Download as docx, pdf, or txt
Download as docx, pdf, or txt
You are on page 1of 21

CUMA’YA DOĞRU

KONU: İYİLİK VE HAYRIN FAZİLETLERİ

KONUK: ESAT YAPICI-TOKAT İL MÜFTÜSÜ

SORULAR

1. İyilik, hayır ve hasenat kavramları görecelilik üzerinden tanımlanabilir mi? Hayır


kelimesinin “sâlih amel”, “hasene”, “mârûf” gibi kavramlarıyla olan anlam yakınlığına dair
neler söylersiniz?

Kur’an’da en çok kullanılan ve Türkçe’ye anlam daralması ile giren kavramlardan biri de "hayır"
kavramıdır. Bu kavram Türkçe’ye; iyilik, bağış, yarar ve çıkar anlamında girmiş, çok sayıda deyim,
dua ve temenni ifadesinde kullanılmıştır. Şu örnekler bunun açık göstergesidir: "Hayır işlemek",
"Hayır sahibi", "Hayra alâmet", "Hayra yormak", "Hayrı dokunmak", "Hayırla anmak", "Hayırdır
inşallah", "Hayrını gör", "Hayır dua", "Hayırlı akşamlar", "Hayırlı işler", "Hayırlı yolculuklar",
"Hayırlısı Allah’tan", "Hayırlı olsun", "Hayırlıysa olsun." "Evet" sözcüğünün zıddı olan "hayır"
kelimesi de aynı kökten gelir. Kelime tamamen anlam değişimine uğramıştır.
Kur’an’da hayır kavramı
Sözlükte iyi olmak, iyilik etmek, üstün olmak, üstün kılmak, bir şeyi diğerine tercih etmek
anlamındaki "h-y-r" kökünden türeyen "hayır" (çoğulu hıyâr, ahyâr ve huyûr) isim olarak; iyi ve
faydalı; ism-i tafdîl olarak daha iyi, en iyi, daha faydalı demektir. Râğıb el-İsfahânî bu kelimeyi;
"Akıl, adalet, fazilet ve faydalı nesne gibi herkesin arzuladığı şey" olarak tanımlamıştır. (ei-
Müfredât, hyr md.) Hayır kavramı, övülen ve rağbet edilen her iyi şeyin ismidir. Kur’an’da 176 defa
geçen "hayır" kelimesi şu anlamlarda kullanılmıştır:
a) Mal, servet, bolluk, zenginlik, refah, hayırlı evlât, mali yardım gibi (bk. Bakara, 180,215; Nisa,
19; Ka- sas, 24; sâd, 32; Duhan, 37) maddî nimetler, dünyevî faydalar. Şu örneği zikredebiliriz:
‫ُقِل الّٰل ُهَّم َم اِلَك اْلُم ْلِك ُتْؤ ِتي اْلُم ْلَك َم ْن َتَٓش اُء َو َتْنِز ُع اْلُم ْلَك ِمَّم ْن َتَٓش اُؗء َو ُتِع ُّز َم ْن َتَٓش اُء َو ُتِذ ُّل َم ْن َتَٓش اُؕء ِبَيِد َك اْلَخْيُؕر ِاَّنَك َع ٰل ى ُك ِّل َش ْي ٍء َقٖد يٌر‬
٢٦﴿
"De ki, Ey mülkün sahibi olan Allahım! Sen mülkü dilediğine verirsin, dilediğinden de mülkü çeker
alırsın. Dilediğini aziz, dilediğini de zelil edersin. Hayır, senin elindedir. Şüphesiz senin her şeye
gücün yeter." (Âl-i Imrân, 26)

b) Kur’an, İslam, hikmet, sağlık, mükâfat, zafer ve fayda gibi manevî nimetler: (bk.Bakara, 105,
269; Âl-i İmran, 104; A’râf, 188; En’âm, 17; Hac, 36; Ahzâb, 25) Şu Örnekleri zikredebiliriz:
‫َاْلَح ُّج َاْش ُهٌر َم ْع ُلوَم اٌۚت َفَم ْن َفَرَض ٖف يِهَّن اْلَح َّج َفاَل َر َفَث َو اَل ُفُسوَق َو اَل ِج َداَل ِفي اْلَح ِّؕج َو َم ا َتْفَع ُلوا ِم ْن َخْيٍر َيْع َلْم ُه ُؕهّٰللا َو َتَزَّوُدوا َفِاَّن َخْيَر‬
١٩٧﴿ ‫الَّز اِد الَّتْقٰو ؗى َو اَّتُقوِن َٓيا ُا۬و ِلي اَاْلْلَباِب‬
"Siz ne hayır yaparsanız Allah onu bilir. (Ahiret için) azık toplayın, kuşkusuz, azığın en hayırlısı
takvadır." (Bakara, 197);

١٠٣﴿ ‫َو َلْو َاَّنُهْم ٰا َم ُنوا َو اَّتَقْو ا َلَم ُثوَبٌة ِم ْن ِع ْنِد ِهّٰللا َخْيٌؕر َلْو َك اُنوا َيْع َلُم وَن‬
"Eğer onlar, iman edip Allah’ın emirlerine karşı gelmekten sakınmış olsalardı, Allah katında
kazanacakları sevap kendileri için daha hayırlı olurdu. Keşke bilselerdi." (Bakara, 103)

c) İman, salih amel, hasene, takva, maruf, ahlâk, iyi tutum ve davranış gibi insana ahirette faydası
olacak her türlü güzel ameller: Şu örnekleri zikredebiliriz:
‫َٓيا َاُّيَها الَّناُس َقْد َٓج اَء ُك ُم الَّرُسوُل ِباْلَح ِّق ِم ْن َر ِّبُك ْم َفٰا ِم ُنوا َخْيرًا َلُك ْؕم َو ِاْن َتْكُفُروا َفِاَّن ِهّٰلِل َم ا ِفي الَّسٰم َو اِت َو اَاْلْر ِؕض َو َك اَن ُهّٰللا َع ٖل يمًا َحٖك يمًا‬
١٧٠﴿
"Ey insanlar! Peygamber size Rabbinizden Hakk’ı getirdi. O halde iman edin. Bu, sizin için
hayırdır." (Nisa, 170); "Namazı kılın, zekâtı verin, kendiniz için her ne hayır (salih amel) işlerseniz,
Allah katında onu bulursunuz." (Bakara, 110); "Herkesin yaptığı iyi amelleri (hayır) ve yaptığı kötü
amelleri (sû’) hazır bulacağı günde kişi, kötü amelleri ile kendi arasında uzak bir mesafe
bulunmasını ister." (Âl-i Imrân, 30)

d) Pek çok ayette hayır kelimesi daha iyi anlamında ism-i tafdîl olarak kullanılmıştır. Şu örnekleri
zikredebiliriz:
‫َقْو ٌل َم ْعُروٌف َو َم ْغ ِفَر ٌة َخْيٌر ِم ْن َص َد َقٍة َيْتَبُع َٓها َاًذ ۜى َو ُهّٰللا َغ ِنٌّي َح ۪ل يٌم‬
"Güzel bir söz ve bağışlama, peşinden gönül kırma gelen bir sadakadan daha hayırlıdır / iyidir. "
(Bakara, 263); "Ahiret, daha hayırlı ve süreklidir." (A’lâ, 17)
e) Şer, kötü (sû’), kötülük, günah (seyyie, ism), zarar (durr), belâ (fitne) ve en değersiz (edna)
kelimelerinin zıddı olarak kullanılmıştır, (bk. Bakara, 61, 216; Âl-i Imrân, 30, 178; A’râf, 17; Hac,
11; Kasas, 84)
Görüldüğü gibi geniş bir mana alanına sahip olan "hayır" kavramı; maddî ve manevî, dünyevî ve
uhrevî her türlü nimetleri; iyi ve güzel olan inanç, söz, eylem ve davranışları ifade etmektedir.
Meselâ maddî imkânlar hayır olduğu gibi iman, namaz, oruç, hac, zekât ve kurban gibi ibadetler de
hayırdır. Haramlardan ve kötülüklerden sakınmak (takva), salih amelleri en güzel biçimde yapmak
(ihsan), fert ve toplumun yararına harcama yapmak (infak), İslâm’ın bilinmesi, tanınması ve
yaşanması için çalışmak (cihâd), sözle ve örneklik ederek dini anlatmak (tebliğ, irşâd) da hayırdır.
Şu ayet bu geniş anlamı çok güzel ifade etmektedir: "Fakat peygamber ve beraberindeki müminler,
mallarıyla, canlarıyla cihat ettiler. Bütün hayırlar işte bunlarındır. İşte bunlar kurtuluşa erenlerin ta
kendileridir. Allah onlara, içinde ebedî kalacakları, zemininden ırmaklar akan cennetler
hazırlamıştır, işte bu, büyük başarıdır." (Tevbe, 88-89)
Ayet ve hadislerde insanlar hayra teşvik edilmektedir: "Haydin, hep hayırlara koşun." (Bakara, 148);
"Hayır işleyin ki kurtuluşa eresiniz." (Hac, 77); "Kitap ehlinden mümin olanlar, Allah’a ve ahiret
gününe iman ederler, iyiliği emreder, kötülükten men ederler, hayırlarda birbirleriyle yarışırlar. İşte
onlar salih- lerdendir." (Âl-i Imrân, 114)

