Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 350

195.

00 ₺

GAZİ ÜNİVERSİTESİ
GAZİ ÜNİVERSİTESİ
HUKUK FAKÜLTESİ
HUKUK FAKÜLTESİ

SINIF :2-B-ŞUBESİ

DERS -CEZA GENEL-I

İLHAN ÜZÜLMEZ
DÖNEMİ:GÜZ- DÖNEMİ

YIL : 2023 / VİZE


ADRES : BAHÇELİEVLER MAHALLESİ 52.SOKAK NO : 2 / A
ANKARA / BEŞEVLER
İletişim : 0541 361 33 19 – 0542 803 37 67
Mail : ozisikcopyy@gmail.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE.1.HAFTA / 2022

Önerilen Kaynaklar

Mevzuat dışında bahsedilen kaynaklardan sadece birinin temin edilmiş


olması yeterlidir. (Derste önerildikten sonra görüş farklılıklarının ve
sistematik farklılıklarının olması nedeni ile alındığı takdirde tüm derslere
gelinmesi gerektiği söylenen kitapların isimleri mevcut değildir ancak hoca
herkesin istediği herhangi bir Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler kitabını
takip edebileceğini belirtmiştir.)

• Türk Ceza Hukuku Mevzuatı (her derste yanınızda bulunması


önemlidir.)
• Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler- İzzet Özgenç
• Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler- Mahmut Koca, İlhan Üzülmez
• Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler- Mehmet Emin Artuk, Ahmet
Gökçen, Kerim Çakır, Mehmet Emin Alşahin

Ceza hukuku temelinde suç ve ceza kavramlarını barındıran bir derstir. Neden
suç müessesine ihtiyaç duyuyoruz? Neden suç işleyen bir kişi
cezalandırılmalıdır? Ceza hukuku enstrümanlarına ve yaptırımlarına neden
ihtiyaç duyulur?

Ceza hukuku yaptırımları bir hukuk sistemindeki en ağır yaptırımlardır. Özellikle


hapis cezası kişiyi özgürlüğünden mahrum bırakmaya dayalı bir müeyyide olduğu
için Türk Hukuk Sistemi’ndeki en ağır yaptırımdır. Ceza hukukunun modern hukuk
toplumunda mevcut olmasının temel gerekçeleri nelerdir?

İnsanlar yaşamlarını toplumsal ortamda sürdürmektedir. Birey, insan, kişi


vatandaş… ve bunların gerçekleştirdiği ve toplumun önem atfettiği tüm
davranışların sosyal, toplumsal bir yönü bulunmaktadır. Bazı istisnalar olmak
üzere hukuk kişiler arası bir niteliği olmayan, kişinin sadece kendi başına yapmış
olduğu davranışlarla pek ilgilenmez. Yapısal olarak hukuk toplumu ilgilendiren
davranışlarla ilgilenmektedir. Toplumsal düzenin barış ortamında devam
edebilmesi için birtakım davranışlar yasaklanmıştır. Yasaklanan bu davranışlar
büyük bir başlık altında toplanabilir; Haksızlık. Haksızlık denilirken bir takım
yaptırımların bağlandığı davranış modellerinden bahsedilmektedir ve suç
bunlardan sadece bir tanesidir. Ancak suç bir hukuk sistemi içindeki en vasıflı
haksızlıktır. Çünkü karşılığında en ağır yaptırım suç için uygulanmaktadır.

Diğer bahsedilecek olan haksızlık çeşitleri ise suç teşkil etmeyen ancak haksızlık
bakımından bu haksızlıklar suçta olduğu gibi hukuk sistemi tarafından müeyyide
öngörülen yaptırımlar değildir. Buradan hareketle de haksızlıkları
sınıflandırırken bir nicelik esası benimsenir ve en ağır haksızlık çeşidi suç
1

olarak görülür. Ancak bazen diğer haksızlık çeşitlerine göre daha hafif kalan
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE.1.HAFTA / 2022
unsurların da suç olarak düzenlendiğini göreceğiz ve bu unsurların neden suç
olarak düzenlendiği de ele alınacaktır. Ancak bir hukuki modelleme itibarı ile suç
en ağır haksızlık çeşididir.

Suç işleyen kişi neden cezalandırılır? Buradaki amaç nedir?

Bunun en basit cevabı sosyal kontrolü sağlamaktır. Dolayısıyla ceza hukuku bir
çeşit sosyal kontrol enstrümanı olarak görülebilir. Toplumu oluşturan kişilere suç
işlemeleri halinde hangi yaptırımlarla karşılaşacakları ceza hukuku ile ifade edilir
ve bu yaptırımların kişiyi suç işlemekten alıkoyması gibi bir fonksiyonu da yerine
getirmesi beklenebilir.

Cezanın günümüzden yüz sene öncesine kadar temel fonksiyonu genel önleme
amacı taşımaktadır. Genel önleme amacı suç işleyen kişinin cezalandırılması ile
toplumu oluşturan diğer kişilerin suç işlemekten çekinmesini sağlamaktır. Yani
toplumdaki diğer kişilere eğer suç işlerseniz siz de aynı akıbeti yaşarsınız ve bazı
yaptırımlara tabi tutulursunuz mesajını vermektir. Genel önlemenin amacı kendi
içinde olumlu genel önleme ve olumsuz genel önleme olarak iki başlıkta
toplanabilir.

Olumsuz Genel Önleme toplumda suç işlememiş diğer kişinin, suç işleyen
diğer kişinin bazı yaptırımlara tabi tutulduğunu görerek aynı davranışı
gerçekleştirmesi durumunda aynı şeyleri yaşayacağı korkusuna kapılmasını
ifade eder. Bu şekilde düşündüğü için ise kişinin suç işlemekten çekinmesi
beklenir.

Olumlu Genel Önleme ise toplumda suç işlemeyen diğer kişilerin, suç
işleyen kişinin hakkı ile cezalandırıldığını görmesi durumunda sistemin
işleyişine saygı duymasını ifade eder. Burada suç işledi ve karşılığını gördü
mesajı verilir. Bu durumda toplumdaki diğer kişilerin hukuka olan güveninin
sağlanması beklenir. Bu sistemde henüz suç işleyen kişiyle bağlantılı bir
beklenti yoktur sadece toplum suç mefhumu ile motive edilerek korunmaya
çalışılır.

Modern ceza hukuku anlayışlarında cezalandırmanın temel olarak karşımıza genel


önleme değil, özel önleme amacı çıkmaktadır.

Suç işleyen kişinin bu suçu işlemesinde birçok farklı sebep olabilir. Ancak
bu konu aslında doğrudan hukuk biliminin bir konusu değildir. Suç işleyen
kişinin o suçu neden işlediği konusu ile doğrudan ilgilenen alan
kriminolojidir. Yani suçlu figürü üzerinden suçluyu suç işlemeye iten temel
sebeplere odaklanan bilim dalı kriminolojidir. Bu sorunun cevabı direkt
olarak normatif bir bilim dalı olan ceza hukuku ile ilgili değildir. Bu konuda
işin içine sosyoloji, psikoloji, ekonomi gibi dallar girmektedir. Ancak böyle
2
Sayfa

bir durumda suç işleyen kişinin cezalandırılması ile bu kişinin bir araç gibi

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE.1.HAFTA / 2022
kullanılmasının mümkün olup olmadığı konusu ortaya çıkmaktadır. Çünkü suç
işlemiş olsa dahi söz konusu toplumun bir üyesi olan ve hala belirli bir
oranda hak ve hürriyetlerini kullanmaya devam eden bir kişidir. Bu nedenle
bu kişinin topluma tekrardan adapte edilmesi gerektiği bilinmektedir.
Kısacası kişi kusurundan arındırılarak gerçekleştirmiş olduğu haksızlığın
muhtevasını hissetmeli daha sonrasında ise tekrar sosyal yaşama
katılabilmelidir. Çünkü her ne kadar eski toplumlarda uygulanan bir yöntem
olsa da (suç işlemiş kişinin bir kaleye hapsedilmesi, ömür boyu bir gemide
kürek çekme cezası verilmesi gibi) günümüzde bir kişi toplumdan
soyutlanamaz. Cezanın özel önleme aracının sistemde bulunduğu bir hukuk
anlayışında böyle bir durum mevcut değildir. Yani suç işleyen kişi bir araç
olarak kullanılamaz.

Peki özel önleme amacı nedir?

Özel önleme kişinin rehabilite edilerek tekrar toplumsal ortama


kazandırılmasının sağlanılmasıdır. Burada da tekrar olumsuz özel önleme
ve olumlu özel önleme karşımıza çıkmaktadır.

Olumsuz özel önleme hükümlü sıfatına sahip olan kişinin özgürlüğünden


mahrum bırakılarak bu kişiye gerçekleştirdiği haksızlıktan dolayı böyle bir
yaptırıma maruz kaldığını ve bir daha böyle bir şey yapmaması gerektiğini
hissettirmektir. Bu sonuç karşısında motive olarak topluma saygılı bir birey
olması beklenir.

Olumlu özel önleme ise bir tık tartışmalıdır. Hegel’in görüşüne göre suç
işleyen kişi kendi yararı için cezalandırılır. Çünkü onun tekrar topluma
saygılı bir birey olması sağlanmaya çalışılmaktadır. Böylece kişinin kendi
haksızlığının karşılığını yaşadığı anlaşılması beklenmektedir. Motivasyon
kaynağı ise bir daha bu duruma düşmeme düşüncesidir.

Her şeye rağmen genel önleme amacı tamamen terkedilmiş değildir. Yani
toplumda suç işleyen kişi iki nedenden dolayı cezalandırılmaktadır;

1- Kişinin topluma yeniden kazandırılabilmesi için,


2- Toplumda, suç işleyen kişinin hakkıyla cezalandırıldığının
hissedilebilmesi için.

Eğer kanunun ve sistemin olduğu ancak suç işleyen kişinin cezalandırılmadığı bir
toplum düşünürsek burada suç işleyen kişi kanunlara rağmen fiilen
cezalandırılmamakta demektir. Bu durumda ise toplumda güvensizlik ve kişinin
yaptığı yanına kar kaldı gibi düşünceler doğmaktadır.

Son 20-30 yıl içinde genel önleme ve özel önleme dışında bir düşünce de ceza
3

hukuku sisteminin içine sızmıştır. Bunlar onarıcı adalet düşüncesinden doğan bir
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE.1.HAFTA / 2022
takım süreçlerdir.

Cezanın amaçlarından bahsedilmiş olsa da ceza hukukunun fonksiyonu nedir


sorusunun cevabı farklıdır. Bugün üzerinde farklı düşünceler olsa dahi üzerinde
görüş birliği bulunan temel işlevi hukuki menfaatleri korumaktır. Bu menfaatlerin
ceza hukuku eli ile korunmasının söz konusu olmadığı ihtimalde toplumsal yaşamın
sağlıklı bir huzur ve barış ortamında devam etmesi mümkün değildir. En temel
hukuki menfaat, diğer tüm hukuki menfaatlerin de kurucusu niteliğinde olması
nedeni ile yaşam hakkıdır. Ceza hukuku, yaşam hakkını taksirle öldürme suçu,
kasten öldürme suçu gibi kavramları kanunlar ile suç olarak belirleyip bu
davranışları gerçekleştiren kişilerin yaptıklarını kendi bünyesinde hissetmesini
sağlamaya çalışarak korur. Keza vücut bütünlüğü, cinsel dokunulmazlık, cinsel
özgürlük, irade özgürlüğü gibi kavramlar da diğer hukuki menfaatler arasında
gösterilir.

Ceza hukukunun olmadığı bir durumda ortaya kaos çıkmaktadır çünkü güçlü,
zayıfın elindekini her zaman alır. Ve bu durumda ceza hukuku olmadığında zaten
zayıftan aldığı ile güç kazanan kişiye sadece tazminat cezası uygulamak ortadaki
haksızlığa son vermeyeceği gibi aksine bu haksızlığı daha çok derinleştirecektir.

Modern ceza hukuku her ne kadar hukuki menfaatlerin korunması prensini


üzerine kurulmuş olsa da bununla birlikte Ultima Ratio yani Son Çare İlkesi de
mevcuttur. Yani ceza hukukunun devreye girmesi için mevcut haksızlığın başka
herhangi bir suretle karşılanamıyor olması gerekmektedir. Sistemin en son
enstrümanı olarak ceza hukuku kullanılmaktadır. Ancak burada bir parantez
açılmalıdır. Her ne kadar teorikte bu şekilde anlatılıyor olunsa da günümüzde
gerçekten sadece en büyük haksızlıklar ceza hukuku alanına girmektedir demek
tamamıyla doğru olmamaktadır. Bazı suç türleri mevcuttur ki bu suç türleri suç
olarak düzenlenmeseydi ve başka bir hukuk alanı kapsamına girseydi şeklinde
düşüncelere sebep olabilmektedir.

Ceza hukuku sisteminin işleyişi hantaldır. Kişinin bir ceza hukuku yaptırımına
bağlı tutulabilmesi için hakkında suç soruşturması yürütülür, iddianame hazırlanır
yani belli bir süreç vardır. Bütün bu süreç bir masraf, bir külfettir. Bugün bu
nedenle ceza hukuku sisteminin en son olarak gerçekten gerektiği noktada
devreye girmesi gerekir ama bir davranışın suç olarak kanunda düzenlenmesinin
tek temel motivasyonu bu durum değildir.

Devlet bazı davranışları suç olarak düzenleyerek aynı zamanda güvenliğin ya da


birtakım başka unsurların korunmasını ceza hukukunun son çare olmasından daha
önemli olduğunu düşünebilir. Ancak yine de ceza hukukunun temel işlevi hukuki
menfaatleri korumaktır. Hukuki menfaat nedir sorusu ise derinleştirilebilir bir
4
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE.1.HAFTA / 2022
sorudur. Hukuki menfaat konusu ile ilgili bazı örnekler vermek gerekirse yaşam
hakkı, vücut bütünlüğü, çocuklar için cinsel dokunulmazlık, yetişkinler içinse cinsel
özgürlük, irade özgürlüğü bunlardan bazılarıdır.

Peki bir sokak köpeğinin öldürülmesi suç mudur?

Hayvanları Koruma Kanunu’nda bugün yeni bir düzenleme vardır. Her ne kadar
sokak köpeği ifadesi geçmese de herhangi birisi ile arasında bir hak sahibi ilişkisi
olmayan bir havyanın öldürülmesi suçtur. Kanun koyucu bazen sosyal
ihtiyaçlardan, toplumun dilediği bir takım yaptırımlardan hareketle bazı
davranışların herhangi bir hukuki menfaat koruyup korumadığına çok da dikkat
etmeksizin bunları suç olarak düzenleyebilir. Ancak teknik ceza hukuku
bakımından ise bunun yapılmaması gerekmektedir. Bazı ülkelerde gelecek
kuşakların sağlıklı yaşam hakkının korunmasına yönelik bazı düzenlemeler de
yapılmıştır.

Peki bir Anayasa Mahkemesi’nin kanun koyucunun iradesini sen bunu suç
olarak düzenlemişsin ama bu davranış hukuki menfaate aykırılık teşkil etmiyor
ya da bu davranış bir suç olarak düzenlenebilecek nitelikte bir suç teşkil
etmiyor şeklinde eleştirdiği Anayasa Mahkemesi kararı gösterilebilir mi?

Kanunları çıkaran Türkiye Büyük Millet Meclisi’dir. Ve Türkiye Büyük Millet


Meclisi ise toplumun ortak kanaatlerini, hislerini, ihtiyaçlarını yansıtmaktadır.
Siyasi olarak sorumlu olan meclisin yapmış olduğu kanuni düzenlemeyi Anayasa
Mahkemesi sen yanlış yapmışsın diyerek iptal edebilir mi? Bu düzenlemenin suç
olarak öngörülmesi hatalıdır ve bu aslında idari hukuk haksızlığı (idare hukuk
haksızlığı örnek olarak verilmiştir.) olarak düzenlenebilirdi bu yüzden de bu
düzenleme iptal edilmektedir diyen bir Anayasa Mahkemesi kararı belli birkaç
karar vardır. (Gönüllülük esası ile isteyen olursa derse bu kararlardan bularak
getirebilir.)

Ceza hukuku en son enstrüman olarak devreye girmelidir. Bu nedenle ceza


hukukunun yaptırımlarını türleri bakımından diğer yaptırımlardan ayıran en önemli
husus bizzat cezanın kendisidir ve ceza hukukunun karakteristik yaptırımı hapis
cezasıdır. Dolayısı ile ceza hukuku farklıdır.

Peki bir haksızlık türü olarak belirtilen suçtan farklı olarak başka haksızlık
türleri yok mudur?

Haksızlık

• Haksız fiil
• Sözleşmeye aykırılık
5
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE.1.HAFTA / 2022
Bu haksızlıklar karşılığında tazminat öngörülen bazı haksızlık türleridir.
Tazminat ise genel olarak özel hukukta karşımıza çıkmaktadır.

• İdari yaptırım gerektiren fiiller

Mesela bir üniversite öğrencisinin sınav esnasında kopya çekmeye teşebbüs


etmesi bir haksızlıktır ve idare hukukunun kapsamındadır. Pandemi döneminde bir
üniversite öğrencisinin bir başkası adına sınav kağıdı doldurup vermesi ise bir
suçtur.

Her suç mutlaka bir haksız fiil ile de iç içedir. Ancak her haksız fiilin bir suç
olduğu söylenememektedir. Yani suç teşkil etmeyen farklı haksız fiil türleri de
mevcuttur.

Bazı haksızlık türleri vardır ki bu haksızlık türleri doğrudan hukukun ilgi alanında
değildir. Ancak topluma hakim olan birtakım anlayışlardan hareketle o fiillere de
haksızlık denmektedir. Mesela soyut yalan söylemek toplumsal olarak zarar
veriyor olsa da suç teşkil etmeyebilir. Ancak somut yalan söylenirse yani
dolandırıcılık yapılır, iftira atılırsa, gerçeğe aykırı belge düzenlenirse bu tarz
yalanlarla ceza hukuku ilgilenebilir ancak yine de hukuk tüm yalanlarla ilgilenmez.
Ama bu davranışların özünde haksızlık yattığı gerçeği değişmez. Bu haksızlıklar
salt bir ahlaka aykırılık ya da o topluma göre örfe aykırılık olarak karşımıza
çıkabilir. Dolayısıyla haksızlık modellemesi yapılırken ceza hukuku alanında hukuki
haksızlık modellerinden bahsedilmektedir. Ancak buna rağmen akla töreye
aykırılık gibi kategorilerdeki haksızlıkların diğer hukuk alanlarında hiç ciddiye
alınmadığı gelmemelidir. Örneğin basiretli tacir anlatılırken ticari örf ve adete
göre bazı şeyleri gerçekleştirmesi gereken kişiden bahsedilecektir. Özellikle özel
hukukta örf adet ve ahlak her zaman karşımıza bir değerlendirme ölçüsü olarak
karşımıza çıkabilir. Örneğin borçlar hukukunda genel hukuka aykırılık bir
sözleşme bakımından geçersizliğini sebebidir.

Ceza hukukunda teorik olarak ahlaka aykırılık modellemesi doğrudan kullanılamaz.


Ceza hukukunda bir şeyin suç teşkil edebilmesi için kanunda düzenlenmiş olması
şarttır.

Ceza hukuku ve ahlak arasında ilişkiden bahsedecek olursak bazılarına göre suç
madem bir haksızlıktır, hem de haksızlıklar arasındaki en ağır haksızlıktır, her
haksızlık da ahlaka aykırılıktır dolayısı ile her suç bünyesinde bir ahlaka aykırılık
teşkil etmektedir. Diğerlerine göre ise ceza hukukundaki bazı suçlar ahlaka
aykırılık teşkil etse de tüm suçların ahlaka aykırı olduğu söylenememektedir.
Özellikle taksirli suçlardan bazılarının ahlakla ilişkili olmadığı söylenmektedir.
Burada ise ceza hukuku ile ahlak arasında doğrudan bir bağlantı kurmak haksızlık
modellemesi bakımından mümkün müdür konusu ise tartışmalıdır. Ancak ceza
6

hukuku günümüzde o kadar teknikleşmiş, o kadar karakteristik bir hal almış ve o


Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE.1.HAFTA / 2022
kadar özel meseleleri de düzenlemeye başlamıştır ki bir iş yerinde belli bir
sayıdan az eleman çalıştırmaya bile haksızlık diyebilmektedir.

Geminin yan tarafına geminin adını yazmamak da bir suçtur, peki bu ahlaka
aykırılık mıdır?

İdeal olan her suçun bir ahlaka aykırılık barındırması olsa bile günümüzde ceza
hukuku düzenlemelerinin hepsinin bünyesinde bir ahlaka aykırılık mevcut olduğu
söylenemez.

Ceza hukukunun güvence fonksiyonundan bahsedilirken buraya kadar anlatılmış


olanları incelediğimizde neden kanunilik ilkesinin var olduğu, belirlilik ilkesinin var
olduğu, neden alelade suç oluşturulmasının yasak olduğu soruları cevaplanabilir.
Çünkü ceza hukukunun yaptırımı oldukça ağırdır. Ceza hukukunun yaptırımı kişinin
özgürlüğünü sınırlayıcı bir yapıya sahiptir.

Modern anayasalarda devlet yapılanmasının en temel görevi kişilerin


şahsiyetlerinin, maddi ve manevi varlıklarının gelişimlerinin serbestçe
sağlanmasıdır.

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası Madde 5

“Devletin temel amaç ve görevleri, Türk milletinin bağımsızlığını ve


bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasi korumak,
kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin
temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle
bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri
kaldırmaya, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli
şartları hazırlamaya çalışmaktır.”

Bu maddedeki son kısım diğer sayılan tüm amaçların nihai hedefidir. Yapılan tüm
hareketler kişinin maddi ve manevi varlığının gelişebilmesi içindir. Yani toplum
korunmaktadır ama toplumu soyut olarak bireylerden bağımsız bir şekilde
korunmamaktadır. Nihai hedef toplumu oluşturan her bir kişinin kendi biricik
şahsi özelliklerini yaşayıp geliştirebilmesidir. Amaç bireyin kendi özgür
seçimlerinin peşinden gidebilmesini sağlamaktır. Bunun sosyolojide modern
karşılığı tanınma evresidir. Yani kişilerin kendi kişilik özelliklerini serbestçe
yaşayabilmeleri ve yansıtabilmeleri temel amaçtır. Bu yapılırken kişilerin bu
gelişme süreçlerini tehdit edecek faktörler de yaptırım altına alınmaktadır ki
amaca ulaşabilmek mümkün olsun. Amaca ulaşırken öncelikle bir yapıyı temsil
etmemiz gerekmektedir ve bu yapıyı tehdit eden davranış modellerine de bir
hukuki sonuç bağlamamız gerekmektedir. Bu yapıyı tehdit eden davranış
modellerine üst başlık olarak haksızlık denmektedir ve haksızlıkların çeşitli
türleri vardır. Yani haksızlık büyük bir küme olarak hayal edilebilir. Bu küme
7
Sayfa

içinde haksız fiiller, suçlar, idari yargı gerektiren haksızlıkları barındırmaktadır.

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE.1.HAFTA / 2022
Bu kümelerin ise kesişmeleri mümkündür yani bir haksız fiilin aynı zamanda bir
suç teşkil etmesi de mümkün olabilmektedir. Ya da bazen karşılığında bir idari
yargı yaptırımı görülmüş bir haksızlığın aynı zamanda suç teşkil ettiği
söylenebilir. Ancak yine de ceza hukuku bu şemada suçlar ile ilgilenmektedir ve
suçlar bu bağlamda en vasıflı haksızlık olarak karşımıza çıkmaktadır. Çünkü suçlar
kişilerin maddi ve manevi bütünlüklerini geliştirme amacına en ağır darbeyi vuran
haksızlıklardır. Örneğin bir kişinin ölümüne sebebiyet verdiğinizde artık bu kişinin
maddi ve manevi bütünlüğünü geliştirmesinden söz etmeniz mümkün değildir.
Vücut bütünlüğüne zarar verildiğinde, irade özgürlüğü ortadan kaldırıldığında, mal
varlığına ve menfaatlere yönelik bir saldırıda bulunulduğunda kişinin maddi ve
manevi bütünlüğünü geliştirme ihtimali ortadan kalkar.

Bu noktada suç teşkil eden davranışlar kanun koyucunun kendi ürettiği


davranışlar değildir. Meşru, demokratik düzene uygun olarak belirlenmiş bir
kanun koyucu halihazırda bahsedilen nihai amacı tehdit eden davranışları suç
olarak düzenlemektedir. Kanun koyucunun zaten ceza hukukuna konu ettiği
haksızlıkların bir çoğu henüz kanunlaştırma hareketlerine konu edilmeden önce
toplumun genelinde bir haksızlık olarak nitelenmesine sebep olacak niteliktedir.
Yani teknik manada demokratik bir toplum düzenine geçilmeden önce de toplumun
olduğu her yerde bazı haksızlıklar toplum tarafından içselleştirilmiştir. Mesela
herkes kasten öldürmenin bir haksızlık olduğu konusunda hemfikirdir. Ya da
cinsel saldırı davranışı halihazırda demokratik olsun olmasın bir toplumda bir
haksızlık olarak içselleştirilmiştir. Bu durum mülkiyet ile ilgili bazı tartışmalar
yaratabilecek olsa da bu toplumun mülkiyet olgusunu tanıyıp tanımaması ile ilgili
bir durumdur. Ancak bugün itibari ile hırsızlık, yağmalama, dolandırıcılık gibi
davranışların haksızlık teşkil etmesi kanun koyucunun o davranışı bir suç olarak
tanımlaması ve karşılığında bir ceza hukuku yaptırımı öngörmesinden daha önceki
bir aşamaya tekabül etmektedir. Ancak bugün mevcut hukuk sisteminde bir suç
olarak tanımlanmış olan tüm suçlar için şu an bu nitelik atfedilemez. Bazı suçlar
vardır ki bu suçlar için kanun koyucu suç olarak düzenlemeden önce toplumun
bunları suç olarak görüp görmediği bir tartışma konusudur. En azından ceza
hukuku dersinde konumuzu oluşturan Türk Ceza Hukuku Sisteminde tanımlanmış
ceza tiplerinin birkaç istisna dışında hemen hemen hepsi halihazırda
kanunlaştırma faaliyetine konu edilmeden önce toplumda haksızlık olarak
içselleştirilmiştir.

Peki kanun koyucunun bir suçu tanımlayarak onu bir yaptırıma bağlaması ne
anlam ifade eder? Örneğin kasten öldürme suçunu TCK madde 81’de
tanımlayarak bir yaptırım öngörmesi ne demektir?

Bu durum ile cezalandırma yetkisinin devlet tarafından kullanılacağı ilan edilmiş


olmaktadır. Yani bir kasten öldürme suçu gerçekleştiğinde bunun yaptırımının
8
Sayfa

toplumu oluşturan diğer bireylerden ziyade bizzat devlet tarafından verileceği

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE.1.HAFTA / 2022
ilan edilmektedir. Bu tespitleri de yargı organı yerine getirir. Ve cezasının ne
olduğu da ilan edilmektedir. Örneğin kasten öldürme suçunun cezası müebbet
hapis cezasıdır. Böylece artık kasten öldürme davranışını gerçekleştiren kişi
müebbet hapis cezası ile karşılaşacağını bilmektedir.

Ceza hukukunun konusunu oluşturan haksızlıklar yani suçlar ceza hukukunun yapısı
bakımından sistemdeki en vasıflı haksızlıklar olmalıdır demekteyiz. Var olan diğer
bazı haksızlıklar ise diğer hukuk dalları tarafından tanımlanmıştır. Bunun dışında
ise birtakım haksızlık türleri vardır ki hukuk düzeni bunları haksızlık olarak
öngörmüş değildir. Örneğin soyut yalan söylemek… Ancak vasıflı yalanlar ise
hukuk düzenimizin konusu alanındadır. Oysa ki borcunu zamanında ödememek ile
ceza hukuku ilgilenmez. Sadece bir sözleşmeye aykırılık olarak borçlar hukukunun
ilgi alanındadır.

Tarif edilmek istenen şey haksızlık kümesinin geniş olduğudur. Suçlar ise bu
kümede en ağır yaptırıma tabi tutulmuş olmasından dolayı en vasıflı alandır.
Haksız fiil, sözleşmeye aykırılık gibi haksızlıkların yaptırımlarının da çok daha
farklı olduğu görülmektedir. İşte ceza hukuku bu niteliği itibarı ile birtakım
güvenceleri de bünyesinde barındırmalıdır çünkü temel hak ve hürriyetlere
yönelik bir kısıtlama getirmektedir.

Suç teşkil eden bir davranışı gerçekleştirmek yasak mıdır? Yasak ise bu
yasaktan ne anlaşılması gerekmektedir?

Bir davranış haksızlık olarak öngörüldüğünde ve bir yaptırıma bağlandığında


sonuç olarak insanların elleri ayakları bağlanmamakta ve insanlar suç işlemekten
aciz bir hale getirilmemektedir. Suç teşkil eden davranışların tanımlanmasına
yönelik kanuni düzenlemelerin bu davranışların birer yasak ve istisnai olaraksa
birer emir normu haline getirilmiş olduğu görülür. Öncesinde denildiği gibi kasten
öldürme fiilinin haksızlık içeriği kanun koyucu tarafından tanımlanması ile ortaya
çıkmamaktadır. Zaten haksızlık olduğu için norm haline getirilmiş kanunla ilan
edilmiştir. Bu noktada her bir suç tanımı bünyesinde bir yasak ya da istisnai
durumlarda bir emir barındırmaktadır. Örneğin bir insanı kasten öldüren kişi
müebbet hapis cezası ile cezalandırılır normu ceza hukuku dalında, toplumsal
alanda geçerli olan bir insanı öldürme yasağının kanunlaşmış halidir. Ancak
davranışın suç olarak tanımlanması ve toplumda yasaklanmış olması sadece bu
davranışı gerçekleştirenin cezalandırılacağı anlamına gelmektedir. Yoksa kişinin
iradesi ortadan kalkmamakta, eli kolu bağlanmamaktadır. Kişi her halükarda yine
birini öldürüp öldürmeme konusunda karar alma özgürlüğüne sahiptir. Öldürürse
sonuç kanunda ilan edilmiştir.

Ceza kanunlarında toplumun zaten haksızlık olarak gördüğü suç tanımlarına yer
verildiğinde toplumda zaten suç olarak içselleştirilmiş şeyler kanunlaştırılmış
9
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE.1.HAFTA / 2022
olur. Bir davranış normu sadece kanunlaşmış olur. Bu davranış normları çoğunlukla
kişiye bi yasak şeklinde hitap eder. Bu davranış normlarını bazı yazarlar musevilik
dininde bulunan 10 emire kadar götürebilmektedirler. Gerçekten bugün
bakıldığında da o gün 10 emirde yer alan normların hepsi günümüz modern
hukukunda bir suç teşkil etmektedir. Örneğin başkasının malını çalma, başkasını
öldürme… Davranış normlarının kaynağının ne olduğu hususunda tartışmayı
sonlandırma imkanı yoktur. Bu konu üzerinde konuşan her kişi kendi dünya
görüşünü yansıtmaktadır. Kimine göre davranış normlarının kaynağı akıldır.
Kimisine göre bu davranış normlarının kaynağı sezgidir. Yani her ne kadar insanlar
akıl edebiliyor olsalar da bunu rasyonel bir düzleme oturtmadan sezgi sureti ile
davranış normlarına ulaşırlar ve bu yetenek toplumsal yaşamı sürdüren insana
özgüdür. Kimisine göre davranış normunun kaynağı ise ilahidir. Bizzat tanrının
iradesini cüzi de olsa yansıtan insanın davranışı bu ilahi kaynaktan gelmektedir.
Bu nedenle davranış normunun kaynağının tespit edilebilmesi için elimizde tek bir
unsur yoktur. Ancak sözün özünde bu davranış normları ceza kanunlarında
mevcuttur ve yasaklara dair birçok hüküm vardır. Bir insanı kasten öldüren kişi
müebbet hapis cezası ile cezalandırılır şeklindeki ceza hukuku kuralını bir insanı
öldürme normunun bir yansıması olarak görürüz. Bazen de bir şeyi yapmamaktansa
bir şeyin yapılması gerekir. Emir niteliğindeki davranış normları bir şeyin
yapılmasını isteyebilir. Mesela toplumsal dayanışmanın esas olduğu bir sistemde
kanun koyucu yardım ve bildirim yükümlülüğünü yerine getir diyebilir.

Türk Ceza Kanunu Madde 98

“Yaşı, hastalığı veya yaralanması dolayısıyla ya da başka herhangi bir


nedenle kendini idare edemeyecek durumda olan kimseye hal ve
koşulların elverdiği ölçüde yardım etmeyen ya da durumu derhal ilgili
makamlara bildirmeyen kişi, bir yıla kadar hapis veya adli para cezası
ile cezalandırılır.

Yardım veya bildirim yükümlülüğünün yerine getirilmemesi dolayısıyla


kişinin ölmesi durumunda, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasına
hükmolunur.”

Durumun koşullarına göre kendisini idare edemeyecek bir kişi ile


karşılaşıldığında buna bir ceza öngörülebilir. Örneğin boş bir sokakta bir kişinin
motor kazası yaptığını gördüğünde yolunuza olduğu gibi devam edemezsiniz.
Sisteme göre bunu bildirim yükümlülüğünüz vardır. Böyle bir durumda yardım ya
da bildirimde bulunulmaması ise bir suçtur. Bu da bir emir normunun ceza hukuku
kuralı haline getirilmesine örnek verilebilir. Çoğunlukla ceza hukuku kurallarının
bünyesinde bulunan davranış normu bir şeyleri yapmamaktır. Ama bu
değişebilecek bir durumdur yani istisnalar mevcuttur.
10
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE.1.HAFTA / 2022
Bugün çok istisnai bazı kanunlar hariç her kanunda o kanunun düzenlendiği alana
ilişkin suç tipleri mevcuttur. Sayısız nitelikte suç tipi mevcuttur. Her gün yeni
kanunlaştırmalar ile yeni suç tipleri meydana gelmektedir.

Ceza hukuku normatif bir bilim dalı olarak hukukun bir dalıdır. Peki ceza
hukukunun normatifliği ne demektir?

Hukuki düzenlemelere ilişkin bir normatiflikten bahsedilmektedir. Yani elimizde


bir kanun vardır ve bu kanunda yer alan düzenlemeler, normlar bir kurallar
silsilesidir. Bu noktada ise davranış normlarından farklılığının ifade edilebilmesi
için ceza hukukundan bahsetmek gerekmektedir. Normatif bir alandır ve bir
hukuk dalıdır. Hukuk ise normatif sosyal bilim alanı oluşturur. Bu nedenle bu
dersteki konu ceza hukuku alanındaki düzenlemeler ve bunların temeli, varlık
gerekçesidir. Bir bilim dalı olarak ceza hukuku elbette diğer bilim dalları ile
doğrudan bir ilişki içerisindedir. Ceza hukukunun doğrudan araştırma irtibatı olan
ilk hukuk dalı anayasa hukukudur. Çünkü anayasa hukuku niteliği itibarı ile kişilerin
temel hak ve hürriyetlerinin sınırlandırılması rejimini ortaya koyan bir hukuk
dalıdır. Anayasanın 13. maddesi ve devamında temel hak ve hürriyetleri
sınırlandırma rejimi görülebilmektedir.

Ceza hukuku temel hak ve hürriyetleri sınırlandırır şeklindeki bir önerme ise
nasıl anlaşılmalıdır?

Kişinin eli ayağı zincirlenmemekte sadece o kişiye bir davranışı yapmaması


söylenmektedir. Ceza hukuku ise ancak bir suç teşkil ettiği iddia edilen bir
davranışla karşılaşılması durumunda devreye girecektir. Ceza hukukunun temel
hak ve hürriyetlere temas eden bir kısmı vardır ancak bu kısım suç olan kısımdan
ziyade yaptırım kısmı ile alakalıdır. Örneğin suçun yaptırımı olarak bir kişi kasten
öldürüldüğünde, kasten öldürme fiilini gerçekleştiren kişi tabi ki özgürlüğünden
mahrum bırakılacaktır.

Anayasa hukuku ile ceza hukuku arasındaki diğer temel irtibat ise;

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası Madde 38

“Kimse, işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir


fiilden dolayı cezalandırılamaz; kimseye suçu işlediği zaman kanunda o
suç için konulmuş olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez.

Suç ve ceza zamanaşımı ile ceza mahkumiyetinin sonuçları konusunda


da yukarıdaki fıkra uygulanır.

Ceza ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur.

Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz.


11
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE.1.HAFTA / 2022
Hiçkimse kendisini ve kanunda gösterilen yakınlarını suçlayan bir
beyanda bulunmaya veya bu yolda delil göstermeye zorlanamaz.

Kanuna aykırı olarak elde edilmiş bulgular, delil olarak kabul edilemez.

Ceza sorumluluğu şahsidir.

Hiç kimse, yalnızca sözleşmeden doğan bir yükümlülüğü yerine


getirmemesinden dolayı özgürlüğünden alıkonulamaz.

Ölüm cezası ve genel müsadere cezası verilemez.

İdare, kişi hürriyetinin kısıtlanması sonucunu doğuran bir müeyyide


uygulayamaz. Silahlı Kuvvetlerin iç düzeni bakımından bu hükme kanunla
istisnalar getirilebilir.

Uluslararası Ceza Divanına taraf olmanın gerektirdiği yükümlülükler


hariç olmak üzere vatandaş, suç sebebiyle yabancı bir ülkeye
verilemez.”

Bu maddede ceza hukukunun bazı anayasal temelleri mevcuttur. Ancak ceza


hukukunun tüm anayasal temelleri bu maddede mevcut değildir. Mesela ceza
hukukunun en temel ilkelerinden biri kusurdur. Yani suç işleyen kişinin
cezalandırılması için kişinin sadece suç teşkil eden bir eylemi gerçekleştirmiş
olması yeterli değildir. Aynı zamanda kusurlu olması gerekmektedir. Bu ilke ise
anayasanın 2. maddesindeki hukuk devleti ilkesinden çıkartılabilmektedir. Bazı
ceza hukuku prensipleri ise bizzat anayasanın 38. maddesinden çıkartılmaktadır.

Peki maddi hukuk, şekli hukuk ne demektir?

Şu an mevcut olarak anlatılan ceza hukuku dersinin konusu maddi ceza


hukukudur. Maddi kelimesi bu noktada içerik, esas olarak algılanmalıdır. Buradaki
maddi finansal yön ile bağdaştırılmamalıdır. Hukuken maddi hukuk içerik anlamına
gelmektedir. Bu derste haksızlık teşkil eden davranışlar nelerdir, suç teşkil eden
haksızlıkların esasları nelerdir, bir suçun oluşabilmesi için hangi unsurların
gerçekleşmesi gerekir, suç işlediği tespit edilen birinin cezalandırılabilmesi için
mevcut olan kusurun muhtevası nedir, yaptırımların türleri, şartları nelerdir gibi
içerikle ilgili konular anlatılmaktadır. Bu tespitlerde bulunurken ise belli bir
prosedür, bir şekil takip edilmektedir ve bu prosedür işe şekli hukuk manasına
gelmektedir. Bunların detayları ise usul derslerinde anlatılmaktadır. İdari
yargılama da belli bir usul çerçevesinde yürütülmektedir. Ceza hukuku ile ceza
muhakemesi arasındaki ilişkinin bu noktada ortaya konması gerekmektedir.

Suç soruşturması -> Yeterli suç şüphesi + muhakeme engelinin bulunmaması=


iddianame -> Kovuşturma Aşaması -> Hüküm ve bunun kanun yoluna tabi
12

tutulması -> Hükmün kesinleşmesi


Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE.1.HAFTA / 2022
Suç işlenildiği iddiası ile karşılaşıldığında suç soruşturması yapmakla yetkili bazı
merciler vardır; Cumhuriyet Savcılıkları, Kolluk Makamları. Bazen bir suç işlendiği
iddiasına ilişkin bir bilgi Cumhuriyet Savcılıkları ya da farklı birtakım merciler
tarafından öğrenilmiş olabilir. Mesela valiliğe ya da kaymakamlığa ihbarda
bulunulabilmek gibi. Bugün internet üzerinden Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezi
üzerinden birçok ihbarda bulunulmaktadır. Bu ihbarların Cumhuriyet Savcılığına
yönlendirilmesi ile suç soruşturması başlar. Soruşturma başladıktan sonra ceza
muhakemesi kanununa göre savcının en temel görevi suça ilişkin her türlü delili
toplamak ve etkin bir soruşturma yapmaktır. Bu sırada ise Ceza Muhakemesi
Kanunu’nda var olan enstrümanların kullanılması gerekir. Suç soruşturması
sürecinde ise olanların aydınlığa kavuşturulması gerekmektedir. Günün sonunda
yeterli suç şüphesine varılırsa ve muhakeme engelinin bulunmadığı bir durum
mevcutsa bu aşamada iddianame düzenlenmelidir. Bu iddianame ilgili makamlar
tarafından kabul edildiğinde kovuşturma aşaması başlamaktadır. Kovuşturmada
yine birçok usulü düzenleme mevcuttur. En sonunda ise duruşma evresinin
sonunda bir hüküm verilmesi gerekmektedir. Bu hüküm aşamasından sonra ise
kanun yoluna tabi tutulma vardır ancak tüm bu süreçte bütün ceza muhakemesi
işlemleri belirli bir usule tabidir. Örneğin sanığın müdafisi kanun yoluna
başvurmak istiyorsa bunu belli bir süre içinde yapması gerekmektedir. Ancak bir
prosedürel hukuk dalı olan Ceza Muhakemesi Hukuku belli şartlara tabidir. Ceza
hukukçuları ile ceza muhakemesi hukukçuları aslında aynı kişilerdir. Ama dünya
geneline baktığımızda bazı ceza hukukçularının çalışmalarının maddi ceza hukuku
alanında yoğunlaştığını görebilmek mümkündür. Bazı ceza hukukçularının ise ceza
muhakemesi alanında yoğunlaştığını görmek mümkündür. Almanya’da ise ceza
hukuku olmadan sürecin işlemesinin anlamsız olduğu ya da süreç olmadan ceza
hukukunun anlam ifade etmeyeceği ile ilgili bir tartışma mevcuttur.

Ceza hukuku ile ceza muhakemesi hukuku arasındaki ilişkiyi ortaya koymaya
çalıştığımız durumlarla bazen karşılaşmamız mümkün olabilmektedir. Kişi işlemiş
olduğu bir suç ile ilgili olarak yargılanmış ve 8 yıl 4 ay hapis cezasına mahkum
edilmiş olabilir. Bu aşama itibarı ile de yeni bir askıda süreçten
bahsedilebilmektedir. Bu süreç cezanın infazı sürecidir ve bu infazına ilişkin
birtakım hukuki işlemlerin yapıldığı görülmektedir. İşte infaz hukuku bu aşamada
devreye girmektedir. İnfaz hukuku halihazırda var olan hükmün hangi şartlarda,
hangi sürece bağlı olarak ilerleyeceğini düzenleyen bir hukuk dalıdır. İnfaz
hukuku da ceza hukuku ile doğrudan bağlantılıdır çünkü ceza hukukunun
düzenlemeleri infaz hukuku vasıtasıyla hayata geçirilir. Bir görüşe göre aslında
bağımsız bir infaz hukukundan bahsetmek mümkün değildir. İnfaz hukuku aslında
ceza hukukunun içindeki yaptırım teorisinin uygulamasıdır. Bakıldığı zaman hapis
cezasının infazı sürecindeki bir uygulama için hangi koşulların gerçekleşmesi
13

gerektiği sorununu yaptırım teorisi ile de ortaya koyabilirsiniz. Ama bir


Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE.1.HAFTA / 2022
hükümlünün hangi hallerde izinli sayılacağı, bir hükümlünün bir ceza infaz
kurumundan bir diğerine nakledilebilmişti için gereken şartların neler olduğu, bir
hükümlünün ceza infaz kurumunda hükümlü sıfatı ile bulunurken bir işte
çalışmasının mümkün olup olmadığı sorularının cevapları infaz hukuku ile alakalıdır.
Yani infaz hukuku yaptırım teorisi ile oldukça alakalı olsa da yaptırım teorisinden
ibaret değildir.

Ceza hukuku aynı zamanda medeni hukukla da ilgili olabilir. Örneğin bir
başkasının taşınır malından bahsederek taşınır mal medeni hukukla ilgili bir
kavramdır. Çünkü taşınır mal kavramını netleştirebilmek için medeni kanuna
ihtiyaç duyulur. Taşınır mal dediğinde ortaya da birçok unsur çıkmaktadır. Bir
kişinin taşınır malını zilyetliğinin hilafına yararlanmak üzerine almak dendiğinde
de karşımıza zilyetlik şeklinde ikinci bir kavram çıkmaktadır. Zilyetlik de aynı
şekilde açıklanması için medeni kanuna ihtiyaç duyulan bir kavramdır. Birtakım
kavramlar medeni hukuk, eşya hukuku ve diğer hukuk dalları kapsamında
açıklanabilmektedir.

Daha ana rahminde olan bir ceninin ölümüne bilerek sebebiyet veren kişi kasten
öldürme suçunun faili midir değil midir gibi sorular için ya da bir kişinin tam
olarak ne zaman ölmüş varsayıldığı durumlar gibi durumların belirlenebilmesi
içinse tıp biliminin verilerine ihtiyaç vardır. Yani ceza hukukunun doğrudan hukuk
dallarıyla bir bağlantısı olmasının yanı sıra ceza hukukunun tıp bilimi ile de dolaylı
da olsa bağlantısı vardır.

Ceza hukukunun tüm sayılanlar dışında kriminoloji ile de bağı vardır. Kriminoloji
diğer anlamı ile suç bilimidir. Ceza hukukunda da suç teşkil eden davranışlar ele
alınmaktadır. Bu nedenle ilk bakışta da ceza hukuku ile kriminoloji arasında çok
sıkı bir ilişki olduğu düşüncesine kapılmak mümkündür. Bu düşünce her ne kadar
belli bir oranda doğru olsa da araştırma yöntemleri ve kendilerine konu ettikleri
meseleler bakımından bu iki alan tamamen farklıdır. Ceza hukuku bir hukuk dalıdır
ve normatif bir hukuk dalıdır. Kriminoloji ise deneysel ve gözlem esaslı bir
disiplindir. Suç neden işlenir sorusu kriminolojide çok temel bir sorudur. Yani
kriminolojinin temelde ele aldığı ilk konu suçlunun suç işlemesine sebep olan
etkenlerin neler olduğudur. Bu etkenler fiziksel midir sorusu sorulmuş ve
kriminolojide kişilerin fiziksel özellikleri incelenerek klasik bir suçlu tiplemesi
ortaya konulmaya çalışılmıştır. Bazı nörologlar ise beyin yapısını inceleyerek
bunun üzerinden beyin yapısına göre insanların suç işlemeye ne kadar yatkın
olduklarını anlamaya çalışmışlardır. Bugünkü bilimsel araştırma süreci itibari ile
de daha kompleks bir şekilde ortaya koymaya çalışmışlardır. Bazı kişiler ise
insanın suç işleme sebeplerini tamamen psikolojik sebeplerle açıklamaya da
çalışmışlardır. Kişinin suç işlemesini açıklamaya çalışırken bunu sosyal sebeplere
14

bağlayanlar da olmuştur. Yani kişinin aile yapısı, arkadaşları gibi çevresel


Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE.1.HAFTA / 2022
etkenlerin kişi üzerinde etkili olduğu da söylenmiştir. En son ise tüm bu
sayılanların değişik oranlarda kişinin suç işlemesinde etkili olduğu söylenmiştir.
Ancak ne denmiş olursa olsun tüm bu açıklamaların temelinde kişinin suçu neden
işlediği sorusu vardır. Oysa ki ceza hukuku kişinin suçu neden işlediği ile ancak
tali olarak ilgilenmektedir. Kişinin neden işlediği sorusunun cevabı ceza hukukunda
ancak bazı durumlarda hafifletici sebep olmak gibi görevler görebilmektedir.
Ayrıca kriminoloji araştırma yöntemi olarak anket yapmayı ve diğer birtakım
deneysel yöntemleri kullanmaktadır. Suçlularla görüşmekte ve işledikleri suçlarla
bağlantı kurmaya çalışmaktadır. Kriminoloji adından da belli olduğu üzere suç ve
suçlu kavramları üzerinden ortaya çıkmıştır. Ayrıca zamanında kriminolojinin bir
alt dalı olarak ortaya çıkan ancak zamanla ayrı bir varlık alanı kazanan viktimoloji
de mağdurla ilgilenmektedir. Yani kısaca özetleyecek olursak kriminoloji ve ceza
hukuku her ne kadar çok benzeseler de bu iki alanın birbirinden ayrılması gerekir.
Bunun dışında adli bilimler de aynı durumdadır ve ölüm sebebi nedir gibi sorunları
ele alır. Kişiyi kimin öldürdüğü gibi sorular da adli bilimlerin ilgi alanındadır. Adli
bilimler delil konusu ile ilgili olarak başvurulan ve geniş anlamda ceza muhakemesi
hukuku ile doğrudan bağlantısı olan bir alandır. Adli bilimler kriminoloji ile
karıştırılmamalıdır. Çünkü adli bilimler ispata yönelik birer yardımcıdır. Bu
genişletilebilmektedir. Ceza hukuku ile idare hukuku da bağlantısı olan dalardır.
Birçok suç tipinde idareden izin alınmaksızın bazı fiillerin gerçekleştirilmiş olması
söz konusu olabilmektedir. Ya da bir kamu görevlisinin yetkisini kötüye kullanması
da bu duruma örnek gösterilebilmektedir.

Ceza hukuku ile diğer hukuk dallarının ve hatta hukuk dışındaki birçok disiplinin
sıkı bir ilişkisi olduğu açık bir şekilde görülebilmektedir.

Ceza Hukukunun Güvence Fonksiyonu

Ceza hukuku alanında kanunilik ilkesinden bahsedilmektedir. Yani bir suç ve


karşılığında uygulanacak yaptırımdan bahsettiğimizde bunların kesinlikle kanunla
düzenlenmiş olması gerekmektedir. Ayrıca bu kanunilik ilkesi ile beraber idarenin
de düzenleyici işlemleri suç ihtisas etmesi engellenmeye çalışılmaktadır. İdarenin
düzenleyici işlemleri ise en basit tanımı ile yönetmelikler, genelgeler gibi
belgeleri karşılamaktadır. Cumhurbaşkanlığı kararnameleri de idarenin
düzenleyici işlemleri arasındadır.

Peki Cumhurbaşkanlığı kararnameleri ile herhangi bir suç ihtisas edilebilir


mi? Olağanüstü Hal Cumhurbaşkanlığı kararnameleri ile suç ihtisas
edilebilmesi mümkün müdür?

Cumhurbaşkanlığı kararnamesi sistemimize girmeden önce bu müesseseye karşılık


olarak Kanun Hükmünde Kararnameler mevcuttu. Türk hukuk sisteminde
15

anayasada olağanüstü hal kararnameleri ile olağanüstü halin ilan edilebilme


Sayfa

koşulları ile bağlantılı olarak birtakım suçların ihtisas edilebileceği kabul

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE.1.HAFTA / 2022
edilmişti. Olağan dönem kararnameleri bakımından bir suç ihtisası mümkün
değildi. Ama bu rejim terk edilmiştir. Başkanlık sistemi ile beraber artık
olağanüstü hal Cumhurbaşkanlığı kararnameleri ile dahi suç ihtisas etmek mümkün
değildir.

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası Madde 104

“…

Cumhurbaşkanı, yürütme yetkisine ilişkin konularda Cumhurbaşkanlığı


kararnamesi çıkarabilir. Anayasanın ikinci kısmının birinci ve ikinci
bölümlerinde yer alan temel haklar, kişi hakları ve ödevleriyle dördüncü
bölümde yer alan siyasi haklar ve ödevler Cumhurbaşkanlığı
kararnamesiyle düzenlenemez. Anayasada münhasıran kanunla
düzenlenmesi öngörülen konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi
çıkarılamaz. Kanunda açıkça düzenlenen konularda Cumhurbaşkanlığı
kararnamesi çıkarılamaz. Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile kanunlarda
farklı hükümler bulunması halinde, kanun hükümleri uygulanır. Türkiye
Büyük Millet Meclisinin aynı konuda kanun çıkarması durumunda,
Cumhurbaşkanlığı kararnamesi hükümsüz hale gelir.

…”

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası Madde 119

“Cumhurbaşkanı; savaş, savaşı gerektirecek bir durumun


başgöstermesi, seferberlik, ayaklanma, vatan veya Cumhuriyete karşı
kuvvetli ve eylemli bir kalkışma, ülkenin ve milletin bölünmezliğini içten
veya dıştan tehlikeye düşüren şiddet hareketlerinin yaygınlaşması,
anayasal düzeni veya temel hak ve hürriyetleri ortadan kaldırmaya
yönelik yaygın şiddet hareketlerinin ortaya çıkması, şiddet olayları
nedeniyle kamu düzeninin ciddî şekilde bozulması, tabiî afet veya
tehlikeli salgın hastalık ya da ağır ekonomik bunalımın ortaya çıkması
hallerinde yurdun tamamında veya bir bölgesinde, süresi altı ayı
geçmemek üzere olağanüstü hal ilan edebilir.

Olağanüstü hal ilanı kararı, verildiği gün Resmî Gazetede yayımlanır ve


aynı gün Türkiye Büyük Millet Meclisinin onayına sunulur.

Türkiye Büyük Millet Meclisi tatilde ise derhal toplantıya çağırılır;


Meclis gerekli gördüğü takdirde olağanüstü halin süresini kısaltabilir,
uzatabilir veya olağanüstü hali kaldırabilir.

Cumhurbaşkanının talebiyle Türkiye Büyük Millet Meclisi her defasında


16

dört ayı geçmemek üzere süreyi uzatabilir. Savaş hallerinde bu dört


Sayfa

aylık süre aranmaz.

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE.1.HAFTA / 2022
Olağanüstü hallerde vatandaşlar için getirilecek para, mal ve çalışma
yükümlülükleri ile 15 inci maddedeki ilkeler doğrultusunda temel hak ve
hürriyetlerin nasıl sınırlanacağı veya geçici olarak durdurulacağı, hangi
hükümlerin uygulanacağı ve işlemlerin nasıl yürütüleceği kanunla
düzenlenir.

Olağanüstü hallerde Cumhurbaşkanı, olağanüstü halin gerekli kıldığı


konularda, 104 üncü maddenin onyedinci fıkrasının ikinci cümlesinde
belirtilen sınırlamalara tabi olmaksızın Cumhurbaşkanlığı kararnamesi
çıkarabilir. Kanun hükmündeki bu kararnameler Resmî Gazetede
yayımlanır, aynı gün Meclis onayına sunulur.

Savaş ve mücbir sebeplerle Türkiye Büyük Millet Meclisinin


toplanamaması hâli hariç olmak üzere; olağanüstü hal sırasında çıkarılan
Cumhurbaşkanlığı kararnameleri üç ay içinde Türkiye Büyük Millet
Meclisinde görüşülür ve karara bağlanır. Aksi halde olağanüstü hallerde
çıkarılan Cumhurbaşkanlığı kararnamesi kendiliğinden yürürlükten
kalkar.”

(Mevcut anayasa hükümleri konu ile bağlantılı olduğundan hoca tarafından


okunması söylenen anayasa hükümleridir.)

Suç ve cezaların kanunla düzenlenmesi yani kanunilik ilkesi güvence fonksiyonu


açısından yeterli değildir. Aynı zamanda belirlilik söz konusu olmalıdır.
Cezalandırmanın alanı ve orada kullanılan kavramların ortaya konulabilmesi için
her şeyin belirli olması gerekmektedir. Neyin suç olduğu neyin suç olmadığı
kanunun içeriğinden anlaşılamıyor ise bu da ceza hukukunun güvence fonksiyonunu
olumsuz etkilemektedir. Ayrıca ceza hukuku günün sonunda kişiyi sistemin en ağır
yaptırımlarına tabi tutmaktadır. Bu nedenle de kişinin bu sonuçlara maruz
kalmasını sağlayacak durumların net bir şekilde açıklanması gerekmektedir.

Suç ve cezaların kanunla açık ve net bir şekilde düzenlenmesi gerektiğinden ceza
hukukunda kıyas yasağı da mevcuttur. Bu nedenle kıyas yaparak kanunda doğrudan
düzenlenmeyen bir suç ihtisas etmek mümkün değildir.

Kıyas denilirken tam olarak ne kastedilmektedir?


Hukuk kuralının yorumlanmasının yasak olduğu hiçbir hukuk dalı yoktur. En
basitinden kuralın içeriğinin net bir şekilde ortaya konulabilmesi için bile hukuk
kuralının yorumlanması gerekmektedir. Kıyas ise yorum arasındaki farkın önemi
burada ortaya çıkmaktadır.

Ceza kanununun geçmişe yürümesi de yasak olan durumlardan bir tanesidir.


Örneğin bir kişi bir davranışı gerçekleştiğinde bu suç olarak düzenlenmemiş
17

olabilir. Ancak belirli bir süre sonra çıkan kanunla bir davranışın suç olarak
Sayfa

düzenlenmesi durumu değiştirmemelidir. Ancak bir de bu durumun tersi vardır.

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE.1.HAFTA / 2022
Yani bugün suç olan bir davranış belirli bir süre sonra artık suç teşkil etmeyebilir.
Ve suç olduğu dönemde bu davranışı gerçekleştirdiği için ceza alan bir insan suç
indirime uğradığında ya da mevcut davranış suç olmaktan tamamen çıktığında bu
durumda ortada lehe bir düzenleme olduğu için bundan faydalanabilmektedir.

Güvence fonksiyonunun temel mantığı unutulmamalıdır. Güvence fonksiyonunun bu


kadar önemli olmasının sebebi ceza hukuku yaptırımlarının niteliği itibarı ile
kişinin hak ve özgürlüklerini büyük oranda sınırlandıran bir daldır. Ceza hukuku
diğer hukuk dalları ile kıyaslandığında da bu nedenle çok daha nitelikli güvence
fonksiyonlarına ihtiyaç duymaktadır.

18
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
4.00 ₺

GAZİ ÜNİVERSİTESİ
GAZİ ÜNİVERSİTESİ
HUKUK FAKÜLTESİ
HUKUK FAKÜLTESİ

SINIF :2-B-ŞUBESİ

DERS -CEZA GENEL-I

İLHAN ÜZÜLMEZ
DÖNEMİ:GÜZ- DÖNEMİ

YIL : 2022 / VİZE-2-HAFTA


ADRES : BAHÇELİEVLER MAHALLESİ 52.SOKAK NO : 2 / A
ANKARA / BEŞEVLER
İletişim : 0541 361 33 19 – 0542 803 37 67
Mail : ozisikcopyy@gmail.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 2. HAFTA / 2022

Suç Teorisi

Suç teorisi kısmında bir suçun oluşabilmesi için gerçekleşmesi gereken unsurların
neler olduğu üzerinde durulur. Yani aslında suçun unsurları ele alınır. Bu bağlamda
her bir suçun tipik bağlamında ele alınacak ve uygulanacak genel bilgi burada
aktarılır. Dolayısı ile suç teorisi ceza hukukunun temelini oluşturur.

Suçun unsurları nelerdir?

• Maddi unsur
• Manevi unsur
• Hukuka aykırılık
• Kusurluluk
• …

Ceza muhakemesi dersi alınırken de ceza muhakemesinin bazı konuları ile ilgili
sağlıklı değerlendirme yapılabilmesi için de yine maddi hukuka ilişkin teorik
bilgilere ihtiyaç duyulmaktadır.

Suç teorisinin ardından aynı zamanda yaptırım teorisi anlatılacaktır. Yani işlenen
ve suç teşkil eden haksızlığa karşı olarak öngörülmüş olan yaptırımlar konusu ele
alınacaktır. Bu durumda ceza hukukunun yaptırımlarının neler olduğu, yaptırımlar
uygulanırken karşılaşılan hususların neler olduğu konuları yaptırım hukukunun
konusunu oluşturur. Yaptırım hukuku aynı zamanda ceza infaz hukuku ile de
ilgilidir. Yaptırım hukuku kısmı ele alınırken zaman zaman ceza infaz hakkındaki
kanunlarla ilgili de açıklamalar yapılır. Çünkü yaptırım kısmı ceza infaz hukuku ile
iç içe geçmiştir. 4. kısmı ise milletlerarası ceza hukuku oluşturur. Milletlerarası
ceza hukukunun son kısımda anlatılmasının sebebi “suç nedir, ceza nedir” gibi
hususlarda tam anlamı ile bilgi sahibi olmayan insanların milletlerarası ceza
hukukunu sağlıklı bir şekilde öğrenmesinin mümkün olmadığı düşüncesidir.

Şu anda mevcut olarak yürürlükte olan kanun 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’dur.
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu 26 Eylül 2004 yılında kabul edilmiş ve 1 Haziran
2005 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Bu kanun ise yürürlüğe girerek 765 sayılı
Türk Ceza Kanunu’nu ilga etmiştir. Eski Türk Ceza Kanunu klasik suç teorisinden
esinlenmiş ve ona göre formüle edilmiş bir kanundur. Oysa ki 5237 sayılı Türk
Ceza Kanunu ise Kıta Avrupa’sında zamanla ortaya çıkmış olan tartışmalar göz
önünde bulundurularak yeni bir anlayışla kaleme alınmıştır. Dolayısı ile eski kanun
ile yeni kanunun felsefesi arasında bir farklılık mevcuttur. Bu farklılık da
otomatik olarak müesseselerin yorumuna etki etmektedir ve suçun yapısının
ise daha farklı bir şekilde ele alınmasını gerektirmektedir. Böyle bir fark
1
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 2. HAFTA / 2022

ortaya çıktığında ise ceza hukuku anlayışı konusunda bir güncelleme gerekmiştir.
Ancak bu güncellemeyi yapmak o kadar basit olmadığından gecikmeler yaşanmış ve
tam bir intibak sağlanamamıştır. Örneğin şu an mevcut kanunu sosyal hareket
teorisine (sosyal hareket teorisi genelde Alman hukuku tesirindedir.) göre izah
edenler de vardır. Bu da doktrinde çeşitli görüş ayrılıklarına sebep olmaktadır. Bu
nedenle ceza hukuku ele alınırken doktrindeki bu görüş ayrılıkları göz önünde
bulundurulmalıdır ve değişime açık olunulmalıdır.

İnsan şahsiyet sahibi bir varlıktır. Şahsiyet sahibi olmak ise akıl edebilme
yeteneğine sahip olmak demektir. Yani insan çevresini gözlemleyebilir,
çevresindeki olaylardan kendisine ders çıkarabilir ve çıkardığı derse göre hal ve
hareketlerini yönlendirebilir. İnsanın şahsiyeti ise içinde yaşadığı toplumun
kurallarına göre şekillenmektedir. Çünkü insan toplumsal bir varlık olarak toplum
içinde yaşar ve gelişir. Bu toplum içinde hakim olan kurallar ise insanı
şekillendirir. Topluma hakim olan kurallar dediğimizde ise karşımıza toplumsal
hayatı düzenleyen kurallar çıkar.

Toplumsal Hayatı Düzenleyen Kurallar

• Din kuralları
• Ahlak kuralları
• Hukuk kuralları
• Örf ve adet kuralları

Toplumsal hayatı düzenleyen bu kuralların ortak amacı toplumsal düzeni


sağlamaktır. Toplumun sürekliliğini sağlayan, kamu düzenini sağlayan kurallar bu
kurallardır ve aynı amaca hizmet ederler. Bu nedenle bu kurallar arasında genelde
çok büyük çelişkiler olmaz. Yani bakıldığında ahlaka aykırı olan büyük ihtimalle
hukuka da aykırıdır. Ancak hukuk ahlaka aykırı olan her durumla ilgilenmez.

Hukuk, toplumsal hayatı düzenleyen kurallar arasında toplum düzenini sağlama


bakımından en etkili olandır. Çünkü hukuki yaptırım diğerlerinden farklı olarak
devlet eli ile desteklenmektedir. Devlet eli ile desteklenen bu yaptırım gücünden
faydalanan hukuk daha etkili bir şekilde toplumsal düzeni sağlayabilmektedir.
Ceza hukuku da hukukun bir parçası olarak bu amaca hizmet etmektedir. Ve hatta
Ceza hukuku en etkili araçtır denilebilir. Çünkü ceza hukukunun yaptırımları diğer
hukuk dallarının yaptırımlarından farklıdır. Diğer hukuk dallarından farklı olarak
ceza hukukunun yaptırımları kişilerin temel hal ve hürriyetlerine müdahale
edebilmektedir. Örneğin hapis cezası kişinin hürriyetini sınırlayabilmektedir.
Davranış normları arasında hukukun yaptırımları kişi üzerinde daha net
2

hissedilebildiği için de toplumsal düzen daha net bir şekilde korunabilmektedir.


Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 2. HAFTA / 2022

Örgütlenmiş bir tüzel kişilik olan devlet, hukuk normlarından hareketle toplumsal
düzeni sağlama konusunda etkin bir rol üstlenmektedir. Devlet, din ve ahlak
alanına müdahale etmezken hukuk kuralları vasıtası ile toplumsal düzeni
sağlamaya çalışır.

Toplumsal yaşamın devamı açısından vazgeçilmez bir öneme sahip olan hukuki
değerler ceza hukuku kuralları ile koruma altına alınırlar ve bu şekilde toplumsal
düzen sağlanmaya çalışılır. Örneğin anayasa, toplumsal düzenin korunması amacı
ile alınması gereken tedbirleri öngörmektedir. Ve bu bağlamda belli değerlere
önem atfetmiştir. Bu değerleri koruyan kurallar ihtisas etmiştir. Bu değerlerin
bir kısmını önemine binaen ceza hukuk normları ile korumayı tercih etmiştir.
Hangi değerlerin ceza hukuku ile korunacağı hususu ise zamanın ruhuna göre
yasama organının eliyle belirlenmektedir. Bu nedenle 30-40 yıl önce önemsiz olan
bir konu günümüzde toplumu etkileyen bir hal aldıysa kanuni olarak düzenlenmeye
ihtiyaç duyulabilir. Bu gelişmelere ise yasama organı anayasal sınırlara tabi
kalmak suretiyle sessiz kalamaz. Bu nedenle de toplumsal düzeni korumak için söz
konusu davranışları suç olarak düzenleyebilir. Yani kısacası kanun koyucu anayasal
sınırlara tabi olmak suretiyle hangi hukuki değerleri ceza hukuku normları ile
koruyacağına karar verebilir. Her bir suçun korumaya aldığı bir hukuki değer
vardır. Temelinde hukuki değer koruması olmayan bir suç tanımı olamaz. Yani
ortada bir suç tanımı varsa o suç tanımı ile mutlaka toplumsal düzeni sağlayan,
toplumun refah ve düzen içerisinde yaşamaya devam etmesine hizmet eden bir
hukuki değer korumaya alınıyor demektir. Bu hukuki değer maddi varlıklardan
ziyade soyut ve manevi değerlerdir. Örneğin kasten öldürmeyi yasaklayan norm
ile yaşam hakkı koruma altına alınmıştır.

Davranış normları emredici olabileceği gibi yasaklayıcı da olabilir. Yasaklayıcı


davranış normu söz konusu olduğunda belli fiillerin işlenmesinin yasak olduğunu
belirten bir düzenleme söz konusudur. Örneğin başkasının malını çalma şeklinde.
Bu yasaklayıcı normdur.

Emredici norm ise kişinin belli bir yönde davranmasını emretmeyi ifade eder.
Emredici norm, emredilen normun yapılmaması sureti ile ihlal edilebilir.

Davranış normu ancak insanın bir davranışı sonucu ihlal edilebilir. Emredici bir
norm söz konusu olduğunda bu davranışın yapılmaması yani emredici normun ihlal
edilmesi suçken yasaklayıcı bir norm söz konusu olduğunda bu davranışı
gerçekleştirmek suçtur.

Kişilerin mağdur olduğu bir durum mevcut olduğunda bu ortada bir haksızlığın
3

olduğu anlamına gelmektedir. Bir ceza hukuku normu ihlal edildiğinde ortaya bir
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 2. HAFTA / 2022

haksızlık çeşidi olarak suç çıkar. İhlal edilen bir özel hukuk normu ise özel hukuk
kapsamındaki bir haksızlıktan bahsedilebilir. Örneğin sözleşmeye aykırılık gibi…
Buradan çıkarılması gereken ise her suç bir haksızlıkken, her haksızlığın bir
suç olmadığıdır.

Kişi muhatabı olduğu davranış normlarına uygun davrandığında toplumun uyumlu


bir ferdi haline gelir. Bu nedenle de hukuk kuralları ile ilgili duruş da buna göre
tanzim edilmelidir. Kişi muhattap olduğu davranış normlarına aykırı davranır ise
bu durumda, ki burada davranış normu ile kastedilen daha ziyade hukuk
kurallarıdır, bir haksızlık gerçekleştirmiş olur ve bundan sorumlu tutulur. Ve
böyle bir durumda kişi öncelikle kamu düzenini bozduğu için kamuya karşı
sorumludur. Ayrıca bu haksızlık aynı zamanda belli bir kişiye karşı işlenmiş
olduğundan dolayı haksızlığı gerçekleştiren kişi bu kişiye karşı da sorumludur.

Kamu sorumluluğu konusunda karşımıza idare hukuku sorumluluğu ve ceza hukuku


sorumluluğu çıkar. Ceza hukuku sorumluluğu işlenmiş olan ve suç teşkil eden
haksızlığın karşılığı olarak ceza yaptırımı ya da güvenlik tedbiri şeklinde bir
yaptırımla tezahür eder. İdare hukukunda ise daha farklı bir uygulama söz
konusudur. Özel hukuk sorumluluğu ise tazminat sorumluluğu ya da aynen ifa
sorumluluğu şeklinde söz konusu olabilir. Ancak sorumluluk her türlü haksızlık
durumunda bir şekilde söz konusudur.

Sosyal kontrolü sağlamaktaki en önemli enstrümanların başında ceza hukuku


gelmektedir. Ceza hukuku suç işleyen kişiye karşı bir yaptırım uygulanmasını
öngörerek kişinin hak ve özgürlüklerini sınırlayabilmektedir. Ancak aynı zamanda
ceza hukukunun temel hak ve özgürlükleri korumak gibi bir fonksiyonu da vardır.

Türk Ceza Kanunu Madde 1

“Ceza Kanununun amacı; kişi hak ve özgürlüklerini, kamu düzen ve


güvenliğini, hukuk devletini, kamu sağlığını ve çevreyi, toplum barışını
korumak, suç işlenmesini önlemektir. Kanunda, bu aracın
gerçekleştirilmesi için, ceza sorumluluğunun temel esasları ile suçlar,
ceza ve güvenlik tedbirlerinin türleri düzenlenmiştir.”

Türk Ceza Kanunu’nun 1. maddesine de bakıldığında burada kanunun amacına


yönelik bir takım belirlemeler vardır. Bu belirlemelerden bir tanesi ise “suç
işlenmesinin önlenmesi” dir.

Peki bu önerme nasıl anlaşılmalıdır? Ceza kanunu vasıtası ile suç işlenmesinin
önlenmesi nasıl mümkün olabilir?
4
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 2. HAFTA / 2022

Bu durumda suç işleyen kişinin cezalandırılması söz konusudur. Suç işleyen kişinin
cezalandırılması da gerçekten toplumun nezdinde adalet duygusunu uyandırarak
bir caydırıcılık sağlayabiliyor ise yani toplumda suç işleyen kişinin cezasını
bulacağı anlayışı yerleşmiş ise toplumu oluşturan diğer kişiler de suç işlemekten
imtina edecektir. Ancak bu sadece bir modellemedir. Gerçekten suç işlemek
isteyen biri aktüel olarak ceza kanununa bakar mı sorunsalı ise apayrı bir
tartışma konusudur.

Ceza kanununun bu kontrol mekanizması hayata geçirilirken yaptırımların olması,


güvenlik tedbirleri gibi sonuçları olan tek hukuk dalı ceza hukuku değildir. Şekli
hukuk olarak nitelendirilebilecek hukuk dallarında bile bazı yaptırım
mekanizmaları mevcuttur. Ancak ceza hukukuna konu olan haksızlığın yani suçun
niteliği gereği sistemdeki en vasıflı haksızlık olduğu belirtilmiştir.

Ceza Hukukunun Kaynakları

• Anayasa
Anayasada ceza hukukuna ilişkin birçok hüküm mevcuttur. Örnek olarak
çok da gündemde olmayan ancak Kıta Avrupası’ndaki bazı ülkelerde ceza
hukuku bahsinde tamamen merkezde olan bir tartışmadan bahsedilebilir.
Anayasa yönelimlerinde son 20-25 senedir bir ceza hukuku anlayışı vardır.
Mesela hayvanların korunmasının ceza hukuku eli ile gerçekleştirilmesi
hukuki menfaat ihlali anlayışı ile ele alındığında bu durum çok da net
açıklanamaz. Bir sokak hayvanının soyut olarak ceza hukukunun hukuki
menfaat ihlalini esas alan sistemi ile ya da yaşamın ceza hukuku sistemi ile
korunmasını anlatmakta güçlük yaşanabilmektedir. Ya da gelecek nesillere
sağlıklı bir çevre bırakma hakkını açıklamaya çalışmak da çok olumlu
sonuçlanmayabilir.
Alman Anayasası 20/a maddesi der ki;
“[Doğal yaşam kaynaklarının ve hayvanların korunması]
Gelecek kuşaklara karşı da sorumlu olan devlet, doğal yaşam kaynaklarını
anayasal düzenin çerçevesinde yasamayla, yasalara ve hukuka uygun olarak
yürütme ve yargı organlar aracılığı ile korur.”
Ancak Türk Hukuku’nda böyle bir anayasal düzenleme mevcut değildir. Bu
nedenle bu durumda hukuki menfaat tartışmasına girilmez ve Alman
Anayasası’nda hayvanların ve doğal çevrenin korunması bir anayasal hedef
olarak belirlenmiştir denilerek anayasal bir hedefe ulaşmak için ceza
hukukunun kullanıldığı söylenmektedir. Bu nedenle de ceza hukukunun bu
hedefe yönelik hükümler öngörmesi de meşru sayılmaktadır.
5
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 2. HAFTA / 2022

Türkiye’de ise böyle bir düzenleme bulunmadığından bu tartışma bu


çerçevede yapılamamaktadır.
Bazı anayasalarda çocuğun korunması esastır. Mesela çocuk ile ilgili ceza
hukukunda yapılan tüm farklı düzenlemeler “anayasanın şu hükmünden
suretle” denilerek yapılabilir. Kısacası Anayasanın bir hedef olarak
belirlediği tüm meşru noktalarda ceza hukuku enstrümanları kullanılabilir.
Bu da ceza hukuku dogmatiği bakımından söz konusu tartışmada büyük bir
rol oynamaktadır. Hukuki menfaatler bakımından açıklanamasa bile
anayasal bakımdan açıklanmaktadır.

• Kanun
Akla direkt olarak Türk Ceza Kanunu gelse de ceza hukukunun kaynağı
sadece Türk Ceza Kanunu ile sınırlı değildir. Türk Ceza Kanunu ceza
hukuku bakımından düzenleme içeren tek kanun değildir. Çok farklı
kanunlarda da ceza hukukuna ilişkin hükümler yer almaktadır. Hemen
hemen her kanunda en az bir tane suç düzenlemesine denk gelmek
mümkündür.

• Uluslararası Sözleşmeler
Uluslararası sözleşmelerin normlar hiyerarşisindeki yeri belirlenirken ikili
bir ayrım yapılmaktadır. Temel hak ve özgürlüklere ilişkin uluslararası
sözleşmeler kanunla çatıştığında uluslararası sözleşmeler uygulanır ancak
temel hak ve hürriyetlere ilişkin olmayan uluslararası sözleşmeler ise
kanunla eşdeğerdir.

➢ İdarenin Düzenleyici İşlemleri, Yönetmelikler, Tüzükler


Ceza hukuku bakımından bahsedilen işlemlerin doğrudan bir kaynak
olduğunu söylemek mümkün değildir.

• İçtihadı Birleştirme Kararları


İçtihadı birleştirme kararları yasama tasarrufu gücündeki bir yargı
kararıdır. Maddi ceza hukuku bakımından bakacak olursak son içtihadı
birleştirme kararının üzerinden oldukça zaman geçmiş olsa da ceza hukuku
bakımından içtihadı birleştirme kararları önemlidir.
6
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 2. HAFTA / 2022

Ceza Hukukunun Yardımcı Kaynakları

• Yargı Kararları
Sadece ceza hukuku bakımından değil her hukuk uygulaması bakımından
yargı kararları aslında uygulamaya konu ettiği hukuki düzenlemenin açıklığa
kavuşturulması bakımından bir fonksiyon üstlenir. Hukuki düzenleme ile
düzenlemenin konu olduğu maddi olay arasında bir ilişki vardır. Hakim hem
düzenlemeyi hem de maddi olayı bir arada ele alabilir. Aynı zamanda ise
yargı kararları kuralın içeriğinin gerçekten ne olduğunu ve kuralın neleri
kapsamına aldığının netleşmesini sağlar. Dolayısı ile yargılama makamında
bulunan kişinin hukuk kuralının ne olduğuna dair yapmış olduğu belirleme
bir kaynaktır. Herhangi bir bağlayıcılıkları olmasa da aynı olay kurgusunun
sonunda aynı kararı vermenin ceza hukuku bakımından bir fonksiyonu
vardır. Bu yüzden de yardımcı da olsa bir kaynaktır. Ancak yüksek
mahkemenin aynı dairesinin de birkaç sene sonra aynı konuda tamamen
farklı bir karar vermesinin mümkün olmadığı da söylenemez.

• Ceza hukuku alanında araştırma yapan kişilerin yazmış olduğu eserler


de aynı zamanda yardımcı kaynak kapsamında
değerlendirilebilmektedir.

Ceza Hukukunun Güvence Fonksiyonu

Hukuki belirlilik, hukuki güvenlik ceza hukuku açısından önemlidir. Çünkü ceza
hukuku kuralına aykırı hareket eden bir kişinin cezalandırılmasına hükmedilir. Ve
bu cezalar kişinin temel hak ve hürriyetlerine doğrudan sınırlandırmaktadır. Bu
nedenle de böyle bir konuda hukuka güvenin en üst seviyede olması gerekir.
Güvence fonksiyonu başlığı altında ele ilk alınacak olan mesele kanunilik ilkesidir.

Türkiye Anayasası Madde 38

“ Kimse, işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden
dolayı cezalandırılamaz; kimseye suçu işlediği zaman kanunda o suç için
konulmuş olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez.
Suç ve ceza zamanaşımı ile ceza mahkumiyetinin sonuçları konusunda da
yukarıdaki fıkra uygulanır.
Ceza ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur.
…”

Anayasaya göre ceza ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla
konulabilmektedir. Kanun ise Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafınca çıkarılan
7
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 2. HAFTA / 2022

hukuki düzenlemedir. Yani kanun ile gerçekten teknik anlamda kanundan


bahsedilmektedir.
İdarenin düzenleyici işlemleri ile suç tesis edilmesi mümkün değildir. Ceza
hukuku bağlamında böyle bir durumla karşılaşmak da mümkün değildir. Ancak
idarenin düzenleyici işlemi ile bir suçun kanuni tanımında yer alan kavramın dış
dünyada işaret edeceği kavramların belirlenmesi mümkündür. Örneğin ceza infaz
kurumuna haberleşme sağlayan araç sokulması yasaktır. Bu araçların neler olduğu
yani suçun konusu da düzenleyici işlemle belirlenemez. Asıl sorun yaratan ve daha
sık karşılaşılması mümkün olan husus da budur. Yani bir suç teşkil eden davranışın
tüm unsurlarının o kanuni düzenlemeden anlaşılması gerekir ya da o kanuni
düzenlemenin atıf yaptığı başka bir kanuni düzenleme ile başvurularak anlaşılması
gerekmektedir.

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası Madde 104/17


“Cumhurbaşkanı, yürütme yetkisine ilişkin konularda Cumhurbaşkanlığı
kararnamesi çıkarabilir. Anayasanın ikinci kısmının birinci ve ikinci
bölümlerinde yer alan temel haklar, kişi hakları ve ödevleriyle dördüncü
bölümde yer alan siyasi haklar ve ödevler Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle
düzenlenemez. Anayasada münhasıran kanunla düzenlenmesi öngörülen
konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılamaz. Kanunda açıkça
düzenlenen konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılamaz.
Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile kanunlarda farklı hükümler bulunması
halinde, kanun hükümleri uygulanır. Türkiye Büyük Millet Meclisinin aynı
konuda kanun çıkarması durumunda, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi hükümsüz
hale gelir.”

Suç ve cezalar anayasada münhasıran kanunla düzenlenmesi öngörülmüş


konulardır. Bu nedenle sadece kanunla düzenlenebilirler. Olağanüstü hal
cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile dahi suç ve ceza tesis edilemez. Başkanlık
sisteminden önce mevcut olan olağanüstü hal kanun hükmünde kararnameleri ile
suç tesisi mümkündü. Ancak Türk Hukuk Sistemi öyle bir hale gelmiştir ki artık
idarenin herhangi bir düzenleyici işlemi ile suç ve yaptırımları düzenlemek
mümkün değildir.
Bir suç tanımında yer verilen tüm kavramlar ceza hukuku kuralı olarak değil de
başka bir hukuk dalında tanımlanıyor olabilir. Mesela ceza kanunundaki birçok
kanunun medeni kanunda kavramsallaştırıldığı görülmektedir. Bir ceza hukuku
düzenlemesinin bir başka kanuna gönderme yapması zaten sorun da değildir.

Türk Ceza Kanunu Madde 183


“İlgili kanunlarla belirlenen yükümlülüklere aykırı olarak, başka bir kimsenin
8

sağlığının zarar görmesine elverişli bir şekilde gürültüye neden olan kişi, iki
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 2. HAFTA / 2022

aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır.”

Bu madde de görüldüğü gibi ilgili kanunlarda belirlenen yükümlülükler şeklinde bir


tanımlama yapılabilmekte ve diğer kanunlara gönderme yapılabilmektedir.
Ancak kanun kendi kavramsallaştırmasına yer verdikten sonra düzenlemenin
içeriğini ortaya koyarken kanun dışında başka düzenlemelerden de yararlanabilir.
Bu kavramın unsurlarının idarenin düzenleyici işlemleri tarafından düzenlenmesi
ile karıştırılmamalıdır. Bu kanunilik ilkesinin ihlali değildir.
Bir kanun maddesi bir kanun maddesine açıkça ya da dolaylı yoldan atıf
yaptığında bu noktada bir sorun yoktur. Yani bir kanunda geçen bir kavramın ne
olduğunun anlaşılması için başka bir kanuna ihtiyaç duyulabilir. Ancak bazen öyle
bir suç tipi görülür ki hangi davranışın cezalandırıldığına dair en ufak bir fikir
uyandırmaz. Türk Ceza Kanunu’nun niteliği itibarı ile bu tarz suçlarla pek
karşılaşılmasa da özellikle yan ceza hukuku olarak isimlendirilen kısımda bu tarz
durumlarla karşılaşmak mümkündür. Mesela Siyasi Partiler Kanunu’na bakıldığında
birçok kural ortaya koyan ve daha sonrasında bu kurallara aykırılıklarda ne
olacağını düzenleyen hükümlerde bu durumlarla karşılaşılabilmektedir. Aslında
olması gereken bir ceza hukuku kuralı ortaya konduğunda hangi davranışın
cezalandırıldığının genel hatları ile anlaşılmasıdır. Ancak bu kanunun şu hükmüne
aykırı davranan 1 yıl hapis cezasına çarptırılır şeklinde hükümler de
bulunmaktadır. Bu bir kanunlaştırma tekniği olabilir. Bu noktada kanunen bir sorun
yoktur. Ancak sorun aykırı davranılmaması gereken maddenin ceza hukuku mantığı
ile kaleme alınıp alınmadığıdır. Bu tarz suç tiplerine açık suç tipleri
denilmektedir. Yani söz konusu suç düzenlemesi okunduğunda neyin
cezalandırıldığı salt o hükümden anlaşılamamaktadır. Bu durum genelde aynı kanun
içinde olur. Örneğin Ticaret Kanunu’ndaki bir maddeye aykırı davranılması
durumunda ne olacağı yine Ticaret Kanunu’nda yer alır. Bazı durumlarda ise bir
kanundan başka bir kanuna atıf yapılır. Ve hatta bazen bu durum sınırları aşan
atıflar haline gelebilir. Mesela Almanya’da Avrupa Birliği düzenlemesine aykırı
davranan kişi şu şekilde cezalandırılır şeklinde düzenlemeler mevcuttur.
Ceza Kanunu koyucusu olmak bir devletin egemenlik alametidir. Bu nedenle suç ve
cezalar kesin ve net bir şekilde belirlenemezse bu egemenliği benim yerime
başkası kullansın demek gibi bir durum doğurur. Bu nedenle atıf yapılması üzerine
konuşulması gereken bir konudur. Türkiye’de buna açık suç normu da
denmektedir. Ve bazen bu kısmı olarak da yapılabilir. Mesela davranışın niteliğinin
sadece bir kısmı açıklanıyorsa ama ona rağmen yine de diğer kısım kanunlardan
bulunuyorsa bu kısmi açık suç normudur. Direkt atıf yapılması durumu ise tam
açık ceza normudur.

Kanunilik ilkesinin genel sorumluluk alanları


9

Ceza hukukunun güvence fonksiyonu bağlamında salt bir suç tanımının şekli
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 2. HAFTA / 2022

anlamda kanunda yapılması güvence fonksiyonunun yerine getirilmesi için yeterli


değildir. Sadece kanunda düzenlenmesi yetmez aynı zamanda kanunda yer verilen
şeylerin belli ölçüde belirli olması gerekir yani bu noktada karşımıza belirlilik
ilkesi çıkmaktadır.
Belirsiz birtakım kavramlarla yapılan bir tanımın ceza hukukunun suç
fonksiyonunu yerine getirmesi mümkün değildir. Türk Ceza Kanunu’nun 305.
maddesinin gerekçesinde ““Kanunsuz suç olmaz” ilkesini kabul etmiş olan Türk
Ceza Hukuku sisteminde “temel milli yarar”a karşı eylemde bulunma maksadının
belirlenmesi bazen duraksamalara neden olabilir. Ancak maddenin son fıkrası
duraksamaların giderilmesine olanak verecek niteliktedir.” denmektedir. Son
fıkra ise;
“Temel milli yararlar deyiminden; bağımsızlık, toprak bütünlüğü, milli güvenlik
ve Cumhuriyetin Anayasada belirtilen temel nitelikleri anlaşılır.”
şeklindedir.
Burada kanun koyucu bir kavrama yer vermiştir ancak bu kavramın yeterince
belirli olmadığı düşünülerek kanunda kavram açıklanmıştır. Diyelim ki anayasada
belirtilen temel nitelikleri anayasanın giriş kısmına özgülersek, anayasanın giriş
kısmı da ceza hukukuna kaynaklık edemediğinde çok farklı bir noktaya gitmek
zorunda kalabiliriz.
Bir düzenlemeye yer verildiğinde bu düzenlemenin içeriğinin doldurulmaması bizi
belirlilik ilkesi sorunsalı ile karşılaştırabilir. Türk Ceza Kanunu bu hassasiyet göz
önünde bulundurularak kaleme alınmış olsa da çeşitli kanunlardaki belirli
düzenlemelerde bu sorunla karşı karşıya kalmamız mümkün olabilmektedir.
Kanunilik ve belirlilik ilkelerinin yerine getirilmesi bakımından muhatap kanun
koyucudur. Yoruma başvurmak suretiyle bir düzenlemenin içeriği ikna edici bir
biçimde ortaya konulabiliyorsa o noktada belirlilik sorunundan söz edilemez.
Ayrıca şu unutulmamalıdır ki yorum sadece ihtiyaç halinde başvurulan bir
müessese değil de hukukun kendisidir.

10
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
8.50 ₺

GAZİ ÜNİVERSİTESİ
GAZİ ÜNİVERSİTESİ
HUKUK FAKÜLTESİ
HUKUK FAKÜLTESİ

SINIF :2-B-ŞUBESİ

DERS -CEZA GENEL-I

İLHAN ÜZÜLMEZ
DÖNEMİ:GÜZ- DÖNEMİ

YIL : 2022 / VİZE-3-HAFTA


ADRES : BAHÇELİEVLER MAHALLESİ 52.SOKAK NO : 2 / A
ANKARA / BEŞEVLER
İletişim : 0541 361 33 19 – 0542 803 37 67
Mail : ozisikcopyy@gmail.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 3. HAFTA / 2022

Medeni hukukta hakim, söz konusu olaya uygulanacak bir hüküm bulamadığında
dahi önündeki olayı çözmek zorundadır. Hakim kanunda uygulanması doğrudan
mümkün olan bir düzenleme ile karşılaşmamaksa bir adım ileri gider ve kanundaki
benzer hükümlerden faydalanır. Yani benzerinden hareketle olayı çözmeye çalışır.
Bu da olmazsa hakime hukuk yaratma yetkisi tanınır. Ceza hukukunda ise hakime
hukuk yaratma yetkisinin tanınması mümkün değildir. Ayrıca Ceza hukukunda
kıyas yasağı da vardır.

Kıyas doğrudan uygulama alanı bulunmayan bir hükmün olay kurgusunun özellikleri
göz önünde bulundurulması sonucunda benzerliklerden yararlanılması ve bu
benzerlikler sonucunda bir şekilde uygulama alanı bulunmasıdır. Ceza hukukunda
kıyas yapmaya imkan tanınması halinde tam anlamda kanunilik ilkesinin varlığından
söz etmek mümkün değildir. Kıyas kanunda açık bir düzenleme bulunmayan bir
durumla bağlantılıdır ve o duruma en benzer olan hukuki düzenlemenin
uygulanması anlamına gelir. Kıyasa konu olacak ve kıyas yapmamıza sebebiyet
verecek durumun temelinde yatan husus o olayda doğrudan uygulanacak bir
hükümün kanunda mevcut olmamasıdır. Ceza hukukunda bir olay kanunda
doğrudan yoksa bu o davranışın suç teşkil etmediği ve ceza hukukunun ilgi
alanına girmediği anlamına gelir.

Ceza hukuku ve diğer tüm hukuk dallarının uygulanması ve hukuk kuralının


muhtevasının ortaya konması bakımından kaçınılmaz olan bir akıl yürütme tekniği,
bir akıl yürütme süreci vardır ve buna metodolojik olarak altlama denilir.

Altlama hukuk uygulayıcısının kaçınılmaz olarak başvurması gereken bir akıl


yürütme faaliyetidir. Bir cumhuriyet savcısı bir somut olay kurgusundan haberdar
olduğunda bunu çoğunlukla ceza hukukundaki bir suç tipi ile ilişkilendirir. Bu
noktada bunu soruşturup soruşturmamak, bir sonraki aşamaya adım atıp atmamak
bakımından değerlendirir. Bu nedenle öncelikle bu maddi vakanın ceza hukukunun
ilgilendiği bir alana ilişkin olup olmadığını değerlendirir. Bunu ise ilgili kanuni
düzenlemedeki hükme bakarak yapar. Daha sonra adli vakayı altlar yani o olay
kurgusunu o hükmün altına uygun olduğundan bahisle konumlandırır ancak bu
faaliyet o kadar kolay değildir. Özellikle ceza hukuku uygulaması dışında insan
hakları yargılaması bakımından “hard cases” yani zor dava terimi terminolojiye
girmiştir.

Kanuna bir hüküm eklendiğinde bu hükmün lafzı ortadadır. Ve bu düzenleme ile


zaman dondurulmaktadır. Ancak sosyal hayat, ihtiyaçlar, dönemin kabulleri sürekli
değişmektedir. Yani o hüküm o anın koşullarına göre konulmaktadır. Bu nedenle de
1

o anın koşullarına göre yeniden ele alınması gerekir. Mesela Avrupa İnsan Hakları
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 3. HAFTA / 2022

Sözleşmesi’nin 2. maddesinde yaşam hakkı mevcuttur. Yaşam hakkının anayasal


demokratik hukuk devletlerinde, Avrupa İnsan Hakları mekanizmasının
geliştirdiği hukuk sistemlerinde güçlü bir koruma mekanizması vardır;

1. Bu hakkın korunmasına dair devletin pozitif yükümlülükleri,


2. Bir ölüm olayı ile karşılaşıldığında bunun araştırılması. Çünkü bir ölüm olayı
olduğunda eğer birinin haklı bir gerekçe olmadan (nefsi müdafaa gibi) bir
başkasını öldürmesiyse bu durumun cezasız kalması da bir yaşam hakkı
ihlalidir.

1970’lerde ve 1980’lerde de aynı düzenleme olmasına rağmen insanların ölme


hakkı olup olmadığı hiç sorulmamıştır. Bu soru ise 2010’lardan beri Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi tarafından ele alınmaktadır. Günün sonunda ise öyle bir
noktaya gelmiştir ki Almanya’da, Avusturya’da intiharı destekleme filmleri suç
olmaktan çıkarılmıştır. Mahkeme ise bu sonuca 2. maddeden hareketle değil 8.
maddeden hareketle ulaşmıştır. 8. madde ise özel yaşama saygı hakkıdır. Özel
yaşama saygıya öyle bir anlam atfedilmiştir ki ölme hakkı bile bu çerçevede ele
alınmıştır. Hakimlik faaliyeti bu nedenle bir noktada Herküldür. Herkül Yunan
mitolojisinde dünyanın yükünü üstünde bulunduran bir yarı tanrıdır.

Peki neden Hakimlik faaliyeti bu kadar güçlü bir karakter ile ilişkilendirilmiş
olabilir?

Bir nokta itibarı ile hakim bir kuralın uygulanması anında o kurala yeni bir boyut
kazandırmaktadır. Uyuşmazlıkların %80-90’ında kazandırılan bu yeni boyut çok
ilgi çekici olmayabilmektedir. Ancak yine de uyuşmazlıkların çözümü bakımından
kanuni düzenlemelerin bir yeni bakış açısı ile uygulanması gerekebilir özellikle de
bünyesinde bazı değerlendirilebilir nitelikteki kavramları barındıran suçlarda bu
durum önem arz eder. Mesela bazı suçlarda sömürü kavramı geçmektedir ve bu
noktada sömürünün kıstası nedir? gibi…

Müstehcen içeriği çocukların görebileceği yerde barındıran kişiden bahsederken


buradaki müstehcenliğin de içeriği önem kazanmaktadır. Bakıldığında da her
somut olay bakımından hakim tarafından müstehcenliğe bir boyut kazandırıldığı
görülmektedir. Ceza hukuku bakımından kıyas yasağı vardır ancak bir yandan da
içeriğin günün koşullarına göre değerlendirilmesine neden olan bir gereklilik
vardır. Burada unutulmaması gereken yorumun kıyas olmadığıdır.

Yorum bir hukuk kuralının muhtevasının ortaya konulmasıdır. Lafzi yorum,


tarihsel yorum, sistematik yorum, amaçlar yorum, dinamik yorum gibi çeşitli
yöntemleri mevcuttur;
2
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 3. HAFTA / 2022

➢ Lafzi yorum kanun metninin kendi içindeki bütünlüğünden ve kavramlardan


hareketle o düzenlemeye bir anlam özgüleme girişimidir. Birçok hüküm
bakımından lafzi yorum yeterli görülmektedir. Bir insanı kasten öldüren
kişi cezalandırır gibi bir düzenlemede maksimum kastın ne olduğunun
tartışılması mümkündür ama bu gibi durumlar da zor dava haline
getirilebilmektedir.
Örneğin yeni doğmuş bir bebeğin ölmesi durumunda anne rahminden tam
ve sağ olarak çıkabilmiş mi, yaşamın başlangıcı hangi andır, ölümün anı tam
olarak hangi andır çünkü ölmüş bir kişiyi tekrar öldürmek gibi bir durumun
mevcut olması mümkün değildir gibi birçok soru karşımıza çıkabilmektedir.

➢ Tarihsel yorum büyük oranda terkedilmiş olmakta beraber kanuni


düzenlemenin yapıldığı anın koşulları değerlendirilmek üzere yani kanun
koyucunun o düzenlemeyi yaptığı tarihsel dilimin koşullarına göre yapılan
bir yorumdur. Ancak bahsedildiği üzere eski tarihli Türk Ceza Kanunu
1926 yılında yürürlüğe girmiştir. 2005 yılına kadar ise yürürlükte
kalmıştır. 2000 yılına kadar 1926 yılında yapılmış olan bir kanunun yapıldığı
yıldaki koşulların ele alınarak uygulanması çok da faydalı değildir. Ancak
tarihsel yorum yöntemi de yorum yöntemlerinden birisidir.

➢ Sistematik yorum yöntemi düzenlemenin yapıldığı kanuni bölümün kısmı


dikkate alınarak yapılan bir yorumdur ve aslında ceza hukuku uygulaması
kısmında başvurulan bir yorum yöntemidir.
Mesela yağma suçundan bahsettiğimizde bu suç bir kimsenin malını cebir
ya da tehdit uygulamak sureti ile alan kişinin cezalandırılmasını düzenler.
Hırsızlıktan farkı malı alırken cebir ya da tehdit uygulanıyor olmasıdır. Bu
da haksızlığın içeriğini değiştirmektedir. Yani cebir suçu direkt olarak
hırsızlığın bir üst basamağı olarak değerlendirilemez. Yağma suçunda mal
varlığına karşı bir haksızlık olsa da aynı zamanda kişinin iradesi ve hatta
vücut bütünlüğü de tehdit edilmektedir. Bu suçu kanun koyucu vücut
bütünlüğünü tehdit eden suçlar kısmında düzenleyebileceği gibi mal
varlığına karşı işlenen suçlar kısmında da düzenleyebilir. Bugün bu suç
Türk Ceza Kanunu 148. maddesinde malvarlığına karşı işlenene suçlar
başlığı altında düzenlenmiştir. Ama bu suçun içinde vücut bütünlüğünün ve
irade özgürlüğünün de korunmakta olduğuna dair temel bir tartışma
yoktur. Tüm bunlara rağmen bu hukuki düzenlemenin ayrıca bir de hukuki
bir takım sonuçları olacaktır. Yağma suçunun konusuna değinildiği zaman
3

bir bir malın cebir veya tehdit uygulanmak sureti ile alınmasıdır denilir.
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 3. HAFTA / 2022

Bununla ilişkili birden çok uygulama olabilir. Mesela birden çok kişinin
ortak zilyetliğinde bulunan bir malın alınması halinde yağma suçunun
uygulanmasında farklı durumlar oluşmaktadır. Ancak sistem içerisinde
düzenlendiği kısım göz önünde bulundurularak bu düzenlemelerle ilgili bir
yorum yapmak söz konusu olabilir.

➢ Amaçsal yorum düzenlemenin yapıldığı an itibarı ile kanun koyucunun hangi


amaçla hareket ettiğini dikkate alan bir yorum yöntemidir. Birçok
düzenleme bakımından tarihsel yorumdan farklı olarak belli bir süre
sonunda bizi doğru sonuca ulaştırabilecek bir yorum yöntemidir. Ama
düzenleme ile gelinen son nokta ila kanun koyucunun o düzenlemeyi yaptığı
andaki amacı bağdaşmayacak bir noktaya gelmiş olabilir. Böyle bir
durumda düzenlemenin içeriğini artık yorum sınırlarının dışına çıkarak
zorlamanın anlamı yoktur. Bu noktada düzenlemeyi değiştirmek tercih
edilir.
Amaçsal yorumun kaynağı nedir?
Amaçsal yorum meclis tutanaklarına bakar. Kanunun taslak aşamasında
olduğu andan itibaren böyle bir kanunun neden yapılma ihtiyacı olduğuna
dair zihni süreci en başından itibaren değerlendirir ve böylece bir yorum
yapılır. Ancak bazen öyle durumlarla karşılaşılır ki düzenlemenin yapılma
amacıyla kaleme alınma tarzı birbirini tutmayabilir. İçerikle bağdaşmayan
bir sonuç olduğunda bizim amacımız bu değildi deme şansı yoktur. Yani ilk
durumda kanunun lafzından hareket edilmek zorundadır. Bu içerikle
bağdaşmayan bir amaçtan da bahsetmek mümkün değildir. İçerikle
bağdaşmayan bir amaç kendi içinde bir takım sorunları barındırabilir.

➢ Dinamik yorum daha çok az önce bahsedildiği gibi insan hakları


yargılamalarında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin geliştirdiği bir
süreçtir. Sözleşmenin maddeleri yaşayan birer hukuk metnidir. Bakıldığı
zaman esasa ilişkin düzenlemelerin lafzı aynıdır ama bu düzenlemelere
verilen anlam değişmektedir. Yorumla bu düzenlemelerin her dönemin
koşullarına hukuki bir şekilde uyum sağlamasını sağlama çabalarını ifade
eder. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde sürekli torba kavramların
kullanıldığını (işin doğası gereği) görürüz. İnsan haklarının düzenlendiği bir
metinde soyut kavramların kullanılması normaldir. Her 10 yılda bir bu
anlamda yepyeni bakış açısı, yepyeni bir tartışma konusu gündeme
gelmektedir. O yüzden bu tarz metinlerin kavramsallaştırmasının farklı
4

olması ve günün koşullarına uyum sağlayabilmesi gerekmektedir. Hukuk


Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 3. HAFTA / 2022

kavramının da bu nedenle yorum olmadan var olması mümkün değildir. En


basit bir olayın düzenlemeye uygun bir şekilde altlanması faaliyeti de
aslına bir yorumdur. Birtakım olayların zorluk seviyesi de dikkate alınarak
yapılır. Özellikle bu somut delilli olaylarda görülür. Sadece özel hükümler
bakımından değil genel kavramlar açısından da bu geçerlidir.
Değerlendirme yapılırken bir takım unsurlar göz önüne alınır ve bu
unsurlara bir anlam verilir. Mesela Yargıtay bir dönem suçun işlendiği
sırada olay yerinde hazır bulunan kişilerin de çok istisnai haller dışında
müşterek fail olarak sorumlu tutulması gerektiğini söylemekteydi. Belirli
bir süre bu uygulama çok istikrarlı bir süre de devam etmiştir.

Türk Ceza Kanunu Madde 2- Suçta ve cezada kanunilik ilkesi

“Kanunun açıkça suç saymadığı bir fiil için kimseye ceza verilemez ve
güvenlik tedbiri uygulanamaz. Kanunda yazılı cezalardan ve güvenlik
tedbirlerinden başka bir ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunamaz.

İdarenin düzenleyici işlemleri ile suç ve ceza konulamaz.

Kanunların suç ve ceza içeren hükümlerinin uygulanmasında kıyas


yapılamaz. Suç ve ceza içeren hükümler, kıyasa yol açacak biçimde geniş
yorumlanamaz.”

Bu düzenlemede dikkat edilmesi gereken nokta suç ve ceza içeren hükümler


demesidir. Yani özel hükümlerden bahsetmektedir. Yani suçların düzenlendiği
bölümden bahsetmektedir.

Peki genel hükümler kapsamına giren kavramlar için kıyas yapılabilir mi?

Burada bir görüşe göre Ceza Kanunu’nun failin lehine sonuç doğurabilecek
nitelikteki genel hükümlerinde kıyasa başvurulabilmektedir çünkü hükmün lafzıma
göre özel hükümler için kıyas yasağı öngörülmüştür.

Diğer bir görüşe göre ise ceza hukukunda mevcut olan kıyas yasağı katı bir
şekilde geçerlidir. Her ne kadar hüküm suç ve ceza içeren hükümler diyor olsa da
hiçbir genel hüküm de suç ve ceza içeren hükümlerle bağlantı kurulmadan
kullanılamayacağına göre kıyas bu alanda da yasak olmalıdır. Çünkü diğer durumda
kıyasa açık olan genel hüküm, özel hüküm üzerinde de bir tehdit oluşturacaktır.

Ceza hukukunda genel hükümler üzerinde kıyas yapılması mümkün olabilmektedir.


Burada bir örnekle ifade etmek gerekirse suç işleyen failin suç işlediği tespit
edildiğinde cezalandırılabilmesi için kusurlu olması gerekmektedir. Kusur suçun
5

bir yapısal unsuru değil suç işlemiş kişinin iradesini oluşturma koşulları ele
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 3. HAFTA / 2022

alınarak varılan bir kınama yargısıdır. Kusur ile ilgili de bir hata düzenlemesi
vardır.

Türk Ceza Kanunu 30 – Hata

“Bir fiilin icrası sırasında suçun kanuni tanımındaki maddi unsurları


bilmeyen bir kimse, kasten hareket etmiş olmaz. Bu hata dolayısıyla
taksirli sorumluluk hali saklıdır.

Bir suçun daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli hallerinin
gerçekleştiği hususunda hataya düşen kişi, bu hatasından yararlanır.

Ceza sorumluluğunu kaldıran veya azaltan nedenlere ait koşulların


gerçekleştiği hususunda kaçınılmaz bir hataya düşen kişi, bu hatasından
yararlanır.

İşlediği fiilin haksızlık oluşturduğu hususunda kaçınılmaz bir hataya


düşen kişi, cezalandırılmaz.”

Kusur aşamasına geçtiğinizde bazen tamamen cezalandırma politikasının


araçlarını oluşturan birtakım müesseseler vardır. Bazen kişinin cezalandırılıp
cezalandırılmayacağı sorusunu kusurluluk değerlendirmesi yaptıktan sonra da tam
anlamıyla cevaplandırmak mümkün olamamaktadır. Şahsi cezasızlık sebepleri,
kişinin cezalandırılabilme şartları, cezayı ortadan kaldıran şahsi sebepler gibi
birtakım müesseseler vardır. Sorun şudur ki; bazı cezasızlık sebepleri kanunda
aslında kusurun muhtevasına yakın bir biçimde düzenlenmiştir ama kanun koyucu
bunu şahsi cezasızlık sebebi olarak düzenlemiştir. Kusurla olan ilişkiyi ele
almamaktadır. Kanun koyucu kusurluluğu ortadan kaldıran veya azaltan sebeplerin
maddi şartlarında hataya düşülmesi halinde bunun ceza sorumluluğu üzerindeki
etkisini düzenlemiştir. Fakat şahsi cezasızlık sebebinin maddi şartlarında hataya
düşülmesi halinde bununla ilgili bir düzenleme bulunmamaktadır. Şahsi cezasızlığın
sebepleri vardır. Örneğin eşini, kardeşini, annesini ve babasını korumak için yalan
tanıklıkta bulunan kişi cezalandırılmaz. Bu bir şahsi cezasızlık sebebidir ancak
eşini, kardeşini.. korumak için yalan tanıklık yapan kişinin iradesi zorlanmaktadır.
Bir yakınını suçlamak ya da o kişinin aleyhine açıklamada bulunmak
istememektedir. Çekilme yetkisini kullanma şansı olsa da yine de beyanda
bulunmaktadır. Bunun iradenin oluşum koşullarıyla da ilgilisi vardır. Şahsi
cezasızlık sebebinin iradenin oluşumu ile ilişkilendirilebildiği durumlarda bu
sebebin maddi şartların varlığından pay biçilmeli durumunda da 30. maddenin 3.
fıkrasının kıyasen uygulanabilmesi mümkün olabilmektedir.
6
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 3. HAFTA / 2022

Genel hükümler bağlamında failin lehine sonuç doğurması koşuluyla kıyas


yapılabilmesi mümkün müdür sorusu bu noktada da yeniden karşımıza
çıkabilmektedir. Ancak şu da unutulmamalıdır ki ceza hukukunda kıyasın hiçbir
şekilde yapılamayacağı düşünülmektedir. Bunun sebebi de soyut olarak genel
hükümlerde kıyasın yapılabileceğini söylemek bir noktada aldatıcıdır. Çünkü günün
sonunda o genel hüküm bir özel hükümle beraber kullanılmaktadır. Ancak suç ve
ceza içeren hükümlerde kıyas yapılamayacağına göre bu iki farklı düşünceye
hakim olmak gerekir.

Kanun koyucu söz konusu düzenlemede kıyasa varacak boyutta geniş yorum
yapılamaz demektedir. Ancak kıyas farklı yorum farklı bir şeydir ve yorum kıyas
boyutuna ulaşabiliyorsa bu zaten yorum değildir. Çünkü yorum düzenlemenin
muhtevasının ortaya konulmasıdır. Kıyas ise düzenlemenin içeriğinden çıkarak
aslında o düzenlemenin içeriğine ait olmayan ama sırf benzerliğinden dolayı söz
konusu düzenlemenin mevcut olaya uygulanmasıdır. Yani yorum ve kıyas tamamen
farklı şeylerdir. Yani kısacası bu noktada aslında yorumun sınırlarının aşılarak
kıyasa varılmasından bahsedilmektedir.

Türk Ceza Kanunu Madde 106

“Bir başkasını, kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel


dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden bahisle tehdit
eden kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Bu
suçun kadına karşı işlenmesi hâlinde cezanın alt sınırı dokuz aydan az
olamaz. Malvarlığı itibarıyla büyük bir zarara uğratacağından veya sair
bir kötülük edeceğinden bahisle tehditte ise, mağdurun şikayeti
üzerine, altı aya kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur.

Tehdidin;

a) Silahla,

b) Kişinin kendisini tanınmayacak bir hale koyması suretiyle, imzasız


mektupla veya

özel işaretlerle,

c) Birden fazla kişi tarafından birlikte,

d) Var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu


güçten yararlanılarak, İşlenmesi halinde, fail hakkında iki yıldan beş
yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
7
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 3. HAFTA / 2022

Tehdit amacıyla kasten öldürme, kasten yaralama veya malvarlığına


zarar verme suçunun işlenmesi halinde, ayrıca bu suçlardan dolayı ceza
verilir.”

Tehdidin silahla işlenmesi halinde kişi suçun temel haline göre daha fazla
cezalandırılmaktadır. Kişinin elinde silah olmayan ancak dışarıdan bakıldığında
silah olduğu düşündürecek bir şey olduğunu varsayalım. Bu durumda bu nesne
kullanılarak tehdit fiili gerçekleştirildiğinde bu suç silahla işlenmiş sayılır mı?
Çünkü silaha benzer bir nesne kullanılmış olsa da nesne silah değildir. Yargıtay
uygulamasına göre kullanılan vasıta silahın korkutucu gücünü barındırıyorsa söz
konusu hüküm uygulanabilmektedir.

Bu noktada kıyas var mıdır?

Türk Hukuk Sistemi haksızlıkları cezalandırmıştır. Haksızlıklar suç


oluşturabilirler. Suç oluşturmasalar bile bir başka hukuk düzeninin haksızlık
olarak nitelendirdiği bir davranış da olabilirler. Kabahatler esasen idare hukuku
bağlamındadır ve karşılığında bir yaptırım uygulanması öngörülmüş olan haksızlık
modellemeleridir. Kabahatler genel olarak 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nda
düzenlenmektedir. Ancak tıpkı Türk Ceza Kanunu bağlamında söylediğimiz gibi
kabahatler sadece bu kanunda bahsedilenlerden ibaret değildir. Kabahatler
hemen hemen her mevzuatta o mevzuatın düzenlediği alana özgü olan karşılığında
idari yaptırım uygulanması öngörülmüş ve kabahat olarak nitelendirilen, haksızlık
teşkil eden davranış modelleridir.

Şu an yürürlükte bulunan 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu, 765 sayılı Türk Ceza
Kanunu’ndan farklı olarak kabahatleri tamamen Türk Ceza Hukuku’nun dışına
çıkaran bir yöntem benimsemiştir. 765 sayılı Türk Ceza Kanunu döneminde üçlü
bir ayrım öngörülmüştür; cürümler, cürmalar ve kabahatler. Bugün itibarı ile Türk
Ceza Kanunu hem suçlar bakımından cürüm, cürma ayrımını terk etmiştir hem de
kabahatler artık ceza kanununun ve doğrudan ceza hukukunun konusunu
oluşturmamaktadır. Bu ayrım kısmi olarak Alman Ceza Hukuku ile bağlantılı bir
özdeşlik göstermektedir. Kabahatleri Almanya’da kısmi olarak düzene aykırılık
teşkil eden fiiller olarak nitelemişlerdir ve bağımsız bir kanun mevcuttur. İsmi
ise Düzene Aykırılıklar Kanunu’dur. Bu noktada Türkiye ile arasında bir benzerlik
görülmektedir ancak Almanya’da suçlar üzerinde hala cürüm, cürma ayrımı
mevcuttur. Ve bunlara hukuki sonuçlar da bağlarlar. Yani Türk Sistemi idari
nitelikteki haksızlıkları başka bir kanunda düzenlerken Almanya’daki kanuna
benzese de Alman Ceza Kanunu’ndaki cürüm cürma ayrımına yer vermemektedir.
8

Bu bahsedilen ilkeler bağlamında bir de bir de kabahatler hukukunun bir


Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 3. HAFTA / 2022

düzenleme biçimi vardır. Yeri geldiği zaman kabahatler ile ilgili genel
hükümlerden de kısaca bahsedilecektir. Bunlar artık suç teşkil etmedikleri için
farklı bir rejime göre düzenlenmeleri gerekmektedir ancak Kabahatler
Hukukunun genel hükümlerinin de Ceza Kanunu’na sürekli atıfta bulunularak
düzenlendiği görülmektedir. Kabahatler Kanunu açıldığında bir 4. madde hükmü
mevcuttur; Kanunilik İlkesi. Kanunilik ilkesinden ne anlaşılması gerektiği ise Ceza
Hukuku dersi bağlamında elde edilen bilgiler kapsamında bilinmektedir.

5326 sayılı Kabahatler Kanunu Madde 4

“ Hangi fiillerin kabahat oluşturduğu, kanunda açıkça tanımlanabileceği


gibi; kanunun kapsam ve koşulları bakımından belirlediği çerçeve hükmün
içeriği, idarenin genel ve düzenleyici işlemleriyle de doldurulabilir.

Kabahat karşılığı olan yaptırımların türü, süresi ve miktarı, ancak


kanunla belirlenebilir.”

Kabahat teşkil eden davranışların açıkça kanunda düzenlenmesi söz konusu


olabileceği gibi kanunda yer verilen çerçeve düzenlemenin içeriği kabahat teşkil
eden davranışların hangileri olduğu konusu bağlamında idarenin düzenleyici
işlemleri ile de belirlenebilir demektedir. Bu ceza hukukunda mümkün olan bir
durum değildir. Suç teşkil eden davranışlar ve bunların tüm unsurlarının kanunla
belirlenmesi gerekmektedir. Bu noktada kendisine atıf yapılabilen kanun
hükümleri olsa da burada kabahat teşkil eden davranışların hangileri olduğu
konusunda kanunilik ilkesinin ceza hukukundan farklılaştığı görülmektedir. Suç
teşkil eden davranışların hangileri olduğu, bunların unsurlarının neler olduğu ise
mutlaka kanunla düzenlenmelidir. Kanun koyucunun anayasal bir yükümlülüğüdür.
Ancak kabahatler bakımından kabahat tekil eden davranışların hangileri
olduğunun belirlenmesi bağlamında kanunilik ilkesinin yumuşatıldığı görülmektedir.
Ceza hukukundan farklı olarak kabahat teşkil eden davranışın açıkça kanunla
düzenlenmesi mümkün olduğu gibi kabahat teşkil eden bir davranışın idarenin
genel ve düzenleyici hedefteki işlemiyle de içeriğinin belirlenmesi mümkündür.
Mesela bugün bir bir üniversite öğrencisi kamu idaresi ile doğrudan ilişki kurmuş
durumdadır. Ve bu öğrencinin uyması gereken birtakım yükümlülükler vardır. Bu
yükümlülüklerin neler olduğunun öğrenilebilmesi bakımından belli kurallar
mevcuttur. Örneğin kopya teşebbüsü halinde öğrenci belli yaptırımlarla
karşılaşacaktır. Bu sınav yönetmeliğinde mevcuttur. Yönetmelik ise üniversitenin
bir tasarrufu, bir düzenleyici işlemdir. Düzenlediği şey ise idari düzene aykırı
fiilin sonucudur. Ancak sonuç bakımından farklı bir noktaya gelinmektedir. Bir
9

idari haksızlığın sonucunda uygulanacak yaptırımın türü miktarı ve süresi mutlaka


Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 3. HAFTA / 2022

kanunla düzenlenir. Üniversite öğrencisi bakımından bu kanun Yükseköğretim


Kanunu olabilir. Demek ki kabahatler ile suçlar arasında kanunilik ilkesini
kıyasladığınızda suç teşkil eden davranışın tanımlanması ve unsurlarının
belirlenmesi bakımından bir farklılık vardır. Kabahatler hukukunda kanunun
çizdiği çerçevenin içeriğinin idarenin düzenleyici işlemleri ile belirlenebilmesi
imkanı vardır ama yaptırım bakımından bir farklılık yoktur. Ceza hukukunda da
yaptırımın türü süresi miktarı kanunla belirlenir. Kabahatler hukukunda da
yaptırımın türü süresi miktarı kanunla belirlenir.

Güvence fonksiyonunun son halkası zaman bakımından uygulama ile ilişkilidir.

Ceza Kanununun Zaman Bakımından Uygulanması

Zaman bakımından uygulama sorunu kanuni değişiklik söz konusu olduğunda


gündeme gelir. Bazen kanun tamamen değişebilir ancak bu istisnai bir durumdur.
Kanuni değişiklik olduğunda ise eski dönemde tanımlanan bazı haksızlıklar yeni
kanun döneminde artık haksızlık olarak tanımlanmayabilir. Eski kanun döneminde
suç olarak tanımlanan bazı suçlar yeni kanunda suç olarak düzenlenmeyebilir. Bu
durumda eski kanun zamanında belli bir ceza miktarı, belli bir yaptırım türü
öngörülmüşken yeni kanunda bu değişmektedir. Bazı yaptırım türleri kalkmıştır.
Ve gündeme birçok soru gelir. Örneğin; eski kanun döneminde o davranışı
gerçekleştirdiği için hala yargılanmakta olan bir kişi yeni kanun hükümlerine göre
yargılanmaya devam edilir, yoksa eski kanun hükümleri ile yargılamaya devam mı
edilir? Eski kanun döneminde bu suçtan dolayı hüküm giymiş bir kişi için kanun
değişikliğinden sonra ne söylenebilir?

Normalde aslolan davranışın gerçekleştirildiği anda yürürlükte olan kanuni


düzenlemelerin o davranışı gerçekleştiren kişi bakımından uygulanmasıdır. Ancak
ceza kanunlarında lehe kanunun geçmişe yürüme ilkesi mevcuttur.

Ceza hukukunda tam olarak bu aşamada bir ayrımdan tekrar bahsedilmesi


gerekmektedir. Bir maddi ceza hukuku ve şekli ceza hukuku ayrımı mevcuttur.
Maddi ceza hukuku işin esasına yönelik suç teşkil eden davranışların niteliği,
kusurun unsurları, cezalandırılabilmenin şartları, genel hükümler gibi unsurları
kapsar. Maddi ceza hukuku niteliğindeki hükümlerin lehe sonuç doğurup
doğurmadığı yeni düzenleme ile beraber dikkate alınır. Ancak Ceza Muhakemesi
Hukuku ile ilgili değişiklikler bakımından lehe düzenleme, aleyhe düzenleme
değerlendirmesi yapılmaz. Bunun yapılabilmesi için değişikliğe uğrayan
düzenlemenin niteliğinin doğru belirlenebilmesi gerekir. Eğer suçun unsurunda bir
10

değişiklik olmuşsa, suçun tanımı tamamen ortadan kaldırılmış ya da


değiştirilmişse, o suç karşılığı uygulanacak yaptırımın türü ve miktarı
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 3. HAFTA / 2022

değiştirilmişse bunların hepsi maddi ceza hukuku alanına ilişkin olmakla beraber
ancak o zaman lehe ya da aleyhe değerlendirmesi yapılabilir.

Suçun takibinin şikayete bağlı olup olmadığı da değişebilir. Örneğin; 01.04.2005


tarihinde A, B’ye karşı cinsel taciz suçu işlemiş olsun. Ve bu suçun da şikayete
tabi bir suç olduğunu düşünelim. Şikayet süresi de 6 ay olarak belirlenmiş olsun.
Ancak 01.06.2005 tarihinde de bu suçun takibi şikayete bağlı olmaktan
çıkartılmış olsun. Yani re’sen takip edilebilir bir suç haline gelmiştir. Bu durum
fail için aleyhe bir durumdur. Çünkü eski durumda şikayet edilmesi gerekirken
artık yeni durumda şikayet edilmesine gerek yoktur.

Yeni durum ise aleyhe düzenlemedir bu nedenle eski kanunun uygulanmasına


devam ediyoruz demek doğru mudur?

Bu sorunun cevaplanabilmesi için şikayet kurumunun hukuki niteliği bilinmelidir.


Bu bir maddi ceza hukuku mudur yoksa ceza muhakemesi hukuku mudur tespit
edilmesi gerekir. Madde ceza hukuku kolu olarak alınırsa bu noktada yapılması
gereken tartışma daha farklıyken ceza muhakemesi hukukunun bir kolu olarak
alınırsa ceza muhakemesi hukukunda yapılan değişiklikler derhal uygulama alanı
bulacağı için yapılan değişiklik konusunda bir tartışmaya girmeden yeni kanunla
devam edilir. Aslında bu müessese bir ceza muhakemesi hukuku müessesesidir.
Dolayısıyla maddi ceza hukukunun değişikliğe uğramasına ait kurallarda uygulama
bulacak prensiplere tabi değildir. Ceza muhakemesi hukukunda derhal uygulama
vardır. Aleyhe ya da lehe sonuç doğurmasına bakılmaz. Şikayetin süresi, şikayete
bağlı olup olmama, şikayetin kapsamı, temyiz başvurusunun süresi, kanun yoluna
gitmenin koşulları gibi konular ceza muhakemesi tarafından düzenlenen
müesseselerdir. Bu noktada lehe değişiklik aleyhe değişiklik ayrımına gidilmez.
Kanun koyucu bazen ceza muhakemesi kurallarının değişikliğe uğraması dolayısı ile
birtakım hakların kullanılması husususunda mağdur ettiğini düşündüğü kişiler
bakımından geçiş hükümleri öngörebilir. Örneğin bugün bir kişi temyize
başvuracağı zaman temyiz süresi 15 gün ise 8. Gününde olan bir kişi temyize
başvurmak için hala zamana sahiptir. Ancak temyiz süresi 7 güne çekildiğinde bu
noktada bu kişinin başvuramaması gerekir ve bu bir sorundur. Eğer bu noktada
bir geçiş hükmü öngörülmezse bu değişiklik dolayısıyla kişi temyize gidemez.
Mevcut temyiz süreleri bu nedenle değişiklikten etkilenmez. Bu mağduriyeti
engellemek için konan bir geçici hükümdür. Demek ki suçun unsurları ile bağlantılı
olarak, genel hükümlerden müesseseler ile bağlantılı olarak, yaptırım türü süresi
ile ilgili hükümler ile bağlantılı olarak yapılan kanuni değişikliklerin hepsi
11

bakımından kanun koyucu yeni düzenleme sadece lehe bir sonuç doğuruyorsa
Sayfa

uygulama bulabilir der.

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 3. HAFTA / 2022

Peki lehe sonuç ne demektir? Bu lehe sonuç nasıl tespit edilebilir?

Eski kanunda bir suç bakımından 3 yıldan 5 yıla kadar hapis cezası
öngörülmüştür. Yeni kanun döneminde ise bu suç bakımından sadece adli para
cezası öngörülmüştür. Bu noktada hürriyeti bağlayıcı cezaya kıyasla bir ekonomik
yaptırımın daha hafif bir yaptırım olduğu söylenebilir ki bu noktada bir sıkıntı
yoktur. İlk görüşte bu durumda zaten yeni kanun hükümlerinin daha lehe olduğu
düşünülebilir. Ancak lehe kanunun hangisi olduğu sorusunu sadece yaptırımla ilgili
düzenlemeyi ele alarak cevaplayamayız. Burada eski kanun döneminde işlenmiş bir
suçun düzenlendiği tüm kanunlar ele alınır. Maddi ceza hukuku kapsamındaki tüm
hükümler gözden geçirilir. Unsurları, cezasızlık sebebi doğuran bir hal var mı,
kusuru etkileyen bir hal var mı, yaptırımının türü ve süresi ile ilgili bir şey var mı
gibi tüm hususlar incelenir. Ve bu noktada bir sonuca ulaşılır. Bu noktada olay
sadece yaptırımın türü ve süresi ile ilgili değildir. Eski kanunda görülmemiş olan
bir cezasızlık sebebi yeni kanun ile öngörülmüş olabilir. Ancak eski kanun
dönemindeki ceza yeni kanunla kıyaslandığında somut olarak da daha ağır duruyor
olabilir. İfade edilmek istenen lehe kanun düzenlemesi yapılırken o davranışla
ilgili eski kanunla uygulanması söz konusu olacak tüm maddi ceza hukuku
kurallarını uygularız ve böylece eski kanun döneminde bu kişi 3 yıl ceza alacakken
yeni kanun dönemindeki tüm hükümleri uygulandığında yine aynı kişi ne kadar ceza
alacak belirlenir. Ancak bu belirlemelerden sonra hangi kanunun lehe hangi
kanunun aleyhe olduğu tartışması yapılabilir.

Türk Ceza Kanunu Madde 7

“İşlendiği zaman yürürlükte bulunan kanuna göre suç sayılmayan bir


fiilden dolayı kimseye ceza verilemez ve güvenlik tedbiri uygulanamaz.
İşlendikten sonra yürürlüğe giren kanuna göre suç sayılmayan bir
fiilden dolayı da kimse cezalandırılamaz ve hakkında güvenlik tedbiri
uygulanamaz. Böyle bir ceza veya güvenlik tedbiri hükmolunmuşsa infazı
ve kanuni neticeleri kendiliğinden kalkar.

Suçun işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanun ile sonradan yürürlüğe


giren kanunların hükümleri farklı ise, failin lehine olan kanun uygulanır
ve infaz olunur.

Hapis cezasının ertelenmesi, koşullu salıverilme ve tekerrürle ilgili


olanlar hariç; infaz rejimine ilişkin hükümler, derhal uygulanır.

Geçici veya süreli kanunların, yürürlükte bulundukları süre içinde


12

işlenmiş olan suçlar hakkında uygulanmasına devam edilir.”


Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 3. HAFTA / 2022

Ceza hukukunda en lehe düzenleme yeni kanun ile önceden suç teşkil edilen bir
fiilin suç olmaktan çıkarılmasıdır. Kanun değişikliğinin mantığı zaten kanun
koyucunun daha yenilikçi düşünüyor olmasıdır ve bu noktada bu ilerlemeyi ifade
edilmektedir.

Suç işlemiş bir kimse bakımından olabilecek en lehe durum suç teşkil eden
davranışın yeni düzenleme ile artık suç teşkil etmiyor olmasıdır. Anayasa ve Türk
Ceza Kanunu açıkça iki durumu düzenlemektedir;

1. Gerçekleştirildiği anda suç teşkil etmeyen bir durumun daha sonraki


dönemde suç teşkil etmesi mümkündür. Ancak gerçekleştirdiği anda suç
teşkil etmeyen bir davranıştan dolayı kişinin cezalandırılması mümkün
değildir.
2. Gerçekleştirildiği anda suç teşkil eden davranış daha sonraki dönemde
yapılan kanun değişikliği ile ceza indirimine uğrayabilir ya da suç olmaktan
çıkabilir. Tam bu noktada da adalet tartışmaları gündeme gelebilmektedir.

Bu noktada 2 ihtimal vardır. Yargılanmaktayken ve daha hüküm söz konusu


değilken bu noktada kanun değişebilir ve söz konusu davranış suç olmaktan
çıkabilir ve bu noktada beraat hükmü verilebilir.

Türk Hukuku bakımından daha çarpıcı olabilecek ikinci durumda ise


yargılandıktan sonra hükümlü sıfatını almış olmasına rağmen, ceza infaz
kurumunda infazı bağlamında bulunmasına rağmen kanun değişikliğinde eğer
davranış suç olmaktan çıkartılırsa kişi de ceza infaz kurumundan çıkartılır.

Almanya’da bu ikinci ihtimal farklıdır. Hüküm kesinleştikten sonra artık kanun


değişikliğinin bu duruma bir etkisi yoktur. Ancak Türk kanun koyucusu kanunun
suç olmaktan çıkarttığı bir davranış dolayısıyla cezalandırmanın devam etmesi
ihtimalini tamamen kapı dışarı etmiştir. Daha çok karşılaşılan ihtimal ise genelde
bir davranışın suç olarak tanımlandıktan sonra kanundan tamamen çıkarılması
değil suçun yaptırımında indirime gidilmesidir.

Kişi x suçunu işlemiş olsun ve bu suçun o dönemki cezası 4 yıldan 8 yıla kadar
hapis cezası + 5000 güne kadar adli para cezası olsun. Kişi yargılanıp mahkum
edilmiş olsun. Mahkumiyet hükmü kesinleştikten sonra söz konusu kişinin 5 yıl
hapis cezası ve 3000 gün adli para cezası ile mahkum edildiğini varsayalım. Bu
kişinin yargılandıktan sonra bahsedilen hükme tabi tutulduğunu ve hatta bu
cezanın 3000 günlük cezasını ödediğini varsayalım. Daha sonraki dönemde ise
söz konusu davranış için öngörülen müeyyidenin 2 yıldan 4 yıla düştüğünü ve
13

adli para cezasının da kalktığını düşünelim. Ceza infaz kurumunda bulunan bu


Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 3. HAFTA / 2022

hükümlünün bu değişiklikten yararlanabilmesi için uyarlama davası/yargılaması


açılması gerekir. Bu yeni duruma özgü hukuki sonucu hüküm altına alan yeni bir
karar verilmesi demektir. Bu nedenle bu kanun değişiklikleri aslında uygulama
bakımından da ciddi bir iş yükü getirmektedir. Çünkü eskiden bu konu ile ilgili
verilmiş tüm hükümlerin yeniden ele alınmasını gerekmektedir. Uyarlama
yargılaması olmaksızın sürenin dolduğuna ve kişinin çıkma zamanının geldiğine
karar vermek mümkün değildir. Bu şu an için çok kısmi durumlarla bağlantılı olarak
karşımıza çıkmaktadır. Çünkü bugün itibarı ile toplu bir değişiklik yapılıp tamamen
yeni bir mevzuata geçilmemektedir. Sadece suçun tanımında yer verilen cezanın
miktarında değişikliğe gidilmektedir. Bu da genelde lehe bir değişim olmadığı için
yargıya konu olmamaktadır. Türkiye’de cezaların ağırlaştırılması kültürü vardır.
Ve bununla amaçlanan da suç oranın düşürülebilmesidir. Ancak cezaların
arttırılmasının suç oranına aşırı bir etkisi yoktur.

Soyut Ceza; kanunda bir suç için belirtilen ceza aralığı soyut ceza olarak
geçer. Örneğin 1 yıldan 3 yıla kadar ceza öngörülmesi soyut cezadır. Soyut
cezanın üst sınırı belirtilmemiş ise üst sınır 20 yıl olarak kabul
edilmektedir.

Somut Ceza; mahkemenin kanundaki sınırlara tabi olmak şartı ile verdiği
hükümde mevcut olan cezadır. Somut cezanın üst sınırının belirtilmediği
durumda üst sınır 30 yıldır.

Türk Ceza Kanunu Madde 61/7

“Süreli hapis cezasını gerektiren bir suçtan dolayı bu madde


hükümlerine göre belirlenen sonuç ceza, otuz yıldan fazla olamaz.”

————————————————————————————————————

Türk Ceza Kanunu Madde 49

“Süreli hapis cezası, kanunda aksi belirtilmeyen hallerde bir aydan az,
yirmi yıldan fazla olamaz.

Hükmedilen bir yıl veya daha az süreli hapis cezası, kısa süreli hapis
cezasıdır.”

Bazen kanun koyucu bir suçla ilgili sadece bir alt sınır belirler. Mesela A suçunu
işleyen kişi 10 yıldan az olmamak kaydı ile hapis cezası ile cezalandırılır
denilebilir. Bu soyut cezanın üst sınırının 20 yıl olarak kabul edilmesi nedeni ile 10
yıldan 20 yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılabilir demektir.
14
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 3. HAFTA / 2022

Bazen nitelikli unsurdan dolayı bazı cezalara artırım yapılması gereken hallerin
bulunmasından dolayı soyut cezası miktarı hemen belirlenir ve onun üzerine
artırım yapılır. İşte bir suçtan dolayı uygulanabilecek somut hapis cezası ise en
fazla 30 sene olabilir.

Türk Ceza Kanunu Madde 188/1

“Uyuşturucu veya uyarıcı maddeleri ruhsatsız veya ruhsata aykırı


olarak imal, ithal veya ihraç eden kişi, yirmi yıldan otuz yıla kadar
hapis ve ikibin günden yirmibin güne kadar adlî para cezası ile
cezalandırılır.

49. maddenin 20 sene üst sınırı aşılarak üst sınır 30 sene belirlenmiştir. Kanun
koyucu söz konusu suç tipine o kadar çok önem vermiştir ki kendisinin genel
hükümlerde koymuş olduğu sınırı aşmıştır.

Bu tanımlar çerçevesinde tanımlanmış olan yaptırım ağırlaştırılmış müebbet hapis


cezası gibi cezalar öngörülen suçlar dışında sistemimizde mevcut olan en ağır
cezaları içerir.

Bu cezaların uyuşturucu ile mücadele ile doğrudan ilgisi var mıdır?


