Professional Documents
Culture Documents
Ai̇ Wei̇wei̇, Banksy Ve Hali̇l Altindere'Ni̇n
Ai̇ Wei̇wei̇, Banksy Ve Hali̇l Altindere'Ni̇n
2023
Yusuf DEMİR
Erzurum
Aralık, 2023
Aslı ıslak imzalıdır
Yusuf DEMİR
iii
ÖZ
YÜKSEK LİSANS TEZİ
Aİ WEİWEİ, BANKSY VE HALİL ALTINDERE’NİN GÖÇ VE MÜLTECİ
OLGUSUNA BAKIŞ AÇILARI
Yusuf DEMİR
Aralık 2023, 91 sayfa
Amaç: Geçmişten günümüze yaşanan savaşlar, kıtlıklar, doğal olaylar göçleri beraberinde
getirmiştir. Göç ve mülteci kavramlarının çağdaş sanata yansıması ve insanlar üzerindeki
etkileri bu araştırmanın problemini oluşturmaktadır. Bu bağlamda göçün sosyolojik yansıması,
insanlar üzerindeki psikolojik etkileri kuramlar üzerinden incelenmiştir. Göç ve sanat
arasındaki ilişki, bu temayı konu alan sanatçıların eserleri üzerinden analiz edilmiştir. Ai
Weiwei, Banksy ve Halil Altındere gibi anti otoriter, muhalif ve protest sanatçıların göç ve
mültecilik kavramlarına hangi tekniklerle yaklaştıkları, konuya olan katkılarının
değerlendirilmesi amaçlanmıştır.
Yöntem: Bu çalışmada göç, mültecilik gibi olguların sosyolojik ve psikolojik yönleri ile sanata
olan yansımaları, alan taraması yapılarak tümdengelim yöntemiyle incelenmiştir. Ai Weiwei,
Banksy ve Halil Altındere gibi aktivist sanatçıların savaş, göç ve mültecilik gibi kavramlara
hangi çerçeveden baktıkları eserleri üzerinden incelenerek anlaşılmaya çalışılmıştır. Ayrıca
göçün sanat üzerindeki etkilerinin sanatçıların çalışmalarına hangi düzeyde yansıdığı ve sanat
pratiklerinde konuyu sorgulama biçimleri analiz edilmiştir.
Bulgular: Araştırma kapsamında göç ve mülteci kavramlarının evrensel düzeyde sorunların
başında geldiği ve sosyolojik bir nitelik taşıdığı bulgulanmıştır. Geçmişten günümüze yaşanan
bireysel veya toplumsal göç hikâyelerinin gelişimi ve sanata etkisinin doğru tespiti için konular
kronolojik boyutta ele alınmıştır. Araştırmada sanatın her boyutta kendini güncelleyen,
toplumsal sorunları kendi yöntemiyle yansıtan bir disiplin olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
Sonuç: Suriye’de yaşanan iç savaş, Filistin’deki abluka ve Rusya-Ukrayna savaşıyla
şiddetlenen göç olgusu, dünya gündeminde güncelliğini korumaktadır. Göçlerin yoğun
yaşandığı Batılı ülkelerin mültecilere uyguladığı şiddet, dışlama ve uluslararası insan haklarına
aykırı politikaların, sanat eserleriyle kamusal alana taşınması konunun politik etkilerini
tartışmaya açmaktadır. Bu yönüyle göç hikâyelerinin muhalif sanatçıların düşünce ve bakış
açılarıyla protest sanat ortamına nasıl taşındığı ve işlendiğini ortaya koymak amaçlanmıştır.
Anahtar Kelimeler: ai weiwei, banksy, halil altındere, çağdaş sanat, protest sanat, göç.
iv
ABSTRACT
MASTER THESIS
PERSPECTIVES OF AI WEIWEI, BANKSY, AND HALIL ALTINDERE ON
MIGRATION AND REFUGEE CASE
December 2023, 91 pages
Yusuf DEMİR
Purpose: Wars, famines, and natural events from past to present have brought about migrations.
The reflection of the concepts of migration and refugees in contemporary art and their effects
on people constitute the problem of this research. In this context, the sociological reflection of
migration and its psychological effects on people have been examined through theories. The
relationship between migration and art was analyzed through the works of artists dealing with
this theme. It aims to evaluate the techniques with which anti-authoritarian, dissident, and
protest artists such as Ai Weiwei, Banksy, and Halil Altındere approach the concepts of
immigration and refugees and their contributions to the subject.
Method: In this study, the sociological and psychological aspects of phenomena such as
migration and refugee status and their reflections on art were examined by field scanning and
deductive method. It has been tried to understand from what perspective activist artists such as
Ai Weiwei, Banksy, and Halil Altındere view concepts such as war, migration, and refugees by
examining their works. In addition, the extent to which the effects of migration on art were
reflected in the artists' works and how they questioned the subject in their art practices were
analyzed.
Findings: Within the scope of the research, it was found that the concepts of migration and
refugees are the leading problems at a universal level and have a sociological nature. To
accurately determine the development of individual or social migration stories from past to
present and their impact on art, the topics are discussed in chronological order. The research
concluded that art is a discipline that updates itself in every dimension and reflects social
problems in its way.
Conclusion: The phenomenon of migration, which has been exacerbated by the civil war in
Syria, the blockade in Palestine, and the Russia-Ukraine war, remains current on the world
agenda. Bringing the violence, exclusion, and policies against international human rights
towards refugees by Western countries, where migration is intense, to the public sphere through
works of art brings the political effects of the issue into question. In this respect, it is aimed to
reveal how migration stories were carried and processed into the protest art environment with
the thoughts and perspectives of opposition artists.
Keywords: Ai Weiwei, Banksy, Halil Altindere, contemporary art, protest art, migration.
v
İÇİNDEKİLER
TEŞEKKÜR ..............................................................................................................................iii
ÖZ .............................................................................................................................................. iv
İÇİNDEKİLER .......................................................................................................................... vi
Giriş ............................................................................................................................................ 1
Varsayımlar ................................................................................................................................ 5
Yöntem ..................................................................................................................................... 20
vi
Verilerin Analizi ................................................................................................................... 22
Ai Weiwei, Banksy ve Halil Altındere’nin Göç ve Mülteci Olgusuna Bakış Açıları .............. 46
Sanatçının Sokak Sanatı Üzerinden Savaş, Göç ve Mülteci Kavramlarını İşlemesi ............ 62
Sonuç ........................................................................................................................................ 78
KAYNAKÇA ........................................................................................................................... 83
ÖZ GEÇMİŞ ............................................................................................................................. 91
vii
ŞEKİLLERİN DİZİNİ
viii
Şekil 28. Banksy, Suriyeli Bir Göçmenin Oğlu, 2015, Stencil ................................................ 65
Şekil 29. Banksy, Medusa’nın Salı, 2015, Stencil ................................................................... 66
Şekil 30. Thêodore Gêricault, The Raft of the Medusa (Medusa’nın Salı), 1818-1819, 491 x
716 cm, tuval üzerine yağlı boya .............................................................................................. 66
Şekil 31. Banksy, Borodyanka, 2022, Stencil ........................................................................... 67
Şekil 32. Banksy, Mediterranean Sea View, 2017, Sotheby’s ................................................. 68
Şekil 33. Banksy, Bethlehem, 2005, Gazze ............................................................................. 69
Şekil 34. Banksy, Bomb Damage (Bomba Hasarı), 2015, Stencil ........................................... 70
Şekil 35. Banksy, Gözetleme Kulesi, 2015, Stencil ................................................................. 70
Şekil 36. Halil Altındere, “Space Refugee (Uzay Mültecisi)” 2016 ........................................ 73
Şekil 37. Halil Altındere, “Space Refugee (Uzay Mültecisi)” 2016 ........................................ 73
Şekil 38. Halil Altındere, Köfte Airlines, 2016, fotomontaj .................................................... 74
Şekil 39. Halil Altındere, Hiçbir Yer, 2019, Neverland ........................................................... 75
Şekil 40. Halil Altındere, Homeland (Anavatan), 2016 ........................................................... 76
Şekil 41. Halil Altındere, Homeland (Anavatan), 2016 ........................................................... 76
ix
TABLOLAR DİZİNİ
x
SİMGELER VE KISALTMALAR DİZİNİ
xi
BİRİNCİ BÖLÜM
Giriş
Göç, bireylerin ya da toplulukların bir yerden başka bir yere gerçekleştirdikleri fiziki bir
hareket olarak tanımlanmaktadır. Bir başka deyişle bireylerin ya da toplulukların bulundukları
mekânlardan ayrılarak farklı yerleşim yerlerinde kalan yaşamlarını sürdürmesine göç
denilmektedir. Yüzyıllar boyunca sürekli yer değiştiren insanlık, birçok sebepten ötürü
bulundukları yerleri terk etmiş bu süreç günümüzde farklı etkenlerin eklenmesiyle devam
etmiştir. Bu etkenler göz önüne alındığında göçü iki farklı türde değerlendirmek mümkündür.
Bunlardan ilki daha iyi koşullarda yaşama isteği, ekonomik sebepler, kaliteli eğitim, konfor,
başka ülkelerde yaşama arzusu, iş bulma düşüncesi gibi nedenlerden kaynaklı bireylerin tercihi
ile gerçekleşen göç türleridir. Göçün ikici türü ise savaşlar, açlık, siyasi baskılar, sürgünler,
küresel ısınmaya bağlı yaşanan doğal afetler gibi nedenlere bağlı gerçekleşen zorunlu göçler
olarak değerlendirilmektedir. İster bireysel isterse zorunlu olarak gerçekleşsin göç eden bireyler
gittikleri yerde yasal statüde mülteci, geçici mülteci, göçmen, sığınmacı, yabancı ve sürgün gibi
hukuki birtakım haklara sahip tanımlamalara tabi tutulmuştur.
Göç bir süreç olarak değerlendirilirse başlangıcı ve sonucu itibarıyla zorluklarla bezeli
bir hareket olarak tanımlanabilir. Başlangıcı itibarıyla verilen bir karar, sonrasında yaşanan
zorlu bir yolculuk ve varış noktasında karşılaşılan tepkiler göç sürecinin şemasını bizlere
sunmaktadır. İnsanlar toplumsal adaleti ve düzeni sarsan olaylar karşısında yaşadıkları yerleri
bireysel ya da kitlesel olarak terk etmek zorunda kalmış, bunun sonucunda ortaya çıkan
düzensiz göçler küresel düzeyde yeni insani sorunları doğurmuştur. Her yıl yüzlerce insanın
yaşamını yitirdiği göç yolculukları yaşam koşullarının ağırlaşmasıyla giderek artmaktadır.
Gittikleri yerde sağlık, barınma, beslenme, kazanç gibi temel ihtiyaçlarda sıkıntılar yaşayan bu
insanların öncelikli hedefleri ya iyi bir yaşam elde etme arzusu ya da ölümden kaçma, hayatta
kalabilme isteği olarak karşımıza çıkar. Göçlerin yoğun olarak yaşandığı ülkelerin aldığı yasal
önlemlerin yetersiz kalması; toplumsal huzursuzluk, ırkçı söylemler, ön yargılı yaklaşımlar gibi
olumsuz toplumsal tepkilere zemin hazırlamıştır. Öyle ki göç edilen ülkeye adaptasyon süreci,
eski ve yeni yaşam arasındaki fark yaşanılan sıkıntının büyüklüğünde görünmeyen önemli
ayrıntılardır. Mülteci statüsündeki bu insanlar, gittikleri yerde “öteki” konumunda yaşamını
sürdürmek zorunda bırakılmıştır.
1
Göç olgusu sosyokültürel, siyasi ve ekonomi alanlarında etkilerini olumlu ya da
olumsuz olarak gösteren geniş tabanlı bir hareket olmakla birlikte kaynağını yaşamdan alan
sanatın içerisinde kendisine yer bulmuştur. Göçün insan yaşamı üzerinde bıraktığı psikolojik
ve sosyolojik etkiler düşünüldüğünde bu alanda varlığını ispatlamış olan sanat önemli bir aracı
olarak değerlendirilebilir. İnsani tüm değerleri, toplumsal bileşenleri, bireyi meydana getiren
tüm katmanlarla yakından ilgilenen sanat, kuşkusuz toplumsal yapıyı temelden etkileyen göç
olgusuna kayıtsız kalmamıştır.
İlk çağlardan beri sanat ile toplumsal gelişmeler arasında sıkı bir ilişkiden bahsetmek
mümkündür. Bu bağlamda sanatın ve toplumların tarihi birbiriyle ilişkili disiplinler olarak
değerlendirilebilir. Bunun önermesini insanlık tarihinde yaşanan gelişmeler, savaşlar vb.
durumların sanatı etkileyerek temalarında yer vermesiyle anlaşılabilir. Sanat, tarih boyunca
bireyin yaşantısından toplumsal gelişmelere şahitlik ederek alıcısıyla sürekli bir iletişim ve
ilişki içerisinde olmuştur. Bu durum günümüzde de varlığını sürdürmektedir. Bu bağlamda
sanat tarihi ile insanlığın geçmişini araştıran tarih bilimi arasında sıkı bir ilişkiden bahsetmek
mümkündür. Sanat tarihi incelendiğinde bu alanda eser veren çok sayıda sanatçının varlığından
söz edilebilir. Özellikle günümüzde göçün bireyler üzerinde yarattığı sosyolojik ve psikolojik
etkileri temalarında işleyen sanatçılar; ırkçı tepkiler, ötekileştirme, dışlanma, melez ve arabesk
kültür, kimliksel çatışmalar, gettolaşma gibi olumsuzlukları çalışmaların merkezine alarak
konuyu tüm yönleriyle ele almışlardır. Birbirinden farklı nedenlerle göç olaylarının yaşandığı
XXI. yüzyıl, sanatçıların bu olguya kendi perspektiflerinden eleştirel bir bakış ve sorgulayıcı
üslupla yaklaştığı bir dönem olmuştur. Belirledikleri göç ve savaş temalarını çağdaş sanat
pratiklerinde farklı türlerde işlemeye çalışmışlar, böylelikle göçün ortaya çıkardığı toplumsal
sorunları görünür kılarak bu sorunun çözümüne katkı sağlamışlar.
Sosyolojinin konusu olan göç, güncel sanatta kendisine yeterince yer bulmuş böylelikle
sanatın disiplinler arası boyutta yeni değer ve kavramlarla olaylara katkı sağladığı görülmüştür.
Bu bağlamda sanat, nedenleri ve sonuçları yönünden farklı bir yapıya sahip olan bu konuyu
kendi argümanlarıyla değerlendirme imkânına sahip olmuştur. Nitekim göç ve alt kavramlarını
neden ve sonuçlarıyla komplike bir anlayışla ele almıştır.
Göçün tarihi ve kavramsal yönünü karmaşık bir bakış açısıyla ele almayı seçen çağdaş
sanatta, birey ve toplum endeksli temalarında savaşlar, mülteciler, yoksulluk, aidiyet, açlık,
yerinden edilme, kimlik, sürgün gibi kavramlar yer almaktadır. Sanatçılar tüm bu kavramlar
ekseninde bireyin veya toplulukların karşı karşıya kaldıkları göç problemlerini, yaşadıkları
psikolojik travmaları, yerli halk tarafından istenmeyen tutum ve davranışları, karşılaştıkları
ırkçı söylemleri ve bunlar gibi daha birçok sorunu kamusal alana çekerek rasyonel, etkileşimli
2
çözüm yöntemlerini denemişlerdir. Özellikle belli otoritelerce tanımlaması yapılmış, kuralları
konmuş sanat galerileri, sergi salonları, bienaller bu toplumsal ve siyasal sorunu yansıtmada
etkinliğini kaybetmiştir. İşlevselliğini bu alanda kaybeden sanatsal kurumlar belli sanatçıları bu
mekanları manipüle etmeye, eleştirmeye zorlamıştır. Örneğin Çinli sanatçı Ai Weiwei’nin
Kikladik Müzesi’nde gerçekleştirdiği sergiyle toplumsal ve politik sorunlara tarihin
merceğinden bakması mekân-sanat ilişkisinin yeniden sorgulanmasını sağlamıştır.
Araştırmanın Amacı
İnsanlar geçmişten günümüze ihtiyaçlarını karşılama, yerleşik hayata geçme süreci gibi
belirli nedenlerden ötürü göç etmek durumunda kalmıştır. Göç olgusunun literatürde birçok
tanımı vardır fakat genel anlamda toplumların ya da bireylerin siyâsî, ekonomik, kültürel, beşerî
vb. nedenlerden yaşadığı yeri terk etmeleri ile baskı, zulüm gibi insanların yaşamasına engel
nobran otoritelerden uzak bir yere gitme eylemi anlamında kullanılmaktadır (D. Erikan & H.
Elmas, 2022, s. 44). İnsanların tarih boyunca yer değiştirmelerine neden olan faktörlerin zaman
içerisinde çoğaldığı görülmüştür. Geçmişte daha çok uygun iklim arayışı ve savaş gibi
nedenlerle yer değiştiren insanların, günümüzde toplumsal sorun kaynaklı yer değiştirdiği
görülmüştür.
XX. yy da yaşanan II. Dünya Savaşı, dünya tarihinde köklü değişimleri de beraberinde
getirmiştir. Aradan geçen bir asırlık süreçte savaş olgusu toplumsal değerleri, düzeni nasıl altüst
ettiyse Suriye’de, Irak’ta ve Ukrayna’da ve birçok ülkede aynı mantık ile varlığını devam
ettirmektedir (A. A. Arslan, 2021, s. 77). Savaşlar yüzünden ülkelerini terk etmek zorunda kalan
insanların kendilerine yeni yaşam alanları yaratma ihtiyacı onları sınırları illegal yollarla
geçmeye zorlamaktadır. Bu durum ülkeleri mültecilere yönelik sert tedbirler almaya itmektedir.
Ortaya çıkan bu tablo göçmenlere karşı insan haklarıyla bağdaşmayan, temel yaşam
haklarından uzak ihlallerin yaşanmasına neden olmaktadır.
3
kışkırtıcı eleştirilerin sunulduğu bir sanatsal alana yöneltmiştir. Göç olgusu her geçen gün
toplumsal bir sorun, birer güvenlik problemi, suç, toplumsal adalet ve uyum problemine
dönüşmüş, sanat ise kendi dinamikleriyle bu problemlerin kaynağına ulaşmayı, sorgulamayı ve
neden sonuç ilişkisiyle tüm yönlerini ortaya koymayı amaçlamıştır.
Bu araştırmada savaşların etkisiyle artan göç akımlarının sanata olan etkisi birçok
sanatçıdan derlenen yapıtla geçmişten günümüze olacak şekilde incelenmiş. Göçlerle birlikte
ortaya çıkan sorunların günümüzde farklı boyutlara ulaşması bu konuyu sosyolojik, psikolojik
ve politik yönüyle araştırmayı zorunlu kılmıştır. Ayrıca sanat normlarıyla da değerlendirmeye,
eleştiri getirmeye, toplumsal bilinç oluşturmaya yöneltmiştir. Tarihsel süreçte göç olaylarına
bağımsız, kişisel yorumlar eklenmeden ele alma geleneği, günümüz sanat anlayışında değişime
uğramıştır. Bu yeni yönelimleri eserlerine yansıtan Ai weiwei, Banksy ve Halil Altındere gibi
sanatçılar, göç ve mültecilik olgusuna protest sanat anlayışıyla yaklaşarak konuya yeni bir
bakış, yeni bir soluk getirmeyi sağlamışlar. Mültecilerin yaşadıkları sorunları küresel düzeyde
provokatif eylem ve eserlerle ortaya çıkarma düşünceleri sanatçıların ortak yönleri olarak
karşımıza çıkmaktadır.
4
hak ve özgürlük arayışlarını kendilerini pek de istemeyen ülkelerde sürdürmüşlerdir. Tamda bu
noktada yerlerinden olan, yeni bir yaşam kurmanın hayaliyle tehlikeli yolculuklara çıkan bu
insanlar seslerini pek de duyuramamaktadır. Vardıkları ülkelerde karşılaştıkları kötü
muameleler artık normal ve sıradan olarak görülmektedir. Ege Denizi’nden Avrupa’ya gitmeye
çalışırken batan mülteci teknelerinde denizde kaybolan insanların durumu haber konusu bile
olmamaktadır. Tüm bu duyarsızlık sarhoşluğunda farkındalık dürtüsünü harekete geçirmeye
çalışan belli başlı sanatçılar bu insanların sesleri olmaya çalışmaktadır.
Bu çalışmada, mültecilerin yaşantılarını, karşılaştıkları zorlukları tüm yönleriyle dünya
otoritelerinin ana merkezi olan şehirlerde, bienallerde, sokak duvarlarında, sergi salonlarında
dile getiren sanatçıların çalışmaları derlenmiştir. Sanatçıların mülteciler ile ilgili ortak yönleri,
sanatsal eylemleri, otoriteye karşı takındıkları tavırların sanat ve toplumsal alandaki
yansımaları araştırmanın önemini ortaya koymaktadır. Sanatçıların hassasiyetleri üzerinden
coğrafi ya da tarihi kısıtlama olmadan göç ve mülteci olgusuna nasıl stratejiler geliştirdikleri
bu araştırmanın sonucunda ulaşılması gereken hedef olarak belirlenmiştir.
Araştırmanın Sınırlılıkları
Bu çalışma küresel ölçekte yaşanan göç ve mültecilik sorununu XX. yy. öncesi ve
sonrasını kapsayacak biçimde sosyolojik, psikolojik ve toplumsal boyutta incelenmesini
amaçlamıştır. Ayrıca bu konuların sanata, sanat eserlerine hangi düzeyde yansıdığı ile Ai
weiwei, Banksy ve Halil Altındere’nin konu ile ilgi eserleriyle sınırlıdır.
Varsayımlar
Terim ve Tanımları
Alt kimlik: Bireyin içinde doğduğu grubun kimliğidir ve subjektif kimliğe denk düşer.
Çağdaş sanat: 20. yüzyılın ikinci yarısında veya 21. yüzyılda üretilen sanattır. Modern
sanatın aksine üretim yöntemlerine ve akımlara göre incelenmesi güç; çevre ve toplum
bilincinin ağır bastığı; ağırlıklı olarak küreselleşme, çevre, biyomühendislik, teknoloji, beden,
5
göç, çok kültürlülük, kimlik siyaseti, kültürel bellek, kurumsal eleştiri gibi konularla ilgilenen;
çağdaş olarak adlandırılan sanat biçimleridir.
Mülteciler: Eziyet, çatışma, saldırı veya toplum huzurunu ciddi şekilde bozan diğer
durumlarda, geldikleri ülkelerin dışında bulunan ve bunun sonucu olarak da “uluslararası
koruma” talebinde bulunan kişilerdir.
Otorite: Herhangi bir konuda bir şeyin yeterliliğine herkesi inandırarak bir kişinin
kendine sağladığı itaat ve güven; hâkimiyet ve emretme kudreti; yaptırım koyma ve kullanma
gücüdür.
Rölyef: Kabartma veya diğer adıyla rölyef, yüzey üzerine yapılan yükseltme ya da
çökertmelere denir. Mimarlıkta da heykel sanatında da kullanılan bir terimdir.
Stencil: Birbirinden farklı şekillerin boya ile kolay şekilde yüzeylere uygulanabilmesi
için tasarlanmış şablonlara denir.
Üst kimlik: Farklı etnik gruplara mensup kişilerin, vatandaşlık bilinci ile benimsediği
temsili ulusal kimliktir.
6
Göç Olgusu
Yeryüzünde ezeli bir geçmişe sahip olan göç olgusu, farklı alanlardan bilim insanlarınca
öteden beri incelenen bir konu olmuştur (Sarp, 2020, s. 11). Rasyonel bir eylemle gerçekleşen
göç, üzerinde düşünülen, birçok değerlendirme yapılan ve bunların sonucunda karar verilen bir
olgu olarak karşımıza çıkmaktadır.
Göç olgusu; süresi, alanı, türü ve nedenleri hangi yapıda olursa olsun bireylerin yer
değiştirmeleriyle ortaya çıkan nüfus hareketliliğinin bir sonucu olarak tanımlanabilir. İnsanların
sadece mekânsal değişikliğiyle tanımlanamayan bu olgunun temelinde sosyal, ekonomik,
siyasal, kültürel ve güvenlik açısından daha iyi imkânlara sahip yerlerde yaşama arzusu
yatmaktadır.
Sosyal sistemdeki dengelere etki eden göç, toplumsal evrimin dönüşümüne paralel
olarak ortaya çıkan tek yönlü uyum hareketi olarak görülmektedir. Farklı dil, kültür ve dinden
gelen insanların bir arada yaşamasını mümkün kılan göç, kültürler arası etkileşime etki eden
temel bir unsurdur. Bunun dışında göçle birlikte oluşan alt ve üst kültürler zamanla birbirinden
ayrışarak toplumsal eşitsizlikleri, ırksal ayrımları, statü gibi dikey kültürel katmanların
oluşumuna da neden olmaktadır.
Farklı nedenlerden kaynaklanan ve toplumda oldukça büyük etkileri olan göç, üzerinde
araştırmalar yapıldıkça yeni boyutları ortaya çıkan ve faklı disiplinlerin inceleme alanına giren
bir olgudur. Göçün aynı zamanda günümüzde kronikleşmiş birçok sorunun temel nedenini
oluşturmasının yanında çözümünü de içinde barındırdığı görülmektedir (P. Akarçay, G. Ak,
2018, s. 194). Göç bu yönüyle toplumsal ve kültürel değişimin bir parçası konumundayken
diğer taraftan yarattığı sorunlara verdiği cevaplarla da kendi panzehrini bünyesinde barındıran
önemli kültürel değişim aracı görevini üstlenmiştir.