Hayır kavramı hadislerde de Kur’an’a paralel anlamlarda kullanılmıştır. Şu örnekleri


zikredebiliriz: "En hayırlınızı size haber vereyim mi? Sorulmadan önce gelip tanıklığı yerine getiren
şahitlerdir." (Tirmizî, Şahadât, i); "Âdemoğlunun hepsi günahkârdır. Günahkârların en hayırlıları
tövbe edenlerdir." (Tirmizî, Sıfatü’l-Kıyame, 15);

‫ «من كان يؤمن باهلل واليوم اآلخر فليقل خيًرا أو ليْص ُم ت‬:‫عن أبي هريرة رضي هللا عنه مرفوعًا‬،
"Allah’a ve âhiret gününe iman eden kimse ya hayır (doğru ve faydalı söz) söylesin ya da sussun
(Tirmizî, Birr, 43);

‫َع ْن َحِكيِم ْبِن ِح َزاٍم (َرِض َي ُهَّللا َع ْنُه) َع ِن الَّنِبِّي (َص َّلى ُهَّللا َع َلْيِه َو َس َّلْم ) َقاَل‬:
“ ‫ َو اْبَد ْأ ِبَم ْن َتُعوُل‬،‫اْلَيُد اْلُع ْلَيا َخْيٌر ِم َن اْلَيِد الُّس ْفَلى‬...”
"Veren el, alan elden daha hayırlıdır/iyidir." (Tirmizî, Zühd, 2i);

Bir sahabî Hz. Peygamber’e "insanların hayırlısı hangisidir?" diye sormuş, Hz. Peygamber de
"Ömrü uzun, işleri iyi olanlarıdır" cevabını vermiştir. Sahabî, "insanların hangileri şerlidir/kötüdür?"
diye sormuş, Hz. Peygamber de "Ömrü uzun, işleri kötü olanlarıdır" buyurmuştur. (Tirmizî, zuhd,
15) Hz. Peygamber, "Allah bir kula hayır murat ederse onu çalıştırmak ister" buyurmuş, "Ey
Allah’ın Elçisi! Allah onu nasıl çalıştırmak ister" diye sorulunca, "Allah onu ölümünden önce salih
amel işlemeye muvaffak kılar" cevabını vermiştir. (Tirmizî, Kader, 8)
Örnek olarak zikrettiğimiz hadislerde "tanıklık yapmak", "günahlara tövbe etmek", "doğru söz
söylemek", "Allah yolunda harcamak, muhtaçlara yardım etmek" ve "salih ameller işlemek" hayır
olarak ifade edilmiştir.
Bütün peygamberler, Kur’an’da, "iyiler / hayırlılar" (ahyâr) olarak nitelenmiştir: , "Peygamberlerin
hepsi hayırlı kimselerdi." (Sâd, 48^t9) "Peygamberleri bizim emrimizle doğru yolu gösteren önderler
yaptık ve kendilerine hayırlar işlemeyi, namazı dosdoğru kılmayı, zekâtı vermeyi vahyettik..."
(Enbiya, 73)
Peygamber’in izinden gidip "hayra" koşan müminler de aynı niteliğe sahiptirler. "Rablerinin
azametinden korkup titreyenler, Rablerinin ayetlerine iman edenler, Rablerine ortak koşmayanlar,
Rablerine dönecekleri için yaptıkları yardımları kalpleri ürpererek yapanlar, işte bunlar hayır işlerine
koşuşurlar ve bu ’ uğurda öne geçerler." (Müminûn, 57-61) anlamındaki ayet bu gerçeği ifade
etmektedir, (bk. Fâtır, 32-33)
Hadislerde de Allah ve peygamberin istediği şekilde iman edip salih ameller işleyen, haram ve
kötülüklerden sakınanlar "hayırlı kimseler" olarak nitelenmişlerdir.
Şu hadisi örnek olarak zikredebiliriz:
،‫ «خيُر األصحاِب عند هللا تعالى خيُرهم لصاحبه‬: ‫ قال رسول هللا صلى هللا عليه وسلم‬:‫عن عبد هللا بن عمرو رضي هللا عنهما قال‬
‫وخيُر الجيراِن عند هللا تعالى خيُرهم لجاره‬
"Allah katında arkadaşların hayırlısı arkadaşlarına hayırlı/faydalı olanlarıdır. Allah katında
komşuların hayırlısı komşularına hayırlı/faydalı olanlarıdır." (Tirmizî, Birr, 28)

Geçmişte "hayır" kavramının, maddî yardım anlamı ağırlık kazanmış, erken dönemlerden itibaren
Müslümanlar arasında güçlü bir hayırseverlik ve dayanışma ruhu gelişmiştir. Kişi veya kuruluşlar,
başta vakıf müessesesi olmak üzere dârüşşifâ (şifa yurdu-hastahane), dârüleytam (yetimhâne),
dârülaceze (âcizler yurdu), dârüşşafaka (şefkate muhtaçlar yurdu-sığınma evi), imaret (aşevi), sebil,
köprü, cami, mektep (okul) ve medrese (üniversite) gibi kamuya hizmet veren birçok hayır kurumu
ve eseri meydana getirmişlerdir. Zamanla bu tür hayır faaliyetlerinde bir gerileme süreci yaşanmış
olsa da günümüzde fertler, sivil toplum örgütleri, yardım organizasyonları, dernekler ve vakıflar
kanalıyla sürdürülmekte ve bu duyarlılık devam ettirilmektedir.

Hayır; mutlak ve göreceli olarak iki kısma ayrılır: Mutlak ve göreceli hayır. Göreceli hayır, kişilere
ve durumlara göre değişir. Bir nimet bir insan için hayır, başka bir insan için şer olabilir. Mutlak
hayır ile ancak Allah nitelenebilir. Çünkü O’nun her şeyi hayırdır.

Pek çok ayette hayır kelimesi "en iyi ve en değerli" anlamında Allah’ın sıfatı olarak kullanılmıştır:
"Allah, daha hayırlı, (mükâfatı ve cezası) daha devamlıdır." (Taha, 73) Allah; "rızık verenlerin"
(Mâide, 114), "yardım edenlerin" (Âi-i Imrân, ıso), "hayır kapılarını açanların" (A’râf, 87), "hüküm
ve karar verenlerin" (A’râf, 89), "bağışlayanların" (A’râf, 155), "merhamet edenlerin" (Müminûn,
109), "vârislerin" (Enbiyâ, 89), "nimet verenlerin, ikram edenlerin" (Müminûn, 29), "haklı ile
haksızı ayıranların" (En’âm, 57), "hile ile kötülük yapanları bilemeyecekleri, anlayamayacakları
cihetlerden daha şiddetli cezalandıranların" (Âi-i Imrân, 54) en hayırlısıdır. "Allah en hayırlı / en iyi
koruyandır." (Yusuf, 64)

İslâm düşüncesinde hayır kavramı


İslam düşüncesinde hayır ve bunun zıddı olan şer, hem ontolojik hem de ahlâkî kavramlar olarak
kullanılmış; her iki yönüyle daha çok kelam bilginleri ve filozoflar tarafından işlenmiştir. Ancak
kelâmcılar konuyu genellikle hüsün ve kubuh (iyi ve kötü) terimleriyle ve ahlâkî boyutuna ağırlık
vererek ele alırken, filozoflar hayır ve şer terimlerini tercih etmişler ve konunun metafizik yönüne
ağırlık vermişlerdir. Yine Islâm düşüncesinde hayır ve şer, "İnsan hayrı ve şerri ile kadere
inanmadıkça mümin olamaz" (Tirmizi, Kader, 10) anlamındaki ve benzer hadisler esas alınarak
kader ve kaza bağlamında değerlendirilmiştir.