Uyuşturucu suçu ile bağlantılı olan bir kişi söz konusu cezalara bakarak suçun
ağırlığını görerek vazgeçer mi?

Aynı durum birkaç senedir yaptırımı sürekli arttırıma uğrayan diğer suçlar için
de geçerlidir. Elbette bahsedilen suçlar haksızlık içeriği çok yoğun suçlardır.
Ancak ne olursa olsun bu suçların işlenme oranını düşürmenin yolu cezasını
arttırmak değildir. Ki halihazırda var olan Türk Hukuk Sistemi’ndeki cezalar
oldukça ağır cezalardır.

2 yıldan 4 yıla düşürülmüş olan cezadan bahsetmiştik. Bu örnek üzerinden devam


ettiğimizde cezada indirim yapılmıştır ve bu nedenle uyarlama yargılamasının
yapılması gerekmektedir. Yeni kanuna göre bu kişi daha az cezalandırılacaktır.
Daha önceki hüküm kapsamında ceza infaz kurumunda geçirdiği süre zaten yeni
hükümlere konu olacak süreyi kapsıyorsa kişinin tahliyesi söz konusu olacaktır.

Peki bu noktada ödemiş olduğundan bahsettiğimiz parayı geri alması mümkün


müdür?

Ortada kanuni bir para cezası vardır ve bu ceza infaz edilmiştir. Bu cezanın
infazından sonra ilerleyen süreçte bu ceza miktarında değişiklik yapılması ve
düzenleme ile ilgili bir farklılık görülmesi infaz edilmiş cezanın kişiye geri iadesi
15

gibi bir durumu doğurmaz. Ki zaten bu noktada uyarlama yargılamasında da tekrar


Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 3. HAFTA / 2022

bir delil değerlendirmesi gibi durumlar söz konusu değildir sadece hüküm yeni
kanun kapsamında değiştirilmektedir.

Zaman bakımından uygulama ile ilgili 7. maddenin kapsamı bu şekildedir. Türk


sisteminde lehe olan hüküm, hükümlünün mevcut durumu ne olursa olsun o kişi
hakkında sonuç doğuracaktır ve bu sonuç hükümlüler bakımından bir uyarlama
yargılaması ile ortaya koyulur. Ayrıca unutulmamalıdır ki hangi kanunun lehe
olduğu söz konusu suç ile ilgili somut cezanın iki kanun bakımından da ortaya
konulması sonucunda kararlaştırılabilir.

Türk Ceza Kanunu Madde 7/2-3

“Suçun işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanun ile sonradan yürürlüğe


giren kanunların hükümleri farklı ise, failin lehine olan kanun uygulanır
ve infaz olunur

Hapis cezasının ertelenmesi, koşullu salıverilme ve tekerrürle ilgili


olanlar hariç; infaz rejimine ilişkin hükümler, derhal uygulanır.”

İnfaz rejimi ya da infaz hukukuna ilişkin müesseseler maddi ceza hukuku


müessesesi değildir. Lehe kanun belirlemesi maddi ceza hukuku kurumları
bakımından tespit edilip uygulanması gereken bir müessesedir. İnfaz hukukunda
yapılan değişiklikler kural olarak derhal uygulama alanı bulur. Yani infaz hukuku
daha önce de yapılan bilgilendirmeler kapsamında ceza infaz kurumunda bulunulan
süre boyunca sahip olunan haklar, sorumluluklar ile ilgilidir. Ve bu müesseseler
bakımından infaz hukukunda yapılan değişiklikler derhal uygulama alanı bulurlar
ama kanun koyucu 3 tane müessese bakımından aslında infaz hukuku müesseseleri
bakımından maddi ceza hukukuna ilişkin zaman bakımından uygulama prensibinin
gündeme gelmesi gerektiğini düzenlemiştir;

• Koşullu salıverilme
• Hapis cezasının ertelenmesi
• Tekerrür

Bu müesseseler yaptırım teorisi konusuna başlandığında ele alınacak müesseseler


olsalar da koşullu salıverilme hükmü aslında cezanın infazı bakımından önemlidir.
Kişi bir cezaya mahkum edilir. Örneğin 9 yıl hapis cezasına mahkum edilmiştir.
Bugün eğer ceza infaz kanununun 107. maddesinin 2. fıkrasında sayılan özel suç
tiplerinden birisi değilse kural olarak koşullu salıverilme süresi mahkum olunan
hapis cezasının yarısıdır. Bundan belli bir süre önce belirlenen bu süre yarısı değil
16

2/3’üydü.
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 3. HAFTA / 2022

Bazı özel suç tipleri bakımından koşullu salıverilme süresi mahkum olunan hapis
cezasının 2/3’üdür. Bu suçlarda haksızlığın içeriğinin daha yoğun olduğu
düşünülmektedir. Hatta bazı durumlarda birtakım suçların örgüt faaliyeti
içerisinde işlenmesi, suçun tekerrürü gibi sebeplerden ötürü ¾’e de
çıkabilmektedir. Son iki bahsedilen durum çok da konumuz olmamakla beraber
örnek olarak verilmiştir. Mesela bugün 12 yıl hapis cezasına mahkum edilmiş bir
hükümlüyü varsaydığımızda bugün itibari ile koşullu salıverilme süresi mahkum
olunan cezanın yarısıdır. Yani ceza infaz kurumunda 6 yıl kalacaktır. Bu kişi ceza
infaz kurumunda 1-2 yıl kaldıktan sonra kanun onun işlediği suçla bağlantılı olarak
koşullu salıverilme süresi 2/3 oranına arttı. Bu noktada bu değişiklik kişiyi
ilgilendirmez. ½ oranından 1/3 oranına düşürülür ise bu kapsamda (Türkiye’de de
ceza infaz kurumlarını boşaltmak adına bir eğilim olduğu için böyle bir düzenleme
yapılması mümkün olabilir.) kişi bu düzenlemenin lehe bir düzenleme olmasından
ötürü bundan yararlanabilmektedir.

Hapis cezasının ertelenmesi ve tekerrür hükümleri bakımından da aynı şekilde


düşünülür.

Türk Ceza Kanunu Madde 7/4

“Geçici veya süreli kanunların, yürürlükte bulundukları süre içinde


işlenmiş olan suçlar hakkında uygulanmasına devam edilir.”

Geçici ya da süreli kanunların yürürlükte olduğu dönemde işlenen suçlar


bakımından bu kanunlar yürürlükten kalkmış olsalar bile ilgili hükümler
uygulanmaya devam eder. Bu noktaya kadar yapılmış olan açıklamalardan
farklılaşma burada başlamaktadır çünkü işlendiği andaki ilgili düzenlemelere göre
suç teşkil eden bir davranış vardır. Ancak sonraki dönemde bir gerekçe ile suç
olmaktan bir şekilde çıkmıştır. Bu noktada ceza hukukunda artık suç değildir.
Ama bazen hukuk düzenleri bazı özel koşulların varlığı halinde birtakım
davranışları geçici bir süre ile bağlı olacak şekilde suç olarak düzenlemiş olabilir.
Mesela Almanya’da şu anda bir doğalgaz problemi vardır. Bu noktada sıcak
ülkelere gidilmesi tavsiye edilmektedir. Ve bu noktada Almanya eğer isterse 1
Aralık 2023’e kadar doğalgaz tüketimi belli bir sınırı aşan kişiler 1 yıldan 3 yıla
kadar hapis ve 10.000 Euro para cezası ile cezalandırılır diyebilir. Bu kanun süreli
bir kanundur. Kanunlar genelde soyut, genel, sürekli ve yaptırım içeren hukuki
düzenlemeler olsa da bazen süreklilik unsuru istisnai bir biçimde farklılaşabilir.
Bu hükümlerin otoritesini koruyabilmek için Türk Ceza Kanunu bu temel mantıkla
söz konusu hüküm konulmuştur. Aksi halde bu hüküm olmasaydı maddi ceza
17

hukukuna hakim olan zaman bakımından uygulama prensiplerinin zorunlu sonucu


Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 3. HAFTA / 2022

olarak bu kanun ya da ilgili düzenlemeler yürürlükten kalktığı anda bunlar


yürürlükteyken o düzenlemeler kapsamında suç işleyen kişileri cezalandırmak
mümkün olamayacaktı. İşte burada artık lehe kanun uygulamasının en keskin hali
olan suç olmaktan çıkarma durumu bile dışlanmış bir düzenlemeye dönerdi. Ancak
temel mantık süreli/geçici kanunun otoritesini devam ettirmektir. Yoksa insanlar
bilir ki geçici kanun belli bir zaman sonra yürürlükten kalkacaktır. Ve günün
sonunda insanlar kalkacağını bildikleri bu hükmün getirdiği kurallara uyma
zorunluluğu hissetmeyebilir. Ekonomik bunalım dönemleri, birtakım doğal afetler
ve benzeri birtakım zorlayıcı dönemlerde ortaya konan geçici kanunlar ile bazı
suç tipleri tesis edilebilmektedir.

Suç Teorisi

Ceza Hukuku; suç haksızlığının incelenmesi, unsurlarının ortaya konulması, bir suç
dolayısı ile kişinin ceza sorumluluğunun bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi
ve eğer varsa cezanın türü, miktarı, süresi gibi sorunları ele alan bir disiplindir.
Suç hukuku diyenler vardır. Aslında İngiliz terminolojisinde de “Criminal law”
olarak geçmektedir. Ancak Kıta Avrupası’nda “Ceza Hukuku” olarak
adlandırılmaktadır. Suçun karşılığında uygulanacak olan yaptırım esas alınarak bir
adlandırma işlemi yapılmıştır. Üzerinde en çok durulacak meseleler ise suç, suçun
unsurları nelerdir, suçun özel görünüş biçimleri nasıldır, bir suçla bağlantılı olarak
kişinin kusurlu olarak nitelendirilip nitelendirilmeyeceğine dair dikkat ettiklerimiz
nelerdir, bir suçla bağlantılı olarak kişinin cezalandırmasını engelleyen durumlar
mevcut mudur gibi meselelerdir.

Suç Nedir?

1780’lere döndüğümüzde Avrupa’da Aydınlanma Dönemi’dir. Burada da felsefi


olarak insan merkezli bir açıklama yapma çabaları gündeme gelmeye
başlamaktadır. Bu çaba Antik Yunan döneminde de mevcuttur ancak bu işi
sistematik bir tutarlılıkla, felsefi açıdan ayağı yere basan bir şekilde açıklamaya
çalışanlar Alman idealist filozoflardır. Bunların başında ise Immanuel Kant vardır.
Kant’ın açıklamaları hem varlık felsefesi bakımından hem bilgi felsefesi
bakımından hem de ahlak felsefesi bakımından sürekli merkezde yer almaktadır.
Bu noktada Kant’ı eleştirenler de vardır, dışlayanlar da vardır ama sonuç itibari
ile her zaman merkezde Kant’ın düşünceleri mevcuttur. Kant’ın çok temel 4 tane
eseri vardır;

1. Saf Aklın Eleştirisi


18

2. Pratik Usun Eleştirisi


3. Yargı Yetisinin Eleştirisi
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 3. HAFTA / 2022

4. Ahlak Metafiziğinin Temellendirilmesi

Pratik Ahlak Eleştirisi kitabında insanın aklı ile dünyada her zaman geçerli
olması mümkün nitelikteki bağlayıcı emirleri bulabileceğini söylemiştir. Kişi aklı
vasıtası ile her ortamda koşullar ne olursa olsun evrensel bir biçimde uygulanacak
ahlak yasalarını bulabilmektedir. Ayrıca insan onuru her şeyin başında
gelmektedir ve insan onuru merkezidir. Bir insanı araç haline getiren her türlü
davranış insan formuna aykırıdır. Günümüz itibari ile bu düşünceler hayret
uyandırmıyor olabilir çünkü günümüzde bu düşünceler zaten insanlar büyük oranda
hukuk devletinin çatısı altında belli güvencelerle hayatını sürdürmektedir. Ancak
o dönem için otorite iradesi insanların özgürlüğünün önünüze geçmektedir ve bu
normal algılanmaktadır. Aynı zamanda Kant’ın suç teorisi bakımından yine önem
arz eden bir anlayışı mevcuttur; Transendental İdealizm. Kant’ın bilgi felsefesi
şunun üzerine kuruludur; bilgi süje ile obje arasında bir ilişkiyi tarif etmektedir.
Yani yönelen bir irade vardır ayrıca kendisine yönelinen bir bilgi objesi vardır ve
bilgi onun muhtevasına, özelliklerine dair bir açıklama yapabilme, onu tanıma
faaliyetidir. Ancak bu noktada bilginin merkezinde bilen mi vardır yoksa bilinen
mi vardır sorusu her zaman gündeme gelmektedir. Kant’a göre bilginin merkezinde
bilen süje vardır. Çünkü Kant kişilerin ne olursa olsun bir dışsallığın kendine ait
varlık koşullarını bilemeyeceğini sistematik bir şekilde ortaya koymuştur. İnsan
fiziksel ve psikolojik özellikleri itibari ile ancak bir nesnenin bilgisine kendi
süzgecinden geçirmek suretiyle sahip olabilir. İnsan kendi duyuları ile sınırlıdır ve
kendi duyularının dışına çıkamaz. Aynı zamanda tabi olduğu evrensel kurallarla
(zaman ile, çevre ile…) da bağlıdır. Kategorik bir bağlılık gösteren zihin yöneldiği
objenin ancak kendi süzgecinden geçirilmiş olan içeriği ile bağlantılı olarak bilgi
sahibi olabilir. Yoksa bir varlığın kendine özgü yapısını bilmesi mümkün değildir.
İnsan süzgecinden geçirdiği bilgiyi kendine özgü bir biçimde anlamlandırır. Bu
bilgi anlayışı bir ceza hukukunda bir anlayışın anlamlandırılma çabasının temelinde
yer almaktadır.

Pozitivizm, Auguste Comte tarafından sistematikleştirilmiştir. Sırtını aslında


1840’ların büyük bir devrim niteliğindeki düşüncesi olan Evrim teorisine
yaslamaktadır. Bu dünyayı tamamen bilimse koşullar çerçevesinde, deney ve
gözlem yolu ile açıklamaya çalışır. Aynı dönemde var sanayi devrimi ile insan
üretim artarsa refahın artacağına bu şekilde de aslında dolaylı yoldan insanlar
mutlu olacağına inanmaktadır. Pozitivizmin anlayışında ise deney ve gözlem yolu ile
bilgiye ulaşılır, üretim maksimize edilmelidir ve böylece toplumsal refah koşulları
da en üst seviyeye çıkacaktır. Ancak bu dönemde de fabrikalarda sabahtan
19

akşama kadar çalışan bir işçi sınıfı meydana gelmiştir. Hiç de toplumun
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 3. HAFTA / 2022

zenginleşmesinden nasibini alamayan bir başka toplumsal kitle de doğmuştur.


Ancak bu dönemdeki anlayış ceza hukukuna da aynen sirayet etmiştir. Böylece
pozitivizm ekseninde gelişen bir ceza hukukundan bahsedilebilmektedir.

Türk Literatüründe bu anlayışa Klasik Suç Teorisi denmektedir. Klasik suç


teorisi aslında tam olarak bu demek olmasa da klasik suç teorisi genelde bu
şekilde kabul edilmektedir. Metafiziki alan ve deneyüstü açıklama biçimleri
bilimselliğin dışında görülmüştür. Bu nedenle pozitivizmin ilgi alanında değildir. Bu
anlayışın temelinde katı bir mekanizm ve nedensellik bağı vardır. Suçun
temelinde de nedensellik vardır. İnsan psikolojik olarak da mekanik bir
durumdadır. İnsan özgür iradesi ile karar aldığını düşünse de aslında insanın aldığı
kararların hepsi bünyesinde çatışan iki eğilimin üzerinden anlatılır. Bu durumda
insan bilinçsiz de olsa aslında özgür iradesi var sanmasına rağmen olmadığına
inanır. Haliyle insanın özgür iradesi yoksa insanın özgür iradesi ile kötüyü seçmesi
de söz konusu olmamaktadır. Bu aşamada ise suç aslında topluma zarar veren bir
fiildir ve tüm yaşam da bir nedensellik ürünüdür. Burada felsefeye verilen en
büyük vizyon da bilimsel kavramsallaştırmaya yardım etmektir. Pozitivizm sadece
pozitif bilimleri kapsamamaktadır ancak sosyal bilimleri de bu mekaniklik ve
nedensellik içinde ele almaktadır. İnsan determinizm çerçevesinde aslında özgür
iradeye sahip değildir. Bu noktada ise özgür iradesi olmayan insanın
cezalandırılmasının sebebi ise toplumsal mekanizmayı korumaktır. Bu aşamada
aslında teknik anlamda bizim bugün anladığımız cezalar o dönem aynı bakış açısı
ile ele alınmamaktadır. Bu anlayışta tüm yaptırımlar bir güvenlik tedbiri
niteliğindedir. Niteliği gereği de bu yaptırımlar toplumu korumak için uygulanır.
Bir nevi kişinin suç işlemesi onun hakkında ahlaki kınama yapılmasını gerektiren
bir durum değildir. Ancak toplumsal çarkta bir son oluşturabilecek toplumsal bir
hastalık olarak görülmektedir. Toplumsal yaptırım uygulanmasının temel amacı da
toplumu korumaktır. Bu yapılırken de bakılan şey söz konusu olayın iyileştirilmesi
gereken bir anomali olup olmadığıdır. O dönem için farklı hapsedilme türleri bu
nedenden dolayı mevcuttur. İdam cezasının var olma sebebi ise tedavi edilmesi
mümkün olmayan anomalilerdir. Yani sistem toplumu korumak için bir kişinin
hayatına son vermektedir. Suç teorisinin esasında da bu noktada bir kusur ve
manevi unsur ayrımı yoktur.

Objektif bir haksızlık anlayışı vardır ve haksızlığın tüm unsurları objektif


niteliktedir. Mesela bir kişi değersiz bir kağıt olduğunu düşündüğü bir şeyi yırtıp
ateşe atsa ve yırtıp attığı şey ise aslında bir kambiyo senedi ise o dönem için
burada bir vergi vereceğinin yok edilmesi haksızlığı oluşmaktadır çünkü
20

haksızlığın tüm unsurları objektiftir. Bugün ise haksızlığın unsurlarından


Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 3. HAFTA / 2022

bahsederken haksızlığın subjektif unsurlarından da bahsedilmektedir. Burada en


önemli 3 sonuç şunlardır;

• Tüm açıklamaların temelinde nedensellik vardır,


• Haksızlığın tüm unsurları objektif yani diş dünyada gözlemlenebilir
niteliktedir,
• İrade özgürlüğü yoktur.

Bunların üzerine inşaa edilmiş bir kabul vardır. Kusur da kişinin gerçekleştirmiş
olduğu davranış dolayısı ile kınanması ve kınanmaması yönündeki bir ahlaki
değerlendirme aracı değildir. Bu dönem kişinin toplumla bağlantılı olarak
tehlikelidir durumu esas alınmaktadır. Bu aşama itibari ile en azından teknik ceza
hukukunun ilk adımları atılmıştır. Kanunilik ilkesi ile kişilerin, toplumun korunması
bağlamında hangi haksızlıkları gerçekleştirdiklerinde bir ceza hukuku yaptırımının
devreye gireceğine dair bir güven mekanizmasının ilk temelleri bu aşamada
atılmıştır. Çünkü daha önceki dönemde cadılıktan, büyücülükten dolayı insanlar
aniden evinden alınarak cezalandırılabildiği için bunlar çözülmek istenmiştir. Bu
dönemde suçların unsurları analitik olarak ele alınmaya başlanmıştır ve bu
dönemin en büyük anlayış miraslarından biri de kriminoloji anlayışını geliştirmeye
başlamış olmasıdır. Bu kriminoloji anlayışı her ne kadar bayağı bir kriminoloji
anlayışı da olsa aynı dönemde Almanya’da bunlar olurken İtalya’da bir suçlu
fenotipi ortaya koymak için kadavralar üzerinde çalışmalar yapılmaya
başlanmıştır. Bugün bunlar bize uzak gelse de günümüzdeki modern anlayışın
temelini bu tarz yaklaşımlar oluşturmaktadır. Pozitivist ceza hukuku da o dönem
tüm bilim dallarının etkisi altında olduğu pozitivizmin etkisi altında şekillenmiştir.

1900’lerin başında bu anlayışın benimsenmesi sonucunda güç sahibi olanların daha


da güçlendiği zayıfların ise daha çok ezildiği düşünülmeye başlanmıştır. İnsanların
manevi zenginliğini hissedemeyen bir grup da ortaya çıkmıştır. İşçiler ağır
çalışma koşulları altında edilirken dünya tamamen mekanik bir anlayışa
indirgenmeye çalışılmıştır ancak bu sistemin insanın doğasına uygun olmadığı
düşünülmeye başlanmıştır. Bu nedenle tam bu aşamada 1904 yılında bir ceza
hukukçusu olan Eduard von Hartmann bir hukuk fakültesinin açılışında aslında
pozitif bilimlerin anlayışını ceza hukukuna ve sosyal bilimlere ithal etmeye
çalışırken hatalar yapıldığını bu nedenle Kantçılığa dönüşmesi gerektiğinden
bahseder. Ve bu dönemden sonra Yeni Kantçılık şeklinde bahsedilen ve yine tüm
bilimsel değerlendirmeleri, bakış açısını etkileyen bir süreç başlar. Ceza
hukukundaki yansıması ise bu konuşma ile ilişkilendirilir. Yeni Kantçı Değer
21

Felsefesi etkisi altında şekillenen ceza hukuku aşamasına bu şekilde geçilmiştir.


Sayfa

Yeni Kantçılık anlayışı, pozitivizmde bulunmayan bu değer kavramını ceza

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 3. HAFTA / 2022

hukukunun merkezine koymuştur. Yani Ceza Hukuku yalnızca toplumun korunması


ile ilişkilendirilmemelidir. Aynı zamanda ceza hukukunun bir değer koruma
sistemine yönelmesi gerekmektedir. Ve bu değerler sadece yaşam hakkı, vücut
bütünlüğü, mal varlığı gibi değerler değildir. Aynı zamanda insanların insan
olmalarından kaynaklı olan manevi haklarının da korunmasına hizmet etmelidir.
Yeni Kantçı Değer Felsefesi kapsamında gelişen ceza hukukunun bir adım ileri
taşıdığı anlayış şudur; haksızlığın sadece objektif unsurları yoktur. Haksızlığın
içinde subjektif nitelikte unsurlar da bulunmaktadır. Tam olarak bu aşamada
manevi unsur, kusur ayrımı yapılamamamıştır ama yavaş yavaş haksızlığın sadece
pozitivizm etkisindeki gibi anlaşılamayacağı düşüncesi de etkinlik kazanmaya
başlamıştır. Çünkü Kant’a göre kişinin iradesinin yöneldiği bir bilgi süreci vardır.
Bu aşama itibari ile tüm ceza hukuku sisteminin bir amaçsallık içerisinde ele
alınmaya başlanması gerektiği düşünülmektedir. Haksızlığın subjektif unsurlarının
mevcut olduğu da bu aşama ile düşünülmeye başlanmıştır. Ceza hukukunda hukuka
uygunluk sebepleri sınırlı sayıda değildir. Ceza hukukunun amacına uygun olarak
hukuka uygunluk sebeplerinin mevcudiyeti değerlendirilebilir. Evet belki bu
aşamasa manevi unsur ile kusur ayrımı yapılamamamıştır ama sayılan birçok şey bu
dönemde ortaya konulmuştur. Hatta bu aşamada ceza hukukunun yaratıcısı bizzat
ceza hukukunu düzenleyen kanun koyucudur. Bu o dönemde çok tartışma getiren
bir unsurdur. Ceza hukuku düzenlemesi yapmaya yetkili olan organ kanun
koyucudur ve bu kanun koyucu ceza hukukunun hizmet ettiği birtakım amaçlarla
bağlıdır. Ama bu düzenlemeyi yaparken kavramsallaştırmaların içeriğini
somutlaştırmak bağlamında süje durumunda olan kanundur. Objesi de ceza
hukukunun materyalleridir. Demek ki bu bir objeye istediği şekli verebilir. Çünkü
bilgi felsefesinde süje kendi sınırları ile objeyi anlamlandırabilmektedir ve bu
durumda da ceza hukukunun kurallarına kanun koyucu kendi otonom iradesi ile
karar verilebilir. Bu biraz üzerinde durulması gereken ve hatta anlaşılması zor
olabilen bir anlayıştır. Bu anlayış der ki kanun koyucu, ceza hukuku özelinde
istediği kavrama istediği anlamı verebilir. Diğer bilim dallarında o kavrama hangi
anlamın verildiğini dikkate almak zorunda değildir. Çünkü ceza hukukunun süjesi
kanun koyucudur, objesi ceza hukuku kuralıdır. Kendi fonksiyonu çerçevesinde bu
objeye de istediği anlamı verebilir. Öyle ki pozitivizmde var olan nedensellik
temelli anlayış varken Yeni Kantçılıkta denilir ki “Nedensellik ceza hukukuna göre
nedenselliktir, hatta insan ceza hukukuna göre insandır. Biyolojik olarak insandan
bahsedilmez.”. 1938 yılında bir Alman hukukçusu tezinde “Ceza hukuku anlayışının
özel hukuk anlayışından serbest bırakılması” şeklinde bir konuyu kaleme almıştır.
Ve bu tezinde ceza hukukunun başka hukuk dallarının verdiği içeriklerle bile bağlı
22

olmadığını söyler. Çünkü bir kavram özgülenirken ceza hukukunun amacı ile bağlı
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 3. HAFTA / 2022

olunmalıdır. Ceza hukuku kanun koyucusu ise söz konusu materyallere kendi bağlı
olduğu amaç kapsamında istediği anlamı verebilir. Bunu söylerken çok uçlarda
düşünülmese de ilerleyen yıllarda Nasyonal Sosyalist Ceza Kanunları’nda bu durum
çok uç yerlere çekilmiştir. Fakat aslında bu açıklamaların temelinde hukukun
normatif yapısının temellendirilmesi görülür ve hukuku düzenlemenin içeriği
ortaya konulurken fen bilimleri takip edilmez. Onun yerine hukuki düzenlemenin
amaçsallığı esas alınır. Kanuni düzenlemenin yapılmasının temelinde yatan ihtiyaç
ya da sorunun ne olduğuna bakılır. Kanun koyucunun bu düzenleme ile hangi alana
özgü bir hüküm getirmeye çalıştığı anlaşılmaya çalışılır. Böylece olumlu düşünceler
gösterilir ya da tam tersi bir şekilde kötü bir kanun koyucunun elinde bazı
şeylerin çok uç noktalara gidebileceği düşünülebilir. Özellikle 1940’ların başında
Yahudiler insan değildir gibi düzenlemeler yapıldığı için ciddi tartışmalar
yaşanmıştır. Günün sonunda aşırı normatiflik de uç noktalara gitmiştir.

23
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
7.50 ₺

GAZİ ÜNİVERSİTESİ
GAZİ ÜNİVERSİTESİ
HUKUK FAKÜLTESİ
HUKUK FAKÜLTESİ

SINIF :2-B-ŞUBESİ

DERS -CEZA GENEL-I

İLHAN ÜZÜLMEZ
DÖNEMİ:GÜZ- DÖNEMİ

YIL : 2022 / VİZE-4-HAFTA


ADRES : BAHÇELİEVLER MAHALLESİ 52.SOKAK NO : 2 / A
ANKARA / BEŞEVLER
İletişim : 0541 361 33 19 – 0542 803 37 67
Mail : ozisikcopyy@gmail.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 4. HAFTA / 2022

Ceza hukuku fiil üzerine inşaa edilir. Fiil olmaksızın haksızlığın olması, haksızlık
olmaksızın da kusurun olması, kusur olmaksızın da cezanın olması mümkün değildir.
Bu ceza hukukunun sistematiğini anlatan bir ilkedir. Yani ceza hukukunun çıkış
noktası fiildir. Her şeyin çıkış noktası da fiil olduğundan dolayı bu nedenle fiil bir
anlam ifade etmelidir ve buna göre bir sonuç bağlanmalıdır. Bu nedenle öncelikle
suç teorisine girişte öncelikle fiil konusu ele alınmalıdır.

Fiil olmaksızın haksızlık olmaz çünkü haksızlık, muhatap olunan davranış normunun
ihlal edilmesi ile ortaya çıkmaktadır. Söz konusu fiilin ise hangi şartlarda
haksızlık teşkil ettiği konusu suç teorisi bahsinde ele alınır.

İşlenen fiilin haksızlık teşkil ettiğinin tespit edilmesi halinde değerlendirme


safhası olarak ele alınan kusur konusu da suç teorisi kapsamında incelenir. En son
ise haksızlığın karşılığı olarak kanunda öngörülen yaptırım teorisi de suç teorisinin
konularındandır.

Fiil denildiğinde ne anlaşılması gerekir?

Fiil için hareket ya da davranış ifadelerinin kullanıldığı görülebilir. Fiil ve


hareket kelimelerinin birbirinin yerine kullanılmasında sorun görülmemektedir.
Ceza hukuku ise fail ceza hukuku değil, fiil ceza hukukudur. Fiil ceza hukuku ile
kastedilen ise muhatap olunan davranış normlarını ihlal eden dolayısıyla toplumsal
yaşamı bozan davranışlar üzerine ceza hukukunun kurulmuş olmasıdır. Belli hukuki
değerleri korumak için ihtisas edilmiş bir normun ihlali halinde ceza hukuku
devreye girmektedir ve bu fiil ceza hukukuna tekabül etmektedir.

Fail ceza hukuku denildiğinde ise sosyal düzeni bozan fiilin dışında başka bir
değerlendirme konusunun esas alınması söz konusudur. Failin düşüncesi, yaşantısı,
zihniyet yapısı ile ceza yükünün konusu haline gelmesi fail ceza hukuku ile
isimlendirilir. Bu anlayış insan tabiatı ve dolayısı ile var olan hukuk devleti anlayışı
ile bağdaşan bir anlayış değildir. Dolayısı ile hukuk devleti faili değil fiili esas alan
bir cezalandırma sistemini kurmayı tercih eder.

Suç Teorileri

Fiilin ne olduğu noktasında farklı görüşler ortaya çıkmaktadır. Bu görüşler aynı


zamanda fiil için ortaya koymuş oldukları tanım itibariyle ceza hukukunda suç
teorileri olarak adlandırılan farklı görüşlerin ortaya çıkmasına sebebiyet
vermişlerdir. Fiilin hangi unsurlardan oluştuğuna yönelik ortaya konan görüşler
aynı zamanda suçun yapısının ne şekilde ele alınacağını da belirleyen bir özellik
arz etmektedir. Bu nedenle fiile ilişkin değerlendirmeler doğrudan doğruya suçun
1
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 4. HAFTA / 2022

yapısının analitik olarak incelemeye tabi tutulmasını da etkileyen bir özellik arz
etmektedir. Bu bağlamda fiilden ne anlaşılması gerektiğini ortaya koyan görüşler;

❖ ontolojik görüşler
❖ normatif görüşler
olmak üzere ikiye ayrılır.
✓ Normatif görüşler isminden de anlaşılacağı üzere suçun yapısında esas
alınacak fiilin doğa bilimleri alanında ontolojik bir özellik arzetmesinin
gerekli olmadığı, dikkate alınması gereken fiilin suç tanımlarından
hareketle belirlenmesi gerektiği, dolayısıyla fiil dediğimiz şeyin kanunlarda
yasaklanan hususların ihlal edilmesini ifade ettiğini kabul eden görüştür.
Normlardan hareketle ceza hukukunda suçu belirlerken başvurulacak
hareketin çıkarılması gerektiğini ifade eden görüştür. Yani normatif görüş
normdan hareket etmeyi ve normdan hareketle de ceza hukuku bakımından
önem arz eden hareketin ortaya konulabileceğini düşünen görüştür.

✓ Ceza hukukunda fiil kasten, taksirle ya da ihmalle işlenmiş olsa da suçların


izahında başvurulması gereken bir özellik arz eder. Bu nedenle sırf bir
düzenlemeden hareketle her suç bakımından fiilin izahı mümkün
olamayabilmektedir. Bu sebeple de müşterek bir noktada buluşulamasa da
fiilin ne olduğunun izahında ontolojik görüşlere başvurmak ve ontolojik
görüşlerin ortaya koyduğu hususları bilerek bunun üzerine hareket etmek
önem arz eder.

Burada hem ontolojik hem de normatif görüşlerin yer yer devreye gireceği ise
unutulmamalıdır.

Ontolojik Teoriler denildiğinde ele alınması gereken 3 görüş vardır;

➢ Doğal Hareket Teorisi/ Klasik Suç Teorisi


Nedensel ve tabiatçı hareket teorisidir. Bu görüş fiil denildiği zaman
iradenin ürünü olan hareket, netice ve nedensellik bağından oluşan bir
bütünü anlar. Dar anlamda hareket, netice ve nedensellik bağı bu teori için
fiilden anlaşılandır. Ceza hukukunun değerlendirme konusunu oluşturan
hareket iradi olarak gerçekleştirilen ve dış dünyada bir sonuca sebebiyet
veren davranış normlarıdır. Bu noktada dar anlamda hareket, nedensellik
bağı ve netice fiilin alt unsurları olarak karşımıza çıkar. Bu noktada fiil ile
netice arasında bir nedensellik bağı olması da önemlidir. Neticeye sebep
2

veren hareket ve nedensellik bağı bir bütün halinde ceza hukukunun


Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 4. HAFTA / 2022

bağlantı noktasını oluşturan fiil olarak nitelendirilir. Böyle bir fiilin


varlığından bahsedilebilmesi için de bu neticeye sebebiyet veren hareketin
iradi olması gerektiğine işaret edilir. Bunlar haksızlığın geliştiğinin kabul
edilebilmesi için klasik suç teorisi bakımından var olması gereken
unsurlardır. Hareket iradi olabilir fakat hareketin neye yönelik olduğu
hususu hareketin varlığının kabulü bakımından göz önünde bulundurulması
gereken bir konu değildir. Yani iradi bir hareket ile bir neticeye sebebiyet
vermek haksızlığın oluşması bakımından yeterli olarak görülmüştür. Failin
bu hareketi icra ederken söz konusu neticeyi gerçekleştirmek maksadıyla
hareket edip etmediği hususu haksızlığın unsurları bağlamında dikkate
alınması gereken bir husus olarak görülmemiştir. Bu husus kast ve taksir ile
bağlantılı bir şekilde kusurluluk bahsinde ele alınması gereken konular
olarak kabul edilmiş ve buradan hareketle de kast ve taksir birer kusur
şekli olarak ele alınmıştır. Yani kusurun iki görünüm şekli vardır; kast ve
taksir. Dolayısıyla haksızlığın gerçekleştiğinin kabulü bakımından failin
neticeyi ortaya çıkarmayı hedefleyip hedeflemediği önemli değildir sadece
yaptığı hareketin iradi olup olmadığı önemlidir. Yani sadece iradi bir
hareketin varlığı olayın sorumluluğu bakımından yeterlidir. Failin böyle bir
neticeye kasten sebep verip vermediği hususu ilk olarak kusurluluk
bahsinde değerlendirme yapılırken ele alınacaktır. Dolayısı ile kast ve
taksir fiilin bir unsuru değildir. Haksızlığın gerçekleşmesi bakımından da
iradi bir hareketle bir neticeye sebebiyet verilmiş olunması yeterli
görülmüştür.
Fiilin anlaşılma biçiminin bir sonucu olarak her suçta bir neticenin
bulunduğu anlayışı hakimdir. Yani neticesiz suç olmaz ilkesinden hareket
edilmektedir. Ancak ileriki derslerde de görüleceği üzere belli suçlar
vardır ve bu suçların yapısında netice ayrı bir unsur olarak yer almaz.
Mesela hakaret suçununda netice unsur olarak bir özellik arzetmez. Birine
hakaret edildiğinde hakaretle beraber haksızlık gerçekleşir. Dolayısı ile
haksızlık fiili neticenin ayrıca tezahür etmediği bir suç tipidir. Neticenin
ayrıca tezahür etmediği suç tipleri söz konusu olduğunda neticenin izahı
bakımından şekli suç anlayışı gelişmiştir. Bu noktada netice ortaya
çıkmadığından ve netice bir unsur olarak alınamadığından netice doğal bir
olgu olarak ortaya konamamaktadır. Bu nedenle neticesi harekete bitişik
suç yani şekli suç anlayışı gelişmektedir. Burada netice olayın içinde olarak
alınır. Klasik suç teorisi fiilden neticeyi anlamaktadır. Fiili de dar anlamda
hareket, netice ve nedensellik olmak üzere 3 unsurdan ibaret kabul eder.
3

Bu kabulden dolayı da suç teorisinin tüm konularını izah ederken neticeyi


Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 4. HAFTA / 2022

esas alır. Suçların içtimaından yani toplanmasından bahsederken de


suçların toplanmasının bağlantı noktasını fiil tekliği değil fiil çokluğu
oluşturur. Birden fazla fiil varsa kural gerçek içtimaıdır. Bunun istisnası
ise zincirleme suçlardır. Fiil tekse prensip olarak tek suç söz konusudur.
Bir fiille bir haksızlık gerçekleştiriliyorsa sorumluluk da tektir. Ancak
bazen işlemiş olduğunuz tek fiille birden fazla farklı suçun oluşumuna
sebebiyet vermeniz de mümkündür. Burada da karşımıza fikri içtima çıkar.
Suçların içtimaı dendiğinde anlaşılması gereken gerçek içtimaıdır. Suçların
içtimaı olarak adlandırdığımız fikri içtima ve zincirleme suç ise bu kuralın
istisnaları olarak bizim karşımıza çıkar.
Suçların içtimaının bağlantı noktasının fiil olduğunu söyledik. Bu noktada
fiilden netice anlaşılırsa fiilin yerine netice konularak zincirleme suçun ve
fikri içtimanın gerçekleşip gerçekleşmediğine karar verilmesi gerekir. Ve
buradan hareketle ise varılması gereken nokta farklı olur. Örneğin klasik
suç teorisinde fikri içtimanın söz konusu olabilmesi için iki ayrı fiil olması
gerekmektedir çünkü iki ayrı netice söz konusudur. Fikri içtimadan
bahsedilebilmesi için ortaya çıkan neticenin iki ayrı suçun oluşumuna
sebebiyet vermesi gerekir. Teşebbüs, iştirak gibi konularda da bu durumun
yansımaları görülmektedir.
Klasik suç teorisi denildiği zaman bilinmesi gereken husus fiil denildiği
zaman hareket, netice ve nedensellik bağından oluşan bütün aranmaktadır.
Böyle bir fiilin varlığından bahsedebilmesi için belirli bir iradeye yönelmiş
bir hareket aranmaktadır. Ancak bir insan davranışı fiil olarak
nitelendirilebilmektedir. Söz konusu fiilin ise dış dünyada ise netice olarak
adlandırılan bir değişikliğe sebebiyet vermesi gerekmektedir ve bu durumu
haksızlığın oluşumu bakımından tüm unsurları taşıyan bir fiilin icrasında
yeterli görmektedir. Bu fiili icra edenin kastının ne yönde olduğunu fiilin
varlığının değerlendirmesi bakımından belirlenmesi gereken bir unsur
olarak görmemektedir. Bu konuları kusurluluk bahsinde ele almaktadır.
Buradan hareketle klasik suç teorisinin anlayışından hareketle suçun
yapısını şekillendirmek gerekirse ortaya şöyle bir şey çıkmaktadır; tipiklik.
Tipiklik karşımıza haksızlık olarak çıkmaktadır. Tipiklik maddi unsur olarak
anılan fiilin icrasıyla birlikte gerçekleşmiş sayılmaktadır. Tipiklik, hukuka
aykırılık ve kusurdur.
Haksızlık, maddi unsurların gerçekleşmesine tekabül eder. Hukuka
aykırılığı ayrı bir unsur olarak ele almayan ve tipikliğin olumsuz unsurları
bağlamında ele alınması gereken bir husus olarak gören bir anlayış da
4

mevcuttur. Bu anlayış esas alındığında ve klasik suç teorisinde bu


Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 4. HAFTA / 2022

anlayıştan hareket edildiğinde suçun bir unsuru ortaya çıkmaktadır; kusur.


Kusurluluğu tipiklikten sonra ayrıca ele alınması gereken bir unsur olarak
kabul ettiğimizde suçun klasik suç teorisi bakımından üç unsuru ortaya
çıkar;
✓ Tipiklik,
✓ Hukuka aykırılık,
✓ Kusur.

Kusurluluk bahsinde maddi unsurlar ele alınır. Maddi unsur olarak ise klasik
suç teorisinde fiil, hareket ve nedensellik bağı esas alınır. Hukuka aykırılık
bahsinde ise hukuka aykırılığı ortadan kaldıran nedenlerin gerçekleşip
gerçekleşmediği ele alınır. Çünkü tipiklik hukuka aykırılığa karinedir her
görüş bakımından da. Tipikliğin unsurlarının gerçekleşmesi ancak ve ancak
hukuka aykırılığın da gerçekleştiğine karinedir. Bu karine ancak somut
olayda bir hukuka uygunluk nedeninin tespit edilmesi halinde çürür ve
geçersiz hale gelir. Bir somut olayda hukuka uygunluk nedeninin var
olduğunu söyleyebiliyorsak gerçekleşmiş olan unsurlar var olabilir ancak bu
tipik fiil hukuka aykırı değildir bu nedenle de suç teşkil etmez. Manevi
unsur bağlamında kusurluluk bahsinde haksızlığın tüm manevi unsurları bu
kapsamda ele alınır. Kusurluluk bahsine manevi unsur da denir. Manevi
unsur başlığı altında öncelikle fiili icra eden kişinin isnat yeteneğine sahip
olup olmadığı değerlendirmeye tabi tutulur. Eğer kusur yeteneğine sahip
olamayan bir kişi söz konusu ise bu kişinin kasten ya da taksirle hareket
etmesi de söz konusu olamayacağından yine suçun unsurlarının oluşmadığı
sonucuna varılır ve kişinin gerçekleştirdiği fiilin suç teşkil etmediği
söylenir. Buna karşılık isnat yeteneği var ise ve somut olayda kastın veya
taksirin de unsurları gelişmiş ise bu kişinin cezalandırılması yoluna
gidilebilir deriz. Klasik suç teorisi tüm manevi unsurları kusurluluk bahsinde
ele aldığından dolayı hukuka uygunluk nedenlerinin kendisine bağlanan
sonuçları doğurabilmesi için fiili icra ettiği sırada failin bu nedenlerin
maddi şartlarının gerçekleştiği hususunda bilgiye sahip olup olmadığı
noktasının dikkate alınması gerekir. Yani hukuka uygunluk nedenleri
kendisine bağlanan fiili hukuka aykırı olmaktan çıkarma sonucunu (fail bu
nedenlerden haberdar olmasa bile) doğurur. Bunun nedeni suçun
maddiyatına ilişkin bilginin tamamıyla ilk kez kusurluluk bahsinde ve kast
kapsamında ele alınacağının kabul edilmiş olmasıdır. Bu nedenle suç teorisi
hukuka uygunluk nedenlerinin objektif olarak varlığını yeterli görmüştür ve
dolayısıyla fail bilmese de somut olayda objektif olarak hukuka uygunluk
5
Sayfa

nedeni gerçekleşmiş ise fail bundan faydalanmıştır. Çünkü bu teoride tüm

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 4. HAFTA / 2022

subjektif unsurlar kusurluluk bahsinde ele alınmaktadır. Çünkü hukuka


aykırılığın maddi unsurlarının objektif olarak gerçekleşmesi sorumluluk
bakımından yeterli görülmektedir.

Klasik suç teorisi belirli bir neticeye sebebiyet veren iradi insan
davranışını fiil olarak tanımlamıştır fakat ihmali hareketi doğa olarak
tanımlamak mümkün olmadığından ve ihmali hareket, icrai hareket gibi bir
ayrıma sahip olmadığından karşılaşılan eleştiriler üzerine ihmali hareketin
gerçek bir hareket olmadığı yönünde bir adım atmıştır.

➢ Hümanist/ Gai Hareket Teorisi


Günümüz ceza kanunu hümanist hareket teorisini esas almaktadır ve suç
teorisini buna göre şekillendirmektedir. Dolayısı ile gai hareket teorisinin
ortaya koyduğu görüşler önem arz etmektedir.
Gai hareket teorisi fiil denilince yönlendirici iradenin ürünü olan ve bir
iradeye yönelen davranışın esas alınması gerektiğini savunur. Bu görüşün
kurucusu Alman ceza hukukçusu Hans Welzel’dir. 1950’li yıllarda görüşü
şekillendirmiş ve bu tarih itibari ile Almanya’da derin bir tartışmaya ve
arkasından ceza hukuku alanında yeni bir anlayışın gelişmesine sebebiyet
vermiştir. Ortaya koymuş olduğu görüşlerle ceza hukukunda yeni bir çığır
açmıştır.
Hans Welzel demektedir ki; “İnsan nedensel bilgisiyle hareketlerinin ne
tür sonuçlara yol açacağını bilir ve davranışını buna göre yönlendirir.
Dolayısıyla insanın iradi her davranışının mutlaka bir gayesi vardır. İnsan
bir fiili icra ediyorsa bununla mutlaka bir amacı gözetir ve hareketini bu
çerçevede yönlendirir. Dolayısı ile ceza hukukunda yapılacak
değerlendirmeler sırf hareketin iradi olarak gerçekleştirilmesi ile
yetinmemelidir. Yapılacak değerlendirmeler fiili icra edenin belli bir gayeye
yönelik olarak hareket ettiğini de göz önünde bulundurmalıdır.”
Yani Hans Welzel fiili izah ederken fiilin hümanist ve gai bir yönünün de
bulunduğunu ve bu yönünün de fiilin izahında dikkate alınması gerektiğini
söyler ve böylece griliği yani kastı fiilin bir unsuru haline getirir. Ve
buradan hareketle sırf iradi bir olay gerçekleştirmek fiilin izahında yeterli
değildir diyerek aynı zamanda gai bir yanının da olduğunu söyler. Dolayısı
ile Hans Welzel buradan hareketle klasik anlayışın kabul ettiği şekli ile
hareket kördür der. Çünkü hareketin hangi amaca yönelik olarak
gerçekleştirildiğini dikkate almaz. Oysa gai hareket failin hangi maksatla
hareket ettiğini fiilin izahında dikkate almaktadır. İster kasti olsun ister
6
Sayfa

taksirle olsun bütün suçların esasını oluşturan fiilin belli gayeye yönelik

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 4. HAFTA / 2022

olarak icra edilen hareketten kaynaklandığını kabul eder. Yani fiilden


sadece netice anlaşılmaz. Fiil dendiğinde insanın belirli bir amaca yönelik
olan hareketi anlaşılır. Dolayısıyla haksızlığın esasını oluşturan fiil
dendiğinde belli bir amaca bağlı olarak gerçekleştiren hareket anlaşılır. Bu
bağlamda kasti suçlar söz konusu olduğunda bir suç tipini gerçekleştirmek
amacı ile icra edilen fiilden bahsedilir. Yani fail kasti suçlar söz konusu
olduğunda doğrudan doğruya o suç tipini gerçekleştirmeye yönelik amaçla
hareket etmektedir. Dolayısıyla kast fiilin bir unsuru haline getirilmiştir.
Haksızlığın oluştuğundan bahsedilebilmesi için de failin aynı zamanda
kasten hareket etmesi yani suç tipinin unsurlarını gerçekleştirmek
amacıyla hareket ettiğinin somut olayda tespit edilmesi gerektiği söylenmiş
olunmaktadır. Dolayısı ile böyle bir fiil ile bir suç tipinin unsurları
gerçekleştirildiği takdirde failin haksızlık teşkil eden bir davranış
gerçekleştirilmiş olduğu söylenebilmektedir. Dolayısı ile buradan hareketle
haksızlığın ve kusurun birbirinden ayrı ayrı değerlendirilmesi gereken
unsurlar olduğunu, haksızlığın ise maddi ve manevi unsurlardan ibaret
olduğu belirtilmektedir. Bir fiilin haksızlık teşkil ettiğinin kabulü
bakımından maddi ve manevi unsurların gerçekleştirilmesi ve bundan sonra
kusur değerlendirmesinin yapılması gerektiği ifade edilmiştir. Yani kast
haksızlığın kapsamına girerken kusurluluk değerlendirmesinin konusunu
oluşturur denmektedir. Klasik suç teorisinde kusurun bir türü olarak ele
alınan kastı ve taksiri, gai hareket teorisi haksızlık alanına taşımıştır ve
haksızlığın gerçekleştiğinden bahsedilebilmesi için gerçekleşmesi gereken
unsur olarak kastı ve taksiri görmüştür. Dolayısıyla ceza hukukunda
tamamen yeni bir anlayış, bir süreç başlamıştır. Kişi fiili icra ettiği sırada
bir suçun unsurlarının gerçekleşeceğini bilmesine rağmen bu fiili icra ettiği
takdirde kasten hareket etmiş ve haksızlığı gerçekleştirmiş kabul
edilmektedir. Böyle bir fiilden dolayı kınanıp kınanamayacağı hususu ise
ayrı bir değerlendirmedir ve kusur değerlendirmesinin konusunu
oluşturduğu kabul edilir. Bu anlayışın sonucu olarak fail, fiili icra ettiği
sırada hangi unsurlarla ilgili olduğunu, hangi maksatla hareket ettiğini
bildiği için haksızlığın maddi unsurları ve hukuka aykırılığın maddi unsurları
kastın kapsamında kabul edilir. Yani fiilin haksızlık teşkil edip etmemesi
bakımından fiilin icrası sırasında maddi unsurların gerçekleştiğinin
bilinmesi ve aynı zamanda fiilin hukuka uygun olmadığı düşüncesi ile
hareket edilmesi yeterli görülmüştür. Hukuka uygunluk nedenlerinin maddi
şartlarının fail tarafından bilinip bilinmemesi klasik suç teorisinde önemli
7

değildi çünkü tüm subjektif unsurlar ilk kez kusur bahsinde ele
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 4. HAFTA / 2022

alınmaktaydı. Oysa ki bu teoride failin fiili icra ettiği sırada hangi


maksatla hareket etmiştir noktası dikkate alınmaktadır. Fail fiili icra ettiği
sırada bir hukuka uygunluk nedeni çerçevesinde hareket ettiğini biliyorsak
fail bir haksızlık gerçekleştirme düşüncesi ile hareket etmiyordur. Dolayısı
ile de bu failin cezalandırılmaması gerekir. Buna karşılık fail fiili icra ettiği
sırada somut olaydaki hukuka uygunluk nedeninin şartlarının oluştuğunun
farkında değilse fakat gerçekte failin bilmediği bir hukuka uygunluk nedeni
söz konusu ile failin bundan faydalanamaması gerekir çünkü fail fiili icra
ederken bu şartların gerçekleştiğinin farkında değildir. Örneğin fail
düşmanını öldürmek için silahını çekip vurduysa ve o sırada da düşmanı
birini boğmaya çalışıyorsa fail aslında düşmanını öldürerek boğduğu kişiyi
kurtarmış olur ancak fail silahı çekip düşmanını vururken birini boğmaya
çalıştığının farkında değildir. Amaç düşmanından intikam almaktır. Bu
nedenle burada objektif olarak gerçekleşen bir meşru müdafaa olsa da fail
bu noktada klasik teori kapsamında bu meşru müdafaadan
faydalanabilirken gai hareket teorisine göre ise fiilin icra edildiği anda
failin fiili işlediği sıradaki amacını dikkate aldığından ve failin amacının
insan kurtarmak değil de aslında düşmanını öldürmek olduğunun farkında
olduğundan meşru müdafaa maksadıyla hareket etmeyen birinin meşru
müdafaadan faydalanmasına izin vermez. Çünkü kişinin kastı öldürmeye
yöneliktir. Fail fiili gerçekleştirdiği anda hukuka uygunluk nedeninin
şartlarının varlığının farkında değildir bu nedenle de gai hareket teorisi
failin hukuka uygunluk nedenlerinden faydalanmasına izin vermez.
Gai hareket teorisi suçun yapısını haksızlık ve kusur ayrımı çerçevesinde
ele alınması gerektiğini ve haksızlığın kusur değerlendirmesinin konusunu
oluşturduğunu ve suçun maddi unsurlarının ve hukuka uygunluk şartlarının
kastın kapsamına girdiğini ve haksızlık bahsinde ele alınması gereken
hususlar olduğunu kabul etmektedir. Buradan hareketle ise suçun yapısını
şöyle oluşturur; maddi unsurlar (tipikliğin şekillendiren tüm maddi
nedenler; fiil, netice, nedensellik, fail, mağdur ve konu), manevi unsurlar.
Bu unsurlar gerçekleştiğinde tipik haksızlığın gerçekleştiğinden bahsedilir
ve ardından hukuka uygunlukla ilgili değerlendirmeye geçilir. Kast ve taksir
tipikliğin unsuru haline getirmektedir. Kastı, maddi unsurları ve hukuka
uygunluk nedenlerinin maddi şartlarını kapsayan bir subjektif unsur olarak
değerlendirmektedir. Kast, tipikliğin diğer subjektif unsurları ile birlikte
tipikliğin içinde yer alması gereken bir unsur olarak değerlendirmeye
tutulmaktadır.
8
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 4. HAFTA / 2022

Şahsi haksızlık teorisi de denilmektedir Alman literatüründe. Fail belli bir


suç tipini gerçekleştirme gayesi ile hareket etmişse ve bu tespit edilmişse
bu kişi hukuku tanımayan kişiliğini ortaya koymuştur. Burada şahsi haksızlık
görülür. Netice suçun unsurlarından birisi olarak görülür. Suç belli bir
amaca yönelmiş insan davranışı üzerinden şekillenmektedir. Kast da belirli
bir suç tipinin unsurlarını gerçekleştirmeye yönelik bir iradi davranıştır.
Gai hareket teorisi ilk ortaya çıktığında hem ihmali suçları hem de taksirli
suçları tam olarak değerlendirememiştir çünkü taksirli suçlarda bir özen
yükümlülüğünün söz konusu olup olmadığını değerlendirmemiz gereken bir
normun varlığına ihtiyaç duyulmaktadır. Ve bu normatif bir mahiyet arz
eder. Bu nedenle ilk zamanlarda Hans Welzel taksirli suçun yapısının izahını
yapmıştır. Ancak Hans Welzel’in öğrencilerinden birisi onun taksirli
suçların izahında ortaya koymuş olduğu görüşlerden sonra bu izahı ..
taksirli suçlarda da haksızlığın oluşumuna sebebiyet veren gai bir hareket
vardır fakat kasti suçlarla taksirli suçlar arasında esaslı bir farklılık
vardır. Kasti suçlarda fail doğrudan doğruya belli bir suç tipini
gerçekleştirmek amacıyla icra ederken taksirli suçlarda failin fiili icra
ederken doğrudan amacı suç tipini gerçekleştirmek değildir. Kasti suçlarda
taksirli suçlardan farklı olarak fail doğrudan doğruya belli bir suç tipini
gerçekleştirmek için hareket eder. Taksirli suçlarda failin amacı hukuku
ilgilendirmeyen bir husus da olabilir. Ancak taksirli suçların temelinde
belirli bir amaca yönelik bir hareket vardır. Fakat fail bu hareketini icra
ederken bu hareketini olması gerektiği gibi yönlendiremeyerek hukuken
önem arz eden önemli bir neticenin ortaya çıkmasına sebebiyet verir. Yani
dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısı ile fail hareketini olması
gerektiği gibi yönlendirmede bir sorunla karşılaşmaktadır. İşte bu husus
karşımıza taksirli suç olarak çıkar. Örneğin bir polis bir silaha sahiptir. Ve
işten gelince yorgunluktan dolayı silahını yatak odasındaki komidinin
üzerine bırakır. Buraya kadar hukuku ilerleyen bir husus mevcut değildir.
Baba silahı komidinin üzerine bırakırken de evdeki çocukların yatak odasına
genelde pek girmiyor olmasına güvenerek akşamın da verdiği yorgunlukla
çocukların bu silahla oynayabileceğini düşünmemiştir. Daha sonrasında ise
içeri giderek televizyon izlemeye başlar. Evdeki küçük çocuk ise silahı
komidinin üzerinde görür ve oynamaya başlar. Oynarken ise yanlışlıkla
kardeşinin ölümüne sebebiyet verir. Burada olaya bakıldığında baba
tamamen silahla bağlantılı olarak başka bir maksada yöneliktir ancak bu
hareketi gerçekleştirirken bu hareketin gerektirdiği yeterli özeni
9

göstermemiştir. Bu hareketin yol açabileceği sonuçlar bakımından yeterli


Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 4. HAFTA / 2022

özen gösterilmemiştir. Ve hukuki olarak bir takım sonuçların ortaya


çıkmasına sebebiyet vermiştir. Bu gibi hallerde taksirli suçtan bahsedilir
ve taksirli suçların genelinin temelinde de gai hareket vardır. Ancak bu gai
hareket mevcut olan kuralın ihlaline yönelik değildir. Ancak bu gayenin
istenildiği gibi yönlendirilememesinin bir sonucu olarak hukuki açıdan önem
arz eden neticelerin ortaya çıkmasına sebebiyet verilmiştir. Dolayısı ile
taksirli suçlarda suçun yapısının doğrudan doğruya sadece gai hareketle
izah etmemiz mümkün değildir. Gai hareketin yanına aynı zamanda dikkat
ve özen yükümlülüğünün ihlali şeklinde normatif bir hükmün konulması
gerekmektedir. Dolayısıyla gai hareket ile taksirli suçların izahı mümkün
değildir. Bu nedenle gai hareket var olmalıdır ama aynı zamanda yanında
normatif bir değer olarak dikkat ve özen yükümlülüğünün ihlali de var
olmalıdır.
Yukarıda anlatılan durumlar ihmali hareket bakımından da söz konusudur.
İhmali suçlardaki ihmal bizatihi bir hareket değildir. Belli bir hareketin
ihmalini ifade etmektedir. Dolayısıyla ihmali hareketler söz konusu
olduğunda belirli bir hareketin ihmalinin ne olduğunu ancak bir norma
bakarak izah edilebilir. Yani ihmal edilen hareketin ne olduğu ancak norma
bakılarak yapılabilir. Yani hareketin ihmalinden bahsediliyor dendiği anda
bu hareketin ne olduğunu gösteren bir normun varlığına ihtiyaç
duyulmaktadır. Böyle bir norm söz konusu olmadan da ihmali hareket izah
edilemez. Dolayısı ile ihmalde de taksirle benzer bir durum söz konusu
olmaktadır. Kast ve taksir bu teoride kusur bağlamından çıkarılmış ve
haksızlığın unsuru haline getirilmiştir. Çünkü kast ve taksir haksızlığın
işleniş biçimleridir. İcrai suçlar ve ihmali suçlar, kasti suçlar ve taksirli
suçlar, kasti icrai suçlar, taksirli icrai suçlar, kastı ihmali suçlar, taksirli
ihmali suçlar gibi ayrımlar mevcuttur. İhmal ve taksir biribirinden farklı
kavramlardır. Kast ve taksir haksızlık teşkil eden fiilleri içerir ihmal ise bir
fiilin emredici norma rağmen icra edilmemesini ifade eder.

➢ Sosyal Hareket Teorisi


Sosyal hareket teorisi de ontolojik teorilerdendir. Ontolojik varoluşsal
demektir ve gözlemlenebilen şeylere ontolojik vakalar denmektedir. Sosyal
hareket teorisi de bu bağlamdan hareketle, haksızlığın esasını ve ceza
hukukunun bağlantı notasını oluşturan hareketi insanın sosyal çevresinde
önem arz eden davranışları olarak tanımlamıştır. İster icrai olsun ister
ihmali olsun hareketleri insanın sosyal çevresinde gerçekleştirdiği ve
10

sosyal çevrede önem arz eden hareketleri olarak kabul etmiştir. Sosyal
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 4. HAFTA / 2022

açıdan önem arz eden hareketler ceza hukukunun bağlantı noktasını teşkil
eden hareketlerdir. Dolayısıyla sosyal hareket teorisinde ceza hukukunun
bağlantı noktasını teşkil eden bir hareketin bulunup bulunmadığı hususunun
değerlendirilmesinin sosyal bakımdan ne anlama geldiğinin, öneminin ne
olduğunun göz önünde bulundurulması gerekmektedir. Sosyal hareket
teorisi ister icrai olsun ister ihmali olsun hareketin ortak esasının
davranışın sosyal bakımdan arz ettiği önem olduğunu söylemektedir. İhmali
hareket, icrai hareket gibi doğal olarak gözlemlenebilen bir hareket
değildir. İhmali davranış bizatihi bir hareket olmamakla beraber bir
hareketin ihmalini ifade etmektedir. Yani gerçekleştirilmesi mümkün olan
ve belli bir normun emri nedeni ile gerçekleştirilmesi gereken hareketin
yapılmamasını/ihmal edilmesini ifade eder. Yani sırf ontolojik bir vaka
olarak ihmali hareketin izah edilmesi mümkün değildir. Bu hareketin
izahında mutlaka bir norma başvurulmak zorundadır. İhmali hareketler söz
konusu olduğunda da bu noktada başvurulması gereken normlar emredici
normlardır. Emredici norm varsa ve bu normun gereği yerine getirilmiyorsa
bu noktada ihmali hareket var denmektedir. İşte sosyal hareket teorisi
belli ölçüde insanın sosyal çevresinde gerçekleştirmiş olduğu ve sosyal
açıdan önem arz eden hareket tanımıyla ihmali hareketi belli bir noktada
buluşturmuştur. Ancak sosyal bakımdan önemli olan harekete yüklenen
anlam başlangıçta hareketin bir vasfı ya da niteliği olarak karşımıza
çıkmamaktadır. Sonradan o harekete yüklenmiş bir nitelik olarak karşımıza
çıkmaktadır. Oysa hareket dendiğinde daha işin başında ceza hukuku
bakımından değerlendirme konusunu oluşturan hareket var mı yok mu
şeklinde bir değerlendirmeye girildiğinde hareketin iradi olarak
gerçekleştirilen ve belli bir neticeye sebep veren hareket olarak tespit
edilebilmesi lazımdır. Bu nedenle sosyal hareket teorisi kendi içerisinde
belli bir sıkıntıyı barındırmaktadır.
Sosyal hareket teorisi karma bir teoridir. Bununla ifade edilmek istenen
sosyal hareket teorisinin, klasik suç teorisi ve gai hareket teorisinin suç
tanımları ve bunlara yaklaşım tarzları bakımından karma bir teori ortaya
koyuyor olmasıdır. Sosyal hareket teorisi sosyal açıdan önem arz etmesi
gereken hareketin yönlendirdiği bir iradenin ürünü olması gerektiğini kabul
etmektedir. Sosyal hareket teorisi ise bu hususu gai hareket teorisinden
almaktadır. Aynı zamanda böyle bir hareketin ceza hukukunun bağlantı
noktasını oluşturacak kadar önem arz edebilmesi için dış dünyada bir
değişikliğe sebebiyet vermiş olması gerektiğini de kabul etmektedir.
11

Sosyal hareket teorisi bu yönünü ise klasik suç teorisinde neticenin öne
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 4. HAFTA / 2022

çıkarılıyor olmasından almaktadır. Dolayısı ile sosyal hareket teorisi, klasik


suç teorisi ile gai hareket teorisinin ceza hukukuna kazandırdığı
hususiyetleri kendi bakış açısıyla birleştirmeye çalışmaktadır. Sosyal
hareket teorisinin kabul ettiği sistemde hareketin sosyal çevre bakımından
arz etmiş olduğu önem ontolojik bir husustur. Yani hissedilebilen ve
gözlemlenebilen bir hareketin var olması gerekmektedir. Bu sosyal hareket
teorisinin ontolojik yönüdür. Böyle bir hareketin değerlendirmeye tabi
tutulabilmesi için sosyal açıdan zararın yani kamu düzenini bozan bir
sonucunun da olduğunun ortaya konulması gerekmektedir. Bu açıdan sosyal
düzeni bozan, sosyal düzen bakımından zararlı hareket dendiğinde ise bu
hareketin ontolojik vasfının ötesine geçen bir normatif değerlendirmeye
tabi tutulması gerekmektedir.

Peki bir hareketin sosyal açıdan zararlı olduğunu sosyal düzeni


bozduğunu nereden hareketle söyleyebiliriz?
Bir hareketin sosyal açıdan zararlı olduğunu ancak suç tanımından
hareketle söyleyebiliriz. Dolayısıyla normlardan hareketle bu hareketin
sosyal açıdan zararlı olduğunu ortaya koyabilmekteyiz. Bu da sosyal
hareketin normatif yönü olarak karşımıza çıkmaktadır. Ve bir insan
davranışının sosyal çevre bakımından arz etmiş olduğu önem ve ayrıca
sosyal çevrede bir zarara sebebiyet verdiğinin söyleyebilmesi için
mecburen hukuk kurallarına başvurmak, hukuk kuralları ile bağlantılı bir
şekilde değerlendirme yapmak gerekmektedir. Zira bir hareketin sosyal
açıdan zararlı olmadığını söylediğimizde aynı zamanda hukuka uygun bir
davranış olduğunu söylemiş oluruz. Dolayısı ile böyle karma bir yapı
mevcuttur.

Klasik suç teorisi kastı ve taksiri, kusurun bir türü olarak tanımlamıştır.
Klasik suç teorisinde iradi bir davranışla belli bir neticeye sebep
verildiğinde haksızlık gerçekleşmiş olmaktaydı. Haksızlığın
gerçekleşmesinden sonraki safhada bunun hukuka aykırılığı ile ilgili bir
değerlendirme yapılmaktadır ki tipiklik yani haksızlığın maddi unsurlarının
gerçekleşmesi hukuka aykırılığa dair bir karineydi. Bu karinenin
çürüyebilmesi içinde somut olayda bir hukuka uygunluk nedeninin
bulunduğunun tespit edilebilmesi gerekmekteydi. Böyle bir tespit
olmadığında ise haksızlık ve hukuka aykırılık gerçekleşmiş olduğundan
dolayı bu fiilin gerçekleşmiş olmasından sonra failin kusurluluk kapsamında
12

değerlendirmesi gerekmektedir. Kusurluluk kapsamında ise değerlendirme


Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 4. HAFTA / 2022

öncelikle kusur yeteneğine sahip olup olmadığı değerlendirilir. Kusur


yeteneğine sahip olduğu anlaşıldıktan sonraki safhada klasik suç teorisi
kapsamında fiilin kasten mi yoksa taksirle mi gerçekleştirildiğinin tespiti
gerekmektedir. Kast ve taksir klasik suç teorisinde birer kusur şeklidir.
Oysa gai hareket teorisi kastı ve taksiri haksızlık teşkil eden fiilin bir
işleniş biçimi ve haksızlığın unsuru olarak kabul etmektedir. Tipikliğin
gerçekleştiğinden bahsedilebilmesi için maddi unsurların ve ilgili suç
tipinde öngörülen manevi unsurların gerçekleştiğinin tespit edilebilmesi
gerekmektedir. Gai hareket teorisi kast ve taksiri haksızlığın bir unsuru
haline getirmişler, klasik suç teorisi kusurun bir türü olarak kabul etmiştir.
Sosyal hareket teorisi ise eklektik yani karma bir model olduğu için fiilden
neticeyi anlamaktadır ancak yine de böyle bir fiilin gailik vasfına da sadık
kalır ve yönlendirici bir iradenin bir iradeye yönelmiş bir hareketi olmasını
bekler. Yani sosyal hareket teorisi için hareket sosyal çevrede bir önem
arz eden ve belli bir neticeye sebebiyet veren harekettir. Yine bu
noktadan hareketle sosyal hareket teorisi kastı ve taksiri hem haksızlığın
bir unsuru olarak kabul etmiştir hem de birer kusur şekli olarak kabul
etmiştir. Yani sosyal hareket teorisi taraflarına göre kast ve taksir ikili
bir fonksiyona sahiptir. Hem haksızlık alanında bir fonksiyon icra ederken
hem de kusur değerlendirmesinde bir fonksiyona sahiptir.
Ülkemizde yeni ceza kanununu klasik ceza teorisi ile izah eden ceza
hukukçuları mevcuttur. Aynı zamanda ceza kanununu sosyal hareket teorisi
ile izah edenler de vardır ve ayrıca Alman literatüründe ceza hukuku
bakımından sosyal hareket teorisi hakimdir. Alman hukuku etkisi altındaki
ceza hukukçuları da suçun yapısının sosyal hareket teorisinden hareketle
izah edilmesi gerektiğini düşünmektedirler. Ayrıca ceza hukukçuları
arasında gai yorum teorisi ile suçun yapısını izah edenler de vardır.

Ontolojik teoriler hareketi sosyal çevrede gözlemlenebilen, ifade edilebilen bir


hareket olarak kabul edip buradan hareketle bir sistem kurmaya çalışmışlardır.
Fakat ne yapılırsa yapılsın tek bir tanımdan hareketle bütün suç tiplerinin izah
edilebiliyor olması mümkün değildir. Bu bağlamda bir sorun olarak karşımıza
taksirli suçlar ve ihmali suçlar çıkmaktadır. Sırf ontolojik bir değerlendirme ile
icrai suçları, ihmali suçları, kasti ve taksirli suçları bir bütün halinde izah etmek
mümkün değildir. Bu nedenle de doktrinde suçların üçlü ya da dörtlü bir ayrım
çerçevesinde ele alındığı görülmektedir.

• Kasti icrai suçlar,


13

• Kasti ihmali suçlar,


Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 4. HAFTA / 2022

• Taksirli icrai suçlar,


• Taksirli ihmali suçlar.

Üçlü ayrım ise; kasti, taksirli ve ihmali suçlar şeklindedir. Doktrin tüm suçları
kapsayacak ortak bir tanımda bulunamadığı için her bir suçu kendi özelliğini
dikkate alarak izah etme yoluna gitmiştir. Tüm suç tiplerini izah edemesek dahi
suçun yapısının izahında fiil esas alınmak zorundadır. Ve fiilden hareketle sistem
kurgulanmak zorundadır. Ancak tek bir tanımın tüm suçları kapsayamayacağı da
açıktır. Dolayısıyla çıkış noktası ontolojik bir vaka olarak kabul edildiğinde fiilden
hareketle sistem kurgulanmak zorunda olsa da ihmali suçların da taksirli
suçlarında arz edici olduğu özelliği göz önünde bulundurulmalıdır. Bu noktadan
hareketle fiilin tanımında gai hareket teorisinin esas alınması gerektiği
okulumuzun hocaları tarafınca benimsenen düşüncedir.

Dikkat ve özen yükümlülüğü bir norm tarafından öngörülmüş bir kural olarak
karşımıza çıkmaktadır. Objektif dikkat ve özen yükümlülüğü ya hukuk
kurallarından kaynaklanır ya da müşterek tecrübeden kaynaklanır. Dikkat ve özen
yükümlülüğü alelade bir biçimde tayin edilebilecek bir unsur değildir. İhmali
suçlarda ihmali değerlendirirken de emredici normdan hareketle denilmektedir.
Taksirli suçlarda da dikkat ve özen yükümlülüğünün ihlalinin söz konusu olup
olmadığı değerlendirilirken de normdan (hukuk kuralları, müşterek tecrübe)
hareket edilir.

Müşterek Tecrübe Nedir?


Müşterek tecrübe, insanlığın belli bir suçun icrası ile bağlantılı olarak bir
davranış biçimi olarak geliştirmiş olduğu ve kabul etmiş olduğu kurallardır. Belli
bir faaliyete karşı toplumun ortak davranış biçimi olarak kabul ettiği kural
müşterek tecrübedir.

Müşterek tecrübe dışında bir de hukuk kuralları vardır. Belli bir faaliyet
bakımından yapılması gerekenlerin ilgili mevzuat tarafından öngörülmesidir. İlgili
mevzuatta öngörüldüğü gibi davranılmazsa kurallar ihlal edilmiş olur.

Yönlendirici irade bakımından hakim olunan ya da hakim olunabilir olan belli bir
gayeyi gerçekleştirmeye yönelik dış dünyada gerçekleşen insan davranışlarına fiil
denilir. Bu gai hareket teorisinin bir kabulü olup bu kabulde kast fiilin bir
unsurudur. Dolayısı ile suç teşkil eden bir fiilin varlığından bahsedilebilmesi için
bu fiilin aynı zamanda kasten gerçekleştirilmesi gerekir. Bu anlayışta kast ve
taksir fiilin bir işleniş biçimi olarak karşımıza çıkmaktadır.
14

Ceza hukukunda değerlendirme konusunu oluşturan insan davranışının belli


Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 4. HAFTA / 2022

özelliklere sahip olmasından bahsedilir. Her şeyden önce ceza hukukunun bağlantı
noktasını oluşturan hareket insan hareketi olmalıdır. Ancak insanın her hareketi
değil yönlendirici iradenin sonucu olan hareketler ceza hukukunun bağlantı
noktasını oluşturabilir. İnsan hareketi olmayan hareketlerin ceza hukuku
bakımından sorumluluğa sebebiyet vermesi mümkün değildir. Kusur yeteneğine
sahip olup olmadığına bakılmaksızın her insan hareket yeteneğine sahiptir ve
hareketi gerçekleştirebilir. Kişinin küçük ya da akıl hastası olması iradi harekette
bulunmasına engel değildir. Örneğin küçük bir çocuk taşı cama atığında bunun
sonuçlarının ne olacağını bilebilir. İradi hareket yeteneğine sahip olmak başka bir
şeyken bu hareketinden dolayı cezalandırılıp cezalandırılmayacağı başka bir
şeydir. Örneğin çocuk cama taşı kasten atar ve sonuçlarını bilir ancak çocuk
olduğu için cezalandırılmaz. Çünkü hareketin sonuçlarını tam olarak algılayabilecek
ve hareketlerini bunu göre yönlendirebilecek bir konumda değildir. Ceza
hukukunda irade yeteneğine sahip herkes ceza hukukunun bağlantı noktasını
oluşturan fiili icra edebilir. Aynı zamanda söz konusu hareketin iradi olması
gerekir. Dolayısıyla refleks hareketler, mutlak cebir etkisi altında gerçekleştiren
hareketler, hipnotik telkin etkisi altında gerçekleştirilen hareketler ceza
hukukunun bağlantı noktasını oluşturan bir hareket olma özelliğini taşımaz. Çünkü
bu hareketler yönlendirici iradenin ürünü değildir. Aynı durum tiki olan insanlar
için de geçerlidir çünkü bu insanlar belirli olaylar karşısında belirli tepkileri
istemsiz şekillerde verilebilir ve bu noktada insanlar kendilerine hakim
olamayabilir. Uyku halinde gerçekleştiren hareketler de genelde insana
sorumluluk yüklemez. Ancak uyku halinde yapılan hareketlerden dolayı ortaya
çıkan netice bakımından başlangıçta taksir var ise buradan hareketle ceza
sorumluluğuna gidilebilir. Ceza hukukunun bağlantısını oluşturan hareketler insan
hareketi olmalıdır dedik ancak bu insanın bizzat icra etmesi gereken hareketler
değildir. Örneğin saldırgan köpeğini kışkırtarak birinin yaralanmasına sebebiyet
vermek de ceza hukuku bakımından kasten gerçekleştirilmiş bir fiildir ve bu
noktada hayvan araç olarak kullanılmıştır.

Mutlak cebir kişiye karşı koyamayacağı bir güç uygulanmasını ifade eder. Bunun
karşılığında bir de zorlayıcı güç vardır. Mutlak güç iradeyi ortadan kaldıran ve
insanı araç konumuna indirgeyen bir güç kullanımını ifade eder. Zorlayıcı güçte ise
irade tamamen bertaraf edilmez sadece irade zorlanır. İrade tamamen ortadan
kalkmadığı sadece zorlandığı için kişi ne yaptığının farkındadır. Fakat zorlayıcı
cebrin etkisi altında olduğu için buna karşı koyamaz. Ve karşı koyamadığı için de
söz konusu fiili icra etmek zorunda kalır. Dolayısıyla irade sadece zorlandığı için
15

bu hareket bu kişiye yüklenebilir ancak serbest irade olmadığı, irade zorlandığı


Sayfa

için kişi cezalandırılmayabilir. Dolayısı ile yönlendirici iradenin ürünü olan

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 4. HAFTA / 2022

davranıştan bahsederken bu iki müessese arasındaki farkın da farkında


olunmalıdır.

Suçun Yapısı

Suçun yapısı noktasında konunun tipiklik bağlamında bir değerlendirmeye tabi


tutulması gerekir. Tipiklik kavramı suçun yapısının izahında genelde kullanılır ve
tipikliğin de maddi ve manevi unsurlardan oluştuğu kabul edilir. Suçun yapısı
haksızlık ve kusur çerçevesinde ele alınır. Haksızlığın unsurları bağlamında izaha
tipiklikten başlanır. Tipiklik suçun kanun tarifindeki unsurlarının
gerçekleştirilmesi demektir. Yani haksızlığın gerçekleştiğinden bahsedebilmemiz
için kanuni tipteki unsurların gerçekleşmesi gerekmektedir. Fiilin ifade ettiği
haksızlık kanuni tiplerde, her bir suçun kanuni tarifinde gösterilmiştir. Kanunun
21. Maddesinde kast için suçun kanun tarifindeki unsurlarının bilerek ve istenerek
gerçekleştirilmesinden bahseder.

Türk Ceza Kanunu Madde 21- Kast

“Suçun oluşması kastın varlığına bağlıdır. Kast, suçun kanuni


tanımındaki unsurların bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesidir.

Kişinin, suçun kanuni tanımındaki unsurların gerçekleşebileceğini


öğrenmesine rağmen, fiili işlemesi halinde olası kast vardır. Bu halde,
ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda müebbet
hapis cezasına, müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda yirmi yıldan
yirmibeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur; diğer suçlarda ise temel
ceza üçte birden yarısına kadar indirilir.”

Yani kast 21. maddede suçun kanun tarifindeki unsurları ile ilişkilendirilmiştir.
Suçun kanun tarifindeki unsurlar ile ilgili ise;

Türk Ceza Kanunu Madde 30 - Hata

“Fiilin icrası sırasında suçun kanuni tanımındaki maddi unsurları


bilmeyen bir kimse, kasten hareket etmiş olmaz. Bu hata dolayısıyla
taksirli sorumluluk hali saklıdır.

Bir suçun daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli hallerinin
gerçekleştiği hususunda hataya düşen kişi, bu hatasından yararlanır.

Ceza sorumluluğunu kaldıran veya azaltan nedenlere ait koşulların


gerçekleştiği hususunda kaçınılmaz bir hataya düşen kişi, bu hatasından
16

yararlanır.
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 4. HAFTA / 2022

İşlediği fiilin haksızlık oluşturduğu hususunda kaçınılmaz bir hataya


düşen kişi, cezalandırılmaz.”

Suçun kanuni tanımındaki maddi unsurları bilmeyen kişi kasten hareket olmuş
olmaz demektedir. Kastın suçun bir unsuru olarak oluştuğundan bahsedilebilmesi
bakımından kanun koyucu suçun kanuni tanımındaki unsurların fail tarafından
bilinmesini ve istemesini arar. Bilinmesi ve istenmesi gereken unsurlar nelerdir
diye sorduğumuzda 30. maddeye gidilmesi gerekir. Çünkü kastın varlığı
bakımından kişinin bilmesi ve istemesi gereken unsurların neler olduğu 30.
maddede maddi unsurlar olarak açıklanır. Dolayısıyla suçun kanun tarifindeki
unsurlarla kastedilen maddi unsurlardır. Burada suçun maddi unsurları varsa aynı
zamanda manevi unsurları olduğu da fark edilebilmektedir. Suçun kanuni tarifinde
yer alan unsurların bilinmesi gerekiyorsa kasten hareket ettiğinin ve haksızlığın
gerçekleştiğinin kabulü bakımından kastın suçun kanuni tarifinde yer almakla
birlikte kastın konusunu oluşturmayan, kastın kapsamına girmeyen, bilinmesi ve
istenmesi gerekmeyen unsurlar da var demektir. Bu unsurlar kanuni tarifin
dışında kalan unsurlardır. Demek ki suçun kanuni tarifi dediğimiz şey tipikliğin
karşılık gelmektedir. Dolayısı ile suç teşkil eden haksızlıktan bahsedilebilmesi için
suçun kanuni tarifindeki unsurların gerçekleşmesi gerekir. Bu unsurlar maddi ve
manevi unsurlardır. Demek ki maddi ve manevi unsurlar dışında kalan hususlar
haksızlığın unsurları değildir. Suçun kanuni tarifinde yer alsalar bile bu unsurlar
haksızlığın (kanuni tarifin) dışında kalan unsurlardır. Örneğin objektif
cezalandırılabilme şartları, ceza sorumluluğunu ortadan kaldıran şahsi cezasızlık
sebepleri… Ceza sorumluluğunu etkileyen, ceza sorumluluğu bakımından belirleyici
olan ve suçun kanuni tarifinde yer alan bu hususlar kastın kapsamına girmedikleri
için haksızlığın unsurları dışında kalırlar. İşte buradan hareketle tipiklik
dediğimiz şey bir fiilin haksızlık teşkil ettiğinin kabulü bakımından suçun kanuni
tarifinde gösterilmiş olan unsurlardır. Bu unsurlar tipikliğin unsurları olarak
karşımıza çıkmaktadır. Ayrıca suçun kanuni tarifinde ceza sorumluluğunun doğumu
için gerçekleşmesi gereken kusurlulukla ilgili, cezalandırılabilmenin diğer şartları
ile ilgili başka nedenler de yer almaktadır. Bunlar geniş anlamda suçun kanuni
tarifi içinde yer alsalar da haksızlığın unsurlarını oluşturmazlar. İşte buradan
hareketle tipiklik geniş anlamda tipiklik ve dar anlamda tipiklik olmak üzere
ikiye ayrılır. Tipiklik ile kastedilen dar anlamda tipikliktir. Yani bir fiilin haksızlık
teşkil ettiğinin kabul edilebilmesi bakımından gerçekleşmesi gereken unsurların
gösterildiği tanımdır. Bu dar anlamda tipikliktir. Buna karşılık suçun kanuni
tarifinde yer alıp ceza sorumluluğunun doğumu bakımından gerçekleşmesi gereken
17

tüm unsurların gösterildiği tipiklik ise geniş anlamda tipiklik olarak karşımıza
Sayfa

çıkmaktadır. Geniş anlamda tipiklik suçlar ve cezada kanunilik ilkesi ile yakından

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 4. HAFTA / 2022

ilgili olan bir müessesedir. Yani ceza sorumluluğunun doğumu bakımından suçun
kanuni tarifinde gerçekleşip gösterilmesi gereken bütün unsurları kapsayan ve
ceza hukukunun güvence fonksiyonunun yerine getirilmesi bakımından bir işleve
sahip olan bir müessesedir. Buna geniş anlamda tipiklik denir. Ancak bizim
bahsettiğimiz tipiklik dar anlamda tipikliktir. Bu unsurlar her bir suçun kanuni
tarifinde gösterilir. Tipiklik dediğimiz şey her bir suçun kendine özel tanımından
ayrı olarak tüm suç tipleri bakımından kullanılabilecek bir kalıp olarak bizim
karşımıza çıkar. Tipiklik başlığı altında anlatılacak konular genel, soyut tüm suç
tipleri bakımından geçerli olan ve tüm suç tipleri bakımından kendine has olarak
değerlendirilebilecek olan unsurlardan ibarettir. Tipikliğin unsurları bağlamında
açıklanan konular maddi unsurlar ve manevi unsurlardır. Bu unsurlar tüm suç
tipleri bakımından genel prensipler ortaya koyan, tüm suç tipleri bakımından
geçerli olan unsurlardır. Tipikliğin maddi unsurları gerçekleşmediğinde tipiklik
gerçekleşmemiş olarak kabul edilir. Tipiklik bir suçun gerçekleşmesi için gerekli
olan unsurları gösteren bir müessesedir. Dolayısıyla tipikliğin unsurları
gerçekleşmedikçe tipikliğin gerçekleştiğinden ve ceza sorumluluğunun
doğduğundan bahsetmemiz mümkün değildir. Tipiklik aynı zamanda uyarı
fonksiyonuna sahiptir. Çünkü tipikliğin unsurları vatandaşlara hangi davranışların
serbest hangilerinin sakıncalı olduğunu gösteren bir içeriğe sahiptir. Buna
tipikliğin uyarı fonksiyonu denmektedir.

Tipiklik, tipe uygun davranış ile tipe aykırı davranışın ayırt edici bir özelliğe
sahiptir. Tipik olan davranışla tipik olmayan davranışı ayıklar. Buna tipikliğin
ayıklama fonksiyonu denir. Tipiklik aynı zamanda hukuka aykırılığa da karinedir.
Yani fiilin haksızlık teşkil etmesi için gerçekleşmesi gereken maddi ve manevi
unsurların gerçekleştiğinin tespiti edilmesi ile birlikte hukuka aykırılığın da
gerçekleştiği kabul edilir. Buna tipikliğin hukuka aykırılığa karine teşkil etmesi
denmektedir. Ancak bu karine somut olayda bir hukuka uygunluk nedeninin
gerçekleştiğinin tespit edilmesi ile ortadan kalkar.

Suç geniş anlamda tipikliğin içerisinde yer almakla birlikte tipikliğin konusunu
oluşturmayan unsurlarımız da vardır. Objektif cezalandırılma şartları,
kusurluluk… Tipiklik bahsinde ele alınan konular fiilin haksızlık teşkil edebilmesi
için gerçekleşmesi gereken unsurlardır. Bunlar da maddi ve manevi unsurlar
şeklinde karşımıza çıkmaktadır.

▪ Dar anlamda tipikliğin unsurları doktrinde yazılı olan unsurlar, yazılı


olmayan unsurlar, maddi unsurlar, manevi unsurlar, tanımlanabilir unsurlar,
18

normatif unsurlar şeklinde ayrımlara tabi tutulmaktadır. Bunlardan sadece


Sayfa

ikisi ele alınacaktır; tanımlanabilir unsurlar-normatif unsurlar, maddi ve

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 4. HAFTA / 2022

manevi unsurlar. Suçun kanuni tarifinde o o fiilin haksızlık teşkil etmesi


için gerçekleşmesi gereken unsurlara yer verilmektedir. Bu unsurlar
günlük yaşamda, sosyal hayatta gözlemlenebilen, algılanabilen, müdahale
edilebilen ve anlamlandırılabilen unsurlar olarak karşımıza çıkabileceği gibi
ancak bir norm vasıtası ile yorumlayabileceğimiz unsurlar olarak da
karşımıza çıkabilir. Suçun kanuni tarifinde yer verilip günlük hayatta
anlamlandırıldığı şekliyle anlaşılan unsurlara deskriptif yani tanımlanabilir
unsurlar denir. Örneğin insan kelimesi günlük hayatta ne ifade ediyorsa
ceza hukukunda da aynı şeyi ifade eder.

▪ Hukuki bir değerlendirmeyi gerektiren ancak değerlendirme yolu ile


tipikliğin unsurları oluşturup oluşturmadığı sonucuna varılabilecek olan
unsurlar olarak karşımıza çıkmaktadır. Değerlendirmeyi gerektiren bir
unsur söz konusu olduğunda burada normatif unsurdan bahsedilir.

Bu ayrım kastı kaldıran hata bakımından önem arz etmektedir. Yani hata konusu
bakımından önemli bir müessesedir.

▪ Tipiğin bünyesinde yer alan ve haksızlığı şekillendiren objektif nitelikteki


unsurlara maddi unsurlar denir. Fiille bağlantılı olan ve fiille bağlantılı
olması sebebiyle haksızlığı gerçekleştiren ve kanuni tarif içerisinde yer
alan objektif nitelikli unsurlar karşımıza maddi unsurlar olarak çıkar.
Unsurlardan bazıları belirli suçlarda yer alırken belirli suçlarda yer
almayabilir. Ancak tipiklik bahsinde her suç tipinde yer alan ortak unsurlar
ele alındığı için bu unsurlar her suç bakımından vardır.
o Fail,
o Mağdur,
o Konu,
o Fiil.

Bu dört unsur her suç tipinde mutlaka bulunan maddi unsurlardır. Bunun
dışında objektif nitelikteki unsurlardan diğeri suç neticeli bir suç ise;

o Netice
o Nedensellik bağı
o Nitelikli haller

Maddelendirilen unsurlar bir fiilin suç teşkil etmesi için aranan maddi
unsurlar olarak karşımıza çıkmaktadır.
19

▪ Manevi Unsur ise kasttır. Kast suçun kanun tarifindeki unsurların bilinmesi
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 4. HAFTA / 2022

ve istenmesini ifade etmektedir. Fail somut olayda fiili icra ederken maddi
unsurların gerçekleştiğini biliyorsa ve istiyorsa yani maddi unsurlarla
manevi unsurlar aynı anda gerçekleşiyorsa söz konusu fiil haksızlık teşkil
eder. Dolayısıyla tipikliğin manevi unsurları denildiğinde kastın anlaşılması
gerekmektedir.
Bazı suçlar vardır ki oluşumları bakımından kastın dışında dışında diğer
subjektif unsurların gerçekleşmesi gerekmeyebilir. Örneğin hırsızlık
suçunda failin başkasına ait taşınabilir bir malı bulunduğu yerde zilyedinin
rızası dışında alması hırsızlık suçunun gerçekleşmesi için gerekli fakat
yeterli değildir. Ayrıca bu suçun gerçekleşebilmesi için bu alma fiilinin
yararlanma amacı ile yapılıyor olması gerekmektedir. Burada yararlanma
amacı kast dışında gerçekleşmesi gereken diğer bir manevi unsurdur.
Taksir de suçun manevi unsurları başlığı altında incelenebilir.

Bu noktadan sonra işlenen bir fiille haksızlığın gerçekleştiğinden


bahsedebilmemiz için maddi unsurların ve manevi unsurların gerçekleşmesini
aramamız gerekir. Suçu yapısal olarak analitik bir incelemeye tabi tutarız ve bu
incelemeye haksızlıktan başlarız. Haksızlıkta ise incelemeye tipikliğin maddi
unsurlarından başlarız. Öncelikle objektif nitelikli unsurların gerçekleştik
gerçekleşmediğine bakılır. Objektif nitelikli unsurlar gerçekleşmiş ise tipikliğin
maddi unsurlarının gerçekleştiği söylenir. Tipikliğin unsurlarından bir tanesinin
gerçekleşmediği bir örnekte haksızlıktan bahsedilemez çünkü daha en başta fiil
tipik değildir. Maddi unsurların gerçekleştiği durumda sonraki aşamada manevi
unsurlara bakılır. Manevi unsurlar kapsamında kast değerlendirilir. Kast
bakımından manevi unsurların oluşmadığını farkedersek ise bu noktada kastta
hata vardır denir ve manevi unsurların gerçekleşmediği söylenir. Analitik inceleme
ise bu şekildedir.

20
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
9.50 ₺

GAZİ ÜNİVERSİTESİ
GAZİ ÜNİVERSİTESİ
HUKUK FAKÜLTESİ
HUKUK FAKÜLTESİ

SINIF :2-B-ŞUBESİ

DERS -CEZA GENEL-I

İLHAN ÜZÜLMEZ
DÖNEMİ:GÜZ- DÖNEMİ

YIL : 2022 / VİZE-5-HAFTA


ADRES : BAHÇELİEVLER MAHALLESİ 52.SOKAK NO : 2 / A
ANKARA / BEŞEVLER
İletişim : 0541 361 33 19 – 0542 803 37 67
Mail : ozisikcopyy@gmail.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 5. HAFTA / 2022

Bir kişi diğer bir kişiye silah doğrultarak 3. bir kişiye tokat atmasını
söylediğinde ve söz konusu zorlamanın altında tehdit edilen kişi tokatı
attığında bu noktada da bir fiil var mıdır?

Fiil dendiği zaman öncelikle;

1. İnsandan kaynaklanmalı,
2. İradi olmalı,
3. Dış dünyaya yansımalı,
4. Belli bir gayeye yönelik gerçekleştirilmiş olmalı.

Söz konusu olayda bu özelliklerden tartışma konusu olması gereken iradi olup
olmadığıdır. Bu olayda bir zorlayıcı cebir durumu vardır. Zorlayıcı cebir etkisi
altında gerçekleştirilen davranışlar fiil olma özelliğini bünyelerinde barındırmaya
devam ederler çünkü zorlayıcı cebirde bir irade kısıtlanmış, sınırlanmış da olsa
mevcudiyetini korur. Bu noktada kişinin başına silah dayanmış olmasına rağmen
birini yaralaması suç mudur sorusu akıllara gelir. Ceza hukuku bu noktayı kusur
bağlamında ele almaktadır. Bu kişinin bu davranışı gerçekleştirdiği sırada
iradesinin oluşum koşulları bağlamında ele alınmaktadır.

Yolda gezen başıboş bir köpek birine saldırıp yaraladığında bu noktada ortada
ceza hukukunun ilgilendiği bir durum yoktur. Çünkü ortada bir insan davranışı
yoktur. Ancak köpek bir insan gözetiminde/bakımında ise yani bir insan
gözetiminde ise bu durumda bir fiilin varlığından bahsedilebilir. Bir hayvan
davranışını önlemekle sorumlu kimsenin varlığından bahsedilmesi halinde bir fiilin
varlığından bahsedilebilmektedir.

Bir kişi yaz mevsiminde arabasıyla giderken açık olan ön camdan bir arı girerek
söz konusu kişiyi sokar. Durumun etkisiyle kişi arabanın kontrolünü kaybederek
öndeki araca çarpar. Burada arının sokmasının etkisiyle bir refleks varlığından
bahsedilebilir ve bir refleks söz konusu ise bu durumda fiilden söz edilemez.
Ancak refleks niteliğinde bir davranış değildir, zorlanmış bir irade de olsa
direksiyon kontrolü sağlanabilirdi şeklinde bir bakış açısıyla bakılırsa bu durumda
da fiil var denilir. Arının kişiyi gözünden sokması durumunda burada artık iradi
bir hareketten bahsedemeyeceğimizden dolayı fiilin varlığından bahsedebilmemiz
mümkün olamaz. Ceza hukuku değerlendirmesinde öncelikle fiilin var olup olmadığı
değerlendirilir. Fiil tespit edilebiliyorsa daha sonra suçun unsurları ayrı olarak ele
alınabilir.

Bahsedilecek olan ayrımların hepsi tipikleştirme, fiilin özelliklerini


yeknesaklaştırma yani ceza hukukunun bir bilim olma iddiasından hareketle
1
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 5. HAFTA / 2022

1930’larda sıklıkla Alman doktrininde başvurulmuş olan ve hala günümüzde


sistematikleştirme çabalarının bir ürünü olan bir tasniftir. Hareketin tarzına
göre, hareketin sürekliliğine göre… Bunların aslında hepsinin temelinde kasten
gerçekleştirilen/ icrai davranışla gerçekleştirilen suç modelleri vardır.
Günümüzde de ele alacağımız bu tasnif modelleri tüm suç tiplerine (taksirli
suçlara da ihmali suçlara da…) de uygulanmaya çalışılmıştır. Ancak bu tasnif
modeli her suç işleme modalitesine uygun değildir.

İhmali davranışla işlenen suç serbest hareketli suç mudur?

Bu modellerin temelinde yatan suç çeşidi ya da biçimi olarak kasten işlenen icrai
suçlar vardır. Tüm ayrımlar bu şekilde yapılmış olmasına rağmen günümüzde diğer
suçlar bakımından da bu ayrımlar olabildiğince kullanılmaya çalışılmaktadır.

• Serbest Hareketli Suçlar


Fiil ceza kanununda bir suçun işlenmesi bakımından hangi davranışlarla
failin hareket etmesi gerektiği spesifik olarak belirlenmeyip yalnızca
neticeli suçlarda neticenin meydana gelmesini sağlayacak tüm bilinçli
hareketleri ifade eden bir kavramsallaştırma vardır ve buna serbest
hareketli suçlar denir.
Mesela kasten öldürme suçu;
Türk Ceza Kanunu Madde 81
“Bir insanı kasten öldüren kişi, müebbet hapis cezası ile
cezalandırılır.”

Bu suç işlendiğinde bir kişi ölmektedir. Bir insanın ölümü neticesini


doğuracak şekilde kasten belli bir davranışta bulunan fail cezalandırılır. Bu
noktada silah kullanarak, sopayla vurarak, bıçaklayarak, zehirleyerek ya da
boğarak öldürmesi farketmez. Sayamayacağımız çoğunlukta alternatifle
bu eylem gerçekleştirilebilir. Demek ki kasten öldürme suçu bu yaptığımız
tasnif bağlamında serbest hareketli bir suçtur.

Serbest hareketli suçlar sadece neticeli suçlar bakımından mı


mümkündür?
Kanun koyucu neticeden bahseder ancak neticenin ortaya çıkmasını
sağlayabilecek hareket tarzlarını tek tek saymaz. Bu konuda bir sınırlama
öngörmemiştir. Bir suç neticeli olmasa da serbest hareketli suç olması
mümkündür. 1930’ların ortasında bu tasnif ceza hukukunda sıklıkla
gündeme getirilmiştir. 1930’larla 1940’lar arasında ceza hukukunda
2
Sayfa

Almanya’da tipikleştirme/ tipikliğin tipi başlığı altında doktora tezleri

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 5. HAFTA / 2022

yazılmıştır. O dönem için bu konular oldukça önemli konulardır. O dönemki


suç anlayışı her suçta bir netice olduğu anlayışını esas aldığı için serbest
hareketli suçlar netice esas alınarak tanımlanmıştır. Ancak günümüzde her
suçun bir neticesinin olmasının zorunlu olmadığı bilinmektedir. Neticesiz,
sırf hareket suçları da mevcuttur.

Türk Ceza Kanunu Madde 105/1


“Bir kimseyi cinsel amaçlı olarak taciz eden kişi hakkında, mağdurun
şikayeti üzerine, üç aydan iki yıla kadar hapis cezasına veya adlî para
cezasına fiilin çocuğa karşı işlenmesi hâlinde altı aydan üç yıla kadar
hapis cezasına hükmolunur.”

Bu suçta bir netice yoktur. Sadece cinsel taciz teşkil eden davranışın
gerçekleştirilmesi suçun oluşması için yeterlidir. Cinsel taciz suçu serbest
hareketli bir suç olarak tanımlanabilir ancak serbest hareketli suçtur
çünkü cinsel taciz teşkil eden davranışların neler olduğuna dair kanunda
bir spesifikleştirme yoktur. Bu olay bir sözle, bir bakışla ya da daha
birçok farklı yolla gerçekleştirilebilir. Davranış modalitesi bakımından bir
sınırlama yoktur. Dolayısıyla cinsel taciz suçunu serbest hareketli suç
olarak tanımlamamızın önünden bir engel yoktur.
Ancak Türkiye’de bazı yazarlar hala serbest hareketli suç modellemesinin
sadece neticeli suçlar bakımından geçerli olduğunu söylemektedir. Oysa ki
baktığımızda bunun tam olarak doğru olduğu söylenememektedir.

• Bağlı Hareketli Suçlar


Eğer serbest hareketli suç varsa bunun bir de karşılığı olmalıdır. Kanunda
suçun nasıl işlenebileceğinin açıkla hangi davranışlarla
gerçekleştirilebileceğinin düzenlenmiş olduğu suçlar var olmalıdır. Bu
suçlara bağlı hareketli suçlar denir. Burada serbest hareketli suçtan
farklı olarak kanun koyucu o suçun hangi davranışlarla
gerçekleştirilebileceğini açıkça kanunla düzenleme altına almış ve bu
davranışlar dışında o suçun işlenebilmesi mümkün değildir.

Türk Ceza Kanunu madde 86/1


“Kasten başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama
yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis
cezası ile cezalandırılır.”
3
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 5. HAFTA / 2022

Kanunda yapılan açıklamalar çerçevesinde madde 86’da tanımlanan suç


tipi serbest hareketli suç mudur yoksa bağlı hareketli suç mudur?
Bir kimsenin vücuduna acı veren, sağlığını bozan, algısını bozan kişi
cezalandırılmaktadır. Burada sayılanlar bir netice midir, fiil modalitesi
midir? Kanunda sayılanlar neticedir. Netice olduğuna göre kanunun veya
kullanarak saymış olması hareket sınırlaması yapıldığı anlamına gelmez.
Burada sadece seçimlik neticelerden bahsedildiği söylenebilir. Haliyle
kasten yaralama suçu bir serbest hareketli suçtur. Bir başkasını
yaralamak için yüzlerce alternatiften bahsedilebilir. Sadece kanun koyucu
bu davranışın muhattabına yaşatabileceği neticelerden bahsetmiştir.

Türk Ceza Kanunu Madde 151


“Başkasının taşınır veya taşınmaz malını kısmen veya tamamen yıkan,
tahrip eden, yok eden, bozan, kullanılamaz hale getiren veya kirleten
kişi, mağdurun şikayeti üzerine, dört aydan üç yıla kadar hapis veya
adlî para cezası ile cezalandırılır.”

Bu suç serbest hareketli suç mudur yoksa bağlı hareketli suç mudur?
Mala zarar verme suçu bakımından baskın görüş mala zarar verme
suçunun bir seçimlik hareketli suç olduğuna dairdir. Ancak burada da
kanun koyucunun saydığı kirletmek, yıkmak ve diğer hususlar fiil midir
yoksa netice midir sorusu vardır. Neticedir cevabı veriliyorsa aynı kasten
yaralama suyundaki gibi bu suçun serbest hareketli suç olduğu
söylenebilirken fiildir cevabı veriliyorsa bu noktada da bu suçun bağlı
hareketli suç olduğu söylenmelidir.

Türk Ceza Kanunu Madde 148/1


“Bir başkasını, kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel
dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden ya da
malvarlığı itibarıyla büyük bir zarara uğratacağından bahisle tehdit
ederek veya cebir kullanarak, bir malı teslime veya malın alınmasına
karşı koymamaya mecbur kılan kişi, altı yıldan on yıla kadar hapis
cezası ile cezalandırılır.”

Tehdit ve cebir kullanarak bir başkasının malını alan denmektedir. Başka


bir ihtimal yoktur. Burada hangi davranışlarla yağma suçunun
işlenebileceği hüküm altına alınmıştır. Tehdit veya cebir kullanılmalıdır ve
4

bu tehdit ya da cebir, o malın alınmasında araç olarak kullanılmalıdır.


Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 5. HAFTA / 2022

Tehdit veya cebir yerine hile kullanıldığını varsaydığımız durumda söz


konusu suç yağma olmaktan çıkmakta ve başka bir suç teşkil etmektedir.
Dolayısıyla dolandırıcılık suçu da bağlı hareketli suçtur.

Hareketin Sayısına Göre Suçlar


• Tek Hareketli Suçlar- Çok Hareketli Suçlar
Kasten öldürme suçu tek hareketli bir suçtur. Suçların bir çoğu
bakımından tek hareketli suç olma özelliği taşıdıkları söylenebilir. Kasten
yaralama suçu tek hareketli bir suçtur. Kişi bir başkasını yaralamak için
ona 60 tane tokat atabilir ancak bunlardan yalnızca birini
gerçekleştirmesiyle kasten yaralama suçu tamamlanır. Ama bazı suçlar
kanundaki düzenlenme biçimleri göz önüne alınmak suretiyle
değerlendirildiğinde bu suçların tek bir davranışla gerçekleştirilmesi
mümkün değildir. Bağlı hareketli suç tanımlarını düşündüğümüzde yağma
suçunun tek bir hareketle gerçekleştirilmesi mümkün değildir. Hem cebir
ve tehdit hem de malın alınması gerekmektedir. Doğal anlamda burada
aslında birden fazla davranış mevcuttur. Ama hukuki anlamda buna tek bir
davranış muamelesi yapılacaktır. Dolandırıcılık suçu hem hileyi hem de
taklit edilen hilenin etkisiyle muhattap alınan kişinin bir maddi menfaatini
ele geçirmeyi içerir. Burada da çok hareketli bir suç örneği ile karşı
karşıya kalınmaktadır.

• Mütemadi (kesintisiz) Suç- Ani Suç


Ani bir suç davranışın gerçekleştirilmesiyle suçun işlenmesi anının
örtüştüğü suçlardır. Ani suçlar bakımından suçun tamamlanması anı ile
suçun bitmesi anı arasında bir farklılıktan söz edilemez. Mesela kasten
öldürme suçu bir ani suçtur. Kasten öldürme suçu bakımından kişi davranışı
gerçekleştirdiği anda genel kural olarak suç örtüşür. Ani suç olmasına
rağmen neticeli suçlarda neticenin ortaya çıktığı an ile davranışın
gerçekleştirildiği an arasında bir fark oluşabilir. Örneğin siz kasten
öldürmek istediğiniz kişinin başına silahla ateş edersiniz kurşun silahtan
çıkar ve kişinin başına isabet eder. O an kişinin ölüm sonucu meydana gelir.
Biz burada kural olarak ani suçlarda davranışın gerçekleştirilmesiyle suçun
tamamlandığını söyleriz ama neticeli suçlarda davranış
gerçekleştirilmesine rağmen suçun kanuni tanımında yer verilen fiillerin
ortaya çıkması daha sonraki bir zamanda söz konusu olabilir. Mesela kişiye
silahla ateş edebilirsiniz ancak kişi o an ölmeyebilir. O an kişi hastaneye
5

kaldırılıp ameliyata girebilir ve hatta bitkisel hayata girebilir. Kişi sizin


Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 5. HAFTA / 2022

vurmanızdan 5 sene sonra ölebilir. Bu örnekte netice, davranışın


gerçekleştirildiği andan sonra ortaya çıkmaktadır ancak ani suçlarda biz
davranışın gerçekleştirilme biçimi ile ilgili bir belirlemede bulunmak
zorundayız. Yani kasten öldürme suçuna vücut veren öldürme davranışı mı
belirli bir zamana yayılıyor yoksa ani bir biçimde gerçekleştirilmesi mi söz
konusu diye bakarız. Cevap kasten öldürme suçu bakımından ikinci
seçenektir. Bu son verdiğimiz örnekte netice ile davranışın arasına belirli
bir zaman girmesi bu suçun ani suç olma özelliğini ortadan kaldırmaz.
Kasten yaralama suçu, cinsel saldırı suçu, dolandırıcılık suçu, kasten
öldürme suçu… ve var olan suçların birçoğu ani suçtur. Davranışın
gerçekleştirilmesi tarzı bağlamında belirli bir zamana yayılma durumu söz
konusu değildir.
Bir de mütemadi yani kesintisiz suçlar vardır. Bu suçlarda suç oluşturan
davranışın gerçekleştirilebilmesi belli bir sürece yayılmaktadır. Bir
süreklilik yani belli bir süre devam etme durumu söz konusudur. Mütemadi
suçlar bağlamında kasten gerçekleştirilen icrai suçlar üzerinden örnek
verilebilir ama mütemadi suçlar bağlamında ihmali suçları da aslında ortaya
koyarız. Ani suçtan farklı olarak mütemadi suçlarda prensip olarak suçun
tamamlanma anı ile suçun bitmesi arasında bir ayrım yapılır. Aslında böyle
bir ayrım ani suçlar bakımından söz konusu değildir. Bir örnek üzerinden
ifade etmek gerekirse;
Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu. Bu suç ne zaman tamamlanır?
Suçun mağduru yani hürriyetinden yoksun bırakılan kişinin ilk kez
hürriyetinden yoksun bırakıldığı an itibariyle hürriyetinden yoksun
bırakma suçu tamamlanır ama bu suç hürriyetinden yoksun bırakılan kişinin
tekrar hürriyetine kavuştuğu an itibariyle biter. Bugün bir kişi
hürriyetinden yoksun bırakıldığında bu kişinin orada tam olarak ne kadar
hürriyetinden yoksun bir şekilde kalacağı belli değildir. Hürriyetinden
yoksun bırakıldığı süreç boyunca kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu
işlenmeye devam edilir. Mütemadi suçlarda suçun işlenmeye devam
edilmesinden bahsedilir. Demek ki mütemadi suçlarda temadi eden fiildir,
netice değildir. Türk doktrininde bazı yazarlar mütemadi suçlarda temadi
eden unsurun netice olduğunu söylerler ama bu hatadır. Birçoğu fiilden
zaten hareket ve neticeyi birbirine bağlayan nedensellik bağını anlarlar.
Kendi sistemleri içinde çelişkiye düşmeseler de fiil dendiği zaman bir
bağımsız unsuru anladığımızdan dolayı mütemadi suçlarda temadi eden
fiilin işlenişidir. Bazı suçlar icrai bir davranışla işlenmeye başlanırlar ve o
6

suç ihmali bir davranışla işlenmeye devam eder. Yani mütemadilik fiilin
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 5. HAFTA / 2022

sürekli işleniş sürecini ifade eder ve bu süreç icrai bir davranışla başlayıp
ihmali bir davranışla devam eder. Mesela bir kişi başka bir kişinin
konutuna o kişinin rızası olmaksızın girerse konut dokunulmazlığını ihlal
suçunu icrai bir davranışla gerçekleştirir. Ve tüm müdahalelere rağmen o
konuttan çıkmamakta ısrar eder. Belirli bir süre boyunca kişi o konuttan
çıkarılamaz. Davranış kişinin icrai olarak kişinin konuta girmesiyle başlar
ve suçun işlenişine kişinin o konuttan çıkmaması süresince devam eder
.
Peki ihmali bir davranışla suçun işlenmesine başlanıp icrai bir
davranışla mütemadi suçun işlenişine devam edilebilir mi?
Kişiler ceza muhakemesi süresince birtakım haklı gerekçelerin varlığı ileri
sürülerek hürriyetlerinden yoksun bırakılabilirler. Mesela kişi soruşturma
aşamasında soruşturmanın selameti için zorunlu olduğu düşünülerek
gözaltına alınabilir. Kişinin gözaltında bulunacağı süre kural olarak 24
saattir. Bazı hallerde bu sürenin artışı mümkün olabilir. X kişisi
cumhuriyet savcısının verdiği kararla göz altına alınmış olsun ve
gözaltındaki 24 saati dolmuş olsun. Kişinin serbest bırakılma zamanının
geldiğini ve her şeyin tam olduğunu varsaydığımız halde orada görevli olan
kişi X kişisini sebepsiz yere çıkarmazsa bu artık hürriyetinden yoksun
bırakma suçu kapsamına girmektedir. Çünkü hukuk düzeninin gereklerine
uygun bir biçimde hürriyetinden yoksun bırakma durumu ortadan
kalkmıştır. Bu suçun gerçekleşme biçimi ihmali davranıştır. Kişi üzerine
düşen yükümlülüğü yerine getirmemekte ve kapıyı açmamaktadır. X kişisi
de sinirlenerek kapıya tekmeyi vurur ve kapıyı açar. X kişinin salmayan
görevli ise bu sefer kişiyi tutarak çıkmasına izin vermez. Kişiyi
hürriyetinden yoksun kılma suçu hala devam etmektedir. Ancak artık
burada davranışın modalitesi değişmiştir. İlk başta ihmali davranışla
başlayan bir suçun icrai bir davranışla işlenmesine devam edilebilmektedir.
İhmali suçların hemen hemen hepsi gerçekleştirilmeye devam edildikleri
müddetçe mütemadi suç olarak değerlendirilebilir. Mesela yardım ve
bildirim yükümlülüğünün ihlali suçu… Kişi yardım etmesi ya da bildirimde
bulunması gereken bir durumla karşılaştığında bu yardıma muhtaçlık
durumu devam ettiği sürece ve kişi bundan haberdar olmaya devam ettiği
müddetçe suç işlemeye devam edebilir.
Bir kişinin tıbbi bir yardıma ihtiyacı varsa ve orada bulunan bir kişi de
doktorsa, doktor olan kişi tıbbi yardıma ihtiyacı olan kişiyi gördüğünde
aslında yardım etme sorumluluğunu önceden gönüllü olarak yüklenmiştir.
7
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 5. HAFTA / 2022

Ancak kişinin can çeliştiğini görmesine rağmen herhangi bir davranışta


bulunmaması ihmali bir suçtur.
Mütemadi suçların icrai olarak bir suçun işlenmeye başlanması ve icrai
olarak işlenmeye devam etmesi olarak gerçekleşebilir. İhmali suçlar
bağlamında da aynı durumdan söz edilebilir. Bazen de bir davranışın ihmali
davranışla gerçekleştirilmeye başlanması ve icrai davranışla devam etmesi
ya da icrai bir davranışla gerçekleştirmeye başlanılıp ihmali bir davranışla
devam etmesi mümkün olabilir. Burada önemli olan nokta mütemadi
suçlarda kavramsallaştırma farklılığına gidilmekte olduğu ve suçun başlama
anı ile bitmesi anının ayrılmasıdır. Suçun bitme anıysa temadinin kesilme
anıdır. Bazı durumlarda kişi daha uzun süre hürriyetinden yoksun bırakmak
için kaçırılmış ancak planlanandan daha kısa sürede kaçmış olabilir. Yine de
bu durumda kişinin kaçmasıyla kişi özgürlüğüne kavuşmaktadır ve suç sona
ermektedir.

1. Mütemadi suçlarda suçun işlenmesiyle bitmesi arasında bir zaman


bulunduğu için bu arada bu suça her türlü iştirak mümkündür.
Normalde ani suç konseptinde suçun başlaması ve tamamlanması
arasında süre olmadığı için tamamlanmış suça iştirak edilemez. İşin
doğası gereği bir suç tamamlanmışsa o suça iştirak etmek mümkün
değildir. Ancak mütemadi suçlarda temadi devam ettiği sürece
suçun işlenme anı ile bitme anı arasındaki süreçte bu suçun
işlenişine iştirak etmek mümkündür çünkü suç daha henüz
bitmemiştir. Ani suç modellemesinden farklı olarak mütemadi
suçlarda suç tamamlanmasına rağmen suçun bitme anına kadar bu
suça iştirak etmek mümkündür.
2. Mütemadi suça teşebbüs de mümkündür. Teşebbüsün yapısının
uygun olduğu suçlar bakımından hiçbir sorun yoktur. Kişiyi
hürriyetinden yoksun bırakma suçuna teşebbüs mümkündür. Kişiyi
arabaya atıp götürmek istedik ve yapamadık. Suçun icrasına
başladık ancak karşımızdaki kişi beklediğimizden güçlü çıktı ve
kurtulup gitti. Bu durumda suça teşebbüs etmiş oluruz.
Tamamlandığı an ile bittiği an farklılaştırıldığı için bazen mütemadi
suçlarda suça teşebbüs mümkün değilmiş gibi algılanabilmektedir.
3. Mütemadi suçlarda suçun bitme anı dava zaman aşımının başlangıcı
anıdır. Son tarih itibariyle belirlenmektedir dava zaman aşımı
süresinin hangi tarihte başlayacağı.
8
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 5. HAFTA / 2022

• Seçimlik Hareketli Suç


Cezalandırma mantığı bakımından seçimlik hareketli suçların önemi
bulunmaktadır. Kanun koyucu bazen bazı suçların hangi alternatif
davranışlarla gerçekleştirilebileceğini hüküm altına alabilmektedir.
Buradan ise bunların seçimlik davranış olduğu anlaşılmaktadır. Bu
alternatif davranışlar dışındaki davranışlarla söz konusu suçun işlenmesi
mümkün değildir. Demek ki her seçimlik hareketli suç kendi içinde bağlı
hareketli suçtur. Çünkü o seçimlik davranışlar dışındaki bir davranış
tarzıyla işlenmesi mümkün değildir.

Türk Ceza Kanunu Madde 188/1-2-3


“Uyuşturucu veya uyarıcı maddeleri ruhsatsız veya ruhsata aykırı
olarak imal, ithal veya ihraç eden kişi, yirmi yıldan otuz yıla kadar
hapis ve ikibin günden yirmibin güne kadar adlî para cezası ile
cezalandırılır.
Uyuşturucu veya uyarıcı madde ihracı fiilinin diğer ülke açısından
ithal olarak nitelendirilmesi dolayısıyla bu ülkede yapılan yargılama
sonucunda hükmolunan cezanın infaz edilen kısmı, Türkiye'de
uyuşturucu veya uyarıcı madde ihracı dolayısıyla yapılacak yargılama
sonucunda hükmolunan cezadan mahsup edilir.
Uyuşturucu veya uyarıcı maddeleri ruhsatsız veya ruhsata aykırı
olarak ülke içinde satan, satışa arz eden, başkalarına veren, sevk
eden, nakleden, depolayan, satın alan, kabul eden, bulunduran kişi, on
yıldan az olmamak üzere hapis ve bin günden yirmibin güne kadar adlî
para cezası ile cezalandırılır. Ancak, uyuşturucu veya uyarıcı madde
verilen veya satılan kişinin çocuk olması hâlinde, veren veya satan
kişiye verilecek hapis cezası on beş yıldan az olamaz.”

Uyuşturucu maddeyi imal eden, ithal eden ve ihraç eden kişi


cezalandırılmaktadır. Yani 3 tane davranış modellemesi verilmiştir. Bir kişi
uyuşturucu maddeyi hem imal edip hem de ithal edebilir.

Bu kişi hem imal hem de ithal ederse nasıl cezalandırılır?


Bir de yurt içinde satan, depolayan, nakleden, satışa arz eden,
bulunduran, kabul eden gibi birçok davranış türü sayılmaktadır. Bu
davranışların bazıları mahiyeti itibariyle karşılaşma biçiminde
gerçekleştirilir. Satan ve alan olması gerekir. Davranışların bazıları ise tek
9

taraflı olarak aynı kişi tarafından gerçekleştirilebilir. Mesela bir kişi bir
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 5. HAFTA / 2022

kilo uyuşturucuyu öncelikle kendisi ticari amaçla alıp daha sonra bunu bir
yerde depolayabilir. Sonrasında ise küçük paketler yaparak satışa arz
edebilir. Daha sonraki süreçte de uygun alıcıyı bularak satabilir.
Bahsedilen şeyler hep aynı konudur.
Seçimlik hareketli suçlarda suçun kanuni tarifinde yer verdiği alternatif
davranışlardan bazıları ya da hepsi aynı konu üzerinde gerçekleştirilirse
bu durumda fail yalnızca bir kere cezalandırılır. Bu seçimlik hareketlerin
aynı konu üzerinde gerçekleştirilmiş olması cezalandırma yapılırken verilen
ceza aralığında yukarı çıkılmasına sebep olabilir. Dolayısıyla seçimlik
hareketlerin kendi içindeki yapısı, mantığı alternatif davranışlar aynı konu
üzerinde birden fazla gerçekleştirilirse tek bir suçtan dolayı kişi
cezalandırılır şeklindedir. Ancak bu cezalandırma yapılırken bu cezanın
süresi/ miktarı bakımından değişikliğe sebep olabilir.

Hem imal eden hem de yurt içinde satışa sunan kişi yani hem 188/1’e
hem de 188/3’e aykırı fiil gerçekleştiren kişi ayrı ayrı mı
cezalandırılır yoksa beraber mi cezalandırılır?
188/1 kendi içinde bir seçimlik suçtur. 188/3 ise kendi içinde bir seçimlik
suçtur. Ama bunlar kendi içlerinde birbirlerine seçimlik suç değillerdir.
Sadece imal etmek 188/1 kapsamında cezalandırılırken bunu yurt içinde
satmak başka bir haksızlıktır. Kanun koyucu salt imal etmenin cezası budur
demiştir. Ama bunun ötesine geçip aynı uyuşturucu maddeyi başka bir
fıkrada düzenlenmiş davranışı gerçekleştirmek suretiyle satmaya çalışmak
aslında her ikisi bakımından ayrı ayrı cezalandırılmayı gerektirir. Çünkü
bunlar birbirine seçimlik olmaları ancak aynı fıkrada düzenlenmeleri ile
mümkün olabilir. Dolayısıyla 188/1 ile 188/3 arasında böyle bir belirlemede
bulunulamaz.
Ama Yargıtay uygulamamız 188/1 ile 188/3’ün aynı anda bulunduğu
hallerde sadece 188/1’den cezalandırmayı seçmektedir. Bunun gerekçesi
ise tam olarak anlaşılamamaktadır.
Seçimlik hareketli suçlarda dikkat etmemiz gereken nokta suçun aynı
konu üzerinde gerçekleşmesidir. Aynı konu üzerinde birden çok hareket
gerçekleşmez de konular farklılaşırlar seçimlik hareketli suçun varlığından
bahsedilmesi mümkün değildir. Ayrıca bir kişi hem bir uyuşturucuyu
depoluyorsa hem de depoladığından farklı bir uyuşturucuyu yurt içinde
satıyorsa bu durumda konu farklılaştığından iki defa 188/3 kapsamında
cezalandırılır. Konunun varlık olarak aynı olması gerekmektedir. Sadece
10

uyuşturucu olması yeterli değildir.


Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 5. HAFTA / 2022

Bir kişinin 1 kiloluk bir uyuşturucuyu satın alıp 20 gramlık 50 pakete


böldüğünü ve bunu 50 farklı kişiye sattığını düşünelim. Bu satma
eylemleri aynı uyuşturucu madde üzerinde gerçekleştiği için tek bir
suçtan mı cezalandırılmayı gerektirir, yoksa her bir uyuşturucu satma
eyleminden dolayı kişinin ayrıca cezalandırılması gerekir mi?
Bu konu 188/3 çerçevesinde tanımlanan bir konudur. Çünkü bir
uyuşturucu madde alınmış parçalara ayrılmış ve tek tek satılmıştır. Yine
188/3’te sayılan satma fiili gerçekleştirilmiştir. Ama bu tek seferde değil
çok seferde gerçekleştirilmiştir. Bu durumda uyuşturucuyu satan da alan
da fail durumundadır.

Farklı kişilere satılmış olması seçimlik hareketli suçtan dolayı bir


değerlendirme yapılmamasını gerektirir mi?
Bunun hala ikna edici bir açıklaması olmasa da bu tekrar edilen davranışlar
kanuni düzenlemede sayılan bir davranıştır. Mesela satma davranışı tek bir
seçimlik davranıştır yani tek bir seçimlik davranış sürekli
tekrarlanmaktadır. Burada seçimlik hareketler tekrarlandığından seçimlik
suçlar bahsindeki değerlendirmeyi yapmamız mümkün değildir. Alma,
depolama ve satma davranışlarında bunlar seçimlik olduğundan tek bir
suçtan cezalandırılırken aynı seçimlik hareketin tekrarlanması durumunda
her bir satış eyleminin bağımsız bir suç olarak cezalandırılması
gerekmektedir. Burada farklılaşan durum aynı seçimlik hareketin
tekrarlanması durumudur.

Fiil ceza hukukunda haksızlığın temelini oluşturmaktadır. Fiilisin bir suç olabilmesi
mümkün değildir. Metodolojik olarak bazı kitaplarda fiil suçun maddi unsurları
başlığı altında ele alınmaktadır. Ancak bazı kitaplarda ise önce fiil anlatılır daha
sonra ise maddi unsurlara geçilir. Fiili suçun maddi unsurları başlığı altında ele
almakta da sorun yoktur. Sistemdeki yerini vurgulamak için en başta anlatıldığını
görmek de şaşırtıcı değildir. Fiil bir suçun maddi unsurudur ve fiilsiz suç olmaz.
Fiil iradi nitelikte belli bir amaca yönelmiş ve dış dünyada bir etkisi olan insan
davranışıdır. Fiilin ne olduğunu bilmekten ziyade fiilin ne olmadığını bilmek daha
önemlidir.

Tek hareketli suç, çok hareketli suç gibi bazı tipleştirme faaliyetlerinden
bahsedilmiştir. Bugün böylece fiil bahsi kapatılmıştır.

Suçun Diğer Maddi Unsurları


11

• Fail,
Sayfa

• Mağdur,

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 5. HAFTA / 2022

• Konu.

Bu üç unsur her suçta bulunması gereken zorunlu nitelikteki maddi unsurlardır.


Failsiz suç olmaz, mağdursuz suç olmaz, konusuz suç olmaz…

Neticenin bulunduğu suçlar bakımından;

• Nedensellik bağı,

Nedensellik bağı sadece neticeli suçlar bakımından mevcut olabilir. Onun dışında
her zaman nedensellik bağından bahsedebilmemiz mümkün değildir.

Fail

Fail maddi ceza hukuku bakımından suç işleyen kişidir. Ancak bir insan fail
olabilmektedir. Bir gerçek kişi bir suçun faili olabilir. Tüzel kişilerin suç faili
olabilmeleri mümkün değildir. Çünkü tüzel kişilerin hem ontolojik olarak bir suçu
bağımsız bir şekilde işlemeleri mümkün değildir. Tüzel kişi bünyesinde bir suç
işleniyorsa bu suç o tüzel kişinin yetkilileri tarafından işleniyor demektir. Yoksa
tüzel kişinin yetkililerinden/temsilcilerinden bağımsız bir şekilde kendine özgü
bir mevcudiyeti hukuken varsa da iradesini ortaya koyabileceği bir ihtimali
yoktur. Hem de tüzel kişinin cezalandırılabilmesi mümkün değildir. Yani cezanın
amaçları suç işleyen kişi sorumluluğundan ibra olsun, toplumsal düzenle bağdaşan
bir irade ortaya koysun ve topluma kazandırılsındır. Ama tüzel kişiler bakımından
bunlar mümkün değildir. Tüzel kişiler suç faili olamazlar fakat bir suç dolayısı ile
tüzel kişi hakkında bir ceza hukuku yaptırımı uygulanabilir yani bir suç dolayısı ile
tüzel kişinin konusunu oluşturduğu bir yaptırım uygulanabilir. Mesela;

Türk Ceza Kanunu Madde 60

“Bir kamu kurumunun verdiği izne dayalı olarak faaliyette bulunan özel
hukuk tüzel kişisinin organ veya temsilcilerinin iştirakiyle ve bu iznin
verdiği yetkinin kötüye kullanılması suretiyle tüzel kişi yararına işlenen
kasıtlı suçlardan mahkûmiyet halinde, iznin iptaline karar verilir.

Müsadere hükümleri, yararına işlenen suçlarda özel hukuk tüzel kişileri


hakkında da uygulanır.

Yukarıdaki fıkralar hükümlerinin uygulanmasının işlenen fiile nazaran


daha ağır sonuçlar ortaya çıkarabileceği durumlarda, hakim bu
tedbirlere hükmetmeyebilir.

Bu madde hükümleri kanunun ayrıca belirttiği hallerde uygulanır.”


12
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 5. HAFTA / 2022

Bir özel hukuk tüzel kişisinin bünyesinde bir suç işlendiğinde tüzel kişi ile ilgili
olarak faaliyet izninin ortadan kaldırılması ya da müsadere güvenlik tedbirinin
uygulanması söz konusu olabilir. Bu noktada tüzel kişi suç faili olamasa da işlenen
bir suç dolayısıyla tüzel kişi hakkında bir ceza hukuku yaptırımı
uygulanabilmektedir. Güvenlik tedbirlerinin cezadan farklı olarak mutlaka suçu
işleyen kişi yani fail hakkında uygulanmaları gerekmez. Bazen güvenlik tedbirleri o
suçun konusunu oluşturan eşya ile, kazanç ile bağlantılı olarak uygulanabilir. Bazen
güvenlik tedbirleri bu örnekte de olduğu gibi bu suçun bünyesinde işlendiği kurum,
kuruluş ve tüzel kişi hakkında da olabilir. Yani buradan tüzel kişi hakkında bir
ceza hukuku yaptırımı güvenlik tedbiri olarak uygulanabilir sonucuna ulaşılır. Ama
bu tüzel kişinin suç faili olabileceği anlamına gelmez. Gerçek kişi suçu işlediğinde
kasten öldürme fiilinin faili herhangi biri olabilir.

Akıl hastası biri kasten öldürme suçunun faili olabilir mi? Akıl hastaları kasti
hareket edemez mi?

Fiille ilgili yapılan açıklamalar, davranış normlarının ihlali niteliğindeki birtakım


fiiller ceza hukuku düzeni bakımından suç olarak tanımlanmıştır. Tüm davranış
normları ihlal değildir. Bunlardan en vasıflıları toplumsal düzenin belli bir güvenlik
içinde, barış ortamında götürülebilmesi için diğerlerinden farklı olarak ceza
hukuku kodları ile yazılmıştır. Davranış normunun muhatabı ise herkestir; akıl
hastası, çocuk, insan vasfına sahip olan herkes…

Bu nedenle akıl hastaları ve çocukların da bir haksızlığı gerçekleştirmesi


mümkündür. Bir suç işlemelerine engel yoktur. Bir akıl hastasının bir başkasının
yaşamına son vermesi mümkün olabilir. Dolayısıyla faillik bakımından fiille
bağlantılı olarak bir sınırlama yapılmaz. İnsan vasfına sahip olan herkes suç
işleyebilir. O suçun mahiyeti gereği bazı unsurları o kadar komplikedir ki hukuki
bilgi sahibi olmayı gerektirebilir ve çocuğun veya akıl hastasının böyle bir suçun
unsurunun bilgisine sahip olması mümkün olmayan bir hal alabilir. Kategorik olarak
akıl hastaları ve çocuklar bakımından bu kişilerin suç işleyemeyeceklerini
söylemek mümkün değildir. Suçun mahiyeti gereği bir akıl hastası kasten
yaralama suçunu işleyebilir. Mevcut olgusallığı, gerçekliği ayırt edemeyecek
durumdaki akıl hastasının durumunun ileri düzeyliğinden dolayı kast olgusunun
varlığı ya da yokluğu tartışılabilir ancak bunlar istisnai durumlardır. Ancak
kategorik olarak herkes davranış normunun muhatabıdır. Kategorik olarak herkes
suç faili olabilir.

Suç çoğunlukla herkes tarafından işlenebilir ve buna genel suçlar denir. Kasten
13

öldürme suçu, hırsızlık suçu, cinsel saldırı suçu gibi birçok suç herkes tarafından
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 5. HAFTA / 2022

işlenebilir niteliktedir. Ama bazı suçların ise temel şekli herkes tarafından
işlenebilirken nitelikli halleri belirli bir faillik vasfına sahip olan kimseler
bakımından işlenebilir. Genel suçlardan farklı olarak bu suç grubuna özgü suçlar
denir. Özgü suç sadece belirli bir faillik vasfına sahip olan kimse tarafından
gerçekleştirilmesi mümkün olan suç tipidir. Bazen bir suç temel şekli bakımından
bir faillik vasfına ihtiyaç duyar yani temel şekli bakımından bir özgü suçtur.
Bazen ise bir suç temel şekli bakımından genel suçken nitelikli hali bakımından
özgü suç olabilir.

Türk Ceza Kanunu Madde 252/1

“Görevinin ifasıyla ilgili bir işi yapması veya yapmaması için, doğrudan
veya aracılar vasıtasıyla, bir kamu görevlisine veya göstereceği bir
başka kişiye menfaat sağlayan kişi, dört yıldan oniki yıla kadar hapis
cezası ile cezalandırılır.”

Rüşvet niteliği gereği bir karşılaşma suçudur. Bir rüşvet alan ve bir rüşvet
verenin karşı karşıya gelmesi gerekir. Rüşveti alan bir kamu görevlisi olmak
zorundadır. Rüşvet alma eyleminin bu suç bağlamında ortaya çıkabilmesi için kamu
görevlisi olması gerekmekteydi ancak daha sonra araya giren birtakım
uluslararası sözleşmeler nedeniyle özel hukuk tüzel kişilerinin temsilcilerinin de
rüşvet alması mümkün hale de geldi. Bu nedenle rüşvet bu konuyla ilgili olarak
eskisi kadar sağlam bir örnek olmaktan çıkmıştır.

Türk Ceza Kanunu 247- Zimmet

“Görevi nedeniyle zilyedliği kendisine devredilmiş olan veya koruma ve


gözetimiyle yükümlü olduğu malı kendisinin veya başkasının zimmetine
geçiren kamu görevlisi, beş yıldan oniki yıla kadar hapis cezası ile
cezalandırılır.”

Zimmet bir kamu görevlisinin, görevinin gereği olarak kendisine belli bir amaç
kapsamında tevdi edilmiş eşyayı amaca aykırı olarak kullanmasıdır. Kamu görevlisi
olmayan birinin zimmet suçunu işlemesi mümkün değildir.

Türk Ceza Kanunu’nda bulunan görevi kötüye kullanma suçu da sadece kamu
görevlisi tarafından işlenebilir. Çoğunlukla özgü suç müessesesini uygulamada
kamu görevlileri ile bağlantılı olarak ele alınır. Kamu görevliliğinin, söz konusu
suçun faili olabilmek için suçun unsuru haline getirildiğini görmekteyiz. Farklı
nitelik gerektiren özgü suçlarla da karşı karşıya kalmak mümkündür. Mesela bir
14

kimsenin babasını öldürmesi kasten öldürme suçunun nitelikli unsurudur. Demek ki


Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 5. HAFTA / 2022

faille mağdur arasında bir özgü ilişki bulunabilir. Böyle bir ilişki mevcut değilse o
suçun nitelikli unsurunun faili olamaz.

Türk Ceza Kanunu Madde 204/2

“Görevi gereği düzenlemeye yetkili olduğu resmi bir belgeyi sahte


olarak düzenleyen, gerçek bir belgeyi başkalarını aldatacak şekilde
değiştiren, gerçeğe aykırı olarak belge düzenleyen veya sahte resmi
belgeyi kullanan kamu görevlisi üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası
ile cezalandırılır.”