7
Göç ve Göç Olgusu
İnsanlar tarih boyunca sosyal, ekonomik, doğal vb. etkenlerin zorlamasıyla bulundukları
yaşam alanlarını terk ederek yeni mekânlarda hayatlarını sürdürmenin yollarını aramışlardır.
Zorlayıcı yaşam olaylarına karşı geliştirilen ve tarihi çok eskilere dayanan fiziksel mekân
değişikliği, beraberinde çok daha büyük değişimlere neden olmuştur. İnsanlar kendileriyle
beraber umutlarını, geleneklerini, korkularını kısacası kültürel kodlarını bir yerden başka bir
yere taşıma ihtiyacı duymuşlardır. Yaşanan bu fiziksel mekân değişimi bir bütün olarak insanın
yaşam biçiminin de değişimini zorunlu kılmıştır. Bu bağlamda isteğe bağlı veya zorunlu olması
açısından farklılık gösteren, tarihsel süreçte farklı isimlendirmeler yapılsa da bu hareketlilik
genel anlamda göç olarak tanımlanmaktadır.
Türk Dil Kurumu, göçü “Bireyin siyasal, sosyal, ekonomik veya doğal etkenlerden
dolayı bir ülkeden başka bir ülkeye, bir yerleşim yerinden farklı bir yerleşim yerine gitme işi”
olarak tanımlamaktadır (TDK, 2015). Söz konusu bu yer değiştirme eylemi bireylerin ülkeler
arası bir sınırı geçmek biçiminde olabileceği gibi yaşadığı ülke içinde de olabilir. İnsanların
zorunlu ya da istekleri doğrultusunda gerçekleştirdikleri bu eylem sadece mekân değişikliği ile
sınırlı değildir, aynı zamanda gittikleri yerde sosyal, ekonomik ve kültürel yaşamlarını yeniden
inşa etmek zorunda kaldıkları bir süreçtir (Adıgüzel, 2016, s. 1). Göç, ekonomik, sosyal ve
siyasal nedenlerle ortaya çıkan bireysel bir eylem olabileceği gibi kitlesel olarakta gerçekleşen
bir süreçtir. Göçmenler kendileriyle beraber köklü yaşam biçimlerini gittikleri ortama taşımış,
yeni mekânlarında yaşam biçimlerini yerli halkla etkileşime sokmuştur. Böylelikle göç sonucu
ortaya çıkan bu yeni komplike durum, farklı kültürel yapıları hem etkileşime zorlamış hem de
kültürel çatışmalara itmiştir.
Göçün tarihsel süreci göz önüne alındığında insanların karşılıklı iletişim ihtiyacını
sağlamaları toplumsal yapının oluşumunda oldukça önemli bir yere sahip olduğu bilinmektedir.
Bu bağlamda insanlar arası iletişimi sağlayan dillerin oluşumu gelişimi ve yerleşip
yayılmasında göç faktörünün büyük bir etkisi vardır. Yeryüzündeki insan hareketliği
birbirinden farklı birçok fikrin, inancın, ideolojik düşüncenin, dinlerin yayılmasına ve
çoğalmasına neden olmuştur (A. Mardani, 2018, s. 10). Bireylerin veya toplulukların bir yerden
başka bir yere gerçekleştirdikleri göç hareketi, sosyolojinin ilgi alanına giren toplumsal alanda
birçok noktaya etki etmektedir. Başlangıcı ve sonucu itibariyle basit bir eylem gibi görünse de
göç olgusu, toplumsal yaşamda ciddi değişimleri olan, üzerinde birçok disiplinin araştırmalar
yaptığı bir olgu olarak değerlendirilebilir. Göç olgusunun yarattığı kültürel etkileşim her zaman
olumlu etkilere sahip olmayabilir. Farklı etnik köken ve dinlerin bir araya gelmesini
hızlandırarak yeni çatışmaların oluşumuna zemin hazırlamıştır. Bu yönüyle göç, sonuçları
8
itibariyle yeni dillerin, kültürlerin oluşumunu sağlarken farklı kültürleri bir araya getirmesiyle
de toplumsal etkileşimi sağlayan önemli birleştirici bir unsur olarak literatürde yerini almıştır.
Toplumsal yapının ekosistemi konumunda olan bu kavram, taşıdığı özellikler yönünden
insanlık tarihinde önemli bir yere sahiptir.
Tarihsel süreç içerisinde göç kavramının oluşumu ve sebeplerindeki değişim göz önüne
alındığında günümüzdeki göç olgusunun çok karmaşık ve problemli olduğu görülür.
Küreselleşmenin getirdiği yenilikler, dijital çağın sunduğu kolaylıklar, yeni yerleri tanıma ve
keşfetme, savaşlar, adaletsizlik gibi nedenler günümüz göç hareketliliğini hızlandırmaktadır.
Bu durum insan hareketliliğini artırmakta mülteci ve sığınma gibi konuları önemli hâle
getirmektedir (M. Urk, 2010, s. 13). Göçün toplumsal önemi ve etkilerinden Adıgüzel şöyle
bahsetmiştir: “Göç, toplumsal değişimin neden olduğu kolektif bir eylemdir. Hem göç alan hem
de göç veren ülkedeki bütün toplumsal yapıları etkiler.” (Adıgüzel, 2016 s. 19). Bu açıdan
bakıldığında göçler toplumsal dönüşümlere, değişimlere neden olduğu gibi bilinmeyen
yeniliklerin de ortaya çıkmasını sağlamaktadır. İnsanların yaşadıkları yerlerden zaruri ya da
isteği doğrultusunda gerçekleştirdikleri göç hareketi gerek geldikleri yeni yerlerde gerekse göç
ettikleri coğrafyada ekonomik, politik, sosyal ve kültürel bir dizi değişime neden olmaktadır.
Göç, temel olarak “gönüllü” ve “zorunlu” olmak üzere iki faklı türde ele alınmaktadır.
Göçe maruz kalan insanlar açısından göçün ortaya çıkardığı maliyeti ve yararları
karşılaştırıldığında; insanların maksimum fayda sağlamak için gerçekleştirdiği göç “gönüllü
göç”tür. Bu tür göçlerde aile bireyleri toplu olarak yer değiştirmez. Zorunlu göçlere
baktığımızda insanların özellikle ekonomik, hukuksal, sosyal ya da siyasal birtakım baskılar
nedeniyle ülkelerini bırakmak zorunda kaldıklarını görmekteyiz. Zorunlu göçlerle mekânlarını
değiştirmek zorunda kalan insanlar hem kendilerini hem de göç ettikleri toplumları büyük
sorunlara sürüklemiştir (Urk, M. 2010, s. 7). Zorunlu göçlerin yarattığı değişim sadece fiziksel
bir değişim değildir.
Göç eden bireyler, gittikleri yerlere yalnızca fiziksel varlıklarını taşımadıkları için
göç ettikleri yeni coğrafyayı değiştirmeye ve aynı zamanda kendileri de birtakım
değişimlere uğramak durumundalardır. İşte bu karşılıklı etkileşim ve uyum
sürecindeki en önemli sorunlardan biri de yaşanabilecek gerginliklerdir. Bu
gerginliklerin altyapısını oluşturan önemli bir unsur da “kültür” uyuşmazlığıdır
(M. Görgün, 2018, s.119).
Günümüzdeki göç hareketleri, türleri ve ortaya çıkardığı sonuçları bakımından sıradan
bir haraketliliğin ötesinde sosyokültürel bir değişimin de ana faktörü haline gelmiştir (B.
Seyithan, 2017, s. 8). Bugün milyonlarca insan ülkelerinin bulunduğu zor durumlardan,
savaşlardan, açlıktan ya da daha iyi koşullarda yaşama isteğinden ötürü göç etmek zorunda
kalmaktadır. Bu yer değiştirme isteği-zorunluluğu küresel bir sorun hâline gelmiştir. Dünya
9
üzerinde gelir dağılımındaki adaletsizlikler, mezhepsel ve etnik savaşlar, siyasal düzensizlikler
vb. durumlar yaşandığı sürece insanların yeni yer bulma isteklerinin de devam edeceği
söylenebilir.
Castless ve Miller “Göçler Çağı” adlı kitabında modern yaşamdaki uluslararası göçü ve
bunun nasıl yaşandığını detaylı bir biçimde anlatmaya çalışır. Ayrıca göç olgusunu karmaşık,
göç alan ve göç veren, toplumları da temelden etkileyen eylem olarak değerlendirir.
10
Geçmişten günümüze yaşanan göç olaylarının farklılaşmasıyla birlikte bireysel olarak
gündelik yaşamımızda göç olaylarıyla anılan farklı insanlarla karşılaşmaktayız. Özellikle
medya ve akademik söylemlerden ziyade günlük konuşulan dilimize göç literatüründen
göçmen, mülteci, kaçak göçmen, sığınmacı, insan tacirleri vb. farklı türden kelimelerin girmesi
bu kavramların farklı boyutlarını görmemizi sağlayabilir (Y. Adıgüzel, 2016, s. 22). Bu
kavramların günlük yaşamın birer parçası haline dönüşmesi, göçün toplum bilimindeki
etkinliğini göstermektedir. Toplumda yaşanan değişim ve dönüşümlerin birer etkileşim
sonucunda ortaya çıktığı gerçeği göz önüne alındığında göç kavramının toplumsal değişimi
hızlandıran önemli bir unsur olduğu görülmektedir.
Göç süreciyle birlikte ortaya çıkan tüm sosyal bileşenlerin birbiriyle olan karşılıklı
etkileşimi zaman içerisinde artması ve hızlanması, literatürde kullanılan göç teriminin; göç ve
göçmen ilişkisi, neden sonuç ve etkileri yönünden bir dizi ayrım ve analizini zorunlu hâle
getirmiştir. 20. yy da küresel göç olgusunun anlaşılmasına ve açıklanmasına yardımcı olmak
için farklı sosyologların üzerinde çalıştığı farklı varsayım ve kuramsal birtakım modeller
geliştirmişlerdir (P. Akarçay, G. Ak, 2018, s. 196). Bu modeller arasında Ravenstein, 1885 ve
1889 yıllarında Göç Kanunları (The Laws of Migration) başlığı altında yayınladığı iki
makalesinde uluslararası düzeyde göç kavramına kuramsal düzeyde yaklaşan ilk çalışmaları
üretmiştir. Uluslararası düzeyde göç olgusuna ilk defa değinen bu çalışma göç, uzaklık ve
aşamaları, göçün yayılması ve oturma evreleri, göç zincirleri ve halkaları, doğrudan göç, kent
ve köy göçü farklılıkları, erkek ve kadın vb. gibi farklı türlerdeki değişken konuları ele almıştır
(S. Çağlayan, 2019, s. 110). Bu göç kanunları maddeler hâlinde kısaca şöyledir:
1. Genellikle göçmenler yakın bölgelere göç ederek büyük yerleri kapsayan “göç
akımları” meydana getirirler. Oluşan bu göç akımları çoğunlukla ticaret
merkezlerinde ve sanayi bölgelerinde son bulur.
2. Şehirlerdeki ekonomik faaliyetlerin fazla oluşu çevredeki yerleşim
yerlerinden şehir merkezlerine göçü artırmaktadır. Böylelikle şehir merkezine
çok uzak yerlerde yaşayan insanlar, şehir merkezlerinde boşalan yerlere
yerleşirler. Ortaya çıkan bu döngü kenti ve bütün ülkeyi etkiler.
3. Göç tek başına bir gaye oluşturmaz. Özellikle yaşanan yayılma süreci ve
yayılmayı emme süreci birbiriyle uyum içerisindedir.
4. Yaşanan göçler, genellikle uzak mesafeli bölgelerdeki gelişmiş ve
sanayileşmiş merkezlere gerçekleşirken az mesafeli yerlerden gerçekleşen
göçler bu merkezlere daha kademelidir.
5. Kentlerde yaşayan bireylerin göç eğilimleri kırsal bölgelerde yaşayan
bireylere göre daha düşük seviyededir.
6. Erkeklerin göç etme eğilimleri kadınlardan daha düşük bir seviyededir (B.
Uslu Ak, 2021, s. 1753).
11
Yukarıda verilen Ravenstein’ın göç kanunları, yazıldığı dönemin ekonomik
determinasyon temelli bilgiler içermesi yönüyle çağımızdaki çok yönlü ve kompleks göç
olgusunun anlaşılması açısından sınırlı ve kısıtlı kalmaktadır. Sosyoloğun oluşturduğu bu göç
kanunları sonraki dönemlerde yapılacak olan göç çalışmalarına zemin oluşturması yönünden
değerlidir.
Son yarım yüzyılda yaşanan göç hareketleri, önü alınamayan ve tahmin edilmesi zor bir
biçimde nicelik ve nitelik açısından büyük bir değişim göstermektedir. Yaşanan bu değişimlerin
en önemli neticelerinden biri, milyonlarca insanın ve bazı ülkelerin uluslararası göç
hareketliliğinden kendi payına düşeni almasıdır.
www.un.org.
Küreselleşen günümüz dünyasında dışarıdan göç almayıp sadece kendi doğal nüfusunu
devam ettiren bir yerleşim yeri bulmak gittikçe zor bir hâle gelmiştir. Göçler artık milletlerarası
ilişkilerden politik yapıya, ekonomiden sosyolojiye varıncaya kadar birçok disiplini içinde
barındıran bir çalışma alanı haline gelmiştir. Birleşmiş Milletler’in 2017 Aralık ayı içerisinde
yayınladığı göç raporuna göre dünya genelinde her geçen gün uluslararası göçmenlerin
sayısında artış olmuştur.
Sadece 2000 yılında göçmen sayısı 173 milyon iken 2010 yılında bu rakam 220
milyona, 2017’de yaklaşık olarak 258 milyona ulaşarak endişe verici bir seviyeye ulaşmıştır
(D. Şimşek, 2018, s. 39). Uluslararası göçler ile iç göçler birlikte dünya üzerindeki göçmenlerin
12
sayısı 1 milyar seviyesine yaklaşmıştır. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği
(BMMYK) verilerine göre 2014 yılında yerlerinden zorla edilmiş insanların sayısı 59,5 milyon
civarına ulaştığı yönündedir (Y. Adıgüzel, 2016, s. 8). Her geçen yıl göçmen sayılarında
yaşanan artış, uluslararası kuruluşların bu alanda yaptığı çalışmaları güncellemeye ve göçlerin
sebepleri üzerine yeni araştırmalar yapmaya zorlamaktadır.
Göç ile ilgili yapılan araştırmalar sonucunda ileri sürülen teoriler ile beraber, bunun
uygulama alanındaki yansıması değerlendirildiğinde yaşanan göç dalgalarının 21. yüzyılın en
önemli problemlerinin başında geldiği görülmektedir. (E. S. Develi, 2017, s. 1348-1349). Orta
Doğu ve Kuzey Afrika ülkelerinde yaşanan ekonomik ve siyasal karışıklıklar Türkiye’nin sahip
olduğu coğrafi konumun önemi ve Avrupa’ya transit geçişindeki uygunluk gibi nedenlerle
milyonlarca sığınmacının uğrak noktası hâline gelmiştir. Bulundukları coğrafyadan Avrupa’ya,
Amerika Birleşik Devletleri’ne ya da gelişmiş ülkelere Türkiye üzerinden gitme düşüncesi,
Türkiye’yi transit geçiş amaçlı kullanılan bir ülke konumuna getirmiştir (S. Kolukırık, 2014, s.
40). Bu yönüyle mültecilerin en önemli göç güzergahlarından biri olan Türkiye farklı statüdeki
binlerce göçmenin geçişini sağlayan ülke konumuna gelmiştir. Göçmenler arasında transit geçiş
yapmak isteyen ya da kısa süreli çalışacak kaçak işçilerin bulunması bu tip göçmenleri
Türkiye’ye çekmektedir. Özellikle göçlerin yaşandığı Avrupa ülkelerinin her yıl aldığı göçmen
sayısı hesaplandığında Türkiye’nin bu ülkelerin toplamının aldığı sayının kat ve kat üstünde
göçmene ev sahipliği yaptığı bilinmektedir.
13
Coğrafya, tarih, demografi gibi farklı disiplinlerin ilgi alanına giren göç olgusu, toplum
bilimi ile ilgilenen sosyolojinin önemli araştırma konuları arasında yerini almıştır. Sosyolojinin
toplumsal sorunların çözümüne, sosyokültürel ve siyasal politikaların üretimine bilimsel katkısı
göç gibi toplum bilimini yakından ilgilendiren konuların araştırılmasını önemli kılmaktadır.
Örneğin bir yerleşim noktasında yaşanan nüfus değişikliğinin tespiti, bu değişimin ortaya
çıkardığı sonuçlar doğrudan sosyolojinin araştırma konusuna girmektedir.
Göçle birlikte ortaya çıkan toplumsal hareketlilik ve toplumsal değişimler, Comre, Marx
ve Durkheim gibi ilk sosyologlardan itibaren, sosyologlar için çoğunlukla önemli konular
arasına girmişti. Sanayileşme ile gelişen kent kültürünü toplum türleri yönünden araştırıp
yorumlayan bu sosyologlar, ismine göç sosyolojisi demeseler de konu itibarıyla göç
sosyolojisinin ilgi alanı içinde eserler üretmişlerdir (Y. Adıgüzel, 2016, s. 9-10).
Göç olgusunu konu edinen sosyolojinin geniş bir alana sahip olduğu bilinmektedir.
Tarihsel süreçte bu meselenin temelinde yatan nedenleri anlaşılır hâle getirebilmek için
sosyolojinin göç kavramına nasıl yaklaştığına bakmak gerekir. Bu konuyla ilgili olarak zamanla
göç alanında yaşanan gelişmeler ve değişimler göçün tarifiyle ilgili birtakım tanımlamaları da
beraberinde getirmiştir.
Bugünün şartları da göz önüne alındığında sosyolojinin göç olgusuna bakış açısını
Cebeci şöyle açıklamıştır: “Sosyolojik açıdan baktığımızda insan ve grubun çeşitli faktörler
nedeniyle zaman ve mekânda yer değiştirmesi ile eyleme dönüşen, eylemin bitmesinden sonra
da etkileri devam eden bir süreçler bütünü olarak tanımlanabilir.” (M. Cebeci, 2011, s. 131).
Sosyoloji bu yönüyle göç olgusuna süreç ve biçimsel yönden yaklaşan ayrıca toplumsal
etkilerini de inceleyen çok yönlü disipliner yaklaşım olarak değerlendirilebilir. Birey ve
14
grupların göç sürecinde yaşadıkları tüm bilişsel, duygusal ve mekânsal değişimlerin ne gibi
sonuçlar doğurduğu sosyolojinin üzerinde durduğu yaklaşımlarla açıklanmaya çalışılmıştır.
Sosyolojinin alt dallarından biri olan göç sosyolojisi, toplumsal gelişmeleri ve toplumsal
ivmeleri yorumlamayı kolaylaştıran genel geçer önemli bir enstrüman olarak karşımıza
çıkmaktadır. Göç olgusu sosyolojinin ilgi alanına girmeden önce belli dönem sosyal bilimlerin
kapsamında yer alan coğrafyanın inceleme alanına girmiştir. Bu yönüyle göçlerin gerçekleşme
biçimi düşünüldüğünde dünya üzerindeki nüfus yoğunluğu bazı bölgelerde fazla, bazı
bölgelerde az, bazı bölgelerde ise hiç olmaması coğrafi nedenlerle açıklanmıştır.
II. Dünya Savaşı sonrası Avrupa’nın iş gücüne duyduğu ihtiyaç başka ülkelerden gelen
misafir işçilerle karşılanmaya çalışılmıştır. Farklı köken ve kültüre sahip geçici işçilerin
Avrupa’ya yerleşmesi göç sosyolojisinin bu alanda üzerine araştırma yapmaya itmiştir.
Özellikle misafir işçi statüsü, uyum problemleri ve etnik sorunları kapsayan terminolojiler göç
sosyolojisinin en fazla üzerinde durduğu konular olmuştur. Bunun yanında işçi göçmen
statüsündeki bu insanların aile birleşmeleri ile kadın göçmen işçilerin de iş gücünde belirmesi
sosyolojinin kadın ve göç olgusuna değindiği bir diğer alan olmuştur. Gönüllü göçlerin
içerisinde yer alan işgücü göçeri dışında, özellikle iç çatışmalar, savaşlar ve insan hakları
ihlalleri gibi nedenler ülkelerinden kaçan insanları yasadışı yollarla Avrupa’ya göç etmeye
zorlamıştır. Avrupalı radikal görüşlü hükümetler ve bunlara destek veren belirli topluluklar,
mücadelesi zor bir süreçle yüzleşmiştir.
15
mümkün kılmış ayrıca farklılıkları belirginleştirmede etkin bir rol oynamıştır. Bu sebeple göçe
maruz kalan bölgelerde alt ve üst kültür gibi ayrımlar oluşmuştur.
İnsanlık tarihi kadar eski bir olgu olan göç, gümüz yapısındaki değişimlerle varlığını
sürdürmektedir. Toplumların sosyal, kültürel, ekonomik ve politik biçimlerini doğrudan
etkileyen bu olgu sosyoloji açısından salt mekânsal bir yer değiştirme eyleminin ötesinde birden
fazla sonuç doğuran insani hareket olarak görülmektedir.
Toplumları veya bireyleri istekleri doğrultusunda göç etmeye iten sebepler arasında
daha iyi bir yaşam arzusu ve yaşanabilir konuma sahip toplumsal alanlara erişme düşüncesidir.
Bu istek ve aruzlara erişmenin yolu ve yöntemi değişse de istenilen hedef aynıdır. Yaşadıkları
hayatın beklentilerini karşılamaması bu insanları daha iyi koşullarda yaşamaya zorlamış
böylelikle farklı bir yerlerde varlıklarını devam ettirmek istemişlerdir. Tüm bu istek ve
arzularını gerçekleştirme düşüncesi sadece kendilerine bağlı bir durum değildir. Öyle ki
düşüncelerini gerçekleştirebilecekleri şartların uygunluğu, hedeflerindeki ülkelerin kendilerini
kabul etme pozisyonu, ekonomik koşullar vb. durumlar göç planlarının gerçekleşmesini
güçleştiren faktörlerdir.
Göç olgusu tarih boyunca birçok nedenden ötürü insan yaşamında varlığını
sürdürmüştür. İster göçer ister yerleşik yaşam biçimine sahip olsun hayatlarının belli
dönemlerinde ihtiyaçları doğrultusunda insanlar yaşadıkları mekânları bırakıp yeni yerler
bulmak zorunda kalmıştır.
16
Dünya üzerinde varlığını sürdüren tüm canlıların yaşadıkları mekânla ilgili yakın bir
bağın varlığından bahsetmek mümkündür. Yeryüzünde yaşayan bu canlılar arasında özel bir
konuma sahip olan insan bulunduğu yer ve mekânla olan etkileşimi kendi gelişimi için büyük
bir öneme sahiptir.
Göçmenleri ve göç edenleri kabul eden toplulukların sadece sosyal, siyasal ve ekonomik
açıdan etkilendikleri söylenemez. Göçmenlerle yaşamak zorunda kalan yerel halk arasında
karşılıklı etkilenebildikleri farklı konuların varlığından söz etmek mümkündür (C. Aydın, 2017,
s. 305). Göçmenlerin ve göç alan yerdeki yerel halkın karşılaştıkları farklı kültürel iklim iki
tarafın da ruh dünyalarına etki ettiği söylenebilir. Mültecilerin göç etmesine neden olan birçok
faktör düşünüldüğünde ortaya çıkan travmatik ve psikolojik sonuçlar hem kendileri için hem
de gittikleri yerdeki yerel halkın sosyokültürel ve psikolojik alanda bir dengesizliği ortaya
çıkardığı söylenebilir. Göçlerle birlikte mültecilerin yaşadıkları problemler farklı tür ve boyutta
hayatlarında yer almıştır. Yaşantılarını geride bırakmak zorunda kalan bu insanlar gittikleri
yerlerde yerel halkın davranış ve tutumlarıyla aidiyet sorunu, güvensizlik, ait olamama,
yalnızlık, korku, endişe gibi problemler yaşamaktadır. Geçmiş yaşantılarına ek olarak gittikleri
yerde karşılaştıkları sorunlarla mülteciler halihazırda hasar görmüş ruhsal yapılarındaki tahribat
büyümektedir. Eski ve yeni yaşam arasında kurumadıkları uyum problemleri, geldikleri
bölgelerde karşılaştıkları tutum ve heybelerindeki travmalar mültecilerin ortak sorunları olarak
gösterilebilir.