Hiç şüphesiz hayır da şer de evrensel plânda Allah’ın takdir ve kazasına bağlıdır; ancak mutlak hayır
var, mutlak şer yoktur. Şer, ya zatın veya bir kemalin yokluğudur. Yani şer bir türlü eksikliktir,
dolayısıyla şerrin zatı yoktur. Şerrin varlığı aslî değil ârızîdir. Meselâ yağmur, hayırdır. Yağmurun
verdiği zarar ise ârızîdir. Yağmurun hiç olmaması küllî şer, bazen zarar vermesi ise cüz’î şerdir.
Hayır ve şerrin varlığı, insanların dünyada imtihan halinde oluşunun ifadesidir. Sadece hayır olsa idi
imtihan olmazdı. Ancak âlemde hayır şerden çok ve baskındır. Meselâ su serinletir, ateş yakar. Su ve
ateşteki bu nitelikler varlıklar için hayırdır. Bir insanın suda boğulması veya ateşte yanması bir şer
ise de bu ârızîdir, geçicidir, (bk. çağrıcı Mustafa, DİA, Hayır, xvıı, 44-45,İst, 1998)
İlâhî irade sonucu tecellî eden elemler, sıkıntılar, musibetler şer gibi görünse de canlıların
varlıklarını sürdürebilmeleri bakımından hayırdır.

Meselâ "açlık" elemi canlıya beslenme ihtiyacını hissettirmesi bakımından hayırdır. "Allah bir kula
hayır murat ederse ona işlediği günahların cezasını dünyada verir. Eğer kuluna hayır murat etmezse
ona işlediği günahın cezasını dünyada vermez, o kimse günahı ile ölüp ahirete gelir." (Tirmizi, zühd,
45) anlamındaki hadis insanın başına gelen her sıkıntının şer olmadığını, aksine bunda bir hayır
bulunabileceğini ifade etmektedir.
Bir şeyde şer veya hayır oluşunu en iyi bilen Allah’tır, insan, olayların iç yüzünü tam anlamıyla
bilemediği için hayır olanı şer, şer olanı hayır zannedebilir veya insanın hayır sandığında şer, şer
sandığında hayır bulunabilir.
"Siz bir şeyden hoşlanmazsınız, hâlbuki o sizin için hayırlıdır" cümlesi ile
‫ ِإْن‬:‫ وليس ذلك َأِلَح د ِإاَّل ِللُم ؤِم ن‬،‫ «عَج ًبا َأِلمر الُم ؤِم ن ِإَّن أمَر ه ُك َّل ه له خير‬:‫عن ُصهيب بن ِس نان الرومي رضي هللا عنه مرفوعًا‬
‫ وِإْن َأَص ابته ّضَّراء َصَبر َفَك ان خيرا له‬،‫َأَص اَبته َس َّراء شكر فكان خيرا له‬
"Müminin işi tuhaftır, her işi hayırdır. Bu, yalnız mümine özgü bir şeydir. Sevindirici bir işle
karşılaşsa şükreder, o iş kendisi hakkında hayırlı olur. Üzücü bir işle karşılaşsa sabreder, kendisi için
hayırlı olur." (Müslim, zühd, 13, ııı, 2295) anlamındaki hadis bu tür gerçekleri dile getirmektedir.

Sonuç olarak; "hayır"; Kur’an’da en çok kullanılan ve geniş bir mana alanına sahip olan bir
kavramdır. Dünyevî ve uhrevî, maddî ve manevî bütün iyilikleri, nimetleri ve bütün güzel amelleri
ifade eder.

Âlemde meydana gelen her olayda bir hayır görebilmek ve Allah’tan her şeyin hayırlısını
isteyebilmek İslâmî bilinçlenmenin sonucudur. "Hak şerleri hayreyler / Zannetme ki gayr eyler / Ârif
anı sey- reyler / Mevlâ görelim neyler / Neylerse güzel eyler"; "Lütfün da hoş kahrın da hoş / Hoştur
bana Sen’den gelen / Ya gonca gül yahut diken / Ya hıl’atü yahut kefen" diyebilmek ise Allah’a
imanın gereği ve O’na teslimiyetin göstergesidir.

Mümin; nelerin "hayır" olduğunu bilmeli, hayra koşmalı ve her yaptığı hayır olmalıdır. Böyle
yapabilirse peygamberlerin niteliği olan "hayırlılar / iyiler" niteliğini alır, sonuçta Allah’ın rızasını
kazanır ve akıbeti hayır olur. Bilelim ki "Allah katında olan şeyler, iyiler için daha hayırlıdır." (Âl-i
Imrân, 198)
2. İnancın somut davranışa yansıma yönüyle; iyilik, iman ve ahlak arasındaki bağdan bahseder
misiniz? Bir fazilet olarak iyilik yapmak kulluk yolculuğuna nasıl katkılar sunar?

‫َو اْلَع ْص ر ِإَّن اِإْل نَس اَن َلِفي ُخ ْس ٍر ِإاَّل اَّلِذ يَن آَم ُنوا َو َع ِم ُلوا الَّصاِلَح اِت َو َتَو اَص ْو ا ِباْلَح ِّق َو َتَو اَص ْو ابا ِبالَّصْبِر‬
“Andolsun zamana ki, insan gerçekten ziyan içindedir. Ancak, iman edip de sâlih ameller işleyenler,
birbirlerine hakkı tavsiye edenler, birbirlerine sabrı tavsiye edenler başka. (Onlar ziyanda
değillerdir)” (Asr, 103/1-4)
İman, “Allah’tan alıp din adına tebliğ ettiği kesinlik kazanan hususlarda peygamberleri tasdik etmek
ve onlara inanmak” demektir. Sâlih amel, “Dinin yapılmasını emir veya tavsiye ettiği, iyi, doğru,
faydalı ve sevap kazanmaya vesile olan işler”, ahlak ise “İnsanın iyi veya kötü olarak
vasıflandırılmasına yol açan mânevî nitelikleri, huyları ve bunların etkisiyle ortaya konan iradeli
davranışlar bütünü” olarak tarif edilmiştir. (TDV İslam Ans. İman, Amel, Ahlak md.)
Kur’ân-ı Kerim’de iman kavramı 800’den fazla yerde geçer. İbn Kayyım el-Cevziyye (v. 751/1350),
‚kalp ile tasdik, dil ile ikrar ve uzuvlarla amel‛ şeklinde tanımladığı imanın Kur’ân’da tasdik, ikrar,
tevhit, peygamberi onaylama ve namaz beş anlamda kullanıldığını kaydetmektedir.
Mâtürîdî’ye göre imanın sözlük anlamı ‚tasdik‛tir. O, imana yaptığı bu tanımın hem dilsel hem de
Kur’ân merkezli olduğunu ifade eder.
İman;. yaratanımızın bizlere lütfettiği en büyük nimettir. İmansızlık ise en büyük felakettir. Yaratana
inanmak fıtratın gereğidir. İnsanın yaratılma gayesi de Rabbini tanıma ve O’na yönelmektir. Yüce
Rabbimiz;
‫َو َم ا َخ َلْقُت اْلِج َّن َو اِإْل نَس ِإاَّل ِلَيْعُبُدوِن‬
“Ben, insanları ve cinleri sırf bana kulluk etsinler diye yarattım” (Zariyat, 51/57) buyurmaktadır.

