Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 8

Ali Şükrü Bey ve Topal Osman

01.04.2012 - Bu Yazı 5218 Kez Okundu.


Yorum : 2 - Onay Bekleyenler : 0
Zorunlu eğitimi 12 yıla çıkaran 4+4+4 Kesintili Eğitim Kanunu TBMM’de kabul
edildi. Eğitim yılının ortasında, konunun ilgilileriyle tartışılmadan, altyapısı
hazırlanmadan, içeriği hakkında kamuoyuna bilgi verilmeden, komisyonlarda
yeterince tartışılmadan, dahası usulüne uygun oylanmadan kabul edilen kanunu,
Başbakan Erdoğan 28 Şubat’ın son izini tarihin tozlu raflarına göndermek olarak
tarif etti. Bense 28 Şubat post-modern darbesi ile hesaplaşmaya çok önem
verdiğim halde, son değişikliğin eğitim sistemimizin sorunlarını gidermek bir yana
daha da derinleştireceğine inanıyorum. Yer sorunu yüzünden şimdilik, Neşe
Düzel’e konuşan İbrahim Betil (5 Mart 2012, Taraf) ve kaynakçada linkini verdiğim
Eğitim Reformu Girişimi’nin (ERG) raporunu hazırlayanlarla benzer düşündüğümü
söylemekle yetineceğim.

Bu haftanın yazısı, 1923 yılının tam bu günlerinde karanlık bir cinayete kurban
giden Trabzon Mebusu Ali Şükrü Bey ile onu öldüren Giresunlu Topal Osman’a
dair olacak. İlk olarak 2006 yılında Radikal İki’de veBirikim’in internet sitesinde
yayımlanan yazılarımda anlattığım bu hikâye, bazılarına göre “CHP ve ona
muhalefet edenler” arasında geçer. Bazılarına göre iki şahıs arasında. Bana göre
ise “iktidar ve muhalefet” arasında. Çünkü Cumhuriyet tarihimiz gösteriyor ki,
zaman değişiyor, iktidarlar değişiyor ama iktidarla muhalefet arasındaki ilişkilerin
niteliği pek değişmiyor. 2012 seçimlerinden beri TBMM’ye hâkim olan hava, fena
halde 1920’lerin, 1950’lerin, 1970’lerin havasını andırıyor.

***

1884 yılında Trabzon Vakfıkebir’de doğan Ali Şükrü Bey, Bahriye Mektebi’nde okumuş,
İngiltere’de deniz hukuku eğitimi görmüş, deniz kurmay binbaşısı iken son Osmanlı
Meclisi’ne Trabzon mebusu olarak katılır. Ancak, Meclis’in, 16 Mart 1920’de İtilaf
Güçleri tarafından işgal edilip kapatılmasından sonra Ankara’ya geçer. Yeni kurulan
Büyük Millet Meclisi’nde Trabzon Milletvekili sıfatıyla vazife alır. Bir süre sonra Mustafa
Kemal’e çeşitli nedenlerle muhalefet edenlerden oluşan İkinci Grubun önde
gelenlerinden olur.

Kendini yakından tanıyanların ifadesine göre, Ali Şükrü Bey hitabet yeteneği yüksek,
kürsüde sözünü sakınmadan konuşan biridir. Dönemin siyaset adamlarından Zamir
Bey’e (Damar Arıkoğlu) göre “İyi İngilizce bilir, etine dolgun, uzunca boylu, gözleri miyop,
kalın camlı gözlük kullanır, çenesi biraz kısa, hafif elmacık kemikli, sert bakışlı, ifadesi
düzgün, iyi konuşan, sözünü dinleten, kendi bildiğinden şaşmayan” biridir. “Hükümet
lehine konuşanları dalkavuklukla suçlayan”, “Taassubu hocalardan geri olmayan, kadının
serbestîsi şöyle dursun, yüzlerinin açılmasına bile tahammülü olmayan” biridir. Falih Rıfkı
Atay da Ali Şükrü Bey’in Meclis’teki muhafazakâr grup içinde “en azılı” olanlardan biri
olduğunu söyler. Nitekim 1920 yılında TBMM’nin kabul ettiği Men-i Müskirat (içki yasağı)
Kanunu onun işlerindendir.

