Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 9

Adalet’us Sahabe

Sahabenin adaleti konusu genellikle sünni-şia polemiklerinin odak noktası


olmuştur.Asırlar boyunca şia polemikçiler(ve diğerleri) bunun sünni
polemikçilerin temelsiz dogmatik ve teolojik bir yanürünü olduğunu iddia ederek
bu kavramı gerçek anlamından saptırmış ve yanlış yorumlamışlardır.Ne yazık ki,
pek çok Sünni benzer şekilde “Adalet” kavramının doğasını, temelini ve
yansımalarını yanlış anlıyor gibi görünmektedir.Bu nedenle kavramı ana
hatlarıyla belirlemeye ve okuyucunun olası yanlış anlamaları düzeltmesi için
bağlamlaştırmaya karar verdik.

Sahabenin Adaleti konusu doğrudan Sahabe kavramı ile iç içe olduğu için
öncelikle Sahabenin ne olduğunu tanımlamamız önemlidir:

Sahabi nedir?

İbni Hacerin de belirttiği gibi sahabenin standart tanımı şöyledir:


‫ ومات على اإلسالم‬، ‫ِي النبي صلى هللا عليه وسلم مؤمنا ً به‬
َ ‫وهو َمن لَق‬

“O(Sahabi)-ona iman getirdiği halde Nebiyi(s.a.s) gören ve islam üzere ölen


kimsedir”[İbn Hacer “Nüzhetun Nazar” s.140]
Bu tanım sadece İbn Hacer’e has bir tanım değildir. Daha
ziyade Buhari Sahihinde benzer bir tanımdan bahsetmiştir:
“Peygamber ile Müslüman olarak sahabelik eden veya onu gören onun
sahabesidir”
Benzer tanımları Ahmed b. Hanbel, Ali b. El Medini ve diğer önemli rical alimleri
de zikretmişlerdir.Bu sahabiliğin doğası dördüncü asr Eşari alimlerinden El
Bakıllani tarafından daha detaylı incelenmiştir:
“Sahâbî kavramının sohbet kelimesinden türemiş olduğunda dilciler arasında
ihtilaf yoktur. Dil açısından bir kimseye çok kısa bir süre de olsa eşlik etmek
anlamında kullanılabilir.”[El Bağdadi s.50]
Daha sonra El Bakıllani diyor:
“Benzer şekilde şöyle denebilir:”birisine bir müddet,bir yıl,bir ay,bir gün,bir saat
eşlik ettim”.Dolayısıyla “Sahabe” kavramı küçük ve önemli arkadaşlık kavramları
için de geçerlidir.Dil bilimi bakımından bu hz.Peygambere(s.a.s) bir saat bile eşlik
eden kimseye Peygamberin(s.a.s) sahabesi denmesini gerekli kılar”
Bu makalenin ilerleyen bölümlerinde Adalet kavramının anlamlarını müzakere
ederken bu konuyu daha ayrıntılı olarak açıklayacağız. Yine de burada
zikrettiklerimiz “Sahabi” tanımının kısa bir özeti olarak yeterlidir

Adalet nedir?

Tarihi rivayetler aracılar(raviler) vasıtasıyla iletildiğinde içerikleri genellikle


tahrife meyillidirler.Bu rivayetlerin içerisindeki bozulmalar genellikle bu iki
olgudan kaynaklanmaktadır:”

1-rivayetlere artniyetle edilen müdahele

2-Bu rivayetlerin aktarımındaki kasıtsız yapılan hatalar

İlk dönem cerh ve’t tadil alimleri bu nedenle tarihsel rivayetlerin kabülünü
haberlerin bütününün kabülünü sağlayacak olan çeşitli kriterlere bağlı
kılmışlardır

