Professional Documents
Culture Documents
م6-9 لسانيات
م6-9 لسانيات
م6-9 لسانيات
-1-
13.1. Dil Planlaması
“Dil planlaması” bir dilin gelişim sürecine bilinçli bir müdahaledir.
Her toplumda iyi eğitim almış insanların telaffuz, cümle kurma ve ifade
biçimleri örnek alınarak hazırlanan bu yaklaşım toplumda bütünleştirici bir
rol oynamaktadır. Bunun sonucu olarak da aynı dilin gittikçe ayrıklaşan
farklı kullanımlarının ortaya çıkmasına engel olduğundan dolayı bu tarz dil
üzerindeki tahakkümler bilimsellikten, modern dilbilim yaklaşımlarının
uzağında bir tutumdur. Çünkü dil kendi içerisinde doğan, gelişen ve kulla-
nımdan düştüğünde de ölen bir mekanizmadır. Dolayısıyla dil üzerindeki
müdahaleler dilin doğal seyrinden çıkmasına sebep olmaktadır. Bu tutum
da dil mekanizmasının olağan seyrine aykırı bir durum ortaya çıkarmakta-
dır.
Bir dile bilinçli bir müdahale olarak tanımlanan dil planlaması süre-
cinde şu aşamalar izlenmelidir:
-2-
4- Geri bildirim, dönüt aşaması:
Bu aşama planlama sonucunda toplumun nasıl bir tepki verdiğini
gösteren aşamadır ve bu aşamada planlayıcı mekanizma, uygulanan planın
ne ölçüde istendik yönde işlediğini izler. Planlamaya başlamadan önce be-
lirlenen muhtemel sonuçlar ile planlama sonunda ortaya çıkan sonuçları
karşılaştırır. Planlama sonucunda karşılaşılan bir aksaklık varsa bunun ne-
denleri incelenir ve yeni planlama girişimleri için toplumdan alınan geri
bildirimler değerlendirilir.
-3-
taraftan ise 41 sayfa hacminde bir alfabe raporu hazırlandı. Bu raporda
Türk dilindeki seslerin miktarı ve keyfiyetleri, Latin harflerinin savtî kıy-
metleri, Avrupa’da ve Türk dünyasında kullanılan Latin kökenli alfabeler-
deki harfler, bu alfabelerdeki harflerin şekilleri ve savtî kıymetleri,
Türkçeye mahsus Latin harflerinin seçilmesi ve bu hususta tatbik olunması
gereken esaslar, muhtelif alfabelerdeki çift harfler, işaretli harfler ve bun-
ların Latin alfabesine eklenmiş harfleri, Türk alfabesini teşkil eden harfle-
rin çeşitli dillerdeki karşılıkları, tespit edilen yeni alfabenin vasıfları vb.
belirlenmişti. Bahsi geçen rapor, Falih Rıfkı tarafından Mustafa Kemal
Atatürk’e sunuldu.
Atatürk için yeni alfabenin halk tarafından kabul edilmesi ve benim-
senmesi ve çabuk öğrenilmesi büyük önem arz etmekteydi. Bu yüzden Ata-
türk bu alfabenin halka öğretilmesi için kendisi de halk gezileri yapmıştır.
Yeni alfabenin öğretilmesi yönünde hükümet tarafından birçok yö-
netmelik yayınlanmıştır. Hatta Arap harfli yazı ile devlet kurumlarına di-
lekçe yazan kişilerin dilekçelerinin okunmadan direk yırtılacağına dair de
bir yönetmelik mevcuttur.
-4-
enikonu aradıktan sonra kabul etmek istiyoruz. Bu cümlenin de matlubu-
dur. Binaenaleyh Encümenimiz, bu nokta üzerinde çalışacak ve arayacak-
tır.”
24-31 Ağustos 1936 tarihleri arasında yapılan üçüncü Türk Dili Ku-
rultay’ından sonra ise kurumun adı Türk Dil Kurumu olarak değiştirilmiş-
tir.
