Ruminant Besleme

You might also like

Download as docx, pdf, or txt
Download as docx, pdf, or txt
You are on page 1of 9

Ruminant besleme

⁃ Ruminantlarda mide çok bölümlü at ve domuzda tek bölümlü

⁃ Ruminantlarda üst kesici diş ve köpek dişi yok

⁃ Ruminantların mideleri rumen retikulum omasum abomasum olarak 4 bölmeden


oluşur

⁃ Yeni doğanlarda ilk iki bölme rumen ve retikulum az gelişmiş omasum ve abomasum
daha fazla gelişmiş

⁃ Yemin ruminasyon süresi o yemin fiziksel özelliği ve ham sellüloz içeriği ile doğrudan
ilişkilidir

⁃ Çayır ve merada otlayan sığırların 8 saat geviş getirdiği bilinmektedir

⁃ Rumen ve retikulumda yemlerin kimyasal olarak parçalanması mikroorganizmalar


tarafından salgılanan enzimler yardımıyla olmaktadır

⁃ Rumen ve retikulum sürekli olarak anaerobik bakteri ve protozoolar kısmen de


funguslar için uygun ortam sağlamaktadır

⁃ Rumene gelen yemler mikroorganizmalar tarafından fermantasyona tabi tutulur ve


sonucunda rumende uçucu yağ asitleri, metan gazı, karbondioksit ve mikrobiyal hücreler meydana
gelir burada oluşan gazlar geğirme ile atılmasına karşın uçucu yağ asitleri rumen duvarından
emilmektedir

⁃ Mikroorganizma hücreleri ise parçalanmış yem partikülleri ile birlikte abomasuma ve


ince bağırsağa gelerek hayvanın vücut enzimlerince sindirilerek emilir

⁃ Fermantasyon sonucu oluşan uçucu yağ asitleri rumen pH sını düşürse de normalde
rumen pH sı 5.5-6.5 olmalıdır

⁃ pH yı dengede tutmak için tampon özelliğindeki tükürük kullanılır

⁃ Ham sellüloz ve nitrojensiz öz maddelerin %70-90 ı ön midede parçalanmaktadır

⁃ Yem karbonhidratlarının büyük bölümü ön midede yıkıma uğrar

⁃ Genç bitkilerdeki selüloz olgunlaşmış bitkilerdekine göre çok daha rahat parçalanabilir

⁃ Selüloz un parçalanması sonucu oluşan en önemli fermantasyon yan ürünü asetik


asittir

⁃ Nişastanın rumende parçalanmasında özellikle protozoalar etkilidir

⁃ Rasyonda yüksek oranda nişasta ve şeker bulunması aşırı propiyonik asit


oluşumundan dolayı sindirim sisteminde mikrobiyal floranın bozulmasına ve sindirimin aksamasına
yol açar

⁃ Yemlerle alınan proteinler rumende yaşayan proteolitik bakteriler ve protozoalar


tarafından hidrolize edilmekte ve oluşan aminoasitler çok hızlı deamine edilmektedir

⁃ Bunun sonucu oluşan son ürünler ise ya amino asit sentezinde ya da uçucu yağ asitleri
sentezinde kullanılır
⁃ Proteinlerin parçalanması sonucu oluşan en önemli ürün amonyak(NH3) uçucu yağ
asitleri ve CO2 dir

⁃ Amonyak protein olmayan nitrojenli(NPN) bileşiklerden ( üre amonyum tuzları biüret)


oluşturulacağı gibi tükürükle rumino hepatik dolaşımından tekrar rumene gelen üreden de
oluşabilmektedir

⁃ Rumende oluşan amonyak konsantrasyonu yem proteinlerinin yapısı ve rasyonda


kolay parçalanabilen karbonhidratların oranına göre değişim göstermektedir

⁃ Normal değerler 5-15 mmol/l , 35 mmol ün üstü kritik kabul edilir

⁃ Genel olarak yemlerle tüketilen proteinlerin %70 i rumende mikroorganizmalarca


parçalanmakta ancak %30luk kısmı doğrudan gerçek mideye geçebilmektedir bunlara By-Pass protein
adı verilir ve kimyasal yapısı ve özelliklerine göre yemlerdeki miktarları değişmektedir

