Download as docx, pdf, or txt
Download as docx, pdf, or txt
You are on page 1of 9

MARMARA ÜNİVERSİTESİ HUKUK FAKÜLTESİ

ANAYASA HUKUKU ANABİLİM DALI


PRATİK ÇALIŞMA VI – SEÇME SEÇİLME HAKKI VE SİYASİ PARTİLER
REJİMİ
-I-
Seçme ve Seçilme Hakkı ve Sınırlandırılması
AYM, E.2014/140, K.2015/85, 08/10/2015.
B- Kanun'un 53. Maddesinin (1) Numaralı Fıkrasında Yer Alan ".hapis
cezasına." İbaresinin, "Seçme ve seçilme ehliyetinden..." İbaresi Yönünden İncelenmesi
1- İtirazın Gerekçesi
10. Başvuru kararında özetle, Anayasa'nın 76. maddesinin ikinci fıkrasında hırsızlık
suçundan mahkûm olanların, cezanın türü ve miktarı ne olursa olsun milletvekili
seçilemeyecekleri belirtilmiş olmasına rağmen, itiraz konusu ibare nedeniyle hırsızlık
suçundan para cezasına mahkûm olan ya da hapis cezası seçenek yaptırımlara çevrilenlere
Kanun'un 53. maddesinin uygulanmayacağı, dolayısıyla bu kişilerin seçilme ehliyetinden
yoksun bırakılmamış olacakları belirtilerek kuralın, Anayasa'nın 10., 11. ve 76. maddelerine
aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
2- Anayasa'ya Aykırılık Sorunu
11. 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında
Kanun'un 43. maddesi uyarınca, itiraz konusu kural ilgisi nedeniyle Anayasa'nın 13. ve 67.
maddeleri yönünden de incelenmiştir.
12. İtiraz konusu ibareyle, kişilerin seçme ve seçilme ehliyetinden yoksun
bırakılmalarını gerektirecek cezanın, kasten işlenen bir suç nedeniyle mahkûm olunan hapis
cezası olduğu hüküm altına alınmıştır.
13. Anayasa'nın 13. maddesinde, "Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın
yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla
sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin
ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz." denilmektedir.
14. Anayasa'nın, seçme, seçilme ve siyasî faaliyette bulunma haklarını düzenleyen 67.
Maddesinde, "Vatandaşlar, kanunda gösterilen şartlara uygun olarak, seçme, seçilme ve
bağımsız olarak veya bir siyasî parti içinde siyasî faaliyette bulunma ve halkoylamasına
katılma hakkına sahiptir.
(Değişik: 23.7.1995-4121/5 md.) Seçimler ve halkoylaması serbest, eşit, gizli, tek
dereceli, genel oy, açık sayım ve döküm esaslarına göre, yargı yönetim ve denetimi altında
yapılır. Ancak, yurt dışında bulunan Türk vatandaşlarının oy hakkını kullanabilmeleri
amacıyla kanun, uygulanabilir tedbirleri belirler.
(Değişik: 17.5.1987-3361/1 md.; 23.7.1995-4121/5 md.) Onsekiz yaşını dolduran her
Türk vatandaşı seçme ve halkoylamasına katılma haklarına sahiptir.
Bu hakların kullanılması kanunla düzenlenir.
(Değişik: 23.7.1995-4121/5 md.) Silah altında bulunan er ve erbaşlar ile askerî
öğrenciler,(Ek ibare: 3.10.2001-4709/24 md.) taksirli suçlardan hüküm giyenler hariç ceza
infaz kurumlarında bulunan hükümlüler oy kullanamazlar. Ceza infaz kurumları ve
tutukevlerinde (Değişik ibare: 3.10.2001-4709/24 md.) oy kullanılması ve oyların sayım ve
dökümünde seçim emniyeti açısından alınması gerekli tedbirler Yüksek Seçim Kurulu
tarafından tespit edilir ve görevli hâkimin yerinde yönetim ve denetimi altında yapılır.
(Ek fıkra: 23.7.1995-4121/5 md.) Seçim kanunları, temsilde adalet ve yönetimde
istikrar ilkelerini bağdaştıracak biçimde düzenlenir.
(Ek fıkra: 3.10.2001-4709/24 md.) Seçim kanunlarında yapılan değişiklikler,
yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir yıl içinde yapılacak seçimlerde uygulanmaz. " hükmü
yer almaktadır. (…)
17. Anayasa'nın "Siyasî Haklar ve Ödevler" başlıklı bölümünde yer alan seçme hakkı,