13.7. Güneş-Dil Teorisi
Teori, dile hayat veren esas varlığın ne olabileceği fikri üzerinde du-
ran dil felsefecilerinin güneşin hayat verici bir varlık olarak dile de vücut
verebileceği düşüncelerinden hareketle ortaya çıkmıştır. Güneş dil teori-
sine göre ilk insanın ilk tanıdığı nesne Güneş olduğundan bütün kavramlar
ve kelimelerin güneşin insan üzerinde bıraktığı etkilerinden hareketle in-
celenerek bulunduğu söylenmektedir.
Bu teoriyle daha başlangıcından beri Türk dili dışındaki dillerden
alınmış kelimelerin aslında zaten Türkçe olduğunu köklere bağlayan eti-
molojik iddianın yarattığı tepkiyi hafifletmekten başka, dilde yapılan tasfi-
yenin önüne de geçilmek istenmektedir. Güneş Dil Teorisi’ne göre Türk
dilinin bütün dillerin anası olması dolayısıyla kelime tasfiyesinin de artık
bir noktada durdurulmak istenmesidir.
Güneş-Dil Teorisi Atatürk’ün başlattığı “dilde devrim” hareketinde
önemli bir yer tutmuştur. Türk dilini bir ilim dili yapmak için çok büyük
çabalar sarf eden Atatürk’ün Güneş-Dil Teorisi’nin işlendiği 1936 yılın-
daki kurultaya bizzat katılması bu teoriye verdiği önemi kanıtlamaktadır.
Eğer bu teori tam anlamıyla kanıtlanabilirse Atatürk’ün hayali olan Türk-
çenin bir bilim dili olması konusu sağlam temellere oturtulmuş olacaktı.
-5-
13.8. Günümüzde Dil Tartışmaları
Günümüzdeki dil tartışmalarına geldiğimiz zaman da geçmiştekin-
den farklı bir tablo ile karşı karşıya olmadığımızı söylemek yerinde ola-
caktır. Bugün dilimizi istila ettiği söylenen diller Arapça ve Farsça değil
özellikle İngilizcedir. Şunu belirtmekte fayda var ki günümüzdeki dilimize
yönelik İngilizce akımı yukarıda bahsettiğimiz döneme göre oldukça azdır.
En azından belirli bir zümre tarafından İngilizce bildiğinin göstergesi/pres-
tiji olarak kullanılan bir dil olarak karşımıza çıkmaktadır.
-6-
İLETİŞİM, DİL - KÜLTÜR
İletişimin Unsurları
Gösterge ve Türleri
Kendi dışında başka bir şeyi gösteren, düşündüren, onun yerini ala-
bilen kelime, nesne, görünüş ve olgulara gösterge denir
Türleri
1) Dil Göstergesi: Söz veya yazıyla gerçekleştirilen her türlü eylem bu
gruba girer.
-7-
2) Doğal Gösterge: Ülkelerin doğal güzellikleri, yaprakların sararması
(sonbahar), bulutların kararması (yağmur)
3) Sosyal Gösterge: Trafik ışıkları, görgü kuralları
-8-
DİL NEDİR?
Dil, insanlar arasında anlaşmayı sağlayan, kendisine özgü yasaları
olan ve ancak bu yasalar çerçevesinde gelişen, temeli bilinmeyen zaman-
larda atılmış seslerden örülmüş bir anlaşma sistemidir.
Dilin İşlevleri
1) Göndergesel İşlev: Dilin bilgi verme mesaj işletme işlevidir. Dilin bu
işlevinde nesnellik hâkimdir.
Örnek: Akdeniz ikliminin doğal bitki örtüsü makidir.
2) Heyecana Bağlı İşlev: Dilin göndericinin bir olay veya durum karşısın-
daki heyecanlarını anlatan işlevidir. Örnek: Vay, çok güzel!
3) Alıcıyı Harekete Geçirme İşlevi: İletinin alıcının bir eylemde bulunma-
sını amaçlayan işlevde kullanılmasıdır.
Örnek: Kapıyı aralık bırakır mısın?