Ahlâk, hulk kelimesinin çoğuludur. Hulk ise, din, tabiat huy, seciye, mizaç, anlamlarına gelmektedir
(Râgıb, trs: 161; İbn Manzûr, trs: 2/1245). İslâm’ın hedefindeki ahlâkî güzellikler, iman ve
ibadetlerden kaynaklı davranışlardır. Zaten Kur’an hükümleri, insan davranışlarını fıtrata uygun hale
getirmek için gönderilmiştir. Bu durumda ahlâk, insanın bir amaca yönelik olarak kendi arzusuyla
iyi davranışlarda bulunup kötü davranışlardan uzak olma halidir. Ahlâk insana has manevî bir
kıymettir. Ahlâk insanın özünde yerleşen meleke ve alışkanlıklardır. İnsanın özüne, ruhuna, kalbine
güzel huylar, iyi alışkanlıklar yerleşirse fiil ve davranışlar da ona göre olacaktır. Güzel huy ve iyi
davranışların sonucuna da güzel ahlâk denmektedir. İslâm’ın tüm öğretileri inananları güzel ahlâka
yöneltmek olduğunu söyleyebiliriz.
Nitekim Hz. Peygamberin “ ‫ ِإَّنَم ا ُبِع ْثُت ُأِلَتِّم َم َم َك اِر َم اَأْلْخ َالِق‬Ben güzel ahlâkı tamamlamak için
gönderildim.” (Muvatta, “Hüsnü’l-Hulk”, 1) buyurması, İslâm’ın güzel ahlâka verdiği öneme dikkat
çekmektir. Ayrıca Hz. Peygamber’in “Hayırlınız, ahlâkı güzel olanınızdır.” (Buhârî, Menâkıb 23,
Edeb 38-39; Müslim, Fezâil 68). Ayrıca bk. (Tirmizî, Birr, 47, 69), şeklindeki ifadesi, Müslümanın
gerek aile ve gerekse toplum hayatında güzel ahlâk sahibi olmaya teşviktir.
‫إَّن ِم ْن أَح ِّبُك ْم إلَّى َو أْقرِبُك ْم ِم ِّنى َم ْج ِلسًا َيْو َم الِقَياَم ِة أَح اِس ُنُك ْم ْأْﺧ ﻼقًا‬
“Sizin bana en sevimli olanınız ve kıyamet gününde bana en yakın olanınız ahlakı en güzel
olanınızdır” (Buhari, Edeb,38. (VI1,181))
Müminin kalbindeki iman, sahibini ibadete yönlendirdiği gibi, ibadet de güzel ahlâka
yönlendirmelidir. İslâm’ın işaret ettiği ahlâk pasif değil, iman ve ibadetin beslemesiyle güzel işler
peşinde koşmaktır.
İmanî ve ahlakî durumların ve eylemlerin her biri kalple doğrudan bağlantılıdır. İman ile ahlâk
arasındaki ilişki pratiğe yansıdığı takdirde imanın gücü ortaya çıkar. İnsanın iç ve dış dünyasını
aydınlatmayan, ondaki iç ve dış ahlâkî güzellikleri yansıtmayan bir imanı sorgulamak
gerekmektedir. Gerçek bir imanın ahlâkî güzellikleri meydana getirmemesi mümkün değildir. Bir
kimsenin güzel ahlaka sahip olması, onun imanının kemâliyeti ölçüsünde gerçekleşir. İman özü
gereği zorlamayı kabul etmez. İmandaki bu hususiyet güzel amelleri ve ahlakî değerleri netice
vermesi açısından önemlidir.
‫َال ُيْؤ ِم ُن أَح ُد ُك ْم َح َّتى ُيِح َّب ألِخ يِه َم ا ُيِح ُّب ِلَنْفِس ِه‬
“Sizden biriniz kendisi için sevip arzu ettiği şeyi din kardeşi için de sevip arzu etmedikçe gerçek
anlamda iman etmiş olmaz.” (Buhârî, Îmân 7)

Namazın her türlü hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyacağını :


٤٥﴿ ‫اْتُل َم ا ُأوِح َي ِإَلْيَك ِم َن اْلِكَتاِب َو َأِقِم الَّص اَل َة ِإَّن الَّص اَل َة َتْنَهى َع ِن اْلَفْح َش اء َو اْلُم نَك ِر‬
“(Ey Muhammed!) Kitaptan sana vahyolunanı oku, namazı da dosdoğru kıl. Çünkü namaz, insanı
hayâsızlıktan ve kötülükten alıkor.“ (Ankebut, 29/45.) düşünen Allah Rasulü bir gün
yanındakilere :, Ne dersiniz, birinizin evinin önünden bir nehir aksa ve her gün o nehirde beş kez
yıkansa, bu durum o kişide kir namına bir şey bırakır mı?!.’diye sordu. Oradakiler;‘Hayır, o kişide
kir namına bir şey bırakmaz.’dediler. Bunun üzerine Allah’ın Elçisi (s.a.v.),‘İşte günde kılınan beş
vakit namaz da böyledir. Allah onunla hataları siler.’”buyurdu (Buhari, Mevakitü’s-salât, 6; Mesacid
ve mevziu’s-salât, 283.)
Nehir benzetmesini kullanarak günde beş vakit namaz kılan insanda da günahların ve kötü ahlaki
özelliklerin kalamayacağını anlattığı hadisi ile bu ilişkiyi çok veciz bir şekilde özetlemektedir.
Sevgili Peygamberimiz, orucun takvaya ulaştırabilmesi (Bakara, 2/183.) oruçluyu her türlü nefsani
ve şehevi isteğe karşı kalkan olarak koruyabilmesi için oruçlunun kötü söz söylememesi, bağırıp
çağırmaması, kimseyle kavga etmemesini (Buhari, Savm, 2.) şart koşmuş, oruçlu iken yalan konuşan
ve yalancı şahitlik yapan kişilerin aç kalmasına Allah’ın ihtiyacı olmadığını (Buhari, Savm, 8;
Buhari, Savm, 20.) ifade etmiştir. O böylece ibadetlerin ahlaken yücelmeye olan katkısını
göstermiştir.
‫َو اَل َتْسَتِو ي اْلَحَس َنُة َو اَل الَّسِّيَئُة اْدَفْع ِباَّلِتي ِهَي َأْح َس ُن َفِإَذ ا اَّلِذ ي َبْيَنَك َو َبْيَنُه َعَداَو ٌة َك َأَّنُه َوِلٌّي َحِم يٌم‬
“İyilikle kötülük bir olmaz. Kötülüğü en güzel bir şekilde sav. Bir de bakarsın ki, seninle arasında
düşmanlık bulunan kimse sanki sıcak bir dost oluvermiştir.” (Fussilet, 41/34)

İman esas, amel gerekli, ahlak ise tamamlayıcıdır.

Merhum M. Akif'in de dediği gibi:

Ne irfandır veren ahlaka yükseklik, ne vicdandır;

Fazilet hissi insanlarda Allah korkusundandır.


3. Kur’an-ı Kerim’de iyiliklerin karşılığının on misliyle veya katlanarak verileceği buyruluyor.
Bu bağlamda iyilik yapmanın mükafatından bahseder misiniz?

١٦٠﴿ ‫َم ْن َٓج اَء ِباْلَحَس َنِة َفَلُه َع ْش ُر َاْم َثاِلَهۚا َو َم ْن َٓج اَء ِبالَّسِّيَئِة َفاَل ُيْج ٰٓز ى ِااَّل ِم ْثَلَها َو ُهْم اَل ُيْظَلُم وَن‬
Kim iyilikle gelirse ona getirdiğinin on katı vardır; kim de kötülükle gelirse o sadece getirdiğinin
dengiyle cezalandırılır. Onlar haksızlığa uğratılmazlar. En'âm Suresi - 160 . Ayet

Bir kudsi hadiste aktarıldığı üzere ise Allah Teâlâ meleklerine şöyle emreder:
“Kim bir hayır işlerse, ona onun on misli vardır veya daha da artırırım. Kim bir kötülük işlerse, ona
da onun misli vardır. Ya da tamamen affederim. Kim bana bir karış yaklaşırsa, ben ona bir arşın
yaklaşırım; kim bana bir arşın yaklaşırsa, ben ona bir kulaç yaklaşırım. Kim bana yürüyerek gelirse,
ben ona koşarak varırım. Kim bana hiçbir şeyi ortak koşmamak şartıyla dünya dolusu günahla
gelirse, ben kendisini o kadar mağfiretle karşılarım.” (Müslim, Zikir 22)

Hz. Peygamber (asm) Efendimiz de aynı müjdeyi tekrar etmiş ve şöyle buyurmuştur:
“Kim iyi bir Müslüman olur da bir iyilik yaparsa her bir iyiliğine karşılık 10 kattan 700 kata kadar
karşılığı yazılır. Ancak, bu kişi bir kötülük işlerse o kötülüğe de sadece karşılığı yazılır.” (Buhârî,
İman, 35)
Bakara / 148. Ayet
‫َو ِلُك ٍّل ِو ْج َهٌة ُهَو ُمَو ّ۪ل يَها َفاْسَتِبُقوا اْلَخْيَر اِۜت َاْيَن َم ا َتُك وُنوا َيْأِت ِبُك ُم ُهّٰللا َج۪م يًع ۜا ِاَّن َهّٰللا َع ٰل ى ُك ِّل َش ْي ٍء َق۪د يٌر‬
Her milletin yöneldiği bir kıblesi vardır. Siz hep hayırlı işler yapmada birbirinizle yarışın! Nerede
olursanız olun, Allah hepinizi huzurunda bir araya getirecektir. Çünkü Allah’ın her şeye gücü yeter.

