Professional Documents
Culture Documents
Deng Ming Dao - Kelebeğin - Rüyası - Yedi Bambu Tablet 2
Deng Ming Dao - Kelebeğin - Rüyası - Yedi Bambu Tablet 2
Deng Ming Dao - Kelebeğin - Rüyası - Yedi Bambu Tablet 2
İ K İ N C İ KİTAP: YEDİ B A M B U T A B L E T 9
yirmiiki: G e c e Dersleri 71
yirmiüç: M a c e r a 87
ve
öğrenci
I ı • ıfııüÜiı- ı
Usta ve öğrenci
ile eğitiyordu.
lg
Omuzları ve omurgası erimiş gibi görünen bu sert
adam, avludaki üzeri yazıtlı taş gibi kalın ve köşeli bir
yapıya sahipti. Başı büyük ve güçlü, yanakları dolgun ve
gözleri ise yuvarlak ve koyu renkliydiler, fakat tıpkı bir
yaban domuzuna benzeyen biri için şaşırtıcı derecede
uyanıklık saçıyorlardı. Ve hiç sabırlı bir gözetmen değil
di.
"Neden sordun?"
güçtür.
yük Usta'nın daha fazla yemesi için ısrar ettiyse de, Bü
yük Usta, "Sadece bu dünyayla olan bağımı koruyacak
kadar yiyorum," diye yanıt verdi. "Hava ile yaşayabilir
ve ağaçlardaki çiği içebilirim, fakat bir insan olma kim
liğimden vazgeçmeye henüz hazır değilim. Yiyecek ye
meyen bilgeler, yaşamlarının yarısını zaten kutsal bir
durumda geçirmektedirler. Ben ise, kutsal olanı sadece
bir an için görebilirim ve bu dünyadaki görevimi ta
mamlamak için daha yapmam gereken çok şey olduğu
nu kabul edebilirim. Bedenimin bozulmasını istemiyo
rum. Beden, mükemmel bir uyum içinde korunmalıdır.
Kişinin ruhsal aracı olarak iş görebilmesi için sağlık açı-
ı8 sından zirvede olmalıdır. Ben, sadece bedenimi tatmin
edecek kadarını yiyorum. Lütfen bu tabakları al ve mut
faktaki işlerini bitir."
C A İ H U N G . K A B U L E D İ L D İ Ğ İ Ü Ç S A F L A R T A P I N A Ğ I N A giden
granit basamakları saygıyla çıktı. Tas öylesine sertti
ki, burada yapılan sayısız tören yürüyüşü bile basamak
ların kenarlarını yumuşatamamıştı. Basamaklar ve kapı
nın önü sadece bir saat ö n c e yıkanmış olduğu için ora
da burada küçük su birikintileri görülüyordu.
3Q
Yan yana üç sunak konmuştu ve her birinde de etraf
ları altınla süslenmiş kemerlerle çevrilmiş bir tanrı bu
lunuyordu. D a h a yakından bakıldığında, bu kemerlerin
altın tellerle işlenmiş cephelerinin, büyüklükleri bir par
maktan daha fazla olmayan binlerce figürden oluştuğu
görülebilirdi.
"Öyleyse geber!"
bir ş e k i l d e meraklandırmıştı.
İki
Kelebek
İnce. kartal gibi bir burun, iki Çin fırça darbesi gibi
görünen kısık gözlerini ayırmaktaydı. G ö z kenarları,
keskin, dar, aşağı dönük noktalar şeklindeydi. Gözleri
nin altında torbalar olmasa bile, hem gün ışığı hem de
geceleri bir yağ kandilinin ışığında kitap okurken göz
lerini kısarak bakmasından dolayı bazı çizgiler oluşmuş-
İki Kelebek
tu.
devam etti.
"Taoculuk nedir?
dokusunu oluşturmazlar.
?6
"Tarihi olarak, Taoculuğun beş temel öncüsü vardır.
Şamanizm, felsefe, hijyen, simya ve Peng-Lai. İşte bu
unsurlar muazzam bir ruhsal hareketi geliştirmişlerdir.
malısın."
Macera
İ R G Ü N B Ü Y Ü K U S T A , öğrencilerini çağırttı.