Dolayısıyla “Adalet” bir ravinin rivayetinin kabülü için gerekli bir kriter olarak
kabul edilmiştir.Adaletin maksadı ravilerin rivayetleri kötü niyyetle
değiştirmemesini ve rivayet uydurmamalarını sağlamaktır.Belki de güvenilir bir
ravinin sahib olması gereken gerekli nitelikleri özetleyen en eski alim İmam
Şafiidir(ö.204 H).”O Er Risale”sinde şöyle der:
“Bu nitelikler: inancına güvenilmesi, konuşmasında doğru olması, aktardıklarının
bilincinde olması ve saire”
Belirtildiği gibi,bu kriterin nihai amacı ravilerin hadis uydurmaktan ve onları
kurcalamaktan caydıracak yeterli Allah inancına sahip olmalarını sağlamaktır.Bu
kriter ravilerin masum veya büyük ve küçük günahlar işlemekten muaf
olmalarını gerektirmez, bu nedenle Eş Şafii başka bir yerde şöyle demiştir:
“Allahın emirlerine itaat bahşedilmiş hiçkimseyi bilmiyoruz ki,ona bazı günahlar
karıştırmamış olsun”[İbn Ebi Hatem 1/232]
Bu nedenle bir ravinin hayatının bir noktasında büyük bir günah işlemiş
olabileceğini ıspatlamak ondan Adalet vasfının düşmesini zorunlu kılmaz.Bu
onun bir ravi olarak rivayetleri tahrif etmesine meyilli olmasını da gerekli
kılmaz.Bu bağlamda dikkat edilmesi gereken şey Adalet vasfının ravinin siyasi ve
akidevi meyillilikleriyle ilgili olmadığıdır.Bu yüzdendir ki,Ehli sünnet rical
kitablarında çeşitli şia,harici,kaderi ve s. raviler adil olarak nitelendiklerine
rastlamaktayız

Diğer dikkate alınması gereken nokta da yanlış yorumlama meselesidir.Bazı


sahabiler metinleri yanlış yorumlayarak yahut anlamayarak yanlış ictihadda
bulunmuş ve çatışmalara katılmış olabilirler.Bu kimseler amellerinin çirkin
olduğunu bilerek günah işleyen fasıklarla aynı kefeye konamazlar.Bilindiği gibi
yaptığı amelin doğru olduğuna gerçekten inanarak hata yapan kimse fasık
değildir aksine yaptığında mazurdur.Ancak onun mazur olması bu amellerinin
doğru olduğu ve kınanmadığı anlamına gelmez

Bazı polemikçiler hadis naklindeki Adalet kavramıyla hiçbir ilgisi olmayan Fıkıh
üsulundaki metinlerden etkilenen adalet tanımına sık sık atıfda bulunurlar.Fakat
bilinmelidir ki,Usül ülemalarına göre Adalet kavramı tamamen farklı bir anlama
sahibdi ve farklı bir amaca hizmet etmişdir.

Bu notlar Şii muadillerimiz tarafından düzenli olarak yanlış anlaşılan “Sahabenin


adaleti” konusunu müzakere ederken büyük önem arzedecektir

Sahabiler niçin adildirler?

Ehli sünnet alimleri Adalet niteliğinin sahabenin ekserini kapsadığı sonucuna


varmışlardır

Bunun anlamı nedir?


Aslında bunun anlamı hz.Peygamberin(s.a.s) sahabilerinin güvenilir hadis
ravileri olmasından başka birşey değildir.Bu onların asla büyük günahlar
işleyemeyeceği yahut hatalardan masum oldukları anlamına gelmemektedir.Bu
iddia herşeyden önce tarihsel bir iddiadır.Sünni rical alimleri sahabilerden gelen
nakilleri incelemiş ve bunların toplu şekilde güvenilir hadis ravileri olduklarını
gözlemlemişlerdir.Ibni Teymiyye bu olguyu şöyle anlatmıştır:
“Hazreti Peygamberin(s.a.s) sahabilerin konuşmalarında en emin
kimselerdi.Onların içlerinden hiçkimsenin hz.Peygamber(s.a.s) adına yalan
söylediği bilinmemektedir hatta onlardan bazıları hata yapıp günah işleseler
dahi, çünkü onlar (günah ve hata yapmaktan) masum değildiler.Bununla
birlikte,rical alimleri onların nakillerini değerlendirmiş, test etmiş ve hadisler
genellikle nasıl değerlendiriliyorsa öyle değerlendirip gözlemlemişlerdir.Küfeden
yalan söyleyen bir grup insanı kapsayan ikinci nesilden farklı olarak onlardan
hiçbirinin kasıtlı olarak yalan söylediği tesbit edilmemiştir” [İbn Teymiyye 2/457]
Örneğin, Ebu Hureyre’yi hadis uydurmakla suçlayan Şii polemikçilerin, Ebu
Hureyre’nin sözde uydurduğu hadislerin tek bir sahih örneğini dahi verememesi
gerçekten ironiktir. Bu makale, Şii polemikçilerin Ebu Hureyre’yi karalamak için
çaresizce çabalamalarının ifşa edildiği bu olgunun harika bir örneğidir.

