Erken Osmanlida Külli̇yeler

You might also like

Download as docx, pdf, or txt
Download as docx, pdf, or txt
You are on page 1of 7

ERKEN OSMANLIDA KÜLLİYELER

Çeşitli fonksiyonel yapı birimlerinin, bir arada planlanıp, inşa


edildiği sosyal kuruluş’’ olarak tanımlamaktadır. Külliye; cami, türbe, medrese, tıp
medresesi, darüşşifa, tabhane (misafirhane), han (kervansaray), hamam, arasta, sebil
gibi yapı çeşitlerinden oluşabilir. Ancak kuruluşun külliye adı ile tanınması için bu
yapılardan birkaçının bir arada planlanıp, inşa edilmesi yeterlidir.

Osmanlı döneminde imaret kelimesi, farklı fonksiyonel yapılar grubunu ifade etmek
için kullanılmış ve aynı zamanda bu dönemdeki ‘‘külliye’’ ifadesinin de yerine
geçmiştir. Osmanlı Külliyesi ise bundan sonraki dönemde gelişen,
çoğunlukla bir cami etrafında toplanan, çeşitli toplumsal ve yardım işlevlerini içeren
ayrı ayrı yapıların bir araya gelmesi ile oluşmuştur

Erken Osmanlı Külliyelerinin Oluşumunda Etkili Olan Faktörler


Erken Osmanlı Külliyelerinin gelişiminde; Anadolu Selçuklu dönemi yaptırılan
külliyelerin, külliye formlarının temelini oluşturması, İslami değerler göz önünde
bulundurularak tasarlanan Anadolu dışındaki diğer külliyeler ve külliye kuruluşunun
devamlılığında faydalanılan vakıf sistemi etkili olmuştur. Vakıf sistemi, Osmanlı
Sultanları ve diğer mevki ve para sahibi kişiler tarafından hayır yapma maksadıyla
kullanılmıştır. 19.yy. a kadar Belediye teşkilatının kurulmadığı Anadolu kentlerinde,
külliyeleri de kapsayan vakıf sistemi, kentlerin imarında rol almıştır. Osmanlı
Döneminde inşa edilen külliyeler; kentlerin fiziksel dokusunu belirlemiş, çarşı ve konut
yerleşimlerinin gelişimine aracılık etmiştir

İmparatorluğun merkezi olan Bursa, Edirne, İstanbul gibi büyük şehirlerde kurulan
sultan külliyeleri, merkezi meydana getirmiş veya yerleşmeyi yönlendirmiştir. Hac veya
kervansaray yolları üzerindeki menzillere ve derbent noktalarına kurulan külliyeler ise
bu alanda yeni kasaba veya şehir gelişimine ön ayak olmuştur

Osmanlılar, Anadolu ve Rumeli topraklarında fethettikleri Hristiyan bölgelerine, Türk-


İslam kültürünü yaymak için sistemli bir şekilde Anadolu’dan Türk nüfusunu aktarmış
ve vakıflardan yararlanmışlardır. Fetihler sonrası sultan ve diğer ileri gelenler,
kendilerine düşen payları vakıf kurmak ve elde edilen toprakların bir kısmını bu
vakıflara gelir sağlamak amacıyla kullanmışlardır
12.yy ve 13.yy’larda Suriye’de ve Mısır’da Zengiler ve Eyyubiler döneminde, devletin
ileri gelenleri; İslam hukukunun gelişimini sağlamak amacıyla medreseler inşa
ettirmiştir. Bu dönemde medreselerin işlerliği; meyve bahçesi, dükkan, hamam, tarla
gibi taşınmaz malların gelirinden oluşan vakıf sistemi ile sağlanmıştır. Başlangıçta dini
ve siyasi propaganda aracı olma işlevini gören medreseler, zamanla kurucusunun
türbesini de içeren ve cami işlevi gören bir yapı türüne dönüşmüştür. Sultan Hasan
Medresesi farklı işlevlerin bir arada olduğu yapı türüne iyi bir örnektir.
Mısır, Suriye gibi bölgelerde yaptırılan külliyeler ile 15.yy’dan
itibaren Osmanlı döneminde yaptırılan külliyelerin farkını şöyle ortaya koymuştur; Bu
dönemde medrese ile türbenin ayrı ayrı planlandığı geniş külliyeler görülmeye
başlanmıştır. Bu dönemde inşa edilen medreselerde eyvanların yerini kubbeli mekanlar
almış ve kubbeli öğrenci hücrelerinin sayısında artış gözlenmiştir.
Külliyelerin erken örneklerine Anadolu Selçuklu döneminde rastlanmaktadır. Bu
dönemde Anadolu Türk şehirlerinde özgün bir şekilde geliştirilen ilk kamusal yapı türü
camidir. 13.yy.dan itibaren ise cami- medrese, cami- darüşşifa olmak üzere iki yapı
türünün birarada inşa edildiği ilk külliye formları görülmektedir
Anadolu’nun Türkleşme ve İslamlaşma süreçleri içerisinde Kayseri’de Danişmentli ve
Selçuklu dönemlerinde imar faaliyetleri artmış ve kentin gelişimi sur dışına taşmıştır.
Bu dönemde Kayseri’de tekil yapılardan ziyade daha çok külliye yapıları görülmektedir.
Şehrin sur duvarlarının dışına inşa ettirilen külliyeler, cami merkezli olup, bünyesinde
birbirine bitişik olan en az iki yapı bulundurmaktadır

