İstanbul Teknik Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü

You might also like

Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 565

İSTANBUL TEKNİK ÜNİVERSİTESİ  LİSANSÜSTÜ EĞİTİM ENSTİTÜSÜ

MANİSA’DA BEYLİKLER VE OSMANLI DÖNEMİ YAPILARINDA


DEVŞİRME MALZEME (Spolia) KULLANIMI

DOKTORA TEZİ

Hilal AKTUR

Mimarlık Anabilim Dalı

Mimarlık Tarihi Programı

EYLÜL 2021
İSTANBUL TEKNİK ÜNİVERSİTESİ  LİSANSÜSTÜ EĞİTİM ENSTİTÜSÜ

MANİSA’DA BEYLİKLER VE OSMANLI DÖNEMİ YAPILARINDA


DEVŞİRME MALZEME (Spolia) KULLANIMI

DOKTORA TEZİ

Hilal AKTUR
(502102140)

Mimarlık Anabilim Dalı

Mimarlık Tarihi Programı

Tez Danışmanı: Prof. Dr. Aygül AĞIR


Anabilim Dalı : Herhangi Mühendislik, Bilim
Programı : Herhangi Program

EYLÜL 2021
İTÜ, Lisansüstü Eğitim Enstitüsü’nün 502102140 numaralı Doktora Öğrencisi Hilal
AKTUR, ilgili yönetmeliklerin belirlediği gerekli tüm şartları yerine getirdikten sonra
hazırladığı “MANİSA’DA BEYLİKLER VE OSMANLI DÖNEMİ YAPILARINDA
DEVŞİRME MALZEME (Spolia) KULLANIMI” başlıklı tezini aşağıda imzaları olan
jüri önünde başarı ile sunmuştur.

Tez Danışmanı : Prof. Dr. Aygül AĞIR..............................


İstanbul Teknik Üniversitesi

Jüri Üyeleri : Prof. Dr. İlknur KOLAY.............................


İstanbul Teknik Üniversitesi

Doç. Dr. Ahmet Oğuz ALP..............................


Anadolu Üniversitesi

Prof. Dr. Zeynep KUBAN..............................


İstanbul Teknik Üniversitesi

Dr. Öğretim Üyesi Suna ÇAĞAPTAY..............................


Bahçeşehir Üniversitesi

Teslim Tarihi : 30 Temmuz 2021


Savunma Tarihi : 28 Eylül 2021

iii
iv
Sevgili Aileme,

v
vi
ÖNSÖZ

Anadolu Türk mimarisinde devşirme malzeme “spolia” kullanımı yeterince


incelenmiş bir konu değildir. Anadolu Selçuklu ve Osmanlı mimarisinde devşirme
malzeme kullanımı üzerine tez ve makale çalışmaları sınırlı sayıda olmakla birlikte
mevcuttur. Batı Anadolu Beylikler mimarisiyle ilgili çalışmalar mevcut olmasına
karşın bu çalışmaların odağı Beyliklerin mimari üslupları ve malzeme kullanımları
üzerinedir. Devşirme malzeme kullanımına odaklanan yeterli çalışma mevcut değildir.
Bu tezde Manisa ili sınırlarında kalan Saruhanoğulları ve Osmanlı dönemi yapılarında
devşirme malzeme “spolia” kullanımı değerlendirilmiştir.
Tez çalışmam konusuna beni teşvik eden danışmanım Prof. Dr. Aygül AĞIR’a
teşekkür ederim. Jüri üyelerim olmayı kabul eden, sabırla tezimin olgunlaşmasını
bekleyen Prof. Dr. İlknur KOLAY ve her soruma sabırla karşılık veren, bilgi ve
görüşlerini benimle paylaşan, tezimin olgunlaşmasında büyük emeği olan Doç. Dr.
Ahmet Oğuz ALP’e müteşekkir olduğumu burada belirtmek isterim. Makalemin
oluşması sırasında görüşlerini benimle paylaşan Prof. Dr. Turgut SANER ve Doç. Dr.
Ahmet Oğuz ALP’e çok teşekkür ederim. Makalemin çevirisini yapan Filiz EMRE’ye
teşekkür ederim. Tezimle ilgili fotoğraflarını benimle paylaşan ve kaynak
araştırmalarımda yardımcı olan David HENDRIX’e ve Dr. Öğr. Üyesi Bilge AR’a
teşekkür ederim. Kütüphane araştırmalarımda yardımcı olan Suphi TÜFEKÇİ’ye
teşekkür ederim. Alan araştırmalarım sırasında zaman ayırıp benimle gezen sevgili
annem Zikriye Neşe AKTUR ve babam Raif AKTUR ile Tuğhan ANIT ve İlke
DİLER’e teşekkür ederim.
Tez çalışmam sırasında manevi desteklerini hep hissettiğim aileme ve arkadaşlarıma
buradan çok teşekkür ederim.

Eylül 2021 Hilal AKTUR


(Y. Mimar)

vii
viii
İÇİNDEKİLER

Sayfa

ÖNSÖZ .............................................................................................................. vii


İÇİNDEKİLER ......................................................................................................... ix
KISALTMALAR..................................................................................................... xiii
ŞEKİL LİSTESİ ....................................................................................................... xv
ÖZET ............................................................................................................ xxv
SUMMARY .......................................................................................................... xxvii
1. GİRİŞ ................................................................................................................ 1
1.1 Tezin Amacı ....................................................................................................... 1
1.2 Tezin Kapsamı ve Yöntemi ................................................................................ 2
1.3 Araştırma Tarihi ................................................................................................. 6
2. MİMARLIK TARİHİNDE DEVŞİRME MALZEME (Spolia)......................... 9
2.1 Tanım ................................................................................................................. 9
2.2 Devşirme Malzeme (Spolia) Kullanımı ........................................................... 12
2.2.1 Roma (Antik Çağ) ve Bizans Dönemi ...................................................... 12
2.2.2 Orta Çağ İslâm Devletleri ......................................................................... 22
2.2.3 Anadolu Selçuklu, Beylikler ve Osmanlı Dönemleri................................ 26
3. MANİSA’NIN TARİHSEL ARKA PLANI ....................................................... 59
3.1 Manisa Tarihi ................................................................................................... 59
3.1.1 Roma Dönemi ........................................................................................... 61
3.1.2 Bizans İmparatorluğu Dönemi .................................................................. 63
3.1.3 Saruhanoğulları Beyliği Dönemi .............................................................. 72
3.1.4 Osmanlı İmparatorluğu Dönemi ............................................................... 83
3.2 Manisa’da Beylikler ve Osmanlı Dönemi Yapıları .......................................... 86
3.2.1 Saruhanoğulları Beyliği Dönemi .............................................................. 86
3.2.2 Osmanlı Dönemi ....................................................................................... 91
3.3 Manisa İlçelerinin Tarihi ve İlçelerindeki Beylikler ve Osmanlı Dönemi
Yapıları ................................................................................................................ 95
3.3.1 Akhisar ...................................................................................................... 96
3.3.2 Kula ........................................................................................................... 99
3.3.3 Soma........................................................................................................ 101
3.3.4 Alaşehir ................................................................................................... 103
3.3.5 Saruhanlı ................................................................................................. 106
3.3.6 Turgutlu................................................................................................... 106
3.3.7 Demirci.................................................................................................... 107
3.3.8 Gördes, Eski Gördes ............................................................................... 109
3.3.9 Kırkağaç .................................................................................................. 110
4. MANİSA’DA BEYLİKLER VE OSMANLI DÖNEMİ YAPILARINDA
DEVŞİRME MALZEME (Spolia) KULLANIMI VE KATALOGU
............................................................................................................ 111

ix
4.1 Manisa ............................................................................................................ 111
4.1.1 Manisa Saruhanoğulları Dönemi yapıları ............................................... 111
4.1.1.1 Hacet (Fetih, Kale) Mescidi ............................................................. 111
4.1.1.2 Hacı İlyas Bey Mescidi .................................................................... 113
4.1.1.3 İshak Çelebi Külliyesi (Manisa Ulu Camisi) ................................... 115
4.1.1.4 Saruhan Bey (Gurhane) Türbesi ....................................................... 151
4.1.1.5 Revak Sultan Türbesi ....................................................................... 151
4.1.1.6 Gülgün Hatun Külliyesi ve Yedi Kızlar Türbesi .............................. 157
4.1.1.7 Seyyit (Seyyid) Hoca (İbrahim Seydi Zaviyesi) Tekkesi ................. 163
4.1.2 Manisa Osmanlı Dönemi yapıları ........................................................... 164
4.1.2.1 (Timurtaşoğlu) Ali Bey Camisi ve Çeşmesi..................................... 164
4.1.2.2 Manisa Sarayı Hamamı .................................................................... 168
4.1.2.3 Hamza Bey Hamamı (Alaca Hamam) .............................................. 168
4.1.2.4 Hacı Yahya (İki Lüleli) Camisi ........................................................ 168
4.1.2.5 Çeşnigir Camisi ve Kütüphanesi ...................................................... 171
4.1.2.6 Sinan Bey Medresesi ........................................................................ 176
4.1.2.7 Kaval Çeşmesi .................................................................................. 180
4.1.2.8 İvaz Paşa (Çaybaşı) Cami ve (Karaköy) Hamamı............................ 180
4.1.2.9 Hatuniye Külliyesi............................................................................ 189
4.1.2.10 Hafsa Sultan Külliyesi .................................................................... 196
4.1.2.11 İbrahim Çelebi Camisi ................................................................... 200
4.1.2.12 Hüsrev Ağa Külliyesi ..................................................................... 205
4.1.2.13 Lala Mehmed Paşa Camisi ............................................................. 207
4.1.2.14 Yakut Ağa (Kurşunlu) Sıbyan Mektebi ......................................... 211
4.1.2.15 Vakvak Tekkesi Türbesi................................................................. 211
4.1.2.16 Dilkişar Hatun Külliyesi................................................................. 211
4.1.2.17 Arapalan (Defterdar Mahmud Efendi) Camisi ............................... 212
4.1.2.18 Pür Nefes Çelebi (Arapalan Camisi) Çeşmesi ............................... 212
4.1.2.19 Muradiye Külliyesi ......................................................................... 214
4.1.2.20 Aynı Ali (İnce Ali) Camisi ............................................................. 214
4.1.2.21 Göktaşlı Camisi .............................................................................. 217
4.1.2.22 Kabak Tekkesi ................................................................................ 219
4.1.2.23 Serabat Camisi................................................................................ 219
4.2 Manisa İlçeleri ................................................................................................ 220
4.2.1 Akhisar .................................................................................................... 220
4.2.1.1 Köfünlü Kara Mehmet (Köhne) Camisi ........................................... 220
4.2.1.2 Akhisar Ulu Camisi .......................................................................... 222
4.2.1.3 Sarı Ahmed Paşa Külliyesi ............................................................... 226
4.2.1.4 Emetli Cami...................................................................................... 228
4.2.1.5 Gülruh Sultan Külliyesi .................................................................... 230
4.2.1.6 Aynalı Camisi ................................................................................... 232
4.2.1.7 Zeynelzade Kütüphanesi .................................................................. 234
4.2.2 Kula, Emre Köyü ve Gökçeören Köyü ................................................... 236
4.2.2.1 Süleyman Şah Türbesi ...................................................................... 236
4.2.2.2 Kurşunlu (Hoca Seyfeddin) Cami ve Kurşunlu Çeşmesi ................. 238
4.2.2.3 Eski Cami ve Eski Çeşme ................................................................ 242
4.2.2.4 Hacı Abdurrahman Camisi ............................................................... 244
4.2.2.5 Soğukkuyu Camisi ........................................................................... 244
4.2.2.6 Hacı Recep Camisi ........................................................................... 246
4.2.2.7 Taş Mahalle Camisi .......................................................................... 248

x
4.2.2.8 Carullah Bin Süleyman Camisi ........................................................ 250
4.2.2.9 Tabtuk Emre ve Yunus Emre Türbesi .............................................. 253
4.2.2.10 Gökçeören Köyü Mustafa Bey Camisi .......................................... 259
4.2.3 Soma ve Darkale ..................................................................................... 260
4.2.3.1 Soma Çarşı Hanı .............................................................................. 260
4.2.3.2 Darkale Tek Minareli Cami Minaresi .............................................. 262
4.2.3.3 Darkale Kırkoluk Camisi Çeşmesi ve Darkale Anonim Çeşme II ... 264
4.2.4 Alaşehir ................................................................................................... 270
4.2.4.1 Güdük (Kütük) Minare Camisi ........................................................ 270
4.2.4.2 Şeyh Sinan Camisi ve Türbesi ......................................................... 272
4.2.4.3 Kurşunlu (Yağcı) Han ...................................................................... 276
4.2.5 Saruhanlı ................................................................................................. 278
4.2.5.1 Anonim minare kaidesi .................................................................... 278
4.2.6 Turgutlu................................................................................................... 280
4.2.6.1 Pazar Camisi..................................................................................... 280
4.2.7 Demirci.................................................................................................... 282
4.2.7.1 Yakub Çelebi (Eski-Yarhisar) Camisi ............................................. 282
4.2.8 Eski Gördes ............................................................................................. 284
4.2.8.1 Eski Gördes Yakub Ağa Camisi Minaresi ....................................... 284
5. DEĞERLENDİRME.......................................................................................... 287
5.1 Manisa’da Beylikler ve Osmanlı Dönemi Yapılarında Kullanılan Devşirme
Malzemenin (spolia) Kaynağı .............................................................................. 289
5.1.1 Manisa çevresindeki taş ocakları ............................................................ 289
5.1.2 Manisa çevresinde Beylikler ve Osmanlı dönemleri öncesi yerleşimler 293
5.2 Devşirme Malzeme (spolia) Kullanımının Nedenleri .................................... 303
5.2.1 Devşirme malzemenin (spolia) işlevsel/pratik/yapısal kullanımı ........... 304
5.2.1.1 Devşirme yapısal elemanlar: sütun, sütun başlığı, sütun kaidesi ..... 304
5.2.1.2 Duvar örgüsü içinde devşirme malzeme kullanımı .......................... 320
5.2.1.3 Devşirme bezemeli, profilli ve yazıtlı blok ile levha kullanımı ....... 322
5.2.1.4 Devşirme lento ve söveler ................................................................ 325
5.2.2 Estetik, sembolik ve ideolojik bir gösterge olarak devşirme malzeme
(spolia) kullanımı ............................................................................................. 328
5.2.2.1 Devşirme malzeme kullanımının estetik ve sembolik nedenleri...... 328
5.2.2.2 Devşirme malzeme kullanımının ideolojik nedenleri ...................... 335
6. SONUÇ ............................................................................................................ 349
KAYNAKLAR........................................................................................................ 357
EKLER ............................................................................................................ 389
ÖZGEÇMİŞ ............................................................................................................ 529

xi
xii
KISALTMALAR

BOA : Başbakanlık Osmanlı Arşivi


Bkz. : bakınız
Çev. : çeviren
Ed. : editörlüğünde
Eds. : editörleri
h. : hükümdarlığı
İA : Diyanet İslam Ansiklopedisi
ircica : İslam İşbirliği Teşkilatı İslam Tarih, Sanat ve Kültür Araştırma
Merkezi
KKA : Kuyud-a Kadime Arşivi
MMVT : Manisa Merkez Vakıflar Tablosu
MMVD : Manisa Merkez Vakıflar Defteri
ö. : ölümü
TD : Tahrir Defteri
TK : Tapu Kadastro
vb. : ve benzeri
vd. : ve devamı
VGM : T.C. Başbakanlık Vakıflar Genel Müdürlüğü
VGMA : T.C. Başbakanlık Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi
VGMSA : T.C. Başbakanlık Vakıflar Genel Müdürlüğü Sayısal Arşivi

xiii
xiv
ŞEKİL LİSTESİ

Sayfa

Şekil 4.1 : Katalog No.01, Manisa Hacet Mescidi. ................................................. 112


Şekil 4.2 : Katalog No.02, Manisa Hacı İlyas Bey Mescidi. ................................... 114
Şekil 4.3 : Katalog No.03-01, Manisa İshak Çelebi Külliyesi Ulu Cami. ............... 123
Şekil 4.4 : Katalog No.03-02, Manisa İshak Çelebi Külliyesi Ulu Cami. ............... 124
Şekil 4.5 : Katalog No.03-03, Manisa İshak Çelebi Külliyesi Ulu Cami. ............... 125
Şekil 4.6 : Katalog No. 03-04, Manisa İshak Çelebi Külliyesi Ulu Cami. .............. 126
Şekil 4.7 : Katalog No. 03-04a, Manisa İshak Çelebi Külliyesi Ulu Cami. ............ 127
Şekil 4.8 : Katalog No. 03-04b, Manisa İshak Çelebi Külliyesi Ulu Cami. ............ 128
Şekil 4.9 : Katalog No. 03-05, Manisa İshak Çelebi Külliyesi Ulu Cami. .............. 133
Şekil 4.10 : Katalog No. 03-06, Manisa İshak Çelebi Külliyesi Ulu Cami. ............ 134
Şekil 4.11 : Katalog No.03-07, Manisa İshak Çelebi Külliyesi Türbe ve Medresesi.
............................................................................................................ 143
Şekil 4.12 : Katalog No.03-08, Manisa İshak Çelebi Külliyesi Türbe ve Medresesi.
............................................................................................................ 144
Şekil 4.13 : Katalog No. 03-09, Manisa İshak Çelebi Külliyesi Türbe ve Medresesi.
............................................................................................................ 145
Şekil 4.14 : Katalog No.03-10, Manisa İshak Çelebi Hamamı (Çukur Hamam). ... 149
Şekil 4.15 : Katalog No.04, Manisa Revak Sultan Türbesi. .................................... 153
Şekil 4.16 : Katalog No.05-01, Manisa Gülgün Hatun Külliyesi Çeşmesi. ............ 160
Şekil 4.17 : Katalog No.05-02, Manisa Gülgün Hatun Külliyesi Çeşmesi-2. ......... 161
Şekil 4.18 : Katalog No.05-03, Manisa Gülgün Hatun Külliyesi Yedikızlar Türbesi.
............................................................................................................ 162
Şekil 4.19 : Katalog No. 06-01, Manisa Ali Bey Camisi. ....................................... 166
Şekil 4.20 : Katalog No. 06-02, Manisa Ali Bey Camisi Çeşmesi. ......................... 167
Şekil 4.21 : Katalog No.07-01, Manisa Hacı Yahya (İki Lüleli) Camisi. ............... 169
Şekil 4.22 : Katalog No.07-02, Manisa Hacı Yahya (İki Lüleli) Camisi. ............... 170
Şekil 4.23 : Katalog No.08-01, Manisa Çeşnigir Camisi. ....................................... 173
Şekil 4.24 : Katalog No.08-02, Manisa Çeşnigir Camisi. ....................................... 174
Şekil 4.25 : Katalog No.08-03, Manisa Çeşnigir Kütüphanesi................................ 175
Şekil 4.26 : Katalog No.09-01, Manisa Sinan Bey Medresesi. ............................... 177
Şekil 4.27 : Katalog No.09-02, Manisa Sinan Bey Medresesi. ............................... 178
Şekil 4.28 : Katalog No.09-02, Manisa Sinan Bey Medresesi. ............................... 179
Şekil 4.29 : Katalog No.10-01, Manisa İvaz Paşa Camisi. ...................................... 182
Şekil 4.30 : Katalog No.10-02, Manisa İvaz Paşa Camisi. ...................................... 183
Şekil 4.31 : Katalog No.10-03, Manisa İvaz Paşa Camisi. ...................................... 184
Şekil 4.32 : Katalog No.10-04, Manisa İvaz Paşa (Karaköy) Hamamı. .................. 187
Şekil 4.33 : Katalog No.11-01, Manisa Hatuniye Külliyesi Camisi........................ 191
Şekil 4.34 : Katalog No.11-02, Manisa Hatuniye Külliyesi Kurşunlu Han. ........... 195
Şekil 4.35 : Katalog No.12, Manisa Hafsa Hatun Külliyesi Bimarhanesi. .............. 199
Şekil 4.36 : Katalog No.13, Manisa İbrahim Çelebi Camisi. .................................. 203

xv
Şekil 4.37 : Katalog No.14, Manisa Hüsrev Ağa (Araplar) Külliyesi Camisi ve
Çeşmeleri. ........................................................................................... 206
Şekil 4.38 : Katalog No.15, Manisa Lala Mehmed Paşa Camisi. ............................ 209
Şekil 4.39 : Katalog No.16, Manisa Pür Nefes (Arapalan Camisi) Çeşmesi. .......... 213
Şekil 4.40 : Katalog No.17, Manisa Aynı Ali (İnce Ali) Camisi. ............................ 216
Şekil 4.41 : Katalog No.18, Manisa Göktaşlı Camisi. ............................................. 218
Şekil 4.42 : Katalog No.01, Manisa Akhisar Köfünlü Kara Mehmet Camisi. ........ 221
Şekil 4.43 : Katalog No.02, Manisa Akhisar Ulu Cami. ......................................... 225
Şekil 4.44 : Katalog No.03-01 ve Katalog No.03-02, Manisa Akhisar Paşa (Sarı Ahmet
Paşa) Camisi ve Hamamı. ................................................................... 227
Şekil 4.45 : Katalog No.04, Manisa Akhisar Emetli Camisi. .................................. 229
Şekil 4.46 : Katalog No.05, Manisa Akhisar Yeni (Gülruh Sultan) Camisi. ........... 231
Şekil 4.47 : Katalog No.06, Manisa Akhisar Aynalı Camisi. .................................. 233
Şekil 4.48 : Katalog No.07, Manisa Akhisar Zeynelzade Kütüphanesi................... 235
Şekil 4.49 : Katalog No.01, Manisa Kula Süleyman Şah Türbesi. .......................... 237
Şekil 4.50 : Katalog No.02-01, Manisa Kula Kurşunlu Camisi. ............................. 239
Şekil 4.51 : Katalog No.02-02, Manisa Kula Kurşunlu Camisi. ............................. 240
Şekil 4.52 : Katalog No.02-03, Manisa Kula Kurşunlu Çeşmesi. ........................... 241
Şekil 4.53 : Katalog No.03, Manisa Kula Eski Çeşme. ........................................... 243
Şekil 4.54 : Katalog No.04, Manisa Kula Hacı Abdurrahman Camisi. ................... 245
Şekil 4.55 : Katalog No.05, Manisa Kula Hacı Recep Camisi. ............................... 247
Şekil 4.56 : Katalog No.06, Manisa Kula Taş Mahalle Camisi. .............................. 249
Şekil 4.57 : Katalog No.07, Manisa Kula Emre Köyü Carulah Bin Süleyman. ...... 251
Şekil 4.58 : Katalog No.08-01, Manisa Kula Emre Köyü Tabtuk Emre ve Yunus Emre
Türbesi. ............................................................................................... 255
Şekil 4.59 : Katalog No.08-02, Manisa Kula Emre Köyü Tabtuk Emre ve Yunus Emre
Türbesi. ............................................................................................... 256
Şekil 4.60 : Katalog No.08-03, Manisa Kula Emre Köyü Tabtuk Emre ve Yunus Emre
Türbesi. ............................................................................................... 257
Şekil 4.61 : Katalog No.09, Manisa Kula Gökçe Ören Köyü Mustafa Bey Camisi.
............................................................................................................. 259
Şekil 4.62 : Katalog No.01, Manisa Soma Bedesten. .............................................. 261
Şekil 4.63 : Katalog No.02, Manisa Soma Darkale Tek Minareli Cami. ................ 263
Şekil 4.64 : Katalog No.03-01, Manisa Soma Darkale Kırkoluk Camisi Çeşmesi. 266
Şekil 4.65 : Katalog No.03-02, Manisa Soma Darkale Kırkoluk Camisi Çeşmesi. 267
Şekil 4.66 : Katalog No.03-03, Manisa Soma Darkale Kırkoluk Camisi Çeşmesi. 268
Şekil 4.67 : Katalog No.03-04, Manisa Soma Darkale Kırkoluk Camisi bahçe duvarı.
............................................................................................................. 269
Şekil 4.68 : Katalog No.01, Manisa Alaşehir Güdük Minare Camisi...................... 271
Şekil 4.69 : Katalog No.02-01, Manisa Alaşehir Şeyh Sinan Camisi. .................... 273
Şekil 4.70 : Katalog No.02-02, Manisa Alaşehir Şeyh Sinan Türbesi..................... 275
Şekil 4.71 : Katalog No.03, Manisa Alaşehir Kurşunlu Han. .................................. 277
Şekil 4.72 : Katalog No.01, Manisa Saruhanlı (Merkez Cami önündeki) Minare. . 279
Şekil 4.73 : Katalog No.01, Manisa Turgutlu Pazar Camisi.................................... 281
Şekil 4.74 : Katalog No.01, Manisa Kırkağaç Yakub Çelebi Camisi. ..................... 283
Şekil 4.75 : Katalog No.01, Manisa Eski Soma Anonim Minare-1......................... 285
Şekil 5.1 : Manisa’da Beylikler ve Osmanlı dönemi yapılarında kullanılan devşirme
sütunların türlerine göre dağılımını gösteren grafik. .......................... 291
Şekil 5.2 : Manisa’da Beylikler ve Osmanlı dönemi yapılarında kullanılan devşirme
malzemenin özgün dönemlerine göre dağılımını gösteren grafik. ...... 298

xvi
Şekil 5.3 : Manisa ilçelerinde Beylikler ve Osmanlı dönemi yapılarında kullanılan
devşirme malzemenin özgün dönemlerine göre dağılımını gösteren
grafik. .................................................................................................. 301
Şekil 5.4 : Manisa’da Beylikler ve Osmanlı dönemi yapılarında kullanılan devşirme
sütunların sayısal dağılımını gösteren grafik. ..................................... 305
Şekil 5.5 : Manisa’da Beylikler ve Osmanlı dönemi yapılarında kullanılan sütun
başlıklarının özgün dönemlerine göre sayısal dağılımını gösteren grafik.
............................................................................................................ 309
Şekil 5.6 : Manisa’da Beylikler ve Osmanlı dönemi yapılarında kullanılan sütun
başlığı tiplerinin özgün dönemlerine göre sayısal dağılımını gösteren
grafik. .................................................................................................. 309
Şekil 5.7 : Manisa’da Beylikler ve Osmanlı dönemi yapılarında kullanılan devşirme
sütun başlıklarının sayısal dağılımını gösteren grafik. ....................... 310
Şekil 5.8 : Manisa’da Beylikler ve Osmanlı dönemi yapılarında kullanılan devşirme
sütun kaidelerinin sayısal dağılımını gösteren grafik. ........................ 311
Şekil 5.9 : Manisa’da Beylikler ve Osmanlı dönemi yapılarında devşirme sütun ve
sütun başlıkların kullanım yerine göre sayısal dağılımını gösteren grafik.
............................................................................................................ 314
Şekil 5.10 : Manisa Ulu Camisi ve Medresesi’nde kullanılan sütun başlıklarının
dönemlerine göre sayısal dağılımını gösteren grafik. ......................... 315
Şekil 5.11 : Manisa İlçelerinde Beylikler ve Osmanlı dönemi yapılarında devşirme
sütun, sütun başlığı ve sütun kaidesi yoğunluğunu gösteren grafik. .. 317
Şekil 5.12 : Manisa’da Beylikler ve Osmanlı dönemi yapılarında devşirme sütun,
sütun başlığı, sütun kaidesi ve diğer devşirme malzemelerin
yoğunluğunu gösteren grafik. ............................................................. 326
Şekil 5.13 : Manisa’da Beylikler ve Osmanlı dönemi yapılarında devşirme
malzemelerin dönemlerine göre yoğunluğunu gösteren grafik. ......... 328
Şekil A.1 : Ravenna, San Vitale Kilisesi, 6. yüzyıl (2017). .................................... 390
Şekil A.2 : Siracusa Katedralı, 7. yüzyıl (2019). ..................................................... 391
Şekil A.3 : Tirilye (Zeytinbağı) St. Stephanos Kilisesi (Fatih Camisi) (2017). ...... 391
Şekil A.4 : Tirilye (Zeytinbağı) St. Stephanos Kilisesi (Fatih Camisi) (2017). ...... 392
Şekil A.5 : Atina Little Metropolis Kilisesi, 1182-1204 (David Hendrix, 2017). ... 392
Şekil A.6 : Parigoritissa Kilisesi Arta yakınları, 13. yüzyıl (David Hendrix, 2019).
............................................................................................................ 393
Şekil A.7 : Venedik, San Marco Bazilikası (2016). ................................................ 394
Şekil A.8 : Nikaia (İznik) surları (2018).................................................................. 394
Şekil A.9 : Sivrihisar Ulu Camisi, 1231-1232 (2021). ............................................ 395
Şekil A.10 : Eskişehir Himmet Baba Türbesi, 13.-14. yüzyıl (2013)...................... 395
Şekil A.11 : Çanakkale Tuzla Köyü Murad Hüdavendigar Camisi, 1366 (2019). .. 396
Şekil A.12 : Karacasu Hafsa Hatun Türbesi (2021). ............................................... 396
Şekil A.13 : Birgi Ulu Camisi, 1312 (2012). ........................................................... 397
Şekil A.14 : Beçin Ahmed Gazi Medresesi eyvan kemeri solundaki levha, 1375-1376
(2021). ................................................................................................. 397
Şekil A.15 : Beçin Ahmed Gazi Medresesi eyvanı kemeri sağındaki levha, 1375-1376
(2021). ................................................................................................. 398
Şekil A.16 : Bursa I. Murad Hüdavendigar Camisi, 1366 (2017). .......................... 398
Şekil A.17 : Behramkale Murad Hüdavendigar Camisi, 1359 (2019). ................... 399
Şekil A.18 : Behramkale Murad Hüdavendigar Camisi, 1359 (2019). ................... 399
Şekil A.19 : Yanya Ali Paşa Camisi, 1795 (David Hendrix, Nisan 2019). ............. 400
Şekil A.20 : Yanya Ali Paşa Camisi, 1795 (David Hendrix, Nisan 2019). ............. 400

xvii
Şekil A.21 : Çanakkale Cezayirli Gazi Hasan Paşa Köşkü, 18. yüzyıl (2019). ....... 401
Şekil A.22 : Çanakkale Cezayirli Gazi Hasan Paşa Köşkü doğu cephesi, 18. yüzyıl
(2019). ................................................................................................. 401
Şekil A.23 : Manisa Kalesi kuzey kapısı (2018)...................................................... 402
Şekil A.24 : Manisa Şehri, Şemailnâme-i Âli Osman 10b-11a, ilk sayfa: 37.4x22.6 cm.
ikinci sayfa: 37.1x22.3 cm. (TSMK, A 3592), (Ekşi, 2018; URL-36).
............................................................................................................. 402
Şekil A.25 : Manisa Sarayı, Fatih Kulesi, 19. yüzyıl (Abdülhamid-Yıldız Albümü,
90410---0002 ircica Kütüphanesi). ..................................................... 403
Şekil A.26 : Kula Gökçe Ören Köyü Haturcu Çeşmesi (2015). .............................. 404
Şekil A.27 : Kula Gökçe Ören Köyü Anonim Çeşme-1 (2015). ............................. 404
Şekil A.28 : Alaşehir Osman Akça Hayratı (2015). ................................................ 405
Şekil A.29 : Alaşehir Hacı Kahya Ahmet Hayratı (2015). ...................................... 405
Şekil A.30 : Saruhanlı Sarıçam Köyü Çeşme aynası (2014). .................................. 406
Şekil A.31 : Demirci Gümele Köyü İydeli Pınar Çeşmesi (2018)........................... 407
Şekil A.32 : Kırkağaç Müftü Camisi kitabesi (2016). ............................................. 407
Şekil A.33 : Manisa il sınırını gösteren şekil. .......................................................... 409
Şekil A.34 : Manisa kentinin 14.-19. yüzyıllar arasıdaki gelişimini. ...................... 410
Şekil A.35 : Manisa’da Beylikler ve Osmanlı dönemi yapılarının konumunu. ....... 411
Şekil A.36 : Manisa Hacı İlyas Bey Mescidi doğu cephesi (2018). ........................ 413
Şekil A.37 : Manisa Hacı İlyas Bey Mescidi bahçesi (2016). ................................. 413
Şekil A.38 : Manisa İshak Çelebi Külliyesi: Ulu Cami, Medrese, Türbe ve Çukur
Hamam planı, N. Köklü (Acun, 1999, s. 47). ..................................... 414
Şekil A.39 : Manisa İshak Çelebi (Ulu Cami) Külliyesi (Yıldız Albümleri, No. 90410-
--0008). ................................................................................................ 415
Şekil A.40 : Manisa İshak Çelebi (Ulu Cami) Külliyesi (Yıldız Albümü, No. 90410--
-0015). ................................................................................................. 415
Şekil A.41 : Manisa İshak Çelebi Külliyesi ve çevresindeki mahalle dokusu (VGMSA,
1945). .................................................................................................. 416
Şekil A.42 : Manisa İshak Çelebi Külliyesi ve çevresindeki mahalle dokusu (VGMSA
[1975 sonrası]). ................................................................................... 416
Şekil A.43 : Manisa Ulu Camisi taç kapısı (VGMSA, 1945). ................................. 417
Şekil A.44 : Manisa İshak Çelebi Külliyesi (2012). ................................................ 418
Şekil A.45 : Manisa İshak Çelebi Külliyesi (2016). ................................................ 418
Şekil A.46 : Manisa İshak Çelebi Külliyesi Medresesi batısı (2020). ..................... 419
Şekil A.47 : Manisa İshak Çelebi Külliyesi Medresesi batısındaki duvar (2020). .. 419
Şekil A.48 : Manisa İshak Çelebi Külliyesi Medresesi batısındaki duvar ve mahalle
dokusu (2020). .................................................................................... 420
Şekil A.49 : Manisa İshak Çelebi Külliyesi (URL-37). ........................................... 420
Şekil A.50 : Manisa Ulu Camisi güney cephesi (VGMSA, 1945). ......................... 421
Şekil A.51 : Manisa Ulu Camisi güney cephesi (2012). .......................................... 421
Şekil A.52 : Manisa Ulu Camisi güney cephesi (2020 Ocak). ................................ 422
Şekil A.53 : Manisa Ulu Camisi mihrabı (VGMSA). .............................................. 423
Şekil A.54 : Manisa Ulu Camisi mihrabı (2012). .................................................... 423
Şekil A.55 : Manisa Ulu Camisi harimi maksure kuzey kemeri (2016). ................. 424
Şekil A.56 : Manisa İshak Çelebi Külliyesi: Ulu Cami, Medrese ve Türbe planı 1978
VGMA’nden tamamlanarak (Acun, 1999, s. 48). ............................... 425
Şekil A.57 : Manisa İshak Çelebi Külliyesi: Ulu Cami, Medrese ve Türbe planı
(Mısırlı vd., 2012). .............................................................................. 425
Şekil A.58 : Manisa Ulu Cami güney cephesi sivri -hafifletme- kemeri (2018). .... 426

xviii
Şekil A.59 : Manisa Ulu Camisi doğu cephesi (2018). ........................................... 426
Şekil A.60 : Manisa Ulu Camisi doğu cephesi (2020, Şubat). ................................ 427
Şekil A.61 : Manisa Ulu Camisi doğu cephesi onarımı sırasında yeniden açılan
pencere (2020, Şubat). ........................................................................ 427
Şekil A.62 : Manisa Ulu Camisi avlusu (VGMSA, 1945). ..................................... 428
Şekil A.63 : Manisa Ulu Camisi avlusu (2012). ...................................................... 428
Şekil A.64 : Manisa Ulu Camisi avlu güney cephesi restorasyonu sırasında açığa çıkan
pencere sivri kemerleri (2019). ........................................................... 429
Şekil A.65 : Manisa Ulu Camisi avlu güney cephesi restorasyonu sırasında açığa çıkan
sütun başlığı (2019). ........................................................................... 430
Şekil A.66 : Manisa Ulu Camisi avlu güney cephesi restorasyonu sırasında açığa çıkan
sütun başlığı (2019). ........................................................................... 431
Şekil A.67 : Manisa Ulu Camisi avlu güney cephesi restorasyonu sırasında açığa çıkan
sütun başlığı (2019). ........................................................................... 432
Şekil A.68 : İstanbul Zeyrek Camisi (Pantokrator Kilisesi) (Çuhadaroğlu, 1974, s.
104). .................................................................................................... 433
Şekil A.69 : Manisa Ulu Camisi kuzey cephesi onarım öncesi (VGMSA). ............ 434
Şekil A.70 : Manisa Ulu Camisi kuzey cephesi taç kapısı (2012)........................... 434
Şekil A.71 : Manisa Ulu Camisi doğu cephesi (2018). ........................................... 435
Şekil A.72 : Manisa Ulu Camisi kuzey cephesi taç kapısı (2016)........................... 435
Şekil A.73 : Manisa Ulu Camisi doğu cephesi taç kapısı (2016). ........................... 436
Şekil A.74 : Manisa Ulu Camisi avlusu batı kapısı (2016). .................................... 436
Şekil A.75 : Manisa Ulu Camisi minaresi onarım öncesi (VGMSA)...................... 437
Şekil A.76 : Manisa Ulu Camisi çatısı onarım öncesi (VGMSA). .......................... 437
Şekil A.77 : Manisa İshak Çelebi (Ulu Cami) Cami ve (Fethiye) Medresesi çatısı
onarım öncesi (VGMSA). ................................................................... 438
Şekil A.78 : Manisa Ulu Cami (Fethiye) Medresesi çatısı onarım öncesi (VGMSA).
............................................................................................................ 438
Şekil A.79 : Manisa İshak Çelebi (Ulu Cami) Cami ve (Fethiye) Medresesi çatısı
(VGMSA, 1945). ................................................................................ 439
Şekil A.80 : Manisa İshak Çelebi (Ulu Cami) Cami ve (Fethiye) Medresesi çatısı
(ARCNET, 1960’lar). ......................................................................... 439
Şekil A.81 : Manisa İshak Çelebi (Ulu Cami) Cami ve (Fethiye) Medresesi çatısı
(VGMSA, 1975). ................................................................................ 440
Şekil A.82 : Manisa Ulu Camisi minaresi (2012).................................................... 441
Şekil A.83 : Manisa İshak Çelebi (Ulu Cami) Cami ve (Fethiye) Medresesi çatısı ve
saat kulesi (VGMSA).......................................................................... 441
Şekil A.84 : Manisa Ulu Camisi kuzey cephesi (2016). .......................................... 442
Şekil A.85 : Manisa Ulu Camisi minare kaidesi (2012). ......................................... 442
Şekil A.86 : İstanbul Ayasofya Kilisesi galerisi (2019). ......................................... 443
Şekil A.87 : İstanbul Ayasofya Kilisesi duvar kaplama levhaları (2019). .............. 444
Şekil A.88 : İstanbul Ayasofya Kilisesi zemin döşemesi (Omphalion) detayı (2019).
............................................................................................................ 444
Şekil A.89 : İstanbul Kariye Camisi (Khora Kilisesi) duvar kaplama levhaları (2019)
............................................................................................................ 445
Şekil A.90 : Manisa İshak Çelebi Türbesi girişi (2012). ......................................... 446
Şekil A.91 : Manisa İshak Çelebi Türbesi düğümlü sütun detayı (2012)................ 446
Şekil A.92 : Makedonya Nerezi Kilisesi, 11. yüzyıl (URL-38). ............................. 447
Şekil A.93 : Makedonya Nerezi Kilisesi, 11. yüzyıl (URL-39). ............................. 447
Şekil A.94 : Venedik San Marco Bazilikası (URL-40). .......................................... 448

xix
Şekil A.95 : İstanbul Zeyrek Camisi mimberi (2017).............................................. 448
Şekil A.96 : Venedik San Marco Bazilikası girişinden detay (2016). ..................... 449
Şekil A.97 : İstanbul Khora Kilisesi düğümlü sütun parçası (Hjort, 1979). ............ 449
Şekil A.98 : Manisa İshak Çelebi Külliyesi Medresesi avlu batı cephesi (VGMSA).
............................................................................................................. 450
Şekil A.99 : Manisa İshak Çelebi Külliyesi Medresesi avlu batı cephesi (VGMSA).
............................................................................................................. 451
Şekil A.100 : Manisa İshak Çelebi Külliyesi Medresesi (VGMSA, 1945). ............ 452
Şekil A.101 : Manisa İshak Çelebi Külliyesi Medresesi (2016).............................. 452
Şekil A.102 : Manisa İshak Çelebi Külliyesi Medresesi kuzey cephesi doğu çeşmesi
(2016). ................................................................................................. 453
Şekil A.103 : Manisa Ulu Camisi Medresesi avlu doğu girişinden detay (2012). .. 454
Şekil A.104 : Ravenna, S. Apollinare in Classe Bazilikası (2017). ......................... 455
Şekil A.105 : Manisa Ulu Camisi Medresesi avlu doğu girişinden sütun detayı (2016).
............................................................................................................. 455
Şekil A.106 : Manisa Ulu Camisi Medresesi önündeki sütun gövdesi parçası (2016).
............................................................................................................. 456
Şekil A.107 : Manisa Ulu Camisi Medresesi önündeki mimari elemanlar (2016). . 456
Şekil A.108 : Manisa İshak Çelebi Külliyesi Mevlevihane (VGMSA). .................. 457
Şekil A.109 : Manisa İshak Çelebi Külliyesi Mevlevihane (2018). ........................ 458
Şekil A.110 : Manisa İshak Çelebi Külliyesi Mevlevihanesi onarım öncesi (VGMSA).
............................................................................................................. 458
Şekil A.111 : Manisa İshak Çelebi Külliyesi Mevlevihanesi haziresi (2018). ........ 459
Şekil A.112 : Manisa İshak Çelebi Külliyesi Mevlevihanesi haziresi (2018). ........ 459
Şekil A.113 : Manisa Saruhan Bey (Gurhane) Türbesi (2018). ............................... 460
Şekil A.114 : Manisa Saruhan Bey (Gurhane) Türbesi (VGMSA). ........................ 461
Şekil A.115 : Manisa Saruhan Bey (Gurhane) Türbesi (VGMSA). ........................ 461
Şekil A.116 : Manisa Revak Sultan Türbesi güney cephesinden detay (2019). ...... 462
Şekil A.117 : İznik Ayasofya Kilisesi zemin döşemesi detayı (2018). ................... 462
Şekil A.118 : Venedik San Marco Bazilikası güney cephesi duvar kaplama detayı
(2016). ................................................................................................. 463
Şekil A.119 : Milas Ahmed Gazi Camisi kuzey cephesi duvar örgüsünden detay, 1378
(2018). ................................................................................................. 463
Şekil A.120 : Manisa Revak Sultan Türbesi güney cephesi penceresi (2012). ....... 464
Şekil A.121 : Karacasu Hafsa Hatun Türbesi giriş cephesi detayı (2021)............... 465
Şekil A.122 : Manisa Gülgün Hatun Külliyesi Hamamı (2018).............................. 466
Şekil A.123 : Manisa Gülgün Hatun Külliyesi Çeşme I (2018). ............................. 466
Şekil A.124 : Manisa Gülgün Hatun Külliyesi Yedi Kızlar Türbesi (VGMSA). .... 467
Şekil A.125 : Manisa Gülgün Hatun Külliyesi Yedi Kızlar Türbesi (2012). .......... 467
Şekil A.126 : Manisa Gülgün Hatun Külliyesi Yedi Kızlar Türbesi batı cephesi (2018).
............................................................................................................. 468
Şekil A.127 : Manisa Seyyit Hoca Tekkesi restorasyon öncesi (VGMSA). ........... 469
Şekil A.128 : Manisa Seyyit Hoca Tekkesi giriş revağı (2018). ............................. 469
Şekil A.129 : Manisa Seyyit Hoca Tekkesi giriş cephesi detay (2018). .................. 470
Şekil A.130 : Manisa Müzesi arka bahçesi kabartmalı levha. ................................. 470
Şekil A.131 : Manisa Seyyit Hoca Mescidi bahçesi (2018). ................................... 470
Şekil A.132 : Manisa Seyyit Hoca Mescidi bahçe duvarı (2018). ........................... 471
Şekil A.133 : Manisa Ali Bey Camisi bahçesi (2016). ............................................ 472
Şekil A.134 : Manisa Ali Bey Camisi bahçesi (2018). ............................................ 472
Şekil A.135 : Manisa Saray Hamamı kalıntıları (2019). ......................................... 473

xx
Şekil A.136 : Manisa Saray Hamamı zemin döşemesi detay (2019). ..................... 473
Şekil A.137 : Manisa Hamza Bey Hamamı (Alaca Hamam) (2018). ..................... 474
Şekil A.138 : Manisa Hacı Yahya (İki Lüleli) Camisi, ek kısım öncesi (VGMSA).
............................................................................................................ 474
Şekil A.139 : Manisa Hacı Yahya (İki Lüleli) Camisi (2012). ................................ 475
Şekil A.140 : Manisa Hacı Yahya (İki Lüleli) Camisi son cemaat bölümü (2019). 475
Şekil A.141 : Manisa Hacı Yahya (İki Lüleli) Camisi son cemaat yeri R03 sütun
başlığı (2016). ..................................................................................... 476
Şekil A.142 : Manisa Hacı Yahya (İki Lüleli) Camisi son cemaat yeri R04 sütun
başlığı (2016). ..................................................................................... 476
Şekil A.143 : Manisa Çeşnigir Camisi son cemaat yeri (2016). .............................. 477
Şekil A.144 : Manisa Sinan Bey Medresesi avlu kuzey revakları (VGMSA, 1976).
............................................................................................................ 478
Şekil A.145 : Manisa Sinan Bey Medresesi doğu revakları (VGMSA, 1976). ....... 478
Şekil A.146 : Manisa Sinan Bey Medresesi onarım sonrası (2018). ....................... 479
Şekil A.147 : Manisa Sinan Bey Medresesi girişinde mimari eleman detayı (2018).
............................................................................................................ 479
Şekil A.148 : Manisa Kaval Çeşmesi (2018)........................................................... 480
Şekil A.149 : Manisa Kaval Çeşmesi duvarı detayı, Lesbos Kymation (2018)....... 480
Şekil A.150 : Manisa İvaz Paşa Camisi (2012). ...................................................... 481
Şekil A.151 : Manisa Hatuniye Külliyesi Camisi (VGMSA). ................................ 481
Şekil A.152 : Manisa Hatuniye Külliyesi Camisi (VGMSA). ................................ 482
Şekil A.153 : Manisa Hatuniye Külliyesi Camisi son cemaat yeri (2016). ............. 482
Şekil A.154 : İzmir Arkeoloji Müzesi bahçesi, sütun başlığı Envanter No: 51 (2015).
............................................................................................................ 483
Şekil A.155 : Hatuniye Külliyesi Sıbyan Mektebi (2018)....................................... 483
Şekil A.156 : Hatuniye Külliyesi Kurşunlu Han (2019).......................................... 484
Şekil A.157 : Manisa Hafsa Sultan Külliyesi Camisi (VGMSA). ........................... 485
Şekil A.158 : Manisa Hafsa Sultan Külliyesi Camisi avlusu doğu girişi (VGMSA,
1944). .................................................................................................. 485
Şekil A.159 : Manisa Hafsa Sultan Camisi son cemaat yeri (2016). ....................... 486
Şekil A.160 : Manisa Hafsa Sultan Camisi harimi sütun detayı (2016). ................. 487
Şekil A.161 : Manisa Hafsa Sultan Camisi harimi sütun detayı (2016). ................. 488
Şekil A.162 : Manisa Hafsa Sultan Külliyesi Camisi avlusu doğu girişi (2016). ... 489
Şekil A.163 : Manisa Hafsa Sultan Camisi doğu cephesi (2016). ........................... 490
Şekil A.164 : Manisa Hafsa Sultan Medresesi kuzey cephesi girişi (2016). ........... 490
Şekil A.165 : Manisa Hafsa Sultan Medresesi kuzey cephesi (2016). .................... 491
Şekil A.166 : Manisa Hafsa Sultan Medresesi kuzey cephesi (2016). .................... 491
Şekil A.167 : Manisa Hafsa Sultan Medresesi kuzey cephesi duvar detayı (2016). 492
Şekil A.168 : Manisa Hafsa Sultan Külliyesi Sıbyan Mektebi kuzey cephesi (2016).
............................................................................................................ 492
Şekil A.169 : Manisa Hafsa Sultan Sıbyan Mektebi güney cephesi (2016). ........... 493
Şekil A.170 : Manisa Hafsa Sultan Külliyesi Medresesi ve Sıbyan Mektebi doğu
cephesi (2016). .................................................................................... 494
Şekil A.171 : Manisa Hafsa Sultan Külliyesi Hamamı doğu cephesi (2016). ......... 494
Şekil A.172 : Manisa Hafsa Sultan Külliyesi Hamamı güney doğu köşesi (2018). 495
Şekil A.173 : Manisa Hafsa Sultan Külliyesi Hamamı güney doğu köşesi (2018). 495
Şekil A.174 : Manisa İbrahim Çelebi Camisi son cemaat yeri (2016). ................... 496
Şekil A.175 : Manisa Hüsrev Ağa Hamamı (2016). ................................................ 496
Şekil A.176 : Manisa Arkeoloji Müzesi sütun başlığı (2016). ................................ 497

xxi
Şekil A.177 : Manisa Yakut Ağa (Kurşunlu) Sıbyan Mektebi iç mekânı (VGMSA).
............................................................................................................. 497
Şekil A.178 : Manisa Vak Vak Tekkesi (2019). ...................................................... 498
Şekil A.179 : Manisa Dilkişar Hatun Külliyesi Hamamı (VGMSA). ..................... 498
Şekil A.180 : Manisa Arapalan (Defterdar Mahmud Efendi) Camisi (2016). ......... 499
Şekil A.181 : Manisa Arapalan (Defterdar Mahmud Efendi) Camisi minare kaidesi
(2016). ................................................................................................. 499
Şekil A.182 : Manisa Muradiye Külliyesi Camisi (2016). ...................................... 500
Şekil A.183 : Manisa Muradiye Külliyesi Hüseyin Ağa Kütüphanesi (2016). ....... 500
Şekil A.184 : Manisa Muradiye Camisi son cemaat yeri (2016). ............................ 501
Şekil A.185 : Manisa Muradiye Camisi son cemaat yeri (2016). ............................ 502
Şekil A.186 : Manisa Aynı Ali Camisi (VGMSA, 1945). ....................................... 503
Şekil A.187 : Manisa Aynı Ali Camisi Çeşmesi (2016). ......................................... 503
Şekil A.188 : Manisa Kabak Tekkesi, 17. yüzyıl (2018). ........................................ 504
Şekil A.189 : Manisa Kabak Tekkesi batı cephesi detayı (2018). ........................... 504
Şekil A.190 : Manisa Kabak Tekkesi güney cephesi detayı (2018). ....................... 504
Şekil A.191 : Manisa Serabat Camisi batı cephesi detayı (2016). ........................... 505
Şekil A.192 : Manisa Akhisar’da Beylikler ve Osmanlı dönemi yapılarının konumu.
............................................................................................................. 506
Şekil A.193 : Akhisar Şehir Üstü (Sarı İbrahim) Camisi bahçesinde serbest halde
mimari elemanlar (2014). .................................................................... 507
Şekil A.194 : Akhisar Ulu Camisi bahçesinde serbest halde mimari elemanlar (2014).
............................................................................................................. 507
Şekil A.195 : Akhisar Ulu Camisi musalla taşı (2014)............................................ 508
Şekil A.196 : Akhisar Efendi Camisi bahçesinde serbest halde mimari elemanlar
(2019). ................................................................................................. 508
Şekil A.197 : Akhisar Sarı Ahmed Paşa Camisi şadırvanı (2019). ......................... 509
Şekil A.198 : Akhisar Sarı Ahmed Paşa Camisi güney cephesi (2019). ................. 509
Şekil A.199 : Yeni (Gülruh Sultan) Camisi son cemaat yeri (VGMSA). ................ 510
Şekil A.200 : Aynalı Camisi girişi (Doyduk, 2006, s. 66). ...................................... 511
Şekil A.201 : Aynalı Camisi girişi (2014). .............................................................. 512
Şekil A.202 : Manisa Kula’da Beylikler ve Osmanlı dönemi yapılarının konumunu.
............................................................................................................. 513
Şekil A.203 : Kula Süleyman Şah Türbesi giriş cephesi (VGMSA). ...................... 514
Şekil A.204 : Kula Kurşunlu Camisi son cemaat yeri (2015).................................. 514
Şekil A.205 : Kula Kurşunlu Çeşmesi (2015). ........................................................ 515
Şekil A.206 : Kula Eski Cami girişi (2015). ............................................................ 516
Şekil A.207 : Kula Eski Cami duvar örgüsü içinde devşirme bezemeli parça (2015).
............................................................................................................. 517
Şekil A.208 : Kula Eski Cami giriş basamağı olarak kullanılan devşirme levha (2015).
............................................................................................................. 517
Şekil A.209 : Kula Soğukkuyu Camisi (Bozer, 1990, s. 39). .................................. 518
Şekil A.210 : Kula Emre Köyü Carullah bin Süleyman Camisi yanındaki çeşme
içindeki başlık (2015).......................................................................... 519
Şekil A.211 : Manisa Alaşehir’de Beylikler ve Osmanlı dönemi yapılarının
konumunu............................................................................................ 520
Şekil A.212 : Alaşehir Güdük Minare Camisi (2015). ............................................ 521
Şekil A.213 : Alaşehir Kurşunlu Han (2015). ......................................................... 522
Şekil A.214 : Manisa’da Beylikler ve Osmanlı dönemi yapılarında kullanılan devşirme
sütunların türlerine göre dağılımını gösteren grafik. .......................... 523

xxii
Şekil A.215 : Manisa Ulu Camisi Medresesi avlusu kuzey duvarı (2019). ............. 524
Şekil A.216 : Manisa’da Beylikler ve Osmanlı dönemi yapılarında devşirme sütun
başlıklarının özgün dönemlerine göre sayısal dağılımını gösteren grafik.
............................................................................................................ 525
Şekil A.217 : Manisa’da Beylikler ve Osmanlı dönemi yapılarında kullanılan sütun
başlığı tiplerinin özgün dönemlerine ve üsluplarına göre sayısal
dağılımını gösteren grafik. .................................................................. 526
Şekil A.218 : Manisa Ulu Camisi duvar örgüsü detayı (2019)................................ 527
Şekil A.219 : Muradiye Camisi vaaz kürsüsü (2019). ............................................. 528

xxiii
xxiv
MANİSA’DA BEYLİKLER VE OSMANLI DÖNEMİ YAPILARINDA
DEVŞİRME MALZEME (Spolia) KULLANIMI

ÖZET

Anadolu’daki Türk-İslâm kentleri Antik, Roma ve Bizans dönemlerinden beri


sürekliliğini koruyan yerleşim bölgelerinin olduğu yerlere ya da yakınlarına
kurulmuştur. Bu yerleşimlerin üzerine kurulan Anadolu Selçuklu ve Beylikler dönemi
kentlerindeki yapıların mimarilerinde yoğun olarak önceki dönemlere ait yapı
malzemelerinin kullanıldığı görülmektedir. Yeniden kullanılan bu mimari malzemeler,
devşirme malzeme “spolia” olarak adlandırılmaktadır. Devşirmenin mimarideki en
genel tanımı, daha önce başka bir yapıda kullanılmış mimari malzemenin aynı ya da
farklı bir işlev ile yeniden kullanılmasıdır.
Saruhanoğulları’nın başkenti ve Osmanlı şehzadelerinin ikamet yeri olan Manisa
devşirme malzeme spolia kullanımının değerlendirilmesi için bu tez çalışmasının
konusu olarak belirlenmiştir. Manisa’nın bu çalışma için araştırma bölgesi olarak
seçilmesindeki etkenler arasında, Manisa’nın çok katmanlı kültür ve mimari ortamını
yansıtan Beylikler ve Osmanlı dönemi yapılarındaki yoğun devşirme malzeme
kullanımının tespit edilmesi, Batı Anadolu’da devşirme malzeme odaklı ve
Saruhanoğulları Beyliği mimarisi üzerine yeterli çalışmanın yapılmamış olması yer
almaktadır.
Manisa’nın Türk Dönemi, Saruhan Bey’in 14. yüzyılın başında Magnesia’yı Bizans
İmparatorluğu’ndan alarak Saruhanoğulları Beyliği’nin başkenti yapmasıyla
başlamıştır. Manisa, Saruhanoğulları Beyliği’nin mimari örneklerinin günümüze kadar
gelebildiği nadir yerleşimlerdendir. Bölge, 15. yüzyılın başında Osmanoğulları
Beyliği’nin egemenliği altına girmiştir. Osmanlı hâkimiyetine geçmesiyle Manisa,
gözde şehzadenin ikamet yeri olmuştur. Cumhuriyet’in ilanına kadar Osmanlı
İmparatorluğu yönetiminde kalan Manisa ve çevresi, Kurtuluş Savaşı yıllarında kısa
bir süre Yunanlılar tarafından işgal edilmiştir.
Manisa’nın Antik, Roma ve Bizans dönemlerine ait mimari eserler günümüze
ulaşmamıştır. Manisa’nın Türk Dönemi öncesine ait yapı stoğuna ilişkin bilgilere
Saruhanoğulları ve Osmanlı dönemi yapılarındaki yeniden kullanımlar ışık
tutmaktadır. Türk öncesi dönemlere ait mimari malzemelerin devşirilerek kullanılması
Antik, Roma ve Bizans dönemlerine ait mimari elemanların günümüze kadar
ulaşmasını sağlamıştır.
Manisa’nın Beylikler Dönemi Saruhanoğulları Beyliği, Manisa ilçelerinde ise
Saruhanoğulları ile birlikte Germiyanoğulları ve Aydınoğulları beyliklerine ait mimari
eserlerle Osmanlı Dönemi mimari eserleri tez kapsamında incelenmiştir. Yapılardaki
devşirme malzeme tespitine paralel olarak literatür araştırması yapılmış; yapıların
tarihleri ile ilgili bilgilere ulaşılmıştır. Bununla birlikte yapıların –mevcut ise-
vakfiyelerinin incelenmesi ve geçirdikleri onarım süreçlerinin tespit edilmesi için T.C.

xxv
Başbakanlık Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi’nde araştırma yapılmıştır. Bu arşivde
yer alan teknik doküman ve fotoğrafların incelenmesi yapılarda inceleme yapılan
dönemde tespit edilemeyen devşirmelerin belirlenmesi açısından da önem arz
etmektedir.
Manisa ve ilçelerinde Beylikler ve Osmanlı dönemi yapılarında tespit edilen devşirme
malzemelerin nerede, nasıl ve neden kullanıldığının değerlendirilebilmesinde,
benzerliklerin ortaya konabilmesi ve mimarlık çerçevesinde devşirme malzeme
“spolia” tanımının yapılabilmesi için Roma, Bizans, İslâm, Anadolu Selçuklu,
Beylikler ve Osmanlı dönemlerindeki devşirme malzeme kullanımı örneklerine tezde
yer verilmiştir.

xxvi
SPOLIA USE IN MANISA BEYLIK AND OTTOMAN PERIOD BUILDINGS

SUMMARY

This study began in 2012, as a result of the survey conducted with the aim of
identifying spolia use in the Beylik and Ottoman Era buildings in Western Anatolia.
During the visit, spolia in structures in Bergama, Manisa (Centre), Tire, Bilgi, Selçuk
and Bala were examined.
The title of the thesis uses the term spolia for reused architectural materials. In recent
years, this term has been frequently used in foreign language publications as well as
in publications translated into Turkish and those originally published in Turkish.
The objective of the thesis is to re-examine where, how and why spolia was used in
Beylik and Ottoman Era structures, focusing on the city of Manisa and its environs.
The Turkish–Islamic cities in Anatolia were founded either at or near locations with
continuous habitation since the Antiquity, Roman or Byzantine Eras. In such Anatolian
Seljuk and Beylik Era cities, extensive use of repurposed building materials is often
observed. These reused architectural elements are termed spolia. The broadest
definition of spolia in architecture is the reuse of an architectural element from a
different structure, either with the same function or a different one.
This study provides examples of spolia use in Roman, Byzantine, Islamic, Anatolian
Seljuk and Beylik Era structures. These examples explore and illustrate how spolia
was used in different periods with similar or different approaches, reaching beyond its
evident practical and economic benefits. Through these examples, symbolic,
apotropaic and ideological motives of spolia use are explored, revealing practices such
as the transformative reuse of an element for a completely different function for the
purposes of illustrating conquest, victory or holy war or the explicit allusions to or the
replication of the plan and façade of an existing building; acknowledging the ease and
practicality of construction in using elements from structures from previous periods or
the current one, or from buildings that are in ruins in a new building; and highlighting
social, cultural and historical continuity and aesthetic concerns.
Manisa, which was the capital of the Sarukhanids and the residence of Ottoman heirs
to the throne, was chosen as the focus of this study in examining spolia use. The
reasons for this choice are firstly the identification of intensive spolia use in the Beylik
and Ottoman Era structures in the Manisa, which reflects the multilayered cultural and
architectural background of the city, and secondly the absence of comprehensive
studies on Sarukhanid architecture with a focus on spolia use.
The Turkish Era in Manisa begins with Saruhan Bey's conquest of Magnesia from the
Byzantine Empire at the beginning of the 14 th century. Manisa is one of the rare
settlements where the architectural examples of the Sarukhanids survive to this day.
The region was taken by the Ottomans at the beginning of the 15 th century. With that,
Manisa became the residence for the heir apparent. Manisa and environs remained

xxvii
under Ottoman rule until the declaration of the Turkish Republic, although it was
briefly under Greek occupation during the Independence War.
There are no surviving architectural works from the Antiquity, Roman and Byzantine
Era in Manisa. Instead, the reused architectural elements in Sarukhanid and Ottoman
Era structures shed light on the pre-Turkish Era building stock of the city. The reuse
of pre-Turkish Era materials has enabled architectural elements from the Antiquity,
Roman and Byzantine Era to survive to this day.
Within the scope of this study, Beylik Era in Manisa is examined through the
Sarukhanids alongside the architectural works from Germiyanids and Aydınids as well
as the Ottomans, especially in the case of Manisa districts. In parallel with the
identification of spolia in the structures, a literature survey was conducted and essential
information was gathered with regards to dating. Furthermore, in order to examine the
foundation certificate charters for the structures, where possible, and to determine the
restoration processes they have been through, research was conducted at the General
Directorate of Foundations Archives. The examination of the technical documents and
photographs from the archives has been additionally significant in terms of identifying
spolia that where not identified during the surveys.
For the study, Beylik and Ottoman Era structures both in Manisa and its districts were
examined. The necessary permits were obtained from the Governorship of Manisa for
examinations and photography. Modern day Manisa is composed of seventeen
districts: Ahmetli, Akhisar, Alaşehir, Demirci, Gölmarmara, Gördes, Kırkağaç,
Köprübaşı, Kula, Salihli, Sarıgöl, Saruhanlı, Selendi, Soma, Turgutlu, Şehzadeler and
Yunusemre, the last two comprising the the Manisa City. The structures in Manisa
City that are included in this study are all found in the district of Şehzadeler.
The study began in January 2014 with the examination of photographs of the Beylik
and Ottoman Era structures in Merkez (Centre), Akhisar, Alaşehir, Demirci,
Gölmarmara, Gördes, Kırkağaç, Kula, Salihli, Sarıgöl, Saruhanlı, Selendi, Soma, and
Turgutlu districts, accessed through the General Directorate of Foundations Digital
Archives. In addition, publications on Manisa and environs were surveyed, and those
Beylik and Ottoman Era structures in which spolia use was identified were included
in the study along with those marked during the area survey.
The study covers religious buildings such as mosques and masjids; non-religious
buildings such as mausoleums and social complexes; educational buildings such as
madrasahs, primary schools and libraries; public interest structures such as hospitals,
alms houses, bath houses and fountains; and commercial buildings such as covered
bazaars and inns. In the case of social complexes, each building has been examined.
Fountains that belong to the complexes and share the same plot of land with the already
included structures have also been incorporated into the catalogue.
In the case of detached fountains and fountains that are outside the settlements but on
current transport routes, those in which spolia have been identified are documented,
but not included in the catalogue. Likewise, examples of military and civil architecture
and the Islamic monasteries (zaviye) except for those in the Centre, have not been
included.
The study provides a brief history of Manisa and its districts. The locations of the pre-
Beylik and Ottoman Era settlements in Manisa and environs have been established
with the help of available sources and they have been marked on the map showing the
Manisa districts.

xxviii
The Beylik Era structures in Manisa are dated to the Sarukhanid Period. The Turkish
Era structures in Manisa, are examined under two separate subheadings, namely
Sarkuhanid Period and Ottoman Era. The Beylik and Ottoman Era structures in Manisa
and districts are included in the study for the purpose of reflecting the continuity of the
construction activities. The structures in Manisa Centre and districts where spolia has
been identified are presented with a short piece of information about each item. On the
other hand, İshak Çelebi Complex and Ulu Camisi (Mosque), Madrasah and
Mausoleum have been discussed in greater detail as these structures are highly
significant in terms of the development of Manisa as a city and the density of spolia.
As mentioned above, this study primarily covers Sarukhanid structures alongside
Ottoman structures built before the end of the 16th century in the case of Manisa City,
and Beylik and Ottoman Era structures in the case of Manisa districts. In the course of
the examination, spolia use in structures built or renovated after the 16 th century has
also been incorporated to the study when required.
Fieldwork has been conducted in Manisa in 2012, 2014, 2016, 2018, 2019 and 2020;
in Akhisar in 2014 and 2018; in Turgutlu, Saruhanlı and Gölmarmara in 2014; Salihli,
Kula, Alaşehir and Sarıgöl in 2015; in Soma and Kırkağaç in 2016; Demirci, Gördes
and Selendi in 2018. The choice of districts to be included in the study was based on
the spolia density. After Manisa City, the densest spolia use in Beylik and Ottoman
Era structures is observed in Akhisar, Kula, Soma and Alaşehir.
As a result of the examinations, as spolia use relevant to this study was not identified
in the Beylik and Ottoman Era structures in Gölmarmara, Salihli, Soma, Kırkağaç,
Gördes, Selendi district centres and in Sarıgöl Sığırtmaçlı Village, these districts were
not included in the catalogue. In the case of Kırkağaç district, spolia added during
renovations and the free-standing architectural elements that date to the Antiquity and
the Byzantine Era found around the structures have been included. In addition,
structures that were not included in the catalogues, but were marked either during the
examinations or in sources for spolia density, or structures around which construction
materials from Antiquity and Byzantine Era were identified, have also been added to
the study.
Eski Gördes, Soma Darkale, Kula Emre and Kula Gökçeören villages were surveyed,
spolia use in Beylik and Ottoman Era structures that fit the study objectives was
identified and added to the catalogue.
The structures covered in the study were examined in person and the spolia were
documented by photographs. Consequently, in light of the fieldwork and literature
survey the framework of the study was thus established.
Spolia identified through the examination of the Beylik and Ottoman Era structures
were subsequently catalogued. These include load bearing elements such as column
capitals, column shafts and column bases; decorated and profiled architectural blocks,
inscribed elements or those with lapidary signs or similar identifying marks; and
marble, granite or similar plates used for decorative purposes. Architectural blocks
used in the masonry and undecorated and unprofiled spolia were not included in the
catalogue, and were instead documented with photographs and discussed for the sake
of comprehensiveness in the study. Furthermore, spolia that could not be determined
in the fieldwork examination but was identified through the photographs in the General
Directorate of Foundations Digital Archives and in published studies, were also
included for the sake of illustrating historical continuity.

xxix
The catalogue is put together in a way to present the identified spolia within structural
integrity and to reflect each item in relation to the other spolia in the structure. The
identification tag of each item in the catalogue is as follows: Name, location, date,
donor, architect of the structure and the date of examination; location of the spolia
within the structure, its function, its original function, date and material. The location
and the number of the spolia have been noted on the building plan where available
and/or on the photograph of the façade. The structures are numbered in the catalogue
as KATALOG NO. 01. Each spolia item is then numbered on the catalogue, such as
01. In addition, in reference to the structure they are found in or more specifically their
location within the structure, they are marked as H01 (sanctuary), R01 (narthex and
portico), MIN01 (minaret), T01 (mausoleum), MED01 (madrasah), HAM01 (baths),
ÇEŞ01 (fountain), KUT01 (library), HAN01 (inn), DAR01 (darulhadis madrasah),
BIM01 (hospital), BED (covered bazaar), MT (gravestone), A01 (garden and
courtyard walls), and S01 (free standing items found in the garden or the courtyard).
The catalogue is found in the appendix section.
In order to determine the density of spolia use in the Beylik and Ottoman Era structures
in Manisa in different periods, the structures were marked on the map (Google Maps)
according to the period they are dated to.
In order to interpret where, how and why the spolia identified in the Beylik and
Ottoman Era structures in Manisa and environs were used and to reveal similarities as
well as defining spolia in an architectural framework, examples of spolia use from
Roman, Byzantine, Islamic, Anatolian Seljuk, Beylik and Ottoman Era are also cited
in this study.
Spolia use in Beylik and Ottoman Era structures have often been explained solely with
a preference for readily available, low-cost materials and with the intention of speeding
up the construction process, leaving any motivation beyond these factors largely
unexplored. In this study, the similarities and differences between the spolia use in
Manisa and districts are examined under two subheadings in terms of the approach to
spolia use in Beylik and Ottoman Era architecture: One, functional, structural and
practical; and the other, aesthetic, symbolic and ideological.
As mentioned above, in Manisa, which hosted pre-Turkish, Beylik and Ottoman Era
cultures, there are no surviving structures or remains from the Antiquity, Roman and
Byzantine Era. Accordingly, the relationship between the Turkish Era and the pre-
Turkish Era, the continuity of habitation and the multilayered cultural heritage can
only be traced through loose pre-Turkish architectural elements found in the city,
through the architectural elements, sculptures and small objects in Manisa, Akhisar,
İzmir, Bergama and Istanbul Museums, and particularly through the spolia in the
Beylik and Ottoman Era structures. The examination of spolia within the scope of this
thesis study is therefore also significant for the history and the architectural history of
the Manisa and environs.
The identification of the original functions of the spolia used in the Beylik and
Ottoman Era structures in Manisa will allow the re-examination of our existing
knowledge of the city's past. In line with this, available sources, publications and
experts on the issue have been consulted and the original functions and the
corresponding periods of the spolia have been added to the catalogue.
Overall, this study examines the motives behind the preference for spolia use through
the spolia identified in the Beylik and Ottoman Era structures in Manisa and environs.
Based on this examination, the study redefines spolia within the architectural history
xxx
framework. In the architectural framework, spolia is defined either as the reuse of an
entire structure built within the same period or in a different one, where the new and
old uses of the building can represent the same culture or faith or different ones; or as
the re-use of architectural elements in a new structure with the same or a similar
function for practical, functional, structural, aesthetic, symbolic or ideological reasons.

xxxi
xxxii
1. GİRİŞ

1.1 Tezin Amacı

Bu çalışmaya 2012 yılında Batı Anadolu Beylikler ve Osmanlı dönemi yapılarında


devşirme malzeme kullanımının tespiti amacıyla yapılan inceleme gezisi neticesinde
başlanmıştır. İnceleme gezisi kapsamında Bergama, Manisa (Merkez), Tire, Bilgi,
Selçuk, Balat’taki yapılarda devşirme malzeme kullanımı incelenmiştir.

Anadolu kentlerinde sıklıkla çok katmanlı kültürel bir yapı söz konusudur; Antik,
Roma, Bizans, Beylikler ve Osmanlı dönemleri üst üste görülmektedir. Batı
Anadolu’da Lydia sınırları içindeki Manisa (Magnesia) kentinin Antik ve Bizans
dönemine ait yapı stoğu ise günümüze ulaşmamıştır. Beylikler ve Osmanlı dönemi
yapılarında kullanılan devşirme malzemeler Manisa’nın Türk Dönemi öncesi ile ilgili
fikir vermektedir. Türk-İslâm kentinde tarihsel süreç içerisinde devşirme malzemenin
kullanım yoğunluğu ve tercihine yönelik eğilimlerini ortaya koyabilecek Anadolu
genelinde az sayıda merkezden biri olan ve Beylikler Dönemi’nden 16. yüzyıla
kadar çok sayıda yapının inşa edildiği Manisa kenti araştırma konusu olarak
belirlenmiştir.

Tezin amacı, Beylikler ve Osmanlı dönemi yapılarında devşirme malzemenin nerede,


nasıl ve neden kullanıldığının Manisa ölçeğinde yeniden değerlendirilmesi ve
mimarlık tarihi çerçevesinde devşirme “spolia” tanımının yapılmasıdır.

Manisa’nın tarihsel geçmişi ve günümüzdeki il sınırları değerlendirilerek Beylikler ve


Osmanlı dönemi yapılarında kullanılan devşirme malzemenin karşılaştırılması
amacıyla Manisa’nın ilçeleri tez kapsamına dahil edilmiştir.

Beylikler ve Osmanlı dönemi yapılarında devşirme malzemeden yararlanılması yaygın


olarak hazır ve ucuz malzeme kullanımı tercihi ve inşa sürecini hızlandırmayı
hedeflemek olarak açıklanmış, ötesindeki nedenler değerlendirilmemiştir. Bu tez
çalışmasında, Manisa ve ilçelerindeki devşirme kullanımın benzerlik ve farklılıkları;
Beylikler ve Osmanlı mimarisinin devşirme kullanımına bakışı işlevsel / yapısal /
pratik ve estetik / sembolik / ideolojik olmak üzere iki başlıkta değerlendirilmiştir.

1
Manisa ve ilçelerinde Beylikler ve Osmanlı dönemi yapılarında tespit edilen devşirme
malzemelerin nerede, nasıl ve neden kullanıldığının değerlendirilebilmesi amacıyla
Roma, Bizans, İslâm, Anadolu Selçuklu ve özellikle Beylikler ve Osmanlı
dönemlerindeki devşirme malzeme kullanımı örneklerine tezde yer verilmiştir. Bu
örneklerle birlikte Manisa’deki devşirme malzeme kullanımı örnekler ışığında
mimarlık çerçevesinde devşirme malzeme “spolia” tanımın yapılacaktır.

Türk Dönemi öncesi, Beylikler ve Osmanlı dönemi yerleşimlerinin bulunduğu


Manisa’da Antik, Roma ve Bizans dönemlerine ait yapı ve/veya yapı izleri günümüze
kadar ulaşmamıştır. Türk Dönemi ve öncesi arasındaki ilişki, yerleşimin sürekliliği ve
kültürel çok katmanlılık kentteki Türk öncesi döneme ait serbest haldeki mimari
elemanlardan, Manisa, Akhisar, İzmir, Pergama ve İstanbul Müzelerindeki mimari
eleman, heykel ve küçük buluntulardan, özellikle de Beylikler ve Osmanlı dönemi
yapılarındaki devşirme malzemelerden takip edilebilmektedir. Devşirme malzemenin
bu tez kapsamında değerlendirilmesi Manisa kenti ve çevresinin tarihi ve mimarlık
tarihi açısından da önem taşımaktadır.

Manisa’daki Beylikler ve Osmanlı dönemi yapılarında kullanılan devşirme


malzemenin özgün işlevinin belirlenmesi Antik ve Bizans dönemine ait mimari
elemanlar kentin geçmişine ilişkin bilgilerin yeniden değerlendirilmesine imkân
verecektir.

1.2 Tezin Kapsamı ve Yöntemi

Tezin başlığında hem devşirme malzeme hem de spolia kelimesi geçmektedir. Son
yıllarda yabancı dillerdeki yayınlarda, yabancı araştırmacıların Türkçe’ye çevrilen
yayınlarında ve Türkçe yayınlarda sıklıkla spolia kelimesi kullanıldığı için her ikisinin
de başlıkta yer alması uygun görülmüştür.

Manisa’daki Beylikler ve Osmanlı dönemi yapılarında kullanılan devşirme


malzemlerin değerlendirilmesi için tezde devşirme malzeme spolia tanımı yapılmış ve
Roma (Antik Çağ) ve Bizans, İslâm, Anadolu Selçuklu, Beylikler ve Osmanlı dönemi
yapılarındaki devşirme malzeme spolia kullanımı örneklerine yer verilmiştir.

Tez kapsamında Manisa ve ilçelerinde Beylikler ve Osmanlı dönemi yapılarında


inceleme yapılmıştır. Beylikler ve Osmanlı dönemi yapılarında inceleme ve fotoğraf
çekimi yapılabilmesi için T.C. Manisa Valiliği’nden gerekli izinler alınmıştır.

2
Günümüz Manisa ilinin Ahmetli, Akhisar, Alaşehir, Demirci, Gölmarmara, Gördes,
Kırkağaç, Köprübaşı, Kula, Salihli, Sarıgöl, Saruhanlı, Selendi, Soma, Turgutlu,
Şehzadeler ve Yunusemre olmak üzere on yedi ilçesi vardır. Merkez, Şehzadeler ve
Yunusemre olarak iki ilçeye ayrılmıştır. Manisa’da tez kapsamında yer alan yapılar
Şehzadeler ilçesi sınırları içindedir.

Tez çalışmasına 2014 Ocak ayında T.C. Başbakanlık Vakıflar Genel Müdürlüğü
Sayısal Arşivi’nde “45 Manisa Dosyası”ndaki Merkez, Akhisar, Alaşehir, Demirci,
Gölmarmara, Gördes, Kırkağaç, Kula, Salihli, Sarıgöl, Saruhanlı, Selendi, Soma,
Turgutlu ilçelerindeki Beylikler ve Osmanlı dönemi yapılarının fotoğraflarının
incelenmesiyle başlanmıştır. Manisa ve ilçeleriyle ile ilgili yayınlarda ve alan
araştırması sırasında devşirme kullanımı tespit edilen Beylikler ve Osmanlı dönemi
yapıları da tez kapsamına alınmıştır.

Tez kapsamına, Beylikler ve Osmanlı dönemlerine ait cami, mescid gibi dini yapılar
ile türbeler ve külliyelere dahil profan yapılar, medrese, sıbyan mektebi, kitaplık ve
kütüphane gibi eğitim yapıları; darüşşifa, imaret, hamam ve çeşme gibi kamu yararına
yapılmış yapılar ile bedesten ve han gibi ticaret yapıları dâhil edilmiştir. Külliyelere
ait olan tüm yapılar incelenmiştir. Külliyeye ait ve de kapsama dâhil olan yapılarla
aynı parseli paylaşan çeşmeler de kataloğa dahil edilmiştir.

Bağımsız çeşmeler ve yerleşim merkezleri dışında kalan günümüz yol


güzergâhlarındaki çeşmelerde devşirme malzemenin varlığı tespit edilenler
belgelenmiş ancak kataloğa dahil edilmemiştir. Askeri ve sivil mimari örneği olan
yapılar ile merkez dışındaki zaviyeler tez kapsamına dâhil edilmemiştir.

Bu çalışmada Manisa ve ilçelerinin tarihi hakkında kısaca bilgi verilmiştir. Manisa ve


ilçelerinde Beylikler ve Osmanlı dönemleri öncesi yerleşimlerin yerleri kaynaklardan
yararlanılarak belirlenmiş ve Manisa ilçeleriyle aynı haritaya işlenmiştir (Şekil A.33).

Manisa’daki Beylikler dönemi yapıları Saruhanoğulları Beyliği Dönemi’ne aittir.


Manisa’daki Türk Dönemi yapıları Saruhanoğulları Dönemi ve Osmanlı Dönemi
olarak iki alt başlıkta incelenmiştir. Manisa ve ilçelerindeki Beylikler ve Osmanlı
dönemi yapıları imar faaliyetlerinin devamlılığının aktarılması amacıyla teze dahil
edilmiştir. Manisa Merkez ve ilçelerinde devşirme malzeme tespit edilen yapılar
hakkında kısa bilgi verilmiştir. Bununla birlikte Manisa kent gelişimi ve devşirme
malzemenin yoğunluğu açısında önemli bir yere sahip olan İshak Çelebi Külliyesi, Ulu

3
Camisi, Medresesi ve Türbesi daha detaylı bir şekilde ele alınmıştır. Bu çalışma,
Manisa için Saruhanoğulları Beyliği ve 16. yüzyılın sonuna kadar inşa edilmiş olan
Osmanlı yapılarını ve Manisa ilçeleri için Beylikler ve Osmanlı dönemi yapılarını
kapsamaktadır. İncelemeler sırasında 16. yüzyıldan sonra inşa edilmiş ya da onarım
geçirmiş yapılardaki devşirme malzeme kullanımına da çalışmada yer verilmiştir.

Manisa’daki Beylikler ve Osmanlı dönemi yapılarında devşirme malzeme


kullanımının dönemlere göre yoğunluğunun tespiti için yapılar dönemlerine göre
haritaya (Google haritasına) işlenmiştir.

Tez kapsamında Manisa’da 2012, 2014, 2016, 2018, 2019 ve 2020 yıllarında,
Akhisar’da 2014 ve 2018 yıllarında, Turgutlu, Saruhanlı ve Gölmarmara’da 2014
yılında, Salihli, Kula, Alaşehir ve Sarıgöl’de 2015 yılında, Soma ve Kırkağaç’da 2016
yılında, Demirci, Gördes ve Selendi’de 2018 yılında alan çalışması yapılmıştır. Tez
içeriğine ilçeler, devşirme yoğunluğu göz önüne alınarak dahil edilmiştir. Manisa’dan
sonra Beylikler ve Osmanlı dönemi yapılarında en yoğun devşirme malzeme kullanımı
Akhisar, Kula, Soma, Alaşehir ilçelerindedir.

Yapılan incelemeler sonucunda Gölmarmara, Salihli, Soma, Kırkağaç, Gördes,


Selendi ilçe merkezlerinde Sarıgöl Sığırtmaçlı Köyü’nde Beylikler ve Osmanlı dönemi
yapılarında tez kapsamına giren devşirme malzeme kullanımı -inceleme yapıldığı
dönemde- tespit edilemediği için bu ilçeler kataloğa dahil edilmemiştir.

Kırkağaç ilçesinde onarım sırasında eklenen devşirme malzeme ve yapıların


çevresinde dağınık haldeki Antik ve Bizans dönemi mimari elemanlarına 4. Bölümde
yer verilmiştir. Bununla birlikte katalog kapsamına girmeyen devşirme malzeme
yoğunluğu ya da çevresinde Antik ve Bizans dönemine ait yapı malzemesi
incelemelerde ve/veya kaynaklarda tespit edilen yapılara 4. Bölüm’de yer verilmiştir.

Eski Gördes, Soma Darkale ile Kula Emre ve Kula Gökçe Ören Köyleri tez
kapsamında incelenmiş, Beylikler ve Osmanlı dönemi yapılarında tez kapsamına giren
devşirme kullanımları tespit edilmiş ve kataloğa eklenmiştir.

Tez kapsamına dahil edilen yapılarda yerinde inceleme yapılmış ve fotoğraflarla


devşirme malzemeler belgelenmiştir. Tezde yer alan fotoğraflar aksi belirtilmediği
takdirde Y. Mimar Hilal Aktur tarafından çekilmiştir. Alan ve kaynak araştırması
sonucunda tezin çerçevesi oluşturulmuştur.

4
Beylikler ve Osmanlı dönemi yapılarının incelenmesi sırasında yapılarda tespit
edilebilen devşirme malzemelerin kataloğu yapılmıştır. Bu katalog, bir envanter
çalışması değildir. Yapılarda onarım sırasında eklenmiş olabilecek devşirme
malzemelerin kesin bir ayrımı yapılamadığı için bu çalışmaya dahil edilmemiştir. Sıva,
boya gibi örtücü malzemeler, ahşap ve benzeri kaplama malzemeleri, klima, dolap gibi
yer değiştirmesi için teknik destek ve özel izin gerektiren taşınır ve/veya taşınmaz
demirbaşlar, eşyalar ile bitki örtüsü, peyzaj nedeniyle tespiti ve belgelenmesi mümkün
olmayanlar ile yapıların izin alınabilen kısımları dışındaki devşirme malzemeler tez
kapsamına alınmamıştır. Tespit edilen devşirme malzemelerden sütun başlığı, sütun
gövdesi, sütun kaidesi gibi taşıyıcı elemanlar, bezemeli ve profilli mimari blok, yazıtlı,
taşçı işareti ve benzeri tanımlayıcı işareti olan parçalar, dekoratif amaçla kullanılmış
mermer, granit ve benzeri taşlardan levhalar kataloğa alınmıştır. Duvar örgüsünde yer
alan mimari blok, bezemesiz ve profilsiz devşirme malzemeler kataloğa alınmamış;
fotoğrafla belgelenmiş ve konunun bütünlüğü çerçevesinde değerlendirmeye dâhil
edilmiştir. Ayrıca alanda yapılan incelemeler sırasında tespit edilemeyen ancak
VGMSA fotoğraflarından, araştırmalarda yayınlanan fotoğraflardan tespit edilen
devşirme kullanımları tarihsel devamlılığın daha iyi takip edilebilmesi için teze dahil
edilmiştir.

Katalog, yapılarda tespit edilen devşirme malzemelerin yapı bütünlüğü içinde ve


yapıdaki diğer devşirmeler ile ilişkisini yansıtacak şekilde hazırlanmıştır. Katalogda
yapının künyesi: adı, yeri, tarihi, banisi, mimarı ve inceleme tarihi ile devşirme
malzemenin yapıdaki yeri, işlevi, özgün işlevi, tarihi ve malzemesi hakkında bilgi
verilmiş; yapının (mevcut ise) planına ve/veya cephe fotoğrafına devşirme
malzemenin yeri ve numarası işlenmiştir. Manisa’daki Beylikler ve Osmanlı dönemi
yapılarında kullanılan devşirme malzemelerin özgün işlevinin belirlenmesinde mevcut
kaynaklar, yayınlar ve kazı sonuçları bildirilerinden yararlanılmıştır; bununla birlikte
konusunda uzman araştırmacıların özellikle Doç. Dr. Ahmet Oğuz Alp’in görüşleri
alınarak devşirme malzemelerin özgün işlevleri teze dahil edilmiştir. Manisa
Merkez’deki Beylikler ve Osmanlı dönemi yapılarındaki devşirme malzemelerin
mermer, granit vb. olarak tanımlanması Prof. Dr. Ali Yavuz Bahadır ile yapılan
inceleme gezisi sonuçlarına dayanarak teze eklenmiştir. Devşirmelerin tespit edilen
özgün işlev ve dönemleri katalogda belirtilmiştir.

5
Yapılar katalogda KATALOG NO. 01 şeklinde numaralandırılmıştır. Katalogda her
bir devşirme malzemeye numara verilmiştir: 01, bununla birlikte devşirmenin yapıda
kullanıldığı yer için harim bölümü H01, son cemaat ve revak bölümleri R01, minare
MIN01, türbe T01, medrese MED01, hamam HAM01, çeşme ÇEŞ01, kitaplık ve
kütüphane KUT01, han HAN01, darulhadis DAR01, bimarhane BIM01, bedesten
BED, mezar taşı MT, bahçe ve avlu duvarları A01, yapının bahçe, avlusunda dağınık
halde ise S01 biçiminde kısaltma kullanılmıştır. Katalog ekler bölümünde yer
almaktadır.

Tespit edilen devşirmelerin özgün kullanımlarının öğrenilmesi amacıyla kaynak


araştırması yapılmış, müze ve ören yerlerindeki mimari mimari parçalar incelenmiştir.
Bu alanlarda inceleme ve fotoğraf çekimi yapmak için T.C. Kültür ve Turizm
Bakanlığı’ndan gerekli izinler alınmıştır. Özgün kullanımı ve dönemleri kataloğa
işlenmiştir. Özgün işlevi belirlenen devşirme malzemeler Antik ve Bizans döneminin
yapı stoğunun anlaşılmasına olanak sağlamaktadır. Bununla birlikte tespit edilen
devşirmelerin özgün işlevinin ve döneminin belirlenmesi tezin birincil amacı değildir.

Tezde mimarlık tarihi çerçevesinde devşirme malzeme (spolia) tanımlarına yer


verilmiştir. Devşirme malzeme kullanımı örneklerle açıklanmıştır. Bu örnekler tezin
değerlendirme bölümüne referans oluşturacak şekilde teze dahil edilmiştir.
Manisa’daki Beylikler ve Osmanlı dönemi yapılarındaki devşirme malzeme kullanımı
işlevsel / yapısal / pratik, estetik / sembolik / ideolojik alt başlıklarda
değerlendirilmiştir. Bu iki başlık yer yer birbiriyle iç içe geçmiştir. Kullanılan
devşirme malzemeler işlevlerinden koparılmadan mimari tasarımın bir parçası olarak
yeniden değerlendirilmişlerdir. Yapılardaki devşirme malzeme kullanımının
yoğunluğunun değerlendirilmesi için grafikler hazırlanmıştır.

Manisa ve ilçelerinde Beylikler ve Osmanlı dönemi yapılarında devşirme malzeme


kullanımının değerlendirilmesi sonucunda mimarlık çerçevesinde devşirme malzeme
“spolia” tanımı yeniden yapılmıştır.

1.3 Araştırma Tarihi

Bu çalışmanın konusu ile ilişkili olan tez çalışmaları öncelikli olarak araştırılmıştır.
Bu araştırma sırasında Halenur Katipoğlu’nun Manisa Müzesindeki Bizans Eserleri ve
Çevredeki Devşirmeler (1992) başlıklı yayımlanmamış yüksek lisans tezi

6
incelenmiştir. Söz konusu çalışma Manisa Merkez’deki bazı yapıların incelenmesinde
bir altlık oluşturmuş ve yöntem olarak değerlendirilmiştir.

Türk Dönemi yapılarında devşirme malzeme ile ilgili Türkiye’de yapılan yüksek lisans
tez çalışmaları şunlardır: Halenur Katipoğlu (1992) Manisa Müzesindeki Bizans
Eserleri ve Çevredeki Devşirmeler, Esra Güzel Erdoğan (1996) İstanbul’daki Osmanlı
Yapılarında Kullanılan Devşirme Malzemenin Değerlendirilmesi, Büke Yosunkaya
(2003) Bursa ve İznik’deki Erken Dönem Osmanlı Yapılarında Devşirme Malzeme
Kullanımı, Zeki Boleken (2010) Anadolu Selçuklu Başkentinde Dini Mimaride
Devşirme Malzeme Kullanımı, Ayşegül Çoktaş (2017) Kayseri’deki Roma Bizans
Dönemi Devşirme Mimari Plastik Eserler, Ceren Yıldız (2018) Ankara’daki Türk
Dönemi Yapılarında Devşirme Malzeme Kullanımı, Esin Esma Sevimli (2019)
Konya’daki Kadınhanı Kervansarayı’nın devşirme malzemeler üzerinden
değerlendirilmesi.

Mustafa Tahir Ocak’ın (2016) Anadolu Selçuklu Savunma Yapıları Bağlamında


Alanya Kızıl Kule başlıklı yüksek lisans ve Mustafa Çağhan Keskin’in (2017) Osmanlı
Vilâyet-i Rûm’unun İnşası (Baniler-Vakıflar-Mimari Aktörler): Paşa Ailesi’nin
Etkinliği (1429-1494) başlıklı doktora tezlerinde devşirme malzeme bani, mimar
ilişkisine yer verilmiştir.

Devşirme malzeme kullanımıyla ilgili Türkçe kaynakların başında Gönül Öney’in


(1968) Anadolu Selçuklu Mimarisinde Antik Devir Malzemesi, Yıldız Demiriz’in
(1971) Atabey Ertokuş Medresesi’nde Bizans Devrine Ait Devşirme Malzeme, Uğur
Tanyeli ve Gülsüm Tanyeli’nin (1989) Osmanlı Mimarlığında Devşirme Malzeme
Kullanımı, Nermin Şaman Doğan’nın (1997) Isparta ve Çevresindeki Selçuklu ve
Beylikler Dönemi Yapılarında Devşirme Malzeme Kullanımı, Scott Redford’un (2001)
Anadolu Selçukluları ve Antik Çağ, İlknur Kolay’ın (2004) 14. yy Batı Anadolu
Beylikler Devri Mimarisi Duvar Örgüsü Bezemesinde Görülen Bizans İzleri Üzerine
Görüşler, Nermin Şaman Doğan ve Turgay Yazar’ın (2007) Ortaçağ Anadolu Türk
Mimarisinde Devşirme Malzeme Kullanımı, Ali Baş’ın (2017) Konya’daki Selçuklu
Yapılarında Devşirme Antik Malzeme Kullanımı, adlı makaleleri gelmektedir.

Devşirme malzeme (spolia) ile son yıllarda yapılan çalışmalar editörlüğünün Dale
Kinney ve Richard Brillinat’in yaptığı (2011) Reuse Value: Spolia und Appropriation
in Art and Architecture, From Constantine to Sherrie Levine ve editörlüğünü Suzan

7
Yalman ve Ivana Jevti’nin yaptığı (2018) Devşirme Malzemenin (Spolia) Yeniden
Doğuşu, Antikçağ’dan Osmanlı’ya Anadolu’da Objelerin, Materyallerin ve
Mekânların Sonraki Yaşamları yayınlardır.

Manisa ve ilçelerin tarihi için başta W. M. Ramsay, Hakkı Acun, Çağatay Uluçay,
Feridun Emecen, Bilge Umar, Emine Tok’un yayınlarından, Süleyman Yakut’un
Saruhanoğulları Beyliği (2002) başlıklı tezinden ve Akhisar Kazısı internet
sayfasından; Beylikler ve Osmanlı dönemi yapılarının tarihi için Hakkı Acun’un
Manisa’da Türk Devri Yapıları (1999) ile Senem Doyduk’un Tarihi Kent Dokusuyla
Akhisar (2006), Baki Satış’ın İlkçağdan Günümüze Akhisar (1994), Türk Kültür
Envanteri Manisa İlçeleri 45 (2013), Rüstem Bozer’in Kula’da Türk Mimarisi (1990)
yayınlarından yararlanılmıştır.

Devşirme malzemelerin tarihlendirilmesinde başta Kautzsh’un Kapitellstudien (1936)


Dennert’ın Mittelbyzantinische Kapitalle Studien zu Typologie und Chronologie
(1997), Zollt’un Kapitellplastik Konstantinopels vom 4. bis 6. jahrhundert n. chr. mit
einem beitrag zur untersuchung des ionischen kämpferkapitells, Claudia Barsanti’nin
Un capitello ionico ad imposta di epoca probizantino reimpiegato nella Ulu Camii
Manisa (2016), Zeynep Mercangöz’ün Akhisar Ulu Cami İçindeki Düğümlü Bizans
Sütunları (1994), Melda Ermiş’in Darkale in the Byzantine Period: Settlement And
Some Architectural Notes (2016), Ergün Laflı’nın Kula Tabduk Emre Türbesi’nde Yer
Alan Devşirme Öğeler (2018) başlıklı yayınlarından ve Melda Ermiş’in İzmir ve
Manisa Çevresindeki Orta Bizans Dönemi Templon Arşitravları (2003), Umut
Doğan’ın Magnesia ad Sipylum Arkeolojisi, Topografyası ve Tarihi Coğrafya
İncelemesi (2007), Ayşegül Andıç’ın İzmir Arkeoloji Müze’ndeki Bizans Dönemi Taş
Eserleri (2012) başlıklı yayınlanmamış tezlerinden yararlanılmıştır. Tezin İstanbul
Teknik Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü’ne teslimi sırasında Emine Tok’un
Manisa Ulu Cami ve Medresesi’nde Yeni Keşfedilen Devşirme Taş Eserler (2021)
başlıklı makalesi yayınlanmıştır.

8
2. MİMARLIK TARİHİNDE DEVŞİRME MALZEME (Spolia)

Beylikler ve Osmanlı dönemi yapılarında devşirme malzeme kullanımını


değerlendirmeden önce devşirme malzemenin tanımını yapmak gereklidir. Bu
bölümde mimarlık çerçevesinde yapılan devşirme malzeme tanımları aktarılmış ve
devşirme malzeme kullanımı uygulamalarından örnekler verilmiştir. Örnekler tezin
kapsamı ile ilişkili olarak seçilmiştir.

2.1 Tanım

Türkçe’de devşirme kelimesi “asker yetiştirilmek üzere Yeniçeri Ocağına alınacak


çocukları seçip toplama işi, Yeniçeri Ocağı’na bu yolla alınan çocuk, toplanmış, bir
araya getirilmiş” anlamlarında kullanılmaktadır (TDK sözlüğü). Aynı zamanda
devşirme kelimesi Türkçe’de “şpoli” olarak da kullanılmakta ve Latince “spolium”1
kelimesinden türemiştir (Brenk, 1987, s. 103). Spolia ise spolium kelimesinin
çoğuludur2. Spolium “bir hayvanın derisini yüzülmesi”, daha genel anlamda “bir
askerin ganimeti” veya “savaş ganimetleri” anlamına gelmektedir (Brenk, 1987, s.
103). Spolium, Antik Romalılar için mağlup edilmiş bir düşmanın üstünden alınan
silah, zırh, kalkan, miğferin genel olarak düşmandan ele geçirilen her şey, yağma,
çapul, ganimet anlamına gelmektedir (Uytterhoeven, 2018, ss. 27-28)3. Spoglie
(spolia) ilk kez 16. yüzyılda Roma Konstantin Takı için kullanılmış, bundan önce ise
spolia kelimesi mimari bir kullanıma karşılık gelmemektedir (Alchermes, 1994, s.
167).

Modern spolia kavramı, eski bir yapıdan alınan mimari yapı parçalarının yeniden
kullanımına -bundan dolayı avcı terminolojisindeki deri yüzmeye- karşılık
gelmektedir (Brenk, 1987, s. 103).

1
Latince spoliare soymak fiilinden türetilmiştir (Kinney, 2006, s. 233; Kinney, 2001, s. 138).
2
İngilizce’de “spolies”, Fransızca’da “spolier”, Almanca’da “spolien” olarak geçmektedir (Özmen,
2017, s. 60; Sözen & Tanyeli, 2001, s. 66; Rona, 1997, s. 450).
3
Düşmanın üzerinden alınan bu malzemelerin üst üste yığılmasıyla oluşan anıta trophie (tropaion)
denilmektedir. Helenistik Dönem’den sonra kalıcı anıtlar tropaion yapılmıştır (Er, 2006, s. 416).

9
Kinney, spolianın düşmanın ele geçirmiş olduğu silahlara daha genel olarak her tür
savaş ganimetine karşılık geldiğini; “propaganda”nın yorumsal mecazını içerdiğini,
sanatsal devşirme malzemelerin kullanıcısının, dönem, kültür ya da onur açısından ve
yeniden kullanılan eserlerin başta hitap ettiği kesimler karşısında zaferini ya da barış
durumunda meşru halefini ilan etmeyi amaçladığını ifade etmiştir (Kinney, 1995, s.
53; Keser-Kayaalp, 2018, s. 151).

Spolia teriminin bilimsel araştırmalarda, eski objelerin, motiflerin ve fikirlerin maddi


(in se) ya da sanal (in re) olarak yeniden kullanımına atıfta bulunacak şekilde
açıklanması oldukça yenidir (Uytterhoeven, 2018, ss. 27-28). Brilliant, spolia in se,
yapı malzemeleri ve sanat eserleri gibi unsurların gerçek “fiziksel” yeniden kullanımı
ve spolia in re sözel ve görsel formüllerin, motiflerin ve fikirlerin fiziksel olmayan bir
şekilde uyarlanması olarak tanımlamıştır (Brilliant, 1982, ss. 2-17; Kinney, 2011, ss.
1-12; Uytterhoeven, 2018, s. 27).

Liverani, spolia I ve spolia II olarak devşirme malzeme kullanımını sınıflandırmıştır:


Spolia I, kelimenin özgün anlamı olan “savaş ganimetleri”ni içerirken, spolia II zafer
hatıralarını, yadigârları ve kalıntıları kapsamaktadır. Rönesans Dönemi’ndeki tarihi
koleksiyonları örnek göstererek bu parçaların klasik antikiteye, Antik Roma’nın
asaletine, gücüne ve vakarına -yani heykellerin mecazen sahiplerine aktardığı tüm
niteliklere- yapılan küresel göndermeler olarak anlaşıldığı yorumunu yapmıştır
(Liverani, 2011, s. 45; Yalman, 2018, s. 227). Liverani, spolia I ve spolia II’nın
Brilliant’ın sınıflandırmasına göre spolia in se içinde değerlendirilebileceğini de
belirtmiştir (Liverani, 2011, ss. 46-47).

Rona, devşirmeyi özellikle mimarlıkta, yeni bir yapıda kullanılan, eski yapılara ait
mimari ögeler olarak nitelemiştir (Rona, 1997, s. 450). Sözen ve Tanyeli, devşirmeyi
önce başka bir yapıda kullanılmış, sonra oradan alınarak yeni bir yapıda farklı ya da
benzer amaçlarla ele alınan, süslemeli veya işlenmiş yapı taşları olarak
tanımlamışlardır (Sözen & Tanyeli, 2001, s. 66).

Doğan ve Yazar, sanat tarihinde devşirme sözcüğünün işlenmiş malzemenin en az


ikinci defa kullanımını ifade ettiğini, üç ve daha fazla da kullanılabileceğini; bu tür
malzemenin uygarlık ya da zaman farkından ziyade ikinci defa yani yeniden
kullanımının önemli olduğunu; malzemenin alındığı yapıların kullanılır durumda, âtıl
veya harabe halinde olabileceğini belirtmiştir (Doğan & Yazar, 2007, s. 210).

10
Brenk, modern kavram olarak spolianın tahrip olmuş binalara ait geri kalan parçaların,
farklı bir yapıda yeniden kullanılması olarak tanımlamıştır (Brenk, 1987, s. 103).

Yosunkaya, devşirme malzeme kullanımını, hasar görmüş veya yıkılmış bir yapıda
kullanılabilir durumda olan sütun, sütun başlığı, lento, söve… vb. gibi birçok yapı
malzemesinin yeni yapılan bir yapıda aynı veya farklı işlevlerle tekrar kullanılmasına
verilen ad olarak tanımlamıştır (Yosunkaya, 2007, s. 2).

Tanyeri-Erdemir, bir motifin yeniden kullanılmasından, eserlerin farklı amaçlara


uygun hale getirilmesine ve mimari unsurların bambaşka bağlamlarda yeniden
kullanılmasına kadar değişen pek çok farklı biçimde ve boyutta devşirme
yapılabileceğini ifade etmiştir (Tanyeri-Erdemir, 2018, s. 75).

Ceylan, mimari anlamda ikinci kullanım, zaman içinde değişen sosyo-ekonomik


koşullar nedeniyle yapıların ya da yapı elemanlarının, gerekli mimari uyarlamalarla,
özgün amacından farklı bir işlev yüklenmesi olarak tanımlanabileceğini ifade etmiştir
(Ceylan, 2005, s. 74).

Brilliant, devşirme mevcudiyeti ileriye taşımayı içerir ve bellek izlerinin


algılanabildiği ya da en azından ihlal edici temellük -bir şeyi kendine mal etme-
ediminin belli bir farkındalığının sağlanabildiği durumlarda en etkili şekilde
kullanılabilir olduğunu ortaya koymuştur (Brilliant, 2011, ss. 167-177; Tanyeri-
Erdemir, 2018, s. 97). Yapının bir zamanlar ne olduğuna ilişkin bellek daima onun şu
anki anlamının bir parçasıdır (Tanyeri-Erdemir, 2018, s. 97).

Yeni bir yapıda mevcut ya da harabe olmuş yapılardan yapı malzemeleri ve dekoratif
unsurlar alınarak kullanılabileceği gibi mevcut bir yapının tamamı ya da bir bölümü
de yeniden işlevlendirilerek devşirilebilir. Esch, binaların tamamının yeniden
kullanılmasını “azami devşirme” olarak tanımlamıştır (Esch, 2011, ss. 13-14).

Deichmann’ın 1975 yılındaki yayınında devşirme malzeme spolia kullanımına


olumsuz bir anlam yüklenmiş, ekonomik zayıflık olarak da değerlendirmiştir. Bununla
birlikte diğer araştırmacılar Esch (1969), Krautheimer (1961), Ward-Perkins (1984),
Brenk (1987) ve Greenhalgh (1989) ise olumlu bir anlam yüklemiş ve estetik, ideolojik
ve ekonomik potansiyel olarak değerlendirmişlerdir (Alchermes, 1994, s. 168).

Kiilerich, devşirme malzemenin (spolia’nın) modern sanat tarihçileri tarafından


yorumlandığı dokuz unsur listelemiştir: ideoloji, sihir, şeytan çıkarma, tahsis, alıntı,
nostalji, hafıza, zafer, tarih bilinci (Kiilerich, 2005, s. 104).

11
Tanımlar ışığında mimarlık çerçevesinde devşirme malzeme, aynı döneme ve/veya
daha önceki dönemlere, aynı kültür, inanış ve/veya farklı kültür, inanışlara ait bir
yapının tamamen yeniden kullanılması olabileceği gibi mimari elemanların yeni bir
yapıda farklı ya da benzer bir işlev ile pratik, işlevsel, yapısal, estetik, sembolik ve
ideolojik nedenlerle yeniden kullanılmasıdır.

2.2 Devşirme Malzeme (Spolia) Kullanımı

Bu bölümde ilerleyen satırlarında devşirme malzeme kullanımın nedenleri, tarihsel


süreç içerisinde benzer ve farklı yaklaşımlarla örneklendirilmiştir. Devşirme malzeme
kullanımı örnekleri bu bölümde aktarılan ile sınırlı değildir. Bu bölümdeki örnekler
devşirme malzeme kullanımın farklı kültürlerdeki benzerliklerini ve farklılıklarını
vurgulayacak ve özellikle Manisa’da Beylikler ve Osmanlı dönemi yapılarında
kullanılan devşirme malzemelerin (spolianın) değerlendirilmesinde bir genel bakış
oluşturacak şekilde seçilmiştir.

2.2.1 Roma (Antik Çağ) ve Bizans Dönemi

Klasik Yunan ve Roma mimarisinde devşirme malzeme kullanımı ender olmakla


birlikte görülmektedir (Brenk, 1987, s. 103). Roma dünyasında yeniden kullanım
olgusu askeri bir zafer geleneğinden kaynaklanmaktadır (Bassett, 1991, s. 92).
Devşirme malzemeye (spolia'ya) atıfta bulunan az sayıdaki Antik metinleri referans
veren Coates-Stephens, o dönemin spolia algısı için dört başlık belirlemiştir: Savaş
ganimetleri, dini zafer, ölüleri yağma etmek (örnek olarak mezarlarda alınan
malzemenin yeniden kullanılması) ve estetik muhafazakarlık (Coates-Stephens, 2003,
ss. 341-358; Kinney, 2016, s. 13).

Siracusa’nın (Syracuse) M.Ö. 211 yılında mağlup edilmesinin ardından, Sicilya


evlerinden yağmalanan sanat objeleri savaş ganimeti (spolia) olarak Roma’da özel
evlerin süslenmesinde kullanılmış (Uytterhoeven, 2018, ss. 50-51). Roma Cumhuriyet
Dönemi’nde tapınaklara konan bazı ganimetler yeni mimari ortamın birer parçası
olmuş, savaş ganimetlerinin siyasi ve ideolojik mesajı (Uytterhoeven, 2018, s. 43) ön
plana çıkmıştır. Sulla Atina’yı M.Ö. 86 yılında ele geçirince, Olympieum’un (Zeus
Olympius Tapınağı’nın) sütun ve/veya Korinth sütun başlıklarını Capitolium
Tapınağı’nda yeniden kullanmıştır (Uytterhoeven, 2018, s. 43). Roma Dönemi’nde
Mısır’dan getirilen ve Roma kentini süsleyen ganimetler arasında obeliskler dikkat

12
çekmektedir. Bu obelisklerden biri günümüzde Piazza del Popolo’da yer alan ve
Flaminian Obeliski olarak bilinen, I. Seti tarafından yaklaşık M.Ö. 1300 civarında
Heliopolis kentine yerleştirilen dikili taştır. Augustus tarafından Mısır fethinin
nişanesi olarak Heliopolis kentinden Roma’ya getirilmiştir. Roma Dönemi’nde
heykel, dikilitaş ve Mısır obeliskleri savaş ganimeti olarak Roma kentini süslemiştir.
Roma savaş ganimetlerinin en tipik unsuru güçlü ideolojik anlamıdır. Eserler Roma’ya
kısmen estetik değerleri için getirilmiş olsalar da elde edildikleri askeri zaferlerle olan
güçlü bağlarını yüzyıllarca sürdürmüşlerdir (Uytterhoeven, 2018, s. 52).

Konstantinopolis’in dikilitaşlarından biri aslında İ.Ö. 1549-1503 yılları arasında


hüküm süren Firavun III. Tutmosis tarafından Suriye’ye yaptığı seferleri ve Euphrates
(Fırat) Nehri’ni geçişini anmak amacıyla yaptırılmış olan söz konusu obelisk
İmparator Julianus’un emriyle Mısır’dan Konstantinopolis’e getirilmiş (Freely &
Çakmak, 2017, s. 37) ve birkaç yıl bekledikten sonra I. Theodosios Dönemi’nde
(h.379-395) 390 yılında (Busbecq, 2021, s. 41 dipnot 36) Hippodrom’daki yerine
dikilmiştir (Freely & Çakmak, 2017, s. 37). Dikili taşlar imparatorun ve
imparatorluğun güç sembolleri olarak görülebilir.

Devşirme malzeme kullanımı İmparator Konstantin (I. Konstantinus) Dönemi’nde


(h.273-337) inşa edilen Lateran Kilisesi (başlangıcı 313), Roma Zafer Takı (315) ve
St. Peter Bazilikası’ndan sonra yaygınlaşmıştır (Brenk, 1987, s. 103). St. Peter
Bazilikası’nın sütunlarındaki devşirme çeşitliliğiyle (Kinney, 2001, s. 144) Lateran
Kilisesi ve Roma Zafer Takı’ndaki yoğun devşirme kullanımı (Ceylan, 2005, s. 74)
dikkat çekicidir.

İmparator Konstantin, Hıristiyan dinini resmileştirmeye ve halk arasında kabul


görmesini sağlamaya çalışmıştır. Lateran Kilisesi’nde büyük olasılıkla bir tapınaktan
alınmış (Krautheimer, 1969, s. 24) farklı sütun ve sütun başlıkları yeniden
kullanılmıştır (Brenk, 1987, s. 104). Bu uygulama kilisede tapınağa ait devşirme
malzemelerin kullanılmasıyla yeni dine verilen önemi işaret ederken Hıristiyanlığın
pagan dinine karşı gücünü de işaret etmektedir (Ceylan, 2005, ss. 74-75).

Roma Konstantin Zafer Takı’nda Traianus, Hadrianus ve Marcus Aurelius’un


yapılarına ait rölyef ve diğer mimari elemanlar kullanılmıştır, bunlar yama işinden
(patchworkden) öte Roma İmparatorluğu’nun propagandası olarak kullanılmıştır
(Brenk, 1987, ss. 104-105). İllirya’dan gelen ve aristokrat bir aileden olmayan

13
Konstantin’in bir iç savaş sonrası kazandığı imparatorluğunun propagandasını
amaçlayan zafer takında, Roma’nın güçlü imparatorlarına ait yapı elemanlarının
devşirilerek kullanılması kuşkusuz Konstantin’in meşruiyeti ve kendisinin en az diğer
imparatorlar kadar güçlü olduğununun vurgulanması amaçlanmıştır (Ceylan, 2005, s.
74). Tıpkı savaş ganimeti olab spoliadaki gibi Konstantin yapılarında ideolojik bir
mesaj vermek için devşirme malzeme kullanıldığı söylenebilir (Ceylan, 2005, s. 74).

Geç Antik Çağ (Erken Bizans) kentlerinde sosyo-ekonomik koşullar, doğal afetler ve
yeni dinin Hıristiyanlığın yaygınlaşmasının bir sonucu olarak pagan yapılar atık hale
gelmiş, özgün işlevlerini kaybetmiştir. Kent merkezlerindeki yapılar yerleşimin
sürekliliği için yeni dinin getirdiği dinsel ve sosyal ihtiyaçları karşılamak amacıyla
dönüştürülmüşlerdir (Alp, 2021, s. 93). Bu dönemde pagan tapınakların kiliseye
dönüştürüldüğü ya da içlerine daha küçük boyutlu kilise veya şapeller inşa edilmiştir:
Atina Parthenon, Roma Pantheon, Ankara Augusutus Tapınağı, Ephesos Serapis
Tapınağı, Aizonai Zeus Tapınağı. Bununla birlikte zamam zaman gymnasium,
hamam, tiyaro ve stadium gibi farklı işlevli yapılar da kiliseye dönüştürülmüştür (Alp,
2021, s. 93). Bu yapılara Assos Gymnasyum Kilisesi, Hierapolis Hamam Kilisesi,
Aizonai Hamam Kilisesi, Assos Agora Tapınağı, Ephesos Stadyum Kilisesi örnek
gösterilebilir (Alp, 2021, s. 93). Antik Dönem yapılarının mimari malzemesi de
devşirilerek kiliselerde kullanılmıştır. Geç Antik Çağ’da pagan kültürüne ait yapıların
yaygınlaşan yeni din olan Hıristiyanlığa ait yapılara dönüştürülmesi kent alanındaki
işlev dışı kalmış sağlam bir yapının kısmı değişikliklerle yeniden işlevlendirilmesiyle
faydacı bir tutumdur (Alp, 2021, s. 93). Bununla birlikte yeni dinin Paganizme karşı
kazandığı zaferi ve üstünlüğü açık şekilde ortaya koymakta (Alp, 2021, s. 93); yapının
azami devşirilmesi ideolojik bir yaklaşımdan kaynaklanmaktadır (Ceylan, 2005, s. 75).

Devşirme malzemeyle yaratılan bu yeni estetik anlayış Antik Dönem’in ihtişamından


farklı olarak mülke önem vermeyen “dematerialize” bir inanışı savunan Hıristiyanlık
çerçevesinde şekillenmiştir (Scranton, 1957, s. 26; Ceylan, 2005, s. 81). Bununla
birlikte devşirme malzeme kullanımı 3. yüzyıldan itibaren gerilemeye başlayan
ekonominin de etkisiyle inşa kolaylığı, pratik bir çözüm olarak yaygınlaşmıştır (Bkz.
Brenk ve Ceylan). Mimari plastik öğeler (sütun, sütun başlığı, sütun kaidesi, arşitrav4,

4
“Sütunlar üzerinde yer alan ve üst yapı ağırlığını taşıyıcılara aktaran dikdörtgen formlu yatay kiriş”
(Alp, 2021, s. 281).

14
levha) ve litürjik kilise eşyası (ambon5, altar-sunak6, kiborion7, templon8-ikonostatis
vb.) taşınabilir olduğu ve üzeri zengin çeşitlilik içeren dekorasyonla süslendiği için
yeniden devşirilerek kullanılmış yapıların cephe ve iç mekânlarına estetik bir anlayışla
yerleştirilmiş; sütun, başlık, kemer, arşitrav gibi öğeler ise statik bağlamda -genellikle-
yeniden aynı işlevlerde devşirilerek ekonomik, pratik, statik ve estetik nedenlerle
kullanılmıştır (Parman & Altınsapan, 2001, ss. 121-122).

Roma İmparatorluğu’nun doğu ve batı olarak ikiye ayrılmasıyla kurulan Doğu Roma
İmparatorluğu’nun (Bizans İmparatorluğu’nun) başkenti Konstantinopolis,
imparatorluğun farklı yerlerinden getirilen heykel ve anıtlarla süslenmiş, Hipodrom ve
çevresine yerleştirilen heykel ve süslemeler zafer imgeleri ve güçlü Roma imajının
devamının sembolü olarak kullanılmıştır (Bassett, 1991, ss. 95-96).

Erken Bizans Dönemi’nde I. Justinianus tarafından 532-537 yılları arasında eski


kilisenin yerine yeniden inşa edilen Ayasofya (Hagia Sophia) Kilisesi’nde eski
kilisenin kalıntıları ile birlikte Erdek’teki Zeus Tapınağı’ndan ve Mısır’daki
Thessalien’den getirilen devşirme malzemeler kullanılmıştır (Müller-Wiener, 2002, s.
534).

Bizans İmparatorluğu’nun mimari karakteri, eldeki hazır yapı malzemesinden


doğrudan etkilenmiştir. Pek çok Bizans kenti gibi Konstantinopolis de Bizans
Dönemi’nde pek çoğu oldukça iyi durumda olan Antik yapı kalıntılarıyla doludur, kent
taş ocağı gibi kullanılabiliyorsa yeni yapı malzemesine gerek duyulmamıştır
(Ousterhout, 2016, s. 160). Erken Bizans Dönemi başkenti Konstantinopolis’in 5. ve
6. yüzyılda yapılmış anıtlarının zenginliği, daha sonraki yüzyıllarda yapı malzemesi
kaynağı olarak kullanılmış, kentin kimliği, Antik niteliği ve sürekliliği için bir referans
noktası olmuştur (Melvani, 2018, s. 155). Konstantinopolis’in standart yapı
malzemeleri, kesme taş, tuğla ve kireç harcıdır (Ousterhout, 2016, s. 143). Bunlar
genel olarak eski inşa alanlarından alınıp yeniden kullanılan parçalar olan çeşitli

5
“Kiliselerde piskopos veya rahibin vaaz verdiği, genellikle ana nefte, solea yolu ile templona bağlanan
basamaklı kürsü” (Alp, 2021, s. 281).
6
“Üzerine Ökaristi ayini için gerekli olan taşınabilir litürjik objelerin konulduğu masa” (Alp, 2021, s.
281).
7
“Altarı çevreleyen genellikle dört sütunlu, üzeri kubbe veya piramidal örtülü baldaken formlu litürjik
kuruluş” (Alp, 2021 s. 284).
8
“Ruhban sınıfının dini törenleri yönettiği bema’yı (kutsal mekânı), naostan (cemaatten) ayıran,
genellikle zemininde yükseltilmiş bir stylobat (üzerinde sütun sıralarının yer aldığı yükseltilmiş taban)
üzerinde yükselen balüster [korkuluk], levha ve arşitravlardan meydana [gelen] litürjik kuruluş” (Alp,
2021 ss. 285-286.

15
mermer ve dekoratif taş malzemelerdir; sütunlar ise her durumda devşirilmiştir,
Konstantinopolisli yapı ustaları, sık sık kentin eski, harap yapılarından alınan devşirme
malzemeye güvenmişlerdir (Ousterhout, 2016, ss. 143, 154).

Bizans Dönemi’nde Konstantinopolis’i çevreleyen surlarda çok sayıda devşirme


malzeme kullanıldığı günümüzde de görülebilmektedir. Bu dönemde sarnıçlarda da
devşirme malzeme yoğun olarak kullanılmıştır. (Eyice, 1989, s. 8; Müller-Wiener,
2002, ss. 280-285; Boleken, 2010, s. 17; Altuğ, 2018, ss. 3-4) Yerebatan Sarnıcı
önemli bir örnektir. Yerebatan Sarnıcı’nda çok sayıda devşirme sütun ve sütun başlığı
kullanılmıştır (Bkz. Önlü, 2010). Devşirme malzeme kullanımı bu dönemde ideolojik
mesajının yanında genel olarak inşa pratiği olarak görülmüş olabilir.

Roma Dönemi’nden itibaren çok renkli mermer sütunlar ve kaplamalar statü sembolü
olmuştur. Mermer tedariği, taş ocaklarının işletecek kalabalık işgücünün varlığı ve
büyük taş blokları taşıyabilecek yerleşik bir ticaret ve gemicilik sistemi gibi bir dizi
etkene dayanmaktadır9. Taş ocaklarının işletilmesi genel olarak 6.ve 7. yüzyılda
nüfusta görülen azalma ve ekonomik zorluklarla birlikte son bulmuştur (Ousterhout,
2016, ss. 153-154). Ocaklardan mermer çıkartılmasının durmasından sonra Bizans
kiliselerinde kullanılan bütün sütunlar devşirmedir (Ousterhout, 2016, s. 161).

Sütunun hazır bulunması yapının tasarımına doğrudan etkili olmuş olabilir


(Ousterhout, 2016, s. 161). Pherrai’deki Kosmosoteira Kilisesi’nde sadece ince
sütunlar elde edilebildiği için sütunlar yeterli destek sağlamaları amacıyla çiftler
halinde bir arada kullanılmıştır (Ousterhout, 2016, s. 161). Enez’de Fatih Camisi
olarak bilinen kiliseden sorumlu duvar ustaları Kosmosoteira Kilisesi’ndeki gibi bir
sorun ile karşılaşmış, taş payeler inşa etmiş, bununla birlikte dekoratif amaçla ince
sütunlar da kullanmışlardır (Ousterhout, 2016, s. 161).

İtalya’ya egemen olan Ostrogot Kralı Theodorik’in (ö.526) mektuplarında, yeni


yapılarda kullanılmak üzere Roma’dan Ravenna’ya mermer levha ve sütunların
gönderilmesiyle ilgili bilgiler yer almaktadır (Brenk, 1987, s. 107). Roma’dan
Ravenna’ya kadar oldukça uzun bir mesafeden mimari elemanların getirtilmesi dikkat
çekicidir. Theodorik’in bu motivasyonun nedeninin inşa kolaylığı olmadığı kesindir.
Ravenna’da Antik Roma geçmişini sürdürmek ve iktidarının güç gösterisi olarak

9
Ousterhout, Hagiyografik metinlerde sütunların Antik bölgelerden taşındığı pek çok durumundan
bahsedildiğini yazmıştır (Ousterhout, 2016, s. 161).

16
Roma’ya ait değerli mimari elemanları Ravenna’da kullanmayı amaçlamıştır. Saray
Kilisesi Sant Apollinare Nuovo (490-504) doğu ve batı nefinin sonundaki impost
pilasterler10 hariç, tüm malzemeler yenidir. Tüm sütun ve sütun başlıkları
Konstantinopolis’te yeni yapılmıştır. Theodorik bu yapıda devşirme malzeme
kullanmamıştır. Theodorik, Sarayı’nda ise devşirme malzeme kullanmıştır. Bu bir
tesadüf değildir, saray kralın gücünün ve egemenliğinin politik gösterisidir (Brenk,
1987, s. 108).

Theodorik’in mektuplarından ve yapılarından, taşınması oldukça masraflı ve mimarlar


için sıkıntılı olan devşirme malzemenin (Brenk, 1987, s. 108), ekonomik ve işlevsel
kolaylıktan ya da estetik beğeniden dolayı değil Doğu ve Batı Roma kültürünün
sergilenmesi, Roma’nın devamı ve ele geçirilen Batı Roma’nın, zaferin göstergesi
olarak kullanıldığı anlaşılmaktadır. Bunun bir diğer örneği Theodorik Mausoleum’nda
sadece Theodorik’in porfir (Pophyr) lahitinin devşirme olmasıdır. Porfir taş ve
özellikle porfir lahit Roma ve Bizans imparatorlarının sembolüdür. Bu bilinçli bir
tercih olarak Theodorik’in Roma imparatoru gibi görülmek istemesinin sonucudur11.

İmparator I. Justinianus (h.527-565) ve eşi Theodora (ö.548) tarafından inşa ettirilen


Ravenna San Vitale Kilisesi’nde (526) Geç Roma ve Erken Bizans dönemi sütun
başlıkları, dekorasyonunda birbiri içine geçmiş Sasani palmet, asma yaprağı motifleri
kullanılmıştır (Kinney, 2001, s. 147). Kilisenin tasarımında banilerin seçimi ön plana
çıkmış olabilir. Devşirme sütunlar estetik bir uyum ve bütünlük içinde kullanılmıştır
(Şekil A.1).

Charlemagne (˷787), Roma ve Ravenna’dan getirttiği devşirme malzemeleri Aachen


ve Ingelheim’deki (Poeta Saxo) saraylarında kullanmıştır (Brenk, 1987, ss. 108-109).
Papa Hadrian’ın izni ile Ravenna Sarayı’ndan mermerler ve 801 yılında Theodorik’in
atlı bronz heykeli Aachen’e götürülmüştür (Brenk, 1987, s. 108). Roma ve
Ravenna’dan getirilen devşirme malzemeler Charlemagne’in Aachen ve
Ingelheim’daki saraylarında kullanılması, bu uygulama Charlemagne’in Erken
Hıristiyan Roma geleneğinin “garantisi” olduğunun göstergesidir (Brenk, 1987, ss.
108-109). Bu örnekte devşirme malzeme ideolojik nedenle kullanılmıştır.

10
Pilaster kelimesinin yazılışı için Yasemin Er’in Klasik Arkeoloji Sözlüğü esas alınmıştır.
11
Brenk makalesinde Theodorik’in devşirme malzeme seçiminin nedenlerini detaylı olarak ele almıştır
(Brenk, 1987, ss. 103-109).

17
Siracusa Katedrali, 7. yüzyılda Piskopos Zosimo tarafından M.Ö. 5. yüzyıla tarihlenen
Athena Tapınağı üzerine yaptırılmıştır (URL-1; Greenhalgh, 2009, s. 45). Kilisenin
duvarlarında Dor tapınağının sütunları açık bir biçimde görülmektedir (Şekil A.2).
Pagan inanışlara ait bir yapı devşirilerek yeniden kullanılmış ve de vaftiz edilmiştir.
Yapının yeniden kullanılması ekonomik bir kolaylık gibi görülebileceği gibi farklı
inanışlara ait yapıların devşirilerek kullanılması devşirmenin ideolojik nedeniyle
ilişkilendirmek daha uygundur.

Tirilye (Zeytinbağı) St. Stephanos Kilisesi’nin (8. yüzyıl) iç mekânında dört adet
büyük devşirme sütun ve onlara uygun devşirme sütun başlığı kullanılmıştır (Şekil
A.3). Bu mimari elemanlar Bithynia’daki Antik Kyzikos kalıntılarından sağlanmış
olabilir (Ousterhout, 2016, s. 33; Mango, 2006, ss. 144-145). İşlevsel kullanımın
dışında kilisenin kurucusunun kilisesini geçmişten kalmış bir dönemin kutsal
emanetleriyle bezemesi bu mimari elemanların özel bir talep olduğunun da bir
göstergesidir (Mango, 2006, s. 145). Çağaptay, 9. yüzyıla tarihlenen atriumunda 6.
yüzyıla tarihlenen sütun başlıklarının kullanıldığını belirtmiştir (Çağaptay, 2011, s. 60)
(Şekil A.4). Kilisenin yakın çevresinde yapı malzemesi sağlayacak Antik Dönem
yapılarının varlığı inşa kolaylığıyla birlikte mimari elemanların özgün işlevinde
kullanılmasıyla yapı bilgisinin devamlılığını da göstermektedir12.

Devşirme malzeme kullanımı 11. ve 12. yüzyıllarda daha gösterişli bir tavıra
bürünmüş ve bu malzemeler yapıların giriş cephesi, apsisleri, kapı üstleri gibi yapının,
estetik beğenilere hitap eden, görünen yerlerinde kullanılmaya başlanmıştır. İtalyan
şehir devletlerinin inşasında Roma İmparatorluğu’nun varisliğini sembolize etmek için
Roma’dan getirilen devşirme parçalar yapılarda kullanılmıştır (Ar, 2015, s. 17).

Bizans coğrafyasında, 1182-1204 yıllarına tarihlendirilen (Kiilerich, 2005, s. 95) Atina


Little Metropolis Kilisesi (Panagia Gorgoepikoos) cephelerinde devşirme Antik ve
Bizans dönemi mimari elemanları birlikte kullanılmıştır (Şekil A.5). Kendinden
önceki pagan kültürüne ve Hıristiyan yapılarına ait malzemeler aynı yapıda
devşirilerek kullanılmıştır. Bu yapıda pagan döneme ait devşirme satir figürlü panelin
iki yanına haç motifi eklenerek pagan unsurlar vaftiz (sphragis)13 edilmiştir (Maguire,
1999; Kiilerich, 2005, s. 102; Saradi, 1997, ss. 414-416). Bu kullanım, fetih sonucu

12
Yapının 16. yüzyılda camiye çevrilmesi için Bkz. Bölüm 2.2.3.
13
Pagan figürlü devşirmelerin Bizans kiliselerinde kullanımı için Bkz. Maguire, 1999, ss. 189-205; 203.

18
hâkimiyet ya da farklı bir dinin ihtiyaçları için yapılan yeni bir yapı için devşirme
malzeme kullanılması değil önceki kültüre ait mimari elemanların devşirme yoluyla
dine kabulüdür. Benzer bir uygulama ise Bizans Dönemi’nde Ankara Augustus
Tapınağı’ndaki taşların üzerinde gezdiği düşünülen iblisleri kovmak için haçlar
kazınmasıdır (Foss, 1977, s. 65).

Ioannina (Yanya) Bölgesi’nde Bizans Dönemi’nde devşirme malzeme kullanımı


görülmektedir. Arta yakınlarındaki 13. yüzyıl Parigoritissa Kilisesi’nde Antik sütunlar
kubbeyi desteklemek için kullanılmıştır (Neumeier, 2017, s. 322). Ayrıca yapıda
dikkat çeken bir diğer devşirme malzeme ise kubbe kemer ayaklarında kullanılan
düğümlü sütunlardır. Taşıyıcı işlevinden ziyade estetik bir beğenin sonucunda
devşirme sütun ve sütun başlığıyla birlikte kullanılmıştır (Şekil A.6).

