçileri bunu, yerel devletleri kendi
etki alanında tutmak isteyen eski sömürgeci güçlerin kararı­
nın daha ileri bir kanıtı olarak görmüşlerdir. 1 955 Nisan'ında
Sovyetler Birliği açıkça paktı suçlamış ve bu ülkelerin ulusal
bağımsızlıklarını güçlendirmek için, Ortadoğu ülkelerini des­
tekleme ve geliştirme işbirliğine ve halklar arasında dostça iş­
birliği ve barışın olacağına dair söz vermiştir372•

Sovyetler Birliği, emperyalist güçlerin Ortadoğu ülkelerini


Batı'nın politik ve ekonomik olarak köle haline getirmeyi hedef­
lediğini söyledi. Bunun aksine Sovyetler Birliği, saldırı ve em­
peryalist politikalardan başından beri kendini soyutlamıştır. Bu
nedenle Moskova'nın politikası, Ortadoğu devletlerinin temel
ulusal düşünceleri ile aynı paraleldeydi ve bölge halklarından
sempati ve destek alıyordu. Sovyetler, Ortadoğu' da blokların ve
askeri yabancı üslerin oluşturulınasından dolayı, Sovyetler bu
eylemlere tarafsız kalamazdı. Bundan dolayı artan bir gerilimle

370 Galia Golan. a.g.e. s. 44.


3 7 1 Howard M. Sachar. Egypt and Israel, New York, 1 9 8 1 , s. 9 1 .
3 7 2 Adeed Dawisha, 'The Soviet Union i n the Arab World; The Limits t o Superpower
Influence" The Soviet Unioun in the Middle East (Policies and Perspectives), (Edil: Ade­
ed Dawısha and Karen Dawısha), London, 1982, s. 9.

1 56
1 9 5 2 D E V R İ M İ VE M I S I R D A C E M A L A B D Ü L N A S I R D Ö N E M İ

Moskova, Ortadoğu' daki tüm devletlerle gelişen barışçıl işbir­


liği kararını duyurmuştur373• Nitekim Aralık 1 9 5 5 ' de Mareşal
Bulganin ile Khrushçev'in Asya gezisinden sonra, yüksek Sov­
yet şurasında yaptıkları konuşmalarda bu pakttan genişçe bah­
setmeleri ile bu niyet açıkça ortaya çıkmaktadır. İki Sovyet li­
deri bu konuşmalarından Hindistan, Birmanya ve Afganistan' a
yaptıkları ziyaretlerde bu devletlerle 'Barış içinde bir arada ya­
şama' ilkesi üzerinde görüş birliğine vardıklarını açıklamışlar­
dır. Bu konuşmalar sırasında Bağdat Paktı'na değinen Bulganin
şöyle deıniştir: "SEATO'nun kurulmasında başlıca rolü Birleşik
Amerika, İngiltere ve Fransa oynamıştı. Bağdat askeri gruplaş­
masında ise birinci keman 'ın İngiltere tarafından pek çalındığı
pekiyi bilinen gerçektir''·374•
Sovyetler Birliği aslında, Batı emperyalizmine karşı Arap
düşmanlığını paylaşarak Bağdat Paktı'nın etkilerini çok iyi
kullanabilmiştir. Khrushçev ve meslektaşları, Bağdat Paktı'nın
zorluklarını kabul etıniştir. Ancak Nasır, kendilerine bir fırsat
sağlamıştı. Sovyetler Birliği, birleşmeyen liderlerin ekonomik
ve askeri desteğini desteklemeye hazırdı ki bu liderler kendi
ülkelerinin daha hızlı gelişimi için daha radikal bir model arı­
yorlardı. ABD, Bağdat Paktı ile Sovyetler Birliği'nin bölgeye
girmesini kolaylaştırmıştı. Bu da Irak'ın rakibi Mısır'a, Sov­
yetlerle dost olma fırsatı veriyordu. Nasır'ın komünist blokla
olan ilişkileri ısınırken ABD' de onu takip etmeye devam etti375•
Mısır ve S ovyetler Birliği arasındaki bu yakınlaşma,
Moskova'nın çoğunlukla dikkate değer derecede Suriye başta
olmak üzere diğer Arap devletleriyle bağlantısını kurarak ge­
nişletmesini sağladı. Mısır, Suriye, Lübnan, Yemen ve komü­
nist bloğu ülkeleri arasındaki kültürel ilişkiler ve ticari bağ­
lantılar 1 955 ve 1 956'ya gelindiğinde daha da geliştirildi. Ama

373 Oles l\!. Smolonsky, a.g.e, s . 27 .


374 Mehmet Gönlübol ve Diğerleri, a.g.e, s. 290.
375 Warren !. Cohen, America in the Age of Soviet Power (1 945- 1 991), The Cambridge
History ofAmerican Foreign Relations, Vol. IV, Cambridge University, 2008, s. 1 1 0.

1 57
S Ü P E R G Ü Ç L E R İ N O R TA D O G U M Ü Ç A D E L E S İ

Moskova'nın dikkatini daha bol nüfuslu, endüstriyel olarak ge­


lişmiş Arap ülkelerine odakladığı belliydi. Sovyetler Birliği, Ba­
tılı güçler ve tarafsız Bağdat Paktı'nın önde gelen Arap liderleri
ile başarıyla yakın ilişkiler kurdu, Washington'un Ortadoğu'da
askeri birlikleri organize etme kararına da karşı çıktı. Böylelikle
Moskova, Batılı ülkelerin etkisinden kurtulmak ve doğu/batı
çatışmasında tarafsız olarak askeri ve endüstriyel alanda güç­
lenmek için tüm Arapları birlik olmaya çağırdı. Eğer Sovyet­
ler gelişmekte ola bölgelerde yeni bir Sovyet görünümü olan
temel prensiplerinden birini kabul ettirirse veya kabul eder­
lerse Khrushçev, fayda sağlayıcı tarafsız bir ülke olarak tanın­
mayı hak edecekti. Bunda da politik ve ekonomik bir yapıya
gerek olmayacaktı ve Kremlin bir uydudan ziyade daha büyük
bir yapı olacaktı. Moskova, üçüncü dünya uydularının hare­
ketlerini kontrol etmeden onlardan yararlanacağı gibi, ortaya
çıkan ülkelerin politikalarında Khrushçev şunu anlamış olma­
lıydı ki, bu görev ABD'nin yeteneklerinin ötesindeydi. Herhangi
bir olayda pozitif tarafsızlığı destekleme kararı ve az gelişmiş
ülkelerdeki burjuva milliyetçi uzantısı, uluslararası ilişkilerde
Sovyet teorisine temel katkısıydı376•

Nitekim 1 956'nın Haziran'ında Sovyet Hariciye Vekili Şepi­


lov, Kahire ziyaretinde şunları söylemiştir:"Sovyetler Birliği 'nin
hangi isim altında olursa olsun müstemleke zihniyeti aleyhine
olduğunu ve müstemleke zincirinden kurtulan milletlerin tabii
dostu bulunduğu bir sır değildir. " Bağdat Paktı'm emperyalist­
lerin gayreti ile kurulmuş askeri bir blok olarak isimlendiren
Şepilov, Sovyet dış siyasetinin müstemlecilik aleyhtarı Arap si­
yasetine uygun olduğunu ifade etmiş ve Mısır' a siyasi işbirliği
teklifinde bulunmuştur"377• Ayrıca Dışişleri Bakanı Şepilov Mı­
sır, Yunanistan ve Yugoslavya'nın iştirakiyle bir Akdeniz taraf­
sızlık paktı kurulmasını istemektedir. Şepilov, Kahire'yi ziyareti

376 Oles M. Smolonsky, a.g.e, s. 32-33.


377 Ayın Tarihi. No:27 1 , Ankara, Haziran, 1 956, s. 362.

1 58
1 9 5 2 D E V R İ M İ VE M I S I R D A C E M AL A B D Ü L N A S I R D Ö N E M İ

esnasında Albay Nasır ile konuştuğu meselenin başında b u pakt


meselesi gelmektedir. NATO 'ya dahil bulunan Yunanistan'ın
böyle bir pakta nasıl iştirak edeceği bilinmemekte ise de Şepi­
lov tarafından ileri sürülen bu paktı, Yunanistan'ın bilhassa İn­
giltere, Türkiye ve Mısır'ın da Bağdat Paktı'na darbe vurmak
bakımından müsait karşılayacağı anlaşılmaktadır378•

Sonuç olarak Bağdat Paktı, Sovyetleri Ortadoğu' da çevre­


leme politikasının bir parçası olarak görüldü. Amaç Ortadoğu
devletlerini Sovyetlere veya komünizme karşı birleştirmek iken
aksine Ortadoğu'yu bölmüştür. Bu bölünmede ise başrolü Mısır
hatta Mısır lideri Nasır oynamıştır. ABD ve İngiltere'nin hedefi,
Sovyetleri Ortadoğu' da kıskaca alma politikasıydı. Ancak ABD
ve İngiltere, paktın ardından Ortadoğu devletleri tarafından çev­
relenmişti. Aslında Bağdat Paktı'mn kurulabilmesi, Arap-İsrail
çatışmasının sonlandırılmasına bağlıydı. Bu amaçla ABD ve İn­
gilizler, Arap-İsrail çatışmasını bloğa bir engel olduğunu gör­
düklerinden ABD ve İngiliz uzmanlar gizli bir antlaşma inisi­
yatifi ile bunu ortadan kaldırmayı araştırdılar. 'Alpha Cod' adlı
planın amacı, Arap taahhüdüne karşılık olarak bölgenin geniş
topraklarım kabul etmeyen İsrail'i zorlamaktı. Nasıl bu planın
başarısı için anahtar isim olarak kabul ediliyordu.Çünkü Nasır
ABD'ye yakındı ve CIA tarafından cuntasının işbirliğinden ka­
zanç sağlamak için sessizce desteklenmişti379• Nasır, ABD'nin
beklentilerini boşa çıkardı. ABD, Nasır'ın üstüne gittikçe Na­
sır Sovyetlere yakınlaştı. ABD ise Nasır'a karşı Irak'ı ön plana
çıkardı. Bu hamle Başkan Nasır'a, Batı'ya karşı Sovyet kozunu
oynama imkanını verdi380•

Bağdat Paktı, uzun ömürlü olamadı. 1 958 Temmuz ayında


Irak'ta General Kasım liderliğinde bir askeri darbe oldu. Irak,
Bağdat Paktı'ndan koptu ve paktın merkezi Ankara'ya taşınarak

378 Ulus Gazetesi, 20 Haziran 1 956, s. 1 - 3 .


379 Michael B. üren, S ı x Days of War (June 1967 and The Making of the Modern Middle
East). Oxford University, 2002, s. 8.
380 Fahir Armaoğlu, 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi (1914- 1 980), s. 497.

1 59
S Ü P E R G Ü Ç L E R İ N O R TA D O G U M Ü C A D E L E S İ

adı Merkezi Antlaşma Örgütü (CENTO) olarak değiştirildi. Ör­


güt, 1 979 İran İ slam Devrimi' nden sonra tarihi misyonunu ta­
mamlamıştır38 1 .

2.5. Bağlantısızlar Hareketi ve Bandung Konferansı

Milletlerarası politikanın yeni bir faktörü olarak vuku bu­


lan mühim hadiselerden biri de doğu/batı bloklarının dışında
" Bağlantısızlık" (Non-Alignment) adı ile yeni bir hareketin ve

yeni bir devletler gruplaşmasının ortaya çıkmasıdır. Bu hare­


ket, çeşitli şekillerde başlayıp geliştiği için üçüncü dünya, Asya­
Afrika Bloğu, Tarafsızlar veya Bağlantısızlar Bloğu gibi isimler
almakla beraber bütün bunların başlangıç noktası, 1 95 5 Ni­
san'ında Endonezya' da toplanan Bandung Konferansı' dır. Ban­
dung Konferansı, Hollanda'nın sömürgesi iken 1 945'ten sonra
sürdürdüğü bir bağımsızlık mücadelesi sonunda 1 949' da ba­
ğımsızlığını kazanan Endonezya'nın teşebbüsü ile 1 8-24 Ni­
san 1 955 tarihinde yine Endonezya'nın Bandung şehrinde top­
lanmış olup, Asya-Afrika Konferansı adını almıştır. Gerçekten
1 955 yılı geldiğinde Afrika' da sömürge ülke hemen hemen kal­
mamıştır. Fakat katılan 29 ülkeden ancak 6 Afrika ülkesi, Mı­
sır, Habeşistan, Gana, Liberya, Libya ve Sudan bağımsız ülke­
lerdi. Konferansın amacı, yeni bağımsızlıklarını kazanan Afrika
ve Asya ülkelerinin ABD ve Sovyet Rusya gibi iki büyük nük­
leer güç karşısında varlıklarını korumak için bir birlik ve da­
yanışma sağlamaktı382.

Bağlantısızlık hareketinin başlangıcını oluşturan Bandung


Konferansı, Nasır yönetiminin uluslararası ilişkilerde belirgin­
leşmesine yardımcı oldu. Nasır bu toplantıda, Mısır'ın iç ve dış
siyasetinde iktidarlarının geleceği için önü açık ve verimli ola­
bilecek bir kulvar bulunduğunu anladı ve hem Arap hem de

3 8 1 Türel Yılmaz, a.g.e, s. 9 1 .


382 Fahir Armaoğlu, 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi (1914-1 980), s. 624.

160
1 9 5 2 D E V R İ M İ VE M I S I R D A C E M AL A B D Ü L N A S I R D O N E M İ

Afrika Birliği'nin savunuculuğunu üstlendi383• Arap liderleri­


nin Batı' dan bağımsız politikalar izleyebileceğini ilişkin savını
da Arap devlet adamlarına kabul ettirmişti384• Nasır bu konfe­
ransta, Birleşmiş Milletleri ve Batı ülkelerini Filistin halkının
yerinden edilmesine göz yummakla ve etkin bir önlem alma­
makla suçladı385• Ayrıca Nasır, kendi döneminin önde gelen
devlet adamları olan Hindistan Başbakanı Nehru ile Yugos­
lavya Cumhurbaşkanı Tito ile ortak hareket ederek, bağlantı­
sızlar hareketini örgütlemişlerdir.

Yetmiş yedi ülkenin katıldığı bu bağlantısızlar hareketi,


Nasır'ın öncülüğünde hem milliyetçi hem de sol içerikli bir
programla iki bloğun dışında kalan ve bir orta yol bularak ba­
ğımsız gelişme süreçlerini tamamlamaya çalışan bir tutum iz­
lemişlerdir. Batı ve Doğu bloklarının karşısına üçüncü dünyayı
çıkaran bu hareketin oluşumunda, Mısır devlet başkanı Nasır'ın
öncü rolü vardır. Nasır böylesine uluslararası girişimlerle yal­
nızca Arap dünyasının değil, aynı zamanda üçüncü dünya­
nın liderliğine de soyunuyordu. Arap milliyetçiliğinin öncüsü
Nasır'ın üçüncü dünya liderliğine soyunması, Batılı emperya­
list devletleri son derece rahatsız ediyor ve Mısır'a karşı uy­
guladıkları sert önlemleri daha da arttırarak Nasır'ın önünü
kesmek için çaba gösteriyorlardı386•

Nasır, bir yandan Batılılarla uzlaşma zemini ararken, bir


yandan da Mısır'ın Arap dünyasından tecridini getireceğine
ve Irak'ı Araplar arası önderlik rekabetinde öne geçireceğine
inandığı Bağdat Paktı'yla mücadele ediyordu. Araplara dayalı
ve yüzü Batı'ya dönük savunma örgütlenmesinin tam aksini
ifade eden Bağdat Paktı girişimine karşı şiddetli tepkisi, Batı ile
ilişkilerini zedeleme riskini taşıyordu ve bu da Nasır'ı rahatsız

383 Zeynep Güler, a.g.e, s. 1 52.


384 Adid Davişa, a.g.e, s. 149.
385 Zeynep Güler, a.g.e, s. 1 52.
386 Anıl Çeçen, "Arap Dünyasında Nasır Önderliği", Avrasya Dosyası, C .6, S . 1 , Asam
Yayınları, Ankara, 2000, s. 198.

161
S Ü P E R G Ü Ç L E R İ N O R TA D O G U M Ü C A D E L E S İ

ediyordu. Bu konuda Nasır, bir Lübnanlı bakana duygularını


şöyle açıklıyordu: ''Şayet pakta karşı çıkmazsam, aşırılar mil­
liyetçilik bayrağımı elimden alacaklar öte yandan pakta çok
fazla saldırırsam, bu kez de en yakın ilişkiler kurmayı şiddetle
arzuladığım ABD, İngiltere ve Türkiye karşısındaki durumum
yara alacak. " Ne var ki İngiltere ve ABD, İsrail'in de kışkırt­
malarıyla da, Nasır'ı köşeye sıkıştırmaktan, kendi koşullarına
boyun eğdirmekten hiç vazgeçecek gibi görünmüyorlardı. Bu
durumda, Nasır'ın kendisine dayatılan umarsızlık ve tutsaklık
cenderesinden kurtulmak için hem diplomatik ve ekonomik
hem de askeri yardım için Sovyetler Birliği'ne başvurmaktan
başka çaresi kalmamıştı387•

Nasır'ın bağlantısızlık politikası ve ABD'den umduğunu


bulamaması, Bandung Konferansı'nın ardından " aktif tarafsız­
lık" adını verdiği bir politikayı öne çıkarmıştır388•

Mısır'ın bağlantısızlık hareketi içinde yer alması ve daha


sonra aktif tarafsızlık siyasetini benimsemesi, yalnızca So­
ğuk Savaş ' ın tarafları olarak Batı ülkelerinin ve Sovyetler
Birliği'nin siyasi tercihleri ve ağırlıklarıyla açıklanamaz. Bü­
yük güçlerin Filistin' de İ srail Devleti'nin kurulmasını destek­
lemiş olması, Arap dünyasında bağlantısızlığın ve bloksuzlu­
ğun güç kazanmasının önemli nederıleri arasında görülmelidir.
Mısır' da yeni rejimin ülkenin bağımsızlığını korumak ve Arap
dünyası ile Afrika' da etkin bir rol üstlenmek istemesi, Soğuk
Savaş 'ın yarattığı bloklardan herhangi birıne bağlı olmama­
sını zorurılu kılmıştır389•

Nitekim Nasır, Bandung Konferansı'nda şöyle söylemişti:


"Neden asırlar boyunca bağımsız olan Kuzey Afrika ülkeleri, bilim
ve uygarlık merkezleri iken; özgürlüğü ve bağımsızlığı olmayan
387 Haluk Gerger, a.g.e, s. 1 30.
388 Arthur Goldschmidt, JR-Lawrence Davıdson, Kısa Ortadoğu Tarihi, (Çev: Aydemir
Güler), Doruk Yayımcılık, İstanbul, 2005, s. 402.
389 Zeynep Güler, a.g.e, s. 1 52.

162
1 9 5 2 D E V R İ M İ VE M I S I R D A C E M A L A B D Ü L N A S I R D O N E M İ

kenar mahallelere dönüşü doğal olarak algılamak zorundayız '"90•


Bandung Konferansı'na giderken Nasır'ın önüne koyduğu te­
mel hedef, Nehru ve toplantıya katılan diğer liderleri Arap­
ların Filistin davasındaki haklılığına ikna etmek ve Birleşmiş
Milletler zemininde onların desteğini kazanmaktır. Bu toplan­
tıda sömürgeciliğe karşı düşünceler öne çıkmış. Mısır, bağlan­
tısızlık düşüncesine ve siyasetine daha da yakınlaşmıştır. Ban­
dung Konferansı'mn önemi ve başarısı, konferansın ardından
ortaya çıkmış, eski katılımcı ülkelerin dış siyaset çizgisini be­
lirleyen bir biçimde gelişmiştir. Nasır ülkesine dönüşte, ''Hoş
geldin, Bandung kahramanı barış ve özgürlük şampiyonu, Asya
ve Afrika şampiyonu!" şeklinde tezahüratlarla karşılanmıştır.
Nasır'ın Bandung'ta oynadığı rol, Mısır basım tarafından Mı­
sır diplomasisinin kendi kabuğunu kırarak dünya çapında et­
kiye kavuşması şeklinde yansıtılmıştır. Gazetelerde, düzenin
etkili isimleri tarafından Nasır'ın sesinin Asya ve Afrika'nın
her yerine bir umut sembolü olarak ulaştığı söylemniştir391•
Kahire'ye dönen Abdülnasır, Başvekalet binasında halka
hitaben yaptığı konuşmasında şöyle demiştir: ''Mısır artık ba­
ğımsız bir dış politikaya sahip olduğunu dünyaya göstermiştir.
Artık emperyalizm olmayacaktır. Büyük bir ehemmiyete haiz
olan Bandung Konferansı, bütün milletler için hürriyet saati­
nin geldiğini bildirmeye karar vermiştir". Nasır, sözlerini şöyle
bitirmiştir: "Sizin namınıza hürriyet bayrağını kaldırdım. Mı­
sır adına, artık onun hürriyetine kavuştuğunu ve serbestçe, hiç­
bir baskıya tabii olmaksızın konuşmakta olduğunu haber ver­
dim. Bundan başka Mısır'ın hürriyetlerini kazanmış olan diğer
memleketlerle birlikte emperyalizmi dünyadan kaldırmak için
çalışacağın ı bildirdim "·392•
390 Yevgeni Primakov, a.g.e, s. 57.
391 Zeynep Güler, a.g.e, s. 1 54- 1 5 5.
392 Ayın Tarihi, No:258, Ankara, Mayıs,1956, s. 290.

163
S Ü P E R G Ü Ç L E R İ N O R TA D O G U M Ü C A D E L E S İ

Bağlantısızlığın yani hiçbir bloğa v e askeri ittifaka bağlı


olmama hareketinin, ilk teşkilatlanması, Yugoslavya lideri
Tito ile Mısır Başbakanı Nasır'ın teşebbüsü ile 1 96 1 yılında
olmuştur. Bu iki liderin teşebbüsü ile 1-6 Eylül 1 96 1 günle­
rinde Belgrat'ta 25 tarafsız ve bağlantısız ülkenin katılması ile
bir konferans toplanmıştır. Toplantının sonunda 27 maddelik
bir deklarasyon ile ABD ve Sovyet Rusya'ya hitaben bir barış
çağrısı yayınlandı. Deklarasyonda, her türlü koloniyalizm ve
sömürgeciliğe karşı geliniyor. Sömürgelerin bağımsızlık hare­
ketlerinin desteklenmesi isteniyordu393• Sonuç olarak Bandung
Konferansı, Nasır ve Arap dünyası için ümit verici olmuştur.
Burada da gördüğümüz kadarıyla Nasır' ın aktif tarafsızlık po­
litikası Batı'ya karşıdır. ABD ' nin gerekli yardımı sınırlandır­
ması, Mısır'ı Doğu Bloğu'na yönlendirecek ve hiç beklenme­
dik bir zamanda Mısır-Çek Silah Antlaşması imzalanacaktı.

2.6. Mısır-Çek (Sovyet Peyki) Silah Antlaşması

Mısır' da ihtilalin ardından Cemal Abdülnasır, İsrail' e karşı


Arapları bir araya getirebilmek için Arap milliyetçiliğinin ön­
cülüğüne soyunmuş ve bunda da başarılı olmuştur. Nitekim
Batı nüfuzunun Ortadoğu' da kalabilmesi için uygulanmak is­
tenen Savunma Paktları ve son olarak Bağdat Paktı, adeta Na­
sır tarafından bozulmuştur. Zira Nasır, bunların Batı emperya­
lizmine hizmet eden paktlar olduğunu söyleyerek bölünmelere
yol açmıştır. Olağandır ki, bu olaylarda Nasır'ın ön plana çık­
ması Arap dünyasının liderliğini üstlenmesini de beraberinde
getirmiştir. Nasır, İsrail'in Arap dünyasındaki faaliyetlerine
karşılık silahlanma yoluna gitmiştir.

Nasır, 1 9 5 2 ' den 1 954'e kadar ABD, İngiltere, Fransa, Bel­


çika ve İsveç'ten silah satın almaya çalıştı. Bütün bu çabalar
boşunaydı. Çünkü Batılı güçler, Mısır üzerinde kabul edilemez

393 Fahir Armaoğlu, 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi (1914-1980), s. 625-626.

1 64
1 9 5 2 D E V R İ M İ VE M I S I RD A C E M A L A B D Ü L N A S I R D Ö N E M İ

koşullar empoze etmek istiyordu. Tıpkı ABD yönetimli askeri


bloklara katılarak veya İsrail'e karşı silahlanmamak gibi. Ancak
28 Şubat 1 95 5 'teki Gazze şeridindeki İ srail işgali Nasır'ın ka­
rarını, silahlanmak için Sovyetlere yakınlaştırmıştı394• Nasır' ın
silahlanma isteği, Arap-İ srail gerginliğinin tırmanışa geçme­
siyledir. Çünkü bu olayın başlangıcını da Gazze' de başlayan
İ srail saldırıları oluşturmuştur.

Nasır'ın artan popülaritesinden endişe eden yalnızca Batı


yanlısı Arap liderler değildi. İsrailliler de, Nasır liderliğinde
yükselen militan Arap Milliyetçiliği dalgasının kendi genç ül­
kelerinde yaratacağı olası kötü sonuçlardan endişeleniyordu.
O sırada bile kendilerini " fedayın" olarak adlandıran Mısırlı­
lar ve Filistinliler zaman zaman Mısır' dan İ srail' e sızmaktaydı.
İ srail Devleti'nin lideri Ben-Gurion özellikle kaygılıydı. İ srail­

lilerin Nasır'a bir ders vermesi hatta onun yerinden edilmesi


gerektiğini düşünmekteydiler. Ben-Gurion kabine arkadaşla­
rına"Onu devirmek kesinlikle mümkün, hatta bunu yapmak bir
mitzvah (kutsal görev). Bu Nasser Shmasser de kim oluyor?" de­
miştir. Mısır liderinin Araplar arasındaki popülaritesine zarar
vermenin bir yolu, onu askeri olarak güçsüz olduğunu göster­
mek ile olacaktı. Bu amaçla 28 Şubat 1 9 5 5 ' te Ariel Şaron lider­
liğindeki İsrail güçleri, Mısır kontrolündeki Gazze Şeridi'ne yo­
ğun bir saldırı başlattı ve askeri karargahı tahrip ederek, otuz
sekiz askeri öldürdü ve otuz bir askerde yaralandı. Nasır, yük­
selen milliyetçi hareketin dinamik lideri olarak saldırının ima­
jını kötü etkilediğinin farkındaydı395•

28 Şubat 1 95 5 ' teki çatışmalar üzerine Nasır, silahlan­


maya karar verdi. Bunun için de ilk olarak ABD'ye müracaat
etti ve 27 milyon dolarlık silah satın almak istedi. ABD silah­
ların bedelini peşin isteyince, silah alış verişi gerçekleşmedi.
Çünkü Nasır'ın isteği pirinç ve pamuk karşılığında silahları

394 Andrej Kreutz, a.g.e, s. 1 1 1.


395 Adid Davişa, a.g.e, s. 149- 150.

1 65
S Ü P E R G Ü Ç L E R İ N O R TA D O G U M Ü C A D E L E S İ

mal mukabili almaktı396• Sonuçta Abdülnasır v e çevresi, mü­


zakerelerin ertelenmesinden ABD'nin silahların sağlanmasını
mahsus uzattığını anlamışlardı. Washington, Mısır'ı zayıf tu­
tarak terbiye etmeyi amaçlıyordu397• Bunun üzerine 6 Nisan
1 95 5 'te Mısır Savunma Bakanı General Hasan Ragıp, Sovyet­
ler Birliği'ne (Kahire'deki askeri ataşesine) silahlanma konu­
sundan bahsetti398•

Ancak b undan önce, Nasır silah konusunda Sovyet­


ler Birliği ' ne doğrudan müracaat etmemiştir. 1 95 5 Nisan
ayında bağlantısızlar bloğu denilen grubun ilk toplantısı
için Endonezya'nın Bandung şehrine giderken Nehru ve Çin
Halk Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Chau En-lai ile görüşmüş
ve ona, İ srail' in bir saldırısından korktuğunu, Batı' dan silah
alamadığını, bu nedenle Sovyetler Birliği' nden silah almak
istediğini s öylemiştir. Çin Halk Cumhuriyeti Dışişleri Ba­
kanı, Bandung Konferansı' ndan sonra Nasır'ın bu düşünce­
sini Mao'ya bildirmiş, Mao da Sovyetler Birliği'ne iletmiştir.
18 Mayıs 1 955 'te Kahire' de bir diplomatik resepsiyonda Sovyet
Büyükelçisi Nasır'a Sovyetler Birliği'nden silah almak isteyip
istemediğini sormuş, Nasır' da olumlu cevap vermiştir. Ancak
şunu da belirtmek gerekir ki Nasır, Sovyetlerle müzakerelere
başlamadan önce tekrar ABD'ye başvurmuş, eğer ABD Mısır' a
silah vermezse Sovyetlere başvuracağını söylemiştir. ABD,
bunu dikkate almamış ve bir şantaj olarak değerlendirmiştir399•

Mısır'ın silah tedariki meselesinde hoşnutsuzluğunu bildi­


ren ABD Dışişleri Bakanı'nın beyanatına, Mısır Dışişleri Vekili
Mahmut Fevzi şöyle cevap vermiştir: "Biz müstakil bir devletiz,
yabancı devletlerin bizim diihili işlerimize müdahalelerini ka­
bul edemeyiz '"00• Ancak bu konudaki görüş doğrudur. Nitekim
396 Türel Yılmaz, a.g.e, s. 94.
397 Yevgeni Primakov, a.g.e, s. 58.
398 Andrej Kreutz, a.g.e, s. 1 1 1 .
399 Türel Yılmaz, a.g.e, s. 94-95.
400 Ayın Tarihi, Na: 262, Ankara, Eylül, 1955, s. 3 1 5.

1 66
1 9 5 2 D E V R İ M İ VE .\I J S I RD A C E M A L A B D Ü L N A S I R D Ö N E M İ

Abdülnasır, Kahire ABD elçisi Henry Birod'u görüşmelerden


haberdar etmesi hiç de tesadüfi değildi. Belki de ABD elçisi­
nin CIA ajanı Kopland'a, Abdülnasır'ın blöf yaptığını söyler­
ken geçerli bir sebebi vardı401 • Nihayetinde Sovyetlerle görüş­
meler ilerletildi ve 1 95 5 Haziran ve Temmuz'unda Prag' da
yapılan görüşmeler sonucunda402 Eylül' de Çekoslovakya ve
Sovyetlerle askeri ve politik bir ilişki kuracak silah antlaşması
imzalandı403• Böylece Nasır'ın 20 milyon dolar tutarındaki silah­
ları Çekoslovakya' dan almasına izin verildi. Şartlar Kahire için
çok önemliydi ve ödeme faizsiz olarak Mısır pamuğu halinde
1 2 yılda yapılacaktı. Savaş materyallerinin miktarı, Mısır' a ve­
rildi ve hepsi birlikte Ortadoğu'nun standartlarına göre ayar­
landı. Bunun içinde 1 2 0 j et, 50 jet bombası, 200 tank, 1 5 0 füze
parçası ve 2 denizaltı vardı. Bunların yanında modern tüfekler
ve makineli tüfeklerin binlercesi vardı. Benzer bir antlaşma da
Suriye ile 1 0 0 tank, 100 savaş uçağı ve yüzlerce füze parçası
satın alması için Sovyet bloğuyla imzaladı. Sovyet ve Çek da­
nışmanlar, Mısır ve Suriye' deki bu silahların kullanımı ama­
cıyla silahlı kuvvetlere eğitim vermek için görevlendirildi404•

2.6. 1. Mısır-Çek Silah Antlaşmasının Sonuçları ve


Bölgedeki Yankıları
Bu silah antlaşması, ilk başta bütün Batı başkentlerinde
tam bir şok etkisi yarattı. Batı ülkeleri, bunu eski bir sömür­
genin efendilerine başkaldırması olarak yorumladılar. Ayrıca
Ortadoğu' da artmakta olan Sovyet etkisinin bir uğursuz işa­
reti sayarak daha da telaşlandılar. Dulles ' ın ilk tepkisi, ırkçı­
lık kokan bir anlayışla antlaşmayı "Bir çocuğa oynaması için
40 1 Yevgeni Primakov, a.g.e, s. 58.
402 Andrej Kreutz, a.g.e, s. 1 1 1 .
403 Selma Batman, The Rise of Egyptian Com munism 1 939-1970, Syracuse University
Press, 1988, s . 140.
404 Howard M. Sachar, a.g.e, s. 9 1 .

1 67
S Ü P E R G Ü Ç L E R İ N ORTAD O G U M Ü C A D E L E S İ

öldürücü bir silah vermek kadar sorumsuz " bir davranış olarak
değerlendirmek oldu405•

Nasır'ın silah antlaşmasıyla ilgili bu açıklaması, dünyada


bir bomba etkisi yaratmıştı. Ünlü ABD sağcı dergilerinden
US News and World Reports, Sovyetlerin Ortadoğu'ya gir­
meye başladığını şu sözlerle ifade etmiştir: ''Moskova bugün
kapının eşiğinden ayağını atmıştır ve onu geri çevirmek kolay
olmayacaktır'"'06•
Bu silah antlaşması, Sovyetler Birliği'nin Arap ve Orta­
doğu siyasetine girişine izin verecekti ve bölgede güçler den­
gesini tamamen değiştirecekti. Batı, bölgenin güvenlik işle­
rinde tekelini kaybedecekti ve bu durum Arapların gözünde,
Nasır' ın Arapların bağımsız olması gerektiği savının en niha­
yetinde doğrulanmasından başka bir şey değildi. Nasır' a pek
de yakın olmayan Ü rdün Kralı Hüseyin bile silah antlaşma­
larının büyük çaplı etkilerini kabul edecekti. Nasır'ın Sovyet
Bloğu ile silah antlaşması yaptığım ilan etmesi, Arap dünya­
sında da bomba etkisi yarattı. Kahire radyosundan yayınla­
nan propagandayı duyan yüz binlerce Ürdünlü, Nasır'ı mis­
tik bir kurtarıcı ve İ srail karşısında gelecekleri için en iyi yol
olarak gördü. Nasır, Batı'mn zincirlerini gerçek anlamda kı­
ran ilk Arap liderdi407

ABD ve İngiltere ise bu antlaşmadan dolayı oldukça şa­


şırmışlardı. Ancak Abdülnasır artık sabredemezdi. Çünkü İ s­
rail, Akabe' de güç kullanarak Körfezi deniz ulaşımı açması için
Mısır'ı tehdit etmişti. ABD başkanı Eisenhower'ın özel dostu
Robert Anderson, Kahire'ye Nasır' ı Sovyet Rusya ile antlaş­
masından vazgeçirmek amacı ile gitmişti. 26 Mart 1 95 6 ' da
ABD, İngiltere ile eşgüdüm içinde Mısır'a karşı yıkıcı önlem­
ler almaya karar verdi. 28 Mart 1 9 5 6 ' da, Dulles, Eisenhower'a

4 0 5 Haluk Gerger. a.g.e. s. 1 30 - 1 3 ı .


406 Fahir Armaoğlu, 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi (1914-1 980), s. 498.
407 Adid Davişa, a.g.e, s . 1 50- 1 5 1 .

1 68
1 9 5 2 D E V R İ M İ VE M I S I R D A C E M A L A B D Ü L N A S I R D Ö N E M İ

Mısır' a karşı uygulanacak olan politikanın esaslarını içeren


bir rapor verdi. Buna göre temel hedef, Nasır'a şu sıralarda
yaptığı gibi Sovyetler Birliği ile işbirliği yapıp, aynı zamanda
da ABD tarafından ayrıcalıklı ülke tavrını görmesinin müm­
kün olmadığının bildirilmesiydi. Nasır'ı zorlamak ve Batı yö­
nünde bir politikaya razı etmek için alınması istenen önlem­
lerse şöyle sıralanmaktaydı:
1 . Hükfımet ya da ticari kaynaklardan Mısır'a silah satı­
şına izin veren ithalat lisanslarının yasağı, ABD ve İngiltere
tarafından sürdürülecektir.
2.
ABD ve İngiltere, Asvan Barajı'nın fınansmanı konu­
sundaki müzakerelerin sonuca ulaşmasını ertelemeye devam
edecektir.
3.
ABD ve İngiltere, Mısır'ın buğday ve petrol talebine iliş­
kin kararı geciktirmeyi sürdürecektirler.

4.Mısır için çare programı, 1 956 yılına ilişkin yardım ko­


nusunda herhangi bir karar alınmayacak ya da seçenek ola­
rak ilk çeyrek yıl için 8 milyon dolarlık programı onaylayacak,
geri kalanıyla ilgili karar yılsonuna bırakılacaktır408•
ABD ve İngilizler ne kadar önlem alırlarsa alsınlar Çek­
Mısır Silah Antlaşmasıyla Sovyetler, Ortadoğu'ya artık kesin
girmiştir ve ne gariptir ki bunu da kendi elleriyle yapmışlar­
dır. Belki de ABD, bunu Ortadoğu' da kalabilecek sebebi olması
için bilerek yapmıştır.
Sovyetler ise Ortadoğu'ya girmiş olduğu antlaşma aracı­
lığı ile modern silahları kullanma ve gerekli yedek parçaları
temin etme konusunda işbirliği haline olduğu ülkeler arasına
Mısır'ı dahil etmeyecekti. Hedefleri bir noktaya kadar aynıydı
ve Ortadoğu' daki Batı etkisini perdeleme arzusunu uyandırabil­
diler. O zaman bölgesel politika koşullarında silah antlaşması,
Khrushçev'in politikasında kısa vadeli bir başarı oluşturdu ve
408 Haluk Gerger, a.g.e, s. 1 32.

1 69
S Ü P E R G Ü Ç L E R İ N O R TA D O G U M Ü C A D E L E S İ

böylelikle Nasır'ı da Batı güçlerinden bağımsız, ama aynı za­


manda da Nasır'ın Mısır başkanlığını tahrip edecek yakın bir
tehdit haline getirdi. Böylelikle Moskova, Arap Doğusu'nda
ABD ile bir nükleer çatışma pozisyonu içerisine girdi. Sov­
yet-Mısır askeri ve teknik yardım antlaşmasının sonucunu iz­
leyen yıllar Ortadoğu' daki modern tarihin en kritik dönemi
oldu409• Mısır'a silah yardımı ile Sovyet kararı, Kreırılin'in Ku­
zey Bağlantısından Arap dünyasının kalbine sıçramayı !Jlan­
ladığı görülmüştür4 1 0 •
Bu antlaşma, aynı zamanda büyük bir kırılma noktasıydı.
Nasır, Batı' dan bağımsızlığı duyurduğunda Sovyetler, bunu en
iyi şekilde değerlendirme fırsatını buldu. Batılı güçlerin elle­
rinde tutmaya çalıştıkları alan yani silah teslimiyetiyle ilgili
tekelleri kırılınıştı. Zira 1 950'nin üçlü deklarasyon, Batı teke­
linin sembolüydü4 11 •
Sonuç olarak şunu belirtmek gerekir ki bu antlaşma, Sov­
yetler ve Mısır için bir dönüm noktasıdır. ABD Mısır'ı daha
fazla elden kaçırmamak için temkinli davranmaya başlarken,
Mısır da aldığı kararlarla ABD yanlısı bir politika izlemek is­
tediğini belli ediyordu.

409 Oles M. Smolonsky, a.g.e, s. 34.


410 Douglas Little, a.g.e, s. 1 30.
4 1 1 John C. Campbell, a.g.e, s. 212.

1 70
Üçüncü Bölüm

S üveyş Krizi

3. 1. Nasır'ın Asvan Baraj Projesi ve


Finansman Arayışları
Bağdat Paktı'nın imzalanmasıyla ortaya çıkan gelişme­
ler kısa süre içinde önemli bir buhrana yol açmıştır. Süveyş
Kanalı üzerinde çıkan bu buhran bir anlamda İkinci Dünya
Savaşı'ndan sonra İngiltere ve Mısır arasındaki sürtüşmelerin
devamı ve doğal sonucuydu. İngiltere'yi Ortadoğu' dan çekil­
mesinin kaçınılmaz olduğunu görmeye başlamasından itiba­
ren en fazla düşündüren konu, Süveyş'teki üssüydü. Bağdat
Paktı öncesinde İngiltere tarafından ortaya atılan özellikle Or­
tadoğu Komutanlığı projesinin başlıca amacı, Süveyş Üssünü
Mısır için daha "tahammül edilebilir" hale sokmaktı. İşte, 1 945-
1954 arasında Mısır'ın İngiltere ile ilişkilerinde temel konuyu
teşkil eden Süveyş, 1 955 yılında Bağdat Paktı'mn imzalanma­
sıyla ortaya çıkan ve Mısır'ın Batı' dan uzaklaşmasını hızlandı­
ran gelişmeler sonucu, 1956 yılında uluslararası bir buhranın

171
S Ü P E R G Ü Ç L E R İ N ORTAD O G U M Ü C A D E L E S İ

da nedeni olmuştur412• Aslında Mısır ile Batı'nın karşı karşıya


geldikleri en çetin ve yarattığı sonuçlar bakımından en önemli
sorun, Asvan Barajı'nın finansman sorunudur413•
Bu gelişmelerden Nasır'ın Sovyet Peyki-Çeklerden silah
alması, ona adeta Batı'ya muhtaç olmadığı izlenimini vermişti.
Ancak yapılacak olan barajın maliyeti Mısır bütçesinin çok
üzerindeydi. İşte bu dönemde Ortadoğu' da başlayan Süveyş
Krizi'nin başlangıcını, Nasır'ın fınansman arayışları oluştur­
muştur. Asvan' da kurulması planlanan baraj projesine göre,
baraj gölü 750 mil karelik bir alanı kaplayacak ve Mısır'ın ta­
rıma elverişli topraklarını üçte bir oranında ve ürettiği elektrik
enerjisini de 350 civarında arttıracaktı. Barajın maliyeti ise 1 ,3
milyar dolar olarak hesaplanmıştı. Yapılan hesaplara göre bu
maliyetin üçte biri için dış fınansmana ihtiyaç vardı4 1 4• Nasır' a
ABD ve İngiltere' den gelecek bu fınansman desteği, Nasır'ın
Bandung Konferansı'ndaki tarafsızlık bildirisi, Çek-Silah ant­
laşması ve Komünist Çin'in Mısır tarafından tanınması olay­
ları neticesinde engellenmiştir. Nitekim komünist Çin'in ta­
nınmasına ABD'nin tepkisi sert olmuştur. John Poster Dulles,
"Mısır'ın söylediği ve yaptığı her şey ABD'ye tokattır" diyerek
tepkisini sert biçimde ortaya koymuştur. Nasır'ın Washington
temsilcisi Ahmet Hüseyin' e bunları söyleyen Dulles, Komünist
Çin'in tanınmasının imkansız bir durumu ortaya çıkarttığını
sözlerine eklemiştir415•
Olayların iç yüzüne bakıldığı zaman ABD ve İngiltere,
Nasır'ın blöf yaptığına inanıyorlardı. 26 Eylül 1 955'te Nasır'ın
Sovyet silah yardımı önerisini kabul ettiği haberini aldıktan
4 1 2 Ömer E. Kürkçüoğlu, Türkiye 'nin Arap Ortadoğusu 'na Karşı Politikası, Barış Kitap,
Ankara, 1972, s. 8 1 .
4 1 3 Mehmet Gönlübol, Olaylarla Türk Dış Politikası, (1919-1 973), Ankara Ünivqsitesi
Siyasal Bilgiler Fakültesi, Ankara, 1974, s. 30 1 .
4 1 4 Türel Yılmaz, Uluslararası Politikada Ortadoğu (Birinci Dünya Savaşından 2000 'e),
Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi, Ankara, 2004, s. 96.
415 Douglas Little, A merican Orientalism (The United States and The Middle East Since
1945), The University Of North Carolina, 2008, s. 1 70.

172
SÜVEYŞ KRİZİ

sonra Dulles, New York City'deki Birleşmiş Milletler'de ne


yapacaklarını belirlemek üzere İngiliz Dışişleri Sekreteri Mi­
lan ile görüştü. Nasır'ı cezalandırmaktan ziyade iki diplomat
Batı'nın ekonomik yardımı karşılığında, Nasır'ı bu antlaşma­
dan vazgeçireceklerini ummuşlardı. Ekim sonlarında Dulles
ve Milan, Asvan'ı finanse etmek için Mısır'a 200 milyon do­
lar ve ekim alanlarının sulanmasını genişletecek 1,3 milyar
dolarlık bir projeyi öneriyorlardı. Böylece sel kontrolünü sağ­
layacaklardı ve Mısır'ın son derece ihtiyaç duyduğu hidroe­
lektrik santralin yapımına destek olacaklardı. Tıpkı Dulles ve
Milan gibi Eisenhower da İngiltere ve ABD yardımdan vaz­
geçerse Nasır'ın Rusya'ya döneceğinden endişe duyuyordu.
Kremlin'in etkisini kısıtlamaya karar vermiş olan Eisenho­
wer, 1 Aralık 1955'te Asvan Barajı'nın ilk aşamasını onayladı.
ABD'nin payı 56 milyon dolar ve İngiltere'nin payı 14 milyon
dolar olması gerekiyordu ve Dünya Bankası da 1 30 milyon do­
lar sağlayacaktı4 1 6• Ancak Mısır Hükumeti, barajın inşası için
ABD'nin açacağı kredilerle ilgili olarak ileri sürdüğü şartlar­
dan bilhassa şu üçüne itiraz etmektedir:
1 . ABD, inşaatın İngiliz, Fransız ve Alman firmalarından
müteşekkil bir konsorsiyoma değil, eksiltme ile en müsait fi­
yatı verecek firmaya verilmesini istemektedir. Mısır ise kon­
sorsiyomun tevdiine taraftardır.
2. ABD, barajın ikinci ve üçüncü kısım inşaatı için şimdi­
den taahhüde girişmeyi reddetmiştir. Bir milyar dolardan fazla
maliyete sahip bu barajın inşası üç safhaya ayrılmıştır.
3. Mısırlılar, ABD ihracat-ithalat bankasının kredi açmak
için ileri sürdüğü şartlara şiddetle itiraz etmektedirler. Zira
banka, vereceği kredinin yerinde sarf edilip edilmediğini tah­
kik için Mısır ekonomisi üzerinde kendisine kontrol hakkı ve­
rilmesini istemektedir41 7
4 1 6 Douglas Little, a.g.e, s. 168.
417 Ayın Tarihi, No:266, Ankara, Ocak, 1956, s. 298.

1 73
S Ü P E R G Ü Ç L E R İ N O R TA D O G U M Ü C A D E L E S İ

AB D ile olan b u sıkıntıların ardından, 1 956 yılının ilk ay­


larından itibaren Dünya Bankası ile Mısır arasında müzake­
reler başlayınca iş karmaşa içine girdi. Bunun nedenlerini de
şu şekilde sıralamak mümkündür:

1. Dünya Bankası'nın krediyi vermek için ileri sürdüğü


şartları Mısır kabul etmedi. Şartlara göre Mısır, Asvan Barajı'nı
her şeyin üstünde tutacaktı. Asvan Barajı projesi yürüdüğü sü­
rece Mısır başka bir yatırım yapmayacak, kaynaklarını bu ba­
raja yatıracaktı. Bu barajlara ilgili ihalelerde rekabet sistemi
uygulanacaktı ve Mısır komünist ülkelerden hiçbir şekilde yar­
dım almayacaktı. Mısır bu şartları, ekonomisinin kontrol al­
tına alınması şeklinde telakki etti ve bağımsızlığına aykırı ol­
duğunu söyledi.

2. Zaman geçtikçe Mısır'ın gelirleri, Doğu Bloğu'ndan alı­


nan silahların ödenmesine gitmeye başlamıştı. Bir başka ifa­
deyle ülkenin ekonomisi adeta Doğu Bloğu'nun ipoteği altına
girmişti. Bu durumda barajın finansmanını Mısır'ın ödeyeme­
yeceği konusunda İngiltere ve ABD ' nin şüpheleri arttı.

3. Nasır' ın bir yandan Batı 'dan kredi almaya çalışırken


diğer yandan bütün Ortadoğu' da B atı aleyhtarı propagan­
dalara yoğunluk vermesi, özellikle İ ngiltere'yi rahatsız edi­
yordu. Mısır'ın kışkırtmaları sebebiyle 1 955 Aralık ayından
itib aren Ü rdün' de karışıklıkların çıkması ve bunun netice­
sinde Ürdün Kralı Hüseyin' in Mart 1 95 6 ' da Arap Komutanı
Lejyonu Glubb Paşa'yı azletmesi, İngiltere için büyük prestij
kaybıydı. Bilindiği üzere Nasır, bölgedeki monarşileri hedef
almış ve bunu dış politikasının temel esaslarından biri ola­
rak uygulamaya koymuştu.

4. Bu gelişmelerin ardından Nasır, 16 Mayıs 1956' da Çin


Halk Cumhuriyeti'ni resmen tanıdı. Bu olay, ABD Kongresi'nde
büyük bir tepkiye neden oldu ve neticede ABD Senatosu temmuz

174
SÜVEYŞ KRİZİ

ayı ortalarında senatonun izni olmaksızın ABD Hükfunetinin


Asvan projesini finanse edemeyeceği kararını aldı4 1 8•
Bu gerekçelerle, Mısır' a verilecek kredinin önü de kesilmiş
olacaktı. Asıl gerekçe ise ABD'nin Mısır ekonomisinin böyle
bir yatırımı kaldıramayacağına inanmasıydı ki bu da Mısır için
aşağılayıcı bir durumdu. Kısa sürede İngiltere ve Dünya Ban­
kası da ABD'yi izlediler. Kredi ile ABD koşullarını kabul etmiş
olan Nasır için bu, hak etmediğine inandığı, büyük şaşkınlık
ve öfkeyle karşıladığı bir darbeydi4 1 9 ABD siyasetini birden­
bire değiştiren kararların gerçek sebebi bunlar mıydı acaba?
Tabii ki hayır. Nitekim Mısır'ın Çeklerden aldığı silah ve Çin'i
tanıması bunda etkendir. Bununla birlikte Soğuk Savaş döne­
minde Kahire tarafından uygulanan özgür dünya ve sosyalist
kampı arasında dengeleme politikası, artık ABD'yi tatmin etmi­
yordu. Washington' da Abdülnasır'ın politikası, kendisine öne­
rilen yoldan yani Batı kontrolü altında ilerlemek istememesi
olarak algılanmaktaydı420• Bu durum, Sovyetler için büyük bir
fırsat olarak algılanmış ve barajın finansmanı için devreye gir­
mişlerdir. Sovyetler Birliği, Batılı devletlerin iştiraki olsa dahi
Asvan Barajı projesini finanse etmek istediğini açıklarnış42 1 ve
finansal teklifın baskısını yoğunlaştırmıştır422•
Dolayısıyla Nasır, proje için Rus yardımını görüşmek için
haziran ayının ortalarında Sovyet Dışişleri Bakanı Dimitri
Şepilov'u Kahire'ye davet etti. CIA kaynaklarına göre, Şepilov
17 Haziran' da Nasır' a 60 yıllık bir dönem içerisinde pamukla
geriye ödenmek üzere 400 milyon dolarlık faizsiz Sovyet borcu
teklif etti. Barajı inşa etmek için verilmek istenen bu teklifi kabul
etmeden önce Nasır, yine de elçi Ahmet Hüseyin'e danışarak,
4 1 8 Türel Yılmaz, a.g.e, s. 96-97.
419 Haluk Gerger, ABD, Ortadoğu·Türkiye, Ceylan Yayınları, İstanbul, 2007, s. 1 3 7 .
4 2 0 Yevgeni Primakov, (Rusya Federasyonu Eski Başbakanı), Rusların Gözüyle Ortadoğu,
(Çev: Olga Tezcan), Timaş Yayınları, İstanbul, 2009, s. 6 1 .
42 1 Ayın Tarihi, No:265, Ankara, Aralık, 1 955, s. 237.
422 John B . Alterman, Egypt and American Forign Asistance ( 1 952-1 956), Palgrave Mac­
millan, New York, 2002, s. 1 14.

1 75
S Ü P E R G Ü Ç L E R İ N O R TA D O G U M Ü C A D E L E S İ

Jon Foster Dulles ile ABD- İngiltere v e Dünya Bankası'nın ha­


len önceki 200 milyon dolarlık teklifleri üzerinde durup durma­
dıklarını sormasını istedi. Washington' daki consensus 'Hayır'
cevabıydı. Devlet Bakanı Elen, temmuzun ortalarında Dulles 'e
verilen sözlü notada ''Bizim Mısır ile savaşımız Mısır'ın Doğu
veya Batı ile müttefik olması değil tarafsız olması yönündedir"
demiştir. Nasır, Soğuk Savaş düşünceleri ile değil, kendi görü­
şüyle yönetilmektedir. Arap dünyasında Mısır, Afrika ve Müs­
lüman dünyasında Nasır'ın kendi görüşü geçerlidir. Böyle dev­
rimsel bir tutkuyu yönetecek en önemli etki, Asvan Barajı'nı
finanse etme teklifinden Batı'yı geriye çekmekti. Böylelikle
Nasır'ı Kremlin'e dönmesini zorlayacak ve onu da Sovyet ta­
rafından Ortadoğu'da Kremlin'e bırakacaktı423• Nitekim öyle de
oldu. 1 0 Ekim 1 9 5 5 'te Sovyet Elçisi Daniel, Kahire' de Sovyet­
ler Birliği'rıin yeni Asvan Barajı için gerekli fınansman sağla­
mada hazırlıklı olduğunu söyledi. Aynı günün sonunda Ulusal
Üretim Başkanı, baraj üzerinde Sovyet teklifınin Mısır'ın red­

dedemeyeceği kadar iyi olduğunu ancak yine de Batı teklifi­


nin tercih e dileceğini belirtmiştir. Sovyetler Birliği, büyük Nil
Barajı'nın inşasını finanse etmeye istekli olduğunu ifade etti
ve Mısır'ın ulusal ürünlerinin bunun karşılığında alınacağını
belirtti. New York Times, Sovyetlerin bu teklifini 1 3 Ekim'de
doğruladı. 1 7 Ekim 1955'te Mısır Elçisi Ahmet Hüseyin, Pos­
ter Dulles ile Washington' da uzun ve zincirleme bir konuşma
yaptı. Bu arada Elçi, ABD Sekreteri'ne Sovyetler Birliği' nin
200 milyon dolarlık bir borç teklif ettiğini ve bunu da 32 faiz
ile vereceğini söyledi. Hu seyin'e Mısır Hükfımetinin Sovyet
Bloğu üzerine bağımlı olınaktan korkmamaları ve Asvan Ba­
rajı projesinde Batı yardımının tercih edilınesini söylendi. Nasır
bu konuyu hemen hemen aynı zamanlarda elçiye de bildirdi.
Muhamme d Heykal ise daha sonra Sovyetlerin böyle bir teklif
yapmadığını iddia etmesine rağmen çoğu ABD resmi görevlileri

423 Douglas Little, a.g.e, s. 1 7 1 .

1 76
SÜVEYŞ KRİZİ

ile Kahire' deki elçiden Dulles'a ve CIA'deki uzmanlara kadar


herkes böyle düşünüyordu. 1 955 Ekim'inde Sovyetler Birliği,
eğer Batılı güçler yardımlarını reddederse baraj inşaasında fi­
nansman olarak adım atacağını söyledi424•
ABD'nin fınansmanı reddi ve Sovyetlerin de finansman
konusunda girişimde bulunması buhranın habercisiydi. Başkan
Eisenhower ve İngiliz Başbakanı Anthony Eden'in 1956'nın baş­
larında bir araya gelerek bölgede gelişen gerilim hakkında, İn­
giltere ve ABD birliklerinin Arap-İsrail sınırlarını koruma ka­
rarlılığında olduklarını ifade etmişlerdir. Buna rağmen Moskova
ve Kahire tarafından güçlü bir şekilde eleştirilen olası tepkileri,
hem Sovyetler Birliği'nin statüsünün Batı tarafından tanınma­
sının kazanılması hem de Ortadoğu' da kendilerinin büyük bir
güç olarak kabul edilmesinin bir teşebbüsü vardı. Bu konuda
13 Şubat 1 956' da Sovyet Dışişleri Bakanı bir açıklama yaparak,
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi olmaksızın olası bir bir­
lik göndermesi ve ABD ile İngiltere'nin Yakın ve Ortadoğu' da
karışıklığa yol açabilecek herhangi bir hareket veya bölgedeki
tansiyonu arttıracak bir etkileri olduğunda Sovyet Hükumeti
tarafından uyarılacakları bildirilırıiştir. Kahire'nin bu ifadeye
tepkisi aksine merak edilir derecede dikkat çekiciydi. Çoğu Mı­
sır gazetesi Sovyetler Birliği ve Batı güçlerini Ortadoğu işlerine
karışmaması konusunda, Güvenlik Konseyi onayı olmaksızın
birlik göndermemesi konusunda uyarıyor ve Sovyetler Birliği,
İngiltere ve ABD'yi Ortadoğu' da barışı tehdit edici bir oluşum
kurmakla suçluyordu425•

424 William !. Burns, Economic Aid and American Policy Toward Egypt, (1 955- 1 981), Sta­
te University of New York Press, New York, 1985, s. 43.
425 Oles M. Smolonsky, The Soviet Union and the Arab East Under Khrushçev, Bucknell
University Press, 1 974, s. 35-36.

1 77
S Ü P E R G Ü Ç L E R İ N O R TA D O GU M Ü C A D E L E S İ

3 . 1. 1. Süveyş Kanalı'nın Millileştirilmesi

Asvan Baraj ı finansmanı konusunda yaşanan gerilim,


belki de Soğuk Savaş döneminde, emperyalist güçler açısın­
dan yeni bir rol paylaşımıydı. Bu buhran veya kriz, İngiltere ve
Fransa'nın geri dönülmez yanlışlarına yol açacaktır. Kanal'ın
millileştirilmesi olayına baktığımızda ise; ABD ve İngiltere
1 956 yazının başlarında Mısır'ın Asvan Barajı yapımında des­
teğini geri çekrnişti426.
Batılı devletlerin Asvan Barajı'na yapacakları yardım tekli­
fini geri almaları üzerine Başbakan Nasır427, 26 Temmuz 1 956'da
tüm Arap dünyasında yayımlanan Kral Faruk'un devrinin dör­
düncü yıldönümüne adanan mitingte, konuşması ile dikkat
çekti. Mısır Başkanı konuşmayı, İskenderiye'nin Muhammed
Ali Meydanı'nda bir zamanlar Müslüman Kardeşler'in kendi­
sine suikast düzenlediği yerde yapmıştı. Konuşma sırasında
birkaç kez peş peşe 'kod' kelimelerini tekrarlayınca, Süveyş
Kanalı Şirketi'nin tüm ofisleri Port-Said, Süveyş ve İsmailiye
önceden hazırlanmış gruplar tarafından basılmış ve içeridekiler
gözaltına alınmıştı. Nasır, "Konuştuğum şu sırada Süveyş Kanalı
Şirketi, Mısır halkı adına millileştirilmiştir" demiştir428. (Bkz.Ek-III)
Nasır, konuşmasında "Milliyetçiliğimizi ve Arapçılığımızı
hepimiz savunacağız ve Arap yurdunun Atlantik Okyanusu 'ndan
İran Körfezi 'ne kadar genişlemesi için hepimiz çalışmalıyız" di­
yerek429 "Süveyş Kanalı Buhranı, Arap Milliyetçiliğinin Arap
dünyasından doğduğunu isbat etmiştir" sözlerini eklemiştir430.
Daha sonra "Süveyş Kanalı, Mısır'ın malıdır, Mmr'ın toprağı­
dır ve kontrolü de bizde kalacaktır" demiştir. Bu karar, özellikle
Süveyş Kanalı Şirketi'nin İngiliz-Fransız hisse sahiplerinde
426 William Sands, "Middle East Background", The United States and the Middle East,
(Edit: Georgiana G. Stevens), Columbia University, 1 964, s. 24.
427 Mehmet Gönlübol, a.g. e, s. 302.
428 Yevgeni Primakov, a.g.e, s. 62.
429 Douglas Little, a.g.e, s. 172.
430 Ayın Tarihi, No:273, Ankara, Ağustos, 1956, s. 255.

1 78
SÜVEYŞ KRİZİ

şaşkınlıkla karşılanmı ştır. İngiltere Dışişleri Bakanı Eden ve


Fransa Dışişleri Bakanı Mullet, Kanal'ın millileştirilmesine sert
tepki göstererek43 1 Süveyş Kanal Şirketi'nin uluslararası bir ka­
rakter taşıdığım söylemişlerdir432. Nitekim Süveyş Kanalı'ndan
geçiş, 1888 İstanbul Antlaşması gereğince hisse senetlerinin
çoğu İngiliz ve Fransızların elinde olan bir kanal kumpan­
yası tarafından düzenleniyor ve geçiş ücretleri bu kumpan­
yaya gidiyordu. Başbakan Nasır, Kanal'ı millileştirmekle Ka­
nal Kumpanyası'nın bu haklarını Mısır'a geçirmiş, fakat buna
karşılık Kumpanya'ya tam tazminat ödeyeceğini de bildirmiş­
tir433. Böylece Nasır, barajı inşa etmek için Kanal' dan yıllık 25
milyon dolar kazanç sağlamıştır434.

3.1. 1 . 1. Kanal'm Millileştirilmesinin Yankıları

Süveyş Kanalı'mn millileştirilmesine en fazla tepki, İn­


giltere ve Fransa' dan gelmiştir. İngiltere, 28 Temmuz' da Sü­
veyş Kanalı'mn İngiliz bankalarındaki bütün hesaplarım bloke
etti. Şirket, Kanal gelirlerinin üçte birini Mısır, üçte ikisini
de İngiliz bankalarına yatırmaktaydı. Bundan başka, Mısır
Hükumetinin İngiliz bankalarındaki hesapları da durduruldu.
Ayrıca İngiltere'ye göre, sadece ekonomik baskılar yeterli de­
ğildi. Bu baskıları askeri harekat ile desteklemek gerekliydi. Bu
nedenle 27 Temmuz' da İngiliz Kabinesi ''Kanalı işgal etmek ve
güvenlik altına almak üzere" gerekli planların yapılması için
genelkurmaya talimat verilmesi kararını aldı. Fransa'nın tep­
kisi ise İngiltere' den daha sert oldu. Fransa da İngiltere gibi
29 Temmuz' da Mısır'a karşı mali desteği dondurma tedbirleri
aldığı gibi Fransa Başbakanı Guy Mollet de Mısır diktatörüne
43 1 Zeynep Güler, Süveyş'in Batısında Arap A1illiyetçiliği (Mısır ve Nasırcılık), Yenihayat
Kütüphanesi, İstanbul, 2004, s. 164- 165. .
432 BCA, Fon Kodu: 030-01, Kutu No: 1 26, Dosya Na: 8 1 1 , Belge No: 14.
433 Mehmet Gönlübol, a.g.e, s. 302.
434 Walter Lafeber, America, Russia and Cold War (1 945- 1 992), Cornell University, 1993,
s. 185.

1 79
S Ü P E R G Ü Ç L E R İ N O R TA D O G U M Ü C A D E L E S i

diğer Batılı devletlerle birlikte enerjik v e sert karşı darbeler in­


direceğini söylemiştir435• Bu durum karşısında Mısır ise, 1 888
İ stanbul Antlaşması'na ve 1 954 Mısır-İngiliz Antlaşması'na

uyacağını bildirmiştir436• Ayrıca Nasır, şirket hisselerinden do­


ğan kaybın karşılanacağını ileri sürmüştür. Süveyş Kanalı Şir­
keti hissedarlarına payları ödenmiş ve buna karşılık İngiliz
barıkalarında bloke edilen Mısır' a ait 400 milyon dolar da ser­
best bırakılmıştır437•

ABD'ye baktığımızda ise ABD resmi görevlileri, Mısır'ın


bu haberini adeta öfkeyle karşıladılar. İngiliz kabinesinin acil
bir toplantısı sırasında Başbakan Antony Eden "Bu alanda ge­
rekirse askeri müdahaleyle bölge güvenlik altına alınmalıdır.
Süveyş Kanalı 'nı elde tutmanın başarısızlığı kaçınılmaz bir şe­
kilde bizim Ortadoğu 'daki en önemli ilgi alanımızı kaybetme­
mize yol açacaktır' dedi. Nasır'ın şaşırtıcı hareketi, Atlantik'in
ötesindeki diğer devletlerde de tepkiyle karşılandı. Bir hafta
önce Asvan Barajı için ''Büyük bir satranç oyunu " diyen Pos­
ter Dulles, şimdi Mısır' ın ABD 'nin bu baraj ı fınanse etmek
için yardımını iptal etmesinin akıllıca olduğunu söyle di. İn­
giltere, Mısır'la birlikte değildi ve Ortadoğu petrolünün üçte
ikisini kanal boyunca geçirecekti. Dört gün sonra CIA, Süveyş
Kanalı'nın Mısır tarafından ele geçirilmesinin Arap milliyetçi­
liğinin yerleşmesinde etkili olacağı konusunda uyardı. Eisen­
hower hiç tereddüt etmeden eğer Nasır, Süveyş Kanalı' ndan
petrol geçişini Arap milliyetçiliğiyle ön plana çıkartırsa kaçı­
nılmaz sonuçlar ortaya çıkacaktı. ABD için zorluk, Batı ordusu­
nun müdahalesi olmaksızın ve tüm Arap dünyasını ayağa kal­
dırmadan bunu başarmaktı. Bu sonuca göre Başkan, Dulles'a
İngiliz resmi görevlileriyle görüşmek için Londra'ya gitmesini

bildirdi. Dulles, Nasır'la masaya oturmak için yeni bir plan

435 Türel Yılmaz, a.g.e, s. 99.


436 Melike Bileydi Koç, İsrail Devletinin Kuruluşu ve Bölgesel Etkileri (1 948-2006), Günizi
Yayıncılık, İstanbul, 2006, s . 1 44.
437 Zeynep Güler, a.g.e, s . 1 6 5 .