yalnızca bir hak olmayıp aynı zamanda bir görev olarak da belirlenmiştir. Bir halk yönetimi
olan ve ulusal egemenliği en iyi biçimde yaşama geçiren, çoğulcu, katılımcı, kurallar ve
kurumlar düzeni demokrasilerde devlet yönetiminin olmazsa olmaz koşullarından olan seçme
hakkı milli iradenin belirlenme aracıdır ve demokrasinin en doğal ve en temel göstergesidir.
Seçme hakkı, demokrasiye anlam veren ve onu yaşama geçiren bir haktır. Bu bağlamda
vatandaşların en temel haklarından biri olan seçme hakkı, bu hakkın en geniş şekilde
kullanılması olanağı ile anlam kazanacağından Anayasa'nın ve ona uygun olarak çıkarılacak
yasanın belirleyeceği zorunlu durumlar dışında kısıtlanmaması gerekir. (…)
27. Demokrasilerde halkın yasalara bağlılığı olgusunun herkesi kapsayıcı biçimde
algılanması ve tanımlanması gerekir. Bunu gerçekleştiren ilke, "genel oy" ilkesidir. Genel oy,
vatandaşların seçmen olabilme hakkını servet, eğitim, cinsiyet ve ırk bakımlarından
sınırlamayan bir seçim olgusudur. Genel oy tanımındaki "genel" sözcüğü, seçme yeterliliğine
sahip olanların oy kullanmalarını anlatır. Seçmen yeterliliği için Anayasa ve yasalarda yer
alan koşulların genel oy ilkesini zedelemediği, seçmen olabilmek için öngörülen koşulların
topluma yarar sağlamak için konulduğu varsayılır. (…)
30. Seçme hakkına sahip olan bir kimse, bu hakkını oy verme yoluyla açığa vurur. Bu
bağlamda seçme hakkının, bu hakkın pratiğe yansıtılması şeklinde ifade edilebilecek olan oy
kullanma hakkından ayrı düşünülemeyeceği açıktır. Anayasa'nın 67. maddesinde,
vatandaşların, kanunda gösterilen şartlara uygun olarak seçme hakkına sahip olduğu,
seçimlerin serbest, eşit, gizli, tek dereceli, genel oy, açık sayım döküm esaslarına göre yargı
yönetim ve denetimi altında yapılacağı, onsekiz yaşını dolduran her Türk vatandaşının seçme
hakkına sahip olduğu, bu hakkın kullanılmasının kanunla düzenleneceği ifade edilmiştir.
Maddede ayrıca taksirli suçlardan hüküm giyenler hariç ceza infaz kurumlarında bulunan
hükümlülerin oy kullanamayacağı belirtilmektedir. Düzenleme yalnızca kasten işlenen bir
suçtan dolayı ceza infaz kurumlarında bulunan hükümlülerin oy kullanamayacağını
düzenlediğinden ceza infaz kurumunda bulunmayan hükümlülerin oy kullanmaları
bakımından anayasal bir engel bulunmamaktadır.
İHAM Kararı, Hirst/Birleşik Krallık (No.2), Başvuru No. 74025/01, 6.10.2005.
(…)
69. Bu davada, Mahkeme, mahkumların genel olarak, Hukuka uygun olarak verilmiş bir
karara dayandıkça, mahpusların otomatik olarak yoksun kalacakları tek hak kişi özgürlüğü ve
güvenliği hakkı olduğunu vurgulayarak değerlendirmeye başlayacaktır. (…)
76. Mahkeme, Daire'nin, esasen tüm hükümlü mahpuslara uygulanan, sonuçları bakımından
keyfi olan ve artık başvuranın cezayı ve caydırıcılığı temsil eden dönem sona erdiğinde
başvuranı cezalandırma amacına hizmet ettiği söylenemeyen, otomatik bir genel yasak olduğu
için, tedbirin orantılı olmadığını tespit ettiğini kaydeder.
(…)

Soru 1: Seçme ve seçilme hakkının demokratik rejim için önemini kısaca açıklayınız.
Soru 2: Seçme ve seçilme hakkına ilişkin Anayasal sınırlar nelerdir? Bu hakkın
sınırlandırılması nasıl mümkün olabilir? Açıklayınız.
Soru 3: Yukarıda Anayasa Mahkemesinin kararının bazı kısımları verilmiştir. Sizce
yukarıda verilen kısım açısından Anayasa Mahkemesi nasıl bir karar verebilir?
Gerekçeleri ile açıklayınız.
Soru 4: Anayasanın hükümlülerin seçme ve seçilme hakkına ilişkin ilgili maddesini,
İHAM’ın Mahkumlara ilişkin kararı açısından değerlendiriniz.