Dördüncü Haçlı Seferi’nde (1204) Konstantinopolis Latinler tarafından işgal edilmiş


ve yağmalanmıştır. Bu yağmada Aziz Polyeuktos Kilisesi’nin mimari elemanları
sökülerek Venedik’e götürülmüş, San Marco Bazilikası ve Meydanı’nda kullanılmıştır
(Harrison, 1898, s. 104). Hipodromun mimari elemanları (Bassett,1991, s. 88) Venedik
kentinde yeniden kullanılmıştır (Freely & Çakmak, 2017, ss. 14-15). Venedik Doçu
Enrico Dandolo, hipodromda yer alan dört bronz at heykelini Venedik’e yollamış, bu
heykeller San Marco Bazilikası’nın girişinin üzerine yerleştirilmiştir (Freely &
Çakmak, 2017, ss. 14-15). San Marco Bazilikası’nın narteks cephesinde yine
Konstantinopolis’ten getirilen çeşitli mermer sütunlar kullanılmış, bu sütunlar taşıyıcı
sistemin bir parçası olarak değil sadece “Romanesk bir taç kapı izlenimi yaratacak”
şekilde düzenlenmiştir (Deichmann, 1981; Niewöhner, 2018, ss. 262-263) (Şekil A.7).
San Marco Bazilikası’nın cepheleri incelendiğinde litürjik işlevli mimari elemanların
devşirilerek cephenin kaplandığı görülmektedir. Aziz Polyeuktos Kilisesi’ne ait iki
Akka Pilasteri/Pilastri Acritani14 Venedik, Piazzetta’da (Harrison, 1989, ss. 100, 103
Resim 118, 122) ve bezemeli mimari parçalar Aquileia Bazilikası’nda (Harrison, 1989,
s. 102, Resim 128) kullanılmıştır. Bu durum Klasik ve Orta Çağ anlamında gerçek
spolia, yağma, ganimet toplama olarak sınıflandırılabilir (Kinney, 2006, s. 239). Bu

14
Ayrıca, Aziz Polyeuktos Kilisesi ait Akka Pilasteri/Pilastri Acritani (pier capital) Türk Dönemi’nde
Theodosius surları yakınında Edirnekapı’da (Harrison, 1989, ss. 98, 100 Resim 117), Koca Mustafa
Paşa Camisi’nde (eski Hagios Andreas Kilisesi) (Harrison, 1989, s. 101 Resim 119) yeniden
kullanılmıştır.
Kiliseye ait bazı parçalar günümüzde Barselona, Viyana ve benzeri müzelerdedir (Harrison, 1989; Ar,
2015, s. 7).

19
fethetmenin, işgalin ve hâkimiyetin bir göstergesi olarak devşirme malzeme
kullanımıdır. Venedik’te Roma’dan ziyade Konstantinopolis’ten devşirme malzeme
kullanılmıştır. Bunun nedeni Venedik’in kendini Doğu Roma İmparatorluğu’yla
ilişkilendirmesidir (Ar, 2015, s. 8). Özenilen kültüre ait anıtsal yapılardan alınan
mimari elemanlarla kentin inşa edilmesi ve süslenmesi yoluyla aidiyet ve hâkimiyet
duygusu kanıtlanmaya çalışılmıştır.

San Marco Bazilikası ile Palazzo Ducale'yi birbirine bağlayan duvara gömülü olan
Dört Tetrark Heykeli, IV. Haçlı Seferi sonrası Venedik’e götürülen parçalardan ve
1231 yılında San Marco’nun hazinesine dahil edilmiştir (Müller-Wiener, 2002, s. 267).
Roma ve Bizans dönemleri için önemli bir taş olan porfirden yapılmışlardır. Heykeller
Büyük Kanal’ın giriş aksında ve göz hizasına yerleştirilmiştir. Sarayın ve Bazilika’nın
koruyucusu olarak ve Venedik'in gücünün, fetihlerinin ve düşmanlarını nasıl
yendiğinin göstergesi olarak buraya yerleştirilmiştir.

Pantokrator Manastırı’nın (12. yüzyıl) büyük kısmında devşirme tuğlalar


kullanılmıştır; pek çoğunun üzerinde Geç Antik Dönem tuğla damgaları
bulunmaktadır (Ousterhout, 2016, s. 155). Magdalino, manastırın yapımından önce
alanda bir Geç Antik Çağ yapısı olduğunu ve devşirme tuğlaların bu yapıdan alınmış
olduğu yorumunu yapmıştır (Magdalino, 1997, s. 46; Ousterhout, 2016, s. 155). 13.
yüzyılda Pantokrator Kilisesi’ne yerleştirilen yeni templon yeniden kullanılan
malzemelerin birleşmesine dayanmaktadır. Bu malzemeler arasında en önemlisi, 6.
yüzyılda yapılan ve 1204 yılından sonra kullanılmayan Aziz Polyeuktos Kilisesi’nin
parapet taşlarıdır15. Osmanlı Dönemi’nde güneydeki kilise camiye çevrilirken (15.
yüzyıl) bu taşlar minber yapımında kullanılmıştır (Melvani, 2018, ss. 166-167). “Aziz
Polyeuktos Kilisesi’nden heykellerin” Pantokrator Kilisesi’nde, yapı camiye
çevrilinceye kadar yer aldığı bilinmektedir (Ousterhout, 2016, s. 155; Çuhadaroğlu,
1974, s. 99). Ayrıca, harap olmuş Aziz Polyeuktos Kilisesi’nin bazı parçaları
Edirnekapı’ya yakın sur duvarlarının tamirinde kullanılmıştır (Harrison, 1989; Ar,
2015, s. 7).

Harap kiliselerden alınan mimari elemanların yeni bir kilise yapımında kullanılması
Bizans Dönemi’nde karşılaşılan bir uygulamadır. Bizans mimarisinde genellikle

15
Bu konu ile ilgili detaylı bilgi için: Megaw, 1963, ss. 344-346; Ousterhout, 2004, ss. 435-437;
Harrison, 1986, ss. 117-158; Harrison, 1989.

20
devşirme malzeme özgün işlevinde yeniden kullanılmıştır. Pantokrator Kilisesi ve
Burgaz Ada (Antigone) Metamorphosis Manastırı’nın nartekslerindeki sütunlar, kapı
sövesi olarak kullanılmak için yeniden kesilmiştir (Bkz. Van Millingen, 1912, Resim
75; Ousterhout, 2016, s. 155).

Latin istilasının ardından Nikaia’da (İznik’te) Laskaris İmparatorluğu kurulmuştur.


Laskaris İmparatoru III. İoannes (İoannis, İòannès) Doukas Vatatzes (Vatatzès,
Batatzès) (h.1222-1254) Dönemi’nde taş ustaları Antik yapılara ait malzemeleri
kullanarak kente dış sur eklemiştir (Schneider & Karnapp, 1938; Bevilacqua, 2018, s.
185). Taş ustaları devşirme malzemeyi sadece yapı elemanı olarak değil, sur duvarınn
kilit noktalarında göz alıcı ve etkileyici süslemeler olarak da kullanmış ve kentin iki
kapısının girişinin kenarlarına Antik Dönem figüratif rölyeflerini yerleştirmiştir
(Bevilacqua, 2018, s. 185) (Şekil A.8). İstanbul kapısında Medusa maskeleri
kullanılmıştır (Yalman, 2018, s. 226). Medusa maskesi koruyu ve tılsım amacıyla
kullanılmış olabilir. Bizans Dönemi’nde Nikaia surlarında Antik ve Selçuklu dönemi
lahitleri devşirme malzeme olarak kullanılmıştır. Bu uygulamada geçmiş kültürlere ve
düşmanlara ait lahitler bir güç sembolü olarak surlarda kullanılmıştır.

“Paleologos Rönesansı”nı temsil eden yapılardan biri olan erken 14. yüzyılda bilgin
ve devlet adamı Theodoros Metokhites tarafından restore edilen (Melvani, 2018, s.
156) Khora Kilisesi’ndeki çok sayıda sütun, sütun başlığı, kapı ve kapı sövesi devşirme
malzemedir (Ousterhout, 2016, ss. 155-157; Melvani, 2018, ss. 159-160). Bununla
birlikte Khora Kilisesi’nin 14. yüzyıla tarihlenen duvar kaplamalarında boyuna
dilimlenmiş sütunlar devşirilerek kullanılmıştır (Ousterhout, 1987, ss. 39-42;
Ousterhout, 2016, s. 155). Kilisenin onarımı sırasında prothesis kornişinin alt
yüzündeki bezemeler ortaya çıkmış, bu bezemeler daha önceki dönemlere ait olan
levhanın kilisede korniş işlevinde yeniden kullanıldığını (Hjort, 1979, Figure 90-91,
93-96; Ousterhout, 2016, ss. 157-158) göstermektedir. Khora Kilisesi’nde devşirme
ve yeni malzemenin birlikte kullanılması, devşirme malzemenin çoğunlukla görünür
olması, geçmişle sembolik bir bağ, ilişki kurma çabasının bir sonucu olarak okunabilir
(Ousterhout, 2016, s. 160).

Geç Bizans saray yapılarında Orta Bizans sütun başlıkları ve kornişleri kullanılmıştır
(Melvani, 2018, s. 169). Devşirme malzeme kullanımı Geç Bizans yapı yöntemlerinin
standart bir özelliğiydi. Bunda devletin gücünün azalması, Konstantinopolis’in
Latinler tarafından talan edilmesi ve pek çok değerli eserin ve mimari elemanın

21
Avrupa’ya götürülmesiyle kentin harabeye dönmesi de etkili olmuştur. Önceki
yüzyıllardan kalma mimari yapı elemanları temel yapı ve süsleme malzemesi
ihtiyaçlarını karşılamanın yanı sıra iç mekânları geçmişin yapılarını anımsatacak
şekilde yeniden üretmenin bir aracı olarak da görülmüştür (Melvani, 2018, s. 169).

Devşirme malzeme ile ilgili sıklıkla sorulan kaynak sorununu Ousterhout, Khora
Kilisesi narteksinde yeniden kullanılan Orta Bizans Dönemi sütun başlıkları için
sormuştur: Bu başlıklar yapının bulunduğu yerde daha erken tarihli bir kiliseden mi
geliyordu yoksa daha uzaktan mı, ne kadar uzaktan getiriliyordu, ikinci el elemanların
satıldığı yerler mi vardı (Ousterhout, 2016, s. 158)? Bu sorular yazılı kaynakların
eksikliği nedeniyle pek çok yapı için cevaplanamamaktadır. Bununla birlikte
Ousterhout, Philippi’de kentin büyük bölümünü yıkan 7. yüzyıl depreminin ardından
yapıların sütun ve diğer mimari elemanlarının ayrılarak Başpiskopos Sarayı’nın
kalıntıları içinde depolandığını ancak bir daha hiç kullanılmadığı (Ousterhout, 2016,
ss. 158-159; Bakirtzis, 1987, ss. 149-157) örneğini vermiştir. Kızılburun
yakınlarındaki bir gemi batığında sütun, sütun başlığı ve mimari elemanlar
bulunmuştur. Bu mimari elamanların bir kilise için taşınıyor olması muhtemeldir
(Ousterhout, 2016, ss. 158-159). Gemideki amforalar 10. yüzyıla, mimari elemanlar
ise 6. yüzyıla tarihlendirilmiştir (Pulak, 1994, ss. 1-12). Bu tarihlendirmeden yola
çıkarak devşirme malzeme talebi doğrultusunda yerel olmayan devşirme
kullanımlarının olduğu da anlaşılmaktadır (Ousterhout, 2016, ss. 158-159).

2.2.2 Orta Çağ İslâm Devletleri

Hıristiyan mimarisinde olduğu gibi İslâm mimarisinde da devşirme malzeme


kullanımı görülmektedir. İslâm yerleşimlerinin genel olarak Antik kentlerin üzerine ya
da yakın çevresine kurulması, yeni yapılarda devşirme malzemenin kullanımının en
önemli nedeni olarak açıklanmaktadır (Elisséef, 1992, s. 138; Doğan & Yazar, 2007,
s. 210). Bazı araştırmacılar İslâm mimarisinde erken dönemden itibaren devşirme
malzemenin kullanılmasını hızlı şekilde bina inşa etme isteği ve mimari alanda yetkin
Müslüman ustaların bulunmamasıyla ilişkilendirmiş, bu nedenle de yapıların inşasında
yabancı ustaların çalıştığını, çalışmış olabileceğini belirtmiştir (Can & Gün, 2006, s.
133; Aslanapa, 1991, s. 163; Boleken, 2010, s. 19; Özmen, 2017, s. 61). Bununla
birlikte fethedilen yerlerdeki yerli halk ile yeni gelenler arasında kültürel bir etkileşim

22
ve devamlılık olması, yerel yapı ustalarının İslâm dininin ibadet yapılarda çalışmış
olabileceğini de düşündürmektedir.

Yapıların taşıyıcısı ya da dekorasyonunun bir parçası olan devşirme malzeme, İslâm


dünyasında başta halife olmak üzere din ve dünya işlerini ellerinde tutan bir sınıf adına
yaptırılan yapıları süslemiş ve yeni dinin ününü ve gücünü, İslâm devletleri içinde
toplanan çeşitli ülke halklarına (İprişoğlu, 2009, s. 22) duyurmak için kullanılmış
olabilir.

İslâm devletlerinde ele geçirilen kentteki ana kilisenin devşirilerek camiye


dönüştürülmesi çok yaygın bir uygulamadır. Emevîler Dönemi’nde (661-750)
Bizans’tan alınan topraklardaki bazı kiliseler, tamamen veya kısmen camiye
dönüştürülmüştür (Avcı, 2003, ss. 208-209). Hama’daki Büyük Kilise (el-Kenîsetü’l-
‘uzmâ) 636-637 yılında camiye çevrilmiştir (Avcı, 2003, s. 209). Binaların yeniden
kullanımı ideolojinin değişimiyle doğrudan bağlantılıdır (Tanyeri-Erdemir, 2018, s.
76). Dini yapılar o coğrafyadaki dini inanışın önemli göstergeleridir ve bu yapılar
“mülkiyetin zor kullanarak el değiştirmesi”nin (Kinney, 2011, s. 4) “tahakküm”
(baskı, zorbalık) dinamiklerinin değiştiğinin önemli birer göstergesidir (Tanyeri-
Erdemir, 2018, s. 77).

İslâm hâkimiyeti döneminde bazı Bizans kiliseleri kıble ve benzeri hususlar dikkate
alınarak yapılan gerekli değişikliklerle cami olarak kullanılmaya başlanmıştır (Avcı,
2003, s. 209). Ousterhout, erken dönemde kiliseden camiye dönüştürülen binalarda
gerçekleştirilen fiziksel değişikliklerin çoğu örnekte çok sınırlı kaldığını, önemli
olanın binanın artık bir Hıristiyan kilisesi olmadığı mesajının verilmesi olduğunu ve
böylece binanın bir fetih, tahakküm anıtı işlevi gördüğününü belirtmiştir (Ousterhout,
2004, ss. 156-176; Tanyeri-Erdemir, 2018, s. 79). Bir yapının tamamen ya da kısmen
devşirilmesi gibi İslâm mimarisinde mimari elemanlar da devşirilmiştir.

Emevîler Dönemi’nde özellikle camilerde devşirme sütunlar kullanılmıştır: Tunus


Kayrevan Ulu Camisi (670-726), Kubbetü’s-Sahra (yaklaşık 691-692), Şam Emevîyye
Camisi (yaklaşık 705-706), buna örnek gösterilebilir (Baş, 2017, s. 44). Tunus’da
Ukbe bin Nâfi tarafından kurulan Kayrevan kentinde 670 yılında temelleri atılan Sîdî
Camisi (Kayrevan Ulu Camisi) Emevî halifesi Hişam bin Abdülmelik Dönemi’nde
726 yılında tamamlanmıştır (Pektaş, 2009, ss. 149-151). Dikdörtgen planlı çok ayaklı
yapının düz çatı ile örtülüdür. Harim bölümünün kuzeyinde çevresi çifte revaklı avlu

23
yer almaktadır. Harim bölümündeki, mirabın iki yanındaki ve avlu revaklarındaki
renkli sütun ve sütun başlıkları devşirmedir.

Kudüs’ün fethinden sonra Hz. Ömer tarafından inşa ettirilen mescidin yerine Emevî
halifesi Abdülmelik bin Ervân tarafından Kubbetü’s-Sahra yaptırılmıştır (Bozkurt,
2002, ss. 304-308). Kubbetü’s-Sahra kutsal kaya üzerinde yer almaktadır. Halife, iç
dekorasyonunda göze çarpan bir yerde taç, diadem ve ferdanlık gibi “krallık
sembollerinin” yer almasını istemiş ve bunların hangi amaçla yapıldığını herkes
anlayabilsin diye aralarına kitâbeler koydurmuştur (İprişoğlu, 2009, s. 22). Kitâbe ve
mozaiklerinden ötürü Kubbetü’s-Sahra’nin Mûsevîliğin ve Hıristiyanlığın hâkim
olduğu Kudüs’te yeni din İslâm’ı ve Emevî varlığını kanıtlamak amacıyla yapıldığı
söylenebilir (Bozkurt, 2002, ss. 304-308). Payelerle sütunlar üzerine oturan yirmi dört
kemer örtüye gerekli desteği sağlar, kemerler değişik üsluplarda devşirme sütun
başlıklarına doğrudan oturmaz, Korinth, Kompozit başlıklı sütunlar arasına kabartma
süslemeler yapılmış altın yaldızlı bronz levhalarla kaplı kalın kirişler yerleştirilmiştir
(Bozkurt, 2002, ss. 304-308). Yapıda kullanılan devşirme sütun ve sütun başlıkları
önceki kültür ile ilişki kurarken, yeni dinin ibadet mekânına yerleştirerek
dönüştürülmüş, asimile edilmiştir.

İslâm mimarisinde ilk öne çıkan yapılardan biri Şam Emevîye (Ulu) Camisi’dir
(yaklaşık 705-706). Yapı mozaik dekorasyonuyla “bütün dünyanın halifelerin
egemenliği altında ‘Beytullah’ta toplandığını” (Ettinghausen, 1962, s. 29) göstermekte
ve İslâm düşüncesini açıkça sembolize etmektedir (İprişoğlu, 2009, s. 22). Caminin
harim bölümündeki devşirme sütun başlıkları dikkat çekmektedir (Grabar, 1988, s.
85). Bu başlıklar fethedilen kültür ile estetik bağın devamı olabileceği gibi savaş
ganimeti spolia olarak yapıya eklenmiş ve tahakkümün göstergesi de olabilirler.

Kubbetü’s-Sahra ve Şam Ulu Camisi’nin süslemelerinde rastlanan akanthus16


yaprakları ve diğer bitkisel motifler Klasik Yunan sanatından aktarılmıştır (İprişoğlu,
2009, s. 23). Arap tarihçileri bu mozaikler yapılırken çalışmalara Bizanslı mozaik
ustalarının katıldığını aktarmıştır (İprişoğlu, 2009, s. 23). Bu örnek yapıların inşasında
Bizanslı, yerel ustaların çalış olması ihtimalinin yüksek olduğunu göstermektedir.
Böylelikle Klasik oranlara hâkim Bizanslı, Hıristiyan ustalar yapılardaki sütun ve

16
Akanthus kelimesinin yazılışı için Yasemin Er’in Klasik Arkeoloji Sözlüğü esas alınmıştır.

24
sütun başlıklarını özgün kullanımlarına uygun bir şekilde İslâm mimarisine devşirmiş
olabilirler.

Konstantinapolis’in Emevîler tarafından fethi girişimleri sonuçsuz kalınca, Halife


Hişâm Dönemi’snde (h.724-743) imparatorluğun politikası batıdan doğuya kaymış
böylelikle Bizans’la kültür ilişkileri zayıflamış, İslâm sanatında Sasanî etkisi
görülmeye başlanmıştır (İprişoğlu, 2009, s. 23).

Abbâsîler Dönemi’nde (750-1258) Halife Mansur tarafından 762 yılında inşasına


başlanan Bağdat kentinin ana kapılarının kökeni İslâm öncesi döneme gitmektedir
(Akın, 1990, s. 21). Güney Irak’da 8. yüzyıl başından bir Emevî kuruluşu olan Vasit
ve Kufe gibi İslâm kentlerinde zaten devşirme olarak kullanılmış bazı kapılar Bağdat’a
taşınarak yeniden devşirilmiştir (Akın, 1990, s. 21). Bağdat kapıları 961 yılında
Buveyhiler tarafından sökülüp götürülmüş ve bu kapılar üçüncü kez el değiştirerek
devşirilmiştir (Creswell, 1940, s. 18; Akın, 1990, s. 21). Erken İslâm Dönemi’nde
yaygın olduğu anlaşılan kent kapılarının el değiştirilmesi geleneği, kapıların gerek
işçilik gerek malzeme açısından zor üretilen ve değerli bir meta niteliği taşıması
nedeniyle yeniden değerlendirilmesi gibi maddi bir nedenin ötesinde, yağmalanan ve
ele geçirilen yerleşmenin temsil ettiği politik güce ve kültüre egemen olmak gibi
simgesel, sembolik, ideolojik bir anlam taşıdığı da düşünülebilir (Creswell, 1940, s.
14; Wendell, 1971, s. 114; Akın, 1990, ss. 21). Kent kapılarının yeniden devşirilmesi
Roma Konstantin Zafer Takı’nda (315) devşirme malzeme kullanımınıyla benzer bir
anlam taşımamaktadır.

Abbâsîlerin Emevî Devleti’ne son vermesinin ardından Endülüs Emevî Devleti’ni


kuran I. Abdurrahman Dönemi’nde (h.756-788), 7. yüzyılda inşa edilmiş olan Cordoba
Kilisesi 786 yılında camiye çevrilmiş ve yeniden inşa edilmiş, 786-1146 yılları
arasında çeşitli eklemeler yapılan cami 1236 yılına kentin yeniden Hıristiyanlar’ın
eline geçmesiyle yeniden kiliseye çevrilmiştir (Beksaç, 2002, ss. 453-453). Yapıda
yoğun olarak Roma ve Vizigot yapılarından devşirilmiş malzemeler kullanılmıştır
(Kinney, 2001, ss. 149-150). Bu örnekte dini önemi olan yapıların iktidar
değişiklikleriyle yeniden ve yeniden kullanımı görülmektedir. Her iktidarın kendi
ideolojisinin ve dininin bir sembolü olarak yapılar kullanılmaya devam etmiştir.

San’a Ulu Camisi’nin (˷630, 911) kuzey duvarındaki girişin yan tarafında iki kuş
figürünün tasvir edildiği devşirme malzeme ile Çerkez (Burcî) Memlük

25
Sultanları’ndan Kayıtbay tarafından 1472-1474 yılında yaptırılan Kahire Kayıtbay
Camisi’nin (URL-2) eşiğinde Mısır Antik Dönemi’ne ait sinek ve böcek figürü
betimlemelerinin kazılı olduğu siyah granit devşirme blok, İslâm dünyasında devşirme
malzemenin tılsım (apotropaik ve talismatik) geleneğiyle kullanımının
örneklerindendir (Flood, 2006, s. 156 Figure 1-2).

Halep’teki 5. yüzyıl Bizans kilisesi Abu al-Hasan ibn al-Khashshab tarafından


Halawiyya Medresesi’ne (1124) dönüştürülmüştür. Bu dönüşüm sırasında zarar gören
altar masasının yerine Zengid Sultanı Nur al-Din tarafından Antakya Latinlerine karşı
kazanılan askeri ve psikolojik zaferin ardından Apamaea’dan getirilen altar masası
(levhası) (1149) yerleştirilmiştir. Nur al-Din, bu levhanın üzerine ilk kez kendisi için
al-mujāhid yazdırmıştır. Bu durum İslâm’ın Latinler karşısında kazandığı zaferin bir
göstergesi olarak devşirme malzemenin kullanımıdır (Flood, 2001, s. 57).

Nur al-Din tarafından Şam’da 1154 yılında yaptırılan Nuri Bimarhanesi mihrabında
Klasik ve Romanesk kolonlar estetik bir kaygıyla ve spolia (gaminet) olarak yeniden
kullanılmıştır (Flood, 2001, s. 57).

Roma ve Bizans dönemlerinde olduğu gibi İslâm devletlerinde de zaferin, tahakkümün


sembolü olarak yapılar tamamen devşirilmiş, mimari elemanlar kültürler arası
iletişimin, zaferin, tahakkümün sembolü olarak devşirilerek yapılarda, estetik ve
işlevsel kaygılarla yeni kullanılmıştır.

2.2.3 Anadolu Selçuklu, Beylikler ve Osmanlı Dönemleri

Müslüman sultan ve beylerin fetihleriyle birlikte Anadolu’da yeni bir siyasi ortam ve
dini alan oluşmaya başlamıştır. Yeni gelenler mevcut yapıları dönüştürerek kendi
dinlerine ve sosyal ihtiyaçlarına uygun hale getirmişlerdir. Antik kent merkezlerindeki
pagan yapıların kiliseye ve de Hıristiyan dinin ve sosyal yaşantısının ihtiyacı olan
yapılara çevrilmesindeki faydacı tutumu Türk-İslâm kentin en merkezi kilisesinin
camiye çevrilmesinde görmek mümkündür. Ancak bunun ötesinde bu toprakları
fetihlerinin, tahakkümün ifadesi olarak kiliseden dönüştürülen devşirilen camiye “fetih
cami” adı verilmiş; bu topraklardaki mevcudiyetlerinin ve iktidarlarının göstergesi
olarak yeni dini yapılar inşa etmişlerdir. Yeni inşa edilen yapılarda önceki kültüre ve
dine ait yapıların mimari elemanları bu yeni yapılarda devşirilerek kullanımıştır.
Yapının tamamen ya da yapı elemanlarının devşirilmesi yeni dinin gücünün ve
zaferinin sembolü ve ideolojisinin göstergesidir.

26
Beylikler ve Osmanlı mimarisinin öncüsü olan Anadolu Selçuklu mimarisinde de
devşirme malzeme kullanımı görülmektedir. Anadolu Selçuklu Devleti İslâm
kültürünün yeni oluşmaya başladığı eski Bizans topraklarında kurulmuş; Selçuklu,
İslâm ve Bizans kültürlerinin birleşimiyle kendine has kültürlerini oluşturmuştur.
Anadolu Selçuklular, yerleştikleri yeni coğrafyada bazen bir kiliseyi camiye çevirmiş
bazen de harabe halindeki bir kalıntının malzemelerini hazır eleman olarak yeni inşa
edilen yapılarında kullanılmıştır. Cami, medrese, türbe, han ve kervansaray gibi pek
çok yapıda Roma ve Bizans dönemlerine ait mimari elemanları yoğun bir şekilde
devşirilerek kullanılmıştır. Selçuklu yapılarında kullanılan Roma Dönemi mimari
elemanlarının çoğunlukla daha önce Bizans yapılarında da devşirme olarak kullanılmış
olduğu ileri sürülebilir (Öney, 2016, s. 142). Anadolu Selçuklu mimarisinde devşirme
malzeme kullanımı Roma ya da Bizans ile bir köken ve aidiyet bağı değil, yakın
çevrelerindeki Antik kentlerdeki mimari elemanların kullanımı şeklinde olmuştur (Ar,
2015, s. 17). Hâkim oldukları topraklara kültür alanında da hâkim ve ait olmak ve
estetik beğeni neticesinde yapılarında devşirme malzeme kullanmışlardır. Harap
olmuş yapılardan mimari elemanları devşirerek yeni yapılarında onlara yeniden hayat
vermişlerdir (Esch, 2011; Ar, 2015, s. 6).

Türkler ele geçirdikleri kentlerin surlarını onarmış, yeni bölümler eklemiş, kiliseleri
camiye çevirdikleri gibi idari ya da farklı amaçlar için de kullanmışlardır (Tankut,
2007, s. 42). Selçuklular Aspendos kentinde Roma Dönemi 2. yüzyıl tiyatro binasına
ekler yaparak yapıyı saraya çevirmişlerdir (Redford, 2007, ss. 53-54). Antik Dönem
yapısı işlevi değiştirilerek yeniden kullanılmış, devşirilmiştir.

Nikaia (İznik) Bizans Devleti örneğinde olduğu gibi aynı dönemde Anadolu
Selçuklular’da da kent surlarında devşirme malzeme kullanımı görülmektedir.
Pamphylia bölgesinin Roma ve Helenistik dönem sakinleri Marmara Denizi’ndeki taş
ocaklarından teknelerle kentlerinde kullanmak için mermer taşımışlardır. Bu
mermerler daha sonra Selçuklu Dönemi’nde Antalya ve Alanya surlarını güçlendirmek
için devşirilerek kullanılmıştır (Redford, 2007, s. 51). Alanya Kızılkule’nin yapımında
(1226) yoğun olarak devşirme malzeme kullanılmıştır (Bkz. Yalman, 2018, s. 220
Şekil 2; Ocak, 2016). Surlarda yoğun olarak Antik Dönem’e ait mimari elemanların
kullanılması pratik ve estetik açıdan değerlendirilebilir. Koruma, korunma amaçlı olan
bu yapıların hızlı bir şekilde kısa sürede tamir edilmesi, onarılması, güçlendirilmesi ya
da yeniden yapılması gerekliliğinden dolayı bu yapılarda hazır mimari elemanların

27
kullanılması işlevsel, pratik ve ekonomik bir çözümdür. Bununla birlikte bezemeli,
yazıtlı mimari elemanlar ve heykeller ise estetik kaygı neticesinde ve de kötü ruhları
kovmak ve düşmanı korkutmak gibi güçleri olduğuna inanıldığı için kullanılmış
olabilir.

Lloyd ve Rice’ın Alanya’yı ziyaret ettiği 1950’lı yıllara kadar, Kale Kapısı’ndaki iç
geçitte yeniden kullanılmış bir tiyatro maskeleri frizi mevcuttur. Bu friz, büyük ölçüde
devşirilmiş parçalardan oluşan bir grubun (pilaster sütun başlığı, figüratif friz, kitabe
ve sarmal bitki bezemesi) parçası olarak apotropaik güçleri için kullanılmış olabilir.
Ayrıca bu uygulama devşirme malzeme kullanımında ve düzenlemesinde estetik
kaygıların da gözetildiğini göstermektedir (Yalman, 2018, ss. 223-224).

Antik Dönem’den itibaren kötü ruhları kovmak, düşmanı korkutmak amacıyla figürlü
mimari elemanlar ve heykeller sur duvarlarına yerleştirilmiş olabilir (Bkz. Redford,
2007; Redford, 2018). Konya surlarına (1220’ler) kötü ruhları kovmak için heykeller
ve lahitler yerleştirilmiş olabilir (Redford, 2007, ss. 55-58; Redford, 2018, ss. 211-
213). Bol miktarda devşirme heykel kullanılması Selçukluların yeni fethettikleri
topraklarda kendilerini meşrulaştırma çabalarının bir sonucu olarak (Redford, 1993,
ss. 148-156; Redford, 2007, ss. 48-60) okunabilir; bununla birlikte surlarda figüratif
imgelerin kullanılması, görenlerde “hem şok hem hayret” hisleri uyandırdığı için
hükümdara yönelik bir hayranlık da yaratılması amaçlanmış olabilir (Yalman, 2018,
s. 233).

Antik Dönem lahitlerinin Selçuklu yapı ve sur duvarlarında kullanımı estetik bir
beğeninin ürünü olabileceği gibi tıpkı İznik sur duvarlarında Selçuklu mezar taşlarının
kullanılması gibi düşmana karşı caydırıcı bir etki yaratması, güç gösterisi olarak da
kullanılmış olabilir.

Devşirme malzeme kullanımının birincil amacının yeni yapıların inşasında hazır


malzemenin sağladığı hız ve ekonomi kabul edilmektedir (Esch, 2011a, s. 23). Bu
malzemeler çevrede yeniden kullanıma hazır bir şekilde ya da mevcut yapılardan
alınarak kullanılmıştır. Bunun ile birlikte nadir bulunan renkli mermer ve yapı
elemanlarının yeniden kullanım amacıyla uzak mesafelerden getirilmiş olabilir. Roma
ve Bizans kaide, sütun, sütun başlıkları Türk Dönemi yapılarında aynı işlevle
kullanılmış ve dönemin mimarisini şekillendirmiştir. Düz veya bezemeli lento, söve,
levha, balüster (korkuluk, balustrad), lahit, mezar taşları gelişi güzel duvar örgüsü

28
içinde kullanıldığı gibi özgün işlevlerinde de kullanılmıştır. Bazı örneklerde ise
devşirme blok taş ve levhaların işli olmayan yüzleri tekrar işlenerek kullanılmıştır.

Konya Alaeddin Camisi (1156-1220) cephesinde yoğun olarak devşirme malzeme,


yapının hariminde Bizans Dönemi, monolit mermer, yivli ve düğümlü sütunlarla sütun
başlıkları kullanılmıştır. Kayseri Ulu Camisi (1205-1206) taşıyıcı sisteminde Roma ve
Bizans dönemlerine ait sütun başlıkları ile dönemin sütun kaideleri birlikte
kullanılmıştır. Alaeddin Keykubad Dönemi’nde inşa edilen Antalya Yivli Minare
Camisi’nde (13. yüzyıl) taşıyıcı işlevli devşirme sütun ve sütun başlıkları
kullanılmıştır. Caminin gerek çevresinde gerekse içinde çok sayıda Roma Dönemi
devşirme malzemenin bulunması, burada erken tarihli bir anıtsal yapının bulunduğuna
işaret etmektedir (Eravşar, 2019, s. 655).

Konya Akşehir Taşmedrese, medrese, mescid, türbe, hankah, imaret ve çeşmeden


meydana gelen bir külliyenin parçasıdır. Günümüze mescid ve türbe ulaşabilmiştir.
Medrese 1250 yılında II. Keyhusrev’in oğlu II. Keykâvus’un hükümdarlığı zamanında
Selçuklu Veziri Emîridâd Sâhib Ata Fahreddin Ali tarafından yaptırılmıştır
(Kalfazade, 2011, ss. 157-159). Taşmedrese giriş ve avlu revaklarında devşirme sütun
ve sütun başlıkları kullanılmıştır.

Ankara’da 13. yüzyılın başında Ahi Kardeşler tarafından yaptırılan Ahi Şerafettin
(Arslanhane) Camisi hariminin taşıyıcı ahşap sütunlarında devşirme sütun başlıkları
kullanılmıştır. Sivrihisar Ulu Cami, Emir Celaleddin Ali Bey tarafından 1231-1232
yıllarında inşa edilmiş, 1274 yılında onarım geçirmiştir. Harimin ahşap örtüsünü
taşıyan ahşap sütunların kaide ve başlıklarında Roma, Erken ve Orta Bizans
dönemlerine ait mermer sütun başlıkları ve sütun kaideleri dikkat çekmektedir (Şekil
A.9). Yalvaç Devlethan Camisi (13. yüzyıl) harimindeki ahşap sütunlarda özgün
işlevinde devşirme sütun başlıklarıyla yapının doğu, batı ve kuzey cephesi duvar
örgüsünde sütun gövdesi parçaları kullanılmıştır (Doğan, 1997, s. 353).

Anadolu Selçuklu Dönemi’nde sütun başlıkları özgün işlevi dışında hamam kurnası
olarak da değerlendirilmiştir: Eğirdir Dündar Bey Hamamı (14. yüzyıl) ve Barla
Çeşnigir Paşa Hamamı (14. yüzyıl). Benzer uygulamalar Beylikler Dönemi’nde de
görülmektedir.

Doğan ve Yazar, devşirilen sütunların düzenleri ve bezemelerinin Müslüman


kullanıcılar tarafından fazla önemsenmediğini, sadece camideki taşıyıcı işlevinin ön

29
planda tutulduğunu gösterdiğini ancak, yine de pratikteki yarar kadar devşirmelerin
bezemeleri ile kullanımlarında da bir estetik kaygının sezildiğini ifade etmiştir (Doğan
& Yazar, 2007, s. 213). McClary, Selçuklu Dönemi’nde devşirme malzemenin pratik
bir çözüm olarak görülmesinin yanında sütun, sütun başlığı ve diğer taşıyıcı
elemanların estetik, sembolik ve tılsım amacıyla da kullanıldığını belirtmiş, Konya
Akşehir Güdük Minare Camisi (1227) ve Seyyid Mahmud Hayrani Mescidi (13.
yüzyıl) cephesinde kullanılan devşirmeleri buna örnek olarak göstermiştir (McClary,
2015, ss. 16-17).

Anadolu Selçuklu Dönemi’nde özellikle cephe duvar örgüsü içinde farklı boyutta
bezemeli devşirme malzemeler görünür biçimde cepheleri süsleyecek şekilde estetik
bir yaklaşımla kullanılmıştır. Isparta Atabey Ertokuş Medresesi (1224), Yalvaç
Devlethan Camisi (13. yüzyıl), Barla Çeşnigir Paşa (Ulu) Camisi ve Hamamı (14.
yüzyıl) cepheleri örnek gösterilebilir (Doğan, 1997, s. 348). Selçuklu yapılarının
cephelerindeki devşirme kullanımıyla Atina Little Metropolis Kilisesi, 1182-1204
cephesindeki devşirme kullanımı görsel bir benzerlik göstermektedir. Selçuklu
Dönemi’nde devşirme malzeme kullanımı yeni fethedilen topraklardaki halkla,
kültürle kaynaşırken Selçuklu yapılarında mevcut kültüre ait öğeleri kullanarak bu
toprakların hâkiminin Selçuklular olduğunu duyurmaktaydı.

Konya Alaeddin Camisi avlusundaki yarın kalmış türbenin cephesinde, gömüt


girişinin sağına Roma lahiti yerleştirilmiştir. Redford, lahit levhasının buraya
yerleştirilerek Sultanı temsil ettiğini ve bu uygulamanın Anadolu’nun İslâm öncesi
geçmişiyle bağ kurması olarak yorumlanabileceğini belirtmiştir (Redford, 2018, s.
206). Selçuklu yapılarında devşirme lahit kullanımının diğer bir örneği, Konya Sahip
Ata Camisi (1258) taç kapısının iki yanındaki taç kapı şeklinde tasarlanmış nişlerin alt
kısmındadır. Bu lahitlerde (artık silinmiş) Grekçe (Yunanca) yazılar ve figüratif
tasvirler (Medusa başları vb.) bulunmaktadır. Redford, bu devşirme kullanımının
“pagan ve Hıristiyan geçmişin yerini İslâm’ın aldığının göstergesi olarak” açıklamıştır
(Redford, 2018, ss. 206-207).

I. Alâeddin Keykubad’ın eşi ve II. Gıyâseddin Keyhusrev’in annesi Mahperi Huand


Hatun tarafından Kayseri’de cami, medrese, hamam ve türbeden oluşan bir külliye
(1238) inşa ettirilmiştir. Huand Hatun Türbesi, ikiz pencerelerde kullanılan devşirme
payeler inşa kolaylığı değil estetik beğeninin sonucudur. Anadolu Selçuklu
Dönemi’nde Kayseri’deki Emir Celaleddin Tanrıvermiş Türbesi, Lala Muhsiliddin

30
Kümbeti pencere kemerleri arasında devşirme malzemeler sütunce olarak
kullanılmıştır. Bu yapıların yalın beden duvarlarına devşirme malzemeler birer süs
olarak yerleştirilmiştir. Huand Hatun Camisi ve Medresesi’nde devşirme sütun ve
sütun başlıkları kullanılmıştır. Huand Hatun’un sandukası ise devşirme lahit kapağıdır.
Konya Alaeddin Camisi ve Konya Sahip Ata Camisi’nde kullanılan devşirme lahit
kullanımıyla benzer amaçlarda kullanılmış olabilir.

Amasya Halifet Gazi Türbesi’nde (13. yüzyılın ilk yarısı) yapı malzemesi olarak
devşirme malzeme kullanılmıştır; yapının çevresinde serbest durumda Antik Dönem
mimari elemanları mevcuttur (Özmen, 2017, ss. 66-67). Türbede Roma Dönemi
kabartma bezemeli bir lahit, mezar sandukası olarak (Doğanbaş, 2016, s. 74)
kullanılmıştır. Türbenin bitişiğindeki Halifet Gazi Medresesi’nin (1210)17 taşları
üzerindeki, günümüze gelememiş, Rumca yazılardan mimari elemanların Venk
Kilisesi18 ve patrikhanesinin ait oldukları anlaşılmaktadır (Hüseyin Hüsameddin, 159;
Menç, 2014, s. 64; Özmen, 2017, s. 64). Türbe ve medresenin Bizans Dönemi yapı
kalıntılarının üzerine inşa edildiği bilinmektedir. Bu durum yapıda kullanılan devşirme
malzemelere ulaşım açısından kolaylık sağlamaktadır. Ayrıca, Roma Dönemi’ne ait
devşirme malzemelerin kullanılması Bizans Dönemi öncesinde Roma Dönemi’ne ait
bir yapının bu alanda mevcut olup olmadığı sorusunu akla getirmektedir. Huand Hatun
Türbesi’nde olduğu gibi Halifet Gazi Türbesi cephesinde de ikiz kemerli pencere
açıklığında devşirme mermer sütun vardır19. Devşirme malzeme mimari tasarımın bir
sonucu olarak yapıda estetik nedenlerle kullanılmış olabilir20.

Anadolu Selçuklu hanlarında devşirme malzeme kullanımı görülmektedir. Yol


güzergahında hanların konumlandırılması, Antik kentlere ve Antik kentlerin
kalıntılarına olan yakınlık malzeme pratiği açısından değerlendirilmelidir 21. Hanların
beden duvarlarında devşirme blok taşlar kullanıldığı gibi Konya Kırıkkale yolu

17
Bkz. Doğanbaş, 2016, s. 74.
18
Doğanbaş, Torumtay Türbesi’nin temel seviyesindeki beyaz taşlarının devşirme malzeme olduğunu
ve Venk adıyla bilinen yerden alındığını Abdi-zâde Hüseyin Hüsameddin, Amasya I:44’den aktarmıştır
(Doğanbaş, 2016, s. 75).
19
Yapının onarım öncesine ait fotoğraflarına Hakkı Önkal’ın Selçuklu Devri Amasya Türbeleri başlıklı
makalesinden ulaşılmıştır. Resim-4’te çift kemerli pencerelerdeki devşirme sütunlar görülememektedir
(URL-3).
20
Amasya’da devşirme kullanımı tespit edilen diğer yapılardan bazıları Alçak Köprü, Kadılar Çeşmesi
(1379)’dir (Bkz. Özmen, 2017 ve Önkal).
21
Anadolu Selçuklu menzil hanlarında devşirme malzeme kullanımı ve Antik yerleşimlerin ilişkisi
üzerinde durulması gerekmektedir. Bu konu yeni araştırmalara konu olabilecek niteliktedir.

31
üzerinde Altıntekin Zıvarık Han taç kapısında bezemeli, Konya Beyşehir yolu
üzerinde Kuruçeşme Han kapalı mekân taç kapısının iki yanındaki niş düzenlemesinde
bezemeli, kemer ayaklarında, Konya Aksaray yolu üzerinde Obruk Han’da yoğun
olarak bezemeli, figürlü mimari elemanlar, sütun, lahit ve steller devşirilmiştir. Konya
Akşehir yolu üzerinde I. Alaeddin Keykubad Dönemi’nde Selçuklu ailesinden bir
kadının banisi olduğu Kadın Hanı’nın (1223) duvarlarında yöredeki ilkçağ ören
yerlerinden özellikle Yanık Laodikeia şimdiki Yorgan Lâdik/Halıcı Köyü
nekropolisinden getirilmiş devşirme stel ve kabartmalı taşlardan yararlanılmıştır
(Umar, 1998, s. 403 Resim 28). Konya Aksaray yolu üzerinde Zazadin Han’ın (1235-
1236) duvarında bulunan figüratif bir mezar taşı, üzerinde haç bulunan bir levha (bir
Ermeni haçkar’ı, yani “haç taşı”) ve Grekçe bir kitabe levhasının yanlamasına
yerleştirilmesi apotropaik amaçlı bir kullanım olabilir (Yalman, 2018, ss. 223-224).
Anadolu Selçuklu Dönemi’nde devşirme malzeme kullanımı örneklerini arttırmak
mümkündür.

Orta Çağ'da hemen hemen bütün çevrelerde ve bilhassa Anadolu Selçuklularda


devşirme malzeme yoğun olarak kullanılmıştır (Demiriz, 1971, s. 93). Demiriz,
Selçuklu yapılarında devşirme malzemelerin batıdaki Orta Çağ eserlerinden farklı
olarak çok defa esas fonksiyonlarına uygun yerlerde, bazen de bir müzecinin teşhir
gayretine benzer şekilde fakat hemen her zaman güzelliğini ortaya koymaya çalışarak
kullanıldığının görüldüğünü belirtmiştir (Demiriz, 1971, ss. 93).

II. Gıyaseddin Keyhüsrev Dönemi’nde (1237-1246) 1243 yılında Kösedağ


yenilgisinden sonra Anadolu’daki siyasi otorite önce Moğolların ardından 1256
yılında İlhanlı yönetiminin eline geçmiştir. İlhanlı valisi (ümerası) ve emirleri Sivas,
Kırşehir, Amasya, Niğde, Tokat ve Niksar’da imar faaliyetlerinde bulunmuştur.
Anadolu Selçuklu politik birliğinin bozulması Anadolu uç beylerinin kendi
beyliklerini kurmalarına vesile olmuştur. Beylikler Dönemi Büyük Selçuklu ve
Anadolu Selçuklularıyla gelişerek Osmanlılara ulaşan Türk-İslâm kültürünün, bir ara
dönemini oluşturur (Yücel, 1991, s. 805).

Amasya Valisi Seyfeddin Torumtay tarafından 1278 yılında Torumtay Türbesi


yaptırılmıştır (Doğanbaş, 2016, s. 75). Yapının beden duvarında Roma Dönemi’ne ait
yazıtlı levha devşirme olarak kullanılmıştır (Özmen, 2017, ss. 70-71).

32
Çorum Elvan Çelebi Külliyesi (14. yüzyıl), Bizans yapılarının ve yapı malzemelerinin
yeniden kullanımı ve günümüze kadar ayakta kalmasıyla ilgili tartışmalarda önemli
bir yere sahiptir (Anderson, 2014, s. 73). Elvan Çelebi Zâviyesi’nde kullanılan
devşirme malzemeler ve yapının planı22 yapının bir kilise yapısının üzerine inşa
edildiğinin düşünülmesine ve kutsal alanların devamlılığı üzerine yapılan tartışmalara
yön veren yapılardan biri olarak yorumlanmasına neden olmuştur23. Wolper, yapıda
“tarihsel bir aziz” (St. Georges ya da St. Theodore) ile modern bir “mukaddes figür”
(Elvan Çelebi) arasında bağlantı kurmak üzere, Elvan Çelebi Zaviyesi’nin mevkisinin
Hıristiyan geçmişine atıfta bulunmak için yapıda kasıtlı olarak devşirme malzeme,
spolia kullanıldığı iddiasını ortaya koymuş, devşirme malzeme kullanımını
Hıristiyanların bu yapıya dâhil edilmesini teşvik etmeye yönelik olduğu iddiasıyla
açıklamıştır (Wolper, 2000, ss. 315-322; Anderson, 2014, s. 73). Farklı dini mimari
elemanların mabet, zaviye ve türbelerde kullanılması, farklı atıf ve referanslar içinde
yeni yapıyı geçmişe bağlamakta, Hızır İlyas kabulü çerçevesinde Hızır’ın birçok
camiye, türbeye ve tekkeye yaptığı ziyaretlere dair nakiller, bu yapılara “derûnî bir
kutsallık” yüklemektedir (Gündüzöz, 2017, s. 603). Elvan Çelebi gibi ziyaret merkezi
olan Ilgın Dediği (Sultan Mescidi ve Tekkesi) Dede Zaviyesi (1180) ve Eskişehir
Himmet Baba Türbesi’nde (13.-14. yüzyıl) devşirme malzeme kullanımı (Şekil A.10)
(Parman & Altınsapan, 2001, ss. 115-127, 223-228) “sanki ziyaretçilere velilik ve
bereket merkezlerini gösteren işaretler gibi, ziyaret kültürü içinde birincil önemi olan
konumlarda örneğin girişlerde, türbe duvarlarında, mihrap çevresinde kullanılmıştır
(Yürekli-Görkay, 2011, s. 275).

22
Eyice, yapının dört eyvanlı planının “cruciform” Erken Bizans Martiryonu ile olan ilişkisi üzerinde
durmuştur (Eyice, 1969, s. 235). Bununla birlikte planın Kütahya Yakup Çelebi İmareti, Konya Sahip
Ata Hankahı, Aksaray “darphane” Zaviyesi ve Edirne Yıldırım İmareti ile benzerliğine de değinilmiştir
(Eyice, 1969, s. 242).
23
Anderson, yapının Euchaita (Avkat) isimli Bizans yerleşiminin yanında inşa edildiğini belirtmiş;
Hızır anlatımlarını bilen Anderson, St. Theodore ve Muhammed ilişkisini kurmuştur (Anderson, 1903,
ss. 9-12, 13).
Hasluck, Elvan Çelebi’nin zâviyesinin St. Theodore’un ejderhayı öldürdüğü bir yerde (St. Theodore
Kilise üzerinde) inşa edildiği iddiası ile Hızır kültü ve St. Theodore arasında bağlantı kurmaya
çalışmıştır (Hasluck, 2012, s. 46-48). Bu iddia arkeolojik verilere dayanmamaktadır (Anderson, 2014,
s. 75).
Hasluck, “çifte kutsallık” (Doppelheiligtum) tezini seyyahların anlatımlarına dayandırmaktadır
(Gündüzöz, 2017, s. 586).
Dernschwam, Türklerin Aziz George’tan başka hiçbir Hıristiyan azizi tanımadıklarını ve ona Chodir
Eles (Hızır İlyas, Hıdrellez) adını verdiklerini söylemiştir (Dernschwam, 1992, s. 274).
Wolper de kültün ve Bizans kilisesinin devamlılığı üzerinde durmuştur (2000).
Kutsal alanların devamlılığı somut olarak arkeolojik kazılar sonucunda elde edilecek verilerle ilişkili
olduğu kadar teolojinin de konusudur.

33
Yapının banisi olan Elvan Çelebi’nin babası Aşık Ali Paşa (ö.1332) önemli bir şairdir.
Aşık Ali Paşa’nın etkileyici türbesi Kırşehirdedir. Büyük babası Muhlis Paşa, Selçuklu
sarayında politik ve dini açıdan önemli bir figürdür. Büyük büyük babası ise Baba
Ilyas (ö.1240), 13. yüzyıl başında Horasan’dan Anadolu’ya gelen bir Türk’tür
(Türkmen’dir) (Anderson, 2014, s. 82)24. Elvan Çelebi Zaviyesi’nde kullanılan
devşirme verde antico sütun ile ilgili anlatımlarda babası tarafından Kırşehir’den
yollandığı aktarılmıştır (Anderson, 2014, ss. 86-87). Baninin ailesine, soyuna verilen
önemi göstermektedir. Bu anlatım değerli, önemli görünen bu sütunun yollanmasının
arkasındaki sembolik anlam bilinmemekle birlikte devşirme malzemenin uzak
mesafeden temin edilmesine örnektir.

İlhanlıların Niğde emiri (valisi) Sungur Ağa tarafından 1335 yılında (genel kabul)
yaptırılan Niğde Sungur Bey Camisi özellikle taşıdığı İslâmi ve gotik unsurlarla
tartışmalı bir yapıdır. Curatola, yapıda devşirme sütun ve sütun başlıklarının
bulunduğunu ve bütünüyle Selçuklu özelliği gösteren dış kısımla çelişen gotik
beğeninin eğemen olduğu iç kısımda, Bizans mimari yapılarından çağrışımların söz
konusu olduğunu belirtmiştir (Curatola, 2010, s. 75). Yapıda farklı kökenlerden -
Müslüman, Çukurovalı Rum, Kıbrıslı- taş ustalarının çalıştığı düşünülmektedir
(Tanman, 2005, ss. 215-216; Demircan, 2003, ss. 110-111 Baha Tanman’ın
katkılarıyla). Bu durum Anadolu’daki gezici atölyeleri ve dönemin kültür çeşitliğinin
ve de baninin tercihlerini yansıtmaktadır.

Karamanoğlu Alaeddin Ali Bey Osmanlı hükümdarı Murad Hüdavendigar’ın kızı


Melek Hatun ile evlenmiştir (Uzunçarşılı, 1988, ss. 1-14; Doğan Şaman & Fatama,
2011, ss. 98-99) Bu dönemde Alaeddin Ali Bey, Karaman’da cami ve türbe ile eşi
Melek Hatun, mimar Nûman bin Hoca Ahmed’e Hatuniye Medresesi’ni (1381)
yaptırmıştır (Eryavuz, 1997, s. 503). Murad Hüdavendigâr’ın ölümüyle I. Bayezid’ın
(Yıldırım Bayezid) kız kardeşi Melek Hatun’un eşi Alaeddin Ali Bey yeniden Osmanlı
topraklarına saldırmış, I. Bayezid Alaeddin Ali Bey’i ördürtmüş ve
Larende/Karaman’ı ele geçirerek (1398) kız kardeşi Melek Hatun ile oğulları Mehmed
ve Ali Beyleri Bursa’ya göndermiştir (Uzunçarşılı, 1988, s. 16; Doğan Şaman &
Fatama, 2011, s. 99). Daha sonra Karaman Beyi Alaeddin’in oğlu Alaeddin Ali Bey

24
Anderson yapının dört eyvanlı planını Elvan Çelebi’nin aile geçmişiyle ilişkilendirmiştir (Anderson,
2014, ss. 82-83).

34
doğduğu topraklara dönmüş, 1409 yılında Niğde Ak Medrese’yi inşa ettirmiştir. Ak
Medrese’nin taç kapısının iki yanında giriş katı masif bir yapı gösterirken üst katta
devşirme sütunların taşıdığı çift kemerli pencere sıraları yer alır. Yapının cephesi aynı
dönemde inşa edilen Bursa Hüdavendigar Külliyesi cephesini çağrıştırmaktadır. (Bkz.
Şaman Doğan, 2001, ss. 211-220) Bu olay, Beylikler arasındaki siyasi ilişkilerin kültür
ortamına ve mimariye yansımasını gösteren örneklerdendir.

Beylikler Dönemi yapılarında, Beylerin gelirken geçtikleri bölgelerin ve yerleştikleri


yörenin mimari kültürünün izleri görülmektedir (Kolay, 2004, s. 263). Batı Anadolu
Beylikleri, Anadolu Selçuklu coğrafyasında kurulan beyliklerden farklı olarak
yerleştikleri bölgede yeni bir kültür ve farklı bir dinle karşılaşmış ve bölgenin tarih
boyunca sahip olduğu yoğun kültür birikimini sentezlemiştir. Batı Anadolu’da kurulan
Menteşeoğulları (1382-1402), Aydınoğulları (1300-1425) ve Saruhanoğulları (1313-
1410) beylikleri yapılarının plan ve kütlelerinde daha sonraki yıllarda mimari gelişime
katkıda bulunacak yeni arayışlar, yeni denemeler şekillenmiş, yapı malzemesinde de
aynı doğrultuda yeni arayışlar sergilenmiştir (Bakırer, 1993, s. 270). Anadolu Türk
mimarisine yenilikler getiren bu deneysel dönem Osmanlı mimarisinin oluşumunun
önünü de açmıştır. Karesi, Saruhan, Aydın, Menteşe ve Osmanlı beylikleri yapılarında
harabe halindeki Antik ve Bizans yapılarındaki malzemeleri pratik, ekonomik, estetik,
sembolik ve ideolojik nedenlerle kullanmışlardır. Özellikle statik açıdan kullanılabilir
durumdaki mevcut malzemelerden yararlanılması zaman ve işçilik açısından yapıların
daha kısa sürede tamamlanmasına olanak sağlamıştır (Kolay, 2004, s. 263).

İslâm geleneğinde fethedilen kentin önemli kilisesinin camiye dönüştürülerek tüm


yapının devşirilmesi örneği fethedenlerin büyük ölçüde göçebe olduğu25 ve ele
geçirdikleri kentlerde gerçek anlamda ikamet etmelerinin mümkün olmadığı (Tanyeri-
Erdemir, 2018, s. 78) Beylikler Dönemi’nde de görülmektedir. Ana kilisenin camiye
dönüştürülmesi önemli bir sembolik eylem olmuştur. Osmanoğulları 1331 yılında
Nikaia’yı (İznik’i) fethettiğinde, Ayasofya (Hagia Sophia) Kilisesi’ni kıble yönelimi
bile gözardı ederek camiye dönüştürmüştür (Alioğlu, 1999, s. 83). Camiye
dönüştürülen bu yapı, iki ana aksın kesişimindeki konumu ve tarihi açısından önem

25
Yücel, Anadolu'ya yalnız göçebe Türklerin gelmediğini, Orta Asya'da çok eski zamanlardan beri köy
ve kent hayatına geçmiş her çeşit halkın mevcut olduğunu bunların geldikleri yerlerde de aynı hayat
şartlarını devam ettirdiğini, köylülerin derhal köyler kurduğunu tarım üretimine başladığını, kentlilerin
de kentlere yerleştiğini belirtmiştir (Yücel, 1991, s. 820).

35
taşımaktadır. Yapının fetih camisine dönüştürülmesi ve fatihinin adını alarak Orhan
Camisi olarak anılması, kentin sakinlerine yeni sahiplerinin Türkler, Müslümanlar
olduğunun sürekli olarak hatırlatılmasını sağlamıştır (Tanyeri-Erdemir, 2018, s. 80)26.

İlk iki Osmanlı beyinin türbeleri Bizans kilisesinden dönüştürülmüştür27. Osman Bey,
Prousa’nın (Bursa’nın) Osmanlı hâkimiyetine girmesinden kısa bir süre önce 1324
yılında Söğüt’te ölmüş, varisi Orhan Bey, fetihten (1326) kısa bir süre sonra Osman
Bey’in naaşını Bursa’ya getirmiştir. Osmanlı Beyliğinin kurucusu Osman Bey,
Osmanlı kaynaklarında “Manastır” olarak geçen bir Bizans dini yapısına, “Gümüşlü
Kümbet”e gömülmüştür (Çağaptay, 2011, s. 52). Orhan Bey, 1362 yılında ölümünün
ardından Osman Bey’in türbesinin bulunduğu yere defnedilmiştir (Çağaptay, 2011, s.
53). Bugün Orhan Gazi Türbesi’nde opus sectile zemin mozaikleri ve 6. yüzyıla
tarihlendirilen devşirme sütun başlıkları görülebilmektedir. Osmanlı’nın ilk iki
kurucusunun Bizans yapısına gömülmesini Çağaptay, Osmanlıların yeni bir görsel söz
dizisi yarattıkları ve bölgenin yeni efendilerinin Bizanslılarla bir görsel bağlantı kurma
ve ağırlıklı olarak Hıristiyan bir ortamda, geçmişin silinmesi ve ondan kopmak yerine,
ortak bir geçmişin kabul edilmesi arayışı içinde olabilecekleri fikrini öne sürmüştür
(Çağaptay, 2011, ss. 62-65; Kiprovska, 2018, s. 56).

Gazi Süleyman Paşa ve Evrenos Bey (Gazi) tarafından Balkanlarda Meriç Nehri’ne
bakan bir tepedeki Bizans kenti Vera/Feres 1357 yılında fethedilmiştir (Lowry, 2008,
s. 23). Fetihten hemen sonra “İslâm” Osmanlı geleneklerine göre 1152 yılına ait
etkileyici müstahkem manastır ve kilise kompleksi olan Panaghia Kosmosoteira
fatihinin adıyla adlandırılmış, Gazi Süleyman Paşa Camisi’de dönüştürülmüştür
(Lowry, 2008, s. 23).

Tirilye (Zeytinbağı) St. Stephanos Kilisesi Tirilye’nin (Zeytinbağı’nın) fethinin


ardından 16. yüzyılda camiye çevrilmiştir. Yapı daha sonra 1922 yılında yeniden
kiliseye ve 1924 yılında yeniden camiye çevrilmiştir (Tanyeri-Erdemir, 2018, s. 97).

26
Yapının beden duvarlarında görülen devşirme mimari parçalar Osmanlı Dönemi öncesi onarımlarına
ait olabilir.
27
Bkz. Çağaptay, 2011.
Thomas Smith, 1680lerde Bursa’yı ziyaretinde iki Osmanlı kurucusunun V. Constantine (h. 741-745)
tarafından yaptırılan ve St. John Prodromos’a adanmış Bizans manastır kompleksine gömüldüğünü
aktarmıştır (Thomas Smith, 1684, ss. 431-433’den aktaran Çağaptay, 2011, s. 61).

36
Bu durum değişen siyasi ortamlarda yapınında iktidarın güç gösterisinin bir sembolü
olarak devşirildiğine açık bir örnektir.

Sadece dini yapılarının değil farklı işlevli yapıların da devşirilerek yeniden kullanıldığı
bilinmektedir. Bursa Eski Kaplıca28, eski bir Bizans hamamının yeniden
değerlendirilmesi sonucunda farklı zamanlarda eklemeler yapılarak kullanılmıştır
(Ersen, 1986, s. 35). Su kaynaklarının kullanımı açısından bu örnek önemlidir. Batı
Anadolu’daki pek çok kaplıca Roma Dönemi’nden beri kullanılmaya devam
etmektedir (Bkz. Ünlü, 1998).

Beylikler devşirme malzeme temininde ayakta duran ve kullanılmakta olan yapıları


genelde tahrip etmemiş, yıkılmak üzere olan veya harabe halinde terkedilmiş
yapılardaki mimari elemanları devşirerek mimari eserlerinde değerlendirmiştir29.
Bursa’nın 1326 yılında fethedilmesinden sonra kentte inşa edilen cami, hamam ve
diğer yapılarda yoğun bir şekilde devşirme malzeme kullanımı görülmektedir. Aynı
durum Osmanlıların diğer bir önemli kenti Manisa için de geçerlidir (Greenhalgh,
2009, s. 475).

Devşirme malzemeler yeni yapıların temelinde, su basmanında ve duvar örgüsünde


inşa kolaylığı ve pratikliğinden dolayı değerlendirilmiştir. Su basman ve zeminlerde
kullanılan devşirme malzemeleri üzerleri toprak ya da halı vb. tekstil ürünleriyle
örtüldüğü için tespit etmek oldukça güçtür. Zemin seviyesinin altında kalan devşirme
malzemeler günümüzde ancak yol veya restorasyon çalışmaları sırasında tespit
edilebilmektedir. II. Murad Dönemi’nde beden duvarında kesme taş tuğla almaşık
örgüsü görülen İznik Mahmud Çelebi Camisi (1442) su basman seviyesinde devşirme
bezemeli mimari bloklar, blok taş parçaları ve sütun gövdelerinden yaralanılmıştır. II.
Bayezid Hamamı’nın (16. yüzyıl) su basman seviyesinde I. Theodosius Sütunu’na
(393) ait devşirme malzemelerin kullanıldığı ancak yol çalışması sonucunda tespit
edilebilmiş ve 20. yüzyılın ilk yarısında yapılan arkeolojik kazılarla bu devşirme
malzemeler açığa çıkartılmışlardır.

Özellikle ibadet yapısı olan camilerin zeminleri halılar ya da zaman içinde farklı
malzemeleriyle kaplandığı için yapıldıkları dönemdeki malzeme seçimlerini tespit

28
Bkz. Hasan Yılmazyaşar, 2018, Bursa Eski Kaplıca: Mimar ve Yapının Orijini Meselesi. Journal of
Anatolia and Balkan Studies, Sayı. 1 (2), ss. 3-43.
29
Osmanlı mimarisi için Bkz. Yavuz, 2019, s. 424.

37
etmek oldukça güçleşmektedir. Bununla birlikte bezemeli devşirme malzemenin
zemin kaplaması olarak kullanımı ve de bezemeli kısımlarının açıkta bırakıldığı
örnekleri de mevcuttur. Menteşeoğlu Orhan Bey’in 1335 yılında yaptırdığı Orhan
Camisi’nin harim zemininde devşirme mermer parçaları (Ünal, 2006, ss. 211-212)
kullanılmıştır. Benzer bir uygulamayı I. Murad tarafından 1366 yılında Çanakkale
Ezine’ye bağlı Tuzla Köyü’nde inşa ettirilen Hüdavendigar Camisi’nin son cemaat
bölümünün zemini tamamen devşirme malzeme ile inşa edilmiştir (Bkz. Aktur, 2019).

Devşirme malzeme yoğun olarak duvar örgüsünde kullanılmıştır: Birgi Ulu Camisi
(1312), Birgi Aydınoğlu Türbesi (1334) (Kolay, 1999: 113), Tire Süleyman Şah
Türbesi (1344), Behramkale Hüdavendigar Camisi (1359). Milas Belen Camisi ve
yanındaki hanın beden duvarlarında devşirme blok ve bezemeli mimari yapı elemanı
kullanımı görülmektedir. İznik Yakub Çelebi (İmareti) Camisi (15. yüzyıl) beden
duvarlarında devşirme blok taşlar ve sütunlar değerlendirilmiştir. Amasya Yörgüç
Paşa İmareti (1428), Hızır Paşa Hamamı (1466), Tokat Yörgüç Paşa Hamamı ile
Havza Mustafa Bey İmareti ve Anonim Türbe’nin duvar örgülerinde işlenmiş
yüzeyleri dışa bakacak şekilde kullanılan devşirme taşlar, yapıların inşasında Türk
Dönemi öncesinde inşa edilen yapılardaki malzeme stoğundan yararlanıldığına işaret
etmektedir (Bkz. Keskin, 2017). Düzgün biçimli devşirme blok taşlar özellikle
köşelerde statik açıdan tercih edilmiştir.

Keskin, devşirme malzemenin zemin döşemesi ve dolgu malzemesi olarak tercih


edildiğini, bu uygulamalarda devşirme malzemenin yapının duvar ya da döşemesinde
rastlantısal olarak yer bulduğunu, devşirme malzemenin bezemeli ya da bezemesiz
yüzeylerinde çoğu kez özel bir tercih yapılmadan ihtiyaca göre yerleştirildiğini ifade
etmiş, devşirme malzeme kullanımının pratik ve işlevsel yönü üzerinde durmuştur
(Keskin, 2017, s. 162).

Selçuk İsa Bey (1374), Milas Firuz Bey30 (1394) ve Balat İlyas Bey (1404) camilerinin
beden duvarlarındaki mermer kullanımı dikkat çekmektedir. Bakırer, Selçuk İsa Bey,
Balat İlyas Bey, Milas Firuz Bey camilerinde yoğun mermer kullanımını yeni arayıştan
çok, ören yerlerine yakın olmalarından kaynaklandığını, en yakından, en kolay elde
edilen, en uygun malzemeyi kullanma kaygısının burada da malzemeyi etkileyen

30
Durukan bu yapıyı Milas Firuz Ağa Camisi olarak adlandırmış ve 1396 yılına tarihlendirmiştir
(Durukan, 2014, s. 433).

38
nedenlerin başında geldiğini; Selçuk İsa Bey ve Manisa Ulu camilerinde kullanılan
devşirme sütunlarında aynı nedenlerin yanı sıra malzemenin estetik özelliklerinin
etkilediği bir seçimi sergilediğini ifade etmiştir (Bakırer, 1993, s. 272).

Tuzla Hüdavendigar Camisi (1366) harim kapısı üzerindeki yumurta dizili Antik
mimari blok taş ve pencere söve ve lentolarında profilli ve profilsiz devşirme blok
taşlar kullanılmıştır (Şekil A.11). Kullanılan bu devşirmelerin köy yakınındaki
Apollon Smintheus kutsal alanından getirilmiş olabileceği düşünülmektedir (Bkz.
Aktur, 2019).

Özgün işlevinde duvar örgü taşı olmayan mimari elemanlar da duvar örgüsünde
kullanılmıştır. Behramkale Hüdavendigar Camisi (1359) beden duvarında devşirme
mimari elemanlardan yararlanılmıştır (Bkz. Aktur, 2019). Menteşe Beyi Ahmet Gazi
tarafından 1378 yılında inşa edilen Milas Ahmed Gazi Camisi’nin31 beden
duvarlarında devşirme sütun başlıkları, bezemeli mimari parçalar, opus sectile parçası
ve kitabeli blok taşlar değerlendirilmiştir. Çine Ahmed Gazi Camisi (Ulu Cami) (1308)
giriş cephesinde yoğun olarak devşirme malzeme kullanılmıştır. Giriş kapısının hemen
üzerinde duvar örgüsü içindeki sütun başlığı yapının bezeme programının bir parçası
niteliğindedir. Benzer bir uygulama Tuzla Hüdavendigar Camisi pencere kemeri
üzerinde görülmektedir (Bkz. Aktur, 2019). Balat Tiyatro yanındaki hanın beden
duvarında devşirme metop frizi (Kolay, 2004, s. 264) bulunmaktadır. Milas Firuz Bey
Camisi bahçesinde yer alan medresenin beden duvarında muhtemelen restorasyon
sırasında devşirme akanthus yaprağı motifli mimari eleman parçası kullanımı
belirginleştirilmiştir.

Anadolu Selçuklu örneklerinde olduğu gibi Beylikler Dönemi türbe yapılarında da


devşirme malzeme kullanımı yoğun olarak görülmektedir. Ahmed Gazi Camisi’nin
bahçesindeki Ahi Bayram Türbesi (14. yüzyıl) duvar örgüsünde devşirme blok taşlar
ve bezemeli mimari elemanlar bulunmaktadır. Türbenin cenazelik girişinde işlemeli
Bizans Dönemi mimari yapı elemanları yer almaktadır. İznik Şeyh Kutbuddin Türbesi
duvar örgüsünde de kenet yerleri görülen mermer blok taş ve devşirme pencere
denizliği dikkat çekmektedir. Karacasu Hafsa Hatun Türbesi (15. yüzyıl) giriş

31
Çok bölüntülü ve mihrap önü kubbeli tipteki cami Selçuklu geleneğinin bir uzantısıdır (Durukan,
2014, s. 433). Bu yapıda Milas Hacı İlyas Camisi ve Balat Kırk Merdiven Camisi örneklerinde olduğu
gibi merdiven minare mevcuttur (Durukan, 2014, ss. 430-431, 433). Merdiven minare örneklerine
Akhisar’daki camilerde de rastlanmaktadır.

39
cephesindeki kabartma parçalar devşirme malzemenin bezeme amacıyla yoğun olarak
giriş cephesi duvar örgüsünde kullanımına örnektir (Şekil A.12).

Tire Doğan Bey Camisi (14. yüzyıl) son cemaat yeri taşıyıcı ayağında ve beden
duvarındaki çeşme nişinin solunda duvar örgüsü içinde kullanılan iki devşirme parça,
aynı levhaya aittir. Bizans Dönemi’ne ait olan (Kolay, 1999, s. 38) bu levhaların
yapının iki farklı yerinde belirgin bir şekilde kullanılması estetik bir beğeninin neticesi
olabilir.

Çeşme, zaruri ihtiyaçtan doğan herkesin kullanması için genellikle ahalinin imece
usulüyle düzen altına alınan bir suyun akıtıldığı “pratik” donatılardır 32. Çeşmeler
toplumun sosyalleşmesinde önemli bir yere sahiptir. Halkın, sıradan vatandaşın
yaptırdığı köy, mahalle çeşmelerini güzelleştirmek adına güçlü bir geleneği vardır. Bu
nedenle çeşme aynasında genellikle bezemeli devşirme malzemeden yararlanılmıştır.
Çeşme yalaklarında ise sıklıkla Roma ve Bizans dönemi lahit teknelerinin kullanıldığı
görülmektedir. Hazır pratik malzemeyle çeşme güzelleştirilmiştir. Ortalama bir
insanın, halkın her gün devşirme malzeme ile daha sık karşılaşacağı yer camiler değil
çeşmelerdir. Çeşmeler baniler tarafından halkın kullanımı için ve bir propaganda
malzemesi olarak da yaptırılabilir.

Tire Yahşi Bey Camisi bahçe duvarındaki çeşme aynasında Bizans Dönemi bezemeli
devşirme mermer blok bulunmaktadır (Mercangöz, 2008, s. 93 Figür 9; Karabacak,
2019, s. 253). Bizans Dönemi’nde tek şeritle oluşturulmuş üç madalyon içinde, haç
kolları damla şeklinde sonlanan üç Malta haçı motifiyle süslenmiş yarı işli Roma
Dönemi lahiti33 (Koch, 2010, s. 107) Tire Yeğenağa Çeşmesi’nde (1786) yalak olarak
yeniden değerlendirilmiştir (Karabacak, 2019, s. 250). Aydınoğulları Dönemi’ne
tarihlenen Tire Büyükkale İsa Bey Çeşmesi, Tire Hafsa Sultan Çeşmesi, Tire Çatal
Çeşme, Urla Kumanlu çeşmelerinin ortak özelliği yalak kısımında Roma Dönemi
girlantlı lahit kullanılmasıdır (Bkz. Ertuğrul, 1995, s. 491). Birgi’de Akmescid Dede
Çeşmesi ve Bıçakçı Esseyid Hacı Ağa Çeşmesi (1807) yalağında lahit, Demirbaba

32
Çeşme tanımı ve çeşmelerde devşirme malzeme kullanımıyla ilgili görüşler Doç. Dr. Ahmet Oğuz
Alp ile yapılan görüşmeler sonucunda teze eklenmiştir. Teze katkılarından dolabı bir kez daha teşekkür
etmek isteriz.
33
Hıristiyanlar genelde pagan lahitlerini tekrar kullanmıştır; bu lahitler Roma İmparatorluk sınırları
içindeki bölgelerde ve Anadolu’daki birçok örnekte kazıma ya da kabartma tekniğiyle yapılan bir haç
motifi ve bir yazıtla Hıristiyanlaştırılmıştır (Koch, 2015, s. 155). Tire Yeğenağa Çeşmesi’nde kullanılan
devşirme lahtin en az üçüncü kullanımı olarak yalak olduğu bu bilgiler ışığında söylenebilir.

40
Mahallesi çeşmesi -eski kilise yöresinde-, Birgi’nin güneyinde Manastır yöresindeki
çeşmede devşirme bezemeli mimari elemanlar görülmektedir (Yavuz, 2011). Tirilye
(Zeytinbağı) Fatih Camisi’nin bahçe duvarlarında devşirme mimari elemanlar ve
bahçe duvarına bitişik olan çeşme aynasındaki devşirme mermer levha ve yalak olarak
kullanılan lahit parçası dikkat çekmektedir. Tirilye’de (Zeytinbağı’nda) tarihi ve adı
bilinmeyen bir çeşmenin aynasında mezar stelleri ve çeşme yalağı olarak lahit teknesi
bulunmaktadır. Devşirme malzemeyi (spoliayı) halkın en kolay göreceği alanlar da
yine çeşmelerdir. Bu nedenle de geçmiş ile olan estetik bağın ve de tahakkümün
göstergesi olarak devşirme malzeme çeşmelerde pratik nedenlerin dışında da
kullanılmıştır.

Aydınoğlu Mehmed Bey tarafından 1312 yılında yaptırıldığı Birgi Ulu Camisi’nin
güneydoğu köşesindeki devşirme aslan heykeli (Şekil A.13), Batı Anadolu pagan
dönemi eseri olmasına karşın Yakındoğu’nun çok eski geleneklerine dayanan, sembol
ve stilizasyon olarak Sasani geleneklerinden İslâm kültürüne geçmiş Anadolu
Selçukluları’nda görülen aslan motifidir (Kuban, 2004, s. 126; Kolay, 1999, ss. 122-
123). Orta Çağ yapılarındaki devşirme aslan heykellerinin konumu ile benzeşmektedir.

Beçin’de (Peçin’de) Menteşeoğlu Orhan Bey’in 1335 yılında (Kihtir, 2012, s. 280)
kendi adına yaptırdığı Orhan Camisi kapı lentosu üzerinde köşelere birer devşirme
ambon parçası (Ünal, 2006, s. 211) yerleştirilmiştir (Şekil A.14 ve Şekil A.15)34.
Menteşe Beyi Ahmed Gazi35’nin Beçin’de yaptırdığı medresesinin36 (1375-1376) ana
eyvanın avluya açılan kemerinin köşeliklerinde bayrak taşıyan iki aslan figürü
kabartmalı levhalar yer almaktadır (Durukan, 2014, s. 432; Yürekli-Görkay, 2011, s.
278). Venedik armalarından esinlenmiş gibi görünen kabartmalar, ticari ilişkilerin
sanata yansıması olarak değerlendirilebilir; ayrıca, yapının silmeli kapısı Gotik
örneklerle ilişkilendirilebilir (Durukan, 2014, s. 432). Bu mimari ilişki Kıbrıs ve Rodos
ile siyasi ve ticari ilişkilerin sanata yansıması olarak yorumlanabilir. Kolay, Beçin
Ahmet Gazi Medresesi (1375-1376) baş eyvanının iki yanındaki devşirme aslan/kartal

34
Arel’in makalesinde Bizans Dönemi ambon parçasının kapı üzerinde değil yerde olduğu bir resim
(Resim 38) mevcuttur. Caminin girişinde kullanıldığını belirtmiştir (Arel, 1968, ss. 66-67 arası
resimler).
35
Ahmed Gazi, Beçin ve Milas çevresini 1374-1391 yılları arasında yönetmiştir (Durukan, 2014, s.
431).
36
Ahmed Gazi Medresesi, revaksız açık avlulu ve iki eyvanlıdır. Dershane olarak da kullanıldığı
anlaşılan kuzeydeki ana eyvan Ahmed Gazi’nin ölümünden sonra türbeye dönüştürülmüş ve kendisi
buraya defnedilmiştir (Durukan, 2014, s. 432).

41
kabartmasının Anadolu Selçuklu yapılarında rastlanan Sultan ve Beyin arması olan
kartal motifini hatırlattığını ifade etmiştir (Kolay, 1999, ss. 122-123). Ayrıca aslan
kabartmalı devşirme blok taşlar Ahmed Gazi Medresesi’ne giden yol üzerindeki bir
çeşmede de kullanılmıştır (Arel, 1968, s. 72, Resim 14).

Seyyid Battal Gazi 8. yüzyılda yaşamış Bizans’a karşı düzenlenen seferlerde ön plana
çıkmış bir Arap savaşçısıdır. Seyyid Battal Gazi’nin Eskişehir’deki Tekkesi 16. yüzyıl
başında Mihaloğlu Ali Bey ve iki oğlu Mehmed Bey ve Ahmed Bey tarafından
onarılmış, külliyeye çevrilmiştir. Bizans kökenli akıncı bir aile olan Mihaloğulları,
tekkenin hamiliğini üstlenmiş, Osmanlı “gaza ideolojisini” bu yapıdaki devşirme
kullanımı ile sergilemişlerdir (Yürekli, 2012, ss. 87-101; Kiprovska, 2018, ss. 64-65).
Külliyede kullanılan devşirme parçalar, Bizans manastır kilisesinden alınmıştır
(Yürekli, 2012, ss. 79-80; Kiprovska, 2018, s. 67). Devşirme malzemeler, külliyenin
girişinde, girişin doğu ve kuzey cephelerinde, giriş holünün önündeki revakta ve giriş
koridoru boyunca ziyaretçilerin ilk olarak görecekleri alanlarda yoğunlaşmıştır
(Kiprovska, 2018, s. 67). Özellikle girişin sol üstündeki konsol üzerindeki Roma
Dönemi aslan heykeli ile giriş kapısının kasabaya dönük olan doğu cephesinde yoğun
olarak devşirme malzeme kullanılmış bunların arasında Geç Antik Dönem mimari
elemanlar ve Roma Dönemi aslan heykeli başı vardır (Bkz. Yürekli-Görkay, 2011, ss.
278-279 Şekil 7-8). Gazilerin devşirme malzemeleri göze çarpacak biçimde
kullanmaları, mimari ve dinde değişim, yeni dinin ve toplumsal düzenin eski düzenlere
üstünlük gösterisi ve askeri zaferin ilanı ve fetihlerinde elde ettikleri ganimetlere açık
bir gönderme olarak okunabilir (Kiprovska, 2018, s. 67).

Batı Anadolu Beylikler Dönemi yapılarında Anadolu Selçuklu Dönemi yapılarında


olduğu gibi devşirme sütunlar kullanılmıştır. Sütun başlıklarında ise çoğunlukla
devşirme malzeme kullanılmıştır. Bursa Alaeddin Camisi (1326), İznik Hacı Özbek
Camisi (1333), Bursa Orhan Bey Camisi (1339), Aydınoğlu İsa Bey tarafından 1375
yılında Mimar Ali’ye yaptırılan Selçuk İsa Bey Camisi, Tire Uçlalalı Camisi (14.
yüzyıl) avlusuyla, Milas Hacı İlyas Camisi (1330), Behramkale Hüdavendigar Camisi
(1359), Ezine Kemalli Asılhan Bey Camisi (1382), Tire Kaziroğlu Camisi (14. yüzyıl),
Tire Mehmet Bey Camisi (14. yüzyıl), Tire Karahasan Camisi (15. yüzyıl), Tire Yahşi
Bey Camisi (1429), İznik Yakub Bey (15. yüzyıl), İznik Şeyh Kutbuddin Camisi (15.
yüzyıl), Urla Fatih İbrahim Bey Camisi (15. yüzyıl) ve Eski Foça Fatih Camisi (1455)
son cemaat yerinde kullanılan sütun ve başlıklarında devşirme malzeme kullanılmıştır.

42
Çoban Mustafa Paşa tarafından 1517-1525 yılları arasında yaptırılan Kurşunlu
Külliyesi Sıbyan Mektebi giriş revaklarında devşirme sütun, sütun başlığı, arşitrav
bloğu ile cephelerinde arşitrav bloğu/söve/lentolar bulunmaktadır.

Birgi Ulu Camisi (1312) sahınlarını birbirinden ayıran sivri kemerlerin oturduğu sütun
(Ünal, 2001: 61) ve sütun başlıkları devşirmedir. Birgi Ulu Camisi (1312), Selçuk İsa
Bey Camisi (1375), Milas Ahmed Gazi Camisi (1378), Bursa II. Murad Türbesi (15.
yüzyıl) ve Milas Belen Camisi37 (14. yüzyıl) hariminde devşirme sütunlar
kullanılmıştır. Devşirme sütun başlıklarının kullanımında simetrik bir yaklaşım
görülmemektedir. Devşirme sütun başlığı ile özgün sütun başlıkları aynı yapıda
birlikte kullanılmıştır. Selçuk İsa Bey Camisi (1375) harim bölümü bu uygulamanın
önemli örneklerindendir.

Edirne Yıldırım (Bayezid) Camisi’nde (1399/1400) Bizans kökenli devşirme sütun ve


sütun başlıkları kullanılmıştır (Tanman, 1998, s. 327). 1419 yılında Çelebi Mehmed
tarafından yaptırılan Bursa Yeşil Cami’nin cephesindeki nişte devşirme yeşil breş
sütunceler, mahfil çıkışında devşirme sütun ve Bizans Dönemi devşirme sütun ve
sütun başlıkları görülmektedir. Mahfilde devşirme sütun ve sütun başlıklarının
kullanılması bilinçli bir tercihtir. Ermiş, baninin devşirme malzeme kullanımıyla kendi
hükümdarlığını ve Osmanlı’nın gücünü Bizans mimari elemanlarını kullanarak
kanıtlama arzusunda olduğunu belirtmiştir (Ermiş, 2016b, s. 100). Benzer bir örnek
Edirne Üçşerefeli Camisi (1447) mihrap nişi yanındaki devşirme yeşil breş sütunceler
ile avlu revaklarındaki yeşil breş sütunlardır38.

Erken Osmanlı mimarisinde özellikle Bithynia Bölgesi’nde devşirme malzeme


kullanımı kültürel süreklilik ve bütünleşme çerçevesinde yorumlanabilir (Kiprovska,
2018, s. 57). Sadece yapı elemanı olarak malzemenin devşirilmesinde değil, mimari
mekânın yeniden yorumlanmasında da görülmektedir. Ousterhout, Bizans mimarisi ile
tanışan Osmanlıların kendi mimari birikimleriyle “hibrit” bir mimari (Ousterhout,
1995, s. 50; Ar, 2015, s. 9) ortaya çıkarttığını belirtmiştir. Bu yeni mimaride, Osmanlı
yapılarında yerel Bizanslı ustalar çalışmış, duvar örgüsü ve malzemede Bizans

37
Belen Camisi 14. yüzyılın ilk yarısında eski bir kilisenin camiye dönüştürülmesi sonucunda
oluşturulmuştur (Kihtir, 2012, s. 289 Resim 564).
38
Edirne Üçşerefeli Cami’nin avlulu planlı ilk Osmanlı camisi olması, II. Murad’ın şehzadelik yıllarını
geçirdiği Manisa yapılarının [Ulu Cami] ve Batı Anadolu Beyliklerinin cami plan tipleriyle [Selçuk İsa
Bey Cami] ve mimarin Güneydoğu Anadolulu ya da Suriye kökenli olma olasılığıyla
ilişkilendirilmektedir (Bkz. Kuban, 2007, s. 145).

43
teknikleri kullanırken, plan şeması ve örgü sisteminde Anadolu Selçuklu geleneğini
devam ettirilmiştir (Ousterhout, 1995, s. 53). Bursa Hüdavendigar Camisi (1365-
1366), Bizans mimarisiyle benzerlikler göstermektedir (Şekil A.16). Bezemede hem
Bizans hem de Anadolu Selçuklu geleneğinden izler görülmektedir (Ousterhout, 1995,
s. 53).

I. Murad tarafından 135939 yılında yaptırılan Behramkale Hüdavendigar Camisi


neredeyse tamamen Antik ve Bizans dönemi (Ousterhout, 2016, s. 160) mimari
elemanlarıyla inşa edilmiştir (Şekil A.17). Assos (Behramkale) Antik kentinin
yakınında inşa edilmiş olması bunda etkili olmuştur. Hazır yapı elemanları caminin
yapımında inşa kolaylığı sağlamıştır. Beden duvarlarında devşirme bezemeli mimari
elemanların ve son cemaat yeri revaklarında devşirme sütun ve sütun başlıklarının
kullanılması estetik bir beğeni olarak yorumlanabilir (Bkz. Aktur, 2019). Giriş kapısı
sövesi ise Bizans Dönemi kilisesinden (Ousterhout, 1995, ss. 48-62; Ousterhout, 2016,
s. 160) devşirilmiştir (Şekil A.18)40. Lentonun üzerinde c (chi) ve r (rho) harflerinden
oluşan Christos (İsa) monogramı olmasına rağmen bir Gazi41 tarafından inşa ettirilen
ve dini bir yapı olan camide devşirme malzeme olarak kullanılmıştır (Aktur, 2019;
Yürekli-Görkay, 2011, s. 273). Caminin giriş kapısında Hıristiyan dinine ait bir
sembolün yer aldığı mimari yapı elemanının kullanılması dönemin devşirme
malzemeye bakış açısının bir örneğidir. I. Murad Dönemi’nde (h.1362-1389)
Hıristiyanlığa ait dini bir sembolün kullanıldığı mimari elemanın devşirilmesi sadece
ironik bir tesadüf olabileceği gibi usta ya da baninin bu sembol ve yazıları “süs” olarak
görmesinin estetik sonucu da olabilir. Yürekli-Görkay, şakacı Rum yapı ustalarının
Murad Gazi’ye oynadığı bir oyun olduğu ihtimallerinin geçerli olabileceğini ancak
böylesine çarpıcı ve şaşırtıcı bir lento seçiminin bilinçli ve anlamlı olduğu ihtimalinin
değerlendirilmesi gerektiğini belirtmiştir (Yürekli-Görkay, 2011, ss. 273-274).

Samsun’a bağlı Havza ilçesinde Yörgüç Paşa’nın oğlu Mustafa Bey tarafından 15.
yüzyılın ilk yarısında yaptırılan Mustafa Bey İmareti mihrap cephesinde yer alan
devşirme taşın üzerinde bulunan haç motifi güçlü bir Hıristiyan simgesi olmasına

39
Yürekli-Görkay, Behramkale Hüdavendigar Camisi’nin inşa tarihini yaklaşık 1380 olarak belirtmiştir
(Yürekli-Görkay, 2011, s. 273 Fotoğraf 1).
40
Behramkale Hüdavendigar Camisi’nin giriş kapısı Cornelius kentinin kapısıdır. Cornelius Kilisesi'nin
onarılmasını emreden Kral Skamandros'un yazdığı yazılar hala Hüdavendigar Camisinin kapısında yer
almaktadır (URL-4).
41
Devşirme malzeme kullanımı ve gazilik için Bkz. Aktur, 2019.

44
rağmen tahrip edilmemiştir (Keskin, 2017, s. 162). Bani ya da mimarin bilinçli bir
tercihi olduğu düşünülebilir. Yapının bezeme programının yoğun olduğu kuzey
cephesinde yatay şekilde yerleştirilmiş devşirme Grekçe yazıt bloğu bulunmaktadır.
Keskin, devşirme malzemenin bu şekilde kullanılmasının bazı anlamları olabileceğini,
Grekçe bilen birinin kolayca okuyabileceği bir konumda olduğunu, İslâm dışı bir
içeriğe sahip olmasına rağmen silinmemiş olduğunu, bölgenin İslâm Dönemi öncesi
geçmişine ait bu öğenin üstünlüğün Müslüman toplumuna geçmiş olduğunu ilan eden
bir işaret gibi yapının kuzey cephesindeki varlığını sürdürmesinin, belki Yörgüç
Paşa’nın kendi kökeniyle ilişkisine bir göndermesi olabileceğini ifade etmiştir
(Keskin, 2017, ss. 164-165). Samsun ve çevresinde 13. yüzyılın başından itibaren
Bizans hâkimiyeti son bulmuştur. Grekçe yazıtlı bir parçanın yapıda devşirilmesini
önceki dinin üzerinde bir hâkimiyet olarak okuya şüphe ile yaklaşmakta yarar var.
Yazıtlı bloklar Anadolu Selçuklu Dönemi’nden beri yapılarda devşirme malzeme
olarak yapılarım görünür ve görünmez -dikkat çekmeyen- yerlerinde kullanılmaktadır.
James, heykellerin kötücül gücünün kontrol altına alınması için ve rakip tanrıların
gücünün kendi menfaatlerine çevrilmesinin bir yolu olarak heykellerin yanlamasına
konarak yeniden kullanıldığını belirtmiştir (James, 1996, s. 16). Konya Zazadin
Han’ında aynı cephede ve aralarında birkaç metre mesafe bulunan figürlü mezar taşı,
haçlı bir levha ve Grekçe bir kitabe yan çevrilerek yerleştirilmiştir (Yalman, 2018, s.
224). Mustafa Bey İmareti’nde yan çevrilerek kullanılan Grekçe kitabe Anadolu
Selçuklu ve öncesindeki uygulamalarda olduğu gibi korucu güç, tılsım olarak
kullanılmış olabilir.

Havza Mustafa Bey İmareti’ndeki aleni devşirme malzeme kullanımını baninin


kökeniyle ilişkilendirme teorisine dayanak olarak Osmanlı Kuruluş Dönemi’nin en
etkin figürlerinden olan ve bir mühtedi olduğu bilinen Evrenos Bey’in Gümülcine’de
imarete çevirdiği evinin42 giriş cephesinde dikkat çekici bir konuma Roma Dönemi’ne
tarihlenen bir heykel başı yerleştirilmesi gösterilebilir (Lowry, 2008, ss. 41-43).

42
Gazi Evronos’un Balkanlarda -günümüzde Yunanistan sınırları içinde- Gümülcine, Serez, Selanik ve
Yenice-i Vardar gibi önemli kentlerde vakıflar kurmuştur (Kılıç, 2011, s. 132). Gümülcüne’deki evi
Siroz’a taşınmasının ardından imarete, Yenice Vardar’a geldiğinde Siroz’daki evi imarete ve ölümünün
ardından Vardar’daki sarayı da bir imarete dönüştürülmüştür (Lowry, 2008, ss. 41-43). Osmanlı’nın
Balkan fetihleri sırasında önemli ve aktif bir rol oynayan uç beyinin fetihler sırasında daha sonra imarete
dönüşece(bilece)k konutlar inşa ettirmesi, Saruhanoğulları beylerinin fetihlerden dolayı imar
faaliyetlerinde bulunamadığına yönelik genel yargının yeniden değerlendirilmesine vesile olabilir.

45
Evrenos Bey’in İslâmiyet öncesi kökenine43 dair bir gönderme olduğu
düşünülmektedir (Kılıç, 2014, s. 117). Bununla birlikte Bizans kroniğinde Evrenos
Bey, “geçtiği yerleri yakıp yıkan ve Hıristiyan halkı esir alarak onlara zor kullanan bir
Osmanlı komutanı” olarak da geçmektedir (Pseudo-Phrantzes, 1966, s. 202; Kılıç,
2011, s. 134). Devşirme malzeme olarak cepheye eklenen heykel başı Evrenos’un gazi
kişiliğiyle ilişkilendirilip spolia, zafer ganimeti olarak da yorumlanabilir.

Erdoğan, devşirme malzeme kullanımının Osmanlı mimarisinin yapı tercihini


etkilemiş olabileceğini belirtmiştir (Erdoğan, 1996, s. 12) Genel olarak Osmanlı
mimarisinde devşirme malzeme, yapıların temellerinde, beden duvarlarında, son
cemaat yeri ve avlu revak sütunlarında kullanılmıştır. Kullanılan bütün granit, porfir
ve breş sütunlar devşirmedir. Malzeme kaynağı olarak başvurulan Antik kentler
arasında sıklıkla Kyzikos, Perinthos (Marmağa Ereğlisi), Nikomedeia (İzmit) adı
geçmektedir (Erdoğan, 1996, s. 12). Antik kentlerden kullanılabilecek mermer ve
mimari bloklar “bir nevi ekonomik yerüstü zenginliği” olarak görülmüştür (Yavuz,
2019, s. 425).

Beyliklerde egemenlik anlayışı Büyük Selçuklularla aynıydı yani devlet, hanedanın


müşterek malı sayılıyordu ve devleti aile arasından seçilen reis (bey, sultan) idare
ediyordu. Ailenin diğer bireyleri o memleketin muhtelif yerlerinde valilik yapmakla
görevlilerdi ve geniş ıktalara sahiptiler (Yücel, 1991, s. 307). Anadolu Selçuklu,
Beylikler ve Osmanlı dönemlerinde toprağın, ülkenin sahibi sultan veya beydir. Bu
nedenle toprakları üzerindeki kullanılır durumdaki ya da âtıl Antik yapılara, değerli
renkli mermerler nerede bulunursa bulunsun el koymak hakkını “kendinde görmüş ve
sahiplenmiştir” (Yavuz, 2019, s. 425).

II. Mehmed’in 1453 yılında Konstantinopolis’i fethiyle Müslüman dünyası için önemli
olan bir gaza gerçekleşmiştir44. Kentin fethinden sonra II. Mehmed Ayasofya
Kilisesi’nin camiye dönüştürmesini emretmiştir. Ayasofya bir “fetih” camisi olarak
korunmuştur. Fatih Sultan Mehmed, kendi adıyla anılan Fatih Külliyesi’ni
Havariyyum Kilisesi’nin yerine inşa ettirmiştir45. Ayasofya, kentin Büyük Kilisesi ve

43
Lowry’in Evrenos’un aile kökeniyle ilgili -güncel- karşılaştırmaları için Bkz. Lowry, 2012, ss. 89-
101.
44
İstanbul’da 15. ve 16. yüzyılda devşirme malzeme kullanımı için Bkz. Erdoğan, 1996 ve Yavuz, 2019.
45
15. yüzyıl Konstantinopolis’inde duygusal önemi açısından Ayasofya’yla karşılaştırılabilecek diğer
yapı Havariyyun Kilisesi’dir. Konstantin (h.330-337) tarafından yaptırılan kilisenin Bizans
İmparatorluk ailesinin geleneksel mezar kilisesidir (Tanyeri-Erdemir, 2018, s. 82). Fatih Sultan

46
Ekümenik Patrikhanesi’nin merkeziydi, cami dönüştürülerek İslâm Dini’nin mekânsal
anlamda bir parçası haline gelmiştir. Bu dönüşüm yapının ihtişamında bir değişiklik
yaratmamıştır. Devşirilmiş bir kilise, yönetimin, dinin, dilin ve kültürün
değiştirildiğinin belleklere kazınmasını sağlamıştır. Fetih, devşirmenin ideolojik
yönden en fazla görünür olduğu modeldir (Tanyeri-Erdemir, 2018, s. 83).

İstanbul’da fethin ardından kentte imar faaliyetleri başlamış, özellikle padişahların ve


üst düzey devlet adamlarının inşa ettikleri saray, köşk, cami ve benzeri yapılarda
kentten ve çevredeki Antik kentlerden devşirme malzeme kullanılmıştır (Yavuz, 2019,
s. 439)46. Özellikle ocaklardan çıkartılıp yontulması ve İstanbul’a getirilmesi zor olan
büyük sütunlar (Kuban, 2007, s. 189) devşirilerek yapılarda kullanılmıştır.

Topkapı Sarayı’nın inşasında da hem kentten hem yakın çevredeki Antik kentlerden
getirilmiş devşirme malzemelerden yararlanılmıştır. Sarayın dış bahçesinde “güç ve
zaferin” simgeleri olarak Antik eserler sergilenmiştir ayrıca bu eserler daha sonra
kullanılmak üzere toplanmıştır (Necipoğlu, 2014, s. 262).

Sadrazam Mahmud Paşa’nın camisinin (1462-1463) özgün giriş revak sütunlarında


devşirme porfir, yeşil breş ve mavi çizgili beyaz mermer kullanılmış olduğunu 16.
yüzyılda İstanbul’daki Antik kalıntıları saptayan Gyllius’tan öğrenilmektedir (Gyllius,
1997, s. 136; Kuban, 2007, s. 190). Fatih Sultan Mehmed’in vezirlerinden Has Murad
Paşa “Forum Bovis” meydanı üzerine kendi külliyesini yaptırmıştır (Kuban, 2007, s.
191). Aksaray Murad Paşa Camisi’nin (1471-72) son cemaat yerinde revaklarında
köşelerde granit ortada ise yeşil breş devşirme sütunlar simetrik bir tasarımla
kullanılmıştır. Bizans harabelerinden toplanmış değişik yükseklikte sütunları aynı

Mehmed, bu kiliseyi tamamen yıktırmış ve yerine kendi selatin camisi olan Fatih Camisi ve Külliyesi’ni
yaptırmıştır. İslâm Dünyası ve Osmanlılar için en önemli gaza olan Konstantinopolis’in fethi sonrasında
kentin Hıristiyanlar için en kutsal, değerli ve anıtsal yapısının camiye çevirilmesi gaza mesajını sürekli
canlı tutarken Bizans İmparatorluk Kilisesi’nin yıktırılmasıyla Bizans İmparatorluk belleğinden bir
kopuş sağlamış ve Osmanlı İmparatorluk belleğini yaratmıştır (Tanyeri-Erdemir, 2018, ss. 82-83).
Kiliseden camiye dönüştürülecek yapı hiçbir zaman gelişi güzel seçilmemiştir. Fethedenler hemen her
zaman en görkemli, en görünür, en merkezi ve duygusal yükü en yoğun kiliseyi seçmişlerdir (Tanyeri-
Erdemir, 2018: 78). Bu camiler “Fatih” ya da “Fethiye” adını taşırlar: Tirilye (Zeytinbağı) Fatih Camisi
(St. Stephanos Kilisesi), Trabzon Fatih Camisi, Atina Fethiye Camisi örneklerinde olduğu gibi
(Tanyeri-Erdemir, 2018).
46
Ersen ve Tanyeli-Tanyeli Osmanlı mimarisinde devşirme malzeme kullanımının 15. yüzyılda
azalmaya başladığını II. Mehmed Dönemi ile birlikte neredeyse tamamen ortadan kalktığını aktarmıştır
(Bkz. Ersen, 1986, s. 43 ve Tanyeli & Tanyeli, 1989, s. 25). Burada aktarılmak istenen aleni devşirme
malzeme kullanımıdır.

47
düzeye getirebilmek için farklı sütun başlıkları47 kullanılmıştır (Kuban, 2007, s.
191)48.

Sultan II. Bayezid’in vezirlerinden Koca (Derviş) Dâvud Paşa tarafından yaptırılan
külliyesi cami ve medresesinde (1485) devşirme sütunlar ayrıca medrese revaklarında
devşirme sütun başlıkları görülmektedir. Mısır kadılarından Mevlânâ Emin Nûreddin
Osman Efendi tarafından Şehzadebaşı’nda yaptırılan Burmalı Minare Mescidi (15.
yüzyıl) son cemaat yerinde devşirme sütun ve sütun başlıkları49 kullanılmıştır.

Edirne II. Bayezid Külliyesi’nde (1487-88) devşirme sütunlar kullanılmıştır. Cami


avlu revaklarındaki devşirme yeşil breş sütunlar dikkat çekmektedir. Bu sütunlar harim
girişini vurgulamaktadır. Cami harim bölümünde mahfil taşıyıcısı olarak kullanılan
sekizgen devşirme sütunceler templon sütunu olabilir. İstanbul II. Bayezid Külliyesi
Camisi (1505) avlu revaklarında avlu ve harim girişlerini vurgulayacak şekilde
devşirme porfir sütunlar ve şadırvanında devşirme yeşil breş sütunlar kullanılmıştır.
Devşirme malzemenin seçimi işlevi ile ilişkilidir.

Osmanlı Klasik Dönemi’nde devşirme malzeme kullanıldığı gibi mermer ocakları da


işletilmeye başlanmıştır. Her iki durumda da mermer lüks bir malzeme olarak kalmış,
hükümdar ailesi ve yüksek rütbeli kişilere ait yapılarda kullanılmıştır. Mermerin
çıkarılması ve taşınmasının masraflı olduğu açıktır (Bacqué-Grammont, 1986, s.
1929). Klasik Osmanlı mimarisinde devşirme malzeme estetik değer olarak yapılarda
olduğu gibi kullanılmadan, mimari elemanlar devşirme olduğu anlaşılamayacak
şekilde değiştirilerek kullanılmıştır (Tanyeli & Tanyeli, 1989, s. 25). Aslen Bizanslı
bir asilzade olan Mahmud Paşa bir kilisenin yerine kendi adıyla anılan camisini (1462-
1463) inşa ettirmiştir. Yapıda görünmeyecek bir biçimde kullanılan devşirme malzeme
ancak bir restorasyon sonucu gün ışığına çıkarılmıştır (Yürekli-Görkay, 2011, s. 280).
Sokullu Mehmed Paşa’nın Kadırga’da inşa ettirdiği camisinin (1571-1572)
kitabesinde, yıktırdığı bir kilisenin yerine bu camiyi yaptırdığı geçmekte, “fetih”
teması vurgulanmaktadır; cami, medrese ve zaviyeye “Fethiye” adı verilmiştir

47
Kuban, sütun başlıklarının depremlerden dolayı özgünlüğünü yitirmiş olabileceğini belirtmiştir
(Kuban, 2007, s. 191).
48
Antik kentlerden getirilen mimari parçalar çoğunlukla yeniden işlenerek yapılarda kullanılmıştır; bu
amaçla kullanılan bir atölye II. Bayezid Hamamı yakınında kazılar sonucunda ortaya çıkarılmıştır
(Mamboury, 1951, s. 71; Erdoğan, 1996, s. 12).
49
“Dört mermer sütunlu son cemaat yerindeki sütunlarla başlıkları devşirme malzemelerdir. Bunlar çok
yıprandığından 1961-1962 yıllarındaki tamirde çıkarılarak yerlerine, yine devşirme sütun gövdeleriyle
şehrin çeşitli yerlerinden toplanmış başlıklar konulmuştur” (Eyice, 1992, ss. 443-444).

48
(Yürekli-Görkay, 2011, s. 280; Necipoğlu, 2013, s. 450). Camide kiliseye ait devşirme
malzemeler kullanılırken gizlenmiş50 ve 1940 yılında tamamlanan onarım sırasında
ters çevrilerek gizlenmiş devşirme mermerler arasında kucağında oğlu İsa’yı tutan
Meryem Ana’nın imgesinin kabartması, etrafında yazılar olan pencere sövesi ve bir
yarım heykeli tespit edilmiştir (Konyalı, 1950, s. 151; Necipoğlu, 2013, s. 450).

Osmanlılar Klasik Dönem mimarisinde devşirme malzemeyi ağırlıklı olarak


“pragmatik (kullanılabilecek her türlü malzemeyi değerlendirme anlamında) ve
ekonomik” amaçlarla kullanmışlardır (Yavuz, 2019, s. 423). Özellikle başkent
yapılarında devşirme malzemenin görünür olarak tercih edilmemesinin nedeni Antik
kentlerden ve harabelerden elde edilen hazır mimari malzemenin azalmasıyla,
İmparatorluğun ekonomik gücünün artmasıyla yeni taş ocaklarının açılmasıyla
açıklanabilir. Bununla birlikte Osmanlı mimarisinin olgunlaşmasıyla Klasik Osmanlı
mimarisi olarak adlandırılan dönemde bu üslubun sembolü olan cephe anlayışının
gelişmesi ve mimari elemanların üretilmeye başlamasıyla da açıklanabilir. Bununla
birlikte bu dönemde de değerli taşlardan sütunlar yapılarda devşirme malzeme olarak
kullanılmaya devam etmiştir.

Yavuz Sultan Selim (h.1512-1520), Mısır seferi esnasında, İstanbul’da inşa etmeyi
planladığı yapılar için devşirme malzeme temin etmiştir. Kahire’de bulunduğu sürede
kentteki birçok yapıdan kıymetli ve renkli mermerlerle porfir (somaki) sütunları
söktürmüş ve İstanbul’a göndermiştir (Yavuz, 2019, s. 433 dipnot 75). Yavuz, bu
durumu Mısır’daki değerli taşları sahiplenilmesi gereken ekonomik bir değer olarak
görüldüğünün bir kanıtı olarak yorumlamıştır (Yavuz, 2019, s. 434). Devşirme
sütunların uzak mesafeden getirilmesinin inşa kolaylığı olarak okunması ve de kültürel
bir değer olarak görülmesi ne kadar doğrudur. Devşirme malzeme kullanımı, yeni
fethedilen toprakların geçmişini sahiplenme ve dolayısıyla Osmanlıların Roma ve

50
Necipoğlu, Sokullu’nun diğer yapılarında da fetih temasının olduğunu ve bu dönemin Akdeniz’de
“kâfirlere” karşı deniz muharebelerinin egemen olduğu bir dönemin zihniyetine uygun olduğunu
belirtmiştir (Necipoğlu, 2013, s. 450).
Yürekli-Görkay, Osmanlı Klasik Dönemi’nde kilise yıkıp cami yapma eyleminin “gaza” ve “fetih”
kavramlarını çağrıştırdığının açık olduğunu, bununla birlikte devşirme malzemenin görünür olarak
kullanımıyla arasındaki “semiotik ilişkinin” en azından imparatorluğun en üst kademelerindeki baniler
için geçerli olmadığını belirtmiştir (Yürekli-Görkay, 2011, s. 280).
Tanyeli & Tanyeli, Sokullu Mehmed Paşa’nın Kadırga’da yaptırdığı camide kaliteli devşirme
malzemenin azlığının dikkat çekici olduğunu, bunu aynı dönemde birkaç önemli yapı yapılmasıyla
açıklamış ve bu nedenle Sokullu’nun camisinde yeni ocak ürünü sütunların kullanıldığını belirtmiştir
(Tanyeli & Tanyeli, 1989, s. 29).

49
Bizans’ın varisi olma iddiasıyla da ilişkilendirilebilir (Ousterhout, 2004, s. 167). Roma
Dönemi’nde dikili taşların (obeliskleri) Roma kentinin önemli meydanlarına
yerleştirilmesi, Bizans Dönemi’nde Konstantinopolis kentinin meydan ve
hipodromuna yerleştirilmesi tarihi eser olarak korunması ve sergilenmesi
gerekliliğinden değil İmparatorun ve İmparatorluğun gücünün ve yayıldığı
coğrafyanın sembolüdür. Osmanlı İmparatorluğun farklı coğrafyalarında devşirme
sütun getirilerek İstanbul’daki selatin yapılarında kullanılması da İmparatorluğun
gücünün ve yayıldığı alanın da göstergesi bir sembolüdür.

Süleymaniye Külliyesi, İmparatorluk’un askeri ve ekonomik gücünün “zirvesinde”


olduğu bir dönemin (Kuban, 2007, s. 277) mimarisinin ürünüdür. Mimar Sinan’ın
büyük programlı yapılarında kullanılmak üzere değişik renk ve dokulardaki taşları
aramak için yeni ocaklar açtırdığı (Bakırer, 1993, s. 275)51, aynı zamanda Antik ve
Bizans dönemi yapılarından devşirme malzeme elde etmeye çalıştığı bilinmektedir
(Vardar, 2017, ss. 368-369)52. Sultan Süleyman’ın gazi kimliği ve cihan
imparatorluğuna yaraşır bir külliyenin banisi olması yapıda kullanılan devşirme
malzemelerin önemini arttırmaktadır. İmparatorluğun dört bir yanından getirilen
devşirme malzemeler bunun bir göstergesidir53. İmparatorluğun dört bir yanından
getirilen bu devşirme sütunların spolia olarak “aleni”, “görünür” bir biçimde
sergilenirken özgün yapılarına ait referans vermemektedir. Güçün sembolü olan bu
devşirme malzemeler bir yandan da bağlamlarından koparılmıştır. Caminin yan revak
kemerleri arasına yuvarlak kırmızı/mor porfir (porfido rosso antico) levhalar

51
16. yüzyıl Osmanlı mimarisinde taşın elde edilmesi için bkz. Ömer Lütfi Barkan, 1972 ve 1979,
Süleymaniye Cami ve İmareti İnşaatı (1550-1557), 1 ve 2 Cilt, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara.
İlknur Altuğ Kolay & Serpil Çelik, 2006, Ottoman Stone Acqusition In The Mid-Sixteen Century: The
Süleymaniye Complex In Istanbul. Muqarnas, 23, ss. 251-272, Brill.
52
Süleymaniye Camisi’nin (1548-1559) inşaatı için Hipodrom’un (Atmeydanı) basamaklı setlerinden
mermer levhalar sökülmüş, İstanbul’daki padişah yapıları için İzmit’teki (Nikomedeia) Antik
harabelerden devşirme mermerler getirilmiştir (Dernschwam, 1992, ss. 137-138, 212, 321).
Dernschwam, Bulgar Köyü olan Wrata Köyü’nde geçerken bunları aktarmıştır: “Vaktiyle kırılmış büyük
taşlar alınıp birbiri üzerine koymak suretiyle anıtlar yapıldığı anlaşılıyor. Şimdi de Osmanlı padişahları
İzmit’te, Truva’da ve Anadolu’da diğer yerler de Hristiyanların yaptıkları büyük anıtların taşlarını
söktürüp İstanbul’a getirterek yaptırdıkları camilerde kullanıyorlar” (Dernschwam, 1992, s. 340).
53
Necipoğlu, renkli sütunlar ve mermer levhaların toplanmasına yönelik “arkeolojik araştırma”
operasyonunun Süleymaniye’nin tasarımının en önemli unsurlarından biri olduğunu, çoğu devşirme
olan ve tüm Akdeniz havzasında gıpta edilen bu paha biçilmez malzemelerle, külliyenin hem sultani
statüsü hem de cennetsel telmihleri pekiştirdiğini belirtmiştir (Necipoğlu, 2013, s. 297).
Cami içinde kullanılan mermer sütunların Hz. Süleyman (Kyzikos ve Baalbek), İskender (İskenderiye)
(Yürekli-Görkay, 2011, s. 282 dipnot: 31) ve Bizans İmparatorları (Konstantin) ile ilişkilendirilmesi,
menakıbnamede Iustinianus’un Ayasofya için devşirme sütunlar derleyişinin yeniden sahnelenmesi
olarak gösterilmiştir (Necipoğlu, 2013, s. 297).

50
işlenmiştir. Bizans İmparatorluğu ve İmparator lahitleriyle özdeşleşen bu değerli taşın
cepheye madalyon gibi yerleştirilmesi hükümdarın gücünün sembolü olarak
okunabilir. Yapının avlu girişini porfir sütunlar vurgulamaktadır54. Klasik Osmanlı
mimarisinde devşirme porfir, breş, granit ve mermer sütunların değerlerine göre
kullanımı özellikle selatin camilerinin, haneden üyeleri ve üst düzey görevlilerin banisi
oldukları yapıların tasarımında öne çıkmaktadır. Cephede kırmızı/mor porfirin
levhaların benzer uygulanışı Revan Zaferi’nin anısına IV. Murad tarafından 1635
yılında yaptırılan Revan Köşkü’nün mermer havuza bakan cephesinde görülmektedir
(Boleken, 2018, s. 63 Şekil 6b).

Mimar Sinan tarafından Rüstem Paşa için tasarlanan Rüstem Paşa Camisi’ndeki
Kestanbol ve Armutlu granit sütunların Bizans Dönemi yapılarından devşirme olduğu
düşünülmektedir (Vardar, 2017, ss. 373-374). Caminin mahfil sütunlarında kullanılan
serpantin breşi55 sütunlar devşirmedir.

Mimar Sinan tarafından tasarlanan ve Edirne’deki Eski Saray’ın (Saray-ı Atik) yerine
inşa edilen Selimiye Külliyesi (1568-1574) Camisi için İskenderiye’den “bazı büyük
sütunlar” getirilmiştir. Bu sütunlar deniz yoluyla Tekirdağ’a (Rodosto/Rodosçuk) ve
oradan kara yoluyla Edirne’ye (Andrinopoli) sevk edilmiştir (Necipoğlu, 2013, s. 321).
Selimiye Camisi avlusunda mermer, granit ve breş sütunlar kullanılmıştır. Cami doğu
ve batı giriş revaklarında ve avlu kuzey girişi revakı yeşil breş (verde antico) sütunlar
ile tanımlanmıştır. Avlu kuzey girişi zemininde yuvarlak kırmızı porfir levha
kullanılmıştır. Değerli taşlardan devşirme sütun ve levhalar ile yapının girişleri
vurgulanmıştır. II. Selim’in caminin süslemeleriyle ilgili Mimar Sinan’a yazdığı Divan
yazısı yapının tasarımında baninin ve mimarin karar verme konusundaki payını net bir
şekilde ortaya koymaktadır (Kuban, 2007, s. 299).

Selimiye Külliyesi’nin mazgallı bahçe duvarının Mimar Sinan Caddesi ile Taş Odalar
Sokak kesişiminde yer alan sütun ve sütun başlığı devşirmedir (Harmankaya, 2019, ss.

54
Süleymaniye Camisi’nde kullanılmak üzere Baalbek, İskenderiye, Midilli, Kzykos, Efes, Mut
(Mersin) ve İznik bölgelerindeki Antik yapıların kalıntılarından Verona kırmızı mermeri getirilmiştir,
bu mermerler devşirme malzeme olarak caminin farklı mekânlarında kaplamada, taşıyıcı ve süsleme
amaçlı olarak kullanılmıştır (Angı, 2011, s. 39). Özellikle, yapının harim bölümünde Verona kırmızı
mermeri narin sütunlar üzerinde yükselen bir kürsü inşa edilmiştir (Erguvanlı & Ahunbay, 1989 Şekil
24; Angı, 2011, s. 39).
55
Yunanistan’ın Larissa Bölgesi’nde Casambla ocaklarından çıkarılmakta olan serpantin breşi, Latince
adıyla “Verde Antico”, özellikle Roma Dönemi’nde en çok kullanılan taş türlerinden biridir (Vardar,
2017, ss. 372-374). Verde Antico, 6. yüzyıldan sonra Bizans Dönemi mimari eserlerinde de devşirme
malzeme olarak kullanılmıştır.

51
1-18). Klasik Osmanlı mimarisinin ve de Mimar Sinan’ın en görkemli yapısının bahçe
duvarında aleni devşirme kullanımının banisi II. Selim’in onayı olmadan kullanılması
mümkün görünmemektedir. Baninin ve mimarın bilinçli bir tercihi olduğu
düşünülebilir. Bu aleni devşirme kullanımı Edirne’nin Roma ve Bizans geçmişine bir
referans verirken mimari elemanı ait olduğu dönemden kopartıp devşirildiği yapıyla
birlikte asimile etmektedir. Mimar Sinan’ın bu devşirme malzeme kullanımı ile benzer
bir devşirme malzeme kullanımı İstanbul Şehzade Camisi’nde de görülmektedir. Bu
iki örnek Mimar Sinan’ın tarihselci yaklaşımının (historisizmin) ve iki yapının da inşa
edildiği topografyanın tarihi geçmişiyle ilişki kurmasının bir göstergesi olarak
görülebilir.

Osmanlı Klasik Dönem mimarisinde devşirme kullanımı giderek azalmış ve


bezemesiz olarak kullanımı tercih edilmiştir. Bunun nedenleri arasında kazanılan
zaferlerle rahatlayan Osmanlı ekonomisinin yeni yapı malzemesi tedariğine, yeni ocak
açılmasına imkân vermesi, özellikle İstanbul’a yakın devşirme malzeme elde edilen
Antik kentlerdeki kaynak sorunu gösterilebilir. Klasik Osmanlı mimari üslubunun
kendi estetik anlayışını yaratması ve devşirme malzemeyle yaratılan eklektik estetiğin
tercih edilmemesi de nedenler arasındadır.

Yoğun inşaatlar sonucu, çevredeki Antik kentlerden temin edilen devşirme malzeme,
16. yüzyılın sonlarından itibaren azalmaya başlamış ve yeni taş ocakları kullanıma
açılmıştır (Yavuz, 2019, s. 439). Marmara Adası mermer yatakları kullanıma açılmış
bununla birlikte Osmanlı belgelerinden ve seyyahların raporlarından harabelerden
mermer, sütun ve mermer başlıkların aranmaya devam ettiği ve İstanbul’a gönderildiği
öğrenilmektedir (Yavuz, 2019, s. 438). Bu durum hazır mimari yapı elemanlarının inşa
pratiği olarak görülmeye devam ettiğini göstermektedir56.

Başkent dışında ise “aleni” belirgin devşirme malzeme kullanımının devam ettiği
görülmektedir. Selanik’te Osmanlı komutanı Hamza Bey’in kızı Hafsa Hatun
tarafından 1467/1468 yılında yaptırılan Hamza Bey Camisi’nin 16. yüzyıl sonlarına

56
Şehzade Murad’ın annesi tarafından 1570 yılında Üsküdar’da yaptırılmakta olan Valide Atik Camisi
inşaatında kullanılmak üzere Körfez bölgesindeki (Sapanca ve İzmit) eski yapılarda ve kırsal alanda
bulunan mermerlerin getirilmesi için girişimlerde bulunulmuştur (Yavuz, 2019, s. 438). Bu durum Antik
kentlerden devşirme malzeme temininin devam ettiğini göstermektedir.
III. Murat Dönemi’nde (h.1574-1595) Piyale Paşanın Tersane’de yaptırdığı Piyale Paşa Camisi ve 1566
yılında Euboia’da (Negroponte, Eğriboz) yaptırdığı bir bahçede kullanılan devşirme malzemeler için
Bkz. Necipoğlu, 2013, s. 571. Piyale Paşa’nın yapılarında kullanılan devşirme malzemeler baninin gazi
kimliğinin ve gücünün bir göstergesidir.

52
tarihlendirilen avlusunda Antik ve Bizans dönemine ait sütun ve sütun başlıkları
devşirme malzeme olarak kullanılmıştır (Raptis & Vassiliadou, 2012-2013, ss. 267-
278).

Kıbrıs’ın Osmanlı topraklarına katılması 1570 yılında Leşkoşe’nin (Lefkosia) fethiyle


başlamış ve 1571 yılında Magosa’nın (Famasusta) iltihakıyla tamamlanmıştır
(Demirkent, 2002, ss. 371-374; Çiçek, 2002, ss. 374-380). Lefkoşe’de Lüzinyanlar
Dönemi’nde başpiskopos Eustorge de Montaigu tarafından 1208 yılında Saint Sophia
(Ayasofya) Katedrali olarak gotik üslûbunda yapımına başlanan yapı, başpiskopos
Giovanni del Conte Polo tarafından 1326 yılında tamamlanmıştır (Karakaya, 2002, ss.
383-392). Osmanlılar’ın Lefkoşe’yi fethettiğinde harap durumda bulunan yapı aynı yıl
çeşitli onarımlar geçirmiş ve yapıya iki minare, minber, mihrap eklenerek Ayasofya
adıyla camiye çevrilerek (Karakaya, 2002, ss. 383-392) devşirilmiştir. 1954 yılında
Kıbrıs Müftüsü tarafından Kıbrıs’ı fethinin II. Selim Dönemi’nde gerçekleşmesinden
dolayı Selimiye adı verilmiştir (Karakaya, 2002, ss. 383-392). Gotik üslûbunun
Lefkoşe’deki bir diğer örneği ise Selimiye Camisi’ne yakın bir yerde kentin
merkezinde14. yüzyılda Lüzinyanlar zamanında inşa edilen Saint Catherine
Katedrali’dir. Katedrale 16. yüzyılda mihrap, minber, minare eklenerek fethin
kumandanlarından Haydar Paşa’nın adı verilerek camiye dönüştürülmüştür
(Karakaya, 2002, ss. 383-392).

Magosa’nın Osmanlı kontrolüne girmesinden sonra kentteki gotik üsluptaki Saint


Nicola Katedrali (1312) cami olarak (Demirkent, 2002, ss. 371-374) devşirilmiştir.
Fetihten sonra Kıbrıs Beylerbeyi Sinan Paşa’nın emriyle mihrap, minber ve minare
eklenmiş ve Magosa Ayasofya Camisi adını almıştır (Karakaya, 2002, ss. 383-392).
Gotik yapısı korunan yapının kulelerden biri minareye dönüştürülmüştür. 1954 yılında
Osmanlı fethinin komutanı Kıbrıs fatihi Lala Paşa’nın adı verilmiş, Lala Paşa Camisi
olarak adlandırılmıştır (Demirkent, 2002, ss. 371-374). Magosa’da I. Peter zamanında
Magosalı tüccar Simon Nastrono tarafından 1358-1360 yıllarında Saint Peter ve Saint
Paul Kilisesi olarak gotik üslûbunda inşa edilen kilise Osmanlı fetihten sonra Sinan
Paşa Camisi’ne çevirmiştir (Karakaya, 2002, ss. 383-392)57. Kıbrıs’ın Osmanlı
yönetimine girmesinin ardından birçok kilise camiye dönüştürülmüştür. Magosa

57
Caminin güney tarafındaki avluda Yirmisekiz Çelebi Mehmed Efendi’nin (ö.1732) mezarı
bulunmaktadır (Karakaya, 2002, ss. 383-392).

53
Ayasofyası’nda olduğu gibi fethin sembolü olarak devşirilen kiliseler olmasıyla
birlikte Müslüman cemaat için gerekli olan ibadet mekânı ihtiyacını karşılamak için
de kiliseler devşirilmiş olabilir. Ayrıca kilisenin dini yapı işlevi dışında
dönüşümlerinin örnekleri de vardır: Leşkoşe Büyük Hamam Lüzinyan Dönemi’ne ait
Saint George Kilisesi’nden çevrilmiş ve kiliseden geriye kalan kapı hamamın girişi
olarak kullanılmıştır (Karakaya, 2002, ss. 383-392). Leşkoşe Selimiye Camisi’nin
güneyinde yer alan bedesten Venedik idaresinde Ortodoks metropolisi olarak
kullanılmış gotik bir kilisedir ve Saint Nikolaos Kilisesi (14. yüzyıl) olarak biliniyor.
Osmanlılar Dönemi’nde bazı değişiklikler yapılarak kapalı çarşı ve hububat deposu
şeklinde kullanılmıştır. Harap durumdaki yapının ayakta kalmış olan kuzey kapısının
üst sövesinde Latin armaları bulunmaktadır. Müze idaresine devredilen yapının
içindeki bir odada Ömeriye Camisi’nden getirtilen Latin mezar taşları ve Osmanlı
Dönemi’ne ait ahşap bir tavan sergilenmektedir (Karakaya, 2002, ss. 383-392).

Osmanlılar 1597 yılında St. Mikhael Metropolisliği’ni ele geçirmiş ve Fethiye


Camisi’ne dönüştürmüşlerdir (Osswald, 2008, s. 190). Arnavut lider Tepedenli
(Tepelena) Ali Paşa58, 1788 yılında Yanya’ya (Ioannina) vali olmuş ve zaman içinde
Arnavutluk ve Yunanistan'ın büyük bir bölümünü kontrol altına alarak bölgeyi
Osmanlı İmparatorluğu'ndan kısmen bağımsız hale getirmiştir59. Ali Paşa’nın
yapılarının birçoğunda Antik kentlerden toplanmış mimari elemanlar kullanılmıştır.
Preveze'deki Pantokrator Kalesi’nin kuzey batı deniz surlarının alt sıralarında,
Nikopolis antik kentinden getirilmiş blok taşlar kullanılmıştır (Neumeier, 2017, ss.
321-322 Figure 7)60.

58
Detaylı bilgi için Bkz. (URL-5).
59
Ali Paşa ile ilgili 7-10 Mayıs 2019 tarihlerinde Bahçeşehir Üniversitesi’nde gerçekleşen "Cities as
palimpsests? Urban evolutions in the Eastern Mediterranean" Konferansı’nda, Emily Neumeier The use
of spolia in the cities of Ottoman Greece başlıklı bir bildiri sunmuştur.
Bu güçlü ve enerjik figür, “fiili” başkentinde önemli değişiklikler yapmaya karar vermiş, aynı yıl 1788
kalenin surlarını yenilemeye başlamış, daha sonra 1795 yılında kuzey-doğu akropolünde, 1815 yılında
duvarlarla çevrilerek iç kaleye dönüşecek olan yeni bir saray (seraglio) inşa etmeye başlamıştır
(Osswald, 2008, ss. 191-192).
60
Neumeier, çalışmasında Ali Paşa’nın kişiliğine ve antikiteye olan ilişkisine yer vermiştir (Neumeier,
2017, ss. 311-337).
Tepedenli (Tepelena) Ali Paşa kendi bölgesini dolaşan Avrupalı arkeologlarla kazılar yaptırmıştır.
Halka açık yazıtlarda ve şiirsel çalışmalarda yerel tarihle açık bağlantılar kurmuş ve sık sık kendisini
“yeni Pyrrhus” (Ioannina'nın eski Yunan kralı) olarak adlandırmıştır. Arnavut bir Müslüman olan Ali
Paşa'nın, kendisini bölgenin tarihi geçmişinin haklı varisi olarak konumlandırmaya çalıştığı gerçeği,
modern bilimsel araştırmalarda büyük ölçüde unutulmuş ve hatta bastırılmıştır (Neumeier, 2017, s.
311). Ioannina'daki “fiili” başkentinde konuşlanmış olan Ali Paşa, kendisini “geçmiş için çabalıyor”
olarak nitelendirilebilecek olanın ortasında bulmuş ve sırayla kendi siyasi meşruiyetini güvence altına

54
Ali Paşa’nın ilk işi Fethiye Camisi’ni yenilemek olmuştur61. Fethiye Camisi’nin
mihrabının iki yanında üst üste farklı serilere ait devşirme düğümlü sütunlar
kullanılmıştır. Sağ ve sol simetrik olarak tasarlanmıştır. Yapıda kullanılan devşirmeler
baninin beğenisinin ve “antikiteye duyduğu ilginin” (Neumeier, 2017, s. 332)
sonucudur. Yanya Ali Paşa Camisi mihrap düğümlü sütunları ile Parigoritissa
Kilisesi’nde kullanılan devşirme düğümlü sütunlar benzerlik göstermektedir (Şekil
A.19 ve Şekil A.20).

Batı Anadolu örneklerinde de devşirme malzeme kullanımın özellikle son cemaat


bölümünde devam ettiği görülmektedir. Derviş Ağa tarafından 1663-1664 yılında
yaptırılan Birgi Derviş Ağa Camisi (Kuyulu, 2001, s. 90; Gençsoylu, 2009, s. 31) ile
18. yüzyıl son çeyreğine tarihlendirilen Karazade Mustafa Efendi tarafından yaptırılan
Birgi Karaoğlu Camisi’nin (Kuyulu, 2001, ss. 91-97; Gençsoylu, 2009, s. 34) son
cemaat revak sütun ve sütun başlıklarında devşirme malzeme kullanılmıştır. Milas Ağa
Camisi’nde (1737) devşirme malzeme kullanılmıştır. Muğla Dalyan Merkez Camisi
(18. yüzyıl) beden duvarlarında profilli mimari elemanlar devşirme olarak
kullanılmıştır. Bu örnekteki uygulama tıpkı Behramkale Hüdavendigar Camisi’nde
olduğu gibi beden duvarlarının köşelerinde yoğunlaşmıştır. Ayrıca yapının mihrab
duvarındaki yuvarlak formu pencere de dikkat çekici bir mimari detaydır.