1 80
SÜVEYŞ KRİZİ

çağrısı yaptı v e krize barışçıl bir çözüm getirmeyi önerdi. İngi­


liz politikacılar ise, ABD projesi ile pek alakalı olmadılar. On­
lara göre, Nasır bir paranoyaktı ve Hitler'le aynı kafa yapısına
sahipti ki bu düşünce daha sonra Dulles' a ile de paylaşılmıştı.
Eğer İngiltere, Kanal'ın geleceği üzerinde uzun süreli görüş­
melerde ısrar ederse İngiltere'nin tüm Ortadoğu nüfuzu için
bir felaket olurdu. Aynı şekilde Fransa da Kuzey Afrika'daki
bağlantılarının kopmasından korkuyordu438•

Bu sonuçların ardından ABD, Mısır'a yapacağı yardımı


geri çekerek 31 Temmuz' dan itibaren Mısır'a yaptırımlar uy­
gulanması ile Mısır'ın dışarıdaki hesaplarının dondurulması
kararı almıştır439

3.1.1.2. Krize Çözüm Arayışları ve Londra Konferansları

Nasır'ın tepkilere yol açan millileştirme kararı üzerine440


özellikle İngiltere ve Fransa, Kanal Kumpanyası'nın hisse se­
netlerini ellerinde bulunduran devletler olarak, Süveyş'in milli­
leştirilmesi karşısında en fazla endişe duyan devletlerin başında
gelmekteydiler. Bununla beraber, başlangıçta işi kuvvet kullan­
maya kadar götürmeden konferans yoluyla çözmeyi denemiş­
lerdir. Ağustos başında, İngiltere, Fransa ve ABD eğer Kanal
Kumpanyası'na tam tazminat verilmesi ve Kanal'ın milletle­
rarası bir denetim ve işletme düzeni altında çalıştırılması şar­
tıyla, bu millile ştirilmenin kabul edileceği kararını almışlardır441 •

Bundan sonra ise İngiltere, ABD ve Fransa 1 888 tarihli


Kanal' dan geçişi düzenleyen İstanbul Antlaşması' na taraf olan
ülkeler ve Kanal' dan en fazla yararlanan ülkeleri, 2 Ağustos'ta
438 Douglas Little, a.g.e, s. 172- 1 73.
439 Aliyyüddin Hilal, Emerika ve'l-vahdetü 'l-Arabiyye: 1 945-1 986, Beyrut: Merkezu
Dirasati'l-Vahdeti'l-Arabiyye, 1989, s. 136.
440 Ömer E. Kürkçüoğlu, a.g.e, s. 82.
441 Mehmet Gönlübol, a.g.e, s. 302.

181
S Ü P E R G Ü Ç L E R İ N O R TA D O GU M Ü C AD E L E S İ

Londra' da düzenlenecek konferansa davet etmişlerdir442• Mısır,


Süveyş Kanalı'nın istikbalini tayin hususunda Londra'da bir
konferans tertip etmeye İngiltere'nin hakkı olmadığını söyler­
ken443, Londra Süveyş Kanalı ile alakalı konferansa 24 devleti
davet etmiştir. Davetiye, Rusya Dışişleri Bakanı Şepilov' a da
verilmiştir. Fakat Şepilov, bu davetin kabul edilip edilmeyeceği
hususunda hiçbir şey söylememiştir. İngiliz siyasi çevrelerinde,
Rusya ve Mısır'ın birbirlerine karşılıklı olarak tepkide buluna­
cağı ve bu iki devlet de daveti kabul etsinler ya da etmesinler
konferans toplanacaktı ve en fazla bir hafta sürecekti. İngil­
tere, bu mesele üzerinde büyük bir hassasiyetle durmakta ve
bu mevzuda tam bir destek vaat etmemiş, ABD Dışişleri Ba­
kanı Dulles'ı tenkit etmekteydi. Nitekim Avam Kamarası'nda
cereyan eden müzakereler esnasında İşçi Partisi'nin İçişleri Ba­
kanı, "Amerikalı dostlarımız zaman zaman sabrımızı deniyor­
lar" demiş ve icabında İngiltere'nin tek başına hareket etmesi
lazım geldiğini anlatmıştır444•
Mısır ve Yunanistan, bu teklifleri Mısır'ın bağımsızlığı ve
egemenliği ile bağdaşır görmediklerini söyleyerek konferansa
katılınayı reddettikleri için 16 Ağustos'ta başlayan toplantılara
yalnız 22 devlet gelmiştir445• Millileştirilme kararına karşı oluş­
turulmak istenen uluslararası cepheye Mısır'ın katılmayı ka­
bul etmesi elbette beklenemezdi. Amaç, Kanal'ın bir biçimde
uluslararası bir idareye devriydi446•
Konferans'ta çeşitli görüşler öne sürülmüştür ki bunların
başlıcası, ABD Dışişleri Bakanı Dulles'ın adını alan plandır.
Süveyş Kanalı'nın 1 888 Antlaşması'na uygun olarak serbest
442 Mohammed Arafat, Türkiye ve Komşu/an, Nobel Yayın Dağıtım, Trabzon, 2009, s.
233.
443 Ulus Gazetesi, 11 Ağustos, 1956, s. 1.
444 Cumhuriyet Gazetesi, 4 Ağustos1956, s. 1 - 7
445 Mehmet Gönlübol, a.g.e, s. 302.
446 Haluk Gerger, a.g.e, s. 1 4 1 .

182
SÜVEYŞ KRİZİ

bir uluslararası suyolu olmasını öngören planın ana hatları


şu şekildeydi:

Süveyş Kanalı'nı uluslararası bir kuruluş yönetecektir.


Bu kuruluş, Birleşmiş Milletler'e bağlı olmalıdır. Sü­
veyş Kanalı, 1888 İ stanbul Sözleşmesi'ne uygun ola­

rak bütün ülkeler tarafından hiçbir sınırlamaya tabi


tutulmadan serbestçe kullanılmalıdır. Kanalı yönete­
cek olan uluslararası kuruluş, bir anlaşmayla kurula­
caktır. Bu kuruluşta Mısır da yer alacak, hiçbir devlet
veya devletler grubu hakim bir duruma geçmeyecek­
tir.

Mısır Hükumetine makul ve adalete uygun bir gelir


temin edilecektir.

Süveyş Kanalı Şirketi'ne adalet çerçevesinde bir taz­


minat verilecektir.

Son iki nokta üzerinde çıkacak uyuşmazlıklar, Mil­


letlerarası Adalet Divanı'mn seçeceği mahkemelerce
çözümlenecektir447

Dulles'ın bu planının ardından Moskova, 22 devletin ilk


Londra Konferansı'm Batılı güçlerin sömürgeci uygulamasının
uluslararası bir boyutu olarak değerlendirdi448• Dulles planına
karşılık Mısır'ı destekleyen Sovyet Dışişleri Bakanı Şepilov, 1 888
Sözleşme si' ne taraf olan ülkelere ilaveten, Süveyş Kanalı'ndan
faydalanan bütün ülkelerin de katılacağı daha geniş bir ulusla­
rarası konferans istemiştir. Şepilov, Süveyş Kanalı sorununun
iki yönü bulunduğunu, bunlardan birincisinin Kanal'ın milli­
leştirilmesi olduğunu ve buna hiçbir ülkenin müdahale ede­
meyeceğini, sorunun ikinci yönü olan Kanal' dan serbestçe ge­
çişin ise diğer ülkeleri de ilgilendirdiğini söylemiştir. Sovyet
Dışişleri Bakanı daha sonra Kanal'dan geçişi düzenlemek üzere

447 Ömer E. Kürkçüoğlu, a.g. e, s. 82-83.


448 Oles M. Smolonsky, a.g. e, s. 41.

1 83
S Ü P E R G Ü Ç L E R İ N O R TA D O G U M Ü C A D E L E S İ

uluslararası bir kuruluşun meydana getirilmesi yolundaki Batı


teklifini yermiş ve böyle bir hareketin "sömürgeci bir nitelik
taşıyan" ve "20. yüzyılın şartlarına aykırı" olarak eski Kanal
şirketini başka bir görürıüş altında tekrar canlandırma sonu­
cunu doğuracağını öne sürmüştür. Şepilov, Kanal' dan serbestçe
geçişi sağlayacak çözüm yolunun bulunması için yapılacak ça­
lışmalara Mısır'ın katılmasının sağlanması gerektiğini belirt­
miş ve egemen bir devlet olarak Mısır'ın hak ve çıkarlarının
korunmasının önemi üzerinde durmuştur. Şepilov, daha sonra
yeni bir uluslararası sözleşmenin veya 1888 Sözleşmesi'ne ek
yeni bir antlaşmanın hazırlanmasını istemiştir449. Aynca Sov­
yet Dışişleri Bakanı Nikita Khrushçev, ''Eğer bir harp çıkarsa
Arap devletlerini yardımsız bırakmayacağız ve haklı savaşla­
rına pek çok gönüllü katılacaktır" diyerek bir anlamda Süveyş
davasında Batı dünyasını tehdit etmekteydi450.

Toplantılarına 23 Ağustos' ta son veren Londra Konferansı'nda


bütün devletlerin birleştiği bir karara ulaşmak mümkün olma­
mıştır. ABD, İran, İsveç, Habeşistan ve Avustralya temsilcile­
rinden kurulan beşli bir komisyon, Mısır Hükumeti ile temasa
geçerek Beş Devlet Planı'nın hedef ve amaçlarını anlatmasını,
Mısır'ın bu ilkeler çerçevesinde yapılacak bir antlaşmayı tar­
tışmaya istekli olup olmadığını araştırmasını kararlaştırmış­
lardır. Geri kalan dört ülke yani Sovyetler Birliği, Hindistan,
Endonezya ve Seylan ise, Kanal'ın kayıtsız şartsız Mısır ege­
menliği altına bırakılması konusundaki görüşlerinden aynl­
mamışlardır45 1 .

Konferans sonunda b u kararları Mısır' a bildirmek üzere


Avustralya Başbakanı Menzies başkanlığında İran, Habeşistan,
İsveç ve ABD temsilcilerinden oluşan bir heyetin Kahire'ye gön­
derilmesine karar verildi. Menzies başkanlığındaki heyet, 3-9
449 Ömer E. Kürkçüoğlu, a.g.e, s. 83.
450 Cumhuriyet Gazetesi, 25 Ağustos 1956, s. !.
451 Mehmet Gönlübol, a.g.e, s. 303.

184
SÜVEYŞ KRİZİ

Eylül 1 956 tarihleri arasında Kahire' de temaslarda bulundu ve


Beş Devlet Planı'nı Nasır'a iletti. Ancak Nasır, bu planı redde­
derek özellikle şu üç hususta taviz vermedi:
1. Mısır, Beş Devlet Planı'nın öngördüğü üzere Süveyş Ka­
nalı üzerinde hiçbir uluslararası kontrolü kabul edemez.
2. Mısır, Kanal üzerindeki haklarından hiçbirini terk edemez.
3. Eğer bu iki şart kabul edilirse, Mısır hiçbir fark gözet­
meksizin Kanal' dan serbest geçiş garantisi vermeye hazırdır452•
Görüşmelerden bir sonuç alınamayınca, 5 ' li komite
Kahire'den aynldı453• Bu durum sonucunda ortaya çıkan Eden'in
saldırı planları karşısında Eisenhower yönetimi, 2 Eylül' de
İngiltere'nin Mısır'a askeri bir müdahalesi olma durumunda
hemen hemen bütün Yakındoğu, Kuzey Afrika ve Asya halk­
larının Batıya karşı birleşecekleri konusunda Eden'i uyardı.
Korkarım ki üstesinden gelemezsek Rusların işine yarayacak­
tır diyen Eisenhower, Süveyş Krizi'nin barışçıl yollarla çözümü
umudunun hızla yok olduğunu düşünüyordu. Eylül'ün başla­
rında Kahire'ye gelen Nasır, Menzies Delegasyonu'na, Eden ve
Dulles'a güvenmediğini bildirmiştir454•
Kahire görüşmelerinden sonuç alınamaması üzerine, İn­
giltere ve Frapsa'nın tutumlarının sertleştiği görülmüştür. İn­
giltere ve Fransa'nın bir savaşı göze alabileceklerini gösteren
bu belirtilere karşılık üç büyük batılı ülkeden ABD, Başkan
Eisenhower'ın 1 1 Eylül' de basın toplantısında açıklandığı şe­
kilde bir saldırı hareketine katılmamak niyetinde idi. ABD Baş­
kanı Eisenhower yaptığı basın toplantısında, ABD'nin daha
başından itibaren Süveyş sorununun barışçı ve tutarlı bir çö­
züm yoluna ulaştırılmasını istediğini söylemiş ve "BM'i sal­
dırıları ortadan kaldırmak için kurduk onun için ben saldırıya
taraf olmayacağım ve eğer mümkünse barışçı yoldan önlemeye
452 Türel Yılmaz, a.g.e, s. 1 0 1 .
4 5 3 Ömer E. Kürkçüoğlu, a.g.e, s. 84.
454 Douglas Little, a.g.e, s. 1 74.

185
S Ü P E R G Ü Ç L E R İ N O R TA D O G U M Ü C A D E L E S İ

çalışacağım " demiştir455• Nitekim Başkan Eisenhower'ın Sovyet


Başbakanı Bulganin' den aldığı mesajda Bulganin, Ortadoğu' da
Birleşik bir Sovyet-ABD barışı muhafaza etme operasyonunu
teklif etmiştir. ABD'nin bu operasyona katılmaması durumunda
Kremlin' in bağımsız olarak hareket edeceğini de söylemiştir456•
Londra Konferansı dağıldıktan sonra, devletlerin kabul ettiği
resmi tebliğ hakkında Arap dünyasında da tepkiler gelmeye
başlamıştır. Suriye Dışişleri Bakanı konferans kararını tenkit
ederek, bunun Mısır' a karşı İngilizlerin silah kullanmasını haklı
göstermek için bir bahane olduğunu söylemiştir. Sudan Başba­
kanı da Londra davetini kabule şayan bulmamıştır457•
Bu ortam içinde 1 4 Eylül' de, İngiltere Dışişleri Bakanlığı
bir açıklama yaparak yeni bir Londra Konferansı'nın toplana­
cağını ve birinci konferansta planı kabul eden 18 ülkenin bu
konferansa da davet edildiğini açıklamıştır. 18 ülkenin katıldığı
ikinci Londra Konferansı, 1 9-2 1 Eylül 1 956 tarihleri arasında
toplandı. Toplantı sonunda bir bildiri yayınladı ve ayrıca Sü­
veyş Kanalı'nı Kullananlar Birliği adı altında bir kuruluş mey­
dana getirildi. Bildiride, Birinci Konferans'ta görüş Birliği'ne
varılan esaslar teyit ediliyordu. Süveyş Kanalı'nı Kullananlar
Birliği'nin ise Süveyş sorununa bir çözüm bulmak üzere Mı­
sır Hükumetiyle işbirliği halinde çalışacak bir kuruluş olduğu
açıklanıyordu458• Türkiye de 27 Eylül 1 956 tarihli İcra Vekilleri
Heyeti toplantısında, "Süveyş Kanalı'nı Kullananlar Birliği"ne
katılma kararı aldığını duyurmuştur459• Mısır Cumhurbaşkanı
Nasır ise Kahire muhabirine verdiği beyanatta, ABD'ye ve bil­
hassa Dışişleri Bakanı Dulles'a kızgınlığını şöyle dile getirmiştir:
"Amerika, Asvan Barajı 'nı desteklemekten vazgeçmekle Mısır'ı
arkasından vurdu. Mısır'ın Kanal 'dan Faydalananlar Birliği
455 Ömer E. Kürkçüoğlu, a.g.e, s. 84- 85.
456 Douglas Little, a.g.e, s. 1 7 5 .
457 Cumhuriyet Gazetesi, 2 5 Ağustos 1 9 5 6 , s. 5.
458 Ömer E. Kürkçüoğlu, a.g.e, s. 85.
459 BCA, Fon Kodu: 030 - 0 1 , Kutu No: l 44, D osya No: 80, Belge No:3.

1 86
SÜVEYŞ KRİZİ

ile işbirliği yapmaya hiç niyeti yoktur. İngiltere ve Fransa 'nın


Kanal'dan kendi klavuz kaptanları ile geçme teşebbüslerine mani
olacağız. Bu birliğe ben "Kanal'dan Faydalananlar Birliği " değil,
'Harp İlan Edenler Birliği ' diyorum "160• Diğer taraftan ABD Mı­
sır Büyükelçisi, Dulles ile görüşerek şu notayı vermiştir: ''Mısır
Hükumetinin, Eden tarafı ndan açıklanan ve Kanal 'ı kullanan
milletler arasında bir işletme birliğinin kurulacağını bildiren İn­
giliz-Fransız ve Amerikan planını, hükümranlık haklarına bir
tecavüz mahiyetinde telakki ettiği ve reddettiği, bu planın tat­
bikine teşebbüs edildiği taktirde bunun harbe sebep olacağı bil­
dirilmekte; Mısır'a karşı kuvvet kullanılmasının karşısında ol­
duğunu bildiren Birleşik Amerika 'nın eğer hakikaten meselenin
sulh yoluyla halledilmesine taraftar ise böyle bir planı destekle­
mekten vazgeçmesi" istenilmekteydi461 •
İngiltere ve Fransa, İkinci Londra Konferansı'ndan sonra
23 Eylül 1 956' da Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'ne baş­
vurarak, "Mısır Hükumetinin tek taraflı davranışıyla" ortaya
çıkan Süveyş meselesini ele almasını istediler. 24 Eylül' de ise
Mısır, Güvenlik Konseyi'ne başvurarak, İngiltere ve Fransa'yı
BM Antlaşması'nı ihlal etmekle suçladı. Güvenlik Konseyi, Sü­
veyş Kanalı meselesini 3 Ekim' de müzakereye başladı. Ancak,
şunu belirtmek gerekir ki, bu müzakereler esas itibariyle İngil­
tere ve Fransa'nın sundukları karar tasarısı üzerinde yoğunlaş­
mıştır. Bu tasarının birinci kısmı, 6 maddelik olup, bir yandan
Mısır'ın Kanal üzerindeki egemenlik hakkını teyit ederken di­
ğer yandan da Kanal'dan serbest geçişi vurguluyordu. Tasarının
ikinci kısmı ise, Mısır Hükumetinden bu kararların uygulan­
masından ve Londra Konferanslarında 1 8 devlet tarafından su­
nulan teklifler konusunda İngiltere ve Fransa ile işbirliği yapıl­
ması isteniyordu. Karar tasarısı, Güverılik Konseyi'nde oylandı
ve birinci kısım oy birliği ile kabul edilirken, ikinci kısım, yani
460 Hürriyet Gazetesi, 17 Eylül 1956, s. 1.
46 1 Hürriyet Gazetesi, 14 Eylül 1956, s. 1.

187
S Ü P E R G Ü Ç L E R İ N O RTA D O G U M Ü C A D E L E S İ

Mısır'ın İngiltere v e Fransa ile işbirliği yapmasına ilişkin olan


kısım, Sovyetler Birliği tarafından veto edilmesi nedeniyle red­
dedildi. Birinci kısmı oluşturan ve oybirliği ile kabul edilen462
Mısır Dışişleri Bakanı'nın da desteklediği esaslar şunlardır:

Süveyş Kanalı'ndan geçiş mutlak suretle serbest ol­


malıdır; hiçbir politik veya teknik sınırlama olmama­
lıdır.

Mısır'ın egemenliğine saygı gösterilmelidir.

Kanal'ın işletilmesi, herhangi bir ülkenin politikasın­


dan ayrı tutulmalıdır.

Kanal' dan geçiş harç ve ücretleri, Mısır'la diğer ülke­


ler tarafından ortaklaşa tespit edilmelidir.

Kanal gelirlerinin makul bir bölümü, Kanal'ı geliş­


tirme işinde kullanılmalıdır.

Kanal Şirketi ile Mısır Hükfuneti arasındaki sorunlar,


hakemlik yoluyla çözülmelidir463•

Bu tasarı maddelerinden de anlaşılacağı üzere, Mısır'ın


Kanal üzerindeki hakimiyeti ister istemez kabul ediliyordu.
Ancak bunu İngiltere ve Fransa açısından söylemek doğru
değildir. İngiltere, Süveyş 'ten kopmanın Ortadoğu nüfuzunu
kaybetmek olduğunu biliyordu. Aslında, ABD bu durumdan
pek de rahatsız görünmüyordu. Mısır ve Süveyş 'in ehemmi­
yetini bilen ABD bu krizi yumuşatmaya çalışırken, İngiltere
ise geri dönülmez bir yola giriyordu ki bu konuda Fransa ile
gizli görüşmeleri başlatmıştı bile.

Nasır'ın Kanal' ın millileştirilmesi s onucunda, Ağustos


başlarında Kahire' deki Kurtuluş Meydanı'nda toplanan İslam
Kongresi Asya, Afrika ve Avrupa milletlerinin temsilcilerinin
de katılımıyla şu kararları almıştır:

462 Türel Yılmaz, a.g.e, s. 1 0 1 - 102.


463 Ömer E. Kürkçüoğlu, a.g.e, s. 86.

1 88
SÜVEYŞ KRİZİ

1 . Kongre, dünyadaki bütün hür insanların Abdülnasır ' ın


Süveyş Kanalı'm devletleştinnesi kararını tasvip ettiğini ilan eder.

2. Kongre, Mısır'ın içişlerine karışmak maksadını taşıyan


bütün emperyalist teşebbüsleri takbih eder.

3. Kongre, müstemlekeci devletlere Mısır'ı yahut başka


bir Müslüman Arap devletini tecavüz tehdidi altında tutmak­
tan vazgeçmesini ihtar eder ve herhangi bir tecavüze karşı so­
nuna kadar dayanmaya karar vermiş olan bütün Arap millet­
leri arasında tam bir tesanüdün mevcut bulunduğunu ilan eder.

4. Arap menfaatlerini ve Mısır topraklarını müdafaa et­


mek üzere kanını dökmeye karar vermiş olan gençliğin arzu­
suna uyularak, derhal gönüllü kaydına başlanacağı ilan olunur.

5. Bu gönüllü birlikler, Cumhurbaşkanı Nasır'ın kuman­


dasında hizmet göreceklerdir.

6. Kongre, 1 6 Ağustos'ta bütün Arap ve Müslüman mem­


leketleri halkını umumi görev ilanına davet eder464•

3.1. 1.3. Kanal'ın Millileştirilmesinin Sovyetler


Birliği Açısından Önemi ve Sonuçları
Nasır'ın Batı'nın tepkisiyle sonuçlanan Süveyş Kanalı'nı
millileştirme kararı, Sovyet Hükumeti tarafından desteklen­
miştir. Khrushçev' e göre yasal olmayan hiçbir şey olmamıştır,
çünkü Süveyş Kanalı Mısır' da yer almakta olup Mısırlı işçi­
ler tarafından inşa edilmiştir. Bir Mısır mülkiyetidir denilerek,
Kanal'daki geçiş özgürlüğünün devamı konusunda Kremlin' in
desteğini vurgulamıştır. Khrushçev ayrıca Kahire'nin açık su­
ları tutma isteğini ifade ederek, bu konuyla ilgili hiçbir olum­
suz zeminin olmadığını söylemiştir465•

464 Ayın Tarihi, No: 273, Ankara, Ağustos, 1956, s. 255.


465 Oles M. Smolonsky, a.g.e, s. 39.

189
S Ü P E R G Ü Ç L E R İ N O R TA D O G U M Ü C A D E L E S İ

Moskova, Mısırlıların millileştirme duygusuna tepkide ve


aynı zamanda ekimdeki düşmanlığın ortaya çıkmasında da ya­
vaştı. Süveyş Krizi, Sovyetler Birliği-Mısır ilişkisinde ortaya çı­
kan ilk krizdi ve bölgede gelecekteki krizlerin Sovyet davra­
nışının yapısını ortaya koymaktaydı. Süveyş Krizi sırasında
Sovyet politikasına rehberlik eden iki temel düşünce şunlardır;

1 . Moskova'nın Arap müşterileri arasında ve Batı çıkar­


larına karşı, bire bir kendi pozisyonunu geliştirme fırsatından
yararlanma olasılığı.

2. ABD ile doğrudan doğruya karşı karşıya gelmekten


sakınmak gerekliydi ki, bu da stratejik nükleer üstünlüğü
sağlıyordu. Buna karşı olarak Amerikan 6. Filosunun Akde­
niz' deki bölgesel üstünlüğü ortaya çıkıyordu. Sovyetler politi­
kası, Khrushçev Doktrini'nin etkisi ile gelişiyordu ki bu dokt­
rine göre, mahalli savaşlar kaçınılmaz bir şekilde küresel bir
hale gelerek nükleer krizlere neden olacaktı466•

Khrushçev'in bu ifadeleri, Süveyş Krizi sırasında Sovyet


politikasının temeli olarak kabul edildi. Giderek artan bu ger­
ginliğin, bölgede Batı prestijinin daha fazla zedelenmesine yol
açacağı da düşünülüyordu. Sovyet Hükumeti, aynı zamanda
Ortadoğu' da kendisinin de karışabileceği bir savaşa karşı çık­
mıştır. Moskova, Nasır'ın hatırı için kendisini riske sokmaya
hazır değildi. İngiltere ve Fransa ise Nasır'ın Arap dünyasın­
daki Batı ilgisini mahvetme dürtüsünün zirveye çıkmış oldu­
ğunu düşündü. Ekonomik düşüncelere rağmen, Arap petrolü­
nün Batı Avrupa endüstri merkezlerine akışının kesilmemesi
hayati bir önem taşımaktaydı. Nitekim Batı, Arap doğusun­
daki etkilerini kaybetme korkusunu taşıyordu. Ancak, Sovyet
Dışişleri Bakam Dimitri Şepilov, Batılı güçleri Mısır' a karşı
güç kullanma konusunda uyardı. Çünkü herhangi bir Sovyet

466 Galia Golan, Soviet Policies in the Middle East, From World War Two to Gorbachev,
Cambridge Press, 1 99 1 , s. 47.

1 90
SÜVEYŞ KRİZİ

müdahalesini, Yakın ve Ortadoğu' da ciddi karışıklığa yol açabilir


ve böyle bir durumda daha da ileri gidebilmesi gerekebilirdi467•
Görüldüğü üzere Moskova, İngiltere veya Fransa'ya karşı
gayet tehditkardı. Ancak ABD'ye karşı aynı tutumu sergile­
yemiyordu. Belki de Sovyetler için Mısır, buna değmezdi. As­
lında Moskova, Washington'un müttefikleri üzerindeki gü­
cünü abartmıştır. Sovyet p olitikacılar, ABD'nin tepkileriyle
ilgili var olan krizin bölgede İngiliz etkisini sonlandıracak bir
fırsat olduğunu düşünüyorlardı. Süveyş Buhram'nda Sovyet­
lerin ABD'ye karşı bu politikası, aslında önünü görememesin­
den kaynaklanıyordu. Sovyetler, Mısır için ABD'yi karşılarına
aldığı taktirde belki de yeni bir dünya savaşı kaçınılmaz ola­
caktı. Sovyetler, Kanal'ın millileştirilmesine destek vermiş ol­
masına rağmen, Nasır'a hala güvenemiyordu ve bekliyordu.
Bu durum Nasır tarafından da fark edilmiş olacaktır ki, Mısırlı
yazar Muhammed Hasan Haykel açıkça, "Nasır kriz nedeniyle
ağustos ayında Moskova 'ya yapacağı gezisini iptal etmiştir" dedi.
Haykal, Nasır'ın kasıtlı olarak böyle bir görüşmeden, Sovyetle­
rin gergin durumundan dolayı sakındığını da ifade etıniştir468•

3. 1. 1.4. Krizin Savaşa Dönüşmesi: Mısır'a Üçlü Saldırı

26 Temmuz 1 956 Süveyş Kanal Şirketi'nin millileştirilmesi,


Mısır ve Arap Dünyası'nda Mısır'ın bağımsızlığının bir sem­
bolü olmuştu469• Ancak Süveyş Kanalı'mn millileştirilmesinde
Avrupa'nın düşmanlığından korkan Nasır, bu dış tehdidi de
göz önüne almıştır470• Bu arada Arap-İsrail gerginliği de giderek
artmaktaydı. Özellikle 1 955 Ekim'inde Nasır'ın Tiran Boğazı'm
46 7 Oles M. Smolonsky, a.g.e, s. 39- 4 1 .
4 6 8 Galia Galan, a.g.e, s. 47-48.
469 Moshe Shemesh, "Egypt: From Military Defeat to Political Victor", The Suez-Sinai
Crisis 1 956, (Edit:Selwyn İlan Toren and Moshe Shemesh), Ben Gurion University of
the Negev, Landon, 1 990, s. 1 1 3.
470 Itamar Robinovich, "The Suez-Sinai Campaign The Regional Dimension", The Suez­
Sinai Crisis1 956, (Edil: Selwyn ilan Toren and Moshe Shemesh), Ben Gurion Univer­
sity of the Negev, Landon, 1 990, s. 1 24.

191
S Ü P E R G Ü Ç L E R İ N ORTA D O G U M Ü C A D E LE S İ

kapatma kararı üzerine Shimon Peres, şunu söylemiştir: "Şun­


dan eminim ki Ben-Gurion durmadan ilerleyecek ve Tiran sula­
rını açabildiği kadar açacak ve bunu da diplomasi ile mümkün
olmazsa zor kullanarak yapacak"171•
Nasır, bir hafta boyunca Süveyş Kanalı Şirketi' nin milli­
leştirmesine karşı, olası uluslararası tepkileri ve bunların bir
ertelemeyi hatta vazgeçmeyi gerektirip gerektirmeyeceğini
değerlendirmiştir. Dulles'ın, Eden'in görüşlerini paylaşmakla
birlikte, askeri yöntemler kullanmak istemeyeceğini bunun
yerine, Mısır' a ekonomik ve mali baskı yapmayı tercih ede­
ceğini düşündü. Nasır, Mısır'a karşı bir saldırıya İ srail' in da­
hil olması olasılığını aklından bile geçirmedi472• Fakat Ben­
Gurion'un tehlikeli bir lider olduğunu biliyor ve onu Hitler'le
bağdaştırıyordu473•

Nasır'ın İngiltere'nin tepkisi ile ilgili değerlendirmesi fark­


lıydı. Nasır, Eden'in askeri harekatı gözden geçireceğinden
emindi. Fakat bu yüzden İngiltere'nin bölgedeki askeri gücü­
nün mevcut jeostratejik durumunu değerlendirerek Mısır'ın
şiddetli mali ihtiyaçları ışığında bu riskin alınmaya değer ol­
duğunu hissetti. Altı ay sonraki bir toplantıda o sırada aklın­
dan geçenleri şöyle açıkladı: "Temelde problem basitti. Planı
rafa kaldırmak düşünülmezdi; mutlaka para bulunmalıydı:
milli geliri önemli miktarda arttırmanın tek yolu Süveyş Kanalı
Şirketi 'ni millileştirmekti. Önemli bir risk olduğunu biliyordum.
Kişisel tecrübelerimden Anthony Eden 'in İngiliz çıkarlarını ko­
rumak için harekete geçmeyi düşüneceğini, fakat aynı zamanda
İngiltere 'nin saldırı için en yakın üsler olan Konya 'da, Kıbns 'ta
471 Shimon Peres, "The Road to Serves; Franco-İsraeli Shrategic Cooperation", The Suez­
Sinai Crisis 1 956, (Edit: Selwyn İlan Toren and Moshe Shemesh), Ben Gurion Üniver­
sity of the Negev, Landon, 1 990, s. 105.
472 Adid Davişa, Arap Milliyetçiliği (Zaferden Umutsuzluğa), (Çev: Lütfi Yalçın), Litera­
tür Yayınları, İstanbul, 2004, s. 159.
473 Selwyn İlan Toren, "The Sinai Campaign as a War of Alternative: Ben-Gurion's View
of the Israel Egypt Confilict", The Suez-Sinai Crisis 1 956, (Edit: Selwyn ilan Toren and
Moshe Shemesh), Ben Gurion University of the Negev, Landon, 1990, s. 142.

1 92
SÜVEYŞ KRİZİ

ve Aden 'de yeterli birliklerinin olmadığını da biliyordum. Onun


yeterli gücü harekete geçirmeye hazır olmasına kadar geçecek
olan süre içinde, barışçı bir çözüme ulaşacağımıza inanmıştım "
demiştir. Nasır'ın hesapları yanlıştı474• Nitekim Mısır'ın kendi-

sine yapılan bütün teklifleri geri çevirmesi üzerine475 İngiltere


ve Fransa meseleyi kuvvet kullanarak çözmeye karar verdiler.
Ancak ABD'nin buna izin vermeyeceğini bilmeleri sebebiyle
İngiltere, Fransa ve İsrail Dışişleri Bakanları, Faris yakınlarında
22-23 Ekim 1 956'da gizli görüşmeler yaptılar. Görüşmelerin
amacı, Mısır' a yapılacak saldırının planını hazırlamaktı. Gö­
rüşmeler neticesinde hazırlanan plan şu şekildeydi: İlk saldı­
rıyı İsrail yapacaktı. Bunun üzerine İngiltere ve Fransa taraf­
lara çağrıda bulunarak, ateşi durdurmalarını ve kuvvetlerini
Kanal'ın iki kıyısının 10 mil ( 1 6 km) gerisine çekmelerini is­
teyeceklerdi. Fakat bu çağrı, İsrail kuvvetlerinin Kanal'a ulaş­
masını sağlamak için 30 Ekim' de yapılacaktı. İsrail' in saldırısı
ise 29 Ekim için öngörülmüştü. Mısır bu çağrıyı kabul etme­
yeceği için İngiltere ve Fransa, savaşan tarafların arasına gir­
mek amacıyla, 36 saat içinde Süveyş Kanalı'na çıkarma yapa­
caklardı. Süveyş Kanalı'nda Port Said, İsmailiye ve Süveyş işgal
edilecekti476• Bu tarihin belirlenmesinde ABD başkanlık seçim­
leriyle, SSCB'nin Macaristan' da Komünist rejime karşı isyanla
meşgul olmaları da etkili olmuştur477
Saldırı, planlandığı şekilde uygulandı478• 29 Ekim' de İsrail,
Mısır'ı işgal etti ve Londra'daki İngiliz-Fransız görüşmesinden
sonra, İsrail ve Mısır elçiliklerine her iki tarafın da Kanal'ın
diğer tarafına 1 0 mil güçlerini geri çekmeleri konusunda bir
ültimatom verildi. Aynı zamanda Kanal'ı korumak için bir
474 Adid Davişa, a.g.e, s . 1 59.
475 Mehmet Gönlübol, a.g.e, s. 304.
476 Türel Yılmaz, a.g.e, s . 103.
477 Yevgeni Primakov, a.g.e, s. 63.
478 Türel Yılmaz, a.g.e, s . 103.

1 93
S Ü P E R G Ü Ç L E R İ N O R TA D O C U M Ü C A D E LE S İ

İngiliz-Fransız güç birliğinin kabulüne de zorlandılar479. An­


cak Mısır, ültimatomu reddetti480. Verilen ültimatomu Mısır'ın
reddi, Fransız ve İngilizlere Musketeer Harekatının başlaması
için yeşil ışık yaktı ve 3 1 Ekim' de İngiltere ve Fransa, Mısır
havaalanlarını bombalamaya başladılar. Hatta İngilizlerin gö­
revlerini yerine getiremeyeceğinden korkuya düşen İsrailliler
arasında bir rahatlama oluştu481 . Bütün bunlar, birkaç ay önce
Mısır'ın milli kahramanı Cemal Abdülnasır'ın 86 yıllık Süveyş
Kanalı'nın hisse senetlerini millileştirmesinden ileri geliyordu482.

Nasır, İngiliz ve Fransız hava hücumlarıyla tamamen şa­


şırmıştı483. Saldırı harekatı üzerine, BM Güvenlik Konseyi 30
Ekim günü toplandı. Fakat İngiltere ve Fransa, gerek ABD ve
gerekse SSCB tarafından sunulan ve taraflara kuvvet kullanı­
mına son vermeleri çağrısında bulunan karar tasarılarını red­
dettiler484. Ateşkes ilan edilmediği gerekçesiyle İsrail de iler­
lemesine devam etti ve Sina Yarımadası'nın büyük bölümünü
işgal etti. Gazze ile Şarm el-Şeyh de İsrail'in eline geçti. İngiltere
de Port Said'i ele geçirdi485. Bunun üzerine Güvenlik Konseyi
3 1 Ekim'de yaptığı toplantıda, ''Mısır'a karşı girişilen harekat
hakkında tavsiyelerde bulunmak üzere" BM Genel Kumlu'nun
olağanüstü toplantıya çağrılmasını kararlaştırdı486. Ancak İn­
giltere Başbakanı Anthony Eden, Avam Kamarası'nda verdiği
beyanatta, Mısır ve İsrail'in karşılıklı olarak çarpışmayı dur­
durmak hususunda 1 2 saatlik bir İngiliz-Fransız ültimatomunu
kabul etmeleri halinde dahi, İngiliz ve Fransız kuvvetlerinin
479 Robert McNamara, Britain Nasser and the Balance ofPower in the Middle East ( 1 952-
1 967), Frank Cass, Landon, 2003, s. 55.
480 Hürriyet Gazetesi, 3 1 Ekim 1 956, s. 1.
481 Oma Almog, Britain, Israel and the United States (1 955-1 958), (Beyond Suez), Univer­
sity of London, Landon, 2003, s. 98.
482 Vedii Evsal, Ortadoğu 'da Oruçlu Günler Savaşı, Yağmur Yayınları, İstanbul, 1975, s.
111.
483 Moshe Shemesh, a.g. m, s . 1 1 3.
484 Ömer E. Kürkçüoğlu, a.g.e, s. 87.
485 Haluk Gerger, a.g.e, s. 145.
486 Ömer E. Kürkçüoğlu, a.g.e, s. 88.

194
SÜVEYŞ KRİZİ

Süveyş Kanalı bölgesine gireceklerini söylemişlerdir. Başba­


kan, Kanal bölgesine girecek olan İngiliz ve Fransız kuvvetleri­
nin temsili mahiyetinde olacaklarını söylemiştir. BM Güvenlik
Konseyi ise toplantıda ABD ile Rusya, konseyin İsrail kuvvet­
lerine Mısır toprağından çekilmeleri hususunda emir verilme­
sinde uzlaşmışlardır. Kahire ise bu durumdan oldukça şaşkındı.
Mısır Kabinesi, devlet reisi Nasır'ın daveti üzerine toplanarak
hasıl olan durum üzerinde müzakereler yapmıştır. Kahire' de
bir harp halinin karışıklığı ve telaşı hüküm sürmüştür. Devlet
reisliğince yayınlanan bir kararname ile bütün Mısır' da genel
seferberlik ilan edilmiştir487•

3.1. 1.5. Üçlü Saldırı Karşısında ABD ve


Sovyet Rusya'nın Tutumu
Mısır' a karşı yapılan saldırıların ardından, Güvenlik Kon­
seyi, BM Genel Kumlu'nun olağanüstü toplantıya çağrılma­
sını kararlaştırmıştı ve 1 Kasım' da toplanan Genel Kurul, baş­
lıca şu esasları kapsayan bir karar aldı:

Bütün taraflar derhal ateş kesmeli ve silahlı harekata


son vermelidirler.

Taraflar, ( 1949) mütareke antlaşmalarında öngörülen


hatların gerisine çekilmeli ve antlaşmalara tam ola­
rak uymalıdırlar.

Ateşke sten sonra, Süveyş Kanalı' nın yeniden açılması


ve geçiş serbestliğinin tekrar sağlanması için gereken tedbir­
ler alınmalıdır. Genel Kurul, 3-4 Kasım' da yaptığı toplantıda
da çatışmaların sona erdirilmesini denetlemek üzere BM Ba­
rış Gücü'nün kurulmasını kabul etti488•

Birleşmiş Milletler' de ABD 'nin sürekli temsilcisi Henry


Cabot Lodge, güçlerin kullanımından BM üyelerinden İsrail'in

487 Vatan Gazetesi, 3 1 Ekim 1956. s. 1- 5.


488 Ömer E. Kürkçüoğlu, a.g.e, s . 88.

1 95
S Ü P E R G Ü Ç L E R İ N O R TA D O G U M Ü C A D E L E S İ

geri çekilmesi için bir çağrıda bulundu. İngiltere v e Fransa,


bu çağrıyı veto ettiler ki b u tutumları diğer üye ülkeleri de
şaşırtmıştı. ABD, Sovyetlerle ihtimal dışı bir müttefiklikle bu
durumu BM Genel Meclis'e getirdiler. BM Genel Meclisi gö­
rüşmeler sonunda, 65'e karşı 5 oyla İngiltere ve Fransa'nın 2
Kasım' da harekatın durdurmasına karar verdi489•

Genel Kurul' un barış gücü kurma kararına rağmen İngil­


tere ve Fransa' nın 5 Kasım sabahından itibaren yani ABD 'de
başkanlık seçimlerinden b ir gün önce, Süveyş Kanalı'na çı­
karma yapmaları üzerine Sovyetler Birliği harekete geçti490• Ni­
tekim İngiltere ve Fransa, Mısır' a karşı saldırıya geçerken Po­
lonya' daki ayaklarıma ve Macar ihtilaline güvenmişlerdi. Fakat
bu hesap yanlış çıktı. 5 Kasım sabahından itibaren Sovyetler,
Macar ihtilalini bastırmaya başlamışlar ve dolayısıyla Maca­
ristan'daki durumları düzelmeye başlamıştı491 • Savaşın patlak
vermesiyle Sovyetler Birliği değişik önlemler aldı ki, bunlar­
dan hiçbiri savaşın içine girmek gibi bir niyet göstermiyordu.
45 Illiusion hava aracı önceden Mısır için temin edildi ki, Sov­
yetler Birliği danışmanlarıyla birlikte bu araçları, Yukarı Mı­
sır' daki Luksor' a transfer etti. Sovyetler, bu çatışmada olası bir
katılımdan da kaçınıyordu. İngiliz ve Fransız hava hücumları­
nın başlamasından sonra, Sovyetler Birliği yaklaşık 380 Sov­
yet ve Çekoslovak danışmanını Mısır' dan Sudan' a gönderdi ve
böylelikle bölgeden bir boşaltma başladı. Bu hareketi, danış­
manların geriye çekilmesiyle ilgili emirler izledi. 31 Ekim'de,
İngiliz-Fransız ultimatomundan sonraki günde Sovyetler Bir-

1iği krizin Güvenlik Konseyi'ne danışılmasını önerdi. Böyle­


likle ne politik ne de askeri olarak Sovyetler Birliği direkt bir
rol almaya hazırlanmadı. Dahası Suriye Başkanı Kuvvetli' nin
Moskova'ya giderek doğrudan yardım istemesine tereddütle

489 Robert Mcnamara, a.g.e, s. 5 5 .


4 9 0 Türel Yılmaz, a.g.e, s. 104.
491 Fahir Armaoğlu, 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi, (1914- 1 980), s. 500.

196
SÜVEYŞ KRİZİ

yaklaşıldı. Benzer bir mesajda, 2 Kasım'd a Moskova' daki Mısır


elçisine gönderildi. Yani Sovyetler Birliği askeri yardım sağla­
mayacaktı ama dünya kamuoyunu harekete geçirecekti. Daha
sonra Nasır, Sovyetler Birliği'nin tank ve teknisyen yardımı
teklifinde bulunduğunu iddia etti, ama bu teklif geri çevrildi.
Çünkü Mısır, böyle bir yardıma ihtiyaç duymuyordu. İşgalci
güçlere doğrudan ve güçlü bir Sovyet hareketi, 5 Kasım gece­
sinde bir ültimatom şeklinde geldi. Bu ültimatom beş mektup
içeriyordu. Bu mektuplarda şurılar vardı:

1 . İngiltere'ye roket hücumu tehdidi,


2. Fransa'ya roket hücumu tehdidi,
3. Güvenlik Konseyi'ne 12 saat içerisinde bu düşmanlı­
ğın bitirilmesi tehdidi,

4. Söz konusu İsrail devletinin kabulü.

5. ABD 'ye karşı, 6. Filo da dahil olmak üzere, birleşik bir


güç oluşturma teklifi.

Sovyetler Birliği'nin tepkisindeki gecikme, 5 Kasım gece­


sine kadar Macaristan' daki müdahaleleriyle açıklanmıştı. As­
lında bu bir bakıma doğru bir açıklamaydı zira Moskova, o dö­
nemde Macaristan devrimiyle meşguldü492•

Sovyet Başbakanı, savaşı durdurmak için hükfunetinin ön­


lerrıler aldığına dair İsrail'i de uyarmıştır. Sovyetler, aynı za­
manda Tel-Aviv elçilerinin derhal İsrail'i terk ederek Moskova'ya
dönmesini bildirmiştir. Bu arada, ABD Başkanı da hükfunetinin
memnuniyetsizliğini ifade eden mektubu Ben-Gurion'a gön­
dermiştir. Krizin artık bölgesel bir çatışmadan çıktığı ve ulus­
lararası hale geldiği apaçık belliydi493•

Sovyet Hükfuneti, İngiltere ve Fransa' ya Mısır' daki çar­


pışmalara son vermedikleri taktirde, daha kuvvetli bir devle­
tin taarruz tehlikesine maruz kalabileceklerini ihtar etmiştir.

492 Galia Golan, a.g.e, s. 49-50.


493 Oma Almog, a.g.e s. 1 0 1 .

1 97
S Ü P E R G Ü Ç L E R İ N O R TA D O GU M Ü C A D E L E S İ

Sovyet Başbakanı Bulganin, İngiliz v e Fransız Başbakanları


Sir Anthony Eden ve Guy Mullet'e gönderdiği notalarda "Te­
cavüzü ezmek ve Mısır'da harbe son vermek için her çareye te­
vessül etmek azmindeyiz " demiş ve kuvvet ihtimaline gidebi­
leceğini belirtmiştir494• Bulganin, Eden ve Mollet'e gönderdiği
notada ayrıca şunları söylemiştir: ''Eğer bütün modern tahrip
silahlara sahip daha kuvvetli devletler, İngiltere 'ye taarruz et­
miş olsalardı, bu memleketin hali ne olurdu. Bu devletler deniz
veya hava kuvvetlerini İngiliz kıyılarına sevk etmeksizin, başka
vasıtalarla bu arada füzelerle harbi İngiliz topraklarına götüre­
bilirler. Eğer Fransa ve İngiltere 'ye karşı füzeler kullanılmış ol­
saydı bunu barbarca bir hareket diye vasıflandırırdınız fakat he­
men hemen silahsız bir durumda olan Mısır'a karşı İngiltere ile
Fransa 'nın girmiş oldukları hareketin bundan farkı nedir?" Bul­
ganin, İngiltere'yi aklıyla hareket etmeye davet ederek şöyle
devam etmişti: ''Mısır'a karşı girişilen harp diğer memleketlere
de sirayet edebilir ve üçüncü bir dünya harbi mahiyetini ala­
bilir. " Bu konuşmaların ardından Sovyet Dışişleri Bakanı Di­
mitri Şepilov, BM nezdindeki Sovyet delegasyonunun sevk ve
idaresini şahsen ele almak üzere New York' a gitmiştir. BM
Genel Kurulu ise İngiltere, Fransa ve İsrail'in Mısır'a karşı gi­
riştikleri askeri harekatı bir ateşkesle sonuçlandırmak için bir
polis gücü teşkilatı kurulmasını kararlaştırmıştır. İngiltere ve
Fransa ise bir polis kuvveti kurulması teşebbüsünü memnun­
lukla karşıladıklarını beyan etmişlerdir495•

Sovyet Başvekili Bulganin İngiltere ve Fransa'ya verdiği


notada, Rusya'nın silah kullanarak kendilerini Mısır' dan çı­
karmaya hazırlanmakta olduğunu ihtar etmişti. Bulganin'in
bu konuda, İngiltere ve Fransa'ya yeni bir nota göndereceğini
bildirmiştir. Bunun üzerine yüksek kademeli İngiliz ve Fransız
kaynakları, Sovyet müdahalesinin uzak bir ihtimal olmadığını

494 Yeni Sabah Gazetesi, 6 Kasım 1 956, s. 1 .


4 9 5 Vatan Gazetes� 6 Kasım 1956, s. 5.

1 98
SÜVEYŞ KRİZİ

s öylemişlerdir. B azı gazeteler Moskova' nın Romanya veya


Suriye'yi üs olarak kullanarak, Mısır'a asker sevk etmeye ha­
zırlandığı hakkında rivayetler neşretmişlerdir. Bu arada, Sov­
yet Rusya'ya yaptığı ziyaretten dönen Suriye Cumhurbaşkanı
Şükrü El-Kuvvetli'ye yakın çevrelerden "Bizden her şey iste,
yalnız harp isteme" tarzında telkinlerde bulunulduğu şeklinde
haberler sızmıştır496• Diğer taraftan Şükrü El-Kuvvetli'nin, Sov­
yetler Birliği ziyareti münasebetiyle tertip edilen resmi top­
lantıda söz alan Sovyet Mareşal Voroşilov,''Bağımsızlığını ta­
mamen kazanabilmesi için Rusya 'nın Suriye 'ye yardıma hazır
bulunduğunu " öne sürmüştür497
Sovyetlerin işgal karşısındaki tutumları gayet sertleşmişti.
Zira o dönemde New York muhabirinin Moskova'dan aldığı
habere göre, Moskova' daki Mısır Elçisi, Kahire' den aldığı bir
talimatla Sovyet Hükumetine resmen müracaat ederek, Sov­
yet gönüllülerinin derhal Ortadoğu'ya gönderilmesini talep et­
miştir. Bu gönüllüler, Sovyet silahlı kuvvetleri arasından seçi­
lecek ve Sovyet silahları ile teçhiz edileceklerdi. Moskova' daki
Arap çevreleri de haberi teyit etmişlerdir. Mısır Elçisi Muham­
med ise "Şimdilik bu hususta herhangi bir şey söylemeye yet­
kili değilim " demiştir. Haber, Moskova radyosu tarafından da
okunmuştur498•

Sovyetlerin bu baskı ve tehditleriyle birlikte ABD'nin rolü,


İngiltere-Fransa ve daha sonra İsrail'in geri çekilmeleri sonu­
cunu doğurmuştur. Peki, bu kriz Sovyetleri nasıl etkilemiştir?
Sovyetler Birliği çok büyük ihtimalle, Ortadoğu krizine ABD
tepkisini bekletti ve nispeten ABD ile karşı karşıya gelmenin
hiçbir riskini almak istemedi. Kriz, askeri ve diplomatik olarak
üst düzeye gelinceye kadar beklediler. Çözüm görünüyordu ve
ABD, muhtemelen bu çatışmanın sonunu destekliyordu. 1 956
496 Vatan Gazetesi, 9 Kasım 1 956, s. ! .
4 9 7 Ulus Gazetesi, 4 Kasım 1956, s . ! .
498 Yeni Sabah Gazetesi, 1 5 Kasım 1956, s . ! .

199
S Ü P E R G Ü Ç L E R İ N ORTA D O GU M Ü C A D E L E S İ

Savaşı'nın temel faydalanıcısı Sovyetler olmuştur. İngiltere ve


Fransa çözümsüz bırakılmıştır. Bölgede etkileri de görsel olarak
son bulmuştur. ABD, müttefiklerinin hücumuna bir derece ka­
tılması gerekiyordu. Aksine onlara karşı zayıf bir müttefik gibi
davrandı. Sovyetler Birliği, yine de günü kurtarmıştı ve düş ­
manlıklara bir son getirmişti. Genel olarak, üçüncü dünyanın
şampiyonu olarak ortaya çıkmıştı. Mısırlılar, Sovyet teşebbü­
sünü Batı'nın politik yenilgisi olarak ele aldı. Mısır basını, Sov­
yet tehditlerini rapor eden hiçbir yorumda bulunmadığı gibi
Moskova'ya karşı herhangi bir şükran duygusunu da ifade et­
medi. İkinci olarak Mısırlılar, Sovyetlerin gecikmesini ve krizde
hareketsizliğini eleştirdiler. Nasır, bununla ilgili olarak kamu­
oyuna açıklamalar yaptı. Örneğin Sovyetler Birliği'nin kara­
rını vermesi için 9 gün beklediklerini söyledi. Onun takip­
çisi Enver Sedat, daha sonra Moskova ile olan antlaşmazlığın
bu dönemde başladığını ve bu krizi sonlandırmada temel rolü
ABD'nin oynadığını söyledi. Haykal ise aynı şeyleri rapor etti.
O da 1 950'lerin sonlarında Sovyet-Mısır ilişkisinde bozulma­
nın bir başlangıcı olduğunu söyledi. Üçüncü olarak da Arap­
lar, şimdi Sovyet önceliklerinin farkındaydılar. Süveyş Krizi'nin
bölgede bazı insanların gözünde başka bir sonucu da Eisen­
hower Doktrini'dir ki bu da güçlü bir ABD yaptırımını böl­
gede oluşturmuştur499•

3. 1. 1.5.1. Kriz Karşısında ABD'nin Tutumu

Süveyş Krizi, Washington'un Ortadoğu politikasını ta­


mamıyla değiştirmiştir. Süveyş Krizi ve sonrasında yaşanan­
lar, ABD'yi ilk kez İngiltere ve Fransa'nın yerini almaya yö­
nelten temel bir güç oldu. ABD'nin Sovyetler Birliği ile İngiliz,
Fransız ve İsraillilerin Mısır' a olan hücumlarının durdurulması

499 Galia Golan, a.g.e, s. 50-53.

200
SÜVEYŞ KRİZİ

için birleştiğinde, Eisenhower idaresi Moskova' dan endişelen­


mişti500. Nitekim Bulganin, İngiltere ve Fransa'yı uyaran ulti­
matomunun ardından, Eisenhower' a da bir mektup göndere­
rek, onu bir üçüncü dünya savaşı çıkma olasılığı konusunda
uyarmıştı. Daha da önemlisi Bulganin, saldırganlığı örılemek
üzere Sovyetler Birliği ile ABD'nin BM ilkeleri uyarınca böl­
geye ortak müdahalede bulunmalarını önerdi501.

Bulganin'in bu önerisi karşısında, Başkan Eisenhower


da 1 1 Kasım 1 956 tarihinde şu cevabı vermiştir: "Sizin bana 5
Kasım 'da göndermiş olduğunuz mesaja referans veriyorum. Ya­
kındoğu 'daki savaş, ABD 'nin çabalarıyla sona getirilmiştir. Ba­
rışın tamamen bölgede restore edilmesi gereklidir ve bu durumu
burada bozacak herhangi bir eylem yapılmamalıdır. Sizin öneri­
nize bağlı olarak ABD, Mısırdaki savaşı durdurmak için kendi
askeri güçlerini Sovyetlerle bir araya getirecektir. Bizim görüşü­
müz, ne Sovyetler Birliği ne de diğer askeri güçler Ortadoğu böl­
gesine girmemelidir. Böyle bir eylem yapıldığında doğrudan doğ­
ruya BM, Mısırdaki bütün güçlerin Mısır'dan çekilmesi çağrısını
yaptığı sonucuna karşı çıkmış olacaktır. Bu şartlar altında yeni
güçlerin girişi BM şartlarını sarsacaktır ve bu bütün BM üye­
lerinin buna ABD'de dahil olmak üzere böyle bir çabaya karşı
çıkma görevi olacaktır. Sizin Sovyet askeri birliklerinin Macaris­
tan halkına karşı aldığı tedbirle BM'nin hedefleri ve temel pren­
siplerini ortadan kaldırmak zordur. Sizin bana 7 Kasım tarihli
mektubunuz bu trajik durumu derin bir şekilde hayal kırıcı ola­
rak vermiştir. Sovyet Hükumeti şimdi BM'nin çözümünü yürü­
tecektir. Macaristan konusunda ve bu barışın oluşumuna dik­
kate değer derecede katkıda bulunacaktır''5°2•
500 Robert D. Schulzil)ger. 'The Impact of Suez on United States l\!iddle East Policy,
(1917-1958)"", The Suez-Sinai Crisis 1956, (Edit: Selwyn ilan Troen and Moshe She­
mesh), Ben Gurion University of the Negev, London. 1 990, s. 1 89.
501 Haluk Gerger, a.g.e, s. 146.
502 FRUS, 1955-1957, Vol. XVI, s. 1 1 1 1 - 1 1 1 2.

201
S Ü P E R G Ü Ç L E R İ N O R TA D O G U M Ü C A D E L E S İ

ABD Hükumeti, şüphesiz yükselmekte olan tansiyonun


ve bölgedeki savaş riskinin farkına varmıştı. Ancak Washing­
ton bu duruma tamamen farkında olmadan yakalanmıştı.
ABD, olayların akışını engellemeye çalıştı503• Çünkü bu du­
rum, Eisenhower'ın başkanlığında bir krize sebep olmuştu.
Eisenhower, ekonomik ve politik baskı uygulayarak Süveyş
Krizi üzerinde barışçıl bir çözüm kurmaya çalıştı504• ABD 'nin
bu konuda kullanabildiği en başarılı araç fınansal yaptırım
idi505• Yaşanan gelişmeler ve Eisenhower'ın seçim dönemine
denk gelmesi, ABD 'ye büyük bir sorumluluk yüklüyordu.
Eisenhower'ın korktuğu başına gelmişti, Sovyetlerle bir nük­
leer savaş olasılığının ciddi biçimde ortaya çıkması, saldırının
bütün dünyada tepkiyle karşılanması, Arap dünyasındaki ge­
nel öfke ve nefret dalgası, müttefiklerinin kendisinden gizle­
yerek bütün Batı çıkarlarını tehlikeye atmaları, Eisenhower'ı
korkutmuş ve kızdırmıştı. Gelişmelerin artık İngiltere ve
Fransa'yı yani e ski sömürgecilerin bölgedeki ve dünyadaki
güç ve prestijlerini onarılamaz bir biçimde zedelediğini de
gören ABD yönetimi, ipleri eline almaya karar verdi. Yöne­
tim, hem İsrail'e hem de İngiltere ve Fransa'ya ağır baskılar
ve tehditler yöneltmeye başladı. Onların ipiyle kuyuya inmek
istemeyen ABD, aynı zamanda İngiltere ve Fransa'yı bölge­
den silme kararı da alıyordu506•

ABD, İngiltere ve Fransa'ya eğer askeri bir güç gönderir­


lerse yalnız kalacakları uyarısında bulunmuştu. Washington
bu arada Nasır'ı zayıflatıp izole edecek bir planı da uygula­
maya çalıştı. Aslında ABD ve Nasır arasındaki balayı döne­
minin sona ermesine rağmen ABD, Mısır' a yönelik bir askeri

503 Alfred Atherton, "The United State and The Suez Crisis The Uses and Limits of Dip­
lomacy", The Suez-Sinai Crisis 1956 (Edil: Selwyn ilan Toren and Moshe Shemesh),
Ben Gurion University of the Negev, London, 1 990, s. 200.
504 Robert A. Divine, Eisenhower and Cold War, Oxford University Press, New York,
1 9 8 1 , s. 79.
505 Oma Almog, a.g.e, s. 1 0 1 .
5 0 6 Haluk Gerger, a.g.e, s. 146.

202
SÜVEYŞ KRİZİ

harekete karşıydı. Bunun nedeni ise böyle bir hareketin Nasır'ın


destek aldığı Arap dünyasını bir araya getireceğinden endişe
etmesiydi. ABD, Sovyetlerin ortak harekat teklifıni de reddetti.
ABD ve Sovyetler arasında farklı amaçlar vardı ve ABD, Sov­
yet müdahalesine karşı uyarıda bulundu. Sonuçta, 6 Kasım' da
İngiliz ve Fransızlar geri çekilme niyetlerini bildirdiler ve ara­
lık ayının sonunda Mısır' daki güçlerini geri çekeceklerini söy­
lediler507. Eisenhower yönetiminin İngiltere, Fransa ve İsrail'e
muhalefeti, Arap dünyasında ABD prestijini az da olsa yük­
seltmişti508.

Hem İngiltere'nin hem de Fransa'nın kabul etmiş olduğu


ateşkes haberi, Beyaz Saray tarafından büyük bir memnuni­
yetle karşılandı. Başkan, derhal Anthony Eden' e telefon ede­
rek İngiltere ve Fransa'nın Süveyş 'ten çekilmelerinin hızlandı­
rılmasının önemini vurguladı ve Eisenhower bu durumu şöyle
açıkladı: "Bu acil meseleler Mısır'a bir fırsat verecek ve Sovyet­
leri Arap dünyasına davet edecektir" Eden, BM barışı koruma
gücü olarak hemen geri çekilecekleri sözünü vermişti. Nitekim
Eden, ''Aksi taktirde korkarım ki, kızıl çocuk aslan payını ta­
lep edecektir" demiştir. Eğer Eisenhower'ın Süveyş Krizi'ni ele
alış şekli, Avrupa'lı devletleri sömürgeci olarak gösteriyorsa,
Eisenhower ve onu takip edenlerin son 1 5 yılda izledikleri po­
litikalar da ABD'nin bu devrimi uzun ömürlü olarak görme­
diklerini kanıtlıyordu. Eisenhower' dan Nixon' a kadar, Beyaz
Saray'ın tüm görevlileri Nasır ile uğraşıyordu. Askeri tehdit­
leri, ekonomik ödüllerle bir araya getirerek Nasırizmden kur­
tarmak istiyorlardı. Bu ekonomik yardımlar böylece Batı reji­
mine sığınak olacaklardı509

Eisenhower yönetimi, Süveyş ' in üç temel sorunu oldu­


ğuna inanıyordu:

507 Alfred Atherton, a.g. m, s. 200-203.


508 James R. Vaughan, The Failure of American and British Propaganda in The Arab
Afiddle East, 1 945-1 957, Palgrave Macmillan, New York, 2005, s. 229.
509 Douglas Little, a.g.e, s. 1 80- 1 8 1 .

203
S Ü P E R G Ü Ç L E R İ N O R TA D O G U M Ü C A D E L E S İ

1 . ABD, diğer dış güçlerden Ortadoğu' da daha büyük bir


etkiye sahipti.
2. Arap Ortadoğusu'nda komünizm temel problemdi.
3. Mısırlı lider Cemal Abdülnasır, bir Sovyet ajanıydı.
Süveyş'ten sonra ABD politikacıları, maksatlı olarak Arap-
İsrail çatışmalarını görmezden gelmeyi tercih ettiler. Washing­
ton, komünizm tehdidine odaklanarak Ortadoğu'yu ABD'ye ba­
ğımlı biçimde yeniden modellendirmeyi umuyordu. İngiltere,
Fransa ve İsrail'in Mısır işgalini başarılı bir şekilde durdurduk­
tan sonra ABD, Avrupalıları zayıflattı. Aynı zamanda ABD'li
diplomatlar bir ateşkes isteyerek, BM' de Sovyetlere katılmak­
tan pişman oldular. 1 956'nın sonlarında Mısır Başkanı Nasır,
savaşı durdurmada Moskova'ya ABD' den fazla kredi verdi. Ei­
senhower, Dulles'a şunları söyledi: "Biz Nasır'ı şeytani bir etki
olarak görüyoruz". Bu yüzden ABD, Arap devletlerini Nasırizm
tehlikesine karşı uyarmak istedi. 1 955-1 956' da Eisenhower ve
Dulles, Nasır'ın negatif görünüşünü tespit etmişlerdi ve Mı­
sır lideri hakkındaki görüşlerini değiştirmediler. Her ne kadar
İngiliz, Fransız ve İsrail saldırılarına karşı Mısır rejimini ko­
rusalar da ABDli diplomatlar, Nasır'ın bağımsızlığından veya
bağımsız hareket etmesinden hoşlanmadılar. Nitekim Nasır'ın
Sovyetlerle kurduğu yakınlık, yine Asvan Barajı'nda Sovyet­
lerin desteğini ve Çek silah antlaşmasını kabul etmesi, Çin'i
tanıması Dulles'i rahatsız eden adımlardı. Washington'a göre
Araplar, Nasır'ın arkasında ABD'nin dileklerine ve ilgi alanla­
rına çok az bir ilgi göstereceklerdi. Bu anlamda Eisenhower ve
Dulles'ın Nasır ile ilgili düşüncesi, Süveyş Savaşı'nı planlamış
olan İngiliz ve Fransız liderlerden biraz farklı idi510•

510 Robert D. Schulzinger, a.g. m, s. 189- 1 9 1 .

204
SÜVEYŞ KRİZİ

3.1. 1.6. Süveyş Savaşı'mn Sonuçları

Süveyş Savaşı'nda Mısır, üçlü saldırı karşısında çok zor du­


rumda kalmış, ABD ve Sovyetlerin baskısıyla da bu üçlü sal­
dırı Mısır'ın geri çekilmesi ile son bulmuştur. Ancak bu du­
rum Mısır'ı dolayısıyla da Nasır'ı adeta göklere çıkarmıştır.
Nasır, Mısır' da ve Arap dünyasında dillere destan bir za­
fer elde etti. 'Süveyş Kanalı kriziyle' John Bodeau'ya göre böl­
gesel bir kahraman olarak Nasır, aniden Ortadoğu'nun ufkunu
doldurdu. Gerçekten de Arap şehirleri, yaygın bir biçimde Batı
karşıtı gösteri ve ayaklanmalara sahne olmuştu. Irak, Suriye
ve Suudi Arabistan' daki petrol boruları sabote edilmişti. Halk,
İngiliz ve Fransız mallarını boykot için güçlü bir çaba harcadı.
Suriye ve Suudi Arabistan, İngiliz ve Fransa ile ilişkilerini kesti.
Nasır'ın Arap dünyasındaki en büyük rakibi Nuri Said, Mısır'a
yapılan saldırıyı önceden öğrenmiş ve İngilizlerle görüşüp on­
ların yandaşı olmuştusıı .
B u savaşın Nasır'ın zaferiyle sonuçlanması, Ortadoğu'daki
Batı aleyhtarı güçlerin durumunu da oldukça kuvvetlendir­
miş olmaktaydı512• Nasır bundan sonraki süreçte Kanal soru­
nunun kendisine getirmiş olduğu prestiji de arkasına alarak,
Arap Ortadoğusu'nda milliyetçilik rüzgfuı.nın daha hızlı esme­
sini sağladı. Rusya ile de yakınlaşan Nasır'ın bu yaklaşımı da
kısa sürmüştür. Nitekim Süveyş Krizi Ortadoğu' da Sovyetleri
daha da güçlendirmiştir dememiz, uzun vadede doğru değil­
dir. Çünkü daha önceden de belirttiğimiz gibi Enver Sedat, Sü­
veyş Krizi'ni, Sovyetler ile Mısır arasındaki ilk ciddi kriz ola­
rak görmüştür.
1 956' da meydana gelen Süveyş Kanalı Krizi'nin en büyük
sebebi Bağdat Paktı'ydı. Ancak bunun yanı sıra Mısır'ın Bağ­
dat Paktı'na katılma korkusunu taşıyan İsrail, Abdülnasır'ın
5 1 1 Adid Davişa, a.g.e, s. 1 1 2.
5 1 2 Türel Yılmaz, a.g.e, s. 106.