-II-
Seçme ve Seçilme Hakkı
AYM Kararı, Mansur Yavaş ve Cumhuriyet Halk Partisi, B. No: 2014/5425, 23/7/2014.
26. Somut başvuruda Cumhuriyet Halk Partisi, 30/3/2014 tarihinde yapılan Ankara
Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerinde hukuka aykırılıklar bulunduğu iddiasıyla
YSK’ya başvurmuş, söz konusu seçimin iptalini talep etmiş, talebinin reddi üzerine bireysel
başvuruda bulunmuştur. Demokratik hayatın vazgeçilmez öğesi kabul edilen siyasi partilerin
kendilerini ifade etmelerinde en önemli yol olan seçimlere ilişkin hususların siyasi partilerin
tüzel kişiliğine ait haklardan olduğunda kuşku bulunmamaktadır. Bu nedenle söz konusu
Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçiminde birtakım usulsüzlükler yapıldığı
iddialarıyla YSK’ya yaptığı başvurunun reddine ilişkin işlemin bir siyasi parti olan CHP’nin
tüzel kişiliğine ait haklarını etkilediği açıktır. Bu nedenle başvuru ehliyeti bakımından bir
eksiklik bulunmamaktadır.
2. Kabul Edilebilirlik Yönünden
28. Başvuru dosyasının incelenmesinde öncelikle Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü
fıkrasında çizilen çerçevede başvurunun Anayasa Mahkemesinin konu bakımından yetkisi
içinde olup olmadığı hususunun ortaya konulması gerekmekte olduğundan bu dosya
bakımından Anayasa’nın 79. maddesinin ikinci fıkrasının son cümlesi ve 6216 sayılı
Kanun’un 45. maddesinin (3) numaralı fıkrası yönünden bir değerlendirme yapılmamıştır.

30. 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel başvuru hakkı” kenar başlıklı 45. maddesinin (1)
numaralı fıkrası şöyledir:
“Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden,
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek Türkiye’nin taraf olduğu protokoller
kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa
Mahkemesine başvurabilir.”
31. Anılan Anayasa ve Kanun hükümlerine göre, Anayasa Mahkemesine yapılan bir
bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için, kamu gücü tarafından müdahale edildiği
iddia edilen hakkın Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi (Sözleşme) ve Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerinin kapsamına
da girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle, Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı
dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar
verilmesi mümkün değildir (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18; B. No: 2012/917,
16/4/2013, § 16).
32. AİHS'in Türkiye'nin taraf olduğu Ek 1 Nolu Protokolün 3. maddesi şöyledir:
"Yüksek Sözleşmesi Taraflar, yasama organının seçilmesinde halkın kanaatlerinin
özgürce açıklanmasını sağlayacak şartlar içinde, makul aralıklarla, gizli oyla serbest
seçimler yapmayı taahhüt ederler."
33. AİHM içtihatlarına göre, anılan maddede geçen “yasama” ifadesi mutlak anlamda
ulusal parlamento anlamına gelmemekte, söz konusu ifadenin devletlerin anayasal yapısı
ışığında yorumlanması gerekmekte, federal devletlerde federe devletlerin parlamentoları da
bu madde anlamında “yasama” organı olarak kabul edilmektedir (Mathieu-
Mohin ve Clerfayt/Belçika, B. No: 9267/81, 2/3/1987; Matthews/Birleşik Krallık, B.
No: 24833/94, 18/2/1999, § 40).
34. Bunun yanı sıra AİHM, kapsam ve güç bakımından yeterli yasama yetkisine sahip
olmayan yerel yönetim seçimlerini “yasama organı” seçimi kapsamında görmemektedir
(X/Birleşik Krallık, B. No: 7215/75, 5/11/1981; Clerfayt, Legros/Belçika, B.
No: 10650/83, 17/5/1985; Booth-Clibborn/Birleşik Krallık, B. No: 11391/85,
5/7/1985; Malarde/Fransa, B.No: 46813/99, 5/9/ 2000; Molka/Polonya, B. No: 56550/00,
11/4/2006).