17
Mültecilerin göç ettikleri yerlerde iş bulamamaları, yaşadıkları kültürel farklılıklar ve
birbirlerine olan bağlılıkları; duygusal değişimler, stres ve gerginlik gibi birtakım problemleri
ortaya çıkarmaktadır. Farklı bir ülkede yaşama zorunluluğu, aile desteğinden uzak olma, bu
insanlarda dışlanmışlık, bir topluluğa ait olamama ve yabancılık duygularını hissetmelerine
neden olmaktadır (K. Karakaş, 2017, s. 25). Özellikle mülteci statüsündeki bu bireyler
yabancısı oldukları yerleşim yerlerinde kültürel birikimlerinden, statülerinden, yaşam
tarzlarınızdan uzak kalabilmekte ve yerel halkın sınırlandırıcı, alt kimlik bakışları gölgesinde
değersizlik, yetersizlik, pasiflik gibi duygulara itilmektedirler. Acartürk (2016), “Göç edilen
ülkede yaşanan sıkıntılar, göç ve sığınma sürecinde karşılaşılan zorluklar sığınmacı ya da
mültecilerin önemli bölümünde travma sonrası stres bozukluğuna (TSSB) ya da belirtilerine
neden olabileceğini” ifade etmiştir (s. 141). TSSB göçmenler arasında sıklıkla görülen bir ruh
sağlığı problemi hâline dönüşmüştür. Bu problemin ortaya çıkma nedenlerini bazıları şöyle
açıklamıştır:
Travma sonrası stres bozukluğu (TSSB), DSM-IV’te, gerçek bir ölüm ya da ölüm
tehdidi, ağır yaralanma, bireyin fiziksel bütünlüğünü tehdit eden bir durumla
karşılaşması böyle bir duruma tanık olma gibi ağır travmatik olaylardan sonra
ortaya çıkabilen, özgül semptomlarla kendini gösteren bir tablo olarak
tanımlanmaktadır (F. Özgen & H. Aydın, 1999, s.34).
Aile bireylerinde yaşanan kayıplar, şiddet maruz kalma ya da buna tanık olma, göç
esnasındaki stres faktörleri, travmatik olaylar, psikolojik-fiziksel şiddetler, tacizler, yaşam
koşullarının zorluğu, göç sonrası temel bazı yaşam ihtiyaçların karşılama belirsizliği, maddi
imkansızlıklar, işsizlik, sosyal dışlanmışlık, geçmiş yaşamlarına özlem, yerli halkın ırkçı
yaklaşımları, zorlu kamp süreçleri, kültürel farklılıklar, dil problemleri vb. mülteciler için ayrı
birer travmaya dönüşecek konulardan bazılardır. Bu sorunlarla mücadele etmekte güçlük çeken
ya da baş edemeyen mülteciler ruh sağlıklarına yönelik ciddi sorunla karşı karşıya kalabilirler
(Bilen ve Kıran: 2020, Akt. Aşkın-Sarı, 2022, s. 634). Ortaya çıkan bu güçlüklerin yanında
vatanlarındaki savaş, kıtlık, ekonomik krizler ve geride bıraktıkları yaşamlar mültecilerin
içerisinde bulundukları hayatı katlanılması zor bir hale getirmektedir. Yaşanılan bu güçlükler
mültecilerin sosyal hayatından ruhsal edimlerine kadar psikolojilerinin olumsuz etkilemekte,
içerisinde bulundukları ruhsal çöküntü göçmenlerin sağlıklı yaşamlarına da engel
olabilmektedir.
Göç sürecinin ruhsal açıdan bireyler üzerindeki etkisini açıklayan farklı kuramlar
bulunmaktadır (Kuo, 1976, Akt. Sever, s. 231). Göçün psikolojik yönüyle ilgilenen bu kuramlar
daha çok göç etmiş, göç edenlerin geride bıraktıkları ve göç etikleri yerde karşılaştıkları
sorunlara değinmiştir. Bu kuramlar arasında sosyal izolasyon, kültürel şok ve kültürel değişme
kuramları kısaca şöyle açıklanmıştır:
18
Sosyal İzolasyon Kuramı: Bu kuram göçün mekânsal değişikliklerle sınırlı
olmadığı, aynı zamanda yaşantılar ve tüm değerlerden kopma fikrini öne
sürmektedir. Buna göre göç sonrası bireylerin yalnızlık duygusu, yabancılaşma ve
kendilerini değersiz hissetmesi, geçmiş hayatlarındaki yaşantılarından kopmuş
olmalarındandır. Göç ettikten sonra yaşadıkları stresin temel noktasının bu
olduğunu savunmaktadır.
Kültürel Şok Kuramı: Kültürel Şok Kuramı’na göre göç edenlerin, yeni
mekânlarda hayatlarını devam ettirme çabaları ruh sağlıkları üzerinde problemler
yarattığı fikrine dayanmaktadır. Göçmenlerin gittikleri yer ile eski yerleşim yerleri
arasındaki kültürel farklılıklar ruh sağlığını bozan etken olarak gösterilmektedir.
Göçmenlerin ruh sağlıklarının bozulma seviyelerinin göç sonrası dönemler ve
mekanlar arası değişimin etkisi ile doğrudan bağlantılı olduğunu savunmaktadır.
Bu kurama göre özellikle kırsal kesimden göç edenlerin şehirden göç edenlere
oranla daha fazla kültürel şok yaşadıkları görülmüştür.
Kültürel Değişme Kuramı: Kültürel değişme kuramı, göçmenlerin gittikleri
mekanlarda yaşadığı kültürel değişimlerin genellikle strese yol açtığı ve bu
durumun tüm aileyi etkilediği yönündedir. Bu kurama göre göçmenler tanıştıkları
bu yeni kültürlere uyum sağlayamadıkça kendi kültürlerini vazgeçilmez olarak
görmektedirler (M. Hatipler & S. Daşkıran, 2021, s.720).
Yaşadıkları toprakları her ne koşulda olursa olsun bırakmak zorunda kalan ve gittikleri
yerlerde hangi muamele ile karşılanırsa karşılaşsınlar göçmenler özelliklerine göre (göçün türü,
vakti, sebebi, mecburi ya da istemli olması, göçmenlerin cinsiyeti, yaşları, gidilen yerin yapısı
vb.) farklı düzeylerde uyum problemleri yaşamaktadır (Sequin, 1956, Akt. Gün, 2006, s. 28).
Göçmenlerin yaşadıkları uyum sorunları sonraki yaşamları üzerinde ciddi problemler yaratacak
düzeyde önemlilik arz etmektedir. Kültürel kodlardaki farklılıklar ile alt-üst kimlik bakışları
uyum problemlerini ortaya çıkarmış bu durum mültecilerin ruhsal çöküşlerini hızlandırmıştır.
Göçmenler bir taraftan bulundukları yabancı bölgelerde uyum sürecini kontrol etmeye
çalışırken bir taraftan da benliklerini, kültür ve yaşam tarzlarını muhafaza etmeye çalışmışlar.
Sürdürülmesi zor bu yaklaşım göçmenlerde çeşitli düzeylerde duygusal sorunların belirtilerine
ve uyum süreçlerinin uzun vadeye yayılıp zorlaşmasına neden olmuştur (M. Erol, O. G. Ersever,
2014, s. 59) Göçmenler kendileriyle birlikte getirdikleri yaşantılarını yine kendileri için
oluşturdukları kültürel çevrede hissetmeye, yaşamaya çalışırken diğer tarafta ise yeni kültüre
uyum süreçleriyle baş etmenin yollarını aramışlar. Kayıp, eksik kalan yaşantılarla yollarına
devam etmek zorunda kalan bu insanlar geçmişin acısını belleklerinde taşırken yeni kültür
içerisinde uyum sorunlarıyla uğraşıp, ırkçı ve faşist saldırıların hedefi olmuşlar.
19
İKİNCİ BÖLÜM
Yöntem
Araştırmanın Modeli
“Ai weiwei, Banksy ve Halil Altındere’nin Göç ve Mülteci Olgusuna Bakış Açıları” adlı
araştırma konusunda; tarihten günümüze yaşanan göç olaylarının sosyolojik ve psikolojik
yönleri incelenmiş. Göçün çağdaş sanata nasıl yansıdığı, temsili, kamusal alandaki etkileri ve
çelişkileri tarihsel ve betimsel yöntemler kullanarak ele almıştır. Tarihsel araştırma yöntemi,
araştırmacıların ilgili kaynak ve yayınlar üzerinden incelemelerde bulunduğu yöntemdir. Her
araştırma konusunun geçmişle bir bağlantısı varsayılırsa araştırmacı bunları incelemek
mecburiyetindedir. Geçmişteki bir olayı veya durumu geçmişle olan ilişkisini incelemeyi
yöntem olarak kullanan bir araştırma türüdür (F. Orak, 2020, s. 7). Bu yönüyle araştırmada
değinilen göç olgusunun tarihsel gelişimi ve günümüze yansımaları bu araştırma yöntemine
bağlı kalınarak literatür taraması yapılmış ve birincil kaynaklar taranmıştır.
Evren Örneklem
20
Tablo 2
Çalışmanın Örneklem Tablosu
Verilerin Analizi
Göçün Tarihçesi
Göç, insanlık tarihi kadar eski bir olgudur. Tarih boyunca insanlar her dönem bireysel
veya gruplar hâlinde ya da kitlesel düzeyde dünyanın farklı yerlerine göç etmişler, farklı
kültürlere sahip topluluklar ve milletler ile bir araya gelip kaynaşmışlar bazen de farklı
kültürlerin doğuşuna neden olup günümüze kadar uzanan modern toplulukların oluşumunu
sağlamışlardır (O. Köse, 2017, s. 4). Kâğıt ve matbaanın bulunuşu, buharlı makinaların icadı,
tekerlek ve ateşin keşfi gibi insanlık tarihindeki önemli buluşlar yeryüzüne göçlerle birlikte
yayılmıştır. İnsanlık tarihi ile birlikte başlayan göç serüveni bedenlerle birlikte taşınan maddi
ve manevi birtakım değerler, birbirinden farklı kültürlere sahip birey ve topluluklar, göçlerle
birlikte kültürleşme olgusunu meydana getirmiştir.
22
b) Başta Kuraklık Olmak Üzere, İklimsel Değişiklikler Yüzünden Yapılan
Göçler: Bu göçlere verebileceğimiz en iyi örnek, zamanını tam olarak tespit
edemediğimiz Orta Asya’dan yapılan Türk Göçler’dir.
c) Otlak Yerlerinin Yetersizliği Yüzünden Yapılan Göçler: MÖ 8. yüzyılın
sonlarında vuku bulan İskit ve Kimmer Göçleri ile MS 10. Yüzyılda
gerçekleşen Oğuz Göçleri, otlak yerlerinin yetersizliği yüzünden yapılan
göçlerin en iyi bilinenleri arasında yer alırlar.
d) Mevcut Arazinin Yetersizliği Yüzünden Nüfus Fazlasını Dışarıya
Aktarma Şeklinde Gerçekleşen Göçler: Arabistan Yarımadası’ndan çıkan
Akkadların, Amurruların ve Aramilerin gerçekleştirdikleri göçler ile
Yunanlıların MÖ 750-550 yılları arasında gerçekleştirdikleri Büyük
Kolonizasyon Hareketi ve nihayet Galat Göçleri, nüfus fazlasının dışarıya
aktarılması amacıyla yapılan göçler sınıfına girerler.
e) Ülkenin Yabancı Kavimler Tarafından İşgal Edilmesi Sonrası Yapılan
Göçler: Bu tip göçlerin en çarpıcı iki örneği Aka Göçleri ile Kimmer
Göçü’dür. Gerçekten, Yunanistan’da oturan Akalar, ülkelerinin Darlar
tarafından istila edilmesi üzerine kafileler hâlinde Batı Anadolu kıyılarına göç
etmek zorunda kalmışlardır. Oturdukları Güney Rusya topraklarının
komşuları İskitler tarafından işgal edilmesi yüzünden yurtlarını kaybeden
Kimmerler de Kafkasları aşarak Anadolu’ya göç etmekten başka çare
bulamamışlardır.
f) Dinî Sebepler Yüzünden Yapılan Göçler: Bu tip göçlere verebileceğimiz en
iyi örnek, Hz. Muhammed’in 622 yılında İslam dinini daha iyi şartlarda
yayabilmek amacıyla Mekke’den Medine’ye göç etmesi hadisesidir. İslam
tarihinde bu olaya “Hicret” adı verilmekte ve 622 yılı, Hicri takvimin
başlangıcı olarak kabul edilmektedir. (Memiş & Bülbül 2014, s. 286).
Eski çağlarda yaşanan göçlerin yapısal özelliği incelendiğinde coğrafi etkenler, savaşlar
ve dini faktörlerin önemli ortaya çıkmaktadır. Günümüzde göçün yapısal yönü değişime
uğrasada göç eyleminin öznesi hep insan olmuştur.
Tarihsel açıdan bakıldığında sömürge dönemine kadar süren göç süreçleri ile
sömürgecilik ile başlayan göç hareketlerini birbirinden ayıran temel özelliğin, Batı ülkelerin iş
gücü ihtiyacını karşılama isteği olduğu söylenebilir. XV. yy. ile birlikte başlayan sömürgecilik
hareketleri batılı ülkelerin temel gereksinimi olan insan gücünü köle ticareti ile sağlamaya
çalıştığı bir dönemi işaret eder (Williams, 1944, s. 51-52, Loomba, 1998, s. 3, Akt. Yılmaz, s.
1687). İnsanlık tarihine bakıldığında köle ticaretine önceki dönemlerde rastlamak mümkünken
sömürgecilikle birlikte bu anlayışın zamanla sistemli bir köle ticaretine dönüştüğü görülmüştür.
Öyleki Batılı ülkelerin ihtiyacı olan insan gücüne erişme isteği binlerce insanın köle sıfatıyla
çalıştırılmasına neden olmuştur.
Köle ticaretinin bitirilmesi ile birlikte ortaya çıkan “geçici kölelik” şeklinde de
adlandırılan “sözleşmeli işçilik” dönemi, daha önce köleler tarafından karşılanan işgücü
sorununu ortadan kaldırmıştır. İşçilere kendi rızalarıyla 10 yıl bolunca çalışıp serbest kalacağını
taahhüt eden bir sözleşme imzalatılsa da hak ve özgürlüklerden yoksun bu sözleşmeler
kölelikten farksız değildi (Hayter, T. 2004, s. 9). Köleliğin 18. yy. ve sonrasında
23
yasaklanmasında pek çok unsur etkili olmuştur. Ekonomik sebepler ile ülkelerin iktisadi
çıkarlarının artması, tarıma dayalı ekonomik faaliyetlerden ziyade endüstri devrimiyle gelişen
sanayileşme yarışı, sömürgecilik ve bu alandaki faaliyetlerin farklı boyutlara ulaşması gibi
nedenler kölelik faaliyetlerinin ortadan kalkmasına neden olmuştur.
Avrupa yaklaşık üç yüz yıl boyunca dünyanın göç oluşumuna şekil vermiştir. Ortaya
çıkan göç hareketlerinin ilk dalgası Avrupalı ülkelerin emperyalist hareketleri ile başlamış ve I.
Dünya Savaşı’nın bitiminde sona ermiştir. İngiltere, İspanya, Portekiz, Hollanda, Fransa gibi
ülkeler gelişen nüfuslarına yeni yerleşim alanları bulmak için Kuzey ve Güney Amerika’ya
gemilerle binlerce göçmen taşımıştır. Yaşanan ikinci göç dalgası aynı dönemde ancak faklı
yönde kendini göstermiştir. Avrupalı tüccarlar 17. ve 18. yüzyılda Kuzey Afrika’dan aldıkları
köleleri Güney Amerika’ya ve Brezilya’ya götürmüşlerdir. Köleliğin 19. yüzyılla birlikte
ortadan kalkmasıyla İngilizler “uzun süreli” (endentured) sözleşme yoluyla Güney Asya’dan
aldıkları iş gücünü Doğu Afrika, Jamaika, Guyana’ya götürmüşlerdir. Büyük çaptaki göç
hareketinin üçüncüsü ise I. Dünya Savaşı’nın bitimiyle çöken ya da parçalanan imparatorlukların
ayıklama dönemine denk gelmesidir. Osmanlı ve Habsburg devletlerinin dağılmasıyla
Avrupa’nın birçok noktasında yeni devletler ortaya çıkmasına neden olmuştu. Oluşan bu yeni
devletlerin milliyetçilik akımının etkisiyle homojen nüfus yaratma düşüncesi büyük çapta göç
hareketiyle sonuçlanmıştır. Dördüncü göç dalgası ise II. Dünya Savaşı’ndan sonra sömürge
bölgelerinin boşaltılması ile Asya, Orta doğu ve Afrika’da kurulan yeni devletlerin etnik sorunlar
yaşamasıyla oluşan göçlerdir. Ulusal düzeyde yaşanan beşinci göç dalgası ise ekonomik
nedenlerden ötürü daha sınırlı düzeyde gerçekleşmiştir. 1950 ve 1960 yılları arasında petrol
üretimi yapan Batı Avrupa, Birleşik Amerika ve Orta Doğu ülkeleri ihtiyaç duydukları iş gücü
teminini Türkiye, Yugoslavya ve Kuzey Afrika’dan sağlamışlardır. Her ne kadar bu işçiler kısa
süreli çalışma vaatleriyle getirilmiş olsalar da geldikleri ülkelerde sürekli kalma eğilimi
göstermişler, böylelikle bulundukları ülkelerin demografik yapısını değiştirmişlerdir.
Uluslararası beş büyük göç dalgasının ortak özelliğini bazıları şöyle özetlemiştir:
24
devletlerin ortaya çıkmasına da neden olmuştur. Özetle bazı durumlarda göçmenler
yeni bir devleti, diğer bazı durumlarda ise yeni devletler yeni göçmen gruplarını
yaratmışlardır (Abadan & Unat 2002, s. 34).
I. ve II. Dünya Savaşları’ndan sonra yaşanan insan kayıplarını telafi etmek isteyen Batılı
ülkeler ayrıca savaş sonrası yaşanan yıkımı da düzeltmenin yollarını aramıştır. Bu nedenle
ülkelerindeki iş gücü eksikliğini öncelikle komşu ülkelerden gidermeye çalışmış daha sonra
Doğu ve Güney ülkelere yönelmişlerdir. Batı ülkelerinin bu iş gücü düşüncesi zamanla
sömürgeciliğin etkisini artırarak yoksul ülkeler, toplumlar ve bireyler yaratmıştır. Batı’nın,
gelişmekte olan ve az gelişmiş ülkeleri sömürüsü neticesinde ortaya çıkan adalet, güvenlik,
gelir eşitsizlikleri gibi nedenler insanlara yaşadıkları yerlerden göç etmekten başka bir seçenek
bırakmamıştır.
Sanatsal ürün noktasında göç kavramını ele alan sanatçıların belirlediği konular arasında
göçmenlerin yeni coğrafyalarda karşılaştıkları kimlik ve etnisite sorunları, barınma, kültürel
deformasyonlar, yerel halk tarafından kabul görmeme, dışlanma gibi kavramları kapsamaktadır
(T. Çeber, 2018, s. 98). Göçmenlerin deneyimlediği, duygusal, sosyal ve psikolojik
yansımaların sanatçılar tarafından duyurulma ihtiyacını doğurmuş böylelikle bu konuya
yönelen sanatçıların sayısını da artırmıştır.
Sanat ve göç ilişkisi diğer disiplinlerden farklı olarak kavramsal, olgusal ve tarihî açıdan
birbiriyle karmaşık bir ilişki içerisinde gelişimini sürdürmektedir. Genellikle göçün nedenleri
ve ortaya çıkardığı sonuçlar değerlendirildiğinde birey ve toplum üzerindeki etkileri sanatın
konusu olmuştur. Öyle ki neden sonuç ilişkisinin bir arada gösterimi şeklinde de tanımlanabilir
(F. Girgin, 2017, s. 56). Toplumsal birtakım etkileşim ve değişimi ortaya çıkaran göç olgusu
sonuçları itibariyle sanatın da inceleme alanına girmiştir. Sanatçılar için önemli bir sorun olarak
görünen göç olgusu sanatın evrensel dilinde yorumlanmıştır. Sanat ve göç bu yönüyle birey ve
toplumsal yaşamın ayrılmaz birer parçası olarak görünebilir.
26
dair izlerini bu alanda görmek mümkündür. Bu yönüyle sanat problem karşısında kendi
argümanlarını ortaya koyarak olaylara farklı bakış açıları getirmeyi amaçlamıştır.
Çağdaş sanat pratiklerinde göç olgusunu konu edinen sanatçılar, kavramsal olarak
postkolonyalizm teorisini içeren bakış açısıyla konuya değindikleri görülmektedir.
Postkolonyalizm, sömürgeciliğin bıraktığı mirası sorunsallaştıran bir dizi psikolojik, sosyolojik
ve felsefi düşünceyi betimlese de sömürge anlayışının göçlerin oluşumundaki ana unsur olduğu
düşüncesindedir (S. Çalışkan, 2018, s. 40). Göç, sanatın yaratım sürecinde bir tetikleyici rol
konumunda gözükmektedir. Göçle birlikte ortaya çıkan toplumsal reaksiyonlar sanatın ve
sanatçının yönünü bu alan çevirmiştir. Sorunun kaynağına, nedenlerine erişme düşüncesiyle
hareket eden sanat bir taraftan küresel dengeleri okumakta diğer taraftan vereceği mesajla
soruna çözümler üretmenin yollarını aramaktadır.
Göç toplumsal, kültürel, ekonomik ve siyasal birçok farklı alana olumu ve/veya olumsuz
etki ettiği gibi yaşamdan kaynağını alan sanat içinde de önemli bir noktadadır (C. Ç. Erol, 2020,
s. 402). Göçün sanatta yansıma şeklini değerlendiren Girgin iki farkı sonuca ulaşmıştır:
Birincisinde göç olgusu bir konu olarak sanata dâhil olur. Ki bu bağlamda örneğin;
savaşlar, çatışmalar neticesinde göç etmek zorunda kalan insanlar, mübadele,
mülteciler, yer değiştirme, hareket, sınır dışı edilme gibi kavramlar ile sanatta
kendine yer edinir.
Bir de göçün, sanatçıların ve onların atalarının, kişisel kimliklerini ve sanatlarını
şekillendirmedeki etkisi söz konusudur. Öyle ki bu durum, göç eden sanatçının
kendi yerel dilini, anlayışını göç ettiği yeri bazen etkileyerek oraya taşıması bazen
ise oradan etkilenmesi ile sonuçlanan bir sentez oluşturur. (F. Girgin, 2017, s. 56).
Göç kavramının tüm yönleri disiplinler arası etkileşimin avantajı ile çağdaş sanat
pratiklerinde yeniden ele alınmıştır. Bu etkileşimle birlikte göç kavramının sanata yansımasını
içeren kitsch olgusu bu alanda yeni bir kavramın örneğini sunmaktadır. Kitsch olgusu şöyle
tanımlanmıştır:
27
yaratmışlar. Böylelikle dönemin ruhu olan kendini anlatma ve dillendirme gereksinimi arabesk
kültürünü yaratmıştır.
Göçlerin yönü ülke içerisinde bir noktadan başka bir noktaya olacağı gibi bir ülkeden
başka bir ülkeye de olabilmektedir. Jeopolitik önemi, transit geçişteki avantajları, barındırdığı
kültürel çeşitlilik ve zenginlikleriyle Türkiye son zamanlarda göç hareketliliğinin uğrak noktası
olmuş bu durumun sosyal, siyasal, ekonomi ve kültürel alanda birçok değişimi beraberinde
getirmiştir. Toplumsal alanda etkileri süren bu hareketlilik yoksulluk, savaşlar, göç etmek
zorunda bırakılan insanlar, yerinden olma, mülteciler, sınır dışı etme, aidiyet gibi kavramlar
üzerinden sanata yansımaları olmuştur.
Türkiye’nin kültürel, sosyolojik ve politik açıdan batısı ile doğusunun birbirine olan
uzaklığı düşünüldüğünde, kırsaldan ya da Doğu’dan Batı’ya göç eden insanların zaman
içerisinde önemli derecede uyum ve kimlik problemleri yaşadığı bilinmektedir. Özellikle
metropollere göç eden bu insanların karşılaştıkları kültürel ve kimliksel bunalımlar Halil
Altındere, Şener Özmen gibi sanatçıların temalarına irdelenmiştir (T. Çeber, 2018, s. 105).
Modern hayatın çekiciliği ve maddi zorluklar özellikle ülkemizde birçok insanı göçe
zorlamıştır. Yaşanan bu yer değişiklikleri salt kırsaldan metropollere göçler olarak
değerlendirmek konuyu bütünsel açıdan görmede yetersiz kalacaktır. Öyleki göçlerin
sonucunda politik, kimlik, kamusal alan, dil ve kültürel problemlerin ortaya çıkması doğu-batı
arasında ön yargıları ve uyumsuzlukları artırmakta. Göçün sanat üretiminde özellikle bireylerin
yaşamlarında karşılaştıkları zorluklar ve değişimlerin izlerini görmek mümkündür. Sanatçılar
göçlerle ortaya çıkan değersizlikleri, kabul göremeyen kültürleri analiz ederken alt ve üst kimlik
ayrımı ile arabesk kültürün izinden hareket etmişlerdir.
Modern Türk resim sanatına bakıldığında birçok sanatçının göç olgusuna yöneldiği
görülmektedir. Özellikle 1960’lı yıllardan başlayarak göç teması üzerine yoğunlaşan Türk
28
resim sanatı, 1940’lı yıllarda “Yeniler” ismiyle ortaya çıkmıştır. Göç teması üzerine odaklanan
bu oluşum özellikle kentleşme sonrası ortaya çıkan problemlerin emekçilerin yaşamlarına
etkilerini anlatmaya yöneliktir (Öner, 2016, s. 41, Akt. Çalışkan, s. 41). Göçle birlikte ortaya
çıkan sosyolojik, ekonomik ve psikolojik gibi toplumsal yansımaları olan kavramlar
nedensellik ilkesiyle Türk resim sanatında ele alınmıştır. Sanatçıların sanat pratiklerinde öne
çıkan göç temalı öznel yaklaşımlar içeriğin zenginliğini alıcılara sunarken ayrıca göçmenleri
görünür kılmayı hedeflemiş aynı zamanda insanlarda farkındalık uyandırmaya çalışmıştır.