Tan gazetesi
Dinî konulardaki hassasiyetleri ile dikkati çeken Ali Şükrü Bey 2 Kasım 1922’de
Saltanat’ın kaldırılmasından sonraki dönemde, her söz alışında Hilafet’i savunmakla
kalmaz, Mustafa Kemal’inHakimiyet-i Milliye gazetesine karşılık Tan gazetesini çıkarır,
bir de Hilafet’i savunan broşür bastırır. Aynı dönemde başlayan Lozan Barış
Görüşmeleri’nde Türk heyetinin başındaki İsmet İnönü’nün hariciyeci olmamasını sert
şekilde eleştirdiği gibi, Meclis çalışmalarını engelleyerek Mustafa Kemal’in tepesini iyice
attırır. Hatta 6 Mart 1923 tarihli oturumda Mustafa Kemal’le birbirlerinin üzerine yürürler.
Mustafa Kemal’in bir oldubittiyle bu ilk Meclis’i feshederek seçimlere gitmeye karar
verdiği günlerde Ali Şükrü Bey birden ortadan kaybolur.

Son olarak 26/27 mart akşamı, Karaoğlan Çarşısı’ndaki Kuyulu Kahve’de dostlarıyla
sohbet edip ve nargile içtikten sonra Mustafa Kemal’in muhafızlığını yapan Topal
Osman’ın adamlarından Mustafa Kaptan’la kol kola yürürken görülmüştür. Kayboluşunun
üçüncü günü kardeşi Şevket Bey, Başbakan Rauf (Orbay) Bey’e başvurur. İkinci Grup
üyeleri tarafından Meclis gündemine taşınan konu, vekillerce ateşli biçimde tartışılır,
“kaybolan tavuk değildir, bir milletvekilidir! Meclis derhal harekete geçmelidir” çağrısı
üzerine Ankara Valisi Abdülkadir Bey’in emriyle tüm polis ve jandarma teşkilatı seferber
edilir.

Papazın Bağı’nda ne oldu?


Topal Osman’ın yardımcısı Mustafa Kaptan’ın itiraf ettiğine göre, Mustafa Kaptan
tarafından, yemek bahanesiyle Topal Osman’ın Saman Pazarı’ndaki evine götürülen Ali
Şükrü Bey, burada Topal Osman ve sekiz adamı tarafından kementle boğulmuştur.
Mustafa Kaptan cesedin nereye gömüldüğünü söylememiştir ama öğrenildiğine göre
Topal Osman, kendisine Mustafa Kemal tarafından verilen Papazın Bağı denen yerdeki
evde saklanmaktadır.

Olayın ortaya çıkması üzerine Topal Osman’ın nasıl teslim alınması gerektiğine dair
harekât planını bizzat Mustafa Kemal hazırlar. Rauf Bey’in anlattığına göre önce Muhafız
Taburu Kumandanı İsmail Hakkı (Tekçe) çağrılmış, Mustafa Kemal bizzat sarmalama
harekâtının krokisini hazırlamış, ardından eşi Latife Hanım’la birlikte Çankaya
Köşkü’nden ayrılıp, Rauf Bey’in İstasyon’daki dairesine çekilmiştir. Latife Hanım’ın
kızkardeşi Vecihi İlmen’e göre ise Topal Osman ve adamları Çankaya Köşkü’nü sarıp da
silah atmaya başlayınca, Mustafa Kemal çarşafa bürünüp Latife Hanım’la birlikte köşkten
gizlice çıkmıştır. Hangi anlatım doğrudur bilinmez ama alınan tedbir yerindedir, çünkü
Topal Osman Ağa teslim olmayı kabul etmediği gibi Çankaya Köşkü’ne gidip öfke ile her
yeri kırıp dökecektir.