-9-
DİL- KÜLTÜR İLİŞKİSİ
Toplumların yaşam biçimleri, gelenek-görenekleri kullandıkları araç
gereçleri, inançları, dili, sanat anlayışı vb. kültürü oluşturur. En genel an-
lamıyla kültür bir toplumun maddi ve manevi alanda ortaya koyduğu her
şeydir. Kültür, gelecek kuşaklara dil sayesinde aktarılır. Bu bakımdan dil,
önemli bir kültür taşıyıcısıdır.
Kelime dağarcığı yazı diline göre sınırlı olan ve günlük hayatta kul-
lanılan doğal dile konuşma dili denir.
Bir ülkede resmi dil olarak kabul edilen ve her alanda aynı kurallarla
kullanılan dile yazı dili denir.
ARGO: Kullanılan dilden ayrı olarak meslek veya toplulukta konuşan in-
sanların kullandığı özel anlamlı dil veya söz dağarcığına argo denir.
Örnek: Zırtapozun tekiydi.
-10-
JARGON: Belli bir grup arasında dayanışma ve çıkar birliğini devam ettir-
mek, korumak amacıyla oluşturulmuş başka kişiler tarafından anlaşılma-
yan yapay dile jargon denir.
Örnek: Çömez: Bir devrede gelen askerlerden iki sonra gelen askerleri
ifade eder (asker jargonu)
DİLİN TÜRLERİ
1) Ana Dili:
İnsanın başlangıçta annesinden ve doğup büyüdüğü aile ve soyca
bağlı bulunduğu toplum çevresinden öğrendiği dildir. Bu dil, insanın bilin-
çaltına iner ve onun, kişilerle toplum arasındaki ilişkilerinde en güçlü bağı
oluşturur.
2) Ana Dil:
Ses yapısı, şekil yapısı ve anlam özellikleri bakımından birbirinden
az çok farklılaşmış olan dil veya lehçelerin, köken bakımından bilinmeyen
bir tarihte birleştikleri ortak dildir: Roman dillerine kaynaklık eden La-
tince; Ana Türkçe, Ana Moğolca vb. Bir dilin kendine özgü kişi zamirleri-
nin, sayı adları ile sayı sisteminin, vücut ve organ adlarının olması o dili
ana dil yapan ölçütlerdendir. Bunların yanı sıra ekler ve ek sistemi, dilin
sahip olduğu eylemler, söz dizimi özelliği, çokluk yapma sistemi de o dilin
ana dil olup olmadığını gösterir. Türkçe bu ölçütlere sahip bir dildir.
3) Konuşma Dili:
Günlük hayatta kullanılan ve dilin gelişiminde temel olan dildir. De-
ğişik yöntemlerle yazıya geçirme sistemlerinin hepsi, konuşma diline da-
yanır. Konuşma dilinde bir dilin kullanıldığı sınırlar içerisinde bile farklı
söyleyişler ve sözcük aykırılıkları söz konusudur. Resmî dil, ticaret dili,
dinî dil, argo gibi geniş çeşitlemeleri de içine alan günlük dildeki kullanım-
larda, kendine1as anlam ifade eden kullanışlar vardır. Bu ifade şekilleri de
tarih içinde değişerek farklı anlamlar kazanabilir. Günlük dilde kullanılan
sözcüklerle varlıkların kendisi ya da hareketleri sembolik olarak anlatılmak
ve kelime oyunları yapılmak istendiğinde, dilin vermiş olduğu
-11-
imkânlardan faydalanılır. Böylece dilin kullanıcısı farklı şekillerde de olsa
günlük dili, duygu ve düşüncelerini aktarma aracı olarak kullanır.
4) Yazı Dili:
Bir ülkede eğitim öğretim hayatında, eserlerde, dergilerde ve tama-
men yazıda kullanılan dil, yazı dilidir. Bu, resmî dil, kültür dili, edebî dil
olarak da adlandırılır. Bir ülkede konuşulan dilin lehçe veya ağızlarından
yaygın olarak kullanılanı ve o ülkede egemen hâle geleni yazı dilinde esas
alınır. Türkiye Türkçesinin ağızlarından İstanbul ağzı, yazımıza ve konuş-
mamıza esas teşkil eder. Dolayısıyla Türkiye Türkçesinin yazı dili, İstanbul
ağzı üzerine kurulmuştur.