Yaşanan iç göçlerin yanında ülkeler arası yapılan dış göç hareketlerinin de sanat
üzerinde yansımaları farklı düzeylerde olmuştur. II. Dünya Savaşı sonrası ülkemizden
Almanya’ya yoğun bir iş gücü göçü yaşanmıştır. Almanya’nın endüstri ve sanayisinde açığa
çıkan iş gücü soğuk savaş nedeniyle doğu ülkelerinden sağlayamamıştır (Ş. Erkayhan, 2008, s.
61). Almanya sanayisi için gerekli olan insan gücünü güney ülkelerine yönelerek sağlamaya
çalışmış. 1955 yılında ilk olarak İtalya ile imzalanan anlaşmayla 61 işçi Almanya’ya
getirilmiştir. Ancak Almanya’nın ihtiyacı olan iş gücünün fazla oluşu bu ülkenin daha fazla
ülkeyle anlaşma yapmaya zorlamıştır. Böylelikle İtalya ile başlayan bu iş gücü talebi sırasıyla
İspanya ve Yunanistan’ı 1961 yılında da Türkiye’ye ulaşmıştır.
Şekil 1
Nazım Peker’in “Almanya’da Türk olmak” adlı kitabından
(Yazgan, 2007)
29
yer almakta ayrıca Müslüman ve Hristiyan dinlerine ait mabet arasında düşünceli, kaygılı ve
tedirgin duruşlu göçün yarattığı kültürel karmaşayı, kafa karışıklığını gözler önüne sermektedir.
Göç temasını ele alan Türk sanatçıların eserleri incelendiğinde zamanla bir
değişiminden söz etmek mümkündür. Konuların seçimi ve uygulanan teknik açısından 1980’li
yıllar bunu kanıtlar niteliktedir. Özellikle bu yıllara kadar ele alınan temalar genellikle
Almanya’daki Türk göçmenlerin zorlu yaşam şartlarını, sosyal ve kültürel değişimlerin yaratığı
adaptasyon sorunlarını ve Anadolu yaşamını gittikleri yerde sürdürme isteği gibi konularla
sınırlı kalmıştır. 1980’li yıllardan sonraki aşamada ise daha çok Almanya temalı ve uluslararası
ölçekteki konular sanatçılar tarafından avangart sanat hareketi anlayışıyla ele alınmıştır.
Avrupa’da XV. yüzyılla birlikte başlayan siyasal ve din tabanlı düşünce ekseni
Avrupalılık bilincini ortaya çıkarmıştır. Coğrafi Keşifler’le birlikte, bilimsel faaliyetler Avrupa
dışına hızla yayılarak sömürgeci anlayışının oluşmasına neden olmuştur. Özellikle Fransa’nın
Akdeniz ve Afrika’da, İspanya’nın Latin Amerika bölgesinde, İngiltere’nin Akdeniz ve
Hindistan’da sömürgecilik politikasını yürüttüğü bilinmektedir. Ayrıca Amerika’nın tarım
işçisi olarak çalıştırdığı Afrika kökenli köleler, kölelik kavramı ve sömürgecilik adına bilinmesi
gereken önemli bilgilerdir (S. Çalışkan, 2018, s. 41). Batılı ülkelerin sömürgeci anlayışı mevcut
ülkelerin gelişimi açısından büyük bir sorun olarak günümüze kadar gelmiştir. Sömürgecilik
anlayışı ve göç hareketlerinin arasındaki nedensellik ilkesi bir bahisten ibaret değildir. Öyleki
Batılı ülkelerin etnik yapısı ile bahse konu olan ülkelerin sömürgecilik tarihi arasında bir
bağlantı olduğu bilinmektedir.
Şekil 2
İnsanat Bahçeleri’nden bir fotoğraf
https://l24.im/QLVUj
Sömürge anlayışının etkileri deniz aşırı ülkelerde çeşitli göç hareketleriyle devam
etmiştir. Yaşanan bu göç hareketlerinin sanata yansıması diğer göç hareketlerinden biraz farklı
olmuştur. 1800’lü yılların sonu ve 1900’lü yılların ortalarına kadar Avrupa’da ve Amerika’da
özellikle Afrika ülkelerinden getirilen yerliler “İnsanat Bahçesi” ismiyle (Şekil 2) anılan
30
mekânlardaki kafeslere ya da bölmelere konularak “hayvan” gibi Avrupalı ve Amerikalılara
sergilenmişlerdir (G. İbeş, 2020, Independent). Yerlerinden zorla göç ettirilen Afrikalı yerliler
bu mekânlarda sergilenmişler. Yüzyıllar boyunca tarihî bilgi ve belgeler ışığında sanatın çoğu
zaman çağının tanığı olduğu söylenebilir. Yaşanan bu elim olaylar göçle birlikte insan hayatının
hangi boyutlara ulaşabileceğini fotoğraflarla belgelenerek gözler önüne serilmiştir.
Sonuçları itibariyle birçok problemi ortaya çıkaran göç olgusu, insan üzerinde bıraktığı
travmatik etkiyle belleklerde tazeliğini korumaktadır. İnsanların Afrika kıtasından başlayan ve
yeryüzüne yayılan göç tarihi sosyoloji, psikoloji, tarih gibi disiplinlerin incelediği ve üzerinde
araştırma yaptığı bir konudur. Tarihsel süreç içerisinde bu disiplinler dışında sanatın da konusu
olan göç olgusu günümüzde geçerliliğini sürdürmektedir. Çağımızın kronik sorunu hâline gelen
bu kavram insanlık için büyük bir probleme dönüştüğünü dile getiren bazı sanatçılar, güncel
sanat pratiklerini kullanarak bu konuyu derinlemesine işlemekte ve gündemde tutmaya devam
etmektedir. Bu bağlamda toplumun eşsiz parçası olan bireyin tüm yönleriyle ilgilenen ve
bunları belli estetik kaygı ile sanat eserlerine yansıtan sanatçılar temalarında göçün sanat ile
olan bağını güçlü bir şekilde vurgulamayı amaçlamıştır.
31
Yirminci Yüzyıl Öncesi
Genel olarak göç tarihine bakıldığında gerçekleşen göçlerin bir yerleşme biçimi
olmasından ziyade, genellikle savaşlar neticesinde bulundukları yerleri terk etmek zorunda
kalan kitlesel göçler biçiminde oluşmuştur.
32
Yüzyılların tanığı olan ve insanlık tarihinin kozmopolit yapısını inceleyen sanat, göçün
gelişimini, yıllar içinde geçirdiği değişimi ve toplumsal etkilerini konu alarak günümüze kadar
ki gelişimini takip etmiştir. Göç temasına çalışmalarında yer veren sanatçılar göçün tarihsel
değişim ve dönüşümünü tarihin ışığında dönemin sanat pratiklerine uyarlamayı
amaçlamışlardır.
Şekil 3
Giotto di Bondone, Mısıra Kaçış, 1306, fresk
(Bondone, 1306)
Orta Çağ’ın yüzeysel sanat anlayışını değiştiren XIV. yy. birlikte kiliselerdeki
fresklerde derinlik ve perspektif anlayışını getirmeyi başaran İtalyan ressam Giotto di Bondone
“Mısıra Kaçış” (Şekil 3) isimli göç temalı fresk çalışması bu alanda yapılmış önemli bir eserdir.
Giotto, İncil’den etkilendiği yerleri eserlerinde kendine has üslubuyla, realist düşünceler
ekseninde doğalcı yorum tekniğiyle ele almıştır.
Giotto di Bondone’nin Mısıra kaçış eserine konu ve İncil’de geçen Hz. Meryem’in
Mısır’a göç olayı şöyle anlatılmıştır:
“Rüyada Yusuf’a görünüp, kalk Masum ile validesini alıp Mısır’a firar eyle ve
ben sana söyleyinceye değin orada kal, zira Hirodes, Masum’u helak etmek için
arayacaktır, dedi o dahi kalkıp ve geceleyin Masum ile validesini alıp Mısır’a gitti
ve Hirodes’in vefatına kadar orada kaldı. Ta ki oğlumu Mısır’dan çağırdım deyu,
peygamber vasıtası ile Rab tarafından buyurulan kelam itmam oluna…” (H.
Erden, 2017).
Roma İmparatoru Hirodes, saltanatının İsa tarafından sonlandıracağı haberini aldıktan
sonra ülke genelindeki küçük erkek çocuklarını öldürülme emrini vermiştir. Bunun üzerine Hz.
Meryem kucağında İsa ile bir eşek sırtında Mısır’a kaçmıştır. Sanatçı İncil’deki bu anlatıyı
referans alarak din tabanlı bir göç hikayesini canlandırmıştır. Giotto, Hz. Meryem’in kıyafeti
ve arka planda yer verdiği dağ görüntüsünün bütünleşen formluyla insan ve tabiatın
birlikteliğini gösteren bir dinamizm kazandırmıştır (P. Daban, 2019, s. 25). Eser konusunu
33
İncil’den alması ve içeriğinin göç üzerine olması açısından XIV. yy. sanatında önemli bir örnek
olarak gösterilebilir. Orta çağ boyunca din temasının sanat üzerindeki etkinliği düşünülünce
Giotto di Bondone’nin “Mısıra Kaçış” eseri bu anlayışın bir ürünü olmuş ve günümüze kadar
gelmiştir.
Şekil 4
Kafkas Sürgünü, 1864
Tarihte yeryüzünün büyük bir bölümünü etkileyen büyük çaplı birçok göç hareketi
yaşanmıştır. Bu göçlerden biri olan Kafkas sürgünü, tarihte bilinen en büyük ve en dramatik
göç hareketlerinden biri olarak kayıtlara geçmiştir. Rusya’nın XIX. yüzyılda Balkanları ele
geçirmek üzere uyguladığı politikalar sonucunda binlerce insan Anadolu ve Ortadoğu’ya göç
ederken yaşamını yitirmiş ya da büyük problemlerle karşılaşmıştır.
Kafkas Sürgünü’nü konu alan resimden de anlaşılacağı üzere telaş içinde kaçan
insanların yüzlerindeki endişe ve tedirginlik yaşanılan göçün zorluğunu gözler önüne
sermektedir (Şekil 4). Yüzyıllar öncesinde yaşanan olayları görsel yönüyle arşivleyen sanat
eserleri bu yönüyle önemli bir rol oynamaktadır (Ö. Yağmur, Ü. Bastaban, 2020. s. 39). Bu
bakımdan sanat, insanlık tarihinin önemli dönüm noktalarına şahit olmuş ve dönemin görsel
kayıtlarını günümüze ulaştırmada önemli bir görev üstlenmiştir. Belge niteliğindeki bu
görseller dönemin koşullarını, zorluklarını ve sonuçlarını anlatmanın yanında dönemin sanat
anlayışı hakkında da bilgiler sunmaktadır.
İnsan yaşamının merkezinde yer alan göç ve sanat olgusu tarihten günümüze birbirini
etkileyen ve birbirlerinden beslenen iki kavram olarak karşımıza çıkmaktadır. Öyle ki göç
olgusu daha çok sosyal bir hareket olmasının yanında ekonomik ve kültürel hayatı da etkileyen
toplumsal bir değişim aracı konumundadır. Sanat kavramı ise bireyin öznelliğini dile getiren
bir anlatı ya da yaratı biçimi olmasına karşın, bu öznelliğin oluşumunda toplumsal etkinin gücü
yadsınamaz bir noktadadır (Gönülal, 2007). Bu bağlamda toplumsal yaşamın şekillenmesinde
ve sonuçları itibariyle sosyal yaşama etkisiyle önemli bir konumda olan göç olgusu toplumdan
34
ve onun en küçük birimi olan insandan beslenen sanatı da etkilemektedir. Göçün yarattığı
sosyal değişimin sanata yansımasını Fransız ressam Honore Daumier’in “Göçmenler”
temasıyla ilgili resim ve rölyef çalışmalarında görmek mümkündür.
Şekil 5
Honore Daumier, “Les Emigrants (Göçmenler)” 1848, 37 x 74 cm, Rölyef, Louvre Müzesi,
Paris
(Daumier, 1848)
Sosyal konuları realist tarzıyla eserlerinde yer veren Daumier, “Les Emigrants
(Göçmenler)” adlı seri çalışmalarında 1848 Devrimi’ni, devamındaki olayları ve
cumhuriyetçilerin sınır dışı edlişini konu edinmiştir (Şekil 5). “Göçmenler” rölyefi, göç temalı
bu serinin başyapıtı niteliğinde gösterilmektedir. Çalışmada sanatçı figürleri simgesel olarak
çıplak betimlemiştir. Figürlerin yüzlerindeki belirsizlik ve bedenlerine yansıyan yorgunluk
yaşanan tarejediyi anlatmaktadır. Ayrıca rölyefin sağında yer alan ve yüzünü eliyle kapatmış
olan kadın cennetten kovulan havvayı temsil ettiği söylenmektedir (Ö. Üner, 2018, s. 3). 1848
devrimiyle birlikte yaşanan toplumsal dönüşümler halk ayaklanmalarına dönüşmüş böylelikle
yaşanan olaylarda çok sayıda kişi avrupadan göç etmek zorunda kalmıştır. Sanatçı birçok
çalışmasında olduğu gibi bu çalışmasında da siyasal ve sosyal yaşama getirdiği eleştiriyi
kendisine has üslubuyla ele almıştır.
1776’da kurulan Amerika Birleşik Devleti, XIX. yüzyılda yönünü Avrupa’dan alarak
kendi içine çevirmiştir. Sanayi Devrimi’nin etkisiyle hızlı bir gelişme ve büyüme göstermiştir.
Thomas Jefferson’ın başkanlığında 1803 yılında Fransızlardan alınan topraklar özellikle bu
dönemde sosyokültürel açıdan önem kazanmıştır. Batı’ya uzanan büyük çaplı bereketli
topraklar Amerika Birleşik Devletleri’nin endüstriyel gelişiminde ihtiyacı olan doğal
kaynakları barındırmaktaydı. Tüm bunların yanında sosyokültürel yönden “Batı” Amerikalılar
başta olmak üzere Amerika’ya göç etmek isteyenlerin gözünde keşfedilmeyi, yeni bir hayatın
başlangıcı ve sahiplenilmeyi bekleyen fırsatlar ülkesi olarak görülmekteydi. Böylelikle batıya
olan göçler özellikle yüzyılın ortalarına doğru bir furyaya dönüşmüştür.
35
1852’li yıllarda Batı’nın görkemli doğal güzelliklerinin farkına varan ve
endüstrileşmenin getireceği büyük değişimin tedirginliğini yaşayan ressamlar Amerikan sanat
tarihinde önemli yere sahip olan Hudson Nehri Ekolü’nü kurmuştur. Bu sanatçılar romantik ve
milliyetçi duygularla Batı coğrafyasının doğal güzelliklerini eserlerine yansıtmışlardır.
Verdikleri eserlerle, doğanın güzel görünümüne ve bu güzelliğin Amerika’nın yayılma
politikaları ve “Belirgin Yazgı” (Manifest Desting) inancı karşısında yitirilişine dair farkındalık
oluşturdukları gibi, romantik ve nostaljik yönüyle de birçok insanın batıya göç etme ve
yerleşme isteğini güçlendirmiştir (Z. A. Altuğ, 2019, s. 265). Hudson ekolünü temsil eden
ressamlar Avrupa’daki doğa resimlerinde bulunan gotik veya mitolojik etkiyi bağlamından
koparmışlar. Doğa temasını daha mistik, gerçekçi ve dünyevi boyutta betimlemişlerdir.
Şekil 6
Albert Bierstadt, Ovaları Geçen Göçmenler, 1869, tuval üzerine yağlı boya
(Bierstadt, 1869)
Hudson Nehri Ekolü’nde yer alan Alman doğumlu Amerikalı ressam Albert Bierstaldt
Batı Amerika’nın etkileyici doğasına mistik ve tanrısal anlamlar yükleyerek bu alanda eserler
üretmiştir. Bu tema başlığı altında 1869 yılında ürettiği “Emigrants Crossing the Plains
(Ovaları Geçen Göçmenler)” isimli eseri Batı Amerika’nın görkem ve enginliğini yansıtan,
panoramik tarzın tipik bir örneği niteliğindedir (J. Victor, 2019).
Resimde Oregon’a doğru yol alan brandalı öncü arabalar ve onlara eşik eden atlılar yer
almaktadır. Bierstadt, doğanın büyüleyici yönünü özellikle batan güneşin sıcak ve yumuşak
turuncu tonlarını kullanarak eserini romantik tarzda betimlemiştir. Batıya kararlılıkla gitmeye
çalışan öncü atlılar eserin merkezinde yer alır (Z. A. Altuğ, 2019, s. 270). Güneş ışığının gün
batımında etkileyici görünüşü doğaya mistik ve tanrısal bir anlam yüklemiştir. Eser doğanın
görkemli sunumunun yanında izleyici açısından orada bulunma isteğini orataya çıkarması,
figürlerin hareketliliği, yeni bir uygarlığa doğru ilerleyişleri vb. sembolik imajın birlikte
verildiği bir hikayeyi sunmaktadır. Öyleki Hundson Nehri Ekolü’ndeki sanatçılar doğanın
uygarlıkla yok olmadan önceki durumunu etkileyici bir an olarak değerlendirerek resmeder.
Şekil 7
36
Eugene Laermans. “Landverhuizers (Göçmenler)” 1896, 159 x 420 cm, tuval üzerine
yağlıboya, Museum of Fine Arts, Antwer
(Laermans, 2018)
XIX. yüzyılın sonları Avrupa’da kitlesel göç dönemi olarak kayıtlara geçmiştir. 1820
ve 1914 yılları arasında yaklaşık 50 milyondan fazla insan ABD, Kanada ve Güney Amerikaya
göç etmiştir. Bununla birlikte Avrupa ülkeleri 1950 yıllarından itibaren göçmenler için hedef
konumuna gelmiştir (A. Aslan, 2020). Yaşanan bu göç hareketliliğinin sanat alanında
yansımaları olmuştur. Brüksel doğumlu ressam Eugene Laermans Belçika’dan Amerika’ya
doğru yaşanan işçi ve çiftçi sınıfının göçünü “Landverhuizers (Göçmenler)” adlı eserinde ele
almıştır (Şekil 7).
1840 ile 1850 yılları arasında Avrupa’daki savaşlar, zorbalıklar ve 1848 yılında yaşanan
özgürlük hareketi, hemen arkasında 1851 Fransız darbesi (öz darbe) sonrası, siyasi tutuklular
gibi binlerce insan sürgüne gönderilmiş ya da göç etmiştir. Yaşanan sosyal ve siyasal
değişimlerin sonucunda ortaya çıkan kaosun sanat alanına yansımaları görülmüştür. Göçün
sanatta yansımalarını uluslararası düzeyde eserlerinde ele alan sanatçılar, hümanisttik bakış
açısıyla göçmenlerin yaşamlarını, dramlarını sanata ve topluma karşı hissettikleri sorumluluk
bilinçleri ile temalarında işlemişlerdir. XIX. yüzyılla birlikte toplumsal ve siyasal değişimler
paralelinde yaşanan göçler birçok sanatçıyı bu alanda eserler üretmeye yöneltmiştir.
XVII. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Batı, birçok yönden yenilenme ve dönüşüm
içerisine girerek toplumsal yaşamı zorla değiştirmeye çalışmıştır. Yaşanan sosyal değişimler
37
hayatın birçok noktasında hissedilir hâle gelirken kısa sürede Batı coğrafyası, dünya sanatında
rol belirleyen bir konuma gelmiştir. Ortaya çıkan bu yeni düzene Batılı sanatçılar kayıtsız
kalmayarak yeni arayışlara girmişler ve kendilerini sınırlayan bütün değerleri yıkmaya
çalışmışlardır. Öyleki sanatçılar artık sürekli değişim içinde olan kendini yenileyen,
modernleşen dünyanın tüm imkanlarını hayal ediyor ve sanat ile yaşam ilişkisini daha gerçekçi
bir zeminde ele almanın doğru olabileceğini savunuyordu. Nitekim, modern dünyanın
göstergeleri; ancak bireyin sanatsal bilgisi ile nitelendirilebilir bir ölçütle anlaşılabilirdi (E.
Aslan, S. Karaaslan, 2016, s. 52). Endüstri ve sanayi toplumlarının ortaya çıkışı yeni yaşam
biçimlerini de beraberinde getirmiştir. Kırsal kesimden şehir merkezlerine yapılan göçler
bunlara örnek olarak gösterilebilir. Göç eden bu insanlar gittikleri yere götürdükleri gelenek ve
inançlarını yeni yaşam düzeninde bir araya getirmeye çalışmışlardır. Sanatçılar yaşanan
toplumsal değişim ve göçlerin yarattıkları karşısında etkilenmişlerdir. Yaşanan olaylar
karşısında psikolojik sorunlar yaşayıp konuyu içselleştirip farklı türden eserler meydana
getirmişlerdir. Görsel imaj yoluyla mekân, insan, nesne ilişkisini zorlu göç sürecini toplumda
farkındalık yaratma düşüncesiyle estetik boyutta ele almışlardır. Sanatçıların bu dönemde
yaşadıkları içsel süreçlerin yaratım sürecine etkisi ve önemi şöyle açıklanmıştır:
Orta Çağ’ın ve Orta Çağ’a ait tüm değerlerin her ne kadar daha öncesinden aşınmaları
olsa da 1789 Fransız Devrimi’yle önemli ölçüde sarsıldığı ve XX. yy. ile birlikte sosyal hayatta
temelden değişimlerin yaşandığı görülmüştür. 1900’lü yıllardan itibaren krallıkların
yıkılmasıyla birlikte demokratik yönetimler ortaya çıkmış bu duruma paralel olarak sanat
alanında değişimler yaşanmıştır (H. Sabahat, 2012, s. 1). Krallıkların etkisini yitirmesiyle
toplumsal alanın birçok noktasında, sosyal, kişi hak ve özgürlüklerde, bilim ve sanat alanında
yeniliklerin yaşandığı bir döneme girilmiştir.
XX. yy. ile birlikte ortaya çıkan yeni dönemin toplumsal yapıda yarattığı özgürlükçü
değişimi sanat alanında da etkisini göstermiştir. Öyleki sanatçılar krallıkların belirlediği sanat
kalıplarından çıkarak kendi üsluplarını belirledikleri yeni biçim, ışık ve renk anlayışına
yönelmişlerdir. Sanatın akademinin himayesinden uzaklaşmasıyla birlikte sanatçılar kendilerini
özgürce ifade ettikleri yeni bir süreç yaşanmıştır. Sanat akademilerinin sanat üzerindeki
38
etkinliği azaldıkça sanatçıların kendilerine has oluşturdukları tarz ve üslupları da yeni dönemde
etkili olmaya başlamıştır.
XIX. yy. ortalarından itibaren başlayarak 1930’lu yıllara kadar, Batı sanatı devrimci
düşünce yapısı içerisinde şekillenmiştir. Öyleki dönemin önemli olaylarından Bolşevik
Devrimi, sanatçıların zorunlu olarak sosyalist ya da faşist düşünce intisabına yol açmıştır (E.
Aslan, S. Karaaslan, 2016, s. 52). Bu dönemin sanatçıları savaş öncesi özellikle özgürlük,
estetik kaygılar ve politik karşıtlığı gibi kavramlar ekseninde çalışırken savaşla birlikte apolitik
ve bireysel tutumlarından sıyrıldıkları gözlenmiştir. Bolşevik Devrimi’nin toplumcu sanat
düşüncesiyle birlikte, politik açıdan sanatçıların toplumsal alandaki etkinliğinin arttığı bir
dönem yaşanmıştır.
Özellikle 1914 ve 1918 yılları arasında yaşanan savaşlar, sanat alanında değişimlerin
yaşandığı önemli bir süreç olmuştur. I. Dünya Savaşı’yla birlikte bazı sanatçılar savaşa zorla
gönderilmiş ayrıca sanatçılar arasında savaşa ve savaşmaya dair yaşanan anlaşmazlıklar
sonucunda dışavurumcu ressam birliği olarak da bilinen Der Blaue Reiter Grubu’ndan Fransız
Marc ve Kandinsky gibi sanatçıların ayrıldığı görülmüştür. Kandinsky, Jwalensky, Von
Dongen gibi sanatçılar, düşüncelerinden ötürü bulundukları toplumlarda soyutlanmış ve
Almanya’ya göç etmek zorunda kalmıştır (A. Mardani, A. Rahmani, 2021, s. 146). Agust Make,
Fransis Marc gibi önemli bazı sanatçıların yaşamlarını yitirdiği, modern sanat tarihinde
sanatçılar sıklıkla başka ülkelere göç ettiği bir dönem yaşanmıştır. Savaşın toplumsal alandaki
etkilerine duyarsız kalmayan bu sanatçıların oluşturduğu Dada Grubu sanatın farklı alanlarında
etkileşimli ve tetikleyici fikirlerin öncülüğünü yapmıştır. Öyleki Dada Grubu, savaşın yarattığı
yıkımı, çaresizliği, anlamsızlığı, toplumsal ahlak ve sanat normlarını reddeden bir duruş
sergilemekteydi.