18. yüzyılın ikinci yarısında kaptan-ı deryâlık (1770-1789) ve sadrazamlık (1789-


1790) da dahil olmak üzere birçok görevde bulunmuş, Cezayirli lâkabıyla ünlenmiş,
Hasan Paşa, gösterdiği kahramanlıklar nedeniyle “gâzi” ünvanına layık görülmüştür
(Özdemir, 2005, s. 118; Uysal, 2016, s. 49). Cezayirli Gazi Hasan Paşa (ö.1790)
ikametgahı olarak Pınarbaşı köyü yakınındaki (günümüzde Çanakkale ili Ezine
ilçesine bağlı Üvecik Köyü yakınında) Yerkesiği’nde bir çiftlik ve konak inşa
ettirmiştir (Uysal, 2016, s. 50)62. Choiseul-Gouffier, çiftlikteki binaların Alexandria
Troas’tan getirilmiş taşlarla yapıldıklarını söylemiştir (1825, T.II, s. 336; Uysal, 2016,

almak için Antik Dönem biçimlerini ve figürlerini rutin olarak tahsis etmiş, bu iddiaları hem kentsel
hem de bölgesel alanlara yazmak için çeşitli stratejiler geliştirmiştir (Neumeier, 2017, s. 311).
61
Pek çok araştırmacı Ali Paşa’nın mevcut yapıyı yok ederek yeni bir yapı inşa ettirdiğini
düşünmektedir. (Koulidas, βακούφια cit., ss. 72-88. Vranoussis, Ἱστορικὰ cit., s. 35). Bu yapıda yapılan
yeni arkeolojik çalışmalarda Aslan Paşa Camisi (1611) ile çağdaş olduğu sonucuna varmıştır (Osswald,
2008, dipnot 28).
Aynı zamanda camiye yakın bir türbe inşa ettirmiştir (Osswald, 2008, s. 192).
62
Choiseul-Gouffier’in gravüründen avlunun içinde çatılı ve tek katlı bir ev ile avlu duvarının
köşesindeki kule (köşk, kasr) ve geri planda cami ve köy evleri görülmektedir (Uysal, 2016, s. 68).

55
s. 56 dipnot 30). Günümüzde dört duvarı ayakta kalmış olan yapı, Barok profilli
konsollarıyla köşk (kasr) yapısıdır. Doğu cephede, birinci kat pencerelerinden
ortadakinin sol alt tarafında devşirme mermer yumurta dizisi bezemeli friz bloğu
parçası kullanılmıştır. Yapıda tespit edilen bezemeli ve sembolik tek devşirme
malzeme bu friz bloğu parçasıdır. Devşirme malzeme konuttun avlu giriş kapısından
girer girmez ve de dışarıdan görülür bir yerine yerleştirilmiştir (Şekil A.21 ve Şekil
A.22). Alexandria Troas ve diğer Antik kentlere yakınlığı dikkate alındığında yapıda
bezemeli aleni devşirmenin yoğun olarak kullanılmaması baninin seçimi olarak
görülebilir. Yine uzak mesafelerden bile görülebilecek şekilde doğu cephesine
yerleştirilen devşirme friz bloğu baninin geçmiş kültürlerle ilişki kurması ve estetik
beğenisinin bir sonucu olarak yorumlanabilir. Gazi kimliği de düşünüldüğünde bu
devşirmenin ganimet (spolia) olarak değerlendirilmesi mümkündür.

I. Mahmud’un (h.1730-1754) Sırbistan zaferinin ardından zaferin bir göstergesi ve


padişahların zaferlerini başkentte yeni muhteşem külliyeler yaptırarak tarihe geçirdiği
dönemlere bir dönüş olarak, Nur-u Osmini (Nuruosmaniye) Camisi ve külliyesinin
(1748-1755) yapılmasına karar vermiştir (Rüstem, 2018, s. 307). Osmanlı Barok
üslübunun önemli örneklerinden olan Nuruosmaniye Camisi’nin şadırvan avlusunda
kullanılan devşirme pembemsi granit sütunlar Bergama’da (Pergamon) terk edilmiş
bir kiliseden getirilmiştir (Rüstem, 2018, s. 299)63. Bu taşlar Roma Dönemi’nden beri
kullanılmayan ocaklara aittir. Mısır kaynaklı olan nadir ve değerli pembemsi granit
taşlar devşirilerek kullanılmıştır. Roma ve Bizans mimarisi ile Osmanlı mimarisi
arasındaki ilişkinin sürdürülmesi ve devşirme beğenisinin ve farkındalığının devam
ettiğinin önemli bir göstergesidir.

Brenk, Erken Hıristiyanlık ve Orta Çağ mimarlarının hiçbirinin yeniden kullanılan


malzemelerin arkasındaki yağmacılık ideolojisini açıklayan metinlerinin
bulunmadığını belirtmiştir (Brenk, 1987, s. 103). Bu durum Batı Anadolu Beylikleri
ve Osmanlı dönemi mimarisinde devşirme malzeme kullanımı için de söylenebilir.
Süleymaniye ve Nuruosmaniye camilerinin inşaat defterlerinden devşirme sütunların

63
Yapının elli beş sayfalık risalesinde sütunların getirilmesine altı sayfa ayrılmıştır. Risalede ayrıntılı
olarak anlatıldığına göre cami kalfası yerine kadar giderek uygunluklarını saptamıştır. Sütunların otuz
beş çift manda ve yüzlerce insan kullanılarak kara ve deniz yolu ile İstanbul’a gelişi anlatılmıştır
(Kuban, 1995, s. 148; Rüstem, 2018, s. 299).

56
nereden getirildiği öğrenilebilmekdir; buna karşın neden bu sütunların tercih
edildiğinin arkasındaki estetik, sembolik, ideolojik neden açıklanmamıştır.

Belirgin pratik ve ekonomik faydaları dışında farklı devirlerde farklı ve benzer


yaklaşımlarla devşirme malzeme kullanımı yukarıdaki örneklerle açıklanmaya
çalışılmıştır. Örnekler üzerinden mimarlık çerçevesinde devşirme malzeme (spolia)
kullanımı savaş ganimeti spolia bir yapının tamamen farklı bir işlevle fetih, zafer ya
da gaza amacıyla dönüştürülerek kullanılması, mevcut bir yapının planından ve cephe
özelliklerinden belirgin bir biçimde, aleni olarak esinlenilmesi -taklit edilmesi- yeni
inşa edilen yapıda önceki dönemlere ya da dönemine ait mevcut yapılardan ya da
harabe durumundaki yapılardan inşa kolaylığı, pratikliği, sosyal-kültürel ve tarihsel
süreklilik, estetik beğeni, simgesel, tılsım, apotropaik, sembolik ve ideolojik
nedenlerle açıklanmıştır.

57
58
3. MANİSA’NIN TARİHSEL ARKA PLANI

Manisa’nın tarihsel arka planının tez kapsamında yer alması Beylikler ve Osmanlı
dönemi yapılarında kullanılan devşirme malzemenin (spolia) değerlendirilmesine
katkıda bulunmaktadır.

3.1 Manisa Tarihi

Bu bölümde Magnesia’dan Manisa’ya dönüşüm sürecindeki siyasi, askeri, ticari


olaylar kaynaklardaki bilgiler ışığında aktarılmıştır.

Manisa kenti Antik adı ile Magnesia ad Sipylum-Sipylus, Lydia bölgesinin içinde yer
almaktadır. Lydia bölgesi Batı Anadolu’da kuzeyi Mysia, güneyi Karia, doğusu
Phrygia ve batısı Ege Denizi (Aiolis ve İonia Hellen kentleri) ile sınırlanmış bir
bölgedir. Lydia’nın kuzey sınırı Kaikos (Bakırçay) ile Hermos (Gediz Nehri) arasında
kalmaktadır. Kuzeyde ise Thyateria (Akhisar) Lydia’nın son kentidir. Kuzey doğu
sınırını Rhyndakos (Kirmastı) ile Makestos (Simav) Çayı çizmektedir. Mysia ile Lydia
arasında Demirci, Akdağ ve Murat Dağı doğal bir sınır meydana getirmiştir. Yaklaşık
olarak sınır bugünkü Kütahya ilinin güney batı sınırı ile çakışmaktadır. Kuzey batıdaki
en uç kısmını Yund Dağı ve onun hemen güneyindeki Dumanlı Dağ da kuzey sınırının
deniz ile bağlantısını teşkil etmektedir. Doğu sınırını Afyon ilinin güney batısındaki
Sandık Dağlarını izleyen kavis oluşturmaktadır. Güney sınırını ise Maiandros (Büyük
Menderes) Ovasından geçen Maiandros Irmağı oluşturmaktadır (Akşit, 1983, s. 17;
Umar, 2001, ss. 1-2; Strabon, 2009, s. 83)64.

Hermos Nehri, Sipylos Dağı (Spil Dağı) ve Çal Dağı arasından menderesler çizerek
akmaya devam etmektedir. Hermos Nehri Ege Denizi’ne Phokaia’dan (Foça’dan)
dökülürken günümüzde Menemen yakınlarından denize açılmaktadır (Roosevelt,

64
Strabon, “… sınırlar birbiri içerisine girmiştir ve eskilerin Phrygia dedikleri Sipylos Dağı dolayındaki
ülke de böyledir. Vaktiyle Phrygia’lı Tantalos, Pelops ve Niobē’nin yaşadığı söylenen bu ülkenin Büyük
Phrygia’da mı yoksa Küçük Phrygia’da mı olduğu kesin değildir. Fakat, her iki görüşten hangisi doğru
olursa olsun sınırların karışıklığı açıkça görülmektedir; çünkü Kaïkos’un denize döküldüğü Pergamēnē
ve Elaïtēs ve bu iki ülke arasında bulunan, Teuthras’ın ve onun yerine geçen Pelops’un yaşamış olduğu
Teuthrania, Hellēspontos’la Sipylos dolaylarındaki ülke ve dağın eteğindeki Magnēsia arasında uzanır.”
sözleriyle bu coğrafyayı anlatmıştır (Strabon, 2009, s. 71).

59
2017, s. 69). Hermos Ege Denizi’ne dökülmeden önce sularına iki nehir daha karışır:
Phrygios (Gördes-Kum Çayı) ve Krios (Nif Çayı). Nif Çayı, Nymphaion (Nif)
Vadisi’ni suladıktan sonra Sipylos Dağı’nın doğu alt eteklerini sararak onu
sınırlamaktadır. Gördes-Kum Çayı ise Kuzey Lydia’nın büyük bir bölümünü sular
(Roosevelt, 2017, s. 70) Sipylos Dağı, Antik Magnesia ad Sipylum kenti ve eteklerinde
yer alan diğer Antik kentlerin üzerinde yükselmektedir (Roosevelt, 2017, s. 68).
Sipylos Dağı çevresinde Sülüklü Göl ve Saloe (ya da Sala) veya Tantalos Gölü vardır
(Roosevelt, 2017, s. 73).

Magnesia ad Sipylum’un ne zaman ve kimler tarafından kurulduğu tam olarak


bilinmemekle birlikte, bugünkü kentin yedi kilometre doğusunda bulunan harabelerin
ilk iskân yeri olduğu ve M.Ö. 2. bine tarihlendiği genel kabuldür (Şirvan, Tarihsiz, s.
4; Emecen, 2007, s. 1).

M.Ö. 12. yüzyıl başlarından itibaren Anadolu’ya gelen kavimlerce tahrip edilen,
Hititler’in etki alanındaki yerleşimin yerine M.Ö. 7. yüzyılda Frigler’in Sipylos adlı
bir yerleşim kurduğu ve daha sonra Sipylos yerleşiminin yerinin Magnesia’nın aldığı
düşünülmektedir (Emecen, 2007, s. 1)65.

Magnesia’nın da içinde bulunduğu Lidya Krallığı’nın topraklarında Sardes (Sardis)


ovasındaki mezarlar dışında krallık tarafından yaptırılmış bir eser
gösterilememektedir. Lidya’daki eserlerin yıkılma sebebi, memleketi yok eden
depremler ve devamlı savaşlar olmuştur (Texier, 2002-2, s. 31).

Manisa Kalesi’ndeki Erken Demir Çağı (M.Ö. 1200), Arkaik (M.Ö. 6. yüzyıl),
Helenistik (M.Ö. 3.-2. yüzyıl), Roma (Sigillata M.S. 2-3. yüzyıl) ve Türk (M.S. 12-
14. yüzyıl) dönemlerine ait keramiklerin bulunması (Ermiş vd. 2016, s. 251),
Magnesia ad Sipylum, Magnesia ve Manisa kentinin üst üste yerleşimler olduğunun
bir göstergesidir.

Magnesia Lidyalılar’ın idaresinde kaldığı dönemde daha çok askeri bir üs özelliği
taşıyan bir kale yerleşimi olarak önem kazanmıştır66. Lidyalılar’ın Persler’e

65
Emecen, kaynak göstermemiştir.
66
Herodot Tarihi’nde Magnesia, “İonia’lılar, Asya Manisa’lıları, Aiolia’lılar, Karia’lılar, Lykia’lılar,
Milia’lılar, Pamphilia’lılar (bunların hepsi vergi bakımından bir arada sayılıyorlardı) hazineye dört
yüz talant gümüş ödüyorlardı. Birinci hükümet burasıydı…” ifadeleri ile geçmektedir (2004, s. 180/III
Kitap-90).

60
yenilmeleri üzerine M.Ö. 546 yılında I. Pers Satraplığı’na dahil edilmiştir. Kral yoluna
yakınlığından dolayı bu dönemde gelişme göstermiştir (Emecen, 2007, s. 2).

Büyük İskender’in nüfusu altına giren Magnesia, İskender’in ölümünün (M.Ö. 323)
ardından haleflerinin (Diadokhlar) mücadelesine sahne olmuştur67 (Emecen, 2007, s.
2). I. Seleukos’un M.Ö. 281 yılında Küçük Asya’yı ele geçirmesinin ardından, I.
Seleukos Magnesia’nın idaresini oğlu I. Antiokos’a vermiştir. M.Ö. 245 yılında
Smyrnalı (İzmirli) bir kumandanın idaresinde askeri bir koloni olan Magnesia bir kent
(polis) değil “askeri bir üs” haline gelmiş ve Smyrna (İzmir) ile birleşmiştir (Emecen,
2007, s. 2). Seleukosların taht mücadeleri sırasında Magnesia bir ara Pergamon Kralı
I. Attalos’un nüfuzuna girmiştir. III. Antiokos’un kuzeni Akhaios M.Ö. 220’de kenti
yeniden ele geçirmiştir. M.Ö. 190 yılında Magnesia yakınlarındaki savaşta68 Roma
ordusu III. Antiokos’u yenince, Magnesia halkı elçiler göndererek Roma hâkimiyetini
kabul etmiştir (Emecen, 2007, s. 2; Kaya, 2005, s. 13).

Karakaya, Helenistik Dönem Magnesia kentinin bir surla korunduğunun bilindiğini,


bu dönemde kentin akropolü (içkale, Sandıkkale) olan Spylos Dağı üzerinde bir kale
bulunduğunu, nekropol alanının sur dışında olduğunu ayrıca, Akbaldır Deresi
mevkiinde kuzey-güney doğrultusunda uzanan ve kenti boydan boya kat eden geniş
bir su yolu bulunduğunu bildirmiştir (Karakaya, 1990, ss. 27, 29, 32 dipnot 38).

3.1.1 Roma Dönemi

M.Ö. 189 yılında Roma Senatosu Magnesia kentini savaşta kendilerine yardım eden
Pergamon Kralı II. Eumenes’e bırakmış ve kente para basma yetkisi tanınmıştır
(Emecen, 2007, s. 2). Pergamon Kralı III. Attalos, varisi olmadığı için krallık
topraklarını ve hazinesini, hazırlamış olduğu bir vasiyetnameyle ölümünden (M.Ö.
133) sonra Roma halkına bırakmıştır (Kaya, 2005, s. 14). M.Ö. 129’da Pergamon
Krallığı’nın sona ermesinden sonra Magnesia, Roma İmparatorluğu’nun Küçük Asia
Eyaleti’nin bir parçası haline gelmiştir (Kaya, 2005, s. 15). Plinius, Magnesia’nın
Smyrna Conventus’una69 bağlı olduğunu bildirmiştir (Plinius Nat. His. V. 120; Şirvan,
Tarihsiz, s. 9). Roma’nın Pergamon Krallığı’nın topraklarını kontrol altına almasından

67
Texier, Magnesia’nın ancak İskender’in ölümünden (M.Ö. 323) sonra ünlü olduğunu, hiçbir tapınak,
büyük bir anıt ve dinî bir eserin coğrafyacıların gözüne ilişmediğini yazmıştır (Texier, 2002-2, s. 73).
68
Bu savaş Magnesia Savaşı olarak geçmektedir.
69
Eyaletler kendi içinde birkaç hukuki bölgeye ayrılmaktaydı; conventus denilen her bölgenin bir baş
kenti vardı ve yakın çevresindeki kentler hukuki açıdan oraya bağlıydı (Şirvan, Tarihsiz, ss. 8-9).

61
sonra M.Ö. 126 yılında Magnesia Roma hâkimiyetinde özerk bir yönetime
kavuşmuştur (Emecen, 2007, s. 2).

Pontus Kralı IV. Mithridatis M.Ö. 89 yılında Küçük Asia Eyaleti üzerine yürüyerek,
eyalet kentlerini tek tek ele geçirmiş, birçok kent Mithridatis’in ordusunu sevinçle
karşılamıştır. Magnesia ise orduya karşı koyan birkaç kent arasında yer almıştır.
Appianos, Magnesia’nın Roma yönetimi altında kalarak Mithridatis ordusuna karşı
cesurca savaştığından, Pausanias, Mithridatis ordusunun komutanı Arkhaios’un
Magnesialılar tarafından yaralandığından söz etmiştir (Pausanias I.XX.5 2014, s. 101;
Doğan, 2007a, ss. 54­55; Şirvan, Tarihsiz, s. 9). Kent kısa bir süre Pontus Kralı
Mithridatis’in hâkimiyetine girmiş daha sonra Roma idaresinde Asia Eyaleti’nin
önemli bir kenti olmuştur (Emecen, 2007, s. 2). M.Ö. 20 yılında Augustus’un eyalet
düzenlemesinde yarı otonom bir statü kazanmıştır (Emecen, 2007, s. 2).

Magnesia’ya ilişkin Strabon şunları aktarmıştır (Strabon, 2009, s. 87): “…Sipylos


Dağı’na ve onun mahvolmasına dair anlatılanlar efsane olarak kabul edilmelidir.
Çünkü bizim zamanımızda bu dağın eteklerinde bulunan Magnēsia kenti ve Sardeis
birçok yerlerdeki en ünlü kentler gibi depremle yıkılmıştır. Fakat imparator [Roma
İmparatoru Tiberius] para yardımı yaparak bu kentleri yenilemiştir; tıpkı daha eskiden,
Tralleis sakinleri felâkete uğrayınca (gymnasion ve kentin diğer kısımları yıkıldığında)
babasının buraları ve Laodikeia’lıların kentlerini yenilediği gibi.” (XII.8-18)

İmparator Tiberius (h. M.Ö. 42-M.S. 37) zamanındaki depremden70 çok zarar gören
kentler, imparatorun lütfundan payını almıştır (Texier, 2002-2, s. 74). “İmparatorun
yardımlarından dolayı, Tiberius Dönemi’nde Magnesia ad Sipylum’da basılan kent
sikkelerinde imparator onuruna СΕΒΑСΤΟΝ ΚΤΙСΤΗΝ (Kentin Kurucusu) yazısı yer
almıştır” (Head 1911, s. 653’den aktaran Doğan & Mimaroğlu, 2018, s. 11271). M.S.
30 yılı sonrasına ait Magnesia darplı Roma sikkeleri72 Manisa Kalesi’ndeki
darphanenin varlığına işaret etmektedir (Küskü, 2014b, s. 641).

70
Sözü edilen ve Gediz Havzası’nı etkileyen deprem M.Ö. 17 yılındaki depremdir (Emecen, 2007, s. 2;
Karakaya, 1990, s. 27).
71
Doğan & Mimaroğlu’nun kaynakçasında Head’in hangi yayını olduğu yer almamaktadır.
72
Manisa Müzesi’ndeki Magnesia darplı sikkeler için Bkz. Ünal, 2012, ss. 104-108.

62
İmparator Claudius Dönemi’nde (h.M.S.41-54) Ephesos-Magnesia-Sipylum yolu
tamir edilmiş, bu dönemde Magnesia yakınlarında su seddi inşa edilmiştir (Emecen,
2007, s. 2).

3.1.2 Bizans İmparatorluğu Dönemi

Roma’nın Doğu ve Batı Roma olarak ikiye ayrılmasından sonra Doğu Roma
İmparatorluğu’nun (Bizans İmparatorluğu’nun) topraklarına dahil olan Asia eyaleti,
Lydia, Karia, Hellespontos, Lykia ve Asia olmak üzere daha küçük idari birimlere
ayrılmıştır (Tok, 2012, s. 11).

Bizans kentleri tehditlere karşı surlarla çevrilmiştir (Mango, 2011, s. 70). Bizans’ın
önemli askeri üstlerinden biri haline gelmiş olan Magnesia’nın etrafı da surlarla
çevrilmiş ve tahkim edilmiştir (Emecen, 2007, s. 2)73. İstanbul Arkeoloji Müzesi ve
Manisa Müzesi’nde sergilenen Manisa buluntuları da Magnesia’nın sadece askeri bir
yerleşim olmadığını göstermektedir. Sardes Artemis Tapınağı’na ait ilk kazı
fotoğraflarında yapının toprak yüzeyinden yaklaşık beş altı metre aşağıda olduğu
görülmektedir. (URL-6) Bu bilgi Manisa’da arkeolojik bir kazı sonrasında Roma ve
Bizans dönemine ait yapıların bulunabileceğini göstermektedir. Magnesia, Erken
Hıristiyanlık Dönemi’nde yeni dini ilk benimseyen kentlerden biri ve sonrasında bir
piskoposluk merkezi olmuştur (Tok, 2012, s. 11).

Magnesia, 7. yüzyılın ortalarında Emevî hükümdarı Halife I. Muaviye ve 8. yüzyılın


başlarında I. Velid tarafından saldırıya uğramış ve yağmalanmıştır (Tok, 2012, s. 11;
Karakaya, 1990, s. 25). Bu saldırılar ve daha sonraki Arap akınları Magnesia’yı
zayıflatmış, bununla birlikte kent Bizans’ın bir kalesi olmaya devam etmiştir
(Cameron, 2016, s. 77; Karakaya, 1990, s. 25). Arap istilasında ve İkonoklazma (tasvir
kırıcı) Dönemi’nde (726-843) tüm Anadolu’da olduğu gibi Magnesia’da da huzursuz
bir dönem yaşanmıştır (Karakaya, 1990, s. 25). Magnesia bölgesi 8. yüzyılda Bizans’ın

73
Küskü, Bizans Manisası’nın Bizans Amasyası gibi kale içinde küçük bir yerleşimden oluştuğunu öne
sürmüştür (Tanyeli, 1987, s. 69; Küskü, 2014a, s. 242).
Doğan, Magnesia’nın sahip olduğu yaklaşık 550.000 metrekare gibi geniş bir alanı kaplayan çekirdek
yerleşimi ve bu yerleşimi dolduran zengin nüfusu ile, hâkim olduğu kırsal yerleşim alanları ile, yüzey
kalıntılarından anlaşıldığı kadarıyla görkemli mimari elemanlarıyla, bulunduğu coğrafi konumun
sağladığı sürekli ticari faaliyetleriyle Hellenistik Dönem’den itibaren bir kent olma özelliğini taşıdığının
belli olduğunu ve kentin, işgal ettiği alan itibariyle önemli bir kale olma özelliği gösterdiğinin kesin
olduğunu ancak, Magnesia için, ne Hellenistik Dönem’de ne de daha sonraki yüzyıllarda “askeri
yerleşim” tanımını kullanmanın doğru olmayacağı kanaatinde olduğunu ifade etmiştir (Doğan, 2007a,
ss. 366-367).

63
önemli askeri üstlerinden biri haline gelmiş ve Thrakesion74 (Trakesion, Thraksion,
Thracesion) Theması’nın idari yönetimi içinde yer almıştır (Emecen, 2007, s. 2). Bu
dönemde pek çok Bizans yerleşimin çevresi surlarla çevrilmiş ya da mevcut surlar
güçlendirilmiştir (Saradi, 1997, s. 405). Arap akınları 9. yüzyıla kadar aralıklarla
devam etmiş (Tok, 2012, s. 11), bu nedenle 9.-10. yüzyıllarda halk, özellikle kıyı
kentlerini terk ederek dağlık bölgeye çekilmiş, Batı Anadolu’daki dağlık bölgeler
askeri savunma açısından önem kazanmıştır (Tok, 2012, ss. 11-12). Ayrıca, 8. yüzyılda
baş gösteren veba salgınları halkı perişan etmiş, bu sıkıntılı durum 11.-13. yüzyılın
ortasına kadar devam etmiştir (Karakaya, 1990, s. 25).

Makedon (867-1025) ve Komnenos (1026-1204) sülaleleri hüküm sürdüğü yaklaşık


250 yıllık dönemde Bizans İmparatorluğu görece istikrarlı bir siyasal ve ekonomik
düzene kavuşmuştur (Alp, 2021, s. 239). Orta Bizans Dönemi (9.-10. yüzyıl) bir yer
değiştirme75, yenilenme, toplanma dönemi olarak tanımlanmıştır; bu dönemde başkent
İstanbul ve yakın çevresinde başlayan gelişim, tarım ve ticaretin artmasıyla Anadolu
kentlerinde de kendini göstermiştir (Kazhdan & Epstein, 1985, s. 31; Foss & Cutler,
1991, s. 466; Ermiş, 2003, s. 115). Tarıma dayalı ekonomi ve 10. yüzyılda VI. Leo’nun
ilan ettiği kanunla kentlerin özerkliği kaldırılmış (Vryonis, 2020, s. 23), eyaletlerin
idari merkezlerinin dini organizasyon merkezi olmaları sağlanmış ve manastır kurmak
için gereken din adamı sayısı azaltılmış, böylelikle manastır açmak kolaylaşmış
(Ostrogorsky, 1959, ss. 65-66), manastır sistemi Bizans toplumunda önemli bir güç
haline gelmiştir (Ousterhout, 2016, s. 23). Bu gelişmelerin neticesinde Anadolu’da
dini yapı sayısında artış olmuştur (Ermiş, 2003, s. 115).

Magnesia’da 6.-10. yüzyıllar arasında inşa edilmiş yapılarla ilgili kaynaklarda


herhangi bir bilgiye rastlanmamıştır. Bunun nedenlerinden biri olarak 1025 yılında
yaşanan ve Smyrna’yı etkileyen büyük depremden (Daş, 2009, s. 43) Magnesia’nın da
etkilenmiş olması olabilir.

Arap akınlarının ardından 11. yüzyılda İmparatorluk, bu kez Türk akınlarına karşı
kendini savunmak zorunda kalmıştır. Türk grupları arka arkaya Anadolu’ya gelmeye,
Doğu ve İç Anadolu’da ayrı ayrı beylikler ya da emirlikler çevresinde örgütlenmeye,

74
Thrakesion askeri mıntıkasının merkezi önce Ephesos (Efes) sonra Philadelphia (Alaşehir) olmuştur
(Stewing, 1970, s. 92).
75
Anadolu içinde toplulukların yer değiştirmesi, göçü için bakınız: Vryonis, 2020 ve Baskıcı, 2016.

64
Anadolu, Bizanslı ile Türkler arasında bölünmeye başlamıştır. Bizanslılar zaman
zaman Türklerden askeri destek almıştır (Komnena, 1996, ss. 132-134, 162 vd.).
Bizans İmparatorluğu bir yandan Türk akınları ve yeni kurulan beylikler ile mücadele
ederken bir yandan da Türk gruplarını “paralı asker” olarak kullanan Bizans
soylularının merkezden bağımsızlaşma mücadelesiyle politik ve askeri sorunlar
yaşamaya başlamış; bu süreçte zaman zaman Türklerle anlaşma yoluna gitmiştir
(Necipoğlu, 2001, s. 75).

Lydia bölgesine yerleşen ilk Türkler, Bizans İmparatorluğu’na karşı ayaklanan Bizans
soyluların oluşturduğu paralı asker gruplarıdır. 11. yüzyılda Türkler hemen hemen
bütün Anadolu’ya yayılmış olmalarına rağmen aralarında bir bağlılık ya da iş
birliğinden söz edilmemektedir (Umar, 2001, ss. 106-107). İmparator IV. Romanos
Diogenes (h.1068-1071) Türklerin Batı Anadolu için de tehlike arz ettiğini sezmiş ve
savunma yapılarının inşasını yaygınlaştırmıştır (Foss & Winfield, 1986, s. 145). Kırsal
alanda göçebe olarak yaşayan Türkler, 1109-1110 yıllarında Batı Anadolu’ya, Bizans
topraklarına akınlar yapmaya başlamışlardır (Cahen, 2011, s. 19).

İmparator Aleksios Komnenos (h.1081-1118) Türklere karşı saldırıda bulunmak üzere


üst olarak kullanılacak çok sayıda tahkimat inşa ettirmiştir (Foss & Winfield, 1986, s.
145). Komnenos, bu tahkimatlar ve Türklerle arada yeni bir sınır oluşturmayı
hedeflemiştir (Tok, 2012, s. 11)76. İmparator Manuel Komnenos (h.1143-1180) ise tüm
iskân yerlerini surlar ile çevirmiş ve aynı çatı altında toplamış, dağlık bölgedeki
terkedilmiş ve harap durumdaki kaleleri yeniden inşa ettirmiştir (Tok, 2012, s. 11).
Yeni inşa edilen müstahkem mevkilerden dolayı yeni birime Neokastra (Yeni Kaleler)
adı verilmiştir (Khoniates, 1995, s. 103) Magnesia da bu birliğin içinde yer almıştır
(Tok, 2012, s. 11)77.

76
Tüm bu çabalara karşın 1165-1170 yılları arasında Atramytion, Pergamon ve Khliara Türk akınlarıyla
yağma edilmiş, Batı Anadolu kıyıları Türk akın ve yağmalarına açık hala gelmiştir (Tok, 2012, s. 11).
77
Komnenos hanedanının son temsilcisi I. Andronikos’un hükümdarlığı boyunca (h.1183-1185) Batı
Anadolu, imparator ile karşıtları arasında mücadelelere sahne olmuştur. Thareksion themasının dükü
Ioannes Vatatzes gibi kısmen bağımsız davranan yerel güçler öne çıkmıştır (Ahrweiler, 1965, ss. 6-7;
Kahyaoğlu, 2016, s. 273). Komnenos hanedanını izleyen Angeloslar Dönemi’nde eyaletler düşman
saldırılarıyla, sahil bölgeleri korsan yağma akınlarıyla durmadan hırpalanırken, vergiler artırılmış;
(Ostrogorsky, 2017, s. 372) bu durum Batı Anadolu halkının güçsüz duruma düşmesine neden olmuştur
(Kahyaoğlu, 2016, s. 273).

65
Kontantinopolis’in Latinler tarafından işgalinin arifesinde Theodoros Maggaphas,
Batı Anadolu’da Magnesia ve Nymphaion’a (Nymphaeum, Nif, Kemalpaşa) kadar
Antik Lydia bölgesine hâkim olmuştur (Kahyaoğlu, 2016, s. 273).

Dördüncü Haçlı Seferi sırasında (1204) Konstantinopolis Latinler tarafından işgal


edilmiş ve kentte Latin İmparatorluğu kurulmuştur. Bunun neticesinde Bizans
İmparatorluğu’nun başkenti, Konstantinopolis’ten Nikaia’ya taşınmış ve Bizans
yönetimine Laskaris hanedanı geçmiştir. Laskaris Hanedanı’nın78 kurucusu ve ilk
İmparatoru Theodoros79 I. Laskaris (h.1205-1222) Bizans İmparatorluğu’nu başkent
Nikaia’dan yönetmiştir (Akropolites, 2008, s. 105 dipnot: 32). Damadı III. Ioannes
Doukas Vatatzes ise Magnesia’yı yönetmiştir (Doukas, 2008, s. 3). I. Laskaris’in80 18
yıllık İmparatorluğu’nun ardından tahta damadı İoannes III. Doukas Vatatzes (h.1222-
1254) çıkmıştır (Doukas, 2008, s. 3). 1954 yılında Vatatzes rahatsızlanıp
Nymphaion’da vefat etmiş ve Sosandralılar Manastırı’na gömülmüştür (Akropolites,
2008, ss. 102, 147)81. Vatatzes’in ölümünün82 ardından ise yerine oğlu II. Theodoros
Laskaris (h.1254-1258) geçmiştir. II. Laskaris imparator olduktan sonra Nikaia’ya
gitmiştir (Akropolites, 2008, s. 102).

Vatatzes yönetimde Nikaia sembolik dini başkent, Nymphaion devletin asıl idari
başkenti olmuştur (Blemmydes, 1896, s. 7; Ermiş vd. 2016, s. 252)83. Vatatzes
Nymphaion’da bir saray84 inşa ettirmiştir (Akropolites, 2008, s. 105 dipnot: 32; Foss,
1996, s. 298). Vatatzes ve eşi Eirene Nymphaion’da bir kütüphane ve üniversite

78
Laskaris hanedanının yeni imparatorluk kimliğinin sembolü fleur-de-lis üç yapraklı zambak çiçeğidir
(Çağaptay, 2019, s. 274).
79
Farklı kaynaklarda Theodore, Teodòros şeklinde de geçmektedir.
80
I. Theodoros Laskaris, eşi Anna ve kayınpederi III. Aleksios Angelos, Laskarisler Dönemi’nde mezar
kilisesi olarak kullanılan Nikaia Koimesis Kilisesi’ne (Yakinthos / Hyakinthos Manastırı’na)
gömülmüştür (Akropolites, 2008, s. 42; Kılıç, 2013, s. 65 Kronik-8 I).
81
4 Kasım 1954’te Vatatzes “hayata gözlerini yumdu ve onun tarafından yaptırılmış ve onun tarafından
Sosandra adı verilen, Magnesia Sipylos yakınında Anelios diye anılan yerdeki kiliseye defnedildi”
(Kronik-82 I, Kılıç, 2013, s. 261). Magnesia Anelios için Bkz. Tok, 2012, s. 126-127. Ancak Bizans
Kısa Kronikleri’ne atıf yapılmamıştır.
82
Smyrna dönüşü Vatatzes’in sağlık durumunun kötüye gitmesi üzerine Nymphaion’daki imparatora
özgü konutuna değil imparatora ait bahçeye yerleşmiş ve 33 yıllık hükümdarlığının ardından burada
ölmüştür (Akropolites, 2008, s. 102).
83
Akropolites, Nymphaion’u protheuoussa=başkent saymaktadır (Akropolites, 2008, s. 105).
84
Ioannes Doukas Vatatzes Nymphaion’daki sarayın bahçesinde 1254 yılında ölmüştür.
Ayrıca, Latinlere Bizans limanlarında ticaret olanağı sağlayan, Bizans tarihinin ilk kapitülasyonları
olan, Nymphaion Antlaşması (1212) (Akropolites, 2008, s. 38) bu sarayda imzalanmıştır (Mercangöz,
2002 yılı Kemalpaşa Laskarisler Sarayı Koruma Alanı).

66
kurmuş, ayrıca yaptıkları bağışlarla bölgedeki manastırların canlanmasını sağlamıştır
(Doğer, 2016, ss. 140-141; Andıç, 2012, s. 12).

Laskarisler Dönemi’nde Magnesia’nın önemi artmıştır. I. Laskaris Dönemi’nde


gümüş, bronz ve muhtemelen altından oluşan imparatorluk hazinesi Nikaia’dan
Magnesia’ya taşınmıştır (Foss & Tulchin, 1996, s. 61). Magnesia kenti imparatorluğun
hazinesine dönüşmüştür85. Laskaris İmparatorluğu’nun Nikaia’dan sonra ikinci
merkezi konumunda olan Magnesia ve çevresi, bu güvenlik içerisinde kısa zamanda
yoğun bir nüfusa sahip olmuştur; artan nüfus yeni tarım alanlarının açılmasına,
üretimin artmasına, yeni kilise ve manastırların kurulmasına neden olmuştur. Laskaris
imparatorları, yıkıntı haline gelen eski iskanları onarmış ve yeni kaleler inşa
etmişlerdir (Tok, 2012, s. 180). Bu geşilmeler kentin öneminin arttığının belki de
başkent konumunda olduğunun da bir göstergesi olabilir. Araştırmacılar ve özellikle
Doukas86, Magnesia’nın 1222 yılından sonra adeta Bizans’ın resmi merkezi (başkenti)
olduğunu aktarmıştır (Doukas, 2008, s. 3; Küskü, 2014, s. 641; Uluçay & Gökçen,
1939, s. 18; Sevgen, 1959, s. 249).

Kuruluşu çok eskilere dayanan Magnesia Kalesi87, Bizanslılar tarafından inşa ve tamir
edilmiştir (Foss, 1979, s. 307; Küskü, 2014b, s. 641). Vatatzes Dönemi’nde (h.1221-
1254) Magnesia Kalesi’nin88 surlarının bir bölümü elden geçirilmiş ve bir kısmı
yeniden inşa edilmiştir (Foss, 1979, s. 307; Sevgen, 1959, s. 253; Ermiş vd. 2016, s.
252) (Şekil A.23)89.

Araştırmacılar, Laskarislerin Magnesia’da bir saray yaptırdığından bahsetmektedir


(Foss, 1979, ss. 307, 309; Mercangöz, 1985, s. 36; Ermiş vd., 2016, s. 254). Hazinenin
İmparator Vatatzes’e ait sarayda yer aldığı kaynaklarda belirtilmiştir (Foss, 1979, s.
307; Foss, 1986, s. 152; Küskü, 2014b, s. 641; Synopsis Chronike’den aktaran

85
“G. Pachymeres, (1835) I: 97, 21-30 satırlarda, Vatatzes'in Magnesia'daki hazinesinde haksız yere
toplanmış, “halkın rızkı” ve “fakir fukaranın kanı” olan vergi geliri bulunmadığı, onun yerine özel tarım
arazilerinden elde edilen gelirden oluştuğu belirtilmiştir” (Çağaptay, 2016, s. 361 dipnot 30).
86
On beşincinci yüzyılda yaşamış tarihçi Doukas, III. Doukas Vatatzes Dönemi’nde İznik
İmparatorluğu’nun Magnesia’dan yönetildiğini ifade etmiştir (Doukas, 2008, s. 3; Küskü, 2014, s. 641).
87
Manisa Kalesi ile ilgili genel bilgi için Bkz. Sevgen, 1959 ve son araştırmalar için Bkz. Ermiş vd.,
2016.
88
Akropolites, Vatatzes’in çok sevdiği ancak kendisine karşı komplo hazırlayanlar arasında olan ve
imparator olmak isteyen Andronikos Nestongos’u Magnesia Kalesi’ne hapsettiğini aktarılmıştır
(Akropolites, 2008, s. 47). Bu dönemde kalenin aktif olarak kullanıldığı bu bilgiden de anlaşılmaktadır.
89
Kalenin Bizans Dönemi’yle ilgili bilgiler için Bkz. Tok, 2012, s. 179.

67
Angelov, 2019, s. 174). Selçuklu Sultanı Izzeddin Keykavus 1257 yılında bu sarayda
ağırlanmıştır (Foss, 1979, s. 307; Angelov, 2019, s. 170)90.

Buchwald, Laskarisler’in Manisa yakınlarında iki anıtsal yapı91 yaptırdığını


belirtmiştir (Buchwald, 1999, ss. 262-263). Manisa Spil Dağı yakınındaki
Sosandra’da92 Vatatzes tarafından, muhtemen 1224 yılındaki Poimanenon Zaferi’nden
sonra, “Kurtarıcı İsa”ya93 adanmış bir kilise inşa ettirilmiş, kısa bir süre sonra da eşi
İmparatoriçe Eirene, Tanrı’nın Annesi’ne (Meryem’e) adanmış bir kilise inşa
ettirmiştir (Heisenberg, 1905, s. 166; Frontrier, 1899, s. 273; Buchwald, 1999, s. 263).
İmparator II. Laskaris 1258 yılında sara hastalığından hastalanıp öldüğünde, babası
Vatatzes’in gömüldüğü Sosandralılar Manastırına gömülmüştür (Akropolites, 2008,
ss. 146-147; Heisenberg, 1905, s. 166; Buchwald, 1999, ss. 262-263). Sosandra
Manastırı Theodoros Laskaris’in ölümünden sonra da önemli olaylara sahne olmuştur.
Theodoros Laskaris’in Maria, Eirene, Theodora, Eudokia adından dört kızı ve Ionnes
adında sekiz yaşında bir oğlu vardı, imparator ölürken tahtı henüz reşit olmayan oğluna
bırakmış ve naipliği için Geoergios Muzalon’u görevlendirmiştir; vasiyeti üzerine
Muzalon, hâkimiyeti ele geçirmiş ancak, İmparatorun ölümünden üç gün geçmişken
Konstantinos Tornikes başta olmak üzere soylular ve askerlerden oluşan büyük bir
topluluk Sosandra Manastırı’na yürümüş ve manastıra saldırmıştır; bu sırada
manastırda cenaze töreni kapsamında yapılan yemeğe katılmak için bulunan Muzalon
ve grubunu manastır kathalikonunda (ana kilisesinde) vahşice parçalayarak
öldürmüştür; çoğu ölen imparatordan haksızlıklar görmüş bu grup öldürdükleri
kişilerin et parçalarını yanlarına ganimet olarak almış ve imparatorun cesetine türlü
küfürler yağdırmıştır (Akropolites, 2008, ss. 147-149)94.

III. Ioannes Doukas Vatatzes, Magnesia’da büyük bir kilise ve manastır inşa ettirmiştir
(Heisenberg, 1905, ss. 199, 207; Karakaya, 1990, s. 26 dipnot 8). Ortodoks
Hıristiyanlar arasında III. İoannes Doukas Vatatzes emsalsiz başarılarından dolayı

90
Akropolites’in anlatımında Magnesia sarayı yer almamaktadır. Bkz. Akropolites, 2008, ss.74-76.
91
Bu yapıların kesin yeri veya kalıntıları bilinmemektedir (Buchwald, 1999, ss. 262-263).
92
Sosandra Manastırı için Bkz. Tok, 2012 ve Mitsios, 2011.
93
“Sòsandra [İnsanları Kurtaran], Meryem Ana’nın sıfatlarından biridir. Ona adanmış manastır
yapıları kompleksini” Theodoros’un babası İmparator İoannes Doukas Vatatzes yaptırmıştır
(Akropolites, 2008, s. 147 dipnot 46).
94
1258 yılında VIII. Mikhael Palaiologos (h.1259-1282) Magnesia’da hükümdar naibi tayin edilmiş,
kısa bir süre sonra da meşru İmparator II. Theodoros Laskais’i kentinin kalesine hapsetmiştir (Foss,
1975, ss. 306-307; Tok, 2012, s. 15). Bu bilgi Akropolites’in anlatımı ile çelişmektedir.

68
olağanüstü takdir gördüğünü ve kutsal kabul edilmiştir (Ostrogorsky, 2017, s. 410;
Külzer, 2021, s. 183). 3 Kasım 1254’te ölümünden yarım asır sonra aziz ilan edildiğini,
o zamandan beri de son çağlara kadar mezarının bulunduğu Magnesia’da, kendisi
tarafından inşa ettirilmiş kilisede ve en ziyade severek oturduğu Nymphaion’da her yıl
Aziz İmparator III. İoannes Doukas Vatatzes’in hatırasının tescil edilmiştir
(Heisenberg, 1905; Ostrogorsky, 2017, s. 410). “Nymphaion (Nymphaeum) ve
Magnesia Aziz III. İoannes Doukas Vatatzes’in anıldığı yerler olmaları sebebiyle 13.
yüzyılda kısa süreliğine hac ziyareti gerçekleştirilecek kutsal mekanlar olarak öne
çıkmıştır” (Külzer, 2021, s. 183). Bu bilgiden Manisa’daki kilisenin 14. yüzyılda var
olduğu sonucuna varılabilir.

Laskarisler Dönemi’nde Magnesia’da iki kilise, manastır ve saray yapısı yaptırıldığı


ve kalenin onarıldığı kaynaklardan öğrenilmektedir. Dış kalenin kuzeyinde devşirme
blok taş ve sütun gövdeleri kullanılan burç Laskarisler Dönemi’ne tarihlendirilebilir
(Şekil A.23). Araştırmacılar bu burcun Laskarisler Dönemi’ne ait olabileceği gibi II.
Andronikos Palaiologos Dönemi’nde (h.1282-1328) de onarılmış olabileceğinin göz
ardı edilmemesi gerektiğini belirtmiştir (Ermiş vd., 2016, s. 253). Laskaris Dönemi
mimarisinde ve hemen sonrasında devşirme malzemenin yaygın olarak kullanıldığı
burçlar Nikaia’da da mevcuttur (Ermiş, 2003, ss. 285-288).

Magnesia’nın Türk topraklarına giden anayolların kesiştiği önemli bir noktada olması
(Foss, 2011, s. 108) nedeniyle Laskaris imparatorları, bir bölümü Selçuklulardan
alınan veya ithal edilen lüks ipek ürünlerini Magnesia’da toplamıştır (Theodore II
Laskaris, Epistulae, no213, 264.3-5 ve 265.18’den aktaran Mitsiou, 2016, s. 198).
Magnesia, 13. yüzyılda Laskarisler Dönemi’nde (1204-1261) önemli bir merkez,
Mısır ve Hindistan gibi uzak ülkelerden gelen ürünlerin, malların satıldığı büyük bir
pazar olmuştur (Scutariotae, 1978, s. 286, II 9-12; Angold, 1975, s. 114; Foss, 1996,
s. 307; Tok, 2012, s. 6; Jacoby, 2019, s. 18). Magnesia’nın iskelesi konumundaki
Smyrna ise gemilerle genel ihraç ve ithal malların depolandığı bir limandır (Emecen,
2007, s. 117; Jacoby, 2019, s. 18). Havyar gibi lüks ürünler, Magnesia sarayında
oldukça talep görmüştür (Tok, 2012, s. 6).

Verimli Hermos ovasından yılda birkaç kez ürün alınabilmesinden dolayı bazı
zenginlerin bu bölgede büyük mülkler edinmesine neden olmuştur (Ahrweiler, 1965,
ss. 16-19; Tok, 2012, s. 6). Ayrıca, zengin aileler Smyrna ve Magnesia dışında
Mantaia ve Petra gibi küçük merkezlerde de yatırım yapmış, çiftlikler kurmuşlardır

69
(Miklosich & Müller, 1968, s. IV, 25; Miklosich & Müller, 1968, s. II. 4-6, 9-11,
170’den aktaran Tok, 2012, s. 6). III. Ioannes Doukas Vatatzes Dönemi’nde Magnesia
etrafındaki tarım canlandırmıştır (Lindner, 2000, s. 36). Tüm bu gelişmeler bölgenin
Laskarisler Dönemi’nde, 13. yüzyılda, siyasi ve ekonomik bir merkez olduğunu
göstermektedir. Laskarisler Dönemi’nde Smyrna, Ephesos, Magnesia, Adramytteion
(Edremit) gibi kentlere İtalyan tacirleri yerleşmiştir (Baskıcı, 2016, s. 211). Bu
dönemde Latinler (İtalyanlar) ve Selçuklularla ticaret devam etmiştir (Baskıcı, 2016,
s. 212).

Bu kadar önemli bir pazar olmasında kentin coğrafi konumu önem taşımıştır; limanlara
yakın ve karayolu güzergahları üzerinde ve de en önemlisi korunaklı bir noktadadır.
Bu nedenle, Magnesia stratejik ve ekonomik açıdan, imparatorların hazine ve
darphanelerinin bulundurduğu (Angold, 1975, ss. 154, 205; Foss, 2011, s. 108; Ermiş
vd., 2016, s. 252) devletin en önemli kenti olmuştur (Foss, 2011, s. 108)95. Nikaia
(İznik) Bizans Devleti’nin “sikkeleri önce Nikaia’da, bir süre sonra da Magnesia’da”
basılmıştır (Tekin, 2021, s. 120). Latin istilası döneminde (1204-1261) “Nikaia,
Magnesia ve Selanik’te basılan sikkelerin ön yüzlerinde İsa ve Meryem tasvirlerine,
arka yüzlerinde ise ya tek başına imparator veya İsa, Meryem ve azizlerce kutsanan
imparator tasvirlerine ayrıldığı görülmektedir” (Tekin, 2021, s. 115). Magnesia
kentinin kurulduğu Sipylos Dağı’ndan altın (Roosevelt, 2017, ss. 85-92) ve demir
madeni çıkartılmış ve işlenmiştir (Tok, 2012, s. 5). Darphanenin Magnesia’da
olmasının bir diğer nedeni de Roosevelt’in Lydia Bölgesi’nin Antik Dönem
kaynaklarını gösterirken de belirttiği gibi Magnesia’da altın çıkması (2017, ss. 85-92)
olabilir.

Laskarisler Dönemi’nde Lydia, imparatorluğun merkezi ve en zengin bölümü olmuş,


imparatorluk dikkatini Konstantinopolis’e çevirene kadar, yarım yüzyıl boyunca
bölgeye barış hâkim olmuştur (Foss, 1996, s. 298).

Bizans Devleti’nin son hanedanı olan Palaiologoslar’ın (Paleologos) kurucusu


Mikhael VIII. Palaiologos (h.1259-1282), önce naiplik makamını ele geçirmiş ve 1261
yılında Konstantinopolis’i Latin işgalinden kurtararak kendini imparator ilan etmiş
(Doukas, 2008, s. 3; Ostrogorsky: 2017, s. 415; Doğer, 2016, s. 146; Andıç, 2012, s.

95
Ayrıca Akropolites, imparatorluğun mal varlığının büyük bir kısmının Lidya’daki Magnesia’da
tutulduğu bilgisini vermiştir (Scutariotae, 1978, s. 286; Ermiş vd., 2016, s. 252).

70
12), imparatorluğun başkentini Konstantinopolis’e taşımıştır (Nicol, 1999, ss. 34-40;
Tok, 2012, s. 15). Bu dönemden sonra Batı Anadolu’nun, Magnesia’nın önemi giderek
azalmıştır.

Moğolların önünden kaçan Türkler Anadolu’da yayılmaya başlamıştır (Foss, 2011, s.


109; Ostrogorsky, 2017, s. 453; Nicol, 1999, s. 88). Türkler Batı Anadolu bölgesine
yığılmış ve 13. yüzyılın son çeyreğinden itibaren siyasî birlikler kurarak bölgedeki
kentleri ele geçirmeye başlamışlardır (Nicol, 1999, s. 93; Cahen, 2011, ss. 356-357;
Ostrogorsky: 2017, s. 454). 1300 yılının başında Nikaia, Nikomedeia, Prusa,
Adramytteion, Pergamon, Sardes, Magnesia, Philadelphia (Öden, 1999, s. 3; Wittek,
1986, s. 17; Ostorgorsky, 2017, s. 454) gibi birkaç müstahkem kale ve Heracleia
Pontike (Karadeniz Ereğlisi), Smyrna ve Ephesos gibi önemli liman kentleri (Nicol,
1999, s. 93) “Türk seli ortasında birer adacık” teşkil etmekteydi (Wittek, 1986, s. 17;
Ostorgorsky, 2017, s. 454).

1302 yılında Moğolların önünden kaçan 10.000 ila 16.000 kişiden oluşan Alanlar 96
(Alania, Massagetes) imparatorluk ordusuna ücretli asker olarak alınmış ancak Alanlar
Bizanslı subayların disiplini altına girmek istememiştir (Nicol, 1999, ss. 134-135).
Bizans İmparatoru II. Andronikos Palaiologos (h.1282-1328) 1302 baharında oğlu IX.
Mikhael’i güneybatı Anadolu’nun komutasını üstlenmeye göndermiştir (Nicol, 1999,
s. 135). Magnesia yakınlarında kamp kuran Mikhael, Türklerin saldırısına (Nicol,
1999, s. 135) uğrayınca Magnesia Kalesi’ne97 kaçmış (Karakaya, 1990, s. 26) ve daha
sonra Pergamon’a çekilmiştir (Nicol, 1999, s. 135). İmparatorluk ordusunun ve
Alanlar’ın bırakıp gittiği Magnesia’nın yönetimine, halkın tam desteği ve iş birliğiyle
Türklere ve Bizans yönetimine karşı çıkan imparatorun atlılarından Attaliotes el
koymuştur (Nicol, 1999, s. 137).

İmparator Andronikos sıkıntı içerisinde olduğunu öğrenen Sicilya’daki paralı asker


çetesi Katalan Birliği’nin komutanı Roger de Flor, imparatorun hizmetine girmeyi
önermiştir (Nicol, 1999, s. 137). Katalan Birliği 1304 yılında Kyzikos’tan Türkleri

96
Karadeniz’in doğusunda tarihleri 1. yüzyıla kadar uzanan kuzey İranlı bir grup. Ayrıntılı bilgi için
Bkz. URL-7.
97
Pakhymeres, bu kriz ortamında bir mucize yaşandığını,1304 yılında uzun zaman önce ölmüş olan
Vatatzes’in bir gece yarısı elinde feneriyle, etrafı surlarla çevrili bir Bizans adası gibi olan Magnesia
Kalesi’nde dolaşırken görüldüğünü aktarmıştır. Bu mucizevi olay Magnesia halkını yüreklendirse de
umulan olmamıştır (Moncada, 1975, ss. 59-60; Tok, 2012, s. 162).
Bu olay Ostrogorsky’nin anlatımındaki Vatatzes’in aziz kişiliği ile uyuşmaktadır.

71
sürmüş ve daha sonra Batı Anadolu’ya ilerlemiştir. Kendi kendine Magnesia’nın
efendisi olan Attaliotes, Katalanlar Magnesia’ya geldiğinde Roger de Flor ile
anlaşmıştır (Nicol, 1999, s. 140). Katalanlar Magnesia’yı akınlarında devşirdiği “talan
mal” ve ganimetlerini muhafaza ettikleri bir depo gibi kullanmış, hatta kurmayı
düşündükleri bağımsız İspanyol Prensliği’nin idari üssü yapmayı planlamışlardır
(Moncada, 1975, ss. 59-60; Nicol, 1999, s. 140)98.

Philadelphia ve Magnesia arasındaki kaleler Roger de Flor tarafından yeniden


güçlendirilmiştir (Pachymeres, 1835, s. 428; Foss, 2011, s. 114; Karakaya, 1990, s.
26). Katalanlar, Türkler yerine çevredeki Bizans yerleşmelerine saldırıp yağmalamış,
Magnesia’yı sömürüp halkı rahatsız etmiş ve huzurun kaçmasına neden olmuşlardır
(Ostrogorsky, 2017, s. 454; Karakaya, 1990, s. 26). Sonunda ganimetlerini getirdikleri
bir seferde Magnesia kentinin sur kapıları kapatılmış, hazineler değerindeki
ganimetlerini kaptırmak istemeyen Katalanlar çareyi kenti kuşatmakta bulmuşlardır.
Konstantinopolis hükümeti Katalanlara geri dönmeleri için buyruk vermiş, bir süre
daha kuşatmaya devam eden Katalanlar Magnesia’dan ayrılıp kuzeye doğru
ilerlemişlerdir (Nicol, 1999, s. 140)99. Katalanların ayrılması üzerine Türkler
baskılarını daha da arttırmışlardır. 1304 yılından sonra Batı Anadolu’da Bizans
kuvvetlerinin etkisi giderek azalmıştır (Cahen, 2011, s. 357).

Batı Anadolu’da başlangıçta Germiyanoğulları Beyliği’ne tabi Aydın, Menteşe,


Saruhan ve Karesioğulları beylikleri kurulmuştur (Uzunçarşılı, 1988, s. XI; Bilgin,
2017, s. 19).

3.1.3 Saruhanoğulları Beyliği Dönemi

On üçüncü yüzyılın sonlarında Saruhan Bey Bizans toprakları üzerindeki baskısını


arttırmış, Selçuklular Dönemi’nde Gördes ve Demirci çevresine yerleşen Saruhan Bey
ve kardeşleri, Gediz (Hermus) Vadisi’ni takip ederek (Ervacı, 2013, s. 126) 1305

98
Moncada kroniğinde Magnesia için bölgedeki “en güçlü ve korunaklı şehir” olarak bahsetmiştir
(Moncada, 1975, ss. 58-59). Moncada’nın aktardığı özellikler Katalanların Manisa’yı neden üst olarak
seçtiklerini açıklamaktadır. Bununla birlikte Ramsay, Magnesia’nın Bizans İmparatorluğu’nun
sonlarına doğru Batı Anadolu’nun “en büyük bir şehiri” olduğunu (Ramsay, 1960, s. 124); Karakaya,
darphane ve hazinenin bulunduğu, stratejik ve ekonomik yönden de devletin en önemli kenti olduğunu
(Karakaya, 1990, s. 26) belirtmiştir.
99
Texier bu olayı şu şekilde aktarmıştır. Katalanların sertliği ve huzuru ihlâl eden davranışları Magnesia
halkını rahatsız ettiğinden, halk ayaklanarak Katalan birliğini boğazlamıştır. Bu olay neticesinde Roger
de Flor, 1306 yılında Magnesia’yı kuşatmış, halkın karşı koyması sonucu geri çekilmiştir (Texier, 2002-
2, s. 74).

72
yılından itibaren Magnesia’ya kadar olan bölgeyi fethetmişlerdir (Darkot & Uluçay,
1997, s. 290). Saruhanoğlu kuşatması sırasında Sosandra Manastırı’nda bulunan
Vatatzes’in ölü bedeni rahipler tarafından gizlice kaçırılarak kente getirilmiş ancak, bu
dönemde halk röliklerin büyülü gücüne inanmaktan vazgeçmiş (Tok, 2012, s. 163);
1313 yılında aşağı şehir ve kale küçük bir çatışmayla Saruhanoğulları’nın eline
geçmiş, Türkler, imparatorun lahitini sur duvarlarından aşağıya atarak
parçalamışlardır (Tok, 2012, s. 163; Küskü, 2014b, s. 642)100. Bölgenin en önemli
kenti Magnesia’nın düşmesiyle Gediz (Hermus) Vadisi’nin tamamı Türklerin eline
geçmiş ve Lydia’da Saruhanoğulları Beyliği kurulmuştur (Foss, 2011, s. 109).

Saruhan Bey, Magnesia’yı kendi adı ile kurduğu Saruhanoğulları Beyliği’nin merkezi
yapmıştır. Hâkimi olduğu toprakları, Büyük Selçuklu devlet geleneğine göre
kardeşlerinden Çağa (Çuga) Bey'e Demirci, Ali Bey’e Nif ve oğullarından Bekçe
Bey'e Gördes, Yusuf Çelebi'ye Gördük’ün yöresinin yönetimini vermiştir; Çağa
Bey'den sonra Gördes’in yönetimi Saruhan Bey'in oğlu Devlet Han'a verilmiştir
(Yücel, 1991, s. 808)101. Bu dönemde Beyliğin sınırları kuzeyde Bergama, güneyde
Kemalpaşa, Turgutlu, Kemaliye, doğuda Alaşehir102 batıda İzmir körfezine
uzanıyordu. Kuzeyde Karesi, güneyde Aydınoğulları, doğuda Germiyanoğulları

100
Halk arasında dolaşan bir rivayet ise Yakup Kadri Karaosmanoğlu'nun babası tarafından şu şekilde
aktarılmaktadır: "-Bu cami pek eskiden bir kilise imiş; diye başladıydı. Görüyor musunuz, ta orada
yıkılan bir çan kulesinin yeri duruyor. Şu kocaman çatı binbir tane direk üstüne kurulmuştur… Şimdi
size bizimkiler düşmanı nasıl kovalamışlar, onu anlatayım: Bir gece yarısı, herkes uykudayken dağın
arka tarafından tırmanıp çıkan askerlerimiz sessizce gelmişler, o zaman kilise olan Ulu Cami'nin öte
yanındaki tepeyi tutmuşlar. Niyetleri işi velveleye vermeksizin tepeden inme bir baskınla bütün
gavurları yataklarında kılıçtan geçirmekmiş. Ama ortalık o kadar karanlıkmış ki, önlerini
göremiyorlarmış. Nedelim neyleyelim diye düşünürlerken bir de ne görsünler, ak sakallı bir Pir, önüne
bir sürü keçi katmış onlara doğru geliyor. Aksakallı Pir yaklaşmış, ta yanlarına sokulmuş ve demiş ki:
"Evlatlarım, alın şu sırtımdaki torbayı. Çıkarın içinden şu çıngıraklarla çıraları. Çıngırakları keçilerin
boynuna takın. Çıraları da uçlarından tutuşturup boynuzlarına bağlayın. Hepsini birden aşağıya doğru
salıverin. Haydi yolunuz aydın olsun!" Ak sakallı Pir bunları söyleyerek sırra kadem basmış. Bizimkiler
hemen bu evliyanın dediği gibi yapmışlar ve keçi sürülerini tepeden aşağıya koyuvermişler. Öbür
yandan ise, biraz sonra yüzlerce çıngırak sesleri ile uyanıp yataklarından fırlayan gavurlar karanlığın
içinden alay alay birtakım meşalelerin kasabaya doğru yaklaştığını da görünce neye uğradıklarını
bilememişler; tabana kuvvet kaçmaya başlamışlar. Keçiler kovalar, bunlar kaçar. Nihayet soluğu ovada
aldıkları vakit bir yerde horozlar ötüp sabah olur. Bunların da akılları başlarına gelir ama, iş işten geçer.
İşte o vakitten beri ovadaki bu yere Horozköyü derler." (Karaosmanoğlu, 2019, ss. 37-38).
101
Mesalikül-ebsar, Saruhan Beyi’nin 15 kenti, 20 kalesi ve 10.000 askeri, kardeşi olan Nif Beyi Ali
Paşa’nın 8 kenti, 30 kalesi, okçulukta mahir çok sayıda yaya askeri ve 8.000 de atlı askeri ve bir hayli
de donanmasının olduğunu aktarmıştır (Uzunçarşılı, 2019, s. 74).
102
Cahen, 1300 yıllarında Saruhan hanedanı hakkında var olduklarından başka bilgi olmadığını,
Saruhan topraklarının ortasında Alaşehir’in pek belirgin olmayan bir özerk statüsü olduğunun
sanıldığını belirtmiştir (Cahen, 2011, s. 358).

73
Beyliğiyle İzmir Körfezi ve adalarda Bizans Devleti ile komşuydu (Emecen, 2013, s.
1; Emecen, 2003, ss. 583-588; Emecen, 2009, ss. 170-173; Uluçay, 1997, s. 240).

Batı Anadolu Beylikleri’nin kuruldukları topraklardaki Bizans (Rum) kalkıyla


ilişkileri kaynaklarda çoğunlukla yer almamaktadır. Sınırlı sayıdaki belgeden
Hıristiyan cemaatinin Müslümanlar ile ilişkisinin zaman zaman olumsuz olduğu
görülebilmektedir (Vryonis, 2020). Kentlerin yeni hâkimleri fethettikleri kentleri,
topraklarını “perişan” ve “tamamen yerle bir” etmiştir, “bu şehirlerin bazılarının
isimlerinin bile tanınamazken”, “bazıları ise kalan birkaç iz ve bir avuç Hıristiyan
sayesinde” tanınmaktadır (Vryonis, 2020, ss. 426-427). Bu durum Pyrgion (Birgi) ve
Magnesia örneğinde kentin Hıristiyanlık Dönemi’ne ilişkin herhangi bir yapının
kalmamasının bir açıklaması olabilir. Bununla birlikte bazı kentlerde büyükçe
cemaatler kaldığı da bilinmektedir (Vryonis, 2020, ss. 427). Hıristiyan halk dini
önderlerinin bulunmamasından ve Türk hâkimiyetinin devam etmesinden ve
genellikle üzerlerindeki baskıdan dolayı kendi inançlarını bırakıp “fatihlerin dinine”
geçiyor ya da “kripto- Hıristiyan” olarak Hıristiyanlığı gizlice yaşıyorlardı (Vryonis,
2020, ss. 428-431). Ayrıca beyler kilise ve mallarına el koyuyordu: “…Bunları kendi
kılıcıyla almış olduğu için, kendisinden başkasının olması mümkün değilmiş”
(Vryonis, 2020, s. 435). İznik Ayasofyası’nda (Bölüm 2.2.1) olduğu gibi Efes
(Ayasuluk) Aziz Jean Kilisesi de camiye çevrilmiş, metropolitin konutu ise Müslüman
din adamlarına tahsis edilmiştir (Vryonis, 2020, ss. 433-435)103.

Aydınoğulları, Saruhanoğulları, Menteşeoğulları ve Karasi beyliklerinin “gaza” 104 ve


“ganimet” alanı Ege Adaları ve Rumeli kıyıları (Emecen, 2021, s. 247, 254;
Çavuşdere, 2007, s. 34; Karadeniz, 2008, s. 243) yani Bizans, Ceneviz ve Venedik
gayrimüslim topraklarıydı. Saruhan Bey Dönemi’nde kara ve deniz seferlerine105
önem verilmiştir. Saruhanoğulları genellikle deniz seferlerinde komşusu olan
Aydınoğulları donanması ile ortak sefere çıkılmış, zaman zaman Menteşeoğulları da
bu seferlere destek vermiştir (Emecen, 2021, s. 211). Bir nevi “konfederasyon”

103
Osmanlı kentlerindeki dinler arası ilişkiye daha olumlu bir bakış açısı için Bkz. Balivet, 1997.
104
Aydınoğlu Umur Bey’in gaza ideolojisi kaynaklarda yer almaktadır (Çavuşdere, 2017, s. 87;
Vryonis, 2020). “Kâfirler üzerine gazayı Resulullah’ın emrettiğini, gazadan dönmenin kendilerine
yakışmayacağını” (Enveri, 1929, s. 25; Çavuşdere, 2017, s. 87) babasıyla Mehmed Bey ile olan bir
tartışmasında dile getirmiş.
105
Saruhanoğulları ile birlikte Menteşeoğulları, Aydınoğulları, Germiyanoğulları, Karasioğulları
beyliklerinin çok sayıda yaya ve atlı askeriyle birlikte Germiyanoğulları dışındaki beyliklerin
donanması bulunmaktaydı (Yücel, 1991, s. 816; Kolay, 1999, s. 5).

74
oluşturmuş olan bu beyliklerin denize yönelmeleri ve kısa sürede denize açılmalarının
sebebi, Batı Anadolu sahillerindeki limanlarda, Laskarisler zamanında olduğu gibi,
bulunan mahallî Rum gemici ve gemi yapımcılarıydı; bunlar 1284’te Bizans
donanmasının dağılması üzerine işsiz kalmışlar ve Türkmen beylerinin hizmetine
girmişlerdir (İnalcık, 1993, ss. 311-312; İnalcık, 2016, s. 13; İnalcık, 2005, s. 20;
Emecen, 2021, ss. 208-209). Bu beylikler Bizans’a, Latinler’e ve de gittikçe
güçlenmeye başlayan Osmanoğulları’na karşı benzer bir tutum izlemişlerdir (Emecen,
2021, s. 211).

Anadolu’ya oldukça yakın olan Rodos, Sakız (Chios) gibi adalar stratejik açıdan ve
özellikle Sakız Adası sakız (mastik) üretimi açısından önem taşımaktaydı, sakızın
önemli alıcılarından biri Memlükler’di ve Papalık tarafından manevi ve ekonomik
açıdan desteklenen Cenovali Zaccaria Ailesi Sakız Adasını yönetiyordu (Çavuşdere,
2017: 223). [II. Benedetto] Zaccaria, 1319 yılı civarında Anadolu Beylikleri’ne karşı
karada ve denizde askeri harekatlarda bulunmuş, Menteşe ve Aydın beylikleriyle
savaşmıştır (Carr, 2016, ss. 124-126). Bizanslılar ve Latinler (Venedik ve
Cenevizlikler) için de bu bölgenin korunması çok önemliydi.

Bizans İmparatoru III. Andronikos’un (~1329) Batı Anadolu seferinde Saruhan Bey
ve Aydın Emiri Mehmed Bey ile Osman oğlu Orhan Bey’e karşı ittifak yapmak
istemiştir106. 1329 yılında Sakız olayları sırasında gerçekleştiği anlaşılan ittifaka
Aydınoğulları da katılmıştır. Fakat bu ittifak, kısa bir süre sonra bu iki beyliğin
Bizans’a yönelik akınlarını durdurmaya yetmemiştir. Aydınoğlu Umur Bey, Saruhanlı
birliklerinin de bulunduğu kuvvetleriyle 1331 yılında Gelibolu üzerine sefere
çıkmıştır. Müttefikler 1332 yılında Eğriboz ve Semadirek’i yağmalamış, üç yıl sonra
Saruhan Bey’in oğlu Süleyman’ın idaresindeki gemiler Umur Bey’in yanında Mora
seferine çıkmıştır. Saruhan Bey, Foça ve Sakız’daki Ceneviz ve Midilli (Lésvos)
beylerini vergiye bağlamıştır (Carr, 2016, ss. 124-126; Emecen, 2009, ss. 170-173;
Fleet, 2009, s. 13).

106
Ervacı, III. Andronikos’un Saruhan Bey ile yakın ilişkiler kurduğunu, Bizans ile Saruhan ve
Aydınoğulları arasındaki birleşmenin herhangi bir pratik tezahürü görülmediğini, bununla birlikte
Saruhan Bey ile Andronikos’un karşılıklı görüşmesi neticesinde imparatordan Ege adalarında ve
Trakya’da ticari imtiyaz elde etmiş olabileceğini ve bunun bir göstergesinin Saruhan vilayetinde çok
çeşitli paranın kullanılması olabileceğini ifade etmiştir (Ervacı, 2013, ss. 128-129).

75
Saruhanoğulları Cenevizliler tarafından işletilen Foça şaplarından da vergi almıştır
(Uzunçarşılı, 1988, ss. 251-252). Saruhan Bey, bu ticarette kullanılmak üzere Manisa
darphanesinde107, Napoli paraları tarzında, gigliati (Jığılyati, çilyati), gümüş para
bastırmıştır (Uzunçarşılı, 1929, s. 69; Heyd, 2000, s. 609; Fleet, 2009, ssç 16-17). Bu
paralar resimli olup yazıları Latince’dir (Uzunçarşılı, 1929: 69). Saruhanoğulları’nın
kestirdikleri gigliati üzerinde ise “voluntate Sarcani domini dicti loci”108 ibaresi
bulunmaktadır (Fleet, 2002, s. 232; Çavuşdere, 2007, s. 72). Saruhanoğullu İshak,
Hızır ve Orhan Beylerin adına kesilmiş gümüş ve bakır gigliati bulunmuştur (Uluçay,
1997, s. 243; Arıkan, 1990, s. 135; Çavuşdere, 2007, s. 72). Beylikler yerli para olarak
akçe kullanmışlardır (Fleet, 2009, s. 17; Çavuşdere, 2007, s. 70-71).

Şap madeni dışında Saruhanoğulları Beyliği’nde tuz da çıkarılmaktaydı. İzmir ve


Manisa çevresinde tuz madeninin olduğu ve Moğolların İzmir Körfezi’ndeki tuz
üretiminin kontrolünü onlara vermeleri karşılığında Saruhanoğullarına vergi muafiyeti
uyguladıkları bilinmektedir (Togan, 1953, s. 39; Kayhan, 2018, s. 204).

Saruhanoğulları, Aydınoğulları ile çıktığı deniz seferlerinden elde ettiği ganimetler


sayesinde zenginleşmiş ve güçlenmiştir (Çavuşdere, 2017, s. 88). Saruhan Bey’in
deniz seferleriyle ticaret hareketlenmiş bunun neticesinde Magnesia yaşamında bir
canlanma gerçekleşmiştir (Yakut, 2002, s. 18). Saruhanoğullarıyla İtalyanlar (Venedik
ve Cenevizliler) arasında ticaret devam etmiş109, (Heyd, 2000, s. 609) Saruhanoğulları
İtalyanlara buğday110, zeytinyağı, pirinç, kendir, kuru meyve, şap, afyon, orman

107
Heyd, Manisa dışında Theologos (Efes) ve Palatia darphanelerinde de Latince yazılı gümüş sikkeler
basıldığını, bu sikkelerin Anjou hanedan prensleri tarafından Napoli’de bastırılan Gigliati (Çilyati)
sikkeleriyle tamamen aynı tipte olduğunu, böylece Saruhan (Lidya), Aydın (İyonia) ve Menteşe (Karya)
beylerinin İtalyanlarla ticari işlemlerinin kolaylaştığını yazmıştır (Heyd, 2000, s. 609).
108
“Yerel Türklerin yöneticisinin arzusu” veya “Bu yer Müslümanların yönetimindedir” şeklinde
çevrilebilir. Prof. Dr. Aygül Ağır ve Doç. Dr. Tolga Uyar’ın yardımıyla çevrilmiştir.
109
Saruhan Beyliği ve Venedikliler arasında da ticaret ilişkileri devam ederken Haçlıların 1347 yılı
baharında Aydın ve Saruhan beyliklerine karşı deniz zaferinin ardından kara veba salgını başlamış ve
yayılmıştır (Kayhan, 2018, ss. 204-205). Veba Akdeniz’i perişan etmiş, sürekli savaşlardan dolayı
ekonomik kriz ortaya çıkmış bunun neticesinde Venedikliler Türklerle barış yaparak ticareti tekrar
başlatacak bir antlaşma yapmak zorunda kalmıştır (Theunissen, 1998, s. 72; Kayhan, 2018, ss. 204-
205).
110
Venedik Saruhan ilişkilerinde önemli ürünlerden biri tahıldır. 1345 yılına ait bir Venedik belgesi,
Venediklilerin Batı Anadolu’dan bilhassa buğday ithal ettiğini ispat etmektedir (Fleet, 2009, s. 62;
Kayhan, 2018, s. 201). Batı Anadolu sadece Venediklilerin değil, Cenevizlilerin ve diğer Batılı şehir
devletlerinin de sürekli kullandığı önemli bir tahıl kaynağıydı. 14. yüzyılda Ayasuluğ dışında buğday
ve tahıl ihraç edilen bir başka yer de Saruhanlıların kontrolündeki Foça’dır (Fleet, 2009, s. 63; Kayhan,
2018, s. 201).

76
ürünleri, pamuk, halı, koyun, at ve köle satmış, İtalyanlardan sabun, şarap111 ve tekstil
ürünleri almıştır; bu alışverişteki ürünlerin nakli Gediz Nehri’nden yapılmıştır
(İnalcık, 1997, s. 38; Yakut, 2002, s. 49).

Beylikler Dönemi’nde Batı Anadolu’da siyasi hareketliliğin dışında ekonomik bir


hareketlilik de yaşanmıştır. İbn Battuta, Ladik (Denizli), Milas, Balıkesir, Bursa,
Gerede ve Kastamonu gibi kentlerin gelişkin ve zengin olduğunu aktarmıştır (İbn
Battuta, 2015, ss. 215, 217, 228, 229, 235, 237; Tanyeli, 1987: 104). Hammaddenin
önem kazandığı dönemde, şap, balmumu, kereste, pamuk, mazı, yün, reçine, kitre
zamkı başlıca ürünlerdi. Bu ürünler karadan Ayasuluk, Balat ya da Antalya ve Alaiye
naklediliyordu. İtalyan (Ceneviz) yönetimindeki Foça ve Scala Nuova (Kuşadası)
önemli liman kentleriydi (Tanyeli, 1987, s. 104).

On dördüncü yüzyılda Batı Anadolu’daki ticaret sadece tarım ürünleri ve madenlerle


sınırlı değildir, köle ticereti de yaygındır (Fleet, 2009, s. 38). El-Umari, Saruhan ve
Karasi’de çok miktarda köle satıldığı, bunun sürekli savaşlarla esir akışı sayesinde
gerçekleştiğini ve köle ticareti için gelen tüccarlar için bu beyliklerin cazip olduğunu
aktarmıştır (El-Umari, 1838, s. 367; Fleet, 2009, s. 38). Kydones ise Manisa’daki köle
pazarlarının önemini belirtmiştir (Kydones’ten aktaran Fleet, 2009, s. 38). Rum
kölelerin Beyliklerin saraylarında yaygın olduğu ve Rum içoğlanlarının da varlığı
bilinmektedir (Fleet, 2009, s. 40). İbn Battuta’nın aktarımlarında da köleler yer
almıştır. “Birgi Sultanı Aydın beyi” Mehmed Bey, İbn Battuta’nın Birgi Sarayı’nı
ziyaretinde kendisine değerli hediyeler ve Mihail adında bir Rum köle hediye etmiştir
(İbn Battuta, 2015, s. 226). Ayrıca İzmir’i ziyaretinde kentin emiri Sultan Mehmed’in
oğlu Umur (Ömer) Bey, İbn Battuta’ya Nikola adında Rum bir köle ve çeşitli hediyeler
vermiştir (İbn Battuta, 2015, s. 227). İbn Battuta’nın Manisa’yı ziyareti sırasında

111
On üçüncü yüzyıl kaynaklarında Anadolu’da çok miktarda şarap imal edildiği bilinmektedir (Hayton,
2015, s. 50).
Manisa çevresindeki bağlarda yetiştirilen üzümlerin bir kısmının şarap üretiminde kullanıldığı
söylenebilir; 17. yüzyılda Manisa’yı ziyaret eden Jean Thévenot, Manisa’da şarap bulduklarını
(Thévenot, 2009, s. 117) ve 19. yüzyılda Manisa’yı ziyaret eden Friedrich Sarre, ovanın şaraplık üzüm
dolu olduğunu (Sarre, 1998, s. 3) anlatmıştır. Bu üretim Bizans Dönemi’nden belki öncesinden beri bu
bölgede gerçekleşmektedir. Şarap üretimiyle uğraşanların Hıristiyan halk olduğu söylenebilir. Ayrıca,
Batı Avrupa’dan gelen şaraplar Yeni Foça’dan Saruhanoğulları topraklarına ve Anadolu’ya girmiştir.
Bu şaraplar iltizama tabiydi ve Saruhan beyinin yetkili adamları kontrol ederek beğendiklerini birkaç
gün içinde satın alıyordu. Ancak bundan sonra diğer Türk tüccarlar şarabı satın alabiliyordu (Fleet,
2009, s. 79; Kayhan, 2018, s. 204).
Aydınoğlu Umur Bey’in Saruhan Beyliği’ndeyken gazaya başlamadan önce Saruhan Bey’in oğulları
Atmaz ve Orhan’la şarap içmiş ve Eğriboz (Euboea, Negroponte) tekfurunun yenilgisini kutlamak için
düzenlenen ziyarette de şarap içilmiştir (Enveri, 1954, ss. 60, 70; Fleet, 2009, s. 75).

77
atlarını çalarak Foça’ya kaçan köleler ertesi gün Saruhan Bey’in adamları tarafından
yakalanmış ve atlar İbn Battuta’ya iade edilmiştir (İbn Battuta, 2015, ss. 227-228).

Saruhan Bey, 1332 yılında Aydınoğlu Umur Bey ile ittifaka girip iki yüz yetmiş altı
gemiden oluşan donanmayla, Yunanistan üzerine sefer yapmıştır (Enveri, 1929, ss. 28-
29, 36-38; Eravcı & Korkmaz, 1999, s. 29; Bilgin, 2017, s. 32)112. Saruhan Bey’in
müttefiki Aydınoğlu Umur Bey, Bizans tahtı için mücadele eden Kantakuzenos’un
yardım isteğine karşılık vermek üzere Saruhan topraklarından geçiş hakkı istemiş,
Saruhan Bey iki beylik arasındaki ihtilaflı hudut topraklarını vermesi şartıyla geçiş
hakkı vermiştir (Uzunçarşılı, 1988, s. 85; Bilgin, 2017, s. 32). Saruhan Bey’in oğlu
Süleyman Bey, Aydınoğlu Umur Bey ile birlikte Rumeli’ye Burgar Mumicilas’a karşı
Kantakuzenos’un yardımına gitmiştir. Mumicilas’ı mağlup ettikten sonra Umur Bey
İstanbul üzerine yürümeye karar vermiş ancak Süleyman Bey’in 1345 yılında
Küçükçekmece yakınlarında113 vefatı (Sevim & Yücel, 1990b, s. 234) üzerine Umur
Bey geri dönmüştür (Akın, 1968, s. 47-48).

Saruhan ve Aydın beyliklerinin kuvvetleri karada ve denizde müşterek faaliyetlerde


bulunmuştur. Kaynaklar 24 Haziran 1347’de Tenedos (Bozcaada) açıklarında Saruhan
ve Aydın beyliklerinin yüz elli küçük gemiden oluşan donanmasının Rodos
Şövalyeleri’nin donanması tarafından bozguna uğratıldığını ve adada mahsur kalan
5.000 Türkün Hıristiyanların eline esir düştüğünü kaydetmiştir (Çavuşdere, 2007, ss.
51-52)114.

Kantakuzenos’un Osmanlı beyi Orhan Bey ile anlaşmasının ardından,


Kantakuzenos’un rakibi İmparatoriçe Anna, Saruhan Bey’i kendi yanına çekmek için
ona elçi yollamış fakat heyet Manisa’ya ulaştığında Saruhan Bey (1346-1348) vefat
etmiştir (Emecen, 2009, ss. 170-173). Saruhan Bey Manisa’da Körhane’ye
defnedilmiştir (Uluçay, 1997, s. 241).

Saruhan Bey’in ölümünden sonra yerine oğlu Fahreddin İlyas Bey (h.1346/1365)
geçmiştir. Saruhan Bey’in İmparatoriçe Anna ile imzaladığı anlaşma gereği Fahreddin

112
Enveri, Saruhan ve Aydınoğulları’nın bu sefer sonrasında pek çok ganimetle geri döndüklerini
yazmıştır (Enveri, 1929, ss. 36-38; Bilgin, 2017, s. 32).
113
Uluçay, Süleyman Bey’in Apama’da (Bandırma’da) vefat ettiğini belirtmiştir (Uluçay, 1946, s. 118).
114
Zachariadou, Saruhan Bey’in donanmasının büyük kısmının 1347 yılında Gökçeada (Imbros,
İmroz) yakınlarında Haçlılar tarafından imha edildiğini; Ceneviz belgelerinin ışığında Saruhan Bey’in
1348 yılından sonra vefat ettiğinin kabul edildiğini belirtmiştir (Uluçay, 1997, s. 69).

78
İlyas Bey, Kantakuzenos’a karşı imparatoriçeye yardım amacıyla bir miktar asker
göndermiştir (Emecen, 2009, ss. 170-173; Uluçay & Gökçen, 1939, s. 31, sadece
antlaşmaya sadık kaldı demiştir). Anadolu Beylikleri arasındaki bir anlaşmaya göre,
beyliklerden biri bir sefere çıktığında diğer beyin askerlerinden bir miktar asker de
sefere çıkan beyin ordusunda yer alıyordu. Buna göre Aydınoğlu Umur Bey de İlyas
Bey’in ordusuna asker göndermiştir. Fakat, Umur Bey’in askerleri Kantakuzenos’la
karşı karşıya geldiklerinde taraf değiştirmiştir (Emecen, 2013, s. 19; Yakut, 2002, s.
19). Umur Bey, Kantakuzenos’dan hediyeler almış ve ardından Trakya’ya geçerek
Bulgaristan topraklarında çok sayıda ganimet elde etmiştir (Uluçay, 1997, s. 241).

Emecen, İlyas Bey’in Osmanlı şehzadesi Halil’in Foçalı korsanlar tarafından


kaçırılmasıyla (1355) başlayan olaylar sırasında iyi bir siyaset izleyemediğini, Halil’i
kurtarmak için birlikte harekete geçen Bizans ve Osmanlı kuvvetlerine destek vererek
Foça kuşatmasına katıldığını ancak Bizans kaynaklarına göre fırsattan istifade edip
İmparatoru yakalama planları yaptığı için durumdan haberdar olan imparatorun
kurduğu tuzağa düştüğünü; ziyafet için imparatorun bulunduğu gemiye giren İlyas
Bey’in rehin alındığını ve ancak eşinin ödediği fidye ve çocuklarından bazılarının
rehine olarak verilmesi sonucu kurtulabildiğini ve muhtemelen bu olayın etkisiyle
tahttan çekildiğini, bir süre sonra vefat ettiğini aktarmıştır (Emecen, 2009, ss. 170-
173). İlyas Bey’den sonra Saruhanoğulları tahtına (~1359) Muzaffereddin İshak Bey
çıkmıştır (Uluçay, 1997, s. 241)115. İshak Bey (h.1365-1378) tahta geçmeden önce
Menemen’de görev yapmıştır (Varlık, 1994, s. 541).

Bu dönemde Osmanlı Beyliği giderek güç kazanmış ve diğer beyliklerin fetih yollarını
tıkayarak zayıflamalarına sebep olmuştur. Osmanlıların Karasi Beyliği’ni topraklarına
katması Saruhanoğulları’nın gaza, denize yönelik akın ve “korsanlık” yaptıkları yolları
kapatmış, ticaret faaliyetlerinin önünü kesmiştir (Uluçay, 1997, s. 241; Emecen, 2009,
ss. 170-173). Bu durum Beyliğin kendi içine dönmesine, ilim ve fikri konularda
ilerlemeler kaydedilmesine sebep olmuştur (Yakut, 2002, s. 23). Manisa ve çevresinde
büyük imar faaliyetleri gerçekleştirilmiştir (Darkot & Uluçay, 1997, ss. 292-293).

115
İlyas Bey’e ait 1362-1363 tarihli sikke mevcuttur (Uzunçarşılı, 1988, s. 87). Emecen, İshak Bey’in
bu tarihte ulu bey olduğunu, bu durumun İlyas Bey’in oğlu lehine tahttan çekilmiş olma ihtimalini
olabileceğini ifade etmiştir (Emecen, 2009, ss. 170-173).

79
Ortaya konan eserler Saruhanoğulları’nın gaza faaliyetlerinin azalmasıyla Manisa’da
imar faaliyetlerinin arttığını göstermekte ve bölgedeki hâkimiyetini yansıtmaktadır116.

Osmanlı Beyliği’nin baskısının artması üzerine Beylikler varlıklarını sürdürmek için


kendilerine koruyucu aramıştır. Konya’yı kendine başkent yaparak Selçuklu mirasını
devralan Karamanoğulları, Osmanoğulları’na karşı güçlü duruşundan dolayı diğer
beylikleri etrafına toplamıştır (Yücel, 1991, s. 6). Saruhanoğulları da dahil uç beyleri
Karamanoğulları’na tabi olmuş, Alaeddin Kütahya’dan sonra Saruhan-ili’ne gelmiş ve
büyük merasimle karşılanmıştır (Emecen, 2021, s. 313). Saruhanoğulları,
Karamanoğulları’nın117 1367 yılında Gorigos (Silifke ile Erdemli arasında) üzerine
yaptığı sefere katılmıştır (Şikari, 1994, s. 110; Emecen, 2021, s. 313)118.

İshak Bey, saltanatı boyunca Beyliğin kritik durumunu idrak etmiş ve Osmanlılarla iyi
geçinmeye itina göstermiş; I. Murad’ın oğlu Yakub ile Bayezid’ın sünnet düğünlerine
ve Beyazid’ın Germiyan Beyi’nin kızıyla (1381 dolaylarındaki) düğününe katılmış
(Emecen, 2013, ss. 19-20, Aşık Paşazade, 2003, ss.117-119); Kosova Savaşı’nda
(1389) Osmanlı ordusuna birlik göndermiştir (Emecen, 2013, s. 20, Ersan & Alican,
2017, s. 155). Ayrıca İshak Bey, Mısır Sultanı’nın Anadolu beyleri ile birlikte Saruhan
Beyliği’ne seslenerek Hıristiyanlara karşı, özellikle Rodos ve Kıbrıs adasına karşı, iş
birliği içinde hareket edilmesi gerektiğini savunduğu mektubuna diğer Türk beyleri ile
birlikte olumlu cevap vermiştir (Wittek, 1986, s. 73; Varlık, 1994, s. 542). İshak Bey’in
1378-1379 yılında vefatından sonra iki oğlu Orhan ve Hızır Bey (Hızırşah) iktidar
mücadelesi içine girmiştir; Orhan bin İshak’ın kendi adına 1378-1379 (H.780) tarihli
bir parasının mevcudiyeti tahta Orhan Bey’in (h.1379-1391, 1402-1405) geçtiğini
göstermektedir (Emecen, 2021, s. 237-238)119. Orhan Bey, Cenevizliler’in elindeki

116
Yücel, İbn Batuta’nın Aydınoğlu Mehmed Bey’in Birgi Sarayı ve Candaroğlu Süleyman Paşa’nın
sarayını anlatımlarının sonucunda Anadolu Beylikleri'nin her birinin egemenlik alanları küçük olmasına
rağmen, köklü bir kültür ve uygarlığı devam ettirdiğini ve sanıldığı gibi göçebe bir kabile reisinin
etrafında toplanmış birkaç yüz atlının, devamlı yağma hareketleriyle hayatlarına devam ettikleri sıradan
birer siyasi grup olmadıklarını belirtmiştir (Yücel, 1991, s. 810).
117
Beyler Karamanoğulları ile yakın ilişkide oldukları için Alaeddin Bey’in Larende’deki (Karaman)
düğününe katılmıştır (Şikari, 1994, s. 330; Yakut, 2002, s. 22).
118
Şikari’nin anlatımlarındaki çelişkiler için Bkz. Emecen, 2021, s. 313.
119
Emecen, İshak Bey’den sonra tahta oğlu Hızır Bey’in geçtiğini belirtmiştir. Konuyla ilgili Bkz.
Emecen, 2013, s. 20 ve Emecen, 2021, ss. 237-238.

80
İzmir’i ele geçirmiş, istihkâm etmiştir120. Bununla birlikte Cenevizliler ellerinde kalan
son kenti Foça’yı korumuştur (Texier, 2002-2, s. 144).

Osmanlı Saruhan ilişkileri I. Murad’ın ölümünden sonra olumsuz yön almış,


Karamanoğulları’nın teşvik ve tahrikiyle Saruhanoğulları saf değiştirmiştir (Yakut,
2002, s. 24). Osmanoğulları ve Karamanoğulları arasındaki denge ve çıkar politikası,
Saruhanoğlu hükümdarı Orhan Bey ve kardeşi Hızır Bey’in ilişkisini de etkilemiştir
(Yakut, 2002, ss. 24-25). Osmanlı hükümdarı I. Bayezid’in kız kardeşi ile evli olan
Hızır Bey, Haçlılarla devamlı mücadele halinde olan I. Bayezid’ın yanında bir tavır
sergilemiştir (Doukas, 2008, s. 10; Eroğlu, 2006, ss. 17-18). Hızır Bey muhtemelen
1389 yılından önce Orhan Bey’i tahtan indirmiştir (Zhukov, 1997, s. 260). I.
Bayezid’in 1389-1390 yılı kışındaki askerî harekâtı sırasında, Hızır Bey’in yardımıyla
savaşsız bir şekilde121 Saruhanoğulları Osmanoğulları’na bağlanmıştır (Doukas, 2008,
s. 10; Aşık Paşazade, 2003, s. 127; Uzunçarşılı, 1988, s. 88; Karadeniz, 2008, s. 11).

I. Bayezid, Karasi ve Saruhan beyliklerinin topraklarını birleştirerek, 1390 yılında,


idaresini oğlu Ertuğrul’a vermiştir (Aşık Paşazade, 2003, s. 127; Emecen, 2013, ss.
20-21; Uzunçarşılı, 1988, s. 88). Ertuğrul Bey, Orhan Bey’i Bursa’ya göndermiş
(Emecen, 2013, s. 21 dipnot 40)122, kendisine destek olan Hızır Bey’i ise Demirci,
Gördes, Kayacık, Adala123 ve Kemaliye’nin yönetimine getirmiştir (Varlık, 1994: 542;
Emecen, 2013: 20).

Orhan Bey, Timur’un Anadolu’ya girmesiyle bulunduğu yerden kaçarak önce


İsfendiyaroğlu’na ve oradan Timur Han’a sığınmıştır (Emecen, 2013, s. 21). Hızır
Bey’in Osmanlılar ile olan yakınlığına karşı olan Orhan Bey, Timur’un I. Bayezid’i
yendiği Ankara Savaşı’nda (1402) Timur’un safında yer almıştır (Eroğlu, 2006, s. 18).
Savaştan sonra Timur’un yanında olan Saruhan, Germiyan, Aydın ve Menteşe beyleri
eski topraklarında tekrar bey olmuşlar, Saruhanoğlu Orhan Bey 17 Ağustos 1402’de
Manisa’ya gelip idareyi ele geçirmiştir (Yakut, 2002, ss. 27-28). Manisa, Timur’un
Batı Anadolu seferi ve İzmir kuşatması sırasında Timurlu askerlerinin karargâhı

120
Daha sonra Rodos Şövalyeleri İzmir’i almış ve tüm Müslümanları kentten çıkartmıştır (Texier, 2002-
2, s. 144).
121
“Bu durum Karamanlılar’la ittifak yapan beyin Orhan Bey olduğunu, Yıldırım’ın harekâtı esnasında
bir şekilde tahtı elde eden Hızır Bey’in Osmanlı yanlısı bir siyaset izlediğini hatıra getirmektedir”
(Emecen, 2009, s. 170-173).
122
Emecen, Orhan Bey’in sürülmesine şüphe ile yaklaşılması gerektiğini belirtmiştir (Emecen, 2021, s.
239).
123
Hızır Bey Adala’da (Atala) bir cami yaptırmıştır (Bkz. Kurt, 2019, s. 177).

81
olmuş, “havası latif, suyu bol ve leziz” Manisa’da kışlamışlardır124. Timur, Manisa’da
istiklal alameti olarak adına 1403 yılında sikke bastırmıştır; daha sonra Timur’un
torunu Emîrzade Muhammed Sultan da Manisa’da kışlamıştır (Emecen, 2003, ss. 577-
583; Emecen, 2013, ss. 20-21).

Orhan Bey’in Manisa’ya hâkim olması karşısında, Demirci taraflarında bulunan Hızır
Bey’in ne gibi bir tavır takındığı bilinmemekle birlikte muhtemelen 1404 yılından kısa
bir süre sonra Manisa’yı ele geçirmiştir (Emecen, 2013, s. 21). Osmanlı Padişahı
Çelebi Mehmed 1405-1406’da Anadolu birliğini sağlamak için sefere çıkmış, Manisa
üzerine yürüyerek kente girmiştir (Yakut, 2002, s. 28; Karadeniz, 2008, s. 22). Çelebi
Mehmed 1410 yılında Hızır Bey’i Çukur Hamam’da yakalatarak idam ettirmiş bunun
ardından Manisa Osmanlı hâkimiyetine girmiştir (Uzunçarşılı, 1988, s. 88)125. Bu
dönemde Saruhan Ailesi Manisa civarındaki bazı yörelerde hâkimiyetlerini devam
ettirmiştir: Yakub Çelebi Demirci, Budak Paşaoğlu Beğçe Bey Gördes, Budak
Paşaoğlu İdris Bey Kayacık yöresinde. Ayrıca, Menemen bölgesinde Hayreddin
Çelebi ve Ali bin Saruhanî, Akhisar-Kırkağaç arasındaki Gördük’te Yusuf Çelebi’nin
mahalli beyler olarak görev yaptıkları, İshak Bey’in oğlu II. Saruhan Bey’in de 1411
tarihli bakır parasından Manisa’da bağımsız bey olarak bir müddet daha görev yaptığı
anlaşılmaktadır (Emecan, 2021, s. 241). Çelebi Mehmed Manisa’yı ele geçirdikten
sonra yönetimine kendi adamlarından birini vermiş, Şeyh Bedreddin’in müridlerinden
Börklüce ve Manisalı Torlak Kemal’in126 bölgedeki isyanları sırasında Manisa’da
Timurtaş Ali Bey idareci olarak bulmuş, dolayısıyla II. Saruhan Bey kısa bir süre

124
Doukas tarihinde Timur’un Manisa’ya gelişi şu şekilde anlatılmıştır: “…yörenin bütün servetini
toplayınca Sipylos Dağı eteğindeki Magnesia/Manisa’ya vardı. Orada Lydia bölgesinin altın ve gümüş
olarak atalardan kalmış bütün birikimine el koyup Sardeis’lilerin, Philadelphia/Alaşehir’lilerin ve
Attaleia’lıların tüm servetini de [gasbederek] yığınladıktan sonra İzmir’e geldi.” (Doukas, 2008, ss.
61-62).
125
Doukas, Bayezid’in Hızır Bey’i Bursa’ya gönderdiğini, orada kısa süre sonra zehirleterek ortadan
kaldırdığını yazmıştır (Doukas, 2008, s. 10).
126
Börklüce ve Manisalı Torlak Kemal için Bkz. Vryonis, 2020, s. 450.

82
hâkimiyet sürmüş, 1411’den hemen sonra ve 1415’den hemen önce Manisa Osmanlı
idaresine girmiştir (Emecen, 2021, s. 241).

Manisa’nın 1415 yılına kadar Osmanoğulları ile Saruhanoğulları arasında sürekli el


değiştirmesi, siyasal ortamdaki istikrarsızlık, kentte sosyal ve kültürel ortamın
duraklaması imar faaliyetlerindeki azalmanın nedeni olmalıdır.

3.1.4 Osmanlı İmparatorluğu Dönemi

Manisa’da Osmanlı idaresi ancak II. Murad (h.1421-1444, 1446-1451) Dönemi’nde


tam olarak kurulabilmiştir (Emecen, 2013: 22). Osmanlı yönetiminde eski beylik
merkezlerine haneden mensubu şehzadeler tayin edilerek sancak haline getirilmiştir
(Emecen, 2013, s. 26). Amasya, Karaman, Kütahya gibi şehzade sancakları arasında
İstanbul’a yakınlığı nedeniyle Manisa127 önem kazanmıştır (Uluçay, 1941, s. 5). Kent,
II. Murad’dan III. Mehmed’e kadar imparatorluğun başta gelen siyasi merkezlerinden
biri olmuştur (Uluçay, 1941, s. 5).

Saruhanoğulları’nın Osmanlı hâkimiyetine girmesinin ardından Manisa kentinin karşı


karşıya kaldığı ilk olay, 1416 yılında Şeyh Bedreddin’in müridlerinden Torlak
Kemal’in yakalanarak Manisa’da idam edilmesidir (Acun, 1999, s. 7). Bunun ardından
İzmir Beyi Cüneyd’in sebep olduğu karışıklıklar etkili olmuş, yanında muhtemelen
Saruhanoğulları’na mensup şahısların da bulunduğu Cüneyd Bey, 1424-1425 yılında
kent yakınlarında Osmanlı kuvvetlerine yenilmiştir (Acun, 1999, s. 7). II. Murad
bölgede sükûneti sağladıktan sonra 1437 yılında kente idareci olarak oğlu Alâeddin’i
göndermiştir (Acun, 1999, s. 7). II. Murad 1444 yılında tahttan çekilmiş, oğlu II.
Mehmed tahta çıkmıştır (Doukas, 2008, s. 197; Acun, 1999, s. 7).

II. Murad’ın Manisa’ya gelişi ilk defa kenti bir siyasi merkez olarak Bursa ve
Edirne’nin önüne çıkarmış; kent adeta devletin ikinci payitahtı haline gelmiştir (Acun,
1999, s. 7). Manisa’da tahttan çekilmiş bir padişah gibi davranmayan II. Murad kentin
imarında rol oynamıştır. II. Murad 1445 yılında “kuzeydoğuda ovada” Manisa

127
Uluçay, hangi şehzade Manisa’ya vali olursa taht ve tacın en parlak namzedi olduğunun anlaşıldığını
söylemiştir (Uluçay, 1941, s. 6).
Emecen, Manisa’nın özellikle 16. yüzyılda iktisadi bakımdan uygun şartlara ve geniş topraklara sahip
olmaktan ziyade, muhtemelen İstanbul’a yakınlığı sebebiyle tercih edildiğini belirtmiştir (Emecen,
2013, s. 26).
Ayrıca İstanbul’a giden en kısa yola sahip sancak olan Manisa şehzadeler için büyük ehemmiyet
taşıyordu (Uluçay, 1941, s. 5; Emecen, 2013, s. 26 dipnot 73).

83
Sarayı’nı yaptırmıştır (Emecen, 2003, ss. 577-583). 1446 yılında yeniden tahta geçince
oğlu II. Mehmed’i tekrar Manisa’ya yollamıştır (Doukas, 2008, s. 200). II. Mehmed
burada iken oğlu II. Bayezid doğmuş, ikinci defa tahta çıkınca da ortanca oğlu
Mustafa’yı Manisa’ya göndermiştir (Acun, 1999, s. 7). Daha sonra Manisa, II.
Bayezid’in oğulları Abdullah’a, Şehinşah’a, Korkut’a, Alemşah’a ve Mahmud’a ev
sahipliği yapmıştır. Alemşah (ö. 1503) ve Mahmud (ö.1507) Manisa’da iken vefat
etmişlerdir. II. Bayezid’in oğulları arasındaki taht kavgası sırasında Manisa tekrar ön
plana çıkmıştır. Şehzade Korkut bir oldu bitti ile gelip Manisa’ya yerleşmiştir
(Emecen, 2003, ss. 577-583).

Yavuz Sultan Selim, babasını tahttan indirip padişah olunca Manisa’daki Korkut’un
üzerine yürümüş ve kenti kuşatmıştır. Korkut kentten gizlice kaçmış, Sultan Selim
kentte ve bölgede bozulan düzeni yeniden sağlamak için 1513 yılında oğlu Süleyman’ı
kente idareci olarak tayin etmiştir. Şehzade Süleyman 1520 yılında tahta çıkıncaya
kadar annesi Hafsa Sultan ile birlikte Manisa’da kalmıştır (Emecen, 2003, ss. 577-
583).

Sultan Süleyman padişah olunca 1515 yılında Manisa’da doğan oğlu Mustafa’yı Şubat
1533’te kente yollamıştır. Şehzade Mustafa’nın 1541 yılında Amasya’ya nakli üzerine
yerine Ekim 1542’de Şehzade Mehmed gelmiştir. Şehzade Mehmed 1543 yılında
hastalanıp ölmüştür. Bunun üzerine II. Selim 1544 yılında Manisa’ya tayin edilmiştir
(Emecen, 2003, ss. 577-583). II. Selim’in cülûsunun ardından III. Murad, veliaht
şehzadelerin makamı haline gelen, Manisa’ya 1562 yılında gönderilmiştir. Oniki yıl
kentte kaldıktan sonra padişah olmuştur (Emecen, 2003, ss. 577-583).

1566 yılında Manisa’da doğan şehzade III. Mehmed, 1584 yılından tahta çıktığı 1595
yılına kadar Manisa’da idarecilik yapmıştır (Emecen, 2003, ss. 577-583). III. Mehmed
(h.1595-1603) tahta çıktığında şehzadelerin sancak ve vilayetlerde yöneticilik usulünü
kaldırmış ve şehzadeleri saraya hapsetmiştir (Uluçay, 1941, s. 15).

Manisa Sarayı’nın görkemi ve eğlencesiyle dillere destan olan lale ve helva sohbetleri,
III. Mehmed’in padişah olması (Uluçay, 1941, ss. 14-15) ve şehzadeleri sancaklara
vali olarak gönderme adetini kaldırmasıyla sona ermiştir. Bu durum Manisa’nın siyasi
ve kültürel hayatı üzerinde de etkili olmuştur. Kent eski ihtişamını yitirmeye

84
başlamıştır. Manisa sarayı yıllar içinde âtıl hale gelmiştir (Bkz. Evliye Çelebi 2011,
ss. 83-84; Texier, 2002-2, ss. 75-76)128.

Manisa, 16. yüzyılda üretim ve ticarette önemli bir merkez olmuştur. Manisa’da
dokuma tezgâhları ve debbağhaneler (tabakhaneler) hızla gelişmiştir (Goffman, 1995,
s. 63). 16. ve 17. yüzyılda Aydın, Kütahya ve Saruhan sancaklarındaki pamuk üretimi
dokumacılığın gelişmesinde (Fleet, 2009, s. 99) etkili olmuştur. Saruhan sancağında
üretilen üzüm, zeytin ve pamuğun İzmir Limanı’ndan gönderidiği bilinmektedir
(Goffman, 1995, s. 63). Manisa bölgenin en önemli merkezi olarak öne çıkmıştır
(Emecen, 2007, s. 117). Kentin 16. yüzyılda gelişmesinde Osmanlı şehzadelerinin
buradaki varlığı ve bu nedenle kentin birçok vergiden muaf olması da etkili olmuştur
(Goffman, 1995, s. 63).

On altıncı yüzyılın129 sonunda bütün Anadolu’yu etkileyen sosyal karışıklıklar Manisa


ve çevresinde de huzursuzluğa yol açmıştır. 17. yüzyılın başlarında Celâlî
Kalenderoğlu Mehmed Manisa’ya yürümüş, kendisine verilen yüklü miktarda para
karşılığında kente girmemiştir. Bununla birlikte 1606-1607 kışı boyunca Manisa
yakınlarında kalmış ve kentin ileri gelenleriyle iyi ilişkiler kurmuştur (Emecen, 2007:
5). Aydın muhassılı Yûsuf Paşa 1607 yılında Manisa çevresindeki köy ve kasabaları
ele geçirmiş, yöre halkı Manisa’ya sığınmıştır. Celâlî reislerinden Birgili Cennetoğlu,
Aralık 1625 yılında Manisa’ya saldırmış, hükümet kuvvetlerince Manisa ovasında
yenilgiye uğratılmış ve idam edilmiştir. İlyas Paşa, Saruhan Sancağı mutasarrıfı
İbrahîm Paşa ile anlaşmazlığa düşmüş, 1631 yılında İbrahîm Paşa’yı bozguna
uğratarak kente girmiş, kenti yağmalamış, halk korkudan dağlara kaçmıştır (Emecen,
2007, s. 5).

1798 yılında yaşanan yangın ise kentte büyük tahribata yol açmıştır. 18. yüzyılda
kentte önemli bir olay yaşanmamış, yüzyılın ikinci yarısında kent güçlü âyan
ailelerinden Karaosmanoğulları’nın etkisi altına girmiştir (Emecen, 2007, s. 5).

128
Araştırmacılar, şehzadeler için inşa edilen (15. yüzyıl) saray kompleksinde kullanılmak için kaledeki
istinat duvarlarının sökülmüş olabileceğini, kale, sadece saray yapımı için değil 16. yüzyıla kadar
neredeyse tüm Beylikler ve Osmanlı dönemi yapılarının yapımı için taş ocağı olarak kullanıldığını
belirtmiştir (Ermiş vd., 2016, s. 257).
129
Korsanlar Ege adalarını ve kıyıları 16. yüzyılın sonlarında tehdit etmiştir. Urla ve Çeşme korsan
saldırılarına maruz kalmıştır. Korsanlar 1567-1568 yılında Ege adalarına tekneleriyle yıldırım baskınlar
yapmış sonra Manisa yakınlarındaki köylere sığınmıştır (Goffman, 1995, s. 28).

85
19. yüzyılın en önemli olayı, Kavalalı Mehmed Ali Paşa’nın Anadolu’ya sevkettiği
kuvvetlerin kenti işgalidir. İşgal sırasında Manisa Kapıcıbaşı Ali Bey’e verilmiştir.
Kalabalık bedevî süvarileri ile gelen Ali Bey, halk tarafından tören ile karşılanmıştır.
Ancak, koyduğu ağır vergiler ve bedevî askerlerinin yağması halkı rahatsız etmiş, bu
kuvvetler Kütahya Anlaşması (1833) ile geri çekilmiştir (Emecen, 2007, s. 5)130.

Manisa, Kurtuluş Savaşı yıllarında Yunan işgaline uğramıştır. Cumhuriyetin ilanıyla


Türkiye Cumhuriyeti’nin bir il Merkezi olmuştur.

3.2 Manisa’da Beylikler ve Osmanlı Dönemi Yapıları

Bu bölümde yer alan yapılar kaynaklardan ulaşılan ve Manisa’nın fiziksel gelişiminin


aktarılmasında yardımcı olan yapılardır. Yapıların mimari özellikleri detaylı olarak
aktarılmamış, tarihsel bütünlük amacıyla adlarına yer verilmiştir.

3.2.1 Saruhanoğulları Beyliği Dönemi

Saruhanoğulları Beyliği’nin siyasi hayatı diğer Batı Anadolu Beyliklerininki gibi


sürekli mücadele ve savaşlar içinde geçmiştir. Bundan dolayı yoğun bir imar
faaliyetinde bulunamamışlardır. Emecen, denizcilik faaliyetlerinden dolayı beylikler
tarafından sürekli bir iskânın benimsenmemiş olabileceğini, insan gücü itibariyle de
anavatanlarındaki iskân faaliyetlerinin tabanlarının zayıflamasına yol açabileceği
endişesini de taşıdıklarını, denizci Türkmen beylerinin gaza ve ganimet ideolojisiyle
hareket etmeyi pratik olarak kendileri için daha uygun bulmuş olabileceklerini
belirtmiştir (Emecen, 2021, ss. 209).

Manisa bölgesine hâkim olan Saruhanoğulları siyasi, toplumsal ve ekonomik bir


yapılanmanın yanında fiziki mekân oluşturma çabasında olmuşlardır (İznik örneğine
dayanarak Alioğlu, 1999, s. 83). Var olma çabasındaki bir beyliğin ilk başkenti olarak
anlam kazanan bir kentte öncelik hâkimiyeti (Küskü, 2014b, s. 642) meşrulaştırmaktır.
Saruhanoğullarının yeni egemen olduğu, Hıristiyan kültürün şekillendirdiği (İznik
örneğine dayanarak Alioğlu, 1999, s. 83) Manisa kentinin nasıl bir durumda olduğu
bilinmemektedir. Türklerin fethettikleri yerlerde bulunan yapıları yıkmadan, kendi
kullanım biçimlerine göre değiştirme gelenekleriyle bazı yapıları ufak değişikliklerle
bazı yapıların mimari elemanların yeni yapıların inşasında kullandıkları bilinmektedir

130
On dokuzuncu yüzyılda Anadolu’yu gezen Texier, Manisa’da Hıristiyanlık Dönemi’ne ait hiçbir eser
bulunmadığını belirtmiştir (Texier, 2002-2, s. 74).

86
(Amasya örneğinden Urak, 2006, s. 189)131. Kaynaklarda Saruhanoğulları’nın Antik
ya da Bizans dönemlerine ait bir yapıyı kullanmaya başladıklarına ilişkin bir bilgi
yoktur. Bununla birlikte yapılarında daha önceki dönemlere ait devşirme malzemeleri
kullanmışlardır. Uzunçarşılı, Suphulaşa isimli eserde Saruhanoğulları zamanında
Manisa’nın orta derece kentlerden olduğunu, binalarının taştan yapıldığını, kentin
etrafının surla çevreli bulunduğunun yazılı olduğunu belirtmiştir (Suphulaşa C. 5 s.
344’ten aktaran Uzunçarşılı, 1929, s. 69).

Türk kenti için idari ve askeri örgütlenmenin ifadesi olarak iç kale ve saray dini sembol
olarak cami ve ticari alan önemli noktalardır (Küskü, 2014a, s. 240). Bir kente
girildiğinde yerleşime dair tüm işlevler kentin merkezinde toplanmaktadır (Aslanoğlu,
2000, ss. 189). Topografya, kentin şekillenmesinde etkili olmuştur. Dağ eteklerine
kurulan kent örnekleri gibi Manisa’da da iç kale ve surlar dağın eteklerine yerleşmiştir.
Bu nedenle kalenin çevresi mahallelerin oluşması için elverişli olmamış, kent Spil dağı
eteklerinden ovaya doğru yayılmıştır. Saruhanoğlulları Dönemi’nde, mescid, cami,
türbe, çeşme, zaviye başta olmak üzere medrese, hamam ve köprü inşa 132 edilmiştir
(Levha 77-Levha 78).

Saruhan Bey Dönemi’ne (h.1313-1346) tarihlendirilen Hacet (Fetih, Kale) Mescidi,


kalenin ovaya açılan iki kapısının hemen yakınında, nispeten düzlük bir alanda ve
günümüzde kent ile sur içerisini bağlayan yolun üzerindedir (Ermiş vd., 2016, s. 255).
Bu konumundan dolayı Hacet Mescidi ilk yerleşim bölgesinin sur içerinde olduğunu
işaret etmektedir (Ermiş vd., 2016, s. 255). Ancak sur içerisinde olmasına karşın kale
kapılarıyla olan ilişkisi Saruhanoğulları yerleşiminin sur dışına kuzeye ovaya doğru
kayacağının bir işaretidir.

131
İslâm geleneğinde kentteki en önemli kilisenin camiye çevrilmesi söz konusudur. Yeni ele geçirilen
bir Hıristiyan kentinde yeni kültürü tanımlayan en önemli adımdır (Küskü, 2014a, s. 243). Camiye
çevrilen kilise Konya ve Sivas örneklerinde olduğu gibi Türk kentlerinin çoğunda iç kale içerisinde yer
alır (Küskü, 2014a, s. 243 dipnot 318). Amasya örneğinde camiye çevrilen kilise iç kalede değil dış kale
surlarının dışındadır (Küskü, 2014a, s. 243). Bu durum kentin topoğrafyasına bağlı dokusundan
kaynaklanmaktadır.
Bursa’nın fethinden sonra Bizans/Tekfur Sarayı, Bey Sarayı’na ve en önemli kilise fetih camisine
dönüştürülmüştür (Bkz. Yenal, 1996).
132
Durukan, Saruhan Bey’in (h.1302-1345) altı, Fahreddin İlyas Bey’in (h.1345-?) bir, Çelebi İshak
Bey’in (h.?-1388) oniki, Hızır Bey’in (h.1388-1390/1403-1410) ise beş yapı yaptırdığını belirtmiştir
(Durukan, 2006, s. 149).
Durukan, Saruhanoğulları Dönemi’nde 20 din adamının 23 yapı inşa ettirdiğini de belirtmiştir
(Durukan, 2006, s. 167).

87
Saruhan Bey tarafından bir mescid133 yaptırdığı bilinmektedir (Uluçay, 1940, s. 129,
163-164)134. Saruhan Bey (h.1313-1346) Çaprasları Kebir ve Çaprasları Sağir
mahalleleri ve Körhane mahallesinde çeşme yaptırmıştır (Uluçay, 1997, s. 241;
Uluçay, 1940, ss. 103-104, 147-149, 188-189). Gediz üzerinde bir tahta köprü inşa
ettirmiştir. Bu eserler günümüze kadar gelememiştir (Uluçay, 1997, s. 241).

İbn Battuta’nın aktardıklarından Saruhan Bey’in oğlunun135 türbesinin olduğu


öğrenilmektedir (İbn Battuta, 2015, ss. 227-228): “…Şehir sultanı Saruhan adı taşır.
Bu beldeye girdiğimiz zaman onu, birkaç ay önce vefat etmiş olan oğlunun türbesinde
bulduk. Bayram gecesi ile sabahını anne ve baba bu türbede geçirdiler. Çocuğun cesedi
tahnit edilerek kalaylı demir kaplı tahta bir tabut içine konmuş ve cesetten çıkan
kokunun kaybolması için çatısı örtülmemiş bir kubbeye asılmıştı. Bir müddet sonra
kubbenin çatısı örtülecek, tabut yere indirilerek ortaya konacak, üstüne de ölenin
elbiseleri örtülecekti. Diğer hükümdarların da böyle yaptıklarını müşahede atmiştim.”

Saruhan Bey’den sonra Beyliği yöneten Fahreddin İlyas Bey (h.1346/1365) kendi
adına bir mescid yaptırmış, ancak bu yapı günümüze ulaşmamıştır (Çağatay, 1940, s.
184-185). Karahisar Mahallesi’nde bir çeşmesi mevcuttur (Çağatay, 1940, s. 185).

Fahreddin İlyas Bey’den sonra Saruhanoğulları tahtına geçen Muzaffereddin İshak


Bey (h.1365-1378), Mevlevi tarikatına girerek Çelebi unvanı136 almıştır (Yakut, 2002,
s. 23). İshak Çelebi’nin kendi adıyla anılan ulu cami, medrese, türbe, çeşme, hamam
ve bunlardan uzakta mevlevihaneden oluşan bir külliye inşa ettirmiştir. Manisa’da
gelişmekte olan bir kent dokusu içerisinde değişik işlevli yapıları aynı yapı topluluğu
bünyesinde birleştiren bu külliye, kentin -ticari- merkezini oluşturmuştur (Küskü,
2014b, s. 643). Külliyeyle kent sur dışına taşmış ancak seçilen yeni merkez kaleden
koparılmamıştır (Küskü, 2014b, ss. 643-644).

133
Yakut, bu mescidin muhtemelen Saruhan Bey Türbesi’nin karşısındaki mescid olduğunu yazmıştır
(Yakut, 2002, s. 60).
Manisa’nın ilçe ve köylerinde yapılan incelemeye göre Saruhan Bey’e ait hiçbir yapı tespit
edilememiştir. Hacet Mescidi’nin Saruhan Bey’in yaptırdığı ilk cami olduğu sanılmaktadır (Uluçay &
Gökçen, 1939, s. 31).
134
Evliya Çelebi’nin “Sarhan [Saruhan] Bey Camii” (Evliya Çelebi, 2010, s. 77) olarak anlattığı yapı
ise muhtemelen Ulu Cami’dir.
135
Yavuz, 1331 yılında Anadolu’yu gezen İbn Battuta’nın bahsettiği Saruhan Bey’in ölen oğlunun
adının Süleyman olduğunu belirtmiştir (Yavuz, 2010, s. 26).
136
Yakut, İshak Çelebi’den sonra gelenlerin de çelebi unvanını kullandığını belirtmiştir (Yakut, 2002,
s. 44): İshak Çelebi, Yakub Çelebi, Yusuf Çelebi, Hayreddin Çelebi, İdris Çelebi.

88
İshak Çelebi’in Eski Hisar Mahallesi’nde bir mescid inşa ettirdiği kayıtlarda mevcuttur
(Uluçay, 1940, ss. 167-168). İshak Çelebi değişik mahallelerde çeşme, mescid ve han
ile Karaman Kayası civarında Kapula Köprüsü ve Karaoğlanlı Köyü civarında Nif
Çayı üzerinde Koyun Köprüsü’nü inşa ettirmiştir (Uluçay, 1940, ss. 34, 82-83, 140-
141, 156-157, 167, 176). İshak Bey’in Boyacılar Çarşısı’nda yaptırdığı çeşme
Kurtuluş Savaşı’nda yanmıştır (Uluçay, 1940, s. 182)137.

On dördüncü yüzyılın ikinci yarısında İshak Çelebi’nin eşi Gülgün Hatun tarafından
Dere Mescidi, hamam, çeşmeler ve Yedikızlar Türbesi’nden oluşan külliye (Gülgün
Hatun Külliyesi) yaptırılmıştır (Acun, 1999, s. 67; Gökçen, 1946, s. 99; Uluçay, 1940,
ss. 112-113).

Saruhanoğulları Dönemi şeyhlerinden Hakkı Baba’nın bir mescit ile bir zaviye
yaptırdığı bilinmektedir (Gökçen, 1946, ss. 142-147). Manisa’nın batısında Sivricik
yamacındadır. Kitabesi yoktur. VGMA’nde tarihsiz iki vakıf kaydı vardır (Acun,
1999, s. 71). Bina sonradan tamir edilmiştir. Mescidin bahçesinde Saruhanoğlu
şehlerinden Hakkı Baba’ya ait olduğu düşünülen bir mezar vardır (Uluçay, 1940, ss.
28, 89).

İshak Çelebi Dönemi’nde Halveti Şeyhi Revak Sultan’ın kardeşi Attar Ece tarafından
Karaköy’de Attar Ece Camisi yaptırılmıştır (Uluçay, 1940, s. 161). Cami Kurtuluş
Savaşı sırasında yakılmıştır. Eski caminin temelleri üzerine yeni bir cami inşa
edilmiştir. Caminin minaresi, Manisa Ulu Cami ve Menemen Sümbül Paşa Camisi
minareleriyle benzerlik göstermektedir (Yakut, 2002, s. 59).

Girdeci (Kirdeci) Mescidi, Manisa Müzesi’ndeki mermer kapı kitabesine göre Kirteci
lakabı ile anılan İbrahimoğlu İsmail tarafından 1392-1393 yılında yaptırılmıştır
(Uluçay & Gökçen, 1939, s. 93)138. Kirdeci Mahallesi’ndeki mescidden geriye bazı
duvar kalıntıları ile etrafa saçılmış “kalın ve yuvarlak sütunlar ve mermer mesnet
taşları” kalmıştır (Uluçay & Gökçen, 1939, s. 92). Ulu Cami ile yakın bir tarihte inşa
edilen bu yapıda da devşirme malzeme kullanılmış olması muhtemeldir. Bunun ile
ilgili olarak Uluçay ve Gökçen ifadeleri şu şekildedir: “…Ulucami ve medresesinin
inşasında nasıl daha eski kilise ve binalara ait enkazdan istifade edilmiş ise, Kirteci

137
Durukan, İshak Çelebi’nin Manisa ve çevresinde 2 zaviye, 2 köprü, 1 mescit ve 1 türbe yaptırdığını
aktarmıştır (Durukan, 2006, s. 149).
138
I. Bayezid 1389-1390 tarihinde Manisa’yı Osmanlı topraklarına katmıştır. Bu nedenle mescidin
banisinin Saruhanoğulları’ndan mı Osmanoğulları’ndan mı olduğu tespit edilememiştir.

89
mescidinin inşasında da o zaman mebzul bulunan kadim bina enkazı kullanılmış
olması pek tabiîdir” (Uluçay & Gökçen, 1939, s. 92).

Saruhan Bey Dönemi’nde Manisa Türk-İslâm kenti kimliği kazanmıştır (Varlık, 1994,
s. 540). Kentin Türkleşmesi-İslâmlaşmasında zaviyeler önemli bir yere sahiptir.
Zaviyeler, yolcuların barınma ve yeme içme ihtiyaçlarını karşılayabileceği, genç
işçilerin ahlaki-sosyal davranışlarını düzenleyen fütüvvet kurallarının eğitiminin
verildiği böylelikle bu kurallar pazar için üretim yapan hirfet ve esnaf topluluğunun
denge içinde işlemesini güvence altına alındığı ve ayrıca, beylerin askeri harekatları
için de son kertede önemli kurumlardı (İnalcık, 2016, s. 82)139.

Kent yaşamında önemli bir yere sahip olan ticaret için Saruhanoğulları Dönemi’nde
inşa edilen herhangi bir yapının varlığı tespit edilememiş, ticaret için sur içinde bir
alan ayrıldığı düşünülebilir. Bunun ile birlikte Ulu Cami’den ovaya doğru yayılan
yapılar düşünüldüğünde ticaretin de artık kale içinden çıkarak yeni yapılarla birlikte
ovaya kayması mümkündür.

Saruhan beyleri, zaviye, cami, medrese gibi yapıların ihtiyacını karşılamak amacıyla
çok sayıda arazi temlik yapmıştır (Uluçay, 1940, ss. 147-181). Seyahat edenlere
hizmet amacıyla vakfedilen yapıların kullanılması da kayıtlarda mevcuttur (Uluçay,
1946, ss. 25-26). Bu durum beylerin seyahat edenlere, tüccarlara, sanatçılara vb. hoş
görülü, destekleyici olduğunun bir göstergesidir.

Saruhanoğulları Beyliği Dönemi’ne ait kentin yönetim merkezi olan bir saray yapısı
tespit edilememiştir. Araştırmacılar tarafından Beyliğin idari merkezi kale içindeki
Laskaris Sarayı ve dini merkezi de sur içindeki Hacet Mescidi olarak önerilmiştir
(Küskü, 2014b, s. 643)140. Kentin topografyasından dolayı Manisa sarayı iç kale
dışında da inşa edilmiş olabilir. İshak Çelebi Külliyesi Ulu Camisi’nin saray yapısı
olarak da işlevlendirildiği bazı araştırmacılar tarafından önerilmiştir (Bkz. Bölüm 4).

Saruhanoğulları Dönemi’nde bir darphane yapısının varlığı bilinmektedir. İshak


Çelebi Külliyesi Ulu Camisi’nin hemen batısında yer alan iki katlı yapı “Manisa
Darphanesi” olarak tanımlanmıştır (Uluçay & Gökçen, 1939, s. 43)141. Yılmaz’ın

139
Saruhanoğulları Dönemi zaviyeleri için Bkz. Kurt, 2019, Gedik, 2004 ve Yakut, 2002.
140
Küskü, Manisa’nın Osmanlı Beyliği başkenti Bursa örneği ile ilişkilendirilebileceğini belirtmiştir
(Küskü, 2014b, s. 642).
141
Acun yapının 1362 yılından önce inşa edildiğini söylemektedir (Acun, 1999, s. 448). İki katlı yapının
birinci katı kuzey-güney doğrultusunda dikdörtgen planlı yan yana iki eyvanlı ve üzeri sivri beşik

90
araştırması bu yapının darphane yapısı olamayacağını ortaya koymuştur (Yılmaz,
2013, ss. 123-137). Küskü, yeni bir darphane yapısı inşasındansa sur içerisinde
Bizans/Laskaris darphanesinin Saruhanlılar tarafından da kullanılmış olabileceğini
belirtmiştir (Küskü, 2014b, s. 643).

3.2.2 Osmanlı Dönemi

Bu bölümde Osmanlı Dönemi yapılarına kentin fiziksel gelişimin anlaşılması için yer
verilmiştir (Şekil A.34 ve Şekil A.35). Osmanlı Dönemi yapıları 18. yüzyıla kadar olan
tez kapsamındaki yapılardır. Manisa’nın “Şehzadeler Şehri” olarak anıldığı dönemde
kent gelişmiş ve kentte önemli imar faaliyetleri yapılmıştır (Uzunçarşılı, 1929, ss. 70-
71).

Manisa’da 15. yüzyıla tarihlenen yapılar: Ali Bey Camisi ve Çeşmesi, Alaca Hamam,
Manisa Sarayı ve Fatih Kulesi, Alibey Camisi (1427), Çeşnigir Camisi (1474), Hacı
Yahya Camisi (1474) ve İvaz Paşa Camisi (1484), Hacı Yahya (İki Lüleli) Camisi,
Çeşnigir Camisi, Sinan Bey Medresesi, Kaval Çeşmesi, Fatih Çeşmesi, İvaz Paşa
Külliyesi (Cami ve Hamam), Hatuniye Külliyesi (Cami, Sıbyan Mektebi, Kurşunlu
Han), Rum Mehmed Paşa Bedesteni, Aynı Ali (İnce Ali) Camisi ve Aynı Ali Türbesi,
Hamza Bey Hamamı/Alaca Hamam (Ayverdi, 1974, s. 820), Göktaşı Mescidi’dir (15.-
16. yüzyıl).

Osmanlı Dönemi’nde 15. yüzyıldan başlayarak kent sürekli kuzeye ovaya doğru
genişlemiştir. Kentin gelişiminde II. Murad’ın (h.1421-1444; 1445-1451) 1445 yılında
yaptırdığı Manisa Sarayı önemli bir yere sahiptir (Emecen, 2003, ss. 583-588). II.
Murad’ın oğlu II. Mehmed’in saraya ilaveler yaptığı bilinmektedir (Uluçay, 1941,
ss.10-11). Evliya Çelebi, Manisa’yı Bursa’ya benzeterek süslü bir şehir olduğunu
anlatmıştır (Evliya Çelebi, 2010, s. 76). Texier, saray bahçesine II. Murad’ın bahçeleri
demiş, Bursa’nınkiler ile yarışır bu bahçelerin yakınında Sultan ailesine ait çok sayıda
türbe veya mescid olduğunu, bunların serviler dikilmiş bahçenin iç kısmında olduğunu
yazmıştır (Texier, 2002-2, ss. 75-76).

tonozlu, ikinci katı kare planlı ve üzeri kubbe ile örtülüdür. Duvarlarında kesme taş, moloz taş ve tuğla
kullanılmıştır. Acun’un belirttiği VGM tarafından gerçekleştirilen 1965 yılı onarımından sonraki
onarım sırasında duvar örgü malzemelerinde değişiklik yapılmıştır (Acun, 1999, s. 448).

91
Saruhanoğulları Dönemi’nde iç kaleden dış kaleye taşınan idari merkez Osmanlı
Dönemi’nde Spil eteklerinden ovaya, kentin batısına, doğru kaymıştır. Bu durum
kentin ovaya doğu genişlemesini hızlandırmıştır.

Sultan III. Mehmed (h.1595-1603) Dönemi’nin usta nakkaşı Hasan Paşa’nın


hazırladığı Manisa minyatürü Şemailnâme-i Al-î Osman adlı eserde yer almaktadır.
(Karakaya, 1990, s. 28) Bu minyatürde Manisa kenti ve kalesi görülmektedir (Şekil
A.24 ve Şekil A.25).

II. Bayezid’in eşi Hüsnüsaz Hanım 1490 yılında Hatuniye Külliyesi’ni inşa ettirmiştir.
Bu yapı için sarayın güneyindeki düzlük bir alan tercih edilmiştir (Küskü, 2014b, s.
648). Manisa kenti, Hatuniye Külliyesi ile merkezilik (Tanyeli, 1987: 120)
kazanmıştır. Bu durum Hatuniye Camisi’nin hemen yanına bir han (Yeni Han,
Kurşunlu Han) inşa ettirilmesinden de anlaşılacağı gibi Külliye ticari bir merkez
yaratmıştır (Küskü, 2014b, s.648)142. Günümüz Manisa çarşısının temelleri bu
dönemde atılmıştır.

On altıncı yüzyıl Osmanlı İmparatorluğu’nun imar ve gelişme dönemi olmuştur.


Sadece İstanbul’da değil diğer sancaklarda da imar faaliyetleri artmıştır. Manisa’da
pek çok bina inşa edilmiştir. Manisa kenti kuzeydoğuya saraya doğru gelişmiştir
(Uzunçarşılı, 1929, ss. 70-71). Bu dönemde kentte boyacı, derici, bakkal, çilingir,
kalaycı, bıçakçı, kasap, nalbant, terzi, taşçı, marangoz, çömlekçi gibi meslekler
bulunuyordu, bununla birlikte bu mesleklerin en azından bir kısmının Bizans
Dönemi’ne dayanan meslekler olduğu düşünülebilir (Baskıcı, 2016, ss. 214-215).