Bakara / 177. Ayet


‫َو اْلَم ٰٓلِئَك ِة َو اْلِكَت اِب َو الَّنِبّ۪ي َۚن َو ٰا َتى اْلَم اَل َع ٰل ى‬ ‫ٰا‬ ‫ٰل‬
‫َلْيَس اْلِبَّر َاْن ُتَو ُّلوا ُوُجوَهُك ْم ِقَبَل اْلَم ْش ِرِق َو اْلَم ْغ ِر ِب َو ِكَّن اْلِبَّر َم ْن َم َن ِباِهّٰلل َو اْلَي ْو ِم اٰاْل ِخ ِر‬
‫ُحِّب۪ه َذ ي اْلُقْر ٰب ى َو اْلَيَتاٰم ى َو اْلَم َس ا۪ك يَن َو اْبَن الَّس۪ب يِل َو الَّٓس اِئ۪ل يَن َوِفي الِّر َقاِۚب َو َاَقاَم الَّص ٰل وَة َو ٰا َتى الَّز ٰك وَۚة َو اْلُم وُف وَن ِبَع ْه ِدِهْم ِاَذ ا َعاَه ُدوۚا‬
‫ِو‬
‫ٰٓل‬ ‫ٰٓل‬
‫َو الَّصاِب۪ر يَن ِفي اْلَبْأَٓس اِء َو الَّض َّٓر اِء َو ۪ح يَن اْلَبْأِۜس ُا۬و ِئَك اَّل۪ذ يَن َص َد ُقوۜا َو ُا۬و ِئَك ُهُم اْلُم َّتُقوَن‬

Yüzlerinizi doğu ya da batı tarafına çevirmeniz iyilik değildir. Asıl iyilik; Allah’a, âhiret gününe,
meleklere, kitaplara ve peygamberlere inanan; malını sevdiği halde akrabasına, yetimlere,
yoksullara, yolda kalan gariplere, dilenenlere, hürriyetine kavuşmak isteyen köle ve esirlere veren;
namazı dosdoğru kılıp zekâtı ödeyen; antlaşma yaptığında sözünde duran; sıkıntı, darlık, hastalık ve
şiddetli savaş zamanlarında sabredenlerin yaptığıdır. Kulluklarında samimi ve dürüst olanlar işte
bunlardır; gerçek takvâ sahipleri de yine bunlardır.
Bakara / 189. Ayet
‫َيْس َٔـُلوَنَك َع ِن اَاْلِهَّلِۜة ُقْل ِهَي َم َو ا۪ق يُت ِللَّن اِس َو اْلَح ِّۜج َو َلْيَس اْلِب ُّر ِب َاْن َت ْأُتوا اْلُبُي وَت ِم ْن ُظُهوِرَه ا َو ٰل ِكَّن اْلِب َّر َمِن اَّتٰق ۚى َو ْأُت وا اْلُبُي وَت ِم ْن‬
‫َاْبَو اِبَهۖا َو اَّتُقوا َهّٰللا َلَع َّلُك ْم ُتْفِلُحوَن‬

Sana ayın hallerinden soruyorlar. De ki: “Onlar insanlar ve hac için zaman ölçüleridir.” Evlere
arkalarından girmeniz iyilik değildir. Asıl iyilik, Allah’a karşı gelmekten sakınan kimsenin iyiliğidir.
Evlere kapılarından girin ve Allah’a karşı gelmekten sakının ki kurtuluşa eresiniz.

Bakara / 195. Ayet


‫ۛۚا‬ ‫ِۛۚة‬
‫َو َاْنِفُقوا ۪ف ي َس ۪ب يِل ِهّٰللا َو اَل ُتْلُقوا ِبَاْي۪د يُك ْم ِاَلى الَّتْهُلَك َو َاْح ِس ُنو ِاَّن َهّٰللا ُيِح ُّب اْلُم ْح ِس۪ن يَن‬
Mallarınızı Allah yolunda harcayın ve kendinizi kendi ellerinizle tehlikeye atmayın. Bir de iyilik
edin ve yaptığınızı güzel yapın. Doğrusu Allah iyilik eden ve işini güzel yapanları sever.

Bakara / 216. Ayet


‫ُك ِتَب َع َلْيُك ُم اْلِقَتاُل َو ُهَو ُك ْر ٌه َلُك ْۚم َو َع ٰٓس ى َاْن َتْك َر ُهوا َش ْئًـا َو ُهَو َخْيٌر َلُك ْۚم َو َع ٰٓس ى َاْن ُتِح ُّبوا َش ْئًـا َو ُهَو َش ٌّر َلُك ْۜم َو ُهّٰللا َيْع َلُم َو َاْنُتْم اَل َتْع َلُم وَ۟ن‬

Hoşunuza gitmese de savaş size farz kılındı. Hoşlanmadığınız bir şey sizin için hayırlı olabilir.
Hoşlandığınız bir şey de sizin için kötü olabilir. Gerçeği Allah bilir, siz bilemezsiniz.

Bakara / 271. Ayet


‫ِاْن ُتْبُدوا الَّصَد َقاِت َفِنِع َّم ا ِهَۚي َو ِاْن ُتْخ ُفوَها َو ُتْؤ ُتوَها اْلُفَقَٓر اَء َفُهَو َخْيٌر َلُك ْۜم َو ُيَك ِّفُر َع ْنُك ْم ِم ْن َس ِّئَـاِتُك ْۜم َو ُهّٰللا ِبَم ا َتْع َم ُلوَن َخ ۪ب يٌر‬

Eğer sadakaları açıktan verirseniz bu da iyidir. Ama onları gizler ve fakirlere gizlice verirseniz bu
sizin için daha hayırlıdır. Bu sayede Allah sizin bir kısım günahlarınızı bağışlar. Zira Allah,
yaptığınız her şeyden haberdardır.

Âl-i İmrân / 26. Ayet


‫ُقِل الّٰل ُهَّم َم اِلَك اْلُم ْلِك ُتْؤ ِتي اْلُم ْلَك َم ْن َتَٓش اُء َو َتْنِز ُع اْلُم ْلَك ِمَّم ْن َتَٓش اُۘء َو ُتِع ُّز َم ْن َتَٓش اُء َو ُتِذ ُّل َم ْن َتَٓش اُۜء ِبَيِد َك اْلَخْيُۜر ِاَّنَك َع ٰل ى ُك ِّل َش ْي ٍء َق۪د يٌر‬

De ki: “Ey mülkün gerçek sahibi olan Allah! Sen dilediğine mülkü verirsin, dilediğinden mülkü
çekip alırsın; dilediğini yüceltip aziz kılar, dilediğini alçaltıp zelil edersin. Bütün hayırlar yalnız
senin elindedir. Şüphesiz sen, her şeye kâdirsin.
Âl-i İmrân / 134. Ayet
‫َاَّل۪ذ يَن ُيْنِفُقوَن ِفي الَّس َّٓر اِء َو الَّض َّٓر اِء َو اْلَك اِظ۪م يَن اْلَغْيَظ َو اْلَع ا۪ف يَن َع ِن الَّناِۜس َو ُهّٰللا ُيِح ُّب اْلُم ْح ِس۪ن يَۚن‬

O takvâ sahipleri, bollukta da darlıkta da Allah yolunda harcar, öfkelerini yutar ve insanların
kusurlarını affederler. Allah da böyle iyilik ve ihsân sahiplerini sever.

Nisâ / 79. Ayet


‫َٓم ا َاَص اَبَك ِم ْن َحَس َنٍة َفِم َن ِۘهّٰللا َو َٓم ا َاَص اَبَك ِم ْن َس ِّيَئٍة َفِم ْن َنْفِس َۜك َو َاْر َس ْلَناَك ِللَّناِس َر ُسوۜاًل َو َك ٰف ى ِباِهّٰلل َش ۪ه يًدا‬

Sana gelen her iyilik Allah’tandır. Sana gelen her kötülük de nefsindendir. Rasûlüm! Seni bütün
insanlara elçi olarak gönderdik. Buna şâhit olarak Allah yeter.

Nisâ / 114. Ayet


‫اَل َخْيَر ۪ف ي َك ۪ث يٍر ِم ْن َنْج ٰو يُهْم ِااَّل َم ْن َاَم َر ِبَص َد َقٍة َاْو َم ْعُروٍف َاْو ِاْص اَل ٍح َبْيَن الَّناِۜس َو َم ْن َيْفَع ْل ٰذ ِل َك اْبِتَٓغ اَء َم ْر َض اِت ِهّٰللا َفَس ْو َف ُنْؤ ۪ت يِه‬
‫َاْج ًرا َع۪ظ يًم ا‬

Onların kendi aralarında yaptıkları gizli görüşmelerin ve fısıldaşmaların çoğunda hayır yoktur.
Ancak sadaka vermeyi, iyilik yapmayı ya da insanların arasını düzeltmeyi emredenlerinki bunun
dışındadır. Kim bunu Allah’ın rızâsını kazanmak niyetiyle yaparsa, ona yakında büyük bir mükâfat
vereceğiz.