Asıl anlamda külliye programı Osmanlı Döneminde gelişme göstermiştir. Osmanlı


öncesi yapılan külliyeler maksimum iki ya da üç işlevin birarada olduğu bitişik
yapılardan oluşurken, Osmanlılar zamanında külliyeler; kent içinde anıtsallığı belirgin
olan, birbirlerine yakın fakat ayrı ayrı yapılar topluluğu haline gelmiştir.
Osmanlı İmparatorluğunun genişlemesi sırasında, Doğu- Batı sefer yolları üzerindeki
Selçuklu külliyeleri veya Osmanlıların ilk devirlerinde yapılan zaviyeler yetersiz
kalmış, hem bulundukları alanın güvenliği, hem de kalacak yolcuların emniyeti ve
konaklaması için daha büyük yapılara ihtiyaç duyulmuş ve menzil külliyeleri
oluşturulmuştur
Osmanlı İmparatorluğunun genişlemesi sırasında, Doğu- Batı sefer yolları üzerindeki
Selçuklu külliyeleri veya Osmanlıların ilk devirlerinde yapılan zaviyeler yetersiz
kalmış, hem bulundukları alanın güvenliği, hem de kalacak yolcuların emniyeti ve
konaklaması için daha büyük yapılara ihtiyaç duyulmuş ve menzil külliyeleri
oluşturulmuştur
Külliyeler; Osmanlının 15. ve 17. yüzyıllar arasındaki döneminde; askeri yapılar,
tersaneler ve imalathaneler haricinde ortak işlevlere hizmet eden diğer bütün kamusal
yapıları içermiştir. Medrese, sıbyan mektebi, arasta, çeşme gibi yapılar her zaman
külliye programında bulunmuş, bazen bunlara imaret ve hastaneler eklenmiştir. Eğer
önemli yollar üzerinde ve sultanlara ait külliyeler ise kervansaraylar da yer almıştır.
Sultanlara ait külliyelerin bazıları da bir üniversite oluşturabilecek düzeyde medrese
yapılarına sahip olmuştur
İznik Nilüfer Hatun İmareti de, Erken Osmanlı mimarisinin
önemli örneklerindendir. tabhaneli/ zaviyeli cami olarak adlandırılan yapı
grubu içerisindedir. Yapıda hem konaklama, hem yeme- içme hem de ibadet işlevleri
birarada görülmüştür. Kitabesine göre 1388 yılında I. Murad tarafından annesi Nilüfer
Hatun için yaptırılmıştır
Duvar örgüsü tuğla ve kesme küfeki taşının karışımı ile oluşan almaşık sistem ile
yapılmıştır.Cephede az da olsa renki sır ve sır altı tekniğinde çini süslemeler yer
almıştır. Aralarında sivri kemerler oluşan paye ve sütunların taşıdığı, beş bölmeli son
cemaat mahaline sahiptir. Ters ‘T’ plan kurgusuna sahip bu yapıda, kuzey- güney
doğrultusundaki mekanlar iki yönde geniş tutularak, Bursa kemerleri ile desteklenmiştir,
yanlarda ise tek kubbeli birer oda bulunmaktadır.Yapı duvar örgüsü tekniği, tuğla
süslemeler, rozet ve demet biçimindeki payeleri ile o dönemin Bizans mimarisi
özelliklerini göstermektedir. Bu yüzden, yapıda İznik’te kalan Bizans’lı ustaların
çalışmış olabileceği düşünülmektedir. 1955 yılında onarım gören yapı İznik Müzesi
olarak işlev görmektedir
Orhan Bey tarafından cami, medrese, imaret- zaviye, han, hamam ve
mektepten oluşan ilk Osmanlı külliyesi yaptırılmıştır. Orhan gazi külliyesi.