205
S Ü P E R G Ü Ç L E R i N O R TA D O G U M Ü C A D E L E S İ

tepkisini çekmek için Gazze'ye saldırmıştı. Bu saldın karşısında


aradığı desteği Batı' dan görememesi de Nasır'ın Moskova'ya
yönelmesi sonucunu doğurmuştur. Tüm bunlar, Mısır'ı ABD
ekseninden uzaklaştırarak Sovyet eksenine yakınlaştırmıştır513•
Diğer önemli bir sonuç ise Süveyş Buhranı, iki savaş arası
( ı 9 1 9- 1 93 9) dönemden beri Ortadoğu' da başlıca söz sahibi
olan iki Batılı ülkenin durumunda önemli bir değişiklik yap­
mıştır. İngiltere ve Fransa'nın Ortadoğu' dan kesin olarak çekil­
melerinde, 1 956 Süveyş Krizi bir dönüm noktası teşkil etmiş­
tir. İngiltere ve Fransa' dan boşalan yeri, bir başka Batılı büyük
devlet yani ABD doldurmak isteyecektir. Nitekim ABD, İngil­
tere ve Fransa'nın saldırı hareketini desteklememiş ve 'fren­
leyici' bir rol oynamaya çalışmıştır. Öte yandan ABD'nin bu
saldırıyı tasvip etmeyişi, Sovyetler Birliği' nin de İngiltere ve
Fransa'ya karşı sert çıkışım adeta kolaylaştırmıştır514• Süveyş
Krizi, Sovyetler Birliği'nin Ortadoğu'daki konumunu daha da
güçlendirmiştir515•
ı 956 Süveyş Buhranı, eski emperyalistlerin dünya çapın­
daki rolünün sona erdiğini, artık dünya politikasındaki başrol­
lerin ABD ve Sovyetler Birliği tarafından oynanacağım göster­
miştir. Süveyş Buhranı'nda ortak bir tavır içine girmiş gözüken
ABD ile Sovyetler Birliği'nin bu çıkar kesişme noktasından he­
men sonra ayrılıkları da başlıyordu. İkisi de bundan böyle de­
ğişik güçlerin arkasında yer alarak Ortadoğu' da karşılıklı mev­
zileneceklerdi. İngiltere'nin ise bölgedeki rolü, kesin olarak
1 958' de Irak' ta ihtilalin patlak vermesi üzerine sona erecekti516•
Süveyş Buhranı, Soğuk Savaş'ın Ortadoğu'daki temsilci­
lerini tam olarak ortaya çıkarmıştır. Belirtildiği gibi ABD ve
5 1 3 Thomas A. Bryson, Alakatü 'd-Diblumasiyyeti'l-Emerikiyye Maa 'ş-Şarki'l-Evsat 1 784
- 1 9 75, Terceme: Daru Tallas, Dımaşk, 1985, s. 465-466.
514 Ömer E. Kürkçüoğlu, a.g.e, s. 90.
5 1 5 Mehmet Şahin, "Ortadoğu İle İlişkiler", Türk Dış Politikası (191 9-2008), (Edit: Haydar
Çakmak), Platin Yayınları. Ankara, 2008, s. 49 1 .
5 1 6 Cengiz Çandar, Ortadoğu Çıkmazı, Seçkin, lstanbul, 1 988, s . 26.

206
SÜVEYŞ KRİZİ

Sovyet Rusya görünürde birlikte hareket etmiştir. Hatırlaya­


cağımız üzere, 1 948 Arap-İsrail savaşında ve hatta İsrail'in ta­
nınmasında da ABD ve Sovyetler birlikte hareket etmişlerdir.
ABD, Sovyetlerin girişimi ile Ortadoğu'da etkirıliğini arttır­
maya başlamıştır. Nitekim daha öncesinde planlarını İngiltere
aracılığıyla devam ettiriyordu. Ancak Ortadoğu Komutanlığı
ve sonucundaki Bağdat Paktı'nın İngiliz başarısızlığıyla sonuç­
lanması, İngilizlerin bölgede dönemini tamamladığı anlamına
gelınişti ve son olarak da Süveyş Buhranı ile kendi eliyle İn­
giltere, Ortadoğu defterini kapatmıştır. Süveyş Buhranı, Sov­
yetlerin gücünü bölgede arttırmıştır. Ancak bu geçici bir güç
kazanımıdır. Nitekim Mısır giderek Sovyetlerden uzaklaşacak
ve ABD ile bitirdiği balayına yeniden başlayacaktır.

3.2. Eisenhower Doktrini

1956 Süveyş Savaşı'nın en önemli sonuçlarından bir ta­


nesi, Eisenhower Doktrini'nin ortaya çıkmasıdır517• Süveyş son­
rasında Eisenhower yönetimi, fırsatlar ve sorunlarla karşı kar­
şıyaydı. İngiltere'nin bölge politikasında etkin, hatta belirleyici
bir güç olarak nihai ve fiili tasfiyesi, ABD'nin tek hegemon güç
olarak bölgede aktifleşmesini getirmiş, bir yandan da onu sır­
tındaki bir yükten kurtarmıştır. İngiliz sorunu ve Süveyş, Batı
ile Araplar arasında temel bir antlaşmazlık konusuydu ve iliş­
kilerin iyileştirilmesi önünde engeldi. ABD'nin Mısır ve Suriye
ile ilişkilerinde ise bu sorun, İsrail sorunuyla birlikte karşılıklı
diyaloğu zehirleyen başlıca etmen durumundaydı. ABD'nin
perspektifinde savaşta üçlü çeteye karşı çıkmış olmak, BM' de
ateşkes lehine oy kullanmak, işgalcilerin askerlerini geri çek­
melerinde aktif rol almış bulunmak, ABD'nin Arap dünyasın­
daki prestijini arttırmış, eski sömürgecilik anlayışı ile özdeş­
leşmesine son vermişti. Bu durum bölgede yeni inisiyatifler
5 1 7 Türel Yılmaz, a.g.e, s. 106.

207
S Ü P E R G Ü Ç L E R İ N O R TA D O G U M Ü C A D E L E S İ

alma bakımından ABD'ye bir manevra imkanı vermekteydi.


Ne var ki ABD hesaplarının karşısında ciddi engeller de söz
konusuydu, her şeyden önce 'Sovyet gücü ve faktörü' artık
bölgede etkin bir konumdaydı51 8 •
Eisenhower, Ortadoğu'nun zamanla istikrarsız bir bölge
haline geldiğini belirttikten sonra, bu istikrarsızlığın uluslara­
rası komünizm tarafından daha da arttırıldığını ve kullanıldı­
ğım öne sürüyordu. Eisenhower "Rusya 'da Çarlık devrinde de,
Bolşevikler devrinde de yöneticilerin daima Ortadoğu bölgesini
ele geçirmeye çalıştıklarını " ve Sovyetler Birliği'nin bu bölge­
den kendisine bir saldırı yönelmeyeceğinden eınin olmasını,
ABD'nin hiçbir zaman böyle bir şey düşünmediğini belirtmiş­
tir. ABD Başkanı, Sovyetler Birliği'nin Ortadoğu'da ekonomik
çıkarı olmadığını da iddia etıniş ve 1 955 yılında Süveyş Kanalı
trafiğinin 31 'inden de daha az bir kısmının Sovyetler tarafın­
dan kullanıldığım söyleıniştir. Eisenhower, Sovyetler Birliği'nin
Ortadoğu'nun temel zenginlik kaynağı olan petrole de ihtiyacı
olmadığım çünkü kendisinin petrol ihraç eden bir ülke oldu­
ğunu sözlerine ekleıniş, bu nedenlerle Sovyetlerin Ortadoğu'ya
karşı ilgisinin tamamen politik amaçlardan doğduğunu öne
sürmüştür. Ortadoğu'nun stratejik önemine dokunan Eisen­
hower, Sovyetler Birliği'nin bölgeyi, bu özelliği nedeniyle de
ele geçirmek istediğinin üzerinde durmuştur519•
Diğer bir faktör de Nasır'ın kararlı, gözü pek, atılgan ve
manevra yeteneği yüksek politikaları, onu 'eli bükülmez' ve
yok sayılınaz bir olgu olarak bölge denklemine sokmuştu.
ABD'nin karşısında, artık ciddiye alınması gereken bölgesel
bir muhalefet vardı. Nasır, sadece bölgenin en önemli ülkesi
olan Mısır rejiıninin ve devletinin cisirnleşıniş hali değil, aynı
zamanda ideolojik bir güç, bütün bölgede kitleleri harekete ge­
çirme, seçkinlerinin derinden temsil ettiği 'Arap milliyetçiliği'
5 1 8 Haluk G e rge r, a.g.e, s . 1 55 .
5 1 9 Ömer E. Kürkçüoğlu, a.g.e, s. 1 1 5.

208
SÜVEYŞ KRİZİ

ile artık b ir maddi güçtü. O dönemde, bütün Arap ülkelerinde


tam bir ulusal uyanış ve buna bağlı olarak doruğa ulaşan yı­
ğınsal seferberlik hali hakimdi. Bu her ülkedeki Batılı güçleri
felç etmekte; buna karşılık antiemperyalist, komünist milli­
yetçi, tarafsız hareket ve örgütlenmeleri güçlendirmekteydi.
İngiltere'nin gerilemesi, bir yandan ABD'nin önünü açıyordu
ama öte yandan da Batı açısından bölgede sahip olduğu bilgi,
kültürel ve kişisel, kurumsal bağlar birikiminin azalması so­
nucunu da doğuruyordu520• Bu nedenle Eisenhower, danışma­
dan hareket ettikleri için İngiltere ve Fransa'ya karşı öfkeliydi.
Çünkü Doğu Avrupa politikaları nedeniyle Sovyetlerin dünya
kamuoyunda sahip olduğu olumsuz görünümün etkisini azalt­
tıkları için de kızgındı. ABD memnuniyetsizliğinin bir diğer
nedeni, İngilizlerin ve Fransızların Soğuk Savaş'ın dünyadaki
yerlerini bilmemeleriydi. Burada sadece iki süper güç vardı ve
doğu-batı bölünmelerinin batı kanadındaki tüm öneınli karar­
lar Washington' dan alınıyordu521•
ABD stratejisi, işte bu yeni durum çerçevesi içinde şekil­
lenmekteydi. Amaçlar belliydi: Her şeyden önce iki tecrit ala­
nının, Ortadoğu ulusalcılığıyla Sovyetler Birliği'nin buluşması
ve böylece ikili tecridin birden kırılmasının önü mutlaka ke­
silmeliydi. İkinci olarak; bölgede petrolün Avrupa'ya akması
ve Batı tarafından denetiminin sürdürülmesi, Sovyet Bloğu'na
da kapalı tutulması. Üçüncü olarak; Batı'ya yakın rejimler
ve kesimler cesaretlendirilmeli, güçlendirilmeli, ABD deste­
ğine olan güvenlerini yitirmemeliydiler. Batılı güçler destek­
lenirken Irak, Ürdün, Suudi Arabistan, Libya ve hatta Mısır,
Eisenhower'ın deyişiyle "Havuç da sopa da elde tutularak': Batı
yörüngesi içinde tutulmaya çalışılmalı; Mısır ve Suriye dire­
nirse tecrit edilerek baskı altında tutulmalıydı. Bu iki ülkenin
520 Haluk Gerger, a.g.e, s. 156.
521 Rashid Khalidi, Sowing Crisis (The Cold War and A merican Dominance in the Middle
East), Beacon Press, Baston, 2009, s. 26.

209
S Ü P E R G Ü Ç L E R İ N O R TA D O G U M Ü C A D E L E S İ

Batılı cepheye ilhakından vazgeçilmemeliydi. Bunun yolu da


Nasır'ın etkisizleştirilmesinden, mümkünse tasfiye edilmesin­
den geçiyordu522• Görüldüğü üzere, ABD'nin hedefi Sovyet­
ler ve Nasır idi. ABD'nin bu doktrini, saydığımız sebepler dı­
şında önemli bir sebepten dolayı da ilan ettiği görülmektedir.
Nitekim bu doktrin ile Bağdat Paktı ve üyelerinin dağılması
da önlenecekti. Kısacası Eisenhower Doktrini, bir ihtiyaçtı ve
ABD' den beklentileri olanlar vardı. Bu yüzden Başkan Eisen­
hower, 5 Ocak 1 957 'de Eisenhower Doktrini olarak adlandırı­
lacak olan mesajını kongreye sunmuş ve şu hususlarda ken­
disine yetki verilmesini istemiştir:523
1 . ABD Hükumeti, Ortadoğu için askeri yardım ve işbir­
liği programları hazırlamak ve bu yardımdan faydalanmak ar­
zusunda bulunacak bütün ülkeleri ya da ülkeler topluluğuyla
işbirliği yapmak yetkisine haiz olmalıdır;
2. ABD'nin Ortadoğu ile ilgili askeri yardım program­
ları, komünizm tehlikesine karşı yardım isteyecek herhangi
bir devletin toprak bütünlüğünü ve siyasi bağımsızlığını ko­
rumak amacıyla gerekirse ABD silahlı kuvvetlerinin kullarııl­
ması hususunu da kapsamalıdır.
3. Karşılıklı Güvenlik Kanunu gereğince Ortadoğu için ik­
tisadi ve askeri yardımla ilgili 200 milyon dolarlık bir mebla­
ğın 1958-59 yıllarında nasıl kullarıılacağını kararlaştırmak yet­
kisi hükumete bırakılmalıdır524• Komünistlere karşı mücadele
eden ülkelere, silah ve lojistik destek başta olmak üzere her
türlü destek verilmelidir525•
Eisenhower Doktrini'nin bilhassa Ortadoğu' da ABD askeri­
nin kullanılmasına dair kısmı, kongrede büyük tartışmalara se­
bep oldu. Buna rağmen Temsilciler Meclisi, senatoda 5 Mart'ta
522 Haluk Gerger, a.g.e, s. 1 56.
523 Türel Yılmaz, a.g.e, s. 107.
524 Mehmet Gönlübol, a.g.e, s. 310.
525 Aliyyüddin Hilal, Emerika ve'l-Vahdetü '/-Arabiyye: 1 945-1 986, Beyrut, 1 989, s. 138.

210
SÜVEYŞ KRİZİ

yapılan oylamada çoğunluğu alarak Eisenhower Doktrini'ni


kabul etmiş ve Başkan'a istediği yetkileri vermiştir526•

3.2. 1. Eisenhower Doktrini'nin Sonuçları

Doktrin, ABD dış politikasında iki açıdan önemli bir ge­


lişmeyi ifade etmekteydi:
1. Bu doktrin ile ABD, Ortadoğu bölgesi ile bağlantısını
önemli oranda genişletmiş oluyordu.
2. Eisenhower Doktrini ile ABD, Süveyş Savaşı sonunda
İngiltere ve Fransa'nın bölgede bıraktığı boşluğu dolduruyor
ve Ortadoğu'ya girmeye çalışan Sovyetler Birliği'nin karşısına
doğrudan doğruya kendisi çıkıyordu527
Eisenhower Doktrini'nin kabulünden kısa bir süre sonra
1 2 Mart'ta ABD Hükfuneti, Başkan'ın Ortadoğu sorunlarındaki
özel yardımcısı James P. Richards başkanlığındaki bir heyeti
doktrini izah etmek üzere Ortadoğu devletlerine göndermiş­
tir. ABD temsilcisi Richards aynı gün yaptığı basın toplantı­
sında şöyle konuşmuştur: ''Doktrini kabul eden memleketlerin
beynelmilel komünizmle mücadelede bize iltihaktan gayrı hiç­
bir mesuliyetleri olmayacaktır. Fakat her yardım programında
olduğu gibi bunun da bir takım kaideleri olması tabiidir. " Ric­
hards basın toplantısında bir Ortadoğu devleti olarak, İsrail'in
de bu programdan faydalanabileceğini ve bir Ortadoğu devleti
yardım istediğinde ABD'nin yalnız silah ve malzeme vererek
değil, silahlı kuvvetler ile de yardıma koşacağını belirtmiştir528 •
Eisenhower Doktrini'nde birleşik bir Arap birlikteliği
yoktu. Arap devletleri, daha önceki Batı politikalarına karşı eği­
limlerinde olduğu gibi doktrine karşı da önceden belirlenmiş
çizgiler etrafında ayrılmışlardı. Arap devletlerini Eisenhower
526 Fahir Armaoğlu,20. Yüzyıl Siyasi Tarihi (1914- 1 980), s. 503.
527 Türel Yılmaz, a.g.e, s . 1 08.
528 Mehmet Gönlübol, a.g.e, s. 3 1 2 .

211
S Ü P E R G Ü Ç L E R İ N O R TA D O G U M Ü C A D E L E S İ

Doktrini'ne karşı olan reaksiyonlarında, Yenilikçi ve Muhafa­


zakar Grup olarak ikiye ayırabiliriz.
Muhafazakar Grup: Batı yanlısı muhafazakar Arap hükfunetleri
Eisenhower Doktrini'ni iyi karşılayan tek Arap grubuydu. Bu
grup, 1 957' de Irak-Lübnan-Ürdün-Suudi Arabistan-Basra Kör­
fezi ve Arap şeyhlikleri tarafından oluşturulmuştu. Bu ülke­
ler en zengin petrol üreticisi ülkeler arasındaydı ve petrol re­
zervleri dünyanın en geniş rezervleri olarak görülüyordu. Bu
ülkelerin yöneticileri, çoğunlukla Batı güçleriyle güçlü kişisel
bağlar kurmuşlardı. Böylelikle Arapların çıkarlarını en iyi şe­
kilde Batı ile olan dostane ilişkilerle sürdürülebileceğini düşü­
nüyorlardı ve Sovyetlerin bölgeye girmesinden, böylece böl­
gedeki yenilikçi rejimlerin yükselmesinden korkuyorlardı529
Bu gruptan doktrini kabul ettiğini ilk ilan eden ülke, 6 Ocak
tarihinde Lübnan olmuştur. Lübnan, bu hareketi ile şimdiye
kadar takip ettiği tarafsızlık politikasını terk etmiş oluyordu.
Lübnan'ın arkasından Pakistan, Irak, Türkiye ve Yunanistan
Eisenhower Doktrini'ni kabul ettiklerini açıkladılar. Bunlar­
dan sonra Afganistan, Libya, Tunus, Fas ve en sonunda ise İs­
rail bu doktrini kabul ettiklerini bildirdiler530• İsrail, tereddütlü
olarak Eisenhower Doktrini'ni onayladığını söyledi. Böylelikle
ABD'nin baskısını durduracağını umut ediyordu531 • Birçok İs­
rail gazetesine göre, plan yeni bir Sovyet-ABD mücadelesi ya­
ratacak ve İsrail'i ortadan kaldırmak isteyen 'saldırgan milli­
yetçilere' güç kazandırabilecekti532•
Yenilikçi Grup: Bu grup Mısır ve Suriye liderliğinde dokt­
rini tamamen reddetmiş ve doktrini Arap içişlerinde ve dış iş­
lerinde emperyalistlerin başka bir müdahalesi olarak görmüş­
lerdir. Bu grubun doktrine karşı eleştirileri şöyleydi:
529 Michael Yizhar, The Eisenhower Doctrine (The Case Study ofAmerican Foreign Policy
Formulation And Implementation), Michigan University, 1968, s . 130- 1 3 1 .
5 3 0 Fahir Armaoğlu, 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi (1914-1 980), s . 503.
531 Robert D. Schulzinger, a.g.m, s . J 98.
532 Oral Sander, Siyasi Tarih (19 18- / 994), lmp;e Kitapevi, Ankara, 2003, s. 307.

212
SÜVEYŞ KRİZİ

a ) Doktrin, direkt olarak komünizmden ziyade Mısır yeni­


likçi rejimine ve Suriye Sosyalist Baas rejimine karşıydı.
b) Doktrin, Arapların pozitif tarafsızlık ilkesine aykırıydı
ve bir soğuk savaş mücadelesinin onayına karşıydı.
c) Ortadoğu'da bir güç vakumu yoktu.
d) Bölgenin güvenliğine karşı tehdit komünizm değil, daha
ziyade emperyalizm ve siyonizmdi533•
Bu grubun içerisinde Eisenhower Doktrini'ne ilk sert tepki
Mısır'dan gelmiştir534• Ve bu reddetmenin Müslüman dünya­
sında Mısır için muhtemelen uzun ve sancılı olacağını göster­
miştir. Sovyet girişiminin herhangi bir tehlike olmadığını id­
dia eden Nasır, 10 Ocak'ta yaptığı konuşmada Eisenhower'ın
gerçek hedefinin asıl Arap milliyetçiliği olduğunu ve uluslara­
rası komünizm olmadığı konusunda ısrar etti. Dulles ise daha
farklı bir çözüm önererek aksinin söylenmesi şartıyla Mısır' dan
çıkacaklarını belirtmiş, Ortadoğu' da bir bağımsızlığı engelle­
meyecek ölçüdeki milliyetçilik akımını desteklediklerini vur­
gulamıştır. Dulles "Komünizme bağlı ideolojinin yolunu izleyen
ülkeler çok yakında kendilerini tecrit edeceklerdir ve ölecekler­
dir, Nasır'ın felsefesi de bununla sonuçlanacaktır" demiştir535•
Mısır'ın tepkisi bununla da kalmamıştır. Kahire radyosu 10
Ocak 1 957 tarihli yorumunda, ABD'nin '1ngiltere ve Fransa ta­
rafından Mısır'a karşı harekata girişildiği sırada neden müdaha­
lede bulunmak gereğini duymadığını " soruyordu. Arap ülkeleri,
"boşluğu doldurmak" fikrine de karşı çıkmışlardır ve eğer bir
"boşluk" söz konusuysa, bunu Arap ülkelerinin bizzat kendile­
rinin dolduracağını savunmuşlardır536• Bu konuda ayrıca Enver
Sedat, Mısır'ın hiçbir zaman ABD' den yardım istemediği gibi
ileride de istemek niyetinde olmadığını, yegane arzusunun bu
533 Michael Yizhar, a.g.e, s. 1 2 1 - 122.
534 Fahir Armaoğlu, 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi (1914- 1 980), s. 503.
535 Douglas Little, a.g.e, s. 1 8 !.
536 Ömer E. Kürkçüoğlu, a.g.e, s. 1 1 6.

213
S Ü P E R G Ü Ç L E R İ N O R TA D O G U M Ü C A D E L E S İ

memleket tarafından dondurulmuş olan 50 milyon dolar tu­


tarındaki parasının serbest bırakılması olduğunu beyan etmiş
ve "Emniyet ve istikrarı tehdit eden Mısır değil, kendilerini bü­
yük devletlere kuyruk yapan ve memleketlerini bu devletlerin
askeri üsleri haline sokanlardır" demiştir537•
Bu ifade ile Enver Sedat, Doktrine tepkisini göstermiş­
tir. ABD elçisi de muhtemelen Washington' dan gelen talimat­
lara dayanarak Abdülnasır ile konuşma tarzını değiştirmişti.
31 Mart 1 95 7 ' de Cumhurbaşkanı'nın baraj daki şehir dışı ko­
nutunda Abdülnasır, bu görüşmeden Kahire Sovyet elçisine
bahsetmişti. Abdülnasır'ın ABD ile ilişkilerini geliştirmesi ni­
yetinde olduğu sözlerini ABD elçisi, ABD Başkanı Eisenhower
adına şöyle cevaplamıştı: "Mısır yönetiminin Sovyetler Birliği'ne
yakınlığı sürerken, biz ne yardıma ne de ilişkilerin gelişmesine
yanaşırız. " Abdülnasır ise bu söz karşılığında: "ABD, bizi inti­
hara sürüklemektedir. Önce Sovyetler Birliği 'nin dostane ilişki­
lerinden vazgeçirecek sonra gırtlağımızdan tutup şartları dikte
ettirecek " demiştir538•
Mısır'ın arkasından Suriye de bu tepkiye katıldı. Bu iki
devleti Ürdün ve Suudi Arabistan takip ettiyse de, birkaç hafta
sonra Suudi Arabistan tutumunu değiştirerek, Eisenhower
Doktrini'ni "iyi ve müspet" bulduğunu bildirdi. Çünkü Suudi
Arabistan, İsrail konusunda bu devletlerle beraber gitmeye ha­
zırdı; lakin Sovyetler konusunda bu devletlerle bir adım bile
atmamaya kararlı idi. Nasır'ın Ürdün' de monarşiyi devirmek
için teşebbüsü, Ürdün'ün tutumunu da değiştirecek ve bu ül­
keyi Suriye-Mısır cephesinden ayıracaktı539• Nitekim 1 957 yı­
lının Nisan ayında Nasır yanlısı subaylar tarafından Ürdün' de
monarşinin devrilme olasılığı karşısında, Kral Hüseyin'in bu

537 BCA, Fon Kodu:030-01, Kutu No: l 27, Dosya No: 825, Belge No: l .
538 Yevgeni Primakov, a.g.e, s. 1 24.
539 Fahir Armaoğlu, 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi (1914- 1 980), s. 503- 504.

214
SOVEYŞ KRİZİ

ayaklanmaların uluslararası komünizm taraftarlarınca çıka­


rıldığını540 söylemesiyle Ürdün, Mısır cephesinden ayrılmıştır.
Şüphesiz ki Eisenhower Doktrini'ne en büyük tepki, Sov­
yetler Birliği'nden gelmiştir. 7 Ocak'ta yayınladıkları resmi bil­
diride, Eisenhower Doktrini'ni "Ortadoğu ülkelerini esaret altına
alma amacı güden bir tedbir''. "Amerikan tekelci kapitalizminin
militarist çevrelerinin Ortadoğu işlerine kaba bir müdahalesi" ola­
rak nitelendirmişlerdir541. Eisenhower Doktrini'ne karşılık Sov­
yet Rusya'nın Kahire Büyükelçisi Kiselef, Mısır ve diğer Arap
devletlerinin silahlı kuvvetlerini atom mermileriyle techiz et­
meyi teklif ettiği duyrulmuş ve Arap devletlerine karşı Sovyet
teklifinin Eisenhower'ın Ortadoğu'ya ait doktirine karşılık ol­
mak üzere ortaya atıldığı müşahade edilmiştir542 •
Sovyetler, ABD Kongresi'nde bu doktrinin müzakere­
leri ilerleyip de müspet karar çıkacacağını görünce, 12 Şu­
bat 1957'de ABD, İngiltere ve Fransa'ya Ortadoğu konusunda
altı ilkeye dayanan bir "Dörtlü Antlaşma" imzalanmasını tek­
lif etti. Buna göre;
1. Bölgedeki meselelerin münhasıran barışçı yollarla çözümü;
2. Ortadoğu ülkelerinin içişlerine karışmama, egemenlik
ve bağımsızlıklarına saygı;
3. Ortadoğu ülkelerinin bloklar arası politikaya bulaştı­
rılmaması;
4. Ortadoğu ülkelerindeki üslerin kaldırılması ve yabancı
kuvvetlerin çekilmesi;
5. Ortadoğu ülkelerine silah verilmemesi;
6. Bölge ülkelerine, egemenlikleriyle uyuşmayan siyasi ve
askeri şartlar ileri sürülmeksizin, ekonomik yardım yapılması.
540 Tayyar Arı, Irak, İran, ABD ve Petrol, Alfa Basım Yayın, İstanbul, 2007, s. 246.
541 Fahir Armaoğlu, 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi (1914-1 980}, s. 504.
542 BCA, Fon Kodu:030-0!, Kutu No: l 3 ! , Dosya No:850, Belge No:2.

215
S Ü P E R G Ü Ç L E R i N O R TA D O G U M Ü C A D E L E S İ

Bu plan Batı' d a yankı uyandırmadığı gibi, ciddiye d e alın­


madı543. Sovyet teklifinin ciddiye alınmaması, Sovyetleri Orta­
doğu ülkeleri ile ilişkilerini geliştirme konusunda daha da hare­
ketlendirmiştir. Mısır ve Suriye' den sonra İran ile de ilişkilerini
geliştirmek isteyen Sovyetler, İran elçisini bu konuda görev­
lendirmiştir. Sovyetlerin İran Elçisi Bay Pegov, İran ile yaptığı
yardım görüşmeleri sonucunda, İran-Sovyet dostluğunu öve­
rek Sovyetler Birliği'nin Ortadoğu ' da barış ve güvenliği sağ­
lamak istediğini b elirten bir konuşma yapmıştır544.

Sovyetlerin bu girişimi, Eisenhower' ın Ortadoğu ülkele­


rine yardım teklifinin bir sonucu olarak ortaya çıkmıştı. Ei­
senhower Doktrini daha öncede belirttiğimiz üzere, Süveyş
Buhranı sonucu, İngiltere' den boşalan Ortadoğu nüfuz bölge­
lerine hakim olmak için ilan edilmişti ve bu doktrin ABD'nin,
Ortadoğu'ya resmen girişinin ilk teşebbüsü olarak kabul edi­
lebilir. Ancak hatalarıyla birlikte.

Nitekim Eisenhower Doktrini kapsam olarak, Washington'un


yardımını talep eden milletlere komünizmle kontrol e dilen
herhangi bir ülkeden silahlı saldırıya karşı yardımcı olacaktı.
Bundan dolayı Sovyetler Birliği, Arap dünyasına en uygun za­
manlı girişini başlattı. Batılı sömürgecilerin yasasının ve Batılı
hükumetlerin yanlış anlaşılmalarının etkisiyle ve Arap ülkele­
rinin Batıya olan bağlılığının azalmasıyla, bölgeye kazanan ta­
raf olarak girdi. Her ne kadar ABD' den daha fazla emperyalist­
lerin etkisinde olmayan bölge ilgisi olmasına karşın, Sovyetler
popüler seviyede dostça ve destekleyici bir güç olarak algılandı.
Bu, sadece milliyetçi güçleri destekledikleri içindi. Bundan do­
layı ileride göreceğimiz 1 958 Irak Devrirni'nden hemen sonra,
Batı monarşisini hemen sildi attı. Bağdat, Moskova ile diplo­
matik ilişkiler kurdu. Yeni Sovyet elçisi Irak başkentine vardı­
ğında ABD'li, İngiliz ve Fransız meslektaşları kızgın topluma

543 Türel Yılmaz, a.g.e, s. 109.


544 BCA, Fon Kodu: 030-0 1 , Kutu No: 69, Dosya No: 433, Belge No: l .

216
SOVEYŞ KRİZİ

karşı korunurken, kendisi yüz bin kişilik güçlü bir kalabalık


tarafından karşılanmıştır545•
Bundan da anlaşılacağı üzere ABD milliyetçilik karşıtı
davranışlarıyla dışlarıırken, tam tersine Sovyetler bunu bir koz
olarak kullanmı ş ve milliyetçiliği Ortadoğu'da savunarak ken­
disine kolayca nüfuz alanları oluşturmuştur.
Sonuç olarak ABD'nin Süveyş'ten çıkardığı dersler, tam
bir hataydı ve bu hatalar şunlardı:
1 . ABD'li politikacılar İngiltere, Fransa ve İsrail'i durdur­
duktan sonra ABD'nin gücünü abarttılar.
2. ABD'liler aynı zamanda Sovyetlerin gücünü de abarttılar.
3. Nasır, bir problemdi. ABD bu problemin üzerine fazla git­
memişti. Eğer ana tehdit Nasır idiyse, o zaman ABD 1956' da onu
kurtarmaya yanaşır mıydı? Ya da bir komünist miydi? ABD'li
politikacılar, bu soruları iki yıl süreyle cevaplayamadılar546•
ABD'nin bu politikası, onu İsrail'e daha da yakınlaştırmış­
tır. Bu da bölgedeki kutuplaşmayı daha da arttırmıştır. Yani Sü­
veyş Krizi'nden doğan Eisenhower Doktrini, bölgedeki bölün­
meleri daha da arttırmıştır.

3.3. Ürdün Olayları

Ürdün Kralı Hüseyin, Mısır ve Suriye ile birlikte Eisenho­


wer Doktrini'ne ilk karşı çıkanlar arasında yer almakla bera­
ber, bu doktrinden ilk kurtulmak isteyen de yine kendisi oldu.
Daha öncede belirtildiği gibi Nasır, Mısır' da iktidarı ele aldığı ilk
günden itibaren Ortadoğu' daki monarşileri devirme kararında
idi. Ortadoğu'yu veya Arap dünyasını "ilerici" dediği, Sosya­
list-Cumhuriyet rejimlerinin idaresi altında ve kendi liderliği
545 Adeed Dawisha, 'The Soviet Union in The Arab World: The Limits to Superpower
Influence" The Soviet Union in The Middle East (Policies and Perspectives), (Edil: Ade­
ed Dawisha and Karen Dawisha) Landon, 1 982, s. 9-10.
5 4 6 Robert D. Schulzinger, a.g. m . s. 1 98.

217
S Ü P E R G Ü Ç L E R İ N ORTA D O G U M Ü C A D E L E S İ

etrafında toplamak istiyordu. S ö z konusu monarşik rejimlerin


başında da Ürdün, Irak ve Suudi Arabistan gelmekte idi547• An­
cak Arap devletleri içinde beliren çatlak sesler, planlarını uy­
gulamayı zorlaştırmıştı. Kahire ve Şam Hükumetleri, Ürdün' e
baskı yapıp Mısır, Suriye ve Ürdün federasyonunu gerçekleşti­
rerek birliklerini genişletmek isterken; diğer taraftan Irak, Su­
udi Arabistan ve Lübnan Ürdün Kralı Hüseyin'in de isteği ile
müstakil bir devlet olmasına çalışmaktaydılar. Ürdün Krallığı
konum itibariyle Suriye, Mısır, İsrail, Irak ve Suudi Arabistan
arasında tampon vazifesi görerek ihtilafları engellemekteydi.
Ürdün'ün ortadan kalkınası durumunda, ihtilaflı devletlerin
hepsinin boşluğa akın etmeleri ve birbirleriyle tutuşmaları
mümkün hale gelecekti. Ürdün Başbakanı Nablusi'nin prog­
ramında ABD'nin Ürdün'deki faaliyetleri ile mücadele yani
Eisenhower Doktrini'nin reddi, Mısır ve Suriye ile federal bir
birlik kurulması yer alıyordu. Nablusi'nin Arap lejyonları ku­
mandanı Glub Paşa'yı ihraç etmesi ve İngiltere ile ittifakını
bozarak her yıl aldığı 1 2 milyon sterlinin bundan sonra Mısır,
Suriye ve Suudi Arabistan tarafından ödeneceği sözünü alması
ile bu devletlerle askeri birliği imzalayarak Mısır generalinin
emir ve kumandası altına girmeyi kabul etrnişti548•

Nasır'ın Ürdün' de girmiş olduğu bu hareketin önemli se­


bepleri vardır ki en önemlisi, 1948 - 1 949 Arap-İsrail Savaşı sı­
rasında Filistin' den kaçan bir milyona yakın Filistinli Arap' tan
yarım milyon kadarı Ürdün'e sığınmıştı ve bunların büyük
çoğunluğu Nasır taraftarı idi. Nasır'ın, Filistin'i tekrar kendi­
lerine kazandıracağına inanıyorlardı. Durum bu şekilde iken
Ürdün' de 1 956 Ekim'inde seçimleri Nasır yanlıları kazandı549

Seçimlerden sonra Kral Hüseyin, istemeye istemeye par­


lamento daki en büyük parti olan Nasır yanlısı milliyetçi

547 Fahir Armaoğlu, 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi (1 914- 1 980), s. 504.
548 Melike Bileydi Koç, a.g.e, s. 1 49.
549 Fahir Armaoğlu, 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi (1914-1 980), s. 504-505.

218
SÜVEYŞ KRİZİ

sosyalistlerin lideri Süleyman Nablusi'yi Başbakan olarak atadı.


Parlamentoda emperyalizme karşı Arap mücadelesini destek­
leyen ve Cezayir'deki isyanı kanlı biçimde bastırmaya çalışan
Fransa ile ilişkilerin kesilmesini, İngiltere ile olan antlaşma­
nın feshini, Sovyetler Birliği ve Çin Halk Cumhuriyeti ile dip­
lomatik ilişkilerin kurulmasını talep eden karar tasarıları peş
peşe kabul edildi. 1 Mart 1957' de İngiltere ile antlaşmanın fes­
hine karar verildi550• Göründüğü kadarıyla Pan Arabizm, mo­
narşi açısından Batıyla kurulan bağlardan daha tehlikeliydi551•
Ürdün'de 1 957 Şubat'ının başından itibaren, Kral Hüse­
yin ile Nablusi arasında bir antlaşmazlık ortaya çıkmıştı. Mil­
liyetçilik görünüşü altında komünist sızması tehlikesine karşı
Nablusi'nin dikkatini çeken Kral Hüseyin, hükumetin yıkıcı
propagandasına son vermek için gerekli tedbirleri almasını
istiyordu. Kral, hükumete bile haber vermeden bazı kararlar
alınca 1 Nisan' da Nablusi Hükumeti protesto olarak istifa etti.
İstifa, daha sonradan geri alındıysa da hükumetle Kral arasın­
daki sürtüşmeler devam etıniştir. Nihayet 1 0 Nisan'da Kral,
hükumetin istifasını istedi. Yeni hükumetin kurulmaya çalışıl­
dığı sırada, Silahlı Kuvvetler Genel Karargahı'nın bulunduğu
Zerka' da 13 Nisan' da Kral'a bağlı kuvvetlerle sol eğilimli su­
bayların komutasındaki askerler arasında çatışma çıktı. Kral'ı
devirmek istediği anlaşılan Genelkurmay Başkanı Ali Abu Nu­
var, Suriye'ye sığındı. Ürdün' de karışıklıklar devam ederken Dr.
Halidi'nin başkanlığında, Nablusi'nin de Dışişleri Bakanlığı' na
getirildiği bir hükumet kuruldu552•
Kral'ın Nablusi Hükumetinin istifasını istemesinin en
önemli sebebi, Nablusi'nin bir radyo konuşmasıyla Sovyetler
Birliği ile diplomatik ilişkiler kurulmasına karar verildiğini
bildirmesiydi. Aynı konuşmada Başbakan, ABD' den herhangi
550 Haluk Gerger, a.g.e, s. 1 63.
5 5 1 William L. Cleveland, Modern Ortadoğu Tarihi, (Çev: Mehmet Harmancı), Agora Ki­
taplığı. İstanbul, 2008, s. 368.
552 Ömer E. Kürkçüoğlu, a.g.e, s. 1 0 1 - 102.

219
S Ü P E R G Ü Ç L E R İ N O R TA D O G U M Ü C A D E L E S İ

bir yardım kabul edilmeyeceğini çünkü ABD'nin yardım ko­


şulu olarak "ürdün 'ün Mısır ile münasebetlerinin gevşetilmesi
ve Ürdün 'ün bütün Filistin muhacirlerini kabulünü " istediğini
açıkladı553• Bu yüzden Kral, Nablusi'nin istifasını istemiştir.
Ancak Nablusi'nin Dışişleri Bakanlığı görevini aldığı yeni bir
hükfunet kurulmuştu. Bu sırada yeni Genelkurmay Başkanı
Hayari, "resmi görevle" Suriye'ye gittikten sonra orada istifa
ettiğini bildirmiştir554•
Kahire ve Şam radyoları, bütün güçleriyle Kral Hüseyin
aleyhine yayın yapıyorlardı. Bu sebeple Ürdün'ün iç durumu
daha da karıştı. Grevler çıkmış ve halk gösteriler yapmaya baş­
lamıştı. Kral Hüseyin, 24 Nisan'da verdiği demeçte hadisele­
rin "milletlerarası komünizm ve onun taraftarları" ile yaratıl­
dığını söylemek suretiyle bir bakıma Eisenhower Doktrini'nin
tatbikini istiyordu555• Bu ortam içinde 25 Nisan'da Ürdün' de
sıkıyönetim ilan edildi ve bütün siyasi partiler yasaklandığı
gibi, ayrıca geniş bir tasfiye hareketine de girişildi. Ürdün-Su­
riye ilişkilerinin gerginleşmesine paralel olarak Ürdün'ün Mı­
sır ile olan ilişkileri de bozulmaktaydı. 1 1 Mayıs'ta El-Ürdün
gazetesinde çıkan ve Amman Radyosu tarafından yayınlanan
bir yazıda Mısır Hükumeti, Suriye ve Sovyetler Birliği'nin Ür­
dün, Suudi Arabistan, Irak ve Libya' daki monarşileri yıkarak
cumhuriyet rejimini kurmak için planlar yaptığı ve bu amaçla
General Nuvar'i bir darbeyle Kral Hüseyin'i devirmek üzere
"satın aldığı" öne sürülüyordu556• Bu durumu endişe ile takip
eden ABD, bütün ağırlığını Ürdün'ün yanına koydu. ABD bir
yandan "ürdün'ün bağımsızlık ve toprak bütünlüğünü hayati
ehemmiyetle telakki ettiğini" bildirirken, öte yandan da Ak­
deniz' deki Amerikan 6. Filosu, 25 Nisan' da Beyrut açıklarında
demir atıyordu557•
553 Haluk Gerger, a.g.e, s. 1 64.
554 Ömer E. Kürkçüoğlu, a.g.e, s . 102.
555 Fahir Armaoğlu, 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi (1914-1980), s. 505.
556 Ömer E . Kürkçüoğlu, a.g.e, s. 1 0 2 - 1 03.
557 Fahir Armaoğlu, 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi (1914-1980), s. 505.

220
SÜVEYŞ KRİZİ

Ürdün'ün bu durumu, e n fazla bölgenin iki monarşi re­


j imi Irak ve Suudi Arabistan'ı endişelendirdi. Bu nedenle he­
men Ürdün'ün yanında yer aldılar. Hatta Irak Hükumeti bir
bildiri yayınlayarak Ürdün' de krallık rejiminin yıkılması ha­
linde, Irak'ın Ürdün'e asker sevk edeceğini açıkladı. Bu suretle,
bölgenin üç monarşisi bir dayanışma içine girmiş bulunuyordu.
Ancak şunu da vurgulamak gerekir ki bu dayanışmayı en fazla
.
destekleyen ülke ABD'dir. ABD'nin de desteğini alan Kral Hü­
seyin, ülkesinde baş gösteren tehlikeyi bertaraf etmeyi başardı.
Burada belirtilmesi gereken bir husus vardır: Ürdün Kralı Hü­
seyin, ABD' den açıkça Eisenhower Doktrini'nin uygulanma­
sını istememekle birlikte, ABD nisan ayı sonunda Ürdün'e 1 0
milyon dolarlık askeri yardım yapacağını bildirdi. B u yardım,
Eisenhower Doktrini'nin uygulanması anlamına geliyordu558•
Uluslararası komünizm tehlikesi olsun ya da olmasın ABD,
böylece Ürdün'ün içişlerine karışmış oluyordu. Oysa bu mü­
dahele, ABD'nin Ortadoğu' daki prestij inin azalma sürecinin
başlangıcı olmuştur559

3.4. Suriye Krizi

İkinci Dünya Savaşı sonunda Suriye, Fransa' dan yakasını


tamamen kurtararak tam bağımsızlığa kavuşmakla birlikte uzun
müddet içeride siyasi istikrara kavuşamamıştır. 1 945- 1 949 ara­
sında nispeten sakin geçen Suriye'nin siyasi hayatı, 1 949' dan
itibaren tam bir karışıklık ve düzensizlik içine girmiştir. 1 949-
1 953 yılları arasında Suriye' de üç defa hükfımet darbesi, 21 ka­
bine değişikliği olmuş ve bu arada iki defa askeri diktatörlük
kurulmuştur560• 1 95 4 yılından itibaren Suriye p olitikalarına,
"Baas" faktörü girmeye başlamıştır. Baas Partisi, Nasır'ı destek­
liyordu, Bağdat Paktı'nın karşısındaydı ve Sovyet taraftarıydı.

558 Türel Yılmaz, a.g.e, s . 1 1 2.


559 Oral Sander, a.g.e, s. 308.
560 Fahir Armaoğlu, 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi (1 914-1 980), s. 506.

221
S Ü P E R G Ü Ç L E R İ N O R TA D O G U M Ü C A D E L E S İ

Baas ile birlikte Nasır'ın d a politikaları eklenince, Suriye' deki


Batı aleyhtarlığı daha da şiddetlenmiştir561 •

Nitekim Süveyş sonrası Ortadoğu politik arenasında Mısır'ın


artan üstünlüğü ve Nasırcı ulusal solculuğun ideolojik hege­
monyası karşısında, Batı'nın Ortadoğu NATO ' su olan Bağdat
Paktı ve onun tek Arap üyesi olarak Irak konumlanmıştı. Bü­
tün Arap ülkelerinde kamuoyu, ezici bir ağırlıkla emperya­
lizm karşıtıydı. Bu ülkelerde ulusalcı sol ile komünistler ara­
sında güç birliği söz konusuydu. Irak ile Mısır'ın başını çektiği
kamplaşmada, Eisenhower Doktrini ile birlikte ABD de bütün
ağırlığını Batılı güçlerden yana koymuştur ve bölgede denge­
leri değiştirmeye Nasır'ı tecride zorlayarak Ürdün, Lübnan, Su­
udi Arabistan ve özellikle de Suriye'yi Batı kampına katmaya
yönelik hareketlerle başlamıştı. Ulusal güçlerin ise Batı bas­
kıları karşısında yanaşabilecekleri tek liman, Sovyetler Birliği
ile ilişkilerini geliştirmekti. Bu durumda iç politika, ittifak­
larla şekilleniyordu. Emperyalizm karşıtı lçomünistler, küçük
burjuva önderlikli ve aslında özünde kapitalizm yönelirrıli ulu­
salcı solla ittifak kuruyordu. Kendisini reddeden ve hatta düş­
man sayan Batı'nın baskıları karşısında bunalan ulusalcı sol,
iç politikada komünistlerle işbirliğine girerken, dış politikada
da Sovyetlerle askeri, ekonomik, ticari ve diplomatik ilişkile­
rini geliştirmek zorunda kalıyordu. Bu ise bir yandan ABD'nin
öfkesini daha da arttırmakta ve onu ulusalcılara daha da düş­
man yapmakta idi562• İşte bu durum, ABD ve Sovyet Rusya'yı
sadece Mısır üzerinden karşı karşıya getirmiyor, bu iki süper
gücün aynı zamanda istedikleri yönetimleri iş başına getirmek
için birbirleriyle çatışmadan uzak, Soğuk Savaş rollerini oyna­
maya itiyordu. Nitekim Eisenhower Doktrini ilan edildiği za­
man bu doktrini kabul etmeyen birkaç Ortadoğu devletinden
biri de Suriye idi. Bu davranış, Suriye'nin Batı'ya karşı tavır

5 6 1 Türel Yılmaz, a.g.e, s. 1 10.


562 Haluk Gerger, a.g.e, s . 171- 172.

222
SÜVEYŞ KRiZi

aldığını açıkça gösteriyordu. Kaldı ki b u sıralarda bir takım iç


gelişmeler sonunda Şam' da Nasır yanlısı milliyetçilerle aşırı
solcular da yönetime hakim olmaya başlıyorlardı563•

1 94 7 yılının başından itibaren Suriye' de gittikçe komü­


nistlerin tesirinin artmaya başladığı görülmüştür. Bu gelişme­
nin liderliğini Suriye kabinesinin kuvvetli adamlarından ve ko­
münizm sempatisi ile tanınan Halit el-Azın yapmaktaydı. Halit
El-Azın, 1 956 Temmuz'unda Savunma Bakanı olarak bir he­
yetle Moskova'ya gitti ve orada Sovyetlerle bir takım antlaş­
malar imzaladı. Bu antlaşmaların 6 Ağustos'ta açıklanmasıyla
birlikte, 1 957 Suriye Buhranı patlak verdi. Zira bu antlaşma­
lara göre Sovyetler, Suriye'ye 500 milyon dolarlık ekonomik
ve askeri yardım yapacaktı. Bu yardım; Lazkiye' de yeni bir li­
manın yapımı, Suriye' de karayolları ve demiryolları inşası, su­
lama ve enerji projelerinin fınansmanı ve yine Suriye'de altı
tane yeni havaalanı inşası için kullanılacaktı. Ayrıca Suriye'nin
silahlandırılması da bu yardım çerçevesi içinde yer alıyordu564•

Bazı Arap çevrelerine göre bu antlaşma, Sovyetler Birliği'nin


Ortadoğu siyaseti bakımından siyasi bir zaferdir. Yine bu kaynak­
lara göre Sovyetler Birliği' ne Suriyelilerin ABD'nin yapmasını
hiçbir zaman kabul etmedikleri şeyi vermektedir. Bu antlaşma,
Suriyelilerin kalkınmasını ABD yardımının aynı vaziyette ica­
bet ettireceğinden çok daha fazla olarak Sovyetlerin eline tes­
lim etmektedir565• Diğer önemli bir husus da 1 3 Ağustos 1 957' de
Suriye' de meydana gelen bir gelişme, meselenin içine ABD 'yi
de sokmasıdır. Suriye Hükfuneti, Suriye' deki mevcut rejimi de­
ğiştirmek için çalıştıklarını iddia ettiği üç ABD 'li diplomatı sı­
nırdışı edince, ABD de Suriye'nin Washington Büyükelçisi'ni
"istenmeyen adam" ilan etti. Moskova ile yapılan antlaşmala­
rın açıklanmasından ve ABD ile yaşanan diplomatik krizden

563 Mehmet Gönlübol, a.g.e, s. 3 1 3 .


5 6 4 Fahir Armaoğlu, 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi (1 914-1 980), s. 507.
565 BCA, Fon Kodu: 030- 0 1 , Kutu No:68, Dosya No:43 1 , Belge No: 6.

223
S Ü P E R l ; O ı; l. E R I N O R T A I H l G U M Ü C A D E L E S İ

sonra 17 Ağustos 1957 'de Suriye silahlı kuvvetlerinde büyük


bir tasfiye başlatıldı. İlk olarak Suriye Genelkurmay Başkanı
General Nizameddin emekliye sevk edildi ve yerine komünist
eğilimli Albay Afif el-Bızri getirildi566•

Bu gelişmeler, Suriye'nin komşuları Türkiye, Irak, Ürdün,


İsrail ve Lübnan' da büyük heyecan uyandırdı. Bu ülkelerin
inancı, Suriye'nin bir "Moskova uydusu" haline geldiği idi. İs­
rail Başbakanı Ben-Gurion, Başkan Eisenhower' a gönderdiği
mesajda "Suriye 'nin milletlerarası komünizmin bir üssü haline
gelmesi, zamanımızda hür dünyanın karşısına çıkan en tehli­
keli hadiselerden biridir" diyordu. Gerçekten işin aslına bakı­
lırsa, Çarlık Rusyası zamanından beri ilk defa Sovyetler bu
antlaşma ile bir Ortadoğu ülkesine ayak basma imkanı elde
ediyordu. Zira bu antlaşma ile birçok asker ve sivil Sovyet uz­
manı Suriye' de bulunabilecekti567

Şüphesiz Sovyetlerin Suriye'ye bu kadar yakınlaşmasında


Baas'ın etkisi büyüktür. Çünkü Afıf Bızri ve Halid El-Azim ko­
alisyonunu teşkil eden komünizm taraftarları, kendilerini bi­
lahare iktidara getireceğini ümit ettikleri Sovyetler Birliği ile
daha sıkı ilişkiler kurulması taraftarıydı. Ancak Baas daha
sonra Suriye'de kilit noktalarda bulunan komünist yanliları­
nın aniden iktidara gelmesini önlemiş olmak için Baas, Mısır
ile birleşme fikrini ortaya atmıştır. Mısır ile birleşmek suretiyle
Baas, komünistlerin planlarını boşa çıkaracak ve Arapların bü­
yük bir ümitle bekledikleri birlik fikrini gerçekleştireceklerdi568•

Ortadoğu bölgesindeki bu gelişmeler üzerine Irak Kralı


Faysal ve Ürdün Kralı Hüseyin, 22 Ağustos 1 9 5 7 ' de Türkiye'yi
ziyaret ettiler. Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Celal Ba­
yar ve Başbakan Adnan Menderes ile görüşmelerde bulundular.

566 Türel Yılmaz, a.g.e, s. 1 1 3.


567 Fahir Arrnaoğlu, 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi (1 914- 1 980), s. 507.
568 Kame! S. Abu Jaber, Arap Baas Sosyalist l'artisi (Çev: Ahmet Ersoy), Altınok Matba­
ası, Ankara, 1 970, s. 55.

224
S O V E Y Ş K RİZİ

B u görüşmelere 2 4 Ağustos 'ta ABD Dışişleri Bakanı Yardımcısı


Loy Henderson da katıldı. ABD Başkanı Eisenhower ise Ad­
nan Menderes'e bir mesaj göndererek, Suriye'nin Suriye'nin
Türkiye, Irak ve Ürdün'e saldırması halinde, ABD 'nin derhal
silah yardımı yapacağını bildirdi. 1 957 Eylül ayı başlarından
itibaren kriz, bir Türkiye-Suriye meselesi haline geldi. ABD,
gelişmeler karşısında Batı Avrupa'daki hava kuvvetlerinden bir
kısmını İncirlik hava üssüne gönderdiği gibi 6. Filo da Doğu
Akdeniz'e gelmek üzere harekete geçti. Türkiye ise bir yandan
silah altına asker alırken, bir yandan da Suriye sınırları yakın­
larında askeri manevralar düzenleyerek Suriye'ye bir uyarıda
bulunmak istedi569

Türkiye'nin Suriye karşısında tutum alması, kendisini


Sovyetler Birliği ile karşı karşıya getirmiştir. Bu şekilde Suriye
Buhranı, ABD ve SSCB 'nin Ortadoğu' daki ilk doğrudan doğ­
ruya çatışması haline gelmiştir. SSCB Başbakanı Bulganin 1 0
Eylül' de Türkiye Başbakanı Menderes' e gönderdiği mektupta,
"Suriye sınırındaki Türk askeri yığınağı ve Suriye 'ye saldırmak
amacıyla Türkiye 'ye gönderilen ABD silahları hakkında rapor­
lar" olduğundan bahsetmekte ve endişe duyulduğunu belirt­
mekteydi. Bulganin, "Ortadoğu 'daki barışın korunmasıyla hiçbir
ilgisi olmayan dış çevrelere uyduğu taktirde (Türkiye 'nin) kendi
başına büyük bir bela alacağını " açıkça söylüyordu. Sovyet Baş­
bakanı böyle bir saldırının mahalli çapta bir savaşa yol açaca­
ğını sanmanın tehlikeli olduğunu öne sürdükten sonra, Birinci
ve İkinci Dünya Savaşlarının da başlangıçta mahalli çapta oldu­
ğunu hatırlatıyordu. Başbakan Menderes, Bulganin'in mektu­
buna verdiği cevapta Sovyet iddialarını reddetıniş ve Türkiye'nin
ne Suriye ne de diğer herhangi bir ülkeye karşı saldırı niye­
tinde olmadığını söylemiştir. Sovyetler Birliği, Suriye'nin ar­
kasında yer alırken; ABD de Türkiye'yi desteklemiştir. BM
Genel Kurulu'nda konuşan ABD Dışişleri Bakanı Dulles, asıl

569 Türel Yılmaz, a.g.e, s . 1 14.

225
S Ü P E R G Ü Ç L E R İ N O H TA ! Hl G ll M Ü C A D E L E S İ

tehlikede olan devletin kuzeyinde Sovyet askeri gücü ve gü­


neyinde de Suriye' deki Sovyet silahı yığınağı yüzünden Tür­
kiye olduğunu söylüyordu. Sovyet Dışişleri Bakanı Gromiko
ise 20 Eylül'de Genel Kurul'da Dulles'a cevaben yaptığı ko­
nuşmada, Ortadoğu'yu devamlı bir silahlı çatışma alanı haline
getirme çabalarına Sovyetler Birliği'nin ilgisiz kalmayacağını
bildirmiştir. Bu sırada iki Sovyet savaş gemisi, Suriye'nin Laz­
kiye limanını ziyaret etmekte idi570•

Öte yandan 9 Ekim'de Khrushçev'in New York Times


Gazetesi' nde bir söyleşisi yayımlandı. Khrushçev, net bir bi­
çimde Türkiye'nin Suriye'ye müdahalesi halinde, "roketlerin
uçabileceğini" söylüyor, Türkiye'yi de savaş olursa "bir gün
bile dayanamaz" diyerek uyarıyordu: "Suriye sınırına asker gön­
dermekle Türkler, bizimle olan sınırında boşluklar yaratıyorlar.
Bunu yapmamalılar. Türkiye savaşta bir gün bile dayanamaz. . .
Savaş çıkarsa, biz Türkiye 'nin yakınındayız ve siz A merikalılar
uzaktasınız silahlar ateşlenince füzeler uçmaya başlayabilir ve
o zaman da düşünmek için çok geç olur'"71 •
ABD Dışişleri Bakanı Dulles da 1 6 Ekim' de yaptığı basın
toplantısında soruları cevaplandırırken SSCB, Türkiye'ye sal­
dırdığı taktirde ABD'nin bu saldırıyı karşılıksız bırakmayaca­
ğını ve hatta sadece "savunma" durumunda da kalmayabile­
ceğini söylemiştir57 2 •

Krizin uluslararası bir nitelik kazanması üzerine daha fazla


büyümesine engel olmak amacıyla Suudi Arabistan Kralı Suud,
arabuluculuk için teşebbüse geçti. 2 1 Ekim' de Suud bir açık­
lama yaparak arabuluculuk teşebbüsünün hem Türkiye hem
de Suriye tarafından kabul e dildiğini duyurmasına karşın Su­
riye ilk etapta kabul ettiği arabuluculuk önerisini daha sonra­
dan reddetti. Çünkü arabuluculuk yoluyla Suudi Arabistan'ın

570 Ömer E. Kürkçüoğlu, a.g.e, s . 106- 1 07.


5 7 1 Haluk Gerger, a.g.e, s. 203.
572 Ömer E. Kürkçüoğlu, a.g.e, s . 107.

226
SÜVEYŞ KRİZİ

prestij kazanmasını istemeyen v e Suriye üzerinde büyük etkisi


bulunan Mısır ve dolayısıyla Nasır, Kral Suud'u ABD ajanı ola­
rak suçlamıştır. Mısır'ın etkisiyle Suud'un arabuluculuk öneri­
sini reddeden Suriye, meselenin Birleşmiş Milletler' de ele alın­
masını istemekteydi573•

Konunun BM' de gündeme gelmesinin ardından Sovyetler


Birliği'nin buhran karşısındaki tutumunun yumuşamasına para­
lel olarak Türkiye ile Suriye arasındaki gerginlik kendiliğinden
azalmıştır. Öte yandan 1 958 yılının Şubat ayı başında Mısır ve
Suriye'nin Birleşik Arap Cumhuriyeti adı altında birleşmeleri
havayı daha da yumuşatmıştır. Türkiye, Birleşik Arap Cum­
huriyeti (BAC)'ni 1 1 Mart 1 9 5 8 ' de resmen tanımış ve böylece
Türkiye ile Suriye arsındaki ilişkilerde bir sayfa kap anmıştır574•

3.5. Birleşik Arap Cumhuriyeti (BAC)'nin Kurulması

Suriye' de kriz atlatıldıktan ve Suriye dış tehditten kur­


tulduktan sonra içeride yeni sorunlar baş göstermeye başladı.
Nitekim Baas'ta örgütlenmiş ulusal solcular, bu kez de halkın
komünistlere gösterdiği yakınlıktan ürkmeye başlamışlardı. Su­
riye' deki nesnel Sovyet yakınlaşmasından ve komünist sem­
patinin artışından Nasır da rahatsızdı. Suriyeli Baasçılar, ça­
reyi Mısır'a sığınmakta bulmuşlardı575• Bu amaçla Mişel Eflak,
Nasır'ı Kahire' de 1 Kasım 1 95 7 ' de ziyaret etti.

Mısır parlamento heyeti ise, ortak bir toplantısını Suriye


parlamentosu ile 18 Kasım 1 95 7 ' de yaparak federal bir birlik
konusunda oy birliği ile antlaşmaya vardı. Bir Suriye askeri
heyeti de 1 2 Ocak 1 958'de Kahire'ye giderek, Nasır' dan iki ül­
kenin acilen birleşmesini istedi. Bu girişim, hükumetin bilgisi
dışında gerçekleşmiş olmakla birlikte Suriye Hükumeti, asker­
leri Kahire'ye gitmeye teşvik etmiş olan Salah Bitar ' ı 16 Ocak

5 73 Türel Yılmaz, a.g.e, s. 1 1 6.


574 Ömer E Kürkçüoğlu, a.g.e, s. 1 1 3-1 14.
575 Haluk Gerger, a.g.e, s . 2 1 ! .

227
S Ü P E R G Ü Ç L E R İ N O R TA D O Ô U M Ü C A D E L E S İ

1 958' d e Mısır' a gönderdi. Salah Bitar, Kahire' d e Nasır ile bir­


lik konusunda görüşmeler yaptı576• Nasır, BAC 'ın oluşturulma­
sının Arap dünyasının gerçek lideri olduğunu kanıtlayacağını
ve Moskova ile Washington'a mesafeli durma niyetini kanıt­
layacağına inanıyordu577• Ayrıca Nasır'a göre, Baas partisi ya
Mısır'la birleşecek ya da komünistlerin Suriye' de iktidarı al­
masını kabullenecekti. Nasır, bu noktadan hareketle onlara
fazla imtiyaz vermeden, koşullarını rahatlıkla empoze edebi­
lirdi. Nasır, görüşmeler esnasında üç somut talepte bulundu.
Bu talepler şunlardı:

ı. Koşulsuz ve tam birlik

2. Bütün partilerin kapatılması

3. Suriye ordusunun politikadan uzak durması

Baas partisi liderleri, Birleşik Arap Cumhuriyeti'nde Nasır'ın


kendilerine ayrıcalıklı bir yer vereceğine inanarak partiyi ka­
patmaya karar verirken, Suriye' deki birçok subay ise Irak'taki
gerici rejim ile birleşme olasılığına ve İsrail' e karşı bir güvence
olur düşüncesiyle Mısır'la birleşmeyi kabul etti. Nasır ve Şükrü
Kuvvetli, Birleşik Arap Curnhuriyeti'nin kurulduğunu 1 Şubat
1 958'de ilan ederken, (Bkz. Ek-iV) Baas bu sonuçtan memnun
görünmekteydi578• İki ülkede 2 1 Şubat'ta yapılan referandum­
larla, bu birleşme her iki halk tarafından da onayladı ve bu
arada yeni devletin ilk başkanı da Nasır oldu579• Netice itibari
ile Arap milliyetinin bir semeresi olan bu birlik, Arapları hürri­
yet ve hakimiyete eriştirecek yegane yol olduğu gibi işbirliğini
ve güvenliği sağlamak uğrunda atılan adımlardan biri olarak
kabul edilmişti. Aynı zamanda Arap Curnhuriyeti'nin demok­
rat ve başkanlık rejimi ile idare edilmesine karar verilmiştir580•

576 Sabahattin Şen, Ortadoğu 'da İdeolojik Bunalım, (Suriye Baas Partisi ve İdeolojisi), Bi-
rey Yayıncılık, İstanbul, 2004, s. 2 1 2 - 2 1 3 .
577 Douglas Little, a.g.e, s. 1 8 2 .
578 Sabahattin Şen, a.g.e, s. 2 13.
579 Haluk Gerger, a.g.e, s. 215.
580 BCA, Fon Kodu:030-01, Kutu No: 1 26, D osya No: 8 !4,Belge No:3M.

228
SÜVEYŞ KRİZİ

Seçimlerin ardından Nasır, 24 Şubat sabahı önceden du­


yurmadan Şam'a ulaştı ve direkt olarak Başkan Şükrü el­
Kuvvetli'nin evine gitti. Nasır'ın geldiği haberinin yayılmasıyla
yaşlısıyla genciyle çok sayıda insan, işyerini ve evini bırakıp
Kuvvetli'nin evinin yolunu tuttu. Nasır ve maiyetindeki Mı­
sırlılar, bir hafta boyunca başkanlık konut evinde kaldılar ve
bu süre zarfında dışarıda kamp kuran tutkulu kalabalığa yüz­
lerce konuşma yaptılar. Nasır'ın maiyeti arasında bulunan En­
ver Sedat, otobiyografisinde şunları yazar: "O haftayı anlat­
mak imkansız, bitmeyen bir çılgınlık gibiydi; gece gündüz süren
konuşmalar. . . Kalabalık anlatılanlara doymuyordu ve gittikçe
çılgına dönüyordu. Söylenen her şey selamlanıyor, alkışlanıyor
ve kutlanıyordu. . . '�8 1 • Suriye ve Mısır arasında Birleşik Arap
Cumhuriyeti'nin kurulmasına tepki olarak Irak ve Ürdün bir
federe olarak birleşti. Arıcak bu federasyon 1958 Temmuz'un­
daki Irak devrimiyle çöktü58 2 • Böylece 1 955 'ten beri zirvede
olan Nasır'ın Birleşik Arap Cumhuriyeti'nin kurulmasıyla Arap
dünyasındaki etkisi zirveye çıkmıştı583•

3.5 . 1. Birleşik Arap Cumhuriyeti-ABD ve Sovyetler

Birleşik Arap Cumhuriyeti (BAC), 1 958 Şubat'ında ku­


ruluşunun ardından Nasır'ın komünizme karşı savaşı arttı ve
birleşme sırasında Suriye' deki komünizmin olası gücüne yük­
lendi. Dahası Suriye' deki komünistler, Araplarla arasındaki
proleterya birlikteliğinden ziyade Arap birliği düşüncesine ve
ulusal komünizme karşı çıktılar584• Nitekim Nasır hemen Su­
riye'deki komünist nüfusu ortadan kaldırmaya ve Mısır' daki

581 Adid Dawisha, a.g.e, s. 182.


582 İsmail Soysal, "Turkish-Syrian Relations ( 1 946- 1 999)", Turkısh Review of Middle
EastStudies, İstanbul, 1 998/99, s. 106.
583 ]esse Ferris, Egypt, The Cold War, And The Civil War In Yemen, (1 962-1 966),(Basılma­
mış D oktora Tezi), Princeton University, 2008, s.37.
584 Rami Ginat, 'Nasser and the Soviets", Rethinking Nasserisim (Revolution and Histori­
cal Memory in Modern Egypt), (Edil: Elie Podeh and Onn Winckler), Florida Univer­
sity, 2004, s. 237.