Görevi gereği düzenlemeye yetkili olduğu bir belgeyi sahte olarak düzenleyen
kamu görevlisi demektedir. Resmi belgede sahtecilik suçunun temel şekli herkes
tarafından işlenebilir. Resmi bir belge düzenlerseniz veya sahte olduğunu
bildiğiniz bir sahte belgeyi kullanırsanız veya gerçek olan bir resmi evrak
üzerinde oynama yaparak onu sahte hale getirirseniz resmi belgede sahtecilik
suçunu işlemiş olursunuz. Ancak bu suçun kamu görevlisi tarafından görevi gereği
düzenlemeye yetkili olduğu bir belge üzerinde işlenmesi hali suçun temel
şeklinden daha ağır bir haksızlık muhtevasına sahip bir nitelikli unsur olarak
düzenlenmiştir. Bu nedenle özgü suçları da kendi içinde ikiye ayırırız;

➢ Gerçek Özgü Suçlar


Suçun temel şeklini yalnızca özel faillik vasfına sahip olan kimselerin
işleyebildiği suçlardır. Suçun temel şeklini özel faillik vasfına sahip
olmayan birinin işlemesi mümkün değildir.

➢ Görünüşte Özgü Suçlar


Gerçek olmayan özgü suçlar da denir. Bu suçların temel şeklini herkes
işleyebilir. Fakat bu suçların bazı nitelikli unsurları bakımından özel faillik
vasfına sahip olunması aranıyor olabilir. Mesela zimmet suçu bir gerçek
özgü suç örneğiyken resmi belgede sahtecilik suçunun kamu görevlisi
tarafından işlenebilen nitelikli hali görünüşte özgü suçtur.

Kamu görevlisi olmayanlar zimmet suçunun faili olamazlar. Kamusal hizmetin


yürütülmesinde şeffaf olunması şeklinde bir davranış normu vardır. Kamu
otoritelerinin kullanılmak üzere tevdi ettiği eşyaların toplumun genel faydasına
göre kullanılması gerektiğini söylemektedir. Bu normun muhatabı sadece kamu
görevlileri değildir. Bu normun muhatabı yine herkestir. Çünkü bu norm kişileri
birbirinden ayırmaksızın herkese seslenmektedir. Kamu görevlisi olabilirsiniz ya
15

da bir kamu görevlisinin zimmet suçunu işlemesine bir şekilde katılabilirsiniz.


Yardım edebilirsiniz, kamu görevlisinin o suçu işlemesine azmettirebilirsiniz ama
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 5. HAFTA / 2022

kamu görevlisi ile birlikte o suçun faili olamazsınız. Zimmet suçunun ifade ettiği
haksızlığa iştirak edebilmek mümkünse bir şekilde ihlal edilen bir davranış normu
olması lazım. Dolayısıyla burada bir teknik belirlemede bulunmak gerekir. Aslında
özgü suçların bünyesinde barındırdığı davranış normunun da muhatabı herkestir
ama bu davranış normları özgü faillik sıfatına sahip olmayan kişiler tarafından
yükümlülük olarak akla gelmezler. Zimmet suçunun faili kamu görevlisi olmayan
olamaz ama bu haksızlığa kamu görevlisi olmayan biri katılabilir. Bu haksızlıkların
da zimmet suçunun özünde bulunan davranış normunu ihlal edici yapısı vardır.

Türk Ceza Kanunu Madde 40/2

“Özgü suçlarda, ancak özel faillik niteliğini taşıyan kişi fail olabilir. Bu
suçların işlenişine iştirak eden diğer kişiler ise azmettiren veya yardım
eden olarak sorumlu tutulur.”

Özgü suça bağlanan hukuki sonuç da buradan görülebilir. Özel faillik vasfını
gerektiren suçlarda bu sıfata sahip olmayan kişiler fail olamazlar. Sadece yardım
eden ya da azmettiren olabilirler. Bir de faillikle ilgili bir kategori vardır buna
suçun icrasının gösterdiği özellikle bağlantılı olarak bizzat işlenebilen suçlar
denmektedir. Bizzat işlenebilen suça bağlanan hukuki sonuç bu suçun icrasıyla
bağlantılı tipik icra hareketini gerçekleştiren dışında başkalarının müşterek fail
olamayacağı, fail olarak o suçun işlenişine katılamayacakları şeklindedir. O suçun
kanuni tanımındaki tipik icra hareketini bizzat fail gerçekleştirmelidir. Onunla
beraber bir başkasının o suça müşterek fail olması mümkün değildir. Günümüzden
10-15 yıl öncesine kadar bu suçun en popüler örneği nitelikli cinsel saldırı
eylemleri idi. Bir nitelikli cinsel saldırı eyleminin faili olan kişi sadece o suçun
tipik icra hareketini gerçekleştiren kişi olabilirdi. Onun dışında o suçun işlenişine
bir şekilde katılan kişilerin müşterek fail olabilmesi mümkün değildir
denmekteydi. Ama bu böyle olmadı ve bizzat işlenebilen suç kategorisinin bir
zorlamadan ibaret olduğu özellikle müşterek faillik müessesesinin gelişmesi ile
bizzat işlenebilen suç şeklinde bir müesseseye ihtiyaç olmadığı anlaşılmıştır.
Günümüzde ise modern ceza hukukunda bizzat işlenebilen suç kavramına herhangi
bir özel değer atfedilmesine gerek duyulmamıştır. Bizzat işlenebilen suçların
çoğunluğu bir yükümlülük suçudur.

Mesela bizzat işlenebilen suçların en büyük örneği yalan tanıklık suçudur. Bir
tanık soruşturmada savcının önüne çıkar ve soruşturma sırasında yalan söyler ya
da duruşmada asliye ceza mahkemesinin önüne çıkar ve orada tanıklık yaparken
yalan söyler. Derler ki yalan tanıklık suçu bizzat işlenebilen bir suçtur çünkü
16

tanığın yalan beyanda bulunurken bu suçuna müşterek fail olarak katılabilmek


Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 5. HAFTA / 2022

mümkün değildir. Doğası gereği tanık tek başına yalan tanıklık yapar. Bu sürece
başka birinin müşterek fail olarak katılması mümkün değildir bu nedenle yalan
tanıklık bizzat işlenebilen bir suçtur derler ama böyle bir kategoriye ihtiyacımız
yoktur çünkü özgü suç doktrini altında yükümlülük suçları şeklinde tasnif
edilebilmektedir. Bizzat işlenebilen suçlardan haberdar olunması gerekse de buna
bağlanan bir sonuç yoktur. Özgü suçları bilmek bu açıdan daha önemlidir.

Mağdur

Mağdur suçun bir diğer maddi unsurudur. Mağdur zorunlu bir maddi unsurdur.
Mağdur olmaksızın suç olması mümkün değildir tıpkı faili olmayan suç olamayacağı
gibi.

Mağdur çok farklı şekillerde tanımlanmıştır. Ceza hukuku kitaplarında mağdur


kavramı pek çok farklı şekilde tanımlanabilmektedir. Mağdur suç dolayısıyla
kötülüğe uğrayan kişidir denebilir ancak bu tanımın sınırı çok geniştir. Mağdur
suçun konusunun ait olduğu kişidir. Bunu birçok suç bakımından söylemek mümkün
olsa da bazı suçlarda mesela suçun mağdurunu toplumu oluşturan herkesin
oluşturduğu suçlarda bu aitlikten bahsedebilmemiz her zaman çok da mümkün
değildir. Ama birçok suç bakımından suçun konusunun belirlenmesi mağdurun
tespiti bakımından işe yarayabilir.

Mağdur suçun icrası sırasında suçun icrasını teşkil eden davranışların bizzat
kendisine yöneldiği kişidir. Mesela kasten öldürme suçunda öldürme davranışının
kendisine yöneldiği ve bu itibarla da öldürme haksızlığının kendi bünyesinde
tesadüf ettiği kişi mağdurdur. Cinsel saldırı suçunda cinsel saldırı teşkil eden
bedensel davranışın kendisine yöneldiği kimse suçun mağdurudur. Hırsızlık
suçunda taşınır mal alındığı sırada o malın zilyedi bulunan kişi o suçun mağdurudur.

Mağdur ancak bir gerçek kişi olabilir. Bir tüzel kişinin suç mağduru olabileceği
doktrinin geneli tarafından kabul edilmez. Bazı suçların doğası gereği bu böyledir.
Kasten öldürme suçunun mağduru elbette bir tüzel kişi olamaz. Cinsel saldırı
suçunun mağduru bir tüzel kişi olamaz.

Malvarlığına karşı işlenen suçlarda tüzel kişi neden mağdur olamaz?

Bunu çok ikna edici bir şekilde açıklamak çok mümkün gözükmemektedir. Bir
anonim şirket vardır ve bu anonim şirketin bir malvarlığı vardır. Bu malvarlığının
birtakım suçlar vasıtası ile eksiltilmesi halinde bu suçun mağduru şirket tüzel
kişiliği değil o şirketin yöneticileri olarak belirlenir. Malvarlığına karşı işlenen
17

suçlarda neden tüzel kişilerin mağdur olamadığını açıklamak kolay değildir. Bunun
mağdurluk sıfatının sadece insana özgülenebilmesi gibi felsefi bir tartışma
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 5. HAFTA / 2022

boyutu da vardır. Ama normatif müesseseleri şekillendiren bir hukuk düzeninde


en azından malvarlığına karşı işlenen suçlar bağlamında tüzel kişilerin neden
mağdur olamayacağını açıklamak kolay değildir.

Mağdur bir hukuki kavram olarak psikolojinin, sosyolojinin, kriminolojinin,


viktimolojinin ve birçok dalın inceleme alanına girer. Mağdur denildiği zaman
maddi ceza hukuku bağlamında kendisine karşı suç işlenmiş kimse ifade edilir.
Mağdur bir maddi ceza hukuku müessesesidir ancak Türk ceza hukuku ve ceza
muhakemesi sisteminde bir de bu kavramla ilişkili bir diğer kavram daha vardır;
suçtan zarar gören.

Mağdurluk sıfatı ve suçtan zarar gören sıfatı çoğunlukla birleşmiş şekildedir.


Kasten öldürme suçunun mağduru ölen kişidir. Hırsızlık suçunda eğer bir mal x
kişisine aitse ve o an zilyedi de x kişisinde ise mal çalındığında x hem mağdur hem
de suçtan zarar görendir. Cinsel saldırı suçunda cinsel saldırı eylemiyle muhatap
olan kimse hem mağdur hem de suçtan zarar görendir. Kasten yaralama suçunda
yaralanan kişi hem mağdur hem de suçtan zarar gören kişidir. Ama çoğunlukla
mağdur ve suçtan zarar gören sıfatı birleşebiliyor olsa da bazı durumlarda
mağdurdan farklı olarak, mağdurun dışında bir suçtan zarar görenin mevcut
bulunması söz konusu olabilmektedir. Örneğin A kişisi, B kişisinden D isimli
arkadaşından ödünç almış olduğu telefonu çaldığında suçun mağduru B’dir.
Hırsızlık sırasında telefonun D kişisi ile bir zilyetlik ilişkisi olmadığından dolayı bu
noktada D sadece suçtan zarar gören olabilir. Özellikle malvarlığına karşı işlenen
suçlarda mağdur olan ve suçtan zarar gören sıfatlarının birbirinden ayrılabilmesi
pekala mümkündür. Bu noktada maddi ceza müesseseleri incelenirken mağdur
üzerinden gidilmektedir. Suçun aynı mağdura karşı işlenmesi dendiğinde mağdur
belirlemesi yapılır ama suçtan zarar gören kavramına ceza muhakemesi hukukunda
ciddi bir önem affedildiği görülecektir. Bir takım yetkilerin ceza muhakemesi
üzerinde kullanılması suçtan zarar gören sıfatına sahip olmakla
ilişkilendirilmektedir. Mağdurluk her zaman için doğrudan doğruya suçtan zarar
görmüş olmak demektir. Eğer kişi bir suçun mağduru ise o kişi o suçtan dolayı
zarar görmüştür ama o suçta başka zarar gören kimseler de olabilir.

Bir kişi birini kasten öldürdüğünde o kişinin yakınları suçtan zarar görendir. Ölen
kişinin annesi, babası, eşi, kardeşi suçtan zarar görendir. Öldürülen kişi ise suçun
mağdurudur.

Kasten yaralama suçu gerçekleştirildiğinde bir kişinin kolunun ve bacağının


kırıldığını varsayalım. Bu durumda o kişinin annesi babası psikolojik olarak bu
18

suçtan zarar görendir ancak hukuki olarak bu suçtan zarar gören sıfatına sahip
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 5. HAFTA / 2022

değillerdir. Kasten yaralanan kişi hayatta olduğu için suçtan zarar gören sıfatını
kendisi kullanmaya devam edebilmektedir. Kasten öldürme suçunda ailesinin
suçtan zarar gören konumunda olmasının nedeni kişinin ölmüş olmasıdır.

Dolandırıcılık suçuna baktığımızda A kişisi yaşlı bir çiftin oturduğu evin kapısını
çalar ve bu evde oturan yaşlı kadın B ile muhatap olur. B’ye samimiyet gösterir ve
kendisini bu insanların oğlunun asker arkadaşı olarak tanıtır ve oğullarının bir
şeylere ihtiyacı olduğunu kendisinin ise bunları teslim edebileceğini söyler. Yaşlı
kadın B ise buna inanır ve parayı verir. Bu durumda A dolandırıcılık suçunun
failiyken B dolandırıcılık suçunun mağdurudur. Farklı bir senaryo olarak A
kendisini B’nin oğlu C’nin arkadaşı olarak tanıtır ve oğlunun arabasının anahtarını
istediğini söyleyerek B’yi ikna eder ve arabanın anahtarını alıp giderse bu
durumda A dolandırıcılık fiilinin faili, B suçun mağduru ve C ise suçtan zarar
görendir. Suçun mağduru icrai fiillerin yöneldiği kişidir. Bu noktada C’nin malı
eksilmiştir. Bunun aksini söyleyerek her ikisinin de suçun mağduru olduğunu
söyleyenler de vardır. Ancak suçun icrasının yönelmesi gerektiğini söylediğimizde
malvarlığında eksilme olan kişinin suçtan zarar gören olduğunu söyleriz.
Mağdurluk sıfatı ile suçtan zarar gören sıfatının birbirinden ayrıldığı noktalarda
bu sıfatların doğru belirlenebilmesi hem ceza hukuku bakımından hem de ceza
muhakemesi bakımından çok önemlidir. Suçtan zarar gören sıfatının da kime ait
olduğunu belirlerken dar bir kapsamda belirleme yapılır. Suçtan zarar gören
sıfatı malvarlığına karşı işlenen suçlarda net bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Ama
bunun dışındaki suçlarda suçtan zarar gören sıfatının belirlenmesinde dar bir
kapsam ele alınır. O suçun koruma alanının doğrudan ilgilendirdiği kişinin tespit
edilebilmesi gerekir.

Bir çift vardır. Kadına karşı bir başkası nitelikli cinsel saldırı eylemini
gerçekleştirmiştir. Bu kadının eşi nitelikli cinsel saldırı eyleminin zarar göreni
midir, değil midir?

Burada bir ceza muhakemesinin sonunda bir karar alınmış ve suçtan zarar görenin
bu karara itiraz yetkisi vardır. Bu durumda çiftin cinsel saldırı suçundan mağdur
olmayanı karara itiraz etmiştir. Ancak itiraz etme yetkisi yoktur çünkü bu
noktada suçtan zarar gören kişi sıfatına sahip değildir.

Her suçta bir mağdur vardır. Bu mağdur bir gerçek kişi olabilir ama bazı
suçlarda suç mağduru toplumu oluşturan herkestir. Suçtan zarar gören kişi
mağdurdan farklı olarak tüzel kişi olabilir. Suçtan zarar gören kişi sıfatına sahip
olabilmek bakımından tüzel kişinin böyle bir imkanı vardır.
19
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 5. HAFTA / 2022

Biri Fenerbahçe Spor Kulübüne hakaret eden bir paylaşım yaptığında hakaret
suçu gerçekleşir. Yöneldiği şey bir spor kulübüdür. Hukuki niteliği itibariyle
şirketleşmiştir. Bu durumda suçun mağduru Fenerbahçe Spor Klübüdür
denilemez. Çünkü tüzel kişiler suçun mağduru olamaz.

Bazı suçlarda toplumu oluşturan herkesin o suçun mağduru olduğunu görürüz.


Mesela rüşvet suçunda bir rüşvet veren bir de rüşvet alan vardır. Rüşveti veren
faildir, rüşveti alan da faildir. Bu durumda rüşvet suçunun mağduru toplumu
oluşturan herkestir deriz. Uyuşturucu madde ticaretinde uyuşturucuyu satan fail,
satın alan faildir. Bu durumda bu suçun mağduru toplumu oluşturan herkestir.
İftira suçunda suçun mağduru hakkında hakkında iftirada bulunulan kişidir ama
iftira suçu ile bağlantılı olarak bir de ceza muhakemesi sisteminin aslında aslı
astarı olmayan bir şeyle meşgul edilmesi de söz konusudur. Aynı zamanda burada
toplumu oluşturan herkesin de mağdur olduğu söylenebilir. Bazı suçlarda bir
gerçek kişi mağdur edilebileceği gibi onun yanı sıra toplumu oluşturan herkesin
mağdur edilmesi de söz konu olabilmektedir. Mesela yalan tanıklık suçunda iki
ihtimal vardır. Şayet tanık ceza mahkemesinde konuşursa yargılanan kişi aleyhine
beyanda bulunuyorsa bu yalan tanıklık suçunun mağduru hakkında yalan tanıklıkta
bulunulan kişidir. Zaten ilerleyen süreçle bu yalan tanıklık dolayısıyla hakkında
aleyhine yalan tanıklıkta bulunulan kişi hapis cezasına mahkum edilebilir, hakkında
bir güvenlik tedbiri uygulanmış olabilir. Bu tarz ihtimaller varsa olay daha da
derinleşmektedir ancak şu vardır ki; tanık çıkan duruşmada yalan tanıklıkta
bulunur ama sanık lehine de yalan tanıklıkta bulunabilir. Bu durumda suçun
mağduru sanık olarak nitelendirilemez. Bu sistemde karşı taraf kamu yani
savcılıktır. Bu durumda bu fiille gerçeğe ulaşılması riske atılır, adaletin tesis
edilmesi engellenir. Bu nedenle bu suçun mağduru da toplumu oluşturan herkestir.

Konu

Her suçta bulunması gereken bir diğer maddi unsur konudur. Suçun konusu suçun
icra hareketlerinin bizzat üzerinde gerçekleştirildiği bir insan ya da nesne
olabilir. Bir varlık şeklinde ifade edilebilir. Resmi belgede sahtecilik suçunun
konusu sahte olarak düzenlenen ya da üzerinde değişiklik yapılan ya da sahte
olduğu bilinerek kullanılan belgedir. Çünkü o suçun oluşmasına imkan sağlayan
davranışlar o sahte belge üzerinde gerçekleştirilir. Kasten öldürme suçunun
konusu öldürülen kişinin hayatıdır. Hırsızlık suçunun konusu çalınan taşınır maldır.
Cinsel saldırı suçunun konusu cinsel saldırıya uğrayan kişinin bedenidir. Hakaret
suçunun konusu hakaret teşkil eden davranışların yöneldiği kişinin şeref ve
20

saygınlığıdır. Yani şeref ve saygınlık aslında tamamen bir insandan bağımsız olarak
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 5. HAFTA / 2022

değerlendirilemez. Bizzat hakaret suçunun yöneldiği kişidir. Taksirle öldürme


suçunun konusu öldürülen kişinin yaşamıdır. Yalan tanıklık suçunun konusu ise

Türk Ceza Kanunu Madde 272 Yalan Tanıklık Suçu

“Hukuka aykırı bir fiil nedeniyle başlatılan bir soruşturma kapsamında


tanık dinlemeye yetkili kişi veya kurul önünde gerçeğe aykırı olarak
tanıklık yapan kimseye, dört aydan bir yıla kadar hapis cezası verilir.”

Bir hukuki süreçte tanıklığına başvurulan kişinin yalan söylemesi eylemi


cezalandırılmaktadır. Yalan tanıklık suçu şu ana kadar yaptığımız açıklamalar
çerçevesinde değerlendirilmelidir. Bu suçun fiil unsuru gerçeğe aykırı beyanda
bulunmaktır ya da gerçeği bilerek yanlış ya da eksik söylemektir. Faili tanık
sıfatına sahip olan kişidir. Bu suçun mağduru beyanın muhtevasına göre sanık
olabilir ya da toplumu oluşturan herkestir. Bu suçun konusu ise uyuşmazlığa konu
olmuş maddi vakadır. Çünkü o maddi vakanın üzerinden bir yalan söylenmektedir.
Maddi vakaya ilişkin açıklamalarda bulunulmaktadır. Maddi gerçeğin
değiştirilmesidir. Suçun konusu bir varlık olarak karşımıza çıkmaktadır ama bu
varlığın sadece salt maddi yönü esas alınmamaktadır. Aynı zamanda bu varlığın bir
düşünsel ya da manevi boyutu olabilir. Mesela hırsızlık suçunun konusu başkasına
ait taşınır maldır. Konusu itibarı ile dış dünyada gözlemlenebilirdir. Başkasına
aitlik unsuru ise her zaman dış dünyadan gözlemleyerek anlamak mümkün
olmayabilir. Haliyle suçun konusunu belirlerken elbette bir varlıkla
ilişkilendirmeliyiz ama bazen bu varlık bir olgusallık düzeyinde değildir. Geçmişte
yaşanmış bir olayın getirilmesi mümkün değildir. Mesela Türk bayrağını aşağılama
suçu vardır. Türk bayrağını aşağılama suçunda suçun konusu Türk bayrağıdır ama
Türk bayrağı kendisine belli bir simgesellik yüklenmiş bir şeydir. Türk bayrağı ile
Tunus bayrağı arasında bir ayrım vardır. Türk bayrağını aşağılama suçu
bakımından ortaya konulan suçun konusunun tespiti salt dışsallıkla tespit
edilemez. Aynı zamanda o çerçevede bir manevi anlam da mevcuttur. Mesela
Cumhurbaşkanlığı forsu, Türk bayrağının yanında 12 tane yıldızdır.

Türk bayrağını aşağılama suçunun konusu Cumhurbaşkanlığı forsu olabilir mi?

Kanun koyucu Türk bayrağı niteliğinde olan bazı hususları da yazmıştır ancak salt
bakıldığı zaman Türk bayrağı olma vasfını niteliği itibariyle özgülemek mümkün
değildir. Bazı suçlardaki konuyu tespit ederken o yüzden salt dışsallıktan,
olgusallıktan bahsedemeyiz.

Mesela iftira suçunun konusu, yalan tanıklık suçunun konusu, suç üstlenme
21

suçunun konusu nedir?


Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 5. HAFTA / 2022

Özellikle devletin adli fonksiyonlarını yerine getirmesine dair belirlenen suç


tiplerinde suçun konusunu belirlemek her zaman çok kolay değildir. Bazı suçlar ise
bu çok kolaydır örneğin uyuşturucu ticaretinin konusu ticari faaliyete konu edilen
uyuşturucu maddenin kendisidir.

Bazı yazarlar konusuz suç olabileceğini savunsalar da konusuz suç olması mümkün
değildir görüşü baskındır. Her suçta maddi unsur olarak konu olması gereklidir.
Suçun konusuyla bağlantılı olarak bir ayrım yapılmaktadır. Fiili, davranışın suçun
konusunu zarara uğrattığı suçlar veya bir zarar tehlikesine sebebiyet vermesinin
o suçun oluşması bakımından yeterli görüldüğü suçlar. Yani zarar suçları ve
tehlike suçları ayrımı vardır.

Zarar suçları; bir suçun oluşabilmesi için o suçun konusunun zarara uğramasını
gerektiren suçlardır. Nitelik itibari ile yaşama karşı işlenen, vücut bütünlüğüne
karşı işlenen suçların hepsi bir zarar suçudur. Kasten öldürme suçu bir zarar
suçudur çünkü kasten öldürme suçunu işlediğinizde yaşayan bir kişinin hayatını
sonlandırdığınız için bu bir zarar suçudur.

Suçlardan bazıları o suçun tamamlanabilmesi, o suçun işlenebilmesi için suçun


konusunun zarara uğramasını şart olarak aramaz. Suçlardan bazıları o suçun
konusunun belirli bir zarar tehlikesine uğrama ihtimalinin doğmasıyla oluşabilirler.
Bu suçlara da tehlike suçları denir. Tehlike suçlarında suçun konusunun bir zarara
uğratılması söz konusu değildir. Bir zarar görme tehlikesine maruz bırakılmasıdır.
Tehlike suçlarını kendi içinde üç alt başlığa ayırırız;

▪ Soyut Tehlike Suçları


Soyut tehlike suçlarında kanun koyucu suçun kanuni tanımında belirli bir
davranışta bulunulmuş olması halinde o suçun konusunun bir tehlikeye
maruz kaldığını kabul etmektedir. O davranışın gerçekleştirilmesi ile söz
konusu tehlikenin ortaya çıktığı kabul edilmektedir. Bunun dışında hakim
hakikaten o davranış dolayısıyla böyle bir tehlikenin ortaya çıkıp
çıkmadığını araştırmak zorunda değildir.

▪ Somut Tehlike Suçları


Kanun koyucu o davranışın gerçekleştirilmesiyle suçun konusu üzerinde
belirli bir tehlikenin ortaya çıkmasını düzenlemiştir ama böyle bir
tehlikeliliğin ortaya çıkıp çıkmadığını tespit etme zorunluluğu vardır.
Gerçekten olgusal olarak böyle bir tehlikenin ortaya çıkıp çıkmadığı tespit
edilmek zorundadır. Yani soyut tehlike suçlarında davranışın
22

gerçekleştirilmesiyle suçun konusu üzerinde bir tehlikeliliğin meydana


Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 5. HAFTA / 2022

geldiği fiktif olarak kabul edilmektedir. Bunun ötesine geçmeye gerek


yoktur. Somut tehlike suçlarında ise davranışın gerçekleştirilmesi ile
böyle bir tehlikeliliğin ortaya çıkıp çıkmadığını belirlemek hala gereklidir.

Türk Ceza Kanunu Madde 213/1


“Halk arasında endişe, korku ve panik yaratmak amacıyla hayat,
sağlık, vücut veya cinsel dokunulmazlık ya da malvarlığı bakımından
alenen tehditte bulunan kişi, iki yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile
cezalandırılır.”

Alenen tehditte bulunan kişi cezalandırılmaktadır.


Peki bu kişi tehditte bulunduğunda halk arasında bir tehlike ortaya
çıkmış mıdır?
Kanun koyucu bu soruyla ilgilenmemektedir. Türk Ceza Kanunu 213.
maddesi itibariyle belirli amaçlarla şu davranışı gerçekleştiren kişi suçun
konusu üzerinde bu şekilde bir tehlikeye sebep olur ve bu suçun oluşması
bakımından yeterli olduğu için kişi cezalandırılır. Bunun dışında ayrıca
böyle bir tehlikeliliğin meydana gerçekten çıkmış mı çıkmamış mı bunu
değerlendirmez.

Türk Ceza Kanunu Madde 214


“Suç işlemek için alenen tahrikte bulunan kişi, altı aydan beş yıla
kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
Halkın bir kısmını diğer bir kısmına karşı silahlandırarak, birbirini
öldürmeye tahrik eden kişi, onbeş yıldan yirmidört yıla kadar hapis
cezası ile cezalandırılır.
Tahrik konusu suçların işlenmesi halinde, tahrik eden kişi, bu suçlara
azmettiren sıfatıyla cezalandırılır.”

Suç işlemek için alenen tahrikte bulunan kişi cezalandırılır. Hakikaten


tahrik oldu mu olmadı mı bununla ilgilenmez. Bu davranış eğer özünde,
içinde suç işlemek için başkalarını tahrik etmeye elverişliyse bunun
ötesine geçen başka bir tespitte bulunmaya gerek yoktur. Bu suçlara
soyut tehlike suçları denmektedir.

Türk Ceza Kanunu Madde 215


“İşlenmiş olan bir suçu veya işlemiş olduğu suçtan dolayı bir kişiyi
23

alenen öven kimse, bu nedenle kamu düzeni açısından açık ve yakın bir
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 5. HAFTA / 2022

tehlikenin ortaya çıkması hâlinde, iki yıla kadar hapis cezası ile
cezalandırılır.”

Suçu ve suçluyu övme suçudur. İşlenmiş olan bir suçu veya işlemiş olduğu
bir suçtan dolayı bir kişiyi alenen öven kimse cezalandırılır deseydi bu
davranışı gerçekleştirmek dolayısıyla suçun konusu üzerinde yani
toplumsal huzur, toplumsal düzen üzerinde belirli bir karışıklık meydana
getirme riskini barındıran bu davranış gerçekleştiren kişi cezalandırılır.
Ancak bunun ötesinde hakikaten toplumsal olarak böyle bir gerginlik,
düzensizlik ortaya çıkmış mı bunu araştırmıyorum dememiştir. Oysa
buraya bir “somut tehlike ortaya çıkarsa” şartı koymuştur. Kamu düzeni
açısından açık ve yakın bir tehlike ortaya çıkmalıdır. Bunu demeseydi ve
onun yerine sadece işlenmiş olan bir suçu veya işlediği bir suçtan dolayı bir
kimseyi alenen öven kişi cezalandırılır deseydi bu durumda başka bir sonuç
çıkardı. Ancak somut tehlike ortaya çıkması bunu yapan kişinin
cezalandırılabilmesi için bir şart olarak ortaya konmuştur. Bu tehlike
ortaya çıkmış mıdır çıkmamış mıdır durumu her somut uyuşmazlık üzerinde
hakim tarafınca araştırılmalıdır. Somut tehlike suçun konusu üzerinde
gerçekten böyle bir tehlike meydana gelmiş mi gelmemiş mi araştırır ve
bunu belirlemek zorundadır.

Türk Ceza Kanunu Madde 216


“Halkın sosyal sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge bakımından farklı
özelliklere sahip bir kesimini, diğer bir kesimi aleyhine kin ve
düşmanlığa alenen tahrik eden kimse, bu nedenle kamu güvenliği
açısından açık ve yakın bir tehlikenin ortaya çıkması halinde, bir yıldan
üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
Halkın bir kesimini, sosyal sınıf, ırk, din, mezhep, cinsiyet veya bölge
farklılığına dayanarak alenen aşağılayan kişi, altı aydan bir yıla kadar
hapis cezası ile cezalandırılır.”

Maddenin 1. fıkrası bir somut tehlike suçu iken 2. fıkrası bir soyut tehlike
suçudur. İkisi arasında nasıl bir farklılık olduğu ifade edilmiştir.

▪ Potansiyel/ Soyut-Somut Tehlike Suçları


Doktrinde bazı yazarlar tarafından 3. bir grup olarak ortaya konmaktadır.
Burada bir kavram karmaşası oluşmaktadır. Elverişlilik suçları olarak da
24

geçmektedir. Kanun koyucu bazı suç tiplerinde bu davranış dolayısı ile bir
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 5. HAFTA / 2022

zarar meydana gelmesini aramaz ancak bu davranışın salt gerçekleşmesi


halinde o tehlikenin suçun konusu üzerinde oluştuğu da otomatik olarak
kabul edilmektedir. Bu davranış dolayısıyla gerçekten bir somut
tehlikeliliğin meydana gelip gelmediği araştırılmalıdır. Kanun koyucu bazen
böyle bir formülasyon izleyebilir.
Türk Ceza Kanunu’nun bazı hükümlerinde şöyle bir formülasyon görülür; şu,
şu ve şu davranışı gerçekleştiren kişi bu davranışın şu sonucu ortaya
çıkarmasına elverişli olması halinde…
Söz konusu sonucu ortaya çıkarması ile ilgilenmemektedir. Salt o
davranışın kendi içinde öyle bir sonucu ortaya çıkarmaya elverişli olmasıyla
ilgilenmektedir. Bu farklı bir kategoridir. Bu ne soyut tehlike suçu ne de
somut tehlike suçudur. Bu nedenle elverişlilik suçu da denmektedir.
Örneğin;
Türk Ceza Kanunu Madde 183
“İlgili kanunlarla belirlenen yükümlülüklere aykırı olarak, başka bir
kimsenin sağlığının zarar görmesine elverişli bir şekilde gürültüye
neden olan kişi, iki aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile
cezalandırılır.”

Kanunda düzenlenen yükümlülüklerine aykırı olarak bir başkasının sağlığını


bozmaya elverişli biçimde gürültü yapan kişi cezalandırılır dendiğinde bu
suç bir zarar suçu değildir. Çünkü bir kimsenin sağlığını bozarsa
dememektedir. Gürültü yapmak suretiyle bir başkasının sağlığını bozarsa
bu kişi cezalandırılır deseydi zaten kasten yaralama suçuna giderdik.
Sağlığın kasten bozulması fiili gibi eylemler kasten yaralama suçu
kapsamındaki eylemlerdir. Kasten yaralama suçu ise serbest hareketli bir
suçtur. Gürültü yaparak da bir kişiyi kasten yaralamak mümkündür. Bir
kişinin kuşağının yanında hoparlör ile bağırılırsa kişinin kulak zarı
patladığında bu zaten kasten yaralama suçu olur. Bu suç o suç değildir. Bu
suç gürültü yapmayı cezalandırmaktadır. Yükümlülüğe aykırı bir şekilde
gürültü yapılmalıdır ve yapılan bu gürültü başkasının sağlığını bozmaya
elverişli olmalıdır. Demek ki zarar suçu değildir.
Bu soyut tehlike suçu olabilir mi?
Yükümlülüğe aykırı olarak gürültü yapan kişi cezalandırılır deseydi bu
noktada net bir şekilde karar verilebilirdi ancak bu gürültünün başkasının
sağlığını da bozmaya elverişli olması gerekmektedir.
Peki gerçekten bu gürültü dolayısıyla başkasının sağlığının bozulması
25

riski ortaya çıkmış mıdır?


Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 5. HAFTA / 2022

Ancak bu aranmamaktadır. Böyle deseydi bir kişinin veya birden fazla


kişinin sağlığının bozulma riski ortaya çıkarsa cezalandırma söz konusu
olması gerekirdi. Bu durumda da somut tehlike suçu olurdu ancak böyle bir
şey denmemiştir. Ama soyut tehlike suçlarından da farklı olarak davranışın
elverişliliğini de vurgulamıştır. Burada daha önce verilen soyut tehlike
suçları özelinde “suçu ve suçluyu alenen öven kişi bu davranışının suçu veya
suçluyu alenen övmeye elverişli olması halinde” gibi bir düzenleme mevcut
değildir. Dolayısıyla elverişlilik suçları bir ara form gibidir.
Modern anlayışın geldiği noktada aslında tüm soyut tehlike suçları birer
elverişlilik suçudur. Çünkü kendi içindeki izole yapısı o suçun koruduğu
hukuki menfaati ihlal edemeyecek olan davranışlar zaten ceza hukukunun
ilgilendiği davranışlar değildir. Soyut tehlike suçlarında kanunda yer
verilen davranışın o suçun konusu üzerinde bir tehlikeliliğin meydana
getirdiği otomatik olarak kabul ediliyorsa geleneksel anlayış bu olsa da bu
o soyut tehlike suçuna yüklenen davranışın kendi içinde hukuki menfaati
ihlal etmeye zaten elverişli olması gerektiği anlamına gelir. Örneğin bir
soyut tehlike suçu olarak yalan tanıklık suçundan örnek vermek gerekirse
yalan tanıklık suçunda gerçeğe aykırı olarak beyanda bulunan kişi
cezalandırılır demektedir. Bir kişi bir uyuşmazlıkla ilgili çıkar ve
uyuşmazlıkla ilgili bir konuda yalan söylerse ve bu yalan inanması zor bir
yalansa aslında teknik olarak bakıldığında uyuşmazlık konusu ile ilgiliyse ve
yalansa kişinin cezalandırılması gerekir ama bu yalan muhakemeyi farklı
bir yöne yönlendirme imkanına sahip olmadığı daha ilk görüşte anlaşılan bir
yalan olduğundan elverişli değildir. Soyut tehlike suçudur ama suçtaki
ihlali gerçekleştirmeye kendi içinde elverişli değildir. Haliyle bugün artık
soyut tehlike suçu dediğimizde kanunda yer verilen davranış modalitesinin
o suçla korunan hukuki menfaati ihlal edebilme potansiyelini bünyesinde
barındırması gerektiği söylenmektedir. Bu potansiyeli bünyesinde
barındırıyorsa hakikaten somut tehlike suçlarından farklı olarak böyle bir
riski meydana getirmiş mi getirmemiş mi bunu araştırmamıza gerek
yoktur.

Her suçun bir hukuki menfaat koruduğu anlayışı ceza hukukunda yerleşmiştir. Biz
suçla korunan hukuki menfaat ile suçun konusu arasında bir ilişki kurmaktayız.
Suçla korunan hukuki menfaat suçun konusunun zarara uğratılması veya zarar
tehlikesine maruz bırakılması ile ihlal edilir. Suçla korunan hukuki menfaat ile
suçun konusu arasındaki ilişki en basit şekliyle böyle ifade edilmektedir. Kasten
26

öldürme suçunun koruduğu hukuki menfaat yaşam hakkıdır. Ancak bu menfaatler


Sayfa

münferit kişiler ve konular üzerinden anlaşılmazlar. Aslında kasten öldürme

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 5. HAFTA / 2022

suçunun koruduğu hukuki menfaat tüm insanların yaşamda bulunmasının hukuki


modellemesinden ibarettir. Genel bir çerçevede ele alınır. Mesela hırsızlık
suçunun koruduğu hukuki menfaat zilyetlik ilişkisinin sağladığı hak ve yetkilerin
korunması ile ilişkilendirilir ama bu hukuki menfaat somut bir kişinin bir maldan
yararlanması ile ilişkili değildir. Bir menfaat modellemesidir. Herkes kendi
zilyetliğinde bulunan bir eşyaya sahip olduğu için ya da zilyedi olduğu için onu
kendi fiili hakimiyeti altında bulundurduğu için ondan yararlanabilir. Bu bir
menfaattir. Bu menfaatin genel modellemesi o suçta bulunan hukuki menfaati
ifade eder.

Suçla korunan hukuki menfaatler kendi özü itibariyle düşünsel, fiktif bir yapıya
sahiptirler. Menfaat modellemesinin bir olay üzerinde yansımasını oluşturan husus
o konu üzerinde bir zararın meydana gelmesi ile somutlaşır. Suçla korunan hukuki
menfaat aslında her suç teşkil eden davranışın yöneldiği konu üzerinde bir
yansıma bulur. Her suçta konunun zarara uğraması suretiyle o suçla korunan
hukuki menfaat somutlaşır ancak suçla korunan hukuki menfaat ile suçun konusu
karıştırılmamalıdır.

27
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
10.50 ₺

GAZİ ÜNİVERSİTESİ
GAZİ ÜNİVERSİTESİ
HUKUK FAKÜLTESİ
HUKUK FAKÜLTESİ

SINIF :2-B-ŞUBESİ

DERS -CEZA GENEL-I

İLHAN ÜZÜLMEZ
DÖNEMİ:GÜZ- DÖNEMİ

YIL : 2022 / VİZE-6-HAFTA


ADRES : BAHÇELİEVLER MAHALLESİ 52.SOKAK NO : 2 / A
ANKARA / BEŞEVLER
İletişim : 0541 361 33 19 – 0542 803 37 67
Mail : ozisikcopyy@gmail.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 6. HAFTA / 2022

Fiil, Fail, Mağdur ve Konu her suçta olması gereken maddi unsurlardır. Faili
olmayan ya da mağduru olmayan bir suçun olması mümkün değildir. Mağdurun
statüsü suçtan doğrudan doğruya zarar görmüş o suçun tipik davranışının bizzat
kendisine yöneldiği kişiye aittir. Bazı suçlarda ise bu kişi münferit bir kimse
değildir yani bu kişi toplumu oluşturan herkestir. Mesela yalan tanıklık suçunda ya
da tehlike suçlarında bir kişinin mağdur olmasından değil toplumu oluşturan
herkesin suçun mağduru olmasından bahsedilir.

Türk Ceza Kanunu Madde 281

“Gerçeğin meydana çıkmasını engellemek amacıyla, bir suçun delillerini


yok eden, silen, gizleyen, değiştiren veya bozan kişi, altı aydan beş
yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Kendi işlediği veya işlenişine
iştirak ettiği suçla ilgili olarak kişiye bu fıkra hükmüne göre ceza
verilmez.”

Gerçeğin ortaya çıkmasını engellemek amacıyla bir suçun delillerini gizleyen ya da


ortadan kaldıran cezalandırılır. Faillik bakımından herhangi bir belirleme yoktur.
Faillik bakımından bu suç bir genel suçtur. Mağdur delilleri gizlenen suçun faili
olabilir. Çünkü söz konusu suçu işleyen kişinin lehine olan deliller gizlenmiş ya da
ortadan kaldırılmış olabilir. Delillerin karartılması yargılanan bu sanığın lehine ise
bu durumda sanığın mağdur olması mümkün değildir ve bu nedenle de mağdur
toplumu oluşturan herkes denmektedir.

Suç Delillerini Karartma ya da Yok Etme Suçunun Koruduğu Hukuki Menfaat


Hangisidir?

Suç delilleri gizlenirse ortaya adaletin sağlanması bakımından bir sorun çıkar.
Çünkü deliller gizlenirse, delillerin olmadığı bir durumda ceza mahkemesinin
maddi gerçeği ortaya çıkartması ve adaleti sağlaması zor bir durum alabilir ya da
imkansızlaşabilir. Bu durumda toplumda suç işleyen kişilerin cezalandırılması
bakımından ya da suç işlememiş ama haklarında bir şekilde suç duyurusunda
bulunulmuş kişiler bakımından adaletin sağlanabilmesi için delillerin tespiti önem
arz eder.

Suçta korunan hukuki menfaat bir maddi unsur değildir. Suçta korunan hukuki
menfaat anlayışı her suçun düzenlenmesi bakımından aslında bir varlık sebebidir.
Bu suçun mantık temelini, hukuki gerekçesini oluşturmaktadır. Anayasal açıdan
zorunlu olmamakla beraber her suçta bir hukuki menfaat koruması söz konusu
olmalıdır görüşü baskındır. Hukuki menfaat bir maddi unsur türü değildir.
1
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 6. HAFTA / 2022

Suçta korunan hukuki menfaat ile doğrudan bağlantı halinde olan suçun maddi
unsuru o maddi unsuru bir zarara uğratarak ya da bir zarar tehlikesine maruz
bırakarak ihlal eden faildir. Delillerin karartılması suçunda suçun konusu da bir
suçun delili olduğu düşünülen varlıklar/maddelerdir.

Türk Ceza Kanunu Madde 120

“Hukuka aykırı olarak bir kimsenin üstünü veya eşyasını arayan kamu
görevlisine üç aydan bir yıla kadar hapis cezası verilir.”

Bu suçta korunan hukuki menfaat nedir?

Bu sorunun cevaplanabilmesi için en büyük yardımcı enstrümanlardan biri bu


suçun düzenlendiği bölüm başlığının bilinmesidir. Mesela bu suç kişi hürriyetine
karşı işlenmektedir. Kişinin irade hürriyeti ile bağlantılı suçlar vardır, kişinin
bizzat hareket etme özgürlüğünü kısıtlayan davranışlarla bağlantılı suçlar vardır.
Haliyle bu suçun düzenlendiği sistematik yerin farkında olunursa bu suçlar ile
hangi hukuki menfaatin/menfaatlerin korunmasının amaçlandığı hakkında yorum
yapılabilir. Bu suçun nasıl işlenebileceği kişinin kafasında canlandırılabilecek bir
şeydir. Kamu görevlisi tamamen şahsi sebeplerle birilerini durdurarak üstlerini
aramıştır. Buradaki mağduriyet sosyal olarak kişinin o anki iradesini de
etkilemektedir. En basitinden kısa bir süreyle bile olsa durdurma davranışı haksız
olduğundan dolayı kişinin hürriyetine yönelik bir ihlal vardır. Bunun dışında yine
kişinin beden bütünlüğü ile ilgili bir tartışma da söz konusu olabilir. Çünkü haksız
arama bedensel temas kurularak da gerçekleştirilebilir. Hukuki menfaat ile ilgili
belirlemeler bu şekildedir. Bu suç faili bakımından sadece kamu görevlisi
tarafından işlenebilecek bir özgü suçtur. Suçun temel şekli özel faillik vasfına
haiz olduğundan ise gerçek özgü suçtur. Mağdur ise üstü haksız bir şekilde
aranan kişidir. Konusu ise kişinin hareket hürriyeti bağlamında bizzat kendisidir.

Türk Ceza Kanunu Madde 270

“ Yetkili makamlara, gerçeğe aykırı olarak, suçu işlediğini veya suça


katıldığını bildiren kimseye iki yıla kadar hapis cezası verilir. Bu suçun
üstsoy, altsoy, eş veya kardeşi cezadan kurtarmak amacıyla işlenmesi
halinde; verilecek cezanın dörtte üçü indirilebileceği gibi tamamen de
kaldırılabilir.”

Suçluyu kayırma suçu da mevcuttur. Suçluyu kayırma suçunda suçun konusunun


belirlenmesi konusunda daha da önemli bir noktayla karşı karşıya kalınmaktadır.
Mesela suçluyu kayırma suçunda fail, hakkında yakalama kararı verilmiş olduğunu
2
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 6. HAFTA / 2022

bildiği ya da tutuklama kararı verilmesinin mümkün addedildiği bir kimseyi o


muameleye tabi tutulmasını engellemek amacıyla bir şekilde kayırır. Bu suç faili
bakımından özellik gösteren bir suç değildir. Ama bazen bu suçlarda suçun
mağduru ve suçun konusunun tespit edilmesinde güçlük çekilebilir. Özellikle
adalet mekanizmasının işleyişine yönelik suçlarda; suç üstlenme, suçları kayırma,
yalan tanıklık, iftira… bazen suçun konusunu ve suçun mağdurunu tespit etme
konusunda zorluk yaşanabilmektedir.

Suçluyu kayırma suçunda kayrılan kişi suçun konusudur. Bazen birden fazla kişi
de kayrılabilir. Bu durumda suçun konusunu ve mağdurunu doğru tespit etmek zor
olabilir. Bu noktada suçun mağduru toplumu oluşturan herkestir. Bunun tespit
edilmesi ilerleyen süreçteki farklı müesseseler açısından da çok önemlidir.

Suçun üstlenilmesi suçunda suçun konusu direkt olarak suçun kendisidir. Suç
üstlenme suçunun konusu direkt üstlenilme iddiasının ilişkili olduğu maddi
vakaların ortaya koyduğu suç iddialarının bizzat kendisidir. Suç üstlenme
davranışı ise fiil unsuruna hitap etmektedir. Fail ise suçu üstlenen kişidir. Mağdur
ise toplumu oluşturan herkestir. Adına suç üstlenilen kişi bu noktada mağdur
olarak değerlendirilemez.

Suçun maddi unsurlarından olmakla birlikte her suçta bulunması zorunlu olmayan
ancak birçok suçta bulunduğu için de üzerinde durulması gereken unsurlar vardır;

Netice

Netice bir suçun kanuni tanımında kanun koyucu tarafından kendisine yer
verilmiş olduğu takdirde o suçun maddi unsuru olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu
açıklama yapılırken suçun kanuni tarifinde yer verilmezse o unsurdan
bahsedilemeyeceğini düşünen olabilir.

Ceza hukukunda çok uzun bir süre her suçta bir neticenin mevcut bulunduğum
anlayışı egemen anlayış idi. (hala bu görüşte olan yazarlar vardır ve hatta Anayasa
Mahkemesi de böyle düşünmektedir.) Her suçun mutlaka neticesi vardır şeklinde
oluşturulmuş pozitivist dünya görüşü ekseninde gelişen ceza hukuku anlayışının
bir kabulüdür. Dönemine göre güvence bakımından önemli bir bakış açısıdır. Ceza
hukukunun bilimselleştirilmesi çerçevesinde bu iddia gündeme gelmiştir ancak
daha sonraki dönemde her suçta bir netice vardır şeklindeki bir kabul bazı suçlar
bakımından mümkün değildir. Bunu yapmaya çalışırken de aslında sınırları zorlayan
gerekçelendirmeler ortaya çıkmıştır. Hakaret suçunun neticesi nedir sorusunun
cevabıyla bağlantılı açıklamalarda bulunulurken hakaret suçunun neticesi kişinin
konuştuklarının dış dünyada yaydığı ses dalgalarıdır şeklinde ya da bu ses
3
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 6. HAFTA / 2022

dalgalarının kişiye ulaşmasıdır şeklinde çok da mantık çerçevesinde olmayan


açıklamalara da gidilmiştir.

Günümüzde ise bazı suçlar netice barındırırlar denmektedir. Neticeli suçlar


bakımından netice suçun bir maddi unsurudur. Her suçta bir netice bulunması söz
konusu değildir. Neticeye yer verilmemiş, yalnızca davranışın gerçekleşmesiyle o
suçun oluşmasının mümkün olduğu suç tipleri de kanunda tanımlanmış olabilir.
Suçlar netice barındırıp barındırmamalarına göre neticeli suçlar ve sırf hareket
suçları olarak ikiye ayrılır. Neticeli suçlar bakımından yapılan açıklamalar
geçerliyken sırf hareket suçlarında ise bir neticenin ortaya çıkması kanun
tarafından suçun maddi unsurları bağlamında aranmamaktadır. Sırf hareket
suçlarında davranışın gerçekleştirilmesi diğer maddi unsurları da bünyesinde
barındırma koşuluyla o suçun oluşması için yeterlidir. Mesela az önce verilen
hakaret suçu örneği bir sırf hareket suçudur. Cinsel hareket suçu, cinsel saldırı
suçu sırf hareket suçlarıdır.

Kanun koyucu bazı suçları aslında hareket suçları olarak düzenlemiştir. En


azından o suçların kaleme alınma biçimi bir hareket suçu niteliğindedir. Hırsızlık
suçu okunduğunda bir taşınır malı zilyedinin rızası hilafına yararlanmak amacıyla
bulunduğu yerden alan kişi cezalandırılır demektedir. Malın alınmasıyla bu suç
oluşur. Hırsızlık suçunun aslında kanuni tanımında yer verilen bu ifade bağlamında
bu suçun bir sırf hareket suçu olduğu söylenebilir. Bu tarz suçlarda o davranışın
içerisine mündemiç bir dış dünyada değişiklik de mevcuttur. Bir mal birinden
alınıyorsa o kişinin mal varlığında aslında bir eksilme meydana gelmektedir. Bu
davranışın böyle bir sonucu vardır ancak bu sonuç o davranışa mündemiç olduğu
için bu tarz suçlarla bağlantılı farklı bir terminoloji geliştirilmiştir. Türkiye’de de
bu terminolojiyle bağlantılı olarak netice ile ilgili açıklama yapan yazarlar
mevcuttur. Kesik Neticeli Suçlar veya Netice Benzeri Sonuçları Bünyesinde
Barındıran Suçlar. Neticenin maskesine sahiptirler ancak tam olarak da netice
değildirler. Kanuni tanımda yer verilen belirlemeden hareket edildiği için yine de
bunlara hareket suçu denmektedir.

Hakaret suçu bir hareket suçudur. Bir kişiye şeref ve saygınlığını rencide
edecek biçimde ya da sövme suretiyle aşağılayıcı nitelikteki sözler sarf
edildiğinde bu suç oluşmaktadır. Kendisine hakaret edilen kimsenin nezdinde ne
gibi bir psikolojik ya da duygusal değişim olduğu ile ilgilenilmez. Bir söz söylemek
suretiyle işlenen suçların çoğunluğu bir sırf hareket suçu olarak düzenlenmiştir.
Sistemde birçok tehlike suçu mevcuttur. Mesela Türk Ceza Kanunu’nun 171.
maddesinde Genel Güvenliğin Kasten Tehlikeye Sokulması suçu mevcuttur. O
4
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 6. HAFTA / 2022

tehlikeliliğe sebebiyet vermesi mümkün bir biçimde kanuni tanımda sayılan


davranışlar gerçekleştirildiğinde bu suç oluşur.

Suçu ve suçluyu alenen öven kişi cezalandırılmaktadır. Netice unsuru bakımından


değerlendirildiğinde bu suçta bir netice mevcut değildir. Bazı suç tipleri şunu bir
kişi şunu yaparsa ve bunu yaptığı için toplumda bir hiddet, öfke, bir tehlikelilik
oluşursa kişi cezalandırılır demektedir. Bunlara somut tehlike suçları
denmektedir.

Somut tehlikelilik netice unsuru mudur? Somut tehlike suçlarında kanun


koyucunun o suçun kanuni tanımında failin cezalandırılabilmesi için aradığı
somut tehlike koşulunun oluşması bir netice midir?

Bazı ceza hukukçularına göre somut tehlike suçlarındaki o somut tehlikelilik bir
neticedir. Ancak hocalarımız bu somut tehlikeliliğin bir netice vasfına haiz
olmadığını, bir objektif cezalandırılabilme şartı niteliğinde olduğunu
düşünmektedir.

Bu davranış dolayısıyla dış dünyada ortaya çıkmış olan gözlemlenebilir


değişiklik netice olarak değerlendirilirse ne olur, objektif cezalandırılabilme
şartı olarak değerlendirilirse ne olur? Ceza hukuku bakımından bunun farkı
nedir?

Netice suçun bir maddi unsuru olduğu için mutlaka faille suçun maddi unsurları
arasında bir manevi bağ kurulması gerekmektedir. Kast bağlamında suç işleyen
kişinin yani failin netice unsuruna yönelik bir kastının bulunması gerekir.
Dolayısıyla maddi unsur bilgisine sahip olmak kast olarak ifade edilir. Eğer o
müessese objektif cezalandırılabilme şartı olarak nitelendirilirse o zaman suçun
manevi unsuru kapsamında fail tarafından objektif cezalandırılabilme şartının
bilinmesi zorunluluğu yoktur. Ortaya çıkıp çıkmadığı failin iradesi ile
ilişkilendirilmez. Eğer doğarsa cezalandırılmayı sağlar doğmazsa failin bunu bilip
bilmemesiyle ilgilenmeksizin değerlendirmeye alınmaz.

Netice suçun maddi unsurudur. Her suçta bir netice yoktur. Netice sadece suçun
kanuni tanımında kendisine yer verildiyse suçun bir maddi unsuru şeklinde
tezahür eder. Kasten öldürme suçu bir neticeli suçtur. Kişinin öldürülmesi ile suç
tamamlanır. Neticeli suçlarda fail o neticenin ortaya çıkması için gereken
davranışları gerçekleştirmesine rağmen bu netice elinde olmayan sebeplerle
ortaya çıkmazsa bu suç teşebbüs aşamasında kalır. Kasten öldürme suçu bir
neticeli suçtur ve bir kişi o suçun gerçekleşmesi için gereken davranışı
gerçekleştirerek bir kişiye silahla ateş edebilir, yemeğine zehir katabilir,
5
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 6. HAFTA / 2022

düşmesi için bir çukur kazabilir… Bu davranışların hepsi gerçekleştiği halde


netice gerçekleşmeyebilir ve kişi ölmeyebilir. Bu durumda suç teşebbüs
aşamasında kalır. Neticeli suçlar bağlamında neticenin oluşmaması halinde o suça
teşebbüs edildiğinden bahsedilir. Öldürmek kastıyla bir kişiye ateş edildiğinde;

o birinci ihtimalde kurşun o kişiye hiç isabet etmeyebilir. Bu durumda


kasten öldürmeye teşebbüs mevcuttur.
o İkinci ihtimalde ise ateş edilir ve kurşun isabet de eder ancak vurulan kişi
kurtulur. Burada da ölmediği için kasten yaralama suçu oluşmuştur
denilmez. Burada öldürme kastı ile hareket edildiği için yine kasten
öldürmeye teşebbüs mevcuttur denilir.

Kasten yaralama suçu da yaralanma neticesinin ortaya çıktığı bir neticeli suçtur.
Bu neticeleri kanun koyucu kanuni tanımda saymıştır. Sırf hareket suçları
bakımından ise bir neticenin varlığından bahsedebilmemiz mümkün değildir.
Neticenin bulunduğu suçlar bakımından ayrıca nedensellik bağı ve objektif
isnadiyet belirlemelerinde bulunulması gerekir.

Nedensellik Bağı ve Objektif İsnadiyet

Neticeli suçlarda fiille netice arasında bir nedensel ilişkinin bulunması gerekir.
Yani söz konusu netice fiilin bir sonucu olarak meydana gelmelidir. Daha önceki
ceza hukuku anlayışlarında fiille netice arasındaki bu nedensellik bağı ilişkisinin o
sıkı mahiyeti ceza hukukçularını fiil; hareket, nedensellik bağı ve neticeden oluşan
bir bütündür şeklinde bir kabule götürmüştür. Fiilden anlaşılan hem hareketi hem
nedensellik bağını hem de neticeyi içeren bir yapıdır. Ama günümüzde fiil dendiği
zaman hareket anlaşılmaktadır. Netice fiile bağlantılı, fiilin gerçekleştirilmesi
sonucu ortaya çıkmış olması beklenen ama fiilden ayrı bir maddi unsur olarak ele
aldığımız bir maddi unsurdur.

Neticeli suçlarda nedensellik bağı tespitinde bulunulması gerekmektedir. Ceza


hukukunun esas aldığı bu nedensellik aslında doğa bilimlerinin esas aldığı
nedenselliktir. Nedensellik aslında birbirine eklenen her bir sebebin kesintisiz bir
biçimde ortaya koyduğu bir süreçtir. Nedensellik tespiti ceza hukukunun kendine
özgü normatif belirlemeleri dikkate alınarak yapılan bir belirleme değildir.
Nedensellik dış dünyada, büyük varlıklarda gözlemlenen, tespit edilen
nedenselliktir. Nedensellik son 120-130 sene boyunca aslında teorik fiziğin de
dallanmasına sebep vermiştir. İnsanlar dış dünyada makro varlıklar bakımından
bir gözlemleme yapabilmektedir. Ancak atom altı varlıklar ve kuantum fiziği
denilen o alanda son 100-120 senedir ilerleme kaydedilmektedir. Belirsizlik ve
6
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 6. HAFTA / 2022

görecelilik ilkesi bu alanlara hakimdir. Ancak bütün bu belirsizlik ve görecelilik


atom altı varlıklarla bağlantılıdır. İnsanların dış dünyasında gözlemleyebildiği
algısal yapıda ise nedensellik hala Newton nedenselliğidir. Nedenselliğe bu kadar
belirsizlikle yaklaşılmamaktadır yoksa aslında nedenselliğin mevcudiyetine dair
tartışmalar başka alanlarda ciddi manada derinleşebilmektedir.

Ceza hukukunda sosyalleşmiş insan davranışlarını değerlendirdiğimiz bu alan


bakımından hala klasik manada nedensellik kavramı üzerinde belirlemeler
yapılmaktadır. Nedensellik bir sebep ve bu sebebin ortaya koyduğu/meydana
getirdiği bir sonuçtur. Nedenselliğin tespiti bağlamında makro fiziğin esas aldığı
şart teorisi ya da eşdeğerlilik teorisi ortaya konulmaktadır.

Şart teorisi ya da eşdeğerlilik teorisi bir neticenin meydana gelmesinde etkili


olan tüm sebepler eşit değere sahiptir ve bu sebeplerin hepsi o netice bakımından
nedenseldir demektir. Nedenselliğin belirlenme esası bu şekildedir. Doğal
anlamda nedensellik bağı tespit edilmektedir. Bu şekilde bir belirlemede
bulunulduğunda bir kişinin diğer bir kişiyi öldürmesinde nedensel olan her şeyi
sayarsak; öldürme niyeti olan kişi diğerini öldüreceği yere otobüsle gelmiştir. Bu
durumda otobüs şöförünün davranışı bu kasten öldürme suçu bakımından
nedenseldir. Çünkü otobüs şöförü getirmeseydi o kişi o suçu işlemek için oraya
gelemezdi. O kişinin o gün hangi renk kazağı giydiği o davranış bakımından
nedenseldir. Bu davranışı gerçekleştirmeden giydiği kazak o şekilde tezahür
ettiği için nedenseldir. Kişinin kullandığı kişinin davranışı da nedenseldir. Çünkü
ürettiği silah söz konusu kişinin eline geçmiştir ve öldürme fiili için kullanılmıştır.
Bu kişiyi dünyaya getiren anne ve babanın davranışı da fail olarak orada
bulunmasını sağladığı için nedenseldir. Bu nedenselliğin tespiti bağlamında şart
teorisi ya da eşdeğerlilik teorisi nereye kadar nedenselliği genişleteceğimiz ya da
nereye kadar nedenselliği tespit edeceğimiz sorusuna çok ikna edici bir cevap
vermez. Şart teorisi ya da eşdeğerlilik teorisinin temelinde yatan düşünce
nedenselliğin tespitinde bir ceza hukuku ayıklaması yapılmamaktadır düşüncesidir.
Nedenselliğin tespiti bakımından bu davranışın gerçekleşmesi bakımından
şunlardır denilmektedir. Bu sebeplerden bazılarının ise seçilmesi gerekmektedir.
Suçun kanuni tanımındaki unsurlarla ilişkilendirilerek nereden itibaren
değerlendirmenin başlayacağı ele alınmaktadır. Ancak her zaman bu belirlemenin
yapılması o kadar da kolay değildir.

Nedenselliğe ilişkin içinde çok farklılaşmış anlayışlar olsa da diğer nedensellik


anlayışı doğal nedensellik değil hukuki nedenselliktir. Hukuki nedensellikte ceza
hukuku anlayışı ceza hukuku nedensellik kavramına/ nedenselliğe doğa bilimlerinin
7
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 6. HAFTA / 2022

verdiği anlamı yüklemek zorunda değildir der. Ceza hukuku kendine özgü bir
nedensellik anlayışı benimseyebilir ve bu nedenselliğin tespiti bağlamında da dış
dünyada gözlemlenebilir bir fenomen olarak da bir neticenin ortaya çıktığını
ancak bu neticenin bu davranışın eseri olmadığını söyleyebilir. Ancak
bilinmektedir ki eğer doğa bilimlerinin esas aldığı nedensellik ilişkisi kabul
edilirse mevcut/ meydana gelmiş bir olay bağlamında onun sebeplerini hukuken
nedensel değildir şeklinde nitelendirmek mümkün değildir. Hukuki nedensellik
bakımından ise bunun önünde bir engel yoktur. Hukuki nedensellik uygunluk
teorisi ile alakalıdır. Uygunluk teorisi uygun nedenselliğin bulunması ile ilgili
birtakım açıklamalarda bulunmaktadır ve izlediği method farklıdır. Doğa
bilimlerinin nedensellik anlayışındansa hukuken gerekçelendirirmiş, hukuken hangi
süreçlerin o netice bakımından dikkate alınacağı hangi süreçlerin netice
bakımından dikkate alınmayacağına yönelik bir açıklama çabası ortaya çıkmıştır.

Nedensellik pozitivizm etkisi altında gelişen ceza hukuku anlayışının kalbinde yer
alır. Bütün süreç nedensellikten hareketle açıklanmaya çalışılmaktadır. Tüm
dünya, tüm toplum, tüm sosyal ilişkiler, tüm psikolojik süreçler… her şey
nedensellik esas alınarak açıklanmaya çalışılır. Bu anlayışta bir de her suçta bir
netice olduğu kabul edildiği için nedenselliğe çok ciddi bir önem atfedilmektedir.
Hukuki nedensellik çabası da o pozitivist mirasın sebebiyet verdiği ceza hukuku
temelinde bir nedensellik kurgusu vardır şeklindeki anlayışın terk
edilememesinden kaynaklanmaktadır.

Bugün ise nedensellik neticeli suçlar bağlamında failin sorumlu tutulabilmesi için
yapılması gereken bir tespittir. Ama nedenselliğin dışında birtakım sorumluluğu
belirleyici hukuki kıstaslar kullanılarak o neticeden dolayı failin sorumlu olup
olmadığı belirlenmektedir. Yani bütün önem ve bütün vurgu nedenselliğe
atılmamaktadır. Nedensellik doğa bilimleri bağlamında tespit edilmektedir ve
onun üzerine hukuki değerlendirmede bulunulmaktadır. Bugün doğal anlamda
nedenselliği savunan ve doğal anlamda nedensellikle birlikte objektif isnadiyet
kuramının uygulama alanı bulacağını söyleyen yazarlar hukuki anlamda nedenselliği
savunan yazarları eleştirirler. Bu kişilerin hala ceza hukukunun bütün
meselelerini, bütün sorunlarını nedensellikle ilgili olarak çözmeye çalıştıklarını
söylerler. Ama aslında hukuki nedensellik az önce söylendiği gibi doğal nedensellik
kapsamında tespit edilip sonra objektif isnadiyet değerlendirmesinde bulunarak
ortaya konulmaktadır. Hukuki nedenselliğin de adı hukuki nedensellik teorisidir
ancak aslında objektif isnadiyet tartışmasının başka terminolojik başlık altında
yapılmasıdır. Yani aslında birbirinden pek bir farkları yoktur. Yani doğal anlamda
8

nedensellik tespiti yapıldıktan sonra objektif isnadiyet değerlendirilmesi


Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 6. HAFTA / 2022

yapılmasıyla hukuki nedensellik/beşeri nedensellik/sosyal nedensellik teorisini


benimsemek arasında yürütülen akıl bakımından pek de bir fark yoktur ama bazen
de dış görünüş önem arz eder. Nedenselliğin gerçekten de 100-120 yıl önce tüm
ceza hukuku problemlerinin çözümünde esas alındığı sistemden uzaklaşılmıştır ve
daha normatif, daha ceza hukukunun kendine özgü sistematiği, fonksiyonu, amacı
esas alınarak bir belirlemede bulunulmaktadır. Dolayısıyla neticeli suçlarda
nedensellik bağı bir doğal süreç olarak görülmektedir.

Davranışın gerçekleştirilmesi ile neticenin ortaya çıkması süreci içinde bir


taslağın bulunduğu başka birtakım süreçlerin gündeme geldiği olay kurgularında
objektif isnadiyet sorunu ile karşı karşıya kalınır. En başta şu ifade edilmelidir ki;
objektif isnadiyet, failin gerçekleştirmiş olduğu davranış dolayısı ile meydana
gelen neticeden sorumlu olup olmadığı sorusunun hukuki bir değerlendirmeye tabi
tutulmasıdır. Hukuki normatif bir değerlendirmeye tutularak değerlendirme
yapılmasını sağlamak için ihtisas edilmiş bir maddi ceza hukuku kurumudur.
Günümüzde objektif isnadiyetin ceza hukuku teorisinde sahip olduğu anlam ve
önem çok ciddi bir boyuta ulaşmıştır. Burada şu anda yalnızca neticeli suçlar
bakımından objektif isnadiyetten bahsediliyor olsa da objektif isnadiyetle ilgili
açıklamaların sadece bir kısmı burada yapılmaktadır.

A’nın B’yi öldürmek amacıyla silahla ateş ederek vurmuştur ve B’de ölmüştür. Bu
durumda bir nedensellik sorunu yoktur. B öldükten sonra A, B’yi vurmasaydı zaten
şöyle olacaktı şeklindeki bir değerlendirme ceza hukukunda herhangi bir önem
arz etmemektedir. Kişi uçak kazasında ölebilir, araba kazasında ölebilir, kayak
yaparken düşüp ölebilir, hastalanarak ölebilir… İnsanlar zaten bir yerde
öleceklerdir. Eğer bu değerlendirme derinleştirilirse hemen hemen tüm kasten
öldürme fiilleri bakımından bu gerekçeyle bir argüman sunulabilir. Ama somut
olarak ölüm sebebi A’nın B’yi vurmuş olmasıdır. Dolayısıyla burada gerçekleşen
haksızlık bakımından herhangi bir sorun yoktur.

Örnek Olaylar

1. A ve B birbirlerinden habersiz olarak ortak öldürmek istedikleri C’ye


aynı anda ateş ederler. Hangisinin silahından çıktığı tespit edilemeyen
kurşun C’nin ölümüne sebebiyet verir. Bu durumda A ve B’nin hukuki
sorumluluğu ne olur?
A, C’ye öldürmek için ateş etmiştir. Aynı anda B de C’ye öldürmek amacıyla
ateş eder. A ve B birlikte almış oldukları bir kararın icrası kapsamında
hareket etmemektedir. Yani kendi aralarında birlikte suç işleme kararı
9

yoktur. Böyle olsaydı A ve B müşterek fail olarak kabul edilirdi ve farklı


Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 6. HAFTA / 2022

bir değerlendirme söz konusu olurdu. Burada en önemli bilgilerden biri A ve


B’nin birbirinden habersiz olmasıdır. A ve B aynı anda ateş etmiştir ve C’ye
2-3 kurşun isabet etmiştir. C ise bunun sonucunda ölmüştür.

C’nin ölümü bakımından hangisinin silahından çıkan kurşunun isabet


ettiği tespit edilemiyorsa bu kişiler nasıl sorumlu tutulabilir?
A da B de kendi silahlarından çıkan kurşunun isabet etmediğini çünkü
kendilerinin çok kötü bir nişancı olduğunu iddia edebilirler. Bunun adli
bilimlerden yararlanılmak suretiyle tespit edilmesi gerekmektedir.

Ancak bilimsel olarak bu belirlenemiyorsa bu örnek olayda A ve B’nin


cezai sorumluluğu nasıl belirlenecektir?
Bu durumda şüpheden sanık yararlanır ilkesi geçerlidir. Bu ilke maddi
ceza hukuku ilkesi değildir. Bir ceza muhakemesi ilkesidir. Ancak bu olayda
tam olarak uygulanması gereken ilke budur. Eşit derece sorumluluk ise
kasten öldürmeye teşebbüs suçu bağlamında söz konusudur.
Eğer bu kişilerin arasında bir irade birliği söz konusu olsaydı o zaman kimin
silahından çıkan kurşunun gerçekten C’yi öldüren kurşun olduğunun tespiti
bir önem arz etmeyecekti. Müşterek faillik söz konusu olacaktı. Ancak
burada müşterek faillik söz konusu olmadığı gibi C’nin de hangi silahtan
çıkan kurşunla öldüğü tespit edilemediği için ölüm neticesi bu kişilerin
davranışlarına yüklenememektedir. Ölüm neticesini A’ya ve B’ye
yükleyemiyorsak A ve B’yi ancak kasten öldürmeye teşebbüsten sorumlu
tutabiliriz.
A’nın ve B’nin, C’ye birbirlerinden habersiz olarak aynı anda ateş ettikleri
olgusu ortadadır. Ve C’nin baş bölgesinde hepsi kendi içinde öldürücü
niteliğe sahip 3 adet isabet vardır. Bu isabetlerden hangisinin kimin
silahından çıktığı da derecelendirilebilmektedir. Her isabet öldürücü
niteliktedir. Bu tespitte bulunulduğu takdirde her ikisi de tamamlanmış
kasten öldürmeden sorumlu tutulabilmektedir. Bu noktada bir sorun
yoktur.

2. A ve B birbirlerinden habersiz C’nin yemeğine zehir katarlar;


a. Her ikisinin de C’nin yemeğine kattığı zehir miktarı halihazırda
C’yi öldürecek miktardadır.
A, C’nin yemeğine onu öldürmeye elverişli miktarda zehir koyar. B de
A’dan habersiz C’nin yemeğine kendi içinde ölüme sebebiyet vermeye
10

elverişli miktarda bir zehir koyar. Birbirlerinden haberdar


Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 6. HAFTA / 2022

değillerdir. Örneğin normalde 25 gram zehir bir kişiyi öldürmek için


yeterliyse hem A hem de B yirmi beşer gram zehir koymuştur. Ve
toplamda 50 gram zehir olmuştur. C ise bunu yiyerek ölür.

Bu olayda A ve B’nin cezai sorumluluğu nasıl belirlenir?


Bu duruma ceza kitaplarında alternatif nedensellik veya seçimlik
nedensellik denmektedir. Bu tarz olaylarda her ikisinin de bağımsız
davranışı hali hazırda mağdurun ölmesi bakımından yeterliyse artık
burada her ikisini de meydana gelen neticeden dolayı sorumlu
tutmamız mümkündür.

b. A ve B, C’yi öldürmek isterler ama onun yemeğine kattıkları


zehir miktarları tek başına C’yi öldürmeye yeterli değildir.
Örneğin A, 50 gram zehir katar. B de 50 gram zehir katar.
Ancak bir kişinin ölmesi için 100 gram zehire ihtiyaç
duyulmaktadır.
A, C’yi öldürmek ister ancak zehir işlerinden çok fazla anlamaz.
İnternetten bakmıştır ve tahmini bir zehir miktarını yeterli
görmüştür ve 25 gram zehir koymuştur. Oysa ki C’nin 25 gram
zehirle ölmesi mümkün değildir. C’nin ölmesi için 50 gram zehire
ihtiyacı vardır. B ise yine A’dan habersiz bir şekilde C’yi öldürmek
için yemeğine aynı anda 25 gram zehir koyar. Birbirlerinden ayrı
olarak düşündüğümüzde ikisinin de davranışı C’yi öldürmek
bakımından elverişli değildir. Bu elverişlilik durumu özellikle suça
teşebbüs bağlamında önem kazanacaktır. Kişi kasten öldürme
iradesiyle hareket ediyorsa ancak bu kişinin davranışı objektif
olarak öldürmeye elverişli değilse Türk Sistemi’nde kasten
öldürmenin haksızlığından ya da kasten öldürmeye teşebbüsün
haksızlığından da sorumlu tutulamaz. Teşebbüsten sorumlu
tutulabilmesi için de kişinin suçun icrasına elverişli hareketlerle
doğrudan doğruya başlaması gerekmektedir.
Silah olayında her kişinin ateş etme eylemi kendi içinde birini
öldürmeye elverişlidir. Ancak maddi olay belirlemesinde
bulunulamadığı için bu kişiler teşebbüsten sorumlu tutulmuştur.
Ancak bu olayda iki kişinin de eylemi kendi içinde birini öldürmeye
yeterli değildir. Birbirlerinden haberli olsalardı, aralarında almış
oldukları bir karar neticesinde böyle bir eylem gerçekleştirmiş
11
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 6. HAFTA / 2022

olsalardı o zaman bu kişileri kasten adam öldürmeden sorumlu


tutmak mümkün olabilirdi. Çünkü o zaman bu iki kişinin bir sistemin
çarkları gibi düşünülmesi gerekirdi. Ancak burada iki kişinin de
birbirinden haberi yoktur. Ceza adalet sistemi bakımından şu şekilde
düşünülmelidir ki; kişi birini öldürmek iradesine sahiptir ama kişinin
davranışı objektif olarak kimseyi öldürmeye elverişli değildir.
O zaman bu durumda neden tesadüf eseri bir başkasının olaya
karışmış olmasından dolayı kişinin ceza sorumluluğu daha fazla olsun.
Eğer B olmasaydı A kasten adam öldürmeye teşebbüsten sorumlu
tutulamayacaktı. Haliyle bu olayda her ikisi de birbirinden izole bir
biçimde değerlendirildiğinde C’yi öldürmeye yönelik davranışları
öldürmeye objektif olarak yeterli değilse C birbirlerinden habersiz
olarak bu davranışları gerçekleştiren kişilerin eylemlerinin kümülatif
olarak ele alınmasıyla ölse de A ve B’nin kasten öldürmenin
haksızlığından sorumlu tutulması mümkün değildir, teşebbüs
aşamasında kalmış olsa dahi. Yani her ikisinin de kasten öldürmeye
teşebbüsten tutulamaması gerekir. Bu kişiler ancak kasten
yaralamadan sorumlu tutulabilir. Burada ise kümülatif nedensellik
söz konusudur.

3. A, B’yi uçağa binmeden önce zehirler. Ama B’nin bindiği uçak, zehir
etkisini göstermeden önce kaza yapar ve B ölür.

——————————————————————————————————————————

Davranışın gerçekleştirilmesiyle neticenin ortaya çıkması süreci arasına farklı


birtakım olaylar, vakalar girmediği müddetçe nedenselliğin tespiti ile
sorumluluğun belirlenmesi örtüşür. Bir kişi başka bir kişiyi vurduğunda ve vurulan
kişi o anda öldüğünde nedensellik bağının tespiti, kişinin iradesinin neye yönelik
olduğunun tespiti, davranışın gerçekleştirilmesi itibariyle zaten iradenin neye
yönelik olduğu anlaşılabilmektedir. Neticenin ortaya çıkmasına yönelik olarak
davranışın gerçekleştirilmesiyle o neticenin ortaya çıktığı süreç arasına birçok
farklı olgusallık dahil olabilir. Mesela bir kişi başka bir kişiyi vurduğunda ilk
ihtimal vurulan kişinin olay yerinde ölmesidir. İkinci ihtimal ise çevredeki
insanların sayesinde kişinin ambulans ile alınması ve hastane yolunda ölmesidir.
Üçüncü ihtimalde ise ambulans ağır bir şekilde yaralanmış ölmek üzere olan bu
kişiyi hastaneye götürürken kaza yapmıştır ve kişi bu şekilde kaza nedeniyle
ölmüştür.
12
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 6. HAFTA / 2022

A, B’yi kasten öldürme suçunu gerçekleştirme amacıyla vurur. Ancak B ölmez.


Ambulans gelir ve B’yi hastaneye doğru yola çıkarır. Ancak ambulans şöförü Ş,
ambulansı kullanırken bir gerekçe ile kaza yapar ve ambulansın içinde bulunan B
yaşamını kaybeder.

Bu olayda A’nın ceza sorumluluğu nedir ve niçindir?

A’nın tamamlanmış kasten öldürmeden sorumlu tutulması gerektiğini söylemek bu


noktada mümkün değildir. Ama bu süreçte A’nın, B’nin ambulansın kaza yapması
sonucunda ölmesi sürecinde nedensel etkisi vardır. A, B’yi vurmasaydı bu kaza hiç
yaşanmayacaktı ve B kaza dolayısı ile ölmeyecekti. Demek ki B’nin ölmesi
dolayısıyla A’nın tamamlanmış kasttan dolayı sorumlu tutulamamasının sebebi
nedenselliğin olmaması değildir.

Hukuki nedensellik anlayışını benimseyen yazarlar bu olayda uygun nedensellik


yoktur şeklinde bir belirlemeyle B’nin ölümünden dolayı A’yı nedenselliğin
bulunmamasıyla sorumlu tutmazlar. Ancak bu doğru değildir. Nedensellik zaman
akışında bir önceki davranışın, bir sonraki davranışın süreci üzerinde etkili olması
ile belirlenmektedir. A’nın ceza hukuku sorumluluğunun belirlenebilmesi için
yapılacak değerlendirmenin temelinde nedensellik olamaz. Nedensellik ilişkisinin
belirlenmesi zorunludur ancak yeterli değildir. Bir başka değerlendirme unsuruna
ihtiyaç vardır. İşte buna objektif isnadiyet denilir.

Objektif isnadiyet modern ceza hukukunun temelinde yer alan ceza hukuku
sorumluluğunun belirlenmesi bağlamında normatif çerçeve ortaya koyan bir
müessesedir. Haliyle günümüzde maddi ceza hukuku bakımından en çok çalışılan,
en çok görüş ileri sürülen, en çok çatışma olan alandır. Objektif isnadiyet
teorisinin alanı, çerçevesi her 10 yılda bir önceki 10 yıla kıyasla defalarca kez
genişler. 1974’lerin ortasından günümüze kadar ceza hukukunun dogmatik
müessesesi objektif isnadiyet olmuştur. Kasten icrai davranışla gerçekleştirilen
suçlarda objektif isnadiyetin alanı sınırlıdır ancak özellikle taksirli suçlarda,
ihmali davranışla gerçekleştirilen suçlarda objektif isnadiyet sorumluluğun
belirlenmesi bakımından çok derinleşmiş/çok katmanlaşmış bir müessesedir.

Nedenselliğin başlı başına tespitte bulunmaya imkan vermediği olay kurgularında


o neticenin failin fiiline isnad edilebilir olmadığını tespit edebilmemiz gerekir.
B’nin ölüm neticesinin A’nın davranışının bir eseri olup olmadığını tespit etmemiz
gerekir. Burada eseri olmak kavramı önemlidir. Sebebi olmak kavramından farklı
bir kavramdır. Sebebi olmak çok geniş bir kavramdır. Bu süreçte A, B’nin ölümüne
13

sebebiyet vermiştir denilebilecektedir. Çünkü B, A tarafından vurulduğu için


Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 6. HAFTA / 2022

bindirildiği ambulansın kaza yapması sonucunda ölmüştür. Ama B’nin ölümü A’nın
davranışının eseridir diyebilmek konusunda bir normatif değerlendirme gündeme
gelecektir. A’yı B’nin ölümü konusunda sorumlu tutup tutamayacağımız konusunda
belirli bir normatif değerlendirme kurgusu ortaya koyulması gerekmektedir.

Objektif isnadiyetten teorik olarak hangi ölçüde bahsedilmektedir?

Öncelikle bir nedensellik bağı tespitinde bulunulmalıdır. Bu nedensellik bağının


varlığı yönünde bir tespit yapıldıktan sonra ortaya çıkan neticenin bu nedenselliğe
rağmen failin davranışına isnad edilebilir olup olmadığı aşamasına gelinmektedir.
Ortaya çıkan neticenin failin davranışına objektif olarak isnad edilebilmesi için o
neticenin failin hakimiyet alanında meydana gelmiş olması gerekir.

Failin hakimiyet alanı ise tamamen bir değerlendirme yapılması gereken bir
müessesedir. Eğer neticenin failin fiilinden kaynaklandığına dair böyle bir
hakimiyet alanında bulunma tespiti yapılabiliyorsa o zaman bu netice failin bu
fiilinin eseridir denilebilecektedir.

A, B’yi öldürmek için silahla ateş eder. B ambulans tarafından hastaneye


götürülür. Hastanede ise bir ameliyat yapılır;

a. ameliyat başarılı geçer. Ancak bu ameliyat ağır bir ameliyat olduğu


için çok kısa bir süre içinde B’nin sürekli kan transferi görmesi
gerekir. Ama B kan transferini dinen sakıncalı bulan biri olduğundan
dolayı kabul etmez. B’ye kan verilemeyince de B ölür.

Bu durumda A’nın davranışı B’nin ölümü bakımından nedensel


midir?
A’nın davranışı B’nin ölümü bakımından nedenseldir. Ama B’nin
ölümünden dolayı A kasten öldürme suçundan sorumlu tutmak
mümkün değildir. Nedensel olmasına rağmen öyle farklı bir olgusallık
meydana gelmiştir ki kişinin ölümü failin davranışının eseri olarak
nitelendirilememektedir. Çünkü onun hakimiyet alanı dışında
gerçekleşmiş bir durum söz konusudur.

b. B’nin ciddi bir ameliyat geçirmesi gerekir ancak bu ameliyatta açık


hekim hatası dolayısı ile B ameliyat masasında kalır. Ameliyatı
gerçekleştiren hekimler ameliyat esnasında ciddi bir hata yapmıştır
bunun sonucunda ise belli bir takım tıbbi nedenler sonucunda B
14

ameliyatta ölmüştür.
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 6. HAFTA / 2022

Bu olayda da A’nın davranışı ile B’nin ölümü arasında bir nedensellik


mevcuttur. Ama açık hekim hatasının olduğu bu gibi durumlarda
meydana gelen ölüm neticesi A’ya isnad edilemez ve A ancak kasten
öldürmeye teşebbüsten sorumlu tutulabilir.

c. B’nin girdiği ameliyat oldukça riskli bir ameliyattır ve başarılı olma


yüzdesi zaten çok düşüktür. Hekimler aslında modern tıbbın
gerekliliklerine uygun hareket etmelerine rağmen B’yi
kurtaramamışlardır.
Bu olayda bir objektif isnadiyet sorunu yoktur.

Bunun dışında objektif isnadiyet anlayışı bir kural ihlalinin bulunduğu hallerde
söz konusu olabilir. Her zaman kasten icrai olarak gerçekleştirilen davranışlar
üzerinden objektif isnadiyet anlatılamaz. Objektif isnadiyet açısından
tartışmanın daha yoğun olduğu alan taksirli suçlardır. Taksirli suçlarda hipotetik
(varsayımsal) nedensellik üzerinden objektif nedensellik belirlemesi yapma imkanı
vardır. Taksirli suçlarda, taksirli suçun haksızlığının esasını kişinin dikkat ve özen
yükümlülüğüne aykırı davranışı oluşturmaktadır kabulü karşımıza çıkmaktadır.
Dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı bir davranış dolayısıyla o taksirli suç
bakımından kanun koyucunun kanuni tanımda yer verdiği netice ortaya çıkmışsa
taksirli suçtan dolayı kişi sorumlu tutulabilir. Ama bu dikkat ve özen
yükümlülüğüne uygun davranılmış olsaydı bile bu netice ortaya çıkardı
denilebiliyorsa bu durumda taksirli suçun objektif isnadiyete konu edilemeyeceği
şeklinde genel kabul ceza hukuku doktrininde mevcuttur. Bunun aksini savunan
yazarlar da bulunmaktadır.

İhmali davranış dış dünyada bir kişinin belirli bir pozitif harekette bulunmadığı,
üzerinde düşen yükümlülüğü yerine getirmediği için yani somut bir davranışta
bulunmadığı için bir neticenin meydana gelmesi durumuyla bağlantılı bir
belirlemedir. Mesela bir annenin medeni kanun hükümleri dolayısıyla çocuğuna
karşı koruma, bakım ve gözetim yükümlülüğü vardır. Koruma ve bakım yükümlülüğü
çerçevesinde de çocuğunu beslemekle de hukuken yükümlüdür.

Bir anne çocuğunu beslemezse ve 10-15 günlük olan bu bebek aç kaldığı için
yaşamını kaybederse annenin çocuğu beslememesi ile çocuğun ölümü arasında
doğal olarak bir nedensellik ilişkisi var mıdır?

Çocuk açlıktan ölmüştür. Yani ölüm sebebi annesinin beslememesi değil çocuğun
aç kalmasıdır. Bu noktada çocuğu bir başkasının beslemesi de mümkündür. Ancak
15

annesi de bir şey yapmamıştır.


Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 6. HAFTA / 2022

Bir şeyin yapılmaması ile pozitif anlamda bir netice ortaya çıkarılabilir mi?

Daha net bir örnek verilmesi gerekirse bir kişinin cankurtaran olduğunu
varsayalım. Akşam sahilin boşalmaya başladığı saatlerde cankurtaran denizde
birinin çırpındığını görür ancak görev saatinde olmasına rağmen ilgilenmez. Bir

sonraki gün ise cesedin kıyıya vurduğu görülür. Bu noktada cankurtaranın edimsel
bir yükümlülüğü vardır. Kişilerin cankurtaranlık faaliyeti ile ilgili hususlarda
yaşamları, vücut bütünlükleri tehlikeye maruz kalma riski ile karşı karşıya
kalmışsa cankurtaranın bu riskin neticeye dönmesini önlemek bakımından bir
girişimde bulunması gerekmektedir. Bu sözleşmede kaynaklanan bir
yükümlülüktür. Bu yükümlülük kasten yerine getirilmemiştir ve bir kişi boğularak
ölmüştür.

Bu ölüm cankurtaranın ihmali davranışı sebebiyle mi olmuştur yoksa ölüm


sebebi boğulma mıdır?

Yükümlülüğün altında bulunması doğal anlamda nedenselliği gerektirmektedir.

İtfaiye giderek yangını söndürmediğinde yangına maruz kalan 2 kişi itfaiye


gitmediği için mi ölmüştür yoksa yangından dolayı mı ölmüştür?

Haliyle ihmali suç dendiğinde bir davranışın kasten yerine getirilmemesi dolayısı
bir netice önlenmemişse aslında burada netice ile ihmali davranış arasında
doğrudan bir nedensellik bağı yoktur. Çünkü nedensellikte dış dünyada doğrudan
gözlemlenebilen pozitif manada bir hareket, dış dünyada bir enerjinin tetiklediği
bir hareket görülmesi gerekmektedir. Boğulan bir kimseye karşı oturan
cankurtaranın bu davranışı o ölüm vakası ile ilgili pozitif manada değişiklik yapan
bir davranış değildir. Kişinin içinde bulunduğu koşullar nedeniyle ölmek üzere
olması ve hatta ölmesi ona yardım etmeyen ya da yardım için bildirimde
bulunmayan kişilerin bu yükümlülüklerini yerine getirmemelerinin doğal sonucu
değildir. Ama bu bu kişilerin cezai sorumluluğu olmadığı anlamına gelmez. İhmali
suçlar bağlamında nedensellik bağından bahsedilmez. Neticeli ihmali suçlarda
aslında bütün sorumluluk mekanizması objektif isnadiyetin üzerine kuruludur.
Orada icrai davranışla gerçekleştirilen suçlarda farklı olarak nedensellik bağı ile
objektif isnadiyet bir bütün halinde yer almaz. İhmali suçlarda temel objektif
isnadiyettir. Çünkü niteliği itibariyle ihmali bir davranışın doğrudan bir neticeyi
meydana getirme ihtimali yoktur. Mesela hukuki nedensellik görüşünü savunan
ceza hukukçuları ihmalin de nedensel olduğunu ifade ederler. Onlara göre çocuğun
ölmesinin sebebi annesinin beslememesi, kişinin boğulmasının sebebi
16

cankurtaranın müdahale etmemesi, insanların ölmesinin sebebi itfaiyenin


Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 6. HAFTA / 2022

gelmemesidir. Yükümlülüğün yerine getirilmemesiyle ortaya çıkan netice arasında


hukuki nedensellik kurarlar ancak böyle nedenselliği eğip bükmenin bir anlamı
yoktur. Nedensellik doğal anlamda bir nedensellik olmaya devam etmelidir.
Nedensellik belirlendiğinde zaten nedensellik=sorumluluk tespiti denmemektedir.
Nedenselliğin üzerine açıklamalarda bulunulmaya devam edilmektedir. Bu ise

objektif isnadiyet üzerinden yapılmaktadır. İhmali suçlar bakımından da


nedensellik belirlenmez, objektif isnadiyet üzerinden değerlendirmelerde
bulunulur.

A ile B yağmurlu bir havada yürüyüşe çıkar ve A’nın amacı aslında B ile
yürürken B’nin üstüne yıldırım düşmesidir ve B’nin bu şekilde ölmesini
istemektedir. Bu arzusu insanların üzerinde hakimiyet kurabilecekleri bir sürece
ilişkin değildir. Yani bir insanın istediği zaman istediği yere bir yıldırım düşürmesi
mümkün değildir. Hatta bu kişi bu konuda bir şekilde araştırma yapmış olabilir ya
da bilimsel bir altyapı izleyerek söz konusu bölgeye diğer bölgelere kıyasla daha
fazla yıldırım düştüğünü farketmiş olabilir. Günün sonunda ise gerçekten de bu
kişinin istediği olmuştur ve yürüyüş sırasında başına yıldırım düşen B ölmüştür.

Bu durumda A’nın ceza hukuku sorumluluğu var mıdır?

Bu durumda bir ceza hukuku sorumluluğu söz konusu değildir. Bu noktada A’nın
B’yi yürüyüşe çıkarması ile B’nin başına yıldırım düşmesi ve B’nin ölmesi arasında
bir nedensellik söz konusudur. Ancak bu nedensellik değerden uzak bir
nedenselliktir. Ceza hukukunun sorumluluğa esas olarak aldığı bir nedensellik
değildir. Sadece doğal anlamda bir nedensellik vardır ancak nedensellik var
demek ceza hukuku sorumluluğu var demek değildir. A ile B yürüyüşe çıkmasaydı
B’nin başına yıldırım düşmezdi. Ancak nedensellik bağının tespiti demek ceza
sorumluluğunun yükleyebileceğiniz anlamına gelmez.

İcrai davranışla işlenen suçlarda nedensellik bağı ile beraber objektif


isnadiyetin de tespit edilmesi gerekmektedir. Bu olayda B’nin başına yıldırım
düşüp ölmesiyle bağlantılı olarak A’ya isnad edilebilecek bir netice yoktur çünkü
bu fiil ya da bu netice A’nın hakimiyet alanında gerçekleşen bir netice değildir.

Burada şart teorisini ya da diğer bir deyişle eşdeğerlilik teorisini esas alan
nedensellik kuralı bu olayda nedensellik bağının tespitini yapabilir. Ancak daha
önce de bahsedilen hukuki nedensellik ya da uygun nedensellik teorisinde bu
olayda nedensellik reddedilir. Çünkü uygun nedensellik anlayışına göre bir
nedensellikten ancak objektif bir gözlemcinin nazarında gerçekleşebilmesi
17

mümkün olaylar anlaşılabilir. Uygunluk sıfatını da buradan almaktadır. Ve bu


Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 6. HAFTA / 2022

nedensellik kişinin (bu kısım objektif isnadiyette söylenen şeydir.) hakimiyeti


dışında bulunan süreçler olamaz. Aslında hukuki nedensellik anlayışı, doğal
nedensellik anlayışının objektif isnadiyetle tamamlanan sorumluluk mekanizmasını
tek başına uygun nedensellik çerçevesi altında çözmeye çalışmaktadır. Ama bu
görüşün sorunu nedenselliğe sahip olduğundan, taşıyabileceğinden daha fazla
anlam yüklüyor olmasıdır.

Nedenselliğin oynadığı rol doğal nedensellik anlayışında şu şekilde tespit edilir;


nedensellik icrai suçlarda mutlaka bulunması gereken ama o davranışı
gerçekleştiren failin sorumluluğu bakımından yeterli olmayan bir belirlemedir.
Onun üzerine bir de isnadiyet değerlendirmesinde bulunulmaktadır. Dolayısıyla
hukuki nedensellik anlayışıyla şart teorisi arasındaki farkın bir diğer tezahür
biçimi budur.

Yine hukuki nedensellik teorisinde bir terminolojik farklılık mevcuttur. O sürece


bir şekilde dahil olmuş sebepler bağlamında vesileler ve nedenler ayrımı yapılır.

Bu teoriye göre vesile uygun nedenselliğe tabi olmayan nedenlerdir. Yani vesileler
çıkarılmaktadır. Sadece teknik anlamda neden olarak nitelendirilen süreçlere
uygun nedensellik teorisi bağlamında bir değer atfedilir. Yani ayıklama fonksiyonu
vardır. Süreç içinde rol oynamış birtakım sebepler vesile ve neden olarak
birbirinden ayrılır ve vesileler nedensel sürece dahil edilmez ama neden olarak
ifade edilen hususlar dahil edilir. Bunu ise objektif bir üçüncü kişinin/gözlemcinin
nazarından yapmaktadır. Bu nedensel süreçte fail tarafından hakim olunabilir
nedenler nelerdir sorusuna cevap aramaktadır. Bu noktada da önemli olanlara
neden önemsiz olanlara vesile demektedir. Ancak neden ve vesilelerin birbirinden
her zaman çok ikna edici bir biçimde ayrılabilmesi mümkün değildir. Dolayısı ile
aslında doğru method aslında şart teorisinin esas alınmasıdır. Nedensellik bağının
tespiti şart teorisine göre yapılmalı ve onun üzerinde de objektif isnadiyet
değerlendirmesi yapılmalıdır.

Peki şart teorisi tüm olaylarda ikna edici bir sonuç verir mi? Şart teorisinin
nedensellik bağının tespitinde sorun yaşadığı alanlar yok mudur?

Şart teorisinin esasında “o neden olmasaydı bu netice ortaya çıkmazdı” anlayışı


vardır. Bu şart olmasaydı bu netice ortaya çıkmazdı dediğimiz hallerde şart
teorisi bağlamında nedensellik bağı vardır denilmektedir. Ancak alternatif
nedensellik olaylarında bu söylenememektedir.

Alternatif nedensellikte de yine bir araya gelen kendi somut yapısındaki durum
18

değerlendirilir. Yani iki kişinin de davranışı bir araya geldiğinde bir tane öldürücü
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 6. HAFTA / 2022

eylem meydana gelmektedir. Dolayısıyla alternatif nedensellikte de düşünce


modeli olarak düşünüldüğünde şart teorisi netice için olmazsa olmaz bir şartı
aramaktadır. İlk görüşte acaba bu nedenlerden biri olmasaydı da zaten diğer
neden tek başına neticeyi ortaya çıkarmaya muktedirdi, bu yüzden de bu
nedensel değildir diye düşünülebilir ama kasten icrai davranışla gerçekleştirilen
suçlarda o neticeye sebebiyet veren somut yapısal sürecin bizzat kendisi esas
alınır. Yani herhangi bir varsayıma gidilmez. Kendi somut olay kurgusu içinde ikisi
de ölüm neticesinde etkili olmuş mudur, olmuştur. Daha fazla hipotetik
değerlendirme aşamasına geçilmez.

Şart teorisinin açıklamakta zorlandığı ilk mesela alternatif nedensellikken bir


diğer mesele de; Bir kişi silahla ateş eder ve bir başkasını öldürür. Bu olayda icrai
davranışla gerçekleştirilen bir kasten öldürme suçu vardır. Bir nedensellik sorunu
ise mevcut değildir. İkinci ihtimalde ise kişi ateş eder. Karşı taraftaki kişi ağır
biçimde yaralanır. Ambulans gelir ama sağlık mesleği mensupları bilerek bu kişiye
müdahale etmezler.

Bu olayda icrai bir davranışla gerçekleştirilmiş kasten öldürme davranışı var


mıdır?

Burada sağlık çalışanları bir müdahalede bulunmadığı için ihmali davranış söz
konusudur.

Üçüncü ihtimalde ise kişi yine ateş eder. Sağlık mesleği mensupları gelir ancak bu
sefer de müdahale edecekleri sırada bir tane maganda sağlık mesleği
mensuplarının müdahale etmesini engellemektedir. Bu kişiler bu sefer ilk
müdahale ile en azından ameliyata alınana kadar hayatta tutacaklardır ancak bu
sefer vurulan kişiye müdahale edilmesi girişimleri engellenmektedir. Ve sonunda
da zamanında müdahale edilmediği için yaralı kişi hayatını kaybetmiştir.

Bu olayda engelleme davranışını gerçekleştiren kişinin ihmali davranışı mı


yoksa icrası mı söz konusudur?

Bu durumda davranışın modalitesi icraidir ve kurtarma faaliyetini engellediği için


kişi netice üzerinde bir hakimiyet kurmaktadır. Şart teorisine getirilen en önemli
eleştirilerden biri de kurtarma faaliyetlerini açıklayamıyor olmasıdır. Çünkü
aslında ölüm neticesinin üzerinde gerçekleşmiş olduğu kişiye yani kasten öldürme
suçunun hem mağduru hem de konusuna doğrudan yönelik bir davranış yoktur.
Ama o kişinin durumunun iyileştirilmesine yönelik girişimi etkisizileştirmektedir.
Şart teorisi bunu açıklayamaz.
19
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 6. HAFTA / 2022

Eğer burada icrai davranış vardır denilirse icrai davranışların hepsinde netice
üzerinde doğrudan nedenselliğe bakılması gerekmektedir ama bu olayda ölüm
kişiler engellendiği için mi meydana gelir yoksa kişi vurulduğu için mi meydana
gelir?

Tabi ki ölüm kişi vurulduğu için meydana gelmektedir. Burada açıkçası şart
teorisinin bu kurtarma davranışlarının engellenmesine yönelik icrai davranışı
tespit edildikten sonra bunun netice üzerindeki nedenselliğini açıklamakta zorluk

çektiğini görmekteyiz. Burada bir kişinin kendini bizzat savunması engellendiğinde


örneğin bir kişiye bıçakla saldıran biri varken bir başkası da bıçakla saldırılan
kişinin kollarını tutuyorsa bu noktada kişi kendini savunamaz. Bu davranış
modeliyle kurtarma girişiminde bulunan kişilerin davranış modeli eştir, aynıdır.
Haliyle kurtarma davranışında bulunan kişileri engelleyen kimselerin icrai
davranışı o neticenin ortaya çıkmasında doğrudan etkilidir derler.

Şart teorisinin kabul edildiği kurgularda nedensellik bağının kesilmesi gibi bir
husustan bahsetmek mümkün değildir. Bu görüşte nedensellik bağı kesilir
nitelikte değerlendirilmemektedir. Sollayan nedensellik, yarışan nedensellik
şeklinde birtakım açıklamaları ceza hukuku kitaplarında görmek mümkündür. Eğer
bir olay için burada nedensellik kesilmiştir deniliyorsa çoğunlukla burada
kastedilen hukuki nedenselliktir. Uygun nedensellik teorisini esas alan görüşlerin
bir tezahürüdür ancak şart teorisini esas alanlar için şart teorisinin
kesilmesinden bahsedilemez.

A, B’yi zehirler. Zehir kişiyi 12 saat sonra öldürecek şekildedir.

o Birinci ihtimalde B zehirin etkisindeyken ağrıdan kıvranarak yere düşer. B


yere düştüğünde ise C isimli üçüncü kişi gelerek B’yi başından silahla vurur
ve öldürür.
A’nın B’yi zehirlemesi ile C’nin B’yi öldürmesi arasında bir nedensellik
bağı var mıdır?

Zehirlendiği için yerde kendisini savunamayacak hale gelen B, C tarafından


öldürülmüştür. C ile A arasında herhangi bir birlikte suç işleme kararı vs
yoktur. Bu olayda nedensellik vardır.

o A, B’yi zehirler. Ancak bu zehir özelliği gereği 12 saat boyunca o kişinin


vücudunda hiçbir etki göstermemektedir. Ama tam 12. saatin sonunda
20

kişinin ölmesine sebebiyet vermektedir. Bu zehirlenme olgusundan 6 saat


sonra C gelerek B’yi başından vurmuş ve öldürmüştür.
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 6. HAFTA / 2022

Bu olayda A’nın B’yi zehirlemesi ile C’nin B’yi vurması arasında bir
nedensellik var mıdır?

Zehir henüz bir etki doğurmadığı için C, B’yi vururken A’nın onu
zehirlemesinin henüz bir yansıması yoktur. C, B’yi vurmasaydı da A, B’yi
zehirlediği için zaten 6 saat sonra B ölecekti şeklinde düşünülmez. C’nin
davranışının bu nedenden dolayı nedensel olmadığı savunulmaz. C bu
noktada kasten öldürme davranışını gerçekleştirmiştir.
B’nin ölümü bakımından A’nın zehirleme fiili nedensel etkiye sahip değildir.
Çünkü B zehirlenerek değil silahla vurularak öldürülmüştür. Ama yine de
C’nin başlattığı yeni nedensel süreç A’nın başlattığı nedensel süreci
kesmiştir denemez. Sadece A’nın başlattığı nedensel süreç B’nin ölümüne
sebebiyet vermeden yeni bir nedensel süreç B’nin ölümüne sebep vermiştir.
Nedensellik bağının kesilmesi durumu söz konusu değildir ama yeni bir
nedensel sürecin bir önceki nedensel sürecin etkilerini doğurmadan
ortadan kaldırabilir ya da onu sollayabilir. Bu durumun gerçekleşme ihtimali
her daim mevcuttur. Ama bu kişi C tarafından vurulana kadar yaşanan
süreçte yine A’nın davranışı B’nin ölümüne yönelik bir girişim
mahiyetindedir ve nedenselliğe sahiptir.

Bu olay kurgusunda kimlerin hangi suç veya suçlardan dolayı sorumlu


tutulması gerekir?

A’nın kasten öldürmeye teşebbüsten sorumlu tutulması gerekirken C


tamamlanmış kasten öldürmeden sorumlu tutulmalıdır.

Şüpheden sanık yararlanır diye bir ilke vardır. Yargılama esnasında hakim zehrin
öldürücü dozda olup olmadığını tespit edemiyorsa kişi zehirlediği ama
öldüremediği kişi bakımından kasten öldürmeye teşebbüsten değil kasten
yaralamaya teşebbüsten sorumlu tutulur. Bu ilkede söz edilen şüphe maddi
vakanın gerçekleşme şekli ile bağlantılı bir şüphedir.

Elverişsiz Müessese- İşlenemez Suç ; İşlenemez suç dediğimiz müessesede suçun


icra hareketleri kişi tarafından gerçekleştirilmeye başlandığı anda o hareketlerin
yöneldiği bir konu mevcut değildir. İşlenemez suç= suçun konusunun yokluğu
demektir. Suçun konusunun yokluğu halinde Türk Sistemi’nde kişi suça
teşebbüsten dolayı sorumlu tutulamaz. Kişi böyle bir durumda kasten öldürmeye
teşebbüsten bile sorumlu tutulamaz.
21
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 6. HAFTA / 2022

Objektif isnadiyete geri dönecek olursak objektif isnadiyette öncelikle failin


davranışı ile netice arasında bir nedenselliğin mevcut bulunması gerekmektedir.
Ancak bu nedensellik tek başına yeterli değildir. Ceza hukuku sorumluluğu
bakımından gereklidir ancak yeterli değildir. Bunun üzerine birtakım hukuki
değerlendirmelerde bulunulması gerekir. Bu hukuki değerlendirmelerin esasını ise
“bu netice failin fiilinin eseri midir? Bu netice failin hakimiyet alanında cereyan
etmiş midir? Yoksa her ne kadar failin davranışı bu neticenin meydana gelmesi
bakımından bir nedensel etkiye sahipse de bu neticenin failin fiiline isnad
edilmesini mümkün kılmayan ya da kategori dışında bırakan gerekçeler var mıdır?
Varsa bu gerekçeler nelerdir?” gibi sorular oluşturmaktadır. Objektif isnadiyet
değerlendirmesinin bu aşamasında “failin fiili ile netice arasında bir nedensellik
vardır ama yine de bu nedensellik failin meydana gelene netice dolayısıyla sorumlu
tutulmamasına yönelik bir belirlemede bulunmamızı gerektirecektir” gibi yorumlar
yapılabilmesi gerekmektedir.

Mesela daha önce verilen yıldırım düşmesi olayını hatırlayalım. A, B’yi yürüyüşe
çıkartmış ve kafasına yıldırım düşmesini bunun sonucunda da ölmesini istemiştir.

Bu olduğunda ise bir nedensellik var mıdır?

Nedensellik vardır ancak objektif isnadiyet yoktur. Çünkü bu olay A’nın hakim
olabileceği bir olay değildir. İnsani/beşeri bir hakimiyet kurulabilecek bir netice
yoktur ortada.

Davranışın gerçekleştirilmesiyle neticenin meydana çıkması arasındaki zaman


açıldıkça o neticeye farklı farklı süreçler etki ettikçe objektif isnadiyet
değerlendirmesinde bulunma gerekliliği ortaya çıkmaktadır. Örneğin A, B’yi
vurduğunda, B hastaneye gittiğinde ve 12 saatlik bir ameliyata alındığında çeşitli
ihtimaller ortaya çıkmaya başlamaktadır;

➢ Birinci ihtimalde bu ameliyatta açık bir tıbbi hata yapılır ve ölür. Günün
sonunda fail adamın ameliyatta ölmesine sevinebilir çünkü zaten B’yi
öldürmek istemektedir. Ama aslında o kişi ameliyat sırasında gerçekleşen
yanlış müdahalenin etkisiyle ölmüştür. Bu verilen olay kurgusunda kişi
kasten öldürmeye teşebbüsten sorumlu tutulmaktadır. Çünkü failin fiilinin
bu ölüm neticesi bakımından bir nedenselliğe sahip olduğu şüphesiz olsa da
söz konusu netice failin fiilinin eseri olmaktan çıkmıştır. Failin
öngöremeyeceği nitelikte bir etki söz konusudur. Bu etkilerin daha farklı
olması da mümkün olabilmektedir. Örneğin hastanede yangın da çıkabilir.
22

Ya da hastane bombalanabilir de… Bütün bu süreçler failin hakimiyet


Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 6. HAFTA / 2022

alanında bulunan süreçler değildir. Bu ameliyatta tıbbi bir hata olması da


böyle bir etkidir.

➢ İkinci ihtimal olarak B’nin vurulduktan sonra hastanede girdiği ameliyat


oldukça riskli bir ameliyat olabilir ve B bu riskli ameliyattan çıkamamış
olabilir. Bu durumda failin tamamlanmış kasten öldürmeden sorumlu
tutulması gerekmektedir. Çünkü öldürme amacıyla sebebiyet verilen ağır
yaralama sonucunda kişi ameliyata da alınsa hayati riski devam etmektedir.
Ve tıbbi bir hata olmayan riskli bir ameliyatta hayatını kaybetmiş
olmasında farklı bir etki yoktur. Ölüm neticesi ortaya çıktığında da bu
neticenin failin fiiline isnad edilmesinde bir sorun yoktur.

Kişi silahını ortada bırakır. Bu silahı başka insanların alabileceği bir biçimde,
denetimsiz bir şekilde bırakır. Mesela A kişisi bir ortamdan ayrılırken ayrıldığı
ortamdaki masanın üzerine silahını bırakarak çıkıp gidebilir. Bu silahın içi de
doludur. O ortamda bulunan üniversite öğrencisi B ise bu silahı alarak C’yi
öldürmek için kullanır.

A’nın silahı ortada bırakma davranışıyla B’nin C’yi öldürmesi arasında bir
nedensel ilişki var mıdır?

A silahı bırakmıştır. B ise bu silahı alarak C’yi vurmuştur. Bu durumda B’nin C’yi
vurması ile A’nın silahı bırakması arasında bir nedensellik ilişkisi vardır. Silahı
ortada bırakan kişinin davranışı nedenseldir.

C’nin ölümü bakımından bu silahı ortada bırakan kişinin ceza sorumluluğu var
mıdır?

Burada A’nın B’nin işleyeceği suça yönelik herhangi bir bilgisi yoktur. Yani söz
konusu bir iştirak ilişkisi yoktur. Bu örnek objektif isnadiyet ile ilgili verilen
klasik örneklerden biridir. Buna rücu yasağı denmektedir. A’nın gerçekleştirdiği
bir tehlikeli davranış vardır; silahı ortada bırakmak. Ama bu tehlikeli davranışın
üzerine bir başkasının kasten işlediği bir suç inşaa ediliyorsa yani B burada kendi
davranışıyla A’nın yarattığı tehlikeliliği kendi işlediği kasti suçta bir araç haline
getirerek kullanmışsa burada artık A’nın davranışı dolayısıyla C’nin ölüm
neticesinden sorumlu tutulamayacağını çünkü bu neticenin A’ya isnad
edilemeyeceğini rücu yasağı dolayısıyla objektif isnadiyetin olmadığı kabul edilir.

Ama buradaki incelik şudur; silahı alıp kullanan kişi B kendi özgür iradesi ile almış
olduğu kararların hukuki anlam ve sonuçlarının bilincinde olan bir kimsedir.
23

Özellikle bu yüzden üniversite öğrencisi B örneği verilmiştir. Şayet bu kişi bir


Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 6. HAFTA / 2022

çocuk, bir akıl hastası yani A’nın silahını ortada bırakması dolayısıyla yarattığı o
tehlikeyi bir başka suçun işlenmesinde araç olarak kullanacakken o davranışının
hukuki anlam ve sonuçlarının bilincinde olması bağlamında farklı bir değerlendirme
yapılmasını gerektiren bir kişi olsaydı o zaman A’yı taksirle öldürmeden sorumlu
tutmak mümkün olabilirdi.

Mesela silah bir ilkokulda ya da ortaokulda bırakılsaydı ve orada 10-11 yaşındaki


bir çocuk bir çocuk silahı alarak arkadaşını vursaydı o zaman rücu yasağı söz
konusu olmazdı çünkü silahını; o silahın muhtevasını bilmeyen, o silahın ne gibi
riskleri bünyesinde barındırdığını bilmediği düşünülen kişilerin arasında bırakan
bir kişi ölüm neticesi bakımından söz konusu olan riski katlanılamaz bir derecede
yükseltmiştir. Ve böyle bir ölüm neticesi o kişinin ortada bıraktığı silah

kullanılmak suretiyle gerçekleştirilmişse bu durumda rücu yasağının varlığından


bahsedilemez. Bu durumda objektif olarak bu netice silahın sahibinin davranışına
isnad edilebilir. Ama bu olayda özellik bu silahı kullanan kişinin kim olduğundadır.
Burada silahı kullanan üniversite öğrencisidir. Yaratmış olduğu tehlikeliliğin
bilincinde olan, gerçekleştirdiği davranışın hukuki anlam ve sonuçlarını idrak
edebilecek olan bir kişidir. B’nin gerçekleştirdiği haksızlık A’nın ortada bıraktığı
silahın bünyesinde barındırdığı riskin realize olması şeklinde dahi tezahür etse
burada A’nın haksızlığı ile C’nin ölüm neticesi arasında isnadiyet ilişkisini
kuramayız. O tehlikeliliği kısıtlı bir suçun icrasında kasten kullanmıştır. Kasten
gerçekleştirilen davranış bağlamında artık A’nın hareketi ve C’nin ölümü
bakımından isnadiyet söz konusu değildir.

Bir üniversite öğrencisi değil de küçük bir çocuk olsa durum farklı olurdu. Mesela
polis bir baba silahı komidinin üzerine koyarak uyuya kalmıştır. Evde ise 6, 10 ve
12 yaşlarında olmak üzere üç çocuğu vardır. 10 yaşındaki çocuk ise silahı oradan
alarak yanlışlıkla annesini vurmuştur. Annenin ölümü ile babanın davranışı arasında
bir isnadiyet bu noktada kurulabilmektedir. Ateş edeceğini bilemezdim açıklaması
da bu noktada isnadiyeti ortadan kaldırmaz. Burada silahı kullanan kişi bir
çocuktur. Dolayısıyla o çocuğun o silahı kullanabileceğine dair bir öngörünün
bulunması gerekmektedir. Ama az önce verilen örnekteki gibi silahı alan kişi o
silahın kullanılması halinde ortaya çıkacak hukuki sonuçların bilincinde olan biriyse
ve kasten o davranışı gerçekleştirmişse bir önceki aşamada A’nın yarattığı
tehlikeliliğin C’nin ölümü bakımından ortaya çıkan neticenin içinde realize olan risk
bağlamında A’ya isnad edilmesi mümkün olmayan bir davranış söz konusudur.

Objektif İsnadiyet ile ilgili yepyeni bir müessese mevcuttur; özel bilgi. Özel
24

bilgi son dönemlerde çok farklı olay kurgularında karşımıza çıkmaktadır. Teknik
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 6. HAFTA / 2022

olarak taşıdığı anlam; bir kişi aslında bir silahı bir yerde bırakırken mevcut
kitlenin içinde somut bir kimsenin örneğin A’nın aslında B’yi öldüreceğini
bilmektedir. Bu konuşa kişinin özel bir bilgisi vardır. Kişi silahı gerçekten de
öylesine bırakmış gibi bırakıp gitse de aslında içten içe A bu silah ile B’yi vurabilir
demektedir. Eğer bu bilgi var ise bu durumda isnadiyet ilişkisi kurulabilmektedir.

Birinci objektif isnadiyet meselesi ile ilgili karşımıza çıkan değerlendirme


noktalarından biri rücu’dur. Yani kişi kasten suç işlemiş birinin o suçu işlemesinde
önceki aşamada bir şekilde yükümlülüklerine aykırı olarak rol oynamış kimselerin
o neticeden dolayı ne ölçüde sorumlu tutulabileceği ile ilgilidir. Bir silahın direkt
birinin vurulması için verilmesi ile ya da özel bilgiye sahip olunduğu için silahın bir
yerde bırakılması farklı durumlardır. Bir kişi silahını tedbirsiz bir şekilde bırakı
ancak bıraktığı kitle akıl hastası, çocuk ya da o silahı kullanması ile bağlantılı
olarak sebebiyet verebileceği hukuki sonuçları algılayamayacak kişilerden mi
oluşmaktadır yoksa anlayabilecek kişilerden mi oluşmaktadır önem arz eder.
Çünkü eğer algılayamayacak kişiler mevcutsa objektif isnadiyet vardır.

Şevin bir apartmanın altından yolda yürürken karşıdan gelen arkadaşı bir anda
Şevin’e doğru koşarak onu iter. Şevin yere düşer ve kalkamaz. Ancak eğer
arkadaşı bunu yapmasaydı Şevin binadan düşecek olan kiremitlerin altında kalacak
ve büyük ihtimalle ölecektir. Yani bir kimseye zarar verilmektedir ancak bu zarar
daha büyük bir zararı engellemek içi verilmektedir. Bu durumda Şevin’in kolunun
kırıldığını varsayarsak evet Şevin’in kolu kırılmıştır ancak kolu kırılmasaydı
ölecektir. Ya da tam birisi bir başkasına ateş edecekken o silahla isabet alınan
kişiyi silahın görüş alanından çıkartmak için başka birisi aşağıya iter ve bu kişinin
ayağı kırılır. Ancak birisi gelip itmese ve bu kişinin ayağı kırılmasa kişi silahla
vurularak öldürülecektir. Bu tarz davranışların aslında niteliği zararı minimize
eden davranışlardır. Ancak bu durumda eğer silahla nişan alan bertaraf edilseydi
burada meşru savunma hakkı kullanılmış olurdu. Riskin minimize edilmesi
azaltılması sonucunda olan bu tarz davranışlar sonucunda ortaya çıkan yaralanma
neticelerinin objektif olarak faili isnad edilemeyeceği sonucuna ulaşılmaktadır.
Engelleme ya saldırıları bertaraf etmek şeklinde olur ya da mağdur üzerinde
değişiklik yapılarak daha küçük zararların ortaya çıkmasına sebebiyet verebilecek
şekilde olur. Bu durumlarda objektif isnadiyet değerlendirmesinde bulunulmaz.

Türk Hukuku’nda çok tartışılmayan ama Türk Hukuku bakımından da yavaş yavaş
tartışma zemininin oluştuğu olaylarla da karşılaşılan bir diğer objektif isnadiyet
momenti vardır; kişinin kendi kendini riske attığı eylemler. Kişi saat sabahın
25

beşinde bir gece klübünden çıkar. Kişi eve gitmek istemektedir. Alkollü olan
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 6. HAFTA / 2022

arkadaşından kendisini eve bırakmasını ister. Ama arkadaşının da alkollü


olduğunun ve kaza yapma ihtimali olduğunun farkındadır. Böyle bir kaza halinde de
yaşamın ya da vücut bütünlüğünün zarar görmesi ihtimali mevcuttur. Buna rağmen
alkollü sürücünün aracına binmiştir. Gerçekten de birkaç km yol gittikten sonra
alkollü sürücü arabanın direksiyon hakimiyetini kaybetmiştir ve takla atmıştır. Bu
sebeple de yan koltukta oturan kişinin kolu kırılıyor. Bu tarz örnekler Türkiye’de
hala rıza, rızanın hukuka uygunluğu tartışmaları çerçevesinde ele alınmaktadır.
Ama bu tarz olaylarda aslında tartışılması gereken nokta bir kişinin kendisini
bilerek tehlikeye atıyor olmasıdır. Kişi o araca binerken bir kaza olma ihtimalinin
yüksek olduğunun farkındadır. Araç sürücüsünün yan koltukta oturan kişiyi
taksirle yaraladığı söyleyebilir. Ama objektif isnadiyet teorisinin modern
tartışma noktalarından birisi de bir kişinin kendisini doğrudan tehlikeye attığı
olaylardır. Bu tartışma Türkiye’de objektif isnadiyet teorisi kapsamında ele
alınmamaktadır. Yargı uygulamasında da doktrinde de bu tartışma daha çok
hukuka uygunluk sebepleri, rıza tartışmaları bağlamında ele alınmaktadır ama
aslında buradaki sorun bir kişinin kendisini bilerek tehlikeye maruz bırakması
halinde ortaya çıkan neticelerin objektif olarak neticenin ortaya çıkmasına sebep
olan kişiye isnad edilebiliyor olup olmadığı sorunudur. Kişi riskleri bilerek hareket
etmiştir şeklinde bir düşünce vardır ama bu düşünceyi henüz daha farklı bir
şekilde ele alan yazarlar vardır. Kişi evet riskleri bilerek araban binmektedir ama
örneğin yaralanır mıyım diye düşünmemektedir. Sadece arabaya binmeye rıza
gösterse de ortaya çıkabilecek neticelere rıza göstermemektedir. Ama bu
ayrımın nasıl gerçekleştiği de bilinmemektedir. Kişi arabaya biniyorsa neticeleri
de öngörüp bunları kabul ederek binmektedir.

Kişinin kendisini özgür iradesiyle tehlikeye attığı davranışları engellemek söz


konusudur. Kişinin kendisi için tehlikeyi azaltan örnekler kişinin kendi iradesi
dışında gerçekleşen durumlardır. Kişinin bizzat kendisini öldürmeye yönelik
davranışı bağlamında başkasının o kişiyi kurtarmaya yönelik girişimi bugün ciddi
manada bir tartışma konusudur. Başkasının “özgür iradesi” ile intihar etmekte
olan bir kimseyi durdurmak için ona karşı ağır bir yaralama eyleminde bulunması
veya objektif isnadiyetle bağlantılı olarak zararın minimize edilmesi bakımından
örnek teşkil eder mi sorunu intihara yönelik yapılan hukuki değerlendirmelerle
doğrudan alakalıdır. Mesela bugün Türk Sistemi’nde 84. maddede bir kimsenin
intiharına yardım etmek bir suç teşkil etmeye devam etmektedir. Ama mesela
Almanya’da böyle bir suç artık yoktur. Bugün Almanya’da bir kimsenin intiharına
yardım etmek, o intiharı teşvik etmek suç değildir. Bu intihar eden kişinin
26

davranışına katkı sunmanın hukuken cezalandırılabilir bir fiil olmadığı anlamına


Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 6. HAFTA / 2022

gelmektedir. Avusturya’da da intihara azmettirmek suçtur ama halihazırda


intihar kararı almış bir kişinin bu kararını kuvvetlendirmek, bu kararına destek
olmak suç değildir. İntiharın haksızlığı tartışmasına girilmeden bu tartışma
yapılamamaktadır bu yüzden eğer kişinin özgür iradesi ile almış olduğu karar
bakımından kendi yaşamını sonlandırıcı eylemin hukuka aykırılık barındırmadığı
kabul ediliyorsa onu engellemeye yönelik girişimin sebebiyet verdiği neticeler
engellemeye çalışan kişiye isnad edilebilir.

Bir diğer mesele de özellikle taksirli suçlar bağlamında çok farklı objektif
isnadiyet momentleri görülmektedir. Objektif isnadiyet tartışmalarının asıl
alanının genişlediği suç tipleri taksirli suçlardır. Mesela taksirli suçlarda
yükümlülüğe aykırılık bağlantısı diye bir müessese vardır. Bu müessese şu anlama
gelir; taksirin esası objektif haksızlık momenti, dikkat ve özen yükümlülüğüne
aykırılıktır. Mevcut objektif hukuk kuralları olabilir, mesleki kurallar olabilir,
gündelik yaşam koşulları olabilir… Taksirin haksızlık esasını oluşturan objektif
unsur dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılıktır. Taksir mahiyeti itibariyle bir
manevi unsurdur. Taksirli suçlarda maddi unsurla manevi unsurun iç içe geçtiği
görülür. Dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı bir davranış objektif olarak vardır
ama dikkat ve özen yükümlülüğüne uygun davranılsaydı da bu netice meydana
gelirdi şeklinde bir değerlendirmede bulunulabiliyorsa bu durumda neticeyle
yükümlülüğe aykırılık arasında bir bağlantı yoktur. Yükümlülüğe aykırılık
bağlantısının mevcut bulunmaması taksirli suçlarda objektif isnadiyeti engellediği
söylenmektedir.

Örneğin Almanya’da 1989 yılında olmuş bir olaya göre A bir ağır araç
sürücüsüdür. A akşam hava karardıktan sonra kamyonla bir virajdan dönmüştür.
Ve Almanya’da da bu yolun yanında bir bisiklet yolu vardır. B de bir bisiklet
sürücüsüdür. B de bisiklet için ayrılmış yoldan gitmektedir. A aslında bisiklet
sürücülerine ayrılmış o alana virajı dönerken kurallarla belirlenmiş olandan daha
fazla yaklaşmıştır. Ama B de bisikleti alkollü bir biçimde sürmektedir. Alkollü
olduğu için de bisikletin dengesini sağlamakta zorlanmaktadır. A virajı alması
gerekenden daha dar aldığı için B de alkollü olduğu için, kamyonun yolu
daraltmasıyla beraber B dengesini kaybederek yere düşer ve kafasını çarparak
ölür. Bu örnek sadece objektif isnadiyet açısından yorumlanmalıdır. Federal
Mahkemesi ise bu olayda şu sonuca ulaşmıştır:

“A’nın burada bir dikkat ve özen yükümlülüğü aykırılığı vardır. Çünkü A


aracını bisiklet yoluna yaklaştırmasana izin verilenden daha fazla
27

yaklaştırmıştır. Virajın bu nedenden dolayı daralması da B’nin dengesini


Sayfa

sağlayamayarak düşmesine sebebiyet vermiştir. Eğer A o virajı öngörülen

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 6. HAFTA / 2022

kurallara uygun olarak almış olsaydı bile B’nin alkollü olması dolayısıyla bu
kaza büyük ihtimalle yine meydana gelirdi. Yani A dikkat ve özen
yükümlülüğüne uygun hareket etseydi bile B’nin yine kendi içinde bulunduğu
koşullar dolayısıyla bu durumdan etkilenerek bu kaza dolayısıyla düşüp
hayatını kaybetme riski kesinliğe yakın ölçüde muhtemel addedilebilir bir
seviyededir.”

Federal mahkeme bu şekilde bir açıklamada bulunarak A’nın dikkat ve özen


yükümlülüğüne aykırı bir davranışı ile B’nin ölüm neticesi arasında yükümlülüğe
aykırılık bağlantısı yoktur objektif isnad edilemez demiştir. Bu olay sonucunda da
Alman literatürü karışmıştır ve bu konuda birçok çalışma yapılmıştır.

En çok dikkat çeken belirlemelerden birine göre neden bir işin değişkeni A
üzerinden, A doğru hareket etseydi de bu netice ortaya çıkardı üzerinden
değerlendirilmiştir de neden değişken B alkollü olmasaydı diye alınmamıştır?

Belki de B alkollü olmasaydı A’nın dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranışına


rağmen bu netice ortaya çıkmayabilirdi. Olayın kendi somut, gerçek koşullarında
B’nin alkollü olmasına A’nın dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranışı da etkili
olmuştur. A’nın dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranışı olmasaydı ve A
trafik kurallarına uygun hareket etseydi bile B ölürdü demek yerine B alkollü
olmasaydı şeklinde bir değerlendirme yapmalıyız demektedir yazar.

Bu karardan sonra yani 1989 yılından sonra bu anlayış gittikçe gelişmiş ve


yükümlülüğe aykırılık bağlantısı taksirli suçlarda artık objektif isnadiyet
kapsamında tartışılan ve kendisine değer atfedilen en önemli düşüncelerden biri
haline gelmiştir. Burada şöyle bir düşünce hakimdir; evet bir dikkat ve özen
yükümlülüğüne aykırılık vardır, bu da neticenin ortaya çıkması bakımından etkili
olmuştur ama dikkat ve özen yükümlülüğüne uygun davranılsa bile bu netice
meydana gelirdi şeklinde ikna edici bir belirlemede bulunulabiliyorsa bu durumda
taksirli suçlarda yükümlülüğe aykırılık bağlantısı yoktur objektif isnadiyet
yapılamaz derler. Bu görüşe ciddi bir karşıt görüş vardır. Örnek olarak; hayır
böyle bir varyasyon üzerinden gidemeyiz somut olayın koşulları dolayısıyla bir
dikkat ve özel hükümlü hareket vardır bu da neticenin meydana gelmesinde etki
sahibi olmuştur dolayısıyla bunda isnadiyet mevcuttur der. Bu iki farklı
yaklaşımdan haberdar olunması gerekmektedir.

Taksirli suçlar bağlamında birkaç özel hükümlü aykırılık belirlenmiştir ama


sonrasında yapılan çalışmalar o özel yükümlülüğün aslında amaca uygun olmadığını
28

kanıtlamış olabilir. Mesela kimyasal bir tesiste herkesin maske takması lazımdır.
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 6. HAFTA / 2022

Bir maske standartı vardır. Bu maskenin o tesiste çalışan bütün işçiler tarafından
takılması lazım. Bir gün bir şekilde bazı işçilerin maske takmadığı halde o tesiste
çalışıyor. Bu işçilerden bazıları ölüyor, bazıları da yaralanıyor. Sonra yapılan bir
belirlemede şu sonuca ulaşılmıştır ki; bu maskeler aslında o neticeleri engellemek
bakımından yeterliliğe sahip değillermiş, bu maskelere yanlış bir şekilde değer
izafi edilmiş , bu maskelerin koruyucu bir özelliği yokmuş. Ama o günün
standartlarında bu maskeyi takmak bir kural olarak öngörülmüş.

Bu belirleme yapıldıktan sonra bu kişilerin maskeyi takmadığı için değil, o


maske etkisiz olduğu için yaralanmışlar, ölmüşler şeklinde bir belirlemede
bulunulduktan sonra bu maskenin takılmaması dolayısıyla yetkililer taksirli
öldürme suçundan sorumlu tutulabilir mi?

Objektif isnadiyet kuralı burda der ki; eğer dikkat özel yükümlülüğü o neticenin
ortaya çıkmasını engelleme fonksiyonuna sahip değilse, o zaman yine bu neticede
“dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılığı gerçekleştiren kişilere” isnad edilemez.

29
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
10.50 ₺

GAZİ ÜNİVERSİTESİ
GAZİ ÜNİVERSİTESİ
HUKUK FAKÜLTESİ
HUKUK FAKÜLTESİ

SINIF :2-B-ŞUBESİ

DERS -CEZA GENEL-I

İLHAN ÜZÜLMEZ
DÖNEMİ:GÜZ- DÖNEMİ

YIL : 2022 / VİZE-7-HAFTA


ADRES : BAHÇELİEVLER MAHALLESİ 52.SOKAK NO : 2 / A
ANKARA / BEŞEVLER
İletişim : 0541 361 33 19 – 0542 803 37 67
Mail : ozisikcopyy@gmail.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 7. HAFTA / 2022

Suçun maddi unsurları kapsamında haksızlık muhtevasını etkileyen, suçun temel


şekline nazaran çoğunlukla o suçun daha yoğun bir haksızlık olarak
nitelendirilmesine sebebiyet veren bazı durumlarda ise suçun temel şekline
nazaran o suçun daha hafif bir haksızlık içeriğine sahip olmasını sağlayan birtakım
unsurlar vardır; suçun nitelikli unsurları…

Suçun Nitelikli Unsurları

Suçun maddi unsurları içerisinde ele alınmalıdır. Suçun tüm nitelikli unsurlarını
fiille, faille, mağdurla, konuyla ilişkilendirmek mümkündür. Çünkü suçun nitelikli
unsurları tanımı gereğince o suçun temel şekline nazaran suçun birtakım maddi
unsurlarının ifade ettiği haksızlık içeriğini etkileyen unsurlardır. Unutulmamalıdır
ki bir suçun nitelikli unsurundan bahsediliyorsa o suçun temel şekline ilişkin tüm
unsurların mevcut bulunması gerekmektedir. O temel şekle ilişkin unsurların
üzerinden hareketle nitelikli unsurdan bahsetmek mümkün olabilmektedir. Bazen
kanun koyucu bir düzenleme yapar ve bu düzenlemeye bir nitelikli unsur mahiyeti
atfedilir. Ancak bu durumda söz konusu bir nitelikli unsur varsa suçun bir kere
suçun temel şekline ait bütün unsurları bünyesinde barındırmalıdır.

Mesela 2012 yılından önce Türk Ceza Kanunu’nun 252. maddesindeki rüşvet
suçunda rüşveti alan sadece kamu görevlisi olabilmekteydi. Rüşveti veren herkes
olabilecekken rüşveti alan kamu görevlisi statüsüne sahip olmak zorundaydı. Kanun
koyucu bir uluslararası sözleşmenin gereği olarak bu 252. maddenin 9 ya da 10.
fıkrasına hakemlere de rüşvet verilebileceğine dair bir hüküm getirseydi ve hatta
bu durumda cezanın 1/3’ünden 2/3’üne kadar arttırılabileceğini söyleseydi bu
durumda ilk görüşte bu tarz bir düzenleme bu suçun bir nitelikli unsuru olarak
görülebilmektedir ancak o güne kadar rüşvet alma fiilinin faili yalnızca kamu
görevlisi olabilmekteydi ancak tahkim süreçlerinde görev yapan hakemler aslında
tarafların iradeleri ile görevlendirilen kişilerdir yani bu kişilerin kamu görevlisi
statüleri yoktur. Suçun temel şeklinde ise kişinin rüşvet alabilmesi için kamu
görevlisi olmak gerekmektedir. Yeni getirilen düzenleme ile birtakım kişilerin
rüşvet alma fiili bakımından kamu görevlisi olma zorunluluğu yoksa bu durumda bu
husus artık rüşvet suçunun nitelikli unsurudur denilemez. Çünkü rüşvet suçunun
temel unsurlarının dışında bir düzenlemedir. Buna bağımsız suçtur denilir.