⁃ Korunmuş proteinler balık unu kazein soya küspesi gibi proteince zengin yemler
teknolojik olarak formaldehit tannin ve ısı ile muamele edilerek rumende parçalanma oranları
düşürülmekte ve gerçek midede enzimatik olarak sindirilebilmektedir

⁃ Korunmuş proteinler yüksek verimli inekler için kullanılır ve aşırı amonyak oluşumu
sonucu karaciğere yapılan baskıyı azaltmak amacıyla yararlanılır

⁃ Amino asitlerin organizmaya emilimi ince bağırsaktan aktif-transport sistemiyle


gerçekleşir

⁃ Amino asitler asıl ince bağırsaktan emilir ama ön mide gerçek mide ve kalın
bağırskatan da az miktarda emilimleri vardır

⁃ Yağların önemli bi kısmı rumende parçalanır

⁃ Rumende mevcut mikroorganizmalar tarafından sağlanan enzimlerle yağlar hidrolize


edilerek trigliseridlere fosfolipidlere sterol esterleri ve galaktolipidler gibi bileşiklere parçalanır

⁃ B-monogliseridler gliserol ve serbest yağ asitlerine ayrılır gliserol propiyonik aside


dönüşerek rumen duvarından emilir

⁃ Doymamış yağ asitleri rumende hidrolize edilerek doymuş yağ asitlerine


dönüştürülmektedir

⁃ Bakteri ve protozoa tarafından rumende mikrobiyal yağ sentezi de gerçekleşir

⁃ 15 karbonlu yağ asitleri başta olmak üzere 13,15,17 karbonlu yağ asitleri mikrobiyal
yolla sentezlenmektedir

⁃ Rumen mikroorganizmaları özellikle B grubu ve K vitaminin sentezler ve ruminantların


ihtiyaçları bu şekilde karşılanır

⁃ Rumende oluşan gazların %60 i CO2

⁃ %30-40 ı CH4

⁃ Çiftlik hayvanlarının besin madde ihtiyacı günlük besin madde ihtiyacı veya tükettikleri
yemdeki konsantrasyonu olarak iki şekilde belirlenmektedir
⁃ Tüketilen besin maddelerinin sindirim ve emilimi besin maddelerinden optimum
yararlanma belirli miktar kuru madde tüketimine bağlıdır

⁃ Hayvanların fiziki doyumları sağlanamadığında tüketilen besin maddelerinden


yararlanma düşer ayrıca beklenen verim gerçekleşmez

⁃ Bu yüzden hayvanların optimal düzeyde kuru madde tüketmelerinin gerçekleştirilmesi


zorunludur

⁃ Açlık ve tokluk hislerinin oluşmasında yem tüketiminin başlaması veya durmasında


hypotalamus taki merkezler önem taşır

⁃ Genel olarak çevre sıcaklığının düşmesi yem tüketiminin artmasına yükselmesi ise
yem tüketiminin düşmesine neden olur

⁃ Ruminantların yem tüketimi gerek vücut enzimlerinin parçaladığı ürünlerin gerekse


besin maddelerinin mikrobiyal parçalanma ürünlerinin konsantrasyonu yoluyla etkilenebilmektedir

⁃ Yemin tadını kötüleştiren maddeler yem tüketimini düşürür

⁃ Tek midelilerde yüksek rasyon selüloz oranı yem tüketimini olumsuz etkilerken
ruminantlarda da aynı etki görülmektedir

⁃ Ruminantlarda yüksek oranda kolay parçalanabilir karbonhidratlar rumen pH sını


düşüreceğinden dolayı yem tüketimini olumsuz etkiler

⁃ Rasyonda aşırı protein bulunması buna karşın yetersiz enerji düzeyi ruminal dengeyi
bozduğundan yem tüketimini doğrudan etkiler