II. Dünya Savaşı’yla toplumsal hayatta yaşanan yıkım ve değişimler sanatın merkezini
Paris’ten New York’a taşımıştır. Paris’in 1940’lı yıllardan itibaren sanatın merkezi olmaktan
çıkışının nedenleri ve sonrasında sanat alanındaki yansımaları şöyledir:
39
1900’lü yılların başı Avrupa için, “aydınlanma hareketinin öznesinin bitkin ve yorgun
düştüğü, aydınlanma vaatlerinin sınıf çelişkileri üzerinden parçalanıp, unutulup gittiği ve
dünyanın görüp göreceği ilk büyük savaşa doğru hızla kaydığı” bir dönem olmuştur (Daudet,
2006, s. 11). Avrupalı devletlerin içerisinde bulunduğu bu sarmal tükenmişlik sendromu
beraberinde politik güç dengelerini bozmuş, krallıkların dağılmaması için büyük çabalar sarf
edilmiştir. Savaşların yarattığı kaotik etki Rönesans Dönemi’nin canlılığını etkileyerek
Avrupa’dan silmeye başlamıştır.
New York, gelişen ekonomisiyle cazibe merkezi olmaya başlamış ayrıca siyasi baskı
altındaki Avrupa sanatçıları için de buluşma yeri hâline gelmiştir. Diğer önemli güç Sovyet
Rusya ise katı tutumu ve resmî sanat politikası yürütmesinden ötürü Almanya, Fransa ve
Polonya gibi ülkelerden kaçan ressamların Rusya’yı değil daha çok Amerika Birleşik
Devletleri’ni tercih ettikleri görülmüştür (Z. Kalfa, 2016, s. 23). 1930’lu yıllarda despot
anlayışın etkin olduğu Avrupa da geleneği ve tarzı birbirinden farklı sanatçının göç ettiği bir
dönem olmuştur. Hitler’in yönetiminde eserleri yoz olarak değerlendirilen bu sanatçılar
Avrupa’nın birçok şehrine dağılmışlar. Nazi iktidarının Avrupa’ya hâkim olma planı bu
sanatçıların önce Fransa’ya daha sonra da Amerika’ya göç etmelerine neden olmuştur. Kendi
üsluplarını özgür bir ortamda ifade etmek isteyen sanatçılar Stalin ve Hitler’in baskıcı
rejimlerinden uzakta New York’u tercih etmeleri tesadüf değildi. ABD’nin bağımsızlık
bildirgesinde özgürlük ve kişisel hakları güvence altına alması, kuruluşundan yaklaşık iki
yüzyıl sonra sanatçıların buraya göç etmesinde önemli bir etken olmuştur.
40
Büyük Savaş’la birlikte toplumsal düzende yaşanan değişimler ve gelişmeler insanların
normal yaşamlarını sürdürme isteğiyle yeni bir döneme girmiştir. Savaş öncesi insanların içinde
bulunduğu buhranlar ve savaş sonrası yaşanılan insani trajediler tüm toplumu etkisi altına
alırken sanatı da etkilemiştir. Tarih boyunca üretkenliğini sürdüren sanatçılar bu dönemde de
eserler vermeye devam etmiştir (A. N. Erol Şahin, S. Kayalıoğlu, 2016, s. 186). Savaş dönemi
resim sanatında özellikle Alman sanatçılar kadar savaşın yıkıntılarının yansıtıldığı doğal
görünümleri ile tahribata uğratılmış siper manzaralarını çalışmalarına yansıtan İngiliz sanatçılar
bulunmaktaydı. Bu sanatçılar arasında özellikle Paul Nash ve Christopher Nevinson gibi isimler
gelmektedir.
İngiliz resim sanatı, savaş döneminde kendine has yeni bir tarz geliştirmiştir. Wyndham
Lewis tarafından 1914 yılında geliştirilen bu yeni üslup, “Vortisizm” olarak adlandırılmıştır (D.
Uzun Aydın 2016, s. 150). Kelime anlamı girdap olan bu akım içerisinde Edward Wadsworth,
David Bomberg, William Roberts ve H. Gaudier Brzeska gibi sanatçılar yer almaktadır. Ortaya
çıkan bu yeni akım, kübizmin durağan yapısı ile füturizmin soyut yönünü bir araya getirmiştir.
Resimlerinde füturizmin ve kübuzmin etkilerini harmanlayıp kullanan Wyndham Lewis bu
alanda farklı örnekler sunmuştur.
Şekil 8
Wyndham Lewis, A Battery Shelled (Bombalanmış Batarya), 1919, tuval üzerine yağlı boya.
(Lewis, 1919)
I. Dünya Savaşı’nın yarattığı yıkımı, kayıpları, tahribatı konu alan ve bu alanda bilinen
en önemli çalışmalardan biri de sanatçı Wyndham Lewis’e ait olan “Bombalanmış Batarya (A
Battery Shelled)” dır (Şekil 8).
Resimde farklı akımların etkileri ön plana çıkarken özellikle geometrik görünümlü robot
formundaki figürler ile tahribata uğramış bataryanın bükülen, dalgalanan görüntüsü dikkatleri
çekmektedir. Savaşın şiddetini zeminde yarattığı deniz dalgasına benzeyen formla anlatmaya
çalışmıştır. Resmin sol ön tarafına yerleştirdiği koyu renkli durağan üç rütbeli asker bataryayı
düşünceli izlemektedir. Yaşanan savaşı anlık olarak aktarmak isteyen sanatçı ortaya çıkan
dumanları da resmin anlatım tekniğine uygun olacak biçimde yansıtmıştır. Wyndham Lewis
41
resmin tamamında yarattığı mekanik betimleme tekniğiyle çalışmaya benzerlerinden farklı bir
tarz katmayı başarmıştır.
Şekil 9
Jacob Lawrance, The Migration of the Negro (Siyahilerin Göçü), Panel 1, 1940-41, tempera.
(Lawrance, 1940-41)
I. Dünya Savaşı esnasında ailesinin de içerisinde olduğu altı milyonu aşkın insanın
kırsaldan kente göçe zorlandığı büyük göçü “The Migration of the Negro (Siyahilerin Göçü)”
ismiyle 60 panelin yer aldığı bir seri resim ile sergilemiştir (Ö. Üner, 2018, s. 352). Amerika
tarihinin en önemli olaylarından biri olarak kabul edilen bu büyük göç hikayesi sanatçının göç
ile ilgili yaptığı ilk resimdir. Afro Amerikanların 19. yy. sonlarında ve özellikle 20. yy. ilk
yarısında tarıma dayalı güneyden, endüstriye dayalı kuzeye göçü sanatçının 60 panelinin
omurgasını oluşturmaktadır.
1941 yılında bitirdiği büyük göç serisinde basit kompozisyonlar, stilize formlar
eşliğinde canlı renlerle tutarlı bir ton ve stil akışıyla sağladığı her bir paneli eş zamanlı adımda
boyamıştır (K. R. Abdou, 2020). The Migration of the Negro, panel 1’de çok az
detaylandırılmış bir tablo olsa da figürlere dair çok şey söylenebilir. Tren istasyonunun
42
girişinde üç şehrin isimleriyle ayrılmış bölümlere yönelen karamsar hareketli insan kalabalığı
göçün soğukluğunu yansıtmaktadır.
XX. yüzyılın en bilindik Afro Amerikalı ressamları arasında gösterilen Lawrence; “Bir
sanatçının yaşamla ilgili yaklaşım ve felsefe geliştirmesinin önemli olduğuna inanırım. Eğer bir
sanatçı felsefe geliştirmişse, tuval üzerine boyayı değil kendini koyar.” diyen sanatçı, “Dinamik
Kübizm” olarak da bilinen Harem’e atfedilen sert, parlak renklerden meydana gelen benzersiz
bir estetik teknik geliştirmesi ile tanınır (Günaydın, 2019). Çalışmalarında siyahileri dış
hatlarıyla görünür şekilde yüzeyden ayırmayı başaran sanatçı beyaz figürleri daha ayrıntılı
yapma ihtiyacı hissetmiştir. İki ırk arasında yarattığı bu belirgin ayrım dönemin ırkçı
düşüncesinden kaynaklanmaktadır.
New Jersey’de doğan ve burada büyüyen J. Lawrence “Bütün bu insanlar sokakta, çeşitli
renklerde, desenlerde, çok canlı, çok enerjik.” diye nitelendirdiği Harlem, sanatçının sanatında
âdeta kışkırtıcı bir güç konumundadır. Afro Amerika figürleri koyu kahverengi ya da siyaha
boyanmış şekilde ve yüzleri olmayan türdendir. Güçlü toprak tonları ve keskin açılarla elde
ettiği kompozisyonları tempera boya ile kontra plak üzerinde çalışmalarını üretmiştir (C. Scott,
2020).
Harem’i ve göçü bizzat tecrübe etmiş insanların hikâyelerini dramatik bir bütünlükte
yansıtmayı başaran sanatçı, Panel 1’de bir tren istasyonu izlenimi yaratarak üç şehir; Chicago,
New York, St. Louis için bilet almaya çalışan gişelere yığılmış bir kalabalık görünmektedir.
Göçün birinci adımı olarak adlandırılan bu çalışmada, çok sayıda Güney Amerikalı siyahinin
daha iyi koşullara sahip fırsatları sunan Kuzey Amerika şehirlerine doğru hareketini
göstermektedir (Ö. Üner, 2018, s. 353). Kendine özgü bir tarza sahip olan sanatçı ailesi ve
yakınları tarafından deneyimlenmiş bu göçü bizzat kendisi yaşamasa da içselleştirmeyi bilmiş
ve konuyu ikonik bir yaklaşımla seri hâlinde izleyicilere sunmuştur. Göçü bir hareket olarak
gören Lawrence’ın bu önemli hikâyesini Modern Sanat Müzesi; “Lawrence’ın çalışması,
modern sanat tarihinde bir dönüm noktası ve tarih resminin modern çağda radikal bir şekilde
yeniden tasavvur edilmesinin önemli bir örneğidir.” diye açıklamıştır.
1930’lu yıllarda Avrupa faşizmin hüküm sürdüğü bir kıta olması nedeniyle birçok
disiplinden sanatçının göç etmesine neden olmuştur. Hitler’in yönetimi ele almasıyla birlikte
eserleri dejenere olarak nitelendirilen sanatçılar Avrupa’nın birçok noktasına dağılmıştır. Öte
yandan Hitler’in yayılımcı politikası nedeniyle Avrupa sanatçılar için yaşanmaz hâle gelmiştir.
Özellikle Fransa’nın işgaliyle birlikte birçok sanatçı çözümü ABD’ye kaçmakta bulmuştur
(Fermi, 1968, s.233 Akt. G. Ekiz, s. 46). II. Dünya Savaşı sırasında, Hitler’in yönetimindeki
Nazi askerlerinin Fransa’yı işgal etmesi ve Yahudileri sürme politikası sırasında Paris’ten kaçıp
43
Marsilya’ya giden Marc Chagall bu sanatçılar arasında yerini almıştır. Yahudi kökenli olan
Chagall eserlerinde Yahudi geleneklerini yansıtan pek çok dinsel temayı işlemiştir.
Şekil 10
Marc Chagall, Jacob Leaves His Country and His Family To Go To Egypt (Yakup, Mısır’a
gitmek üzere ülkesini ve ailesini terk eder), 1931, gravür
(Chagall, 1931)
Bu göçün altında yatan sebebin Kenan Diyarı’nda yaşanan kıtlık olduğu kabul
edilmektedir. Bunun yanında Tora’da Yakup’un Mısır’a göç edişine Tanrı’nın izin verdiği
söylenmektedir: “Rab İsrail’e rüyasında Mısır’a inmekten korkma dedi. Seni orada büyük bir
millet edeceğim, Mısır’a ben seninle beraber ineceğim.” (Tekvin, 45, s. 5-7; Tekvin, 47, s. 4;
Tekvin, 46, s. 1-4). Böylece Tevrat’ta geçen bu bilgiler ışığında Mısır’a göçün kıtlık ve
Tanrı’nın izni ile gerçekleştiği anlaşılmaktadır (R. Mert, 2021, s. 26).
Yakup peygamberin hayat hikâyesinin bir bölümünü sunan “Mısır’a Göç” resmi
sanatçının Tevrat’ın referansıyla elde ettiği bilgilerle Yakup peygamberin deve üstünde
ahalisiyle Mısır’a yol alışını göstermektedir. Eseri rüya ve gerçek arasında bir dünyayı
anımsatmaktadır. Manzume bir sunum tarzı olan Chagall, bu çalışmasında oluşturduğu figürler
naif ve öykümsü türdendir. Figürlerde oluşturduğu biçimsizleştirme ve çocuksu tarz, sanatçının
44
kendine has üslubunu yansıtmaktadır. “Mısır’a Göç” eseri sanatçının öykü anlatımıyla göçe
ışık tutmaktadır.
XX. yüzyılla birlikte yaşanan savaşlar toplumsal alanda ortaya çıkardığı değişimlerin
yanında sanat alanında da etkilerini hissettirmiştir. Savaşa götürülen sanatçıların yanında
Avrupa’nın sanat cazibesini Amerika’ya kaptırması bu dönemin önemli olayları arasında yerini
almıştır. Yaşanan bu değişim ve dönüşümlerin sanat alanında da etkileri uzun yıllar
hissedilmiştir. Sosyal ve toplumsal alanda yaşanan gelişmeler sanatsal göstergelerin değişimini
hızlandırmıştır. Öyle ki bu yüzyılda yaşanan her türlü değişimin yanında değişmeyen tek
etkenin göç olduğu gerçeğidir.
45
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Bulgular ve Yorum
Çağdaş sanatın göç olgusuna bakış açısı tarihî ve kavramsal yönünü de kapsayan
komplike bir anlayışın ürünüdür. Genellikle göçün neden ve sonuçlarını bireysel ve toplumsal
alanda yarattığı etkiyi irdeleyen, sosyolojik sonuçlarına ışık tutan, uluslararası boyutta sesi olan
sanat bu yönüyle bir platforma dönüşmüştür. Bu nedenle birçok çağdaş sanatçı göç olgusunu
doğrudan çalışmalarında ele almış ayrıca bu olguyu kavramsal, performans, alegori, ironi,
metafor ve mecaz gibi anlatım yöntemleriyle dolaylı bir şekilde aktarma yoluna gitmişlerdir
(H. Elmas & D. Erikan, 2022, s. 46). Toplumsal sorunları irdeleyen sanat disiplinler arası
yarattığı yeni ifade biçimleriyle göçün neden ve sonuçlarını kapsayıcı bir şekilde değerlendirme
imkânı bulmuştur. Her ne kadar bireysel bir yaratı ürünü olsa da sanat, toplumsal etkileşimlerin
birer yansıması olarak hayatımızda yer edinmiştir.
46
Berlin Duvarı’nın yıkılmasıyla birlikte dünya sanat merkezlerinin adresleri değişime
uğramıştır. Uzak Doğu’dan, Afrika’ya, Orta Doğu gibi ülkelerden farklı sebeplerle göçmüş
sanatçılar, Batı kültüründe karşılık bulmuş böylelikle sanatsal faaliyetlerine buralarda devam
etmişlerdir (E. Yıldız, 2021, s. 485). Özellikle son yıllarda Orta Doğu ve Suriye gibi ülkelerde
politik ve toplumsal olayların yarattığı iç savaşlar büyük göç dalgalarını meydana getirmiştir.
Göçlerle birlikte yaşanan trajedik toplumsal olaylar kültür sanat alanında uluslararası düzeyde
sergi ve bienallerin göç teması etrafında şekillenmesinde etkili olmuştur.
Kamusal alanları temsil eden sanat müzeleri ve sanat galerileri, içerisinde aykırılık
barındırmayan, otoritelerin kuralları ekseninde sistemsel anlayışın estetik kaygısını barındıran
kurumlar olarak değerlendirilebilir. Kamusal alanı işaret eden ifadelerin, yine kendi
sistematiğindeki düşüncelerin birleşimi olarak görülebilir. Bu işlevselliğe karşı çıkan sosyal ve
siyasal sorunların sunumunda bilinmeyeni ön plana çıkaran protest sanat bu bilindik kültür
anlayışına eleştirel bir dille yaklaşır. Kamusal alanları bireyin temel yaşam hakları temelinde
bilgilendirme, eleştiri ve protesto türünde kullanma fikri Ai Weiwei, Banksy ve Halil Altındere
gibi protest sanatçıların sanat pratiklerinde uygulama alanlarını oluşturmaktadır. Pasif gözlemci
sanatçılardan farklı olarak birer aktif eylemciye dönüşen bu sanatçılar günümüzde hiç olmadığı
kadar sanatla siyaseti, sanatla ekonomiyi, sanatla günlük yaşamı ve insan haklarını bir araya
getirmeye çalışmışlardır. Toplumsal sağduyuyu harekete geçirmeye çalışan bu sanatçılar sanat
piyasasından mevcut siyasal iktidarlara pek çok konuda kamusal alanları taciz ederek dozu
yüksek eleştiriler getirerek hedeflerine ulaşmayı amaçlamışlar. Sanatı aktivist ve protest bir
etkileşim aracı olarak gören bu sanatçılar, sanatın metalaşmasına ve kamusallaşmasına karşı
çıkmışlar bu yönleriyle de avangart olarak da tanımlanabilirler. Özellikle geleneksel değerleri
ve tabuları mizansen üsluplarıyla ele alan bu sanatçılar toplumsal krizlerle bağlantılı eylemler
aracılığıyla politika, aktivizm ve modern sanat arasındaki ayrımı belirsizleştirmişlerdir.
47
doğrudan etkileyen güçlü bir değişkene dönüşmüştür. Ai Weiwei, Halil Altındere ve Banksy
mekân ile izleyici arasında kurdukları bağlantıda mülteci veya göç temasının izleyiciyi de
sürece dâhil etmek ve anlatılmak isteneni deneyimleme fırsatını verme üzerine kuruludur.
Mekân ve konu arasında kurguladıkları mantıksal ilişki sanatçıların bu alanda daha işlevsel,
etkili ve anlamlı işleri ön plana çıkarmalarını sağlamıştır.
Ai Weiwei’nin Hayatı
28 Ağustos 1957 tarihinde Çin’in başkenti Pekin’de dünyaya gelen sanatçı Ai Weiwei,
şair olan babası Ai Qing’in sürgün edilmesinden sonra 16 yaşına kadar Çin’in bir başka şehri
Shihezi’de yaşamak zorunda kalmıştır. 1978’de Pekin Film Akademisi’ne öğrenci olarak giren
sanatçı Çinli yönetmen olan Chen Kaige ve Zhang Yimou ile birlikte animasyon eğitimi almaya
başlamıştır.
1981 ve 1993 yılları arasında ABD’de yaşamını sürdüren ve sanat eğitimini burada alan
sanatçı, babasının yaşadığı sağlık sorunları neticesinde tekrardan ülkesine dönmüştür.
Mimariye ilgi duyan sanatçı Pekin’de bulunan Caochangdi’de ilk mimari projesini hayata
geçirmiştir.
1997 yılında kurduğu China Art Archives & Warehouse şirketinde sanat yönetmenliği
yapmıştır.
2008 yılında Pekin Olimpiyatları için yapılan Pekin Ulusal Stadyumunun mimarlık
danışmanlığı görevini üstlenmiştir.
2011 yılında vergi yolsuzluğu suçlamasıyla Pekin havalimanında Çin polisi tarafından
tutuklanan sanatçı 2012 yılında serbest bırakılmış ve 2015 yılına kadar yurt dışına çıkma yasağı
konmuştur.
Çin’in tarihi, siyasi, dışa kapanık ve baskıcı politik yönünü eleştirel bir dille ele alan
sanatçının bu yönünden dolayı başı sürekli belaya girmiş, hapis cezalarına çarptırılmış ve
sanatçıya ülke dışına çıkma gibi birtakım yasaklar uygulanmıştır.
48
Sosyal, kültürel ve siyasal bir eleştirmen olan Ai Weiwei aynı zamanda insan hakları
savunucusudur. Kendisi gibi sanatçı olan Lu Qing ile evli ve bir oğlu bulunmaktadır.
12 Eylül 2017 tarihinde Sakıp Sabancı Müzesinde Türkiye’deki ilk sergisini açan
sanatçı bu sergisinde İstanbul’a özgü ürettiği “Mavi-Beyaz Porselen Tabak” ve üst üste
yerleştirdiği sütuna benzeyen porselen vazolar bulunmaktadır.
Çin kültür tarihi üzerinde araştırmalar yapan sanatçı, siyasal sisteme karşı gösterdiği
eleştirel tavırlar ve modernitenin yarattığı çelişkiler üzerinden eserler üretmiştir. Çin’deki
siyasal baskı neticesinde 1981’de sanat eğitimi için gittiği Amerika’da Marcel Duchamp ve
Andy Warhol gibi sanatçılardan etkilenmiştir. New York’ta geçirdiği süreler içerisinde,
bulunduğu koşullar ile Çin’in siyasi ve politik durumu Ai Weiwei’nin sanatsal kimliğini
oluşturmuştur.
49
Ai Weiwei’nin Mülteci Sorununa Yaklaşımı ve Sanat Eserlerine Yansıması
II. Dünya Savaşı’nın yaşandığı dönemde ortaya çıkan insani trajedilerin benzeri
günümüzde yaşanmaktadır. Arap halkının demokrasi, özgürlük ve insan haklarına olan talebi
“Arap Baharı” adı altında protestolara, gösterilere dönüşmüş ardından yaşanan iç savaşlar
toplumsal güvenliği tehdit edecek boyutlara ulaşmıştır. Bu ülkelerden biri olan Suriye’de de
buna benzer olaylar yaşanmıştır. Ortaya çıkan bu karışıklıklarda Suriye halkı daha güvenli
bölgelere ulaşmak için göç etmek zorunda kalmıştır. “Arap Baharı” eylemlerinin boyutları
uluslararası bir sorun hâline dönüşmüş ayrıca bu eylemler benzer diğer ülkelere de sıçramıştır.
Yaşanan iç savaşlar neticesinde milyonlarca insan bulundukları ülkelerden, şehirlerden farklı
bölgelere ya da ülkelere göç etmek zorunda kalmıştır. İnsanlar hemen hemen her gün sosyal
medyada ya da haber bültenlerinde özellikle de Avrupa’ya göç etmek isteyen insanların kıyıya
vuran cansız bedenleriyle karşılaşmaktaydı.
Günümüz dünyasında özellikle son 10 yıllık süreçte büyük göç hareketleri yaşanmıştır.
Ai Weiwei, dünya medyasının mülteci sorununa istenilen düzeyde ses çıkarmadığını ve konuya
yeterince değinmediğini düşünerek toplumda bu konuda farkındalık oluşturmayı sanatçı
kimliğiyle yapmak istemiştir. 2015 yılından itibaren bu düşüncesini sanatsal faaliyetleriyle ele
almaya çalışan sanatçı olayın kaynağına inmeyi trajedilerin yaşandığı bölgelerdeki
izlenimleriyle aktarmaya çalışmıştır. Yaşanan göç trajedilerine sessiz kalmak istemeyen
sanatçı, 2015 yılında Midilli Adası’na kurduğu stüdyosunda bir dizi projeler üretmiştir.
Şekil 11
Ai Weiwei, Human Flow (İnsan Debisi), 2017, belgesel afişi
(Weiwei, 2017)
50
üç ayrı ülkede yaklaşık bir yıllık çalışmayla mültecilerin yeni yaşam arayışlarını
belgeselleştirmeyi amaçlamıştır. Küresel bir sorun haline gelen mülteci sorununa değinilen
belgeselin fragmanı “gezegenimizin giderek küçülmekte olduğunu, üzerinde yaşayan farklı din
ve kültürdeki insanların bir arada yaşamayı öğrenmesi gerektiğine” vurgu yapmaktadır.
Şekil 12
Ai Weiwei, Human Flow (İnsan Debisi), 2017, belgeselden bir görüntü
(Weiwei, 2017)
Çoğunu Midilli Adası’nda kayıt altına aldığı bu belgeseldeki en etkileyici nokta, ortaya
çıkan insani krizin sonucunda ülkelerini terk etmek zorunda kalan binlerce mültecinin zor
şartlarda, kısıtlı imkanlarda hatta çoğu zaman karşılaştıkları zorbalıklara rağmen hayatta kalma
mücadelesi olarak gösterilebilir. Sanatçının ülkesinde yurtdışı yasağına mahkûm edilmesi ile
kendi ülkelerini terk etmek zorunda bırakılan bu insanların hayat hikâyelerinin kesişmiş olması
belgeselde yer alan mültecilerle yasaklı konumdaki Ai Weiwei için bir tezatlığı da doğurmuştur.
Mülteci krizi dünya çapında geçerli bir konu olmasına rağmen Weiwei’nin bu filme olan
motivasyonunun bir kısmı kendi çocukluğundan gelmektedir. Öyle ki Çin’de sürgün edilmiş
bir adamın oğlu olarak, bu tür ayrımcılıkla mücadeleye ilk elden tanık olmuştur. Weiwei, genç
bir sanatçı olarak Avrupa’da yaşadıktan sonra, önemli ölçüde göçmen topluluğunun akın ettiği
Midilli'yi ziyaret ettiğinde karşılaştığı durumu bir röportajında şöyle dile getirmiştir:
(Weiwei, 2016)
Ai Weiwei’nin mülteci sorununa dikkat çektiği bir diğer çalışması, Almanya’nın Berlin
şehrindeki Konzerthaus’da ünlü şahsiyetlerinde katıldığı Yardım ve İyi Niyet Galası (Cinema
for Peace Gala) etkinliğinden önce Konzerthaus binasının ön cephesindeki sütunlara Midilli’de
sahillerde topladığı mültecilere ait 14.000 bin can yeleği ile oluşturduğu enstalasyonudur (M.