Manisa’da 16. yüzyılda Yirmiiki Sultan (Gülgün Hatun) Türbesi (1490-1503), Derviş
Ali Camisi, Yiğitbaşı Dergâhı, Hafsa Sultan Külliyesi (Hamam, Darüşşifa, İmaret ve
Hanıkah) Nişancı Paşa Camisi, İbrahim Çelebi Camisi, Hüsrev Ağa Külliyesi (Cami,
Çeşmeleri, Hamam), Arapalan (Defterdar Mahmud Efendi) Camisi, Lala Mehmed
Paşa Camisi ve Çeşmesi, Yakut Ağa (Kurşunlu) Sıbyan Mektebi, Cumhuriyet
(Tahtakale/Ömer Ağa) Hamamı, Alaybeyi Camisi ve Sıbyan Mektebi, Vakvak
Tekkesi / Türbesi ve Çeşmesi, Dilkişar Hatun Külliyesi (Cami, Çeşme, Hamam ve

142
Tanyeli, 15. yüzyılda yeni bir ticaret merkezinin yoktan var edilmeyeceğini, bu çarşının Beylikler
Dönemi’nde de kullanılmış, 14. yüzyıl çarşısının yalnızca göçebe ve köylülerin kısıtlı gereksinmelerinin
karşılayacak bir çarşı, bir pazar yeri niteliğinde olabileceğini ancak Ulu Cami vakfiyesinde gelir kaynağı
için belirtilen tek bir dükkân ya da ticari yapıya rastlanmadığını belirtmiştir (Tanyeli, 1987, ss. 120-
121).

92
Mekteb), Pür Nefes Çelebi (Arapalan Camisi) Çeşmesi, Muradiye Külliyesi (Cami,
Çeşmeler, Medrese, İmaret), Vani (Vankulu) Mehmet Efendi Çeşmesi, Kabak
Tekkesi (16.-17. yüzyıl) inşa edilmiştir.

Yavuz Sultan Selim’in eşi Kanuni Sultan Süleyman’ın validesi Ayşe Hafza Sultan
tarafından 1522 yılında bir külliye yaptırılmıştır. Ayşe Sultan’ın 1534 yılında
ölümünden sonra külliyesine Sultan Süleyman tarafından yapılar eklenmesine karşın
külliye Ayşe Hafsa Sultan adıyla anılmış, Sultan Süleyman yapılara adını vermemiştir
(Küskü, 2014b, ss. 644, 649). Sultan annesi olan Hafsa Sultan’ın külliyesi143 için
sarayın batısında bir alan seçilmiştir. Bu külliyeyle kentte yeni bir merkez yaratılmıştır
(Küskü, 2014b, s. 649).

On altıncı yüzyılın başlarından itibaren halk sur içini terk etmiş, ancak kale askeri
anlamda kullanılmaya devam etmiştir (Ermiş vd., 2016, s. 255). 1576 yılında kale
kapısının şehre uzak kalması nedeniyle sıkıntı çeken görevli asker ailelerinin
rahatlaması adına kalenin kent tarafına (bugünkü asfalt yol üzerine) yeni bir kapı
açılmıştır (Emecen, 2013, ss. 44-45).

Osmanlı Dönemi’nin diğer yapı toplulukları II. Selim’in şehzadeliği sırasında


kızlarağası ve kapıağası olan Hüsrev Ağa’ya ait cami, hamam ve iki çeşme (1554-
1557); Alaybeyi Ferhat Ağa’nın eşi Dilşikar Hatun’un 1579 tarihli cami, hamam,
imaret, mektep ve çeşmeden oluşan külliyesidir. Bu külliye kentin en doğusuna
yaptırılmıştır. Osmanlı Dönemi Manisası’nın Spil Dağı eteklerine paralel olarak
gelişiminin doğudaki son noktasını belirlemiştir (Küskü, 2014b, s. 650). Manisa kenti
güneyde Spil Dağı etekleriyle batıda Kumlu Dere ve doğuda Kamilsu Deresi’yle
sınırlanmıştır.

III. Murad şehzadeliği sırasında Manisa’da bir cami yaptırmıştır (Emecen, 2007, s.
145). Sultan olduğunda bu yapının yerine Muradiye Külliyesi’ni (1583-1586) inşa
ettirmiştir (Küskü, 2014b, s. 644; Karakaya, 2006, ss. 201-203; Emecen, 2007). Dikkat
çekici olan III. Murad dışında hiçbir şehzadenin bu kentte inşa faaliyetinde
bulunmamasıdır. III. Murad, Manisa’da Osmanlı Dönemi’nin son külliyesini inşa
ettirmiştir. Külliye, mimari ve malzeme teknik özellikleriyle gerçek anlamda bir sultan
külliyesidir (Küskü, 2014b, s. 651). Külliye, Sultaniye Külliyesi’nin hem güney

143
Bu bölge ve yapı Sultaniye adıyla anılmaktadır.

93
çaprazına inşa edilmiştir. Bu külliye ile yeni bir merkez oluşturulmamış, Hatuniye ve
Sultan külliyeleri arasındaki merkezilik vurgulanmıştır.

Ege’yi İstanbul’a ve Anadolu’ya bağlayan önemli ticaret yollarının üzerinde olan


Manisa’ya haneden üyesi kadınlar dışında dönemin önemli kişileri tarafından
yeterince önem verilmemiş ve inşa faaliyetinde bulunulmamıştır. Yukarıda da
aktarıldığı gibi önemli külliyelerin neredeyse tamamı kadın baniler (şehzade anneleri)
tarafından yaptırılmıştır. Manisa 16. yüzyılın ortasından itibaren önemini yavaş yavaş
kaybetmiştir (Küskü, 2014b, s. 652).

Manisa’da 17. yüzyılda Paşa Kızı Türbesi (Hüsrev Ağa Camisi), Yeni Cami, Terzizade
Ahmet Efendi Türbesi, Serabat Camisi, Yarhasanlar (Emir Çavuş) Camisi, Molla
Şaban Sıbyan Mektebi, Çatal Camisi inşa edilmiştir.

Manisa Kalesi 17. yüzyılın ikinci yarısına kadar askeri niteliğini devam ettirmiştir.
Kale içinde bulunan görevli piyadeler 1657 yılında İzmir Sancakburnu’nda yeni
yapılan kaleye aktarılması kentin askeri önemini yitirdiğine dair önemli bir göstergedir
(Emecen, 2013, ss. 43-45; Evliya Çelebi, 2010, s. 75).

1688 yılındaki İzmir depreminde144 Sancakburnu Kalesi tahrip olmuş, İzmir kilise,
cami ve sinagoglarının çoğu yıkılmıştır (Goffman, 2000: 129). Bu depremde
Manisa’daki yapılar da zarar görmüş olabilir.

On sekizinci yüzyılın ortalarından itibaren meydana gelen huzursuzlukların da


etkisiyle Manisa’nın mekânsal gelişimi yavaşlamıştır. Manisa’da 18. yüzyılda
Yarhasanlar (Emir Çavuş) Çeşmesi, Halil Efendi Çeşmesi (İlyas Bey Mescidi son
cemaat yeri doğu duvarında), Kısık Mescidi, Çapraz-ı Sağir Mektebi ile 18.-19.
yüzyılda Süt Dede Türbesi, Taşcılar Mescidi inşa edilmiştir. 19. yüzyılda Velioğlu
Camisi, Çeşnigir Kütüphanesi, Süleyman Paşa (Aynı Ali) Çeşmesi, Muradiye
Külliyesi Hacı Hüseyin Ağa Kütüphanesi, Rufai Tekkesi, Yeni Han inşa edilmiştir145.

Kurşunlu Han’ın kuzey batısında inşa edilen Yeni Han ile Sultan Camisi arasında
kalan ve günümüzde de Çarşı Caddesi olan caddenin kuzey ve güneyinde ticaret aktif

144
Goffman, Manisa ve diğer iç kesim kent ve kasabalarında yabancıların isyanlardan, genel karışıklık
ve doğal afetlerden korunmak için güçlü bir biçimde takviye edilmiş gemilerine sığınma şansı
olmadığını; 1688 depremi ve artçı şoklardan korunmak için gemilere kaçamayan birkaç Batı
Avrupalı’nın hayatını kaybettiğini belirtmiştir (Goffman, 2000, ss. 128, 130).
145
Tezveren Ahmet Dede Türbesi’nin yapım tarihi tespit edilememiştir.

94
olarak sürdürülmüştür. Ayrıca bu bölgede Rum Mehmed Paşa Bedesteni yer
almaktadır.

On dokuzuncu yüzyıldaki depremde kentteki bazı tarihi yapılar zarar görmüştür


(Karakuyu, 2007, s. 11). Manisa daha sonra 26 Mayıs 1919 tarihinde Yunan kuvvetleri
tarafından işgal edilmiş, Yunan kuvvetleri 1922 yılına kadar kenti işgal etmiş ve 5
Eylül günü kenti ateşe vererek terk etmiştir (Emecen, 2007, ss. 5-6). Yangın 8 Eylül’e
kadar devam etmiş, yangın sırasında halk dağlara kaçmış, kentin büyük bölümünü
etkileyen yangında 13 cami, 19 han, 2728 dükkân ve 10.700 ev yanmış, harabeye
dönen kent Cumhuriyet Dönemi’nde yeniden inşa edilmiştir (Emecen, 2007, ss. 5-6).

Osmanlı Dönemi Manisası’nda Müslüman ve gayrimüslim topluluklar kendilerine ait


kesin sınırlar ile ayrılmamış mahallelerde yaşamıştır (Karakuyu, 2007, ss. 7-8). 16.
yüzyılda gayrimüslim halk olarak Yahudilere (Yahudiyan) rastlanırken, 17. yüzyıl
sonlarında iki Ermeni (Ermeniyan-ı Bala ve Ermeniyan-ı Sufla), bir Rum ve bir
Yahudi olmak üzere toplam gayrimüslim mahalle bulunmaktadır (Karakuyu, 2007, ss.
6, 11)146.

3.3 Manisa İlçelerinin Tarihi ve İlçelerindeki Beylikler ve Osmanlı Dönemi


Yapıları

Tez kapsamında Vakıflar Genel Müdürlüğü Sayısal Arşivi’nde yer alan yapılar
doğrultusunda Manisa ilçelerinde inceleme yapılmıştır. İnceleme yapılan ilçeler:
Akhisar, Soma, Demirci, Saruhanlı, Gölmarmara, Turgutlu, Salihli, Kula, Alaşehir,
Sarıgöl, Kırkağaç, Gördes, Selendi’dir147 (Şekil A.33). Bu bölümde tez kapsamına
giren ilçelerin kısaca siyasi ve askeri tarihine ve ilçelerde incelenen yapıların adlarına
yer verilmiştir. Katalog kapsamına giren yapılar hakkında özet bilgiler 4. Bölüm’de
verilmiştir.

146
Mahaller ile ilgili ayrıntı bilgi için Bkz. Karakuyu, 2007.
Malta semti yakınlarındaki Ermeni mahallesinde bir kilise olduğu Nusret Köklü’nün haritasında
görülmektedir (Köklü, 1982, ss. 11-19; Karakuyu, 2007, s. 11).
147
Sarıgöl İlçesi’nde Sığırtmaçlı Köyü Eski Camisi ve Çeşmesi, Sığırtmaçlı Köyü Kırık Minare,
Gölmarmara İlçesi’nde Halime Hatun Külliyesi 17. yüzyıl (Cami, Medrese, İmaret, Hamam), Şâhuban
Külliyesi 15. yüzyıl (Cami ve Medrese), Salihli İlçesi’nde Hamidiye Camisi, Çarşı Camisi (1881),
Kocaçeşme (Burhaniye) Camisi’nde inceleme yapılmıştır. Bu ilçelerde ve Selendi İlçesi’nde tez
kapsamına giren yapı tespit edilememiştir.

95
3.3.1 Akhisar

Gediz’in kollarından olan Kumçayı’nın suladığı verimli ve geniş bir ovada


kurulmuştur (URL-8). Bilinen en eski yazılı veriler M.Ö. 3 yüzyıla aittir (URL-9).
Lydia ve Pers hâkimiyetinden (Bakış, 1994, ss. 60-74) sonra Seleukoslar Dönemi’nde
Makedonyalı askerler tarafından iskân edilmiş, yerleşim Thyateria (Thyateira,
Thyatira) adıyla anılmaya başlamıştır (URL-8; Ramsay, 1904, ss. 316-317).

Kentin Helenistik Dönemi’ne ilişkin Strabon şunları aktarmıştır (Strabon, 2009, s.


169): “…0vadan [Kaϊkos] ve kentten [Pergamon’dan] doğuya doğru giderken,
yüksekçe bir yerde kurulmuş olan Apollōnia’ya ve gene güneye doğru bir dağ silsilesi
geçtikten sonra Sardeia yolu üzerinde sol tarafta, bazılarınca Mysia’lıların en uzaktaki
kenti olarak bilinen, Makedonia’lılara ait bir kent olan Thyateria’ya gelinir [Pergamon
Kralı I. Attalos’un karısının adına kurulan kent]. Sağ tarafta Pergamon’dan üç yüz
stadion ve Sardeis’ten aynı uzaklıkta bulunan Kyzikos’lu Apollōnis’e izafeten
adlandırılan Apollōnis ve ondan sonra Hermōs Ovası ve Sardeis gelir… (XIII.4-4).”

Thyateria ve çevresi M.Ö. 190 yılından sonra Pergamon Krallığı’nın hâkimiyetine


girmiştir (Bakış, 1994, s. 91). Bu dönemde kendi adına para basmıştır (URL-7). M.Ö.
156 yılında Pergamon Krallığı ile Bithynia Krallığı arasındaki savaşta Bithynia Kralı
II. Prusias’ın Pergamon ile birlikte tahrip ettiği yerleşimler arasında Thyateria da
vardır (Bakış, 1994, s. 93). Kent, son Pergamon Kralı III. Attalos’un M.Ö.133 yılında
ölümünden sonra vasiyeti üzerine Roma İmparatorluğu’na bırakılmıştır (Satış, 1994,
s. 94).

Thyateria, Roma İmparatorluğu ile Pontus Krallığı arasında M.Ö. 88 yılında yaşanan
savaş Mithridates’in Batı Anadolu’yu ele geçirmesi ve Pergamon kentini hükümet
merkezi yapması ile sonuçlanmıştır (Satış, 1994, s.102). Bu sırada Roma’ya egemen
olan Sulla Anadolu’ya doğru harekete geçmiştir. Roma generali Flavius Fimbra,
Mithridates’in işgal ettiği toprakları ele geçirmeye başlamıştır. Sulla ile Mithridates
Dardanos’ta (Çanakkale) bir araya gelerek kesin bir barışa gitmiştir (Satış, 1994, ss.
102-103). Flavius Fimbria ise Thyateria’da karargahını kurmuştur (Satış, 1994, ss.
103-104). Sulla kenti kuşatmış, kentin çevresine hendek kazdırmış ve Fimbra teslim
olmuştur (Satış, 1994, s. 104). Sulla M.Ö. 84 yılında Anadolu’dan ayrılmıştır.
Thyateria’nın da içinde bulunduğu bazı kentlerde kent koruyucusu ve hayırsever
sıfatlarıyla Sulla’nın heykelleri dikilmiştir (URL-9).

96
Roma Dönemi’nde M.Ö.25-24, M.S.17 ve M.S.178-179 yıllarında Thyateria ve
yakınlarında meydana gelen depremlerde kent büyük zarar görmüştür. Kent, İmparator
Tiberius (h.14-37), Hadrianus (h.117-138) ve Caracalla’nın (h.211-217) yardımları ile
yeniden imar edilmiştir. Kentteki pek çok yapı bu döneme aittir. Ayrıca, Tiberius
M.S.17 yılında meydana gelen depremin izlerini hafifletmek için kenti uzun bir süre
vergiden muaf tutmuştur (URL-9, Strabon, 2009, s. 87; Satış, 1994, s. 108). Traianus
(h.98-117) adına kentte büyük bir yapı inşa edilmiştir (Satış, 1994, s. 109). İmparator
Septimius Severus’un (h.193-211) ikinci eşi Iulia Domna kente bir heykel diktirmiştir.
(Satış, 1994, s. 111) Hadrianus, 123 yılında kenti ziyaret etmiş, kenti ziyaretinde
verdiği armağanların bir listesi taş üzerine kaydedilmiş, imparator adına bir kamu
binası inşa edilmiş, onuruna bir festival düzenlenmiştir (URL-9; Bakış, 1994, s. 109).
Asia Eyaleti 1. yüzyıl sonları ile 2. yüzyıl başlarında zenginlik dönemini yaşamış,
eyalete yollar, binalar, tapınaklar yapılmıştır (Satış, 1994, s. 109).

Caracalla Thyateria’yı 214 yılında ziyaret etmiştir (Satış, 1994, s. 112). Kent,
Caracalla’nın Dönemi’nde (h.211-217) Attaleia, Apollonis, Hermokapeleia ve
Hierokome gibi kuzey Lydia kasabalarının dahil olduğu bir “conventus”un merkezi
haline gelmiştir. Bundan dolayı Caracalla Thyateria’nın kurucusu olarak
onurlandırılmıştır (Bakış, 1994, s. 112). İmparator Elagabalus (h.218-222)
Dönemi’nde kentte kutsal yarışmalar düzenlenmesine izin verildiği bilinmektedir
(URL-9; Bakış, 1994, s. 113).

Batı Anadolu’da önemli yol güzergahında yer almış ve güçlü bir ekonomiye sahip olan
Thyateria (Akdeniz & Şahin, 2014), İncil’de adı geçen yedi kilisenin olduğu
kentlerden biridir (URL-9; Bakış, 1994, ss. 115, 117-119)148.

Yedinci ve sekizinci yüzyıllardaki Arap-İslâm tehditleri dolayısıyla Batı


Anadolu’daki pek çok kentte olduğu gibi yerleşim sur içine çekildiği düşünülmektedir.

148
İncilde geçen yedi kiliseyle Hıristiyanlığı kabul eden ilk yedi cemaat antılmaktadır. Bunlar
döneminin güçlü ekonomisine sahip, önemli yol güzergahlarında yer alan, kalabalık nüfusa sahip
yerleşimlerdir (URL-9).
Kentte inşa edilen ilk kilise yapısının I. Konstantinus’un Hıristiyanlara “hoşgörüyü” sağlayan 313
yılındaki Milano Fermanı’ndan ya da 379 yılında tahta çıkan I. Theodosius’un 391 yılında Hıristiyanlığı
Roma İmparatorluğu’nun resmi dini yapasından sonra inşa edilmiş olabileceği (URL-9), bundan dolayı
Thyateria’da en erken tarihli kilisenin 4. yüzyıldan daha erken olamayacağı düşünülmektedir. Bu
tarihten önce cemaatler, kilise olarak, evleri, mevcut yapıları, bazilikaları kullanmış (Koch, 2015, ss.
22-26) olabilirler.

97
Bu akınlarda Thyateria’nın da zarar görmüş olması muhtemeldir (Satış, 1994, ss. 123-
124).

On birinci yüzyılda Türkler (Selçuklular) Karadeniz ve Akdeniz kıyılarındaki birkaç


küçük bölge dışında hemen hemen bütün Anadolu’yu denetimleri altına almış,
Thyateria muhtemelen 1071-1086 yılları arasında ilk kez Türklerde fethedilmiştir
(Satış, 1994, s. 126). Sonraki yüzyıllar içinde Bizanslılarla Türkler arasında el
değiştirmiştir (URL-9). Thyateria Laskarisler Dönemi’nde Bizans’a bağlı bir kenttir
(Satış, 1994, s. 129).

Thyateria, 14. yüzyılda Türk fetihleri sırasında bir tepe üzerinde bulunan kalesi
sebebiyle Akhisar adını almıştır (URL-8). 14. yüzyıl başında Manisa ve çevresininde
faaliyet gösteren Saruhanoğullarının egemenliğine girmiştir (Satış, 1994, s. 130). Daha
sonra Osmanoğulları’nın hâkimiyetine girmiştir. 15. yüzyılda Osmanlı hâkimiyetine
kesin olarak giren kent, merkezi Manisa olan Saruhan Sancağı’na bağlı bir kaza haline
gelmiştir (Satış, 1994, s. 253).

Antik Dönem’den beri önemli yol güzergahları üzerinde olması ve verimli ovası
sebebiyle kent kısa zamanda gelişme göstermiştir (URL-8). 16. yüzyılda kentte tarıma
dayalı canlı bir ekonomi vardır. Ayrıca kentte bir mum imalathanesi, bozahane ve
başhane (koyun baş ve ayaklarının satıldığı yer) bulunmak, verimli ovada buğday,
arpa, burçak, susam, pamuk ve pirinç ekimi ile bağcılık yapılmaktaydı. Pamuklu
dokuması ünlüydü ve keten bezi üretiminde de önde geliyordu. İstanbul tersanelerinin
ihtiyacı olan yelken bezi, gömleklik dokuma, tente bezi burada üretiliyor, yeniçeri
elbiseleri için çuha kumaşı ve astarlık kumaş burada dokunmuştur (URL-8; Satış,
1994, ss. 262-265).

Bölgeyi etkisi altına alan Celâlî isyanlarından dolayı 17. yüzyılın başında kent surları
tamir edilmiştir. Civardaki halk bu nedenle kente yerleşmiş, Akhisar’ın nüfusu
artmıştır. Evliya Çelebi, 1671 yılında kentin etrafının bağlar, bahçeler ve bostanlarla
çevrili olduğunu, kentin ortasında tepede eski kale harabelerinin bulunduğunu, bütün
hanelerin kale içinde olduğunu, 47 cami bulunduğunu, Fethiye Camisi’nin kiliseden
bozma olduğunu, hamam, han ve diğer yapılarından söz etmiş ve Celâlî Karayazıcı
korkusundan kentin surlarla çevrildiğini yazmıştır (Evliya Çelebi, 2010, ss. 66-69,
URL-7).

98
Thyateria, modern yerleşim merkezlerinin altında kalan diğer Antik kentlerle benzer
bir kaderi paylaşmaktadır. 1968-1971 yılları arasında Akhisar Tepe Mezarlığı’nda
kazılarında kuzey güney yönünde uzanan, 2.-6. yüzyıllar arasına tarihlediği ve
“bazilika” olarak adlandırılan apsisli anıtsal bir yapı tespit edilmiştir (Umar, 2001,
ss.227-229; URL-7). Yapının içinde ve çevresinde, Roma ve Bizans dönemlerine ait
mozaik, fresk ve seramik parçaları ve Roma Dönemi’ne ait sikkeler bulunmuştur. Bir
diğer önemli mimari kalıntı, 2.-4. yüzyıllar arasına tarihlenen, kuzey güney doğrultulu
sütunlu Roma caddesidir. Tepe Mezarlığı’ndaki sütunlu yol ve portikoda in-situ
vaziyette 2. yüzyıla tarihlendirilen sütun kaidesi ve başlıkları, 4.-5. yüzyıla
tarihlendirilen sikkeler bulunmuştur (URL-7).

Akhisar’daki bir diğer önemli arkeolojik alan ise Kethüda Mahallesi’ndeki Hastane
Höyüğü’dür. Bu alanın yüzeyinde Antik Dönem’e ait bazı kalıntıların görülmüş,
höyükteki Prehistorik kültürler hakkındaki bilgiler sınırlıdır (Devam eden çalışmalar
için Bkz. URL-9).

İlçe merkezinde günümüze ulaşmış Beylikler ve Osmanlı dönemi yapıları şunlardır:


Köfünlü (Kara Mehmed) Camisi (1316), Şehirüstü (Sarı İbrahim) Camisi (1325),
Akhisar Ulu Camisi (15. yüzyıl), Sasa Bey (Şehir) Hamamı (1427), Paşa (Sarı Ahmet
Paşa) Külliyesi (Cami, Hamam, Han, İmaret) (1469), Emetli Camisi (15. yüzyıl),
Efendi Camisi (15. yüzyıl), Yeni (Gülruh Sultan) Külliyesi: Cami ve Hamamı (1503),
Aynalı Camisi (16. yüzyıl), Hergelen Camisi (16. yüzyıl), Mahramacı Camisi (17.
yüzyıla), Hashoca Camisi (17. yüzyıl), Zeynelzade Kütüphanesi (1797-1798),
Dombaycıoğlu Han (19. yüzyıl), Kantarcıoğlu (Kantarcızade Hacı Ahmet Ağa) Camisi
(Yapım tarihi bilinmemektedir).

3.3.2 Kula

Kula civarındaki volkanik bölge Antik Dönem’de Katakekaumenē olarak


adlandırılmıştır. Bölge bazen Mysia bazen Lydia bölgesinin içinde yer almıştır.
(Strabon, 2009: 81) Kula ve çevresindeki Antik kentler, Sardes’ten başlayarak Susa’ya
giden Kral Yolunun üzerinde önemli durak noktalarıdır. Katakekaumenē olarak
adlandırılan ülkede, Maionia (Gökçeören) denen beş yüz stadion uzunluğunda ve dört
yüz stadion genişliğinde bir kent olduğunu Strabon’dan öğrenilmektedir (Strabon
2009, s. 174).

99
Strabon, bu bölgede yaşayanların volkanik hareketliliğe uygun olarak yapılarını inşa
ettiğini, hatta Philadelphia kentinin de bu sarsıntılardan etkilendiğini, kent
duvarlarının dahi güvenlikli olmadığını belirtmiştir. (Strabon, 2009, s. 86) Strabon’un
sözünü ettiği bu sarsıntı M.S.17 yılında gerçekleşen ve tüm bölgeyi etkileyen
depremdir. İmparator Tiberius, Magnesia ve Sardes kentleri de dahil depremden zarar
gören kentlere para yardımında bulunmuş ve bu kentler yenilenmiştir (Strabon, 2009,
s. 87).

Kula, Orta Çağ’da Bizanslılar ile Türkler arasında sık sık el değiştirmiştir (Uzunçarşılı,
1988, ss. 42-44). Sardes’e altmış kilometre uzaklıktaki yerleşim önemli bir kale ve
pazar kasabasıdır. Türkler 1304 yılından önce kenti almıştır. (Pakhymeres II. 435;
Foss, 2011, s. 111) Roger De Flor komutasındaki Katalanlar 1306 yılında
Philadelpheia’dan ilerleyerek Türklerin elindeki Kula’yı (Goldü) ele geçirmişlerdir
(Uzunçarşılı, 1988, ss. 42-44).

Kula’nın Türk Dönemi I. Yakub Bey’in oğlu Mehmet Bey’in (h.1340-1361)


Germiyanoğlu Beyliği’nin başına geçtikten sonra Kula ve Simav’ı alması ile
kesinleşmiştir. Mehmet Bey’in yerine Beyliğin başına geçen Süleyman Şah (h.1361-
1387), Karamaoğulları ile Hamidoğlulları arasındaki mücadelede Hamidoğlularından
İlyas Bey’in tarafını tutmuş, bu durum Karamaoğulları ile arasının açılmasına neden
olmuştur. Bunun neticesinde Osmanoğulları ile anlaşmış ve kızı Devlet Hatun’u I.
Murad’ın oğlu I. Bayezid ile evlendirmiştir. Kızının çeyiz hediyesi olarak Osmanlılara
Kütahya, Tavşanlı, Simav ve Emet’i vermiş, kendisi 1378 yılında Kula kasabasına
çekilerek burayı Germiyanoğulları Beyliğinin başkenti ilan etmiştir (Aşık Paşazade,
2003, ss. 117-119; Uzunçarşılı, 1988; ss. 44-45). Süleyman Şah’ın vefatından sonra
beyliğin başına geçen oğlu II. Yakub Çelebi, kız kardeşinin çeyizi olarak Osmanlı’ya
verilen Germiyanoğulları topraklarını geri almaya başlamış; bunu üzerine I. Bayezid
Germiyanoğulları Beyliği’ni Osmanlı topraklarına katmıştır. 1402 Ankara Savaşı
sonrası Timur, Beyliğin topraklarını tekrar II. Yakub Bey’e vermiştir (Uzunçarşılı,
1988, ss. 47-48). II. Yakub Bey’in 1429 yılındaki vefatından önce Germiyanoğulları
Beyliğini Sultan II. Murat’a vasiyet etmiştir (Uzunçarşılı, 1988, s. 51).

Evliya Çelebi 17. yüzyılda sekiz mahallesi ve yirmidört camisi, üç hamamı, altı hanı
ve onbir sıbyan mektebi olduğunu aktarmıştır (Evliya Çelebi, 2010, s. 56). Kütahya
Sancağı’na bağlı bir kaza olan Kula, İzmir Valisi’nin önerisi üzerine Mart 1852
tarihinden sonra Saruhan Sancağı’na bağlanmıştır (URL-10).

100
İlçe merkezinde günümüze ulaşmış Beylikler ve Osmanlı dönemi yapıları şunlardır:
Süleyman Şah Türbesi (14. yüzyıl), Yeni Hamam/Sungur Bey Hamamı (1356-1357)
(Uysal, 1990, s. 125), Eski Camisi ve Eski Çeşme (kesin tarihi bilinmiyor 15. yüzyıla
tarihlendiriliyor.), Kurşunlu (Hoca Seyfettin) Cami ve Kurşunlu Çeşme (1486), Çarşı
Camisi (1496) (URL-11), Hacı Abdurahman Camisi (1574-1575), Necip Camisi
(1782) (Şahin, 2010: 66-67), Paşa Camisi (1783-1784) (Bozer, 1990: 46-47),
Soğukkuyu Camisi (1784-1785)149, Esetullah Tahir Efendi Türbesi, Zincirli Cami,
Hacı Recep Camisi, Zaferiye Camisi, Taş Mahalle Camisi, Kara Kavuk Camisi.

İlçeye bağlı köylerde incelenen Beylikler ve Osmanlı dönemi yapıları şunlardır: Emre
Köyü Tabtuk Emre ve Yunus Emre Türbesi (13.-14. yüzyıl), Gökçe Ören Köyü
Mustafa Bey Camisi (1550-1563), Emre Köyü Carullah Bin Süleyman Külliyesi
Camisi, Gökçe Ören Köyü Haturcu Çeşmesi, Gökçe Ören Köyü Çeşmesi (Anonim-1).

Gökçe Ören Köyü Haturcu Çeşmesi’nin yapım yılı bilinmemektedir150. Çeşmenin


önünde basamak olarak Erken Bizans Dönemi çifte sütunce, çeşme aynasının üstünde
Helenistik-Roma Dönemi Girlandlı friz bloğu parçası, çeşme aynası Orta Bizans
Dönemi (10.-12. yüzyıl) tavuskuşu, haç, bitkisel ve kemer motifli levha ile Orta Bizans
Dönemi (10.-12. yüzyıl) Antrolaq motifli lento bloğu parçası kullanılmıştır (Şekil
A.26).

Gökçe Ören Köyü Çeşmesi (Anonim-1) ile ilgili bilgi bulanamamıştır. Üzeri boyanmış
çeşmenin bezeme programı net olarak anlaşılamamıştır. Çeşme aynası yerinde küçük
bir niş ve onun altında Orta Bizans Dönemi bezemeli levha bloğu parçası dikkat
çekmektedir (Şekil A.27).

3.3.3 Soma

Soma’nın yaklaşık iki kilometre güneydeki Darkale151 Köyü’nün Soma’nın ilk


yerleşim yeri olduğu düşünülmektedir. Soma’nın 43 kilometre batısındaki Pergamon,
bölgenin Antik Dönem’deki en önemli kentidir. Pergamon’da Arkaik ve Klasik

149
Bozer, camiyi 15. yüzyılın ikinci yarısı ile 16. yüzyıl arasına tarihlendirmiştir (Bozer, 1990, ss. 37-
38).
150
Çeşmenin üzeri 2011 yılında Hacı Kâmil ve Eşi Hacı Habibe tarafından şadırvan ile örtülmüştür.
151
Germe, Thrakoula, Khliara Bizans Dönemi yerleşimi konusunda araştırmacıların üzerinde durduğu
isimlerdir. Araştırmasında bu konuya yer veren Ermiş, Khliara kentinin Darkale’deki yerleşim için daha
olası olduğunu belirtmiştir (Ermiş, 2016a, s. 62).

101
devirlere ait buluntular mevcuttur; kent Antik Dönem’de Mysia sınırları içindedir.
Lydia, Pers, Seleukoslar, Makedonyalılar, Pergamon Krallığı, Roma İmparatorluğu,
Bizans İmparatorluğu, Karasioğulları Beyliği ve Osmanlı İmparatorluğu
hâkimiyetinde kalmıştır. Soma’nın da Pergamon ile benzer bir tarih yaşadığı
düşünülebilir.

Darkale, Pergamon’a doğudan gelecek tehditlere karşı önemli bir konumdadır. Roma
Dönemi’nde Pergamon savunması için önemli bir garnizon niteliğinde olmuştur.
Yerleşim Roma Dönemi’nde inşa edilen su kaynakları açısından önemlidir. Yerleşim
Bizans Dönemi’nde de önemini korumuştur (Ermiş, 2016a, ss. 61-63)152.

Soma, 1194 yılında Anadolu Selçuklu topraklarına dahil edilmiştir. Ancak, 1261
yılında tekrar Bizans toprağı olmuştur (URL-12). Soma ve çevresi Beylikler
Dönemi’nde Karasi Beyliği topraklarına daha sonra 1336 yılında Osmanlı topraklarına
katılmıştır (URL-13). Orhan Bey, ele geçirdiği Karesi topraklarını oğlu Süleyman
Paşa’ya iktâ etmiştir (URL-14). Ankara Savaşı’ndan sonra Timur Anadolu beylerinin
beyliklerini yönetmelerine fırsat vermiştir. Timur, Soma’nın da dahil olduğu bölgenin
yönetimini Cüneyit isimli bir kişiye vermiştir. I. Murat, 1423-1425 yılları arasında
Akhisar’a düzenlediği sefer ile Cüneyit’in iktidarına son vermiş (URL-15), Soma ve
çevresi Osmanlı topraklarına yeniden katılmıştır.

Karesi Beyliği’nden günümüze ulaşan bir mimari eser mevcut değildir (Öden, 1999,
s. 84)153. İlçe merkezinde günümüze ulaşmış Osmanlı Dönemi yapıları şunlardır:
Ömer Camisi (15. yüzyıl), Hacı Orta Cami (Minare 15. yüzyıl), Hızır Bey (Çarşı)
Camisi (1791-1792), Damgacı Camisi (19. yüzyıl), Soma Çarşı Han (tarihsiz),
Bedesten (tarihsiz).

Darkale’de günümüze ulaşmış Osmanlı Dönemi yapıları şunlardır: Kırkoluk Camisi


ve Çeşmesi (18.-19. yüzyıl), Tek Minareli Cami Minaresi (15. yüzyıl), Tek Minareli
Camisi (19. yüzyıl), Darkale Hamamı (tarihsiz) (URL-16).

152
Tok, Tarhala (Darkale) üzerinde yer alan küçük tahkimat duvar tekniği ve konumuyla hem çevredeki
halkın sığınması hem de vadiye açık görüşüyle batıya doğru haberleşme zincirinin bir halkası olarak
[Bizans Dönemi’nde] inşa edilmiş yeni kaleler grubu arasında olabileceğini belirtmiştir (Tok, 2012, s.
176).
153
Bergama’da Güdük Minare ve Tabaklar Hamamı 14. yüzyıl başlarına, Karesi Beyliği Dönemi’ne
tarihlenmektedir (URL-14; Kolay, 1999, s. 151).

102
3.3.4 Alaşehir

Alaşehir ilçesi sınırları içerisindeki Philadelphia, Antik Dönem’de Lydia bölgesi


sınırları içindedir. Philadelphia, Pergamon Kralı Attalus Philadelphus tarafından
M.Ö.130 yılında bu bölgeden geçen yolların kontrolu için kurulmuş ve onun adını
almıştır (Texier, 2002, ss. 82-86). Herodotos’un Philadelphia’dan “hünerli ustaların
has buğday ve ılgın ağaç çiçeklerinden bal çıkardıkları Kallatebos kenti” diye
bahsetmiştir (Karahan, 2017, s. 164; Herodot, 2004, s. 347/VII-31). Helenistik
Dönem’de Philadelphia’ya Makedonyalıların yerleştiklerini gösteren paralar
bulunmuştur (Karahan, 2017, s. 167).

Philadelphia, Roma İmparatorluk Dönemi’nde stratejik bir konuma sahiptir.


Lydia’nın “açık kapı”sı olarak kent, doğu ve kuzeydoğu güzergâhının başında yer
almıştır (Karahan, 2017, s. 167). Strabon, daima depremlere maruz kalan kentteki
evlerin duvarlarının devamlı olarak çatladığını ve kentin bazı yerlerinin zaman zaman
bu durumdan etkilendiğini, bu nedenle kentte az kişinin yaşadığını ve çoğunun
yaşamını sahip oldukları kent dışındaki verimli topraklarda sürdürdüğünü, sayıları az
da olsa evleri bu kadar güvensiz bir yerde olanlara insanın şaşabildiğini ve bu kenti
kuranlara hayret edebildiğini söylemiştir (Strabon, 2009, s. XIII.4.10). İmparator
Tiberius M.S.17 yılında yaşanan depremden zarar gören kentlere para yardımında
bulunmuş (Strabon, 2009, s. XII.8.18); Philadelphia bu deprem nedeniyle diğer
kentler gibi beş yıl vergiden muaf tutulmuştur (Karahan, 2017, s. 167; Strabon, 2009,
s. XII.8.18, XIII.4.8). Tiberius’un cömertliğine karşı şükranlarını belirtmek için kent
Neokaisareia (the New Cæsar) adını almıştır (Ramsay, 1904, s. 398) ancak Claudius
Dönemi’nden sonra bu adın kullanılmaya devam ettiğine dair bir kanıt yoktur
(Karahan, 2017, s. 168). İmparator Vespasianus Dönemi’nde (h.69-79) kent de Flavia
adını almıştır (Ramsay, 1904, s. 398), bu dönemde yaşanan deprem sonrasında
Vespasianus kente cömert yardımlarda bulunmuştur (Hemer, 1989, ss. 157-158;
Karahan, 2017, s. 168).

Bizans Dönemi’nde Philadelphia, piskoposluk olarak Sardes meclisine bağlanmıştır


(Ramsay, 1960, ss. 84, 128; Karahan, 2017, s. 166). Kent, Arapların 7. yüzyıldan 10.
yüzyıla kadar süren akınları sırasında zaman zaman hedef olmuşsa da ele
geçirilememiştir. Roma Dönemi’ndeki gibi Bizans Dönemi’nde de orduların önemli
bir harekât üssü olmuştur. Kent, Türk akınlarına karşı Batı Anadolu’nun en
müstahkem mevkii haline getirilmiş, Bizans ordusunun önemli bir harekât üssü

103
olmuştur (Emecen, 1989, ss. 342-343). Kutalmışoğlu Süleyman Şah tarafından 1075-
1076 yılında bölgedeki diğer kentler ile birlikte fethedilmişse de 1098 yılındaki I.
Haçlı Seferi sırasında yeniden Bizans hâkimiyetine geçmiştir. İbn Bîbî, Alaşehir adıyla
andığı Philadelphia’yı Rum ülkesinin en azametli kenti olarak belirtmiştir (Emecen,
1989, ss. 342-343).

Bizans İmparatoru Laskaris ile Anadolu Selçuklu Sultanı I. Gıyâseddin Keyhusrev


arasında geçen ve Sultan’ın ölümü ile sonuçlanan savaş muhtemelen Philadelphia
yakınlarında gerçekleşmiş ve 1255 yılında İznik İmparatoru II. Laskaris ile II. İzzeddin
Keykâvus’ın ittifak antlaşmaları Philadelphia’da yenilenmiştir (Emecen, 1989, ss.
342-343).

Anadolu Selçuklu Devleti’nin parçalanmasının ardından Bizans topraklarını ele


geçirmeye başlayan uç beyleri arasındaki Germiyanoğulları beyleri Philadelphia’yı
kuşatmış, ancak Katalanların yardım etmesiyle kuşatma kaldırılmıştır. Katalanlar
kaleye girerek yağmalamıştır (Emecen, 1989, ss. 342-343). Katalanların kentten
ayrılmasından sonra Yakub Bey kentin üzerine tekrar gelerek 1314 yılında burayı
vergiye bağlamıştır (Uzunçarşılı, 1988, s. 42). Germiyanoğulları 1324 yılında kenti
tekrar kuşatmış, ancak II. Andronik kentin yardımına gelmiş, bu olaydan kısa bir süre
sonra Philadelphia Aydınoğulları’nın himayesine girmiştir (Emecen, 1989, ss. 342-
343). Aydınoğlu Umur Bey’in Alaşehir’de bir cami yaptırmış olduğu kaynaklarda
belirtilmiştir (Durukan, 2014, s. 424).

Alaşehir I. Bayezid tarafından sonra 1391 yılında fethedilmiş, 1402 yılında Ankara
Savaşı’ndan sonra Timur Anadolu beylerine topraklarını geri vermiş ve kent İzmir
beyi Aydınoğlu Cüneyt Bey’in hâkimiyetine geçmiştir. II. Murad tarafından kesin
olarak Osmanlı hâkimiyeti altına alınmıştır (Emecen, 1989, ss. 342-343).

Alaşehir’i 17. yüzyılda ziyaret eden Evliya Çelebi, kentin kale içinde yirmidört
mahalleden oluştuğunu, yirmidört camisi olduğunu, I. Bayezid adına bir cami,
medrese, iki hamam, han ile harap durumda imareti bulunduğunu, Şeyh Sinan
Hazretleri Camisi ve türbesi bulunduğunu, mescid, tekke, medrese, onaltı mektep,
hamam, dokuz han gibi yapılardan söz etmiştir (Evliya Çelebi, 2010, ss. 58-59).

Alaşehir, Osmanlı hâkimiyetinde Aydın Sancağı’na bağlı bir kaza haline gelmiştir.
Fatih Dönemi’nde Sart ve İnegöl (Sarıgöl) nahiyelerini de içine almaktadır. 17.

104
yüzyılda Sart ayrı bir kaza olarak teşkilatlanmıştır. Alaşehir 1867 yılında Saruhan
Sancağı’na bağlanmıştır.

On dokuzuncu yüzyılda kenti ziyaret eden Texier, kentin sur duvarlarının büyük ve
düzgün bir dikdörtgene benzediğini, yirmi otuz metre aralıklarda yuvarlak kulelerin
olduğunu ve kenti Lydia’nın anahtarı olarak anlatmaktadır. Hıristiyanlığı kendi
istekleri doğrultusunda kabul eden kentlerden biri olan bu kentin kuruluş nedeninin
ordunun sevkiyatında önemli bir yol güzergâhında yer alması olarak belirtmektedir.
St. John’un (Aziz Yuhanna) Tanrının sözlerini halka anlatmak için buraya geldiğini,
Philadelphia Hıristiyanlarının ahlakı yönden diğer Hıristiyan merkezlerine örnek
olarak gösterildiğini, yirmi adet Rum kilisesinin olduğunu bunların beş adetinde
görkemli ayinlerin yapıldığını, Hıristiyan nüfusun üç bin olduğunu ve bir adet
başpapazın bulunduğunu aktarmıştır (Texier, 2002, ss. 82-86; Karahan, 2017, s. 166).

1653 yılındaki Denizli, Nazilli, Tire ve Uşak çevresini etkileyen depremde büyük zarar
görmüştür (Akıncı, 1949, s. 93). 1969 yılındaki depremde pek çok yapı zarar görmüş
ve daha sonra yeniden yapılmıştır. Tarihi olaylar, savaşlar ve deprem gibi doğal afetler
sonucunda tarihi eserleri yok olmuş veya toprak altına gömülmüştür. Zaman zaman
sontaj çalışmaları sırasında Merkez ilçe ve köylerinde eski eserler ortaya
çıkarılmaktadır. Bu eserler Manisa Arkeoloji Müzesi’ndedir (Akıncı, 1949, s. 93).

Alaşehir’in güneyindeki, üzerinde tapınak (2. yüzyıl 2. yarısı), tiyatro ve stadionun yer
aldığı düzlük (Top Tepe), Antik kentin Akropolisi durumundadır (Tavukçu vd., 2015,
ss. 305-306) Helenistik Dönem’e tarihlendirilen tiyatronun doğu kısmı Bizans
Dönemi’nde mezarlık, Osmanlı Dönemi’nde yerleşim alanı ve mezarlık olarak
kullanılmıştır (Tavukçu vd., 2015, s. 306). Bugün hala Akropol ve Aşağı Kenti
çevreleyen Bizans Dönemi surlarının bir kısmı ayaktadır (Tavukçu vd., 2015, s. 304-
307). İnşa tarihi daha erken evreye gitmekle beraber, 6. yüzyılda kiliseye çevrilmiş ve
Aziz Ioannes’e adanmış St. Jean Kilisesi günümüze ulaşmış önemli eserlerdendir.
Kentte Erken Bizans Dönemi mezar odası bulunmuştur. Kilise’nin bulunduğu alan,
Alaşehir’de imar faaliyetleri sırasında ele geçen pek çok kalıntının korunup
sergilendiği bir açık hava müzesi ve müze deposu olarak kullanılmaktadır (Tavukçu
vd., 2015, ss. 308-309).

İlçe merkezinde günümüze ulaşmış Osmanlı Dönemi yapıları şunlardır: Güdük Minare
Camisi (14. yüzyıl), Şeyh Sinan Camisi ve Türbesi (15. yüzyıl), Yıldırım Bayezid

105
Camisi (15. yüzyıl), Kurşunlu (Yağcı) Han (16. yüzyıl), Yeni Yağhane Camisi
(tarihsiz), Kadı Şeyh Camisi (tarihsiz).

20. yüzyılda yapılmış olan çeşmelerde de devşirme malzeme kullanılmıştır. İstasyon


Mahallesi’ndeki Osman Akça Hayratı çeşme yalağı Roma Dönemi 2. yüzyıl lahit
teknesidir (Şekil A.28).

Alaşehir Belediyesi Sayısal Arşivi’nde tespit edilen bir diğer 1990 yılında Hacı Kahya
Ahmet tarafından yaptırılan hayrattır. Çeşme yalağı Roma Dönemi 2. yüzyıl lahit
teknesidir (Şekil A.29).

3.3.5 Saruhanlı

Saruhanlı, 17. yüzyılın başlarında Belen Nahiyesi’ne bağlı bir köy olarak kurulmuştur.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun ardından, 1946 yılında Manisa Merkez
ilçesinde bağlı bucak haline dönüştürülmüştür. 1953 yılında Yılmaz Köyü ile
birleşerek belediye teşkil etmiş ve 1959 yılında Manisa’nın bir ilçesi olmuştur (URL-
17).

İlçe merkezinde günümüze ulaşmış tarihsiz bir (Merkez Çarşı Camisi) minare ve
Sarıçam Köy’ün de tarihsiz bir çeşme mevcuttur.

Sarıçam Köyü’nde yer alan Sarıçam Çeşmesi’nin (Samyot Çeşmesi) Osmanlı


Dönemi’ne aittir (VGMSA). Çeşmede Roma ve Orta Bizans Dönemi mimari
elemanları devşirme malzeme olarak kullanılmıştır. Çeşme aynası olarak Roma
Dönemi rögar kapağı/pencere kapağı(?)154 ve Orta Bizans Dönemi 10.-12. yüzyıl
Malta haçı motifli levha, çeşme yalağı olarak Roma Dönemi lahit teknesi (Şekil A.30)
ve sütun parçası, profilli ve profilsiz mimari bloklar devşirme malzeme olarak
kullanılmıştır. Çeşmenin çevresinde ve köy camisinin bahçesinde serbest halde pek
çok Roma Dönemi mimari blok taş ve mimari eleman bulunmaktadır.

3.3.6 Turgutlu

Turgutlu’da Phrygialılar ve Lydialılar hâkimiyet sürmüştür. Lydia Krallığı’nın


merkezi olan Sardes’e yakınlığından dolayı yerleşimin önemi artmıştır. (URL-18)

154
Benzer örnek için Bkz. Parman, 2002, s. 273 Fotoğraf 192.

106
Bölge daha sonra Pers, İskender, Roma ve Bizans hâkimiyetinde kalmıştır (Umar,
2001, s. 128).

Turgutlu155, Manisa ve çevresini fetheden Saruhanoğulları Beyliği’nin sınırları içinde


kalmıştır. Bu dönemden kalma herhangi bir eserin veya izin bulunmaması ve vakıf
kayıtlarında adının geçmemesi bir iskân mahali olarak kuruluşunun daha sonraya
dayandığını göstermektedir (Emecen, 2007, s. 224). Bölge, I. Bayezid Dönemi’nde
Osmanlı eğemenliğine girmiştir. Osmanlı hâkimiyetinde gelişmeye başlayan bu
yerleşim yeri, İzmir ve Manisa’yı Sardes (Sart) ve doğuya bağlayan yol üzerinde
olması nedeniyle de önem kazanmıştır (Emecen, 2007, s. 224).

Evliya Çelebi seyahatnamesinde Turgutlu’da (Durgutlu) yirmibir cami ve beş cumanın


(camisinin), üç hamam, onbir hanın var olduğunu tek kagir minarali caminin Manisalı
Piyaleoğlu Mustafa Efendi Camisi (1654/1655) olduğunu aktarmıştır (Evliya Çelebi,
2010, ss. 71-72).

1919-1922 yılları arasında Yunan işgalinde kalan Turgutlu, 30 Ağustos’ta kazanılan


zafer ile Yunan işgalinden kurtulmuş ancak Yunanlılar bölgeden ayrılırken Bozkurt ve
Küllük mahalleleri hariç, ilçe yerleşimini tümüyle yakmıştır (URL-16).

İlçe merkezinde günümüze ulaşmış Osmanlı Dönemi yapıları Tatar Camisi (1616),
Merkez (Pazar) Camisi (1654), Kaymakam Şakir Bey Cami (1909-1910), Limoncu
Cami, Alankuyu Cami, İbrahimci Cami.

3.3.7 Demirci

Demirci’nin kuruluş tarihi ve Antik Dönem’deki adı tam olarak bilinmemektedir156.


Demirci ve çevresi Roma ve Bizans hâkimiyetini yaşadıktan sonra Anadolu’nun
fethiyle Türklerin iskanlarına açılmıştır (Gökmen, 2007, s. 10). 1298 yılında Horasan
Erenleri ve daha sonra Saruhanoğulları’nın bölgeyi fethetmesiyle Türk hâkimiyeti

155
Emecen, Turgutlu’nun II. Bayezid Dönemi’ne (h.1481-1512) ait bir icmal tahrir defterinde, timar
olarak tahsis edilen büyük bir köy durumunda olup “Turudlu” şeklinde geçtiğini (Emecen, 2007, s. 223);
Turudlu’nun bir Türk cemaatinin adı olduğunu ve muhtemelen Saruhanoğulları Dönemi’nde bu bölgeye
gelmiş olan bu Türkler tarafından Turudlu/Turgutlu kurulduğunu ifade etmiştir (Emecen, 2007, s. 224).
Umar ise kentin adının Troketta’dan bozma olduğunu ve bu yöreye gelmiş bir Turgutlu kabilesi, aşireti
olmadığını belirtmiştir (Umar 2001, s. 128). Troketta adının geçtiği bir yazıtı 1880’lı yıllarda Karl
Buresch, Turgutlu’nun sekiz kilometre güney doğusundaki Djowali (Hacı Veli, Avşar) diye aktardığı
köyde saptamıştır (Umar, 2001, s. 128).
156
Ramsey, Sardeis eyaletinin kuzey doğusunda yer alan, günümüzde Demirci ilçesi sınırlarında kalan,
Saittai’nın (Saettae) Sardeis kentine ve meclisine dahil olan piskoposluklar arasında olduğunu
belirtmiştir (Ramsey, 1960, s. 33).

107
başlamıştır (Gökmen, 2007, s. 1, URL-19) Saruhanoğulları Manisa ve çevresini 1313
yılında fethetmiştir. Saruhan Bey kardeşi Çuğa Bey’e Demirci yöresinin idaresini
vermiş, Çuğa Bey’in bazı vakıf ve hayırlar yaptırdığı bilinmektedir (Uluçay, 1997, s.
239).

Osmanlı Devleti I. Bayezid zamanında Manisa’yı ele geçirmiş ve Demirci, Adala,


Gördük bölgesinin idaresini Saruhan beylerinden Hızır Bey’e vermiştir (Uluçay, 1997,
s. 242). Hızır Bey, zaviye, çiftlik kurmuş ve çeşitli yapılar inşa ettirmiştir (Uluçay,
1946) I. Bayezid’in 1402 yılında Timur’a yenilmesinden sonra Timur,
Osmanoğullarının ele geçirdiği Anadolu Beyliklerine ait toprakları, yüksek hâkimiyeti
altında beylerine iade etmiştir (Uzunçarşılı, 2019, s. 316).

Demirci çevresini Devlet Han ve onun ölümünden sonra oğlu Yakub Han idare etmiştir
(Uluçay, 1946, s. 28). Yakub Han, 1407 yılında Eski Cami (Yâr Cami) inşa ettirmiş
ve Cami-i Atik mahallesinde bir çeşme yaptırmıştır. Saruhanoğullarının 1410 yılında
Osmanlılar tarafından fethedilmesine rağmen 1413 yılında Yakub Han’ın hamam
vakfını yapması (Gökmen, 2007, s. 14) Demirci’nin Saruhanoğulları soyu tarafından
idare edildiğini göstermektedir.

Osmanlı idaresindeki Demirci, 1595 yılına kadar Veliaht şehzadelerinin yönetiminde


olan Saruhan Sancağı’na bağlı bir kaza olarak idare edilmiştir (Manisa, 1995, s. 42).

On yedinci yüzyılda Demirci’yi ziyaret eden Evliya Çelebi yedi dereli tepeli yere
kurulduğunu, 18 mahallesi olduğunu, kırkiki camisi olduğunu, Saruhanoğulları’nın
kırmızı ve uzun minareli bir cami yaptırdığını ve Hasan Efendi’nin caminin yanındaki
türbeye defnedildiğini, çarşı içinde Hacı Hasan Camisi, Süllemiş ve Arap Efendi
Camisi’nin yer aldığını, iki hamam, iki tekke, beş medrese, yedi bezirgân hanı, on
sıbyan mektebi, onyedi kaynak çeşmesi olduğunu aktarmıştır (Evliya Çelebi, 2010, ss.
54-55).

İlçe merkezinde günümüze ulaşmış Beylikler ve Osmanlı dönemi yapıları şunlardır:


Hacı Hasan Camisi (14.-15. yüzyıl, yenileneme 19. yüzyıl), Yakub Çelebi (Eski-
Yarhisar) Camisi (15. yüzyıl, yenileneme 19. yüzyıl), Nur Camisi (Tenekeli Kadiri
Tekke) (1785-1786), Şeyh İlahi Camisi Kütüphanesi (1862), Söylemiş (Salamış)
Camisi (1900).

108
Alaşehir’de örneklerini gördüğümüz gibi 20. yüzyılda yapılmış olan Gümele Köyü
İydeli Pınar Çeşmesi aynasında Roma Dönemi friz bloğu parçası devşirme olarak
kullanılmıştır (Şekil A.31).

3.3.8 Gördes, Eski Gördes

Günümüz Gördes ilçesi 1940 yılında, Eski Gördes’te yer yer toprak kaymaları
meydana geldiği için Eski Gördes’in 3 kilometre kuzeyine kayalık bir zemin üzerine
kurulmuştur (İlker vd. 1999, s. 266-274; Biçici, 2004, s. 33).

Eski Gördes’in Antik Iulia Gordos kentinin üzerinde olduğu düşünülmektedir. Lydia
bölgesindeki yerleşimin adının “Gordium” olduğu, bir süre sonra “Gordium Yoliya
Polis” adıyla bilindiği (Biçici, 2004, s. 33), Lydia tarihine ait bazı haritalarda “Julia
Gordos” olarak gösterildiği (Yurdoğlu, 1993, s. 15; Biçici, 2004, s. 33) araştırmacılar
tarafından belirtilmiştir.

Kentin tarihi Helenistik Dönem’e kadar inmektedir. Pers, Makedonya, Seleukos,


Pergamon Krallığı, Roma ve Bizans İmparatorluğu’nun topraklarında kalmıştır. Geç
Antik Dönem’de piskoposluk merkezi olmuştur (URL-20). Demirci yöresi gibi Gördes
ve çevresi de 1071 Malazgirt Savaşı’ndan kısa bir süre sonra Türklerin eline geçmiştir.
Anadolu Selçuklu Devleti’nin yıkılmasının ardından Karesioğulları Beyliği’nin
sınırları içinde kalmıştır (URL-20). Saruhanoğlu Yakub Han tarafından fethedilmiş; I.
Bayezid'la evlenen Yakub Şah'ın kızının çeyizi olarak Osmanlı topraklarına katılmıştır
(URL-21).

Evliya Çelebi 17. yüzyılda burç ve kulelerinin mevcut olan Gördes kalesinin kentin
doğu tarafında kaya üzerinde gayet sarp ve sağlam olduğunu, kentin altı mahallesinin,
onbir mihrabı olduğunu bunlardan üçünün cami olduğunu -camilerden birisi çarşı
içindeki Ulu Cami’dir-, Çomaklı Nehri üzerinde bir göz köprüsü, han, tekke, mektep
ve çeşmelerin olduğunu aktarmıştır (Evliya Çelebi, 2010, ss. 61-62).

Vakıflar Genel Müdürlüğü Sayısal Arşivi doğrultusunda Eski Gördes’de inceleme


yapılan Osmanlı Dönemi yapıları şunlardır: Eski Gördes Yakub Ağa Camisi Minaresi
(19. yüzyıl), Eski Gördes Yaka (Kaymak) Camisi Minaresi (19. yüzyıl), Eski Gördes
Pazar Camisi (Osmanlı Dönemi, 1872 yılı öncesi), Eski Gördes Yağcı Emir Camisi

109
(19. yüzyıl sonu-20. yüzyıl başı) (Çerkez, 2013, s. 147-239; Levi & Bayram, 2015, s.
119).

3.3.9 Kırkağaç

Kırkağaç’ın 13 kilometre kuzey doğusunda yer alan Siledik Köyü’nde Antik Dönem
Hadrianopolis Stratonikeia yerleşimi yer almaktadır. Kırkağaç bölgesinin Antik
Dönem tarihini bu yerleşim tarihi ile ilişkilendirmek mümkün olabilir. Hadrianopolis
Stratonikeia, Mysia sınırları içindedir. Lydia, Pers, Seleukoslar, Makedonyalılar,
Pergamon Krallığı, Roma ve Bizans İmparatorluğu hâkimiyetinde kalmıştır (URL-22).

On dördüncü yüzyıl başında Karasioğulları Beyliği hâkimiyetine girmiş ve daha sonra


Osmanlı İmparatorluğu topraklarına katılmıştır. Osmanlı Dönemi’nde küçük bir
yerleşim olan Kırkağaç, zaman içinde gelişmiş ve 1861 yılından itibaren Saruhan
Sancağı’na bağlı bir kaza olmuştur (URL-23).

İlçe merkezinde günümüze ulaşmış Osmanlı Dönemi yapıları şunlardır: Müftü Camisi
(1706) ve Çeşmesi, Orta Cami (1789-1790), Kuşçu Camisi (18. yüzyıl),
Karaosmanoğlu (Hacı Abdullah) Camisi (18. yüzyıl) ile tarihsiz Namazgah Camisi,
Kabasakal Cami ve Haziresi, Sarı Hoca Cami, Türbe ve Haziresi, Satılar Mescidi
(Satıoğlu Camisi) ve Çoban (Satıoğlu) Çeşmesi, Kul Arab Camisi.

Müftü Camisi son cemaat yeri duvarında Roma Dönemi İon sütun başlığının alt yüzü
kitabe olarak kullanılmıştır (Şekil A.32). Mimari eleman sadece devşirilmemiş aynı
zamanda yeniden işlendirilmiştir. Yapının onarımları sırasında eklenmiş olabilir.
Müftü Camisi avlusununda yer alan çeşme yalağının altında devşirme Roma Dönemi
2. yüzyıl Korinth sütun başlığı ters olarak kullanılmıştır. Çeşmenin tarihi
bilinmemektedir (Çetin, 2013, s. 257).

Orta Cami minare kaidesi yanında yapıdan bağımsız bir pedestal ve üzerinde sütun
kaidesi mevcuttur. Bu mimari elemanlar camide daha önce kullanılmış, onarımlar
sırasında âtıl hale gelmiş olabilir (Bkz. Akhisar Aynalı Camisi). Yolun karşı tarafında
ise binek taşı olarak kullanılan bir sütun gövdesi parçası bulunmaktadır (Bkz. Acun,
2010, s. 68). Özellikle Akhisar sokaklarında binek taşı157 olarak kullanılan Antik
Dönem mimari yapı elemanlarına çok sık rastlanmaktadır.

157
Binek taşları hakkında bilgi ve örnekler için bkz. Hakkı Acun, 2010, Türk Kültüründe Taşlar, ss. 65-
77, Atatürk Kültür Merkezi Yayınları, Ankara.

110
4. MANİSA’DA BEYLİKLER VE OSMANLI DÖNEMİ YAPILARINDA
DEVŞİRME MALZEME (Spolia) KULLANIMI VE KATALOGU

Bu bölümde, devşirme malzeme tespit edilen yapılar hakkında özet bilgiler158 yer
almakta ve devşirme malzemelerin dönemi ve özgün işlevi aktarılmaktadır. Devşirme
malzemeler yapıdan bağımsız olarak değil yapıdaki bütünlüğü çerçevesinde
algılanmasına olanak verecek şekilde hazırlanmış ve kaynaklardaki görsellerle
desteklenmiştir.

4.1 Manisa

Manisa’daki Beylikler ve Osmanlı dönemi yapılarında devşirme malzeme kullanımı


Saruhanoğulları ve Osmanlı dönemi olarak ele alınmıştır.

4.1.1 Manisa Saruhanoğulları Dönemi yapıları

Saruhanoğulları Dönemi yapılarından günümüze ulaşanlar incelenmiştir.

4.1.1.1 Hacet (Fetih, Kale) Mescidi

Kitabesi mevcut olmayan yapının Saruhan Bey tarafından yaptırıldığı


düşünülmektedir (Acun, 1999, s. 22; Uluçay & Gökçen, 1939, s. 31). Araştırmacılar
Saruhan Bey’in mescidinin hemen batısında bir çeşme yaptırdığını belirtmiştir (Ermiş
vd. 2016, s. 255).

Kare planlı ve üzeri kubbe ile örtülü yapının duvarları moloz taş ve tuğla karışımı,
duvar köşeleri kesme taş, kubbe ve eyvan kemeri tuğla ile örülmüştür (Acun, 1999, s.
22) (Bkz. Şekil A.35). Yapıda devşirme mimari elemanlar tespit edilmiştir (Bkz. Şekil
4.1 Katalog No. 01).

158
Manisa kent gelişimi ve devşirme malzemenin yoğunluğu açısından önemli bir yere sahip olan İshak
Çelebi Külliyesi, Ulu Camisi, Medrese ve Türbesi daha detaylı bir şekilde ele alınmıştır.

111
Şekil 4.1 : Katalog No.01, Manisa Hacet Mescidi.

112
4.1.1.2 Hacı İlyas Bey Mescidi

Kitabesine göre Mehmed oğlu Hacı İlyas Bey tarafından 1362 yılında yaptırılmıştır
(Acun, 1999, s. 26). VGMA’nde tarihsiz bir vakfiyesine rastlanmıştır (Acun, 1999, s.
26). Kare planlı yapının kuzeyinde üzeri pandantif geçişli iki kubbe ile örtülü son
cemaat yeri vardır. Beden duvarları moloz taş ve tuğla yığma tekniğinde örülmüştür,
yer yer devşirme blok taşlar kullanılmıştır. Blok taşlar özellikle köşelerde
yoğunlaşmaktadır. Kubbe kasnağı almaşık duvar tekniğindedir. Kubbe ve son cemaat
kemerleri tuğladır. Son cemaat yerine ortada bir sütuna ve yan duvarlara oturan iki
sivri kemerden girilir. Ortadaki sütun ve sütun başlığı devşirmedir (Bkz. Şekil 4.2.
Katalog No. 02). Bu örgünün içinde süslemesiz devşirme moloz taşlara
rastlanmaktadır (Acun, 1999, s. 600; Köklü, 1996, s. 7).

Hacı İlyas Bey Mescidi’nin doğu duvarında Halil isimli bir kişi tarafından 1747 yılında
bir çeşme yaptırılmıştır (Acun, 1999, s. 600) (Şekil A.36).

Doğan, R01 sütun başlığını canlılık, derin oyulmuş yapraklar ve damla biçimli oyuklar
ile genel stil özellikleri nedeniyle M.S. 2. yüzyıl ortalarına tarihlenebileceğini
düşünmektedir (Doğan, 2007a, s. 282). Katipoğlu ise sütun başlığını 4.-6. yüzyıla
tarihlendirmiş ve üst kısmı tahrip olduğu için volütlerinin olup olmadığının
anlaşılamadığını eklemiştir (Katipoğlu, 1991, s. 34).

2016 yılında bahçede bulunan Roma Dönemi Dor sütun başlığı daha sonraki yıllarda
tespit edilememiştir (Doğan, 2007a, s. 283) (Şekil A.37).

113
Şekil 4.2 : Katalog No.02, Manisa Hacı İlyas Bey Mescidi.

114
4.1.1.3 İshak Çelebi Külliyesi (Manisa Ulu Camisi)

İshak Çelebi Külliyesi cami, medrese, türbe, hamam, çeşmeler ve mevlevihaneden


oluşmaktadır. Cami, medrese, türbe ve çeşmeler birleşik bir yapı kompleksidir.
Kompleksin altından bir su kaynağı çıkmaktadır (Tok, 2012, s. 154). Ulu Cami,
Medrese ve Hamam kale surlarının dışında, surlara girişi sağlayan doğu kapısının
yakınında yamaca ve ovaya hâkim bir konumda kurulmuştur. Kareye yakın dikdörtgen
planlı ve avlulu Ulu Cami’nin batısında medrese yer almaktadır. Medrese ile cami
arasına türbe yerleştirilmiştir. Çeşmeler medresenin kuzey taç kapısının iki yanında
birer adet ve cami avlu girişinin yanında olmak üzere üç adettir. Hamam caminin
kuzeydoğusunda yaklaşık elli metre uzağında ve alt kota yerleştirilmiştir. Mevlevihane
Ulu Cami’den kuşbakışı yaklaşık bir kilometre doğudadır (Şekil A.38).

Cami, medrese ve türbe 1670-1671 yılında ve daha sonra da 1687-1688 yılı


depreminden sonra da minare onarılmıştır (Uluçay, 1940, ss. 142-145; Gökçen, 1950,
s. 152). Tüm yapı kompleksi 1952-1968 yılları arasında Vakıflar Genel Müdürlüğü
tarafından onarılmıştır (Vakıflar, 1973, s. 32; Acun, 1999, s. 34).

Onarım öncesinde Ulu Cami kuzey taç kapısının sağında yuvarlak bir kaide üzerine
oturan, dört sütunlu baldaken görünüşlü bir saat kulesi (çan kulesi) yer almaktadır
(Acun, 1999, s. 36). Araştırmacılar saat kulesinin 1600’lerde yapılmış olmasının
mümkün olduğunu ve Cumhuriyet Dönemi’ne kadar çalışır vaziyette olduğunu
belirtmiştir (Manisa, 1932, Fotoğraflar; Köklü, 1983, s. 13; Acun, 1994, s. 43).159
Cansever, bazı kaynaklarda 1672 yılına tarihlenen kulenin Anadolu’daki en eski saat
kulesi olma özelliğine sahip olduğunun ve ayrıca, kadranı olmaksızın saat başlarını
haber veren çalarlı sisteme sahip saatin el yapımı olduğunu ve Arnavutluk’tan
getirildiğinin söylendiğini ve Manisa’nın Eğri Köyü’nden Hacı Mehmet Ağa’nın 1815
yılında saat yapımı için bağış yaptığının bilindiğini aktarmıştır (Cansever, 2009, s.
100). Manisa’yı Temmuz 1815’te ziyaret eden Alman gezgin Otto Friedrichs von
Richter, birkaç yıl önce Avrupai bir saat kulesi inşa edildiğini ve bunun Türk

159
Ulu Cami’nin kuzeyine yaklaşık 5-6 metre uzağına, Turizm Derneği tarafından 1975 yılında bir kule
yaptırılmıştır (Acun, 1994, s. 43; URL-24).

115
İmparatorluğu’ndaki tek saat olduğunu anlatmıştır (Richter, 1998, ss. 6-7) (Şekil A.39-
Şekil A.42, Şekil A.83).

Vakıflar Genel Müdürlüğü Sayısal Arşivi’nin 20. yüzyılın ilk yarısında çekilen
fotoğraflarında sıvalı kuzey taç kapısının batısında, muhtemelen özgün yapıya ait
olmayan bir çeşme görülmektedir (Şekil A.43). Bu çeşme onarımlar sırasında
kaldırılmıştır (Şekil A.44 ve Şekil A.45). Günümüzde (2019) burada sadece kaynak
suyunun aktığı yapıdan bağımsız bir musluk vardır.

Ulu Cami kompleksinin doğusundaki mahalle dokusu varlığı 21. yüzyıl başına kadar
sürdürmüştür. 2012-2016 yılları arasında yapılan çalışmalar sonucunda evler
yıkılmıştır. Benzer bir çalışma 2019-2020 yıllarında batı tarafında Darphane’nin
kuzeyinde Vakvak Tekkesi’ne kadar olan alanda da gerçekleştirilmiştir (Şekil A.46-
Şekil A.48).

Ulu Cami Medresesi’nin batısında kalan alanda yapılan çalışmalar sonucunda


Medresenin güney beden duvarından devam eden duvar daha net görülmektedir. Bu
duvarın işlevi bilinmemekle birlikte arazinin yapısı düşünüldüğünde istinat duvarı
olabileceği söylenebilir (Şekil A.47-Şekil A.49).

Vakıflar Genel Müdürlüğü Sayısal Arşivi’ndeki eski fotoğraflarda Ulu Cami


kompleksinin güneyinin toprak ile dolu olduğu daha sonra buraya yol (çıkmaz sokak)
açıldığı anlaşılmıştır (VGMSA fotoğrafları ve Şekil A.50-Şekil A.52).

Şubat 2020’deki incelememiz sırasında güney cephesi önündeki toprağın yaklaşık 80-
100 santimetre kazıldığı anlaşılmış ve kazılan alanda tarihi bilinmeyen beton kiriş
desteğine ulaşılmıştır. Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından 2018 yılında başlatılan
restorasyon çalışmaları (2021) devam etmektedir (Şekil A.52).

Manisa Ulu Camisi

Batı Anadolu Beyliklerine ait camilerin en önemlilerindendir (Kızıltan, 1958, s. 100).


Şadırvan avlulu plan şemasıyla Aydınoğulları Beyliği eserlerinden Selçuk İsa Bey
Camisi (1374) ile karşılaştırılmaktadır (Tanman, 2016, s. 250; karşılaştırmalar için
Bkz. Acun, 1999).

Evliya Çelebi yapıyla ilgili şunları aktarmıştır (Evliya Çelebi, 2010, s. 77): “Evvelâ
eski cami, Sarhan [Saruhan] Bey Camii, vilâyetin fatihidir. Daha önce bu cami kilise
imiş. Sanatlı kubbeleri vardır ve kubbeleri baştan başa kiremit ile kırmızı horasani

116
kireç ile örtülü mamur bir camidir. Mihrap üzerinde olan büyük kubbe kurşun ile
örtülüdür. Avlusunun etrafında ibretlik 6 mermer sütun üzeri kubbelerdir. Avlusunun
ortasında bir abdest havuzu vardır. Dört tarafından berrak suları akmaktadır. Bu
avlunun üç tarafında medrese hücreleri vardır. Fethiye Medresesi adıyla âlimler
arasında meşhurdur…”

Kitabesine göre cami, 1366 tarihinde İlyas oğlu Muzafferüddin İshak Bey tarafından
yaptırılmıştır. VGMA’nde Fatih Sultan Mehmed tarafından 1461 tarihinde
düzenlenmiş bir vakfiyesi mevcuttur. (Manisa Vakıfları Tablosu sıra no. 129; Acun,
1999, s. 33) Ulu Cami’nin mimarının İshak Çelebi (Fethiye) Medresesi’nin mimarı El-
Hac Emet bin Osman olduğu kabul edilmektedir (Acun, 1999, s. 33; Sönmez, 1989, s.
352).

Ulu Cami çok destekli plan şemasını yansıtmaktadır. Üç sahına karşılık gelen mihrap
önü kubbesi (maksure) güney duvar ile birlikte altı serbest destek üzerine
oturmaktadır. Harim, maksurenin her iki tarafında iki sahın ile mihrab duvarına dik
yedi sahından oluşmuştur. Yan sahınlarda tonoz kullanılmıştır (Kolay, 1999, s. 99).
Harim taşıyıcı sütunları birbirine sivri kemerlerle bağlanır ve kemer üzengi
noktalarında gergi kirişleri vardır (Acun, 1999, s. 34). İç mekâna büyük ölçüde hâkim
olan kubbe, Selçuklu Dönemi Huant Hatun Camisi (1238), Malatya Ulu Camisi160
(1211-1220) merkezi mekân gelişiminin Beylikler Dönemi’ndeki en önemli örneğidir.
Maksurenin güney sivri kemerinin içindeki mihrab, yarım silindirik gövdeli niş (Acun,
1999, s. 35) şeklindedir. Mihrab nişinin kemerleri devşirme sütunlara oturur. Acun,
mihrab nişinin orijinal olmadığını söylemiştir (Acun, 1999, s. 35). VGMSA
fotoğrafında mihrab içinde kalem işi yarım açık perde motifi ile üzerinde oval pano
içinde köşk motifi görülmektedir. Bu kalem işleri 18. yüzyıl bezemelerinde
görülmektedir. 18. yüzyıl onarımlarına ait olabilir. 20. yüzyıl onarımları sırasında bu
kalem işleri yok olmuştur (Şekil A.53- Şekil A.54). Maksure kuzey kemeri dalgalı taş
kemerdir (Şekil A.55).

Maksurenin güney duvarına oturduğu yerdeki sütunlar tek, maksurenin kuzey aksına
gelen sütunlar çift sütundur. Harimde altı tek sütun, iki çift sütun, güney duvara bitişik
mihrabın sağında ve solunda birer sütun olmak üzere oniki sütun ve mihrab nişinde iki

160
Bkz. Aktur, 2010.

117
sütunce kullanılmıştır. Harimde Türk-İslâm Dönemi sütun başlıkları, devşirme sütun
başlıkları ve başlık yerine sütun yastıkları kullanılmıştır (Şekil A.56- Şekil A.57).

Caminin güney cephesinde pencere yoktur. Mihrab duvarında sivri hafifletme kemeri
görülür (Acun, 1999, s. 35) (Şekil A.58).

Harim doğuda iki alt pencere ve üç üst pencere, batıda türbeye açılan bir pencere ve
kuzeyde -avluya açılan- dört adet dikdörtgen alt pencere ve on üst pencere ile
aydınlatılır. Acun, doğu cephesi güney ucunda bugün tamamen kapatılmış bir pencere
izine rastlandığını belirtmiştir (Acun, 1999, ss. 36, 49, Çizim 1). Vakıflar Genel
Müdürlüğü İzmir Bölge Müdürlüğü tarafından 2020 Şubat yılında devam eden
restorasyon çalışmaları sırasında bu pencere ortaya çıkartılmıştır. Bu pencerenin tuğla
kemer izleri görülebilmektedir (Şekil A.59- Şekil A.61).

Harimin kuzeyindeki avluya mihrap eksenindeki ana kapı ve onun iki yanındaki yan
kapılardan geçilir. Yan kapıların iki yanında birer pencere yer alır. Onarımlar sırasında
avlu güney duvarındaki pencerelerin yuvarlak kemerleri sivli kemere dönüştürülmüş
ve harim giriş kapısı üzerine sivri kemer formunda bir girinti eklenmiştir (Şekil A.62-
Şekil A.63).

Erdmann, 1954 yılında Ulu Cami’de incelemede bulunurken, caminin restore


edilmekte olduğunu ve harimin kuzey duvarındaki dış sıvanın kalkmasıyla duvar
içinde avludakilerle aynı özellikte sekiz adet sütunun durduğunu yazmıştır (Erdmann,
1958, ss. 9-10 dipnot 43; Acun, 1999, ss. 38-39). Bu plan özelliğiyle Ulu Cami’nin
İran plan geleneğini devam ettirdiğine dair bir yorum yapılsa da (Erdmann, 1958, ss.
9-10 dipnot 43) VGMSA’de bu bilgiyi doğrulayacak görsel veriye ulaşılamamıştır.

2019 Temmuz ayında Ulu Cami’de devam eden restorasyon çalışmaları sırasında161
Erdmann’ın sözünü ettiği sütunların ortaya çıkartıldığı, restorasyon öncesinde sivri
kemerli görünen avlu güney cephesi pencerelerinin ise sivri kemerin içine
yerleştirilmiş çift pencere olduğu ve iki pencere arasında yuvarlak bir pencere
açıklığının daha olduğu görülmüştür (Şekil A.64-Şekil A.67). Şekil A.65’te avlu
güney duvarında görülen ve duvar içindeki sütuna basan sivri kemer Şekil A.64’te
görülen avlu sivri kemeri ile benzerlikler göstermektedir. Restorasyon sırasında açığa

161
Vakıflar Genel Müdürlüğü güvenlik nedeniyle yapıda inceleme yapmamıza onay vermemiştir.
Şantiye görevlileri güvenlik nedeniyle yapıya girmemize izin vermemiştir. Bu nedenle fotoğraflar kapı
aralığından ve açık olan doğu kapısından çekilmiştir.

118
çıkan sütun başlıkları Şekil A.65-Şekil A.67’de görülmektedir. Bu kemerlerin özgün
yapıya ait olduğu ve daha sonraki onarımlar sırasında sütun (sütun başlıkları
görülebilmektedir) aralarının doldurulduğu162 ve daha sonra pencere ve kapı
açıklıklarının açıldığı, sivri kemerin içinin iki yuvarlak kemer arasında ve yuvarlak bir
pencereyle doldurulduğu söylenebilir. Avlu güney duvarının moloz taş tuğla almaşık
ve kaset tekniğinde örüldüğü görülmektedir (Şekil A.64-Şekil A.67)163.

Avlunun planı harimle benzerlik gösterir. Avluda, maksure kubbesine karşılık genel
kısmın üstü açık bırakılmıştır. Bu açıklık avlunun örtüsünün gökyüzü olduğu
sembolizmiyle örtüşmektedir (Ögel, 1994, s. 68). Örtüsünün üzeri gökyüzü olan avlu
ile dış mekân cami içine taşınmaktadır. Bu plan tipi Orta Asya ve İran Türk
mimarisinde de karşımıza çıkmaktadır (Bkz. Ögel, 1994). Anadolu Selçuklu Dönemi
medreselerinde karşımıza çıkan bu plan dönemin dini mimarisinde ise Malatya Ulu
Camisi’nde uygulanmıştır (Aktur, 2010). Manisa Ulu Camisi avlusunun ortasında bir
şadırvan yer almaktadır. Avlunun ortasında bir havuz olması İsfahan Ulu Camisi
örneğinde olduğu gibi evren imgesine merkez vurgulaması ve yapıda su unsurunun
vurgulanmasıdır (Bkz. Ögel, 1994, s. 69).

Avlunun doğu ve batı bölümü çift, kuzey bölümü tek sıra revaklıdır. Revakları taşıyan
onu tek, dörtü -birbirine bitişik- çift sütun vardır. Çift sütunlar doğu ve batı çıkış
akslarına karşılık gelmektedir. Avluda toplam on sekiz devşirme sütun kullanılmıştır.
Sütunların oturduğu bölüm, açıkta kapan şadırvan çevresi ve kapı önlerindeki
bölümlerden yaklaşık 40 cm kadar daha yüksektedir (Acun, 1999, s. 35). Harim

162
Zeyrek Camisi’nde (Pantokrator Kilisesi) 1966-1967 yıllarında yapılan onarımlar sırasında orta aksta
duvar örgüsü altında kalmış esas pencere çıkarılmıştır. Duvar örgüsünün altında kalan sütun ve
başlıkları görülmektedir. Zeyrek Camisi’nde ortaya çıkan kemerlerin dış tarafının düz olması 12. ve 13.
yüzyılda sık kullanılan çeyrek kemeri hatırlatmaktadır (Çuhadaroğlu, 1974, ss. 100-101, 104) (Şekil
A.68).
163
Deprem sonrasında yapının doğu cephesinde büyük hasar oluştuğu ve bu nedenle doğu cephesi
onarımı sırasında zarar görmemesi ve de yapıyı desteklenmek amacıyla avlu güney cephesinin duvarla
örüldüğü bilgisine şantiye çalışanlarından ulaşılmıştır (2019). Bu bilgiye bilimsel bir bildiri ya da
makalede yayınlanmadığı için şüphe ile bakılabilir. Ayrıca, restorasyon sonrasında duvar örgüsünün bir
bölümünün sergilenmek için açıkta bırakılacağı bilgisi de alınmıştır (2019).
İzmir Vakıflar Bölge Müdürü Muzaffer Ataseven, "Caminin 1366 yılında yapıldığını biliyoruz. Kesin
tarih bu. Çünkü caminin girişinde kitabe var. Daha sonra bu caminin orta bölümünde yaklaşık 8 yıl
sonra yapıldığını varsaydığımız duvar var. Restorasyona başlayınca bu duvarda sıva, raspa çalışması
yaptık. Sıvalar soyulduktan sonra alttan çok güzel bir işlemeli duvarla karşılaştık. Şu an Koruma
Kurulu'nun verdiği karar gereği bunu derzli bir şekilde bırakacağız", "Duvarların arasında 6 sütun çıktı",
"Bu sütun ve başlıklarının dönemsel olarak devşirme malzemelerden kullanıldığı görülmekte.
Muhtemelen Bizans Dönemi’ne ait olduğu görülüyor. Bu caminin restorasyonu bittikten sonra hem
ibadete hem ziyarete açılacaktır" demiştir (URL-25).
Ayrıca Bkz. Emine Tok, 2021. Tok’un makalesinde yer alan devşirmeler kataloğa alınmamıştır.

119
bölümü de şadırvan çevresinden yaklaşık 40 cm daha yukarıdadır. Onarımlar sırasında
şadırvan ve girişlerin zemin kotları değişmiştir (Şekil A.62-Şekil A.63). Avlunun
kuzeyindeki taç kapının batısında yer alan merdivenle avlunun üzerindeki çatıya ve
çatıdan da minareye çıkılmaktadır.

Kuzey taç kapısının batısında çan kulesinin yıkılması ve onarımlar sonrasında üst
sırada doğu tarafı ile simetrik içi doldurulmuş bir pencere açıklığının daha olduğu
ortaya çıkartılmıştır (VGMSA fotoğrafları ve Acun, 1999, s. 49, Çizim 2) (Şekil A.69-
Şekil A.70).

Doğu cephesinde taç kapının kuzeyinde altta ve üstte iki pencere, güneyinde üstte tek
pencere bulunmaktadır (Şekil A.71). Taç kapının güneyinde avlu cephesinde sivri
kemerli bir niş görülmektedir (VGMSA fotoğrafları ve Şekil A.62). Bu niş cepheden
okunamamaktadır.

Avlunun dışa açılan üç kapısı vardır. Doğu ve kuzey taç kapıları avlunun dışarısıyla
ilişkisini sağlamaktadır (Şekil A.72-Şekil A.73). Batı kapısından ise türbeye ve
medreseye geçilmektedir (Şekil A.74). Avlu batı duvarı ile türbe arasında bir alt
pencere mevcuttur. Kuzey taç kapısı çift renkli, basık yuvarlak (segment) kemerli ve
gülbezek bezemelidir. Moloz taş ve tuğla ile inşa edilmiş yapının giriş cephesi beden
duvarlarından taşkın yarım kubbe kavsaralı ve sivri kemerli taç kapısında kesme taş
kullanılmıştır. Taç kapının iki yanında sırlı tuğla rozetler yer almaktadır. Taç kapının
önünde sekiz basamaklı bir merdiven vardır (Şekil A.72). Doğu taç kapısı, dikdörtgen
bir çerçeve içine alınmış, tuğla ile örülmüş sivri kemerli bir niş şeklindedir. Nişin içine
dikdörtgen bir kapı açılmıştır. Kapı üzerinde tuğla sivri hafifletme kemeri ve onun
üzerinde dikdörtgen küçük bir pencere vardır. Nişin içindeki duvar örgüsü özensizdir.
Taç kapının önündeki merdiven ve seki yıkılmıştır (Acun, 1999, s. 36). Günümüzde
derme çatma bir merdiven bulunmaktadır (Şekil A.73).

Ulu Cami kompleksinin çatısının VGM onarımları öncesi gösteren VGMSA’ndeki


fotoğraflarında kiremit örtülü kırma çatı olduğu sadece Ulu Cami maksure kubbesinin
kurşun kaplı olduğu görülmektedir (Şekil A.75-Şekil A.76). Günümüzde tüm çatı
kurşun kaplıdır. Medrese doğu bölümünde türbenin güneyindeki odanın çatı ile
eyvanlı bölümün çatısı arasındaki yükselen duvar VGM onarımları sırasında da
korunmuş ve bugün de mevcuttur (Şekil A.77-Şekil A.78). Duvarın işlevi ile ilgili
bilgiye ulaşılamamıştır.

120
Onarımlar sırasında güney cephe mihrab duvarındaki tuğla örtüsü saçak (Bkz. Şekil
A.79) kaldırılmış, maksure hizasından itibaren güney cephe kalkan duvar gibi
yükseltilerek medrese çatısındaki duvar ile birleştirilmiştir. Saçak seviyesindeki
değişiklik kuzey cephesinde de görülmektedir. Kuzey cephesi duvarı kalkan duvar
şeklinde yükseltilmiştir (Şekil A.80-Şekil A.81).

Minare, medresenin kuzey doğu duvarıyla avlunun batı duvarı arasında yer alır.
Yüksek kare kaide üzerine oturan sekizgen topuzlu ve yuvarlak tuğla gövdelidir.
Kaidesi avlu beden duvarlarıyla uyumlu bir örgüdedir. Minare gövdesi turkuaz, sarı,
yeşil ve patlıcan moru renkli sırlı tuğla ile süslenmiştir. Bu bezeme aynı renkli
tuğlaların basamak şeklinde sıralanmasıyla oluşturulmuştur (Şekil A.82). Yapının
beden duvarlarında devşirme tuğlalara rastlanmasına karşın minarenin tuğlaları yapı
için tasarlanmış ve üretilmiş olmalıdır. 1974 yılındaki fırtınada minarenin soğanbaşı
şeklindeki külahı yıkılmıştır (Manisa, 1932, s. 96; Acun, 1999, s. 36; VGMSA
fotoğrafları) (Şekil A.83). Kuzey taç kapı ve minare Anadolu Selçuklu geleneğini
sürdürmektedir.

Camide moloz taş, kesme taş, tuğla ve devşirme malzeme kullanılmıştır. Moloz taş
yapının beden duvarlarında, kesme taş duvar köşelerinde, kuzey taç kapısında ve
harimde maksure kubbesini taşıyan altı ayakta kullanılmıştır. Tuğla, kemerlerde,
tonozlarda, kubbe ve minare gövdesinde, moloz taş ile birlikte yer yer beden
duvarlarında ve doğu taç kapısında kullanılmıştır. Devşirme malzeme harim ve avlu
sütun ve sütun başlıklarında, yer yer beden duvarlarında kullanılmıştır.

Herhangi bir tarihsel veriye dayanmaksızın bazı kaynaklarda Ulu Cami’nin eski bir
kilisenin yerinde ve kilisenin enkazı kullanılarak inşa edildiği (Evliya Çelebi; Manisa,
1973, s. 108; Karaosmanoğlu, 2019) belirtilmiştir164. İshak Çelebi Külliyesi’nde yoğun
olarak devşirme malzeme kullanılmıştır. Özellikle kuzey cephesinde (Şekil A.84) ve
minare kaidesinde kullanılan (Şekil A.85) yoğun devşirme bloklar yapının Antik bir
tapınağın ya da kilise yapısının üzerine inşa edildiğinin düşünülmesine neden
olmaktadır.

164
Yakup Kadri Karaosmanoğlu çocukluk anılarını anlattığı kitabında babasının Manisa’nın fethini
anlatırken Ulu Cami’nin yerinde o sırada kilise olduğu anlattığını aktarmıştır (Karaosmanoğulu, 2019,
ss. 36-38) (Bkz. Bölüm 3).

121
Ulu Camide tespit edilen devşirme malzemeler kataloğa işaretlenmiştir. Harim
bölümünde kullanılan sütunların tamamı devşirmedir. Harimdeki taşıyıcı işlevli on
sütundan sekiz adeti parçalıdır. Farklı sütun parçalarının birleştirilmesiyle
oluşturulmuştur. Sütunlarda Sütun başlıklarında devşirme ve dönemine ait başlıklar
birlikte kullanılmıştır (Bkz. Şekil 4.3. Katalog No. 03-01).

Harim bölümü mihrap önü kubbesini taşıyan payandaların kemerle birleşim yerinde
bezemeli ve profilli devşirme parçalar kullanılmıştır (Bkz. Şekil 4.4. Katalog No. 03-
02).

Mihrap duvarında devşirme renkli mermer ve granitler ile yeşil breş (verde antico)
sütunlar ve sütun başlıkları dikkat çekmektedir (Bkz. Şekil 4.5. Katalog No. 03-03).

Yapının harim bölümü ve avlusundaki devşirme mimari elemanlar için Bkz. Şekil 4.6.
Katalog No. 03-04 - Bkz. Şekil 4.8. Katalog No. 03-04b.

122
Şekil 4.3 : Katalog No.03-01, Manisa İshak Çelebi Külliyesi Ulu Cami.

123
Şekil 4.4 : Katalog No.03-02, Manisa İshak Çelebi Külliyesi Ulu Cami.

124
Şekil 4.5 : Katalog No.03-03, Manisa İshak Çelebi Külliyesi Ulu Cami.

125
Şekil 4.6 : Katalog No. 03-04, Manisa İshak Çelebi Külliyesi Ulu Cami.

126
Şekil 4.7 : Katalog No. 03-04a, Manisa İshak Çelebi Külliyesi Ulu Cami.

127
Şekil 4.8 : Katalog No. 03-04b, Manisa İshak Çelebi Külliyesi Ulu Cami.

128
H04 ve H05 sütun gruplarında sütun başlığı yerinde kullanılan eliptik formda Roma
Dönemi sütun yastığının benzeri Manisa Arkeoloji Müzesi (2014 yılında) arka
bahçesine sergilenmektedir. H05 iki sütun gövdesinden biri monolit hafif pembe breş
(Bruno vd. 2012) diğeri iki parçadan oluşan sütun gövdesidir.

Orta Bizans Dönemi dairesel motifli (Ankrolak, Antrolaq) lento-friz bloğu parçası
H10b, H11 ve H12a ile benzer motifli parça Stratonikeia Kuzey Bazilikası yüzey
araştırması (Kat. No: 3 ve 5) buluntuları arasında görülmektedir. Öztaşkın, bu templon
arşitrav bloğu parçalarını 10.-11. yüzyıla tarihlendirmiştir (2015, s. 165).

H13 ve H19 Erken Bizans Dönemi Korinth sütun başlığı, monolit yeşil breş sütun
gövdesidir165. Sütun başlığı ve sütun gövdesi aynı seriye ait olabilir. Sütun kaidesi H19
özgün işlevindedir.

Konstantinopolis ince dişli akanthus yaprakları üzerinde matkap delikli sütun başlığı
örnekleri 5. yüzyılın ikinci yarısına, Anadolu’da ve özellikle Silifke’deki örnekler 5.
yüzyıl ikinci yarısı ve 6. yüzyıl tarihlendirilmektedir (Aydın, 2013, s. 270 Kat. No.
325). Silifke Müzesi Kat. No. 259 (Aydın, 2013, s. 237) ile form benzerliği
göstermektedir. Katipoğlu, H13 ve H19 sütun başlıkları için mermer 5.-6. yüzyıl
olarak tanımlamıştır (Katipoğlu, 1991, ss. 9-10).

Monolit yeşil breş (verde antico) sütunlar, liturjik işlevli olarak templon veya
kiboriumda kullanılmış olabileceği gibi İstanbul Ayasofya Kilisesi galeri
korkuluklarında kullanıldığı gibi yapıda farklı bir işlevle de kullanılmış olabilir.
Ayasofya örneğinde yeşil breş sütunlar yine aynı malzemeden balüsterlerle birlikte
kullanılmıştır (Şekil A.86). Bu kullanımın benzerine Hosios Loukas Manastırı’nın
katholikonu templon dikmelerinde görülmektedir (Barsanti & Guiglia, 2018, s. 126
Şekil 24).

H14 ve H18 Duvar kaplama levhaları: H14a ve H18a levhalar mor porfir özgün
işlevinde kullanılmıştır. H14b ve H18b levhalar gri damarlı mermerdir; onlar da özgün
işlevinde kullanılmıştır. H16 Duvar kaplama levhaları özgün işlevinde uygulanmıştır:
H16a, H16b, H16c166 gri damarlı hafif sarı mermer levha, H16d bordo breş levhadır.

165
Manisa Türk Devri yapılarında kullanılan yeşil breş (verde antico) sütunların devşirme oldukları ve
Yunanistan Teselya breşi oldukları genel bir görüştür (Barsanti, 2021, s. 51).
166
Barsanti, mihrap nişindeki levhaların Pavonazzetto (Violet) Afyon menekşe mermeri olduğunu
belirtmiştir (Barsanti, 2016, s. 51).

129
Bizans’ta duvar ve zemin süslemesi olarak değerli mermer ve renkli taşlar tercih
edilmiştir. İmparatorluk kontrolünde Mısır’dan çıkartılan mor porfir (porfido rosso
antico), özellikle imparator lahiti yapımında ve kilise süslemesinde duvar ve zemin
kaplaması olarak uygulanmıştır (Kiilerich, 2012, s. 9). Dekor olarak kullanımının
önemli örnekleri arasında İstanbul Ayasofya Kilisesi ve Khora Kilisesi (Kariye
Camisi) sayılabilir (Bkz. Şekil A.86-Şekil A.89). Bu iki örnekte de Bizanslıların
mermerlerin estetik özelliklerini değerlendirdikleri görülmektedir. Ayasofya’da
kullanılan ve imparatorluk için simgesel olan mor porfir (porfido rosso antico), Mısır
ocaklarından çıkartılıyordu ancak, bu ocaklar 5. yüzyılın ortalarında terk edildiği için
Ayasofya Kilisesi’nde kullanılan mor porfirler muhtemelen ikinci kullanımlardır
(Kiilerich, 2012, s. 17). Ulu Cami’de devşirme olarak kullanılan levhalardan iki adeti
mor porfirdir. Bu levhalar muhtemelen 5. yüzyıl ve öncesi bir yapıya aittir ve belki
sonraki kullanımı Bizans İmparatorluğu Dönemi’nde Manisa’daki bir kilise yapısında
olabilir.

H15 ve H17 Sütun başlığı ve sütun gövdesi aynı seriye ait olabilir. Erken Bizans
Dönemi Korinth çeşitlemesi sütun başlığı özgün işlevinde -mihrab duvarının kısmen
içine gömülerek- yeniden kullanılmıştır. Üzeri boyanmış başlıkların sadece akanthus
yaprakları görülebilmektedir. Kautzsch, bu sütun tipini “dört yapraklı başlıklar” olarak
değerlendirmiştir (Kautzsch, 1936, s. 239). Sekizgen sütun gövdesinin özgün işlevi
templon veya kiborium sütuncesi ve litürjik işlevlidir. Çokgen sütunce, Hosios Loukas
Manastırı’nın katholikonu templon (Barsanti & Guiglia, 2018, s. 126 Şekil 24)
sütuncelerinin üst bölümünü ile benzerlik göstermektedir.

R20 Roma Dönemi Korinth tipi iki sütun başlığı kullanılmıştır. Riefstahl, R20 sütun
başlıklarını 3. yüzyıl’a tarihlendirmiştir (Riefstahl, 1941, s. 8). Katipoğlu, ise 4.-6.
yüzyıla tarihlendirmiştir (Katipoğlu, 1991, ss. 13-14).

R21 Roma Dönemi (2. yüzyıl) Yiv-Akanthus (Blattkelch) sütun başlıklarıdır.


Başlıkların benzeri için Parion Roma Hamamı Yiv-Akanthus başlıkları örnek
gösterilebilir (Yılmaz, 2013, s. 58 Resim 32). Kautzsch, Split Salona Bazilikası’ndaki
Yiv-Akanthus (Taf. 44, 748) sütun başlıklarını Roma 2. yüzyıl sonu olarak
tarihlendirmiştir (Kautzsch, 1936, ss. 211-212). R21 başlıkları bu başlık ile benzerlik
göstermektedir. Bu sütun başlıklarını Riefstahl, 3.-4. yüzyıl (Riefstahl, 1941, s. 8),
Katipoğlu, 4.-5. yüzyıl olarak tarihlendirmiştir (Katipoğlu, 1991, ss. 19-20).

130
Avluda R21b ve R22 sütun kaide işlevindeki devşirme mimari blokların özgün işlevi
tespit edilememiştir.

R23 Roma Dönemi, 2. yüzyıl, Korinth çeşitlemesi sütun başlıdır. Katipoğlu, R23
numaranın R28 ile aynı ve 5.-6. yüzyıl mermer sütun başlığı olduğunu belirtmiştir.
(Katipoğlu, 1991, ss. 15-16)

R24 Orta Bizans Dönemi sepet tip sütun başlığıdır. Katipoğlu, sütun başlığını 10.-11.
yüzyıllara tarihlendirmiştir (Katipoğlu, 1991, s.21). Dennert, 5.-6. yüzyılda benzer
örnekler görülmekle birlikte bu başlığı 11.-12. yüzyıl eseri olarak değerlendirmiştir
(Dennert, 1997, s. 7-8 Taf: 2 Foto 6).

R27 Roma Dönemi, 2. yüzyıl, Kompozit tipi sütun başlığının benzeri Manisa
Arkeoloji Müzesi (2014 yılında) arka bahçesine sergilenmektedir. Hadrian Dönemi’ne
tarihlendirilen Efes Liman Caddesi’ndeki kompozit ve Traian-Hadrian dönemine
tarihlendirilen Bergama Müzesi Envanter No. 2179, Geç Train Dönemi Efes 1, Liman
Hamamı kompozit sütun başlığıyla benzerlikler göstermektedir (Başaran, 1999, ss. 26,
67 Resim 18, 14-17, 60 Resim 3, 15, 59 Resim 1).

R27 sütun başlığını Katipoğlu, 4.-5. yüzyıllara (Katipoğlu, 1991, s. 24), Doğan, Geç
Roma Dönemi’ne tarihlendirmiştir (Doğan, 2007a, s. 268). Başaran, bu başlığın
Kyzikos’ta 3. yüzyıl ortalarına tarihlenen iki sütun başlığına stil özellikleri açısından
yakın olduğunu (Başaran, 1997, ss. 19, 31, 32 Res. 27, 31) ve Burdur Müzesi’nde 300
envanter numaralı M.S. 5-6. yüzyıl sütun başlığıyla benzer olduğunu belirtmiştir
(Başaran, 1999, ss. 45, 81 Res: 47).

R28 Roma Dönemi, 2. yüzyıl, Korinth tipi sütun başlığıdır. Kolay, R28 sütun
başlığının Roma Dönemi olduğunu belirtmiştir (Kolay, 1999, s. 40 Şekil 24). R28
numaralı sütun başlığını Doğan, 2.-3. yüzyıla (Doğan, 2007a, s. 275), Riefstahl, 3.
yüzyıl ve sonrasına (Riefstahl, 1941, s. 8) tarihlendirmiştir. Katipoğlu, R23 ve R28
numaralı başlıkların aynı olduğunu ve 5.-6. yüzyıl ait eserler olarak değerlendirmiştir
(Katipoğlu, 1991, ss. 15-16).

R31a Erken Bizans Dönemi sepet tipi sütun başlığı, R31b Erken Bizans Dönemi
Korinth tipi sütun başlığıdır. Doğan, R31a ve R31b sütun başlığının Bizans Dönemi
olarak tarihlendirmiştir (Doğan, 2007a, s. 274). Kolay, R31b sütun başlığını Bizans
Dönemi olarak belirtmiştir (Kolay, 1999, s. 40, Şekil 25). Riefstahl, R31a sütun
başlığını 7.-8. yüzyıl ve R31b sütun başlığını Theodosius Dönemi ait eser olarak

131
değerlendirmiştir (Riefstahl, 1941, s. Resim 14). Katipoğlu, R31a sütun başlığını 8.
yüzyıl ve R31b sütun başlığını 5.-6. yüzyıl ait olabileceğini belirtmiştir (Katipoğlu,
1991, ss. 17-18).

R32 Sütun grubunda Orta Bizans Dönemi Sepet tipi sütun başlıkları kullanılmıştır
(Dennert, 1997, s. 23 Taf 8 Foto 35). R32a İki monolit sütun gövdesi parçasından
oluşmuştur. R32b İki monolit sütun gövdesi parçasından oluşmuştur: Üstteki sütun
gövdesi parçasının üzerindeki tören haçı motifinin bir bölümü görülebilmektedir.
Benzer örnekler İzmir Müzesi, Bergama, Eskişehir ve çevresiyle Selanik’te
görülmektedir (Kautzsch, 1936, ss. 206-207; Parman, 2002, s. 185).

Kautzsch, R32b sütun başlığına benzer başlıklar Selanik Theotokos (Panagia


Chalkeon) Kilisesi (1028) (Taf. 4 701) ve bu başlıkların İkonaklasm’dan hemen sonra,
Barbar zamanından beri kullanıldığını belirtmiş ve erken örneklerini 8.-9. yüzyıllara
tarihlendirmiştir (Kautzsch, 1936, ss. 206-207; Orlandos, 1937, s. 132; Andıç, 2012,
s. 40).

Beycesultan’da bulunan Orta Bizans sepet tipi sütun başlıklarıyla benzerlik


göstermektedir (Wright, 1997, ss. 181, 184 Figure 5-2). Eskişehir’deki örneğin ise her
yüzünde iki kabara vardır (Parman, 2002, s. 185, Foto 146).

Ulu Cami doğu taç kapısındaki 45-46 arşitrav bloğu parçasında yer alan
“topuz/kabaralı başlığı” bu başlıklar ve Manisa’daki benzer “beş topuzlu/kabaralı
başlık” ile benzerlik göstermektedir. Arşitrav üzerindeki 967 tarihinden dolayı bu
sütun başlıklarını Orta Bizans Dönemi’nden itibaren tarihlendirmek mümkündür
(Dennert, 1997, 58; Parman, 2002, s. 185 dipnot 405).

Katipoğlu, sütun başlıklarını 10.-11. yüzyıl olarak tarihlendirmiştir (Katipoğlu, 1991,


ss. 22-23). Kolay, R32a sütun başlığının Bizans Dönemi olduğunu belirtmiştir.
(Kolay, 1999, s. 40, Şekil 25). Doğan, stil ve tipoloji açısından Orta-Geç Bizans
Dönemi’ne tarihlendirmiştir (Dennert, 1997, ss. 52 Taf: 20 Foto 117; Doğan, 2007a,
s. 273).

Yapının taç kapılarında ve cephelerinde bezemeli ve profilli devşirme mimari


elemanlar kullanılmıştır (Bkz. Şekil 4.9. Katalog No. 03-05 - Şekil 4.10. Katalog No.
03-06).

132
Şekil 4.9 : Katalog No. 03-05, Manisa İshak Çelebi Külliyesi Ulu Cami.

133
Şekil 4.10 : Katalog No. 03-06, Manisa İshak Çelebi Külliyesi Ulu Cami.

134
Ulu Cami’nin avlu girişinde basamak olarak kullanılan, Orta Bizans Dönemi
geometrik çiçek bezemeli -motifi yarım, parça ikiye kesilmiş olabilir- gri damarlı
Marmara Adası (Prokonnesos) mermer mimari blok 37, özgün kullanımı templon
arşitravıdır. Ermiş, Orta Bizans Dönemi templon arşitravı olduğunu tespit etmiştir
(Ermiş, 2003, s. 91). Katipoğlu, 10.-11. yüzyıl ikonostasis (templon) parçası olarak
tanımlamıştır (Katipoğlu, 1991, s. 25).

40 Orta Bizans Dönemi litürjik işlevli balüster bloğu derz gibi almaşık duvar
örgüsünde dikine kullanılmıştır167.

41 Pencere lentosu olarak kullanılan Bizans Dönemi bezemeli parçanın özgün işlevi
bilinmiyor. Mısırlı vd. cami doğu ve kuzey cephesi alt kot pencere sövelerinin
devşirme olduğunu belirtmiştir (Mısırlı vd., 2012).

43 Roma Dönemi 2. yüzyıl yazıtlı mimari bloktur. Doğan, yazıtlı blok parçasını bazalt
(?) ve Roma Dönemi olabileceğini belirtmiştir. Üzerindeki yazıyı ise B-NO--M olarak
okumuştur (Doğan, 2007a, s. 224).

45-46 Orta Bizans Dönemi yazı, hayvan, çiçek, bitki ve kemer bezemeli mermer
templon arşitravı doğu taç kapısı kemer yastığı işlevindedir. Benzer bezemeli parçaları
Manisa Arkeoloji Müzeri bahçesinde (2014 yılında) sergilenmektedir.

Bu devşirme malzemeler için Mısırlı vd., Bizans Dönemi’ne ait süsleme frizi
olduklarını, kuzeydekinin 23x91 cm, güneydekinin 23x98 cm olduğunu, her iki frizin
üst kısmında 967 tarihli birer yazı şeridi “Bu mabedi senin kulların sana ithaf eylediler
Ey Mihail 967” (Strzygowski, 1902, ss. 443-447; Buchwald, 1999, ss. 237-276)
bulunduğunu, kuzeydeki parçada sağdan başlayarak ve güneydeki parçada soldan
başlayarak yeleli bir aslan, sekiz kollu bir çiçek kabarası ve basamaklı kaideli burmalı
sütunların taşıdığı silmeli üç kemer dizisi görüldüğünü, kemerlerin içinde palmet
motifleri, kemer aralarında ise sepet örgüsü motifi bulunduğunu belirtmiştir (Mısırlı
vd., 2012).

Ermiş, mimari parçayı 10.-11. yüzyıl Orta Bizans Dönemi’ne ait templon arşitravı
olarak tespit etmiş ve tarihlendirme için Manisa Müzesi’ndeki 76 Envarter numaralı

167
Bu devşirme malzeme 2020 Şubat ayında restorasyon çalışmaları devam ederken inşaat iskelesinin
askasından tespit edilebilmiştir.

135
parçayı göstermiştir (Ermiş, 2003, ss. 87-88, 92-93). Katipoğlu, [45-46] ikonostasis
(templon) parçası olarak tespit etmiştir (Katipoğlu, 1991, ss. 11-12).

48 Profilli mimari blok parçasıdır. Benzer profilli blok parçalarına Seyyit Hoca
Tekkesi güney cephesinde ve Vakvak Tekkesi bahçe duvarında tespit edilmiştir.

Ulu Cami’nin yerinde Bizans İmparatoru İoannes Doukas’ın 1222 tarihinde yaptırdığı
kilisenin bulunduğunu aktaran araştırmacılar vardır (Uluçay, 1938, ss. 5-6; Acun,
1999, s. 33 dipnot: 81). Köklü, Ulu Cami’nin cami olarak inşa edilmediğini ve
sonradan camiye dönüştürüldüğünü belirtmiştir (Köklü, 1983, s. 10; Acun, 1999, s.
39). Saruhan Bey zamanında idari veya ticari maksatla kullanılmak üzere yedi nefli
eski Bizans bazilikasının yıkıntısı üzerine yapıldığını, sonradan İshak Bey zamanında
camiye dönüştürülmüş olabileceğini, ayrıca mihrabın bulunduğu yerde, evvelce
güneye açılan ve sonradan heyelan dolayısıyla önü kapanan sivri tuğla kemerli kapının
bunun göstergesi olduğunu belirtmiştir (Köklü, 1983, s. 10; Acun, 1999, s. 39). Köklü,
yapının kare planlı olmasından, sur dışında tertiplenmesinden, beden duvarlarının
yüksek tutulmasından ve avlunun kuzeyinde bulunan minareye çıkış merdiveninin çatı
savunmasında kullanıldığını yazarak yapının bir askeri yapı niteliğinde olduğunu da
ifade etmiştir (Köklü, 1983, ss. 10-11; Acun, 1999, ss. 39-40). Acun, benzer örneklerde
olduğu gibi çatının toprak örtülü olduğu düşünüldüğünde minareden çatıya çıkış
merdiveninin çatının bakımı için kullanıldığını, güney cephesindeki sivri kemerin
mihrap nişinin duvarı zayıflatmasını nedeniyle yapılmış olabileceğini bunun yapının
işlevinin farklı olduğunu göstermediğini, bununla birlikte eğer bunun gerçekten bir
kapı olarak açıldıysa, caminin belli bir tarihte Selçuk İsa Bey Camisi’nin belli bir
tarihte 19. yüzyılda kervansaray haline getirilerek kullanıldığı (Aslanapa, 1973, s. 223)
gibi başka bir amaç ile kullanılmış olabileceğinin akla geldiğini, İbn Battuta’nın 1332
yılında ziyaret ettiği Manisa’da böyle görkemli bir yapıdan söz etmemesinden168 ve bu
dönemde hala kale dışında yerleşim olmadığından ve de yedi nefli Bizans bazilikası

168
14. yüzyılın ilk yarısında Anadolu’yu dolaşan İbn Battuta, örneğin Kayseri’deki hiçbir Selçuklu
yapısını da anlatmamıştır (Bkz. Özbek, 2009, s. 141). İbn Battuta, Konya kentini ziyaretinde bu beldenin
İskender tarafından kurulduğunu aktarmış, buna karşın Konya’daki yapılara ilişkin bilgi aktarmamıştır
(İbn Battuta, 2015, s. 217-219).
Bununla birlikte 13. yüzyıl başlarında Müslümanlar için Baedeker (gezi rehberi) yazan Al-Harawi,
tapınma, hac yerlerinin dışında, ziyaret etmeye değer ilginç yerleri yazarken Kanyo’da kayısı bahçesinin
içinde bulunan figürlü bir lahitten de söz etmiştir (Redford, 2007, s. 49). Bu örnek bize İbn Battuta’nın
anlatımında Antik ve Bizans yapılarına yer vermemesinin bilinçli bir tercih olabileceğini
göstermektedir.

136
için bir kaynak göstermediği için Köklü’nün düşüncelerine katılmadığını belirtmiştir
(Acun, 1999, s. 40). Bununla birlikte 3. Bölüm’de Aydınoğulları’nın Smyrna fethi
örneğinde olduğu gibi Magnesia kenti de fetih sırasında yıkılmış ve talan edilmiş
olabilir.

Köklü’nün ortaya attığı düşüncelere Acun’un getirdiği açıklamaların oldukça


tatminkâr olduğunu düşünsek de Ulu Cami’nin güney cephesindeki sivri kemerin
varlığı169 ve son restorasyonda ortaya çıkan duvar örgüsü ve cephe düzeni, medresenin
kuzey duvarının mimari özellikleri, Köklü’nün Ulu Caminin başka bir yapının
kalıntıları üzerine yapıldığı düşüncesi doğrultusunda araştırma yapılması gerekliliğini
ortaya koymaktadır.

İshak Çelebi Türbesi

Saruhanoğlu Muzaffereddin İshak Çelebi Türbesi, Ulu Cami kompleksinde


Medrese’nin doğu bölümündedir. Medresi ve türbe 1379-1379 yılında Emet bin
Osman tarafından yapılmıştır (Sönmez, 1989, s. 352). İshak Çelebi’nin 1388 yılında
ölümünün üzerine medresenin doğu kanadı türbeye dönüştürülmüş olabilir (Acun,
1999, ss. 396-397).

Türbe, güney kuzey doğrultusunda dikdörtgen planlıdır. Üst örtüsü sivri askı kemerle
ikiye bölünmüştür. Güney kısım kare planlı ve kubbe, kuzey kısım dikdörtgen planlı
sivri beşik tonoz örtülüdür. Türbenin duvarlarında moloz taş ve kesme taş, örtüsünde
tuğla kullanılmıştır. İç mekân doğu ve batı duvarına açılmış alt pencereler ve
eksenlerindeki üst pencerelerle aydınlatılmıştır (Acun, 1999, s. 396). Doğu
bölümündeki pencerelerden biri Ulu Cami harimine diğeri avlusuna açılır, batıdaki
pencereler medrese avlusuna açılır. Türbenin kuzeyinde, camiyle medreseyi birbirine
bağlayan koridordan dört basamak (yaklaşık 80cm) ile türbeye girilir. Türbe kapısının
iki yanındaki devşirme düğümlü sütunlar kullanılmıştır (Şekil A.90-Şekil A.91) (Bkz.
Şekil 4.11. Katalog No. 03-07).

T49 ve T50 Orta Bizans Dönemi açık kahve/kırmızımsı breş düğümlü (burmalı)
monolit templon sütunudur. Mercangöz, pembemsi renkteki beyaz benekli mermer
düğümlü sütunların ölçüleri 2,40 metre yükseklik, 23 santimetre genişlik ve yan

169
Selçuklu Dönemi yapısı olan Malatya Ulu Camisi’nde duvar içinde kalan kemer için Bkz. Aktur,
2010.

137
yüzlerde 9 santimetre kalınlıktaki ikişer sütun olarak; Manisa Müzesi’nde Saruhanlı
ilçesinin Alibeyli Köyü’nden gelmiş pembemsi renkteki beyaz benekli mermer bir
düğümlü sütuna ait yaklaşık 50 cm. boyundaki parçanın 59 Envanter Numarası 170 ile
kayıtlı olduğunu ve bu parçanın İshak Çelebi Türbesi girişindeki düğümlü sütunlarla
benzerlik gösterdiğini belirtmiştir (Mercangöz, 1994, s. 153 dipnot. 12). Riefstahl,
devşirme düğümlü sütunların Bizans Dönemi’ne ait olduğunu öne sürmüştür
(Riefstahl, 1941, s. 9)171. Katipoğlu, 10.-11. yüzyıl olarak tarihlendirmiştir (Katipoğlu,
1991, s. 26).

İshak Çelebi Türbesi girişinde kullanılan düğümlü sütun gövdelerinin kalınlığı


nedeniyle Konya Alaeddin Camisi doğu bölümünde bulunan sütunlarla benzerlik
göstermektedir. Mercangöz’ün düğümlü sütunlar için Orta Bizans Dönemi 9.-13.
yüzyıl tarihlendirmesini (Mercangöz, 1994, ss. 155-156) kabul eden Baş, Konya’daki
düğümlü sütunlar için de aynı tarih aralığını önermiştir (Baş, 2017, s. 50).

Kalavrezou-Maxeiner, düğüm motifinin kökenlerini Nodus Herculaneus veya


Herakleiotikon Hamma, Herkül Düğümü’ne dayandırmaktadır (Kalavrezou-
Maxeiner, 1985, s. 96). Antik Dönem’deki anlamı ve amacı nöbet tutmak, korumak ve
şeytanı savuşturmak olan Herkül Düğümü’nün Bizans Dönemi’nde de bu anlamlarını
kaybetmediğine inanılmaktadır. Bizans Dönemi’nde düğümlü sütunların ikonaların
çevresini çerçevelemesi, templonda (ikonostasiste) ve apsis pencerelerinde
kullanılması bunu desteklemektedir (Kalavrezou-Maxeiner, 1985, s. 98).

Bizans Dönemi’nde düğümlü sütunların gerek Yunanistan gerekse Anadolu’da bilinen


örneklerinin çoğu, kilise içinde kutsal mekânı (apsis ve bema) naostan ayıran ve
sonraları ikonalarla kaplandığı için ikonostasis olarak da adlandırılan templona aittir.
Templon sütunları üstte arşitravla birbirlerine bağlanır ve aşağıda aralarında korkuluk
levhaları bulunur. Makedonya Nerezi Kilisesi, 11. yüzyıl, templon arşitrav
sütunlarında düğünlü sütunlar kullanılmıştır (Şekil A.92-Şekil A.93). Ohrid Saint
Sophia (Ayasofya) Kilisesi (11. yüzyıl) Türk Dönemi Ayasofya adıyla camiye
dönüştürüldüğünde minberinde düğümlü sütunlar kullanılmıştır (Filipova, 2016, s.
115; Kalavrezou-Maxeiner, 1985, s. 96). Konya Alaeddin Camisi (12. yüzyıl)

170
Manisa Müzesi’ndeki 2014 yılındaki incelememiz sırasında bu parçaya rastlanmamıştır.
171
Barsanti, Riefstahl’tan alıntı yaparak bu düğümlü sütunları Orta Bizans Dönemi’ne
tarihlendirildiğini belirtmiştir (Riefstahl, 1930, ss. 102-103; Barsanti, 2016, s. 52).

138
hariminde devşirme yivli-düğümlü sütunlar (10.-11. yüzyıl) taşıyıcı işlevinde
kullanılmıştır (Mercangöz, 1994, s. 153; Temple, 2014, s. 1026). Venedik San Marco
Bazilikası güney cephesi balüsterlerin iki köşesinde düğümlü sütunlar kullanılmıştır
(Şekil A.94). Kalavrezou-Maxeiner, bu düğümlü sütunların devşirme, yeniden
kullanım olabileceklerini belirmiştir (Kalavrezou-Maxeiner, 1985, s. 100). San Marco
Bazilikası’nın San Marco ve San Todaro sütunlarına bakan, Piazzetta olarak
adlandırılan küçük meydanının lagüne açılan cephesine yerleştirilmiş bu sütunlar172,
koruyucu güçlerine inanıldığı (Kalavrezou-Maxeiner, 1985, s. 100) için buraya
yerleştirilmiş olabileceği gibi savaş ganimeti spolia oldukları için de buraya
yerleştirilmiş olabilir. Batıdakinin üzerine yerleştirilmiş heykel başı (büst) kent
surlarına koruyucu olarak yerleştirilen devşirme heykelleri hatırlatmaktadır173.

Bu örneklerden daha ince olan Zeyrek Camisi (İstanbul Pantokrator Kilisesi)


minberindeki düğümlü sütunlar (Şekil A.95) ve Akhisar Ulu Camisi kadınlar mahfili
ayaklarındaki düğümlü sütunlar ile Makedonya Nerezi Kilisesi templon arşitrav
sütunları ve Venedik San Marco Bazilikası giriş kapısı kemerinin içinde dekoratif
amaçla kullanılan düğümlü sütunlar örnek olarak gösterilebilir (Şekil A.96).
Mercangöz, Zeyrek Camisi’ndeki ince düğümlü sütunların benzerlerinin bazen
templonların (ikonostasislerin) bir devamı olarak çoğunlukla iki yandaki duvarlar
üzerinde yer alan büyük boyutlu ikonaların yanlarında çerçeve olarak görülebildiğini
aktarmıştır (Mercangöz, 1994, s. 154). Uşak/Selçikler (Sebaste) kilisesi (6.-10. yüzyıl)
templonuna ait olduğu düşünülen düğümlü sütun parçaları ve restitüsyon çizimi
düğümlü sütunların Batı Anadolu’daki kullanımına örnek olarak gösterilebilir
(Parman, 2002, 80, 128-129, s. Foto 63a Foto 63b, Çizim 11). Mt. Athos’daki Protaton
Kilisesi duvarındaki İsa ikonasının (Kalavrezou-Maxeiner, 1985, s. II Figure 4) iki
yanındaki düğümlü sütunlar, Hosios Lukas, Panaghia Kilisesi’nde (12. yüzyıl) ve
Teselya’da Trikala yakınındaki Porta Panaghia Kilisesi’nde (1285 civarı) ikona
yanında düğümlü sütunlar görülmektedir (Kalavrezou-Maxeiner, 1985, s. 97). Split
Katedrali çan kulesindeki 13. yüzyıl Annunciation- Meryem'in İsa'ya hamile
olduğunun Cebrail tarafından bildirilmesi-sahnesinin olduğu rölyefdeki mimari

172
Dennerrt, bu düğümlü sütunların 11.-13. yüzyıllarda popüler bir motif olarak kullanıldığını
belirtmiştir (Dennert, 1997, s. 85).
173
San Marco Bazilikası düğümlü sütunları Milano Abbazia di Chiaravalle Manastırı (13. yüzyıl)
revaklarındaki (cloister) düğümlü sütunla (Filipova, 2016, s. 114, Fotoğraf 13) benzerlik
göstermektedir.

139
mekânı oluşturan üç kemer açıklığından ortadaki iki sütun düğümlüdür (Kalavrezou-
Maxeiner, 1985, s. 98). Khora Manastır Kilisesi’nde (Kariye Camisi) restorasyon
çalışmaları sırasında bulunan mimari parçalar arasında 12. yüzyıl dekorasyonuna ait
düğümlü çift sütun parçası bulunmuş ve parçanın ikona çerçevesine ait olduğu
anlaşılmıştır ve aynı motif 14. yüzyılda da kullanılmaktadır (Hjort, 1979, ss. 277-278,
Figure 114-115) (Şekil A.97)174. Farklı bir kullanım ise Sırp Kralı Milutin tarafından
1313-1314 yılında Studenica Manastırı içine yaptırılan Kral Milutin Kilisesi apsis
penceresidir (Kalavrezou-Maxeiner, 1985, s. 98). Kurbinovo (Kuzey Makedonya), St.
George Kilisesi, absisin içinde boyanmış düğümlü sütun tasviri bulunmaktadır (Ćirić,
2018, ss. 134-135, Fig.2). Manisa Ulu Camisi sütunları bu duvar resmindeki gibi
kemerli pencere (bifora window) destek ayağı olarak kullanılmış olabilir. Örneklerden
yola çıkarak düğümlü sütunları 11.-12. yüzyıllara tarihlendirmek mümkündür,
bununla birlikte Mercangöz, düğümlü sütunların 11. ve 12. yüzyılda yoğun olarak
kullanıldığını 13. yüzyıl ve 14. yüzyılın ilk yıllarına kadar devam ettiğini belirtmiştir
(Mercangöz, 1994, ss. 160).

Ulu Cami (Fethiye) Medresesi

Kitabe metnine göre Saruhanoğlu İlyas oğlu Muzafferüddin İshak Bey tarafından
caminin tamamlanmasından yaklaşık on yıl sonra H.780/M.1378-1379 yılında
yapılması emredilen yapının mimari, Mimar Emet bin Osman’dır (Uzunçarşılı, 1929,
ss. 75-76; Uluçay & Gökçen, 1939, s. 91; Sönmez, 1989, s. 352; Sözen, 1970, s.
183)175. Medresenin yapımına bitişiğindeki Ulu Cami’den oniki yıl sonra başlanmıştır.

Evliya Çelebi, Ulu Cami Medresesi ile ilgili şunları anlatmıştır (Evliya Çelebi, 2010,
ss.77, 82): “Fethiye Medresesi adıyla âlimler arasında meşhurdur. Ve pâyede de
yüksektir. Bu medrese kapısı önünde gölgeli büyük çınarları var… Saruhan Bey
Medresesi. Kâfirler zamanında da papaz ve ruhbanlar için medrese imiş. Hâlâ yine bu
medresede kalan talebeler mahrum olmayıp müfessir, muhaddis ve musannif olmuştur.
Hatta İbn Melek burada ilim tahsil etmiştir. Halkın ziyaret ettiği bir odası vardır. Zira
bu medrese bir yüksek ve açık yerde olmakla suyu ve havası güzelliğinden insan zeki

174
Ayrıca Bkz. Jasmina S. Ćirić, 2018, s. 134.
175
Ayrıca Emet bin Osman’ın Nif’te Emet Bey adıyla bir camisi vardır (Uzunçarşılı, 1929, s. 76 not 2;
Sözen, 1970, s. 183).

140
tabiatlı olur. Bu medresenin alt katlarında da nice cazibe sahibi derviş, ârif kimseler
var ki kanaat ehli olarak yalnızlık köşesini seçmiş canlardır.”

Ulu Camiye bitişik olan Medreseye cami avlunun batısından İshak Çelebi Türbesi
önünden ve Medrese avlusunun kuzeyindeki taç kapıdan girilebilir. Dış çizgileri ile
düzgün plana sahip olmayan medresenin kuzey cephesi Ulu Cami ve minare
kaidesinden daha geridedir (Şekil A.56-Şekil A.57). Dikdörtgene yakın planlı avlulu
ve eyvanlı medresenin kuzey ve batı kanatları iki katlıdır. Güney ve doğu kanatları iki
kat yüksekliğindedir. Yapının batı duvarının diğer duvarlara oranla fazla kalın olduğu
A.57’deki planda görülmektedir. Bu duvarın Medrese’nin yerinde önceden var olan
bir yapıya ait olup olmadığı henüz bilimsel olarak kanıtlanmamıştır.

Avlu saçakları iki sıra kirpi dişlidir. Yapının VGMSA’ndeki onarım öncesi
fotoğraflarda kirpi saçakların bulunmadığı görülmüştür. Çatı onarımları sırasında kirpi
saçaklar eklenmiştir. VGMSA’ndeki onarım fotoğraflarında medrese avlusundaki
ağaçların ve bitkilerin temizlendi, ana eyvanın içerisine sonradan eklenen üç pencere
ve kapının bulunduğu bölücü duvarın kaldırıldığı anlaşılmaktadır (Şekil A.98-Şekil
A.99).

Medresenin batı ve güney cephesi sağırdır. Yapının güneyinde bulunan kayaya göre
güney ve güney batı köşesi şekillendirilmiştir (Acun, 1999, s. 312). Kuzey cephesi
hariç beden duvarları özensiz bir duvar örgüsüne sahiptir. Kuzey cephesinde kullanılan
taş kalitesi örgü işçiliği, taç kapısı ve taç kapının her iki yanında almaşık teknikte sivri
kemerli çeşmeler Ulu Cami kuzey cephesi ile uyumludur. Taç kapının iki yanında
beden duvarlarında niş yapan çeşmelerin bulunduğu alt kotta pencere yoktur. Üst
kattaki odaları aydınlatmak için sivri kemerli pencereler açılmıştır. Devşirme söve ve
lentolu kapının üstünde almaşık teknikte basık bir kemer uygulanmıştır. Taç kapı
eyvanın içinde kapının üstünde yer alan pencere üst kattaki odanın ışık almasını
sağlamaktadır (Sözen, 1970, ss. 185-186) (Şekil A.100-Şekil A.101).

Kareye yakın dikdörtgen planlı iki katlı olan yapının alt katı, revaksız avlu etrafına
sıralanan hücrelerden oluşmaktadır. Doğu kanadındaki hücrelerin yerini türbe ve
camiye geçişi sağlayan koridor almıştır. Üst kat kuzey batı yönünde uzanmaktadır.
Yapının beden duvarları moloz ve kesme taş, kemer ve örtü sistemi tuğladır (Acun,
1999, s. 310). Sütun ve sütun başlıklarında devşirmedir. Devşirme malzemeler avlu
duvarları, kuzey taç kapı ve nişi ile beden duvarlarında kullanılmıştır (Bkz. Şekil 4.11.
Katalog No. 03-07 - Şekil 4.13. Katalog No. 03-09).

141
Medrese girişinin her iki yanında birer çeşme yer almaktadır. Çeşmeler dikdörtgen
planlı, sivri kemerli birer niş şeklindedir. Çeşmelerin örgüsü medrese duvarlarının
örgüsünüyle uyumludur. Bu örgünün içinde bezemesiz devşirme taşlar kullanılmıştır
(Şekil A.101-Şekil A.102).

142
Şekil 4.11 : Katalog No.03-07, Manisa İshak Çelebi Külliyesi Türbe ve Medresesi.

143
Şekil 4.12 : Katalog No.03-08, Manisa İshak Çelebi Külliyesi Türbe ve Medresesi.

144
Şekil 4.13 : Katalog No. 03-09, Manisa İshak Çelebi Külliyesi Türbe ve Medresesi.

145
Medrese avlusunu türbeye bağlayan kemerin güneyindeki MED51, Erken Bizans
Dönemi (6. yüzyıl) İon impost sütun başlığı altında Orta Bizans Dönemi stilize volütlü
başlık ve Orta Bizans Dönemi sepet başlık çeşitlemesi ile üst kısmı burgulu yivli, alt
kısmı yivli sütun ve özgün işlevinde sütun kaidesinden oluşmaktadır. Sütunun özgün
kullanımı templon veya kiborium destek ayağıdır (Şekil A.103). Stilize volütlü başlık
Manisa Müzesi Envanter No. 211 Akhisar buluntusu başlık ile benzerlik
göstermektedir.

Riefstahl ve Barsanti impost başlığı 6. yüzyıla tarihlendirmiştir (Riefstahl, 1941, s. 8;


Barsanti, 2016, s. 49). Kautzsch, benzer başlık olarak İzmir Müzesi’nde (Taf. 47, 818)
başlığını örnek göstermiştir (Kautzsch, 1936: 231).

Dennert, volütlu başlığı 5.-6. yüzyıl örneklerinden türetilmiş bir 11. yüzyıl başlığı
olarak tarihlendirmiş ve Doğu Akdeniz bölgesi örnekleriyle ilişkilendirilebileceğini
belirtmiştir (Barsanti, 2016, s. 52; Dennert, 1997, s. 71, Taf. 28 Foto 153). Benzer bir
şekilde 5.-6. yüzyıldan esinlenen sepet tipi ile volütler yerinde kuş başlarının
bulunduğu bir Orta Bizans örneği Akşehir Arkeoloji Müzesi’ndedir (Yıldırım, 2010,
s. 383).