⁃ Rasyonun yağ düzeyi aşırı yüksek ise sellülotik bakterilerin aktivitelerini


düşürdüğünden sellülozca zengin yemlerin rumenden geçişini engelleyerek yem tüketimini
azaltmaktadır

⁃ Rumen amonyak konsantrasyonu yem tüketiminde önemli rol oynamaktadır rumen


sıvısında amonyak düzeyi 40 mg ı geçtiğinde yem tüketimi düşmektedir

⁃ Verim düzeyi arttıkça yem tüketimi o nispette yüksek olmaktadır

⁃ Canlı ağırlık da yem tüketimini etkiler

⁃ Sindirim sistemi kapasitesi yemlerin parçalanma ve geçiş oranı yemin fiziksel formu
yemleme sıklığı ve süresi de yem tüketimini etkiler

⁃ Sindirim sisteminin dolu olması tokluk hissini doğurduğundan yem tüketiminin fazla
ya da az olmasına sebep olur

⁃ Hormonal etkilerin yanı sıra özellikle ileri gebelikte hayvanlarda yem tüketimi mide
büyüklüğünün etkisi altındadır

⁃ Geçiş oranı: yemin sindirilmeyen kısımlarının gübre ya da sindirim sisteminin belirli bir
kesiminde gözükmesi için gerekli süreye denir , geçiş oranı ne kadar yüksek olursa yemin sindirim
kanalında oyalanma süresi o nispette azalır

⁃ Parçalanma oranı: bir yemin besin maddelerinin belirli bir süre içerisinde parçalanma
miktarını vermektedir
⁃ Yemin fiziksel formu veya partikül büyüklüğü yem tüketiminde etkilidir

⁃ Ruminantlarda selülozca zengin yemlerin tamamen öğütülmesi yemden


yararlanmanın ve yem tüketiminin düşmesine yol açar

⁃ Normal parçalanma rumenden geçişi hızlandırır ve yem tüketimini olumlu etkiler

⁃ Yemleme sıklığının arttırılması yem verme şekli ve rasyonun yapısına bağlı olmakla
beraber kuru madde tüketiminin artmasına yol açar

⁃ Hiçbir verim vermeden organizmadaki faaliyetler minimum durumda olduğu zaman


vücut yapısını sabit tutan çeşitli besin madde ve enerji içeren yem miktarına yaşama payı yemi denir

⁃ Çiftlik hayvanlarının yaşama payı ihtiyaçları bazal metabolizma ihtiyaçlarının


saptanması ile bulunmaktadır

⁃ Yaşamın devamı için gerekli en düşük enerji seviyesine bazal metabolizma denir

⁃ Süt sığırı ortalama vücut sıcaklığı 37.0-39.3

⁃ Vücut sıcaklığını aynı düzeyde tutmak için en iyi çevre sıcaklığı 15-15.5 C

⁃ Yaşama payı enerji ihtiyacı hayvanın enerji bakımından dengede tutulmasını sağlayan
enerji miktarı olarak tanımlanır

⁃ Yaşama payı enerji ihtiyacı bazal metabolizma enerji ihtiyacından daima daha
yüksektir

⁃ Yaşama payı enerji ihtiyacını etkileyen en önemli faktör çevre sıcaklığıdır

⁃ Yaşama payında protein ihtiyacı minimum olarak idrar ve gübre ile atılan nitrojen
miktarı kadardır

⁃ Yemlerle protein almayan hayvanların organizmalarından idrarla atılan nitrojene


Endojen İdrar Nitrojeni

⁃ Gübre ile atılan nitrojene Metabolik Fekal Nitrojen adı verilir

⁃ Yaşama payı protein ihtiyacı canlı ağırlık arttıkça artar

⁃ Koyunlarda yün büyümesi de olduğundan dolayı yaşama payı protein ihtiyacı daha
fazladır