Orhan Bey kenti fethettikten sonra, kentin gelişimini kale dışına çekmek istemiş kendi
imareti ile birlikte Emir Hanı inşa ettirmiştir. Emir Han bir bedesten olma özelliğiyle
kentin kendi içinde ve diğer ülkeler ile yapmış olduğu ticaret işlevlerini bünyesinde
toplamıştır. Külliye, Orhan Bey tarafından yaptırılan ilk dağınık Osmanlı külliyesidir. Bu
dağınık ve
küçük külliyede; Selçuklu kentlerinde görülmeyen yapı türleri yer almıştır. Çok işlevli,
uzmanlaşan yapılar, zaviye, imaret gibi adlandırmaları olan yapı türünün ilk örneği bu
külliyededir. külliyenin esas odak yapısı; ‘‘Bezzazistan/ Bedesten (Emir Han)’’dır. Yani
kervanlarla kente gelen tüccarların konaklayabileceği ve mallarının güvenle korunup,
depolanabileceği mekanlara sahip bir kurumdur.

Orhan Cami, külliyede inşa edilen ilk yapıdır. Erken Dönem Osmanlı mimarisinin
önemli tasarımlarından olan ‘‘Ters T’’ plan kurgusunun görüldüğü ilk camidir.
Selçuklu’nun son zamanlarında;
medrese yapılarında, avluların kubbe ile örtülü olması ve yan eyvanların yerine
Danişment hücrelerinin yerleştirilmesi söz konusudur. Orhan Caminin tasarımı da bu
kapalı medrese plan şemasının geliştirilerek; yeni bir unsur olan revak eklenmesi ve
tonoz yerine kubbe kullanılması ile ortaya çıkmıştır. Beş bölmeli son cemaat yeri, ortada üç
küçük kubbe, yanlarda aynalı tonoz ile örtülüdür.
İki katlı cephesi, tuğla rozet, güneş kursu, iki katlı kirpi saçaklar ve pencereleriyle
zengin bir görünüme sahiptir.
Revak ayakları kesme taş olup, caminin başka hiçbir yerinde kesme taş
kullanılmamıştır. Revak kemerleri ya sade tuğladan ya da üç sıra tuğla bir sıra taşla
yapılmıştır. Cepheler bazı yerlerde iki sıra tuğla bir sıra moloz taşı, revak da üç sıra
tuğla bir kesme taşı ile örülmüştür.
Kubbe kasnakları daha özenle, aynı sıralar muhafaza edilerek taşla yapılmıştır. Saçak
silmeleri tuğladan olup, iki testere dişi ve iki düzlükten oluşur. Camide bulunan mihrap
da, Anadolu’daki alçı işliğinin güzel bir örneğidir.
Külliye bünyesinde yaptırılan han önceleri Emir Han olarak bilinirken, Yıldırım
Bayezıd yeni bedesten yaptırınca, Bezzaz-ı Atik (eski bedesten) olarak anılmaya
başlanmıştır. 15. yüzyılın başına kadar değerli eşyaların, kumaşların satıldığı bir
mekandır. 1670 yılından itibaren ise temel gıda maddelerinin pazarlandığı ve satıldığı
Kapan Han olarak işlev görmüştür