229
S Ü P E R G Ü Ç L E R i N O R TA D O t. lJ M Ü C A D E L E S İ

gibi çok köklü olmamakla birlikte bazı iktisadi uygulamalara


girişti. Nasır'ın komünistlere karşı nefretini bilen Suriye Ko­
münist Partisi lideri Halid Bektaş, birlik kurulduktan hemen
sonra Suriye'yi terk ederek D oğu Avrupa'ya gitti. Nasır da
birlik kurulduktan üç hafta sonra ilk önemli iş olarak, Suriye
Genelkurmay Başkanı Afıf El-Bızri'yi görevinden uzaklaştırıp
BAC ordusu komutanı olarak Cemal Faysal'ı görevlendirdi585•

Sovyetler Birliği, yeni devleti hemen tanıdı ve bir kez daha


komünistlerin vahşice baskılanmalarına daha önce Mısır' da
olduğu gibi şimdi de Suriye' de yeşil ışık yaktı586• Ancak Na­
sır, Arap Birliği'nin kurulmasından birkaç ay sonra Sovyetler
Birliği'ne karşı Suriye' deki Sovyet elçisinin aktivitelerine karşı
çıktı. Bu, Suriye komünistleri tarafından Mısır-Suriye arasın­
daki birliği engelleyenlere karşı bir teşebbüstü. Buna tepki ola­
rak Khrushçev, bu tür engellemelerin durdurulacağını söyledi587•
Arap Birliği'nin kurulmasından iki ay sonra Başkan Cemal Ab­
dülnasır şöhretinin zirvesindeyken ve Arap dünyasının tartış­
masız lideri olarak, Sovyetler Birliği'ni ziyaret etti. Bu ziyaret
esnasında Nasır'a eşlik eden Baykal, Sovyet liderinin Nasır'a
olan davranışını şöyle tanımlamıştır: "Khrushçev için Nasır bir
cazibe kaynağı olarak, kalmaya devam etti. O, Moskova 'yı ziya­
ret eden geri kalmış milletlerin ilk lideriydi. O dünyada ve kendi
ülkesinde bir fırtına estirmişti588• " Bu ziyaret esnasında Sovyet­
Mısır ilişkilerinin belirlenmesi tahmin ediliyordu. Ama yine
de her ikisinin samimi bir ortam yaratma çabalarına rağmen
anlaşmazlığın bazı işaretleri belirgindi. 29 Nisan ve 16 Mayıs
1 958' de Sovyetlerin, Mısır'ın tarafsızlık politikasını deklare et­
mesinden hayal kırıklığına uğradığı açıkça ortadaydı. Sovyet­
ler, Nasır'ın daha radikal Batı karşıtı duruşu göstermesini, Arap

585 Sabahattin Şen, a.g.e, s. 214.


586 Haluk Gerger, a.g.e. s. 215.
587 Rami Ginat, a.g.m, s. 238.
588 Mahmoud Farouk Kabbara, Abd Al- Nasir's Egypt And The Soviet Union: An Egyptian
View (1 952-1 970), ( Basılmanuş Doktora Tezi}, University Of Arizona, 1 984, s . 1 40- 1 4 1 .

230
SÜVEYŞ KRİZİ

Birliği v e ABD ilişkileri için önerilerle ilgilenmesini bekliyordu.


Dahası Khrushçev, Nasır'ın Yugoslavya'ya yapacağı ziyaretten
hoşnut değildi ve şiddetle Tito'nun politikalarına hücum etti.
Nasır da askeri, ekonomik ve diplomatik desteği için Sovyet­
lere şükranlarını belirtmiş ve sadece Mısır'ın lideri değil, aynı
zamanda Arap milliyetçilik hareketinin lideri olduğunu savur­
narak bu yaklaşımı sürdürdü589

Nasır için Suriye gelişmeleri, ABD ile olan ilişkilerini de


düzeltmek için bir fırsattı. Nasır, ABD 'ye Suriye ile birleşmeyi
komünistleri saf dışı etmek için istediğini hemen bildirdi. Na­
sır, 1 1 Aralık 1 957 günü gazeteci Haykal'ı ABD Büyükelçisi
Hare ile görüşmeye gönderdi ve ABD' den Suriye' deki ko­
münistleri "kahramanlaştırmamak için" gelişmelerin dışında
kalmalarını, kendisine de "en çok üç ay" izin verilmesini is­
tedi. Dulles bu isteğe hemen yanıt verdi. ABD, "Suriye' deki
komünist sızmasının önlenmesine yönelik eylemleri" elbette
memnuniyetle karşılayacaktı. BAC 'ın tanınması konusunda 8
Şubat'ta Eisenhower'a yazdığı bir raporda Dulles, Arap dost­
larının "Mısır ile Suriye'nin birleşmesini engelleme yönünde
ortak bir plan" oluşturulması konusunda niyeti olduğuna dair
bir gözlemi olmadığını bildirerek, bu durumda BAC 'ı tanıma­
nın "Arap milliyetçiliğinin popüler çekiciliği"ne açıkça karşı

çıkmadan mümkün olmayacağını belirtmişti. Dolayısıyla yeni


oluşumu kabullenmek gerekecekti ve en azından kısa vadede
komünistlerin ezilmesinin keyfiyle yetinilecekti ve öyle de oldu.
ABD, Birleşik Arap Cumhuriyeti'ni tanıdı590•

ABD 'nin BAC ' ı tanıması aslında hiçbir şeyi değiştirmi­


yordu. Çünkü Arap dünyası onun İsrail ile olan ilişkisini bili­
yordu. öyle ki, 1 957 ve 1 9 5 8 ' de ABD'nin en önemli çabası Su­
riye, Lübnan, Ürdün ve Irak'taki Arap tarafsızlık hareketlerini
kontrol etmeye yönelikti ki bu da, ABD'ye tepki ile bakılmasına
589 Rami Ginat, a.g. m, s. 238.
590 Haluk Gerger, a.g. e, s . 2 1 5- 2 1 6 .

231
S Ü P E R G Ü (,' J.ERI N ORTA n o c u M Ü C A D E L E S İ

neden olmuştu. 1 958'in sonlarında çoğu Arap milliyetçi, ABD'yi


düşman olarak görüyordu591 • Bu da ABD'nin Arap politikasını
hata götürmeyecek şekilde mahvetti. Mısır, aktif ve etkili bir
şekilde düşman olarak ilan edilmişti. Suriye'ye düşmanlık baş­
lamıştı ve şimdi bu iki ülke, Nasır'ın kumandasında birleşmişti.
Üstelik ABD politikası, eğer Arap dünyasındaki Sovyet politi­
kasını ortadan kaldırmayı amaçlıyorsa, öyle görünüyordu ki bu
durum karşı sonuçlar doğuracaktı. Büyük bir dünya gücü sta­
tüsüne ulaşan Sovyetler Birliği, kesinlikle Arap Ortadoğusu'nda
er ya da geç kendi varlığım hissettirmiş olacaktı592. Diğer taraf­
tan İngiltere BAC'ın kurulmasına destek verirken; Fransa bü­
yük bir muhalefet göstermiştir. Bunun ana sebebi ise bu bir­
liğe Irak ve Ürdün'ün de katılmasıyla Fransa'nın bu bölgede
egemenliğini kaybetme korkusuydu593.

3.6. 1958 Irak İhtilali ve Irak'ta Monarşinin Sonu

Irak, Bağdat Paktı'nın bir üyesi olarak Arap dünyasının


Batı ile en sıcak ilişkileri olan devleti idi. Batı'yı emperyalizm
ile özdeşleştirmiş olan Mısır ve Suriye, bu devlete karşı cephe
almışlar ve Irak'ın Bağdat Paktı'na girişine karşı çıkmışlar an­
cak başarılı olamamışlardır. Irak ise Mısır ve Suriye'ye yak­
laşmayı uygun görmeyen Ürdün ile iyi ilişkiler içinde bulu­
nuyordu594. Ancak Suriye ile Mısır'ın 1 Şubat 1 958' de Birleşik
Arap Cumhuriyeti adı altında birleşmesi üzerine, aynı aileden
gelen iki monarşi devleti olan Ürdün ve Irak da 14 Şubat' ta
bir Arap Birliği kurmaya karar verdiklerini açıkladılar. Batı ta­
raftarı olan bu iki monarşinin birleşme kararları, Mısır'ın sert
591 William Sands, a.g.m, s. 24.
592 Richard H. Nolte;'United States Policy and the Middle East" The United States and
the Middle East (Edit: Georgiana G. Stevens, Columbia University, 1 964, s. 1 70.
593 Beşşar Caferi, Es-Siyasetü 'l-Hariciyyeti 's-Suriyye: 1 946-1 982, Dımaşk, Daru Tallas,
1987, s.91 -92.
594 Mustafa Albayrak, Türk Siyasi Tarihinde Demokrat Parti, (1946-1 960), Phoenix Yayı­
nevi, Ankara, 2004, s. 477.

232
SÜVEYŞ KRİZİ

tepkisi ile karşılaştı ve Kahire radyosu, b u iki ülkeye karşı hü­


cumlarını yoğunlaştırdı. Buna paralel olarak Bağdat sokakla­
rında da Ürdün-Irak birliği aleyhine gösteriler başladı. Yani
birliğe karşı Irak'ın kendi içinden bir muhalefet baş göster­
mişti. Lübnan Buhranı, Irak'ta bardağı taşıran damla oldu.
Lübnan' da karışıklıkların çıkması en fazla Irak'ı telaşlandır­
dığı gibi, Lübnan Cumhurbaşkanı Camille Chamoun da Tür­
kiye ve Irak'ın Lübnan'a müdahale etmesini istiyordu595• Bu
nedenle Irak Başbakanı Nuri Said Paşa, Lübnan müdahalesine
hazırlık olarak Irak'ın doğusundaki askeri birlikleri ülkenin ba­
tısına sevk etmeye karar verdi. Doğudaki birliklerin komutanı
General Kasım, birlikler Bağdat' tan geçerken 14 Temmuz 1 958
gecesi ani bir darbe gerçekleştirdi. Kasım'ın askerleri Kral'ın
sarayına baskın yaptılar. Baskın sırasında genç Kral Faysal ve
naibi olan amcası Prens Abdüllilah öldürüldü. Başbakan Nuri
Said, Bağdat'tan gizlice kaçarken halk tarafından tanındı ve
linç edilerek öldürüldü596 •

14 Temmuz 1 958 tarihinde Irak'ta General Kasım'ın liderli­


ğinde yapılan ihtilalle, Batı taraftarı monarşik bir rejim yıkılmış
ve Arap dünyasının radikal kanadına yeni bir askeri yönetim
katılmıştır. Irak ihtilali, radikal Arap ülkelerinin lideri Nasır' ın
"yeni bir zaferi" oluyordu. 1 4 Temmuz 1 958 günü Bağdat rad­
yosu tarafından yayınlanan bildiride, "Yüce Allah'ın yardımı,
halkın ve silahlı kuvvetlerin desteğiyle" Irak'ın emperyalist­
ler tarafından başa getirilmiş doğru yoldan ayrılmış idareciler
grubunun tahakkümünden kurtarıldığı ilan ediliyordu. Bildi­
ride ayrıca Irak'ta milli birliği koruyacak, diğer Arap devletle­
riyle kardeşlik bağları kuracak ve Bandung Konferansı kararları
ile BM antlaşmasına uygun ve Irak'ın menfaatine olan bütün
milletlerarası taahhütlerine sadık bir cumhuriyet yönetiminin

595 Fahir Armaoğlu, 20. Yüzyıl Siyasi Tarih i (1914-1 980), s. 512.
5 9 6 Türel Yılmaz, a.g.e, s. 1 2 2 .

233
S Ü P E R G O (,' l. E R I N O R T A n o t. u M Ü C A D E L E S İ

kurulduğu d a açıklanıyordu597 • B u olay Ortadoğu'da yeni ge­


lişmelere ve bunalımlara yol açmış, hatta dünyayı genel bir sa­
vaşın eşiğine kadar getirmiştir598• Çünkü Irak politikasında de­
ğişim başlamıştı. Irak politikasında Nasır ve Baas 'ın etkisinin
artması ve ülkenin giderek Doğu Bloğu'na kayması söz ko­
nusu olmuştur. 1 958 darbesiyle beraber, ülkenin İngiltere'yle
olan 37 yıllık bağı da kopmuştu. Bu tarihten itibaren, Irak'ın
da Suriye ve Mısır gibi bağlantısızlık politikasına yöneldiği
görülmektedir599•

İhtilalin üzerinden birkaç gün geçtikten ve yeni Irak


Hükumeti kurulduktan sonra hareketin lideri Başbakan Gene­
ral Abdülkerim Kasım, bir Batılı gazeteciye verdiği demeçte,
bu ihtilalin Batı'ya yöneltilmiş olmadığını iki tarafın menfa­
atlerinin gerektirdiği sürece Irak'ın Batı ile işbirliğine devam
edeceğini açıklamıştır6°0. Ancak bağlantısızlık adı altında ülke
her geçen gün biraz daha Sovyet denetimine girmiştir. Sovyet­
lere ve Doğu Bloğu'na yönelen Kasım'ın iktidara Irak Komü­
nist Partisi'ne yer vermesinin yanında Sovyetlerle imzaladığı
antlaşmayla bu ülkeden ekonomik ve askeri yardım almaya
başlaması, ABD'yi ve onun bölgedeki müttefıklerini kaygılan­
dırmıştır60 1 . Nitekim ABD'ye göre bu gelişmelere kuvvetli bir
cevap verilmeyecek olursa durum Batı'nın Ortadoğu'dan ta­
mamen tasfiyesi ile sonuçlanabilirdi. Bundan dolayıdır ki ABD
1 5 Temmuz' dan itibaren Lübnan'a asker çıkarmaya başladı602.

Olaylar bu şekilde cereyan ederken, Mısır lideri Cemal


Abdülnasır da bu ihtilalle ilgili bir konuşma yapmıştır. Na­
sır, Şam' da Başkanlık Sarayı'nın balkonunda büyük ve me­
raklı kalabalığın önünde Irak' a yönelik şiddet ve öfke dolu

597 Ömer E. Kürkçüoğlu, a.g.e, s. 1 23.


598 Rıfat Uçarol, Siyasi Tarih, İstanbul, 2000, s. 700.
599 Tayyar Arı, Geçmişten Günümüze Ortadoğu (Siyaset, Savaş ve Diplomasi), Marmara
Kitap Merkezi, Bursa, 2008, s. 275.
600 Mehmet Gönlübol, a.g.e, s. 324.
601 Tayyar Arı, a.g.e, s. 275.
602 Fahir Armaoğlu,20. Yüzyıl Siyasi Tarihi ( 1 9 1 4 - 1 980), s. 5 1 2 .

234
S Ü V E Y Ş KRİZİ.

bir konuşma yaptı. Irak'ın dışarıdan manüpile edildiğine ina­


nıyordu. Nasır'a göre komünistler, ajandan başka hiçbir şey
değildi. Bu gibi sözler Khrushçev'i korkutmuştur ve dikkate
değer bir Sovyet muhalefetini tetiklemiştir. Arap liderleri, giz­
lice komünistlere baskıda bulunmuş ve kendi komünist karşıtı
düşüncelerini yayamadıklarından Ruslar, komünist partilerin
kapatılmasını görmezden geldiler. Bu, Sovyet-Arap ilişkileri­
nin yazılamamış bir koşulu gibi görünüyordu. Nasır'ın açık
hücumları karşısında Sovyetler zar zor sessiz kalabiliyordu603•
2 1 . Parti Kongresi'nde konuşan Khrushçev, Nasır'a bir uyarı
yayınlarnıştı604•

Arap birliği üzerinde Nasır'ın görüşlerinin tamamen yan­


lış olduğunun, onun hırslı öfkeli genç adam olduğunu ve dev­
letin kendisine izin verdiğinden daha fazlasını yapmaya çalış­
tığını söylemiştir. Khrushçev, aynı zamanda ideolojik görüşler
arasında gelişmelere müdahalede farklılıklar olduğunu vurgu­
layarak "ülkelerimiz arasında dostça ilişkiler olmalıdır" dedi.
İki lider ortaya çıkan faklılıkları kesin çizgileriyle ortaya ko­
yan mektuplarla yazıştılar, oysa her biri diğerinin samimi­
yetine güvenmiyordu. Nasır, Arap dünyasında devam eden
Sovyetler Birliği destekli mahalli komünist partilerin Arap
milliyetçiliğine ve Birliği'ne karşı çalıştığını söyledi ve Sov­
yetler Birliği'nin istememesi anlamına gelse de onunla savaş­
manın gerekli olduğunu bildirdi605• Khrushçev, Nasır' a davra­
nışlarının Asvan Barajı'nın yapımı için yapılan antlaşmadaki
Sovyet sorumluluklarını devre dışı bırakacak durumlara yol
açabileceğini hatırlattı. Moskova şunu çok iyi görüyordu ki
Arap dünyasına karşı durabilmek için yeterli halk desteğine
sahip komünist partiler değil, milliyetçi burjuvalardı. Bunun

603 Derek Hopwood, Egypt Politics and Society (1 945-1 990), Routledge, London, 1993, s.
68.
604 George Kirk. A short History ofThe Middle East, Hesperides Press, New York, 196 1 , s.
298.
605 Derek Hopwood, a.g.e, s. 68-69.

235
S Ü P E R G Ü Ç L E R İ N ORTA D O GU M Ü C A D E L E S İ

çözümünü de Batı etkisi karşısında Sovyet stratejisine hizmet


ederek ve politik düşmanlıkların desteklenmesiyle sağlanabi­
leceği bildirilmiştir 6 06 •

Irak İhtilali'nin doğurduğu diğer önemli sonuç da Bağdat


Paktı'nın durumunun ne olacağıydı. Çünkü Irak İhtilali'nden
en fazla endişe duyan ve o nispette de tepki gösteren tek devlet
Türkiye olmuşt ur. Türkiye, İran ve Pakistan devlet başkanları,
Irak'taki durumu müzakere etmek için 1 4- 1 7 Temmuz 1 958 ta­
rihinde İstanbul' da toplandılar. Toplantı sonunda yayınlanan
ortak bildiride Irak'taki darbe, bir "milletlerarası haydutluk"
ve bir "vahşet " olarak vasıflandırılmaktaydı. Bundan dolayı
Türkiye, 17 Te mmuz' da ABD'ye başvurup Irak'a müdahaleye
kararlı olduğunu bilirdi ve ABD' nin kendisini desteklemesini
istedi. Türkiye' nin Irak'a müdahaleye niyetlenmesi Sovyetleri
harekete geçirdi. Sovyetler derhal ağırlığını General Kasım ta­
rafına koyarak, 24 Temmuz'da Türkiye'ye verdikleri muhtı­
rada bölgede silahlı bir çatışmayı başlatmanın getireceği ağır
sorumluluklar konusunda Türkiye'yi uyardı. Sovyetler aynı
sertliği sadece Türkiye'ye karşı değil, aynı zamanda ABD ve
İngiltere'ye karşı da gösterdi ve bu yüzden yeni bir Doğu-Batı
07
gerginliği ortaya çıktı6

Aynı zamanda 28 Temmuz' da Londra' da yayınlanan dekla­


rasyon, Bağdat Paktı'nın yeni bir gelişim içinde olduğunu açıkça
gösterecek nite liktedir. Paktın Irak dışındaki üyeleri bu devlet
olmaksızın da teşkilatı devam ettirmeyi kararlaştırmışlardır.
Irak İhtilali'nde n sonra lrak'ın Bağdat Paktı karşısında takın­
dığı tavıra gelince ; kurulan yeni Cumhuriyet yönetimi Irak'ın
dış politika amaçlarının bütün devletlerle dostluk ve tarafsızlık
olduğunu ilan etmişti. Bununla beraber Irak Hükfunetinin Sov­
yetler Birliği, Çin ve Doğu Avrupa ülkeleriyle ilişkiler kurması,
Irak'ın çok geç meden Bağdat Paktı'ndan ayrılacağını gösteren

606 Adeed Dawısha, a.g.m, s. ! O .


607 Fahir Armaoğlu, 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi (1914-1 980), s. 513.

236
SÜVEYŞ KRİZİ

belirtilerdi. Nihayet General Kasım, Irak'ın Bağdat Paktı'ndan


çekildiğini 24 Mart 1 959' da Bağdat'taki İngiliz, İran, Pakistan
ve Türk Büyükelçilerine resmen bildirmiştir6°8• Bunun üzerine
paktın adı Merkezi Antlaşma Teşkilatı (Central Treaty Organi­
zation, CENTO) olmuş ve merkezi Bağdat'tan Ankara'ya nak­
ledilmiştir609.

3.7. Lübnan Bunalımı ve Mısır

Suriye Buhranı'nın sona ermesinden sonra, 1 958 ilkbaha­


rından itibaren Ortadoğu' da yeni bir buhran olarak Lübnan
Buhranı patlak verdi6 1 0. Nitekim Camille Chamoun yönetimi
de Lübnan' da güçlüklerle karşı karşıya bulunuyordu. Lübnan
yöneticilerinin Batı taraftarı politikaları, Lübnanlı Arap mil­
liyetçililerinin hoşnutsuzluğu ile karşılamaktaydı. Eylül 1 958
sonunda başkanlık süresi dolacağı ve anayasa gereğince yeni­
den seçilmesi mümkün olmayacağı halde, Chamoun'un dört yıl
daha iş başında kalmak amacıyla anayasada değişiklik yapmak
istemesi üzerine, Lübnan'ın Nasırcı bir dış politika izlemesini
isteyen Chamoun aleyhtarları ile taraftarları arasında çatışma­
lar başlamıştı6 1 1 . Ülkede genel bir huzursuzluk havası esiyordu.
1958 yılına gelindiğinde Mısır Arap Cumhuriyeti ile birleşme
ve Nasır'ın yolunu izleme taraftarları iyice artarken 28 Mart'ta
bir grup Müslüman, Lübnan bayrağını yakarak Lüblanlılık ye­
rine Arap milliyetçiliği fıkrine daha eğilimli olduklarını gösteri­
yorlardı. Bu olaylar karşısında Lübnan Hükumeti ise doğrudan
Mısır'ı suçlayarak, ülkedeki isyancılara yardım ettiği gerekçe­
siyle Mısır'ı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'ne şikayet
etti. Bizzat Birleşmiş Milletler Genel. Sekreteri devreye girerek

608 Mehmet Gönlübol, a.g. e, s. 330- 33 ! .


609 Fahir Armaoğlu, "Amerikan Belgeleri ile Ortadoğu Komutanlığı'ndan Bağdat Paktı­
na ( 1 9 5 1 - 1 955)", Belleten, C. LIX, S. 224, Ankara, 1 955, s. 236.
610 Fahir Armaoğlu, 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi (1914-1 980), s. 5 1 0.
6 1 1 Ömer E. Kürkçüoğlu, a. g. e, s . 1 2 3 - 1 24.

237
S Ü P E R G Ü Ç L E R İ N ORTAD O G U M Ü C A D E L E S İ

tarafları uzlaştırmaya çalışsa da başarılı olamadı612• Hatta Dı­


şişleri Bakanı Malik, ABD Büyükelçisi'ne durumu daha da
dramatize etmek için, "Nasırcılığın ve komünizmin gazabının
Lübnan'ın üzerine salındığını" belirtmekteydi613•

Chamoun ve dışişlerinin bu şekildeki tutumu, ABD


Hükumeti içinde de tereddütlere ve görüş ayrılıklarına sebep
oldu. Hatta ABD Hükumeti münhasıran Chamoun'un destek­
lenmesi için bir mücadeleye taraftar olmadı. Fakat 14 Temmuz
1 958' de Irak' ta General Kasım liderliğinde askeri bir darbe ile
monarşinin yıkılması, ABD'nin kararını değiştirdi. Monarşinin
yıkılması, Bağdat Paktı'na ve Batı'nın Ortadoğu'daki nüfuzuna
ağır bir darbe idi. Irak'ın arkasından Lübnan da kontrolden çı­
kabilir ve Nasır'ın kontrolüne girebilirdi. Irak'ta yaşanan geliş­
meler, Chamoun'un tavrını yumuşattı. Bilhassa ABD'nin yap­
tığı baskılar neticesinde Chamoun, cumhurbaşkanlığı süresini
uzatmaktan vazgeçti. Bunun üzerine Lübnan Parlamentosu,
31 Temmuz' da Genelkurmay Başkanı General Şahab'ı büyük
çoğunlukla Cumhurbaşkan olarak seçti. Bu suretle mayıs ba­
şında patlak veren Lübnan Buhranı, temmuz sonunda yatış­
mış bulunmaktaydı614•

Lübnan bunalımının bizim konumuzu ilgilendiren tarafı


Nasırcı akımdır. Özellikle Irak İhtilali'nin de patlak vermesi ile
ABD olaya müdahale etmiş ve Lübnan'ın da Nasır ve dolayı­
sıyla komünizm etkisine girmesinden endişe duymuştur. Bize
göre, ABD'nin Nasır üzerindeki bu politikası hatalıdır. Çünkü
Nasır, daha önce de belirttiğimiz gibi Irak İhtilali'nin ardından
Şam' da yaptığı konuşmada çok şiddetli bir şekilde komünizmi
eleştirmiş ve suçlamıştır. Belki de ABD ve CIA, bunun farkın­
daydılar. Ancak Nasır milliyetçiliğinin Arap Ortadoğusu'nda
gelişmesini istemiyorlardı. Bu yüzden de Nasır milliyetçiliği ile

6 1 2 İrfan C. Acar, Lübnan Bunalımı ve Filistin Sorunu, Türk Tarih Kurumu Yayınları,
Ankara, 1 989, s. 37.
613 Haluk Gerger, a.g.e, s. 229.
6 1 4 Fahir Armaoğlu, 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi (1914-1 980), s. S l l .

238
SÜVEYŞ KRİZİ

komünizmi özdeşleştiriyorlardı. Nitekim ABD, Nasır milliyet­


çilik furyasının tilin Ortadoğu'yu etkisi altına almasından çe­
kiniyordu. Oysa Nasır milliyetçiliği tamamıyla Batı'ya ve Batı
emperyalizmine karşıydı. Çünkü Nasır'ın ve Nasır gibi milliyet ­
çiliği savunanların tek derdi, bölgede İsrail'in varlığıydı. Ancak
ABD, bu varlığın bölgede bulunmasından gayet memnundu.

239
Dördüncü Bölüm

1 9 6 0- 1 9 7 3 Yı l l arı Aras ı n d a
M ı s ı r Ekse n l i O rtad o ğ u O l ayl arı ve
O rtad o ğ u ' d a S ovyet-AB D M ü cad e l es i

4. 1. Yemen İç Savaşı ve Nasır Faktörü

Nasır yönetimi, Arap devletlerinin çıkarlarını savunma ya


da Arap devletlerinde ortaya çıkan siyasal ve ideolojik tartış­
malara siyasal ve askeri gücüyle müdahale etme adına kendi
gücünü zorlayan deneyimlere girişmiştir. Mısır'ın Yemen iç
savaşına müdahalesi ve giderek bu savaş içinde ekonomik ve
siyasi açılardan güç kaybetmesi, bu tür deneyimlerin en bili­
nen örneğidir615•

1891 yılında Yemen'de kendi hanedanlığını kuran İmam


Yahya'nın, yönetimini Zeydilere dayandırması eskiden beri
Zeydiler ile mücadele içinde bulunan Şafiilerin tepkisiyle karşı­
laştı ve bundan sonra Zeydi-Şafıi mücadelesi, Yemen iç politika

6 1 5 Zeynep Güler, Süveyş 'in Batısında Arap Milliyetçiliği (Mısır ve Nasırcılık), Yenihayat
Kütüphanesi, İstanbul, 2004, s. 1 7 1 .

241
SÜPER GÜÇLERİN ORTADOGU MÜCADELESİ

hayatına haklın olmaya başladı616• İmam Yahya, 1 948 Ağus­


tos'unda Sana' da yapılan bir suikastta öldürüldü ve arkasın­
dan bir ayaklanma çıktı. İmam Yahya'nın yerine geçen Seyfü­
lislam Ahmed, Suudi Arabistan'ın da yardımı ile ayaklanmayı
bastırdı. İmam Ahmed, başkenti Sana' dan Taiz' e nakletti. Fakat
1 95 5 Nisan ile 1 95 9 Mayıs-Haziran aylarında Taiz' de de İmam
Ahmed'e karşı ayaklanmalar oldu. İmam Ahmed'in yönetimi,
tam bir monarşik diktatörlüktü. Halbuki 1 952 Mısır İhtilali,
Yemen' de askerlere ve aydınlara çok tesir etmişti. İmam Ah­
med, 18 Eylül 1 96 2 ' de kendi eceli ile öldü. Yerine 38 yaşındaki
oğlu İmam Muhamme d el-Bedr geçti. Fakat İmam Bedr, ancak
sekiz gün hükümdarlık yapabildi6 1 7• Nitekim 26 Eylül 1 962'de
Albay Abdullah el-Sallal önderliğindeki bir darbe ile düşürül­
müştür. Bu darbe ile imamlık rejimine ve monarşiye son ve­
rilmesinin ardından yaklaşık on yıl boyunca Cumhuriyetçiler
ve Kralcılar arasındaki bir mücadeleye sahne olmuş olan Ku­
zey Yemen, aynı zamanda Nasır'ın Mısır ile Suudi Arabistan
arasındaki mücadelenin de platformu haline dönüşmüştür6 1 8•
Askeri darbelerin lideri Abdullah el-Sallal, hemen Nasır'a dar­
benin gericiliğe ve tiranlığa karşı sosyal bir hareket olmasının
yanında, Arap milliyetçiliğinin tam bir Arap birliği hedefine
kendini adamış siyasal bir hareket olduğunu belirten bir telg­
raf çekti. Kahire, yeni cumhuriyeti tanımadan önce Mıs ırlı li­
derler "Devrimin . . . Yemenlilerin özgür iradesini temsil ettiğine"
ikna oluncaya kadar birkaç gün bekledi. Arap dünyasının en
geri kalmış ülkelerinin birinde devrimci bir cumhuriyet, üs­
telik bu ülke aynı zamanda Suudi Arabistan'ın komşusuysa,
Nasır ve radikal Arap milliyetçiliği için cesaret verici taze kan

6 1 6 Türel Yılmaz, Uluslararası Politikada Ortadoğu (Birinci Dünya Savaşı'ndan 2000'e),


Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi, Ankara, 2004, s. 125- 1 2 6 .
6 1 7 Fahir Armaoğlu, FilistinMeselesi ve Arap-lsrail Savaşları ( 1 948-1988), Türkiye İş Ban­
kası Kültür Yayınları, Ankara, 1 989, s. 1 76.
618 Tayyar Arı, Geçmişten Günümüze Ortadoğu Siyaset, Savaş ve Diplomasi, Marmara
Kitap Merkezi, Bursa, 2008, s.290.

242
1 9 6 0 - 1 9 7 3 Y I L L A R I A R A S I N DA M I S I R E K S E N L İ O RTA D O G U O L AY L A R I

anlamına geliyordu619• Yemen' de kurulan yeni rejimi tanıyan


ilk devlet Sovyetler Birliği oldu, ardından Mısır tanıdı620 •

Aralık ayı ortalarına kadar Salla! rejimini 30 kadar devlet


tanıdı. 27 Aralık'ta Sovyetlerle yeni rejim arasında bir ekono­
mik yardım antlaşması imzalandı. Dış politikadaki bu ilk ge­
lişmeler, yeni rejimin dış politikadaki ana istikametini de or­
taya koyuyordu621 • Ancak darbe sırasında ölmeyen ve Aralık
1 962'de ülkeden kaçan el-Bedr, Suudi Arabistan ve Ürdürı'ürı
desteğiyle bir sürgün hükumeti kurarak, yeni rejime karşı
mücadeleye başladı622• Suudi Arabistan ise para ve silah sözü
vermiştir. Darbenin liderleri buna Mısır yardımı talep ederek
cevap verdi. Nasır, sadece sınırlı miktarda askeri destek ge­
rekeceğine inanarak 30 Eylül' de Yemen' in başkenti Sana'ya
eğitimciler, danışmanlar ve askeri malzeme gönderdi. O sı­
rada Mısır silahlı güçlerini sonuç alınmadan beş yıldan daha
fazla sürecek ve Mısır ekonomisini yıpratacak olan bir çatış­
maya sokmak üzere ilk adımlarını attığının farkında değildi623•
Ancak Mısır'ı Yemen'deki darbeyi hemen desteklemeye sevk
eden bazı sebepler vardı. Bu sebepler şöyle özetlenebilir: On­
celikle Yemen' de "gerici ve muhafazakar" bir rejim yıkılıyordu
ve darbeyi yapanlar tamamen 1 95 2 Mısır İhtilali'ni ve Nasır'ın
Arap milliyetçiliğini örnek almışlardı.

İkincisi, 1 95 6 S üveyş S avaşı'nın askeri hezimetinden


sonra Nasır'ın iki darbe daha yemiş olmasıydı. Bunlardan biri,
1 95 6 ' dan önce ittifaka yakın ilişki içinde olduğu Suudi Ara­
bistan ile münasebetlerin bozulması ve şimdi Nasır' ın, Suudi
Arabistan'ı Arap dünyasına karşı mücadele eden emperyaliz­
min bir aj anı gibi görmeye başlamasıydı. Diğeri ise Nasır'ın

6 1 9 Adid Davişa, Arap Milliyetçiliği (Zaferden Umutsuzluğa), (Çev: Lütfi Yalçın), Litera-
tür Yayınları, İstanbul, 2004, s. 21 ı .
6 2 0 Türel Yılmaz, a.g.e, s.127.
6 2 1 Fahir Armaoğlu, Filistin A1eselesi ve Arap-İsrail Savaşları (1 948-1 988), s . 1 7 7 .
622 Zeynep Güler, a.g.e, s. 173.
623 Adid Davişa, a.g.e, s.2 1 2 .

2 43
S Ü P E R G Ü Ç L E R İ N O R TA D O G U M Ü C A D E LE S İ

prestiji için büyük başarı sayılan ve 1 958 Şubat'ında kurulan


Mısır-Suriye birliğinin yani Birleşik Arap Cumhuriyeti'nin
1 96 1 Eylül'ünde dağılması ve Mısır'ın Suriye ile de münase­
betlerinin bozulmasıydı. Bu şartlarda Nasır, kendisini bir yal­
nızlık içinde hissediyordu ve Yemen' de elde edeceği bir başa­
rının prestij ini tekrar yükselteceğine inanıyordu. Fakat Nasır,
Yemen'e müdahale etmekle bir hesap hatası yaptığını ve bu
işin neticesini tahmin edemediğini daha sonra itiraf edecek­
tir624. Nitekim yıl sonunda önce başlangıçta yüz olan Mısırlı
askerlerin sayısı sekiz bine çıkartıldı. 1 963 ' te Mısırlı askerle­
rin sayısı yirmi bine yükseldi, daha sonra 1 964'te kırk bine
çıktı ve 1 965 'te hayret verici bir rakama, yetmiş bine ulaştı.
Nasır, daha sonra Yemen macerasının "yanlış bir hesap" ol­
duğunu kabul edereki "Onun başımıza saracağı belaları önce­
den düşünememiştik" demiştir625.
Yemen iç savaşı yerel gruplar arası çatışmalarla, Mısır ile
geleneksel Arap monarşileri arasındaki çatışmaların iç içe geç­
tiği karmaşık ve yıpratıcı bir biçimde devam etmiştir. İç sava­
şın sürdüğü beş yıl içinde Suudiler bölgede muhafazakar güç­
leri harekete geçirirken, Mısır Yemen'e giderek daha da artan
oranda asker ve silah göndermek durumunda kalmıştır. 1 965
yılında Suudi Arabistan Kralı Faysal ile Nasır arasında ateşkes
antlaşması imzalandı. Ama çatışmalar yeniden yükselişe geç­
mişti. İç savaş uzun yıllar devam ettikten sonra Haziran 1 96 7' de
başlayan savaş, aynı yılın kasım ayında İngiliz askerlerinin Gü­
ney Arabistan ve Aden' den çekilmesiyle son bulmuştur. Mısır
askerleri iç savaşın son bulmasıyla aralık ayında ülkeden ayrı­
lır. Mısır, Yemen iç savaşında askeri ve ekonomik kapasitesinin
çoğunu tüketir ve bu durum 1 967 Savaşı'nı kaybetme neden­
leri arasında sayılır. Yemen iç savaşı, Mısır için içinden çıka­
mayacağı bir bataklık anlamına geldiğinden "Mısır'ın Vietnam

624 Fahir Armaoğlu, Filistin Meselesi ve Arap-İsrail Savaşları (1 948-1988), s. 178-1 79.
625 Adid Davişa, a.g.e, s. 2 1 2 .

244
1 9 6 0 - 1 9 7 3 Y I L L A R I A R A S I N DA M I S I R E K S E N L İ O R TA D O G U O L AY L A R I

Savaşı" olarak d a değerlendirilmiştir. Nasır, Yemen i ç savaşıyla


ilgili olarak Guevara'ya"Yemen 'de devrim başladığında... He­
men yardımlarına koştum ... Fakat önce dışarıdan yardım yapı­
lamayacağını, daha sonra da bunun çok uzun zaman alacağını
ve büyük acılara mal olacağını anladım" demiştir626•

4.2. Ortadoğu'da Baas

Asıl adı "Arap Sosyalist Yeniden Diriliş Hareketi"627 anla­


mına gelen "Baas" Ortadoğu' da özellikle Suriye ve Irak' ta or­
taya çıkan ve etkili olan bir partidir628• Baas Partisi, Mişel Eflak,
Salah Bitar, Ali Cabir, Abdullah Abdul Daim, Vahip El- Ganim,
Cemal Atassi, Musa Rizik, Badi El- Kasım, Sami El- Durabi ve
Abdul Birr El- Sud tarafından kurulmuş olmakla birlikte bu
partinin kurulmasındaki en önemli rolü ve çabayı Mişel Eflak
ve Salah Bitar ortaya koymuşlardır629•

Mişel Eflak, 1 9 1 0 ' da Şam' da orta halli bir aileden dünyaya


gelmiştir630• Mişel Eflak 1 8 yaşında iken Paris'e gitmiş ve bu­
rada Arap Öğrenciler Birliği'ni kurarak bir Arap milliyetçiliği
hareketini başlatmıştır. 1 93 2 ' de Suriye' ye giden Eflak, okul­
larda tarih öğretmenliği yapmıştır63 1 • Mişel Eflak'ın binlerce
Arap genci üzerinde büyük nüfuzu olmuştur. 1 943 'ten 1 965
yılına kadar, Baas Partisi genel sekreterliğinde bulunmuştur632•

Baas Partisi'nin Eflak'tan sonraki ikinci önemli kişisi olan


Salah Bitar, Şam' da Sünni Müslüman bir aileden dünyaya gel­
miştir. Fizik ve matematik eğitimi aldıktan sonra, 1 93 2 yı­
lında Suriye'ye dönerek tam on yıl sürecek olan öğretmenlik

626 Zeynep Güler, a.g.e, s. 1 74-175.


627 İsmet Giritli, Ortadoğu ve Komünizm, İstanbul, 1975, s. 80.
628 Türel Yılmaz, a.g.e, s. 138.
629 Sabahattin Şen, Ortadoğu 'da İdeolojik Bunalım (Suriye Baas Partisi ve İdeolojisi), Bi­
rey Yayıncılık, İstanbul, 2004, s. 1 1 5.
630 Kame! S. Abu Jaber, Arap Baas Sosyalist Partisi, (Çev: Ahmet Ersoy), Altınok Matba­
ası, Ankara, 1 970, s. 1 3 .
6 3 1 Fahir Armaoğlu, Filistin Meselesi ve Arap-İsra il Savaşları (1948-1 988), s. 207.
632 Kame! Abu Jaber, a.g.e, s. 16.

245
S Ü P E R G Ü Ç L E R İ N O R TA D O G U M Ü C A D E L E S İ

görevine başladı. Mişel Eflak v e Salah Bitar, 1 942 yılında öğ­


retmenlik görevlerinden istifa ettikten sonra gençleri kendi dü­
şünceleri doğrultusunda etkileyerek onlara maddi lükse karşı
bir tutum geliştirmelerini öneriyorlardı. Baas Partisi'nin temel­
leri, 24 Temmuz 1 943'te küçük bir öğrenci grubunun örgüt­
lenmesi sonucu atıldı. 1 946 yılına kadar daha çok entelektüel
hareket olarak faaliyetlerini sürdüren Baas (Diriliş), adını Zeki
Arsuzi'ye borçludur. Zeki Arsuzi, El- Baas El- Arabi (Arapla­
rın Yeniden Dirilişi) adını ilk kullanan kişidir633•

4.2. 1. Baas İdeolojisi

Baas ideolojisi, Arap topraklarının hemen hemen tamamı­


nın doğrudan yabancı kontrolü altında veya ağır bir yabancı
etkisi altında bulunduğu 1 940 'lı yılların başında birlik, özgür­
lük ve sosyalizm temalarını ulusal özgürlük temelinde bir araya
getiren Arap Birliğinin devrimci bir yaklaşımla gerçekleşebile­
ceğini ortaya koyan ve eski mücadeleye yeni bir dinamizm ve
heyecan vermek kadar bu mücadeleye manevi bir savaş duy­
gusu da katan Arap dünyasındaki ilk ideolojidir634•

Parti açık bir şekilde Atlantik Okyanusu'ndan İran Körfezi'ne


kadar bütün Arapça konuşan memleketlerin sorunlarının mü­
nakaşa ve hallini kendine görev edindi. Eflak, dünyadaki iki
büyük devlet olan ABDn ve Sovyetler Birliği blokları hakkın­
daki tutumunu açıklayarak "Bunlardan biri ile beraber olmak,
Araplara kötülükten başka bir şey sağlamaz" demiştir. Böylece
partinin diğer bir temel görüşü ve kararı da ortaya çıkmıştır.
Parti diğer Arap siyasi kuruluşları arasında tarafsızlığı savu­
nanların ilkiydi635• Baas ideolojisine göre, inkılabın başarılması
sonucu "Birlik" "özgürlük" ve "Sosyalizm" gerçekleştirilecektir.
Birlik, özgürlük ve sosyalizm birbirinden ayrılmaz eşit önemde

633 Sabahattin Şen, a.g.e, s. 1 1 5 - 1 1 7 .


6 3 4 Sabahattin Şen, a.g. e, s . 153.
635 Kame! Abu Jaber, a.g.e, s. 33.

246
1 9 6 0 - 1 9 7 3 Y I L LA R I A R A S I N D A M I S I R E K S E N L İ O R TA D O G U O L A Y L A R I

ideallerdir. Mişel Eflak, Arap milliyetçiliği ve Batı milliyetçiliği


bağlamında milliyetçilik, Avrupa' da doğru anlaşılmadı derken;
Baas ideolojisi, faşizm ve Nazi sosyalizmini şiddetle reddede­
rek bu iki akımın bazı ırkların diğerleri üzerindeki üstünlüğü
adına sömürgeciliğe izin verdiğine inanmaktadır. Ayrıca Mişel
Eflak, Marksist teorideki sınıf mücadelesini kabul etmekle bir­
likte determinizm ve materyalizmi reddederken, Marksizm'in
sınıf mücadelesini abartarak ulusçuluğun tarihsel formasyo­
nunu ihmal ettiğine inanmaktadır636•

4.2. 1.1. Suriye'de Baas ve Nasır İle İlişkileri

Suriye ve Irak'ta 1 950'lerden itibaren iktidarda varlığını


hissettiren ancak 1 960'larda tamamen iktidarı ele geçiren Arap
Baas Sosyalist Partisi 1 943 'te kurulmuştur637 Arap Baas Sos­
yalist Parti'nin vatanı Suriye' dir638• Ancak Baas, Suriye milli­
yetçiliğinden çok Arap milliyetçisi bir parti olarak kurulmuş
olmakla beraber programında Suriye, Irak, Filistin ve Ürdün'ü
birleştirmeyi amaçlayan Bereketli Hilal üzerinde bir "Büyük
Suriye" projesi bulunmaktaydı. Partinin 1 94 7' de benimsenen
programında Arap anavatanının; Toros Dağları'ndan Basra
Körfezi'ne, Hint Okyanusu' na ve Akdeniz'e kadar uzanan top­
raklar olduğu ifade edilmekte, ayrıca partinin programında tek
bir Arap ulusu ve tek bir Arap devletinden söz edilmekte ve
partinin dış politikasının temel perspektifinin Arap milliyet­
çiliği olduğu belirtilmekteydi. Suriye' de 1 946' da bağrmsızlığın
kazanılması sonrası süreçte, resmi bir parti kimliği kazanan
Baas639, Filistin Savaşı'na bilfiil katılmış ve Filistin'de Arapla­
rın mağlubiyeti Baas partisine Arap siyasi dünyasının derin­
liklerine girme fırsatı doğurmuştur640 • 1953 'te ise Baas partisi,

636 Sabahattin Şen, a.g.e, s. 1 5 8 - 1 59.


637 Tayyar Arı, a.g.e, s. 270.
638 Fahir Armaoğlu, Filistin Meselesi ve Arap-İsrail Savaşları (1948- 1 988), s. 207.
639 Tayyar Arı, a.g.e, s . 271.
640 Kame! S. Abu Jaber, a.g.e, s. 34.

247
S Ü P E R G Ü Ç L E R i N O R TA D O C U M Ü C A D E L E S İ

Arap Sosyalist Partisi'yle Ekrem Hourani'nin liderliği altında


birleşmesiyle daha da güçlendi641 •

Baas' ın Suriye' deki ilk mühim başarısı, sol partilerle işbir­


liği yaparak 1 954 seçimlerinde 140 milletvekilliğinden 1 6 ' sını
elde etmesi olmuştur. Baas 'ın mühim bir siyasi varlık olarak
kendisini göstermesi, 1 958 Şubat'ında Mısır ile Suriye'nin bir­
leşmesinde olmuştur. Bu tarihte Suriye' de komünizm tehlike­
sinin giderek artması, ülkede artık yerleşmiş bulunan Baas'ı
Mısır'a ve Nasır'a yöneltmiş ve çareyi Mısır-Suriye birleşme­
sinde görmesine neden olmuştur. 1 Şubat 1 958' de bu birleşme
Birleşik Arap Cumhuriyeti adı ile gerçekleştiğinde kabinesinde
dört Baasçı bakan bulunuyordu. Fakat Nasır ile Baasçıların ara­
sındaki balayı, fazla uzun sürmedi. Birleşmeden sonra Nasır'ın
bütün siyasi partileri kapatması ve Baasçıların birleşmeyi fe­
deral bir sistem olarak düşünmelerine karşılık Nasır' ın tama­
men merkeziyetçi bir sistem kurması, Baasçılar arasında hoş­
nutsuzluğa sebep oldu. Nasır' ın Pan-Arabizm anlayışı Suriye
milliyetçiliğine, diktatörlüğü ise Suriye'nin demokratik zihniye­
tine ters düşmüştü. Bu durum, Baas partisi içinde Nasır konu­
sunda görüş ayrılıklarının çıkmasına sebep oldu. Nasır, Suriye
üzerindeki kontrolünü arttırdıkça kabinedeki Baasçılar teker
teker ayrılmaya başladılar642• Nasır'ın tamamen merkeziyetçi
bir yapı kurması nihayetinde 28 Eylül 1 96 1 ' de bir grup subay
ve muhafazakar politikacı, bir darbe yaparak Birleşik Arap
Cumhuriyeti' ne son vermişlerdir643• Nasır bu darbeyi kuvvet
kullanarak b astırmak istediyse de muvaffak olamadı. Suriye
Arap Sosyalist Parti lideri Ekrem Hourani ise, Nasır aleyhtarı
darbeyi hararetle destekledi644•

Hourani'ye göre Suriye ile Mısır arasındaki birlik gerçek bir


birlik değildi. Gayesi Suriye'yi Mısırlaştırmaktı. Bunun içindir

641 Adid Davişa, a.g.e, s. 1 38.


642 Fahir Armaoğlu, Filistin Meselesi ve Arap-fsrail Savaşları (1948-1 988), s. 209-2 10.
643 Türel Yılmaz, a.g.e, s . 1 40- 1 4 1 .
644 Fahir Armaoğlu, Filistin Meselesi v e Arap-!srail Savaşları (1 948-1 988), s. 210.

248
1 9 6 0 - 1 9 7 3 Y I L L A R I A R A S I N DA M I S I R E K S E N L İ O R TA D O G U O L AY L A R I

ki askeri darbeyi memnuniyetle karşılayan ve ayrılma beya­


nını ilk imzalayanlardan biri Hourani'dir. Hourani, darbeyi ger­
çekleştiren subayları iyi, dürüst ve fedakar olmakla tavsif etti;
Nasır'ı diktatörlükle itham etti. Bir hafta sonra Nasır'ı, Filistin
sorununu Arap birliği maskesi altında rafa atmaya teşebbüsle
ve ABD siyasetini kelimesi kelimesine uygulamaya çalışmakla
suçladı. Hourani politikasında açıkça şiddetli bir Nasır aleyh­
tarı olduğunu gösteriyordu. 28 Eylül 1 9 6 1 ' den 8 Mart 1 963'e
kadar geçen devre Baas partisi için zorluklarla doluydu. Arap
dünyasındaki Nasır sempatizanları partiye saldırıyorlardı. Mı­
sır' daki meşhur yazarlar da partiye hücum ediyorlardı645 • An­
cak Mişel Eflak, her türlü siyasi riski göze alarak Mısır'la ye­
niden birleşilmesini savunurken Nasır da bu yöndeki amacına
veda etmemekte ısrar ediyordu646•

8 Şubat 1 963'te Irak'ta Baasçıların yaptığı darbe, Suriye


Baasçılarını da cesaretlendirmiş ve 8 Mart 1 963'te bir darbe
ile Baasçılar Suriye'de iktidarı ele geçirmişlerdir. Baas' ın ikti­
darı ele geçirmesiyle Salah Bitar, Başbakan olmuştur. Bundan
sonra Suriye' deki Baas sürekli istikrarsızlık içinde kalmıştır647•

Salah Bitar yönetimi, 23 Şubat 1 966' da yapılan kanlı bir


darbe ile iktidardan düşürüldü. Eflak ve Bitar başta olmak
üzere birçok kişi tutuklandı. Darbeden sonra devlet başkanı
Nurettin Atassi oldu. Suriye'nin bu sol kanat rejimi dış poli­
tikada ABD'ye cephe alırken, Sovyet Rusya ile yakın müna­
sebetler içine girdi. Yapılan antlaşmalarla Sovyetler, Suriye'ye
ekonomik ve askeri yardım yapmaya başladı. Ayrıca bu sol
kanat Baasçıları, Suriye Komünist partisi ile münasebetlerini
düzelttiler ve yıllardır Moskova' da bulunan Suriye Komünist
Partisi lideri Halid Bektaş, Şam'a döndüğü gibi kabinede ko­
münistlere iki bakanlık verildi. Buna karşılık Suriye' de Eflak

645 Kame! S. Abu Jaber, a.g. e, s. 79.


646 Sabahattin Şen, a.g.e, s. 226.
647 Türel Yılmaz, a.g.e, s . 1 4 1 .

249
S Ü P E R G Ü Ç L E R i N ORTAD O G U M Ü C A D E L E S İ

v e Bitar' ın düşürülmesi Nasır'ı memnun etti. Ayrıca yeni Su­


riye rejiminin Sovyetlerle yakın münasebet kurması bu sırada
zaten kendisi de Sovyetlerle bir yakınlık içinde olan Nasır'ı
Suriye'ye yakınlaştırdı. Suriye, 1 967 Arap-İsrail Savaşı'na böyle
bir ortamda girdi648•

4.2. 1.2. Irak'ta Baas ve Nasır İle İlişkileri


Baas'ın Irak'a girişi, 1 949 yılından itibaren Filistin mülteci­
leri, Suriye ve Lübnan' da okuyan lrak'lı öğrenciler vasıtasıyla
olmuştur649• Fakat üye sayısı, ağır hükumet baskısı ve uzun geç­
mişi olan gizli komünist partinin rekabeti nedeniyle oldukça
yavaş arttı. Partinin büyüme hızı, 1 954'ten sonra Nasır'ın çok
geçmeden Irak merkezli olacak Batı ittifak sistemine saldırı­
sıyla eş zamanlı olarak ivme kazandı. Parti, Süveyş Krizi'nden
sonra o zamana kadar Arap milliyetçiliğinin genel kabul gör­
müş lideri olduğunu ve ilkelerini kabul ettirmiş olan Nasır'ın
fıkirlerini aksettirmeye başlamasından itibaren büyük sıçrama
kaydetti65 0 • Öte yandan 1 958'de General Kasım tarafından dü­
zerılenen ve Kral il. Faysal, Prens Abdullah ve Nuri Said' in öl­
dürülmeleriyle sonuçlanan darbeyle Irak'ta monarşi sona erer­
ken, Irak politikasında Nasır ile Baas'ın etkisinin artması ve
ülkenin giderek Doğu Bloğu'na kayması söz konusu olmuş­
tur. Sovyetlere ve Doğu Bloğu'na yönelen Kasım'ın iktidarda
Irak Komünist Partisi'ne yer vermesinin yanında Sovyetlerle
imzaladığı antlaşmayla bu ülkeden askeri ve ekonomik yar­
dım almaya başlaması, ABD'yi ve bölgedeki ABD müttefıkle­
rini kaygılandırmıştır651•

Baas, General Kasım'ın 1 4 Temmuz 1 958 darbesini des­


teklemiş ve partinin lideri Rıkabi, Kasım'ın kurduğu ilk ka­
binede yer almıştır. Bu dur\ım Baas' ın ordu içine sızmasına

648 Fahir Armaoğlu, Filistin Meselesi ve Arap-lsra i/ Savaşları (1 948-1 988), s. 2 1 2.


649 Fahir Armaoğlu, Filistin Meselesi ve Arap-lsrail Savaşları (1 948-1 988), s. 213.
650 Adid Davişa, a.g.e, s. l 39.
651 Tayyar Arı, a.g.e, s. 275.

250
1 9 6 0 - 1 9 7 3 Y I L L A R I A R A S I N D A M I S I R E K S E N L İ O RTA D O G U O L AY L A R I

imkan vermiştir. Baas ile General Kasım arasındaki yakın ilişki


uzun sürmedi. Kasım'ın Nasır ile arasının bozulması ve bir de
içerde komünistler ve Kürtlerden destek alması koyu bir Na­
sırcı olan Rıkabi ile arasının açılmasına sebep oldu652• General
Kasım iktidarı Birleşik Arap Cuınhuriyeti'ne karşıydı. Bunun
nedeni de Suriye gibi Nasır'ın denetimine girmek istememe­
sinden kaynaklanmaktaydı. 1 95 8 darbesinden sonra Irak'ta
gücünü arttırmaya başlayan Baas 'ın 8 Şubat 1 963'te General
Kasım' a karşı düzenlenen darbenirı içerisinde yer alması ile be­
raber bu ülkede denetimi ele geçirmesi söz konusu olmuştu.
General Kasım'ın öldürüldüğü darbenin sonunda Nasırcı Al­
bay Abdüsselam Arif, Devrim Konseyi Başkanlığı'na getiri­
lirken Başbakanlık'a ise darbenin liderlerinden ve Baas üyesi
olan Hasan El-Bekr getirilmişti653•

Bundan sonra Baas, dağılan BAC için harekete geçti ve


Mart 1 963'te Kahire'ye iki Baas heyeti geldi. Suriyeli ve Iraklı
bu heyetler, iki buçuk hafta boyunca Abdülnasır başkanlığın­
daki Mısır yönetimi ile görüşmeler yaptı. Tüm bu zaman bo­
yunca birbirinden tamamen kopmayan Baasçılar, hem Suriye' de
hem de Irak'ta iktidardaydılar. Yeni koşullarda da Abdülnasır'ın
Mısır-Suriye-Irak üçlü ortak devletinin kurulmasına daha me­
yilli olabileceğini düşünerek önceden sözleşmiş ve Kahire'ye
gelmişlerdi. Abdülnasır'ın buna tepkisi ise, görgü şahitlerinin
sözlerinden, açıkça hem Eflak hem Bitar'ın 1 96 1 ' de BAC ' a
karşı çıkanları destekleyenlerin arasında olduğunu bilerek Su­
riyelilerin tutumunu incelemiş, sonrada üçlü federasyon kur­
manın ileriki yıllarda hesaplanan teorik olasılığından söz et­
tiği şeklindeydi654•

Nasır'ın bu tutumunun sebebi çok açıktır. Nitekim Irak'taki


darbenin ardından kabinede kilit mevkileri, Nasırcı olmayan

652 Fahir Armaoğlu, Filistin Meselesi ve Arap-İsrail Savaşları (1948-1 988), s. 2 1 3 .


6 5 3 Tayyar Arı, a.g.e, s. 275-276.
654 Yevgeni Primakov, Rusların Gözüyle Ortadoğu, (Çev: Olga Tezcan), Timaş Yayınları,
İstanbul, 2009, s. 77.

251
S Ü P E R G Ü Ç L E R İ N O R TA D O G U M Ü C A D E L E S İ

Baasçılar işgal ediyordu. 2 1 kişilik kabinede sadece iki bakan


Nasır taraftarı idi. Yeni hükfıınetin bu tutumu dolayısıyla Na­
sır, daha ilk günden itibaren Baas rejimine karşı cephe aldı655•
Nasır'ın partiye hücumları devam etti. Baas 'ı din aleyhtarlığı
ile itham etti. Baas ithamı şiddetle reddetti ve Nasır'ın bu ha­
reketini gericilikle suçladı. Gerçekten Nasır'ın ithamı, partiye
vurulan büyük bir darbe idi656• Nitekim iktidar içi mücadele
dolayısıyla Baas ileri gelenlerinin konumlarının zayıflamasını
fırsat bilen Arif kardeşler tarafından 18 Kasım 1 963 'te düzen­
lenen bir karşı darbeyle, Baas'ın tüm yönetim kademelerinden
tasfiyesi gerçekleştirildi. Kasım zamanında Nasır' dan uzak du­
ran Irak'ın bu politikası, Arif kardeşlerin 1 963'te iktidara gel­
mesiyle beraber değişmeye başlamış ve Nasır ile 1 964'te baş­
layan görüşmelerde 1 966' da iki ülkenin birleşmesini öngören
ekonomik ve askeri entegrasyona gidilmesi kararı alınmış, fa­
kat bu daha sonra gerçekleştirilememiştir657• tşte Irak, 1 96 7
Arap-İsrail Savaşı'na b u koşullar altında girdi658•

4.3. 1967 Arap-İsrail Savaşı


4.3.1. Savaş öncesi Orta.doğu'da Süper Güçlerin Durumu
ABD iç ve dış ilişkilerinin geniş bir boyutunda, 1 96 7 Arap-
İsrail Savaşı'nın ABD'nin bu bölgeye yaklaşmasında temel de­
ğişikliklere yol açtığı görülmektedir. ABD ve Sovyetler Birliği
arasındaki rekabette 1 967 Arap-İsrail Savaşı'nın kritik önemini
anlamak için bölgede süper güç karşılaşmasının önceki tarih­
çesini göz önüne almak yararlı olacaktır659

1 967 Arap-İsrail Savaşı, Ortadoğu' da İkinci Dünya Savaşı


sonrasında yaşanan olayların bir sonucu veya devamı olarak

655 Fahir Armaoğlu, a.g.e, s. 2 14.


656 Kame! S. Abu Jaber, a.g.e, s. 9 1 .
657 Tayyar Arı, a.g.e, s. 276.
658 Fahir Armaoğlu, Filistin Meselesi ve Arap-İsrail Savaşları (1 948- 1 988), s. 2 1 7.
659 Steven L. Spigel, "American Middle East Policy Since the Six Day War", The Arab-Is­
raeli Conflict (Two Decades ofChange), (Edit: Yehuda Lukacs and Abdalla M. Battalı),
Landon, 1 988, s. 1 99-200.

252
1 9 6 0 - 1 9 7 3 Y I L L A R I A R A S I N D A M I S I R E K S E N L İ O R TA D O G U O L AY L A R I

görülmelidir. Nitekim bunun e n önemli sebebini, Filistin top­


raklarında bir İsrail Devleti'nin kurdurulması oluşturmuştur.
Bu olayda da en büyük etkiyi bölgeye Soğuk Savaşı getiren
ABD ve Sovyet Rusya göstermiştir.

Soğuk Savaş Ortadoğu'ya girdiğinde ve ABD, bölgede gi­


derek dominant Batı gücü olarak İngiltere ve Fransa'nın yerini
almıştı. 1 960'lı yıllarda başlayan ve 1 99 1 ' deki Soğuk Savaşın
bitimine kadar ABD, İsrail'in ana destekçisiydi. Sovyetler Bir­
liği ise Arap devletlerinin çoğunun ana destekçisiydi ve çoğu
gözlemciye göre bu her zaman böyle olmuştu. Aslında hayati
önem taşıyan kunılma döneminde hem ABD ve hem de Sov­
yetler Birliği aynı tarafta yer aldılar. Her ikisi de 1 947'de Bir­
leşmiş Milletler Genel Kurulu' nda, Filistin'deki 355 Yahudi
azınlığına ülkeye katılım için oy vererek İsrail'in oluşturul­
masına destek verdiler. İsrail ve Sovyetler Birliği bu destekten
hemen sonrasında ayrıldılar ve Kore Savaşı sırasında İsrail,
ABD'ye daha çok yaklaştı. Sovyetler Birliği de Avrupa'nın sö­
mürgeci güçlerinden kendilerini kurtarmaya çalışan Arap ül­
keleriyle daha yakın ilişki geliştirdi. Bunun sonrasında İngil­
tere ve Fransa, İsrail' in ana silah sağlayıcıları oldular ki burılar
Mısır'a karşı Süveyş Savaşı'nda yer almışlardı ve 1 967 Hazi­
ran'ında Mısır'a Suriye ve Ürdün'e karşı savaşta birlikteydiler.
Ama yine de Süveyş Kanalı üzerinde iki süper güç aynı po­
zisyonu aldılar. Mısır'a yapılan üçlü hücuma karşı çıktılar660 •

Ancak her ikisi de süreç içerisinde yavaş yavaş saflarını


belli etmeye başlıyorlardı. Nitekim Arap-İsrail çatışması ile So­
ğuk Savaş bir çatışmaya döndürüldü. Sovyet (Çek)-Mısır Silah
Antlaşması 1 955 'te imzalandı ve Suriye ile de silah antlaşmaları
görüşüldü. Sovyetler 1949' dan 1 954' e kadar, çatışmaya karşı tu­
tumlarında tarafsız kalmıştı ve İsrail' e destek vermekten vazgeç­
mişti. Ancak Arap-İsrail çatışması Sovyetlerin Batı ile rekabeti

660 R ashid Khalidi, Sowing Crisis (The Cold War and American Dominance in The Middle
East), Beacon Press, Bostan, 2009, s. 24-26.

253
S Ü P E R G Ü Ç L E R İ N ORTA D O C U M Ü C A D E L E S İ

için uygun bir araçtı661 • Çünkü Sovyetlerin Ortadoğu'ya giri­


şinde daha on yıl dolmadan 1 960'ların ortasında, Moskova'nın
etkisi Mısır-Irak-Suriye, Yemen ve Cezayir gibi Arap ülkelerine
uzanmıştı662• Yani, 1 96 7 Savaşı'ndan önce Ortadoğu' da Sovyet­
ler, ABD ' den daha aktif ve avantajlı konumdaydı.

4.3. 1.1. Savaş Öncesi Sovyet Rusya-Mısır İlişkileri

1 967 Savaşı öncesinde Sovyet-Mısır ilişkisi inişli çıkışlı bir


seyir takip etmiş ve bu ilişki, savaşa doğru daha da yoğunlaş­
mıştır. Zira Sovyet Rusya, Mısır'ı karaların ve denizlerin birleş­
mesinde temel taş olarak görmekteydi. Sovyetlere göre Mısır'ı
almak İskenderiye' nin fethine eşdeğerdi. Mısır'a kim sahipse
Hint Okyanusu'nun tüm sahil ve adalarına da sahip olurdu663•

1958 yılı Ocak ayında Moskova, Mısır' a 175 milyon do­


larlık bir borç temin etti. Bu şimdiye kadar bir üçüncü dünya
devletine verilen borcun en büyüğüydü. Aynı zamanda As­
van Barajı için de 1 00 milyon dolar verildi. Nasır, 1 958' de Sov­
yetler Birliği'ne iki gezi düzenledi ve Sovyet silahları Mısır ' a
aktı. Yine d e 1 958 yılında Sovyetlerle Mısır arasındaki ilişki­
lerde ciddi bir kriz oluştu. Bu bozulmanın birçok faktörü, Mı­
sır-Suriye birliği ile ilgiliydi. Aynı zamanda yerel komünistler,
Irak ve Sovyetler de ideolojik düşüncelerdeki BAC 'ın oluşması
Moskova' da bir alarm durumu ortaya çıkarmıştı. Her ne ka­
dar Sovyet propagandası elde tutulur olsa bile 1 959- 1 96 1 arası,
Sovyet-Mısır ilişkilerini soğutma yıllarıydı.

661 Galia Golan, "The C old War and the Sovict Attitude Towards the Arab-Israeli Conf­
lict", The Cold War in the Midle East (Regional Conflict and the Superpowers 1 96 7-
1973), (Edit: Nigel Ashton) New York, 2007, s. 60.
662 Adeed Dawisha, "The Soviet Union ın the Arab World: The Limits to Superpower
Influence", The Soviet Union in the Middle East (Policies and Perspectives), (Edil: Ade­
ed Dawisha and Karen Dawisha), London 1 982, s. 1 3 .
6 6 3 Aaron S. Klieman, Soviet Russia a n d the Midd/e East, The Belknap Press O f Harvard
University Press, Chicago, 1970, s.52-53.