Bunlar olurken, polis ve jandarma cesedin neredeye gömüldüğünü tesbit etmeye


çalışmaktadır. 1 nisan günü bir çobanın ihbarıyla Ali Şükrü Bey’in ölüsü Ankara
civarındaki Mühye (Mehye) Köyü civarında gömülü olarak bulunur. Ölünün vücudundaki
izlerden anlaşıldığına göre Ali Şükrü Bey son nefesine kadar direnmiştir. Öyle ki sıkılmış
yumruğunun arasında Topal Osman’ın evindeki sandalyeden kopardığı bir parça
bulunmaktadır.

Resmî tarihe göre cesedin bulunmasından sonra, Topal Osman Papazın Bağı’nda
kıstırılmış, 1 nisanı (1923) 2 nisana bağlayan gece sabaha kadar süren çatışmada yaralı
olarak ele geçirilmiş, hastaneye götürülürken yolda ölmüştür. Nedense (bazı kaynaklara
göre başı kesilerek) alelacele gömülmüştür. Ancak Meclis Ali Şükrü Bey’in katilinin
yakalanarak Ulus Meydanı’nda idam edilmesi kararını oybirliği ile aldığı için, başsız ceset
mezardan çıkarılmış, Meclis’in kapısında, ayağından darağacına asılmıştır.

Cinayetin ardında kim var?


Ali Şükrü Bey cinayetinin arkasında kim vardır sorusu o günlerde de, daha sonra da çok
kişiyi meşgul etmiştir. Mustafa Kemal’in neden İstasyon’daki eve geçtiği, Topal Osman’ın
neden Çankaya Köşkü’nü talan ettiği, yaralı halde yakalandığı halde neden kafasının
hemen kesilip gömüldüğü gibi konular şüphe çekmiştir. İlginçtir, hemen her konuda bir
şeyler söyleyen Mustafa Kemal, bu konuda suskunluğunu korumuş, Topal Osman’dan
“suçlu” diye değil “zanlı” diye bahsetmiştir. Mahmut Goloğlu, Türkiye Cumhuriyeti
1923 adlı kitabında, olayı değişik ağızlardan derledikten sonra Topal Osman’ın Ali Şükrü
Bey’i şahsi husumetinden dolayı öldürdüğünü savunur. Ali Fuat Cebesoy Siyasi
Hatıralar adlı eserinde Mustafa Kemal’in Topal Osman’ın “tepelenmesi” sırasında sessiz
kalışını biraz imalı biçimde anlatır. O dönemde TBMM zabıt kâtibi olan Mahir İz Yılların
İzi adlı anı kitabında “Bu çete şehirde nizam ve intizamı, hem de nizamiye askeri
kışlasında askerî disiplini bozacak tavırlar takınmaya başladı. Elbette bu gayrıtabii hâl
devam edemezdi. Galiba ‘bir taşla iki kuş vurulsun’ diye Ali Şükrü Bey’in vücudunun
ortadan kaldırılması Topal Osman’a havale edildi” der. Mustafa Kemal’e ömrü boyunca
sadık kalmış olan Falih Rıfkı Çankayakitabında, “Topal Osman da en sonunda nizamlı
ordunun kıta kumanlarından İsmail Hakkı Tekçe tarafından ve Mustafa Kemal’in emriyle
Çankaya sırtlarında vurulmuştur” der.
Rıza Nur’un iddiaları
Mustafa Kemal’in yeminli düşmanı Rıza Nur ise Hayat ve Hatıralar kitabında olayın
arkaplanını şöyle anlatır: “[Osman Ağa] Beni severdi, bana itimadı vardı. Ben de onu
severdim. Meclis’in önünden geçerken dedi ki: ‘Yahu Mecliste birçok vatan haini mebus
varmış, bunlar memleketi satıyorlarmış. Niye bana söylemiyorsun. Meclisi basıp hepsini
keseceğim. Başka çare yok, bu kadar emek, bu kadar kan. Memleketi kurtardık, şimdi
bunlar çıktı.’... Dedim ki bu hainleri sana kim haber verdi? Dedi ki ‘Orasını sorma!’ Hayır,
illa söyle dedim ve zorladım. Dedi ki ‘Gazi söyledi!’ İş anlaşıldı. Mustafa Kemal İkinci
Gruptan bîzâr (zarar görmüş), çaresi de kalmamış. Topal Osman’a bunları
katlettirecek...”