AYM Kararı, Atila Sertel [GK], B. No: 2015/6723, 14/7/2015.


28. Başvurucu, YSK’nın, kamu görevi olarak nitelediği Basın İlan Kurumu üyeliği
nedeniyle milletvekili adaylığının iptaline karar vermesinin seçilme hakkını ihlal ettiğini
ileri sürmüştür.

37. 6216 sayılı Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45. maddesinin (3)
numaralı fıkrası şöyledir:
"(3) Yasama işlemleri ile düzenleyici idari işlemler aleyhine doğrudan bireysel
başvuru yapılamayacağı gibi Anayasa Mahkemesi kararları ile Anayasanın yargı
denetimi dışında bıraktığı işlemler de bireysel başvurunun konusu olamaz."
38. Anayasa’nın 79. maddesinin ikinci fıkrasının son cümlesi ile YSK kararları aleyhine
başka bir merciye başvurulamayacağı kabul edilmiş, 6216 sayılı Kanun’un 45. maddesinin
(3) numaralı fıkrası gereğince de Anayasa’nın yargı denetimi dışında bıraktığı işlemlerin
bireysel başvuru konusu olamayacağı belirtilmiştir. Anılan hükümler karşısında YSK
kararlarının bireysel başvuruya konu olup olamayacağı hususunda öncelikle Anayasa’nın
79. maddesinin ikinci fıkrasının son cümlesindeki “başka bir mercie başvurulamaz”
hükmünün ne anlama geldiği belirlenmelidir. Özellikle Anayasa Mahkemesinin bu
kapsamda kabul edilip edilemeyeceği değerlendirilmelidir. (…)
40. Başvurucu tarafından YSK’nın yargı yeri olduğu, yargısal nitelikte kararlar verdiği ileri
sürülmüş ise de YSK’nın bir yargı yeri olup olmadığı veya kararlarının yargısal nitelik
taşıyıp taşımadığı tartışmasının, Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru yoluyla YSK
kararlarını inceleme yetkisi olup olmadığı probleminin çözümlenmesine katkısı olduğu
söylenemez. YSK’nın statüsünün ve verdiği kararların hukuki niteliğinin, bu kararların
bireysel başvuru konusu olup olamayacağı hususunun çözümünde önemi veya ilgisi
bulunmamaktadır. Tartışılması gereken temel husus, YSK’nın yargı yeri ve kararlarının da
yargısal nitelikli kararlar olduğu kabul edilse dahi Anayasa’nın 79. maddesinin ikinci
fıkrasının son cümlesi karşısında YSK kararlarının bireysel başvuru yoluyla Anayasa
Mahkemesince incelenip incelenemeyeceği sorunudur. Bu konunun aydınlatılmasında
Anayasa’nın anılan hükmünde geçen “Yüksek Seçim Kurulunun kararları aleyhine başka
bir mercie başvurulamaz.” ibaresi ve 298 sayılı Kanun’un 132. maddesinde
geçen “Kurulun kararı kesindir. Aleyhine hiçbir mercie ve kanun yoluna
başvurulamaz.” ibaresinin ne anlam ifade ettiğine bakılmalıdır. Anılan hükümlerde yer
alan “merci” ifadesiyle başvurulacak idari ve yargısal tüm yer veya makamların
kastedildiği anlaşılmaktadır ve Anayasa Mahkemesi de buna dâhildir. Buna göre anılan
hükümler karşısında, YSK kararlarının Anayasa Mahkemesi önünde bireysel başvuruya
konu olması mümkün değildir.

Soru 1: Yukarıda verilen kararları okuyunuz. Anayasa Mahkemesi yukarıdaki


kararlarında seçme ve seçilme hakkının ihlali nedeniyle bireysel başvuruya konu
olacak hususu hangi alanla sınırlı tutmuştur? Neden? Açıklayınız.