Şu an ele alınan meseleler nitelikli unsurlardır; fiil, fail, mağdur, konu… Nitelikli
unsurun bu maddi unsurlarla ilişkilendirilebilmesi gerekir. Türk Ceza Kanunu’nun 82.
maddesi nitelikli unsurların düzenlenme amaçları bakımından yol gösterici bir
hükümdür. Türk Ceza Kanunu madde 142 hırsızlık suçu bakımından öngörülen
1

birtakım nitelikli unsurlardır. Türk Ceza Kanunu madde 158 , 157. maddede
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 7. HAFTA / 2022

tanımlanmış olan dolandırıcılık suçu ile ilgilidir;

Türk Ceza Kanunu Madde 158

“Dolandırıcılık suçunun;

a) Dinî inanç ve duyguların istismar edilmesi suretiyle,

b) Kişinin içinde bulunduğu tehlikeli durum veya zor şartlardan


yararlanmak suretiyle,

c) Kişinin algılama yeteneğinin zayıflığından yararlanmak suretiyle,

d) Kamu kurum ve kuruluşlarının, kamu meslek kuruluşlarının, siyasi


parti, vakıf veya dernek tüzel kişiliklerinin araç olarak kullanılması
suretiyle,

e) Kamu kurum ve kuruluşlarının zararına olarak,

f) Bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının araç olarak


kullanılması suretiyle,

g) Basın ve yayın araçlarının sağladığı kolaylıktan yararlanmak


suretiyle,

h) Tacir veya şirket yöneticisi olan ya da şirket adına hareket


eden kişilerin ticari faaliyetleri sırasında; kooperatif
yöneticilerinin kooperatifin faaliyeti kapsamında,

i) Serbest meslek sahibi kişiler tarafından, mesleklerinden dolayı


kendilerine duyulan güvenin kötüye kullanılması suretiyle,

j) Banka veya diğer kredi kurumlarınca tahsis edilmemesi gereken


bir kredinin açılmasını sağlamak maksadıyla,

k) Sigorta bedelini almak maksadıyla,

l) Kişinin, kendisini kamu görevlisi veya banka, sigorta ya da kredi


kurumlarının çalışanı olarak tanıtması veya bu kurum ve kuruluşlarla
ilişkili olduğunu söylemesi suretiyle,

…”

o Dini inanç ve duyguların istismar edilmesi suretiyle meydana getirildiğinde


dolandırıcılık suçunun temel şekline kıyasla daha ağır bir haksızlık olduğu
kabul edilmiştir. Bu nitelikli unsuru suçun temel şekline ilişkin olan maddi
2

unsurlardan fiilin işleniş şekli ile bağdaştırmak mümkündür.


Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 7. HAFTA / 2022

o Kişinin içinde bulunduğu durumla ilgili olan nitelikli hal ise mağdurla
bağdaştırılması mümkün olan bir nitelikli haldir.

o Kişinin algılama yeteneğinin zayıflığından yararlanmak suretiyle yapılan


dolandırıcılık da mağdurun niteliği ile ilgilidir.

Türk Ceza Kanunu Madde 82

“Kasten öldürme suçunun;

a) Tasarlayarak,

b) Canavarca hisle veya eziyet çektirerek,

c) Yangın, su baskını, tahrip, batırma veya bombalama ya da nükleer,


biyolojik veya kimyasal silah kullanmak suretiyle,

d) Üstsoy veya altsoydan birine ya da eş, boşandığı eş veya kardeşe


karşı,

e) Çocuğa ya da beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak


durumda bulunan kişiye karşı,

f) Kadına karşı,

g) Kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle,

h) Bir suçu gizlemek, delillerini ortadan kaldırmak veya işlenmesini


kolaylaştırmak ya da yakalanmamak amacıyla,

i) Bir suçu işleyememekten dolayı duyduğu infialle,

j) Kan gütme saikiyle,

k) Töre saikiyle,

İşlenmesi halinde, kişi ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile


cezalandırılır.”

o Canavarca hisle ve eziyet çektirerek şeklinde bir niteleme yapılmıştır. Bu


suçun maddi unsurlarından fiil ile ilgilidir. Canavarca hissin dış dünyada
gözlemlenebilir olması gerekmektedir. Burada bir ikilik vardır. Canavarca
his ilk görüşte fiilin işleniş tarzıyla ilişkili değilmiş gibi görünse de
gerçekleştirilen canavarca hissin de mutlaka gerçekleştirilen davranışın
3
Sayfa

bünyesinde gözlemlenebilir olması gerekmektedir. Eziyet çektirerek

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 7. HAFTA / 2022

işlenmesinde fiilin dış dünyada gözlemlenebilirliği bağlamında daha basit bir


faaliyet vardır. Canavarca his bakımından da fiilin bir işlenme biçimi vardır.
Burada biraz kusurla ilgili bir durum vardır. Failin iradesinin oluşum koşulları
bağlamıyla ilgilidir. Örneğin oldukça basit bir sebeple fail bir kişiyi
öldürebilmektedir.
Mesela metronun önüne bir kişiyi ittiğinde ölürken nasıl bir ses çıkaracağını
merak ederek bir kişiyi bu şekilde öldürmek canavarca hisle bir kişiyi
öldürmektir.

o Fiil modalitelerini içeren nitelikli hal de bir sonraki fıkrada mevcuttur.


Birtakım davranış biçimleri ile kasten öldürme gerçekleştirilirse yine bu
nitelikli hal kapsamında değerlendirilebilmektedir.

o Faille mağdur arasındaki ilişki de nitelikli hal arasında olabilmektedir.


Altsoya, üstsoya, eşe, eski eşe, kardeşe karşı fiilin gerçekleştirilmesi suçun
temel halinden farklı değerlendirilmektedir.

o Mağdurun niteliği de nitelikli halleri belirlemektedir.

Hırsızlık suçunda ise suçun konusu ile bağlantılı birçok nitelikli unsur
düzenlenmektedir. Mesela ibadethanelerde, halkın ortak kullanımına ayrılmış
eşyalar üzerinde, kilitlenmek suretiyle açıkta bırakılan eşya üzerinde, örf adet
gereği açıkta bırakılan eşyanın hırsızlık suçunun konusu olması halinde hırsızlık
suçunun nitelikli unsurları öngörülmektedir. Bu nitelikli unsurların mutlaka suçun
maddi şekline ilişkin temel unsurlar bağlamında ele alınması gerekir. Bazen fiilin
gerçekleşme biçimi, muhtevası mesela bazı suçların silah kullanmak suretiyle
işlenmesi bir nitelikli unsurdur.

Örneğin; kasten yaralama suçunda, yağma suçunda…. Silah kullanmak fiil unsuru ile
ilgilidir. Fiil gerçekleştirilirken bir araç kullanılması o fiilin haksızlık muhtevasını
arttırabilmektedir. Bazı suçları birden fazla failin müşterek fail sıfatıyla birlikte
işlemeleri de nitelikli unsurdur. Mesela yağma suçunda, cinsel saldırı suçunda…
Birden çok kişi tarafından davranışın birlikte gerçekleştirilmesi bir fiil modalitesi
olduğu için nitelikli unsurdur.

Her bir nitelikli unsur bakımından neden haksızlık muhtevasını arttırdığı


sorgulanabilir. Bazı suçların birden çok kişi tarafından işlenmesi o suçun tek
kişi kişi tarafından işlenmesine nazaran neden haksızlık muhtevasını
artırmaktadır? Kanun koyucu böyle bir unsur öngörmüştür ancak gerçekten
4
Sayfa

içerik bağlamında o suçun haksızlık muhtevasını arttırır mı?

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 7. HAFTA / 2022

Hırsızlık suçunun gece vakti işlenmesi dendiğinde gece vaktinden güneş doğduktan
1 saat sonrasında başlayıp güneşin doğmasına 1 saat kalana kadar devam eden süre
anlaşılır. Türk Ceza Kanunu’nun 6. maddesinde tanımlar düzenlenmektedir. Bazı
suçlar bağlamında o suçların gece vakti işlenmesi haksızlık muhtevasını arttırdığı
kabul edilmesi gereken bir nitelikli unsurdur. Bu durum fiil ve fiilin işlendiği zaman
unsuruyla değerlendirilebilir.

Eğer gece vakti hırsızlık suçu bakımından değerlendirme yaparsak bu durumda


gece vakti hırsızlık gerçekleştirmek neden haksızlık muhtevasını arttırır?

Bu durumun temelinde yatan mesele geceleri insanların daha korunmasız olduğunun


düşünülüyor olmasıdır. Bu nedenle bazı suçların gece vakti işlenmesi nitelikli unsur
olarak değerlendirilmektedir.

Bir alışveriş merkezine gece vakti gidildiğinde ve hırsızlık burada


gerçekleştirildiğinde bu durumda gece olması bir önem arz eder mi? Alışveriş
merkezindeki ışıklandırma ve güvenlik görevlileri göz önüne alındığında bu
davranışın gündüz işlenmesiyle gece işlenmesi arasında haksızlık muhtevasını
etkileyen bir fark var mıdır?

Genel olarak insanların geceleri daha savunmasız olduğu düşünülmektedir. Bu


nedenleri geceleri işlenen suçlarda gecenin fail bakımından sağladığı avantajın ya
da mağdur bakımından sağladığı dezavantajın kullanıldığı söylenmektedir.

2013 yılında bir mahkeme “Bu hırsızlık davranışı aslında gece vakti işlenmiş olsa
da bu davranışların haksızlık muhtevasının arttırılması bakımından gece vakti
olmasının bir etkisi yoktur. Bu nedenle de nitelikli unsurun uygulanmasına gerek
yoktur.” Şeklinde bir karar verilmiştir. Ancak bu karar yargıtay tarafından
bozulmuştur çünkü nitelikli unsurun somut olayda gerçekleşmesi halinde kanun
koyucu bunu haksızlık muhtevasına etki eden bir unsur olarak kabul ettiği için
mahkemenin bu unsurun haksızlık muhtevasına etki edip etmediği tartışmasını
yapabilme imkanı yoktur. Nitelikli unsur oluşmuşsa oluşmuştur. Haliyle burada bazı
nitelikli unsurlar bakımından aslında aktüel olarak haksızlığı etkilenmemesine
rağmen Türkiye’deki nitelikli unsur müessesi çerçevesinde uygulama zorunludur.

Almanya’da bazı suç tiplerinde kanunlaştırırmış örnekler methodu uygularlar. Bu


methodda birçok suç bakımından belli durumlarda hakimin cezayı arttırabileceğini
söyler. Düzenlenme şekli arttırabilir şeklindedir yani hakim arttırmama şansına da
sahiptir. O olayın unsurları bu hakim tarafınca dikkate alınır ve gerekçelendirilir.
Dolayısıyla da nitelikli unsurun fiil, fail, mağdur gibi bir maddi unsur ile
ilişkilendirilmesi gerekir.
5
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 7. HAFTA / 2022

Neticeli suçlarda netice özellikle buraya yazılmamıştır çünkü neticenin


başkalaşması nitelikli unsurlar bağlamında değil neticesi sebebi ile ağırlaşmış ya
da neticesi sebebi ile başkalaşmış suç müessesesi çerçevesinde değerlendirmeye
tabi tutulacaktır. Nitelikli unsurlar bağlamında neticenin farklılaşması ağırlaşma ya
da başkalaşma şeklinde olabilir. Bu suçun nitelikli unsurları çerçevesinde ele alınan
bir mesele değildir.

Nitelikli unsurlar fiilin işleniş tarzı, failin niteliği, mağdurun niteliği, konu
bakımından bazı durumlarda kendini gösterebilir. Genellikle karşımıza suçun
haksızlık muhtevasını arttıran nitelikli unsurlar çıkar. Bazen de suçun temel şekline
nazaran suçun haksızlık içeriğinin daha hafif olmasını kabul etmemizi gerektirecek
nitelikli unsurlar da öngörülebilmektedir. Mesela hırsızlık ve yağma suçu kanunda
öngörülen suça konu malın değerinin az olması (suçun konusu) buna örnek
olabilmektedir. Bu daha az ceza verilmesini gerektiren bir nitelikli unsurdur. Malın
değerinin azlığı ise belirlenirken objektif bir sınır<a ihtiyaç duyulmuştur. Bunun
sonucunda uygulamada bir sınır geliştirilmiştir. Brüt asgari ücretin 10’da birinin
üzerinden, malın parasal değerine bakarak azlık değerlendirmesi yapılmaktadır.

Bazı suçlarda da suçun nitelikli bir unsuru olarak görülmüş bir mesele vardır ancak
bu suçun temel şekline nazaran suçun haksızlık içeriğini arttırmayan haksızlık
içeriğini azaltan düzenlemeler şeklinde tezahür eder.

Fiilin modalitesinin haksızlık içeriğini arttırdığı kabul edilen suçlar bakımından


birden fazla seçimlik hareketli suç gerçekleşmiş ve bu hareketlerden biri nitelikli
hale diğeri temel şekle ilişkin ise değerlendirme nitelikli şekille bağlantılı davranış
modalitesinden yapılır ve ceza buna göre belirlenir. Ancak burada nitelikli şeklin
yanında aynı zamanda fail suçun temel şekli bakımından geçerli bir davranış da
gerçekleştirmiş olduğundan o zaman cezanın belirlenmesi aşamasında temel şekle
ilişkin de dikkate alınır ve alt sınırdan uzaklaşılarak ceza belirlenir. Mutlaka sistem
failin gerçekleştirdiği haksızlığı tüketmelidir ve bu durum, bu açıdan önemlidir.

İki durum birbirinden ayrıdır. Birinde fail seçimlik hareketli suçlardan, alternatif
davranışlardan sadece birini gerçekleştirmiştir ve cezalandırılacaktır. Diğerinde
ise fail seçimlik hareketli suçlardan birden fazlasını aynı konu üzerinde
gerçekleştirmiştir bu halde de fail bir kere cezalandırılacaktır. Ama ilk ihtimalde
tek bir seçimlik hareketi gerçekleştiren faile göre de daha fazla cezalandırılması
gerekmektedir. Daha fazla cezalandırma ise suç nitelikli şekilde
gerçekleştirilmişse cezalandırma aşamasında birden fazla seçimlik hareket
gerçekleştiren faili tek bir seçimlik davranışı gerçekleştiren failden daha fazla
6

cezalandıracak şekilde alt sınırdan uzaklaşmak suretiyle cezalandırmak gerekir.


Sayfa

Böylece ceza adaleti de sağlanmış olunabilir.

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 7. HAFTA / 2022

Suçun nitelikli unsurları ile ilgili sorun teşkil eden kısım da bazı nitelikli unsurların
aslında fiille, mağdurla, faille alakalı olmamasıdır. Davranışın gerçekleştirildiği
sırada failin tasavvuru ile ilgilidir. Mesela Türk Ceza Kanunu’nun 82. maddesinde
belli bir amaçla, belli bir saikle hareket edilmesi halinde o suçun bir nitelikli
unsurunun oluştuğu düzenlenmektedir. Birçok suç tipi bakımından bu tarz
düzenlemeler vardır. Mesela bir suçun delillerini gizlemek amacıyla başkasını
öldüren kişi daha ağır cezalandırılmaktadır. Suçun temel şekline göre müebbet
hapis cezası ile cezalandırılması gerekirken nitelikli unsur gerçekleştiği için
ağırlaştırılmış müebbet cezası verilmektedir veya kan gütme saikiyle, töre saikiyle
bir başkası öldürüldüğünde fail suçun temel şekline göre daha fazla
cezalandırılmaktadır. Mesela töre saikiyle adam öldürmede genelde bir kadın
vardır ve bu kadın zaten bir başka suçun mağduruyken bir aile meclisi kararıyla o
haksızlığın mağduru olmasına rağmen namus temizlemek başlığı altında
öldürülmektedir. Bir kişi böyle bir durumda birini öldürdüğünde bu bir nitelikli
unsur olarak nitelendirilmektedir.

Burada aslında suçun maddi unsurlarından birtakım manevi modeller


oluşturulmuştur. Yani amaç, saik başlı başına ele alındığında bir suçun maddi
unsurları çerçevesinde ele alınan hususlar değildir. Eğer fiilin gerçekleştirilmesi
düzeyinde bir kolaylaştırıcı fonksiyonu varsa o zaman nitelikli unsur maddi unsur
ile ilişkilendirilebilir. Mesela kasten öldürme suçunda suçun tasarlayarak
gerçekleştirilmesi unsuru vardır. Bakıldığı zaman aslında tasarlamak da failin o suçu
işleme konusundaki sebatının yoğunluğunu göstermektedir yani düşünce ile ilgili bir
meseledir. Ama şu bir gerçektir ki; mağdurun savunmasız bırakılması durumunda
fiilin işlenmesinin kolaylaştırılması durumunda da bir etkiye sahiptir. Aynı zamanda
burada fiilin işlenmesinin kolaylaşması bakımından objektif bir kolaylık vardır.
Dolayısıyla tasarlama açıklanırken böyle bir zorlukla karşılaşılmamaktadır. Suçun
muhtevası bakımından da failin o suçu işleme konusundaki kararlılığının yoğunluğunu
gösteren bir nitelikli unsurdur ama bu kararın fiilin işlenişi üzerinde bir etkisi
vardır.

Salt bir amaç, salt bir saik fiil üzerinde bir kolaylaştırıcı etkiye sahip değilse
nasıl bir nitelikli unsur olabilmektedir?

Bunun birçok sistemsel sorunları vardır. Mesela ileride nitelikli unsurlarda hata
görülecektir. Bu noktada amaç bakımından, saik bakımından hata olması mümkün
müdür? Bir kişi amaç bakımından hata yapabilir mi? Aracın ilişkin olduğu dışsallığa
bağlı hatalar olabilmektedir. Amaç ve saik bir suçun temel şekline göre daha fazla
cezalandırılmasını gerektiren bir unsur olarak birçok suç bakımından
7
Sayfa

düzenlenmiştir. Amaç ve saik, kast ve taksirin yanında bazı suçlarda bazen o suçun

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 7. HAFTA / 2022

bir diğer subjektif unsurudur ve suçun temel şeklinin gerçekleşmesi için failin
sadece kasten hareket etmesi gerekmemektedir. O suçlar bağlamında aynı
zamanda failin belli bir amaçla hareket etmesi gerekmektedir. Suçun temel şeklinin
gerçekleşebilmesi için kastın yanında amaç ya da saikin bulunması gerekmektedir.

Suçun temel şeklinin bir unsuru olarak karşımıza amaç ve saik çıkabilmektedir.
Burada bahsedilen amaç ve saik, kastın yanında diğer subjektif unsur olan amaç ve
saik değildir. Burada bahsedilen amaç ve saik suçun temel şekline kıyasla o suçun
haksızlık muhtevasını arttıran, kanunun sistematiğine göre birer nitelikli unsur olan
ama nitelikli unsurun maddi unsur çerçevesinde ele alınması şeklindeki kabulleriyle
çok da uyuşmayan birer meseledir. Bütün nitelikli unsurların mutlaka maddi unsurla
alakası olmasına gerek yoktur meselesi de burada ortaya çıkabilmektedir. Suçun
manevi unsuru bakımından da bir nitelikli hal öngörülmüş olabilmektedir
denmektedir. Amaç ve saik suçun maddi unsurları bakımından değil suçun manevi
unsurlarıyla bağlantılı birer nitelikli unsur olarak karşımıza çıkmaktadır denilebilir.

Kan gütme saikiyle bir kimsenin öldürülmesi halinde kasten öldürme suçunun bir
nitelikli unsuru meydana gelmektedir. Saik bir davranış gerçekleştirilmeden önce
kişiyi o davranışı gerçekleştirmeye iten güçtür. Saik kişiyi davranışı
gerçekleştirmeye yönlendirirken amaç ise davranışın gerçekleştirilmesiyle
ulaşılması hedeflenen bir meseledir. Amaç geleceğe dönüktür. Yani davranış
gerçekleştirilirken belli bir amaca hizmet edilmek istenmektedir. Mesela bir kişi
bir başkasını öldürmek isterken aleyhine tanıklık edilmesini engelleme amacıyla
bunu yapabilir. Saik ise geçmişte çoktan olmuştur ve faili o davranışı
gerçekleştirmeye itmiştir.

Kronolojik olarak bakıldığında sıralama saik, fiil ve amaç şeklindedir. Örneğin kan
gütme şairinde kişinin geçmişte babası vurulmuştur. Kişi bu sebeple karşısındakinin
amcasını vurmak istemektedir. Saikle amaç bazı suçlar bağlamında

suçun nitelikli haksızlığını gerekçelendirmek bakımından birer unsur olarak


karşımıza çıkabilmektedir ama suçun temel şeklinin belli bir amaç ve saik
çerçevesinde gerçekleştirilmesinin söz konusu olduğu düzenlemeler de vardır. Bu
şekilde suçun maddi unsurları başlığı kapatılmaktadır.

Suçun Manevi Unsurları

Suç teşkil eden haksızlığın bünyesinde suçun maddi unsurlarını, manevi unsurlarını
ve hukuka aykırılık vasfını barındırması gerekmektedir. Bir suç bağlamında eğer o
suçun maddi unsurlarından biri veya birkaçı yoksa o suç oluşmamaktadır. Ya da
suçun maddi unsurları objektif olarak mevcuttur fakat o suç bağlamında failin
8
Sayfa

kasten hareket etmediği sonucuna ulaşılabiliyorsa o suç yine oluşmaz. Hem objektif

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 7. HAFTA / 2022

olarak o suçun maddi unsurları somut olayda gerçekleşmekte olabilir hem de fail
bu unsurların somut olayda gerçekleşmekte olduğuna dair bilince sahiptir yani
kasten hareket etmekte olabilir ama buna rağmen maddi ve manevi unsurları
bünyesinde barındıran bir davranış bazı istisnai hallerde bir hukuka uygunluk
sebebinin mevcudiyeti dolayısı ile suç teşkil etmeyebilir. Bu unsurların her biri
bağlamında eksikliğe bağlanan sonuç suçun oluşmamasıdır. Hukuka aykırılık unsuru
dışında diğer iki unsurun eksikliği halinde suç teşkil eden haksızlık oluşmaz ama
başka bir haksızlık oluşabilir. Hatta bazen bir suçun unsurları oluşmazken başka
bir suçun unsurları oluşabilir.

Suç teşkil eden haksızlığın oluşabilmesi için bu maddi unsurların somut olayda
gerçekleşmesi bağlamında faille bu maddi unsurlara ilişkin psikolojik bir bağ,
manevi bir irtibat kurulması gerekir. Bu çerçevede suçun manevi unsurlarından
bahsedilir. Aslında ceza hukukunda suçun manevi unsuru denildiği zaman akla gelen
ilk müessese kasttır. Kast suçların bir temel manevi unsuru olarak karşımıza çıkar.
Ceza hukuku bağlamında kast dışında kast ile hareket edip etmemesine rağmen fail
yine de bir ceza hukuku haksızlığı gerçekleştirebilir. Bunlar da taksir çerçevesinde
ele alınan haksızlıklardır. Taksir, ceza hukuku bakımından kişilerin o suçtan sorumlu
tutulabilmelerine açısından kast konseptine göre ikincil mahiyettedir. Yani sistemin
esasını oluşturan suçlar kasten işlenen suçlardır ama bir ceza hukuku sisteminde
sadece kasten işlenen suçların cezalandırılması ile yetinilmez aynı zamanda failin
kastı bulunmasa bile taksirli gerçekleştirmiş olduğu davranış yani dikkat ve özen
yükümlülüğüne aykırı davranışı dolayısıyla işlenen suç da cezalandırılır. Kast ve
taksir suçun birer manevi unsuru olarak suç teşkil eden haksızlığın bir unsurudur.
Eski ceza hukuku sistemlerinde kastı ve taksiri haksızlıkla ilişkilendirmeyen bir
suçun maddi unsurlarının gerçekleşmesi halinde o suçun haksızlığının oluştuğunu
kabul eden failin kastının yahut taksirinin oluşup oluşmamasını kusur kapsamında
ele alan anlayış ceza hukukunda çok uzun süre dominant olmuştur. Bu anlayışa göre
bir suçun maddi unsurlarının gerçekleştiğini tespit ettiğimizde o suçun haksızlığı
oluşmaktadır. Kast veya taksir haksızlıkla ilgili değil o anlayış kapsamında kusur
çerçevesinde ele alınır ama bu anlayışta kusur da suçun bir unsurudur.

Bugün benimsenen anlayışla bu anlayış arasındaki temel farklılık nedir?

Bugün benimsenen anlayışa göre bir ceza hukuku anlayışı yani suçun oluştuğunun
söyleyebilmesi için manevi unsurun yani kastın ya da taksirin bulunması şartı kural
olarak vardır. Kast yoksa taksir de yoktur ortada suç teşkil eden bir haksızlık da
yoktur denmektedir. Diğer anlayışa göre ise suçun maddi unsurları oluşmuşsa suç
teşkil eden anlayış gerçekleşmiştir denmektedir. Meseleyi kusurlulukla bağlantılı
9
Sayfa

olarak ele almaktadır. Büyük temel farktır.

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 7. HAFTA / 2022

İkinci fark ise kasta manevi unsur niteliği özgülendikten sonra yani kusurluluğun
bir görünüm şekli değil bir manevi unsur olarak niteledikten sonra kast ile kusur
arasındaki ilişkiyi ortaya koymamız gerekir. Bugün ceza hukukunda elbette kusur
çok önemli bir yere sahiptir ama kusura verilen anlam suçun unsurları dışındadır.
Kusur elbette suç teşkil eden bir haksızlıkla doğrudan bağlantılıdır ama kusur
suçun işlendiğini tespit ettikten sonra, bu suçu işleyen failin bu suçu işlerken
iradesini oluşturma koşullarının toplumsal açıdan kınanabilir olup olmadığı
tartışmasıdır. Haliyle kast iradenin içeriği sorunudur. Yani fail kasten hareket
ediyor mu etmiyor mu sorusuna cevap verilir. Suçun manevi unsuru olarak kastı
incelerken şuna bakılır; fail somut olayda maddi unsurların gerçekleştiğinin
bilincinde midir? İradesinin içeriği nedir?olası kast bakımından neyi öngörmüştür?

Kusur ise elbette manevi unsurlardan birini bünyesinde barındıran haksızlığı esas
alır. Soyut bir kusur yargısında bulunulmamaktadır yani ceza hukuku bakımından
işlenmiş olan somut bir suç bağlamında failin kusurluluğu tartışılmaktadır. Yoksa
kişi nasıl bir insandır diye bakılarak kişinin kusurluluğu bağlamında bir tartışma
ceza hukuku bağlamında yapılmamaktadır. Ceza hukuku bağlamında yapılan
kusurluluk değerlendirmesinin temelinde bir suçun unsurlarını bünyesinde
barındıran somut bir fiil vardır. Kişinin kusurlu olup olmadığı bu şekilde ifade edilir.
Kusurluluk değerlendirmesinin içeriğini oluşturan bir haksızlık bulunması
gerektiğine göre bu haksızlığın temel gerçekleştirilme biçimi kasttır ama kast ve
kusur özdeş değildir. Kast kusurun bir görünüm biçimi değildir. Kusur iradenin
oluşum koşulları ile ilgilidir.

Suçun manevi unsurlarının gerçekleşip gerçekleşmediğine bakarken kişinin ne


bildiğine, neyin bilincinde olduğuna bakılır. Bu değerlendirme, bu tespit psikolojik,
bilişsel bir tespittir. Neyi biliyor neyi bilmiyor sorusu üzerinden kastı aramaktadır.
Bu psikolojik bağı tespit ettikten sonra, suçun manevi unsurunu tespit ettikten
sonra bir nokta daha vardır. Bu suçun unsurları dışında suç işlemiş olan failin
iradesini oluşturma koşulları bağlamında kınanabilir olup olmadığı tartışması başka
bir tartışmadır.

Bunları bilerek hareket etse de acaba bu harekette bulunurken birtakım


etkilerin altında mı yani iradesini oluştururken hangi etkilerle karşı karşıya?

Fiille ilgili açıklamalarda bulunulurken cebir, tehdit etkisi altında bulunurken fiili
gerçekleştiren kişi kasten hareket kastidir ve fail suçun maddi unsurlarının
bilgisine sahiptir. Yani burada bir kast sorunu yoktur. İradenin içeriği bağlamında
bilinçlilik seviyesi tamdır. Suçun tüm unsurlarını kapsamaktadır ancak burada sorun
10

kusur sorunudur. Bu iradenin oluşum koşulları bakımından hakikaten gerçekleşmiş


Sayfa

olan suç teşkil eden haksızlık dolayısıyla kişinin kınanıp kınanamayacağı sorunudur.

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 7. HAFTA / 2022

Bu tartışma suç teşkil eden haksızlığın yapısı tartışması değildir. Bu başka bir
tartışmadır. Haliyle şu an benimsenen modern kast konsepti içerisinde kastla kusur
arasındaki ilişki şu şekilde belirlenir; kast kusurun bir görünüm şekli değildir ama
kast kusur değerlendirmesinin temelini oluşturan haksızlığın bir gerçekleştiriliş
şekli, bir manevi unsurudur.

Pozitivizm etkisi altında şekillenen suç teorisinde haksızlık dış dünyada


gözlemlenebilir objektif unsurlardan ibarettir. Onun dışındaki bütün subjektif
momentler veya değerlendirilebilir momentlerin hepsi kusurla ilişkilidir. Kişi
davranışı gerçekleştirirken suçun maddi unsurlarına ilişkin bilgiye sahip
bulunmuyorsa suçun unsuru oluşmadığı için suç teşkil eden haksızlık
gerçekleşmemiş bulunmaktadır. Bu anlayış kusuru suçun bir unsuru ama bir
subjektif unsuru, kast ve taksiri de kusurun bir görünüm şekli olarak gördüğü için
bu anlayışta klasik anlayışta isnad yeteneği olmayan kişilerin kasten hareket
edemeyecekleri kabulü vardı. Sonradan bu da değişmiş olsa da ilk temelde yer alan
kabul kastın gerçekleştirilebilmesi, kasten hareket edilebilmesi bağlamında kastı
da kusurun bir görünüm şekli olarak gördüğü için çocukların, akıl hastalarının,
sarhoşların, uyuşturucu madde etkisi altında bulunan kişilerin yani isnad yeteneği
ile ilgili tartışmada bulunabileceğimiz kişilerin kasten hareket edemeyecekleri
kabulü vardır. Kusur bağlamında ele alındığında da kusur da suçun bir unsuru
olduğundan bir akıl hastasının bir başkasını öldürmesi halinde bunun suç teşkil
etmediği sonucuna ulaşılmaktaydı. İsnad yeteneği dediğimiz zaman kişilerin
davranışlarını yönlendirmesi bakımından ya da davranışlarının hukuki önemini
anlamlandırabilme bakımından bir yetişkinlere ya da bir akıl problemi olmayanlara
göre daha farklı konumda olan kişiler tartışılabilmektedir.

Mesela çocuklar… Bilindiği üzere çocukların davranışlarının sosyal anlamlarının


farkında olmaları ve bu davranışlarının sosyal sonuçlarını bilmeleri bakımından
yetişkinlerden farklı pozisyonda olduğu kabul edilmektedir. Akıl hastaları da aynı
şekildedir. Ama bu anlayışta isnad yeteneği kusurluluğun bir ön şartı şeklinde
tezahür etmekteydi ve böyle olduğu için de isnad yeteneği bulunmadığı düşünülen
kişilerin kusurlu hareket edemeyecekleri ve suç işleyemeyecekleri anlayışına
ulaşılmaktaydı. Bugün modern ceza hukuku kabulü bu değildir. Çocuklar da, akıl
hastaları da, alkol yahut uyuşturucu etki altında bulunan insanlar da kasten hareket
edebilmekte ve bu itibarda suç işleyebilmektedir. Çocuğun kategorik olarak kasten
hareket edemeyeceği, suçun manevi unsurlarını gerçekleştiremeyeceğini kabulü
bugünkü modern ceza hukuku sisteminde kabul edilmemektedir. İsnad yeteneği
kastın bir ön şartı değildir. Herkes kasten hareket edebilir. Artık gerçeklikle
11

halüsinasyonları ayırt edemeyecek seviyeye gelmiş akıl hastaları bağlamında somut


Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 7. HAFTA / 2022

olay bağlamında kasten hareket edemeyeceği söylenebilecek olsa da tüm akıl


hastalarının kasten hareket edemediğini söylemek mümkün değildir. Gerçeklik
algısını kaybetmiş akıl hastalarının işlediği suçlar bakımından kasten hareket
etmeleri mümkün değildir çünkü bir insan öldürdüğünün bilincinde değildir
denilebilir. Ama tamamen kasten hareket edemez denilememektedir. Kural olarak
bu kişiler kasten hareket edebilir ama işlediği iddia edilen tüm suçlar bağlamında
somut bir şekilde kastı var mı yok mu tartışması yapılması gerekmektedir.

Kast suçun bir manevi unsurudur, haksızlığın bir manevi unsurudur. Suçun maddi
unsurlarının somut olayda gerçekleştiğine ya da gerçekleşmekte olduğuna dair
bilinci ifade eder. Kastın kendi bünyesinde bir normatif değerlendirme bağlama
noktası yoktur yani bilmesi mümkün müdür değil midir tartışması yoktur somut olay
çerçevesinde psikolojik olarak bu kişi neyi biliyordu tartışması vardır, neyi bilmesi
gerekirdi tartışması değil. Neyi biliyorsun sorusu üzerinden cevaplanan bir
husustur. Kast; suç teşkil eden davranışı gerçekleştiren fail ile suçun maddi
unsurları arasındaki psikolojik bağdır. Kusur şekli değildir.

Kastın Türk Ceza Kanunu’ndaki muhtevasını ele almak gerekirse kast aslında ceza
kanununda tanımlanmıştır. Bu iddialı bir yaklaşımdır çünkü kast gibi ceza hukukunun
en lokomotif müesseselerinden birinin kanunda tanımlanması kanun koyucunun elini
kolunu bağlamasıdır. Birçok kanunda kastın tanımlanmadığı görülmektedir ancak
Türk Ceza Kanunu, kastı tanımlayan kanunlardan biridir. Kastı tanımlamayan
kanunların da kastın içeriğini ortaya koymak bağlamında birtakım hükümleri vardır.

3 tane kanuni düzenleme bu bağlamda bir arada ele alındığında kastın içeriği ortaya
konulabilmektedir. Kanun koyucu kastı tanımlamış olsa da başka maddelere gitmeye
de ihtiyaç duyulabilmektedir. 3 madde aynı anda göz önünde bulundurularak kast
nedir sorusu cevaplanabilir;

1. Türk Ceza Kanunu Madde 21


“Suçun oluşması kastın varlığına bağlıdır. Kast, suçun kanuni tanımındaki
unsurların bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesidir.
Kişinin, suçun kanuni tanımındaki unsurların gerçekleşebileceğini
öngörmesine rağmen, fiili işlemesi halinde olası kast vardır. Bu halde,
ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda müebbet hapis
cezasına, müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda yirmi yıldan
yirmibeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur; diğer suçlarda ise temel
ceza üçte birden yarısına kadar indirilir.”
21. Maddenin ilk fıkrasında doğrudan kast ikinci fıkrasında olası kast
12

tanımlanmıştır.
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 7. HAFTA / 2022

2. Türk Ceza Kanunu Madde 30/1


“Fiilin icrası sırasında suçun kanuni tanımındaki maddi unsurları bilmeyen
bir kimse, kasten hareket etmiş olmaz. Bu hata dolayısıyla taksirli
sorumluluk hali saklıdır.”
Hata başlıklı 30. Maddenin 1. Fıkrası suçun temel şekline dair suçun maddi
unsurlarında hataya dair düzenlemedir.

3. Türk Ceza Kanunu Madde 40/1-3


“Suça iştirak için kasten ve hukuka aykırı işlenmiş bir fiilin varlığı
yeterlidir. Suçun işlenişine iştirak eden her kişi, diğerinin
cezalandırılmasını önleyen kişisel nedenler göz önünde bulundurulmaksızın
kendi kusurlu fiiline göre cezalandırılır.

Suça iştirakten dolayı sorumlu tutulabilmek için ilgili suçun en azından
teşebbüs aşamasına varmış olması gerekir.”

Bu üç madde beraber ele alındığında ortaya çıkan bir manzara vardır. Kast; 21.
maddenin 1. fıkrasına göre suçun kanuni tanımındaki unsurların bilerek ve isteyerek
gerçekleştirilmesidir. Bu tanımda bazı terminolojik belirlemelerde bulunulması
gerekmektedir.

Suçun kanuni tanımındaki unsur nasıl olabilir?

Bir insanı kasten öldüren kişi cezalandırılır. Bu suçun kanuni tanımıdır. Bir suçun
kanuni tanımındaki kavramlarla ifade edilen, dış dünyada bunlara tekabül eden
unsurların bilinmesi kasttır.

Birinci soru şudur; istemek kastın bir unsuru mudur?

Psikolojik, objektif bir bağlantıdır. Ama istemek işin içine girerse bir kişi kolunun
kırılması ile tehdit edildiğinden dolayı başkasının kolunu kırarsa bu kişi başka bir
kişinin kolunu kırmayı gerçekten istemekte midir sorusu gündeme gelmektedir. Kişi
bunu istememektedir, biri kişinin iradesini etkilemektedir. İradenin oluşum
koşulları bağlamında baş edilmesi mümkün olmayan bir mesele vardır. İstemek
aslında kastın bir unsuru değildir. Kanun koyucu istemeyi oraya yazarken kanuni
birtakım tartışmalar vardır. Ama istemek kastın bir unsuru olarak görülmemelidir.
Kast suçun maddi unsurlarının somut olayda gerçekleştiğinin bilincinde olma
durumudur.

Türk Ceza Kanunu’nun 30. maddesinin 1. fıkrası okunulduğu zaman 21. maddenin 1.
13

fıkrasındaki tanımın daha da anlaşılabilir hale geldiği görülmektedir. Suçun maddi


Sayfa

unsurlarının gerçekleştiği hususunda hataya düşen kişi kasten hareket etmiş

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 7. HAFTA / 2022

sayılmaz demektedir. Bunun mefhumu muhalifinden kast kapsamında kişinin somut


olayda suçun maddi unsurlarının gerçekleşmekte olduğunu bilmesi gerektiği
anlaşılmaktadır. Bu yine bir avantajı beraberinde getirmektedir. Aslında 21.
maddenin 1. fıkrasında kastın muhtevasının tam anlamıyla suçun maddi unsurlarıyla
bağlantılı olduğu söylenemeyebilir çünkü maddede kanuni tanımdaki unsurlar
denmektedir ama bazen görülecektir ki bazı suçların kanuni tanımında maddi
unsurlar dışında da bazı meseleler vardır. Objektif cezalandırılabilme şartları,
cezalandırılabilirliğin başka şartları da mevcut olabilmektedir. Bunların aslında
kastın kapsamında olmadığı bilinmektedir. Kast sadece suçun maddi unsurlarının
bilinmesidir. 21. maddenin 1. fıkrasındaki tanıma bakıldığında maddi unsurların tam
anlamıyla özelleştirmesi yapılamayabilmektedir. Bunu yapabilmek için 30. maddenin
1. fıkrasındaki hata düzenlemesine gidilir. Bu nedenle kastın muhtevasını suçun
maddi unsurları belirler.

İştirak ile ilgili düzenlemeler de dikkate alındığında suç teşkil eden bir fiilin
mevcudiyeti bağlamında kasten ve hukuka aykırı olması yeterli midir?

40. maddenin 1. fıkrasına bakıldığında suça iştirak bağlamında doğrudan haksızlığı


gerçekleştiren kişiler değil yani fail değil yardım edenler, azmettiren ve hatta
belki de suç işlendiği sırada orada olmayan, fiilin işlenmesiyle doğrudan bir
bağlantısı olmayan kişilerin cezalandırılabilmesi için failin gerçekleştirdiği suç
teşkil eden davranışın kasten ve hukuka aykırı olması gerekmektedir. Failin kusurlu
olmasına gerek yoktur. Türk Ceza Kanunu’nun 40. maddesinden hareket edildiğinde
kasten gerçekleştirilen bir fiilin varlığı hukuka aykırı olması şartıyla suça iştirak
bağlamında ve şeriklerin sorumlu tutulabilmesi bağlamında bir bağlantı noktasıdır.

Ön plandaki failin kusurlu olması şeriklerin (iştirak eden) cezalandırılabilmesi


bakımından önemli midir? Hayır. Çünkü bu durum haksızlıkla ilişkili değil kusurla
ilgili bir durumdur.

Kast suçun maddi unsurlarının somut olayda gerçekleştiğinin fail tarafından


bilinmesidir. Kast kapsamında gerçekleştirilen davranışın haksızlık teşkil
ettiğinin bilinmesi yani haksızlık bilinci kastın bir bileşeni midir?

Hayır. Eskiden pozitivizm etkisi altında şekillenen ceza hukuku anlayışında kastın
iki bileşeni bulunmaktaydı;

1. Suçun maddi unsurlarının bilinmesi


2. Haksızlık bilinci
14

Haksızlık bilincine kötülük iradesi de denilmekteydi. Kasten hareket eden bir kişi
aynı zamanda davranışının haksızlık teşkil ettiğini de bilmelidir şeklinde ortaya
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 7. HAFTA / 2022

konulmuş bir konseptti. Bugün itibariyle suçun bir manevi unsuru olarak kastın
haksızlık bilincini de içermesi gerektiğine dair bir kabul reddedilmektedir.
Haksızlık bilinci kastın bir bileşeni olmamakla beraber haksızlık bilinci kasten
hareket etmiş olan failin kusurlu olup olmadığının değerlendirilmesinde dikkate
alınan bir bileşendir. Kasten hareket etmiş olsa da haksızlık bilincinin olup olmadığı
bu noktada önemlidir. Haksızlık yanılgısı varsa yani davranışının haksızlık teşkil
ettiğini bilmiyorsa bunu bilmeli miydi sorularını sormak tartışmayı psikolojik
olmaktan çıkarmakta ve normatifleştirmektedir. Haksızlık bilinci tartışılırken;
haksızlık bilinç yoksa acaba haksızlık bilincinin mevcudiyeti bağlamında araştırma
yapması gerekir miydi?, davranışın haksızlık teşkil edebileceği noktasında kendisi
bunun haksızlık teşkil etmesi gerektiğini bilmese bile bilmesi gerekir miydi?
soruları sorulur. Çünkü mesele kusurla ilgilidir. Kusur da psikolojik bir şey değil
normatif değerlendirmeye açık bir meseledir. Haksızlık bilinci kastın bir bileşeni
değildir. Kast bağlamında kişinin somut olayda işlediği suçun maddi unsurlarınına
sahip olup olmadığına bakılır. Fiil bakımından, konu bakımından, mağdur bakımından
bilgiden bahsedilebilirse gelecekte meydana gelmesi beklenen bir unsur olan netice
bağlamında bir kesinliğe yakın öngörüde bulunulabilir.

Failin hangi amaçla hareket ettiği önemlidir. Çünkü kişinin iyi bir şey yapmaya

çalışıyor olma ihtimali de vardır. Bu soru kastın sorusu değil kusurun sorusudur.

Kastın konusu suçun maddi unsurlarıdır. Her bir suç tipi bakımından fail kast
kapsamında neyi bilmelidir ya da hangi unsurların somut olayda mevcut bulunduğunu
öngörmektedir soruları sorulmalıdır. Bu sorular cevaplanırken aslında bu suçun
unsurları nelerdir sorusu cevaplanmış olmaktadır. Bu suçun maddi unsurları
şunlardır şeklinde bir belirtme yapılabilirse kast kapsamında failin kastının
varlığının ortaya konulabilmesi için somut olay çerçevesinde o suçun maddi
unsurlarının gerçekleştiğinin ya da gerçekleşmekte olduğunun ya da
gerçekleşeceğinin bilinmesi gerekir.

Kronolojik olarak bazı bilgiler davranış gerçekleştiği anda faile mündemiçtir.


Mesela kişinin en başta faillik sıfatını özgüleyen faillik sıfatını barındıran
nitelikleri bilmesi gerekmektedir. Genel suçlar bakımından, herkesin işleyebileceği
suçlar bakımından failinin niteliklerin bilinmesi insanın kendisinin bilincinde
olmasıyla eşdeğerdir. Ama özgü suçlar bağlamında özgü suç hangi husustan
kaynaklanıyorsa onu bilmesi gerekir. Fiil gerçekleştiği anda fiilin modalitesinin,
fiilin haksızlığı gerekçelendiren unsur niteliğinin bilincinde olunması gerekir.
15

Bunun dışında mağdur davranış gerçekleştiği sırada mağdurluk sıfatına herhangi


bir özellik özgülenmişse bunu bilebilir. Ama netice nasıl bilinebilir?
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 7. HAFTA / 2022

Örneğin bir kişiye ateş edildiğinde vurulan kişinin öleceğini bilir ama buna tam
anlamıyla bilmek demek mümkün değildir çünkü bilmek mevcut bilgiler çerçevesinde
söz konusu olabilir. Kişinin kafasına ateş edilir ama kişi ölür ya da ölmez bu belli
değildir. Bu durumda neticenin gerçekleşeceğinin bilincinde olmaktan bahsedilir.
Tam anlamında bilmekten değil bilinçli olmaktan bahsedilir.

Kişi tüm maddi unsurların bilgisine sahip olmalıdır ki kasten hareket etmiş olsun.
Türk Ceza Kanunu’nda çok farklı nitelikte suçlar vardır. Sadece ceza kanununda
değil mevzuatın genelinde çok farklı suçlar vardır. Dolandırıcılık suçuna
baktığımızda hileli bir davranış ile bir kimseyi aldatıp onun veya başkasını zarara
uğratarak kendisine ya da bir başkasına yarar sağlayan kişi cezalandırılır
denilmektedir. Bu suç tanımının bünyesinde hangi maddi unsurlara atıfta bulunduğu
ya da hangi unsurları gerektirdiği sorusu cevaplandırılmalıdır. Bu bağlamda hileli
bir davranışla bir kimsenin aldatılarak gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Demek ki
dolandırıcılık suçunda fail bu fiilin aldatıcı mahiyette olduğunun bilincinde olmalıdır.
Kendisinin veya başkasının bir yarar sağlaması söz konusu olmalı ve buradan bir
sonuç çıkarmalıdır. Bu hileli davranışın da yarar sağlamaya yönelik olduğunun
bilincinde olması gerekmektedir.

Türk Ceza Kanunu Madde 188-3

“Uyuşturucu veya uyarıcı maddeleri ruhsatsız veya ruhsata aykırı olarak


ülke içinde satan, satışa arz eden, başkalarına veren, sevk eden,
nakleden, depolayan, satın alan, kabul eden, bulunduran kişi, on yıldan
az olmamak üzere hapis ve bin günden yirmibin güne kadar adlî para
cezası ile cezalandırılır.Ancak, uyuşturucu veya uyarıcı madde verilen
veya satılan kişinin çocuk olması hâlinde, veren veya satan kişiye
verilecek hapis cezası on beş yıldan az olamaz.“

Fail bir uyuşturucu ya da uyarıcı madde yani suçun konusunun mevcut bulunduğunu
bilmelidir. Bu suçlar bakımından faillik sıfatına özel bir nitelik yüklenmediği için
failin bunları bilebilmesi bakımından bir sorun yoktur. Uyuşturucu madde imal ve
ticareti suçunda, suçun konusunun uyuşturucu veya uyarıcı madde niteliğinde
olduğunu bilmesi gerekmektedir. Bunun dışında maddede sayılmış olan seçimlik
hareketlerden her birinin fiil gerçekleştirildiği sırada sosyal anlam bilgisine sahip
olacaktır. Satıyor olduğunun, alıyor olduğunun, depoluyor olduğunun veya satışa
arzettiğinin, aracılık ettiğinin bilincinde olması gerekir. Her suçta faili, fiil ve
mağdur unsurları bulunmaktadır. Dolayısıyla her suçta bu unsurların niteliklerinin
sosyal anlam bilgilerinin failde bulunması gerekmektedir. Neticeli suçlar
16

bakımından ise o neticenin davranıştan kaynaklandığına dair bilinçliliğe sahip


Sayfa

olunması beklenir.

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 7. HAFTA / 2022

Hangi hususlar kast kapsamında değildir? Kast kapsamında failin neleri bilmesi
gerekmez?

Türk Ceza Kanunu’nun 21. maddesinin 1. fıkrasında kast tanımlanmıştır ve burada


doğrudan kast bakımından suçun kanuni tanımındaki unsurların bilinmesi
denilmiştir. Ama bu tanım biraz yanıltıcıdır çünkü bir suçun kanuni tanımında suçun
maddi unsurları dışında birtakım hususlar da mevcut olabilmektedir. Suç tanımının
içerisinde suçun maddi unsurlarının dışarısında yer alan birtakım belirlemeler
vardır. Haliyle suçun kanuni tanımında kendisine işaret edilen her türlü gerçeklik,
varlık bağlamında bir belirleme yapılamaz. Kastın kapsamına yönelik daha sağlıklı
daha net bir belirleme ise Türk Ceza Kanunu’nun 30. maddesinin 1. fıkrası
kapsamında yapılabilmektedir. Hata ve hatanın maddi unsurlarla ilgili
gerçekleşmesi ile ilgili bir maddedir ve maddede bir suçun maddi unsurlarının
gerçekleştiği hususunda hataya düşen kişi kasten hareket etmiş olmaz demektedir.
Bu maddeden hareketle kastın kapsamı daha doğru bir biçimde
belirlenebilmektedir. Demek ki suçun kanuni tanımı ile bağlantılı yer verilen tüm
içerikler değil suçun maddi unsurlarını kastın kapsamında failin bilmesinden

bahsedilmektedir. Mesela Alman Ceza Kanunu’nda kast tanımlanmamıştır ama tıpkı


Türk Ceza Kanunu’nun 30. maddesinin 1. fıkrasında olduğu gibi bir madde ile bir
suçun maddi unsurlarının bilinmemesi halinde fail kasten hareket etmiş sayılmaz
demektedir. Suçun maddi unsurları bu noktada doğru belirlenmelidir ki buradan
hareketle failin de kast kapsamında neyi bilmesi neyi bilmemesi gerektiği doğru
tespit edilebilsin.

Kanuni tanımda maddi unsurlara işaret eden ifadeler dışında başka ne tür
ifadeler kullanılabilir? Kanunlar kast kapsamında değildir. Bunların suçun manevi
unsuru olarak kast kapsamında fail tarafından bilinmesine gerek yoktur şeklinde
belirlemede bulunabileceğimiz diğer hususlar nelerdir?

Bunların başında suçun tamamlanması ile alakası olmasa da suç dolayısıyla failin
cezalandırılabilmesi için bazen kanun koyucu o suçla ilgili objektif
cezalandırılabilme şartı öngörmüş olabilmektedir. Bir suç bakımından şayet
objektif cezalandırılabilme şartı öngörülmüşse bu kast kapsamında fail tarafından
bilinmesi gereken bir husus değildir. Objektif cezalandırılabilme şartı
gerçekleşirse fail cezalandırılır, gerçekleşmezse failin bilip bilmemesi önem arz
etmeksizin cezalandırılamaz. Objektif cezalandırılabilme şartı içeren suçlar çok
çeşitli niteliklerle düzenlenmiştir. Mesela hileli iflas suçunda tacirin iflasına karar
verilmesi olgusu bir cezalandırılabilme şartıdır. Hileli iflas suçu bakımından failin
17

cezalandırılabilmesi bir objektif cezalandırılabilme şartının gerçekleşmesine


Sayfa

bağlanmıştır. O şart iflasına karar verilmesidir. Ama bu şart bir maddi unsur

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 7. HAFTA / 2022

değildir. Haliyle kişinin bu suçtan dolayı cezalandırılabilmesi için iflasına karar


verilip verilmeyeceğine dair aktüel bir bilgisi aranmaz.

Bunun dışında mesela hakaret suçu bağlamında gıyapta hakaret suçunun


cezalandırılabilmesi için ihtilaf şartı Türk Ceza Kanunu’nda öngörülmüştür. Kişi bir
diğer kişinin yüzüne hakaret edebilir ama sosyal hayatta hakaret genelde arkadan
edilir. Bir kişi orada olmayan bir başka kişinin arkasından hakaret ettiğinde her
durumda cezalandırılacaktır. Bu hakareti kimsenin duymayacağı bir yerde kişi
kendi kendine ettiğinde hukuk kategorik olarak bununla ilgilenmemektedir. Gıyapta
hakaretin cezalandırılabilmesi için bu hakaretin fail dışında en az üç kişi tarafından
duyulması ya da öğrenilmesi gerekmektedir. Buna ihtilaf şartı denmektedir ancak
ihtilaf suçun maddi şartı değildir. Haliyle bir hakaretin cezalandırılması bağlamında
öngörülmüş bir objektif cezalandırılabilme şartı olduğu için gerçekleşmesi halinde
failin bilgisi dışında gerçekleşmiş olsa bile kişi cezalandırılır ve bilmediğini iddia
edemez. Örneğin arkadaşlarla konuşulurken söylenen şeylerin orada çıkmayacağına
dair bir güven olur ancak konuşulanların bu grup dışına çıkması mümkündür. Bu
noktada da ben söylediklerimin hakkında konuştuğum kişiye gidebileceğini
bilmiyordum demek de mümkün değildir. Bu failin bilgi sahibi olması ile ilgili bir
durum değildir.

Almanya’da 2019 yılında eyalet mahkemesi WhatsApp grupları bakımından bir


karar vermiştir. Sıkı bir arkadaşlık ilişkisi ile bağlantısı WhatsApp grupları söz
konusu ise burada söylenen sözlerin başkalarına iletilmeyeceğim dair sosyal bir
güven oluşur ve bu güvenin hakaret suçu bağlamında korunması gerekir demiştir.
Buna hakaretten ari alan denmektedir. Kişi anne ve babasıyla ya da kardeşiyle
samimiyetle konuşmaktadır ve bu konuşmanın içinde geçenler karşı tarafa duyulan
güven sebebiyle Alman doktrinine göre hakaretten ari alandır. Ancak söz konusu
kişinin kardeşi meseleyi 3 kişiye daha anlatabilir ve bu durum muhattabın kulağına
gider. Türkiye bakımından böyle bir tartışma yoktur. Bu durumda Türkiye’de kişi
cezalandırılır. Ama Almanlar böyle sosyal bir sınır çizmişlerdir. Kişinin sözlerinin
hepsi değil ancak bir kısmı için başkalarının tarafından duyulmayacağına dair
duyduğu güvene nedeni bir güvenli alan çizilmiştir. Türkiye bakımından böyle bir
tartışma mevcut değildir. O yüzden Türkiye’de bir kişi gece kimse yok diye boş bir
yerde bir kişi hakkında kendi başına söylenirken dediklerinizi duyan 3 kişi
sayesinde dedikleriniz muhattabına ulaşabilir. Kişinin kendi kendine konuşarak
birine küfretmesinin hukuki bir yönü yoktur. Ancak bu hareket başka insanların
duyabileceği bir yerde yapılıyorsa bu durumda hukuk bununla ilgilenir.
18

Somut tehlike suçu bağlamında bir davranışın bir somut tehlikeliliğin meydana
Sayfa

gelmesinde rol oynaması halinde somut tehlikelilik de bir objektif

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 7. HAFTA / 2022

cezalandırılabilme şartıdır. Somut tehlike suçlarında somut tehlikenin meydana


gelmesine yönelik bir kast failde aranmaz. Somut tehlikeliliğin meydana gelip
gelmemesi noktasında failin kast kapsamında bir bilgiye sahip olması aranmaz. Bu
bilginin failde olmasında sorun yoktur ancak olmadığı zaman somut tehlikeliliğe
yönelik bilgisi olmadığı için kişinin kasten hareket etmiş sayılmaması belirlemesinde
bulunmak söz konusu değildir.

Türk Ceza Kanunu’nun trafik güvenliğini kasten tehlikeye sokma suçu ya da genel
güvenliği kasten tehlikeye sokma suçu bağlamında somut tehlikelilik mevcuttur.
Hukuk fakültesi öğrencisi bakımından hangi hususların somut tehlike bağlamında
bir objektif cezalandırılabilme şartı olduğu tamamen suç tiplerine aşina olarak
öğrenilebilir. Her bir suç görüldüğünde söz konusu belirlemenin doğru yapılması
gerekir. Kasten öldürme, kasten yaralama, yağma, hırsızlık, cinsel saldırı gibi
suçlarda objektif cezalandırılabilme şartı sorunu yoktur. Ama genel güvenliğe karşı
işlenen suçlarda ya da toplumun güvenliğine karşı gerçekleştirilen birtakım
suçlarda kanun koymak fiilinin artık tamamen objektif cezalandırılabilme şartı
ihtisas etmek suretiyle ilerlediği görülür. Çünkü bunların hepsi aslında sırf hareket
suçudur. Ceza hukukunda sırf hareket suçlarının sayısının artması çok arzu edilen
bir durum değildir tıpkı tehlike suçlarının artmasında olduğu gibi. Bu nedenle kanun
koyucu sırf hareket suçu ve tehlike suçu olarak düzenleme yaparken bu
tehlikeliliğin soyut aşamada kalmasıyla yetinmemekte; toplum bakımından, sosyal
yaşam bakımından belli bir tehlikeliliğin dış dünyada tezahür etmesini de
aramaktadır. Çünkü bir ceza hukuku sisteminde soyut tehlike suçu ne kadar artarsa
cezalandırmanın alanı da o kadar genişler. Özellikle Twitter uygulaması üzerinden
bir şeyler yazan, medyada açıklama yaparak beyanlarda bulunmak gibi durumlarda
sırf beyanda bulunmak dolayısı ile cezalandırılmaya başlanırsa demokratik sistemin
bir takım gereklilikleri ile ilgili birtakım sorunlar meydana gelir. Bu nedenle bazı
suçların somut tehlike aranmak suretiyle cezalandırmaya gidildiği görülmektedir.
Bahsedilen suçlar söz konusu olduğunda kanun koyucu sadece söylemleri dolayısıyla
kişiyi cezalandırmamakta ayrıca ortaya çıkmış somut tehlikeliliği aramaktadır. Ama
bu somut tehlikeliliği de suçun maddi unsuru yapmamaktadır.

Diğer bir objektif cezalandırılabilme şartı görevi kötüye kullanma suçunda yer
almaktadır. Görevi kötüye kullanma suçunda görevin gereklerine kasten aykırı
hareket eden bir kamu görevlisinin olması gerekmektedir. Bu kamu görevlisinin
görevinin gereklerine kasten aykırı hareket etmesi dolayısıyla bir kamusal ya da
bireysel zarar meydana getirmesi bir sonuç ortaya çıkması gerekmektedir. Ama bu
sonuç görevi kötüye kullanma suçu bakımından bir objektif cezalandırılabilme şartı
19

olarak düzenlenmiştir. Mesela bu kanunun metninden anlaşılamaz.


Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 7. HAFTA / 2022

Türk Ceza Kanunu Madde 257/1

“Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan haller dışında, görevinin


gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle, kişilerin mağduriyetine veya
kamunun zararına neden olan ya da kişilere haksız bir menfaat sağlayan
kamu görevlisi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”

Tanımdan bu objektif cezalandırılabilme şartı mıdır yoksa bir netice midir çıkarımı
yapmak zordur. Bir kamu görevlisi görevinin gereklerine aykırı hareket etmektedir
ama sırf görevinin gereklerine kasten aykırı hareket etmesinin dışında aynı
zamanda bu aykırılıktan dolayı bahsedilen durumlar ortaya çıkmaktadır. Kişilerin
bireysel zararları, kamu mağduriyeti ya da bir başkası bakımından bir haksız yarar
söz konusu olmaktadır. Bunların hiçbiri netice değildir. Bunların hepsi birer
objektif cezalandırılabilme şartıdır. Bir kişi bir kamu görevlisi olarak görevinin
gereğine kasten aykırı hareket ettiğinde bu suç oluşmaktadır.

O zaman burada kast kapsamında bilinmesi gereken nedir? Objektif


cezalandırılabilme şartları kast kapsamında olmadığından görevi kötüye
kullanma bakımından kişinin kast kapsamında neleri bilmesi gerekir?

Görevi kötüye kullanma suçu bir özgü suçtur. Bu suç bakımından failin kamu
görevlisi olması gerekmektedir ve bu suç kapsamında ancak kamu görevlileri
cezalandırılabilmektedir.

Fiil unsuru bakımından görevin gereklerine aykırı hareket etmekle bağlantılı olarak
görev kapsamını ve davranışının o görev kapsamında olmadığı bilinmelidir.

Görevi kötüye kullanma suçu bakımından ortada bir mağdur mevcut olabilir.
Münferit bir mağduriyetin söz konusu olduğu bir durum da olabilir ve toplumu
oluşturan herkesin o kamu görevlisinin görevinin gereğine kasten aykırı etmiş
olması dolayısıyla mağdur kabul edilebilir. Mesela üniversite öğrencilerine not
verilecek ve sınav yapılacaktır. Ancak sınav notu açıklanmadığı için kişi mezun
olamamıştır ya da Erasmus, burs başvurusunda bulunan birinin notu girilmediği için
başvurusunun reddedilmesi gibi bir durum söz konusu olmuştur. Burada görevin
gereğine icrai bir davranışla değil ihmali bir davranışla aykırılık oluştuğu
söylenebilmektedir. Böyle bir madde momentinin varlığı bilinmemekte olabilir ve
kişi görevinin ihmal suretiyle kötüye kullanırken de bunu bilmek zorunda değildir.

Bazı suçların şahsi cezasızlık sebepleri bazen ayrı bir maddeyle düzenlenirken
bazen de bu sebepler suçun tanımının içine sokulur. Şahsi cezasızlık sebepleri bazı
20

suçlar bakımından öngörülmüş olabilir. Failin şahsi cezasızlık sebebinin


mevcudiyetini bilmesine gerek yoktur çünkü bu sebepler kast kapsamında değildir.
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 7. HAFTA / 2022

Zaten suçun maddi unsurları kapsamında olmayan bu hususlardan objektif olarak


mevcutsa yararlanır, mevcut değilse yararlanamaz.

Türk Ceza Kanunu Madde 167

“Yağma ve nitelikli yağma hariç, bu bölümde yer alan suçların;

a) Haklarında ayrılık kararı verilmemiş eşlerden birinin,

b) Üstsoy veya altsoyunun veya bu derecede kayın hısımlarından


birinin veya evlat edinen veya evlatlığın,

c) Aynı konutta beraber yaşayan kardeşlerden birinin,

Zararına olarak işlenmesi halinde, ilgili akraba hakkında cezaya


hükmolunmaz.

Bu suçların, haklarında ayrılık kararı verilmiş olan eşlerden birinin, aynı


konutta beraber yaşamayan kardeşlerden birinin, aynı konutta beraber
yaşamakta olan amca, dayı, hala, teyze, yeğen veya ikinci derecede
kayın hısımlarının zararına olarak işlenmesi halinde; ilgili akraba hakkında
şikayet üzerine verilecek ceza, yarısı oranında indirilir.”

Malvarlığına karşı işlenen suçlarda faille mağdur arasında belirli bir yakınlık
ilişkisinin olması kanun koyucu tarafından bir şahsi cezasızlık sebebi olarak
düzenlenmiştir. Mesela hırsızlık suçu bakımından kişi anasının ya da babasının malını
alıyorsa hırsızlık suçu oluşmaz. Yani bu bir şahsi cezasızlık sebebi sayılmaktadır.
Birbirine karşı belirli bir yakınlıkta olan kişilerin malvarlığına karşı işledikleri
suçlar bağlamında bir şahsi cezasızlık sebebi öngörülmüştür.

Bazen bu yakın ilişki işlenen suçun mahiyetine göre bir nitelikli unsur da
olabilmektedir. Haksızlık muhtevasını arttırmaktadır. Örneğin bir kişi anne
babasını kasten öldürdüğünde suçun temel şekline nazaran daha fazla ceza
alacaktır. Ama bazı suçlar bağlamında bu ilişki suçun unsurlarıyla bağlantılı bir
sonuç doğurmaz ama o suç dolayısıyla failin cezalandırılıp cezalandırılmayacağı
bakımından dikkate alınır. Mesela malvarlığına karşı işlenen suçlarda işin rengi
değişmektedir. Bir kişi annesinin malını çalarsa kanuna göre kişi cezalandırılmaz.
Suç oluşmuştur. Suçun maddi unsurları da vardır manevi unsurları da vardır. Hukuka
aykırılık unsuru da mevcuttur ama bir şahsi cezasızlık sebebi öngörülmüştür.

B, A’nın babasıdır. A, B’nin cep telefonunu çalmıştır. Ancak madde 167’ye göre bir
şahsi cezasızlık sebebi söz konusudur. Ceza hukuku sistemi A’ya burada bir
21

reaksiyon göstermemektedir.
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 7. HAFTA / 2022

Ancak eğer A babasının olduğunu düşünerek bir başkasına ait olan bir telefonu
çalarsa ne olur? A babasının telefonunu çalmak isterken bir başkasının
telefonunu çalarsa A şahsi cezasızlık sebebinden yararlanabilir mi?

A’nın B’nin telefonunu alması olayında suçun maddi unsurları oluşmuştur. Telefonun
başka birine ait olduğunun bilinmesi yeterlidir hırsızlık suçu bakımından. Somut
olarak kime ait olduğunun bilinmesi temel şekil bağlamında önemli değildir.
Telefonun başkasına ait olduğu bilgisi mevcuttur failde. Ama telefon babaya mı ait
yoksa 3. bir kişiye mi ait konusundaki bilgisizlik şahsi cezasızlık sebepleri ile ilgili
bağlantılı bir husus olduğundan dolayı ve bu da kast kapsamında olmadığı için suçun
oluşması bağlamında bir sonuç doğurmaz. Şahsi cezasızlık sebepleri de objektif
cezalandırılabilme şartları gibi objektif bir karaktere haizdir. Yani somut olayda
gerçekten varsa uygulanır, yoksa uygulanmaz. Haliyle bu olayda failin bilip
bilmemesi önem arz etmez. Günün sonunda aldığı telefon babasına ait olmadığı için
167. madde uygulanmaz ama bunun kastla bir ilgisi yoktur. Çünkü kastın kapsamında
bir durum yoktur.

Tam tersi bir durumun olması da mümkündür. A aslında 3. bir kişinin telefonunu
çalmak isterken günün sonunda bilmeden babasının cep telefonunu almış olabilirdi.
Suçun tamamlanması bakımından yine sorun yoktur. Ama burada da şahsi cezasızlık
sebebi uygulama alanı bulurdu. Çünkü günün sonunda kişi bunu bilmeden yapmış olsa
dahi babasının telefonunu çalmıştır.

Şahsi cezasızlık sebepleri kast ile ilişkilendirilmez. Bu başka bir tartışmanın


konusudur. Suçun unsurlarına dahil değildir şahsi cezasızlık sebepleri.

Bazı suç tanımlarında kanun koyucunun haksız bir biçimde, hukuka aykırı olarak
şeklinde ifadelere yer verdiği görülmektedir. Kasten öldürme suçu ile ilgili kanun
hükmü okunduğunda bir insanı kasten öldüren kişi cezalandırılır denmektedir.

Bir insanı haksız olarak, hukuka aykırı olarak kasten öldüren kişi cezalandırılır
denilebilir mi?

Bu denilemez çünkü bilinir ki bir insanı kasten öldürmek suçun maddi unsurlarını
ve manevi unsurlarını bünyesinde barındırmakla beraber bir hukuka uygunluk
sebebinin varlığı ile hukuka uygun hale gelebilir. Bir insanı öldürmek suçtur ama
meşru savunmanın koşullarının oluşması halinde ya da bir görevin ifası ile bağlantılı
olarak kanun hükmünün gereği ile bağlantılı olarak koşulların sağlanması sonucunda
hukuka uygun olarak addedilebilir. Kanun koyucu bunu kanuni tanımda zikretmeye
gerek duymaz çünkü bu zaten genel olarak kanundan anlaşılmaktadır. Ayrıca bir suç
22

tanımında hukuka aykırılık vurgusu yapmaya gerek yoktur. Çünkü o suç zaten
Sayfa

tanımlanırken genel hükümlerle bağlantısı kurulacağı için genel hükümlerdeki

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 7. HAFTA / 2022

hukuka uygunluk sebeplerinin müdahale etmesi gereken bir durum varsa zaten suç
olarak nitelendirilemez şeklinde düşünülmektedir. Her suç bu vurgu yapılarak
kaleme alınmaz. Bir insanın meşru savunma şartları dışında öldürülmesi diyerek tek
tek sayılması da gerekli değildir. Ama bazı suçlarda o suçun gerçekleşebilmesi için
hukuka aykırılığa bir vurgu yapılmaktadır. Zaten ceza kanununda suç olarak
düzenlenen bir fiilin hukuka aykırı olması beklenir. İşin doğası gereği bu zaten bu
şekilde olmalıdır.

Peki neden böyle bir şeye ihtiyaç duyulmuştur?

Türk Ceza Kanunu Madde 109/1

“Bir kimseyi hukuka aykırı olarak bir yere gitmek veya bir yerde kalmak
hürriyetinden yoksun bırakan kişiye, bir yıldan beş yıla kadar hapis
cezası verilir.”

Bir kimseyi hukuka aykırı olarak bir yere gitmek veya bir yerde kalmak
hürriyetinden yoksun bırakan kişi cezalandırılmaktadır. Hukuka aykırı olarak
ibaresi çıkarıldığında bir kimseyi bir yere gitmek veya bir yerde kalmak
hürriyetinden yoksun bırakan kişi cezalandırılır haline gelmektedir. İşin doğası
gereği bu durumda bir kişinin bir yerde kalmak veya bir yere gitmek hürriyetinden
yoksun bırakmak zaten suçtur gibi düşünülmektedir. Meşru gerekçe varsa suçun
maddi, manevi unsurları oluşsa bile hukuka uygunluk gerekçesi dolayısıyla suç
oluşmaz denmektedir. Bir kişi cumhuriyet savcısı tarafından soruşturma sırasında
gözaltına alınırsa nezarethanede aslında hürriyetinden yoksun bırakılmaktadır.
Sistem ise bu konuda demektedir ki; bu durum aslında bir hürriyetinden yoksun
bırakma durumudur, bir kimse bir yere gitmek veya bir yerde kalmak noktasında
hürriyetinden yoksun bırakılmaktadır ama elimizde bir hukuka uygunluk sebebi
mevcuttur. Kişi gözaltına soruşturma açısından gerekli olduğu için alınmıştır. Suçun
maddi ve manevi unsurları oluşmuş olsa da hukuka aykırılık unsuru oluşmamaktadır.

Genel mantık zaten bu şekildeyken suçların tanımlarında neden haksız olarak


ifadelerine yer verilmektedir?

Zaten o suçun kalıbı, çerçevesi davranış modalitelerinin tanımlanması suretiyle


çizilmektedir. Bu davranış modalitesi maddi, manevi unsurlarıyla oluşmasına rağmen
bazen bir hukuka uygunluk sebebinin devreye girmesi dolayısıyla suç teşkil
23

etmediği sonucuna ulaşılabilmektedir. Bazı suçlarda ayrıca hukuka aykırılığa vurgu


Sayfa

yapılmasının bu sistematikte açıklanabilmesi gerekmektedir. 109. madde hukuka

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 7. HAFTA / 2022

aykırılık ifadesi kapatılarak okunduğunda bilinmektedir ki bir kişiyi bir yere gitme
ve bir yerde kalma hürriyetinden yoksun bırakmak suçtur. Ama istisnai hallerde
hukuk bunu yapma yetkisi verebilir. O zaman ise bu durum suç olmaz.

Bir kimseyi kasten öldürmek suçtur. Bir kimseyi kasten öldürmek suçtur. Ama
bazen hukuk sistemi bir insanın kasten öldürülmesi halinde dahi failin
cezalandırılmamasını teminat altına almıştır. Yani 81. maddenin formülasyonu ile
109. maddenin formülasyonu çok da farklı değildir. 116. madde de rızaya aykırılık
ile ilgilidir.

Türk Ceza Kanunu Madde 116/1

“Bir kimsenin konutuna, konutunun eklentilerine rızasına aykırı olarak


giren veya rıza ile girdikten sonra buradan çıkmayan kişi, mağdurun
şikayeti üzerine, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”

Bir kimsenin konutuna aykırı olarak giren veya rıza ile girmesine rağmen rızaya
aykırı olarak buradan çıkmayan kişi cezalandırılır. Burada bir rızaya aykırılık
durumu vardır. Bu rızanın şu an tartışılması pek doğru değildir.

Türk Ceza Kanunu Madde 91/1-2

“Hukuken geçerli rızaya dayalı olmaksızın, kişiden organ alan kimse, beş
yıldan dokuz yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Suçun konusunun
doku olması halinde, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

Hukuka aykırı olarak, ölüden organ veya doku alan kimse, bir yıla kadar
hapis cezası ile cezalandırılır.”

Hukuka aykırılık ifadesi kapatıldığında ölüden organ veya doku alan kişi
cezalandırılır denmektedir. Ama bilinmektedir ki buna izin veren bazı istisnai haller
vardır. Bilimsel çalışmalar, tıp fakültesinde öğrencilerin eğitimi… Yetkisiz bir kimse
tarafından yapıldığında bu durum suç teşkil etmektedir.

Kanun koyucunun bu tarz suçlarda ayrıca bir hukuka aykırılık vurgusu


yapmasının gerekçesi nedir? Tüm hukuka aykırılık ifadeleri kanundan çıkarılırsa
bir anlamsızlık olur mu?

Zaten ortaya konulmuş bir çerçeve vardır. Ama aslında bu hükmün içinde saklı olan
anti bir hüküm vardır. Eğer hukuken meşru değilse, eğer hukuken yetkisizse
şeklindedir. Ama kanun koyucu bazen bir adım daha ileri giderek yine de hukuka
24

aykırı olarak ifadesi kanuna eklenmiştir.


Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 7. HAFTA / 2022

Bugün modern ceza hukuku sisteminin benimsediği kast anlayışı suçun maddi
unsurlarının bilincinde olmaktan ibarettir. Haksızlık bilinci, hukuka aykırılık bilinci
kastın bir bileşeni değildir. Haksızlık bilinci, kişinin davranışını gerçekleştirirken
hukuka aykırı hareket ettiğine dair bilinç kast ile ilgili bir mevzu değil kusur ile
ilgili bir meseledir. Ama suçun kanuni tanımında hukuka aykırılığa özellikle işaret
edildiği, haksızlığa özellikle vurgu yapıldığı hallerde bu ifadelerin ne şekilde
anlaşılması gerektiği bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Bakıldığı zaman söz
konusu ifadeler aslında doğrudan bazı maddi unsurlarla ilişkili değildir. Mesela bir
kimseyi hürriyetinden yoksun kıldığınızda hürriyetinden yoksun kılma suçunun
maddi unsurlarının arasında hukuka aykırılık yoktur. Zaten hukuka aykırılık bir
niteliği değil de bir değerlendirmeyi ifade ettiğinden dolayı maddi unsurla da
ilişkilendirilemez. Fail; mağdurun, fiilin, suçun konusunun bilincindedir ve bu bilgi
kastın varlığı için yeterlidir. Bunun ötesine geçildiğinde aynı zamanda davranışın
genel olarak hukuka aykırı olduğunu bilmesi doğrudan doğruya kastın bir sorunu
değildir. Kişinin haksızlık bilincine sahip olmadığı hallerde kasten gerçekleştirdiği
bir suç dolayısıyla kusurlu addedilmemesi söz konusu olabilmektedir. Dolayısıyla
aslında birçok suç bakımından kanuni tanımda yer verilen hukuka aykırı olarak,
haksız olarak ifadesinin doğrudan doğruya bir fonksiyonu yoktur. Zaten ceza
hukukunun kendi sistemi bağlamında davranışın maddi ve manevi unsurları
bünyesinde barındırdığı durumda hukuka aykırı olduğu bir karine olarak kabul
edilmektedir. Fakat bazı istisnai hallerde o davranışın hukuka uygun addedilmesin
sağlayan bir gerekçe mevcut bulunabilir. Ceza hukuku doktrininde bu konuyla ilgili
görüşler üç temel başlık altında ele alınabilmektedir;

1. Şayet bir suçun kanuni tanımında hukuka aykırı olarak, haksız olarak şeklinde
bir ifadeye yer verilmişse artık kanun koyucu bu suçlarda kastı haksızlık
bilincini de kapsayacak şekilde düzenlemiştir. Buna hukuka özel aykırılık
bağlantısı ya da hukuki yükümlülük nitelikleri denir. Bu görüş modern ceza
hukukunun benimsediği kast konsepti ile uyuşmamaktadır. Kast maddi unsur
bilgisinden ibaret olarak ele alınmaktadır. Haksızlık bilinci, hukuka aykırılık
bilinci kastın bir bileşeni değildir. Bu tüm suçlar bakımından bu şekilde kabul
edilmelidir. Dolayısıyla bu hukuka özel aykırılık halleriyle nitelendirilen,
suçun kanuni tanımında hukuka aykırı olarak, haksız olarak ifadesine yer
verilen suçların bu birinci görüş çerçevesinde ortaya koyduğu kast
konseptinin kabul edilebilmesi mümkün değildir.

2. İkinci görüş bir ayrım yapar; her bir hukuka aykırı olarak, haksız olarak
25

nitelendirilmesinin kullanıldığı suç tipi bağlamında o suçun kendine özgü


Sayfa

koşulları dikkate alarak değerlendirme yapmayı ve bu ifadenin geçtiği suçları

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 7. HAFTA / 2022

ikiye ayırmayı amaçlar. Birincisi bazı suçlar bakımından bu ifadeler suçun bir
maddi unsurunu niteler. Çoğunlukla da bu fiil ya da konu unsurudur. Münferit
bir maddi unsuru niteliyorsa eğer hukuka aykırı, haksız ifadesi bu durumda
o unsura ilişkin hukuka aykırılık bilgisi de kast kapsamındadır derler. Bu
görüşe göre bazı suçlarda ise bu hukuka aykırılık, haksızlık ifadesi suçun
münferit bir maddi unsurunu nitelemez. Suçun geneline yönelik bir ifade
olarak yer almaktadır. Bu durumda aslında bu ifade gereksizdir. Olmasa da
genel benimsenen kast konsepti aynı sonuca ulaştırır. İlk görüşten farklı
olarak ikinci görüş bu tarz ifadeleri barındıran suçlar özelinde bir
değerlendirme yapılması gerektiğini söyler. Hukuka aykırılık, haksızlık
ifadesi suçun genelini mi yoksa suçun münferit bir maddi unsurunu mu
nitelendiriyor şeklinde bir ayrım yapılır. Suçun genelini nitelendiriyorsa
aslında buna suçun kanuni tanımında yer vermek gerekli değildir. Ama bu
ayrımı benimseyen yazarların ulaştığı asıl önemli sonuç bu ifadeler şayet
suçun bir münferit maddi unsurunu niteler şekilde kaleme alınmışsa bu
durumda kast kapsamında bu hukuka aykırılığın bu haksızlığın da bilinmesi
gerekir. Bu yazarlar 109. Maddedeki kişi hürriyetinden yoksun kılma
suçundan hukuka aykırı olarak ifadesinin suçun genelini nitelendirdiğini ifade
ederler. Ve buradan hareketle aslında burada hukuka aykırı olarak ifadesine
yer verilmeseydi de herhangi bir sorun olmazdı derler. Ama bazı suçlarda
hukuka aykırı olarak ifadesi örneğin hukuka aykırı olarak doku ve organ alan
kimse şeklindeki ifade için o belirlemenin fiil unsurunun hukuka aykırılığını
vurguladığını ve bununla o kişinin o fiili gerçekleştirirken hukuka aykırı
olarak hareket ettiğinin bilincinde olması gerektiğini söylerler.

3. Bu tarz bir ayrıma hiç gidilemez diyenler de vardır. İkinci görüş bağlamında
bir ayrım yapılması gerekir diyen yazarların da kendi içlerinde bazen hangi
ifadeler suçun genelini nitelendirmektedir, hangi ifadeler bir suçun
münferit bir maddi unsuru nitelendirir şeklindeki görüşlerinin de çok tutarlı
olmadığı görülebilmektedir. Çünkü burada da bir görüş birliği yoktur haliyle
burada biraz ceza hukuku tarihinde çok önemli bir yer tutan bir sözden
bahsedilebilir; Kast göreceli hale getirilirse, bazı suçlar bakımından kastın
içine haksızlık bilinci konulursa bazı suçlar bakımından sadece maddi
unsurlardan ibaret olarak alınırsa herkes kendi görüşüne göre kast
konseptine istediği anlamı verir ve hatta kastı bir tren gibi düşünürsek
herkes istediği durağa geldiğinde inecektir. Ceza hukukunda kasta genel bir
anlam özgülenmesi gerekmektedir. Şu suçlar bakımından haksızlık bilinci
26

kasta dahildir, şu suçlar bakımından dahil değildir demek çok sağlıklı bir
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 7. HAFTA / 2022

değerlendirme değildir. O suçların nasıl belirleneceği sorunu da ikna edici


bir şekilde cevaplanabilmiş değildir. Haliyle her suç bakımından kast suçun
maddi unsurlarının bilincinde olunması şeklinde anlaşılmalıdır. Suçun kanuni
tanımında hukuka aykırı olarak, haksız olarak ifadesi olsa da bu ifadelerin
haksızlık bilinciyle bağlandığını ve kusur kapsamında ele alınması gerektiği
düşünülmektedir. İlhan Üzülmez ikinci görüşü desteklemektedir. İzzet
Özgenç ise birinci görüşü desteklemektedir.

Tutarlı olması bakımından kasta yeknesak bir anlam özgülenmesi yeteneğinin


olması bakımından suçun kanuni tanımında yer verilen ifade suçun geneline
yöneliktir suçun nitelikli unsuruna yöneliktir gibi bir ayrıma gidilmemelidir. Bu
ayrım da zaten sağlıklı bir biçimde yapılamamaktadır. Böyle bir ayrıma
gidilmeksizin kasta suçun maddi unsurlarına ilişkin bilgi niteliğinin özgülenmesi
gerekmektedir. Bunun dışında hukuka aykırı fiilin haksızlık bilinci ile bağlanması
sonucu tüm değerlendirmelerin kusurla ilgili yapılması gerekir.

Böylece ortaya bir kast konsepti konulmuş olmaktadır. Kastın kapsamında ne var
ne yok öğrenilmiş olmaktadır. Suçların kasten işlenmesi temel esas olduğu için
birçok suçun kanuni tanımında kast ifadesine yer verilmez. Tanımda kastla ilgili
herhangi bir ifadeye yer verilmemesi bir eksik değildir çünkü bilinmektedir ki
suçun kasten işlenmesi esastır. Eğer bir suçun taksirle gerçekleştirilmesi
cezalandırılacaksa bu durumda kanun koyucunun bu suçla bağlantılı olarak taksir
ifadesine ya da dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı olarak şeklinde bir ifadeye
suçun kanuni tanımında yer vermesi gerekmektedir. Suçların birçoğunun tanımında
kasta ilişkin bir ifade bulunmaz, kast zikredilmez. Suçların kasten işlenmesi esas
olduğundan suçun kanuni tanımında yer verilmemesi suç kasten işlenir anlamına
gelmektedir. Eğer bir davranış taksirli bir şekilde gerçekleştirildiği durumda
cezalandırılacaksa o suçun kanuni tanımında taksir ya da taksir anlamına
gelebilecek bir ifadeye yer verilmiş olması beklenir.

Bir insanı kasten öldüren cezalandırılır diye bir hüküm vardır. Peki neden
burada kast ifadesi hükme konulmuştur?

Çünkü bir insanı taksirle öldürmek de ceza hukuku sorumluluğu altına alınmıştır.
Ama o davranışın taksirle gerçekleştirilmesi kanunda bir suç olarak
düzenlenmediğini takdirde o davranışla ilgili bir kast ifadesine suçun kanuni
tanımında yer vermeye gerek yoktur. Taksirli davranışın cezalandırıldığını
düzenlemek istiyorsa eğer kanun koyucu o zaman taksir kavramına suçun kanuni
tanımında açıkça yer vermesi gerekir. Örneğin yaralama suçu vardır ama sadece
27

yaralama denmez kasten yaralama suçu denir. Kasten yaralayan kişi cezalandırılır
Sayfa

şeklinde belirtilmiştir çünkü taksirle yaralama suçu da mevcuttur. Ama eğer bir

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 7. HAFTA / 2022

davranışın taksirle gerçekleşmesi halinde cezalandırma söz konusu olmuyorsa


kanun koyucu zaten o davranışın kasten gerçekleştirilmesini ceza hukuku
yaptırımına tabi tutmak için düzenleme yaparken kastı belirtme ihtiyacı
duymayabilir.

Kast ve taksir birbirinin alternatifi değildir. Yani kast yoksa taksir vardır gibi bir
düşünce olmamalıdır. Ceza hukukunda buna farklılık ilişkisi denir. Yani kast

başka bir şeydir, taksir başka bir şeydir. Öyle ki taksirle öldürme suçu kasten
öldürme suçunun taksirli şekli değildir. Taksirle yaralama suçu da kasten yaralama
suçunun taksirli şekli değildir. Taksirin esası objektif dikkat ve özen yükümlülüğüne
aykırı bir davranışta bulunma ve o davranışın öngörülebilir neticelerini öngörerek
ya da öngöremeyerek neticeye sebep vermektir. Kast ise suçun maddi unsurlarının
somut olayda gerçekleşeceğinin bilinmesidir. Dolayısıyla sadece terminolojik bir
vurguda bulunulmamaktadır. Taksirle yaralama suçu kasten yaralama suçunun bir
alt kademesi bir farklı modeli değildir. Taksirle yaralama suçu başka kasten
yaralama suçu başka bir suçtur. Bir kimsenin yaralanmasına sebebiyet veren
davranışıyla kişi kasten hareket etmiyorsa taksiri vardır diyebilmek peşinen
mümkün değildir. Bu bir ihtimal olarak var olsa da kast ve taksir arasındaki ilişki
bir farklılaşma, başkalık ilişkisidir.

Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçuna bakarsak; bir kimseyi hürriyetinden


alıkoyan kişi cezalandırılır. Bir kimseyi hürriyetinden kasten alıkoyan kişi
cezalandırılır ibaresine yer vermeye gerek duymamıştır kanun koyucu . Çünkü
taksirle birini hürriyetinden alıkoymak şeklinde bir suç yoktur. Böyle bir belirleme
yapmaya ihtiyaç duyulmamıştır.

Bir kimsenin konut dokunulmazlığını ihlal eden kişi cezalandırılır. Burada da kasten
bir hareketten bahsedildiği anlaşılmaktadır.

Haksızlıkla ilgili davranışın o hukuki menfaatin ihlali bakımından taksirli suç olarak
öngörülmesi söz konusu olmadığında kanun koyucu o suçun kanuni tanımında kast
ibaresine yer verme gerek duymayabilir. Bununla ilgili Anayasa Mahkemesi’nin
önüne fikri haklarla ilgili düzenlemeleri içeren marka ve patent mevzuatı ile ilgili
bir tartışma gelmiştir. Burada kanunun 31. maddesi marka ve patent kanunu ile ilgili
birtakım suçları düzenlemektedir. Burada suçlardan bazılarının taksirle işlenmesi
mümkündür. Bir şekilde yargıtayın önüne gelerek oradan tartışmaya konu olmuştur
ve somut norm denetimi ile bu hükümlerin taksirle gerçekleştirilmesi halinde
cezalandırılabilir olup olmadığı meselesi ile ilgili Anayasa Mahkemesi hatalı bir
28

değerlendirme yapmıştır; taksirle bir suçun cezalandırılabilir olup olmadığına


yönelik açıkça bir hüküm sevketmese de kanun koyucu bu davranışların mahiyeti
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 7. HAFTA / 2022

gereği dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı gerçekleştirilmeleri halinde


cezalandırılabilmeleri beklenir demiştir. Kanun koyucu burada taksiri, dikkat ve
özen yükümlülüğüne aykırılığı açıkça belirtmemiştir ama bu davranışların kasten
değil aslında taksirle gerçekleşmesi halinde cezalandırılabilir olduğu
anlaşılmaktadır demektedir ancak böyle bir şey yoktur. Eğer bir suçun kanuni
tanımında kast ve taksirle ilgili bir belirleme yapılmamışsa o davranış kasten
gerçekleştirildiği zaman cezalandırılabilir demektir. Yani bir markayı haksız olarak
kullanan cezalandırılır deniyorsa markayı kasten, kendi kullanım yetkisi olmadığını
bilerek, başka bir hak sahibi kişinin markası olduğunu bilerek kullanma halinde
cezalandırma mümkündür. Dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı olarak taksirle o
markanın kullanıma konu edilmesi durumunu bu tanım kapsamamaktadır. Eğer bu
durum da cezalandırılmak isteniyorsa açıkça davranışın dikkat ve özen
yükümlülüğüne aykırılıktan kaynaklandığını, takdirler gerçekleştiği zamanda
cezalandırılabileceğinin düzenlenmesi gerekmektedir. Suçun kanuni tanımına buna
yer verilmezse o zaman suç sadece kasten işlendiği zaman cezalandırılabilecektir.
Ceza kanunu bakımından belki çok büyük bir sorunla karşılaşılmayabilir. Kanuni
düzenlemeler bu hassasiyet gözetilerek kaleme alınmıştır ama özellikle suç ve ceza
hükmü içeren diğer kanunlarda bazı suç tiplerinin kaleme alınması açıkça taksiri,
dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılığı o suçun kanuni tanımında vurgulamamışsa
bu durumda taksirin cezalandırılabilirliği gerekçelendirilememektedir.

Kastın Aranacağı Zaman

Kastla ilgili en önemli mesele kastın aktüellik barındırmasıdır. Suçun maddi


unsurlarının, suçun icrasına başlanıldığı an itibariyle fail tarafından bilinmesi bazı
maddi unsurlar bakımından da bu maddi unsurların gerçekleşeceğinin bilincinde
olunması gerekmektedir. Burada da bir ayrım yapılmakta, aktüellik aranmaktadır.

A kişisi , B kişisini öldürmek istemektedir. Odasına gidip bunu nasıl yapacağı ile
ilgili plan yapar. Kast momenti odada bulunulan sürede aslında yoktur çünkü
aktüellik yoktur. Henüz daha suçun icrasına başlanmış bir aşamada değildir. Bu
durumda bu iki durumun birbirinden ayrılması gerekmektedir. A ise B kişini
öldürmeye kafasına takmıştır. Odaya çıkmış olay üzerine düşünmüş ve hatta suç
aletini dahi ayarlamıştır. Plan program yapılmıştır. Bu suç işleme kararıdır. Suç
işleme kararı kast ile özdeş değildir. Suç işleme kararı kast ile aynı anda gündeme
gelebilir. Yani suça ani bir şekilde karar verilebilir. Ama suç işleme hususunda karar
alınması, onun üzerinde düşünülmesi, farklı birtakım güvenlik önlemlerinin alınması
söz konusu olabilir ama o suçun icrası ile bağlantılı suçun maddi unsurları ile bir
29

temas olmadığından kişinin odasında otururken aldığı kararlar ve kafasından geçen


Sayfa

düşünceler henüz kast olarak nitelendirilemez.

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 7. HAFTA / 2022

Yargıtay kararlarında şu tarz açıklamalar görmek mümkündür; Erzurumda yaşayan


X, Göçek’te yaşayan Y’yi öldürmek için plan yapar. Göçek’e gitmeyi ve silahını
çekerek Y’yi vurmayı planlar. Ama otobüse gider ve Göçek’e indiğinde iki polis
koluna girerek sen buraya birini vurmaya gelmişsin diyerek götürür. Öldürmek
istediği kişinin karşısına çıkmamıştır. Silahını herhangi birine

doğrultmamıştır. Ama Yargıtay kararında demektedir ki; kastından şüphe yoktur,


Erzurum’dan otobüse bindiği andan itibaren kastı vardır. Kastın suçun maddi
unsurlarının gerçekleştiği ana tekabül etmesi gerekmektedir. Aktüellik denilen
mesele budur. Kastın aktüel olması gerekir yani fail bütün maddi unsurlar ile karşı
karşıya gelip suçun icrasına başladığı an kastın varlığı tartışılmaya başlanabilir.
Dolayısı ile burada suç işleme kararı ile kastın aynı şey olmadığı, suç işleme
kararının çok daha öncelere ilişkin olabileceği ama kastın varlığından bahsediliyorsa
mutlaka o suçun tüm maddi unsurlarının mevcut olduğu bir durumdan suçun icrası
aşamasına geçilmesinden bahsedilmektedir. Bir kişi vuracağı kişiyi vurmak için
fırsat kolluyor ve biraz uzağında oturuyor olabilir. Bu oturma anında bile kastın
varlığından söz edilemez. Kastın mevcut olduğundan ancak karşısına çıkıp kasten
öldürmeye ilişkin kasten davranışta bulunmaya başladığında söz edilebilir.

X kişisi Y kişisini pazartesi öldürmek üzerine plan yapmıştır ancak daha sonra
cuma günü arabasıyla giderken direksiyonu keskin kırmış ve yanlışlıkla Y kişini
ezmiştir. Burada zaten X’in kastı vardı ve öldürdü denilebilir mi? İster silahla
öldürmüş olsun ister arabayla öldürmüş olsun fark eder mi?

Bu olayda kastı öne çeken bir anlayış benimsenemez. Kast aktüel olarak mutlaka
suçun maddi unsurlarının somut olayda gerçekleşmekte olduğuna dair bilinçlilik ile
ortaya çıkar. Kişi öldürmek istediği kişiyi kör karanlıkta araçla hiç onun olduğunu
farketmeden de ezebilir. Bu dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı bir hareket
olabilir ve kasti değildir. Ve burada fark edildiğinde iyi ki ölmüş diyip gidilebilir de
ama bu noktada kişi diğer kişiyi kasten öldürmüş olmamaktadır çünkü suç işleme
kararı burada yoktur. Gelecekte kast bağlamında aktüelleşecek davranış
modalitesi gerçekleşmemiştir. Ya da suçun icrası sonrasında bir kastın varlığından
bahsedilemez. Suç işlenmiş tamamlanmış, ondan sonra bir takım faaliyetler olmuş
olabilir. Mesela suç işleyen kişiyi alkışlamış, övmüş ya da suç işleyen kişiyle
bağlantılı bir takdir davranışı olmuş olabilir. Bunların hiçbiri kasti olarak
nitelendirilemez çünkü suçun işlenmesi sona erdikten sonra bir kastın varlığından
bahsedilemez.

Özellikle önem arz eden ve kullanırken dikkat edilmesi gereken mevzu şudur; kast
30

ve suç işleme kararı aynı şey değildir…


Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
10.50 ₺

GAZİ ÜNİVERSİTESİ
GAZİ ÜNİVERSİTESİ
HUKUK FAKÜLTESİ
HUKUK FAKÜLTESİ

SINIF :2-B-ŞUBESİ

DERS -CEZA GENEL-I

İLHAN ÜZÜLMEZ
DÖNEMİ:GÜZ- DÖNEMİ

YIL : 2022 / VİZE-9-HAFTA


ADRES : BAHÇELİEVLER MAHALLESİ 52.SOKAK NO : 2 / A
ANKARA / BEŞEVLER
İletişim : 0541 361 33 19 – 0542 803 37 67
Mail : ozisikcopyy@gmail.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 9. HAFTA / 2022

Suçun objektif ve subjektif unsurlarının mevcudiyetinden bahsedilmiştir.


Suçun maddi unsurları ve suçun manevi unsurları…

Suçun manevi unsuru olarak da kast görülmektedir. Bir ceza hukuku


haksızlığının tipik subjektif elementi kasttır. Ama kanunlarda kastın yanında,
kastın dışında, kasttan tamamen farklı diğer bir subjektif unsur olarak taksir de
düzenlenebilmektedir. Şu an ele alınan temel müessese kasttır. Kastın şu ana
kadar suçun yapısındaki yeri, kapsamı ile ilgili açıklamalarda bulunulmuştur. Bugün
ise kastın türlerinden bahsedilmektedir. Ceza kanunu kastı tanımlayınca kastın
türleri bakımından da bir tanım ortaya koymuş bulunmaktadır. Kastı tanımlamayı
seçen ceza kanunlarının hemen hemen hepsinde kastın bu şekilde türlerinin
varlığından bahsedilir. Türk Ceza Kanunu özelinde de bu türler doğrudan kast ve
olası kast şeklindedir. Kastı tanımlamayan ülkeler bakımından da yine kasta ilişkin
bir sınıflandırma vardır ama daha farklı sınıflandırmalar vardır. Ama o
sistemlerde kasta ceza bakımından aynı sonuç bağlanmaktadır. Ama Türk Ceza
Hukuku’nda kastın bu şekilde tasnif edilmesinin pratik bir sonucu da vardır.
Okulumuz hocalarının kabulüne göre olası kast, doğrudan kasta nazaran haksızlık
içeriği daha düşük bir subjektif elementtir. Olası kast halinde cezada indirime
gidilir.

Doğrudan Kast Nedir?

Doğrudan kast; kastın içeriğini oluşturan bilme unsurunun muhtevasının en üst


düzeyde olduğu kast tipidir. Yani bir suçun maddi unsurlarının somut olayda
mevcut bulunduğunun fail tarafından bilinmesidir. Maddi unsurların neler
olduğunu, kast kapsamında failde ne tür bir bilginin arandığını ifade edilmiştir.
Mesela kişi öldürmek istediği bir kimsenin başına doğru silahı doğrultur ve tetiği
çeker. Bu örnekte kasten öldürme suçu bakımından fail doğrudan kastla hareket
etmektedir çünkü fiili gerçekleştirdiği an itibariyle o suçun tüm maddi
unsurlarının somut olayda mevcut bulunduğunu bilir. Netice bakımından da bu
neticenin meydana gelmesine dair kesine yakın bir öngörüsü bulunmaktadır.
Neticenin bilindiğinden bahsedilemez çünkü daha sonra ortaya çıkacak bir şeyin
bilindiğinden bahsetmek mümkün değildir. Çünkü netice gelecekte ortaya
çıkacaktır ve gelecekte ortaya çıkacak bir şeyin bilindiğinden bahsetmek mümkün
değildir ama onun ortaya çıkacağının bilinci vardır, neticenin ortaya çıkacağı
öngörülmektedir. Doğrudan kastta bilme konusu muhtevası itibariyle en üst
düzeydedir. Doğrudan kastta çoğunlukla failin doğrudan yöneldiği bir hedef
bulunmaktadır. Bu hedef bir insan olabilir ya da suçun konusu bağlamında bir
nesne de olabilir. Mesela yaralamak istediği kişiye yumruk atan bir kimsenin,
1
Sayfa

yumruğu attığı sırada kasten yaralama suçunun tüm maddi unsurlarının bilgisine

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 9. HAFTA / 2022

haiz olduğu söylenir. Mesela resmi belgede sahtecilik suçunun işlenmesi


bağlamında elindeki belgenin sahte niteliğini bilen, resmi görünümlü ama aslında
sahte olarak düzenlenmiş bir belgenin bu niteliğini bilen ama buna rağmen bu
belgeyi kullanmaya yönelik davranışta bulunan kişinin doğrudan kastının
varlığından bahsedilebilir.

Kanunlarda genel kural olarak bir suç tanımında çoğunlukla kasten ifadesine
rastlanılmaz. Rastlanılan suçlar da mevcuttur ama bunlar bu tarz haksızlıklar
bağlamında taksirin de o neticeye yönelik gündeme gelebileceğini ifade eder.
Örneğin kasten yaralama suçu olduğu gibi taksirle yaralama suçu da vardır. Ancak
kasten belgede sahtecilik denmez çünkü belgede sahtecilik suçu zaten sadece
kasten işlenebilmektedir. Suç tanımlarında kast ifadesine istisnalar dışında
rastlanılmaz. Kanun koyucu taksirli bir davranışı suç olarak düzenlemişse mutlaka
suç tanımında o taksir ifadesine yer verir ya da dikkat ve özen yükümlülüğüne
aykırılık ifadesine yer verir. Kasten işlenen suçlar bakımından da yapısına uygun
olduğu ölçüde her suç doğrudan kastla da işlenebilir, olası kastla da işlenebilir.
Fakat bazı suç tanımlarında o suçun işlenebilmesi için failde bulunması gereken
kastın niteliğini izah etmek üzere bir takım açıklamalar bulunur. Mesela fail
gerçeğe aykırı olduğunu bildiği halde bir başkası hakkında soruşturma ve
kovuşturma yürütülmesini sağlamak için yetkili mercilere bildirimde bulunursa
denildiğinde bildiği halde ve bilmesine rağmen ifadeleri kullanılmaktadır. Kastın
yapısı ile bağlantılı açıklamalarda bulunulurken bir sorun var denilmişti. Bu sorun
da bir suçun kanuni tanımında hukuka aykırı bir biçimde, haksız olarak
ifadecelerine neden yer verilme gereği duyulduğu ile ilgiliydi. Bir suçun zaten
teknik manadaki tanımı bir haksızlık tanımıdır. Bu haksızlık tanımının içinde ayrıca
hukuka aykırılığa işaret etmenin ne anlamı var şeklinde bir tartışma yapılmış ve
gerekli görüler bildirilmişti. Bir suçun kanuni tanımında haksız olarak, hukuka
aykırı olarak ifadeleri geçiyorsa bunların da ancak doğrudan kast ile ilişkili olduğu
söylenebilir. Bilmesine rağmen, bildiği halde veya hukuka aykırılığa özellikle işaret
edilen suç tipleri bakımından failin olası kastla hareket edebilmesinin mümkün
olmadığı kabul edilir. Genel kural kasten işlenen suçların hepsinin doğrudan kastla
ya da olası kastla işlenebileceği şeklindedir ama suçun kanuni tarifinde yer verilen
açıklamalara göre bazı suçların mahiyeti gereği belli bir saikle işlenmesi söz
konusu suçlar da vardır. Bu bağlamda amaç ve saik, kastın yanında diğer subjektif
unsurlar olarak karşımıza çıkmaktadır. Suçun manevi unsurları başlığı altında
amaç ve saikten de bahsedilecektir. İşte bu amaç ve saikin suçun diğer subjektif
unsuru olarak arandığı suçlarda da kişinin olası kast ile hareket edebilmesinin
mümkün olmadığı kabul edilir.
2
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 9. HAFTA / 2022

Tekrar doğrudan kastla ilgili içeriksel anlatılara gelinecek olursak failde aranan
bilme seviyesinin kast kapsamında en üst düzey olduğu subjektif unsur doğrudan
kasttır. Doğrudan kastta çoğunlukla failin belirli bir amaçlılık (bu criminal
amaçlılık) çerçevesinde yöneldiği hedefe, konuya ilişkin bilgisi tamdır. Herhangi
bir muhtemellik, herhangi bir ihtimallilik söz konusu değildir. Bazen fail gündelik
olarak gerçekleştireceği davranışın doğrudan yöneldiği konuyu somutlaştırır ve
ona yönelik davranışı gerçekleştirdiği sırada fiilin içeriğine, mağdurun niteliğine,
konunun niteliğine yönelik bilgisi tamdır. Bazen fail öyle bir davranış
gerçekleştirir ki aslında o davranışla doğrudan hedeflediği konu somutlaşmıştır
ama o davranışın diğer konular, diğer kimseler bakımından sebebiyet vereceği
neticelerin meydana gelmesinin kesinliğinden bahsetmek gerekebilir. Yani fiilin
işleniş tarzı itibariyle fiilin gerçekleştirilme biçimi itibariyle yöneldiği kişinin ya
da yöneldiği konunun dışında başkaları bakımından da aynı şekilde neticenin
meydana gelme riskini bünyesinde barındırdığı ve bu riskin günlük hayat
koşullarına göre artık muhtemellik seviyesinde değil muhakkaklık niteliğinde
olduğu kabul edildiği durumlarda failin o davranışının muhataplarına yönelik
doğrudan kast ile hareket ettiği kabul edilir. Bu açıklamaların somutlaşması için
birtakım örnekler vermek gerekmektedir. En klasik örnek davranışın
gerçekleştirilme biçimi bakımından sadece yöneldiği kişi değil onun dışında
çevresindeki belli bir bölgedeki herkese aynı etkiyi doğuracağı şeklinde icra
etmesi ile söz konusu olmaktadır. Mesela bir kişi birini öldürmek için masasının
altına bomba koyabilir. O bomba infilak ettiğinde öldürmek istediği kişi dışında
orada bulunan herkesin de öleceğine yönelik bilgi en üst düzeydedir. Çünkü fiilin
gerçekleştirilme biçiminin fiilin bünyesinde barındırdığı neticeyi meydana getirme
riski en yüksek seviyededir. Sadece bu kişiyi öldürmek için ben o bombayı
yerleştirdim bu nedenle diğerlerinin ölümü bağlamında benim doğrudan kastım
yoktur demek fail açısından mümkün değildir. Ama öldürmek için silahla ateş
etseydi ama hedefi dışında birini yanlışlıkla vursaydı bu durumda farklı bir
tartışma yapılabilirdi. Bu durumda üzerinde durulması gereken mesele fiilin
işleniş biçiminin bünyesinde barındırdığı neticeyi meydana getirme yeteneğinin en
üst düzeyde olmasıdır. Öldürülmek istenen kişi fail tarafından taranabilir. Sıkılan
100 mermi ile öldürülmek istenen kişi dışında onlarca kişi daha ölüp yaralanırsa
fiilin gerçekleşme biçimi dolayısıyla diğer kişilerin de ölebileceğine dair risk en
üst düzeyde olduğundan dolayı bu bağlamda da ortaya çıkan tamamlanmış ölüm
neticeleri bakımından doğrudan kast ile sorumluluk vardır. Kişiler ölmemiş olabilir.
Yaralanmış kişiler bakımından da kasten ölmeye teşebbüs bakımından sorumluluk
vardır. Fiilin gerçekleştiriliş tarzının bünyesinde barındırdığı neticeyi meydana
3
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 9. HAFTA / 2022

getirme yeteneğinin muhtemellikten öte artık kesinlik seviyesine yakın olduğu


hallerde bu durumdan bahsedilir.

Doğrudan kastta tipik durum şu şekildedir; fail hedefe yönelir ve o hedefe


yönelirken icrasına başladığı suçun haksızlık muhtevasını oluşturan tüm objektif
unsurların bilincindedir. Ama bazen o hedefin yanında diğer bazı sonuçların
meydana gelmesi de söz konusu olabilir. Bu sonuçlar bakımından da bu sonuçların
meydana gelme riskinin ne seviyeye yükseldiğine bakılarak kastının türü ortaya
konulabilmektedir. Mesela bazı yazarlar verilen her iki örnekte de aslında kişinin
doğrudan doğruya amacının öldürmeye yönelik olduğu kişi dışındaki kişiler
bakımından doğrudan kastı olmadığını söylemektedirler. Yani kişi bir kişiyi
öldürmek için bomba kullanmakta ve diğer vatandaşları da öldürmektedir. Bu
durumda ise bazı yazarlar tarafından yapılan bu belirleme doğru bir belirleme
değildir.

➢ Kişi hasmını öldürmek için pusu kurar. Hasmı önünden arabayla geçecektir.
Failin öldürmek istediği kişi arabanın sürücüsüdür. Arabanın sürücüsüne
doğru iki el ateş eder. Araba kendisine doğru gelirken araç sürücüsünü
vurduğu için arabanın kontrolü de kaybolur ve araç takla atar. Arabanın
içindeki diğer iki kişiden biri ölür diğeri ise yaralanır.

o Araç sürücüsüne ateş edildiğinde diğer kişilerin de isabet


alabilme ihtimali muhtemellik seviyesinde midir yoksa kesin yargı
niteliğinde midir?

▪ Burada söz konusu olan muhtemellik seviyesidir. O zaman


isabet alma biçimi varlığında diğer iki kişiye yönelmediği için
bu kişiler bakımından doğrudan kasttan bahsedilemez.

o Araç sürücüsü öldüğü ve kontrol kaybedildiğine göre burada diğer


kimseler bakımından yaralayıcı, öldürücü biçimde bir risk
yaratılacağı muhtemeldir, öngörülebilir.

➢ Yakın zamanda gerçekleşen bir olayda kişi yine araçta bulunan bir kimseyi
öldürmek istemektedir. Ama işini şansa bırakmamak adına 30-40 el ateş
etmiştir. Bu olayda öldürmek istediği kişi de ölmüştür. Doğrudan öldürmeyi
istemediği ama aracın içinde olduğu için bu davranışın neticeyi meydana
getirme riski kendi üzerlerinde bizzat maksimize edilen kişilerden biri
4

ölürken diğer bir kişinin ise burnu bile kanamamıştır.


Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 9. HAFTA / 2022

o Dolayısıyla bu olayda değerlendirilmesi gereken şey kişinin


öldürmek istediği kimseyi öldürmek için gerçekleştirdiği
davranışla yanında bulunan diğer kimseler bakımından da aynı
şekilde neticenin meydana gelmesi bağlamında o riski en üst
düzeyde maksimize etmişse, asıl kişiye karşı doğrudan diğer
kişilere karşı olası kast denilebilir mi?

▪ Türk hukuk sisteminde Yargıtay bu şekilde hareket


edebilmektedir. Öldürmek istediği kişiye karşı doğrudan kast
diğerlerine karşı ise olası kast demektedir. Ama öldürmek
istediği kişiye karşı ilk örnek düşünülerek bakıldığında
davranışın direkt öldürmek istenen kişiye yöneldiği
söylenebilmektedir. Ama ikinci örnekte davranışın sadece
öldürmek istenen kişiye karşı değil onun yanındakilere de
aynı şekilde öldürme sonucu doğurabilecek şekilde
gerçekleştirildiğinden bu kast birbirinden nasıl
ayrılacaktır?

• Dolayısıyla davranışın gerçekleştirilme biçimi itibariyle


orada bulunan herkesin o neticeyle karşı karşıya
kalması, o neticenin gerçekleşmesi riskini en üst düzeye
çıkaran durumlarda herkes bakımından doğrudan kast
söz konusudur.

Bir somut suç tipi üzerinden kast anlatılmaktadır. Manevi unsur, maddi unsurla
bağlantılı olarak ortaya konulmaktadır. Suçun maddi unsurlarının gerçekleşmesi
gerekmektedir. Soyut bir biçimde kastın türünden bahsedebilmek mümkün
değildir. Mutlaka bir suç tipiyle bağlantılı olarak belirlemede bulunulabilir. Kast
vardır dediğinde hangi suç tipiyle ilgili kast tartışılmaktadır bilinmelidir. Çünkü
hangi suç tipi bakımından olduğu önemlidir. Mesela kasten öldürme suçu
bakımından doğrudan kast olabilir ama hedefin yanında bulunan kişiler
yaralanmıştır bu durumda ise bu kişiler bazında da olası kasttan
bahsedilebilmektedir. Olası kasta teşebbüsle ilgili açıklamalarda burada
anlatılanlar daha da önem kazanacaktır.

Doğrudan kast; kastın muhtevasını oluşturan bilme unsurunun en üst düzeyde


failde bulunmasıdır. Doğrudan kast suçun tüm manevi unsurlarının somut olayda
gerçekleşmekte olduğunun bilincinde olan bir faili gerektirir. Bazen suçun maddi
5

unsuru aslında mevcuttur ama fail davranışı gerçekleştirdiği sırada suçun


Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 9. HAFTA / 2022

konusunun mevcut bulunduğunu bilmemektedir. Şu ana kadar ceza hukuku


bağlamında hata nedir hiç bahsedilmemiştir ama bir kişi davranışı
gerçekleştirdiği sırada suçun maddi unsurlarından biri olan konunun mevcudiyetini
bilmiyorsa bunun sonucunda kast yoktur. Kastın bütün unsurları kapsaması
gerekmektedir. Eğer birini kapsamıyorsa o zaman bu kişi kasten hareket
etmiyordur ama başka bir ceza hukuku sorumluluğunun söz konusu olması da
tartışmalıdır. Demek ki kastın türlerinden biri doğrudan kasttır. Burada teknik
bir belirlemede bulunulmaktadır. Çoğunlukla gündelik yaşamda doğrudan kast
sosyal olarak bir amaçlılığı bünyesinde barındırmaktadır. Bir kişi zaten en üst
düzeyde bilgi sahibi olarak suçun maddi unsurlarını gerçekleştiriyorsa orada
hedefe yönelik kriminal bir amaçlılık vardır. Ama teknik olarak doğrudan kastın
muhtevasında failin hangi amaçla hangi saikle hareket ettiği dikkate alınmaz. O
suçun maddi unsurlarına ilişkin bilgi davranışı gerçekleştirdiği sırada failde hangi
seviyede mevcuttur bu değerlendirilir. Yoksa kişi bir başkasını onun mirasına
konmak için mi öldürmüş, daha önce tartışma yaşadıkları için mi öldürmüş suçun
temel şekli bağlamında doğrudan kastın varlığını tespit ederken böyle bir
değerlendirmede bulunulmaz. Amaç ve saik bir suçun münferit bir manevi unsuru
olarak düzenlenmiş olabilir. O zaman kastın yanında bu manevi unsurların
tartışılması gerekebilir ama genel olarak bir suçun doğrudan kastla işlenmesiyle
bağlantılı hangi amaçla hareket edildiği dikkate alınmaz.

Resmi belgede sahtecilik suçu;

Türk Ceza Kanunu Madde 204

“Bir resmi belgeyi sahte olarak düzenleyen, gerçek bir resmi belgeyi
başkalarını aldatacak şekilde değiştiren veya sahte resmi belgeyi
kullanan kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

Görevi gereği düzenlemeye yetkili olduğu resmi bir belgeyi sahte olarak
düzenleyen, gerçek bir belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştiren,
gerçeğe aykırı olarak belge düzenleyen veya sahte resmi belgeyi
kullanan kamu görevlisi üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası ile
cezalandırılır.

Resmi belgenin, kanun hükmü gereği sahteliği sabit oluncaya kadar


geçerli olan belge niteliğinde olması halinde, verilecek ceza yarısı
oranında artırılır.”

Bono, çek, poliçe aslında doğrudan resmi belge niteliğine sahip olmayan
belgelerdir. Ama Türk Ceza Kanunu madde 204 bunlara da resmi belge muamelesi
6
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 9. HAFTA / 2022

yapmaktadır. Ticari hayatta o kadar önemli belgelerdir ki 204. madde kapsamında


bunlara da resmi belge muamelesi yapılmaktadır.

İş yeri sahibi bir çalışanından onun yerine çeki imzalayıp vermesini istemiştir
oysa ki kendisinin imzası olması gerekmektedir. Ama bir ödemesi vardır ve bu
ödemeyi yapamadığı için çalışanından imzalayıp vermesini istemektedir.
Sonrasında bu çekin tahsilatında birçok sorun çıktığında bu mesele hem özel
hukuk uyuşmazlığı hem de ceza hukuku uyuşmazlığı haline dönmektedir çünkü
çoğunlukla kişi çeki kendisi imzalamamıştır, onun yerine bir çalışan imzalamıştır.
Çalışan çekin altına kendi imzasını atarsa sahtelikten bahsedilemez çünkü suçun
unsurları oluşmamıştır. Çünkü çek borçlusu olan kişinin adına imza atılması
gerekmektedir. Ama çalışan, patronunun imzasını atmıştır. Burada ise başkasının
imzasının atılmasından dolayı bir sahtecilik vardır. Sahtecilik kastının bulunması
için zarar verme amacı güdülmesi gerekmektedir. Zarar verme amacı ise yoktur, o
zaman sahtecilik kastı da yoktur.

Zarar verme amacı nedir?

Sahte bir içerikle bağlantılı imza atıldığı zaman artık bu bir maddi sahtecilik
durumu ortaya koyar çünkü kişi aslında başkasının öyle bir iradesi varmış gibi
imza atmaktadır. Bu konuda tabi ki birçok tartışma vardır çünkü patronun burada
rızası vardır. Ancak belgede sahtecilik suçları bakımından rıza söz konusu
değildir. Çünkü hukuki menfaatle alakalı olarak üzerinde tasarruf edilebilecek bir
menfaat yoktur. Burada Yargıtay’ın böyle kararlarda sahtecilik kastının
mevcudiyeti için sahteciliği gerçekleştiren kişinin zarar vermek amacıyla hareket
etmesi gerekir denmektedir. Suçun kanuni tarifinde ise böyle bir amaç olmadığı
söylenmektedir. Zaten sahtecilik fiilin gündeminde de bir zarara sebebiyet
vermeye çoğunlukla muktedirdir. Bu zarar ekonomik bir zarar olabileceği gibi
başka zararlar da olabilmektedir. Daha sonra böyle durumlarda kişi köşeye
sıkıştığı zaman imzayı ben at demedim demektedir. Hukuk düzeninde bir
başkasının adına onun için bir sonuç doğurabilecek bir biçimde imza atılabilmesini
sağlayacak müesseseler vardır. Dolaylı temsil, imza yetkisinin devri, doğrudan
temsil… Tüm bu müesseselerin varlık sebebini dışlayacak bir biçimde benim
yerime imza at demek sistemde sahtecilik kastı bakımından incelenmektedir.
Böyle bir amaçlılığa yer yoktur aslında ama Türk hukukunda bazen böyle bir amaç
kasta ilişkilendirilmektedir.

Olası Kast; davranış gerçekleştirildiğinde doğrudan kasttan farklı olarak


faildeki mevcut bilgi seviyesi daha düşüktür. Artık bu bilgi bilmek niteliğinde
7

değil öngörü niteliğindedir. Netice bakımından doğrudan kastta da öngörü


Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 9. HAFTA / 2022

mevcuttu. Ama bu öngörü kesinliğe yakın bir öngörüdür. Gündelik hayatta bir
kimsenin kafasına silahla ateş edilirse o kurşun da isabet ederse ölüm neticesinin
meydana gelmesi ihtimali çok yüksektir. Ama olası kastta netice dışındaki diğer
unsurlar bağlamında da bilginin seviyesi bilme ile bağlantılı değil öngörü ile
bağlantılıdır. Yani kişi davranışı gerçekleştirdiği sırada bu davranışının, çoğunlukla
olası kast ve netice üzerinden ifade edilmektedir ancak diğer unsurlar üzerinden
de olabilir, bu neticeyi meydana getireceğini öngörür ama buna rağmen
davranışını gerçekleştirir.

Türk Ceza Kanunu Madde 21/2

“Kişinin, suçun kanuni tanımındaki unsurların gerçekleşebileceğini


öngörmesine rağmen, fiili işlemesi halinde olası kast vardır. Bu halde,
ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda müebbet
hapis cezasına, müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda yirmi yıldan
yirmibeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur; diğer suçlarda ise temel
ceza üçte birden yarısına kadar indirilir.”

Kanuni tanımdaki unsurların gerçekleşebileceğini öngörmesine rağmen


denmektedir. Doğrudan kasttan farkı suçun kanuni tanımında doğrudan kastın
maddi unsurların gerçekleşmekte olduğunun bilincinde olmayı gerektirmesi
noktasındadır. Demek ki doğrudan kast ve olası kast arasındaki en genel fark bilgi
seviyesinin içeriğidir. Olası kastta doğrudan kasta kıyasla failin o suçun maddi
unsurlarının gerçekleşebileceğine dair bilme düzeyinde bir farklılık söz konusu
olmasıdır. Kanun koyucu bu farklılığı haksızlığın içeriğini sınıflandırmak
bağlamında dikkate almış ve olası kastla işlenen suçların doğrudan kastla işlenen
suçlara nazaran daha az cezalandırılmasını öngörmüştür. Olası kast bağlamında
öngörü yani bir suçun maddi unsurunun somut olayda gerçekleşebileceğine dair
öngörü çoğunlukla neticeli suçlarda netice bakımından söz konusu olabilmektedir.
Ama suçun konusunun bulunup bulunmadığına dair de bir olası kast söz konusu
olabilmektedir.

➢ (Türk Ceza Kanunu Madde 165 Çalıntı Eşyayı Alma Suçundan


Bahsedilmektedir.)
Mesela bir kişi bir suçtan elde edilmiş bir eşyayı alır ve X’e verir. X ise bu
eşyayı teslim alırken bu eşyanın nereden geldiğini sorar. Veren kişi ise
üzümünü ye bağını sorma al eşyayı diyerek eşyayı verir. Oysa ki yeni bir
mağaza yağmalanmış ve oradaki eşyalar alınmıştır. Bu da çevrede
bilinmektedir. Kişi bu eşyayı alırken bilme seviyesi üst düzey olabilir yani
8

kişi, zaten bu kişi birinin kolundan tutmuş yumruğu vurup cebindeki eşyaları
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 9. HAFTA / 2022

almıştır, şimdi de bana veriyor diyebilir. Eğer bunu derse burada doğrudan
kastla hareket edilmektedir. Suçun konusunun bir suç işlemek suretiyle
elde edildiğine dair bilgi tamdır. Bazen ise suçun bu şekilde meydana
gelmemesi söz konusu olabilir. Yani kabul edilen malın bir suçtan elde
edildiğini tam anlamıyla bilmeyebilir ama o malın bir suçtan elde edilmiş
olabileceğine dair bir öngörüye sahip olunabilir. O zaman bu suç özelinde
olası kastla hareket ediliyor demektir. Mesela biri elinde piyasa fiyatı
40.000 TL cep telefonunu 20.000 TL’ye başka bir kişiye satabilir.
Cep telefonunu satın alan kişinin bu durumda sevinmesi mi yoksa bu
durumdan şüphelenmesi mi gerekir?
Malın piyasa fiyatının yarısına satılması karşı tarafta o malın gayrimeşru
bir şekilde elde edildiğine dair bir şüphe uyandırması gerekmektedir.
Kişide o malın bir suçtan elde edilmiş olabileceğine dair bir öngörü mevcut
olarak kabul edilir ve olası kastla bu suçu işlediğinden bahsedilir. Mutlaka
neticeli bir suç olması gerekmemektedir. Olası kast suçun konusuyla
bağlantılı olarak da var olabilir.

Çoğunlukla olası kastın neticeli suçlarla bağlantılı olduğu anlatılır. Olası kastta
fail fiili gerçekleştirdiği sırada bu davranışı dolayısıyla birtakım neticelerin
meydana gelebileceğine dair bir öngörüye sahiptir ama buna rağmen davranışı
gerçekleştirmekten kendini alıkoymaz. Haliyle bu öngörü gerçekleşirse de günün
sonunda davranışının sebebiyet verdiği neticeler dolayısıyla failin olası kast ile
hareket ettiği söylenir. Mesela A kişisi kuşları kaçırmak için eline taşları almıştır
ve kuşlara atmaktadır. Ama taşları atan kişi de bu taşları kuşlara terastan
atmaktadır. Terastan attığı taşların sokaktaki birine gelmesi durumunda kişinin
ölebileceğini öngörmektedir ama birkaç kere attığı halde isabet etmemiş olmasına
güvenmektedir. Ama bu taşları atarken bu taşların o anda koşu yapmak için
kulaklığı takmış dışarı çıkmış ve o an o sokaktan geçen birine isabet
edebileceğinin farkındadır ama bunu umursamamaktadır. Bazen olası kastta kişi
davranışının genel itibariyle ortaya çıkarabileceği neticeye yönelik olası kastla
hareket edebilir yani kişinin temel gayesi kuş kaçırmaktır ama başkaları
bağlamında bir yaralanma ya da ölüm riskini ortaya çıkartmaktadır.

Bazen de olası kast bağlamında yan neticelerden bahsedilir. Fail aslında belli bir
hedefe, belli bir konuya yönelik olarak doğrudan kast ile hareket etmektedir ama
o hareketin yöneldiği hedef dışında başka hedefler ve başka konular bakımından
da bir neticeyi meydana getirme ihtimali mevcut bulunmaktadır. Örneğin A kişisi
birini öldürmek kastıyla hareket etmektedir. Bir kişiye yönelik olarak kasten
9

öldürme suçu bakımından doğrudan kastla hareket etmektedir. Ama A kişisi


Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 9. HAFTA / 2022

bilmektedir ki; sıktığı kurşun hedef aldığı kişiden sekerek bir başkasını daha
yaralayabilir ya da isabet ettirememe durumunda başka birine gelebilir ya da
hedef alınan kişi çekilebilir ve bunun sonucunda çevresindeki başka biri
yararlanabilir. Bu durumda kurşun kişinin temel hedefinin dışında bir başkasına
isabet ettiğinde onun ölümüne veya yaralanmasına sebebiyet verdiğinde bu tarz
durumlar bakımından olası kastın varlığından bahsedilir. Bunlara yan neticeler
denir çünkü aslında failin belli bir hedefi vardır ve bu hedefe yönelik olarak en
üst düzeyde bilgiye sahip bir biçimde hareket etmektedir. Ama onun için o
hedefe yönelik davranışı o an için gerçekleştirmek çok önemli olduğundan
başkalarının da o davranış dolayısıyla zarar görebilme ihtimalinin farkında olsa da
davranışı gerçekleştirmekten kendini alıkoymuyor. Davranışı gerçekleştirme
bağlamında asıl hedeflediği kişiyle onun çevresinde bulunan kişiler bakımından
riski aynı ölçüde dış dünyaya getiriyorsa o zaman tüm kişiler bakımından doğrudan
kast kabul edilir.

Olası kast ile ilgili sorun muhtevayı ortaya koymakla çözülmemektedir. Olası
kastın üzerinde daha fazla durulmasını gerektiren bir düzenleme vardır;

Türk Ceza Kanunu Madde 22


“Taksirle işlenen fiiller, kanunun açıkça belirttiği hallerde
cezalandırılır.
Taksir, dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla, bir
davranışın suçun kanuni tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek
gerçekleştirilmesidir.
Kişinin öngördüğü neticeyi istememesine karşın, neticenin meydana
gelmesi halinde
bilinçli taksir vardır; bu halde taksirli suça ilişkin ceza üçte birden
yarısına kadar artırılır.
Taksirle işlenen suçtan dolayı verilecek olan ceza failin kusuruna göre
belirlenir.
Birden fazla kişinin taksirle işlediği suçlarda, herkes kendi
kusurundan dolayı sorumlu olur. Her failin cezası kusuruna göre ayrı
ayrı belirlenir.
Taksirli hareket sonucu neden olunan netice, münhasıran failin kişisel
ve ailevi durumu bakımından, artık bir cezanın hükmedilmesini gereksiz
kılacak derecede mağdur olmasına yol açmışsa ceza verilmez; bilinçli
taksir halinde verilecek ceza yarıdan altıda bire kadar indirilebilir.”
10

Öngörmesine rağmen fiili işlemeye olası kast denilmektedir. Bilinçli taksirle ilgili
Sayfa

detaylı açıklamada bulunulmadığı için sadece bir soruna işaret edilecektir. Biri bir

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 9. HAFTA / 2022

kast türüyle diğeri taksirin bir türüdür. Kanun koyucu eğer bilinçli taksire
kanunda yer vermeseydi olası kast anlatılır ve geçilirdi. Ama bir sorun vardır;
bilinçli taksir müessesine kanunda yer verilmiştir ve burada failin dikkat ve özen
yükümlülüğüne aykırı olarak gerçekleştirdiği davranışla öngördüğü neticeyi
istememesine rağmen denilmektedir. Demek ki kanuni düzenlemeye göre bilinçli
taksire asıl kimliğini kazandıran, asıl niteliğini kazandıran kurum istemektir.
Çünkü öngörü hem olası kastta vardır hem de bilinçli takdirde vardır. O zaman
gündeme başka bir soru gelmektedir.

Olası kastta bir isteme momenti var mıdır? Olası kast failin bir öngördüğü
neticeyi öngörmesine rağmen istemesi midir?

Çünkü doğrudan kast bile isteme unsurunu barındırmaz. Kast bir tasavvur, bir
bilişsel moment olarak görülmektedir. Yani kişi biliyorsa, maddi unsurlara ilişkin
bilgiye sahipse, bu davranışı gerçekleştirmek bağlamında bir irade bir isteme
unsuruna yer verilmemektedir. Bu isteme suçun unsurlarını tespit ettikten sonra
kusur müessesesi ile bağlantılı olarak ele alınır. Cebir, tehdit örneği
düşünüldüğünde bir kişi başkasına ateş etmek için zorlandığında ve silahın tetiği
çekildiğinde isteme vardır kast vardır, isteme yoktur kast yoktur denmez. Kast
tamamen tasavvur bağlamında ele alınmaktadır ve doğrudan kast da bu şekildedir.
Burada bir iradi bileşen yoktur ama önemlidir. İrade olmazsa fiil olmaz. Buradaki
irade isteme niteliğindedir yani burada kastın içeriği bağlamında bir iradi unsur
vardır ve buna isteme denir. Yoksa irade fiilin kurucu unsurudur. Ama bu irade
bilişsel bir iradedir. İrade edilen şeyin istenip istenmediği kast bağlamında ele
alınmaz.

Kastın yapısı bu şekilde kabul edildikten sonra olası kast ile bilinçli taksir bu
iradi unsur üzerinden ayırt etmeye çalışılır. Kanundaki düzenlemeler itibariyle
öyle bir noktadadır ki fail öngördüğü neticenin meydana gelmesine dair bir isteğe
sahipse olası kast istemiyorsa (bu istememe yalın bir istememe durumu değildir.
Yükümlülüklerine aykırı bir biçimde istememektedir fakat o neticenin ortaya
çıkmayacağına dair de rasyonel bir güven duymasını sağlayacak bir sebep
olmalıdır) bilinçli taksir denir. Bazı yazarların kitaplarında verdiği örneklerle
bağlantılı olarak örnekler vermek gerekirse doğrudan kast ben bugün birini
öldüreceğim, olası kast ölürse ölsün, bilinçli taksir ise eyvah, öldü! demektir.
Bilinçli taksir gerçekleştirilirken inşallah ölmez demmiştir ama mağdur yine de
ölmüştür. Ancak bunlar her olay kurgusunda doğru olmayabilmektedir. Yine de
olası kast ve bilinçli taksir ayrımında netice bağlamında olası kastta kişi bu
11

neticenin meydana gelme riskinin farkında ama meydana gelmeyeceğine dair


Sayfa

güven duyduğu rasyonel bir sebep yoktur. Buna rağmen de davranışı

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 9. HAFTA / 2022

gerçekleştirmekten kendini alıkoymamaktadır. Bilinçli taksirde ise neticenin


ortaya çıkabileceğine dair bir öngörü yine vardır ama bu neticenin ortaya
çıkmayacağına dair duyulan bir güven vardır ve bu güvene istinaden davranış
gerçekleştirilmektedir.

Olası kastı, bilinçli taksirle sınırlama bağlamında ek açıklamalar gerekmektedir.


Aslında kişinin gerçekleştirmiş olduğu davranışın sebebiyet verebileceği
neticeleri öngörmesi halinde o davranışı gerçekleştirmemesi gerekmektedir.
Öldürme ya da yaralama sonucu ortaya çıkacak diyebiliyorsa o davranışın
gerçekleştirilmemesi gerekmektedir. Gerçekleştiriyorsa da bu neticenin sonucu
üstlenilmiştir demektir. Bu konuda çok net olunması gerekirdi ancak bu kadar net
ancak bilinçli taksir sistemde olmadığı takdirde olunabilirdi. 45 dakikadır tırın
arkasında giden bir sürücü canına tak ettiği için gecenin karanlığında sollama
yasağına rağmen sollamaya kalktığında karşıdan gelen araba olur mu sorusuna
cevabı olmaz inşallah ise ve bu hareket yapıldığında kaza olduysa burada isteme
üzerinden gidildiğinde bu olayların hepsinde burada bilinçli taksir vardır. Sonuçta
kimse kendini bile bile bir arabanın önüne atmaz. Ama sonuç da öngörülmüştür.
İsteme niye bir şeyden de bahsedilmemesi gerekir diye düşünülmektedir ama
sorun şudur ki; yapacağımız tüm açıklamaların hepsi sistemde bilinçli taksir
müessesesi olduğu içindir. Ancak Türk yargı kültüründe de iyi ki var dedirten bir
müessesedir. Çünkü bu müessese olmasa her şey olası kast üzerinden
değerlendirilir. Bu yüzden teorik olarak buna ihtiyaç duyulmaktadır ama o
teorinin yargı kültürü üzerinde de ne ölçüde etkili olduğunu ortaya koymadan
sadece bu teori savunulamaz. İçselleştirilmesi gerekir. Bilinçli taksir olduğuna
göre olası kastı tamamen tasavvur teoremi üzerinden arındıramazsınız. Yani
ihtimal dahilinde gördüğü bir neticeyi buna dair öngörüsü olmasına rağmen, bu
imkanın, o neticenin meydana gelmesi ihtimalinin farkında olmasına rağmen bu
davranışı gerçekleştirdiği her halde olası kastı vardır, bu neticenin o bilişsel
ihtimal dışında aynı zamanda meydana gelmesi, kabul etmesi, göze alması, rıza
göstermesi, kayıtsız kalması gerekmez mi demek gerekir. Ama bunun söylendiği
sistemde bilinçli taksir yoktur. Demek ki olası kast sadece ihtimal, imkan
dahilinde görmek üzerinden şu anda tanımlanamaz. Böyle olursa bilinçli taksir
boşa düşmektedir. Olası kast kapsamında bilinçli taksirden ayırt edilebilmesi için
istemeye yönelik birtakım momentlerin bulunması gerekmektedir. Bu bağlamda
Alman hukukunda mülhem birtakım teoriler vardır;

• Kabullenme
• Rıza gösterme
12

• Rıza göstererek kabullenme


Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 9. HAFTA / 2022

• Kayıtsız kalma
• …

Birçok farklı iradi teori vardır. Bu teorilerden özellikle kabullenme yani imkan-
ihtimal dahilinde gördüğü neticenin meydana gelmesini kabullenme teorisi şu an
benimsenmiştir. Ayrıca burada aslında kabullenme teknik anlamda bir isteme
midir değil midir diye kelime oyunları yapılmadan ifade edilmek zorundadır.
Kabullenmeyle beraber olası kastın iradi unsuru gerekçelendirilmektedir.