Rıza Nur’a göre, Topal Osman’ın öldürülmesi emrini bizzat Mustafa Kemal vermiştir.
Topal Osman cinayetten sonra Mustafa Kemal tarafından teselli edilmiş, Mustafa
Kemal’in evinde saklanmıştır. Yine Rıza Nur’a göre etrafları sarılan Topal Osman ve
sekiz adamı mukavemet etmeden Muhafız Alayı Kumandanı İsmail Hakkı Bey’e teslim
olmuşlar, İsmail Hakkı Bey bu dokuz kişiyi tabanca ile öldürmüştür.

Olaylı cenaze töreni


Ali Şükrü Bey’in cenaze töreni, hem Birinci ve İkinci Gruplar arasındaki hem de Enver
Paşacıların güçlü olduğu Trabzon ile Mustafa Kemal arasındaki eski husumetlerin
tazelenmesine vesile olur. Cenazeyi götürmekle görevlendirilen Birinci Grup üyeleri
cenazenin Kastamonu üzerinden İnebolu’ya oradan da Trabzon’a götürülmesini uygun
bulurken, İkinci Grup’tan Lazistan Mebusu Ziya Hurşit ve arkadaşları ise söz konusu
yolun kardan kapalı olmasını bahane ederek önce İstanbul’a oradan Trabzon’a
götürülmesini isterler. Mustafa Kemal ise, yolun kapalı olduğunu kabul etmekle birlikte
protesto gösterilerine neden olur endişesi ile İstanbul’a götürülmesine karşı çıkar.
Sonuçta cenaze İnebolu üzerinden Trabzon’a gönderilir ancak yol boyunca ve
Trabzon’da hükümet aleyhine olaylar yaşanır. 4 Nisan 1923’te
Barutçuzadelerinİstikbâl gazetesinde eski Trabzon Valisi “Deli” Hamit Bey imzasıyla
Mustafa Kemal’i hakarete varan ağır sözlerle eleştiren bir yazı yayımlanınca Mustafa
Kemal, Kazım Karabekir’e “Trabzon’da kaynayan bir kazan var. Sen bunu vaktiyle
söndürmedin. Şimdi de yine kaynamaya başladı. Bu sefer kuvvetli bir yumruğu hak
ettiler” diyecektir.

Trabzon muhalefeti
Topal Osman’ın cesedi Ulus’ta sallanırken, TBMM kendini feshederek seçim kararı
almış, ardından geçici seçim kanunu tadil edilmiş, 15 nisanda 1920 tarihli Hıyanet-i
Vataniye Kanunu’na alelacele bir ek yapılarak “TBMM hükümetlerinin kararlarına
muhalefet etmek ve Saltanat’ı geri getirmeye çalışmak vatana ihanet suçu” olarak
tanımlandıktan sonra Meclis kapanmış ve seçim ortamına girilmiştir.

