Professional Documents
Culture Documents
Sinema Ve Politik
Sinema Ve Politik
Sinema Ve Politik
Bu çalışma Ali Kemal Çınar’ın Beriya Şeve filmiyle birlikte Kürt sinema
anlayışını incelemeyi amaçlamaktadır. Sanatsal yaratım aracı olarak bir halkın
kendi hakikatini kamera aracılığıyla anlattığı bir sinema hareketi olarak ortaya
çıkan Kürt sinemasını, özelde bu filmi, politik oluşum bağlamında sorgulanmakta
ve araştırmaktadır. Kürt sinemasının oluşumuna dair genel bakış vererek Kürtlük
anlatılarındaki varlık, dil, tarih, ve geçmiş kavramlarının Kürt sinemasının politik
evreni içinde konumlandırmaya çalışmaktadır Ana vurgu, Kürtlerin kendi hikaye
anlatıcıları haline gelerek Kürt sinemasına yeni sesler, bakış açıları ve meydan
okumalar getirerek yeni türeden bir hakikat rejimi inşa etmektedirler.
Key Words: Kürt sineması, Politik, Hakikat, Geçmiş, Varlık
Introduction
Kürt sineması, bütün bir Kürt coğrafyasında hüküm süren egemen
tahakkümün sistematik şiddet dilinin görünürleştirildiği, politik bir ontolojinin
üzerine kurulu bir sanatsal yaratım aracı olarak bir halkın kendi hakikatini
kamera aracılığıyla anlattığı bir sinema hareketi olarak ortaya çıkmaktadır.
Dolayısıyla, üretilen filmler ve Kürt yönetmenler; Kürtlük ve Kürt özneleri, yeni
bir geçmiş ve tarih kurgusu üzerinden ‘hakikat’ temellerini sorunsallaştıran
ontolojik ve epistemolojik bir kriz üzerinden işlerlik kazandırmaktadırlar. Kürt
sineması bu anlamıyla hem sanatsal bir ifade şekliyle hem de üzerine inşa edilen
gerçeklik zeminiyle birbirini bütünleyen, iç içe geçebilen bir yapıya sahiptir
Kürtlerin tarihsel, toplumsal konumlarının özgünlüğüyle ilişkili olarak
hegemonya tarafından tahakküm altında olması ve Kürt olarak var olmanın
ontolojik krizine işaret eden mücadele alanı içinde varlıklarını
sürdürmektedirler. Dolayısıyla filmlerin anlatı ve tematiğini oluşturan
etkenlerin olabildiğince politik bir ontolojinin üzerine kurulu bir zemin
yaratmıştır.
Tarihleri, varlıkları, görünümleri başka ulus sineması içinde temsiliyet
bulan Kürtler, kendi sinema pratiklerinin temellendiği kavramlarla yeniden inşa
edilmektedir. Bu anlamada görünmeyeni görünür kılmak bu sinemadaki
birbirine eklemlenen birden fazla sürecin içerilmesi üzerinden işler. Yönetmenin
kendi kişisel hikâyesi, Kürtçenin ve Kürtlerin ontolojik konumu ve toplumsal
geçmişlerinin yeniden inşa edilmesi gibi kavramlar aracılığıyla görünür olma
arzusunun somutlaştığı metinler olarak ele almak gerekiyor. Bu anlamda Kürt
hayatının, sinemasının politikliği kendi konumlu düzeyleri üzerinden işler.