Nisâ / 125. Ayet


‫َو َم ْن َاْح َس ُن ۪د يًنا ِمَّم ْن َاْس َلَم َو ْج َهُه ِهّٰلِل َو ُهَو ُم ْح ِس ٌن َو اَّتَبَع ِم َّلَة ِاْبٰر ۪ه يَم َح۪ن يًفۜا َو اَّتَخ َذ ُهّٰللا ِاْبٰر ۪ه يَم َخ ۪ل ياًل‬

Allah’ı görürcesine iyilik yapan bir kimse olarak bütün varlığıyla Allah’a teslim olan ve şirkten uzak
dupduru bir tevhid inancıyla İbrâhim’in dînine uyan kimseden daha güzel bir dine kim sahiptir ki?
Üstelik Allah, İbrâhim’i dost edinmiştir.

Nisâ / 149. Ayet


‫ِاْن ُتْبُدوا َخْيًرا َاْو ُتْخ ُفوُه َاْو َتْع ُفوا َع ْن ُٓس وٍء َفِاَّن َهّٰللا َك اَن َع ُفًّو ا َق۪د يًرا‬

Siz, açık veya gizli bir iyilik yaptığınızda ya da size yapılan bir kötülüğü bağışladığınızda, şunu bilin
ki Allah da sizi affedecektir. Çünkü Allah, çok affedicidir, her şeye gücü yetendir.
Mâide / 48. Ayet
‫َو َاْنَز ْلَٓنا ِاَلْيَك اْلِكَتاَب ِباْلَح ِّق ُمَص ِّد ًقا ِلَم ا َبْيَن َيَد ْيِه ِم َن اْلِكَتاِب َو ُمَهْيِم ًنا َع َلْيِه َفاْح ُك ْم َبْيَنُهْم ِبَٓم ا َاْن َز َل ُهّٰللا َو اَل َتَّتِب ْع َاْه َٓو اَء ُهْم َع َّم ا َٓج اَء َك ِم َن‬
‫اْلَح ِّۜق ِلُك ٍّل َجَع ْلَنا ِم ْنُك ْم ِش ْر َع ًة َوِم ْنَهاًج ۜا َو َلْو َٓش اَء ُهّٰللا َلَجَع َلُك ْم ُاَّم ًة َو اِح َد ًة َو ٰل ِكْن ِلَيْبُل َو ُك ْم ۪ف ي َٓم ا ٰا ٰت يُك ْم َفاْس َتِبُقوا اْلَخْي َر اِۜت ِاَلى ِهّٰللا َم ْر ِج ُع ُك ْم‬
‫َج۪م يًعا َفُيَنِّبُئُك ْم ِبَم ا ُكْنُتْم ۪ف يِه َتْخ َتِلُفوَۙن‬

Rasûlüm! Sana da Kur’an’ı, kendinden önceki kitapları doğrulayıcı ve onları koruyup denetleyici
olarak her yönden gerçeğe uygun bir tarzda indirdik. O halde daha önce kendilerine kitap verilenler
arasında Allah’ın indirdiğiyle hükmet; sana gelen gerçekleri bir tarafa bırakarak onların asılsız
isteklerine uyma. Biz her biriniz için, o dönemin peygamberine ait bir şeriat ve bir yol-yöntem
belirledik. Eğer Allah dileseydi, sizi, tarih boyu aynı şeriate bağlı bir tek ümmet yapardı. Fakat her
birinizi, kendisine verdiği kitap ve şeriat ile imtihan etmek için böyle ümmetlere ayırdı. Öyleyse ey
mü’minler, siz de durmayın, hayırlı işlerde birbirinizle yarışın. Neticede hepinizin dönüşü Allah’adır
ve anlaşmazlığa düştüğünüz şeyleri O size bildirecektir.

Yunus / 107. Ayet


‫َو ِاْن َيْمَس ْس َك ُهّٰللا ِبُضٍّر َفاَل َك اِش َف َلُٓه ِااَّل ُهَۚو َو ِاْن ُيِرْد َك ِبَخْيٍر َفاَل َٓر اَّد ِلَفْض ِل۪ۜه ُي۪ص يُب ِب۪ه َم ْن َيَٓش اُء ِم ْن ِعَباِد ۪ۜه َو ُهَو اْلَغ ُفوُر الَّر ۪ح يُم‬

Allah sana bir zarar dokunduracak olursa, onu yine Allah’tan başka giderecek yoktur. Eğer senin
için bir hayır dilerse, O’nun lutf u keremini engelleyecek de yoktur. O, lutfunu kullarından
dilediğine verir. O, çok bağışlayıcıdır, engin merhamet sahibidir.

Hûd / 114. Ayet


‫َو َاِقِم الَّص ٰل وَة َطَر َف الَّنَهاِر َو ُزَلًفا ِم َن اَّلْيِۜل ِاَّن اْلَحَس َناِت ُيْذ ِهْبَن الَّس ِّئَـاِۜت ٰذ ِلَك ِذ ْك ٰر ى ِللَّذ اِك ۪ر يَۚن‬
‫ِي‬

Gündüzün iki tarafında ve gecenin gündüze yakın saatlerinde namazı dosdoğru kıl. Şüphesiz ki
iyilikler kötülükleri giderir. Bu buyruklar, ibret ve öğüt almasını bilenlere bir hatırlatmadır.

Nahl / 128. Ayet


‫ِاَّن َهّٰللا َم َع اَّل۪ذ يَن اَّتَقْو ا َو اَّل۪ذ يَن ُهْم ُم ْح ِس ُنوَن‬
Çünkü Allah, gönülleri kendisine saygı ve sevgiyle dopdolu olup buyruklarına karşı gelmekten
sakınanlarla ve dâimâ iyilik edip işini güzel yapanlarla beraberdir.
Enbiyâ / 35. Ayet
‫ُك ُّل َنْفٍس َٓذ اِئَقُة اْلَم ْو ِۜت َو َنْبُلوُك ْم ِبالَّش ِّر َو اْلَخْيِر ِفْتَنًۜة َو ِاَلْيَنا ُتْر َج ُعوَن‬
Her nefis mutlaka ölümü tadacaktır. Biz sizi, gerçek değerinizi ortaya çıkarmak için şerle de hayırla
da imtihan ediyoruz. Sonunda zâten bize döneceksiniz.

Hac / 77. Ayet


‫َٓيا َاُّيَها اَّل۪ذ يَن ٰا َم ُنوا اْر َك ُعوا َو اْسُجُدوا َو اْع ُبُدوا َر َّبُك ْم َو اْفَع ُلوا اْلَخْيَر َلَع َّلُك ْم ُتْفِلُحوَۚن‬
Ey iman edenler! Rukû edin, secde edin, Rabbinize daha başka kulluk vazîfelerinizi yerine getirin ve
hayırlı ameller yapın ki kurtuluşa eresiniz.

Mü'minûn / 61. Ayet


‫ُا۬و ٰٓلِئَك ُيَس اِرُع وَن ِفي اْلَخْيَر اِت َو ُهْم َلَها َس اِبُقوَن‬
İşte onlardır hayırlı işlerde koşuşarak yarışanlar ve onlardır bu işlerde hep önde gidenler!

Bakar/201
٢٠١﴿ ‫﴾َوِم ْنُهْم َم ْن َيُقوُل َر َّبَٓنا ٰا ِتَنا ِفي الُّد ْنَيا َحَس َنًة َوِفي اٰاْل ِخَر ِة َحَس َنًة َوِقَنا َع َذ اَب الَّناِر‬
İnsanlardan öyleleri de vardır ki, “Ey rabbimiz! Bize bu dünyada da iyilik ver, öteki dünyada da
iyilik ver; bizi cehennem azabından koru” derler.
4. İslam’a göre iyilik yapmada öncelikli kişiler var mıdır? İyilik yapmak ve hayır-hasenatta
bulunmak için bir ayrım söz konusu mudur?
Dünyayı yaşanılır kılmak için atılan her türlü adım “iyilik ve ihsan” olarak adlandırılabilir. Bir güzel
sözün dediği gibi, “İnsanı iyilik yaşatır”. O halde insan önce kendisine iyilik etmekle işe
başlayabilir. Zira her boyutta ve her alanda iyiliğe hazır hâle gelmek için önce kendine iyi
davranmalıdır. İman ederek ruhuna huzur, ibadet ederek bedenine sıhhat aşılamalıdır.
İnanan ve ibadet eden insan aynı zamanda nefsini kontrol altına almaya, güzel ahlakı kuşanmaya,
kötü huylardan kurtulmaya çalışmalıdır. Sabreden, şükreden, affeden, sevgi veren, merhamet
gösteren, iyi bir insan olmaya gayret etmelidir.