Mustafa Kemal’in otoriter tavrını halk nezdinde teşhir etmek için seçimleri fırsat olarak
gören İkinci Grubun, artık ağzından çıkacak her cümle “vatana ihanet” tanımı içine
sokulabilecektir. Yine de Rize ve Gümüşhane livalarını da içine alan Trabzon Vilayeti’nde
Mustafa Kemal’in ekibi aleyhine büyük bir çalışma başlar. Bazı Trabzonlular muhalefetin
dozunu öyle arttırırlar ki, Mustafa Kemal’in fotoğrafları yırtılır, Latife Hanım ile Mustafa
Kemal birlikte filmlerde göründüğünde ıslık çalınır.

Mayıs ayında İttihatçıların eski Maarif Nazırı Şükrü Bey Trabzon’a vali olarak atanarak
durum tamamen kontrol altına alınır. Barutçuzade Faik Bey ve Hamit Beyler nedamet
getirince affolunurlar. Lazistan Mebusu Ziya Hurşit Bey’in adaylığı kabul edilmeyerek
Meclis dışında kalması sağlanır, yerine ağabeyi Faik (Günday) Bey seçilir. Böylece Milli
Mücadele’nin başından beri Ankara’yı meşgul eden “Trabzon Meselesi” sona ermiş olur.
11 Ağustos 1923’te açılan İkinci Meclis’e muhaliflerden sadece Gümüşhane Mebusu
Zeki (Kadirbeyoğlu) Bey bağımsız olarak girebilmiştir. Muhalefetsiz Meclis Lozan Barış
Antlaşması’nı imzalar (yine de 14 kişi ret oyu verir), ardından Ankara başkent yapılır ve
Cumhuriyet ilan edilir. Artık yeni bir döneme girilmiştir. Ama iktidar-muhalefet ilişkilerinde
yeni bir şey yoktur...

***

Topal Osman kimdir?


Teşkilat-ı Mahsusa’dan Arif Cemil’e bakılırsa, Topal Osman’ın tarih sahnesine ilk çıkışı 1.
Dünya Savaşı’nın başlamasıyla Giresun’dan topladığı 100 kişilik çeteyle Trabzon
hapishanesinin kapısını açtırıp 150 mahkûmu çetesine ilave etmesiyledir. Kendi
ifadesine göre 1. Balkan Harbi’nde yaralanarak topal kalmıştır. Topal Osman’ın
gönüllüleri Teşkilat-ı Mahsusa’ya bağlı olarak Artvin yöresindeki Ermeni tehcirinde görev
(!) yaparlar. Nisan 1916’da Borçka’da Ruslara karşı savaşan Türk ordusuna katılan Topal
Osman, orduda olduğunu unutup kabadayılığa devam etmekle kalmayıp, sıcak
çarpışmaları görünce kaçma emareleri gösterince, komutanı kendisini affetmez ve 50
değnekle cezalandırır. Değnekler, kahramanımızın alelacele çürük raporu alıp
memleketine geri dönmesine yeter de artar bile. Topal Osman bir süre sonra Giresun-
Samsun havalisinde ortaya çıkar. Bölge uzun süredir bağımsız Pontus Devleti’ni kurmayı
hedefleyen Rum çeteleri ile uğraşmaktadır.

1915 suçlularından
İttihatçıların gizli örgütü Teşkilat-ı Mahsusa’nın son başkanı Hüsamettin
Ertürk anılarında, Mustafa Kemal’in 19 Mayıs 1919’da, 9. Ordu Müfettişi sıfatıyla
Samsun’a gelir gelmez Havza’da Osman Ağa ile görüştüğünü anlatır. Hâlbuki bu sırada
Topal Osman İstanbul Divan-ı Harbi tarafından Ermeni katliamlarına katılmaktan
aranmaktadır. Anlaşılan bu alandaki maharetlerinden Rumlara karşı yararlanmak ihtiyacı
doğmuştur ki, 8 Temmuz 1919’da Osman Ağa hakkındaki tutuklama kararı Padişah
Vahdettin tarafından kaldırılır. Topal Osman, Muhafaza-i Hukuk-u Milliye Cemiyeti’nin
Giresun Şube Başkanı olur ardından 23 Temmuz 1919’da toplanan Erzurum
Kongresi’nde Mustafa Kemal’e muhalefet edenleri sindirme görevini başarı ile yapar.

