Professional Documents
Culture Documents
Adalet
Adalet
Sahabenin Adaleti konusu doğrudan Sahabe kavramı ile iç içe olduğu için
öncelikle Sahabenin ne olduğunu tanımlamamız önemlidir:
Sahabi nedir?
Adalet nedir?
İlk dönem cerh ve’t tadil alimleri bu nedenle tarihsel rivayetlerin kabülünü
haberlerin bütününün kabülünü sağlayacak olan çeşitli kriterlere bağlı
kılmışlardır
Dolayısıyla “Adalet” bir ravinin rivayetinin kabülü için gerekli bir kriter olarak
kabul edilmiştir.Adaletin maksadı ravilerin rivayetleri kötü niyyetle
değiştirmemesini ve rivayet uydurmamalarını sağlamaktır.Belki de güvenilir bir
ravinin sahib olması gereken gerekli nitelikleri özetleyen en eski alim İmam
Şafiidir(ö.204 H).”O Er Risale”sinde şöyle der:
“Bu nitelikler: inancına güvenilmesi, konuşmasında doğru olması, aktardıklarının
bilincinde olması ve saire”
Belirtildiği gibi,bu kriterin nihai amacı ravilerin hadis uydurmaktan ve onları
kurcalamaktan caydıracak yeterli Allah inancına sahip olmalarını sağlamaktır.Bu
kriter ravilerin masum veya büyük ve küçük günahlar işlemekten muaf
olmalarını gerektirmez, bu nedenle Eş Şafii başka bir yerde şöyle demiştir:
“Allahın emirlerine itaat bahşedilmiş hiçkimseyi bilmiyoruz ki,ona bazı günahlar
karıştırmamış olsun”[İbn Ebi Hatem 1/232]
Bu nedenle bir ravinin hayatının bir noktasında büyük bir günah işlemiş
olabileceğini ıspatlamak ondan Adalet vasfının düşmesini zorunlu kılmaz.Bu
onun bir ravi olarak rivayetleri tahrif etmesine meyilli olmasını da gerekli
kılmaz.Bu bağlamda dikkat edilmesi gereken şey Adalet vasfının ravinin siyasi ve
akidevi meyillilikleriyle ilgili olmadığıdır.Bu yüzdendir ki,Ehli sünnet rical
kitablarında çeşitli şia,harici,kaderi ve s. raviler adil olarak nitelendiklerine
rastlamaktayız
Bazı polemikçiler hadis naklindeki Adalet kavramıyla hiçbir ilgisi olmayan Fıkıh
üsulundaki metinlerden etkilenen adalet tanımına sık sık atıfda bulunurlar.Fakat
bilinmelidir ki,Usül ülemalarına göre Adalet kavramı tamamen farklı bir anlama
sahibdi ve farklı bir amaca hizmet etmişdir.
İşin ironik yanı, hadis nakline ilişkin tarihsel bir kavram olması amaçlanan
adalet kavramının, Oniki imamcı şia mezhebinde katı bir dogmatik polemik
aracına indirgenmesidir. Şii teolojisi basitçe, Ali b. Ebu Talibin safında yer alan
sahabilerin güvenilir ve yer almayanların ise güvenilir olmayan raviler olduğunu
savunur. ‘Adalet vasfının keyfi bir teolojik araca bu akıl almaz indirgenmesi,
karşıt anlatının kırılganlığını göstermektedir. Bir kimsenin daha sonralar
meydana gelen hz.Ali ile ilgili çatışmalarda yer almasının, onun bir ravi gibi
statüsü üzerinde hiçbir etkisi yoktur.
Bu bağlamda Şii polemikçiler, “Seni ancak mümin sever”, “Ali’ye söven bana
sövmüştür” gibi asılsız hadislere sık sık atıfta bulunurlar; Ancak bu metinler
sahih değildir. Bu hadisler sahih olsa bile, sahabenin çoğu (bu
makalede gösterildiği gibi) Ali ve hasımları arasındaki sonraki çatışmalara
katılmaktan kaçındıkları için, Şii polemiklerinin tartışmaya çalıştığı şeyi
içermeyecektir
El-Milani, Ali’ye biat edip etmedikleri konusunda yargıya varmak için yeterli
bilgiye sahip olmadığımız kişilerle ilgili görüşünü özetlemeye çalışmamıştır.
Şii Ayetullah Es-Sened, Adalet es Sahabe adlı kitabında daha da açık bir tutum
ortaya koyarak şöyle der:
“Sahabilerin arasından Hz.Peygamberin(s) Ehlibeyti sevme emrine sarılanlar
adildirler.Onun bu emrini terkederek ahdini hiçe sayanlar ise Adalet safından
ayrılanlardır” [Sened s.212]
Şiiler, Sahabe’yi değerlendirmeden önce imamet mefhumunun geçerliliğini zaten
varsaydığından, bu yaklaşımların tümü döngüsel akıl yürütmeyi içermektedir.