⁃ Hiçbir iş yapmadan verim vermeden sadece hayvanın sağlığını koruyacak yaşamını


sürdürürecek miktara yaşama payı mineral madde ihtiyacı denir

⁃ Rasyonla kolayca karşılanır

⁃ Sadece tuz ihtiyacı yemlerle karşılanamadığından dolayı ek olarak verilmeli

⁃ B grubu vitaminler geviş getiren hayvanların rumenlerindeki bakteriler tarafından


sentezlendiğinden ihtiyaç karşılanır eksiklik görülmez

⁃ Yağda eriyenler özellikle A ve D ihtiyaçları düzenli karşılanmalıdır

⁃ Her 1 kg kuru madde tüketimi için geviş getiren büyükbaş hayvanlarda 4-6 litre ,
koyun ve atlarda 2-3 litre , domuzlarda 6-7 litre suya ihtiyaç vardır
⁃ Verilecek su temiz 10-15 C de olmalı

⁃ Her 2 cinsiyette de yetersiz besleme cinsi olgunluk yaşını geciktirir

⁃ Yetersiz beslenen hayvanlarda kısırlık artar

⁃ Eşeysel faaliyetler üzerinde etkisi olan hipofiz bezi normal fonksiyon yapamayarak
gonadotrop hormonların dişide yumurtalık erkekte testis üzerine olan etkileri aksar

⁃ Yetersiz besleme ile erkek hayvanlarda testislerin küçüldüğü sperma sayısının ve


canlılığının azaldığı dölleme gücünün düştüğü belirlenmiştir

⁃ Dişilerde yetersiz besleme folikül geliştirme hormonunun (FSH) az salgılanmasına


neden olmakta ve bu da yumurta oluşumunu aksatmakta yumurtalarda döl tutma oranını
düşürmektedir

⁃ Yetersiz besleme dişi hayvanlarda gebelik sürersinin uzamasına doğan yavrunun canlı
ağırlığının düşmesine neden olmaktadır

⁃ Yetersiz besleme kadar aşırı besleme de üreme üzerine olumsuz etki yapar

⁃ Aşırı besleme sonucu dişilerde hipofiz bezinin anormal faaliyeti sonucu yumurtalar
yağlanır bu nedenle döl tutma oranı düşer

⁃ Yeteri kadar esansiyel amino asit içermeyen karma yemlerle beslemede döl tutma
oranının düştüğü yavru atmalar ortaya çıktığı doğan yavrular da zayıf ve cılız oldukları saptanmıştır

⁃ Linoleik linolenik ve araşidonik asit gibi esansiyel yağ asitleri yetersizliği döl verimini
düşürür

⁃ Yeterli enerji tüketilmemesi sonucu erkeklerde sprema verimi ve kalitesi düşer


dölleme gücü azalır

⁃ Dişilerde kızgınlık gecikir yumurta oluşumu aksar gebe hayvanlarda fötüs ve uterus
büyümesi gecikir zayıf ve cılız yavrular doğar çoğu zaman da yavru atmalar görülür

⁃ Özellikle hayvanlarda kısırlık artması ve yavru atmaları Ca ve P eksikliğinden

⁃ İyot yetersizliğinde döl tutma problemleri görülür

⁃ Vitamin A yeterzisliği damızlık erkek hayvanlarda sperma miktar ve kalitesini düşürür

⁃ Dişilerde ise vajina ve döl yatağının sümüksel örtü tabakasının özelliğini değiştirmekte
keretinleşmeye neden olur döllenme oranı düşer döllenen yumurtanın gelişimi aksar ve ölü doğum
meydana gelir

⁃ Vitamin D, Ca ve P yaralanmasını arttırdığı için yetersizliğinde kısırlık artar ve kemik


hastalıkları ortaya çıkar

⁃ Vitamin E eksikliğinde döllenme aksar erkek hayvanlarda testislerde dejenerasyon


başlar ve kısırlık oranı artar

⁃ Gebelikte alınan besin maddeleri ilk aşamada fötüs büyümesi ve gelişmesinde


ihtiyaçtan fazla alınan besinler ise ananın ihtiyaçlarında değerlendirilir
⁃ Yetersiz beslemede önce ana etkilenir ana vücudunda mevcut rezerv bitince de yavru
etkilenir