Örnek 1

1. A aracı ile seyir halindedir. Gece vakti saat 3 geliş gidiş bölünmüş yoldadır.
Sollama yasağı vardır ancak önünde yavaş giden araçtan bıkmış ve sollama
kararı almıştır. Ayrıca yan taraftan da sürekli araç geçmektedir. Yani yan
şeritten araç geçip geçmeyeceği ile ilgili tam olarak bir bilgi sahibi
olabilmesi mümkün değildir. Dağa tırmanan, dar, virajlı bir yoldadır. Daha
önce de bu yollardan geçmiş olmasına, arabasının ve şöförlüğünün iyi
olmasına güvenir. Yan şeride geçip hızını arttırıp sollamaya karar
verdiğinde sollamaya çıkmadan önce gittiği şeritte arkadan hızla gelen
aracı görür. Aynı zamanda da karşısında kendi şeridinde giden bir araç
kendisine doğru gelmektedir ancak sollamaya çıktığı için yanında da tır
vardır. Bu nedenle karşıdan gelen araçla kafa kafaya çarpışır. Bu kaza
sonucunda A ölmez ama karşı araçta 2 kişi hayatını kaybeder.

a. Bu ölüm neticeleri bakımından A’yı hangi suçtan dolayı sorumlu


tutmak gerekir?

2. A’nın güzel bir yaylada evi vardır. Tüfeğini almış balkonda oturmaktadır.
Bir ses duyulur. O çevrede ise keklik sesi çıkartan birtakım avcıların da
olabildiği bilinmektedir. Avcılar bunu avda hayvanları kendilerine
çekebilmek için yapmaktadır. Bir ağacın arkasından böyle bir ses
gelmektedir. Kuş olduğunu düşünerek görmediği yere doğru ateş eden A
gidip baktığında bir avcıyı alnının çatından vurduğunu görür.

3. A, babasının evindedir ve bu ev dedesinden kalmaktadır. A’nın yanında


ayrıca B ve C de vardır. A da dedesinden kalma tüfeği göstermektedir.
Tüfeğin içine fişeği de koymuştur ve tetiğe basmıştır ama tüfek ateş
almamıştır. O sırada B tüfeği almıştır ve şakalaşmak için vurayım mı seni
13

demiştir. Ne yapıyorsun falan derken ateş almıyor zaten diyerek tetiğe


Sayfa

basmıştır. Tüfek yine ateş almamıştır. Bu sefer de A tüfeği almıştır ve

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 9. HAFTA / 2022

C’ye takılmak için vurayım mı seni derken tetiğe basmıştır ve C’yi göğüs
bölgesinden vurup öldürmüştür.

Bu olaylarda fail kasten mi hareket eder yoksa taksirle mi hareket eder?

Olası kastta failin davranışı dolayısıyla meydana getirdiği neticeyi öngörmesi ve


bu öngörüye rağmen bu neticenin meydana gelmesi bağlamında bir kayıtsızlığı
olmasından bahsedilir.

Olası Kastın Sonuçları

1. Olası kast halinde fail doğrudan kastla işlenen bir suça göre daha az ceza
alır. Hiçbir suçun tanımında olası kast, doğrudan kast ifadesi yer almaz.
Kasten işlenen suçlarda failin olası kastla suçu işlediği tespit edilir. Bu
durumda cezanın belirlenmesi sürecinde Türk Ceza Kanunu’nın 61.
maddesine göre temel ceza belirlendikten sonra o ceza miktarı üzerinden
fail eğer olası kastla hareket ediyorsa 21. maddenin 2. fıkrasında
belirtilen indirim gerçekleşir. Yani temel ceza suçun kanuni tarifinde yer
verilen makas aralığına göre belirlenir. Türk Ceza Kanunu 61. maddede,
kanun koyucu olası kast halinde failin cezasında indirim yapılmasını zorunlu
olarak öngördüğü için olası kast durumunda haksızlık içeriğinin doğrudan
kasta kıyasla daha düşük olduğunu kabul etmiş bulunmaktadır. Fakat
kastın tanımlanmadığı ceza kanunlarında hakimlik faaliyeti çerçevesinde
cezanın olası kast dolayısıyla indirime tabi tutulması zorunluluğu yoktur. O
sistemlerde kişi doğrudan kastla da hareket etse olası kastla da hareket
etse aynı cezayla cezalandırılabilmektedir. Ama Türk sistemi bağlamında
kişinin doğrudan kastla mı yoksa olası kastla mı hareket ettiğinin tespit
edilmesi zorunluluğu vardır. Çünkü buna bağlanan bir hukuki sonuç vardır.
Diğer sistemlerde de bu tespitin zorunluluğu vardır ama bu tespite
zorunlu bir sonuç bağlanmamıştır.

2. Olası kast ile ilgili diğer önemli açıklama ise olası kast ile işlenen suçlara
teşebbüs sorunudur.
Olası kast ile işlenen suçlara teşebbüs mümkün müdür?
Türk Ceza Kanunu’nun 35. maddesinde suça teşebbüs tanımlanmıştır.
Aslında ceza kanunlarındaki özel hükümlerdeki suç tipleri mahiyeti
itibariyle tamamlanmış suçlar üzerinden tanımlanmaktadır. Bir kimseyi
kasten öldüren kişi cezalandırılır. Bir başkasının taşınır malını yararlanmak
amacıyla rızası dışında alan kişi cezalandırılır. Bu tanımlar güzeldir ancak
14

eğer bir kişi bir kimseyi kasten öldüremezse ne olacak? Ateş etmiştir ama
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 9. HAFTA / 2022

öldürememiştir, isabet ettirmiştir ama hastanede kurtarılmıştır…. Bu


tanım dikkate alınırsa o zaman kişi cezalandırılamaz çünkü kasten
öldürememiştir. Bu durumda ise teşebbüs müessesinin dikkate alınması
gerekir. Teşebbüs halinde fail kasten işlediği bir suçun icrasına doğrudan
doğruya elverişli hareketle başlar ancak netice failin elinde olmayan bir
sebeple meydana gelmeyebilir. Kasten öldürme suçu özelinde örnekleme
yapmak gerekirse kasten öldürme suçu bakımından ölüm neticesinin
meydana gelmesine yönelik olarak A kişisi B kişisini öldürmek için
Londra’dan uçağa biner ve Ankara’ya gelir. Ankara’ya gelir gelmez giderek
silahı gömdüğü yerden alır beline takar ve o anda polise yakalanır.
B öldürmeye yönelik kasten öldürme suçunun icrasına başlanmış mıdır?
A o kadar yol gelmiş ve olsa da kasten öldürme suçunun icrasının
başladığını söyleyebileceğimiz nitelikte suçun konusuyla doğrudan irtibat
kurmayı sağlayacak davranışta henüz bulunulmamıştır. Bu aşamada henüz
ortada bir icra yoktur. Ama B’nin önüne çıktıktan sonra silahı çekerse ve
tetiği çekip isabet ettiremezse burada icra vardır. Silahı çeker isabet
ettirirse ama B hastanede kurtulursa burada da icra vardır. Teşebbüs
ancak kasten işler suçlar bakımından söz konusu olmaktadır. Söz konusu
suçun icrasına başlanmış olmalı ve o suç neticeli bir suçsa netice meydana
gelmemiş olmalıdır. Neticesiz suçlarda da teşebbüs mümkündür. Bizim
açımızdan önemli olan mesele bugüne kadar hakim görüş teşebbüsün
tanımında yer verilen kasten işlenen bir suçun icrasına elverişli hareketle
başlama bağlamında o kasten işlenen suç sadece doğrudan kast olabilir
şeklindeydi. Hatta bugün İlhan Üzülmez hala olası kasta teşebbüsle
bağlantılı açıklamayı olası kastta teşebbüs olmaz, olası kastta sorumluluk
meydana gelen neticeye göre belirlenir şeklinde açıklamalarda
bulunmaktadır. Günümüzden birkaç sene önceye kadar olası kastta
teşebbüs olmaz, olası kast halinde netice meydana çıkmışsa o neticeden
dolayı fail sorumlu tutulur denilmekteydi. Örnek A, B’ye ateş eder. B’nin
ölmesini amaçlamaktadır ama B’ye ateş ettiğinde kurşun hemen B’nin
yanıbaşında bulunan C’nin göğüs bölgesine isabet eder ve C ağır yaralanır
ama ölmez. C’ye yönelik olarak A’nın olası kastının mevcudiyetini kabul
ederseniz bu kişi ölmemiştir ve ölüm neticesi ortaya çıkmamıştır. Bu
durumda A’nın C’ye karşı olası kastla yaralama suçundan sorumlu tutulması
gerektiğine karşı açıklama yapılmaktaydı. Aslında burada bir hata vardır
çünkü neticeye göre kast belirlenmektedir. Oysa ki davranışın
gerçekleştirildiği andaki durumun dikkate alınması gerekmektedir. Netice
15
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 9. HAFTA / 2022

bir sonraki aşamada biraz da şansa bağlı bir durumdur. Sonra ortaya
birtakım problemler çıkmaya başlamıştır;
A, birden fazla kişiye karşı aynı davranışı yöneltmektedir ama bunlardan
biri ölüp diğerleri yaralandığında 3 kişiye karşı da olası kastla hareket
ettiği kabul edildiği için örneğin B’ye karşı olası kastla öldürme C ve D’ye
karşı ise olası kastla yaralamadan sorumlu tutulmaktaydı.
Yargıtay’ın bir olayda şu şekilde bir kabulü vardır;
A’nın B’den alacağı vardır. A parasını istemektedir B ise sürekli
geçiştirmektedir. B’nin iddiası ise alacağı haketmek için gereken hukuki
ilişki temelsiz kalmıştır şeklindedir. Mesela işçi alacağıdır ama işçi ihbar
yükümlülüğünü yerine getirmeden sistemden çıkmıştır. A alacağını
istemektedir ama B’de vereceği bir şey olmadığını iddia etmektedir. B
arabasına C ve D ile binmiştir. B, C ve D aynı araçtadır. B sürücü, C yan
koltukta, D ise arkadadır. Ama bunlar arabayla giderken A bunları takip
etmekte ve ara ara sıkıştırmaktadır. Çünkü A’nın amacı B’yi arabadan
indirip alacağını almaktır. Trafikte A’nın aracı arkada B’nin aracı önde bir
kovalamaca yaşanmaktadır. Zaman zaman A, B’nin önüne geçer ama B bir
şekilde kurtulur. Sözün özü A aslında trafik kuralların aykırı bir biçimde
başta B’nin aracı olmak üzere diğer araçları da tehlikeye sokmaktadır.
Hatta hırsını alamayarak B’nin arkasından silahla iki el ateş etmiştir ama
B’ye yönelik değil havaya ateş etmiştir. B’de ateşle silah etme eyleminden
haberdar olunca iyice panikler ve iyice hızlanır. A arkada B önde derken B
kontrolünü kaybeder ve araba yoldan çıkıp takla atar. Bunun sonucunda ise
B ölür, C ve D yaralanır.
Bu olayda B’nin ölümü, C’nin ve D’nin yaralanması bakımından A’nın kasten
mi taksirle mi hareket ettiği belirlenmelidir. Eğer kast ile hareket ettiği
söyleniyorsa bu kişi öldürme kastıyla mı hareket etmektedir yoksa
yaralama kastıyla mı hareket etmektedir?
Yargıtay’a göre bu olayda A’nın; B,C ve D’ye yönelik olarak doğrudan bir
öldürme kastıyla hareket ettiğini söylemek mümkün değildir. Araca doğru
hareket etmemiştir. Doğrudan öldürmeye yönelik bir hareket
gerçekleştirmemiştir ama gerçekleştirmiş olduğu bu kovalamaca B, C ve D
bakımından aslında ölüm sonucu meydana getirme riskini bünyesinde
barındırmaktadır. Haliyle burada A’nın olası kastla hareket ettiğini kabul
etmek gerekir demiştir. Ama A’nın bu davranışı dolayısıyla B, C ve D kaza
yaşamıştır. B ölmüş C ve D yaralanmıştır. Sorun ise burada karşımıza
çıkmaktadır. Yargıtay B’ye karşı olası kastla öldürmeyi, C ve D’ye karşı ise
16

olası kastla yaralamayı kabul etmiştir.


Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 9. HAFTA / 2022

Bu kişiler aynı araçla gitmektedir ve aynı şekilde gerçekleştirilmiş bir


davranış biri bakımından öldürme diğeri bakımından yaralama kastıyla
nasıl gerçekleşebilmektedir? Burada ise A’nın asıl hedefi B’yi
durdurmaktır hatta kişinin B yaralanırsa yaralansın ölürse ölsün gibi
bir düşüncesinin olması da mümkündür. Ancak arabanın içinde bulunan
diğer kişiler de B ile aynı riske maruz kalmamışlar mıdır? Yani kast
biri bakımından öldürme biri bakımından yaralama olacak şekilde nasıl
bölünebilmektedir?
Tüm davranışlar aynı şekilde icra edilmişken yaralama kastıyla
gerçekleştirilmişse yaralama kastıyla gerçekleştirilmiştir, öldürme
kastıyla gerçekleştirilmişse öldürme kastıyla gerçekleştirilmiştir. Aynı
davranışın biri bakımından öldürme biri bakımından yaralama kastı
içermesi mümkün müdür? Burada söz konusu olan yan netice değildir. C ve
D’nin yaralanması B’ye yönelik davranışın yan neticesi değildir. Davranış
direkt olarak üçüne de yönelmiştir. Haliyle Yargıtay’ın yaptığı gibi yan
netice mantığı ile burada bir gerekçelendirme yapmaya çalışmak da
yanlıştır.

Olası kastta teşebbüsün mümkün olmadığını düşünen yazarlar bu görüşün


katlanılamaz bir sorumluluk alanı doğurabileceğine işaret etmektedir;

• A, B’ye bir sopa fırlatır. Sopa fırlatmak genelde yaralamaya yönelik bir
kastı işaret etmektedir. A, B’ye silahla ateş eder öldürmek için. B isabet
alması sonucunda ölür. Bu durumda olası kastın yeri yoktur. A zaten B’yi
öldürmek ya da yaralamak kastıyla hareket etmektedir. Bu kurguya A’nın
B’ye ateş etmesi ama B’nin hemen yanı başındaki C’ye isabet etmesi
durumunda olası kast karışır. C ağır biçimde yaralanır, hastaneye kaldırılır.
Bu örnekte A’nın B’ye karşı kasten öldürmeye teşebbüsü vardır ve burada
sorun yoktur. Ama C’ye karşı olası kastla öldürmeye teşebbüs mü yoksa
olası kastla yaralamadan dolayı mı sorumlu tutulması gerekeceği
tartışılmaktadır. Olası kastta netice sonucu belirler anlayışı benimsenirse
C’ye karşı olası kastla yaralamadan dolayı A’nın sorumlu tutulması
gerekmektedir. Bu belirlemede olası kast indirimi de yapılamaz çünkü
zaten teşebbüs kabul edilmediğinden olası kastla yaralama kabul edilmiştir
ve bir daha cezada olası kast indirimi yapılamaz.

• Her zaman böyle kısıtlı bir çevrede birkaç kişi açısından olaylar
gerçekleşmez. Olası kastla teşebbüsün kabulü halinde ceza hukuku
17

sorumluluğunun katlanılamaz ölçüde genişleyeceğini savunan yazara göre;


Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 9. HAFTA / 2022

Mesela pazar günü olan İstiklal patlaması örneğinde görülebilmektedir, A


oldukça işlek bir caddeye bir bomba koyuyor. Bu bombayı ise kişileri
öldürmek için koymaktadır. Bu bomba infilak ettiğinde 10 kişi yaşamını
kaybediyor, 5 kişi ölümcül derecede yaralanıyor.
Bu kişiler bakımından A’nın doğrudan kastla mı yoksa olası katla mı
hareket ettiğini söylemek mümkündür? Doğrudan kast denirse burada
ne bakımdan gerekçelendirilebilmektedir? Eğer bir yapının terasına
çıkıp kim ölürse ölsün diyerek 10-15 el ateş etseydi ve birinden seken
kurşun bir başkasına isabet etseydi yine doğrudan kast mı kabul
edilirdi?

Fiilin işleniş biçimi itibarıyla neticelerin meydana gelme durumu kesinliğe


yakın bir ölçüyle ifade ediliyorsa bu durumda bu kişilere karşı A’yı
doğrudan kastla 10 kişiye karşı tamamlanmış öldürmeden 5 kişiye karşı
tamamlanmış yaralamadan sorumlu tutmak gerekmektedir. Burada sorun
yoktur. Sorun bir bombalama eylemi dolayısıyla sadece bu kişiler doğrudan
zarar görmemektedir. Bu eylem dolayısıyla bombanın yayılma etkisi ve
bombanın itme kuvvetinden dolayı yakın konumda bulunan kişiler de zarar
görebilmektedir. Bomba patlar ve arka sokaktaki bir işyerinin camları
kırılır ve o camlar da birilerinin ölümüne sebebiyet verilebilir. Bir takım yan
neticelerin bu tarz olaylarda da belirlenmesi mümkündür. Asıl etki alanının
gösterdiği konumda ortaya çıkan bilgiler bakımından olası kasttan
bahsedilmez. Fiilin bombalama suretiyle gerçekleştirilmesi bu neticeler
bakımından doğrudan kastı gerekçelendirmez. Asıl mesele bu bombalama
eylemi dolayısıyla oranın 100-150 metre mesafesinde yürürken o
savrulmayı hisseden veya yerden kalkan taş yüzünden yaralanan kişiler
bakımından ceza hukuku sorumluluğunun yürütülüp yürütülemeyeceğidir.
Bunlara karşı olası kastla öldürmeye teşebbüs uygulanırsa ceza hukuku
sorumluluğunun ciddi manada genişleyeceği çünkü bundan dolayı etki gören
herkes bağlamında bombalama eylemi olduğuna göre öldürme üzerinden bir
belirleme yapmak gerekmektedir denmektedir.
Bu iki olay arasındaki fark burada sorumluluğun sınırlandırılabilmesidir. B
bakımından kasten öldürme, C bakımından da olası kastla öldürmeye
teşebbüs rahat bir şekilde denilebilmektedir. Ama A bakımından doğrudan
kastı tespit ettiğimiz alan dışında diğer alanın olası kastla işlenen teşebbüs
belirlemesi bağlamında çok geniş bir sorumluluk alanı doğmaktadır. Verilen
örnek olay kurgusundan hareketle olası kastta teşebbüs kabul etmeyelim,
18

netice üzerinden olası kasta ilişkin sorumluluğu belirleyelim şeklinde bir


Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 9. HAFTA / 2022

anlayış vardır. Bu anlayış da suç teorisi bakımından bir soruna sebep


olabilir. Sonradan meydana gelmiş bir olay yani netice alınmakta ve
davranışın gerçekleştirildiği sırada subjektif unsuru oluşturan manevi
unsurun tespitinde bulunulmamaktadır. Evet, kişinin davranışını
gerçekleştirdiği sırada kastının hangi suça yönelik olduğunu belirlemek
bazen davranıştan çıkarak değerlendirme yapmak demektir. Davranışın
gerçekleştirildiği sırada suçun maddi unsurlarına ilişkin bilgiye sahip olan
kimsenin kastından bahsedilmektedir. Ama burada tartışmada netice
üzerinden kast belirlenmeye çalışılmaktadır. Yani olası kastla öldürmeye
teşebbüs mü olası kastla yaralama mı tartışması kişi ölmüş mü ölmemiş mi
üzerinden yapılmaktadır. Ancak bu tartışmanın davranış modalitesi
üzerinden yapılması gerekmektedir.

• Bugün olası kastla işlenen suçlarda teşebbüs kabul edilmektedir ama


burada bir incelik vardır. Bu incelik de şudur;
Birinci ihtimalde A, B’ye silahla ateş eder ve bu kurşun B’yi delip geçer ya
da B çekilir ve hemen arkasındaki C’ye kurşun isabet etmeden sıyırıp geçer.
C bu olay dolayısıyla ölmez ya da yaralanmaz, herhangi bir netice C’nin
üzerinde gerçekleşmez.
Bu olayda C’nin bünyesinde hiçbir dışsallık gündeme gelmediği için C’ye
karşı olası kastla öldürmeye teşebbüs kabul edilmez.

• A, B’ye ateş eder. B isabet almaz ama o kurşunlardan biri C’ye isabet edip
C’nin yaralanmasına sebebiyet verir. C göğüs bölgesinden veya baş
bölgesinden yaralanır. Ama hayatını kaybetmez. Yani C üzerinde yine bir
netice somutlaşır. Böyle bir durum meydana geldiğinde C bakımından olası
kastla öldürmeye teşebbüs kabul edilir. Neticenin meydana gelmesi
bakımından hiçbir dışsallığın söz konusu olmaması durumunda C’ye artık
ceza hukuku bakımından sorumluluk yüklenmez. O aşama itibariyle olası
kasttan öldürmeye teşebbüs bakımından C’nin üzerinde bir netice meydana
gelmiş mi gelmemiş mi diye bakılarak bir belirleme yapılır.

Olası kastla işlenen bir suça teşebbüsün mümkün olduğu kabul edilir. Ama olası
kastla işlenen bir suça teşebbüs edildiğinden bahsedilebilmesi için o teşebbüsün
somutlaştığı bir neticeye ihtiyaç vardır.

Taksir
19

Taksir suçun bir diğer manevi unsuru ya da bazı yazarların tabiriyle tipikliğin bir
Sayfa

diğer subjektif unsurudur. Taksir hemen hemen tüm modern ceza kanunlarında

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 9. HAFTA / 2022

kendisine yer bulmuş, kastın dışında bir diğer ceza hukuku haksızlığı
gerçekleştirilme biçimidir. Taksirle ilgili ceza hukuku terminolojisi bakımından bir
kafa karışıklığı bazen meydana gelmektedir. Taksir ceza hukuku bakımından suçun
bir manevi unsurudur. Kastın dışında, bağımsız bir manevi unsurdur. Taksir özel
hukuk kitaplarında araştırılmaya başlandığında taksir ihmaldir denilmektedir.
Ceza hukukunda ise taksir haksızlığın bir gerçekleştiriliş biçimidir. İhmal ise
davranışın bir gerçekleştirilme modalitesidir. Hatta icrai bir davranışta
bulunulduğunda taksirle hareket edilebileceği gibi ihmali bir davranışla da
taksirde bulunulabilir. Bu durumda taksir şu şekilde tanımlanmıştır;

Türk Ceza Kanunu Madde 22

“Taksirle işlenen fiiller, kanunun açıkça belirttiği hallerde


cezalandırılır.

Taksir, dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla, bir


davranışın suçun kanuni tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek
gerçekleştirilmesidir.

Kişinin öngördüğü neticeyi istememesine karşın, neticenin meydana


gelmesi halinde bilinçli taksir vardır; bu halde taksirli suça ilişkin ceza
üçte birden yarısına kadar artırılır.

Taksirle işlenen suçtan dolayı verilecek olan ceza failin kusuruna göre
belirlenir.

Birden fazla kişinin taksirle işlediği suçlarda, herkes kendi kusurundan


dolayı sorumlu olur. Her failin cezası kusuruna göre ayrı ayrı belirlenir.

Taksirli hareket sonucu neden olunan netice, münhasıran failin kişisel


ve ailevi durumu bakımından, artık bir cezanın hükmedilmesini gereksiz
kılacak derecede mağdur olmasına yol açmışsa ceza verilmez; bilinçli
taksir halinde verilecek ceza yarıdan altıda bire kadar indirilebilir.”

Türk Ceza Kanunu kastı tanımladığı gibi taksiri de tanımlamıştır. Bunun birtakım
faydaları olduğu gibi birtakım olumsuzlukları da beraberinde getirmektedir.
Kapsayıcı tanım ortaya koymak ne ölçüde mümkündür. Bambaşka sosyal
gelişmeler, bambaşka toplumsal dinamikler meydana gelmektedir. Dolayısı ile kast
ve taksir tanımlandığında bu kavramlar bir nevi dondurulmuş olmaktadır. Yani bu
kavramlar üzerinden yapılacak yeni tartışmalara aslında set çekilmiş olmaktadır.
Günümüzden 20 sene önce bir şirket piyasaya bir ürün sürdüğünde ve müşteriler
20

de bu ürünü aldıktan sonra şirketin laboratuvar testleri ürünün insan sağlığına


Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 9. HAFTA / 2022

zararlı olduğunu göstermiş olduğundan dolayı meydana gelen bir sorumluluk o


kadar da söz konusu değildir. Bu ürünü piyasadan geri çekmek bağlamında bir
tartışma bir gündeme gelmektedir ve yönetim kurulu aldığı toplantıda yapılan
oylama sonucunda bu üründen dolayı meydana gelen neticeler bakımından ceza
hukuku sorumluluğu belirlenirken taksire gitmek istemişlerdir. Çünkü Alman
hukukunun da kendine özgü birtakım kabulleri vardır ama sistemsel olarak bunu
taksir üzerinden yapılan tartışmalarda taksire özgülenen o klasik anlamın dışına
taşarak yapmışlardır. Mesela taksirli suçlarda müşterek failliği kabul etmişlerdir.
Bunu yapabilmelerinin sebebi ise kanun koyucunun taksiri net bir şekilde
tanımlamamış olmasıdır. Taksir tartışmalarına girilerek taksire yeni bir unsur
eklenebilmiştir. Ama Türk Ceza Kanunu bakımından farklı düşünülmüş, taksir
tanımlanmıştır.

Türk Ceza Kanunu madde 22’de ortaya konulan tanımda kişi dikkat ve özen
yükümlülüğüne aykırı bir hareketle öngörülebilir bir neticeyi öngörmeksizin o
neticenin meydana gelmesine sebebiyet verirse taksir vardır denilmiştir. Yani
aslında taksirin esası dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılıktır. Taksirin objektif
haksızlık içeriğini oluşturan husus dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı hareket
edilmesidir. Bu dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık taksirli suçlardan dolayı
kişiyi sorumlu tutmanın gerekçesini oluşturmaktadır. Kastla işlenen suçlardan
farklı olarak taksirli suçlarda haksızlık belirlemesi objektif nitelikteki dikkat ve
özen yükümlülüğüne aykırılık şeklinde ortaya konulabilir. Bu yüzden aslında
taksirli suç dolayısıyla sorumluluğu belirlerken ve taksirli suçun varlığından
bahsederken haksızlığın normatif bir belirlemeye ihtiyaç duyduğu görülür yani
öncelikle dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı bir niteliği bünyesinde
barındırmakta mıdır sorusu cevaplanmaktadır. Kasten işlenen suçlarda failin
suçun konusuna yönelik olarak gerçekleştirdiği davranış haksızlık içeriğini ortaya
koyarken failin subjektif yönelimini yani haksızlığa yönelen iradenin dış dünyaya
yansımasını ön planda tutmaktadır. Çünkü kast niteliği gereği maddi unsurların
bilgisine sahip olmayı gerektirdiği için bu bilgiye sahip olan kişi yine de yani
tipikliğin uyarı fonksiyonu suçun maddi unsurlarının sosyal anlam bilgisine sahip
olmasına rağmen bu davranışı gerçekleştirmeye iradi olarak yöneldiğinde bu
kişinin haksızlığının esasını yine objektif- subjektif birliktelik oluşturmaktadır.
Ama ön planda olan kasten işlenen suçlarda o iradenin haksızlığa doğrudan
yönelmesidir. Taksirli suçlarda ise aslında kişi davranışı gerçekleştirirken kasttan
farklı olarak ceza hukukunun çok önem atfetmediği bir yöne yönelmektedir. Bu
durumda taksirli suçun amaçsallığı ya da fiili hareket teorisi bağlamında gailiği
21

üzerinden birtakım teorik tartışmalar da yapılmaktadır. Kasten işlenen bir suçta


Sayfa

davranışın gerçekleştiği an itibariyle fail bir başkasının yaşamına yönelik zarar

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 9. HAFTA / 2022

verici davranış gerçekleştirmekte olduğunun temel şekilde bilincindedir çünkü


doğrudan zaten kişinin iradesi bu yöne yönelmektedir. Ama taksirli suçlarda
kişinin oradaki hedefi, yönelinen nihai hedef bir yere gitmektir. Kişi belki de
tatile gitmek istemektedir. Davranışın yöneldiği nihai hedef aslında ceza
hukukunun ilgilendiği bir hedef değildir. Mesela kişi inşaat yapmaktadır. Yani o
davranışlar gerçekleştirilirken amaç bir kimsenin ölmesi, bir kimsenin
yaralanması, malvarlığının zarar görmesi değildir. Ama kişinin davranışınızın
niteliği itibariyle böyle bir risk de vardır. Çalışan işçi hayatını kaybedebilir,
inşaatın önünden geçen kişi inşaattaki molozun çıkartılması anında düşen taştan
dolayı ölebilir, inşaat yapılırken başka bir evin temeli sarsılarak zarar verilebilir.
Ama bu faaliyet gerçekleştirilirken yöneltilen temel hedef inşaat yapmaktır.

Özellikle 1970 ve sonrasında, aslında taksir 1800’lü yılların ortasına da


götürülebilir. Çünkü dünya son 250 yılda daha önceki tarihsel dönemle
kıyaslandığında müthiş bir teknik atılım yapmıştır. Bu teknik atılım aslında
hepimizin içine doğduğu bir durumdur. Bu teknik gelişim beraberinde risk
olgusunu da getirmiştir. Daha önce hiç varolmayan durumları da topluma
kazandırmıştır. Günümüzde modern toplumu aynı zamanda bir risk toplumu olarak
da tanımlanmaktadır. Elektriğe dokunduğunuzda ölebilirsiniz ya da yolda yürürken
bir arabanın altında kalabilirsiniz. Yapılan yüksek binalarda balkondan düşen kişi
hayatını kaybedebilir ancak 100 sene önce böyle bir yapı yoktur. Haliyle gelişen
toplumsal teknik yaşamın standartları beraberinde birçok riski de beraberinde
getirmektedir. İşte taksirli suçların kanunlarda kendisine yer bulmasının en temel
gerekçesi başta bu riskleri sınırlandırmak, bu risklerin belirli bir aşamaya
geldiğinde cezalandırılabilmesini sağlamaktır.

Günümüzde bir belirleme yapıldığında Türkiye’de kaç kişi kasten öldürme


suçunun mağduru olmuştur, kaç kişi gerçekten kasten gerçekleştirdiği öldürme
davranışı dolayısıyla hayatını kaybetmiştir, kaç kişi ise taksirle adam
öldürmeden hayatını kaybetmiştir?

Büyük olasılıkla taksirle adam öldürmeden dolayı hayatını kaybedenlerin sayısı


daha fazladır. Taksirin bir ceza hukuku haksızlığının gerçekleştirilmesi
bakımından istisna olması toplumsal yaşamda daha fazla gerçekleşen bir haksızlık
biçimi olduğu gerçeğini değiştirmemektedir. Dolayısıyla taksir bu toplumsal
durumu göze alınarak değerlendirilmelidir. Maden araması gibi bir faaliyete
mündemiç bir risk gündeme geldiği zaman da çok fazla kurtuluş imkanı
olmayabilmektedir. Peki bu tür faaliyetlere neden izin verilmektedir. Bu
22

faaliyetleri gerçekleştirmek o gündelik yaşam için zorunludur. Örneğin bugün


Sayfa

arabanın getirdiği risk nedeniyle araba kullanılmazsa birçok faaliyetin meydana

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 9. HAFTA / 2022

getirilebilmesi mümkün değildir. Bu faaliyetlerin bünyesinde usulüne uygun bile


hareket edilse bir risk mevcuttur. Dolayısıyla taksirde çizilen çerçeveye uygun
hareket edilip edilmediği sorulmaktadır. Objektif dikkat ve özen yükümlülüğüne
uygun hareket edilip edilmediğine bakılır. Kişi objektif dikkat ve özen
yükümlülüğüne uygun hareket etmişse bile ortaya bir netice çıkmış olabilir.
Mesela trafik kurallarına uygun bir biçimde araç sürülebilir ancak yine de bir
kaza meydana gelebilir. Dolayısıyla taksirde dikkat ve özen yükümlülüğüne ilişkin
kurallar vardır.

Bu dikkat ve özen yükümlülüğünün kaynağı nedir?

Mahiyeti gereği bazı alanlar hazırda hukuki düzenlemelerle şekillendirilmiştir.


Mesela kişi karayolları trafik kanununda karayolunda seyahat eden bir sürücünün
uyması gereken kuralları görür. Hız sınırından, geçiş üstünlüğü hükümlerine kadar
belirlenmektedir. Bir trafik kazası yaşandığı zaman meydana gelen trafik kazası
bakımından yaralanma neticesi bakımından taksirin varlığı tartışılırken bu taksirin
esasını oluşturan dikkat ve özen yükümlülüğü ihlalinin hangisi olduğu bu
düzenlemelere başvurularak ortaya konulmaktadır. Birinci grup düzenlemenin
bizzat hukuki bir kural halinde dikkat ve özen yükümlülüğünün düzenlendiği
durumlardır. Mesela bu bağlamda hukuk kuralı kanun da yönetmelik de olabilir.
Örneğin maden arama konusunun riskli bir faaliyet olduğuna dair bir tartışma
yoktur ama bu faaliyet yine de yapılmaktadır çünkü usulüne uygun yapılırsa ortaya
çıkacak olan menfaat toplum açısından çok değerlidir.

Objektif dikkat ve özen yükümlülüğünün birinci noktası bir hukuk kuralı


olabilmektedir. Bunun dışında bazı meslek grupları aslında tehlikeli mesleklerdir.
Bu meslek gruplarıyla bağlantılı çoğunlukla bir hukuki düzenleme vardır.
Yönetmelikle o alanda faaliyet gösterecek kişilerin hangi dikkat ve özen
yükümlülüğü kuralına tabi olduğu belirlenmiştir. Ama bu her zaman böyle değildir
örneğin kaynakçılık faaliyeti risklidir. Bu faaliyeti gerçekleştirirken belirli bir
tekniği vardır. Ama bu teknikler hukuken araştırıldığında karşınıza bir veri
çıkmaz. Bu nedenle de iş yerlerinin hemen hemen hepsinde iş sağlığı ve güvenliği
uzmanlarının düzenlediği bir belge karşımıza çıkmaktadır. Bazı alanlarda bu kişiler
tarafından tekniğine uygun olarak düzenlenmiş bu belgeler dikkat ve özen
yükümlülüğünün içeriğini oluşturmaktadır. Faaliyet kuralları var olabilir, meslek
kuralları var olabilir ve bu meslek kuralları hukuk kuralı şeklinde olabileceği gibi
bir belirleme şeklinde karşımıza çıkabilir. Taksirin esası bağlamında birtakım
yükümlülükler o alanda çalışan kişilere doğrudan terennüm eder. Yani o
23

yükümlülüğün muhatabı o meslek kuralının ilgili olduğu mesleği gerçekleştiren


Sayfa

kişidir. Ama bazı yükümlülükler ise herhangi bir profesyonellik aranmaksızın o

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 9. HAFTA / 2022

faaliyete katılan herkese yönelik olarak öngörülmüştür. Mesela bir yaya trafik
düzenine katılabilir. Trafik kuralına uyar ve yola atlamaz. Ama yaya yola atlarsa
ve bir araba da ona vurmamak için direksiyonu kırarsa kaza yaparak ölebilir.

Bu durumda bir trafik kuralına aykırılık vardır ve bu ölüm neticesinden dolayı


yaya sorumlu tutulabilir mi?

Eğer yaya bakımından bir trafik kuralı ihlali varsa, bir dikkat ve özen
yükümlülüğünün aykırılık varsa evet yaya sorumlu tutulabilir ve böyle bir durumda
ihlal vardır.

Meslek kuralları ve faaliyet alanının kendine özgü riskinden bahsedildikten sonra


taksirli suçlar bakımından bir üçüncü durumda da bazı meseleler vardır. Bunlar ne
meslekle ne de toplumsal faaliyet alanı ile doğrudan ilişkili değildir. Gündelik
yaşamın bünyesinde barındırdığı risklerdir. Yani çay demlemek, kahve demlemek
için ocağın çalıştırılması fiili riskli midir? Evet, açık unutulma ihtimali vardır ve
bir risk barındırır gibi… Gündelik yaşam tecrübesinden, ortak yaşam
tecrübesinden de ortaya çıkarılan birtakım dikkat ve özen yükümlülüğü kuralları
vardır. Diğerlerinde verilen alanlarda dikkat ve özen yükümlülüğüne ilişkin
kuralların düzenlenmiş olduğunu ve belirli bir yapıya kavuşturulmuş olduğu
görülmektedir ama gündelik hayat bakımından bunu söylemek mümkün değildir.
Kişi kırsalda çocuğunu alarak ahıra gitmiştir ve ineğin sütünü sağmaktadır. Ama
inek bir şekilde çocuğa vurmuştur. Bununla ilgili bir kural yoktur. Gündelik yaşam
itibariyle kişinin böyle bir davranışta bulunduğu sırada kendisini savunamayacak
durumda olan bir çocuğun böyle bir durumda zarar görebileceğini öngörmelidir
denilmektedir. Haliyle taksirli suçlarda dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı bir
davranışın varlığı objektif unsur olarak tespit edilmek zorundadır. Netice ortaya
çıkmış olmasına rağmen böyle objektif bir dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık
belirlemesinde bulunulamazlar taksirin varlığından bahsedilemez.

Türk Ceza Kanunu’nun 22. maddesinin 2. fıkrasında dikkat ve özen yükümlülüğüne


aykırı davranış dolayısıyla öngörülebilir bir neticeyi öngörmeyerek neticeye sebep
vermek demektedir. Bu düzenlemeye bakıldığında taksirli sırf hareket suçu
olamaz mı şeklinde bir düşünceye kapılmak mümkün olabilmektedir.

Taksir sadece neticeli suç bakımından mı mümkündür?

Genel hükümlerdeki tanım merkeze alındığında dikkat ve özen yükümlülüğüne


aykırı davranışta salt bulunmuş olması yetmeyecek aynı zamanda dikkat ve özen
yükümlülüğüne aykırı davranış dolayısıyla bir neticenin meydana gelmesi
24

gerekmektedir. Türk Ceza Kanunu’nun özel hükümler kısmında düzenlenen taksirle


Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 9. HAFTA / 2022

öldürme suçu bağlamında 22. maddedeki tanım bağlamında bir taksirle öldürme
suçu bakımından sorun yoktur. Kişinin dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı bir
davranış gerçekleştirmesi ve bu davranış dolayısıyla ölüm neticesinin meydana
gelmesi gerekmektedir. Taksirle yaralama suçu da aynı şekildedir.

Türk Ceza Kanunu Madde 170/1

“Kişilerin hayatı, sağlığı veya malvarlığı bakımından tehlikeli olacak


biçimde ya da kişilerde korku, kaygı veya panik yaratabilecek tarzda;

a) Yangın çıkaran,

b) Bina çökmesine, toprak kaymasına, çığ düşmesine, sel veya taşkına


neden olan,

c) Silahla ateş eden veya patlayıcı madde kullanan,

kişi, altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”

Normal suçların düzenlenmesinde kasten ifadesi geçmemektedir. Bir davranış


kasten gerçekleştirildiği zaman cezalandırılır. Ama kanun koyucu eğer bir
davranışın taksirle gerçekleştirilmesini de suç olarak görmüşse bu durumda suçun
isimlerinde kast taksir ifadelerine rastlamak mümkündür. Haliyle Türk Ceza
Kanunu madde 170 genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçunun taksirle
işlenmesi de mümkündür. Madde 171 ise genel güvenliğin taksirle tehlikeye
sokulmasıyla ilgilidir.

Türk Ceza Kanunu Madde 171

“Taksirle;

a) Yangına,

b) Bina çökmesine, toprak kaymasına, çığ düşmesine, sel veya taşkına,

Neden olan kişi, fiilin başkalarının hayatı, sağlığı veya malvarlığı


bakımından tehlikeli olması halinde, üç aydan bir yıla kadar hapis
cezası ile cezalandırılır.”

Bu davranışlar gerçekleştirilerek bir netice meydana getirilmiştir. Bu durumda


171. maddede taksirle genel güvenliğin tehlikeye sokulması gibi sırf hareket suçu
niteliğinde olan taksirli suçlar da vardır. Taksirli suç ama karşılığında bir netice
öngörülmüş değildir. Bu nedenle aslında 22. maddedeki o tanımın eleştirilmesi
mümkündür. Yani aslında taksirin bağlama noktası netice değildir. Neticenin
25

taksirli suçlarda meydana gelmesine imkan tanıyacak bir dikkat ve özen


Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 9. HAFTA / 2022

yükümlülüğüne aykırılık meydana gelmelidir ama tüm sistem de bunun üzerine


kurulu değildir. Bu örnek verilirken taksirli suçlara Türk Ceza Kanunu özelinde
elbette daha az rastlandığı kabul edilmektedir. Ama Türk Ceza Kanunu dışında
suç ve ceza hükmü içeren özellikle belirli bir profesyonellik alanını düzenleyen
kanunlarda kasten gerçekleşen suç sayısından daha fazla taksirli suç
düzenlenmesi mümkündür. Gıda mevzuatı ile ilgili, birtakım faaliyetlerin
gerçekleştirilmesi ile ilgili mevzuatlar ve hemen hemen tüm o mevzuatlarda da
suç ve cezalara ilişkin hükümler başlığı görülmektedir. Bu başlık altında da o
alanla ilgili özel suç tipleri düzenlenir. Burada taksirli suçların daha yoğun
düzenlendiği görülmektedir. Türk Ceza Kanunu’ndaki oran da mevzuatın geneline
bakıldığında taksirli suç olarak düzenlenmiş haksızlıkların, kasten
gerçekleştirilmesi halinde suç olarak düzenlenmiş haksızlığa oranı hemen eşittir
veya taksirli suç oranı daha yüksektir. Bu nedenle taksirli davranışın, dikkat ve
özen yükümlülüğüne aykırı davranışın cezalandırılmasının geleneksel gerekçesini
bu davranış dolayısıyla bu riski ortaya getiren ve sonucunda da ortaya bir ölüm,
yaralama neticesini getirmesi oluşturmaktadır. Bu anlayış taksiri ceza
kanunlarında düzenlemeyi sağlamıştır. Ama artık günümüzdeki sistemde salt bir
dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranışta bulunulmuş olması bir netice
ortaya çıkmasa bile cezalandırılabilir bir davranış olarak karşımıza
çıkabilmektedir. Taksirli suçların da bir sırf hareket suçu olarak düzenlenmesi
mümkün olabilmektedir. Burada bir incelik mevcuttur; kanun koyucu salt olarak
dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranışı cezalandırmaz. Aynı zamanda bu
dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranışta bulunması dolayısıyla bir zarar
tehlikesi meydana gelmesini çoğunlukla düzenler. Mesela 171. maddedeki suç tipi
bir somut tehlike suçu olarak düzenlenmiştir. Somut tehlike suçu olduğu kanun
koyucunun “kişilerin yaşamı, sağlığı, malvarlığı bakımından bir tehlikelilik meydana
getirmesi halinde” demektedir. Ancak bu netice değildir. Haliyle neticeli taksirli
suçlar olabileceği gibi taksirli davranışın gerçekleştirilebilmesi bakımından kanun
koyucunun bazen herhangi bir neticenin ortaya çıkmasını aranmadığı bu davranışın
ortaya çıkması suretiyle belirli bir tehlikeliliğin ortaya çıkmasını, ki bunlar
objektif cezalandırma şartı olarak ortaya çıkmış durumlardır,
cezalandırılabileceğini öngörmüştür. Bu düzenlemede bu neticeyi meydana
getirme ifadesinin sınırlı bir alanı ifade edebildiği söylenmektedir.

Taksir kastın daha az versiyonu değildir. Kast ayrı bir müessesedir. Kastın varlığı
ya da yokluğu kastın kendi muhtevasına göre belirlenmektedir. Kast yoksa taksir
vardır şeklinde bir belirlemede bulunulmamaktadır. Taksirin de kendine özgü
26

niteliği dikkate alınarak bir belirlemede bulunulmaktadır. Kastla taksir arasında


Sayfa

bir farklılık ilişkisi vardır. Kusurun bir görünüş şekli olarak kastı ve taksiri

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 9. HAFTA / 2022

konumlandıran bazı ceza hukukçuları “kast taksirin vasıflı şeklidir” şeklinde


açıklamalar yaparlar. Her kast aslında ağır bir dikkat ve özen yükümlülüğüne
aykırılıktır şeklinde bir formülasyonu benimseyen yazarlar ya da modern ceza
hukukçular arasında da bunu böyle ifade etmeye çalışan yazarlar vardır. Ancak
bilinmektedir ki kast ve taksir kusurun bir biçimi değildir. Kast ve taksir
haksızlığın bir gerçekleştiriliş biçimi olarak birbirleriyle doğrudan bağlantılı
değildir. Kişinin kastının olmadığı tespit edilen bir olayda o zaman taksiri vardır
demek mümkün değildir. Taksirin de kendine özgü unsurlarla bulunup
bulunmadığının tespit edilmesi gerekmektedir. Bu durumda somut olayda bir
kimsenin taksirinin bulunduğunu tespite objektif dikkat ve özen yükümlülüğüne
aykırılıktan başlanır. Eğer objektif dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık
momenti yoksa bu durumda taksir kapsamında değerlendirilebilecek bir davranış
modalitesi yok demektir.

Objektif dikkat ve özen yükümlülüğünden ne anlaşılır, kaynağı nedir?

Objektif dikkat ve özen yükümlülüğünün kaynağını tek bir bir belirleme ile
ortaya koymak mümkün değildir. Söz konusu alanın bünyesinde barındırdığı
tehlikeliliğin aktüel hale gelmesini engelleyecek çerçeve dikkate alınmaktadır.
Modern bir toplum bünyesinde tehlikeliliği barındıran tıbbi müdahalelerin
gerçekleştirilmesine engel olmaz. Bunun usulüne uygun bir biçimde yapılması
topluma faydalıdır. Bu bağlamda aslında taksirin esasını ortaya koyarken modern
taksir anlayışının da ortaya koyulabilmesi için izin verilen risk alanı teriminin
kullanılması gerekmektedir. Bu alanda yaşam bakımından, vücut bütünlüğü
bakımından bir risk vardır ancak toplumsal fayda dolayısıyla yine de bu riskli
faaliyetin gerçekleştirilmesine belli bir ölçüde imkan tanınmak zorundadır.
Taksirli suçlarla bağlantılı olan bu izin verilen alanın dışına çıkmış dikkat ve özen
yükümlülüğüne aykırılığa da ilişkilendirilmektedir. Eğer kişinin davranışı izin
verilen alan dışında gerçekleşiyorsa hangi neticeye sebebiyet verirse versin bir
taksirin varlığından bahsedebilmek mümkün değildir. Sistemsel olarak izin verilen
alanın içinde kalan davranışa herhangi bir haksızlık niteliği özgülenemez. Ama izin
verilen alanın dışına çıkan davranışlar bağlamında bir dikkat ve özen
yükümlülüğüne aykırılık noktası belirleniyorsa taksirin varlığından bahsedilebilir.
Taksirli suçlarda haksızlığın subjektif unsuru üzerinde durmak gerekmektedir.
Yani dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranışta bulunan kişinin o neticeyi
öngörmesi gerekirken bilinçsiz taksir bağlamında öngörememesi, bilinçli taksir
bağlamında ise o neticeyi öngörmesine rağmen o neticenin meydana
gelmeyeceğine dair güven duyması olarak ifade edilmektedir.
27
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 9. HAFTA / 2022

Haliyle burada kişinin taksirli suçun haksızlığının varlığı bağlamında subjektif


haksızlığı nereye konumlanmaktadır? Taksirli suçlarda subjektif haksızlık
unsuruyla kusurluluk arasında net bir ayrıma gidilebilir mi?

Objektif haksızlık, haksızlığın objektif momenti dikkat ve özen yükümlülüğüne


aykırılıktır ama dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı hareket eden failin bu dikkat
ve özen yükümlülüğünü ihlali halinde bir neticenin meydana gelebileceğini
öngörebilmesi gerekmektedir. Bu kişinin söz konusu neticenin meydana
gelebileceği öngöremeyeceği kişinin özellikleri dikkate alınarak belirlenmektedir.
Kişinin özellikleri çok geniş bir alana yayılabilmektedir; kişinin yaşı, mesleği… bu
kişinin özellikleri dikkate alınarak söz konusu kişi tarafından bu dikkat ve özen
yükümlülüğüne aykırı davranışın söz konusu neticeyi meydana getirip
getiremeyeceğini öngörebilir mi öngöremez mi kararı verilmektedir. Taksirli
suçlarda sorun şudur; kasten işlenen suçlarda kusur alanında yapılan birçok
değerlendirme taksirli suçlarda haksızlığın subjektif kısmına istinaden
yapılmaktadır. Kasten işlenen suçlarda, davranışının söz konusu neticeyi meydana
getirebilir olup olmadığına ilişkin belirleme zaten o davranışın maddi unsurlarının
bilgisine sahip olan kişi bakımından ele alınırken sorunlu bir biçimde ortaya
konmaz. Kişinin davranışının yöneldiği unsurlar bilinmektedir. Ama taksirli
suçlarda sorun şudur; taksirli davranış aslında nihai hedef olarak ceza hukukunun
kendisine bir değer atfettiği neticeye yönelmemektedir. Kişi birini öldürmek ya
da yaralamak için dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranışta
bulunmamaktadır. Kişinin nihai hedefi farklıdır ama söz konusu davranışı
gerçekleştirmek dolayısıyla aslında bilinçsiz taksir bakımından kişinin
öngöremediği bir netice meydana gelmektedir. Bu davranış dolayısıyla sorumluluk
cihetine giderken sadece objektif bir belirleme yapmakla yetinilmemektedir.
Haksızlığın subjektifliğinden bahsedilmektedir. Salt dikkat ve özen
yükümlülüğüne aykırılık bağlamında hareket edilmemektedir. Aynı zamanda bu
dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranışta bulunan kişinin bu neticenin
meydana gelmesini öngörebilmesinin mümkün olup olmadığının tartışılması
gerekmektedir. Haliyle taksirin haksızlık unsurlarından bir diğeri de bu şekilde
kişi tarafından bir neticenin meydana gelmesinin öngörülebilir olup olmadığı sorun
oluşturmaktadır.

Bunun dışında taksirli suçlarda kusur yine kasten işlenen suçlarda üzerinde
durulacağı gibi usa ilişkin temel açıklamalar bağlamında ele alınmaktadır. Mesela
kasten işlenen bir suç işlenen özelinde zorunluluk halinin varlığı dolayısıyla bir
davranışta bulunulur ve bu davranış suç teşkil eder. Kasten işlenmiş bir suçtur.
28

Ama o davranışta bulunulan sırada belirli bir tehlikelilikten korunmak amacıyla


Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 9. HAFTA / 2022

hareket edildiği için kusurluluğa girmez. Veya kişi kasten işlediği suç ile ilgili
haksız tahrikten faydalanabilmektedir. Kasten bir suç işlenmiştir ama haksız
tahrik vardır. Taksirli suçlar bakımından da böyledir. Yani kişi taksirli bir suç
gerçekleştirmiştir ama aslında dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranışı
muhattap olduğu bir tehlikelilikten korunmak için gerçekleştirmiş olabilmektedir.
Ya da kişinin bir haksızlığa tepki olarak gerçekleştirdiği kasti davranış dolayısıyla
(buna karşı çıkan yazarlar da vardır) kusurluluğu etkilenebilir ama bir haksızlığa
tepki olarak gerçekleştirdiği davranış dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı
niteliğe sahip olduğu halde o haksızlığa tepki olarak gerçekleştirmesi dolayısıyla
haksız tahrikten de faydalanabilmektedir. Bu konuda sadece aslında taksirli
suçlarda kişinin kusurlu olup olmadığı sorununun yine kasten işlenen suçlardaki o
değerlendirmelerle ilişkilendirme ihtimalinin olduğu bilinmelidir. Burada sorun
taksirli suçun haksızlığının subjektif unsuru nedir sorusudur. Objektif unsur
dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılıktır. Subjektif unsur ise neticenin fail
tarafından öngörülebilirliğidir. Neticenin fail tarafından öngörülmemiş olması
gerekmektedir.

Peki fail bunu neden öngörememiştir? Kişi bakımından öngörülebilir miydi?


Soruları da failin şahsi özellikleri dikkate alınarak değerlendirilmektedir.

29
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
12.00 ₺

GAZİ ÜNİVERSİTESİ
GAZİ ÜNİVERSİTESİ
HUKUK FAKÜLTESİ
HUKUK FAKÜLTESİ

SINIF :2-B-ŞUBESİ

DERS -CEZA GENEL-I

İLHAN ÜZÜLMEZ
DÖNEMİ:GÜZ- DÖNEMİ

YIL : 2022 / VİZE-10-HAFTA


ADRES : BAHÇELİEVLER MAHALLESİ 52.SOKAK NO : 2 / A
ANKARA / BEŞEVLER
İletişim : 0541 361 33 19 – 0542 803 37 67
Mail : ozisikcopyy@gmail.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 10. HAFTA / 2022

Bir kamyon sürücüsü geniş ve uzun olan bu taşıtı daha yavaş kullanmalıdır.
Mesela bir otomobil bir karayolunda en fazla 82 ile gidebilirken bu tarz bir araç
en fazla hız sınırı olarak daha düşük bir hıza tabidir. Bu tarz araçların virajlardan
dönerken daha farklı kurallara tabi olduğu da görülmektedir. Virajın yaya yoluna
ya da bisiklet yoluna yaklaşan kısımlarına araç büyük olduğu için dönüş esnasında
dengesini kaybetme ihtimali ya da hızından dolayı oradaki motosiklet veya bisiklet
sürücüsünün yoldan çıkmasına neden olabileceği için birtakım kurallara tabidir.

Bir kamyon sürücüsü olan A virajı dönerken bisiklet yolunun yanından devam
etmektedir. Bu bisiklet yolunda da bisikletçi B bisikletini sürmektedir. Bu olayda
A yükümlülüklerine aykırı olarak, trafik kurallarına aykırı olarak kamyonu
döndürürken bisiklet yoluna en fazla 1 metre yaklaşması gerekirken daha fazla
yaklaşmıştır. Bundan etkilenen B bisikleti ile kamyondan kaçmak isterken
dengesini kaybetmiş ve bisikletten düşmüştür. Bunun sonucunda ise başını yere
vurarak hayatını kaybetmiştir.

Bu olayda A ölüm neticesi bakımından nasıl sorumlu tutulabilir? Bu durum


A’nın bir ceza hukuku sorumluluğunun oluşmasına sebep verir mi? Burada A
bakımından kastın varlığından bahsedilebilir mi?

Kişinin aslında davranışını gerçekleştirirken B’nin ölümüne yönelik bir davranışı


yoktur. B’nin ölümüyle bağlantılı olası kastını gerekçelendirebilecek bir öngörü
yoktur. Bu nedenle A’nın taksiri tartışılmaktadır. Burada A’nın dikkat ve özen
yükümlülüğüne bir aykırılığı vardır. Bir kamyon sürücüsünün aracını trafik
kurallarına uygun, trafik kurallarına riayet ederek kullanması gerekmektedir. Ama
A bunu yapmamaktadır ve objektif dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık
gerçekleştirmektedir. Bu objektif dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılığın
sonucu olarak da bu ölüm neticesi ortaya çıkmaktadır. Taksirli suçlarda
haksızlığın ya da suçun, haksızlığın objektif unsuru olarak dikkat ve özen
yükümlülüğüne aykırılığı içermesi gerekmektedir. Bu objektif dikkat ve özen
yükümlülüğüne ilişkin belirlemelerin ise neye göre yapıldığından daha önce
bahsedilmiştir. Bu bazen sadece belirli bir gruba, belirli bir kitleye hitaben
düzenlenmiş olabilir. Bazı meslek kolları bakımından, bazı faaliyetler bakımından
bazen dikkat ve özen yükümlülüğüne ilişkin kurallar gündelik yaşam
tecrübelerinden, ortak yaşam tecrübelerinden edinilmiştir. Bu durumda ise bu
tarz bir özen ve dikkat yükümlülüğünün herkes bakımından geçerli olduğu
söylenmektedir. Haliyle taksirli suç belirlemesi yapılırken yani bu davranış
taksirle gerçekleştirilen şu suça vücut vermiştir şeklinde bir belirlemede
bulunulabilmesi için öncelikle ortada bir dikkat ve özen yükümlülüğü ihlali
1
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 10. HAFTA / 2022

bulunması gerekmektedir. Aksi halde soyut konuşulmuş olur. Burada bir netice
ortaya çıkmıştır ama izin verilen risk alanında gerçekleştirilen, toplumsal olarak
gerçekleştirilmesine izin verilmiş bir alanda mı olmuştur olay? Yoksa bunun dışına
mı çıkılmış ve işte tam olarak bu aşamada da bir yükümlülük ihlali olmuştur
diyeceğimiz aşamalar da gündeme gelmiştir. İlk ihtimal söz konusuysa orada bir
taksir söz konusu değildir. Bir netice ortaya çıkmış olsa da.

Bir subjektif olarak bilinçsiz taksirde fail dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı
hareket etmesine rağmen neticenin meydana geleceğini öngörmez. Ortada
objektif bir dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık olduğu için bu yükümlülük ihlali
halinde bir neticenin meydana gelebileceğinin objektif olarak da öngörülebilir
olduğu kabul edilir. Haliyle bu koşullara rağmen, bu bilinçsiz taksir bakımından
subjektif moment tartışması derinlere inebilmektedir.

Burada aslında bir yükümlülüğün ihlalinin bir neticeye sebebiyet verebileceğini


öngörememek aslında negatif bir şeydir, burada bir subjektif moment yoktur.
Bazı yazarlar aslında bilinçsiz taksirde teknik anlamda bir subjektif unsur yoktur
derler. Çünkü buradaki öngörememe niteliği itibariyle failin zihniyle
ilişkilendirildiğinde o neticenin gerçekleştiği an itibariyle kişide bir bilginin bir
tasarrufun bulunmadığını ifade eder. Burada subjektif haksızlık momenti olarak
olmayan bir şeyden bahsedilmektedir. Final hareket teorisinin en yumuşak tavrı
budur. Yani taksirli suçu anlatamaz final hareket teorisi. Çünkü final hareket
teorisinde davranış belli bir amaçlılığa yönelmektedir. Kasten işlenen suçlarda
sorun yoktur. Kasten işlenen suçlarda zaten maddi unsur bilgisi söz konusu olduğu
için o unsurlara yönelik amaçlılık kapsamında gerçekleşen haksızlığın muhtevasını
fail bünyesinde hisseder. Ama bilinçsiz taksir bakımından şöyle bir örnek
düşünelim; kişi çayın altını yakar ve çıkıp gider. Kişi eve geldiğinde küçük çocuğu
uyanmıştır ve mutfağa giderek çayı dökmüştür. Böylece üstünü başını yakmıştır.
Bu olay gerçekleştiği anda fail bazen bambaşka bir şeyin peşindedir. O neticenin
somutlaşması söz konusu olduğu anda fail ondan haberdar bile olmayabilir. Ama
neticenin gerçekleştiği öngörememe pozisyonunda bulunan fail bakımından
subjektif unsur şu şekilde ifade edilebilir; bazı kitaplarda bilinçsiz taksirin
subjektif unsuru yoktur gibi bir sonuca ulaşılır bu doğru değildir çünkü subjektif
unsuru olmayan ceza hukuku haksızlığı olamaz. Ceza hukuku haksızlığının subjektif
haksızlık momenti bulunmalıdır. Yoksa bu durumda ulaşılmak zorunda olunan sonuç
bilinçsiz taksir ceza hukukunun kendisine konu edindiği bir haksızlık türü olamaz.

Özel hukuk alanında objektif sorumluluk vardır. Haksız fiil sorumluluğu,


sözleşmeye aykırılıktan doğan sorumluluk, sebepsiz zenginleşme… Bu
2
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 10. HAFTA / 2022

bahsedilenler hep bir tür objektif sorumluluktur. Salt bir işi yapıyor olmaktan
dolayı doğrudan kişinin herhangi bir yükümlülük ihlali olmasa bile yanında
çalıştırdığı işçinin gerçekleştirdiği fiillerden veya araç işletmenin sorumluluğu
gibi bir objektif sorumluluk momentidir.

Ceza hukuku bu duruma yabancıdır. Ceza hukukunun objektif sorumluluğu esasına


gidilemez. Bu nedenle bazı Marksist ceza hukukçuları kitaplarında katı politik
tavırlarını kaldırmış olsalar da bilinçsiz taksir müessesesinin aslında subjektif
unsuru bulunmadığı için bir ceza hukuku haksızlığı olarak nitelendirilemeyeceğini
detaylı bir biçimde ortaya koyarlar. Fakat objektif dikkat ve özen yükümlülüğüne
aykırı davranan bir fail bakımından da kasten gerçekleşen suçun muhtevasındaki
gibi bir tipikliğin uyarı fonksiyonu, suçun maddi unsurlarının somut olayda
gerçekleşmekte olduğunun bilincinde olan bir failin o davranışı
gerçekleştirmekten geri durması demektir. O davranışı gerçekleştirirse kasten
bir suç işlemiş olur.

Taksir bakımından da yoğunluğu bakımından farklılık olsa bile finalist davranış


bakımından objektif dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılığın gerçekleştiği an
itibariyle bir yükümlülük ihlalinde bulunduğunun bilincinde olması beklenir.
Bilincinde olmazsa bilinçsiz taksirden bahsedilir. Bilinçli taksir bakımından ise
daha önce olası kastla ilgili yapılan açıklamalarda bahsedilmiş olduğu üzere bir
öngörme momenti vardır. Burada subjektif haksızlık momenti olarak pozitif bir
şekilde karşılaşılmaktadır, bir öngörü vardır. Ama neticenin gerçekleşebileceğine
dair bu öngörünün kişiyi davranışı gerçekleştirmekten alıkoymayan bir boyutu da
vardır; neticenin gerçekleşmeyeceğine dair bir güven duyulmaktadır.Taksirli suç
bakımından haksızlık şeması bu şekilde ifade edilebilmektedir. Taksirli suç
bakımından da fail, mağdur, konu, fiil zorunlu maddi unsurlardır. Unutulmamalıdır
ki 22. maddede taksir netice esas alınarak tanımlanmıştır ama sistemde sırf
hareket suçu niteliğinde olan taksirli suçlar da vardır. Yani sadece neticeli
suçlarda taksir vardır demek mümkün değildir. Bilinçsiz taksirde neticenin
öngörülememesi, bilinçli taksirde neticenin öngörülmesine rağmen neticenin
meydana gelmeyeceğine dair bir güven duyulması üzerinden açıklamalar yapılırken
sırf hareket suçu niteliğindeki taksirli suçlarda dikkat ve özen yükümlülüğüne
aykırılığın objektif unsurları bağlamında bir değerlendirmede bulunulmaktan
öteye gidilemez. Çünkü bir netice yoktur. Dolayısıyla taksirin hukuki esasıyla
bağlantılı tartışmalar hala güncelliğini korumaktadır ama bizim esas aldığımız
sistemde bilinçsiz taksir de bilinçli taksir de kabul edilmektedir ve bunlar
üzerinden değerlendirmede bulunulmaktadır.
3
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 10. HAFTA / 2022

Taksirli suçun objektif haksızlık unsurunu oluşturan dikkat ve özen yükümlülüğü


bünyesinde aslında iki niteliği barındırmaktadır;

• Dikkat ve özen yükümlülüğünün objektif bir değerlendirme olması. Bazı


yazarlara göre taksirli suçlarda dikkat ve özen yükümlülüğünün kişin
subjektif niteliği alınarak belirlenmesi gerekmektedir. Türk Ceza
Hukuku’nda bu kabul açıkça benimsenmemiştir. Subjektif dikkat ve özen
yükümlülüğüne aykırılık yani kişinin kendi yeteneklerine, bilgisine göre
dikkat ve özen yükümlülüğünün varlığından bahsetmek gerektiğine dair
düşünce Türk Ceza Kanunu’nda karşılık bulmamıştır.

• Dikkat ve özen özen yükümlülüğü normatiftir. Normatiflik kavramı


hukuktaki en elastik kavramlardan biridir.
Normatif diyince akla ne gelir?
Pozitif kurallara dayanıyor olması demektir. Bu kurallar yazılı ya da yazısız
olabilir ama normatifliğin esası kural faaliyetidir. Kurallaştırma ile aynı
anlama gelir.
Normatiflik bakımından karşımıza çıkan bir diğer mesele de bazı hukuki
kavramsallaştırmaların içeriğinin doğal olgusallık üzerinden ortaya
konulamıyor olmasıdır. Hukuki kavramsallaştırmaların içeriğini ortaya
koyma faaliyeti gerçekleştirilirken toplumda benimsenmiş birtakım
kurallara ya da birtakım manevi konseptlere başvurulmak zorunda kalınır.
Mesela insanoğlu kavramını tamamen dış dünyada gözlemlenebilir içerikten
hareketten anlamak mümkün değildir. Ya da müstehcenlik kavramı tamamen
insanların doğal halinden anlamlandırmak mümkün değildir. Bu konseptte
sosyal niteliği ön planda olan insanın aslında tüm sosyal yaşamı normatiftir.
Yani o sosyallik normatifliğin esasını oluşturmaktadır. Normatif ifadesinin
çok farklı anlamları vardır ancak burada hukuk kuralının normatifliğinden
bahsedilir. Çünkü sonuç olarak bir yetkili iradenin ürünüdür. Bu irade
genellikle o toplumun yararına bir kural ihtisas eder. Yani normativitenin de
kendi içinde birtakım amaçsallıkları, hedefi vardır. Ama bu her zaman
böyle olmayabilir. Toplumun genel yararı ya da düzenin kendi içindeki
tiranlığının normativite adı altında ortaya konulduğunu görmek mümkündür.
Bunun da en net örneği 1939-1945 dönemleri arasındaki Nazi dönemidir.
Nedensellik bağı doğal bir ilişkidir. Ama objektif isnadiyet normatif
bir sorumluluk belirleme esasıdır. Objektif isnadiyetin normatif
niteliğinin ön planda olması ne demektir?
Taksirli suçlarda ortaya çıkan netice yaralama ya da öldürme olabilir. Türk
4
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 10. HAFTA / 2022

Hukuk Sistemi’nde taksirle mala zarar verme diye bir kavram yoktur.
Taksirle bir mala zarar verilmişse ceza hukuku da bununla
ilgilenmemektedir. Dikkat ve özen yükümlülüğünün normatifliğin denildiği
zaman objektif isnadiyetle ilgili birtakım açıklamalarda bulunmak
gerekmektedir. Bazen netice bir dikkat ve özen yükümlülüğünün ihlali
sonucunda doğmuş olabilmektedir ama burada bir normatif belirleme
yapma ihtiyacı duyulur.
Kişi dikkat ve özen yükümlülüğüne uygun davransaydım da bu netice
ortaya çıkardı dediğinde bu argüman nasıl cevaplanabilir?
Bir varsayım üzerinden konuşulmakta ve hipotetik bir belirleme yapmak
gerekmektedir.
Buna imkan tanımak mümkün müdür? Yani objektif dikkat ve özen
yükümlülüğünün sonucu olması ne demek?
Bir olay bir kere gerçekleşir ve o varoluşsal olarak değerlendirilir.
Sonrasında gerçekten bu kişi yükümlülüğe aykırı davrandı ve bu sonuç
ortaya çıktı denilebilir. Bu bir bakış açısıdır. Bu pozitif bilim bakış açısıdır.
Ama sistemsel olarak bu neticenin ortaya çıkmasının sebebi doğrudan
doğruya dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık olmayabilir
denilebilmektedir. Ya da bu kişi dikkat ve özen yükümlülüğüne uygun
davransaydı bile bu netice ortaya çıkardı denilebilmektedir. Bu durumda
taksirli suçlarda neticenin faile objektif olarak isnad edilemeyeceği kabul
edilmektedir.
Birçok teori vardır. Salt nedensellik teorisi bu modaliteyi kabul etmez,
riskin yükseltilmesi teorisi bu noktada fail tarafından eğer dikkat ve özen
yükümlülüğüne uygun hareket edilseydi dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı
hareket edilmesi halinde risk aynı seviyede kalırdı diyorsa bu netice faile
yüklenemez, kaçınılabilirlik teorisi normatifliğin daha üst seviyede olduğu
teoridir ve taksirli suçtan kaçınılabilirliği cezalandırdığını söyleyerek
dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı hareket etmemek imkanı varken
bundan kaçınmamış olmayı cezalandırır. Dikkat ve özen yükümlülüğüne
uygun hareket edilseydi de bu neticenin ortaya çıkmasından
kaçınılamayacağından taksirli suçtan dolayı cezalandırmamayı öngörür. Bu
tartışma çok farklı noktalara gidebilmektedir. Çok ciddi sonuçlar
doğurabilen dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılıklar vardır. Deniz kumu
ile bina inşaa edilebilir, 100 birim demir kullanılması gereken inşaatta 50
birim kullanılır… Olası bir deprem durumunda da binada oturan kişiler
ölmüştür. Burada sistem kişinin bu binaları dikerken belli kurallara riayet
5

etmediğini görür ve ortaya çıkan neticeden dolayı kişiyi taksirle


Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 10. HAFTA / 2022

öldürmeden sorumlu tutar. Bir dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık söz


konusudur ve ortaya da bir netice çıkmıştır. Kişi de kurallara uygun olarak
apartmanları yapmış olsaydım dahi depremin şiddeti nedeniyle her türlü
yıkılırdı şeklinde bir iddia ortaya atmaktadır.
1999 yılında gerçekleşen Gölcük depreminde bir müteahhitin yaptığı
birtakım evler yıkılmıştır. Bu kişi hakkında ceza hukuku sorumluluğuna
gidilmek istenmiştir. Var olan bazı raporlar 7.3 şiddetinde bir deprem
olduğunu ve bu binaların usulüne uygun yapılmış olsaydı da yıkılacağını
söylemiştir. Bu durumda kaçınılabilirlik teorisi esas alındığı zaman bu
kişinin meydana gelen ölümlerden dolayı sorumlu tutulamayacağı
söylenebilmektedir. Ceza hukuku bakımından oradaki tüm evlerin
yıkılmadığının da dikkate alınması gerekmektedir. Sorun da buradadır.

Dikkat ve özen yükümlülüğüne uygun davranıldığında bu neticenin


meydana gelmeyeceğinden nasıl emin olunabilir? Dış dünyada
gerçekleşmemiş bir husustan bu böyle olurdu, bu dikkat ve özen
yükümlülüğüne dikkat edilseydi de bu netice meydana gelirdi şeklinde
bir belirlemede nasıl ikna edici bir biçimde bulunulabilir?
Temel sorun budur. Bu yüzden taksirli suçlarda sorumluluğun esasını
oluşturan dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık şu şekilde anlaşılmaktadır;
netice doğrudan bu dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılığın sonucu
olmalıdır. Ama neticenin salt bu dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılıktan
kaynaklı olarak realize olması gerekmektedir. Yani dikkat ve özen
yükümlülüğüne uygun davranışın da dikkate alınması gerektiği
anlaşılmaktadır. Dikkat ve özen yükümlülüğüne uygun davransaydı da bu
netice ortaya çıkabilir miydi sorusunu ikna edici bir biçimde
cevaplayabilmek gerekmektedir.
Kamyon sürücüsü A ve bisikletçi B arasında geçen olaydaki bir detay da
B’nin alkollü olduğudur. Alkollü olduğu için bisikletini aslında çok da güvenli
bir biçimde sürememektedir. A’nın müdafisi de demektedir ki; A’nın bu
hareketinde evet bir dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık vardır ancak
bu olmasaydı da B yine düşerdi. Ve Alman mahkemesi burada objektif
olarak B’nin ölümünün A’ya isnad edilemeyeceğini düşünmüştür. Çünkü uygun
davransaydı da B düşer ölürdü demiştir. Almanlar o dönemde kaçınma
teorisini kabul etmektedir. Ama çok ünlü bir Alman ceza hukukçusu neden
A’nın yükümlülüğüne aykırılığı üzerinden değerlendirme yapıldığını onun
yerine B alkollü olmasaydı ne olurdu üzerinden değerlendirme yapılmadığını
6

sorgulamaktadır. B yolunda normal gidiyordu alkollü değildi deseydik de


Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 10. HAFTA / 2022

yükümlülüğe aykırı davranılması durumu riski yükseltmezdi diye bir


değerlendirmede bulunabilir miydik diyerek bu kaçınılabilirlik teorisini
eleştirmektedir.
Türkiye’de Yargıtay’ın taksirli suçlar bağlamında böyle bir normatif
sorumluluk esasına değindiği karar mevcut değildir. Türkiye’de taksir esası
dümdüz ilerlemektedir. Madem ki taksirli suçların haksızlığının objektif
esasını oluşturan bir diğer niteliği de normativitedir, bu normativiteyi
ortaya çıkan neticeyle dikkat ve özen yükümlülüğü arasındaki ilişkinin
belirlenmesinde doğrudan dikkate almak gerekir. Her zaman kafalarda bu
kişi yükümlülüğe uygun hareket etseydi de acaba bu sonuç ortaya çıkar
mıydı sorusu olmalıdır. Bu soruyu cevaplamak belli bir konsepti
canlandırmayı gerektirmektedir. Yani bir varsayım üzerinden, olmamış bir
durum üzerinden hareket etmeyi gerektirir ama taksirin esasına daha
uygun olan yorum budur. Bu nedenle bu değerlendirmelerde bulunmak
gerekmektedir.
Bazen taksirli suçla bağlantılı şu değerlendirmeyi yapmak gerekir; madem
ki taksirli suçlarda esas dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık bu dikkat
ve özen yükümlülüğüne aykırılık şeklinde ihlal edilen normun ya da kuralın
doğrudan kişilerin yaşamını ya da vücut bütünlüğünü korumaya yönelik
olması gerekmektedir. Yani hangi dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık
dolayısıyla ölüm veya yaralama neticesi meydana gelmiştir önemlidir. Bazen
birtakım dikkat ve özen yükümlülüğüne ilişkin kuralların koruma kapsamı
aslında kişinin yaşamlarının ya da vücut bütünlüklerinin doğrudan doğruya
korunması olmayabilmektedir. Başka bir amaçlılıkla öngörülmüş olabilir ya
da o kural somut olayda gerçekleşen neticenin ortaya çıkmasına yönelik
olarak belirlenmiş bir kural olmayabilir. Mesela bir inşaat faaliyeti
sırasında inşaat faaliyetinin gerçekleştirilmesi sürecinde alınması gereken
birtakım önlemler ve tedbirler vardır. Bu önlemler, bu tedbirler süreç
boyunca birtakım farklı amaçlılıklara yönelik olarak alınması gereken
tedbirlerdir. Ve bunların hepsi birer dikkat ve özen yükümlülüğü kuralı
olarak karşımıza çıkmaktadır. Mesela uyarı levhası asılarak inşaat alanına
girilmez uyarısı yapılır. Levha asmak ile yetinilmez inşaat alanına yetkisiz
kişilerin girmesini engellemeye yönelik birtakım önlemler de alınılır.
İnşaatta çalışan kişiler bakımından o kişiler o çalışmalarını
gerçekleştirirken onların vücut bütünlüğünü, yaşamlarını korumaya yönelik
birtakım önlemler alınır; baret taktırılır, halat taktırılır… Türkiye’de bazen
öyle inşaat çalışmaları vardır ki 7. katta çalışan işçi oynak bir zemin
7
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 10. HAFTA / 2022

üzerinde kemersiz iş yapmaktadır. Bu durumda bir şey olduğunda işçi


yaralanır ya da ölürse ceza hukuku sorumluluğuna gitmek gerekmektedir.
Kişi kendisi bu işi bu şekilde yapmayı kabul etmiş olsa da işverenin alması
gereken birtakım yükümlülükler vardır. Bu yükümlülüklerden bazılarının
doğrudan koruma amacı kişilerin yaşamı ve vücut bütünlüğüdür. Ama işçinin
korunmasına yönelik konulmuş bir dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı
davranılmış olabilir.
İnşaata izinsiz giren bir üçüncü kişi bu dikkat ve özen yükümlülüğünün
sebebiyet verdiği durumdan dolayı hayatını kaybetmiştir. Aslında inşaata
girilmesi yasak olma bağlamında yükümlülüğe uygun hareket edilmiştir. Ama
üçüncü kişi inşaata girmenin yasak olmasına rağmen ve buna yönelik
önlemler alınmasına rağmen inşaata girmiştir. Bu aşamadan sonra mesela
inşaat halindeki bir binada asansörle ilgili bir takım tedbirler alınması
gerekmektedir. Asansöre biniyorum diyerek asansör olmadığı için düşüp
ölen bir üçüncü kişi bakımından burada bir dikkat ve özen
yükümlülüğüne aykırılık olduğu söylenebilir mi?
Kişinin inşaata girmesi zaten yasaktır. İnşaata girmekle ilgi yasağı
somutlaştıran her türlü tedbir alınmıştır ve kişi bunları göre göre içeri
girmiştir. Kişinin ölümüne sebep veren dikkat ve özen yükümlülüğüne
aykırılık üçüncü kişinin yaşamının korunmasına yönelik değildir. Demek ki
burada bir normatif esas daha vardır; dikkat ve yükümlülüğüne ilişkin
kuralın koruma kapsamı. Bu koruma kapsamı dışında meydana gelen
neticeler bakımından yine kişi taksirli suç bakımından sorumlu tutulamaz.
Çünkü netice dikkat ve özen yükümlülüğüne ilişkin kuralın koruma kapsamı
dışında meydana gelmiştir. Bu nedenle de faile objektif olarak isnat
edilememektedir.

Taksirli suçlarda objektif isnadiyet ve dolayısıyla normativitenin ne kadar yoğun


olduğu görülmektedir. İşçi bakımından öngörülmüş olan bir koruma konseptine
üçüncü kişinin dahil olması durumunda ortaya çıkan netice ile dikkat ve özen
yükümlülüğüne aykırılığın ilişkisi kurulamaz. Kişi gece inşaatı gezmek ister ve
inşaata girer ama inşaata girmesi yasaktır ve kişinin inşaata girmemesi için
gerekli tedbirler alınmıştır. İnşaata girdikten sonra ortada demir, paslı çivi
bırakıldığından dolayı bir ölüm neticesi ortaya çıktığında dikkat ve özen
yükümlülüğüne aykırılıktan bahsedilemeyecektir.

Kişiler kendilerini tehlikeye atmış olabilirler. Yani kişi bir başkasının taksirli
davranışta bulunabileceği ihtimalini öngörmesine rağmen buna bile bile dahil olmuş
8

olabilir. Buna genel olarak kişinin kendisini tehlikeye atma durumu


Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 10. HAFTA / 2022

denilmektedir. Mesela gece klübünden, bardan çıkan bir kişi yanındaki alkollü
kişinin araçla eve bırakma teklifini kabul eder. Teklifi sunan kişinin alkol etkisi
altında olduğunu görmektedir ve bu kişinin arabasına binerse kaza yapabileceğini
tahmin etmektedir. Ama buna rağmen kişinin aracına biner. Araçta giderken kaza
olur ve araca binen kişinin burnu, kolu, bacağı kırılır. Sonra da araca binen kişi
şöförü dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı bir şekilde araba sürüp kendisini
yaralamakla suçlar.

Kişilerin kendilerine yönelik birtakım davranışlarda kendi istediklerinin olması


önemli midir?

Mesela bir kişi bir başkasından ağır bir uyuşturucu madde satın alıyor. Bu
uyuşturucuyu alan kişi eve gidip bu maddeyi kullanıyor ve ölüyor. Uyuşturucu
satan kimse kasten öldürme suçundan veya taksirle öldürme suçundan sorumlu
tutulabilir mi?

Uyuşturucuyu satan kişi sattığı uyuşturucunun ağır olduğunun ve herkesin


kullanamayacağının farkındadır ama bu kişi bu uyuşturucuyu alıyorsa bir bildiği
vardır diye düşünmektedir. Kişini kendi tasarruf alanına girmektedir. Bu tarz
örneklerde söz konusu davranışı gerçekleştiren kimse sorumlu tutulamamaktadır
çünkü uyuşturucu maddeyi alan kişi bu uyuşturucuyu kullanırken kendi iradesiyle
gerçekleştirdiği bir davranış söz konusudur.

Eroin kullanmak isteyen bir kişi vardır. Sürekli eroin aldığı bir satıcısı da vardır.
Eroin almak isteyen kişinin bir gün kolu kırılır. Yine uyuşturucu madde almaya
gider ama kendi enjekte edemediği için satıcıdan enjekte etmesini rica eder.
Uyuşturucuyu satan aynı zamanda kişiye uyuşturucuyu enjekte eder ve eroin
enjekte edilen kişi belli bir süre sonra yaşamını kaybeder. Bu diğer örnekten
farklıdır. İlk örnekte kişinin kendisi bizzat ölüm sonucunu doğuran davranışı
gerçekleştirmiştir. İkinci örnekte ise kişinin kendisi talepte bulunmaktadır ama
bu sefer ölüm sonucunu gerçekleştiren final davranışı satan kimse
gerçekleştirmiştir. Türk Hukuku’nda bu iki olay birbirinden ayrılmaktadır. İlk
olayda çoğunlukla objektif isnadiyet kabul edilmez. Yani kişi gidip kendi kullanmış
demektedir. Uyuşturucu verilen kişi çocuksa, akıl hastası ise o zaman farklı bir
tartışma yapılabilmektedir ama iki yetişkin birey arasında ilk örnekteki gibi bir
durum oluşmuşsa, uyuşturucu madde sadece verilmekle yetinilmiştir ve kişi
ölmüştür, burada bir nedensellik olsa da objektif isnadiyetin bulunmadığı
sonucuna ulaşılır. Ama ikinci örnekte Türk Hukuku’nda bizzat kişiye uyuşturucu
madde enjekte ederek onun ölümüne sebebiyet veren davranışı gerçekleştirme
9

bağlamında Türkiye’de bu kişi taksirle öldürmeden (çünkü ölmekte olan kişinin


Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 10. HAFTA / 2022

hayati bir tehlikesi olmasına rağmen herhangi bir girişimde bulunmamaktadır.) ya


da duruma göre başka birtakım suçlardan sorumlu tutulabilmektedir.

Ama bazı ceza hukukçularına göre de bu iki olay arasında bir fark yoktur. Bir
kişinin kendi talebi üzerine kendisine yönelik böyle bir davranış gerçekleştirildiği
zaman ortaya çıkan netice bağlamında objektif isnadiyet mevcut değildir. Ama
Türkiye’deki genel kabul bu şekilde değildir. İkinci olayda bizzat ölüm sonucunu
gerçekleştiren doğrudan davranış başkası tarafından gerçekleştirildiği için
burada objektif isnadiyet kabul edilmektedir. Türkiye’de yakın tarihli bir
Yargıtay kararında da bu şekilde benimsenmiştir. Kişinin kendi özgür iradesiyle
almış olduğu bir kararın onun nezdinde sebebiyet verdiği hiçbir neticeden bir
başkası sorumlu tutulamaz diye düşünen ceza hukukçuları olsa da Yargıtay’ın
kabulü bu yönde değildir.

Taksirli suçlarla ilgili objektif isnadiyet tartışmasının kasten işlenen gerçekleşen


suçlara göre çok daha farklı boyutları bulunmaktadır. Özellikle de dikkat ve özen
yükümlülüğünün doğrudan doğruya neticeyi meydana getirmesi bağlamında
objektif isnadiyet değerlendirmesinin farklılaştığı görülmektedir.

Bilinçli taksir ve bilinçsiz taksir şeklinde iki tür vardır;

▪ Bilinçsiz taksir; dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı olarak


gerçekleştirilen bir davranış sonucunda bir netice meydana gelmesi fakat
bu neticenin meydana geleceğinin fail tarafından öngörülmemesi halinde
söz konusudur.

▪ Bilinçli taksirde ise dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranışta bulunan


fail neticenin meydana gelebileceğini öngörmektedir ama bu neticenin
meydana gelmeyeceğine dair yükümlülüklerine aykırı olarak bir güven
beslemektedir. Bu güven kişisel özelliklerden kaynaklanabilir, o somut
olayla daha önce karşılaşmış olmasından kaynaklı olarak meydana gelmiş
olabilir yani bir güven duymasını gerektiren bir temel noktanın bulunması
gerekmektedir.

Taksirli suçlarda birden çok kişinin davranışı taksirli suçun oluşmasına sebebiyet
verebilir. Yani öyle ki birden çok kişi o taksirli suç dolayısıyla meydana gelen
neticenin ortaya çıkmasında dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı hareket etmiş
olabilir. Özellikle bu durum trafik düzeninde görülmektedir. Kimi ters yola girer,
ancak buna karşılık diğerinin de farı yanmıyor olabilir. Bu iki araç üçüncü bir
10

kişinin yaralanmasına sebebiyet verebilir. Ama burada biri farının yanmamasına


Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 10. HAFTA / 2022

karşılık diğerinin onun şeridine girdiğini söyleyecek, diğeri ise karşı şeride geçtim
ama far yapmadığından diğer aracı görmedim bu nedenle meydana gelen kaza
yoldan geçen yayanın ölümüne sebebiyet verdi der. Taksirli suçlar nitelikleri
itibariyle iştirak müessesesinin uygulanabileceği suçlar değildir. Yani taksirli
suçlarda müşterek faillik, taksirli suçlarda yardım etme, taksirli suçlarda
azmettirme gibi müesseseler söz konusu değildir. Haliyle taksirli suç
gerçekleştirilmesi bağlamında birden çok kişinin dikkat ve özen yükümlülüğüne
aykırı hareket etmesi söz konusuysa her bir dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı
hareket eden kişinin takdirli suç kapsamındaki haksızlığın muhtevası dikkate
alınarak kusurunun kendisine göre belirlenir. Yani birinin taksiri diğerinin
taksirinin kabul edilmemesini ya da diğerinin dikkat ve özen yükümlülüğüne
aykırılığı diğerinin dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılığının dikkate alınmaması
sonucunu doğurmaz. Her bir failin kendi dikkat ve özen yükümlülüğüne
aykırılığının somut olaya etkisi alınarak bir belirlemede bulunulur.

Türk Ceza Kanunu Madde 22/4

“Taksirle işlenen suçtan dolayı verilecek olan ceza failin kusuruna göre
belirlenir.”

Taksirli suçlarda herkes kendi fiiline göre cezalandırılır. Başkasının fiili


nedeniyle diğerinin cezalandırılması ancak iştirakta gündeme gelebilecek bir
şeydir. Ya da kişi azmettirilmiş veya o kişiye yardım edilmiş olabilir.

Taksirli suçlarda iştirak yoktur bu halde taksirli suçlar bakımından herkes kendi
dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılığı esas alınarak cezalandırılacaktır. Burada
birtakım farklı ihtimaller vardır. Birincisi kişinin taksirli fiili bir başkasının
kasten gerçekleştirdiği bir fiilin esası olabilir. İkincisi ise kişinin taksirli fiiline
bir başkasının taksirli fiili katılabilir. Üçüncüsü failin taksirli davranışına
mağdurun taksirli davranışı karışabilir. Son örnekten devam edilecek olursa;

➢ Araç sürücüsü hız sınırını aşmıştır. Birtakım trafik kurallarına riayet


etmiyordur ama orada da scooter sürücüsü de gitmesi gereken yolda
gitmiyordur. Yaya geçicinden geçmiyordur. Failin de bir dikkat ve özen
yükümlülüğüne aykırılığı vardır ama günün sonunda aracı ile çarpıp
yaralanmasına ya da ölmesine sebebiyet vereceği yayanın ya da scooter
sürücüsünün de dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılığı vardır. Böyle bir
durumda taksirler arasında dengeleme yapılmaz. Çünkü zaten mağdurun
teknik anlamda taksirinden bahsedebilmek ceza hukuku bakımından söz
11

konusu değildir çünkü mağdur suç işleyen kişi değildir ama mağdurun da
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 10. HAFTA / 2022

dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılığı vardır, bu konuda bir şey


söylenemez.

Mağdurun dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılığını failin cezalandırılması


bakımından, onun taksirinin belirlenmesi bakımından dikkate alırken de tamamen
mağdur dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı hareket etmiştir. Fail sorumlu
tutulamaz denilemez. Özellikle aynı hedefe yönelen birden çok kişinin taksirliliği
söz konusu olabilmektedir. Mesela ameliyat bir tıbbi müdahaledir. Bir ameliyatta
görevli birden çok kişi vardır; doktor, anestezi uzmanı, hemşire… Bir ekip söz
konusudur ve bu ekipte bir kişi hata yaparsa bu hata tüm ekip bakımından bir
sonuç doğuracaktır. Bir ameliyat sırasında kişiler kendi davranışlarından
sorumludur. Herkes kendi uzmanlık alanıyla bağlantılı olarak bu süreci
gerçekleştirecektir. Ama bazen başkasının dikkat ve özen yükümlülüğüne uygun
hareket etmesini sağlamak yükümlülüğü de bir kimseye yüklenmiş olabilmektedir.
Buna üstlenilmiş taksir denir. Bir ameliyat ekibinde bir kişi diğerlerinin
görevlerine uygun hareket edip etmediğini kontrol etmekle yükümlü olabilir. Kişi
oksijen tüpü yerine başka bir tüp bağlayabilir ya da bir diğeri hastanın özel bir
durumu olduğunu unutabilir. Günün sonunda şu hareket yapıldı ve bu nedenle hasta
vefat etti, ameliyat başarısız oldu denmesine imkan tanımayan bazı koşullar
vardır. Buna üstlenilmiş taksir denir. Normalde temel kural herkes kendi taksirli
eyleminden sorumludur şeklindedir. Birden çok kişinin taksirli eyleminin bir araya
gelmesi halinde herkesin kendi gerçekleştirdiği dikkat ve özen yükümlülüğü
dikkate alınarak bir belirlemede bulunulur. Ama bazen bir başkasının dikkat ve
özen yükümlülüğüne aykırı hareket etmemesini temin etmek maksadıyla kişilere
yükümlülük yüklenmiş olabilir. Özellikle çok kişi tarafından birlikte
gerçekleştirilen faaliyetlerde bu durum mümkündür. Bunun en klasik örneği de
tıbbi müdahaleler sırasında birden çok kişinin bu müdahaleyi gerçekleştirmesi
bağlamında görevli olmasıdır ve bu durumda kişiler birbirlerine yönelik olarak
birbirlerinin dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı hareket etmesini engellemek
konusunda görevlendirilmiş olabilirler.

Taksirli eylem bir başka kişinin gerçekleştirdiği kasten davranışın ön aşamasında


bulunabilir. Mesela bir kişi silahı bırakıp gidebilir ve başka bir kişi de bu silahı
alarak başka birini vurabilir. Bu durumda silahı bırakan kişi bu ölüm neticesi
bakımından taksirle öldürme suçundan sorumlu tutmak mümkün müdür? Silahı
bırakmaması ve ölüm neticesi, taksirli eylemin üzerine inşaa edilmiş kasten
bir davranıştır. Haliye bu tarz bir durumda nasıl hareket etmek
gerekmektedir?
12
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 10. HAFTA / 2022

Dikkat edilirse burada birden çok taksir bir araya gelmemektedir. Bir taksirli
eylemin üzerine bir başkasının gerçekleştirdiği kasten davranış mevcuttur.
Burada yine taksirli suçlarda bir sorumluluğu sınırlandırıcı objektif isnadiyet
momenti gündeme gelmektedir. Buna rücu yasağı denmektedir. Geçmişe dönüş
yasağı… Bunu kabul eden yazarlara göre hiçkimse bir başkasının kasten suç
işleyebileceği ihtimalini öngörmek zorunda değildir. Bir başkasının kasten, bilerek
bir haksızlık gerçekleştirebileceği ihtimalini göze alma yükümlülüğü yoktur.
Gerçekten de demokratik bir modern sistemde kişilerin ne zaman bir başkasının
bir haksızlık gerçekleştirebileceği ihtimalini dikkate alması gerekir ne zaman bir
başkasının bir başkası üzerinde gözetim yükümlülüğü bulunması gerekir soruları
somutlaştırılır. Ama bir kişi başka bir kişinin bilerek suç işleyebileceği noktasında
bir durumu önceden öngörmek bakımından bir role sahip değildir. Bu ancak bir
çocuk ya da daha gerçekleştirdiği davranış bakımından o davranışın sosyal
anlamını bilip bilmediği noktasında bir tartışma olan kişi söz konusu olursa ancak
silah ortada herkesin ulaşabileceği bir yerde bırakılırsa ve çocuk kendini ya da
bir başkasını öldürürse bu durumda böyle bir şeyden söz edilebilir. Ya da bir akıl
hastası, ortada bırakılan silahı alıp kendini ya da bir başkasını öldürürse burada
bir yükümlülük vardır. Ama herhangi bir irade sorunu olmayan ya da herhangi bir
algılama problemi olmayan kişi bağlamında ön plandaki taksirli davranışın daha
sonra gerçekleştirilen kasti eylem bakımından, o kasten gerçekleştirilen
davranışın sebebiyet verdiği suç dolayısıyla kişinin taksirli suçtan dolayı sorumlu
tutulması mümkün değildir. Bunun da sebebi geçmişe yönelik çıkarımda bulunma
yasağı veya rücu yasağıdır.

Bunun aksini düşünenler de vardır. Rücu yasağının çok katı olmayacağını


söyleyenler de vardır. Eğer taksirli davranışın gerçekleştirilmesi dolayısıyla bir
kişinin bu eylemden yaralanabileceği biliniyorsa bu durumda kişinin sorumlu
tutulmasından bahsedilir. Ve böyle bir durumda da suça iştiraktan bahsedilir.
Yani kişi kavga eden iki kişiyi görüp birinin diğerini vurması için silahını
bırakıyorsa ve birinin vurulabileceğini biliyorsa bu durumda suça iştiraktan
bahsedilir. Fakat failin kendisine yardım edildiğini bilmesine gerek yoktur. Kişi
silahını oraya koyduğunda bir başkası tarafından da suçta kullanılabileceğini
öngörüyorsa bu durumda bu da suçtur. Ama kişi silahı oraya koyduğu sırada böyle
bir öngörüye sahip değilse günün sonunda da o silah kasten gerçekleştirilen bir
suçun icrasında kullanılmışsa bu suçun icrasından dolayı silahı bırakan kişi sorumlu
tutulamaz.

Birden çok taksirin bir araya geldiği durumlarda farklı düşünülür. Taksirli
13

davranışın üzerine bir başkasının taksirli davranışı inşaa edilmiş olabilir. Mesela
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 10. HAFTA / 2022

kişi iki şeritli yolun sağ şeridinde hemen viraj döküldükten sonra hemen düzlüğe
doğru aracının lastiğini değiştirmektedir. Ama orada araç bulunduğuna dair ön
planda yapılan bir şey de yoktur. Diğer araç sürücülerini uyarmak adına bir uyarı
yoktur. Diğer sürücüler o şeritten gelirken önlerinde herhangi bir duraklamış
araç bulunduğuna dair bir bilgi sahibi olmalıdırlar. Böyle bir kural vardır. Bir
başkası da hız sınırına uymadan ya da gece vakti başka birtakım yükümlülüklere
uymadan gelerek lastiği değiştirilen araca çarpmıştır ve böylece bir kaza ortaya
çıkmıştır. Bu durumda bir taksirli davranış diğer taksirli davranış bakımından
rücu yasağını bünyesinde barındırır demek mümkün değildir. Bu sadece taksirli
davranışın üzerine kasten bir davranış inşaa edildiğinde denilebilmektedir. Yoksa
kişi taksirli bir davranışta bulunurken bunu dikkate almadığı için bir sorun ortaya
çıkabileceğini öngörmelidir.

Taksirli davranışta bulunulduktan sonra bir başkasının bunun üzerine


gerçekleştirdiği bir başkasının kasten gerçekleştirdiği bir eylem söz konusu
olabilir. Bu durumda taksirli davranışta bulunan kişi ceza hukuku bakımından
sorumlu tutulamaz. Çünkü başkasının kasten, bilerek gerçekleştirdiği haksızlık
ortaya çıkan neticenin o taksirli davranışa isnat edilebilmesi imkanını ortadan
kaldırmaktadır. Ama bu taksirli davranışta bulunulduktan sonra bir başkasının
taksirli davranışı da buna eklenerek bir netice ortaya çıkarırsa bu durumda
objektif isnadiyet sorunu yoktur. Bu durumda ceza hukuku sorumluluğu Türk Ceza
Kanunu’nun 22. maddesinin 5. fıkrası temel esas dikkate alınarak yerine getirilir.

Taksirli suçlarda bilinçli taksir nedir? Hukuki sonucu nedir?

Taksirli suç eğer bilinçli taksir ile gerçekleştirilmişse bu durumda failin


cezasında bir arttırıma gidilir. Bilinçli taksirle işlenen suçlarda kanunca taksirli
suç için öngörülmüş olan ceza belirlendikten sonra bilinçli taksir arttırımı yapılır.
Bilinçli taksir bakımından yapılacak arttırım oranı Türk Ceza Kanunu’nun 22.
maddesinin 3. fıkrasında düzenlenmiştir.

Taksirli suçta dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık söz konusu olmalıdır. Bu


dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla fail öngörülebilir bir neticeyi
öngörmeyecek ya da öngörmesine rağmen bu neticenin meydana çıkmayacağına
dair güven duyacaktır. Ve günün sonunda fail ortaya çıkan bu netice bakımından
kişi sorumlu tutulacaktır. Ama kanun koyucu taksirli suçlarda bazen fiili
gerçekleştiren kişinin bizzat zarar görmesi söz konusu olabilir demektedir.
Mesela kişi tatile gitmek için annesini ya da babasını yanına almıştır ve aracını
sürmektedir. Aracıyla giderken aracının kontrolünü kaybeder ve aracı takla atar.
14

Bu aracın içinde bulunan sürücü hayattadır ama yan koltukta bulunan sürücünün
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 10. HAFTA / 2022

babası hayatını kaybetmiştir. Bu durumda sürücünün taksirle öldürme suçu


bakımından sorumlu tutulması gerekmektedir. Bu taksir bilinçsiz taksir de bilinçli
taksir de olabilir. İşte Türk Ceza Kanunu’nun 22. maddesinin 6. fıkrasında taksirli
suçlar bakımından bilinçsiz taksirle gerçekleşmesi halinde bir şahsi cezasızlık
sebebi bilinçli taksirle gerçekleşmesi halinde ise cezada indirime gidilmesini
gerektiren bir şahsi sebep düzenlenmiştir.

Şahsi cezasızlık sebebi nedir, cezada indirime gidilmesini gerektiren şahsi


sebep nedir?

Bir suçun unsurları ele alınır; maddi unsurlar, manevi unsurlar ve hukuka aykırılık
unsuru. Ortada bir suç vardır ve bu konuda bir sorun yoktur. Ardından kişinin
cezalandırılabilmesi için sorumluluğun esasını oluşturan kusur değerlendirmesi
yapılır. Kusurda aslında bu konseptte failin ceza hukuku bakımından sorumlu
tutulur, ceza sorumluluğu vardır. Genel kabul aslında budur. Ama kanun koyucu
bazen bu konseptin dışına çıkar ve tamamen cezalandırılabilirliğin diğer şartları
olarak suçun unsurları gerçekleşmiş olsa bile ve fail kusurlu addedilmiş olsa bile
cezalandırılabilmesi bakımından başka birtakım şartlar öngörür. Bu tarz şartlar
vardır.

Objektif cezalandırılabilme şartı öngörülmüş olan suçlar bakımından objektif


cezalandırılabilme şartlarının da gerçekleşmiş olması gerekmektedir. Ya da bazen
negatif olarak suçun unsurları oluşmuştur, fail de kusurludur ama
cezalandırılabilmesi bakımından şahsi cezasızlık sebebi bulunmaması gerekebilir.
Bazı suçlarda failin cezalandırılmasını engelleyen birtakım şahsi cezasızlık
sebepleri de öngörülmüştür. Bu şahsi cezasızlık sebepleri çoğunlukla malvarlığına
karşı işlenen suçlarda görülür. Ya da adliyeye karşı suçlarda görülür; suç
üstlenme, iftira, yalan tanıklık… Aslında failin işlediği suç ortadadır, unsurlar
oluşmuştur, fail kusurludur ve kusurluluğu etkileyen hiçbir şey de yoktur. Ama bu
suçu anasını babasını kurtarmak için gerçekleştirmiştir ya da eşyasını çaldığı kişi
bir yakınıdır denilebilir. Suç vardır, fail kusurludur ama şahsi cezasızlık sebebi
söz konusudur. Taksirli suçlarda da bu sebeple bir bilinçsiz taksirle
gerçekleştirildiğinde şahsi cezasızlık sebebi görünümünde ya da bilinçli taksirle
gerçekleştirildiğinde bir cezada indirime gidilmesini gerektiren şahsi sebep
görünümünde bir müessese vardır. Bu müessesenin uygulanabilmesi için taksirli
fiil dolayısıyla failin münhasıran, kişisel ve ailevi bir zarar görmesi
gerekmektedir. Az önce verilen örnekte fail aracını sevk ve idare ederken takla
atmış ve babasının ölümüne sebebiyet vermiştir. Taksirli bir suç vardır. Ama bu
15

suç dolayısıyla fail münhasıran kişisel ve ailevi bir zarar görmüştür.


Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 10. HAFTA / 2022

Neden münhasıran denmektedir?

Çünkü kaybettiği kişi babasıdır.

Eğer yanında babası olsaydı arka koltukta da arkadaşı olsaydı ne olurdu?


Babası da arkadaşı da ölseydi yine bu durum uygulanır mıydı?

Birinci belirlememiz şudur; hem bir ailevi olarak yakını hem de ailevi ilişki dışında
kalan bir kimse mevcutsa baba bakımından da 22. maddenin 6. fıkrası
uygulanamaz. Çünkü münhasıran ifadesi yalnızca ailevi bir mağduriyet doğması
durumunu kapsamaktadır. Taksirli bir hareket sonucunda birden çok kişinin
ölümüne sebebiyet verilirse bu durumda ceza belirlenirken kişinin babasıyla
bağlantılı belirleme yapılır ama unutulmamalıdır ki münhasıran kişisel ve ailevi bir
mağduriyetin ortaya çıkması gerekmektedir. Yakının yanında bir de ailevi ilişki
dışında bir ilişki bulunan kimse varsa ne kadar yakın olursa olsun böyle bir durum
ortaya çıktığında 22. maddenin 6. fıkrası uygulanamaz çünkü oradaki şart
münhasıran kişisel ve ailevi bir mağduriyetin ortaya gelmesidir. Ayrıca şöyle bir
ihtimal de söz konusudur. Böyle bir durumda kişi babasını kaybetmiş olabilir ama
babasını 40 yıldır görmemektedir. Babasını aslında o gün sadece bir yerden bir
yere götürmek için yanına almıştır. Sistem yapmış olduğu değerlendirme
sonucunda burada kişinin annesi babası ölmüştür ama kişi ile annesi ve babası
arasında aslında onun kişisel ve ailevi olarak mağduriyetine sebep olacak bir ilişki
yoktur diyebilmektedir. Böyle bir durum olduğunda da bu hüküm uygulanamaz.
Çünkü burada münhasıran kişisel ve ailevi bir mağduriyet yoktur. Dolayısıyla
burada hem içeriksel bir değerlendirme yapılmaktadır hem de formal bir
değerlendirme yapılmaktadır. Ortaya çıkan mağduriyetin sebebiyet verdiği
psikolojik elem ve keder ne olursa olsun eğer kişisel ve ailevi bir mağduriyet
niteliğinde değilse bu hüküm uygulanmaz. Bu değerlendirmeyle bağlantılı eleştiri
getiren yazarlar vardır. Ancak yine de bu eleştiri yapılırken kanun koyucunun
iradesi dışına çıkılamamaktadır. Kanun koyucu bunu sadece kişisel ve ailevi
mağduriyet durumunda öngörmüştür.

Mesela bir kişi çocuğunu ahıra götürmüştür ve kendisi süt sağarken çocuk da
beklemektedir. Çocuk beklerken bir hayvanın yanına gitmiştir ve hayvan çocuğu
öldürmüştür. Kişinin çocuğu bakımından mevcut olan koruma yükümlülüğünün
yerine getirilmemesi söz konusudur. Burada aslında taksirle öldürme suçu
mevcuttur. Ama kişiyi cezalandırmak mümkün değildir, 22. maddenin 6. fıkrası
dikkate alınır.
16

Kişi yanlışlıkla kendi müstakil evini yakmıştır. Bu durumda diğer kişiler


bakımından da bir netice meydana çıkmışsa mesela yangın nedeniyle başkasının evi
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 10. HAFTA / 2022

de zarar görmüşse 22. maddenin 6. fıkrası uygulanamaz. Çünkü böyle bir fiil
dolayısıyla münhasıran kişisel ve ailevi bir mağduriyetten ötesi meydana gelmiştir.
Kişinin müstakil evi yanmış olabilir ama somut olay itibariyle kimsenin bundan
zarar görmediği bir denklemde genel güvenliğin taksirle tehlikeye sokulması suçu
işlenmiş olabilir ama başkaları bakımından mağduriyet doğurabilecek bir somut
olay meydana çıkmadığı için kişi burada 22. maddenin 6. fıkrasından
faydalanabilir. Yani taksirle öldürme suçu bakımından, taksirle yaralama suçu
bakımından ve bazı taksirle işlenen sırf hareket suçları bakımından da 22.
maddenin 6. fıkrasının uygulanması mümkündür.

Burada münhasıran ailevi mağduriyet bağlamında bu ailevi mağduriyetin kabul


edilebileceği alanın tam olarak ortaya konması lazımdır. Şüphesiz burada üstsoy-
altsoy şüphesinin kabul edilmesi, kardeş ilişkisinin kabul edilmesi gerekmektedir.
Ama üstsoy-altsoy ilişkisinin dışında kalan durumlar bağlamında bu hükmün
uygulanmaması söz konusudur. Sistem burada kişilerin cezalandırılması
bakımından insanların düşüncesinden ayrılmış ve genel bir objektif belirlemede
bulunmuştur. Burada gerçekten baba ve çocuk arasında, çocuğun ölümü halinde
baba münhasıran bir ailevi mağduriyet doğuracak ilişki mevcut mudur önemlidir.
Burada velayet tartışması da yapılmaz. Babanın babalık faaliyetini
gerçekleştirmesi ve aradaki bağ önemlidir. Bu duygusal ilişki somut olayda hakim
takdir yetkisine dayanarak belirlemektir. Ama ailevi ilişki dendiğinden dolayı
evlenmemiş olan ama uzun süredir beraber yaşayan insanlar bakımından da bu bir
tartışma konusudur. Bu bağlamda nasıl bir değerlendirme nasıl yapılacağı
tartışmalıdır. Lafzın ötesine geçen her türlü uygulama kanun koyucunun iradesine
karşı bir ihlaldir.

Son bir örnek vermek gerekirse; iki araba çarpışır, mağdurun hiçbir şeyi yoktur
ama failin kolu bacağı kırılmıştır. Bazı yazarlar burada fail kendi nezdinde ağır
neticeler yaşamış olması nedeniyle faili sorumlu tutmayalım derler. Ama burada
22. maddenin 6. fıkrasının uygulanması mümkün değildir çünkü kişisel ve ailevi bir
mağduriyet söz konusu değildir. Bazen de hem baba hem arkadaş öldüğünde baba
bakımından ayrılması gerektiği söylenmektedir ama bu da münhasıran ifadesi
nedeniyle mümkün değildir.

A, B’yi kendisinden uzaklaştırmak için iter. B bu temasın etkisiyle dengesini


kaybeder. Yere düşer ve başını sert zemine vurarak ölür.

A, B’ye tokat atar. B bu tokatın etkisiyle akut hale gelen kalp hastalığının
sonucunda ölür. Ya da A, B’ye karşı kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunu işler.
17

Bu arada B’nin borsada birçok kağıdı vardır, yatırım yapmıştır. Ama B


Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 10. HAFTA / 2022

hürriyetinden yoksun kılındığı bu süreçte ekonomik olarak çöker.

Satıcı piyasadaki bir malı stoklar ya da üretici malı satıcıya vermez. Ve bu


toplumda çok ciddi bir açık yaratır. Temel gıda ürünlerine ulaşılamadığı için
toplumsal anlamda bir sorun yaşanır. Bütün bu bahsedilen örneklerde bugüne
kadar anlatılan konularla bağlantılı meseleler mevcuttur ama bunların ötesine
geçen daha farklı bir yapıyı tartışmayı gerektiren daha farklı hususlar vardır.
Bugüne kadar yapılan açıklamalarda kast kapsamında suçun maddi unsurlarına
ilişkin bilgiye sahip olan failin bu unsurlara yönelik davranışıyla kastının ortaya
konulduğu söylenmiştir. Demek ki kast bu suçun maddi unsurlarına ilişkin aktüel
bir bilmeyi ifade eder. Kişinin davranışı kast kapsamında bu suçun unsurlarına
yönelir ama bazen failin kast kapsamındaki davranışı kendisindeki mevcut suç
işleme kastının ötesine geçebilmektedir. Mesela kişi tokat atma örneğinde bu
tokatı atarken öldürme kastı ile hareket etmemektedir. Kişi bir başkasını
uzaklaştırmak maksadıyla ittiğinde öldürme kastıyla hareket etmemektedir. Ama
bu iki davranış da bir başkasının ölmesine sebebiyet vermektedir. Ya da kişi bir
başka suçun işlenmesi kastıyla hareket etmektedir. Ama o suçu işlerken bir farklı
netice ortaya çıkmaktadır. Bugün üzerinde durulacak temel mesele neticesi
bakımından ağırlaşmış suçtur. Türk Ceza Kanunu’nun 23. maddesinde
düzenlenmiştir. Neticesi sebebiyle ağırlaşmış suç suçun manevi unsurları başlığı
altında yapılan açıklamalar çerçevesinde anlatılmaktadır. Bu müesseseyi kast
taksir kombinasyonu olarak ifade eden yazarlar vardır. En klasik görünüm tarzı
da gerçekten kast taksir kombinasyonudur ama bundan ibaret de değildir. Burada
failin kastı somut bir suç işlemeye yönelmektedir. O suçun maddi unsurlarına
ilişkin bilgisi failde tamdır ama bu suçun işlenmesi dolayısıyla bu suçun
işlenmesine sebebiyet veren davranışların doğrudan doğruya etki doğurması
sonucunda bir başka netice ortaya çıkar yani neticesi bakımından ağırlaşma hali
bunu ifade etmektedir.

Neticesi sebebiyle ağırlaşmış suç denilmektedir ama bu ağırlaşma ne anlama


gelmektedir?

Yaralama kastıyla hareket eden bir failimiz vardır. Aslında bu suç işlendiğinde
ortaya çıkacak netice yaralama neticesidir. Ama yaralama neticesine yönelik bu
davranış mağdurun ölümüne sebebiyet vermiştir.

Bunun kasten öldürmeden farkı nedir?

Kasten öldürmede fail zaten öldürme kastıyla hareket etmektedir. Ölüm


18

neticesinin meydana geleceğini kesinliğe yakın bir şekilde öngörüyorsa doğrudan


kastla hareket etmektedir. Ölüm neticesinin meydana gelebileceğini muhtemel
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 10. HAFTA / 2022

addediyorsa olası kastla hareket etmektedir. Burada ise fail yaralama kastıyla
hareket etmektedir. Ölüm neticesine yönelik bir kastının bulunduğu söylenemez.
Haliyle burada ağırlaşan bir netice vardır. Bazen bu netice ağırlaşan bir netice
olarak nitelendirilirken bazen de bu netice ağırlaşmasın da ötesinde başkalaşmış,
farklılaşmış bir netice olarak ifade edilir. Türk Ceza Kanunu’nun 23. maddesi
neticesi sebebiyle ağırlaşmış suçtur. Failin kastettiği suçtan daha ağır bir
neticeye sebebiyet vermesi halinde bu neticeden dolayı sorumlu tutulabilmesi için
bu ağırlaşmaya yönelik en azından taksirle hareket etmesi gerekir. Bu düzenleme
aslında şu an için gayet normal ve anlaşılabilirdir ama ceza hukukunun bir dönüm
noktasını oluşturan bir anlayışın ürünüdür. 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 452.
maddesinde kişinin gerçekleştirmiş olduğu davranış dolayısıyla bu davranışın
yöneldiği neticeden başka bir neticenin ortaya çıkması yani yaralamaya yönelik bir
davranışta bulunurken ölüm neticenin ortaya çıkmasında kişi daha fazla
cezalandırılır şeklinde bir hüküm vardır. Eski düzenleme bu şekildedir. Bu
düzenleme niteliği itibariyle aslında bir objektif ceza hukuku sorumluluğu
doğurmaktadır. Objektif ceza hukuku sorumluluğunun kabul edilmesine sebebiyet
veren bir düzenlemedir. Failin kastettiği bir suç vardır. Ama netice itibariyle bu
suçun ötesine geçilmiştir. Bu ağırlaşmış ya da başkalaşmış neticenin faile
yüklenebilmesi için eski düzenlemeye göre hiçbir subjektif momente ihtiyacımız
yoktur. Eğer objektif olarak böyle bir netice ortaya çıkmışsa bu durumda daha
ağır cezalandırılır şeklinde düzenlenmiştir. Ceza hukuku haksızlığı niteliği
itibariyle salt objektif unsurlardan ibaret olamaz. Ceza hukuku haksızlığı bir
objektif, subjektif unsur birliğini zorunlu kılar yani ceza hukukunda bir suç vardır
deniliyorsa bu suçun mevcudiyetini birtakım objektif ve subjektif unsurların bir
arada bulunması suretiyle ancak formüle etmek mümkündür. Bundan önceki
dönemde yani uzun yıllar uygulanmış ceza hukuku sistemlerinde “gayrimeşru bir
zeminde bulunan kişi bu zeminin sebebiyet verdiği tüm risklerden dolayı
sorumludur.” esası geçerlidir. Bir haksızlık gerçekleştiriliyorsa bu haksızlığın
sebebiyet verdiği tüm neticelerden doğrudan fail sorumludur. Tokat atıp bir
kişinin ölümüne sebep veren kişi bu anlayışa göre ölüm neticesinden sorumludur.
Bu objektif sorumluluk esası modern ceza hukuku anlayışıyla beraber aşılmıştır.
Ceza kanunları kişilerin gerçekleştirmiş oldukları bir davranış dolayısıyla ortaya
çıkan neticelerden ne pahasına olursa olsun sorumlu tutulmaları esasını terk
etmiştir. Bu neticeler dolayısıyla mutlaka bir subjektif modalite bulunmalıdır.
Mutlaka faile isnat edilebilecek bir subjektif iradi momentin tespit edilmesi
gerekmektedir. Türk Ceza Kanunu 23. maddesinde kanun koyucu bu ağırlaşma fiili
bakımından failin en azından taksiri bulunması gerektiğini söylemektedir. Neticesi
19

bakımından ağırlaşmış suçun klasik görünüşünde artık ağırlaşan neticeden dolayı


Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 10. HAFTA / 2022

failin sorumlu tutulabilmesi için en azından taksirin ağırlaşan neticeye yönelik


olarak bulunması gerektiği söylenmektedir. Bu ceza hukuku bakımından bir devrim
niteliğindedir çünkü objektif sorumluluk esasının en sıklıkla karşımıza çıktığı
müessese budur. Objektif sorumluluk anlayışında bir kişi bir kötülük yapmışsa bu
kötülüğün tüm sonuçlarını üstlenmelidir. Ama bugün itibariyle bu objektif
sorumluluktan bahsedilmemektedir. Her ne pahasına oluşa olsun failin davranışının
gerçekleştirdiği tüm neticelerden dolayı otomatik olarak sorumlu tutulması
gerektiği esası terkedilmiştir. Ve buna Türk Ceza Kanunu bugünkü sistemimizde
neticesi sebebiyle ağırlaşmış suç konseptiyle bir açıklama getirmeye
çalışmaktadır. Neticesi sebebiyle ağırlaşmış suçlarda kasten gerçekleştirilen bir
temel suç vardır. Bu temel suç tipinin gerçekleştirilmesi dolayısıyla ortaya
çıkması muhtemel iki ihtimal vardır;

• Ya o suç tipine ait olmakla beraber daha ağır bir netice ortaya çıkar.
Burada teknik anlamda netice gerçekten ağırlaşmaktadır. Ortaya çıkan
netice aslında o suç tipine ait bir neticedir ama o suç tipinin temel işleniş
şekline göre daha ağır bir neticedir.
Türk Ceza Kanunu Madde 87
“Kasten yaralama fiili, mağdurun;
a) Duyularından veya organlarından birinin işlevinin sürekli
zayıflamasına,
b) Konuşmasında sürekli zorluğa,
c) Yüzünde sabit ize,
d) Yaşamını tehlikeye sokan bir duruma,
e) Gebe bir kadına karşı işlenip de çocuğunun vaktinden önce
doğmasına,
Neden olmuşsa, yukarıdaki maddeye göre belirlenen ceza, bir kat
artırılır. Ancak,
verilecek ceza, birinci fıkraya giren hallerde üç yıldan, üçüncü fıkraya
giren hallerde beş yıldan az olamaz.

Kasten yaralama fiili, mağdurun;


a) İyileşmesi olanağı bulunmayan bir hastalığa veya bitkisel hayata
girmesine,
b) Duyularından veya organlarından birinin işlevinin yitirilmesine,
c) Konuşma ya da çocuk yapma yeteneklerinin kaybolmasına,
d) Yüzünün sürekli değişikliğine,
20

e) Gebe bir kadına karşı işlenip de çocuğunun düşmesine,


Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 10. HAFTA / 2022

Neden olmuşsa, yukarıdaki maddeye göre belirlenen ceza, iki kat


artırılır. Ancak, verilecek ceza, birinci fıkraya giren hallerde beş
yıldan, üçüncü fıkraya giren hallerde sekiz yıldan az olamaz.

Kasten yaralamanın vücutta kemik kırılmasına veya çıkığına neden


olması halinde, yukarıdaki maddeye göre belirlenen ceza, kırık veya
çıkığın hayat fonksiyonlarındaki etkisine göre, yarısına kadar artırılır.

Kasten yaralama sonucunda ölüm meydana gelmişse, yukarıdaki


maddenin birinci fıkrasına giren hallerde sekiz yıldan oniki yıla kadar,
üçüncü fıkrasına giren hallerde ise oniki yıldan onsekiz yıla kadar hapis
cezasına hükmolunur.”

Birinci ihtimalde bir temel suç tipi vardır. O suç tipinin temel şeklinde bir
netice mevcuttur ama bu neticenin mahiyeti itibariyle, niteliği itibariyle
ağırlaşması söz konusudur. 86. madde yaralamaya ilişkin temel suç tipidir.
87. madde ise kasten yaralama suçunun neticesi itibariyle ağırlaşmış
hallerinin düzenlendiği bir hükümdür. 87. maddenin 1. fıkrasında ve 3.
fıkrasında yine kasten yaralama suçuna ait yaralama neticelerinin niceliği
itibariyle ağırlaştığı görülmektedir. Duyu organlarından birinin
zayıflamasına ya da sürekli olarak kullanımının engellenmesine, vücutta
kemik kırığına sebebiyet vermesi şeklinde sayılmaktadır. Burada önemli
olan bu durum kast taksir kombinasyonu şeklinde ortaya çıkmaktadır.
Kişi aslında birine yumruk atmıştır. Bu yumruğu atarken kişinin bu yumruğu
etkisiyle yere düşüp bacağını kırabileceğine dair çok da istenen bir sonuç
değildir ama bu yumruğu etkisiyle kişi 87. maddenin 1. fıkrasında, 2.
fıkrasında ve 3. fıkrasında yer alan neticelerden biriyle karşı karşıya kalır.
Bu durumda kişinin ağırlaşan neticelerden dolayı sorumlu tutulabilmesi için
bu ağırlaşan neticenin ortaya çıkmasına yönelik en azından bir taksirinin
bulunması gerekmektedir.
Kasten yaralama sonucunda ölüm meydana gelmesi ne demektir?
Kasten yaralama fiilinde bulunan fail bu fiil dolayısıyla mağdurun ölümüne
sebebiyet vermiş olabilir. Bu durumun çok farklı gerçekleşme şekilleri
olabilmektedir. Mesela bir kişi diğer bir kişiyi bacağından bıçaklar. Aslında
bu eylem çoğunlukla bir yaralama kastının mevcudiyetini gösterir çünkü
öldürme kastı olan biri bu bıçaklama fiilini gerçekleştirirken daha öldürücü
bir bölgesine hedef alır şeklinde düşünülmektedir. Genelde bacağa yönelik
21

bir yaralama ya da silahla ateş etme eyleminin yaralama kastına işaret


Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 10. HAFTA / 2022

ettiği kabul edilmektedir. Bacağından bıçaklanan kişi bu yaralamanın


etkisiyle kan kaybından hayatını kaybetmiştir. Mesela bir kişi diğer bir
kişinin sırtına sert bir biçimde sopayla vurur. Bu kişi sopayla diğer kişiye
vururken yaralama kastıyla hareket etmektedir. Kafasına sert bir biçimde
vursa farklı bir değerlendirmede bulunulabilir ancak sırta doğru savrulan
bir sopa sonucunda sırta isabet eden sopa darbesi dolayısıyla kişi nefes
darlığı, solunum güçlüğü çeker, kalp ile ilgili bir sıkıntı yaşar ve ölür. Yani
kişi yaralamaya yönelik bir davranışta bulunmasına rağmen bir sebeple bu
davranış kişinin ölümüne sebebiyet verebilir. Haliyle temel suç tipi kasten
yaralamadır ama ölüm meydana gelmiştir. Tabi ki neticesi sebebiyle
ağırlaşmış suçlar sadece 87. maddenin 4. fıkrası üzerinden örneklenmez.
Neticesi sebebiyle ağırlaşmış suçlar bakımından birçok farklı düzenleme
vardır. Mesela cinsel saldırı suçunda Türk Ceza Kanunu’nun 102.
maddesinin 5. ve 6. fıkrası cinsel saldırı ya da çocuğun cinsel istismarı
dolayısıyla mağdurun bitkisel hayata girmesi veya ölmesi halinde
demektedir. Ortada cinsel saldırı eylemi vardır ama bu cinsel saldırı
eyleminin sonucu olarak mağdur ölmüş olabilir. Haliyle bu düzenleme de
neticesi sebebiyle ağırlaşmış suçtur. Hırsızlıkla ilgili düzenlemelerden
birinde hırsızlık davranışının gerçekleştirilmesi dolayısıyla bir yoksunluk
durumu ortaya çıkmışsa, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan dolayı
kişinin ekonomik mahvı ortaya çıkmışsa yani gerçekleştirilen suçun bir
farklı neticeye sebebiyet vermesi halinde hep neticesi sebebiyle
ağırlaşmış suçlardan bahsedilir. Ama özellikle üzerinde durulacak
düzenlemeler 86 ve 87. maddede yer alan düzenlemelerdir. Çünkü
uygulamada bu suçlar en çok bu maddeler üzerinden somutlaşmaktadır.
23. maddenin formülasyonuna bakılırsa orada işlenmesi söz konusu olan bir
temel suç tipi ve bu temel suç tipinin neticesinin ötesine geçen bir netice
mevcuttur. (bu aynı neticenin ağırlaşması şeklinde de olabilir ya da temel
suç tipinin kapsamı dışında yer alan başka bir neticenin ortaya çıkması
şeklinde de olabilir.)
23. maddeye yapılacak birinci düzeltme şudur; neticesi sebebiyle
ağırlaşmış suçlardan bahsedilmektedir. Temel suç tipi sadece neticeli bir
suç tipi olabilir, ağırlaşan veya başkalaşam bir suç tipi bulunabilir. Ama
tehlike suçlarında da neticesi sebebiyle ağırlaşmış suç düzenlemelerine
yer verilmektedir. Mesela az önce örnek verilen cinsel saldırı suçu bir
tehlike suçudur ama 102. maddenin 5. fıkrasında bu cinsel saldırı eylemi
dolayısıyla mağdurun ölmesi ya da bitkisel hayata girmesi bir neticesi
22

sebebiyle ağırlaşmış suç düzenlemesidir. Demek ki temel şekli itibariyle


Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 10. HAFTA / 2022

tehlike suçu olarak düzenlenmiş bir tehlike suçu, bir neticesiz suç ortaya
neticesi sebebiyle ağırlaşmış bir hal çıkarabilir. Mesela yardım ya da
bildirim yükümlülüğünün ihlali suçu, terk suçu… Bu suçların hepsi birer sırf
hareket suçudur, tehlike suçudur. Ama bu suçların hepsinin neticesi
sebebiyle ağırlaşmış hali vardır. 97. maddenin 2. fıkrasına bakıldığında, 98.
maddenin 2. fıkrasına bakıldığında bu görülmektedir. Mesela kişinin yardım
veya bildirim yükümlülüğünü yerine getirmemesi dolayısıyla hakkında
yardım ve bildirim yükümlülüğünde bulunulması gereken kişinin ölmesi
halinde kişi daha fazla cezalandırılır. Bu nedenle öncelikle ortaya
konulması gereken şudur ki; bu klasik konseptte aslında bir temel suç tipi
vardır ve bu suç bir neticeli suçtur. Bu neticenin ötesine geçme söz
konusudur. Bu netice ağırlaşmış veya bu netice başkalaşarak başka bir
suçun neticesi haline gelmiştir. Mesela kasten yaralama gerçekleştirilirken
ölüm neticesi ortaya çıkmaktadır. Bugün itibariyle sadece temel suç tipi
bakımından neticeli suçların neticesi sebebiyle ağırlaşmış halleri yoktur,
aynı zamanda sırf hareket suçlarının da neticesi bakımından ağırlaşmış
halleri vardır. Bu sırf hareket suçları neticesi itibariyle tehlike suçudur
ama bunların da neticesi sebebiyle ağırlaşmış halleri mevcuttur. Örneğin;
terk, yardım ve bildirim yükümlülüğünün yerine getirilmemesi, cinsel
saldırı, çocuğun cinsel istismarı… Bu suçların aslında hepsi temel şekilleri
itibariyle neticesiz suçlardır. Ama kanuni düzenlemede bunlara ilişkin
birer netice sebebiyle ağırlaşmış suç düzenlemesi vardır. 23. madde
çerçevesinde yapılan ilk açıklama budur.

• Kast+taksir kombinasyonu neticesi bakımından ağırlaşmış suçlar için klasik


görünümdür denilmektedir ama bazı hallerde kast+kast kombinasyonu da
olabilmektedir. Yani suçun temel şekline ilişkin fail kasten hareket
etmektedir, neticesi sebebiyle ağırlaşmış halinin de oluşması bakımından
kast olabilir. Burada bir kavramsallaştırma yapılmaktadır;

o Gerçek neticesi sebebiyle ağırlaşmış suç


Gerçek neticesi sebebiyle ağırlaşmış suç denilince gerçekten de o
temel suç tipinin bünyesinde olmayan başka bir neticenin ortaya
çıktığı hallerden bahsedilmektedir. Mesela Türk Ceza Kanunu’nun
86. maddesi kasten yaralama suçudur. Türk Ceza Kanunu’nun 87.
maddesinin 4. fıkrası ise kasten yaralama sonucu ölüm meydana
gelmesi ile ilgilidir. Buradaki ölüm neticesi kasten yaralama suçuna
23

ait değildir, başka bir suçun neticesidir. Haliyle gerçek neticesi


Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 10. HAFTA / 2022

sebebiyle ağırlaşmış suçlarda artık temel suç tipine ait olan bir
netice üzerinden ağırlaşma, nicelik itibariyle bir ağırlaşma yoktur.
Bir başkalaşma, farklılaşma vardır.

o Görünüşte neticesi sebebiyle ağırlaşmış suç


Görünüşte neticesi sebebiyle ağırlaşmış suç ya da gerçek olmayan
neticesi sebebiyle ağırlaşmış suçlarda ise suçun temel şekline ait
olan o netice mevcuttur ama bu netice ağırlaşmaktadır. Mesela 86.
maddenin; 87. maddenin 1., 2. ve 3. fıkralarıyla arasındaki bağlantı
budur. Burada kasten yaralama suçu temel suç tipidir. Bu suç
işlendiği için ortaya çıkan neticeler de aslında bir yaralama
neticesidir. Yani aynı suça ait neticelerdir ama ağırlaşmıştır.

Demek ki gerçek neticesi sebebiyle ağırlaşmış suçlarda artık başkalaşan,


farklılaşan bir neticeden bahsedilirken, görünüşte neticesi sebebiyle
ağırlaşmış suçlarda ise ağırlaşan neticeden bahsedilmektedir.

Failin, gerçek neticesi sebebiyle ağırlaşmış suçlarda başkalaşan netice


bakımından en fazla taksiri bulunabilmektedir. Yani bu suçlarda kast+taksir
kombinasyonu vardır. Niteliği gereği başka neticeye yönelik failin olası
kastı varsa zaten bu neticenin ait olduğu suçtan dolayı sorumlu tutulması
gerekir. Mesela kasten yaralama suçu işlendiğinde yaralama neticesi
dolayısıyla ölüm neticesi meydana geliyorsa şu şekilde bir değerlendirmede
bulunulması gerekir; bu ölüm neticesi bakımından, yaralama suç tipine ait
olmayan netice bakımından failin bunu muhtemel addetmemiş olması
gerekmektedir. Muhtemel addetmişse ölüm neticesine yönelik kastı vardır.
Eğer kişi ölüm neticesine yönelik olarak kasten bir davranış
gerçekleştiriyorsa kişi neden kasten yaralamadan sorumlu tutulsun. Bunun
yerine kişinin kasten öldürme suçundan sorumlu tutulması gerekir. Yani bir
kişi demir bir sopayı başka bir kişinin ensesine vuruyorsa sert bir biçimde
ve bu davranışı dolayısıyla kişi ölebilir. Kişi aslında yaralama kastıyla
vurmuştur ama sopayı vurma biçimi ve suçta kullanılan vasıta, hedeflenen
bölge mahiyeti itibariyle mağdurun ölmesi sonucunu doğurabilecek
biçimdeyse ve kişi fail olarak bunu öngörmekteyse burada yaralama
kastından bahsedilemez. Gerçek neticesi sebebiyle ağırlaşmış suçlarda
başkalaşan neticeye yönelik failin en fazla kastı olabilmektedir. Eğer fail
taksirin ötesine geçmişse ve kastla ilişkilendirme varsa bu durumda
neticeye yönelik zaten kastın varlığından bahsedilir. Fakat görünüşte
24

neticesi sebebiyle ağırlaşmış suçlarda teknik anlamda ağırlaşan neticeler


Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 10. HAFTA / 2022

bakımından fail taksirle de hareket edebilir kasten de hareket edebilir.


Burada kast+kast kombinasyonu olabilmektedir. Yani bir kişi başka bir
kişiye yumruk atarken kemiği kırılır mı kırılmaz mı umursamıyor olabilir.
Kişinin amacı yumruk atmaktır. Günün sonunda mağdurun kemiği kırılabilir.
Fail aslında kemik kırma kastıyla hareket etmemiştir ama bu vücutta kemik
kırılmasının sebebiyle verdiği neticesi bakımından ağırlaşmış halden
sorumlu tutulabilir çünkü bu neticeye yönelik bir kastının olmaması sorumlu
tutulamaması için bir zorunluluk değildir. Ama fail bunu hedefleyip kişinin
burnunu kırmak için de yumruk atabilir. Yani failin o yaralama davranışını
gerçekleştirirken doğrudan o kişinin kemiğini kırmayı amaçlaması da
mümkündür. Ağırlaşan neticeye yönelik bir kastın bulunması da mümkün
olabilmektedir. Suçun temel şekli bakımından da ağırlaşan netice
bakımından da kast+kast kombinasyonuna sahip olunabilmektedir. Bu
ayrımda sorun sırf hareket suçu niteliğinde düzenlenmiş olan suçlar
bağlamında karşımıza çıkabilecektir. Kanun koyucu bazı neticesi sebebiyle
ağırlaşmış hallere bu suçlar bakımından da yer vermiş olabilmektedir.
“Burada da mantık kurgusunda bir sorun mu vardır, neticesi olmayan suçun
neticesi sebebiyle ağırlaşmış hali mi var?” gibi sorular akla gelebilir.
Hukukta normatif olarak bu suçlar bakımından bir netice yoktur ama
kanunda neticesi bakımından ağırlaşmış halleriyle ilgili düzenlemeler vardır.
Bu suçlar bağlamında suçun temel şekli bir sırf hareket suçudur.

Bu ihmali veya icrai davranışın gerçekleştirilmesi dolayısıyla bir


neticenin meydana gelmesi söz konusu olduysa bunlara gerçek neticesi
dolayısıyla ağırlaşmış suç mu denilecektir yoksa görünüşte neticesi
sebebiyle ağırlaşmış suç mu denilecektir?

Bu suçlar mahiyetleri itibariyle aslında gerçek neticesi sebebiyle


ağırlaşmış suç olarak nitelendirilmelidir çünkü suçun temel şeklinde bir
netice yoktur. Yani ağırlaşan netice suçun temel şekline ait bir netice
olmadığı için bu şekilde sınıflandırılabilmektedir. Haliyle sorun burada
şudur; gerçek neticesi sebebiyle ağırlaşmış suç denildiğinde ağırlaşan
netice bakımından failin en fazla taksiri bulunabilmesi sonucuna gidilmesi
gerekir. Ama durum böyle değildir. Bu suçlar yani temel suç tipi itibariyle
bünyesinde herhangi bir neticeyi barındırmayan sırf hareket suçu
niteliğindeki suçlar bakımından, ortaya çıkan ağır netice bakımından fail
kasten de hareket edebilir. Mesela bir kişi yerde bir kişinin kıvrandığını ve
yardıma muhtaç olduğunu görmektedir. Ama inşallah ölür diyerek yardım ve
25

bildirim yükümlülüğünü yerine getirmemektedir. Yani hem yardım ve


Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 10. HAFTA / 2022

bildirim yükümlülüğü yerine getirilmemektedir hem de kişinin içinde birinin


ölmesine yönelik bir arzu vardır. Bu durumda kişinin yardım ve bildirim
yükümlülüğünü yerine getirmemesi dolayısıyla ölüm neticesinin ortaya
çıkması bağlamında o ölüm neticesi bakımından kastı da olabilir taksiri de
olabilir. Yani bu tarz durumlarda ağırlaşan netice bakımından her ikisi de
ihtimal dahilindedir. Terk suçu ile ilgili de yine aynı açıklamalarda
bulunulabilir. Cinsel saldırı eyleminin doğrudan ölüm neticesini de doğurması
halinde failin bu ölüm neticesinin meydana gelebileceği bakımından bir
öngörüye sahip olması muhtemel olabilir. Burada ikili bir ayrım yapılması
gerekmektedir. Bazen cinsel saldırı veya çocuğun cinsel istismarı eylemi
dolayısıyla ölüm meydana gelmesi doğrudan istismarın tipik davranışından
kaynaklanmaz. Bir başka eylem dolayısıyla meydana gelir. Mesela kişi
çocuğun cinsel istismarı suçunu işlerken ses çıkmasın diye çocuğun ağzını
kapatabilir ve bu eylem dolayısıyla çocuk ölmüş olabilir.