Uslu, 2019, s. 152). Sanatçının Konzerthaus’un sütunlarını can yeleğiyle giydirmesi
yaşamlarını yitiren mültecileri anmak niyeti olarak yorumlanmaktadır (Şekil 13). Mültecilerin
denizi geçerken hayatta kalmalarına yardımcı olabileceklerini düşündükleri bu nesnelerin
konser salonunun sütunlarına üst üste olacak şekilde yerleştirilmesi ayrıca bina önüne
yerleştirdiği bot ve içerisindeki temsili şişme plastik mültecilerle gelen ünlü konuklara ne
anlatmak istediği düşündürücüdür.
Şekil 14
Ai Weiwei, İsimsiz, Berlin, 2016
(Weiwei, 2016)
Weiwei, Yardım ve İyi Niyet Galası’na davet ettiği ve çoğunun Dior ve Chanel markalı
kıyafetler giyinen ünlülere altın renkli battaniye dağıtmıştır (Şekil 14). İnsan vücut ısı dengesini
sağlamada ilk yardım malzemesi olarak kullanılan altın rengi battaniyeleri galaya gelen
ünlülerin giyinmesini istemiştir. Galadaki gülüşmeler ile çekinilen selfiler kamuoyu tarafından
52
eleştirilmiştir. Öte yandan ortaya çıkan bu görüntüler tepkilere neden olurken sanatçının bu
eylemi ucuz bir şovanistlik bir eylem mi yoksa konuya farkındalık yaratma girişimi mi olduğu
hâlâ netlik kazanmamıştır.
Şekil 15
Aylan Kurdi, 2015
Şekil 16
Ai Weiwei’ın, Alan Kurdi, 2016
(Weiwei, 2016)
Weiwei’nin mülteci konusuyla ilgili yapmış olduğu tartışmalı bir diğer çalışması ise 2
Eylül 2015 tarihinde denizi aşmaya çalışan Suriyeli Aylan Kurdi ve ailesinin bindikleri fiber
teknenin batması sonucu cansız bedeninin sahile vurduğu görüntünün (Şekil 15) yeniden
canlandırmasıdır (Şekil 16). India Today ismini verdiği siyah beyaz çalışması esnasında üzeri
kirlenmesin diye zemine serdiği naylon branda tepkilere neden olmuştur.
Trajedik bir şekilde yaşamını yitiren Aylan Kürdi’nin ölümünü şova çevirmekle
suçlanan sanatçı, bu gösterisiyle mülteci sorununa bir kez daha dikkatleri çekmeyi başarmış ve
Batılı ülkelerin mültecilere uyguladığı çifte standardı dünya kamuoyuna duyurmayı başarmıştır
(I. Özer, 2017).
Ülkelerini terk etmek zorunda kalan ve bundan sonraki süreçte hayatta kalmak için
mücadele edip çözümü Avrupa’ya gitmekte bulan binlerce insanın yolculuk esnasında yaşamını
yitirmesi sanatçıyı bu konuya dikkatleri çekmeye itmiştir (D. Toluyağ, 2020, s. 111).
Mültecilerin başka hayallerle çıktıkları bu yolculuk bazen yaşamlarına mal olmuştur. Öyleki
hey yıl Avrupa’ya deniz aşırı yollarla gitmeye çalışan binlerce insan bu yolculukta yaşamını
53
yitirmektedir. Mülteciler bu göç esnasında çeşitli ulaşım araçlarını kullanmaktadır. Bunlar
arasında medyada sıklıkla gördüğümüz şişme botlar belki de en çok tercih edilenler arasında
yer alır. Çok güvenli olmayan bu botları kullanmak zorunda kalan göçmenler yolculuk
esnasında güvenlik güçleri tarafından kasıtlı olarak batırılması gibi nedenlerle de yaşamlarını
yitirmektedirler.
Şekil 17
Ai Weiwei, “Law of Journey (Yolculuğun Kanunu)” 2018, Prag
(Weiwei, 2018)
Şekil 18
Ai Weiwei, “Law of Journey (Yolculuğun Kanunu)” 2018, Prag
(Weiwei, 2018)
54
anlatımın varlığını göstermektedir. Devasa bir salonda sonsuzluk hissi uyandırmaya çalışan
sanatçı bunu da tehlikeli deniz yolculuğunda sonu trajediyle biten zorlu göçlere ait botlarla ifade
etmiştir.
Şekil 19
Ai Weiwei, Çamaşırhane, 2016, New York
(Weiwei, 2016)
55
Şekil 20
Ai Weiwei, Odyssia, 2018, Sakıp Sabancı Müzesi, İstanbul
Şekil 21
Ai Weiwei, Odyssia, 2018, Sakıp Sabancı Müzesi, İstanbul
Weiwei, Suriye’de yaşanan iç savaşlar neticesinde ülkelerini terk etmek zorunda kalan
mültecilerin dramlarını porselenlere ve duvar kağıtlarına çizerek anlatmaya çalışmıştır (Şekil
20-21). Sakıp Sabancı Müzesinde gerçekleştirdiği “Porselene Dair” adlı sergisinde mülteci
sorunlarına odaklanan sanatçı, konuyu porselen çalışmalar ve duvar kağıtlarına işlediği
kurgular üzerinden aktarmıştır.
Serginin belli bir bölümünde yer alan ve duvar kağıdına işlediği Odysseia, ismini Antik
Çağ’da Homeros’a ithafen yazılan şiirinden almıştır. Odysseia’nın Antik Çağ’da
gerçekleştirdiği yolculuk ile günümüzde yaşanan mülteci krizi arasındaki benzerliğin
kurgulandığı bu çalışmada kendisini de elinde tarihi vazoların kırılım aşamalarının gösterildiği
üç görselle temsil etmiştir (S. Avcı, M. Uslu, 2018, s. 28). Sanatçı, siyah beyaz olarak çizdiği
bu resimlerde savaşların ve göçlerin geçmişten günümüze nasıl geldiğini ve hangi aşamalardan
56
geçtiğini belgeler niteliktedir. Antik çağ ile günümüzde yaşanan savaş ve göç serüvenleri aynı
sahnede verilerek değişen tek şeyin çağlar, yüzler, kişiler olduğu bunun dışında değişen hiçbir
şeyin olmadığı anlatılmak istenmiştir.
Şekil 22
Ai Weiwei, İyi Çitler İyi Komşular Getirir, 2017, Circle Fense, New York
(Uslu, 2019)
57
Şekil 23 Ai Weiwei, İyi Çitler İyi Komşular Getirir, 2017, Circle Fense, New York
(Uslu, 2019)
Weiwei’nin, ismini Robert Frost’un “Mending Wall” şiirinden alan ve üç yüz parçadan
oluşan “İyi Çitler İyi Komşular Getirir” (Good Fences Make Good Neighbors) adlı çalışması
New York kentinin farklı bölgelerinde sanatçı tarafından sergilenmiştir (M. Uslu, 2019, s. 155).
Sanatçı bu çalışmasına Amerika Birleşik Devleti eski başkanı Donald Trump’ın Amerika-
Meksika sınırına yasa dışı göçleri önlemeye yönelik örmeyi düşündüğü sınır duvarından ve
ziyaret ettiği mülteci kamplarındaki izlenimlerinden hareketle başlamıştır (Şekil 22-23).
Şekil 24
Ai Weiwei, İyi Çitler İyi Komşular Getirir, 2017, Circle Fense, New York
(Uslu, 2019)
58
Sanat eğitimi için gittiği New York’ta yaklaşık on yıl geçiren Weiwei, bu süreçte kente
dair birçok izlenim edinmiştir. Elde ettiği kültürel formlar ve şehre ait sosyolojik kodlarla
eserlerinin gelişimini sağlamıştır. Bu birikimlerle düşsel yolculuğunu sürdüren sanatçı, New
York’un gündelik yaşamına entegre ettiği mülteci sorunlarıyla harmanlanmış enstalasyonlarını
şehrin birçok noktasında sergilenmiştir.
“İyi Çitler İyi Komşular Getirir” (Good Fences Make Good Neighbors) çalışmasının
bir diğer parçası ise elektrik direklerine astığı göçmenlerin portrelerinden oluşan tel posterlerdir
(Şekil 24). Farklı dönemlere ait bu posterler, şehrin birçok noktasına yerleştirilmiştir.
Sanatçının, günde binlerce insanın geçtiği sokaklara yerleştirdiği bu enstalasyonla insanların
göç ve mültecilik olgusunu zihinlere kazımanın yollarından birini bulmuş olduğu söylenebilir.
Banksy’nin Hayatı
Banksy, 1974 yılında İngiltere’nin Bristol kentinde doğmuştur. Babası fotokopici olan
sanatçı, çocukluk döneminde kasap eğitimi almış, ilerleyen yıllarda birçok işte çalışmıştır. 1980
yılının sonlarına doğru İngiltere’de duvar resmi yapmaya başlamıştır. Sokak sanatçısı
olmasında küçük yaşlarda yaşadığı bir travmanın etkili olduğu söylenmektedir (F. Çelik, 2021).
“Bence uslu durmanın hiçbir anlamı olmadığını bu kadar erken öğrendiğim için
çok şanslıydım. Asla yapmadığınız bir şey için bir gün cezalandırılabilirsiniz.
İnsanlar her zaman olayı yanlış anlayabilirler. Ölüm cezasına inanan herkes
vurulmalıdır.” (Banksy. 2005, s. 93).
Yaşadığı hikâye sanatçının ailesine dair birtakım ipucu içerse de ailesinin şu anki
konumundan haberdar olmadığını belirtmektedir. Öyleki dünyaca ünlü oluşunu ailesinden bile
saklayan sanatçı, yarattığı bu gizemli kimliğini ortaya çıkarmak istemeyişini Andy Warhol’un
59
“Bir gün herkes on beş dakikalığına ünlü olacak.” sözüne bağlamak isteyenlerin aksine Banksy
farklı düşünmektedir:
Medyada sanatçının gerçek kimliğinin ortaya çıktığına yönelik sıklıkla haberler yapılsa
da gerçek kimliğine dair bilinenler oldukça azdır. Takipçilerinin ve medyanın ürettikleri teori
ve kanıya göre sanatçının gerçek ismi Robin Bansk’tir (B. Koca, Y. Selvi, 2016, s. 282). Sınırlı
kimlik bilgisine rağmen Banksy, dünyanın birçok noktasında yaptığı interaktif çalışmalarla
kendisinden söz ettirmeyi başaran günümüz modern sanatçılar arasında gösterilmektedir.
Banksy, grafiti, enstalasyon, heykel, video gibi birçok sanat disiplinini ve kullandığı
tekniklerin belirgin farklılıklarını seçtiği konularda kendi tarzıyla kullanabilen İngiliz asıllı
grafiti sanatçısıdır (B. Koca, Y. Selvi, 2016, s. 284). Sanatını otoriteye karşı etkin kullanan Ai
Weiwei ve hazır nesneleri sanata karşı kullanan Duchamp gibi Banksy’de otoriteye karşı
sergilediği duruşuyla çokça eleştirilen sanatçılar arasındadır. Kamusal alanları etkin kullanmayı
başaran sanatçı özellikle savaş karşıtlığı, göç, mültecilik ve küresel boyuttaki sorunlar
üzerinden kendi mitini yaratarak bunu sanat aracılığıyla yeniden yorumlama girişiminde
bulunmuştur. Çalışmalarının içeriği güçlü mesajlarla gizli, bilinçli ve entelektüel birikiminin
ideolojik yansımasının tezahürü olarak görülebilir.
Belirlediği konuları özellikle kamusal alanda topluma iletmeye çalışırken estetik kodları
da etkili kullanmayı ihmal etmemiştir. Öyle ki verdiği mesajlar, küresel çapta yankı uyandıran
toplumsal duyarlılık ve hassasiyet içeren kolay anlaşılır türdendir. Çalışmalarında genellikle
siyasi, sosyal ve toplumsal konulara değinen sanatçı, kendisinin oluşturduğu temaların yanında,
başka sanatçıların ikonik eserlerini derleyip kendisine mal etmiştir.
60
Günümüzün en önemli stencil sanatçılarından biri olan Banksy, kendine özgü
oluşturduğu sitille özellikle Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere, Jamaika, Filistin ve İsrail
gibi ülkelerde eserler üretmiştir. Sanatsal üretiminde kullandığı mizahi üslup daha çok
ideografik, alaycı ve protest bir anlayışa sahiptir (H. U. Alkan, 2019, s. 27). Kamusal alanı âdeta
bir tablo gibi kullanan Banksy’nin temalarının ana başlıklarını savaş karşıtlığı, çevre, hayvan
hakları, cinsel kimlik ve bilinçsiz tüketim gibi konular oluşturmaktadır. Temel toplumsal
alanları incelikle değerlendirmesinde heterojen bir kitlenin varlığıyla ilişkilendirmek sanatçının
ne yapmak istediğini daha anlaşılır kılabilir. Kendi mitini yaratmayı başaran sanatçı yer yer
otoriteye bazen de sanata karşı sanat üretimini gerçekleştirmiştir. Banksy’nin sanat anlayışının
hangi temeller üzerinde durduğu ve eserlerinin bireyler üzerindeki anatomisi tartışma konusu
olmuştur.
Şekil 25
Banksy, İsimsiz, 2017, Tate Galeri, Londra
(Banksy, 2017)
Son yıllarda dünya çapında yaptığı sanatsal işlerle ün kazanan Banksy, sokak sanatçısı
olmanın yanı sıra küratör, yönetmen ve ressam olarak da anılmaya başlanmıştır. Yaptığı
çalışmalarla toplumun ve siyasal rejimlerin dikkatini çekmeyi başarmış olması sanatının politik
ve sosyal yaşamla iç içe olduğunu kanıtlar niteliktedir. Eserlerinin bu denli ses getirmesi ve
kendisine duyulan yoğun ilginin kaynağı, kuşkusuz toplumsal duyarlılığı yüksek konuları
eyleme dönüştürebilecek, kendine özgü estetik ve açık anlaşılır bir dili etkili kullanmasında
yatmaktadır.
Banksy, toplumsal şiddet ve siyasal otoriteler dışında aynı düzlemde yer alan savaş, göç
ve mülteci gibi konuları, kamusal alanda ya da kamusal alanın dışında ele alarak çalışmalarını
sürdürmüştür. Son yıllarda Akdeniz’deki göç krizi, İsrail- Filistin çatışması ve 2013 yılında
Suriye’de yaşanan iç savaş Banks’yi bu bölgedeki olaylara çekerek çalışmalarında önemli bir
rol almıştır. Savaşın yıkıcı etkisiyle yerlerinden olan milyonlarca insanın karşılaştığı kötü
muameleyi ve devletlerin mültecilere uyguladığı çifte standardı politik içerikli eserleriyle
eleştirmiştir. Yıllar süren İsrail-Filistin savaşları esnasında Batı Şeria’ya giderek burada
Filistinli vatandaşların yaşadığı vahşeti yakından inceleyerek kamuoyuna duyurmayı
amaçlamıştır. Bunun için şehirde belirlediği ve anlamsal ilişki kurduğu dokuz noktaya kendi
tarzıyla ikonik eserlerini yapmıştır. Mülteci kavramına karşı hoşgörüsüz olan ve mülteci
kavramının arkasında gizlenen fikirleri değiştirmek için önemli çabaları olan Banksy,
milliyetçilik kavramıyla ve ırkçı ön yargılarla ele alınan mülteci kavramını tamamen farklı bir
bakış açısıyla izleyiciye sunmaya çalışmıştır. Mülteciliği, üzerinde yaratılan dezenformasyonu
kaldırmanın daha doğru bir fikir olduğunu savunan sanatçı, mültecilerin ülkeler için avantajlar
içeren gerçek bir karakter üzerine kurgulamıştır.
62
Şekil 26
Banksy, Göçmen Karşıtı Kuşlar, 2014, Stencil
Clacton-on-Sea yetkilileri, eseri kışkırtıcı ve ırkçı bir mesaj olarak niteleyerek duvardan
kaldırmıştır. Irkçılık karşıtı bir sanat eserinin sansürlenmesi birçok sanat eleştirmeni tarafından
eleştirilmiştir.
63
sanatçının toplumsal, adalet ve barış eksenli bir yolda sanat anlayışını şekillendirdiğini
göstermektedir.
Şekil 27
Banksy, Mülteci Teknesi, 2016, yerleştirme
(Bansky, 2016)
Özellikle son yıllarda mültecilerin zorlu yaşamlarına gönderme yapan sanatçı “Mülteci
Teknesi” isimli yerleştirmesiyle savaş ortamından kaçan insanların yasa dışı yollarla başka
ülkelere giderken canları pahasına çıktıkları yolculuğu anlatmıştır (Şekil 27).
“Mülteci Teknesi” isimli çalışmasını sosyal medyasından yaptığı duyuru ile satışa
çıkaran Banksy, bu satışı küçük bir şarta bağlamıştır. Teknenin gerçek ağırlığını bilen kişiye bu
çalışmayı vereceğini taahhüt etmiştir. Bu satıştan elde edeceği geliri de mültecilere
bağışlayacağını söylemiştir. Kamuoyunun dikkatini üzerine çekmeyi başaran Banksy,
mültecilerin yaşadıklarının yansımalarını kamuoyuna güçlü bir şekilde sunmayı başarırken
eserin ağırlığı üzerinden nelere gönderme yaptığı düşündürücüdür.
64
Şekil 28
Banksy, Suriyeli Bir Göçmenin Oğlu, 2015, Stencil
Mülteci krizi konusunu çalışmalarında ele alan birçok sanatçıdan tarzıyla ayrışan
Banksy’nin, konuyla ilgili bir başka eseri ise Steve Jobs’un yer aldığı “Suriyeli Bir Göçmenin
Oğlu” adlı çalışmasıdır (Şekil 28). Sanatçı, İngiltere-Fransa sınırındaki Celais kentindeki
Jungle mülteci kampında yer alan köprünün bir ayağına Apple’ın kurucusu Steve Jobs’un
olduğu bir kompozisyonu resmetmiştir. Jungle mülteci kampında yer alan 7.000 bin civarındaki
göçmenin çoğunluğunu Suriyeliler, Afganlar ve Eritreliler oluşturmaktadır.
65
Şekil 29
Banksy, Medusa’nın Salı, 2015, Stencil
(Uyar, 2021)
Şekil 30
Thêodore Gêricault, The Raft of the Medusa (Medusa’nın Salı), 1818-1819, 491 x 716 cm,
tuval üzerine yağlı boya
(Gêricault, 1818-19)
Eserlerinde vermek istediği mesajı doğrudan ve oldukça açık bir dil ile hedefine
ulaştırmayı amaçlayan Banksy, toplumu mültecilik konusunda daha hassas düşünmeye ve
kolektif bir bilinç oluşturarak konuyu gündemde tutmayı amaçlamıştır (A. A. Arslan ve S. K.
Kotan, 2021, s. 88). Özellikle Suriye iç savaşıyla patlak veren mülteci krizinde toplumun
hafızasından silinmeyen görüntüler Banksy’i bu alanda daha fazla çalışma yapmaya
yönlendirmiştir. Bu bağlamda Suriye ve Suriyelilerle ilgili yaptığı bir başka çalışma Fransa’nın
19. yüzyıl ressamlarından Théodore Géricault’un “The Raft of the Medusa” isimli çalışmasını
kendi tarzıyla yeniden yorumlamasıdır (Şekil 29).
Tablo, 1816 yılında Fransız firkateyni Meduse’in Moritanya sularında Aaguin kıyılarına
çarpması sonucu meydana gelen kaza anını canlandırmaktadır (Şekil 30). İçinde 400 kişinin
bulunduğu gemi kazadan sonra yükünün kaybolmaması için 20x6 m ebatlarında bir sal yapılıp
suya indirilmiştir. Sandallarla 147 kişinin içinde bulunduğu salın çekilemeyeceği anlaşılınca
66
kaptan ve içerisinde bir de valinin bulunduğu sandalla bağlantısı koparılmıştır. Çalışma,
İngilizler tarafından ele geçirilen Senegal açıklarındaki kolonilerini yeniden almak isteyen
Fransa kralının emriyle içerisinde memurların, askerlerin, bilim insanlarının ve koloni
yerleşimcilerinin de bulunduğu insanların trajedik yolculuk öyküsünü anlatmaktadır. Eserde
kazazedelerin kurtulma anlarından önce ufukta beliren gemiyi fark edenlerin heyecanı ve
sevinçleri gözlenirken resmin sol köşesindeki kişilerin ise kendilerinin fark edilmedikleri
düşüncesiyle hüzünlü ve çaresiz halleri gözlenmektedir.
Banksy, Calais’de ziyaret ettiği mülteci kamplarından biri olan Jule’de yer alan bir
duvara Thêodore Gêricault’ın “The Raft of the Medusa” tablosunda yer alan görüntüyü kendi
tarzıyla yeniden yorumlamıştır. Salın üstünde kurtulmaya çalışan insanların ileride beliren lüx
yattan yardım istemeleri Batılı ülkelerin mültecileri görmezden gelen tutumlarına ağır bir
eleştiri niteliğindedir. Lüx geminin üzerine yerleştirdiği “hepimiz aynı gemide değiliz” sözü ile
bot ve sallarla Avrupa’ya kaçmaya çalışan Suriyelilerin istenmediğini ve kendi kaderlerine terk
edildiğini anlatmak istemiştir.
Savaş ve mülteci konularında son dönemlerde yaptığı çalışmalarda konuya dair yaptığı
göndermelerle kendisinden sıkça bahsedilen sanatçı, 2022 yılında başlayan Ukrayna-Rusya
savaşıyla birlikte çalışmalarına devam etmiştir. Küresel çaplı politik çekişmenin sonucunda
ortaya çıkan ve milyonlarca Ukraynalının etkilendiği bu savaş, Banksy’nin dikkatini bu bölgeye
çekmiştir. Banksy alışılmışın dışında Ukrayna-Rusya savaşını farklı bir boyutta kendi tarzıyla
ele almıştır. Genel olarak göç ve mülteci sorununa dikkat çeken sanatçı bu savaş neticesinde
ortaya çıkan yıkıntılar üzerinden farklı mesajlar vermeyi hedeflemiştir.
Şekil 31
Banksy, Borodyanka, 2022, Stencil
(Bansky, 2022)
67
çizmiştir (Şekil 31). Kiev’e uzak mesafede olan Borodyanka savaştan en çok etkilenen ve
yüzlerce sivilin öldüğü bir yerdir.
Şekil 32
Banksy, Mediterranean Sea View, 2017, Sotheby’s
(Uyar, 2022)
Banksy, 2005 yılında Gazze ve Batı Şeria’ya yaptığı ziyaret esnasında yaptığı eserlerle
dünya çapında kendinden söz ettirmeyi başarmıştır. Özellikle İsrail- Filistin sınırlarını ayıran
duvarlara yaptığı çalışmalar tüm dünyanın ilgisini çekmiştir. Tatil Enstantaneleri adıyla yaptığı
68
İsrail ve Filistin meselesini bireyler arasında yaşanan bir savaşın değil işgaller sürdükçe ortaya
çıkan adaletsizliğin bir sonucu olarak görmektedir. Sanatçı, İsrail’in Batı Şeria sınırına ördüğü
duvarın karşısında yer alan Beytüllahim’de kendi söylemiyle dünyanın en kötü manzaralı
otelini açmıştır.
Şekil 33
Banksy, Bethlehem, 2005, Gazze
(Banksy, 2005)
Banksy, “Wall and Piece” adlı kitabında, 1967 yılında Filistin’in İsrail tarafından işgal
edildiğini, Dünyanın gözü önünde tüm uluslararası hukuku çiğneyerek Filistin’i İsrail
topraklarından ayırmaya çalıştığını belirtmiştir. Öyle ki İsrail’in Filistin topraklarına ördüğü
duvar Berlin Duvarı’ndan 3 kat fazla ve 700 km mesafededir. Bu duvarda birçok gözetleme
kulesi ile kontrol noktaları mevcuttur (Şekil 33). İsrail uyguladığı politikalarla bugün Filistin’i
dünyanın en büyük açık cezaevine çevirmiştir. İsrail’in, Filistin hattına ördüğü duvar bugün
birçok grafiti sanatçısının tatil merkezi konumuna geldiğini belirtmiştir (Banksy, 2005, s. 110).
Tarihsel açıdan bakıldığında İsrail’in sistematik olarak Gazze’yi abluka altına alma politikası
Filistin cephesinde direniş bağışıklığını güçlendirmiştir. Uzun yıllar süren ve günümüzde de
devam eden bu çekişme nihai sonuca erdirilememiştir.
2005 yılında Gazze’den çekilme kararı alan İsrail’in 2007 yılında Hamas’ın seçimi
kazanmasıyla bu kararını geciktirmeye zamanla uyguladığı ablukayı sıkıştırmaya ve 2008’de
Gazze’yi tekrardan bombalamaya başladığı bir sürece dönmüştür. Tam da bu savaş ortamında
Banksy Gazze’ye giderek Filistin halkının İsrail ablukası altındaki ağır bombardımanında
verdikleri mücadeleyi dünya kamuoyuna göstermesi önemli bir girişim olarak görülmüştür (A.