-III-
Siyasi Partiler ve Kapatılma Usulü

AYM Fazilet Partisi Kapatma Davası, E.1999/2 (SPK), K.2001/2,


22/06/2001.
(…) Anayasa'nın 69. maddesinin altıncı fıkrası ile 2820 sayılı Yasa'nın 101.
maddesinin (b) bendinde bir siyasî partinin Anayasa'nın 68. maddesinin dördüncü
fıkrası hükümlerine aykırı eylemlerin işlendiği odak haline geldiğinin Anayasa
Mahkemesi'nce tespiti halinde temelli kapatılacağı belirtilmektedir.
Siyasî parti kapatma davalarında da, diğer davalarda olduğu gibi Anayasa'nın
yanısıra usulüne uygun olarak yürürlüğe konulan andlaşma kurallarının da gözetilmesi
doğaldır. Bu nedenle, kararlarda, ilgisi oranında İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi ile
İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi'ne ve Avrupa Sosyal Haklar Temel Yasası gibi insan
hakları konusundaki uluslararası sözleşmelere yollamada bulunulmaktadır. Esasen bu
sözleşmeler kapsamındaki hak ve özgürlüklerin tümüne yakın bölümü Türkiye
Cumhuriyeti Anayasası'nda da güvence altına alınmıştır.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 11. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin
barışçı amaçlarla dernek kurma özgürlüğüne sahip olduğu belirtilmiş, ikinci fıkrasında
ise, bu hakların kullanılmasına, ulusal güvenlik, kamu güvenliği, kamu düzeninin
korunması, suçun önlenmesi, genel sağlık ve ahlâk veya başkalarının hak ve
özgürlüklerinin korunması için ancak yasalarla kısıtlamalar getirilebileceği kabul
edilmiştir. (…)
Anayasa'da Cumhuriyetin temel nitelikleri arasında sayılan lâiklik ilkesine karşı
olanların, güçlü bir siyasal sembol olarak kullandıkları türban konusunda Fazilet Partisi
Genel Başkanı, Genel Başkan Yardımcıları ve milletvekilleri ile kimi partili belediye
başkanlarının kararlı, ısrarlı ve süreklilik gösteren faaliyetleriyle temel hak ve
özgürlüklerin güvenceye alındığı demokratik hukuk devletini değil, din kurallarının
geçerli olduğu bir toplumsal modeli gerçekleştirmeyi amaçladıkları açıktır. Bu amacın,
Anayasa'nın 68. ve 69. maddeleriyle, 2820 sayılı Yasa'nın 101. maddesi karşısında
olduğu kadar İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi'nin 30. ve Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi'nin 17. maddesi karşısında da korunma göremeyeceği kuşkusuzdur. (…)
Açıklanan nedenlerle, davalı Fazilet Partisi'nin Anayasa'nın 68. ve 69.
maddeleriyle, 2820 sayılı Siyasî Partiler Yasası'nın 101. ve 103. maddeleri uyarınca
kapatılması gerekir.
AYM Adalet ve Kalkınma Partisi Kapatma Davası, E.2008/1, K.2008/2,
30/07/2008.
Siyasi partilerin kendilerine göre öne çıkardıkları ülke sorunlarına ilişkin farklı
çözüm önerileri getirmeleri, demokratik siyasi yaşamda üstlendikleri işlevin doğal
sonucudur. Siyasi partiler devlet erkine yönelik toplumsal talepleri yalnızca dile getiren
kurumlar değil, toplumsal direktifleri somutlaştıran, yorumlayan
ve devlete yönlendiren yaşamsal kurumlardır. Bu nedenle siyasi partiler, Anayasanın
konuya ilişkin kuralları ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 'örgütlenme', 'düşünce
ve ifade' özgürlüğünü düzenleyen 10. ve 11. maddelerinin koruması altındadırlar. (…)
Anayasanın 90. maddesinin son fıkrası, usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel
haklara ilişkin uluslararası sözleşmelerin yasa hükmünde olduğu ve yasalarla farklı
hükümler içermesi nedeniyle doğacak uyuşmazlıklarda uluslararası sözleşme
hükümlerinin esas alınacağını öngörmektedir. Türkiye'nin hukuk düzeni ile çağdaş
demokrasilere egemen ilke ve uygulamalar arasında koşutluğun sağlanmasını