Barsanti, sütunu 6. yüzyıla tarihlendirmiştir (Barsanti, 2016, s. 52). Bu sütun ile


Orlandos’un Konstantinopolis Ayasofya Kilisesi kiborium restitüsyon çizimi (1952)
ve Ravenna S. Apollinare in Classe Bazilikası’ndaki kiborium sütunları (9. yüzyıl)
(URL-26 ve URL-27) arasında benzerlik görülmektedir (Şekil A.104). Benzer bir
örnek Ayasuluk Aziz Jean Kilisesi’nin de görülmektedir.

Katipoğlu, mermer İon-impost ve sepet şeklinde iki başlığın birleşmesinden oluşan


sütun başlığını 6. yüzyıl ve mermer sütunu 4.-5. yüzyıla tarihlendirmiştir (Katipoğlu,
1991, s. 28-29).

Koridora geçiş kemerinin kuzey ucunun oturduğu sütun MED52 Orta Bizans Dönemi
beş kabaralı sepet tipi başlık ile iki parça monolit mermer sütun gövdesinden
oluşmuştur. Beş kaparalı sütun başlığı örnekleri Manisa Arkeoloji Müzesi’nde (2014
yılında) görülebilmektedir.

Doğan, iki parça halinde yapıştırılmış olan sütunun üst kısmını oluşturan parçanın alt
kenarında А Σ harflerinin okunduğunu (Şekil A.105), harf yükseklikleri 8,5 cm.
olduğunu, bu harflerin biraz altında sağda ise daha özensizce, ortalama 2,5 cm

146
yüksekliğinde harflerle yazılmış ΠωΦΦ.. yazısının belli belirsiz okunabildiğini
belirtmiştir (Doğan, 2007a, s. 277).

Katipoğlu, MED52 sütun başlığını mermer 10.-11. yüzyıl olarak tarihlendirmiştir.


(1991: 31) Başlığın stil özelliklerini değerlendiren Dennert, Geç Bizans Dönemi’ne
tarihlenmiştir (Dennert, 1997, s. 71, Taf. 28 Foto 153; Doğan, 2007a, s. 276).

Kautzsch, kabaralı sepet başlık örneklerinin Pergama, Menemen, İzmir Müzesi,


Selanik Theotokos (Panagia Chalkeon) Kilisesi (1028), İstanbul Tekfur Sarayı, İznik
ve Khaironeia Hagia Nikolaos Kilisesi’nde bulunduğunu ve bu başlıkların 7.-9. yüzyıl
beri kullanıldığını belirtmiştir (Kautzsch, 1936, ss. 206-207).

Medrese avlusu kuzey duvarındaki sütun MED53 Orta Bizans Dönemi impost ile
birlikte işlenmiş haç motifli sepet tipi sütun başlığı üstte Dor ve altta mermer monolit
sütun gövdesi parçalarıyla birlikte kullanılmıştır. Katipoğlu, sütun başlığını mermer
10.-11. yüzyıl olarak tarihlendirilmiştir (Katipoğlu, 1991, s. 30).

Medrese avlusu eyvan kemerinin doğusunda ikinci kat hizasında duvar örgüsü içinde
MED54, simetrik bezemeli (oymalı) mermer mimari bloktur, özgün işlevi
belirlenememiştir. Medrese avlusu eyvan kemerinin batısında zemin kat hizasında
duvar örgüsü içinde MED55 Roma Dönemi profilli arşitrav bloğu parçasıdır.

Medrese avlusu kuzey batı köşesi, ikinci katındaki taşıyıcı işlevli sütun MED56, Erken
Bizans Dönemi Korinth çeşitlemesi mermer sütun başlığı ve monolit gri granit sütun
gövdesinden oluşmaktadır. Katipoğlu, sütun başlığını mermer 5.-6. yüzyıl olarak
tarihlendirmiştir (Katipoğlu, 1991, s. 30). Kolay da bu başlığın Bizans Dönemi
olduğunu belirtmiştir (Kolay, 1999, s. 40, Şekil 25).

Taç kapı evyanındaki oturma sekileri MED58 ve MED59, Roma Dönemi profilli
mimari bloktur. Doğan, bu blokları mermer ve Roma Dönemi mimari eleman olarak
tanımlamıştır (Doğan, 2007a, ss. 218-221).

Medrese girişinin batısındaki çeşmenin batısında, duvar örgüsü içindeki MED60 içi
oyulmuş uçuk pembe-sarı mermer bloğun özgün işlevi aslan ayağı biçiminde oturma
bloğudur. Doğan, Batı Anadolu’daki birçok Antik kentin bouleuterionunda ve
tiyatrosunda karşılaşılan, ayak bölümleri arslan pençesi şeklinde işlenmiş oturma
basamaklarının benzeri olduğunu, en güzel örneklerinin Helenistik Dönem’e
tarihlenen Metropolis Meclis Binası’nda ve Erken Roma Dönemi yapısı olan
Aphrodisias Bouleuterionu’nda görülen bu oturma basamağının Magnesia ad

147
Sipylum’nun Bouleuterion yapısına ait bir parça olduğu öne sürmüştür (Doğan, 2007a,
s. 217).

Minare kaidesindeki bezemeli (oymalı) bloğun, MIN62, özgün kullanımı


bilinmemektedir. Doğan, 40x29 (en geniş kısmı) santimetre olan bloğu andezit, Roma/
Bizans Dönemi mimari elemanı olarak tanımlamıştır; bloğun üzerinde derinliği 2 ile 5
santimetre arasında değişen ve sivri kubbeli bir yapı kesitini andıran niş oyulduğunu,
nişin içindeki bir betim (belki bir figür) olduğunu ve sonradan kazındığının
anlaşıldığını ve alt kısmında 8 santimetre çapında yuvarlak bir çukur görüldüğünü
belirtmiştir (Doğan, 2007a, s. 223). Bu nişin içinde bir figür olduğu ve kazındığı
düşüncesini kanıtlayan başka bir bilgi olmamakla birlikte ulu cami harimi H06, kuzey
cephesi pencere lentosu 41 ve medrese avlusu güney cephesinde MED54 benzer
bezeme (oymalı) mimari elemanlar dikkat çekmektedir.

Medresenin önünde serbest halde mimari elemanlar ve sütun gövdesi bulunmaktadır


(Şekil A.106-Şekil A.107).

Çukur Hamam

Kitabesi bulunmayan yapı, Ulu Cami ve Medrese ile aynı yıllarda inşa edilmiştir.
Dışında ve içinde süsleme bulunmayan yapının duvarları moloz taş ve tuğladan, duvar
köşeleri yer yer kesme taştan, kemer ve kubbeler tuğladandır. Duvar örgüsününde
süslemesiz devşirme moloz taşlara rastlanmaktadır. 2015 yılında Manisa Merkez
Şehzadeler Belediyesi tarafından VGM’den kiralanan yapı onarılmış ve çok amaçlı
salon olarak hizmete açılmıştır176. HAM63, kurna olarak kullanılan Orta Bizans
Dönemi sepet tip sütun başlığıdır177 (Bkz. Şekil 4.14. Katalog No. 03-10).

Benzer örnekler: Anadolu Selçuklu Dönemi’nde Eğirdir Dündar Bey Hamamı (14.
yüzyıl), Isparta Büyük Gökçeli Köyü Hamamı (14. yüzyıl) ve Barla Çeşnigir Paşa
Hamamı (14. yüzyıl), Beylikler Dönemi’nde Kütahya Küçük Hamam (Bkz. Uysal
2006, s. 587)

176
Yapının içinde araştırma yapılamamıştır.
177
Şen’in Manisa Hamamları ile ilgili tez çalışmasında İshak Çelebi Külliyesi (Çukur) Hamam
fotoğrafları arasında kurna olarak kullanılan devşirme sütun başlığı tespit edilmiştir (Şen, 2015). Ayrıca
Bkz. Acun, 1999, s. 496 Fotoğraf 390.

148
Şekil 4.14 : Katalog No.03-10, Manisa İshak Çelebi Hamamı (Çukur Hamam).

149
İshak Çelebi Külliyesi Mevlevihanesi

Yukarı Dabakhane Mahallesi’nin doğu tarafındaki Mevlevihane, (günümüzde kayıp


olan) kitabesine dayanarak H.770/M.1368-1369 yılında Saruhanoğlu İshak Bey
tarafından mimar Osman bin Emet’e yaptırıldığı kabul edilmektedir (Evliya Çelebi,
2010, s. 83; Uluçay & Gökçen, 1939, ss. 91-92; Acun, 1999, s. 350). Mevlevihane,
Saruhanoğulları üzerindeki Mevlevi tesirinin en önemli göstergesidir178. Mevlevihane
Osmanlı Dönemi’nde de önemini korumuştur (Emecen, 2007, s. 64; Karaosmanoğlu,
2019, ss. 36, 42-48).

Evliya Çelebi, Mevlevihane’yi şöyle aktarmıştır (Evliya Çelebi, 2010, s. 83): “Şehrin
doğu tarafında bir yüksek mesiregâh yerde bir Hazret-i Mevlânâ Tekkesi var, acayip
dinlenme ve gezinti yeri mevlevîhanedir. Semahanesi ve pek çok derviş odaları ile
mamurdur. Eski zamanda kilise imiş. Suyu ve havası güzel İrem Bağı gibi bir dervişler
ocağıdır. Bütün şehir oradan görünür.”

Mevlevihane kareye yakın dikdörtgen planlıdır. Yapının iç ve dışında süsleme yoktur.


Duvarları yığma moloz taş ve tuğla, kemer, kubbe ve tonozlar tuğla ile örülmüştür
(Şekil A.108-Şekil A.109). Yapı 1960-1971 yılları arasında Vakıflar Genel Müdürlüğü
tarafından onarılmıştır (Vakıflar, 1973, s. 32). Onarım öncesi fotoğraflarda yapıda
devşirme profilli mimari elemanın kullanıldığı görülebilmektedir (Şekil A.110).
Yapının bahçesindeki hazirede mezar taşı olarak kullanılan Antik Dönem sütun
gövdeleri ve mimari blok taş parçaları vardır (Şekil A.111-Şekil A.112).

Bizans Dönemi’nde önemli bir kenti olan Magnesia’da muhtemelen çok sayıda kilise
bulunmaktaydı. Bizans Dönemi’nde manastırlar için sulak, mistik havası olan ve
yerleşim bölgesinin dışında yerler seçildiğini belirten Tok, Manisa Mevlevihanesi’nin
konumu nedeniyle Bizans Dönemi manastır yapısının yakınında ya da üzerinde
olmasının mümkün olduğunu belirtmiştir (Tok, 2012, s. 127). Mevlevihane’nin
haziresinde çok sayıda Roma ve Bizans dönemlerine ait mimari eleman mezar taşı
olarak kullanılmıştır. Bu kullanımlar yakın çevrede Türk öncesi döneme ait bir yapı
olabileceğine işaret etmektedir. Sondaj çalışması ve yüzey araştırması Türk öncesi
Manisa tarihi ve mimarisinin ortaya çıkarılması açısından önemlidir.

178
Bkz. Emecen, 2021, ss. 307-322.

150
4.1.1.4 Saruhan Bey (Gurhane) Türbesi

Eski Körhane şimdiki Saruhan Bey Mahallesi’ndeki Türbe’nin Saruhan Bey’in torunu
İshak Çelebi tarafından yaptırıldığı kabul edilmektedir (Uluçay & Gökçen, 1939, s.
119). Kuzey güney doğrultusunda dikdörtgen planlı yapı iki bölümden oluşur: Birinci
bölüm enine dikdörtgen planlı ve üzeri sivri beşik tonoz ile, ikinci bölüm kare planlı
ve üzeri basık kubbe ile örtülüdür. Kare bölümün içinde sanduka bulunmaktadır. İçi
ve dışı süslemesiz olan yapının duvarları moloz taş ve tuğla ile düzensiz almaşık kaset
tekniğinde örülmüş, yer yer bezemesiz devşirme malzemeler kullanılmıştır. Giriş sivri
kemeri tuğladır. Kemer başlangıç hizasına kadar yoğun olarak devşirme blok taşlar
kullanılmıştır (Şekil A.113).

Yapının doğu cephesinde doğuya doğru uzanan kemer izleri görülebilmektedir. Bu


bölümün işlevi konusunda kesin bir bilgi yoktur. Binanın doğusundaki yüksek set
türbeye ait bir hazire olabilir (Uluçay, 1940, s. 112). Bu bölümün duvar izleri VGMSA
fotoğraflarında görülmektedir. (Şekil A.114-Şekil A.115) Bu fotoğraflardan ayrıca
“açık alan” olarak tanımlanan bölümün doğu duvarının üzerinde sütun kaidesi ve
mimari elemanlar tespit edilmiştir. Roma Dönemi Attika-İon sütun kaidesi günümüzde
de görülebilmektedir (Doğan, 2007a, s. 258).

4.1.1.5 Revak Sultan Türbesi

Çaybaşı Mahallesi’ndeki Türbe, Saruhanoğlu İshak Çelebi’nin iktidarı sırasında


Manisa’da yaşamış, Halvetiye Tarikatı şeyhlerinden Revak Sultan tarafından
yaptırılmıştır (Uluçay, 1946, s. 84). Türbe, 1371 tarihli vakfiyesine göre
tarihlendirilmektedir (Uluçay, 1940, ss. 25-28; Acun, 1999, s. 389).

Vakfiyede özetle şunlardan bahsedilmektedir (Uluçay, 1940, ss. 25-28; Sarıkaya,


2018, s. 92): “Revak Sultan dünya ve lezzetlerinin geçici olduğunu, insanı mutlak
manada mutlu etmediğini anlayınca kendisini ahiret için çalışmaya yöneltmiştir.
Beldelerin fatihi olan İshak Çelebi, Revak Sultan’a kendi mülkünden olan birçok arazi
ve köyü vakfetmiştir. Vakfedilen bu yerler sultaniyeye yapılacak muamele gibi
muamele görecektir. Bu yerlerden elde edilecek gelir tekkede, Tarikat-ı Halvetiye
erbabından şeyh olacak zat vasıtasıyla her sene üç gün halkın işleri için harcanacak ve
kalan ile tekkenin tamiri ve oradakilerin maişeti ve fukaranın yiyip içmesi temin
edilecektir. Hâsılattan geri kalan kısım ise tarîk fukarasına sarf edilecektir”.

151
Vakfiyeden Revak Sultan’ın İshak Çelebi tarafından değer gören biri olduğu ve Revak
Sultan’a verilen arazinin oldukça geniş olduğu anlaşılmaktadır. Bu durum tarikatın
halk üzerindeki tesirinin ve ne kadar geniş bir kesime hitap ettiğinin de göstergesidir
(Sarıkaya, 2018, s. 93).

Revak Sultan, İshak Çelebi’nin kendisine temlik ettiği araziye türbe ve tekkesini
(zaviye) yaptırmıştır (Uluçay, 1946, s. 84). Revak Sultan Türbesi’nin hemen yanında
inşa edilmiş, Manisa’da ilk kurulan zaviyelerden olan Revak Sultan Zaviyesi (Emecen,
2013, s. 105), 1549 yılında harap olmuş ve günümüze ulaşamamıştır (Acun, 1999, s.
389-390).

Kare planlı türbe yapısı sekizgen kasnağa oturan sekizgen konik külah ile pahlanan
köşeler üçgen çatılar ile örtülüdür. Çatı ve külah kirli saçaklıdır. Kuzey cephesini kör
kemerli giriş nişi kaplar. Yapının içi ve dışında süsleme yoktur. Kubbe ve kemer
tuğladır. Duvar örgüsü moloz, kesme taş ve tuğla ile almaşık kaset tekniğinde
örülmüştür. Yapının beden duvarlarında devşirme malzemeler kullanılmıştır (Bkz.
Şekil 4.15. Katalog No. 04).

152
Şekil 4.15 : Katalog No.04, Manisa Revak Sultan Türbesi.

153
154
Duvar örgüsü içinde, özgün işlevi dışında kullanılmış, T01 bitkisel ve kemer motifli
mermer, Orta Bizans Dönemi (10.-12. yüzyıl) templon arşitrav parçasıdır. Ermiş, Orta
Bizans Dönemi templon arşitravı olarak tespit etmiş ve tarihlendirme için Konya
Arkeoloji Müzesi arşitrav parçası, Atasoy, 1975, numara 11 resim 39 örnek
göstermiştir (Atasoy, 2003, ss. 89-90). Katipoğlu, 10.-11. yüzyıllara tarihlendirdiği
bezemeli mermerin ikonostasis (templon) parçası olduğunu belirtmiştir (Katipoğlu,
1991, s. 39).

Profilli mimari blok, T04 basamak olarak kullanılmış, özgün işlevi tespit
edilememiştir. Bu parça daha sonraki onarımlar sırasında buraya getirilmiş olabilir
(Bkz. VGMSA fotoğrafları).

Roma İmparatorluk Dönemi meander179 motifli mermer mimari blok parçası T05:
Benzer bir örnek Konya Hoca Hasan Mescidi (12. yüzyıl) mimare kaidesinde Roma
İmparatorluk Dönemi’ne tarihlenen meander motifli mimari blok parçası
kullanılmasıdır (Baş, 2017, ss. 54, 72 Fotoğraf 35).

Orta Bizans Dönemi Opus sectile tekniğinde taban döşemesi, T07 iki parça yan yana
kullanılmıştır (Şekil A.116).

Katipoğlu, opus sectile taban mozaiği parçalarını 11.-12. yüzyıl olarak


tarihlendirmiştir (1991, ss. 37-38).

Türbedeki opus sectile taban mozaiği parçası, Bursa Orhan Gazi Türbesi
döşemesindeki Orta Bizans Dönemi’ne ait dokuz madalyonlu pano (Demiriz, 2002, ss.
19-21) ile benzerlik göstermektedir.

İstanbul Studios Manastır Kilisesi (İmrahor Cami) 463 yılında yapılmış ve İmparator
Isaakios Komnenos Dönemi’nde (1057-1058) tamir edilmiştir.180 Kilisenin
tabanındaki opus sectile döşeme farklı araştırmacılar tarafından Komnenos Dönemi
(1057-1058) onarımlarına veya Palaiologoslar Dönemi’ne 13.-14. yüzyıllara
tarihlendirilmiştir (Demiriz, 2002, ss. 58-65). Bu döşemenin motifleri Revak Sultan
Türbesi’ndeki devşirme opus sectile parçalar ile benzerlik göstermektedir.

179
Antik ve Helenistik dönem yapılarında kullanılan meander motifinin kullanımına Bizans
Dönemi’nde de devam edilmiştir. Tok, Son Dönem Bizans kilise cephelerinde meander bantları, balık
sırtı ve dama motifleri, yelpaze ve güneş motifleri görüldüğünü belirtmiştir (Tok, 1997, s. 88).
180
Tamir kayıtlarında onarımın kapsamı hakkında bilgi mevcut değildir.

155
Nikaia (İznik) Koimesis Kilisesi’nin 9. yüzyıl ortasındaki depremde zarar görmüş
olduğu ve binayı süsleyen mozaiklerin bir kısmının bu tarihten sonraya ait olduğu
kabul edilmektedir (Demiriz, 2002, ss. 94-100). Bu kilisenin opus sectile taban
döşemesiyle Revak Sultan Türbesi’ndeki devşirme opus sectile parçaları benzerlik
göstermektedir. Türbedeki devşirmenin benzerlik gösterdiği bir başka örnek Nikaia
(İznik) Ayasofya Kilisesi’ndeki 13. yüzyıl opus sectile taban mozaiğidir181 (Pinatsi,
2006, s. 126) (Şekil A.117).

Opus sectile taban döşeme parçasının cephede devşirme olarak kullanımına, 4. Haçlı
Seferi sonrası 13. yüzyılda cepheleri mermer ile kaplanan (URL-28) Venedik San
Marco Bazilikası güney cephesindeki kullanımı örnek gösterilebilir (Şekil A.118).

Bu bilgiler ışığında Reval Sultan Türbesi cephesindeki devşirme opus sectile taban
döşemesi parçasını 13. yüzyıla tarihlendirmek mümkündür.

Ahmed Gazi tarafından 1378 yılında yaptırılan Milas Ahmed Gazi Camisi cephesinde
opus sectile parçası kullanılmıştır (Şekil A.119). Milas Ahmed Gazi Camisi ve Revak
Sultan Türbesi cephelerinde opus sectile parçasının yerleştirilmesi bu devşirme
malzemelerin Beylikler mimarisinde cephede estetik beğeni sonucu olarak
kullanıldığına işaret etmektedir.

Revak Sultan Türbesi güney cephesinde devşirme opus sectile parçasının altında üç
tuğla sırasıyla yapılmış iri testere dişi dizisinden oluşan bezeme bandı (Şekil A.120)
Bizans yapılarının cephelerindeki bezeme bantlarını hatırlatmaktadır (Kolay, 2004, s.
267). Bizans mimarisinde testere dişi sırası (baklava dilimi bezeme) 11. yüzyıldan
itibaren özellikle Yunanistan’da kiliselerin duvar yüzeyi bezemesi olarak tüm
cepheleri çevreleyecek şekilde ya da belli cephelerde kısa bantlar halinde
kullanılmıştır (Kolay, 2004, s. 268). Messenia Christianou Kilisesi (11. yüzyıl) doğu
cephesi duvar örgüsündeki testere dişi sırası (Voyadjis, 2016, s. 464, Fig. 12),
Kastoria’da 11. yüzyılda inşa edilmiş olan Anarghyri Kilisesi absid cephesinde üçgen
alınlığın altındaki bezeme (Krautheimer, 1986, s. 337), 13. yüzyıl sonlarında inşa
edilmiş olan Mistra Theodoroi Kilisesi güney cephesi üst sıradaki pencerenin iki
yanında yer alan testere dişi dizisi bezeme (Krautheimer, 1986, s. 426), Mora
Yarımadası’nda (Zourtsa) 14. yüzyıla tarihlenen Meryem’in Ölümü Bazilikası’nın

181
Bu mozaiğin içindeki fleur-de-lis (üç yapraklı zambak) motifini İznik İmparatorluğu / Laskaris
Hanedanlığı Dönemini ile ilişkisi için Bkz. Pinatsi, 2006, ss. 124-125; Çağaptay, 2019, s. 275.

156
absid cephesinde biri üçlü pencere kemerlerinin hizasında iki sıra bezeme (Bouras,
1971, ss. 137-149), Romanya Densuş Kilisesi (13. yüzyıl) cephesi tuğla örgüsü
arasındaki bezemeler (Bon, 1972, s. 156) örnek gösterilebilir (Kolay, 2004, ss. 266-
267).

Beylikler Dönemi yapısı Karacasu Hafsa Sultan Türbesi cephesinde tuğla bezemeli bir
bant kullanılmıştır (Kolay, 2004, s. 267) (Şekil A.121). Bursa Orhan Camisi (1334)
yan cephe pencere nişi kemerlerinde testere dişi sırası uygulanmıştır (Bkz. Ousterhout,
1995, s. 51 Resim 4). Yenişehir Mehmet Dede Zaviyesi (~1360-1389) yan cephe
kemerlerinde testere dişi sırası kullanılmıştır (Bkz. Ousterhout, 1995, s. 59 Resim 13).
Bursa Kamberler Camisi (1459) taş ve tuğla almaşık duvar örgüsü içinde baklava
dilimi bezeme ile çerçevelenmiş pano ve baklava dilimi silme görülmektedir (Bkz.
Bakırer, 1993, s. 279 Resim 30). Ustanın ve/veya baninin estetik beğenisinin sonucu
olarak yapılarda testere dişi sırası (baklava dilimi bezeme) kullanılmıştır.

4.1.1.6 Gülgün Hatun Külliyesi ve Yedi Kızlar Türbesi

İshak Çelebi’nin eşi Gülgün Hatun tarafından Dere Mahallesi’nde hamam, Yedi Kızlar
türbesi, çeşmelerle ve zaviyeyle birlikte 14. yüzyılın ikinci yarısında yaptırılmıştır
(Acun, 1999, s. 67). Zaviyesi günümüze ulaşmamıştır.

Gülgün Hatun Mescidi

Gülgün Hatun Mescidi182 yaklaşık 6x6 metre boyutlarında kare planlı, yüksek
sekizgen kasnak üzeri kubbe ile örtülü bir yapıdır (Acun, 1999, s. 67). Kubbe tuğla ve
duvarları moloz taş ve tuğla örülüdür. Yapının beden duvarlarında bezemesiz devşirme
blok taşlar ve batı cephesinde devşirme Roma Dönemi yazıtlı mimari blok parçası 01
kullanılmıştır (Bkz. Şekil 4.16. Katalog No. 05-01).

Gülgün Hatun (Dere) Hamamı

Dere Mahallesi’ndeki Hamamı Gülgün Hatun, “kendi ruhu için tilavet olunan eczayı
şerife için” burayı vakfetmiştir (Uluçay, 1940, ss. 59-60, 68-69). Zaman içinde harap
olmuş hamam, 2010 yılında VGM tarafından onarılmıştır (VGMSA). Duvar örgüsü

182
Yapının iç mekânı 2018 yılında restorasyon çalışmaları nedeniyle ziyaret edilememiştir.

157
taş ve tuğlanın birlikte uygulandığı almaşık kaset tekniğindedir. Köşelerde kesme ve
devşirme blok taş kullanılmıştır (Şekil A.122).

Gülgün Hatun Külliyesi Çeşmeleri

Gülgün Hatun, Karahisar, Karaköy ve Narlıca mahallerinde birer çeşme yaptırmıştır


(Uluçay, 1940, ss. 96-98, 186-187).

Çeşme 1: Yedi Kızlar Türbesi güneyinde yer alan çeşme bakımsız durumdadır.
Çeşmede devşirme blok taşlar kullanılmıştır (Şekil A.123).

Çeşme 2: VGMA’nde Gülgün Hatun Dere Hamamı dosyasında yer alan (450001074-
FT001-Çeşme isimli) çeşme, Acun’un kitabındaki Anonim Çeşme (1) dir (Acun, 1999,
ss. 626). Çeşme moloz taş duvar örgüsü bezemesiz çok sayıda devşirme blok
kullanılmıştır. Duvar örgüsünde özgün işlevi pencere payesi çifte sütunce, ÇEŞ01 ve
ÇEŞ02 Roma Dönemi yazıtlı blok parçası (Doğan 2007a, s. 254) devşirme malzeme
olarak kullanılmıştır (Bkz. Şekil 4.17. Katalog No. 05-02).

Acun’un kitabında yer alan fotoğrafta (1999, s. 626) çeşme kemerinin sağında
devşirme bezemeli Orta Bizans levha parçası kullanıldığı ve kemerin solunda tuğla
örgü içinde bir boşluk olduğu tespit edilmiştir. Bu boşluğa devşirme bir levhanın
yerleştirilmiş olması muhtemeldir. Ayrıca Gökçen’in eskizlerinden kemerin iki
yanında bezemeli -muhtemel- devşirme mimari elemanlar görülmektedir (Gökçen,
1946, s. 10).

Yedikızlar Türbesi

Yedi Kızlar Türbesi’ne Gülgün Hatun ve altı kızı gömülmüştür (Acun, 1999, s. 400).
Son onarımı 2008 yılında VGM tarafından yapılmıştır. Onarımlar sırasında giriş
cephesinde sivri kör kemerin her iki tarafındaki dikdörtgen nişlerde değişiklikler
yapıldığı fotoğraflardan tespit edilmiştir (Şekil A.124-Şekil A.125). Bu nişlerin
kullanım amacı bilinmemektedir. Kitabelik, devşirme levha yerleştirilmiş nişler
olabilirler. Kütahya Alıncık Köyü Türbesi girişinin (Uysal, 2006 s. 544) iki yanında

158
simetrik olarak yerleştirilen devşirme bezemeli ve figürlü levhalar bu görüşü
desteklemektedir.

Türbe girişi kemeri ve üzeri tuğla, duvar örgüsü moloz taştır. Yapının köşelerinde
devşirme büyük blok taşlardan yararlanılmıştır. Batı cephesindeki sağır pencerenin
söve ve lentolarında devşirme blok taşlar kullanılmıştır (Şekil A.126).

Giriş kemerinin solunda üzeri silme ve baklava biçimleriyle bezeli at nalı formlu
devşirme bir parça T01 yerleştirilmiştir (Kolay, 2004, s. 264) (Bkz. Şekil 4.18. Katalog
No. 05-03).

159
Şekil 4.16 : Katalog No.05-01, Manisa Gülgün Hatun Külliyesi Çeşmesi.

160
Şekil 4.17 : Katalog No.05-02, Manisa Gülgün Hatun Külliyesi Çeşmesi-2.

161
Şekil 4.18 : Katalog No.05-03, Manisa Gülgün Hatun Külliyesi Yedikızlar Türbesi.

162
4.1.1.7 Seyyit (Seyyid) Hoca (İbrahim Seydi Zaviyesi) Tekkesi

Tekke, Saruhanoğulları Dönemi’nde yaşamış ve İshak Çelebi’nin âlemdarı olduğu


söylenen Seyyit İbrahim’in (İbrahim Seydi) tarafından 14. yüzyılın ikinci yarısında
yaptırılmıştır. Eski kayıtlardan tekkesi, türbesi, ahırları ve misafirhanesi olan bir
külliye olduğu öğrenilmektedir (Uluçay & Gökçen 1939, s. 125; Uluçay, 1940, ss. 27-
28, 58-59; Uluçay, 1946, s. 47). Revak Sultan vakfiyesinde imzası bulunan İbrahim
Seydi, Horasan erenlerinden Bektaş’ın oğludur (Uluçay, 1940, s. 28).

Harabe durumdaki yapı Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından 2006 yılında restore
edilmiştir. Bu restorasyonda yapının onarımı yapılmış ve son cemaat yeri yeniden inşa
edilmiştir (VGMSA: dosya 45 Manisa 00 Merkez 034 Seyit Hoca) (Şekil A.127-Şekil
A.128).

Yapı kare planlı ve üzeri sekizgen kasnaklı kubbe ile örtülüdür. Beden duvarları,
moloz taş ve tuğla ile düzensiz almaşık kaset tekniğinde örülmüştür. Moloz taş
örgünün içinde bezemesiz devşirme blok taşlar yoğun olarak kullanılmıştır. Ayrıca
giriş revakında profilli devşirme parça tespit edilmiştir (Şekil A.129). Seyyit Hoca
Tekkesi, VGMSA’de yer alan fotoğrafta moloz taş ve tuğla yığma duvar örgüsü içinde
devşirme profilli devşirme parça kullanıldığı tespit edilmiştir (VGMSA: dosya 45
Manisa 00 Merkez 034 Seyit Hoca).

Doğan, 2006 yılında Seyyit Hoca Mescidi’nin girişinde Roma Dönemi mermer
postament bloğu tespit etmiştir (Doğan, 2007a, s. 255, KATALOG NO: DM 39). Bu
devşirme malzeme restorasyon öncesi fotoğraflarda görülebilmektedir. Doğan, ayrıca
Vakıflar Genel Müdürlüğü restorasyon çalışmaları sırasında Roma Dönemi mermer
oturma bloğu (KATALOG NO: DM 40) ve Bizans Dönemi mermer kabartmalı plaka
(levha) parçası (KATALOG NO: DM 41) ortaya çıkartıldını da belirtmiştir (Doğan,
2007a, ss. 256-257). Bu parçalar restorasyon sonrasında 2018 yılında yapıdaki
incelemede tespit edilememiştir. Kabartmalı mermer levha Manisa Müzesi bahçesine
taşınmıştır (Şekil A.130).

Bahçe duvarlarında devşirme blok taşlar kullanılmıştır; bahçede ve çevrede serbest


mimari elemanlar mevcuttur (Şekil A.131-Şekil A.132).

163
4.1.2 Manisa Osmanlı Dönemi yapıları

Bu bölümde, tez kapsamındaki 18. yüzyıla kadar olan Osmanlı yapıları ele alınmıştır.

4.1.2.1 (Timurtaşoğlu) Ali Bey Camisi ve Çeşmesi

Ali Bey Camisi

“…Timurtaş oğlu Ali Bey Camii, şehrin kıblesinde bir yüksek yerde, eski yapı, sağlam
cihannüma bir mabettir. Avlusunda can bahşeden bir âbıhayat çeşmesi var. Avlusuna
asla güneş tesir etmez koyah gölgeliktir. Namazdan sonra tüm insanlar avlunun
etrafında sofalarda oturup edip şehir seyrederler. Bir yüksek camidir ki bütün ve uçsuz
ova görünür. Camiye bu avluda iki taraftan divanhane merdivenleri gibi taş merdiven
ile çıkılır. Ve yazılan âbıhayat çeşme merdiven altından üçer lüle çeşmelerdir… Bu
avluya da yine iki taraftan 15’er basamak taş merdiven ile çıkılır. Kısacası zarif ve
vefalı dostlar yeri bir nazargâh avludur…” (Evliya Çelebi, 2010, ss. 79-80).

Ali Bey183, Bursa’da Cami olan Kara Timurtaş Paşa’nın oğlu, Afyon, Bergama, Biga
ve Bursa’da eserleri olan Gazi Umur Bey’in ve Oruc Bey’in kardeşidir (Ayverdi, 1972,
s. 182). Kitabesinden 1418 yılında Ali Bey tarafından yaptırılan mescidin184 torunu
Haydar Çelebi tarafından 1567-1568 yılında camiye çevrildiği ve 1570-1571 yılında
kardeşi Cafer Çelebi tarafından onarımı yaptırıldığı, mahfil, mimber ve minare ilave
edildiği öğrenilmektedir (Acun, 1999, s. 81).

Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından yapı 1977-1981 yıllarında onarılmış, son cemaat
yerinin ahşap sütunları betonarmeye çevrilmiş, mimber yenilenmiş, harimin kuzeyinde
yer alan mahfil son cemaat yerinin üzerine alınmıştır. Cami iç mekânında yapılan diğer
değişiklikler ve cephelerin beton sıva ile sıvanması sonucunda yapı özgünlüğünü
yitirmiştir. Eğimli arazide konumlanan yapının (yaklaşık 3 metre) yüksekteki son
cemaat yerine merdiven ile çıkılmaktadır. Ayverdi, merdivenin altında ahır
bulunduğunu ve ahırdaki mandaların sütünün sabah namazına gelenlere verildiğini
aktarmıştır (Ayverdi, 1972, s. 185). Bu bölümün duvarları moloz taş, devşirme taş

183
Bölüm 3’de anlatılan Börklüce ve Manisa’lı Torlak Kemal’in Manisa bölgesindeki istilası sırasında
kentte Osmanlı idarecisi olarak görev alan Timurtaşoğlu Ali Bey (Emecen, 2021, s. 241) olabilir.
184
Uluçay & Gökçen, bu caminin 1427 yılında Osmanlı emirlerinden Timurtaş Paşa’nın oğlu Alibey
namına mescid olarak inşa edilmiştir (Uluçay & Gökçen, 1929, s. 93).

164
bloklar ve tuğla ile örülüdür. Minare kaidesi moloz taş, devşirme taş bloklar ve tuğla
ile örülmüş, gövdesi zik-zag şeklinde tuğla örgü ile süslenmiştir.

Bahçe güney kapısı duvarında ve çıkış merdivenlerinde bezemeli devşirme


malzemeler tespit edilmiştir (Bkz. Şekil 4.19. Katalog No. 06-01).

A03 ve A04 paye başlıklarının benzeri Soma Darkale Yeni Çeşme’de Ermiş tarafından
tespit edilmiştir. Ermiş bu mimari elemanı impost bloğu olarak sınıflandırmıştır
(Ermiş, 2019, s. 576).

Ali Bey Çeşmesi

Cami bahçesi kuzey giriş kapısının sağındaki çeşmenin duvar tekniğinden dolayı cami
(1418) ile birlikte yapılmış olabileceği düşünülmektedir (Acun, 1999, s. 576). Sivri
kemerli dikdörtgen bir niş içindedir. Devşirme blok, moloz taş ve tuğla örgülü çeşme
bahçe beden duvarı ile bütünlük teşkil eder. Küçük bir ayna taşı ile bir oluğu ve oluk
üzerinde nişi vardır. Çeşme arka yüzündeki su haznesi ÇEŞ05 Roma Dönemi ait lahit
teknesidir (Bkz. Şekil 4.20. Katalog No. 06-02).

Bahçede dağınık halde Antik Dönem’e ait mimari elemanlar mevcuttur: Roma
Dönemi mermer mimari blok (Şekil A.133) bir su sarnıcına ait ağız bileziği (Doğan,
2007a: 241), kırmızı damarlı mermer blok (Şekil A.134) Helenistik-Roma Dönemi
postament olabilir (Doğan, 2007a, s. 242).

165
Şekil 4.19 : Katalog No. 06-01, Manisa Ali Bey Camisi.

166
Şekil 4.20 : Katalog No. 06-02, Manisa Ali Bey Camisi Çeşmesi.

167
4.1.2.2 Manisa Sarayı Hamamı

Manisa Sarayı, II. Murad’ın Manisa’da bulunduğu 1445 yılında inşa edilmiştir (Acun,
1999, s. 444). Günümüzde Giritligil Oteli’nin içinde saraya ait olan üç hamamdan biri
olan Sübyan Hamamı’nın kalıntıları görülebilmektedir. Zemin döşemesinde Orta
Bizans Dönemi bezemeli levha parçası kullanılmıştır (Şekil A.135-Şekil A.136).

4.1.2.3 Hamza Bey Hamamı (Alaca Hamam)

II. Murad’ın 1444 yılında Manisa’ya gelişinden birkaç sene sonra şarapdarı Hamza
Bey tarafından çifte hamam olarak inşa edilmiştir. Hamam 1667-1668 yılında büyük
bir onarım geçirmiştir (Acun, 1999, s. 505). Günümüzde (2018 yılında) oldukça harap
durumda olan yapının beden duvarlarında devşirme sütun ve blok taş parçaları
görülmektedir (Şekil A.137).

4.1.2.4 Hacı Yahya (İki Lüleli) Camisi

Kitabesine göre cami Hacı Yahya oğlu Hacı Mehmet adına 1474 yılında yaptırılmıştır
(Uluçay & Gökçen, 1939, s. 96; Riefstahl, 1941, s. 88). VGMA’nde tarihsiz iki vakıf
kaydı vardır. 1922 yılında Yunanlılar tarafından içine bomba atılarak yakılan yapı,
1926 yılında halk ve 1935 yılında Çerkez Mehmet Efendi’nin desteği ile tamir
edilmiştir (Acun, 1999, s. 91). Daha sonra izinsiz olarak yapının batı kısmına bir
mekân ilave edilmiş, 1997 yılında bu bölümün yıkılması görüşülmüş ancak yapıya
zarar vereceği gerekçesiyle ek kısmın yıkılmamasına karar verilmiştir (VGMSA:
450001014-KR001.tif) (Şekil A.138-Şekil A.140).

Kare planlı ve kubbeli yapının son cemaat yeri üç bölümlüdür. Kubbe ve son cemaat
revak saçaklarında kirpi diş sırası kullanılmıştır (Acun, 1999, s. 92). Minare, harim
duvarından doğuya doğru çıkıntı yapan son cemaat yeri güney duvarına bitişik,
harimin kuzey doğu köşesine yerleştirilmiştir. Yapının duvarları bir sıra kesme taş ve
iki-üç sıra tuğla ile kesme taş aralarında bir-iki sıra dikine tuğla konularak düzensiz
almaşık kaset tekniğinde örülmüştür. Minare gövdesi, kubbe ve kemerler tuğladır.
Minare kaidesi beden duvarları ile aynı teknikte örülmüştür. Duvar örgüsü içinde ve
son cemaat yerinde devşirme malzeme kullanılmıştır (Bkz. Şekil 4.21. Katalog No.
07-01 – Şekil 4.22. Katalog No.07-02).

168
Şekil 4.21 : Katalog No.07-01, Manisa Hacı Yahya (İki Lüleli) Camisi.

169
Şekil 4.22 : Katalog No.07-02, Manisa Hacı Yahya (İki Lüleli) Camisi.

170
Son cemaat bölümü su basman seviyesinde de yoğun olarak devşirme bloklar
kullanılmıştır. 1997 yılında eklenen bölümün son cemaat yeri su basman kotunda da
devşirme bloklar kullanılmıştır. Doğu cephesindeki pencere söveleri üzerindeki
oyuklardan sövelerin yeniden kullanım olabilecekleri düşünülmüştür. Manisa’daki
pek çok yapıda bezemesiz ve üzeri boyanan söve ve lentoların yeniden kullanım olup
olmadığının tespiti oldukça güçtür.

R03 Erken Bizans Dönemi, 5. yüzyıl, Kompozit tip mermer sütun başlığı, monolit
Yunanistan Teselya yeşil breş (verde antico) sütun gövdesidir (Şekil A.141).

Doğan, R01 ve R03 sütun başlıklarını geniş akanthus yaprakları ve volütlerdeki


dejenerasyondan dolayı Geç Roma Dönemi’ne tarihlendirmiştir (Doğan, 2007a, s.
280).

R04 Roma Dönemi, 2. yüzyıl, Korinth tip mermer sütun başlığı (Şekil A.142), monolit
pembe mermer (Yunanistan Kios Adası) sütun gövdesidir. Sütun kaidesi çan biçimli
pembe mermerdir (Yunanistan Kios Adası). Korinth sütun başlığı M.S. 150-160
yıllarına tarihlendirilen Kyzikos (Kyz88/Ed3 numaralı) başlıkla (Başaran, 1999, ss. 27,
41 Resim 12) benzerlik göstermektedir.

Doğan, R04 sütun başlığının genel stil özellikleri olan küçük damlacıklar halindeki
boşluklar ve akanthus alt sıra yapraklarının uçlarda birleşmesiyle oluşan baklava
dilimi boşluklar dikkate alınarak, 2.-3. yüzyıla tarihlendirmiştir (Doğan, 2007a, s.
279).

Kemer yastığı R05, Orta Bizans Dönemi dairesel (Antrolaq) motifli templon arşitravı-
pencere-kapı lentosudur. Benzerleri için Akhisar’dan Manisa Müzesi’ne getirilmiş 137
Envanter numaralı (Katipoğlu, 1991, s. 116; Ermiş, 2003: s. 84), Manisa Müzesi 143
Envanter numaralı (Katipoğlu, 1991, s. 118; Ermiş, 2003, s. 85), Kırköy’den Bergama
Müzesi’ne getirilmiş 2108 Envanter numaralı Orta Bizans Dönemi templon arşitravları
(Ermiş, 2003, s. 75) örnek gösterilebilir.

4.1.2.5 Çeşnigir Camisi ve Kütüphanesi

Kitabesinden caminin 1474 yılında Fatih Sultan Mehmed’in azatlı kölesi ve Şehzade
Mustafa’nın sofracıbaşısı Çaşnigir Sinan Bey bin Abdullah el Atik tarafından
yaptırıldığı öğrenilmektedir (Acun, 1999, s. 99; Aslanapa, 1986, s. 149). VGMA’de
tarihsiz bir vakıf kaydı vardır (Acun, 1999, s. 99). Yapı, 1691 yılında onarım, daha

171
sonra 19. yüzyılda kıble duvarı ve son cemaat yeri tadilat görmüştür (Ayverdi, 1974,
s. 817). Aslanapa, 19. yüzyılda depremden sonra tamir edildiğini ve plan dışında fazla
bir özelliğinin kalmadığını belirtmiştir (Aslanapa, 1986, s. 149). Ayrıca, 19. yüzyılda
revakın doğu duvarına bir kütüphane yapısı eklenmiştir (Ayverdi, 1974, s. 817). 1922
yılında Yunanlılar tarafından yakılan yapı daha sonra Menyeli Halil Ağa’nın hibesi ile
onarılmıştır (Acun, 1999, s. 99; Karadanışman, 1977, s. 8) (Şekil A.143).

Enine dikdörtgen planlı ve üç bölümlü yapının orta bölümü mihrap önü kubbelidir.
Ayverdi, yapının “beyzî kubbeli” olduğunu belirtmiştir (Ayverdi, 1974, s. 817). Yan
bölümler kuzey güney doğrultusunda iki kubbe ile örtülüdür. Duvar ve kubbe saçakları
kirbi saçaktır. Harimin kuzey doğu köşesinde dışa taşan minare kaidesi yer alır. Beden
duvarları, moloz taş ve tuğla ile düzensiz almaşık kaset tekniğinde örülmüştür. Minare
kaidesi kesme taş ve tuğla, minare gövdesi tuğla örgüsündedir. Yer yer devşirme taş
bloklar ve parçalar kullanılmıştır.

Son cemaat kısmı beş sütun üzerine oturan sivri kemerli dört bölümden oluşmuştur.
Son cemaat yeri sivri kemerleri tuğla, üst kısımları kesme taş ve tuğla sıraları ile
örülmüştür.

Harim taşıtıcı sütunları ve son cemaat bölümü revak sütunları devşirmedir. Beden
duvarlarında yoğun olarak devşirme malzeme kullanılmıştır. Beden duvar örgüsü
içinde sütun gövdesi parçaları yoğun olarak kullanılmıştır. Bu parçalar dairesel
formlarını büyük oranda kaybetmiş olmalarına rağmen kenet yerlerinden tespit
edilebilmektedir (Bkz. Şekil 4.23. Katalog No. 08-01 – Şekil 4.24. Katalog No. 08-
02).

Çeşnigir Camisi Kütüphanesi

Kitabesine göre Pulat Hacı Mehmet Ağa’nın oğlu Hacı Eyüp Ağa tarafından 1831-
1832 yılında yaptırılmıştır (Gökçen, 1950, s. 58; Acun, 1999, s. 570). Sultan
Abdülhamit Dönemi’nde ve 1973 yılında onarım geçirmiş olan yapı 1944 yılına kadar
kütüphane işlevini sürdürmüştür (Acun, 1999: 570).

Kare planlı yapının üzeri kubbe ile örtülüdür. Kuzeyinde dört sütunun üzerine sivri
kemerler ile oturan üç kubbeli revak bölümü yer alır. Beden duvarları ve kubbeleri
cami ile aynı örgü sistemine sahiptir. Giriş zemininde devşirme blok taşlar ve giriş
revaklarında devşirme sütunlar kullanılmıştır (Bkz. Şekil 4.25. Katalog No. 08-03).

172
Şekil 4.23 : Katalog No.08-01, Manisa Çeşnigir Camisi.

173
Şekil 4.24 : Katalog No.08-02, Manisa Çeşnigir Camisi.

174
Şekil 4.25 : Katalog No.08-03, Manisa Çeşnigir Kütüphanesi.

175
4.1.2.6 Sinan Bey Medresesi

Medrese Fatih Dönemi’nde yaşamış Ditrek Sinan Bey tarafından yaptırılmıştır (Acun,
1999, s. 320). Sinan Bey’in mezarı Geyve’de yaptırdığı imaret hazinesinindedir, mezar
taşından H.Şaban883/M.Ekim-Kasım1478 öldüğü anlaşılmaktadır (Ayverdi, 1973, ss.
275-278; Acun 1999, s. 320). Bu bilgi ışığında medresenin 1478 yılından önce inşa
edilmiş olması muhtemeldir.

Medrese 1675-1676 (Gökçen, 1950, s. 168) yılında ve Vakıflar Genel Müdürlüğü


tarafından 1985 yılında onarılmıştır (VGMSA). 1984 yılına kadar avlu etrafındaki
revaklardan sadece kuzey ve kuzey doğudaki kısım ayakta durmaktadır. Restorasyon
sonrasında eksik olan revaklar tamamlanmış, hücrelere pencere açılmış, ana eyvan
önüne merdiven eklenmiştir (Acun, 1999, ss. 320-321) (Şekil A.144-Şekil A.146).

Medrese enine dikdörtgen planlı, dört tarafı revaklar ile çevrili açık avluludur.
Medreseye kuzeyindeki taç kapıdan girilmektedir. Taç kapının aksında güneyde
güneye doğru çıkıntı yapan kare planlı sekizgen kasnak üzerine oturan kubbenin
örttüğü ana eyvan yer alır. Medresenin doğu ve batı kanadında revakların arkasında
kare planlı beşer hücre sıralanmıştır. Revaklar ve hücreler geçme tonozlar ile
örtülüdür. Duvar ve kubbe saçakları kirpi saçaktır. Medrese duvarları moloz taş ve
tuğla düzensiz almaşık kaset örgüsündedir. Kalın tuğla sırası dikkat çeker. Revak
kemer ve alınları ile kubbe kasnağı ve kubbe tuğladır. Avlu sütunlarında devşirme
malzeme kullanılmıştır (Bkz. Şekil 4.26. Katalog No. 09-01 – Şekil 4.28. Katalog No.
09-03).

Sinan Bey Medresesi girişinin solunda bahçede bir bölümü toprağa gömülü sunak
altarı bulunmaktadır (Şekil A.147). Ayrıca Doğan, Antik Çağ’da bir heykel kaidesi
olarak kullanılmış olabileceğini belirtmiştir (Doğan, 2007a, s. 253). Sinan Bey
Medresesi’nin arka bahçesinde devşirme sütunların mezar taşı olarak kullanıldığı bir
hazire vardır.

176
Şekil 4.26 : Katalog No.09-01, Manisa Sinan Bey Medresesi.

177
Şekil 4.27 : Katalog No.09-02, Manisa Sinan Bey Medresesi.

178
Şekil 4.28 : Katalog No.09-02, Manisa Sinan Bey Medresesi.

179
MED-R01 Roma Dönemi Korinth tipi sütun başlığı, iki parça monolit mermer sütun
gövdesidir. Katipoğlu bu başlığı mermer sütun başlığı Bizans Dönemi 4.-6. yüzyıl
olarak tarihlendirmiştir (Katipoğlu, 1991, ss. 35-36).

MED-R07 Orta Bizans Dönemi mermer arşitrav veya lentodur. Ermiş, benzer örnek
için İzmir Arkeoloji Müzesi Orta Bizans Dönemi templon arşitravı 3239 envarter
numaralı eser göstermiştir. (Ermiş, 2003, s. 13) Doğan ise bu parçayı (KATALOG
NO: DM 22) Geç Bizans Dönemi’ne tarihlendirmiş, Ulu Cami doğu taç kapısındaki
arşitrav bloklarıyla benzerliği dikkate alınırsa, bu bloğun da üst kısmında bir yazıtlı
silme olması gerekirken yazıttan günümüze hiçbir şey ulaşmadığını ve bloğun alt
kısmında görülen deliğin bloğun bu yapıda kullanılmadan önce çeşme veya benzer bir
yapıda kullanılmış olabileceğini düşündürdüğünü belirtmiştir (Doğan, 2007a, s. 237).

MED-R14 Roma Dönemi mermer geison-sima bloğu parçasıdır. Doğan, bir yanı
yukarı doğru genişleyen geisonun diğer kenarının düz olmasının yapının köşesini
oluşturan bir parça olduğunu düşündürdüğünü ifade etmiştir (Doğan, 2007a, s. 236).

4.1.2.7 Kaval Çeşmesi

Kitabesine göre Mübarekoğlu Hacı Mehmet ve İbrahim oğlu Hacı Yakub tarafından
1480-1481 yılında yaptırılmıştır. (Uluçay & Gökçen, 1939, s. 118) Çeşmenin ayna taşı
üzerindeki kitabesinden 1885-1886 yılında tamir edildiği anlaşılmaktadır (Acun, 1999,
s. 577). Sivri kemer nişli yapının arkasında bir haziresi, yarıya kadar gömülü bir oluğu
ve yanlarında birer dinlenme sekisi vardır. Kesme taş kemerin üzeri tuğla örgülüdür.
Tuğla örgüsü üzerinde sonradan yerleştirildiği belli olan kitabe vardır. Duvarları
moloz ve tuğla düzensiz almaşık kaset örgülüdür. Tuğla örgü özgün yapıdan kalmadır.
Duvar örgüsü içinde Roma Dönemi Lesbos Kymation’u bezemeli mimari blok parçası
kullanılmıştır (Şekil A.148-Şekil A.149).

4.1.2.8 İvaz Paşa (Çaybaşı) Cami ve (Karaköy) Hamamı

İvaz Paşa Cami

Kitabesine göre cami, II. Bayezid’ın hükümdarlığında Abdülmümin oğlu İvaz Paşa
tarafından 1484 yılında yaptırılmıştır (Uzunçarşılı, 1929, ss. 80-81; Uluçay & Gökçen,
1939, s.97). Manisa Vilayeti Hakkında kitabında “Devşirmelerden İvaz Paşa bin
Aptülmümin” olarak adı geçmektedir (1932, s. 99). Ayrıca, Uzunçarşılı da “devşirme”
olduğunu belirtmiştir (Uzunçarşılı, 1929, s. 6). VGMA’nde 1487 ve 1488 tarihli vakıf

180
kaydı mevcuttur (Acun, 1999, s. 107). Caminin doğusundaki medrese hücreleri
günümüze ulaşmamıştır. Güneyindeki bahçede hazire yer alır. Avluda 1995 yılında
yapılan kazı çalışmaları sonucunda sekizgen şadırvanın temel duvarları tespit edilmiş,
bugünkü şadırvan ise bu duvarların üzerine inşa edilmiştir (Acun, 1999, s. 109).

Enine dikdörtgen planlı yapı üç kısımdan oluşmuştur: mihrab önü kubbeli orta kısım
ile her iki yanında kuzey güney doğrultusunda art arda iki kubbe ile örtülü yan sahınlar.
Orta ve yan bölümleri birbirinden ayıran askı kemerleri devşirme birer sütun ile
taşınmaktadır. Minare kaidesi ve türbe (mezar bölümü) yapının kuzey doğu köşesine
yerleştirilmiştir. Bundan dolayı yan kısımların simetrisi bozulmuş, doğudaki sütun
güneye doğru kaymıştır. Ayrıca doğu kısmı 30-40 cm. kadar yüksektedir. Harimin
kuzeyinde sivri kemerler ile birbirine bağlanmış beş sütunun taşıdığı son cemaat kısmı
bulunur. Sütunlarda devşirme malzeme kullanılmıştır. Son cemaat kısmı batıdan ikinci
bölümünden harime girilir ve bu bölüm diğer bölümlere göre 30-40 cm. alçaktır.

Son cemaat yerinin güney doğusunda türbe yer alır. Kare planlı ve üzeri kubbe ile
örtülüdür. Türbenin güney ve batı cephesini cami duvarı oluşturur. Doğu ve kuzey
cephesi sivri kemerlerin oturduğu bir sütun ile taşınır ve doğu cephesi dışa, kuzey
cephesi son cemaat yerine açılır. Plan itibari ile cami ile birlikte inşa edildiği
anlaşılmaktadır (Acun, 1999, s. 405). Türbede üç mezar bulunmaktadır: güneydeki
kimliğinin, ortada 1502-1503 tarihli İvaz Paşa’nın torunu Ahmet Çelebi’nin, kuzeyde
bir kadın mezarı (Acun, 1999, s. 405, Uluçay & Gökçen, 1939, s. 125)185.

Kubbe ve kemerler tuğla ve minare yivli tuğla örgüsündedir. Kubbe kasnakları ve


kubbeye geçiş üçgenlerinin saçaklarında çift sıra kirpi tuğla kullanılmıştır. Yapının
duvarları kesme taş, moloz taş ve tuğla ile düzensiz almaşık kaset tekniğinde
örülmüştür. Beden duvarlarında bezemesiz devşirme malzeme kullanıldığı
görülmektedir (Şekil A.150). Yapının harim, son cemaat yeri ve son cemaat yerine
bitişik türbede devşirme sütunlar kullanılmıştır (Bkz. Şekil 4.29. Katalog No. 10-01 –
Şekil 4.31. Katalog No. 10-03).

185
Türbenin son cemaat bölümünde yer aldığı bir diğer örnek 1433 tarihli Kütahya İshak Fakih
Camisi’dir (Bkz. Kızıltan, 1958, s. 84).

181
Şekil 4.29 : Katalog No.10-01, Manisa İvaz Paşa Camisi.

182
Şekil 4.30 : Katalog No.10-02, Manisa İvaz Paşa Camisi.

183
Şekil 4.31 : Katalog No.10-03, Manisa İvaz Paşa Camisi.

184
H01 Yiv-Akanthus (Blattkelch) sütun başlığı için Katipoğlu, sütun başlığının dört
köşesine birer volüt186 yerleştirildiğini belirtmiş ve 4.-5. yüzyıl olarak tarihlendirmiştir
(Katipoğlu, 1991, s. 51).

H02 Orta Bizans Dönemi sepet çeşitlemesi sütun başlığını Katipoğlu, 10.-11. yüzyıllar
olarak değerlendirmiştir (Katipoğlu, 1991, s. 52).

R03 Roma Dönemi, 2.-3. yüzyıl Korinth tip sütun başlığı, Stratonikea kuzey kapısının
iç kesimindeki 2. yüzyıl Korinth başlığıyla benzerlik göstermektedir (İdil, 1997,
s.162). Doğan, bu başlığı 2. yüzyıl ortalarına (2007a, s. 291; Başaran, 1997, Resim 10,
18) ve Katipoğlu, 4.-6. yüzyıla (1991, s. 50) tarihlendirmiştir.

R04 Roma Dönemi, 2.-3. yüzyıl Yiv-Akanthus (Blattkelch) sütun başlığını Katipoğlu,
4.-5. yüzyıl (1991, s. 49) ve Doğan, R04 ve R06 sütun başlıklarını 3. yüzyıl (2007a, s.
290) olarak değerlendirmiştir.

R05 Yiv-Akanthus (Blattkelch) sütun başlığını Dennert 4.-6. yüzyıla (1997, s. 27, Taf.
9 Foto 42), Katipoğlu ise 4.-5. yüzyıla (1991, s. 48) tarihlendirmiştir.

R06 Yiv-Akanthus (Blattkelch) sütun başlığını Doğan, 3. yüzyılın ikinci yarısı (2007a,
s. 289) Katipoğlu, 4.-5. yüzyıl (1991, s. 47) olarak değerlendirmiştir.

R07 Korinth tip sütun başlığımı Doğan, 2. yüzyıl ortalarına (2007a, s. 292), Katipoğlu
4.-6. yüzyıla (1991, s. 46) ait eserler olabileceğini belirtmiştir.

T08 Orta Bizans Dönemi sepet çeşitlemesi sütun başlığını Katipoğlu, mermer sütun
başlığını 8. yüzyıla tarihlendirmiştir (1991, s. 45). Dennert, büyük akanthus yaprak
motifinin Orta Bizans Dönemi’nde yaygın olduğunu ve bu başlığın 11.-12. yüzyıl
örnekleriyle paralellik ve Isparta Müzesi ve İstanbul Arkeoloji Müzesin’deki örnekler
ile benzerlik gösterdiğini belirtmiştir (Dennert, 1997, ss. 121 Taf. 47 Foto 260-262).

Ermiş, pencere sövesinde devşirme olarak kullanılan 12c parçanın Orta Bizans
Dönemi templon arşitrav parçası olduğunu tespit etmiş, ön yüzünde yer alan düğümlü
düzenleme ve kemer dizisi motifleriyle İstanbul Arkeoloji Müzesi’deki 1562 Envarter
numaralı parçayla benzediğini belirtmiştir (Ermiş, 2003, s. 89). Katipoğlu, mermer
pencere sövelerini [12a-12b] 10.-11. yüzyıl lento ve [12c] 10.-11. yüzyıl ikonostasis
parçası olarak tanımlamıştır (Katipoğlu, 1991, ss. 41-43). Doğan, 12 numaralı

186
Dört köşesinde volüt olduğu tanımlamasına katılmıyoruz.

185
devşirmeleri Bizans Dönemi kabartmalı korniş bloğu olarak tanımlamıştır; genel stil
özellikleri itibariyle Katalog 9 ve 10’da (Manisa Ulu Camisi, Katalog No. 03-06, 44
ve 45 numaralı devşirmeler) tanımlanan eserlerle bir bütünlük sergilediğini, eserlerin
stil özellikleri dikkate alınarak Geç Bizans Dönemi’ne tarihlenebileceğini ve Gürle
Köyü’ndeki parçalar (Bayrakal, 2005, s. 266) ile karşılaştırılabileceğini belirtmiştir
(Doğan, 2007a, s. 286).

Batı cephesinde kullanılan 13 numaralı devşirme, Roma Dönemi, 1.-2. yüzyıl,


meander bezemeli mimari blok parçasıdır. Doğan, olasılıkla anıtsal bir mimari yapıda
yer alan frizin parçası olduğu, benzer bir friz sırasının Aphrodisias Aphrodite Tapınağı
çevre duvarında in-situ olarak görüldüğünü ve Aphrodisias Aphrodite Tapınağı’ndaki
benzerinden yola çıkarak bu parçanın da 2.-3. yüzyıla ait olabileceğinin
düşünülebileceğini belirtmiştir (Doğan, 2007a, ss. 285-287). Katipoğlu, bu parçayı 6.
yüzyıl mermer friz parçası olarak tespit etmiştir (Katipoğlu, 1991, s. 44).

Cami avlusunda Roma Dönemi arşitrav bloğu parçası S14 bulunmaktadır. Doğan, bu
mermer parçayı Helenistik/Roma Dönemi söve bloğu olarak tanımlamıştır (Doğan,
2007a, s. 284).

İvaz Paşa (Karaköy) Hamamı

İvaz Paşa Camisi vakfiyesinden Karaköy Hamamı’nın camiye gelir getirmesi amacıyla
yaptırıldığı anlaşılmaktadır (Gökçen, 1946, ss. 195). Yapı 1966-1967 yıllarında VGM
tarafından restore edilmiştir (Acun, 1999, s. 510). Günümüzde (2014 yılında) kafe
olarak kullanılmaktadır. Yapının duvarları düzensiz almaşık kaset tekniğinde
örülmüştür. Kuzeyinde, sivri kemerlerin dış duvarlara ve ortadaki iki sütuna oturması
ile oluşmuş üç bölümlü revaklı giriş yer alır. Bu kısımdaki sütunlarda devşirme
malzeme kullanılmıştır (Bkz. Şekil 4.32. Katalog No. 10-04).

HAM-R01 Sütun gövdesi iki parçadır: Altta yivsiz monolit kireçtaşı (İzmir
Karaburun187/Manisa Akhisar/Bilecik) sütun gövdesidir.

187
Bkz. Herrmann & Van den Hoek, 2018, s. 347.

186
Şekil 4.32 : Katalog No.10-04, Manisa İvaz Paşa (Karaköy) Hamamı.

187
188
4.1.2.9 Hatuniye Külliyesi

Külliye, cami, imaret ve Kurşunlu Han olarak anılan handan oluşmuştur (Gökçen,
1946, ss. 154). Caminin batısına sıbyan mektebi ve kuzeyine Bıçakcı Hacı Ali
tarafından medrese ilave edilmiştir (Acun, 1999, s. 122). Serabat Camisi yanında
harabe durumdaki hamam da bu vakfa aittir (Gökçen, 1946, s. 157). İmaret ve medrese
günümüze ulaşmamıştır (Şekil A.151).

Hatuniye Cami

II. Bayezid’ın karısı Hüsnüsaz (Hüsnüşah) Hatun binti Abdülcelil (Uluçay, 1980, s.
23; Gökçen, 1946, s. 157) tarafından oğlu Şahinşah’ın Manisa valisi olduğu dönemde,
1490-1491 tarihinde camiyi ve buna vakıf olarak da Kurşunluhan’ı 1497 yılında
yaptırmıştır (Uluçay & Gökçen 1939, s. 97; Uluçay, 1980, s. 23). VGMA’nde 1497
tarihli Arapça ve Türkçe vakfiyesi vardır (Gökçen, 1946, s. 162; Acun, 1999: 122).

Cami ve imaret 1637-1638 tarihinde onarılmış, kurşun aksamı 1643-1644 yılında tamir
edilmiştir (Gökçen, 1946, s. 154; Acun, 1999, s. 123). Sultan Abdülmecid Dönemi’nde
1841-1842 yılında onarılmıştır (Ersoy, 1941, ss. 4-5; Acun, 1999, s. 123). Kurtuluş
Savaşı sırasında yakılan cami Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından 1957-1962 yılları
arasında tamir edilmiştir (Vakıflar, 1973, s. 32; Acun, 1999, s. 123-124) (Şekil A.152).

Ersoy, Osmanlı yükselme dönemine ait yapılardan sayılabileceğini bununla beraber


Mimar Sinan dönemi eserlerinin olgunluk ve ihtişamının görülmediğini belirtmiştir
(Ersoy, 1941, s. 5).

Cami, enine dikdörtgen planlıdır. Harim ortada sekizgen kasnağa oturan maksure ve
her iki yanında kuzey güney yönünde art arda iki kubbeli mekânın yer aldığı üç
kısımdan oluşur. Minare kuzey batı köşeye harim duvarlarına bitişik olarak
konumlandırılmıştır. Son cemaat yerine açılan kapıdan çıkılmaktadır. Harimin
kuzeyinde beş bölümlü son cemaat yeri bulunmaktadır. Ortadaki bölümün üzeri aynalı
tonoz yan bölümler ise kubbe ile örtülüdür. Sivri kemerlerin oturduğu sütunlarda
devşirme malzeme kullanılmıştır. Son cemaat yerinin kuzeyinde avlu yer alır. Avlunun
güney batısında sıbyan mektebi ve ona bitişik Tercüman Rüştü Paşa’ya (ö.1299) ait
bir mezar yer almaktadır (Acun, 1999, s. 124).

Cami duvarları bir sıra kesme taş iki sıra tuğla ile almaşık kaset tekniğinde ve taşların
arasında dikine tuğla sıraları yerleştirilerek örülmüştür. Son cemaat yeri kemeri kesme

189
taş ile örülmüştür. Kubbe, tonoz, kemer ve minare tuğla ile örülmüştür. Ayrıca, doğu
cephesi güney alt pencere alınında ve son cemaat yeri batı cephesi kemerinin güney
köşeliğinde tuğla bezeme mevcuttur (Şekil A.153). Duvar örgüsü içinde yoğun olarak
bezemesiz ve profilsiz devşirme malzeme kullanılmıştır. Yapının son cemaat yerinde
devşirme sütunlar ve beden duvarları profilli devşirme malzeme kullanılmıştır (Bkz.
Şekil 4.33. Katalog No. 11-01).

R01, R02, R05, R06 Orta Bizans Dönemi beş kabaralı sepet tipi sütun başlığını
Katipoğlu, 10.-11. yüzyıllara tarihlendirmiştir (Katipoğlu, 1991, ss. 54, 55, 57).
Dennert’a R01-R06 sütun başlıklarını 10.-12. yüzyıllara tarihlendirmiştir (1997, ss.
38, 56-58, 193, Taf: 23). İvaz Paşa Ulu Camisi harimi, İbrahim Çelebi Camisi ve Lala
Mehmed Paşa Camisi son cemaat revaklarındaki beş kabaralı sütun başlığını Bergama,
İzmir ve Menemen örnekleriyle birlikte aynı döneme tarihlendirmektedir (Dennert,
1997, s. 58).

R03 ve R04 Orta Bizans Dönemi çiçek motifli tek kabaralı kare formlu sepet (kesik
pramit) tipi sütun başlığını Katipoğlu, 10.-11. yüzyıllara tarihlendirmiştir (Katipoğlu,
1991, s. 56). Akşehir Ulu Camisi’ndeki devşirme Orta Bizans Dönemi kesik pramit
sütun başlığıyla (Yıldırım, 2010, s. 380) benzerlik göstermektedir.

R07 Roma Dönemi mermer (elma motifli) diş sırası bloğu, İon düzeninde bir yapıya
ait olabilir.

Katipoğlu, Hatuniye Camisi son cemaat yerinde Keil (1906) ve Gschnitzer (1954-
1955) tarafından tespit edilen Grekçe “Sergios Bakkhos” yazısının Herrmann (1989, s.
498) tarafından bulanamadığını aktarmıştır (Katipoğlu, 1991, s. 53).

Riefstahl, Hatuniye Camisi’nin batı tarafındaki arazide dağınık halde sütun başlıkları
bulunduğunu ve bazı örneklerin İzmir Arkeoloji Müzesi’nde mevcut olduğunu
belirtmiştir (Riefstahl, 1941, s. 18). İzmir Arkeoloji Müzesi’nde Envanter No: 51
mermer sütun başlığının (Şekil A.154) geliş yeri Manisa’dır (Andıç, 2012, ss. 38-39,
Resim 23a-23b). Benzer Orta Bizans sepet tipi başlıklar Manisa Ulu Cami Medresesi,
Manisa Hatuniye Camisi ve Manisa İbrahim Çelebi Camisi, Lala Mehmed Paşa Camisi
son cemaat yeri ile İvaz Paşa Camisi harimi ve Manisa Müzesi’nde bulunmaktadır.

190
Şekil 4.33 : Katalog No.11-01, Manisa Hatuniye Külliyesi Camisi.

191
192
Hatuniye Külliyesi Sıbyan Mektebi

Sıbyan mektebi caminin batısındadır. Kitabesi bulunmayan yapı, cami ile aynı döneme
tarihlendirilmektedir (Acun, 1999, s. 542). Vakıf Eski Eser Fişi’nde 19. yüzyılda
Ahmet Efendi tarafından yaptırıldığı yazılıdır (VGMSA: 450001118-TF001.tif).
Enine dikdörtgen planlı birer kubbenin örttüğü iki mekândan oluşur. Moloz, kesme taş
ve tuğla almaşık kaset tekniğindedir. Duvar örgüsünde bezemesiz devşirme malzeme
kullanılmıştır. Batıdaki eyvan kemeri kırmızı beyaz renk almaşığındadır. Kemerler ve
kirpi saçak tuğladır (Şekil A.155). Günümüzde planı bozulmuştur (Acun, 1999, s.
542).

Kurşunlu Han (Hatuniye Hanı)

Osmanlı Devleti’nde 15. yüzyıldan itibaren merkezi otoritenin sağlanmasıyla hanların


sayısı artmıştır. Bu yapılar farklı kültür ve coğrafyadan gelen tüccarların tanışıp mal
alışverişinde bulunduğu, getirdiği ürünü depolayabildiği, mümkünse konaklayabildiği
mekânlar olarak kullanılmıştır (Acun, 2002; Atalan & Arel, 2016, s. 221). Evliya
Çelebi Kurşunlu Han’ı şu sözlerle anlatmıştır: “…Tahıl Pazarı Hanı, kurşunlu kale
gibi 40 ocaklı ve 40 kubbeli büyük handır, bütün Arap ve Acem bezirgânları orada
kalırlar, ismine Hatuniye Hanı derler” (Evliya Çelebi, 2010, s. 82).

Kurşunlu Han Hatuniye Camisi’nin güneyinde Borsa Caddesi üzerindedir. Kitabesi


yoktur. Hatuniye Camisi Külliyesi’ne (1490-1491) dâhil olan han, II. Bayezid’ın eşi
Hüsniyeşaz Hatun tarafından 1497-1498 yılında camiye gelir sağlamak amacıyla
yaptırılmıştır (Acun, 1999, s. 471).

Kareye yakın dikdörtgen planlı, revaklı, şadırvanlı avlulu ve iki katlıdır. Güney
köşedeki tuvaletler yapı kütlesinden dışarıya taşmaktadır. Toplam otuz altı odası
vardır. Alt kat revakların üzeri beşik tonoz, üst kat revakların üzeri kubbe ile örtülüdür.
Duvarları kesme taş ve tuğla düzenli almaşık kaset tekniğindedir. Batı girişi renk
almaşığıdır. Kubbe, tonoz ve kemerler tuğladır (Acun, 1999, s. 471). 1611-1612
yılındaki depremde harap olan yapı 1643-1644 yılında onarılmış, son şeklini 19.
yüzyıldaki onarım sonucunda almıştır (Gökçen, 1946, ss. 154; Oğuz, 1974, ss. 109-
110). Borsa Caddesi’nin 1954 yılında genişletilmesi sırasında kuzeyindeki dükkân
sırası yıktırılmıştır. Alt kat odaları içten kapatılarak dışarıdan açılarak dükkâna
dönüştürülmüştür (Acun, 1999, s. 471).

193
Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından 1966 yılındaki onarım öncesinde Kurşunlu
Han’ın üst kat galeri revakları tuğla taş almaşık örgü tekniğindedir ve revak
sütunlarının çevresi takviye maksadıyla örülmüştür (Oğuz, 1974, ss. 110, 117-118).
Onarım sırasında üst katta sadece bir adet sütun özgünlüğünü koruyabilmiş diğerleri
statik açıdan betonarme sütunlarla değiştirilmiştir (Oğuz, 1974, s. 111). Kurşunlu Han,
VGMSA’deki fotoğraftan avluda devşirme sütun kullanıldığı tespit edilmiştir.
Restorasyon sonrası (Şekil A.156) 2019 yılında yapı incelendiğinde zemin kat avlu
revaklarında devşirme sütunların kullanıldığı tespit edilmiştir. Toplam yirmi altı
devşirme sütunun arasında mermer, granit ve pembe breş sütun mevcuttur. Bu
sütunların yüksekliklerine göre devşirme sütun kaidesi, sütun başlığı işlevinde mimari
elemanlar kullanılmış, revak kemerlerinin sütun ile birleşimi uzatılmıştır. Ayrıca hanın
doğu kapısında çıkıldığında üst kottaki otoparkın bahçe duvarında da devşirme
malzeme kullanılmıştır (Bkz. Şekil 4.34. Katalog No. 11-02).

194
Şekil 4.34 : Katalog No.11-02, Manisa Hatuniye Külliyesi Kurşunlu Han.

195
4.1.2.10 Hafsa Sultan Külliyesi

Külliyenin banisi Ayşe Hafsa Sultan, Kırım Hanı Mengli Giray Han’ın kızı, Yavuz
Sultan Selim’in eşi ve Kanuni Sultan Süleyman’ın annesidir. Ayşe Hafsa Sultan,
Şehzade Süleyman’ın Manisa’daki sancak beyliği döneminde Manisa Sarayı’nda en
yüksek aylık alan kişiydi, aylığı şehzadenin aylığının üç katıydı ve sancak merkezini
imar etme ayrıcalığına hanedanın en “yaşlı” üyesi olarak şehzadenin annesi sahipti
(Alkan, 2014, ss. 20-21). Hafsa Sultan, Yavuz Sultan Selim’in padişahlığı ve oğlu
Şehzade Süleyman’ın sancak beyliği döneminde edindiği servetiyle, Anadolu
vilayetlerine tabi Saruhan, Aydın, Menteşe ve Hüdavendigar (Bursa) sancaklarından
aldığı mülklerini, Manisa’da yaptırdığı cami, medrese, şadırvan, mektep, imaret,
hamam ve hankahtan oluşan Hafsa Sultan (Sultaniye) Külliyesi’ne vakfetmiştir
(Alkan, 2014, s. 21)188. Külliyenin VGMA’nde 1523 tarihli Arapça bir vakfiyesi vardır
(Acun, 1999, s. 146). Hafsa Sultan’ın ölümünden (1534) sonra oğlu Kanuni Sultan
Süleyman tarafından Hafsa Sultan (Sultaniye) Külliyesi’ne 1538 yılında çifte hamam,
1539 yılında bir darüşşifa eklenmiştir189. Darüşşifanın giriş kapısı, günümüze
ulaşmamış imaret ve hankahının bulunduğu avluya açılmaktaydı (Alkan, 2014, s. 23).

Hafsa Sultan Cami

Cami, Ayşe Hafsa Sultan tarafından 1522-1523 yılında mimar Acem Ali’ye
yaptırılmıştır (Acun, 1999, s. 147). Yapının 1763-1764 ve 1805-1806 tarihlerinde ve
VGM tarafından 1952-1962 yılları arasında ve 1978 yılında onarım geçirmiştir
(Vakıflar, 1973, s. 32; Acun, 1999, s.147).190

Yapı enine dikdörtgen planlı ve üç bölümlü oluşuyla, Çeşnigir, İvaz Paşa ve Hatuniye
camileriyle benzerdir. Ortada büyük mihrap önü kubbesi ve yan sahınlarda art arda
gelen kubbelerle örtülüdür. Harimin kuzeyinde altı sütunun taşıdığı beş bölümlü ve
kubbeli son cemaat bölümü yer alır. Harim ve son cemaat yeri sütun başlıkları
döneminin özelliklerini gösteren mukarnaslı ve sarkıklı başlıklardır (Şekil A.159).
Yapının harim ve son cemaat bölümündeki sütun gövdeleri devşirme olabilir (Şekil

188
Külliyenin yeri ile ilgili olarak Yavuz Sultan Selim zamanına kadar ağaçlık ve bahçelik bir yer olan
ve buradaki ağaçlar, sular Timurtaş Paşa oğlu Ali Bey vakfındaydı. Hafsa Sultan bu külliyeyi
yaptırmaya karar verince buradan bir bölüm satın alındı (URL-29) bilgisine ulaşılmıştır.
189
Acun, külliyenin cami, medrese, hamam, darüşşifa, bimarhane, sıbyan mektebi, imaret ve hanıkahtan
oluştuğunu belirtmiştir (Acun, 1999, s. 146).
190
Yapının 1944 yılı fotoğrafları için Bkz. Şekil A.157-Şekil A.158.

196
A.160-Şekil A.161). Açık kahverengi/pembe kesme taştan tuğla ile kaset örgü
tekniğindeki beden duvarlarında özgün işlevi tespit edilemeyecek şekilde ve az sayıda
devşirme malzeme kullanılmıştır (Şekil A.162). Bu malzemeler profilli, kenet yerli
blok taş ve parçalarıdır (Şekil A.163).

Hafsa Sultan Medresesi

Medrese, Cami avlusunun kuzeyine “U” şeklinde yerleştirilmiştir. Cami vakfiyesinde


cami ile birlikte yapıldığı belirtilmiştir (Acun, 1999, s. 329). Batı kanadından yıkılan
imaret ve hanıkaha bağlantının olduğu cephedeki sivri kemer açıklığı ve merdiven
izlerinden anlaşılmaktadır (Acun, 1999, s. 329). Kuzey cephesinde beden
duvarlarından dışa taşan bir giriş yer alır (Şekil A.164). Bu giriş medrese ve camiyi
sıbyan mektebi ve hamama bağlamaktadır. Medrese duvarları moloz taş ve tuğla ile
kesme taş ve tuğla almaşık kaset tekniğinde örülmüştür. Kemer, kubbe ve örtü
sisteminde tuğla kullanılmıştır. Kasnak ve saçaklarda kirpi dişleri bulunur. Su basman
kotunda moloz taş örgü içinde devşirme blok taş ve sütun gövdesi parçaları tespit
edilmiştir (Şekil A.165-Şekil A.166). Su basman kotunda (Şekil A.167) üstteki
devşirme bloğu Doğan, Helenistik-Roma Dönemi mermer postament bloğu, alttaki
mermer devşirme bloğun Helenistik-Roma Dönemi’ne ait ise heykel ya da yazıtlı
kaidesi parçası olabileceğini belirtmiştir (Doğan, 2007a, ss. 230-231).

Hafsa Sultan Sıbyan Mektebi

Medresenin kuzeyinde yer almaktadır. Enine dikdörtgen planlı yapı kubbeyle örtülü
iki mekândan oluşur. Taç kapıyla batıdaki mekâna girilmektedir. Duvarlar, su basman
hizasında moloz taş üzeri kesme taş ve tuğla almaşık kaset teknik ile örülmüştür.
Kubbe ve çatı saçağında kirpi dişler, pencere kemerlerinde ve örtü sisteminde tuğla
kullanılmıştır (Şekil A.168). Sultan Külliyesi Sıbyan Mektebi, su basman kotunda
moloz taş örgü içinde bir sıra devşirme blok taş kullanılmıştır (Şekil A.169). Doğan,
bu devşirme blok taşlardan bazılarının kireçtaşı olduğunu belirtmiş ve Helenistik-
Roma Dönemi’ne tarihlendirmiştir (Doğan, 2007a, ss. 232-234). Medresenin ve sıbyan
mektebinin su basman kotunda kullanılan yoğun devşirme malzeme (Şekil A.170), 20.
yüzyıl onarımları öncesindeki temel seviyesini işaret ediyor olabilir. Medrese kuzey
giriş kapısı, Sıbyan Mektebi girişi ve hamam güney cephesinin kotuları arasındaki
ilişki külliyenin inşa edildiği arazinin özgün kotlarının tespit edilmesine imkân
verecektir.

197
Hafsa Sultan Hamamı

Kitabesinden hamamın 1538 yılında yapıldığı ve kitabeyi Alaşehirli Zade’nin


hazırladığı öğrenilmektedir (Acun, 1999, s. 515). Medrese ve darüşşifanin
kuzeyindedir. Çifte hamam olarak tasarlanmıştır. Doğu batı doğrultusunda dikdörtgen
planlı üzeri kubbelerle örtülüdür. Yapının duvarlarında moloz taş ve tuğla, duvar
köşeleri ve kubbe kasnağında kesme taştan, kemer ve tonozlarında tuğla kullanılmıştır.
Sultan Külliyesi Hamamı, doğu duvarında devşirme büyük blok taşlar yoğun olarak
kullanılmıştır (Şekil A.171-Şekil A.172). Devşirme blok taşların sırası ve yoğun olarak
kullanımı yapının inşası sırasında yakın çevresinde düzenli söküm yapılabilecek bir
yapının ya da lapidarium niteliğinde harabe bir yapının varlığına işaret ediyor olabilir.
Hamamın güney doğu köşesinde köşe hizasından dışarıya doğru taşan devşirme blok
taşın (Şekil A.173) kullanımı için Acun, taşın ana cadde tarafında olması ve sırttaki
bir yükü dinlendirecek yükseklik ve kalınlıkta olmasından ve yerel kaynaklardan
öğrenilen bilgiler doğrultusunda bu taşın hamalların sırtlarındaki yükleri dinlendirmek
için yapılmış “dinlenme taşı”191 olduğu sonucuna varmıştır (Acun, 2010, s. 78).

Hafsa Sultan (Bimarhanesi) Darüşşifası

Darüşşifa medresenin kuzey batısındadır. Kitabesine göre, 1539-1540 yılında Hafsa


Hatun adına yaptırılmıştır. (Yörükoğlu, 1948, s.13) 1922 yılındaki Yunan işgali
sırasında yakılmış, 1963-1964 yıllarında restore edilmiştir. (VGMSA: 450001060-
TF001.tif) Günümüzde (2016) Tıp Tarihi Müzesi olarak kullanılmaktadır. Enine
dikdörtgen planlı revaksız avlu kubbe örtülü kare planlı odalar ile çevrelenmiştir.
Güneydeki yuvarlak kemerli giriş, kubbe örtülü üç sivri kemerin oturduğu iki sütundan
oluşan revak ile avluya açılır. Giriş aksının karşısında kuzey kanadının ortasında ve
doğu kanadının ortasında kubbeli eyvan yer alır. Yapının duvar örgüsü moloz taş ve
tuğla düzensiz almaşık kaset tekniktedir. Duvar örgüsünde yoğun olarak bezemesiz
devşirme malzeme kullanılmıştır. Kemerler, pencere hafifletme kemerleri, kubbeler
tuğla örgülüdür (Bkz. Şekil 4.35. Katalog No. 12).

BIM-R02 Yiv-Akanthus (Blattkelch) sütun başlığını Katipoğlu, 4.-5. yüzyıllara


tarihlendirmiştir (Katipoğlu, 1991, ss. 67-68).

191
Kırkağaç Karaosmanoğlu Camisi köşesindeki devşirme sütun parçasını dinlenme taşı olarak tespit
edilmiştir (Acun, 2010, s. 82).

198
Şekil 4.35 : Katalog No.12, Manisa Hafsa Hatun Külliyesi Bimarhanesi.

199
4.1.2.11 İbrahim Çelebi Camisi

İbrahim Çelebi, Kanuni Sultan Süleyman’ın oğlu Şehzade Mehmed Manisa’da sancak
beyiyken ona hocalık yapmış, onun defterdarlığını yapmış, daha sonra Manisa,
Menemen ve İzmir kadısı olmuş, Manisa Sultanlar evkafı mütevelliliğini yapmıştır
(Acun, 1999, s. 169).

Kitabesine göre Karamanizade Emre Hoca’nın oğlu İbrahim Çelebi tarafından 1549
yılında cami ve medrese odaları yaptırılmıştır (Acun, 1999, s. 169). VGMA’nde
tarihsiz bir vakıf kaydı vardır (Acun, 1999, s. 169). Cami avlusundaki medrese
hücreleri günümüze ulaşmamıştır.

Cami kare planlı sekizgen kasnağa oturan bir kubbeyle örtülüdür. Kuzey batı
köşesinde minare kaidesi yer alır. Kuzey doğusunda kare planlı ve kubbeli bir yapı yer
alır. Acun, bu mekânın İbrahim Çelebi’nin türbesi olarak tasarlanmış olabileceğini,
ancak 1559 yılında Hacca giderken Halep’te ölmesiyle buraya gömülemediğini ve
türbe olarak kullanılmayan mekânın darulkurrai, darülhüffaz, darülhadis veya
kütüphane olarak kullanıldığını belirtmiştir (Acun, 1999, s. 171). Cami planı İvaz Paşa
Camisi (1484) planıyla türbe yerleşimi açısından benzerlik göstermektedir. Harime
kuzeydeki son cemaatten girilir. Pandantif geçişli kubbeler ile örtülü ve sivri
kemerlerin oturduğu dört sütun ile taşınan son cemaat kısmı üç bölümdür. Bu kısım
doğu ve batı yönünde cami cephesinden dışarı taşar, batıda minare kaidesi ile aynı
hızada sonlanır. Cami duvarları kesme taşların tuğla sıraları ile çerçevelenmesi ile
örülmüştür. Minare gövdesi ve son cemaat kısmı kesme taştan örülmüştür. Minare
kaidesi duvar örgüsü içinde devşirme blok taşlar kullanılmıştır. Son cemaat kısmı sivri
kemerleri kırmızı ve beyaz renklidir. Örtü elemanları tuğladır. Son cemaat yeri
sütunları devşirmedir (Bkz. Şekil 4.36. Katalog No. 13). Son cemaat yeri batısında
serbest halde sütun gövdesi parçaları bulunmaktadır (Şekil A.174).

R01 Orta Bizans Dönemi sepet çeşitlemesi sütun başlığını Katipoğlu, 6. yüzyıla
tarihlendirmiş, “ince işçiliği ile başkent üslubunun güzel bir örneği” olduğunu
belirtmiştir (Katipoğlu, 1991, s. 65).

R02 Orta Bizans Dönemi tek çiçekli sepet tipi sütun başlığı Hatuniye Camisi R03 ve
R04 sütun başlıklarıyla benzerlik göstermektedir.

R03 Orta Bizans Dönemi beş kabaralı haçlı motifli sepet tipi sütun başlığının
benzerleri Ulu Cami Medresesi, İvaz Paşa Camisi, Hatuniye Camisi, Lala Mehmed

200
Paşa Camisi’nde kullanılmıştır. Katipoğlu, mermer sütun başlığını 10.-11. yüzyıllara
tarihlendirmiştir (Katipoğlu, 1991, s. 64).

R04 Roma Dönemi (2. yüzyıl) Korinth tipi sütun başlığı sütun kaidesi olarak
kullanılmıştır. Katipoğlu, kaide olarak kullanılan mermer sütun başlığı 5-6. yüzyıla
tarihlendirmiştir (Katipoğlu, 1991, s. 63).

201
202
Şekil 4.36 : Katalog No.13, Manisa İbrahim Çelebi Camisi.

203
204
4.1.2.12 Hüsrev Ağa Külliyesi

Külliye cami, hamam, türbe ve iki çeşmeden oluşmuştur. Cami avlusunun kuzey
batısına 19. yüzyılda ilave edilen medrese odaları daha sonra yanmıştır (Acun, 1999,
s. 178).

Hüsrev Ağa Camisi

Cami Hüsrev Ağa tarafından 1554-1555 yılında yaptırılmıştır (Uluçay & Gökçen,
1939, s. 102; Emecen, 2013, s. 97). VGMA’nde bir vakıf kaydı vardır (Acun, 1999, s.
178). Kare planlı yapı kubbe ile örtülüdür. Kuzey batı köşeye minare yer alır. Duvarları
düzensiz moloz, kesme taş ve tuğla almaşık kaset teknikte örülmüştür. Kubbe ve
minare gövdesi tuğla ile örülmüştür. Duvar örgüsü içerisinde devşirme malzeme
kullanılmıştır (Bkz. Şekil 4.37. Katalog No. 14).

Cephede tespit edilen opus sectile parçası 9.-13. yüzyıllar arasında tarihlendirilen
İstanbul Yakacık eteğindeki Bizans Kilisesi (Demiriz, 2002, ss. 73-83) döşemesindeki,
13. yüzyılın ortalarına tarihlendirilen Trabzon Ayasofya Kilisesi (Demiriz, 2002, ss.
108-114), İznik Koimesis Kilisesi’nin 9. yüzyıl ortasından sonraya tarihlenen
(Demiriz, 2002, ss. 94-100) opus sectile örnekleriyle benzerlik göstermektedir. Ayrıca,
Bursa Muradiye Medresesi (15. yüzyılın ikinci yarısı) taş ve tuğla almaşık duvar
örgüsü içinde sırlı firüze rengi seramik parçaları kullanımı görülmektedir (Bkz.
Bakırer, 1993, s. 279).

Hüsrev Ağa Çeşmeleri

Caminin kuzey doğusunda ve güney doğusunda kitabesiz birer çeşme bulunmaktadır.


Her iki çeşmede dikdörtgen planlı sivri kemer nişlidir. Duvarları moloz taş, tuğla ve
devşirme blok taşlar ve kemeri tuğla ile örülmüştür (Bkz. Şekil 4.37. Katalog No.14).

Hüsrev Ağa Hamamı

Hüsrev Ağa Camisi’nin kuzey doğusunda 10-15 metre uzaktaki hamam 1558 yılına
tarihlenmektedir (Uluçay & Gökçen, 1939, s. 102; Emecen, 2013, s. 97). Orta kubbeli,
enine sıcaklıklı ve çift halvetli (E) plan tipindedir (Eyice, 1960, ss. 122-120). Hamamın
duvarları, moloz, kesme taş ve tuğlayla örülmüştür. Beden duvarı köşelerinde ve giriş
revağı ayaklarında, taşıyıcı sistemin bir parçası olarak, devşirme büyük blok taşlar
kullanılmıştır (Şekil A.175).

205
Şekil 4.37 : Katalog No.14, Manisa Hüsrev Ağa (Araplar) Külliyesi Camisi ve
Çeşmeleri.

206
4.1.2.13 Lala Mehmed Paşa Camisi

Cami, kitabesine göre 1569-1570 yılında Lala Mehmed Paşa tarafından yaptırılmıştır
(Uluçay & Gökçen, 1939, s. 103). VGMA’inde tarihsiz bir vakıf kaydı vardır (Acun,
1999, s. 190).

Manisa eşrafından Mehmed Paşa, Kemal Bey’in oğludur. II. Selim’in Manisa sancak
beyi olduğu sırada ona intisab edip (bağlanarak) defterdarı ve nişancısı olmuştur.
Manisa sancak beyi Şehzade Murad’ın lalası öldüğünde 1560 yılında onun lalalığına
atanmış, 1562 yılına kadar bu görevde kalmıştır. Daha sonra Karesi sancak beyliği
görevine getirilmiştir (Uluçay, 2012, s. 720). 1595 yılında 10 gün gibi kısa bir süre
sadrazam olmuş ve vefat etmiştir. Lala Mehmed, temiz ahlaklı, ilmi ve adaletiyle
meşhurdur. Oğulları Lala Mustafa Paşa, Musa Paşa ve Mehmed Bey’dir (Uluçay &
Gökçen, 1939, ss. 103-104; Acun, 1999, s. 190; Uluçay, 2012, s. 720).

Cami, kare plan üzeri sekizgen kasnağa oturan kubbe ile örtülüdür. Cami duvarları
kesme taş ve tuğla almaşık kaset tekniğindedir. Kuzey batı köşesinde dışa taşan kare
kaideli minare yer alır. Son cemaat yeri dört bölümdür, batıdaki son bölüm minare
kaidesinin önündedir. Kırmızı beyaz almaşık teknikte sivri kemerler devşirme
sütunlara oturur. Ortadaki iki kemer taşları yivlendirilmiştir. Son cemaat bölümü avlu
zemininden 30-40cm yükseltilmiştir. Batıdaki ilk bölüm yaklaşık 20 cm daha
yüksektedir. Bu bölümü ve minare gövdesi 1980li yıllarda onarım görmüştür
(VGMSA: 046 Lala Mehmet Paşa Camii ve Çeşmesi dosyası).

Yapının son cemaat bölümünde devşirme mimari elemanlar kullanılmıştır (Bkz. Şekil
4.38. Katalog No. 15).

Lala Mehmed Paşa Camisi bahçesinde sütun parçaları, mimari elemanlar ve


Müslüman mezar taşları bulunmaktadır.

Katipoğlu, Lala Mehmed Paşa Camisi son cemaat yerinde serbest halde sütun başlığı
tespit etmiş, bu başlığı “Kesit piramit şeklindeki eserin üç kenarı düz bir kenarı
süslemelidir. Süslemenin bir bölümü zaman içinde tahrip olmuştur. Bu kenarda kalın
bir silme, muhtemelen bir yamuk şekli meydana getirmiştir. Yamuğun dışında kalan
kısımda, üstte yan yana sıralanmış “X” ile mevcut köşede zikzak motifi
bulunmaktadır. Yamuğun içinde ise kalın bir silmeden oluşan daire şeklindeki çerçeve
içinde bir monogram yer almıştır. Monogramın alt kısmı tahrip olmuştur” şeklinde

207
tanımlamıştır (Katipoğlu, 1991, s. 59 Resim 53). Bu başlık bugün (2014) Manisa
Müzesi arka bahçesinde sergilenmektedir (Şekil A.176).

R01 Orta Bizans Dönemi beş kabaralı sepet tipi sütun başlığını Katipoğlu, Malta haçı
motifli mermer sütun başlığını 10.-11. yüzyıllara tarihlendirmiştir (Katipoğlu, 1991, s.
60).

R04 Orta Bizans Dönemi kareye yakın dikdörtgen planlı uçuk pembe breş (Bruno vd.
2012) sütun kaidesi yastık olarak kullanılmıştır. Roma Dönemi (2. yüzyıl) muhtemelen
tamamlanmamış Korinth tipi sütun başlığının köşeleri sonradan traşlanmıştır.
Katipoğlu, bu başlığı 4.-6. yüzyıllara tarihlendirmiştir (Katipoğlu, 1991, s. 61).

R05 İki parçadan oluşan sütun gövdesinin üstteki parçası monolit Karaburun
kireçtaşı192 (brocatelle) sütun parçasıdır.

R02, R03 ve R05 sütunlarında Türk-İslâm Dönemi sütun başlıkları kullanılmıştır.

192
Bkz. Herrmann & Van den Hoek, 2018, s. 347.

208
Şekil 4.38 : Katalog No.15, Manisa Lala Mehmed Paşa Camisi.

209
210
4.1.2.14 Yakut Ağa (Kurşunlu) Sıbyan Mektebi

Sıbyan mektebi, kitabesine göre 1572 yılında Kızlarağası Yakut Ağa İbn-i
Abdülmennan tarafından yaptırılmıştır (Acun, 1999, s. 551; Gökçen, 1946, ss. 276).

Dikdörtgen planlı sekizgen kasnaklı iki kubbeli yapı içten birer kubbeli iki kare
mekâna ayrılmıştır. Sivri kemerli anıtsal bir girişi vardır. Testere dişi saçaklı yapının
duvarları moloz taş tuğla almaşık kaset ve pencere ve kapı kemerleri kırmızı beyaz taş
almaşık tekniğindedir. Yapı Yunan işgali sırasında yakılmış (Acun, 1999, s. 552) daha
sonra onarım görmüştür.

VGMSA’nde yer alan fotoğraflarında yapının iç mekânında kapı eşiği olarak


kullanılan devşirme profilli bir mimari parça tespit edilmiştir. Bu parça özgün
kullanımında kapı sövesi veya lentosu olarak kullanılmıştır (Şekil A.177).

4.1.2.15 Vakvak Tekkesi Türbesi

1575 yılında türbe olarak yapılmış ve Karlızade Şeyh Süleyman Efendi’nin tekkesi ve
türbesi olarak kullanılmıştır. Türbe 1967 yılında İshak Çelebi Çocuk Kütüphanesi
olarak işlevlendirilmiştir (Acun, 1999, s. 418). Günümüzde ise kapılıdır. Kare plan
üzeri kubbeyle örtülü yapının beden ve bahçe duvarlarında devşirme blok ve profilli
mimari elemanlar kullanılmıştır (Şekil A.178).

4.1.2.16 Dilkişar Hatun Külliyesi

Alaybeyi Ferhat Ağa’nın eşi Dilşikar Hatun tarafından 1579-1580 yılında cami, çifte
hamam, imaret, mektep ve çeşmeden oluşan bir külliye şeklinde yaptırılmıştır (Uluçay,
2012, s. 686; Acun, 1999, s. 202).

Dilkişar Hatun Hamamı

Güney kuzey doğrultusunda uzanan hamam çift hamam olarak inşa edilmiştir. Yapının
üzeri sekizgen yüksek kasnaklara oturan kubbeler ile örtülüdür. Saçaklar testere
dişidir. Moloz taş ve tuğla düzensiz duvar örgüsündedir. Kubbe, tonoz ve kemerler
tuğladır. Acun, yapının erkekler kısmının turşu imalathanesi ve kadınlar kısmının
konut olarak kullanıldığını söylemiştir (Acun, 1999, s. 532). Yapı bugün (2016)
Toplum Ruh Sağlığı Merkezi olarak kullanılmaktadır. Yapıda inceleme
yapılamamıştır. VGMSA’nde bulunan fotoğrafta sonradan açıldığı anlaşılan kapı

211
boşluğunun iki yanında ve beden duvar örgüsünde devşirme blok taşlar kullanıldığı
tespit edilmiştir (Şekil A.179).

4.1.2.17 Arapalan (Defterdar Mahmud Efendi) Camisi

Cami avlu giriş kapısının batısında, mermer üzerine yeni harflerle “Defterdar Mahmut
Efendi Camii, H.990/M.1582” yazılmış yazıya göre tarihlendirilmiştir. 1978 yılında
caminin iç ve dış sıvalarıyla minaresi yenilenmiştir (Acun, 1999, ss. 210-211). Son
cemaat bölümüne çıkan çift taraflı merdivende ve minare kaidesinde devşirme bloklar
kullanılmıştır (Şekil A.180-Şekil A.181).

4.1.2.18 Pür Nefes Çelebi (Arapalan Camisi) Çeşmesi

Çeşme kitabesinden 1586 yılına tarihlendirilmektedir (Acun, 1999, s. 586). Zengin bir
kişi olan Pür Nefes Çelebi 1558 yılında vefat etmiştir (Uluçay, 1940, s. 44; Gökçen,
1946, s. 240). Acun, bu tarihlendirmelere dayanarak çeşmenin Pür Nefes Çelebi’nin
ölümünden sonra adına akraba veya yakınları tarafından yaptırılmış olabileceğini
söylemiştir (Acun, 1999, s. 586).

Dikdörtgen planlı, kırmızı beyaz almaşık sivri kemer nişli çeşme oluğunun iki yanında
küçük nişler vardır. Çeşme duvarlarının alt kısmı moloz taş ve devşirme blok taşlar ve
üst kısmı kesme taşla örülmüştür. Devşirme malzeme kullanılmıştır (Bkz. Şekil 4.39.
Katalog No. 16).

ÇEŞ01 Orta Bizans Dönemi geometrik bezemeli levha çeşme aynası olarak
kullanımıştır. Beycesultan’da bulunan Orta Bizans Dönemi levha parçasıyla benzerlik
göstermektedir (Wright, 1997, ss. 187-188 Figure 8.4). Benzer bir örnek
Katipoğlu’nun çalışmasında Katalog No.89 Levha 74 Resim 112 olarak yer almaktadır
ve Manisa Müzesi’nde envanter numarası belli olmayan bu korkuluk levhası 10.-11.
yüzyıllara tarihlendirilmiştir (Katipoğlu, 1991, s. 107).

Katipoğlu, çeşme aynası olarak kullanılan mermer levhayı 6. yüzyıla ait korkuluk
levhası olarak tanımlamıştır (Katipoğlu, 1991, s. 69).

212
Şekil 4.39 : Katalog No.16, Manisa Pür Nefes (Arapalan Camisi) Çeşmesi.

213
4.1.2.19 Muradiye Külliyesi

Sultan III. Murad’ın şehzadeliği sırasında yaptırdığı caminin yerine saltanatı sırasında
cami, medrese, imaret, dükkân ve çeşmelerden oluşan bir külliye yaptırmıştır (Bkz.
Emecen, 1987). Cami 1585 yılında, külliyeyi oluşturan medrese, imaret, dükkân gibi
yapıların tamamı 1592 yılında tamamlanmıştır (Yücel, 1968, ss. 207-208). Cami
avlusunun üç tarafını “U” şeklinde çeviren medrese odaları günümüze ulaşmamıştır
(Yücel, 1968, s. 208) (Şekil A.182).

Son cemaat döşemesi yassı sekizgen blok taşlardan meydana getirilmiştir (Yücel,
1968, s. 209). Yücel, bu taşlar arasında Antik Dönem’e ait, üzerinde Grekçe yazılar
bulunan bir levha göze çarptığını belirtmiştir (Yücel, 1968, s. 209). İncelememizde
(2012-2019) bu devşirme parça tespit edilememiştir. Yapının genelinde belirgin bir
devşirme malzeme kullanılmamıştır. Son cemaat yerinde giriş aksının sağında ve
solunda simetrik olarak granit sütunlar arasına mermer sütun yerleştirilmiştir (Şekil
A.184-Şekil A.185). Toplam altı sütun kullanılmıştır. Bu sütunların da tipki Hafsa
Sultan Camisi’nde de belirttiğimiz gibi devşirme olması muhtemeldir.

Hüseyin Ağa Kütüphanesi

Külliyenin güneyinde medreseyle cami arasındaki avluda, Karaosmanoğullarından


Hüseyin Ağa tarafından 1812 yılında kütüphane yaptırılmıştır (Yücel, 1968, s. 214).
İnşaat malzemesi olarak taş ve tuğla kullanılmış, bunlar düzensiz bir şekilde
örülmüştür. Duvar örgüsünde yer yer devşirme moloz taşlar kullanılmıştır (Şekil
A.183).

4.1.2.20 Aynı Ali (İnce Ali) Camisi

Aynı Ali II. Bayezid zamınında yaşamış bir Bektaşı şeyhidir (Gökçen, 1946, s. 43).
Cami, tekke ve türbeden oluşan bir külliye iken tekke günümüze ulaşamamıştır
(Gökçen, 1946, s. 43). VGMA’nde tarihsiz bir vakıf kaydı vardır (Acun, 1999, s. 244).
16. yüzyılda Küçük Emir Mescidi adı ile anılan yapı, 1616 yılında Seyyit Şemsettin
tarafından camiye çevrilmiştir (Gökçen, 1946, s. 43; Acun, 1999, s. 244). Acun, 1995
yılında esaslı bir onarım geçirdiğini belirtmiştir (Acun, 1999, s. 244).

Kareye yakın dikdörtgen planlı kubbeli yapının kuzey doğu köşesinde kare kaideli
minaresi vardır. Duvarları ve kubbe kasnakları kesme taş ve tuğla almaşık kaset
tekniğindedir. Son cemaat yeri kemerleri kırmızı beyaz almaşık taş ve üzeri tuğla

214
örgülüdür. Kubbe, kemer ve minare gövdesi tuğladır. Kubbe kasnağında ve saçaklarda
kirpi tuğla sıraları vardır. Son cemaat yeri batıda cami cephesinden taşarak başlar
doğuda minare kaidesi ile hem yüz olarak biter. Son cemaat yerinin üzeri pandantif
geçişli sekizgen kasnaklı basık üç kubbe ile örtülüdür. Üç bölümden oluşan son cemaat
yeri kemerleri ortada iki sütun, batıda duvar ve doğuda ayağa oturmaktadır. Son
cemaat yerinde devşirme malzeme kullanılmıştır (Bkz. Şekil 4.40. Katalog No. 17).

VGMSA’ndeki fotoğrafta yapının son cemaat kısmı önünde serbest halde blok taşlar
görülmektedir (Şekil A.186).

Aynı Ali Camisi (Süleyman Paşa) Çeşmesi

Aynı Ali Camisi avlusunun kuzey duvarının dışında köşededir. Süleyman Paşa
tarafından 1809 yılında yaptırılmıştır (Acun, 1999, s. 615). Acun, çeşmeyi 1978 ve
1995 yıllarında incelemiştir, kitabında paylaştığı fotoğrafta (Acun, 1999, s. 615
Fotoğraf: 482) çeşme yalağı olarak görülen bölümün yerinde 2016 yılında yaptığımız
incelemelerde devşirme sütun gövdesi tespit edilmiştir (Şekil A.187).

215
Şekil 4.40 : Katalog No.17, Manisa Aynı Ali (İnce Ali) Camisi.

216
4.1.2.21 Göktaşlı Camisi

On altıncı yüzyılda mescid olan yapıyı Manisalı Şaban Oğlu Hacı Abdülkerim
tarafından kendi parasıyla ve İstanbul’dan izin alarak camiye dönüştürmüştür
(Gökçen, 1946, s. 300). VGMA’nde tarihsiz bir vakıf kaydı vardır (Acun, 1999, s.
138). Pek çok onarım gören yapı 1631-1632 yılında da eski karakteri tamamen
değişecek şekilde onarım geçirmiştir (Gökçen, 1946, s. 300). Caminin harim girişinde
1906 tarihli bir onarım kitabesi bulunmaktadır. Kurtuluş savaşında yakılan yapı daha
sonra onarılmıştır (Acun, 1999, s. 138).

Kare planlı ve kubbeli yapıya daha sonra iki katlı bir son cemaat yeri eklenmiştir.
VGMSA’nde yer alan 1945 yılı fotoğraflarında bu ekin yerinde ahşap ayaklı bir saçak
görülür (450001017-FT001-1945: 01). Ayrıca, arşiv belgelerinden son cemaat
kısmının izinsiz olarak eklendiği ve bu ekin kaldırılmasına karar verildiği
anlaşılmaktadır (450001017-KR001.tif). Tuğla, kubbe, kemer ve minare gövdesinde
kullanılmıştır. Minaresi yapının kuzey batı köşesinde yer alır. Duvarlar taş tuğla
düzensiz almaşık kaset tekniği ile örülmüştür. Duvar örgüsünde devşirme malzemeler
kullanılmıştır (Bkz. Şekil 4.41. Katalog No. 18).

217
Şekil 4.41 : Katalog No.18, Manisa Göktaşlı Camisi.

218
4.1.2.22 Kabak Tekkesi

Çaybaşı Mahallesi’nde derenin doğusundadır. Kitabesi olmayan yapının Uşşaki


Tarikatı’na mensup Pilavcı Hacı Hüseyin tarafından 17. yüzyılda yaptırıldığı
bilinmektedir (Uluçay & Gökçen, 1939, s. 120; Acun, 1999, s. 374). Yapı günümüzde
(2012) Mevlâna Düşüncesini Araştırma Derneği olarak hizmet vermektedir.

Kare planlı yapının üzeri kubbe ile örtülüdür ve dikdörtgen planlı mihrab nişi dışarıya
taşar. Pencere kemerleri ve kubbe tuğladır. Kubbe saçağında kirpi sırası vardır. Kabak
Tekkesi, beden duvarları moloz taş ve tuğla almaşık kaset tekniğinde örülmüş ve
köşelerde devşirme büyük blok taşlar kullanılmıştır. Duvarlar moloz taş ve tuğla
almaşık kaset tekniğinde örülmüş, köşelerde kesme taş ve devşirme malzeme
kullanılmıştır (Şekil A.188). Roma Dönemi (2.-3. yüzyıl) İon sütun başlığı volüt
parçası, batı cephesi duvar örgüsü içinde tespit edilmiştir (Şekil A.189). Benzer bir
kullanım Milas Belen Camisi beden duvarında, Beçin Orhan Gazi Camisi yanındaki
hanikah ve İznik Ayasofyası duvar örgüsünde de görülmektedir. Güney cephede duvar
örgüsünde pembe damarlı yivli sütun gövdesi parçası tespit edilmiştir (Şekil A.190).
Giriş revaklarında günümüzde üzeri boyalı olan sütunların devşirme olması
muhtemeldir.

4.1.2.23 Serabat Camisi

Tabaklar Mahallesi’nin batısında ve Tabaklar Deresi’nin sol sahilindedir. Cami 1646-


1647 yılında Abdurrahman isimli bir kişi tarafından yaptırılmıştır (Uluçay & Gökçen,
1939, s. 114; Acun, 1999, s. 257). VGMA’nde tarihsiz bir vakıf kaydı vardır (Acun,
1999, s. 257). Geçirdiği yangında avlusunun kuzeyindeki mekteb ve medrese yapıları
yanmıştır (Uluçay & Gökçen, 1939, s. 114; Acun, 1999, s. 257). VGMSA Vakıf Eski
Eser Fişi’nde yapının çeşme, medrese ve hamamının yok olduğu yazılıdır (020 Serabat
Camii: 450001020-TF001.tif). 1922 Yunan işgalinde yakılan yapı daha sonra yeniden
inşa edilmiştir (Acun, 1999, s. 257).

Acun, yapıdaki izlere dayanarak özgün yapının dikdörtgen planlı ve çift kubbeli,
ortadan askı kemer ile ayrılan iki mekândan oluşmuş olmasının muhtemel olduğunu
belirtmiş ve tuğla bezeme özelliklerine dayanarak yapıyı 15. yüzyılın ikinci yarısına
tarihlendirmiştir (Acun, 1999, s. 258).

Yapının minaresi ve batı duvarı özgündür (VGMSA, 020 Serabat Camii: 450001020-
TF001.tif). Batı duvarı moloz taş, tuğla düzensiz almaşık kaset tekniğinde örülmüştür.

219
Özgün olduğu belirtilen batı duvarında Bizans Dönemi balüster parçası olması
muhtemel bir mimari eleman tespit edilmiştir (Şekil A.191).

4.2 Manisa İlçeleri

4.2.1 Akhisar

İlçe merkezinde (Şekil A.192) Şehir Üstü (Sarı İbrahim) Camisi’nin bahçesinde
dağınık halde işlevsiz yivli sütun gövdesi parçası ve sütun kaidesi, Ulu Cami bahçeside
sütun kaideleri, çifte sütunlar, blok taş ve mimari elemanlar, Efendi Camisi bahçesinde
dağınık halde Korinth çeşitlemesi sütun başlığı ve profilli mimari parçalar tespit
edilmiştir. Bu malzemeler yapıların inşaatlarında kullanılmak üzere getirilmiş ve
kullanılmadan kalmış olabilecekleri gibi onarımlar sırasında yapılardan çıkartılmış,
işlevini yitirmiş parçalar da olabilir (Şekil A.193-Şekil A.196).

Dombaycı Han avlusunda dağınık halde ve âtıl durumda Türk Dönemi öncesi yapı
elemanları mevcuttur.

Sasa Bey Hamamı (1427), Gülruh Sultan (Yeni) Hamamı (1503), Sarı Ahmed Paşa
Hamamı (16. yüzyıl) beden duvarlarında yoğun olarak bezemesiz, profilsiz devşirme
malzeme, blok taş ve moloz taş kullanılmıştır.

Mahramacı Camisi son cemaat yerinde devşirme malzemeler kullanılmıştır. Ancak,


onarımlar sonucu bu malzemeler duvar örgüsü içinde kalmış ve boyalı durumda
oldukları için özgün işlevi ve dönemi tespit edilemeyecek durumdadır.

4.2.1.1 Köfünlü Kara Mehmet (Köhne) Camisi

Yapı, Saruhanoğulları Dönemi camilerindendir. Haziresinde bulunan 1316 tarihli


mezar taşına göre tarihlendirilmiştir (Satış, 1994, s. 339). Cami, 1488 yılında kapsamlı
bir onarım geçirmiştir (Satış, 1994, s. 339). Dikdörtgen planlı ve düz ahşap çatılı
caminin kuzeye bakan cephesinde Satış, kemerli kısımların göze çarptığını fakat
bunların sonradan duvarla kapatıldığını ve bu duvarda devşirme yapı taşı olarak İon
sütun başlıklarının kullanıldığını ve bunun açık olarak görülebildiğini belirtmiştir
(Satış, 1994, s. 339). Yapının son cemaat yerinde devşirme malzeme kullanılmıştır
(Bkz. Şekil 4.42. Katalog No. 01).

Caminin inşasından Hastane Höyüğü ve çevresinden çıkan mimari parçaların


kullanıldığı anlaşılmıştır (URL-30).

220
Şekil 4.42 : Katalog No.01, Manisa Akhisar Köfünlü Kara Mehmet Camisi.

221
4.2.1.2 Akhisar Ulu Camisi

İnşa kitabesi olmayan yapı, VGM Vakıf Eski Fişi’nde 15. yüzyıla tarihlendirilmektedir
(Doyduk, 2006, s. 47). Cami, 19. yüzyılın ikinci yarısında Sultan Abdülhamid
Dönemi’nde onarım görmüştür (Çetinkaya, 2005, s. 53).

İncil’de adı geçen yedi kiliseden biri Thyateria, Akhisar’dadır. Erken tarihli bir kilise
yapısı için en çok üzerinde durulan yer ise Ulu Cami ve çevresidir. Anadolu’da Pagan
Dönem’den İslâm Dönemi’ne kadar dinsel mekânların sürekliliğine sıklıkla
rastlanmaktadır. Ulu Cami’nin St. Basil Kilisesi’nin yerinde inşa edilmiş olabileceği
düşünülmektedir (URL-31). En önemli dayanak, Ulu Cami’nin doğu beden duvarı
dışındaki kilise apsisine ait olduğu düşünülen kalıntıdır. Mercangöz, yapının yerinde
bir Bizans kilisesi olduğunu, mevcut yapının bu kilisenin kalıntılarından yararlanılarak
yapıldığını, kilisenin çevre duvarlarının tahrip olduğunu sadece payelerinin
korunduğunu belirtmiştir (Mercangöz, 1994, s. 145). Caminin güney duvarının
Mercangöz’ün sözünü ettiği payelerden oluştuğu düşünülmektedir (Doyduk, 2006, s.
47). Kilisenin apsisine ait olduğu düşünülen duvar kalıntıları caminin doğu cephesi
beden duvarı yanında görünmektedir. Ulu Cami ile ilgili Evliya Çelebi şunları
anlatmıştır (Evliya Çelebi, 2010, s. 68): “Halk dilinde Fethiye cami derler. Daha önce
kilise imiş “Artık yüzünü Mescid-i Haram semtine çevir” [Kur’ân, Bakara 144] nassı
üzeri kâfirlerden fethedilip mihrabı Kudüz’e iken Mekke’ye çevrildiği için Fethiye
Camii derler. Minaresi yıkılıp yine yeniden yapılmış kiliseden bozma camidir. Kâgir
kubbe ve kurşun örtülüdür ve kapısı üzeri tarihi … [723] (1323)”. Eski cami
avlusunda, karşılıklı ve birbirine eşit büyüklükte, üçer odalı birer darülhadis ve
darülkurra, ikisinin arasında bir dershane inşa edilmiştir (Müderrisoğlu, 1956, s. 94).
Ancak bu yapıların günümüze ulaşmamıştır (Satış, 1994, s. 337). Merkezi planlı
caminin kuzey cephesinde taş kaideler üzerine oturan ahşap sütunların taşıdığı üzeri
örtülü bir son cemaat yeri vardır. Harimin kuzeyinde merdivenler ile çıkılan kadınlar
mahfili yer almaktadır. Mahfil 19. yüzyıldaki onarım sırasında eklenmiş olabilir193.
Yapının beden duvarlarında ve minare kaidesinde bezemesiz devşirme malzeme
kullanılmıştır. Avlusunda serbest mimari elamanlar mevcuttur. Harim bölümünde
devşirme sütun ve sütunceler kullanılmıştır (Bkz. Şekil 4.43. Katalog No. 02).

193
Mahfilin devşirme düğümlü sütuncelerinin üzerindeki ahşap kısmın benzeri için Bkz. Turgutlu
Sinirli Köyü Camisi (19. yüzyıl) (Görür, 2013, s. 558 Fotoğraf 4).

222
Cami kadınlar mahfili devşirme düğümlü sütunları H01-H04 Orta Bizans Dönemi
(10.-12. yüzyıl) kiborium veya templon düğümlü sütunce gövdeleridir (Bkz. Manisa
İshak Çelebi Külliyesi Türbesi. Bu düğümlü sütunlar Zeyrek Camisi mimberindeki
düğümlü sütunlara benzerlik göstermektedir (Şekil A.95). Ousterhout, Zeyrek
Camisi’ndeki düğümlü sütunların proskynetarion çerçevesi olabileceğini ve
benzerlerinin Khora Kilisesi’nde (Şekil A.97), Trikkale yakınlarındaki Porta Panagia
ve Mount Athos’daki Protaton’da bulunduğunu belirtmiştir (Ousterhout, 2007, s. 437).

Mercangöz, Ulu Cami’deki düğümlü sütunların zarif, ince ve uzun boyutlarıyla ikona
kenarlarındaki düğümlü sütunlarla benzerlik göstermesine karşın arka yüzlerinde
bezemelerin devam etmesinden dolayı ikona yanında kullanılmış olamayacaklarını,
templon desteği olarak kullanılmak için narin yapılı olduklarını, templon arşitravini
taşımak için daha geniş kesitli sütunlar kullanıldığını ve korkuluk levhalarına ilişkin
izlerin olması gerektiğini belirtmiştir (Mercangöz, 1994, s. 160).

Mercangöz, yarım küresel ve akanthus motifli altlık ve postamentlerin Bizans


Dönemi’ne ait olamayacağını, cami içindeki ikinci kullanımları sırasında düğümlü
sütunların boylarını yükseltmek için bu iki unsurun kullanıldığını, her ikisinin farklı
malzemeden ve farklı özelliklerde oluşundan bunların en az birinin hazır olduğunu,
yani devşirildiğini belirtmiştir (Mercangöz, 1994, s. 149). Hangi parçanın devşirildiği
ile ilgili olarak da küresel altlıkların üst kısımlarının, düğümlü sütunların kaidelerine
yakın olmasına dayanarak, postamentlerin de devşirme olduklarını, düğümlü
sütunlarla birlikte mahfil taşıyıcıları olarak kullanılacağı zaman arada bağlayıcı unsur
olarak yarı küresel altlıkların yapılmış olduğunu ifade etmiştir (Mercangöz, 1994, ss.
149-150). Postamentlerin dönemi konusunda kesin bir bilgi yoktur. Mercangöz, profil
ve biçimlerine bakılarak Bizans ve öncesi ya da Türk Dönemi’nde yakın bir örneğin
olmadığını, belki kentteki bir Rum yapısı için üretildiğini ve bu camide ikinci kez
kullanıldığını eklemiştir (Mercangöz, 1994, ss. 149-150).

Satış, Sicilya mermerinden ilmik şeklinde dört sütun üzerine bir sermahfil (oturma
yeri) oturtulduğunu, Sicilya’dan getirilen ve kiliseye ait olan mermerlerin ayrıca
incelenmesi gerektiğini yazmıştır (Satış, 1994, s. 337). Düğümlü sütunların
Sicilya’daki bir kiliseden getirilmesi ile ilgili bir kaynak göstermemiştir.

Bahçede dağınık halde Roma Dönemi 2. yüzyıl sütun kaidesi ile mimari bloklar
mevcuttur. Ayrıca, musalla taşı olarak mimari blok ve ayak olarak Roma Dönemi, 2.

223
yüzyıl çiftçe sütunceler kullanılmıştır. Caminin güney beden duvar örgüsünde
devşirme blok taşlarla örülmüş tonozlu bölümde taşçı işaretleri tespit edilmiştir.

Satış, caminin dış kapısından içeriye girilince sol tarafta yerde birçok Korinth sütun
başlığı ve Osmanlı mezar taşlarının görüldüğünü yazmış ve mezar taşları ile ilgili
detaylı bilgi vermiştir (Satış, 1994, ss. 337-338). Satış’ın bahsettiği Korinth sütun
başlıkları tarafımızdan tespit edilememiştir.

224
Şekil 4.43 : Katalog No.02, Manisa Akhisar Ulu Cami.

225
4.2.1.3 Sarı Ahmed Paşa Külliyesi

Sarı Ahmed Paşa’nın gerçek kimliği bilinmemekte, cami avlusundaki mezar taşına
göre 1488 yılında öldüğü ve kitabesine göre Fatih Dönemi’nde yaşadığı bilinmektedir
(Satış, 1994, s. 342). Kayıtlarda Sarı Ahmed Paşa’nın Akhisar’daki hayırları arasında
cami, imaret, hamam ve vakfa gelir için inşa edilmiş dükkânlar ile Ahmed Paşa
Külliyesi’ne ait Taş Medrese adında bir medrese ve bir kervansaray vardır
(Müderrisoğlu, 1956, ss. 29; Satış, 1994, s. 342).

Paşa Camisi

Caminin, Sarı Ahmed Paşa tarafından 1469 yılında yaptırıldığı kitabesinden


öğrenilmektedir. Yapı, 1596 yılında onarım görmüştür (Satış, 1994, s. 342). Üzeri
kubbe ile örtülü yapının duvar örgüsü taş ve tuğla almamış tekniktedir. Yapının
avlusunda devşirme iki sütunun taşıdığı şadırvan yer almaktadır (Şekil A.197).
Caminin beden duvarlarında yoğun olarak devşirme blok taşlar kullanılmıştır (Şekil
A.198). Minare kaidesinde devşirme mimari yapı elemanları kullanılmıştır (Bkz. Şekil
4.44. Katalog No. 03-01).

Paşa Hamamı

Çifte hamam özelliğinde olan yapı 15. yüzyıla tarihlendirilmektedir. Erkekler kısmının
girişi meydandan sağlanırken kullanılmayan kadınlar kısmının girişi yapının doğu
cephesinden, dar bir sokaktan sağlanmaktadır. Erkekler bölümünün soğukluğu kiremit
kaplı kırma çatı ile, yapının diğer bölümleri tonoz ve tuğla ile kaplanmış kubbeyle
örtülüdür. Hamamın erkekler bölümündeki sıcaklığı iki kubbe, kadınlar bölümündeki
ise tonoz ile örtülüdür. Kubbe geçişlerinde pandantif, tromp ve üçgen kuşak
kullanılmıştır (Doyduk, 2006, ss. 86-90). Beden duvarları, moloz taş ve tuğla ile
örülmüştür. Giriş cephesinde bezemeli devşirme malzeme tespit edilmiştir (Bkz. Şekil
4.44. Katalog No. 03-02).

226
Şekil 4.44 : Katalog No.03-01 ve Katalog No.03-02, Manisa Akhisar Paşa (Sarı
Ahmet Paşa) Camisi ve Hamamı.

227
4.2.1.4 Emetli Cami

Kare planlı yapının inşa kitabesi bulunmamaktadır. Minare örgüsüne dayanarak 15.
yüzyıla tarihlendirilmiştir (Ünalan, 1998, s. 13). Yapının üzerindeki 1899 tarihi
onarımın tarihidir (Satış, 1994, s. 347). Satış, cami, medrese ve imaret şeklinde bir
külliyenin mevcut olduğunu belirtmiştir (Satış, 1994, s. 347). Bu yapılardan sadece
cami günümüze, onarımlarla özgünlüğünü yitirerek, ulaşmıştır. Satış, tek kubbeli ve
minareli yapıda Korinth sütun başlıkları gibi devşirme yapı malzemelerinin
kullanıldığını belirtmiştir (Satış, 1994, s. 347). Ancak yapıdaki incelemelerde Yiv-
akantus sütun başlıkları tespit edilmiştir (Bkz. Şekil 4.45. Katalog No. 04). Bu
başlıklar aynı seriye ait olabilir.

Yapının minare kaidesinde bezemesiz devşirme blok taş parçalarıyla son cemaat yeri
sütun kaidelerinde devşirme malzeme tespit edilmiştir (Bkz. Şekil 4.45. Katalog No.
04).

228
Şekil 4.45 : Katalog No.04, Manisa Akhisar Emetli Camisi.

229
4.2.1.5 Gülruh Sultan Külliyesi

Gülruh Sultan Külliyesi cami, hamam, medrese, imaret ve bedestenden oluşmaktayken


günümüze bu yapılarından cami ve hamam ulaşmıştır.

Gülruh Sultan Camisi

Cami, Yeni Cami ve Alemşah Camisi adlarıyla da anılmaktadır. Cami inşa kitabesine
göre II. Bayezid’ın eşi ve Şehzade Alemşah’ın annesi Gülruh Sultan tarafından 1517
yılında yaptırılmıştır (Daş, 2018, s. 351). 1913 yılında Akhisar ve çevresinde yıkıma
neden olan depremde zarar görmüş ve çeşitli onarımlar geçirmiş, ayrıca yapı 1943
yılında VGM tarafından kapsamlı bir onarım geçirmiştir (Daş, 2018, s. 351) (Şekil
A.199).

Geniş avlu içindeki son cemaat mekânlı yapının kuzeybatı köşesinde bir minare ve
doğusuna sonradan eklenen ikinci son cemaat yeri vardır. Tek kubbeli kare planlı
yapının duvar örgüsü taş ve tuğla almaşık tekniktedir. Son cemaat yerinde ve duvar
örgüsünde devşirme malzemeler kullanılmıştır (Bkz. Şekil 4.46. Katalog No. 05).

230
Şekil 4.46 : Katalog No.05, Manisa Akhisar Yeni (Gülruh Sultan) Camisi.

231
4.2.1.6 Aynalı Camisi

Köfünlü Camisi avlusunda mezarı bulunan Piri Can Aziz Ahmed’in oğlu Sinaneddin
Yusuf Efendi tarafından 16. yüzyılda, minaresiz bir cami olarak yaptırıldığı
bilinmektedir (Müderrisoğlu, 1956, s. 47; Satış, 1994, ss. 347-348). Caminin asıl adı
ise Sinan Kadı Camisi’dir (Müderrisoğlu, 1956, s. 47). Selimzade Ahmed Ragıp Bey,
aynı zamanda doğup büyüdüğü evin bitişiğinde olan ve harap hale gelen camiyi
onartmış ve 1913 tarihinde vakfiye tescil ettirmiştir (Müderrisoğlu, 1956, s.47; Satış,
1994, s. 348). Mevcut yapı 1958 yılında inşa edilmiştir (Satış, 1994, s.347).

Yapının bahçesinde dağınık halde Antik Dönem mimari elemanlar mevcuttur194 (Bkz.
Şekil 4.47. Katalog No. 06).

Bu mimari elemanlar onarımlar ve yapının yeniden inşa edilmesi sırasında özgün


yapıdan çıkartılmış olabilir. Doyduk’un yayınladığı fotoğraftan son cemaat yeri ahşap
taşıyıcısının kaidesi olarak kullanılmış Yivli sütun başlığı (benzerlik için Bkz. S07) ve
onun yanında dağınık halde Korinth tipi sütun başlığı (benzerlik için Bkz. S06) tespit
edilebilmektedir (Şekil A.200-Şekil A.201).

194
Satış, avludaki kuyudan çok sayıda Antik Dönem yapı parçasının çıktığını, Thyateria kentine ait bir
yapı kalıntısının caminin altında olabileceğini belirtmiştir (Satış, 1994, s. 348).

232
Şekil 4.47 : Katalog No.06, Manisa Akhisar Aynalı Camisi.

233
4.2.1.7 Zeynelzade Kütüphanesi

Giriş kısmındaki kitabede 1797-1798 yılında Zeynelzade Hacı Ali Efendi tarafından
yaptırıldığı yazılıdır (Akdeniz & Şahir, 2014). Kare planlı yapının üzeri kubbe ile
örtülüdür, beden duvarlarından moloz taş ve devşirme blok taşlar ile tuğla birlikte
kullanılmıştır. Giriş revaklarında devşirme sütun ve sütun başları kullanılmıştır (Bkz.
Şekil 4.48. Katalog No. 07).

234
Şekil 4.48 : Katalog No.07, Manisa Akhisar Zeynelzade Kütüphanesi.

235
4.2.2 Kula, Emre Köyü ve Gökçeören Köyü

Kula ilçe merkezinde devşirme malzeme tespit edilen Beylikler ve Osmanlı dönemi
yapılarının konumu Şekil A.202’de görülmektedir.

4.2.2.1 Süleyman Şah Türbesi

Süleyman Şah Türbesi, günümüzde Çarşı Camisi195 yakınında daha önce Gülhane
medresesinin bulunduğu alandaki pazar yerinin içinde kalmıştır (Tosun, Tarihsiz, s.
17). Kitabesi olmayan türbe, Süleyman Şah’ın ölümünden (1387) sonra yapılmış
olmalıdır. Kare planlı üzeri kubbe ile örtülü yapının giriş cephesi büyük sivri sağır bir
kemerle tanımlanmıştır. Moloz taş ve tuğla ile örülmüş beden duvarlarında devşirme
mimari parçalar kullanılmıştır (Bkz. Şekil 4.49. Katalog No. 01).

Uysal, kapının dendanelı sövesinin devşirme taştan olduğunu ve üstünde sonradan


açılmış bir pencere bulunduğunu belirtmesine (2006, s. 247) karşın bu devşirme ve
kapı üzerindeki pencere 2015 yılında tespit edilememiştir (Şekil A.203).