Sahabenin doğruluğu başka yollarla da gösterilebilir. El Hatip El Bağdadi “El-


Kifaye”‘de, Sahabe’nin adaletinin Kur’an ve Sünnet dışındaki yollarla da ıspatının
mümkün olduğunu savunmuştur. Hicretlerinde, uzuvlarıyla cihad ederek kendi
aileleri ile savaşmalarında, mallarını din yolunda harcamalarında ve dini yayma
çabalarında gösterdikleri gayretin onların adaletinin ispatı olduğunu ileri sürmüş
ve bunlar onların adil olmalarının apaçık delillerdir demiştir [Bağdadi “El Kifaye”
s. 48]

Doğrusu bunlar, onların bu dinin meselelerinde doğruluklarının güçlü birer


göstergesidir. Bir kişinin davasına kendi evini terk edecek, kendi kabilesiyle
savaşacak, kendi servetini harcayacak ve hayatını riske atacak kadar bağlılığı
varsa, bu gerçekten de bu kişinin bağlılığında samimi olduğunu gösterir.

Allah, Kur’an-ı Kerim’de çeşitli vesilelerle Peygamber’in(s.a.s) ashabını övmüştür.


Muhacirleri şu sözlerle vasfetmişdir:

Bu mallar özellikle, Allah’tan bir lütuf ve hoşnudluk ararken ve Allah’ın dinine ve


peygamberine yardım ederken yurtlarından ve mallarından uzaklaştırılan fakir
muhacirlerindir. İşte onlar doğru kimselerin ta kendileridir [Haşr süresi 8]
Ensara ise şu sözlerle hitab eder:

Onlardan (muhacirlerden) önce o yurda (Medine’ye) yerleşmiş ve imanı da


gönüllerine yerleştirmiş olanlar, hicret edenleri severler. Onlara verilenlerden
dolayı içlerinde bir rahatsızlık duymazlar. Kendileri son derece ihtiyaç içinde
bulunsalar bile onları kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden,
hırsından korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.[Haşr süresi 9]
Şii polemikçiler, bu ayetlerin sahabenin tümüne atıfta bulunmadığını iddia
edebilirler; çünkü ayetde Muhacirler ve Ensar’ vasfedilmektedir. Gerçekte, bu
itiraz tamamen yersizdir, çünkü önemli sahabelerin ve hadis ravilerinin çoğu
ayetlerde belirtilen kategorilere girer. Dolayısıyla, Sahabe’nin geri kalanını bu
ayetlerde bahsedilen övgüden hariç tutmanın Sünni hadis külliyatı üzerinde
neredeyse hiçbir etkisi yoktur.
Ancak bu ayetler, Sahabe’nin adaletini savunmak için zikredilen yegane delil
değildir. Aksine, argüman çeşitli ayetleri, metinleri ve tarihsel göstergeleri
kapsayan kümülatif bir duruma dayanmaktadır. Bu ayetler neticede daha önce
bahsedilen aynı nokta etrafında dönmektedir: Bir kişinin islam davasına katkıda
bulunmak için kendi canını ve malını feda etmeye hazır olması, o davaya samimi
bağlılığının bir göstergesidir. Allah böylece sahabilerden razı olduğunu açıkça
beyan etmişdir ve Allah cehennemlik olduğunu bildiği kimselerden asla razı
olmaz

İmamiyye şiiliğinde sahabenin adaleti kavramı

İşin ironik yanı, hadis nakline ilişkin tarihsel bir kavram olması amaçlanan
adalet kavramının, Oniki imamcı şia mezhebinde katı bir dogmatik polemik
aracına indirgenmesidir. Şii teolojisi basitçe, Ali b. Ebu Talibin safında yer alan
sahabilerin güvenilir ve yer almayanların ise güvenilir olmayan raviler olduğunu
savunur. ‘Adalet vasfının keyfi bir teolojik araca bu akıl almaz indirgenmesi,
karşıt anlatının kırılganlığını göstermektedir. Bir kimsenin daha sonralar
meydana gelen hz.Ali ile ilgili çatışmalarda yer almasının, onun bir ravi gibi
statüsü üzerinde hiçbir etkisi yoktur.