⁃ Fetüs büyümesi gebelik boyunca devam eder ancak en hızlı büyüme gebeliğin son
devresinde meydana gelir

⁃ Gebelik süresi sığırda ortalama 285 gün bu süre sonunda uterus fetüsle beraber 75-80
kg olur

⁃ Fötüs ağırlığı ortalama 45 kg

⁃ Fötüs en fazla ağırlık artışını gebeliğin son 1/3 ünde sağlamakta ve toplam ağırlığın
%65 ini bu dönemde kazanmaktadır

⁃ Fötüs dokuları proteinden oluşmaktadır ancak gebelik başında su oranı yüksek(%90-


93) protein oranı (%5.97-8) düşüktür

⁃ Doğuma doğru su oranı %75-80 e düşer protein %12-18 e çıkar

⁃ Yağ ve mineral oranı da aynı oranda artar

⁃ Uterus içinde görülen bu değişikliğe Fizyolojik Kuruma denir

⁃ Gebe ineklerin ihtiyaçtan fazla protein ve enerji tüketimleri buzağıların doğum


ağırlıklarına herhangi bir etkide bulunmaz

⁃ Özellikle gebeliğin son aylarındaki yeteriz besleme çok daha etkili ve önemlidir

⁃ Gebelikte fötüste en çok biriken besin maddesi proteindir

⁃ Özellikle son 2 ayında protein ihtiyacı önemli derecede artar

⁃ Son aylarda memenin süt salgılamasına hazırlanabilmesi için gerekli gelişme ve


onarımların yapılması için yeterli protein gerekir

⁃ Kuru dönemde protein gereksinimi hızla değiştiğinden bu dönem 2 ayrı periyotta


belirtilir

⁃ Doğumdan 4-6 hafta öncesine kadar olana 1. Periyot denir protein ihtiyacı 2. Periyoda
oranla daha düşüktür

⁃ 2. Periyotta yani doğumdan 3 hafta öncesi protein gereksinimi önemli ölçüde


artmakta ve 10 kg süt sentezi için gerekli protein düzeyine ulaşmaktadır

⁃ Gebeliğin son 2 ayına kadar protein ihtiyacı önemli miktarda değildir son 2 ayında ise
yaşama payı ihtiyacına 500 kg canlı ağırlık için 88 g sindirilebilir protein eklenmesi önerilir

⁃ Fötüs ve uterusta gebeliğin son 6 haftasında enerji birikimi günde 500-1000 kcal ye
kadar yükselir

⁃ Tüketilen net enerjinin ancak 1/3 ü fötüs ve uterustaki birikimler için


değerlendirilmektedir

⁃ Koyun ve keçilerde aşımdan 4 hafta önce başlanarak aşımdan sonra 2 hafta daha
sürdürülen özel besleme Flushing olarak tanımlanır

⁃ Koyunlarda gebelik süresi ortalama 150 gün


⁃ 50 kg canlı ağırlıktaki gebe bir koyunun toplam protein gereksinimi gebeliğin ilk 3
ayında 60g son 3.-5. Aylarında ise 85 g sindirilebilir proteindir

⁃ Fötüste birikmiş bulunan mineral maddelerin %80-90 nı gebeliğin ikinci yarısında


olmaktadır

⁃ Ca ve P önemli bir yeri var

⁃ Ca ve P yetersizliğinden önce ana etkilenir çünkü yavru ihtiyacını ananın


kemiklerinden karşılanır

⁃ Süt verimi çok yüksek olan hayvanlarda gebeliğin son döneminde yeteri kadar Ca
tüketilmemesi halinde doğumdan sonra kan Ca seviyesinin düşmesi sonucu Süt Hümması
(Hipokalsemi) ortaya çıkar