195
Kula’da bugün ayakta olmayan 1356-1357 tarihli kervansarayın banisi Sungur Bey tarafından
yaptırılmış Sungur Bey Camisi, 19. yüzyıl sonlarında yanmış ve yerine Çarşı Camisi inşa edilmiştir.
Sungur Bey Camisi’nin mimari özellikleri bilinmemektedir (Uysal, 2006, s. 107).

236
Şekil 4.49 : Katalog No.01, Manisa Kula Süleyman Şah Türbesi.

237
4.2.2.2 Kurşunlu (Hoca Seyfeddin) Cami ve Kurşunlu Çeşmesi

Kurşunlu (Hoca Seyfeddin) Camisi

Caminin harim girişindeki kitabesinden 1496 yılında Hoca Seyfeddin tarafından


yaptırıldığı ve bu kitabenin üzerindeki tamir kitabesinde 1780 yılında onarıldığı
öğrenilmektedir (Bozer, 1990, s. 15).

Cami, kuzeyinde üç bölmeli son cemaat yeri ile sekizgen kasnak üzerine oturan
kubbeyle örtülü kare planlı harimden oluşmuştur (Bozer, 1990, s. 11). Minare kaidesi
beden duvarına bitiştir. Beden duvarlarına onarımlar sırasında destekler eklenmiştir.
Beden duvarları kesme taş, moloz taş ve tuğla örülmüş, başta son cemaat sütunları
olmak üzere yapının beden duvarlarında devşirme mimari elemanlar kullanılmıştır
(Şekil A.204) (Bkz. Şekil 4.50. Katalog No. 02-01 – Şekil 4.51. Katalog No. 02-02).

07 balüster bezemesi ile benzer özellikte bir bezeme Beçin’deki levha örnek
gösterilebilir (Mercangöz, 2008, ss. 83, 94 Fig. 11).

Kurşunlu Çeşmesi

Kurşunlu Camisi meydanındaki Çeşmeden beş ulalı çeşme olarak söz edilmektedir
(Şahin, 2010: 82). Güneyde ve kuzeyde iki girişi olan çeşme, Kula çukur çeşmelerinin
özelliklerini gösterir ve zemin kotunun altındadır (Şekil A.205). Çukur çeşmelerin bir
bölümü 1970’lı yıllarda kullanılmadığı gerekçesi ile kapatılmıştır (Şahin, 2010, s. 82).
Kurşunlu Çeşmesi’nin duvar örgüsü içinde ve çeşme yalağı olarak devşirme malzeme
kullanılmıştır (Bkz. Şekil 4.50. Katalog No. 02-03).

Devşirme çeşme yalağının benzer örnekleri için bakınız (Koch, 2010, s. 107).

238
Şekil 4.50 : Katalog No.02-01, Manisa Kula Kurşunlu Camisi.

239
Şekil 4.51 : Katalog No.02-02, Manisa Kula Kurşunlu Camisi.

240
Şekil 4.52 : Katalog No.02-03, Manisa Kula Kurşunlu Çeşmesi.

241
4.2.2.3 Eski Cami ve Eski Çeşme

Eski Cami

Kitabesi bulunmayan yapının 1520 yılından önce yapılmış olabileceği kabul


edilmektedir. Harim girişi üzerindeki kitabeden 1815-1816 yılında mahalle sakinleri
tarafından tamir ettirildiği öğrenilmektedir (Bozer, 1990, s. 7).

Cephelerde moloz taş, minarenin kaidesinde kesme taş ve tuğla almaşık olarak
kullanılmıştır (Bozer, 1990, s. 6). 2015 yılında yapıda yaptığımız inceleme sırasında
beden duvarlarının yeşil boya ile boyalı olması nedeniyle devşirme malzeme kullanımı
yoğunluğu tespit edilememiştir. Yapıda yapılacak restorasyon çalışmaları özgün
yapının ve malzemelerin tespitine olanak sağlayacaktır. Bununla birlikte caminin doğu
cephesindeki girişin solunda duvar örgüsü içinde bezemeli devşirme malzeme ve giriş
basamağı olarak kullanılmış Orta Bizans Dönemi’ne ait mermer levha parçası tespit
edilmiştir (Şekil A.206-Şekil A.208). Giriş basamağı olarak kullanılan levha onarımlar
sırasında eklenmiş olabilir.

Eski Çeşme

Adını yanında bulunan Eski Cami’den almıştır (Bozer, 1990, s. 69). İnşa veya onarım
kitabesi olduğu tespit edilemeyen kitabesinde 1630-1631 tarihi okumuştur (Bozer,
1990, s. 69, okuyan A. O. Uysal). Kareye yakın dikdörtgen bir alanda yer alan çeşme
günümüz yol kotunun yaklaşık iki metre altındadır. Duvarlarında bezemesiz devşirme
malzeme kullanılmıştır. Kuzey duvarında iki adet yan yana kemerli niş, batı duvarında
ise bir seki mevcuttur. Çeşme tekneleri, kemer yastıkları ve duvar örgüsünde devşirme
mimari malzemeler kullanılmıştır (Bkz. Şekil 4.53. Katalog No. 03).

242
Şekil 4.53 : Katalog No.03, Manisa Kula Eski Çeşme.

243
4.2.2.4 Hacı Abdurrahman Camisi

Harim kapısı üzerindeki kitabesinden 1574-1575 yılında Hacı Abdurrahman adlı bir
kişi tarafından inşa ettirildiği öğrenilmektedir (Bozer, 1990, s. 29). Cami, kare planlı
harimin üzeri kubbe ile örtülüdür. Bozer, son cemaat bölümünün daha sonradan ilave
edildiğini ve yapıda inşa malzemesi olarak moloz taş, tuğla ve az miktarda kesme taş
kullanıldığını belirtmiştir (Bozer, 1990, s. 28). Tamamı sıvalı ve boyalı olan yapıda az
sayıda devşirme malzeme tespit edilebilmiştir (Bkz. Şekil 4.54. Katalog No. 04).
Yapıda yapılacak restorasyon çalışmaları özgün yapının ve malzemelerin tespitine
olanak sağlayacaktır.

4.2.2.5 Soğukkuyu Camisi

Harimde 1784-1785 tarihli onarım kitabesi bulunmaktadır. Kitabesine göre oldukça


harap durumdaki minare Göldeli Zâde Halil Ağa tarafından tamir ettirilmiştir (Bozer,
1990, s. 36). Cephesinde moloz taş ve minare kaidesinde kesme taş, tuğla ve devşirme
malzemeler kullanılmıştır (Bozer, 1990, s. 35). Tuğla taş örgülü minare kaidesi
günümüzde (2015) sıvalı ve boyalı olduğu için Bozer’in sözünü ettiği devşirmeler
görülememektedir. Bozer’in yayınladığı fotoğraftan minare kaidesinin Roma ve
Bizans dönemi yapılarından mimari elemanlar tespit edilebilmektedir. Minare
kaidesinde kullanılan bezemeli mimari elemanlar: Orta Bizans Dönemi levha, Orta
Bizans Dönemi antrolaq bezemeli levha ile Erken Bizans Dönemi kıvrık dal bezemeli
balüsterdir (Şekil A.209).

244
Şekil 4.54 : Katalog No.04, Manisa Kula Hacı Abdurrahman Camisi.

245
4.2.2.6 Hacı Recep Camisi

Hacı Recep Camaisi 18. yüzyılda inşa edilmiştir (Şahin, 2010, s. 69). Caminin bahçe
kapısı üzerinde 1776 tarihli levha vardır (Bozer, 1990, s. 52). Cami moloz taş ile inşa
edilmiştir, minare kaidesi sıvalı olduğu için inşa malzemesi belirlenememiştir. Son
cemaat yerinde ahşap taşıyıcıların oturduğu üzeri boyanmış devşirme sütun kaideleri
tespit edilmiştir. Bahçede serbest halde Bizans Dönemi budaklı sütun gövdesi
mevcuttur (Bkz. Şekil 4.55. Katalog No. 05).

246
Şekil 4.55 : Katalog No.05, Manisa Kula Hacı Recep Camisi.

247
4.2.2.7 Taş Mahalle Camisi

Minare kitabesinde, “Bizim tanıklığımız bugünde hayır ve güzellikler sahibi olan


Emirdede oğullarından Hacı Mustafa’nın oğlu Hacı Süleyman’ı, anne ve babasını
Allah affetsin.” ve 1894 yılı yazılıdır (Şahin, 2010, s. 68). Ancak bu tarihin mimarenin
ilk inşa tarihi mi onarım tarihi mi olduğu kesin değildir. Minare kaidesi tamamen
boyanmıştır. Boyanın altında devşirme malzemeler tespit edilmiştir (Bkz. Şekil 4.56.
Katalog No. 06).

248
Şekil 4.56 : Katalog No.06, Manisa Kula Taş Mahalle Camisi.

249
4.2.2.8 Carullah Bin Süleyman Camisi

Kula ilçesine 25 kilometre uzaklıktaki Emre Köyü, Saruhanoğulları Beyliği’ne bağlı


olarak kurulmuş, Batı Anadolu’daki ilk Türk köylerinden biridir ve Tabduk Emre’nin
yaşadığı köy (URL-32, Emre Köyü/Kula Broşürü) olduğu düşünülmektedir.

Cami, Carullah bin Süleyman tarafından 1547-1548 yılında inşa ettirilmiştir. Camideki
kalem işleri, duvar resimleri 1808-1809 yılında Şehzade Abdurrahman Efendi
tarafından yapılmıştır (Emre Köyü/Kula Broşürü). Caminin bahçesinde daha önce
medresenin olduğu rivayet edilmektedir (Emre Köyü/Kula Broşürü). Caminin
güneyinde bir çeşme ve güney doğusunda 16. yüzyıla ait bir hamam kalıntısı
bulunmaktadır (Emre Köyü/Kula Broşürü).

Eğimli arazideki yapının son cemaat bölümü yükseltilmiştir. Caminin son cemaat
yerinde devşirme malzemeler kullanılmış ve bahçesinde serbest halde Antik Dönem
mimari elemanları tespit edilmiştir (Bkz. Şekil 4.57. Katalog No. 07).

Roma İmparatorluk Dönemi 2.-3. yüzyıl Girlandlı lahit teknesi 04 su basman kotunda
kullanılmıştır. Benzer örnekler için Bkz. Koch, 2010, s.107.

Caminin yanındaki çeşmede (1517) devşirme blok taşlar kullanılmıştır. Çeşme


yalağının içinde dağınık halde mermer bir sütunce başlığı tespit edilmiştir (Şekil
A.210). Ancak ters duran başlığın dönemi belirlenememiştir. Laflı, Tabtuk Emre
Türbesi içindeki, benzer bezemeli bir başlığı mermer templon sütun başlığı olarak
tanımlamış ve 9.-12. yüzyıllara tarihlendirmiştir (Laflı, 2016, s. 27).

250
Şekil 4.57 : Katalog No.07, Manisa Kula Emre Köyü Carulah Bin Süleyman.

251
252
4.2.2.9 Tabtuk Emre ve Yunus Emre Türbesi

Tabtuk Emre Türbesi’nde Tabtuk Emre’ye ve ailesine ait olduğu düşünülen 10


sanduka mezar ile giriş cephesinin sağında Yunus Emre’ye ait olduğu söylenen bir
mezar ve başka bir mezar daha vardır (Laflı, 2016, ss. 24-25). Dikdörtgen formlu
türbenin beden duvarlarında kireçtaşı, moloz taş, tuğla ve devşirme malzeme birlikte
almaşık duvar örgüsü tekniğinde kullanılmıştır. Yapının üzeri kırma çatı üzerine
oturan sekizgen piramidal bir çatı ile örtülüdür. Yapı 13.-14. yüzyıla
tarihlendirilmektedir (Laflı, 2016, ss. 24-25).

Yapının beden duvarlarında devşirme blok taşlar, bezemesiz ve profilsiz mimari


elemanlar ile bezemeli mimari elemanlar yoğun olarak kullanılmıştır. Türbenin içinde
mezar taşı olarak Roma ve Bizans dönemlerine ait mimari elemanlar devşirilmiştir.
Türbe bahçesinde serbest halde Antik ve Bizans dönemi mimari elemanlar mevcuttur.
Bahçe duvarlarında Antik ve Bizans dönemi mimari elemanlar kullanılmıştır. Laflı,
yapıda kullanılan mermerlerin Dokimeion (Afyonkarahisar, İşçehisar) ve Synnada
(Şuhut) gibi Antik taş ocaklarından ya da taş atölyelerinden getirilmiş olabileceğini
belirtmiştir (Laflı, 2016, s. 25). Roma ve Bizans dönemlerine ait mimari parçaların
yapıda yeniden kullanılması, yapının inşa edildiği dönemde yakınlarında Antik bir
kent veya Bizans yapısı kalıntılarının var olduğu ihtimalini doğurmaktadır (Bkz. Şekil
4.58. Katalog No. 08-01 – Şekil 4.60. Katalog No. 08-03).

Türbe giriş kapısında T01-T03 Orta Bizans Dönemi (10.-12. yüzyıl) bitkisel bezemeli
söve ve lentosudur (Bkz. Laflı, 2016, s. 26, Kat no 5-7). Giriş cephesi kemerinin
sağında T04 Orta Bizans Dönemi (10.-12. Yüzyıl) templon arşitravıdır (Bkz. Laflı,
2016, s. 27, Kat no 26).

Batı cephesinde penceresi üzerinde duvar örgüsünde T06 Orta Bizans templon
payesidir (Bkz. Laflı, 2016, s. 27, Kat no 20). Pencere lentosu olarak kullanılan T07
Orta Bizans Dönemi (10.-12. yüzyıl) templon arşitravıdır (Bkz. Ermiş, 2003; Laflı,
2016, s. 27 Kat no 22). Batı cephesi kuzey ucunda duvar örgüsü içindeki T09 Erken
Bizans Dönemi templon arşitravının alt yüzünü görülmektedir (Bkz. Laflı, 2016, s. 27
Kat no 24).

Kuzey cephesi duvar örgüsünde yarı işlenmiş T10 Roma İmparatorluk Dönemi (2.
yüzyıl) lahit parçasıdır (Bkz. Koch, 2010, s. 107; Laflı, 2016, s. 26). Pencere lentosu
olarak T11 Orta Bizans Dönemi (10.-12. yüzyıl) templon arşitravıdır (Bkz, Ermiş,

253
2003, Laflı, 2016, s. 27 Kat no 21). Kuzey cephesi doğu tarafında duvar örgüsü T12
Roma-Bizans dönemi yivli paye, levhayı Laflı, soffit bezemeli paye olarak belirtmiş
ve 5.-6. yüzyıla tarihlendirmiştir (Laflı, 2016, s. 27 Kat no 17).

Doğu cephesinde pencere lentosu olarak T14 Orta Bizans Dönemi (10-12. yüzyıl)
mermer templon arşitravıdır (Bkz. Ermiş, 2003; Laflı, 2016, s. 27 Kat no 23).

Çatının tepe noktasında alem olarak T17 Roma Dönemi destek ayağı kullanılmıştır.
Benzer bir uygulama Selçuklu Dönemi’ne ait Konya Akşehir Hacı Hamza Mescidi
alemi olarak kullanılan templon payesidir (Bkz. Boleken, 2010, s. 232 Fotoğraf 124).

Türbe içinde mezar taşı olarak devşirme mimari elemanlar kullanılmıştır (Bkz. Şekil
4.60. Katalog No. 08-03).

Bunlar arasında sütunceler de yer almaktadır. T-MT18 Orta Bizans Dönemi’ne (10.-
12. yüzyıl) ait başlığı ile birlikte templon sütuncesidir (Bkz. Laftı, 2016, s. 26 Kat no
11). Darkale Yeni Çeşme’deki impost paye başlığı ile benzerlik göstermektedir
(Ermiş, 2019, s. 577). T-MT20 Erken Bizans Dönemi (4.-6. yüzyıl) çifte sütuncedir
(Bkz. Laftı, 2016, s. 26 Kat no 10). T-MT21 Roma Dönemi tepeliği olabilir (Bkz.
Laftı, 2016: 27 Kat no 15). T-MT24 Orta Bizans Dönemi (10.-12. yüzyıl) levha
parçasıdır (Bkz. Laftı, 2016, s. 26 Kat no 13).

Türbenin önünde mezar taşı olarak Roma ve Bizans dönemlerine ait mimari elemanlar
devşirilmiştir (Bkz. Şekil 4.60. Katalog No. 08-03).

T-A-MT26 Erken Bizans Dönemi (4.-5. yüzyıl) budaklı sütun gövdesidir (Bkz. Laftı,
2016, s. 26 Kat no 3). T-A-MT27 Roma Dönemi (2. yüzyıl) mermer adak steli (Bkz.
Laftı, 2016, s. 26 Kat no 2). Laflı, T-A-MT26 için mermer Herakles laputu ve 150-
250 yılları, T-A-MT27 Roma Dönemi ait pedestal tespitinde bulunmuştur (Laflı,
2016: 26).

Bahçe düzenlemesi sırasında muhtemelen çevrede dağınık haldeki mimari elemanlar


kullanılmıştır (Bkz. Şekil 4.60. Katalog No. 08-03). T-A28 Erken Bizans Dönemi (4.-
6. yüzyıl) balüster için Laflı, templon arşitravı 5.-6. yüzyıl tespitinde bulunmuş; T-
A29 Erken Bizans Dönemi (4.-6. yüzyıl) balüster için Laflı, Orta Bizans Dönemi
templon payesi tespitinde bulunmuştur (Laflı, 2016, s. 27 Kat. No 18). T-A30 Roma
Dönemi yivli paye gövdesi parçası için Laflı, Bizans Dönemi templon (?) tanımı
yapmıştır (Laflı, 2016, s. 27 Kat. No 19).

254
Şekil 4.58 : Katalog No.08-01, Manisa Kula Emre Köyü Tabtuk Emre ve Yunus Emre Türbesi.

255
Şekil 4.59 : Katalog No.08-02, Manisa Kula Emre Köyü Tabtuk Emre ve Yunus Emre Türbesi.

256
Şekil 4.60 : Katalog No.08-03, Manisa Kula Emre Köyü Tabtuk Emre ve Yunus Emre Türbesi.

257
258
4.2.2.10 Gökçeören Köyü Mustafa Bey Camisi

Cami, 1550-1563 yılında İsa Bey oğlu Mustafa Bey tarafından yaptırılmıştır (URL-
33). Yapının son cemaat yerinde -tamamen boyanmış olmasına rağmen- devşirme
malzeme tespit edilmiştir (Bkz. Şekil 4.61. Katalog No. 09).

Şekil 4.61 : Katalog No.09, Manisa Kula Gökçe Ören Köyü Mustafa Bey Camisi.

259
4.2.3 Soma ve Darkale

Soma’da incelenen yapılara ek olarak Acun’un editörlüğünde 2013 yılında yayınlanan


Türk Kültür Varlıkları Envanteri Manisa İlçeleri 45’de devşirme malzeme kullanıldığı
tespit edilen yapılar şunlardır: Karaman Mahallesinde Dokuz Oluk Çeşmesi, Bayat
Köyü Orta Camii son cemaat yeri, Deniş Köyü Camisi avlu kapısı önünde serbest
halde, Sevişler Köyü Camisi son cemaat yeri sütun kaidesi (Çerkez, 2013, ss. 375-
481).

4.2.3.1 Soma Çarşı Hanı

Kitabesi bulunmayan yapı Erken Osmanlı Dönemi, 15. yüzyıla tarihlendirilmektedir


(Çerkez, 2013, s. 411). Batı giriş kapısı saçak seviyesine kadar yükselen cepheden
yaklaşık otuz santimetre içerideki kemerli nişin içindedir. Giriş kapısının üzerindeki
levhada “Bu bina Roma ve Selçuk eseri olan bir konuk yeri idi. B. R. Ahmet Beyin
gayretiyle hale çevrildi 23/4/1920” yazılıdır. Levhadan hanın hal işlevinde kullanıldığı
anlaşılmaktadır (Çerkez, 2013, s. 413). Günümüzde (2016) kullanılmamaktadır.

Doğu batı yönünde uzanan dikdörtgen planlı yapının inşa malzemesi devşirme blok
taş, moloz taş, kaba yontu taş ve kısmen tuğladır. Batı girişi sağır niş kemeri, doğu
kapısı kemeri ve takviye kemerleri tuğladır. Batı kapısı kemeri düzgün kesme blok,
söveler mermerdendir. Cephelerde ve takviye kemerlerinde devşirme malzeme
kullanılmıştır (Çerkez, 2013, s. 412). Giriş cephesinde yoğun olarak devşirme blok taş
görülmektedir (Bkz. Şekil 4.62. Katalog No. 01).

İç mekânda kemerler pedestallara oturmaktadır. Çerkez’in yayınladığı fotoğraflardan


(Çerkez, 2013, s. 412) iç mekânda HAN02 Roma Dönemi, Grekçe yazıtlı pedestalin
tuğla tonoz kemeri ayağı olarak kullanıldığı tespit edilmiştir.

260
Şekil 4.62 : Katalog No.01, Manisa Soma Bedesten.

261
4.2.3.2 Darkale Tek Minareli Cami Minaresi

On beşinci yüzyıla tarihlenen (VGMSA: Soma dosyası) minareyle aynı tarihli cami
zamanla yıkılmıştır. 19. yüzyılda yeni caminin inşa edilmiş olabileceği
düşünülmektedir. (Çerkez, 2013, s. 448)

Minare, camiden yaklaşık beş metre uzaklıkta ve avlunun kuzey batı köşesinde yer
almaktadır. Minare kaidesi kare planlı ve tuğla taş almaşık teknikte örgülüdür. Arel,
“Minareli Cami” olarak bilinen ve köyün en yüksek yerinde duran caminin, Bizans
Dönemi devşirme taşlar kullanılarak yapılmış “Arkaik görünümlü” minaresinin
dikkati çektiğini ve yerleşmenin eskiliğini kanıtladığını ifade etmiştir (Arel, 1992, s.
121).

Günümüzde (2014) kapalı olan cami ve bahçesinde inceleme yapılamamıştır. Yapı


oldukça bakımsız durumdadır. Minare kaidesinde ve bahçe kapısında devşirme mimari
elemanlar tespit edilmiştir (Bkz. Şekil 4.63. Katalog No. 02). Ermiş’in çalışmasında
minarede tespit ettiği bazı devşirme malzemeler ise yapının incelendiği dönemde tespit
edilememiştir (Bkz. Ermiş, 2019).

262
Şekil 4.63 : Katalog No.02, Manisa Soma Darkale Tek Minareli Cami.

263
4.2.3.3 Darkale Kırkoluk Camisi Çeşmesi ve Darkale Anonim Çeşme II

Kırkoluk Camisinin kitabesi bulunmamaktadır. Cami son cemaat yerinde harim


kapısının iki yanındaki, batıdaki 1850 yılı ve doğudaki 1903 yılı onarım kitabelerine
göre tarihlendirilmektedir (Çerkez, 2013, s. 438). Barok üsluptaki duvar süslemeleri
onarım sırasında eklenmiş olabilir.

Tepe yamacında ve dere üzerinde inşa edilen iki katlı yapının üst katında ibadet
mekânı, alt kattında dükkânlar (Çerkez, 2013, s. 439) ve çeşme (abdest yeri) yer
almaktadır. Arel, caminin fevkani olduğunu ve tonozlu bir subasmanın üzerine
oturduğunu belirtmiş ve bu subasmandaki tonozlu mekânların önceleri dükkân
olduğunu, caminin önündeki düzlükte ise pazar kurulduğunu aktarmıştır (Arel, 1992,
s. 121). Alt katın (su basmanın) kuzey kısmı ortası havuzlu196, etrafı sekilerle çevrili
açık oturma alanı şeklinde düzenlenmiştir (Arel, 1992, s. 121).

Kırkoluk Camisi’nin güney doğusunda yer alan çeşmeyi camiden bağımsız olarak
değerlendiren araştırmacılar çeşmeyi, Darkale Anonim Çeşme II olarak adlandırmıştır
(Çerkez, 2013, ss. 464-466). Caminin batısında Kırkoluk Camisi Çeşmesinde (Anonim
Çeşme II) ve su basmanın kuzey ve doğu kenarlarındaki duvar boyunca uzanan
Kırkoluk Camisi Çeşmelerinde (abdest musluklarında) Roma ve Bizans dönemi
bezemeli mimari elemanlar kullanılmıştır (Bkz. Şekil 4.64. Katalog No. 03-01 – Şekil
4.67. Katalog No. 03-04).

Anonim Çeşme II’de devşirme olarak, özgün işlevi belirlenemeyen ÇEŞ01 Roma
Dönemi hayvan figürlü ambon yan levhası. Tekirdağ Müzesi’nde TM-2014-3 envanter
numaralı 5-6. yüzyıl ambon merdiven korkuluğu formuyla benzerlik göstermektedir
(Çavdar, 2014, s. 134). Ermiş bu devşirme malzemeyi ambon levhası ve Orta Bizans
Dönemi olarak tarihlendirmiştir (Bkz. Ermiş, 2019, s. 586).

ÇEŞ05’u Ermiş kapı lentosu olarak tanımlamıştır (Ermiş, 2019, s. 575 Şekil 3).

ÇEŞ09 Orta Bizans Dönemi lentosudur (Ermiş, 2019, s. 575 Şekil 2).

Ermiş, caminin çeşme bölümünde hem döşeme hem bezeme olarak kullanılmış
parçalardan ÇEŞ06, ÇEŞ10 Orta Bizans Dönemi’ne ait templon arşitravı olduğunu

196
Araştırmacılar köyün girişindeki hamamdan fıskiyeli çeşme ve kurnanın camiye getirilmiş olduğunu
belirtmiştir (Çerkez, 2013, s. 438).

264
belirtmiş ve ÇEŞ14 için arşitrav önerisinde bulunmuştur (Ermiş, 2003, ss. 98, 97, 99;
Ermiş, 2019, ss. 581 Şekil 19).

ÇEŞ13 Bizans Dönemi levhası üzerindeki figür bezemesi için Mercangöz, bir kaptan
“Hayat Çeşmesi’nden” su içen ya da üzüm yiyen ve simetrik bir şekilde yerleştirilmiş
kuş figürleri Erken Bizans Dönemi’nden itibaren kullanılan yaygın bir bezeme
olduğunu belirtmiştir (Mercangöz, 2008, ss. 85-86, 97 Fig. 17).

Bahçe duvarında A15 Erken Bizans Dönemi’ne (4.-6. yüzyıl) ait balüster parçasıdır.
(Bkz. Ermiş, 2019, s. 578 Şekil 10).

Ermiş’in çalışmasında Darkale Köyü Kırkoluk Camisi’nin Çeşmesi’ne ait olduğunu


belirttiği bazı devşirme malzemeler (Ermiş, 2003, ss. 95-96 Kat.No.66 ve Kat.No.67)
2014 yılında tespit edilememiştir.

İstinat duvarındaki su Roma-Bizans Dönemi sifon ve su taksim sistemine ait elemanlar


günümüzde de çeşmenin bulunduğu alanda Roma ve Bizans dönemlerinde de su
sisteminin olduğunu göstermektedir.

265
Şekil 4.64 : Katalog No.03-01, Manisa Soma Darkale Kırkoluk Camisi Çeşmesi.

266
Şekil 4.65 : Katalog No.03-02, Manisa Soma Darkale Kırkoluk Camisi Çeşmesi.

267
Şekil 4.66 : Katalog No.03-03, Manisa Soma Darkale Kırkoluk Camisi Çeşmesi.

268
Şekil 4.67 : Katalog No.03-04, Manisa Soma Darkale Kırkoluk Camisi bahçe duvarı.

269
4.2.4 Alaşehir

Alaşehir ilçe merkezinde devşirme malzeme tespit edilen Osmanlı Dönemi yapılarıyla
Roma ve Bizans dönemlerine ait yapı kalıntılarının konumu Şekil A.211’de
görülmektedir.

4.2.4.1 Güdük (Kütük) Minare Camisi

Banisi ve inşa tarihi bilinmeyen (Çınar vd. 1974, s. 56) yapının mimari tarzı, duvar
örgü tekniği ve planından I. Bayezid Dönemi’nde (14. yüzyılda) yapıldığı
düşünülmektedir (Dünden Bugüne Alaşehir, Tarihsiz, s. 88). Şerefesine kadar
özgünlüğünü koruyan minaresinden dolayı cami “Güdük” adını almıştır (URL-34).

Cami minaresi şerefenin üst kısmı daha sonraki dönemlerde tamir edilmiştir. Harim
bölümü girişinde kitabede 1867 yılında Alaşehir Şer’iye Hâkimi Hilmi Efendi’nin
gayreti ile tamir gördüğü yazılıdır (URL-34, Çınar vd. 1974, s. 56). Son cemaat
bölümü ne zaman eklendiği bilinmemektedir. Kare plan üzerine kubbe ile örtülü
yapının beden duvarlarında ve minare kaidesinde tuğla ve moloz taş ile devşirme
malzemeler birlikte kullanılmıştır (Şekil A.212).

Cami avlusunda serbest halde Roma ve Bizans dönemlerine ait mimari elemanlar
tespit edilmiştir (Bkz. Şekil 4.68. Katalog No. 01).

Cami avlusunda serbest haldeki mimari elemanlar yapının geçirdiği onarım sırasında
özgün yapıdan çıkartılmış, âtıl hale gelmiş devşirme malzemeler olabilir.

270
Şekil 4.68 : Katalog No.01, Manisa Alaşehir Güdük Minare Camisi.

271
4.2.4.2 Şeyh Sinan Camisi ve Türbesi

Şeyh Sinan Camisi

Şeyh Sinan külliyesi, cami, tekke, kütüphane, türbe ve hazireden oluşmaktadır.


Günümüze bu yapılardan cami, türbe ve hazirenin küçük bir parçası ulaşmıştır. Türbe
kitabesinden yola çıkarak caminin, Bursa’dan gelerek Alaşehir’e yerleşen Emîr
Sultan’ın ikinci halifesi olup 1460-1461 yılında vefat eden Bedrüddîn Mahmud
Efendi’nin oğlu (Ayverdi, 1973, s. 22) Şeyh Sinan Efendi (1482) tarafından 1445-1465
yılları arasında yaptırıldığı kabul edilmiştir (URL-35, Çınar vd. 1974, s. 54, Dünden
Bugüne Alaşehir, Tarihsiz, s. 88). Harim kapısı üzerindeki kitabe 1821 yılındaki
onarıma aittir. Kurtuluş Savaşı yıllarında depo şeklinde kullanılan yapı, 1964 yılında
onarım geçirmiştir. 1969 depreminde hasar gören yapı, halk tarafından tamir
ettirilmiştir (URL-35, Çınar vd. 1974, s. 54).

Ayverdi, 1960 yılında cami ve türbenin kaba bir şekilde sıvandığını ve son senelerde
[muhtemelen 1970’ler] tamir gördüğünü ve koyu vişne çürüğü derzle cephelerin
kasvetli bir hale sokulduğunu belirtmiş ve eski sıvalı haline yeğlendiğini de ifade
etmiştir (Ayverdi, 1973, s. 26).

Dikdörtgen planlı harimin üstü kubbe ile örtülüdür. Kemerli son cemaat bölümünün
üzeri üç kubbe ile örtülüdür. Ayverdi, 9 metre yükseklikteki caminin ayaklarının 2-3
sıra tuğla ve eski yapılardan toplama mermer, küfeki muntazam taşlarla yapıldığını
belirtmiştir (Ayverdi, 1973, s. 23). Karakaya, kesme taş ve tuğla ile örülü caminin
harim bölümündeki sütunların devşirme olduğunu söylemiştir (URL-35). Aslanapa da
harimdeki iki sütunun devşirme olduğunu yazmıştır (Aslanapa, 1986, s. 94). Ancak
incelememiz sırasında (2015) yağlı boya ile boyalı olan sütunların malzemesi tespit
edilememiştir. Yapının beden duvarlarında devşirme blok taşlar kullanılmıştır (Bkz.
Şekil 4.69. Katalog No. 02-01).

272
Şekil 4.69 : Katalog No.02-01, Manisa Alaşehir Şeyh Sinan Camisi.

273
Şeyh Sinan Türbesi

Cami avlusunun kuzey batı köşesinde Şeyh Sinan Efendi ve beş yakının
sandukalarının (URL-35) bulunduğu türbesi yer almaktadır. Kapısı üzerindeki
kitabeden yapının 1465 yılında yapıldığı ve bitiş tarihi “âhiri’l-Muharrem” 1484 olarak
yazılmıştır (URL-35). Bununla birlikte Şeyh Sinan’ın 1482 yılında vefat ettiği
öğrenilmektedir (Dünden Bugüne Alaşehir, Tarihsiz, s. 88).

Basık kubbeli ve sekizgen kasnaklı türbe yapısının geçişlerinde Türk üçgenleri


kullanılmıştır (URL-35). Eyvan ile girilen yapının beden duvarları taş ve tuğla ile inşa
edilmiş ve devşirme malzeme kullanılmıştır (Bkz. Şekil 4.70. Katalog No. 02-02).

Hazire mezar taşlarının bir kısmı yerinde bir kısmı dağınık halde Türbe duvarına
yaslanmıştır. Mezar taşı bezemelerinde 18. yüzyıl motiflerine rastlanmaktadır (URL-
35).

274
Şekil 4.70 : Katalog No.02-02, Manisa Alaşehir Şeyh Sinan Türbesi.

275
4.2.4.3 Kurşunlu (Yağcı) Han

Kervansaray olarak yapılan hanın Semiz Ali Paşa veya Gedik Ali Paşa tarafından
1548-1553 yıllarında yapıldığı tahmin edilmektedir (Dünden Bugüne Alaşehir,
Tarihsiz, s. 89). Çınar vd. ise yapının 1548-1565 yılları arasında yapıldığının tahmin
edildiğini yazmıştır (Çınar vd. 1974, s. 53).

Yapı üç katlı olarak inşa edilen yapıdan günümüze sadece zemin katın dehlizleri
kalabilmiştir (URL-34, Çınar vd. 1974, ss. 53-54). Alt kısmında hanın ana yapısı
bozulmadan onarılan dükkânlar vardır (Çınar vd. 1974, s. 54).

Yapının beden duvarlarında çok sayıda bezemesiz devşirme malzeme moloz olarak
kullanılmıştır. Restorasyon çalışmaları sırasında duvar örgüsü içinde kullanılan 01
Roma Dönemi akanthus yaprağı bezemeli mimari blok parçası ya da friz parçası
korunmuştur (Bkz. Şekil 4.71. Katalog No. 03).

Yapının avlusunda dağınık halde sütun parçaları bulunmaktadır (Şekil A.213).

276
Şekil 4.71 : Katalog No.03, Manisa Alaşehir Kurşunlu Han.

277
4.2.5 Saruhanlı

4.2.5.1 Anonim minare kaidesi

Merkez Cami önündeki minare kaidesinin hangi yapıya ait olduğu ve yapım tarihi ile
ilgili bilgiye ulaşılamamıştır. Minare kaidesinde tuğla, taş ve devşirme malzeme
kullanılmıştır (Bkz. Şekil 4.72. Katalog No. 01).

MIN02 Roma Dönemi 2. yüzyıl Grekçe yazıtlı hafif pembe breş (Bruno vd. 2012)
bloktur.

278
Şekil 4.72 : Katalog No.01, Manisa Saruhanlı (Merkez Cami önündeki) Minare.

279
4.2.6 Turgutlu

4.2.6.1 Pazar Camisi

Vakıflar Genel Müdürlüğü Sayısal Arşivi dosyasında Piyale (Pazar) Camii adı ile
geçmektedir. 17 yüzyıl ortalarında Turgutlu’nun büyümesini gören Piyale Ağazâde
Mustafa Ağa tarafından 1655 yılında yaptırılmıştır. O dönemde Cami-i Kebir adı ile
de anılmaktadır (Görür, 2013, s. 496).

Kareye yakın dikdörtgen planlı harim bölümünün üzeri kubbe ile örtülüdür. Harimin
kuzeyinde dört sütunun taşıdığı sivri kemerli ve üzeri kubbeli son cemaat bölümü yer
almaktadır. Doğu cephesine yapışık ve son cemaat yerinin önüne 20. yüzyılda ek
yapılmış, yapı özgünlüğünü kaybetmiştir. Duvar örgüsü tuğla taş almaşık kaset
tekniğindedir. Yapının son cemaat yeri, beden duvarları, minare kaidesinde devşirme
malzeme kullanılmıştır (Bkz. Şekil 4.73. Katalog No. 01). Son cemaat yerinde genel
olarak Türk-İslâm Dönemi “Türk üçgeni” sütun başlıkları kullanılmıştır.

Güney batı köşesi duvar örgüsü içinde 05 Roma Dönemi (2. yüzyıl) friz bloğu
kullanılmıştır. Laflı, bu parçayı Roma Dönemi (3. yüzyıl) olarak tarihlendirmiştir
(Laflı, 2017, ss. 65-66).

280
Şekil 4.73 : Katalog No.01, Manisa Turgutlu Pazar Camisi.

281
4.2.7 Demirci

4.2.7.1 Yakub Çelebi (Eski-Yarhisar) Camisi

Saruhanoğulları beylerinden Yakub Çelebi tarafından yaptırıldığı kabul edilmektedir.


19. yüzyıl sonu 20. yüzyıl başında yenilenen cami, Cami-i Atik (Eski Cami) adıyla
tanınmaktadır (Müderrisoğlu, 2013, s. 12). Ayrıca Dolma Cami, Yar Cami, Yanan
Cami, Çarşı Cami adlarıyla da bilinmektedir. Yapı dikdörtgen planlı ve kırma çatı
örtülüdür. Halk arasında Eski Cami ve Yar Cami olarak bilinen caminin (URL-36)
sağında camiye bitişik ve uçurumun başında Kutbu’l-Aktab Hasan Efendi’ye ait bir
türbe bulunduğunu Evliya Çelebi yazmıştır (Evliya Çelebi, 2010, s. 54). Bu türbe
günümüze ulaşmamıştır.

Beden duvarları kesme taş, moloz taş ve tuğlayla örülmüştür. Caminin kuzey
doğusundaki minarenin kaidesi moloz taş ve tuğla, minaresi tuğlayla örülmüştür.
Minare kaidesinde devşirme malzeme kullanılmıştır (Bkz. Şekil 4.74. Katalog No. 01).

282
Şekil 4.74 : Katalog No.01, Manisa Kırkağaç Yakub Çelebi Camisi.

283
4.2.8 Eski Gördes

Eski Gördes’te incelenen yapıların Yağcı Emir Camisi bahçe duvarında yeniden
kullanılmış mermer mimari blok parçalarıyla sütunce başlığı tespit edilmiştir. Yaka
(Kaymak) Camisi minare kaidesinde yeniden kullanılan mermer mimari blok taşlar
vardır.

4.2.8.1 Eski Gördes Yakub Ağa Camisi Minaresi

Camisi günümüze ulaşmamış olan minare, malzeme özelliklerinden 19. yüzyıla


tarihlendirilebilmektedir (Çerkez, 2013, s. 180). Minare kaidesinde devşirme mimari
elemanlar tespit edilmiştir (Bkz. Şekil 4.75. Katalog No. 01).

284
Şekil 4.75 : Katalog No.01, Manisa Eski Soma Anonim Minare-1.

285
286
5. DEĞERLENDİRME

Önceki dönemlere ait yapıların ve yapı malzemelerinin tekrar kullanımı -devşirilmesi-


Roma, Bizans ve Türk devirlerinde sıklıkla görülmektedir. Kendi döneminden önceki
dönemlerde devşirilerek kullanılmış mimari elemanların da yapılarda yeniden
devşirilerek kullanıldığı görülmektedir. Bu nedenle mimari bir elemanın birden fazla
kez devşirilmiş olabilir. Bununla birlikte aynı döneme ait mimari elemanların da
yapılarda devşirilerek kullanılmış olduğu görülmektedir. Pek çok araştırmacı devşirme
malzeme kullanımını hazır malzemenin inşa sürecini kısaltmasına bağlamış ve
ekonomik bir çözüm olarak değerlendirmiştir. Mimari elemanların yeni yapılarda
yeniden kullanılması işlevsel bir çözüm olarak görülebileceği gibi mimari elemanlar
yapılardan devşirilerek estetik ve ideolojik nedenlerle de yapılarda yeniden
kullanılmıştır (Bkz. Bölüm 2.2).

Batı Anadolu’da kurulan Türk yerleşimleri daha önceki Antik ve Roma kentlerinin
üzerinde ya da yakınında kurulmuştur. Anadolu Selçuklu Dönemi’nde olduğu gibi
Beylikler ve Osmanlı dönemlerinde de devşirme malzeme yoğun olarak kullanılmıştır
(Bkz. Bölüm 2.2). Bu çalışmada Manisa’da Beylikler ve Osmanlı Dönemi yapılarında
devşirme malzeme kullanımı değerlendirilmiştir.

Anadolu’daki Bizans kentleri hakkında kaynaklar sessiz kalmaktadır (Vryonis, 2020,


s. 25)197. Bu nedenle Türklerin yerleştiği kentlerin ne durumda olduğunu söylemek
zordur. Bunun bir diğer nedeni de Orta Bizans Dönemi’nde yaşanan gelişmeler
neticesinde Anadolu’da dini yapı sayısında artış olmasına karşın bu yapıların çoğunun
günümüze ulaşamaması (Ermiş, 2003, s. 115) gösterilebilir. Bu yapılar deprem, savaş
ve ekonomik değişiklikler sonucunda kendi dönemleri içinde yok olmaya mahkûm
olmuştur.

197
Özellikle Magnesia kenti ile ilgili yeni yazılı kaynak ortaya çıkmamış, kazı çalışması ve yeterli yüzey
araştırması yapılmamıştır.
Tabula Imperii Byzantini’nin Magnesia’yı da içine alan 14. Bölümü Lydia Bölgesi’ndeki Bizans
yerleşimleri üzerine ancak henüz yayınlanmamıştır.

287
Türkler, Anadolu’ya girdikleri andan itibaren fiziksel çevreye kimlik kazandıran, daha
önceki dönemlere ait farklı işlevlere sahip yapılarla karşılaşmışlardır. İhtiyaçlar
doğrultusunda kale, sur, köprü gibi yapılar onarılarak kullanılmıştır. İslâm devleti
geleneği olarak Anadolu’da da fethedilen kentin önemli kiliselerinden birinin
devşirilerek cami işleviyle kullanılması sık görülen bir uygulamadır (Bkz. Bölüm 2.2).
Harap olmuş yapılar bir çeşit taş ocağı olarak görülmüş bunun sonucunda kültürel
dönüşümün ve sürekliliğin “en küçük parçası olarak” görebileceğimiz devşirme
malzeme kullanımı ortaya çıkmıştır.

Batı Anadolu’da Bizans topraklarına hâkim olan beylikler Osmanoğulları,


Karasioğulları198, Germiyanoğulları, Aydınoğulları, Saruhanoğulları ve
Menteşeoğulları’dır. Bu beylikler Anadolu Selçuklu mimarisini “yeni deneme ve
arayışlarla” (Öney, 2000, s. 4) sentezlemişlerdir.

Osmanoğulları’nın erken dönem yapıları Batı Anadolu Beylikleriyle paralellik


göstermektedir. Anadolu Selçuklu geleneklerinden yavaş yavaş uzaklaşmaya başlayan
mimarisi yerel malzemeden etkilenmiş; Bizans mimarisine hâkim olan tuğlayı
kuruldukları çevredeki Antik kentlerden elde ettikleri hazır mimari malzeme ile
birleştirerek kullanmışlardır. Erken Osmanlı camilerinin son cemaat yerlerinde
devşirme sütun ve sütun başlıkları görülmektedir. Osmanlı Dönemi’nde güçlü İslâm
gelenekleri birçok Bizans yapısının yeniden işlevlendirilmesini engellememiştir.
Sadece mimari elemanları devşirerek yapılarında kullanmamış yapıyı da
devşirmişlerdir. Orhan Bey İznik Ayasofya Kilisesi’ni camiye çevirmiş ve yanına
medrese inşa ettirmiştir (Öney, 2000, s. 5) (Bkz. Bölüm 2.2.3).

Germiyanoğulları mimarisi Batı Anadolu Beylikler mimarisine paralel olarak Anadolu


Selçuklu mimarisinin plan ve biçim anlayışını devam ettirirken malzeme ve teknik
açıdan yerel mimariden (Bizans mimarisinden) de esinlenmiştir. Devşirme malzeme
türbeler başta olmak üzere yoğun şekilde kullanılmıştır. Beylikler Dönemi’nde
şekillenmeye başlayan tek kubbeli, üç bölmeli son cemaat yeri ve tek minareli cami
tipi Kütahya Kurşunlu ve İshak Fakih camilerinde yansımasını bulmuştur (Uysal,
2006, ss. 341-343).

198
Kısa süreli bu beyliğin mimari eserleriyle ilgili yeterli bilgi mevcut değildir.

288
Aydınoğullarının ilk eserlerinden itibaren Anadolu Selçuklu geleneğinden
uzaklaşmaya başladıkları söylenebilir. Bununla birlikte yerleşik Bizans geleneğinden
de fazla ize rastlanmaz (Ertuğrul, 1995, s. 508). Roma ve Bizans dönemi kalıntılarının
temelinden ve mimari elemanlarından yararlanmışlardır. Aydınoğulları yapılarında
moloz, kaba yontma, kesme taş, tuğla ve devşirme bloklar kullanılmıştır. Erken tarihli
yapıların duvar örgüsü düzensiz bir karakter gösterirken geç tarihli yapıların duvar
örgüsünde tuğla sıralarıyla enine ve dikine ayrılmış kaba yontma taş sıraları
kullanılmıştır. Yapıların taşıyıcı sütun, söve ve pencere denizliklerinde, minare
kaidelerinde ve çeşmelerde devşirme malzeme yoğun olarak kullanılmıştır.

Menteşeoğulları içinde bulundukları coğrafyanın sağladığı kültür çeşitliliğiyle yeni


denemeler yapmışlardır. Tek kubbeli Eski Çine Gazi (14. yüzyıl) ve Balat İlyas Bey
(1404) camileri buna örnektir. Yapı malzemesinde Aydınoğulları mimarisiyle
benzerlik göstermektedir. Duvar örgüsünde ve taşıyıcı sistemde devşirme malzeme
kullanılmıştır (Duran, 1995).

Batı Anadolu Beylikleri Aydınoğulları, Menteşeoğulları, Osmanoğulları ve


Saruhanoğulları arasındaki siyasi ve kültürel ilişkiler, aynı etki çevresine kurulmuş
beyliklerin mimari üsluplarında birlikteliğe sebep olmuştur. Saruhanoğulları
Beyliğinden günümüze ulaşan az sayıdaki yapı üzerinden beyliğin mimarisini
değerlendirdiğimizde plan tiplerinde ve süslemede Anadolu Selçuklu mimarisi ile
bağlarının devam ettiğini bununla birlikte Roma ve Bizans dönemlerine ait mimari
elemanların taşıyıcı sistemde ve özellikle bezemeli devşirme malzemenin ise
cephelerde yoğun olarak kullanıldığını görülmektedir. Farklı mimari üsluplardan ve
dönemlerden devşirilen plan ve cephe düzenleriyle mimari elemanların eklektik bir
anlayışla sentezlenmesi sonucunda Saruhanoğulları mimarisi oluşmuştur. Benzer bir
anlayışla Erken Osmanlı mimarisininde de karşılaştılmaktadır.

5.1 Manisa’da Beylikler ve Osmanlı Dönemi Yapılarında Kullanılan Devşirme


Malzemenin (spolia) Kaynağı

5.1.1 Manisa çevresindeki taş ocakları

Batı Anadolu’daki Antik yerleşimlerde yapı malzemesi olarak yerel mermer ve kireç
taşı kullanılmış, Helenistik ve Roma dönemlerinde sütunlar için çoğunlukla Ege
Adaları’ndan mermer getirilmiştir (Kolay, 1999, s. 32). Bununla birlikte Marmara

289
Adası (Prokonnesos) mermeri de tercih edilen bir mermer türüdür. Bizans Dönemi’nde
ise yerel mermer kullanımı devam etmiş ve genellikle Helenistik ve Roma dönemi
yapılarındaki sütunlar kullanılmıştır (Kolay, 1999, s. 32).

Manisa çevresinde Salihli, Ahmetli, Gölmarmara, Saruhanlı, Akhisar’da kireçtaşı ve


mermer, Tmolos Dağı, Kula, Alaşehir ve Sarıgöl’de mermer yatakları olduğu tespit
edilmiştir (Roosevelt, 2017, s. 87). Beyaz, gri ve kimi zaman mavi damarlı gri renkli
mermer ocakları Sardes’in güneyi ve Marmara Gölü’nün batısı ve kuzeybatısında
(Roosevelt, 2017, s. 86), yeşil renkli serpantin taşı katmanlarının Akhisar’ın
(Thyateria’nın) kuzeyinde ve çevresindeki alanda (Roosevelt, 2017, ss. 88-89) ve
pembe breş yataklarının Manisa yakınlarındaki Çakmaklı’da (Bruno vd. 2012)
bulunduğu bilinmektedir. Bu kaynaklardan üretilmiş mimari elemanların yapılarda
kullanılıp kullanılmadığı ya da hangi dönemde yapılarda kullanıldığı bilinmemektedir.
Anadolu Selçuklu ve Beylikler dönemlerinde işletildiği bilinen bir mermer ocağına
ulaşılamamıştır.

“Değerli yapı malzemeleri mimari savaşın ganimetleri olarak her zaman tekrar tekrar
kullanılmıştır” (Goodwin, 1977, s. 17). Manisa ve ilçelerindeki Beylikler ve Osmanlı
dönemi yapılarında tespit edilen devşirme sütunlarda granit, mermer ve kireç taşı
kullanılmıştır. Genel olarak kullanılan kahve-gri granit Kozak (Balıkesir) ve gri granit
Ezine (Çanakkale) kaynaklıdır199.

Manisa Ulu Camisi’nde (1366) gri damarlı beyaz mermer, mor damarlı mermer,
Pavonazzetto (Violet) Afyon menekşe mermeri, Marmara Adası (Prokonnesos)
mermeri yeşil breş (verde antico), sarı-kahverengi/kırmızımsı breş ve mor porfir
(porfido rosso antico), Manisa Ulu Camisi mihrabının iki yanındaki yeşil breş
(Yunanistan-Teselya) sütunlar ve İshak Çelebi Türbesi (1378) girişi dışında yapıda
sarı-kahverengi breş sütun kullanılmamıştır (Barsanti, 2016; Barsanti, 2021).

Son cemaat yerinde renkli mermerin yoğun olarak kullanıldığı ilk yapı Hacı Yahya
(İki Lüleli) Camisi’dir (1474). Son cemaat yerinde üç Yunanistan Teselya yeşil breş
(verde antico) ve pembe Kios mermeri kullanılmıştır200.

199
Manisa Merkez’de Prof. Dr. Ali Yavuz Bahadır ile yapılan inceleme gezisi sonuçlarına dayanarak
yazılmıştır.
200
Manisa Merkez’de Prof. Dr. Ali Yavuz Bahadır ile yapılan inceleme gezisi sonuçlarına dayanarak
yazılmıştır.

290
Çeşnigir Camisi’nde (1474) Lesbos Adası mermeri ve son cemaat yerinde gri-kahve
granit (Kozak); İvaz Paşa Camisi (1484) Cipollino mermeri (Eğriboz Adası) ve Lesbos
Adası mermeri; Hatuniye Külliyesi Camisi (1490-1491) Marmara Adası
(Prokonnesos) mermeri ve Lesbos Adası mermeri; İbrahim Çelebi Camisi (1549)
Lesbos Adası mermeri, Yunanistan Teselya yeşil breşi ve pembe breş; Lala Mehmed
Paşa Camisi (1569-1570) Karaburun kireçtaşı (brocatelle) (Herrmann & Van den
Hoek, 2018, s. 347) mermeri tespit edilmiştir201 (Şekil 5.1-Şekil 5.13, Şekil A.214,
Şekil A.216-Şekil.A217).

30

25
Devşirme sütun sayısı

20

15

10

Granit Mermer/Kireçtaşı Breş

Şekil 5.1 : Manisa’da Beylikler ve Osmanlı dönemi yapılarında kullanılan devşirme


sütunların türlerine göre dağılımını gösteren grafik.

Manisa’daki Beylikler ve Osmanlı dönemi yapılarında devşirme malzeme olarak


granit, yeşil breş ve mor porfir yörede çıkmayan taşlardır. Bu malzemeler yapı
malzemesi olarak ilk kullanımlarında bölge dışından getirildiği izlenimini vermektedir
(Kolay, 1999, s. 33). Bölge dışından taşlar deniz yoluyla Yeni Foça ya da İzmir
(Smyrna) limanından ya da kara yoluyla yakın çevreden gelmiş olabilir. Manisa

201
Manisa Merkez’de Prof. Dr. Ali Yavuz Bahadır ile yapılan inceleme gezisi sonuçlarına dayanarak
yazılmıştır.

291
kentindeki Roma ve Bizans dönemi yapılarına ait mimari elemanlar malzeme
özelliğiyle Magnesia kentinin ekonomik gücünü göstermektedir. Bununla birlikte
devşirme malzemeler Beylikler ve Osmanlı dönemi yapılarında kullanılmak için
Manisa çevresindeki Antik kentlerden de getirilmiş olabilirler.

Hacı Yahya Camisi’ndeki dört sütundan üçünün yeşil breş birinin pembe Kios olması
ve yaklaşık yetmişbeş yıl sonra inşa edilen İbrahim Çelebi Camisi’nde yeniden yeşil
breş bir sütun kullanılması devşirme sütunların çevredeki Beylikler ve Osmanlı
dönemleri öncesi -harabe durumdaki- yapılardan elde edilip edilmediği sorusunu akla
getirmektedir. Eğer bu sütunlar 14. yüzyıl ortasında Manisa’da var ise neden
Saruhanoğulları’nın en prestijli yapısı olan Ulu Cami’de kullanılmamıştır. Baninin ya
da mimarın seçimine bağlı olarak kullanılmamış olabilir mi sorularını akla
getirmektedir. Ancak yazılı kaynakların olmayışı bu ve benzer sorulara kesin cevaplar
vermeyi olanaksız kılmakta ve bu sebeple ihtimaller üzerinden yorum yapılmaktadır.
Bu ihtimallere örnek vermek gerekirse: Estetik bir kaygı ile başka bir sütun mu
kullanıldı? Sütunun ebatları nedeniyle mi pembe Kios mermeri kullanıldı? Ya da
sadece üç adet yeşil breş sütuna 15. yüzyıl sonunda ulaşılabildi? 16. yüzyıl başında ise
yeni elde edilen yeşil breş sütun İbrahim Çelebi Camisi’nde kullanıldı?.

Yerel mermer ve diğer taşlar dışında kullanılan devşirme renkli taşların Manisa’da
mevcut olup olmadığı sorusuna kesin bir cevap vermek yine eldeki verilerle mümkün
değildir. Bu devşirme yapı elemanları farklı dönemlerde çevredeki Antik kentler ve
Bizans yerleşimlerinden getirilmiş olabilir.

Manisa’nın Antik Dönem yapı stoğu hakkında bilgi sahibi olmamamız, bu sütunların
Sardes, Smyrna, Pergamon gibi Antik kentlerden getirilmiş olabileceğini
düşündürmektedir. Ancak, özellikle Beylikler Dönemi için Bergama gibi nispeten
uzak bir kentin yapı malzemesi temini için coğrafi açıdan uygun olmadığı söylenebilir.
Benzer özellikte sütunlara Smyrna Agorası’nda rastlanmaktadır. Ancak sütun gibi
taşınması oldukça masraflı bir yapı elemanının taşınması için Osmanlı Dönemi’nde
özellikle 16. yüzyılda İstanbul’dan onay alınması gerekliydi202. Günümüze ulaşan
kaynaklar henüz bu konuya ışık tutmamıştır. Manisa ve yakın çevresinde günümüze
ulaşamamış yapılardan mimari malzeme temin etmek ekonomik açıdan ve yapı pratiği

202
Tanyeli ve Tanyeli’nin 1989 tarihli makalesine dayanarak.

292
olarak daha uygundur. Manisa’da devşirme olarak kullanılan malzemelerin yakın
çevreden tedarik edildiği düşünülebilir.

5.1.2 Manisa çevresinde Beylikler ve Osmanlı dönemleri öncesi yerleşimler

Bizans yönetimindeki Manisa ve çevresini fetheden Saruhanoğulları’nın karşılaştıkları


fiziki çevreyle ilgili yeterli bilgi günümüze ulaşmamıştır. Kuşatmanın ardından
muhtemelen Manisa ve çevresindeki çok sayıda kilise yıkılmış olmalıdır. Mabetlerin
bu şekilde yıkılması yaygın bir uygulamadır (Tok, 2012, s. 172). Savunma yapısı olan
kale ise Osmanlı Dönemi’nde işlevini devam ettirmiştir. Ancak kalenin içindeki
Bizans ve Osmanlı dönemi yapıları günümüze ulaşmamıştır. Bölgede herhangi bir
kilise ya da Bizans Dönemi’ne ait dini yapıya rastlanmaması bu politika nedeniyle
olabilir (Tok, 2012, s. 172 yüzey araştırmasına dayanarak).

Magnesia ad Sipylum olarak sözü edilen yerleşim Magnesia Kalesi olarak kabul
edilmektedir. Magnesia ad Sipylum yerleşimini kuruluşu ile ilgili kesin bir bilgi
yoktur. Kent Helenistik Dönem’den itibaren varlık göstermiştir. Klasik dünyanın
bütün kentlerinde olduğu gibi Magnesia’da da heykeltıraşlığa ve mimariye önem
verilmiş olması beklenebilir (Başaran, 1997, s. 3). Spiylos Dağı’nda bulunan heykel
ile günümüzde Manisa Müzesi’nde sergilenmekte olan heykeltıraşlık eserlerinden 203
Magnesia’da heykeltıraşlığa önem verildiği anlaşılmaktadır (Durugönül, 2015).
Magnesia, Klasik ve Helenistik dönemlerin ardından Roma ve Bizans dönemlerinin
farklı işlevli mimari anıtlarıyla donatılmış olmalıdır (Başaran, 1997, s. 3).

Magnesia’nın Roma ve Bizans tarihini aktaran kaynaklarda askeri ve siyasi olaylara


yer verilmiş olmasına karşın imar faaliyetleri ve yapılarıyla ile ilgili bilgi mevcut
değildir. Bölge ve kentlerin sosyo ekonomik durumu, imar faaliyetlerini yakından
etkilemiştir.

Magnesia kentinin Antik Dönem kent planı, yolları, mimari özellikleri ve yapı stoğu
bilinmemektedir. Bununla birlikte Magnesia, Helenistik kent mirasını taşıyan siyasal,
dinsel ve kültürel bir merkez, bir Roma kentiydi. Magnesia’da kamu mekânlarında
anıtsal yapılar, tapınak, forum, geniş caddeler (cardo maximus ve decumanus

203
Örnek olarak: Manisa Müzesi’nde Manisa kentinde çıkmış olan Helenistik Çağ yapıtı kadın heykeli
(Umar, 2001, s.207, Resim 168), Roma Çağı yapıtı Ephebos (yeni ergin delikanlı) heykeli (Umar, 2005,
s. 213, Resim 174), İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde sergilenen Büyük İskender heykeli (Umar, 2001, s.
211, Resim 172) Manisa buluntularındandır.

293
maximus), sütunlu cadde, portiko, hamam, nymphaeum, su kemeri, gymnasium ve
tiyatro gibi yapıların olması ve festivallerin, eğlencelerin yapılması beklenmektedir.
Klasik Roma kenti doruk noktasına 2. yüzyılda ulaşmıştır (Liebeschuetz, 1999). Roma
Dönemi’ne (2.-3. yüzyıl) ait sütun kaidesi, sütun, sütun yastığı ve sütun başlıkları son
cemaat yerlerinde ve özellikle Ulu Cami avlusunda yoğun olarak kullanılmıştır. Bu
devşirme malzemeler, Magnesia’daki imar faaliyetlerinin 2.-3. yüzyılda arttığını
düşündürmektedir (Bkz. Bölüm 3.1).

Manisa Ulu Camisi Medresesi beden duvarındaki batı çeşmesinin batısında, duvar
örgüsü içindeki MED60 aslan ayağı biçiminde oturma bloğu kullanılmıştır (Bkz.
Bölüm 4.1.1; Doğan, 2007a, s. 217). Magnesia ad Sipylum’nun Bouleuterion yapısına
ait bir parça olmasının muhtemel olduğu düşünülmektedir (Doğan, 2007a, s. 217).

Beylikler ve Osmanlı dönemi yapılarının beden duvarlarında Roma Dönemi profilli ve


bezemeli mimari elemanlar kullanılmıştır: Sinan Bey Medresesi’nde (1478) kemer
yastığı olarak geison-sima bloğu parçası, Kaval Çeşmesi (1480-1481) duvar örgüsü
Lesbos Kymation bloğu parçası, Göktaşlı Camisi (17. yüzyıl) minare kaidesi
örgüsünde inci makara dizili mimari blok parçası. Hatuniye Camisi (1490-1491) son
cemaat bölümü revakında kemer yastığı olarak kullanılan diş sırası bloğu İon
düzeninde bir yapıya ait olduğu düşünülmektedir.

Hacı Yahya Camisi (1474) son cemaat yerinde kullanılan yeşil breş sütun gövdeleri
Antik Dönem’de Magnesia’da önemli, prestijli yapıların ve güçlü bir baninin varlığına
işaret etmektedir. Bu sütunlar Bizans Dönemi’nde Antik Dönem yapılarından alınarak
yeniden kullanılmış, Beylikler ve Osmanlı dönemlerinde tekrar devşirilmiş olabilir.
Ayrıca, Pür Nefes (Arapalan Camisi) Çeşmesi yalağında Roma Dönemi lahit teknesi
kullanılmıştır.

Roma Dönemi’nde -refah ortamında- Magnesia yerleşimin Spil Dağı yamaçlarından


ovaya yayılmış olduğu söylenebilir. Günümüz Manisa kent planında devşirme
malzeme kullanılan Beylikler ve Osmanlı dönemi yapıları Spil Dağı eteklerinden 8.
Eylül Caddesine kadar olan alana yayılmıştır (Şekil A.35). Spil Dağı eteğindeki
Manisa Ulu Camisi avlusunun güneybatı duvarında ve İzmir Caddesi ile İbrahim
Gökçen Bulvarı’nın kesişimindeki Sultan Hamam’ın batı duvarında yoğun olarak
devşirme mimari blok kullanılması (Bkz. Bölüm 4.1.2, Şekil A.171), bu yapıların
Antik Dönem yapı kalıntılarının yakınına ya da harabesinin üzerine inşa edilmiş

294
olabileceğini düşündürmektedir204. Su kaynaklarının devamlılığı düşünüldüğünde
Osmanlı Dönemi hamamının Roma Dönemi hamamı yakınlarında inşa edilmiş
olabileceği söylenebilir (Bkz. Bursa örneği Bölüm 2.2).

Üçüncü yüzyıldan sonra Roma’nın birleştirici gücünün azalmasıyla Roma kentleri


zayıflamaya başlamıştır. Sur inşaatının gerektirdiği yeni harcamalar, geleneksel yapı
projelerine ve varolan yapıların bakımını sağlama yeteneğini büyük ölçüde azaltmıştır.
Dördüncü yüzyılda erken Hıristiyanlaşma ve sonrasında dinin etkisiyle Roma kentinin
ihtiyaç duyduğu tapınak, tiyatro, gymnasium gibi bazı yapılar işlevini yitirmiştir
(Liebeschuetz, 1999). Magnesia kentinin de Roma kentlerinin yaşadığı bu süreçleri
yaşadığı düşünülebilinir. Manisa’da Beylikler ve Osmanlı dönemi yapılarında 3.
yüzyıldan sonra Erken Bizans Dönemi’ne tarihlendirilen devşirme malzemenin az
sayıda kullanımı bunun bir göstergesi olarak görülebilir.

Magnesia kentinin Geç Antik ve Erken Bizans dönemlerine işaret eden devşirme
malzemeler tespit edilmiştir. Özellikle Ulu Cami’de Erken Bizans Dönemi’ne
tarihlenen Korinth ve sepet tipi sütun başlıkları, Hacı Yahya Camisi’nde (5. yüzyıl)
Kompozit tipi sütun başlığı, İvaz Paşa Camisi’nde Yiv-Akanthus (Blattkelch) tipi (3.-
5. yüzyıl) sütun başlığı ve Attik-İon tipi (3.-4. yüzyıl) sütun kaidesi kullanıldığı tespit
edilmiştir. Ulu Cami mimberinde kullanılan Erken Bizans Dönemi litürjik işlevli
Korinth sütun başlığı ve sütunlar bu dönemde Magnesia’da bir kilise yapısının
varlığının işareti olarak görülebilir.

Bizans Dönemi’nde siyasi ortamda başlayan bozulmalar ve ekonomik nedenlerle 7.


yüzyılda İranlıların (Sasanilerin) daha sonra Arapların istila ve saldırılarıyla Batı
Anadolu kentlerinde hızlı bir değişim ve küçülme yaşanmıştır. Altıncı ve dokuzuncu
yüzyıllar arasında genel nüfusta azalmanın yanında, kentlerde ticaret ve zanaatta bir
gerilemeye tanık olunmuştur (Ousterhout, 2016, s. 23). Bu dönemde sivil yaşam kale
sınırları içerine sınırlanmaktadır. Magnesia kenti ovadan Spil Dağı’ndaki kale içine
doğru çekilmiş ve küçülmüş olmalıdır.

Orta Bizans Dönemi’nde yaşanan siyasal ve ekonomik istikrar ortamının neticesinde


9. yüzyıl sonu ile 12. yüzyıl arasındaki mimari faaliyetler artmıştır (Alp, 2021, s. 239).
Antik Dönem’deki önemine kavuşmasa da kentler tarım ve ticaretin artmasıyla

204
Bu düşünceyi destekleyecek yeterli bilgi kaynaklarda mevcut değildir. Sondaj çalışmaları ve
arkeolojik kazılar sonucunda bilimsel bilgiye ulaşılabilir.

295
kentlerde gelişim sağlamıştır (Foss & Cutler, 1991, s. 466). Bu dönemde manastır
sistemi Bizans toplumunda önemli bir güç haline gelmiş (Ousterhout, 2016, s. 23),
Anadolu’da dini yapı sayısında artış olmuştur (Ermiş, 2003, s. 115). Manisa’daki
Beylikler ve Osmanlı dönemi yapılarındaki Orta Bizans Dönemi devşirme malzeme
yoğunlu dönemin siyasi ve askeri gelişmeleriyle doğru orantılıdır205.

İmparator III. Ioannes Vatatzes Ortodoks Hıristiyanlar tarafından aziz ilan edilmiştir.
Magnesia Sosandra’da inşa ettirdiği ve de mezarının bulunduğu kilisede Aziz
İmparator III. Ioannes Vatatzes’in hatırasının 14. yüzyıla kadar tescil edildiği
bilinmektedir (Heisenberg, 1905; Ostrogorsky, 2017, s. 410). Ayrıca, 14. yüzyıl
başında Saruhanoğulları’nın kuşatması sırasında Magnesia Sipylos yakınında Anelios
diye anılan yerdeki (Kronik-82 I, Kılıç, 2013, s. 261) Sosandra Manastırı’nda bulunan
Vatatzes’in ölü bedeninin rahipler tarafından gizlice kente getirilmiştir (Tok, 2012, s.
163). Magnesia Saruhanoğulları’nın eline geçtiğinde, imparatorun lahiti sur
duvarlarından aşağıya atılarak parçalamıştır (Tok, 2012, s. 163). Bu iki olaydan
Magnesia’daki Sosandra Manastırı’nın (Kilisesi’nin) 14. yüzyılın başında Türk fethi
sırasında var olduğu sonucuna varılabilir. Türk fethi öncesinde Magnesia en aktif
dönemini Laskarisler Dönemi’nde yaşamıştır.

Laskaris İmparatorlarının 1204-1261 yılları arasında Magnesia’da iki kilise ve


manastır inşa ettirdikleri206, Magnesia Kalesi’ni onarttıkları, bu dönemde kentte bir
saray yapısının var olduğu kaynaklardan öğrenilmektedir (Bkz. Akropolites,
Buchwald, Foss, Tok, Ermiş vd.). Laskarisler Dönemi’nin önemli yerleşimlerinden
biri olduğu ve yönetim merkezi olduğundan söz edilse de günümüze ulaşan bir yapı
ya da yapı kalıntısı yoktur. Saruhanoğlu Dönemi’nde bölgeyi ziyaret eden İbn Battuta
herhangi bir Bizans yapısından söz etmemiştir 14. yüzyılda Batı Anadolu Beyliklerini
ziyaret eden Ibn Batuta’nın anlatımlarında herhangi bir kilisenin yer almaması yazarın
anlatımından kaynaklanıyor olabilir (Bkz. Bölüm 3; İbn Battuta, 2015, ss. 227-228)207.
Manisa’da günümüze ulaşan Antik ve Bizans dönemi yapısı mevcut değildir ancak
Beylikler ve Osmanlı dönemi yapılarında çok sayıda devşirme malzeme kullanımı

205
Orta Bizans Dönemi’ne tarihlendirilen devşirme malzemelere ilerleyen bölümlerde
değerlendirilecektir.
206
İshak Çelebi Medresesi avlusu kuzey cephesi duvar örgüsü ve kemerleri, Laskaris mimarisiyle
benzerlikler göstermektedir (Tok, 2012, ss. 155-156).
207
İbn Battuta’nın anlatımı kentin mimari açıdan öneminin tartışılmasına neden olmaktadır. Bununla
birlikte İbn Battuta Aydınoğulları Beyliği’ni ziyaretinde Birgi’deki saraydan ve İzmir’deki kaleden söz
etmiştir (İbn Battuta, 2015, ss. 226-227).

296
tespit edilmiştir. Bu durum seyyahlarının aktarmadığı Beylikler ve Osmanlı dönemleri
öncesi yapılarının varlığını ya da bunların fetih sırasında yok edildiği, harabe yapıların,
yapı kalıntılarının zamanla lapidarium olarak kullanıldığını akla getirmektedir.

Laskarisler Dönemi yapılarında yoğun olarak devşirme malzeme kullanıldığı


bilinmektedir208. Sütun ve sütun başlıkları gibi sağlam, yapımı masraflı mimari
elemanlar farklı dönemlerde tekrar ve tekrar kullanılmıştır. Manisa’daki Orta Bizans
Dönemi’ne ait devşirme mimari elemanların Laskarisler ve/veya Paleologoslar
dönemlerinde yeniden kullanılmış, devşirilmiş oldukları düşünülebilir.

Manisa’da Beylikler ve Osmanlı dönemi yapılarında yoğun olarak Orta Bizans


Dönemi mimari yapı elemanları devşirilmiştir. Bu mimari elemanlar Beylikler ve
Osmanlı döneminde belki de ilk kez değil ikinci, üçüncü kez devşirilmişlerdir.

Orta Bizans Dönemi’ne tarihlendirilen sepet tipi sütun başlığı, levha ve templon
arşitravları kullanılmıştır. İshak Çelebi Külliyesi Medresesi, İvaz Paşa Hamamı,
Hatuniye Camisi, İbrahim Çelebi Camisi, Lala Paşa Camisi’nde haç motifli sepet tipi
sütun başlıkları tespit edilmiştir209. Bu başlıklar ile birlikte İshak Çelebi Türbesi
girişinde kullanılan düğümlü sütunlar ve İshak Çelebi Külliyesi Medresesi taç kapısı
lento ve söveleri Magnesia’da ve/veya yakınlarında Orta Bizans Dönemi’ne tarihlenen
bir kilisenin varlığını işareti olarak görülebilir. Manisa’da tespit edilen devşirme Orta
Bizans Dönemi mimari elemanlarının yoğunluğu (Şekil 5.2) ve Manisa Müzesi’nde
benzer özellikte mimari elemanların varlığı, Bizans Dönemi’nin önemli bir
imparatorluk kenti olan Magnesia’da çok sayıda kilisenin bulunduğuna işaret
etmektedir. Orta Bizans Dönemi kilise mimarisi örneklerine baktığımızda Vefa Kilise
Camisi (12. yüzyıl) narteksinde sekiz sütun başlığı, Pammakarisyos Manastır Kilisesi
(İstanbul Fetiye Camisi) naosunda altı sütun başlığı kullanılmıştır. Orta Bizans
Dönemi’ne tarihlendirilen başlıkların kaç adet kilise ya da yapıya ait olduğunu
hesaplamak elimizdeki yetersiz bilgilerle mümkün değildir.

208
Tez sürecinde Dr. Suna Çağaptay ile yapılan görüşmeler neticesinde bu çıkarım yapılmıştır.
209
Orta Bizans Dönemi’ninde bazilikal plan tipinden merkezi, kare içi haç planlı kiliselere geçilmiştir.
Naos dört serbest sütuna oturtularak yükseltilmiştir (Ersen, 1986, s. 13). Plan şemasındaki bu değişiklik
mimari elemanlara da yansımıştır. Naosun dört serbest sütunu dört sütun başlığı ile tamamlanmıştır.
Manisa’daki Orta Bizans Dönemi’ne tarihlendirilen sütun başlıklarının üslupları ve sayıları Orta Bizans
kilise mimari özellikleriyle karşılaştırıldığında daha net bir sonuca ulaşmak mümkün olacaktır. Ancak
bu çalışma bu tezin kapsamı dışındadır.

297
60

50

Devşirme malzeme sayısı


40

30

20

10

0
Roma Dönemi Erken Bizans Dönemi Orta Bizans Dönemi

Şekil 5.2 : Manisa’da Beylikler ve Osmanlı dönemi yapılarında kullanılan devşirme


malzemenin özgün dönemlerine göre dağılımını gösteren grafik.

Hacı Yahya (Çift Lüleli) Camisi’nde (1474) çörten olarak kullanılmış bir ambon
levhası, Pür Nefes (Arapalan Camisi) Çeşmesi’nde (1586) ayna olarak kullanılmış
olan Orta Bizans Dönemi geometrik bezemeli levha, Revak Sultan Türbesi’nde ve
Hüsrev Ağa Camisi duvar örgüsünde Orta Bizans Dönemi opus sectile taban döşemesi
parçaları, Gülgün Hatun Çeşmesi ve Revak Sultan Türbesi duvar örgüsü içinde
kullanılan çift pencere sütunu Magnesia’da Bizans Dönemi’nde dini yapıların
varlığına referans vermektedir. Opus sectile taban döşemesinin Revak Sultan Türbesi
güney duvarında kullanılması Orta Bizans Dönemi kilisesinin taban seviyesine kadar
yıkılmış veya sökülmüş olduğunu da göstermektedir. Bu durum Saruhanoğulları
öncesinde yapının harap halde olduğunun göstergesi olarak da değerlendirilebilir; aynı
yapının Laskarisler ya da Geç Bizans dönemlerinde kullanıldığının da göstergesi
olabilir. Fetih sırasında yapının Saruhanoğulları Beyliği’nin yapıları için sökülmüş
olması da olasıdır. Bir başka olasılık da yapının fethin göstergesi, sonucu olarak tahrip
edilmiş olabileceği düşüncesidir.

İshak Çelebi Ulu Camisi doğu taç kapısı kemer yastığında kullanılan devşirme Orta
Bizans Dönemi templon arşitravının üzerindeki 967 tarihli yazıdan Magnesia’da 10.
yüzyıla tarihlenen bir kilisenin varlığı öğrenilmektedir. Buna karşın Laskarisler ya da
Geç Bizans dönemlerine ait bir yazıt günümüzde tespit edilememiştir.

İshak Çelebi Ulu Camisi avlusundaki çift sütunlardan R32b’nın gövdesi üzerindeki
tören haçı motifinin bir bölümü görülebilmektedir (Şekil 4.8 Katalog No. 03-04b). Bu
devşirme sütun Manisa’da Bizans Dönemi dini yapısına ait olabilir.

298
Evliya Çelebi Ulu Cami’nin “Daha önce bu cami kilise...” olduğunu yazmıştır (Evliya
Çelebi, 2010, s. 77). Ancak bu konu ile ilgili kaynak ve kazı çalışması yoktur. Bununla
birlikte Ulu Cami’de kullanılan devşirme malzeme yoğunluğu, özellikle Orta Bizans
Dönemi’ne tarihlendirilen mimari elemanlar, yapının çok yakınında ya da inşa edildiği
alanda bir Bizans yapısının “kilisesinin” varlığını düşündürmektedir. Tok da Evliya
Çelebi’nin Ulu Cami’nin yerinde bir kilise bulunduğu söyleminin yapıdaki devşirme
malzeme kullanımını anlamlı kıldığını ve malzeme inşa edilecek yapının bulunduğu
yerde ise veya çok yakınında ise yoğunluğun artacağının unutulmaması gerektiğini
belirtmiştir (Tok, 2012, s. 155).

Evliya Çelebi’nin anlatımından İshak Çelebi Mevlevihanesi’nin bununduğu yerde bir


kilise olduğu öğrenilmektedir. Mevlevihanesi’nin haziresindeki Antik Dönem mimari
elemanları dışında yapıda ya da yakın çevrede buna referans verecek bir buluntu
yoktur. Manastırlar genellikle sulak, mistik havası olan yerleşim yerlerinin dışında
yerlere kurulmuştur (Tok, 2012, s.127). Mevlevihane’nin yeri ve Evliya Çelebi’nin
“…Suyu ve havası güzel İrem Bağı… Bütün şehir oradan görünür” tanımı ile
manastırların kurulduğu yerler için yapılan tanım benzerlik göstermektedir. Belki de
Bizans Dönemi’nde Mevlevihane’nin yerinde bir kilise ya da manastır yapısı vardı ve
kentin fethinden sonra Saruhanoğulları Beyliği’nin mal ve toprağı oldu; fetih
döneminde surlardan uzak olan alan akınlara açık ve kolayca işgal edilip yıkılmış ya
da İshak Çelebi zamanında Mevlevihane’nin kurulması için yıkılmış (Tok, 2012, s.
127-128) olması akla akın gelmektedir.

Evliya Çelebi Saruhan Bey Medresesi olarak adlandırdığı Manisa Ulu Cami
Medresesi’nin “Kâfirler zamanında da papaz ve ruhbanlar için medrese imiş”
sözleriyle Bizans Dönemi’nde medrese/manastır olarak kullanıldığını aktarmıştır
(Evliya Çelebi, 2011, s. 82). Manisa Ulu Cami Medresesi avlusu kuzey duvarının
(Şekil A.215) örgüsü alt kotlarda moloz taş ve tuğlayken birinci kat hizasından itibaren
küçülen moloz taş ve tuğla, saçak seviyesine yaklaştıkça tuğla sıralarının arttığı kaset
duvar örgüsüne dönüşmektedir. Bu duvardaki yuvarlak kemerlere sahip kemer sistemi
doğu duvarı ile bölünmektedir. Ersen, Komnenoslar Dönemi’nde sağır kemer-pilaster
dizileri ile pencere gruplamaları ve nişlerle duvar yüzeylerinin hareketlendirilmeye
çalışıldığını belirtmiştir (Ersen, 1986, s. 14). Ousterhout, 14. yüzyılda Bizans
mimarisinde cephelerin sadece dekoratif bir unsur haline geldiğini, birbiri ardına gelen
dekoratif sıra kemerlerle bir tür “su kemeri” sistemi geliştirildiğini açıklamıştır

299
(Ousterhout, 2016, s. 221). Ulu Cami Medresesi’nin yuvarlak kemerli sistemi ve bu
cephede kullanılan MED53 Orta Bizans Dönemi haç motifli sepet tipi sütun başlığı
cephenin dini bir yapının cephesi olması ihtimali arttırmaktadır. İstanbul Molla Gürani
(Kilise) Camisi’nin dış narteks bölümü Paleogoslar’ın kenti yeniden ele geçirmesinden
sonra, daha büyük olasılıkla 14. yüzyıl başında, eklenmiştir. Narteks cephesinin alt
kesiminde, ortada tek girişin iki yanında yarım daire şeklinde iki niş, her iki uçta yine
birer niş yer alır. Nişlerin arası üç kemer açıklığına bölünmüştür (Yerasimos, 2010, s.
91). Kilise Camisi narteksindeki nişler ile Manisa Ulu Cami Medresesi sahır kemerleri
arasında bir benzerlik yakalanabilir. Medrese avlusu güney duvarı devşirme sütuna
oturan kemerlerin sütun ile birleşimindeki oran Venedik Torcello’daki Chiesa di Santa
Maria Fosca (11.-12. yüzyıl) giriş revaklarını anımsatmaktadır. Medrese giriş
kapısının söve ve lentosunun Orta Bizans Dönemi dini bir yapıya ait olması Medrese
kuzey cephesinin Bizans kilisesiyle olan ilişkisini güçlendirmektedir. Tok,
Medrese’nin kuzey avlu duvarı yuvarlak kemer sisteminin Orta Bizans Dönemi’ne ait
bir kilisenin üzerine kurulmuş olabileceğini düşündürttüğünü belirtmiştir (Tok, 2012,
s. 156). Medresenin inşa edildiği dönemde bir bölümü sağlam kalan kilise duvarı
kullanılmış olabilir.

İmar faaliyetlerinin Roma ve Orta Bizans dönemlerinde yoğunlaştığı söylenebilir


(Şekil 5.2). Roma Dönemi yapılarına ait mimari elemanlar ve belki de temeller Bizans
ve daha sonra Beylikler ve Osmanlı dönemi yapılarında kullanılmış olabilir. Yeterli
yüzey araştırması, sondaj çalışması ve arkeolojik kazı yapılmadığı için Manisa’nın çok
katmanlı yapısı, Beylikler ve Osmanlı dönemi yapılarında kullanılan devşirme
malzemeler aracılığıyla takip edilebilmektedir.

Manisa kent merkezinde ve kale içinde Roma ve Bizans dönemlerine ait yapıların
sayısı ve niteliğiyle ilgili bilgi olmamasına karşın Beylikler -özellikle İshak Çelebi
Külliyesi- ve Osmanlı dönemi yapılarında yoğun “bol” olarak devşirme malzemenin
kullanılması bu yapıların mevcut yapıların yerine ya da çevresine inşa edilmiş
olabileceğini düşündürmektedir. Roma kentini devam ettiren bir Bizans kentinin
üzerine Saruhanoğulları’nın başkentinin yapıları ve devamında Osmanlı’nın şehzade
sancağının yapıları inşa edilmiştir.

300
60

50
Devşirme malzeme sayısı
40

30

20

10

0
Roma Dönemi Erken Bizans Dönemi Orta Bizans Dönemi

MANİSA AKHİSAR KULA KULA EMRE KÖYÜ


SOMA DARKALE ALAŞEHİR SARUHANLI TURGUTLU
DEMİRCİ ESKİ GÖRSEL

Şekil 5.3 : Manisa ilçelerinde Beylikler ve Osmanlı dönemi yapılarında kullanılan


devşirme malzemenin özgün dönemlerine göre dağılımını gösteren grafik.

Akhisar’nin Thyateria ve Alaşehir’in Philadelphia Antik kentlerinin üzerine


kurulduğu kaynaklardan ve Antik kentlerin günümüze ulaşan kalıntılarından
öğrenilmektedir. Kula ve Kula Emre Köyü, Soma Darkale, Turgutlu, Demirci, Eski
Gördes yerleşimlerinin çevrelerindeki Antik kentler ile olan ilişkisi kesin olarak
bilinmemektedir.

Akhisar’ın Beylikler ve Osmanlı dönemi yapılarında yoğun olarak Roma Dönemi (2.-
3. yüzyıl) mimari elemanları kullanılmıştır. Akhisar, 2.-3. yüzyıllara tarihlenen yapı
(bazilika) ve 2.-4. yüzyıllara tarihlenen sütunlu cadde kalıntıları bulunmuştur.
Devşirme malzemelerin tarihi Thyateria kenti kalıntılarıyla benzerlik göstermektedir
(Şekil 5.3). Akhisar’daki Beylikler ve Osmanlı dönemi yapılarında kullanılan
devşirme malzemelerden en dikkat çekicisi Ulu Cami’deki Orta Bizans Dönemi’ne
tarihlenen düğümlü sütunlardır. Bununla birlikte Sarı Ahmed Paşa Hamamı’nda Orta
Bizans Dönemi arşitrav bloğu parçası tespit edilmiştir. Az sayıdaki Orta Bizans
Dönemi mimari elemanları Akhisar’da bir kilise yapısının varlığına işaret etmektedir.

Kula’daki Beylikler ve Osmanlı dönemi yapılarında yoğun olarak Roma Dönemi’ne


ait mimari elemanlarla birlikte Erken Bizans ve Orta Bizans dönemlerine ait mimari
elemanlar ile stel, lahit teknesi devşirme malzeme olarak kullanılmıştır (Şekil 5.3).

Kula Emre Köyü’nde Carullah Bin Süleyman Camisi ve Tabduk Emre Türbesi’yle

301
birlikte köy evlerinde210 de devşirme malzeme kullanıldığı tespit edilmiştir. Carullah
Bin Süleyman Camisi’nde Roma ve Erken Bizans dönemlerine ait mimari elemanlar
ile birlikte Roma Dönemi lahit teknesi ve mezar steli kullanılmıştır. Tabtuk Emre ve
Yunus Emre Türbesi’nde Roma ve Erken Bizans dönemlerine ait mimari elemanlar,
Orta Bizans Dönemi kilise mimarisine ait mimari elemanlar ve Roma Dönemi lahit
teknesi ve adak steli kullanılmıştır. Gökçeören Köyü’deki Mustafa Bey Camisi’nde ve
iki çeşmede kullanılan Roma ve Erken Bizans dönemlerine ait mimari elemanlar ve
Orta Bizans Dönemi kilisesine ait haç motifli levhalar tespit edilmiştir. Emre Köyü ve
Gökçeören Köyü yakınında Roma yerleşiminin bulunduğu ve yerleşimin Orta Bizans
Dönemi’nde de kullanıldığını, bu yerleşimde Orta Bizans Dönemi’ne ait bir kilise
yapısının olduğunu düşünülebilir (Emre Köyü için Bkz. Laflı, 2016, s. 28).
Muhtemelen harap durumdaki yerleşim sistemli söküm ile günümüz Emre Köyü’nün
temellerini oluşturmuştur.

Alaşehir’de Beylikler ve Osmanlı dönemi yapıları 20. yüzyılın başında büyük


onarımlar geçirmiş ve birçoğu yeniden inşa edilmiştir. Günümüze özgünlüğünü
koruyarak ulaşan yapı ve yapı bölümlerinde Roma ve Orta Bizans Dönemi mimari
elemanları kullanılmıştır. Philadelphia kentinden günümüze ulaşan kalıntılar Roma
Dönemi (2. yüzyıla), Erken Hıristiyanlık Dönemi’ne tarihlenmektedir. Beylikler ve
Osmanlı dönemi yapıları ve çeşmelerdeki devşirme malzemelerle Philadelphia
kentinin kalıntılarındaki mimari elemanlar paralellik göstermektedir. Bununla birlikte
Orta Bizans Dönemi’ne tarihlenen arşitravlar bloğu parçalarının yapılarda kullanıldığı
tespit edilmiştir. Bu parçalar ile benzer özellikte parça, günümüzde (2015) St. Jean
Kilisesi bahçesindeki Alaşehir buluntuları arasında sergilenmektedir.

Soma Darkale’de Tek Minareli Cami, Kırkoluk Camisi çeşmelerinde Roma ve Erken
Dönemi’ne ait mimari elemanlar kullanılmış olmakla birlikte yoğun olarak Orta
Bizans Dönemi kilise mimarisine ait mimari elemanlar devşirme malzeme olarak
kullanılmıştır. Darkale veya yakınlarında Orta Bizans Dönemi’ne ait bir kilise
yapısının varlığından söz edilebilir. Kırkoluk çeşmesi çevresindeki Roma ve Bizans
dönemi taş sifon ve su taksimatına ait devşirmeler bölgenin Roma ve Bizans
dönemlerinde su yolu açısından önemli olduğunun göstermektedir.

Kırkağaç ve Demirci’de Beylikler ve Osmanlı dönemi yapılarında az sayıda devşirme

210
Konutlardaki devşirme malzeme kullanımı tez çalışmasının kapsamı dışındadır (Bkz. Bölüm 1.3).

302
malzemenin kullanıldığı tespit edilmiştir. Bunun nedenlerinden biri yapıların 20.
yüzyılda geçirdiği onarım olabileceği gibi Antik yerleşimlere olan mesafeleri de
olabilir. Eski Gördes’te harabe halindeki cami minarelerinde, bahçe duvarlarında
bezemesiz devşirme mimari blok kullanımları tespit edilmiştir. Bununla birlikte Orta
Bizans Dönemi’ne ait levhalar minare kaidesinde kullanılmıştır. Bu az sayıdaki
devşirme malzeme kullanımı yerleşimlerin Antik ve Bizans dönemleri hakkında bize
yeterli bilgi vermemektedir.

5.2 Devşirme Malzeme (spolia) Kullanımının Nedenleri

Türkler yeni ülkelerinde yeni malzeme seçenekleriyle baş başa kalmış ve yeni yapı
malzemeleriyle kendi sanatlarını yaratmıştır. Anadolu’ya gelen Türk topluluklarının
baş başa kaldığı ilk yapı malzemesi taştır (Mülayim, 1999, s. 59). Anadolu Selçuklular,
Selçuklu-İslâm inanç sistemi ve toplum alışkanlıklarının getirdiği gereksinimlerle
yapılarını tasarlamışlardır. Anadolu Selçuklu Dönemi’nde yapı malzemesi olarak
başta taş, tuğla ve ahşap olmak üzere mermer, çini, alçı ve devşirme malzeme
kullanılmıştır. Uça yerleşen beylikler, Anadolu Selçuklu’nun taş geleneğini ve
ustalarının bilgilerini, Bizans’ın tuğla taş almaşık duvar örgüsü geleneğini ve yerli
ustalar ile harmanlamış, yerleştikleri coğrafyadaki hazır yapı malzemelerini devşirerek
kullanmıştır. Anadolu Selçuklu ve Beylikler dönemlerinde devşirme malzeme
kullanımını kentsel ölçekli yerleşimlerden ve anıtsal yapılardan takip edilmektedir.
Kırsalın durumu ile ilgili yeterli bilgi mevcut değildir.

Batı Anadolu’ya Bizans topraklarına yerleşen Saruhan, Aydın, Menteşe ve Germiyan


beyliklerinin mimarisine bakıldığında devşirme malzemenin yoğun olarak tercih
edildiği görülmektedir. Bu durumda bölgede Antik ve Bizans dönemlerinde yoğun bir
kentleşmenin olması ve buna bağlı olarak hazır mimari malzemeye kolay erişim etkili
olmuştur. Anadolu Selçuklu’da olduğu gibi Beyliklerde de Antik ve Bizans dönemleri
mimari elemanları yapılarında devşirilerek kulanılması için Antik ve Bizans
yerleşimlerinde kazı yapılmamış, harabe halindeki yapılardan sistemli söküm yapmış
ya da bu yapıların çevresindeki dağınık haldeki mimari elemanlar alınmıştır.

303
Selçukluların211 ve Beyliklerin bu yapıları harabe halinde mi bulduğu yoksa harabe
haline mi getirdiği konusu ise yazıklı kaynaklarda yer almamaktadır (Bkz. Bölüm 3).

Beylikler ve Osmanlı mimarisinde yapı malzemesi seçiminde ekonomik koşullar


işlevsellik, pratiklik, usta, mimar ve baninin kültürü, yapı geleneği, yörenin
malzemesi, beğenisi, baninin politik ve ekonomik gücü ile ideolojisi etkili olmuştur.

5.2.1 Devşirme malzemenin (spolia) işlevsel/pratik/yapısal kullanımı

Manisa ve ilçelerinde Beylikler ve Osmanlı dönemi yapılarında devşirme malzemenin


işlevsel/pratik/yapısal kullanımı incelendiğinde yoğun olarak yapının taşıyıcı
sisteminde ve duvar örgüsünde kullanıldığı tespit edilmiştir.

Taş blok, tuğla ve kiremitler üretilenden daha kolay elde edilirse, ustalar neden
bunları tekrar kullanmasın? (Kinney, 2006, ss. 233-234)

5.2.1.1 Devşirme yapısal elemanlar: sütun, sütun başlığı, sütun kaidesi

Manisa ve ilçelerindeki Beylikler ve Osmanlı dönemi yapılarında taşıyıcı sistemin bir


parçası olarak devşirme kaide, sütun ve sütun başlığı kullanılmıştır.

Sütun

Batı Anadolu’da Helenistik ve Roma dönemleri yapılarındaki sütunlar çoğunlukla Ege


adalarından getirilen mermerlerle yapılmıştır (Kolay, 1999, s. 32). Helenistik ve Roma
dönemleri mimarisinde düz sütunun yanı sıra yivli sütun, Geç Roma Dönemi’nde ise
spiral sütun kullanımı görülmeye başlanmıştır (Kolay, 1999, s. 33). Bizans
Dönemi’nde ise Helenistik ve Roma dönemleri yapılarındaki sütunlar devşirilerek
kullanılmıştır (Kolay, 1999, ss. 32-33). Batı Anadolu Beylikler mimarisinde Anadolu
Selçuklu mimarisinin taşıyıcı ayak öğesinin yerini yapılarda yoğun olarak sütun
kullanımı almıştır (Kolay, 1999, s. 32). Batı Anadolu Beylikler mimarisinde yoğun bir
şekilde sütun kullanılması bölgenin yerel geleneğinin etkisiyle hazır mimari elemanın
tedariğinin kolay olmasından kaynaklanmaktadır. Beylikler Dönemi yapılarında
kullanılan sütunların tümü devşirme malzemedir (Kolay, 1999, s. 33). Menteşeoğulları
ve Germiyanoğulları beylikleri yapılarında, çevredeki Antik yapı kalıntılarında çok
sayıda sütun bulunmasına karşın sütun yerine ayak kullanımı tercih edilmiş,
Aydınoğulları ve Saruhanoğulları yapılarında sütun kullanımı ön plana çıkmıştır

211
Danişmendname’de fethedilen yerlerdeki yapıların yıkıldığı aktarılmıştır (Danişmendname, 2020).

304
(Kolay, 1999, s. 116). Devşirme malzeme olan sütunlar yapı içinde bir bütünlük
gözetilmeden gelişi güzel kullanılmıştır (Kolay, 1999, s. 34). Goodwin, Bizans ve
Osmanlı dönemlerinde yeniden kullanılan granit, breş ve Marmara Adası
(Prokonnesos) mermeri gibi mermerlerinin, geçmişin çok renkli güzelliğinin
etkisinden değil oranlarının (proporsiyonlarının) revaklar (portico and colonnade) için
uygun olduğundan yeniden kullanıldığını, yeniden kullanımlar olmasa yapıların bu
kadar çabuk inşa edilemeyeceğini belirtmiştir (Goodwin, 1977, s. 17).

40

35
34

30
26
Devşirme sütun sayısı

25

20

15
11
10 7 8 8
6 6
4 4 4 4
5
1 2 2 2 2 2
0

Şekil 5.4 : Manisa’da Beylikler ve Osmanlı dönemi yapılarında kullanılan devşirme


sütunların sayısal dağılımını gösteren grafik.

Manisa’da on altı Beylikler ve Osmanlı dönemi yapısının son cemaat ve harim


bölümünde taşıyıcı sistemin bir parçası olan yüz kırk altı devşirme sütun kullanılmıştır
(Şekil 5.4): Hacı İlyas Bey Mescidi (1362) bir, İshak Çelebi Külliyesi Ulu Cami (1366)
otuz dört, türbede iki, medresesinde (1378-1379), Hacı Yahya (İki Lüleli) Camisi
(1474) dört, Çeşnigir Camisi (1474) yedi, Çeşnigir Kütüphanesi (1831-1832) dört,
Sinan Bey Medresesi (1478) on iki212, İvaz Paşa Camisi (1484) sekiz, İvaz Paşa
(Karaköy) Hamamı (1484-1488) iki, Hatuniye Külliyesi Camisi (1490-1491) altı,

212
İki adet sütun özgünlüğünü korumaktadır (Bkz. Bölüm 4.1.2).

305
Hatuniye Külliyesi Kurşunlu Han (1491) yirmi altı213, Hafsa Sultan Külliyesi
Bimarhanesi (1539-1540) iki, İbrahim Çelebi Camisi (1549) dört, Lala Mehmed Paşa
Camisi (1569-1570) beş, Aynı Ali (İnce Ali) Camisi (1616) iki, Kabak Tekkesi (17.
yüzyıl) üç.

Osmanlı Dönemi’nde 16. yüzyıla kadar en önemli sultan yapılarında bile devşirme
sütunlar kullanılmıştır (Tanyeli & Tanyeli, 1989, s. 25). Süleymaniye, II. Beyazid,
Fatih ve Nuri Osmaniye camilerinin sütunlarının Marmara ve Kuzey Ege’deki Antik
kentlerden getirildiği bilinmektedir (Bkz. Bölüm 2.2.3). Bu bilgi Manisa Hafsa Sultan
Camisi ve Muradiye Camisi harim ve son cemaat yerinde devşirme sütun kullanımıyla
örtüşmektedir.

Goodwin, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde düz, pürüzsüz sütun bulmanın zor


olduğunu, parçalı ve yivli sütunların yeniden kullanıldığını hatta İvaz Paşa Camisi
(1484) hariminde kullanılan Antik yivli sütunların (Bkz. Şekil 4.29 Katalog 10-01)
neredeyse tesadüfi bir biçimde kullanıldığını belirtmiştir (Goodwin, 1977, s. 24).
Osmanlı Dönemi yapılarında devşirme sütunlar çoğunlukla tek parça olarak
kullanılmalarına karşın, sütun yüksekliğinin istenilenden alçak olması durumunda iki
veya daha fazla parça birlikte kullanılmıştır. Devşirme sütunlar yapının yüksekliğinine
göre bazen direkt döşeme üzerine bazen kaide üzerine oturtulmuştur. Sütunun
yüksekliği kaide ve başlık kullanımını etkilemiştir. Aynı yapıda kaideli, kaidesiz ve
başlıklı, başlıksız sütunlar birlikte kullanılmıştır: Manisa Ulu Camisi (1366) ve
Medresesi (1378-1379), Hacı Yahya Cami (1474), Sinan Paşa Medresesi (1478), İvaz
Paşa Cami (1484) ve Hamamı (1488-1489), İbrahim Çelebi Cami (1549), Lala
Mehmed Paşa Cami (1569-1570) ve Aynı Ali Cami (1616).

Manisa Ulu Cami (1366) avlusunda iki sütunda kaide işlevinde mimari parça
kullanılmıştır. Bu uygulama sadece Saruhanoğulları yapılarında değil Osmanlı
Dönemi yapılarında da görülmektedir. Aynı (İnce) Ali Camisi (1616) son cemaat
yerinde kaide yerinde kenet yerleri görülebilen mimari blok kullanılmıştır. İvaz Paşa
Camisi (1484) son cemaat yeri sütunları buna güzel bir örnektir. Hatuniye Külliyesi
Kurşunlu Han zemin ve üst kat (restorasyon öncesi) revaklarında yoğun devşirme
sütun kullanımı dikkat çekmektedir. Zemin kat sütunların boylarının birbiriyle eşit
olmaması kemerlerin sütunlara birleşimini etkilemiştir. Bu örnekler devşirme

213
Üst kat revak sütunları restorasyonda özgünlüğünü yitirmiştir.

306
sütunların klasik düzen dışında, mimari elemanlarla birlikte inşa pratiğinin sonucu
olarak Beylikler ve Osmanlı dönemi yapılarında kullanıldığını göstermektedir.

Manisa Ulu Camisi kubbesini taşıyan ayakların iki yanında, cami avlusunda doğu taç
kapısı önünde doğu batı yönünde ve medreseye geçişi sağlayan batı girişinin önünde
kuzey güney yönünde yan yana iki ayrı sütunun birleştirilerek çift sütun haline
getirildiği görülmektedir. Kolay, Ulu Cami harim ve avlusunda yer yer yan yana iki
ayrı birimden oluşan çift sütun kullanımının strüktürel işlevden kaynaklanmadığını
belirtmiştir (Kolay, 1999, s. 34). Ousterhout, Pherrai’deki Kosmosoteira Kilisesi için
sadece devşirme ince sütunlar elde edilebildiğini bu nedenle sütunların yeterli destek
sağlamaları için çiftler halinde bir arada kullanıldığı örneğini vermiştir (Ousterhout,
2016, s. 161). Bu örnek Ulu Cami ile benzerlik göstermektedir. Mimar giriş
akslarındaki ve maksure altındaki sütunların taşıyıcılığına güvenmemiş bu nedenle çift
sütun kullanmış olabilir. Mısırlı vd., avludaki çift sütunların her iki girişi tanımlamak
düşüncesiyle konumlandırıldığının düşünülebileceğini ve sütunların tek parça
olmasının yanında parçaların birleştirilmesiyle kullanılmasının daha önce yıkılmış bir
yapının malzemeleri olduğu düşüncesini kuvvetlendirdiğini ifade etmiştir (Mısırlı vd.,
2012).

Yapıların taşıyıcı sisteminin önemli bir parçası olan sütunlar yapının plan tipinde etkili
olmuştur. Taşıyıcı sisteminde de en yoğun devşirme malzeme kullanılan yapı Manisa
Ulu Camisi ve Medresesin’de toplam 38 adet sütun kullanılmıştır (Katalog 03).
Manisa Ulu Camisi’nde kullanılan sütunların sayısal olarak fazlalığı mimari tasarımın
bir sonucu olabilir. Hazır mimari malzeme olan devşirme sütunlar mimari tasarımı da
şekillendirmiş olabilir. Yapısal eleman olarak kullanılan sütunlar inşa süresinin
kısalmasında etkili olmuştur. İnşa pratiğinin bir diğer göstergesiyse kullanılan
sütunların ebatlarının yeterli gelmediğinde farklı dönemlere ait sütun parçalarının üst
üste kullanılmasıdır. İnşasında çok sayıda devşirme yapısal elemanın kullanıldığı Ulu
Cami’nin harim ve avlusunda kullanılan sütunların 20 adeti farklı sütun gövdesi
parçalarının bir araya getirilmesiyle oluşturulmuştur (Bkz. Şekil 4.3 Katalog 03.01-
Şekil 4.6 Katalog 03.04). Bu durum yapının tasarımında çevredeki devşirme malzeme
stoğuna güvenilip güvenilmediğinin sorgulanmasına neden olmaktadır.
Saruhanoğulları tarafından 1300’lerin başında Magnesia’nın fethedilmesinin ardından
yaklaşık 50 yıllık hükümdarlık sürecinin sonunda inşa edilen beyliğin en görkemli
yapısında parçalı sütunlar kullanılmıştır. Yapıda devşirme olarak kullanılmış olan

307
sütun gövdelerinin inşa sürecinde yeterli sayıda sütun olmadığını, sütunların farklı
yapılardan temin edildiklerini ve/veya inşa sürecinde acele edildiğini göstermektedir.
Bununla birlikte hazır mimari elemanların plan tasarımını etkilediği düşüncesi de
sorgulanmalıdır. Çok ayaklı ve avlulu planın hayata geçirilebilmesi için yapı tek parça
devşirme sütunlardan daha çok sayıda parçalı sütun kullanılmıştır. Devşirme stoğunu
yetersizliğine işaret edebileceği gibi yapının çok yakınında harabe bir Roma-Bizans
dönemi yapısı olduğunu ve bu nedenle uzak mesafeden değil mevcut “lapidarium”dan
yararlanıldığı düşündürmektedir.

Manisa’da devşirme sütun temin edilemediğini düşünürsek, Ulu Cami’nin dönemin


ekonomik ve politik koşulları içinde aynı plan şemasında inşa edileceğini düşünmek
gerçekçi olmaz. Mimari yapı elemanına kolay ulaşım öncelikle Ulu Cami’nin çok
ayaklı plan tipine ve daha sonra Osmanlı Dönemi camilerinin son cemaat yerlerinde
sütun kullanıma imkân sağlamıştır. Bununla birlikte Osmanlı Dönemi’nde Manisa’da
inşa edilen camilerin son cemaat yerlerinde tek parça sütun kullanılması Ulu Cami’de
kullanılan parçalı sütunların caminin yakın çevresinden tedarik edildiğinin göstergesi
olabilir.

Manisa Ulu Camisi ve Medresesi devşirme malzeme müzesidir. Türk-İslâm mimarisi


içerinde devşirme malzeme kullanımında Konya Alaeddin Camisiyle yarışır
niteliktedir.

Sütun Başlıkları

Manisa’da Beylikler ve Osmanlı Dönemi yapılarında devşirme sütunlar yaygın olarak


devşirme sütun başlıklarıyla birlikte kullanılmıştır. Devşirme sütun başlıkları Roma ve
Bizans dönemlerine tarihlenmektedir. Roma Dönemi’ne tarihlendirilen başlıklar Dor,
Korinth, Kompozit, Yivli-Akanthus (Blattkelch) ve Geç Roma-Erken Bizans
Dönemi’ne tarihlendirilen sütun başlıkları Yivli-Akanthus (Blattkelch) tipindedir.
Erken Bizans Dönemi’ne tarihlendirilen başlıklar İon-İmpost, Kompozit, sepet ve
yoğun olarak Korinth tipindedir. Yoğun olarak kullanılan Korinth tipi başlık M.S. 6.
yüzyıldan itibaren yerini Orta Bizans Dönemi sepet tipi olarak da adlandırılan “kesik-
konik kare prizmal başlık” tipine bırakmıştır (Kıpramaz & Yıldırım, 2018, s. 179).

308
Orta Bizans Dönemi sepet tipi başlık Manisa’da en yoğun kullanılan başlık tipidir214
(Şekil 5.5-Şekil 5.6).

35
32

30

25
Sütun başlığı sayısı

20
20

15

10

4
5
2

0
Roma Dönemi Bizans Dönemi Bizans-Beylikler Basit tip/Dönemi (?)
Dönemi

Şekil 5.5 : Manisa’da Beylikler ve Osmanlı dönemi yapılarında kullanılan sütun


başlıklarının özgün dönemlerine göre sayısal dağılımını gösteren grafik.

25

20
Devşirme sütun başlığı sayısı

20

15
12

10
7 7
5
5
2 2 2 2
1 1 1
0

Şekil 5.6 : Manisa’da Beylikler ve Osmanlı dönemi yapılarında kullanılan sütun


başlığı tiplerinin özgün dönemlerine göre sayısal dağılımını gösteren grafik.

Manisa’da on dört Beylikler ve Osmanlı dönemi yapısında toplam elli yedi devşirme
sütun başlığı kullanılmıştır (Şekil 5.7). Bunlardan Hacet Mescidi (1345) duvar

214
Benzer başlık örnekleri için Bkz. Manisa Müzesi

309
örgüsünde Korinth ve Çukur Hamam’da (14. yüzyıl) Orta Bizans Dönemi sepet tipi
sütun başlığı kurna olarak kullanılmıştır215.

20 19

18

16
Devşirme sütun başlığı sayısı

14

12

10
8
8
6
6 5
4 4
4
2 2 2
2 1 1 1 1 1

Şekil 5.7 : Manisa’da Beylikler ve Osmanlı dönemi yapılarında kullanılan devşirme


sütun başlıklarının sayısal dağılımını gösteren grafik.

Devşirme sütun başlıkları yoğun olarak harim ve son cemaat bölümlerinde taşıyıcı
sistemin bir parçası olarak kullanılmıştır. Ekler bölümünde yer alan Şekil A.216 ve
Şekil A.217’de Manisa’da Beylikler ve Osmanlı dönemi yapılarındaki devşirme sütun
başlıklarının özgün dönemlerine göre dağılımı görülmektedir. Sütun başlığı tiplerinin
kullanımı Saruhanoğulları ve Osmanlı döneminde benzerlik göstermektedir. Manisa
genelinde Korinth ve sepet tipi başlık yoğun olarak kullanılmıştır (Şekil 5.6).
Yapılarda devşirme sütun başlıklarının kullanımında aynı dönemde ve tipte sütun
başlıklarının birlikte kullanımı genellikle gözetilmemiştir. Hatuniye Camisi son
cemaat yerinde kullanılan tüm sütun başlıkları Orta Bizans Dönemi’ne ait devşirme
başlıklardır (Bkz. Şekil 4.33 Katalog 11.01). Orta Bizans Dönemi beş kabaralı ve sepet
tipi başlıklar simetrik bir düzende kullanılmıştır. Bu Manisa için tekil bir örnektir.

215
Ayrıca, Ali Bey Camisi (1418) bahçesinde iki adet paye başlığı merdiven korkuluğu olarak
kullanılmıştır.

310
Orta Bizans Dönemi beş kabaralı sepet tipi sütun başlığı örnekleri Manisa dışında
İzmir Arkeoloji Müzesi (Manisa buluntusu) ve Bergama Müzesi bulunmaktadır. Bu
örnekler bize Orta Bizans Dönemi’nde bölgede benzer yapı stoğunun olduğunu
gösteriyor olabileceği gibi sütun başlıklarını İzmir örneğinde olduğu gibi Manisa
çevresine taşındığını da gösteriyor olabilir.

Devşirme malzemenin en yoğun olarak kullanıldığı yapı olan Manisa Ulu Cami ve
Medresesi’nde Roma ve Bizans dönemlerine ait devşirme sütun başlıkları
kullanılmıştır (Şekil 5.7-Şekil 5.8, Şekil A.216-Şekil A.217).

Manisa kentinin Roma ve Bizans dönemlerindeki yapı stoğuna ilişkin kaynaklardaki


bilgilerin (Bkz. Bölüm 3.1) yetersiz olmasına karşın bu dönemlere ait devşirme sütun
başlıklarının Manisa’daki Beylikler ve Osmanlı dönemi yapılarında yoğun kullanımı
Roma ve Bizans dönemlerinde imar faaliyetlerinin olduğunun göstergesidir.

Sütun kaidesi

Manisa’da Beylikler ve Osmanlı dönemi yapılarında Roma Dönemi Attik, Attik-ion,


Erken Bizans Dönemi Attik-ion, Orta Bizans Dönemi devşirme sütun kaideleri az
sayıda olmakla birlikte kullanılmıştır. Yapılarda kullanılan sütun kaidelerinin
dönemlerine göre dağılımı Şekil 5.8’de görülmektedir.

2,5

2 2 2
2
Devşirme sütun kaidesi sayısı

1,5

1 1 1 1 11 1 1 111
1

0,5

0
Hacı İlyas Bey Ulu Cami Ulu Cami Hacı Yahya İvaz Paşa İvaz Paşa İbrahim Lala Mehmed Aynı Ali Cami
Mescidi Külliyesi Medresesi Cami (1474) Cami (1484) Hamamı Çelebi Cami Paşa Cami (1616)
(1362) (1366) (1378-1379) (1484-1488) (1549) (1569-1570)

ROMA DÖNEMİ GEÇ ROMA-BİZANS DÖNEMİ BİZANS DÖNEMİ

Şekil 5.8 : Manisa’da Beylikler ve Osmanlı dönemi yapılarında kullanılan devşirme


sütun kaidelerinin sayısal dağılımını gösteren grafik.

311
Hacı İlyas Bey Mescidi son cemaat yerinde (1362) Attik sütun kaidesi (Katalog No.
02), İshak Çelebi Medresesi’nde (1378-1379) Orta Bizans Dönemi sütun kaidesi
(Katalog No. 03-07), Hacı Yahya Camisi son cemaat yerinde (1474) çan biçimi kaide
(Katalog No. 07-01), İvaz Paşa Camisi (1484) hariminde Roma Dönemi Attik (Katalog
No. 10-01) ve son cemaat yerinde Geç Roma-Bizans Dönemi (3.-4. yüzyıl) Attik-İon
kaide (Katalog No. 10-02), İvaz Paşa Hamamı (1484-1488) giriş revağında Roma
Dönemi (2. yüzyıl) Attik-İon tipi kaide (Katalog No. 10-04), İbrahim Çelebi Camisi
(1549) son cemaat yerinde Orta Bizans Dönemi kaide ve iki adet Roma-Erken Bizans
Dönemi Attik-İon tipi kaide (Katalog No. 13), Lala Mehmed Paşa Camisi (1569-1570)
Geç Roma-Erken Bizans Dönemi (3.-5. yüzyıl) Attik-İon kaide, Erken Bizans Dönemi
(4.-5. yüzyıl) kaide, Roma Dönemi (2. yüzyıl) kaide, Bizans Dönemi eliptik kaide
(Katalog No. 15) kullanılmıştır. Manisa Ulu Camisi (1366) hariminde iki adet eliptik
sütun kaidesi (Katalog No. 03-01) yastık işlevinde kullanılmıştır. Aynı (İnce) Ali
Camisi (1616) son cemaat yerinde Roma Dönemi Dor kaide (Katalog No. 17) sütun
başlığı olarak kullanılmıştır.

Sütun kaidesi yerinde zaman zaman ters çevrilerek sütun başlığı ya da sütun parçası
da kullanılmıştır. İbrahim Çelebi Camisi son cemaat yerinde, İvaz Paşa (Karaköy)
Hamamı giriş revaklarında sütun başlığı sütun kaidesi işlevinde kullanılmıştır. İshak
Çelebi Külliyesi Ulu Cami (1366) avlusunda sütun başlığı yerinde yivli bir sütun
gövdesi parçası kullanılmıştır. İvaz Paşa (Karaköy) Hamamı giriş revağında Roma
Dönemi postament sütun başlığı olarak kullanılmış. İbrahim Çelebi Camisi son cemaat
yerinde Roma Dönemi paye bloğu parçası sütun başlığı olarak kullanılmıştır. Sütun
başlığı yerine sütun parçası, sütun yastığı, paye başlığı, postament kullanımları
devşirilen mimari elemanın yakın çevreden temin edildiğinin bir göstergesidir. Hacı
Yahya (İki Lüleli) Camisi (1474) güney cephesi duvar örgüsünde Roma Dönemi yivli
paye gövde parçası kullanılmıştır. İshak Çelebi Külliyesi Ulu Cami (1366) hariminde
kare formlu yastık başlık olarak ve avluda dikdörtgen sütun yastığı kullanılmıştır.
İshak Çelebi Külliyesi Ulu Cami (1366) dikdörtgen sütun yastığının özgün işlevi paye
başlığıdır. İbrahim Çelebi Camisi (1549) ve Aynı (İnce) Ali Camisi (1616) son cemaat
yerinde sütun başlığı yerinde Roma Dönemi paye başlığı, doğu sütununun kaidesi
yoktur. Ancak bu sütunda kaide yerine moloz örgü yükselti bir duvar örülmüştür. 17.
yüzyıla tarihlendirilen bu camide sütun kaidesi kullanılmaması hazır yapı malzemesi
olarak kullanılan devşirme malzeme yoğunluğunda bir azalma olduğunun da

312
göstergesi olabilir. Ayrıca, İlyas Bey Mescidi (1362), İshak Çelebi Medresesi (1378-
1379), İvaz Paşa Camisi ve Hamamı (1484-1488), İbrahim Çelebi Camisi (1549) ve
Lala Mehmed Paşa Camisi’ndeki (1569-1570) kaide, sütun ve sütun başlığı
sıralamasıyla devşirme mimari eleman kullanımları, Beylikler ve Osmanlı
dönemlerinde klasik üslubun farkında olan ustalarının pratik çözümlere yöneldiğinin
bir göstergesidir. İnşa pratiği özellikle klasik sütun düzenin bozulması ile de
anlaşılmaktadır. Sütun, başlık, gövde ve kaide olarak şekillendirilmiş ancak devşirilen
parçalar özgün işlevlerinin dışında kullanılmıştır. 15. yüzyıl sonuna tarihlenen İvaz
Paşa Hamamı giriş revak sol sütunun kaidesi özgün kullanımında bir başlıktır. Aynı
durum 16. yüzyıl ortasına tarihlenen İbrahim Çelebi Camisi son cemaat bölümü sol
sütunu için de geçerlidir. Boyu diğer sütun gövdelerinden daha kısa olan bu sütun
gövdesinde kaide olarak sütun başlığı kullanılmıştır. Özgün işlevi dışında kullanılan
sütun başlıkları inşa süresini hızlandırmak amacıyla tercih edilmiş olmalıdır.

Manisa’da Beylikler ve Osmanlı dönemi yapılarında yoğun olarak devşirme sütun


kullanıldığına yukarıda yer verilmiştir. Yapıların harim ve revaklarında kullanılan
sütunlar genellikle sütun başlığıyla birlikte kullanılmıştır. Yapılara göre harim ve
revaklarda devşirme sütun ve sütun başlığı kullanımını gösteren grafik aşağıda yer
almaktadır (Şekil 5.9). Beylikler Dönemi yapısı olan Ulu Camisi harim ve avlu
revaklarında yoğun olarak devşirme sütun ve sütun başlığı kullanıldığı
görülebilmektedir. Özellikle revaklarda sütun başlığı ve sütun kullanımının yaygın
olduğu görülmektedir. Daha önce de belirtildiği gibi bu çok ayaklı ve avlulu plan
tipinin ve inşa edildiği dönemde yapının -muhtemelen- yakın çevresinde kullanılabilir
durumda Roma ve Bizans dönemlerine ait mimari elemanların varlığından
kaynaklanmaktadır.

Harimde devşirme sütun ve sütun başlığı kullanımı Saruhanoğulları Dönemi yapısı


olan Ulu Cami’de yoğun olarak görülmektedir. Osmanlı Dönemi yapılarında harimde
devşirme sütun ve sütun başlığı kullanımı az sayıda yapıda karşımıza çıkmaktadır:
Çeşnigir Cami (1474) ve İvaz Paşa Cami (1484).

Osmanlı Dönemi yapılarında devşirme sütun ve sütun başlığı son cemaat yeri ve avlu
revaklarında yoğunlaşmıştır (Şekil 5.9): Hacı Yahya Cami (1474), İvaz Paşa Cami
(1484), İvaz Paşa Hamamı (1484-1488), Hatuniye Cami (1490-1491), Hafsa Sultan
Bimarhanesi (1539), İbrahim Çelebi Cami (1549), Lala Mehmed Paşa Cami (1569-

313
1570), Aynı Ali Camisi (1616), Kabak Tekkesi (17. yüzyıl)216, Çeşnigir Kütüphanesi
(19. yüzyıl). Devşirme sütun ile birlikte devşirme sütun başlığının kullanımının Lala
Mehmed Paşa Camisi ile tamamen bittiğini sonucuna varılabilir (Şekil 5.9).

30

26
Devşirme sütun ve sütun başlıklarının

25
kullanım yerine göre sayısı

20
18

15 14
12 12

10
8 8
6 66 6 6
5 5 5 5
5 4 44 44 4
22 22 22 2 22 2
11 1 1

Harim-Sütun başlığı Harim-Sütun Revak-Sütun başlığı Revak-Sütun

Şekil 5.9 : Manisa’da Beylikler ve Osmanlı dönemi yapılarında devşirme sütun ve


sütun başlıkların kullanım yerine göre sayısal dağılımını gösteren grafik.

Sinan Bey Medresesi yapılan restorasyon sonucunda özgün görünümüne “yakın” bir
duruma getirilmiştir. Günümüzde (2018 yılında) yapıda sadece iki sütun özgünlüğü
korumaktadır. Diğer sütunlar ise tamamen yeni ve boyanmıştır. Ayrıca yapının inşa
edildiği dönemde devşirme sütunların ne kadarında sütun başlığı kullanıldığı
bilinmemektedir. Revaklarında yoğun olarak sütun kullanılan bir diğer yapı Kurşunlu
Han’dır (15. yüzyıl). Bu yapının birinci katındaki “parçalı sütunlar” restorasyon
çalışması sırasında betonarme sütunlarla değiştirilmiştir. Zemin kattında farklı
boyutlarda toplam yirmi altı sütun kullanılmıştır. Bu sütunlarda başlık kullanılmaması
Manisa’daki hazır mimari eleman stoğunun azıldığının bir göstergesi olabilir.

Klasik üslubun ölçüleri, Beylikler ve Osmanlı dönemi yapılarının avlu ve son cemaat
revaklarının yüksekliğinin belirlenmesinde önemli bir ölçüt olmuştur. Ancak Hatuniye

216
Restorasyon öncesi fotoğraflarında giriş revakları görünmemektedir (Bkz. Acun, 1999).

314
Külliyesi Kurşunlu Han (1490-1491) örneğine bakıldığında, sütunların yüksekliğiyle
tasarlanan revak yüksekliği arasındaki uyum sütun kaidesi ve sütun başlığı işlevindeki
mimari elemanların yanı sıra revak kemerlerinin sütunlarla bağlantısının ölçüleri
değişiklik göstererek sütunların boyları revak yüksekliğine göre uyumlandırılmıştır.
Bu uygulama 15. yüzyıl ustalarının mevcut mimari yapı elemanlarıyla baninin istediği
yapının ortaya çıkarılmasındaki maharetini ve mimari yeteneğini bize göstermektedir.

Hafsa Sultan ve Muradiye camileri Klasik Osmanlı mimarisi içinde


değerlendirebileceğimiz yapılardır (Bkz. Bölüm 2.2.3). Bu yapılarda aleni devşirme
görülmemekte, pratik ve işlevsel kullanımın sonucu olarak taşıyıcı elemanlarda
devşirme sütunlar tercih edilmiştir.

Beylikler ve Erken Osmanlı dönemlerinde Türk mimar ve ustalar tarafından yapısal


ögeler olan sütun gövdesi ve başlıklarının imalatından özellikle kaçınılmış, devşirme
mimari yapı elemanları yapılarda tam bir faydacı/pragmatik tutum ile kullanılmış
olduğu söylenebilir. Beylikler Dönemi’nin en prestijli yapısı olan İshak Çelebi
Külliyesi Ulu Camisi harimindeki on sütundan sadece birinde (Katalog No. 03-01) ve
avlusundaki on sekiz sütundan beş adetinde (Katalog No. 03-04) Beylikler Dönemi
sütun başlığı kullanılmıştır (Şekil 5.10). Harimde dört adet Bizans-Beylikler dönemi
sütun başlığı kullanılmıştır (Tok, 2021). Bununla birlikte avludaki başlıkların iki aynı
seriye aittir (Katalog No. 03-04). Bu başlıklar Beylikler ve Erken Osmanlı döneminin
prizmatik yüzeyli sade başlıklarıdır.

8
Sütun başlıklarının dönemlere göre sayısal

7 7 7
7
6
6

5
dağılımı

4
4

0
Roma Dönemi Erken Bizans Orta Bizans Bizans-Beylikler Beylikler
Dönemi Dönemi Dönemi Dönemi

Şekil 5.10 : Manisa Ulu Camisi ve Medresesi’nde kullanılan sütun başlıklarının


dönemlerine göre sayısal dağılımını gösteren grafik.

315
Ulu Cami ve Medresesi’nde Erken Bizans Dönemi Korinth ve Orta Bizans Dönemi
sepet tipi sütun başlıklarının kullanılması (Şekil 5.10) yapının Bizans Dönemi’ne ait
bir yapının yakınında inşa edilmiş olabileceği teorisi, inşa pratiği açısından
bakıldığında da güçlendirmektedir (Bkz. Bölüm 4.1.1.3). Bu durum söz konusu
devşirme yapısal elemanların yapının inşa edildiği tarihte kullanılabilir durumda
olduklarına işaret etmektedir. Bizans mimarisinde özellikle sütun ve sütun
başlıklarında devşirme malzeme yaygın olarak kullanılmaktadır (Bkz. Bölüm 2.2.1).
Ulu Cami’de kullanılan Roma Dönemi sütun başlıklarının ait oldukları özgün yapıların
bu tarihte (1366) ayakta olma ve/veya daha geç tarihli Bizans Dönemi yapılarında
(belki de Laskarisler Dönemi) devşirme olarak kullanılmış olması ihtimali de söz
konusu olabilir (Bkz. Bölüm 3.1.2).

Bölüm 2.2’de yer verdiğimiz, Aydınoğulları, Menteşeoğulları ve Osmanlı yapılarının


son cemaat ve harim bölümündeki devşirme sütun, sütun başlığı ve kaidesi
kullanımıyla Manisa’daki Saruhanoğulları yapıları olan Hacı İlyas Bey Mescidi ve Ulu
Cami ve Medresesi’ndeki devşirme sütun kullanımı benzerlik göstermektedir.
Manisa’daki Osmanlı Dönemi yapılarında da bu kullanım devam etmiştir. Batı
Anadolu Beyliklerindeki devşirme sütun kullanımı geleneği Manisa’da da
sürdürülmüştür. İlçelerdeki örneklere baktığımızda ise Akhisar ve Kula örneklerinde
bu devamlılık görülmektedir. Diğer ilçelerde bu devamlılığın takip edilememesinin
sebebi yapıların özgünlüklerini kaybeden onarımlar geçirmeleri olabilir.

Manisa ilçelerinde Beylikler ve Osmanlı dönemi yapılarının harim ve revaklarında


devşirme sütun, sütun başlığı ve kaidesi kullanılmıştır (Şekil 5.11). Yapıların büyük
çoğunluğunu geçirdiği onarımlar neticesinde özgünlüğünü neredeyse yitirmiştir. Bu
nedenle son cemaat yerlerindeki sütun düzenini tespit etmek zorlaşmıştır.

Manisa ilçelerinde Beylikler ve Osmanlı dönemi yapılarında tespit edilen devşirme


sütunlar şu şekildedir (Şekil 5.11): Akhisar Köfünlü Kara Mehmet Camisi’nde (1316)
üç adet monolit sütun (Akhisar Katalog No. 01), Ulu Cami’de (15. yüzyıl) monolit
granit sütun ve dört adet düğümlü sütun (Akhisar Katalog No. 02), Yeni (Gülruh
Sultan) Camisi’nde (1503) granit ve mermer birer monolit sütun (Akhisar Katalog
No.05), Aynalı Camisi (16. yüzyıl) dağınık halde monolit sütun (Akhisar Katalog
No.06), Zeynelzade Kütüphanesi (1797-1798) dört adet monolit sütun (Akhisar
Katalog No. 07), Kula Kurşunlu Camisi (1486) son cemaat yerinde üç monolit ve bir
yivli sütun (Kula Katalog No. 02) Emre Köyü Carullah Bin Süleyman Camisi son

316
cemaat yerinde Roma Dönemi çift sütun gövdesiyle iki adet Roma Dönemi monolit
sütun gövdesi (Kula Katalog No. 07) ve Kula Göçe Ören Köyü Mustafa Bey Camisi
(1550/1563) son cemaat yerinde dört adet monolit sütun (Kula Katalog No. 09),
Alaşehir Güdük Minare Camisi (14. yüzyıl) bahçesinde dağınık halde monolit sütun
(Alaşehir Katalog No. 01), Turgutlu Pazar Camisi (1655) son cemaat yerinde dört
monolit devşirme sütun (Turgutlu Katalog No. 01) kullanılmıştır.
Devşirme sütun, sütun başlığı, sütun kaidesi sayısı

20

14
11 11
8

4 4
3
2
11 1 1 1 1

AKHİSAR KULA SOMA ALAŞEHİR TURGUTLU DEMİRCİ KIRKAĞAÇ


DARKALE

SÜTUN SÜTUN BAŞLIĞI SÜTUN KAİDESİ

Şekil 5.11 : Manisa İlçelerinde Beylikler ve Osmanlı dönemi yapılarında devşirme


sütun, sütun başlığı ve sütun kaidesi yoğunluğunu gösteren grafik.

Manisa ilçelerinde Beylikler ve Osmanlı dönemi yapılarında tespit edilen devşirme


sütun başlıkları şu şekildedir (Şekil 5.11): Akhisar Köfünlü Kara Mehmet Paşa Camisi
(1316) son cemaat yerinde iki adet Roma Dönemi (2. yüzyıl) Korinth ve bir adet Roma
Dönemi (2. yüzyıl) kompozit sütun başlığı (Akhisar Katalog No. 01), Emetli Camisi
(15. yüzyıl) son cemaat yerinde üç adet Roma Dönemi (2. yüzyıl) Yiv-Akanthus
(Blattkelch) sütun başlığı (Akhisar Katalog No. 04), Efendi Camisi (15. yüzyıl)
bahçesinde dağınık halde Roma Dönemi (2.-3. yüzyıl) Korinth sütun başlığı (Bkz.
Şekil A.196), Gülruh Sultan (Yeni) Camisi (1503) son cemaat yerinde Roma Dönemi
(2.-3. yüzyıl) İon tipi ve Roma Dönemi (2.-3. yüzyıl) Yiv tipi sütun başlığı (Akhisar
Katalog No. 05), Aynalı Camisi (16. yüzyıl) bahçesinde dağınık halde iki adet Roma
Dönemi (2.-3. yüzyıl) Korinth, Roma Dönemi (2.-3. yüzyıl) Yiv ve Roma Dönemi (2.-
3. yüzyıl) Yiv-Akanthus (Blattkelch) sütun başlığı (Akhisar Katalog No. 06),
Zeynelzade Kütüphanesi (1797-1798) giriş revaklarında Roma Dönemi (2.-3. yüzyıl)

317
Yiv-Akanthus (Blattkelch) sütun başlığı (Akhisar Katalog No. 07) olmak üzere
Akhisar’da toplam on dört devşirme sütun başlığı tespit edilmiştir. Aynalı Camisi ve
Zeynelzade Kütüphanesi’nde kullanılan Yiv-Akanthus (Blattkelch) sütun başlığı aynı
seriye ait olabilir.