5) Yapma Diller:
Farklı dilleri konuşan insanlar arasındaki anlaşma sorununu ortadan
kaldırmak amacıyla, günlük konuşmalarda kullanılan dilin özelliğinden
faydalanarak oluşturulan ortak dildir. Kişisel çabalarla bilinçli olarak oluş-
turulmuş, doğallıktan uzak, kaynağı belli diller olarak tanımlanan yapay
dillerde, belli kavramlara c değişik dillere uyabilecek karşılıklar bulma
yolu esas alınmıştır. Bu şekilde oluşturulacak olan ortak dille, değişik ulus-
lara mensup olanlar arasındaki ilişkilerde dil ayrılıklarının doğurduğu
problemler giderilmiş olacaktır. Yapma dillerden başlıcaları Bâleybelen,
Esperanto, Carpophorophilus, Oksidendal, Volapük, İnterlinguadır.
Bilinen ilk yapay dili Türklere aittir. "Dilsizlere dil veren" anlamına
gelen " Bâleybelen" adını taşıyan bu dil, Kahire'deki Gülsenî topluluğunun
lideri Muhyî-i Gülşenî tarafından icat edilmiştir. Muhyî-i Gülşenî'nin bu
dili kurgulamaktaki amacı, Sufî öğretisine ait terimlerin aktarılmasını sağ-
lamaktır. Bu dilin yapılmasındaki bir diğer amaç da II. Selim'in, Arap harf-
lerinden oluşan Osmanlı Türkçesine dayalı bir evrensel dil istemesi iddia-
sıdır. Türkçe, Farsça ve Arapça kelimelerden oluşan Bâleybelen'in dil ku-
ralları ise Arapçanın basitleştirilmiş kurallarına dayanır. Muhyî-i Gülşenî,
16. yüzyılın sonlara doğru, Bâleybelen'in dil bilgisi esaslarından ve 10 bin
kelimelik sözlüğünden oluşan bir kitap hazırlamıştır.
-12-
Yapma dillerden en ünlüsü, şüphesiz Esperantodur. Polonyalı doktor
Zamenhof tarafından icat edilmiştir. Kullandığı Esperanto takma adından
dolayı, teklifi bu şekilde adlandırılmıştır. Esperanto, Polonya dilinde
"ümitli, ümit eden" anlamındadır. Şurası da belirtilmelidir ki, dünyada "an-
laşma-iletişim" dili olarak kullanılan yapma dillerden hiçbiri Esperanto ka-
dar yaygınlaşmamış ve hiçbiri devletler nezdinde bunun kadar kabule ya-
kın olmamıştır.
1) Tek heceli diller: Bu dillerde tüm sözcükler tek hecelidir. Sözcükler ek almaz
ve çekime girmez. Sözcük türetilmez, bunun yerine aynı biçimi koruyan söz-
cükler cümlede farklı yerlerde kullanılır, sözcükler birleştirilir ya da vurgu ve
tonlama farkıyla yeni anlam ve görevler kazanır. Çince, Tibetçe, Vietnam dili,
Endonezya dili, kimi Himalaya ve Afrika dilleri tek heceli dillerdir.
2) Eklemeli diller: Bu dillerde tek ve çok heceli sözcüklerle bunlara getirilen
farklı görevlerdeki ekler vardır. Ekler, sözcüklerin başına ya da sonuna gelir.
Ekler, anlam veya görev değişikliği oluşturur. Sözcüklere ek getirildiğinde
kökte ses değişikliği olmaz. Türkçe, Japonca, Macarca, Korece, Fince, Mo-
ğolca eklemeli dillerdir.