⁃ Gebeliğin son aylarında vitamin A bakımından zengin besleme yavru gelişimi yanısıra
Vitamin A ca zengin kolostrum elde edilmesini de sağlamaktadır

⁃ Gebeliğin son aylarında fötüsün iskelet gelişimi için vitamin D ye gereksinim hızla
artmaktadır

⁃ Gebelik nedeniyle kuru madde tüketiminin sınırlandırılması gerekmektedir

⁃ Gebeliğin son döneminde yemlerin sindirilme derecesinin en az %70 olması gerekir

⁃ Damızlıklarda aşırı besleme ve kısa sürede cinsi olgunluğa ulaşma hiçbir zaman
istenilmez

⁃ Yetiştiricilikte 1.5 yaşından önce damızlıkta kullanma arzu edilmediğinden yoğun


besleme ile damızlık erkek hayvanların yağlanmalarının önlenmesi gerekmektedir

⁃ Fazla aşımda kullanılan boğalara her aşım için 50-100 g sindirilebilir protein eklenmesi
toplam sindirilebilir protein miktarının 2000 gramı geçmemesi önerilir

⁃ Büyüme kalıtsal bir özellik taşımakla beraber iyi bakım ve besleme ile büyüme
hızlandırılabilir

⁃ Kalıtsal özellik değiştirilmedikçe nasıl bir besleme yapılırsa yapılsın belirli sınırın
üzerine çıkılamamaktadır

⁃ Hayvanlar ilk dönemlerde en hızlı büyüme iskelet dokuda görülmekte bunu kas doku
izler

⁃ Büyüme hızı düştükçe hayvan geliştikçe yağ birikimi artmaya başlar

⁃ Organizmada yağ dokunun artışı hiçbir zaman bir büyüme olarak kabul edilmez

⁃ Büyüme endokrin bezler tarafından salgılanan çeşitli hormonlar etkisindedir

⁃ En fazla büyümede etkili hormon hipofiz ön lobundan salgılanan büyüme


hormonudur

⁃ Bu hormon anabolizmayı hızlandırarak kas ve kemik büyümesini sağlar


⁃ Tiroid bezi tarafından salgılanan tiroksin ve diiodotyrosine hormonları da dokularda
oksijen tüketimini metabolik hızı ve enerji prodüksiyonunu arttırarak büyüme üzerine olumlu etkide
bulunurlar

⁃ Östrojenik hormonlar büyümeyi geriletir

⁃ Gelişme çağında zengin beslemeyle büyüme hızlandırılabilir

⁃ Gelişme döneminde uygulanan yetersiz besleme uzun sürmemiş yetersizlik şiddetli


geçmemiş ise daha sonra yapılan düzenli ve yeterli beslemelerde bu aksaklıklar giderilebilmektedir

⁃ Organizmada sentezi yapılamayan eksojen amino asitlerin mutlak surette yemlerle


dışarıdan alınması gereklidir

⁃ Endojen amino asitlerden arginin sistin glutamik asit prolin serin ve tirosin gelişmeyi
hızlandıran amino asitlerdir

⁃ Genç hayvanlarda tüketilen enerjinin büyük bir kısmı gelişme için yaşlı hayvanlarda ise
tüketilen enerjinin çoğu yaşama payında kullanılmaktadır

⁃ Proteinde olduğu gibi gelişme ilerledikçe mineral maddeye olan gereksinim de


azalmaktadır

⁃ Fosfor yumuşak doku oluşması ve iştah üzerine etkide bulunarak büyümeyi indirekt
olarak etkiler aynı durum kalsiyum ve vitamin D için de geçerlidir

⁃ Yağsız sütle beslemede ya da yoğun yeme geçişte vitamin A gereksiniminin


karşılanması önem kazanmaktadır

⁃ Yoğun yemler sarı mısır hariç çok az vitamin A içerir bu nedenle genç hayvanların
yoğun yemlerine %5-10 arasında bol yapraklı yonca kuru otu karıştırılmalıdır.