Akhisar’da devşirme sütun başlıkları özgün işlevinde ve sütun kaidesi işlevinde son
cemaat yeri ve giriş revağında kullanılmıştır. Köfünlü Kara Mehmet Paşa Camisi son
cemaat yerinde sütun başlığı ve sütun kaidesi işlevinde, Emetli Camisi son cemaat
yerinde sütun kaidesi işlevinde, Efendi Camisi bahçesinde dağınık halde, Gülruh
Sultan (Yeni) Cami son cemaat yerinde özgün işlevinde, Aynalı Camisi bahçesinde
dağınık halde, Zeynelzade Kütüphanesi’nde giriş revağında sütun başlığı işlevinde
kullanılmıştır.

Kula Kurşunlu Camisi (1486) batı cephesi destek payandasında örgüsünde Roma
Dönemi 2. yüzyıl İon sütun başlığı (Kula Katalog No. 02), Kula Emre Köyü Carullah
bin Süleyman Camisi son cemaat yerinde Erken Bizans Dönemi (4.-6. yüzyıl) Korinth
çeşitlemesi iki sütun başlığı kullanılmış ve bahçede serbest halde Erken Bizans
Dönemi İon sütun başlığı (Kula Katalog No.07), Kula Emre Köyü Tabtuk Emre ve
Yunus Emre Türbesi’nde (13.-14. yüzyıl) bahçede serbest halde Roma Dönemi (3.-4.
yüzyıl) İon sütun başlığı (Kula Katalog No.08) bulunmaktadır. Kula Göçe Ören Köyü
Mustafa Bey Camisi (1550/1563) son cemaat yerinde Erken Bizans Dönemi (4.-6.
yüzyıl) İon sütun başlığı (Kula Katalog No.09) kullanılmıştır.

Soma Darkale Kırkoluk Çeşmesi (18.-19. yüzyıl) bahçe (istinat) duvarında Roma
Dönemi (2. yüzyıl) İon sütun başlığı başlığı (Soma Katalog No.03) kullanılmıştır.
Alaşehir Güdük Minare Camisi (14. yüzyıl) bahçesinde dağınık halde Roma Dönemi
(2. yüzyıl) Korinth tipi üç sütun başlığı ve Orta Bizans Dönemi sepet tipi sütun başlığı
(Alaşehir Katalog No.01) mevcuttur. Kırkağaç Müftü Camisi’nde (1706) son cemaat
yeri kirişinde içine kitabe yazılmış Roma Dönemi (2. yüzyıl) İon sütun başlığına (Bkz.
Şekil A.32) ve Müftü Camisi Çeşmesi (1706) yalağı ayağı olarak Roma Dönemi (2.
yüzyıl) Korint sütun başlığı kullanılmıştır.

Yapılarda tespit edilen sütun kaideleri şu şekildedir (Şekil 5.11): Akhisar Köfünlü
Kara Mehmet Camisi’nde (1316) sütun başlığı işlevinde Roma Dönemi sütun kaidesi
ve postament sütun kaidesi olarak (Akhisar Katalog No. 01) ve Emetli Camisi’nde (15.
yüzyıl) Roma-Bizans Dönemi sütun kaidesi (Akhisar Katalog No. 04) kullanılmıştır.

318
Kula Kurşunlu Camisi (1486) son cemaat yerinde Roma Dönemi dört sütun kaidesi
sütun başlığı olarak, ayrıca Roma Dönemi Attik sütun kaidesi kullanılmıştı (Kula
Katalog No.02). Kula Abdurrahman Camisi (1574-1575) son cemaat yerinde sütun
kaidesi (Kula Katalog No.04) ve Hacı Recep Camisi (1770) son cemaat yerinde Erken
Bizans Dönemi üç kaide ve Roma Dönemi (2. yüzyıl) sütun kaidesi (Kula Katalog
No.05) kullanılmıştır. Kula Emre Köyü Carullah Bin Süleyman Camisi son cemaat
yerinde Roma Dönemi Attik sütun kaidesi, Roma Dönemi sütun kaidesi sütun başlığı
olarak ve Roma-Bizans Dönemi sütun kaidesi kullanılmıştır. Ayrıca bahçede Roma
Dönemi (2. yüzyıl) sütun kaidesi, Erken Bizans Dönemi sütun kaidesi bulunmaktadır.
(Kula Katalog No. 07) Kula Göçe Ören Köyü Mustafa Bey Camisi (1550/1563) son
cemaat yerinde Roma Dönemi sütun kaidesi başlık işlevinde, üç adet Roma Dönemi
sütun kaidesi ve Erken Bizans Dönemi sütun kaidesi kullanılmıştır (Kula Katalog No.
09).

Darkale Kırkoluk Camisi Çeşmesi istinat duvarında iki adet Roma Dönemi (2. yüzyıl)
sütun kaidesi kullanılmıştır (Soma Katalog No. 03). Alaşehir Güdük Minare Camisi
(14. yüzyıl) bahçesinde Bizans Dönemi elips sütun kaidesi (Alaşehir Katalog No. 01),
Turgutlu Pazar Camisi (1655) son cemaat yerinde Roma Dönemi sütun kaidesi
(Turgutlu Katalog No. 01) kullanılmıştır. Demirci Yakup Çelebi Camisi (1407) minare
kaidesi yanında elips Attik çifte sütunce kaidesi bulunmaktadır (Demirci Katalog No.
01).

Manisa ve ilçelerindeki Beylikler ve Osmanlı dönemi yapılarında devşirme sütunlar


genel olarak son cemaat yeri, giriş ve avlu revaklarıyla harimde taşıyıcı işlevinde
kullanılmıştır. Manisa ilçelerinde sütun başlığı ve kaidelerinin yapıların avlusunda,
bahçe, istinat duvarlarında ya da çevresinde bulunduğu gözlemlenmiştir. Yapıların
çevresinde serbest halde olmaları yapının ilk inşası için buraya getirilmiş, onarımlar
sırasında âtıl hale gelmiş ya da çevrede bulunmuş ve buraya korunması amacıyla
getirilmiş olabileceğini göstermektedir.

Saruhanoğulları ve ardından Osmanlı hâkimiyetine giren Manisa ve Akhisar’daki


Beylikler ve Osmanlı dönemi yapılarında devşirme sütun kaidesi, sütun gövdesi ve
sütun başlığı kullanımı diğer ilçelere göre daha yoğundur. Kula, Germiyanoğulları,
Soma ve Kırkağaç Karasi, Alaşehir ise Aydınoğulları Beyliği yönetiminin ardından
Osmanlı topraklarına dahil edilmiştir. Saruhanoğulları ve Aydınoğulları beyliklerinin
çok ayaklı ve sütunlu cami tipinde yapılarının olduğu bilinmektedir. Bununla birlikte

319
Manisa ili sınırlarında Aydınoğulları ve Karasi Beyliği dönemlerinden özgünlüğünü
koruyarak günümüze ulaşan bir yapı mevcut değildir.

Manisa ve ilçelerinde Beylikler ve Osmanlı dönemi yapılarında aynı döneme ait aynı
üslupta devşirme sütun başlığı ve sütun kaidelerinin aynı veya farklı yapılarda
kullanılması özellikle Manisa ve Akhisar örneğinde olduğu gibi bu devşirme mimari
elemanların bir yapıdan geldiğinin bir göstergesi olabilir. Bununla birlikte Bizans
Dönemi’nde mimari elemanların devşirme malzemlerden tercih edildiği
düşünüldüğünde ikinci hatta üçüncü kez devşirilerek farklı yapılardan temin edilerek
Beylikler ve Osmanlı Dönemi yapılarında kullanıldığı sonucuna da varılabilir.

5.2.1.2 Duvar örgüsü içinde devşirme malzeme kullanımı

Devşirme malzeme yoğun olarak yapıların beden duvarlarında inşa kolaylığı,


zamandan tasarruf ve ekonomik nedenlerle tercih edilmiştir. Anadolu Selçuklu
Dönemi yapılarında olduğu gibi Beylikler Dönemi yapılarında da yoğun olarak
devşirme malzeme kullanılmıştır. Özellikle Beylikler Dönemi’ndeki pek çok yapıyı
devşirme malzemesiz hayata geçirmek mümkün olamazdı. Bununla birlikte özgün
işlevi mimari yapı elemanı olan devşirme malzeme duvar örgüsü içinde
kullanıldığında özgün bağlamından koparılmıştır.

Saruhanoğulları Dönemi’ne ait Hacet Mescidi (1345), İlyas Bey Mescidi (1362) duvar
örgüsü içinde devşirme moloz taşlar, Saruhan Bey Türbesi (14. yüzyıl) duvar
örgüsünde devşirme blok taşlar kullanılmıştır. İshak Çelebi Külliyesi Ulu Camisi
(1366) beden duvarlarında devşirme moloz ve blok taşlarla profilli, Medrese’nin duvar
örgüsünde devşirme blok taşlar ve Çukur Hamam’ın beden duvarlarında devşirme
moloz taşlar kullanılmıştır. Revak Sultan Türbesi beden duvarlarında dolgu malzemesi
olarak bezemeli ve profilli blok parçalarıyla opus sectile parçası kullanılmıştır. Gülgün
Hatun Külliyesi Camisi duvar örgüsünde, çeşmesinde ve Yedikızlar Türbesi beden
duvarlarında devşirme blok taşlar kullanılmıştır.

Nadir olarak moloz duvar örgüsü içinde yeniden kullanılan mimari elemanlar tespit
edilebilmektedir. Özgün işlevleri tespit edilebilir veya edilemez durumdaki bu
malzemeler, duvar örgüsünün içinde gelişi güzel birer dolgu malzemesi olarak
kullanılmıştır. Duvar örgüsü içinde moloz olarak kullanılan devşirme bezemeli ve
profilli parçaların tespiti nereyse imkansızdır. Hacet Mescidi (1345) duvarlarının
kısmen yıkılmasıyla içindeki devşirme sütun başlığı ve mimari elemanlar günümüzde

320
tespit edilebilmektedir. (Bkz. Katalog No. 01) Manisa Ulu Camisi doğu taç kapısı
üstünde duvar örgüsünün derzlerindeki bozulma nedeniyle S profilli devşirme mimari
elemanın parçası görülebilmektedir (Şekil A.218).

Manisa Ulu Cami Medrese kuzey cephesi duvar örgüsündeki aslan ayaklı oturma sırası
bloğuyla Kula Eski Cami Çeşmesi duvar örgüsündeki aslan heykeli estetik
gerekçelerle değil duvar dolgu malzemesi olarak kullanılan devşirme malzemelerdir.
Birgi Ulu Camisi’ndeki aslan heykelinin estetik beğeniyle ve gaza sembolü olarak
yoldan görünür bir şekilde yerleştirilmesinden tamamen farklı bir kullanımdır. Bu
uygulamalarda, işlevsel kullanımın ve pratikliğin ön planda olduğunu söylemek
mümkündür. Aslan figürünü Türk kültürü ile ilişkilendirmek ve koruyucu gücünden
dolayı kullanıldığını söylemek zorlama bir gerekçe olaraktır. Devşirme malzeme bir
dolgu malzemesi olarak kullanılmıştır.

Osmanlı Dönemi’ne ait ilk yapı Ali Bey Camisi (1418) bahçe duvarı ve girişinde pek
çok mimari blok, Hacı Yahya (Çift Lüleli) Camisi’nde (1474) duvar dolgusu olarak
bezemeli mimari bloklar, Çeşnigir Camisi (1474) beden duvarlarında devşirme blok
taş ve sütun gövdeleri, İvaz Paşa Camisi (1484) beden duvar örgüsü dolgu malzemesi
olarak motifli mimari bloklar, Hatuniye Külliyesi Camisi (1491) beden duvarı almaşık
duvar örgüsü içinde devşirme profilli parçalar tespit edilmiştir.

Hafsa Sultan Medresesi, Sıbyan Mektebi, Hamamı beden duvarlarında devşirme blok
taşlar, Hüsrev Ağa (Araplar) Külliyesi Çeşmeleri duvar örgüsünde devşirme blok
taşlar ile Göktaşlı Camisi (1630-1631) minare kaidesinde devşirme blok taşlar
mevcuttur.

Manisa ilçelerindeki Beylikler ve Osmanlı dönemi yapılarındaki devşirme malzeme


kullanımı örnekleri incelendiğinde Akhisar Paşa (Sarı Ahmed Paşa) Camisi (1469)
minare kaidesinde dolgu malzemesi olarak profilli blok taş parçaları, Paşa (Sarı
Ahmed Paşa) Hamamı’nda duvar dolgusu olarak bezemeli blok parçası kullanılmıştır.
Emetli Camisi (15. yüzyıl) minare kaidesi duvar örgüsünde dolgu malzemesi olarak
devşirme malzemeler mevcuttur. Yeni (Gülruh Sultan) Külliyesi Camisi (1503) duvar
örgüsünde dolgu malzemesi olarak profilli blok parçalarıyla, Zeynelzade Kütüphanesi
(1797-1798) beden duvarlarında devşirme malzeme yer almaktadır.

Kula Süleyman Şah Türbesi (14. yüzyıl) duvar örgüsünde yazıtlı, bezemeli blok taşlar
ve sütun gövdesi, Eski Cami (16. yüzyıl) Çeşmesi (1630 yapım ya da onarım yılı)

321
nişinde profilli ve profilsiz mimari blok parçaları, Kurşunlu Camisi (1486) duvar
örgüsü dolgu malzemesi olarak bezemeli ve bezemesiz mimari yapı elemanları, sütun
başlığı, Kurşunlu Camisi Çeşmesi kemer ayağı olarak blok taşlar, Hacı Abdurrahman
Camisi (1574-1575) duvar dolgu malzemesi olarak devşirme malzeme, Taş Mahalle
Camisi (Tarihsiz) minare kaidesinde bezemeli blok taşlar, rögar kapağı ve bezemeli
altar bloğu ve Kula Emre Köyü Tabtuk Emre ve Yunus Emre Türbesi (13-14. yüzyıl)
duvar dolgu malzemesi olarak bezemeli ve bezemesiz mimari elemanlar kullanılmıştır.

Alaşehir Güdük Minare Camisi (14. yüzyıl) minare kaidesi bezemeli devşirme mimari
bloklar kullanılarak örülmüştür. Şeyh Sinan Camisi (15. yüzyıl) duvar örgüsünde
motifli ve motifsiz blok taşlar ile Şeyh Sinan Türbesi’nde bezemeli mimari bloklar yer
almaktadır.

Saruhanlı Merkez Camisi önündeki Anonim Minare’nin kaidesinde dolgu malzemesi


olarak blok taşlar, yazıtlı blok, pres bloğu ve profilli blok parçası mevcuttur.

Turgutlu Pazar Camisi (1655) kuzey batı duvar köşesinde devşirme blok taşlar ve
bezemeli blok taş tespit edilmiştir.

Soma’daki Bedesten’in (15. yüzyıl) giriş cephesi duvar örgüsünde devşirme blok taşlar
ve yazıtlı blok ile iç mekânda kemer ayağı olarak devşirme yazıtlı pedestal yer
almaktadır.

Demirci Yakup Çelebi Camisi (1407) minare kaidesinde ve Eski Gördes Yakup Ağa
Camisi Minaresi kaidesinde devşirme bezemeli ve bezemesiz bloklar dolgu malzemesi
olarak kullanılmıştır.

5.2.1.3 Devşirme bezemeli, profilli ve yazıtlı blok ile levha kullanımı

Roma ve Bizans dönemlerine tarihlenen bezemeli, profilli ve yazıtlı bloklar Beylikler


ve Osmanlı dönemi yapılarında devşirilmiştir.

Manisa Ulu Camisi (1366) ve Medresesi (1378-1379), Revak Sultan Türbesi (1371),
Yedi Kızlar Türbesi (14. yüzyıl), Seyyit Hoca Tekkesi, Ali Bey Camisi (1418), Hacı
Yahya (Çift Lüleli) Camisi (1474), İvaz Paşa Camisi (1484), Hatuniye Camisi (1490-
1491), İbrahim Çelebi Camisi (1549) beden duvar örgüsünde ve Göktaşlı Camisi (17.
yüzyıl) minare kaidesinde bezemeli ve profilli mimari bloklar kullanılmıştır. Manisa
Ulu Camisi ve Medresesi ile Revak Sultan Türbesi’ndeki yoğun kullanım azalarak
devam etmiştir.

322
Manisa Ulu Camisi (1366) kuzey cephesi duvar örgüsünde Orta Bizans Dönemi
litürjik işlevli balüster bloğu (Levha 10 Katalog No. 03-06) ve İshak Çelebi Medresesi
(1378­1379) avlusu güney cephesinde Roma Dönemi profilli arşitrav bloğu parçası
(Levha 12 Katalog No. 03-08) duvar örgüsü içinde, Göktaşlı Camisi (17. yüzyıl)
minare kaidesi duvar örgüsünde Roma İmparatorluk Dönemi (3-4. yüzyıl) inci makara
dizili arşitrav/friz bloğu parçası (Levha 41 Katalog No. 18) kullanılmıştır. Bu
örneklerde devşirme malzemenin profilli olmasından ziyade kolay ulaşılabilir bir yapı
malzemesi olması nedeniyle tercih edilmiştir.

Bezemeli ve profilli devşirme malzemeler Beylikler ve Osmanlı dönemi yapılarında


kemer yastığı olarak da kullanılmıştır. İshak Çelebi Külliyesi Ulu Cami (1366)
hariminde üç fil ayağın kemerle birleşiminde profilli parçalar ve Orta Bizans Dönemi
dairesel motifli (Antrolaq) lento-friz bloğu parçası kemer yastığı işlevinde (Levha 4
Katalog No. 03-02), doğu taç kapısında kemer yastığı işlevinde Orta Bizans Dönemi
templon arşitravı (levha 10 Katalog No. 03-06), Hacı Yahya (İki Lüleli) Camisi (1474)
son cemaat yerinde Orta Bizans Dönemi dairesel motifli (Antrolaq) templon arşitravı
(Levha 22 Katalog No. 07-02), Sinan Bey Medresesi (1478) avlu revaklarında Roma
Dönemi mermer geison-sima bloğu parçası, profilli ve bezemeli blok parçaları, Orta
Bizans Dönemi kemer motifi içinde çiçek bezemeli templon arşitravı (Levha 26
Katalog No. 09), Hatuniye Camisi (1490-1491) son cemaat bölümünde Roma Dönemi
mermer diş sırası bloğu (Levha 33 Katalog No. 11-01), Lala Mehmed Paşa Camisi son
cemaat yerinde Roma-Bizans Dönemi profilli bloklar (Levha 38 Katalog No. 15)
kemer yastığı işlevinde kullanılmıştır. Özgün işlevleri dışındaki bu blokların profilli
ve bezemeli parçalarının birlikte kullanılması yapıda işlevsel/pratik amaçla tercih
edildiklerini göstermektedir. Birbirini takip etmeyen mimari bezemeli ya da profilli
blok parçalarının aynı işlevle kullanılması mevcut Roma ya da Bizans dönemi
yapısından sistemli bir söküm yapılmadığının da bir göstergesi olabilir217. Yapıların
yakın çevresindeki mevcut yapı kalıntılarından dağınık haldeki mimari elemanlar
devşirilerek Beylikler ve Osmanlı dönemi yapılarında kullanılmış olabilir.

Manisa Ulu Camisi (1366) doğu taç kapısı kemer yastığı olarak kullanılan templon
arşitravı 45-46 ile Revak Sultan Türbesi (1371) giriş cephesi duvar örgüsündeki

217
Bursa Murad Hüdavendigar Camisi’nde kullanılan devşirme kornişler sistemli bir sökümün
ürünüdür.

323
templon arşitravı parçası T01 ve İvaz Paşa Camisi (1384) doğu cephesi pencere sövesi
olarak kullanılmış tempon arşitravının 12c bezemeleri arasında benzerlik
görülmektedir. Bu devşirme malzemeler Orta Bizans Dönemi’nde aynı yapıya ait
olabilir.

Manisa Ulu Camisi (1366) avlusunda minareye çıkış merdiveninde profilli mimari
blok basamak olarak, kuzey taç kapı girişinde basamak olarak Orta Bizans Dönemi
templon arşitravı (Levha 9 Katalog No. 03-05), İshak Çelebi Medresesi (1378-1379)
kuzey girişinde Roma Dönemi profilli mimari bloklar oturma sekisi olarak (Levha 12
Katalog No. 03-08) kullanılmıştır.

İshak Çelebi Medresesi (1378-1379) batı cephesi duvar örgüsünde Roma Dönemi (2.
yüzyıl) yazıtlı blok köşe taşı olarak (Levha 13 Katalog No. 03-09), Revak Sultan
Türbesi (1371) kuzey cephesi duvar örgüsünde Roma Dönemi yazıtlı mermer blok
parçası (Levha 15 Katalog No. 04), Gülgün Hatun Mescidi (14. yüzyıl) batı cephesi
duvar örgüsünde Roma Dönemi yazıtlı mimari blok parçası (Levha 16 Katalog No.
05-01), Gülgün Hatun Çeşmesi (14. yüzyıl) örgüsünde Roma Dönemi yazıtlı granit
blok parçası (Levha 17 Katalog No. 05-02), Hacı Yahya (Çift Lüleli) Camisi (1374)
minare kaidesinde Roma Dönemi yazıtlı blok (Levha 22 Katalog No. 07-02), Hüsrev
Ağa (Araplar) Camisi minare kaidesinde Roma Dönemi (2. yüzyıl) yazılı blok köşe
taşı olarak (Levha 34 Katalog No. 14) kullanılmıştır.

Manisa’da incelenen Beylikler ve Osmanlı dönemi yapılarında az sayıda devşirme


levha tespit edilmiştir. Hacı Yahya (Çift Lüleli) Camisi (1474) minare kaidesiyle doğu
cephesi saçak kotu birleşiminde çörten işlevinde ambon levhası (Levha 22 Katalog
No. 07-02), İbrahim Çelebi Camisi (1549) batı cephesi duvar örgüsünde Bizans
Dönemi ortası haç motifli mermer levha parçası, Pür Nefes (Arapalan Camisi)
Çeşmesi’nde (1586) Orta Bizans Dönemi geometrik bezemeli levha çeşme aynası
(Levha 39 Katalog No. 16) olarak ayrıca, Manisa Ulu Camisi mihrabında devşirme
duvar kaplama levhaları (Levha 5 Katalog No. 03-03) kullanılmıştır.

Akhisar Yeni (Gülruh Sultan) Camisi’nde (1503) Roma Dönemi profilli mimari blok
parçası, arşitrav bloğu parçası, yazıtlı blok, profilli mimari blok parçası doğu beden
duvar örgüsünde, Saruhanlı Merkez Camisi önünde inşa tarihi bilinmeyen minare
kaidesinde Roma Dönemi mimari blok, Grekçe yazıtlı hafif pembe breş blok, pres
bloğuyla profilli mimari blok parçası, Turgutlu Pazar Camisi (1655) beden duvarı

324
güney batı köşesinde Roma Dönemi friz bloğu parçası, Soma’daki 15. yüzyıla
tarihlenen Bedesten’in beden duvarlarında yoğun olarak büyük blok taşlarla birlikte
Roma Dönemi Grekçe yazıtlı blok taş, Alaşehir Şeyh Sinan Camisi (15. yüzyıl) beden
duvarı kuzey batı köşesinde Roma Dönemi mezar-adak stel bloğu yatayda köşe taşı
olarak kullanılmıştır. Bu örneklerde devşirme yazıtlı, bezemeli veya profilli blokların
inşa kolaylığı ile tercih edildiğinin birer göstergesidir. Bu uygulamalarda sergileme,
tılsım gibi amaçlar ön plana çıkmamaktadır.

Onarım geçiren camilerin özgün minare kaidelerinde yoğun olarak bezemeli mimari
blok parçaları kullanılmıştır. Akhisar, Paşa (Sarı Ahmet Paşa) Camisi (1469), Emetli
Camisi (15. yüzyıl), Saruhanlı Merkez Camisi önündeki minare, Kula Soğukkuyu
Camisi, Taş Mahalle Camisi, Alaşehir Güdük Minare Camisi (14. yüzyıl sonu),
Demirci Yakup Çelebi Camisi (1407), Eski Gördes Yakup Ağa Camisi minare
kaidelerinde dolgu malzemesi olarak kullanılan profilli ve bezemeli devşirme
malzemelerin bu yüzlerinin görünür şekilde kullanılmış olmalarından dolayı estetik
bir beğeni neticesinde kullanıldığı söylenebilir. Soma Darkale Köyü Tek Minareli
Cami’nin (19. yüzyıl) 15. yüzyıla tarihlenen minaresinde devşirme bezemeli levhalar
ve bloklar kullanılmıştır. Soma Darkale Tek Minareli Cami örneğinde devşirme
malzemenin sergileme amacıyla kullanıldığı söylenebilir.

5.2.1.4 Devşirme lento ve söveler

Manisa Ulu Camisi (1366) kuzey taç kapı sövesi olarak Roma Dönemi kapı lentosu
kullanılmıştır (Levha 9 Katalog No. 03-05). İshak Çelebi Medresesi (1378-1379)
kuzey taç kapı profilli söve ve üç kabaralı lentosunun özgün işlevi Orta Bizans Dönemi
söve ve lentosudur (Levha 12 Katalog No. 03-08). Özgün işlevinde kullanılan mimari
eleman, üzerindeki bezemesi de sergilenecek şekilde yeni yapıda kullanılmıştır.
Gülgün Hatun Külliyesi Yedi Kızlar Türbesi (14. yüzyıl) giriş kapısı söve ve lentosu
(Levha 18 Katalog No. 05-03) ve İvaz Paşa (Karaköy) Hamamı (1484-1488) kapı söve
ve lentosu (Levha 32 Katalog No. 10-04) özgün işlevinde kullanılmış devşirme
malzemedir. Beylikler ve Osmanlı dönemi yapılarında devşirme lento ve sövelerin
kullanılması Manisa’da 15. yüzyılda Bizans yapısı kalıntılarının varlığının göstergesi
olabilir.

İvaz Paşa Camisi (1484) doğu cephesi pencere sövesinde özgün işlevinde söve/lento
olan mimari elemanlarla birlikte Orta Bizans Dönemi bitkisel ve geometrik motifli

325
templon arşitrav bloğu (Levha 31 Katalog No. 10-03) kullanılmıştır. Bezemeli ve
profilli mimari elemanlar özgün işlevlerinin dışında kullanılmıştır. Bu uygulama yakın
çevrede devşirilebilecek söve/lento bloğunun yeterli olmadığının da bir göstergesi
olabilir. Benzer boyutlardaki arşitrav bloğuyla birlikte kullanılması estetik bir
arayışında sonucu olabilir. Manisa’daki Beylikler ve Osmanlı dönemi yapılarının
pencere lento ve söveleri incelendiğinde bezemeli söve/lento kullanımı sadece İvaz
Paşa Camisi’nde tespit edilmiştir. Kula Emre Köyü Tabtuk Emre Türbesi pencere
lentolarında Orta Bizans Dönemi (10.-12. yüzyıl) bitkisel bezemeli devşirme söve ve
lento (Levha 58 Katalog No. 08-01 – Levha 59 Katalog No. 08-02) kullanılmıştır.
Özgün işlevinde ve ebatları işlevine uygun olan bezemeli parçaların birlikte
kullanılması bezemenin yapıya kattığı süsleme özelliğinden yararlanmak için seçilmiş
olabilir.

Soma Darkale Köyü Tek Minareli Cami’nin (19. yüzyıl) bahçe kapısının söveleri
devşirme bezemeli bloklardır. Bu bloklar işlevsel özelliklerinden ve ebatlarından
ziyade bezemelerinden dolayı bahçe duvarında kullanılmış, sergilenmiştir.

120
110

97
100
Devşirme Malzeme Sayısı

80

60
60

40

21
20

0
Sütun/Sütünce Sütun Başlığı Kaide-Paye Diğer

Şekil 5.12 : Manisa’da Beylikler ve Osmanlı dönemi yapılarında devşirme sütun,


sütun başlığı, sütun kaidesi ve diğer devşirme malzemelerin yoğunluğunu gösteren
grafik.

Manisa’da devşirme malzeme kullanımının yoğunluğuna baktığımızda taşıyıcı eleman


olarak devşirme malzemenin yoğun olarak kullanıldığı (Şekil 5.12) görülmektedir. Bu
durum mimari tasarım açısından bakıldığında yoğun olarak sütun kullanılan Manisa
Ulu Camisi dışında Osmanlı Dönemi yapılarındaki avlu ve son cemaat revaklarının
devşirme malzeme olmadan aynı tasarımla inşa edilemeyeceğini de göstermektedir.

326
Osmanlı Dönemi’nde yoğun olarak sütun kullanılan Sinan Bey Medresesi ve Kurşunlu
Han’ın avlu revaklarında taşıyıcı olarak devşirme sütunların kullanılması 15. yüzyılda
Manisa’da devşirme sütun tedariğinin mümkün olduğunu ve bunun doğrultusunda
yapıların tasarımın şekillendiğini göstermektedir. Beylikler ve Osmanlı dönemleri
hanlarında devşirme sütunlar yerine yaygın olarak ayaklar tercih edilmiştir (Bkz. Baş,
1989; Atalan & Arel, 2016). Osmanlı Dönemi’nde inşa edilmiş Bergama Taş Han’ın
(1432) revaklarında devşirme sütun, sütun başlıkları kullanılmıştır (Baş, 1989, ss. 126-
128). Bergama Taş Han’ın Pergamon Antik kenti ile yakınlığı düşünüldüğünde
tasarımı hazır mimari elemanların şekillendirdiği söylenebilir. Bu örnek Kurşunlu
Han’ın tasarımında hazır malzemenin etkili olduğun da göstergesi olabilir.

Manisa ve ilçelerindeki devşirme malzemenin özgün dönemlerine bakıldığında Roma


ve Orta Bizans dönemlerinde bir canlanma olduğu, bölgenin tarihiyle (Bkz. Bölüm 3)
de uyumlu bir şekilde görülmektedir. Roma Dönemi yapıları ve mimari elemanları
devşirilerek Erken Bizans Dönemi’nde kullanılmış olabileceği gibi Bizans Dönemi
içinde de yapıların süreklilik devam etmiş olabilir (Şekil 5.8 ve Şekil 5. 13). Kaynaklar
bu konuda bilgi vermemektedir. Bölgedeki kalelerde yapılan yüzey araştırması ve
kazılar kentlerin sürekliliğine ve devamlılığına ışık tuttuğu gibi yapılarında
devamlılığının olabileceği ihtimalini güçlendirmektedir.

Devşirme malzeme kullanımı genellikle inşa kolaylığı ve ekonomik nedenler ile


açıklanmış, işlevsel bir faktöre indirgenmiş zaman zaman olumsuz bir anlam
yüklenmiştir. Eğer inşa edenler daha iyi malzeme üretebilselerdi veya sahip olsalardı,
eskiye ait olanı devşirmeyeceklerdi şeklinde açıklanmış ekonomik gücün yetersizliği
ile ve yeterli mimari birikimin olmamasına bağlanmıştır. Bu yaklaşım, devşirme
malzemeye negatif bir anlam yükleyip onu önemsiz kılmıştır. Devşirme malzemenin
taşınması, yeni yapı için uygun ölçülerde olmaması da bir hazırlık gerektirmektedir.
Hazır malzemeyi yeniden ve bu şekilde kullanmak için bir zahmete girilmiştir.
Bununla birlikte sütun gövdesi, kaidesi ve başlığı haricinde taşıyıcı eleman olarak
yeniden kullanılan malzemenin görsel/imge taşıyan yüzü görülmeyecek şekilde
düzenlenebilmesine karşın, Manisa örneklerinde ve daha pek çok örnekte devşirme
malzeme sergilenmiştir. Bu durum küçük ölçekte de olsa sergileme veya teşhir etme
anlamını göstermektedir.

327
60
53

50 48

40 38

30
25
22 21 21
20
15
12
10 8 7
5 4 5 5 4 4
3
1 2 2
0
Roma Dönemi Erken Bizans Dönemi Orta Bizans Dönemi
MANİSA AKHİSAR KULA KULA EMRE KÖYÜ
SOMA DARKALE ALAŞEHİR SARUHANLI TURGUTLU
DEMİRCİ ESKİ GÖRSEL

Şekil 5.13 : Manisa’da Beylikler ve Osmanlı dönemi yapılarında devşirme


malzemelerin dönemlerine göre yoğunluğunu gösteren grafik.

5.2.2 Estetik, sembolik ve ideolojik bir gösterge olarak devşirme malzeme (spolia)
kullanımı

Beylikler ve Erken Osmanlı mimari süslemesi taş, tuğla, alçı, kalem işi, ahşap işçiliği
ve çini olarak gruplandırılmaktadır (Bkz. Öney, 1989). Devşirme malzemeye ise genel
yapısal bir eleman, işlevsel kolaylık olarak bakılmıştır. Başka bir yapıya ait özellikle
bezemeli bir mimari elemanın yeni bir yapıda kullanılmasına karar verilmesi, yapının
süsleme elemanı olarak ön plana çıkartılması işlevsel kolaylığın ötesinde estetik,
sembolik ve ideolojik nedenlere dayanmaktadır.

5.2.2.1 Devşirme malzeme kullanımının estetik ve sembolik nedenleri

Tıpkı Anadolu Selçuklu Dönemi’nde olduğu gibi (Bkz. Bölüm 2.2.3) Beylikler ve
Erken Osmanlı dönemi yapılarında da devşirme mimari elemanlar çoğunlukla
bezemeli yüzleri dışa bakacak şekilde yapıların beden duvarlarında yerleştirilmiştir.
Bu yapılardaki devşirme malzemeler görünür kılınmak istenmiş, devşirme
malzemenin mevcut bezemesi yeni yapının bezeme programına dahil edilmiştir.

Mermerin durumu daima özeldir, mermer lüks bir doğal taştır ve onun yeniden
kullanımı, işlevsel olmasının ötesinde dekoratif de olmuştur (Kinney, 2006, s. 235).

328
Yeniden kullanım sırasında mermer bir desen, bezeme, işleme olarak kullanılmış,
sadece işlevsel ve pratik amaçla bir yüzeyi doldurmak için ya da taşıyıcının bir parçası
olarak tercih edilmemiştir. İshak Çelebi Külliyesi Ulu Cami (1366) mihrap nişinde
kullanılan devşirme bordo breş, gri damarlı hafif sarı mermer duvar kaplama levhaları
özgün işlevindedir. Benzer biçimde, nişin iki yanındaki mor porfir ve gri damarlı
mermer levhalar özgün işlevinde ve simetrik bir düzen içinde kullanılmıştır. Bu durum
onların işlevsel kullanımlarını gösterdiği kadar özgün işlevinde kullanılan
devşirmelerin estetik açıdan tercih edilmiş olmasının da bir örneğidir. Bu levhalar
yapının strüktürel ve işlevsel zorunluluğundan değil beğeninin bir sonucu olarak tercih
edilmiştir. Roma ve Bizans dönemlerinde hükümdarın sembolü olan mor porfirin
(porfido rosso antico) mihrap gibi İslâm dini açısından cami içinde önemli bir bölüme
yerleştirilmesi bu malzemenin seçimi taşın özelliğinin ve güzelliğinin yanında temsil
ettiği gücün de sembolü olabilir.

Manisa’da günümüze ulaşan az sayıdaki Saruhanoğulları mescit ve camisi üzerinden


Beylik’in mimari tasarım anlayışı üzerinde kesin çıkarımlar yapmak mümkün değildir.
Manisa’daki Beylikler ve Osmanlı dönemleri mescit ve camilerinin planlarında
devşirme malzeme kullanımına bakıldığına avlu ve revak sütunlarında devşirme
mimari elemanların tercih edildiği görülmektedir. Devşirme sütun kullanımı söz
konusu olduğunda ilk akla gelen yapı Manisa Ulu Camisi’dir. Harim ve avlusunda
yoğun olarak devşirme sütunlar mevcuttur. Daha önceki bölümlerde de değinildiği gibi
devşirme sütunlar kullanılmadan bu yapının inşa edilmesi dönemin ekonomik ve siyasi
koşullarında mümkün görünmemektedir. Saruhanoğulları Dönemi’nin bir diğer dini
yapısı olan İlyas Bey Mescidi, kare planlı ve üzeri kubbe ile örtülü harimlidir, yapının
sadece giriş revağında tek bir devşirme sütun kullanılmıştır. Manisa’daki Osmanlı
Dönemi dini yapılarına bakıldığında harimi dörtgen planlı ve üzeri kubbeli Hacı Yahya
(İki Lüleli) Camisi (1474), İbrahim Çelebi Camisi (1549), Lala Mehmed Paşa Camisi
(1570), Aynı Ali Camisi son cemaat revaklarında devşirme sütunlar mevcuttur. Büyük
mihrab önü kubbesi ve yanlarda ard arda gelen kubbeler ile örtülü dörtgen planlı harim
bölümlerinin olduğu Osmanlı Dönemi camilerinde olan Çeşnigir Camisi (1474), İvaz
Paşa Camisi (1484) ve Sultan Camisi (1523) taşıyıcı ayaklarında devşirme sütunlar
tercih edilirken Hatuniye Camisi (1491) harim bölümündeki taşıyı ayaklar ise
yığmadır. Bu durum mimari tasarımın ve özellikle İvaz Paşa örneğinde devşirme

329
sütunlarla birlikte devşirme sütun başlıklarının da kullanılması estetik beğeninin bir
sonucudur.

Manisa Ulu Camisi harim ve avlu bölümüyle türbe giriş kapısı iki yanında ve
medresede kullanılan devşirme sütunlar ile İlyas Bey Mescidi, Hacı Yahya Camisi,
Çeşnigir Camisi ve Kütüphanesi, Sinan Bey Medresesi, İvaz Paşa Camisi ve Hamımı,
Hatuniye Camisi ve Hanı, Sultan Külliyesi, İbrahim Çelebi Camisi, Lala Mehmed Paşa
Camisi yapılarının revaklarında ve Çeşnigir Camisi, İvaz Paşa Camisi ve Sultan
Camisi harimlerinde kullanılan devşirme sütunlar özgün işlevinde yapıların taşıyıcı
sisteminin parçası olma özelliğinde olmakla birlikte yapının süsü, mücevheri gibidir;
daha önceki dönemlere ait birer ganimet, zafer, gaza sembolü olarak yapılarda
sergilenmektedir.

Manisa’da Beylikler ve Osmanlı dönemleri camilerinin son cemaat yeri revaklarında


ve özellikle Manisa Ulu Camisi avlusunda devşirme sütun başlıkları inşa kolaylığı
ötesinde estetik beğeninin sonucu olarak tercih edilmiştir. Özgün dönemleri ya da
üslupları genellikle göz ardı edilerek bezemelerinden dolayı tercih edilen bu sütun
başlıklarının konumlandırılmasında simetriye önem verildiğini söylemek Hatuniye
Camisi örneği dışında uygun olmaz. Hatuniye Camisi son cemaat revaklarında ise
sepet tipi ve beş kabaralı sepet tipi başlıklar simetrik bir düzende mimari tasarıma
eklenmiştir.

Manisa’da yoğun devşirme sütun kullanılan Kurşunlu Han’da sütun başlığı


kullanılmaması inşa edildiği dönemde yakın çevresinde yeterli sütun başlığının
bulunmadığını veya mimarin tasarım anlayışını bize gösteriyor olabilir. Ulu Cami ve
Kurşunlu Han tasarımlarını karşılaştırdığımızda -dönemsel farklılıklarla birlikte- Ulu
Cami avlusunda yoğun devşirme sütun kullanımı mimari tasarımının ve yaratılmak
istenen estetik etkinin sonucudur. Günümüzde de Ulu Cami’nin avlusunda çeşitli
devşirme mimari elemanlarla yaratılan tasarımın etkisi hissedilmektedir.

Manisa İshak Çelebi Türbesi girişinin iki yanındaki devşirme düğümlü sütuncelerden
daha ince ve narin kesitteki devşirme düğümlü sütunceler Akhisar Ulu Camisi’nde
görülmektedir. Akhisar Ulu Camisi kadınlar mahfili taşıyıcısı devşirme düğümlü
sütunların yapının ilk inşa tarihi olan 15. yüzyılda mı yoksa daha sonraki onarımlarda
mı buraya yerleştirildiği kesin olarak bilinmemektedir. Eğer 19. yüzyıldaki onarım
sırasında kadınlar mahfili taşıyıcısı olarak buraya yerleştirildiyse düğümlü sütunların

330
koruyu özelliğinden ziyade estetik bir beğeni neticesinde yerleştirildiğini sonucuna
varılabilir.

Anadolu Selçuklu, Beylikler ve Osmanlı dönemlerinde yapıların taşıyıcı sistemlerinde


ve cephe dekorasyonunda devşirme mimari elemanların tercih edilmiştir. Devşirme
malzemenin bir diğer kullanım alanı ise üzerlerine yazı eklenerek yapı kitabesine
dönüştürülmesidir. Antik ve Bizans dönemi yapı elemanlarının bir altlık gibi
kullanılması ve yeniden değerlendirilmesine örnek olarak Kırkağaç Müftü Camisi
(1706) giriş bölümündeki kitabe devşirme Roma Dönemi İon sütun başlığının alt
yüzüne İslâm Dönemi yazıt eklenmesi, Demirci Yakup Çelebi Camisi (1407) minare
kaidesinde Erken Bizans Dönemi kemerli mermer bloğun alt kısmına İslâm Dönemi
yazıtı işlenmesi gösterilebilir. Günümüzde Alanya Müzesi’nde sergilenen bir yüzünde
çıplak bir kahraman figürü, diğer yüzünde ise Selçuklu kitabesinin bir bölümü
bulunduğu mermer rölyef parçasının yeniden kullanımında heykelli yüzü duvara
gömülü olarak kullanılmıştır. Bu uygulama ikonaklastik bir eylem olarak
algılanmaktadır (Yalman, 2018, s. 223). Kırkağaç ve Demirci’deki örneklerde ise
özgün formu aleni bir şekilde sergilenmektedir. Bu uygulamalar hazır malzemenin
estetik beğeni sonucu yeniden kullanımı, devşirmenin “sphragis” vaftiz edilmesi
olarak yorumlanabilir. Antik mimari elemanların yeniden kullanımında kitabeye
dönüştürülmesi örneklerine Anadolu Selçuklu Dönemi’nde de rastlanmaktadır (Bkz.
Redford).

Özgün işlevini kaybetmeden devşirilen sütunların üzerine kitabe işlenmesi örneğini


ise Manisa İbrahim Çelebi Camisi son cemaat revağı devşirme sütunu R03’de
görülmektedir. Özgün işlevinde kullanılana bu mimari elemana kitabe eklenmesiyle
“sphragis” vaftiz edilmiş olabileceği gibi daha pratik bir neden ile kitabe en görünür
yerdeki son cemaat revağındaki sütuna eklenmiş de olabilir.

Bizans Dönemi yapılarında kullanılan sütunların daha önceki dönemlere ait yapılardan
devşirilerek kullanıldığına önceki bölümlerde yer verilmiştir. Manisa Ulu Camisi
avlusunda kullanılan devşirme sütunun R32b üzerine kazınmış tören haçı motifinin
bir bölümü görülebilmektedir. Bu motif sütunun Bizans Dönemi’nde bir Roma
Dönemi yapısından devşirildiğinde Pagan yapının mimari elemanın yani Pagan
inanışının “sphragis” vaftiz edilmesi olarak da yorumlanabilir.

331
Cephede bezemeli ve profilli mimari elemanların en yoğun kullanıldığı yapılardan biri
Revak Sultan Türbesi’dir (1371). Devşirme malzemeler yapının belirli bir cephesinde
yoğunlaşmamış, tüm cephelere yayılmıştır. Bununla birlikte Türbe’nin özellikle giriş
cephesinde göz hizasında ve mekâna girenleri karşılar şekilde bitkisel ve kemer motifli
mermer Orta Bizans Dönemi templon arşitrav parçası ve Roma Dönemi yazıtlı mermer
blok parçası yerleştirilmiştir. Benzer örnekleri Anadolu Selçuklu ve Beylikler
yapılarında da görülmektedir: Konya Akşehir Güdük Minare Camisi (1227), Konya
Akşehir Seyyid Mahmud Hayrani Mescidi (13. yüzyıl), Çine Ahmed Gazi Camisi
(1308), Karacasu Hafsa Sultan Türbesi (15. yüzyıl).

Revak Sultan Türbesi güney cephesindeki pencerenin üzerindeki Orta Bizans Dönemi
opus sectile zemin mozaiği parçası yer almaktadır. Zemin mozaiğinin yapının
cephesine işlenmesi devşirme malzemenin estetik özelliği ile yeni yapıya eklendiğinin
bir göstergesi olabilir. Devşirme opus sectile zemin mozaiğinin üzerinde Orta Bizans
Dönemi yapıların cephe dekorasyonunda yoğun olarak karşılaşılan tuğla testere dişi
sırası mevcuttur. Ayrıca tuğla testere dişi sırası Karacasu Hafsa Sultan Türbesi (15.
yüzyıl) giriş cephesinin iki yanında da görülmektedir. Manisa’da bir diğer devşirme
opus sectile -parçası- ise Hüsrev Ağa (Araplar) Külliyesi Camisi (1554-1555) doğu
cephesi duvar örgüsü içindedir. Bu uygulamada ise devşirme zemin mozaiği parçası
almaşık duvar örgüsünün içine süs olarak yerleştirilmiştir.

Revak Sultan Türbesi doğu cephesi beden duvarında dolgu malzemesi olarak meander
motifli mermer mimari blok parçası kullanılmıştır. Benzer bir kullanım, İvaz Paşa
Camisi (1484) doğu cephesi duvar örgüsünde meander bezemeli mimari blok
parçasıdır. Anadolu Selçuklu Dönemi yapısı Konya Hoca Hasan Mescidi (12. yüzyıl)
minare kaidesinde de meander motifli mimari blok parçası kullanımı görülmektedir.
Saruhanoğulları Dönemi öncesi ve sonrasında da meander motifli blok parçalarının
süsleme amacıyla yapılarda tercih edildiğini bu örneklerden takip edilmektedir.

Revak Sultan Türbesi batı cephesi duvar örgüsü içindeki çifte sütunce kullanımı ile
Gülgün Hatun Çeşmesi’ndeki kullanım birbirinden farklılık göstermektedir. Her ikisi
de duvar örgü malzemesi olarak değerlendirilen devşirme çifte sütunceler olmasına
karşın Revak Sultan örneğinde cephede görünür bir biçimde dikine yerleştirilmiş çifte
sütunce ebatlarından dolayı değil formundan dolayı bir süs olarak yapının cephe
tasarımına eklenirken Gülgün Hatun Çeşmesi’nde yatay olarak duvar örgüsünün
içinde neredeyse özgün formu gizlenmek istenmiştir.

332
Yedikızlar Türbesi’nde (14. yüzyıl) giriş cephesinde tuğla duvar örgüsü içerisinde
devşirme mermer parçanın yapıya bir sembol, arma, mücevher gibi eklenmiş olduğu
görülmektedir. Anadolu Selçuklu yapılarında olduğu gibi bu yapıda da bir koruyucu
tılsım olarak giriş cephesinde görünür bir şekilde yerleştirilmiş olabilir. Bu cephede
başka bezemeli devşirme mimari parçanın kullanılmamış olması geçirdiği onarımların
ya da mimari cephe tasarımının bir sonucu olabilir.

Özellikle Saruhanoğulları Dönemi’nde Revak Sultan ve Yedikızlar Türbesi


cephelerinde kullanılan bezemeli mimari blok parçaları kentin fethinin ardından
yapılara birer nişane olarak eklenmiş olabilir. Bizans’tan alınan Magnesia ve
çevresinde Türk beylerinin inşa ettirdikleri yapılarda fethin ganimeti (spolia) olarak
devşirme malzeme sembolik anlamıyla sergilenmiş olabilir.

Hacı Yahya (İki Lüleli) Camisi (1474) doğu cephesi duvar örgüsünde Orta Bizans
Dönemi lento-friz bloğu parçası, Hatuniye Camisi beden duvarlarındaki profilli blok
parçaları ve Ali Bey Camisi (1418) bahçe kapısı duvar örgüsünde Orta Bizans Dönemi
lento bloğu parçası bezemenin görünür şekilde dolgu malzemesi olarak, Akhisar Paşa
(Sarı Ahmet Paşa) Hamamı (1469) giriş kapısı solunda duvar örgüsü içindeki templon
arşitrav bloğu parçası kullanılmıştır. Bezemeli mimari elemanlar ya da parçaları
yapıların cephelerinde estetik bir beğeninin sonucu olarak sergilenmiş olabilir.

Manisa Ulu Camisi (1366) doğu cephesinde Roma Dönemi mermer bitkisel motifli
işlevi belirlenemeyen mimari blok, Kabak Tekkesi (17. yüzyıl) duvar dolgu malzemesi
olarak torus parçası kullanılmıştır. Torus parçasının duvar dolgusu içinde kullanımına
Milas Belen Camisi (14. yüzyıl) cephesinde ve İznik (Ayasofyası) Orhan Gazi Camisi
(1331) ve Beçin Orhan Camisi yanındaki hanikahın duvar örgüsünde de
görülmektedir. Alaşehir Kurşunlu Han (1548-1553) yapının restorasyonu 21. yüzyıl
başında tamamlanmış ve duvar dolgu bezemesi olarak kullanılmış akanthus yaprağı
sıvanmış duvarda görülebilir şekilde bırakılmıştır. Benzer bir uygulama Milas Firuz
Bey Medresesi (1394) cephe örgüsünde görülmektedir (Bkz. Bölüm 2.2.3). Bu
devşirme parçalar birer nazar boncuğu, süs gibi yapıya eklenmiştir.

Manisa Pür Nefes (Arap Alan Camisi) Çeşmesi (1586) aynası olarak Orta Bizans
Dönemi geometrik bezemeli levha, Saruhanlı Sarıçam Köyü Çeşmesi aynası olarak
devşirme rögar kapağı ve Malta haçı motifli levha, Soma Darkale Kırkoluk Camisi
Çeşmesi (Anonim Çeşme II) kemer ayağı devşirme bezemeli blok taş, Kırkoluk

333
Camisi Çeşmesi aynası olarak kullanılan bezemeli mimari blok taş parçaları ve
levhalar, Kula Kurşunlu Camisi Çeşmesi aynasında bezemeli levha kullanılmıştır.
Kula Gökçe Ören Köyü Haturcu Çeşmesi aynasının üstünde bezemeli blok parçası,
aynası bezemeli levha ile motifli lento bloğu parçası, Gökçe Ören Köyü Çeşmesi
Anonim-1 aynası yerinde bezemeli levha bloğu parçası, Demirci Gümele Köyü İydeli
Pınar Çeşmesi aynasında bezemeli blok, çeşme aynalarında bezemeli levha ve
blokların kullanılması, kullanılmak için seçildikleri çeşmelerin bezemesi, motifi
olarak estetik, şekilsel özelliklerinden dolayı seçildiklerini göstermektedir. Çeşmeler
halkın sosyalleşeceği mekânlardır. Genellikle banisi belli olmayan, halkın toplanarak
hayır için yaptırdığı çeşmeleri güzelleştirmek için genellikle nereden getirildikleri
bilinmeyen mimari elemanlar devşirilmiştir. Ortalama bir insan cami, medrese vb.
yapıları her gün ziyaret etmeyebilir ancak her gün çeşmeyi kullanır ve çeşmeyi
süsleyen devşirme mimari elemanları görebilir ve geçmiş kültürlerle görsel bir bağ
kurabilir. Belki de bu uygulamalar yeni fethedilen topraklarda yerel halkın geçmiş
kültürünü anıştırılmasına imkân vermektedir. Devşirme malzeme kültürel
devamlılığın bir parçası bir sembolü olarak çeşmelere yerleştirilmiş olabilir.

Osmanlı Dönemin’de lüks bir malzeme olan mermerin mezar taşlarında kullanımı 18.
yüzyılın ikinci yarısından önce çok seyrek ve yalnızca üst düzeydeki bir sosyal sınıfa
aittir (Bacqué-Grammont, 1986, ss. 1929-1930). 14. ve 15. yüzyıllarda mezar taşı
olarak çevredeki mimari elemanların tercih edilmesi ise yaygındır. Türbelerde
devşirme malzeme kullanımına baktığımızda türbe duvar örgüsünde kullanılan
bezemeli ve bezemesiz blok taşların dışında yapı malzemesi ve taşıyıcı sisteme ait olan
kullanımlar da dikkat çekmektedir. Manisa Saruhan Bey Türbesi yakınındaki
hazirenin mezartaşı olarak önceki dönemlere ait mimari bloklar, İshak Çelebi Külliyesi
Mevlevihanesi haziresinde mimari bloklar mezar taşı olarak, Sinan Bey Medresesi
(1478) arkasındaki hazirenin mezartaşlarında devşirme sütunlar kullanılmıştır.
Türbede mezar taşı olarak devşirme malzemenin kullanıldığı en dikkat çekici örnek
Kula Tabtuk Emre ve Yunus Emre Türbesi’dir. Türbenin iç mekânındaki ve
bahçesinde mezar taşı olarak bezemeli ve bezemesiz çok sayıda mimari eleman
devşirilmiştir. Mezarda yatan kişiyi sembolize etmek için bezemeli ya da renkli
mermerlerin dışında büyük blok taşlar da mezar taşı olarak tercih edilmiştir. Bu
uygulama mimari elemanların yakın çevreden tedarik edildiğinin bir göstergesi
olabilir. Türbe hazirelerinde devşirme mimari blok taşların mezar taşı olarak kullanımı

334
benzer bir örnek olarak Sivrihisar Seyyid Şeyh Mahmud Türbesi (14. yüzyıl) haziresi
gösterilebilir.

Beylikler ve Osmanlı dönemlerine ait bezemeli, profilli ve yazıtlı bloklar Osmanlı


Dönemi yapılarında devşirilerek kullanılmıştır. Manisa Göktaşı Camisi (1630-1631)
bahçe duvarı, Gölmarmara Şahuban Camisi (17. yüzyıl) bahçe duvarı, Alaşehir Şeyh
Sinan Türbesi (15. yüzyıl) beden duvarı ve bahçe duvarında tespit edilmiştir.

5.2.2.2 Devşirme malzeme kullanımının ideolojik nedenleri

Bir yapı, içinde oluştuğu ve parçası olduğu kültür ortamı içerisinde, döneminin
felsefesi, toplumsal yapısı, psikolojisi, dinsel ortamı, politik ve ekonomik durumu gibi
farklı özellikleriyle birlikte incelenmelidir. Bir yapının tasarımıyla ilgili kararı
verebilecek kişi banisi, mimari ve bazı durumlarda da yapı ustasıdır. Devşirme
malzeme kullanımının ideolojik nedenleri, yapının banisinin tercihleri ve mimarin
tasarımı üzerinden değerlendirilmelidir. Ancak, Manisa ve çevresinin Beylikler ve
Osmanlı dönemlerinin sosya-kültürel gelişmeleri ve de bu dönemlere ait yapıların bani
ve mimarlarıyla ilgili kısıtlı bilgi mevcuttur.

Manisa ve ilçelerindeki Beylikler ve Osmanlı dönemi banileri hakkında bilgilerimiz


oldukça sınırlı olmakla birlikte banilerin bey, sultan, hanedan üyeleri, yerel
yöneticiler, din adamları ve askeri yetkililerden olduğu bilinmektedir. Her dönemde
hükümdarlar kendilerine ileriye yönelik “ebedilik” kazandırmak istemiş (Assman,
2015), “ebedilik” isteği en güçlü ve somut karşılığını da mimaride bulmaktadır. Bu
nedenle baniler güç ve itibarını meşrulaştırmak ve sergilemek için dini yapılar ve kamu
yapıları inşa ettirmiştir.

Beylikler ve Osmanlı dönemlerinde sultan ve beylerin sanatsal yapılanmada birincil


kişiler oldukları görülür. Haneden mensuplarından sonra öne çıkan baniler, vezirler,
idari ve askeri bölümlerde adları geçen yöneticiler ile din görevlileridir.
Saruhanoğulları Dönemi’nde beyler ve haneden üyeleri dışında diğer baniler dini
kimliklerdir. Din görevlilerinin önem kazanmasının nedeni beylerin, şeyh ve
dervişlerden beyliğin gelişme politikası çerçevesinde yararlanmış olmalarıdır (Küskü,
2014b, s. 645). Osmanlı Dönemi banileri sultan ve harem mensuplarıyla din görevlileri
ve askeri yöneticilerdir.

Bey, sultan, şehzade, vezir, kadı gibi Beylikler ve Osmanlı dönemi ileri gelenlerinin
öncelikli amacı kendi adlarına, kendilerinden beklenen yapı faaliyetini hızlıca ve

335
işlevine uygun bina etmektir. Bu amaçla da Osmanlı Dönemi’nde bina eminlerinin
görevlendirildiği bilinmektedir. Fethedilen topraklardaki taşınmazların sahibi yeni
idareci bey ve sultandır. Yapılarda kullanılacak devşirme malzeme ise idareciden
icazet almadan bani ve yapı ustaları tarafından kullanılamazdı (Tanyeli & Tanyeli,
1989).

Saruhanoğulları Dönemi banileri haneden ve din adamları olarak iki gruba ayrılabilir.
Hanedan mensupları: Saruhan Bey, İshak Çelebi, Gülgün Hatun (İshak Çelebi’nin eşi);
Din adamları (Şeyhler): Hacı İlyas Bey, Şeyh Hakkı Baba, Şeyh Attar Hoca, Seyyid
Hoca. Beyliğin ileri gelen kişileri tarafından inşa edilen yapılar dönemin, beyliğin ve
baninin özelliklerini yansıtmaktadır.

Saruhan Bey Dönemi’ne ait yapılardan günümüze ulaşan Hacet Mescidi’nin (1345)
banisi olarak Saruhan Bey kabul edilmektedir. Yapının beden duvar örgüsü içinde
moloz malzeme olarak bezemeli devşirme kullanıldığı tespit edilmiştir. Günümüze
harabe olarak ulaşan yapının mimari bezeme özellikleri bilinmemektedir. Bu yapıdaki
devşirme malzeme kullanımı baninin bey kimliği ile ilişkilendirmek için yeterli bilgi
mevcut değildir.

Saruhanoğulları Dönemi’nde devşirme malzemenin giriş cephesinde taşıyıcı sistemin


bir parçası olmasının dışında estetik bir öge olarak kullanıldığı ilk yapı Hacı İlyas Bey
Mescidi’dir (1362). Son cemaat yerinde Korinth sütun başlığı, Dor üslubunda sütun
ve kaide kullanılmıştır. İki kemerli son cemaat yerinin sadece ortadaki taşıyıcısında
devşirme sütun kullanılması çevrede yeterli hazır mimari eleman bulunamamasıyla
değil, tasarım anlayışının ve beğeninin neticesi olarak ve de baninin gücü ile
ilişkilendirilebilir. Bu tasarımda yapının banisinin tercihlerinin etkili olduğunu
söylemek tam olarak mümkün olmasa da yapı ustasının baniden habersiz ve izinsiz
olarak yapının giriş cephesinde heykelsi bir etkiyle önceki dönemlere ait mimari
elemanları kullanamayacağı da ortadadır. Yapı ustasının sütun, sütun başlığı ve
kaideyi kullanış biçimi hazır malzemeyi tanıdığını ve klasik oranlara hâkim olduğunu
göstermekte ve yerel bir yapı ustasının bu yapıda çalışmış olabileceğini de
düşündürmektedir. Saruhanoğulları Dönemi’nin dini kimliklerinden olan Hacı İlyas
Bey’in yapısında devşirme sütun ve başlığı estetik bir tercihle yaratılmak istenen
görsel algının bir sonucu olabileceği gibi yapıda daha önceki dine karşı yeni dinin
İslâmın bir güç gösteri olarak da kullanılmış olabilir.

336
Saruhanoğulları Beyliği üzerinde Osmanlı Beyliğinin baskılarının hissedildiği, kara ve
deniz yollarının sınırlandığı bir dönemde İshak Çelebi tarafından inşa ettirilen ve kendi
adıyla anılan İshak Bey Külliyesi beyliğin gücünün bir nişanesidir. Yapının ovaya
hâkim bir konumda yer alması yapıya verilen önemi ve baninin kimliğinin, bu
topraklar üzerindeki gücünün bir göstergesi olarak okunabilir.

Orta Çağ İslâm mimarisinde ustaların yapı üzerine isimlerini yazmaktan kaçındıkları
ve aynı şekilde herhangi bir mimari unsur üzerine imza koymanın pek alışılmış
olmadığı bilinmektedir (Mülayim, 1999, s. 190). Bununla birlikte Saruhanoğulları
Dönemi’nin en görkemli yapısı İshak Çelebi Külliyesi’nin mimari ve dönemin bilinen
tek yapı ustası olan mimari Emet bin Osman’ın adı külliyede yer almaktadır218.
Sönmez, hakkında bilgi sahibi olunamayan bu mimarın Kütahya’nın Emet ilçesinden
olmasının mümkün olduğunu belirtmiştir (Sönmez, 1989, s. 353). Yapının üzerinde
adının olması Bey ile olan ilişkisinin ve gücünün bir göstergesi olabilir.

Külliyeye ait yapılardan cami, medrese ve hamam yapılarının beden duvarlarında


devşirme parça ve blok taşlar kullanılmıştır. Ulu Cami avlusunda çok sayıda Bizans
Dönemi’ne ait sütun başlığı, türbe cephesinde düğümlü sütunlar ile medresede sütun
başlıkları ile yapının tamamında devşirme sütunlar kullanılmıştır. Saruhanoğulları
Beyliği ve belki de Beylikler Dönemi yapıları arasında en yoğun bezemeli ve
bezemesiz devşirme malzeme kullanılan yapı İshak Çelebi Ulu Camisi ve
Medresesi’dir. Yapıda yoğun devşirme malzeme kullanılması yapının Bizans Dönemi
ve öncesine ait bir yapının temelleri üzerine ya da yakınına inşa edilmiş olabileceği
yorumunun yapılmasına neden olmuştur. Daha önceki bölümde değinildiği gibi harim
ve avluda sütun parçaları kullanılarak oluşturulan sütunların kullanılması da yapının
önceki dönemlere ait bir yapı kalıntıları üzerine ya da yakınına inşa edilmiş olabileceği
düşüncesini destekler niteliktedir. Ancak yapının yakın çevresinde bunu ispatlayacak
bir sondaj ya da kazı çalışması yapılmamıştır.

İshak Çelebi Külliyesi’nin yeni taş ocakları açılarak ya da eski ocaklar yeniden
işletilerek inşa edilmesinin dönemin siyasi ve ekonomik koşullarıyla yıllarca
süreceğini düşünmek yanlış olmaz, bu yapının devşirme malzeme kullanılmadan inşa

218
El-Hac Emet bin Osman için bakınız Sönmez, 1989: 352-355.
Emet bin Osman Nif’te (Kemalpaşa’da) Emet Bey Camisi’ni (14. yüzyıl) inşa etmiştir (Sönmez, 1989,
s. 353; Uluçay & Gökçen, 1939, s. 91; Uzunçarşılı, 1929, s. 76).

337
edilmesi ise aynı nedenlerden dolayı mümkün görünmemektedir. Yapı topluluğunda
hazır mimari elemanlarının öncelikle beden duvarlarında kullanılması bununla
ilişkilendirilebilir. Ulu Cami’nin mihrab önü kubbeli plan şeması İran Selçuklu
geleneğinin bir devamıdır. Bununla birlikte revaklı ve ortası şadırvanlı avlusu farklı
bir plan yorumunu ortaya koymakta, bu plan yorumu Osmanlı cami tipolojisini
hazırlayan ilk örnek olarak kabul edilmektedir (Bilgin, 2017, s. 152). Medresenin
Anadolu Selçuklu plan şemasını yansıtması ve cami, medrese ve türbenin birlikte
çözülmesi yine Anadolu Selçuklu örneklerini hatırlatmaktadır. Bu plan şeması
Saruhanoğulları Beyliğinin ve külliyenin banisinin Selçuklu geçmişini vurgular
niteliktedir. Ulu Cami’nin planında İran Selçuklu köklerinin etkisiyle birlikte hazır
mimari elemanların plan şemasına etkisi de görülebilir. Yapının devşirme sütunlarla
inşa edilen çok ayaklı planı bunun bir sonucudur. Devşirme sütunlarla inşa edilen bu
yapının mimari, plan şemasına karar vermiş ve de banisi onaylamış olmalıdır. Yapının
mimarı tasarımında baninin gücünü ve ideolojisini yansıtacak şekilde malzeme seçimi
yapmıştır.

Batı Anadolu Beylikler mimarisinde özellikle Saruhanoğulları ve Aydınoğulları


mimarisinde, Anadolu Selçuklu mimarisinde olduğu gibi, taşıyıcı sistemde yoğun
olarak devşirme sütun ve sütun başlıkları kullanılmıştır (Bkz. Bölüm 2.2.3). Cami
avlusunda yoğun olarak kullanılan devşirme sütun başlıklarının yarattığı etki
günümüzde de hissedilmektedir. Önceki dönemlere ait mimari elemanların yeni
hükümdarın prestij yapısını süslemesi, geçmiş ile bağlarını gösterirken bir yandan da
onu kendi kültüründen koparmakta, yeni din ve kültür ile sarmalayarak kendi benliğini
ve özünü kaybetmesini sağlamakta ve asimile etmektedir. Bu bilinçli bir tercihin ve
mimari tasarımın sonucudur. Beyliğin ve beyin gücünün sembolü olan bu yapıda
yoğun olarak kullanılan devşirme malzemeyle, pagan yapılarından alınan bezemeli
mimari elemanların Erken Hıristiyanlık yapılarında haç motifi eklenerek “sphragis”
vaftiz edilmesi örneğinde olduğu gibi kültürün ve dinin vaftiz edilmesi olarak da
yorumlanabilir. Bununla beye yönelik bir hayranlık yaratmak da amaçlanmış olabilir.

Kitabe ve kaynaklarda Manisa’daki yapılarda yerel ustaların çalıştığına ilişkin bir bilgi
olmamakla birlikte yapılarda kullanılan devşirme malzeme ve duvar örgü tekniği
Bizans mimarisini bilen ustaların bu bölgede çalıştığına işaret etmektedir. Batı
Anadolu Beylikleri’nde denizcilik faaliyetlerinin gelişmesini yerel Rum, Bizanslı usta
ve gemicilerin beylikler bünyesinde çalışmasıyla ilişkilendiren İnalcık’ın görüşleri

338
mimari üretimde yerli mimar ve ustaların çalışmış olabileceği görüşünü
desteklemektedir (İnalcık, 1993, ss. 311-312; İnalcık, 2016, s. 13). Yerel ustalar sahip
oldukları bilgi birikimini yeni gelen ve gezici usta ve sanatçılara aktarmış, birlikte
çalışmış olabilirler. Farklı yönetimlerin ve dinlerin aynı topraklarda sanatlarının
birbirlerinden kesin çizgilerle ayrıldığını düşünmek doğru olmaz. Yerel sanatçılar ve
halk toptan yok edilmedikçe yerel ile gelenler arasında etkileşimin olması
kaçınılmazdır. Bunun neticesinde yeni bir kültür ortamı, mimari dil ortaya çıkmıştır.
Saruhanoğulları Beyliği’nin en prestijli yapısı olan Manisa Ulu Camisi ve
Medresesi’de bunun bir sonucu olmalıdır. Devşirme malzeme seçimi baninin ve
mimarin tercihi olabileceği gibi hazır Roma ve Bizans dönemi mimari elemanlarını
kullanmayı bilen yerel ustalarında etkisi olabilir. Ustalar işlenmesi zor olan hazır
malzemeleri ustalıkla işlemiş ve yapıda bu mimari elemanlara yeninden hayat
vermiştir.

Manisa Ulu Camisi’nde sütun kaidesi kullanımı yoğun olmamakla birlikte Medrese’de
kullanılan devşirme sütun, başlık ve kaide MED51 yapı ustasının “klasik düzen”i
bildiğinin göstergesi olabilir. Osmanlı Dönemi’nde İvaz Paşa Camisi’nin hariminde
kullanılan sütun kaidesi, gövdesi ve başlığı “klasik düzen”dedir. Bu ve benzer
uygulamalar mimarın veya ustaların Klasik Dönem üslubunu bildiklerinin ve de
yapılarda (Hıristiyan) yerel ustaların çalışmış olasının muhtemel olduğunun
göstergesidir. Bu durum çevrede Klasik Dönem üslubuna referans verecek yapı, yapı
kalıntılarının bulunduğunun da kanıtı olabilir. Yukarıda bahsettiğimiz gibi
kaynaklardaki bilgiler ışığında 14. yüzyıl başında Magnesia’da en az bir kilisenin
(Sosandra Manastırı’nın) fetih sırasında var olduğu öğrenilmektedir.

Manisa Ulu Cami doğu taç kapı nişinde devşirme (45-46) Orta Bizans Dönemi şeridi
“Baş Melek Mihail 967’de adanan mabet” yazılı hayvan, çiçek, bitki ve kemer
bezemeli mermer templon arşitravı parçaları kullanılmıştır. Dini bir yapıya referans
veren yazısına karşın bani isteğiyle üzerinde bulunan aslan motifinin kuruyucu gücü,
tılsım etkisi için taç kapıya eklenmiş olabilir. Bezemeli ve işlevsel bir mimari yapı
elemanı olmasından dolayı mimarin tercihi olarak yapıda kullanılmış da olabilir. Pek
çok mimari elemanın belirli ölçülere göre yeniden şekillendirildiği, sütunlarda olduğu
gibi kitabe eklendiği örnekleri Beylikler ve Osmanlı dönemi yapılarındaki devşirme
kullanımında mevcuttur (Bkz. Bölüm 2.2 ve Bölüm 4). Devşirme mimari elemandaki
yazılı kısım kazınabilirdi; bani, mimar bunu tercih etmemiş, gerek duymamış olabilir.

339
Behramkale Murad Hüdavendigar Camisi (1359) giriş kapısındaki devşirme lentonun
üzerinde c (chi) ve r (rho) harflerinden oluşan Christos (İsa) monogramı olmasına
rağmen bir Gazi tarafından inşa ettirilen ve dini bir yapı olan camide kullanılmıştır
(Aktur, 2019; Yürekli-Görkay, 2011, s. 273). Her iki uygulamada da devşirme
malzeme kullanımına ilişkin yazılı kaynakların olmaması nedenlerinin yoruma açık
olmasına sebep olmaktadır. 14. yüzyılda Saruhanoğulları ve Osmanlı mimarisinde
devşirme malzeme kullanımındaki benzerlikleri gösteren örneklerden biri de bu
uygulamadır. Her iki yapının girişinde de Hıristiyan dinine ait olduğu açıkça belli olan
mimari elemanların kullanılması banisi olan gazinin, gazanın sembolü ve ganimet
olarak yerleştirilmiş olmasıyla ilişkilendirilebilir. Bununla birlikte Behramkale
Hüdavendigar Camisi için yapılan yorumlarda olduğu gibi Manisa Ulu Camisi’nde
yerel bir yapı ustasının uygulaması da olabilir (Aktur, 2019; Yürekli-Görkay, 2011, s.
273).

Manisa Ulu Cami Medresesi’nin doğu kanadındaki bir birim İshak Çelebi’nin
türbesidir. Bu uygulama Manisa ve Saruhanoğlu Beyliği için tekil bir örnektir. Bu
uygulamanın İshak Çelebi’nin kişiliği ve Selçuklu kültürü ile olan bağları ile ilişkili
olması mümkündür. İshak Çelebi Türbesi medresenin bir bölümüne yerleşmiş olmakla
birlikte Ulu Cami’ye de bitişiktir. Türbe girişinin iki yanına yerleştirilen devşirme
düğümlü sütunlar baninin seçimi olmalıdır. Rastgele yerleştirilmediği çok açık olan bu
devşirme malzemeler onlara atfedilen kötü ruhlara karşı koruyucu anlamlarıyla türbe
girişine yerleştirilmiş olabilir. Düğüm motifinin Herakles düğümüne kadar uzanan bir
geçmişi olduğunu belirten araştırmacılar bu motifin koruyucu özelliğini de
vurgulamıştır (Bkz. Kalavrezou-Maxeiner, 1985).

Manisa’da Saruhanoğulları ve Erken Osmanlı dönemi yapıları genellikle almaşık


duvar örgüsündedir. Bizans mimarisinin belirgin bir özelliği olan tuğla taş almaşık
duvar örgüsünün Anadolu Selçuklu mimarisinde uygulama alanı bulamayıp Batı
Anadolu Beylikler mimarisinde uygulanmasının nedeni, beyliklerin 14. yüzyılda hızla
gelişmesi sırasında, bu Bizans medeniyetin ve kültürün unsurlarına mirasçı olmasının
bir sonucu olmalıdır (Kutlu, 2017, s. 136). Özellikle 1204’te sonra Bizans Devleti’nin
başkentini Nikaia’ya taşıması ve Laskaris hanedanlığı döneminde kendi yapı inşa
tekniklerini kullanarak bu bölgede yoğun olarak imar faaliyetlerinde bulunmuş ve
tuğla taş almaşık örgülü çok sayıda -Laskaris mimarisi- örneği vermiştir. Yaklaşık bir
yüzyıl sonra bu yöreye hâkim olan Osmanlıların mimaride tuğla taş almaşık örgülü

340
yapılar inşa etmesi, bir ilişkinin ve etkinin varlığını ortaya koymaktadır (Batur 1970,
s. 187), Laskaris Dönemi’nin önemli bir kenti de Magnesia’dır. Saruhanoğulları
fethettikleri Magnesia’da Laskaris Dönemi’nin tuğla taş almaşık duvar örgüsüyle inşa
edilmiş yapılarla karşılaşmış olmalılardır. Bu etkileşimlerin sonucunda beyliklerin
mimarisinde almaşık duvar örgüsünün yaygın olarak kullanılmış olabilir. Kutlu, Erken
Osmanlı Dönemi’nde inşa edilen almaşık örgülü yapılarda taşın, genellikle kaba yonu
ve moloz olarak kullanıldığını; tuğlaların ise gerek boyut gerekse biçim açısından
Bizans tuğlalarından farklı olmadığını, ancak tuğlaların boyutlarında dönemlere göre
bazı değişiklikler meydana geldiği görüldüğünü belirtmiştir (Kutlu, 2017, s. 137).
Almaşık duvar örgüsünde moloz taş, devşirme blok ve moloz taş ile bezemeli ve
bezemesiz mimari elemanları, tuğla ve devşirme tuğla kullanılmıştır. Tuğla taş almaşık
duvar örgüsü farklı ebattaki devşirme taş ve mimari elemanların birlikte
örülebilmesine olanak sağlamıştır. Manisa Ulu Camisi ve özellikle Revak Sultan
Türbesi beden duvarlarında devşirme malzemeyle oluşturulmuş tuğla taş almaşık
örgüsü net bir biçimde görülmektedir. Almaşık duvar örgüsünün tercih edilmesi hazır
malzeme ve yerel ustalar ile ilişkilendirilebilir. Manisa Ulu Camisi ve medresesinin
beden duvarlarındaki almaşık duvar örgüsü de yerel ustalar ve hazır malzeme ile
ilişkilendirilebilir. Doğu taç kapısı iki yanındaki örgülerde Antik ya da Bizans Dönemi
düz kiremit kullanıldığı düşünülmektedir (Mısırlı vd. 2012). Manisa genelinde
Beylikler Dönemi yapılarında devşirme tuğla kullanılmış olabilir219. Ulu Cami
Medresesi kuzey duvarında ve beden duvarlarında farklı ölçülerde tuğla ve yer yer
kiremit parçaları kullanılmıştır. Farklı düzenlerde almaşık örgü uygulanmıştır. Ayrıca
özellikle çatı hizası seviyesinde görülen moloz taş örgülerde devşirme malzemelerden
arta kalanların kullanıldığı söylenebilir (Mısırlı vd. 2012). Tuğla ve kiremitler Bizans
yapılarından devşirilmiş olabilir. Belki de bu uygulamalarda Bizans Dönemi yapılarını
bilen ve de inşa eden yerel ustalar çalışmış olabilir.

İshak Çelebi’nin simge yapısında Bizans mimarisine atıfta bulunan tuğla taş almaşık
yapım tekniğinin ve geçmişin yadigarları olan Roma ve Bizans dönemi mimari
elemanlarının devşirilmesi yoluyla meşrulaştırılması veya önceki kültürlere üstünlük
olarak ya da bunların bir kombinasyonu olarak kullanması Saruhanoğulları Beyi İshak
Çelebi’nin tıpkı Anadolu Selçuklu sultanları gibi davrandığının da bir göstergesidir

219
Bu konu ile ilgili yeterli çalışma ve veri yoktur ve bu konu araştırılmaya açıktır.

341
(Bkz. Yalman, 2018, s. 239). Aydınoğlu Hıdır Bey, Efes metropolitliği görevi için
gelen yetkiliye açık bir şekilde tüm mülklerin ve toprağın sahibi olduğunu söylemiştir
(Vryonis, 2020, s. 435). Aydınoğullarıyla yakın ilişkide olan ve gaza yapan
Saruhoğulları’ndan İshak Çelebi’nin benzer bir hâkimiyet politikası olduğunu
düşünülebilir. İshak Bey beyliğin en görkemli yapısında yoğun olarak devşirme
kullanımı onaylayarak çevrede bulunan mimari elemanları, belki de bir kilise
kalıntısını (!) İslâmlaştırmış ve böylelikle Hıristiyan dini üzerindeki gücünü ve
hâkimiyeti meşrulaştırmış olabilir.

Revak Sultan, Saruhanoğlu İshak Çelebi’nin iktidarı sırasında Manisa’da yaşamış,


Halvetiye Tarikatı şeyhlerindendir (Uluçay, 1946, s. 84). 1371 tarihli vakfiyesinden
Revak Sultan dünya ve lezzetlerinin geçici olduğunu, insanı mutlak manada mutlu
etmediğini anlayınca kendisini ahiret için çalışmaya yönelttiği anlaşılmaktadır
(Uluçay, 1940, ss. 25-28; Sarıkaya, 2018, s. 92). İshak Çelebi Dönemi’nin önemli din
adamlarından biri olan Revak Sultan’ın türbesinin cephelerinde Bizans Dönemi’ne ait
bezemeli parçaların kullanılması baninin ve dönemin kültür ortamı hakkında bilgi
vermektedir. Farklı bir dine ve kültüre ait yapı parçalarının türbede kullanılması farklı
dinlere ve diğer kültürlere bakış açısındaki “hoşgörüyü” yansıtıyor olabilir. Bunula
birlikte yapının yakınında zaviyesininde olduğu kaynaklarda yazılıdır. Spil Dağı
eteklerinde Ulu Cami’ye ve de İshak Çelebi’nin eşi Gülgün Hatun’un külliyesine yakın
bir konumdaki yapının bulunduğu alanda bir Bizans yapısı da olması ihtimalini
düşündürmektedir. Bu alanda herhangi bir kazı çalışması yapılmamıştır220.

Gülgün Hatun Mescid’inin (14. yüzyıl) beden duvarında Roma Dönemi yazıtlı
devşirme blok taş kullanılmıştır. Yapım pratiği olarak devşirme malzeme
kullanıldığını düşündürten beden duvarlarında yazıtlı blok kullanılması baninin ya da
mimarin seçimi olabilir. Gülgün Hatun Yedikızlar Türbesinin tuğla örgülü giriş
kemerinin sol üstünde yer alan Hıristiyanlık Dönemi mermer parça “tılsım” olarak
kullanılmış olabilir. Tıpkı İshak Çelebi Türbesi’nin girişinin iki yanındaki düğümlü
sütunların birer muhafız/koruyucu olarak yerleştirilmiş olabileceği gibi bu devşirme
malzeme türbenin içinde yatanların koruyucusu olarak yerleştirilmiş olabilir.

Revak Sultan Türbesi (1371), Yedi Kızlar Türbesi (14. yüzyıl ikinci yarısı) ve Alaşehir
Şeyh Sinan Türbesi (1465) giriş cephesini kaplayan sağır ve sığ kemer niş ile aynı plan

220
Spil Dağı’nın Batı yamaçlarıyla ilgili yorumları için Bkz. Doğan, 2007a.

342
tipinin devamı olmakla birlikte bu yapılarda görünür olarak duvar örgüsünde bezemeli
devşirme kullanılmıştır. Bu uygulamalar banilerinin estetik beğenisi ya da yapı
ustasının tasarımının bir parçası olarak değerlendirilebilir.

Seyyit Hoca Tekkesi’nin banisi İshak Çelebi Dönemi meşayihi ve onun alemdarı
Horasanlı Bektaş’ın oğlu İbrahim Seydi’dir. Tekkenin beden duvarlarında devşirme
blok taşlar ve profilli parçalar kullanılmıştır. Banisi bilinen bu yapıda kullanılan
devşirme malzemeler estetik kullanımdan çok inşa pratiği olarak kullanılmıştır. Bunu
mimari elemanların duvar örgüsü içinde yapı malzemesi olarak kullanılmasından
anlayabiliyoruz.

Osmanlı Dönemi’nde devşirme malzeme tespit edilen yapıların banileri hem hanedan
mensuplarından hem de Manisa’da görev yapan din adamı ve devlet
memurlarındandır. Emekli Vezir Ali Bey Ali Bey Camisi’nin, Hacı Yahya oğlu Hacı
Mehmed Hacı Yahya Camisi’nin, Sinan Bey bin Abdullah el Atik Çeşnigir
Camisi’nin, Ditrek Sinan Bey Sinan Bey Medresesi’nin, Hacı İvaz Bey bin
Abdulmümin İvaz Paşa Camisi ve Hamamı’nın, II. Bayezid’ın eşi Hüsnüsaz Hatun
binti Abdülcelil Hatuniye Külliyesi’nin, Gülgün (Gülfem) Hatun Göktaşlı
Mescidi’nin221, Sultan Süleyman’ın annesi Ayşe Hafta Sultan Sultan Külliyesi’nin222,
Karamanizade Emre Hoca’nın oğlu İbrahim Çelebi İbrahim Çelebi Camisi’nin, Sarı
Selim’in şehzadeliği zamanında kızlarağası ve kapıağası Hüsrev Ağa Hüsrev Ağa
Camisi’nin, Lala Mehmed Paşa Lala Mehmed Paşa Camisi’nin, III. Murad Muradiye
Külliyesi’nin, Defterdar Mahmud Efendi Arapalan Camisi’nin, Fatih ve II. Bayezid
dönemlerinde yaşamış Bektaşı Şeyhi Ali Aynı Ali Camisi’nin, Abdurrahman Serabat
Camisi’nin, Uşşaki Tarikatına mensup Pilavcı Hacı Hüseyin Kabak Tekkesi’nin
banisidir.

Fatih Dönemi’nde yaşamış ve Sinan Bey Medresesi’nin banisi olan Ditrek Sinan Bey
ile ilgili yeterli bilgi mevcut değildir. Eyvanlı ve avlulu medrese planının şeçilmiş
olması mimarin tercihi ve/veya baninin Anadolu Selçuklu geçmişiyle
ilişkilendirilebilir. Yapının geçirdiği onarım ve restorasyonlar sonucunda günümüze
ulaşan bölümlerindeki aleni devşirme bezemeli mimari elemanlar yine bani ve
mimarin beğenisi ve yaratmak istenilen mekân algısıyla ilişkilendirilebilir. Devşirme

221
Göktaşlı Mescidi Şaban Oğlu Hacı Abdülkerim tarafından camiye dönüştürülmüştür.
222
Külliye Hafsa Sultan’ın ölümünden sonra Sultan Süleyman tarafından tamamlanmıştır.

343
malzemenin kullanımı geçmiş ile kültürel bir ilişki kurmayı sağlarken bir yandanda
onu özgün bağlamından kopartarak yeni kültüre ait hala getirmektedir.

Manisa’daki Osmanlı Dönemi yapılarının son cemaat yerlerinde yoğun olarak


devşirme sütun ve sütun başlıkları kullanılmıştır. Yapıların ana cephelerinde belirgin
bir şekilde devşirme sütun başlıklarının kullanılması Erken Osmanlı mimarisi için
yaygın bir uygulamadır. Bunda çevrede bulunan hazır mimari elemanların etkisi
olduğu gibi bani ve yapı ustasının tercihleri de etkili olmuştur.

Orta Bizans Dönemi beş kabaralı sepet tipi sütun başlıkları Ulu Cami Medresesi, İvaz
Paşa Camisi, Hatuniye Cami, İbrahim Çelebi Cami, Lala Mehmed Paşa Cami’nde
kullanılmıştır. İvaz Paşa Camisi harimindeki devşirme beş kabaralı sütun başlığının
üzerindeki haç motifi kazınmıştır. Beş kabaralı sepet tipi sütun başlıklarının üzerindeki
haç motifine rağmen tercih edilmesinde ne etkili olmuştur? 223 Bunun işlevsellik ve
pratikliğin ötesinde mimarin tercihi ile baninin ideolojisinin bir birleşimi olduğu
düşünülebilir. Bezemeli hazır mimari elemanlar arasından bu sütun başlıkları tercih
edilmiş, beğenilmiş olabilir. Üzerindeki haç motifi ise baninin Müslüman kişiliği ile
çelişir nitelikte olmasına rağmen mimari yapı elemanına olan ihtiyaç ile birlikte bir
“hoşgörünün” sonucu olarak değerlendirilebileceği gibi baninin “spolia” ganimet
kullanımıyla Hıristiyan dinin üzerindeki gücünü, hakimiyetin, meşrulaştırmasının da
göstergesi olabilir. Bu iki zıt düşünde devşirme malzeme (spolia) kullanımının yazılı
kaynaklarla belgelenmemesiyden dolayı yoruma açık olmasının da bir neticesidir.
Bununla birlikte İvaz Paşa Hamamı giriş revaklarında sütun kaidesi olarak haç motifli
sepet tipi sütun başlığı ters olarak kullanılması ise ikinci teorinin yanı gücünü,
hakimiyetin, meşrulaştırmanın sembolü olabileceğini düşüncesini ön plana
çıkartmaktadır.

Hacı İvaz Bey bin Abdulmümin İvaz Paşa Camisi’nin son cemaat yerinde ve İvaz Paşa
(Karaköy) Hamamı giriş revaklarında devşirme sütun ve sütun başlıkları
kullanılmıştır. II. Bayezid’ın eşi Hüsnüsaz Hatun binti Abdülcelil Hatuniye

223
Beş kabaralı sepet tipi sütun başlıkları üzerlerindeki diğer motiflerden dolayı tercih edilmiş olabilir
mi? İslam kozmolojisinde önem verilen ay, güneş, yıldız, gezegen vb. sembollerle (Bkz. Ögel, 1994)
ilişkilendirilmiş olabilir mi? Bu konu ilerideki araştırmalara konu olabilir.

344
Külliyesi’nin, cami son cemaat yerindeki devşirme sütun ve sütun başlıkları ile
Kurşunlu Han’ın avlu revaklarındaki devşirme sütun ve sütun başlıkları kullanılmıştır.
14. ve 15. yüzyıllarda son cemaat yerinde kullanılan devşirme sütun başlıklarının
kullanımı (örnekler için Bkz. Bölüm 2.2) Sultan Camisi ile sekteye uğramıştır.

On altıncı yüzyılda Osmanlı haneden üyesi Şehzade Süleyman’ın annesi Ayşe Hafsa
Sultan’ın banisi olduğu Sultan Camisi’nde (1523) son cemaat yeri sütun başlıklarında
devşirme başlık kullanılmamıştır. Camiyle aynı avluyu kullanan medresenin
revaklarında da devşirme sütun başlığının kullanılmamış, dönemin sütun başlıkları
kullanılmıştır. Osmanlı Klasik Dönemi’nin mimari özelliklerini gösteren bu yapı
dönemin devşirme malzeme kullanımının da bir örneğidir. Camide ve medresede aleni
devşirme kullanılmaması baninin Sultan kimliğinin ve gücünün bir göstergesidir.

Bununla birlikte Ayşe Hafsa Sultan’ın ölümünden sonra oğlu Kanuni Sultan Süleyman
tarafından 1539 yılında tamamlanan darüşşifanın avlu revaklarında devşirme sütun
başlığı kullanılmıştır. Külliyenin mimarı Acem Ali, Darüşşifayı tamamlayamadan
vefat etmiştir (Acun, 1999, s. 453). Darüşşifanın avlu revaklarında devşirme sütun ve
sütun başlıkları kullanılması, baninin beğenisinin ve yapının yeni mimarının tercihi
olabilir.

Osmanlı klasik üslubuna geçişin Manisa’daki habercisi niteliğindeki Sultan


Camisi’nin ardından inşa edilen daha küçük ölçekli iki yapının son cemaat yerinde
devşirme sütun başlığı kullanımı görülmektedir. Karamanizade Emre Hoca’nın oğlu
İbrahim Çelebi’nin banisi olduğu İbrahim Çelebi Camisi (1549) ve Lala Mehmed
Paşa’nın banisi olduğu Lala Mehmed Paşa Camisi’nin (1569-1570) son cemaat
yerinde devşirme sütun ve sütun başlıkları kullanılması bani beğenisinin ve İstanbul
dışındaki yapılarda bezemeli devşirme kullanımının devam ettiğinin göstergesidir.
Osmanlı Klasik Dönemi’nde de kullanılabilecek hazır malzeme olduğu bu örnekten
anlaşılabilmektedir. Bununla birlikte dönemin mimari anlayışının bir sonucu olarak
kullanımı azalmıştır.

Manisa Ulu Cami Medresesi’nde olduğu gibi İvaz Paşa (Karaköy) Hamamı, Hatuniye
Camisi, İbrahim Çelebi Camisi ve Lala Mehmed Paşa Camisi son cemaat yerinde
görünür bir şekilde haç motifi sütun başlığı kullanılmıştır. İvaz Paşa Camisi
harimindeki Orta Bizans beş kabaralı sepet tipi başlığın iki yüzünde ortadaki
kabaraların üzeri kazınmıştır. Bu kabaralarda haç motifi olması muhtemeldir. İvaz

345
Paşa Hamamı’nda ise haç motifli sütun başlığı ters bir şekilde sütun kaidesi olarak
kullanılmıştır. Bu uygulamalar baninin kişiliğinin sonucu olarak mimarın verdiği
kararlar olabilir. Belirgin bir şekilde Hıristiyan dininin sembolü olan haç motifinin
bulunduğu sütun başlıklarının Hatuniye Camisi, İbrahim Çelebi Camisi ve Lala
Mehmed Paşa Camisi’nde kullanılması baninin uygun görmesi ile ilgili olmalıdır.
Mimar bu kararı tek başına almış olamaz. Baninin ve mimarin beğenisinin sonucu
olarak okumak mümkün olduğu gibi din üzerindeki hâkimiyetin meşrulaşmasının 16.
yüzyıl sonunda da devam ettiğinin bir göstergesi olarak da okumak mümkündür.

Yapıları aynı dönemde inşa edilen diğer yapılarla devşirme malzeme yoğunluğu
açısından karşılaştırmak dönemin devşirme malzemeye bakış açısını göstereceği gibi
aynı dönem içinde devşirme malzeme kullanılmadan ya da aleni, görünür devşirme
malzeme kullanılmadan inşa edilen yapıların olması mimarin tercihini, baninin
gücünü, ideolojisini de gösteriyor olabilir. III. Murad’ın banisi olduğu ve Osmanlı
Klasik Dönem üslubunun en önemli mimari Mimar Sinan’ın imzasını taşıyan
Muradiye Camisi (1583-1586) beden duvarlarında ve son cemaat yeri sütun
başlıklarında devşirme malzeme kullanılmamıştır. Sinan’ın Edirne ve İstanbul’daki
diğer yapılarına bakıldığında da sütun başlığı gibi dikkat çekici bezemeli mimari
elemanların dönemin üslup özelliklerini yansıtmasına önem verildiği görülmektedir.
Muradiye Camisi de bu tasarım anlayışının bir devamıdır. Sinan’ın tasarımı olan
Süleymaniye Camisi’nin inşası için İstanbul çevresindeki Antik kentlerden devşirme
sütunların getirildiği inşaat defterlerinden öğrenilmektedir (Bkz. Bölüm 2.2.3).
Tasarıma ekonomik olarak gücün yetmesinin ötesinde imparatorluğun farklı
yerlerinden seçilmiş mimari elemanların başkentteki bir yapıda kullanılması
imparatorluğun ve de baninin gücünün göstergesi, zaferlerinin nişanesi, ganimeti
“spolia”dir. Süleymaniye örneğinde olduğu gibi Muradiye Camisi son cemaat
sütunları da devşirmedir. Caminin harim bölümündeki vaaz kürsüsünde kullanılan
farklı renklerdeki sütunların (Şekil A.219) bu yapı için farklı yerlerden getirilmiş
olması muhtemeldir. Süleymaniye Camisi harimindeki kürsünün taşıyıcı ayaklarında
kullanılan kırmızı Verona mermeri sütunlar (Angı, 2011, s. 39 Şekil 24) ile Muradiye
Camisi vaaz kürsüsü taşıyıcılarındaki kırmızı sütun benzerlik göstermektedir.
Muradiye Camisi vaaz kürsüsünde kullanılan bir diğer devşirme sütun da
Pavonazzetto (violet) (Bkz. Çelik & Sert, 2020) olabilir. Devşirme malzeme
kullanımın yoğun olduğu Saruhanoğulları başkenti Manisa’da Mimar Sinan’nın

346
Muradiye Camisi’nde görünür “aleni” devşirme malzeme kullanmamasını dönemin
mimari üslubunun bir yansıması ve de baninin seçimi olarak değerlendirmek
mümkündür.

Manisa’da banisi bilinen bir diğer yapı Kabak Tekkesi’dir. Uşşaki Tarikatı’na mensup
Pilavcı Hacı Hüseyin tarafından 17. yüzyılda yaptırılmıştır. Tekkenin beden
duvarlarının köşesinde blok taşlar kullanılmıştır. Ayrıca cephede az sayıda profilli
parça kullanılmıştır. Bu kullanımlar baninin seçiminden ziyade yapı ustasının terciği
gibi gözükmektedir. Ustanın hazır mimari elemanlarının arasında almaşık duvar
örgüsünde kullandığı profilli devşirme parçalar ustanın beğenisinin bir sonucu olabilir.
Yapının kuzey doğu cephesi duvar örgüsü içinde yer alan volüt parçası İznik
(Ayasofyası) Orhan Camisi duvar dolgu malzemesi olarak kullanılan volüt parçası ile
benzerlik göstermektedir. Devşirme malzeme kullanımına duvar dolgu elemanı olarak
bakıldığında Bizans ve Osmanlı dönemlerinde benzerlik göstermektedir. Bununla
birlikte İznik örneğinden farklı olarak Kabak Tekkesi’nde almaşık duvar örgüsünün
bir elemanı cephenin bir süsü olarak devşirme malzeme kullanılmıştır.

Akhisar ilçesinde Sarı Ahmed Paşa, Alemşah kızı Gülruh Sultan, Sinaneddin Yusuf
Efendi, Zeynelzade Hacı Ali Efendi’nin banisi oldukları yapılarda devşirme malzeme
tespit edilmiştir. Kula ilçesinde Hoca Seyfeddin, Alaşehir ilçesinde Mahmud Fakir
oğlu ve Bursa’da mefdun Emir Sultan halifesi Şeyh Sinan, Turgutlu ilçesinde Piyale
Ağazade Mustafa Ağa, Demirci ilçesinde Yakup İbn-i Devlethan’ın banisi olduğu
yapılarda devşirme malzeme tespit edilmiş ancak baniler ile ilgili yeterli bilgi
bulunamamıştır.

Mimari yapı biçimlenirken baninin ekonomik gücü ile birlikte bani ve yapı ustası
arasındaki dil de belirleyicidir. Ortak dil, kültür ve beğeni ile birlikte geleneksel yapılar
ortaya çıkartırken farklı dil, kültür ve beğenilerin bir araya gelmesiyle plan şemasında
geleneksel işlevlere cevap veren bununla birlikte süslemede çeşitliliğin ortaya çıktığı
tasarımlar meydana gelmektedir. Almaşık duvar örgüsü içinde belirgin bir şekilde
estetik beğeniyle kullanılan bezemeli devşirme bloklar ve yoğun devşirme sütun
başlığı kullanıldığı dönemin ideolojik çerçevesini, farklı din ve kültürler arasındaki
etkileşimi yansıtmaktadır. Devşirme malzeme süs olmanın ötesinde önceki kültürü ait
mimari elemanları kullanarak yeni kültürü meşrulaştırmaktadır.

347
Devşirme malzemenin kullanılışında tipoloji, stil ve hatta devir bakımından birlik
yoktur. Selçuklular, Beylikler ve Osmanlılar tarafından devşirme malzemelerin sık sık
kullanılması Antik eserlerin tahrip edilmesini önlemiş ve günümüze kadar
muhafazalarını sağlamıştır (Çoktaş, 2017, s. 61). Ayrıca farklı dönemlere ve kültürlere
ait kentlerden ve yapılardan devşirilen parçalar malzeme çeşitliliği yaratarak yapıya
estetik bir görünüm kazandırmıştır. Dönemin “hoşgörülü” bakış açısını yansıttığı
(Doğan, 1997, s. 353) gibi iktidarın, gücünün meşrulaşmasının da sembolü olmuştur;
günümüze kadar bunun canlı kanıtları olarak ayakta kalmışlardır.

348
6. SONUÇ

Batı Anadolu’yu kendilerine yurt yapan Türk boyları, Osmanoğulları, Karesi,


Germiyanoğulları, Saruhanoğulları, Aydınoğulları ve Menteşeoğulları beylikleri
Bizans İmparatorluğu topraklarında kurulmuştur. Zengin bir kültür ortamının izlerini
taşıyan bölgede kurulan bu beylikler, İslâm toplumu geleneklerini mevcut kültür
ortamı içinde yeniden şekillendirmiştir. Beylikler Dönemi mimarisinde Anadolu
Selçuklu mimarisi geleneğiyle birlikte yerel mimari gelenekler, yapım teknikleri,
malzemeler ve beğeniler de etkili olmuştur.

Saruhanoğulları Beyliği’nin kurucusu Saruhan Bey, 14. yüzyılın başında Manisa ve


çevresini hakimiyeti altına almış ve Manisa’yı (Magnesia) beyliğin başkenti yapmıştır.
Manisa kentinin Türk öncesi yerleşimi olan Magnesia, Spil Dağı’nın kuzey eteklerinde
Gediz Nehri’nin verimli ovasının kenarında kurulmuş, iç kalesi ve Spil Dağı’na paralel
uzanan dış kale surları günümüze ulaşmıştır. Kentin kuruluş tarihi kesin olarak
bilinmemektedir. Roma Dönemi’nde Magnesia’daki imar faaliyetleri ve yapı stoğuna
ilişkin bilgiye kaynaklardan ulaşılamamıştır. Magnesia, Bizans Dönemi’nde önemli
bir askeri üs ve daha sonrasında piskoposluk merkezi olmuş, özellikle Laskarisler
Dönemi’nde kentin önemi artmıştır.

Manisa ve çevresinde hüküm süren Saruhanoğulları Beyliği’nin (1300-1410)


hâkimiyetini Manisa’yı Osmanlı topraklarına katarak I. Bayezid son vermiştir.
Saruhanoğulları ile Osmanlı Devleti arasında el değiştiren Manisa kenti I. Mehmed
tarafından kesin olarak Osmanlı topraklarına katılmıştır. Osmanlı Dönemi’nde
Saruhanlı Sancağı olarak adlandırılan bölge önemli bir Şehzade sancağı olmuştur.
İstanbul’a yakınlığı ile veliaht şehzadelerin yönetimine verilmiştir. III. Mehmed
Dönemi’nde (h.1595-1603) şehzadelerin sancaklara vali olarak gönderilmesine son
verilmesi ile Manisa kenti önemini yitirmiştir (Bkz. Bölüm 3).

Manisa ve ilçelerinde Beylikler ve Osmanlı dönemi yapılarında kullanılan mimari


malzemeye baktığımızda özellikle 16. yüzyıla kadar olan mescit, cami, türbe, medrese,
hamam, han ve çeşme yapılarında Antik ve Roma dönemlerine ait mimari malzemenin
devşirilerek kullanıldığı tespit edilmiştir. Bunda Manisa ve çevresinde Türk Dönemi

349
öncesi yerleşimlerinin varlığı nedeniyle buradan elde edilen mimari elemanların etkili
olduğu söylenebilir.

Mimari elemanlarının devşirilerek kullanılması Manisa ve ilçelerindeki Beylikler ve


Osmanlı dönemi yapılarında dikkat çekici bir uygulamadır. Devşirme malzeme
kullanımı sosyo-kültürel, siyasi ve ekonomik gelişmelerinin bir sonucu olarak ortaya
çıkmıştır. Devşirme malzeme kullanımında farklı üslupta, formda ve boyutta,
bezemeli ve bezemesiz mimari elemanlar bir araya getirilerek, taşıyıcı sistem, duvar
ve dekoratif eleman olarak yapılarda yeniden kullanılmıştır. Devşirme malzeme
kullanımı mimari tasarımın bir sonucudur. Bu tasarım temelden, taşıyıcı ve örtü
sistemine kadar bir teknik bilgi ve becerinin ürünüdür.

Hiçbir anıt sonsuza dek hayatta kalamaz, ancak yapılara ait mimari malzemelerin
devşirme yoluyla farklı yapılarda kullanılması bağlamından koparılan bu mimari
elemanların ve ait oldukları döneme ait bilgilerin sürdürülmesine imkân
sağlamaktadır. Manisa ve ilçelerinde Beylikler ve Osmanlı dönemi yapılarında
kullanılan devşirme malzemeler, günümüze ulaşamamış Roma ve Bizans dönemi
yapılarına ait bilgi sağlamaktadır. Magnesia kentinin Roma ve Bizans dönemi fiziki
yapısı, yapı stoğuyla ilgili ayrıntılı bilgi mevcut değildir. Bu dönemlere ait hiçbir eser
günümüze ulaşmamıştır. Spil Dağı’ndaki sur parçaları ile İstanbul Arkeoloji ve Manisa
müzelerindeki heykel ve mimari elemanlarla birlikte kentin Roma ve Bizans
dönemlerine tanıklık eden mimari elemanlar Beylikler ve Osmanlı dönemi yapılarında
kullanılmış olan devşirme malzeme ve çevrelerinde dağınık haldeki mimari
elemanlardır.

Manisa ve ilçelerindeki Beylikler ve Osmanlı dönemi yapılarında devşirme malzeme


kullanımının nedenlerini iki genel başlık altında toplanabilir:

1) İşlevsel / Pratik / Yapısal

2) Estetik / Sembolik / İdeolojik

Manisa ve ilçelerindeki Beylikler ve Osmanlı dönemi yapılarında devşirme malzeme


kullanımının nedenleri birbiriyle benzerlik göstermektedir. Genellikle blok taş, sütun
kaidesi, sütun, sütun başlığı, paye, söve, lento gibi mimari yapı elemanları duvar
örgüsünde veya taşıyı sistemin bir parçası olarak işlevsel/pratik/yapısal nedenlerle
Beylikler ve Osmanlı dönemi yapılarında yeniden kullanılmıştır. Manisa ve ilçelerinde
özellikle Beylikler ve Erken Osmanlı dönemi yapıların su basman seviyelerinde, beden

350
duvarlarında, duvar köşelerinde ve minare kaidelerinde statik açıdan yapıyı
güçlendirmek için devşirme blok taşlar kullanılmıştır. Blok taşlar ile birlikte duvar
örgüsünde kullanılan devşirme mimari yapı elemanları yeni yapının inşasını
kolaylaştırmakta, inşa süresini kısaltmakta ve inşasını ekonomik kılmaktadır.

Erişilebilir, ekonomik, hazır mimari yapı elemanı olan sütunların Beylikler ve Osmanlı
dönemi yapılarının çevresinde mevcut olması yapıların plan tiplerinin hazır
malzemeye bağlı olarak şekillenmesine olanak vermiştir. Bunun neticesinde Beylikler
ve arkasından gelen Erken Osmanlı Dönemi camilerinin son cemaat yerlerinde,
kütüphane gibi yapıların giriş revaklarında, medrese, han gibi avlulu yapıların
revaklarında devşirme sütunlar kullanılmıştır. Devşirme malzeme mimari tasarıma
yön vermiştir. Özellikle camilerin son cemaat yerinde devşirme sütun ve sütun
başlıklarının kullanımı Saruhanoğulları Beyliği’nin kurulduğu Manisa bölgesi için
yaygın bir uygulamadır. Osmanlı Dönemi’nde de son cemaat yerindeki devşirme sütun
kullanımı devam etmiştir. Müslümanların ibadeti amacıyla yapılan ve bölgede
Saruhanoğulları Dönemi öncesinde örneği olmayan dini yapılar için özellikle Roma
ve Bizans dönemi devşirme malzemelerinin kullanılması genellikle zamandan tasarruf
yani inşa kolaylığı ve mali kaygılar yani ekonomik nedenler işlevsellik/pratiklik olarak
açıklanmıştır. Saruhanoğulları Dönemi’nin en önemli yapısı olan Manisa Ulu
Camisi’nde devşirme malzeme kullanılması yapının bu plan şemasında inşa edilmesini
mümkün kılmıştır. Bununla birlikte monolit sütun bulunmadı veya yakın çevrede
olmadı durumda sütun parçalarının birbiri üzerine konularak kullanılması tasarlanan
plan tipine uygun olarak devşirme malzemenin şekillendirildiğini, uyumlandırıldığını
da göstermektedir. Manisa Ulu Camisi avlusu ve Manisa’daki diğer camilerin son
cemaat yerlerinde kullanılan devşirme sütun başlıklarının farklı dönem ve tiplere ait
olması, devşirme malzemenin işlevselliğini vurgularken dönemin mimari beğenisini,
kültürler arasındaki etkileşimi mimari elemanlar üzerinden göstermektedir. Devşirme
malzeme (spolia) kullanımı yeni kültürün eski, yerel kültür üzerindeki hoşgörüsünü
gösteriyor olabileceği gibi “spolia” kelimesinin ganimet anlamıyla ilişkili olarak hak
iddiası, güç ve hakimiyet göstergesi de olabilir.

Saruhanoğulları ve Osmanlı dönemi yapılarında devşirme malzeme bilinçli bir tercihin


sonucu olarak kullanılmıştır. Figürlü, motifli, bezemeli, profilli yüzleri görünün
şekilde mimari blok ve parçalarla malzemesi açısından değerli sütun, levha gibi
mimari elemanlar Beylikler ve Osmanlı dönemi yapılarındaki estetik beğeniyi

351
göstermektedir. Yapıların beden duvarlarına görünür biçimde devşirme mimari blok
parçalarının birer süs, takı gibi eklenmesi estetik beğeninin bir diğer önemli
göstergesidir. Revak Sultan Türbesinde cephelerindeki gibi yoğun bezemeli ve profilli
devşirme malzemenin birlikte kullanılması, yapıların cephelerinin devşirme
malzemeye süslenmesi dönemin beğenisini, bezeme anlayışını göstermektedir.

Mimar ve yapı ustası bezemeli devşirme blok parçalarını yapılarda özgün işlevine özel
bir özen göstermeden bir yama (patchwork) gibi cephelerde kullanırken dini veya
sembolik anlamlarını dikkate alıyor muydu? Yoksa gözlemcilere (halka) bir mesaj
verme amacı, kaygısında mıydı? Yazılı kaynakların yetersizliği bizi bu ve benzeri
soruları dönemin sosyo-kültürel ortamını anlamaya çalışarak yanıtlamaya
yönlendirmektedir. Özellikle Saruhanoğulları Beyliği ile ilgili kaynakların yetersizliği
devşirme malzeme kullanımın arkasında dönemsel bir beğeninin ve idari bir
propagandanın olduğunu söyleme cesaretini göstermemize sebep olmaktadır. Bunda
Anadolu Selçuklu mimarisinde ve Osmanlı mimarisinde devşirme malzeme (spolia)
kullanımı üzerine yayınlar etkili olmuştur (Bkz. Bölüm 1.3 ve Bölüm 2.2).

Mimarın tasarımını ekonomik gerekçeler ve zaman etkilerken dönemin sanatsal


beğenisinden ve iktidarın arzularında bağımsız tutmak mümkün değildir. Sütun ve
sütun başlığı gibi temin edilmesi ve işlenmesi masraflı ve zaman alan mimari
elemanların çevreden hazır olarak elde edilmesi yapı ustasına yapının taşıyı sistemiyle
birlikte bezeme programını tamamlama imkânı vermiştir. Bezemeli söve, lento gibi
yapı elemanları hem estetik beğeninin hem de inşa pratiğinin birer sonucu olarak
yapılarda kullanılmıştır. Bu kullanımlar aynı zamanda mimarin ve yapı ustalarının
mevcut malzemeyi tanıdıklarının ve tıpkı Klasik Osmanlı’da olduğu gibi çevredeki
yapı stoğuna ve yapı kalıntılarına hâkim olduklarının da göstergesidir. Yapı ustaları
söz konusu olduğunda yerel ve göçebe usta tanımı sıklıkla Beylikler ve Erken Osmanlı
dönemleri için belirtilmektedir. Saruhanoğulları ve Osmanlı dönemlerinde Manisa’da
kayıtlara geçmiş gayrimüslim yerel ustaların adı mevcut değildir. Emevî Devleti
örneğinde görüldüğü gibi Bizanslı mozaik ustaları İslâm yapılarında görev almıştır.
Bu durum İslâm devletlerinin yerel ustaları dini yapılarının inşasında kullandığına bir
örnektir. Bununla birlikte Bursa Hüdavendigar Camisi örneği (Bkz. Bölüm 2.2)
üzerinden Batı Anadolu Beylikleri mimarisinde de yerel ustalarının çalışmış olma
ihtimalin olasılığı üzerinde durulabilir. Belki de zaman içinde yerek ustalar

352
Müslümanlık’ı seçerek devşirilmiştir. Kaynaklarda adı geçen az sayıda mimar ve
sanatçının Müslüman kökenli oldukları bilinmektedir.

Batı Anadolu Beyliklerinden Saruhanoğulları, Aydınoğulları ve Menteşeoğulları


zaman zaman birlikte deniz seferleri yapmışlardır. Bizans, Ceneviz ve Venedik,
Osmanoğulları ve Karamanoğulları ile ilişkilerinde bu beyliklerin benzer bir siyaset
içinde oldukları görülmektedir (Bkz. Bölüm 3.1). Özellikle deniz seferlerinin önderi
konumundaki Aydınoğulları’nın tarihine bakıldığında gaza politikasının önemli
olduğu görülmektedir. Umur Bey’in gazaya önem verdiği bilinmektedir.
Aydınoğulları Dönemi’nde yerel Bizanslı halkın Aydınoğulları topraklarında yaşamını
devam ettirdiği de kaynaklardan öğrenilmektedir. Yerel halkın beyliğin inşa
faaliyetlerinde yer alıp olmadığıysa bilinmemektedir. Osmanlılara karşı Moğolların ve
Karamanoğullarının yanında yer alan bu beyliklerinin siyasi ilişkilerinin kültür
alışverişlerinde de etkili olduğu düşünülebilir. Özellikle Anadolu Selçuklu
topraklarından ilim insanları Batı Anadolu Beyliklerine gelmiş ve düşüncelerini
burada yayma imkânı bulmuştur (Bkz. Bölüm 3).

Batı Anadolu Beyliklerinin Bizans, Ceneviz ve Venedik, Moğollar, Osmanoğulları ve


Karamanoğulları ile siyasi ilişkileri beylikler sanatını ve mimarisini de etkilemiş (Bkz.
Bölüm 2) ve kaynaklarda yer almamakla birlikte Saruhanoğulları, Aydınoğulları ve
Menteşeoğulları yapılarında bu devlet ve beyliklerin ustaları çalışmış olabilir.

Fethedilen topraklardaki taşınmazların sahibi yeni idareci bey ve sultanın işlevselliğin


ve estetik beğeninin bir sonucu olarak Roma ve Bizans dönemlerine ait bezemeli
mimari elemanları ve sütun başlıklarını görünür “aleni” olarak, özellikle son cemaat
yerlerinde kullandırtması Bizans toprakları üzerindeki hakimiyetinin mimari tasarım
yoluyla propagandası ve de yerel halkın geçmiş kültürü üzerindeki hâkimiyetinin
meşrulaştırılması olabilir.

Beylikler ve Osmanlı dönemi banileri, yöneticiler, hanedan mensupları, din görevlileri


ve askeri yetkilerdir. Yapı banisi ya da yapı ustası kullanılacak devşirme malzeme için
idareciden icazet almalıdır. Manisa yapılarında devşirme kullanımının yoğun
görüldüğü yapılar banilerinin adı ile anılan prestif yapılarıdır. Bundan dolayı bu
yapıların tasarımında baninin söz sahibi olmadığının düşünülmesi gerçekçi değildir.
Adlarını verdikleri bu yapılar aynı zamanda yaşadıkları dönemin ideolojilerinin de

353
birer sembolüdür. Yapılarda kullanılan devşirme malzemeler hâkimiyetin sembolü,
güç gösterisi, tılsım, koruyucu olarak da kullanılmış olabilir.

Devşime malzeme kullanımı sadece kullanılan devşirme ile ilişkili değildir, bağlamla
da ilişkilidir. Kullanıldığı yapı, yapının banisi, mimari, bulunduğu yer ve de dönemi
ile de bağlantılıdır. Yalnızca ölçüleri/ebatları nedeniyle seçilmiş ve duvar örgüsü
içinde kalmış mimari elemanlara devşirme malzeme, “spolia” ganimet demek ne kadar
doğrudur. Yeniden kullanımı yansıtan bu uygulamalar malzemenin özüne önem
vermeden birer yapı malzemesi olarak değerlendirilmesinden işlevsel/pratik/yapısal
kullanımından ibarettir. Bununa birlikte devşirme malzeme kullanılanımıyla mimari
elemanın sergilenmesini amaçlamakta ona bir “spolia” ganimet gözüyle de
bakmaktadır. Devşirme malzeme (spolia) yapının tasarımının bir parçası olmakta,
yapının tasarımı etkileyen kişi olan baninin ideolojisini, gücünü ve tasarımı
gerçekleştiren mimar ve yapı ustaların estetik beğenisini yansıtmaktadır.

Bir yapıdan sökülen ya da harap bir durumdaki yapının kullanılabilir mimari


elemanlarının devşirilerek farklı yapılarda kullanılmasıyla özgün yapı bir puzzle’a
(yapboza) dönüştürülmüştür. Bu durum bir anlamda “sınırlı da olsa” özgün yapıların
izlerinin sürülebilmesine olanak sağlamaktadır. Manisa ve ilçelerinde Beylikler ve
Osmanlı dönemi yapılarındaki devşirme malzemeler ileride yapılacak Türk Dönemi
öncesinde bölgenin mimarisi ve yapı stoğuna ilişkin detaylı araştırmalara da ışık
tutacaktır.

Bu tezde Manisa’da Beylikler ve Osmanlı dönemi yapılarındaki incelemelerde tespit


edilen devşirme malzeme kullanımları ışığında Beylikler ve Osmanlı dönemleri
çerçevesinde devşirme malzeme kullanımı yeniden tanımlanmıştır. Mimarlık
çerçevesinde devşirme malzeme (spolia), aynı döneme veya daha önceki dönemlere,
aynı din ve kültüre veya farklı din ve kültürlere ait bir yapının tamamen ya da yapıya
ait mimari elemanın başka bir yapıda farklı ya da benzer bir işlev ile işlevsel, pratik,
yapısal, estetik, sembolik ve ideolojik nedenlerle yeniden kullanılması olarak
tanımlanabilir. Bununla birlikte devşirme malzeme (spolia) kültür ve kimlik
değişiminin simgesidir; dahil edildikleri yapılara özgün yapısının izlerini taşıyarak
geçmişi gelecekle birleştirmektedir.

Devşirme malzeme kullanımıyla ilgili tüm tanım ve değerlendirmeler, çoğunlukla


yazılı kaynaklardan yoksun olarak yapılmaktadır. Dönemin sosyal, kültürel ve siyasi

354
koşullarına uzaktan bir bakışın neticesinde bir tarih okuması ve varsayımdır. Bu
nedenle çıkarımlar ve varılan sonuçlar kesin doğru değildir. Her zaman üzerinde
bilimsel araştırma yapılmaya, yeni açığa çıkacak buluntular ve yazılı kaynaklar
doğrultusunda değerlendirilmeye ve tıpkı yeniden kullanımları -devşirilmeleri- gibi
yeniden ve yeniden tartışılmaya açıktır.

355
356
KAYNAKLAR

Acun, F. (2002). A portrait of the Ottoman Cities. The Muslim World, 92, 255-281.
Acun, H. (1994). Anadolu Saat Kuleleri. Ankara: Atatürk Kültür Merkezi
Yayınları.
Acun, H. (1999). Manisa’da Türk Devri Yapıları. Ankara: Türk Tarih Kurumu
Basımevi.
Acun, H. (2010). Türk Kültüründe Taşlar. Ankara: Atatürk Kültür Merkezi Yayınları.
Acun, H. (2011). Osmanlı İmparatorluğu Saat Kuleleri. Ankara: Atatürk Kültür
Merkezi Yayınları.
Akdeniz, E. & Şahin, M. K. (2014). Akhisar Gezi Rehberi. Akhisar Belediyesi Kültür
Yayınları.
Akın, G. (1990). Asya Merkezi Mekân Geleneği. Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları.
Akın, H. (1968). Aydınoğulları Tarihi Hakkında Bir Araştırma. Ankara: Ankara
Üniversitesi Basımevi.
Akıncı, R. (1949). Eski Philadelphia Bugünkü Alaşehir. İzmir.
Akropolites, G. (2008). Vekayinâme (Bilge Umar Çev.). İstanbul: Arkeoloji ve Sanat
Yayınları.
Akşit, O. (1983). Manisa Tarihi. İstanbul: İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi
Yayınları.
Aktuğ, İ. (1989). Batı Anadolu 14. Yüzyıl Beylikler Mimarisinde Yapım Teknikleri
(Doktora Tezi). İstanbul Teknik Üniversitesi, İstanbul.
Aktur, H. (2010). Ali Saim Ülgen Arşivi Üzerinden Erken Cumhuriyet Dönemi’nin
Türk Mimarisi’ne Bakışı: Malatya Ulu Camisi Örneği. (Yüksek Lisans
Tezi). İstanbul Teknik Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, İstanbul.
Aktur, H. (2012). Spolien Material Use in Manisa Great Mosque (Poster), Epoka
Conference Systems, First International Conference on Architecture
and Urban Design, Tirana: Epoka University.
Aktur, H. (2019). Spolia Use in Murad I Hüdavendigar Mosques in the Çanakkale
Region, Çanakkale Araştırmaları Türk Yıllığı / The Turkish Yearbook
of Çanakkale Studies, (27), 227-272. Çanakkale: Çanakkale Onsekiz
Mart Üniversitesi Atatürk ve Çanakkale Savaşlarını Araştırma Merkezi.
Al-Harawi. (1957). Kitab al-Isharat ila Marifat al-Ziyarat. Janine Sourdel-Thomine
(Ed.), Damascus.
Alchermes, J. (1994). Spolia in Roman Cities of the Late Empire: Legislative
Rationales and Architectural Reuse, Dumbarton Oaks Papers, 48, 167-
178. Washington: Dumbarton Oaks.

357
Alioğlu, F. (1999). Erken Osmanlı Döneminde İznik Kentinin Fiziksel Gelişimi,
Aptullah Kuran İçin Yazılar (ss. 83-101). İstanbul: Yapı Kredi
Yayınları.
Alkan, M. (2014). Manisa’da Hafsa Sultan Dârüşşifası (Bîmarhanesi), Turkish
Studies, International Periodical For The Languages, Literature and
History of Turkish or Turkic Volume 9/10 Fall 2014, 19-31.
Alp, A. O. (2021). Erken Hıristiyan ve Bizans Mimarlığına Giriş. Eskişehir: Dorlion
Yayınları.
Altuğ, K. (2018). Reconsidering the use of spolia in Byzantine Constantinople, Di
Bisanzio dirai ciò che è passato, che passa e che sarà. Scritti in onore
di Alessandra Guiglia, a cura di S. Pedone e A. Paribeni, I, 3-16.
Anderson, B. (2014). The Complex of Elvan Çelebi: Problems in Fourteenth-Century
Architecture, Muqarnas, 31, 73-97.
Anderson, J. G. C. (1903). A Journey of Exploration in Pontus. Studia Pontica 1,
Brussels.
Andıç, A. (2012). İzmir Arkeoloji Müze’ndeki Bizans Dönemi Taş Eserleri. (Yüksek
Lisans Tezi). Çanakkale 18 Mart Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
Sanat Tarihi Anabilim Dalı, Çanakkale.
Angelov, D. (2019). The Byzantine Hellene The Life of Emperor Theodore Laskaris
and Byzantium in the Thirteenth Century. UK: Cambridge University
Press.
Angı, S. (2011). İstanbul Tarihi Yarımada’daki Antik Yapılarda ve Anıtlarda
Kullanılan Doğal Taşların Özellikleri ve Korunmuşluk Durumları.
Restorasyon ve Konservasyon Çalışmaları Dergisi, 6, 31-42.
Angold, M. (1975). A Byzantine Goverment in Exile. Oxford.
Ar, B. (2015). Spolia usage in Anatolian rulers: A comparison of ideas for Byzantines,
Anatolian Seljuqs and Ottomans. ITU AZ Vol 12 (2), 3-17. İstanbul.
Ahrweiler, H. (1965). L’histoire et la Géographie de la Région de Smyrne Entre les
Deux Occupations Turques (1081-1317). Particulièrement au XIII
siècle Travaux et Mémoires, Volume 1, 1-204.
Arel, A. (1968). Menteşe Beyliği Devrinde Peçin Şehri. Anadolu Sanatı Araştırmaları
I, 69-101. İstanbul: İstanbul Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi
Mimarlık Tarihi ve Röleve Kürsüsü.
Arel, A. (1992). Soma Yakınlarında Eski Bir Dağ Yerleşmesi: Tırhala Köyü. IX.
Araştırma Sonuçları Toplantısı, Çanakkale 27-31 Mayıs 1991, (ss. 119-
130). Ankara.
Arıkan, Z. (1990). XIV-XVI. Yüzyıllarda Ayasuluğ. Belleten, LIV (209), 121-169.
Aslanapa, O. (1973). Türk Sanatı, II. İstanbul.
Aslanapa, O. (1986). Osmanlı Devri Mimarisi. İstanbul: İnkilâp Kitabevi.
Aslanapa, O. (1991). Anadolu’da İlk Türk Mimarisi Başlangıcı ve Gelişmesi. Ankara:
Atatürk Kültür Merkezi Yayınları.
Aslanoğlu, A. R. (2000). Kent, Kimlik ve Küreselleşme. Bursa: Ezgi Kitapevi.

358
Assman, J. (2015). Kültürel Bellek, Eski Yüksek Kültürlerde Yazı Hatırlama ve Politik
Kimlik. İstanbul: Ayrıntı Yayınları.
Aşık Paşazede, (2003). Aşık Paşazade Osmanoğulları’nın Tarihi. Kemal Yavuz & M.
A. Yekta Saraç (Haz.). İstanbul: K Kitaplığı.
Atalan, Ö. & Arel, H. Ş. (2016). 15. Ve 16. Yüzyıllara Ait Osmanlı Han Yapılarının
Mekânsal Analizi. Turkish Studies International Periodical for the
Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 11/2,
Winter, 217-228. Ankara.
Atasoy, A. (1975). Konya’daki Bizans Eserleri. (Lisans Tezi). İstanbul Üniversitesi
Edebiyat Fakültesi, İstanbul.
Avcı, C. (2003). İslâm-Bizans İlişkileri. İstanbul: Klasik Yayınları.
Aydın, A. (2013). Erken Hıristiyanlık - Bizans Dönemi Mimari Elemanlarının /
Süslemelerinin Kataloğu ve Değerlendirilmesi. Silifke Müzesi Taş
Eserler Kataloğu Heykeltıraşlık ve Mimari Plastik Eserler, (ss. 183-
315). İstanbul.
Ayverdi, E. H. (1972). Osmanlı Mimarisinde Çelebi ve II. Murat Devri (1403-1451),
II. İstanbul.
Ayverdi, E. H. (1973). Osmanlı Mimarisinde Fatih Devri (1451-1481), III. İstanbul.
Ayverdi, E. H. (1974). Osmanlı Mimarisinde Fatih Devri (1451-1481), IV. İstanbul.
Bacqué-Grammont, J. L. (1986). Osmanlı Döneminde Mermer Kullanımı Hakkında
Bazı Düşünceler. X. Türk Tarih Kongresi, 22-26 Eylül 1986 (Cilt V,
ss.1927-1928). Ankara.
Balivet, M. (1997). Açık Kültür ve 14. Yüzyıl Osmanlı Kentlerinde Dinler Arası
İlişkiler. İçinde E. A. Zachariadou (Ed.), Osmanlı Beyliği. (ss. 1-7).
İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları.
Barkan, Ö. L. (1972). Süleymaniye Cami ve İmareti İnşaatı (1550-1557). Ankara:
Türk Tarih Kurumu Yayınları.
Barkan, Ö. L. (1979). Süleymaniye Cami ve İmareti İnşaatı (1550-1557). Ankara:
Türk Tarih Kurumu Yayınları.
Bakırer, Ö. (1981). Selçuklu Öncesi ve Selçuklu Dönemi Anadolu Mimarisinde Tuğla
Kullanımı, I-II. Ankara: Ortadoğu Teknik Üniversitesi.
Bakırer, Ö. (1993). Anadolu Selçuklu, Beylikler ve Osmanlı Mimarisinde Taş ve
Tuğla İşçiliği. Başlangıcından Bugüne Türk Sanatı (ss. 255-280).
Ankara: Türkiye İş Bankası Yayınları.
Bakırer, Ö. (2017). Continutity’ by ‘Reuse’ in Anatolian Seljuk Architecture. TÜBA-
KED Türkiye Bilimler Akademisi Kültür Envanteri Dergisi, (15), 63-
79. İstanbul.
Bakirtzis, C. (1987). To Episkopeion ton Philippon, E Kavala kai e Periochetes, 149-
157. Kavala.
Barry, F. (2010). Disecta membra: Ranieri Zeno, the Imitation of Constantinople, the
Spolia Style, and Justice at San Marco. In H. Maguire & R. Nelson
(Eds.), San Marco, Byzantium, and the Myths of Venice (pp. 7-62).
Washington DC: Dumbarton Oaks.

359
Barsanti, C. & Giglia, A. (2018). Iustinianos’tan Osmanlı Dönemine
Konstantinopolis’teki Ayasofya’da Devşirme Malzeme (Spolia): Çok
Katmanlı Yeniden Kullanım Olgusu. İçinde Suzan Yalman & Ivana
Jevti (Eds.), Devşirme Malzemenin (Spolia) Yeniden Doğuşu,
Antikçağ’dan Osmanlı’ya Anadolu’da Objelerin, Materyallerin ve
Mekânların Sonraki Yaşamları. Anamed Koç Üniversitesi Yayınları,
İstanbul.
Barsanti, C. (2016). Un capitello ionico ad imposta di epoca probizantino reimpiegato
nella Ulu Camii Manisa. A mari usque ad mare». Scritti in memoria di
Gianclaudio Macchiarella, 49-61. Venezia.
Baskıcı, M. M. (2016). Bizans Döneminde Anadolu İktisadi ve Sosyal Yapı (900-
1261). Ankara: Phoenix Yayınevi.
Bassett, S. G. (1991). The Antiquities in the Hippodrome of Constantinople,
Dumbarton Oaks Papers, 45, 87-96. Washington: Dumbarton Oaks.
Baş, A. (1989). Beylikler Dönemi Hanları. (Doktora Tezi). T.C. Selçuk Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü, Konya.
Baş, A. (2006). Beylikler Dönemi Hanları. İçinde Ali Uzay Peker & Kenan Bilici
(Eds.), Anadolu Selçukluları ve Beylikler Dönemi Uygarlığı (Mimarlık
ve Sanat) 2, (ss. 447-455). Ankara: T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı
Yayınları.
Baş, A. (2017). Konya’daki Selçuklu Yapılarında Devşirme Antik Malzeme
Kullanımı. İçinde Remzi Aydın & Sumtan Murat Topçu (Eds.), Sanat
Tarihi Yazıları Prof. Dr. Kerim Türkmen Armağanı. Konya: Çizgi
Yayınevi.
Başaran, C. (1997). Kyzikos Korinth Başlıkları. Tarih Araştırmaları Dergisi, XXXI,
1-52.
Başaran, C. (1999). Anadolu Kompozit Başlıklar. İstanbul: Arkeoloji ve Sanat
Yayınları.
Batur, A. (1970). Osmanlı Camilerinde Almaşık Duvar Üzerine, Anadolu Sanatı
Araştırmaları II, 135-216. İstanbul.
Bayrakal, Tok, E. (2005). Manisa’nın Gürle Köyü’ndeki Bir Bizans Manastırı
Üzerine Düşünceler. Ege Üniversitesi Sanat Tarihi Dergisi XIV-1, 261-
275.
Beksaç, E. (2002). Kurtuba Ulucamii. Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi (Cilt
26, ss. 453-454).
Bevilacqua, L. (2018). On Üçüncü Yüzyıl Sur Kapılarında Devşirme Malzeme
(Spolia): Bizans ve İtalya. İçinde Suzan Yalman & Ivana Jevti (Eds.),
Devşirme Malzemenin (Spolia) Yeniden Doğuşu, Antikçağ’dan
Osmanlı’ya Anadolu’da Objelerin, Materyallerin ve Mekânların
Sonraki Yaşamları. Anamed Koç Üniversitesi Yayınları, İstanbul.
Biçici, K. H. (2004). Manisa Gördes’te Bulunan Osmanlı Dönemi Süslemeli Mezar
Taşları Cilt-1. (Doktora Tezi). T.C. Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü Sanat tarihi Anabilim Dalı, Ankara.