Bu bağlamda Şii polemikçiler, “Seni ancak mümin sever”, “Ali’ye söven bana
sövmüştür” gibi asılsız hadislere sık sık atıfta bulunurlar; Ancak bu metinler
sahih değildir. Bu hadisler sahih olsa bile, sahabenin çoğu (bu
makalede gösterildiği gibi) Ali ve hasımları arasındaki sonraki çatışmalara
katılmaktan kaçındıkları için, Şii polemiklerinin tartışmaya çalıştığı şeyi
içermeyecektir

Şii Ayetullah El-Milani, Sahabe üzerine yazdığı risalesinde, hürmet edilmesi


gereken sahabelerin, Nebinin(s.a.s) yaşadığı dönemde vefat eden kişiler olduğunu
belirtmiştir. Ancak Peygamber’den sonra yaşayanları da iki sınıfa ayırmıştır: (1)
O’nun vasiyetine, sünnetine ve emirlerine uyanlar.Milaniye göre Onlara saygı
duyulmalıdır. El-Milani, elbette bununla Ali’yi destekleyenleri kastediyor. (2)
İkinci grup, El-Milani’ye göre sözde Nebevi iradeye karşı gelenlerden oluşur ve
bunlara saygı duyulmamalıdır. [Milanî s. 8-9]

El-Milani, Ali’ye biat edip etmedikleri konusunda yargıya varmak için yeterli
bilgiye sahip olmadığımız kişilerle ilgili görüşünü özetlemeye çalışmamıştır.
Şii Ayetullah Es-Sened, Adalet es Sahabe adlı kitabında daha da açık bir tutum
ortaya koyarak şöyle der:
“Sahabilerin arasından Hz.Peygamberin(s) Ehlibeyti sevme emrine sarılanlar
adildirler.Onun bu emrini terkederek ahdini hiçe sayanlar ise Adalet safından
ayrılanlardır” [Sened s.212]
Şiiler, Sahabe’yi değerlendirmeden önce imamet mefhumunun geçerliliğini zaten
varsaydığından, bu yaklaşımların tümü döngüsel akıl yürütmeyi içermektedir.
Başka bir deyişle, Şiiler, tarihsel bir meseleye, geçmiş tarihsel şahsiyetler
hakkındaki muhakemesini etkileyen teolojik önkabullerle yaklaşmaktadır. Daha
sonra, sonraki teolojik anlatılarının bu bağlamda bir otorite olduğunu
varsayarak, teolojik duygularını anakronik bir şekilde 1400+ yıl önce yaşamış
bireylere yansıtmaya devam etmekdedir

Böyle bir yaklaşım,daha önce de belirtildiği gibi birkaç nedenden dolayı


sorunludur. Bir adamın Ali’yle olan ihtilaflar ve çatışmalarla ilişkin duruşunun,
onun bir hadis ravisi olarak güvenilirliği üzerinde tarihsel bir etkisi yoktur. Bu,
onun rivayet uydurma olasılığının artmasını/azlaşmasını sağlamaz. Bu nedenle,
Şiilerin kendi anlatıları teoloji ve dogmaya dayalıyken, Sünni anlatıyı temelsiz
dogmatik bir teolojik kavram olarak yanlış yorumlamaları ironiktir.

Sahabenin adaleti konusunda şia yanılgıları

Şii polemikçiler sahabe kavramına, kavramı anlamadıklarını gösteren üç ana


itirazdan bahsederler:

∆ Bazı sahabilerin irtidadı


∆ Peygamberimizin hayatı döneminde münafıkların varlığı
∆ Fâsık olan bazısahabilerin varlığı
Peygamber’in(s) önceki bazı sahabelerinin irtidat etmesiyle ilgili birinci nokta,
bizim tartışdığımız konuyla tamamen ilgisizdir, çünkü “Sahabe” tanımımızda bu
tür kişilerin “Ashab” kategorisinin dışında tutulduğunu gösterdik. Tek bir Sünni
bile, kâfir olarak ölen mürtedlerin, güvenilir raviler şöyle dursun,
Peygamber’in(s) sahabeleri olduklarına inanmaz.