⁃ Yeni doğmuş buzağılarda ön mide gelişmemiş olduğundan hayvanlar sindirim


bakımından ruminant özelliği göstermezler

⁃ Buzağılarda ilk haftalarda sindirim aynen tek mideli hayvanlarda olduğu gibidir

⁃ Yeni Doğan buzağılar bitkisel proteinlerle süt dışındaki diğer hayvansal proteinleri iyi
bir şekilde değerlendiremezler

⁃ Doğumdan sonra sindirim organlarında yüksek laktaz aktivitesi, düşük maltaz


aktivitesi görülmesine karşılık sakkaraz aktivitesi hiç bulunmamaktadır

⁃ Karbonhidrat sindirimi için gerekli pankreas amilazı ilk haftalardan itibaren yavaş
yavaş yükselmeye başlamaktadır

⁃ Bu nedenle yeni doğan buzağılar laktozu oluşturan glukoz ve galaktozu


değerlendirebilmektedirler

⁃ Diğer şekerlerden yararlanma ancak Rumen faaliyetlerinden sonra başlamaktadır

⁃ Yeni Doğan buzağıda gerçek mide abomasum mide fonksiyonu görülür ön mide yavaş
yavaş gelişmeye başlar

⁃ Rumen gelişime hızı tüketilen kuru yem miktar ve çeşidine göre değişir
⁃ Rumendeki sindirim fonksiyonlarını belirleyen en önemli nitelik Rumen papillalarıdır

⁃ Sütle beslemede papilla sayısı ve uzunluğu gerilemektedir

⁃ Buzağılarda doğumdan sonra 4 gün süreyle kolostrumun mutlaka verilmesi gerekir

⁃ Proteinin sindirilme derecesi %94.4

⁃ 5-10 gün içinde kolostrum değişerek normal süte dönüşür

⁃ Büyük moleküller biçiminde olan immünoglobulinler doğumdan sonra bağırsaktan


kolay geçebildiği halde zamanla bu geçiş azalır ve 36 saat sonra durmaktadır bu yüzden doğumdan
sonra yavruya kolostrum verilmeli ve bir saat içerisinde mutlaka içirilmelidir

⁃ Süt proteinlerinin pıhtılaşmasında sütün sıcaklığı önemli rol oynar

⁃ Soğuk süt pıhtılaşmadan ince bağırsağa geçmekte ve buzağının yararlanmasını


azaltmaktadır

⁃ Kollstrumdan yararlanma ve kısa sürede pıhtılaşma için en iyi sıcaklık 35-37C

⁃ Soğuk verilen kolostrum tehlikeli ishallere sebep olur

⁃ Kolostrumun bir defada ve fazla verilmesi tehlikelidir ilk günlerde 2 den fazla öğünde
içirilmelidir

⁃ Buzağılar en az 4 haftalık olana kadar yağlı süt verilmeli 5. Veya 8. Haftadan itibaren
sütten kesilebilirler

⁃ Buzağıların yağlı sütle beslenmesinde buzağılara kendi ana sütleri içirilmesi tercih
edilmelidir

⁃ Kolostrumdan hemen sonra süt ikame yemine geçiş doğru değildir

⁃ 3-4 gün yağlı sütle beslemeye devam edilmeli yavaş yavaş süt ikame yemine
geçilmelidir

⁃ Buzağılar her 1 kg canlı ağırlık için yaşama payı sindirilebilir protein gereksinimi 0.6 g
sindirilebilir enerji gereksinimi de 47 kcal

⁃ Her 1 kg ağırlık artışı için 0.16 g sindirilebilir protein ve 3.3 kcal sindirilebilir enerjiye
gerek duyulur

⁃ Doğumu takip eden 2-4 hafta içinde kuzular doğum ağırlığının 2 katına ulaşır

⁃ Rumen gelişimi için 2. Haftadan itibaren iyi kaliteli kuru ot kuru yonca ve yoğun yem
karması verilmeli

⁃ 12 kg canlı ağırlıkta kuzular sütten kesilir

You might also like