360
Bilgin, S. E. (2017). Batı Anadolu Beyliklerinde Bezeme Anlayışı (Camiler). Ankara:
Gece Kitaplığı.
Binan, D. U. (1999). Osmanlı’da Beylikten İmparatorluğa Geçişte Yapı Üretim Süreci
ve İlişkileri Üzerine Bir Deneme. Osmanlı Mimarlığının 7 Yüzyılı
“Uluslarüstü Bir Miras” (ss. 387-395). İstanbul: Yem Yayınları.
Blemmydes, N. (1896). Curriculum Vitae et Carmina. Heisenberg (Ed.). Leipzig.
Boleken, Z. (2010). Anadolu Selçuklu Başkentinde Dini Mimaride Devşirme Malzeme
Kullanımı. (Yüksek Lisans Tezi). T.C. Marmara Üniversitesi Türkiyat
Araştırmaları Enstitüsü Türk Sanatı Anabilim Dalı, İstanbul.
Boleken, Z. (2018). Topkapı Sarayı Revan Köşkü’nde Kullanılan Devşirme
Malzemelerin Yeniden Değerlendirilmesi. İstanbul Araştırmaları
Yıllığı, Annual of İstanbul Studies, 7, 49-92. İstanbul: İstanbul
Araştırmaları Enstitüsü Yayınları.
Bon, A. (1972). The Ancient Civilization of Byzantium. London: Barrie and Jenkins.
Bouras, C. (1971). Zourtsa une Basilique Byzantine en Peloponnese, Cahiers
Archéologiques, XXI, 137-149. Paris.
Bozer, R. (1990). Kula’da Türk Mimarisi. Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları.
Bozkurt, N. (2002). Kubbetü’s-sahre. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi (Cilt
26, ss. 304-308).
Brenk, B. (1987). Spolia from Constantine To Charlemagne Aesthetics Versus
Ideology. Dumbarton Oaks Papers, 41, (pp. 103-109). Washington:
Dumbarton Oaks.
Brilliant, R. (1982). I piedistalli del giardino di Boboli: spolia in se, spolia in re.
Prospettiva, 31, 2-17.
Brilliant, R. (2011). Authenticity and Alienation. In D. Kinney, R. Brillinat, Farnham
(Eds.), Reuse Value: Spolia and Appropriation in Art and Architecture,
From Constantine to Sherrie Levine, (pp. 167-178). Surrey: Ashgate.
Bruno, M., Elçi, H., Yavuz, A. B. & Attanasio, D. (2012). Unknown Ancient Marble
Quarries of Western Asia Minor, Interdisciplinary Studies on Ancient
Stone Proceedings of the IX ASMOSIA Conference (Tarragona 2009),
Tarragona: Institut Catala D’Arquelogia Classica.
Buchwald, H. (1999). Form, Style and Meanlind in Byzantine Church Architecture.
Ashgate Variorum.
Buchwald, H. (1979). Lascaid Architecture, Jahrbuch der Österreichischen
Byzantinistik, 28, 261-296. Wien.
Busbecq, O.G. (2021). Türk Mektupları Kanuni Döneminde Avrupalı Bir Elçinin
Gözlemeleri (1555-1560) (Derin Türkömer Çev., Melchhior Lorichs
Res.). İstanbul: Türkiye iş Bankası Yayınları.
Cahen, C. (2011). Osmanlılardan Önce Anadolu (Erol Üyepazarcı Çev.). İstanbul:
Tarih Vakfı Yurt Yayınları.
Cameron, A. (2016). Bizanslılar. İstanbul: İş Bankası Yayınları.

361
Can, Y. & Gün, R. (2006). Erken Dönem İslâm Mimarisinde Yabancı Usta ile
Devşirme ve Yabancı Malzeme Kullanımı. İslam, San’at, Tarih,
Edebiyat ve Mûsiki Dergisi, 8, 131-144.
Cansever, M. (2009). Türkiye'nin Kültür Mirası 100 Saat Kulesi. İstanbul: NTV
Yayınları.
Carr, M. (2016). Trade or Crusade? The Zaccaria of Chios and Crusades against the
Turks. In N. G. Chrissis, M. Carr (Eds.), Contact and Conflict in
Frankish Greece and the Eagen 1204-1453. (pp. 115-134). NY.
Ceylan, B. (2005). Spolia: Geç Antik Dönemde Yapılar ve Yapı Elemanlarının İkinci
Kullanımları. In Lale Özgenel (Ed.), Eskiçağ’ın Mekânları Zamanları
İnsanları, (ss. 74-84). İstanbul: Homer Kitabevi.
Choiseul-Gouffier, Le Comte de (1825). Voyage Pittoresque de la Grèce, T.II.
nouvelle edition, Paris.
Ćirić, J. S. (2018). Tying the Knot: the Knotted Column in the Architecture of King
Milutin. Minima Medievalia, Atti Accademia Roveretane degli Agiati
CCLXVIII anno Accademico 2018 seri IX, volum VIII, 133-193.
Coates-Stephens, R. (2003). Attitudes to Spolia in Some Late Antique Texts. In Luke
Lavan & William Bowden (Eds.), Theory and Practice in Late Antique
Archaeology, (pp. 341-358). Leiden & Boston: Brill.
Creswell, K. A. C. (1940). Early Muslim Architecture II. Oxford.
Curatola, G. (2010). Türkiye: Selçuklulardan Osmanlılara Sanat (Kemal Atakay
Çev.). İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.
Çağaptay, S. (2011). Prousa/Bursa, a city within the city: chorography, conversion
and choreography. Byzantine and Modern Greek Studies Vol. 35, (No.
1), 45-69).
Çağaptay, S. (2016). How Western Is It? The Palace at Nymphaion and Its
Architectural Setting, 1. Uluslararası Sevgi Gönül Bizans
Araştırmaları Sembozyumu Bildirileri, (ss. 357-362). İstanbul: Koç
Üniversitesi Anadolu Medeniyetleri Merkezi.
Çağaptay, S. (2019). The Laskarid Moment: Building an Empire with Constantinople
in Mind, 4. Uluslararası Sevgi Gönül Bizans Araştırmaları
Sembozyumu Bildirileri, (ss. 269-291). İstanbul: Koç Üniversitesi
Anadolu Medeniyetleri Merkezi.
Çavdar, M. (2014). Kırklareli Vize’den Geç Antik-Bizans Dönemi Mimari Plastik Taş
Eserler. (Yüksek Lisans Tezi). İstanbul Teknik Üniversitesi Fen
Bilimleri Fakültesi Mimarlık Tarihi Programı, İstanbul.
Çavuşdere, S. (2007). 14. Yüzyıl İtalyan Kaynaklarında (Zibaldone da Canal,
Francesco Balducci Pegolotti, Pignol Zucchello) Türkiye Ticaret
Tarihine Dair Kayıtlar. (Yüksek Lisans Tezi). T.C. Kahramanmaraş
Sütçü İmam Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilimdalı,
Kahramanmaraş.
Çavuşdere, S. (2017). Orta Çağ’da Venedik, Papalık ve Türkler. İstanbul: Yeditepe
Yayınları.

362
Çelik, M. Y. & Sert, M. (2020). The impostance of “Pavonazzetto marbel”
(Docimiun-Phrygis/Iscehisar-Turkey) since ancient times and its
properties as a global heritage stone resource. Enviromental Earth
Sciences, 79 (201).
Çerkez, M. (2013). Gördes İlçesi. İçinde Hakkı Acun (Ed.), Türk Kültür Varlıkları
Envanteri Manisa İlçeleri 45. (ss. 145-240). Ankara: Türk Tarih
Kurumu Yayınları.
Çerkez, M. (2013). Soma İlçesi. İçinde Hakkı Acun (Ed.), Türk Kültür Varlıkları
Envanteri Manisa İlçeleri 45. (ss. 375-482). Ankara: Türk Tarih
Kurumu Yayınları.
Çetin, H. (2013). Kırkağaç İlçesi. İçinde Hakkı Acun (Ed.), Türk Kültür Varlıkları
Envanteri Manisa İlçeleri 45. (ss. 241-308). Ankara: Türk Tarih
Kurumu Yayınları.
Çetinkaya, H. S. (2005). Akhisar Ulu Camiî. Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi
Sanat Tarihi Dergisi, XIV-I, 45-60.
Çınar, İ., Tasar, A. & Aydınyurt, A. (1974). İlçemiz Alaşehir. Alaşehir.
Çiçek, K. (2002). Kıbrıs Mimari. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi (Cilt 25,
ss. 374-380).
Çoktaş, A. (2017). Kayseri’deki Roma Bizans Dönemi Devşirme Mimari Plastik
Eserler. (Yüksek Lisans Tezi). T.C. Erciyes Üniversitesi, Sosyal
Bilimler Enstitüsü, Sanat Tarihi Anabilim Dalı, Erciyes.
Çuhadaroğlu, F. (1974). Zeyrek Kilise Camii Restitüsyonu, Rölöve ve Restorasyon
Dergisi (6), 99-108. Ankara.
Danişmendname, (2020). Danişmendname Cilt: 2 (Türkiye Türkçesi) (Necati Demir
Çev.). Ankara: Atatürk Kültür Merkezi Yayınları.
Darkot, B. & Uluçay, İ. (1997). Manisa. İslam Ansiklopedisi: İslam alemi coğrafya,
etnografya ve biyografya lügati (Cilt 7, ss. 288-294). Eskişehir Anadolu
Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi, Eskişehir.
Daş, E. (2018). Yeni Veriler Işığında Akhisar Gülruh Sultan Camii ve Restorasyon
Önerileri, Sanat Tarihi Dergisi, XXVII / 2, Ekim 2018, 349-373. Ege
Üniversitesi Edebiyat Fakültesi.
Daş, M. (2009). Ortaçağ’da İzmir, İzmir Kent Tarihi. İzmir İl Kültür Turizm
Müdürlüğü, İzmir.
Deichmann, F. W., Kramer, J. & Peschlow, U. (1981). Corpus der Kapitelle der
Kirch von San Marco zu Venedig. Steiner, Wiesbaden.
Deichmann, W. F. (1975). Die Spolien in der spätantiken Architektur. Verlag der
Bayerischen Akademie der Wissenschaften, (7) 101, München.
Demircan, Z. (2004). Orta Anadolu’daki İlhanlı Dönemi Mimari Eserleri. Sanat
Tarihinde Gençler Semineri 2003 Bildirileri (ss. 100-119). İstanbul:
Arkeoloji ve Sanat Yayınları.
Demiriz, Y. (1971). Atabey Ertokuş Medresesinde Bizans Devrine Ait Devşime
Malzeme. Sanat Tarihi Yıllığı, IV, 87-100.
Demiriz, Y. (2002). Örgülü Bizans Döşeme Mozaikleri. İstanbul: Yorum Yayınları.

363
Demirkent, I. (2002). Kıbrıs Mimari. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi (Cilt
25, ss. 383-392).
Denknalbant, A. (2011). Taşkın Paşa Külliyesi. Türkiye Diyanet Vakfı İslâm
Ansiklopedisi (Cilt 40, ss. 149-151).
Dennert, M. (1997). Mittelbyzantinische Kapitalle Studien zu Typologie und
Chronologie, Bonn.
Dernschwam, H. (1992). İstanbul ve Anadolu’ya Seyahat Günlüğü (Yaşar Önen
Çev.). Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları.
Doğan, M. U. & Mimaroğlu, M. (2018). Yeni Bulgular Işığında Manisa’nın Antik
Çağ Yerleşimi: Magnesia Ad Sipylum, Geçmişten Günümüze Manisa,
Şehzade II. Mehmet ve Manisa Tarihi-Kültür-Ekonomisi, Cilt 1 (ss.
105-128). Manisa: Celal Bayar Üniversitesi Rektörlük Basımevi.
Doğan, M. U. (2007a). Magnesia ad Sipylum Arkeolojisi, Topografyası ve Tarihi
Coğrafya İncelemesi. (Master Tezi). Dokuz Eylül Üniversitesi, İzmir.
Doğan, M. U. (2008). Sipylos Magnesiası arkeolojisine ışık tutan yeni bulunmuş bir
kabartma. Arkeolojisi ve Etnografya Dergisi (8), 125-132.
Doğan, N. Ş. (1997). Isparta ve Çevresindeki Selçuklu-Beylikler Dönemi Yapılarında
Devşirme Malzeme Kullanımı, Vakıflar Dergisi, (26), 347-354.
Doğan, N. Ş. (2001). Bursa Murad Hüdavendigar Camii ve Niğde Ak Medrese’nin
Düşündürdükleri. İçinde M. Denktaş, Y. Özbek (Eds.), Prof. Dr. Zafer
Bayburtluoğlu Armağanı Sanat Yazıları (ss. 211-220). Kayseri: Kayseri
Büyükşehir Belediyesi Personel ve Eğitim Dairesi Başkanlığı Kültür
Yayınları.
Doğan, N. Ş. & Fataha, E. B. (2011). Karamanoğulları Medreselerine Tarihsel Bir
Yaklaşım: Ermenek Tol, Karaman Hatuniye/Melek Hatun ve Niğde Ak
Medreseler. Hacettepe Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Dergisi,
(14), 95-118, Ankara.
Doğan, N. Ş. & Yazar, T. (2007). Ortaçağ Anadolu Türk Mimarisinde Devşirme
Malzeme Kullanımı. Hacettepe Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi
Dergisi, Cilt 24 (1), 209-230, Ankara.
Doğanbaş, M. (2016). Amasya’daki Selçuklu ve Osmanlı Devri Mimari Eserlerindeki
Bizans Devri Yapılarına Ait Devşirme (Şipolien) Malzeme Kullanımı,
1. Uluslararası Sevgi Gönül Bizans Araştırmaları Sempozyumu
Bildirileri, (ss. 73-77), İstanbul: Koç Üniversitesi Anadolu
Medeniyetleri Araştırma Merkezi.
Doğer, E. (2016). İzmir’in Smyrna’sı Paleolotik Çağdan Türk Fethine Kadar.
İstanbul: İletişim Yayınları.
Doyduk, S. (2006). Tarihi Kent Dokusuyla Akhisar. Akhisar Belediyesi Kültür
Yayınları.
Doukas, M. (2008). Doukas Tarihi Anadolu ve Rumeli 1326-1462 (Bilge Umar Çev.).
İstanbul: Arkeoloji ve Sanat Yayınları.
Duran, R. (1995). Menteşe Beyliği Mimarisi. (Doktora Tezi). T.C. Dokuz Eylül
Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü İslam Tarihi ve Sanatları
Anabilim Dalı, İzmir.

364
Durugönül, S. (2015). Manisa Müzesi Heykeltıraşlık Eserleri. Ege Yayınları.
Durukan, A. (2006). Banîler, İçinde Ali Uzay Peker ve Kenan Bilici (Eds.), Anadolu
Selçukluları ve Beylikler Dönemi Uygarlığı (Mimarlık ve Sanat) 2, (ss.
137-171), Ankara: T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları.
Durukan, A. (2014). Beylikler Dönemi Kültür Ortamından Bir Kesit. International
Periodical For Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Voluma 9/10 Fall, 391-502, Ankara.
Dünden Bugüne Alaşehir, (t.y.). Alaşehir.
Ekşi, Y. (2018). Talikizâde’nin Şemâilnâme-i Âli Osman’ı (İstanbul Topkapı Sarayı
Müzesi Kütüphanesi A. 3592) ve Tasvirleri. (Yüksek Lisans Tezi).
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sanat
Tarihi Anabilim Dalı, Çanakkale.
Emecen, F. M. (1987). Manisa Muradiye Camii İnşasına Dair. Tarih Enstitüsü
Dergisi, (156), 177-194, İstanbul.
Emecen, F. M. (1989). Alaşehir. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi (Cilt 2,
ss. 342-343).
Emecen, F. M. (2003). Manisa. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi (Cilt 27 ss.
583-588).
Emecen, F. M. (2007). Tarihin İçinde Manisa. Manisa: Manisa Belediyesi.
Emecen, F. M. (2013). XVI. Asırda Manisa Kazası. Ankara: Türk Tarih Kurumu
Yayınları.
Emecen, F. M. (2021). İlk Osmanlılar ve Batı Anadolu Beylikleri Dünyası. İstanbul:
Kapı yayınları.
Emre Köyü/Kula Broşürü, (t.y.). Kula: Kula Belediyesi Kültür Hizmetleri.
Enveri, (1929). Dürturname-i Enverî (Mükrimin Halil Bey Çev.). İstanbul.
Enveri, (1954). Le destan d’Umur Pacha (Durturname-i Enveri), Texte (Mélikoff-
Sayar Çev.). Paris.
Er, Y. (2006). Klasik Arkeoloji Sözlüğü. İstanbul: Phoenix Yayınları.
Eravcı, M. & Korkmaz M. (1999). Saruhanoğulları ve Osmanlı Klasik Döneminde
Manisa’da Yaşayan Kültür İzleri. Manisa.
Eravşar, O. (2019). 2007 Yılı Yivli Minare Cami Kazısı, Akdeniz Üniversitesi Güzel
Sanatlar Dergisi-Akdeniz Sanat Dergisi, Özel Ek Sayı, 13, 649-662.
Erdemir, H. (2009). Manisa Yahudileri ve Dünyaya Açılmalarına Giriş. Manisa:
Celal Bayar Üniversitesi Rektörlük Matbaası.
Erdmann, K. (1958). Zur Türkischhen Baukunst Seldschukischer Und Osmanischer
Zeit, İstanbuler Mitteilungen, Heft 8, 1-39, İstanbul.
Erguvanlı, K. & Ahunbay, Z. (1989). Mimar Sinan’ın Eserlerinde Kullandığı
Taşların Mühendislik Jeolojisi ve Mimari Özellikleri. Mühendislik
Jeolojisi Bülteni, (11), 109-114.
Erhat, A. (2011). Mitoloji Sözlüğü. Remzi Kitabevi, İstanbul.

365
Ermiş, M. Ü. (2003). İzmir ve Manisa Çevresindeki Orta Bizans Dönemi Templon
Arşitravları. (Yüksek Lisans Tezi). İstanbul Teknik Üniversitesi,
Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul.
Ermiş, M. Ü. (2009). İznik ve Çevresi Bizans Devri Mimari Faaliyetinin
Değerlendirilmesi. (Doktora Tezi). T.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü, Sosyal Bilimler Enstitüsü Sanat Tarihi Anabilim
Dalı, İstanbul.
Ermiş, M. Ü. (2016a). Darkale in the Byzantine Period: Settlement And Some
Architectural Notes. Turkish Studies International Periodical for the
Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 11/1
Winter 2016, 59-76, Ankara.
Ermiş, M. Ü. (2016b). The Reuse of Byzantine Spolia in the Green Mosque of Bursa.
Art/Sanat, (6), 99-108. İstanbul: İstanbul Üniversitesi Türkiyat
Araştırmaları Enstitüsü Sanat Tarihi Anabilim Dalı Yayınları.
Ermiş, M. Ü., Küskü, G. S. & Yılmaz, A. (2016). Erken Demirçağ’ından Ortaçağ’a
Manisa Kalesi. TÜBA-KED, (14), 247-259. Ankara.
Ermiş, M. Ü. (2019). Darkale’deki Bizans Dönemine Ait Mimari Plastik Eserler.
Uluslararası XIX. Ortaçağ ve Türk Dönemi Kazıları ve Sanat Tarihi
Araştırmları Sempozyumu Bildirileri 21-24 Ekim 2015, Cilt I. Ankara.
Erdoğan, C. Ü. (2006). Manisa Cami ve Mescitlerinin Cephe Düzeni. (Yüksek Lisans
Tezi). T.C. Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk İslam
Sanatları Anabilim Dalı, İzmir.
Erdoğan, E. G. (1996). İstanbul’daki Osmanlı Yapılarında Kullanılan Devşirme
Malzemenin Değerlendirilmesi. (Yüksek Lisans Tezi). T.C. İstanbul
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Sanat Tarihi, İstanbul.
Eroğlu, S. (2006). Batı Anadolu Beylikleri Mimarisinde Tipolojiye Bağlı Süsleme
Tasarımları. (Doktora Tezi). T.C. Mimar Sinan Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü Sanat Tarihi Anabilm Dalı, Türk İslam Sanatları
Programı, İstanbul.
Ersan, M. & Alican, M. (2017). Türklerin Kayıp Yüzyılı Beylikler Devri Türkiye
Tarihi. İstanbul: Timaş Yayınları.
Ersen, A. (1986). Erken Osmanlı Mimarisinde Cephe Biçim Düzenleri ve Bizans
Etkilerinin Niteliği. (Doktora Tezi). İstanbul Teknik Üniversitesi Fen
Bilimleri Enstitüsü, İstanbul.
Ersoy, H. (1941). Hatuniye Camii, Gediz, (52), 4-5.
Ertuğrul, S. K. (1995). Anadolu’da Aydınoğulları Dönemi Mimarisi. (Doktora Tezi).
T.C. İstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul.
Ervacı, M. H. (2013). Saruhan-Aydın Beylikleri Arasındaki Münasebetleri.
Uluslararası Batı Anadolu Beylikleri Tarih Kültür ve Medeniyet
Sempozyumu-1, (s. 125-140), Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları.
Eryavuz, Ş. (1997). Hatuniye Medresesi. Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi,
(Cilt 16, s. 503).
Esch, A. (1969). Zur Wiederverwendung Antiker Baustücke und Skulpturen im
mittelalterlichen Italien. Avchiv für Kulturgeschichte, (51), 1-33.

366
Esch, A. (2011a). Introduction. In D. Kinney, R. Brillinat (Eds.), Reuse Value: Spolia
und Appropriation in Art and Architecture, From Constantine to
Sherrie Levine, (s.1-12), Farnham, Ashgate, Surrey, England, UK.
Esch, A. (2011). On the Reuse of Antiquity: The Perspectives of the Archeologist and
of the Historian. In D. Kinney, R. Brillinat (Eds.), Reuse Value: Spolia
und Appropriation in Art and Architecture, From Constantine to
Sherrie Levine, (s. 13-31), Farnham, Ashgate, Surrey, England, UK.
Ettinghausen, R. (1962). Arabische Malerei. Genève.
Evliya Çelebi, (2010). Günümüz Türkçesiyle Evliya Çelebi Seyahatnamesi: Kütahya,
Manisa, İzmir, Antalya, Karaman, Adana, Halep, Şam, Kudüs, Mekke,
Medine, 9. Kitap, 1. Cilt, Sayit Ali Kahraman (Ed.). İstanbul: Yapı
Kredi Yayınları.
Eyice, S. (1960). İznik’te Büyük Hamam ve Osmanlı Devri Hamamları Hakkında Bir
Deneme. Tarih Dergisi, XI (15), 99-120.
Eyice, S. (1969). Çorum’un Mecitözü’nde Âşık Paşa Oğlu Elvan Çelebi Zâviyesi.
Türkiyat Mecmuası, (15), 211-244. İstanbul.
Eyice, S. (1992). Burmalı Mescid. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, (Cilt 6,
ss. 443-444).
Filipova, S. (2016). Comparative Methodology Of The Heracles’ Knot And Its
Meaning In Macedonia Medival Art. ПАТРИМОНИУМ.МК, година
9, бroj 14 / 2016 УДК: 7.033(497.7).
Fleet, K. (2002). Early Ottoman Self-Definition. Journal of Turkish Studies, 26 (1),
229-238.
Fleet, K. (2009). Erken Osmanlı Döneminde Türk-Ceneviz Ticareti (Özkan Akpınar
Çev.). İstanbul: İş Bankası Kültür Yayınları.
Flood, B. F. (2001). The Mediveal Thophy as an Art Historical Trope: Coptic and
Byzantine “Altars” in Islamic Context. Muqarnas, XVIII, 41-72,
Leiden: Koninklijke Brill.
Flood, B. F. (2006). Image Against Nature: Spolia as Apotropaia in Byzantium and
the dār al-Islām. The Medieval History Journal, 9, (1), 143-166.
London: Sage Publications.
Flood, B. F. (2011). Appropriation as Inscription: Making History in the First Friday
Mosque of Delhi. In Richard Brilliant and Dale Kinney (Eds.), Reuse
Value: Spolia and Appropriation in Art and Architecture from
Constantine to Sherrie Levine, (ss.121-148). Farnham.
Foss, C. (1977). Late Antique an Byzantine Ankara, Dumbarton Oaks Papers, 31, 29-
87. Washington: Dumbarton Oaks.
Foss, C. (1979). Late Byzantine Fortifications in Lydia. Jahrbuch der Österreichschen
Byzantinistik, (18), 297-320. Wien.
Foss, C. (1996). Cities, Fortresses and Vilages of Byzantine Asia Minor. Variorum,
Ashgate Publishing Company, USA.
Foss, C. (2011). Bizans ve Türk Dönemlerinde Sardis (Çiğdem Önal Emiroğlu Çev.).
Ankara.

367
Foss, C. & Cutler, A. (1991). Cities. Oxford Dictionary of Byzantium, 1, 464-466.
Washington: Dumbarton Oaks.
Foss, C. & Winfield, D. (1986). Byzantine Fortifications An Introduction. University
of South Africa, Pretoria.
Foss, C. & Tulchin, J. (1996). Nicaea: A Byzantine Capital and Its Praises. Hellenic
College Press, Brookline, MA.
Freely, J. & ve Çakmak A. S. (2017). İstanbul’un Bizans Anıtları (F. Gülru Tanman
Çev.). İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.
Frontrier, A. (1899). Notes sur la geographie ancienne de l’Ionie, IV. Sossandra-
Monoekos. Revue des études anciennes 1, 273.
Gardner, A. (1964). The Lascarids of Nicaea, The Story of an Empire in Exile,
Amsterdam.
Gedik, Y. (2004). Saruhanoğulları Beyliğinin Kuruluşu ve Siyasi Teşekkülü. (Yüksek
Lisans Tezi). T.C. Fırat Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü İslam
Tarihi ve Sanatları Anabilim Dalı İslam Tarihi Bilim Dalı, Elazığ.
Gençsoylu, Z. (2009). XVII. Ve XVIII. Yüzyıllarda Birgi Kazası. (Yüksek Lisans
Tezi). T.C. Adnan Menderes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
Tarih Anabilim Dalı, Aydın.
Goffman, D. (1995). İzmir ve Levanten Dünya (1550-1650). İstanbul: Tarih Vakfı
Yurt Yayınları.
Goffman, D. (2000). İzmir: Köyden Kolonyal Liman Kentine. İçinde Edhem Eldem,
Daniel Goffman, Bruce Masters (Ed.), Doğu ile batı Arasında Osmanlı
Kenti Halep, İzmir ve İstanbul, (ss. 88-151). İstanbul: Tarih Vakfı Yurt
Yayınları.
Goodwin, G. (1977). The Reuse of Marble in the Eastern Mediterranean in Medieval
Times. Journal of the Royal Asiatic Society of Great Britain and
Ireland, 1, 17-30.
Gökçen, İ. (1946). Manisa Tarihinde Vakıflar ve Hayırlar, C. I. İstanbul.
Gökçen, İ. (1950). Manisa Tarihinde Vakıflar ve Hayırlar, C. II. İstanbul.
Görür, M. (2013). Turgutlu İlçesi. İçinde Hakkı Acun (Ed.), Türk Kültür Varlıkları
Envanteri Manisa İlçeleri, 45, (ss. 483-578). Ankara: Türk Tarih
Kurumu Yayınları.
Grabar, O. (1988). İslâm Sanatının Oluşumu (N. Yavuz Çev.). İstanbul: Hürriyet
Vakfı Yayınları.
Greenhalgh, M. (1989). The Survival of Roman Antiquities in the Middle Age.
London.
Greenhalgh, M. (2009). Marble Past, Monumental Present: Building with Antiquties
in the Mediaeval Mediterranean. Brill.
Gregoras, Nikephoros, (1829). Byzantina Historia I. In L. Schopen (Ed.). Bonn.
Güney, G. (1998). Batı Anadolu Bölgesinde (Aydın, İzmir, Manisa) Beylikler
Dönemine Ait Özellikli Atlı Camiinin Süslemeleri. (Yüksek Lisans

368
Tezi). T.C. Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsu
Geleneksel Türk El Sanatları Anasanat Dalı, İzmir.
Gyllius, P. (1997). İstanbul’un Tarihi Eserleri (Erendiz Özbayoğlu Çev.). Eren
Yayıncılık.
Haldon, J. (2007). Bizans Tarihi Atlası (Ali Özdamar Çev.). İstanbul: Kitap Yayınevi.
Harmankaya, N. Ç. A. (2019). Edirne Selimiye Külliyesi’nde Bilinmeyen Bir Çeşme.
Art-Sanat, Temmuz 2019, (12), 1-18.
Harrison, R. M. (1986). Excavations at Saraçhane in İstanbul. Princeton: Princeton
University Press.
Harrison, R. M. (1989). A Temple for Byzantium- The Discovery and Excavation of
Anicia Juliana’s Palace Church in Istanbul. Austin: University of
Texas Press.
Hasluck, F. W. (2012). Sultanlar Zamanında Hıristiyanlık ve İslam-I (Timuçin Binder
Çev.). İstanbul: Ayrıntı Yayınları.
Hayton, K. (2015). Doğu Ülkeleri Tarihinin Altın Çağı (Altay Tayfun Özcan Çev.).
İstanbul: Selenge Yayınları.
Heisenberg, A. (1905). Kaiser Johannes Batatzes der Barmherzige. Byzantinische
Zeitschrift, 14, 160, 193-233, 263. München.
Hemer, C. J. (1989). The Letters to the Seven Churches of Asia In their Local Setting.
Sheffield: JSOT Press.
Herodotos, (2004). Herodot Tarihi (Müntekim Ökmen Çev.). İstanbul: Türkiye İş
Bankası Yayınları.
Herrmann, J. J. & Van Den Hoek A. (2018). Paul The Silentiary, Hagia Sophia,
Onyx, Lydia, And Breccia Corallina. Interdisciplinary Studies on
Ancient Stone Proceedings of the XI ASMOSIA Conference (Split
2015), (ss. 345-349). Split.
Herrmann, P. (1989). Titvli Lydiae-II. Wien.
Heyd, W. (2000). Yakın Doğu Ticaret Tarihi (Enver Ziya Karal Çev.). Ankara: Türk
Tarih Kurumu Basımevi.
Hjort, Ø. (1979). The Sculpture of the Kariye Camisi, Dumbarton Oaks Papers, 33,
199-289. Washington: Dumbarton Oaks.
İbn Battuta, (2015). İbn Battuta Seyahatnamesi, Mümin Çevik (Ed.). İstanbul: Bilge
Kültür Sanat Yayınları.
İdil, V. (1979). Stratonikeia’da (Eskihisar) Kentin Kuzey Kapısının İç Kesimindeki
Korinth Başlığı, VIII. Türk Tarih Kongresi Bildirisi, Cilt I, (ss. 477-
486).
İdil, V. (1984). Anadolu’da Roma İmparatorluk Çağı Korinth Başlıkları. Anadolu
(Anatolia) 20, 1976/1977, 1-49. Ankara.
İdil, V. (1997). Kaunos’tan Bir Korinth Başlığı. Anadolu XXIII., 1984-1997, 159- 164.
İlker, S. S. & Tuncay Aker, H. (1999). Bir Zamanlar Gördes, (Zekeriye Yurdoğlu
Anlatan). Manisa.

369
İnalcık, H. (1993). The Rise of the Turcoman Maritime Principalities in Anatolia,
Byzantium, and Crusades. The Middle East and Balkans, (ss. 309-341).
Bloomington.
İnalcık, H. (1997). An Economic and Social History of the Ottoman Empire (1300-
1600). Cambridge.
İnalcık, H. (2005). Batı Anadolu’da Yükselen Denizci Gazi Beylikleri, Bizans ve
Haçlılar. Uluslararası batı Anadolu Beylikleri Sempozyumu Bildirileri
18-20 Ekim 2004, (ss. 20-41). Balıkesir: Balıkesir Üniversitesi
Yayınları.
İnalcık, H. (2016). Doğu Batı Makaleler II. İstanbul: Doğu Batı Yayınları.
İprişoğlu, M. Ş. (2009). İslâmda Resim Yasağı ve Sonuçları. İstanbul: Yapı Kredi
Yayınları.
Jacoby, D. (2019). Italian Trade in Anatolia, Eight-Thirteenth Century, 8-13. Yüzyıl
Anadolu’sunda İtalyan Ticareti. İçinde Filiz Yenişehirlioğlu (Ed.), Orta
Çağ’da Anadolu’da Kültürel Karşılaşmalar: 12.-15. Yüzyıllarda
Anadolu’da İtalyanlar Sempozyum Bildirileri, Cultural Encounters in
Anatolia in the Medieval Period: The Italians in Anatolia During 12th-
15th Centuries Symposium Proceedings, 13 Mayıs/May 2016, Ankara,
(ss. 7-24). Ankara: Vekam.
James, L. (1996). “Pray Not to Fall into Temptation and Be on Your Guard”: Pagan
Statues in Christian Constantinople, Gesta, 35 (1), 12-20. The
University of Chicago Press on behalf of the International Center of
Medieval Art.
Jevtić, I. (2018). Giriş. İçinde Suzan Yalman ve Ivana Jevtić (Eds.), 10. Uluslararası
Anamed Yıllık Sempozyumu, Devşirme Malzemenin (Spolia) Yeniden
Doğuşu, Antikçağ’dan Osmanlı’ya Anadolu’da Objelerin,
Materyallerin ve Mekânların Sonraki Yaşamları, (ss. 3-23). İstanbul:
Anamed Koç Üniversitesi Anadolu Medeniyetleri Araştırmaları
Merkezi Yayınları.
Kafadar, C. (1995). Between Two Worlds: The Constraction of the Ottoman State.
Berkeley, Los Angeles, London.
Kahyaoğlu, M. (2010). 12. ve 13. Yüzyıllarda Batı Anadolu Liman Kentleri-Tarihsel
Bir Yaklaşım (Doktora Tezi). T.C. Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler
Ensitüsü Sanat Tarihi Anabilim Dalı Bizans Sanatı Bilim Dalı, İzmir.
Kahyaoğlu, M. (2016). On İkinci ve On Üçüncü Yüzyıllarda Batı Anadolu Liman
Kentleri. 1. Uluslararası Sevgi Gönül Bizans Araştırmaları
Sempozyumu Bildirileri, (ss. 273-278). İstanbul: Koç Üniversitesi
Anadolu Medeniyetleri Araştırma Merkezi.
Kalavrezou-Maxeiner, I. (1985). The Byzantine Knotted Column, In Speros Vryonis
(Eds.), Byzantina kai Metabyzantina, 4, (ss. 95-103). Malibu: Undena
Publications.
Kalfazade, S. (2011). Taş Medrese. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, (Cilt
40, ss.157-159).

370
Karabacak, E. (2019). Tire Çeşmelerinde Devşirme Malzeme Kullanımının
Düşündürdükleri. Akdeniz Sanat Dergisi, Özel Ek Sayı, 13 (23), 247-
264. Antalya: Akdeniz Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi.
Karadanışman, K. (1977). Manisa Tarihi Eser ve Kitabeleri. Manisa.
Karahan, Ü. O. (2017). Philadelphia (Alaşehir). Journal of Current Researches on
Social Sciences (JoCReSS).
Karakaya, E. (1990). Magnesia Şehri Surları ve Kalesi. Sanat Tarihi Araştırmaları
Dergisi, (7), 25-33.
Karakaya, E. (2002). Kıbrıs Mimari. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, (Cilt
25, ss. 383-392).
Karakaya, E. (2006). Muradiye Külliyesi, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi,
(Cilt 31, ss. 201-203).
Karakuyu, M. (2007). Manisa Şehirinde Mahallelerin Tarihsel Gelişimi. Uluslararası
İnsan Bilimleri Dergisi, 4 (2), 1-19.
Karaosmanoğlu, Y. K. (2019). Anamın Kitabı. İstanbul: İletişim Yayınları.
Katipoğlu, H. (1992). Manisa Müzesindeki Bizans Eserleri ve Çevredeki Devşirmeler.
(Yüksek Lisans Tezi). İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü,
İstanbul.
Kautzsh, R. (1936). Kapitellstudien. Berlin&Leipzing.
Kaya, M. A. (2005). Anadolu’da Roma Eyaletleri: Sınırları ve Roma Yönetimi. Tarih
Araştırmaları Dergisi, (38), 11-30.
Kayhan, H. (2018). Saruhanoğulları Beyliği Ekonomisi. Geçmişten Günümüze
Manisa, Şehzade II. Mehmet ve Manisa Tarihi-Kültür-Ekonomisi, (Cilt
1, ss. 199-207). Manisa: Celal Bayar Üniversitesi Rektörlük Basımevi.
Kazhdan, A. & Epstein, A. W. (1985). Change in Byzantine Culture in The Eleventh
and Twelfth Century. Los Angelos, California: Berkley.
Kazı Sonuçları Toplantısı, (1980-2011). T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı, Ankara.
Keser-Kayaalp, E. (2018). Klasik Olana Öykünme ve Spolia Tartışmaları Işığında
Diyarbakır Ulu Camii. İçinde Suzan Yalman ve Ivana Jevtić (Eds.), 10.
Uluslararası Anamed Yıllık Sempozyumu, Devşirme Malzemenin
(Spolia) Yeniden Doğuşu, Antikçağ’dan Osmanlı’ya Anadolu’da
Objelerin, Materyallerin ve Mekânların Sonraki Yaşamları, (ss. 131-
154). İstanbul: Anamed Koç Üniversitesi Anadolu Medeniyetleri
Araştırmaları Merkezi Yayınları.
Keskin, M. Ç. (2017). Osmanlı Vilâyet-i Rûm’unun İnşası (Baniler-Vakıflar-Mimari
Aktörler): Paşa Ailesi’nin Etkinliği (1429-1494). (Doktora Tezi).
İstanbul Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, İstanbul.
Khoniates, N. (1995). Historis (Iannes ve Manuel Komnenos Devirleri) (Fikret Işıltan
Çev.). Ankara.
Kihtir, T. (2012). Beylikler ve Eserleri Anadolu’nun Beyleri. İstanbul: t Yayın.
Kiilerich, B. (2005). Making Sense of the Spolia in the Little Metropolis in Athens,
Arte Medievale, 4 (2), 95-114.

371
Kiilerich, B. (2012). The Aesthetic Viewing of Marble in Byzantium: From Global
Impression to Focal Attention. Arte Medievale, 2 (4), 9-28, Sapienza
Università di Roma.
Kılıç, A. (2011). Bizans ve Osmanlı Kaynaklarında Gâzi Evrenos Bey’in İmajı
Hakkında Bir İnceleme. Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya
Fakültesi Tarih Araştırmaları Dergisi, XXX, (49), 131-144. Ankara.
Kılıç, A. (2014). Bir Osmanlı Akıncı Beyi Gazi Evrenos Bey. İstanbul: İthaki Yayınları.
Kinney, D. (1995). Rape or Restitution of the Past? Interpreting spolia. In S.C. Scott
(Ed.), The Art of Interpreting, (pp. 53-65). University Park: PSUP.
Kinney, D. (2001). Roman Architectural Spolia. Proceedings of the American
Philosophical Society, 154 (2), 138-161. The American Philosophical
Society.
Kinney, D. (2006). The Concept of Spolia. In Conrad Rudolph (Ed.), A Companion to
Medieval Art: Romanesque and Gothic in Northern Europe, (ss. 233-
252). Blackwell Publishing.
Kinney, D. (2016). Trophies and Orphans: The Use of Spolia Columns in Ancient
Churches, Sacred Architecture, (29), 11-17. Journal of the Institute for
Sacred Architecture, Notre Dame, IN.
Kipravska, M. (2018). Sınır Bölgesinde Yağma ve El Koyma: Temsil, Meşruiyet ve
Devşirme malzemenin (Spolia) Osmanlı Uç Beyleri Tarafından
İdeolojik Olarak Kullnımı. İçinde Suzan Yalman ve Ivana Jevtić (Eds.),
10. Uluslararası Anamed Yıllık Sempozyumu, Devşirme Malzemenin
(Spolia) Yeniden Doğuşu, Antikçağ’dan Osmanlı’ya Anadolu’da
Objelerin, Materyallerin ve Mekânların Sonraki Yaşamları, (ss. 56-74).
İstanbul: Anamed Koç Üniversitesi Anadolu Medeniyetleri
Araştırmaları Merkezi Yayınları.
Kıpramaz, A. & Yıldırım, Ş. (2018). Herakleia Pontika (KDZ. Ereğli) Geç Roma-
Erken Bizans Dönemi Sütun Başlıkları. Çeşm-i Cihan: Tarih Kültür ve
Sanat Araştırmaları E-Dergisi, 5 (1), 177-193. Bartın.
Kızıltan, A. (1958). Anadolu Beyliklerinde Cami ve Mescitler. (Doçentlik Tezi).
İstanbul Teknik Üniversitesi, İstanbul.
Koch, G. (2010). Türkiye’deki Roma İmparatorluk Dönemi Lahitleri. İstanbul: Suna-
İnan Kıraç Akdeniz Medeniyetleri Araştırma Enstitüsü.
Koch, G. (2015). Türkiye’deki Geç Antik Dönem Önemli Merkezleri ile Birlikte Erken
Hıristiyan Sanatı (Ayşe Aydın Çev.). İstanbul: Arkeoloji ve Sanat
Yayınları.
Kolay, İ. (1989). Batı Anadolu 14. Yüzyıl Beylikler Mimarisinde Yapım Teknikleri.
(Doktora Tezi). İstanbul Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü,
İstanbul.
Kolay, İ. (1999). Batı Anadolu 14. Yüzyıl Beylikler Mimarisinde Yapım Teknikleri.
Ankara: Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı Yayınları.
Kolay, İ. (2004). 14. Yüzyıl Batı Anadolu Beylikler Mimarisi Duvar Örgüsü
Bezemesinde Görülen Bizans İzleri Üzerine Görüşler. Sanat Tarihi
Defterleri 8, (ss. 263-276). İstanbul: Ege Yayınları.

372
Kolay, İ. (2013). Architecture of The Aydınoğulları Principality, Uluslararası Batı
Anadolu Beylikleri Tarih Kültür ve Medeniyet Sempozyumu-1, (ss. 217-
232). Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları.
Kolay, İ. & Çelik, S. (2006). Ottoman Stone Acqusition In The Mid-Sixteen Century:
The Süleymaniye Complex In Istanbul. Muqarnas, 23, 251-272, Brill.
Konyalı, İ. H. (1950). Mimar Koca Sinan’ın Eserleri. İstanbul: Ülkü Basımevi.
Koulidas, K. I. (2004). Τα μουσουλμανικά βακούφια της πόλεως των Ιωαννίνων.
Ioannina.
Köklü, N. (1982) “Manisa, Türkiye’de İlk İmar Planı Düzenlenip Uygulanan İlk
Şehir” Manisa. Manisa Dergisi, Nisan, (1), 11-19. Manisa.
Köklü, N. (1983). Saruhanlı Devrinde Manisa (3). Manisa Dergisi, Aralık, (6), 5-29.
Manisa.
Köklü, N. (1996). Manisa’da Osmanlı Eserleri (7). Manisa Dergisi, Haziran, (9), 15-
24. Manisa.
Krautheimer, R. (1969). A fifth century Renaissance, In R. Krautheimer (Ed.),
Studies in Early Christian, Medieval and Renaissance Art, (ss. 181-
196). London: Penguin Books.
Krautheimer, R. (1986). Early Christian and Byzantine Architecture. Yale University
Press, Peguin Books.
Krautheimer, R. (1961). The Architecture of Sixtur III: A Fifth-Century
Renascences?. In M. Meiss (Ed.), De Artibus Opuscula XL, Essays in
Honor of Erwin Panofsky, (ss. 291-302). New York.
Kuban, D. (1995). Türk ve İslam Sanatı Üzerine Denemeler. İstanbul: Arkeoloji ve
Sanat Yayınları.
Kuban, D. (2004). Çağlar Boyunca Türkiye Sanatının Anahtarları. İstanbul: Yapı
Kredi Yayınları.
Kuban, D. (2007). Osmanlı Mimarisi. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.
Kurt, H. (2019). Saruhanoğulları Beyliği Mimari Eserleri. (Araştırma Projesi). T.C.
Manisa Celal Bayar Üniversitesi Sanat Tarihi Ana Bilim Dalı, Manisa.
Kutlu, M. (2017). XIV-XV. Yüzyıllara Ait Osmanlı Camilerinde Görülen Tuğla-Taş
Almaşıklığı Üzerine Gözlemleri. Sanat Tarihi Dergisi, XXVI (1), 131-
153.
Kuyulu, İ. (2001). Karaoğlu Cami. Rahmi Hüseyin Ünal (Ed.), Birgi Tarihi, Tarihî
Coğrafyası ve Türk Dönemi Anıtları, (ss. 90-97). Ankara: T.C. Kültür
Bakanlığı Yayınları.
Kuyulu, İ. (2001). Derviş Ağa Camii. Rahmi Hüseyin Ünal (Ed.), Birgi Tarihi, Tarihî
Coğrafyası ve Türk Dönemi Anıtları, (ss. 81-89). Ankara: T.C. Kültür
Bakanlığı Yayınları.
Küskü, S. G. (2014a) Osmanlı Beyliği Mimarisinde Anadolu Selçuklu Geleneği.
Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları.

373
Küskü, S. G. (2014b). Türk Dönemi Manisa Kenti ve Düşündürdükleri. International
Periodical For Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Voluma 9/10 Fall, 639-656. Ankara.
Külzer, A. (2021). Bizans Dönemi’nde Anadolu’da Hac Trafiği. İçinde Engin
Akyürek ve Koray Durak, Bizans Dönemi’nde Anadolu, (ss. 178-185).
İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.
Kydones. (t.y.). Demetrius Oratio pro subsidio Latinorum. J. P. Migne (Ed.),
Patrologica Greaeca, Cilt CLIV, sütun 961-1008.
Laflı, E. (2016). Roman and Byzantine Spolia at the Mausoleum of Tabduk Emre in
Kula, Lydia, Turkey / Kula Tabduk Emre Türbesi’ndeki Devşirme
Öğeler. Güncel Sanat 22 Mart, 24-28.
Laflı, E. (2018). Kula Tabduk Emre Türbesi’nde Yer Alan Devşirme Öğeler. İçinde
İlker M. Çağlar, Ferdi Çiftçioğlu, Züleyha Ustaoğlu (Eds.). Geşmişten
Günümüze Manisa Şehzade II. Mehmed ve Manisa Tarihi-Kültür-
Ekonomisi, (ss. 1753-1776). Manisa: Celal Bayar Üniversitesi
Yayınları.
Levi, E. A. & Bayram, G. (2015). Kayacık Yerleşiminin (Gördes-Manisa) Potansiyel
Değerleri ve Geleceği Üzerine Düşünceler. Ege Coğrafya Dergisi, 24
(2), 117-124. İzmir.
Liebeschuetz, W. (1999). Antik Kentin Sonu. İçinde John Rich (Ed.), Geç Antik
Çağda Kent, (ss. 1-47). İstanbul: Homer Kitabevi.
Lindner, R. P. (2000). Ortaçağ Anadolu’sunda Göçebeler ve Osmanlılar (Müfit
Günay Çev.). İstanbul: İmge Yayınları.
Livenari, P. (2011). Reading Spolia in Late Antiquity and Contemporary Perception.
In D. Kinney, R. Brillinat (Eds.), Reuse Value: Spolia und
Appropriation in Art and Architecture, From Constantine to Sherrie
Levine, (pp. 33-51). Farnham, Ashgate, Surrey, England, UK.
Lowry, H. W. (2008). Osmanlı Dönemi’nde Balkanların Şekillenmesi 1350-1550,
Kuzey Yunanistan’ın Fetih, Yerleşme ve Altyapısal Gelişimi. İstanbul:
Bahçeşehir Üniversitesi Yayınları.
Lowry, H. W. (2012). Evrenosoğlu Hanedanının Etnik Kökenleri. Fourteenth Century
ottoman Realities In Search of Hâcı-Gâzî Evrenos/On Dönedüncü
Yüzyıl Osmanlı Gerçekleri Hacı Gazi Evrenos’un İzinde, (ss. 89-101).
İstanbul: Bahçeşehir Üniversitesi Yayınları.
Magdalino, P. (1997). Constantinople Médiévale. Paris.
Maguire, H. (1999). The Profane Aesthetic in Byzantine Art and Literature Author(s).
Dumbarton Oaks Papers, 53, 189-205. Dumbarton Oaks, Trustees for
Harvard University.
Mamboury, E. (1951). Istanbul Touristique. İstanbul.
Mango, C. (2006). Bizans Mimarisi (Mine Kadiroğlu Çev.). Ankara: Rekmay Ltd. Şti.
Mango, C. (2011). Bizans Yeni Roma İmparatorluğu (Gül Çağalı Güven Çev.).
İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.
Manisa’95. (1995). Manisa: Manisa Valiliği.

374
Manisa 1973 İl Yıllığı. (1973). Manisa.
Manisa Vilâyeti Hakkında Tabiî, Coğrafî, Tarihî, İdarî, İktisadî, İçtimaî Malûmat
Cami mecmua. (1932). İzmir.
McClary, R. P. (2015). The Re-use of Byzantine Spolia in Rūm Saljūq Architecture,
bfo-Journal 1.2015.
Megaw, A. H. S. (1963). Notes on Recent Work of the Byzantine Institute in Istanbul.
Dumbarton Oaks Papers, 17, 344-346. Washington: Dumbarton Oaks.
Melvani, N. (2018). Paleologos Konstantinopolis’inde Geç, Orta ve Erken Bizans
Heykeli. İçinde Suzan Yalman ve Ivana Jevtić (Eds.), 10. Uluslararası
Anamed Yıllık Sempozyumu, Devşirme Malzemenin (Spolia) Yeniden
Doğuşu, Antikçağ’dan Osmanlı’ya Anadolu’da Objelerin,
Materyallerin ve Mekânların Sonraki Yaşamları, (ss. 155-175).
İstanbul: Anamed Koç Üniversitesi Anadolu Medeniyetleri
Araştırmaları Merkezi Yayınları.
Menç, H. (2014). Tarih İçinde Amasya. Amasya: Amasya Belediyesi Yayınları.
Mercangöz, Z. (1985). Batı Anadolu’da Geç Dönem Bizans Mimarisi: Laskarisler
Dönemi Mimarisi. (Doktora Tezi). Hacettepe Üniversitesi, Sosyal
Bilimler Enstitüsü Sanat tarihi Anabilim Dalı, Ankara.
Mercangöz, Z. (1994). Akhisar Ulu Cami İçindeki Düğümlü Bizans Sütunları, Sanat
Tarihi Dergisi, (7), 145-161.
Mercangöz, Z. (1995). Batı Anadolu’daki Türk Yapılarının Duvar Tekniği ve Tuğla
Süslemelerinin Kaynağı Üzerine Düşünceler. 9. Milletlerarası Türk
Sanatları Kongresi, 2, 485-495. Ankara.
Mercangöz, Z. (2008). Réflexions sur le décor dculpté. Byzantin d'Anatolie
Occidentale, BCH Supplement, (49), 81-104.
Miklosich, F. & Müller, J. (1968). Acta et Diplomata Graeca Medii Aevi Sacra et
Profana, II. Wien.
Miklosich, F. & Müller, J. (1968). Acta et Diplomata Graeca Medii Aevi Sacra et
Profana, IV. Wien.
Mısırlı, Arif, Karayazılı, Z. & diğerleri. (2012). Beylikler Döneminde Devşirme
Malzeme Kullanımı: Manisa Ulu Cami ve Medresesi, 6. Ulusal Yapı
Malzemesi Kongresi ve Sergisi-Kongre Bildirileri, 7-8-9 Kasım 2012-
İTÜ Taşkışla, (ss.107-118). İstanbul: TMMOB Mimarlar Odası
İstanbul Büyükkent Şubesi, Özdil Basımevi.
Mitsios, E. (2011). The Monastry of Sosandra: A Contribution to Its History,
Dedication and Localisation. Studies in Honour of Vassil Gjuzelev,
speciel issue, Bulgaria Mediaevalis, 2, 665-668.
Mitsios, (Mitsou) E. (2016). Ideology and Economy in the Politics of John III
Vatatzes (1221-1254). 1. Uluslararası Sevgi Gönül Bizans
Araştırmaları Sempozyumu Bildirileri, (ss. 195-205). İstanbul: Koç
Üniversitesi Anadolu Medeniyetleri Araştırma Merkezi.
Moncada, Francisco de (1975). The Catalan Chronicle of Francisco de Moncada
(Frances Hernández Çev.). Texas: The University Of Texas at el Paso.

375
Müderrisoğlu, M. F. (2013). Demirci İlçesi. İçinde Hakkı Acun (Ed.), Türk Kültür
Varlıkları Envanteri Manisa İlçeleri 45, (ss. 1-52). Ankara: Türk Tarih
Kurumu Yayınları.
Müderrisoğlu, M. E. (1956). Akhisar’lı Türk Büyükleri ve Eserleri. İzmir: Piyasa
Matbaası.
Mülayim, S. (1999). Değişimin Tanıkları Ortaçağ Türk Sanatında Süsleme ve
İkonografi. İstanbul: Kaknüs Yayınları.
Müller-Wiener, W. (2002). İstanbul'un Tarihsel Topografyası 17. Yüzyıl Başlarına
Kadar Byzantion-Konstantinopolis (Ülker Sayın Çev.). İstanbul. Yapı
Kredi Yayınları.
Necipoğlu, G. (2013). Sinan Çağı Osmanlı İmparatorluğu’nda Mimarî Kültür.
İstanbul: Bilgi Üniversitesi Yayınları.
Necipoğlu, G. (2014). 15. ve 16. Yüzyılda Topkapı Sarayı: Mimarî, Tören ve İktidar
(Ruşen Sezer Çev.). İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.
Necipoğlu, N. (2001). Byzantine Constantinople: Monuments, Topografy and
Everyday Life. Brill.
Neumeier E. (2017). Spoils for the New Pyrrhus: Alternative Claims to Antiquity in
Ottoman Greece. International Journal of Islamic Architecture, 6 (2),
311-337.
Nicol, D. M. (1999). Bizans’ın Son Yüzyılları (1261-1453) (Bilge Umar Çev.).
İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları.
Ocak, M. T. (2016). Anadolu Selçuklu Savunma Yapıları Bağlamında Alanya Kızıl
Kule. (Yüksek Lisans Tezi). İstanbul Teknik Üniversitesi Mimarlık
Tarihi, İstanbul.
Oğuz, F. (1974). Manisa Kurşunlu Han. Rölöve ve Restorasyon Dergisi, (6), 109-127.
Ankara.
Oral, Z. (1957). Konya’da Ala üd-din Camii ve Türbeleri. Yıllık Araştırmalar Dergisi,
1956, I, 45-62. Ankara.
Orlandos, A. K. (1937). Hristianika Glipta ton Moiseion Smyrnes. Archeion ton
Byzantinon Mnemeion tes Hellados, III, (ss. 128-152). Atina.
Orlandos, A. K. (1952). Héxylostegos palaiochristianiké basiliké I-II. Atina.
Osswald, B. (2008). From Lieux de Pouvoir to Lieux de Mémoire: The Monuments
of the Medieval Castle of Ioannina through the Centuries. Gudmundur
Hálfdanarson. Discrimination and tolerance in historical perspective,
(ss.187-199). Pisa University Press, Cliohres.
Ostrogorsky, G. (1959). Byzantine Cities in the Early Middle Ages, Dumbarton Oaks
Papers, 13, 45-66. Washington: Dumbarton Oaks.
Ostrogorsky, G. (2017). Bizans Devleti Tarihi (Fikret Işıltan Çev.). Ankara: Türk
Tarih Kurumu Yayınları.
Ousterhout, R. (1987). The Architecture of the Kariye Camisi in Istanbul.
Washington: Dumbarton Oaks.

376
Ousterhout, R. (1991). Constantinople, Bithynia and Regional Developments in Later
Byzantine Architecture. In D. Mouriki & S. Ćurčić (Eds.), The Twilight
of Byzantium, (pp. 75-110). Princeton.
Ousterhout, R. (1995). Ethnic Identity and Cultural Appropriation in Early Ottoman
Architecture, Muqarnas 12, 48-62. Brill.
Ousterhout, R. (2004). The East, the West and the Appropriation of the Past in Early
Ottoman Architecture, Gesta 43 (2), 165-176.
Ousterhout, R. (2007). The Decoration of the Pantokrator (Zeyrek Camii): Evidence
Old and New. 1. Uluslararası Sevgi Gönül Bizans Araştırmaları
Sempozyumu Bildirileri, (ss. 432-439). İstanbul: Küy.
Ousterhout, R. (2016). Bizan’ın Yapı Ustaları. İstanbul: Küy Yayınları.
Öden, Z. G. (1999). Karasi Beyliği. Ankara: Türk Tarih Kurumu Basımevi.
Ögel, S. (1994). Anadolu’nun Selçuklu Çehresi. Akbank Yayınları.
Önal, O. (2016). Breşli kayalar kullanılarak fotogerçekçi mozaik üretimi için hesaba
dayalı bir metodoloji. Pamukkale Üniversitesi Mühendislik Bilimleri
Dergisi, 22 (3), 136-141. Denizli.
Öney, G. (1968). Anadolu Selçuklu Mimarisinde Antik Devir Malzemesi. Anadolu
(Anatolia), (12), 17-26. Ankara.
Öney, G. (1989). Beylikler Devri Sanatı (1300-1453). Ankara: Türk Tarih Kurumu
Basımevi.
Öney, G. (2000). Erken Osmanlı Sanatı Beyliklerin Mirası. Sınırlar Ötesi Müze
Akdeniz’de İslam Sanatı Erken Osmanlı Sanatı Beyliklerin Mirası, (ss.
3-5). İstanbul: Arkeoloji ve Sanat Yayınları.
Öney, G. (2016). Ankara Arslanhane Camii Örneğinde Anadolu Selçuklu Sanatı
Sentezinde Harmanlanan Bizans Unsurları. 1. Uluslararası Sevgi
Gönül Bizans Araştırmaları Sempozyumu Bildirileri, (ss. 142-147).
İstanbul: Koç Üniversitesi Anadolu Medeniyetleri Araştırma Merkezi.
Önlü, Ş. (2010). Yerebatan Sarnıcı’nın Taşıyıcı Elemanlarının Analizi. (Yüksek
Lisans Tezi). İstanbul Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü,
Mimarlık Tarihi, İstanbul.
Özbek, Y. (2009). Anadolu Türk Mimarisinde Taş Süsleme. Türkiyat Araştırmaları
Literatür Dergisi, 7 (14), 141-169.
Özdemir, Ş. (2005). Osmanlı Donanmasının Bir Seyir Defteri ve XVIII. Yüzyıl
Osmanlı Denizciliğine İlişkin Bazı Gözlemler. Tarih Araştırmaları
Dergisi, 24 (37), 113-163. Ankara.
Özmen, İ. G. (2017). Amasya Merkezdeki Türk İslam Dönemi Yapılarında Devşirme
Malzeme Kullanımı. International Journal of Interdisciplinary and
Intercultural Art, 3 (3), 59-84.
Öztaşkın, G. K. (2015). Stratonikeia Kenti Bizans Dönemi Liturjik Taş Eserleri.
İçinde Bilal Söğüt (Ed.), Stratonikeia Çalışmaları 1 Stratonikeia ve
Çevresi Araştırmaları, (ss. 159-174). İstanbul: Ege Yayınları.
Pachymeres, G. (1835). De Michaele et Andronico palaeologis Libri Tredecim. In I.
Bekker (Ed.), Corpus Scriptorum Historiae Byzantinae, 2 (37). Bonn.

377
Pachymeres, G. (1999). Relations historiques III, A. Failler (Ed.). Paris.
Pakalın, M. Z. (1993). Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü II. İstanbul:
Millî Eğitim Bakanlığı.
Parman, E. (2002). Orta Çağda Bizans Döneminde Frigya (Phrygia) ve Bölge
Müzelerindeki Taş Eserleri. Eskişehir: Anadolu Üniversitesi Yayınları.
Parman, E. & Altınsapan, E. (2001). Eskişehir-Seyitgazi-Kümbet Köyü’nde
Himmet Baba Türbesi ve Devşirme Malzemesi. Arkeoloji ve Sanat
Tarihi Araştırmaları Yıldız Demiriz’e Armağan, (ss. 115-127, 223-
228). İstanbul: Simurg Yayınları.
Pausanias. (2014). Description of Greece, Volume I XX 5, (Jones W. H. S. Ormerod,
H. A. Wycherley, R. E.). Cambridge, MA: Harvard University Press.
Peker, A. U. (2007). Edirne II. Beyazıd Külliyesi. Tasarım Merkezi Dergisi, (7), 18-
27.
Pektaş, K. (2009). Sîdî Ukbe Camii. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, (Cilt
37, ss. 149-151).
Pinatsi, C. (2006). New Observations on the Pavement of the Church of Hagia Sophia
in Nicaea. Byzantinische zeitschrift 99, 119-126.
Pseudo-Phrantzes. (1966). Memorii 1401-1477, In anexa Pseudo-Phrantzes:
Macarie Melissenos Cronica 1258-1481, Vasile Grecu (Ed.).
Bucureşti.
Pulak, C. (1994). 1993 Sualtı Araştırması. XII. Araştırma Sonuçları Toplantısı, (ss. 1-
12). Ankara.
Ramsay, W. M. (1904). The Letters To The Seven Churches Of Asia. London: Hodder
& Stoughton.
Ramsay, W. M. (1960). Anadolu’nun Tarihi Coğrafyası (M. Pektaş Çev.). İstanbul:
Milli Eğitim Basımevi.
Raptis, K. T. & Vassiliadou, S. D. (2012-2013). Remarks and thoughts about
provenance of the spolia used in Hamza Bey mosque in Thessaloniki,
and their arrangement in the Ottoman peristyle. Byzantiaka, 30, 267-
278.
Redford, S. (1993). The Seljuqs of Rum and Antique, Mukarnas, 10, 148-156.
Redford, S. (2006). Selçuklu Sarayları, Bahçeleri ve Kırsal Ortam. İçinde Ali Uzay
Peker ve Kenan Bilici (Eds.), Anadolu Selçukluları ve Beylikler Dönemi
Uygarlığı (Mimarlık ve Sanat) 2, (ss. 291-302). Ankara: T.C. Kültür ve
Turizm Bakanlığı Yayınları.
Redford, S. (2007). Anadolu Selçukluları ve Antik Çağ. Cogito, (29), 48-60. İstanbul,
Yapı Kredi Yayınları.
Redford, S. (2016). Memâlik ve Memâlîk: Anadolu Selçuklu İçkalelerinin Süsleme
ve Kitabe Programları. İçinde Scott Redford ve Nina Ergin (Eds.),
Türkiye’de Şehirler ve İçkaleler Demir Çağından Selçuklulara.
İstanbul: Koç Üniversitesi Yayınları.
Redford, S. (2018). Devşirme Malzeme Olarak Lahit. On Üçüncü Yüzyıl
Konyası’ndan Örnekler. İçinde Suzan Yalman ve Ivana Jevtić (Eds.),

378
10. Uluslararası Anamed Yıllık Sempozyumu, Devşirme Malzemenin
(Spolia) Yeniden Doğuşu, Antikçağ’dan Osmanlı’ya Anadolu’da
Objelerin, Materyallerin ve Mekânların Sonraki Yaşamları, (ss. 201-
215). İstanbul: Anamed Koç Üniversitesi Anadolu Medeniyetleri
Araştırmaları Merkezi Yayınları.
Richter, O. F. (1998). Manisa (1815). İçinde İlhan Pınar (Ed.), Alman Gezginlerin
Gözüyle 19. Yüzyıl Anadolu Şehirleri, (ss. 1-16). İzmir: Akademi
Kitapevi.
Riefstahl, R. M. (1930). Turkish Architecture in Southwestern Anatolia. Art Studies,
Medieval, Renaissance and Modern, 8 (1), 89-165; 8 (2), 169-212.
Riefstahl, R. M. (1941). Cenubu Garbî Anadolu’da Türk Mimarisi. İstanbul: Maarif
Matbaası.
Rona, Z. (1997). Devşirme. Eczacıbaşı Sanat Ansiklopedisi, (Cilt 1). İstanbul: YEM
Kitabevi.
Roosevelt, C. H. (2017). Gyges’ten Büyük İskender’e Lydia Arkeolojisi. İstanbul: Küy
Yayınları.
Rüstem, Ü. (2018). Devşirme Malzeme (Spolia) ve On Sekizinci Yüzyıl İstanbul’unda
Tarihe Başvurmak. İçinde Suzan Yalman ve Ivana Jevti (Eds.),
Devşirme Malzemenin (Spolia) Yeniden Doğuşu, Antikçağ’dan
Osmanlı’ya Anadolu’da Objelerin, Materyallerin ve Mekânların
Sonraki Yaşamları, (ss. 297-315). İstanbul: Anamed Koç Üniversitesi
Yayınları.
Saradi, H. (1997). The Use of Ancient Spolia in Byzantine Monuments: The
Archaelogical and Literary Evidence. International Journal of the
Classical Tradition, 3 (4), 395-423. New Brunswick: International
Society for the Classical Tradition.
Sarıkaya, F. (2016). Anadolu Beyliklerinde Dini Hayat (Aydınoğulları,
Menteşeoğulları ve Saruhanoğulları. (Doktora Tezi). T.C. Celal Bayar
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı, Manisa.
Sarıkaya, F. (2018). Saruhanoğulları Beyliği Döneminde Manisa’da Öne Çıkan
Şahsiyetler. İnsan ve Toplum Bilimleri Araştırmaları Dergisi, 7 (1), 90-
105.
Sarre, F. (1998). Küçükasya Seyahati 1895 Yazı Selçuklu Sanatı ve Ülkenin
Coğrafyası Üzerine Araştırmalar (Dârâ Çolakoğlu Çev.). İstanbul: Pera
Turizm ve Ticaret A.Ş.
Satış, B. (1994). İlkçağdan Günümüze Akhisar. İzmir: Ege Üniversitesi Basımevi
Akhisar Sağlık Eğitim Kültür Vakfı Yayınları.
Schneider, A. M. & Karnapp, W. (1938). Die Stadtmauer von Iznik (Nicaea). Berlin:
Archaeologisches Institut des Deutschen Reiches.
Scranton, R. L. (1957). Medieval Architecture in the Centrel Area of Corinth.
Princeton: Princeton University Press.
Scutariotae. (1978 ?). Scutariotae, Theodori, Additamenta ad Georgii Acropolitae
Historiam, in Acropolitae, Georgii, Opera, I. A. Heisenberg (Ed.), (pp.
275-302).

379
Sevgen, N. (1959). Anadolu Kaleleri, I. Ankara.
Sevim, A. & Yücel, Y. (1990a). Türkiye Tarihi II, Osmanlı Dönemi (1300-1566).
Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları.
Sevim, A. & Yücel, Y. (1990b). Türkiye Tarihi I, Fetihten Osmanlılara Kadar (1018-
1300). Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları.
Smith, T. (1684). An account of the city of Prousa in Bithynia. Philosophical
Transactions of the Royal Society of London 14, 431-433.
Sonyıldırım, Ş. (2007). 17. Yüzyılın İlk Yarısında Manisa. (Yüksek Lisans Tezi). T.C.
Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih (Yeniçağ Tarihi)
Anabilim Dalı, Ankara.
Sönmez, Z. (1989). Başlangıçtan 16. Yüzyıla kadar Anadolu Türk-İslâm Mimarisnde
Sanatçılar. Ankara: Türk Tarih Kurumu Basımevi.
Sözen, M. & Tanyeli, U. (2001). Devşirme. Sanat Kavram ve Terimleri Sözlüğü, (s.
66). İstanbul: Remzi Kitabevi.
Stewing, R. & Tufan, R. (1968). Kulturlandschaftsentwicklung in Westanatolien =
Batı Anadolu’nun Kültürel Gelişmesi: Kartografik Bilgiler. İstanbul:
Turing.
Strabon. (2009). Antik Anadolu Coğrafyası Geographika: Kitap XII-XIII-XIV (Prof.
Dr. Adnan Pekman Çev.). İstanbul: Arkeoloji ve Sanat Yayınları.
Strzygowski, J. (1902). Das Griechish-Kleinasiantische Ornament um 967n. Chr.,
Wiener Studien, 24, 443-447.
Suphulaşa. (t.y.) Matbu nüsha 5, 344.
Şahin, H. (2010). Tarihin Güzel Mirası Kula. Salihli: Ezgi Yayınları.
Şaman, D. N. & Yazar, T. (2007). Ortaçağ Anadolu Türk Mimarisinde Devşirme
Malzeme Kullanımı. Edebiyat Fakültesi Dergisi, 24 (1), 209-230.
Şeker, M. (2013). Aydınoğullarının Kültür Hayatı ve Türkçeciliği. Uluslararası Batı
Anadolu Beylikleri Tarih Kültür ve Medeniyet Sempozyumu-1, (ss. 363-
379). Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları.
Şemailnâme-i Al-î Osman. (t.y.). Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi, III. Ahmed,
nr. 3592, vr. 10b-11a.
Şen, A. (2015). Manisa Hamamları (Merkez). (Yüksek Lisans Tezi). T.C. Necmettin
Erbakan Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sanat Tarihi Anabilim
Dalı, Konya.
Şener, D. K. (2014). Soma Hızır Bey (Çarşı) Camii Duvar Resimleri Üzerine Bir
Değerlendirme. Turskish Studies-International Periodical For The
Languages, Literature and History of Turkish os Turkic Volume 9/10
Fall, 715-738. Ankara.
Şikari. (1994). Karamanoğulu Tarihi, (1946). Konya: Yeni Kitap Basımevi.
Şirvan, B. (t.y.). Antikçağ Yazarlarının Gözünden Magnesia Ad Sipylum, Available
from www.academia.edu.tr

380
Tanman, B. M. (1998). Edirne’de Erken Dönem Osmanlı Camileri ve Özellikle Üç
Şerefeli Cami Hakkında. İçinde Emin Nedret İşli ve M. Sabri Koz
(Eds.), Edirne: Serhattaki Payıtaht. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.
Tanman, B. M. (2005). 14. Ve 15. Yüzyılların Anadolu Türk Mimarlığında Gotik
Etkiler. Afife Batur’a Armağan: Mimarlık ve Sanat Tarihi Yazıları, (ss.
213-228). İstanbul.
Tanman, B. M. (2016). Ekrem Hakkı Ayverdi’nin Erken Devir Osmanlı Mimarisine
Dair Tespitleri. İçinde Hatice Aynur ve A. Hilâl Uğurlu (Eds.), Ekrem
Hakkı Ayverdi’nin hâtırasına Osmanlı Mimarlık Kültürü, (ss. 231-253).
İstanbul: Kubbealtı Yayınları.
Tanman, B. & Parlak, S. (2006). Tarikat Yapıları. İçinde Ali Uzay Peker ve Kenan
Bilici (Eds.), Anadolu Selçukluları ve Beylikler Dönemi Uygarlığı
(Mimarlık ve Sanat) 2, (ss. 391-417). Ankara: T.C. Kültür ve Turizm
Bakanlığı Yayınları.
Tankut, G. (2007). The Seljuk City/Selçuk Kenti. Ankara: METÜ mf.
Tanrıver, D. (2007). Kula Yakınlarında Bir Antik Kent: Maionia
(Gökçeören/Menye). Geçmişten Geleceğe Yanık Ülke Kula
Sempozyumu (Çevre-Kültür-Turizm) 1-3 Eylül 2006, (ss. 197-209).
İzmir.
Tanrıver, C. (1996). Antik Devirde Lydia’da Sosyal ve Ekonomik Amaçlı Dernekler.
(Doktora Tezi). Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Klasik
Arkeoloji Anabilim Dalı, İzmir.
Tanyeli, U. (1987). Anadolu Türk Kentinde Fiziksel Yapının Evrim Süreci (11.-15.
yüzyıl). İstanbul Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi, İstanbul.
Tanyeli, U. & Tanyeli, G. (1989). Osmanlı Mimarisinde Devşirme Malzeme
Kullanımı (16-18. Yüzyıl). Sanat Tarihi Araştırmaları Dergisi, 2 (4),
23-31.
Tanyeri-Erdemir, T. (2018). Günden Kalanlar: Anadolu’nun Camiye Dönüştürülen
Kiliseleri. İçinde Suzan Yalman ve Ivana Jevtić (Eds.), 10. Uluslararası
Anamed Yıllık Sempozyumu, Devşirme Malzemenin (Spolia) Yeniden
Doğuşu, Antikçağ’dan Osmanlı’ya Anadolu’da Objelerin,
Materyallerin ve Mekânların Sonraki Yaşamları, (ss. 75-98). İstanbul:
Anamed Koç Üniversitesi Anadolu Medeniyetleri Araştırmaları
Merkezi Yayınları.
Tavukçu, A. Y. vd. (2015). Alaşehir-Philadelphia Araştırmaları 2013. 32. Araştırma
Sonuçları Toplantısı, 02-06 Haziran 2014, Gaziantep, 1. Cilt, (ss. 301-
320). Ankara: T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayın.
Tekin, O. (2021). Bizans Dönemi’nde Para: Sikkeler ve Darphaneler. İçinde Engin
Akyürek ve Koray Durak, Bizans Dönemi’nde Anadolu, (ss. 104-121).
İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.
Temple, Ç. (2014). Konya’da Bulunan Yivli ve Düğüm Motifli Sütunlar. Turkish
Studies-International Periodical For The Languages, Literature and
History of Turkish or Turkic Volume 9/10 Fall 2014, 1019-1031.
Ankara.

381
Texier, C. (2002a). Küçük Asya Coğrafyası, Tarihi ve Arkeolojisi Cilt-1 (Ali Suat
Çev.). Ankara: Enformasyon ve Dokümantasyon Hizmetleri Vakfı
Yayınları.
Texier, C. (2002b). Küçük Asya Coğrafyası, Tarihi ve Arkeolojisi Cilt-2 (Ali Suat
Çev.). Ankara: Enformasyon ve Dokümantasyon Hizmetleri Vakfı
Yayınları.
Texier, C. (2002c). Küçük Asya Coğrafyası, Tarihi ve Arkeolojisi Cilt-3 (Ali Suat
Çev.). Ankara: Enformasyon ve Dokümantasyon Hizmetleri Vakfı
Yayınları.
Theunissen, H. (1998). Ottoman-Venetian Diplomatics: The ‘Ahd-names: The
Historical Background and the Development of a Category of Political-
Commercial Instruments Together with an Annotated Edition of a
Corpus of Relevant Documents. Utrecht. Available from Electronic
Journal of Oriental Studies (2), 1-698.
Thévenot, J. (2009). Thévenot Seyahatnamesi Stafanos Yerasimos’un Anısına (Ali
Berktay Çev.). İstanbul: Kitap Yayınevi.
Togan, Z. V. (1953). Reşideddin’in mektuplarında Anadolu’nun iktisadî ve medenî
hayatına dair kayıtlar. İktisat Fakültesi Mecmuası, XV (1-4), 33-50.
İstanbul.
Tok, E. (1997). Türkiye’deki Orta ve Son Bizans Dönemi Kiliselerinde Cephe Düzeni.
(Yüksek Lisans Tezi). T.C. Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
Sanat Tarihi Anabilim Dalı, İzmir.
Tok, E. (2012). Manisa Yakınlarında Bir Ortaçağ Kalesi Yoğurtçu Kale. Manisa:
Manisa Belediyesi Kültür Yayını.
Tok, E. (2016). On İkinci ve On Üçüncü Yüzyılların Sosyopolitik Ortamında yeşeren
Bir Savunma Ağı: Neokastra. 1. Uluslararası Sevgi Gönül Bizans
Araştırmaları Sempozyumu Bildirileri, (ss. 303-311). İstanbul: Koç
Üniversitesi Anadolu Medeniyetleri Araştırma Merkezi.
Tok, E. (2021). Manisa Ulu Cami ve Medresesi’nde Yeni Keşfedilen Devşirme Taş
Eserler. Sanat Tarihi Dergisi, 30 (1), 591-621. İzmir: Ege Üniversitesi.
Tosun, İ. (t.y.). Tarihi, Sosyal, Kültürel ve Turizm Yönü ile Kula. İzmir: Kula
Belediyesi Yayını.
Uluçay, Ç. (1940). Saruhanoğulları ve Eserlerine Dair Vesikalar (773H-1220H).
İstanbul: Resimli Ay Matbaası.
Uluçay, Ç. (1941). Manisa’daki Saray-ı Amire ve Şehzadeler Türbesi. İstanbul.
Uluçay, Ç. (1946). Saruhanoğulları ve Eserlerine Dair Vesikalar II. İstanbul: Marifet
Basımevi.
Uluçay, Ç. (1980). Padişahların Kadınları ve Kızları. Ankara.
Uluçay, Ç. (1997). Saruhan-oğulları. İslam Ansiklopedisi, (Cilt 10, ss. 239-244).
Eskişehir: Eskişehir Anadolu Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi.
Uluçay, Ç. (2012). Manisa Ünlüleri. Sancaktan Saraya Şeçme Yazılar, (ss. 655-748).
İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.
Uluçay, Ç. & Gökçen, İ. (1939). Manisa Tarihi. İstanbul: Resimli Ay Matbaası.

382
Umar, B. (1998). Türkiye Halkının Ortaçağ Tarihi Türkiye Türkleri Ulusunun
Oluşması. İstanbul: İnkılâp Kitabevi.
Umar, B. (2001). Lydia Bir Tarihsel Coğrafya Araştırması ve Gezi Rehberi. İstanbul:
İnkılâp Kitabevi.
el-Umari. (1838). Notice de l’ouvrage qui a pour titre Masalek alabsar fi memalek
alamsar, Voyages des yeux dans les rayaumes des différentes contrées
(ms. Arabe 583), (E. Quatremère Çev.). Notices et Extraits des mss. De
la Bibiothéque du Roi, (C. XIII, pp. 334-381), Paris.
Urak, G. (2006). Amasya. İçinde Ali Uzay Peker ve Kenan Bilici (Eds.), Anadolu
Selçukluları ve Beylikler Dönemi Uygarlığı (Mimarlık ve Sanat) 2,
(ss.189-193). Ankara: T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları.
URL-1<http://www.wondersofsicily.com/syracuse-cathedral.htm>, erişim tarihi
23.07. 2019.
URL-2<https://islamansiklopedisi.org.tr/kayitbay-kulliyesi>, erişim tarih 16.01.2019.
URL-3<https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/31009>, erişim tarihi
07.10.2021.
URL-4<https://www.neredekal.com/assos-hudavendigar-camii/>, erişim tarihi
16.01.2019.
URL-5<https://islamansiklopedisi.org.tr/tepedelenli-ali-pasa>, erişim tarihi
01.07.2019.
URL-6<https://www.instagram.com/nereyedergisi/>, erişim tarih 21.11.2019.
URL-7<https://iranicaonline.org/articles/alans-an-ancient-iranian-tribe-of-the-
northern-scythian-saka-sarmatian-massagete-group-known-to-
classical-writers-from>, erişim tarihi 30.10.2021.
URL-8<https://islamansiklopedisi.org.tr/akhisar>, erişim tarihi 26.12.2018.
URL-9<http://thyateirakazisi.com/thyateira-hakkinda-tarihsel-bilgiler/>, erişim
tarihi 03.01.2019.
URL-10<https://www.turgutlu.bel.tr/tr/sayfa/kent-tarihi>, erişim tarihi 04.01.2019.
URL-11<http://www.kula.bel.tr/kula-tarihi.aspx>, erişim tarihi 05.01.2019.
URL-12<http://thyateirakazisi.com/akhisardaki-arkeolojik-kalintilar/>, erişim tarihi
23.05.2021.
URL-13<https://islamansiklopedisi.org.tr/anadolu-beylikleri>, erişim tarihi
05.01.2019.
URL-14<http://www.soma.gov.tr/tarihce>, erişim tarihi 04.01.2019.
URL-15<https://islamansiklopedisi.org.tr/karesiogullari>, erişim tarihi 05.01.2019.
URL-16<http://www.soma.gov.tr/tarihce>, erişim tarih 04.01.2019.
URL-17<http://www.manisakulturturizm.gov.tr/TR-72952/kirkagac.html>, erişim
tarihi 05.01.2019.
URL-18<http://www.manisakulturturizm.gov.tr/TR-72957/saruhanli.html>, erişim
tarihi 05.01.2019.
URL-19<fikirta.blogspot.com>, erişim tarihi 01.07.2021.

383
URL-20<http://www.kula.bel.tr/kursunlu-camii.aspx>, erişim tarihi 07.01.2019.
URL-21<http://www.manisakulturturizm.gov.tr/TR-73013/julia-gordos-
gordes.html>, erişim tarihi 04.01.2019.
URL-22<https://www.soma.bel.tr/sayfalar/tarihce/32>, erişim tarihi 05.01.2019.
URL-23<http://www.kirkagactarih.com/siledik-koyu/>, erişim tarihi 05.01.2019.
URL-24
<https://www.wikiwand.com/tr/T%C3%BCrkiye%27deki_saat_kuleleri_listesi>,
erişim tarihi 04.07.2019.
URL-25<https://www.ntv.com.tr/galeri/sanat/manisa-ulu-camidebizans-sutunlarini-
sivamislar,V7krbcbOuEa2vClcTnIkNg/3FVUMDTqcEKpPy4ahlCxM
w>, erişim tarihi 28.07.2021.
URL-26<https://orthodoxartsjournal.org/ciboria-and-tabernacles-a-short-history/>,
erişim tarihi 25.11.2019.
URL-27<https://www.europeana.eu/portal/en/record/22/_4409.html>, erişim tarihi
24.11.2019.
URL-28<http://www.basilicasanmarco.it/basilica/architettura/fasi-
costruttive/?lang=en>, erişim tarihi 15.05.19.
URL-29<http://www.e-tarih.org/sayfam.php?m=teser&id=1784>, erişim tarihi
15.05.19.
URL-30<http://thyateirakazisi.com/akhisar-camileri/>, erişim tarihi 21.12.2018.
URL-31<http://thyateirakazisi.com/thyateira-hakkinda-tarihsel-bilgiler/>, erişim
tarihi 03.01.2019.
URL-32<https://crispusberradunya.tr.gg/KULA-h-NIN-
TAR%26%23304%3BH%26%23304%3B-
ESERLER%26%23304%3B.htm>, erişim tarihi 02.06.2019.
URL-33<https://crispusberradunya.tr.gg/KULA-h-NIN-
TAR%26%23304%3BH%26%23304%3B-
ESERLER%26%23304%3B.htm>, erişim tarihi 02.06.2019.
URL-34<http://www.alasehir.bel.tr/tarihi-yapilar.html>, erişim tarihi 02.06.2019.
URL-35<https://islamansiklopedisi.org.tr/seyh-sinan-kulliyesi>, erişim tarihi
02.06.2019.
URL-36<http://www.optimushaber.com/xviii.-yuzyilda-manisada-saray-i-amire-
vardi-384241h.htm>, erişim tarihi 04.12.2019.
URL-37<https://www.trthaber.com/haber/kultur-sanat/650-yillik-manisa-ulu-
camiyi-kurtarma-restorasyonu-372028.html>, erişim tarihi
07.06.2019.
URL-38<http://gordes.bel.tr/GORDESHAKKINDA>, erişim tarihi 04.01.2019.
URL-39<http://www.newliturgicalmovement.org/2011/08/eastern-churches-review-
origins-of.html#.XdrzaugzZhE>, erişim tarihi 25.11.2019.
Uysal, O. A. (2006). Germiyanoğulları Beyliğinin Mimarî Eserleri. Ankara: Atatürk
Yüksek Kurumu Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı.

384
Uysal, O. A. (1990). Germiyanoğulları Beyliğinin Mimari Eserleri -I-. (Doktora Tezi).
Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Arkeoloji ve Sanat
Tarihi Anabilim Dalı, Ankara.
Uysal, Z. (2016). Cezayirli Gâzi Hasan Paşa’nın Çanakkale Civarındaki Eserleri.
Çanakkale Araştırmaları Türk Yıllığı, (21), 47-78. Çanakkale:
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi.
Uytterhoeven, I. (2018). Spolia, -iorum, i.: Savaş Ganimetlerinden Yapı
Malzemelerinin yeniden Kullanımına Latince Bir Terimin Tarihi.
İçinde Suzan Yalman ve Ivana Jevtić (Eds.), 10. Uluslararası Anamed
Yıllık Sempozyumu, Devşirme Malzemenin (Spolia) Yeniden Doğuşu,
Antikçağ’dan Osmanlı’ya Anadolu’da Objelerin, Materyallerin ve
Mekânların Sonraki Yaşamları, (ss. 27-53). İstanbul: Anamed Koç
Üniversitesi Anadolu Medeniyetleri Araştırmaları Merkezi Yayınları.
Uzunçarşılı, İ. H. (1929). Afyon Karahisar, Sandıklı, Bolvadin, Çay, İsaklı, Manisa,
Birgi, Muğla, Milas, Peçin, Denizli, Isparta, Atabey ve Eğirdir deki
Kitabeler ve Sahip, Saruhan, Aydın, Menteşe, İnanç, Hamit Oğulları
hakkında malûmat. İstanbul: İstanbul Devlet Matbaası.
Uzunçarşılı, İ. H. (1988). Anadolu Beylikleri ve Akkoyunlu, Karakoyunlu Devletleri.
Ankara: Türk Tarih Kurumu Basımevi.
Uzunçarşılı, İ. H. (2019). Osmanlı Tarihi I. Cilt. Ankara: Türk Tarih Kurumu
Basımevi.
Ünal, C. (2012). Manisa Müzesi Bizans Sikkeleri. Manisa: Celal Bayar Üniversitesi
Yayınları.
Ünal, H. R. (2001). Ulu Cami. İçinde Rahmi Hüseyin Ünal (Ed.), Birgi Tarihi, Tarihî
Coğrafyası ve TürkDönemi Anıtları, (ss. 59-79). Ankara: T.C. Kültür
Bakanlığı Yayınları.
Ünal, H. R. (2006). Beçin. İçinde Ali Uzay Peker ve Kenan Bilici (Eds.), Anadolu
Selçukluları ve Beylikler Dönemi Uygarlığı (Mimarlık ve Sanat) 2, 211-
217. Ankara: T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları.
Ünalan, S. (1998). Akhisar ve Gölmarmara’daki Türk Anıtları. (Yüksek Lisans Tezi).
İzmir Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sanat Tarihi Ana
Bilim Dalı, İzmir.
Ünlü, M. (1998). Demirci-Hisar Kaplıcaları (Manisa). Türk Coğrafya Dergisi, (33),
559-579. İstanbul.
Vakıflar. (1973). Cumhuriyet’in 50. Yılında Vakıflar. Ankara.
Van Millingen, A. (1912). Byzantine Churches in Constantinople. Londra.
Vardar, K. F. (2017). Rüstem Paşa Camii Taş Süslemelerinin Değerlendirilmesi.
Türkiyat Mecmuası, 27 (1), 367-393.
Varlık, M. Ç. (1994). Anadolu Beylikleri. Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi,
(VIII, ss. 537-545). Konya: Kombassan A.Ş.
Voyadjis, S. (2016). Further Remarks on the Building History of the Church of the
Transfiguration of Christ at Christianou, Messenia, Greece. 1.
Uluslararası Sevgi Gönül Bizans Araştırmaları Sempozyumu

385
Bildirileri, (ss. 458-469). İstanbul: Koç Üniversitesi Anadolu
Medeniyetleri Araştırmaları Enstitüsü.
Vranoussis, L. (1968). Ἱστορικὰ καὶ τοπογραφικὰ τοῦ μεσαιωνικοῦ κάστρου τῶν
Ἰωαννίνων, Χαριστήριον εἰς Ἀναστάσιον Κ. Ὀρλάνδον, (tome IV, ss.
439-515). Athens.
Vryonis, S. Jr. (2020). Küçük Asya’da Orta Çağ Helenizminin Çöküşü ve 11.
Yüzyıldan Başlayarak 15. Yüzyıla Kadar İslamlaşma. İstanbul:
Kalkedon Yayınları.
Ward-Perkins, B. (1984). From Classical Antiquity to the Middle Ages: Urban Public
Building in Northern and Central Italy, A.D. 300-850. Oxford.
Wendell, Ch. (1971). Baghdad: Imago Mundi and Other Foundation Lore.
International Journal of Middle East Studies 2, 99-128.
Wittek, P. (1986). Menteşe Beyliği (Orhan Şaik Gökyay Çev.). Ankara: Türk Tarih
Kurumu Basımevi.
Wolper, S. E. (2000). Khidr, Elwan Çelebi and the Conversion of Sacred Sanctuaries
in Anatolia. The Muslim World, (90), 309–322.
Wright, G. R. H. (1997). Beycesultan 1954 Some Byzantine Remains. Anatolia
Studies, Volume. XLVII, 177-194. London: The British Institute of
Archaeology at Ankara.
Yakut, S. H. (2002). Saruhanoğulları Beyliği. (Yüksek Lisans Tezi). T.C. Celal Bayar
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı Ortaçağ
Tarihi Programı, Manisa.
Yavuz, B. G. (2011). Birgi Coğrafyası, halk bilgisi, tarihçesi, tarihi yerleri “The
history of Birgi”. İzmir Kalkınma Ajansı.
Yalman, S. (2018). Antikiteyi Onarmak: Okunabilirlik ve Konya’da Selçuklu
Devşirme Malzemelerini Okuma. İçinde Suzan Yalman ve Ivana Jevti
(Eds.), Devşirme Malzemenin (Spolia) Yeniden Doğuşu, Antikçağ’dan
Osmanlı’ya Anadolu’da Objelerin, Materyallerin ve Mekânların
Sonraki Yaşamları, (ss. 217-239). İstanbul: Anamed Koç Üniversitesi
Yayınları.
Yavuz, M. F. (2019). 15. ve 16. Yüzyıllarda Osmanlı İstanbul’unda Devşirme
Malzeme Kullanımı. Çanakkale Araştırmaları Türk Yıllığı, 26, 421-
446, Çanakkale: Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi.
Yavuz, N. (2010). Anadolu’da Beylikler Dönemi –Siyasi Tarih ve Kültür-. Ankara:
Nobel Yayın Dağıtım.
Yenal, E. (1996). Osmanlı Başkenti, Osmanlı Kenti Bursa. Bir Masaldı Bursa…,
(ss.19-47). İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.
Yenişehirlioğlu, F. (1989). XIV.-XV. Yüzyıl Mimari Örneklere Göre Bursa Kentinin
Sosyal, Ekonomik ve kültürel Gelişmi. IX Türk Tarih Kongresi Cilt 3,
(ss. 1345-1353).
Yerasimos, S. (2010). İstanbul İmparatorluklar Başkenti (Ela Güntekin ve Ayşegül
Sönmezay Çev.). İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları.

386
Yıldırım, Ş. (2010). Philomelion’daki Orta Bizans Dönemi Sütun Başlıkları. İçinde
Sema Doğan ve Mine Kadiroğlu (Eds.), Bizans ve Çevre Kültürler Prof.
Dr. S. Yıldız ötüken’e Armağan, (ss. 378-384). İstanbul: Yapı Kredi
Kültür Sanat Yayıncılık.
Yılmaz, A. (2013). Roma Hamamı. İçinde Cevat Başaran (Ed.), Antik Troas’ın
Parlayan Kenti Parion 1997-2009 Yılları Yüzey Araştırmaları, Kazı ve
Restorasyon Çalışmaları. İstanbul: Ege Yayınları.
Yılmazyaşar, H. (2018). Bursa Eski Kaplıca: Mimar ve Yapının Orijini Meselesi.
Journal of Anatolia and Balkan Studies, 1 (2), 3-43.
Yosunkaya, B. (2007), Bursa ve İznik’deki Erken Dönem Osmanlı Yapılarında
Devşirme Malzeme Kullanımı. (Yüksek Lisans Tezi). Yıldız Teknik
Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Mimarlık Anabilim Dalı,
Mimarlık Tarihi ve Kuramı Programı, İstanbul.
Yörükoğlu, N. N. (1948). Manisa Bimarhanesi. İstanbul: İstanbul Üniversitesi Tıp
Tarihi Enstitüsü.
Yücel, Y. (1991). Anadolu Beylikleri Devlet Teşkilatı ve Toplum Hayatı. Belleten,
LIV (210), 805-824. Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları.
Yücel, E. (1968). Manisa Muradiye Camii ve Külliyesi. Vakıflar Dergisi, VII, 207-
214. İstanbul.
Yürekli, Z. (2012). Architecture and Hagiograhy in the Ottoman Empire: The Plitics
of Bektashi Shrines in the Classical Age. Farnham, Birleşik Krallık;
Burlington, VT: Ashgate.
Yürekli-Görkay. Z. (2011). Osmanlı Mimarisinde Aleni Devşirme Malzeme:
Gazilerin Alamet-i Farikası. İçinde Z. Yasa Yaman ve S. Bağcı (Eds.),
Gelenek, Kimlik, Bireşim: Kültürel Kesişmeler ve Sanat. Prof. Dr.
Günsel Renda’ya Armağan/Tradition, Identity, Synthesis: Cumtural
Crossing and Art. Essays in Honor of Prof. Dr. Günsel Renda, (ss. 273-
282). Ankara: Hacettepe Üniversitesi Hastaneleri Basımevi.
Zachariadou, E. A. (1983). Trade and Crusade, Venetian Crete and the Emirates of
Menteshe and Aydin (1300-1415). Hellenic Institute of Byzantine and
Post Byzantine Studies, 272. Venice.
Zachariadou, E. A. (1997). Sarukhan. Encyclopedia of Islam, second edition, (Cilt 9,
s. 69). Leiden.
Zhukov, K. (1997). Osmanlı, Karasi ve Saruhan Sikkeleri ve Türk Batı
Anadolu’sunda Ortak Para Sorunu (1340-1390). İçinde E. A.
Zachariadou (Ed.), Osmanlı Beyliği, (ss. 256-262). İstanbul: Tarih
Vakfı Yurt Yayınları.
Zollt, T. (1994). Kapitellplastik Konstantinopels vom 4. bis 6. jahrhundert n. chr. mit
einem beitrag zur untersuchung des ionischen kämpferkapitells. Bonn:
Dr. Rudolf Habelt GMBH.
Zollt, T. (1998). Das Ionische kämpferkapitelle. In U. Peschlow (Ed.), Definitions
probleme, spätantike und Byzantinische bauskulptur, (ss. 59- 66).
Stuttgart: Franz Steiner Verlag.

387
388
EKLER

EK A: Şekiller

389
EK A: Şekiller

Şekil A.1 : Ravenna, San Vitale Kilisesi, 6. yüzyıl (2017).

390
Şekil A.2 : Siracusa Katedralı, 7. yüzyıl (2019).

Şekil A.3 : Tirilye (Zeytinbağı) St. Stephanos Kilisesi (Fatih Camisi) (2017).

391
Şekil A.4 : Tirilye (Zeytinbağı) St. Stephanos Kilisesi (Fatih Camisi) (2017).

Şekil A.5 : Atina Little Metropolis Kilisesi, 1182-1204 (David Hendrix, 2017).

392
Şekil A.6 : Parigoritissa Kilisesi Arta yakınları, 13. yüzyıl (David Hendrix,
2019).

393
Şekil A.7 : Venedik, San Marco Bazilikası (2016).

Şekil A.8 : Nikaia (İznik) surları (2018).

394
Şekil A.9 : Sivrihisar Ulu Camisi, 1231-1232 (2021).

Şekil A.10 : Eskişehir Himmet Baba Türbesi, 13.-14. yüzyıl (2013).

395
Şekil A.11 : Çanakkale Tuzla Köyü Murad Hüdavendigar Camisi, 1366 (2019).

Şekil A.12 : Karacasu Hafsa Hatun Türbesi (2021).

396
Şekil A.13 : Birgi Ulu Camisi, 1312 (2012).

Şekil A.14 : Beçin Ahmed Gazi Medresesi eyvan kemeri solundaki levha, 1375-
1376 (2021).

397
Şekil A.15 : Beçin Ahmed Gazi Medresesi eyvanı kemeri sağındaki levha, 1375-
1376 (2021).

Şekil A.16 : Bursa I. Murad Hüdavendigar Camisi, 1366 (2017).

398
Şekil A.17 : Behramkale Murad Hüdavendigar Camisi, 1359 (2019).

Şekil A.18 : Behramkale Murad Hüdavendigar Camisi, 1359 (2019).

399
Şekil A.19 : Yanya Ali Paşa Camisi, 1795 (David Hendrix, Nisan 2019).

Şekil A.20 : Yanya Ali Paşa Camisi, 1795 (David Hendrix, Nisan 2019).

400
Şekil A.21 : Çanakkale Cezayirli Gazi Hasan Paşa Köşkü, 18. yüzyıl (2019).

Şekil A.22 : Çanakkale Cezayirli Gazi Hasan Paşa Köşkü doğu cephesi, 18.
yüzyıl (2019).

401
Şekil A.23 : Manisa Kalesi kuzey kapısı (2018).

Şekil A.24 : Manisa Şehri, Şemailnâme-i Âli Osman 10b-11a, ilk sayfa:
37.4x22.6 cm. ikinci sayfa: 37.1x22.3 cm. (TSMK, A 3592), (Ekşi, 2018; URL-
36).

402
Şekil A.25 : Manisa Sarayı, Fatih Kulesi, 19. yüzyıl (Abdülhamid-Yıldız
Albümü, 90410---0002 ircica Kütüphanesi).

403
Şekil A.26 : Kula Gökçe Ören Köyü Haturcu Çeşmesi (2015).

Şekil A.27 : Kula Gökçe Ören Köyü Anonim Çeşme-1 (2015).

404
Şekil A.28 : Alaşehir Osman Akça Hayratı (2015).

Şekil A.29 : Alaşehir Hacı Kahya Ahmet Hayratı (2015).

405
Şekil A.30 : Saruhanlı Sarıçam Köyü Çeşme aynası (2014).

406
Şekil A.31 : Demirci Gümele Köyü İydeli Pınar Çeşmesi (2018).

Şekil A.32 : Kırkağaç Müftü Camisi kitabesi (2016).

407
408
Şekil A.33 : Manisa il sınırını gösteren şekil.

409
Şekil A.34 : Manisa kentinin 14.-19. yüzyıllar arasıdaki gelişimini.

410
Şekil A.35 : Manisa’da Beylikler ve Osmanlı dönemi yapılarının konumunu.

411
412
Şekil A.36 : Manisa Hacı İlyas Bey Mescidi doğu cephesi (2018).

Şekil A.37 : Manisa Hacı İlyas Bey Mescidi bahçesi (2016).

413
Şekil A.38 : Manisa İshak Çelebi Külliyesi: Ulu Cami, Medrese, Türbe ve Çukur
Hamam planı, N. Köklü (Acun, 1999, s. 47).

414
Şekil A.39 : Manisa İshak Çelebi (Ulu Cami) Külliyesi (Yıldız Albümleri, No.
90410---0008).

Şekil A.40 : Manisa İshak Çelebi (Ulu Cami) Külliyesi (Yıldız Albümü, No.
90410---0015).

415
Şekil A.41 : Manisa İshak Çelebi Külliyesi ve çevresindeki mahalle dokusu
(VGMSA, 1945).

Şekil A.42 : Manisa İshak Çelebi Külliyesi ve çevresindeki mahalle dokusu


(VGMSA [1975 sonrası]).

416
Şekil A.43 : Manisa Ulu Camisi taç kapısı (VGMSA, 1945).

417
Şekil A.44 : Manisa İshak Çelebi Külliyesi (2012).

Şekil A.45 : Manisa İshak Çelebi Külliyesi (2016).

418
Şekil A.46 : Manisa İshak Çelebi Külliyesi Medresesi batısı (2020).

Şekil A.47 : Manisa İshak Çelebi Külliyesi Medresesi batısındaki duvar (2020).

419
Şekil A.48 : Manisa İshak Çelebi Külliyesi Medresesi batısındaki duvar ve
mahalle dokusu (2020).

Şekil A.49 : Manisa İshak Çelebi Külliyesi (URL-37).

420
Şekil A.50 : Manisa Ulu Camisi güney cephesi (VGMSA, 1945).

Şekil A.51 : Manisa Ulu Camisi güney cephesi (2012).

421
Şekil A.52 : Manisa Ulu Camisi güney cephesi (2020 Ocak).

422
Şekil A.53 : Manisa Ulu Camisi mihrabı (VGMSA).

Şekil A.54 : Manisa Ulu Camisi mihrabı (2012).

423
Şekil A.55 : Manisa Ulu Camisi harimi maksure kuzey kemeri (2016).

424
Şekil A.56 : Manisa İshak Çelebi Külliyesi: Ulu Cami, Medrese ve Türbe planı
1978 VGMA’nden tamamlanarak (Acun, 1999, s. 48).

Şekil A.57 : Manisa İshak Çelebi Külliyesi: Ulu Cami, Medrese ve Türbe planı
(Mısırlı vd., 2012).

425
Şekil A.58 : Manisa Ulu Cami güney cephesi sivri -hafifletme- kemeri (2018).

Şekil A.59 : Manisa Ulu Camisi doğu cephesi (2018).

426
Şekil A.60 : Manisa Ulu Camisi doğu cephesi (2020, Şubat).

Şekil A.61 : Manisa Ulu Camisi doğu cephesi onarımı sırasında yeniden açılan
pencere (2020, Şubat).

427
Şekil A.62 : Manisa Ulu Camisi avlusu (VGMSA, 1945).

Şekil A.63 : Manisa Ulu Camisi avlusu (2012).

428
Şekil A.64 : Manisa Ulu Camisi avlu güney cephesi restorasyonu sırasında açığa
çıkan pencere sivri kemerleri (2019).

429
Şekil A.65 : Manisa Ulu Camisi avlu güney cephesi restorasyonu sırasında açığa
çıkan sütun başlığı (2019).

430
Şekil A.66 : Manisa Ulu Camisi avlu güney cephesi restorasyonu sırasında açığa
çıkan sütun başlığı (2019).

431
Şekil A.67 : Manisa Ulu Camisi avlu güney cephesi restorasyonu sırasında açığa
çıkan sütun başlığı (2019).

432
Şekil A.68 : İstanbul Zeyrek Camisi (Pantokrator Kilisesi) (Çuhadaroğlu, 1974,
s. 104).

433
Şekil A.69 : Manisa Ulu Camisi kuzey cephesi onarım öncesi (VGMSA).

Şekil A.70 : Manisa Ulu Camisi kuzey cephesi taç kapısı (2012).

434
Şekil A.71 : Manisa Ulu Camisi doğu cephesi (2018).

Şekil A.72 : Manisa Ulu Camisi kuzey cephesi taç kapısı (2016).

435
Şekil A.73 : Manisa Ulu Camisi doğu cephesi taç kapısı (2016).

Şekil A.74 : Manisa Ulu Camisi avlusu batı kapısı (2016).

436
Şekil A.75 : Manisa Ulu Camisi minaresi onarım öncesi (VGMSA).

Şekil A.76 : Manisa Ulu Camisi çatısı onarım öncesi (VGMSA).

437
Şekil A.77 : Manisa İshak Çelebi (Ulu Cami) Cami ve (Fethiye) Medresesi çatısı
onarım öncesi (VGMSA).

Şekil A.78 : Manisa Ulu Cami (Fethiye) Medresesi çatısı onarım öncesi
(VGMSA).

438
Şekil A.79 : Manisa İshak Çelebi (Ulu Cami) Cami ve (Fethiye) Medresesi çatısı
(VGMSA, 1945).

Şekil A.80 : Manisa İshak Çelebi (Ulu Cami) Cami ve (Fethiye) Medresesi çatısı
(ARCNET, 1960’lar).

439
Şekil A.81 : Manisa İshak Çelebi (Ulu Cami) Cami ve (Fethiye) Medresesi çatısı
(VGMSA, 1975).

440
Şekil A.82 : Manisa Ulu Camisi minaresi (2012).

Şekil A.83 : Manisa İshak Çelebi (Ulu Cami) Cami ve (Fethiye) Medresesi çatısı
ve saat kulesi (VGMSA).

441
Şekil A.84 : Manisa Ulu Camisi kuzey cephesi (2016).

Şekil A.85 : Manisa Ulu Camisi minare kaidesi (2012).

442
Şekil A.86 : İstanbul Ayasofya Kilisesi galerisi (2019).

443
Şekil A.87 : İstanbul Ayasofya Kilisesi duvar kaplama levhaları (2019).

Şekil A.88 : İstanbul Ayasofya Kilisesi zemin döşemesi (Omphalion) detayı


(2019).

444
Şekil A.89 : İstanbul Kariye Camisi (Khora Kilisesi) duvar kaplama levhaları
(2019)

445
Şekil A.90 : Manisa İshak Çelebi Türbesi girişi (2012).

Şekil A.91 : Manisa İshak Çelebi Türbesi düğümlü sütun detayı (2012).

446
Şekil A.92 : Makedonya Nerezi Kilisesi, 11. yüzyıl (URL-38).

Şekil A.93 : Makedonya Nerezi Kilisesi, 11. yüzyıl (URL-39).

447
Şekil A.94 : Venedik San Marco Bazilikası (2016).

Şekil A.95 : İstanbul Zeyrek Camisi mimberi (2017).

448
Şekil A.96 : Venedik San Marco Bazilikası girişinden detay (2016).

Şekil A.97 : İstanbul Khora Kilisesi düğümlü sütun parçası (Hjort, 1979).

449
Şekil A.98 : Manisa İshak Çelebi Külliyesi Medresesi avlu batı cephesi
(VGMSA).

450
Şekil A.99 : Manisa İshak Çelebi Külliyesi Medresesi avlu batı cephesi
(VGMSA).

451
Şekil A.100 : Manisa İshak Çelebi Külliyesi Medresesi (VGMSA, 1945).

Şekil A.101 : Manisa İshak Çelebi Külliyesi Medresesi (2016).

452
Şekil A.102 : Manisa İshak Çelebi Külliyesi Medresesi kuzey cephesi doğu
çeşmesi (2016).

453
Şekil A.103 : Manisa Ulu Camisi Medresesi avlu doğu girişinden detay (2012).

454
Şekil A.104 : Ravenna, S. Apollinare in Classe Bazilikası (2017).

Şekil A.105 : Manisa Ulu Camisi Medresesi avlu doğu girişinden sütun detayı
(2016).

455
Şekil A.106 : Manisa Ulu Camisi Medresesi önündeki sütun gövdesi parçası
(2016).

Şekil A.107 : Manisa Ulu Camisi Medresesi önündeki mimari elemanlar (2016).

456
Şekil A.108 : Manisa İshak Çelebi Külliyesi Mevlevihane (VGMSA).

457
Şekil A.109 : Manisa İshak Çelebi Külliyesi Mevlevihane (2018).

Şekil A.110 : Manisa İshak Çelebi Külliyesi Mevlevihanesi onarım öncesi


(VGMSA).

458
Şekil A.111 : Manisa İshak Çelebi Külliyesi Mevlevihanesi haziresi (2018).

Şekil A.112 : Manisa İshak Çelebi Külliyesi Mevlevihanesi haziresi (2018).

459
Şekil A.113 : Manisa Saruhan Bey (Gurhane) Türbesi (2018).

460
Şekil A.114 : Manisa Saruhan Bey (Gurhane) Türbesi (VGMSA).

Şekil A.115 : Manisa Saruhan Bey (Gurhane) Türbesi (VGMSA).

461
Şekil A.116 : Manisa Revak Sultan Türbesi güney cephesinden detay (2019).

Şekil A.117 : İznik Ayasofya Kilisesi zemin döşemesi detayı (2018).

462
Şekil A.118 : Venedik San Marco Bazilikası güney cephesi duvar kaplama detayı
(2016).

Şekil A.119 : Milas Ahmed Gazi Camisi kuzey cephesi duvar örgüsünden detay,
1378 (2018).

463
Şekil A.120 : Manisa Revak Sultan Türbesi güney cephesi penceresi (2012).

464
Şekil A.121 : Karacasu Hafsa Hatun Türbesi giriş cephesi detayı (2021).

465
Şekil A.122 : Manisa Gülgün Hatun Külliyesi Hamamı (2018).

Şekil A.123 : Manisa Gülgün Hatun Külliyesi Çeşme I (2018).

466
Şekil A.124 : Manisa Gülgün Hatun Külliyesi Yedi Kızlar Türbesi (VGMSA).

Şekil A.125 : Manisa Gülgün Hatun Külliyesi Yedi Kızlar Türbesi (2012).

467
Şekil A.126 : Manisa Gülgün Hatun Külliyesi Yedi Kızlar Türbesi batı cephesi
(2018).

468
Şekil A.127 : Manisa Seyyit Hoca Tekkesi restorasyon öncesi (VGMSA).

Şekil A.128 : Manisa Seyyit Hoca Tekkesi giriş revağı (2018).

469
Şekil A.129 : Manisa Seyyit Hoca Tekkesi giriş cephesi detay (2018).

Şekil A.130 : Manisa Müzesi arka bahçesi kabartmalı levha.

Şekil A.131 : Manisa Seyyit Hoca Mescidi bahçesi (2018).

470
Şekil A.132 : Manisa Seyyit Hoca Mescidi bahçe duvarı (2018).

471
Şekil A.133 : Manisa Ali Bey Camisi bahçesi (2016).

Şekil A.134 : Manisa Ali Bey Camisi bahçesi (2018).

472
Şekil A.135 : Manisa Saray Hamamı kalıntıları (2019).

Şekil A.136 : Manisa Saray Hamamı zemin döşemesi detay (2019).

473
Şekil A.137 : Manisa Hamza Bey Hamamı (Alaca Hamam) (2018).

Şekil A.138 : Manisa Hacı Yahya (İki Lüleli) Camisi, ek kısım öncesi
(VGMSA).

474
Şekil A.139 : Manisa Hacı Yahya (İki Lüleli) Camisi (2012).

Şekil A.140 : Manisa Hacı Yahya (İki Lüleli) Camisi son cemaat bölümü (2019).

475
Şekil A.141 : Manisa Hacı Yahya (İki Lüleli) Camisi son cemaat yeri R03 sütun
başlığı (2016).

Şekil A.142 : Manisa Hacı Yahya (İki Lüleli) Camisi son cemaat yeri R04 sütun
başlığı (2016).

476
Şekil A.143 : Manisa Çeşnigir Camisi son cemaat yeri (2016).

477
Şekil A.144 : Manisa Sinan Bey Medresesi avlu kuzey revakları (VGMSA,
1976).

Şekil A.145 : Manisa Sinan Bey Medresesi doğu revakları (VGMSA, 1976).

478
Şekil A.146 : Manisa Sinan Bey Medresesi onarım sonrası (2018).

Şekil A.147 : Manisa Sinan Bey Medresesi girişinde mimari eleman detayı
(2018).

479
Şekil A.148 : Manisa Kaval Çeşmesi (2018).

Şekil A.149 : Manisa Kaval Çeşmesi duvarı detayı, Lesbos Kymation (2018).

480
Şekil A.150 : Manisa İvaz Paşa Camisi (2012).

Şekil A.151 : Manisa Hatuniye Külliyesi Camisi (VGMSA).

481
Şekil A.152 : Manisa Hatuniye Külliyesi Camisi (VGMSA).

Şekil A.153 : Manisa Hatuniye Külliyesi Camisi son cemaat yeri (2016).

482
Şekil A.154 : İzmir Arkeoloji Müzesi bahçesi, sütun başlığı Envanter No: 51
(2015).

Şekil A.155 : Hatuniye Külliyesi Sıbyan Mektebi (2018).

483
Şekil A.156 : Hatuniye Külliyesi Kurşunlu Han (2019).

484
Şekil A.157 : Manisa Hafsa Sultan Külliyesi Camisi (VGMSA).

Şekil A.158 : Manisa Hafsa Sultan Külliyesi Camisi avlusu doğu girişi
(VGMSA, 1944).

485
Şekil A.159 : Manisa Hafsa Sultan Camisi son cemaat yeri (2016).

486
Şekil A.160 : Manisa Hafsa Sultan Camisi harimi sütun detayı (2016).

487
Şekil A.161 : Manisa Hafsa Sultan Camisi harimi sütun detayı (2016).

488
Şekil A.162 : Manisa Hafsa Sultan Külliyesi Camisi avlusu doğu girişi (2016).

489
Şekil A.163 : Manisa Hafsa Sultan Camisi doğu cephesi (2016).

Şekil A.164 : Manisa Hafsa Sultan Medresesi kuzey cephesi girişi (2016).

490
Şekil A.165 : Manisa Hafsa Sultan Medresesi kuzey cephesi (2016).

Şekil A.166 : Manisa Hafsa Sultan Medresesi kuzey cephesi (2016).

491
Şekil A.167 : Manisa Hafsa Sultan Medresesi kuzey cephesi duvar detayı (2016).

Şekil A.168 : Manisa Hafsa Sultan Külliyesi Sıbyan Mektebi kuzey cephesi
(2016).

492
Şekil A.169 : Manisa Hafsa Sultan Sıbyan Mektebi güney cephesi (2016).

493
Şekil A.170 : Manisa Hafsa Sultan Külliyesi Medresesi ve Sıbyan Mektebi doğu
cephesi (2016).

Şekil A.171 : Manisa Hafsa Sultan Külliyesi Hamamı doğu cephesi (2016).

494
Şekil A.172 : Manisa Hafsa Sultan Külliyesi Hamamı güney doğu köşesi (2018).

Şekil A.173 : Manisa Hafsa Sultan Külliyesi Hamamı güney doğu köşesi (2018).

495
Şekil A.174 : Manisa İbrahim Çelebi Camisi son cemaat yeri (2016).

Şekil A.175 : Manisa Hüsrev Ağa Hamamı (2016).

496
Şekil A.176 : Manisa Arkeoloji Müzesi sütun başlığı (2016).

Şekil A.177 : Manisa Yakut Ağa (Kurşunlu) Sıbyan Mektebi iç mekânı


(VGMSA).

497
Şekil A.178 : Manisa Vak Vak Tekkesi (2019).

Şekil A.179 : Manisa Dilkişar Hatun Külliyesi Hamamı (VGMSA).

498
Şekil A.180 : Manisa Arapalan (Defterdar Mahmud Efendi) Camisi (2016).

Şekil A.181 : Manisa Arapalan (Defterdar Mahmud Efendi) Camisi minare


kaidesi (2016).

499
Şekil A.182 : Manisa Muradiye Külliyesi Camisi (2016).

Şekil A.183 : Manisa Muradiye Külliyesi Hüseyin Ağa Kütüphanesi (2016).

500
Şekil A.184 : Manisa Muradiye Camisi son cemaat yeri (2016).

501
Şekil A.185 : Manisa Muradiye Camisi son cemaat yeri (2016).

502
Şekil A.186 : Manisa Aynı Ali Camisi (VGMSA, 1945).

Şekil A.187 : Manisa Aynı Ali Camisi Çeşmesi (2016).

503
Şekil A.188 : Manisa Kabak Tekkesi, 17. yüzyıl (2018).

Şekil A.189 : Manisa Kabak Tekkesi batı cephesi detayı (2018).

Şekil A.190 : Manisa Kabak Tekkesi güney cephesi detayı (2018).

504
Şekil A.191 : Manisa Serabat Camisi batı cephesi detayı (2016).

505
Şekil A.192 : Manisa Akhisar’da Beylikler ve Osmanlı dönemi yapılarının
konumu.

506
Şekil A.193 : Akhisar Şehir Üstü (Sarı İbrahim) Camisi bahçesinde serbest halde
mimari elemanlar (2014).

Şekil A.194 : Akhisar Ulu Camisi bahçesinde serbest halde mimari elemanlar
(2014).

507
Şekil A.195 : Akhisar Ulu Camisi musalla taşı (2014).

Şekil A.196 : Akhisar Efendi Camisi bahçesinde serbest halde mimari elemanlar
(2019).

508
Şekil A.197 : Akhisar Sarı Ahmed Paşa Camisi şadırvanı (2019).

Şekil A.198 : Akhisar Sarı Ahmed Paşa Camisi güney cephesi (2019).

509
Şekil A.199 : Yeni (Gülruh Sultan) Camisi son cemaat yeri (VGMSA).

510
Şekil A.200 : Aynalı Camisi girişi (Doyduk, 2006, s. 66).

511
Şekil A.201 : Aynalı Camisi girişi (2014).

512
Şekil A.202 : Manisa Kula’da Beylikler ve Osmanlı dönemi yapılarının
konumunu.

513
Şekil A.203 : Kula Süleyman Şah Türbesi giriş cephesi (VGMSA).

Şekil A.204 : Kula Kurşunlu Camisi son cemaat yeri (2015).

514
Şekil A.205 : Kula Kurşunlu Çeşmesi (2015).

515
Şekil A.206 : Kula Eski Cami girişi (2015).

516
Şekil A.207 : Kula Eski Cami duvar örgüsü içinde devşirme bezemeli parça
(2015).

Şekil A.208 : Kula Eski Cami giriş basamağı olarak kullanılan devşirme levha
(2015).

517
Şekil A.209 : Kula Soğukkuyu Camisi (Bozer, 1990, s. 39).

518
Şekil A.210 : Kula Emre Köyü Carullah bin Süleyman Camisi yanındaki çeşme
içindeki başlık (2015).

519
Şekil A.211 : Manisa Alaşehir’de Beylikler ve Osmanlı dönemi yapılarının
konumunu.

520
Şekil A.212 : Alaşehir Güdük Minare Camisi (2015).

521
Şekil A.213 : Alaşehir Kurşunlu Han (2015).

522
30

25
Devşirme sütunların malzemesine göre sayısal dağılımı

20

15

10

Yeşil Breşi (verde antico) Pembe Breş Sarı/Kahve Breş Pembe Kios Marmara Adası (Prokonnesos)
Lesbos Adası mermeri Eğriboz Adası (Cipollino) Karaburun kireçtaşı (Brocatelle) Granit Mermer/Kireçtaşı

Şekil A.214 : Manisa’da Beylikler ve Osmanlı dönemi yapılarında kullanılan devşirme sütunların türlerine göre dağılımını gösteren grafik.

523
Şekil A.215 : Manisa Ulu Camisi Medresesi avlusu kuzey duvarı (2019).

524
10

9
9

7
7

6
Devşirme sütun başlığı sayısı

5 5
5

3 3 3
3

2 2 2
2

1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1
1

0
Hacet Mescidi Hacı İlyas Bey Ulu Cami Ulu Cami Çukur Hamam Hacı Yahya Çeşnigir Cami Sinan Bey İvaz Paşa İvaz Paşa Hatuniye Hafsa Sultan İbrahim Çelebi Lala Mehmed
(1345) Mescidi (1366) Medresesi (14. yy) Cami (1474) (1474) Medresesi Cami (1484) Hamamı Cami (1490- Bimarhanesi Cami (1549) Paşa Cami
(1362) (1378-1379) (1478) (1484-1488) 1491) (1539) (1569-1570)

Roma Dönemi Bizans Dönemi Bizans-Beylikler Dönemi Basit tip/Dönemi (?)

Şekil A.216 : Manisa’da Beylikler ve Osmanlı dönemi yapılarında devşirme sütun başlıklarının özgün dönemlerine göre sayısal dağılımını gösteren grafik.

525
7

6
6

5
5
Devşirme sütun başlıklarının sayısı

4 4
4

3 3 3 3
3

2 2 22 2 2 2
2

1 1 1 1 11 1 1 1 11 1 1 1 1 1 1
1

0
Hacet Mescidi Hacı İlyas Bey Ulu Cami Ulu Cami Çukur Hamam Hacı Yahya Çeşnigir Cami Sinan Bey İvaz Paşa Cami İvaz Paşa Hatuniye Cami Hafsa Sultan İbrahim Çelebi Lala Mehmed
(1345) Mescidi (1362) (1366) Medresesi Cami (1474) (1474) Medresesi (1484) Hamamı (1484- (1490-91) Bimarhanesi Cami (1549) Paşa Cami
(1478) 1488) (1539) (1569-1570)

Roma Dönemi Dor Tipi Roma Dönemi Korinth Tipi Roma Dönemi Kompozit Tipi Roma Dönemi Yiv-Akantus Tipi
Roma-Bizans Dönemi Yiv-Akantus Tipi Erken Bizans Dönemi İon-İmpost Tipi Erken Bizans Dönemi Korinth Tipi Erken Bizans Dönemi Kompozit Tipi
Erken Bizans Dönemi Sepet Tipi Orta Bizans Dönemi Sepet Tipi Bizans-Beylikler Basit tip/Dönemi (?)

Şekil A.217 : Manisa’da Beylikler ve Osmanlı dönemi yapılarında kullanılan sütun başlığı tiplerinin özgün dönemlerine ve üsluplarına göre sayısal dağılımını gösteren grafik.

526
Şekil A.218 : Manisa Ulu Camisi duvar örgüsü detayı (2019).

527
Şekil A.219 : Muradiye Camisi vaaz kürsüsü (2019).

528
ÖZGEÇMİŞ

Ad-Soyad : Hilal AKTUR

ÖĞRENİM DURUMU:
• Lisans : 2006, T.C. Yeditepe Üniversitesi, Mimarlık ve Mühendislik
Fakültesi, Mimarlık Bölümü
• Yükseklisans : 2010, İstanbul Teknik Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitütsü,
Mimarlık Tarihi Yüksek Lisans Program

MESLEKİ DENEYİM:
2010–... AKTUR MİMARLIK LTD.nın ortağı olarak mimarlık
çalışmalarına devam etmektedir.
2014 Doç. Dr. Zeynep Kuban başkanlığındaki Çocukların Limyrası
projesine katılmış, Resim Atölyesi’nde görev almıştır.
http://cocuklarinlimyrasi.tumblr.com/
2013 Doç. Dr. Zeynep Kuban başkanlığındaki Çocukların Limyrası
projesine katılmış, Resim Atölyesi’nde görev almıştır.
http://cocuklarinlimyrasi.tumblr.com/
2012 Doç. Dr. Zeynep Kuban başkanlığındaki Çocukların Limyrası
projesine katılmış, Tiyatro ve Dans Atölyesi ile Resim
Atölyesi’nin yürütücülüğünü üstlenmiştir.
http://cocuklarinlimyrasi.tumblr.com/
2011 Doç. Dr. Zeynep Kuban başkanlığındaki Çocukların Limyrası
projesine katılmış, Dans Atölyesi’nin yürütücülüğünü
üstlenmiştir.
http://cocuklarinlimyrasi.tumblr.com/
2009-2010 Selnikel Gayrimenkul Geliştirme ve Değerlendirme Yatırım
Ortaklığında mimar olarak çalışmıştır.
2010 Assos Kazısı’nda Mimar Haiko Tuerk ile birlikte rölöve
çalışmalarında bulunmuştur.
2009 Dortmund Teknik Üniversitesi mimarlık öğrencilerinin Tarihi
Yarımada Gezisi’nin rehberi olarak görev almıştır.

529
Assos Kazısı’nda Mimar Haiko Tuerk ile birlikte rölöve
çalışmalarında bulunmuştur.
2008–2009 Mimarlık Vakfı tarafından finanse edilen, Prof. Dr. Günhan
Danışman ve Doç. Dr. Ahmet Ersoy yürütücülüğündeki Ali
Saim Ülgen Arşivi dokümantasyonu çalışmalarında görev
almıştır.
2008 Prof. Dr. Günhan Danışman’ın asistanı olarak İstanbul Büyük
Şehir Belediyesi tarafından düzenlenen “İstanbul Sektör
Senaryoları” çalışmalarına katılmıştır.
2007–2008 İstanbul Mimarlar Odası bünyesinde Prof. Dr. Afife Batur
tarafından gerçekleştirilen Mimar Zeki Sayar ile ilgili çalışmada
görev almıştır.
2007 Bahçeşehir Üniversitesi Mimarlık Bölümü Proje Sergisi’nde
İstanbul Tophane Bölgesi Düzenlemesi ve Turistik Tesis Projesi
sergilenmiştir.
2006–2007 Bahçeşehir Üniversitesi Turizm Mimarlığı Yüksek Lisans
Programı’ndan dersler almıştır.
2005–2006 İstanbul Bilgi Üniversitesi, Mimari Tasarım Atölyesi’nde
öğrenci asistanı olarak, Doç. Dr. Tansel Korkmaz ile
çalışmıştır.
Bu programda, Prof. Dr. Günkut Akın ve Doç. Dr. Tansel
Korkmaz’ın derslerine katılmıştır.
2005 T.C. Yeditepe Üniversitesi’nde Doç. Dr. Ahmet Turan
Köksal’ın 3dsMax dersine öğrenci asistanı olarak katılmıştır.
41. Kütüphane Haftası Kutlama Programı kapsamında
“Varoşlarda Kütüphane Tasarlamak” başlıklı konuşmada
Müzik Kütüphanesi Projesi’ni sunmuştur.
2004 The 1st International Velux Award’a Music Library Projesi ile
katılmıştır.
Eczacıbaşı Holding’in Kanyon Projesi’nde mimarlık stajını
yapmıştır.
Ekinciler İnşaat’ın Göztepe Park Residence Projesi asistan
mimar olarak iki ay çalışmıştır.

TEZDEN TÜRETİLEN YAYINLAR VE SUNUMLAR:

• 2022. Spolia Use in Alaşehir (Philadelphia), Manisa, The 24th International


Congress of Byzantine Studies Venice and Padua, 22-27 August 2022, Venice,
Italia. (Kabul almıştır.)
• 2019. Spolia Use in Murad I Hüdavendigar Mosques in the Çanakkale Region,
Çanakkale Araştırmaları Türk Yıllığı / The Turkish Yearbook of Çanakkale
Studies, Sayı 27, s. 227-272, Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Atatürk ve
Çanakkale Savaşlarını Araştırma Merkezi, Çanakkale.
• 2019. Magnesia to Manisa, International Workshop on Late Byzantine Cities,
August 20-23, Bahçeşehir University, Istanbul.
• 2016. Spolia Use in the Mosques in Manisa, The 23rd International Congress of
Byzantine Studies Serbian Academy of Sciences and Arts, 22-27 August 2016,
Belgrade Serbia.

530
• 2016. Türk Devri Yapılarında Devşirme Malzeme Kullanımı: Akhisar Örneği,
Uluslararası Sevgi Gönül Bizans Araştırmaları Sempozyumu, Poster Sunumu,
İstanbul Türkiye.
• 2015. Spolian Material Use in Turkish Era Structures: Akhisar Example, iaSU
2015 International Conference Archi-Cultural Translations through the Silkroad,
Bahçeşehir University, Mart 2015, İstanbul Türkiye.
• 2012. Spolian Material Use in Manisa Great Mosque, Epoka Conference Systems,
First International Conference on Architecture and Urban Design, Epoka
University, 2012, Poster presentation, Tirana Albania. (CD olarak yayımlanmıştır.)

DİĞER YAYINLAR VE SUNUMLAR:

• 2020. Çanakkale Milli Emlak Lojmanı, Docomomo_Tr Türkiye'de Modernizmin


Yerel Açılımları XVI 25-26 Aralık 2020. Çevrimiçi.
• Aktur, H. & Günal, Ayaz, E. (2020). Çanakkale Emek Sineması, Docomomo_Tr
Türkiye'de Modernizmin Yerel Açılımları XVI 25-26 Aralık 2020. Çevrimiçi.
• 2012. An Artuquid Building: Dunaysır Great Mosque, iaSU 2nd International
Conference, Archi-Cultural Translations Though The Silkroad, 14–16 July 2012,
Mukogawa Women’s University Japonya-Hyogo.
• 2012. An Italian Architect in Turkey: Paolo Vietti-Violi, Archhist’12 Architecture
History Art Conference, 23–26 Mayıs 2012, Mimar Sinan University, İstanbul.
• 2011. Anadolu Selçuklu Dönemi Yapılarının Onarımı: Malatya Ulu Camisi
Örneği, Yapıları Koruma ve Onarım Sempozyumu, 26–29 Ekim 2011, Yıldız
Teknik Üniversitesi, İstanbul.
• 2011. A Research on the Medieval Islamic Painting, iaSU International
Conference Istanbul, Archi-Cultural Translations Though The Silkroad, 15–18
Mart 2011, T.C. Bahçeşehir Üniversitesi, İstanbul.
• Aktur, H. & Demir, Ü. (2011). A Study On Osman Hamdi Bey's Paintings
Through "MİHRAB", iaSU International Conference Istanbul, Archi-Cultural
Translations Though The Silkroad, 15–18 Mart 2011, T.C. Bahçeşehir
Üniversitesi, İstanbul.
• Aktur, H. & Demir, Ü. (2011). 19. Yüzyıl Kültür Ortamı’nda Osman Hamdi Bey
ve “MİHRAB”, Mekân ve Kültür 2011-VI. Uluslararası Kültür Araştırmaları
Sempozyumu, 8-10 Eylül 2011, Kadir Has Üniversitesi, Program-Özetler-
Katılımcılar, ss. 64-65, İstanbul.
• 2011. A Research On The Medieval Islamic Painting, Archi-Cultural Translations
Through The Silkroad, International Conference, 16-18 March 2011, ss. 173-183,
Bahçeşehir University Faculty of Architecture and Design, İstanbul.
• 2010. Cumhuriyet Dönemi’nde Malatya Ulu Camisi Onarımları, 1. Türkiye
Mimarlık Tarihi Kongresi, 20–22 Ekim 2010, Orta Doğu Teknik Üniversitesi,
Ankara.

531

You might also like