amaçlayan bu kural, kurucu üyesi ya da üyesi bulunduğumuz uluslararası kuruluşlarca
oluşturulmuş özgürlük standartlarının dikkate alınmasını gerekli kılmaktadır.
Anayasanın somut kuralları, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin siyasi partilerin
kapatılmasına ilişkin içtihatları ile Avrupa ortak standardını somutlaştıran Venedik
Kriterleri birlikte, bir yandan Anayasanın öngördüğü klasik demokrasi anlayışının
gereği olarak siyasal özgürlüklerin güvence altına alınması sağlanırken, diğer yandan
son çare olarak düşünülen siyasi parti kapatma yaptırımı uygulanmasının demokratik
düzenin korunması ve güçlenmesi amaçlanmıştır.
Bu çerçevede bir siyasi partinin tüzüğü ve programı ile eylemlerinin Anayasanın
68. maddesinin dördüncü fıkrasında korunan ilkelere aykırılığı değerlendirilirken,
Anayasa'nın siyasi partilere verdiği özel önemi vurgulayan diğer kurallarının da göz
önünde bulundurulması gerekir. Bu nedenle, Anayasanın 69. maddesi uyarınca tüzük ve
programlarındaki söylemleri ya da eylemlerinin, ancak Anayasanın 68. maddesinin
dördüncü fıkrasında korunan ilkelere temel esasları itibariyle aykırı olması, bu
ilkeleri ortadan kaldırmayı amaçlaması ve bu nitelikleriyle demokratik yaşam için
doğrudan açık ve yakın tehlike oluşturması durumunda siyasi partilerin kapatılmasına
elverişli ağırlıkta olduğu kabul edilebilir. (…)
Davalı partinin Anayasanın 68. maddesinin dördüncü fıkrasında belirtilen
'demokratik ve laik cumhuriyet' ilkesine aykırı bazı eylemleri belirlenmiştir. (…)
Dinin ve dinsel duyguların istismarı nedeniyle laikliğe aykırı görülen davalı parti
eylemlerinin toplumu devlete ve siyasete yabancılaştırması yoluyla demokratik işleyişi
engelleyebileceği ve anayasal düzenin meşruiyetinin sorgulanmasına yol açabileceği
inkâr edilemez.
… eylemleri, Anayasanın 68. maddesinin dördüncü fıkrasına aykırı eylemlerin
kararlılıkla ve parti üyeleri tarafından yoğun bir biçimde işlendiğini göstermektedir. …
davalı partinin bu eylemleri benimsediği anlaşıldığından odaklaşmanın kabulü gerekir.
Demokratik ve laik Cumhuriyet ilkelerine aykırı eylemlerin yaptırımı
Yukarıdaki ölçütler ışığında davalı partinin laik düzeni ortadan kaldırma,
laikliğin temel esaslarını zedeleme ve buna bağlı olarak demokratik düzeni ortadan
kaldırma amacını taşıyıp taşımadığını saptayabilmek için, aleyhteki delillerin yanında,
lehteki olguların da değerlendirilmesi, hukuk devletine uygun bir yargılamanın temel
koşuludur. (…)
Bu açıklamalar ışığında davalı partinin demokrasiyi ve laik devlet düzenini
ortadan kaldırma veya anayasal düzenin temel esaslarını şiddet kullanarak ve
hoşgörüsüzlükle tahrip etme amacı, bu amacı somutlaştıran eylemleri ve elindeki iktidar
olanaklarını şiddet doğrultusunda kullandığına ilişkin veriler saptanamamış, bu eylemler
kapatmayı gerektirecek ağırlıkta görülmemiştir. (…)
Evrensel değerlerle bağdaşmayan, toplumsal barışın temel kaidelerini
zedeleyecek bir tehlike ortaya koymayan, hukuk devletine olan inancı ortadan
kaldırmaya yönelik ve sosyal ve siyasal karışıklıkları amaçladığı yönünde bir belirlilik
de göstermeyen, şiddet çağrısından uzak olduğu değerlendirilen bu eylemler, davalı
partinin çağdaşlaşma ve demokratikleşme yönündeki icraatlarıyla birlikte
değerlendirildiğinde demokratik ve laik Cumhuriyet ilkelerine aykırılığı saptanan söz
konusu eylemlerin ağırlığı yönünden davalı partinin Anayasanın 69. maddesinin yedinci
fıkrası ile 2820 sayılı Yasanın 101. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca son yıllık devlet
yardımının yarısından yoksun bırakılması gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.