Han yapısı yaklaşık 700 m2 avlulu, kesme taş ve tuğladan örülmüş ayaklar üstüne
oturan beşik tonozlarla örtülü, iki katlı ve her iki katta da revaklarla çevrili, toplam 74
adet dükkan ve depodan oluşmaktadır.
19.yy’ın sonuna kadar Osmanlı ülkesinde ortaya çıkan ve gerekli donanımlara sahip han
plan şemasının ilk örneğidir. Bundan sonraki beş asır da bu plan şeması kullanılmıştır.
Han şehir içi ticaret hanlarının sahip olması gereken tüm işlevleri yerine getirmiştir. Alt
katlar önü revaklı, penceresiz, eşya mahzenlerinden oluşurken, üstler pencereli ve ocaklı
odalardan oluşur
Osmanlı mimarisinin bilinen ilk hamamıdır. Hem kadın hem de
erkeklerin faydalanabildiği çifte hamam olarak inşa edilen Orhan hamamı.
Hamam taş- tuğla duvar işçiliğine sahiptir (Şekil 4.13). Kubbeler Türk üçgenli
kasnaklara oturur.

Murad Hüdavendigar (Sultan I. Murad) Külliyesi (1363-


1366)
Külliye; cami, medrese, imaret, çeşme, hamam ve türbe yapılarından oluşmaktadır.
Külliye kentin batıya doğru genişlemesine ön ayak olmuştur. Osmanlı mimarisinde türünün
tek örneği olan alt katı cami, üst katı medrese olarak kullanılan bir yapıdır.Zemin katı,
Orhan zaviyesi ile benzerlik gösterir. Zemin kata girildiğinde basık tonozla örtülü holün iki
yanından üst kata çıkışı sağlayan
merdivenler yer alır. Ana mekanın üzeri kubbeyle örtülüdür ve iki yanında eyvan,
yapının köşelerinde ise dört oda yer alır. Osmanlı mimarisine uygun olarak yapılan bütün
kemerler iki merkezlidir.
Üst kat revağın bütün ayakları tuğladandır. Bütün ikiz kemerler ise üç sıra tuğla bir sıra
kesme taştan yapılmıştır. Osmanlı döneminde hiçbir yapıda, bu yapıdaki gibi küçük izole
hücre
olmadığını, medreselerde hiçbir hocanın böyle bir istekte bulunmadığını, burada yapılan
için ise I. Murad’ın özel statüye sahip bir hoca veya şeyh için tasarlattığı görüşünü ileri
sürmüştür.
16.yy’da cami’ ye dönüşümü gerçekleştirilen bu yapı için Kuban (2007b), 13.yy da inşa
edilip de, günümüze birkaç örneği kalmış zaviye tipolojisinin en büyük örneği olduğunu
belirtmiştir. Caminin yapımında taş, tuğla ve Bizans döneminden kalma devşirme
malzemeler
kullanılmıştır. Bütün ön cephe üç sıra tuğla bir sıra kesme taşla
işlenmiştir. Yan cephelerde ise pencere sayısı daha az ve diktir. Bu yüzden
bu cepheler daha sağırdır. Medrese odalarının pencereleri demir parmaklıklı ve Bizans
artığı söveli, alt pencereler ise sabit ve sövesizdir.

Hüdavendigar İmareti (1367- 1385)


İmaret, caminin batısında, ‘L’ harfi biçiminde yer alır. İki yanında mekanların
sıralandığı genişçe bir avlusu vardır (Şekil 4.21). Bodrum ve zemin kattan oluşan yapı,
üç sıra tuğla bir sıra moloz taş ile örülmüştür.

Hüdavendigar (I. Murad) Türbesi (1389)


Caminin hemen karşısında yer alan türbe, Yıldırım Bayezıd tarafında babası Murat
Hüdavendigar için yaptırılmıştır. Türbe kare planlı, üzeri sekiz sutunun taşıdığı kubbeyle
örtülmüştür.
üdavendigar Cami Hela ve Hamamı (Girçık Hamamı) (1365- 1366)
Sıcak su akan musluklar, tonozlu iki güsulhane ve kubbeli hamamı mevcuttur. Moloz
taşıyla işlenen bu yapıyı, sekiz köşeye oturan kubbe örtmektedir