Dolayısıyla Kürt sinemasının konumlu düzeyinin politikliği: Kürt varlığının
görünür ve işitilebilir olma arzusu, görünmeyen ve yoksayılan tarihi ifşa etmekle
kendine has bir hakikat rejimi inşa etmekle ilgilidir. Bu çalışmada da Kürt
sinemasının oluşumuna, özelde Ali Kemal Çınar filmine, dair genel bakış vererek
Kürtlük anlatılarındaki varlık, dil, tarih, ve geçmiş kavramlarının Kürt sinemasının
politik evreni içinde konumlandırmaya çalışmaktadır
Ali Kemal Sinemasının Politik Evreni
Kürtçenin filmin dili olarak kürt öznelerin inşasında belirleyici bir unsur
olarak kullanılmasının önemi ise, baskı altında olan ve statüsü alınmış bir dilin
halkı ve onu üretim pratiklerinin merkezine yerleştiren sanatçıların bunu
kullanım biçimlerinde ortaya çıkmaktadır. Egemen tahakküm tarafından dili
asgari düzeyde konuşulmasına izin verilen halkın mikro anlatılarda politik,
estetik ve siyasi bağlamlarda görünürlülüğü sınırlanarak bir varlık sorunu krizine
işaret etmektedir. Asgari düzeyde konuşulmasına izin verilen kürt halkın ve
dolayısıyla kürt sanatçıların sinema aracılığıyla ontolojik ve politik krizini görünür
kılan mikro anlatılarla sömürülen öznenin, halkın kendini diliyle inşa ettiği ve
bulmak istediği pek çok dünya imkanı sunmaktadır. Wittgenstein’ın bahssetiği
dil oyunlarında olduğu gibi, her dil oyunu yeni bir dünya yaratır ve yarattığı
dünyayı kendi kuralları ile şekillendirir. Bu nedenle, And to imagine a language
means to imagine a form of life. (Wittginstein, 2009, p. 11). Bu filmi de Kürt
özneler ve Kürt sineması için yeni bir formda yani sömüren hükümranın
bakışında değil sömürülenin kendi yaşam biçiminin tahayyülünde ortaya çıkan
imgeler ve anlatılar olarak ortaya çıkmaktadır. Egemen anlatıların tek, katılaşmış
bir dünya imleyen Kürtlük anlatıların karşısına Kürtlüğün çoğul durumunu,
öznelerin farklı ilişki biçilerini sinematik düzlemde imgeleyen anlatılarla ortaya
çıkaran mevcut kurallarla ve hakim anlatılarla değil, Kürt yaşamının ‘gerçek’
anlatılarında arayıp bulduğu bir kuralla bir oyunu kurmaya çalışmaktadır. Kürt
sinemasında mümkün olan ve olmayan potansiyellerin açığa çıkışıdır çünkü hiç
gün yüzü bulmamış potansiyeller bu anlatılarda görünürlük kazanmaktadır. Bu
bakımdan yeni imgeler, farklı özneler inşa ederek Kürtçenin sarmaladığı bir dil
oyunu içinde mevcudiyetin zorunlu koşulu olarak belirmektedir. Sömürülen ve
haklarından mahrum bırakılan kolektif özne için hem sanat hem siyasetin
birbirine teyelleneceği bir yer sunmaktadır. Dil, ifade aracı olmaktan çoktan
çıkmıştır. Wittgenstein‟nın dediği gibi sadece yaşam tarzlarımızla, kültürümüzle
bir dil kurmayız aynı zamanda dil içinde kurulup, yaşarız.. Wittgeinstein’den
uyarlayarak söylersek, Beriya Şeve filmi Kürt film bağlamında, egemen
sinemasal anlatılardan farklı türler ve temalarda ortaya çıkarak kimi hususlar
tekrar tekrar yoklanır, Kürt ontolojisinin kendi diliyle serimlenmektedir. Her bir
durum Kürt ontolojisi ve politik görünümün başka bir dil oyunu içinde
resmedilmesini imler. Ana akım sinema anlayışı verili olanı ekranda işleyerek
sanatın toplumsal işleyişini bir çeşit katılaşmış, tek biçimli anlatı üzerinden inşa
eder. Kürt sinema pratikleri, özelde ise bu film bağlamında, filmin kurulumu ile
bir sinemanın oluşumu birbirine paralel ilerleyen ve birbirlerine içkin olan anlatı
yapılarından hareket eden bir sinema söz konusu olmakla birlikte Kürtlüğe/Kürt
kimliğine ve Kürt diline ilişkin tematik ve politik bağlamın inşa edildiği
görünmektedir. Sabahattin Şen, Kürtçe yapılan filmlerin motivasyonu olarak
ontolojik görünür olma arzusunun eşlik ettiğini söyler, Dolayısyla politik olana
işaret ederken diğer taraftan filmin diagetic evreni içerisinde bu görünür olma
arzusu varlığa işaret etmektedir der. (p.322-323). Kürtçe konuşmanın ontolojik
ve epistemolojik etkilerinin farkında olarak bu mevcudiyet siyasetini, Kürtçe
kurmaca anlatının hakikat iddialarını yazmak ve doğrulamak için zorunlu olarak
Kürtçeyi kullanmak zorunda olduğu, hâlâ işleyen hegemonik hakikat rejimine
karşı var olmaya işaret eden bir varoluşsal beyan olarak düşünülebilir.