254
1 9 6 0 - 1 9 7 3 Y I L L A R I A R A S I N D A M I S I R E K S E N L İ O RTA D O G U O L AY L A R I

Sovyet resmi kaynaklarında Khrushçev'in 2 1 . Komünist


Partisi 4. Kongresi'nde Moskova'nın Mısır'ı desteklemeyeceği
ifadeleri yer aldı. Aslında ticari ilişkiler aynı kaldı. Moskova,
Asvan Barajı için sözünü yerine getirdi ve hatta Kahire' ye kü­
çük bir nükleer reaktör temin etti. İki ülke arasındaki polemik­
ler ılımlıydı. Moskova, Nasır'ın Suriye' deki gücünü kabul etmi­
yordu ama yine de böyle bir büyük ölçekte yerel komünistleri
de göz ardı etmek istemiyordu. Muhtemelen Nasır korkuyordu.
Moskova, Irak'taki yeni rejimin ideolojik eğilimleri için daha
büyük ümitler besliyordu. Sovyetler, üçüncü dünya ülkelerin­
deki komünistlerin rolünü önemseyerek daha keskin talepleri
göz önüne alıyordu. Sovyet-Mısır ilişkilerindeki geçiş 1 9 6 l ' de
kırıldı. Sovyetler Birliği için zamanla koşullar değişmişti. İliş­
kilerin gelişmesinin en önemli faktörü, 1 9 6 1 ' de Mısır-Suriye
Birliği'nin dağılmasıydı664.

Suriye, Birleşik Arap Cumhuriyeti'ni terk etmişti ve bu­


nun sonucunda Nasır, artık doğrudan doğruya Suriye'yi ko­
münist olarak suçlamıyordu. Rusya, aynı zamanda yeni sosya­
list yönetimi de onaylamaya başlamıştı ki Nasır Birleşik Arap
Cumhuriyeti'nin bozulmasından bu yana bu politikayı izlemek­
teydi66 5. Bu durum, Nasır ile Sovyetlerin içlerindeki bazı tered­
dütleri ortadan kaldırdı. Aslında Moskova, nispeten Arap dün­
yasından izole edilmişti. Çünkü Irak'taki Kasım rejimi Sovyetler
için bir hayal kırıklığına dönüşmüştü666 . 1 9 6 1 Eylül'ünde Nasır
ve Khrushçev, New York'ta buluştu. Toplantı soğuk geçmesine
rağmen Nasır, tartışmalarının bazılarında etkili olmuş ve bu
tartışmalar antlaşmaya çevrilmişti. Sovyet ideolojistleri, Mısır
sosyalizmini komünizme giden yolda yardımcı olmaya çalıştı­
lar ve iki ülke arasında politik ve kültürel ilişkiler arttırıldı66 7

664 Galia Golan, Soviet Policies in The Middle East From World War Two to Gorbachov,
Cambridge Press, 1 9 9 1 , s. 54-55.
665 Derek Hopwood, Egypt Politics and Society (1945-1990), Routledge, London, 1 993, s . 69.
666 Galia Golan, a.g.e, s. 55.
667 Derek Hopwood, a.g.e, s. 69.

255
S Ü P E R G Ü ÇL E R İ N ORTA D O G U M Ü C A D E L E S İ

Mısır v e Sovyetler arasındaki ilişkiler, Khrushçev'in ik­


tidardaki son yılları sırasında ( 1 96 2 - 1 964) önemli derecede
arttı ve Asvan Barajı'mn yapımının yıldönümünde, 1 964 Ma­
yıs 'ında Khrushçev, Mısır'ı ziyaret etti. Khrushçev' in ziyare­
tinden önce ise 7- 1 9 Haziran 1 963 'te, Mısır Yüksek Delegas­
yonu Abdülhakim Amr, Sovyetleri ziyaret etmişti. Sovyetler,
Nasır'ı öne çıkararak iki ülke arasındaki ilişkilerde yeni bir
sayfayı başlatmak istediklerini söylediler. Bu ziyaret, Mısır ve
Sovyetler Birliği arasındaki antlaşmanın sonuçlanmasına yol
açtı. Birincisi, endüstriyel gelişim için daha fazla kredi ant­
laşmasıydı. İkincisi, Sovyet askeri malzemelerinin yerleştiril­
mesi ve yedek parçaların temini ile ilgiliydi. Aynı zamanda
var olan silah antlaşmalarının daha uzun yıllara yayılması
için ödemeler düzenlendi. Khrushçev'in Mısır'a en uzun zi­
yareti 9-25 Mayıs 1 964'tü. Bu ziyarette ayrıca Khrushçev, iki
ülke arasındaki benzerlik noktalarına değindi. Khrushçev ve
Nasır, barışçı bir var oluşa ve tam bir silahsızlanmaya inanı­
yorlardı. İkisi de sömürgeciliğe, yabancı üslerin ve saldırgan
paktların varlığına karşı çıkıyorlardı. Mısır ve Sovyetler Bir­
liği arasındaki ideolojik ve politik arılaşmazlıklardan birkaç yıl
sonra gerçekleşen Khrushçev'in ziyareti, hem Mısır' daki Sov­
yet pozisyonunu güçlendirdi hem de Batı ve Çin rekabeti kar­
şısında diğer Arap ülkelerini güçlendirdi. Mısır'ın tekrar Sov­
yetler Birliği' ne yaslanması, Khrushçev'in ziyar�tinden birkaç
ay önce kendini göstermişti. Kahire' nin Kanada elçisi, Kahi­
re' deki Sovyet diplomatlarla yakın ilişki içerisindeydi ve 1 963
Kasım'ında Mısır-Sovyet ilişkilerini analiz ederek; Sovyet et­
kisi, bölgede ABD gücünün artmasıyla önce azalmış olsa da
yeniden eski pozisyonunu yakalamaya başladığını ve bu ne­
denle şehri terk edeceğini söylemiştir. Nasır'ın Batı karşıtı po­
litikasını daha ılımı hale getirme çabasına ve özellikle ABD ile
1 960'ların başlarında yakırılaşmasına karşın, Mısır' daki Sovyet
pozisyonu hala güvenli bir durumdaydı. Sovyetler, Kahire'ye

256
1 9 6 0 - 1 9 7 3 Y I L L A R I A R A S I N D A M I S I R E K S E N L İ O R TA D O G U O L AY L A R I

askeri yardım politikalarını devam ettirerek, Mısır' daki bağ­


lantılarını garantiye aldılar. Buna gelişmiş silahlar, MIG-2 1 jet
uçakları, radar sistemleri, MTBS fırlatıcı roketler ve füzeler de
dahildi. Sovyet silahlarını kullanabilme amacıyla Mısır, Sovyet
teknisyenlerinin ülkeye girmesine izin verdi. Dahası Sovyetler
Birliği, Mısır'ın Yemen'deki savaş çabalarını destekledi. Sov­
yetler aynı zamanda ideolojik olarak Mısır içerisinde yer alan
sosyal gelişmelerden memnun idi. Özellikle de sosyalizasyon
sürecinin hızlanmasından itibaren Mısır'ın komünizmi serbest
bırakmasıyla yavaş yavaş oluşan süreç, 1 960'larda başlamış ve
1 964 Nisan'ında zirveye ulaşmıştı. Yine de Nasır, yeni bir ko­
münist parti kurulmasını yasaklamıştı. Ancak kendi kurtuluşu
için devrimini destekleyen eski komünistlere bazı kapıları açtı668 •

1 964 Ekim'inde Khrushçev iktidardan alındı. Bu gelişme,


Khrushçev'in Mısır ' daki bu davranışlarından dolayı mey­
dana geldiğine inanıldı. Haberi duyan Nasır ''.Aman Al/ahım,
şimdi tekrar yeniden başlamak zorundayız " demiştir. Aslında
Khrushçev'in düşüşü, Sovyet politikasını derinden etkilemedi.
Hatta kendisinden sonra gelenlerinin Mısır' a yaklaşımı daha
pragmatik oldu669• Khrushçev'in ardından Moskova'dan gelen
karara bağlı olarak Mısır Komünist Partisi dağıtıldı670 • Ancak
Nasır, Sovyetlerin ağır davranmasından şikayetçiydi. Hatta bir
olay sırasında Breznev ile tartışmış ve Breznev, ona kızgın bir
şekilde ABD' nin İsrail ile görüşmelerinde yardım kabul edip
etmeyeceğini sormuştur ve t:Jasır'ın cevabı çok sert olmuştu:
''Sizin bütün bana yaptıklarınızdan sonra, şeytanın kendisi de
gelse bir çözümü kabul ederdim. " Sovetler Birliği ve Mısır, 1 96 7
Arap-İsrail Savaşı'na birlikte girdiler ve her ikisi de yenilgiden
dolayı sıkıntı çektiler671 •

668 Rami Ginat, "Nasser and the Soviet" Rethinking Nasserism (Revolution and Historical
Memory in Modem Egypt), (Edit: Elie Podeh and Onn Winckler), Florida University,
2004, s. 242-244.
669 Derek Hopwood, a.g.e, s. 70.
670 Galia Golan, a.g.e, s. 57.
671 Derek Hopwood, a.g.e, s. 70.

257
S Ü P E R G Ü Ç L E R İ N O R TA D O C U M Ü C A D E L E S İ

4.3. 1.2. Savaş Öncesi ABD-Mısır İlişkileri

Truman Doktrini'nden 6 Gün Savaşı'na kadar geçen 20


yıllık sürede ABD, Ortadoğu devletleri üzerinde Sovyetler Bir­
liği gücünün yayılmasını bloke etmeyi kendine temel görev
saydı672• Bu amaçla ABD Sovyetlere karşı oluşturulan pakt­
lara, savunma örgütlerine öncülük yaptı veya destek verdi.
Ama Nasır ile birlikte Ortadoğu' da başlayan değişimler, ABD
politikasını da değiştirdi. ABD, 1 96 7 Savaşı öncesi safını bir
bakıma belli etmişti.

Mısır'ın ABD ile olan ilişkisi aynı şekilde zor olmasına rağ­
men, daha az hayati önem taşıyordu. ABD'liler Asvan Barajı'na
yardımı reddederek, Mısır'a bir engel oluşturmuşlardı. Nasır,
1 957 Ocak ayında Eisenhower'in Ordatoğu' daki ülkelere yar­
dım teklifinin uluslararası komünizm anlayışı tarafından teh­
dit edildiğini ve bunun da Mısır'ı izole etmek anlamına geldi­
ğini söylemiş ve ABD yaklaşımını reddetmiştir. Mısır'ın Rusya
ile olan tartışması en üst noktasındayken, ABD tekrar Mısır' a
yardım tekfıli ile yaklaştı. 1 958-59 yıllarında bu teklif kabul
edildi. Nasır, derin şüpheci doğasıyla Kennedy'nin gerçek ni­
yetini sorgulamaya başladı. Sovyet Rusya ile Mısır'ın yakın­
laşması ile ilişkiler zayıfladı673• 1 960'ların başlarında özellikle
Kennedy yönetimi sırasında Nasır, Beyaz Saray' dan mümkün
olduğu kadar Sovyetlerle mücadelede değerli bir stratejik or­
taklık görebiliyordu674•

ABD-Mısır ilişkileri 1 96 2 ' lerin başlarında eski dönem­


lere göre çok daha iyiydi. Kahire'ye 5 günlük ziyaretten sonra
Kennedy'nin elçisi Chester Balls, Mısır'ın bir kavşakta oldu­
ğunu söyledi. Balls, 21 Şubat'ta Beyaz Saray'a bir telgraf çeke­
rek, Nasır'ın Ortadoğu' da modern bir dünyaya barış içerisinde

672 John C. Campbell, "American Search for Partners", Soviet-American Rivairy in the
Middle East, (Edil: I. C.Hurewitz), United States of America, 1 969, s. 1 98.
673 Derek Hopwood, a.g.e, s. 70.
674 Rami Ginat, a.g. m, s . 205.

258
1 9 6 0 - 1 9 7 3 Y I L L A R I A R A S I N D A M I S I R E K S E N L İ O RTAD O (; U O L AY L A R I

girecek bir anahtar r o l oynamayı düşünüyordu. D ö r t ay


sonra ABD ve BAC, üç yıllık 500 milyon dolarlık antlaşmayı
Washington' da imzaladı675•

1 964- 1 967 yılları arasında üçüncü dünya ülkeleri olay­


ları, özellikle Mısır-Yemen çatışmasını etkileyen olaylar, gide­
rek Mısır-ABD ilişkilerini bozdu ve yardım konusunda tartış­
malar başladı676• Bu dönemde ABD ve BAC arasında var olan
en önemli sorunlar Kongo krizi, Yemen problemi ve İsrail ile
olan silahlanma yarışıydı677• Johnson yönetiminin savaş önce­
sinde ortaya çıkan görüşü, İsraillilerin özellikle Araplara düş­
man olmadığı konusundaydı. Ama Johnson, Mısır'ın başkanı
Cemal Abdülnasır tarafından geliştirilen Arap milliyetçiliğine
karşı bir sempati gösterdi. Sovyetler Birliği'nin, Arap milliyet­
çiliğini Ortadoğu' da Batı etkisine karşı uyandırmak için çalış­
tığından haberdardı. Daha önce belirttiğimiz üzere, ABD-Mısır
ilişkileri 1 964- 1 96 7 başlarında giderek bozulmaya başlamıştı.
Kısmen Yemen' deki çatışmalar kısmen de yardım konusundaki
çatışmalar ve 1 967 'lere gelindiğinde Johnson için iç problem
olmaya başlayan Vietnam Savaşı sebebiyle Ortadoğu prob­
lemleri Devlet Bakanlığı'na bırakıldı. İsrail ve çerçevesindeki
Arap devletleri arasında artan tansiyonun heyecanı İsrail'in
1 966 Kasım'ında Ürdün kasabası Al-Samu'ya saldırısıyla ger­
ginlik büyüdü678• ABD ile olan ilişkiler, 1 967 Savaşı'nda bo­
zuldu. Bu dönemde Nasır, ABD ' nin savaşta İsrail ile birlikte
hareket ettiğini söyleyerek diplomatik ilişkilerini daha şid­
detli bir üsluba taşıdı ve ABD'lilerin Mısır' dan çıkmasını em­
retti679 ABD ile BAC arasında yaşanan bu olumsuzluklar ki

675 Douglas Little, A merican Orientalism (The United States and The Middle East Since
1 945), The University of North Carolina, 2008, s. 183.
676 William B. Quandt, "Lyndon Johnson and The June 1967 War: What Color Was the
Light ?", The Middle East Journal, Vol: 46, No: 2, Spring, 1 992, s. 200.
677 Mahmoud Farouk Kabbara, a.g.e, s. 3 1 5.
678 Williarn B. Qundt, Peace Pracess A merican Diplomacy and The Arab-Israeli Conflict
Since 1 967, California University, 2005, s. 24.
679 Derek Hopwood, a.g.e, s. 7 1 .

2 59
S Ü P E R G O Ç L E R I N O R T A I H H� U M Ü C A D E L E S İ

bahsedildiği gibi Yemen i ç savaşı, Filistin sorununun çözülme­


miş olması, ABD'nin İsrail'in güvenliği konusundaki endişesi
ve Mısır gizli servisinin İngiltere'nin Mısır'a karşı bir komplo
hazırlığı içerisinde olduğunun öğrenilmesi, ABD 'nin Mısır
karşıtı bir komplo yürüttüğü fikrini geliştirmişti. Tüm bunlar
göstermiştir ki iki ülke arasındaki ilişkiler endişe ve komplo
teorileriyle gölgelenmişti. Bu yanlış anlaşılmalar, iki ülke iliş­
kileri arasında hızlı bir soğumayla ve Mısır için ilişkilerin ta­
mamıyla bitmesiyle sonuçlanmıştı68 0 •

4.3. 1.3. 1967 Arap-İsrail Savaşı


Öncesinde Ortadoğu'da Genel Durum
1 95 6 - 1 96 7 yılları arasında Arap dünyası İsrail' e karşı
güçlü bir birlik ya da güçlü ittifaklar meydana getirmeye
muvaffak olamamıştır. Fakat kendi içinde bölünmelere rağ­
men, Filistin konusunda ilgisini azaltmadığı gibi, siyasi açı­
dan belirli bir cephe ve görüş birliği gerçekleştirmeye de mu­
vaffak olmuştur68 1 •

Süveyş Savaşı'nın ardından özellikle d e 1 960'larda İsrail


ile ilgili kaygılar, Mısır ile diğer Arap ülkelerinin arasındaki
ilişkileri gerginleştiren önemli bir neden olmuştur. 1 96 3 yı­
lında Suriye, İsrail'in Şeria nehri sularının akışını değiştir­
diğini öne sürerek Mısır'ın soruna müdahale etmekte zayıf
kaldığını iddia etmiştir. Ürdün ve Suudi Arabistan gibi ülke­
ler Mısır'ın İsrail'e müdahale etmesini istemekteydiler. Na­
sır yönetimi bu taleplere Suriye'yi yatıştırmak, kendi pres­
tij ve liderliğini korumak üzere diplomatik alanda girişimde
bulunarak yanıt vermiştir. Bu doğrultuda Arap-İsrail soru­
nunu tartışmak üzere Arap liderlerini Kahire'ye davet etmiş­
tir. Arap Birliği girişimlerinin başarısız olduğu bir ortamda

680 Mahmoud Farouk Kabbara, a.g.e, s . 3 1 5-3 1 6


6 8 1 Fahir Armaoğlu, Filistin Meselesi ve Arap- lsrail Savaşları, (1948- 1 988), s. 226.

260
1 9 6 0 - 1 9 7 3 Y I L L A R I A R A S I N D A M I S I R E K S E N L İ O R TA D O G U O L AY L A R I

farklı siyasal eğilimler v e farklı çıkarlara sahip olan Arap li­


derlerini bir araya toplamak, Nasır' ı yeniden birinci konu­
muna getirmiştir682.

İlk Arap Birliği Zirve si 1 3 - 1 7 Ocak 1 96 4 günlerinde


Kahire' de yapıldı. Zirveye katılan devlet başkanları arasında,
Ürdün Kralı Hüseyin, Suudi Arabistan Kralı Suud ve Suriye'nin
Baasçı lideri General Hafız bulunuyordu. Zirve esas itibariyle,
İsrail' in Şeria sularını kullanma projesinden dolayı Nasır'ın
daveti üzerine yapılmıştı. Bu sebeple ağırlık bu konuya ve­
rilmekle beraber, Filistin meselesinin tartışılması da geniş bir
yer işgal etmiştir. Yayınlanan bildiride Filistin konusunda,

1 . Filistin halkının, kendi anavatanlarını kendilerinin kur­


tarması ve kendi kaderlerine kendilerinin egemen olmasını
sağlayacak şekilde organize edilmesi,

2 . Bu iki amacın gerçekleşme sini desteklemeleri ve İsrail


saldırılarının defedilmesi için diğer ülkelere çağrı yapılması,

3. Arap ülkelerinin diğer ülkelerle olan siyasi ve eko­


nomik münasebetlerini siyonist ihtiraslarına karşı Arapla­
rın me şru hakları konusunda bu devletlerin alacağı tutuma
göre düzenlemeleri,

4. Asya-Afrika ülkelerine Arap haklarının desteklenmesi


hususunda çağrıda bulunulması, kararlarının alındığı belir­
tiliyordu683.

Eylül 1 964'te ve Eylül 1 965 'te olmak üzere üç zirve top­


lantısı daha yapılmıştır. Bu üç toplantıda ortaya çıkan temel
eğilimler şunlardır: Arapların kendi aralarındaki birlik oluştu­
rabilme olanaklarının azalması, Arapçılığın tarifinde Arap-İs­
rail karşıtlığının öne çıkması, Arapçılık ile egemenlik ilkesinin
bir arada uyumlu bir biçimde yaşanabilmesi. Zirve toplantıla­
rında Arap birliği teması, son derece az dile getirilmiştir. Diğer

682 Zeynep Güler, Süveyş'in Batısında Arap Milliyetçiliği (Mısır ve Nasırcılık), Yenihayat
Kütüphanesi, İstanbul, 2004, s. 250.
683 Fahir Armaoğlu, Filistin Meselesi ve Arap-İsrail Savaşları (1 948- 1 988), s. 226-227.

261
S Ü P E R G Ü Ç L E R İ N O R TA D O G U M Ü C A D E L E S İ

yandan Arap-İsrail karşıtlığı, e l e alınan temel sorun olmuş­


tur. İlk toplantıdan Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) doğmuş­
tur684. 1956 Süveyş Krizi'nden sonra özellikle mülteci duru­
mundaki Filistinlilerin bir örgütlenme çabası içine girdikleri
gözlenmekteydi. Bunlardan biri George Habbash önderli­
ğinde Arap Ulusal Hareketi adıyla 1 95 0 ' lerde Beyrut' ta baş­
layan örgütlenme faaliyeti, diğeri ise yine aynı yıllarda Ya­
ser Arafat öncülüğünde kurulan El-Fetih örgütüydü. Filistin
Kurtuluş Örgütü'nün kurulması konusunda özellikle Nasır ' ın
çok çaba sarf ettiği gözlemlenmiştir. Nasır'ın amacının hem
dağınık halde bulunan bu örgütleri daha organize bir yapıya
kavuşturmak ve kendi denetimi altında bulundurarak Filistin
sorununu yönlendirebilmek hem de kendi denetiminde ola­
cak örgütlü bir Filistin hareketini Arap liderliği amacını des­
tekleyecek şekilde kullanmaktı. Diğer taraftan Nasır, bu aşa­
mada bir savaşa yol açacak şekilde Suriye tarafından İsrail' e
karşı sert tepki gösterilmesine de karşı çıkmakta ve bu ko­
nuda uygun zamanın beklenilmesinden yana olduğunu belli
etmekteydi. Çünkü İsrail ile savaşılacaksa bunun zamanına
kendisinin karar vermesini isteyen Nasır, bir oldubittiyle karşı
karşıya kalmak istememekte ve bu konuda Suriye'nin Arap
ülkeleri tarafından cesaretlendirilmesine de soğuk bakmak­
taydı685. Ancak, 1 964'te Nasır' dan itibaren Arap dünyasında
İsrail'e karşı askeri bir oluşum politikası izlenmişti686.

4.3. 1.4. Savaş Öncesi Arap-İsrail


Çatışmalarının Başlaması
1956 savaşından sonra, İsrail'in komşuları ile olan müta­
kere sınırlarında çatışmalar ve çarpışmalar hiçbir zaman eksik

684 Zeynep Güler, a.g.e, s. 2 50-25 1 .


685 Tayyar Ar ı , Geçmişten Günümüze Ortadoğu, (Siyaset, Savaş v e Diplomasi), Marmara
Kitap Merkezi, Bursa. 2008, s. 308.
686 Gideon Gera, "Israel and The June 1 967 War; 25 Years Laler", The Middle East Jour­
nal, Vol: 46, No:2, Spring, 1 992, s. 23 ! .

262
1 9 6 0 - 1 9 7 3 Y I L L A R I A R A S I N D A M I S I R E K S E N L İ O RTA D O G U O L AY L A R I

olmamışsa d a 1 9 6 2 yılına gelinceye kadar bunlar büyük ve


ciddi krizler haline gelmemiştir. Fakat 1 962 yılından itibaren
durum değişmeye başladı. Bu değişimde bir yandan el-Fetih
ile FKÖ'nün ortaya çıkışı rol oynadığı kadar, 1 962 yılında Ce­
zayir milliyetçilerinin Fransa'ya karşı yürüttükleri mücadele
sonunda bağımsızlıklarını kazanmalarının da mühim tesiri ol­
muştur. Suriyelilerin daha önce İsrail mevzilerine saldırma­
ları üzerine İsrail kuvvetleri, 16- 1 7 Mart 1 962 gecesi Suriye
mevzilerine saldırdılar687 Tarafların sorunu ayrı ayrı Güven­
lik Konseyi'ne götürmeleri üzerine Konsey, aldığı kararlarda
İsrail'i kınamış ve tarafları mütakere antlaşmalarına ve daha
önce alınan BM kararlarına uymaya çağırmıştır688•

Suriye ile İsrail arasındaki çatışmalar, 1 963 yılında da de­


vam etti. İsrail, Suriye'nin saldırıları üzerine 20 Ağustos 1 963 'te
tekrar Suriye'yi Güvenlik Konseyi'ne şikayet etti. 2 1 Ağustos'ta
da Suriye, İsrail'i Konsey'e şikayet etti. Güvenlik Konseyi bu
şikayetler üzerine meseleyi yeniden ele aldı. Bu arada durumu
yerinde incelemek üzere bölgeye giden BM gözlemcilerinin ra­
porları İsrail'in haklı olduğu yönündeydi. Bunun üzerine yine
ABD ve İngiltere'nin sunduğu ve bu kez Suriye'yi kınayan ka­
rar tasarısı, Konsey'e sunuldu. Ancak bu karar tasarısı, Sovyet­
ler Birliği'nin vetosu nedeniyle kabul edilmedi689• 1 964 yılının
Arap-İsrail münasebetlerindeki veya mücadelesindeki en mü­
him hadisesi, İsrail'in Şeria sularını kullanmasını öngören "Milli
Şu Şebekesi" (National Water Carrier) projesini 1 964 yazında
işletmeye açması üzerine kopan gürültüdür690• Şeria nehri su­
larının 377'si Arap topraklarından, 323'ü de İsrail toprakların­
dan kaynaklanmaktaydı. Şeria sularının İsrail ile Arap komşu­
ları arasında ortak kullanımı konusunda çeşitli projeler ortaya

687 Fahir Armaoğlu, Filistin Meselesi ve Arap-İsrail Savaşları (1 948-1 988), s. 230.
688 Tayyar Arı, a.g.e, s. 305.
689 Türel Yılmaz, Uluslararası Politikada Ortadoğu (Birinci Dünya Savaşı 'ndan 2000'e),
Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi, Ankara, 2004, s. 147- 148.
690 Fahir Armaoğlu, Filistin Meselesi ve Arap-İsrail Savaşları (1 948-1 988), s. 232.

263
S Ü P E R G Ü Ç L E R i N O R TA D O Ô U M Ü C A D E L E S İ

atılmış ve bunun bir barışa neden olabileceği düşünülmüştür.


Bu projeler içinde en bilineni ABD Başkanı Eisenhower'ın özel
temsilcisi Eric Johnnston tarafından 1 953 Kasım ayında ortaya
atılan ve finansmanının ABD'nin üstleneceği "İsrail-Arap Şe­
ria Ortak Projesi" idi. Ancak bu ve bundan sonra ortaya atılan
projeleri uygulamaya geçirmek mümkün olmadı. İsrail, hazırla­
dığı "Milli Su Şebekesi" ile Şeria nehri sularının 340'ını kendi
ülkesine ayırıyordu. Bu proje Arap dünyasında tepkiyle kar­
şılandı ve 1 3 - 1 7 Ocak 1 964 tarihleri arasında toplanan Birinci
Arap Zirvesi sonunda yayınlanan bildiride, İsrail' in söz konusu
projesinin "Siyonist bir yayılmacılık" ve "yeni bir saldırı" oldu­
ğunu belirtiyordu. Bu meseleyi Mısır devlet başkanı Nasır ele
almasaydı belki de İsrail ile komşuları arasında bir savaş çı­
kacaktı. Nasır, bu savaşı erken bulmuştur. Çünkü Nasır'ın bu
dönemdeki politikası, uluslararası atmosfer uygun hale gelme­
den İsrail ile bir savaşa sürüklenmemekti69'.
1 966 Kasım'ında İsrail'in Ürdün kasabası Al-Samu'ya sal­
dırısıyla gerginlik büyüdü. Özellikle 1 967 Nisan'ından sonra İs­
rail-Suriye hava savaşı sonucunda, 6 Suriye MIG'inin düşürül­
mesi gerginliği tırmandırdı. Devlet Sekreteri Evgene Rostaw,
özellikle olayların akışıyla ilgili ABD'nin Vietnam ile ilgilen­
mesinin Sovyetlere Ortadoğu' da avantaj sağlayacağını söylü­
yordu692. Ortadoğu' da sular giderek ısınmaktaydı ve Suriye ile
Mısır, 1 967 Kasım'ında ittifak niteliği taşıyan bir askeri ant­
laşma imzaladılar. Buna göre, taraflardan birine yapılan bir sal­
dırı diğerine yapılmış sayılacak ve böyle bir durumda taraflar
bütün güçleriyle birbirine yardımda bulunacaktı. Ayrıca taraf­
lar arasında bir de ortak askeri komutanlık kurulmaktaydı693.
Sovyetler de 1 966 Mısır-Suriye askeri paktını harekete geçire­
rek, Atassi rejimini güçlendirmek istiyordu694.
691 Türel Yılmaz, a.g.e, s. 1 48- 149.
692 William B. Quandt, a.g.e, s. 24.
693 Tayyar Arı, a.g.e, s. 3 1 0
694 Galia Galan, a.g.e, s . 6 1

264
1 9 6 0 - 1 9 7 3 Y I L L A R I A R A S I N DA M I S I R E K S E N L İ O RTA D O G U O L AY L A R I

196 7 yılı Mayıs ayına gelindiğinde, Ortadoğu'da hava, bir­


den bire gerginleşmişti695• Gerçek şuydu ki ne Mısır ne de İsrail
bir savaşı düşünmüyordu. Nasır, 1 956 savaşından aldığı derse
tam on yıl süre ile sımsıkı sarılmış ve iyice hazırlanmadan, mil­
letlerarası atmosfer müsait hale gelmeden, hadiselerin peşine
takılıp İsrail ile bir maceraya sürüklenmemeye bilhassa dikkat
etmekteydi. Savaştan 5 hafta önce, 7 Nisan günü İsrail uçak­
ları Galan tepelerindeki Suriye mevzilerini bombaladığı ve o
gün altı Suriye uçağını düşürdüğü zaman, Mısır kılını bile kı­
pırdatmamıştır. Kaldı ki bu sırada Mısır ordusunun büyük bir
bölümü de Yemen' de bulunmaktaydı. İsrail'e gelince; Dışişleri
Bakanı Abba Eban, 1 966'nın son günlerinde yaptığı tahminde
1 967 yılının ne barış ne de savaş yılı olacağını söylüyordu. Ma­
yıs ayında sınır çatışmalarının artması ve İsrail, Suriye'ye karşı
bir askeri hareketi düşünmeye başladığında dahi, Mısır'ın her­
hangi bir tepki vermeyeceğine inanıyorlardı696•
Havanın gerginleştiği bu dönemde 1 1 Mayıs 1 967'de Sov­
yet Başkanı Podgorni, kendisini Enver Sedat başkanlığında zi­
yaret eden Mısır parlamento delegasyonuna İsrail'in Suriye sı­
nırındaki güçlere odaklandığını ve 1 8-22 Mayıs 1 967 tarihleri
arasında hücum etmeyi planladığını söyledi697
Ancak diğer bir kaynakta, şunlar ifade edilmektedir: 1 3
Mayıs'ta Kahire' deki Sovyet Elçisi Dimitri Pojidoev, Dışişleri
Sekreteri Ahmed Hassan al-Faki'ye bir uyarı yaparak, İsrail­
lilerin Suriye sınırına 10 veya 12 birlik yığdığını ve Suriye'ye
saldırmaya hazırlandığını söyledi. Ancak Suriyeliler birkaç
gün öncesinden benzer bir raporu Kahire'ye göndermişlerse
de Mısır, raporu pek ciddiye almamıştır. Çünkü Suriyelilere
695 Ömer E. Kürkçüoğlu, Türkiye 'nin Arap Ortadoğu 'suna Karşı Politikası, Barış Kitap,
Ankara, 1 972, s . 143
696 Fahir Armaoğlu, Filistin Meselesi ve Arap-İsrail Savaşları (1 948- 1 988), s. 240
697 Galia Golan, a.)[.e, s. 58
SÜPER GÜÇLERİN ORTADOGU MÜCADELESİ

güvenmiyorlardı698• B u bilgi üzerine 14 Mayıs'ta Suriye'ye araş­


tırma yapmak üzere General Muhamme d Fevzi önderliğinde
bir kabine gönderilmiştir. Ancak herhangi bir İsrail birikme­
sinin olmadığı raporunu almıştır. Böylelikle Nasır, Sovyet bil­
gisinin yanlış olduğunu anlamıştır. Daha sonra Nasır, BM Acil
Gücü (UNEF)'ten Sina' daki birliklerini geri çekmesini istedi.
Sovyet medyası bu hareketi destekledi ve Moskova BM güçle­
rinin geri dönmesi için ABD işbirliğini reddetti699• Bunun üze­
rine Genel Sekreter U Thant, verdiği talimat doğrultusunda
ı 957' den beri 1 17 millik sınırın Mısır tarafına konuşlandırıl­
mış olan 3.393 askerden oluşan BM kuvvetinin dışında Şarm
el-Şeyh 'e konuşlandırılmış olan BM askerleri de çekilmiştir700•
Böylece 19 Mayıs 'ta boşaltılan mevziler, Mısır kuvvetlerinin
kontrolü altına girmiştir70 1 •

BM Acil Gücü (UNEF)'in kaldırılması için yapılan müra­


caat daha ciddi bir durum ortaya çıkartmıştır. Nitekim bu du­
rum üzerine Başkan Johnson, 17 Mayıs'ta Eshkol' e bir mektup
göndererek özellikle İsrail'in herhangi bir harekete geçmeden
önce ABD'yi bilgilendirmesini istedi. Johnson "Eminim beni
anlayacaksınız ki bize danışılmadan yapılan herhangi bir hare­
ketin sonucunda ortaya çıkacak durumlar için, ABD tarafından
herhangi bir sorumluluk kabul edemeyiz " demiştir. Johnson sa­
vaştan kaçınıyor gibi görünüyordu ve İsraillileri geri çekmek
istiyordu. Yapılabilecek herhangi bir hareket için müttefık des­
teğini kazanmak istiyordu. Bu noktada göz önüne alınmayan
ikinci alternatif, Nasır'ın statükoyu değiştirme çabalarına karşı
çıkan ABD'nin cesur davranışıydı. Burada problem iki katına
çıktı. Mısır'la mücadele, problemi daha da alevlendirebilir ve
Arap dünyasında ABD etkisini zayıflatabilirdi. Washington' da

698 Richard B. Parker, "The June 1 967 War: Some Mysteries Explored", The Middle East
Joumal. Vol: 46, No: 2, Spring ı 992, s. 179
699 Galia Golan, a.g.e, s. 58-59.
700 Tayyar Arı, a.g.e, s. 3 1 1 .
7 0 1 Fahir Annaoğlu, Filistin Meselesi ve Arap-/srail Savaşları (1 948-1 988), s . 242.

266
1 9 6 0 - 1 9 7 3 Y I L L A R I A R A S I N DA M I S I R E K S E N L İ O R TAD O C U O L AY L A R I

İsrail Elçisi Abraham Harman v e Bakan Efraim Evran ile bu­


luşan Sekreter Fastow, ABD'nin Güvenlik Konseyi'nin ortaya
çıkması lehinde karar vermiş olduğunu söyledi702•

E shkol' ün Johnson'un mektubuna cevabı 1 8 Mayıs 'ta


ulaştı. İsrail Başbakanı, Suriye'yi tansiyonu arttırmakla suç­
ladı ve Mısır'ın Sina'dan birliklerini çekmesini söyledi. Sonra
doğrudan Johnson'a hitaben Eshkol, ABD'nin İsrail güvenliğini
sağlamlaştırması talebinde bulundu. Johnson, Sovyet Başkanı
Alexi Koyigin'e ertesi gün bir mektup yazarak İsrail ile Birleşik
Arap Cumhuriyeti'nin arasındaki tartışmayı engellemek için
iki gücün birleşik inisiyatifini teklif ederek Suriye'nin savaştan
çekilmesini istemiştir703• Johnson mektubunda Arap-İsrail ger­
ginliğinin ancak bu şekilde durdurulabileceğini söylemiştir704•

Ancak durum daha da gerginleşmeye başlamıştı. 23 Mayıs'ta


BAC (Mısır), Akabe Körfezi'nin girişindeki Tiran Boğazı'nı İs­
rail gemilerinin geçişine kapatma kararı aldı. İsrail tarafından
tepkiyle karşılanan ve bir saldırı hareketi olarak nitelendiri­
len bu kararın hemen arkasından BAC, 24 Mayıs'ta da Akabe
Körfezi'ni deniz trafiğine tamamen kapattı705• Bu yolla İsrail'in
Kızıldeniz'e çıkışı engellenmiş oluyordu. İsrail bu olayın ken­
disine yapılmış bir saldın ve savaş nedeni olduğunu Dışişleri
Bakanı Abba Eban'ın ağzından dünyaya duyurarak, Sovyetler
tarafından kışkırtıldığını iddia edilen Nasır karşısında Batı'nın
desteğini sağlamaya çalışmaktaydı. Bunun üzerine İsrail' e des­
tek, yine Londra ve Washington' dan geldi. İngiliz Dışişleri
Bakanı George Brown bir savaş deklarasyonu yayınlayarak
Malta'daki Akdeniz donanmasını alarma geçirirken Başkan
Johnson, Akabe Körfezi'nin uluslararası suyolu olduğunu be­
lirterek bunun hukuk dışı bir uygulama olduğunu ve ABD'nin

702 William B. Quandt, a.g.e, s. 25-28.


703 William B . Quandt, a.g. m, s. 202.
704 Milliyet Gazetesi, 22 Mayıs 1 967, s. 3.
705 Ömer E. Kürkçüoğlu, a.g.e, s. 144.

267
S Ü P E R G Ü Ç L E R İ N O R TA D O G U M Ü C A D E L E S İ

bölgedeki bütün devletlerin toprak bütünlüğü v e bağımsızlı­


ğını korumada kararlı olduğunu ifade etmiştir706•

23 Mayıs'taki bu krize Johnson'un yaklaşımının temel un­


surları ise şunlardı:

1. İsrail'i durdurarak savaşı engelleme çabası ve Mısır ile


Sovyetleri uyarmak.

2. ABD 'nin bu savaşta yer almaması ile Arap dünyasın­


daki ABD ilişkilerinin tehlikesi minimuma indirmeye çalışa­
caktı ve böylece ateşkesi de hızlandıracaktı. ABD, Arap dün­
yasında İsrail' in ortağı olarak görünmek istemiyordu707•

3. Tiran Boğazı'm yeniden açmak için Kongre ve kamu


desteği oluşturmak.

4. BM Güvenlik Konseyi de boğazı açma çabasında bulun­


malıydı ve eğer bu başarısız olursa serbest yükleme deklaras­
yonu geri çekilecekti7°8•

dte yandan gittikçe sertleşen durumu yumuşatmak için


BM Genel Sekreteri U Thant, 23-25 Mayıs günlerinde Kahire'yi
ziyaret ederek709 Nasır'a yeniden bir Mısır-İsrail karma müta­
kere komisyonunun kurulmasını teklif etmiştir710• Ancak Na­
sır tutumunu değiştirmemiş, bilakis savaşa giden adımlarını
sıklaştırmıştır. 26 Mayıs 'ta yaptığı gayet sert bir konuşmada
savaşın çıkması halinde hedefinin İsrail' i yok etmek oldu­
ğunu söyledi ve "Bu sefer 1956 'daki gibi olmayacak" dedi. Mı­
sır S avunma Bakanı Şemsettin Badran da 1 O kişilik bir heyetle
Moskova'yı ziyaret ederken71 1 Rusya Savunma Bakanı, Greçko
heyete şunları söyledi: "Kriz tam tomurcuklanmada ve Sovyet­
ler Birliği istenildiğinde filosunu gönderecektir. " Kahire radyosu
Greçko'nun sözlerini, "Sovyet silahlı güçleri, sizin yanınızda

706 Tayyar Arı, a.g.e, s. 3 1 1 -3 1 2 .


707 William B. Quandt, a.g.e, s. 42.
708 William B. Quandt, a.g. m, s. 205.
709 Fahir Armaoğlu, Filistin Meselesi ve Arap-lsrail Savaşları (1 948-1 988), s. 245.
710 Milliyet Gazetesi, 26 Mayıs 1967, s. 1 .
711 Fahir Armaoğlu, Filistin Meselesi ve Arap-lsrail Savaşları (1 948-1 988), s. 245.

268
1 9 6 0 - 1 9 7 3 Y I L LA R I A R A S I N DA M I S I R E K S E N L İ O RTA D O G U O L AY L A R I

duracaktır" şeklinde duyurmuştur. B u arada Sovyet Başkanı


Kosyigin, Badran'a Sovyetler Birliği'nin bir savaşta Mısır'ın ya­
nında duracağını söyledi712• Ayrıca Başkan Nasır, yaptığı açık­
lamada Sovyetler Birliği Başkanı Kosyigin'in kendisine bir me­
saj göndererek Rusya'nın Mısır'a garanti verdiğini bildirmiştir.
Nasır, "Sovyetler mücadelemizde bizim yanımızda yer alacağını
bildirmiştir. Kosyigin durumun 1 956 yılı şartlarıyla çözülene ka­
dar hiçbir ülkenin müdahalesine izin vermeyeceğini bildirmek­
tedir" demiştir713• Kosyigin'in mesajının ardından Nasır' da 29
Mayıs günü kendisini ziyaret eden bir parlamento heyetine
yaptığı konuşmada, Sovyet Rusya'dan övgü ile söz ederek Sov­
yet Rusya'nın şimdiye kadar Mısır' dan hiçbir şey istemediğini,
fakat Mısır'ın gerçek dostu olduğunu söylüyordu7 14•

ABD Başkanı Lyndon johnson'a Sovyetler Birliği tarafın­


dan gönderilen bir notta, İsrail'in saldırı durumunda Sovyet­
ler Birliği'nin Mısır'a yardım edeceğini söyledi. Moskova da
eğer ABD müdahale ederse harekete geçeceğini ve ABD'lilerin
Mısır' a karşı bir müdahalede bulunmasına izin vermeyecekle­
rini dile getirmiştir715•

Ortadoğu'da savaş atmosferinin hızla yoğunlaştığı bu sı­


rada, BAC ile Ürdün arasında bir savunma antlaşması imza­
landı. BAC ve Suriye heyetleri Moskova' da temaslarda bulunur­
ken, 30 Mayıs ile 7 Haziran tarihleri arasında on Sovyet savaş
gemisinin Türk Boğazlarından Akdeniz'e geçeceğinin açıklan­
ması ve buna karşılık Amerikan 6. Filosunun Akdeniz' de Gi­
rit civarında toplandığının bildirilmesi, Ortadoğu' da durumun
ciddi olduğunu gösteriyordu. 1 96 7 Haziran ayının başında,
Ortadoğu'da savaş ihtimali her zamankinden daha yakındı. 4
Haziran' da Irak da BAC-Ürdün Savunma antlaşmasına katıldı.
Katılma töreninden sonra BAC Devlet Başkanı Nasır, yaptığı

712 Galia Galan, a.g.e, s. 59.


713 Milliyet Gazetesi, 30 Mayıs 1967, s. 7.
714 Fahir Armaağlu, Filistin Meselesi ve Arap-İsrail Savaşları (1 948-1 988), s. 245.
715 Galia Galan, a.g.e, s. 59.

269
S Ü P E R G Ü Ç L E R İ N O R TA D O G U M Ü C A D E L E S İ

konuşmada şöyle diyordu: ". . . Bugün onlara şunu söylüyoruz:


savaşmak için karşınızdayız. 1 956 ihanetinin intikamını almak
için savaşın başlamasını şiddetle arzuluyoruz. Bu savaş bütün
dünyaya Araplannda, İsrail'in de ne olduğunu anlatacaktır. " 196 7
Mayıs ayı içinde Ortadoğu'da hala gelişen olaylar, Nasır'ın BM
Barış Gücü'nün geri çekilmesini sağlaması, Akabe Körfezi'ni
İsrail gemilerine kapatması, İsrail'i çevreleyen Arap ülkeleri
arasında ittifak antlaşmaları imzalaması, Arapların bir savaşa
hazırladıklarını açıkça gösteriyordu. Fakat Nasır, savaşı bizzat
başlatmak sorumluluğunu da üzerine alamıyordu716•
öyle ki Nasır, 27 ve 29 Mayıs'ta yaptığı konuşmalarda
şöyle söylemişti: "Biz ilk ateş açan taraf olmak istemiyoruz,
saldırmaya niyetli değiliz" Yine Sovyet istihbaratının ele ge­
çirdiği sayısız bilgiler Abdülnasır'ın tutumunu doğruluyordu.
Zira Suriye Başbakanı Zuayyin, 26 Mayıs'ta onunla görüşür­
ken önleyici hücumun zorunluluğundan söz açmış, Abdülna­
sır bu fikri katiyen kabul etmemişti. Mısır askeri yönetiminin
ve Mısırlı elçilerin kapalı toplantısında, 3 Haziran 1 967'de Ab­
dülnasır durumu şöyle ifade etmişti: ''Ben savaşı başlatmam,
çünkü müttefiklerin ve dünyanın diğer devletlerinin gözü önünde
böyle bir risk alamam ''717•
Ortadoğu'da gittikçe artan bu gerginlik, İngiltere' de Avam
Kamarası'nın 3 1 Mayıs ve 1 Haziran günlü oturumlarında tartı­
şılırken iktidar ve muhalefet İsrail'i destekliyor ve İşçi Partisi'nin
Dışişleri Bakanı George Brown, Akabe Körfezi'nin Mısır ta­
rafından kapatılmasının bir "savaş hareketi" olarak nitelendi­
riyordu. Başbakan Wilson konuşmasında "Devamlı bir banşın
şartlarından biri de, İsrail'in yaşama hakkının tanınması olma­
lıdır" dediğinde, Avam Kamarası tarafından heyecanla alkış­
lanmıştı718. Bu arada İsrail' de de durum karışıktı. İsrail Dışişleri
7 1 6 Ömer E. Kürkçüoğlu, a.g.e, s. 144-145.
717 Yevgeni Primakov, Rusların Gözüyle Ortadoğu, (Çev: Olga Tezcan), Timaş Yayınları,
İstanbul, 2009, s. 1 48.
718 Fahir Armaoğlu, Filistin Meselesi ve Arap-lsrail Savaşları (1 948-1 988), s. 246.

270
1 9 6 0 - 1 9 7 3 Y I L L A R I A R A S I N D A M I S I R E K S E N L İ O R T A D O G U O L AY L A R I

Bakanı Abba Eban'ın Washington ziyaretinde Başkan Johnson,


Nasır'ı kararından caydırmaya kararlı olduğunu fakat İsrail'in
de "sabırlı" olması gerektiğini ifade etmişti7 19•

Abba Eban'ın Washington dönüşünde, 27 Mayıs'ta yapı­


lan Kabine toplantısında, "sabır" konusu görüş ayrılıklarına
sebep oldu. Askerler, Başbakan Levi Eshkol ve bazı bakanlar
zamanın Mısır'ın lehine işlediğini dolayısıyla ABD teşebbü­
sünün beklenmemesi ve savaşa gidilmesi görüşünü savundu­
lar. Lakin toplantıda bir karara varılamadı. Müteakip günler
içinde ise, gerek kamuoyu gerek muhalefet partileri sertleş­
meye ve hükfuneti eleştirmeye başladılar. Bu şartlar içinde 31
Mayıs günü, komünistler hariç bütün partilerin katıldığı "du­
vardan duvara" bir koalisyon hükumeti kuruldu. Savunma
Bakanlığı' na, 1 956 Süveyş Savaşı' nın Genelkurmay Başkanı
Moshe Dayan getirildi.

Dayan, hemen harekete geçilmesine taraftar idi. Kabine, 3


Haziran 1 967 günü yaptığı toplantıda Moshe Dayan'ın askeri
durumla ilgili bütün açıklamalarını dinledikten sonra Dayan' a
harekete geçebilirsin yetkisini verdi. Harekete geçme tarihinin
tespiti de yine Dayan'a bırakılınıştı, Dayan ise bu tarihi 5 Ha­
ziran olarak tespit etmişti720•

Sovyet yönetimi ise gergin havayı biraz yumuşatmak


amacı ile savaştan önce, Moskova' da İsrail Başbakanı Eshkol'ün
Cumhurbaşkanı Abdülnasır ile görüşmesini sağlamak istedi.
Kahire' deki SSCB elçisi, Mareşal Amer aracılığı ile Birleşik
Arap Cumhuriyeti Başkanı'na bu konu ile ilgili düşüncele­
rini sormuştu. Abdülnasır ise Sovyet yönetiminin bu fikirle­
rinin "mantıklı olduğunu ve bu fikirleri tümüyle paylaştığını"
belirterek"BAC, İsrail 'e saldırmayı düşünmediği için Eshkol'le
Moskova 'da yapılacak olan müzakereler bizi zarara uğratmaz"
demişti. Dahası Eshkol'ün Moskova ziyaretinden sonra "israil'in

719 Türel Yılmaz, a.g.e, s . 1 5 1 .


720 Fahir Armaoğlu, Filistin Meselesi ve Arap-İsrail Savaşları (1948-1 988), s. 246.

271
S Ü P E R G Ü Ç L E R İ N O R TA D O G U M Ü C A D E L E S İ

durulacağını" düşünmekteydi. Tel-Aviv' deki SSCB elçisi M.S.

Çuhavin, 2 Haziran'a bağlanan gecede Dışişleri Bakanlığı'ndan


aldı ğı "sıradışı" işaretli şifreli telgrafta derhal İsrail Başbakanı
ile görüşmesini ve Başkan Abdülnasır ile oluşan krizin çözül­

mesi için gizli görüşmelerin yapılacağı Moskova ziyaretini içe­

ren talimatı ulaştı. Sovyet Elçisi gece saat üçte, Eshkol ve Eban
tarafından Kudüs'te kabul edildi. Eshkol, kendi Dışişleri Ba­
kanı ile kısa görüşmesinden sonra, 2 Haziran' da Moskova' da
Abdülnasır ile görüşmeye onay vermişti. Ancak Suriye Başba­

kanı Zuayyin ve Moskova -ziyaretinde bulunan Suriye Cumhur­


başkanı Atassi'nin katiyen karşı çıkmaları yüzünden Abdül­

nasır, Eshkol ile görüşmekten vazgeçmek zorunda kalmıştı7 2 1 •

S onuç olarak Ortadoğu' da tam bir savaş havası esmek­


teyd i. ABD ve Sovyetlerin girişirrılerinin de boşa çıkması,

Orta doğu 'nun kaderinin dönüm noktalarından biri 6 Gün

Sava ş ı'na sayılı günlerin kaldığını gösteriyordu. Arap-İsrail

çatış ması başlarken ABD ve Sovyetler de Soğuk Savaş 'ın yü­


kürrılülüklerini yerine getirerek bu savaşa müdahil olınuşlardır.

4.3.2. 1967 Arap-İsrail Savaşı'nın Başlaması

1 967 Arap-İsrail Savaşı, 5 Haziran sabahı İsrail'in uçakları­


nın Mısır hava alanlarına yaptığı bir sürpriz baskınıyla başladı7 22 •
Saldırının sürpriz olarak nitelendirilınesinin iki nedeni vardı:

1 . Genelde hava baskınları gün aydınlanırken yapıldığı


halde İsrail saldırısı Mısır saati ile 08.45 ' de başlamıştır. Bunun

nedeni Mısır radarlarının bu saatlerde artık bir baskın beklen­


meyerek işi gevşetmiş olınalarının İsrail tarafından tespit edil­
miş olmasıydı.

7 2 1 Yevgcni Primakov, a.g.e, s. 1 5 1 - 1 52.


722 Fahir Armaoğlu, FilistinMeselesi ve Arap-İsrail Savaşları (1 948-1 988), s. 248.

272
1 9 6 0 - 1 9 7 3 Y I L L A R I A R A S I N DA M I S I R E K S E N L İ O R T A D O G U O L AY L A R I

2. Mısır İsrail'in hava saldırılarını daima ya doğudan İsrail


tarafından ya da kuzeyden Akdeniz yönünden beklemiştir. An­
cak İsrail saldırısı beklenenin aksine çöl yönünden gelmiştir723•

İsrail hava kuvvetlerinin ilk saldırı dalgası, on Mısır ha­


vaalanı (El-Ariş-Cebeli İbni-Bir Gıfkara-Bir Tornada-Abu
Süeyr-Kabrit-İnchas-Kahire-Batı-Beni Suayf ve Faid) üzerin­
den gerçekleşmiştir724• Mısır radyosu da bu taarruzu doğrula­
yarak "İsrail uçaklarının Gazze bölgesini bombalayarak savaşı
başlattığını" ileri sürerken, İsrailliler de savaşın Mısır kuvvet­
leri tarafından başlatıldığını bildirmiştir. Bunun üzerine Ürdün,
Suriye-Lübnan-Irak ve Mısır kuvvetleri de İsrail'e karşı hare­
kete geçmişlerdir725• Bu hava saldırılar.ı sonunda Mısır'ın 280
uçağı yerde, 20 uçağı da havada tahrip edilmiştir. Aynı şekilde
Suriye ve Ürdün' e de yöneltilen saldırılarda 50 Suriye uçağı
ile20 Ürdün uçağı yerde tahrip edilmiştir. Bütün bu saldırılar
esnasında İsrail' in kaybettiği uçak sayısı 1 9 ' dur. Böylece İsrail
Başkomutanlığı hazırlamış olduğu planı, başarı ile tatbik et­
miş ve başta Mısır olmak üzere savaşan Arap ülkelerinin hava
gücü daha ilk günde sıfıra indirilmişti. İsrail, havada mutlak
üstünlüğü elde etmiş olmaktaydı ki bu durum bilhassa kara
muharebelerinde İsrail'e büyük avantaj sağlamıştır726• Nitekim
İsrail kuvvetleri Sina Çölü'nde BAC topraklarına girerek ilerle­
meye başlamışlardır. ABD, İngiltere ve Batı Almanya, Arap-İs­
rail çatışmasında taraf tutmayacaklarını resmen açıklamışlardı.
Sovyet Rusya ise İsrail'i tecavüzle suçlayarak askeri harekatın
"kayıtsız, şartsız" durdurulmasını istemiştir. TASS ajansı aracı­
lığıyla yapılan açıklamada Sovyet Hükfunetinin Araplara "mut­
lak destek" sağlayacağı belirtilmiştir727

723 Türel Yılmaz, a.g.e, s. 1 5 1 - 152.


724 Süleyman Özmen, Ortadoğu' da Etnik, Dini Çatışmalar ve İsrail, IQ Kültür Sanat
Yayıncılık, İstanbul, 2002, s . 226.
725 Milliyet Gazetesi, 6 Haziran 1 967, s. 1.
726 Fahir Armaoğlu, Filistin Meselesi ve Arap-İsrail Savaşları (1 948-1 988), s. 250.
727 Milliyet Gazetesi, 6 Haziran 1967, s. !.

273
S Ü P E R G Ü Ç L E R İ N O R TA D O G U M Ü C A D E L E S İ

Bu açıklamalara rağmen İsrail saldınları devam etmiştir.


Mısır radyosu, İsrail bombardıman uçaklarının Kahire civarı
ile Süveyş Kanal Bölgesini bombaladığını ve 7 İsrail uçağının
düşürülerek pilotlarının tutuklandığım bildirmişlerdir. İsrail
uçakları Şarm el-Şeyh'i de bombalamışlardır. Gazze bölgesi ve
Necef Çölü'nde Mısır ile topçu birlikleri şiddetli bir çatışmaya
girmişlerdir. İsrail hava kuvvetlerinin bölgeyi bombardıman
uçakları ile tahrip ettiği, Kahire radyosu tarafından bildiril­
miştir. Nitekim İsrail birlikleri, Mısır birliklerini Sina Yarıma­
dası Kuntilla bölgesinde yarmış ve Mısır'ın güney kesimini is­
tila etmeye başlamışlardır. Gazze kesimindeki Kanyunis bölgesi
de İsrail kuvvetleri tarafından ele geçirilmiş ve Mısır birlikleri
etkisiz hale getirilmiştir. İsrail kuvvetleri, eski sınırdan geçe­
rek 1956' da çarpışmalara sahne olan bölgeye tekrar girmiştir.
İsrail Başbakanı Levi Eshkol ise parlamentoda yaptığı bir ko­
nuşmada İsrail kuvvetlerinin Mısır, Suriye ve Ürdün askerle­
rine fena dayak attıklarını ve "Ortadoğu harbinin ilk gününde
Arap birliklerine ciddi bir darbe indirildiğini" söylemiş ve şun­
ları eklemiştir: ''Havadaki üstünlüğümüz tartışma kabul etmez,
İsrail kuvvetleri ilerlemeye devam ediyor. Hava çarpışmalarında
Mısır, Suriye ve Ürdün hava kuvvetlerine kesin bir darbe indi­
rildi. İsrail piyadeleri Sina yarımadasının güneyine doğru iler­
lemektedir. Hiçbir ülke bu defa İsrail'i askeri yönden fiilen des­
teklememektedir" Mısır Silahlı Kuvvetleri Başkomutanlığı ise
yayınladığı bildiride Mısır kuvvetlerinin İsrail'e girmeye başla­
dığım bildirmiştir. Başkomutanlıktan yayınlanan bildiride '1s­
rail kuvvetlerinin Sina Yarımadası 'ndaki Kuntillayı hedef alan
taarruzunun püskürtülmesinden sonra Mısır zırhlı birliklerinin
işgal altındaki topraklara girdikleri " ileri sürülmüştür. Hatta
Başkan Nasır'ın Suriye ve Irak devlet başkanları ile bir telefon
konuşması yaparak "bütün cephelerden savaşa girilmesi tale­
binde bulunulduğu" Kahire radyosu tarafından açıklanmıştır.
Diğer Arap ülkelerinde ise İsrail saldırıları karşısında durum

274
1 9 6 0 - 1 9 7 3 Y I L L A R I A R A S I N DA M I S I R E K S E N L İ O RTA D O G U O L AY L A R I

şöyledir: Ürdün Hükumeti, İsrail'e resmen savaş ilan etmiştir.


Ürdün birlikleri resmen Mısır ortak komutası altına girmiştir.
Kral Hüseyin radyodan halka hitap ederek ''Düşman bu sabah
Arap topraklarına, havaalanlarına ve şehirlerine tecavüzde bu­
lunmuştur. Bütün kuvvetlerimiz ile İsrail'in bu saldırısına karşı
harekete geçtik" demiştir. Lübnan Başbakanı Raşid Kerani, ba­
sına verdiği demeçte bütün ordularının alarm haline getirildi­
ğini Lübnan kuvvetlerinin İsrail'e karşı iki cepheden hücuma
geçtiğini bildirmiştir. Irak Hükumeti ise olağanüstü duruma
geçtiğini bildirmiştir. Kuveyt, Yemen, Fas, Suudi Arabistan ve
Cezayir, İsrail'e savaş ilan etmişler ve Nasır'ı desteklemek üzere
Mısır' a ordu birlikleri göndermeye başlamışlardır. Şam radyosu
ise bütün Arap ülkeleri halklarını toprakları üzerinde bulunan
yabancı petrol borularını havaya uçurmaya davet etmiştir728•

Güvenlik Konseyi ise savaşın devam etmesi üzerine 5 Ha­


ziran sabahı olağanüstü toplanmıştır. Konsey başkanlığından
yapılan açıklamada saat 03. l O 'da İsrail'in Konsey'e başvura­
rak BAC'ın ülkesine saldırdığını bildirdiği ve 20 dakika sonra
ise bu defa BAC delegesinin İsrail' in, BAC 'a saldırdığı yolunda
Konsey' e müracatta bulunduğu haber veriliyordu. BM Genel
Sekreteri, Güvenlik Konseyi'nde yaptığı açıklamada BM Ba­
rış Gücü bölgeden çekilmiş bulunduğu için hangi tarafın sa­
vaşı başlattığını kesin olarak tespit edemediğini söylüyordu729•

BM Mütareke Gözetim Teşkilatı (UNTSO) Komutanı da


mahalli saatle l l . 25 ' de Kudüs'te çarpışmaların başladığını ve
yine mahalli saatle 1 1 . 1 0' da da Şam Havaalanı'na bir saldırı
yapıldığını bildiriyordu. Güvenlik Konseyi bu şekilde, 5 Hazi­
ran sabahından savaşın sona erdiği 10 Haziran' a kadar gayet
tartışmalı bir döneme giriyordu730•

728 Milliyet Gazetesi, 6 Haziran 1 967, s . 7.


729 Ömer E. Kürkçüoğlu, a.g.e, s. 146.
730 Fahir Armaoğlu, Filistin Meselesi ve Arap-İsrail Savaşları (1 948- 1 988), s. 263.

275
S Ü P E R G Ü Ç L E R İ N O R TA D O G U M Ü C A D E L E S İ

ABD ve SSCB her ikisi de bu savaşın dünya çapında bir


çatışmaya dönüşmesini önleme çabasındaydı. Savaşın başında
5 Haziran 196 7' de her iki ülke, krize askeri olarak iştirak etmek
istemediklerini ve BM ateşkes talimatı alınması için gereken
tüm çabaların gösterileceğine dair ikna edici adımlar atmıştır731 •

öyle ki 5 Haziran'd a AB D v e Sovyetler arasında savaşın


durdurulması için görüşmeler yapılmıştır. Kosyigin'in Başkan
Johnson'a gönderdiği "Sayın Başkan, BAC ve İsrail arasındaki
çatışmalarla ilgili bilgiyi okuduktan sonra Sovyet Hükumeti
bütün büyük güçlerin, askeri çatışmanın acil durdurulması ko­
nusunda ikna olmuşlardır. Sovyet Hükumeti hareketini bu şe­
kilde ve bu yönde yine yapacaktır. Umuyoruz ki ABD'de aynı
tarzda davranacak ve İsrail Hükumetinin üzerindeki uygun et­
kisini uygulayacaktır. Çünkü böyle yapmaya hepimizin fırsatı
vardır. Barışın en yüksek duyguda talep edilmesidir" mesajına
karşılık olarak Johnson, "Sayın Bay Kosyigin, mesajınızı mem­
nuniyetle aldım biz öyle hissediyoruz ki askeri çatışmaları hızlı
bir şekilde sonlandırmak için bu görev bütün büyük devletlere
aittir. Biz şiddetle BM Güvenlik Konseyi 'nde buna son verilmesi
hareketini destekliyoruz ki böylelikle güveniyoruz ki sizde aynı­
sını yapacaksınız. Bölgedeki ilgili devletlerin hepsine kişisel baş­
vurumu yapmış bulunmaktayım ve size bu düşmanlıkları sona
erdirmede elimden gelen her şeyi yapacağımızdan emin olma­
lısınız " demiştir732•
Ortadoğu' da savaşın ikinci gününde İsrail birlikleri, Mısır
topraklarında Latran ve Cenin kasabaları ile Ürdün' de El-Ariş
kasabasını ele geçirmişlerdir. Başkan Nasır, Süveyş Kanalı'nın
bütün gemilere kapatıldığını açıklamış; ABD ve İngiliz uçak­
larının İsrail' e yardım ederek Arap şehirlerini bombaladığını
ileri sürmüştür. ABD ve İngiltere, bu suçlamayı kesinlikle

731 Yevgeni Primakov, a.g.e, s. 1 53- 1 54.


732 FRUS, 1 964- 1 968, Vol: XIX, s. 300-304.

276
1 9 6 0 - 1 9 7 3 Y I L L A R I A R A S I N D A M I S I R E K S E N L İ O RTA D O G U O L AY L A R I

reddetmişlerdir733• Bunun sonucunda altı Arap Devleti, Was­


"Suçlamalarını inkar etme­
hington ile ilişkilerini kesti. Nasır,
nin ve bir ateşkesi desteklemenin dışında ABD, 7 Haziran 'da
çok az şey yaptı " demiştir734• Bu arada Haykal'a göre savaşın
ikinci gününde Amr, Sovyet elçisi Pojidaev'i çağırarak Sovyet­
ler Birliği'nin komplosunun kurbanları olduklarını söyledi ve
sordu: "Greçko 'nun Badran 'la verdiği sözler nerede, ABD 'liler
İsrail tarafından savaşa girmişler. " Pojidaev ise cevap olarak
bu konu hakkında onaylanmış ve güvenilir bir bilgi alındıysa
bunu derhal Moskova'ya ileteceğini bildirdi. Amr-Pojidaev gö­
rüşmesinde Nasır, Pojidaev'i çağırarak Kosyigin için Sovyet ça­
balarına teşekkürlerini ifade eden bir mesaj iletti ve ABD'nin
bütün ağırlığıyla İsrail'in arkasında olduğunu söyledi. Nasır,
herhangi bir Sovyet müdahalesi değil, ama derhal bir hava des­
teği istedi. Sovyetler, bu isteğe birkaç saat sonra cevap verdi­
ler ve derhal her türlü hava yardımını göndereceğini söyledi.
Talep edilen malzemeler, ABD 'yi kızdırmamak için kutular
içinde daha sonra Mısır' a vermek üzere Cezayir' e gönderile­
cekti ki bu da haftalarca gecikme anlamına geliyordu. Savaş,
zaten 'kaybedilmişti bile735•

ABD, ateşkesin sağlanmasında Sovyet Rusya'nın deste­


ğini elde etmek istemişti ve Kremlin'e bu savaşa ABD' nin
bulaşmayacağı ve ateşkesten yana olduğunu bildirdi. Lakin
Sovyetlerin cevabı, başka türlü oldu. Moskova'nın endişesi, o
kadar silahlandırdığı ve birçok Sovyet uzmanının bulunduğu
Suriye'ye karşı İsrail' in harekete geçmesi ve Şam'a yürüme ih­
timaliydi. Bu sebeple ABD' den bu konuda İsrail'e baskı yap­
masını, aksi taktirde kendisinin harekete geçeceğini bildirdi.
Bunun üzerine ABD, İsrail'in dikkatini bu konuya çekerken

733 Milliyet Gazetesi, 7 Haziran 1 967, s. ! .


7 3 4 William B. Quand, a.g. m, s . 225.
735 Richard B. Parker, a.g. m, s . 183.