AVİYELİ (Tabhaneli - ters T planlı) CAMİLER


Erken Osmanlı Mimarlığı'nın ortaya çıkardığı bir yapı tipi. İlk örneği, Osman Gazi
döneminde yapılan ve bugün ancak temel düzeyinde varlığını sürdürebilen İznik Orhan
Camisidir. (14. yy.'ın başı) 16. yy'da artık uygulamasından vazgeçilen zaviyeli caminin en
önemli örnekleri, Bursa'da Orhan, Muradiye, Hüdavendigar, Yıldırım camileri ile Edirne'de
Muradiye, Amasya'da Yörgüç paşa, İstanbul'da Mahmut paşa camileridir. Zaviyeli camilerde
plan, iki yandan hacimlerle kuşatılmış uzunlamasına bir orta mekandan oluşur. Bu yan
mekanların zaviye işlevi gördüğü düşünüldüğünden ötürü, bu adla anılmışlardır. Aynı yapı
tipi için ters T planlı cami, fütüvvet camisi ve çok işlevli cami gibi adlar da önerilmiştir. Bu
ibadet mekânlarının planları incelendiğinde ve eski kayıtlar göz önünde
bulundurulduğunda ise birden fazla işleve hizmet eden yapıların bir çatı altında toplandığı
görülmektedir. İbadetten ayrı olarak, bu yapılar devlet işlerinin idare edildiği, halkın bir
araya geldiği, kütüphanelerin bulunduğu, zaman zaman hukuk meselelerinin görüşüldüğü
yerlerdir. Aynı zamanda Osmanlı’nın bir uç beyliğinden devletleşmesine öncülük eden
ahiler ve gezici dervişler için geceyi geçirip buralarda dinlenebildikleri misafirhaneleri de
bünyelerinde bulundurmaktadırlar.

Detaylı açıklamalar:
Erken Osmanlı döneminin önemli yapı grublarından biri de “Zaviyeli Camiler”dir.
Araştırıcılarca bunlara “Ters T”, “Kanatlı”, “Çok ışlevli” gibi değişik adlar da verilmektedir.
Bu gruptaki yapıların planı, ana eksen üzerinde yer alan kapalı bir avlu durumundaki
merkezi mekan ve çevresindeki üç eyvandan oluşur. Osmanlı mimarisinde bütün mekanları
kubbe ile örtmek eğilimi kuvvetlidir. Zaviyeli yapılarda da eyvan düşüncesinden gelişen
bölümlerin çoğu kubbe ile kaplıdır. Bu plan, Türk mimarisinin çok daha önceleri geliştirdiği
“dört eyvanlı yapı” tipinin değişmesiyle ortaya çıkmıştır.

Bu tipin erken örneklerinden biri ıznik’teki Nilüfer Hatun ımareti’dir. I. Murad Hüdavendigar
tarafından annesi Nilüfer Hatun için yaptırılmıştır. Kesin tarihi bilinmez. Ancak I. Murad
tarafından yaptırıldığı bilindiğinden, 14. yüzyıl üçüncü çeyreğine ait olduğu kabul edilebilir.
Tuğla ve taş dizilerinden oluşan duvar tekniği bu dönem için karakteristiktir. Sütun
başlıkları ise mukarnaslı klasik dönem başlıklarının öncülerinden sayılabilir.

Bursa’daki Hüdavendigar Camii de aynı tipin bir örneğidir. Ancak, üst katının medrese
olması ile bütün Osmanlı yapılarından ayrılır. Başka hiçbir Osmanlı yapısında medrese ve
cami bu biçimde birleştirilmemiştir. Kıble eyvanının tonozlu oluşu da yine tipik örneklere
göre farklı bir özelliktir. Bu durum, zaviyeli camilerin dört eyvanlı plandan geliştiğini açıkça
gösterir. ıki katlı cephe, 14. yüzyılda Akdeniz bölgesinin çeşitli yörelerinde uygulanan bir
cephe düzenini yansıtmakta, bu düzen içinde ikiz pencereler hemen dikkati çekmektedir.
Bu yapıda da tuğla ve taş dizileri birlikte kullanılmış, bu malzeme yardımı ile yer yer
geometrik süsleme elde edilmiştir.