Geçmiş ve Şimdi
Filmin anlatı merkezinde yer alan geçmiş, şimdi ve gelecek sarmalı film
kahramanlarının hikayeleri ve iç savaş mekanı olan Diyarbakır’ın durumu
kürtlerin ontolojik yıkıntılarıyla parallel ilerleyen bir düzlemde
biçimlenmektedir. Filmin anlatı sarmalı geçmişi, şimdisi ve geleceği iç içe geçen
halkın bir görünümü olarak kahramanların da hikayelerinin aynı döngüsellikte
ilerlemesiyle devam etmektedir. Filmin başlama sekansında kaybolan baba
karakteri filmin sonunda da bu kayıp yinelenerek tekrar edilir. Film tam da
başladığı yere dönmüştür. Bu kayıp baba karakterinin elindeki savaş öncesi
Diyarbakır görüntüleriyle ilgili fotoğraf makarasıyla geçmişe duyulan inancın
belirtisi olarak, Babanın şimdiki zamandan kopuşuna işaret etmektedir. Belki
film doğrudan tahakküm ve sömürgeleştirme koşullarına yönelmez ama Baba
karakterinin eski fotoğraf makaralarıyla karşılaşması, kendisini yıkıntı içindeki
şehir geçmişine izleyiciyi de Kürtler için oldukça yakın bir tarih olan ‘Diyarbakır
Sur’ işgaline ve yıkıntılarına bağlıyor. Yönetmenin, filmin diagetic anlatı
evresinde kurduğu bu yıkıntıları, geçmişin varlığına işaret olarak kullanmaktadır.
Benjamin de Tarihin meleğini yüzünü geçmişe çevirerek bizim bir olaylar zinciri
gördüğümüz noktada, yıkıntıları birbiri üstüne yığıp, onun ayakları dibine
fırlatan tek bir felaket gördüğünü söyler (Benjamin, p.42). Ali Kemal Çınar da
tıpkı tarihin meleği gibi başını Kürt geçmişinin yıkıntılarına çevirmekte, şimdiyi
geçmişin yıkık anlatıları üzerinden inşa etmekte filmde. Kürtlük ve Kürt
anlatılarının inşa edildiği Kürt filmlerinde, yönetmenin üslup ve içerik olarak
politik olandan ne kadar kaçınmaya çalışırsa da, geçmişi ve şimdisi tahakküm ve
sömürü altında olan halkın tarihi ve anlatıları, karşı bir anlatım tarzına
dönüşerek politik bir karakter kazanır. Kürt ontolojisiyle ve tarihiyle ilgili her
türlü imge politik olana dönüşmektedir. Dolayısıyla geçmişi ve şimdiki zamanı
yıkıntılar içinde ilerleyen bir ulusun film anlatısı da kaçınılmaz olarak bu yıkıntılar
içinde vuku bularak çeşitli gösterenlere dönüşmektedir. Beriya Seve de Kürtlerin
geçmişi ve şimdisi gerçekçi ve belgesel tarzda resmedilmektedir. Her şey
yıkıntılar içindedir: Anne-baba ilişkisi, anne-kız ilişkisi, her daim bomba sesleri
ile yıkımın hissettirildiği Diyarbakır görüntüsü, şehrin görüntüsü ve Kürt
öznelerin hikayeleri birbirine içkin olan sonsuz yıkıntılar içinde birbirine
bağlanırlar. Yıkıntıların görünür kıldığı şey katatonik bir sabitliğin Kürt özneler ve
nesneler aracılığla vuku bulmasıdır. Kürt öznelerde ortaya çıkan bu etki, bir tür
sıkışmışlık, sonsuz ve zorunlu bir tekrar gibi filmin kurgusal biçimini de
sarmalayan anlatının merkezinde yer almaktadır. Yıkıntılar ve Kürtlük arasında
kurulan anlayış bir tür içinden çıkılmaz bir zaman gibidir. Kürt tarihi anlatılarının,
meselesinin öznel hikayeler aracılığıyla görünür olduğu düşünülen sinema,
yıkıntılar içerisindeki katatonik durağanlığı gösterebildiği ölçüde Kürtlük
anlatısının gösterilenlerine dönüşmektedir.
Conclusion
Leslie, Esther, Walter Benjamin, Konformizmi Alt Etmek, Çev. Eda Çaça,
Habitus Yayıncılık, İstanbul, 2010.