Kendisinden sonra çevresine iyiliği dokunur insanın. Müslüman, yakın çevresinden başlamak üzere
halkalar halinde yayılan bir biçimde iyiliğe öncü olmalıdır. Her kararında iyi niyet taşımalı, düşünce
ve davranışlarının iyiye ve iyiliğe hizmet etmesine özen göstermelidir. Ailesiyle, anne babasıyla,
eşiyle ve çocuklarıyla ilişkilerini iyilik temeline oturtmalı, ihsan rengine boyamalıdır. Zira Sevgili
Peygamberimiz,
) ‫ َقاَل َر ُسوُل ِهَّللا (َص َّلى ُهَّللا َع َلْيِه َو َس َّلْم‬: ‫ َقاَلْت‬،‫ َع ْن َعاِئَش َة‬:
“‫ َو َأَنا َخ ْيُر ُك ْم َأِلْهِلى‬،‫”…َخ ْيُر ُك ْم َخ ْيُر ُك ْم َأِلْهِلِه‬
“Sizin en hayırlınız, ailesine en güzel davranandır. Ben de sizin aranızda ailesine karşı en güzel
davrananım.” (İbn Mâce, Nikah, 50) buyurur.

Anne babaya iyilik etmeyi bize ısrarla öğütleyen de Peygamberimizdir. Bir adam “Amellerin en
üstünü hangisidir?” diye sorunca Peygamberimiz şöyle cevap vermiştir: “Vaktinde kılınan namaz ve
anne babaya iyilik etmek.” (Buhârî, Tevhid, 48) İşte bu iyiliğin ta kendisidir! İyiliğin bir sonraki
halkasında ise komşularımız ve akrabalarımız gelir.

‫َع ْن َأِبى ُش َر ْيٍح اْلُخ َزاِع ِّى َأَّن الَّنِبَّى صلى هللا عليه وسلم َقاَل « َم ْن َك اَن ُيْؤ ِم ُن ِباِهَّلل َو اْلَيْو ِم اآلِخ ِر َفْلُيْح ِس ْن ِإَلى َج اِر ِه َو َم ْن َك اَن‬
‫ » ُيْؤ ِم ُن ِباِهَّلل َو اْلَيْو ِم اآلِخ ِر َفْلُيْك ِر ْم َض ْيَفُه َو َم ْن َك اَن ُيْؤ ِم ُن ِباِهَّلل َو اْلَيْو ِم اآلِخ ِر َفْلَيُقْل َخْيًرا َأْو ِلَيْس ُكْت‬.
Buhârî, Edeb, 28.

“Kim Allah’a ve âhiret gününe iman ediyorsa, komşusuna iyilik etsin!” (Müslim, İman, 77)
Halkalar halinde yayılan iyilik, aynı şehirde birlikte yaşadığımız tüm insanları kuşatır. Yetimlere,
fakirlere, kimsesizlere, yuva özlemi çekenlere, muhacirlere, öğrencilere uzanan iyilikler hiç
kuşkusuz insanı Rabbine yaklaştırır. Buruk yüreklere bir nebze de olsa acıyı unutturabilmek için
maddi ya da manevi destek sunmak, iyiliğin yeryüzünde hükümran olmasına yardım etmek
demektir. Mümine yakışan, mazlum coğrafyalardaki kardeşleri için dua etmek, savaşın çocuklarıyla
birlikte gözyaşı dökmek, hiç tanımadığı insanların bir an önce kötülükten kurtulup iyilikle nefes
alması için onlara yardım göndermektir. Diyeceğimiz o ki, iyilik, insanın mayasında yer alan “eşref-i
mahlukat” sırrının bir yansımasıdır. Bu yüzden de iyilik sözleri, iyilik örnekleri sınırsızdır. Can
taşıyan her varlık, iyiliğe hasrettir. Minicik bir karıncadan yüce bir âlime kadar her canlı kendisine
ihsan ile yani en güzel biçimde davranılmasını hak eder. Peygamber Efendimiz, “Her canlıya
yapılan iyilikte bir sevap vardır.” (Buhârî, Müsâkât, 9) sözüyle bu gerçeği dile getirir
5. Peygamberimizin (sas) dilinden iyilik yapma adına neler öğreniyoruz? İyilik ve hayır-
hasenatta bulunanları müjdeler bekliyor?

‫ واإلثم ما َح اَك في نفسك وكرهت أن‬،‫ «الِبُّر ُح ْسُن الُخ لق‬:‫عن النواس بن سمعان رضي هللا عنه عن النبي صلى هللا عليه وسلم قال‬
‫َيَّطِلَع عليه الناس‬
“İyilik güzel ahlâktır. Kötülük ise vicdanını rahatsız eden ve insanların bilmesini istemediğin şeydir.

Peygamber Efendimiz (s.a.s) de “Her iyilik sadakadır.” buyurarak bitmez tükenmez çeşitleri olan
iyiliğin insana kazandırdığı sevaba işaret eder. Rahmet Elçisi, “Allah’ım! Beni iyilik yaptığında
sevinç duyan, kötülük yaptığında da bağışlanma dileyen kullarından eyle” niyazıyla aslında
hepimizin birer iyilik neferi olmamızı ister.

“Allah’ım! Yaşamayı benim için her türlü iyiliği artırma vesilesi yap. Ölümü de benim için her türlü
kötülükten kurtuluş sebebi yap!”

‫ “… اْلِبُّر َم ا اْطَم َأَّنْت ِإَلْي ِه الَّنْفُس َو اْط َم َأَّن‬: ‫َع ْن َو اِبَص َة ْبِن َم ْع َبٍد اَألَسِد ِّي َأَّن َر ُسوَل ِهَّللا (َص َّلى ُهَّللا َع َلْيِه َو َس َّلْم ) َقاَل‬
‫ َو اِإْل ْثُم َم ا َح اَك ِفى الَّنْفِس َو َتَر َّد َد ِفى الَّص ْد ِر َو ِإْن َأْفَتاَك الَّناُس َو َأْفَتْو َك‬، ‫ِإَلْيِه اْلَقْلُب‬.”
“…İyilik, gönlünü huzura kavuşturan ve içine sinen şeydir; kötülük ise insanlar sana fetva verseler
bile, gönlünü huzursuz eden ve içinde kuşku bırakan şeydir.
Dârimî, Büyû', 2

‫ َكْيَف ِلى َأْن َأْع َلَم ِإَذ ا َأْح َس ْنُت َو ِإَذ ا َأَس ْأُت ؟ َقاَل الَّنِبُّي‬: ) ‫ َقاَل َر ُجٌل ِلَر ُسوِل ِهَّللا (َص َّلى ُهَّللا َع َلْيِه َو َس َّلْم‬: ‫َع ْن َع ْبِد ِهَّللا َقاَل‬
، ‫ َق ْد َأَس ْأَت‬: ‫ َو ِإَذ ا َس ِم ْعَتُهْم َيُقوُل وَن‬. ‫ َفَقْد َأْح َس ْنَت‬، ‫ َقْد َأْح َس ْنَت‬: ‫ “ِإَذ ا َسِم ْعَت ِج يَر اَنَك َيُقوُلوَن‬: ) ‫(َص َّلى ُهَّللا َع َلْيِه َو َس َّلْم‬
‫َفَقْد َأَس ْأَت‬.”
Abdullah (b. Mes'ûd) (ra) tarafından nakledildiğine göre, bir adam Resûlullah'a (sas), “İyi mi kötü
mü yaptığımı nasıl bilebilirim?” diye sormuş, Hz. Peygamber (sas) de şöyle buyurmuştur:
“Komşularının, "İyi yaptın!" dediğini duyarsan iyi yapmışsındır. Onların, "Kötü yaptın!" dediğini
duyarsan da kötü yapmışsındır.”
(İbn Mâce, Zühd, 25; İbn Hanbel, I, 402)

‫ “َم ْن َر َأى ِم ْنُك ْم ُم ْنَك ًرا َفْلُيَغِّيْر ُه ِبَي ِدِه َف ِإْن َلْم َيْس َتِط ْع‬:‫َسِم ْع ُت َر ُسوَل ِهَّللا (َص َّلى ُهَّللا َع َلْيِه َو َس َّلْم ) َيُقوُل‬... ‫َقاَل َأُبو َسِع يٍد‬
‫َفِبِلَس اِنِه َفِإْن َلْم َيْسَتِط ْع َفِبَقْلِبِه َو َذ ِلَك َأْض َع ُف اِإْل يَم اِن‬.”
Ebû Saîd (el-Hudrî) (ra) diyor ki, “Resûlullah'ı (sas) şöyle derken işittim:
"İçinizden biri bir kötülük görürse onu eliyle, buna gücü yetmezse diliyle değiştirsin; buna da gücü
yetmezse kalbiyle (ona karşı kin ve nefret beslesin). Bu ise imanın asgarî gereğidir." ”
(Müslim, Îmân, 78)