3) Çekimli diller: Bu dillerde tek ve çok heceli kökler ve bunlara getirilen çeşitli
görevlerdeki ekler vardır. Sözcükler türetilir veya çekimlenirken kökte ünlü
değişimi olur fakat ünsüzler korunur. Bu gruptaki kimi dillerde kök, çekime
girdiğinde tamamen farklılaşabilir (İngilizcedeki "see, saw, seen" eylemi gibi
veya Arapçada aynı kökten türeyen Velede=Doğmak, Evlad=Çocuk, Va-
lid=Baba, Valide=Anne gibi). Arapça, İngilizce, Fransızca ve Almanca bu
gruptadır.
-13-
Sözcükte Yapı
Türkçede sözcükler, kök + yapım eki + çekim eki biçiminde oluşur
1. KÖK
Kök, anlamlı en küçük dil birliğidir. Kökler tek başlarına veya eklerle
birleşmek suretiyle kullanılırlar
Kök çeşitleri
1) Fiil (Eylem) Kökleri: Fiil kökleri, iş, oluş, kılış, hareket, durum anlamı
taşıyan, "-mek / -mak" mastar ekini alabilen köklerdir: gel-, yap-, yaz-,
kork-, sil-, gir-, oku-, unut- duy-…
2) İsim (Ad) Kökleri: İsim kökleri; somut ya da soyut bir varlığı, niteliği,
duyguyu, ilgiyi en kısa biçimde tanıtan, "-mek / -mak" mastar ekini ala-
mayan köklerdir: göl, yol, sabah, iyi, masa, kalem, ayna, göz…
UYARI: Sözcüğün kökü ile sözcük arasında anlam ilgisi olmalıdır. "Oku-
yorum." sözcüğünün anlamlı olan en küçük ögesi "ok"tur, ama "ok" söz-
cüğüne kök diyemeyiz, çünkü "ok ile okumak" arasında bir anlam ilgisi
yoktur. Bu sözcüğün kökü "oku-"dur.
UYARI: Cümlede isim veya fiil kökü olarak kullanılabilen kökler, "kök-
teş", "sesteş" ve "yansıma" kök olarak da sınıflandırılmaktadır.
3) Ortak Kök: Hem isim hem fiil kökü olarak kullanılabilen ve aralarında
anlam ilgisi bulunan köklerdir: boya, savaş, barış, yarış, tat, güven,
yama, kuru, ekşi…
4) Sesteş Kök: Aynı seslerden oluşan ancak farklı anlamlar taşıyan kökler-
dir: çay, ak, gül, kaz, kan, kır, büyü.
5) Yansıma Kökler: Doğadaki sesleri yansıtan ad soylu sözcüklerdir: vız,
güm, pat, hav, me, tık, fış fış, kış…
-14-
2. EK
Ekler, sözcük türetmek ya da sözcüğün cümle içindeki görevini belirt-
mek için kullanılan, tek başlarına anlamı olmayan ses ya da ses topluluk-
larıdır.
Çekim ekleri isim çekim ekleri ve fiil çekim ekleri olarak ikiye ayrılır
-15-
Yönelme (yaklaşma) hâli: Fiilin kendisine doğru yaklaştığını, yönel-
diğini ifade etmek için isim yönelme hâline girer. Yönelme hâli eki,
(-a, -e) ekidir. Ünlü ile biten sözcüklere kaynaştırma ünsüzü "n, y"
ile bağlanır:
UYARI: Bu ek bir iki sözcükte kalıplaşarak yapım eki gibi kullanılır: gözde
bir iş, sözde seviyormuş.
b) İyelik ekleri
-16-
UYARI
• İyelik ekleri üst üste gelmez, ancak bir iki örnekte iyelik ekleri üst üste
gelebilir kim-i-si, bir-i-si
• İyelik ekleri su ve ne sözcüklerine eklenirken araya "y" yardımcı ünsü-
zünü alarak şekil değiştirir: su-y-um, ne-y-im
• İyelik ekleri bazı sözcüklerde işlev değiştirerek belirtme görevi kazanır
bura-sı, sabahları, kim-i, açıkça-sı, doğru-su.
• İyelik ekleri, isim tamlamalarında tamlanan eki olur.