Karaca, 2018, s. 186). Sanatçı Filistin’e yapılan saldırıları protesto amacıyla Gazze’ye giderek
savaş karşıtı fikirlerini yine kendine has çarpıcı tarzıyla ortaya koymuştur.
69
Banksy, “Make This Year You Discover a New Destination” (Bu Yıl Yeni Bir Rota
Keşfedin) isimli iki dakikalık belgeselinde Gazze’de yaptığı çalışmaları izleyiciye sunmuştur.
Yayınladığı bu kısa belgeselin girişinde izleyicilere güzel bir tatil bölgesindeymiş izlenimi
veren sanatçı arkasından yasaklı Gazze tünellerinden ülkeye nasıl giriş yaptığını ve harabeye
dönmüş şehrin duvarlarının gölgesinde yaptığı çalışmaları izleyenlere göstermiştir.
Şekil 34
Banksy, Bomb Damage (Bomba Hasarı), 2015, Stencil
(Banksy, 2015)
Sanatçı Gazze’de harabeye dönmüş bir Filistinli vatandaşın evinden geriye kalan
kapının üzerine yaptığı “Bomb Damage” (Bomba Hasarı) çalışmasıyla durumun vahametini
gözler önüne sermiştir (Şekil 34). Rodin’in “Düşünen Adam” heykelinden esinlenen gururu
yüzünden çocuklarını kaybeden Yunan tanrıçası Niobe’nin ağlarken ki hâlini referans alan
Banksy, Filistinli çocukların ve kadınların yaşadığı açlık, yıkım, ölüm gibi kavramları mitolojik
olaylarla ilişkilendirecek bir derlemeye gitmiştir.
Şekil 35
Banksy, Gözetleme Kulesi, 2015, Stencil
(Karaca, 2018)
70
Make This Year You Discover a New Destination (Bu Yıl Yeni Bir Rota Keşfedin)
belgeselinde yer alan bir diğer çalışması ise genellikle hapishanelerde gözetleme işine yarayan
kulelerin lunaparklarda dönen salıncaklara benzettiği çalışmasıdır (Şekil 35). Banksy (2005),
“Gazze çoğu zaman ‘dünyanın en büyük açık hava hapishanesi’ olarak tasvir ediliyor ancak
bu hapishanelere haksızlık oluyor. Gazze'de elektrik yok ve içme suları da neredeyse her gün,
her an kesilebiliyor.” ifadeleriyle Gazze’nin içinde bulunduğu içler acısı durumu
özetlemektedir. Öyle ki; iktidar, izleme ve kontrol gibi toplumsal yapının bileşeni görevini
gören bu üçlü mekanizma bizleri otoritenin temsiline odaklamaktadır. Ortaya çıkan bu temsilî
otoriter mekanizma İsrail’in yaptığı modern bir gözetleme kulesine dönüşmüştür. İngiliz filozof
Jeremy Bentham’ın tasarlamış olduğu panoptikon modeli hapishaneleri andıran bu resimde
kulenin çevresinde sallanan çocuklarla bağlamından koparılmak istenmiştir. Sanat pratiklerinde
sıklıkla kullandığı algısal manipülatif sansürlerini gözetleme kulesinin üzerine yerleştirdiği
kamerayla, denetim, gösteri, toplum üçlüsüne uygulamıştır.
Make This Year You Discover a New Destination (Bu Yıl Yeni Bir Rota Keşfedin) isimli
videosunun sonunda tüm bu sanat eylemlerini özetlemektedir. Videonun bitiş mesajı da bu
çabalarına tanıklık etmektedir. “Eğer güçlüler ile güçsüzler arasındaki çatışmalarla ellerimizi
yıkayacak olursak, güçlüden yana oluruz. Tarafsız kalamayız.” (Banksy 2005).
1971 Mardin doğumlu olan sanatçı Halil Altındere, Çukurova Üniversitesi Resim
bölümünden mezun olmuştur. 1999 yılından beri art-ist sanat dergisinin yayıncılığını
yapmaktadır. Sanat dergisi yayıncılığından sonra 2002 yılından itibaren küratörlük alanında da
işler yapan sanatçı, modern sanat alanında kendini sürekli geliştiren cesur bir sanatçı olarak
tanınmaktadır (Vikipedi, 2022). İstanbul’da ilk sergisini Genç Etkinlik’te açmıştır. 1996 yılında
“Disiplinler Arası Genç Sanatçılar” adlı bir oluşum içerisine girmiştir.
Sanatı bir eleştiri ve karşı koyma aracı olarak kullanan sanatçı, video, heykel,
enstalasyon ve performans alanında işler ortaya koymaktadır. İlk dönem eserlerinde ulus devlet,
Türk-Kürt kimliği gibi ikilemleri bağlamından kopardığı içeriklerle gündeme gelmiştir. Sonraki
dönemlerinde daha çok alt ve üst kimlikler üzerine yarattığı ikilemleri sorgulamış, günlük
yaşamdan edindiği sıradan objelerin ifadelerini değiştirme yoluna gitmiştir. Ulusal temsil
sembollerini ve kültür bozumu gibi kavramlara yoğunlaşması Dadaistlere olan benzerliğini
göstermektedir (A. Aykut, 2016, s. 50). İngiliz sokak sanatçısı Banksy gibi kamusal alanları
sanatını ifade etmede bir aracı olarak gören sanatçı Türkiye’deki otoritelerin kimliksel
71
tanımlamalarındaki hassasiyeti üzerine değindiği çalışmalarıyla hep tartışmalı konumda
olmuştur.
Halil Altındere, 1990’dan beri yaptığı sanatsal faaliyetlerle Türkiye’de çağdaş sanatın
öncüleri arasında yerini almıştır. Kendisini bir atölye sanatçısı olarak görmeyen Altındere, son
dönemlerde savaş, göç ve mülteci kıskacında kalan dezavantajı bireylere yönelik oluşan
olumsuz tutumların karşında tutum sergilemeye başlamıştır.
Eserlerimin gerçek yaşamda bir karşılığı olması benim için elzem. Yani ben ‘mış’
gibi yapan işlerden hoşlanmıyorum. Eğer bir polis arabası kullanılacaksa gerçek
polislerle iş birliği yaparım. Eğer bir göçmen kampından bahsediyorsam
gerçekten o göçmen kampına gitmek isterim. Yani kolaylıkla bir set kurup
yaratılabilecek sahneleri, ben gerçek kişilerle, gerçek mekânlarda yapmaktan
hoşlanıyorum (Altındere, 2020).
Özellikle son dönemde sanat üretiminde daha çok gündelik yaşamda karşısına çıkan
fantastik biçimli absürt konuları ele almıştır. Bu düşünce ekseninde geliştirdiği
performanslarıyla mültecilere karşı oluşturulmuş aidiyetçi, kimlikçi ve dışlayıcı tutumlara
dikkat çekerek konuya ironik, alaycı ve eleştirel göndermeler yapmıştır. Altındere, yaşadıkları
bölgeleri terk eden veya terk etmek zorunda bırakılan bireylerin başka ülkeler tarafından
istenmemeleri veya reddedilmeleri, hiçbir yerde kabul görmemeleri gibi düşünceleri eleştirel
bakış açısıyla eserlerinde irdelemiştir. Çağdaş sanat ekseninde göç temasını sıklıkla ele alan
72
sanatçı, mültecilerin yaşadığı aidiyet sorunlarını, uyum problemleri ve kabul görmeyen
toplumsal kimlik üzerinden değerlendirmiştir.
Şekil 36
Halil Altındere, “Space Refugee (Uzay Mültecisi)” 2016
(Altındere, 2016)
Şekil 37
Halil Altındere, “Space Refugee (Uzay Mültecisi)” 2016
(Altındere, 2016)
73
Sovyet Rusya’nın uzay programı kapsamında 1987 yılında uzay gemisi Soyuz TM-3 ile Mir
Uzay İstasyonuna gönderilen Muhammed Ahmet Faris, uzaya gönderilen ilk Suriyeli kozmonot
olması yönünden tarihe geçmiş ve ülkesinde kahraman ilan edilmiştir. 2011’de Suriye’de çıkan
iç ayaklanma ile Türkiye’ye sığınmıştır.
Suriyeli göçmenleri ironik bir dille eserlerinde anlatmayı sürdüren sanatçı, “Romantik
bir sanatçı değilim, ‘Sanat dünyayı değiştirir’ diyemem. Ama bir kişinin bile mültecilerle
empati kurmasını sağlamanın önemli olduğunu düşünüyorum.” fikriyle dünyanın dört bir
yanına dağılan mültecileri “Uzay mültecileri” enstalasyonunda başka örneğinde ele almıştır (G.
Arslan, 2016). “Uzay mültecileri” sergisinde özellikle mültecileri kabul etmeyen ülkelerin
uyguladıkları çifte standartlara karşın bu insanların nereye gidecekleri sorusunu soran
Altındere, milliyetçilik kavramını da küçümseyen bir yaklaşım sergilemiştir (T. Çeber, 2018, s.
106).
Şekil 38
Halil Altındere, Köfte Airlines, 2016, fotomontaj
(Altındere, 2016)
Şekil 39
Halil Altındere, Hiçbir Yer, 2019, Neverland
(Altındere, 2019)
58. Venedik Bienali’nin ana sergisinde sergilenen Hiçbir Yer (Neverland) isimli
çalışması ile sanatçı temsiliyet sorunsalını, tek bir görüş açısıyla gözler önüne sermeye
çalışmıştır (Şekil 39). Sanatçı diyalektik düşünce yapısıyla, sistemi ve tanımlanmış doğruları
manipüle etmenin yollarını aramıştır. Hiçbir Yer (Neverland) pavyonu, bienalin 100 yıllık ‘ulus
temsili’ni tartışmaya açması yönünden önemlidir.
75
bu görmezden gelme sorunsalını gündemde tutmaya çalışarak asıl gerçek olanı rahatsız edici
bir şekilde sunmayı amaçlamıştır.
Şekil 40
Halil Altındere, Homeland (Anavatan), 2016
(Altındere, 2016)
Şekil 41
Halil Altındere, Homeland (Anavatan), 2016
(Altındere, 2016)
Altındere, mültecilerin yaşadıkları trajedik olayları görsel hafızamızda yer alan
görüntüleriyle yeniden canlandırdığı çalışmalarına 2016 yılında Berlin Bienali için hazırladığı
Hoeland (Anavatan) videosuyla devam etmiştir (Şekil 40-41). Videoda Suriyeli mülteci
Mohammad Abu Hajar’ın seslendirdiği rap şarkı eşliğinde, mültecilerin yaşadığı olaylar ve
yakın dönem göç ile ilgili imgeler yeniden canlandırılmıştır. Vidonun başlangıcında 2015
yılında Muğla’nın Bodrum ilçesinde batan botlarıyla kıyıya yüzmek zorunda kalan mültecilerin
sahilde yoga yapan insanlara aldırış etmeden geçişleri canlandırılmıştır. Sonrasında Sırbistan
sınırından Macaristan’a geçmeye çalışan mültecilerden birinin kucağındaki çocukla Macar Tv
kanalı muhabiri tarafından çelme takılarak düşürüldüğü görüntü canlandırılmıştır. Videoda
kurgunun yapaylığı, oyuncuların yer yer kameraya yansıyan gülümsemeleri yeniden
76
canlandırdıkları durumun sahteliği ele vermektedir. Mohammad Abu Hajar’ın seslendirdiği rap
şarkıda yöneltilen eleştiriler görsel imgelerde yoktur.
Sanatı protest bir ifade aracı olarak gören Halil Altındere, toplumsal sorunları daha önce
denenmemiş yöntemlerle ele almayı başaran neo avangart bir sanatçı olarak tanımlanmaktadır.
Farkındalık yaratan diliyle belirlediği konuları uluslararası düzeyde gündemde tutmayı
bilmiştir. Ulus-kimlik gibi otoriter söylemlerin arasına sıkışan azınlık gruplarını, mülteci ve göç
gibi sorunları çağdaş sanat pratiklerinde politik bir söylemle dile getirmiştir.
77
Sonuç
Göç, geçmişten günümüze süregelen bir insanlık sorunu olmasının yanı sıra özellikle
son dönemlerde hayatımızda daha fazla hissettiğimiz toplumsal kaygı ve korkular ile birlikte
irdelenen, tartışılan ve sorgulanan bir konuya dönüşmüştür. Göçler geçmişte toplumların
kültürel yapısında meydana getirdiği değişimlerle anılan bir olgudur. Bu değişimin öznesi olan
birey yıllarca bir yerden bir yere göç ederek yeryüzündeki kültürel etkileşimin birincil öznesi
olmuştur. Dünya genelinde hissedilen göç olgusunun oluşum sebepleri arasında savaşlar, iç
karışıklıklar, siyasi baskılar, daha iyi bir yaşam arzusu, işsizlik, yoksulluk gibi zorunlu ve hayati
önem taşıyan nedenler bulunmaktadır. Bu nedenle göç, içerisinde birçok fonksiyonel gücü
barındıran dinamik yapılı sosyolojik bir olgu olarak değerlendirilebilir.
Yakın tarihimizde yaşanan mülteci krizi, etkileri her geçen gün artan küresel bir sorun
olmaya devam etmektedir. İnsan Hakları Sözleşmesi'nde mültecilere vaat edilen haklar ile
günümüz yönetimlerinin mültecilere tanıdığı haklar arasında ciddi bir uçurum vardır. BM gibi
otoritelerin mülteci haklarına yönelik verdiği zayıf imtiyazlar, dünya devletlerinin sorunu
görmezden gelmesine yol açmıştır. Devletlerin ve yerel halkın ırkçı tutumları karşısında
yaşamlarını sürdürmeye çalışan mülteciler birçok sorunla baş etmektedir. Özellikle son yıllarda
Suriye iç savaşıyla birlikte Avrupa ülkeleri büyük göç dalgalarıyla karşılaşmış, bu göç
78
hareketliliği Avrupa’nın konukseverliğinin sorgulanmasına neden olmuştur. Avrupa’da
kamusal alanda yapılan siyasi tartışmalarda mülteci ve göçmen sorunu ana akım veya sosyal
medyaya yansıyan trajedik ölümler ve olaylar dışında yeterli düzeyde yer bulmamıştır. Gerçek
şu ki toplumları derinden etkileyen mülteci krizi karşısında devletler yapıcı ve samimi çözümler
üretmekten ziyade sosyal, kültürel, ekonomik, coğrafi ve politik olarak sorunun daha da
büyümesine katkıda bulunmaktadır. Göçmenlerin hukuktaki tanımı ve statüsü her ne kadar belli
olsa da, dışarıdan gelen her insan batılıların gözünde yabancı konumundadır. Avrupa’da birçok
ülkede iktidarda söz sahibi olan aşırı milliyetçi siyasal yapılar ve medya kuruluşları sistematik
olarak mülteciler üzerinden yeni politik söylemler geliştirmekte böylelikle Avrupa’da aşırı ırkçı
söylemler yaygınlaşarak toplumda ayrıştırmalara neden olmaktadırlar.
Sanat ve insan arasındaki ihtisas geçmişte olduğu gibi günümüz çağdaş sanatında,
küreselleşme, çevre, göç, çok kültürlülük, kültürel bellek gibi konularda varlığını
göstermektedir. Tarih boyunca her dönemde toplumsal sorunlara değinen sanat, çağımızın en
önemli sorunlarından biri olan mülteci krizinde toplumsal sorumluluğunu yerine getirerek,
sorunu ve etkileri nesillere aktaracak önemli tarihi kayıtları bünyesinde saklamıştır. Toplumsal
olaylara kayıtsız kalmayan sanat; dönemin görsel kaynağı olabilmenin yanında gelecekte,
yaşanılan olayların yansımasına kaynak olma niteliği taşıyan bir bellek görevini de
üstlenmektedir. Toplumsal olayların görsel bellek rolünü de üstlenen sanat her dönemde olduğu
gibi günümüz de değişen sanat teknikleriyle görevini yerine getirmenin yollarını aramıştır.
Birçok toplumsal sorun gibi göç sorunu da günümüzde belli başlı sanatçının ilgisini çekmiştir.
Ortadoğu’daki savaşların yanı sıra Suriye iç savaşıyla zirveye ulaşan mülteci krizinin varlığı ile
yaşanan dramın tüm dünyanın insani ortak sorunu olması konunun sanatsal boyutuyla ilgi
görmesine de yol açmıştır. Toplumsal değişkenlerin bilincinde olan ve bundan beslenen
sanatçılar, göç gibi evrensel bir soruna dönüşen bu sosyolojik olguyu yakından takip ederek
sanat pratiklerini bu alanda yoğunlaştırmışlardır.
79
sanatta göç temasını ele alan sanatçılar göçün neden ve sonuçlarının toplumsal yapıdaki etkileri
üzerine yoğunlaşırken aidiyet, mültecilik, kimlik gibi kavramlar etrafında çözümlemelerini
yapmışlardır. Bunun yanında bazı sanatçılar toplumsal olaylara duyduğu yakınlık ve sorunlara
duyulan empatiyle göç kavramını ele alırken, bazı sanatçılar ise göç eylemini
deneyimlemeleriyle kendilerinde kalan his ve düşüncelerle eserlerine yansıtmışlardır. Bütün
toplumları yakından ilgilendiren ve evrensel düzeyde bir sorunu içerisinde barındırması
sanatçıların bu konuyu yapıtlarına taşımalarını sağlamış, böylelikle küresel bir soruna dikkat
çekilmek istenmiştir. Bazı sanatçıların göç ve mülteci konularında tecrübesinin bulunması,
eserini yaşadığı deneyimlerden elde etikleriyle betimleyici kılabilmekte ayrıca yaşadıklarıyla
eserlerinde duygusal bir bağ kurabilmektedir. Sanatçıların üzerine eğildiği bu problem, gün
geçtikçe dikkatleri üzerine çekmekte, hayatımızın içerisindeki bu sorunsalı sanatçılar kendi
perspektifinden sunmanın yollarını aramaktalar.
80
özgürlükler noktasında mücadele vermişler ayrıca sorunun muhtemel çözüm süreçlerine katkı
sunmuşlardır. Sanat ve siyaset alanında sergiledikleri aktivist ve protest tavırla çalışmalarını
politik alana çekmişler, böylelikle sanat, politika, iktidar düzleminde sorunun kaynağına
eleştirilerini yöneltmişlerdir.
Günümüzde yaşanan savaş ve şiddet kaynaklı göç hareketleri birçok sanatçının temel
sanat pratiğinde yansıyarak dikkat çekici söylemlere dönüşmüştür. Protest sanatın muhalif
tavrını sosyolojik boyuttaki göç kavramı üzerinden değerlendirme fırsatı bulan bu sanatçılar
eleştirel yaklaşımlarını estetik kaygılardan uzak, kapsamlı organizasyonlar aracılığı ile
gerçekleştirdikleri enstalasyonlarla sanat alıcısına ulaştırmışlardır. Bu tez çalışmasında
araştırmaya konu edilen sanatçıların farklı kimlikler ve coğrafyalarda olmalarına rağmen sanat
çalışmalarında değindikleri göç, mülteci gibi kavramlara yaklaşımları benzer nitelikte olduğu
görülmüştür.
Her ne kadar göç ile ilgili yapılan çalışmalar, belirsizliğe olan endişelerin
sorgulanmasına, biz ve ötekiler arasındaki iletişime olanak tanımış olsa da sanat eserleri,
kamusal alandaki tartışmaların başlangıcı için hala en etkili söylemleri içermektedir. Örneğin;
Halil Altındere’nin “uzay mültecisi” adlı çalışmasında dile getirdiği ‘dünyada hiç kimse
mültecileri istemiyorsa onları Mars’a mı yollayalım?’ çıkışı biz ve ötekiler arasındaki dikey
iletişime yapılan eleştiri olarak görülebilir. Sanatçılar mülteci ve göçmenlerin sorununu
kurguladıkları çalışmalar üzerinden izleyiciye daha etkili ve kolay biçimlerde ulaşabilmenin
yolunu kamusal alanları etkin kullanımında bulmuşlardır. Özellikle grafiti sanatçısı Banksy,
seramik sanatçısı Ai Weiwei ve Türkiye’de protest sanat tarzıyla anılan Halil Altındere, son
dönem eserlerinde göç kaynaklı problemleri bu alanda kurgulayan, sorgulayan sanatçılar
arasında gösterilmektedir. Bu sanatçılar, sanat üretiminde nesnelere verdikleri yeni form, biçim
ve değerler aracılığıyla izleyicilerin duygusal dilemmalar yaşamalarını ve insanların
mültecilerle empati kurmalarını sağlayacak etkileşimli yapıtlara imza attıkları söylenebilir.
Ayrıca insanları, toplumun ortak sorunları hakkında düşünmeye itmek, kamuoyu oluşturarak
sorunların asıl nedeninin politik birer karar neticesinde ortaya çıktığı anlatılmak istenmişler.
Siyasi otoriteyi reddeden sosyal ölçekli çalışmalarda gerçekliğin yeniden ele alınması, trajedik
imgelerin seyirlik gösteri gibi sunulması ve sorgulanması bu sanatçıların göç ve mülteci
konularındaki protest yönelimlerini göstermektedir.
81
Sanatın toplumsal hafızada saygın kişilerce yapılan kültürel etkinlik olarak algılamasının önüne
geçmek isteyen bu sanatçılar, mültecilik sorununa sorgulayıcı, eleştirel ve kışkırtıcı
yönelimlerle yaklaşmıştır. Çalışmalarında basit hazır nesneler ile gerçekleştirdikleri
yerleştirmelerin içerdiği mesajlar anlaşılır düzeyde alıcıya sunulmayı hedefler niteliktedir.
Sanatçıların göçle birlikte gelen sorunları ele almaları, ortaya koydukları tespit ve önermeler
noktasında sorunu toplumsal düzeyde görünür kılmış böylelikle sorunun çözümüne katkı
sağlamıştır. Banksy ve Ai Weiwei’nin göç ve mülteci konularına yönelik getirdikleri eleştiriler
nedeniyle yerel ve ulusal bazda bazı çalışmalarına engellemeler getirilmek istenmiştir.
Banksy’nin “Göçmen Karşıtı Kuşlar” isimli çalışmasının İngiltere’nin Clacton-on-Sea
yetkilileri tarafından kışkırtıcı ve ırkçı bir mesaj olarak nitelenerek duvardan kaldırılmıştır. Ai
Weiwei’nin Kopenhag’da Faurschou Müzesi’nde açtığı ‘Rupture’ isimli sergisi Danimarka
hükümetinin mültecilerin kıymetli eşyalarına el konulmasını kapsayan yasa tasarısını
onaylamasıyla birlikte kapatılması sanatçılara ve eserlerine uygulanan baskı ve engellemelere
örnek olarak gösterilebilir. Sosyal medyada büyük bir kitle tarafından takip edilen bu sanatçılar
karşılaştıkları engellemeler ve uygulamaları buradan duyurmakta bu da toplumsal reaksiyon
yaratmaktadır. İnsan haklarına yönelik aykırı girişimleri bir nebze olsun engelleyen bu
sanatçılar devletlerin mülteciler konusunda rahat hareket etmelerini az da olsa sınırlamıştır.
82
KAYNAKÇA
83
Alkan, H. U. (2019). Günümüz Gençlik Sanat Hareketlerinde Stencil. (Yayınlanmamış
Yüksek Lisans Tezi), Ondokuz Mayıs Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü, Güzel
Sanatlar Eğitimi Ana Bilim Dalı, Samsun.
Arslan, A. A., Kotan, S. K. (2021). “Savaşın Toplumsal Etkileri Bağlamında Suriye İç Savaşı
ve Sanat”. Sanat ve Tasarım Dergisi, Sayı: 28, s. 75-96.
https://dergipark.org.tr/tr/pub/sanatvetasarım/issue/67191/1048547
Arslan, G. (2016, 07 Ekim). Halil Altındere: ‘İnşallah Kimse Bu Ülkeden Gitmez’
https://www.hurriyet.com.tr/kelebek/keyif/halil-altindere-insallah-kimse-bu-ulkeden-
gitmez-40242312
(Erişim tarihi: 21.08.2023).
Altındere, H. (2011). Dans Edemediğim Devrim, Benim Değildir. İstanbul Pilot.
Alp, K. Ö. (2013). “Sanatın Temsili ve Postmodern Sanatta Temsil”. Süleyman Demirel
Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Hakemli Dergisi, Sayı: 12, s. 40-61.
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/193436
Arslan, A. A. (2021). “Savaşın Toplumsal Etkileri Bağlamında Suriye İç Savaşı ve Sanat”.
Sayı: 28, s. 75-96.
https://dergipark.org.tr/tr/pub/sanatvetasarim/issue/67191/1048547
Aslan, A. (2020, 20 Aralık). İş Gücü Göçü Nedir? https://perspektif.eu/2020/12/20/is-gucu-
gocu-nedir/ (Erişim tarihi: 16.08.2023).
Avcı, S., Uslu, M. (2018). “Ai Weiwei’nin Muhalif Sanatı”. Akdeniz Sanat Dergisi, Cilt: 13,
Sayı: 23, s. 19-29.
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/63688
Banksy, (2005). Wall and Piece. Published by Century in 2005.