‫ “ِإَذ ا َأْح َس َن َأَح ُد ُك ْم ِإْس َالَم ُه َفُك ُّل َح َس َنٍة َيْع َم ُلَها ُتْك َتُب َل ُه‬: ) ‫ َقاَل َر ُسوُل ِهَّللا (َص َّلى ُهَّللا َع َلْيِه َو َس َّلْم‬: ‫عَْن َأِبى ُهَر ْيَر َة َقاَل‬
‫ِبَع ْش ِر َأْم َثاِلَها ِإَلى َس ْبِعِم اَئِة ِض ْع ٍف َو ُك ُّل َس ِّيَئٍة َيْع َم ُلَها ُتْك َتُب َله ِبِم ْثِلَها‬.”
Ebû Hüreyre'nin (ra) naklettiğine göre, Resûlullah (sas) şöyle buyurmuştur:
“İçinizden İslâm'ı güzelce yaşayan kimseye, yapacağı her bir iyiliğe karşılık on mislinden yedi yüz
katına kadar sevap yazılır; yapacağı her bir kötülüğe ise ancak bir misli yazılır.”
( Buhârî, Îmân, 31)

‫ “الَّلُهَّم اْج َع ْلِنى ِم َن اَّلِذ يَن ِإَذ ا َأْح َس ُنوا اْسَتْبَش ُروا َو ِإَذ ا َأَس اُء وا‬:‫َع ْن َعاِئَش َة َأَّن الَّنِبَّي (َص َّلى ُهَّللا َع َلْيِه َو َس َّلْم ) َك اَن َيُقوُل‬
‫اْسَتْغ َفُروا‬.”
Hz. Âişe'den (ra) nakledildiğine göre, Hz. Peygamber (sas) şöyle derdi:
“Allah'ım! Beni, iyilik yaptıkları zaman sevinç duyan, kötülük yaptıkları zaman da bağışlanma
dileyen kullarından eyle.”
( İbn Mâce, Edeb, 57; İbn Hanbel, VI, 188)

) ‫ َقاَل َر ُسوُل ِهَّللا (َص َّلى ُهَّللا َع َلْيِه َو َس َّلْم‬: ‫ َع ِن اْبِن َعَّباٍس َقاَل‬:

“ ‫َلْيَس ِم َّنا َم ْن َلْم َيْر َح ْم َصِغ يَر َنا َو ُيَو ِّقْر َك ِبيَر َنا َو َيْأُم ْر ِباْلَم ْعُروِف َو َيْنَه َع ِن اْلُم ْنَك ِر‬.”

İbn Abbâs"ın naklettiğine göre, Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: “Küçüğümüze merhamet
etmeyen, büyüğümüze saygı göstermeyen ve iyiliği emredip/teşvik edip kötülükten
sakındırmayan/uzaklaştırmayan bizden değildir.”

(T1921 Tirmizî, Birr, 15)


6. İyilik yapmak deyince aklımıza sadece büyük çabalar isteyen, maddi fedakârlık gerektiren
davranışlar geliyor. İyiliğin maddi olmayan yönü hakkında neler söylersiniz?

İyilik, toprağa düşüp yeşeren, yeşerip serpildikçe yeniden toprağa düşüp tohum olmak ve binlerce
iyiliği var etmek isteyen bir filiz gibidir.
İman ve İslam bir iyilik davetidir. Bu iyilik bazen güzel ahlak, erdem, fazilet olur; bazen hayır-
hasenat, sadaka-zekât olur; bazen tebessüm ve kucaklama, tatlı söz ve güler yüz olur. Adı ve şekli
değişebilir ama önemi ve değeri asla değişmez.
Günlük hayatın meşgaleleriyle bedensel olarak tükenen, zihinsel ve duygusal olarak keşmekeş
yaşayan insan, vaktin duraklarında durmaya, dinlenmeye, arınmaya, kendisini yeniden inşa etmeye
ihtiyaç duyar. İyilik, anın ve mekânın içinde kaybolmakla yüz yüze kalan benliklerimize dokunarak
bizlere eşref-i mahlûkat olduğumuzu hatırlatır. Bizleri onarır, besler, maneviyatımızı güçlendirir.
Kimi zaman abdest, namaz, oruç ve dua gibi ibadetler kimi zaman da güler yüz, emek ve tecrübe
paylaşımı, yaşlıya, engelliye, dula, yetime destek gibi sosyal faaliyetler ruhumuzu beyaz bir tülbent
gibi süzer.
Mümine düşen, mazlum coğrafyalardaki kardeşleri için dua etmek, savaşın çocuklarıyla birlikte
gözyaşı dökmek, hiç tanımadığı insanların bir an önce kötülükten kurtulup iyilikle nefes alması için
onlara yardım göndermektir.
İyilik, yalnıza arkadaş, yorguna dayanak, garibe sığınak olmaktır...
İnsana yakışan, iyilik yapmaktır. Ruhumuz iyilikten beslenir. Bir Müslüman olarak daha iyi bir insan
olmaktan, daha çok iyilikte bulunmaktan ve sevap defterlerimizi halis iyiliklerle doldurmaktan başka
ne amacımız olabilir?
"İyiliği ve ihsanı tamamlamak, başlamaktan daha hayırlıdır." (Mevlana)
“İyilik yap denize at, balık bilmezse Halik bilir.” ( Atasözü)
7. İyiliğin ve hayrın bireyi ve topluma dönük faydaları nelerdir? Erdemli bir toplum için iyiliğin
arındırıcı yönü hakkında neler söylersiniz?

İslam medeniyetinde iyilik, var oluşun gayesidir. Âlemlerin Rabbi, bizi yeryüzüne iyi insan olalım,
iyiliği egemen kılalım diye gönderdi.
Bizler, iyiliği yeryüzüne öğreten, iyiliklerle gönülleri fetheden bir medeniyetin mensuplarıyız. Bu
medeniyet, insanı yaşat ki devlet yaşasın anlayışıyla yeryüzünü imar etmiştir. Bu medeniyet, ulaştığı
her yeri, mescit ve camiler, vakıflar, hanlar, hamamlar, imarethaneler, yetimhaneler, şifahaneler,
mektep ve medreseler, çeşme ve sebiller, köprü ve kervansaraylarla donatmıştır. Bu medeniyetin
mensupları, iyiliğe öncü, iyilere yol arkadaşı olmayı kendilerine hep şiar edinmişlerdir. Bizim
medeniyetimiz, insan onur ve haysiyetini incitmemek adına ihtiyaç sahipleri için sadaka taşlarını
düşünecek kadar ince bir anlayışa sahiptir. Bizim medeniyetimiz, soğuk kış günlerinde barınmaları
için kuşlara ev yapacak kadar merhameti kuşanmış bir medeniyettir.

Peygamberimiz buyuruyor ki: “Kim bir iyilik yaptığında seviniyor, bir kötülük yaptığında
üzülüyorsa o mümindir.” (İbn Hanbel, IV, 399) Mümin olmak iyilikle mutlu olmak anlamına
geliyorsa, en ufak bir iyiliği bile küçümsemeden, iyiliğin mayalandığına ve bereketlendiğine
inanarak iyilik etmeye devam edelim. Sulh, hayır, hasenat, diğerkâmlık, isar adına bütün
imkânlarımızı harekete geçirelim. Aklıyla, ruhuyla, bedeniyle iyiliğe hadim olan nesiller
yetiştirelim.

Ancak ne hazindir ki, bugün iyiliğin hayat bulduğu topraklardan, iyilerin imar ettiği kimi şehirlerden
kan ve barut kokusu yayılıyor. Kötülükler, dünyanın dört bir yanını her geçen gün kuşatıyor. Bu
manzara karşısında, İslam âlemi, bugün insanlığa karşı “iyilik teklifi”ni bir kez daha yenilemek
zorundadır. Zamana tanıklık eden ve “Ben Müslümanım” diyen herkes, iyiliğin yeniden bütün
dünyada hâkim kılınması için seferber olmalıdır. Her bir mümin, en yakın çevresinden başlamak
üzere her işinde hayra anahtar, şerre kilit olmayı kendine ilke edinmelidir.
Bu olumsuzluklar karşısında bugün yapılması gereken, yaratılış sebebi ve varoluş gayesini dikkate
alarak insanın değeri ve onurunu yeniden yüceltmektir. Unutmayalım ki, İslam’ın iyilik anlayışını,
sevgi, barış, merhamet ve adalet yüklü mesajlarını yeniden bütün yüreklere yerleştirmek, inananlar
olarak hepimizin sorumluluğudur.

You might also like