Soru 1: Siyasi Partilerin demokratik rejimin gerçekleşmesi için


üstlendikleri fonksiyonlar nelerdir? Sıralayınız.
Soru 2: Aşağıdaki soruları Anayasanın 68. ve 69. Maddeleri doğrultusunda
cevaplandırınız.
a. Parti kapatma davası hangi nedenlere dayanarak açılabilir?
b. Parti kapatma davasını açmaya kim yetkilidir?
c. Anayasa Mahkemesi parti kapatma davasını inceleme usulü nasıldır?
Soru 3: Yukarıda verilen Anayasa Mahkemesi kararlarını okuyunuz.
Anayasa Mahkemesinin sonraki kararının öncekinden hangi açılardan ayrıştığını
tespit ediniz.

- IV-
Karşılaştırmalı Hukukta Siyasi Partilerin Kapatılması

Avrupa Konseyi-Venedik Komisyonu, Türkiye’de Siyasi Partilerin Yasaklanmasına


İlişkin Anayasal ve Yasal Hükümlere Dair Görüşü (Çev. TESEV), Görüş No 489/2008,
Strasbourg, 13 Mart 2009, CDL-AD(2009) 006,
https://www.tesev.org.tr/wp-content/uploads/rapor_Venedik_Komisyonu_Turkiye_Rap
oru.pdf, (E.T. 10.5.2021)

(…)

45. Venedik Komisyonu, İnsan Hakları Avrupa Mahkemenin 11. Madde hakkındaki
içtihatlarından aşağıdaki ilkelerin çıkarılabileceği görüşündedir:

(…)

8) Acil bir sosyal ihtiyaç nedeniyle bir siyasi partinin kapatılma gerekçesi incelenirken
özellikle:

a. gerekçe olarak gösterilen demokrasiye yönelik tehdidin yeterince yakın olduğuna dair
inandırıcı kanıtların var olup olmaması (söz konusu tehdidin varlığının ispatlanmıs olması
kaydıyla);

b. ilgili siyasi partinin liderlerinin ve üyelerinin eylemlerinin ve konuşmalarının bir bütün


olarak partiye isnat edilebilir olup olmaması; ve

c. bu eylemlerin ve konuşmaların bir bütün olarak parti tarafından oluşturulan ve savunulan


ve demokratik toplum kavramı ile uyuşmayan bir toplum modelini açık şekilde tarif edip
etmemesi;

önem kazanmaktadır.

(…)
57. Bu değerlendirme açısından özellikle ilkelerin üçüncü paragrafı büyük önem taşımaktadır:
3. Siyasi partilerin yasaklanması veya kapatılması yalnızca, demokratik anayasal düzeni
yıkmak için siyasi araç olarak şiddetin kullanılmasını savunan veya şiddet kullanan ve
bu şekilde anayasa ile güvence altına alınmış hakları ve özgürlükleri zayıflatan partiler
söz konusu olduğunda haklı olabilir. Bir partinin Anayasanın barışçıl bir şekilde
değiştirilmesini savunması tek başına yasaklama veya kapatılma için yeterli bir sebep
olmamalıdır.

58. Bu paragrafın özü, Venedik Komisyonunu yalnızca şiddet tehdidini veya şiddet
kullanımını siyasi partilerin kapatılmasının yegane meşru kriteri olarak görmesidir. Bir
başka deyişle, sadece amaçların (hedeflerin) değil, kullanılan araçların tümünün
demokrasiden uzak olması gereklidir ve ikinci olarak bir partinin demokrasiye uymayan
görüşlere sahip olması tek başına o partinin kapatılması için yeterli değildir. Kapatma
tedbirinin meşru olabilmesi için ilgili partinin bir şiddet eylemi tehdidinde bulunması
gereklidir.

Soru 1: Yukarıda verilen Venedik komisyonunun Türkiye hakkında verdiği görüşünü


okuyunuz. Parti kapatmaya ilişkin Venedik komisyonunun ve İnsan Hakları
Mahkemesinin belirlediği kriterleri belirleyiniz. Anayasa Mahkemesinin verdiği “Adalet
ve Kalkınma Partisi Kapatma Davası, E.2008/1, K.2008/2, 30/07/2008” künyeli kararı bu
kriterler açısından değerlendiriniz.

You might also like