Başka bir deyişle, Şiiler, tarihsel bir meseleye, geçmiş tarihsel şahsiyetler
hakkındaki muhakemesini etkileyen teolojik önkabullerle yaklaşmaktadır. Daha
sonra, sonraki teolojik anlatılarının bu bağlamda bir otorite olduğunu
varsayarak, teolojik duygularını anakronik bir şekilde 1400+ yıl önce yaşamış
bireylere yansıtmaya devam etmekdedir
Bir Sahabinin münafık olduğu iddiasını ispat edecek bir delil yoksa, o zaman
onun güvenilir bir râvi olduğu kabul edilir. Bununla birlikte, daha önce de
gösterildiği gibi, Sahabe’nin büyük çoğunluğu münafık değildi. Örneğin ünlü
tarihçi İbn İshak, o dönemde birçok münafığın adını kapsamlı bir şekilde
sıralamıştır. Ayrıca onların münafıklıklarını ortaya koymak için Kur’an’dan ve
tarihi rivayetlerden deliller takdim etmişdir (İbn Hişam 1:519-527). Bu sebebten
bu tür kişiler güvenilir kabul edilmeyecektir. Ancak ironik olan şu ki, bu
şahıslardan hiçbiri fiilen hadis rivayet etmemiştir, dolayısıyla Şiilerin yaptığı bu
itirazın tamamı ehemiyyetsizdir
Son olarak, sahabe arasında hem büyük hem de küçük günahların varlığında
şüphe yoktur. Daha önceki bölümlerde de belirtildiği gibi, sadece büyük/küçük
günah işlemek, bir ravinin güvenilmez olduğu anlamına gelmez. Aksine, İmam
Şafii’nin belirttiği gibi, ibadetine günah karıştırmamış tek bir insan yoktur.
Dolayısıyla bu itiraz, aslında bu makalede bahsedilen tanımlar ışığında
baktığımızda ‘Adalet’ kavramıyla ilgisizdir. Şiiler, bir ravinin naklinde güvenilmez
olduğunu gösteren metinsel ve/veya tarihsel göstergeler takdim etmelidirler.
Yapamazlarsa, o zaman tüm anlatılarının polemik amaçlı bir komplo teorisinden
başka bir şey olmadığını göstermiş olurlar.
Bu tartışmamız aslında Sahabe arasında çok sayıda Nebevi hadisleri rivayet eden
raviler ile daha çok ilgilidir:
∆ Ebu Hüreyre
∆ Abdullah b. Ömer
∆ Abdullah b. Amr
∆ Enes b. Malik
∆ Aişe binti. Ebu Bekir
∆ Abdullah b. Abbas
∆ Cabir b. Abdullah
∆ Ebu Sa’id El-Hudri
Sonuç
Şii polemikçilerin, öncelikle tarihsel olan Sünni Sahabe Adale kavramına sık sık
saldırmaya çalışmaları ironiktir, ancak alternatif kuralları, ravilerin
güvenilirliğini Ali b. Ebi Talibin hilafeti döneminde çıkan siyasi çatışmalarda
onların Alinin mi yoksa onunla savaşan kimsenin mi safında yer aldığını esas
alarak değerlendirileceği şeklindedir. Böylesine akıl almaz bir öneri, kavramı
dogmatik bir Oniki İmamcı polemik aracına indirgediği için keyfi ve işe yaramaz
hale getirmektedir
Makalde de gösterildiği üzere Her iki durumda da, şia alimlerinin de kabülettiği
şekilde onların kendi rical hükümleri mevzu bahis olduğunda istisnaların
(varsayımsal) varlığı genel kuralı geçersiz kılmaz.
(İslâm dinine girme hususunda) öne geçen ilk muhacirler ve ensar ile onlara
güzellikle tabi olanlar var ya, işte Allah onlardan razı olmuştur, onlar da
Allah’tan razı olmuşlardır. Allah onlara, içinde ebedî kalacakları, zemininden
ırmaklar akan cennetler hazırlamıştır. İşte bu büyük kurtuluştur.[Tevbe süresi
100]
Allah şahit olanların en hayırlısıdır
Kaynaklar
Bağdadi, Ahmed b. Ali. El-Kifaye fi’Ilm-ur-Rivaye.Editör: Ebu Abdullah Es-Surki ve
Ibrahim El-Medeni , El-Mektebetul-‘Ilmiyye.
Buhari, Muhammed b. İsmail. Sahih-i Buhari. Editör Muhammed En-Nasır, 1. baskı,
Dar Sevkul-Nace, 1422.
El Milani, Ali. Es Sahabe. 1. baskı, Merkerzul-Abhasul-Akadiyye, 1421.
Es-Sened, Muhammed. Adaletus-Sahabe. 1. baskı, 2004.
İbn Ebi Hatem, Abdurrahman. Adabuş-Şafii ve Menakibih. Editör: Abdulğani
AbdulHalık, 1. baskı, Darul-Kutubul-‘Ilmiyye, 2003.
İbn Hacer, Ahmed. El-İsabe fi Tamyiz’us-Sahabe.Editör: Adil Abdulmevcud ve
Muhammad Avas , 1. baskı, Darul-Kutubul-‘Ilmiyye, 1415.
İbn Hişam, Abdülmelik. Es-Sıratün Nebeviyye. Editör: Mustafa Es Sakja ve diğerleri,
2. baskı, Mektebet ve Matba’at Mustafat’ul-Babil-Halebi, 1955.
İbn Teymiyye, Ahmed. Minhâcü’s-sünneti’n-nebeviyye fî naḳżi kelâmi’ş-Şîʿa ve’l-
Ḳaderiyye. Editör: Muhammed Reşad Salim, 1. baskı, İmam Suud Üniversitesi, 1986.