87
"Zorlu bir araştırma gezisine çıkılması gerekiyor;
kim gönüllü olur?"
"Konuş."
T R E N L E R İ
P E K İ N İ N Y A K I N I N A G E L M İ Ş T İ .
nırdı.
tıyordu.
ti
KELEBEĞİN R Ü Y A S I
v
dl
_ M, I
Üç arkadaş, hemen tren istasyonuna gittilerse de
treni kaçırdılar, VVuyung da bu olayın kötü talih getire-
Macera
"Hiçbir şey."
"Hepsi bu m u ? "
"Evet."
Şangay
" N e istiyorsunuz?"
"Kim b u ? "
"Hepsi bu m u ? "
"Belki."
'38 "Sen bir savaş sanatçısısın, değil m i ? " Sesi biraz da
ha güçlü çıkmıştı.
"Göster bana."
I 4 4
"Anlaşma anlaşmadır. Eğer Kelebek'i, S h a n d o n g ' d a
yakalarsam, istediğinizi alacaksınız."
" F a k a t öldürmek!"
Saihung sessizdi.
T TU A S H A N A D Ö N Ü Ş Y O L U N D A Saihung. Kelebek'le
1 1
sert tartışmalar yaptı. İhanet edilmiş biri gibi
konuşuyordu. Kelebek bir zamanlar Saihung için bir
idoldü. Ama şimdi onu bir balkondan vurmuş ve yar
gılanması için geri götürüyordu.
"Cezalandırılmaktan korkmuyorum."
ıÖ4
yirmi beş:
Küller
T Ü T S Ü H Â L Â Y A N ı Y O R D U . Mumların
parlıyor ve eriyen mum tıpkı kan damları gibi akı
ışığı karanlıkta
ye çalışıyorum."
"Nedir bu?"
sin?"
"Kabul ediyorum."
"Sana emrediyorum!"
görürlerdi.
.96
yırmialtı:
Kelebeğin
Rüyası
'97
H U A S H A N ' D A N A Y R I L D I K T A N N E R E D E Y S E
du.
"Hey! H e y ! "
Sessizce oturdular.
" B e n istekliyim."
"Bu da nedir?"
"Evet. Usta."
Altın
Embriyo
geleneği oluştururdu ve
B I L G I V E B I L G I N I N T A R I H I ,
lan yoktu.
248
Ü ç ü birden Jiangsu Eyaletinde M a o s h a n ' a doğru yol
aldıkları sırada, yılın sonlarına yaklaşılmış, s o n b a h a r
bitmişti. Dağlara doğru gittiler ve sessiz, h e r yerden
uzak bir mağara buldular. G ü n d e iki kez sabahları ve
gün batarken, tıpkı atmosferde oluşa bir dalga gibi sis,
geçitler ve kanyonlar boyunca ilerliyordu. Kayaların
arasında hızla ilerleyen bir okyanus gibi. altında kalan
her şeyi örtüyordu. Bu yalnız tepede başka hiç kimse
yoktu. Kuşlar şarkı söylüyor, yakındaki küçük bir akar
su h o ş bir ritimle şırıldıyor ve rüzgar ağaçların kuru
dallarını hışırdatıyordu. Saihung, öğretmenlerine baktı.
Huzur içindeydiler.
S a i h u n g h a r e k e t s i z b e d e n l e r i izledi. F a k a t bu
hareketsizliklerinin altında çok canlı bir hareketin mey
dana geldiğini biliyordu. İki ustanın da içinde, başka
herhangi bir enerjiden çok daha m u h t e ş e m bir enerji
akışı kafataslarına doğru yükselmekteydi. Bedenleri
yavaşça karanlığa geçti. Damarlar durgunlaşmaktaydı.
Organlar durup, kuruyorlardı. Sinirler hissizleşiyordu.
251
Her yaşam belirtisi yukarı doğru çekilmekteydi. İşte
kapanmıştı. Bedenin ışığı sönmüştü. Güneş, başın için
deydi. İç ben, bir olmuşlar ve güçlü bir erimeyle, ruh
ları kendilerini uzaklara doğru fırlatmıştı.
üzerine koydu.