277
S Ü P E R G Ü Ç L E R i N 0 1\T A D O G U M Ü C A D E L E S İ

Sovyet müdahalesi ihtimaline karşı Amerikan 6. Filosunu Su­


riye kıyılarına gönderdi736•

Bu olayı takiben Sovyetler Birliği'nin isteği üzerine ikinci


defa toplanan Güvenlik Konseyi'nde Sovyet delegesi, Ortadoğu' da
tarafların derhal ateş kesmesini istemiştir. Bu teklif yapıldığı sı­
rada Sovyet Dışişleri de Tel-Aviv'e bir ültimatom vererek saat
22.00'a kadar İsrail, ateş kesmediği taktirde ilişkilerin dondu­
rulacağını ve diğer gerekli tedbirlerin alınacağını bildirmiştir.
Güvenlik Konseyi'nin taraflara yaptığı ateşkes talebini sadece
Ürdün kabul etmiştir. İsrail, diğer Arap ülkeleri kabul ettiği tak­
tirde ateşkes antlaşmasını imzalamaya hazır olduğunu kabul
etmiştir. Ancak Suudi Arabistan, Irak, Suriye, Cezayir ve Mı­
sır, ateşkes çağrılarına kesinlikle uymayacaklarını bildirmişler­
dir. Hatta Mısır Hükumeti, ülkedeki bütün ABD vatandaşları­
nın sınırdışına çıkarılmasını emretmiştir737• Nihayetinde Ürdün,

7 Haziran'da ve Mısır da 8 Haziran' da Güvenlik Konseyi'nin


ateşkes kararlarını kabul ettiklerini bildirdiler738•

BM ateşkes kararının taraflarca kabul edilmesinden sonra


Kahire'nin hava hücumuna uğradığını ileri süren Mısır, Güven­
lik Konseyi' ni toplantıya çağırmıştır. Aynı saatlerde Şam rad­
yosu İsrail uçaklarının Suriye hedeflerini ve özellikle Lazkiye
limanını bombaladığı haberini vermiştir739 Bu arada ABD' nin
"Liberty" gemisi belirlenemeyen bir hava aracı tarafından saldı­
rıya uğramış ve bunun daha sonra İsrail olduğu kanıtlanmıştır.
Zira saldırı haberi Washington' da ortaya çıktığında McNamara
ve Johnson, her ikisi de Sovyetler Birliği'nin bundan sorumlu
olacağından korkuyorlardı. Bu, Üçüncü Dünya Savaşı'nı baş­
latabilecek en kötü senaryoydu740•

736 Fahir Armaoğlu, Filistin Meselesi ve Arap-İsrail Savaşları (1 948-1 988), s. 263-264.
737 Milliyet Gazetesi, 8 Haziran 1967. s. 1 -7.
738 Fahir Armaoğlu, Filistin Meselesi ve Arap-İsrail Savaşları (1 948-1 988), s. 264.
739 Milliyet Gazetesi, 1 0 Haziran 1 967, s. 1 .
740 William B. Quandt, a.g. m, s. 2 2 5 .

278
1 9 6 0 - 1 9 7 3 Y I L L A R I A R A S I N D A M I S I R E K S E N L İ O R T A D O G U O L AY L A R I

Olaylar b u denli sıcakken İsrail' in ilerlemesine devam et­


mesi üzerine Sovyetler Birliği Dışişleri Bakanı'nın Başdanış­
manı V.V. Kuznetsof gecikmeksizin, Sovyetler Birliği İsrail El­
çisi K. Kats'ı çağırarak bir nota vermişti. Notada "Eğer İsrail
askeri harekatlarına son vermezse Sovyetler Birliği diğer barış­
çıl devletler ile (Varşova Paktı üyeleri kastedilmektedir) İsrail'e
karşı tüm gücüyle cephe alacaktır" yazılmıştır. Ayrıca notada
Sovyet Hükumeti, İsrail'e tüm diplomatik ilişkilerini feshetme
kararı aldığını belirtiyordu. Aynı zamanda Başkan Johnson "acil
hattan" aranarak Sovyetler Birliği'nin "bağımsız karar alması­
nın" mecburi hazırlığından ve eğer İsrail'e en yakın saatte as­
keri harekatlarına son vermezse "gereken tedbirin alınacağını"
bildirilmiştir. Uyarı çok ciddiydi ve İsrail de durumu aynı cid­
diyetle ele aldı. Sovyet notasının verilmesinden üç saat sonra
İsrail Hükumeti tüm cephelerindeki askeri harekatlarını sona
erdirme kararı aldı741 •

Sovyetler ile İsrail arasındaki b u gerginlik, 9- 10 Haziran


tarihlerinde ABD-Sovyet tansiyonunu zirveye çıkardı. Çünkü
İsrail, savaşa devam ediyordu. Kosyigin, Johnson'u ikaz ede­
rek "Şimdi bizi zorlayan çok kritik bir an gelmiştir. Eğer askeri
harekatlar birkaç saat içinde durdurulmazsa bu Sovyet-ABD
çatışmasına yol açabilir" demiştir742•
Ateşkesin ardından Mısır Devlet Başkanı Nasır, radyo ve
televizyonda yaptığı konuşmada bütün görevlerinden istifa ede­
rek yerini Başkan Yardımcısı Zekeriya Muhittin'e bırakmaya
karar verdiğini bildirmiştir. Mısır Savunma Bakanı Şemsettin
Badran ile Silahlı Kuvvetler Başkomutanı Mareşal Amr'ın da
istifa ettikleri açıklanmıştır. Nasır, istifa kararını bildiren ilk
konuşmasında şunları söylemiştir: "Hükumet ve ordudaki bü­
tün resmi görevlerimi kesinlikle bırakmaya ve halkın saflarına
741 Yevgeni Primakov, a.g.e, s. 1 54- 155.
742 Peter L. Halın, "The Cold War and Six Day War'', The Cold War In The Middle East
(Regional Conflict and the Super Powers 1 967-1973), (Edil: Nigel ]. Ashton), New York,
2007, s. 26.

279
S Ü P E R G Ü Ç L E R i N O R TA D O G U M Ü C A D E L E S İ

dönerek görevimi onlarla birlikte devam ettirmeye karar ver­


dim. Mısır'ın vahim bir yenilgiye uğradığı gerçeğini gizlemeye­
ceğim fakat bu trajedinin bütün sorumluluğunu yükleniyorum.
Emperyalist kuvvetler sanıyorlar ki Cemal Abdülnasır tek düş­
manlarıdır, ben de onlara açıkca göstermek istiyorum ki onların
düşmanları tek başlarına Cemal Abdülnasır değil bütün Arap
ulusudur. Arap milliyetçilik hareketine düşman kuvvetler bu ha­
reketi Cemal Abdülnasır'ın işi olduğu şeklinde açıklamaya ça­
lışıyorlar. Bu doğru değildir; çünkü Arap birliği umudu Cemal
Abdülnasır'dan önce doğmuştur. Onun kayboluşundan sonrada
sönüp gidecektir'' Nasır ağır yenilgiye ABD ve İngiltere'nin
İsrail'e yardım etmesinin sebep olduğunu da söylemiştir743•

Mısır'lı Başkan Cemal Abdülnasır, açık bir şekilde ABD


uçaklarının İsraillilerle hava hücumlarına katıldığını ve böylece
hava kontrolünü kazandıklarını söyledi744• Başkan Nasır, Mısır
halkının diğer Arap ülkelerinin ve Mısır parlamentosunun ıs­
rarı karşısında istifa kararından vazgeçerek iktidarda kalmıştır.
Mısır Meclis Başkanı Enver Sedat, Nasır'ın şu mesajını yayın­
lamıştır: '1stifada kararlıydım; fakat milletin dinleyememezlik
edemeyeceğim sesi karşısında görev başında kalmayı kararlaş­
tırdım ". Birleşik Arap Cumhuriyeti Millet Meclisi halkın tüm
seferberliği ve ülkenin siyasi ve askeri potansiyelinin en yük­
sek seviyeye çıkarılabilmesi için Başkan Nasır' a olağanüstü
yetkiler sağlayan kanun teklifini oy birliğiyle kabul etmiştir745•

4.3.2 . 1. Savaşın Sonuçları ve Çözüm Arayışları

1 O Haziran' da silahlar sustuğunda İsrail, topraklarını üç kat


genişletmiş; Gazze Şeridi, Sina Yarımadası, Batı Şeria ve Galan

743 Milliyet Gazetesi, 10 Haziran 1 967, s. 1-7.


744 Peter L. Hahn, a.g.m. s. 18.
745 Milliyet Gazetesi, 1 0 Haziran 1 967, s. !.

280
1 9 6 0 - 1 9 7 3 Y I L L A R I A R A S I N D A M I S I R E K S E N L İ O RTA D O G U O L AY L A R I

Tepelerini işgal etmişti746. İsrail ayrıca, Kudüs'ün tamamını Şe­


ria nehrinin batısındaki Ürdün topraklarını ve Suriye' den de
Şam'a kırk mil uzaklıktaki stratejik Kunaytra Bölgesi'ni ele ge­

çirmişti747 (Bkz. Ek-V).

1 967 İsrail askeri zaferi Ürdün, Suriye ve Mısır arazileri­


nin işgaline ve 1 .300.000'e yakın Arabı, İsrail emperyalizmine
maruz bırakmıştır748.

4.3.2.2. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi ve


Barış Çabaları
Savaş sona erer ermez Sovyetler, sosyalist ülkeler ile Arap
ülkeleri ve Hindistan gibi bazı bağlantısızlar, İsrail'in işgal ettiği
topraklardan çekilmesini sağlamak için Güvenlik Konseyi'nde
faaliyete geçtiler749. Ancak Sovyetler, İsrail'in saldırgan hareket­
lerinin kısıtlanması ve işgal ettiği yerlerden derhal geri çekil­
mesini öngören bir kararın Güvenlik Konseyi tarafından alın­
masını sağlayamayınca750 ve Güvenlik Konseyi'nde ABD'nin
vetosu ihtimaline karşın Araplar lehine bir karar çıkarmak
amacıyla, BM Genel Kumlu'nun 1 9 Haziran 1 967'de olağa­
nüstü toplantıya çağrılmasını sağladı75 1 •

Bu istek üzerine toplanan B M Genel Kurulu, 5 Temmuz'a


kadar 25 toplantı yaptı. Genel Kurul' da savaşın neticeleri ile
ilgili olarak birçok karar tasarısı ortaya atılmasına rağmen, bu
konuda hiçbir neticeye varmamakla beraber bir yandan mülte­
ciler meselesi ve Kudüs ile ilgili kararlar alırken, Ortadoğu'daki

746 Arthur Goldschmıdt JR-Lawrence Davıdson, Kısa Ortadoğu Tarihi, (Çev: Aydemir
Güler), Doruk Yayımcılık, İstanbul, 2008, s. 436.
747 Ömer E. Kürkçüoğlu, a.g.e, s. 146.
748 Samir Anıın, The Arap Nation (Nationalism and Class Struggles), (Çev' Micheal Pol-
lis ), Landon, 1 983, s. 58.
749 Fahir Armaoğlu, Filistin Meselesi ve Arap-İsrail Savaşları (1 948- 1 988), s. 265.
750 Ömer E. Kürkçüoğlu, a.g.e, s. 147.
751 Ekrem Memiş, a.g.e, s. 106- 107.

281
S Ü P E R G Ü Ç L E R İ N O R TA D O C U M Ü C A D E L E S İ

b u yeni şartlar içinde nasıl bir barış yapılması gerektiği konu­


sunda da çeşitli görüşler ortaya atılmıştır752•

Mülteciler meselesine ilişkin olarak 4 Temmuz 1 96 7 ' de


2252 sayılı Karar kabul edildi. Söz konusu kararda, bir taraf­
tan işgal edilmiş topraklarda sivil halka insani muamele ya­
pılmasına ve yurtlarından ayrılmış olanların evlerine dönüş­
lerinin kolaylaştırılmasına ilişkin Güvenlik Konseyi'nin 14
Haziran 1 967 tarih ve 237 sayılı Kararı desteklenirken, diğer
yandan da 1 948 Arap-İsrail Savaşı sonunda kurulan "Birleş­
miş Milletler Mültecilere Yardım Teşkilatı"nın faaliyetlerine
devam etmesini ve üye devletlerin de bu faaliyetleri destek­
lemelerini istenmekteydi. Bu arada Mültecilere Yardım Teş­
kilatı Başkanı'nın Genel Sekreter'e verdiği bir raporda, 1 967
Arap-İsrail Savaşı sırasında yani altı gün içinde mültecilerin
sayısında 350-400 bin kişilik bir artış olduğu belirtilmekteydi.
Kudüs meselesine gelince753, 1 967 Savaşı ile İsrail'in Kudüs'ün
tümünü ele geçirmesi, İslam dünyası için büyük ehemmiyet arz
ediyordu. İslam'ın bu kutsal şehri ile İslam dünyasının bağlan­
tısı tamamen kesildiği gibi, İsrail'in her üç din için de kutsal
olan bu şehri tam bir İsrail şehri haline getirmesi tehlikesi de
ortaya çıkıyordu. Bu sebeple Pakistan 16 Haziran 1 96 7 ' de Ge­
nel Sekreter'e bir mektup göndererek, BM Genel Kumlu'nun
Kudüs'ün milletlerarası statüsünün korunmasına dair karar­
ları hatırlatarak Kudüs'ün, İsrail'in bir parçası haline getiril­
mesinin önlenmesini istedi. Pakistan'ın bu teşebbüsü üzerine
Genel Kurul' un Kudüs meselesini tartışmaya başladığı bir sı­
rada İsrail Hükumeti, 27 Haziran 1 96 7 günü Doğu Kudüs'ü de
İsrail yönetimine sokan bir takım kararnameler yayınladı754•

Bu kararnamelerin parlamentodaki oylamasından sonra,


Kudüs Belediye Başkanı "Birleşik Kudüs"ün yeni Belediye

752 Fahir Armaoğlu, Filistin Meselesi ve Arap-fsrail Savaş/an (1 948-1 988), s. 265.
753 Türel Yılmaz, a.g.e, s. 1 57- 158.
754 Fahir Armaoğlu, Filistin Meselesi ve Arap-!srail Savaş/an (1 948-1 988), s. 267.

282
1 9 6 0 - 1 9 7 3 Y I L L A R I A R A S I N DA M I S I R E K S E N L İ O R TA D O G U O L AY L A R I

Başkanı ilan edilmiş v e tedavüle İsrail parası çıkartılmıştır. Ay­


rıca İsrail Başbakanı, Kudüs'ün ilhakı tasarısı kabul edildik­
ten sonra 33 dini lideri makamına davet etmiş ve bir konuşma
yapmıştır. Toplantıya katılan Müslüman, Hristiyan temsilcileri
ve hahamlara kutsal toprakların bütün dinlere açık tutulacağı
hakkında teminat verilmiştir. Beyaz Saray, İsrail'in Kudüs 'ün
tamamen ilhak kararına karşı ilk tepkiyi göstermiş ve İsrail' in
bu kararından vazgeçmesini istemiştir. Beyaz Saray bildiri­
sinde şöyle denilmektedir: "Bize göre Kudüs 'teki kutsal yerlere
üç büyük dinin özel ilgisi uygun bir şekilde tanınmalıdır. Baş­
kan Johnson, bölgeyi kontrol edenlerin yerinde karar verme ni­
telikleri ve basiretlerinin Eski Kudüs 'ü ilhak etmek gibi bir hare­
keti durdurmaya yeterli olduğuna inanmaktadır". Ayrıca Mısır
Hükumeti de kara, hava ve deniz kuvvetlerini tekrar "alarm"
durumuna geçirmiştir755•

Bunun üzerine Genel Kurul, aldığı kararda İsrail'in Ku­


düs konusunda aldığı tedbirlerden duyulan endişeyi belirtiyor
ve bu tedbirlerin geçersiz sayıldığı vurgulanarak, İsrail' den bu
tedbirleri geri alması isteniyordu756• Sonuçta hem Güvenlik
Konseyi hem de Genel Kurul konuya ilişkin birçok karar al­
masına rağmen kararların uygulanması mümkün olmamıştır.
Nihayetinde İsrail, 1 978 Ekim ayında Kudüs'ü resmen başkent
yapmış ve 1 980 Temmuz'unda da Doğu Kudüs'ü, Batı Kudüs'e
ilhak ettiğini ilan ederek Kudüs'ü bir bütün olarak kendi ege­
menliği altına almıştır757•

4.3.2.3. Hartum Koiıferansı

Güvenlik Konseyi' nde mülteciler ve Kudüs konusu gö­


rüşülürken diğer taraftan da Arap ülkeleri, yenilginin müza­
keresini ve izlenilecek yolu belirlemek için bir dizi toplantı

755 Milliyet Gazetesi, 29 Haziran 1 967, s. 1 -7.


756 Fahir Armaoğlu, Filistin Meselesi ve Arap-İsrail Savaşları (1948-1 988), s. 268.
757 Türel Yılmaz, a.g.e, s . 159.

283
S Ü P E R G Ü Ç L E R İ N ORTA D O G U M Ü C A D E L E S İ

yapmışlardır. Bunların ilki, 1 0- 1 7 Temmuz 1 96 7 tarihleri ara­


sında Kahire' de toplanan Arap zirvesidir. Bu zirveye Mısır, Irak,
Suriye, Cezayir ve Sudan Devlet Başkanları katılmıştır. Zirve
sonunda yapılan açıklamada, İsrail saldırısının sonuçlarının na­
sıl bertaraf edileceği dönüşü ile Arap olmayan ülkelerle ilişki­
lerin geleceğini görüştüklerini belirtmişlerdir. Ayrıca zirvede
bütün bu konuların Dışişleri Bakanlarının yakın bir gelecekte
Hartum' da toplanarak müzakere etmelerine de karar verilmiş­
tir758. 28 Ağustos 1 967 tarihinde yapılan Hartum Zirvesi'ne
Arapların İsrail' e karşı birleşik bir askeri iktisadi mücadeleye
karşı kuvvet kullanma fikrine daha önceden karşı çıkan Tu­
nus ile kuvvete başvurulmasına taraftar olan Suriye, Cezayir,
Libya ve Fas konferansa katılmamışlardır759 Hartum kararları
esas olarak üç noktada toplanmaktaydı760:

1. Arap ülkeleri arasında askeri işbirliği arttırılacak ve bu


arada da Arap topraklarındaki özellikle de Suudi Arabistan ve
Libya' daki İngiliz ve ABD üsleri tasfiye edilecekti.

2. 1 967 Savaşı'nda uğradıkları tahribatı karşılamak üzere


Suudi Arabistan, Kuveyt ve Libya tarafından Ürdün'e 40 mil­
yon, Mısır' a da 95 milyon sterlin yardım yapılacaktı.

3. İsrail konusunda ise şu temel ilke kabul edildi:

İsrail tanınmayacak,

İsrail ile müzakere yapılmayacak,

İsrail ile barış yapılmayacak76 1 •

Arap ülkelerinin b u toplantıda üstünde durdukları temel


konu, güç yoluyla toprak kazanılmasını yasaklayan BM Ku­
rucu Antlaşması'na uygun olarak İsrail'in işgal ettiği toprak­
lardan ön koşulsuz olarak çekilmesiydi762• Ayrıca 1 967 Hartum

758 Türel Yılmaz, a.g.e, s. 1 54-155


759 Melike Bileydi Koç, a.g.e, s. 1 6 5 .
760 Tayyar Arı, a.g.e, s . 3 1 9 .
761 Türel Yılmaz, s. 156.
762 Tayyar Arı, s. 319.

284
1 9 6 0 - 1 9 7 3 Y I L L A R I A R A S I N D A M I S I R E K S E N L İ O R TA D O G U O L AY L A R I

Zirvesi'nde Mısır v e Suudi Arabistan, Yemen' deki b e ş yıllık iç


savaşı bitirmeye karar verdiler. Kısa süre sonra Nasır, asker­
lerini geri çekti ve desteklediği cumhuriyetçi rejim iktidar­
dan düştü763•

4.3.2.4. Güvenlik Konseyi Barış Süreci

Sovyetlerin isteği üzerine 17 Haziran' da başlayan Genel


Kurul'un olağanüstü toplantısı, Sovyetler için tam bir "gövde
gösterisi" oldu. Sovyetler, İsrail' e karşı yoğun bir diplomatik
kampanya açarak Arap dostlarını hiç değilse diplomatik alanda
kurtarmaya çalıştılar. Bu sebeple de tartışmalar bir yanda Sov­
yet bloğu ve Arap devletleri ile öte yandan İsrail arasında tam
bir "sözlü savaş" halinde geçti. Bu "savaş"ın üzerinde yoğun­
laştığı iki nokta vardı. Biri savaşın sorumluluğunun kimde ol­
duğu; ikincisi de savaşın neticelerinin ve kazançlarının bertaraf
edilmesi. Başka bir deyişle Sovyetler ve Arap ülkeleri savaşın
neticelerinin silinmesi ve barışın gerçekleşmesini, İsrail'in iş­
gal ettiği topraklardan çekilmesinde görürken; İsrail ise ba­
rışı prensip olarak kabul etmekle beraber ikili müzakereler
üzerinde ısrar etti ve elindeki toprakları, Arapları ikili müza­
kerelere getirmek için bir koz olarak kullanmak istedi. Bu iki
taraflı mücadele karşısında, ABD daha tarafsız bir tutum ile
Ortadoğu' da genel bir barışın esaslarını ortaya koymaya ça­
lıştı ve bu esaslara dayanacak bir barışı gerçekleştirdi764 ve Baş­
kan Johnson, İsrail' in çekilmesi ile barış görüşmelerinin bera­
ber yürütülmesini istedi765•

Sovyetler, bu Genel Kurul müzakerelerine o derece ehem­


miyet vermişti ki Genel Kurul' da Sovyet Rusya'yı Kosyigin tem­
sil etti ve 19 Haziran günü uzun bir konuşma yaptı. Konuş­
masına, ABD'nin Vietnam halkına karşı saldırısını kınamakla

763 Arthur Goldschmidt JR.-Lawrence Davıdson, a.g.e, s. 444.


764 Fahir Armaoğlu, Filistin Meselesi ve Arap-İsrail Savaşları (1 948-1 988), s. 270.
765 Milliyet Gazetesi, 20 Haziran 1967, s. ! .

285
S Ü P E R G Ü Ç L E R i N O R TA D O Ô U M Ü C A D E L E S İ

başlayan Kosyigin766, İsrail son savaşta işgal ettiği topraklar­


dan çekilmediği ve çarpışmalar tekrar başladığı taktirde nük­
leer bir savaşın patlak verebileceğini ileri sürmüştür767. Savaş­
tan sadece İsrail'in sorumlu olduğunu savunup, İsrail'in saldırı
sonunda elde etmiş olduğu toprakları tanımadığını, saldırının
sonuçlarını bertaraf etmek ve bölgede devamlı bir barışı sağ­
lamak amacıyla bir karar tasarısı sunmuştur. Söz konusu ka­
rar tasarısında, İsrail'in işgal ettiği topraklardan kayıtsız şartsız
derhal çekilmesi ve ayrıca yapmış olduğu saldırılar dolayısıyla
Suriye, Mısır ve Ürdün'e verdiği zararları tazmin etmesi ön­
görülmekteydi768.

Başbakan Kosyigin'in bu konuşmasına cevaben yine 1 9


Haziran günü yaptığı konuşmada Dışişleri Bakanı Abba Eban,
savaşın sorumluluğunun başta Mısır olmak üzere İsrail'in Arap
komşularına ait olduğunu ayrıntılı bir şekilde anlattıktan sonra,
5 Haziran öncesine ve mütakere antlaşmaları dönemine geri
gitmenin artık imkansız olduğunu, ileriye yani "barışa doğru"
gitmek gerektiğini, mütareke ve ateşkes antlaşmaları gibi ne
barış ne savaş olan yamama ve geçici çözümleri kabul etme­
yeceklerini, barışın tek çözüm yolunun İsrail ile komşuları ara­
sında "samimi ve berrak diyalog" olduğunu, İsrail'in bu ikili
ve doğrudan doğruya müzakerelerde "devamlı ve adil çözüm­
ler" teklif edebileceğini söyledi. Başka bir deyişle İsrail barı­
şın ilkelerini değil "barışın metodunu" ortaya koyuyordu. Bu
iki konuşmanın yapıldığı 19 Haziran günü Başkan Johnson da
Washginton' da yaptığı bir konuşmada Ortadoğu barışı için şu
beş ilkeyi ortaya atıyordu:

1 . Bölgede her devlet yaşama hakkına sahiptir. Her devlet


diğerlerinin de yaşama hakkına saygı göstermelidir.

2. Mülteciler meselesine adil bir çözüm bulunmalıdır.

766 Fahir Armaoğlu, Filistin Meselesi ve Arap-İsrail Savaşları (1 948-1 988), s. 271.
767 Milliyet Gazetesi, 20 Haziran 1 967, s. 1 .
7 6 8 Türel Yılmaz, a.g.e, s . 1 59.

286
1 9 6 0 - 1 9 7 3 Y I L L A R I A R A S I N D A M I S I R E K S E N L İ O RTA D O G U O L AY L A R I

3. Milletlerarası suyollarından herkesin geçiş hakkı vardır.

4. Bölgedeki silahlanma yarışı sınırlandırılmalıdır. Burada


esas görev, bölge dışı büyük devletlere düşmektedir.

5. Bölgedeki bütün devletlerin siyasi bağımsızlık ve top­


rak bütünlüklerine saygı gösterilmelidir.

ABD delegesi Arthur Goldberg de 2 0 Haziran' da yap­


tığı konuşmada savaşın çıkmasında iki mühim sebep olarak,
Mısır ' ın isteği üzerine BM Barış Gücü'nün çekilmesini ve
Akabe Körfezi'nin Mısır tarafından abluka edilmesini zikret­
miştir. İsrail'in "tek taraflı" olarak mahkum edilmesi anlamına
gelen Sovyet karar tasarısının Genel Kurul' un görüşlerine uyma­
dığını belirttikten sonra ABD karar tasarısını sunmuştur. ABD
karar tasarısı, önce bütün tarafları ateşkese sıkı bir şekilde ria­
yete davet ettikten sonra, esas amacın Ortadoğu' da "mustakar
ve devamlı" bir barış olması gerektiğini vurguluyor ve barışın
metodu olarak da üçüncü bir tarafın yardımı ile müzakereler
yapılmasını teklif ediyordu. Arap ülkelerinden Mısır, Suriye ve
Irak, ABD'nin bu tekliflerini hemen reddettiler. Diğerleri ise
açık bir reddetmemekle beraber, her şeyden önce İsrail'in işgal
ettiği topraklardan çekilmesi üzerinde ısrar ettiler769•

Genel Kurul' da yapılan bu müzakereler sırasında ortaya


atılan karar tasarılarının hiçbiri, yeterli çoğunluğu sağlayama­
dığı için kabul edilmedi770•

Görüşmelerin tıkanması üzerine 26 Haziran' da Başkan


Johnson ile Glasbora kasabasında görüşen Başkan Kosyigin,
yaptığı basın toplantısında Ortadoğu ve Vietnam konularında
ABD ve Sovyetler Birliği'nin tamamen ayrı görüşlere sahip ol­
duğunu ve antlaşmaya varılamadığını açıklamıştır. Kosyigin,
Ortadoğu konusunda her şeyden önce İsrail'in ikna edilmesi
ve İsrail askerlerinin Arap topraklarından çekilmesi gerektiğini

769 Fahir Armaoğlu, Filistin Meselesi ve Arap-İsrail Savaşları (1948- 1 988), s. 27 1 -272.
770 Türel Yılmaz, a.g.e, s. 1 6 1 .

287
S Ü P E R G Ü Ç L E R i N O R TA D O G U M Ü C A D E L E S İ

söylemiş, ancak bundan sonra Ortadoğu'ya silah sevkiyatımn

kısıtlanabileceğini ve diğer güvenlik tedbirlerinin alınabilece­

ğini ilave etmiştir. Glassboro' daki ikinci zirve toplantısından

sonra konuşan Johnson ise görüşmeleri "çok faydalı" olarak

nitelemiş ve ''Bu görüşmeler dünyayı daha az tehlikeli bir hale


soktu " demiştir. Johnson, Ortadoğu konusunda antlaşmaya var­
mamakla beraber bunun "Tüm konulardaki ayrılıklardan daha
iyi olduğunu " belirtmiştir771•
Görüşmelerin çıkmaza girmesi Genel Kurul'un çözüm

arayışlarını zorlaştırmıştır. Nitekim Başkan Kosyigin 20 Ekim

1 96 7 tarihinde Başkan Johnson' a gönderdiği mektupta şunları

ifade etmektedir: "Sayın Başkan, Sovyet Hükumeti şimdiye ka­


dar yakın doğudaki politik yerleşimler sonucunda herhangi bir
gelişme olmamasıyla ilgilenmektedir. Güvenlik Konseyi 'nin bi­
zim her iki devletimiz tarafından desteklenen bilinen çözümle­
rin sonucuna rağmen yakın doğudaki askeri hareketleri durdur­
mak mümkündü. İsrail tarafından ele geçirilen Arap bölgelerin
işgali devam etmektedir. Bütün devletler, BM Genel Meclisi 'nin
acil toplantısında belirttiler ki güç kullanımı herhangi bir yarar
ve avantajla sonuçlanmayacaktır ve İsrail 'in güçlerini ele geçir­
diği Arap bölgelerinden çekmesi gerekmektedir. Siz aynı zamanda
aynı düşüncelerle geçen haz,iran toplantısında böyle konuşmuş­
tunuz. Sovyet temsilcileri ve sizin hükumetiniz sorumlu görev­
liler arasındaki antlaşmalardan da açık olduğu gibi BM'nin ge­
nel toplantısında, olayların durumundan anlaşıldığı gibi, İsrail 'in
yayılma hırsı ABD tarafından faydalı bir davranış olarak gö­
rülmektedir. Sovyet Hükumeti ciddi bir şekilde inanıyor ki şimdi
yakın doğuda politik yerleşimlerin tehlikeli oluşumunu sona er­
dirmek için objektif bir fırsat vardır. Bu hızlı bir adaptasyon
7 7 1 Fahir Armaoğlu, Filistin Meselesi ve Arap-lsrail Savaşları (1 948-1 988), s. 273.

288
1 9 6 0 - 1 9 7 3 Y I L L A R I A R A S I N DA M I S I R E K S E N L İ O R TA D O C U O L AY L A R I

aracılığıyla yapılmalzdır'"l72• Müzakerelerin çıkmaza girmesi­


nin ardından Genel Kunıl'un görevi de sona ermiş oluyordu773•

4.3.2.5. 242 Sayılı Birleşmiş Milletler Güvenlik


Konseyi Kararı
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, Ortadoğu Barışı
meselesini Mısır'ın Konsey'e yaptığı müracaat üzerine 7 Ka­
sım 1 967'de ele aldı. Mısır'ın şikayetine göre İsrail yaptığı sal­
dırı sonucunda işgal ettiği topraklardan çekilmemektedir. Bu
ise Ortadoğu barışı için bir tehlike ve tehdit teşkil etmekte­
dir. Dolayısıyla Güvenlik Konseyi, Ortadoğu barışına yöne­
len bu tehdit ve tehlikeyi ortadan kaldırmak için gerekli ted­
birleri almalıdır774•

Mısır'ın ardından, Sovyetler Birliği de 20 Kasım günü bir


karar tasarısı ortaya atmıştır. Bu karar tasarısı da birçok ba­
kımdan İsrail'in aleyhine idi ve İsrail'in işgal ettiği topraklar­
dan derhal çekilmesine ağırlık veriyordu. Bu arada İngiltere, 1 6
Kasım' d a bir karar tasarısı sundu. İngiltere b u tasarıyı Arap ül­
keleri ile temaslar yaptıktan sonra hazırlamıştı775• İngiltere'nin
sunduğu karar tasarısı, Kasım 1967'de 242 sayılı karar olarak
oy birliğiyle kabul edildi776• Suriye hariç Arap ülkelerinin bu
karar karşısında müspet tutum almaları üzerine Sovyetler de
bu karara müspet oy vermek zorunda kalmıştır777•

Kararın giriş bölümünde, savaş yolu ile toprak kazanma­


nın kabul edilemez niteliğini, bölgedeki her devletin güven
içinde yaşamını sağlayacak haklı ve sürekli bir barış için ça­
lışmanın zorunluluğunu belirtmiştir. Buna göre;

772 FRUS (Foreign Relations of United State), 1 964- 1 968, Vol: XIX, s. 9 1 8- 9 1 9.
773 Fahir Armaoğlu, Filistin Meselesi ve Arap-İsrail Savaşları (1 948-1 988), s. 273.
774 Türel Yılmaz, a.g.e, s . 1 6 1 .
775 Fahir Armaoğlu, Filistin Meselesi ve Arap-İsrail Savaşları (1 948-1 988), s. 274.
776 Türel Yılmaz, a.g.e, s . 1 6 1 .
777 Fahir Armaoğlu, Filistin Meselesi ve Arap-İsrail Savaşları (1 948-1 988), s . 274.

289
S Ü P E R G Ü Ç L E R i N O R TA D O C U M Ü C A D E L E S İ

1 . Güvenlik Konseyi, Ortadoğu' da adil ve sürekli bir ba­


rışın kurulması için Birleşmiş Milletler Yasası ilkelerinin ye­
rine getirilmesinin gerektiğini bildirmiştir. Bu barış aşağıdaki
iki ilkeyi kapsamaktadır;

a) İsrail'in silahlı kuvvetlerinin son çatışmalar sırasında


işgal ettiği topraklardan geri çekilmesi,

b) Bütün savaşçı kışkırtmaların ya da bütün savaşçı du­


rumların sona erdirilmesi, bölgedeki her ülkenin egemenlik,
toprak bütünlüğü ve siyasi bağımsızlığın tehdit ya da zora baş­
vurmalarından uzak olarak her devletin güvenilir ve kabul edil­
miş sınırları içinde barış içinde yaşama hakkının tanınması.

2. Güvenlik Konseyi ayrıca;

a) Bölgedeki uluslararası suyollarında ulaşım hürriyetinin


teminat altına alınması,

b) Mülteciler meselesinin adil bir şekilde çözümü,

c) Bölgedeki her devletin siyasi bağımsızlığının ve top­


rak bütünlüğünün askersizleştirilmiş bölgeler kurulması yo­
luyla teminat altına alınması istemiştir. Ayrıca bu karardaki
hüküm ve ilkelere uygun biçimde barışçı ve taraflarca kabul
edilebilir bir çözüme ulaşmak için girişilecek çabalarda yar­
dımcı olmak adına devletlerle ilişkiler kurmak ve devam et­
tirmek üzere Genel Sekreter'in Ortadoğu için bir temsilci ata­
ması karara bağlanmıştır778•

242 sayılı karar, kabul edildiği andan itibaren farklı yo­


rumlara neden olmuştur. Sovyet delegesi kararın kabulü üze­
rine yaptığı konuşmada söz konusu kararın İsrail'in işgal et­
tiği bütün topraklardan çekilmesini, Ortadoğu' da adil ve sürekli
bir barışın ilk ve esas şartı olarak kabul ettiğini, "güvenlikli"
ve "tanınmı ş" sınırların gerçekleşmemiş olmasını İsrail' in işgal
edilmiş topraklardan çekilmesini geciktirmek için bir bahane

778 Melike Bileydi Koç, a.g.e. s. 1 68.

290
1 9 6 0 - 1 9 7 3 Y I L L A R I A R A S I N D A M I S I R E K S E N L İ O R TA D O G U O L A Y L A R I

olarak kullanamayacağını ileri sürmüştür779• Sovyetler Birliği,


desteklemiş olduğu bu kararı, Ortadoğu' da kapsamlı ve adil
bir çözüme ulaşılması yönündeki çabaların dayandırılması ge­
reken uluslararası yasal temel olarak görmektedir. Sovyetler
Birliği'nin bu görüşü benimserken hareket ettiği gerçek şudur:
İsrail'in Haziran 1 967'de komşu Arap devletlerine karşı giriş­
tiği saldırının hemen ardından alınmış olan bu karar, uyuş­
mazlığın çözülmesinde kuvvet kullanımı veya tehdidiyle ya­
bancı toprak ele geçirmenin kabul edilmezliğini temel bir ilke
olarak öne sürmekte ve işgal altındaki bütün Arap toprakla­
rından İsrail askerlerinin geri çekilmesini bölgede kalıtı, ger­
çek bir barışın kurulabilmesi için temel koşullardan biri ola­
rak değerlendirmektedir780•

Birleşik Arap Cumhuriyeti (BAC) Devlet Başkanı Nasır,


23 Kasım' da yaptığı açıklamada Birleşik Arap Curnhuriyeti'nin
İsrail'i tanımayacağını veya onunla barış için müzakereye de
girişmeyeceğini, Süveyş Kanalı'ndan İsrail'in yararlanmasına
da izin vermeyeceğini ve "Filistin halkının haklarından vaz­
geçmeyeceğin i " söyleyerek Güvenlik Konseyi kararını "yeter­
siz" bulduğunu bildiriyordu781 • Suriye, 242 sayılı kararı tümden
reddetti. Bu hususu Güvenlik Konseyi'ndeki Suriye delegesi
aynı gün açıklarken, Suriye Devlet Başkanı Atassi de 23 Ka­
sım günü verdiği demeçte, 242 sayılı kararın, "Araplara saldı­
rısı dolayısıyla İsrail'e bir ödül olduğunu " söylüyordu782• Böy­
lece bu karar, İsrail'in işgal ettiği topraklardan bu arada Mısır'a
ait Sina Yarımadası'ndan, Gazze' den, Batı Şeria'dan, Golan'dan
ve D oğu Kudüs'ten çekilmesini ve mültecilerin yurtlarına geri
dönmelerini öngörüyordu. Ancak İsrail, bu ve bundan sonraki
BM kararlarına uymayacağını birçok defa tekrar etmiştir783•

779 Türel Yılmaz, a.g.e, s . 1 62 .


7 8 0 Robert Davdykov-Oleg Fomin, Sovyetler Birliği ve Ortadoğu, ( Çev: Levent Oğuz),
Amaç Yayıncılık, İstanbul, 1 988, s. 1 2 - 1 3 .
7 8 1 Ömer E. Kürkçüoğlu, a.g.e, s. 148.
782 Fahir Armaoğlu, Filistin Meselesi ve Arap-İsrail Savaşları (1948-1 988), s. 276.
783 Tayyar An, a.g.e, s. 320-32 1 .

291
S Ü P E R G Ü Ç L E R İ N O R TA D O C U M Ü C A D E L E S İ

Böylece, 2 4 2 sayılı karar Güvenlik Konseyi'nde kabul edil­


diği andan itibaren tartışmalı bir mahiyet almış olmaktaydı.
"Güvenli ve tanımış sınırlar" ile "İsrail'in işgal ettiği topraklar­
dan çekilmesi" kavramlarının hangisinin öncelikli olduğu daha
ilk günden itibaren tartışmaya açık bir konu haline gelmiştir784•

4.3.2.6. Arap Ortadoğusu Açısından Savaşın Sonuçları

Arap yenilgisi hem maddi hem de psikolojik açıdan çok pa­


halıya mal olmuştu. Mısır, Sina petrol kuyularının ve 1 967'den
1 97 5 ' e kadar ulaşıma kapalı olan Süveyş Kanalı'nın gelirini
kaybetmişti. Ürdün sadece en verimli tarım bölgesi olan Batı
Şeria'yı değil, Kudüs ve Beytüllahim turizm merkezlerini de
kaybetınişti. Golan Tepeleri Suriye adına büyük bir ekonomik
kayıp değildi, ama İsrail'in bu bölgeleri işgal etmesi Şam'ı vu­
ruş menziline sokuyordu. Filistin'i kurtarmaya yeınin etmiş
olan Arap rejimleri, askeri bakımdan çökmüşlerdi ve silahlı
güce ilişkin bütün pazarlık güçlerini kaybetınişlerdi. Savaş sa­
dece altı gün sürmesine rağmen yeni bir Arap mülteci faciası
oluşturmuş ve İsrail adına gayet karmaşık bir demografık iki­
lem oluşturmuştur. Suriye'de seksen bin kadar nüfus, Golan
Tepeleri'nden çıkartılmıştı. İsrail Doğu Kudüs'ü, Batı Şeria'yı,
Gazze Şeridini, Sina'yı ve Golan Tepeleri'ni alınca bir buçuk
milyonluk yeni bir Arap nüfusa sahip olmuştu785•

1 967 Savaşı'nda Arapların uğradığı hezimetin, Filistin da­


vasında baş koyanların tutumları üzerinde büyük bir değişiklik
meydana getirdiği söylenemez. Hezimet ağır olmuş ve büyük
topraklar kaybedilıniştir. Fakat İsrail'e karşı mücadele karar­
lığında herhangi bir azalma olmamıştır. Yalnız bir değişiklik­
ten söz edilebilir. 1 967 Savaşı'na gelinceye kadar hemen bü­
tün Arap dünyasının temel hedefi "İsrail Devleti"nin ortadan

784 Türel Yılmaz, a.g.e, s. 1 63.


785 William J. Cleveland, Modern Ortadoğu Tarihi (Çev: Mehmet Harmancı), Agora Ki­
taplığı, İstanbul, 2008, s. 377

292
1 9 6 0 - 1 9 7 3 Y I L L A R I A R A S I N D A M I S I R E K S E N L İ O R TA D O G U O L AY L A R I

kaldırılmasıdır. Çünkü Filistin topraklarının kurtarılması b u su­


retle mümkün görülmüştür. Fakat 1 967 Savaşı'nın neticesi bu
görüşü değiştirmiştir. 1967'den sonra bir kısım aş ırının dışında
gerçekleri gören hiç kimse artık İsrail' in ortadan kaldırılmasın­
dan söz etmeyecektir. Şimdi hedef, 1 967 Savaşı'nda kaybedilen
toprakların geri alınmasıdır. Nasır, koca bir Sina Yarımadası'nı
kaybetmenin ızdırabını çekmektedir. Hatta Nasır için Filistin
toprakları Sina' dan sonra gelmektedir. FilistinWer ve Filistin
davasının takipçileri için de şimdi hedef, Filistin topraklarının
"göbeği" sayılabilecek olan Batı Şeria ile bir Filistin yurdu ha­
line gelen Gazze'nin İsrail'in elinden geri alınmasıdır.

Arap dünyası ise İslam alemiyle birlikte Kutsal Kudüs 'ü


kaybetmiş olmanın telafi çarelerini aramaktadır. Arap dünya­
sındaki ve bilhassa İsrail'in komşularındaki hava hezimetinin
verdiği bir yumuşama değil, aksine "intikamcılığın planlan­
ması" olmuştur786• İsrail ile Arap devletleri arasındaki gergin­
liğin daha da artacağı apaçık belliydi ve bu durum, iki süper
gücü de etkiledi. Nitekim 6 Gün Savaşı, anahtar Arap devlet­
lerinin Moskova'ya bağımlılıklarını ve İsrail' in de ABD'ye ba­
ğımlılığını arttırdı. Ancak Sovyet-ABD rekabetinin doğası da
değişti787• Bu durumda Arap Ortadoğusu'nda 1 967 Savaşı son­
rasında bölgenin geleceği Mısır, İsrail, ABD ve Sovyet Rusya
tarafından belirlendi.

4.3.2.7. Savaşın Sovyetler Birliği ve


Mısır Açısından Sonuçları
1 967 Arap-İsrail Savaşı, Mısır'a insan kaybı ve maddi kayıp
bakımından oldukça pahalıya mal oldu. Mısır'ın insan kaybı,
savaşta uğranılan yenilgiden birkaç ay sonra Nasır tarafından
hüzünlü bir konuşmada açıklandı. 1 0 .000 asker ve 1 . 500 subay

786 Fahir Armaoğlu, Filistin Meselesi ve Arap-İsrail Savaşları (1948- 1 988), s. 279-280.
787 Steven L. Spigel, a.g. m, s . 202.

293
S Ü P E R G Ü Ç L E R İ N O R TA D O G U M Ü C A D E L E S İ

öldürülmüş, İsraillile r 5000 kişiyi v e 5 0 0 subayı esir alınıştı. Do­


nanım olarak Mısır'ın kaybı 600 tank ve 340 savaş uçağı ola­
rak tahmin edilmiştir. Bu korkunç kayıpların ötesinde savaş,
pek çok iç soruna ve ekonomik probleme de yol açmıştır. Nü­
fusu aşırı kalabalık olan Kahire'ye İsmailiye, Süveyş, Port Said
ve diğer kanal şehirlerinden büyük bir göç başlamıştı. Mısır'ın
ekonomisinin savaş sonrası durumu feci biçimde kötüydü.
Mısır'ın ihracat noktası, Süveyş Kanalı uluslararası gemilere
kapalıydı788. Buna ilaveten şiddetli bir ekonomik hasar vardı.
Turist endüstrisi büyük zarar görmüş, Sina'nın petrol alanla­
rının kontrolü kaybedilmiş ve Süveyş Kanalı'ndan geçişlerde
önemli bir gelir kaybı yaş anmıştır789.

Mısır, şimdi bütün kayıpların telefısi için uğraşacaktı ve


bunun için de yönünü yeniden Sovyetler' e çevirecekti. Cemal
Abdülnasır, 1 967 Savaşı'nın mağlubiyetinin ardından iki yeni
savaş stratejisi formüle etmiştir: İsrail'in tüm savaşta Arap böl­
gesinden kazandığı topraklardan çekilmesi ve Filistin hakları­
nın yeniden kazandırılması. 196 7 - 1 970 arasında Mısır bu iki

hedefin gerçekleşeceğine inanınca giderek ilk hedefine odak­


landı ve Filistin problemini sonraya bıraktı790.

1 967 Haziran'ındaki altı günlük savaş, Sovyetler Birliği­


nin Ortadoğu' daki varlığı konusunda birçok problemi de or­
taya çıkartmıştır. Moskova'nın kendi müşterilerinin istikrarsız­
lığı ve süper güçlerin çatışmasının tehlikesi dahil olmak üzere
bu problemler ayrıca savaş riskleri idi. Savaş, bölgede Sovyet
prestijine darbe vurmuştu. Hem Sovyetlerin silahları ve hem
de eğitimi konusunda Sovyetlerin ününü ortadan kaldırmış­
tır791 . Bu yüzden Sovyetler Birliği bölgedeki bir Sovyet-Arap
rejiminin çökmesinden korkuyordu ki bu arada Ortadoğu' daki

788 Adid Dawısha, a.g.e, s. 329


789 YoramMeital, "The Khartoum Conference and Egyptian Policy After The 1967 War:
Reexamination'', The Middle East Joumal, Vol: 54, No: l , Winter, 2000, s. 66.
790 Dani Asher, The Egyptian Strategy far The Yom Kippur War (Çev: Meshe Tlamin),
McFarland, America, 2009, s. 57.
7 9 1 Galia Galan, a.g.e, s. 68.

294
1 9 6 0 - 1 9 7 3 Y I L L A R I A R A S I N D A M I S I R E K S E N L İ O RTA D O G U O L AY L A R I

stratejik mevkilerini kaybedebileceğini düşünüyordu792• Bu


amaçla savaşın ardından Moskova, Arapların kayıplarını te­
lafi etmek için yeniden destek çabası sorumluluğunu aldı793•

Moskova, Başkan Nikolai Podgorny'yi bu savaşın sona er­


mesinden bir hafta sonra Mısır' a gönderdi. Ayrıca Sovyet Si­
lahlı Güçler Şefi Matvei Zakharov da Mısır' a gönderildi. Peş
peşe ziyaretlerin sonucu olarak, Mısır ordusunun tamamen
yenilenmesi kararı alınmıştır. Mareşal Zakharaov'un denetimi
altında birçok üst rütbeli Mısır subayı kovulmuştur. Bunların
yerine Sovyet askeri eğitmenler getirilmiş ve 1 500' den fazla
Sovyet askeri danışman Mısır ordu birliğine atanmıştır. Sovyet
ekipmanları ve askeri destekleri kısa sürede Kahire'ye ulaştırıl­
mıştır. Hatta bu yardımlar konusunda Zakharov, Abdülnasır'ın
''İnanıyorum ki Mısır, İsrail'den gelebilecek her türlü saldınya
karşı ayakta durabilir ve ben Mısır sınırları için korkmuyorum,
savunmamız mükemmel bir şekilde hazır" ifadesini kullandığını
söylemiştir794• Bu durum sosyal ve ideolojik bir Mısır ordusu­
nun yeniden yapılanmasını sağladı ve yıl sonunda bölgedeki
Sovyet askeri danışman sayısı 4000'e yaklaşıyordu795• Öyle ki
1 967 Ekim'in ortalarında Sovyet yapımı silahların yüzde sek­
seni restore edilmişti ve bunlara yüzlerce tarık ve uçakta da­
hildi. Sovyet danışmanları, Mısır' ın silah ve donarımalarını
kullarımasına yardımcı olacak Mısır ordusunun seviyesini pro­
fosyonel bir şekilde arttırdı. Ancak bu girişimler, daha çok Sov­
yet danışmanına ihtiyaç duyulmasına neden oluyordu. Sovyet
askeri danışmanlarının sayısının giderek artması tartışmalara
neden olmuş, Nasır ise bunları duymamazlıktan gelmiştir796•

792 Rami Ginat, "Nasser and The Soviet'', Rethinking Nasserism (Revulotion and Histori­
cal Memeoy in .\fodern Egypt), (Edit: Elie Podeh and Onn Winckler), University of
Florida, 2004, s. 244.
793 Micheal 1. Eisenstandt and Kenneth M. Pollack "Armies of Snow and Armies of Sand:
The Impact of Soviet Mlitary Doctrine On Arab Militaries", The Middle East Journal,
Yol: 55 No:4, Autumn, 200 1 , s. 552.
794 Ahmed Hassan İbrahim, Egyptian-American Relation, (1967- 1 9 70) The View From
Egypt, (Basılmamış Doktora Tezi), University Of Chicago, 1 992, s. 88-89.
795 Galia Galan, a.g.e, s. 69.
796 Dani Asher, a.g.e, s. 68.

295
S Ü P E R G Ü Ç L E R İ N O R TA D O G U M Ü C A D E L E S İ

1 967- 1 973 yılları arasında Mısır, Suriye v e Irak'taki Sovyet


danışmanı sayısı giderek artmıştı797•

Görüldüğü üzere Sovyetler, savaşın ardından Mısır'ın ka­


yıplarını telafi etmek için hiç vakit kaybetmemiş ve kısa sü­
rede Mısır ordusunu yeniden düzenlemiştir. Nitekim İngiliz
kaynaklarına göre, 1 970 Temmuz' unda Birleşik Arap Cumhu­
riyeti hava kuvvetleri MIG- 1 9 ' lar hariç tüm savaş öncesi ka­
tegoriler dahil 463 savaş uçağından oluşuyordu. 1 967 ve 1 970
savaş arifesindeki savaş uçağı gücü aşağıda gösterilmiştir:

Birleşik Arap Cumhuriyeti'ndeki Savaş Uçakları Karşılaştırması

5 HAZİRAN 1967 TEMMUZ 1970

MIG - 1 9 40 MIG - 1 9 ?
MIG - 1 7 1 00 MIG - 1 5 - 1 7 1 65
su - 7 55 su -7 105
TU - 1 6 30 TU - 1 6 15
IL - 28 43 IL - 28 28
Toplam 43 1 Toplam 4 6 3 184 .

Aynca 1 97 0 Şubat ve Nisan ayları arasında Moskova,


1 200 görevli ve SAM-3 füzelerini Mısır'a göndermiştir. Bu da
Mısır'ın savunmasını daha etkili kıldı. Aslında bu, Moskova
için zor bir politik karardı ve sadece Nasır'ın ısrarı nedeniyle
yapılmıştı. Bu yardımlara rağmen bazı Mısırlı politikacılar ve
askeriyenin çoğu, S ovyetler Birliği politikasını emperyalist
olarak tanımladılar. Sovyetler Birliği'nin Nasır'ı desteklemesi
ve rejimini kurtarmaya çalışması aslında Ortadoğu' da gelecek
dönemler ve olaylar için gerekli olduğunu gördüğü içindi799•

797 Michel !. Eisenstandt and Kenneth M. Pollack, a.g.m, s. 552.


798 George Lenczowski, Soviet Advances in Ihe Middle East, American Enterprise Insti­
tute, Washington, 197 1 , s . 1 50 .
7 9 9 Andrej Kreutz, Russia in The Middle East (Friend ofPoe?), Landon, 2007, s. 1 1 3.

296
1 9 6 0 - 1 9 7 3 Y I L L A R I A R A S I N DA M I S I R E K S E N L İ O R TA D O C U O L AY L A R I

Diğer tarafından 6 Gün Savaşı, Sovyet denizciliği için de


bir yenilgiydi. Savaştan bir ay sonra bir Sovyet filosu İsken­
deriye Limanı'na ve Port Said'e girdi. 1 967 sonlarında, İsrail
destroyeri Eliat'ın batırılmasından bu yana yeniden Mısır su­
larında Sovyet deniz birliğinin varlığının görülmesi uzun süre

bir güven sağladı. Sovyet gemilerinin Mısır limanlarına ziyareti,


1 968 Ocak ayında uzatıldı ve nisan ayında 5 yıllık bir antlaşma
imzalanarak Sovyetlere liman hizmeti garantilendi. Sovyetle­
rin bu yardımlarının sebebi ise Arap dünyasında daha büyük
bir yenilginin yaşanmasından endişe duymalarıdır. Sovyetle­
rin bu üslere yerleşmesi, bir bakıma Mısır'ı da güverılik açı­
sından rahatlatıyordu.

öyle ki Enver Sedat, Dışişleri Bakanı Mahmut Riyad ve


Savaş Bakam Muhammet Fevzi başkanlığındaki yüksek rütbeli
Mısır delegeleri ile Kasım 1 969'da yapılan Moskova ziyareti­
nin nedeni diplomatik, politik ve askeri politika üzerinde Ka­

hire ve Moskova arasında işbirliğinin konuşulmasından öte bir


şey değildi. Sovyet desteği, Mısır'ın dış işleri politikasının üç
temel unsurları için elle tutulur derecede önemliydi:

1 . ABD'ye olan düşmarılık,

2. Batı'ya olan düşmanlık,

3. Arap ilişkileri içerisindeki liderlik ve İsrail'e karşı bir


hat kurulması.

Mısırlılar, Sovyetler Birliği'ne kamu borçlarının olmasın­


dan sıkıntı duymuşlardır. Mısır, aynı zamanda Sovyet geınile­
rine İskenderiye ve Port Said'ten kolay geçiş hakkı t anımı ştı.
Süveyş Kanalı yeniden açıldığı zaman, Sovyetlerin Kızılde­
niz' deki varlığı Mısır' daki güçlü Sovyet mevcudiyeti ile kontrol

altına alınacaktı800• Sonuç olarak 6 Gün Savaşı'nda Arapların

800 Aaron S. Klieman, a.g. e, s. 53-54.

297
S Ü P E R G Ü Ç L E R i N O R TA D O Ô U M Ü C A D E L E S İ

yenilgisi, Sovyetler Birliği'nin Arap dünyasına v e özellikle de


Mısır' a yaygın bir şekilde girmesini arttırmıştır8°1•

4.3.2.8. Savaşın ABD ve


Mısır İlişkileri Açısından Sonuçları
ABD, Arap Ortadoğusu ile ilişkilerini koparmak isteme­
diğinden savaş öncesinde tarafsız kalmayı tercih etmişti. Arı­
cak Mısır'ın ABD ile olan ilişkisi, 1 967 Savaşı'ndaki dönemde
bozuldu. Nasır, ABD 'nin savaşta İsrail'le birlikte hareket etti­
ğini ileri sürerek ABD'lilerin Mısır' dan çıkmasını istedi802• 1 967
yenilgisinin sonucunda toprak kaybından dolayı Birleşik Arap
Cumhuriyeti ve Suriye, ABD ile olan ilişkisini kesti ve Sov­
yetlere daha da yakınlaştılar. Arap dünyasındaki diğer radi­
kal milliyetçi Irak-Yemen-Cezayir ve Sudan gibi devletler de
ABD ile olan ilişkilerini kestiler ve bundan sonra ilk kez Sov­
yetlerden silah almak için araştırma yaptılar. Çünkü ABD 'nin
Araplara karşı İsrail'e açık destek verdiğini düşünüyorlardı803•

Bu tepkinin sonucunda Kahire sokaklarında, Amman' da


ve diğer Arap şehirlerinde ABD'ye karşı gösteriler düzenlendi;
Bazı Arap devletleri, petrol ihracını engelleyerek ABD'yi ceza­
landırma tehditinde bulundular. Öyle ki Johnson, Sovyet Baş­
bakanı Alexei N. Kosyigin'e Arap protestolarını durdurmasını
isteyerek "Gemilerimizin nerede olduğunu bildiğinizden uma­
rım siz Kahire 'ye meselenin doğruluğunu söylersiniz ve bu çe­
şit gereksiz yankılanmaları elemine etmememize yardımcı olur­
sunuz " demiştir8°4•
ABD, savaşta t arafsız olmayı denemiş, ancak Arap
Ortadoğusu'nun tepkisinden kaçamamıştır. Bu durum, bölge
devletlerini Sovyetlere yakınlaştırırken özellikle ABD'nin savaş

801 Dani Asher, a,g.e, s. 67.


802 Derek Hopwood, a.g.e, s. 71.
803 John C. Campbell, a.g. m, s. 20 1 .
804 Peter L . Hahn, a.g. m, s. 1 8 .

298
1 9 6 0 - 1 9 7 3 Y I L L A R I A R A S I N D A M I S I R E K S E N L İ O R TA D O G U O L AY L A R I

sonrasında İsrail'in işgal ettiği yerlerden çekilmesini istemesi,


İsrail'in tepkisine sebep olmuştur. ABD, 1 967 Savaşı'ndan sonra
Ortadoğu' da üç ana politika izlemiştir:

1 . Ortadoğu' da savaş sınırında olan ülkeler arasında uz­


laşma sağlamak,

2. 1 967 Savaşı'nda nükleer savaş ihtimali sebebi ile Sov­


yetlerle uzlaşmacı bir ilişki sergilemek,

3. Ortadoğu' da zengin petrol kaynaklarına sahip ülkeler


üzerindeki etkinliğini devam ettirmek.

İzlenen bu politikalar, Arap-İsrail arasında meydana gelen


1 973 Savaşının patlak vermesiyle başarısızlığa uğramıştır. Ay­
nca petrol zengini ülkeler, ABD 'ye petrol ihracını durdurdular.
Tüm bunlar ABD'nin beklemediği sonuçlar olup, Avrupa' daki
destekçileriyle arasının açılmasına sebep olmuştur8°5• ABD, yine
de Ortadoğu'da İsrail'e yönelik destek politikasını 1 967- 1 973
yılları arasında en yüksek safhaya çıkarmıştı ve İsrail' e verdiği
bu lojistik destek, kendi halkının bile tepkisine neden oldu806•

4.4. ABD ve Sovyetler Birliği'nin


Bölgede Yeni Bir Savaşı Önleme Çabaları
1 967 Savaşı'nın ardından kabul edilen Birleşmiş Millet­
ler 242 sayılı karar ne Mısır ve Arap devletlerini ne de İsrail'i
memnun etmiştir. Bu yüzden 1 967- 1 973 arası dönemde Arap­
İsrail Savaşları ve hatta denilebilir ki Mısır-İsrail Savaşı de­
vam etmiştir. Bunun karşılığında ABD ve Sovyetler, bu savaşı
durdurmak için çözüm arayışları içerisine girmiş, ancak yeni
bir savaşı engelleyemedikleri gibi silah yardımına da devam
etmişlerdir. Bu konuda Başkan Nasır, 28 Temmuz 1 968 günü

805 Thomas A. Bryson, Alcikatü 'd-diblumasiyyeti 'l-Emerikiyye maa 'ş-Şarki 'l-Evsat


1 784- 1975, Dımaşk, Terceme: Dam Tallas, 1985, s. 6 1 3 - 6 1 4 .
8 0 6 Emin Hüveydi, el-Askere ve'l-emnfi 'ş-Şarki'l-Evsat, Beyrut: Dfuii ' ş-Şuruk, 1 9 9 1 , s. 1 42-
145.

299
S Ü P E R G Ü Ç L E R i N O R TA D O G U M Ü C A D E L E S İ

Arap Sosyalist Partisi'nin Milli Kongresi'nde yaptığı konuş­


mada şöyle diyordu: ''Bir yıl önce hezimetten sonra silahlı kuv­
vetlerimiz mevcut değildi. Şimdi ise silahlı kuvvetlerimiz mu­
harebeden öncekinden çok daha güçlüdür silahlı kuvvetlerimizi
dahada geliştirmek için çalışıyoruz. . . Bundan sonradır ki siyasi
ve askeri çözümleri tartışacağız". Böylece Nasır, kaybedilen top­
raklan geri almak için yeniden savaşa hazırlanıyordu. Ancak
ordu, böyle bir savaşa hazır değildi. Bu sebeple Nasır, "Yıp­
ratma Savaşı"na başvurmaya karar vermiştir8°7•

4.4. 1. Rogers Planı

Birleşmiş Milletleri Güvenlik Konseyi'nin 22 Kasım 1 967


tarihli ve 242 sayılı kararında Genel Sekreter'e taraflar ara­
sında barış sağlayacak aracılık çabalarını sürdürmek üzere bir
özel temsilci tayin etmesi görevi de verilmişti808• Bunun üze­
rine, 1 969'un başlarında Ortadoğu özel temsilcisi Gunnar Jar­
ring, New York ile Ortadoğu arasında Güverılik Konseyi'nin
242 ' inci maddesindeki mandaterlik kapısını kapatmıştı. Taraf­
lar arasında barışçı bir arılaşma sağlanması amacıyla, Arap­
İsrail devletleri arasında sürekli bir uzlaşma ortamı oluştur­
mak istiyordu809 Bu arada ABD ' de Nixon yönetimi göreve
gelmiş ve Dışişleri Bakarılığı'na William Rogers ve Milli Gü­
venlik Müşavirliği'ne Henry Kissinger getirilmiştir8 10• Ancak
Jarring'in çabaları bir sonuç vermemiştir. Kararı eleştiren Na­
sır, İsrail'i hiçbir zaman tanımayacağını ve onurıla bir masaya
oturmayacağını açıklamakla beraber, Sovyetlet Birliği'nin bas­
kısıyla Jarring' in çabalarını desteklediğini ifade etse de önce­
likle İsrail'in işgal ettiği bölgelerden çekilmesinin sağlanması

807 Fahir Armaoğlu, Filistin Meselesi ve Arap-lsrail Savaş/an (1 948-1 988), s. 286.
808 Fahir Armaoğlu, Filistin Meselesi ve Arap-İsrail Savaşları (1 948-1 988), s. 301.
809 David A. Kom, a.g.m, s.37.
810 Muharrem Varol, "Tarihsel Perspektifte Ortadoğu'da ABD Politikaları", Büyük Or­
tadoğu Projesi (Edil: Atilla Sandıklı, Kenan Dağcı), Tasam Yayınları, İstanbul, 2006,
s . 1 10.

300
1 9 6 0 - 1 9 7 3 Y I L L A R I A R A S I N D A M I S I R E K S E N L İ O R TAD O G U O L AY L A R I

gerektiği üzerinde durmuştur. Suriye ise 2 4 2 sayılı kararı ke­


sinlikle tarıımadığını açıklarken, Filistinlilerin İsrail'e karşı yü­
rüttükleri mücadeleyi destekleyeceğini belli etmişti. Ürdün,
242 sayılı kararı kabul etmekle birlikte Filistin direnişine mü­
samaha göstererek İsrail'in Batı Şeria üzerindeki etkin bir de­
netim kurmasını engellemeye çalıştı81 1 • Böyle olunca, Jarring
için artık göreve devam etmenin gereği kalmamıştı. Bu se­
beple çalışmalarını keserek, 1 969 Nisan'ında esas görev yeri
olan Moskova'ya döndü. Jarring misyonunun bu başarısızlığı
üzerine ABD harekete geçti81 2 •

Jarring misyonunun başarısızlığı, bölgede barışı kendi


destekçilerinin lehine çözmeye çalışan Sovyetler Birliği'ni ve
ABD 'yi harekete geçirmiştir. ABD öncelikli olarak Sovyet tek­
liflerini ve barış planını görmüş, daha sonra Rogers planı ile
harekete geçmiştir. 1 967 Savaşı'nın ardından Sovyet-ABD ant­
laşmazlıklarının temel konuları belirsiz kalmıştır. Bunlar;

1 . Bölgenin ne kadarının boşaltılması gerektiği sorunu hala


geçerliydi. ABD, haziran öncesi sınırlar için bazı ayarlamalar
yapılmasını istiyordu. Moskova ise, Arap taleplerinin 1967'de
alınan bütün bölgelerden çekilmesi yönündeydi.

2. Sovyetler Birliği, İsrail' in antlaşma imzalanmadan önce


belirlenen bölgeyi boşaltmasını istiyordu; ABD ise antlaşma im­
zaladıktan sonra geri çekilmenin yapılmasını talep ediyordu.

Bu sebeple Sovyetler, 242 sayılı karardaki maddelere ila­


vaten 25 Ocak 1 968'de Pravda'da kendi barış planını yayınladı.
Moskova, Arapları özellikle de Mısır'ı, bir askeri eylem hazır­
lığındansa bu planı kabul etmeye ikna etmek istedi. Bu bildiri,
1 968 Temmuz'unda Nasır'ın Moskova ziyareti sırasında baş­
layan ciddi tartışmaların kaynağı olarak görüldü ki, bu arada
Batılı kaynaklarda Breznev'in Nasır'a askeri çözümden ziyade

8 1 1 Tayyar An, a.g.e, s.326.