Yine Bursa’da, bu kez Yıldırım Bayezid’in yaptırdığı bir yapı olan Yıldırım Camii de zaviyeli
tiptedir. Cami, medrese ve darüşıifa ile birlikte bir külliye oluşturmaktadır. 1400 yılına ait
olan yapıda Bursa’daki daha eski yapılardan farklı bir biçimde cephe tümüyle taştan
yapılmıştır. Taş malzeme Bursa’ya çevreden getiriliyordu. Bu nedenle maliyeti yüksek olan
bu malzeme, ancak Yıldırım Bayezid döneminde devletin güç kazanmasına paralel olarak
önemli yapılarda kullanılmaya başlanmıştır. Yapının dış süslemesinde taş, özellikle de
mermer egemendir. “Mukarnas” adını verdiğimiz eleman dekoratif amaçla çok sık
kullanılmıştır. ıç süslemede ise yan odalarda bulunan alçı işleri dikkati çekmektedir. Bu
süsleme ile caminin yan mekanlarında, adeta dönemin Türk evinin bir odası canlandırılmak
istenmiştir.
Bursa’da Çelebi Sultan Mehmed’in yaptırdığı Yeşil Cami de aynı tipin önemli örneklerinden
biridir. Medrese ve Yeşil Türbe ile bir külliye halinde olan yapının kitabesinde mimarın adı
belirtilmiştir. 1424’te tamamlanan külliyenin mimarı Hacı ıvaz’dır. Yapının ana ekseni
üstünde kubbe ile örtülü iki bölüm, yanlarda eyvanlar, ayrıca her yanda ikişer oda
bulunmaktadır. Odalar orta mekandan ayrılmış bölümler halindedir. Yapının cephesinde bir
son cemaat yerinin düşünüldüğünü gösteren izler bulunmaktadır. Ancak bu bölüm hiçbir
zaman yapılmamıştır. Giriş cephesi taş süslemesi ile dikkati çekmekte, alınlıklarda, pencere
ve portal çevresinde çok kaliteli mermer kabartmalar yer almaktadır. Ayrıca iki yandaki
küçük mihraplar da aynı süsleme özelliğini göstermektedir. Bütün bu süslemelere rumi
motifleri egemendir. Portal yapıdaki taş süslemenin yoğunlaştığı bölümdür. Bu kapının
oldukça yüzeysel mermer kabartmalarla kontrast oluşturan zengin mukarnaslı kavsarası,
dönemin en görkemli portallerinden biridir. Kapının yukarsında yapı kitabesi
bulunmaktadır. Bu kuşağın altında iki yanda, mimarın adını belirten kitabe vardır.
Köşeliklerde ise iri palmetler ve rumilerden oluşan zengin süsleme yer almaktadır. Caminin
içinde bir mekan birliğinden söz edilemez. Mihrap Osmanlı çini sanatının seçkin
ürünlerindendir. Renkli sır tekniğindeki çiniler yapının başlıca iç süslemesini oluştururlar.
Girişin üstünde ise bir loca görünümündeki hünkar mahfili yer almaktadır. Bu bölüm de
renkli sır tekniğinde, kısmen kabartma çinilerle kaplıdır. Geometrik, yıldızlı desenin
ayrıntılarında küçük çiçekli ve rumili motifler kullanılmıştır. Yapıdaki süslemenin
tamamından sorumlu olan Nakkaş Ali bin ılyas Ali’nin adı ise hünkar mahfilinin üst
kısmındaki kitabede yer almaktadır. Yıldırım Camii’nin yan odalarındakine benzer alçı
süslemeler, bu yapının yan odalarını da süslemektedir. Yeşil Cami ve külliyesi erken Osmanlı
döneminin süsleme açısından en zengin yapısıdır ve hemen her çeşit mimari süslemenin
kaliteli örneklerine sahiptir.