Burada neticesi sebebiyle ağırlaşmış çocuğun cinsel istismarı suçu mu


vardır yoksa burada hem çocuğun cinsel istismarı suçu hem de kasten
öldürme suçu mu vardır?

Bu açıklamanın yapılabilmesi için öncelikle neticesi bakımından ağırlaşmış


suçlarda ağırlaşan ya da başkalaşan neticeyle genel suç niteliğindeki suçun
davranışı arasında bir doğrudan doğruyalık ilişkisi bulunması
gerekmektedir. Yani neticesi sebebiyle ağırlaşmış suçlarda failin ağırlaşan
neticeden dolayı sorumlu tutulabilmesi için bu ağırlaşan neticenin doğrudan
failin temel suçun işlenmesine yönelik davranışının etkisiyle ortaya çıkması
gerekmektedir. Az önce verilen örnek bu şekilde değildir. Az önce verilen
örnekte çocuğun cinsel istismarı suçunun tipik davranışı bağlamında
değildir. Suçun işlenmesini temin eden bir davranış vardır ama bu davranış
o temel suç tipine ait bir davranış değildir. Dolayısıyla böyle bir durumda
kişinin hem çocuğun cinsel istismarı suçundan hem de kasten öldürme
suçundan ayrı ayrı cezalandırılması gerekmektedir. Doğrudan cinsel
istismar fiili özellikle küçük çocuklarda iç organların zarar görmesine
sebep verir ve bu ölüme sebebiyet verebilir. Cinsel istismar ve ölüm
neticesi aynı davranış sonucunda ortaya çıkmış olabilir.

86 ve 87. madde arasındaki ilişkiyle bağlantılı yine önem arz eden hem ceza
hukuku genel hükümler dersi bakımından hem de ceza hukuku özel hükümler dersi
bakımından birtakım açıklamalar yapılması gerekmektedir. Kanun koyucu az önce
26

bahsedilen doğrudan doğruyalık kriterinin niceliğini takdir ederek 87. maddedeki


Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 10. HAFTA / 2022

neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama fiillerinin belli bir ağırlığa ulaşmış olmasını
zorunlu tutmaktadır.

Kişiye yumruk atılır gözü belli bir süre görmeyebilir. Ya da kişi atılan yumruk
kulağına geldiği için işitme kaybı yaşayabilir. Bu düzenlemelere bakıldığında diş
kırığı ile ilgili bir açıklama yoktur. Diş teknik anlamda kemik de değildir. Ancak
atılan yumruk sonucu dişini kaybeden biri konuşma bozukluğu yaşayabilir. Ya da
yumruk sonucu kişinin çenesinin çıkması da konuşma bozukluğuna sebebiyet
verebilir. Yaşam tehlikesi de en çok karşılaşılan neticesi sebebiyle ağırlaşmış
yaralama fiilidir. Yaşamı tehlikeye sokması durumunda kişinin kastı olup olmadığı
tartışma konusu olabilmektedir. Ancak burada yaralama kastıyla hareket ettiği
kabul edilmektedir ki yaşamın tehlikeye girmesi bir neticesi sebebiyle ağırlaşmış
hal konumundadır.

2. fıkra basit tıbbi müdahale ile giderilebilir ölçüde yaralamalarla ilgilidir. 4.


fıkra ise ölüm neticesinin ortaya çıktığı halle ilgilidir. Kasten yaralama sonucunda
ölüm neticesinin meydana gelmesi söz konusudur. Neticesi bakımından ağırlaşmış
suç bakımından burada gerçek neticesi sebebiyle ağırlaşmış suç vardır. Kasten
yaralama suçu temel suçtur ama bir şekilde ortaya ölüm neticesi çıkmıştır. Kanun
koyucu ise böyle bir durumda 86. maddenin 1. fıkrasına giren hallerde şu kadar
cezalandırılalım 3. fıkrasına giren hallerde şu kadar cezalandıralım demektedir.
86. maddenin 2. fıkrası da vardır. Bunlar ise basit tıbbi müdahale ile giderilebilir
ölçüde kasten yaralamadır. Bir kimsenin tokat atma eylemi basit tıbbi müdahale
ile giderilebilir ölçüde bir yaralamadır. Tokat atıldığında kişide kalp hastalığı akut
haline gelebilir ya da kişi ittirildiğinde düşüp ölebilir. Bu kapsamda kanun koyucu
86. maddenin 2. fıkrasını zikretmemektedir. Bu kasten yaralama sonucu meydana
gelen ağır neticeden dolayı faili 87. maddenin 1, 2, 3 ya da 4. fıkrası kapsamında
sorumlu tutabilmek için gerçekleştirilen temel kasten yaralama suçu basit tıbbi
müdahale ile giderilebilir seviyesini aşmış olmalı demektir. 86. Maddenin 2.
fıkrasındaki bir yaralama, basit tıbbi müdahale ile giderilebilir bir yaralama
sonucunda 87. maddede sayılan neticelerden birine sebebiyet verilse bile 87.
madde uygulanmaz. Buna teorik olarak neticesi sebebiyle ağırlaşmış suçlarda,
temel suç ve neticesi sebebiyle ağırlaşmış suç arasında bir doğrudan doğruyalık
ilişkisi olmalıdır açıklaması yapılmalıdır. İşte kanun koyucu 86/2 kapsamında yer
alan yaralama fiilleriyle 87. madde arasında bu doğrudan doğruyalık ilişkisinin
normatif olarak bulunmadığını kabul edilmiştir. Dolayısıyla neticesi sebebiyle
ağırlaşmış suç konseptinden bahsedilirken basen kast+taksir kombinasyonu esas
alınır. Mesela 86. maddenin 1. ve 3. fıkrası ile 87. maddenin 4. fıkrası arasında
27

yani yaralama bakımından ölüm meydana gelmesi kapsamında sadece kast+taksir


Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 10. HAFTA / 2022

kombinasyonu söz konusu olabilmektedir. Yani fail yaralama davranışına yönelik


kasten hareket etmektedir. Yaralama suçunu kasten gerçekleştirmektedir ama
bu suç dolayısıyla bir ölüm neticesi meydana geldiğinde bu ölüm neticesi
bakımından taksirinin bulunduğunu tespit etmek gerekmektedir. Yaralam eylemi
vardır. Bir ölüm meydana gelmiştir ama bu ölüm neticesi bakımından failin taksiri
dahi yoktur. Böyle bir durumda 87. maddenin 4. fıkrası uygulanamaz. Çünkü bu
netice bakımından failin taksirinin bulunması gerekmektedir.

Ölüm neticesi bakımından kastı bulunabilir mi? Kast varsa 87/4 uygulanır mı?

Hayır çünkü 87/4’ün uygulanabilmesi için ölüm neticesi bakımından failin kastının
bulunmaması gerekmektedir. Ölüm neticesine yönelik failin kastı varsa artık
yaralama kastıyla hareket ettiği kabul edilemez. Öldürme yönünde bir kastı
vardır denilir. Kanun koyucu şöyle bir formülasyon izlemektedir; neticesi
bakımından ağırlaşmış suçta doğrudan doğruyalık ilişkisinin korunmasına yönelik
normatif bir standart belirlemiştir. Bu normatif standart şudur; basit tıbbi
müdahale ile giderilebilecek ölçüde bir yaralama fiili 87. maddede sayılan 1, 2, 3
bakımından ağır neticelerdir. 4. fıkra bakımından başkalaşan, farklılaşan; bu
durum da bir ağırlaşmadır ama ölüm neticesi bakımından farklılaşmaktadır.
86/2’nin bünyesinde barındırdığı nitelik itibariyle suçun temel şekline yönelik o
azlığı bu neticesiyle ağırlaşmış suçlar bakımından kanun koyucu tarafından failin
sorumlu tutulamaması kapsamında ele alınmıştır. 87/1 okunurken neticesi
bakımından ağırlaşmış haller sayılmıştır. Burada kanun koyucu 1. fıkraya giren
hallerde şu şekilde cezalandırılır 3. fıkraya giren hallerde şöyle cezalandırılır
demektedir ama 2. fıkrayı orada iradi olarak zikretmemektedir çünkü
benimsenen konsepte basit tıbbi müdahale ile giderilebilir ölçüde bir yaralamanın
ağırlaşan bir netice bakımından doğrudan doğruyalık ilişkisini bünyesinde
barındırabileceği kabul edilmemektedir.

Kişi tokatı atar. Tokat atılan kişinin de kalp hastalığı vardır. Kalp hastalığı akut
hale geldi ve mağdur öldü. Kişinin tokat atma eylemiyle bu tokat atma neticesi
arasında bir nedensellik ilişkisi var mıdır?

Vardır. Aslında bu belirlemedeki normatif sınırlılık objektif isnadiyetin


meselesidir. O tokat atılmasaydı mağdurun kalp hastalığı akut hale gelmeyecekti.
Bu nedenle de mağdur kalp hastalığı nedeniyle ölmeyecekti. Ama bu ölüm
neticesinin 87/4 bağlamında failin gerçekleştirdiği basit tıbbi müdahaleyle
giderilebilir ölçüdeki yaralama eylemine isnat edilmesi mümkün değildir. Bu da 87.
maddenin 4. fıkrasındaki yaptırımla ilişkili yer verilen düzenlemeden
28
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 10. HAFTA / 2022

anlaşılmaktadır çünkü 86. maddenin 1 ve 3. fıkrasında atıf yaparak nasıl


cezalandırılabileceği söylenmiştir.

Bu tokat atma eylemi aslında kendi içinde kasten yaralama suçuna yöneliktir ama
ölüm neticesine yönelik olarak kast barındırmadığı ortadadır. Ama bu ölüm
neticesi meydana gelmiştir.

Bu ölüm neticesi dolayısıyla otomatik olarak bu tokatı atan kişiyi taksirle


öldürmeden sorumlu tutmak mümkün müdür?

Taksirin şartlarını hatırlamak gerekirse taksirden dolayı kişiyi sorumlu


tutabilmek için;

➢ Failin dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılığı olması gerekmektedir,

➢ Bu dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılığın bünyesine mündemiç neticeyi


öngörmesi gerekmektedir. Failin bizzat kendisinin öngörmesi
gerekmektedir.

Objektif sorumluluğu esas alan eski sistem olsaydı bu detaya girilmezdi ve fail
vurmuştur mağdur da ölmüştür denilerek cezalandırma yapılırdı. Ve bu ölüm
neticesi faile yüklenirdi. Günümüzde bu objektif sorumluluğun ötesine geçilmiştir.
Bugün bu sorumluluğun mutlaka subjektifleştirilmesi gerekmektedir. Bu ceza
hukuku haksızlığını faile isnat ederken objektif unsurlarla yetinilmemekte aynı
zamanda bu objektif unsurlarla fail arasındaki subjektif irtibat kurulmaya
çalışılmaktadır. Taksirle bağlantılı olarak bu irtibatı kurmaya çalışırsak; ölüm
neticesi bakımından o kişiye bir haksız bedensel temas kurmak suretiyle teknik
manada bir dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılıktan bahsedilebilir. Bir
başkasının vücuduna yönelik yaralama niteliğindeki müdahalede bulunan kişi bu
müdahalenin birtakım neticelere sebebiyet verebileceğine dair bilgiye sahiptir.
Objektif olarak bu söylenebilir. Ama sorun şurada karşımıza çıkmaktadır; bu
davranışı gerçekleştiren kişinin davranışı gerçekleştirdiği an itibariyle mağdurun
yapısı bünyesi itibariyle bu davranışın ölüm neticesini meydana getirme hususunda
rol oynayabileceğini öngörmüş ya da öngörebilir olmadığından bahsedilmektedir.
Öngörülebilir bir netice olup olmadığının tartışılması gerekmektedir.

Dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık bu haksız müdahale dolayısıyla kabul


edilmektedir ama bu ölüm neticesi öngörülebilir midir, değil midir?

Türkiye yargı uygulamasına göre; tokat atıldıktan sonra diğer kişinin tokat
29

dolayısıyla ölmesi durumunda bu tokatı atan her halükarda taksirle öldürmeden


dolayı sorumlu tutulur. Bunun arkasında da sosyal bir düşünce vardır. Ceza hukuku
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 10. HAFTA / 2022

sorumluluğu için birtakım unsurların belirlenmesi gerekmektedir. Yargının bu


uygulamasının doğru olmadığı söylenmektedir çünkü burada ölüm neticesi meydana
gelmiş olsa bile failin bu ölüm neticesi bakımından bir dikkat ve özen
yükümlülüğüne aykırılığından bahsetmek mümkün olsa bile bu ölüm neticesinin fail
bakımından öngörülebilir olup olmadığı noktasında sorun vardır.

Üniversitede okuyan 20 yaşındaki kişiler birbirlerinin sağlık problemlerinden


haberdar değillerdir ama bunlardan biri diğerine tokat atar.

Tokatı attığı sırada muhattabının ölümüne sebebiyet verecek şekilde bir


öngörüye sahip olduğundan bahsedilebilir mi?

Bahsedilemez. Ama kişinin özel bir bilgisi varsa bu ayrı bir durumdur. Kişi aslında
o kimsede bir kalp hastalığı olduğunu bilmektedir ve bu tokat atılırken de kalp
hastalığına sahip kişinin tokatın etkisiyle birtakım sorunlarla karşılaşabileceğini
bilmektedir. Bu durumda bu özel durum zaten ayrı değerlendirmeye alınmaktadır.
Ama muhattabında bir kalp hastalığı olduğunu bilmeyen, bunu anlamasını
sağlayacak somut olgular bulunmayan hallerde kişi taksirden de sorumlu
tutulamamaktadır. Bu durumda ortada bir ölüm neticesi vardır ama bu ölüm
neticesi dolayısıyla fail ölüm neticesinden kaynaklı sorumlu tutulamaz. Aslında
basit tıbbi müdahale ile giderilebilir bir yaralama mevcuttur ama B bu tokatın
etkisiyle ölebilir. 87. maddenin 4. fıkrası bu olayda basit tıbbi müdahale ile
giderilebilir bir yaralama söz konusu olduğu için uygulanamamaktadır. Çünkü
kanunun aradığı doğrudan doğruyalık ilişkisini gerekçelendiren ölçüyü
geçememiştir. Suçun temel şeklinde basit tıbbi müdahale ile giderilebilir
yaralama ölüm neticesi bakımından kabul edilmemektedir. B öldüğünde taksirle
öldürmeye gidilmektedir ama taksirle öldürmeden dolayı sorumlu
tutulamamaktadır. Taksirli öldürmeden dolayı sorumlu tutulabilmesi için de kişinin
bu davranış dolayısıyla B’nin ölebileceğini öngörmesi gerekmektedir. Kişi eğer
B’nin bu davranış dolayısıyla ölebileceğini öngöremiyorsa, öngörebileceği herhangi
bir dayanak noktası yoksa bu durumda 85. maddeden dolayı da kişi sorumlu
tutulamaz. Bu durumda bu davranış dolayısıyla B’nin yaşamını kaybetmesine
rağmen fail sadece basit tıbbi müdahale ile giderilebilir yaralamadan sorumlu
tutulmaktadır.

Fail, 60 yaşında olan ve bir bedensel temas olduğunda bir sağlık probleminin
mevcudiyeti olması mümkün olabilecek bir kişiyle de muhatap oluyor olabilir. Bu
olay az önce verilen örnek olaydan ayrı tutulur. Mesela yaşlı bir bireye, görüntüsü
itibariyle kişinin bir sağlık problemi olduğu anlaşılabilecek bir bireye tokat atan
30

kimsenin bu tokat neticesinde bu kişide bir sağlık sorununun akut hale


Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 10. HAFTA / 2022

gelebileceğine dair bir öngörüsünün bulunması gerekeceği söylenir. Bu iki ihtimal


birbirinden özellikle ayrılmaktadır. Failin böyle bir durumda karşısındaki kişiyi bir
tokatla öldürebileceğini düşünerek, öldürme kastıyla hareket etmesi de
mümkündür. Burada tartışılan bu ihtimal değildir. Burada tartışılan kişinin hasta
olduğu biliniyorsa ya da kişinin hasta olduğunun bilinmesini gerektirecek bir
somut vaka varsa ve fail basit tıbbi müdahale gerektiren bir yaralama
gerçekleştiriyorsa bu yaralama etkisiyle mağdur ölebilir. Burada kişinin 85.
maddeden (taksirle adam öldürme) dolayı sorumlu tutulması mümkündür.

Bazı suçlarda kastın yanında kastla birlikte mevcut bulunması gereken bir diğer
subjektif unsur olarak kanun koyucu amaç ya da saik kavramına yer vermiş
olabilir. Dolayısıyla bu tarz suçlarda suçun işlenebilmesi için failin salt kasten
hareket etmesi yetmeyecek aynı zamanda kastın yanında aranan bu diğer manevi
unsurun da (amaç veya saik) var olması gerekmektedir. Suçun kast ve taksir
dışında diğer manevi unsurlarından da amaç ve saik kapsamında bahsedilir. Bazı
suçlarda amaç-saik suçun temel şeklinin bir manevi unsuru olarak karşımıza çıkar.
Bu suçlarda failin kasten hareket etmesi yetmez. Aynı zamanda kastın yanında
belirli bir amaçlılıkla ya da bu davranışı işlemeye iten belirli bir saikle hareket
etmesi gerekir.

Türk Ceza Kanunu Madde 267/1

“Yetkili makamlara ihbar veya şikayette bulunarak ya da basın ve


yayın yoluyla, işlemediğini bildiği halde, hakkında soruşturma ve
kovuşturma başlatılmasını ya da idari bir yaptırım uygulanmasını
sağlamak için bir kimseye hukuka aykırı bir fiil isnat eden kişi, bir
yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”

İftira suçunda suçun kanuni tanımında amaç ya da belirli bir maksatla hareket
edilmesine dair bir somutlaştırma görülmektedir. İftira suçunda fail bir
başkasının hakkında gerçekleştirmediğini bildiği bir idari yaptırım gerektiren bir
fiille ya da suçla ilgili ihbarda bulunur. Ve burada onun haksız yere
cezalandırılmasını ya da haksız yere yaptırıma tutulmasını amaçlayarak bunu
yapar. Suçun kanuni tarifine bakılırsa orada amaç ifadesine tekabül eden
aşamalar görülmektedir. Mesela hırsızlık suçunda taşınır malın yararlanmak
amacıyla alınması gerekmektedir. Bu amaçtır. Suçun temel şeklinin oluşabilmesi
için failin kastının yanında bulunması gereken bir diğer manevi unsurdur. Her
suçta bu geçerli değildir. Mesela kasten öldürme suçunda amaçtan-saikten manevi
unsur bağlamında bahsedilmez. Kişinin bir başkasını ne amaçla öldürdüğü dikkate
31

alınmaz. Suçun kanuni tarifinde böyle bir manevi unsura yer verilmediği için
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 10. HAFTA / 2022

aracın ne olduğuna dair belirleme yapma ihtiyacı suçun temel şekli bakımından
duyulmaz. Ama bazı suçların oluşabilmesi için o suçların temel şeklinin bir unsuru
olarak kanun koyucu kastın yanında diğer birtakım manevi unsurlara yer vermiş
olabilmektedir. Mesela cinsel suçların doğası gereği cinsel saikle işlenmesi
gerekmektedir. Çünkü o suçun işlenmesine yönelik olarak bir cinsel motivasyon
noktası bulunması gerekir. Bazı davranışlar niteliği itibariyle cinsel motiflidir.
Ama o objektif cinsel motifli davranışın cinsel bir saikle gerçekleştirilmemesi söz
konusu olabilir. Bunun dışında farklı birtakım suçlar vardır. Ceza kanununda şu
amaçla gerçekleştirilen davranışlar şu suçun oluşmasına sebebiyet verir şeklinde
düzenlenen tüm suç tipleri bakımından kastın yanında amaç unsuru da
aranmaktadır. Bazı ceza hukuku kitaplarında amaç ve saikle ilgili yapılan
açıklamalar özel kast olarak nitelendirilmektedir. Oysa ki amaç niteliği itibariyle
suçun maddi unsurlarına yönelik aktüel bir bilgi değildir. Bu davranışı
gerçekleştiren kişinin ulaşmayı hedeflediği nihai gayeyi ortaya koyar. Dolayısıyla
amaç kastın bir görünümü değildir. Amaç kastın yanında kasten hareket eden
failin bu davranışı gerçekleştirmek suretiyle elde etmeyi hedeflediği nihai bir
hedeftir. Dolayısıyla pozitivist gelenekten etkilenen ceza hukuku anlayışının
benimsediği bu genel kast, özel kast ayrımı kast konseptinin içeriğinin yanlış bir
biçimde doldurulmaya çalışmasından kaynaklanmaktadır.

Suçun temel şeklinde yer verilmişse kast tespit edilir ve kişinin kastı olduğu
söylenir ama o suçun temel şeklinde bir de amaç unsuruna yer vermişse kanun
koyucu, kastın yanında aynı zamanda kasten gerçekleştirilen davranışın hangi
amaca yönelik olarak gerçekleştiğini de tespit etmek gerekir. Haliyle amaç unsuru
birçok kanuni düzenlemede görülmektedir. Bu suçlar bağlamında suçun temel
şeklinin oluştuğunun kabul edilebilmesi için failin kasten hareket etmesi gerekir.
Taksirli suçlarda amaç ya da saikten söz etmek mümkün değildir. Kasten işlenen
suçların bazılarında suçun temel şekli bakımından bu belirlemenin yapılması
gerekir. Nitelikli unsurlarla ilgili yapılan açıklamada bazı suçlarda suçun temel
şekli bakımından bir amaç-saik aranmaz denmiştir. Ama bazı suçların nitelikli
unsurları bir amaç ya da saikle ilişkilendirilmiş olabilmektedir. Kasten öldürme
suçunun temel şekli bakımından failin hangi amaçla hareket ettiğine dair herhangi
bir tespitte bulunma zorunluluğu yoktur. Kasten öldürme suçunun kanuni tanımına
bakıldığında suçun temel şekli bakımından failin hangi amaçla hareket ettiğine bir
önem atfedilmemiştir. Ama suçun nitelikli unsurlarının düzenlendiği 82. maddeye
bakılırsa burada bazı nitelikli hallerin amaçla-saikle ilişkilendirildiği
görülmektedir. Mesela kan gütme saikiyle kasten öldürme gerçekleştiren
32

denmektedir. Burada bir amaç, bir saik suçun nitelikli unsurlarıyla bağlantılı
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 10. HAFTA / 2022

olarak karşımıza çıkabilmektedir. Ama burada ele alınan amaç ve saik suçun bir
diğer manevi unsuru olarak özellikle bazı suçların temel şekli bağlamında
bulunması gereken bir manevi unsurdur. Demek ki amaç ve saikle işlenebilen
suçlarda failin yalnızca kasten hareket etmesi yetmemektedir. Bu suçun
oluşabilmesi için kanun koyucunun kastın yanında bir diğer manevi unsur aradığı
hallerde hangi amaçla, hangi saikle hareket edildiğinin de belirlenmesi
gerekmektedir. Bu amaç yoksa söz konusu suç oluşmaz.

Mesela iftira suçu bakımından kişi bir başkasının haksız yere cezalandırılması
amacıyla hareket etmiyorsa bu suç oluşmaz. Hırsızlık suçu bakımından fail malı
eğer yararlanmak maksadıyla almıyorsa hırsızlık suçu oluşmaz.

33
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
8.50₺

GAZİ ÜNİVERSİTESİ
GAZİ ÜNİVERSİTESİ
HUKUK FAKÜLTESİ
HUKUK FAKÜLTESİ

SINIF :2-B-ŞUBESİ

DERS -CEZA GENEL-I

İLHAN ÜZÜLMEZ
DÖNEMİ:GÜZ- DÖNEMİ

YIL : 2022 / VİZE-11-HAFTA


ADRES : BAHÇELİEVLER MAHALLESİ 52.SOKAK NO : 2 / A
ANKARA / BEŞEVLER
İletişim : 0541 361 33 19 – 0542 803 37 67
Mail : ozisikcopyy@gmail.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 11. HAFTA / 2022

Hata

• Unsur Hatası
• Hukuka Uygunluk Sebeplerinin Maddi Unsurlarının Varlığında ya da
Mevcudiyetinde Hata
• Kusurluluğu Etkileyen Hata

Hata iki üst başlık şeklinde ele alınırken kastı ilgilendiren kastı engelleyen hata
ve kusurluluğu etkileyen hata şeklinde ikili bir ayrıma gidilebilir ama özellikle
hukuka uygunluk sebeplerinin maddi şartları bakımından hatanın ne şekilde
uygulanacağına dair birtakım tartışmalar vardır. Bu nedenle bilinmelidir ki; hata
dendiği zaman tüm suç unsurları yani maddi unsur, manevi unsur birlikteliği
bakımından bir uygulama geliştirilir. Hukuka aykırılık unsuru bakımından bir
uygulama geliştirilir bir de kusurluluk ile ilgili bir uygulama geliştirilir.

Unsur hatası derken bahsedilen unsur maddi unsurdur. Unsur hatası kast
kapsamında ele alınan bir hatadır. Unsur hatası varsa kişi kasten hareket etmiyor
demektir. Hata kavramı aslında sosyal anlamıyla herkes tarafınca bilinmektedir.
Hata bir şeyi yanlış bilmek demektir. Hukuki olarak hata aynı zamanda bir şeyi
bilmemek anlamına da gelmektedir. Bazı ceza hukukçuları der ki; bir şeyi
bilmemek hata değildir. İçeriğin ne olduğu hakkında bir araştırma yapılması
gerektiğini ve öğrenilmesi gerektiğini söylerler. Ama biz bu tartışmalara
girmiyoruz.

Hata hem pozitif hem de negatif nitelikte olabilir.

➢ Pozitif hata bir şeyi yanlış bilmektir.


➢ Negatif hata bir şeyi bilmemektir.

Hata ceza hukuku bakımından öncelikle unsur hatası bakımından ele alınacak
olursa kast tanımıyla bahsedilen hatanın örneklere uygulanması biçiminden birkaç
örnek vermek gerekir.

Kast kişinin suçun maddi unsurlarının somut olayda bilincinde olması demektir. Bu
durumda kişinin davranışını gerçekleştirdiği sırada suçun maddi unsurlarına
yönelik bilgisizliği varsa kastın varlığından bahsetmek mümkün olmayacaktır.
Hatanın ne ile ilişkili olduğunun sağlıklı değerlendirilebilmesi için suçun maddi
unsurlarının hangileri olduğunun yine doğru belirlenmesi gerekmektedir. Öncelikle
kastın kapsamının doğru belirlenebilmesi için o suç kapsamında hangi maddi
unsurların bilinmesi gerektiği doğru belirlenmelidir. Kast varsa failin maddi
unsurlara ilişkin bilgisi var demektir. Unsur hatası varsa fail kasten hareket
1
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 11. HAFTA / 2022

etmiyor demektir. Demek ki maddi unsurlardan bazılarına yönelik bilgisizliği


vardır.

Kasten öldürme suçunu ele alarak başlayalım. Bu suçun faili bu suçu işleyebilmek
için mağduru yani yaşayan bir insanın varlığını bilmelidir. Bununla beraber bu
suçun konusu da o kişide mevcut olacaktır. A, B’ye öldürücü nitelikte silahla ateş
ettiğinde kastın varlığı bakımından bir sorun yoktur ama A gece karanlığında
tarlanın ortasında bir korkuluk olduğunu düşünerek gördüğü cisime silahla ateş
etmiştir. Korkuluk olduğunu düşünmesini gerektirecek kendine göre birtakım
güvenceleri vardır. Tarlanın ortasında gece karanlığında kollarını açmış
hareketsiz duran bir cisim A tarafından korkuluk olarak algılanmıştır. Ve bu
sırada A’nın alkollü madde ya da uyuşturucu madde etkisi altında olması da
mümkün olabilmektedir. A o varlığa ateş ederken bir insana ateş ettiğine dair
bilince sahip değildir. Ama günün sonunda anlaşılır ki B bir korkuluk değil bir
insandır. Kurşunlar isabet etmiştir ve B ölmüştür. A silahla ateş ettiği için B
ölmüştür.

A kasten öldürme suçundan dolayı sorumlu tutulabilir mi?

Suçun bir unsuru olarak öldürücü davranışın bir insana yönelik olarak
gerçekleştirildiğinin kasten öldürme suçu bakımından fail tarafından bilinmesi
gerekmektedir. Ya da olası kastın varlığından bahsedilirse o davranışın en azından
bir insana yönelik olarak gerçekleştirilmekte olduğunun öngörülmesi
gerekmektedir. A bakımından böyle bir durum yoktur. Ateş ettiği kişinin bir insan
olduğunu bilmemektedir. Şüphelilik durumu bir hata değildir yani A eğer bunun
insan olma ihtimali de var diyebiliyorsa bu hata değil olası kasttır. Hukuken de bir
şüphe üstleniliyorsa sonucuna katlanılır.

A avcıdır. Avlanmaya çıkar ve bir yırtıcı hayvan sesi duyar. Dönüp karaltıya
doğru, bir çalılığın arkasına doğru ateş eder. Sonra bakıyor ki o çalılığın
arkasındaki varlık aslında bir başka avcı. Ve diğer avcı da değişik seslerle diğer
hayvanları tuzağındayken düşürmeye çalışmaktadır.

Üç avcı beraber gitmiştir ve avlanabilmek için üçe ayrılırlar. Avlanma tekniği


olarak da hayvanları çekebilmek için keklik sesi çıkarmaktadırlar. Avcılardan biri
bu bilgiye sahip olmasına rağmen ilk keklik sesini duyduğu anda ona ateş ediyorsa
ve sonra ateş ettiği kendi arkadaşlarından biri çıkıyorsa bu durumda hatasının
varlığı değerlendirilmelidir. Kişi av sandım diyebilir ama gerçekten av sanıp
sanmadığı tartışılabilirdir. Hataya ilişkin en büyük sorunlardan biri Türk
sisteminde de hataya ilişkin savunma ortaya konduğunda bunun ikna edici olup
2
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 11. HAFTA / 2022

olmamasıdır. Tabi ki fail bu tarz olaylarda hataya düştüm diyecektir. Ama


gerçekten bilmiyor muydu yoksa kendisini savunmak maksatlı ortaya konmuş bir
irade midir değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu noktada nasıl avlanılacağı
konusunda bir anlaşma vardır. Bu sesin çıkarılacağı bilinmesine rağmen ses
duyulduğunda dönüp hiç tereddüt etmeden ateş edildiğinde bu sesin hayvana ait
değil diğer bir avcıya ait olabileceği öngörülebilmelidir. Hukuk sistemi bu soruya
yönelik bir değerlendirmede bulunmaktadır.

Hata suçun mağdurunun insan olduğu durumlarda onun yaşayıp yaşamadığı ile ilgili
olarak da ortaya çıkabilmektedir. Kasten öldürme suçunun konusu yaşayan insanın
hayatıdır. Kişi halihazırda ölmüştür. Ama fail ona öldürmek için ateş etmektedir.
Burada da bir hata mevcuttur. Aslında kişi mağdurun vasfına ilişkin bilgi sahibi
olmadığı için ateş ettiği karaltının insan olduğunu bilmemektedir. Bir korkuluğa
ateş ettiğini düşünmektedir. Bu Türk Ceza Kanunu’nun 30. maddesinin 1.
fıkrasındaki unsur hatası ile ilgili ilişkili durumdur.

Türk Ceza Kanunu Madde 30/1

“Fiilin icrası sırasında suçun kanuni tanımındaki maddi unsurları


bilmeyen bir kimse, kasten hareket etmiş olmaz. Bu hata dolayısıyla
taksirli sorumluluk hali saklıdır.”

Bir suçun maddi unsurunun mevcudiyeti hakkında hataya düşen kişi hakkındadır.
Kişinin kasten hareket etmediği bilinmektedir ama taksirinin mevcudiyeti
değerlendirilecektir. Bu hatada aslında suçun maddi unsuru objektif olarak
mevcuttur. Fail objektif olarak mevcut olan unsurun bilgisine sahip değildir. Ceza
hukuku objektif unsurlarla subjektif unsurların birlikte olduğu bir haksızlık
konseptini barındırmaktadır. Salt objektif unsur mevcudiyeti yetmemektedir aynı
zamanda bunun fail tarafından bilinmesi gerekmektedir. Son verilen örnekte
halihazırda kişi ölmüştür ama fail öldüğünü bilmediği bu kişiye silahla ateş
etmektedir. Burada suçun maddi unsuru yoktur ama fail var sanmaktadır. Bu son
verilen örnekte ters hata vardır. Türk Ceza Kanunu’nun 30. maddesinin 1. fıkrası
düz hatayı düzenlemektedir.

Hırsızlık suçunun konusu başkasına ait taşınır maldır. Kişinin, başkasına ait bir
malı başka bir yerde bulunduğunda alması hırsızlık suçunun oluşması için yeterli
değildir. Aynı zamanda kişinin o malı alırken aldığı malın başkasına ait olduğunu
bilmesi gerekmektedir. Bu öğrenciler arasında çok fazla olmaktadır. Bir öğrenci
her gün ceza kitabını getirir ve sıranın altına koyar. O hafta getirmeyi unutur
ancak zihni her hafta kitabı getirip götürmeye alışmıştır. O gün getirmemiş
3
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 11. HAFTA / 2022

olmasına rağmen o öğrenci o gün evine kitapla dönmüş olabilir. Başkasının kitabı
da çoğunlukla sorulmadan alınmaktadır.

Peki bu noktada hırsızlık suçu işlenmiş midir?

Mal alındığı sırada kişinin o malın başkasına ait olduğuna yönelik bir bilgisi yoktur.
Bu kastı engelleyen unsur hatası bakımından azıcık dikkatli olsaydı bu hataya
düşmezdi şeklinde değerlendirme yapılmaz. Yani psikolojik bir husus olduğu için
böyle hata olmaz denmez. Kastı engelleyen hata, unsur hatası bakımından kişinin
unsur bakımından hataya düşmesi bağlamında herhangi bir normatif
değerlendirme yapılmaz. Bu hata vardır ve fail psikolojik olarak bunu
bilmemektedir. Demek ki kastı mevcut değildir. Çünkü unsur hatası kastın
mevcudiyetini engellemektedir. Bazı kitaplarda buna kastı kaldıran hata
demektedirler. Ama kastın öncelikle belli bir aşamaya kadar bulunması
gerekmektedir çünkü ancak mevcut olan bir şey ortadan kalkabilir. Bu yüzden en
baştan beri kast yoktur, hata kastın mevcudiyetini engeller denir.

Kişi sarhoştur ya da bir madde etkisi altındadır. Kendi apartman dairesine


girmek için bir kapıyı açar. İçeri girer ve yatar. Sabah kalktığında ise içinde
olduğu odanın kendisine ait olmadığını fark eder.

Bu durumda bu kişi konut dokunulmazlığını ihlal suçunu işlemiş midir,


işlememiş midir?

Konut dokunulmazlığının ihlali suçunun oluşabilmesi için bir başkasının konutuna


onun rızası hilafına girilmesi gerekmektedir. Ya da başkasının konutuna onun
rızasına istinaden girilmesine rağmen konut sahibi çıkılmasını istediği halde
çıkılmamaktadır. Bu örnekte bir kişi bir başkasının konutuna girmiştir. Kişi başka
bir konuta girdiğinde aslında o konutun kendisine ait olduğunu düşünmektedir.
Aslında kişi etrafına baksa durumu anlayacaktır ama sarhoş olduğundan dolayı
bunu yapmamıştır. Günün sonunda ise daha dikkatli olsaydın anlardın, kasten
hareket ediyorsun denilememektedir. Kastın engellenmesi bağlamında bu hatanın
mevcut olup olmadığı belirlenmektedir. Hatanın mevcut olduğu belirlendikten
sonra bir adım ileri gidilerek ya bu hata var ama bu hataya da düşülmez şeklinde
bir değerlendirme yapılmamaktadır. Ceza kanunu unsur hatası ile ilgili “bir
unsurun mevcudiyeti hususunda hataya düşen kişi kasten hareket etmez”
demektedir. Ama bu kişinin kastı olamasa da taksiri olabilmektedir. Davranışının
taksir penceresinden değerlendirilmesi yapıldığında daha dikkatli ve özenli
olsaydı bu unsurun somut olayda mevcut bulunduğunu bilebilirdi denilebileceği
durumda taksirden bahsedilmektedir. Ama dikkat edilmelidir ki; 30. maddenin 1.
4
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 11. HAFTA / 2022

fıkrası kastı engelleyen hata olsa da taksirli sorumluluk ayrıca değerlendirilir.


Hırsızlık suçu bağlamında bir öğrenci başka bir öğrencinin kitabını eve götürür.
İlk sayfasını açtığında kitabın kendisine ait olmadığını farkeden. Bu aşama
itibariyle kişinin hırsızlık kastıyla hareket etmediği söylenebilir çünkü kişi bu malı
aldığı sırada başkasına ait olduğunu bilmemektedir.

Alırken bilmemektedir ama akşam bunu farkettiğinde ertesi gün de


getirmemişse bu durumda ne olur?

Kişi hırsızlık suçunun bu bağlamda unsuru oluştuğunun bilincinde değildir. Kanun


taksirine bak demektedir. Dikkat ve özen yükümlülüğüne uygun hareket etseydi
bilebilir miydi değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu durumda dikkat ve özen
yükümlülüğüne uygun hareket edilseydi malın başkasına ait olduğu bilinebilirdi.
Ama bu durumda da bu kişi sorumlu tutulamaz. Taksirli hırsızlık diye bir şey
yoktur. Eğer kişi unsurda hataya düşmüşse kişinin kastının engellendiği kabul
edilir, taksirli davranışının da ceza kanununda tekabül ettiği bir suç tipi yoktur.
Bu durumda kişinin ceza sorumluluğu yoktur. Konut dokunulmazlığının ihlali suçu
da aynı şekildedir. Belki dikkat ve özen yükümlülüğüne uygun hareket edilseydi
kişi o konutun kendisine ait olmadığını görebilirdi ancak taksirle konut
dokunulmazlığı ihlali suçu diye bir şey de bulunmamaktadır. Ancak kasten öldürme
örneklerinde her zaman bir taksir değerlendirmesi yapılmaktadır. Mesela kişi
korkuluk sanarak birine ateş etmiştir halbuki ateş ettiği korkuluk değildir. Ateş
ederek bir insanın ölümüne sebebiyet vermiştir.

Bir oyuncu sete kuru silah diye konulan ama aslında kuru sıkı olmayan bir silahla
öldürülmüştür. Burada hata olduğu söylenmiştir. Kasten öldürme suçunun
işlenmesiyle alakalı vasıtada ya da fiilde de hataya düşülebilir. Her zaman
mağdura yönelik hatadan bahsedilmez. Hataya düşüp düşünmemesinin maddi
boyutu burada ele alınır ama bu durumun ispatı ayrı bir konudur.

Bilmesi gerekmek kast değildir. Bilmesi gerekmek taksir bağlamındadır. Bilmesi


gerekirdi ifadesi bilmeyi psikolojik olmaktan çıkararak normatif bir bağlama
sokmaktadır. Biliyor muydu, bilmiyor muydu sorusu psikolojik bir soruyken bilmesi
gerekirdi ifadesi bilmesen de bilmen lazımdı anlamına gelmektedir. Bilmesi
gerekirdi ifadesine sonuç bağlanmamaktadır. Bilmiyorsa kişinin kastı
engellenmektedir. Davranışı gerçekleştirdiği sırada unsurların bilinip bilinmediği
önemlidir. Bilinmiyorsa bilinmesi gerekirdi üzerinden kastın varlığı unsur hatası
bağlamında gerekçelendirilememektedir. Bu hata türü kastla ilişkilendirildiği için
tamamen psikolojik değerlendirme üzerinden gidilmektedir. Kusurlulukla ilgili
5

hata ele alındığında bu normatif değerlendirme yapılacaktır. Ama unsur hatasında


Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 11. HAFTA / 2022

böyle bir şey yapılmaz.

Bir suçun tüm maddi unsurları bakımından hata gündeme gelebilir. Mesela kasten
öldürme suçunda hata çoğunlukla suçun mağduru üzerinden gündeme gelmektedir.
Bu hata fiil unsuru üzerinden de olabilmektedir. Mesela bir davranış öldürücüdür
ama fail bu davranışın öldürücü olabileceğini bilmemektedir.

Bir de 30. maddenin 2. fıkrası yani suçun nitelikli unsurlarında hataya ilişkin bir
hüküm vardır.

Türk Ceza Kanunu Madde 30/2

“Bir suçun daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli hallerinin
gerçekleştiği hususunda hataya düşen kişi, bu hatasından yararlanır.”

30. maddenin 1. fıkrasında suçun maddi unsurları, suçun temel şekline ilişkin
unsurlarla ilgili hataya düşülmesi durumunda kişi kasten hareket etmemektedir.
Gerçekleştirilen davranış taksir bağlamında ele alındığında taksirin unsurlarını
bünyesinde barındırıyorsa taksir bakımından değerlendirilmektedir. 30. maddenin
2. fıkrasında ise kanun koyucu yine aslında bir unsurla ilişkili ama nitelikli unsurla
ilişkili hatadan bahsetmektedir. Suçun nitelikli unsurlarının somut olayda
mevcudiyetine dair hataya düşen kişi bu hatasından yararlanır demektedir.

Nitelikli unsurlara ilişkin düşünülen hatadan nasıl yararlanılır?

Bu yararlanma kastın üzerinden olabilir. Çünkü suçun nitelikli unsurları da kast


kapsamında fail tarafından bilinmesi gereken unsurlardır. Bu suçun temel şekline
ilişkin unsurlarda olduğu gibi kastla ilgili belirli belirlemelerde bulunulabilir.
Nitelikli unsurlarda hata da kastla ilişkilendirilecek ve failin bu hatadan
yararlanması söz konusu olacaktır.

A, B’nin kolundaki saati alır. A bu saati alırken bunun değerli bir şey olduğunu
düşünür ama aslında saat bir imitasyondur ve maddi değeri oldukça düşüktür.
Türk Ceza Kanunu’nun 145. maddesinde bir nitelikli unsur düzenlemesi vardır;
malın değerinin az olması.

Türk Ceza Kanunu Madde 145

“Hırsızlık suçunun konusunu oluşturan malın değerinin azlığı nedeniyle,


verilecek cezada indirim yapılabileceği gibi, suçun işleniş şekli ve
özellikleri de göz önünde bulundurularak, ceza vermekten de
vazgeçilebilir.”
6
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 11. HAFTA / 2022

Hırsızlık suçuna konu olan taşınır malın değerinin az olması bu maddede


düzenlenmektedir. Bu düzenleme daha az ceza verilmesini gerektiren bir nitelikli
unsurdur. A, B’nin kolundaki malı hırsızlık suçuna konu etmektedir ama bu saatin
değerinin düşük olduğunu bilmemektedir. Bunu bilmemesi önemli değildir çünkü
A’nın burada her ne kadar daha değerli bir malı almaya yönelik iradesi olsa da
objektif unsur B’nin kolundaki taşınır maldır. B’nin kolundaki taşınır malın değeri
ekonomik olarak az ise fail buna göre cezalandırılır. Burada hata aslında düz hata
değildir, ters hatadır çünkü malın kendisi normalde değersizdir ama A o malı
değerli olduğunu düşünerek almaktadır. Burada A objektif unsur yani suçun
konusu olan malın değeri ile bağlantılı olarak cezalandırmak mümkündür. Tam
tersi örnekte de A, B’nin malını alır ama B’nin malını alırken üç kuruşluk bir şey
diye düşünerek alabilir. Oysa ki mal ekonomik değeri çok yüksektir. Yani malın
değerinin azlığının nitelikli unsur olarak kullanılabilmesi mümkün değildir. Ama A
bunu alırken malın değerinin düşük olduğunu zannetmektedir. Bu bir düz hatadır.
Çünkü objektif unsur suçun temel şekline ilişkindir. A’nın düşüncesi bu malın
değersiz olduğu yönündedir.

A nitelikli unsurun varlığında hataya düştüğü için daha az mı cezalandırılır


yoksa günün sonunda çaldığı malın değerinin yüksek olmasına mı bakılır?

Kanun koyucu yararlanacağını söylemektedir. Demek ki A’nın kastına yönelik bir


belirlemede bulunulmaktadır. A daha az değerli, piyasa değeri düşük bir malı
çalmaya yöneldiği için bu iradeye göre cezalandırma yapılır.

Kasten öldürme suçunun üstsoya-altsoya, eşe, kardeşe karşı işlenmesi daha fazla
ceza verilmesini gerektiren birer nitelikli unsurdur. A gece karanlığında B’yi
silahla vurarak öldürür. Daha sonra bakıldığında A’nın vurduğu B’nin, A’nın babası
olduğu görülür. (Yani A, B’nin oğludur.) A aslında B’yi babası olduğunu düşünerek
değil, onun bir başkası olduğunu düşünerek öldürmüştür. A’nın B’yi öldürmesiyle
bağlantılı olarak kastının varlığı açısından bir sorun yoktur. Çünkü A bir insanı
öldürdüğünü bilmektedir. Bunun kim olduğu kasten öldürme suçunun temel şekli
bakımından önemli değildir. Ama suçun nitelikli unsurları bakımından öldürülen
kişinin kim olduğunun bilinmesi bir önem arz edebilmektedir. Suçun nitelikleri
unsurlarında annesini, babasını, kardeşini, eşini öldüren daha fazla
cezalandırılmaktadır. Normalde aslında ölen kişi Türk Ceza Kanunu madde 82
kapsamında sayılanlardan biridir. Ama A bunu bilmemektedir. Öldürdüğü kişiye
dikkat etseydi, gerçekten öldürmek istediği kişi olup olmadığını kontrol etseydi
bu kişinin babası olabileceğini bilirdi şeklindeki bir değerlendirme yapılarak A
nitelikli unsurdan dolayı sorumlu tutulmaz. Davranışı gerçekleştirdiği anda
7
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 11. HAFTA / 2022

öldürdüğü kişinin babası olduğunu biliyorsa zaten babasını öldürmüş olduğundan


dolayı nitelikli unsurdan dolayı sorumlu tutulur ama bir başkasını öldürdüğünü
düşünüyorsa ama günün sonunda bir başkasını öldürüyorsa objektif olarak nitelikli
unsur gerçekleşmiş olmasına rağmen fail suçun temel şeklinden dolayı sorumlu
tutulur. Yani fail bu durumdan yararlandırılmaktadır ve daha fazla
cezalandırılmasını gerektiren objektif durum ortaya çıkmış olmasına rağmen
kastının bunu kapsamadığından bahisle kişi suçun temel şeklinden dolayı
cezalandırılmaktadır. Tersi olsaydı yani A babasını öldürmek istiyor olsaydı ama
babası olduğunu düşünerek ateş ettiği kişi babası olmasaydı bu hatanın nitelikli
unsurla bağdaştırılmasına gerek yoktur. Türk hukukunda ters hataya bir sonuç
bağlanmamaktadır.

A, babasını öldürmek istemektedir. Babası her sabah namaza kalkmaktadır.


Babası tam lavabodan çıkarken öldürmeyi planlamaktadır. Babası her sabah olduğu
gibi tam saatinde lavabodan çıkmaktadır. A iki el ateş ederek öldürür. Sabah ise
öldürdüğü kişinin babası değil annesi olduğu ortaya çıkar.

Bu failin ceza sorumluluğu nedir? Nitelikli unsurdan mı yoksa suçun temel


şeklinden mi sorumlu tutulması gerekir? A babasını öldürmek istiyor ama
babası olduğu zannıyla ateş ettiği kişi annedir. Bu kişi ne şekilde sorumlu
tutulmalıdır?

Ceza kanunu bir kişi üstsoyu kasten öldürdüğünde bu mağdurun kimliği itibariyle
bir nitelikli unsurdur, haliyle daha ağır bir cezayı gerektirir demektedir.

Bu olayda babasını öldürmek için hareket eden ama günün sonunda annesi
olduğunu bilmeksizin annesini öldüren kişi 82. maddeden mi yoksa 81.
maddeden mi sorumlu tutulur?

Burada kişinin aslında suç işleme kararı babaya yönelik olarak alınmıştır.
Davranışın gerçekleştirildiği sırada da babayı öldürdüğünü düşünmektedir ama
objektif gerçeklikle failin zihnindeki tasavvur tutmamaktadır. Ölen kişi annedir.
Anneyi öldürmeye yönelik olarak bir bilgisi yoktur. Ortaya çıkan objektif durum
A’nın üstsoyu olan annesini öldürmesidir. Anneyi öldürmeye yönelik bir irade de
olmadığı için kişiyi üstsoyu öldürmüş olmasıyla kasten öldürme suçunun nitelikli
unsurundan sorumlu tutmak mümkün değildir. Burada kişi 81. maddeden dolayı
cezalandırılır.

Kitap alınıp götürüldükten sonran kitabı götüren kişi kendisine ait olmadığını
farketmiştir.
8

Kişi durumu farkettiği an itibariyle ilk fırsatta bu kitabı götürmemesi nedir?


Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 11. HAFTA / 2022

Hırsızlık suçunun unsurlarının davranışın gerçekleştirildiği an yani malın alındığı


an, hakimiyeti geçirildiği an itibariyle olup olmadığı tartışılmaktadır. Burada malın
alındığı an itibariyle o malın başkasına ait olmadığı bilinmiyorsa o an itibariyle
kişinin hırsızlık kastı yoktur. Mal kişinin uhdesine geçtikten sonra malın başkasına
ait olduğu fark edildiğinde kişinin bunu uhdesinde bulundurmaya devam etmesi
tipik anlamda bir hırsızlık fiili değildir. Kitap yanlışlıkla alındığında o kitabı geri
verme konusundaki yükümlülük doğrudan hırsızlık suçuyla bağlantılı bir yükümlülük
değildir.

Türk Ceza Kanunu Madde 160

“Kaybedilmiş olması nedeniyle malikinin zilyedliğinden çıkmış olan ya da


hata sonucu ele geçirilen eşya üzerinde, iade etmeksizin veya yetkili
mercileri durumdan haberdar etmeksizin, malik gibi tasarrufta bulunan
kişi, şikayet üzerine, bir yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile
cezalandırılır.”

Kaybolmuş bir eşya üzerinde bir hakimiyet kurulmuştur. Ve artık kişi o eşyanın
kaybolmuş bir eşya olduğunun bilincindedir, hata eseri ele geçirilmiş olduğunun
bilincindedir. Bu aşama itibariyle kişinin bu malı sahibine geri iade etme
yükümlülüğü vardır. Bu yükümlülüğün yerine getirilmemesi davranış itibariyle bir
ihmali suçtur. Bu örnekte hırsızlığın değil başka bir suç tipinin oluştuğu
söylenmektedir.

Suçun nitelikli unsurlarındaki hatadan fail her durumda yararlanmaktadır.


Çoğunlukla nitelikli unsurlar kişinin suçun temel şekline nazaran daha fazla ceza
almasını gerektiren unsurlardır. Somut olayda objektif olarak daha fazla
cezalandırmayı gerektiren nitelikli unsur oluşmuş olabilir ama fail bu nitelikli
unsurun oluştuğunu bilmiyorsa suçun temel şeklinden dolayı cezalandırılır. Ama
bazen ceza kanunun 145. maddesindeki örnek gibi bir suçun temel şekline nazaran
daha az cezalandırılmasını öngören bazı nitelikli unsurlar da düzenlenmiş
olabilmektedir. Bu durumda fail objektif olarak aslında değerli bir mal almıştır
ama kendi tasavvuru bu malın değersiz olduğu biçimindedir. Kişi bu hatasından da
yararlanır.

Alman Ceza Kanunu’nda 16. maddenin 2. fıkrasında farklı bir yöntem izlenmiştir.
Tamamen failin tasavvuru ile bağlantılı bir sonuç doğurur 16. maddenin 2. fıkrası.
Eğer fail aldığı malın değerinin az olduğunu düşünüyorsa ama aslında teknik olarak
o malın değeri yüksekse faili bundan yararlandırır. Ama fail aslında aldığı malın
değerinin yüksek olduğunu düşünüyorsa ama aldığı malın değeri objektif olarak
9
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 11. HAFTA / 2022

düşükse failin kendi subjektif tasavvuruna göre cezalandırır. Türk hukukunda dış
dünyada gerçekleşen objektiflik esas alınmaktadır. Yani malın değerinin yüksek
olduğu düşünülebilir ama aslında o malın değeri düşüktür. Kişinin ne düşündüğü
daha fazla cezalandırılmasını gerekçelendirmez ama daha az cezalandırılmayı
gerekçelendirebilmektedir.

A babasının cep telefonunu almak istemektedir. Masanın üstünde babasının


kullandığı telefon olduğunu düşündüğü telefonu alır. Ama aslında o telefon o gün
geçerken babasına uğrayan babasının arkadaşı R’nin cep telefonudur. Ama A
babasının cep telefonu olduğunu düşünmektedir. Türk hukuk sisteminde de kişinin
kendi üstsoyunun-altsoyunun malını hırsızlık kapsamında alması da bir şahsi
cezasızlık sebebidir. A gerçekten babasının telefonunu alsaydı hırsızlık oluşacaktı
ama şahsi cezasızlık sebebi olduğu için cezalandırılmayacaktı.

Ama A babasının olduğunu düşünerek bir başkasının cep telefonunu aldığında


bu hatası dolayısıyla sorumlu tutulur mu?

Çocuğun girmesinin yasak olduğu bir ortamda çocuk öldürmek her zaman kastın
olmadığı anlamına gelmez. Ortama çocuk girmesi yasak olabilir ama fail çocuğun
orada olduğunu görebilir. Ama çocukların olmasının mümkün olmadığı bir ortamda
kişi bir şekilde bir kimsenin ölümüne yönelik bir davranışta bulunur ve günün
sonunda isabet eden ve ölen kişinin çocuk olduğu anlaşılır. Bu kişinin çocuğa
yönelik davranışının kasten gerçekleştirildiğinin kabul edilmesi çocuk bakımından
mümkün değildir. Bir insan bakımından, suçun temel bakımından kişinin kastı
vardır evet ama çocuk bakımından böyle bir kast kabul edilemez. Ancak burada da
yine dikkat edilmesi gereken bir nokta vardır. Kişi çocuğu görüyor olabilir ya da
çocuğu görmese bile çocuğun o ortamda hazır bulunabileceğine dair bir bilinçliliği
mevcut olabilir. Ama çocukların girmesinin tamamen yasak olduğu bir ortamda
mesela bir gece kulübünde kişi ateş eder. Böyle bir durumda çocuğun ölümü
sebebiyle kişiyi cezalandırmak mümkün değildir. Ama Türkiye’de Yargıtay bu
cezalandırmayı yapmaktadır. Burada bir sorunla karşılaşılmaktadır. Nitelikli
unsurlara dair de failin kastının belirlenebilmesi gerekmektedir. Salt objektif
olarak nitelikli unsurun somut olayda gerçekleştirilmesiyle yetinilmemesi
gerekmektedir. Çünkü ceza hukuku haksızlığı subjektif ve objektif unsurların bir
bütünüdür. Nitelikli unsurlar bakımından da bu geçerlidir. Kişiyi daha fazla
cezalandırmayı gerektiren bir unsurun varlığından bahsediliyorsa bu unsurun
failin bilgisi kapsamında olduğunun da ortaya konulması gerekmektedir. Aksi
halde kişinin bu unsurdan hareketle, bu unsurun objektif olarak mevcut
10

olmasından hareketle daha fazla cezalandırmak mümkün değildir. Kişinin orada


Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 11. HAFTA / 2022

yasak olmasına rağmen çocuk olduğuna dair bir bilgisi olduğu tespit edilebiliyorsa
bu noktada durum farklıdır.

Hukuka Uygunluk Sebepleri

Maddi unsurların ve manevi unsurların mevcut olduğu bir davranışla karşı karşıya
kalındığında bu bir hukuki değerlendirme uyarısı vermektedir. Suçun kanuni
tarifinde yer verilen maddi ve manevi unsurların mevcudiyeti tespit edildikten
sonra bir sonraki aşamada bünyesinde unsurları barındıran davranışın hukuka
uygun olup olmadığı değerlendirilir. Burada hukuk düzeninin bütünü dikkate alınır
ve bu davranışın hukuka uygun kabul edilmesini gerektiren bir sebep var mı yok
mu buna bakılır. Suçun maddi ve manevi unsuru mevcut yani bir suçun kanuni
tanımında yer verilen kavramların dış dünyada işaret ettiği varlık parçaları
mesela kasten öldürme suçu için öldürü bir fiil, bir insan vardır. Kişi yaşamı
sonlandırıcı davranışı kasten gerçekleştirmiştir. Maddi ve manevi unsurlar
mevcuttur. Kural olarak bu aşamada aslında elimizde hukuka aykırı bir davranış
vardır. Yani bir insan bir başkasını kasten öldürüyorsa ilk görüşte burada kasten
öldürme suçunun oluşumuna dair bir düşünceye kapılmak oldukça doğaldır.
Dolayısıyla bu unsurların mevcudiyeti hukuka aykırılığa karine teşkil eder. Yani
hukuki bir düşünce tarzında bir suçun maddi ve manevi unsurlarının
mevcudiyetinin tespit edilmiş olduğu bir durumda ortada bir suç olduğu düşünülür
ama bu düşünce henüz tam anlamıyla onaylanmış değildir. Çünkü bu düşüncenin
hukuken bir sonuç doğurabilmesi için ortada bir hukuka uygunluk sebebinin
bulunmaması gerekir. Suçun maddi ve manevi unsurları bünyesinde mevcuttur.
Hukuka uygunluk sebebi de yoksa işte o zaman suç var demektir. Ama istisnai bir
biçimde suçun maddi ve manevi unsurlarını bünyesinde barındıran bir davranış
bakımından bir hukuka uygunluk nedeni bulunabilir. Hukuka uygunluk nedeni varsa
maddi ve manevi unsurları bünyesinde barındırmasına rağmen davranış suç teşkil
etmez. Davranış hukuka uygundur denir.

A kişisi B kişisini silahla vurmuştur. A, B’yi kasten öldürmüştür. Bunun dışında


başka bir bilgi yoksa A, B’yi kasten öldürmüştür, bu bir suçtur denilir. Birçok olay
bakımından da bu, bu şekildedir. Ama az sonra bahsedilecek olan hukuka uygunluk
hallerinden bazıları bir kişinin, bir başkasını kasten öldürmesine hukuken imkan
tanımaktadır. Bunlar istisnai hallerdir. Mesela meşru savunmanın şartları
mevcutsa, B bir saldırgansa ve A’nın bir menfaatine (yaşamına, vücut
bütünlüğüne…) bir saldırı gerçekleştiriyorsa ya da saldırı gerçekleştirmesi
muhakkaksa A bu saldırıyı defetmek amacıyla bu saldırıyla orantılı bir biçimde
11

kendisini savunmuş olabilir. B de bu savunma dolayısıyla ölmüş olabilir. Ortada


Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 11. HAFTA / 2022

kasten gerçekleştirilmiş bir öldürme vardır. Bu aşama itibariyle bakıldığında bu


davranış kasten öldürme suçunun maddi ve manevi unsurlarını bünyesinde
taşımaktadır. Ama sadece bu unsurları bünyesinde taşıması yetmemektedir. Aynı
zamanda bu davranışın hukuka aykırı addedilebilmesi gerekmektedir. Tipiklikle
hukuka aykırılık arasındaki ilişkiye dair yapılan birtakım açıklamalar vardır.
Hocamız tarafından esas alınan açıklama şu şekildedir; tipiklik yani suçun maddi
ve manevi unsurlarını bünyesinde barındıran bir davranış hukuka aykırılığa karine
oluşturur. Ratio (Rasyo) bu karine etkisinin tanınma sebebidir. Bir tipe uygun
davranış varsa bu hukuka aykırılığın tanınmasına neden olur. Tipe uygun olduğu
için ceza hukuku düşüncesinin ilgisini çekmektedir. Ortada bir öldürme, yaralama
vardır. Ortada o tip çerçevesinde tarif edilen davranışa uygun bir durum vardır.
Bu durumda ceza hukuku düzeni ben bu davranışla ilgileniyorum demektedir. Ama
bir adım sonra bu davranış suç mu değil mi kesin olarak söylenebilmesi için bir
değerlendirme daha yapılması gerekmektedir. Mesela bir kişi bir suyu açar ve
içer. Hukuka uygun bir davranışta bulunmaktadır. Ceza hukuku bakımından bu
davranışın hukuka aykırılık değerlendirmesine konu edilmesi söz konusu değildir.
Çünkü tipe uygun bir davranış yoktur. Bazı davranışlar ceza hukuku bakımından
tipe uygun davranışlar değildir. Ama başka hukuk dallarında başka bir haksızlık
modeline uymaktadırlar. Mesela bir başkasının malına kasten zarar vermek ceza
hukuku bakımından tipe uygundur. Ama bu mala kişi kendisini savunmak için de
zarar vermiş olabilir. Bu aşamaya henüz geçilmemiştir. Yani bir mala kasten zarar
verildiğinde çoğunlukla bilinir ki bu aynı zaman hukuka da aykırıdır. Ama bir
görevin ifası, bir kanun hükmünün yerine getirilmesi ile bağlantılı olarak ya da bir
meşru savunmayla bağlantılı olarak bu kasten mala zarar verme eylemi hukuka
uygun olabilir. Ama mesela taksirle mala zarar verme eylemi Türk Ceza
Hukuku’nda suç teşkil eden bir eylem değildir. Taksirle mala zarar verme eylemi
tipik nitelikte olabilecek bir eylem değildir. Haliyle taksirle mala zarar vermenin
teknik ceza hukuku bakımından hukuka aykırılığının tartışılabileceği bir zemin
yoktur. Tipik bir davranışın bulunması hukuka aykırılık unsurunun tanınma
nedenidir. Tipik davranış hukuka aykırılık unsuruna karine teşkil eder. Bu karine
tabi ki aksi ortaya konulabilir bir karinedir. Bu karine bir hukuka uygunluk
sebebinin varlığının ortaya konulması ile çürür. A, B’yi silahla ateş ederek
öldürmüştür. Bu davranış kasten öldürme suçunun tipine uygundur ama meşru
savunma şartları oluştuğu için öldürmüştür denilirse o zaman burada tipe uygun
ama hukuka da uygun bir davranış vardır. Bu davranış bir hukuka uygunluk
sebebinin varlığı nedeniyle hukuka uygundur. Bu nedenle de suç yoktur.
12
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 11. HAFTA / 2022

Peki bu anlayışın karşısında yer alan ve bazı yazarlarca benimsenen diğer


anlayış nedir?

Tipiklikle hukuka aykırılık unsuru arasındaki ilişkiyi ifade etmek üzere tipiklik
hukuka aykırılığın varlık nedenidir denir. Bu yazarlara göre aslında hukuka
aykırılık da tipikliğin bir unsurudur. Bu görüşün en önemli özelliği hukuka aykırılık
unsuruna bağımsız bir nitelik atfetmezler. Bu görüş hukuka aykırılık unsurunu
suçun maddi unsurları içinde ele alır. Ve eğer bir hukuka uygunluk nedeni varsa bu
görüşe göre o davranış tipik değildir. Meşru savunma şartları altında bir başkasını
öldüren kimsenin davranışı tipik değildir çünkü hukuka uygun davranışın o hukuka
aykırılık unsurlarını da negatif anlamda suçun maddi unsuru olarak
görmektedirler. Bir şey bir şeyin varlık nedeniyse o bir sonraki aşamada ortaya
çıkan konseptin aslında özüdür. Bu yüzden burada da daha normatif bir ilişki
vardır. Tipiklik oluşmuştur ama kanun koyucu buna hukuka uygunluk, hukuka
aykırılık muamelesi yapabilmektedir. Burada varlık nedeninde tipik davranış aynı
zamanda o hukuka aykırılığın kendisi olacağına göre tipiklik ve hukuka aykırılık
arasında bir olgusal ilişki vardır. Hukuka aykırılık unsuru bağımsız bir unsur
değildir ve suçun maddi unsurlarının içine yerleştirilir. Bir kişi bir başkasını
hukuka uygunluk sebebinin şartlarının mevcudiyeti halinde öldürürse, yaralarsa bu
eylem tipik değildir derler. Buradan da bir formül, bir teori ortaya koyarlar.
Hukuka aykırılık tipikliğin negatif unsurudur. Tipikliğin negatif unsuru olunca,
hukuka aykırılığın tipikliğin negatif unsuru olarak addedilmesi hukuka uygunluk
sebeplerinin maddi şartlarında hata açıklamalarını yaparken burada tipikliğin
negatif unsurları benimsenmiş olsaydı bu sonuca şu şekilde rahatlıkla ulaşılabilirdi
denmesine sebep olacaktır. Ama tipikliğin negatif unsurları hocalarımızca
benimsenmemektedir, neden?

Bu anlayışta ceza hukukunun ilgilendiği davranış modellerine soyut bile olsa bir
önem affetmek mümkün değildir. Hukuka uygunluk sebeplerinin şartlarının varlığı
altında gerçekleştirilen kasten öldürme davranışı tipik değil denilirse az önce
verilen su içme örneği ile kasten öldürme davranışının ceza hukuku bakımından
neden farklı bir mahiyete sahip olduğu ikna edici bir biçimde ortaya konulamaz.
Kasten öldürme davranışı hukuka uygunluk sebebi altında gerçekleşirse tipiktir,
ceza hukukunun ilgisini çekmektedir ama hukuka aykırı değildir. Ama su içme
davranışı en başından tipik değildir. Bu nedenle diğer aşamaya geçilmez. Hukuka
aykırılık unsuru tipiklikle ilişkilendirilirse hukuka uygun ama tipe de uygun
davranışların nereye konumlandırılacağı tam anlamıyla ortaya konulamaz. Mesela
bu görüşün Almanya’daki en büyük savunucusu olan ceza hukukçusu tipik ama
13

hukuka aykırı olmayan davranışa farklı bir kavramla, hem tipik hem hukuka aykırı
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 11. HAFTA / 2022

olan davranışa farklı bir kavramla yaklaşılması gerektiğini, tipikliğin kendi içinde
dar anlamda tipiklik ve geniş anlamda tipiklik olarak ikiye ayrılması gerektiğine
dair birtakım savunmalar yapmaktadır. Bunlar zorlayıcı açıklamalardır. Bu nedenle
tipik davranışın hukuka aykırılığın karinesi olduğu ve ancak bu izahatta ortada bir
tipik davranış bulunmasına rağmen hukuka uygunluk değerlendirmesinin binaen
yapılması gerektiği ifade edilmektedir. Haliyle hukuka uygun bir davranışın
varlığından bahsedilebilmesi için kişinin tüm hukuk düzenini göz önüne alması
gerekmektedir. Hukuk düzeninin birliği, hukuk düzeninin tekliği ilkesinden
bahsedilmektedir. Bu bağlamda bir davranış ya hukuka uygundur ya da hukuka
uygun değildir. Bir davranışın bir hukuk dalı bakımından korunması diğer hukuk
dalı bakımından hukuka aykırı kabul edilmesi gibi bir konsept olamaz. Bir davranış
ya tüm hukuk düzenine uygunluk arz eder ya da hukuk düzeni tarafından tasvip
edilmez. Hukuk düzeninin tekliği, birliği üzerinde en azından Türk Hukuku’nda tam
bir görüş birliği vardır. Ama başka bazı ülkelerde bazı yazarlar hukuk düzeninin
birliğini kabul etmemek gerektiğine dair birtakım alternatif konseptler
benimsemektedir.

Bir davranış hukuk düzeninin hepsi bakımından ya hukuka uygundur ya da


değildir. Birtakım sebeplerle hukukun dallara ayrıldığı görülmektedir. Hepsinin
kendine özgü bir amacı, fonksiyonu, sistemi vardır. Bazen o hukuk sistemlerinin
hukukun geneliyle ilgili yapılan değerlendirmeler bakımından birinin ayağına
basabilir durumda olup olmadığı tartışılmaktadır. Ama yine de hukuk düzeninin
tekliğinden bahsedilmektedir. Bir davranış ya hukuka uygundur ya da değildir.
Buradan çıkarılan sonuç şudur; hukuka uygunluk nedenleri hukuk düzeninin
bütününü dikkate almak zorundadır. Hukuk düzeninin tekliği ile ilgili tartışma
yapılırken şu gözden kaçırılmamalıdır; bazen bazı hukuk dallarının amacı farklı
olduğu için zorunluluk hali etkisi altında fail bir davranışı gerçekleştirmişse
kusurlu addedilemez denilecektir. Borçlar hukuku bakımından ise denilecektir ki
zorunluluk hali hukuka uygundur. Borçlar kanununda zorunluluk hali hukuka
uygunluk sebebidir denmektedir. Ceza kanununda ise başka bir şey denmektedir.
Bazen bu şekildeki iç düzenlemeler birbirleriyle tam anlamıyla
uyuşmayabileceklerdir ama bir konsept, bir sistem olarak hukuk düzeninin aynı
davranış modalitesine hukuka uygunluk, hukuka aykırılık bakımından aynı sıfatı
özgülemesi gerekmektedir.

Hukuka uygunluk sebeplerinin subjektif unsuru diye bir başlık vardır. Bir
hukuka uygunluk sebebinin mevcudiyeti halinde hukuka uygunluk sebebi
koşullarının bilincinde olmak kişi bakımından şart mıdır, değil midir?
14
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 11. HAFTA / 2022

Bir kişi saldırgan kendisine yönelik bir saldırı ortaya koymaya başladığı için
saldırgana silahla ateş eder. Saldırıyı böylece defeder. Silahla ateş edildiği için
saldırgan yaralanmaktadır ya da ölmektedir. Burada kişi savunma bilinciyle
hareket etmektedir.

İkinci kurguda ise kişi aslında vatandaşa ateş ederken onu bir saldırgan olarak
nitelendirmemektedir. Onu bir suç işlemeye başlamış kimse olarak
nitelendirmemektedir. Tamamen kişi kendi istediği için silahını çekip ateş
etmiştir ama yapılan araştırmada ortaya çıkmıştır ki; bu kişi o anda aslında elini
beline atmış pimi çekmek üzereymiş. Yani fail bu kişiyi vurmasa bu vatandaş
bombayı patlatacak ve o bombanın etkisiyle birçok kişinin ölümüne neden
olacakmış. Ama burada fail söz konusu vatandaşı vururken onun bir bomba
patlayacağını bilmemektedir. (3. Kişiler adına meşru savunma yapmak da
mümkündür.)

Sistem burada nasıl bir tepki vermelidir?

İki ihtimal vardır;

➢ Bu meşru savunmadır çünkü bomba patlatmak üzere olan kişi vurulup


etkisiz hale getirilmiştir.

➢ Günün sonunda iyi bir şey yapılmıştır ama savunma bilinciyle hareket
edilmeden o kişi öldürüldüğü için kasten öldürme suçundan dolayı
sorumluluk vardır.

Bu açıklamaların hangisinin benimseneceği bir hukuka uygunluk sebebinin


subjektif unsuru var mıdır, bir iradi unsuru var mıdır sorusuna verilecek cevapla
ilgilidir. Günün sonunda bir hukuka uygunluk sebebi varsa, tipik davranışı hukuka
uygun hale getiren bir hukuka uygunluk sebebi varsa elimizde bir suç yoktur, suç
oluşmamıştır. Elimizde hukuka uygun, haklı bir davranış vardır. Hukuk sistemi bu
durumda kişiyi motive eder. Aynı durum olursa aynı koşullar gerçekleşirse yine
aynı şeyin yapılması istenir. Yani kişi bu davranışa teşvik edilmektedir çünkü kişi
hukuka uygun davranmaktadır. Vatandaşın hukuka uygun davranmasını elbette ki
sistem destekleyecektir. Elimizde haklı bir davranış vardır. Tipikliğin unsurlarının
bulunmadığı hallerde, suçun maddi unsurlarının bulunmadığı hallerde bu aşama
itibariyle bir su olmadığı ortadadır çünkü o suçun bir maddi unsuru yoktur. Ama
elimizde hukuka uygun bir davranış mı var, hukuka aykırı bir davranış mı vardır
bilmemiz mümkün değildir. Dolayısıyla bir maddi unsur eksikliği söz konusu
15

olduğunda bu noktada suç yoktur çünkü suçun maddi unsuru yoktur ama bu
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 11. HAFTA / 2022

davranış hukuka uygun mudur, hukuka aykırı mıdır bu aşama itibariyle bu


bilinemez. Mesela bir kişi aslında başkasının cep telefonunu hırsızlık amacıyla
almak istemektedir. Ama nasıl olduysa başkasının olduğu zannıyla kendi cep
telefonunu almaktadır. Burada ters hata vardır. Kişi kendinin olduğunu düşünerek
başkasının telefonunu alsaydı daha önceden verilen Türk Ceza Kanunu’nun 30.
maddesinin 1. fıkrasındaki hata örnekleri bağlamında ele alınabilirdi. Burada
aslında kişi kendine ait olduğunu düşünerek başkasının kitabını almaktadır. Ama
bu örnekte kişi hırsızlık yapmak istemektedir. Ama aldığı telefon kendisine aittir.
Bu davranışta hırsızlık suçu yoktur çünkü suçun maddi unsurları yoktur. Başkasına
ait bir taşınır mal yoktur, kişi kendi malını almıştır. Bu davranış hukuka uygun
mudur hukuka aykırı mıdır aşamasına ceza hukuku bakımından geçilmez. Çünkü
tipiklik yoktur. Bir kimsenin başkasının olduğu zannıyla kendi telefonunu alması
hukuka aykırı değildir. Ama Türk Hukuku bakımından hukuk düzenini
tanımazlıktan yönelik bir girişimde bulunulması bağlamında kötü düşünceyi dışa
vurduğu kesindir ama hukuk düzeni bakımından kendisine yaptırım bağlanmadığına
göre hukuka aykırı denilebilecek bir davranış değildir.

Kişi aslında bir malı bir başkasına hediye etmek istemektedir. Bu yönde bir
iradesi vardır. Fırsat bulunduğu anda bu mal o kişiye verecektir. Ama bu kişi
bundan haberdar değildir. Ve bu kişi kendisine hediye edilecek olan malı gözüne
kestirip çalar. Bu olayın dış görünüşü itibariyle hırsızlık suçunun ele alınması
gerekmektedir. Bir başkasının malını onun rızası olmadan yararlanmak amacıyla
almak.

Burada bu sorunun çözümünün ortaya konulabilmesi için merkeze neyin


alınması gerekmektedir? Malı çalan kişi diğer kişinin rızasının olduğundan
haberdar değildir. Ama hediye verecek olan kişinin diğer kişi tarafından
malın alınmasına rızası yok mudur?

Yok deniliyorsa hırsızlık suçu oluşmuştur. Burada şöyle bir incelik vardır; zilyedin
rızasının bulunmaması hırsızlık suçunun bir maddi unsurudur. Eğer zilyedin rızası
varsa malı alan bu rızanın olmadığını düşünse bile objektif olarak maddi unsur
bulunmadığı için bu durumda hırsızlık suçu oluşmaz. Ama hediye verme iradesi
henüz somutlaşmamışsa ve bu şekilde bir alma eylemine de rıza yoksa bu durumda
hırsızlık suçu oluşur. Çünkü henüz bu aşama itibariyle malın kişi tarafından
alınmasına bir rıza gösterildiği söylenemez. Burada kişinin eğer zaten o malın
verilmesine yönelik rızası varsa ama onu alan böyle bir rızadan haberdar değilse
suçun maddi unsuru oluşmaz. Çünkü suçun oluşabilmesi için zilyedinin rızası
16

hilafına malın alınması gerekmektedir. Kişinin bilmemesi bu noktada çok önemli


Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 11. HAFTA / 2022

değildir. Objektif olarak maddi unsur oluşmadığı için hırsızlık suçu özelinde bir
değerlendirmede bulunulamaz.

Davranış hukuka uygundur denilmektedir. Hukuka uygunsa ceza hukuku buna


başka sonuçlar da bağlayamaz. Mesela hukuka uygun bir davranışa iştirak eden
kişi de suç işlemiş olmaz. Mesela A kişisi kendini savunmak için saldırgana yumruk
atar. Bu arada A’nın arkadaşı da durumu görür ve A’nın hukuka uygun davranışına
katılır. Yani hukuka uygun davranışa iştirak etmektedir. Hukuka uygun davranış
varsa mesela Türk Ceza Kanunu’nda iştirakla ilgili müesseselerin hiçbiri hukuka
uygun davranış üzerinden uygulanamaz çünkü burada bir suç yoktur. Ama mesela
Türk Ceza Kanunu’nun 40. maddesinde suça iştirak için kasten ve hukuka aykırı
işlenmiş bir suç olması gerekmektedir der. Davranış hukuka uygunsa o davranışa
azmettirmek, yardım etmek, iştirak müessesesi ile bağlanmak mümkün değildir
çünkü hukuka uygun bir davranış suç değildir. Onun gerçekleşmesine katılan
kişiler bakımından da bir suç olabilmesi mümkün değildir. Bunun dışında kişinin
davranışı hukuka uygunsa o davranışa karşı bir hukuka uygun davranış da olamaz.
Yani meşru savunma durumunda olan birinin meşru savunma durumunu olumsuz
olarak etkileyecek bir davranışın kendi içinde hukuka uygunluğu söz konusu
olamaz. Çünkü zaten kişi hukuka uygun zemindeyse artık bu kişiye karşı
gerçekleştirilen bir davranış da hukuka uygun olamaz.

Mesela A, B’ye saldırır. B de A’ya yönelik olarak savunma fiili gerçekleştirmeye


başlar. Bu durumda C, B’nin A’ya yönelik savunma fiilini bertaraf etmek için B’ye
müdahale ettiğinde C’nin fiili hukuka aykırıdır. Çünkü hukuka uygu bir davranışa
yönelik girişimde bulunulmuştur.

Hukuka uygunluk sebepleri Türk Ceza Kanunu’nda 4 temel başlık altında ele
alınabilmektedir;

➢ Görevin ifası- Kanun hükmünün yerine getirilmesi


Görev denilince bir kamu görevi olarak karşımıza çıkacaktır ama bazen
sadece kamu görevlerinde değil, tüm vatandaşlara yönelik bir davranışta
bulunma yetkisi kanunda tanınmış olabilmektedir.
➢ Meşru savunma
➢ Hakkın kullanılması
➢ İlgilinin rızası

Bunların hepsi birer genel çerçeve hükümdür. Hepsi bakımından tüm hukuk
sistemindeki hukuka uygunluk sebeplerinin özellikle hakkın kullanılmasıyla kanun
17

hükmünün yerine getirilmesiyle ilişkilendirilmesi mümkündür. Aslında hakkın


Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 11. HAFTA / 2022

kullanılması ve kanun hükmünün yerine getirilmesi birer torba hukuka uygunluk


sebepleridir. Medeni kanunda malını korumaya yönelik birtakım müesseseler
vardır, ticaret kanununda birtakım hükümler vardır… Yüzlerce kanunda yüzlerce
hukuka uygunluğa yönelik düzenlemeler vardır.

Bunların hepsi elbette tek tek ele alınamaz ama bilinir ki eğer bir kanun
kişiye kullanması mümkün çerçeveyi çizerek bir hak bahsetmişse bu hakkın
kullanılması ceza hukuku bakımından da hukuka uygun mudur?

Bir kanun kişiye belirli bir nitelikte yetkiyi vermişse bu yetkinin şartları
çerçevesinde kullanılması hukuka uygundur denilir. 4 temel başlık vardır. Ama
unutulmamalıdır ki bu 4 başlığın altına tüm hukuk sistemindeki her türlü hukuka
uygunluk sebebi yerleştirilebilmektedir. Bu hakların hepsi bakımından hukuka
uygunluk sebebinin mevcudiyetinden bahsedilir.

Kanun Hükmünün Yerine Getirilmesi- Görevin İfası

Türk Ceza Kanunu Madde 24/1

“Kanunun hükmünü yerine getiren kimseye ceza verilmez.”

Bir kanun hükmü sonucunda bir kamu görevlisinin (bazen kanun hükmünün sadece
kamu görevlisine değil tüm bireylere birtakım yetkileri kullanma imkanı tanıdığı
da görülebilmektedir.) bir kanun hükmünün çizdiği çerçevede, ortaya koyduğu
şartlarda o kanun hükmünün gereklerini yerine getirmesi halinde ortada bir
hukuka uygun davranış vardır.

Kanun öğretim elemanı sınav sonuçlarını en geç 20 gün içinde açıklar demektedir.
Burada 20 gün içinde sonuçların açıklanması da kanun hükmünün yerine
getirilmesidir. Bu bahsettiğimiz konsepte uygun değildir. Çünkü kanun hükmünün
gereklerinin yerine getirilmesi o görevin ifasının bünyesinde tipik bir davranış
modalitesi olması gerekmektedir. Yoksa bir görevin ifasıyla bağlantılı olarak
tipikliğin bünyesinde barındırmayan bir davranış ortada yoksa ceza hukuku
değerlendirmesine tabi bir davranış ortada yoktur. Bir öğretim elemanının derste
ders anlatması da görevin ifasıdır. Ama burada ceza hukuku ile bir bağlantısı
yoktur. Öğretim elemanının derse gelmemesi, kasten görevin gereklerini yerine
getirmemesi durumunda bunun ceza hukuku ile bir bağlantı olabilirdi ama diğer
durumda bunun ceza hukuku ile bir bağlantısı yoktur. Çünkü ortada bir maddi,
manevi unsurlar bütünlüğünü oluşturan bir davranış yoktur. Ama kişinin görevin
ifası çerçevesinde gözaltına alınması, telefonlarının dinlenmesi mümkündür.
18

Normalde bir kişinin başka kişiler arasındaki telefon görüşmelerini dinlemesi bir
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 11. HAFTA / 2022

suçu meydana getirir. (Türk Ceza Kanunu Madde 133/2) Ama başkaları arasında
gerçekleşen telefon görüşmelerinin dinlenmesi Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 135-
138. maddelerindeki şartlar mevcutsa bu durumda suç değildir. Davranış kişilerin
rızasının olmaması sebebiyle yine tipiktir ama kamu görevlisi bu durumda bir suç
soruşturması- kovuşturması ile bağlantılı olarak başka şekilde bilgi edilmesinin
imkanı olmaması gibi birçok şartın varlığı halinde bu eylemi gerçekleştirmektedir.
Kanunda sayılan şartların varlığı halinde sistem demektedir ki; telekomükasyon
yolu ile yapılan iletişimin kişilerin bilgisi dışında onların rızası hilafına dinlemek
aslında maddi ve manevi unsurları bünyesinde barındıran bir davranıştır ama
görevin ifası söz konusu olduğundan hukuka aykırı değildir.

Görevin ifasının yerine getirilmesinin tipik bağlamda bünyesinde bazı unsurları


barındırması gerekir. Ceza muhakemesi kanununda istisnasız tüm koruma
tedbirleri tipik mahiyette aslında bir suç kalıbına uyar. Mesela bir kişi göz altına
alınır, yakalanır, kişinin rızası hilafına evi aranır… Bunlar aslında normal şartlarda
suçtur ama sistem bazı şartlar altında bunları hukuka uygun addetmektedir.

Mesela kişi avukat olarak İcra Müdürlüğü’ne gider ve buradan haciz işlemiyle ilgili
bir süreç nedeniyle hacze gider. Ama hacze gidilen ortam o kadar da sağlıklı bir
ortam değildir. Kimse hacze gelindiği için malını kibarca vermemektedir. Burada
bir kamu otoritesi kullanılmaktadır. Normalde bir kişinin malı rızası olmadan alıp
götürüldüğünde ortaya bazı suç tipleri çıkmaktadır ama bu durumda devlet hacze
konu malın alınmaya gidilmesine, evin kapısı çalındığında içeridekiler açmıyorsa
içeri rıza olmadan girilmesine, rıza olmasa da malın alınmasına izin verir. Tüm bu
eylemler kendi içinde aslında kanun hükmünün görevin ifası bağlamında tanığı
şartlar gündeme gelmeseydi hukuka aykırı olurdu. Ama bu şartlar gerçekleştiği
için hukuka uygun olduğu söylenir. Mesela görevin ifası dendiğinde kamu
görevlisinin gerçekleştirmiş olduğu zor kullanma yetkisi, kişinin belirli bir süre
hürriyetinden mahrum bırakılması ya da hürriyetinin kısıtlanması yetkisinin
tezahürü vardır. Devletin cebri eylemde bulunma eylem ve iktidarı kamu
görevlisinin üzerinden somutlaşmaktadır.

İdam cezasını uygulayan kişinin yani cellatın davranışı aslında kasten öldürme
davranışının tipikliğin bünyesinde barındırmaktadır. Bu kişi aslında kasten
öldürme suçunun tipik davranışını gerçekleştirmektedir. Bir kimsenin hayatını
sonlandırıcı davranışı gerçekleştirdiğinin bilincindedir. Suçun maddi unsurları
vardır. Davranış kasten gerçekleştirilmektedir. Ama idam cezasını kabul eden bir
sistemde bu infazı gerçekleştiren celladın davranışı tipik olmakla beraber bir
19

görevin ifasıdır. Bir kanun hükmünün gereğinin yerine getirilmesidir.


Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 11. HAFTA / 2022

Bu hukuka uygunluk sebebiyle bağlantılı olarak vurgulanacak 2 tane çok temel


özellik vardır;

1. Görevin yerine getirilmesinin hukuka uygunluğundan bahsedilebilmesi için


kanunun çizdiği çerçeveye uygun hareket etmek gerekmektedir. Azınlıkta
kalan bir görüşe göre bu kanun şekli anlamda kanundur. Kanun olarak
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde orta konmuş olan hukuk kuralından
bahsedilmektedir. Aslında bu kanun maddi anlamda kanundur. Kişilere,
kamu görevlilerine belirli bir yönde davranışta bulunma yetkisi veren tüm
hukuk kurallarıdır. Kanun olabilir, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi olabilir,
yönetmelik olabilir, tüzük olabilir… Uluslararası sözleşmelerin bazen
doğrudan uygulandığı durumlar vardır ama uluslararası sözleşmelerin
kanunlaşması söz konusu olduğundan şekli anlamda kanun söz konusudur.
Genelde bir hukuk kuralının tanıdığı yetkiyi kullanan kamu görevlisi söz
konusudur. Ama bazen hukuk sistemi sadece kamu görevlisine değil,
herkese belli bir yönde bir davranışta bulunma imkanı tanır. İşte bu
durumlarda kamu görevlisiyle bağlantılı olan görevin ifası değil, belirli bir
yetkinin kullanılması söz konusu olabilir. Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 90.
maddesindeki yakalama yetkisi, suçüstü haliyle karşılaşan herkesin suçu
işlemekte olan kimseyi kolluk kuvvetlerine teslim etmek suretiyle yakalama
yetkisi olduğunu söyler. Ama bu durum özellikle Türkiye şartlarında riskli
bir durumdur. Ceza Muhakemesi Kanunu’nun söz konusu hükmüne göre
böyle bir durumda bu kişinin kolluk müdahale edene kadar tutulabilme
imkan ve yetkisi vardır. Bu durumda kişi aslında hürriyetinden yoksun
bırakılmaktadır. Bir yere gitmek, bir yerde kalmak iradesini kullanması
ortadan kaldırılmaktadır ama bu davranış yakalama yetkisinin yerine
getirilmesi bağlamında gerçekleştirildiği için hukuk uygun niteliktedir.

2. Görevin ifası ile ilgili üzerinde durulacak en önemli nokta kolluğun silah
kullanma yetkisidir. Silah kullanmak özü itibariyle demokratik bir hukuk
devletinde tehlikeli, riskli, kişilerin vücut bütünlükleri bakımından ciddi bir
tehlikeyi bünyesinde barındıran ama vazgeçilmez nitelikte bir davranış
modalitesidir. İstisnai olmakla beraber bazı durumlarda kanun belli kişilere
özellikle de kolluk kuvvetlerine silah kullanma yetkisi bahşetmiştir. Farklı
gerekçelerle kolluğun silah kullanmasına imkan tanıyan düzenlemeler vardır.
Kolluk herkes gibi meşru savunma halinde silah kullanabilir.
20

Ama bunun dışında;


Sayfa

a. Kolluğun kendisine yönelik bir müdahale, mukavemet

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 11. HAFTA / 2022

gerçekleşmektedir. Kolluk kendisine yönelik bu mukavemeti kıracak


ölçüde zor kullanabilir. Tedrici bir biçimde artan mukavemeti
kıracak ölçüde zor kullanabilir. Ama bu zor kullanmaya rağmen
mukavemeti kırabilecek durum ortaya çıkmıyorsa silah belirli bir
sıralama izlenerek kullanılabilir. Mesela mukavemeti ortadan
kaldırabilmek için önce belirli bir ölçüde bedensel temas kurulur.
Eğer bu durumda mukavemet kırılacaksa sonraki aşamada cop
kullanılabilir. Normalde birine copla vurmak kasten yaralamanın
tipikliğidir ama kolluk bunu kendisine yönelik karşı koyma iradesini
dağıtmak için kullandığında hukuka uygundur. Ancak kolluk buna
rağmen yine başarılı olamazsa biber gazı ya da su ile mukavemet
kırılmaya çalışılır. Hukuka aykırı bir girişimde bulunan kişileri
dağıtmak için kullanılır.

b. Kolluk bir suç şüphesiyle karşılaştığında kişiyi durdurma yetkisine


sahiptir.

Peki kolluk kişiyi nasıl durduracaktır?


Kolluk gece devriye halindedir. Bir otomobilin içinde de bir kişi
diğerine para vermektedir diğeri de öbür kişiye poşet vermektedir.
Bu görüntüyü gören kolluk uyuşturucu madde ticaretinden
şüphelenir. Kolluk arabanın yanına giderek araçtakileri çıkartabilir.
Kişilerin üstünü aramak istediğinde de kişiler buna saygıyla
yaklaşabilir. İkinci ihtimalde ise kişiler araçtan çıktığı anda koşmaya
başlar.
Kolluk rutin trafik kontrolü uygulaması yapar. Kolluk bu esnada bir
aracı durdurmak ister. Araç duracak gibi yapar ama tam duracağı
esnada tekrar hızlanarak gider. Araç kaçmaya başladığında bu
durumda kolluk aracın istikametindeki diğer ekiplere haber verir.
Bazen araç plakasız bile olabilir. Bu aşama itibariyle bir demokratik
devlette suç şüphesi altında bulunan kişinin kaçmaya başlaması
halinde yakalanması gerekmektedir. Bu kişi ağır bir şekilde
yaralanarak ya da yaşamına son verilerek yakalanmaz.

Bu durumda bu kişinin durdurulabilmesi için ne yapılabilir?


İlk başta polis kişiye dur ihtarında bulunur. Kişi dur ihtarına rağmen
durmazsa havaya uyarı ateşi açılır. Çünkü kişi laftan anlamasa da
21
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 11. HAFTA / 2022

silahın etkisinden korkma ihtimali vardır. Havaya uyarı ateşi


açılmasına rağmen kişi yine durmuyorsa bu durumda yakama amacına
matuf olarak yakalamayı gerçekleştirebilecek ölçüde kişiye silahla
ateş edilebilir. Ama bu şartların hepsinin sırasıyla dikkate alınması
gerekmektedir. Dur ihtarında bulunulmadan kişiye direkt ateş etmek
ya da tüm sıralamalara uyulsa bile kişiyi yakalamak amacıyla ateş
ederken öldürücü böylece ateş etmek mümkün değildir. Kişi sistemin
önüne getirilmek istenmektedir. Yakalamanın ötesine geçen, kişinin
hayatı bakımından ciddi bir tehlike yaratacak şekilde silahı
kullanmanın hukuki bir dayanağı yoktur.

17 yaşında iki arkadaş motosiklete binmiştir. İkisinde de kask


yoktur. İki arkadaş bu şekilde gezerken kolluk bunları durdurmaya
çalışmıştır. Ehliyetin de kaskın da olmaması sebebiyle panik yapan
gençler durmamıştır. Bu durumda araçta plaka vardır ancak kolluk
motosiklete ateş etmiştir. Bu ateş sonucunda ise motosiklet
sürücüsü hayatını kaybetmiştir. Arkadaki arkadaşı ise yaralanmıştır.
Burada aslında kolluğun silah kullanmasının şartları oluşmuştur.
Demokratik br toplum düzeninde olması gerekene göre her yerde
kamera mevcuttur. Bu kişinin yaşamı bakımından risk oluşturacak
şekilde silah kullanmak gerekli değildir. Kişinin ayağına ateş edilse
bile motosikletin devrilmesi durumunda yine bir ölüm riski ortaya
çıkabilecektir. Böyle bir durumda kameralar mevcutken bu kişilerin
daha sora da yakalanması mevcuttur.

Araba örneğinde ise dur ihtarına ve uyarı ateşine rağmen durmayan


araca ateş edilir. Kurşun aracın arka camından girer ve sürücünün
ensesine isabet ederek ölmesine sebebi verebilir. İdeal bir düzende
hareketli hedefi durdurmak için ateş edildiğinde bu ateşin ölüm
riskini meydana getirme olasılığı çok yüksektir. Kişinin ayağına hedef
alınarak ateş edildiği bir durumdan bahsedilebilecek haller olabilir
ama araba ve motosiklet sürülürken 17 yaşında ehliyetsiz bir lise
öğrencisi olduğu için durmayan kişinin ölümüne sebebiyet vermek
gereksizdir. Bu kişinin sonradan yakalanması da mümkündür. Kolluğun
silah kullanmasıyla ilgili olayların birçoğunda da o silahı kullanacak
duruma gelinmemektedir. Yakalamak için silah kullanırken de silah
kişinin vücuduna yakalanacak şekilde yöneltilmektedir ve silahla ateş
22

edilmektedir. Haliyle bu örneklerde yakalama yetkisinin kullanılması


Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 11. HAFTA / 2022

bakımından silah kullanma davranışı uygun addedilmektedir


denmektedir. Aslında silah kullanmak en son başvurulacak
müessesedir.

Terörle mücadele kanunu çerçevesinde silah kullanma yetkisi daha


farklı düzenlenmiştir. Orada terör faaliyeti ile karşı karşıya kalan
kolluğun bu bahsedilen şartların oluşmaması halinde dahi doğrudan
hedefe ateş etme imkanının bulunduğu birtakım durumlar vardır.
Yalnızca terörle mücadele kapsamındaki birtakım hallerde silah
kullanma yetkisinin şartlarının yumuşatıldığı görülmektedir.

Önümüzdeki hafta meşru savunmadan devam edilecektir…

23
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
15.00₺

GAZİ ÜNİVERSİTESİ
GAZİ ÜNİVERSİTESİ
HUKUK FAKÜLTESİ
HUKUK FAKÜLTESİ

SINIF :2-B-ŞUBESİ DERS -

CEZA GENEL HUKUKU-I

İLHAN ÜZÜLMEZ
DÖNEMİ:GÜZ- DÖNEMİ

YIL : 2022 / VİZE- 12-HAFTA


ADRES : BAHÇELİEVLER MAHALLESİ 52.SOKAK NO : 2 / A
ANKARA / BEŞEVLER
İletişim : 0541 361 33 19 – 0542 803 37 67
Mail : ozisikcopyy@gmail.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 12. HAFTA / 2022

Türk Ceza Kanunu’nda dört ana başlık altında hukuka uygunluk sebepleri
toplanmaktadır;

➢ Görevin ifası- Kanun hükmünün gereğinin yerine getirilmesi


Aynı hukuka uygunluk sebebidir ama çoğunlukla kanun hükmünün yerine
getirilmesi bir görevin ifası şeklinde tezahür etmektedir ama herkesin
yakalama yetkisinin bulunduğu hallerde olduğu gibi bir görevin olmadığı ama
kanunun verdiği yetkinin kullanıldığı haller de söz konusu olabilmektedir.
➢ Meşru Savunma
➢ Hakkın Kullanılması
➢ İlgilinin Rızası

Meşru savunmaya ilişkin açıklamalarda bulunulmaya başlanmadan önce bir


belirleme yapılması gerekmektedir. Türk Ceza Kanunu’nda hukuka uygunluk
sebepleri şeklinde bir başlık yoktur. Türk Ceza Kanunu madde 24 ve devamına
bakılırsa bunların dahil olduğu üst başlık Türk Ceza Kanunu Madde 23’ten yani
neticesi sebebiyle ağırlaşmış suçlardan hemen sonra başlayan başlık ceza
sorumluluğunu ortadan kaldıran veya azaltan sebeplerdir. Ama sistematik olarak
aslında biraz sorunlu bir biçimde kanun koyucu burada bu başlık altında hukuki
nitelikleri birbirinden farklı müesseseleri düzenlemiştir. Mesela bugün ele
alınacak olan 25. maddenin 1. fıkrasında meşru savunma takip eden 2. fıkrada
zorunluluk hali düzenlenmektedir. Ama meşru savunma hukuki niteliği gereği
hukuka uygunluk nedenidir. Bağlanan sonuçlar her zaman bu hukuki niteliği
dikkate alınarak ortaya konulabilir. Fakat zorunluluk hali birtakım teorik
tartışmalar olmakta beraber Türk Ceza Hukuku bakımından bir hukuka uygunluk
sebebi değildir. Kusurluluğu ortadan kaldıran veya bazı özel düzenlemelerde
kusurluluğu azaltan bir sebeptir.

Burada önem arz eden husus şudur; bir müessesenin kanunda hukuka uygunluk
sebebi olarak düzenlendiği nasıl anlaşılır? Meşru savunmaya ilişkin Türk Ceza
Kanunu’nun 25. maddesinin 1. fıkrası okunduğunda bunun hukuka uygunluk
sebebi olduğu nasıl anlaşılır?

Türk Ceza Kanunu Madde 25

“Gerek kendisine ve gerek başkasına ait bir hakka yönelmiş,


gerçekleşen, gerçekleşmesi veya tekrarı muhakkak olan haksız bir
saldırıyı o anda hal ve koşullara göre saldırı ile orantılı biçimde
defetmek zorunluluğu ile işlenen fiillerden dolayı faile ceza verilmez.

Gerek kendisine gerek başkasına ait bir hakka yönelik olup, bilerek
1
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 12. HAFTA / 2022

neden olmadığı ve başka suretle korunmak olanağı bulunmayan ağır ve


muhakkak bir tehlikeden kurtulmak veya başkasını kurtarmak
zorunluluğu ile ve tehlikenin ağırlığı ile konu ve kullanılan vasıta
arasında orantı bulunmak koşulu ile işlenen fiillerden dolayı faile ceza
verilmez.”

Faile ceza verilmez denilmektedir. Hemen ardındaki zorunluluk hali


düzenlemesine de bakıldığında burada başka bir konsept vardır ama sonunda yine
faile ceza verilmez denmektedir. Ama burada meşru savunmanın bir hukuka
uygunluk sebebi olduğu söylenmektedir. Bütün sistematik dikkate alınarak bu
ortaya konulur. Zorunluluk hali ise bir hukuka uygunluk sebebi değildir. Türk Ceza
Kanunu’nun ceza sorumluluğunu ortadan kaldıran veya azaltan sebepler başlığı
altında hukuki niteliği itibariyle birbirinden farklı birtakım müesseseleri bir
arada düzenlediği görülmektedir. Bunlardan hukuka uygunluk sebepleri üzerinde
durulmaktadır. Aynı durum 24. madde bakımından da geçerlidir. 24. maddenin 1.
fıkrasında görevin ifası- kanun hükmünün yerine getirilmesi uygunluk sebebi
düzenlenmektedir. Devam eden fıkralarında ise kanunsuz- hukuka aykırı fakat
bağlayıcı emrin yerine getirilmesi halinde ceza hukuku sorumluluğunun ne olduğu
düzenlenmektedir. Bu iki müessese hukuki niteliği itibariyle birbirinden tamamen
farklıdır. Biri hukuka uygunluk sebebiyken diğeri kusurluluğu ortadan kaldıran bir
faaliyettir. Ama kanun koyucu burada hukuka uygunluk nedenleri, kusurluluğu
etkileyen haller gibi bir ayrıma gitmemiştir. Bunların hepsini aynı başlık altında
kanunda düzenlemiştir fakat hukuk mesleği mensubu bunların hepsinin hukuki
niteliğini bilmek ve ona göre hareket etmek durumundadır. Bu hukuki niteliğin
daha açık bir biçimde ortaya konulabildiği bir düzenleme mevzuatta vardır. Ceza
Muhakemesi Kanunu’nun hüküm türlerini barındıran 223. maddesine bakılırsa
burada kanun koyucu hukuka uygunluk sebebinin varlığı halinde sanık hakkında
beraat hükmü verilir demektedir. Ama kusurluluğu ortadan kaldıran bir halin
mevcudiyeti halinde sanık hakkında ceza verilmesine yer olmadığı kararı verilir
demektedir. Bu kusurluluğu ortadan kaldıran hallerin hangileri olduğu da yine
hükümde yazmaktadır. Ama tabi ki bir maddi ceza hukuku müessesesinin bir
maddi ceza hukuku kurumunun niteliğinin ortaya konulabilmesi için Ceza
Muhakemesi Kanunu’na başvurulması çok da doğru değildir.

Unutulmamalıdır ki; 24 ve devamındaki maddelerde birtakım müesseseler vardır


ama bunlardan hukuka uygunluk sebepleri üzerinde durulmaktadır. Bir hukuka
uygunluk sebebi varsa davranış haklıdır, hukuk düzeniyle bağdaşır denilmektedir.
Hukuk sistemi o toplumsal düzendeki davranışın aynı koşullar altında
2

tekrarlanmasını kişi bakımından motive eder, hukuk sistemi o kişiye adeta


Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 12. HAFTA / 2022

müteşekkir kalır. Çünkü bu hakkın kullanılması (meşru savunma, görevin ifası…)


hukuk düzeninin tekrar mevcudiyetinin onaylanması anlamına gelir. Zaten bir
yandan görev olarak kişiye verilmiş bir husus varsa bu görevin yerine
getirilmesinin haksızlık olarak nitelendirilmesinin mümkün olmayacağı ortadadır.

Meşru savunmayla ilgili açıklamalarda bulunmaya başlamak gerekirse meşru


savunma herkesin bildiği gibi kişiye veya bir başkasına yönelmiş olan haksız
nitelikteki saldırıyı defetmek amacıyla, defetmeye yönelik olarak gerçekleştirilen
savunma davranışıdır. Meşru savunma elbette bir hukuk düzeninde kişilerin kendi
haklarını savunma gibi istisnai bir durumla ilişkilidir. Aslında bir hukuk devletinde
hakkın korunması sistematik olarak devlet mekanizması tarafından ortaya konulan
sistemsel koruma çerçevesi bağlamında ele alınmalıdır. Çünkü kişilerin kendi
haklarını koruması, kendi haklarını almaları aslında çok arzu edilen bir durum
değildir. Çünkü kişinin kendi hakkını alması yani ihkak-ı hak gerçekleştirmesi
çoğunlukla bir başkasına yönelik bedensel, psikolojik bir zorlama içermektedir.
Sistem bunun üzerine kurulu değildir. Aslında hakkın talebi belli bir çerçevede
ortaya çıkmaktadır. Meşru savunma gibi bir durumda kişinin saldırıya konu
menfaatini korumaya yönelik bir başka şansı yoktur. Artık kişi bu hakkı o anki
durumun koşullarına göre kendisi korumak zorundadır. Yani orada aslında bir rol
üstlenmektedir. Oysa ki asıl olan, kural olan rol dağılımı esas almış olan bir hukuk
devletinde kişilerin kendi haklarıyla bağlantılı talepleri ilk başta muhatabına
yönlendirmesi ama muhatabı buna rağmen bu hakkın gereklerini yerine
getirmiyorsa yetkili organlara, yetkili makamlara bu hakla ilgili başvuruda
bulunması gerekmektedir. Ama meşru savunmada bu böyle değildir çünkü meşru
savunmada kişi aktüel bir saldırı ile karşı karşıya bulunmaktadır ve bu saldırının
defedilmesi, ortadan kaldırılabilmesi bağlamında bu şekilde hareket etmesi
mümkün addedilmektedir. Demek ki bir saldırı bir de bu saldırıyı defetmeye
yönelik bir savunma, meşru savunmanın iki esas niteliğini ortaya koymaktadır.

Meşru savunmada saldırı meşru savunmayı bizzat gerçekleştiren kişiye yönelik


olabilir yahut bir üçüncü kişiye yönelik olabilir ama ortada bir saldırı vardır.
Kanunda bu saldırıyla bağlantılı haksızlık ifadesi kullanılmaktadır. Aslında saldırı
niteliği gereği haksız mahiyettedir. Ama yazarlar bazen bu haksız saldırı
ifadesiyle bağlantılı bir sonuca ulaşmaktadır. Haksız saldırıyı kanun koyucunun
belirtmesindeki amacın meşru savunma davranışını gerçekleştiren kişide haksız
saldırıya tepki verdiği iradesini bulunması sonucunu, şartını ifade etmek olduğunu
savunan yazarlar vardır. Gerçekten bunun böyle olup olmadığı üzerinde sonra
durulacaktır.
3
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 12. HAFTA / 2022

Meşru savunmada birinci şart kişinin kendisine yönelik veya bir üçüncü kişiye
yönelik bir saldırı bulunmasıdır.

Peki bu saldırının konusu ne olabilir?

Bu saldırının konusu elbette ki kişilerin yaşamı, vücut bütünlüğü, mal varlıkları


olabilmektedir. Burada yerleşik açıklamada şöyle bir ayrım yapılır;

Maddi saldırılara yönelik meşru savunma mümkündür. Maddi saldırı ile kastedilen
dış dünyada kişinin yaşamına, vücut bütünlüğüne, malvarlığına, somut bir varlığa
yönelik olarak gerçekleştirilen saldırılardır. Şekli nitelikteki saldırılar yani sözle
gerçekleştirilen saldırılar bağlamında meşru savunma mümkün değildir
denmektedir. Mesela hakaret fiiline karşı meşru savunma söz konusu
olamamaktadır. Çoğunlukla kişiye hakaret edilir ve kişi de buna sinirlenerek
hakaret edene yumruk atar. Burada meşru savunma yoktur. Saldırı sona ermiştir
ve tekrarı da mümkün gözükmemektedir. Burada hakaret eden kişiye yumruk atan
kimse ancak bir suça karşılık tepki verdiğinden dolayı haksız tahrik kapsamında
ele alınabilir.

Kişi muhatabına ağır bir şekilde aralıksız hakaret etmektedir ve kendisine


hakaret edilen kişi de bu kişinin susmasını sağlayacak bir şekilde bir davranışta
bulunarak ağzını kapatmaktadır. Burada meşru savunma var mıdır?

Bu ayrım terk edilmiştir. Her türlü saldırıya; vücut bütünlüğüne, yaşama, cinsel
dokunulmazlığa, şerefe, irade özgürlüğüne yönelik her türlü saldırıya bu saldırının
mahiyeti gereği defedilmesi sona erdirilmesi mümkün olan her türlü saldırıya
yönelik meşru savunma mümkündür. Sürekli hakaret eden ve susmayan biri varsa
ağzı kapatılabilir. Bu meşru savunma kapsamında ele alınabilir. Dolayısıyla burada
yapılan maddi saldırı-şekli saldırı biçiminde bir ayrım yapılmaz. Bu saldırı kişinin
kendisine veya 3. kişiye yönelik hayatına, vücut bütünlüğüne, cinsel
dokunulmazlığına, malvarlığına, şerefine, irade özgürlüğüne yönelik olabilecek olan
bu saldırı halihazırda gerçekleşmekte olan, gerçekleşmesi kesin addedilen (henüz
gerçekleşmeye başlamamış ama maddi olayın koşullarına göre gerçekleşmesi kesin
addedilebilir bir saldırı) yahut tekrarı kesin addedilebilen nitelikte bir saldırı
olmalıdır. Yani muhtemel bir saldırıya karşı meşru savunmanın
gerçekleştirilebilmesi mümkün değildir.

Ne zaman ortada muhtemel bir saldırı vardır ne zaman ortada muhakkak


addedilen bir saldırı vardır?

Elbette bu somut olayın koşulları ele alınarak belirlenebilmesi mümkün bir


4

husustur. Normatif niteliği ön plandadır. Hakim burada bunun değerlendirecektir.


Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 12. HAFTA / 2022

Bir kişi silahını çekmiştir ve diğer kişiyi vuracaktır. Bu silah çekilerek


muhatabına yönlendirildiği an itibariyle burada gerçekleşmekte olan bir saldırı
var demektir. Bu silahını çeken saldırganın başına sopayla vurularak, elindeki
silahı almak için kolu kırılarak durdurulması, savuşturulması hiç şüphesiz meşru
savunma olarak addedilecektir.

Ama kişi muhatabını arayıp şu gün seni öldüreceğim de diyebilir. Bu kişi gerçekten
de söylediği gün söylediği saatte elinde silahla sokağa girer. Ama henüz daha
muhatabının önüne çıkıp ona silahını yönlendirmiş değildir. Bu kişi sokaktan
girdiği anda meşru savunma gerçekleşir mi, gerçekleşemez mi?

Bu olayda artık bir saldırı gerçekleşmesi muhtemelin önüne geçmiştir çünkü kişi
gelmiştir. Teknik anlamda burada bir incelik vardır. Mesela suça teşebbüs
bağlamında ortada bir şey yoktur, henüz suçun icrasına başlanmamıştır. Henüz
icrasına başlanmamıştır ama o suçun icrasına yönelik somut olayın koşullarına göre
ortada bir kesinliğe yakın bir ihtimal mevcuttur. Haliyle burada meşru savunmanın
saldırının mevcudiyeti koşulu oluşmuştur.

Olay şöyle de olmuş olabilir; halihazırda bir saldırı gerçekleşmiştir. O an


itibariyle sona ermiş olabilir. Ama tekrarının muhakkak olduğu ifade edilebilir.
Mesela kişi bir başkasına yönelik nitelikli cinsel saldırı eylemi gerçekleştirmiştir.
Nitelikli cinsel saldırı eylemi aktüel olarak o an itibariyle sona ermiştir ama bu
nitelikli cinsel saldırı eyleminin mağduru hazır bulundurulmaktadır. Belli bir süre
sonra tekrar nitelikli cinsel saldırı eylemini gerçekleştirmeye başlayacağı da
muhakkak addedilmektedir. Böyle bir durumda cinsel saldırı eylemi aktüel olarak
gerçekleşmekte değildir ama mağdur o tekrarı muhakkak addedilen saldırıyla
bağlantılı olarak o arada bir savunma fiili gerçekleştirebilir. Ayrıca bu konuyla
ilgili kişinin zaten hürriyetinden yoksun kılınmaya devam edildiği de
söylenebilmektedir. O saldırının devam etmekte olduğu kabul edilmektedir. Ama
kurgu şu şekilde yapılmaktadır;

➢ Gerçekleşmekte olan bir saldırıya karşı meşru savunmada bulunulabilir.

➢ Gerçekleşmesi kesin addedilen bir saldırıya karşı meşru savunmada


bulunulabilir.

➢ Fiili olarak sona ermiş ama saldırının tekrarının söz konusu olması kesin
addedilen hallerde meşru savunmada bulunulabilir.

Meşru savunma saldırıya ilişkin olarak bu şekilde düzenlenmektedir.


5
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 12. HAFTA / 2022

Saldırı koşullarının mevcut olmasına rağmen savunma ile ilgili ne gibi şartlar
bulunmalıdır?

Meşru savunma ile ilgili kanundaki düzenleme de gözden geçirildiğinde görülür ki;
savunmanın saldırıyı defetmeye yönelik, saldırıyı defedecek ölçüde olması
gerekir. Savunma davranışının zorunluluğundan ya da gerekliliğinden bahsedenler
vardır. Her iki kavram da aslında yanılmaktadır. Mesela savunma davranışının
zorunluluğu denilirse az önceki örnekte kolluğu arasaydı ya da kaçsaydı gibi
tartışmalara girilmek zorunda kalınır. Zorunluluktan ne anlaşılmaktadır?
Savunmanın gerekliliği denirse ise bir kişiye karşı gerçekleşen ya da
gerçekleşmesi muhakkak addedilen bir saldırı olduğunda savunmanın gerekli
olmadığı bir kurgu hayal edebilmek mümkün müdür?

Çocukların ya da duruma göre akıl hastalarının saldırılarıyla ilgili bir savunma


fiilinin gerekliliği Türkiye’de çok tartışılmasa da Alman Hukuku’nda bu savunmanın
gerekliliği üzerinde çok fazla durulmaktadır. Burada özellikle akıl hastası olduğu
anlaşılan kişilerin veya çocukların gerçekleştirdiği saldırıların meşru savunma
bakımından savunmanın gerekliliği şartını çoğunlukla sağlamadığı sonucuna varılır.
Bir akıl hastası elinde bıçakla geliyorsa burada tabi ki bir savunma gerekliliği
vardır ama bu tarz kişilerin saldırılarının o kişiyle muhatap olunmadan
sonlandırılması da mümkün olabileceğini anlamak kişinin halinden, tavrından
mümkün olabilmektedir. Burada ise savunma fiilinin gerekliliği tartışması
genellikle bu iki fiil üzerinden yürütülmektedir. Türkiye’de bu konuda ciddi bir
vurgu yoktur. Bir saldırının bulunduğundan bahsedilebilmesi için saldırganın
kusurlu addedilmesi gerekmediği söylenir. Küçük bir çocuk olabilir, akıl hastası
olabilir. Bütün bu kişilerin meşru savunma bağlamında saldırının kaynağı olarak
addedilebilmesi mümkündür. Dolayısıyla kategorik bir ayrım yapılmaz. Ama
gerçekten de bazı olaylarda savunma fiilinin gerçekleştirilmesi gerekmeksizin,
çocuk örneğinde olduğu gibi, meşru savunmaya başvurmak gerekmeksizin o
saldırıdan kaçınmanın mümkün olduğu hallerde savunmanın gerekip gerekmediği
üzerinde durulabilir. Ama bunun dışında saldırganın niteliği, saldırının varlığı
tespit edildikten sonra meşru savunmanın gerekliliği bu durum üzerinde herhangi
bir öneme sahip değildir, meşru savunma şartları oluşmuştur.

Bunun dışında saldırının (savunma değil saldırı denmek istenmiştir, hoca daha
önce söylemesi gerektiğini ama sonradan söylediğini belirtmiştir) bir niteliği
olarak karşımıza şu da çıkabilir; bir kişi, bir insan saldırının kaynağı olmalıdır.
Bazen saldırı bizzat o kişinin davranışıyla somutlaşmaz. Mesela bir hayvanı bir
başkasına ısırması için yönlendirmek de mümkündür. Aslında bir hayvan tamamen
6
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 12. HAFTA / 2022

kendi içgüdüsel davranışıyla bir başkasını ısırırsa teknik anlamda burada meşru
savunma gerektiren bir saldırı yoktur. Sosyal açıdan hayvan saldırdı dense de bu
durum özelinde meşru savunma yapılabilecek bir hal yoktur. Sokak köpeği ısırdı
kimsenin sorumluluğu yok denilemez ama o durum özelinde meşru savunma
yapılabilir bir hal yoktur. Bu köpeğin başıboş bırakılması, meskun mahalde
bulundurulması bağlamında ihmali olan biri olabilir. Bunlarla ilgili hukuki
değerlendirme de yapılabilir ama bir insanın başkasına saldırması için
yönlendirmediği hayvanın tamamen kendi içgüdüsel mekanizmasıyla
gerçekleştirmiş olduğu bir zarar verici durum meşru savunmaya konu değildir.
Saldıran hayvan ateşli silahla vurulursa bu bir meşru savunma değildir çünkü
ortada bir saldırı yoktur. Kendisini ısırmaya gelen bir hayvanı ateşli silahla
öldüren kişinin yaptığı ancak zorunluluk hali olabilmektedir.

Kişi köpeğini birinin üstüne salar. Kişi ise kendisi zarar görmemek için köpeği
vurmaktadır. Bu meşru savunma mıdır?

Kişi köpeğine saldır demiştir ve köpek de saldırmıştır. Burada saldırı vardır.


Ancak burada saldırıya yönelik değil saldırıda kullanılan araca yönelik bir davranış
vardır. Burada saldırgan köpek değildir. Saldırgan köpeği kontrol eden kişidir.
Saldırgan etkisiz hale getirilse zaten sorun yoktur. Saldırıda kullanılan aracı
defetmek bir meşru savunma değildir, kendini koruma fiilidir. Meşru savunma
olabilmesi için saldırganın etkisiz hale getirilmesi gerekmektedir. Köpeğe silahla
ateş etme fiiline meşru savunma denmektedir. Oysa ki bu saldırıda kullanılan
aracın bertaraf edilmesidir. Bir kişiye sopayla vurmaya çalışan kişinin elindeki
sopanın alınması ve sopanın kırılması ile aynı mahiyettedir. Bu meşru savunma
değildir. Meşru savunmanın söz konusu olması için saldırganın etkisiz hale
getirilmesi gerekir.

Uzakdoğu’da maymunların hırsızlıkta kullanılması söz konusudur. Cüzdanının bu


şekilde çalınmakta olduğunu farkeden biri ise maymun cüzdanı çekerken maymuna
yumruk atmıştır. Bu meşru savunma mıdır, değil midir?

Meşru savunmada savunma fiili bağlamında üzerinde durulacak bir diğer husus
meşru savunmanın saldırıyı o anın koşullarına göre defedecek ölçüde olmasıdır.
Savunmanın saldırıyı defedecek ölçüde olmasıyla ilgili birtakım soyut belirlemeler
yaparlar ama bu belirlemelerin hepsinin üzerinde durmak gerekir. Saldırgan
silahla saldırı gerçekleştirmektedir bu saldırı silahla defedilebilir ama saldırgan
eğer bir silah kullanmıyorsa savunma amacıyla bir silah kullanılamaz şeklinde bir
belirleme doğru değildir. Yeter ki savunma fiili saldırıyı defetmeye matuf ve
7

defedecek ölçüde olsun. Soyut bir biçimde bunun söylenmesi mümkün değildir.
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 12. HAFTA / 2022

Yani saldırıda kullanılan vasıtaların soyut bir biçimde değerlendirilmesi veya


savunmanın herhangi bir silah kullanılmayan saldırıya yönelik silahla
gerçekleştirilemeyeceğini söylemek, bu tarz bir belirlemede bulunmak mümkün
değildir. Silahla ateş ederek bir kişiyi yaralamaya, öldürmeye çalışan kişiye
silahla karşılık verilerek savunma gerçekleştirilebilir. Fakat kişi bir başka kişinin
vücut bütünlüğünü, yaşamını, cinsel dokunulmazlığını ihlal edebilecek şekilde silah
kullanmadan bir saldırıda bulunmaktadır. Kişi bu saldırıyı da silah kullanarak
defedebilir. Ama bu silah kullanma fiilinin savunma bağlamında ve saldırıyı
defedecek ölçüde gerçekleşmesi gerekir. Kişinin bazen mevcut saldırıyı
saldırganın ölümüne sebebiyet verecek bir biçimde yaralaması ya da hayatını
kaybetmesi şeklinde sonlandırması da saldırıyı defedecek ölçü kapsamında
değerlendirilebilir. Yani kişinin cinsel dokunulmazlığına yönelik başlamış bir
saldırıyı saldırganın yaşamını sonlandırmaya matuf bir şekilde savunma fiiline
konu etmek soyut olarak bir yanda cinsel dokunulmazlık vardır, bir yanda yaşam
vardır ve yaşam daha ağır basar demek meşru savunma burada ölçülü değildir
sonucunu doğurmaz. Buradaki savunmanın ölçülülüğü prensibi şu somut bağlamda
ele alınır; bu savunma fiili bu saldırıyı defetmeye yönelik gerçekleştirilmiş midir?
Defetme sınırının ötesine geçmiş midir, geçmemiş midir? Defetme sınırı
kapsamında olduğu müddetçe korunan hukuki menfaatle saldırgana yönelik olarak
savunma davranışı bağlamında ihlal edilen hukuki menfaat arasında soyut bir
kıyaslamaya gidilmez.

Kişi bir başkasının bacağını bıçaklayacaktır ya da ateşli silahla bir başkasını


bacağından yaralayacaktır. Bunu engellemek için diğer kişi de onu batın
bölgesinden bıçaklayarak savunma fiili gerçekleştirir. Bu savunma fiili dolayısıyla
saldırgan ölür. Soyut olarak bu kişi diğer kişinin bacağını bıçaklayacaktı ama diğer
kişi savunma davranışıyla onun ölümüne sebebiyet verdi bu da meşru savunmanın
ölçülülüğünü aşar denmez. Saldırıyı sonlandırmaya yönelik olarak savunma fiili
gerçekleştirildiği için şu gibi durumlar ortaya çıkabilir; kişinin rızası hilafına
cüzdanı alınmaktadır. Burada hırsızlık vardır. Bu hırsızlık suçunda kişinin o an bu
hırsızlığa karşı direnme amacındaki davranışları meşru savunma teşkil edebilir.
Malvarlığına yönelik bir saldırı vardır. Bu saldırıyı sonlandırmaya yönelik de bir
savunma vardır. Bu savunma fiili saldırgan nezdinde bir hukuki menfaat ihlali
gerçekleştirse bile hukuka uygun addedilebilir. Hırsızın suratına yumruk atılarak
cüzdan geri alınmış olabilir. Ama aynı zamanda kişinin belinde silahı vardır ve
çıkartılıp hırsızın suratına baş bölgesine ateş edilip hırsız öldürülebilir. Bu olayda
savunma fiili saldırıyı defetmeye yönelik midir? Defedecek ölçüde midir? Yoksa
bu ölçü aşılmıştır denilebilir mi? Somut olayın şartlarına göre bu şekilde
8
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 12. HAFTA / 2022

değerlendirme yapılması gerekir. Bu değerlendirme hiçbir zaman soyut olarak


hangi hukuki menfaat zarar uğramıştır, hangi hukuki menfaat o saldırıda
korunmak için savunma fiili çerçevesinde ihlale uğramıştır şeklinde yapılmaz.

Saldırıda hangi vasıta kullanılmıştır, bu vasıtaya karşı hangi vasıta


kullanılarak savunma gerçekleştirilmiştir?

Tamamen somut olayın koşullarına göre bakılır. Savunma değerlendirildiğine göre


saldırı koşulları gerçekleşmiş demektir. Savunma bu saldırıyı sonlandırabilecek
nitelikte midir, sonlandırabilecek ölçüde midir sorgulaması yapılır. Bu
değerlendirmenin olayın tüm koşulları dikkate alınarak yapılması gerekir. Mesela
şu soyut soru meşru savunma doktrininde sorulmaktadır; malvarlığına karşı
gerçekleştirilen bir saldırı varsa bu saldırganın yaşamı sona erdirilerek bertaraf
edildiğinde meşru savunma oluşur mu? Bir hırsız vardır ve malı eline almak
üzeredir. Bu sırada hırsıza müdahale edilir ve malı alması önlenir. Hırsız kaçarken
de arkasından iki el ateş edilir. Kişi hırsızlık saldırısını sonlandırmıştır ama
burada sistem diyecektir ki; savunma için bu fiil gerçekleştirilmiştir ama
saldırgan da öldürülmüştür. Malın korunması için bir başkasının yaşamı ortadan
kaldırılmıştır. Bu meşru savunmada savunma fiili saldırıyı defetme ölçüsünün
dışında yer alan bir savunma biçimi midir? Bu nedenle meşru savunmanın şartları
oluşmuş mudur? Bu soru her zaman karşımıza çıkmaktadır.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi uygulamasında çoğunlukla sistemsel olarak


hukuk düzenlerinde bu tarz hükümlerin bulunabileceğini söyler. Yani malvarlığına
karşı işlenen bir suçu engellemek amacıyla da kişinin vücut bütünlüğüne, yaşamına
yönelik bir savunma fiili gerçekleştirilebileceğini ama bunun çok ince bir
değerlendirmeye tabi tutulması gerektiğini söyler. Türk hukukunda bazı yazarlar
bu mevzuda salt malvarlığına yönelik bir saldırının sonlandırılabilmesi için kişinin
yaşamına yönelik bir savunma fiili artık saldırıyı defedecek ölçü kapsamını aşar
demektedir. Bu her zaman böyledir diyebilmek mümkün değildir. Çünkü meşru
savunmada böyle bir sınırlama yoktur. Meşru savunmadaki ölçülülüğü mevcut
saldırıyı sonlandırma ölçüsü olarak addetmek gerekir. Yoksa malvarlığı vardır ve
bu malvarlığını korumak için vücut bütünlüğüne, yaşama zarar verilemez şeklinde
bir kategorik değerlendirme yoktur. Malvarlığına yönelik bir saldırı mevcutken bu
saldırıyı sonlandırmaya yönelik, bu saldırıyı sonlandıracak ölçüdeki bir savunma
fiili kişinin etkisiz hale getirilmesini sağlayacak biçimde silahla ateş edilerek,
duruma göre kişinin bıçaklanarak durdurulması şeklinde olmalıdır. Mesela kişi
cüzdanınızı almış karşınızda durmaktadır, sizin elinizde ise silah mevcuttur.
Buradan kişinin bacağına ya da ayağına ateş etme imkanınız varken silahınızın
9
Sayfa

mevcudiyetinin görülmesi bile saldırıyı sonlandırabilecekken direkt kişinin baş

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 12. HAFTA / 2022

bölgesine ateş etmeniz durumunda savunma davranışı saldırıyı defedecek ölçünün


dışına çıkmaktadır. Savunma o saldırının sona erdirilmesine yönelik olan aşamayı
geçerek başka bir şekilde saldırganın zarar görmesine sebebiyet vermektedir. O
yüzden bu olayda meşru savunmanın artık savunmayla bağlantılı şartının sınırının
aşıldığı görülmektedir.

Yargıtay’ın 2015 tarihinde verdiği çok ünlü bir karar vardır. Gece’nin üçünde
vatandaşın işyerine gelinmiş ve kepengi kaldırılıp dükkanı soyulmaya başlanmıştır.
Bu arada vatandaş da işyerinin iki kat üstündeki dairesinden balkona çıkmıştır ve
hırsızlara seslenmiştir. Sonra vatandaş tüfeğini çıkarmış ve balkondan havaya
doğru ateş etmiştir. Gerçekten de üç hırsızdan ikisi kaçmıştır. Ama diğer hırsız
ısrarla delikanlıysan in, durdurabiliyorsan durdur tarzında söylemlerde bulunarak
soyguna devam etmiştir. Dükkandaki her şeyi arabaya yüklemiş arabanın arkasını
kapatmış ve sürücü koltuğuna gitmiştir. Tam yola çıkarken işletme sahibi arkadan
ateş etmiştir. Bunun sonucunda arka camdan giren kurşun araca kolileri yükleyip
harekete geçmiş kişinin sırtından girmiş ve ölümüne sebebiyet vermiştir.

Bu olayda malını korumak amacıyla tüfekle araca ateş eden mal sahibinin
hırsızlık suçunun faili olan saldırganı öldürme davranışı meşru savunma
kapsamında mıdır, hukuka uygun addedilebilir mi?

Saldırının objektif somut koşulları dikkate alındığında bu saldırıyı o anın şartları


uyarınca başka bir şekilde defetme imkanı yoktur. Kişi burada gerçekten araca
ateş etmek amacıyla tetiğe bastığını da söyleyebilir ancak aracın hareketli olması
gibi birtakım koşullar dolayısıyla kurşun sürücüye gelmiştir. Burada
değerlendirmenin şu şekilde yapılması gerekmektedir; saldırıyı defedecek ölçüde
ve saldırıyı defetmeye matuf bir savunma fiili olmalıdır. Burada soyut birtakım
karşılaştırmalar yapılarak değil her somut olayın koşullarına göre değerlendirme
yapılması gerekir. Malvarlığına karşı bir saldırıyı kişinin yaşamına yönelik bir
savunma fiili gerçekleştirmek suretiyle savunmak mümkün olabilir. O saldırıyı
sonlandırmak için o koşullara göre başka bir imkan yoksa bu saldırgan üzerinde
yaşamsal bir zarar olabilir ama bu değerlendirmenin çok detaylı bir şekilde
yapılması gerekmektedir. Kategorik olarak böyle bir engel yoktur yeter ki
savunma saldırıyı defedecek ölçüde ve defetmeye yönelik olsun. Bu sınır aşılırsa
hukuka uygunluk sebebinin sınırının aşılması söz konusu olur.

Hakkın Kullanılması

Türk Ceza Kanunu’nun 26. maddesinde düzenlenmiştir. Hak; hukuk düzeni


10

tarafından kişilere çerçevesi çizilmiş ve kişinin kendi şahsiyetini serbestçe


geliştirmesini sağlamak üzere kullanıp kullanmamakta özgür olduğu birtakım
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 12. HAFTA / 2022

hukuki yetkileri ifade eden kavramdır. Dolayısıyla kişi hakkını kullanırken, hakkın
kullanım çerçevesinin içindeyse, bu kişinin davranışı haksızlık olarak addedilemez.
Bir yandan hakkın kullanılması olan bir davranışın bir yandan da en üst düzey
haksızlık olan suçu teşkil etmesi zaten kendi içinde bir çelişkidir. Hakkın
kullanılması bir hukuka uygunluk sebebidir.

Birçok davranış bir hakkın kullanılması niteliğindedir. Ama Ceza hukuku doğası
gereği tüm hak kullanımlarıyla ilgilenmez. Çünkü ortada tipik bir davranış olmaz.
Tipikliğin mevcut olması gerekmektedir. Sonra hukuka aykırılık var mıdır, yok
mudur bakılır.

Ne zaman hakkın kullanılmasıyla ceza hukuku ilgilenir?

Hakkın kullanılması bir suçun kanuni tarifinde yer alan tipiklik unsurlarını
bünyesinde barındırdığı zaman sistemsel olarak bu hakkın kullanımı şartları
çerçevesinde mi gerçekleşmiştir yoksa bu sınır aşılmış mıdır ya da hakkın kötüye
kullanılması söz konusu olmuş mudur diye bakılır. Bir hak kullanılmalıdır ama
niteliği gereği bu hakkın kullanımı bir tipiklik ortaya koymalıdır.

Bu durum ne zaman söz konusu olabilir?

Mesela kişinin iddia ve savunma hakkı vardır. Demokratik bir hukuk devletinde
kişinin bir konuyla ilgili bir iddiayı ileri sürmek veya kendisine yöneltilen bir
isnada yönelik savunmasını ortaya koyma hakkı anayasanın 36. maddesinde ve ilgili
birtakım mevzuatlarda mevcuttur. Bu düzenlemelerin hepsinde ortada bir iddia
ve savunma faaliyeti olmalıdır. Bu iddia ve savunma faaliyeti niteliği gereği soyut
olarak bakıldığında bir kişiyle ilgili şeref ve saygınlığı rencide edici içeriğe sahip
olacaktır. Bunlar soyut olarak bakıldığında kendi içinde hakaret suçu ve benzeri
suçları oluşturabilecek davranışlardır. Ama ne zaman ki bir iddia bir savunma ile
bağlantılı olarak ileri sürülür ve bu bağlamın da ötesine geçmez o zaman hakkın
kullanılması çerçevesindedir denir. Mesela davalıyla ilgili birtakım kişisel
özellikler ileri sürülerek gerçekleştirdiği davranış ile alakalı bir iddia ileri
sürülmüş olabilir. Ve bu hukuki iddia olayla alakalıdır. Aslında soyut olarak
bakıldığında hakaret teşkil edebilecek birtakım sözler burada hakkın kullanılması
bağlamında ele alınabilir. Ya da ceza hukukunda hakaret suçu ile bağlantılı bir özel
hukuka uygunluk sebebi vardır, karşılığı anayasada da vardır; isnadın ispatı.

Hakaretin iki türlü şekli vardır. Sövme suretiyle hakaret gerçekleştirilebilir.


Sövme suretiyle gerçekleştirilen hakarette ortada bir isnat olmadığı için isnadın
ispatı söz konusu değildir. Bir de somut olgu isnadında bulunmak suretiyle
11

kişilerin şeref ve saygınlığını rencide edici sözler söylenirse hakaret suçu


Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 12. HAFTA / 2022

oluşmaktadır. Örneğin sen hırsızsın, rüşvetçisin demek sövme değildir. Bu isnadın


gerçeği yansıttığının ortaya konulması hali yani isnadın ispatı hakaret suçu
bakımından bir hukuka uygunluk sebebidir. Normalde kişiye hırsızsın, rüşvetçisin,
sapıksın, cinsel saldırı gerçekleştiren kişisin demek hakarettir. Ama kişi
gerçekten bunları yaptıysa ve bu olgu ispatlanıyorsa sistem burada bu durumun
hukuka uygun olduğunu söylemektedir.