812 Fahir Armaoğlu, Filistin Meselesi ve Arap-İsrail Savaşları (1 948-1 988), s. 303.

301
S Ü P E R G Ü Ç L E R i N O ll'l' A l l O G lJ M Ü C A D E L E S İ

jeopolitik çözüme ulaşma çabalarını öneriyordu. öyle görü­


nüyordu ki Sovyetler Birliği şimdi Araplar için kaçınılmaz bir
ikilem içine dahil olmuştu813• Sovyetlerin öne sürdükleri barış
planları, ABD'liler tarafından gerçekçi görülmedi. Aralık ayında
Sovyetler Birliği, iki süper güç arasında Ortadoğu' daki çatış­
maya bir çözüm bulmak konusunda bir görüşme önerdi. Sov­
yetler Birliği'nin bu önerisi aslında Arap devletlerine deste­
ğini geri plana atabileceğini gösteriyordu. Nisan ayında ABD,
Sovyet önerisini kabul etmeye istekliydi ve neyin başarılabi­
leceğini görebiliyordu. Nixon ise, Moskova liderlerinin Arap­
İsrail çatışmasını sona erdirmedeki çıkarlarını görebilecekle­
rinden şüpheliydi814•

1 969 Mayıs'ına gelindiğinde Sovyetler, silah taleplerini gör­


mezden gelerek Nasır'ı durdurmaya çalıştı. Bunun üzerine Na­
sır, açıkça Moskova'yı ABD'ye teslim olmakla suçladı ve 1 969
Eylül' ünde Pro-Sovyet Başbakanı Ali Sabri'yi ev hapsine aldı.
Sovyet-Mısır ilişkilerindeki bu belirgin bozukluk yine de Sovyet
yardımının yavaşlamasına neden olmadı815• Nixon, Sovyetlerin
Ortadoğu' da bir savaş istemediğini ancak kontrollü bir geri­
lim oluşturmaya çalıştıklarını düşünüyordu. Nixon'un karşı­
laştığı problem, Sovyet teklifıni kabul etmede nasıl bir yol izle­
yeceğiydi. Bu arada, 1 967 Haziran Savaşı'ndan bu yana Fransa
Başkanı Charles De Gaulle, Ortadoğu' da Fransa, İngiliz, ABD
ve Sovyetler Birliği arasındaki görüşmeler için baskıda bulun­
muştu. Lyndan Johnson, Fransa Başkanı'nın Ortadoğu'da li­
der bir rol almak istediğini düşünmüştü. Ortadoğu' da dört bü­
yük gücün toplantısı için Fransa'nın teklifi konuşulduğunda
Johnson' un alaycı bir şekilde, diğer ikisi hangisi dediği söy­
lenmektedir. Nixon, yine de De Gaulle'e hayrandı ve Kissen­
ger da kendisinden saygıyla bahsediyordu816• Fransız planının

813 Galia Golan, a.g.e, s.72.


814 David A. Kom, a.g.m, s. 39.
815 Galia Golan, a.g.e, s. 72.
816 David A. Kom, a.g.m, s. 39.

302
1 9 6 0 - 1 9 7 3 Y I L L A R I A R A S I N DA M I S I R E K S E N L İ O RTA D O G U O L AY L A R I

ardından, Sovyet Rusya-ABD arasındaki görüşmeler arasında


yaşanan gelişmeler, ABD'nin yeni bir barış planı önermesine

yol açtı. Bu hususla ilgili ABD Sekreteri William Rogers gö­

revlendirildi817.

Rogers ve Sisco, Dobryin ile 28 Ekim' de buluştular ve

ona planın tam metnini verdiler. Bu plan aşağıdaki hususlar­


dan oluşuyordu;

İsrail' in, savaşta Mısır' dan işgal etmiş olduğu bölge­


lerden çekilmesi,

Savaşı sonlandırmak için iki tarafın imzaladığı ant­

laşma ve barışın sürekli olması,

Akabe Körfezi'nde serbest geçişin sağlanması için ted­

birler alınması ve Gazze için güvenlik düzenlemeleri


yapılması,

Göçmen probleminin adil bir yerleşim için on yıl içinde

yüz bin göçmenin dönmesi antlaşmasıyla ABD 'nin


referans önerisi818,

Herhangi bir müdahale ve ayrım olmaksızın Mısır'ın,


Süveyş Kanalı üzerinde tüm milletlerin gemilerinin

geçişine izin vermesi,

Mısır ve İsrail'in, birbirlerinin toprak bütünlüğüne


saygı duyması819

2 8 Ekim toplantısı, bu serinin son toplantısı olacaktı. Bu


defa atmosfer daha sakin ve daha resmiydi. ABD'liler, ABD'nin

gidebileceği kadar gittiğini ve Mısır ile uzlaşmanın şimdi Sov­


yetler Birliği'ne bağlı olduğu uyarısında bulundular. İsrail'e
antlaşma tasarısının resmi olmayan bir kopyasını veren ABD,

8 1 7 Galia Golan, a.g.e, s . 72.


8 1 8 David A. Kom, a.g. m, s . 46-47.
819 William B. Quandt, a.g.e, s . 67.

303
S Ü P E R G Ü Ç L E R İ N O R TA D O Ô U M Ü C A D E L E S İ

önce Mısır'ın onaylaması gerektiğine inandığından İsrail' den


planı kabul etmesini talep etmedi820

10 Kasım' da ABD ve Sovyetler Birliği, Mısır'a plan met­


nini sundu. Mısır, İsrail ile kendi bölgesinin iyileştirilmesi için
çift taraflı antlaşmayı kabul etmeye hazır değildi ve yaklaşık
bir ay sonra Mısır' dan bir cevap gelmediğinden Sekreter Ro­
gers, 9 Aralık'taki konuşmasında planın temel unsurlarını özet­
ledi ve ertesi gün İsrail, Rogers 'ın önerilerini reddetti. Rogers
Planı'nın İsrail, Sovyetler ve Mısır tarafından reddi, Nixon yö­
netiminin ilk Ortadoğu inisiyatifıne ani bir son koymuştur. 1 969
yılında ABD'nin Rogers planının başarısızlığından aldığı ders­
ler, 1 970'in başlarında oldukça belirgindi. Birincisi, Sovyetler
Birliği'ni Mısır' dan ayırmak imkansızdı, Washington bundan
dolayı doğrudan doğruya Nasır ile bağlantı kurdu. İkincisi, ABD
planı karşılık bulamayınca İsrail ile, karşı taraf kendi yapılan­
masını tamamlayıncaya kadar ilişki içerisinde bulundu. Üçün­
cüsü, herhangi bir ABD inisiyatifi daha az yasal, belki daha az
hırslı olacaktı ve tüm burıların ardından Ortadoğu'daki savaş,
1 970 yılının ilkbaharında daha da şiddetlendi821 •

Mısır-İsrail savaşına Sovyet müdahalesi, Soğuk Savaş ta­


rihinde dikkate değer bir olaydı. Bu savaş, Sovyetlerin Orta­
doğu ülkelerinde gücünü en üst düzeye çıkarttığı bir savaştır822 •
Bu savaştaki rolünün büyüklüğü özellikle Sovyetlerin SAM-3
füzelerini Mısır'a vermesi, İsrail'in Kahire yakınlarını bomba­
laması, on binden fazla Sovyet danışmanının Mısır' a gitmesi,
Sovyet savaş pilotlarının Mısır interlandı üzerinde uçuşu, Ni­
xon yönetimi üzerindeki baskılar, Rogers planını terk etme
baskısı ve İsrail'in lOOA-4 ve 25F-4 j etlerini derhal talep et-

820 David A. Kom, a.g. m, s. 47.


821 William B. Quandt, a.g.e, s. 67-70.
822 Dima P. Adamsky, "How American and Israeli Intelligence Failed to Estimate the
Soviet Intervention in The War of Attrition", The Cold War in the Middle East (Re­
gional Conflict and the Super Powers 1 967-1973), (Edit: Nigel ]. Ashton), Routledge,
Newyork, 2007, s. 1 1 3 .

304
1 9 6 0 - 1 9 7 3 Y I L L A R I A RA S I N DA M I S I R E K S E N L İ O R TA D O G U O L AY L A R I

mesiyle ortaya çıkmıştır. Tüm b u gelişmeler, Başkan Nixon'un


İsrail-ABD ilişkilerini onarmaya ve bölgede işbirliği olmayan
politikanın sonuçları hakkında Sovyetleri uyarmasına sebep
oldu. Nixon, İsrail ile aradaki duvarları onarmayı araştırırken,
Başkan Nasır da silah akışını ve Sovyetlerden gelecek yardımı
hızlandırmayı amaçlıyordu. Ocak ayının başlarında İsrail, Was­
hington' daki elçilerinin son öğütlerini alarak Mısır'ın merke­
zindeki bombalama seferlerini yoğunlaştırmışlardı ve böylelikle
Nasır'ı, Kanal bölgesinden geri çekmeyi amaçlıyorlardı. Buna
tepki olarak Nasır, Sovyet Başkanına gizli bir ziyaret yapma
kararı almıştır. Mısır kaynaklarına göre Nasır, sadece İsrail
fantomlarına karşı etkili bir füze sistemi değil, aynı zamanda
da Sovyet personeli ve pilotlarının da savunmada görev alma­
sını istemiştir. Sovyet cevabı olumluydu ve mart ayında büyük
miktarda silah ve danışman Mısır'a geldi. Bu savaştaki Sov­
yet ilerleyişi, Washington' da bir sürpriz yarattı. Hatta Başkan
Kosyigin, Nixon' a gönderdiği mektubunda şunları ifade etmiş­
"Bütün samimiyetimizle ifade etmek isteriz ki, eğer İsrail bu
tir:
macerasına devam ederse, Arap devletlerine yardım edilecektir"
Kissinger, Kosygin'in bu mektubunu Nixon'a iletti. Bu Nixon
yönetimine gelen ilk Sovyet tehdidi idi. Kissinger, sert bir ce­
vabı tavsiye etti ki bu da 4 Şubat'ta ortaya çıktı. Başkan Nixon,
ateşkesin yeniden restorasyonu için talepte bulundu ve böl­
geye silah dağıtımının kısıtlanması antlaşmasının yapılmasını
istedi. Sert bir Sovyet davranışıyla karşılaşan Nixon, İsrail'in
silah taleplerine olumlu bakıyordu. Hatta Kis senger, Rabin ile
buluşarak yeni hava araçlarının geleceğini söyledi. Bunun üze­
rine Rabin, İsrail'in Mısır'ın yeni SAM-3 füzelerine saldırmayı
düşündüğünü tekrar etti. Nihayet 23 Mart'ta Sekreter Rogers,
Başkan'ın İsrail'in l OOA-4 ve 25 F-4 talebini kabul ettiği ka­
rarını duyurdu. Bu arada Sovyetler, Nasır'ın konsensiyon yap­
maya hazırlandığını duyurmuştu823• Bunun üzerine Beyaz Saray,

823 William B. Quandt, a.g. e, s. 70-72.

305
S Ü P E R G Ü Ç L E R i N O R TA D O C U M Ü C A D E L E S İ

nisan başlarında Sisko'yu Kahire'ye gönderdi. Nasır görüşmede


ABD politikasını pro-İsrail olarak anlattı ve'Tüm Araplar için
konuşuyorum. Filistin 'i özgür bırakmaya yemin ettik" dedi. Sisko,
Washington'a mesaj çekerek çok açık bir dille "Bize güvenmi­
yor ve Sovyetler Birliği 'ne güvenmekten başka hiçbir alternatifi
olmadığını hissediyor" dedi. Nixon ve Ulusal Güvenlik Danış­
manı Henry Kissinger bu durumu, Mısır'ın Sovyetler ile son
flörtünün bir kanıtı olarak gördüler8 2 4 •

Sisco ziyareti ve Nasır'ın konuşması, ABD diplomasisinde


bir dönüm noktası teşkil etti. Bu olayları takip eden bir ay içe­
risinde ateşkes ort amını yeniden oluşturulması için yoğun bir
trafik başladı8 2 5• Rogers, 1 9 Haziran 1 970'te İsrail, Mısır ve Ür­
dün Dışişleri Bakanlarına gönderdiği mektuplarda ABD'nin,
Ortadoğu' da devamlı bir barışın kurulmasına çok ehemmiyet
verdiğini, barışın gerçekleşmesinin en etkin yolunun ise taraf­
ların Jarring ile işbirliği yapmaları olduğunu, bu işbirliğinin te­
mel ilkesinin 242 sayılı karar olduğunu belirterek, tarafların 1
Temmuz' dan 1 Ekim' e kadar 90 gün süre ile ateşkesmelerini ve
Jarring ile müzakerelere oturmalarını istedi8 2 6• Başkan Nasır, 29
Haziran' da temelde bir sağlık problemi nedeniyle Moskova'ya
gitti. Moskova' da Sovyet liderleriyle ABD teklifini görüştü ve
onlara teklifi kabul etmeyi planladığını söyledi. Nasır, koşul­
suz olarak Rogers 'ın 1 9 Haziran' da yaptığı teklifini kabul etti.
Nixon ise 23 Temmuz' da İsrail Başbakanı Meir'e gönderdiği
mesajda, İsrail'in öneriyi kabul etmesini istedi. Bu önerideki
maddelere gelince: Öncelikle ABD, İsrail'in BM'deki 242 sa­
yılı karardaki Arap tanımında anlaşmada ısrar ediyordu. İkin­
cisi İsrail göçmen yerleşimini kabul etmeye zorlanmayacaktı,
böylelikle Yahudilerin güvenliği tehlikeye sokulmayacaktı.
Üçüncüsü ve en önemlisi, İsrail' den işgal edilmiş bölgelerden

824 Douglas Little, a.g.e, s. 189.


825 William B. Quandt, a.g.e, s. 72.
826 Fahir Armaoğlu, Filistin Meselesi ve Arap-lsrail Savaşları (1 948-1 988), s. 305.

306
1 9 6 0 - 1 9 7 3 Y I L L A R I A R A S I N DA M I S I R E K S E N L İ O RTAD O G U O L AY L A R I

birliklerini geri çekmesi istenmeyecekti; ta k i bir barış antlaş­


ması yapılıncaya kadar. Bunlara ilavaten Nixon, İsrail'e silah
teminine devam etme sözü verdi. Buna cevap olarak Başbakan
Meir, İsrail' in Shrike füzelerini ve fantom j etlerini satın alabi­
leceğine izin verilmesini istedi. Ayrıca Rogers Planı geri çeki­
lecekti ve ABD, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'ndaki her­
hangi bir İsrail karşıtı görüşü veto edecekti827• Bunun üzerine,
ABD Hükfımeti 7 Ağustos 1 970 günü yaptığı açıklamada Mı­
sır ile İsrail'in bir ateşkesi kabul ettiklerini bildirdi. Bu ateş­
kese göre taraflar, ateşkes hattının iki tarafında828 50 km'lik bir
bölgede üç aylık süre ile askeri faaliyetleri durduracaklardı829•

7 Ağustos'ta 90 gün için yürürlüğe giren ateşkes, Genel


Kurul' un 4 Kasım 1 970'te aldığı 242 sayılı kararı teyit eden 2628
sayılı karar ile 90 gün daha uzatıldı. Taraflar ikinci Rogers pla­
nını kabul ettiklerine göre, Jarring görevine devam edebilirdi.
Bu sebeple özel temsilci, 2 1 Ağustos'ta tarafları görüşmelere
davet etti. Lakin İsrail Hükumeti 8 Eylül' de verdiği cevapta,
Mısır'ın 7 Ağustos ateşkes antlaşmasını "vahim suretle" ihlal
ettiğini, Kanal'ın batı yakasına SAM füzeleri yerleştirmekte
olduğunu bu yüzden de görüşmelere katılmayacağını bildirdi.
İsrail'in tutum değiştirmesi üzerine Jarring, yeniden harekete
geçti. Fakat 1 9 7 1 yılı ocak ayında başlayıp mart ayı sonlarına
kadar devam eden temaslarından hiçbir müsbet netice ala­
madı. Çünkü tarafların başlangıçtaki görüşlerinde hiçbir de­
ğişiklik meydana gelınemişti. Mısır'a göre "adil ve devamlı bir
barış" ancak İsrail'in işgal ettiği bütün topraklardan çekilmesi
ile mümkün olabilirdi. İsrail'in görüşü ise "güvenlikli, tanın­
mış ve kabul edilıniş sınırlar" tesbit edilınedikçe, İsrail' in 5 Ha­
ziran öncesine dönmesinin söz konusu olmayacağıydı. Bu du­
rum karşısında Jarring, bir kere daha çabalarından vazgeçerek

827 William B. Quandt, a.g.e, s. 73-74.


828 Fahir Armaoğlu, Filistin Meselesi ve Arap-İsrail Savaşları (1948-1 988), s. 305-306.
829 William B. Quandt, a.g.e, s . 74.

307
SÜPER GÜÇLE R i N ORTADOCU MÜCADELESİ

1 1 Mart ' ta temaslarını kesti ve 25 Mart' ta Moskova'ya görevi­


nin başına döndü. Buna rağmen Genel Kurul, Ortadoğu barışı­
nın peşini bırakmadı. Genel Kurul, 29 Kasım ile 8 Aralık 1 9 7 2
tarihleri arasında düzenlenen 1 1 toplantıda, Ortadoğu barışını
müzakere etti. Sonunda 31 çekimser ve 7 aleyhte oya karşılık
86 oyla kabul ettiği 8 Aralık 1 972 tarih ve 2949 (XXVII) sayılı
kararı ile İsrail'e tepkisini gösterdi. Karar, 242 sayılı kararın iki
temel ilkesi olan, İsrail'in işgal ettiği topraklardan çekilmesi ile
"güvenlikli ve tanınmış sınırları" vurguladıktan sonra, İsrail' i
kuvvet yoluyla toprak ilhak edilemeyeceği prensibine katıl­
dığını belirtmeye ve işgal altındaki topraklarda yaptığı fiziki
ve demografık değişiklikleri tanımamaya davet ediyordu. Ni­
hayet kararda Filistinlilerin haklarına saygı gösterilmesi, adil
ve devamlı bir barışın zaruri bir unsuru olarak belirtiliyordu.
1 972 yılının sonuna gelindiğinde, artık Ortadoğu yeni bir sa­
vaşın eşiğinde idi830•

4.5. Cemal Abdülnasır'ın Ölümü ve


Mısır'da Enver Sedat Dönemi
Başkan Nasır, yakın arkadaşı olan Arap Sosyalist Birliği
Partisi Yüksek İcra Komitesi Üyesi Ali Sabri, Savunma Bakanı
Genaral Fevzi ve Dışişleri Bakanı Dr. Mahmud Riyad ile bir­
likte 29 Haziran 1 970 günü Moskova'ya gelınişti. Ziyaret bek­
lenenden uzun sürmüş ve Nasır, 17 Temmuz' a kadar üç hafta
süre ile Moskova' da kalmıştı. Bu ziyaretin uzamasının sebebi
olarak Nasır' ın rahatsız olduğu ve bu rahatsızlığın tedavi et­
tirildiği söylenmişti. Gizlenen bu hastalığın bir kalp hastalığı
olduğu ölümünden sonra açıklanmıştır. Nasır, Ürdün iç sa­
vaşı dolayısıyla Kahire' de bir Arap zirvesi toplamış ve 27 Ey­
lül günü Arafat ile Kral Hüseyin arasında 14 maddelik bir ant­
laşmanın imzalanmasını sağladıktan sonra, ertesi gün Kuveyt

830 Fahir Armaoğlu, Filistin Meselesi ve Arap-İsrail Savaşları (1 948-1 988), s. 306-310.

308
1 9 6 0 - 1 9 7 3 Y I L L A R I A R A S I N D A M I S I R E K S E N L İ O RTA D O G U O L AY L A R I

Emiri'ni havaalanına yolcu etmiş v e birden fenalaşarak aynı


günün akş amın da evinde ölmüştür831•

Nasır'ın ölümü Mısır ve Ortadoğu'da olduğu gibi Avrupa' da


da geniş yankı uyandırdı. Nitekim Nasır'ın ölümünden bir gün
bile geçmeden bir mareşal ve iki general ile Kahire'ye gelen
Sovyet Başbakanı Bay Kosyigin, 1 Ekim 1 970'te Mısır televiz­
yonu aracılığıyla Mısır halkına yaptığı konuşmada Nasır'ın
hem milli lider hem de "tarihin akışını değiştirecek nitelikte
Sovyet-Mısır ilişkilerinin mimarı" olduğunu söylemiştir. Ay­
rıca Mısır' da Sovyet Komünist Partisi' nin hükumeti ve milleti­
nin temsilcisi olarak bulunduğunu ve Arapların emperyalizme
karşı mücadelesine yardım edecekleri taahhüdünü tekrarlamış­
tır. Bu konuşma sırasında Kosyigin, Mısır halkının milli duygu­
larını zedelememek için oldukça zarif davranmış ve açık olarak
hiç kimseyi başkan adayı olarak desteklememiştir832• Nasır'ın
ölümü, ABD ve İngiliz basınında da geniş yer bulmuştur.

The New York Times Gazetesi Nasır' ın ölümü ile ilgili


"Bir postane katibinin oğlu iken Mısır'ın taptığı mabut duru­
muna gelen ve Arap dünyasının lideri olmak isteyen Cemal Ab­
dülnasır, trajik bir başarısızlık örneğiydi. Buna rağmen ölümü
Ortadoğu 'da doldurulması çok güçlü olan bir boşluk yaratmış­
tır ve bu bölgedeki durumu çok güç şekle sokmuştur. Arap halk­
ları üzerinde olan olağanüstü etkisi kitleleri peşinden sürükleye­
bilme yeteneği, cesareti ve sempatik kişiliği ile Nasır, Ortadoğu
ve dünya barışında çok önemli rol oynayabilirdi. Fakat ihtiras­
ları yüzünden gözleri kapanan başkan gücünün çok ötesine çık­
mış, sınırlarını hesaplayamaması yüzünden ülkesine bozgunla
sonuçlanan savaşlara sokmuştur" yazmıştır.
"Dün
The Times ise Nasır ile ilgili olarak şunları yazmıştır:
Ortadoğu, yeni ve kaostan uzak bir istikrar dönemine girmek
üzere gibi görün mekteydi. Ortadoğu için çok ender bir olay olan
831 Fahir Armaoğlu. Filistin Meselesi v e Arap-İsrail Savaşları (1 948-1 988), s. 3 1 0.
832 İsmet Giritli, Ortadoğu ve Komünizm, İstanbul, 1975, s. 25.

309
S Ü P E R G Ü Ç L E R İ N O R TA D O GU M Ü C A D E L E S İ

istikrara doğru gitmek, pek adımlarla sağlam olmamakla bera­


ber, uzlaşmak için önemli bir adımdı. Bugün ise Nasırın ölü­
müyle Ortadoğu 'da istikrar sağlanması ümidi kırılmıştı. Nasırın
ölümünden sonra Ortadoğu 'da güvenliği ve istikrarı sürdürmek
onun sağlığındakinden daha güç olacağı meydandadır. "
The Guardian Gazetesi değerlendirmesinde ''Nasırın yok­
luğunda barış ihtimalleri çok uzaklaşmıştır. Arap liderleri ara­
sında bir tek Nasır, diğer Arap ülkelerini bu sonu olmayan savaş­
tan vazgeçirmek ve Ortadoğu 'da bir istikrar kurulmasına yardım
edebilmek yeteneğine sahipti. Nasırın ölümünden sonra İsrail ile
BM'de müzakere ihtimalleri çok azalmıştır. Çünkü Nasırın göze
aldığı riskleri başka hiçbir Arap liderinin alacağını sanmıyoruz.
Nasırın ölümü ile hepimiz kaybettik" demiştir.
The Daily Mail Gazetesi ise konu ile ilgili şu yorumda bu­
lunmuştur: '1ondra Hükumeti, Başkan Nasırın politikası karşı­
sında birçok kere tepki duymuş ve iki ülke arasındaki ilişkiler so­
ğumuştu. Fakat şunu kabul etmek gerekir ki, Nasır Ortadoğu 'da
İsrail tarafından bile tanınan ve kabul edilen güçlü bir liderdi.
Tel A viv, her zaman günün birinde Nasırla bir antlaşma zemini
bulunabileceğini umut etmişti. Avrupa ulusları gelecekte muhte­
melen Nasırın çağımızın büyük liderlerinden biri olduğunu ka­
bul edeceklerdir. " Nasır'ın ölümünün ardından halefınin kim
olacağı konusunda bazı isimler öne sürülmüştür. Üzerinde du­
rulan isimlerden biri Mısır'ın tek siyasi partisi olan Arap Sos­
yalist Birliği'nin başkanı Ali Sabri'dir. Moskova'ya yakınlığıyla
tanınan Sabri, aynı zamanda Sivil Savunma Milis Kuvvetleri' ne
komuta etmektedir. 52 yaşında olan Enver Sedat ise sol kesimde
bir politikacıdır ve İsrail' e karşı taviz verilmemesini isteyen bir
gruba önderlik etmektedir. Nasır'ın en yakınlarından biri de
"çok kimsenin Nasır'ın gölgesi dediği" Muhamme d Hasaneyn
Heykal' dır. Arap dünyasının en çok okunan gazetesi olan "El­
Ahram"ın Yazı İşleri Müdürü Heykal, aynı zamanda Mısır Ulu­
sal Yönetim Bakanı' dır ve Mısır' daki en nüfuzlu politikacılardan

310
1 9 6 0 - 1 9 7 3 Y I L LA R I A RA S I N DA M I S I R E K S E N L İ O RTA D O G U O L A Y L A R I

biri sayılmaktadır833. Bu adaylar birbirleriyle mücadele eder­


lerken, anayasa gereğince Devlet Başkanı görevini Cumhur­
başkanı Yardımcısı Enver Sedat üstlenmiştir834.

Mısır'ın yeni başkanı Enver Sedat, 1 7 Ekim 1 970'te yemin


ederek göreve başlamıştır. Sedat, ülkesinin ilişkilerini ABD ile
geliştirmek istedi. Bölgesel ve ulusal Arap lideri rolünü oyna­
mayı istemedi. ülkenin adı Birleşik Arap Cumhuriyeti yerine,
Mısır Arap Cumhuriyeti olarak değiştirildi.835 Enver Sedat, te­
mel problemlerin çözümünde Mısır'ın başarısız olduğunu fark
etti ve dört ana zorlukla karşılaştı; rejimdeki pozisyonunu ko­
rumak, ekonomik ve sosyal bildirilerle uğraşmak, Mısır' daki
dengesizliği yeniden düzenlemek, iki süper güçle ilişkilerini
dengeye sokmak. Sedat' ın Arap-İsrail ilişkileri üzerindeki dek­
larasyonu, temel pozisyonunun Nasır'a benzer olduğunu gös­
teriyordu. Sedat, Mısır'ın özgürlüğü için İsrail işgalinin kal­
dırılmasını istiyordu. En azından sonunda İsrail istilasının
gerginliğinden kurtulmak istiyordu836.

4. 5.1. Enver Sedat Dönemi


Sovyetler Birliği-Mısır İlişkileri
Nasır'ın ölümü, Sovyetlerin Ortadoğu politikasına bü­
yük darbe oldu837 Nitekim 1 970 Kasım'ında Sedat, ABD'lilere
ülkedeki Sovyet askeri varlığından kurtulacağını ve bunun
İsrail' in Sina Yarımadası'nı boşaltır boşaltmaz yapacağını söy­
ledi838. Ayrıca Sovyet yanlısı Nasırcıları tutuklatarak, Müslüman
Kardeşler' den düşünce suçlularının tamamını tedricen serbest
bırakmıştır. Nasırcı devletin milliyetçilik aracılığıyla kitleleri ha­
rekete geçirdiği ve her türlü aykırı düşünceyi bastırdığı noktada

833 Cumhuriyet Gazetesi, 30 Eylül 1 970, s.3-7.


834 Türel Yılmaz, a.g.e, s. 1 74.
835 Andrej Kreutz a.g.e, s. 1 1 3.
836 Dani Asher, a.g.e, s. 58.
837 Fahir Armaoğlu, Filistin Meselesi ve Arap-İsrail Savaşları (1 948-1 988), s. 3 1 2 .
838 Andrej Kreutz a.g.e, s. 1 1 3.

311
S Ü P E R G Ü Ç L E R i N O R TA D O G U M Ü C A D E L E S İ

Sedat, solu etkisiz hale getirmek için dinsel etkenlerin kendi­


lerini ifade etmelerine izin vererek öğretisel zayıflığını telafi
etme yoluna gitmişti:r839• Buna rağmen, ABD Dışişleri Bakanlığı
ve Ulusal Güvenlik Kurulu, Sedat'ın konuşmaları ve röportaj ­
larından "Abdülnasır'ın çizgisinin devamı olması", "Sovyetler
Birliği'ne minnettarlığı", "tüm Arap ulusunun çıkarlarını ko­
ruma vazifesi" gibi sözlerden farklı anlamlar çıkartabiliyordu.
Fakat bu ilk bilgilerde, Sedat'ın ABD ile "oyuna" hazır oldu­
ğunu ima eden sözleri vardı. Böylece 7-8 Ocak 1 9 7 l ' de, ABD
televizyonunda yayınlanan ve W. Conkit' e verilen röportajda
Sedat, barışcıl düzenlemelere tümüyle meyilli olduğunu vur­
gulayarak "Ben hiçbir Sovyet güvencesine bağlı değilim ve si­
yasetimiz Kahire 'dedir" demişti840• Enver Sedat, bu konuşma­
larıyla ABD için bir soru işareti olmuştur. ABD, bu sorunun
cevabını aramak için Dışişleri Bakanı Rogers ile yardımcısı Jo­
seph Sisco'yu 1 5 Mayıs'ta Kahire'ye gönderdi841 • Bu arada Se­
dat, Sovyet yanlısı Ali Sabri ve grubunu tasviye etmişti. Baş­
kan Yardımcısı Ali Sabri'nin ABD Dışişleri Bakanı William
Rogers ' ın Kahire'yi ziyaretinden hemen önce kovulması, Se­
dat hakkında sağ-Sovyet ittifakından Batı'ya doğru pozitif bir
karar aldığı yönünde söylentiler çıkmasına sebep olmuştur842 •
Nitekim Rogers, Kahire' de Enver Sedat ile yaptığı görüşmelerde
Mısır'ın yeni liderinin İsrail ile yeni bir antlaşmaya, ABD ile
daha iyi münasebetlere eğilimli olduğunu ve Sovyetlerle mü­
nasebetlerini de azaltmak istediğini tesbit etmişti. ABD'lilerin
Kahire ziyareti, esasen Enver Sedat' a şüphe ile bakan Sovyetleri
büsbütün endişelendirınişti. Şimdi Ali Sabri de gittiğine göre
artık Sedat' ın yerine gelmesini ümit edebilecekleri kimse de
kalmamıştı. O halde Enver Sedat'ı ellerinden kaçırmamalılardı.

839 Nasrı Niray;'Ortadoğu'daki Siyasi Gelişmelerde Türkiye'nin Yeri, Fırat Üniversitesi


Ortadoğu Araştırmaları Dergisi, C.I, S.I, Elazığ, 2003, s. 282.
840 Yevgeni Primakov, a.g.e, s. 173- 1 74.
841 Fahir Armaoğlu, Filistin Meselesi ve Arap-lsrail Savaşları (1 948-1 988), s. 3 1 3
842 Muhammed Ahmed Mufti, United States Foreign Policy Toward Egypt Under Sa­
dat: 1 9 70- 1 981, (Basılmamış Doktora Tezi), California University, 1 983, s.69.

312
1 9 6 0 - 1 9 7 3 Y I L LA R I A R A S I N D A M I S I R E K S E N L İ O R TA D O G U O L AY L A R I

.B u sebeple ABD'liler gittikten sonra Sovyetler Birliği Devlet


Başkanı Podgorny, Kahire'ye gitti843• Yapılan görüşmeler sonu­
cunda, 28 Mayıs 1 9 7 1 ' de Sovyet-Mısır Dostluk İşbirliği Ant­
laşması Kahire' de imzalandı844•

Antlaşmanın 7. maddesi S ovyetler açısından oldukça


önemliydi. Nitekim bu maddeye göre eğer iki taraf da barışa
bir tehdit ortaya çıktığına inanırsa, bu tehditin ortadan kaldı­
rılması için bir araya gelecekti. Bu antlaşma Mısır'ın Sovyet­
ler Birliği için taşıdığı büyük önemi vurgulamaktaydı; çünkü
ilk defa Sovyetler Birliği, bir üçüncü dünya ülkesi ile yaptığı
bir askeri antlaşmayla kendini bağlıyordu845• İsrail Başbakanı
Golda Meir, bu antlaşmanın Ortadoğu' daki Sovyet girişimi
sürecinde yeni bir boyut yarattığı görüşünü savundu. Bu ant­
laşma, Mısır ile ilişkilerde yeni bir Sovyet yaptırımı olarak gö­
rülüyordu. Ancak Sedat'ın Moskova'ya yaptığı son üç ziyareti
(Ekim 1 97 1 - 1 972 Şubat ve Nisan ayı) beklenen sonuçları ver­
medi. Böylelikle Sedat, 1 97 1 Ekim'inde Sovyet lideri Brejnev'e
''Ben Sovyetler Birliği 'nden ABD politikasına karşı özel bir ilgi
bekliyordum. Eşitlik istiyorum " derrıiştir846• Bütün bunlar olur­
ken Enver Sedat, ABD ile de temas halindeydi. Daha doğrusu
ABD Dışişleri Bakanı William Rogers, Mısır ile İsrail arasında
geçici fakat uzunca süreli bir antlaşma sağlamak için uğraş­
maktaydı. Tasarlanan antlaşmanın esası, bir kısım Mısır kuvve­
tinin Süveyş Kanalı'nın doğu kıyısına yerleştirilmesi ve bunun
için de İsrail kuvvetlerinin bir miktar çekilmesi, buna karşılık
da üç yıllık bir ateşkesin sağlanması idi. Fakat ABD'nin İsrail'i
Süveyş 'in doğu kıyısından birazcık bile çekilmeye ikna etmesi
mümkün olmadı. İşte bu durum Enver Sedat'ı yeni bir savaş
kararına götürdü. İsrail ile savaşabilmek için de Enver Sedat'ın

843 Fahir Armaoğlu, Filistin Meselesi ve Arap-İsrail Savaşları (1948- 1 988), s. 3 1 3 .


844 Andrej Kreutz,a.g.e, s . 1 1 3.
845 Ali Kılıçarslan Topuz, "Rusya-İsrail İlişkileri", Avrasya Dosyası İsrail Özel, C.5, S.I,
Ankara, 1 999, s. 1 1 3.
846 Andrej Kreutz, a.g.e, s. 1 1 3 .

313
S Ü P E R G Ü Ç L E R i N ORTA D O G U M Ü C A D E L E S İ

ağır saldırı silahlarına ihtiyacı vardı. Halbuki 1 9 7 1 Mayıs ant�


laşmasına rağmen Sovyetler, bu silahları vermekte isteksiz gö­
rünüyordu. Çünkü İsrail ile Mısır arasında yeni bir silahlı ça­
tışma istemiyordu. Bu sebeple de Mısırlıların çok istediği Scud
füzeleri, tanklar, personel taşıyıcıları ve MIG-25 uçaklarını ver­
mek istemiyordu847•

Sovyetler Birliği'nin bu tutumunun nedeni, ABD-Sovyet


ilişkilerinde yeni bir gelişmenin olmasıydı. İki ülke arasında
1 97 2 Mayıs ayında SALT-1 (Stratejik Silahların Sınırlandırıl­
ması Antlaşması) imzalanmıştır. Söz konusu antlaşma, Sovyet­
ler Birliği açısından son derece önemliydi. Bu nedenle Orta­
doğu bölgesinde ABD ile bir çatışma içine girmek istemiyordu.
Bu şartlar altında Mısır, istediği silahları alabilmek için Sov­
yetler Birliği nezdinde yeni bir teşebbüste daha bulundu. Mı­
sır Başbakanı Aziz Sıtkı ile Dışişleri Bakanı Murad Galip, 1 3

Temmuz 1 97 2 ' de Moskova'yı ziyaret ettiler. B u ziyaret sadece


bir gün sürdü. Moskova bir bildiri yayırıladı ve bildiriye göre,
"Araplar, kaybettikleri toprakları kazanabilmek için kendi elle­
rindeki bütün kuvvetleri kullanabilirlerdi " Sovyetler Birliği'nin
demek istediği, Araplar İsrail ile savaş yapmak istiyorlarsa ya­
pabilirler ama Sovyetleri bu işe karıştırmamalar şeklirıdeydi848•

Sedat, Sovyet-ABD detantının Araplara bir bedel ödetece­


ğini görmüş ve Moskova'daki Mayıs 1972 Sovyet-ABD zirve­
sinden sonra849, 18 Temmuz 1 97 2 ' de on beş bin Sovyet danış­
manını Mısır' dan çıkartmıştı. Bu danışmanlar, Sedat'ın 1 970
Ocak ayında Moskova'ya ziyaretinin peşinden Mısır' a gelmiş­

lerdi ve Mısır ordusunda hayati bir rol oynuyorlardı. Hatta


İsrail'e karşı savaşta doğrudan yer alıyorlardı850• Bu çıkarma

847 Fahir Arınaoğlu, Filistin Meselesi ve Arap-İsrail Savaşları (1 948-1 988), s. 3 1 4- 3 1 5 .


848 Türel Yılmaz, a.g.e, s . 1 7 6 - 1 7 7 .
849 Steven L . Spigel a.g. m, s . 267.
850 Ahran Bregman, Israel's Wars (1 947- 1 993), Routledge, London, 1 999, s . 69.

314
1 9 6 0 - 1 9 7 3 Y I L L A R I ARAS I N DA M I S I R E K S E N L İ O R TA D O G U O L AY L A R I

işi, Mısır' ın Sovyet patronlarına karşı Batılı tarihçiler tarafın­


dan bir sürgün olarak tanırnlanmı ştır851•

Mısır'ın bu eylemi, Sovyetler Birliği'nin Ortadoğu' daki


stratejik pozisyonuna ciddi bir darbeydi ve sadece danışman­
larını değil, pilotlarını ve füze mürettabatını çekmesi gelecek­
teki bir Mısır-İsrail savaşında doğrudan bir Sovyet müdahale
şansını azalttı852• Sovyet askeri danışmanlarının gönderilme­
siyle, Sedat'ın Sovyet-Mısır ilişkilerinde "donma" dediği bir dö­
nemi ortaya çıkarmıştır. Suriye Başkanı Esad, 1 972 Eylül' ünde
Moskova'ya yaptığı iki seyahat esnasında, bir arabuluculuk yap­
mak istemiş; ancak buna tepki olarak Sedat, Başbakan Sıtkı'yı
Sovyetler Birliği' ne çözüme karşı çıkacağını belirten bir mesaj
ile göndermiştir. Sovyetler ise elçisi Vinogradov'u geri çağıra­
rak tepkisini göstermiştir853•

Sovyet askeri danışmanlarının Mısır' dan çıkartılması, Arap


basınında geniş yer bulmuştur. Ürdün basını bu konuda, "Bu
kararlar, 23 Temmuz 1 952'deki hükumet darbesinden bu yana
geçen 22 yılın ne Mısır'ın ulusal çıkarlarına ne de Arap ulusu­
nun davasına bir yarar sağlamadığını göstermektedir. Silah/a­
nabilmek için bütün Mısır ipotek edilmişti. Mısır halkı Başkan
Sedat'ın yeni bir yol, Mısır halkının çıkarlarını ön plana çıkara­
cak bir yol izleyeceğini ummaktadır" şeklinde yazmıştır.
Arabistan basını ise "Mısır'daki Sovyet emperyalist mev­
cudiyetine son verdiği için Enver Sedat, Arap ve İslam tarihine
girdi " yorumunda bulunmuştur.
Suriye basını, Başkan Sedat' ın konuşmasını birinci say­
fada tam metin olarak yayınlamakta ve bir yorumda bulun­
mamaktaydı.

8 5 1 Isabella Ginar and Gideon Rarnez "The Expulision of Soviet Adivers from Egypt
in 1 972" The Cold War in the Middle East (Regional Conflictand the Superpo wers
1 96 7- 1 9 73), (Edit: Nigel Ashton), New York, 2003, s. 136.
852 Steven L. Spigel a.g.m, s. 267
853 Galia Golan, a.g.e, s. 82.

315
S Ü P E R G Ü Ç L E R i N O RT A D O Ô U M Ü C A D E L E S İ

Tunus basını yorumu, "Başkan Sedat'ın kararı memnuni­


yetle karşılanmıştır. Tunus Devlet Başkanı, Sovyetlerin Mısır'a
yerleşmelerine ve özellikle Sovyet donanmasının Akdeniz 'e sız­
masına karşıdır ve uyarılarda bulunmuştur" şeklindeydi.
Gazeteler ayrıca Kahire ile Moskova arasındaki iktisadi
işbirliğinin sürdürülmesine rağmen Sovyetlerin durumunun
zayıfladığını da belirtmektedirler. Ayrıca Mısır Arap Cum­
huriyeti Başkanı Enver Sedat, Sosyalist Arap Birliği Merkez
Komitesi'nin toplantısında yaptığı bir buçuk saat süren konuş­
masında, Mısır-Sovyet ilişkilerinin bir tarihçesini yapmış ve
Mısır' daki Sovyet danışmanlarının geri çağrılmasını istemesi­
nin nedenlerini açıklamıştır. Başkan Sedat, Mısır'ın 25 Temmuz
1 95 2 devriminden bu yana izlediği siyasetin temelini, Mısır'ın
hiçbir nüfuz bölgesine bağlı olmamanın teşkil ettiğini belirt­
miş ve bu siyasetin Mısır halkının çıkarlarına hizmet isteği­
nin bir sonucu olduğunu söylemiştir. Başkan Sedat, bu siyase­
tin üç ilkeye dayandığına işaret etmiştir. Bu üç ilke şunlardır:

ı . Mısır, emperyalizm ve sömürgeciliğe karşıdır.

2. Mısır' da Mısır'ın gerçeklerine cevap verecek, sosyalist


bir toplum kurulmaktadır.

3. Mısır'ın giriştiği eylemler, Mısır halkının aynı kaderi,


aynı çıkarları ve aynı tarihi paylaşan Arap ülkelerine bağla­
yan Arap milliyetçiliği çerçevesine dahildir.

Başkan Sedat sözlerine "öte yandan dış siyasetimizin temel


hedefleri, düşmana karşı bizi askeri ve mali yönlerden destekle­
miş olan Sovyetler Birliği ile her alanda sağlam ilişkiler sürdür­
mek olmuştur" diyerek devam etmiştir854•
Tüm bunlara karşılık Mısır-Sovyet küskünlüğü fazla sür­
medi. Başta Suriye olınak üzere bazı ülkelerin arabuluculuk
yapma çabaları neticesi ilişkiler düzelıneye başladı855• Ancak

854 Vatan Gazetesi, 2 1 Temmuz 1972, s. 1 - 5 .


8 5 5 Fahir Armaoğlu, Filistin Meselesi v e Arap-İsrail Savaşları (1948-1 988), s . 3 1 8 .

316
1 9 6 0 - 1 9 7 3 Y I L L A R I A R A S I N D A M I S I R E K S E N L İ O R TA D O G U O L AY L A R I

her ne kadar Sedat, aralık ayında Sovyetlerin deniz haklarını


diğer bir beş yıllık dönem için yenilemiş olsa da ilişkilerdeki
donma 1 973 Şubat'ına kadar devam etti856•

Mısır Cumhurbaşkanı Enver Sedat'ın 26 Ekim 1 97 2 ' de


ani bir kararla Savaş Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Gene­
ral Muhamme d Sadık'ı ve Deniz Kuvvetleri Komutanı Amiral
Fehmi'yi mevkilerinden azletmesi, dünya kamuoyunda merak
ve ilgiyle izlenmiştir. Özellikle Genaral Sadık'ın, Başkan En­
ver Sedat'ın Temmuz 1972'de Sovyet teknisyenlerini ve danış­
manlarını Mısır' dan çıkarma kararının başlıca destekleyicisi ol­
duğunun bilinmesi ve ayrıca gerek General Sadık'ın gerekse
Amiral Fehmi'nin Mısır'ın Sovyetlere yeniden yaklaşmasında
bir fayda ummadıklarını Silahlı Kuvvetler Yüksek Konseyi'nin
24 Ekim 1 972 tarihli toplantısında açıkca beyan etmeleri, Baş­
kan Sedat'ın her iki komutanını Sovyetlere yeniden yaklaş­
mak için feda ettiği kanaatini kuvvetlendirmektedir857• Böylece
1 973 Şubat'ından itibaren Mısır'a Sovyet silahları yeniden ak­
maya başladı. Bu silahlar bilhas sa tanklar, SAM-6 füzeleri ile
Sagar anti-tank füzeleri ve Scud füzeleri idi. 1 973 yılı başında
Mısır silahlı kuvvetleri, dört yıl öncesine nisbetfe fevkalade
kuvvetlendirilmişti. Bununla beraber Sovyetlerin Mısır' la yap­
tığı antlaşmaya göre Mısır, İsrail' e savaş açacak; fakat Süveyş
Kanalı'nın doğu yakasının ele geçirilınesinden öteye gitmeye­
cekti. Sovyetlerin Mısır üzerindeki bir diğer frenlemesi de bazı
füzelerin Mısır kontrolünde olması idi858• Bu arada Sedat, Ah­
met İsmail'i Savaş Bakanı ilan ederek, ona Süveyş Kanalı'nda
savaş için gerekli hazırlıkların yapılması emrini verdi859• Sa­
vaş artık Enver Sedat için kaçınılmaz olmuştu. Mısır Dışişleri
Bakanı'nın 1 973 Mayıs'ında Moskova'ya yaptığı ziyaretin so­
nunda yayınlanan bildiride, "Sovyetlerin saldırının (yani 1 967

856 Galia Golan, a.g.e, s. 82.


857 İsmet Giritli, a.g.e, s. 3 1 -32.
858 Fahir Armaoğlu, Filistin Meselesi ve Arap-İsrail Savaşları (1948-1 988), s. 3 1 8- 3 1 9.
859 Galia Golan, a.g.e, s. 83.

317
S Ü P E R G Ü Ç L E R i N O R TA D O C U M Ü C A D E L E S İ

Savaşı'nın) neticelerini tasfiye etmek" hususunda Mısır'ın ça­


balarını desteklemeyi taahhüt ettikleri açıklanıyordu. Bunun
içindir ki Sedat, kesin savaş kararını 1 973 Mayıs'ında vermişti860•

4.6. 1973 Arap-İsrail Savaşı

6 Ekim 1 973'te başlayan bu savaşa Müslüman dünyasının


Ramazan ayına rastlaması dolayısıyla "Ramazan Savaşı" ve İs­
raillilerin çok kutsal bir ayı olan Yom Kippur'a rastlaması dola­
yısıyla "Yom Kippur Savaşı" adı verilmiştir. Bu savaşın bundan
önceki Arap-İsrail savaşlarına nazaran iki mühim hususiyeti
ve farklılığı vardır. Araplar ve bilhassa Mısır tarafından başla­
tılan bu savaşın amacı, daha öncekilerde olduğu gibi İsrail'in
haritadan silinmesi değil, 1 967 Savaşı'nda İsrail' in ele geçir­
diği toprakların geri alınması ve bu suretle Arapların prestiji­
nin tamiri ve yükseltilmesi idi. Bu savaşın ikinci farklılığı da
bilhassa Mısır'ın Sina cephesinde yaptığı sürpriz saldırı ile İs­
rail karşısında mühim başarılar elde etmesi ve İsrail' e şimdiye
kadar olduğundan daha ağır kayıplar verdirmesidir861 •

Böylece Suriye ve Mısır'ın ortaklaşa kararlaştırdıkları bir


savaş planı uyarınca 6 Ekim günü saat 1 4.00'te biri Suriye cep­
hesinde diğeri Sina cephesinde olmak üzere iki cephede başlatı­
lan bir sürpriz saldırı ile 1 973 Ekim Savaşı başlamıştır862• Savaş
başladığında Mısır'ın stratejik amacı İsrail'i aynı anda iki cep­
hede savaşa zorlayarak, İsrail' i savaşın içine çekmek ve Arap
birliğini güçlendirmekti. Nitekim bu amaçlar, ekim ayında Sa­
vaş Bakanı'na bildirilmişti863•

Savaşın ilk saatlerinde Süveyş Kanalı üzerinde iki köprü


kuran Mısır birlikleri, kanalın doğu yakasına geçmeyi başar­
mışlardır. Kahire radyosu, Süveyş'in karşı yakasına geçen Mısır

860 Fahir Armaoğlu, Filistin Meselesi ve Arap-İsrail Savaşları (1 948-1 988), s. 3 1 9


861 Fahir Armaoğlu, 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi, (1914-1 980),C.I, Ankara, 1 994, s. 7 1 5 .
862 Tayyar Arı, a.g.e, s. 364.
863 Dani Asher, a.g.e, s. 6 1 .

318
1 9 6 0 - 1 9 7 3 Y I L L A R I A R A S I N D A M I S I R E K S E N L İ O R TA D O G U O L AY L A R I

kuvvetlerinin şimdiye kadar, İsrail işgali altında bulunan doğu


yakasının kontrolünü ele geçirdiğini bildirmiştir. Öte yandan
İsrail Savunma Bakanı Moşe Dayan, açıklamasında savaşın mu­
kadderatının birkaç güne kadar Sina Çölü'nde cereyan edecek
çarpışmalardan sonra belli olacağını ifade etmiş ve savaşın bu
tehlikeli macerayı başlatanlar için müthiş bir yenilgi ile sonuçla­
nacağını ileri sürmüştür. Suriye cephesinde ise, Suriye'nin 1 967
Savaşı'ndan bu yana ilk defa Golan Tepeleri'nde üstünlük sağ­
layarak bazı stratejik noktaları ele geçirdiği öne sürülmüştür864 .

İsrail mevzilerine karşı Mısır ve Suriye'nin yaptığı bas­


kın harekatı Tel-Aviv radyosu tarafından da doğrulanmıştır865.
Mısır'ın başlattığı bu harekat, hem İsrail hem de ABD için tam
bir sürpriz olmuştur. Gerek ABD ve gerekse İsrail istihbaratı,
ekimin ilk günlerinden itibaren hem Süveyş Kanalı bölgesinde
ve hem de Galan cephesinde Mısır ve Suriyelilerin yığınak yap­
tıklarını tespit etmişlerse de bu yığınakların bir saldırı hazırlığı
olduğuna ihtimal vermemişlerdi866. Nitekim ABD'li yetkililer, 1 0
gündür bir savaşın çıkacağı olasılığını tahmin etmişler ancak
savaşın bu kadar ansızın başlamasını "sürpriz" olarak nitelen­
dirmişlerdir867 Sovyetler Birliği ise, Resmi Tass Ajansı aracı­
lığı ile yaptığı açıklamada Ortadoğu' daki savaşın sorumlulu­
ğunun İsrail ve onu destekleyenlerde olduğunu bildirmiştir868.

Savaşın başlamasının ardından Birleşmiş Milletler Gü­


venlik Konseyi'nin Ortadoğu' daki savaşa ilişkin yaptığı özel
toplantısı ABD, Sovyet Rusya ve Çin arasındaki görüş ayrı­
lıklarından dolayı hiçbir sonuca ulaşmadan dağılınıştır. ABD
Büyükelçisi'nin tarafları 6 Ekim' den önceki mevzilere çekil­
meye çağıran konuşmasının ardından Çin ve Sovyet Rusya
delegeleri Arapları mağdur edecek bir ateşkes teklifine karşı

864 Cumhuriyet Gazetesi. 7 Ekim 1 973, s . 1 .


865 Tercüman Gazetesi, 8 Ekim 1 973, s . 1 .
866 Fahir Armaoğlu, Filistin Meselesi v e Arap- İsrail Savaşları (1948- 1 988}, s. 323-324.
867 Cumhuriyet Gazetesi. 7 Ekim 1973, s. 7
868 Cumhuriyet Gazetesi, 8 Ekim 1 973, s. 7.

319
S Ü P E R G Ü Ç L E R i N O R TA D O G U M Ü C A D E L E S İ

olduklarını söylemişlerdir. Mısır Dışişleri Bakanı Hasan El­


Zeyyat ise, ABD'nin tutumunun anlaşılmaz olduğunu kayde­
derek savaştan önceki mevzilere çekilmek gerekiyorsa, ilk önce
İsrail'in 1 96 7 Savaşı'ndan önceki sınırlarına çekilmesi gerek­
tiğini söylemiştir869•

Sina' da "aşılmaz" dedikleri Bar-Lev hattını terk eden İs­


rail birlikleri, savaşın beşinci gününde yoğun bir hava harekatı
başlatmışlardır870• Bu durum üzerine Irak, kuzey cephesi mu­
harebelerine dahil olmuştur871 • Savaşın ortaya çıkardığı durum,
ABD ve Sovyetlerin harekete geçmesine neden olmuştur. Gü­
venlik Konseyi'nde de bir sonuca ulaşılamayınca süper güçler
bölgeye silah sevkiyatına başlamışlardır. Ancak Sovyetler, bu
durumda ABD ile karşı karşıya gelmekten kaçınmıştır. Nitekim
Sovyetler, çatışmanın şiddetlenmesini engelleyerek detanta za­
rar vermekten kaçınmıştır872• ABD ise Mısır ve Suriye'ye önemli
miktarda savaş malzemesi sevkine başlamakla suçladığı Sov­
yetler Birliği'ni, İsrail-Arap uyuşmazlığında "ılımlaştırıcı" bir
rol oynamaya ve bunalıma ortak çözüm aranmaması halinde
meydana gelecek sonuçlara karşı Sovyetleri uyarmıştır. ABD
askeri yetkilileri, Sovyetlerin modern yük kapasitesi yüksek
nakliye uçakları ile Akdeniz üzerinden Mısır'a ve Suriye'ye
çok fazla miktarda savaş malzemesinin sevk ettiğinin saptan­
dığını söylemiştir. Bu bilgiler karşısında Kissenger'ın sözcüsü,
"Eğer bunun bir hava köprüsü olduğu anlaşılırsa durum yeni
bir yön alır" yorumunu yapmıştır873•
ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissenger da Washington' da
düzenlediği bir basın toplantısında, Sovyetler Birliği'nin Orta­
doğu Savaşı sırasında Araplara fazla yardımcı olmadığını ve
dünyadaki yumuşamayı tehlikeye atabilecek bir sorumsuzlukla

869 Cumhuriyet Gazetesi, 10 Ekim 1 973, s. 1-7.


870 Tercüman Gazetesi,1 1 Ekim 1 973, s. 1.
871 Fahir Armaoğlu, Filistin Meselesi ve Arap-İsrail Savaşları (1 948-1 988), s. 326.
872 Galia Galan, a.g.e, s . 85.
873 Cumhuriyet Gazetesi, 11 Ekim 1 973, s . 1.

320
1 9 6 0 - 1 9 7 3 Y I L LA R I ARA S I N DA M I S I R E K S E N L İ O RTA D O G U O L AY L A R I

hareket etmediğini söylemiştir. Kissenger ayrıca, Sovyetlerin


ABD'nin sorumsuzluk olarak kabul edeceği bir şekilde hare­
ket etmesi durumunda, Nixon yönetiminin de gerekli tedbirleri
alacağını belirtmiştir. Öte yandan Tass Ajansı, bir bildiri yayın­
layarak, İsrail'in Suriye ve Mısır' da bulunan Sovyet yurttaşları
arasında can kaybına yol açan davranışları karşısında Sovyet­
ler Birliği'nin ilgisiz kalmayacağını bildirmiştir874 •

Bu uyarı, Moskova'nın İsrail'e ilk resmi savaş uyarısıydı


ve bunun için belirgin bir sebep yoktu. Batılı kaynaklar uya­
rının Arapların gözünde, Sovyetlerin Arapları korumak için
bu uyarının geldiği görüşündedirler. Daha büyük bir ihtimalle
de İsrail'in bir Sovyet ticaret gemisini Suriye limanı Tartus 'ta
batırması olabilirdi. Bütün bunlar Enver Sedat'ın ateşkesi red­
dettiği 13 Ekim' de meydana gelmişti ki, tarihteki en büyük
tank savaşı Sina' daki İsrail zaferini sona erdirmiştir. Ancak
15 Ekim'de İsrail, Kanalı geçince ertesi sabah Sovyet Başkanı
Kosyigin, Kahire'ye gitti. Bu görüşme, Moskova'nın Sedat'ı bir
ateşkese ikna etmesinin son teşebbüsüydü ve Sovyetler, ABD
ile birlikte Yugoslavya Dışişleri Bakanı'nı da bu çabada yer al­
ması için listeye almıştı. Yugoslavlara göre Kosyigin, İsrail'in
1 967 sınırlarına çekilmesini isteyen bir ateşkes planı ile gel­
mişti. öyle görünüyordu ki Kosyigin, bu planı Sedat ile enine
boyuna tartışmıştı ve Mısır lideri, kızgın bir şekilde Kosyigin
ile olan görüşmesini ertelemişti875•

Savaşın onuncu gününe gelindiğinde ise, ABD Dışişleri


Bakanlığı ABD Hükumetinin İsrail' e yeniden askeri malzeme
göndermeye başladığını açıklamıştır. ABD Dışişleri Bakanlığı,
İsrail'e yeniden askeri malzeme gönderilmesine gerekçe ola­
rak, Sovyetler Birliği'nin Mısır ve Suriye'ye yoğun bir hava
köprüsü kurmuş olmasını göstermiştir. Öte yandan ABD Baş­
kanı Nixon, İsrail'in bağımsızlık ve güvenliğini korumak için

874 Cumh uriyet Gazetesi, 13 Ekim 1973, s. 1.


8 7 5 Galia Galan, a.g.e, s . 88-89.

321
S Ü P E R G Ü Ç L E R i N O R TA D O C U M Ü C A D E L E S İ

Ortadoğu'ya askeri müdahalede bulunmaya hazır olduklarını


ima etmiştir876•

ABD'nin İsrail'e yeniden savaş malzemesi göndermesini


resmen açıklaması ile iki süper gücün Ortadoğu devletlerini
silahlandırma yarışı da hızlanmıştır. Oyle ki Moskova' daki
gözlemcilerin belirttiklerine göre, Sovyetler ilk defa Ortadoğu
konusunda Arapların yanında bu kadar açık şekilde yer al­
maktadırlar877

Süper güçlerin silah sevkiyatının artması ve savaşın İsrail'in


lehine dönmeye başlamasıyla Enver Sedat, ABD'ye bir ateş­
kes önerisi sunmuştur. Bu ateşkes önerisinde şu hususlar yer
almıştır:

1 . Ateşkesten sonra tüm İsrail kuvvetleri, belirli bir zaman


süresi içinde Birleşmiş Milletler denetiminde Haziran 1 967 ön­
cesi sınırlarına çekilmeli.

2. Şarm El Şeyh'teki Tiran Boğazı' nda deniz ulaşımı öz­


gürlüğü, belli bir süre için Birleşmiş Milletler kuvvetlerince
güvence altına alınmalı.

3. Birinci maddede öngörülen İsrail kuvvetlerinin geri çe­


kilme işlemi tamamlandıktan sonra İsrail ile savaş durumuna
son verilmeli.

4. İsrail bırliklerinin Gazze şeridinden çekilmesinden sonra


halkın kendi kaderini tayin etme ve geleceği hakkında kendisi
karar verme haklarını kullanabilmesi gerçekleşinceye kadar, bu
bölge Birleşmiş Milletler denetimine verilmeli.

5. Savaş durumunun sona ermesinden sonra belli bir süre


içinde Birleşmiş Milletler nezaretinde Filistinliler de dahil ol­
mak üzere tüm ilgili tarafların ve Güvenlik Konseyi üyeleri­
nin de katılacağı bir barış konferansı toplanmalı. Konferans,

876 Cumhuriyet Gazetesi, 1 6 Ekim 1973, s.l.

877 Cumhuriyet Gazetesi, 1 7 Ekim 1 973, s. 3.

322
1 9 6 0 - 1 9 7 3 Y I L L A R I A R A S I N D A M I S I R E K S E N L İ O R TAD O G U O L AY L A R I

egemenlik, güvenlik v e deniz ulaşımı özgürlüğü ile ilgili tüm


sorunları ele almalı878•

Sedat ' ın bu istekleri ve Kosyigin'in Kahire' deki konuş­


maları, ateşkes ihtimalinin umutsuz olduğunu kanıtlıyordu.
Kremlin'in Washington ile bağlantılarının daha aktif hale ge­
tirilmesinin sebebi de buydu. Sovyet Dışişleri Bakanı Andrey
Gremiko, Brej nev' in ABD Başkanı Nixon ile ateşkesin sağ­
lanması konusunda görüşmeye karar verdiğini söylemiştir879•

Nixon'a gönderdiği mesajda Brejnev, bu savaşı sona er­


dirmek için birleşik bir süper güç müdahalesi talep etmiştir.
Nitekim bu süreç, süper güçleri muhtemel bir nükleer savaşın
eşiğine getirmişti. Nixon ve Kissenger'in hedefi ise Sovyetleri
Mısır'dan çıkartmak ve Mısır'ı ABD tarafına kazandırmaktı.
Zira Sedat, kendi askeri komutasıyla birlikte Sovyetlerin elin­
den çıkmak ve ABD desteğini almak konusunda istekliydi880•

Sovyetlerin bu girişiminden Arap zaferi ümitlerinin kay­


bolduğu ve Arap müttefiklerini bir an önce hezimetten kur­
tarmak istediği anlaşılıyordu881 • Bu arada Başkan Sedat, Baş­
kan Esad'a gönderdiği mesajda şöyle diyordu: '1srail 'e karşı 15
gün savaştık. İlk dört gün İsrail yalnızdı. Bu nedenle her iki cep­
hede de duruma biz egemen olduk. Fakat son on gündür Mısır
cephesinde İsrail 'e yolladığı silahlar nedeniyle ABD ile de savaş­
maktayım. Açıkça söylemek gerekirse ben ne ABD 'ye karşı sa­
vaşabilirim ne de tarih karşısında silahlı kuvvetlerimizin ikinci
kez yok olma sorumluluğunu yüklenebilirim. Bu nedenle Sov­
yetler Birliği'ne mevcut pozisyonlar üzerinden ve aşağıdaki ko­
şullara bağlı olmak kaydıyla bir ateşkesi kabul etmeye hazır ol­
duğumu bildirdim:
878 Muhammed Hasaneyn Heykal, 1973 Arap-İsrail Savaşı ve Ortadoğu, (Türkçesi: Melek
Ulagay- Nakiye Boran), Üçüncü Dünya Yayınları, İstanbul, 1977, s. 333-334.
879 Victor Israelyan,"The October 1973 War: Kissenger in Moskov", The Middle East Jo­
urnal, Volume:49, Number: 2, Spring, 1 995, s. 260.
880 Rashıd Khalidi, a.g.e, s. 29.
881 Fahir Armaoğlu, a.g.e, s. 333.

323
S Ü P E R G Ü Ç L E R i N O R TA D O G U M Ü C A D E L E S İ

1. Sovyetler Birliği ve ABD, Sovyetler Birliği 'nin önerdiği bi­


çimde bir İsrail geri çekilmesini garanti etmelidirler.
2. Sovyetler Birliği 'nin önerisine uygun geniş kapsamlı bir
antlaşmanın sağlanabilmesi için Birleşmiş Milletler denetiminde
bir barış konferansı toplanmalıdır. Bunları size yazarken yüre­
ğim kan ağlamaktadır. Fakat görevimin bu kararı almayı ge­
rektirdiği inancındayım. Ulusumuzla zamanı geldiğinde karşı­
laşmaya ve kararın tüm hesabını vermeye hazırım 'ıı82•
Görüldüğü üzere Mısır da derhal bir ateşkesten yanadır.
Sovyet girişimleri üzerine Kissenger, 20 Ekim' de Moskova'ya
hareket etti. 2 1 Ekim akşamı toplanan Güvenlik :konseyi, Kis­
senger ile Sovyet meslektaşları tarafından hazırlanmış olan
ABD-Sovyet ortak karar tasarısını 22 Ekim gününün ilk saat­
lerinde 338 sayılı karar olarak kabul etti883•

Güvenlik Konseyi;

1 . Tüm bombardımanı durdurmayı ve bütün askeri akti­


viteyi derhal sona erdirmeleri için taraflara çağrıda bulunuldu
ve bu ateşkesin 1 2 saatten daha kısa bir zamanda kabulünü ve
geriye çekilmeleri istendi.

2. Taraflara, Güvenlik Konseyi'nin 242 sayılı kararın ateş­


kes uygulamasının derhal başlatılması çağrısı yapıldı.

3. Güvenlik Konseyi derhal ve karşılıklı olarak ateşkesin


ve görüşmelerin taraflar arasında uygun şekilde Ortadoğu' da
sürekli bir barışın sağlanması için yapılmasını kararlaştırdı884•

Güvenlik Konseyi'nin Sovyet-ABD ortak ateşkes karar ta­


sarısını kabul etmesinden sonra, Mısır ve İsrail ateşkesi olumlu
karşıladıklarını açıklamışlardır885• Ancak Esad, İsrail çekilişinin
bir ateşkesten daha çok net olmasını tercih ediyordu. Daha kö­
tüsü, 242. madde ateşkesin bağlantısıydı. Bu Suriye tarafından

882 Muhammed Hasaneyn Heykal, a.g.e, s. 349-350.


883 Fahir Armaoğlu, Filistin Meselesi ve Arap-İsrail Savaşları (1 948-1 988), s. 333.
884 Victor Israelyan, a.g.e, s. 260.
885 Cumhuriyet Gazetesi, 23 Ekim 1973, s. 7.

324
1 9 6 0 - 1 9 7 3 Y I L L A R I AR A S I N DA M I S I R E K S E N L İ O R TA D O G U O L AY L A R I

asla kabul edilmedi. Suriye'nin daha fazla şikayetleri vardı.


Çünkü Esad, kendisine danışılmadığını ve bu teklifi, Birleş­
miş Milletler'e getirildiğinde öğrendiğini iddia ediyordu886• Ka­
rarın ilanından hemen sonra, Moskova' da temaslarda bulunan
ABD Dışişleri Bakanı Kissenger durumu görüşmek üzere Tel­
Aviv' e gitmiştir887•

Ateşkes, 22 Ekim 1 973 günü yürürlüğe girdi. Lakin askeri


harekat durmadığı gibi siyasi gelişmeler daha da gerginleşti.
338 sayılı karara göre, taraflar kararın konseyce kabul edildiği
saatten itibaren 1 2 saat içinde ateşi keseceklerdi. Fakat kana­
lın batı yakasında İsrail kuvvetleri, Süveyş-Kahire yolunu kes­
miş ve Mısır'a ait 3. Ordu'yu muhasara altına almışlardı. Mı­
sır, muhasarayı kırmak için İsrail kuvvetlerine karşı harekete
geçmek isteyince İsrail, muhasarayı daha sıkı bir hale getir­
mek için Süveyş'in daha da güneyinde bulunan Adabia'yı iş­
gal ettiler888• Mısır, bu konuda bir açıklama yaparak Birleşmiş
Milletler'in 1 2 saat içinde tarafların ateşi kesmeleri kararına
rağmen İsrail kuvvetlerinin Süveyş Kanalı'nın batı yakasında
Kahire'yi Süveyş 'e bağlayan yolları kesmeye çalıştıklarını ileri
sürmüştür889• İsrail' in amacı, siyasal görüşmelerde pazarlık
gücü sağlamak için mümkün olduğu kadar çok toprak ele ge­
çirmekti. İsrail ayrıca sonradan rehine olarak kullanmak üzere
gerek sivil gerekse çok sayıda askeri esir almıştı. Savaşın bu
son aşamasında asıl kararlar, iki süper güç arasında sürdürü­
len görüşmeler yoluyla saptanıyordu ve bu diyalog ABD yö­
neticilerinin bir "nükleer alarm" vermeleriyle sonuçlanacaktı890•

Bu durum karşısında Enver Sedat'ın şikayeti üzerine Gü­


venlik Konseyi, 23 Ekim' de yeni bir ABD-Sovyet ortak karar
tasarısını 339 sayılı karar olarak kabul etti. Fakat bu karara

886 Galia Golan, a.g.e, s. 89.


887 Vatan Gazetesi, 23 Ekim 1973, s. 1.
888 Fahir Armaoğlu, Filistin Meselesi ve Arap-İsrail Savaşları (1948-1 988), s. 334.
889 Tercüman Gazetesi, 25 Ekim 1973, s . 7
890 Muhammed Hasaneyn Heykal, a.g.e, s. 3 5 1 -352.