• İyelik ekleri hâl ekinden sonra gelmez, yani önce iyelik sonra hâl eki ge-
lir: onun el-i-n-i
İyelik eki hâl eki
• Tamlayansız kullanıldıkları zaman bu eklere iyelik zamirleri de denir.
• 3. tekil iyelik ekiyle belirtme durum ekini karıştırmamak için cümlenin
başına "onun" sözcüğünü getiriniz, anlam bozulmuyorsa iyelik, bozu-
luyorsa belirtme ekidir:
Bir ismin başka bir isimle ilişkisi olduğunu ifade etmek için kullanılır.
Bu ekin geldiği sözcük tamlayan durumuna gelir. Tamlayan eki (-ın, -in, -
un, -ün) ekidir. Ünlü ile biten sözcüklere "n" kaynaştırma ünsüzü ile bağ-
lanır:
-17-
UYARI: Birinci tekil ve çoğul şahıs zamirleri ilgi hâli ekini aldıkları zaman
ekte bir ses değişimi olur ve ek, -ım, -im, -um, -üm şekillerine girer: benim
sevgim, bizim sevincimiz.
UYARI: 2. tekil iyelik eki ile tamlayan ekini karıştırmamak için cümlenin
basına "senin" sözcüğünü getiriniz; anlam bozulmuyorsa iyelik, bozulu-
yorsa belirtme ekidir
d) Çoğul eki
İsimlerin sonuna gelerek onlara sayısal çokluk veren bir ektir. Varlığın
birden fazla olduğunu ifade eder.
e) Soru eki
İsimlere soru anlamı katan ektir. Bu ek mı (mi, mu, mü) şeklinde kulla-
nılır.
UYARI: Soru eki, kendinden önceki sözcükten her zaman ayrı yazılır ve
kendinden sonra gelen eklerle birleşir: Siz iyi misiniz?
-18-
2.1.2. FİİL CEKİM EKLERİ
• Kip ekleri
• Kişi (şahıs) ekleri
• Soru eki
Kipler, haber kipleri ve dilek (tasarlama) kipleri olmak üzere ikiye ayrılır
UYARI: Geniş zaman eki -r, olumsuz şekliyle (-ma, -me; -maz -mez) ola-
rak karşınıza çıkabilir: Gelmem, gelmez.
-19-
2.1.2.1.2. Dilek (Tasarlama) Kipleri
Dilek kipleri zaman bildirmezler. Dilek kipleri gereklilik, istek, dilek-
şart veya emir kavramları taşır.
Gereklilik kipi: (-malı, -meli) okumalı
Sart kipi: (-sa, -se) okusa
İstek kipi: Bu ek (-a, -e) okuyasın / okuyayım / okuyalım
Emir kipi: Emir kipinde özel bir kip eki yoktur, çekimi kişi ekleriyle
sağlanır 1. tekil ve 1. çoğul şahısları çekimlenmez.
-20-
2.1.2.3. Soru eki
UYARI: Soru eki hem isim çekim hem fiil çekim ekidir. Aslında bu ek de-
ğildir, çünkü kendinden önceki sözcükle birleşmez. Soru edatı demek daha
doğrudur
-21-
2.2. YAPIM EKLERİ
-22-
3. Fiilden İsim (eylemden ad) Yapan Ekler
UYARI:
Bir sözcükte isimden isim yapan ekler üst üste gelebilir: göz-lük-çü-lük.
Bir sözcükte isimden fiil yapan ekler üst üste gelemez: az-al.
Bir sözcükte fiilden fiil yapan ekler üst üste gelebilir: yap-tır-t.
Bir sözcükte fiilden isim yapan ekler üst üste gelemez: ver-ici.
-23-
GÖVDE ve ÇEŞİTLERİ
Köklerin yapım eki almış durumlarına gövde denir. Gövdeye genişletil-
miş kök de diyebiliriz. Gövdeler yalnız köklere yapım eki getirmek sure-
tiyle değil, gövdelere yapım eki getirilerek de yapılır. Yani bir gövde, ya
bir kökle bir yapım ekinden ya da bir gövde ile bir yapım ekinden oluşur.