Peygamberlik döneminde münafıkların varlığına dair itiraz da, Sahabenin adaleti


mefhumunu ortadan kaldırmaz. Aksine, bu yaklaşım, aslında her iki yöne de
gidebilen bir ad hoc’tur, çünkü münafıklar Peygamber döneminden bu yana var
olmuştur. Bu nedenle, tek Sünni değil şia mühaddisler tarafından da cerh ve
tadile tabi tutulan daha sonraki herhangi bir ravinin münafık olabileceği iddia
edilebilir. Ne yazık ki, bu tür yaklaşımlar başarısız bir girişimdir. Bu konuda
izlenecek doğru metodoloji, her raviyi bu açıdan değerlendirmektir: Bir kimsenin
münafık olduğuna inanılması için yeterli delil var mı yoksa yok mudur?

Bir Sahabinin münafık olduğu iddiasını ispat edecek bir delil yoksa, o zaman
onun güvenilir bir râvi olduğu kabul edilir. Bununla birlikte, daha önce de
gösterildiği gibi, Sahabe’nin büyük çoğunluğu münafık değildi. Örneğin ünlü
tarihçi İbn İshak, o dönemde birçok münafığın adını kapsamlı bir şekilde
sıralamıştır. Ayrıca onların münafıklıklarını ortaya koymak için Kur’an’dan ve
tarihi rivayetlerden deliller takdim etmişdir (İbn Hişam 1:519-527). Bu sebebten
bu tür kişiler güvenilir kabul edilmeyecektir. Ancak ironik olan şu ki, bu
şahıslardan hiçbiri fiilen hadis rivayet etmemiştir, dolayısıyla Şiilerin yaptığı bu
itirazın tamamı ehemiyyetsizdir

Son olarak, sahabe arasında hem büyük hem de küçük günahların varlığında
şüphe yoktur. Daha önceki bölümlerde de belirtildiği gibi, sadece büyük/küçük
günah işlemek, bir ravinin güvenilmez olduğu anlamına gelmez. Aksine, İmam
Şafii’nin belirttiği gibi, ibadetine günah karıştırmamış tek bir insan yoktur.
Dolayısıyla bu itiraz, aslında bu makalede bahsedilen tanımlar ışığında
baktığımızda ‘Adalet’ kavramıyla ilgisizdir. Şiiler, bir ravinin naklinde güvenilmez
olduğunu gösteren metinsel ve/veya tarihsel göstergeler takdim etmelidirler.
Yapamazlarsa, o zaman tüm anlatılarının polemik amaçlı bir komplo teorisinden
başka bir şey olmadığını göstermiş olurlar.

İronik olan şey, Şiilerin sunabildikleri birkaç örneğin sadece “Adaletüs-Sahabe”


kavramını daha fazla göstermesidir, çünkü bunlar “kaideyi ispatlayan
istisnalar”dır. Şii polemikçinin,onbinlerce sahabeden sadece Busr b. Eret
(sahabeliği tartışmalıdır) ve Ebu’l-Ğadiye El-Cuhani gibi bir avuç ismi
zikrüdebilmesi Sahabe’nin çoğunluğunun böyle kişiler gibi olmadığı şeklindeki
genel kaideyi göstermektedir. Daha da ironik olan, bu sahabelerin hemen hemen
hiç hadis nakletmemeleridir ki,bu da onları tartıştığımız konuyla tamamen ilgisiz
kılmaktadır

Bu tartışmamız aslında Sahabe arasında çok sayıda Nebevi hadisleri rivayet eden
raviler ile daha çok ilgilidir:

∆ Ebu Hüreyre
∆ Abdullah b. Ömer
∆ Abdullah b. Amr
∆ Enes b. Malik
∆ Aişe binti. Ebu Bekir
∆ Abdullah b. Abbas
∆ Cabir b. Abdullah
∆ Ebu Sa’id El-Hudri

Abdullah b. Mes’ud, hadis rivayetinde de önemli rol oynamıştır. Sünni hadis


külliyatının büyük bir kısmı, El-Muhtirin olarak bilinen,yukarıda adı geçen
kişilerden yapılan nakillere dayanmaktadır. Muaviye gibi Sahabileri Adalet
çemberinden çıkarmanın hadis külliyatında neredeyse hiçbir etkisi olmayacaktır
(her ne kadar prensipte böyle bir dışlamaya karşı çıkacak olsak da).