Kişinin malının meşru savunmada olduğu gibi aktüel olarak gerçekleşmekte olan
bir saldırıda değil ama önceden korunmasına yönelik birtakım savunma fiilleri
vardır. Örneğin bir kişinin bir arazide müstakil bir evi vardır. Bu evin bahçesi,
havuzu… vardır. Yoldan geçen biri de buraya girmek istemektedir. Ancak buraya
girilmemesi için evin etrafı dikenli telle çevrilmiştir. Ama bahçeden bir şey almak
için oraya girmek isteyen kişi bu dikenli teller nedeniyle yaralanmıştır ve hatta
belki ölmüştür. Bu dikenli tel çekildiği esnada ortada mevcut bir saldırı yoktur.
Haliyle bu fiil an itibariyle meşru savunma değildir. Ama kişi malını korumak için
önceden almış olduğu eylem gerçekten somutlaşmış bir olay üzerinde konuta
girmeye çalışan kişinin yaralanmasına sebebiyet vermiştir. Bu fiil meşru savunma
değildir ama hakkın kullanılmasıdır. Buna medeni hukukta önleyici meşru savunma
denmektedir.

Hakkın kullanılması hukuka uygunluk sebebinden bahsediliyorsa mutlaka bu


hakkın kaynağını oluşturan hukuki düzenlemeden de bahsetmek gerekecektir.
Soyut bir biçimde burada hakkın kullanılması hukuka uygunluk sebebi vardır
diyebilmek mümkün değildir. Bunların hepsi hukuki zeminde gerekçelendirilmesi
gereken hususlardır.

Önleyici meşru savunma kişinin malını koruması için ona verilen bir haktır ama
öyle bir sistem kurulmuştur ki biri dokunduğu anda yüksek voltaja kapılarak kül
olmaktadır. Mesele de buraya girmeye çalışanın gerçekten yanmasıdır. Böyle bir
önleyici meşru savunma hukuka uygun değildir çünkü hakkın o malın savunulmasına
hizmet etmesi gerekmektedir. Bu örnekte durum malın savunulmasının ötesine
geçmektedir. Kişilerin yaşam hakkı, vücut bütünlüğü bakımından malın savunulması
amacının ötesinde başka bir uygulama haline gelir ve hakkın kullanılması
kapsamında değildir.

Bazı mevzuatlarda hakkın kötüye kullanılmasıyla ilgili açık düzenlemeler vardır.


Mesela bir kamu kurumuna her gün dilekçe veren takıntılı insanlar vardır. Dilekçe
vermek başlı başına tipik bir davranış değildir. Yani dilekçe veren kişinin davranışı
tipiktir ama hukuka uygundur denilmez. Salt dilekçe verilmesi bu bağlamda bir
12

davranış değildir. Ama bazı düzenlemelere göre hakkını orantısız olarak aşırı bir
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 12. HAFTA / 2022

biçimde kullanan kişi suç işlemektedir. Kişi sürekli dilekçe verip sürekli talepte
bulunarak kamu otoritesini sürekli meşgul etmiştir. Burada bağımsız bir suç tipi
öngörülmüştür. Yani normalde gerçekleştirilmesi ceza hukukunu hiç
ilgilendirmeyen bir biçimde hakkın kullanılmasıdır ama artık bir yerden sonra o
hakkın açıkça abartı bir şekilde kullanılması bağımsız bir suç tipi olarak
öngörülmüş olabilmektedir.

Üzerinde durulacak en önemli mesele basın hürriyetidir. Basının haber verme


hakkı, eleştirilerin gerçekleştirilmesine uygun zemin yaratma hakkı vardır. Ancak
öyle bir basın mevcuttur ki bazen insanların yatak odasına kadar girebilmektedir.
Bazen birtakım görüşmeleri kaynağını göstermeden habere konu etmektedir.
Bazen bunu nasıl öğrenmişler denmesine sebep olmaktadır. Bir yanda ise
vatandaşın ne olup bittiğinden haberdar olma yani haber alma hakkı vardır. Basın
elbette bir demokratik toplum düzeninin en önemli kuvvetlerinden biridir. Medya
öyle bir güçtür ki özellikle sosyal medya bakımından bir devletin rejim
değiştirmesi sonucunu doğurmasına dahi sebep olabilmektedir.

İnsanlar bir rüşvet operasyonu gerçekleştiğinde haberdar olmak istemektedir.


Bazen magazinsel olarak takip edilen ünlünün aşk hayatından haberdar olmak
istemektedir. Basının haber verme hakkı ve bu haberin kişiler tarafından
öğrenilme hakkı, öğrenilen haber üzerinden bir düşünce ortaya koyma, eleştirileri
ortaya koyma, bir değerlendirme ortaya koyma hakkının mevcudiyeti konusunda
hiçbir demokratik toplumda bir tartışma yoktur.

Ama basın haber verirken hangi temel şartlara uygun davranmalıdır?

Burada birtakım koşullar öngörülmüştür;

➢ Haberin gerçek olması


Bu gerçeklikten ne anlaşılmalıdır. Medya sadece gerçeği haberleleştirir
denilirse bu gerçeğin ortaya çıkması bazen yıllar alabilmektedir. Basından
bu beklenemez. Gerçeklikle kastedilen basın mensubunun o anki koşullara
göre yapması gereken her türlü araştırmayı yaparak ulaştığı bilgi gerçeklik
koşulunu barındırır. Yani aslında buradaki gerçeklik objektif gerçeklik değil
haberin gerçekliğine yönelik değerlendirmeyle bağlantılı her türlü imkan
kullanılmışsa haber gerçek kabul edilir. Günün sonunda bu doğru olmayabilir
ama yine de haberin yapılması bağlamında gerçeklik şartını
barındırmaktadır.
13
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 12. HAFTA / 2022

➢ Kamu yararı bulundurması


Haber toplumun ilgisini çekmelidir. Ama toplumun ilgisini çekmek demek
felsefi bir atılım yapılması değildir. Kamu yararı özellikle topluma mâl
olmuş kişilerdir; şarkıcılar, siyasetçiler, oyuncular… Bunlar bakımından
kamu yararı çok geniş bir alandır. Bazen kişiler insanların özel hayatından
da haberdar olmak istemektedir. Alelade bir insan bakımından kişilerin
haberdar olma isteğinin hiçbir meşruluk dayanağı yoktur. Ama kamuya mâl
olmuş bir kişinin özel hayatı bakımından kişilerin belli bir ölçüde meşruluk
dayanağı vardır.

➢ Güncel olması
Güncellik mutlaka habere konu olan olayın o an itibariyle gerçekleşmesi
değil ama o olayın mevcut tartışma ortamında bir güncellik arz etmesi
gerekmektedir. Eskiden yaşanmış bir olay da gündeme yeniden getirilmiş
olabilir. Yeter ki mevcut durumla bir fikri bağının ortaya konulabilmesi
mümkün olsun.

➢ Haberin içeriğinin kaleme alınış tarzıyla olay arasında bir düşünsel bağ
bulunması

Basının yapmış olduğu haber bu şartları bünyesinde barındırıyorsa bir suç yoktur,
bu hakkın kullanılması kapsamındadır. Ancak bu şartlar yoksa meşru değildir.

İlgilinin Rızası

İlgilinin rızası bir hukuka uygunluk sebebi biçiminde öngörülmüştür. Üzerinde


mutlak suretle tasarruf edilebilecek bir hak bağlamında kişinin rıza göstermesi o
rızaya istinaden gerçekleştirilen davranışı hukuka uygun hale getirir. Türk Ceza
Kanunu’nun 2. fıkrasında düzenlenmiştir. Bu konseptte Türk hukukunda rızanın ilk
bakışta bir hukuka uygunluk nedeni olarak öngörüldüğü görülür. Ama modern ceza
hukuku anlayışında rızanın düalist yani ikili bir yapısı vardır.

Rıza bazı hallerde hukuka aykırılık unsuruyla değil tipiklikle alakalıdır. Fiilin bir
negatif niteliği olarak karşımıza çıkmaktadır. Tipikliğin ortadan kaldıran, tipikliğin
oluşmasını engelleyen rıza. Bu tarz davranışlarda zaten rızaya istinaden
gerçekleştirilen bu davranış ceza hukukunun ilgilendiği bir davranış olmamaktadır.
Mesela bir malın sahibi tarafından yere atılıp kırılması ceza hukukunun ilgilendiği
bir davranış değildir. Aynı şekilde malın sahibi malını bir başkasına verip kırmasını
isterse burada mala zarar verme suçunda rıza tipiklikle alakalı bir meseledir.
14

Vatandaş kendi malına zarar verilmesini istemektedir. Bu mala zarar verme


Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 12. HAFTA / 2022

üçüncü kişilerin haklarını tehlikeye atıyorsa o zaman ceza hukukunun ilgilendiği


bir davranış haline gelebilir. Hırsızlığın tanımı bir taşınır malın zilyedinin rızası
hilafına yararlanmak amacıyla alınmasıdır. Ama kişi malını kendisi veriyorsa bu
durumda bu sosyal bir davranıştır. Hırsızlığın tipikliğin oluşmaz. Rıza burada
hukuka aykırılıkla değil tipiklikle alakalıdır. Cinsel suçlar düşünüldüğünde de
yetişkinler arasındaki rızaya dayalı cinsel ilişki ceza hukukunun ilgilendiği bir
durum değildir. Bu durum ancak rıza hilafına gerçekleştiğinde tipiklik vardır
denilebilir. Bu durumda ortaya tipiklikle bağlantılı ikili bir ayrım çıkmaktadır;

➢ Tipikliği ortadan kaldıran rıza


➢ Hukuka aykırılıkla ilgili rıza

Fiille bağlantılı olarak öncelikle şu ele alınmalıdır; eğer bir fiil sadece
muhattabının rızası hilafına gerçekleştiğinde suç teşkil ediyorsa, rızanın
mevcudiyeti halinde o fiil tipik bir fiil teşkil etmiyorsa bu rıza tipiklikle alakalıdır.
Bir de genel hükümlerde kanun koyucunun düzenlediği bir rıza tipi vardır.

Hukuka uygunluk sebebi olan rızadan ne zaman bahsedilir?

Bazı hallerde kişilerin rıza açıklaması, rıza beyanı belli şartlara uygun bir
biçimde yapılması gerekir ve bu menfaatin üzerinde bir tasarrufta bulunulurken
bunun hukuk uygun addedilebilmesi için birtakım kanunda şartlar öngörülmüştür.
Bu şartların öngörülmesinin sebebi de müdahale edilecek olan hukuki menfaatin
önemi, değeri ve yoğunluğudur. Mesela bir ağır bir tıbbi müdahale eyleminde
bulunulacaktır. Buna yönelik olarak kişinin rızası fiili hukuka uygun hale
getirmektedir ama bu rıza belirli bir bilgilendirmeyi, belirli bir hukuki niteliği
bünyesinde barındırmaktadır. Bu durumda aydınlatılmış onam belgesi
gerekmektedir. Bunun sadece imzalanması da yetmemektedir. Belgenin ayrıca
ilgiliye anlatılması gerekmektedir. Böyle bir rıza ortaya konulmazsa
gerçekleştirilen tıbbi müdahale işlemi hukuka aykırı olmaktadır. Tipikliğin ortadan
kaldıran rızayla hukuka uygunluk sebebi olan rıza arasındaki en temel farklılık
şudur; tipikliğin ortadan kaldıran rızada, rıza iradesinin dışsallaşması
gerekmektedir ve herhangi bir şekli şarta bağlı değildir. Çok büyük bir normatif
nitelik özgülenmez. Hukuka uygunluk sebebi olan rızada ise rıza daha niteliklidir,
muhteva olarak daha önemli bir konuya ilişkindir. Bu nedenle de belirli kriterleri
bünyesinde barındıracak şekilde dışsallaşması gerekmektedir. Bu ayrım Türk
sisteminde yapılmak zorundadır. Bazı yazarlara göre ise tipikliğin ortadan
kaldıran rıza diye bir şey yoktur. Rıza ile bağlantılı tüm düzenlemeler hukuka
aykırılıkla ilişkilidir. Ayrıca sayıca çok daha az olan bir grup yazar da demektedir
15

ki; rıza hiçbir zaman hukuka aykırılıkla alakalı değildir, rıza her zaman tipiklikle
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 12. HAFTA / 2022

alakalıdır. Ancak ikisinin de söylenmesi mümkün değildir. Türk hukuk sisteminde


rızanın ikili bir yapısı vardır.

Kişinin üzerinde tıbbi amaçlı deney yapılmasına yönelik bir iradesi vardır. Bir
firma da deneye kobay olacak kişiye ödeme yapmaktadır.

Burada ben olurum denmesi başlı başına insan üzerinde deney suçunun
oluşmamasına neden olur mu? Kişinin salt sözel rızasının bulunması bu
davranışın hukuka uygunluğu açısından yeterli midir?

Kanun böyle durumlarda vasıflı rıza aramaktadır. Sadece sözel olarak ifade
edilen rıza yeterli değildir. Ayrıca belirli bir olgunluk beklenmektedir. 14
yaşındaki çocuğun bu durumda rızası geçerli değildir. Sistem bu davranışın
çocuğun kendisi üzerindeki sosyal anlamını bilebilecek durumda mı sorgulaması
yaparak bir somutlaştırma yapmaktadır. Dolayısıyla bir hukuka uygunluk sebebi
olarak rızanın karşımıza çıktığı hallerde bu rıza beyanının vasıflı bir biçimde
belirli bir takım şartları bünyesinde barındıracak bir biçimde açıklanmasını
öngörmüştür. Mesela tıbbi müdahaleye yönelik olarak kişinin rızasının ortaya
konulması belirli bir prosedüre bağlanmıştır; aydınlatılmış onam. Yazılı olmalıdır,
kişiye anlatılmalıdır… Kişinin sadece rızam var demesi koşul olarak geçerli
değildir. Rızanın geçerlilik koşulu olarak birtakım şartların öngörüldüğü hukuka
uygunluk sebebi olan rızada bu şartlar mevcut değilse o rıza hukuka uygun
değildir. Haliyle de ortada bir suç var demektir. Bir tıbbi müdahalede
aydınlatılmış onam beyanı usulüne uygun bir biçimde alınmamıştır. Bu durumda
rıza geçerli değildir.

Cinsel suçlarda kanun koyucu kendisi hangi yaş grubunda bulunan kişilerin
rızalarına belirli ölçüde bir değer atfedilebileceğine ilişkin düzenlemeler
yapmıştır. Türk Hukuk Sistemi’nde 15 yaşından küçük çocuğun gerek cinsel ilişki
boyutuna varmış gerek cinsel ilişki boyutuna varmamış cinsel davranışlara yönelik
rızası kabul edilmemektedir. 15 yaşından küçük çocuğa karşı herhangi bir cinsel
motifli davranışa çocuğun rıza göstermesi mümkün değildir. 15-18 yaş grubunda
bulunan çocuklar bakımından ise muhattap olduğu cinsel davranışın ya da bizzat
kendi katıldığı cinsel davranışın niteliği dikkate alınır. 15-18 yaş grubunda bulunan
çocuklarda cinsel ilişkiye girme hususunda bu kişilerin rızası yine o davranışın
tipik olmadığını kabul etmememiz sonucunu doğurmamaktadır. 15-18 yaş arasında
bulunan çocuğun rızasıyla cinsel ilişkiye girmesi halinde bu sefer reşit olmayanla
cinsel ilişki suçu oluşmaktadır. Ama çocuğun cinsel istismarı suçu oluşmamaktadır.
Burada aslında rızaya bir önem bir değer atfedilmiştir. Suçun niteliği
16

değiştirilmiştir. 15-18 yaş arasında bulunan o çocuğun o cinsel davranışa rızası


Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 12. HAFTA / 2022

olmasaydı bu durumda çocuğun cinsel istismarı suçu ortaya çıkardı. Cinsel ilişki
bağlamında rızası varsa bu durumda reşit olmayanla cinsel ilişki suçu ortaya
çıkmaktadır. 15-18 yaş arasında bulunan çocuğun cinsel ilişki boyutuna varmayan
cinsel davranışlara rızası varsa bu durumda suç yoktur. Cinsel ilişki boyutuna
varmamışsa, rıza da varsa suç yoktur. Demek ki kanun koyucu cinsel suçlarda
çocuğun rızasıyla bağlantılı bir basamaklandırma öngörmüştür. 15-18 yaş arasında
cinsel ilişki boyutuna varmayan davranışlara rızası varsa bu tipiklikle ilişkili bir
rızadır.

Bazı hallerde rıza içeriğine ulaşmak mümkün değildir ama şöyle bir akıl yürütme
söz konusu olabilmektedir; bu kişi durumdan haberdar değildir ama eğer
haberdar olsaydı bu davranışta bulunmamıza rıza gösterirdi. Örneğin bir kişi
tatile çıkarken evinin kapısını kitler ve gider. Daha sonra bu kişinin evinden su
akmaya başlar. Evde sorun olduğuna dair bazı göstergeler vardır. Komşusu da
gittikçe kötüye giden bir durum olduğunu görünce ve kişiye ulaşamayınca kişi
burada olsaydı benim bu davranışıma rıza gösterirdi diyerek eve giriyor ve sorunu
çözmeye yönelik girişimde bulunuyor. Komşunun bu girişimi rıza kapsamında ele
alınabilir mi alınamaz mı?

Ceza hukuku tekniği bakımından mutlaka davranış gerçekleştirilmeden önce ya da


en geç davranış gerçekleştirilirken rıza beyanında bulunulması gerekmektedir.
Suç işlendikten sonra buna icazet veriyorum, onay gösteriyorum demek ceza
hukuku tekniği bakımından rıza değildir. Rızanın aktüelliği şarttır. Suç işlendikten
sonra kişinin söz konusu davranışa onay vermesi ceza hukuku sorumluluğuna bir
şekilde etki edebilmektedir ama bu rıza kapsamında değildir. Bahsedilen son
örnekte ise rıza verecek kişi ortada yoktur.

Bir trafik kazası ya da başka bir sebeple bilincini kaybetmiş olan bir kimseye
tıbbi müdahale uygulanacaktır ama kişinin bilinci yerinde değildir. Kişinin bilinci
açılana kadar yani rıza göstermeye ehil olana kadar kişinin beklenmesi mümkün
değildir.

Aslında kişinin bilinci yerindedir ve ona bir tıbbi müdahale ile ilgili
bilgilendirmede bulunulmuştur ama yapılan işlem sırasında daha önce üzerinde
konuşulmamış bir organı üzerinde başka bir sorun daha olduğu görülmüştür.
Doktor burada üzerinde daha önce anlaşılmamış bu işlemi yaparsa bu işlem
hukuka uygun mudur?

Bu tarz kurguların ikiye ayrıldığı görülmektedir. Ve üzerinde hukuki nitelikleri,


17

sonuçları bakımından fikir birliği olmayan durumların genel mahiyeti


anlatılmaktadır. Öncelikle varsayılan rıza ve hipotetik rıza ayrımı yapılmaktadır;
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 12. HAFTA / 2022

➢ Varsayılan rızada, rıza göstermesi gereken kişi o an kendisine


ulaşılamadığı için ya da kendisi fiziksel olarak mevcut olsa da rıza
açıklamasında bulunma imkan ve iktidarına bir şekilde sahip olmadığı için
rızasına ulaşılamayan kişi hakkında bir karar alınması gerekir. Varsayılan
rızada kişinin rızasına ulaşılabilme engeli vardır. Kişinin rızasının varlığı
tespit edilememektedir.
➢ Hipotetik rıza ise aslında sadece tıp mesleği ile ilişkilidir. Özellikle tıp
mesleği mensuplarının özellikle özel hukuk bakımından, tazminat hukuku
bakımından sorumluluklarının sınırlandırılmasına hizmet eden bir
düşüncedir. Ama hipotetik rıza medeni hukuk alanından ceza hukuku alanına
transfer olmuştur. Fakat medeni hukuk sorumluluğunun esasları ayrıdır,
ceza hukuku sorumluluğunun esasları ayrıdır. Hipotetik rızada aslında
sağlık mesleği mensubunun o kişinin rızasını alabilme imkan ve iktidarı
olabilmesine rağmen bunu almamıştır. İhmal edilmiş, kapsamı yanlış
belirlenmiş olabilir. Yani rızası tespit edilme imkanı olan bir kişinin bu
rızası alınamamıştır ama bu kişiyle ilgili bir tıbbi müdahale yapılmıştır.
Hipotetik rızayı varsayılan rızadan ayıran temel kriter budur. Burada ise şu
tartışma gündeme gelir; kişinin rızası alınabilme imkanı olduğu halde
alınmamıştır ama işlemi sanatına uygun yapmıştır.
Salt rızanın olmaması kişinin bedeni üzerinde gerçekleştirilen bir tıbbi
müdahalenin kuralına, esasına uygun olduğu hallerde yine hukuka aykırı
olarak nitelendir mi?
Bu soruyla bağlantılı olarak hipotetik rıza tartışması yapılmaktadır. Aslında
bu soru medeni hukuk alanındaki bir tartışmayla bağlantılı olarak ele
alınmalıdır. Kişinin bir zararı olmadığı için neden tazminat istenebilir? Peki
bu anlayış ceza hukuku sorumluluğu bakımından ne sonuç doğurabilir?
Burada hipotetik rıza meselesiyle bağlantılı bir tartışma Türkiye’de yoktur.
Ama Almanlar bu değerlendirmeyi ceza hukuku bakımından da
yapmaktadırlar. Ceza hukuku bakımından bu değerlendirmenin en büyük
özelliği sanata uygun olursa (Lege artis) ceza hukuku sorumluluğu cihetine
gidilemez. Bu bir kanun değildir ama Alman Federal Mahkemesi istikrarlı
bir biçimde bunu uygulamaktadır. Ama doktrinde çok ciddi bir ilişkisi
vardır. Bu durumda rızanın aktüelliği tartışılmaktadır. Rızası olmayan bir
kişinin özgür iradesine rağmen kendi üzerinde karar alma imkan ve
iktidarına sahip olmasına rağmen yapılan işlem hukuka uygun
addedilmektedir.
18

Türkiye’de daha çok tartışılan mesele varsayılan rızadır. Varsayılan rızada ise
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 12. HAFTA / 2022

kişiye ulaşılamamaktadır. Kişiye gerçekten ulaşılamamaktadır ya da kişi vardır


ama rızası tespit edilememektedir. Bu durumda gerçekleştirilen davranışın rıza
kapsamında ele alınabilmesi aslında mümkün değildir. Bilinci kapalı hasta geldiyse
onun yaşama tutunmasını sağlayacak müdahalede bulunmak zaten hekimin
görevidir. Hekim kişinin hayatta kalmasını sağlayacak şeyi yapmak zorundadır.
Rızayı normatifleştirerek anlatmanın gereği yoktur. Birçok örnekte varsayılan
rıza üzerinden yapılan tartışmaların başka hukuki müesseselerle çok daha rahat
bir biçimde açıklanabilmesi mümkündür. Mesela bilinci kapalı hastaya yapılan
müdahale yine hukuka uygundur. Ama varsayılan rızadan ziyade hekimin görevinin
ifasını gerçekleştirmesinden dolayıdır. Mesela kişinin evinde bir sorun vardır. Ve
bu evdeki sorun kişiye zarar veriyorsa bu da meşru bir savunma halidir. Bu
saldırının sonlandırabilmesi için eve girilmekte ve sorun çözülmektedir.
Hiçkimseye bir zararı yoksa ama bu yine de fark ediliyorsa ve kişinin kendi malı
zarar görüyor diye sorun çözülüyorsa burada aslında o kişi lehine zorunluluk
halinden bahsedilebilmektedir. Türk hukuku üzerine zorunluluk halinin ceza
hukuku bakımından bir hukuka uygunluk sebebi olarak addedilmemesi durumu
vardır. Yani varsayılan rıza nedir sorusuyla bağlantılı olarak netleştirilmesi
gereken şey şudur; varsayılan rızada aslında rızası tespit edilemeyen biri vardır
ve onun adına karar alınmaktadır. O olsaydı karar verirdi demek zaten
varsayımdır. Ama varsayılan rızada o varsayım bizzat rızası tespit edilecek somut
kişi üzerinden mi yapılmaktadır yoksa objektif 3. kişi üzerinden mi yapıyoruz
sorunu da vardır.

Kişi çok katı bir Yehova Şahidi’dir. Bilinci açık değildir ve kişiye kan verilmesi
gerekmektedir ama bu kişinin dini inancına göre bu uygun değildir. Varsayılan rıza
bu durumda merkeze somut olaydaki kişi alınarak mı tespit edilecektir yoksa
objektif bir üçüncü kişi merkeze alınarak mı tespit edilecektir. Elbette böyle bir
durumda kişinin kendisi esas alınacaktır. Böyle tıbbi müdahalelerle alakalı son
dönemde gelişmeler vardır. Mesela hasta tasarrufu, vasiyetnamesi vardır. Kişinin
bilinci kapalı olduğunda kendisine ne şekilde bir müdahalede bulunulmasını
istediğini belirttiği bir içerik vardır. Somut olayda kişinin daha önceden hasta
vasiyetnamesi hazırladığı konu varolduğunda hazırlanan hasta vasiyetnamesi o
kişiye karşı varsayılan rızanın mevcudiyetini etkileyecek bir sonuç doğuracak
mıdır? Bu tartışma da henüz Türkiye’de yoktur. Ama başka sistemlerde bu tarz
tartışmalar vardır.

Tipiklikle ilgili bir rıza söz konusu olduğunda sadece ceza hukuku bakımından
tipik olmayan bir davranış var denilebilir. Bu davranışın başka bir hukuk dalı
19

bakımından hukuka aykırılık teşkil etmesi mümkün olabilir. Ancak eğer hukuka
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 12. HAFTA / 2022

uygunluk sebebi olan rıza varsa söz konusu davranış tüm hukuk sistemi
bakımından hukuka uygundur. Ayrıca tipikliğin ortadan kaldıran rıza denilirse
rızanın varlığında hatayı suçun maddı unsurlarında hata kapsamında ele almak
gerekir ama hukuka uygunluk sebebi olarak kabul edildiği hallerde rızanın mevcut
bulunmadığı ama failin mevcut olduğunu düşündüğü hallerde meseleyi suçun maddi
unsurlarında hatayla ilişkili olarak değil hukuka uygunluk sebeplerinin maddi
şartlarında hata hükümlerini uygulayarak ele almak gerekir.

Hukuk Uygunluk Nedenlerinin Maddi Şartlarında Hata

Kanun koyucunun ceza kanununun 24 ve devamı maddelerinde hukuka uygunluk


müesseselerinin net bir belirleme yapmadığı söylenmiştir.

Türk Ceza Kanunu 30/3

“Ceza sorumluluğunu kaldıran veya azaltan nedenlere ait koşulların


gerçekleştiği hususunda kaçınılmaz bir hataya düşen kişi, bu hatasından
yararlanır.”

Ceza sorumluluğunu ortadan kaldıran veya azaltan sebeplerin maddi şartlarının


oluştuğu hususunda hataya düşen kişi bu hatasından kaçınılmaz olması halinde
faydalanır denilmektedir. Bu hata kaçınılmazsa yararlanmak mümkündür. Ceza
sorumluluğunu ortadan kaldıran veya azaltan sebeplerle, hukuka uygunluk
sebeplerinin doğrudan kıyaslaması gerekmektedir. Burada 30. maddenin 3. fıkrası
ele alınmaktadır çünkü kanun koyucu bu üst başlık altında birbirinden farklı
birtakım müesseseleri düzenlemiştir.

Bir hukuka uygunluk sebebinin ceza sorumluluğunu azaltmasından söz edilebilir


mi? Hem bir hukuka uygunluk sebebi olacaktır hem de bu yalnızca ceza
sorumluluğunu azaltacaktır. Böyle bir şeyin olması mümkün müdür?

Hukuka uygunluk sebebi varsa davranış hukuka uygundur. Günün sorunda ise ceza
sorumluluğunu azaltıyor denilemez. Davranış hukuka uygun olduğundan ceza
sorumluluğu söz konusu değildir. Bu nedenle bahsedilen şeyin ne olduğunun
anlaşılması gerekmektedir. Ortada bir hukuka uygunluk sebebi varsa, hukuka
uygunluk sebeplerinin maddi koşullarının oluştuğu tespit edilebiliyorsa kişi hukuka
uygun davranıyordur. 30. maddenin 3. fıkrası hukuka uygunluk sebeplerinin maddi
şartlarında hatayla bağlantılı ele alınacak bir düzenlemedir çünkü kanun koyuncu
30. maddenin 3. fıkrasında hem hukuka uygunluk sebeplerinin maddi şartlarında
hatayı hem de kusurluluğu ortadan kaldıran veya azaltan sebeplerin maddi
20

şartlarında hatayı düzenlemektedir. Ve bunu kastla ilişkilendirmemiştir. Fail


hatanın kaçınılamaz olması halinde bundan faydalanır demektedir ancak sonra
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 12. HAFTA / 2022

görülecektir ki kaçınılamazlık suçun manevi unsuruyla bağlantılı bir mesele değil


kusurlulukla ilgili bir meseledir. Kaçınılamazlık kusurlulukla ilgili bir müessesedir.
Kanun koyucunun 30. maddenin 3. fıkrasında bahsettiği ceza sorumluluğunu
ortadan kaldıran sebeplerin içine hukuka uygunluk nedenlerinin de dahil olduğu
biliniyorsa demek ki kanun koyucu hukuka uygunluk sebeplerinin maddi şartlarında
hata mevzunu kusurla bağlantılı çözmüştür. Suçun nitelikli unsurlarındaki hatayı
kastı engelleyen hata olarak ele almıştı ancak burada mesele kastla bağlantılı
değildir. Burada mesele kusurla, kaçınılabilirlikle alakalıdır.

Kaçınılabilirlikten ne anlaşılması gerekmektedir?

Kişi gece vakti evine yürüyerek dönmektedir. Kişiye doğru hızlı bir biçimde elinde
bıçakla koşmakta olan bir kişi daha mevcuttur. Giderek yaklaşmaktadır. Kişi
kendisine doğru gelen kişinin kendisini görünce rotasını değiştireceğini
düşünmüştür ama bu da gerçekleşmemiştir. Kişinin de üzerinde taşıdığı bir silah
vardır. Ve kişi bu silahla bıçakla gelen kişiye ateş eder. Kişi burada kendisine
saldırılacağını düşünmektedir. Ama aslında sonradan anlaşılmaktadır ki bıçakla
koşan kişinin saldırı amacı değil de bambaşka bir gayesi vardır. Ancak somut
olayda kişi bir saldırının mevcut bulunduğunu düşünmektedir. Meşru şartlarının
şartlarından biri de saldırının var olmasıdır ancak burada saldırı yoktur. Ama kişi
olduğunu düşünmüştür yani kişinin hatası vardır. Kişinin burada meşru savunmanın
maddi koşullarından biri olan saldırının mevcudiyetine dair bir hatası vardır. İşte
ceza hukuku sisteminin şu andaki sorusu budur.

Bir hukuka uygunluk sebebinin maddi şartında hataya düşen kişiyle bağlantılı
bu hata nasıl etki doğurur?

Başka örnekler olması da mevcuttur. Mesela kolluk bir kişiyle ilgili verilen
yakalama kararının icrasını gerçekleştirirken aslında yakalama kararında adı
geçen Ahmet’tir. Ancak kolluk giderek Mehmet’i yakalamıştır. Kolluk bakımından
bir kimseye karşı gerçekleştirilen yakalama işlemi o kişinin hürriyetini kısıtladığı
için hukuka uygun addedilebilmesi ancak o kararda adı geçen kişi yakalandığında
söz konusu olabilmektedir. Ama kolluk ise hatası dolayısıyla giderek A’yı
yakalaması gerekirken B’yi yakalamıştır. Bu süreçte de B’yi yakalamıştır ve B bu
süreçte hürriyetinden yoksun kalmıştır. Ama hukuka uygunluk sebebinin maddi
şartı hakkında yakalanma kararı verilen kişinin yakalanmasıdır.

X’in konutunda arama kararı verilmiştir. Ancak X’in konutu diye Y’nin konutuna
girilmiştir. Kanun hükmünün yerine getirilmesi- görevin ifası hukuka uygunluk
21

sebebi bakımından bu tarz hatalar meydana gelebilir.


Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 12. HAFTA / 2022

Dikkat edilirse tüm hatalar maddi birtakım unsurlardan kaynaklanmaktır. Haliyle


bu hatanın nasıl çözüleceği sorusu vardır. Doktrinde kanunda açık hüküm olmasına
rağmen bu hatanın aslında Türk Ceza Kanunu’nun 30. maddesinin 1. fıkrasına göre
çözülmesine gerektiğine dair bir görüş vardır. Bunun birtakım teorik altyapıları
vardır.

Kast suçun maddi unsurlarının somut olayda gerçekleştiği yönündeki bilgidir. Yani
kast aslında bu bağlamda tipiklikle ilişkilendirmiştir. Kast, tipiklik kastıdır. Yani
maddi unsur kastıdır. Kastın konusunu suçun maddi unsurları oluşturur. Hukuka
uygunluk sebeplerinin maddi şartlarında hata söz konusu olduğunda kanunda böyle
bir düzenleme yokmuş gibi düşünülürse;

Bazı yazarlar derler ki; hukuka uygunluk sebebinin maddi şartı somut olayda
gerçekleşmemiş olmasına rağmen gerçekleştiğini düşünerek hareket eden kişinin
sanki suçun maddi unsurlarında hataya düşmüş gibi muameleye tabi tutulması
gerekir. Yani kastının bulunmadığını kabul etmek gerekir. Bunu söylerken belirli
teorik altyapılar oluşturulmuştur. Hukuka aykırılık ve tipiklik arasındaki ilişki
anlatılırken denmiştir ki; tipiklik hukuka aykırılığın karinesidir. Ama tipiklikle
hukuka aykırılık özdeş değildir. Hukuka aykırılığın tipik olduğu tespit edilen bir
davranışla bağlantılı bulunan değer yargısı yani objektif hukuk düzeni esas
alınarak bir değerlendirmesi olduğu söylenmiştir. Ama bunun alternatifi olan bir
başka görüşten daha bahsedilmişti. Bu görüşe göre; tipiklik, hukuka aykırılığın
varlık nedenidir. Hukuka aykırılığın da tipiklik içinde olduğu bu görüşme kabul
edilmektedir. Bu görüş tipikliğin negatif unsurları teorisidir. Tipikliğin negatif
unsurları teorisini benimseyenler bu olayda hiçbir sorun yaşamazlar çünkü bu
görüşe göre hukuka aykırılık unsuru tipiklikle ilişkili olduğu için bir hukuka
uygunluk sebebinin maddi şartında hataya düşen kişinin hatası tipikliğin kaldırır.
Bu nedenle suçun negatif unsurları teorisine mensup olan bir yazarın hukuka
uygunluk sebeplerinin maddi şartlarında hatayı kastı engelleyen hata kapsamında
ele alması gayet anlaşılırdır. Çünkü bu yazara göre zaten hukuka aykırılık tipikliğin
bir unsurudur. Hukuka uygunluk sebeplerinin maddi şartında hataya düşen bir
kimsede tipiklik kastı yoktur. Bu suçun negatif unsurları teorisinin kendi içinde
sağladığı en tutarlı argüman budur. Tipiklikle hukuka aykırılık ilişkisini ifa
edemese de hukuka uygunluk sebeplerinin maddi şartlarında hata mevzusunda iyi
bir çözüm sunmaktadır.

Bunu savunmayan yazarlar da (bizim hocalarımız da bu grupta) bu konuyu farklı


bir şekilde ele almaktadır. Burada birtakım teoriler vardır. Katı kusur teorisi
22

hukuka uygunluk sebeplerinin maddi şartlarında hatayı anlatabilmek için ortaya


Sayfa

atılmış bir teoridir. Aslında işin özü kusur teorisi ve kast teorisidir. Katı kusur,

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 12. HAFTA / 2022

sınırlı kusur, hukuki sonuçları bakımından farklılaşmış sınırlı kusur teorileri gibi
alt teoriler sadece hukuka uygunluk sebeplerinin maddi şartlarında hata
mevzusunu açıklamak için ortaya atılmıştır. Kusur teorisinin konseptine göre kast
ve kusur birbirinden ayrılmaktadır. Haksızlık bilinci kastın bir bileşeni değildir.
Kusur teorisinde kast suçun maddi unsurlarına ilişkin bilgi sahibi olmayı ifade
eder. Kast teorisinde kast hem suçun maddi unsurlarına ilişkin bilgiyi hem de
haksızlık bilincini barındırır. Dolayısıyla kast teorisinde kastın muhtevası kusur
teorisine kıyasla hem unsur bilgisini hem de haksızlık bilincini kapsar. Bugün bu
ikisi arasında kusur teorisi bizim hocalarımızca benimsenmektedir. Yani aslında
kastın konsepti suçun maddi unsurlarına ilişkin bilgiyle sınırlandırılmaktadır. Kusur
teorisini benimseyen yazarların yani kastı suçun maddi unsurlarına ilişkin bilgiden
ibaret addeden yazarların bir hukuka uygunluk sebebinin maddi şartlarında
hataya düşülmesi halinde meseleyi kastla bağlantılı ele alması mümkün değildir.
Çünkü hukuka uygunluk sebebinin maddi şartlarında hata suçun maddi unsurlarıyla
ilişkili değildir. Bu nedenle katı kusur teorisi, kusur teorisinin hukuka uygunluk
sebeplerinin maddi şartlarında hata bakımından tutarlı bir biçimde uygulanmasını
gerektirir. Katı kusur teorisi der ki; zaten kusur teorisinin konseptinde kast
suçun maddi unsurlarının bilinmesidir. Bir hukuka uygunluk sebebinin maddi
şartlarında hataya düşen kişi suçun maddi unsurlarına ilişkin bilginin sahibidir.
Hukuka uygunluk sebebinin şartıyla ilgili bilgi sahibi değildir. Bunun kastla bir
ilgisi yoktur.

İlginç bir şekilde kastın muhtevasını kusur teorisine rağmen belirlemelerine


rağmen mesele hukuka uygunluk sebebinin maddi şartlarında hatayı nasıl çözüme
kavuşturacağız sorununa geldiğinde işin göreceleştiren, orta yolu bulmaya çalışan
bir anlayış vardır; sınırlı kusur teorisi. Sınırlı kusur teorisi kastı kusur teorisine
göre açıklar, muhtevasını kabul eder ama hukuka uygunluk sebebine gelince bu
aşama itibariyle burada kastın, tipiklik kastı değil haksızlık kastı olarak
addedilmesi gerektiğini söyler. Bu aşama itibarıyla sınırlı kusur teorisine mensup
yazarlar derler ki; kast aynı zamanda bir hukuka uygunluk sebebinin somut olayda
maddi koşullarını gerçekleşmediğinin de bilinmesidir. Eğer kişi somut olayda bir
uygunluk sebebinin maddi koşullarının gerçekleştiğiyle hareket ediyorsa kasten
etmiyor demektir derler. Ama kastın anlamı her görüş bakımından farklı
alınmaktadır. Kastın suçun manevi unsuru olarak içeriği başka belirlenmekte,
hukuka uygunluk sebebinin maddi şartlarında hataya düşüldüğünde başka
belirlenmektedir. Ancak böyle bir şey yoktur. Dolayısıyla sınırlı kusur teorisi
hiçbir teorik temele oturmayan tamamen adalet sağlamaya çalışma anlayışıyla
23

ortaya atılan bir görüştür. Ama Türk Hukuku’nda da baskın görüş sınırlı kusur
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 12. HAFTA / 2022

teorisidir. Sınırlı kusur teorisine mensur yazarlar bir hukuka uygunluk sebebinin
maddi koşullarında hataya düşüldüğünde failin kasten hareket etmediğini
söylerler, tıpkı 30. maddenin 1. fıkrasında benimsenen formülde olduğu gibi
taksirinin mevcut bulunup bulunmadığını değerlendirmek isterler. Az önce
bahsedilen ilk örnekte kişi bir saldırı olmamasına rağmen elinde bıçak olan kişinin
saldıracağını düşünmektedir. Kişi de kendisine saldırılacağını düşündüğü için kişiyi
vurmaktadır. Burada hukuka uygunluk sebebinin maddi şartlarında hata
bulunmaktadır.

Sınırlı kusur teorisini benimseyen görüş bu olayda nasıl hareket eder?

• Sınırlı kusur teorisine göre hukuka uygunluk sebebinin maddi şartlarında


hatanın kastla ilişkilendirilmesi gerekmektedir. Maddi şartlarda hataya
düşüldüğünde göre kasten hareket edilmemektedir. Bir kere sınırlı kusur
teorisinde kast sorumluluğu çıkarılmıştır.

• Bu durumda acaba bu hataya düşmekte dikkat ve özen yükümlülüğüne


aykırılık var mıdır? Yani kişi daha dikkatli daha özenli olsaydı kişinin
saldırgan olmadığını bilmesi söz konusu olurdu denilebilmekte midir?
Denilebiliyorsa taksirli öldürme suçundan sorumlu tutulması gerekir.
Denilemiyorsa ortada suç yoktur.

Ama katı kusur teorisinde bu olayda saldırgan vurulurken kasten hareket


edilmektedir. Kasten öldürme suçunun maddi unsurlarının gerçekleştiği
bilinmektedir. Sadece bir hukuka uygunluk sebebinin varlığı, şartları altında bu
davranışın gerçekleştirildiği düşünülmektedir ama aslında bu şartlar oluşmamıştır.
Burada mesele kastla çözülmez. Kusur vardır. Bu bağlamda kaçınılamazlık,
kaçınılabilirlikle bağlantılı çözülür demektedir katı kusur teorisi. Burada tipik
kasten öldürme vardır. Ve hatta hukuka aykırıdır çünkü hukuka uygunluk sebebi
gerçekleşmemiştir. Bu durumda meselenin suçun unsurlarıyla değil kusurla ilgili
çözmek gerekir. Bu kişi kasten öldürme suçu işlemiştir ama kusurlu
addedilememektedir. Hukuka uygunluk sebebinin maddi şartlarında hata burada
kaçınılamazsa kişi kusurlu addedilemezdir için cezalandırılamaz. Ama teorik
olarak ortada unsurları oluşmuş bir suçun varlığı kabul edilmektedir.

Kanun 30. maddenin 3. fıkrasında meseleyi kastla değil kaçınılabilirlik,


kaçınılamazlıkla ilişkilendirdiğini için kanun burada hukuka uygunluk sebeplerinin
maddi şartlarında hatada katı kusur teorisini benimsemiştir. Haliyle kanundaki
açık hükme rağmen bu meseleyi 30. maddenin 1. fıkrası ile çözmeye yönelik her
24

türlü anlayış kanunun aksine bir görüş olmaktadır. İlhan hoca ve Mahmut hoca
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 12. HAFTA / 2022

kitaplarında bu meselenin katla ilişkilendirmesi gerektiğini söylerler ve sınırlı


kusur teorisi mensubudurlar.

Hukuka Uygunluk Sebebinin Sınırının Aşılması

Hukuka uygunluk sebebinin sınırının aşılması hatadan farklıdır çünkü bir hukuka
uygunluk sebebinin sınırının açıldığından bahsedilebilmesi için öncelikle hukuka
uygunluk sebebinin maddi şartlarının objektif olarak mevcut bulunması
gerekmektedir. Hatada ise bu şart mevcut değildir ama kişi bunu bilmemektedir.
Kişi mevcut olduğunu düşünmektedir. Meşru savunmanın koşullarının oluşmamasına
rağmen koşullarının oluştuğunu düşünerek hareket eden kimse hata bağlamında
ele alınmaktadır. Meşru savunmanın koşulları vardır ama kişi savunmaya ilişkin
davranışında ölçüyü aşmaktadır. Bu durumda mevzu hata ile ilgili değildir. Bu
durum sınırın aşılmasıyla ilgilidir. Hukuka uygunluk sebebinin şartlarının
oluşmasına rağmen sınırının aşılmasıyla bağlantılı açıklamalar hata ile ilgili yapılan
açıklamalarla ilgili değildir. En önemli farklılık bir durumda koşullar oluşmamışken
koşulların oluştuğu düşünülmüşken diğer durumda koşullar oluşmuştur ama hukuka
uygun nitelikteki davranışta bulunulurken hukuka uygunluk sınırının çerçevesinin
ötesine geçilmiştir. Dolayısıyla Türk Ceza Kanunu’nun 27. maddesinin 1. ve 2.
fıkrası hükümleri bu çerçevede ele alınmaktadır. 27. maddenin 1. fıkrası bir
hukuka uygunluk sebebinin sınırının taksirle aşılması halinde ne şekilde bir
cezalandırma cihetine gidilebileceğine dair bir düzenleme öngörmüştür. Hukuka
uygunluk sebeplerinin sınırı 3 temel başlık altında aşılabilmektedir;

Kişi hukuka uygunluk sebebinin sınırını kasten aşabilir. Kanunda sınırın kasten
aşılmasıyla ilgili bir düzenleme öngörülmemiştir. Böyle bir düzenleme yapılmasına
ihtiyaç duyulmamıştır. Bunun sebebi şudur; bir hukuka uygunluk sebebinin sınırı
kasten aşılıyorsa kasten sınırı aşan kişi o suçtan dolayı sorumlu tutulur. Mesela
meşru savunmada, savunma fiili saldırıyı defetmeye yönelik olarak defedecek
ölçüde olmalıdır. Saldırıyı defedecek ölçünün ötesine taşan meşru savunma fiilleri
hukuka uygunluk sebebinin sınırını aşarlar.

Ama bu sınır kasten mi aşılmıştır, taksirle mi aşılmıştır?

Bu sorunun bu bağlamda cevaplanması gerekir şayet kasten aşılmışsa 27.


maddesinin 1. fıkrasının uygulanmasına gerek kalmaz. Çünkü 27 maddenin 1. fıkrası
sadece hukuka uygunluk sınırının taksirle aşılmasına ilişkin öngörülmüş bir
hükümdür. Mesela bir hırsız elinizde eşyanızla karşıtınıza çıktığında savunma fiili
bu malvarlığına yönelik mevcut saldırıyı sonlandıracak ölçüde olmalıdır. Ama söz
25

konusu savunma fiili bu saldırıyı sonlandırmayın ötesine geçip saldırganın yaşamını


doğrudan sonlandıracak bir ölçüye ulaşırsa burada meşru savunmanın sınırının
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 12. HAFTA / 2022

aşıldığından bahsedilir. Kişi gece uykudan uyanıp karşısında kar maskeli bir hırsızı
gördüğünde mevcut saldırının tam olarak ne yönelik olduğunu tespit edemeyebilir.
Kişinin üzerinde silah görünmeyen hırsızı etkisiz hale getirecek şekilde hareket
etmesi gerekir. Bunun ötesine geçiliyorsa örneğin laptopu almış bir hırsızın
doğrudan kafasına ateş ediliyorsa bu durumda savunma fiili hırsızlık suçuna
yönelik meşru savunma kapsamının ötesine geçmiştir. Sınır aşılmışsa eğer bu
sınırın aşılmasına yönelik kişi kasten mi hareket etmektedir yoksa taksirle mi
hareket etmiştir? Kasten hareket etmişse ki bu örnekte doğrudan kafasına ateş
etme fiili sınırın kasten aşıldığını göstermektedir kişi kasten öldürme suçundan
dolayı sorumludur. Hukuka uygunluk sebebinin sınırının aşılmasıyla ilgili bir hüküm
uygulamanın bir anlamı yoktur. Kanun koyucu 27. maddenin 1. fıkrasında sınırın
sadece taksirle aşılmasıyla bağlantılı hükümler zikretmiştir.

Peki sınır taksirle nasıl aşılabilir?

Saldırgana yönelik bir savunma fiili vardır. Mesela saldırganın bacağına doğru
ateş edilmiştir ama iyi hedef alınamamasından ya da el titremesi gibi sebeplerden
kaynaklı olarak bu kurşun kişinin göğüs bölgesine isabet ederek saldırganın
ölümüne sebebiyet verecek şekilde savunma fiili ortaya çıkmış olabilir. Bu tarz
durumlarda sınırın kasten aşıldığının söylenebilmesi mümkün değildir. Kurşun
yerden sekerek öldürücü bir bölgeye denk gelmiş de olabilmektedir. Kolluğunu
silah kullanma yetkisinden daha önce de bahsedilmişti. Kolluk hiç dur ihtarında
bulunmadan ya da uyarı ateşi yapmadan direkt hedef alarak ateş ederse zaten
burada hukuka uygunluk sebebinin koşulları oluşmamıştır. Ne zaman silah kullanma
yetkisinin koşulları oluşursa ancak uygulama sınırın ötesine geçerse ancak bu
noktada hukuka uygunluk sebebinin sınırının aşılmasından bahsedilebilir. Önce dur
ihtarı yapılır, sonra uyarı ateşi açılırsa ancak ondan sonra yakalama amacına
matuf bir şekilde kişiye ateş etmek mümkündür. Çoğunlukla kişiyi yakalamak için
ateş edilir, bu yüzden de buna uygun bir bölgeye ateş edilmelidir. Örneğin bir
kişiyi yakalamak için o kişinin kalp bölgesine ateş edilmez. Artık böyle bir
durumda yakalamak için değil öldürmek için ateş ediliyor demektir. Kolluk dur
ihtarına ve uyarı ateşine rağmen durmayarak kaçan kişiye silahla yakalamak
amacıyla ateş edebilir. Ateş edip bacağından yaralarsa ve kişi düştüğünde de
giderek kişiyi yakalarsa burada bir sınır aşma konsepti söz konusu değildir.
Arkasından ateş ettikten sonra hem hedefin hareketli olması hem de kolluğun da
hareketli olması nedeniyle kurşun kişinin sırtının üst kısmına denk gelirse ve
kişinin ölümüne sebebiyet verilebilir. Bu durumda silah kullanma yetkisinin
sınırları aşılmıştır. Yakalamaya matuf gerçekleşmesi gereken bu davranış kişinin
26

yakalanması sonucunu değil yaşamını kaybetmesi sonucunu doğurmuştur. Çünkü


Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 12. HAFTA / 2022

kolluk kendisi de hareketliyken hareketli bir hedefe ateş etmiştir. Kolluk sınırı
kasten açmışsa hukuka uygunluk sebebinin sınırı kasten aşıldığı için işlenen suçtan
sorumlu tutulması gerekir. Ama taksirle aşmışsa 27. maddenin 1. fıkrasının
uygulanması gerekir.

Türk Ceza Kanunu Madde 27/1

“Ceza sorumluluğunu kaldıran nedenlerde sınırın kast olmaksızın


aşılması halinde, fiil taksirle işlendiğinde de cezalandırılıyorsa, taksirli
suç için kanunda yazılı cezanın altıda birinden üçte birine kadarı
indirilerek hükmolunur.”

Burada da yine bir incelik vardır. 27. maddenin 1. fıkrasının lafzında ceza
sorumluluğunu kaldıran sebeplerin sınırının aşılması demektedir ama 27. maddenin
1. fıkrası kapsamında sadece hukuka uygunluk sebepleri ele alınmaktadır. Ceza
sorumluluğunu kaldıran sebepleri ifadesinden sadece hukuka uygunluk sebepleri
anlaşılmaktadır. Bunun dışında kusurluluğu ortadan hallerde sınırın aşılması diye
bir şey yoktur.

Sınırın aşılması halinde taksirle de bu sınırı aşan davranış cezalandırılır diyorsa


verilen örnekte ölümüne sebebiyet veren davranış taksirle gerçekleştirildiğinde
cezalandırılır. Ölüm sonucunda taksirle öldürme, yaralayıcı bir davranış söz
konusu olduğunda taksirle yaralama denilir. Sınırı aşan kısım taksitliyse ve bu
davranış taksirle gerçekleştiğinde cezalandırılıyorsa kiş bu suçtan dolayı sorumlu
tutulur ama cezaya indirim yapılır. 27/1 bağlamında bu durum genellikle kolluğun
silah kullanması kapsamında gündeme gelmektedir.

Sınır kasten aşılmışsa kişinin kasten öldürme suçundan dolayı sorumlu tutulması
gerekir. Eğer taksirle öldürme denilirse müthiş bir yaptırım farklılığı vardır. Alt
sınırdan verilen cezada bir de indirim verildiği zaman ölüm sonucunu doğuran olay
dolayısıyla kişiye adli para cezası verilmektedir.

27. maddenin 1. fıkrasındaki konsept kasten sınır aşıldığında söz konusu değildir.
Kasten sınır aşıldığında kasten sınırı aşan kimse işlediği suçtan sorumlu tutulur.
Taksirle sınırın aşılması söz konusu olabilir. Özellikle yakalamaya yönelik silahla
ateş edildiğinde taksirle sınırın aşılması gündeme gelmektedir. Burada yine
taksirin bilinçli mi bilinçsiz mi olduğuna dair bir değerlendirmede bulunmak
gerekir. Hukuka uygunluk sebeplerinin biri yani meşru savunma bakımından bir
sınır aşma modalitesi daha vardır. O da Türk Ceza Kanunu’nun 27. maddesinin 2.
fıkrasında yer alır. Sadece meşru savunma ile ilgilidir. 27. maddenin 1. fıkrası
27

imkan verdiği sürece tüm hukuka uygunluk sebepleri bakımından, 27 maddenin 2.


Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 12. HAFTA / 2022

fıkrası ise sadece meşru savunma bakımından geçerlidir. 27/1 konseptinde hukuka
uygunluğun sınırı dışsal/olgusal bir şekilde aşılmaktadır. 27/2’de ise içsel bir
motivasyon, heyecan, korku, panik gibi bir iç etki vardır. İç etkinin savunma
fiilinin ölçüsünün aşılmasına sebebiyet verdiği hallerde 27. maddenin 2.
fıkrasındaki meşru savunmanın sınırının aşılması modalitesinden bahsedilir. 27.
maddenin 2. fıkrası kusurlulukla ilgilidir. Sistem meşru savunma durumunda
bulunan bir kişi eğer savunmanın sınırını 27. maddenin 2. fıkrasında sayılan içsel
etkiler dolayısıyla aşıyorsa bu durumda aslında meşru savunmanın sınırı aşılmıştır
ve burada meşru savunmanın sınırı kasten aşılmıştır der. Heyecan, korku, panik,
telaş mevcuttur ama yine de sınır kasten aşılmıştır. Buna rağmen kişi kusurlu
addedilememektedir. Bu aşama itibariyle 3 modalitenin bilinmesi gerekmektedir.

Bir hukuka uygunluk sebebinin şartları 3 ihtimal dahilinde aşılabilmektedir;

• Hukuka uygunluk sebebinin sınırı kasten aşılabilir,


• Hukuka uygunluk sebebinin sınırı taksirle aşılabilir,
• Sadece meşru savunma hukuka uygunluk sebebiyle ilgili olarak sınırın
heyecan, korku, panik, telaş dolayısıyla aşılması mümkündür.
Özellikle cinsel suçlarda cinsel suç failini etkisiz hale getirmeye çalışan bir
kimse meşru savunmanın sınırını heyecan, korku, panik, telaş dolayısıyla
aşabilir. Aslında saldırganı öldürmeden etkisiz hale getirme imkanı varken
saldırganın ölüm sonucunu doğuran davranışı gerçekleştirebilir. Yani
bacağından bıçaklama imkanı varken olayın sebebiyet verdiği korku
sebebiyle doğrudan öldürücü bölgesine bıçağı saplayabilir. Burada soyut bir
bakış açısıyla somut olayda koşullar gerçekleşmiştir ama kişi saldırıyı
defedecek ölçünün ötesine geçilerek doğrudan saldırganın ölümüne
sebebiyet verilecek şekilde bu savunma fiilinin icra edilmesi meşru
savunmanın sınırının aşılmasıdır demek doğru değildir. Kanun koyucu
demektedir ki; meşru savunmada bulunan kişi o anda çok da sağlıklı
düşünemeyebilmektedir. Hukuk burada bir nitelendirme yapmak
durumundadır. Evet kişi sınırı aşmıştır ve sınırı aşması sebebiyle ortada bir
haksızlık vardır. Ama kişi burada ceza hukuku haksızlığı dolayısıyla sorumlu
tutulmamıştır. Meşru savunmanın sınırı heyecan, korku, panik, telaş
dolayısıyla aşıldığından kişi sosyal açıdan kınamamaktadır. Bu nedenle
durum kusurla alakalıdır.

Kolluk 27. maddenin 2. fıkrasından yararlanabilir mi? Kolluk meşru


savunmanın sınırını heyecan, korku, panik, telaş dolayısıyla aşabilir mi?
28

Saldırganın kendisine saldırısı vardır ve kolluk faaliyeti gerçekleştirirken


Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 12. HAFTA / 2022

meşru savunmanın şartları oluşmuştur, bu durumda kolluk 27. maddenin 2.


fıkrasından faydalanabilir mi?

Burada bu sorunun özelliği şudur; profesyonel kişilerin, mesleği gereği saldırıyla


tehlikeyle karşı karşıya kalması gereken kişilerin, silah kullanma yetkisi
kendilerine tam olarak bu saldırıları defetsin diye verilen kişilerin heyecan,
korku, panik, telaş yaşadığından dolayı sınırı aştığı söylenebilir mi? Bazı yazarlar
evet derken bazı yazarlar bunu kabul etmemektedir. Bazı yazarlar bu konuda 27.
Maddenin 2. Fıkrasının konuşulmaması gerektiğini ifade etmektedir. Çünkü
heyecan, korku, panik, telaş profesyonel kişilerle ilişkilendirilebilecek meseleler
olmamalıdır. Ama bu görüşü kabul etmeyen yazarlar da vardır.

Meşru savunmanın herkesin başına gelmesi muhtemeldir. Kişi kasten suç


işlemeyeceğinden kendince emin olabilir ancak bir suçun mağduru olup
olmayacağından emin olamaz. Bu nedenle meşru savunmada bulunan kişinin zihni
durumunun sınırı aşmasına sebebiyet verdiği hallerde yani 27/2’de kanun
koyucunun ne şekilde bir belirleme yaptığı da unutulmamalıdır.

7 Aralık 2022 Çarşamba

Ceza Hukuku Genel Hükümler Ek Ders

Bir suçun mevcudiyetinden bahsedilebilmesi için maddi unsurları ve manevi


unsurları bünyesinde barındıran ve hukuka aykırı nitelik arz eden bir davranış
olması gerekmektedir. Kusur suçun bir unsuru değildir. Kusur değerlendirmesi
ceza hukukunda bir suçun tipikliğin tespit edildikten sonra bir sonraki aşamada
bu tipik davranışın aynı zamanda hukuka aykırı da olduğu tespit edildikten sonra,
ki bu aşama itibariyle ortada bir suç vardır, bu suç dolayısıyla suçu işleyen kişinin
ceza hukuku sorumluluğunun bulunup bulunmadığına dair normatif değerlendirmeyi
ifade eder. Kusurun hukuki muhtevası suç işleyen kişinin işlemiş olduğu bu suç
dolayısıyla ceza hukuku sorumluluğunun olup olmadığının değerlendirilmesidir. Ama
kusurun sosyal bir muhtevası da vardır. Kusur suç işlediği tespit edilen kişinin
yani failin toplumsal olarak kınanabilir olup olmadığının, kınanması gerekip
gerekmediğinin belirlenmesidir. Aslında bu temel açıklamalardan şu sonuç
çıkartılabilmektedir; her suç işleyen kişi mutlaka cezalandırılmalıdır ya da
hakkında mutlaka bir ceza hukuku yaptırımı uygulanmalıdır denilemez. Suç
tespitinde bulunulur. Suç işlemiştir denirse zaten ancak kusur
değerlendirmesinde bulunulabilir. Soyut bir biçimde herhangi bir suç tespitiyle
bağlı olunmaksızın kişilerin kusurluluğundan bahsedilemez. Yaşamını sürdürme
29

hususunda kusurlu addedilerek kişilerin ceza hukuku sistemine konu edilmeleri


mümkün değildir. Dolayısıyla haksızlıkla kusur arasındaki ilişki ortaya
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 12. HAFTA / 2022

konulmalıdır. Kusur değerlendirmesi mutlaka bir suçu temelinde barındırmalıdır.


Soyut bir biçimde kişinin kusurlu olup olmamasından bahsedilemez. Kişilerin hayat
tarzları sorumlu tutulabilmeleri bakımından yeterli değildir. Öncelikle ortada bir
haksızlık, suç tespitinde bulunulması gerekmektedir. Daha sonra suç isnadıyla
bağlantılı suçu işlediğine dair belirleme yapıldıktan sonra kişinin işlemiş olduğu bu
suç dolayısıyla ceza hukuku sorumluluğunun bulunup bulunmadığının ele alınması
gerekmektedir.

Ceza hukuku sorumluluğu ne demek? Ceza hukuku sisteminin kişiye bir tepki
vermesi, ceza hukuku sisteminin işlenen suçla ilgili kendine özgü enstrümanları
uygulamaya koyması ne demektir?

Ceza hukuku yaptırımı denildiği zaman iki temel yaptırım türü vardır;

➢ Ceza
o Hürriyeti bağlayıcı ceza (hapis cezası)
o Adli para cezası
➢ Güvenlik tedbiri
o Belirli hakları kullanmaktan yoksun bırakma
o Müsadere
▪ Eşya müsaderesi
▪ Kazanç müsaderesi
o Çocuklara özgü güvenlik tedbirleri
o Akıl hastalarına özgü güvenlik tedbirleri
o Tekerrür ile bağlantılı olarak mükerrerlere özgü infaz rejiminin
uygulanmasını gerektiren durum
o Tüzel kişiler bakımından uygulanacak güvenlik tedbirleri
▪ Faaliyet izninin iptali
▪ Müsadere
o Sınır dışı edilme (bu teknik anlamda ceza hukuku güvenlik tedbiri
değildir bir idari yaptırımdır. Çünkü içişleri bakımından karar
verilmektedir.)

Ceza hukukunun iki izli yaptırım sistemi şeklinde adlandırılmaktadır. Ceza hukuku
yaptırımı denildiğinde cezadan ve güvenlik tedbirlerinden bahsedilmektedir.
Bunların şu an için sadece genel yapısı ele alınmaktadır. Temel mesele şudur; suç
işleyen kişi kusurlu mudur değil midir sorusunun cevabı bir sonraki aşamada şayet
suç işleyen kişi kusurluysa ceza sorumluluğu vardır. Çünkü kusur cezanın esasıdır.
Güvenlik tedbirinde böyle değildir. Güvenlik tedbiri kişi kusursuz da olsa
30

uygulanabilmektedir. Ceza hukuku yaptırımlarından cezanın esası, cezanın


Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 12. HAFTA / 2022

uygulanma koşulu, cezanın şartı suç işleyen kişinin kusurlu addedilmesidir. Demek
ki kusurluluğa özgülenecek birinci fonksiyon kusursuz ceza olmaz ilkesi ile ifade
edilmektedir. Bir cezanın meşruiyet koşulu kusurdur. Kusurlu addedilmeyen bir
kişinin cezalandırılması meşru olamaz. Mutlaka cezalandırılan kişinin kusurlu
addedilmesi gerekmektedir.

Kusur cezanın hem uygulanma koşuludur, uygulanmasının meşruiyet dayanağıdır


hem de aynı zamanda kusur cezanın ölçüsünün tespit edilme aracıdır. Herkes
kusuru oranında cezalandırılabilir. Kişinin kusurunun yoğunluğunu aşan bir
cezalandırma da gayrimeşrudur. Burada sadece ceza için kusurlu olma mevzusuyla
yetinilmemektedir. Aynı zamanda ceza miktarı kusurun muhtevasını
anlamamaktadır. Aksi mümkündür. Demokratik toplum düzeninde kişinin
kusurunun muhtevasının aslında tam karşılığı kadarı değil daha düşük seviyede
cezalandırılmasında sorun yoktur. Kusur muhtevası cezada aynı ölçüde yansıma
bulmayabilir. Kusur daha yoğundur ama birtakım gerekçelerle kişi kusurunun
yoğunluğu ölçüsünde değil de daha az cezalandırılabilir ancak daha fazla
cezalandırılamaz. Kusurun ceza bakımından iki temel fonksiyonu vardır;

Kusur zaten cezanın meşruiyet dayanağıdır. Kusur yoksa ceza olamaz. Ama
sadece bu değildir. Aynı zamanda kusur cezanın ölçüsünün, cezanın
miktarını da belirleyen temel müessesedir. Kusur suç işleyen kişinin
toplumsal kınama yargısı çerçevesinde işlemiş olduğu suç dolayısıyla ceza
sorumluluğunun bulunup bulunmadığına dair yapılan normatif
değerlendirmedir.

Kusurun muhtevası nedir? Kişinin kusurlu olduğundan ne zaman bahsedilebilir?


Kusurla ilgili tespitte bulunurken failin hangi özellikleri dikkate alınır? Failin
kusurla ilişkili yapılacak belirlemede neyine dikkat edilmelidir, merkeze ne
alınmalıdır?

Bu durumda 3 temel içerik vardır. Üçünün de kişide bulunması gerekmektedir;

• Algılama Yeteneği
• İrade Yeteneği
• Haksızlık Bilinci

Türk Ceza Kanunu’na bakılırsa kusur diye bir başlık yoktur. Ama kusurla ilgili
bahsedilecek olan temel unsurları barındıran bir düzenleme vardır. Türk Ceza
Kanunu’nun yaş küçüklüğüne dair 31. maddesi vardır.
31
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 12. HAFTA / 2022

Türk Ceza Kanunu Madde 31


“Fiili işlediği sırada oniki yaşını doldurmamış olan çocukların ceza
sorumluluğu yoktur. Bu kişiler hakkında, ceza kovuşturması yapılamaz;
ancak, çocuklara özgü güvenlik tedbirleri uygulanabilir.
Fiili işlediği sırada oniki yaşını doldurmuş olup da onbeş yaşını
doldurmamış olanların işlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını
algılayamaması veya davranışlarını yönlendirme yeteneğinin yeterince
gelişmemiş olması hâlinde ceza sorumluluğu yoktur. Ancak bu kişiler
hakkında çocuklara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur. İşlediği fiilin
hukukî anlam ve sonuçlarını algılama ve bu fiille ilgili olarak
davranışlarını yönlendirme yeteneğinin varlığı hâlinde, bu kişiler
hakkında suç, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektirdiği
takdirde oniki yıldan onbeş yıla; müebbet hapis cezasını gerektirdiği
takdirde dokuz yıldan onbir yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
Diğer cezaların yarısı indirilir ve bu hâlde her fiil için verilecek hapis
cezası yedi yıldan fazla olamaz.
Fiili işlediği sırada onbeş yaşını doldurmuş olup da onsekiz yaşını
doldurmamış olan kişiler hakkında suç, ağırlaştırılmış müebbet hapis
cezasını gerektirdiği takdirde onsekiz yıldan yirmidört yıla; müebbet
hapis cezasını gerektirdiği takdirde oniki yıldan onbeş yıla kadar hapis
cezasına hükmolunur. Diğer cezaların üçte biri indirilir ve bu hâlde her
fiil için verilecek hapis cezası oniki yıldan fazla olamaz.”

Şu an tartışılan mevzu yaş küçüklüğü değildir. Burada kusur muhtevasına ilişkin


Türk Ceza Kanunu düzenlemesi hangisidir diye bakılmaktadır. 31. maddenin 1.
fıkrası bu konudaki ilgili hüküm değildir. Hukuki anlam ve sonuçları anlamlandırma
denmektedir. Asıl mesele algılama değil muhtevasının bilincinde olmaktır. Diğeri
ise iradedir. Yani davranışlarını hukukun icaplarına göre yönlendirmedir. Bu iki
unsur her ne kadar bu 31. maddenin 2. fıkrasında kanunda ilk kez zikredilmiş olsa
da bunlar kusurun asıl muhtevasıdır. Sanki algılama sadece duyu organlarının
faaliyetiyle sınırlıymış gibi gelebilir ancak algılama bundan ibaret değildir. Onun
gerçek anlamını bilmek sadece duyuyla elde edilen dışsal oluşumlardan ibaret
değildir.

Suçun maddi unsurlarının sadece tikel olarak bilinmesi her bir maddi unsurun
sosyal anlamının bilinmesi değildir. Çünkü böyle olması kasta işaret eder ama bu
aşamada kasttan bahsedilmemektedir. Anlama konusu itibariyle, objesi itibariyle
davranışın yönlendiği unsurların ve bizzat davranışın maddi unsur bilgisi değildir.
32

Tüm olayın hukuk düzeni bakımından değerlendirmesiyle bağlantılı haklılığın


Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 12. HAFTA / 2022

haksızlığın bilinmesiyle alakalı bir şeydir. Dolayısıyla en çok zorlanılan iradenin


içeriğinin kastta neyle sınırlı olduğunun, burada neyle alakalı olduğunun ifade
edilmesidir. Suçun manevi unsuru olarak kastta denilmiştir ki; failin suçun her bir
maddi unsurunun somut olayda gerçekleştiğinin farkında olması gerekir. Bu
bağlamda her bir maddi unsura ilişkin anlam bilgisine sahip olması gerekir. Kast
aşaması geçilirse ve suçun oluştuğu kabul edilirse burada failin kusurlu
addedilebilmesi için öncelikle algılama yeteneğinin, irade yeteneğinin ve haksızlık
bilincinin bulunması gerekir.

Peki algılama yeteneği nedir?

Kişinin davranışının hukuki anlam ve sonuçlarını bilmesidir. Bu da o davranışın


hukuk düzeni tarafından haklı yahut haksız olarak nitelendirildiğine dair bir bilgi
sahibi olabilecek durumda olmasıdır. Bu değerlendirme ile kast kapsamındaki
aktüel değerlendirme aynı şey değildir.

Kimlerin algılama yeteneği kabul edilmez?

Kanun koyucu der ki; 12 yaşından küçük çocuğun ceza sorumluluğu yoktur. Kusur
cezanın esasıydı. Yani aslında denilmek istenen 12 yaşından küçük çocuğun kusuru
kabul edilmez. Çünkü bu çocukların yaşları dolayısıyla algılama yeteneklerinin
olmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Bu kişilerin yaşları dolayısıyla davranışlarının
hukuki anlam ve sonuçlarını bildikleri normatif olarak kabul edilmemektedir. 11
yaşındaki çocuk her zaman davranışının anlam ve sonuçlarını bilemeyecek durumda
değildir. Ama kanun koyucu bu tartışmaya girmemiştir.

Sadece algılama yeteneğinin olması yani davranışın anlam ve sonuçlarının


bilinmesi başlı başına kusurlu addedilebilmek için yeterli değildir. Aynı zamanda
irade yeteneğinin de mevcut olması gerekmektedir. Algılama yeteneği
derecelendirilemez. Algılama yeteneği ya vardır ya da yoktur. Algılama
yeteneğinin azaldığından ya da etkilendiğinden bahsedebilmek mümkün değildir.
Kanun koyucu der ki; 0-12 yaş aralığında bulunan çocuğun ya da belirli bir
nitelikte akıl hastası olan kişilerin algılama yeteneği kabul edilmez.

İrade yeteneğinde ise davranışının hukuki anlam ve sonuçlarını bilen kişinin


koşullarda davranışını hukukun icaplarına göre yönlendirip yönlendiremeyeceğine
bakılır. Burada davranışın soyut olarak anlam ve sonuçlarını bilme sorunu yoktur.
Ama iradesini hukukun icaplarına göre yönlendirme imkan ve iktidarı var mı yok
mu sorusu gündeme gelmektedir. İşte kişinin irade yeteneğinin de bulunması
gerekmektedir ki kusurlu addedilebilsin. Kişi aslında davranışının bir hukuki ihlal
33

niteliğinde olduğunu bilecektir. Ama zorunluluk hali etkisi altında o koşullarda


Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 12. HAFTA / 2022

iradesinin başka surette oluşturma imkan ve iktidarına sahip olamayabilecektir.


Başka bir tehlikelilikten kurtulmak için başka birinin menfaatine zarar verme
bilinci olacaktır ama toplumsal olarak o tehlikeden kurtulmak için o kişinin o
şekilde bir hareket gerçekleştirmiş olması kınalamayacaktır. Ve buradaki
değerlendirmenin temeli şu olacaktır. Bu iradeyi oluşturma bakımından kişi
kınanamaz çünkü kişinin irade yeteneği ortadan kalkmıştır denecektir. Dolayısıyla
kişinin hukuki anlam ve sonuçlarını bildiği bir davranışı aynı zamanda hukukun
icaplarına göre yönlendirme yeteneğinin de bulunması gerekecektir. Buna da irade
yeteneği denilmektedir. Hem algılama yeteneği hem de irade yeteneğinin kişinin
kusurluluğundan bahsedilebilmesi için mevcut olması gerekir. Ve günün sonunda
bir de genellikle haksızlık bilincini algılama yeteneği ile beraber ele alan yazarlar
da vardır. Bunun ayrıca ele alınması gerekmektedir. İrade yeteneği ise algılama
yeteneğinden farklı olarak derecelendirilebilmektedir. Somut olayda kişinin irade
yeteneği ortadan kalmış olabilir, önemli ölçüde etkilenmiş olabilir yahut irade
yeteneği etkilenmiştir ama ceza sorumluluğunu ortadan kaldıracak şekilde de
etkilenmemiştir. Mesela haksız tahrik diye bir müessese vardır Türk Ceza
Kanunu’nun 29. maddesindedir. Burada haksız tahrik etkisi altında suç işleyen
failin haksız tahrikin onda sebebiyet verdiği hiddet ve şiddetli elem durumundan
irade yeteneğinin bir ölçüde etkilediğinden bahsedilir. Bu durumda kusurluluk
ortadan kalkmaz ama azalır. Bu ise irade yeteneğinin etkilendiği ama tamamen
ortadan kalkmadığı ile açıklanır. Demek ki irade yeteneğinin etkilenmesiyle
bağlantılı olarak bir derecelendirme yapmak mümkündür. İrade yeteneği önemli
ölçüde etkilenmişse duruma göre kişi kusurlu addedilmeyebilir ve cezalandırılmaz.
İrade yeteneği etkilenmiştir fakat kişinin tamamen kusurlu addedilmemesini
sağlayacak derecede bir etkilenme yoktur. Bu durumda kişi yine kusurlu addedilir
ama kişinin kusurunda bir azalma meydana geldiği takdirde de cezasında bir
indirime gidilir.

Algılama yeteneği ve irade yeteneği vardır ancak bir de haksızlık bilinci vardır.
Klasik suç teorisi olarak veya pozitivizm etkisi altında şekillenen suç teorisi
olarak zikredilen anlayışta benimsenen kast konseptine kast suçun hem maddi
unsurlarının bilinmesiydi hem de haksızlık bilincine sahip olunmasıydı. Oysa ki
bugün hocalarımızca benimsenen anlayışta kast suçun bir manevi unsuru olarak
yalnızca suçun maddi unsurlarının somut olayda gerçekleşmekte olduğuna dair
bilinci ifade etmektedir. Haksızlık bilinci kastın bir bilinci değildir. Haksızlık
bilinci burada da görüleceği gibi kusurun içeriğinde konumlandırılmış, kusurun
muhtevasına dair bir müessesedir.
34
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 12. HAFTA / 2022

Peki haksızlık bilinci nedir?

Somut olayda bir suçun maddi unsurlarının gerçekleştiğini bilmeyen bir kişi
hakkında haksızlık bilinci ile alakalı bir değerlendirme yapılmaz. Burada kastla
ilgili bir değerlendirme yapılır. Kastı mevcut değilse ama objektif olarak unsurlar
gerçekleşmişse bu suçun maddi unsurlarında hatadır. Suçun maddi unsurlarında
hata kastı engeller, taksir de tartışılabilirdir. Burada mevzu bu değildir. Kişi fail
olarak suçun maddi unsurlarını bilmektedir. Fail tüm unsurların muhtevasını ve
anlam bilgisini bilmektedir. Ama günün sonunda davranışın bir bütün olarak
haksızlık teşkil ettiği bilinmemektedir. Bu ikisi arasında bir ayrım yapılmaktadır.
İşte haksızlık bilinci bu ikinci duruma ilişkin bir haldır. Örneğin; bir kişi bir tarihi
eser bulmaktadır. Tarihi eserin niteliğini bilmektedir. Ama Kültür ve Tabiat
Varlıklarının Korunması Kanunu’na göre elinde bir tarihi eser bulunduran kişinin 10
gün içinde en yakın Kültür ve Tabiat varlıklarının korunmasıyla alakalı Kültür
Bakanlığı’nın ilgili birimine bildirimde bulunması gerektiğini ve bulunmaması
halinde bunun bir suç olduğunu bilmemektedir. Suçun maddi unsurlarının anlam
bilgisine sahiptir ama maddi unsurlara sahip olunmasına rağmen bildirim
yükümlülüğünün ihlalinin haksızlık teşkil ettiği bilinmemektedir. Yani haksızlık
bilincine sahip değildir. Eğer kişi elindeki şeyin Kültür ve Tabiat Varlıklarının
Korunması Kanunu’na göre bir tarihi eser olduğunu bilmeseydi burada mesele
kastla alakalı olurdu. Haliyle haksızlık bilinci konseptinde mesele şudur; aslında
tipikliğe yani maddi unsurlara dair bilgi sahibi olan kimsenin tipiklik kastına sahip
olan kişinin kural olarak zaten haksızlık gerçekleştiğinden dolayı haksızlık
bilincine sahip olması beklenir. Buna tipikliğin uyarı fonksiyonu denmektedir.
Tipikliğin uyarı fonksiyonu= tipiklik ile bilgi sahibi olan, davranışı gerçekleştirdiği
sırada maddi unsurların gerçekleştiğini bilen bir kimse haksızlık
gerçekleştirdiğini bilmektedir. Toplumsal ortamda belirli bir süre yaşamını devam
ettirmiş, toplumsal yaşamın genel gerekliliklerini ve zorunluluklarını bilen bir
kimsenin bu davranışta tüm maddi unsurların gerçekleştiğini bilirken bu
davranışın haksızlık teşkil etmediğini ileri sürmesi çok inandırıcı değildir. Burada
temel ceza hukukuna, çekirdek ceza hukukuna ait kasten öldürme, yağma,
hırsızlık, cinsel saldırı gibi suçların gerçekleştirilmesiyle bu suçların kast
kapsamında bilgi sahibi olunmasına rağmen haksızlık bilincinin olmadığının
kurgulanabileceği uç örnekler sadece var olabilir. Örneğin Türkiye’deki mülteciler
bakımından değerlendirmek gerekirse Türkiye’de 15 yaşındaki biriyle cinsel
ilişkiye girmek suçtur. Ancak bu kişiler kendi ülkelerinde bunun suç olmadığını
söylemektedir. Böyle bir durumda kişinin yeni dahil olduğu toplumsal ortamın
35

kendi koşullarına ilişkin araştırma yapması ve bilgi sahibi olması gerekmektedir.


Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 12. HAFTA / 2022

Salt haksızlık bilincinin olmadığını söylemek de her zaman mümkün değildir. Ceza
hukuku bugün sadece o çekirdek alanı koruyan bir niteliğe sahip değildir. Ceza
hukukunun yelpazesi o kadar genişlemiş vaziyettedir ki çok profesyonellikle ya da
tarihi konularla ilişkin alanlarda suç düzenlemesi öngörebilmektedir. İşte bu tarz
durumlarda bazen suçun maddi unsurlarına ilişkin bilgiye sahip olmak otomatik
olarak haksızlık bilincini yansıtmamaktadır. Otomatik olarak tipikliğin uyarı
fonksiyonunu bünyesinde barındırmamaktadır. Kast kapsamında maddi unsur
bilgisi vardır ama bu maddi unsur bilgisinin yansıtması gereken haksızlık bilinci
yoktur. Bu tarz olaylarda haksızlık bilinciyle ilgili bir değerlendirmede bulunulur.
Haksızlık bilincinin aktüel olarak bulunmaması kişinin kusursuz addedilmesi için
yeterli değildir. Haksızlık bilinci kasttan farklı olarak psikolojik bir kavram değil,
normatif bir kavramdır. Bir değerlendirme yapılmaktadır. Kişi aktüel olarak
haksızlık bilincine sahip değildir. Kast kapsamında bilgi sahibidir ama davranışının
haksızlık teşkil ettiğini bilmemektedir.

Peki kişi bunu bilebilecek durumda mıydı, bilmesi mümkün müydü?

Araştırma yapılıp uzmanlara sorulmalıdır ve kişi kendini bilgilendirmelidir,


haksızlık gerçekleştirmekte olabileceğine dair durumu dikkate almalı ve ona göre
hareketini yönlendirmelidir. Bu durumda eğer günün sonunda haksızlık bilincine
aktüel olarak sahip olunmadığını ama gerekli araştırma yapılsaydı bu konuda kişi
kendine düşeni yapsaydı gerekeni öğrenebilirdi deniliyorsa bu durumda potansiyel
bir haksızlık bilincinin varlığından söz edilerek kişi kusurlu addedilir. Çünkü bu
tarz durumlarda mesel kaçınılabilirlik-kaçınılamazlıkla çözülmektedir. Bir
davranışın haksızlık teşkil ettiği hususunda hataya düşen kişi bu hatasının ancak
kaçınılamaz olduğu hallerde bu hatadan yararlanabilir. Kaçınılabilir nitelikte bir
hataya düştüyse haksızlık bilincinin potansiyel olarak mevcudiyeti kabul
edilmektedir. Suçun unsurlarıyla ilgili yapılan kast değerlendirmesi tamamen
psikolojiktir. Normatifleştirilerek bilebilecek durumda olup olmadığı sorgulanmaz.
Ama kastın varlığı tespit edildikten sonra kusur alanına girilerek haksızlık bilinci
ile ilgili yapılan açıklamalarda normatif bir zemin üzerinde hareket edilir. Kişi
kasta rağmen haksızlık bilincine sahip değildi ama gerekeni yapsaydı haksızlık
bilincine sahip olunabilirdi denir. Buna normatiflik denmektedir. Burada bir bilmen
gerekirdi denilen hal varsa kaçınılabilir haksızlık yargısı yani potansiyel haksızlık
bilinci vardı denilir. Kişi haksızlık bilinci yoksa ve bu haksızlık yanılgısı kaçınılamaz
bir nitelikteyse ancak kişi kusurlu addedilemez.

Algılama yeteneği, irade yeteneği ve haksızlık bilinci kümülatif olarak var


36

olmalıdır.
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 12. HAFTA / 2022

Kusurluluk başlığı altında hangi durumlar, hangi kişisel özellikler ele alınır?

Kusurla ilgili ele alınacak başlıkları sistematize etmek mümkündür. Burada


yapılacak ilk ayrım öğrenim kolaylığı barındırdığı düşünüldüğünden yapılacaktır.
Bazen kusurla ilgili temel meseleler isnat yeteneği başlığı altında toparlanabilecek
hususlardır.

• Yaş küçüklüğü
• Akıl hastalığı
• Sağır ve dilsizlik durumları ele alınabilir.

Burada isnat yeteneği meselesi ile alakalı olan bu başlıklarda kişinin yani suç
işleyen failin şahsi özellikleri gündeme gelir ve şahsi özellikleri değerlendirmenin
esasını oluşturur. Bu mesele kusurluluğun kabul edilmediği hallerde algılama
yeteneğine bağlıdır. Kusurluluğu etkilediği ama ortadan kaldırmadığı hallerde ise
irade yeteneği ile alakalı karşımıza çıkar. Burada en önemli özellik şudur; isnat
yeteneği ile ilgili bu hususlar bizzat kişinin, failin bünyesinde barındırdığı şahsi
özellikler değerlendirilmek suretiyle ortaya konulmaktadır. Soyut bir
değerlendirme değildir. Öncelikle bu kişiler suç teşkil eden bir davranışta
bulunmalıdırlar. Bu suçun mevcudiyetinin üzerine bu suçu işleyen yaş küçüğünün,
akıl hastasının, sağır ve dilsizin bu suçla bağlantılı olarak kusurlu addedilip
addedilemeyeceğine dair değerlendirme kusurun üç ana ekseni etrafında
yapılmaktadır.

Mazeret sebeplerinde ise kişinin kusurlu olup olmadığına dair belirlemenin


yapılacağı esasın özünde şahsi özellikler değil durumun koşulları ön plandadır.
Mesela burada;

• Hukuka aykırı fakat bağlayıcı emrin ifası


• Zorunluluk hali
• Cebir ve tehdit etkisi altında suç işlenmesi

Gibi durumlar söz konusu olmaktadır. Burada kişinin şahsi özellikleri değil ama
dışarıdan gelen bir etki ön plandadır.

İsnat Yeteneği-Mazeret Sebepleri

İsnat yeteneği, mazeret sebepleri ayrımı bazı kusurluluğu etkileyen hallerin bu


ikisinden birine tam anlamıyla yerleştirilememesi eleştirisiyle karşılaşır. Mesela
geçici sebepler denilmektedir. İradi olmayan alkol veya uyuşturucu madde etkisi
altında işlenen suç gibi… İrade dışı alkol kullanan ya da uyuşturucu madde etkisi
37

altında olan bir kimsenin işlemiş olduğu suçla bağlantılı kusurluluğu yoktur. Mesela
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 12. HAFTA / 2022

bu geçici sebep bizzat kişinin şahsından kaynaklanmamaktadır ama doğrudan


mazeret sebebi olarak da nitelendirilememektedir. Bazen sınıflandırma sorunu
gündeme geldiği için genellikle belirleme bu sınıflandırma üzerinden
yapılmamaktadır.

Herkes suç işleyebilir, herkes kasten hareket edebilir. Bir kimsenin yaş küçüğü
olması, akıl hastası olması, sağır ya da dilsiz olması otomatik olarak onun suç
işleyemeyeceğinin, kasten hareket edemeyeceğinin kabul edilmesi anlamına
gelmez. Böyle bir kabul yoktur. Mesele burada suç işleyen kişinin bünyesinde
barındırdığı bu özellikler dolayısıyla cezalandırılabilir olup olmadığı yani kusurlu
addedilebilir addedilemeyeceği meselesidir.

Yaş Küçüklerinin Ceza Hukuku Sorumluluğunun Belirlenmesi

Türk Hukuku’nda yaş küçüğü denildiği zaman üçlü bir tasnif yapılır. Üç grup yaş
küçüğü vardır;

▪ 0-12 yaş grubu (1. Grup yaş küçüğü)


▪ 12-15 yaş grubu (2. Grup yaş küçüğü)
▪ 15-18 yaş grubu (3. Grup yaş küçüğü)

0-12 yaş aralığında bulunan çocukların ceza sorumluluğu yoktur çünkü bu kişiler
Türk Ceza Kanunu’nun 31. maddesinin 1. fıkrası uyarınca kusurlu addedilmezler. Bu
normatif bir belirlemedir. Bunun aksini de ispatlamak mümkün değildir. Bu bir
kanuni kesin kabuldür. 0-12 yaş grubundaki çocuk işlemiş olduğu suç dolayısıyla
kusurlu addedilemez çünkü kanun koyucu burada 0-12 yaş grubunda bulunan
çocuğun davranışlarının hukuki anlam ve sonuçlarının farkında olmadığını peşinen
kabul etmektedir. Bu gerçekten böyle olmayabilir. Ama kanun bu tartışmayı
kapatmış ve 0-12 yaş grubundaki çocuk cezalandırılamaz demiştir. Çünkü kusurlu
addedilemez ve kusur cezanın meşruiyet dayanağı olduğundan dolayı kusur yoksa
ceza yoktur.

Peki 0-12 yaş grubunda bulunan çocuk bir suç işledi ve cezalandırılamıyor bu
durumda ne yapılır?

Bir ceza hukuku yaptırımı olarak güvenlik tedbiri uygulanabilmektedir. 0-12 yaş
grubundaki çocuk hakkında güvenlik tedbiri uygulaması zorunlu değildir. Bu
güvenlik tedbiri çocuklara özgü bir güvenlik tedbiridir. Çocuklara özgü güvenlik
tedbirlerinin neler olduğu Çocuk Koruma Kanunu’nda düzenlenmiştir. Burada
özellikle üzerinde durulacak mesele şudur; sistemsel olarak bir çocuğun kendi
38

özgür iradesi ile suç işlediği değil onun suç işlemesine sebebiyet veren sosyal
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 12. HAFTA / 2022

faktörlerin baskın olduğu düşünülür. Bu nedenle çocuğa. Suça sürüklenen çocuk


denir.

Çocuğu suça ne sürükler?

Ailesi, eğitim öğretim faaliyetinde bulunmaması, sosyal çevresi, arkadaş ortamı,


çocuğun psikolojik sorunlarının var olması gibi sebepler göstermek mümkündür.
Haliyle çocuk hakkında uygulanacak güvenlik tedbirinin de o çocuğun işlediği suçla
bağlantılı olarak o suçu işlemeye onu sürükleyen faktörlerin ortadan
kaldırılmasına hizmet eden bir niteliğe sahip olması gerekir. Çocuk Koruma
Kanunu’ndaki bu güvenlik tedbirleri danışmanlık faaliyetleri, terapi faaliyetleri,
çocuğun gerekirse bir bakım hizmetine tabi tutulması yani ailesinin yanından
alınarak belki bir yetiştirme yurduna yerleştirilmesi, psikolojik sorunlar mevcutsa
çocuğa sağlık hizmetinin sağlanması, çocuğun eğitim faaliyetine katılamamasından
kaynaklı böyle bir durum varsa çocuğun öğrenim faaliyetine katılımının
gerçekleştirilebilmesi için bir okula gönderilmesinin sağlanması şeklinde
örneklendirilebilir.

0-12 yaş grubundaki çocuk hakkında suç soruşturması yapılabilir ancak iddianame
düzenlenemez. İddianame cumhuriyet savcısı tarafından düzenlenen ve mahkeme
tarafından kabul edilerek kamu davasının açılmasını sağlayan bir belgedir. 0-12
yaş grubundaki çocuk hakkında ceza talep edilemediğine göre bu çocuk hakkında
kamu davası da açılamaz, sadece suç soruşturması yapılabilir. Suç
soruşturmasında bu çocuk gözaltına alınamaz, tutuklanamaz. Sadece maddi
vakanın aydınlatılması için zorunlu olması halinde ifadesine başvurulmak üzere
tutulabilir. Ama bir koruma tedbiri uygulamaz. Demek ki çocuk kusurlu değildir,
hakkında ceza yaptırımı uygulanamaz. Ama bir ceza hukuku yaptırımı olarak
güvenlik tedbiri uygulanabilir. Zorunlu da değildir. Kamu davası açılamaz. Çocuk
hakkındaki güvenlik tedbiri kararını ise soruşturma aşamasında dahi olsa çocuk
hakimi belirler. Bu belirleme yapılırken de uzmanlaşma gerekmektedir. Bu
çocuğun hangi sosyoekonomik koşullarda, hangi psikolojik sebeplerle bu suçu
işlemeye sürüklendiğini hukukçu takdir etmez. Burada çocukla ilgili bir sosyal
inceleme raporu alınması gerekmektedir. Bu sosyal inceleme raporu özellikle 12-
15 yaş grubundaki çocuklar için çok büyük bir öneme sahiptir. 0-12 yaş grubunda
sosyal inceleme grubu sadece uygulanacak güvenlik tedbirinin biçimiyle alakalıdır.

12-15 yaş grubunda kanun koyucu bir ayrıma gitmektedir; şayet 12-15 yaş
grubunda bulunan çocuğun işlemiş olduğu suçla bağlantılı olarak algılama yeteneği
bulunmuyorsa ya da algılama yeteneği bulunmakla beraber irade yeteneği önemli
39

ölçüde kısıtlanmışsa bu durumda bu çocuğun ceza sorumluluğu yoktur çünkü


Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 12. HAFTA / 2022

kusurlu addedilemez. 12-15 yaş grubunda bulunan çocuğun algılama yeteneği var
ve irade yeteneği de işlemiş olduğu suç bakımından önemli ölçüde azalmış değilse
bu durumda ceza sorumluluğu vardır denilir. Bu durumda 12-15 yaş grubunda
bulunan çocuğun cezalandırılması mümkündür.

Peki 12-15 yaş grubunda bulunan çocuğun ceza sorumluluğu var mı yok mu
ele göre belirlenir?

Sosyal inceleme raporundaki belirlemelere göre hakim çocuğun algılama yeteneği


bu suçta var mı yok mu diye bakar. Yoksa kusurlu değildir. Varsa irade yeteneği
aşamasına geçilir ve irade yeteneği etkilenmiş etkilenmemiş mi diye karar verilir.
Yani sosyal inceleme raporu oldukça önemli bir şeydir. 12-15 yaş aralığında
bulunan çocuğun ceza sorumluluğu var mı yok mu sorusunun cevaplanabilmesi için
çocuğun algılama yeteneği var mı diye bakılır. Yoksa kusurlu addedilemez ve
cezalandırılamaz. Varsa irade yeteneği önemli ölçüde azalmış mı diye bakılır. Eğer
öyleyse yine kusurlu değildir ve cezalandırılamaz. İrade yeteneği önemli ölçüde
azalmamışsa cezalandırılabilir. Eğer 12-15 yaş aralığında bulunan çocuğun ceza
sorumluluğu yoksa hakkında güvenlik tedbiri uygulanması zorunludur. 0-12 yaş
grubunda bulunan çocuklardan farklı olarak 12-15 yaş grubunda bulunan çocuğun
ceza sorumluluğu yoksa, kusurlu addedilemiyorsa güvenlik tedbiri uygulanması
zorunludur. 12-15 yaş grubunda bulunan çocuğun ceza sorumluluğu varsa yani
kusurlu addedilebiliyorsa cezası 31. maddenin 2. fıkrasında öngörülen indirimler
yapılarak belirlenecektir. 12-15 yaş grubunda bulunan çocukla ilgili iddianame
düzenlenebilir, kamu davası açılır. 12-15 yaş grubunda bulunan çocuk yakalanabilir,
gözaltına alınabilir, tutuklanabilir ama 15 yaşına kadar tutuklulukta geçirilen 1 gün
2 gün olarak sayılır. Ama çocukla ilgili tüm ceza muhakemesi süreci işletilebilir.
Yargılama çocuk mahkemelerinde yapılır. İşlenen suçun niteliğine göre çocuk ağır
ceza mahkemesi ya da çocuk mahkemesi olabilir.

15-18 yaş grubunda bulunan çocuklar yaş küçüklüğünden dolayı kusurlu


addedilememeleri ve ceza sorumlululuğunun bulunmadığı bir hal yoktur. Bu
çocukların her zaman ceza sorumluluğu vardır. 15-18 yaş aralığında bulunan
çocuğun yaş küçüklüğü kapsamında ceza sorumluluğu her zaman vardır. Sadece 31.
maddenin 3. fıkrası kapsamında cezalarında indirime gidilir. 15-18 yaş arasında
bulunan çocuğun zihinsel gelişimi akranlarına göre farklı olabilir. Salt bu durum
dolayısıyla kusurluluğu üzerinde etki eden bir hal mevcut olmuş olabilir. Eğer bu
durum irade yeteneğinin önemli ölçüde azalmasına sebebiyet veriyorsa ya da
somut olay bağlamında algılama yeteneğinin bulunmadığını kabul etmemizi
40

gerektiriyorsa bu durumda çocuğun cezalandırılmamasının sebebi 15-18 yaş


Sayfa

aralığında olması değil akıl hastası olmasıdır. Bu çocuklar bakımından şayet bu

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 12. HAFTA / 2022

algılama, irade yeteneği üzerinde algılama yeteneğinin bulunmadığını kabul


etmemizi gerektirecek düzeyde veya irade yeteneğinin önemli ölçüde azalmış
olduğunu kabul etmemizi gerektirecek düzeyde bir durum varsa bunun dikkate
alınacağı müessese yaş küçüklüğü değil akıl hastalığıdır. 15-18 yaş aralığında
bulunan çocuklar bakımından kanun koyucunun genel kabulü şudur; bu çocuk
davranışının anlam ve sonuçlarını anlama yeteneğine sahiptir. Yani söz konusu
davranış haklı mı, haksız mı, iyi mi, kötü mü algılayabilmektedir. Kanun koyucu der
ki; 15-18 yaş arası suç işlediğinde kusurluluğu etkilenmiştir belli bir oranda cezası
indirilir. Bu bir kanuni kesin kabuldür.

Akıl Hastalarının Ceza Hukuku Sorumluluğunun Belirlenmesi

Suç işleyen failin bu suçla bağlantılı olarak kusurlu addedilmesini yahut kusurlu
addedilmekle beraber kusuru üzerinde bir etki mevcut bulunduğunu, ceza
sorumluluğunun azalmasını kabul etmemizi gerektirecek bir meseledir. Akıl
hastalarının da suç işlemesi mümkündür fakat bu her suç bakımından
söylenemeyebilmektedir. Bu tarz durumlarda değerlendirme yapmak gerekir. Salt
soyut bir biçimde akıl hastalığı üzerinde durulmamaktadır.

Akıl hastalığı işlenen suç bakımından failin algılama yeteneğinin bulunmadığını


kabul etmemizi gerektirecek bir sonuç doğurmuş mu ya da irade yeteneği
üzerinde bir etki doğurmuş mudur?

Akıl hastalığı oldukça geniş kapsamlı bir kavramdır. Kişi işlemiş olduğu hırsızlık
suçu ile bağlantılı olarak soyut bir biçimde akıl hastası olup bu konuda
sorumluluğu olmadığını ileri süremez. Çünkü akıl hastalığı soyut bir biçimde değil
somut olarak işlenen suçla bağlantılı olarak algılama ve irade yeteneği üzerinde ne
ölçüde etkili olmuştur sorusu cevaplanarak ceza hukuku sorumluluğu bakımından
yorum yapılabilir. Demek ki soyut akıl hastası diye bir şey yoktur. Yani kişi akıl
hastası olabilir ama işlediği suçla bağlantılı bu akıl hastalığının hiçbir etkisi
olmayabilir. Kleptomani rahatsızlığına sahip birinin bir başkasını silahla yaralaması
akıl hastalığı bakımından tartışmaya konu olmaz. Kişi akıl hastası olabilir ama
işlemiş olduğu suçla bağlantılı algılama ve irade yeteneğinin etkileyen bir akıl
hastalığı değilse bu tartışmaya konu edilmez. Demek ki akıl hastalığı ile işlenen
suç arasında bir irtibat kurulması gerekmektedir. Bazı akıl hastalıklarının kast
bakımından bile sorun yaratması mümkündür. Kişinin aklındaki gerçeklikle
dışsallığın uyuşmaması mümkün olabilmektedir. Haliyle bu tarz hastalıklarda
hastalığın türüne göre, niteliğine göre işlenen suçla bağlantılı olarak kişinin kusuru
bakımından nasıl bir etki doğurduğu tespit edilmelidir. Mevcut akıl hastalığının
41

özelliğine göre kişi üzerinde doğurduğu etkilerin tespit edilmesi gerekmektedir.


Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 12. HAFTA / 2022

Bu nedenle her zaman işlenen suçla ilgili olarak failin akıl hastası olması söz
konusuysa bu akıl hastalığının fail üzerindeki etkisi nedir sorusunun cevaplanması
gerekmektedir. Bu cevabın tıbbi kısmını hakim veremez. Bu teknik bir belirleme
gerektirdiğinden akıl hastalığı iddiasıyla bağlantılı teknik belirlemeyi tıp mesleği
mensupları yapmaktadır. Bu kişinin gerçekleştirmiş olduğu davranışla bağlantılı
bir tespit yapmaya yarayacak bir rapor hazırlanır. Hakim de bu raporun üzerine
teknik değerlendirmeyi yapmaktadır. Hakim bu raporu aldıktan sonra bu
rapordaki belirlemelerden hareketle kişinin ceza hukuku sorumluluğunun bulunup
bulunmadığını belirler. Akıl hastalığının işlenen suç bağlamında algılama yeteneği
ve irade yeteneği üzerinde etkili olup olmadığı belirlenmelidir.

Akıl hasta işlenen suç bağlamında kusurlu addedilemiyorsa akıl hastası olan fail
cezalandırılamaz. Akıl hastalarına özgü güvenlik tedbirleri uygulanır. Akıl
hastalarına özgü güvenlik tedbirlerinin temeli bu kişilerin yüksek güvenlikli sağlık
kuruluşlarında tedavi edilmesidir. Buradaki asıl amaç akıl hastasının bu yüksek
güvenlikli sağlık kuruluşunda tedaviye tabi tutularak tekrar toplum bakımından
tehlikesiz bir duruma getirilmesinin sağlanmasıdır. Akıl hastası bir fail hakkında
güvenlik tedbiri uygulanması ile 3 temel amaca hizmet edilir;

• Kişinin kendisine karşı tehlikelilik durumunu minimize etmek,


• Kişinin toplum bakımından arz ettiği tehlikeliliği minimize etmek,
• Akıl hastasını topluma karşı korumak.

Bazen de sistem şuna izin vermektedir; akıl hastası suç işlemiştir. Bu akıl
hastalığı algılama yeteneğinin etkilememiştir. İrade yeteneğini de önemli ölçüde
etkilememiştir. Bu kişi cezalandırılabilir ama yine ortada bir sorun vardır. Bir akıl
hastası ceza infaz kurumuna gönderildiğinde bu kişi ne ölçüde ceza infaz kurumun
gerekliliklerine uygun hareket edecektir? Bu da kendi içinde bir sorundur. Bu
nedenle sistem mahkeme akıl hastasının cezalandırılmasına karar verecekse bu
cezanın infazı cümlesinden ceza infaz kurumuna değil yine yüksek güvenlikli sağlık
kuruluşuna gönderilmesine izin vermiştir.

Türk Ceza Kanunu Madde 57/6

“İşlediği fiille ilgili olarak hastalığı yüzünden davranışlarını yönlendirme


yeteneği azalmış olan kişi hakkında birinci ve ikinci fıkra hükümlerine
göre yerleştirildiği yüksek güvenlikli sağlık kuruluşunda düzenlenen kurul
raporu üzerine, mahkûm olduğu hapis cezası, süresi aynı kalmak
koşuluyla, kısmen veya tamamen, infaz hâkimi kararıyla akıl hastalarına
42

özgü güvenlik tedbiri olarak da uygulanabilir.”


Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 12. HAFTA / 2022

Burada bir ceza mahkumiyeti olacaktır.

Sağır ve Dilsizlerin Ceza Hukuku Sorumluluğunun Belirlenmesi

Sağır ve dilsizliğin kendine özgü bir yapısı vardır; zaten küçük yaştan itibaren ya
da doğuştan sağır ve dilsiz olanlar çoğunlukla akıl hastalığından muzdariptir.
Konuşma yeteneği aslında bir taklit olduğundan duyma yeteneği ile bağlantılıdır.
Sağır ve dilsiz kişiler duymadıkları veya konuşmadıkları için bu kişilerin algılama
yeteneğinde sorun olması çok muhtemeldir. Sağır ve dilsizliğe sistem yaş
küçüklüğü ile paralel bir sonuç bağlamıştır. Türk Sisteminde 0-15 yaş grubuna
dahil olan sağır ve dilsizler hakkında 0-12 yaş grubuna dahil olan çocuklar
hakkındaki hükümler uygulanır. Bu durum bu kişilerin ceza sorumluluğunun
olmadığı anlamına gelir. 15-18 yaş aralığında bulunan sağır ve dilsiz bakımından ise
12-15 yaş grubunda bulunan çocuklara ilişkin hükümler geçerlidir. Bu kişilerin
sorumluluğu yoksa bile güvenlik tedbiri uygulamak zorunludur. 18-21 yaş grubunda
bulunan sağır ve dilsizler bakımından ise 15-18 yaş aralığında bulunan çocuklara
dair hükümler bulunacaktır yani 18-21 yaş aralığında bulunan sağır ve dilsizin
işlemiş olduğu suç bağlamında cezasında sadece bir indirime gidilecektir.

43
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
9.00₺

GAZİ ÜNİVERSİTESİ
GAZİ ÜNİVERSİTESİ
HUKUK FAKÜLTESİ
HUKUK FAKÜLTESİ

SINIF :2-B-ŞUBESİ DERS -

CEZA GENEL HUKUKU-I

İLHAN ÜZÜLMEZ
DÖNEMİ:GÜZ- DÖNEMİ

YIL : 2022 / VİZE- 13-HAFTA


ADRES : BAHÇELİEVLER MAHALLESİ 52.SOKAK NO : 2 / A
ANKARA / BEŞEVLER
İletişim : 0541 361 33 19 – 0542 803 37 67
Mail : ozisikcopyy@gmail.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 13. HAFTA / 2022

Mazeret Sebepleri

Bazen kişilerin iradelerini hukukun icaplarına göre oluşturabilme imkanlarının


bulunmadığı durumlar söz konusu olabilir. Bu tarz durumlarda aslında bu kişiler ne
olup bittiğinin farkındadırlar yani somut olayın tüm dışsal koşullarının, maddi
koşullarının varlık boyutunun sosyal anlamına ilişkin bilgi sahibidir bu kişiler. Ama
o somut koşulların mevcudiyeti söz konusu olduğunda bu kişilere yönelik işlemiş
oldukları suç dolayısıyla herhangi bir kınama yargısında herhangi bir değersizlik
isnadında bulunulması mümkün olmamaktadır. Bunlara mazeret sebebi
denmektedir. Mazeret sebeplerinde kişinin iradesini oluşturmasına yönelik
koşullar bu kişiyi başka bir seçeneği, başka bir imkanı kullanmaktan
alıkoymaktadır. Mazeret sebebinin genel mantığı şudur; bu kişi burada bir
haksızlık gerçekleştirmiştir, bir suç teşkil eden eylem gerçekleştirmiştir ama
normatif değer yargısı bu kişinin bu koşullar altında bu davranışı
gerçekleştirmesini kınayabilecek nitelikte tezahür etmemektedir. Toplumsal
olarak aslında şu söylenmektedir; kim olursa olsun bu durumda bu şekilde hareket
etmesi kendisinden beklenirdi ya da tam tersine başka bir türlü hareket etmesi
kendisinden beklenemezdi. Zaten kusurun normatif boyutunun en önemli iki
anahtarı vardır;

• Beklenebilirlik
• Kaçınılabilirlik

Dolayısıyla mazeret sebepleri ile bağlantılı temel bağlantı noktası aslında


beklenebilirliktir. Kişi bu haksızlığı gerçekleştirmiştir ama başka bir şekilde
başka bir tarzda hareket etmesi kendisinden beklenebilir miydi, beklenemez
miydi sorusunu aslında detayları ile ele almak gerekir mazeret sebepleri
içerisinde.

Zorunluluk Hali

Türk Ceza Kanunu’nun 25. maddesinin 2. fıkrasında düzenlenmiştir. Meşru


savunmanın altında düzenlenmiştir. Yani aslında meşru savunma gibi kaleme
alınmıştır. Meşru savunmada da yukarıda birtakım açıklamalar yapılır ve en
sonunda ceza verilmez denir. Zorunluluk halinde de ceza verilmez der ama hukuki
niteliği itibariyle meşru savunmadan farklıdır. Zorunluluk haliyle meşru savunma
arasında bir benzerlik de kurulacaktır, belirli farklılıkları tespit de edilecektir.
Ama öncelikle münferit olarak zorunluluk halinden bahsetmek gerekir.

Zorunluluk halinin merkezinde bulunan temel husus tehlikedir. Bir tehlikelilikten


karşı karşıya kalan kişinin bu tehlikeliliği bertaraf etmeye yönelik girişimde
1
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 13. HAFTA / 2022

bulunması aslında zorunluluk halidir. Bu tehlikelilik Türk Ceza Hukuku’nda kişinin


bizzat kendisine yönelik olabileceği gibi bir 3. kişiye yönelik de olabilir. Aynı
zamanda zorunluluk haliyle bağlantılı olarak yine kişinin yaşamına vücut
bütünlüğüne veya malvarlığına yönelik bir tehlikelilik olmalıdır.

Türk Ceza Kanunu Madde 25/2

“Gerek kendisine gerek başkasına ait bir hakka yönelik olup, bilerek
neden olmadığı ve başka suretle korunmak olanağı bulunmayan ağır ve
muhakkak bir tehlikeden kurtulmak veya başkasını kurtarmak
zorunluluğu ile ve tehlikenin ağırlığı ile konu ve kullanılan vasıta
arasında orantı bulunmak koşulu ile işlenen fiillerden dolayı faile ceza
verilmez.”

Malvarlığını tehlikeye atacak bir durumla karşılaşan kişi bu malvarlığını korumak


için de zorunluluk halinden faydalanabilir. Ama sorun şudur; karşı karşıya kalınan
muhakkak nitelikteki tehlikeyi o halin koşullarına uygun, orantılı bir biçimde
savuşturmak gerekmektedir.

Bir yangın çıkar. Herkes yangından kurtulmak için kapılara doğru hareket eder.
Bu sırada oluşan kalabalıkta kişi önündeki kişiyi iter. Çünkü zarar görmemek için
kendisi daha önce çıkmak istemektedir. Bir tehlikelilikten kurtulmak için aslında o
tehlikeliliğin kaynağı olmayan bir başkasına, 3. bir kişiye zarar vermektedir.

Sıcak bir iklimde okyanusta gemiyle seyahat ederken bir kaza yaşanır ve bunun
sonucunda bir filikada 5 kişi okyanusun ortasında kalır. Belirli bir süre sonra
açlıktan ölmemek için bu kişiler aralarından birini yer.

Ceza hukuku bu kişiler hakkında aralarından birini yeme eylemiyle bağlantılı


nasıl bir değerlendirme yapabilir?

Örneklerin hepsinde ortada kişilerin yaşamını, vücut bütünlüğünü tehdit eden bir
tehlikelilik durumu vardır. Ve bu tehlikelilikten kurtulmak için ya da bazen 3. bir
kişinin maruz kaldığı tehlikelilikten 3. kişiyi kurtarmak için bir başkasına zarar
verirler. İşte zorunluluğu gerekçelendiren, zorunluluğu ifade eden nokta budur.
Kişi kendi sebebiyet vermediği bir tehlikelilikten bağlantılı olarak kendisini ya da
3. bir kişiyi korumak için bir başkasına yönelik bir hukuki menfaat ihlali
gerçekleştirir. Mesela 5 kişi filikadadır ve aralarından birini yemeye karar
verirler. Bu bir kişinin hayatının son bulacağı anlamına gelmektedir. Kişinin
yaşamını sonlandıracak eylemle bağlantılı o kişiye bir kusur veya bir haksız fiil
yüklenemez. O kişide deniz kazasından muzdarip olmuştur ya da yangından
2

kaçmaya çalışan kişilerden biri diğerinin önüne geçmek isterken onu itmesi
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 13. HAFTA / 2022

durumunda kaçan kişinin bir suçu yoktur. O yüzden zorunluluk hali hukuka
uygunlukla değil kusurlulukla ilişkilendirilmektedir. Çünkü zorunluluk halinde günün
sonunda zarar gören kimse aslında o tehlikeliliğin kaynağı değildir. Yaşamı
korumak, vücut bütünlüğünü korumak için veya malvarlığını korumak için
zorunluluk halinden yararlanmak mümkündür. Ama bu noktada korunan hukuki
menfaatle zorunluluk hali kapsamında gerçekleştirilen davranışla fena edilen
hukuki menfaat arasında mutlaka bir denklik olması gerekmektedir. Burada
aslında hukuki menfaatler derecelendirilmekte, belirli bir skalaya tabi
tutulmaktadır. Yaşama yönelik menfaat hukuki menfaat skalasının en üstündedir
denilebilmektedir. Sonra ise vücut bütünlüğünden bahsedilebilmektedir. Ve bu
çerçevede daha alt seviyede malvarlığı haklarına yönelik menfaatlerden
bahsedilebilmektedir. Zorunluluk hali kapsamında kişi kendisine veya bir üçüncü
kişiye yönelik o tehlikeliliği bertaraf ederken korumuş olduğu hukuki menfaatin
ihlal ettiği hukuki menfaatle en azından denk olması gerekir. Kişi vücut
bütünlüğüne yönelik bir tehlikelilikten kurtulmak için bir başkasının mal varlığına
zarar verdiğinde zorunluluk halinden faydalanabilir. Mesela kişiyi köpek
kovalamaktadır. Kişi uzun bir süre koşar ancak köpek kovalamaya devam
etmektedir. Köpek bu noktada kişinin vücut bütünlüğüne yönelik bir tehlikelilik
barındırmaktadır. Kişinin de köpekten kurtulması için koşması yetmemektedir.
Kişi de bir aracın camını taşla kırıp araca atlamaktadır. Mesela burada mala
zarar verme suçu işlenmiş midir?

Mala zarar verme suçu burada vardır. Kasten hareket vardır, hukuka uygunluk
sebebi yoktur, suçun maddi ve manevi unsurları vardır. Ama kişinin bu mala zarar
verme eylemini gerçekleştirdiği sırada iradesinin oluşum koşullarını etkileyen
birtakım hususlar vardır. Bir tehlikelilik vardır ve aktüel olarak bu tehlikelilikten
kurtulmanın da başka yolu yoktur. Burada kişinin vücut bütünlüğünü korumak için
bir mala zarar verme eylemini gerçekleştirdiği görülmektedir. Bu noktada
zorunluluk halinin koşulları oluşmuştur. Daha üstün bir menfaat daha alt derecede
bulunan hukuki menfaatin ihlal edilmesi suretiyle korunmuştur.

Peki kişi malvarlığını korumak için bir başkasının vücut bütünlüğüne zarar
verebilir mi?

Meşru savunmada bu şekilde kategorik bir değerlendirme yapılmamaktadır.


Meşru savunmada malvarlığını korumak için soyut olarak bir başkasının vücut
bütünlüğüne zarar veremezsin denilmemektedir. Saldırgana yönelik olarak bunu
gerçekleştirmek meşru savunmanın koşulları kapsamında mümkündür denilmiştir.
Ancak zorunluluk halinde böyle bir durum mümkün değildir. Zorunluluk halinde
3
Sayfa

mutlaka kişinin korumak için hareket ettiği hukuki menfaat zorunluluk hali

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 13. HAFTA / 2022

kapsamında ihlal edilen hukuki menfaatten daha üst seviyede ya da en azından


eşit seviyede olmalıdır. Yani bir kimsenin malvarlığını korumak için bir başkasının
vücut bütünlüğüne zarar verici eylemi zorunluluk hali kapsamında ele alınamaz.

Malın korunması için bir başkasının vücut bütünlüğüne nasıl zarar verilebilir?

Bir kişinin son model çok sevdiği bir arabası vardır. Arabayla kişi arasında manevi
bir bağ vardır. Ve başka bir kişi bu arabaya taş akarken kişi arabasını korumak
için başka birini arabanın önüne atmaktadır. Günün sonunda bu çocuğun
yaralanmasına sebebiyet veren eylem arabayı korumak için gerçekleştirilmiştir.
Malvarlığa yönelik bir tehlikeye karşılık çocuğun vücut bütünlüğü ihlal edilmiştir.
Bu zararın bertaraf edilmesi için vücut bütünlüğüne zarar verilmiştir. Bu örnekte
zorunluluk halinden bahsedilemez çünkü burada korunması amaçlanan menfaat
ihlal edilen menfaatten daha alt derecede bir menfaattir. Zorunluluk haliyle ilgili
Türk Hukuku’nda net bir belirleme vardır. Ceza hukukunda kusurluluğu kaldıran
bir mazeret sebebidir.

Zorunluluk halinin ceza kanununun genel hükümlerindeki bu hukuki niteliğinden


farklılaşan bazı zorunluluk hali düzenlemeleri vardır. Mesela Türk Ceza
Kanunu’nun doku ve organ ticareti suçu bakımından özel bir zorunluluk hali
düzenlemesi vardır. Kişi o suç bağlamında zorunluluk etkisi altında hareket
ettiğinde kişinin kusurluluğu tamamen ortadan kalkmamaktadır. Genel
hükümlerdeki zorunluluk hali düzenlemelerinde zorunluluk halinin kusurluluğu
ortadan kaldırdığı kabul edilmektedir. Kişi hiçbir şekilde
cezalandırılamamaktadır. Ama özel zorunluluk hali niteliğindeki birtakım
düzenlemeler bakımından bu böyle değildir. Mesela hırsızlık suçu ile ilgili özel bir
zorunluluk hali düzenlemesi vardır. Bazı suç tipleriyle ilgili kanun koyucu kanunda
özel zorunluluk hali öngördüğünde buradaki husus şudur; genel hükümlerdeki
zorunluluk hali varken neden kanun koyucu bazı suçlar bağlamında ayrıca
zorunluluk hali düzenlemesi öngörmüştür? Çünkü kanun koyucu bu suçlarla ilgili
genel hükümlerdeki zorunluluk halinin kusurluluğu tamamen ortadan kaldırmakta
olduğu sonucunu biraz daha esnetmek istemiştir. Bu özel zorunluluk hali
düzenlemelerinde cezayı tamamen vermemek ya da cezada yalnızca bir indirime
gitmek hususunda imkan tanımıştır. Bu tarz düzenlemelerde genel hükümlerdeki
zorunluluk hali düzenlemelerinden farklı olarak hakime şu söylenmektedir; bu
suçlarda zorunluluk hali dikkate alınmalıdır ama bu zorunluluk hali kişinin
kusurunun bulunmamasını kabul etmeyi gerektirecek ölçüde olmayabilir. Bu
zorunluluk hali kişinin kusurluluğunu etkilemiştir ama tamamen kusurlu
addedilmemesini kabul etmeyi gerektirmez.
4
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 13. HAFTA / 2022

Zorunluk halinin hukuki niteliği bağlamında da Türkiye’deki durum diğer ülkelerle


kıyaslandığında biraz farklıdır. Mesela Almanya’da zorunluluk hali iki hukuki
niteliğe sahiptir;

• Hukuka uygunluk sebebi olan zorunluluk hali, (Türkiye’de ceza hukuku


bağlamında hukuka uygunluk sebebi olan zorunluluk hali kabul edilmemiştir.)
Hukuka uygunluk sebebi olan zorunluluk halinde daha üstün bir menfaatin
korunması için daha alt düzeydeki bir menfaat ihlal edilebilir. Kişi yaşamını
korumak için bir başkasının malvarlığına zarar verdiğine buna hukuka
uygunluk sebebi olan zorunluluk hali denmektedir. Burada önem arz eden
nokta açıkça daha üstün olan bir hukuki menfaatin daha düşük seviyedeki
bir hukuki menfaatin ihlal edilmesiyle korunmasıdır. O sistemde eğer bir
kişi hukuka uygunluk sebebi olan zorunluluk halinden bahsediyorsa bu
durumda hiçbir sınırlama yoktur yeter ki daha üstün bir hukuki menfaat
korunsun. Herkes gerek kendisine gerek 3. bir kişiye yönelik bu tarz bir
tehlikeliliği hukuka uygunluk sebebi olan zorunluluk hali kapsamında
bertaraf edebilir.

• Kusurluluğu ortadan kaldıran zorunluluk hali


Burada da korunması planlanan hukuki menfaatin ihlal edilen hukuki
menfaatle aynı seviyede olması söz konusudur. Burada kusurluluğu
etkileyen zorunluluk hali bakımından ek birtakım şartlar vardır. Mesela
Alman sisteminde kusurluluğu etkileyen zorunluluk halinden
faydalanabilmek için bunun yalnızca kişinin kendisine ya da yakınlarına
yönelik bir tehlikeliliği bertaraf etmek için gerçekleştirilmesi
gerekmektedir. Hiç tanımadığı bir kimsenin yani yakını niteliğinde olmayan
bir kimsenin korunmasına yönelik kusurluluğu etkileyen zorunluluk halinden
yararlanması mümkün değildir.

Bu ayrım Türk Hukuku’nda da birçok yazar tarafından savunulmaktadır. Türk Ceza


Kanunu’nun en çok eleştirilen maddelerinden biridir. Gerçekten zorunluluk halinin
hukuki niteliğinin hem bir hukuka uygunluk sebebi olarak hem de kusurluluğu
etkileyen zorunluluk hali olarak ikiye ayrılmış biçimde kabul edilmesi gerekirdi
denmektedir.

A, B’ye ateş ediyor. A, B’ye saldırmaktadır ve herhangi bir hukuka uygunluk


durumunda değildir. Silahla ateş ediliyor ve kişi bundan kurtuluyor. Kurtulduktan
sonra ise kendi silahını çekerek A’nın yaşamına son veriliyor. Yani B günün sonunda
kendi yaşamını savunmak amacıyla B’nin yaşamına son veriyor. Burada savunmanın
5
Sayfa

şartları gerçekleştiği için B’nin yaptığı hukuka uygundur. A, B’ye sosyal olarak

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 13. HAFTA / 2022

saldırıyor çünkü A insan değil hırçın köpek. Başka surette bu tehlikelilikten


kurtulma imkanı da yoktur. B de köpeğe ateş ediyor. Onun yaralanması ya da
ölmesi sonucunu doğuran bir eylemde bulunuyor. Bu davranış hukuka uygun
mudur?

Bu durum zorunluluk halidir. Çünkü hayvan başkası tarafından


yönlendirilmemektedir. Hayvanın kendi kendine arz ettiği bir tehlikelilik söz
konusudur. Yani bu Türk hukukunda hukuka uygun değildir. Burada birtakım
sorunlar söz konusudur. Sistem demektedir ki; hayvanı etkisiz hale getirmek için
meskun mahalde ateş edildiğinde burada genel güvenliğin tehlikeye sokulması suçu
işlenmektedir. Bu hukuka uygun değildir ama zorunluluk hali nedeniyle kişi mazur
görülmektedir. Kişi kusurlu addedilmektedir. Ama Yargıtay’ın bu bakışı doğru
değildir. Kişi kendini korumak için bir hayvanın yaşamını sonlandırmak zorunda
kalıyorsa bu hukuka aykırıdır denilmemelidir. Türk sisteminin temelinde yatan
düşünce şudur; burada zorunluluk haline ilişkin verilen örneklerde mesela yangın
örneğinde 3. kişi zarar görmektedir. Kişi suçla bağlantılı değildir. Bu kişi zarar
görmektedir ama bu kişinin de bir suçu yoktur. Bu açıdan bakıldığında zorunluluk
hali bir hukuka uygunluk sebebi olarak değil zorunluluk hali etkisi halinde
gerçekleştirilen davranış sonucunda etkilenen kişi bakımından bir hukuka
uygunluktan bahsedilemeyeceği anlayışı var ama toplumsal yaşamda belirli ölçüde
bir dayanışma prensibi vardır. Bu dayanışma prensibi davranışın toplumsal olarak
hukuka uygun olduğunu yaşamın korunması için mala zarar verildiğinde kabul
edilmesini sağlayacaktır. Bu dayanışmanın hukuka uygunluk noktasında ele alınması
mümkündür. Bu görüşü savunanlara karşı genelde en can alıcı soru şudur; peki kişi
yaşamını korumak için bir başkasının malvarlığına zarar verdiğinde malı zarar
gören kişi malvarlığının zarar görmesi dolayısıyla diğerinden tazminat talebinde
bulunabilir mi bulunamaz mı? Çünkü bu soruya verilecek cevap işin doğasının nasıl
kabul edildiğinde alakalıdır. Tazminat ortada bir hukuka aykırılık momenti olması
durumunda söz konusu olacaktır. Eğer bir davranış hukuka uygunsa tazminat
talebinin kaynağını oluşturamaz. İşte bu tek hukuki niteliği kabul eden yazarlar
derler ki; tazminat talebi söz konusu oluyorsa demek ki hukuka uygunluk söz
konusu değildir. Hukuka uygun olsaydı sistem tazminat talebine izin vermezdi.

Kişi yaşamını korumak için bir başkasının malına zarar verirken malı zarar görenin
aslında bu durumla ilgili bir suçu yoktur. Bu durumda malına zarar verilen kişiye
zarar verildiğinden dolayı belirli bir ödemede bulunulmalı mıdır?

Evet isterse bu ödemede bulunulabilir ama zorunluluk hali gibi durumlarda salt
böyle bir kabul hukuka uygunluk sebebi olmadığını kabul etmememizi gerektirmez.
6
Sayfa

Türkiye’de zorunluluk hali kusurluluğu ortadan kaldıran veya azaltan sebep olarak

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 13. HAFTA / 2022

düzenlenmiştir. Bir hukuka uygunluk sebebi olmadığı için zorunluluk hali etkisi
altında gerçekleştirilen davranış bir suçtur ve bu suça bağlanan birtakım
müesseseleri bünyesinde barındırır. Mesela iştirak… İştirak konusunda zorunluluk
hali bir bağlama noktası olabilir. Mesela kişi zorunluluk halinde bulunabilir.
Zorunluluk halinde bulunan kişinin davranışına katılan kişiler suça iştirak
bağlamında sorumlu tutulabilirler. Kusurluluğu ortadan kalkan veya azalan sadece
bünyesinde bu durumdan etkilenendir. Zorunluluk halinin hukuki niteliği bir
kusurluluğu ortadan kaldıran hal dediğimizde buna göre bir suçun bağlantı
noktasını oluşturduğu tüm müesseselerin zorunluluk halinin söz konusu olduğu
durumlarda da gündeme gelmesi kaçınılmazdır. Suça iştirak gibi… Haliyle
zorunluluk hali bakımından yapılacak temel belirlemeler tehlikelilik kavramı
üzerinden hangi menfaatin hangi menfaatin ihlal edilmesiyle korunmaya çalışıldığı
konsepti üzerinden gerçekleşmektedir.

Zorunluluk halinde kişinin kendisinin sebebiyet vermediği bir tehlikelilik durumu


olmalıdır. Örneğin kişi ağzında sigarayla benzinliğe girer ve sigarayı atar.
Benzinlikte bulunan gaz kaçağı nedeniyle bu sigara bir anda tutuşmaya sebep
olmuştur. Sonra da kişi bu riskli ortamdan kurtulmak için önüne gelen kişiyi iterek
kaçmış ve ittiği kişinin yaralanmasına sebebiyet vermiştir.

Burada bir ayrım yapılır. Kişilerin kasten gerçekleştirdikleri tehlikelilikler


bağlamında o tehlikeliliğin sonucu olarak oluşan durumun o kişiyi zorunluluk
halinden faydalandırması mümkün değildir. O kişi kasten bir tehlikelilik meydana
getirmektedir hem de o fiilin etkisiyle bir sonuç ortaya çıktığında bundan
kurtulmak amacıyla bir başkasının malvarlığına zarar vermekte ya da bir kişinin
vücut bütünlüğüne zarar vermektedir. Kişi tehlikeliliği zaten kasten çıkarmıştır.

Taksirle gerçekleştirilen davranışların sebebiyet verdiği tehlikeliliği kişi


bertaraf etmek için bir 3. kişinin hukuki menfaatini ihlal ettiğinde zorunluluk
halinden faydalanabilir mi?

Bilinçli taksirin tanımı dikkate alındığında kişi zaten dikkat ve özen


yükümlülüğüne aykırı davrandığını bilmektedir ve bir neticenin meydana
gelebileceğini öngörmektedir. Ona rağmen neticenin meydana gelmeyeceğine dair
bir güveni vardır. Bilinçli taksirle bağlantılı düşünerek bir tehlikeliliği meydana
getiriyorsa bu durumda o tehlikeliliğe kişinin kendisinin sebebiyet verdiği
düşünülür.
7
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 13. HAFTA / 2022

Bilinçsiz taksir halinde ne olur? Bilinçsiz taksirli bir davranışıyla bir


tehlikeliliğe sebebiyet veren kişinin bu tehlikelilikten kurtulmak için bir
üçüncü kişinin hukuki menfaatine zarar verdiği eylemler zorunluluk hali
kapsamında ele alınabilir mi alınamaz mı?

Bilinçsiz taksirle sebebiyet verilen tehlikelilikten kurtulmak için kişi zorunluluk


halinden faydalanabilir. Bu durumda kendi sebebiyet verdiği tehlikeliliği bilinçsiz
taksirle gerçekleştirdiyse zorunluluk hali kabul edilebilir.

İtfaiye yangına müdahale etmek için gidiyor ama içeri girdiğinde yangının geldiği
nokta itibariyle oldukça büyüdüğünü görüyor. Ve yangına müdahale edemeyip
oradan çıkmaya çalışıyor. Ve hatta oradan çıkarken bir başkasının malına zarar
veriyor.

Bazı sosyal tehlikeliliklerde bizzat profesyonel olan, mesleki faaliyeti


dolayısıyla muhatap olan kişiler (itfaiye, kolluk) aslında kendisinin muhatap
olması gereken tehlikelilikten kurtulmak için bir davranış gerçekleştirirse
zorunluluk hali söz konusu olabilir mi?

Burada profesyonel anlamda o tehlikelikle baş etmesi gereken, o tehlikeliliği


bertaraf etmesi gereken kişilerin o tehlike kaynağının sebebiyet verdiği
risklerden kaçınmak amacıyla gerçekleştirdikleri davranışların zorunluluk hali
kapsamında ele alınamayacağına dair açıklamalar vardır. Bu açıklama kusurluluğu
ortadan kaldıran zorunlu hal bakımından yabancı ülkelerde de aynen böyle kabul
edilir. Ama hukuka uygunluk sebebi olarak kabul edilen zorunluluk halinde bu
açıklamalar kabul edilmemektedir. Türkiye’de böyle bir ayrım olmadığı için
profesyonellerin kendi faaliyet alanlarında söz konusu olan tehlikeliliği bertaraf
etmek amacıyla zorunluluk halinden faydalanamayacakları kabul edilir.

Meşru savunmada denilmiştir ki; kişi saldırıyı defetme iradesiyle hareket


etmelidir. Saldırıyı defedecek ölçüde bir savunma fiili gerçekleştirmelidir. Ama
kaçma imkanın vardı gibi bir değerlendirmede bulunulmamaktadır. Ama zorunluluk
halinin hukuki mahiyeti gereği kaçınılabilirliğin tartışılması gerekmektedir.
Tehlikelilikten kaçmak mümkünse kişinin kaçması gerekir. Tehlikeliliği kişinin
hukuki menfaatini ihlal etmeksizin ne şekilde bertaraf etmek mümkünse o şekilde
bertaraf etmek gerekir. En son noktada bu tehlikeliliğin başka suretle bertaraf
edilebilme imkanı yoksa o zaman 3. kişinin malvarlığına, vücut bütünlüğüne,
yaşamına zarar verildiğinde bu zorunluluk hali olarak değerlendirilebilir. Yoksa
kişinin günün sonunda suçsuz, günahsız bir kişinin menfaatini ihlal etmesindeki
hukuka aykırılık konusunda tehlikeliliğin başka türlü bertaraf edilme imkanı varsa
8
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 13. HAFTA / 2022

tartışma yoktur. Diğer yolların denemediği durumda zorunluluk halinden


bahsedilmesi mümkün değildir.

Cebir-Tehdit

Cebir ya da tehdit etkisi altında bir kişinin suç işlemesi mümkündür denilmiştir.
Fiille ilgili yapılan açıklamalarda suçun maddi unsurlarına ilişkin anlatılan temel
açıklamalarda fiilin suçun bir kurucu unsuru olduğu, o suçla bağlantılı maddi
unsurlar çerçevesinde fiilin mevcudiyetinden bahsedilebilmesi için ortada iradi
bir insan davranışı bulunması gerektiği söylenmiştir. Kişinin iradesini oluşturma
sürecinde tamamen araç konumuna getirildiği, mutlak bir güç etkisi altında
gerçekleştirilen devinimler fiil değildir. Ama mutlak güç niteliğinde olmayan
sadece kişi iradesini oluştururken onu kısıtlayan, sınırlayan ama yine de bu
sınırlandırmaya rağmen içerisinde iradi bir moment bulunduran davranışlar fiil
niteliğine sahiptir. Burada kişi zorlayıcı bir etki altındadır ama bu etki mutlak
nitelikte değildir. Suçun maddi unsurları tartışılırken ortada bir fiil var mıdır yok
mudur noktasında bu ele alınmıştı.

Cebir veya tehdit etkisi altında bir kişi suç işleyebilir ama işlemiş olduğu bu suç
dolayısıyla o kişi kusurlu addedilmez. Bu bir mazeret sebebi olarak karşımıza
çıkmaktadır. Kişi aslına cebir-tehdit etkisi altında iradesini oluştururken kast
bağlamında bu iradenin içeriğini oluşturan hususlarla ilgili bilgi sahibidir. Kastını
etkileyen bir durum yoktur. Kafasına silah dayanan birinden başkasını vurması
istenildiğinde bu kişi başkasını vurmaya yönelik eylem bağlamında kasten hareket
etmektedir. Suçun tüm maddi unsurlarını bilmektedir.

Bu davranışı gerçekleştirmek istiyor mu?Cebir ve tehdit etkisi altında kaldığı


davranışı istiyor mu istemiyor mu?

İstemiyor.

Peki istememesi kastının bulunmadığı sonucunu doğurur mu?

Kast pozitif, bilişsel olarak ele alınmaktadır. Bu nedenle cevap hayırdır. Bu cebir-
tehdite maruz kalan ve maruz kaldığı cebir-tehditin etkisiyle bir suç işlemek
durumunda bırakılan kişinin bu iradesinin tezahürünü, dış dünyada
gerçekleştirdiği davranış bir suç olarak nitelendirilmektedir.
9
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 13. HAFTA / 2022

Bu suçu işlemesi dolayısıyla bu kimseyi kınamak mümkün müdür? Bu kişiyi bu


davranışı gerçekleştirirken iradesini oluşturma sürecinde kusurlu addetmek
mümkün müdür?