Vapur kazanlarında yakılanlar


Dönemin tanıklarından Hasan İzzettin Dinamo’ya göre Mustafa Kemal “Pontus
belasından kurtulmayı Topal Osman’ın tecrübeli ellerine” bırakmıştır. Topal Osman da
“Siz hiç merak etmeyin Paşam. Bu Pontus Rumlarına öyle bir tütsü vereceğim ki, hepsi
mağaralarda eşekarısı gibi boğulacak” demiştir.

Falih Rıfkı’ya göre Topal Osman basılan her Türk evine karşı üç Rum evini basmak,
mezarını kendine kazdırıp diri diri adam gömmek, vapur kazanlarında kömür yerine canlı
adam yakmak gibi zulüm ve işkenceleri ile bölgeyi Rumlardan tamamen temizler.

Ancak Topal Osman’ın bu “milli” gayretleri, sadece gayrımüslimleri değil, bölgenin


Müslüman/Türk eşrafını da mağdur eder. Örneğin 3. Fırka Komutanı Rüştü Bey, 1920
yılının ağustos ayında TBMM’ye gönderdiği mektupta, Osman Ağa’nın eşkıyalığından,
taşkınlığından şikâyet eder. Mustafa Kemal’den gelen cevabi telgrafta adeta “şikâyetlere
kulak asma, devam et” denmektedir.

Şikâyetlere kulak veren yok


1921’de bu sefer Lazistan (Rize) Mebusu Osman Bey Mustafa Kemal’e bir telgraf
gönderir. Rüştü Bey’in durumu yeterince anlatamadığını düşündüğünden olacak,
ayrıntılara girer: “Bu cahil adamın şimdiye kadar Giresun’da yapmadığı rezalet kalmadı.
Rumlardan ve ahaliden aldığı yüz binlerce liranın hesabını kimse soramıyor. Şimdi
eşkıyalığını Trabzon Limanı içinde yapmaya başlıyor ki (...) bu halin devamı pek çok
çirkin olaya sebebiyet verecektir.”

Ancak, bu mektup da işe yaramaz.

Aynı tarihlerde hazırlanan resmî bir raporda ise, daha vahim bir iddia vardır: Topal
Osman, Samsun havalisinde 900 kişiyi bir mağaraya koyup öldürmüştür. Ama Topal
Osman’ın işlediği suçlar, hakkında adeta bir referans mektubu işlevi görür. Ağamız bir ay
sonra TBMM tarafından Mustafa Kemal’in muhafızlığını yapmak üzere Ankara’ya davet
edilir. Topal Osman yolda da boş durmaz ve Çorum-Alaca civarında evlere tecavüz eder,
bazı hayvan ve malları gasp eder.

Mart 1921’de patlak veren Koçgiri Kürt isyanını bastırmak üzere bölgeye gönderilen
Sakallı Nurettin Paşa komutasındaki orduya katılan Topal Osman’ın 47. Alayı öyle
zalimane yöntemlere başvurur ki, Meclis’te büyük tartışmalar yaşanır. Topal Osman
sadece isyancı Kürtleri değil, Suşehri, Koyulhisar, Reşadiye, Niksar ve Erbaa’daki
Ermeni ve Rumları da öte dünyaya göndermiştir. Koçgiri’den Sakarya Meydan Savaşı’na
katılmak üzere yola çıktığında son bir hamle yapar ve Merzifon’un Rum ve Ermeni
ahalisini katleder. Topal Osman Sakarya’da savaştıktan sonra sağ salim geri döner.