Gövde ikiye ayrılır:
Fiil gövdeleri, bir isim veya fiil kökünün aldığı yapım ekiyle fiil duru-
muna gelmesiyle oluşur
göz-le- (isim kökü -le ekiyle fiil olmuş ve gövde hâline gelmiştir.)
ye-dir- (fiil kökü -dir ekiyle tekrar fiil olmuş ve gövde hâline gelmiştir.)
İsim gövdeleri, bir isim veya fiil kökünün aldığı yapım ekiyle isim du-
rumuna gelmesiyle oluşur.
ağaç-lık (isim kökü -lık ekiyle tekrar isim olmuş ve gövde hâline gelmiştir.)
say-gı (fiil kökü -gı ekiyle isim olmuş ve gövde hâline gelmiştir.)
UYARI: Kök hâlinde olan bir sözcük yapım eki almadan gövde olamaz.
-24-
YAPILARINA GÖRE SÖZCÜKLER
Sözcükler yapılarına göre üçe ayrılır: Basit sözcük, türemiş sözcük, bir-
leşik sözcük.
1. Basit Sözcük:
Yapım eki almamış ve başka bir sözcükle de birleşik bir yapı oluştur-
mamış sözcüklerdir.
göz, ağaç, baş, su….
2. Türemiş Sözcük:
3. Birleşik Sözcük:
İki sözcüğün yeni bir kavramı, nesneyi karşılayacak şekilde bir araya
gelmesiyle oluşan kalıplaşmış isimlere birleşik isim denir.
Bu fiiller isim soylu bir sözcükle bir yardımcı fiilin kalıplaşması sonucu
oluşur. Yardımcı fiillerin sayıları azdır. Bunlar: et-, ol-, kıl-, eyle-, buyur-
-25-
fiilleridir. Bu fiiller bazen tek başlarına vermek istediği anlamı veremedi-
ğinden isim soylu bir sözcükle beraber yüklem olurlar. Şöyle de söyleye-
biliriz: Eğer bir sözcüğe yardımcı fiil diyebiliyorsak o sözcük yanındaki
isimle beraber kullanılıyordur.
Kurallı birleşik fiiller, belli kurallara göre yapılan ve her bir kuralının
özel adı olan fiillerdir. Bir fiille başka bir fiilin kalıplaşması ile oluşur.
UYARI: Yeterlik fiilinin olumsuzu, olumsuzluk eki -ma (-me) ile yapılır,
yalnız bu yapılırken özel bir durumla karşılarız ki bu da yeterlik fiilindeki
bil(mek) fiilinin düşmesidir: çıkabilirim çıkamam.
-26-
3.2.2.3. Süreklilik Fiili:
Süreklilik fiili, fiil kök veya gövdesine "-e, -a" ünlülerinden biri ve
"durmak, gelmek, kalmak" fiillerinden birinin getirilmesiyle yapılır. Bu
fiil; "fiilin devam ettiği" anlamını verir
✓ Şaşkınlığından bakakaldı.
✓ Yıllardır bu kitap okunageldi.
3.2.2.4. Yaklaşma Fiili:
Bu fiil, fiil kök ve gövdesine "-a, -e" ünlülerinden biri ve "yazmak"
fiilinin getirilmesiyle yapılır. Bu fiil "fiile yaklaşıldığı ama fiilin gerçekleş-
mediği" anlamın
Anlamca kaynaşmış birleşik fiiller, bir isim ve bir fiilin anlamca kay-
naşmasından oluşur. Birleşik fiilleri oluşturan sözcüklerden biri ya da ikisi
asıl anlamından çıkar. Bunların büyük çoğunluğunu deyimler oluşturur.
Çoğu mecazlıdır.
UYARI: Deyimin birleşik fiil olması için içinde fiilin olması gerekir. "Eşek
şakası" deyimdir ama birleşik fiil değildir. Eli acık birisidir, cümlesinde de
aynı durum söz konusudur.
-27-