Cebir-tehdit etkisi altında suç işleyen kişi eğer bu suçu cebir-tehditin


kendisinde yaratmış olduğu iradi şartların etkisiyle gerçekleştirdiyse kusurlu
addedilmez. Bu cebir ve tehdit belirli bir ağırlığa, belirli bir ciddiyet boyutuna
ulaşmalıdır. Cebir-tehdit etkisi altında işlenen suç o cebir-tehdidin korkutucu
etkisinin bir sonucu olarak addedilebilmelidir. Eğer o kişiyi öldürmezsen
telefonunu kırarım şeklinde bir tehditin etkisiyle suç işlendiğinde kasten öldürme
bakımından kişi kusurlu addedilemez gibi bir sonuca ulaşılamaz.

Eğer bu kişiyi öldürmezsen çocuğun ilkokula başladığında onu kaçırırım şeklinde


bir tehdit olabilir. O sırada çocuk daha kundaktadır. Böyle bir tehdit korkutucu
olabilir ama bu suçun işlenmesi bağlamında kişiyi başka bir tercihte
bulunamayacak duruma getirir mi sorusu önemlidir. Haliyle cebir-tehdit etkisi
altında suç işleyen kişinin bu etkiyi gerçekten işlediği suçla bağlantılı bir şekilde
bünyesinde hissetmiş olması gerekir. Açık bir şekilde orantısızlığın var olduğu
tehditlerin bu bağlamda kişinin kasten öldürme suçunu işlemesiyle bağlantılı
olarak cebir ve tehdit etkisi altında kusurluluğunun bulunmadığının kabul edilmesi
mümkün değildir. Burada cebir ve tehditin mümeyyiz sıfata sahip olması yani
kişiyi başka yönde bir davranışta bulunma konusunda cebir ve tehditin ikna edici
olması gerekmektedir. Aksi halde cebir ve tehdit yine var olabilir ama bunun
sonucunda suç işlenmesi halinde kişinin kusurlu addedilmemesi sonucunu
doğuracak ağırlıkta bir tehdit olarak karşımıza çıkmayabilir. Aktüel ya da yakın
gelecekte gözlemlenebilmesi mümkün bir tehdit-cebir varsa, cebir bakımından
zaten çoğunlukla halihazırda kişinin vücut bütünlüğüne yönelik bir zorlama içeren
davranış bulunduğu için cebirin mümeyyizliği bu bakımdan daha mümkündür ama
cebir teşkil eden davranışın da belirli bir ağırlığa sahip olması gerekmektedir.
Zaten tartışma genellikle tehditin ne zaman kişinin kusurluluğunu tamamen
ortadan kaldıracak ölçüye ulaştırmıştır şeklindedir.

Türk Ceza Kanunu Madde 28

“Karşı koyamayacağı veya kurtulamayacağı cebir ve şiddet veya


muhakkak ve ağır bir korkutma veya tehdit sonucu suç işleyen kimseye
ceza verilmez. Bu gibi hallerde cebir ve şiddet, korkutma ve tehdidi
kullanan kişi suçun faili sayılır.”
10

Burada korkutma, şiddet gibi diğer ifadeler vardır ama bunlar genellikle cebir ve
tehditin alt başlıkları şeklinde ele alınır. Cebir bir şeyi yapması veya yapmaması
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 13. HAFTA / 2022

için kişinin vücut bütünlüğüne yönelik bir müdahalede bulunulmasıdır. Demek ki


cebir ve tehdit etkisi altında suç işleyen bir kişinin bir mazereti vardır. Tıpkı
zorunluluk halinde olduğu gibi. İsnat yeteneğini ilgilendiren hallerden farklı
olarak bu durumda mesele dışarıdan gelmektedir. Burada mesele kişinin kendi
bünyesinde barındırdığı birtakım özelliklerden dolayı değildir. Buradaki mesele
kişinin dıştan gelen birtakım etkilerden dolayı iradesini oluşturma koşullarının bir
olumsuz etkiye maruz kalmasıdır. O yüzdendir ki mazeret sebebinin söz konusu
olduğu hallerde kişi kusurlu addedilmez. Kusurlu addedilmediği için
cezalandırılmaz, hakkında bir güvenlik tedbiri de uygulanmaz. Çünkü güvenlik
tedbirinin mantığı da bir tehlikeliliği bertaraf etmektir. Cebir-tehdit etkisi gibi
mazeret sebeplerinin söz konusu olduğu durumlarda ortada kişiden kaynaklı bir
tehlikelilik de yoktur. Dışsal gelişmeler, dışsal koşullar o kişinin o şekilde hareket
etmesine sebebiyet vermektedir. Dolayısıyla isnat yeteneği, mazeret sebebi
ayrımı yapılmasının bir diğer pratik faydası mazeret sebebinin varlığından
bahsedildiğinde kişi kusurlu addedilemediği gibi hakkında bir güvenlik tedbiri
uygulanması cihetine gidilmesinin de mümkün olmamasıdır.

Hukuka Aykırı Fakat Bağlayıcı Nitelikteki Emrin Gereklerinin Yerine


Getirilmesi

Türk Ceza Kanunu Madde 24/2-3-4

“Yetkili bir merciden verilip, yerine getirilmesi görev gereği zorunlu


olan bir emri uygulayan sorumlu olmaz.

Konusu suç teşkil eden emir hiçbir surette yerine getirilemez. Aksi
takdirde yerine getiren ile emri veren sorumlu olur.

Emrin, hukuka uygunluğunun denetlenmesinin kanun tarafından


engellendiği hallerde, yerine getirilmesinden emri veren sorumlu olur.”

Bir emir ne zaman söz konusu olabilir? Emir nedir? Hukuken bir emir ile
bağlantılı olan, bir emrin gereklerini yerine getirme yükümlülüğü altında
bulunan kişilerden ne zaman bahsedilebilir?

Emir niteliği gereği bir hiyerarşik yapıyı gerektirmektedir. Hiyerarşik yapının


bulunmasının zorunlu olduğu bir kavramsallaştırmadır. Emir hiyerarşik olarak
üstün ast konumunda bulunan bir kimseye bir şeyi yapması veya yapmaması
hususunda hukuken bağlayıcı bir beyanda bulunmasıdır. Sorun şudur; hukuka
uygun nitelikteki bir emrin gereklerinin yerine getirilmesi zaten hukuka uygundur.
11

Emir içeriği itibariyle hukuka uygunsa o emrin gereklerini yerine getiren kişinin
de hukuka uygun hareket ettiği söylenmektedir. Buna hukuka uygunluk sebebi
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 13. HAFTA / 2022

bağlamında kanun hükmünün yerine getirilmesi ifade edilebilir. Zaten ast


konumunda bulunan bir kimsenin hiyerarşik olarak üstü durumunda bulunan bir
kişiden aldığı hukuka uygun bir emri yerine getirmesi görevin ifası kapsamındadır.
Sorun üstün verdiği emrin içerik olarak hukuka aykırı olmasındadır.

Hukuka aykırı emrin gereklerinin yerine getirilmesi söz konusu olabilir mi?
Hukuka aykırı bir emri alan ast konumundaki kişi bu hukuka aykırılığın
bilincindeyse ne yapabilir?

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası Madde 137

“Kamu hizmetlerinde herhangi bir sıfat ve suretle çalışmakta olan


kimse, üstünden aldığı emri, yönetmelik, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi,
kanun veya Anayasa hükümlerine aykırı görürse, yerine getirmez ve bu
aykırılığı o emri verene bildirir. Ancak, üstü emrinde ısrar eder ve bu
emrini yazı ile yenilerse, emir yerine getirilir; bu halde, emri yerine
getiren sorumlu olmaz.

Konusu suç teşkil eden emir, hiçbir suretle yerine getirilmez; yerine
getiren kimse sorumluluktan kurtulamaz.

Askeri hizmetlerin görülmesi ve acele hallerde kamu düzeni ve kamu


güvenliğinin korunması için kanunla gösterilen istisnalar saklıdır.”

Birinci aşamada anayasal temel prensip şudur; ast üstünden aldığı bir emrin
hukuka uygunluğunu denetler. Uygunsa bu emri yerine getirir. Uygun değilse bunu
üstüne bildirir. Ama üst bu emri yazılı olarak yineliyorsa o zaman ast bunu yerine
getirir.

Konusu suç teşkil eden bir emir hiçbir şekilde yerine getirilmiyorsa bu neden
kusurluluğu ortadan kaldıran bir hal olarak anlatılmaktadır?

Demek ki hiyerarşik olarak üstünden aldığı emir hukuka aykırıysa ama suç teşkil
etmiyorsa suç teşkil etmeyen bakım açısından şu ana kadar yapılan açıklamalar
geçerlidir. Yani kişi bu emrin hukuka aykırı olduğunu düşünmektedir. Ve bunu
üstüne bildirmektedir. Üstü ise emri yazılı olarak yenilerse kişi bunu yerine
getirir. Kişi bu emrin gereklerini yerine getirmiş olmasından dolayı artık sorumlu
değildir. Ama bu emrin içeriği, gereklerinin yerine getirilmesi nedeniyle ortaya
bir suç çıkacaksa anayasa bu emrin yerine getirilmemesini söyler. Konusu suç
teşkil eden emir hiçbir zaman yerine getirilmemektedir ama bazı durumlarda
astın üst tarafından verilen emrin içeriğini denetleme yetkisi yoktur. Silahlı
12

kuvvetler, askerlik faaliyeti gibi bazı durumlarda astın aldığı emirle alakalı bu
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 13. HAFTA / 2022

emrin kanuna aykırı diyebilme imkanı yoktur. Emir içeriğinin denetlenemediği


birtakım durumlar vardır. Bu askeri hizmetlerle bağlantılı olarak karşımıza
çıkabilmektedir. Mesela Türkiye’nin gerek yurtiçinde gerek yurtdışında
gerçekleştirmiş olduğu birtakım istihbari faaliyetler olduğu şüphesizdir.
İstihbari faaliyette bulunan kişinin hiyararşik olarak üstü olan kimse tarafından
verilen emrin gereklerini yerine getirme hususunda tereddüt etmesi mümkün
değildir. Askeri faaliyet kapsamında üstün bir emri vardır, ast burada ben bu
emrin içeriğini denetleyeceğim diyemez. Denetlenmesi denenirse sonrasında o
emrin gereklerinin yerine getirilmesi gereken durumun hala mevcut olmaması
mümkün olabilmektedir. Askeri faaliyetler çok hızlı, çok dinamik bir süreç
olabilmektedir. Bunlar artık uç noktalardır. Bir hukuk devletinde kural olarak
hukuka aykırılığı ile ilgili değerlendirme yapılamayacak bir içeriğin, hiçbir
değerlendirme yapılmadan gereğinin yerine getirilmesine imkan tanıyan bir
düzenlemenin bulunmaması gerekmektedir. Ama devletlerin kendine özgü
birtakım özel ihtiyaçları vardır. Terörle mücadele konusunda aktif bir faaliyet
yürütülen bir ülkede o alanda görev yapmakta olan kişiler bağlamında emrin
denetlenmesinin katı bir şekilde sağlanması mümkün değildir. Çünkü böyle bir
durumda faaliyetlerin bir kısmının sekteye uğraması kaçınılmazdır. İdeal olan bir
sistemde hukuka aykırılığın söz konusu olduğu emrin içeriğinin denetlenmesi ve
yerine getirilmesine imkan tanınmamasıdır. Ama durum her zaman öyle değildir.
Demek hukuka aykırı ama bağlayıcı bir emir içeriği itibariyle suç bile teşkil etse
ast tarafından üstünün verdiği bu emrin içeriğinin denetlenme imkanı ortadan
kaldırılmışsa askeri faaliyetlerde diğer alanlarda suç teşkil eden bu emrin
gereklerini yerine getiren kişi suçlu addedilemez. Ama birçok örnekte sorun
teşkil eden kısım emir veren kişinin emir verme yetkisinin olmamasıdır. Böyle bir
durumda hatanın söz konusu olması da mümkündür. Kusurluluğu ortadan kaldıran
bu halin maddi şartlarında hataya düşmüş kişiler de olabilir. Bir emir gelmektedir
ama bu emir hiyerarşik olarak üstten mi gelmiş o anın koşullarıyla tespit
edilemeyebilmektedir.

• Ortada hiyerarşik bir bağ olmalıdır. Üst olmalıdır, ast olmalıdır.


• Verilen emir üst ile bağlantılı olacak.
• Bu emri yerine getiren kişinin bu emrin gereklerinin içeriğini denetleme
yetkisi kanunen ortadan kaldırılmış olacak.
• Bu emrin gereklerinin yerine getirilmesi bir suç teşkil edecek .

Bir emrin gereğinin yerine getirilmesi suç teşkil etmiyorsa ceza hukuku bununla
ilgilenmez. Konusu suç teşkil eden bir emrin gereklerini yerine getirmiş olan kişi
13

kusurlu mudur değil midir kısmıyla ceza hukuku ilgilenmektedir. Genel kabul
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 13. HAFTA / 2022

şudur; konusu suç teşkil eden emrin gereklerini yerine getirilmesine demokratik
bir toplumda aslında izin verilmemesi gerekir, bu bir gerçektir. Hem suç teşkil
etmesi hem de böyle bir emrin gereklerinin yerine getirilmesinin zorunlu olması
olmaması gereken bir şey olsa da birtakım gerçeklerin ele alınması
gerekmektedir. Askeri faaliyetler, istihbari faaliyetler niteliği gereği özellikli
meselelerdir. Bu meselelere özgü olan kanun açıkça emrin içeriğinin denetlenmesi
yetkisini astın elinden almışsa artık bu konusu suç teşkil eden emrin gereklerini
yerine getiren astın bu suç dolayısıyla kusurlu addedilmemesi kabul edilmektedir.

Kişi rezil olacağı, şeref ve saygınlığı kalmayacağı için bir başkasını öldürdüğünde,
yaraladığında ortada kusurluluğunun olmadığını kabul edeceğimiz biz eylem
yoktur. Bir başkasının öldürülmesine yönelik olarak böyle bir talepte
bulunulduğunda burada artık şantajın yani tehditin bir türünün mümeyyiz etkisinin
bulunmadığını kabul etmek lazım. Ağır biçimde yaşama yönelik bir tehdit olsaydı
bu durumda talebi yerine getiren kişinin kusurluluğunun kabul edilmeme ihtimali
olabilirdi.

Geçici Nedenler ya da İrade Dışı Alınmış Olan Alkol veya Uyuşturucu Madde
Etkisi

Kişilerin geçici birtakım sebeplerle yani aslında bünyelerinde barındırdıkları


kişisel özelliklerinden kaynaklı olarak değil ama geçici birtakım sebeplerin
etkisiyle irade yeteneğinin önemli ölçüde kısıtlanması sonucunu doğuran sonuçlarla
karşılaşmaları mümkün olabilir. Mesela kişi normalde aklı başında, herhangi bir
akıl hastalığı olmayan biridir ama kişi kan tutması nedeniyle kan görünce kendini
kaybetmektedir. Ya da kişi aslında sarhoş değilken ya da uyuşturucu madde
etkisi altında değilken herhangi bir sorun yoktur. Ama kişi alkollü maddenin etkisi
altında olduğu için irade yeteneğinin etkilenmesi söz konusu olmaktadır. Yine
birtakım farklı sebeplerle kişiler geçici sebepler nedeniyle irade yeteneklerinin
önemli ölçüde kısıtlandığı hallerle karşı karşıya kalabilir.

Türk Ceza Kanunu Madde 34

“Geçici bir nedenle ya da irade dışı alınan alkol veya uyuşturucu


madde etkisiyle, işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayamayan
veya bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneği önemli
derecede azalmış olan kişiye ceza verilmez.

İradi olarak alınan alkol veya uyuşturucu madde etkisinde suç işleyen
kişi hakkında birinci fıkra hükmü uygulanmaz.”
14
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 13. HAFTA / 2022

Geçici nedenlerle ya da irade dışı almış olduğu alkol veya uyuşturucu madde
etkisiyle bir suç işleyen kişi kusurlu addedilemez. Ama faklı birtakım ihtimaller
de mevcuttur. Bazı kitaplarda geçici neden olarak ifade edilen bazı haller aslında
o durumda bulunan kişinin iradesinin tamamen bulunmaması sonucunu doğurduğu
için bu kapsamda değil de ceza hukukuna konu olacak fiille bağlantılı ele
alınmalıdır. Mesela bazı kitaplarda uyurgezer kişinin bu geçici nedenden muzdarip
olduğu söylenmektedir. Ama uyurgezer kişi uyurgezerlik yaptığı süreçte bir
kimsenin yaralanmasına, ölmesine sebebiyet verecek bir eylemde bulunuyorsa o
uyurgezerlik sürecinde bir iradesi yoktur. Mesela sara hastalarının nöbet
geçirdiği durumlardan bahsedilmektedir. Sara hastasının nöbet geçirdiği sırada
bir fiilinin bulunduğundan bahsetmek mümkün değildir ama bir kişi uyurgezer ya
da sara hastası olduğunu bilmektedir. Ve bu durumla karşılaştığında bu durumun
sebebiyet verebileceği birtakım davranışlarda bulunma ihtimalini bilmesine
rağmen öncesinde herhangi bir önlem almamaktadır. Mesela uyku halinde bir
kişinin kendi etrafında dönmesi ceza hukuku bağlamında bir fiil değildir. Ama bir
anne bebeğiyle yatakta oynarken uyuya kalıp, uykuda dönerek çocuğun ölümüne
sebebiyet vermektedir.

Mesela bu örnekte anneyi iradi bir fiili bulunmadığı için ceza hukuku
bakımından sorumlu tutmak mümkün değil midir? Burada bir suç var mıdır yok
mudur?

Bu geçici nedenlerle bağlantılı tartışmalarda kişinin kendisini bilerek ya da


dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı olarak bu geçici duruma sokmamış olması
gerekmektedir. Eğer kişi bu geçici neden durumuna kendisini sokarken o an
itibariyle iradesi yoktur denilecektir ama iradesinin bulunduğu son an itibariyle
bu geçici nedenden muzdarip olacağı durumda birtakım suçları işleyebilme
ihtimalini öngörebilirdi deniliyorsa burada modern ceza hukuku anlayışını
farklılaştıran bir ceza hukuku sorumluluğu mekanizması işletilecektir.

Ceza hukuku sorumluluğu mekanizması neden farklılaştırılacaktır?

Ceza hukuku haksızlığı subjektif ve objektif unsurların bir araya geldiği bir
haksızlık şemasıdır. Sadece objektif unsurların oluşması başlı başına bir
haksızlığın bulunduğu sonucunu doğurmamaktadır. Aynı zamanda bu unsurlara
ilişkin bir bilgi aranmaktadır. Aksi halde kişi sorumlu tutulamamaktadır. Kastının
varlığı ya da taksirinin varlığı aranmaktadır. Bu kast ve taksir suçun manevi
unsuru olarak davranışın gerçekleştirildiği an itibariyle aranmaktadır. Yani bir
aktüellik beklenmektedir. Burada geçici nedenlerden muzdarip olan bir kişinin
15

işlemiş olduğu fiil dahi denilemeyecek durumlar vardır. Yönlendirici iradenin


Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 13. HAFTA / 2022

bulunmadığı haller söz konusudur. Sistem demektedir ki; kişi bu davranışı


gerçekleştirdiği sırada geçici neden dolayısıyla iradesini oluşturacak durumda
değildir ama öncesindeki aşamada bu geçici nedenden muzdarip olmadığı an
itibariyle bu durumun meydana gelmesi itibariyle bir yaralama, ölme durumu söz
konusu olabilir. Davranışın gerçekleştirildiği an itibariyle kasten ya da taksirle
hareket etmesi gereken kişinin sorumluluğu geçici nedenden etkilenmiş olduğu
durumda öne çekilmektedir. Kast ve taksir geçici nedenden muzdarip olmadığı
önceki aşamada aranmaktadır. Sistem demektedir ki;

• Bu durumda kişinin geçici nedenden kaynaklı duruma düşmesinde kendisine


özgülenebilecek herhangi bir dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık yoksa
tam bu aşama itibariyle geçici neden kusurluluğu ortadan kaldıran bir
haldir. Kişinin geçici nedenden muzdarip olmasına sebebiyet verecek
durumdan önce bunu öngörmüş olması halinde ya da bunun öngörülebilir
olması halinde bu durumda kişi sorumluluktan kurtulamaz.

Anne örneğine dönecek olursak anne çocuğu yanına koymuş ve uyumuştur.


Uyurken sağa sola dönmek fiil değildir. İradi de değildir. Ama çocuğun ölmesine
sebebiyet vermiştir.

Bu durumda taksirden bahsedilebilir mi, bahsedilebiliyorsa nasıl bahsedilir?


Ölüm sonucunu gerçekleştiren an itibariyle mi taksir vardır yoksa çocuğu ilk
kez yanına yatırıp ben uyursam çocuk kontrolsüz kalır, yaralanabilir diye
düşünmesi gereken an itibariyle mi taksir vardır?

Aslında ikinci duruma göre bir değerlendirme yapılmaktadır. Bu konsepti


eleştirenler ceza hukukunun haksızlığın aktüelliği anlayışıyla bağdaşmadığını
söylemektedirler. Nasıl bir açıklama yapılırsa yapılsın aslında değerlendirme öne
çekilmektedir. Ölüm sonucuyla bağlantılı bir davranışla bağlantılı bir kast-taksir
değerlendirmesi yapılmamaktadır. Ondan önceki bir aşamadaki kişinin kendisini o
duruma sokmasıyla bağlantılı bir kast-taksir değerlendirmesi yapılmaktadır.
Kişinin yanında çocuğu varken uykuya dalması tipik bir haksızlık değildir ama o ana
özgülenerek bir değerlendirme yapılmaktadır. Genel aktüellikten farklılaşan
haksızlık modelinin niteliğinin izah edilebilmesi için ortaya birçok teori atılmıştır.
Tipikliğin öne çekilmesi teorisi, istisna teorisi, bağdaşmazdık teorisi… Bu alışık
olunan aktüellik anlayışından farklı yeni bir haksızlık modelidir. Ama hemen hemen
tüm modern ceza hukuku sistemlerinde buna benzer düzenlemeler görülmektedir.
Aslında bu hüküm okunduğunda geçici nedenden kendi dikkat ve özen
yükümlülüğüne aykırılığı olmaksızın muzdarip olan kişinin kusurlu addedilmemesi
16

gibi gayet anlaşılır olduğu düşünülen bir kısım olduğu görülmektedir. Ama biraz
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 13. HAFTA / 2022

yakından bakıldığında bu hüküm geleneksel ceza hukukunun failin davranışını


gerçekleştirdiği sırada manevi unsurun mevcudiyetinin bulunmasını arayan
haksızlık sisteminden farklılaşıldığı görülmektedir.

Kişi geçici neden sırasında bulunduğu davranışa karşı kendisini o an iradesi


olmadığını söyleyerek savunabilir. Ama kişinin bu ne zaman iradesi olduğu, ne
zaman bu davranış üzerinde hakimiyet kurma imkanı olduğu, ne zaman bu
davranışın engellenmesine yönelik önlem alma imkanı olduğuna bakılır ve o an
itibariyle kişinin kastı mı vardır yoksa taksiri vardır diye bakılır. Kast-taksir
değerlendirmesi öne çekilmektedir. Tipiklik neticenin gerçekleştiği an itibariyle
değil öne çekilerek neticenin gerçekleşmesine sebebiyet veren sürece hakimiyeti
bırakıldığı an itibariyle kişinin katı-taksiri var mı diye bakılır. İstisna teorisine
göre tipiklik normalde öne çekilemez, tipikliğin aktüelliğinden o kadar kolay
vazgeçilemez ama bu bir istisnadır. Yani genel haksızlığın aktüelliğine istisnadır.
Ama günün sonunda en dürüst olan bağdaşmazlık anlayışını savunanlardır.

Sebebinde Serbest Hareket Teorisi’nin temelinde yatan husus kişinin bilerek,


isteyerek, bir suç işlemek amacıyla kendisini irade yeteneğinden yoksun
bırakmaya yönelik davranışta bulunmasıdır. Bu ihtimaller alkol ve uyuşturucu
madde kullanımı üzerinden değerlendirilmektedir.

Kişi eğelenmek amacıyla alkol ya da uyuşturucu madde kullanır. Bu maddelerin


etkisi altında birini bıçaklar, birine silahla ateş eder öldürür. Sonrasında ise bu
davranış sırasında iradesini yönlendirebilecek durumda olmadığını, alkol veya
uyuşturucu madde etkisi altında olduğunu söyler.

Kişi aslında eşini, annesini, babasını ya da bir arkadaşını öldürmek istemektedir


ama bunu da kolay bir şekilde yapamamaktadır. Bu konu üzerinde cesarete
ihtiyacı vardır. Bu davranışı gerçekleştirirken tereddüt etmemek için de alkol ya
da uyuşturucu madde kullanmaktadır.

Sebebinde serbest hareket teorisi bağlamında üzerinde durulacak asıl durum


ikinci durumdur. Yani kişinin bilerek kendisini suç işlemesini kolaylaştırmak için
irade yeteneğinden yoksun bıraktığı hallerdir. Burada kişinin yine davranışı
gerçekleştirdiği sırada kusurlu olmamasını kabul ettirecek bir durum ilk bakışta
mevcut gibi görünebilir. Çünkü kişi davranışı gerçekleştirdiği sırada etkisi altında
bulunduğu alkol ya da uyuşturucu madde dolayısıyla iradesini yönlendirebilecek
pozisyonda değildir. Ama sistem sebebinde serbest hareket teorisi bağlamında
demektedir ki; kişi zaten bilerek bir suçu işlemek için bir madde tesiri altına
17

girmişse artık kişinin kastının varlığı o maddenin etkisi altına girdiği an itibariyle
tespit edilir ve işlemiş olduğu suç dolayısıyla kişi kasten sorumlu tutulur. Birinci
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 13. HAFTA / 2022

ihtimalde de alkol ve uyuşturucu madde iradi olarak alınmıştır. Ama bu sefer bir
başka kişiyi öldürmek ya da yaralamak için değildir. Alkol ya da uyuşturucu madde
eğlenmek için alınmıştır ancak sonrasında tartışma çıkması ya da başka bir şey
olması neticesinde kişi birini yaralayabilir veya öldürebilir. Aslında Türk
sisteminde bu iki durum arasında bir fark yoktur. Yani ikisi de iradi olarak alınan
alkol ya da uyuşturucu madde etkisi altında işlenen suçlar olduğu için ikisinde de
bu durum ceza hukuku sorumluluğu üzerinde bir etki doğurmamaktadır yani ceza
hukuku sorumluluğunun değişmesini sağlamamaktadır. İkisinde de ceza
sorumluluğu iradi olarak alkol ya da uyuşturucu madde etkisi altına girdiği an
itibariyle vardır.

Bu ikisi arasında ayrım yapan sistemler vardır. Mesela Almanya’da bir suç tipi
vardır; tam sarhoşluk. Almanya’daki düzenlemenin mahiyeti ile Türk
düzenlemesinin mahiyeti arasında bir farklılık vardır. Tam sarhoşlukta kişinin 3
promil alkol veya 3 promile denk gelecek şekilde uyuşturucu madde etkisi
altındayken suç işlemiş olması durumu bağımsız bir suç olarak düzenlenir. Bu
durumda suç işlemek bağımsız bir suçtur.

Neden bunu yapma gereği duymuşlardır?

Özel hükümlerde böyle bir düzenlemeye yer vermelerinin sebebi cezalandırılan


fiil alkollüyken bir kişiyi öldürme söz konusudur ama kişi tam sarhoşluk suçu
işlemiş olmaktadır. O durumdayken suç işlemiş olması olgusu nedeniyle kişi
cezalandırılmaktadır. Bir genel hüküm yoktur ama orada sebebinde serbest
hareket durumunun söz konusu olduğu hallerde tam sarhoşluk suçu söz konusu
değildir. İşleyeceği suç adına cesaretlenmek için bir imkan sahibi olmak için alkol
ya da uyuşturucu madde alınan suçtan dolayı kişi sorumlu tutulmaktadır. Orada
sebebinde serbest hareket durumu uygulanmaktadır ama Türk sisteminden temel
farkı şudur; iradi olarak alkol veya uyuşturucu madde alındıktan sonra yaşanan
tartışmada kişi silahını çekip karşısındakini öldüğünde kasten öldürmeden
yararlanmaktadır. Alman sisteminde bir kişi eğlenmek için alkol ya da uyuşturucu
madde aldığında ve sonrasında çıkan kavgada bir kişiyi öldürdüğünde kasten
öldürmeden değil tam sarhoşluktan dolayı cezalandırılır. Tam sarhoşluk suçunun
cezası bir tık farklıdır ve işlenilen suçla bağlantı kurulmaya çalışılır. Türk sistemi
burada bir istisna modelini benimsemiştir.

Kişi alkollüdür ve trafik kazası yapmıştır, alkollüdür ve bir kimseyi bıçaklamıştır


ya da birini vurmuştur. Ve bu alkolü de zorla almamıştır. O zaman işlemiş olduğu
suç dolayısıyla kastının varlığı üzerinde bir sorumluluk mekanizması işletilecektir
18

şeklindeki anlayış Türk sisteminde benimsenmiştir.


Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 13. HAFTA / 2022

İradi olmayan bir biçimde alkol ya da uyuşturucu madde nasıl alınır?

Bu konuyla ilgili en klasik örnek içeceğin içine uyuşturucu madde dökülmesidir.


Kişi normal bir şey içtiğini sanarken aslında içtiği şey bambaşka bir şeydir. Bir
kişi bilmediği bir içeceği içmektedir ama onun ne ile ilgili olduğuyla çok da
ilgilenmemektedir. Bu durumda irade dışı madde kullanılmıştır denilemez. Kişinin
içtiği içeceğin ne olduğuyla ilgilenmemesi durumu ya da birinin ilaç diye verdiği
hapı ne olduğunu sorgulamadan içmesi durumu irade dışı değildir. Ama tamamen
bilgisi dışında olan tamamen iradesi dışında olan durumlarda o zaman ceza hukuku
bakımından bu duruma girmesinde kendisinin herhangi bir dikkatsizliği ve
özensizliği yoksa bu durumda bu irade dışı madde kullanımı olarak
nitelendirilebilir. Dolayısıyla kişinin bilmediği bir içeceği içmesi, bilmediği bir hapı
kullanması durumu irade dışı değildir. Yani taksirle alkol alınabilir mi? Taksirle
uyuşturucu maddesi altına girilebilir mi? Bunlar birer tartışmadır. Su diye bilinen
bir içeceğin içine bir başka madde katılmış olması mümkündür. Kişinin
şüphelenmesin gerektiren bir halin varlığına rağmen bu maddeyi kullanması
halinde kişinin bu maddeyi iradi olarak kullandığına dair bir kabul vardır.

Haksız Tahrik

Haksız tahrikte kişinin tamamen ceza hukuku sorumluluğunun kaldırılması söz


konusu değildir. Haksız tahrik varsa kişi irade yeteneğinin kısıtlandığı bir durum
söz konusudur ve bu yüzden kişinin cezasında bir indirime gidilir. Haksız tahrik
failin bir haksızlığa tepki olarak suç işlemesi halinde bu suçu işlediği sırada irade
yeteneğinin kısıtlanmış olduğu kabul edilerek daha az cezalandırılması sonucunu
doğuran bir müessesedir. Türk Ceza Kanunu’nun 29. Maddesinde hüküm altına
alınmıştır. Bir haksızlığın kendi nezdinde sebebiyet verdiği hiddet ve elem
durumu bu kişinin iradesini oluşturma hususunda bir sınırlama, bir etki doğurur.
Bir haksızlığa tepki verilmesi bağlamında bu haksızlığa tepki verilmesi de bir
haksızlıktır. Ama kişinin bir haksızlığa yönelik olarak vermiş olduğu suç teşkil
eden tepkisi bakımından da kusurluluğu azalmıştır. Kusurluluğun temel
unsurlarından biri olan algılama yeteneği derecelendirilemez. Ya vardır ya da
yoktur. Ama irade yeteneği derecelendirilebilir. İrade yeteneği önemli derecede
azalmış olabilir, kişinin irade yeteneği azalmış olabilir ama bu kişinin kusursuz
addedilemeyeceği boyuta gelmemiş olabilir. Mesela haksız tahrik bunun bir
örneğidir. Haksız tahrik etkisi altında suç işleyen bir kişinin irade yeteneği
etkilenmiştir ama önemli ölçüde etkilenmemiştir. Önemli ölçüde azalmış olsaydı
kişi kusurlu addedilemezdi. Dolayısıyla haksız tahrik etkisi altında suç işleyen bir
19

fail vardır.
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 13. HAFTA / 2022

Haksız tahrik teşkil eden durumlar nelerdir?

Bu tarz durumlarda kişi kendisine karşı işlenen bir suça tepki olarak bir başka
suç işleyebilir. Kendisine karşı bir suçu engelleyici nitelikteki bir davranışta
bulunuyorsa burada meşru savunmadan bahsedilir ama kişiye biri küfür eder ya da
biri kişiye tehdit niteliğinde cümleler sarfederse ve ertesi gün bu kişi kendisine
küfür eden kişiye yumruk atarsa bu yumruk atma fiilleri meşru savunma
niteliğinde değildir. Aktüel bir saldırı olmadığı gibi yumruk bir saldırıyı
defetmeye yönelik de değildir. Kişi ona karşı bir suç işlendiği için buna tepki
olarak yumruk atmıştır. Bu durumda kişinin kasten yaralama suçunu işlerken
iradesinin kısıtlanması sonucunu doğuran bir neden haksız tahrik kapsamında
vardır. Haksız tahrik her zaman bir suça tepki değildir. Haksız tahrikte tahrik
teşkil eden davranış mutlaka bir suç olmak zorunda değildir. Ama hukuk düzeni
tarafından bir haksızlık olarak nitelendirilmektedir. Mesela A’nın B’ye borcu
vardır. A Cuma gününe kadar vereceğini söylemektedir. Ama sözünü
tutmamaktadır. Ve borcunu ödeme tarihini sürekli ertelemektedir. Borcunu
ödememek bir suç değildir. Temelde bir borç ilişkisi vardır ve borç
ödememektedir. Alacaklı olan B en son tepki göstermiştir ve sözünün eri değilsin
diyerek yumruk atmaktadır. Bu fiil bir suçtur. Bu fiiller bir haksızlığa tepki
mahiyetindedir. İşte bu nedenle bu fiiller kapsamında haksızlık tartışılmaktadır.
Yani demek ki haksızlığın kaynağını teşkil eden davranış bir suç olabilir ama suç
teşkil etmesi bir zorunluluk değildir. Bir başka haksızlık niteliğinde de bulunabilir
ama mutlaka bir haksızlık olması gerekir.

Salt ahlak kurallarına aykırılık bir haksız tahrik niteliğinde olabilir mi?

Salt ahlak kurallarına aykırılık da bir haksız tahrik niteliğinde olabilir ama
buradaki ahlaka aykırılığın hukuk düzeninde de belirli bir ölçüde yansıma bulması
gerekmektedir.

A ve B evlidir. Ama A bir başkasıyla gayrimeşru nitelikte bir ilişki yaşar C


ile. B durumdan haberdar olan B’nin ilk olarak A’ya karşı kasten yaralama
suçunu işlediği ihtimalde haksız tahrikten faydalanması mümkün müdür?

Sadakat yükümlülüğünü ihlal eden A’nın davranışından dolayı suç işleyen B’nin
haksız tahrikten yararlanması mümkündür.

Peki B’nin C’ye karşı kasten yaralama suçu işlemesi halinde haksız tahrikten
faydalanması mümkün müdür?
20

C, A’nın başka birisiyle evli olduğunu bilmektedir ve onun bu davranışıyla A’nın


sadakat yükümlülüğünü ihlal etmesine kendisinin de dahil olduğunu bilmektedir.
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 13. HAFTA / 2022

Burada tartışma genelde bu ikisi arasındaki durumla ilgilidir. C bir haksızlık


kaynağı mıdır, değil midir?

C bakımından B’ye yönelik bir haksızlık gerçekleştirilemediği kabul edilmektedir.

Bazen ortada haksızlık var mı tartışması bu tarz örnekler üzerinden


değerlendirmeye çalışılmaktadır. Ancak haksız tahrik kapsamında önemli olan
haksızlık niteliğindeki bir davranışa karşı suç işlenmiş olmasıdır. Dolayısıyla
davranışın niteliği ortaya konulmuş bulunmaktadır.

Haksız tahriğin davranışını teşkil eden davranış kime yönelik olabilir?

• Bizzat faile yönelik olabilir.

B daha önce C’ye hakaret etmiştir. Bu durumdan haberdar olan A giderek


B’ye yönelik yaralama fiili gerçekleştirirse haksız tahrikten faydalanabilir
mi?

Burada bir sınırlama yapılması gerekmektedir. Haksız tahriğin kaynağını teşkil


eden davranışın kural olarak mutlaka haksız tahrikten etkilenen kişiye yönelmesi
şart değildir. Bir 3. kişiye yönelen haksızlıktan failin de etkilenmesi mümkündür.

Ama bu nasıl sınırlandırılır?

• Hiç şüphesiz arasında kan bağı bulunan kişiler kan bağı bulunan kişiye karşı
bir haksızlık gerçekleştirildiğini görerek buna karşı bir haksızlık
gerçekleştirirse haksız tahrikten faydalanması söz konusu olabilir.

Sistem arkadaşlar arasında bu durumu kabul etmez. Kişinin tanımadığı kişiler


bakımından ikili bir ayrıma gidilir.

Yetişkin bir insana karşı sokakta hakaret edilmektedir. Kişi ise buna ses
etmemektedir. Oradan geçen bir kişi ise bu duruma karşı söz konusu kişi sesini
çıkarmıyor diye bu kadar da yüklenilmekle tarzında bir tepki ortaya koyarak bir
haksızlık ortaya koyar. Bu tarz örneklerde hiç tanımadığı bir kişinin uğradığı
haksızlığa tepki geliştiren üçüncü kişinin haksız tahrik etkisi altında suç işlediği
kabul edilmez.

• Hiç tanımadığı bir kimse yardıma muhtaç durumdaysa ya da niteliği


itibariyle toplumsal dayanışmanın merkezinde bulunması gereken bir gruba
dahilse kişi onu hiç tanımamasına rağmen maruz kaldığı haksızlıktan
etkilenebilir. Bu tarz durumlarda kişinin haksız tahrikten faydalanması
mümkündür. Mesela küçük bir çocuğa karşı gerçekleştirilen haksızlıkların
21
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 13. HAFTA / 2022

etkisinde kalarak bu haksızlığın kaynağına suç işleyen kişi haksız tahrikten


yararlanabilir.

Haksız tahriğin kabul edilebilmesi için en önemli mesele kişinin mutlaka haksız
tahrik etkisi altında suç işlediğinin kabul edilebilmesidir. Bir kişi haksızlık
kaynağını teşkil eden davranışla dün muhattap olmuş olabileceği gibi 20 yıl önce
de muhattap olmuş olabilir. Dolayısıyla haksız tahrikten faydalanabilmesi için
haksız tahrik teşkil eden davranışın etkisi altında bulunmak yeterlidir. Bu etkinin
süresi muhatap olunan haksızlığın niteliğine göre değişkenlik gösterebilir. Haksız
tahrik teşkil eden davranışı kim gerçekleştirmişse haksız tahrik etkisi altında
işlenen suç mutlaka haksız tahriğin kaynağı olan kimseye yönlendirilmelidir.
Haksız tahrik niteliği itibariyle kişinin iradesinin oluşumuyla bağlantılı bir
sınırlama gündeme getirdiği için kural olarak kasten işlenen suçlarda haksız
tahrik söz konusu olabilir denilmektedir ama bazı durumlarda taksirle
gerçekleşen bir haksızlık bağlamında da haksız tahrik uygulanması mümkün
olabilir. Kişi trafikte yaşamış olduğu bir haksızlığın etkisi altında aracının
kontrolünü çok kısa bir süreliğine kaybedebilir. Ve buna sinirlenip ışığın önünde bu
araca karşı tepkisellik gerçekleştirdiği sırada ışık yanmadan ama aslında acelesi
olduğu için aracının gazına basıp öndeki sinirlendiği bu araca çarpabilir ve bir
yaralama meydana getirir. Örneğin burada bir taksirle yaralama suçu vardır. Ama
bu taksirli suçu gerçekleştirdiği an itibariyle bir haksızlığa uğradığı için dikkat ve
özen yükümlülüğüne aykırı bir davranışta bulunma ihtimali mümkündür. Kural
olarak haksız tahrik bağlamında işlenen suçlar kasten işlenen suçlardır. Ama
taksirle işlenen suçların da haksız tahrik etkisi altında bulunması ihtimal
dahilindedir. Kendisine yönelik bir haksızlık gerçekleştiren kimseye meşru
savunma niteliğinde olmayan bir tepkisellik geliştiren kişinin haksızlığın kaynağına
yönelik taksirli suç geliştirmesi mümkündür. Örneğin bir kişi evde eşiyle tartışır
ve eşi bu kişiye hakaret eder. Ve bu hakaretlerin etkisi altındayken dikkat ve
özen yükümlülüğüne aykırılık altında kişi eşinin yaralanmasına sebebiyet verebilir.

Haksız tahrik de tıpkı zorunluluk halinde olduğu gibi genel hükümler 29.
Maddede düzenlenmiştir. Fakat haksız tahrikle ilgili Türk Ceza Kanunu’nda bir
özel haksız tahrik düzenlemesi bulunmaktadır. O da hakaret suçuyla ilişkilidir.

Türk Ceza Kanunu Madde 129

“Hakaret suçunun haksız bir fiile tepki olarak işlenmesi halinde,


verilecek ceza üçte birine kadar indirilebileceği gibi, ceza vermekten
de vazgeçilebilir.
22
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 13. HAFTA / 2022

Bu suçun, kasten yaralama suçuna tepki olarak işlenmesi halinde,


kişiye ceza verilmez.

Hakaret suçunun karşılıklı olarak işlenmesi halinde, olayın mahiyetine


göre, taraflardan her ikisi veya biri hakkında verilecek ceza üçte
birine kadar indirilebileceği gibi, ceza vermekten de vazgeçilebilir.”

Hakaret suçunun bir haksızlığa tepki olarak işlenmesi halinde kişinin cezasında
indirim yapılabileceği gibi kişiye hiç ceza verilmeyebilir. Bu düzenlemenin genel
haksız tahrik düzenlemesinden farkı şudur; haksız tahrik genel hükümlerde
yalnızca cezada bir indirim yapılmasını gerektirir. Ama özel haksız tahrik
düzenlemesinin kendine özgü niteliği hakaret suçunun bir haksızlığa tepki olarak
işlenmesi halinde failin hiç cezalandırılmamasının mümkün olmasıdır. Mesela
haksızlığa tepki olarak işlendiği zaman bir seçimlik durum vardır. Karşılıklı
hakaret düzenlemesinde de aynı kurgu vardır. Karşılıklı hakaret söz konusu
olduğunda her ikisinin de cezalandırılmaması mümkün olabilir. 129. maddenin 3.
fıkrası bağlamında kasten yaralama suçuna tepki olarak hakaret fiilinin
gerçekleştirilmesi durumunda hakaret suçunu işleyen kişi hiç cezalandırılmaz. Bu
genel hükümlerdeki haksız tahrik konseptinden tamamen farklıdır.

Kanun koyucu bu maddede kasten yaralamayı zikretmiştir ama işin mantığı gereği
kasten yaralamadan daha ağır bir haksızlığa tepki olarak gerçekleştirilen
hakaretin 129. maddenin 3. fıkrası kapsamında ele alınması mümkündür.

Haksız tahriğin kaynağı nasıl belirlenir?

İlk haksız eylemi gerçekleştiren kişiye tepki olarak gerçekleştirilen suç haksız
tahrik etkisi altındadır. Ama bazen yargı uygulamasında bu konu açıklığa
kavuşturulamamaktadır. Haliyle haksızlığın kaynağının belirlenemediğini hallerde
sistem her iki kişiyi de haksız tahrikten yararlandırmaktadır. Bu bir maddi ceza
hukuku sonucudur ama aslında bu ceza muhakemesi hukukunun temel prensibi
dolayısıyla ulaşılan bir sonuçtur. O da şüpheden sanık yararlanır ilkesidir. Şüphe
her zaman failin lehine sonuç doğurmaktadır. Ortada bir saldırı savunma durumu
vardır ama ilk saldırıyı kimin gerçekleştirdiği belirlenememektedir. İlk saldırının
kime yönelik olarak gerçekleştirildiği hususunda net bir belirleme
yapılamamaktadır. Ama bu kişilerden biri saldırgan durumundayken diğeri
savunma pozisyonundadır. Yargı uygulamasında bu tarz olayda iki kişide haksız
tahrikten faydalandırılmaktadır. Ama bu yanlıştır. Çünkü aralarından biri meşru
savunma durumundaysa ve bunun hangisi olduğu belirlenemiyorsa her ikisini de
23

meşru savunma durumundaymış gibi muameleye tabi tutmak mümkündür. Yani


açıklığa kavuşturulamayan maddi vakanın potansiyel etkisi her ikisi bakımından da
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 13. HAFTA / 2022

kabul edilmelidir. Yargıtay saldırının ilk kimden geldiğini tespit edemiyorsa


buradan saldırgan var ama ben bulamıyorum bu nedenle ikisini de cezalandırırsam
saldırganı da cezalandırırım ama ikisi bakımından da cezayı azaltacak bir sebep
olan haksız tahriği uyguluyorum der. Böylece adaleti sağlamayı çalışır. Ama aynı
durumda gerçek bulunsaydı savunma durumunda olan kişi de hukuka uygun
hareket etmektedir. Aralarından biri de hukuka uygun hareket ettiğine göre
hukuka uygun hareket eden birinin günün sonunda cezalandırılmasına izin verecek
bir uygulama adil değildir.

Kasten öldürme suçunun haksız tahrik etkisi altında kabul ettiğimiz bazı
olaylarda şu tarz argümanlar verilir; böyle bir haksızlığa böyle bir tepki
geliştirilebilir mi? Burada kasten öldürme fiilini gerçekleştiren kişi haksız
tahrikten faydalandırılacak mıdır?… Bir hakarete karşı kasten öldürme fiili
gerçekleştirildiğinde nasıl bir değerlendirmede bulunulacağı tartışılmalıdır.

Haksız tahrik kaynağı olan davranışla o davranışa tepki olarak gerçekleşen


davranış arasında bir orantılıdır bulunması gerekir mi?

Bazı yazarlar bu tarz olaylarda artık haksız tahrik hükümlerinin


uygulanamayacağını çünkü artık burada haksızlığa tepki olarak gerçekleştirilen
davranışın temel haksızlık etkisinden çıktığını o bağın koptuğunu iddia ederler
ama burada objektif olarak haksızlıklar teraziye konulmamaktadır. Burada o
haksızlığın kişi üzerinde doğurduğu iradi etki alınmaktadır. Burada kişinin içinde
yaşadığı kültür, toplumsal kabuller onun nezdinde karşılıksız bırakılamaz
görülmesine neden olacak bir etki doğurabilir. Burada kusurla ilgili bir açıklama
yaparken failin iradesinin oluşum koşullarını tartışırken bir anda haksızlıkların
salt objektif olarak teraziye konması doğru değildir. Haksız tahrikle gerçekten
tahriğe konu olduğu düşünülen suç haksız tahrik etkisindeyken mi işlenmiştir
tespit edilmelidir. Ama soyut olarak hakarete karşı öldürme eylemi
gerçekleştirilir mi gibi bir yorum yapılamaz. Kişinin üzerindeki etki dikkate
alınmalıdır. Böyle bir etki doğurmadığı sonucuna ulaşılıyorsa kişi zaten haksız
tahrikten yararlandırılmaz.

Kişi cinsel saldırı suçu işlemiştir, yargılanmıştır. 15-20 yıl ceza infaz kurumunda
bulunduktan sonra tahliye tarihi gelmiştir ve çıkmıştır. Kişi ceza infaz
kurumundan çıktığı an itibariyle kendisine yönelik cinsel saldırı işlediği kişi ya da
bu kişinin annesi, babası tahliye olan kişiyi öldürmüştür.

Burada kasten öldürme fiilini gerçekleştiren kişi haksız tahrikten


24

faydalanabilir mi?
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 13. HAFTA / 2022

Devlet zaten bu haksızlığa zaten bir tepki vermiştir. Devlet zaten sistemin
içinde bulunan enstrümanları, yaptırımları uygulamış ve bir hukuk sisteminde
öngörülen yaptırım bu kişi hakkında uygulanmıştır. Ama yine de bunun kişinin
zihniyle bir alakası yoktur. Kişi, devlet tarafından bu kişiye karşı öngörülen
hukuki yaptırımlar uygulanmış olsa bile kendi anlayışı kapsamında hala haksız
tahrik etkisinde bulunabilir. Ceza infaz kurumundan adımını dışarı attığı an
itibariyle kendisine karşı suç işleyen birini vurup öldüren kimse haksız tahrikten
faydalanabilir. Bu konuda farklı bir görüş kamusal tepki verilmişse haksız tahriğin
olamayacağını söyler ama haksız tahrik kamusal tepkinin verilmiş olmasıyla ilgili
bir mesele değildir. Haksız tahrikte zamansal ya da ceza çekilmişse haksız
tahrikten yararlanılamaz gibi belirlemelerde bulunulamaz. Bir haksızlığa muhatap
olmuş kişinin bu haksızlığa tepki olarak işlemiş olduğu suç bakımından hala
haksızlığın etkisi altında olduğu tespit edilebiliyorsa haksız tahrikten
faydalandırılması mümkündür. Haksız tahrik teşkil eden davranışın belirli bir
ciddiyet seviyesinde olmasıyla bağlantılı kanundan hareketle yorum yapılabilir. Bu
yorumdan hareketle de indirimin makas aralığı belirlenebilir.

Bazı yazarlar haksız tahrikte asgari olarak uygulanan ¼ sadece bir miktar
belirlenmesi için öngörülmüş değildir, bazı haksız tahrikler makas aralığına
girecek haksız tahrikler olmayabilir demektedir. Evet bir haksız tahrik vardır
ama ¼ indirim yapmayı gerektirmeyecek bir haksız tahrik altında suç işlenmiştir
denilebilir. Haksız tahrik gerçekten var olabilir ama tepki olarak işlenen suçun
yönlendirici konusu bu haksız tahrik davranışı olmayabilir. Kanun koyucu da bunun
belirli bir ciddiyete ulaşması gerektiğinden mutlaka indirim yapılır diyerek
düzenlememiş bir makas aralığı belirlemiş ve ¼ oranında indirim yapılmasını dahi
gerektirmeyen haksız tahrikler bulunabilir şeklinde bir düzenlemeye gidilmiştir.

25
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
10.00₺

GAZİ ÜNİVERSİTESİ
GAZİ ÜNİVERSİTESİ
HUKUK FAKÜLTESİ
HUKUK FAKÜLTESİ

SINIF :2-B-ŞUBESİ DERS -

CEZA GENEL HUKUKU-I

İLHAN ÜZÜLMEZ
DÖNEMİ:GÜZ- DÖNEMİ

YIL : 2022 / VİZE- 14-HAFTA


ADRES : BAHÇELİEVLER MAHALLESİ 52.SOKAK NO : 2 / A
ANKARA / BEŞEVLER
İletişim : 0541 361 33 19 – 0542 803 37 67
Mail : ozisikcopyy@gmail.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 14. HAFTA / 2022

Haksızlık Bilinci

Güvenlik görevlisi istihdam edecek kişi okul müdürüdür ama güvenlik görevlisi
istihdam etmek için izlenmesi gereken yöntemi hukuken çok da bilmemektedir.
Bir kişiyi okulun kapısına dikmektedir ve bu kişinin artık güvenlik görevlisi olarak
çalışacağını söylemektedir.

Bir kişi bir kasabada tarihi eser nitelikli eşyayı kendi hakimiyet alanına sahipsiz
bir eşya olduğunu düşünerek geçirmiştir. Ancak bilmektedir ki bu eşya bir tarihi
eserdir. Bu esere değer vermektedir ama bu tarihi eserin kişinin kendi
hakimiyetinde bulundurulması mümkün mü değil mi hakkında herhangi bir hukuki
bilgisi yoktur.

Kişi yurtdışından Türkiye’ye silah getirmektedir. Bu silahları bavuluna koyarak


Türkiye’ye sokabilmektedir. Silah unsurunu aslında bilmektedir. Bütün yöneldiği
sosyal anlam bilgisi kişide mevcuttur ama hukuk düzeninin bu fiili kanunun
tanımladığını ve bir haksızlık niteliği özgülediğini bilmemektedir.

Bütün kurgularda kişiler davranışlarının yönlendiği tüm unsurların bilgisine


sahiptir. Yani kişiler kasten hareket etmektedir. Ama günün sonunda tüm bu
unsur bilgisinin failde olmasına rağmen davranışlarının bir bütün olarak hukuk
düzeni tarafından tasvip edilmediğini ve bir suç olarak nitelendirildiğini
bilmemektedirler. Bu bilgisizlik kasta dair bilgisizlik değildir. Bu bilgisizlik
haksızlık bilinci ile ilgilidir. Haksızlık bilinci bazılarına göre algılama yeteneğinin
içinde bulunan kişinin kusurlu addedilebilmesi için kişide bulunması gereken bir
kusurluluk unsurudur. Ama aslında kusurluluk; algılama yeteneği, irade yeteneği ve
haksızlık bilincini kapsar.

Neden algılama yeteneğinin içinde alınmaz da irade yeteneğinin haksızlık


bilinci ayrı bir kusur unsuru olarak ele alınır?

Algılama yeteneğinin bulunmadığının kabul edildiği hallerde bir haksızlık bilinci


tartışması yapılmaz ama haksızlık bilincinin bulunup bulunmadığına dair tartışma
algılama yeteneği ve irade yeteneği mevcut olan, bunların üzerinde herhangi bir
kategorik etki bulunmayan olan kişiler üzerinde yapılır. Dolayısıyla algılama
yeteneği kişinin yoksa kusurlu addedilmemesinin sebebi karşımıza haksızlık
bilincinin bulunmaması olarak karşımıza çıkmamaktadır. Kişinin kategorik olarak
algılama yeteneği vardır. Ama o somut haksızlık üzerinde kasten hareket
etmesine rağmen, o davranışının yöneldiği tüm unsurların sosyal anlamını bilmesine
rağmen haksızlık bilincine ulaşamamış olma durumu haksızlık bilinci ile
ilişkilendirilmektedir. Demek ki kusurun bir üçüncü unsurudur haksızlık bilinci.
1
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 14. HAFTA / 2022

Aslında kasten davranışlarda bulunan kişilerin kast kapsamında sahip oldukları


sosyal anlam bilgisi haksızlık bilincinin aracısıdır. Yani haksızlık bilincini
beraberinde getirir. Haksızlık bilinci çoğu zaman kastın mevcudiyetinin bir sonucu
olarak karşımıza çıkmaktadır. Çünkü kişi zaten o sosyal anlam parçalarını bir
araya getirerek günün sonunda bu davranışın hukuken tasvip edilip edilmediğine
dair doğru sonuca ulaşır. Ceza hukukunun belli bir kısmı bakımından pratik olarak
haksızlık bilinci tartışmasıyla karşılaşılmaz. Yani 12 yaşındaki bir çocukla karşı
karşıya kalıp onunla birtakım cinsel davranışlarda bulunan bir kişi maddi unsurları
bildikten sonra bu davranışın haksızlık teşkil ettiğini bilip bilmediğini ortaya
koyabilmesi için ya toplumdan ciddi bir şekilde izole edilmiş olması gerekmektedir
ya da yalan söylüyordur. Kasten öldürme davranışta kişiye karşı öldürücü bir
vasıta kullanarak ateş edildiğinde ve kast bağlamında herhangi bir sorun
olmadığında bu davranışın haksızlık teşkil ettiğini bilmediğini söylemesi başka bir
boyutta ele alınmaktadır.

Sistemdeki tüm suçlar bu şekilde kast kapsamında bilinmesi gereken unsurların


uyarı fonksiyonunun haksızlık bilincini ortaya çıkarması bakımından bu ölçüde
etkili olmayabilmektedir. Birtakım suç tipleri bakımından bu şekilde bir haksızlık
bilincinin kast kapsamındaki unsur bilgisi bağlamında aktarılabileceğini söylemek
mümkün olabilmektedir.

Paylaşılan ilk örnekte kişi bir güvenlik görevlisi istihdam etmek istemektedir.
Güvenlik görevlisi istihdam etmek için birtakım koşullar vardır. Özel güvenlik
görevlisi istihdam etmek için gerekli birtakım koşullar vardır. Özel güvenlik
görevlileri hakkında bir kanun vardır ve bu kanunda bir suç tipi vardır. Valilikten
izin almaksızın özel güvenlik görevlisi istihdam etmek şeklinde ya da özel güvenlik
görevlisi olma şartlarına sahip olmayan kişileri güvenlik görevlisi olarak istihdam
etmek gibi… Bu suç az önce bahsedilen suçlar gibi bütün maddi unsur bilgisine
sahip olunmasına rağmen haksızlık bilincini kolaylıkla kabul etmemizi sağlayacak
bir suç tipi değildir. Çünkü bu bağlamda kast kapsamının içine giren hususlar kişi
tarafından bilinse de bunun bir haksızlık teşkil ettiği noktasında sorun vardır. Bu
sorun kast sorunu değildir. Bu sorun kusurluluk sorunudur. Dolayısıyla kişinin
elinde bulundurduğu bir tarihi eserin (tarihi eser olduğu bilinmektedir) Kültür ve
Tabiat Varlıklarını Koruma Kurumu’na veya bakanlığın oradaki temsilciliğine 7 gün
içerisinde bildirilmesine yönelik hukuki yükümlülükten haberdar olmayan kişi bu
bildirimde bulunmadığında suç işlemektedir. Burada kasten hareket etmediğini
söyleyebileceğimiz bir durum yoktur. Suçun unsurlarının bilgisi kişide mevcuttur
ama böyle bir haksızlığın sistemde mevcut olduğunu bilmemektedir.
2
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 14. HAFTA / 2022

Son örnekte kişi getirdiği şeyin silah olduğu, getirdiği eşyayı Türkiye’ye
soktuğunu bilmektedir. Ama bu silahların Türkiye’ye sokulmak için bir izin alınması
gerektiğini bilmemektedir. Haliyle haksızlık bilinci bağlamında kişilerin
gerçekleştirmiş oldukları davranışın hukuk düzeni tarafından tasvip edilmediğini
ceza hukuku bağlamında bir suç teşkil edecek haksızlık niteliğinde
değerlendirildiğini bilmemeleri durumunda haksızlık bilinciyle karşılaşılır. Kişi
gerçekleştirmiş olduğu davranışın haksızlık teşkil ettiğini biliyorsa sorun yoktur.
Bir kimsenin haksızlık bilinci mevcut mudur değil midir tartışması yapılırken
kişinin davranışının kanunda suç olarak tanımlandığının bilinmesi bağlamında bir
tartışma yapılmamaktadır. Tartışma kişinin davranışının bir haksızlık teşkil edip
etmediğini biliyor mu üzerinden yapılmaktadır. Yoksa kişinin suç teşkil edip
etmediğini atayabilmek gerçekçi değildir. Ama haksızlık bilincinin
mevcudiyetinden bahsedilirken şu söylenir; kişi davranışının haksızlık teşkil
ettiğini biliyorsa bir sorun yoktur.

Türk Ceza Kanunu Madde 30/4

“ İşlediği fiilin haksızlık oluşturduğu hususunda kaçınılmaz bir hataya


düşen kişi, cezalandırılmaz.”

Haksızlık yanılgısı; kişinin gerçekleştirdiği davranışın haksızlık teşkil ettiği


konusunda kaçınılamaz hataya düşmesi durumunda cezalandırılmamasıdır. Ama
hatanın kaçınılamaz nitelikte olması önemlidir. Haksızlık yanılgısından kişi
gerçekleştirdiği davranışın haksızlık teşkil ettiğini bilmiyorsa bu durumda
bahsedilir.

Peki kişinin gerçekleştirdiği davranışın haksızlık teşkil ettiğini bilmediği tüm


hallerde bu haksızlık yanılgısı kişinin cezalandırılmasını engeller mi? Hayır
çünkü kanun bu hatanın kaçınılamaz nitelikte olmasını aramaktadır.
Kaçınılabilir hata ne demektir?

Burada kaçınılamazlık ve kaçınılabilirlik tartışmasına girilir ve bu noktada


hukuken ele alınacak diğer bir müessese olarak yapılacak açıklamalar önemlidir.
Kusurluluğu ortadan kaldıran veya azaltan sebeplerle ilgili düşülen hata
durumlarının hepsinde bu hataların kaçınılamaz nitelikte mi yoksa kaçınılabilir
nitelikte mi olduğunun tespit edilmesi gerekmektedir. Dikkat edilirse daha önce
yapılan açıklamalarda yani suçun maddi unsurları ile ilgili yapılan hata
açıklamalarında böyle bir konsept yoktur. Orada psikolojik olarak kişinin suçun
unsurlarının somut olayda gerçekleştiği mevcut durumunu biliyor mu bilmiyor mu
diye bakılır. Burada ise mesele kusurlulukla ilgili olduğu için failin gerçekleştirdiği
3
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 14. HAFTA / 2022

davranışın haksızlık teşkil ettiği fail tarafından biliniyor mu, bilinmiyor mu diye
bakılır. Bilmiyorsa bu hatası kaçınılabilir mi yoksa kaçınılamaz mı diye
değerlendirmeye devam edilmektedir. Bu durumda bir kişi gerçekleştirdiği suç
teşkil eden davranışın haksızlık teşkil ettiğini bilmiyorsa bu durumda
değerlendirilmesi gereken husus bu kişinin gerçekleştirmiş olduğu davranışın
haksızlık teşkil ettiğini bilmemesi bağlamında yani düşmüş olduğu haksızlık
yanılgısı bağlamında bu hatası kaçınılamaz bir hata mıdır diye bakılır.

Kaçınılabilirlik-kaçınılamazlık tartışması neye göre yapılır? Bu belirleme hangi


kriterler esas alınarak yapılabilir?

Burada failin tüm şahsi özellikleri dikkate alınarak ondan o davranışın haksızlık
teşkil ettiğine yönelik bir tespitte bulunmak, bir bilgi sahibi olmak hususunda
üzerine düşen yükümlülüklere uygun hareket edip etmediğine bakılır. Kişinin
mesleği, sosyal statüsü, yaşı, eğitim düzeyi, özel nitelikte sahip olduğu bilgiler
gibi özelliklere bakılır. Günün sonunda ise bu kişinin şahsi özellikleri de dikkate
alındığında bu durumun haksızlık teşkil ettiğini bilmemektedir ama bilebilir miydi,
bilmesi gerekir miydi soruları sorulmaktadır. Bilmesi gerekirdi ya da bilinebilir
denilemiyorsa bu hata kaçınılamaz bir hatadır.

Kişinin kendisini bilgilendirme yükümlülüğü vardır. Haksızlık bilinci bağlamında


davranışın haksızlığı ile bağlantılı olarak gerçekleştirdiği davranışın bütün
unsur bilgisi kişide mevcut olduğu için buna rağmen haksızlık bilincine
ulaşamayan kişinin bu haksızlık bilincine ulaşabilmesi için kendini bilgilendirme
yükümlülüğü nelerdir?

Bu sınırlar her somut faile göre değişmektedir. Bu sınır objektif bir sınır
değildir. Çünkü bu noktada yapılan tüm kaçınılabilirlik-kaçınılamazlık
belirlemelerinin hepsi şahıs merkezlidir. Yani fail özelinde yapılan
değerlendirmelerdir. Haliyle kişinin bir bilgilendirme yükümlülüğünün
mevcudiyetinden bahsedilmektedir. Çünkü artık toplum, sosyal yaşam katman hale
gelmiştir. Bundan 100-150 sene önceki gibi sadece temel fonksiyonları yerine
getiriyor olmak söz konusu değildir. Bundan 100 sene önce bir tarihi eserin
mevcudiyetiyle bağlantılı olarak tarihi eseri bulmak kolaydır ve alıp
götürüldüğünde kimse sorgulamamaktadır. Çünkü bu konudaki bilinç toplumda o
kadar gelişmiş değildir. İnsanlığın ortak mirası olarak buna sahip çıkılması bilinci
yoktur. Ama günümüzde bu tartışmanın yapılabilmesinin sebebi kültürel olarak
birtakım değerlerin korunması gerektiğine dair anlayışın bu şekilde tezahür
etmesidir ve bu günün koşullarıyla bağlantılı olarak değerlendirilir. Bahsedilen bu
4

sorunlar modern toplumun sorunlarıdır. Bir rol dağılımı ve toplumsal yaşam


Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 14. HAFTA / 2022

katmanlaşması vardır. Bir aşamada böyle bir profesyonelliğe ihtiyaç


duyulmaktadır.

Bu ihtiyacın duyulmasıyla bağlantılı kişilere yüklenen yükümlülüklerin


muhattap ne ölçüde bilincindedir?

İşte bu soru ancak muhattabın kendisi merkeze alınarak cevaplanabilir.

Bu yükümlülüğün altı nasıl doldurulur?

Kişi bazı şeyleri kendi araştırmalıdır. Bu durumda hukuki bilgi sahibi olan
profesyonellerden görüş almalıdır. Hukuki tereddüt yaratan durumlarla
karşılaşıldığında herkesin bilgi almasını sağlayacak bir sistem yaratılması
gerekmektedir.

Kişi bizzat kendi araştırma yaparak bu davranışın haksızlığın mevcudiyetine


veya haksızlık teşkil etmediğine yönelik birtakım hususları tespit ettiği için mi
bu davranışta bulunmuştur yoksa böyle bir şey yapmamış mıdır?

İngiltere’de mahkemede danışma usulü vardır. Kişiler bizzat mahkemeye giderek


şu şekilde bir davranışta bulunulması halinde bu durumun haksızlık teşkil etme
durumu nedir diye danışabilmektedir. Ancak Türkiye’de böyle bir usul yoktur.

Kaçınılamazlık-kaçınılabilirlik değerlendirmesi kişinin şahsi özellikleri dikkate


alınarak ve bu davranışın haksızlık teşkil ettiğini ne ölçüde araştırmıştır sorusu
üzerinden yapılan bir süreçtir. Kaçınılamazlık söz konusu ise yani bilgilendirme
yükümlülüğünü yerine getirmiş, gerekli araştırmayı yapmıştır ama buna rağmen
davranışının haksızlık teşkil ettiği hususunda kendisinde bir düşünce oluşmamış
olabilir. Günün sonunda kişiyi bilgilendiren de yanılıyor olabilmektedir. Sistem kişi
mahkemeye gittiğinde sen bu davranışı gerçekleştirmişsin ama bu davranış suç
sen bunu neye istinaden gerçekleştirdin diye sorduğunda ve kişi görüş aldığını
kişinin yanıldığını söylediğinde artık bir suç vardır ama kişinin haksızlık bilinci
yoktur. Ve bu yönde kaçınılamaz haksızlık yanılgısı söz konusudur. Yani
kaçınılamazlık söz konusu olduğunda haksızlık bilinci yoktur. Kişinin kendisini
aydınlatma konusunda girişimlerde bulunmadığı ya da bunun gereklerini yerine
getirmediği durumda davranışın haksızlık teşkil ettiğine dair bilince ulaşamaz ve
bu durumda haksızlık yanılgısı yine vardır. Ama bu kaçınılabilir haksızlık
yanılgısıdır. Kişinin psikolojik olarak bir haksızlık yanılgısı vardır ama kaçınılabilir
olduğu için buna potansiyel haksızlık bilinci denilmektedir. Ve kaçınılabilir
haksızlık yanılgısı halinde kişinin potansiyel haksızlık bilincinin varlığı kabul edilir
ve kişi kusurlu addedilir. Dolayısıyla haksızlık yanılgısıyla ilgili yapılacak tespitler
5

de bu şekildedir.
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 14. HAFTA / 2022

Türk Ceza Kanunu’nun 4. maddesinde bir hüküm vardır. Bu hükme göre ceza
kanunlarını bilmemek mazeret sayılmamaktadır. Bir de 30. maddenin 4. fıkrasına
göre ise davranışının haksızlık teşkil ettiği hususunda kaçınılamaz bir nitelikte
hataya düşen kişi bu hatasından yararlanır ve cezalandırılmaz. Kanun koyucunun
ceza kanunlarını bilmemek mazeret sayılmaz şeklinde bir hüküm düzenlemesi
aslında biraz sorunludur. Çünkü vatandaştan zaten ceza kanunu bilmesi
beklenmemektedir. Buradaki sorun şudur; aslında kişinin salt bir davranışın suç
teşkil ettiğini bilmiyordum şeklindeki bir savunmasının hiçbir karşılığı yoktur.
Mesele buradaki davranışın suç teşkil ettiğini bilmek değildir. Mesele davranışın
haksızlık niteliğini bilmektir. Haksızlık niteliğini bilip bilmediği konusundaki sorun
da bütün maddi unsur bilgisine sahipken haksızlık teşkil ettiği bilinebilir miydi
üzerinden çözülmektedir. Bilmek için ne yaptın sorusu üzerinden gidilmektedir
yani aslında ceza kanunlarını bilmemek mazeret sayılmaz hükmü eski ceza kanunu
yapma kültüründen gelen bir hükümdür. Doğrudan hiçbir karşılığı da yoktur.
Dediği doğru olsa da sistemde böyle bir hükme ihtiyaç yoktur. Somut davranışın
sosyal niteliğinin, haksızlık niteliğinin bilinip bilinmediği ya da bilinebilir olup
olmadığı üzerinden bir tartışma yapılmaktadır. O yüzden sistemdeki 4. maddenin
mahiyeti bu şekilde açıklanmıştır.

30. maddenin 3. fıkrasında bir hüküm vardır. Bu hükümde ceza sorumluluğunu


ortadan kaldıran veya azaltan sebeplerin maddi şartlarında hataya düşen
denmektedir. Daha önce hukuka uygunluk sebeplerinin maddi şartlarında hata ile
ilgili yapılan açıklamalarda 30. maddenin 3. fıkrasının hukuka uygunluk
sebeplerinin maddi şartları ile ilgili yapılan açıklamalarda 30. maddenin 3.
fıkrasının hukuka uygunluk sebeplerinin maddi şartlarında hatayı kapsayıp
kapsamadığı noktasında nasıl bir tartışma ortamı olduğu ifade edilmişti. Bazı ceza
hukukçularına göre hukuka uygunluk sebeplerinin maddi şartlarında hataya ilişkin
olarak bu hüküm uygulanmalıdır. Ama Türk hukukundaki baskın görüş hukuka
uygunluk sebeplerinin maddi şartlarında hataya düşülmesi halinde Türk Ceza
Kanunu’nun 30. maddesinin 1. fıkrasının yani maddi unsur hatasına ilişkin hükmün
uygulama kanı bulması gerektiği şeklindedir.

Türk Ceza Kanunu’nun 30. maddesinin 3. fıkrasındaki hüküm aslında kusurluluğu


ortadan kaldıran veya azaltan sebeplerin maddi şartlarında hata halinde uygulama
alanı bulacaktır. Dikkat edilirse bu hükümdeki mesele yine kaçınılabilirlik ve
kaçınılamazlıkla ilişkilendirmiştir. Çünkü kusurla ilgili tüm meseleler yani hata
durumları günün sonunda kaçınılamazlık-kaçınılabilirlik esası çerçevesinde çözüme
kavuşturulmaktadır. Mesela zorunluluk halinin mevcudiyetinde failin bir suç
6

işlemesi ama işlemiş olduğu bu suç dolayısıyla kusurlu addedilememesi sonucu


Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 14. HAFTA / 2022

doğmaktadır. Genel hükümlerdeki zorunluluk hali bakımından bu


söylenebilmektedir.

Bir zorunluluk halinin şartları objektif olarak bulunmamasına rağmen


zorunluluk halinin şartlarının oluştuğu düşüncesiyle hareket eden bir kimse
cezalandırılacak mıdır? Bu belirleme neye göre yapılacaktır?

Yangın alarmını duyunca dışarı önce çıkmak için önündekini iten bir kimse
zorunluluk hali kapsamında kusurlu addedilememektedir. Ancak yangının gerçek
olmadığı, sadece tatbikatın olduğu bir durumda bir kişiyi iterek birinin
yaralanmasına sebebiyet veren kişi cezalandırılacak mıdır? Cezalandırılacaksa
bu yanlış düşüncesinin dikkate alınmamasının sebebi ne olabilir?
Cezalandırılamayacaksa bu nasıl açıklanmaktadır?

Düşülen hata kaçınılamaz nitelikteyse bu durumda kaçınılamaz hataya düşen bu


kişi kusurlu addedilmez. Bu kaçınılabilirlik-kaçınılamazlık durumunun neye göre
yapılacağı az önce söylenmiştir. Bu tarz durumlarda kendini bilgilendirme
yükümlülüğünün mevcudiyeti haksızlık bilinci tartışmasından daha dardır. Çünkü
bunlar anlık durumlardır ama yine de kişinin şahsi özellikleri dikkat alınarak
kusurluluğu ortadan kaldıran bu zorunluluk hali durumunun şartlarının aslında
oluşmadığını bilebilirdi-bilmeliydi denilebiliyorsa bu aslında kaçınılabilir bir
hatadır. Ve kişi cezalandırılır. Bu kişinin şahsi özellikleri dikkate alınarak bu hata
ile bağlantılı zorunluluk halinin unsurlarının gerçekleştiğini bilebilecek durumda
değildi denilebiliyorsa bu durumda bu hata kaçınılabilir bir hata değildir.

Bir kişinin kardeşi kişinin telefonundan mesaj atarak birine hakaret etmiştir.
Ama buna yapan aslında kişinin kendisi değildir. Mesaj atılan kişi ise bunu yapan
kişinin aslında düşündüğü kişinin kardeşi olduğunu bilmemektedir. Telefonundan
mesaj atılan kişinin ise bundan haberi yoktur. Ve hakaret içerikli mesaj atılan kişi
mesaj attığını düşündüğü kişiye tokat atmıştır. Bu durumda haksız tahrik
hükümlerinden yararlanabilir mi?

Gerçekten telefonun sahibi hakaret içerikli mesaj atsaydı ve karşılığında mesaj


atılan kişi bu kime tokat atsaydı haksız tahrik söz konusu olurdu. Bu durumda
sorun yoktur. Ama durum bu şekilde değildir. Burada kaçınılamazlık üzerinden bir
değerlendirme vardır. Kişi bu davranışı gerçekleştirdiği zaman aslında haksız
tahriğin kaynağı olmayan ama fail tarafından o kişinin haksız tahriğin kaynağı
olduğu düşünülerek gerçekleştirilen bu davranışta bir kaçınılamaz hata söz
konusudur.
7
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 14. HAFTA / 2022

Kişi kardeşinin birileri tarafından dövüldüğünü görmektedir. Kim sana vurdu


dediğinde kardeşi kimin dövdüğünü göstermektedir. Abi de giderek kardeşini
dövdüğünü düşündüğü kişiye okkalı bir yumruk atarak burnunu kırmıştır ama
aslında o yumruk attığı kişi kardeşini döven kişilerden biri değildir. Tam tersine
kardeşinin dövülmesini engellemek üzerine girişimde bulunanlardan biridir. Ama
şuradakilerden biri beni dövdü diye kardeşi gösterdiği için kişi böyle bir
harekette bulunmuştur. Bu kişi haksız tahrikten yararlanabilir mi?

Kardeşini dövenin kim olduğuna dair net bir bilgisi olmamasına rağmen önüne
gelen ilk kişiye yumruk atan bir kişi söz konusudur. Burada bu tarz bir olayda
nasıl bir araştırma yükümlülüğünün olabileceği sorgulanır ama bir şüphelilik
durumu vardır. Burada aslında tam olarak davranışın haksızlığın kaynağına
yöneldiği hususunda bilgi sahibi olmama durumu söz konusudur. Burada
kaçınılabilir bir hatadan bahsedilmektedir. Bu da kişinin haksız tahrikten
yararlanamaması sonucunu doğurur. Haksız tahrikte hiçbir zaman
cezalandırılmama durumu yoktur. Haksız tahrik sadece cezada indirim yapılmasını
gerektiren bir sebeptir. Eğer kaçınılamaz nitelikte bir hataya düşünmüşse haksız
tahrik kapsamında haksız tahrik varmış gibi kişinin cezasında indirime gidilebilir
ama kaçınılabilir nitelikte bir hataya düşünülmüşse bu durumda haksız tahrik
hükümlerinin uygulanabilmesi mümkün değildir.

Hukuka aykırı fakat bağlayıcı bir emrin yerine getirilmesi sürecindeki birtakım
unsurların mevcudiyetinde kişi hataya düşmüş olabilir. Ya da başka birtakım
durumlar da mevcut olabilir. Kusurluluğu ortadan kaldıran veya azaltan sebeplerin
maddi şartlarında hataya düşülmesi halinde bu hatanın kaçınılabilir nitelikte olup
olmadığı önemlidir. Eğer kaçınılabilir nitelikte bir hata varsa kusurluluğu ortadan
kaldırmadığı söylenir. Ancak kaçınılamaz nitelikteyse bu hata bağlamında failin
kusurlu addedilemeyeceği haksız tahrik özelinde söylenemez.

Kişinin kaçınılabilir hataya düşmüş olması hiç hataya düşmemiş bir kişiye
göre daha az cezalandırılmasını gerektirecek biçimde ele alınabilir mi?

Türk Ceza Kanunu’nun 30. maddesinin 3. ve 4. fıkrasına bakıldığı zaman hata


kaçınılamazsa yararlanmak mümkündür denilmektedir. Kaçınılabilir ise hata sonuç
doğurmamaktadır. Ama kanunda kaçınılabilir hataya düşülmesi durumunda yine de
bu kişinin kusurluluğu üzerinde bir etkisinin bulunduğunun belirlenmesine neden
olabilecek düzenlemenin bulunmaması bir eksiklik olarak görülebilmektedir. Alman
Ceza Kanunu’nun 17. maddesinin 2. cümlesinde bu tarz bir düzenleme vardır.
Burada aslında kaçınılabilirlik halinde de failin cezasında indirime gidilir şeklinde
8

bir hüküm vardır. Ancak bu Türk sisteminde yoktur. Ama cezanın belirlenmesi
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 14. HAFTA / 2022

sürecinde başvurulacak hükme bağlı olarak kaçınılabilir hataya düşülmesi


durumunun da temel cezanın belirlenmesinde dikkate alınabilmesi mümkündür.
Ama bu durum 30. maddenin yapısından hareketle yapılan bir belirleme değildir.
30. madde kaçınılabilir hataya hiçbir sonuç bağlamamıştır.

Cezalandırılabilirliğin Diğer Şartları

Kanun koyucu bazen bir suç teşkil eden davranışı gerçekleştirildiğinde suçun tüm
unsurları oluşmasına rağmen ve hatta kişinin kusurlu da addedilmesine rağmen o
kişinin cezalandırılabilmesi için birtakım şartlar öngörmüştür. Bu aslında model
olarak istisnai bir durumdur. Temel belirleme şu şekildedir; bir suç işleyen ve
işlediği bu suç dolayısıyla kusurlu addedilen fail cezalandırılır. Yani ceza takdir
edilebilmesi için kişinin bir suç işlemiş olması ve işlemiş olduğu bu suç dolayısıyla
kusurlu addedilmesi şarttır ve yeterlidir. Ama bazı düzenlemeler vardır ki suç
işleyen bir fail vardır ayrıca kusurlu da addedilebilmektedir. Kusurluluğu ortadan
kaldıran herhangi bir durum da yoktur. Ama buna rağmen bazı şartların
oluşmaması ya da bazı şartların bulunması halinde kişi cezalandırılmamaktadır.
Bunlar 3 temel başlık altında toplanmaktadır;

• Cezalandırılabilirliğin diğer şartları


o Şahsi cezasızlık sebepleri
o Cezalandırılabilirliğin cezalandırılabilirliğini ortadan kaldıran şahsi
sebepleri
o Objektif cezalandırılabilme şartları

Şahsi cezasızlık sebepleri

Kanun koyucu bir suç teşkil eden davranışı gerçekleştiren ve işlemiş olduğu suç
dolayısıyla kusurlu da addedilen failin bünyesinde barındırdığı birtakım şahsi
özellikleri dikkate alarak o kişinin bu suç dolayısıyla cezalandırılmamasını
düzenlemiş olabilir. Şahsi cezasızlık sebeplerinin en önemli karakteristik özelliği
suç işlenmeden önce failin bünyesinde barındırdığı özellikle dolayısıyla kişinin
cezalandırılmaması sonucunu doğurmasıdır. En önemli şahsi cezasızlık sebebi
örnekleri malvarlığına karşı işlenen suçlarda ve bazen de devletin adalet
sisteminin düzgün işlemesini sağlamaya yönelik suçlarda düzenlenmektedir.

Türk Ceza Kanunu Madde 167

“Yağma ve nitelikli yağma hariç, bu bölümde yer alan suçların;

a) Haklarında ayrılık kararı verilmemiş eşlerden birinin,


9

b) Üstsoy veya altsoyunun veya bu derecede kayın hısımlarından


Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 14. HAFTA / 2022

birinin veya evlat edinen veya evlatlığın,

c) Aynı konutta beraber yaşayan kardeşlerden birinin,

Zararına olarak işlenmesi halinde, ilgili akraba hakkında cezaya


hükmolunmaz.

Bu suçların, haklarında ayrılık kararı verilmiş olan eşlerden birinin, aynı


konutta beraber yaşamayan kardeşlerden birinin, aynı konutta beraber
yaşamakta olan amca, dayı, hala, teyze, yeğen veya ikinci derecede
kayın hısımlarının zararına olarak işlenmesi halinde; ilgili akraba
hakkında şikayet üzerine verilecek ceza, yarısı oranında indirilir.”

Yağma ve nitelikli yağma suçu bakımından bu tür uygulamalar yoktur ama yağma
ve nitelikli yağma haricindeki diğer malvarlığına karşı işlenen suçlar bakımından
faille mağdur arasındaki bir akrabalık ilişkisi ya da bir yakınlık ilişkisi kişinin
işlemiş olduğu örneğin hırsızlık bakımından o kişinin cezalandırılmaması sonucunu
doğurmaktadır. Hırsızlık suçunun anneye, babaya, kişiye karşı işlenmesi halinde
ortada bir hırsızlık suçu vardır, fail de kusurludur ama burada bir istisna olarak
şahsi cezasızlık sebebi vardır.

Türk Ceza Kanunu Madde 273

“Kişinin;

a) Kendisinin, üstsoy, altsoy, eş veya kardeşinin soruşturma ve


kovuşturmaya uğramasına neden olabilecek bir hususla ilgili olarak
yalan tanıklıkta bulunması,

b) Tanıklıktan çekinme hakkı olmasına rağmen, bu hakkı kendisine


hatırlatılmadan gerçeğe aykırı olarak tanıklık yapması,

Halinde, verilecek cezada indirim yapılabileceği gibi, ceza vermekten


de vazgeçilebilir.

Birinci fıkra hükmü, özel hukuk uyuşmazlıkları kapsamında yapılan


yalan tanıklık hallerinde uygulanmaz.”

Yalan tanıklık suçuyla ilgili de bir şahsi cezasızlık sebebi öngörülmüştür. Kişinin
yakınının yargılandığı bir ceza davasında yakınının lehine onu suçtan kurtarmayı ya
da daha az cezalandırılmasını sağlayacak bir biçimde yalan tanıklıkta bulunan kişi
cezalandırılmaz. Yine bir yakınının daha az cezalandırılması ya da
cezalandırılmaması için yalan söyleyen bir tanık vardır. Yalan tanıklık suçunun
10

unsurları gerçekleşmektedir. Yalan tanıklık suçu bakımından fail kusurlu


Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 14. HAFTA / 2022

addedilebilmektedir. Ama bu fail eğer bir yakınının lehine yalan tanıklıkta


bulunarak bu suçu işliyorsa bu durumda bir şahsi cezasızlık sebebinin varlığıyla
bağlantılı değerlendirmede bulunmak gerekmektedir.

Kanun koyucu bazen bu şahsi cezasızlık sebebine cezayı tamamen ortadan


kaldırması şeklinde bir sonuç bağlamaktadır. Ama bazen ise kanun koyucu bu
mevcut ilişkiye istinaden koymuş olduğu hukuki sonuç itibariyle cezasızlık değil
ama cezada indirime gidilmesini gerektirir bir biçimde düzenleme yapmaktadır.
Mesela yalan tanıklık ile ilgili hükme bakıldığında cezasızlık sonucu da mevcuttur,
cezada indirim öngörülmesi ihtimali de söz konusudur. Bu indirim ihtimalinin söz
konusu olduğu hallerde artık şahsi cezasızlık durumu değil şahsi olarak cezada
indirime gidilmesi gereken bir halin varlığı söz konusudur. Yasama sorumsuzluğa
da milletvekillerinin sözleri dolayısıyla sorumlu tutulmaması sonucunu doğuran bir
ceza hukuku bağlamında şahsi cezasızlık sebebidir. Ama sadece milletvekillerine
özeldir.

Cezayı ortadan kaldıran şahsi sebepler

Cezayı ortadan kaldıran şahsi sebepler şahsi cezasızlık sebeplerinden farklı


olarak suç işlenmeden önce failin bünyesinde barındırdığı birtakım özelliklerden
kaynaklı değil suç işlendikten sonra göstermiş olduğu birtakım tutum ve
davranışların sonucu olarak kişinin cezalandırılmaması sonucunu doğuran bir
müessese olarak karşımıza çıkmaktadır. Suç işlendikten sonra failin tutum ve
davranışları dolayısıyla kişinin cezalandırılmaması sonucu doğmaktadır. En önemli
cezayı ortadan kaldıran şahsi sebep etkin pişmanlıktır. Etkin pişmanlık Türk ceza
hukukunda bir genel hüküm olarak düzenlenmemiştir. Etkin pişmanlık her bir özel
suç tipi bağlamında kendisine hangi suç tipi karşılığında yer verilmişse o suçla
ilgili bir sonuç doğuran bir müessesedir. Mesela Türk hukuk sisteminde kasten
yaralama suçu bakımından bir etkin pişmanlık hükmü yoktur. Malvarlığına karşı
işlenen suçların neredeyse hepsinde etkin pişmanlık hükmü mevcuttur.

Türk Ceza Kanunu Madde 168

“Hırsızlık, mala zarar verme, güveni kötüye kullanma, dolandırıcılık,


hileli iflâs, taksirli iflâs suçları tamamlandıktan sonra ve fakat bu
nedenle hakkında kovuşturma başlamadan önce, failin, azmettirenin
veya yardım edenin bizzat pişmanlık göstererek mağdurun uğradığı
zararı aynen geri verme veya tazmin suretiyle tamamen gidermesi
halinde, verilecek cezanın üçte ikisine kadarı indirilir.
11
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 14. HAFTA / 2022

Etkin pişmanlığın kovuşturma başladıktan sonra ve fakat hüküm


verilmezden önce gösterilmesi halinde, verilecek cezanın yarısına kadarı
indirilir.

Yağma suçundan dolayı etkin pişmanlık gösteren kişiye verilecek


cezanın, birinci fıkraya giren hallerde yarısına, ikinci fıkraya giren
hallerde üçte birine kadarı indirilir.

Kısmen geri verme veya tazmin halinde etkin pişmanlık hükümlerinin


uygulanabilmesi için, ayrıca mağdurun rızası aranır.

Karşılıksız yararlanma suçunda, fail, azmettiren veya yardım edenin


pişmanlık göstererek mağdurun, kamunun veya özel hukuk tüzel kişisinin
uğradığı zararı, soruşturma tamamlanmadan önce tamamen tazmin
etmesi halinde kamu davası açılmaz; zararın hüküm verilinceye kadar
tamamen tazmin edilmesi halinde ise, verilecek ceza üçte birine kadar
indirilir. Ancak kişi, bu fıkra hükmünden iki defadan fazla
yararlanamaz.”

Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçuyla ilgili bir etkin pişmanlık hükmü vardır.

Türk Ceza Kanunu Madde 110

“Yukarıdaki maddede tanımlanan suçu işleyen kişi, bu suç nedeniyle


soruşturmaya başlanmadan önce mağdurun şahsına zararı
dokunmaksızın, onu kendiliğinden güvenli bir yerde serbest bırakacak
olursa cezanın üçte ikisine kadarı indirilir.”

Yalan tanıklık suçu bakımından da bir etkin pişmanlık hükmü vardır. Haliyle etkin
pişmanlık bir genel hüküm mahiyetinde değildir. Etkin pişmanlık o suç açısından
kanun koyucu bir etkin pişmanlık hükmü öngörmüşse o zaman o suçla ilgili etkin
pişmanlık tartışması yapılabilmektedir. Etkin pişmanlığın en tipik görünüm tarzı
suçun işlenmesi suretiyle elde edilen birtakım menfaatlerin geri verilmesidir.
Mesela rüşvet suçunda, zimmet suçunda bu suçların konusunu oluşturan maddi
menfaatlerin kişi hakkında henüz bir ceza soruşturması başlamadan iade edilmesi
halinde kişi etkin pişmanlıktan yararlanabilmektedirler. Demek ki etkin pişmanlık
niteliği gereği suç işlendikten sonra failin pişmanlığını gösteren birtakım tutum ve
davranışları sergilemesi halinde cezalandırılmamasını sağlayan bir müessese,
cezalandırılabilirliğin bir diğer şartıdır. Kişi o suç için etkin pişmanlığa yer
vermişse ve o suç için etkin pişmanlığın şartları oluşmuşsa bu durumda failin
12

cezalandırılmamasının sebebi etkin pişmanlığın varlığıdır. Kanun koyucu çoğu


zaman etkin pişmanlığı cezayı tamamen ortadan kaldıran bir şahsi sebep olarak
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 14. HAFTA / 2022

değil cezada indirime gidilmesini gerektiren bir şahsi sebep olarak düzenlemiştir.
Bu tarz etkin pişmanlık hükümleri cezayı ortadan kaldıran nitelikte değil cezada
indirim yapılmasını gerektiren bir müessese olarak karşımıza çıkmaktadır. Haliyle
bu tarz etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanmasını gerektiren durumlarda ortada
cezayı ortadan kaldıran bir şahsi sebep değil cezada indirime gidilmesini
gerektiren bir şahsi sebep vardır.

Şahsi cezasızlık sebep ile cezayı ortadan kaldıran şahsi sebep arasında ne
fark vardır?

Şahsi cezasızlık sebebi suçun işlenmesinden önce failde var olan özelliklerle ilgili
belirlemede bulunulurken cezayı ortadan kaldıran sebepte suç işlendikten sonraki
özelliklerle ilgili belirlemede bulunulur.

Objektif cezalandırılabilme şartları

Objektif cezalandırılabilme şartları kanunda birtakım suçlar özelinde kanun


koyucu tarafından öngörülmüştür. Bu şartlar oluşmadığı sürece kişiyi
cezalandırabilmek mümkün değildir. Kanun koyucunun izlemiş olduğu cezalandırma
politikası gereği bazı suçların fail tarafından kusurlu bir biçimde işlenmiş
olmasına rağmen cezalandırılmamasını ya da cezalandırılmasını birtakım şartlara
bağlamış olabilir. Objektif cezalandırma şartlarında diğerlerinden farklı olarak
failin cezalandırılabilmesi için birtakım şartların oluşması gerekmektedir.
Objektif cezalandırılabilme şartının oluşması gerekmektedir.

Somut tehlike suçu olarak nitelendirilen tüm suç tiplerinde somut tehlikenin
meydana gelmesi bir objektif cezalandırılma şartıdır. Bu suçlarda somut
tehlikenin meydana gelmemesi halinde fail cezalandırılamaz çünkü objektif
cezalandırılabilme şartı oluşmamıştır.

Türk Ceza Kanunu Madde 257

“Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan haller dışında, görevinin


gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle, kişilerin mağduriyetine
veya kamunun zararına neden olan ya da kişilere haksız bir menfaat
sağlayan kamu görevlisi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile
cezalandırılır.

Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan haller dışında, görevinin


gereklerini yapmakta ihmal veya gecikme göstererek, kişilerin
mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan ya da kişilere haksız
13

bir menfaat sağlayan kamu görevlisi, üç aydan bir yıla kadar hapis
Sayfa

cezası ile cezalandırılır.”

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 14. HAFTA / 2022

Görevi kötüye kullanma suçu ve görevi ihmal suçunda görevi kötüye kullanma
niteliğindeki davranışın meydana gelmesi dolayısıyla birtakım bireysel zararlar
veya bir başkasına haksız menfaat sağlanması, bir kamusal zararın ortaya çıkması
halinde ancak kişi cezalandırılabilmektedir. 257. maddedeki görevin kötüye
kullanılması durumunda ortaya çıkması öngörülen tüm hususlar birer objektif
cezalandırılma şartıdır. Burada kanun koyucu kişilerin mağduriyetine, kamunun
zararına ya da kişilere haksız menfaat sağlanmasına demektedir. Bunlar birer
objektif cezalandırılma şartıdır. Bir kamu görevlisinin görevinin gereklerine
kasten aykırı hareket etmesi suçu oluşturur ama bu suç dolayısıyla failin
cezalandırılabilmesi için burada sayılan objektif cezalandırılma şartlarından
birinin oluşma gerekmektedir. Yani kişi görevinin gereğine aykırı hareket
etmektedir ama bu görevinin gereğine aykırılık kişilerin herhangi bir
mağduriyetine sebebiyet vermiyor, kamu zararına sebebiyet vermiyor ya da
kişilere haksız bir menfaat sağlanmasına sebebiyet vermiyorsa yani objektif
cezalandırılabilme şartı oluşmuyorsa bu kişi işlemiş olduğu görevi kötüye kullanma
suçundan dolayı cezalandırılamaz. Ama kişi suç işlemiştir, suç vardır sadece
cezalandırılabilirliğin şartı oluşmamıştır. Mesela Türk Ceza Kanunu’nda mevcut
olan hileli iflas suçu bakımından iflas kararı verilmiş olması bir objektif
cezalandırılabilme şartıdır. Bu şart oluşmadığı müddetçe hileli iflas teşkil eden
davranışları gerçekleştiren fail cezalandırılamaz. Bu suç dolayısıyla
cezalandırılabilirliğin bakımından mutlaka iflas kararı verilmesi gerekmektedir.
İflas kararı ise Asliye Ticaret Mahkemesi tarafından verilmektedir. Bu mahkeme
tarafından iflas kararı verilmediği müddetçe hileli iflas suçundan kişi sorumlu
tutulamamaktadır.

Bunlar suçun maddi unsuru kapsamında ele alınmamalıdır. Suçun maddi unsuru
kapsamında ele alınırsa bunun hukuki sonucu fail tarafından bilinmesidir. Bu da
kast kapsamına girmektedir. Ama objektif cezalandırılabilme şartı deniliyorsa
sistemin dışındadır, suçun unsurları kapsamında değildir. Cezalandırılabilirliğin
diğer şartlarından ibarettir. Ve bu nedenle de kast kapsamında fail tarafından
objektif cezalandırılabilme şartının gerçekleşeceğinin bilinmesine gerek yoktur.

Bir suçun kanuni tarifinde yer verilen birtakım ibarelerin hangilerinin suçun
maddi unsuruna hangilerinin o suç bakımından objektif cezalandırılabilme
şartına işaret ettiği nasıl net bir biçimde tartışmaya mahal vermeden
anlaşılabilir?

Belirlenemez. Her bir suç özelinde bu suçun maddi unsurları nelerdir, maddi
14

unsurlar dışında kanun koyucu tarafından öngörülmüş olan başka birtakım


Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 14. HAFTA / 2022

cezalandırılabilme şartları var mıdır özelinde bir değerlendirmede bulunulması


gerekir. Dolayısıyla salt suçun kanuni tarifinde failin cezalandırılabilmesi için yer
verilmiş olan ibarelerin otomatik olarak suçun bir unsuruna işaret ettiği anlamına
gelmez.

Bir objektif cezalandırılabilme şartı öngörülmüşse ve bu şart gerçekleşmemişse


fail cezalandırılmaz. Bu cezalandırılmaz sonucu ceza muhakemesinde karşımıza
fail hakkında ceza verilmesine yer olmadığı kararı ile karşımıza çıkar. Fail beraat
ettirilmez. Fail burada suç işlemiştir. Kusurludur ama objektif cezalandırılabilme
şartı oluşmadığı için cezalandırılmamaktadır.

——————————————————————————————————————————

Ceza hukuku genel hükümler dersinde karşılaşılan uyuşmazlıkların çözümünde


dikkat edilmesi gereken bazı noktalar vardır. Bir maddi vaka, dış dünyada
yaşanmış bir olay vardır. Bu olayın birçok katılımcısı vardır. Ve bu olayla bağlantılı
ceza hukuku değerlendirmesi yapılması gerekmektedir. Dolayısıyla sağlıklı bir
değerlendirme yapmanın ilk ve en önemli unsuru maddi olayın ne şekilde cereyan
ettiğinin doğru belirlenmesidir. Somut olay doğru anlaşılmazsa ve birtakım
noktalar yanlış değerlendirilirse bu durumda yapılacak değerlendirme de yanlış
olacaktır. Haliyle ceza hukuku uyuşmazlıklarının da tüm hukuki problemler gibi
doğru bir biçimde çözüme kavuşturulabilesiniz ilk unsuru uyuşmazlığa konu olayın
doğru anlaşılmasıdır. Kısa ve az kişinin katıldığı olaylar bakımından çoğunlukla bu
aşamada bir sorun yaşanmaz.

Uyuşmazlığın konusunu oluşturan olayla bağlantılı olarak mercilerin ne dediği de


bazen verilir. Mercilerin en az ikisi farklı yorum yapmış olabilir ve bu durumda
ortada bir hukuki sorun var demektedir. Bu noktada hukuki sorunun tespiti
aşamasına geçilir. Hukuki sorunun tespitinin olay okunduğunda az çok zihinde
canlanması beklenir.

Mercilerin olaya ilişkin çözüm şekilleri ve hukuki sorunu çözüme kavuşturma


aşaması üçüncü aşamadır. Ve son olarak da hukuki değerlendirme aşaması vardır.

Bu method sadece yargı kararlarının incelenmesinde değil, hukuki problemin de


çözümü bakımından izlenen methoddur. Maddi vakanın doğru tespiti ve bu maddi
vakanın hangi hukuki müesseselere ilişkin olduğu sadece ceza hukuku bakımından
değil tüm hukuk pratiklerinin çözümü bakımından ve yargı kararı değerlendirmesi
bakımından önemlidir.
15

A daha önce kardeşi K’yi dolandıran ve ekonomik olarak zor durumda kalmasına
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 14. HAFTA / 2022

sebebiyet veren T’yi öldürmek istediğini arkadaşı N’ye söyler ve ondan kendisine
bir silah vermesini ister. N’den silahı temin eden A, T’nin çalıştığı işyerine gider.
T kendisine doğru yaklaşmakta olan A’nın elinde silah tuttuğunu görür ve onun
kendisini vurmak için geldiğini anlayarak çalıştığı işyerinden koşarak kaçmaya
başlar. Kaçarak arka sokaklara giren T’yi kovalayan A, T’nin arkasından ateş eder.
A’nın ateşlediği silahtan çıkan kurşunlardan biri T’nin ensesine ve o anda yolda
yürümekte olan Y’ye isabet eder. T olay yerinde ölür, Y ise bacağından yaralanır.

Bu örnek sınavda gelebilecek soru tarzına örnek teşkil etmektedir. Henüz


anlatılmamış olan iştirak müessesine ilişkin yorum yapılması beklenmemektedir.
Bu tarz olaylarda çok fazla isim geçtiğinden özellikle olay kurgusunun doğru
anlaşılması önemlidir.

A bir polis memurudur. Aracını bir oto sanayiinde usta diye tabir edilen araç
bakımı yürüten bir kimse olan B’ye servis hizmeti almak için götürür. A, B’ye
kurusıkı silah satmaya başladığını söyler. B ise buna cevap olarak eskiden onun da
bir kurusıkı silahının olduğunu ama kaybolduğunu bu nedenle A’nın sattığı silahları
görmek istediğini söyler. Bunun üzerine A, senin kaybettiğin silah buna mı
benziyordu diyerek B’ye bir tabanca verir. B de o silahı inceler ve ona benzediğini
söyler. Bu arada B’nin bir arkadaşı olan C oraya gelir. B, A tarafından kendisine
verilen ve kurusıkı olduğunu düşündüğü silahı C’nin göğsüne tutar ve şaka amaçlı
vurayım mı seni diyerek silahın kurusıkı olduğunu düşündüğü için tetiği çeker. C
göğüs bölgesinden isabet alır. A o sırada silahın kurusıkı olmadığını söyler ancak
olaylar çok anlık gelişmiştir. Bunun üzerine B, C’yi kurusıkı olmayan bir silahla
vurduğunu anladığı anda hemen C’yi hastaneye götürür fakat C hayatını kaybeder.

Polisin kurusıkı silah satıyor olmasıyla ilgili suçtan ziyade C’nin ölümü ile
sonuçlanan olay bakımından değerlendirme yapılması beklenmektedir.

C’nin ölümüyle bağlantılı olarak B’nin ceza hukuku sorumluluğu nedir? A’nın
ceza hukuku sorumluluğu nedir?

Bu konuyla ilgili farklı görüşler de mevcuttur. Önemli olan cevabın kendi içinde
tutarlı olmasıdır. Ancak derste hocanın görüşü kapsamındaki cevap şu şekildedir.
Bir başkasının kasten gerçekleştirdiği davranışın meydana getirdiği neticeler
bağlamında A’yı iştirak kapsamında sorumlu tutmak mümkün değilse, azmettiren
ya da yardım edilen denilemiyorsa ne şekilde sorumlu tutulabilir? A silahı B’ye
incelemesi için vermektedir ve silahı başkasına yönlendirip silahın tetiğine
basacağını öngörse bile suça yardımla ilişkilendirilemediği sürece sorumluluk
16

kabul edilemez. B’nin taksirle bir davranış gerçekleştirebileceği A tarafından


Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 14. HAFTA / 2022

öngörülebilmeliydi çünkü B’nin silahın kurusıkı olduğunu düşündüğünü biliyordu,


B’nin bu düşünceyle birine silahı yönlendirip tetiğe basmasının mümkün
olabileceğine dair bir öngörüsü vardı denilebiliyorsa farklı bir süreç izlenebilir
ancak A burada silahı B’ye incelemesi için vermiştir, bir başkasına ateş edeceğini
bilerek değil. Failin kendisine yardım edildiği bir durum söz konusu değildir.

B elindeki silahın öldürü nitelikte olduğunu bilmemektedir. Bunu bilerek birinin


göğsüne doğrultmuş ve ateş etmiş olsa bu durumda tartışma söz konusu olmazdı.
Bu olayda kasten öldürmeye yönelik bir belirlemede bulunulmaz çünkü olayda
kişinin kasten hareket ettiğini gerekçelendirebilen bir subjektif tasavvuru
yoktur. Maddi unsurlar bakımından sorun yoktur ama bu maddi unsurların
mevcudiyeti hususunda bir sorun vardır. Özellikle de fiille bağlantılı olarak o
fiilde kullanılan vasıtanın öldürücü niteliği bakımından bir bilgisizlik söz
konusudur. Burada ise hata hükmünün uygulanması gerekmektedir. Kastın varlığı
ise kullanılan vasıtanın objektif öldürücü niteliğinin failin zihninde subjektif
olarak yansıma bulamamasından dolayı tartışılmamaktadır.

A ile B arasında bir alacak verecek sorunu vardır. A, B’den borcunu ödemesini
istiyor B ise borcunu ödediğini kendisinden talep edilen paranın haklı olmadığını
A’ya iletiyor. Bu kişiler bir araya gelir. B 67 yaşında bir vatandaştır ve birtakım
hastalıkları vardır. A da bunu bilmektedir. Aralarında daha önce birçok kez
ticaret olmuştur ve sosyal ilişki kurulmuştur. Çevredekiler ise bu ikisi arasındaki
husumetin giderilmesini sağlamak için bunları bir araya getirmektedir. A ve B bir
banka oturur ve aralarındaki durumla ilgili konuşur. Bu konuşma esnasında bir
tartışma ortaya çıkıyor. Bu tartışma esnasında her ikisi de ayağa kalkıyor. A, b’ye
bir tokat atıyor. B de A’ya karşılık veriyor ve olay çevredekilerin müdahelesi ile
sona erdiriliyor. Bu ayrılma yaşandıktan 20-25 dakika sonra bu tartışmanın
bünyesinde yarattığı heyecan nedeniyle ayrıca tokat atma eyleminin de
bünyesinde sebebiyet verdiği efordan kaynaklı olara kalp krizi geçirerek ölüyor.
B’nin yapılan ölüm muayenesi sonucunda bu gerekçeyle yaşamını kaybettiği tespit
ediliyor.

Bu tarz bir olayda B’nin ölümü dolayısıyla A sorumlu tutulabilir mi? Sorumlu
tutulabiliyorsa A’nın ceza hukuku sorumluluğunun hangi kapsamda tespit
edilmesi gerekmektedir? A kasten öldürme suçundan mı sorumlu tutulacaktır
yoksa taksirle öldürme suçundan mı sorumlu tutulacaktır? Şayet taksirli
öldürme suçundan dolayı sorumlu tutulacaksa bu taksir bilinçli taksir midir,
bilinçsiz taksir midir?
17

Burada söz konusu kasten yaralama basit tıbbi müdahale ile giderilebilir kasten
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 14. HAFTA / 2022

yaralamadır ve 86. maddenin 2. fıkrasında düzenlenmektedir. Ama B ölmüştür.


Kasten yaralama sonucunda bir ölüm neticesi ortaya çıkıyorsa bu durumda 87.
maddenin 4. fıkrasından sorumlu tutulup tutulamayacağı tartışılmalıdır. Ama
kanun hükmünde “… yukarıdaki maddenin birinci fukarasına giren hallerde …
üçüncü fıkrasına giren hallerde ise …” dendiğinden dolayı basit tıbbi müdahalede
giderilebilir ölçüde bir yaralama eylemi gerçekleştiren kişinin bu eylem dolayısıyla
mağdurun ölmesi halinde 87. maddenin 4. fıkrasından sorumlu tutulamayacağı
anlaşılmaktadır. 86/2’ye giren haller neticesi sebebiyle ağırlaşmış kasten
yaralanma suçu hükümlerinin uygulanması normatif olarak uygun bulunmamıştır.
Niteliği itibariyle bu davranışlar bünyesinde bu neticenin meydana gelme riskinin
mevcut bulunmadığının düşünüldüğü ağırlıktaki davranışlardır. Kasten öldürme
suçu serbest hareketli bir suçtur. Serbest hareketli suçta kanunda yalnızca o
suçla bağlantılı bir neticeye yer verilmiştir. Neticeli suçlar genelde serbest
hareketli suç olarak tanımlanmaktadır. Bazı yazarlar doktrinde neticeli suçlar
bakımından sadece serbest hareketli suç kategorisinden bahsetmektedir. Sırf
hareketli suçlar bakımından serbest hareketli suç olmaz derler ama bu doğru
değildir. Bazı sırf hareketli suçlar bakımından da bunların serbest hareketli suç
olduğunu söylemek mümkündür. Kasten öldürme suçu bir neticeli suçtur ve
serbest hareketli suçtur. Bir kişiye tokat atarken yaralama kastıyla değil
öldürme kastıyla hareket etmek de mümkündür. Bu biraz kategori dışı bir
durumdur. En başından itibaren yaralama kastıyla hareket edildiğinden
bahsedildiği için bu değerlendirme yöntemi benimsenmektedir. Yoksa A, B’nin
yaşlı kronik kalp hastası olduğunu bilmektedir ve şunu düşünerek hareket ediyor
olabilir; ben bunun başına silah dayamıyorum ama ben bu kişiye bir tokat
attığımda da ağır bir kalp hastası olduğu için zaten ölecektir. Bu düşünce varsa bu
kişi aslında tokat atarken yaralama kastıyla hareket etmiyor demektir. Ama
somut olayda böyle bir bilgi yoktur. A’nın B’ye karşı öldürme kastıyla hareket
ettiğini gerekçelendirebilecek bir durum yoktur. Tokat atma eyleminin kasten
yaralama suçu bakımından niteliği dikkate alındığında bu yaralayıcı eylemin ölüm
neticesine sebebiyet vermesi söz konusu olsa bile kasten yaralama sonucu
neticesi sebebiyle ağırlaşmış suç olması ve bu davranış nedeniyle ölüm sonucunun
ortaya çıkması ihtimali normatif olarak kabul edilmemektedir. Bu nedenle kişi 87.
maddenin 4. fıkrası sebebiyle sorumlu tutulmamaktadır. Hala meydana gelen bu
ölüm neticesi dolayısıyla kişiyi sorumlu tutmanın mümkün olduğu başka ihtimaller
de vardır. Ve bu ihtimalin başında da taksirle öldürme suçu gelmektedir. Burada
taksirli öldürmeyle bağlantılı şu belirlemede bulunmak gerekir; bu tokat atma
eyleminin mağdurun ölümüne sebebiyet vermesi ihtimali öngörülebilir midir, değil
18

midir? Peşinen öldürebilir denilememektedir. Bu olayda A tokat attığı kişinin yaşlı


Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 14. HAFTA / 2022

olduğunu ve birtakım sağlık sorunları olduğunu bilmektedir. Buna rağmen bu


davranışı gerçekleştirmektedir. Ve kişinin yaşıyla ve kişisel özellikleriyle
bağlantılı olan bu sağlık sorunları devreye girmesi sonucunda kişi ölmektedir. Bu
nedenle kişinin taksirle öldürme suçundan dolayı sorumlu tutulabileceği
söylenmektedir.

Peki burada taksirin hangi türü söz konusudur? Bu davranışı gerçekleştirdiği


sırada A, B’nin ölebileceğini öngörmüş müdür, öngörmemiş midir?

A muhatabını tanımaktadır ve sağlık sorunlarını bilmektedir. Bu olayda kişinin


kişisel özellikleri hakkında bilgi sahibi olan birinin bu tokatı atarken onun
ölebileceğine dair bir öngörüye sahip olduğu kabul edilmektedir.

19
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 14. HAFTA / 2022

AHBVÜ HUKUK FAKÜLTESİ

CEZA HUKUKU GENEL HÜKÜMLER DERSİ PRATİL ÇALIŞMA MATERYALİ


(21.12.2022)

Kendi içinde tutarlı olacak şekilde pratiğe farklı cevaplar mümkündür ancak
pratiğin ders notunda derste hoca tarafından verilen cevaplar yazılmıştır.

1. Yargıtay 1. Ceza Dairesi’nin 24.6.2020 tarih, E. 2019/1210 K. 2020/1439 sayılı


kararına konu olan olayda; S’nin kullandığı ve içerisinde E’nin de bulunduğu araç,
asayiş uygulama noktasında dur ikazına uymaz. Polis memurları F ile M, F’nin
sürdüğü ekip otosuyla bu aracı takip etmeye başlar. M megafonla dur ihtarı
yaparak havaya bir el ateş eder, S buna rağmen aracını durdurmayarak kaçmaya
devam eder ve bilahare bir evin bahçe çitine çarpması sonucunda durur. F
tarafından ekip otosuyla aracın sol tarafına mesafe bırakılarak aracın gidiş
istikameti kapatılır ancak araç içerisinden kimse inmez. Aracın camlarının koyu
renkli filmle kaplı olması ve içerisinin net bir şekilde görülmemesinden dolayı; F
ile M silahlarını çıkartarak iki kapılı olan aracın sağ tarafı istikametinden ön sağ
kapısına M önde F çaprazında olarak yaklaşık 2-3 metre mesafe kalacak şekilde
yaklaşırlar. M yüksek sesle bağırarak S ve E’nin araçtan inmelerini ister. S ve
E’den araçtan çıkmalarına yönelik ihtara cevap verilmez, bunun üzerine M
tabancasının mekanizmasını doldur boşalt yaparak namlusuna mermi verir,
namlusuna mermi verdiği tabanca ile eli tetikteyken aracın ön sağ kapısına doğru
yaklaşarak sol eliyle kapıyı açar ve şahıslara "şoför nerede, neden kaçıyorsunuz,
terörist misiniz?" diye sorar. S ve E "biz terörist değiliz" derler. Bunun üzerine
M silahının namlusu hafif aşağıya doğru bakacak şekilde geri geri çekilirken eline
sert bir cisimle vurulur. Bu darbe üzerine M’nin silahını iki defa üst üste
ateşlemesi nedeniyle E vurularak ölür.

M’nin sağ bileğinde meydana gelen yaralanma dikkate alındığında sert bir cisimle
bileğine vurulduğunun sabit olduğu tespit edilir. Jandarma Kriminal Raporu ve Adli
Tıp Balistik Raporuna göre M’nin silahının yere düşmesi sonucunda veya silaha bir
cisimle vurmak suretiyle patlamasının mümkün olmadığı, silahın patlaması için
tetiğe horozu kurulu iken 2 kg, horozu kuru değil iken 4,8 kg basınç kuvveti
uygulanması gerektiği; tetiğe basmadan silahın patlamasının mümkün olmadığı
tespit edilir.

İlk derece mahkemesi hükmünde; yüklenen suç açısından failin kast veya
taksirinin bulunmaması (CMK m. 223, f. 2, b. (c) ) gerekçesiyle M hakkında beraat
20

kararı verir.
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 14. HAFTA / 2022

Yargıtay Ceza Dairesi, ilk derece mahkemesinin hükmünü; M’nin görevini ifa ettiği
sırada kast olmaksızın kanun emrini yerine getirirken koluna vurulması üzerine
TCK'nin 27/1. maddesi anlamında sınırı aştığı ancak bu halde eyleminin taksirle
öldürme suçunu oluşturacağı TCK'nin 85/1. maddesi gereğince cezalandırılmasına
karar verilmesi gerektiğinden bahisle bozar.

Kararın karşı oylarında üyelerden biri bu olayda haksız tahrik etkisi altında
işlenmiş kasten öldürme suçunun bulunduğu; bir diğeri taksirle öldürme suçunun
(hukuka uygunluk nedeninin sınırlarının aşılması kapsamında olmaksızın), bir diğeri
ise TCK m. 27, f. 2 hükmünün uygulanması gerektiği yönünde görüş belirtmiştir.

Bu olayda TCK m. 27, f. 2 hükmünün uygulanması gerektiğini düşünen üyenin karşı


oyu şu şekildedir: “Polis memurlarının asayiş uygulaması yaptıkları sırada dur
ihtarına uymayıp kaçan bir aracı tepe lambalarını yakarak ve durmaları için anons
yaparak takip ettikleri, takip sırasında havaya uyarı atışı yaptıkları, polislerden
kaçan aracın ancak kaza yapınca durduğu, polis memurlarının araca kontrollü bir
şekilde yaklaştıkları, havanın karanlık, aydınlatmanın yetersiz, aracın camlarının
koyu renk cam filmli olduğu, araç içerisinin net olarak görülemediği, sanık polis
memurunun maktulün oturduğu sağ ön kapıyı elinde silah olduğu halde hafifçe
açtığı sırada eline vurulması dolayısıyla saldırıya uğraması ve saldırının hangi
boyutlara varacağını kestiremeyip silahını iki el ateşlediği, aldığı isabet sonucu
maktulün ölüm neticesinin gerçekleştiği olayda; sanık polis memurunun silahını
aracın dışından saldırıya uğramadan ateşlemeyip saldırıya uğraması sonucu
ateşlemesi ve şüpheli aracın içerisinde bulunanlardan daha başka ne gibi bir
saldırı geleceğini bilememesi nedenleriyle, sanığın eyleminin TCK'nin 27/2
maddesi kapsamında kaldığını düşündüğümden...”

———Cevap———

Tüm olay kurgularında ilk önce yapılması gereken olay kurgusunda hangi suçlar
dış görünüşü itibariyle işlenmiş olabilirin tespitidir. Bir kişinin bir kişiye ateş
etmesi söz konusu olduğundan burada TCK madde 81 söz konusu olabilir
denilecektir. Daha sonra farklı sonuçlara gidilebilir ancak ilk önce bir olay
kurgusu okunduğunda hangi suçların tipikliği söz konusu olabilir o belirlenir.

Polis kontrol noktasında görevli olan iki tane kolluk görevlisi M ve F’nin, S ve
E’nin kontrol noktasında durmaları gerekirken durmamaları üzerine peşine
takılmaları söz konusudur. Kolluk bu kişileri durdurmak için arkalarından
gitmektedir. Bu aşamada önce dur uyarısında bulunmuşlardır ardından da havaya
21

bir el uyarı ateşi yapılmıştır. Soyut olarak düşünüldüğünde havaya bir el ateş
etmek genel güvenliğin tehlikeye sokulması, Türk Ceza Kanunu Madde 170
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 14. HAFTA / 2022

kapsamında suç teşkil etmektedir. 170. Maddede sayılan davranışlar dolayısıyla


aynı zamanda somut bir tehlikeliliğin meydana gelip gelmediğinin araştırılması
ihtiyacı duyulmamaktadır.

Türk Ceza Kanunu Madde 170

“Kişilerin hayatı, sağlığı veya malvarlığı bakımından tehlikeli olacak


biçimde ya da kişilerde korku, kaygı veya panik yaratabilecek tarzda;

a) Yangın çıkaran,

b) Bina çökmesine, toprak kaymasına, çığ düşmesine, sel veya


taşkına neden olan,

c) Silahla ateş eden veya patlayıcı madde kullanan,

kişi, altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

Yangın, bina çökmesi, toprak kayması, çığ düşmesi, sel veya taşkın
tehlikesine neden olan kişi, üç aydan bir yıla kadar hapis veya adlî
para cezası ile cezalandırılır.”

Silahla başkalarının bu eylem dolayısıyla korku, kaygı, panik yaşayabilecekleri bir


ortamda ateş edilmiştir. Bu suçun tipikliği bu olayda oluşmuştur. Bu suçun
mağduru toplumu oluşturan herkestir. Fakat bu silah görevin ifası kapsamında
ateşlenmiştir. PVSK (Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu) madde 16’da silah kullanma
yetkisi düzenlenmiştir. Silah kullanmak aslında toplumsal olarak riskli bir
davranıştır. Kural olarak meşru bir dayanak olmadığı sürece kullanmak yasaktır.
Kolluk bakımından silahın kullanılması kendisine bir yetki tanınan ama bu yetki de
kanunda çizilen çerçeveye uygun bir biçimde kullanılması halinde hukuka uygun
olan bir durumdur.

Kolluk hangi durumlarda silah kullanabilir?

1. Meşru savunma halinde herkes silah kullanabilir.


2. Kişinin kaçması halinde kişinin kolluk tarafından yakalanması amacıyla
kullanılabilir, önce dur ihtarında bulunulduktan sonra havaya uyarı ateşi
açılabilir daha sonra ise yakalamaya matuf bir şekilde kişiye ateş edilebilir.
3. Mukavemeti kırmak amacıyla

PVSK madde 16 kapsamında uyarı amaçlı havaya ateş etmek ceza hukuku
bakımından bu davranışın hukuka uygun addedilmesini gerektirir. Bunun gerekçesi
de Türk Ceza Kanunu’nun 24. maddesidir. 24. maddenin en sonunda ceza verilmez
22

demektedir. Bir davranışa ceza verilmemesi sonucunu doğuran şey her zaman
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 14. HAFTA / 2022

hukuka uygunluk sebebi değildir. Kusurluluğu ortadan kaldıran hallerde de ceza


verilmemektedir. Özünde uygun olduğu bilinmektedir. Kanun koyucunun bu eylemi
görevin ifası kapsamında gerçekleştiren polisin davranışının görevin ifası olduğu
için suç teşkil etmediğini tam anlamıyla açıkladığı yer Ceza Muhakemesi
Kanunu’nun 223. maddesindedir. Kişi hakkında beraat kararı verilmesini
gerektiren hallerden biri olayda bir hukuka uygunluk sebebi olmasıdır. Bu da bir
hukuka uygunluk sebebidir bu nedenle böyle bir durumda sanık beraat etmelidir.

Kolluk dur ihtarı ve havaya ateş eylemi sürecinde aslında doğru bir hareket
yapmakta ve hareketli hedefe ateş etmemektedir. Araçla kişileri izlemeye devam
etmiştir ve bu kişiler bir evin bahçesinin çitine çarparak durmuşlardır. Çite
çarpma davranışı sonucunda mala zarar verme suçu gündeme gelmektedir. Kasten
bir kişinin malına zarar vermek mala zarar verme suçunu oluşturmaktadır. Ama
taksirle mala zarar vermek ceza kanunu bakımından suç değildir. Bunun özelinde
de değerlendirme yapılabilir ancak odak noktası bu değildir.

Araç durduktan sonra araçtan kimse inmemektedir. Kolluk da araca kontrollü bir
biçimde yaklaşmaktadır. Kolluk görevlileri kendi ekip otolarından inerken aracın
tekrar çalıştırılmasına yönelik önlemleri almışlardır. Ve sonra M silahını ihtiyaç
halinde kullanılmaya hazır hale getirerek araca doğru yaklaşmıştır. M kişilere
terörist olup olmadıklarını sormuş hayır cevabını almıştır. Bu cevabın üzerine yine
kontrollü bir şekilde geri çekilmeye başlamıştır. O sırada sağ bileğine bir darbe
alıyor. Bu darbeyi kimin gerçekleştirdiği bilinmemektedir. Bu darbeyi alması
üzerine silah 2 kere ateşlenmiştir. Ve bu kurşunlar E’nin ölümüne sebebiyet
vermiştir.

Bu olayda M’nin E’nin ölümüne sebebiyet verecek bir davranışı var mıdır?
Varsa bu davranış hukuka uygun mudur? Hukuka uygunsa hangi hukuka
uygunluk sebebi söz konusudur? Hukuka uygunluk sebebinin şartlarının
oluşmasına rağmen sınırın aşılması söz konusu olmuş mudur? Sınır aşılmışsa bu
sınır kasten mi yoksa taksirle mi aşılmıştır? Yoksa meşru savunma ya da
heyecan, korku, panik, telaş kapsamında mı sınır aşılmıştır?

Jandarma kriminal raporu sonucunda bir kişinin eline darbe gelmesi dolayısıyla
ateş alması ihtimali çok inandırıcı değildir. Ayrıca silah iki kere ateş almıştır.
Darbenin iki kere silahın ateşlenmesine sebebiyet vermesi de mümkün
gözükmemektedir. Haliyle burada M’nin tetiği çekme eyleminin iradi olduğu
noktasında bir tartışma yaşanmamalıdır.
23
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 14. HAFTA / 2022

İlk derece mahkemesi M’nin kastı ve taksiri yoktur demiştir. Ama jandarmanın
kriminal raporu incelendiğinde silahın tetiğinin bilerek ateşlendiği konusunda
tartışmalı bir nokta yoktur.

Yargıtay ceza dairesi ise burada bir kasten gerçekleştirilen davranış olduğunu
ancak 27. maddenin 1. fıkrası bağlamında görevin ifası hukuka uygunluk sebebinin
sınırlarının taksirle aşıldığının değerlendirilmesini gerektiğini söylemiştir.
Taksirle işlenen suç üzerinde ise bir indirim yapılmıştır. Yargıtay ceza dairesinin
kurgusuna göre M burada iradi bir biçimde silahı ateşlemiştir ama görevin ifası
hukuka uygunluk sebebinin sınırı taksirle aşılmıştır demektedir. Yani E’ye yönelik
gerçekleştirilen davranış görevin ifası kapsamında yakalama kapsamıyla
gerçekleştirilmiştir. E’nin hangi bölgesinden yaralandığı önemli olabilirdi ama bu
bilgi yoktur. Yani daire yakalamaya yönelik bir davranışta sınırın aşıldığını kabul
etmektedir.

Peki bu silah yakalama amacıyla mı gerçekleştirilmiştir?

Hayır burada yakalamaya yönelik bir ateşleme yoktur. Kişinin kendisine yönelik
bir darbe geldiği için bu darbeye yönelik tepkisellik olarak gerçekleştirilmiştir.

Bir de burada dairedekilerin karşı oyları vardır. Karşı oylardan biri görevin ifası
hukuka uygunluk sebebinin sınırlarının aşıldığını kabul etmektedir ama bu sınırın
taksirle değil heyecan, korku, panik, telaş ile aşıldığını kabul etmektedir. Bu
noktada polis memurunun darbeyi aldıktan sonra meşru savunmanın şartlarının
aşıldığından bahsedilmektedir.

Diğer karşı oy ise yakalamaya matuf bir durum olmadığını, meşru savunma
kapsamında saldırı defetmeye yönelik bir davranış da olmadığını tamamen
kendisine yönelik gerçekleştiren bir saldırıya tepkisellik olarak kişinin
öldürüldüğünü ve kasten öldürme suçunun oluştuğunu söylemektedir. Bu noktada
ise kolluk görevlisi olan M’nin haksız tahrikten faydalandırılması gerektiğini
söylemektedir.

Bu olayda sınır aşma üzerinden bir değerlendirmede bulunulmaktadır. Ama iki


tane hukuka uygunluk sebebinin de tartışmaya ayrı ayrı konu edildiği
görülmektedir. Biri görevin ifası kanun hükmünün yerine getirilmesi diğer ise
meşru savunma. Kolluğun E’ye ateş ettiği an itibariyle meşru savunmanın koşulları
oluşmuştur demek mümkün müdür? Kolluğa yönelik bir saldırı mevcuttur. Bu
saldırıyı bertaraf etmek amacıyla meşru savunmadan kolluğun yararlanması
kategorik olarak mümkündür. Savunma fiilinin gerçekleştirilme biçimi artık
24

saldırıyı defetmeye, sonlandırmaya yönelik olma sınırını aşmıştır denilebilir ama


Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 14. HAFTA / 2022

kolluğun burada kategorik olarak meşru savunmadan yararlanması mümkündür.

Ortada hukuk profesyonelleri tarafından ortaya konulan 4-5 ayrı çözüm vardır.
Ancak bu aşamada meşru savunmanın sınırının taksirle aşılması da mümkün
değildir. Çünkü hedef karşıdadır ve saldırgan kişinin önündedir. Kişi silahını
çektiğinde hedeflediğinden başka bir yere isabet etmesi gibi bir dikkat ve özen
yükümlülüğünün ihlali mesafe nedeniyle mümkün gözükmemektedir. Demek ki
burada 27/1 ve direkt taksirle öldürmeye yönelik belirlemelerin doğru olmadığı
söylenebilir.

Ama heyecan, korku, panik, telaş bu olaya dahil olmalı mıdır?

Profesyonel kişilerin genelde meslekleri kapsamındaki şeylerden dolayı bu tarz


duygusal durumlardan etkilenemeyeceği kabul edilir.

En son hoca tarafından verilen cevap şu şekildedir; bu olayda meşru savunmanın


uygulanma yeri yoktur. Bu olayda kolluk kendisine yöneltilen davranışa karşı
savunma olarak değil bir hiddet durumunda bir tepki olarak karşılık vermiştir.
Haksız tahriğin koşulları varsa haksız tahrik uygulanabilir.

——————————————————————————————————————————

2. Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 7.11.2019 tarih, E. 2018/27, K. 2019/644 sayılı


kararına konu olan olayda; A ile B yaklaşık 25 yıldır evli olup 7 ve 14 yaşlarında
müşterek iki çocukları bulunmaktadır. A, B ve çocukları etrafı duvarla çevrili bir
arsada bulunan X Villaları isimli sitede ikamet etmekte, şehir merkezine uzaklığı
nedeniyle site ve çevresinde zaman zaman hırsızlık olaylarının meydana geldiği
bilinmektedir. Olaydan iki hafta önce A ve B evde bulunduğu sırada içeri giren
kişi veya kişilerce onların yatak odasında bulunan A’nın pantolonunun cebinden
yaklaşık 400 TL tutarında para çalınır. A, bu olayla ilgili olarak Kumburgaz
Jandarma Karakoluna giderek şikâyetçi olur ve soruşturma başlatılır. Olay gecesi
eve yorgun gelen A, saat 00.30 sıralarında uyumak maksadıyla ikametinin 1.
katındaki yatak odasına gider, B yatağın sağ tarafına, A ise yatağın sol tarafına
yatar, sabah saat 04.00 sıralarında A, dışarıdan sızan ışığın etkisi ile alaca
karanlık olan yatak odası penceresinden ses geldiğini duyması üzerine, tedbir
amacıyla yastığının altında muhafaza ettiği yarı otomatik tabancasını perde ile
kapatılmış pencereye doğrultarak yaklaşık 4 metre mesafeden 13 kez tetiğe
basarak silahının şarjöründe bulunan 13 merminin hepsini tek tek ateşler. A’nın
hırsız sandığı B, vücudunun ön yüzünde olacak şekilde çene sağ kısım, sol bacak
üst kısım ve karın bölgesine isabet eden her biri müstakilen öldürücü nitelikteki 3
25

ayrı ateşli silah mermi çekirdeği ile yaralanır ve olaydan sonra çağrılan
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 14. HAFTA / 2022

cankurtaranla kaldırıldığı Selimpaşa Travmatoloji Hastanesinde, mandibula,


pelvis, kaburga ve vertebra kırıkları ile birlikte iç organ, büyük damar
yaralanmasından gelişen iç kanama sonucu yaşamını yitirir.

———Cevap———

Burada evli bir çift vardır ve şehir merkezinden biraz uzak bir yerde ikamet
etmektedirler. Olayda mevcut olan bilgiler bakımından aralarında bir husumet
yoktur. Ve bu eve daha önce bir hırsız girmiştir. Olayın gerçekleştiği gün gece 4
sularında A perdenin arkasında birtakım sesler duymuştur ve o yöne karşı 13 el
ateş etmiştir. 4 metreden 3 kurşun A’nın eşi B’ye isabet etmiştir.

A, B’nin hırsız olduğunu sanarak ölümüne sebebiyet vermiştir. Burada tipik bir
davranış olarak kasten öldürme suçu üzerinden değerlendirme yapılmalıdır. Bir
kişiye silahla ateş ederek ölümüne sebebiyet verme fiili dış görünüş itibariyle
kasten öldürme suçunun maddi ve manevi unsurlarının mevcut olduğu düşüncesini
uyandırmaktadır.

Kişi gece uykudan kalmıştır ancak yanında eşinin olmadığını farketmemiştir. Kişi
burada hırsızı durdurmaya yönelik aslında durdurmanın ötesine geçen bir fiil
gerçekleştirmiştir. Ama ortada bir hırsızlık fiili de olmadığı için meşru
savunmanın şartlarında hataya düşülmüştür denilmektedir. Burada kilit soru
şudur; bir hukuka uygunluk sebebinin maddi şartlarında hataya düşen kişinin bu
hatasının ceza hukuku bakımından değerlendirilmesi neye göre yapılacaktır?

Tipikliğin negatif unsurları teorisi benimsenirse meşru savunmanın oluştuğu


şartlarında kişinin kasten hareket etmediği sonucuna ulaşılır ama bugün bu teori
benimsenmemektedir çünkü hukuka aykırılık unsuruna maddi unsurlarından başka
bağımsız ayrı bir suç muamelesi yapılmaktadır. Tipikliğin olumsuz unsurları
teorisinde hukuka aykırılık unsuru bağımsız bir unsur değil suçun maddi unsurları
içinde ele alınan bir unsurdur.

30. maddenin 3. fıkrası kapsamında düzenlenen hata hükmü ceza sorumluluğunu


ortadan kaldıran veya azaltan sebeplerin şartlarının oluştuğu konusunda hataya
düşen kişi bu hatası kaçınılmazsa yararlanır şeklindedir. Bu maddenin hukuka
uygunluk şartları bakımından da uygulanabilir olduğu tartışmalıdır ancak hocamız
uygulanabilir olduğunu kabul etmektedir. Ceza kürsüsünün genel olarak kabul
ettiği görüş ise hukuka uygunluk sebeplerinin maddi şartlarında hataya düşen
kişinin kasten hareket etmediği bu hatanın kastı engellediği şeklindedir.
26

Yargıtay bu olayda hukuka uygunluk sebebinin var olmadığını, hırsızlık olsa da


kişinin hırsızlık davranışını sona erdirmek için değil hırsıza karşı olan öfkesiyle
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com
CEZA HUKUKU GENEL -İLHAN ÜZÜLMEZ
GÜZ DÖNEMİ VİZE 14. HAFTA / 2022

hareket ettiği söylenmektedir. Bu nedenle hırsız da olsa bunun meşru savunma


kapsamında değerlendirilemeyeceği söylenmiştir. Bu kime karşı gerçekleşirse
gerçekleşsin doğrudan kastla öldürmedir denilmiştir. Bu açıklamada 13 el ateş
edilmesine dayanılmıştır. Ama eşi bakımından öldürdüğü kişinin eşi olduğunu
bilmediği için nitelikli hal uygulanamaz. Kişi Türk Ceza Kanunu madde 81’den
sorumludur denilmiştir.

Eğer hukuka uygunluk sebebinin şartları oluşmamışsa ama kişi oluştuğunu


düşünüyorsa artık burada sınır aşmaya gidilemez çünkü sınır aşma için hukuka
uygunluk sebebinin şartlarının oluşması gerekmektedir. Burada oluşmamıştır.
Hatadan hareket edildiğinde de önümüzde iki ihtimal vardır. Ya sınırlı kusur
teorisi uygulanacaktır ya da katı kusur teorisi uygulanacaktır. Bu olayda adaleti
temin eden uygulama katı kusur teorisidir. Burada kişinin kastının olmadığı
söylenememektedir. Bir hata varsa bu hata kaçınılabilir midir. Yoksa kaçınılamaz
mıdır bakılması gerekir. Bu hata kaçınılabilir bir hata olarak kabul edilmelidir.

Bu noktada ise hangi teorinin kullanılacağı kişiye kalmıştır.

27
Sayfa

ÖZIŞIK KIRTASİYE
www.ozisikkirtasiye.com

You might also like