Sonuç

Çeşitli metinsel/tarihi göstergelere, Kur’an ve Sünnet metinlerine ve


muhaddislerin icmasına göre, Peygamber’in (s.a.v.) ashabının güvenilir olduğu
açıktır. Sahabelerin güvenilirliği, cahil şüpheciler tarafından ima edildiği gibi
keyfi bir teolojik aksiyom değildir. Daha ziyade, çeşitli metinsel göstergelerden
çıkarılmıştır ve Şiilerin iddia ettiği gibi tarihteki Ali’nin hilafeti dönemindeki
çatışmalarda bir kişinin yer aldığı safına ve tavrına dayandırılamaz.

Şii polemikçilerin, öncelikle tarihsel olan Sünni Sahabe Adale kavramına sık sık
saldırmaya çalışmaları ironiktir, ancak alternatif kuralları, ravilerin
güvenilirliğini Ali b. Ebi Talibin hilafeti döneminde çıkan siyasi çatışmalarda
onların Alinin mi yoksa onunla savaşan kimsenin mi safında yer aldığını esas
alarak değerlendirileceği şeklindedir. Böylesine akıl almaz bir öneri, kavramı
dogmatik bir Oniki İmamcı polemik aracına indirgediği için keyfi ve işe yaramaz
hale getirmektedir

Makalde de gösterildiği üzere Her iki durumda da, şia alimlerinin de kabülettiği
şekilde onların kendi rical hükümleri mevzu bahis olduğunda istisnaların
(varsayımsal) varlığı genel kuralı geçersiz kılmaz.

(İslâm dinine girme hususunda) öne geçen ilk muhacirler ve ensar ile onlara
güzellikle tabi olanlar var ya, işte Allah onlardan razı olmuştur, onlar da
Allah’tan razı olmuşlardır. Allah onlara, içinde ebedî kalacakları, zemininden
ırmaklar akan cennetler hazırlamıştır. İşte bu büyük kurtuluştur.[Tevbe süresi
100]
Allah şahit olanların en hayırlısıdır

Kaynaklar
Bağdadi, Ahmed b. Ali. El-Kifaye fi’Ilm-ur-Rivaye.Editör: Ebu Abdullah Es-Surki ve
Ibrahim El-Medeni , El-Mektebetul-‘Ilmiyye.
Buhari, Muhammed b. İsmail. Sahih-i Buhari. Editör Muhammed En-Nasır, 1. baskı,
Dar Sevkul-Nace, 1422.
El Milani, Ali. Es Sahabe. 1. baskı, Merkerzul-Abhasul-Akadiyye, 1421.
Es-Sened, Muhammed. Adaletus-Sahabe. 1. baskı, 2004.
İbn Ebi Hatem, Abdurrahman. Adabuş-Şafii ve Menakibih. Editör: Abdulğani
AbdulHalık, 1. baskı, Darul-Kutubul-‘Ilmiyye, 2003.
İbn Hacer, Ahmed. El-İsabe fi Tamyiz’us-Sahabe.Editör: Adil Abdulmevcud ve
Muhammad Avas , 1. baskı, Darul-Kutubul-‘Ilmiyye, 1415.
İbn Hişam, Abdülmelik. Es-Sıratün Nebeviyye. Editör: Mustafa Es Sakja ve diğerleri,
2. baskı, Mektebet ve Matba’at Mustafat’ul-Babil-Halebi, 1955.
İbn Teymiyye, Ahmed. Minhâcü’s-sünneti’n-nebeviyye fî naḳżi kelâmi’ş-Şîʿa ve’l-
Ḳaderiyye. Editör: Muhammed Reşad Salim, 1. baskı, İmam Suud Üniversitesi, 1986.

You might also like