Efsanenin dirilişi
Bu tarihten sonra Topal Osman Ağa, Ankara’da en üst makamların koruması altında
iktidarın tadını çıkarmaya başlar ama saltanatı Ali Şükrü Bey cinayeti ile sona erer. Peki,
Topal Osman efsanesinin sonu gelmiş midir? Hayır, gelmemiştir. 1925’te bizzat Mustafa
Kemal’in emri ile Topal Osman’ın naşı Giresun Kalesi’nde ilk gömüldüğü yerden alınıp,
yine kale içindeki anıtmezara nakledilir. Bu nakil olayı, Giresunluların, “Topal Osman’ın
ölümüyle Mustafa Kemal’in ilgisinin olmadığına” yürekten inanmalarını sağlamıştır. Bu
tarihten sonra Trabzonlular Ali Şükrü Bey’i “demokrasi şehidi” olarak yüceltirken,
Giresunlular da Osman Ağa’yı adeta kutsal bir figüre dönüştürmüşlerdir.

12 Eylül darbesinin ardından 1981’de Giresun mülki yöneticileri kendisini kahraman ilan
etmek için Türk Tarih Kurumu’ndan görüş alırlar ama gelen cevap olumsuzdur. Ama
1983’te Kenan Evren şehri ziyareti sırasında Topal Osman’dan övgüyle söz eder.
1987’den itibaren yerel yöneticiler 2 nisanda Topal Osman’ı anmaya başlarlar. Yıllar
sonra Susurluk Skandalı’nın başkahramanlarından şimdi Ergenekon sanığı olarak
Silivri’de hapiste olan emekli Tuğgeneral Veli Küçük, Giresun’da Jandarma Bölge
Komutanlığı yaptığı sırada, “Topal Osman Ağa’nın hayatından pek etkilendiği için” adına
bir heykel yaptırmaya karar verir. İstanbul’da yaptırdığı heykel, 2001 yılında dikilmesi için
Giresun’a gönderilir ama dönemin belediye başkanı, 22. Dönem CHP Milletvekili ve iki
dönem Giresun Belediye Başkanı Mehmet Işık’ın talimatıyla, depoya kaldırılır. 2002’de
heykel konusunda mülki idare, İçişleri ve Genelkurmay arasında bir dizi yazışma
yapıldığı haberleri basına sızar. Aynı yıl, Giresun Kalesi’ndeki anıtın eski Türkçe yazılı
kitabesi üzerindeki metinde Topal Osman’ın “Pontus’çuların imhasındaki hizmetlerini”
öven cümleleri “milli güvenlik siyaseti” açısından sakıncalı bulunur ve yerine “milli
güvenlik siyasetine uygun” Latin harfli yeni plaket konulur. Giresun’un milliyetçileri bu
gelgitlere bir türlü anlam veremezler ve celallenirler. Bu celallenme hâlâ sürüyor. Ne
zaman Topal Osman’dan söz açsam, mutlaka Giresun’dan tehdit mektupları alırım.
Bakalım bu sefer de alacak mıyım?

Özet Kaynakça: Damar Arıkoğlu, Hatıralarım, Tan Matbaası, 1961, Rauf


Orbay, Cehennem Değirmeni, Siyasi Hatıralarım-2, Emre Yayınları, 1993; Mahmut
Goloğlu, Türkiye Cumhuriyeti 1923, Başnur Matbaası, 1971; Rıza Nur, Hayat ve
Hatıratım, 3. Cilt, Yayınlayan: Heidi Schmit, Altındağ Yayınları, 1967; Ahmet
Demirel, Ali Şükrü Bey’in Tan Gazetesi, İletişim, Cemal Şener, Topal Osman Olayı,
Etik Yayınları, 1992; İpek Çalışlar,Latife Hanım, Doğan Kitap, 2006; ERG Raporu
için.bkz.:http://erg.sabanciuniv.edu/sites/erg.sabanciuniv.edu/files/ERG_GerekceM
etni_SON.pdf

hurayse@hotmail.com

You might also like