Bansky, (2017). İsimsiz. https://www.thetimes.co.uk/article/mystery-of-banksy-and-his-
vanishing-undercover-art-jl22vcjk7
Bansky, (2016). Mülteci Teknesi. https://www.urdesignmag.com/banksy-raffle-dismaland-
boat-refugees/
Banksy, (2022). Borodyanka, [Stencil]. Kiev, Ukrayna.
https://www.instagram.com/p/Ck1bqL6MsMu/?img_index=2
Banksy, (2015). Bomb Damage (Bomba Hasarı), [Stencil].
https://www.complex.com/style/a/andrew-lasane/banksy-bomb-damage-mural-in-
gaza-city-was-sold-for-175
Bastaban, Ü. (2023, 25-26 Mart). Küresel Krizler ve Sanat: Ai Weiwei ve Banksy. ESSA II.
Uluslararası Avrasya Sosyal Bilimler ve Sanat Sempozyumu. (Editörler: Prof. Dr.
Abdulselam ARVAS vd.). Ankara.
Bag, M. (2022, 13 Kasım). Banksy, Rus işgalinden kurtulan Ukrayna kasabasında ortaya
çıktı. https://tr.euronews.com/2022/11/13/banksy-rus-isgalinden-kurtulan-ukrayna-
kasabasinda-ortaya-cikti (Erişim tarihi: 21.08.2023).
Bradshaw, P. (2017). Human Flow review – Ai Weiwei surveys shocking plight of migrants
on the move. https://www.theguardian.com/film/2017/dec/07/human-flow-review-ai-
weiwei-migration-documentary
(Erişim tarihi: 21.08.2023).
Burger, J. (2019, 07 Aralık). “Icons On Ammo Boxes”: Art Bringing Life From Death.
https://aleteia.org/2019/07/12/icons-on-ammo-boxes-art-bringing-life-from-death/
(Erişim tarihi: 22.08.2023).
84
Bondone, G. (1303-1305). Fuga in Egitto [Fresk]. Cappella degli Scrovegni, Padova, İtalya.
https://www.paginedistoria.it/giotto_di_bondone.html
Bierstadt, A. (1869). Emigrants Crossing the Plains. [Tuval üzerine yağlıboya]. Alınan yer
https://picturinghistory.gc.cuny.edu/picturing-the-american-west/.
(Erişim tarihi: 22.10.2023)
Bozarslan, M. (2018, 21 Temmuz). Çinli Sanatçının Gözünden Suriyeli Mülteciler.
https://www.voaturkce.com/a/cinli-sanatcinin-gozunden-suriyeli-
multeciler/4492504.html
(Erişim tarihi: 20.08.2023).
Castles, S. & Miller, M. J. (2008). Göçler Çağı, Modern Dünyada Uluslararası Göç
Hareketleri. Bilgi Üniversitesi Yayınları. 1. Baskı.
Canatan, K. (2013). “Avrupa Toplumlarının Göç Algıları ve Tutumları: Sosyolojik Bir
Yaklaşım”. Sosyoloji Dergisi, Cilt: 3, Sayı:27, s. 317-332.
https://dergipark.org.tr/tr/pub/iusosyoloji/issue/540/5023
Cebeci, M. (2015, 29-30 Mayıs). Sosyolojik Açıdan Göç ve Göçmenlerin Sosyal Kültürel
Entegrasyonları: Kavramsal Bir Çalışma. Disiplinlerarası Göç ve Göç Politikaları
Sempozyumu. (Editörler: Prof. Dr. Kadir Canatan vd.) İstanbul Sabahattin Zaim
Üniversitesi, Sosyal Hizmet Bölümü, İstanbul.
Chagall, M. (1931). “Jacob Leaves His Country and His Family To Go To Egypt (Yakup,
Mısır’a gitmek üzere ülkesini ve ailesini terk eder)” 30,6 x 24,2 cm, [Gravür].
https://www.wikiart.org/en/marc-chagall/jacob-leaves-his-country-and-his-family-to-
go-to-egypt-genesis-xlvi-5-7
Çalışkan, S. (2019). Gülsün Karamustafa’nın Eserlerinde Köyden Kente Göç ve Kimlik
Olgusu. Kırklareli Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt: 3, Sayı: 2, s. 97-106.
https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/751132
Çalışkan, S. (2018). “Çağdaş Sanat Eserlerine Göç Olgusu Perspektifiyle Bir Bakış”. İdil
Dergisi, Cilt: 7, Sayı: 41, s. 39-45.
https://www.idildergisi.com/makale/pdf/1515522574.pdf
Çağlayan, S. (2019). Göç Kavramı ve Kuramları. Kent Sosyolojisi. (Editör: Fatime Güneş).
Anadolu Üniversitesi Yayınları.
Çeber, T. (2018). “Plastik Sanatlardaki Üretimlerde Ele Alınış Biçimiyle Göç Olgusu”. Sanat
ve Tasarım Dergisi, Sayı: 22, s. 97-109.
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/609714
Çelik, F. (2021, 23 Ağustos). Banksy: Hayatı, Eserleri, Hakkında Az Bilenenleri.
https://www.oggusto.com/sanat/sanatci/banksy-hayati-eserleri-hakkinda-az-bilenenleri
Erişim tarihi: 21.08.2023).
Daumier, H. (1848) Les Emigrants [Rölyef]. Louvre Müzesi, Paris.
https://en.wikipedia.org/wiki/Honor%C3%A9_Daumier
Daban, P. (2019). Göç Olgusunun Çağdaş Türk Resmine Yansıması. (Yayınlanmamış Yüksek
Lisans Tezi), Gazi Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitüsü, Resim Ana Bilim Dalı,
Ankara.
Daudet, A. (2006). Değirmenimden Mektuplar, (Çev. Sonat Kaya), Bordo Siyah Yayınlar.
Develi, E. S, (2017). “21. Yüzyılda Göç Olgusu: Uluslararası Göç Teorilerinin Ekonomi
Politiği”. Süleyman Demirel Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi.
Cilt: 22 (Göç Özel Sayısı), s. 1343-1353.
https://dergipark.org.tr/tr/pub/sduiibfd/issue/53207/706530
85
Demirel, H. (2020). “Çağdaş Sanatta Göç Teması”. Uluslararası Beşerî Bilimler ve Sanat
Dergisi, Cilt: 1, Sayı:1, s. 87-104.
https://www.trkdergisi.com/index.php/trk/article/view/17/25
Doğan Ak, S. (2018). “Bir Güncel Sanat Projesi Olarak Göç; Sınırlar ve Hayaller”
(Yayınlanmamış Sanatta Yeterlilik Tezi), Gazi Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitüsü,
Resim Anasanat Dalı, Ankara.
Ekici, S. Tuncel, G. (2015). “Göç ve İnsan”. Birey ve Toplum Dergisi, Cilt: 5, Sayı: 9, s. 9-
22. https://dergipark.org.tr/tr/pub/birtop/issue/29486/316342
Erol, M., Ersever, O. (2014). “Göç krizi ve göç krizine müdahale”. KHO Bilim Dergisi, Cilt:
24, Sayı: 1, s. 47-68. https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/403542
Ekiz, G. (2022), İkinci Dünya Savaşı Döneminde Almanya’dan Kaçan Sanatçıların Sanata
Katkıları. (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Işık Üniversitesi Lisans Üstü Eğitim
Enstitüsü, Sanat Kuramı ve Eleştiri Yüksek Lisans Programı, İstanbul.
Erden, H. (2017, 23 Mayıs). Büyük Ressamlar: Giotto.
https://www.sanatinyolculugu.com/buyuk-ressamlar-giotto-hilal-erden/ (Erişim tarihi:
29.08.2023).
Erol Şahin, A. N., Kayalıoğlu, S. (2016) “I. Dünya Savaşı’nın Avrupa Resim Sanatına
Etkileri”. Akademik Bakış Dergisi, Cilt:10, Sayı:19, s. 183- 207
Elmas, H., Erikan, D. (2022). “Göç Olgusunun Mülteci Sorunu Bağlamında Çağdaş Sanata
Yansımaları”. Sanat ve İnsan Dergisi, Cilt: 6, Sayı: 1, s. 44-53.
https://sanatveinsan.com/wp-content/uploads/2022/06/4-Goc-Olgusunun-Multeci-
Sorunu-Bağlaminda-Cagdas-Sanata-Yansimalari-Huseyin-ElmasDuygu-Erikan.pdf
Erden, H. (2017). Büyük Ressamlar: Giotto.
https://www.sanatinyolculugu.com/buyuk-ressamlar-giotto-hilal-erden/
(Erişim tarihi: 24.06.2023).
Gerçek, G. B. (2019). Duvar Resminin Tarihsel Dönüşümü. (Yayınlanmamış Yüksek Lisans
Tezi), Anadolu Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitüsü, Resim Anasanat Dalı, Eskişehir.
Güneş, V. (2019). “İnsan Hakları Bağlamında Göç ve Mülteciler” (Yayınlanmamış Yüksek
Lisans Tezi), Maltepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İnsan Hakları Ana Bilim
Dalı, İstanbul.
Görgün, M. (2018). “Uluslararası Göç, Kültürlerarası İletişim ve Sinema: Aynı Otobüs’ün
İnsanları”. Mukaddime. Cilt: 9 (Özel Sayı 1), s. 15-128.
https://doi10.19059/mukaddime.481846
Gürkan, M. (2006). Sosyolojik Açıdan Göç ve Yasadışı Göç Hareketleri. (Yayınlanmamış
Yüksek lisans tezi), Kırıkkale Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Sosyoloji Ana
Bilim Dalı, Kırıkkale.
Gün, Z. (2006). “Psikolojide, Göç Çalışmalarındaki Metodolojik Problemler ve Çözüm
Önerileri”. Türk Psikoloji Bülteni, Cilt: 12, Sayı: 38, s. 27-41.
https://bursa.psikolog.org.tr/tr/yayinlar/dergiler/1031828/tpb123805.pdf
Girgin, F. (2017). “Sanatta Göç Teması”. International Journal of Social And Humanities
Sciences, Cilt: 1, Sayı: 1, s. 54-75. https://dergipark.org.tr/tr/download/article-
file/370118
Gezer Oğuz, Ö. (2020). “Göç Kimlik Aidiyet Ekseninde Nil Yalter”. İdil Dergisi, Cilt: 9,
Sayı: 74, s. 1504-1518. https://www.idildergisi.com/makale/pdf/1609690656.pdf
86
Gönülal, Ö. (2009). “Sanat Kavramı ile İç Göç İlişkisi Üzerine Düşünceler.” Sanat Teorisi.
Cilt: 1, sa.1, ss.14.
http://www.sanatteorisi.com/?sayfa=Makaleler&icerik=Goster&id=2695&t=sanat-
kavrami-ile-ic-goc-iliskisi-uzerine-dusunceler
Gêricault, T. (1818-19). The Raft of the Medusa (Medusa’nın Salı), [Tuval üzerine yağlı
boya]. Louvre Müzesi, Paris.
https://tr.wikipedia.org/wiki/Medusa%27n%C4%B1n_Sal%C4%B1
Hayter, T. (2004). Open Borders. Pluto Press, 2nd Edition.
Hughes, M. (2017). Banksy Was Here: State Strategy Versus Individual Tactics in the Form
of Urban Art. The Journal of Historical Studies. Cilt: 6, Sayı: 1, s. 1-10.
https://jps.library.utoronto.ca/index.php/prandium/article/view/28581/21113
Higgins, C. (2010). “Jacob Lawrence: Mainstream Acceptance Rooted in Widespread
Misunderstanding” Cilt: 18, Sayı: 14, s. 51-55.
https://core.ac.uk/download/pdf/228635669.pdf
İbeş, G. (2020). Avrupa ve Amerika'nın karanlık tarihi: ‘İnsan Hayvanat Bahçeleri’
https://www.indyturk.com/node/156991/ya%C5%9Fam/avrupa-ve-
amerikan%C4%B1n-karanl%C4%B1k-tarihi-insan-hayvanat-bah%C3%A7eleri
(Erişim tarihi: 18.06.2023).
Independent Türkçe (2020, 2 Nisan). Avrupa ve Amerika’nın Karanlık Tarihi: İnsan Hayvanat
Bahçeleri.
https://www.indyturk.com/node/156991/ya%C5%9Fam/avrupa-ve-
amerikan%C4%B1n-karanl%C4%B1k-tarihi-insan-hayvanat-bah%C3%A7eleri
(Erişim tarihi: 29.08.2023).
Jones, J. (2014, 02 Ekim). Banksy wanted Clacton-on-Sea to confront racism – instead it
confronted him. https://www.theguardian.com/commentisfree/2014/oct/02/bansky-
clacton-on-sea-racism-tendring-district-council-destroyed-immigration
(Erişim tarihi: 21.08.2023).
Kıral, B. (2020). “Nitel Bir veri Analizi Yöntemi Olarak Doküman Analizi” Sosyal Bilimler
Enstitüsü Dergisi, Sayı:15, s. 170-189.
Kolukırık, S. (2014). “21. Uluslararası Göç ve Türkiye: Yerel Uygulamalar ve Görünümler”.
Zeitschrift für die Welt der Türken. Cilt: 6 Sayı: 2, s. 37-53.
https://www.dieweltdertuerken.org/makale-detay/uluslararasi-goc-ve-turkiye-yerel-
uygulamalar-ve-gorunumler-304
Karataş, K., & Adıgüzel, Y., & Ünal, A. Z. (2017). Göç Travması. (Editörler: Prof. Dr.
Mustafa Baloğlu vd.) Özel Eğitim ve Rehberlik Hizmetleri Genel Müdürlüğü
https://fliphtml5.com/eunr/ofyf/basic
Köse, O. (2017). Geçmişten Günümüze Göç (Editör: Osman Köse) Canik Belediyesi Kültür
Yayınları.
Kaymaz, Z. D. (2015). Baskı Teknikleri ve Özgün Baskı Resim Sanatı. (Sanatta Yeterlilik
Çalışması). Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, Resim Ana Sanat Dalı, İstanbul.
Kalfa, Z. (2016) “20. Yüzyıl Resim Sanatı ve New York”. Sanat ve Tasarım Dergisi, Cilt: 6,
Sayı:1, s. 16-33. https://doi.org/10.20488/www-std-anadolu-edu-tr.291224
Koca, B. Selvi, Y. (2016). “Banksy’yi Anlamak”. Güzel Sanatlar Fakültesi Sanat Dergisi,
Cilt: 9, Sayı: 18, s. 278-306. https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/236996
87
Karaca, A. (2018). “Sokak Sanatı, Banksy ve Filistin”. International Journal of Social Inquir.
Cilt:11, Sayı: 2, s. 171-196.
https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/606735
Laermans, E. (1896). Landverhuizers (Göçmenler). [Tuval üzerine yağlıboya]. Royal
Museum of Fine Arts, Antwer.
https://commons.wikimedia.org/wiki/File:Eug%C3%A8ne_Laermans_-
_Landverhuizers.JPG
Lesser, C. (2017, 13 Kasım). Mülteci Sorunuyla Yüzleşin: Ai Weiwei’nin Çitleri.
https://oggito.com/icerikler/multeci-sorunuyla-yuzlesin-ai-weiwei-nin-citleri/47011
(Erişim tarihi: 20.08.2023).
Lewis, W. (1919). A Battery Shelled (Bombalanmış Batarya), [Tuval üzerine yağlıboya].
Imperial War Museum, Londra. https://en.wikipedia.org/wiki/A_Battery_Shelled
Lawrance, J. (1940-41). The Migration of the Negro (Siyahilerin Göçü), Panel 1, [Tempera].
https://en.wikipedia.org/wiki/Migration_Series
Mardani, A., & Rahmani, A. (2021). “Göç Kavramı ve Modern Ressamların Çalışmalarına
Yansıması (Örnek Olay: 20. Yüzyılda Orta Doğu’dan Seçilmiş Ressamlar)”. Atatürk
Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sanat Dergisi, Sayı: 37, s. 140-153.
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/1198227
Mardani, A. (2018). “Göç Hikayeleri”. (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Hacettepe
Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitüsü, Resim Ana Sanat Dalı, Ankara.
Memiş, E. Bülbül, C. (2014). Eskiçağda Göçler. Ekin Basım Yayın Dağıtım. 1. Baskı.
Mert, R. (2021). “Yahudilerin Göç Tecrübesinde Kudüs'ün Konumu”. Ortadoğu ve Göç, Cilt:
11, Sayı: 1, s. 13-41.
https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/1736515
Orak, F. (2020). “Tarihsel Araştırma Yöntemi” (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Adnan
Menderes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Aydın.
Özalp, F. (2018). 2000 Sonrası Çağdaş Türk Sanatında Siyasetin İzleri. (Yayınlanmamış
Yüksek Lisans Tezi), Işık Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul.
Özgen, F., Aydın, H. (1999). “Travma Sonrası Stres Bozukluğu”. Klinik Psikiyatri Dergisi.
Cilt: 2, Sayı: 1, s. 34-41.
https://klinikpsikiyatri.org/jvi.aspx?pdir=kpd&plng=tur&un=KPD-27147
Özer, I. (2017, 10 Eylül). Türkiye’de Çinli Bir Aktivist: Ai Weiwei.
https://irmakozer.com/2017/12/05/turkiyede-cinli-bir-aktivist-ai-weiwei/
(Erişim tarihi: 20.08.2023).
Richman-Abdou, K. (2020, Şubat 11) How Jacob Lawrence Captured the African American
Experience With ‘The Migration Series’. https://mymodernmet.com/jacob-lawrence-
the-migration-series/ Erişim tarihi: 17.08.2023).
Sarp, Ç. (2020). Göç Sosyolojisinin Kuramsal Temelleri. Göç Sosyolojisi Türkiye’den
Örneklerle. (Editör: Çağatay Sarp). Orion Kitapevi, 1. Baskı.
Seyitvan, B. (2017). “Çağdaş Sanat Bağlamında Göç ve Mülteciler”. (Yayınlanmamış Yüksek
Lisans Tezi), Mardin Artuklu Üniversitesi sosyal Bilimler Enstitüsü, Resim Ana Sanat
Dalı, Mardin.
Sever, G. (2022). “Göç ve Yalnızlık: Psiko-Sosyal ve Ekonomik Sonuçları”. Göç Dergisi,
Cilt: 9, Sayı: 2, s. 225-245. https://doi.org/10.33182/gd.v9i2.822
88
Scott, C. (2020, 25 Şubat). American Icons: ‘The Migration Series’ by Jacob Lawrence.
https://theworld.org/stories/2020-02-25/american-icons-migration-series-jacob-
lawrence (Erişim tarihi: 18.08.2023).
Sabahat, H. (2012). 20. Yüzyıl’ın İlk Yarısında Avrupa Sanatı ve Soyut Resmin Öncüsü
Vassily Kandisky. (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Cumhuriyet Üniversitesi
Eğitim Bilimleri Enstitüsü, Güzel Sanatlar Eğitimi Ana Bilim Dalı, Sivas.
Şimşek, D. (2018). “Göç Oranı-Enflasyon-Ekonomik Büyüme Arasındaki İlişki: En Fazla
Göç Alan Sekiz Ülkenin Araştırılması”. (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi),
Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İktisat Ana Bilim
Dalı, Nevşehir.
Şafak, E. (2008). 1960 Sonrası Almanya’da Türk Sanatçılar: Göç ve Kültürel Kimlik.
(Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), İstanbul Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü, Sanat Tarihi Ana Bilim Dalı, İstanbul.
Sevinç Yalçın, Ç. & Öztürk, E. (2018). “Travma Sonrası Zamanın Donması ve Travmanın
Nesiller Arası Aktarımı” Bartın Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, Cilt: 3, Sayı:
3, s. 21-28. https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/193436
T.C. Kalkınma Bakanlığı. (2014). “Göç” Özel İhtisas Komisyonu Raporu.
https://www.sbb.gov.tr/wp-content/uploads/2022/08/Onuncu-Kalkinma-Plani-Goc-
Ozel-Ihtisas-Komisyonu-Raporu.pdf
Toluyağ, D. (2020). “Sanat Pratiğinde Enstalasyon, Mekân, Nesne ve Sanatçı Örnekleri”.
Akademik Sanat, Cilt: 5, Sayı: 11, s. 101-114.
https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/1301647
Uyar, S., Aktuğ, M. S. (2020). “Ai Weiwei, Barthelemy Toguo, Allan Sekula, Banksy’in
Sanat Çalışmalarında Mülteci Sorunlarının Yorumlanması”, İdil Dergisi, Sayı:69, s.
792-804.
Uyar, S. (2021). Mülteci Sorunlarının Sanatsal Anlatımı. (Yayınlanmamış Yüksek Lisans
Tezi), Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitüsü, Resim Ana Sanat Dalı,
Ankara.
Urk, M. (2010). “Göç Olgusu Bağlamında Mülteciler, Sığınmacılar ve İnsan Hakları”.
(Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Maltepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü,
İnsan Hakları Ana Bilim Dalı, İstanbul.
Uslu Ak, B. (2021). “Göç Kavramı ve Kuramları”. Uluslararası Sosyal ve Beşerî Bilimler
Araştırma Dergisi, Cilt: 72 Sayı: 8, s. 1749-1758.
http://dx.doi.org/10.26450/jshsr.2579
Uslu, M. (2019). Ai Weiwei’nin Hayatı ve Sanatı. (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi),
Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitüsü, Sanat ve Tasarım Ana Sanat Dalı,
İzmir.
Uzun Aydın, D. (2016). “Birinci Dünya Savaşı’nın Sanata Yansıması: İngiliz Vortisist
Grubu”. Yaşam Bilimleri Dergisi, Cilt: 6, Sayı: 2/1, s. 148-161.
https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/313288
Üner, Ö. (2018, 9-13 Ekim). Sanat Eserleriyle Göçlere Tanıklık. Uluslararası Avrasya Göç
Sempozyumu Tam Metin Bildiri Kitabı. (Editör: Hamza Ateş) Türkistan/Kazakistan.
file:///Users/mem/Downloads/Sanat_Eserleriyle_Goclere_Taniklik_Witne%20(2).pdf
Victor, J. (2019, 22 Şubat). Emigrants Crossing the Plains.
https://americaniconstemeple.wordpress.com/2019/02/22/emigrants-crossing-the-
plains/ Erişim tarihi: 15.07.2023).
89
Veloso, M. (2014). “War as a new subject-matter for Art”. Cadernos De Lineratura
Comparada, Sayı: 31, s. 317-330.
file:///Users/mem/Downloads/Wyndham_Lewis_War_as_a_new_subject_matte.pdf
Vikipedi, (2022, 16 Ekim). Halil Altındere.
https://tr.wikipedia.org/wiki/Halil_Alt%C4%B1ndere
(Erişim tarihi: 22.08.2023).
Weiwei, A. (2017). Human Flow.
http://dx35vtwkllhj9.cloudfront.net/magnoliapictures/human-flow/vertical-
story/us/18.jpg
Weiwei, A. (2017). Human Flow.
http://dx35vtwkllhj9.cloudfront.net/magnoliapictures/human-flow/vertical-
story/us/05.jpg
Weiwei, A. (2016). 66. Berlin Film Festivali için Konzerthaus Binası.
https://arquitecturaviva.com/articles/ai-weiwei-at-berlins-konzerthaus
Weiwei, A. (2016). İsimsiz.
https://news.artnet.com/art-world/ai-weiwei-cinema-for-peace-berlin-427484
Weiwei, A. (2016). Alan Kurdi. https://www.widewalls.ch/magazine/ai-weiwei-syrian-boy-
photograph
Weiwei, A. (2018). Law of Journey. https://www.collater.al/en/the-law-of-the-journey-
installation-ai-weiwei/
Weiwei, A. (2018). Çamaşırhane. https://elif-key.com/ai-weiweiin-
%C3%A7ama%C5%9F%C4%B1rhanesi-3ca08eca28b2
Yılmaz, Ö. (2016, 06 Ekim). Berlin’de Bir Mars Distopyası.
https://www.artfulliving.com.tr/sanat/berlinde-bir-mars-distopyasi-i-8589
(Erişim tarihi: 22.08.2023).
Yürüten, E. Ş. (2019, 11 Mayıs). 58. Venedik Bienali Hakkında Bilmeniz Gerekenler
https://vogue.com.tr/metropol/58-venedik-bienali-hakkinda-bilmeniz-gerekenler
(Erişim tarihi: 22.08.2023).
Yazgan, İ. (2007). Almancılar nasıl (mı) eğleniyor?
https://ilhamiyazgan.blogspot.com/2013/06/yy.html (Erişim tarihi: 26.10.2023)
Yağmur, Ö., Bastaban, Ü. (2020). “Sanatta Göç Teması: Göçe Çelme Takma”. Bayburt
Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Dergisi, Cilt: 3, Sayı: 7, s. 37-50.
Yağmur, E. N. (2022, 16 Mart). Aynı Gemide Değiliz. https://www.avrupagazete.co.uk/ayni-
gemide-degiliz (Erişim tarihi: 22.08.2023).
Yetim, H. (2018). Güncel Sanat Uygulamalarında Sitüasyonist Hareketin İzleri.
(Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Gazi Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitüsü,
Ankara.
Yıldırım, E. (2019). “Banksy, Otorite ve Sanat”. İdil Dergisi, Cilt: 8, Sayı: 54 s.175-180.
https://www.idildergisi.com/makale/pdf/1539674366.pdf
Yılmaz, A. (2014). “International Periodical For The Languages, Literature and History of
Turkish or Turkic”. Turkish Studies Dergisi, Cilt: 9, Sayı: 2, s. 1685-1704.
https://turkishstudies.net/sayi/186907097_jenerik%2011-6trh.pdf
Yıldız, E. (2021), “Çağdaş Sanatta Göç Teması, Temsili ve Çelişkileri Üzerine”. Sanat ve
Tasarım Dergisi, Cilt: 11, Sayı: 2, s. 482-497.
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/2160714
90