325
S Ü P E R G Ü Ç L E R İ N O R TA D O G U M Ü C A D E L E S İ

rağmen ortalık durulmadı. 2 4 Ekim sabahı Kahire' den 3. Or­


duya ilaç ve kan taşıyan bir sağlık konvoyunu İsraillilerin geri
çevirmesi üzerine Enver Sedat, Nixon ve Brejnev' e başvurup
ateşkesin tatbik edilebilmesi için ABD ve Sovyetlerin bölgeye
ortak bir barış gücü göndermelerini istedi. Enver Sedat, bu baş­
vurusu ile Sovyet askerlerini bölgeye davet etmiş olmaktaydı89 1 •

Mısır'ın çağrısına uyarak Ortadoğu'ya birlik gönderebi­


leceğini açıklayan Moskova, ABD ' den gelen ihtardan sonra
bu ısrarından vazgeçti. Nitekim ABD, S ovyet Rusya'nın
Ortadoğu'ya her ne şartlarda olursa olsun müdahalede bu­
lunmasına karşı çıkacağını açıklamış ve Moskova'ya ihtarda
bulunmuştur. Moskova'nın bu davranışı üzerine, ABD nük­
leer savaş alarmına geçmiştir892• Arap-İsrail Savaşı bitmiş ol­
masına rağmen küresel nükleer bir savaşın çıkmasnın an
meselesi haline gelmesi, tarafları daha ileriye gitmekten alı­
koyduğu gibi İsrail' in de 2 5 Ekim' de saldırıyı durdurması böl­
gede tansiyonun düşmesine yol açmıştır. Bu arada Güvenlik
Konseyi, 25 Ekim' de bir B irleşmiş Milletler Barış Gücü oluş­
turulmasını öngören 340 sayılı kararı kabul etmiştir893 • Böy­
lece 27 Ekim 1 973 günü, yani dördüncü Arap-İsrail Savaşı­
nın 2 1 . gününde, bütün cephelerde silahlar sustu. 1 1 Kasım
1 973 günü, 1 0 1 . km' de İsrail ile Mısır arasında mevcut du­
rum üzerinden 6 maddelik bir mütareke imzalandı. 1 1 Kasım
1 973 Mütarekesi bundan sonra Camp David Antlaşmalarına
kadar uzanacak gelişmelerin de başlangıcı oluyordu894• Müta­
kerenin ardından 2 1 Aralık 1 973'te Cenevre Konferansı baş­
ladı. Cenevre' de barış fikri ilk olarak, Birleşmiş Milletler'in
338 nolu çözümün ile bahsedilmiştir. Bu çözüm, ateşkesi sağ­
layarak ABD ve Sovyetler Birliği'nin gözetimi altında uzun
süreli Arap-İsrail çatışmasında kapsayıcı bir barışı sağlamaya

891 Fahir Armaoğlu, Filistin Meselesi ve Arap-lsrail Savaşları (1 948- 1 988), s. 334.
892 Tercüman Gazetesi, 26 Ekim 1 973, s. !.
893 Tayyar Arı, a.g.e, s . 367.
894 Fahir Armaoğlu, Filistin Meselesi ve Arap-lsrail Savaşları (1948- 1 988), s. 336.

326
1 9 6 0 - 1 9 7 3 Y I L L A R I ARAS I N DA M I S I R E K S E N L İ O R T A D O G U O L AY L A R I

yönelik önemli bir adım olarak kabul edilmiştir. Cenevre Kon­


feransı, Arap devletleri ve İsrail arasındaki ilk yüz yüze gö­
rüşmedir. Kissenger'a göre ; Ekim Savaşından önce ılımlı hiç­
bir Arap lideri İsrail' in direkt barış isteklerini kabul edemezdi
ve radikalizm, dönemin Sovyet etkisi ve düşmanlık iklimi al­
tında yaşayamazdı. Buna rağmen Ekim Savaşı bu atmosferi
değiştirdi. Savaş, düşmanlığa ve Sovyet etkisine son verdi.
Kissenger'in adım adım diplomasisi Mısır-İsrail barışını tesis
etti. Her iki tarafın eşit olduğunu ve sonuç olarak, görüşme­
nin mümkün olduğunu direkt olarak anlaşılıp uzlaşılabiline­
ceğini gösterdi895• Zira gelişmelerin bundan sonrasına bahset­
tiğimiz gibi ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissenger'in "mekik
diplomasisi" ile İsrail'in işgal ettiği topraklardan parça parça
çekilmesini sağlayan "adım adım diplomasisi" hakim olacak
ve İsrail ile Mısır arasında bu yaklaşımlar sonunda Camp Da­
vid Antlaşmalarına varacaktır896.

4.6. 1. Savaşın Sonuçları

1 973 Arap-İsrail Savaşı, gerek bölge politikasında gerekse


uluslararası politikada yeni olguları gündeme getirmiştir. Arap­
lar, 1 973 Savaşında İsrail' in yenilmezliği efsanesine son ver­
diler897 İyi koordine edilmiş sürpriz Arap hücumu, birçok İs­
rail askerinin hayatına mal olmuştu898. Ancak 1 973 Savaşından
maddi bakımdan kazançlı çıkan yine İsrail olmuştur. Savaşın
sonunda İsrail, Süveyş Kanalı'nın batı yakasında 1 600 km2, ku­
zeyde Golan Tepelerinde ise 600 km2 'lik toprağı ele geçirmişti.
İsrail' in yeni sınırları ve Kahire arasında 1 00 km mesafe bulu­
nuyordu. ABD'nin tahmirılerine göre de, Araplar bu savaşta

895 Muhammed Ahmed Mufti, a.g.e, s. 1 1 3-1 14.


896 Fahir Armaoğlu, Filistin Meselesi ve Arap-İsrail Savaşları (1 948-1 988), s. 336.
897 Cengiz Çandar, Ortadoğu Çıkmazı, Seçkin, İstanbul, 1988, s. 30.
898 Tamar S. Hermann, The lsrae/i Peace Movement, Cambridge University Press, 2009, s.
82.

327
S Ü P E R G Ü Ç L E R i N O R TA O O G U M Ü C A D E L E S İ

2000 kadar tank ve 4 5 0 uçak kaybetmişlerdi. İsrail'in kaybı ise


800 tank ve 1 1 5 uçaktı899•

Savaşın en önemli sonuçlarından biri de petrol ambar­


gosuydu. 1 7 Ekim' de Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü'nün
(OPEC) Arap üye devletleri İsrail, işgal edilmiş Arap toprakla­
rından çekilinceye kadar petrol üretimini 35 kısacaklarını ilan
ettiler. Bu ilandan iki gün sonra Suudi Arabistan, ABD'ye pet­
rol sevkiyatını tümden durdurdu900• Diğer taraftan Irak İhtilal
Konseyi, "Standart Oil of New Jersey" ve "Mobil Oil Corpara­
tion" ABD petrol şirketlerini millileştirdiğini duyurmuştur901 •
B u durum petrolün kendi ekonomileri açısından çok daha be­
lirgin bir öneme ve paya sahip olduğu Batı Avrupa ülkeleri
ile Japonya' nın, ABD Hükumeti üzerinde baskıda bulunma­
larına ve Ortadoğu barışında Arap davasına daha yakın dur­
malarına neden olmuştur902• Bu nedenle katı İsrail yanlısı po­
litikasında bazı ayarlamalar yaptı. Amerika Birleşik Devletleri
ile bazı Arap ülkeleri arasında yakınlaşma dönemi başladı. Bu­
nun en tipik örneği, Enver Sedat yönetimindeki Mısır'ın Sov­
yetlerle yakın ilişkisinden kopup ABD'ye yakınlaşmasıdır903•

4.6. 1.1. Savaşın Mısır-Sovyet ve


Mısır-ABD İlişkileri Açısından Sonuçları
1 973 Savaşı boyunca Arap dünyasında Mısır, İsrail ile ba­
rış oluşturma çabaları içerisinde yalnız bırakılmıştı. Mısır, artan
bir şekilde İsrail'e karşı tek başına yaklaşma politikası sergi­
ledi. Ateşkes antlaşmasının kabulü ile de bunun sinyalini verdi.
Mısır tarafından yapılan böyle bir hareket, Mısır-İsrail ilişki­
lerinde bir değişime yol açtı. Mısır ile İsrail arasındaki barış,

899 Fahir Armaoğlu, Filistin Meselesi ve Arap-İsrail Savaşları (1 948- 1 988), s. 336-337
900 William L. Cleveland, a.g.e, s . 4 1 9 .
901 Tercüman Gazetesi, 8 Ekim 1 973, s . ! .
902 Tayyar Arı, a.g.e, s. 368.
903 Cengiz Çandar, a.g.e, s. 30.

328
1 9 6 0 - 1 9 7 3 Y I L L A R I A RA S I N D A M I S I R E K S E N L İ O R TA D O G U O L AY L A R I

Ekim Savaşının her iki tarafın d a tam zaferi ile sonuçlamama­


sına rağmen, muhtemel barışa önderlik etmesi açısından kri­
tikti. Savaş, katılan bütün taraflar için stratejik hesapları de­
ğiştirmişti. Özellikle de Mısır ve İsrail için904• Nitekim Mısır,
İsrail ile olan savaşlarda çok yüksek bir bedel ödemişti. Bu sa­
vaşlar ile hem ulusal bir etki doğuramamıştı hem de uluslara­
rası alanda bir ilerleme kaydedemememişti905• Ancak Mısır'ın,
dış politikada yönünü Sovyetlerden ABD'ye kaydırmayı ba­
şarmıştı. Bu da ABD'nin istediği bir gelişmeydi.

Mısır ve İsrail arasındaki 1 973 Arap-İsrail Savaşını ta­


kip eden sürecin hızla diplomatik cepheye taşınmasıyla Mısır
Başkanı Enver Sedat, ABD'nin kartların 399 'unu elinde tuttu­
ğuna inanıyordu. Mısır'ın ABD'ye yaklaşımı tahmin edilebi­
lir bir hamleydi. Çünkü ABD'nin Ortadoğu'daki ekonomik ve
stratejik çıkarları, Mısır'ın hedeflerine yakındı. ABD'nin kıs­
men İsrail'e desteğine rağmen Sedat, ABD' nin iç politikasını
etkileyeceğine inanan ilk Mısır lideri olarak ortaya çıkmıştır.
Böylece Sedat'ın Sovyet güçlerinin Mısır topraklarından çıka­
rılmasına olan inancı ve 1 973 Savaşından sorıra Washington'a
doğru olumlu bir yaklaşımda olması, İsrail' e stratejik bir alter­
natif olmasından kaynaklanıyordu906• Nitekim ABD de buna is­
tekliydi. Başkan Nixon ve Dışişleri Bakanı Kissenger, Mısır'ın
Arap dünyası üzerinde bir ağırlığı olduğuna inanıyorlardı. Bu
sebeple ABD, Mısır'ı kazanmalı ve bilhassa Sovyet etkisinden
uzaklaştırmalıydı. Enver Sedat'ın da Sovyetler konusundaki
hoşnutsuzluğu daha savaş biter bitmez artmıştı. Sovyetler,
ABD ile işbirliğine yanaşmadığı için Suriye'yi adeta ödüllendi­
rircesine bütün silah ve malzeme kayıplarını telafi etmek için

904 Rebecca Sarah Murphy, Cold Peace And The Dynamics Of Post-Rivalry Relations (Ba­
sılmamış Doktora Tezi}, Columbia University, 2007, s. 355.
905 Zaki Shalam, "Israel's Traumatic Pre- 1 96 7 War Experience and lts Implications for
Israel's Foreign Policy, " The Cold War in The Middle East (Regional Conflict And Su­
per Powers 1 96 7- 1 9 73), ( Edit: Nige! J. Ashton), New York, 2007.
906 Shibley Telhami," From Camp David to Wye: Changing Assumptions in Arab-lsraeli
Negotiations", The Middle East Journal, Vol:53, No:3, Summer 1 999, s. 380.

329
S Ü P E R G Ü Ç L E R İ N O R TA D O C U M Ü C A D E L E S İ

harekete geçerek, b ir iki ay içinde Suriye'ye MİG-23 uçakları


ve SCUD füzeleri vermeye başlamıştır. Bu durum karşısında
Enver Sedat, Batılı ziyaretçilerine Sovyetlerin kendisine çok
sınırlı miktarda silah vermekte olduğundan yakınıyordu. İşte
bu şartlardan dolayıdır ki Kissenger, yardımcıları ile birlikte 7
Kasım 1 973 günü Kahire' ye geldi ve Enver Sedat ile görüştü907•

Sedat, müttefik olarak Kissenger' a artık İsrail'e karşı güç


kullanmayacağım ve Sovyetler Birliği'nin kendi düşmanı ol­
duğunu söylemiştir. Rus ve Arap kaynaklarına göre Sedat,
Kissenger'a nihayet Sovyetlerle olan antlaşmalarında ellerini
yıkadıklarının garantisini vermişti. Öyle ki sonraki üç yıl içe­
risinde Sedat, Mısır ve Moskova arasındaki dostluğu düşman­
lığa çevirdi. 1 97 4 Nisan' ında Enver Sedat, ülkesinin Sovyetler
Birliği desteğine bağlı olmayacağım ve Sovyetler Birliği'nin,
askeri yardımı Mısır üzerinde politik bir baskı olarak kullan­
dığım söyleyerek Sovyetler Birliği karşıtı tutum izledi. Sedat,
14 Mart 1 976' da Mısır parlamentosunda yaptığı konuşmasında
Mısır-Sovyet Dostluk Antlaşmasını fesh ettiğini ve tüm Sov­
yet askeri görevlilerinin Mısır'ı terk ettiğini duyurdu. 1 955'ten
1 976'ya kadar 1 1 . 26 1 Sovyet askeri görevlisi Mısır'dan çıkar­
tıldı. Ancak Mısır, Sovyetlere fazlasıyla borçluydu. Nitekim
1 97 5 Aralık ayında bir Mısır uzmanı, Mısır'ın Moskova'ya as­
keri borcunun 7 milyar dolar, askeri askeri olmayan borcunun
da yaklaşık 4 milyar dolar olduğunu söylemiştir908• Mısır'ın
Sovyetlerden uzaklaşarak ABD 'ye yakınlaşması sonucunda,
Mısır-İsrail ilişkilerinde de bir yumuşama görülmüş ve Enver
Sedat'ın İsrail ile görüşmeleri Camp David Antlaşmalarına gi­
den süreci de başlatmıştır909 Mısır, artık kendi iç ve dış mese­
leleriyle uğraşmaya başlamıştı. 1 978'e gelindiğinde Mısır'ın fır­
satları ve gereksinimleri, diğer Arap ülkelerinden farklı olmaya

907 Fahir Armaoğlu, Filistin Meselesi ve Arap-İsrail Savaşları (1 948-1 988), s. 337-339.
908 Andrej Kreutz, a.g.e, s. 1 1 5.
909 Barry Rubin, "Jeopolitik ve Ortadoğu", (Çev: Alper Şen), Avrasya Dosyası Jeopolitik
OzeL C. 8, S.4, Ankara,2002, s. 47.

330
1 9 6 0 - 1 9 7 3 Y I L L A R I ARA S I N D A M I S I R E K S E N L İ O R TA D O G U O L AY L A R I

başlamıştı. Arabizm v e Filistin' i destekleme hevesi, Mısır'ın


bölgesel ve uluslararası gündeminde değildi. Pan-Arabizm ar­
tık Mısır'ın en güçlü Arap devleti olma hedefine katkıda bu­
lunmuyordu. Bunun yerine İsrail, bu hedefi gerçekleştirmede
daha söz verici bir yol takip ediyordu. Washington ile stratejik
bir ittifak, Kahire'ye daha büyük bölgesel bağımsızlık imkanı
tanıyordu ve İsrail'in bölgesel hegemonyası için daha iyi bir
pozisyon anlamına geliyordu. Enver Sedat'ın barışçıl bir ilişki
kurmaya yönelik çalışmaları, İsrail için ayrıca stratejik bir mu­
amma da oluşturmuştur. Bir yandan barış, Mısır'ı diğer Arap

dünyasından ayırarak İsrail' in bölgesel bir amacını gerçekleştir­


mesine izin verecek, öte yandan Shibley Telharni'nin söylediği
gibi, Mısır'ın ABD ile ittifakı İsrail' in uluslararası hedeflerine
özellikle de ABD'nin Ortadoğu'daki tek uzantısı olarak, ken­
dini ifade etmesine karşı potansiyel bir tehdit oluşturacaktı910•

Mısır, 1 980 'lerin ortalarında yeni bir strateji benimsemiştir.


Mısır' ın önceliği ılımlı duruşu korumak, devrimci işgal ya da
askeri tehdit yerine fikir birliği oluşturmak olmuştur. Kahire,
Filistirılilerin ve Arap-İsrail barış sürecinin hamisi olurken bir
yandan da ABD ve ayrıca İsrail ile Arap dünyası arasında ara­
buluculuk yaparak, bölgeyi kendi çıkarları çerçevesinde den­
gelemek için daha iyi yollar bulmuştur9ı ı .

9 1 0 Rebecca Sarah Murphy, a.g.e, s. 357.


911 Barry Rubin, a.g.e, s. 47.

331
Sonuç

Jeopolitik konumu ile medeniyetlerin doğuşundan itibaren


büyük öneme sahip olan Ortadoğu, bölgede petrolün . de etki­
siyle dünya üzerinde sürekli bir çekim merkezi haline gelmiş­
tir. Uzun yıllar İslam ve Türk İslam devletlerinin hakimiyetinde
kalan Ortadoğu, Yavuz Sultan Selim'in Mısır seferi sonucunda
Osmanlı hakimiyetine girmiş ve bölgede yeni bir dönem baş­
lamıştır. Osmanlı Devleti döneminde en huzurlu yıllarını ya­
şamıştır. 1 9. yüzyıldan itibaren Osmanlı'nın içte ve dışta mey­
dana gelen olumsuzluklara karşı direnememesi sonucunda
devlet büyük bir sona doğru gitmeye başlamıştır. Sonuçta bu
durumdan kurtulmak isteyen Osmanlı, Birinci Dünya Savaşı'na
girme kararı almış ve savaş sonucunda büyük bir yenilgi ala­
rak önemli büyüklükte toprağını da kaybederek yıkılma sü­
recine girmiştir.

Osmanlı'nın kaybettiği topraklar arasında yer alan Orta­


doğu'nun büyük bir kısmında, savaşın galipleri İngiltere ve
Fransa savaş sırasında aralarında imzaladıkları gizli antlaşma­
lar ile bölge üzerinde manda ve himaye rejimleri kurmuşlardır
ki bunun en önemlisi İngiltere tarafından Mısır üzerinde ku­
rulan himaye rejimidir. Birinci Dünya Savaşı'ndan önce İngiliz

333
S Ü P E R G Ü Ç L E R İ N O R TA D O C U M Ü C A D E L E S İ

işgaline uğrayan bölge, resmi olarak Osmanlı'nın elindeyken


fiili olarak ise İngiliz hakimiyetindeydi. Savaşın ardından ise
bölgede tek hegoman güç İngiltere kalmıştır.

İkinci Dünya Savaşı ile birlikte bağımsızlık umutlarını daha


da arttıran Mısır gibi Ortadoğu milletleri, uzun yıllar emper­
yalist-sömürgeci güçlerin boyunduruğu altında yaşamışlardır.
Bu da yetmezmiş gibi Arap Ortadoğusu'nda, Filistin toprak­
larında Yahudilere devlet kurma sözü verilmiştir. Bu durum
Ortadoğu' da bağımsızlık hareketlerini ve karışıklıkları daha
da hızlandırmıştır. İkinci Dünya Savaşı boyunca da bölge, İn­
gilizlerin üssü haline getirilerek kullanılmıştır. İkinci Dünya
Savaşı'nın ardından bölgede yoğunlaşan Arap-Yahudi çatış­
ması sonucunda İngiltere, Filistin üzerindeki manda rejimini
kaldırarak konuyu Birleşmiş Milletler'e havale etmiştir. An­
cak Yahudiler, bunu bir fırsat bilerek İsrail Devleti'nin kurul­
duğunu ilan etmişlerdir. Bu tarihten itibaren, günümüzde dahi
devam eden Arap-İ srail çatışmaları başlamıştır. Tek değişik­
lik, e gemen güçlerin yer değiştirmesi olmuştur.

İngilizlerin bölgedeki nüfuzunun azalmasıyla İran ve Tür­


kiye üzerinden bölgeye girmek isteyen Sovyetlere karşı bölge­
deki çıkarları için endişelenen ABD yönetimi, harekete geçmiş
ve İngilizlerin bölgedeki açığını kapatmaya çalışmıştır. Böylece
Ortadoğu' da iki yeni süper güç ABD ve Sovyet Rusya, İngil­
tere ve Fransa'nın yerini almaya başlamıştır. Bu iki süper güç
Ortadoğu'nun yeni baş aktörleri olurken bazen de bölgedeki
ortaya çıkan gelişmelerde çıkarları doğrultusunda taraf almış­
lardır. ABD 'nin bölgedeki en önemli amacı, bölgedeki petrolü
denetim altında tutmak ve İngiliz nüfuzunun azalmasıyla or­
taya çıkan boşluğu doldurmaya çalışan Sovyetlere karşı bir
denge unsuru olmaktır.

Sovyetlerin amacı ise petrole ihtiyacı olmadığı halde, ABD


ve müttefıklerine giden petrolün kontrol altında tutulması ve

334
SONUÇ

bölgede bir kurtarıcı rol oynamak istemesidir. ABD v e Sovyet­


lerin Ortadoğu' da başlayan nüfuz mücadelesinin en önemli da­
yanağı Arap-İsrail çatışmaları görünürken aslında en önem­
lisi Mısır' dır. Cemal Abdülnasır ile başlayan devrim, bölgede
Arap milliyetçiliği için yeni bir umut ışığı olmuştur. Nitekim
Cemal Abdülnasır'ın amacı Arap Ortadoğusu'nu İngiliz, ABD
ve Sovyetler gibi emperyalistlerden kurtararak bölgenin lideri
durumuna gelmektir.

Ortadoğu' da Cemal Abdülnasır ile hızlanan Arap milli­


yetçiliği, özellikle ABD 'yi rahatsız etmesine rağmen Sovyet­
ler için bölgede büyük bir avantaj sağlamıştır. Sovyetler bu du­
rumu milliyetçiliği destekleyerek avantaj a çevirmiş ve tarafını
belli etmiştir. ABD ise Sovyetlerin bu girişimine karşılık Sov­
yetleri bölgede çevrelemek yani baskı altında tutmak için çe­
şitli paktlara öncülük etmiştir. Savunma Organizasyonları adı
altında bölgede Sovyetlere karşı kurulan ittifaklar ve Mısır'ı
da bu ittifakların içine çekme girişimleri başarısızlıkla sonuç­
lanınca, Türkiye'nin öncülüğünde yeni bir savunma paktı olan
Bağdat Paktı kurulmuştur. Bu pakt, Arap Ortadoğusu'nu Mı­
sır ve Sovyetlerden uzaklaştırma amacı gütmüşse de bölgede
ayrılıkları daha da derinleştirmiştir.

Cemal Abdülnasır, oynanan bu oyunun farkındadır ve bu


ittifak girişimleri Sovyetleri Ortadoğu'ya daha da yakınlaştır­
mıştır. Hatta Mısır'ın Sovyetlerden silah satın almasının sebebi
olarak da bu savunma örgütlerinin kurulmaya çalışılmasını gös­
terebiliriz. Nasır milliyetçiliği bölgede başarıya ulaşmıştır. Bu­
nun ilk adımı olarak Nasır, Süveyş Kanalı'nı millileştirdiğini ilan
ederek Doğu ve Batı'nın tepkisini ölçmeye çalışmıştır. Kanal'ın
millileştirilmesi üzerine Mısır, İngiltere-Fransa ve İsrail'in üçlü
saldırısına maruz kalmış, fakat ABD ve Sovyet Rusya, çıkar­
ları sebebiyle Mısır' ın yanında yer almışlardır. ABD ve Sov­
yetlerin bu baskısı, İngiltere ve Fransa'nın geri çekilmesine
sebep olmuştur. Böylece Ortadoğu' da İngiltere ve Fransa'nın

335
S Ü P E R G Ü Ç L E R i N ORTA D O CU M Ü C A D E L E S İ

nüfuzlarını kaybettikleri görülmüştür. Bundan sonra b u boş­


luğu ABD ve Sovyetler doldurmuştur. Nasır ise askeri bakım­
dan kaybetmesine rağmen siyasi bir zafer kazanmıştır, çünkü
Kanal artık millile ştirilmiş ve Nasır, hem Mısır' da hem de Arap
dünyasında önemli bir lider haline gelmiştir. Nasır'ın bu yük­
selişi, diğer Ortadoğu devletlerinin yönetimlerinde de söz sa­
hibi olmasını sağlamıştır. Bu yüzden de süper güçler dediği­
miz ABD ve Sovyet Rusya ilişkilerini Mısır'la yoğunlaştırma
yolunu seçmişlerdir. Süveyş Krizi'nin ardından ABD yönetimi
Eisenhower başkanlığında bir doktrin ile Arap Ortadoğusu'nu
etkilemeye çalışmışsa da başarılı olamamış ve hatta bölünme­
lere sebep olmuştur. Bu doktrinin başarısızlığında da yine en
önemli rolü Nasır oynamıştır. ABD, yeni girişimlerle Ortadoğu' da
nüfuzunu genişletmek istese de planları ters tepmiş ve bu da
Sovyetlerin bölgede işini kolaylaştırmıştır. Sonuç olarak ABD
bölgeye girmek için olağanüstü çaba harcarken, Sovyetler böl­
geye adeta davet edilmiştir.

Nasır'ın Arap Ortadoğusu' ndaki bu yükselişi, İsrail'i de


endişelendirmiş ve yeni Arap-İsrail çatışmalarına yol açmış­
tır. 1 967 Arap-İsrail Savaşı, süper güçlerin kesin taraf çizgi­
lerini de ortaya çıkartmıştır. İsrail, 6 Gün Savaşı'nda Arapları
kısa sürede yenilgiye uğratarak eski topraklarından çok daha
fazlasını ele geçirmiştir. Aslında bu savaş için bir bakıma sü­
per güçlerin de savaşıdır diyebiliriz. Sovyetler bu savaşta Arap­
lara yardım ederken ABD ise İsrail' e yardım etmiştir. Özellikle
de Nasır bunun farkındadır. Savaş sonunda Arap Ortadoğusu
ABD'ye karşı düşmanlıklarını daha da arttırmış ve hatta pet­
rol ihracatını durdurmuşlardır.

ABD'nin özellikle Arap-İsrail savaşlarında ön plana çok


çıkmak istemediği görülmektedir, çünkü bölge petroJü ABD
için hayati önem taşımaktadır. Nitekim ABD'nin İsrail ile iliş­
kilerini devam ettirmesi, Arap Ortadoğusu'nda ABD'ye karşı
Sovyet yakınlaşmasını hızlandırmıştır. ABD, bölgede tereddütlü

336
SONUÇ

bir siyaset izlemiştir. Arap Ortadoğusu'na sırtım çevirmek is­


tememektedir, dolayısıyla bölge petrolünün kaybı ABD 'nin
dost ülkeleriyle de arasının açılmasına sebep oluyordu. Diğer
taraftan da ABD, kendi siyasetine yön veren etkili siyonist kit­
leyi de göz önüne almaktadır. İki süper güç, bölgedeki nüfuz­
larını koruyabilmek adına hem çatışmadan uzak durmak yani
karşı karşıya gelmemek hem de bölgedeki dengeleri korumak
zorundaydılar. Ancak 1 970'lere gelindiğinde Mısır' da Cemal
Abdülnasır'ın ölümü, bu dengeyi değiştiren en önemli faktör
olmuştur. Cemal Abdülnasır' dan sonra başa gelen Enver Se­
dat, ülke siyasetinde adeta bir U dönüşü yaparak Sovyet da­
nışmanlarını ülkeden çıkartıp, ABD ile ilişkilerini geliştirme
yoluna girmiştir. Sovyet-Mısır ilişkilerinde bir dönüm nok­
tası teşkil eden bu durum, 1 973' teki Yom-Kippur Savaşı'ndan
sonra daha da belirginleşmiş ve ABD giderek bölgede egemen
güç haline gelmiştir. Sovyetler, bu duruma yönelik tedbirler al­
maya çalışmışsa da başarılı olamamıştır. Sovyetler Birliği'nin
nüfuzunun azalmasıyla bölgede tek dominant güç olarak ABD
kalmıştır diyebiliriz. Tüm bu diplomatik manevralar içerisinde
Arap Ortadoğusu, süper güçler tarafından sürekli olarak istik­
rarsız bir süreç içinde bırakılmıştır. Kendi kendine yetineme­
yen bu devletler, sürekli olarak Batı'ya muhtaç bırakılmışlar­
dır. Bölgede ne zaman bir düzelme görülse, müdahale hemen
kaçınılmaz olmuştur. Bölgede sürekli yaşanan mezhep çatış­
maları, bunun en önemli göstergesidir. Günümüzde ise de­
mokratikleşme yolunda en önemli adım olarak bilinen "Arap
Baharı", Ortadoğu' da çıkarları zedelenen devletler tarafından
sabote edilmektedir. Öyle ki mevcut durumdan da bu güçler
oldukça memnundurlar; çünkü istedikleri gibi yine bölgede
derin bir istikrarsızlık hakimdir.

337
Kay n a kça

1. ARŞİV KAYNAKLARI
1. Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi
BCA, Fon Kodu: 030-01 , Kutu No: 1 26, Dosya No: 8 1 1 , Belge No: 14
BCA, Fon Kodu: 030-01 , Kutu No: 69, Dosya No: 433, Belge No: 1
BCA, Fon Kodu: 030-01 , Kutu No: 144, Dosya No: 80, Belge No: 3
BCA, Fon Kodu: 030-0 1 , Kutu No: 35, Dosya No: 2 1 5, Belge No:2
BCA, Fon Kodu: 030-0 1 , Kutu No: 1 3 1 , Dosya No: 850,Belge No:2
BCA, Fon Kodu: 030-01 , Kutu No: 68, Dosya No: 43 1, Belge No: 6
BCA, Fon Kodu: 030-01, Kutu No: 126, Dosya No: 814, Belge No: 3M
BCA, Fon Kodu: 030- 10, Kutu No: 266, Dosya No:798, Belge No: 21
BCA, Fon Kodu: 030-01 , Kutu No: 1 27, Dosya No: 825, Belge No: 1
BCA, Fon Kodu: 030-01, Kutu No: 5, Dosya No: 27, Belge No: 23
BCA, Fon Kodu: 030- 10, Kutu No: 267, Dosya No: 800, Belge No: 1 2
BCA, Fon Kodu: 030-01 , Kutu No: 101, Dosya No: 626, Belge No: 1

339
S Ü P E R G Ü Ç L E R i N O R TA D O CU M Ü C A D E L E S İ

il. FOREIGN RELATIONS OF UNITED STATES ARŞİVİ


FR US, (Foreign Relations of United States), 1 952- 1 954, Vol. IX,
Part I
FR US, (Foreign Relations of United States), 1 952- 1 954, Vol. IX,
Part II
FRUS, (Foreign Relations of United States), 1 955- 1957, Vol. XVI
FRUS, (Foreign Relations of United States), 1 964- 1 968, Vol. XIX

111. RESMİ YAYINLAR


Ayın Tarihi, No: 226, Ankara, Eylül 1952
Ayın Tarihi, No: 229, Ankara, Aralık 1952
Ayın Tarihi, No: 25 1 , Ankara, Ekim 1 954
Ayın Tarihi, No: 249, Ankara, Ağustos 1 954
Ayın Tarihi, No: 249, Ankara, Ağustos 1 954
Ayın Tarihi, No: 255, Ankara, Şubat 1 955
Ayın Tarihi, No: 27 1 , Ankara, Haziran 1 956
Ayın Tarihi, No: 258, Ankara, Mayıs 1 956
Ayın Tarihi, No: 262, Ankara, Eylül 1 955
Ayın Tarihi, No: 266, Ankara, Ocak 1 956
Ayın Tarihi, No: 265, Ankara, Aralık 1 955
Ayın Tarihi, No: 273, Ankara, Ağustos 1 956

iV. GAZETELER
1. Cumhuriyet Gazetesi
Cumhuriyet Gazetesi, 4 Ağustos1956
Cumhuriyet Gazetesi, 25 Ağustos 1 956
Cumhuriyet Gazetesi, 30 Eylül 1 970
Cumhuriyet Gazetesi, 1 1 Ekim 1 973
Cumhuriyet Gazetesi, 13 Ekim 1 97 3
Cumhuriyet Gazetesi, 1 6 Ekim 1 973
Cumhuriyet Gazetesi, 1 7 Ekim 1 973
Cumhuriyet Gazetesi, 23 Ekim 1 973

340
K AY NA K Ç A

2. Halkçı Gazetesi
Halkçı Gazetesi, 28 Şubat 1955
Halkçı Gazetesi, 1 5 Mart 1955

3. Hürriyet Gazetesi
Hürriyet Gazetesi, 28 Ocak 1 952
Hürriyet Gazetesi, 3 lEkiml 956
Hürriyet Gazetesi, 1 4 Eylül 1 956
Hürriyet Gazetesi, 17 Eylül 1 956

4. Milliyet Gazetesi
Milliyet Gazetesi, 25 Temmuz 1952
Milliyet Gazetesi, 26 Temmuz 1 952
Milliyet Gazetesi, 25 Ağustos 1952
Milliyet Gazetesi, 22 Mayıs 1967
Milliyet Gazetesi, 26 Mayıs 1967
Milliyet Gazetesi, 30 Mayıs 196 7
Milliyet Gazetesi, 6 Haziran 1 967
Milliyet Gazetes4 7 Haziran 1 967
Milliyet Gazetesi, 8 Haziran 1 967
Milliyet Gazetesi, 9 Haziran 1 96 7
Milliyet Gazetesi, 10 Haziran 1967
Milliyet Gazetesi, 29 Haziran 1 967
Milliyet Gazetesi, 20 Haziran 1 967

5. Son Posta Gazetesi


Son Posta Gazetes4 1 Ocak 1946
Son Posta Gazetesi, 9 Mart 1 946

341
S Ü P E R G Ü Ç L E R İ N O R TA D O C U M Ü C A D E L E S İ

6. Tercüman Gazetesi
Tercüman Gazetesi, 8 Ekim 1 973
Tercüman Gazetesi, 11 Ekim 1 973
Tercüman Gazetesi, 25 Ekim 1 973
Tercüman Gazetesi, 26 Ekim 1 973

7. Ulus Gazetesi
Ulus Gazetesi, 23 Mart 1 945
Ulus Gazetesi, 10 Aralık 1 952
Ulus Gazetesi, 4 Kasım 1 956
Ulus Gazetesi, 20 Haziran 1 956
Ulus Gazetesi, 1 1 Ağustos 1 956

8. Vatan Gazetesi
Vatan Gazetesi, 3 1 Ekim 1 956
Vatan Gazetesi, 6 Kasım 1 956
Vatan Gazetesi, 9 Kasım 1956
Vatan Gazetesi, 2 1 Temmuz 1972
Vatan Gazetesi, 23 Ekim 1 973

9. Yeni Sabah Gazetesi


Yeni Sabah Gazetesi, 6 Kasım 1 956
Yeni Sabah Gazetesi, 1 5 Kasım 1 956

V. TETKİK ESERLER
ABU- EL FETH, Ahmet, Mısır İhtilali 'nin İç Yüzü ve Nasır, (Çeviren:
Nusret Kuruoğlu), Rek-Tur Kitap Servisi, İstanbul, 1 965.
ACAR, C.İrfan, Lübnan Bunalımı ve Filistin Sorunu, Türk Tarih Ku­
rumu Yayınları, Ankara, 1 989.
ACHCAR, Gılbert, Kaynayan Ortadoğu, İthaki Yayınları, İstanbul, 2004.

342
K AY NA K Ç A

ADAMSKY, P . Diına, "How American and Israeli Intelligence Fai­


led to Estimate The Soviet İntervention in the War of Attri­
tion", The Cold War in The Middle East (Regional Conflict And
Super Powers 1 967-1973), (Editör: Nigel ]. Ashton), Routledge,
New York, 2007.
AGWANİ, Moharnmed Shafi, The United States and The Arab World,
( 1 945- 1 952 ), (Çev: A.H.Hourani), Institute of Islamic Studies
Muslim University, Aligarh, 1955.
ALBAYRAK, Mustafa, "Türkiye'nin Ortadoğu Politikaları", Fırat Üni­
versitesi Ortadoğu Araştırmaları Dergisi, C.III, Elazığ, 2005.
_____ , Türk Siyasi Tarihinde Demokrat Parti, (1 946-1 960),
Ankara, 2004.
ALMOG, Oma, Britain, Israel and the United States (1 955-1 958) (Be­
yond Suez), Routledge, Landon, 2003.
_____ , Beyond Suez-The Anglo-Israeli Relationship (1956-1 958),
University of London, USA, 1 999
ALTERMAN, B. ]ohn, "American Aid to Egypt in the 1950s: From Hope
to Hostility, The Middle East Journal, Vol:52, No: l Winter, 1 998.
_____ , Egypt and American Foreign Asistance (1 952- 1 956),
Palgrave Macmillan, New York, 2002.

AMIN, Samir, The Arab Nation (Nationalism and Class Struggles),


(Çeviren: Michael Pollis), Landon, 1 983.
ARAFAT, Mohammed, Türkiye ve Komşuları, Nobel Yayın Dağıtım,
Trabzon, 2009.
ARAS, Bülent, Filistin-İsrail Barış Süreci ve Türkiye, Bağlam, İstan­
bul, 1997.
ARI, Tayyar, Geçmişten Günümüze Ortadoğu, (Siyaset, Savaş ve Dip­
lomasi), Marmara Kitap Merkezi, Bursa, 2008.
_____ , Irak, İran, ABD ve Petrol, Alfa Basım Yayın, İstan­
bul, 2007.
ARMAOGLU, Fahir, "Amerikan Belgeleri ile Ortadoğu Komutanlığı'ndan
Bağdat Paktı'na (1951-1955)", Belleten, C.LIX, S. 224, Ankara, 1 995.

343
S Ü P E R G Ü Ç L E R i N O R TA D O G U M Ü C A D E L E S İ

_____ , 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi, (1 914-1 980), C. I, Türkiye İş


Bankası Kültür Yayınları, Ankara, 1994.

----� Filistin Meselesi ve Arap-İsrail Savaşları, (1 948-1 988),


Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Ankara, 1 989.

ASHER, Dani, The Egyptian Strategy for The Yom Kippur War (Çev:
Moshe Tlamin), McFarland, America, 2009.

ATHERTON, Alfred, "The United State and The Suez Crisis The
Uses and Limits of Diplomacy" , The Suez-Sinai Crisis 1 956 (Edit:
Selwyn Ilan Toren and Moshe Shemesh), Ben Gurion Univer­
sity of The Negev, London, 1 990.

AWAD, Mohamed, "Egypt, Great Britain And The Sudan", The Middle
East Journal, Vol: 1 , No:3, July, 1 947.
BARAK, Eitan, "On The Power of Tacit Understandings Israel, Egypt
and Suez Canal", The Middle East Journal, Vol: 58, No:3, Sum­
mer, 2004.

BİLGİN, Mustafa, Britain and Turkey in The Middle East, Tauris Aca­
demic Studies, New York, 2007.

BLACKWELL Stephen, British Military Intervention and The Struggle


For ]ardan (King Hussein, Nasser and The Middle East Crisis,
(1 955-1 958), Routledge, New York, 2009.
BOTMAN, Selma, The Rise of Egyptian Communism 1 939- 1 970,
Syracuse University Press, 1 988.

BREGMAN, Ahron, Israel's Wars (1947-1993), Routledge, London, 1 999.

BRYSON, A.Thomas, Alak:atü' d-Diblumasiyyeti '1-Emerikiyye maa 'ş­


Şarki'l-Evsat 1 784 - 1 975, Dımaşk, Terceme: Dam Tallas, 1 985.
BURNS, L.William, Economic Aid and A merican Policy Toward Egypt,
(1 955-1 981), State University of New York Press, Albany New
York, 1 985.

CAFERİ, Beşşar, es-Siyasetü 'l-hariciyyeti 's-Suriyye: 1946-1 982, Dımaşk:


Dam Tallas, 1 987.
CAMPBELL, C. ]ohn, Defense of The Middle East, New York, 1 960.

344
K AY N A K Ç A

_____ , "American Search for Partners", Soviet-American Ri­


varly in the Middle East, (Edit: ]. C. Hurewitz ), United States
of America, 1 969.
CLEVELAND, L.William Modem Ortadoğu Tarih� (Çev: Mehmet Har­
mancı), Agora Kitaplığı, İstanbul, 2008.
COHEN, Warren 1. ,"America in the Age of Soviet Power", ( 1 945-
1 991), The Cambridge History ofAmerican Foreign Relations, Vol.
IV, Cambridge University, 2008.
ÇALIŞKAN, Sedat, Kolonizasyon Çağı 'nın Sonu ve Cemal Abdünna­
sır, Ankara, 2006.
ÇANDAR, Cengiz, Ortadoğu Çıkmazı, Seçkin, İstanbul, 1 988.
ÇEÇEN, Anıl, "Arap Dünyasında Nasır Önderliği", Avrasya Dosyası,
C.6, S. l , Asam Yayınları, Ankara, 2000.
ÇEVİK, Halis, Uluslararası Politikada Ortadoğu, Nüve Kültür Mer­
kezi Yayınları, Konya, 2005.
DAGI, Zeynep, "Ortadoğu Denkleminde "Büyük Güç" Rusya: Hamas
Krizi ve Lübnan Savaşı", Avrasya Dosyası, C.12, S.2, Ankara, 2006.
DAVDYKOV, Robert, FOMİN, Oleg, Sovyetler Birliği ve Ortadoğu,
(Çev: Levent Oğuz), Amaç Yayıncılık, İstanbul, 1 988.
DAVİŞA, Adid, A rap Milliyetçiliği, (Zaferden Umutsuzluğa), (Çev:
Lütfi Yalçın), Literatür Yayınları, İstanbul, 2004.
DAWISHA, Adeed, "The Soviet Union in The Arab World: The Li­
mits to Superpower Influence", The Soviet Union in the Middle
East (Policies and Perspectives), (Edit: Adeed Dawisha and Ka­
ren Dawisha), London, 1 982.
DIB, Moussa, George, The Arab Block in The United Nations, Ams­
terdam, 1956.
DİKERDEM, Mahmut, Ortadoğu 'da Devrim Yılları (Bir Büyükelçinin
Anıları), İstanbul Matbaası, İstanbul, 1977.
DİVİNE, A.Robert, Eisenhower and Cold War, Oxford University
Press, New York, 1 98 1 .
DUMAN, Sabit, Modem Ortadoğu 'nun Oluşumu, Doğu Kütüphanesi,
İstanbul, 2 0 1 0 .

345
S Ü P E R G Ü Ç L E R i N O R TA D O G U M Ü C A D E L E S i

EISENSTADT, J.Michael, POLLACK, M. Kenneth, "Armies of Snow


and Armies of Sand: The Impact of Soviet Military Doctrine
on Arab Militaries", The Middle East Joumal, Vol: 55, No:4, Au­
tumn, 200 1 .

ELLIS, Harry B. ;'The Arab-Israeli Conflict Today", The United Sta­


tes and The Middle East, The American Assembly, (Edit: Georgi­
ana Stevens) Columbia University, 1 964.

ERENDİL, Muzaffer, Çağdaş Ortadoğu Olayları, Genelkurmay Bası­


mevi, Ankara, 1 992.

ERİŞ, Metin, Amerikan-Rus Emperyalizmi, Boğaziçi Yayınları, İs­


tanbul, 1 978.

EVSAL, Vedii, Ortadoğu 'da Oruçlu Günler Savaşı, Yağmur Yayınları,


İstanbul, 1975.

FERRIS, ]esse, Egypt, The Cold War, And The Civil War In Yemen, (1 962-
1 966), (Basılmamış Doktora Tezi), Princeton University, 2008.
FREEDMAN, O. Robert, "Moscow and The Arab-Israeli Conflict
Since 1 967", The Arab-Israeli Conjlict (Edit: Yehuda Lukas and
Abdalla M. Battalı ), Landon, 1 988.

GANNUŞİ, Raşid el, Filistin Sorunu ve FKÖ (Türkçesi: Lütfullah Ben­


der ), Bir Yayıncılık, İstanbul, 1 988.

Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı, Arap-İs­


rail Harpleri ve Bu Harplerden Alınacak Dersler, Ankara, 1 979.
GERA, Gideon, "Israel and the June 1 96 7 War: 25 Years Latter", The
Middle East Joumal, Vol: 46, No:2, Spring, 1 992.
GERGER, Haluk, ABD-Ortadoğu-Türkiye, Ceylan Yayınları, İstan­
bul, 2007.

GINAT, Rami, "Nasser and the Soviets",Rethinking Nasserism (Revo­


lution and Historical Memory in Modern Egypt ), (Edit: Elie Po­
deh and Onn Winckler), University of Florida, 2004.

____ , The Soviet Union And Egypt, (1 945-1 955), Tel-Aviv Uni­
versity, Landon, 1 993.

346
K AY N A K Ç A

GİNAR, Isabella, RAMEZ, Gideon, "The Explusion in The Middle East",


The Cold War in The Middle East (Regional Conflict And Super
Powers 1 967- 1 973), (Editör: Nigel ]. Ashton), New York, 2007.
GİRİTLİ, İsmet, Ortadoğu ve Komünizm, İstanbul, 1975.
GOLAN, Galia, "The Cold War and The Soviet Attitude Towards The
Arab-Israeli Conflict", The Cold War in The Middle East (Regio­
nal Conflict And Super Powers 1 96 7- 1973), (Editör: Nigel ]. Ash­
ton), New York, 2007.
____ , Soviet Policies in the Middle East From World War Two
ta Gorbachev, Cambridge Press, 1 99 1 .
GOLDSCHMIDT, Arthur, DAVIDSON ]R . Lawrence, Kısa Ortadoğu
Tarihi, (Çev: Aydemir Güler), Doruk Yayımcılık, İstanbul, 2008.
GRESH, Alain, VİDAL, Dominique, Ortadoğu (Mezopotamya 'dan Kör­
fez Savaşına), (Çev: Hamdi Türe), Alan Yayıncılık, İstanbul, 1 99 1 .
GÜLER, Zeynep, Süveyş 'in Batısında Arap Milliyetçiliği (Mısır v e Na­
sırcılık), Yenihayat Kütüphanesi, İstanbul, 2004.
GÜRÜN, Kamuran, Dış İlişkiler ve Türk Politikası (1 939'dan Günü­
müze Kadar), Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi,
Ankara, 1 983.
HAHN, L. Peter, "The Cold War And Six Day War", The Cold War
in The Middle East (Regional Conflict And Super Powers 1 96 7-
1 973), (Editör: Nigel ]. Ashton), New York, 2007.
HAMMAD, Fayez Yousef The Resiliency Of Arab Authoritarianism
and The Arab-Israeli Conflict: The United States ' Role in The Ca­
ses Of Egypt And ]ardan, (Basılmamış Doktora Tezi), Univer­
sity Of Southem Califomia, 2008.
HERMANN, S. Tamar, The Israeli Peace Movement, Cambridge Uni­
versity Press, 2009.
HEYKAL, Hasaneyn, Muhammed, 1 973 Arap- İsrail Savaşı ve Orta­
dogu, (Türkçesi: Melek Ulagay-Nakiye Boran), Üçüncü Dünya
Yayınları, İstanbul, 1977.
HİLAL, Aliyyüddin, Emerika ve'l-vahdetü'l-Arabiyye: 1945-1986 Bey­
rut: Merkezu Dirasati'l-Vahdeti'l-Arabiyye, 1989.

347
S Ü P E R G Ü Ç L E R i N O R TA D O C U M Ü C A D E L E S i

HOPWOOD, Derek, Egypt Politics and Society (1 945- 1 990), Rout­


ledge, London, 1 993.
HÜVEYDİ, Emin, el-Askere ve'l-emn fi 'ş-Şarki 'l-Evsat,Beymt: Darü'ş­
Şuruk, 1 9 9 1 .
IBRAHIM, Ahmed Hassan, Egyptian-A merican Relation, (1 967- 1 970)
The View From Egypt, (Basılmamış Doktora Tezi), University
Of Chicago, 1 992.
ISRAELYAN, Victor, " The October 1 973 War: Kissenger in Moskov",
The Middle East Journal, Vol:49, No: 2, Spring, 1 995.
İBAS, Selahattin, "Arap-İsrail Sorunu", Ortadoğu Siyasetinde İsrail,
(Der: Türel Yılmaz ve Diğerleri), Platin, İstanbul, 2005.
]ABER S. ABU, Kamel, Arap Baas Sosyalist Partisi (Çev: Ahmet Er­
soy), Altınok Matbaası, Ankara, 1 970.
]AMES, M. Laura, Nasser at War, Palgrave Macmillan, New York, 2006.
KABBARA, Mahmoud Farouk, Abd Al- Nasir's Egypt and The Soviet
Union: An Egyptian View (1 952-1 970), (Basılmamış Doktora Tezi),
University Of Arizona, 1 984
KARAL, Enver Ziya, Osmanlı Tarihi, C.VII, Ankara, 1 977.
KARAMAN, M. Lütfullah, Uluslararası İlişkiler Çıkmazında Filistin
Sorunu, iz Yayıncılık, İstanbul, 1 9 9 1 .
KEMP, Geoffrey, "Strategy and Arms Levels", Soviet-American Ri­
varly in the Middle East, (Edit: ].C. Hurewitz ), London, 1 969.
KHALIDI, Rashıd, Sowing Crisis, (The Cold War and American Domi­
nance in the Middle East), Beacon Press, Boston, 2009.
KİRK, George, A Short History of The Middle East, Hesperides Press,
New York, 1 96 1 .
KLIEMAN, Aaron S., Soviet Russia and The Middle East, The Belknap
Press Of Harvard University Press, Chicago, 1 970.
KOÇ, Melike Bileydi, İsrail Devleti 'nin Kuruluşu ve Bölgesel Etkileri
(1 948-2006), Günizi Yayıncılık, İstanbul, 2006.
KORN, A. David, "US-Soviet Negotiations of 1 969 and The Rogers
Plan", The Middle East JournaL Vol: 44, No: 1, Winter, 1 990.

348
KAY N A K Ç A

KREUTZ, Andrej, Russia in The Middle East, (Friend or Foe ?), Lon­
don, 2007.
KÜRKÇÜOGLU, E. Ömer, Türkiye 'nin Arap Ortadoğu 'suna Karşı Po­
litikası, Barış Kitap, Ankara, 1 972.
LAFEBER, Walter, A merica, Russia and Cold War (1 945-1 992), Cor­
nell University, 1 993.
LENCZOWSKİ George, Soviet Advances in The Middle East, Ameri­
can Enterprise Institute, Washington, 1 97 1 .
LITTLE, Douglas, A merican Orientalism (The United States and the
Middle East Since 1 945), The University of North Carolina, 2008.
LOIS, Wm. Roger, The British Empire in the Middle East, (1 945-1 951),
(Arab Nationalism, The United States and Postwar Imperialism),
Oxford University Press, Oxford, 1 984.
MALİN, Martin Benjarnin, Entrepreneurial Statecraft: Egypt And The
Superpowers, (1 952-1 967), (Basılmamış Doktora Tezi), C olum­
bia University, 1 995.
MANDEL, Daniel, H.V. Evatt and the Establishment ofisrael (The Un­
dercover Zionist ), Melbourne, 2003.
MANSFİELD, Peter, Mısır İhtilali ve Nasır, (Çev: Ergün Tuncalı), Ki­
tapçılık Ticaret, İstanbul, 1967.
MARSOD, Afaf Lutfı Al-Sayyid, Mısır Tarihi (Arapların Fethinden
Bugüne), (Çev: Gül Çağalı Güven), Tarih Vakfı, İstanbul, 2007.
MCGHEE, George, (A merika Eski Büyükelçisi), ABD-Türkiye-NA TO­
Ortadoğu, (Çev: Belkıs Çorakçı), Bilgi Yayınevi, İstanbul, 1 992.
MCNAMARA, Robert, Britain, Nasser and the Balance ofPower in The
Middle East (1 952 - 1967 ), University of lreland, London, 2003.
MEITAL, Yoranı, "The Khartoum Conference And Egyptian Policy
After The 1 967 War: Reexamination", The Middle East Journal,
Yol: 54, No: l , Winter, 2000.
MEMİŞ, Ekrem, Kaynayan Kazan Ortadoğu, Çizgi Kitapevi, Konya, 2006.
MERİH, Turgay, Soğuk Savaş ve Türkiye, (1 945 - 1 960), Ebabil Ya­
yınları, Ankara, 2006.

349
S Ü P E R G O C,' l . 11. R I N O R TA D O G U M Ü C A D E L E S İ

MUITAH, Saleh Mustafa, The lnjluences ofAmerican-Israeli Relations


Upon American-Egyptian Relations-1 948 Through The Suez War
Of 1956, (Basılmamış Doktora Tezi), Denver University, 1 984.
MUITI, Muhamme d Ahmed, United States Foreign Policy Toward
Egypt Under Sadat:1970-1981, (Basılmamış Doktora Tezi), Cali­
fomia University, 1 983.

MURPHY, Rebecca Saralı, Cold Peace and The Dynamics Of Post -


Rivalry Relations, (Basılmamış Doktora Tezi), Columbia Uni­
versity, 2007.

NİRAY, Nasrı, "Ortadoğu'daki Siyasi Gelişmelerde Türkiye'nin Yeri'',


Fırat Üniversitesi Ortadoğu Araştırmalan Dergisi, C.I, S.I, Ela­
zığ, 2003.

NOLTE, H. Richard, "United States Policy and The Middle East", The
United States and The Middle East (Edit: Georgiana G. Stevens),
Columbia University, 1 964.

OREN, B. Michael, Sıx Days Of War (June 1 967 and The Making of
The Modem Middle East), Oxford University, 2002.
ÖNER, Ali, Dünden Bugüne Filistin, Ekin Yayınları, İstanbul, 2006.

ÖZMEN, Süleyman, Ortadoğu 'da Etnik, Dini Çatışmalar ve İsrail, IQ


Kültür Sanat Yayıncılık, İstanbul, 2002.

PAPPE, Ilan, The Making of the Arab-Israeli Conflict (1 94 7- 1 951),


I.B.Tauris, New York, 1 992.

PARKER, B. Richard, "The ]une 1967 War: Some Mysteries Explored",


The Middle East Joumal, Vol: 46, No : 2, Spring, 1992.
PERES, Shimon, "The Road to Serves; Franco-Israeli Shrategic Co­
operation", The Suez-Sinai Crisis 1 956, (Edit: Selwyn İlan To­
ren and Moshe Shemesh), Ben Gurion Üniversity of The Ne­
gev, London, 1 990.

PERRY, Glenn Earl, United States Relations With Egypt, (1 951-1 963),
Egyptian Neu tralism and The American Alignment Policy, (Ba­
sılmamış Doktora Tezi), University Of Virginia, 1963.

350
K AY N A K Ç A

PRIMAKOV, Evgeni M., "Soviet Policy Toward the Arab-Israeli Conf­


lict'', The Middle East (Teen Years After Camp David), (Edit: Wil­
liarn B. Quandt), Washington DC, 1 988.
PRIMAKOV, Yevgeni, Rusların Gözüyle Ortadoğu, (Çev: Olga Tezcan),
Timaş Yayınları, İstanbul, 2009.
QUANDT B. Williarn, "Lyndon Johnson Arıd The June 1967 War:
What Color Was The Light? The Middle East Journal, Vol:46,
No:2, Spring, 1 992.
____ , Peace Process American Diplomacy And The Arab- Isra­
eli Conflict Since 1 967, Califomia University, 2005.
ROBERTSON, L.Charles, International Politics Since World War II: A
Short History, Armonk, New York, 1 966.
ROBİNOVİCH, Itarnar, "The Suez-Sinai Carnpaign The Regional Di­
mension", The Suez- Sinai Crisis 1 956, (Edit: Selwyn Ilan To­
ren and Moshe Shemesh), Ben Gurion University of The Ne­
gev, London, 1 990.
RUBİN, Barry, "Jeopolitik ve Ortadoğu", (Çev: Alper Şen), Avrasya
Dosyası Jeopolitik bzel, C. 8, S.4, Ankara, 2002.
RUBİNOFF, Janet Ahner, Nasser's Policy Of Positive Neutrality, (Ba-
sılmamış Doktora Tezi), University Of Chicago, 1 968.
SACHAR, M. Howard, Egypt and Israel, New York, 1981
SANDER, Oral, Siyasi Tarih, (1918 - 1 994), İmge Kitapevi, Ankara, 2003.
SANDS, Williarn, "Middle East Background", The United States and
the Middle East, (Edit: Georgiana G. Stevens), Columbia Uni­
versity, 1 964.
SCHULZİNGER, D.Robert, "The Impact of Suez on United States
Middle East Policy, ( 1 9 1 7 - 1 95 8)", The Suez-Sinai Crisis 1 956
(Edit: Selwyn Ilan Troen and Moshe Shemesh), Ben Gurion Uni­
versity of The Negev, London, 1 990.
SEVER, Ayşegül, Soğuk Savaş Kuşatmasında Türkiye, Batı ve Orta­
doğu, (1 945-1 958), Boyut Yayın Grubu, İstanbul, 1 997.
SHALAM, Zaki, "Israel's Traumatic Pre-1 967 War Experience and Its
İmplications for Israel's Foreign Policy", The Cold War in The

351
S Ü P E R G Ü Ç L E R i N O R TA D O G U M Ü C A D E L E S İ

Middle East (Regional Conjlict And Super Powers 1 96 7- 1 973),


(Editor: Nigel ]. Ashton}, New York, 2007.
SHEMESH, Moshe, " Egypt: From Military Defeat to Political Victor",
The Suez-Sinai Crisis 1 956, (Edit:Selwyn İlan Toren and Moshe
Shemesh), Ben Gurion University of The Negev, London, 1 990.

SMOLONSKY, M. Oles, The Soviet Union and The Arab East Under
Khrushchev, Bucknell University, New Jersey, 1 974.
SOYSAL, İsmail, "1955 Bağdat Paktı", Belleten, C.LV, S.21 2, Ankara, 1 99 1 .

____ ,"Turkısh- Syrıan Relations ( 1 946- 1 999}", Turkısh Review


of Middle East Studies, İstanbul, 1 998/99.
SPİEGEL, Steven L., "American Middle East Policy Since the Six Day
War", The Arab-lsraeli Conjlict (Two Decades of Change ) ( Edit: ,

Yehuda Lucas and Abdalla M. Battalı), London, 1988.


STORK, Joe, "The Soviet Union, The Great Powers and Iraq", The
lraqi Revolution of 1 958, (Edit: Robert A. Fernea and Wm. Ro­
ger Louis ), New York, 1 99 1 .
ŞAHİN, Mehmet, "Ortadoğu ile İlişkiler'', Türk Dış Politikası (1 919-
2008), (Edit: Haydar Çakmak), Platin Yayınları, Ankara, 2008.
ŞEN, Sabahattin, Ortadoğu 'da İdeolojik Bunalım, (Suriye Baas Partisi
ve İdeolojisi), Birey Yayıncılık, İstanbul, 2004.
TELHAMİ, Shibley, "From Camp David to Wye: Changing Assump­
tions in Arab-Israeli Negotiations", The Middle East Joumal, Yol:
53, No: 3, Summer, 1 999.

TEVFİK, Subhi Nazım, Halfe şimali 'l-atlasi ve halfe Bağdad fi vesaiki'l­


mümesseliyyati 'd-diblumasiyyeti 'l-lrakıyye fi Ankara ve İstanbul:
1 945-1 957, Bağdad: Beytü'l-Hikme, 2002.
TOPUZ, Ali Kılıçarslan, "Rusya-İsrail İlişkileri", Avrasya Dosyası İs­
rail Ozel, C.5, S.I, Ankara, 1999.
TOREN, Selwyn İlan, "The Sinai Campaign as a War of Alternative:
Ben-Gurion's View of the Israel Egypt Confılict", The Suez-Si­
nai Crisis 1 956, (Edit: Selwyn ilan Toren and Moshe Shemesh),
Ben Gurion University of The Negev, London, 1 990.

352
KAY N A K Ç A

TÜRKK.AN, Faiz, Filistin Sorunu ve Ortadoğu, (1 91 7- 1 96 7 ) , Nüve


Matbaası, Ankara, 1 973.
TÜRKMAN, Sayim, ABD, Ortadoğu ve Türkiye, Nobel Yayınları, An­
kara, 2007.
UÇAROL, Rıfat, Siyasi Tarih , (1 789-1 999), Filiz Kitapevi, İstanbul, 2000.
VAROL, Muharrem, "Tarihsel Perspektifte Ortadoğu'da ABD Politi­
kaları", Büyük Ortadoğu Projesi ( Editör: Atilla Sandıklı, Kenan
Dağcı), Tasam Yayınları, İstanbul, 2006.
VAUGHAN, R. James, The Failure of A merican and British Propa­
ganda in the Arab Middle East, 1 945-1 957, Palgrave Macmillan,
New York, 2005.
YAVUZ, Celalettin, Filistin' de Arap-İsrail Çatışmasının Kökeni-Ya­
hudi Yerleşmeciliği, Onbirinci Askeri Tarih Sempozyumu Bildi­
rileri II, (04-05 Nisan 2007 İstanbul), Genelkurmay Askeri Ta­
rih ve Stratejik Etüt Başkanlığı, Ankara, 2008.
YEŞİLBURSA, Behçet Kemal, İngiltere ve Amerika 'nın Ortadoğu Sa­
vunma Projeleri ve Türkiye (1 950-1 954), Bizim Büro Basımevi,
Ankara, 2000.
______ , Ortadoğu 'da Soğuk Savaş ve Emperyalizm, (İngiltere­
Amerika 'nın Ortadoğu Savunma Projeleri ve Türkiye), (1945-1955),
IQ Kültür Sanat Yayıncılık, İstanbul, 2007.
______ , The Baghdad Pact (Anglo-American Defence Policies
in The Middle East 1 950-1 959, Routledge, London, 2005.
YETİM, Fahri, "Soğuk Savaş Dönemi Türkiye'nin Güvenlik Strateji­
leri Bağlamında Bağdat Paktı ve Türk Dış Politikasına Etkileri",
Onbirinci Askeri Tarih Sempozyumu Bildirileri I1, Genel Kurmay
Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı Yayınları, Ankara, 2008.
YILMAZ, Türel, Uluslararası Politikada Ortadoğu (Birinci Dünya Sa­
vaşından 2000'e), Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi,
Ankara, 2004.
YIZHAR Michael, The Eisenhower Doctrine (The Case Study of A me­
rican Foreign Policy Formulation and Implementation), Michi­
gan University, 1968.

353
S Ü P E R GÜÇLE R i N ORTADOCU MÜCADELESİ

WICHHART, Stefanie Katharine, lntervention: Britain, Egypt and


Iraq During World War II, University of Texas, May 2007.
ZIMMERMAN, Todd P., Seeds of The Suez Canal Crisis: United Sta­
tes-Egyptian Relations From 1950 To 1 955 Egypt's Ouest for Arms,
(Basılmamış Doktora Tezi), Florida Atlantic University, 1 992.

354
Ekler

Ek 1. Birleşmiş Milletler'in Filistin'in bölünmesi önerisi, 1947.

SUfliYe

'

.......

o
f '' *•

(Wılliam L Cleveland, Modem Ortadoğu Tarihi, Agora Kitaplığı, İstanbul, 2008, s. 294.)

355
S Ü P E R G Ü Ç LE R i N ORTA D O C U M Ü C A D E L E S İ

Ek il. İsrail Devleti'nin kuruluşunun ilanı.

(William L Cleveland, Modern Ortadoğu Tarihi, Agora Kitaplığı, İstanbul, 2008, s.296.)

356
EKLER

E k 111. Nasır'ın Süveyş Kanalı'rıı millileştirme


karan, Mısır halkı tarafından sevinçle karşılanmıştı.

(Williarn L. Cleveland, Modem Ortadoğu Tarihi, Agora Kitaplığı, İstanbul, 2008, s. 346.)

357
S Ü P E R GÜÇLE R İ N ORTA D O G U M Ü C A D E L E S İ

E k iV. Birleşik Arap Cumhuriyeti'nin kuruluş ilanından.

(Yevgeni Primakov, Rusların Gözüyle Ortadoğu, Timaş Yayınlan, İstanbul, 2009.)

358
EKLER

E k V. 1 967 Arap-İsrail Savaşı'nda


İsrail'in işgal ettiği bölgeleri gösteren harita.

/'

MISIR

ııınııı •ın �gaf etti,Oi


bôlge, Hittıran 1967
o
� . .. .. , , , ,
o 100 kiıo;Mt@

(William L. Cleveland, Modem Ortadoğu Tarihi,


Agora Kitaplığı, İstanbul, 2008, s.378.)

359

You might also like