Yeşil Külliye’nin en tanınmış yapısı ise kuşkusuz Yeşil Türbe’dir. Sekizgen planlı ve kubbeli
tipik bir Osmanlı türbesi biçimindeki yapı, Çelebi Sultan Mehmed için yapılmıştır. Adını
cephelerini süsleyen yeşil çinilerden almaktadır. Portal süslemesi de renkli sır tekniğindeki
çinilerdendir. Bu çinilerin arasında kabartma olan örnekler bu türün nadir ürünleri
arasındadır. Çiniler türbenin iç süslemesine de egemendir. Osmanlı çini mihrapları içinde en
görkemlilerinden biri bu yapıdadır. Mihrabın geometrik motiflerle birlikte vazodaki
çiçeklerden oluşan bitkisel süslemesi, tipik bir Osmanlı kompozisyonu oluşturmaktadır.
Çelebi Sultan Mehmed’in çini lahdi de renkli sır tekniğinin başarılı örneklerinden
sayılmaktadır. Yeşil Türbe’nin kapısı kitabeli olması nedeniyle Yeşil Külliye’nin ahşap işçiliği
ile ilgili bir belge niteliği taşımaktadır. Bu kapıda Tebrizli Ali ustanın adı belirtilmiştir. Yeşil
Camii’nin çok kaliteli ahşap işçiliğinin de bu ustanın yapıtı olduğu kesindir.

Bursa’daki önemli bir başka yapı topluluğu da Muradiye Külliyesi’dir. Merkezini II. Murad’ın
yaptırdığı Muradiye Camii’nin oluşturduğu külliyede bir medrese ile bir darüşıifadan başka,
başta IŞ. Murad’ın türbesi olmak üzere çok sayıda türbe de bulunur. Cami ve külliye 1447
tarihlidir. Türbeler arasında ise yalnızca II. Murad’ınki bu tarihe aittir. Öteki türbeler değişik
dönemlerin yapılarıdır. Muradiye Camii de zaviyeli camiler grubuna girer. Caminin planı bu
tipin en yalın biçimini yansıtmaktadır. Yapı, ana eksen üzerindeki kubbeli iki bölümle
yanlardaki eyvanlardan oluşmaktadır. Buna karışlık, gerek dış gerekse iç süsleme
bakımından zengindir. Dış cepheye renkli görünüşünü kazandıran taş ve tuğla işçiliğine, yer
yer renkli sırlı tuğla ve çiniler de katılmıştır. Dış süslemeye genellikle geometrik motifler
egemendir. Giriş cephesinin zengin süslemesine karışlık, öteki cephelerde yalın bir tuğla-taş
duvar işçiliği gözlenir. Bu özellik dönemin pek çok yapısında bulunmaktadır. Başlıca iç
süsleme ise, duvarların alt bölümlerini kaplayan tek renkli çiniler ve çevrelerindeki çini
bordürlerdir. Buna karışlık mihrap süslemesinde çini bulunmamaktadır.

Sultan II. Murad’ın türbesi caminin yakınındadır. Kare planlı türbenin orta kısmının üstü
açık bırakılmıştır. Bu ve mimarideki başka bazı özellikler, II. Murad’ın yazılı vasiyetine
dayanmaktadır. Türbenin başlıca süslemesi giriş cephesinin saçaklarındaki renkli
nakışlardır. Bu süslemenin türbeye göre daha geç bir tarihe ait olduğu da söylenebilir.

Sultan II. Murad Edirne’de de aynı tipte bir cami yaptırmıştır. Yalın bir mimariye sahip olan
bu yapıda dış süsleme hemen hiç yoktur. Kesin tarihi bilinmeyen yapı dıştaki yalınlığa
karışlık, içerde oldukça yoğun bir süsleme barındırır. Çini mihrabın bu süslemeler arasında
özel bir yeri vardır. Renkli sır tekniğinin karakteristik renkleri sarı ve açık yeşilin mavi-
beyazlarla kaynaştığı bu düzenleme, güzelliğinin yanında konunun araştırıcıları için de ilginç
bir örnektir. Geometrik süslemenin kıvrık dallar üzerindeki zengin rumilerle birleştiği
kompozisyon, yapının renkli duvar nakışlarında da yinelenmiştir. Kıble yönündeki kare
bölümün duvarlarının alt kısımlarında mavi-beyaz altıgen çiniler bulunmaktadır. Bu
mekanın duvar ve kemerlerinde, mihraptaki süslemeye çok benzeyen renkli duvar nakışları
ortaya çıkarılmıştır. Ancak altıgen çinilerin kısmen bu düzenlemenin üzerinde bulunması,
çinilerin daha sonra monte edildiğini göstermektedir

You might also like